24.02.2014 Views

deneysel spinal kord yaralanma modelinde clopidogrelin koruyucu ...

deneysel spinal kord yaralanma modelinde clopidogrelin koruyucu ...

deneysel spinal kord yaralanma modelinde clopidogrelin koruyucu ...

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

T.C<br />

SAĞLIK BAKANLIĞI<br />

HAYDARPAŞA NUMUNE<br />

EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ<br />

NÖROŞİRÜRJİ KLİNİĞİ<br />

ŞEF: DOÇ. DR. M. ZAFER BERKMAN<br />

DENEYSEL SPİNAL KORD YARALANMA MODELİNDE<br />

CLOPİDOGRELİN KORUYUCU VE TEDAVİ EDİCİ<br />

ETKİSİNİN ARAŞTIRILMASI<br />

UZMANLIK TEZİ<br />

Dr. Gökhan Yılmaz<br />

İSTANBUL 2007<br />

1


TEŞEKKÜR<br />

Maddi ve manevi destekleri ve fedakarlıkları için aileme, Nöroşirürji eğitimimde büyük emeği<br />

olan değerli hocam Doç. Dr. M. Zafer Berkman’ a, bilgi ve deneyimleri sayesinde mesleki<br />

gelişmemde katkıları olan şef yardımcısı Op. Dr. Tayfun Hakan ile uzman doktorlar; Op. Dr.<br />

Kaya Kılıç, Op. Dr. Metin Orakdöğen, Op. Dr. Hakan Somay, Op. Dr. Mehmet Erşahin,<br />

tezimin ışık mikroskopi incelemelerinde katkıda bulunan hastanemiz Patoloji Klinik Şef<br />

Muavini Doç. Dr. Fügen Aker, Asistan Dr. Pelin Demirtürk ve patoloji teknisyenlerine,<br />

eğitimim süresince görev yapan hastanemiz başhekimlerine, birlikte çalışmaktan mutluluk<br />

duyduğum asistan arkadaşlarıma, servis ve ameliyathane hemşire ve personeline teşekkürlerimi<br />

sunarım.<br />

Dr. Gökhan Yılmaz<br />

2


İÇİNDEKİLER<br />

KISALTMALAR……………………………………………….….. I<br />

GİRİŞ VE AMAÇ……………………………………………….…. 1<br />

GENEL BİLGİLER……………………………………………..….. 7<br />

Omurilik Embriyolojisi…………………………………..…. 7<br />

Omurilik Anatomisi……………………………………….. . 9<br />

Tarihçe…………………………………………………….... 18<br />

Epidemiyoloji ve Etiyoloji………………………………….. 20<br />

Travmasının Patofizyolojisi……………………………….... 20<br />

Omurilik Yaralanmasında Patoloji………………………….. 30<br />

Tedavi………………………………………………………. 35<br />

Clopidogrel…………………………………………………. 44<br />

MATERYAL VE METOD…………………………….….............. 47<br />

BULGULAR………………………………………………………... 52<br />

TARTIŞMA……………………………………………………….... 60<br />

SONUÇ……………………………………………………………... 64<br />

ÖZET………………………………………………………………... 66<br />

KAYNAKLAR……………………………………………………... 69<br />

3


KISALTMALAR<br />

AMP<br />

CPP<br />

EPO<br />

GABA<br />

GM-1<br />

HE<br />

H 2 O 2<br />

HO<br />

İCAM<br />

IL<br />

LPO<br />

MDA<br />

MEP<br />

MFS<br />

MgCL2<br />

MgSO4<br />

MPD<br />

NASCİS<br />

NMDA<br />

NO<br />

NOS<br />

OKA<br />

PAF<br />

PGI2<br />

ROS<br />

SOD<br />

SPSS<br />

SR<br />

SSS<br />

TM<br />

TNF-alfa<br />

TRH<br />

TTX<br />

UBİO<br />

Alfa amino 3 hidroksi metil 4 izosazolpropionik asit<br />

Propil fosforik asit<br />

Eritropoetin<br />

Gama aminobutirik asit<br />

Monosialotetrahekzosilgangliozid<br />

Hemotoksilen-Eozin<br />

Hidrojen peroksit<br />

Hidroksil radikali<br />

İntrasellüler adhezyon molekülü<br />

İnterlökin<br />

Lipit peroksidasyonu<br />

Malonildialdehit<br />

Motor uyarılmış potansiyel<br />

Motor fonksiyon skoru<br />

Magnezyum klorür<br />

Magnezyum sülfat<br />

Metil Prednisolon<br />

Ulusal <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong> çalışması<br />

N-Metil-D-aspartat<br />

Nitrik oksit<br />

Nitrki oksit sentetaz<br />

Omurilik kan akımı<br />

Trombosit aktive edici faktör<br />

Prostasiklin<br />

Reaktif oksijen türevleri<br />

Süperoksit dismutaz<br />

Statistical package for social sciences<br />

Serbest radikal<br />

Merkezi sinir sistemi<br />

Trizalad mesilad<br />

Tümör nekrozis faktör<br />

Troid salıverici hormon<br />

Tetradotoksin<br />

UV kan irradyasyonu ve oksijenasyonu<br />

4


GİRİŞ VE AMAÇ<br />

Birçok ülkede akut <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sı milyonda 20-40 oranında görülür, ABD’de<br />

183.000-230.000 kişi <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sı kaynaklı sakatlıkla yaşamaktadır. Her yıl<br />

bunlara 10.000 yeni olgu eklenmektedir. Spinal <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong> insidansı yılda 7.500-<br />

10.000 arasındadır. Bu sayı tüm dünyada total gelişmiş ülke popülasyonu içinde yılda<br />

32.000 lezyona yani her 16 dakikada bir lezyona tekabül eder. Avrupa ve kuzey ABD<br />

istatistiklerine göre en yüksek <strong>yaralanma</strong> oranları 16-30 yaşlarında olmaktadır (23, 39, 67).<br />

Spinal <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sının ana nedeni motorlu taşıt kazaları, spor <strong>yaralanma</strong>ları, iş<br />

kazaları ve evde düşmelerdir (75, 74). ABD’de % 40 motorlu taşıt kazası, % 25 şiddet, %<br />

20 düşme, % 5-10 spor kazası görülür. Avrupa’da spor kazası oranı daha yüksek, şiddet<br />

oranı daha azdır. Yüksek servikal lezyonlar tetraplejiye neden olurken, aşağı lezyonlar<br />

paraplejiye neden olurlar. Tetrapleji ve parapleji <strong>yaralanma</strong>ların yarısında mevcuttur (23).<br />

Spinal <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sı sonrası hayatta kalanların yarısından fazlası normal yaşantısına<br />

geri dönememektedirler. Bu ümit kırıcı prognoz sonuçları sekonder <strong>yaralanma</strong><br />

mekanizmasının çok iyi anlaşılamamasına bağlıdır. Spinal <strong>kord</strong> travmalı hastaların<br />

yaklaşık yarısı total <strong>yaralanma</strong>ya sahiptir. Lezyon altında istemli motor ya da duysal<br />

fonksiyon korunmamıştır. Spinal <strong>kord</strong> travmalarının yaklaşık 2/3 ü servikal bölgededir<br />

(75). Günümüzde total lezyonlu olgularda, metilprednizolon dışında nörolojik fonksiyonu<br />

düzeltebilecek etkili tedavi yoktur. Her bir total <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sı topluma ortalama tedavi<br />

masrafları ve kişisel iş gücü kaybı nedeniyle yaşam boyu 1,5 milyon dolara malolmaktadır<br />

(75). Bu nedenle <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sında etkin tedavi yöntemlerinin bulunması<br />

toplumda işgücü kaybının engellenmesi yönünden fayda sağlayacaktır. Omurilik<br />

<strong>yaralanma</strong>sından sonra omuriliği hasara uğratan iki mekanizma vardır (75):<br />

1-Primer-mekanik <strong>yaralanma</strong><br />

2-Sekonder <strong>yaralanma</strong><br />

Akut <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sı sonrası nörolojik hasar primer mekanik <strong>yaralanma</strong> ile olduğu<br />

kadar ikincil doku hasarına yol açan hücre ölümü aktivasyon kaskatlarından da<br />

kaynaklanmaktadır. Eş zamanlı mekanik doku tahribatından kaynaklanan primer<br />

5


<strong>yaralanma</strong> nekrotik hücre ölümü ile sonuçlanır. Sekonder <strong>yaralanma</strong> ise, oluşan primer<br />

<strong>yaralanma</strong>nın başlattığı ve bunun sonucu saatler içinde, metabolik ve biokimyasal<br />

nedenlerle oluşan hasardır (75, 41, 53). Sekonder <strong>yaralanma</strong> ile tetiklenen bir olaylar<br />

kaskadı, endojen hücre ölümü yolaklarının aktivasyonunun eseridir. Sekonder<br />

<strong>yaralanma</strong>nın ortaya çıkmasındaki en önemli etkenlerden biri iskemiye bağlı enerji<br />

yetersizliğidir. İskemi, dokulara yeterli glukoz ve oksijen sağlanamamasına, dolaylı olarak<br />

ta enerji yetersizliği ve ATP depolarında azalmaya neden olur. Bu nedenle sistem<br />

anaerobik solunuma geçer.<br />

İskemi ve takip eden anaerobik solunum pek çok patolojik sürecin tetiklenmesine yol açar.<br />

Spinal şok ta, omurilik vasküler yatağında otoregülasyonun bozulması ve perfüzyon<br />

basıncının düşmesi ile dokulara gereksinim duyduğu kadar metabolit ve oksijen ulaşmasını<br />

engelleyen nedenlerden biridir (75, 41, 53). Fehlıngs ve Tator (75), posttravmatik<br />

iskeminin sekonder <strong>yaralanma</strong>nın merkezini oluşturduğunu ve tedavi edilebilir ve geri<br />

dönüşümlü olduğunu savunmaktadırlar.<br />

Tator ve arkadaşları (75), posttravmatik omurilik kan akımını artıran; kan transfüzyonu,<br />

dopamin, adrenalin ve nimodipin kombinasyonu, nimodipin ve dekstran kombinasyonunun<br />

aksonal fonksiyonları düzelttiğini gözlemlemişlerdir. Yüksek doz steroidler <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong><br />

<strong>yaralanma</strong>sı tedavisinde birçok sekonder <strong>yaralanma</strong> mediyatörlerini hedef alarak yaygın<br />

olarak kullanılmaktadır. Fakat sonuçlar yüz güldürücü değildir (51, 79).<br />

Sekonder <strong>yaralanma</strong> konsepti ilk defa 1911’de Allen tarafından ortaya atılmıştır (41, 75,<br />

52). Allen (52), köpeklerde myelotominin ve posttravmatik hematomyelinin çıkarılmasının<br />

nörolojik fonksiyonlarda düzelme sağladığını <strong>deneysel</strong> olarak göstermiştir. Allen (52),<br />

teorisinde <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong>a <strong>kord</strong> hasarlandıktan sonra var olan hemorajik nekrotik materyalde<br />

zararlı bir ajanın varlığından bahsetmiş ve bunu biyokimyasal faktör olarak adlandırmıştır.<br />

Bu posttravmatik otodestrüksiyonun ilk <strong>deneysel</strong> kanıtıdır (41, 75). Nöronal <strong>yaralanma</strong>da<br />

<strong>deneysel</strong> ve klinik araştırmaların büyük kısmı sekonder <strong>yaralanma</strong>yı önlemek ya da<br />

azaltmaya yöneliktir. Eksitotoksisite oksidatif hasar, iskemi, sekonder <strong>yaralanma</strong><br />

kaskadıdın içerikleridir. Sekonder <strong>yaralanma</strong>da yer alan mekanizma ve faktörler; artmış<br />

glutamat seviyesi, nitrik oksidin Ca’a bağlı üretimi, hücresel membranlara serbest radikal<br />

6


hasarı ve lipit peroksidasyonudur (41). Bir çok çalışma intraselüler Ca akışı için ana<br />

rotanın NMDA reseptörleri olduğunu göstermiştir. NMDA antagonistlerinin bir çok <strong>spinal</strong><br />

<strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sı tedavi <strong>modelinde</strong> etkili olduğu gösterilmiştir. Fakat <strong>deneysel</strong> <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong><br />

<strong>yaralanma</strong>sı patofizyolojisinin evriminde son çalışmalar nonNMDA tip glutamat<br />

reseptörleri olan AMPA (alfa-amino-3-hidroksi-5-metil-4-izoksazol propiyonik asit) ve<br />

kainatın rolü olduğunu desteklemektedir (4, 30). Akut <strong>deneysel</strong> <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sının<br />

erken fazında (30-60 dakika) endojen protektif enzim SOD spesifik bir nonNMDA<br />

antagonisti olan 2,3 dihidroksi-6-nitro-7-sulfamoyl-benzo-quinoxaline (NBQX) ve<br />

kompetetif NMDA antagonisti 3-(2-karboksipiperazin-4-yl) propil-1-fosforik asit (CPP)’in<br />

lipid peroksidasyonuna karşı olan etkileri de ortaya çıkarılmıştır (30).<br />

MgSO4 kontüzyon <strong>yaralanma</strong>sından sonra nöroprotektif özellik göstermiştir. NMDA<br />

reseptör blokajı ile nöral yapılarda glutamat toksisitesini önler. Magnezyum eksikliği<br />

endotel hücrelerinde serbest radikal kaynaklı intraselüler oksidasyon ve sitotoksisiteye<br />

neden olmaktadır (44). NO’in en küçük endojen biyolojik mediyatörlerden biri olduğu ve<br />

diğer dokularda olduğu gibi santral sinir sisteminde de bir takım fizyolojik ve patolojik<br />

olaylar içinde yer aldığı bilinmektedir. Nonspesifik NOS inhibitörü olan L-NAME<br />

enjeksiyonları sıçanda <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sı sonrası motor kayıpları azaltmış ve görece<br />

spesifik iNOS inhibitörü olan aminoguanidin uzun dönem fonksiyonel sonuçları iyileştirip<br />

ve pottravmatik kavitenin volümünü azaltmıştır (40). Spinal <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sının erken<br />

dönemlerinde NOS inhibisyonunun nörolojik fonksiyonun iyileştirilmesi için ve kronik<br />

dönemde histopatolojik değişimlerin düzeltilmesi için faydalı etkileri vardır (72).<br />

Apopitotik hücre ölümü indüklenebilir hücreler tarafından spesifik indükleyici bir uyarana<br />

aktif olarak regüle fizyolojik ya da programlanmış hücre ölümüdür (21, 57). Akut <strong>spinal</strong><br />

<strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sını takiben apopitotik hücre ölümü bilgisi nöronal hücre ölümünü<br />

sınırlamak ve nörolojik fonksiyonu iyileştirmek için yeni ek sratejiler sağlayabilir. Bir çok<br />

antiapopitotik ajan <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong> bölgesinde nöral doku ölümünü sınırlar (57). Bcl<br />

2 onkogeninin akut <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sı sonrasında histolojik sağ kalımı artırdığı<br />

gösterilmiştir. Bcl 2 radikal jenerasyonunu, radikal düzenlenmesini sınırlayan antioksidan<br />

yolağı regüle ederek apopitotik hücre ölümünü inhibe eder görünmektedir (57). PARG<br />

(Poly (ADP-Ribose) Glycohydrolase) inhibitörlerinin <strong>deneysel</strong> <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sını<br />

belirgin azalttığı gösterilmiştir. PARG aktivasyonu <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sında histolojik<br />

7


ve motor hasar, nötrofil infiltrasyonu, İL-1 beta, TNF-alfa artmış apopitoz, BCL-2 down<br />

regülasyonu ile karakterize major bir rol oynar. PARG geni tahribatı ve enzimatik<br />

inhibisyonu yukarıdaki bulguları tersine çevirir (12). Klinik gözlemler <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong><br />

lezyonunun sekonder <strong>yaralanma</strong> ile büyüdüğünü gösterir. Altta yatan moleküler ve<br />

hücresel mekanizma tam olarak anlaşılamamıştır. Mevcut kanıtlar serbest oksijen radikal<br />

oluşumu ve membran lipitlerinin peroksidasyonunun rol oynadığını göstermektedir (6, 34).<br />

Deneysel olarak lipid peroksidasyon seviyesini belirleyerek bazı terapötik yaklaşımların<br />

etkinliği değerlendirilmiştir (33, 49). Peroksidasyon, lipid peroksidasyon ürünlerinden olan<br />

malonildialdehid (MAD) in dokudaki miktarı ölçülerek değerlendirilmiştir (80).<br />

Peroksidasyon artışı hücresel tahribatı değerlendirmede değerli bir parametredir. Yaralı<br />

<strong>spinal</strong> <strong>kord</strong>u soğutmak lipid peroksidasyonunu azaltarak sekonder hasara karşı etkili bir<br />

yöntem olmuştur. Doku asidozu ve oksijen metabolit oranını azaltarak hipotermi, serbest<br />

radikallerin üretimi ve lipit peroksidasyonunda kısmen de olsa rol oynar (80).<br />

Yaşlanma önüne geçilemez biyolojik bir süreçtir. Fonksiyon ve strese karşı direnç kaybıyla<br />

seyreder. Oksidatif stres aerobik hücrelerde yaşa bağlı değişikliklerin en önemli<br />

sebeplerinden biri kabul edilen oksijen metabolizmasının önlenemez bir sonucudur (50).<br />

Yaşlı ve genç sıçanlarla yapılan <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sı deneylerinde, genç <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong><br />

<strong>yaralanma</strong>sı yapılmış sıçanlarda 15 gün sonra mortalite % 20 iken yaşlı sıçanlarda<br />

yaşlamanın etkisi <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sı kaynaklı hasarı artırmış, izlem sonunda % 50<br />

mortalite saptanmıştır (28). Yaşlanmanın <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sı patofizyolojisi üzerinde<br />

belirgin etkisi vardır. Yaşlı sıçanlarda down modülasyon aktivitesinin azalması kalıcı<br />

nötrofil infiltrasyonu ile sonuçlanır. Yaşlılarda antioksidatif defans mekanizmasının<br />

etkinliği azalmıştır (47). Metilprednizolonun <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sında radikal kurtarıcı,<br />

anti lipid peroksidasyon ve nöroprotektif etkilerinden dolayı yararlı olduğu gösterilmiştir<br />

(79). Metilprednizolon sentetik bir glukokortikoid drogdur ve uzun zamandır beyin ödemi<br />

ve <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sında kullanılmaktadır (51). Hafiften orta dereceye hipoterminin<br />

sağladığı nöroproteksiyon mekanizması tam olarak anlaşılamamıştır. Hipoterminin<br />

nöroprotektif etkisinin başlangıçta serebral metabolizmada belirgin düşüş sağlaması<br />

sonucu olduğuna inanılırdı. Fakat hipoterminin nöroprotektif etkisi sadece metabolik<br />

depresyon ile açıklanamaz (25, 82). Hipoterminin diğer potansiyel nöroprotektif<br />

mekanizmaları (25).<br />

8


1. Serbest radikal üretiminin azaltılması.<br />

2. Beyin ödeminin azaltılması.<br />

3. İntraselüler kalsiyum konsantrasyonunu azaltması.<br />

4. Artmış GABA salınımı ve glutamat salınımının engellenmesidir.<br />

Spinal <strong>kord</strong>u soğutmak için kullanılan sistemik soğutma metodları soğuk intravenöz sıvı<br />

infüzyonları ve eksternal soğutma araçları uygulanmasıdır, lokal soğutma ise epidural yada<br />

intratekal kataterler yolu ile soğuk salin infüzyonu ile olur. Fakat <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>lı<br />

hastada hipoterminin klinik uygulaması sıkıntılıdır, çünkü hipotansiyon egzazerbasyonu,<br />

bradikardi ve enfeksiyon gibi komplikasyonları mevcuttur. Spinal <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sında<br />

hipotermi güvenli ve uygulanabilir hale gelmedikçe nöroproteksiyonda kullanımı tavsiye<br />

edilemez (25, 82).<br />

Adenozin difosfat normal hemostaz ve trombozda rol oynayan önemli bir fizyolojik<br />

agonisttir. Trombositleri aktive eder, trombosit agregasyonu, prokoagülan aktivite, trombüs<br />

formasyonunda önemli rol oynar (42, 43, 61, 83). Clopidogrel ADP bağımlı trombosit<br />

aktivasyonu ve agregasyonunu inhibe eden antitrombosit bir ajandır (43). Yapılan<br />

çalışmalar <strong>clopidogrelin</strong>, enflamasyon hücreleri, trombositler, endotel hücreleri üzerinden<br />

etkiyle iskemi reperfüzyon hasarını önlediğini, bir lipit peroksidasyon ürünü olan<br />

malondialdehit seviyesinin artışını engelleyip, glutatyon seviyesini ve süperoksit dizmutaz<br />

aktivitesini azaltarak antioksidan etkili olduğunu göstermiştir (42, 43, 61, 83). Yine yapılan<br />

çalışmalarda, <strong>clopidogrelin</strong> antienflamatuvar, endoteli <strong>koruyucu</strong> etkileri olduğu da<br />

gösterilmiştir (38).<br />

Trombosit stimülasyonu ve aktivasyonu sadece pıhtı oluşumu sağlayıcısı değil aynı<br />

zamanda önemli enflamasyon ve vasküler <strong>yaralanma</strong> nedenleridir. Clopidogrel ile<br />

adenozin difosfat reseptör blokajının, oksidatif stres ve enflamasyon üzerine de faydalı<br />

etkileri vardır. Clopidogrel oksidan stres ve enflamasyonu azaltır. Ayrıca hs CRP, sCD40L<br />

gibi enflamatuvar parametreler ve 8-iso-PGF2 alfa gibi oksidatif parametreleri azaltmıştır<br />

(38). Trombosit glikoprotein IIb/IIIa nın farmakolojik inhibisyonu sadece trombosit<br />

agregasyonunu inhibe etmekle kalmayıp enflamatuvar cevabı da sınırlamıştır ve endotelyal<br />

fonksiyon ve NO biyoaktivitesi üzerine de faydalı etkilerde bulunmuştur (37, 38, 56). Daha<br />

9


önce <strong>deneysel</strong> olarak <strong>clopidogrelin</strong> omurilik travma modeliyle oluşturulan omurilik<br />

<strong>yaralanma</strong>sında etkisi araştırılmamıştır. Bu çalışma antioksidan, antienflamatuvar etkileri<br />

olan <strong>clopidogrelin</strong> ratlarda <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sında nöroprotektif etkisini araştırmak<br />

üzere yapılacaktır.<br />

10


GENEL BİLGİLER<br />

OMURİLİK EMBRİYOLOJİSİ<br />

Sinir sistemi embriyonik dönemin 3. haftasında ektodermin kalınlaşmasıyla gelişir.<br />

Ektoderm altında yer alan noto<strong>kord</strong> ve mezodermin indüklenmesiyle nöral plak oluşur.<br />

Nöral plaktan da nöral tüp ve krista nöralis gelişir (Şekil 1) (13).<br />

Nöral tüp, merkezi sinir sistemine yani omurilik ve beyne farklılaşırken, krista nöralis de<br />

periferik sinir sistemine yani kraniyal ve <strong>spinal</strong> sinir ve otonom ganglionlara farklılaşır<br />

(13).<br />

Nöroepitelyal hücrelerden dışta marjinal zon gelişir.Bu zondan medulla <strong>spinal</strong>isin beyaz<br />

cevheri oluşur. Omurilik duvarında uzunlamasına sığ bir oluk oluşur. Bu oluğa sulcus<br />

limitans adı verilir. Omuriliği ventral ve dorsal kısımlara ayırır. Dorsal kısma alar plak<br />

(alar lamina), ventral kısıma ise bazal plak (bazal lamina) denir. Alar plak kornu<br />

posteriordaki gri cevheri meydana getirir. Bazal plak kornu anterior ve kornu lateralisteki<br />

efferent nukleus gruplarını oluşturur (13).<br />

11


a<br />

Şekil 1a ve b: MSS’nin embriyolojik gelişimi<br />

12


OMURİLİK ANATOMİSİ<br />

Omurilik vertebral kanalın üst 2/3’ünü kaplayan bir santral sinir sistemi parçasıdır.<br />

Ortalama uzunluğu erkeklerde 45 cm, kadınlarda 42-43 cm iken ağırlığı ise yaklaşık 30 gr<br />

dır (Şekil 2a ve 2 b) (31).<br />

a<br />

b<br />

Şekil 2a ve 2b; Serebral ,serebellar ve Omurilik dokusu bütün olarak gösterilmektedir.<br />

(İnteractive atlas of human anatomy, F.Netter MD )<br />

13


Atlas’ın üst kenarından başlar ve L1 vertebranın alt sınırı veya L2’nin üst kenar sınırına<br />

kadar uzanır. Üst kısımda beyinle devamlılığı vardır altta ise conus medullaris olarak<br />

sonlanır. Conus medullaris apeksinden ince bir filaman olan filum terminale coccyx’in ilk<br />

kısmına kadar uzanır (31).<br />

Fetal hayatın 3.ayına kadar m.<strong>spinal</strong>is uzunluğu vertebral kolon uzunluğu kadarken,<br />

vertebralar m.<strong>spinal</strong>isten daha hızlı uzayarak 5.ayın sonunda omurilik sakrumun tabanında<br />

ve doğum sırasında ise yaklaşık L3 seviyesinde sonlanır. Omurilik <strong>koruyucu</strong> membranla<br />

örtülüdür. Membranlar dıştan içe doğru dura, araknoid ve pia olarak adlandırılır (31).<br />

Dura fibröz bir membrandır, omuriliğin sonlandığı yerin aşağısındaki cul-de-sac<br />

noktasında, S2’nin alt sınırı seviyesinde sonlanır. Dura vertebral kanal duvarından gevşek<br />

yağ dokusu ve venöz plexuslar içeren epidural kavite yoluyla ayrılır. Araknoid, ince,<br />

transparan bir membrandır. Araknoid ve pia zarlarını biraz daha geniş olan ve BOS içeren<br />

subaraknoid aralık ayırır. Pia, m.<strong>spinal</strong>ise yapışarak içine doğru ince septalar gönderir. Dar<br />

bir bant olan ligamentum dentikulatum, lateral yüzeyler boyunca seyrederek bir seri<br />

noktavi çıkıntılarla duranın iç kısmına bağlanır. Omurilik, duramater <strong>spinal</strong>is’e bu bağlar<br />

aracılığı ile bağlanmıştır (Şekil 3) (31).<br />

14


Şekil 3: Dura ve araknoid membran , subaraknoid aralık, piamater, arka köklerin<br />

omurilikten çıkışı, ve ligamentum dentikulatum gösterilmiştir. (İnteractive atlas of human<br />

anatomy, F.Netter MD)<br />

Omurilikten 31 çift sinir çıkar ve her birinin dorsal / posterior ve ventral / anterior kökleri<br />

vardır. Her kök birçok sinir lif demetleri içerir ve tutunma noktaları omuriliğin kenarından<br />

biraz ileriye kadar uzanır. Omurilik sinir çiftleri şu şekilde gruplandırılır: 8 servikal, 12<br />

torasik, 5 lumbar, 5 sakral, 1 koksigeal. Tanımlama açısından omurilik servikal, torakal,<br />

lumbar ve sakral olmak üzere bölgelereayrılmıştır. Sinir çiftlerinin bağlanma noktalarının<br />

uzunluğu bölgelere göre farklılık gösterse de yaklaşık <strong>spinal</strong> segment uzunlukları şöyledir;<br />

servikal bögede 13 mm, mid-torasik bölgede 26 mm, lumbar ve sakral bölgelerde ise<br />

yaklaşık 15 mm. Omurilik ve vertebral kolon gelişimindeki rölatif eşitsizliğin bir sonucu<br />

olarak embriyoda intervertebral foramenlere transvers olarak ulaşan sinir kökleri,<br />

yukarıdan aşağıya doğru gittikçe oblikleşerek lumbar ve sakral seviyelerde çıkış<br />

noktalarında neredeyse vertikal hale gelmişlerdir. Omuriliğe tutunduklarında oluşturdukları<br />

görüntü Cauda Equina olarak adlandırılır (Şekil 4 ve 5) (31).<br />

15


Şekil 4: Omuriliğin sonlandığı kısım (1) ,Filum terminale interna (2), dura (3),<br />

subaraknoid aralık (4).<br />

16


Şekil 5<br />

Filum terminale conus medullarisin apeksinden aşağı doğru uzanan, yaklaşık 20 cm<br />

uzunluğunda ince bir filamenttir. Üst ve alt olmak üzere iki kısma ayrılır. Üst kısım (filum<br />

terminale internum) yaklaşık 15 cm uzunluğundadır ve S2 nin alt sınırına kadar uzanır.<br />

Duranın tubuler kılıfının içindedir, cauda equina liflerince çevrelenmiştir ve mavi-beyaz<br />

rengiyle kolaylıkla fark edilir. Alt kısım (filum terminale externum) dura matere yapışıktır.<br />

Tubuler kılıfın apeksinden başlar ve coccyx’in ilk segmentinin arkasına tutunur. Filum<br />

terminale fibröz doku içerir ve üstte pia mater ile devam eder. Dış yüzeyine yapışmış olan<br />

birkaç sinir lifi belki de coccyxin rudimenter 2. ve 3. sinirleri olabilir. Ayrıca omuriliğin<br />

santral kanalı içine doğru 5- 6 cm ilerler (31).<br />

Genişlemeler<br />

Omurilik tam olarak silindirik değildir, arka kısmı hafifçe düzdür. Üst servikal ve alt<br />

lomber bölgelerde iki geniş kısmı vardır .Servikal genişleme üst ekstremitelere giden<br />

büyük sinirlerin buraya bağlanması nedeniyle daha belirgindir. C3 ten T2 ye kadar uzanır<br />

ve maksimum çevre uzunluğu C6 sinir çifti seviyesinde 38 mm dir. Lumbar genişleme alt<br />

ekstremitelere giden sinirleri verir. T9 seviyesinden başlar, maksimum çevresi 33 mm dir<br />

ve son torasik vertebra seviyesi altından hızlıca conus medullarise ilerler (Şekil 6) (31).<br />

17


Şekil 6: Omuriliğin değişik seviyelerdeki transvers kesitleri<br />

Fissur ve sulkuslar<br />

Anterior median fissur ve posterior median sulkus omuriliği ortada komissural sinir<br />

bandıyla birleşen iki simetrik bölüme ayırır (Şekil 7) (31).<br />

Spinal <strong>kord</strong> modeli<br />

1. Anterior (Ventral) Medyan Fissür 7. Posterior (Dorsal) Medyan Sulkus<br />

2. Beyaz Cevher 8. Santral Canal<br />

3. Ventral Kök (Motor) 9. Posterior Gri Boynuz (Duysal)<br />

4. Gri Cevher 10. Gri Kommissür<br />

5. Dorsal Kök Ganglionu 11. Anterior Gri Boynuz (Motor)<br />

6. Dorsal Kök (Duysal) 12. Spinal Sinir<br />

18


Şekil 7: Omuriliğin mid-torasik seviyeden transvers kesiti<br />

Medulla Spinalis’in iç yapısı<br />

Omuriliğin transvers kesiti incelendiğinde gri ve beyaz maddeden oluştuğu görülmektedir.<br />

Gri madde (substantia grisea centralis): Gri maddenin heriki yarısı hilal şeklindedir ve<br />

laterale yönelen konkavite ve gri komissur ile bütün olarak H şeklini alır. Koronal planda<br />

santral kanaldan geçen hayali bir çizgi her iki hilal şeklini bölümlere ayırır;<br />

anterior(ventral), posterior (dorsal) kolonlar. Anterior kolon (kolumna anterior): Öne doğru<br />

yönelmiş, geniş, dörtgen şeklindedir. Arka kısmı taban, ön kısmı baş olarak adlandırılır.<br />

Torasik bölgede anterior kolonun posterolaterali üçgen bir alan oluşturarak lateral kolon<br />

adını alır (31). Posterior kolon (kolumna posterior): Uzun ve silindiriktir, arka tarafa ve<br />

laterale doğru yönelir. Posterolateral sulkustan ince bir ak madde tabakası olan Lissauer<br />

traktusu ile ayrılır. Taban, boyun, baş ve apeks kısımlarından oluşur. Gri madde lateral<br />

funikulusa doğru çıkıntılar yaparak anterior ve posterior kolonlar arasında retikuler<br />

formasyon denilen bir ağ sistemi oluşturur (31). Santral kanal (kanalis santralis): Omurilik<br />

boyunca seyreder. Kanal önündeki gri madde anterior gri kommissur, arkası ise posterior<br />

gri komissur olarak adlandırılır. Kanal medulla oblangatanın alt kısmında ilerleyerek<br />

4.ventriküle açılır ve filum terminaleye ulaşır. Konus medullarisin alt bölümünde fuziform<br />

bir genişleme ile terminal ventrikülü oluşturur (vertikal uzunluk 8-10 mm dir ve bu<br />

ventrikül 40 yaş sonrasında oblitere olur).<br />

19


Anterior kolon sinir hücreleri<br />

Medial kısım-anteromedial kolon: C4,C5 ve C8-L4 te daha belirgindir. L5-S1 de kaybolur<br />

fakat S2, S3, S4 te tekrar belirir. Bunun arkasında küçük hücrelerden oluşan dorsomedial<br />

kolon yer alır. Muhtemelen dorsal <strong>spinal</strong> kasları destekler. Anterolateralde C4, C5, C6 ve<br />

L2-S2 de olmak üzere iki grup yer alır. Posterolateral ise son 5 servikal, son 5 lumbar ve<br />

üst sakral kısımlardadır. Santral kısım son 4 lumbar ve ilk 2 sakral segmentleri içerir. Bu<br />

gruplar kol ve bacak kaslarını inerve eder (31).<br />

Lateral kolon sinir hücreleri: Torasik bölgede en belirgin olmak üzere retikuler<br />

formasyonun anteriorunda tüm omurilik boyunca bir hat olarak izlenebilir. Bu kolonun<br />

hücreleri fusiform veya yıldız şeklindedir. Sempatik sistemin preganglionik liflerine de<br />

katılır. Diğer aksonlar anterior ve lateral funikulusa geçerek longitudinal bir şekil alır.<br />

Posterior kolon sinir hücreleri: Dorsal nucleus posterior kolon tabanının medialinde yer<br />

alır. L2-L3 seviyesinde başlayarak T12 sinirinin karşısında maksimum büyüklüğüne ulaşır.<br />

T9 seviyesinde ise kaybolur. Dağınık hücreler C3 sinirinin karşısında bir araya gelerek<br />

servikal nukleusu ve sakral bölgede sakral nukleusu oluşturur. Oval şekilli hücrelerin<br />

aksonları aynı tarafın lateral funikulusundan geçerek yukarı doğru dorsal spinoserebellar<br />

fasikuluse uzanır. Soliter hücreler ise posterior kolona saçılmış durumdadır. Bazıları<br />

gruplaşarak posterior bazal kolonu oluşturur. Omuriliğin gri madde bölümü, birkaç çeşit<br />

hücre topluluğundan oluşmuştur. Nöron tipleri Nissl boyaması ile boyanma özellikleri<br />

temel alınarak sınıflandırılmış olup, aynı tip nöronların genellikle gruplar halinde bir arada<br />

toplandıkları görülmüştür. Ak madde (substansia alba) Ak madde süngerimsi bir nöroglia<br />

ağının içine gömülmüş olan sinir hücrelerinden oluşmuştur ve 3 funikulusa ayrılır;<br />

anterior,lateral ve posterior. Sinir liflerinin en küçükleri fasikulus gracilis(Lissauer<br />

traktusu) te yer alırken daha büyük sinirler anterior funikulustadır.<br />

İki gruba ayrılırlar<br />

1.grup; m.<strong>spinal</strong>isi beyine bağlayarak impulsları iletenler.<br />

2 grup; m.<strong>spinal</strong>isin farklı segmentlerini bağlayanlar, intersegmental.<br />

Funikuluslar inen ve çıkan yollar tarafından oluşturulmuştur. Bu yollara fasikulus veya<br />

traktus adı verilir. Funikulus anterior ve lateraliste inen (piramidal veya efferent) ve çıkan<br />

20


(afferent) yollar bulunur. Funiculus posteriorda ise yalnız çıkan yollar yer alır. Afferent<br />

yolların çaprazlaştığı dekussasyo komissura alba anterior, fissura mediana anteriorun<br />

hemen arkasındadır (31).<br />

OMURİLİĞİN VASKÜLER YAPISI<br />

Omurilik vertebral arterin dalları olan anterior <strong>spinal</strong> arter, posterior <strong>spinal</strong> arterler ve her<br />

segmentten intervertebral foramenden giren radiküler arterlerden beslenir. Anterior <strong>spinal</strong><br />

arter, fissura mediana anterior boyunca konus medullarise kadar iner ve kauda ekuina ve<br />

filum terminalede dağılan ince dallara ayrılır (5). Posterior <strong>spinal</strong> arterler, posterolateral<br />

sulkuslar boyunca iki taraflı aşağıya inerler ve radiküler arterlerin posterior dalları ile<br />

anastomoz yaparlar. Radiküler arterler: vertebral, inferior tiroidal, asendan servikal,<br />

interkostal, iliolumbalis ve sakral arterlerden çıkan ve her intervertebral foramenden giren<br />

segmental arterlerdir İntumesentia lumbalisi besleyen anterior radiküler arter,<br />

Adamakiewicz arteri (A. Radikülaris Manga) adını alır. Adamkiewicz % 80 sol interkostal<br />

lomber arterden orjin alıp T9-L2 sinir köklerine kadar ulaşır (5). Venler omurilikte<br />

arterlere eşlik eder ve arter dallarıyla aynı ismi alır. Longitudinal venler üst uçta internal<br />

juguler ven ve vertebral ven yoluyla vana cava superiora dökülür. Her segmentten çıkan<br />

intervertebral venler hem internal vertebral venöz pleksüs hem de foramenden kanal dışına<br />

çıkarak sakral, lumbar, interkostal ve servikal venlere ve bu yolla inferior vena kavaya<br />

dökülür (Şekil 8) (5).<br />

21


Şekil 8: Omuriliğin arter ve venleri<br />

OMURİLİK TRAVMASININ TARİHÇESİ<br />

Omurilik travması ile ilgili ilk yazılara M.Ö 3000-2500 yılları arasında Mısırlı cerrahlarca<br />

yazılan Edwin Smith Papirüs’de rastlanmaktadır (1). Hipokrat ta yaklaşık M.Ö 400<br />

yıllarında paraplejiyi tarif etmiş ve sonraki yıllarda Aulus Cornelius Celcius tarafından<br />

bildirilen bir traksiyon cihazı geliştirilmiştir . Fransız cerrah Pare 16.yüzyılda <strong>spinal</strong><br />

dislokasyonları redükte etmek için odundan bir düzenek kurmuştur (41, 60). Omurilik<br />

travması ile ilgili ilk fizyopatolojik çalışma 1890’da Schamus tarafından tavşan<br />

omuriliğinde travma sonucu gelişen patolojik değişiklikleri inceleyerek yapılmıştır (41).<br />

Hipokrat (MÖ 5-4. yy.lar) bilimsel tıbbın kurucusudur. Modern tıbbın bütün branşlarını<br />

içeren kıymetli bilgi ve metodoloji biriimi bırakmıştır. Tüm tıp dalları arasında ilginin<br />

22


üyük kısmı ortopedi çalışmalarına yönlendirmiştir. Bu büyük hekim aynı zamanda insan<br />

omurgasının anatomi ve patolojisi ile ilk defa ilgilenmiştir. Kitaplarında omurganın<br />

segmentleri ve normal eğrilikleri, vertebra yapısı, tendonlar, kanlanması, hatta komşu<br />

damarların anatomik ilişlileri ile bilgiler vermiştir. Tüberküloz spondilit, posttravmatik<br />

kifoz, skolyoz, dislokasyon ve kırıklar, ilgilendiği hastalıklar arasındadır. Hipokrat<br />

hipokratik merdiven ve düzlem olarak tanımlanan dislokasyon düzeltmelerinde kullanılan<br />

iki alet tasarlamıştır. Bu ilkel metodlar günümüzün <strong>spinal</strong> cerrahisinde kullanılan sofisitike<br />

tekniklerin öncüleridir (58). Galen ve Hipokrat’ın <strong>spinal</strong> <strong>yaralanma</strong>lar üzerine çalışmaları<br />

mevcuttur. Galen’ in <strong>spinal</strong> anatomi ve fizyoloji üzerine yaralı hastaya mükemmel bir<br />

yaklaşımını sağlayan çok engin bilgisi mevcuttur. Galen <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong>un yarım kesisi sonrası<br />

hemiplejiyi tanımlamıştır. Bu bilgiler ışığında paralize adeleleri duysal kayıp alanını<br />

lezyon bölgesini inceleyerek <strong>yaralanma</strong> seviyesini tespit eder duruma gelmiştir (88).<br />

Sekonder <strong>yaralanma</strong> konsepti ilk defa 1911 de Allen tarafından ortaya atılmıştır (41, 6, 52).<br />

Allen köpeklerde myelotominin ve posttravmatik hematomyelinin çıkarılmasının nörolojik<br />

fonksiyonlarda düzelme sağladığını <strong>deneysel</strong> olarak göstermiştir. Allen <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong>a <strong>kord</strong><br />

hasarlandıktan sonra var olan hemorajik nekrotik materyalde zararlı bir ajanın varlığından<br />

teorisinde bahsetmiş ve bunu biyokimyasal faktör olarak adlandırmıştır. Bu posttravmatik<br />

otodestrüksiyonun ilk <strong>deneysel</strong> kanıtıdır (52).<br />

İnsan <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>larının büyük çoğunluğunda primer <strong>yaralanma</strong> mekanizması<br />

<strong>spinal</strong> <strong>kord</strong>un kemik yada disk materyalinin fraktür dislokasyon ya da patlama kırığında<br />

<strong>spinal</strong> <strong>kord</strong>un akut kompresyonu yada laseresyonu ile gerçekleşir. Akut <strong>kord</strong> travmasında<br />

bu kompresyonu stimüle etmek için birkaç <strong>deneysel</strong> model geliştirilmiştir (62, 52, 75, 3).<br />

Bunların ilki 1911 de Allen tarafından köpeklerde ağırlık düşürme tekniğidir (52). Diğer<br />

primer <strong>yaralanma</strong> mekanizmalarında biri olan akut distraksiyon da eksperimental<br />

modellerde kullanılmıştır (52). 1978 de Kanada Toronto Üniversitesi parapleji birliği<br />

<strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sı araştırma laboratuvarında <strong>kord</strong>un akut ekstradural klip<br />

kompresyonunu gerçekleştirildi (62). Bu modellerle akut <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sında<br />

sekonder patofizyolojik olaylar bir çok laboratuvarda yoğun olarak çalışılmıştır (75, 3).<br />

23


EPİDEMİYOLOJİ VE İNSİDANS<br />

Spinal <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong> insidansı yılda 7.500-10.000 arasındadır. Bu sayı tüm dünyada total<br />

gelişmiş ülke popülasyonu içinde yılda 32.000 lezyona yani her 16 dakikada bir lezyona<br />

tekabül eder (39, 67). Avrupa ve kuzey ABD istatistiklerine göre en yüksek <strong>yaralanma</strong><br />

oranları 16-30 yaşlarında olmaktadır (39, 67). ABD de % 40 motorlu taşıt kazası, % 25<br />

şiddet, % 20 düşme, % 5-10 spor kazası (39, 67). Avrupada spor kazası oranı daha yüksek,<br />

şiddet oranı daha azdır. Yüksek servikal lezyonlar tetraplejiye neden olurken, aşağı<br />

lezyonlar paraplejiye neden olurlar. Tetrapleji ve parapleji <strong>yaralanma</strong>ların yarısında<br />

mevcuttur (63).<br />

Ülkemizde ,epidemiyolojik çalışmada yıllık insidansın milyonda 12,7 erkek kadın oranının<br />

2,5: 1 olduğu, <strong>yaralanma</strong> sebebinin de yüksek oranla (% 48,8) taşıt kazalarının olduğu<br />

bildirilmiştir (46, 47 ). Güneydoğuda yapılan bir başka çalışmada ise yıllık insindansın<br />

milyonda 16,9 erkek kadın oranı 5,8: 1 bulunmuş, <strong>yaralanma</strong> nedeni olarak en fazla<br />

yüksekten düşme (% 37,3) olarak gösterilmiştir (46, 47).<br />

OMURİLİK TRAVMASININ FİZYOPATOLOJİSİ<br />

Omurilik travmasında doku harabiyeti iki mekanizma ile meydana gelmektedir (75, 45)<br />

1. Primer mekanik zedelenme<br />

2. Sekonder omurilik zedelenmesi<br />

1. Primer Mekanik Zedelenme<br />

Spinal <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>lı hastalarda primer ya da mekanik travma fonksiyonel kayıp tam<br />

olmasına rağmen nadiren total transseksiyon nedenidir. Ek olarak <strong>kord</strong>aki biyokimyasal ve<br />

patolojik eğişiklikler <strong>yaralanma</strong> sonrası kötüleşebilir. Primer mekanik zedelenme travma<br />

anında olan hasardır. Fleksiyon, ekstansiyon, dislokasyon veya rotasyonla ilgili<br />

distraksiyonel kuvvetlerin hepsi ve penetran <strong>yaralanma</strong>lar nöral dokularda veya vasküler<br />

yapıda gerilme veya yırtılmaya neden olur .Diger olası mekanik etkiler, kemik yapı,<br />

ligamanlardan veya <strong>spinal</strong> kanal içindeki hematomlardan kaynaklanan basıya bağlı<br />

etkilerdir (23, 75, 45).<br />

24


2-Sekonder Omurilik Zedelenmesi<br />

Sistemik Etkiler (Nörojenik şok)<br />

Kalp hızında kısa süreli artış ,daha sonra uzun süreli bradikardi<br />

Kan basıncında kısa süreli artış, sonra uzun süreli hipotansiyon<br />

Periferik dirençte azalma<br />

Kardiak debide azalma<br />

Omurilik Dolaşımında Lokal Vasküler Hasar<br />

Kapiller ve venülllerde mekanik bozulma<br />

Özellikle gri cevherde hemoraji<br />

Mikrodolaşımda kayıp-mekanik, tromboz, vazospazm<br />

Biyokimyasal Değişiklikler<br />

Eksitotoksitite-glutamat<br />

Nörotransmitter birikimi<br />

Ketakolaminler-noradrenalin,dopamin<br />

Araşidonik asit salınması<br />

Serbest radikal üretimi<br />

Eicosonoid üretimi<br />

Prostoglandinler<br />

Lipid peroksidasyonu<br />

Endojen opioidler<br />

Sitokinler<br />

Elektrolit Kaymaları<br />

İntasellüler kalsiyumda artış<br />

Ekstrasellüler potasyumda artış<br />

İntrasellüler sodyumda artış<br />

25


Yangısal Yanıt<br />

Serbest Radikal üretimi<br />

Makrofajlar<br />

Aksonal Yıkım, Miyelin Artıklarının Salınımı<br />

Sitokinlerin Salınası<br />

Glial hücre aktivasyonu<br />

Oligodendiritsitlerde sitotoksik etkiler<br />

Wallerian dejenerasyon<br />

Ödem<br />

Apoptozis<br />

Enerji metabolizmasında kayıp<br />

Azalmış ATP üretimi<br />

Akut yaralamadan sonra <strong>kord</strong>da kanama, ödem, aksonal ve nöronal nekroz kist<br />

formasyonu ve enfarktın takip ettiği demiyelinizasyon gibi patolojik değişiklikler oluşur.<br />

Akut <strong>yaralanma</strong> sonrası ilk 15 dakikida gri maddede peteşiyal kanamalar, beyaz maddede<br />

ödem oluşur. İlk 2 saatte gri maddedeki kanamalar artar. 4 saatte çok sayıda şişmiş silindir<br />

eksenleri bulunur. Zamanla patolojik değişiklikler kötüleşir, öyle ki <strong>yaralanma</strong>dan 6 gün<br />

sonra ileri derecede nekroz oluşur ki bu işlem otodestrüksiyon olarak adlandırılır.<br />

Yaralanmadan sonra 5 dakika içinde gri maddenin musküler venüllerinin eritrositlerle<br />

şiştiği fakat aksonların değişmemiş olduğu görülür. Travma sonrası 15 ve 30 dakika arası<br />

eritrositlerin postkapiller perivasküler boşluğa ve musküler venlere ekstravazasyonu ile<br />

birlikte küçük kanamalar oluşur ve aksonal değişilikler görünür hale gelir. 4 saat sonra<br />

bozulmuş myelin kılıflar, aksonal bozulmave iskemik endotelyal hasar saptanır, ilk birkaç<br />

gün içinde progresif aksonal değişiklikler ve nekrotik bölgelerin gelişir. Yaralanma<br />

bölgesinde ödem gelişir ve komşu segmentlere yayılır. Majör travmadan 24-48 saat sonra<br />

özellikle daha önce kanla kaplı olan santral bölge olmak üzere <strong>yaralanma</strong> alanı nekrotiktir.<br />

Birkaç gün sonra hemorajik bölge kavitasyon gösterir. Ve komsu alanlarda sıklıkla keskin<br />

sınırları olan yamasal nekrozlar görülür. Bu ilerleyici değişiklikler, kavitasyon oluşumu,<br />

enfarktların patolojik özellikleridir. Bu işleme posttravmatik enfarkt denmektedir (75, 45).<br />

26


Sekonder Yaralanma Mekanizmaları<br />

Sekonder hasar mekanizmalarından üzerinde en fazla durulan <strong>spinal</strong> şok, vasküler<br />

değişiklikler, hücre içi Ca+2 artması, serbest radikal teorisi, endojen opioid ve enflamatuar<br />

değişiklik ve apopitoz teorileridir (41).<br />

1. Apopitoz<br />

Apopitotik hücre ölümü indüklenebilir hücreler tarafından spesifik indükleyici bir uyaranla<br />

aktif olarak regüle fizyolojik ya da programlanmış hücre ölümüdür (57). Akut <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong><br />

<strong>yaralanma</strong>sını takiben apopitotik hücre ölümü bilgisi nöronal hücre ölümünü sınırlamak ve<br />

nörolojik fonksiyonu iyileştirmek için yeni ek sratejiler sağlayabilir. Bir çok antiapopitotik<br />

ajan gösterilmiştir ki bunlar <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong> bölgesinde nöral doku ölümünü sınırlar.<br />

Bcl 2 onkogeninin akut <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sı sonrasında histolojik sağ kalımı artırdığı<br />

gösterilmiştir. Bcl 2 radikal jenerasyonunu, radikal düzenlenmesini sınırlayan antioksidan<br />

yolağı regüle ederek apopitotik hücre ölümünü inhibe eder görünmektedir (57).<br />

Apopitotik hücre ölümü <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sını takiben üç haftaya kadar<br />

saptanmaktadır. Apopitoz kesin olarak regüle bir işlem olduğundan bu bulgular apopitotik<br />

yolakları manüple ederek <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sında tedavi fırsatı sağlamaktadır.<br />

Kaspazların buradaki kritik rolü iyi bilinmektedir. Kaspaz 1 (İL-1 beta konverting<br />

enzim)’in akut santral sinir sistemi hasarında (iskemi ve travma) olduğu gibi kronik<br />

nörodejenerasyon (ALS, Parkinson hastalığı, Huntington hastalığı) modellerinde de kritik<br />

bir apopitoz mediyatörüdür. Bu hayvan modellerinde kaspas-1 aktivasyonu gösterilmiştir<br />

ve kaspaz inhibisyonunun doku hasarını azaltmakla kalmayıp nörolojik fonksiyonları<br />

düzeltiği de görülmüştür. Kaspaz-3 aktivasyonun da <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sı sonrası<br />

iskemi ve travmada rol aldığı gösterilmiştir (55). Bütün <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> hücresel<br />

komponentlerinde (nöronlar, astrositler, oligodendrositler ve mikroglia) apopitotik hücre<br />

ölümü gerçekleşir. Küçülmüş lezyon boyutu düzelen motor fonksiyon gibi bütün farklı<br />

hücre çeşitlerinde hücre ölümü inhibisyonundan kaynaklanır. Nöronal koruma çok açık<br />

olarak önemlidir, çünkü <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong>daki nöronların rejenerasyon yeteneği yoktur. Glianın<br />

rejenere olabilme faktörüne rağmen glial ölümü inhibe etmek nöronal korunmayı en<br />

azından iki benzer mekanizma ile destekler. Birincisi glia hasarlı nöronlara aksonal<br />

yolakların ölmek üzere olan yaralı hücrelerin iyileşmesi için gerekli olduğu gibi nörotrofik<br />

27


ve metabolik destek sağlar. İkincisi apopitoz sırasında ölen hücreler; sitokinler, serbest<br />

radikaller gibi ek apopitoz mediyatörleri salgılar ki bunlar diğer komşu hücrelere fazladan<br />

toksik etkilidir (55).<br />

2. Serbest radikal oluşumu ve lipid peroksidasyonu<br />

Serbest radikal dış yörüngesinde çiftlenmemiş serbest elektron bulunduran kimyasal<br />

bileşiktir. Bu elektron başka biyolojik moleküllere aktarılarak oksidasyona yol açar.<br />

Serbest radikallerin aşırı artışı hücre ölümüne neden olur (93). Normal hücrelerde doğal<br />

olarak oluşan antioksidan bileşikler bu zararlı etkileri kontrol etmesine rağmen omurilik<br />

<strong>yaralanma</strong>sı gibi patolojik durumlarda aşırı serbest radikal üretimi antioksidan kapasiteyi<br />

aşar. Serbest radikaller lipid peroksidasyonuna ve bunun sonucunda hücre membranlarının<br />

çözülmesine yol açar. Santral sinir sistemindeki antioksidanlar askorbat, glutatyon ve<br />

alfatokoferol dür.Bu antioksidanlar serbest radikalleri nötralize ederler. Travma ise bu<br />

maddeleri azaltır (35, 26).<br />

Yoğun serbest radikal oluşumunun önlenmesi hücre yaşamı için önemli bir ilk hayati<br />

adımdır. Çünkü, normal hücresel solunum işlemlerinde devamlı olarak potansiyel oksijen<br />

toksik metabolitleri oluşturulur (36). Antioksidan mekanizmalar (36)<br />

1.Serbest radikal oluşumunu engellerler,<br />

2.Oksidanları daha az toksik ürünlere dönüştürürler,<br />

3.Reaktif özellikteki maddeleri vital hücresel yapılardan uzaklaştırırlar,<br />

4. Serbest radikallerin oluşturduğu moleküler <strong>yaralanma</strong>yı azaltırlar,<br />

Bireysel antioksidan sistemler, yalnız ya da yukarıdaki savunma mekanizmalarının bir<br />

kısmını kullanarak birlikte etkin olabilirler (36). O2 molekülünün elektron atlatması,<br />

univalan oksijen redüksüyonu üzerinden gerçekleşen bir çok reaksiyonda reaktif ara<br />

metabolitlerin oluşturulmasını gerektirir. Bu, normal hücresel oksidatif fosforilasyon<br />

sırasında ciddi serbest radikal oluşumunun gerçekleştiğini düşündürür. Fakat mitokondride,<br />

solunum zincirinde metabolize edilen oksijenin büyük kısmı belirgin bir ara serbest radikal<br />

oluşumu olmadan suya indirgenir. Bu antioksidan strateji; oksijenin suya, sitokrom oksidaz<br />

ile “bir adım dört elektron” redüksiyonu diye tanımlanır (36). Hipoksi gibi sitokrom c<br />

28


düzeyini azaltan durumlar; mitokondrial elektron transport zincirinden artmış oksijen<br />

radikal düzeyi ile sonuçlanır. Diğer hücresel toksik oksidan kaynakları; peroksizomlar,<br />

mikrozomlar, çekirdek ve hücre membranına bağlı enzimler (siklooksijenaz, lipoksijenaz)<br />

ve çözülebilen enzimlerdir. Bu kaynaklar belirli aralıklarla ciddi sellüler oksidan stres<br />

oluşumuna katkıda bulunurlar. Normoksik durumda bu oksidanların bazal seviyeleri, lokal<br />

substratların varlığına, Fe+2 iyonunun bulunurluğuna ve antioksidanların<br />

konsantrasyonlarına bağlıdır. Bu faktörlerin relatif dengesi oluşturulan oksidanların<br />

yaşamsal hücresel potansiyel hedeflerden uzak tutulma derecesine bağlıdır. Fe ve Cu gibi<br />

transizyonel metal iyonları, oksidan kaynaklı doku hasarı üzerinde majör rol oynarlar.<br />

Bunlar,<br />

1.Sitotoksik aldehitleri oluşturan lipid peroksidasyonu.<br />

2.Hidrojen peroksit (H2O2) ve O2 den OH oluşturan Haber-Weiss kimyasal reaksiyonunda<br />

etkili olurlar (36).<br />

Katalaz, SOD ve glutatyon redoks siklusundaki enzimler artmış oksidan stresiyle başa<br />

çıkacak primer antioksidan defans mekanizmasıdır. Hücresel substratları okside edebilecek<br />

oksijen ve H2O2 yi elimine ederler. Önleyici antioksidanlar olarak düşünülürler. Bunlar<br />

serbest radikal konsantrasyonlarını azaltarak serbest radikal zincir reaksiyonlarını önlerler.<br />

Bu antioksidanlar, çeşitli organlarda özel spesifik subselüler lokalizasyonlarda bulunurlar.<br />

Katalaz tetramerik hemoproteindir.<br />

H2O2 varlığında 2H2O2 …….. 2H20 + O2 reaksiyonunu katalizler. Redoks siklusunun<br />

hidroperoksitlerin redüksiyonundan orumlu ana enzimi glutatyon peroksidazdır. 4<br />

selenyum atomu bağlı tetramerik bir proteindir (36)<br />

Travmadan sonra hasara uğramış sinir sisteminde oksijen molekülünün bir elektron alarak<br />

redükte olması sonucu superoksid radikali (O2-) oluşur. Süperoksit dismutaz (SOD)<br />

enzimi ile H2O2’ye (Hidrojen peroksit) çevrilir, bu ise katalaz yardımı ile H20 ve O2’ye<br />

dönüştürülür. Hidrojen peroksit (H2O2) genellikle iki süperoksit radikalinin birbiriyle<br />

reaksiyona girmesi sonucu oluşur. Zayıf oksidan ve zayıf redüktandır. Elektronları<br />

çiftlenmiş olduğu için serbest radikal olarak kabul edilmez. Fe+3 varlığında hidroksil<br />

radikalinin oluştuğu reaksiyona prekürsörlük etmesi nedeniyle önemlidir (48, 59). İskemi<br />

29


ve bunu takip eden reperfüzyon sırasındaki serbest oksijen radikali artışı karşısında,<br />

endojen antioksidanlar, serbest oksijen radikal temizleyicileri ve peroksidazlar yetersiz<br />

kalmaktadır (8). Hidroksil radikali (OH) bilinen en güçlü oksidan radikaldir, hidrojen<br />

peroksite bir elektron ilavesi veya oksijen molekülüne 3 elektron verilmesiyle oluşur.<br />

Aktive nötrofillerce oluşturulan hipoklorik asit (HOCl) güçlü bir oksidandır ve demir<br />

bağımlı veya bağımsız reaksiyonlarla hidroksilradikalini oluşturulabilir (11, 54).Endotel<br />

hücreler, nötrofiller, makrofajlar ve mikroglialar süperoksit ve nitrik oksit olmak üzere iki<br />

şekilde radikal oluştururlar (81). Lipid, nükleikasit, karbonhidrat veya protein gibi<br />

biyolojik moleküllere okside edici bir radikalin etki etmesiyle karbon merkezli radikaller<br />

oluşur ve O2 ile birleşerek peroksil radikalini (ROO.) oluşturur ki bu radikal lipid<br />

peroksidasyonun başlamasına neden olur (11). Serbest demir veya demir şelatları iki<br />

seviyede serbest radikal oluşumunda etkili olur. Bunlardan birincisi süperoksit iyonu<br />

oluşumunda Fe+2 nin otooksidasyonu olup, ikincisi ise Fe+2’nin H2O2 varlığında okside<br />

olup hidroksil iyonu oluşumuna sebep olmasıdır (81). Serbest radikaller hücreyi oluşturan<br />

tüm yapılarla reaksiyona girebilirler ancak bu etkileşime en hassas yapılar lipidlerdir (11).<br />

Yüksek oranda poliansatüre yağ asidleri içeren hücre membranının yıkılması, serbest<br />

radikallere bağlı nöronal hasar oluşmasının en önemli aşamasıdır (65). Serbest yağ<br />

asitlerinin serbest radikal ile oksidasyonu lipid peroksidasyonu olarak adlandırılır. Lipid<br />

peroksidasyon düzeyi lipid peroksidasyonu sırasında oluşan malondialdehit (MDA) gibi<br />

ara ürünler aracılığı ile tayinedilmektedir (30, 93). Vücutta aşırı serbest radiakal<br />

oluşumunu engelleyen ya da oluşmuş serbest radikalleri yok edebilen antioksidan<br />

mekanizmalar mevcuttur. Bunlar; süperoksid dismutaz, glutatyon peroksidaz, katalaz gibi<br />

reaktif O2 radikallerini daha az toksik ürünlere dönüştüren antioksidan enzim sistemleri, α-<br />

tokoferol, askorbat, ürik asid, glutatyon, betakaroten gibi radikal nörtralizatörleri ve<br />

ferritin, transferin, serüloplazmin gibi reaktif O₂ radikallerinin oluşumunu ve yayılmasını<br />

engelleyen, ayrıca mitokondride oluşan radikalleri suya indirgeyen sitokrom oksidaz gibi<br />

antioksidan sistemlerdir (30, 42, 36). Hücre membranında meydana gelen lipid<br />

peroksidasyonu membran lipoproteinlerinin oksidasyonu ve yapısal bütünlüğün<br />

bozulmasına yol açarak, anormal iyon girişiyle birlikte hücre ölümüne neden olur. Bu<br />

olayın kontrol edilememesi halinde oluşan zincir reaksiyon ile hücresel ölümün yayılması<br />

ortaya çıkar (42, 81). Ayrıca oluşan lipid peroksidasyonu ile birlikte mikrovasküler endotel<br />

hasarı oluşarak kan beyin bariyerinin bozulduğu <strong>deneysel</strong> çalışmalarda gösterilmiştir (54).<br />

30


3. Spinal şok<br />

Omurilik <strong>yaralanma</strong>sı sonrası <strong>yaralanma</strong>nın şiddeti ve seviyesine bağlı olarak sempatik<br />

tonus azalması, periferik rezistans ve kardiyak debi azalmasına bağlı ciddi hipotansiyon ve<br />

bradikardi gelişmesidir. Spinal şok nedeniyle omurilik vasküler yatağında otoregülasyonun<br />

bozulması ve perfüzyon basıncının düşmesine bağlı olarak dokulara yeterli metabolit ve<br />

oksijen ulaşmasını engellenir. Spinal şoktaki bir hastada sistemik kan basıncının düşmesi<br />

mutlaka kontrol altına alınmalıdır. Çünkü perfüzyon basıncı, sistemik kan basıncına<br />

dogrudan bağlıdır. Perfüzyon basıncı = Sistemik kan basıncı- lokal doku basıncı şeklinde<br />

formüle edilebilir (19, 75).<br />

4. Enflamatuvar yanıt<br />

Spinal <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sı sonrası santral sinir sistemi enflamatuvar yanıtları periferik<br />

immün hücreler tarafından başlatılır. (Makrofaj, nötrofil, T hücreleri). Yaralanmayı takiben<br />

lezyonun içine aktive astrositler ve mikroglial hücreler göç ederler. T hücreleri makrofaj<br />

aktivasyonu için ve hücresel immün cevabı oluşturmak için şarttır. Makrofajlar ve<br />

nötrofiller doku harabiyeti ve lezyonun büyümesinde rol alırlar. Makrofaj ve mikroglia<br />

sitokinlerin salınımıyla (TNF, IL-1, IL-6, IL-10) sekonder patolojik ve inflamatuar yanıtta<br />

rol alırlar (10). Sitokinler inflamatuar yanıtı ek sitokinlerin, kemokinlerin, nitrik oksidin<br />

relatif oksijen ve nitrojen türevlerinin ekspresyonunu indükleyerek santral sinir sistemi<br />

enflamatuar cevabını hızlandırırlar (10). Aktive lökositler yara iyileşmesi için önemli olan<br />

büyüme faktörleri ve proteolitik enzimleri de salgılarlar. Enflamasyonun <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong><br />

<strong>yaralanma</strong>sı sonrası hem nörokonstrüktif hem de nörodestriktif işlemlere yardımcı<br />

olduğuna inanılır. Erişkin santral sinir sistemi enflamatuar yanıtının diğer dokulara göre<br />

daha yavaş hızda işlediği bildirilmiştir (10).<br />

5. Mikrosirkülasyon ve vasküler mekanizmalar<br />

Spinal <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>lı hastalarda primer ya da mekanik travma fonksiyonel kayıp tam<br />

olmasına rağmen nadiren total transseksiyon nedenidir. Ek olarak <strong>kord</strong>aki biyokimyasal ve<br />

patolojik değişiklikler <strong>yaralanma</strong> sonrası kötüleşebilir. Akut <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sının<br />

sistemik etkileri hipotansiyon ve azalmış kardiyak outputu içerir. Lokal etkiler hasarlı<br />

<strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> segmentinde otoregülasyon kaybı, hem gri, hem beyaz cevherde özellikle<br />

hemorajik ve komşu bölgelerde mikrosirkülasyonda belirgin azalmadır. Mikrosirkülatuvar<br />

31


kayıp <strong>yaralanma</strong> bölgesinin proksimaline ve distaline yayılır. Spinal <strong>kord</strong> kan akımında<br />

<strong>yaralanma</strong>dan sonra zamanla kötüleşen bir <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> kan akımı azalması gerçekleşir.<br />

Akut <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sına bağlı fonksiyonel defisitler motor ve somatosensoriyel<br />

uyarılmış potansiyeller ile elektrofizyolojik olarak ölçülmüş ve posttravmatik iskeminin<br />

derecesine göre orantılı olarak bulunmuştur (75). Histolojik etkiler <strong>yaralanma</strong> bölgesinde<br />

erken hemorajik nekrozdan majör enfarkta kadar görülür. Bu posttravmatik vasküler etkiler<br />

tedavi edilebilir. Sistemik normotansiyon, volüm ekspansiyonu ya da vazopressörlerle<br />

sağlanır. Ve <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> kan akımı dopamin, steroidler, nimodipin yada volüm<br />

ekspansiyonu ile düzeltilebilir. Bu sonuçlar posttravmatik iskeminin önemli bir sekonder<br />

<strong>yaralanma</strong> mekanizması olduğunun kanıtıdır. Deneysel <strong>kord</strong> travmasından sonra<br />

mikrovaskülarizasyonu göstermek için çeşitli anjiografik metodlar kullanılmıştır. Bunların<br />

hepsi mikrosirkülasyonda majör redüksüyonu ve perfüzyon kaybını göstermektedir. Bu<br />

yöntemlerden birisi kolloidal karbon anyiografisidir (84). Kordun anterior <strong>spinal</strong> arter,<br />

anterior sulkal arter gibi büyük damarları neredeyse ciddi <strong>kord</strong> yaralanalarından sonra bile<br />

her zaman patent kalmıştır. Neredeyse bütün araştırmacılar ciddi <strong>yaralanma</strong>dan sonra kan<br />

akımında azalma saptamışlardır (84). İlk birkaç saatte posttravmatik iskemide progresif<br />

kötüleşme eğer erken tedavi edilirse iskeminin önlenebilirliğini göstermesi açısından en<br />

ilginç bulgulardan biridir (75).<br />

6. İyonik Mekanizmalar<br />

a) Hücre içi kalsiyum<br />

Spinal <strong>kord</strong> beyaz cevher <strong>yaralanma</strong>sında Ca kanallarının rolü: Santral sinir sisteminde<br />

<strong>yaralanma</strong>yı takiben nöronal dejenerasyonun patogenezinde Ca’a karşı oluşan membran<br />

geçirgenliğindeki değişiklikler önemli yer tutar. Örneğin nöronal kültürlerde glutamat<br />

sitotoksisitesi çalışmaları, beyaz cevher <strong>yaralanma</strong>sında hipoksi çalışmaları, <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong><br />

travması sonrası aksonlarda Ca akümülasyonu ultrastrüktürel çalışmaları, optik sinir ve<br />

<strong>spinal</strong> <strong>kord</strong>da aksonal ve glial Ca seviye değişikliklerini görüntüleme çalışmaları ve<br />

posttravmatik <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> kan akımı çalışmaları nöronal <strong>yaralanma</strong>nın Ca hipotezini<br />

kuvvetle desteklemektedir (2). Voltaj bağımlı Ca kanalları, uyarılabilir hücrelerde Ca girişi<br />

için önemli bir yolak oluştururlar. Voltaj bağımlılığı kinetik ve farmakolojik duyarlılık gibi<br />

birtakım özelliklerle karakterize heterojen bir aile oluştururlar. Ca kanallarının fonksiyonel<br />

heterojenitesi esas olarak alfa-1 subünitindeki farklılıklardan kaynaklanır. Günümüzde<br />

32


alfa-1 subünitinin 6 majör subtipi tanımlanmıştır. Fizyolojik özelliklerinin temelinde ve<br />

farmakolojik profillerine göre bu kanallar düşük voltaj aktivasyonlu ya da T tip kanallar ve<br />

birkaç yüksek voltaj aktivasyonlu kanal olarak L, N, P, Q ve R tipleri şeklinde<br />

sınıflandırılabilirler (2).<br />

Beyaz cevher hasarında Ca’a bağlı mekanizma çok açık değildir. Hipoksi iskemi ya da<br />

travmatik <strong>yaralanma</strong>ya maruz kalan nöronlarda iyonotropik glutamat reseptörlerinin aşırı<br />

aktivasyonundan Ca aşırı yüklenmesi bildirilmiştir. Gliada AMPA/KA reseptörlerinin<br />

aktivasyonu santral sinir sistemi beyaz cevherinde eksitotoksik <strong>yaralanma</strong> ile<br />

ilişkilendirilmiştir. Bu AMPA/KA reseptörleri Ca akışını yönlendirirler. İntraselüler Ca<br />

artışı proteazların, endonükleazların aktivasyonuna apopitoz, nekroz, mitokondrial hasar ve<br />

asidoza öncülük eder ve artmış serbest radikal üretimi aksonal <strong>yaralanma</strong> ile sonuçlanır.<br />

Periaksonal gliada voltaj bağımlı Ca kanalları boyunca Ca akışı posttravmatik aksonal<br />

iletim azalmasını hızlandırır. Oligodendrositlerde Ca kanallarının yoğun aktivasyonu bu<br />

hücreleri destrükte eder. Böylece myelini hasarlar. Bu kanalların blokajı oligodendrosit ve<br />

myelinlerini koruyabilir. Böylece travmatik <strong>yaralanma</strong>yı takiben aksonal iletim korunması<br />

artar (2).<br />

b) Sodyum<br />

Sodyuma bağlı hücre <strong>yaralanma</strong>sının potansiyel mekanizmaları (1),<br />

1. Sitotoksik ödem indüksiyonu.<br />

2. İntraselüler fosfolipaz aktivitesinin simülasyonu.<br />

3. Na/H kapısı yolu ile intraselüler asidoz.<br />

4. Na/Ca değiştiricisinin ters çalışması ile intraselüler Ca artışı.<br />

Travmatik aksonal <strong>yaralanma</strong> voltaj bağımlı kanallar yolu ile Na girişi sonrası sodyumda<br />

bir yükselme ile ilişkilidir ve membran bağımlı Na/K ATP az disfonksiyonu ile sodyum<br />

çıkışı azalır. Na artışı Na/H değişimi yoluyla intraselüler asidoza neden olur. Na/H<br />

değişimi intraselüler pH’ın regülasyonunda primer role sahiptir (1).<br />

33


7. Endojen opioidler<br />

Deneysel modeller <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sı sonrasında belirgin bir endojen opioid peptid<br />

lokal salınımı olduğunu göstermiştir. Dinorfin kappa reseptörleri üzerinden etkilidir.<br />

Mikrosirkülatuar kan akımını azaltır, sekonder <strong>yaralanma</strong>yı arttır. Naloksan ve tirotropin<br />

releasing hormon gibi endojen antagonistler bazı havyan modellerinde <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> kan<br />

akımını artırıp nörolojik defisitleri azaltmışlardır. Bazı çalışmalarda ise nörolojik<br />

iyileşmeye katkıları olmamıştır. NASCİS faz II çalışmasında naloksan plasebodan daha iyi<br />

klinik gösterememiştir. Fakat toplanan verinin reanalizi <strong>yaralanma</strong> sonrası ilk 8 saatte<br />

fonksiyonel iyileşmeye katkısını göstermiştir (4).<br />

OMURİLİK YARALANMASINDA PATOLOJİ<br />

Patolojik değişiklikler<br />

Travma sonrası <strong>kord</strong> hasarı 2 fazda incelenir<br />

1. Primer hasar, <strong>kord</strong> kompresyonu, kontüzyon, laserasyon ve hemorajiden kaynaklanır<br />

2. Sekonder hasar travma ile başlar, birkaç saat ya da günler içinde gelişir, travma,<br />

hipoksiye ve iskemiye karşı fizyolojik cevapları içerir. Sistemik hipotansiyon, yaralı <strong>kord</strong>a<br />

kan akımı otoregülasyonunun kaybı, lokal ödem,serbest radikallerin oluşması ve<br />

eksitotoksik nörotransmitterların salınımı, bunların hepsi oluşumuna katkıda bulunur (20).<br />

Makroskopik görünüm<br />

Travma sonrası vertebral kolon etrafındaki yumuşak doku hemorajiktir ve kırık ya da kırıkdislokasyon<br />

görünür durumdadır ya da en azından kolonun dıştan muayenesinde<br />

palpabldır. Kolonun bölündüğü piyeslerde kırık kısmı görünür haldedir. Ekstradural<br />

boşluklarda kan genelde görünür, aynı zamanda <strong>kord</strong> etrafındaki subaraknoid boşluklarda<br />

da kan görülebilir. Kord komşuluğunda makroskopik hasar hafif fokal tutulumdan ciddi<br />

hemorajik distrupsiyona kadar gidebilir, bu görüntü kırık seviyesinin üst ve alt birkaç<br />

segmentine kadar görülebilir. Hatta belirgin kanama yokluğunda yaralı <strong>kord</strong> yutulmuş ve<br />

sindirilmiştir (20). Spinal <strong>yaralanma</strong> sonrası akut fazda histolojik görüntü ödem, belirgin<br />

aksonal şişmeyle birlikte uzun traktların bozulması, kanama ve enfarkt odaklarının<br />

kombinasyonu şeklindedir. Birkaç hafta sonra makrofaj infiltrasyonu, myelin ve nöronal<br />

debrisin kaldırılması gerçekleşir. Yaralanma seviyesinde gri cevher nekrotik olabilir ve<br />

34


daha sonra kaviteleşir. Yoğun kan damarı proliferasyonu sonrası küçük kan damarlarının<br />

hyalin kalınlaşması gerçekleşir. Zamanla fibroblast ve bununla ilişkili kollajen fibroz<br />

infiltrasyonu olur. Sıklıkla kavitasyon posterior kolonun anterior kısmını içine alır. Bu<br />

kavitasyon genelde gri madde <strong>yaralanma</strong>sı seviyesinde maksimaldir. Fakat birkaç segment<br />

aşağı ve yukarı yayılabilir (posttravmatik siringomyeli). Yıllar içinde kavitasyon <strong>kord</strong>un<br />

rostraline ve kaudaline yayılabilir (20).<br />

Primer lezyon<br />

Primer <strong>yaralanma</strong><br />

Primer <strong>yaralanma</strong>nın dört karakteristik mekanizması vardır (18);<br />

1.Persistan kompresyon +darbe<br />

2.Transient kompresyon ile darbe<br />

3.Distraksiyon<br />

4.Laserasyon ve transeksiyon<br />

İlk ve en yaygın mekanizma persistan kompresyon ve darbedir. Burst fraktürlerinde geriye<br />

doğru yer değiştiren kemik fragmanların <strong>kord</strong>u sıkıştırması, fraktür dislokasyon ve akut<br />

disk rüptürlerinde bu kanıtlanmıştır. İkinci mekanizma olan transient kompresyon ile<br />

yalnız darbe, altta yatan dejeneratif servikal omurga hastalığı olan kişilerde<br />

hiperekstansiyon <strong>yaralanma</strong>larında görülür (18). Distraksiyon aksiyel planda <strong>spinal</strong> kolonu<br />

gerici kuvvetlerin oluşturduğu mekanizmadır. Fleksiyon, ekstansiyon, rotasyon ya da<br />

dislokasyondan kaynaklanan distraksiyonel kuvvetlerin <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong>u ve/veya onun<br />

vasküler yapısını gerip yırtmasından kaynaklanır. Radyolojik anormallik olmaksızın <strong>spinal</strong><br />

<strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sının altında bu tip bir <strong>yaralanma</strong> yatabilir. Özellikle kartilajenöz vertebra<br />

cismi, gelişmemiş adale yapısı ve ligaman gevşekliği çocuklarda bu tip <strong>yaralanma</strong> için<br />

predispozan faktörlerdir. Aynı zamanda bu tip <strong>yaralanma</strong> travmanın radyolojik kanıttı<br />

olmadan yetişkinlerde altta yatan dejeneratif <strong>spinal</strong> hastalık durumunda <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong><br />

<strong>yaralanma</strong>sına yol açan bir sendromdur. Son mekanizma laserasyon ve transeksiyondur.<br />

Kord laserasyonu ateşli silah <strong>yaralanma</strong>sı, keskin kemik fragman dislokasyonu yada ileri<br />

derecede distraksiyondan kaynaklanır (18). Minör <strong>yaralanma</strong>dan komplet transeksiyona<br />

kadar değişik derecede olabilir. İlk mekanik <strong>yaralanma</strong> primer olarak santral gri maddeyi<br />

hasarlamaya eğilimlidir. Özellikle periferde beyaz madde rölatif olarak korunabilir. Gri<br />

35


maddenin artmış hasarlanabilirliği daha yumuşak yapısı ve vasküler yapıda olmasından<br />

kaynaklanmaktadır. Spinal <strong>kord</strong>da hemoraji kanıtı erken gelişir ve <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong>un kan akımı<br />

birincil mekanik <strong>yaralanma</strong>nın ardından daha geç bozulur. Kan akımının bozulması<br />

hipoksi ve iskemi nedeni ile lokal enfarkt ile sonuçlanır. Bu gri maddeyi yüksek metabolik<br />

ihtiyacı nedeni ile kısmen hasarlar. Yaralanma bölgesinden geçen nöronlar fiziksel olarak<br />

bozulurlar ve myelin kalınlıkları azalır. Yaralanma alanı yakınlarında mikrohemoraji ve<br />

ödem nedeni ile nörotransmisyon bozulur. Gri maddenin <strong>yaralanma</strong> sonrası 24 saatte<br />

irreversible hasarlandığı düşünülürken beyaz madde <strong>yaralanma</strong> sonrası 72 saatte<br />

irrevesible hasarlanır (18).<br />

Yaralanmanın hemen ardından primer lezyon dar ve eliptik şekildedir. Kordun devamlılığı<br />

bozulmuştur. Rostral ve kaudal güdükler arasında dar bir geçiş bölgesi kalmıştır. Bu bölge<br />

beyaz cevherde 0.3 mm ve gri cevherde daha geniştir. Geçiş bölgesi ve lezyona komşu<br />

alanlarda kanama görülür. 48h sonra monositler ve mikroglia (enflamasyonun subakut ve<br />

kronik dönemlerinin karakteristik küçük yuvarlak çekirdekli hücreleri) primer lezyon<br />

sınırında çoğalmaya başlamıştır (92). Aktif fagositik makrofajlara dönüşüm halen<br />

görülemez. Santral kanal kenarındaki epandimal hücreler hipertrofik görünmektedir.<br />

Hücreler daha büyük ve normalden uzundur. Bu hipertrofik epandimal hücreler önce<br />

santral kanal rostral ve kaudal uçlarında primer lezyon kenarında kümelenirler ve daha<br />

donra lezyon içine göç etmeye başlarlar. 3. günde primer lezyon hacmi büyümeye devam<br />

eder ve kan damarları lezyon içine büyümeye başlar. Bundan sonra nötrofiller artık yoktur.<br />

Çok sayıda monosit ve mikrogla ile yer değiştirmiştir. Bunların fagositik aktivitelerinin bir<br />

sonucu olarak bu hücreler sitoplazmalarıyla doku debrisini oluşturular ve büyük<br />

makrofajlara dönüşürler Bir hafta sonra primer lezyon bölgesinde revaskülarizasyon<br />

belirgindir (92). Yaralanmadan 3 hafta sonra primer <strong>yaralanma</strong> bölgesinde belirgin bir<br />

değişiklik yoktur. 6 hafta sonra primer lezyon hala küçüktür fakat episentral komşu intakt<br />

gri cevher ödemli ve soluk renklidir. Kan damarlarının çoğu kısmen venüller, çok sayıda<br />

nötrofil içerir. Fakat hücrelerin pek azı ekstravasküler görülür. Ya lezyon tarafında ya da<br />

komşu sağlam dokudadır. Posttravmatik 12 hafta sonra primer lezyon alanı büyümüştür.<br />

Lezyon kenarlarındaki sağlam hücreler morfolojik bütünlüklerini kaybeder ve belirgin<br />

hücresel profil artık izlenemez. Küçük kistler ve interaksonal boşluklar hacim ve sayıca<br />

artmıştır. Ve aksonal dejenerasyon bölgesi rostrokaudal olarak genişlemiştir. Artık<br />

36


nötrofiller kan damarlarından göç etmeye başlamıştır, primer lezyon bölgesinde ve komşu<br />

sağlam dokuda belirgindir. Fakat makrofajlar halen görülmemektedir.<br />

Primer lezyonun aksine sekonder dorsal kolon lezyonu (92);<br />

a. postoperatif 1. haftada maksimaldir ve sonrasında belirgin bir küçülmeye gider.<br />

b. kavitasyon belirgin olarak daha azdır ve vaskülarizasyon primer lezyondan daha<br />

fazladır.<br />

c. lezyon bölümü primer lezyon aksine glial hücre ve sinir lifleri ile yeniden<br />

desteklenmiştir.<br />

Bulgular gösteriyor ki <strong>kord</strong>un belirgin yara iyileşmesi kapasitesi mevcuttur. Yara<br />

iyileşmesi işleminin progresif doku nekrozu etkileriyle başa çıkabilmesi için düzgün bir<br />

kan akımı sağlanması anahtar faktördür. İyi vaskülerize astrositik bir çevre <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong><br />

<strong>yaralanma</strong> bölgelerinde aksonların yenilenmesine olanak sağlar.<br />

Primer lezyon uzamış progresif nekroz ve kavitasyonla karakterizedir. Yoğun makrofaj<br />

akümülasyonu yoğun kan damarı ve glial skar dokusu kaviteleri çevreler. Diğer yandan<br />

dorsal lezyon ise yara iyileşmesine gider Lezyon boyutu kararlı olarak küçülür. Kavitasyon<br />

azalır. Glial hücreler ve kan damarları artar birkaç makrofaj kalır. Bu lezyonların farklı<br />

kaderleri dorsal kolon lezyonunda primer lezyona göre revaskülarizasyonun çok fazla<br />

olmasından kaynaklanır ve bu da <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sının iyileşmesinde kan akımı<br />

restorasyonunun gerekliliği hipotezini destekler. Enflamasyon yara iyileşme<br />

mekanizmaları ve doku onarımı vucudun bütün organ ve dokularında yüksek oranda saklı<br />

işlemlerdir. Kordun <strong>yaralanma</strong>ya cevabını çalışan kişi karşılıklı glial ve nöronal<br />

etkileşimlerin gerekliliğinin nöronal büyüme ve bunların enflamasyon hücrelerinin<br />

fizyolojik aktivitesi ile düzenlendiğini bilmesi gerekir. Bu hücre tipleri; arasında büyük bir<br />

çeşitlilikte growth faktör ve aksonal büyümeye direkt ve indirekt etkisi olan sitokiler<br />

salgılayan makrofaj ve lenfositlerdir. Histopatolojik analizler bu lezyonun inisiyal<br />

formasyonuna yardımcı anahtar faktörün wallerian dejenerasyon olduğunu destekler ve<br />

revaskülarizasyon major rol oynar (92).<br />

37


Progresif nekroz<br />

Travmatik <strong>yaralanma</strong> doku tamirinde lökositlerin aktivitelerinin kritik olduğu enflamatuar<br />

cavap başlar. İsitilacı lökositler fagositoz ile hücresel debrisi kaldırır ekstraselüler matriksi<br />

gevşeten enzimler salgılarlar ve yaralı bölgede endotelyal, epitelyal ve konnektif doku<br />

hücrelerinin proliferasyonunu yönlendiren sitokinler salgılarlar. Fakat <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong><br />

<strong>yaralanma</strong>sı olgularında enflamatuar cevap yara iyileşmesini sekteye uğratır. Bunun yerine<br />

<strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sınını, <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong>un hücresel yapısını tahrip eden (<strong>spinal</strong> <strong>kord</strong>un<br />

normal doku iskeleti büyük oranda sıvı dolu glia sınırlı kavitelerle yer değiştirir) ve<br />

lezyonun büyümesine neden olan bir progresif nekroz işlemi, takip eder. Progresif<br />

nekrozun <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sı sırasında oluşan iskemik değişikliklerden kaynaklandığı<br />

kabul edilir. Bu nedenle bu işlem progresif iskemik nekroz olarak adlandırılır (91).<br />

Onarım<br />

Spinal <strong>kord</strong> yaralandığında birinci faz mekanik doku tahribatını içerir. Bunu lokal kan<br />

akımı bozukluğuna bağlı ikinci bir doku kaybı fazı izler. Bu ikincil hasarı azaltmaya<br />

yönelik nöroprotektif ajanlarla birçok girişim denenmiştir. Sadece <strong>yaralanma</strong> sonrası ilk<br />

saatlerde verilen yüksek doz metilprednizolon yaygın klinik kullanımdadır (51).<br />

Yaralanma sonrası birkaç hafta sonra kan akımından göç eden makrofajlar lezyon<br />

bölgesinde doku debrisini temizlerler, skar dokusu ile çevrili sıvı dolu kistler oluşur (32,<br />

66). Bu enflamatuar reaksiyon sağlam kalmış <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> dokusunda ek hasara yol açar.<br />

Lezyon onarılırken 4 temel strateji vardır (32).<br />

1. Büyüme stimüle edici faktörler ya da nöronal ekstansiyon inhibitörlerini, baskılayıcı<br />

molekülleri kullanarak kesilmiş sinir lifi traktlarının yeniden büyümesini sağlamak,<br />

2. Sinir büyüme faktörleri ile lezyonu köprüleyip akson büyümesini tetiklemek ve skar<br />

tarafından oluşturulan bariyeri azaltmak,<br />

3. Hasarlı myelinin onarımı ve bölgede sinir lifi impuls iletimini restore etmek,<br />

4. İntakt lezyonun altında ve üstünde sağlam kalan sinir liflerinin kompansatuar<br />

büyümesini tetikleyerek santral sinir sistemi plastisitesini sağlamak,<br />

İnvitro çalışmalarda spontan rejenerasyonun kısa ömürlü olduğu ortaya konulmuştur,<br />

Yetişkin santral sinir sistemi (kısmen yetişkin sinir myelin kılıfları) nörit büyümesini bloke<br />

eden spesifik inhibitör proteinler üretirler. Bu nedenle lezyonlu <strong>kord</strong>un rejenerasyonunu<br />

38


sağlamak için bu inhibitör faktörleri nötralize eden ya da ablasyon sağlayan çok sayıda<br />

girişimde bulunulmuştur. 30 dan fazla nörotrofik faktör bilinmesine rağmen bunların<br />

altısından azı hayvan modellerinde lezyonlu <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong>un tedavisi amacı ile çalışılmıştır<br />

(66).<br />

OMURİLİK TRAVMASINDA CERRAHİ TEDAVİ<br />

Spinal <strong>kord</strong>a bütün hasar ilk travma anında oluşmamış olabilir, kısmen de kompresyon<br />

süresine bağlıdır. Nörolojik iyileşmenin miktarı, <strong>kord</strong>un elektrofizyolojik sinyalleri iletme<br />

yeteneği ile nörohistolojik karakteristikler ve kompresyon süresi arasında yakın bir ilişki<br />

vardır. Tam <strong>yaralanma</strong>nın kısmen de olsa geri dönüşümlü olabildiği bir zaman dilimi<br />

mevcuttur (15, 22). Hemoraji, ekstradural hematom, kemik ve disk fragmanlar gibi yer<br />

kaplayan lezyonların çıkarılmasını içeren dekompresif yaklaşımlar bu zaman dilimininde<br />

fayda sağlayabilir (76). Spinal <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sında nörolojik iyileşme için cerrahi<br />

zamanlama halen belirgin değildir. Birçok cerrah erken cerrahiye sıcak baksa da<br />

zamanlamaya bağlı nörolojik sonuçlarla ilgili kanıt eksikliği mevcuttur. Erken tanımı da 24<br />

saatten az ve bir haftadan az gibi geniş bir zaman dilimini içerir. Birçok cerrah kısmen<br />

hasarlanmış nöral dokuların maksimum restorasyonu ve vertabral kolonun erken<br />

mobilizasyonu ve rehabilitasyonu yönünden erken cerrahiyi savunmaktadırlar. Acil<br />

dekompresyon aksi taktirde kötüleşecek olan hastanın nörolojik durumunu iyileştirebilir.<br />

Vertebral kolonun kemik yapısının ve disk anormalliklerinin stabilizasyon ve hatta solid<br />

füzyon teknikleri ile anatomik pozisyonda düzeltilmesi sekonder <strong>yaralanma</strong>nın<br />

alevlenmesini engelleyebilir. Geç cerrahi işlem kalan <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> fonksiyonunu<br />

iyileştirebilir ve rehabilitasyonu etkileyen deformiteleri önleyebilir veya düzeltebilir (17).<br />

OMURİLİK TRAVMASINDA MEDİKAL TEDAVİ<br />

Birçok tıbbi acil durumda olduğu gibi hastanın kardiyopulmoner stabilizasyonu kritik<br />

öneme haizdir. Temel primer ve sekonder yaşamsal resüsitasyon yöntemleri uygulanır.<br />

Spinal <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sı nörojenik şokla sonuçlanır. Şokun ciddiyeti <strong>yaralanma</strong>nın<br />

anatomik seviyesi ve büyüklüğü ile alakalıdır. Kalp hızı, kan basıncı ve katekolaminler<br />

geçici olarak artabilmekle birlikte uzamış bradikardi ve hipotansiyonla sonuçlanır. Bu<br />

39


komplet servikal <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>larında kötüleştirici bir faktördür ve <strong>yaralanma</strong> sonrası<br />

günler hatta aylarca kalıcı olabilir. Tedavide iskemik <strong>yaralanma</strong>yı artırıcı sistemik<br />

hipotansiyon ve hipoperfüzyonun önlenmesine odaklanılır. Efektif tedavi vazopressör<br />

desteğinde (efedrin, fenilefrin gibi) sıvı verilmesidir. Santral venöz basıncı ve arteryel<br />

basıncı takip edebilmek için invaziv elektromonitörizasyon gerekir. Birçok hastada basınç<br />

desteğindense volüm desteği güvenilirdir. Çünkü yoğun vazopressör verilmesi özelikle<br />

yetersiz volüm resüsitasyonunda organ perfüzyonu azalabilir. Kısaca nörojenik şok volüm<br />

ve pressör desteği ile tedavi edilir ve <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> dokusuna ek iskemik <strong>yaralanma</strong><br />

önlenmeye çalışılır (19).<br />

Başlangıç resüsitasyon tedavisinin ardından omurilik travmasında patofizyolojik<br />

mekanizmalar göz önünde bulundurularak üzerinde çalışılmış ve çalışılmaya devam edilen<br />

farmakolojik tedavi yöntemleri değerlendirilmelidir.<br />

1. Metilprednizolon<br />

Metilprednizolonun <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sında radikal kurtarıcı, anti lipid peroksidasyonu<br />

ve nöroprotektif etkilerinden dolayı yararlı olduğu gösterilmiştir (79). Metilprednizolon<br />

sentetik bir glukokortikoid drogdur ve uzun zamandır beyin ödemi ve <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sında<br />

kullanılmaktadır.<br />

Oksijen radikallerince indüklenen lipid peroksidaz sekonder hasarın önemli bir<br />

mediatörüdür. Metilprednizolün nöroprotektif etkisinin primer mekanizması, posttravmatik<br />

lipid peroksidaz inhibisyonudur. Böylece biyolojik membranın yapısal ve fonksiyonel<br />

entegrasyonu korunur. Sonuçlar göstermektedir ki sıçan <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong>unda kompresyon<br />

<strong>yaralanma</strong>sı tedavisinde metilprednizol verilmesini takiben MDA seviyelerinde belirgin<br />

düşme olmuştur (51). Metilprednizol <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>lı hastalarda <strong>yaralanma</strong>nın 8.<br />

saatinden başlayarak 24 saat içinde yüksek doz verildiğinde 14 kas grubunda motor<br />

fonksiyonda iyileşme sağlamıştır (51). Yüksek doz metilprednizol lipid peroksidasyon<br />

inhbisyonuna bağlı işlemler sonucu hasarlı <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong>da bir dizi etkilere sahiptir. Bunlar;<br />

enerji metabolizmasının düzenlenmesi, progresif posttravmatik iskeminin önlenmesi,<br />

nöroflaman degradasyonunun önlenmesi ve membran lipid hidrolizinin inhibisyonudur<br />

(51).<br />

40


2. Magnezyum<br />

MgSO4 kontüzyon <strong>yaralanma</strong>sından sonra nöroprotektif özellik göstermiştir. NMDA<br />

reseptör blokajı ile nöral yapılarda glutamat toksisitesini önler. Magnezyum eksikliği<br />

endotel hücrelerinde serbest radikal kaynaklı intraselüler oksidasyon ve sitotoksisiteye<br />

neden olmaktadır. Posttravmatik nöronal dejenerasyonu tetikleyen önemli faktörlerden<br />

birisi de <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> mikrosirkülasyonunun hasarıdır. Azalmış mikrovasküler kan akımı<br />

kompresyon <strong>yaralanma</strong>sı ya da ciddi kontüzyondan dakikalar sonra başlayan <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong><br />

iskemisi ile sonuçlanır, ciddi vazospazm gelişir. Kan - <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> bariyerinin bozulması ve<br />

enflamatuar süreç nöronları kan hücreleri ile temas ettirir. Erken hemorajik nekroz<br />

<strong>yaralanma</strong> bölgesinde majör enfarkta gider. Primer <strong>yaralanma</strong> önlenemezse de sekonder<br />

<strong>yaralanma</strong> farmakolojik yaklaşımlarla önlenebilir. Mg iyi bilinen nöroprotektif ajandır.<br />

Kan - <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> kaçışını endotelde glutamat antagonizması ile önleyebilir. İskemi -<br />

reperfüzyon hasarı glutamat ve serbest radikal oluşumunda belirgin yükselmeye neden<br />

olur. İskemide vasküler sistemde serbest radikallerin ilk hedefi özellikle endoteldir. Mg’un<br />

lipid peroksidasyon yan ürünlerini glutamat antagonizmasından kaynaklanan indirekt etkisi<br />

ile azalttığına inanılmaktadır. Mg, <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sından sonra serbest radikal ve<br />

glutamatın vasküler yapıda hasarının yönlendirilmesinde anahtar rol oynar. Serbest radikal<br />

düzenlenmesini azaltarak nöral yapılarda vazoproteksiyon sağlar. Ayrıca endotelyal<br />

prostasiklin salınımını stimüle ederek <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong>u besleyen damarlarda dilatasyon sağlar<br />

(44).<br />

3. Na kanal blokörleri (TTX)<br />

Potent güçlü bir voltaja bağlı Na kanal blokeri olan Tetrodotoksin (TTX) in fokal<br />

mikroenjeksiyonu <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sından sonra nörolojik defisitleri ve doku kaybını<br />

azaltır. Yaralanmadan 8 hafta sonra belirgin kurtarılmış beyaz cevher görülür. Ve bu<br />

fonksiyonel defisitlerin azalması ile eş zamanlıdır. TTX tedavisi büyük çaplı aksonların<br />

kaybını belirgin azaltmıştır. Eksternal Na konsantrasyonunu azaltmak sitoskeletal ve<br />

organel hasarını dramatik olarak azaltır. Düz endoplazmik retikulum ve mitokondrinin her<br />

biri internal Ca regülasyonu için önemlidir ve Na’ a bağlı hasara hassastır. Yaralanma<br />

sonrası intraselüler Na yükselmesini önlemek bu yapılardaki yıkımı azaltabilir. İnternal Ca<br />

regülasyonunu koruyabilir. Mitokondri tarafından Na alımı internal konsantrasyonları<br />

yükseltebilir ve içeri su girer. Bu şişmeye ve mitokondriyal lizise neden olur.<br />

41


Mitokondriyal kayıp Na-K ATP az ve Ca ATP az ın çalışması için gerekli olan ATP yi<br />

azaltır. Bu sitozole mitokondriyal Ca salımına neden olur. ATP kaybı aksonal <strong>yaralanma</strong>yı<br />

arttırabilir. TTX sodyuma bağlı mitokondri ve DER gibi önemli organellerin yıkımını<br />

azaltabilir. Böylece mitokondri gibi hücresel fonksiyonları yürüten yaşamsal bir metabolik<br />

enerji kaynağı korunmuş olur. TTX tedavisi aksonal patolojinin azaltılmasını sağlar (64,<br />

77).<br />

Voltaja duyarlı Na kanallarının persistan aktivasyonu hücresel toksisite ile ilişkilidir ve<br />

travmatik <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sı sonrası nöral dokunun dejenerasyonuna katkıda bulunur.<br />

Bu kanalların farmakolojik blokajı sekonder patofizyolojiyi etkileyerek fonksiyonel<br />

defisitleri akut olarak azaltabilir (68).<br />

4. Hipotermi<br />

Hafiften orta dereceye hipoterminin sağladığı nöroproteksiyon mekanizması tam olarak<br />

anlaşılamamıştır. Hipoterminin nöroprotektif etkisinin başlangıçta serebral metabolizmada<br />

belirgin düşüş sağlaması sonucu olduğuna inanılırdı. Fakat hipoterminin nöroprotektif<br />

etkisi sadece metabolik depresyon ile açıklanamaz. Hipoterminin diğer potansiyel<br />

nöroprotektif mekanizmaları; serbest radikal üretiminin azaltılması beyin ödeminin<br />

azaltılması, intraselüler kalsiyum konsantrasyonunu azaltması, artmış GABA salınımı ve<br />

glutamat salınımının engellenmesidir. Spinal <strong>kord</strong>u soğutmak için kullanılan sistemik<br />

soğutma metodları soğuk intravenöz sıvı infüzyonları ve eksternal soğutma araçları<br />

uygulanmasıdır, lokal soğutma ise epidural yada intratekal kataterler yolu ile soğuk salin<br />

infüzyonu ile olur. Fakat <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>lı hastada hipoterminin klinik uygulaması<br />

sıkıntılıdır, çünkü hipotansiyon egzazerbasyonu bradikardi ve enfeksiyon gibi<br />

komplikasyonları mevcuttur. Spinal <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sında hipotermi güvenli ve<br />

uygulanabilir hale gelmedikçe nöroproteksiyonda kullanımı tavsiye edilemez (25, 82).<br />

5. Eritropoetin<br />

Eritropoetin ve deriveleri santral sinir sisteminde bulunan ve doku <strong>koruyucu</strong> etkileri olan<br />

endojen sitokin mediyatörleridir. EPO’nun hematopoetik etkisi nöroprotektif etkilerinden<br />

farklıdır. Çünkü her bir fonksiyon için molekül konsantrasyonu ve reseptör afinitesi<br />

farklıdır. Sıçanda <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sında EPO lipid peroksidasyonunu azaltmış ve<br />

42


ultrastrüktürel nöroproteksiyon sağlamıştır. Spinal kontüzyonundan 7 gün sonra histolojik<br />

inceleme sonuçlarına göre kavitasyon hacminde rhEPO tedavisi sorası dramatik azalma<br />

gösterildi. Apoptoz inhibisyonu, inflamasyon reduksiyonu, eksitabilite modülasyonu, ve<br />

nöronal kök hücrelerinin modülasyonu ve proliferasyonuna katkıda bulunurlar (29).<br />

6. Minosiklin<br />

İkinci jenerasyon siklindir. Spinal <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sı modellerinde nöroprotektif özellikleri<br />

gösterilmiştir (29). Kaspaz-1 aktivasyonunu inhibe ederek apopitozu azaltır. Akut <strong>spinal</strong><br />

<strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sı sonrası minosiklin lezyon boyutunu azaltır (29). Önceki stratejiler <strong>spinal</strong><br />

<strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sı sonrasında acil farmakolojik tedaviye başlangıçta kaspaz inhibisyonunu<br />

amaçlamışlardı. Bu ajanlarla klinik fizibilite eksikliği inhibisyon odağını daha üst<br />

hedeflere (mitokondrial sitokrom c salınımı gibi) odaklandırdı. Mitokondrial sitokrom c<br />

salınımı kaspaza bağlı hücre ölümünü aktive eden oligodendroglial apopitoza ve glia<br />

kaybına giden major bir sekonder olaydır. Minosiklin kan beyin bariyerini kolaylıkla<br />

geçer, mitokondrial sitokrom c ve <strong>deneysel</strong> <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> travmasında<br />

<strong>yaralanma</strong>dan bir hafta sonraki fonksiyonel defisitleri, sekonder <strong>spinal</strong> doku kaybını efektif<br />

olarak azaltabilir (29).<br />

7. Kadın seks hormonları<br />

Laboratuvar kanıtları kadın seks hormonlarının hormona bağlı nöroproteksiyonda rol<br />

alabileceğini desteklemektedir. Östrojen bağlı nöroproteksiyon antiapopitotik faktör bcl-2<br />

nin artmış ekspresyonu ve protein kinaz yolaklarının aktivasyonu ile olmaktadır.<br />

Progesteronun sekonder nöronal <strong>yaralanma</strong>da etkisini eksitoksisiteyi artıran enflamatuvar<br />

sitokin üretimini azaltarak gösterir. Spinal <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sı <strong>modelinde</strong> progesteronun<br />

oksidan üretimini ve serbest radikalleri azaltabildiği ve <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong>da nörotrofinlerin<br />

stabilitesini sağlayabildiği gösterilmiştir (25).<br />

Progesteronun santral sinir sistemi üzerine etkilerine artan bir ilgi ile son yıllarda<br />

odaklanılmıştır. Progesteron reseptörleri SSS’de yaygın olarak dağılmıştır. Onun de novo<br />

sentezi ve steroidojenik gland sekresyon oranından bağımsız sinir sistemi akümülasyonu<br />

nedeni ile bir nörosteroid olduğu düşünülmektedir. Klasik olarak sinir hücrelerinde<br />

etkisinin steroidin spesifif sitozolik- nükleer reseptörler rolü ile olduğu düşünülmüştür.<br />

43


Daha yakın zamanda progesteronun SSS’de inhibitör GABA ve eksitatör aminoasitler gibi<br />

geleneksel nörotransmitter sistemlerini modifiye ettiği gösterilmiştir (78).<br />

8. UV Kan irradyasyonu ve oksijenasyon<br />

UV kan irradyasyonu ve oksijenasyon (UBIO), belli bir miktar venöz kanın hastadan<br />

alınıp, spesifik dozda irradyasyon ve oksijenasyona tabii tutularak nonspesifik bazı<br />

hastalıkların tedavisi amacıyla geri infüze edilmesidir. UBIO nun serbest radikal hasarını<br />

hafiflettiği ve <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sı sonrası tavşanlarda antioksidazların aktivasyonunu<br />

arttığı saptanmıştır (89).<br />

9. Fetal santral sinir sistemi transplantasyonu<br />

Fetal sıçan santral sinir sisteminden, yaralı erişkin sıçan <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> bölgesine hücre<br />

transplantasyonu sonrası gelişen hücrelerin yaşatılması ve entegre olması sağlanmıştır.<br />

Transplante sıçanların % 60 ında lezyon bölgesinde fetal dokunun yaralı kısımda canlı<br />

kalabildiği gözlenmiş (7).<br />

10. Opiat antagonistleri<br />

Deneysel modeller <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sı sonrasında belirgin bir endojen opioid peptid<br />

lokal salınımı olduğunu göstermiştir. Dinorfin kappa reseptörleri üzerinden etkilidir.<br />

Mikrosirkülatuar kan akımını azaltır, sekonder <strong>yaralanma</strong>yı arttır. Naloksan ve tirotropin<br />

releasing hormon gibi endojen antagonistler bazı havyan modellerinde <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> kan<br />

akımını artırıp nörolojik defisitleri azaltmışlardır. Bazı çalışmalarda ise nörolojik<br />

iyileşmeye katkıları olmamıştır. NASCİS faz II çalışmasında naloksan plasebodan daha iyi<br />

klinik gösterememiştir. Fakat toplanan verinin reanalizi <strong>yaralanma</strong> sonrası ilk 8 saatte<br />

fonksiyonel iyileşmeye katkısını göstermiştir (4).<br />

11. Kalsiyum kanal blokörleri<br />

Bir çok çalışma posttravmatik <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> kan akımını düzelttiğini göstermektedir. Ca<br />

kanal blokörlerinin faydalı etkileri <strong>yaralanma</strong> kaynaklı vazospazm üzerine<br />

mikrovaskülaritenin düzenlenmesi ile ilgilidir. Periferik vazodilatasyonu engellemek için<br />

selektif olarak santral sinir sistemi damarlarına etki ederler. Sistemik hipotansiyona ve<br />

44


una bağlı iskemik defisite engel olurlar. Artmış perfüzyonun aksonal perfüzyonu<br />

iyileştirdiği motor ve somatosensoryal uyarılmış potansiyeller ölçülerek gösterilmiştir (4).<br />

12. Gangliozidler<br />

Gangliozidler sialik asit içeren bir glikosfingolipid grubudur ve santral sinir sistemi<br />

dokularında hücre dış membranında özellikle sinaptik alanda yüksek konsantrasyonda<br />

bulunurlar. Tam fonksiyonları çok iyi bilinmese de <strong>deneysel</strong> kanıtlara göre nörit<br />

büyümesini ve sinaptik transmisyonu artırdığı, nöronal rejenerasyonu indüklediği, nöral<br />

gelişme ve plastisiteye öncülük ettiği gösterilmiştir (4). Bu ajanların birçok beyin<br />

hasarından sonra yaralanan dokunun sekonder <strong>yaralanma</strong>sını azaltarak fonksiyonel<br />

iyileşme sağladığı gösterilmiştir. Bu faydalı sonuçlar çalışmaları <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sını<br />

da içeren başka santral sinir sistemi <strong>yaralanma</strong> çeşitlerine kaydırmıştır. Prospektif<br />

randomize plasebo kontrollü çift kör bir Maryland GM-1 gangliozid çalışmasında majör<br />

motor defisiti olan (3/5 veya daha az) hastalarda belirgin faydaları gösterilmiştir. İyileşme<br />

alt ekstremitelerle sınırlı kalmıştır. Bu da <strong>yaralanma</strong> alanını geçen aksonların<br />

fonksiyonlarının düzeldiğini fakat <strong>yaralanma</strong> seviyesinde gri maddeye bir etkisinin<br />

olmadığını göstermiştir (4).<br />

13. Aminosteroidler<br />

Yüksek doz metilprednizolon ile lipid peroksidasyonu inhibisyonu glukokortikoid reseptör<br />

bağımlı görülmemektedir. Glukokortikoid reseptör aktivasyonu olmaksızın lipid<br />

peroksidasyonu inhibe edecek bir analog sentezlenebilir diye düşünülmüştür (19). Böyle<br />

bir bileşik <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sının sekonder hasarına karşı <strong>koruyucu</strong> olabilir ve<br />

glukokortikoidlerin klasik yan etkilerinden ve serbest mineralokortikoid aktiviteden<br />

sakınılabilir. Bu 21- aminostreroidlerin (Lazaroidler) keşfini sağlamıştır. U-74600F<br />

(Trilazad mesilat TM) akut beyin ve <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sı, subaraknoid kanama ve strok<br />

tedavisi için parenteral bir ajan olarak geliştirilmiştir. TM’nin üç majör mekanizması vardır<br />

(19).<br />

1. Vitamin E’ ninkine analog olan bir lipid peroksil radikal kurtarma mekanizmasıdır.<br />

2. Endojen vit E lipid peroksidasyon önlenmesi<br />

45


3. Hidroksil radikal kurtarılması ve membran stabilizasyonudur ki membran akışkanlığında<br />

azalma ile sonuçlanır. TM’nin <strong>deneysel</strong> <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sı kedi modellerinde etkili<br />

olduğu gösterilmiştir (19).<br />

14. Gen ekspresyon analizi<br />

Sekonder hasarın otodestrüktif işlemleri aksonal hasar ve hücre kaybı ile sonuçlanan<br />

fizyolojik, metabolik biyoloji değişiklikleri içerir. Ek olarak sinir sisteminin travmaya<br />

cevap olarak nöroprotektif ve rejeneratif reaktif prosesleri de başlattığı anlaşılmıştır. Spinal<br />

<strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sına bütün bu cevaplar gen ekspresyonunda değişiklikler olarak yansır. Son<br />

10 yılda santral sinir sisteminin moleküler seviyede cevabını ortaya çıkaracak yeni<br />

teknolojiler artmıştır. Mikroarray analizi binlerce genin ekspresyonunu hızlıca<br />

örnekleyebilen güçlü ve hızlı bir araçtır. Komplementer DNA (cDNA) mikroarray<br />

teknolojisi ile <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sı sonrası değişmiş olan genler ortaya çıkarılabilmiştir<br />

(73).<br />

15. NOS<br />

NOS’ın selektif uzun dönem inhibitörleri <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sında nöroproteksiyonu<br />

indükleyebilir. NOS hasarlı nöronlarda NOS upregülasyonu gerçekleşir. Bu NO’in<br />

nörotoksik olduğunu gösterir.<br />

Torasik <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong>da NOS (+) hücreler dorsal boynuzda, dorsolateral funikulusta, lateral<br />

<strong>spinal</strong> nöronlarda ve santral kanal çevresinde bulunurlar. Dorsal boynuzun <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong><br />

lamina 1 ve 3 de NOS nöronları GABA, Glisin ve asetilkolin içerirler. Bu NO ve diğer<br />

nörotransmitterlerin etkileşiminin santral sinir sistemi regülasyonunda önemli rol<br />

oynadığını gösterir. NOS nöronları <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> kan akımına etki eder ve kan - <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong><br />

bariyeri fonksiyononu regüle ediyor görülmektedir. Dorsal hornda <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> iskemisi<br />

veya periferik sinir <strong>yaralanma</strong>sını takiben NOS ekspresyonu görülür. Kord hemiseksiyonu<br />

ya da darbe <strong>yaralanma</strong>sı NOS(+) internöronlarda özellikle lezyon rostralinde<br />

upregülasyonla sonuçlanır. NOS ekspresyonunun selektif inhibitörlerle blokajı <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong><br />

<strong>yaralanma</strong>sının indüklediği kan – <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> bariyer tahribatı, ödem formasyonu, hücre<br />

reaksiyonlarının azaltılması düzelmiş motor fonksiyonlarla ilişkilidir (69).<br />

46


16. İnterlökin<br />

IL-10 potent bir antienflamatuvar sitokindir. İn vivo olarak enflamasyonu başarıyla<br />

azaltmıştır. İnsan ve hayvan enflamatuvar hastalık modellerinde hastalıkları iyileştirmiştir.<br />

T helper hücreleri, monosit, makrofaj, mikroglia ve astrositler tarafından sentezlenirler. İki<br />

bağımsız <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong> <strong>modelinde</strong> <strong>yaralanma</strong>dan 30 dk sonra sistemik IL-10<br />

uygulanmasını takiben sistemik enflamasyonun azaldığı görülmüştür. IL-10<br />

nöroprotektiftir, ve motor fonksiyonu iyileştirir (10).<br />

17. Lipopolisakkarit<br />

İskemik bir <strong>yaralanma</strong> sonrasında önceden enjekte edilen lipopolisakkaritin<br />

nöroproteksiyon sağladığı gösterilmiştir. Birçok durumda korunmanın antienflamatuar<br />

hemoostatik mekanizmaları aktive eden enflamasyon ilişkili sinyal yolaklarının<br />

aktivasyonundan köken aldığına inanılmaktadır. Kısmen, lipopolisakkarit ilişkili korunma<br />

TNF alfa ve TNF alfa bağımlı sinyal yolaklarının indüksiyonundan köken alabilir (14).<br />

18. AMPA reseptörleri<br />

İnotropik glutamat reseptörü, AMPA tercihli subtipi, 4 subünitin çeşitli<br />

kombinasyonlardan derlenmiş, hetero oligomerik iyon kanalıdır. Bu reseptörlerin<br />

antagonistleri <strong>deneysel</strong> <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sı etkilerini azaltabilir. Bu, bu reseptörlerin<br />

<strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sı sonrası patofizyolojide önemli rol oynadığını gösterir (32).<br />

19. Araşidonik asit mekanizması<br />

Ca bağımlı proteazlar ve kinazlar hücre membranını tahrip ederek hücrenin<br />

ultrastrüktürünü bozarlar. Lipaz, lipoksijenaz ve siklooksijenaz aktivasyonu, araşidonik<br />

asidin tromboksan, lökotrien ve prostaglandinlere dönüşmesini sağlar (48,43). Bu,<br />

dakikalar içerisinde olur. 24 saat sonra ortaya çıkan gecikmiş araşidonik asit yüksekliğinin<br />

sebebi; Na/K ATPaz pompasının inhibisyonu ve doku ödemine bağlıdır. Bunun sonucunda<br />

COX 1’ in persistan birikimi görülür. COX 1’ den sonra ortaya çıkan ürünler lokal kan<br />

akımı yavaşlaması, platelet agregasyonu ve vazokonstrüksiyona yol açar. Bu inflamatuar<br />

cevap lipid peroksidasyonuna neden olur. Hasar görmüş membranlarda lipid<br />

peroksidasyonu sonucunda SR’ler üretilir. Bu SR’ler membran hasarına devam eder ve bu<br />

47


döngü endojen antioksidanlar olan SOD, alfa tokoferol (vitamin E) tarafından kırılana<br />

kadar devam eder.<br />

Hücre içine Ca dolması, membran ilişkili fosfolipazları aktive ederek araşidonik asit<br />

serbestleşmesine yol açar. Artmış ekstraselüler eksitatör nörotransmitterler nöronal<br />

aktivasyonu uyarırlar. Bu da kortikal nöronlardan COX 2’nin salınımına yol açar COX<br />

2’nin selektif inhibisyonunun çeşitli hayvan deneylerinde SKY sonrasında düzelmeyi<br />

kolaylaştırdığı görülmüştür (18). PRGI2 (prostosiklin) ve indometazin gibi siklooksijenaz<br />

inhibitörleri ile yapılan çalışmalarda platelet agregasyonunun engellediği ve vazodilatatör<br />

etki <strong>kord</strong> kan akımının artışı ile mikrosirkülasyonun düzeldiği görülmüştür (19). COX 2<br />

inihibitörü olan SC-236 ile <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sı sonrasında tavşanlarda<br />

nöroproteksiyon sağlanmıştır ve davranışsal defisitlerde düzelme görülmüştür (19).<br />

Clopidogrel<br />

Reperfüzyon hasarı yetersiz ve kesintili enerji kaynaklarının bir sonucudur ve iskemik<br />

dokuda asidoz ve oksijenle karşılaşıldığında cevap olarak salınan oksijen derive serbest<br />

radikallerle birlikte bir dizi olaylar zinciri tetiklenir. Sıçanlarda <strong>deneysel</strong> iskemireperfüzyon<br />

modeliyle bir antitrombosit ajan olan <strong>clopidogrelin</strong> etkileri de araştırılmıştır<br />

(42). Clopidogrelin MDA seviyesinin artışını, glutatyon seviyesinde ve SOD aktivitesinde<br />

azalmayı önlediği gösterilmiştir. Reaktif oksijen türevlerinin biyolojik membranlarda hasar<br />

oluşturan lipid peroksidasyonuna neden olduğuna inanılmaktadır. Hücrelerin dokuları<br />

serbest radikal hasarına karşı koruyan antioksidan mekanizmaları mevcuttur. Endojen<br />

antioksidanlar olan glutatyon (GSH) ve süper oksit dizmutaz (SOD) bu defans<br />

mekanizmalarının başında gelirler. Potansiyel olarak hasar yapan serbest radikal gruplarını<br />

kurtararak etki gösterirler (24). Daha önceki çalışmalarda mannitol, askorbik asit, E<br />

vitamini, allopurinol gibi bazı maddelerin reaktif oksijen türevlerinin etkilerini<br />

baskılayarak ve metabolik dengeyi sağlayarak etki gösterdikleri gösterilmişti (70). Lipit<br />

peroksidasyonunun son ürünleri aldehitler, hidrokarbon gazları ve malondialdehittir.<br />

Dokulardaki oksidan hasarın büyüklüğünü belirlemek için bir lipit peroksidasyon son<br />

ürünü olan malondialdehit miktarı ölçülebilir (16). Clopidogrel kronik iskemi tedavisinde<br />

kullanılan thioenopiridin derivesi antitrombosit bir ajandır. Deneysel akut iskemi rat<br />

<strong>modelinde</strong> clopidogrel tedavisinin karaciğerde, adale ve plazmada MDA seviyelerindeki<br />

48


artışı önlediği, adale ve eritrositlerde glutatyon seviyesindeki azalmayı engellediği, bütün<br />

dokularda SOD aktivitesinin azalmasını önlediği gösterilmiştir (42). Trombosit<br />

stimülasyonu ve aktivasyonu pıhtı oluşumunu sağlamakla birlikte aynı zamanda önemli<br />

enflamasyon ve vasküler <strong>yaralanma</strong> nedenleridir. Clopidogrel ile adenozin difosfat reseptör<br />

blokajının oksidatif stres ve enflamasyon üzerine de faydalı etkileri vardır. Clopidogrel<br />

oksidan stres ve enflamasyonu azaltır. Ayrıca hsCRP, sCD40L gibi enflamatuvar<br />

parametreler ve 8-iso-PGF2 alfa gibi oksidatif parametreleri azatmıştır (38).<br />

Clopidogrel bisülfat iskemik kalp hastalığı ya da aspirine dirençli periferik damar hastalığı<br />

olan hastalarda iskemik hadiselerin ikincil olarak önlenmesi için kullanılan antiplatelet bir<br />

ajandır. Clopidogrelin etki mekanizması adenozin difosfatın trombosit reseptörüne<br />

bağlanmasını geri dönüşsüz olarak inhibe etmektir. Bu, ADP ye bağlı glikoprotein IIb/IIIa<br />

kompleksinin aktivasyonunu inhibe eder. Böylece trombosit egregasyonu inhibe olur (42,<br />

43, 61, 38).<br />

Şekil 9: Clopidogrelin kimyasal yapısı<br />

Clopidogrelin, Bernat ve arkadaşları (9) tarafından elektrik stimülasyonla fare karotis<br />

arterinde derin medyal <strong>yaralanma</strong> oluşturularak hayvan <strong>modelinde</strong> tromboz oranını<br />

düşürdüğü gösterilmiştir<br />

Trombosit glikoprotein IIb/IIIa nın farmakolojik inhibisyonu sadece trombosit<br />

agregasyonunu inhibe etmekle kalmayıp enflamatuvar cevabı da sınırlamıştır (37, 56).<br />

Clopidogrelin toksisite endeksi çok düşüktür. LD50 değeri ratlar için 1500 mg/kg olarak<br />

49


tespit edilmiştir (85). Kanko ve arkadaşlarının (43) <strong>clopidogrelin</strong> akut iskemi rat <strong>modelinde</strong><br />

oksidan hasara karşı <strong>koruyucu</strong> etkilerini araştırdıkları çalışmada ratlara 0.2 mg/kg/gün<br />

clopidogrel 10 gün boyunca verilmiş hiçbir grupta mortalite ve yan etki görülmemiştir.<br />

Nayak ve arkadaşlarının (61) mikroarteryel anastomoz rat <strong>modelinde</strong> <strong>clopidogrelin</strong><br />

tromboz oranını azaltması üzerine yaptıkları başka bir çalışmada da 5 mg/kg bolus iztonik<br />

sodyum klorid solüsyonunda çözünmüş clopidogrel bisülfat gavaj yoluyla verilmiş<br />

clopidogrele bağlı mortalite ve yan etki görülmemiştir.<br />

Clopidogrelin en yaygın yan etkileri gastrointestinal rahatsızlıklar, egzantem ve pruritustur.<br />

Diğer daha ciddi fakat nadir yan etkileri aplastik anemi, trombotik trombositopenik<br />

purpura, hemolitik üremik sendrom, ve sistemik enflamatuvar yanıt sendromuyla birlikte<br />

ciddi hipersensitivite reaksiyonlarıdır (83, 86). Clopidogrele bağlı karaciğer toksisitesi de<br />

bildirilmiştir (83). Reseptör modifikasyonu geri dönüşümsüz olduğundan trombosit<br />

agregasyonu kalan trombositlerin yaşamı boyunca, genellikle yedi gün bozulur. Bu nedenle<br />

<strong>clopidogrelin</strong> antitrombosit etkisi istenmiyorsa üreticiler elektif cerrahiden yedi gün önce<br />

ilacın kesilmesini önerirler (43, 61, 71, 83).<br />

50


MATERYAL VE METOD<br />

Bu çalışmanın cerrahi işlem bölümü Sağlık Bakanlığı Haydarpaşa Numune Egitim ve<br />

Araştırma Hastanesi Deney Hayvanları Araştırma Laboratuarında yapıldı; 3 grupta, 7’şer<br />

adet olmak üzere toplam 21 adet Spraque-Dawley cinsi sıçan kullanıldı. Her grupta<br />

kullanılan sıçanların ağırlıkları 180-220 gram arasında değişmekteydi. Çalışmamızın ışık<br />

mikroskopi incelemeleri Sağlık Bakanlığı Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma<br />

Hastanesi Patoloji laboratuarında yapıldı.<br />

Grup I (n: 7 sıçan) Sadece laminektomi yapılan (kontrol grubu)<br />

Grup II (n: 7 sıçan) Laminektomi yapılıp omurilik <strong>yaralanma</strong>sı oluşturulan (travma grubu)<br />

Grup III(n: 7 sıçan) Laminektomi yapılıp, omurilik <strong>yaralanma</strong>sı oluşturulan ve 1., 3., 5., 7.<br />

günlerde 5 mg/kg bolus clopidogrel (Plavix, Sanofi-Syynthelabo, İstanbul) izotonik<br />

sodyum klorid solüsyonu (pH 2) içinde çözünmüş olarak gavaj yoluyla verildi.<br />

Anestezi<br />

Cerrahi işlem yapılacak olan tüm gruplardaki sıçanlara genel anestezi amaçlı 2 mgr/kg<br />

ketamin HCI (Ketalar, Parke-Davis Eczacıbaşı-İstanbul) intraperitoneal verilerek sedasyon<br />

sağlandı.<br />

Cerrahi işlem<br />

Sıçanlar tespit tahtalarına prone pozisyonunda yerleştirildi. Torakal bölgesi önce PVD<br />

iyodin (Batticon st solüsyon Adeka-Samsun) ile sterilize edildikten sonra traşlandı. Cilt<br />

traşından sonra tekrar PVD iyodin ile sterilizasyon sağlandı. Operasyon boyunca ve<br />

anestezik etki sonlanana kadar ısıtıcı pedle vucut ısısı 37 C derecede tutuldu. İnterskapular<br />

mesafe referans alınarak T5-T12 seviyesinde 2 cm’lik insizyonla cilt, cilt altı geçilip<br />

paravertebral adeleler sıyrılıp, laminalar ortaya kondu. T 7-8-9 laminektomi yapıldıktan<br />

sonra, modifiye Allen ağırlık düşürme modeli (30) kullanılarak standart omurilik travması<br />

oluşturuldu. Hemostazı takiben paravertebral adeleler ve cilt anatomik katlarına uygun<br />

olarak 3/0 vicryl ile primer sütüre edildi. Sıçanlar normal oda ısısında, normal olarak<br />

uyandırıldı.<br />

51


Omurilik travması oluşturulması<br />

Çalışmamızda, T 7-8-9 total laminektomi yapılan hayvanların dura materleri sağlam olarak<br />

ortaya kondu. 0,5 cm çaplı, 10 cm uzunluğundaki cam boru kullanılarak, 10 cm<br />

yükseklikten 10 gram ağırlığında ağırlık düşürülerek standard omurilik <strong>yaralanma</strong>sı<br />

oluşturuldu.<br />

İlaç uygulaması<br />

Çalışmamızda kullanılan clopidogrel Plavix, Sanofi-Syynthelabo (İstanbul) dan sağlandı.<br />

Laminektomi yapılıp ağırlık düşürme modeli ile omurilik <strong>yaralanma</strong>sı oluşturulan grup<br />

III’teki 7 sıçana post-op 1., 3., 5., 7. günlerde gavaj yoluyla 5 mg/kg/gün dozunda<br />

clopidogrel verildi. Grup I’e sadece laminektomi yapıldı (Resim 1).<br />

Resim 1: Laminektomi sonrası travma yapılmamış omuriliğin görünüşü<br />

Grup II ve grup III’e laminektomi ve ağırlık düşürülerek travma oluşturuldu (Resim 2)<br />

Grup III’e laminektomi ve ağırlık düşürülerek travma oluşturulduktan sonra clopidogrel<br />

verildi.<br />

52


Resim 2: Laminektomi ve travma sonrası omuriliğin görünümü<br />

Sıçanlar uyandığında motor muayeneleri yapıldı. Omurilik travması oluşturulan 14 sıçanın<br />

paraplejik olduğu görüldü. Sadece laminektomi yapılan, kontrol grubundaki 7 sıçanın<br />

motor kuvvetlerinin tam olduğu gözlendi. Sıçanlar mesane fonksiyonları, idrar çıkışı takibi<br />

ve motor fonksiyonları değerlendirilmek amacı ile her biri ayrı kafeste olacak şekilde<br />

kafeslerine kondu.<br />

Laminektomi sonrası ağırlık düşürülerek travma oluşturulan grup III, 7 sıçana postop 1., 3.,<br />

5., 7. günler clopidogrel 5mg/kg/gün dozunda gavaj yoluyla verildi. Sıçanlar uygun ortam<br />

ısısının sağlandığı her biri ayrı kafeste olmak üzere standart fare yemi ile beslendi.<br />

Sıçanların motor fonksiyonları Drummond ve Moore kriterleri (90) kullanılarak <strong>spinal</strong><br />

<strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sı sonrası 1., 7., 14., 21. günlerde değerlendirildi.<br />

Fonksiyonel iyileşmenin değerlendirilmesi<br />

a) Eğik düzlem (İnclined plane) testi: Sıçanların fonksiyonel iyileşmeleri, Rivliv ve Tator<br />

tarafından tanımlanan ve <strong>deneysel</strong> akut omurilik <strong>yaralanma</strong>larında sıkça kullanılan eğimli<br />

alan (eğik düzlem) yöntemi ile değerlendirildi (87). Sıçan, düzgün zemin üzerinde yere<br />

paralel olarak yerleştirilmiş bir tabla üzerine kondu. Daha sonra tabla sabit olmayan<br />

tarafından kaldırılarak eğimi arttırıldı. Hayvanın, tabla üzerinde 5 saniye boyunca<br />

düşmeden durabildiği en yüksek açı, eğik düzlem açısı olarak kabul edildi. Test esnasında<br />

sıçanlara besin motivasyonu yapılabilir. Bu çalışmamızda bütün gruplardaki sıçanlara<br />

53


cerrahi işlem sonrası 1., 7., 14. ve 21. günlerde eğik düzlem (inclined plane) testi<br />

uygulandı.<br />

b) Klinik motor muayene: Çalışmamızda sıçanların fonksiyonel iyileşmelerini<br />

değerlendirmek için düzenli olarak motor muayeneleri yapıldı. Sıçanların motor<br />

fonksiyonları cerrahi işlem sonrası 1., 7., 14. ve 21. günlerde Drummond ve Moore<br />

kriterleri ile değerlendirildi (90).<br />

Drummond ve Moore Kriterleri<br />

0: Paraplejik, alt ekstremitelerde motor fonksiyon yok.<br />

1: Alt ekstremitede motor fonksiyon zayıf, sadece yer çekimine karşı zayıf hareket.<br />

2: Orta derecede alt ekstremite motor fonksiyonu, yerçekimine karşı güç iyi fakat<br />

bacaklarını vücudun altına çekemiyor.<br />

3: Motor fonksiyon çok iyi, bacaklarını vucudun altına çekip zıplayabiliyor, fakat tam<br />

normal motor fonksiyon değil.<br />

4: Normal motor fonksiyon.<br />

Histopatolojik inceleme<br />

Makroskopik Bulgular : Histopatolojik değerlendirme için alınan omurilik segmentleri %<br />

10’luk formalinde fikse edildi. Travma grubunda ortalama 4 cm uzunluğunda 0.4 cm<br />

çapında silindirik şekilli, bir alanda hafif koyu renkli görünüm izlenen toplam 7 adet doku<br />

parçası mevcuttu. Travmadan sonra Clopidogrel uygulanan doku parçalarında ise ortalama<br />

4 cm uzunluğunda 0.5 cm çapında, makroskopik olarak travma grubuna göre düzensiz,<br />

çökük ve daha koyu renk değişikliği izlenen doku örnekleri görüldü. Kontrol grubu ise<br />

ortalama 3 cm uzunluğunda, 0.4 cm çapında dış yüzeyleri düzgün kirli beyaz renkli<br />

silindirik şekilli doku parçalarından oluşmakta idi. Kontrol, travma ve Clopidogrel<br />

uygulanan gruplardaki doku parçalarının tamamı takibe alındı. Rutin takip prosedüründen<br />

sonra hazırlanan parafin bloklardan 5 mikron kalınlığında kesitler yapılarak elde edilen<br />

preparatlar Hematoksilen-Eozin (HE) boyası ile boyandıktan sonra ışık mikroskobunda<br />

incelendi.<br />

54


Mikroskopik Bulgular: Kontrol grubunun ışık mikroskopik incelemelerinde omuriliğin<br />

normal gri cevher, beyaz cevher nöroglial ve vasküler yapılanması, santral kanalın<br />

rahatlıkla seçilebildiği transvers kesit ile uyumlu bulgular mevcuttu.Travma grubuna ait<br />

kesitlerde yer yer kavitasyon oluşturan likefaktif nekroz, yoğun histiosit ve polimorf<br />

lökosit infiltrasyonu ile birlikte çevre dokuda infarkt ile uyumlu görünüm, aksonal şişme<br />

ve seyrek aksonal sferoidler izlendi. Clopidogrel uygulanan gruba ait kesitlerde hasar<br />

bölgesi ilaç verilmeyen travma grubuna göre daha geniş bir segmenti kaplamakta olup,<br />

hasar bölgesindeki morfolojik değişiklikler ya travma grubuna benzer yoğunlukta ya da<br />

daha şiddetli olarak izlendi.<br />

İstatiksel Analiz<br />

Çalışmada elde edilen bulgular değerlendirilirken, istatistiksel analizler için SPSS<br />

(Statistical Package for Social Sciences) for Windows 10.0 programı kullanıldı. Çalışma<br />

verileri değerlendirilirken niceliksel verilerin karşılaştırılmasında parametreler normal<br />

dağılıma uygunluk göstermediğinden parametrelerin gruplar arası karşılaştırmalarında<br />

Kruskal Wallis testi ve farklılığa neden çıkan grubun tespitinde Mann Whitney U test<br />

kullanıldı. Parametrelerin grup içi karşılaştırmalarında ise Wilcoxon işaret testi kullanıldı.<br />

Sonuçlar % 95’lik güven aralığında, anlamlılık p


BULGULAR<br />

Çalışma 3 grupta ve her grupta 7 adet olmak üzere toplam 21 adet sıçan üzerinde çalışıldı.<br />

Kontrol grubu “Grup I”, Travma grubu “Grup II” ve Clopidogrel uygulanan grup “Grup<br />

III” olarak adlandırılmıştır.<br />

Tablo 1: Gruplardaki 1. Gün, 1. Hafta, 2. Hafta, 3. Hafta ve 4. Hafta’daki Inclined Plane<br />

(Eğik-Düzlem) Derecelerinin Değerlendirilmesi<br />

Eğik Düzlem<br />

(Inclined Plane)<br />

1. gün<br />

1. hafta<br />

2. hafta<br />

3. hafta<br />

Kruskal Wallis Testi<br />

Grup I Grup II Grup III<br />

Ort±SD Ort±SD Ort±SD<br />

(Medyan) (Medyan) (Medyan)<br />

60,00±0,00 10,00±0,00 10,00±0,00<br />

(60)<br />

(10)<br />

(10)<br />

60,00±0,00 11,43±2,44 12,85±2,67<br />

(60)<br />

(10)<br />

(15)<br />

60,00±0,00 14,28±3,45 22,14±2,67<br />

(60)<br />

(15)<br />

(20)<br />

60,00±0,00 25,71±3,45 41,43±6,27<br />

(60)<br />

(25)<br />

(40)<br />

** p


eğik düzlem derecelerinden istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı yüksektir. Grup II ve<br />

Grup III’teki sıçanların 1. hafta eğik düzlem dereceleri arasında istatistiksel olarak anlamlı<br />

bir farklılık bulunmamaktadır (p:0.298; p>0.05).<br />

2. hafta eğik düzlem derecelerine göre gruplar arasında istatistiksel olarak ileri düzeyde<br />

anlamlı farklılık bulunmaktadır (p


60 60 60 60<br />

60<br />

50<br />

41,43<br />

40<br />

30<br />

22,14<br />

25,71<br />

20<br />

10<br />

10<br />

11,43<br />

12,85<br />

14,28<br />

10<br />

0<br />

1. gün 1. hafta 2. hafta 3. hafta<br />

Grup I Grup II Grup III<br />

Grafik 1: Eğik düzlem testinde grupların eğik düzlemde 5 sn süreyle durabildikleri<br />

açıları gösteren grafik<br />

70<br />

60<br />

60 60 60 60<br />

50<br />

40<br />

41,43<br />

30<br />

20<br />

10<br />

10<br />

12,85<br />

11,43<br />

22,14<br />

14,28<br />

25,71<br />

0<br />

1. gün 1. hafta 2. hafta 3. hafta<br />

Grup I Grup II Grup III<br />

Grafik 2: Tüm gruplar için inclined plane (eğik düzlem) derecelerinin<br />

zamana göre değişimi<br />

58


Tablo 2: Gruplardaki 1. Gün, 1. Hafta, 2. Hafta, 3. Hafta ve 4. Hafta’daki Motor<br />

Fonksiyon Skorları Değerlendirilmesi<br />

Motor Fonksiyon<br />

Skorları<br />

1. gün<br />

1. hafta<br />

2. hafta<br />

3. hafta<br />

Kruskal Wallis Testi<br />

Grup I Grup II Grup III<br />

Ort±SD Ort±SD Ort±SD<br />

(Medyan) (Medyan) (Medyan)<br />

4,00±0,00 0,00±0,00 0,00±0,00<br />

(4)<br />

(0)<br />

(0)<br />

4,00±0,00 0,28±0,49 0,57±0,53<br />

(4)<br />

(0)<br />

(1)<br />

4,00±0,00 1,00±0,76 1,50±0,41<br />

(4)<br />

(1)<br />

(1,5)<br />

4,00±0,00 1,50±0,50 2,28±0,57<br />

(4)<br />

(1,5)<br />

(2)<br />

** p


motor fonksiyon skorlarından istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı yüksektir. Grup II<br />

ve Grup III’teki sıçanların 2. hafta motor fonksiyon skorları arasında istatistiksel olarak<br />

anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p:0.206; p>0.05).<br />

3. hafta motor fonksiyon skorlarına göre gruplar arasında istatistiksel olarak ileri düzeyde<br />

anlamlı farklılık bulunmaktadır (p


4<br />

4 4 4 4<br />

3,5<br />

3<br />

2,5<br />

2,28<br />

2<br />

1,5 1,5<br />

1,5<br />

1<br />

1<br />

0,5<br />

0 0<br />

0,28<br />

0,57<br />

0<br />

1. gün 1. hafta 2. hafta 3. hafta<br />

Grup I Grup II Grup III<br />

Grafik 3: Grupların motor fonksiyon skorlarını gösteren grafik<br />

4,5<br />

4<br />

4 4 4 4<br />

3,5<br />

3<br />

2,5<br />

2<br />

1,5<br />

1<br />

0,5<br />

0<br />

2,28<br />

1,5<br />

1,5<br />

0,57<br />

1<br />

0<br />

0,28<br />

1. gün 1. hafta 2. hafta 3. hafta<br />

Grup I Grup II Grup III<br />

Grafik 4: Tüm gruplar için motor fonksiyon skorlarının<br />

zamana göre değişimi<br />

61


IŞIK MİKROSKOPİSİ<br />

Kontrol grubu<br />

Kontrol grubunun ışık mikroskopik incelemelerinde omuriliğin normal gri cevher, beyaz<br />

cevher nöroglial ve vasküler yapılanması, santral kanalın rahatlıkla seçilebildiği transvers<br />

kesit ile uyumlu bulgular mevcuttu.<br />

Resim :3a(HEX40) ve 3b(HEX100)<br />

Travma grubu<br />

Travma grubuna ait kesitlerde yer yer kavitasyon oluşturan likefaktif nekroz, yoğun<br />

histiosit ve polimorf lökosit infiltrasyonu ile birlikte çevre dokuda infarkt ile uyumlu<br />

görünüm, aksonal şişme ve seyrek aksonal sferoidler izlendi.<br />

Resim 4a(HEX40) ve 4b(HEX100)<br />

62


Clopidogrel grubu<br />

Clopidogrel uygulanan gruba ait kesitlerde hasar bölgesi ilaç verilmeyen travma grubuna<br />

göre daha geniş bir segmenti kaplamakta olup, hasar bölgesindeki morfolojik değişiklikler<br />

ya travma grubuna benzer yoğunlukta ya da daha şiddetli olarak izlendi.<br />

Resim 5a (HEX40) Ve 5b(HEX100)<br />

63


TARTIŞMA<br />

Spinal <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sı sonrası hayatta kalanların yarısından fazlası normal yaşantısına<br />

geri dönememektedirler. Bu ümit kırıcı prognoz sonuçları sekonder <strong>yaralanma</strong><br />

mekanizmasının çok iyi anlaşılamamasına bağlıdır. Spinal <strong>kord</strong> travmalı hastaların<br />

yaklaşık yarısı total <strong>yaralanma</strong>ya sahiptir. Lezyon altında istemli motor ya da duysal<br />

fonksiyon korunmamıştır (75). Omurilik travmasında doku harabiyeti iki mekanizma ile<br />

meydana gelmektedir (45, 75):<br />

1. Primer mekanik zedelenme<br />

2. Sekonder omurilik zedelenmesi<br />

Sekonder hasar mekanizmalarından bazıları serbest radikal teorisi, lipid peroksidasyonu,<br />

ve enflamatuar değişikliklerdir. Serbest radikal dış yörüngesinde çiftlenmemiş serbest<br />

elektron bulunduran kimyasal bileşiktir. Bu elektron başka biyolojik moleküllere<br />

aktarılarak oksidasyona yol açar. Serbest radikallerin aşırı artışı hücre ölümüne neden olur<br />

(43, 93).<br />

Yoğun serbest radikal oluşumunun önlenmesi hücre yaşamı için önemli bir ilk hayati<br />

adımdır. Çünkü, normal hücresel solunum işlemlerinde devamlı olarak potansiyel oksijen<br />

toksik metabolitleri oluşturulur (36). Serbest radikaller hücreyi oluşturan tüm yapılarla<br />

reaksiyona girebilirler ancak bu etkileşime en hassas yapılar lipidlerdir (11). Yüksek<br />

oranda poliansatüre yağ asidleri içeren hücre membranının yıkılması, serbest radikallere<br />

bağlı nöronal hasar oluşmasının en önemli aşamasıdır (65). Serbest yağ asitlerinin serbest<br />

radikal ile oksidasyonu lipid peroksidasyonu olarak adlandırılır. Lipid peroksidasyon<br />

düzeyi lipid peroksidasyonu sırasında oluşan malondialdehit (MDA) gibi ara ürünler<br />

aracılığı ile tayin edilmektedir (30, 93). Clopidogrel bisülfat iskemik kalp hastalığı ya da<br />

aspirine dirençli periferik damar hastalığı olan hastalarda iskemik hadiselerin ikincil olarak<br />

önlenmesi için kullanılan antiplatelet bir ajandır. Clopidogrelin etki mekanizması adenozin<br />

difosfatın trombosit reseptörüne bağlanmasını geri dönüşsüz olarak inhibe etmektir. Bu,<br />

ADP ye bağlı glikoprotein IIb/IIIa kompleksinin aktivasyonunu inhibe eder (42, 43, 61,<br />

38). Reperfüzyon hasarı yetersiz ve kesintili enerji kaynaklarının bir sonucudur ve iskemik<br />

64


dokuda asidoz ve oksijenle karşılaşıldığında cevap olarak salınan oksijen derive serbest<br />

radikallerle birlikte bir dizi olaylar zinciri tetiklenir. Sıçanlarda <strong>deneysel</strong> iskemireperfüzyon<br />

modeliyle bir antitrombosit ajan olan <strong>clopidogrelin</strong> etkileri de araştırılmıştır<br />

(42). Clopidogrelin MDA seviyesinin artışını, glutatyon seviyesinde ve SOD aktivitesinde<br />

azalmayı önlediği gösterilmiştir. Reaktif oksijen türevlerinin biyolojik membranlarda hasar<br />

oluşturan lipid peroksidasyonuna neden olduğuna inanılmaktadır. Hücreler dokuları serbest<br />

radikal hasarına karşı koruyan antioksidan mekanizmaları mevcuttur. Endojen<br />

antioksidanlar olan glutatyon (GSH) ve süper oksit dizmutaz (SOD) bu defans<br />

mekanizmalarının başında gelirler. Potansiyel olarak hasar yapan serbest radikal gruplarını<br />

kurtararak etki gösterirler (24). Daha önceki çalışmalarda mannitol, askorbik asit, E<br />

vitamini,allopurinol gibi bazı maddelerin reaktif oksijen türevlerinin etkilerini baskılayarak<br />

ve metabolik dengeyi sağlayarak etki göterdikleri gösterilmişti (70). Lipit<br />

peroksidasyonunun son ürünleri aldehitler, hidrokarbon gazları ve malonildialdehittir.<br />

Dokulardaki oksidan hasarın büyüklüğünü belirlemek için bir lipit peroksidasyon son<br />

ürünü olan malondialdehit miktarı ölçülebilir (16). Clopidogrel kronik iskemi tedavisinde<br />

kullanılan thioenopiridin derivesi antitrombosit bir ajandır. Deneysel akut iskemi rat<br />

<strong>modelinde</strong> Clopidogrel tedavisinin karaciğerde,adale ve plazmada MDA seviyelerindeki<br />

artışı önlediği, adale ve eritrositlerde glutatyon seviyesindeki azalmayı engellediği, bütün<br />

dokularda SOD aktivitesinin azalmasını önlediği gösterilmiştir (42). Trombosit<br />

stimülasyonu ve aktivasyonu pıhtı oluşumunu sağlamakla birlikte aynı zamanda önemli<br />

enflamasyon ve vasküler <strong>yaralanma</strong> nedenleridir. Clopidogrel ile adenozin difosfat reseptör<br />

blokajının oksidatif stres ve enflamasyon üzerine de faydalı etkileri vardır. Clopidogrel<br />

oksidan stres ve enflamasyonu azaltır. Ayrıca hsCRP, sCD40L gibi enflamatuvar<br />

parametreler ve 8-iso-PGF2 alfa gibi oksidatif parametreleri azaltmıştır (38). Trombosit<br />

glikoprotein IIb/IIIa nın farmakolojik inhibisyonu sadece trombosit agregasyonunu inhibe<br />

etmekle kalmayıp enflamatuvar cevabı da sınırlamıştır (37, 56). Hayvan modelleri birçok<br />

farklı hayvan türlerini içerir. Sıçanlar ve fareler bu modellerde kullanılan en popüler<br />

hayvanlardır çünkü elde edilebilmesi, ulaşılabilirliği, maliyeti ve transgenik potansiyelleri<br />

yönünden uygundur. Farklı <strong>yaralanma</strong> mekanizmalarının her birinin avantaj ve<br />

dezavantajları mevcuttur. Keskin aksotomi modelleri spesifik aksonal traktusların<br />

rejenerasyonu hakkında kıymetli bilgiler sağlarlar (53). Diğer taraftan kontüzyon<br />

modellerinde biyomekanik kuvvetlerin daha gerçekçi simülasyonları akut patofizyolojik<br />

65


süreçte nöroprotektif araştırmaların değerlendirilmesine imkan sağlar, klinik olarak geçerli<br />

olma avantajını beraberinde sunar (27, 53). Çünkü insan <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> travmalarının büyük<br />

kısmı vertebral kolonun hızlı hareketleri ile (akselerasyon-deselerasyon) oluşan hasarı ve<br />

kırılmış kemiğin <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong>a olan darbe etkisini içerir. Ağırlık düşürme metodu, cerrahi<br />

olarak ekspoze edilmiş <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> üzerine belirlenmiş bir yükseklikten, bir kılavuz<br />

içinden, belli bir çapta ağırlığın düşürülmesi yöntemidir. Bu modelin orijini köpeklerde<br />

yapılan çalışmalara dayanır ve sıçanlara modifiye edilmiştir. Şıçan kontüzyon modelinin<br />

güvenli ve tekrar edilebilir bir <strong>yaralanma</strong> sağladığı ve daha önce daha büyük hayvan<br />

türlerinde yapılmış çalışmalardaki histopatolojik özelliklere benzer özellikleri olduğu<br />

gösterilmiştir (27).<br />

Yaptığımız çalışmanın klinik verilerinin istatiksel sonuçlarına göre, 3. hafta eğik düzlem<br />

derecelerine göre gruplar arasında istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı farklılık<br />

bulunmaktadır (p


istatistiksel olarak anlamlı fonksiyonel iyileşmeler tespit edilmiştir. Sonuç olarak;<br />

<strong>clopidogrelin</strong> Modifiye Allen ağırlık düşürme modeli kullanılarak yapılan omurilik<br />

hasarlanmasında; eğik düzlem testi ve Drummond Moore kriterleri (90) kullanılarak<br />

yapılan motor fonksiyon değerlendirmeleri verilerine dayanılarak nöroprotektif etkisinin<br />

olabileceği düşünülmüştür. Ancak mikroskopik incelemelerde benzer sonuçların elde<br />

edilememesi nedeniyle klinik kullanım için daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır.<br />

67


SONUÇ<br />

Spinal <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sı sonrası hayatta kalanların yarısından fazlası normal yaşantısına<br />

geri dönememektedirler. Bu ümit kırıcı prognoz sonuçları sekonder <strong>yaralanma</strong><br />

mekanizmasının çok iyi anlaşılamamasına bağlıdır. Omurilik <strong>yaralanma</strong>sının doğasını<br />

anlamamızda yeni ufuklar açabilecek ve yol gösterici tedavi yöntemleri geliştirmemizi<br />

sağlayacak şekilde <strong>deneysel</strong> hayvan omurilik travma modelleri üzerinde yoğun bir çalışma<br />

vardır.<br />

Modifiye Allen ağırlık düşürme modeli kullanılarak yapılan omurilik travması sonrası<br />

uygulanan <strong>clopidogrelin</strong> nöroprotektif etkileri; eğik düzlem testi ve Drummond Moore<br />

kriterlerine göre değerlendirilmiş ve ışık mikroskopisi çalışmalarıyla araştırılmıştır.<br />

Sonuç olarak; 3. hafta eğik düzlem derecelerine göre gruplar arasında istatistiksel olarak<br />

ileri düzeyde anlamlı farklılık bulunmaktadır (p


Bu çalışmamızda <strong>clopidogrelin</strong> Modifiye Allen ağırlık düşürme modeli kullanılarak<br />

yapılan omurilik hasarlanması sonrası uygulanımının nöroprotektif etkilerini araştırdık.<br />

Klinik olarak nörolojik fonksiyonlarda iyileşme görülsede mikroskopik incelemelerde<br />

anlamlı değişiklikler elde edilememiştir. Böylelikle klinik kullanım için daha fazla<br />

çalışmaya ihtiyaç vardır.<br />

69


ÖZET<br />

Omurilik travması önemli bir mortalite ve morbidite nedenidir ve <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sı<br />

sonrası hayatta kalanların yarısından fazlası normal yaşantısına geri dönememektedirler.<br />

Bu durum toplumda önemli bir işgücü kaybına neden olmaktadır. Spinal <strong>kord</strong> travmalı<br />

hastaların yaklaşık yarısı total <strong>yaralanma</strong>ya sahiptir. Lezyon altında istemli motor ya da<br />

duysal fonksiyon korunmamıştır. Günümüzde total lezyonlu olgularda, metilprednizolon<br />

dışında nörolojik fonksiyonu düzeltebilecek etkili tedavi yoktur (75).<br />

Omurilik travmasında doku harabiyeti primer mekanik zedelenme ve sekonder omurilik<br />

zedelenmesi olmak üzere iki mekanizma ile meydana gelmektedir. Doku tahribatından<br />

kaynaklanan primer <strong>yaralanma</strong> nekrotik hücre ölümü ile sonuçlanır. Sekonder <strong>yaralanma</strong><br />

ise, oluşan primer <strong>yaralanma</strong>nın başlattığı ve bunun sonucu saatler içinde, metabolik ve<br />

biokimyasal nedenlerle oluşan hasardır (75, 41, 53). Sekonder <strong>yaralanma</strong> ile tetiklenen bir<br />

olaylar kaskadı, endojen hücre ölümü yolaklarının aktivasyonunun eseridir. Sekonder<br />

<strong>yaralanma</strong>nın ortaya çıkmasındaki en önemli etkenlerden biri iskemiye bağlı enerji<br />

yetersizliğidir. İskemi, dokulara yeterli glukoz ve oksijen sağlanamamasına, dolaylı olarak<br />

ta enerji yetersizliği ve ATP depolarında azalmaya neden olur (75, 41, 53). Klinik<br />

gözlemler <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> lezyonunun sekonder <strong>yaralanma</strong> ile büyüdüğünü gösterir. Altta<br />

yatan moleküler ve hücresel mekanizma tam olarak anlaşılamamıştır. Mevcut kanıtlar<br />

serbest oksijen radikal oluşumu ve membran lipitlerinin peroksidasyonunun rol oynadığını<br />

göstermektedir (6, 34).<br />

Adenozin difosfat normal hemostaz ve trombozda rol oynayan önemli bir fizyolojik<br />

agonisttir. Trombositleri aktive eder, trombosit agregasyonu, prokoagülan aktivite, trombüs<br />

formasyonunda önemli rol oynar (42, 43, 61, 83). Clopidogrel ADP bağımlı trombosit<br />

aktivasyonu ve agregasyonunu inhibe eden antitrombosit bir ajandır (43). Yapılan<br />

çalışmalar <strong>clopidogrelin</strong>, enflamasyon hücreleri, trombositler, endotel hücreleri üzerinden<br />

etkiyle iskemi reperfüzyon hasarını önlediğini, bir lipit peroksidasyon ürünü olan<br />

malondialdehit seviyesinin artışını engelleyip, glutatyon seviyesini ve süperoksit dizmutaz<br />

aktivitesini azaltarak antioksidan etkili olduğunu göstermiştir (42, 43, 61, 83).<br />

70


Trombosit stimülasyonu ve aktivasyonu sadece pıhtı oluşumu sağlayıcısı değil aynı<br />

zamanda önemli enflamasyon ve vasküler <strong>yaralanma</strong> nedenleridir. Clopidogrel ile<br />

adenozin difosfat reseptör blokajının, oksidatif stres ve enflamasyon üzerine de faydalı<br />

etkileri vardır. Clopidogrel oksidan stres ve enflamasyonu azaltır. Ayrıca hs CRP, sCD40L<br />

gibi enflamatuvar parametreler ve 8-iso-PGF2 alfa gibi oksidatif parametreleri azaltmıştır<br />

(38). Trombosit glikoprotein IIb/IIIa nın farmakolojik inhibisyonu sadece trombosit<br />

agregasyonunu inhibe etmekle kalmayıp enflamatuvar cevabı da sınırlamıştır ve endotelyal<br />

fonksiyon ve NO biyoaktivitesi üzerine de faydalı etkilerde bulunmuştur (37, 38, 56). Daha<br />

önce <strong>deneysel</strong> olarak <strong>clopidogrelin</strong> omurilik travma modeliyle oluşturulan omurilik<br />

<strong>yaralanma</strong>sında etkisi araştırılmamıştır. Bu çalışma antioksidan, antienflamatuvar etkileri<br />

olan <strong>clopidogrelin</strong> ratlarda <strong>spinal</strong> <strong>kord</strong> <strong>yaralanma</strong>sında nöroprotektif etkisini araştırmak<br />

üzere yapılmıştır.<br />

Deneysel çalışma 21 adet sıçan üzerinde yapılmıştır. Sıçanlar 3 gruba ayrıldı.<br />

Grup I (n:7 sıçan) sadece laminektomi yapılan,<br />

Grup II (n:7 sıçan) Laminektomi yapılıp ve ağırlık düşürülerek travma oluşturulan,<br />

Grup III(n: 7 sıçan) Laminektomi yapılıp, omurilik <strong>yaralanma</strong>sı oluşturulan ve 1., 3., 5., 7.<br />

günlerde 5 mg/kg bolus clopidogrel (Plavix, Sanofi-Syynthelabo, İstanbul) izotonik<br />

sodyum klorid solüsyonu (pH 2) içinde çözünmüş olarak gavaj yoluyla verildi.<br />

Çalışmada Modifiye Allen ağırlık düşürme modeli kullanıldı.<br />

Sıçanların motor fonksiyonları eğik - düzlem testi ve Drummond ve Moore kriterleri<br />

kullanılarak omurilik <strong>yaralanma</strong>sı sonrası 1., 7., 14., 21., 28. günlerde değerlendirildi.<br />

Eğik düzlem testinin istatiksel analizi sonucunda;<br />

1 Travma ve travma sonrası clopidogrel uygulanan sıçanların kontrol grubu ile<br />

karşılaştırıldıklarında eğik düzlem derecelerinin anlamlı olarak düştüğü görüldü (p


1 Omurilik travması oluşturulan sıçanlar kontrol grubu ile karşılaştırıldığında motor<br />

fonksiyon skorlarının anlamlı olarak düştüğü gözlendi.<br />

2 Clopidogrel uygulanan ilaç grubunda, motor fonksiyonların birinci haftadan itibaren artış<br />

göstermeye başladığı görüldü.<br />

3 Clopidogrel uygulanan gruptaki sıçanların 3. hafta motor fonksiyon skorlarının, travma<br />

grubundaki sıçanlardan istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek olduğu görüldü.<br />

(p:0.027; p


KAYNAKLAR<br />

1. Agrawal SK, Fehlings MG: Mechanisms of secondary injury to <strong>spinal</strong> cord axons in<br />

vitro: Role of Na, Na-K ATPase, the NA-H exchanger and the Na-Ca exchanger. J.<br />

Neuroscience, 16 (2): 545-552, 1996.<br />

2. Agrawal SK, Nashmi R, Fehlings MG: Role of L-and N-type calcium channels in the<br />

pathophisiology of traumatic <strong>spinal</strong> cord white matter injury. Neuroscience, 99: 179-188,<br />

2000.<br />

3. Anderson T: Spinal cord contusion injury: Experimental dissociation of hemorragic<br />

necrosis and subacute loss of axonal condution. J Neurosurg, 62: 115-119, 1985.<br />

4. Amar AP, Levy ML: Pathogenesis and pharmacological strategies for mitigating<br />

secondary damage in acute <strong>spinal</strong> cord injury. Neurosurgery, 44: 1027-1040, 1999.<br />

5. Aydoğan S. A. Fahir Özer : Omuriliğin vasküler anatomisi ve kan akımı, Omurilik ve<br />

Omurga Cerrahisi , Ed. M.Zileli, A. Fahir Özer, 2. baskı, Meta Basım, Bornova, İzmir,<br />

2002, s: 87-90<br />

6. Braugler JM, Hall ED: Central nervous system trauma and stroke, I.Biochemical<br />

considerations for oxygen radical formation and lipid peroxidation. Free Radic Biol Med,<br />

6: 2289-2301, 1989<br />

7. Barros Filho TEP, Oliveria RP, Tsanaclis AM, et al : An experimental model for he<br />

transplantation of fetal central nervous system cells to the injured <strong>spinal</strong> cord in rats. Rev.<br />

Hosp. Clin. Fac. Med. S. Paolo, 57 (69): 257-264, 2002<br />

8. Barut Ş, Canbolat A, Bilge T, Aydın Y, Çokneşeli B, Kaya U: Lipid peroxidation in<br />

experimental <strong>spinal</strong> cord injury: time-level relationship. Neurosurgery Rev, 16: 53-59,<br />

1993<br />

9. Bernat A, Mares AM, Defreyn G, Maffrand JP, Herbert JM : Effect of various<br />

antiplatelet agents on acute arterial thrombosis in the rat. Tromb Haemost, 70: 812-816,<br />

1993<br />

73


10. Bethea JR, Dietrich WD: Targeting the host inflammatory response in traumatic <strong>spinal</strong><br />

cord injury. Current Opinion in Neurology, 15: 355-360, 2002<br />

11. Cheeseman KH, Salter TF: An introduction to free radical biochemistry. Brit.Med Bul.<br />

49: 481-493, 1993<br />

12. Cuzzocrea S, Genovese T, Mazzon E, et al: Poly (ADP-Ribose) glycohydrolase activity<br />

mediates post-traumatic inflammatory reaction after experimental <strong>spinal</strong> cord injury,<br />

JPED, 319: 127-138, 2006<br />

13. Çavdar S. Omurga ve Omurilik Anatomisi ve Embriyolojisi, Omurilik ve Omurga<br />

Cerrahisi Ed. M. Zileli ve A.Fahir Özer, 2.baskı, cilt 1, Meta Basım, Bornova, İzmir, 2002,<br />

s: 15-17<br />

14. Davis AE, Campbell SJ, Wilainam P, et al: Post conditioning lipopolysaccharide<br />

reduces the inflammatory infiltrate to the injured brain and <strong>spinal</strong> cord: a potential<br />

neuroprotective treatment. Journal of Neuroscience, 22: 2441-2450, 2005<br />

15. Delamarter RB, Sherman J, Carr J: Pathophysiology of <strong>spinal</strong> cord injury. J Bone Joint<br />

Surg Am, 77: 1042-1049, 1995<br />

16. Draper HH, Hadley M: Malondialdehyde determination as an index of lipid<br />

peroxydation methods. Enzymology, 186: 421-431, 1990<br />

17. Duh MS, Shepard MJ, Wilberger JE, Bracken MB: The effectiveness of surgery on the<br />

treatment of acute <strong>spinal</strong> cord injury and ıts relation to pharmacological treatment.<br />

Neurosurgery, 35: 240-249, 1994.<br />

18. Dumont RJ, Verma S, Okonkwo DO, Hurlbert RJ: Acute <strong>spinal</strong> cord injury, Part I:<br />

Contemporary Pharmacotherapy. Clin. Neuropharmocology, 24 (5): 254-264, 2001<br />

19. Dumont RJ, Verma S, Okonkwo DO, Hurlbert RJ: Acute <strong>spinal</strong> cord injury, Part II:<br />

Contemporary Pharmacotherapy. Clin.Neuropharmocology, 24 (5): 265-279, 2001<br />

20. Ellison D: Neuropathology. A reference text of CNS pathology. 1998 Mosby<br />

İnternational ltd. Grafos SA. Barcelona, Spain, pp 1121-1123<br />

74


21. Emery E, Aldana P, Bunge MB, et al: Apoptosis after traumatic human <strong>spinal</strong> cord<br />

injury. J Neurosurg, 89: 911-920, 1998<br />

22. Fehlings MG, Tator CH: An evidence-based review of surgical decompression for<br />

acute <strong>spinal</strong> cord injury: rationale, indications and timing based on experimental and<br />

clinical studies. Neurosurg Focus, 6 (1): Article 1, 1999<br />

23. Fehlings MG, Sekhon LH, Tator C: The role and timing of decompression in acute<br />

<strong>spinal</strong> cord injury. Spine 2001; 26: s 101-s110.<br />

24. Freeman BA, Crapo JD: Biology of disease: free radicals and tissue injury. Lab. Invest,<br />

47: 412-426, 1982<br />

25. Fu ES, Tummala RP: Neuroprotection in brain and <strong>spinal</strong> cord trauma. Current<br />

opinion in anaesthesiology, 18: 181-187, 2005<br />

26. Fujimoto T, Nakamura T, İkeda T, et al: Effects of EPC-K On lipid peroxidation in<br />

experimental <strong>spinal</strong> cord injury. Spine, 25 (1): 24-29, 2000.<br />

27. Gaviria M, Privat A, d’Arbigny P, et al: Neuroprotective effects of a novel NMDA<br />

antagonist, Gacyclidine, after experimental contusive <strong>spinal</strong> cord injury in adult rats. Brain<br />

Resarch, 874: 200-209, 2000.<br />

28. Genovese T, Mazzon E, Di Paola R, et al: İncreased oxidative – related mechanisms in<br />

the <strong>spinal</strong> cord injury in old rats. Neuroscience letters, 393: 141-146, 2006<br />

29. Gorio A, Gökmen N, Erbayraktar S, et al: Recombinant human erytropoietin<br />

caunteracts secondary injury and markedly enhances neurological recovery from<br />

experimental <strong>spinal</strong> cord trauma. PNAS, 99: 9450-9455, 2002<br />

30. Görgülü A, Kırış T, Ünal F, et al: Superoxide dismutase activity and the effects on<br />

NBQX and CPP on lipid peroxidation in experimental <strong>spinal</strong> cord injury. Res Exp Med<br />

199: 285-293, 2000<br />

75


31. Gray’s Anatomy of the Human Body-Find-in depth information on the anatomy and<br />

physiology of the human body an yahoo education. Philadelphia: Lea & Febiger, 1918,<br />

Newyork Bartleby. com. 2000<br />

32. Grossman S, Wolfe BB, Yasuda RP, Wrathall JR: Alterations in AMPA receptor<br />

subunit expression after experimental <strong>spinal</strong> cord injury. The journal of neuroscience 19<br />

(14): 5711-5720, 199: 200-209, 2000.<br />

33. Hall ED, Braugler JM: Acute effects of glucocorticoid pretreatment on the in vitro<br />

peroxidation of cat <strong>spinal</strong> tissue. Exp Neurol. 73: 321-324, 1981<br />

34. Hall ED, Braugler JM: Central nervous system trauma and stroke II. Physiological and<br />

pharmalogical evidence fort he involvement of oxygen radicals and lipid peroxydation.<br />

Free Radic Biol Med. 6: 303-313, 1989<br />

35. Hall ED, Yokers PA, Andrus PK: Biochemistry and Pharmacology of Lipid<br />

Antioxidant Inacute Brain and Spinal Cord Injury. J Neuro Trauma, 9 (1): 165-172, 1992<br />

36. Heffner JE, Repine JE: Pulmonary strategies of antioxidant defense. Rev Respir Dis,<br />

140: 531-554, 1989<br />

37. Heitzer T, Olmann I, Köke K, Meinetrz T, Munzel T: Platelet glycoprotein IIb/IIIa<br />

reseptor blockege improves vascular nitric oxide bioavaibility in patients with coronary<br />

artery disease. Circulation, 108: 536-541, 2003<br />

38. Heitzer T, Rudolph V: Clopidogrel improves systemic endothelial nitric oxide<br />

bioavailibility in patiens with coronary artery disease, evidence for antioxcidant and<br />

antiinflammatory effects. Atherosclerosis, thrombosis and vascular biology, 26: 1648,<br />

2006<br />

39. Horner P.J, Gage F.H: Regenerating the damaged central nervous system. Nature, 407:<br />

963-970, 2000<br />

40. Isaksson J, Farooque M, Olsson Y: İmproved functional outcome after <strong>spinal</strong> cord<br />

injury in iNOS deficient mice. Spinal cord, 43: 167-170, 2005<br />

76


41. İplikçioglu C: Omurilik <strong>yaralanma</strong>sının fizyopatolojisi. Omurilik Omurga Cerrahisi,<br />

Ed. M.Zileli, Fahir Özer, 1. Baskı, İzmir, Saray Medikal Yayıncılık, 2002, s: 459-465<br />

42. Joseph J.J, Pillai A, Bramley D: Clopidogrel in orthopedic patients: A Review of<br />

Current Practice in Scotland. Thrombosis Journal, 5: 6, 2007,<br />

43. Kanko M, Hale M, Akbaş M.H, et al: Protective effects of clopidogrel on oxidant<br />

damage in a rat model of acute ischemia. Tohoku J.Exp Med. 205:133-139, 2005<br />

44. Kaptanoğlu E, Beşkonaklı E, Solaroğlu İ, et al: Magnesium sulfate treatment in <strong>spinal</strong><br />

cord injury: emphasis on vascular changes and early clinical resuılts. Neurosurg. Rev, 26:<br />

283-287, 2003<br />

45. Kaptanoğlu E: Omurilik <strong>yaralanma</strong>sı ve değerlendirilmesi, Ed. Aksoy K, Temel<br />

Nöroşirürji, Türk Nöroşirürji Derneği yayınları, Ankara, 2005, s: 1144-1162<br />

46. Karacan I, Koyuncu H, Pekel O, Sumbuloğlu G: Traumatic <strong>spinal</strong> cord injuries in<br />

Turkey: a nation-wide epidemiological study. Spinal Cord 38(11): 697-701, 2000<br />

47. Karamehmetoğlu SS, Nas K,Karacan I, Sarac AJ: Traumatic <strong>spinal</strong> cord injuries in<br />

southeast Turkey:an epidemiological study. Spinal Cord, 35(8): 531-533, 1997<br />

48. Kellogg EW 3rd, Fridovich I: Superoxide, hydrogen peroxide and singlet oxygen in<br />

lipid peroxydation by a xanthine oxidase system. J. Biol. Chem. 250: 8812-8817,1975.<br />

49. Koç RK, Akdemir H, Karaküçük Eİ, et al: Lipid peroxidation in experimental <strong>spinal</strong><br />

cord injury. Res. Exp Med 195: 117-123, 1995<br />

50. Koç RK, Akdemir H, Karaküçük Eİ, et al: Effect of methylprednisolone, tirilazad<br />

mesylate and vitamin E on lipid peroxydation after experimental <strong>spinal</strong> cord injury. Spinal<br />

Cord, 37: 29-32, 1999<br />

51. Kokoszka J.E, Coşkun P, Esposito L.A,Wallace D.C: Increased mitocondrial oxydative<br />

stressin the sod2 (+/-) Mouse results in the age related decline of mitocondrial function in<br />

increased apopitosis. Proc. Natl. Acad. Sci. U.S.A, 98: 2278-2283, 2001<br />

77


52. Koozekanani SH, Vise WM, Hashemi RM et al: Possible mechanisms for observed<br />

pathophysilogical variability in experimental <strong>spinal</strong> cord injury by the method of Allen. J<br />

Neurosurg; 44: 429-434, 1976.<br />

53. Kwon BK, Oxland TR, Tetzlaf W: Animal models used in <strong>spinal</strong> cord regeneration<br />

research. Spine, 27: 1504-1510, 2002.<br />

54. Liau LM, Bergsneider M, Becker DP in Youmans JR (ed): Neurological Surgery. W.B.<br />

Saounders Co.4 th ed 1997<br />

55. Li M, Ona VO, Chen M, et al: Functional role and therapeutic implications of neuronal<br />

caspase-1 and -3 in a mause model of traumatic <strong>spinal</strong> cord injury. Neuroscience, 99: 333-<br />

342, 2000<br />

56. Lincoff AM, Kereiakes DJ, Macselli MA, et al: Abciximab supresses the rise in levels<br />

of circulating inflammatory markers after percutaneous coronary revascularisation.<br />

Circulation 104: 163-167, 2001<br />

57. Lou J, Lenke LG, Ludwig FJ, O’Brien MF: Apoptosis as a mechanism of neuronal cell<br />

death following acute experimental <strong>spinal</strong> cord injury. Spinal cord, 36: 683-690, 1998<br />

58. Marketos SG, Panagiotis S: Hippocrates: The father of spine surgery, 1998<br />

59. McCord JM, Fridovich I: Superoxide Dismutase, An Enzymic Function For<br />

Erythrocuprein. The Journal of Biological Chemistry, 22: 6049-55, 1969.<br />

60. Naderi S, M.Zileli, A. Fahir Özer: Omurga Cerrahisinin Tarihçesi, Omurilik ve<br />

Omurga Cerrahisi Ed. M. Zileli, Fahir Özer, 2. baskı, cilt 1, Meta Basım, Bornova, İzmir<br />

2002, s:1-13<br />

61. Nayak K.V, Deschler D.G: Clopidogrel use for reducing the rate of thrombosis in a rat<br />

model of microarterial anastomosis. Arch Otolaryngol Head Neck Surg. 131: 800-803,<br />

2005<br />

62. Ohnishi ST, Barr JK, Katagi C, et al: Protection of rat <strong>spinal</strong> cord against contusion<br />

injury by new prostaglandin derivatives. Amzneim-Forsch/drug Res. 39: 236-239, 1989<br />

78


63. Raineteau O, Schwab ME: Plasticity of motor systems after incomplete <strong>spinal</strong> cord<br />

injury. Nature Rev.Neuroscience, 2: 263-273, 2001<br />

64. Rosenberg LJ, Teng YD, Wrathall JR: Effects of the sodium channel blocker<br />

tetrodotoxin on acute white matter pathology after experimental contusive <strong>spinal</strong> cord<br />

injury. The Journal of Neuroscience, 19(14): 6122-6133, 1999<br />

65. Sakamoto A, Ohnishi ST, Ohnishi T, et al: Relationship between free radical<br />

production and lipid peroxidation during ischemia-reperfusion injury in the ratbrain. Brain<br />

Res. 554: 186-192, 1991<br />

66. Schwab M. E: Repairing the injured <strong>spinal</strong> cord, Science, 295: 1029-1031, 2002<br />

67 Schwab M.E, Bartholdi D: Degeneration and regeneration of axons in lesioned <strong>spinal</strong><br />

cord. Physiol. Rev. 76, 319-370, 1996<br />

68. Schwats G, Fehlings M: Evaluation of the neuroprotective effects of sodium channel<br />

blockers after <strong>spinal</strong> cord injury:improved behavioral and neuroanatomical recovery with<br />

riluzole. J Neurosurg (Spine2), 94: 245-256, 2001<br />

69. Sharma H, Badgaiyan RD, Alm P, et al: Neuroprotective effects of nitric oxide<br />

synthase inhibitors in <strong>spinal</strong> cord injury-induced pathophysiology and motor functions.<br />

Ann. N.Y.Acad. Sci. 1053: 42-434, 2005<br />

70. Smeets HJ, Camps J, Wit VM, et al: Influence of low dose allopurinol on ischemiareperfusion<br />

injury during abdominal aortic surgery. Eur.J. Vasc. Endovasc. Surg. 9: 162-<br />

169, 1995<br />

71. Sung J.H, Hong J.T, Son B.C: Clopidogrel induced spontaneous epidural hematoma. J<br />

Korean Med Scl. 22: 577-579, 2007<br />

72. Suzuki T, Tatsuoka H, Chiba T, et al: Beneficial effects of nitric oxide synthase<br />

inhibition on the recovery of neurological function after <strong>spinal</strong> cord injury in rats. Naunyn<br />

Schmiedeberg’s Arch Pharmacol, 363: 94-100, 2001<br />

79


73. Tachibana T, Noguchi K, Ruda MA: Analysis of gene expression following <strong>spinal</strong><br />

cord injury in rat using complementary DNA microarray: Neuroscience Letters, 327: 133-<br />

137, 2002<br />

74. Tator CH, Edmonds VE: Acute <strong>spinal</strong> cord injury; analysis of epidemiological factors.<br />

Can J Surg. 22: 575-578, 1979<br />

75. Tator CH, FRCS, Fehlings MG: Review of the secondary injury theory of acute <strong>spinal</strong><br />

cord trauma with emphasis on vascular mechanisms: J Neurosurg, 75: 15-26, 1991<br />

76. Tator CH: Strategies for recovery and regeneration after brain and <strong>spinal</strong> cord injury.<br />

İnjury Prevention 8: 33-36, 2002<br />

77. Teng YD, Wrathall JR: Local blockade of sodium channels by tetrodotoxin ameliorates<br />

tissue loss and long term functional deficits resulting from experimental <strong>spinal</strong> cord injury.<br />

The journal of neuroscience, 17 (11): 4359-4366, 1997<br />

78. Thomas AJ, Nockels RP, Pan HQ, et al: Progesteron is neuroprotective after acute<br />

experimental <strong>spinal</strong> cord trauma in rats, Spine, 24 (20): 2134-2138, 1999<br />

79. Topsakal C, Erol FS, Özveren MF, et al: Effects of methylprednisolone and<br />

dextromethorphan on lipid peroxidation in an experimental model of <strong>spinal</strong> cord injury.<br />

Neurosurg. Rev, 25: 258-266, 2002<br />

80. Tüzgen S, Kaynar MY, GÜner A, et al: The effect of epidural cooling on lipid<br />

peroxidation after experimental <strong>spinal</strong> cord injury. Spinal Cord, 36: 654-657, 1998<br />

81. Uzan M: Medulla <strong>spinal</strong>is <strong>yaralanma</strong>larında fizyopatoloji, Medulla Spinalis<br />

Yaralanmaları, Ed. Hancı M, Aydıngöz Ö, Logos Yayıncılık, istanbul, 2000, s:152-161<br />

82. Vanicky I, Marsala M, Galik J, Marsala J: Epidural perfusion cooling protection<br />

against protracted <strong>spinal</strong> cord ischemia in rabbits. J Neurosurg, 79: 736-731, 1993<br />

83. Vivente J, Garfia C, Medrano F, et al: Hepatic toxicity of clopidogrel induced systemic<br />

inflammatory responce syndrome. Rev Esp Cardiol. 60: 323-324, 2007<br />

80


84. Wallace MC, Tator CH, Frazee P: Relationship between posttraumatic ischemia and<br />

hemorrhagea in the injured rat <strong>spinal</strong> cord as shown by colloidal carbon angiography.<br />

Neurosurgery, 18: 433-439, 1986<br />

85. Wisda P: Clopidogrel: Pharmacology and toxicology. The Wirkstoff Data Bank, 1999<br />

86. Wolf I, Moullem M, Rath S, Farfel Z: Clopidogrel induced systemic inflammatory<br />

response syndrome. Mayo Clin. Proc. 78: 618-620, 2003<br />

87. Wrathall JR, Teng YD, Choiniere D: Amelioration of functional deficits from <strong>spinal</strong><br />

cord trauma with systemically administered NBQX an antagonist of non N-methyl-Daspartate<br />

receptors. Exp. Neurol. 137: 119-126, 1996<br />

88. Xarchas K, Bourandas J: Injuries and disease of the spine in ancient times. Spine, 28<br />

(13): 1481-1484, 2003<br />

89. Yinghai D, Tiande S, Yifeng Z, et al: Ultraviolet blood irradiation and oxygenation<br />

affects free radicals and antioxydase after rabbit <strong>spinal</strong> cord injury. Chin. Med, 113 (11):<br />

991-995, 2000<br />

90. Young W: The Post-Injury Response in Trauma and Ischemia Seconder Injury of<br />

Protective Mechanisms. Cent Nerv Syst Trauma. 4: 27-51, 1987<br />

91. Zhang Z, Krebs CJ, Guth L: Experimental analysis of progressive necrosis after <strong>spinal</strong><br />

cord trauma in the rat: Etiological role of the inflammatory responce. Experimental<br />

Neurology, 143: 141-152, 1997<br />

92. Zhang Z, Guth L: Experimantal spinmal cord injury: Wallerian degeneration in the<br />

dorsal column is follewed by revacscularization, glial proliferation, and nerve regeneration.<br />

Experimental Neurology, 147: 159-171, 1997<br />

93. Zileli M: Omurilik <strong>yaralanma</strong>sının farmakolojik tedavisi. Omurilik ve Omurga<br />

Cerrahisi. Ed. Zileli M, Özer AF, 2. Baskı, Saray Medikal yayıncılık, İzmir, 2002, s: 833-<br />

840.<br />

81

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!