28.12.2014 Views

Nisan 2010 - Türkiye Seyahat Acentaları Birliği

Nisan 2010 - Türkiye Seyahat Acentaları Birliği

Nisan 2010 - Türkiye Seyahat Acentaları Birliği

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Dünyayla<br />

Dost Teknoloji<br />

Bugüne kadar ürettiğimiz ürünleri yan yana koysak dünyanın çevresini 3 kere dolaşırdı.<br />

Sektörümüzün ihracat şampiyonluğunu 11 yıldır koruyor, <strong>Türkiye</strong>’nin LCD TV ihracatının % 80’ini gerçekleştiriyoruz.<br />

Ülkemizi dünyada en iyi şekilde temsil etmenin motivasyonuyla yatırımlarımıza ara vermeden devam ediyoruz.<br />

Dünyanın 127 ülkesinde yaşayan milyonlarca aile için ürettiğimiz Dost Teknolojilerin kullanılmasından gurur duyuyoruz.


‹çindekiler Contents<br />

Sayı: 298 / <strong>Nisan</strong> <strong>2010</strong> • Issue: 298 / <strong>2010</strong> April<br />

12<br />

Küllerinden doğan ülke: Lübnan<br />

A country risen from the ashes: Lebanon<br />

04<br />

<strong>Türkiye</strong> ile Japonya şimdi daha yakın<br />

Turkey and Japan is now closer<br />

18<br />

Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi<br />

The Nezahat Gökyiğit Botanic Garden<br />

24<br />

Efsaneler yatağı Kazdağları<br />

Lair of legends Kaz Mountains (Mount Ida)<br />

40<br />

Şimdi İstanbul’da “Lale Devri”<br />

Now in İstanbul “The Tulip Era”<br />

28<br />

Oyuncaklar ülkesi<br />

Toys country<br />

34<br />

“Haydi ameliyata gidelim”<br />

“Let’s go for an operation”<br />

48<br />

Dünya şakayı seviyor<br />

The world loves a joke<br />

50<br />

Tamirhaneden sanat merkezine<br />

From a repair yard to an art centre<br />

52<br />

Atatürk’ten hatıra: Savarona<br />

A momento from Atatürk: Savarona<br />

56<br />

ITB Berlin’de <strong>Türkiye</strong> büyüledi<br />

Turkey enchanted in ITB Berlin<br />

58<br />

THY’den haberler<br />

THY news<br />

60<br />

Dünyadan turizm endüstrisi haberleri<br />

News about tourism industry throughout the world<br />

TÜRSAB<br />

TÜRK‹YE SEYAHAT ACENTALARI B‹RL‹⁄‹<br />

taraf›ndan ayl›k olarak yay›nlan›r<br />

Published monthly by<br />

ASSOCIATION OF TURKISH TRAVEL AGENCIES<br />

ISSN 1300-3364<br />

Yerel Süreli Yay›n/Local Periodical<br />

•<br />

TÜRSAB ad›na Sahibi<br />

Owner on behalf of TÜRSAB<br />

Başaran ULUSOY<br />

Sorumlu Yaz› ‹şleri Müdürü/Managing Editor<br />

Feyyaz YALÇIN<br />

Yay›n Yönetmeni/Editor<br />

Ayşim ALPMAN<br />

TÜRSAB ad›na Yay›n Koordinatörü<br />

Publication Coordinator on behalf of TÜRSAB<br />

Arzu ÇENG‹L<br />

Görsel Yönetmen/Art Director<br />

Özgür AÇIKBAŞ<br />

Çeviri/Translation<br />

Kemal PARLAR<br />

Bask›/Printing: Müka Matbaa<br />

Tel: (0.212) 549 68 24<br />

Bask› Tarihi/Print Date: <strong>Nisan</strong>/April <strong>2010</strong><br />

TÜRSAB<br />

Tel: (0.212) 259 84 04 Faks: (0.212) 259 06 56<br />

Dikilitaş Mah. Aş›k Kerem Sk.No: 42<br />

34349 Beşiktaş-‹stanbul/<strong>Türkiye</strong><br />

www.tursab.org.tr/e-mail:tursab@tursab.org.tr<br />

Editoryal ve Görsel Haz›rl›k<br />

Editorial and Visual Preparation<br />

BRONZ YAYIN<br />

Tel: (0.212) 244 85 37-38 Faks: (0.212) 244 85 34<br />

Pürtelaş mah. Güneşli sk. No:22 D:1<br />

34433 Cihangir-‹stanbul/<strong>Türkiye</strong><br />

bronzyayin@gmail.com<br />

TÜRSAB DERG‹, Bas›n Konseyi üyesi olup, Bas›n Meslek ‹lkeleri’ne uymaya söz vermiştir. TÜRSAB DERG‹’de yay›nlanan yaz› ve fotoğraflardan kaynak gösterilmeden al›nt› yap›lamaz. TÜRSAB MAGAZINE is a member<br />

of the Turkish Press Council and has resolved to abide by the Press Code of Ethics. None of the articles and photographs published in the TÜRSAB MAGAZINE maybe quoted without mentioning of resource.


BAŞYAZI<br />

editorial<br />

Geleneksel “Turizm Haftası”nı 15-22 <strong>Nisan</strong> günleri arasında<br />

kutluyoruz. Bu vesileyle tüm meslektaşlarımıza başarılar diliyorum.<br />

Turizm Haftası ilk kez turizmin gelişiminin erken dönemlerinde,<br />

kamuoyunda dikkatlerin bu alana yoğunlaştırılması amacıyla,<br />

sezonun açılışını temsil etmek üzere düzenlendi ve gelenek haline<br />

geldi. O tarihlerden bu yana çok şey değişti. Çabalarımızın büyük<br />

kısmı turizm etkinliklerinin bütün bir yıla yayılmasına yöneldi.<br />

Artık sezon açılışından söz etmiyoruz. Dünyamızda var olan hızlı<br />

değişim süreci, her alanda olduğu gibi turizmde de ivmesini<br />

artırarak devam ediyor. Turizm hareketlerinin dünyadaki coğrafi<br />

dağılımı değişiyor, global olarak yaygınlaşıyor. Destinasyon sayıları<br />

artıyor. Turizm ürünleri eskiye oranla çok daha zengin bir çeşitlilik<br />

gösteriyor. <strong>Seyahat</strong>lerin amaçlarında ve sürelerinde<br />

değişiklikler gözlemleniyor.<br />

Tüketici eğilimleri bugün eskisinden çok farklı.<br />

Tüketici bugün çok daha seçici davranıyor; yeni<br />

destinasyon ve ucuz konaklama değil, iyi ve kaliteli<br />

hizmet alabileceği alanlara yöneliyor. Bu durum<br />

da tur operatörlerini kaliteyi ön plana almaya sevk<br />

ediyor.<br />

Turizm konusunda AB içinde yaşanan gelişmeler ise<br />

sadece üye ülkeleri değil, Birlik dışındaki ülkeleri de<br />

kapsayan önemli sonuçlar ortaya çıkarıyor. Turizmi<br />

ilgilendiren AB Müktesebatı, tüketicinin korunmasına<br />

ilişkin mevzuat turizm sektörüne, tur operatörlerine,<br />

acentelere önemli yükümlülükler getirmeye devam<br />

ediyor. Bütün bu gelişmeler gerek önemli pazar<br />

ülkedeki tur operatörlerini, gerekse tüketiciyi çok daha<br />

dikkatli ve tedbirli davranmaya yöneltiyor.<br />

İlk turizm haftasının kutlanışından bu yana gerçekleşen ve çağa<br />

damgasını vuran temel gelişme ise kuşkusuz, bilgi ve iletişim<br />

teknolojisindeki gelişmeler ve dünyanın bir bilgi çağı yaşıyor<br />

olması. Özellikle genç nüfus zamanının büyük bölümünü bilgisayar<br />

karşısında geçiriyor ve internetin sunduğu olanaklarla bireysel<br />

seyahat organizasyonuna yönelik tercihler artıyor.<br />

(TÜRSAB Dergisi, <strong>Nisan</strong> 2001 tarihli başyazıdan bir bölüm.)<br />

TURİZM HAFTASI VE DEĞİŞİM<br />

(Extract from TÜRSAB Magazine editorial, published in April 2001)<br />

TOURISM WEEK AND CHANGE<br />

BAŞARAN ULUSOY<br />

TÜRSAB Başkan›<br />

The President of TÜRSAB<br />

We are celebrating the traditional “Tourism Week” between 15 th -22 nd April. I<br />

would like to take this opportunity to wish all colleagues success.<br />

Tourism Week was first organised when tourism development was in its<br />

infancy in order to attract public’s interest and to represent the opening of<br />

the season and it became a tradition. Many things have changed since.<br />

Most of our effort was concentrated on spreading tourism activities<br />

throughout a calendar year. We are no longer talk about opening a season.<br />

World’s already existing fast change process is continuing to increase<br />

in every area including tourism. Geographical spread of world’s tourism<br />

is changing, spreading globally. Number of destinations are increasing.<br />

Tourism products are richer and more varied in comparison to past.<br />

Changes are observed in purposes and durations of travelling.<br />

Today’s consumer trends are different from the old days.<br />

Today’s consumers are more selective. They tend to head for<br />

the areas where they can receive good quality service rather<br />

than new destinations or cheap accommodation. As a result,<br />

tour operates are obliged to emphasise on quality.<br />

Developments in tourism within the EU is of concern not<br />

only to member countries, but also to non-member countries.<br />

EU rights concerning tourism, legislation regarding<br />

protection of consumers in tourism sector continue to bring<br />

important responsibilities to tour operators and travel<br />

agents. These developments are forcing tour operators in<br />

market countries and consumers alike to be more careful<br />

and act cautiously.<br />

The most important development since the celebration of the<br />

first tourism week which marks the modern times is without<br />

doubt the developments in information and communication technologies<br />

and the fact that the world is now living in the information age. Younger<br />

generations especially are spending more times in front of computers<br />

and opportunities offered over the internet are making individual travel<br />

arrangements more preferable.<br />

Bu dinamizmden yararlanabilmenin tek yolu, değişimi<br />

yakından izlemek ve bilgi toplumunun gereklerine uymaktır. İlk<br />

turizm haftasından bu yana değişmeyen ve bundan sonra da<br />

değişmeyecek olan tek şey, değişimdir.<br />

Tüm meslektaşlarımın Turizm Haftası’nı en iyi dileklerimle tekrar<br />

kutluyor ve değişen dünyada başarılar diliyorum.<br />

The only way to benefit from this dynamism is to closely watch the change<br />

and abide by the rules of know-how community. The only thing that hasn’t<br />

changed since the first tourism week and is unlikely to change after this one<br />

is the change itself.<br />

I once again congratulate all colleague’s Tourism Week with my best wishes<br />

and wish you success in a changing world.


DOSYA<br />

file<br />

TÜRKİYE İLE JAPONYA<br />

ŞİMDİ DAHA YAKIN<br />

<strong>2010</strong> yılı <strong>Türkiye</strong>’de, Türk insanının kendini en yakın hissettiği uluslardan biri olan Japonlar’a özel bir yıl.<br />

“<strong>Türkiye</strong> ile Japonya, şimdi daha da yakın” sloganıyla yürütülen “<strong>2010</strong> <strong>Türkiye</strong>’de Japonya Yılı” etkinlikleri,<br />

iki ulusun arasındaki karşılıklı sempati ve dostluk hislerini daha da derinleştirecek<br />

2 Sunay Ünlü Yücel/TÜRSAB AR-GE Departmanı<br />

TÜRSAB Research & Development<br />

4<br />

TÜRSAB DERGİ | NİSAN <strong>2010</strong>


TURKEY AND JAPAN IS NOW CLOSER<br />

Year <strong>2010</strong> in Turkey is a special year for the Japanese for whom Turkish people<br />

feel a close affinity. “Japan Year <strong>2010</strong> in Turkey” activities with the motto of “<br />

Turkey and Japan, is now closer” will deepen the feelings of sympathy further and<br />

friendship that exists between two nations<br />

NİSAN <strong>2010</strong> | TÜRSAB DERGİ 5


Birbirine bu kadar uzak<br />

mesafede bulunan bu<br />

iki ülkenin iyi ilişkilerinin<br />

başlangıcı 1890’lı yıllarda<br />

yaşanan trajik bir olaya kadar<br />

gidiyor. 1890 yılında Osmanlı<br />

İmparatorluğu’na ait Ertuğrul<br />

Fırkateyni’nin Japonya’yı ziyareti<br />

sonrasında yaşanan ve 587 kişilik<br />

mürettebatın ölümüyle sonuçlanan<br />

büyük bir faciada gerek Japon<br />

halkının gerekse Japonya devletinin<br />

gösterdiği büyük destek, iki ülke<br />

arasındaki dostluğun ilk adımlarının<br />

atılmasını sağlamıştı.<br />

1985 yılında ise İran-Irak savaşı<br />

sırasında Tahran’da mahsur kalan<br />

Japonlar’ın THY uçağı tarafından<br />

kurtarılarak İstanbul’a getirilmesi<br />

iki ülke arasındaki sıcak ilişkileri<br />

daha da güçlendirdi. Aynı yıl<br />

bir Japon bankasının <strong>Türkiye</strong>’de<br />

banka kurmasıyla başlayan<br />

ekonomik ilişkiler, daha sonra<br />

Toyota, Honda ve Isuzu gibi<br />

sanayi yatırımlarıyla güçlendi.<br />

Bugün <strong>Türkiye</strong>’de 116’dan fazla<br />

Japon firması bulunuyor. <strong>Türkiye</strong><br />

ekonomisinde yatırım ilişkileri<br />

yanında, Japonya’yla ikili finansman<br />

ilişkilerinin de önemli bir yeri var.<br />

Japon Uluslararası İşbirliği Bankası<br />

(JBIC) aracılığıyla, <strong>Türkiye</strong>’deki<br />

birçok büyük projeye finansal destek<br />

sağlandı. Bunlardan biri de Boğaz<br />

Raylı Tüp Geçiş Projesi. Ayrıca iki<br />

ülkenin üçüncü ülkelerde önemli<br />

yatırımları bulunuyor.<br />

Dostluğumuzu geliştirelim<br />

Bu yıl düzenlenen çeşitli etkinliklerle<br />

Japonya-<strong>Türkiye</strong> arasındaki<br />

dostluğun 120. yıldönümü<br />

kutlanıyor.<br />

Nagoya Kalesi,<br />

Japonya<br />

Nagoya Castle,<br />

Japan<br />

Japonya yılının üç teması var:<br />

• Japonya’nın güzelliklerini<br />

yakınlaştıralım.<br />

• Dostluğumuzun çapını<br />

genişletelim.<br />

• İşbirliğimizi geleceğe taşıyalım.<br />

Türk ve Japon sanatçıların<br />

konserleri, sinema günleri, sergiler,<br />

film festivalleri, seminerler, tiyatro<br />

gösterileri gibi etkinliklerle iki ülke<br />

arasındaki dostluğun geliştirilmesi<br />

ve Japonya’nın Türk halkı<br />

tarafından daha yakından tanınması<br />

hedefleniyor. (Konuya ilişkin daha<br />

detaylı bilgiye http://www.tr.embjapan.go.jp/Japonya<strong>2010</strong>/activities.<br />

html adresinden ulaşılabilir.)<br />

2003’te de iki ülke ilişkilerinin<br />

geliştirilmesi amacıyla Japonya’da<br />

“<strong>Türkiye</strong> Yılı” ilan edilmiş ve yıl boyu<br />

çeşitli etkinlikler düzenlenmişti.<br />

<strong>Türkiye</strong>-Japonya turizm ilişkileri<br />

Son yıllarda Japon ekonomisinde<br />

yaşanan sıkıntılar iki ülke arasındaki<br />

turizm ilişkilerine de yansıdı.<br />

<strong>Türkiye</strong>’de 2003-2004 yılları<br />

arasında gerileme gösteren Japon<br />

ziyaretçi sayısı 2005 yılından sonra<br />

artmaya başlasa da 2008-2009<br />

yılları arasında yeniden düşüş<br />

eğilimine girdi. Bu yılın ocak ayı<br />

verilerinde ise Japonya’dan<br />

gelen ziyaretçi sayısında<br />

%19’u aşkın bir artış<br />

dikkati çekiyor.<br />

İstanbul’u<br />

seviyorlar<br />

Japonlar<br />

<strong>Türkiye</strong>’de kıyı<br />

turizminden<br />

ziyade<br />

The start of a good relationship<br />

between the two countries who are at<br />

such long distances from each other<br />

goes back to a tragic event that took<br />

place in 1890s. Phenomenal support<br />

shown by the people of Japan and<br />

Japanese nation had helped establish<br />

the first steps in forming a friendship<br />

between two nations after a great<br />

tragedy suffered by<br />

Ottoman Empire’s<br />

Ertuğrul Frigate in<br />

1890 which resulted<br />

in loss of 587 crew<br />

members.<br />

The warm<br />

relationship between<br />

two countries<br />

was strengthened<br />

further in 1985<br />

during Iran-Iraq<br />

war when stranded<br />

Japanese citizens<br />

in Tehran were<br />

flown to İstanbul on<br />

a Turkish Airlines<br />

flight. Economical relationship that<br />

started in the same year after a<br />

Japanese bank established a bank<br />

in Turkey was strengthened further<br />

with industrial investments such as<br />

Toyota, Honda and Isuzu. There are<br />

more than 116 Japanese companies<br />

in Turkey today.<br />

Along with investment relations in<br />

Turkish economy, bilateral financial<br />

relationship with Japan also has a<br />

special importance. Several important<br />

projects in Turkey were provided<br />

financial support through Japan Bank<br />

for International Cooperation (JBIC).<br />

One of these projects is Bosphorus<br />

Rail-Tube Crossing Project. In<br />

Ertuğrul Fırkateyni Anıtı<br />

Ertuğrul Frigate Monument<br />

addition, both countries have important<br />

joint investments in other countries.<br />

Let’s improve our friendship<br />

120 th anniversary of the friendship<br />

between Japan and Turkey is being<br />

celebrated this year through varies<br />

activities organised. There are three<br />

themes on the “Japan Year” :<br />

• To introduce beauties of Japan<br />

• Enhance friendship<br />

• Carry our cooperation to the future<br />

It is aimed for Turkish people to<br />

closely recognise Japan and develop<br />

relationship between two countries<br />

further by organising concerts by<br />

Turkish and Japanese performers,<br />

cinema days, exhibitions, film festivals,<br />

seminars, theatre shows. (For further<br />

information please visit the web<br />

site http://www.tr.emb-japan.go.jp/<br />

Japonya<strong>2010</strong>/activities.html). In 2003<br />

“Turkey Year” was announced in Japan<br />

to help develop relationship between<br />

two countries and various activities<br />

were organised<br />

during the year.<br />

Turkey-Japan<br />

tourism<br />

relations<br />

Difficulties<br />

experienced in<br />

recent years in<br />

Japanese economy<br />

had adversely<br />

effected tourism<br />

relations between<br />

two countries.<br />

Number of<br />

Japanese visitors<br />

that declined<br />

between 2003-2004 had started<br />

another decline from 2008-2009<br />

even after showing a brief increase<br />

after 2005. It is interesting to see<br />

an increase of 19% in the number<br />

of visitors from Japan on data from<br />

January this year<br />

They like İstanbul<br />

The Japanese prefer tours of Anatolia<br />

to beach tourism in Turkey. Aegean,<br />

Cappadocia, South-East, İstanbul and<br />

Black Sea were preferred destinations.<br />

Visiting museums and ancient cities<br />

and spending more than 1.6 times than<br />

an average tourist, Japanese tourists<br />

visiting Turkey usually arrive out of<br />

6<br />

TÜRSAB DERGİ | NİSAN <strong>2010</strong>


Anadolu turlarını tercih ediyor. Ege,<br />

Kapadokya, Güneydoğu, İstanbul<br />

ve Karadeniz öncelikle tercih edilen<br />

destinasyonlar. Müzeler ve antik<br />

kentleri ziyaret eden ve <strong>Türkiye</strong>’ye<br />

gelen turistin ortalamasının 1,6<br />

katı harcama yapan Japonlar<br />

<strong>Türkiye</strong>’ye sezon dışında da<br />

geldikleri için, kitlesel turizme göre<br />

çok daha dengeli bir sezon dağılımı<br />

oluşturuyorlar.<br />

Tüm bu özellikler, turizm<br />

gelirinin bölgelere ve sezonlara<br />

yayılması, kültürel kaynaklarının<br />

değerlendirilmesi ve sürdürülebilir<br />

gelişim için kaynak yaratılmasına<br />

çabalayan <strong>Türkiye</strong> açısından Japon<br />

pazarının önemini artırıyor.<br />

Yurtdışı seyahatlerde<br />

gerileme<br />

Tüm dünyayı<br />

etkisi altına<br />

alan ekonomik<br />

kriz, Japon<br />

ekonomisini<br />

de ciddi oranda<br />

sarstı. Japon <strong>Seyahat</strong><br />

Acenteleri <strong>Birliği</strong>’nden<br />

(JATA) alınan bilgiye göre, son<br />

üç yıldır Japon ekonomisi gerileme<br />

gösteriyor. 2009 yılında GSYH’sında<br />

%2.6 oranında gerileme yaşayan<br />

Japonya’da ekonomi uzmanları<br />

<strong>2010</strong> için az da olsa yükseliş<br />

bekliyor.<br />

Yaşanan ekonomik sıkıntı, halkın<br />

alım gücüne de yansıdı ve<br />

yurtdışına çıkan Japonların sayısında<br />

2007-2008 yılları arasında gerileme<br />

yaşanmasına neden oldu. Bu sayı<br />

2006 yılında 17.5 milyonken, 2009<br />

season thus providing more balanced<br />

distribution compared to mass tourism.<br />

Japanese market’s importance is<br />

increased from Turkey’s point of view<br />

as a result of equal distribution of<br />

tourism income to regions and seasons,<br />

making use of cultural sources and<br />

generating resources to aid continuous<br />

development by Turkey.<br />

Decline in overseas travelling<br />

The economic crisis that’s effecting<br />

the world globally, seriously shook<br />

the Japanese economy. According to<br />

information from Japan Association<br />

of Travel Agents (JATA), Japanese<br />

economy has been in decline<br />

for the last three years.<br />

Experiencing<br />

a decline of 2.6% in<br />

GDP in 2009, Japanese<br />

economy experts are<br />

expecting a small increase<br />

in <strong>2010</strong>.<br />

Economic trouble<br />

experienced<br />

by Japan was<br />

reflected on to buying power<br />

of its people and numbers of Japanese<br />

travelling abroad between 2007 and<br />

2008 suffered a setback. While the<br />

numbers in 2006 was 17.5 million, it<br />

showed a decline of 3.4%, down to<br />

15.44 million in 2009.<br />

According to information from JATA,<br />

Japanese mostly visited China in 2007.<br />

In second place they chose to travel to<br />

USA and in third place to South Korea.<br />

Hong Kong, Taiwan and Thailand are<br />

<strong>Türkiye</strong>’ye gelen Japon<br />

turistlerin profili<br />

• Japonlar <strong>Türkiye</strong> özelinde ağırlıklı olarak kültür turizmine ilgi<br />

gösteriyor.<br />

• Golf turizmi de Japonların yoğun ilgi duyduğu aktivitelerden biri.<br />

• Termal turizm Japonlar tarafından tercih edilen diğer turizm<br />

çeşitleri arasında.<br />

• Kış turizminde daha çok sakinlik aranıyor. Bu nedenle, iyi<br />

tesislerin bulunduğu Doğu’daki kayak merkezlerimiz cazip hale<br />

getirilebilir.<br />

• Japonların önem verdiği diğer bir aktivite de alışveriş.<br />

Ünlü markalara çok meraklılar; bu markaları satın almak için<br />

mağazaların önlerinde saatlerce kuyruk bekleyebilirler.<br />

• Japonlar ağırlıklı gezgin tipinde insanlar. Bu nedenle, denizkum-güneş<br />

turizmi onlara hitap etmiyor. Otantik kentlere, tarihsel<br />

mirasa daha fazla ilgi gösteriyorlar.<br />

• <strong>Türkiye</strong>’ye gelenler arasında orta yaşın üzeri çoğunluğu teşkil<br />

ediyor. Orta yaş grubu genellikle <strong>Türkiye</strong>’ye gelmiyor.<br />

• Japonlar iyi tesislerde kalmayı tercih ediyor, ama belli yörelerde<br />

“s” kategorileri de seçebiliyorlar. Yıldızlı olmasa bile, kaliteli ve iyi<br />

hizmet sunan tesislerde konaklıyorlar.<br />

Profile of Japanese tourists visiting Turkey<br />

• Japanese tourists mainly show interest in cultural tourism in Turkey.<br />

• Golf tourism is one of the activities which attracts large interest from the<br />

Japanese.<br />

• Spa tourism is another tourism activity preferred by the Japanese.<br />

• Tranquillity is sought in winter tourism. For this reason, Ski resorts can<br />

be made more attractive in the east where there are already good facilities.<br />

• Another activity that is important to Japanese is shopping. They are<br />

interested in famous brands. They may queue for hours outside shops to<br />

buy these brands.<br />

• Japanese are people who like to travel. For this reason sea-sand-sun<br />

tourism doesn’t appeal to them. They show more interest in authentic cities<br />

and historical heritage.<br />

• Majority of those visiting Turkey are above middle age group. Younger<br />

age groups do not usually visit Turkey.<br />

• While they prefer to stay in good resorts, in certain areas they may<br />

choose “s” category. They stay at resorts offering quality and good service,<br />

even if they don’t have any stars.<br />

NİSAN <strong>2010</strong> | TÜRSAB DERGİ 7


Japonya’nın en büyük ahşap tapınağı<br />

Japan’s biggest wooden temple<br />

Tokyo şehri gece görünümü<br />

City of Tokyo night view<br />

yılında %3,4 oranında bir düşüşle<br />

15.44 milyona geriledi.<br />

JATA’dan alınan bilgiye göre, 2007<br />

yılında Japonlar en fazla Çin’i ziyaret<br />

etti; ikinci olarak ABD’ye, üçüncü<br />

olarak ise Güney Kore’ye yöneldiler.<br />

Hong Kong, Tayvan ve Tayland da<br />

Japonların sık ziyaret ettiği diğer<br />

destinasyonlar arasında. Avrupa<br />

ülkelerine baktığımızda en fazla<br />

Fransa’yı tercih ettiklerini görüyoruz.<br />

Fransa’yı sırasıyla Almanya, İspanya<br />

ve İtalya takip ediyor.<br />

Japonların yurtdışı çıkışlarının<br />

%35’i temmuz-eylül arasında<br />

gerçekleşiyor. Yurtdışına çıkış<br />

amaçlarında %44 ile tatil ilk sırada<br />

yer alırken, onu %33 ile iş amaçlı<br />

çıkışlar izliyor. Yakın ve akraba<br />

ziyaretlerinin payı ise %14.<br />

Yurtdışına çıkanların %75’i 8<br />

geceden az konaklıyor. Akraba ve<br />

yakınları ziyaret edenlerin kalış<br />

süresi daha fazla olsa da bu tür<br />

ziyaretler diğerleri arasında çok<br />

küçük bir paya sahip.<br />

Yurtdışı seyahat amaçlarında<br />

%66’lık payla şehir turları ilk<br />

sırada yer alırken, onu %13,1 ile<br />

iş gezileri, %5,7 ile arkadaş/akraba<br />

ziyaretleri, %2.3 ile balayı gezileri<br />

izliyor.<br />

Yaş grubu açısından bakıldığında<br />

seyahatlerde 20-29 arası gençler en<br />

büyük paya sahipken, 30-39 arası<br />

yaş grubu ikinci sırada yer alıyor.<br />

Yurtdışına çıkanların % 59,9’u<br />

erkek; kadınlar ise %43.1 oranında.<br />

%22,7 eş ya da sevgilisiyle seyahat<br />

etmeyi seçerken, aile ya da<br />

akrabalarla yola çıkanlar %22,6,<br />

arkadaşına eşlik edenler %21,1,<br />

yalnız seyahat edenler ise %17,3’lük<br />

bir kesimi oluşturuyor.<br />

Turizm harcamalarında gerileme<br />

Birleşmiş Milletler Dünya Turizm<br />

Örgütü verilerine göre, son yıllarda<br />

Japonya’nın turizm harcamalarında<br />

bir gerileme söz konusu. Japonya<br />

2004 yılında 38.2 milyar dolarlık<br />

harcamasıyla, uluslararası turizmde<br />

en çok harcama yapan ülkeler<br />

içinde % 6.1’lik bir payla üçüncü<br />

sırada yer alıyordu; buna karşılık<br />

2007 yılında harcama oranı 26,5<br />

milyar dolara geriledi ve % 3.1’lik<br />

payla yedinci sırada yer aldı. 2008<br />

yılında harcama miktarı 27.6<br />

milyon dolarla artış gösterse de<br />

sıralamadaki yeri değişmedi ve<br />

pazar payı %3’lere geriledi.<br />

Japon pazarının<br />

özellikleri<br />

• Japon<br />

öğrenciler<br />

bir öğrenim<br />

yılında şu<br />

tarihler<br />

arasında<br />

tatil<br />

yapıyor: 26<br />

Temmuz-31<br />

Ağustos; 23<br />

Aralık-6 Ocak;<br />

26 Mart-6 <strong>Nisan</strong>.<br />

• Yeni yıl tatili 29 Aralık-2 Ocak<br />

arasına; “Golden Week” 29 <strong>Nisan</strong>-4<br />

Mayıs arasına; “Obon” (yaz tatili) 12-<br />

15 Ağustos arasına denk düşüyor.<br />

• Japon işçilerin yıllık izin hakları<br />

2-4 hafta arasında değişiyor;<br />

ancak çeşitli kaynaklardan alınan<br />

also among destinations visited often<br />

by Japanese. Looking at European<br />

countries, We notice that they prefer<br />

France. Germany, Spain and Italy<br />

follows France.<br />

35% of Japanese go abroad between<br />

July and September. 44% of overseas<br />

visits are for holiday, while business<br />

trips follows with 33%. Share of<br />

family and friend visits is 14%.<br />

75% of those travelling abroad spends<br />

less than 8 nights of accommodation.<br />

Length of stay during family and friend<br />

visits may be longer but the share of<br />

these visits are smaller. City tours take<br />

the first place amongst purposes for<br />

travelling abroad with 66%, 13.1% of<br />

visits is for business, 5.7% is to visit<br />

friends and family and 2.3%<br />

for<br />

honeymoon trips.<br />

Looking<br />

at it from the<br />

point<br />

of age groups,<br />

20-29 year age group has the biggest<br />

share in travelling, followed by 30-39<br />

year age group.<br />

59.9% of those travelling abroad<br />

are men and 43.1% are women.<br />

22.7% prefer to travel with partner or<br />

husband/wife, 22.6% consists of those<br />

travelling with family or relatives,<br />

21.1% accompanying friends, ,17.3%<br />

travelling alone.<br />

Decline on tourism spending<br />

UN World Tourism Organisation<br />

data shows decline in recent years<br />

on tourism spending of Japan. Japan<br />

was in third place in 2004 with 38.2<br />

billion US dollars which equated to<br />

6.1% share of countries with most<br />

tourism spend. Despite this, spending<br />

level retreated to 26.5 billion US<br />

dollars in 2007 and with 3.1% share<br />

managing only the seventh place. 2008<br />

saw spending increase to 27.6 billion<br />

US dollars but the ranking remained<br />

unchanged and the market share<br />

declined to 3%.<br />

Traits of Japanese market<br />

• Japanese students have holidays in<br />

following dates during an education<br />

year: 26 th July-31 st August; 23 rd<br />

December-6 th January; 26 th March-6 th<br />

April.<br />

• New Year’s holiday is between 29 th<br />

December-2 nd January; “Golden Week”<br />

is between 29 th April-4 th May; “Obon”<br />

(summer holiday) falls between 12 th -<br />

15 th August.<br />

• Japanese workers get between 2<br />

and 4 weeks of annual holiday. But<br />

according to various sources, number<br />

of those using their full allocation<br />

of holidays is rather small due to<br />

economical problems experienced.<br />

• Short breaks are now preferred<br />

taking long holidays.<br />

• 75% of 127.3 million population<br />

uses the internet.<br />

• To lead a physically and spiritually<br />

healthy life is very important for the<br />

8<br />

TÜRSAB DERGİ | NİSAN <strong>2010</strong>


ilgiye göre, son yıllarda ülke<br />

ekonomisinde yaşanan sıkıntı<br />

nedeniyle tatilinin tamamını<br />

kullananların sayısı oldukça az.<br />

• Eskiden uzun tatillere çıkılırken,<br />

artık kısa sürelerle birkaç kez tatil<br />

yapmak tercih ediliyor.<br />

• 127.3 milyonluk Japon nüfusunun<br />

%75’i internet kullanıcısı.<br />

• Japonlar için hem ruhsal hem<br />

fiziksel olarak sağlıklı bir yaşam<br />

sürmek oldukça önemli. Bu nedenle<br />

son yıllarda organik ürünler<br />

tüketmek ve yoga, meditasyon<br />

gibi aktivitelere katılmak<br />

hayatlarında önemli bir yer<br />

edinmiş durumda.<br />

• Son yıllarda Japonların<br />

çevreye duyarlılığı ve çevre<br />

dostu ürünlere yönelimi<br />

artmış durumda.<br />

• Destinasyon seçiminde,<br />

gidilecek yerin doğal<br />

güzelliği ilk sırada yer<br />

alıyorken, onu tarihsel<br />

ve kültürel kaynakları<br />

izliyor. Hava durumu da<br />

Japonların seyahatlerini<br />

etkileyen önemli<br />

faktörlerden.<br />

Japonya incoming<br />

turizminde gelişmeler<br />

Japon Turizm Pazarlama<br />

Bürosu’ndan (JTM) alınan bilgiye<br />

göre, 2009 yılında, 2008 yılına<br />

göre %18,7’lik bir gerilemeyle<br />

Japon incoming turizm pazarında<br />

ciddi kayıplar yaşandı. 2008 yılında<br />

da bir önceki yıla göre ciddi bir artış<br />

yaşanmamıştı. Bu kategoride 1.5<br />

milyon ziyaretçiyle Güney Kore ilk<br />

sırada yer alırken, Çin ve Tayvan<br />

yaklaşık 1 milyon ziyaretçiyle<br />

ikinci ve üçüncü sırada bulunuyor.<br />

Avrupa pazarlarında ise 181 bin<br />

ziyaretçi sayısıyla ilk sırada yer alan<br />

İngiltere’yi 141 bin ziyaretçiyle<br />

Fransa ve 110 bin ziyaretçiyle<br />

Almanya izliyor. JATA’dan alınan<br />

bilgiye göre, ülke en fazla alışveriş<br />

amacıyla ziyaret ediliyor (%39).<br />

Alışveriş için gelenler genellikle<br />

komşu ülkelerin vatandaşları.<br />

Avrupalıların ise en fazla Japon<br />

mutfağını tatmak amacıyla ülkeyi<br />

ziyaret ettiği belirtiliyor (%37).<br />

Tarihi yerleri, termal merkezleri<br />

ve şehir merkezini ziyaret de<br />

Japonya’ya giden yabancıların diğer<br />

amaçları arasında. Dünya Turizm<br />

Örgütü verileri, 2007 yılında 7 bin<br />

902 TC vatandaşının Japonya’yı<br />

ziyaret ettiğini bildiriyor; bu da<br />

bir önceki yıla göre yaklaşık %2<br />

oranında bir gerileme yaşandığının<br />

göstergesi.<br />

Kayıtlı seyahat acentesi sayısı<br />

Japonya’da seyahat acenteleri<br />

iki kategoride belgelendiriliyor:<br />

“seyahat acentesi” ve “yarı seyahat<br />

acentesi”.<br />

<strong>Seyahat</strong> acenteleri üç<br />

gruba ayrılıyor:<br />

• Birinci gruptaki seyahat<br />

acenteleri gerek yurtiçi<br />

gerekse yurtdışı seyahatleri<br />

organize ediyor ve<br />

satıyor.<br />

• İkinci gruptakiler<br />

yalnızca iç turları<br />

organize ediyor.<br />

Bununla birlikte yurtiçi<br />

ve yurtdışı turlar<br />

satabiliyorlar.<br />

• Üçüncü gruptaki<br />

seyahat acenteleri ise<br />

yalnızca iç ve dış turları<br />

satabiliyor.<br />

Miyajima, Japonya<br />

Miyajima, Japan<br />

Japanese. Because of this, consuming<br />

organic products and taking part in<br />

activities such as yoga, meditation has<br />

been taking an important place in their<br />

lives.<br />

• Japanese are showing more<br />

sensitivity to the environment and<br />

tendency to start using environmentally<br />

friendly products.<br />

• When choosing a destination, natural<br />

beauty of the destination is the most<br />

important, followed by historical and<br />

cultural sources. Weather condition<br />

also effects Japanese when travelling.<br />

Developments in<br />

Japan’s incoming tourism<br />

According to information obtained from<br />

Japan Tourism Marketing Bureau,<br />

serious losses were experienced in<br />

Japan incoming tourism market with<br />

2009 figures showing a decline of<br />

18.7% from 2008 figures. There<br />

were no significant increases from the<br />

previous year in 2008. South Korea<br />

takes the first place in this category<br />

with 1.5 million visitors. China and<br />

Taiwan are in second and third place<br />

with 1 million visitors. England is in<br />

the lead from the European market<br />

with 181 thousand visitors, followed by<br />

France with 141 thousand visitors and<br />

Germany with 110 thousand visitors.<br />

According to information from JATA,<br />

the country is mostly visited for<br />

shopping purposes (39%). Most<br />

of those on shopping trip are from<br />

neighbouring countries. It is pointed out<br />

that most Europeans visit the country<br />

to taste Japanese food (37%); visiting<br />

historical places, thermal centres and<br />

city centres are also among reasons of<br />

foreigners visiting Japan.<br />

World Tourism Organisation data<br />

shows that 7 thousand 902 Turkish<br />

citizens visited Japan in 2007; an<br />

indication of 2% decline when<br />

compared with the previous year.<br />

Number of licensed travel agents<br />

In Japan, travel agents are licensed<br />

in two categories: “travel agent” and<br />

“travel sub-agent”.<br />

Travel agents separated into three<br />

groups:<br />

• Travel agents in first group organise<br />

and sell both domestic and overseas<br />

travel.<br />

• Those in second group only organise<br />

domestic tours. Along with this, they<br />

can sell domestic and overseas tours.<br />

NİSAN <strong>2010</strong> | TÜRSAB DERGİ 9


Japonların ilginç iş gelenekleri<br />

• Japonlarla iş ilişkilerinde sabır ve<br />

güven her şeyden önde geliyor.<br />

Bir Japon muhatabınız size güven<br />

duymadıkça, teklif edeceğiniz<br />

en cazip iş fırsatları bile hayata<br />

geçemez. Bu güven ise ancak uzun<br />

ve sabır gerektiren iş ilişkileri sonucu<br />

oluşuyor.<br />

• Japon işadamlarıyla ortaklık<br />

oluşturma, şirket kurma gibi<br />

işbirliği çalışmalarına doğrudan<br />

başlamak çok zor. Japon işadamları<br />

ve firmalar öncelikle ticaret yoluyla<br />

karşı tarafı tanımak, arada güven<br />

ilişkisi kurmak, daha sonra ortaklığa<br />

gitmek şeklinde bir yaklaşımı<br />

benimsiyor.<br />

• Japonya’da vakit çok değerli.<br />

Bir Japonla yapacağınız toplantıya<br />

mutlaka zamanında gitmeniz ve<br />

toplantıyı zamanında bitirmeniz<br />

beklenir. İş toplantılarında,<br />

kişisel sohbetlerden ve konu dışı<br />

konuşmalardan kaçınmak gerek.<br />

• Japonya’da bir iş toplantısından<br />

önce, toplantının amacı, gündemi<br />

ve toplantıya katılacak kişilerin<br />

özgeçmişleri hakkında bir notun<br />

(mümkünse Japonca-İngilizce)<br />

karşı tarafa iletilmesi önem taşıyor.<br />

Hatta, böyle bir notun iletilmemesi<br />

halinde muhatabınızdan randevu<br />

alamamanız olası.<br />

• Japonlarla yapılacak görüşmeler<br />

esnasında, işadamlarının kendi<br />

firmalarını tanıtıcı broşürler ve<br />

referanslarına dair dokümanlar<br />

sunması önemli.<br />

• Japon şirketi veya işadamı,<br />

karşısındakinin konumuna çok<br />

dikkat ediyor ve iş görüşmelerinde<br />

ancak eşdeğer muhataplar bir araya<br />

Himeji Kalesi, Kansai, Japonya<br />

Himeji Castle, Kansai, Japan<br />

gelebiliyor.<br />

• Bir Japon işadamıyla<br />

karşılaştığınızda, eğilerek<br />

selamlaşmanız beklenebilir. Sadece<br />

başınızı eğerek değil, belden<br />

belli bir derece eğilerek selam<br />

vermeniz olumlu karşılanacaktır.<br />

Eğilmenin derecesi karşı tarafa<br />

gösterilen saygıyla orantılı olsa da,<br />

yabancıların aşırıya kaçmadan, hafif<br />

bir eğilmeyle selam vermesi yeterli<br />

sayılır.<br />

• Japonya’da iş görüşmelerine<br />

başlarken, kartvizit (meishi) değişimi<br />

büyük önem taşıyor ve bu da belli<br />

bir ritüelle yapılıyor. Japonya’ya<br />

giderken İngilizce, mümkünse<br />

arka yüzü Japonca olacak şekilde<br />

isminizi, unvanınızı, telefon ve faks<br />

numaralarınızı, e-posta adresinizi<br />

içeren kartvizitlerinizi götürmeniz<br />

gerekiyor. Kartvizit mutlaka<br />

sade ve formel olmalı. Hafif sarı<br />

renkte kartvizitler, makamınızın<br />

yüksekliğini gösteriyor.<br />

• Yeni tanıştığınız biriyle el<br />

sıkışmadan önce kartvizit<br />

değişimi yapmanız<br />

bekleniyor. Kartvizitinizi iki<br />

elinizle tutarak uzatmanız,<br />

karşı tarafın kartvizitini<br />

de yine iki elinizle<br />

almanız,<br />

kartviziti<br />

alınca<br />

hemen<br />

cebinize<br />

veya<br />

cüzdanınıza<br />

koymayıp<br />

• Travel agents in third group can only<br />

sell domestic and overseas tours.<br />

Interesting business<br />

traditions of the Japanese<br />

• For the Japanese, patience and<br />

trust is comes before anything else in<br />

business relationships. Even the most<br />

attractive business proposition will not<br />

see the light of day if your Japanese<br />

counterpart does not trust you. The<br />

trust is gained after lengthy business<br />

dealings which requires patience.<br />

• It is very difficult to form a<br />

direct partnership with Japanese<br />

businessmen or to start up a company.<br />

Japanese firms and businessmen prefer<br />

the approach of first to get the know the<br />

opposite side through trade methods,<br />

form a relationship of trust, then enter<br />

a partnership.<br />

• In Japan time is a valuable<br />

commodity. When meeting a Japanese<br />

person you are expected to arrive<br />

on time to and finish the meeting on<br />

time. It is better to avoid talking about<br />

personal matters or unrelated subjects<br />

during business meetings.<br />

• Before a meeting in Japan, it is<br />

important to send a note containing the<br />

purpose of the meeting, agenda of the<br />

meeting and a brief resume of those<br />

attending the meeting (in Japanese<br />

and in English if possible) to the other<br />

party. Failure to do so may result in not<br />

being able attain an appointment.<br />

• It is important for businessmen to<br />

present leaflets and client testimonials<br />

about their company during meetings<br />

with the Japanese.<br />

• A Japanese company or a<br />

businessman pays attention to the rank<br />

of his opposite number and would only<br />

meet with an equivalent person.<br />

• You may be expected to greet a<br />

Japanese businessman with a bow.<br />

It would be met with a pleasant<br />

response if you bow from the waist<br />

and not only with your head. While<br />

the depth of the bow is related to the<br />

respect shown to the person, it is<br />

suffice for foreigners to bow the head<br />

slightly without overdoing the bowing.<br />

• Exchange of business cards at<br />

the beginning of a meeting (meishi)<br />

is important and its carried out in a<br />

certain ritual. When visiting Japan,<br />

you business cards in English with one<br />

side of the card in Japanese if possible.<br />

The business card must be plain and<br />

formal. Slight yellow business cards<br />

indicate the higher authority of your<br />

position.<br />

• You are expected to exchange<br />

business cards before shaking hands<br />

when meeting someone new. You<br />

need to present your card while<br />

holding it with both hands, take the<br />

other person’s card with both hands,<br />

confirming his/her name and title<br />

before placing the business card in<br />

your pocket or wallet.<br />

• It is considered a great sign of<br />

Yamadera Myiagi,<br />

Japonya<br />

Yamadera Myiagi,<br />

Japan<br />

10 TÜRSAB DERGİ


muhatabınızın ismini, unvanını<br />

okuyarak teyit etmeniz gerek.<br />

• Toplantı sırasında<br />

muhataplarınızın kartvizitleriyle<br />

oynamanız büyük saygısızlık olarak<br />

algılanıyor.<br />

• Japon şirketlerinde karar alma<br />

mekanizmasının çok farklı işlediği<br />

unutulmamalı. Her ne kadar<br />

şirketlerde katı bir hiyerarşi olsa<br />

da, kararlar her zaman oybirliğiyle<br />

alınıyor ve karar mekanizmasında<br />

en alt düzeyden en üst düzeye<br />

kadar herkesin ikna olması<br />

gerekiyor.<br />

• Karar alma mekanizması yavaş<br />

işlese de, bir kez karar alındıktan<br />

sonra çok hızlı bir uygulama<br />

süreci başlıyor. Japonlarla iş<br />

yaparken, ortak alınan bir karardan<br />

vazgeçmek veya onu değiştirmeye<br />

çalışmak hoş karşılanmıyor.<br />

• Japonlar maddi değeri yüksek<br />

olmayan, ancak orijinal hediyeleri<br />

almayı ve vermeyi seviyor. Bu<br />

yüzden, görüşeceğiniz Japon<br />

işadamlarına <strong>Türkiye</strong> ve Türk<br />

kültürüyle ilgili küçük hediyeler<br />

vermeniz olumlu karşılanacaktır.<br />

Hediyenin kendisi kadar,<br />

ambalajının da önem taşıdığını<br />

aklınızdan çıkarmayın.<br />

• Japonlar iş görüşmelerinde direkt<br />

olarak “hayır” demekten kaçınıyor.<br />

Bu yüzden, toplantı esnasında<br />

sizin tekliflerinizi “hai (evet)” diye<br />

karşılamaları, teklifleri kabul<br />

ettikleri değil, teklifi anladıkları<br />

ve sonradan değerlendirecekleri<br />

Kyoto, Japonya<br />

Kyoto, Japan<br />

anlamına geliyor.<br />

• İş toplantılarının ardından kısa<br />

bir teşekkür mesajı gönderilmesi<br />

ve konuşulan konuların takibinin<br />

yapılması bekleniyor.<br />

Kaynak: TC Tokyo Büyükelçiliği /<br />

Ekonomi Müşavirliği<br />

Japonya’nın önemli turizm<br />

kuruluşları<br />

Department of Tourism<br />

Ministry of Transport<br />

2-1-3 Kasumigaseki<br />

Chiyoda-ku<br />

Tokyo, Japan<br />

Tel: (81-3) 35804488<br />

Fax: (81-3) 35807901<br />

Telegramme: TOURTRANSPORT<br />

TOKYO<br />

Japon Association of Travel Agents<br />

(JATA)<br />

Zen-Nittu Kasumigaseki, Bldg. 3-3<br />

Kasumegaseki 3 - Chome Chiyodaku<br />

100 Tokyo JAPAN<br />

Tel: 81 - 3 35921271<br />

Fax: 81 - 3 35921268<br />

jata@jata-net.or.jp<br />

www.jata-net.or.jp/english<br />

Japan National Tourist Organization<br />

(JNTO)<br />

Head office: 2-10-1, Yurakucho,<br />

Chiyoda-ku, Tokyo 100-0006.<br />

Tourist Information Center (TIC)<br />

Tokyo Office:<br />

10 Fl., Tokyo Kotsu Kaikan Bldg.,<br />

2-10-1, Yurakucho, Chiyoda-ku,<br />

Tokyo 100-0006<br />

Tel: (03)3201-3331<br />

www.jnto.go.jp/eng<br />

disrespect to fiddle with your Japanese<br />

colleague’s business card.<br />

• The fact must not be overlooked<br />

that the process of decision making<br />

works different in Japanese companies.<br />

Despite having a rigid hierarchy,<br />

decisions are always taken with<br />

unanimous votes and everybody from<br />

bottom up must be convinced in the<br />

decision.<br />

• While decision making process<br />

may be long, process speeds up once<br />

the implementation process starts.<br />

Japanese do not look kindly to reverse<br />

or change a decision that was taken in<br />

partnership.<br />

• Japanese enjoy receiving and giving<br />

gifts that are original but not high in<br />

value. Therefore, it would be favourable<br />

to present Japanese businessmen<br />

with small gifts relating to Turkey or<br />

Turkish culture. Do not forget the fact<br />

that the packaging carries as much<br />

importance as the gift itself.<br />

• Japanese avoid saying “no” in<br />

business meetings. For this reason,<br />

when they say “hai (yes)” to your<br />

offers during the meeting they<br />

actually mean that they understand<br />

your offer and will consider it after<br />

the meeting.<br />

• It is expected to send a note of<br />

thank you after business meetings<br />

and follow up on subjects discussed at<br />

the meeting.<br />

Eitai köprüsü, Tokyo<br />

Eitai bridge, Tokyo<br />

Resource: Turkish Republic Tokyo<br />

Embassy / Economy Consultancy<br />

Important tourism organisations<br />

of Japan<br />

Department of Tourism<br />

Ministry of Transport<br />

2-1-3 Kasumigaseki<br />

Chiyoda-ku<br />

Tokyo, Japan<br />

Tel: (81-3) 35804488<br />

Fax: (81-3) 35807901<br />

Telegramme: TOURTRANSPORT TOKYO<br />

Japon Association of Travel Agents<br />

(JATA)<br />

Zen-Nittu Kasumigaseki, Bldg. 3-3<br />

Kasumegaseki 3 - Chome Chiyoda-ku<br />

100<br />

Tokyo JAPAN<br />

Tel: 81 - 3 35921271<br />

Fax: 81 - 3 35921268<br />

jata@jata-net.or.jp<br />

www.jata-net.or.jp/english<br />

Japan National Tourist Organization<br />

(JNTO)<br />

Head office:<br />

2-10-1, Yurakucho, Chiyoda-ku, Tokyo<br />

100-0006.<br />

Tourist Information Center (TIC) Tokyo<br />

Office:<br />

10 Fl., Tokyo Kotsu Kaikan Bldg.,<br />

2-10-1, Yurakucho, Chiyoda-ku, Tokyo<br />

100-0006<br />

Tel:(03)3201-3331<br />

www.jnto.go.jp/eng<br />

NİSAN <strong>2010</strong> | TÜRSAB DERGİ 11


GEZİ<br />

travel<br />

KÜLLERİNDEN DOĞAN ÜLKE:<br />

LÜBNAN<br />

TÜRSAB “5 yılda 60 ülke” projesinin ilk durağı olarak Lübnan’ı ziyaret etti.<br />

İki ülke arasında vizelerin kaldırılmasının ardından gerçekleşen gezide<br />

Türk turizmciler Lübnanlı meslektaşlarıyla geleceğe dönük projeleri tartışma,<br />

ülkenin tarihi, kültürel ve doğal güzelliklerini tanıma fırsatı buldu<br />

2 Ayşim Alpman<br />

A COUNTRY RISEN FROM THE ASHES:<br />

LEBANON<br />

TÜRSAB visited Lebanon as part of the first stop of the “60 countries in 5<br />

years” project,. During the visit which took place after visas between two<br />

countries were abolished Turkish tourism professionals had the opportunity to<br />

discuss future projects with their Lebanese counterparts and took a closer look<br />

at the country’s historical, cultural and natural beauties<br />

12 TÜRSAB DERGİ | NİSAN <strong>2010</strong>


Akdeniz’in en doğu<br />

kıyısında uzanan<br />

Lübnan, kuşkusuz<br />

Ortadoğu’nun en ilginç<br />

ülkelerinden biri. Arap dünyası<br />

içinde yer almasına rağmen ne tipik<br />

bir Arap, ne de tipik bir İslam ülkesi.<br />

Dinleri ve kültürleri birbirinden<br />

çok farklı insanların yaşadığı bu<br />

küçük ülkede 17 farklı mezhebin<br />

bulunduğu söylenir. Bu oldukça<br />

karmaşık nüfus yapısı Lübnan’a her<br />

açıdan büyük zenginlikler katmış,<br />

ama aynı zamanda ardı arkası<br />

kesilmeyen huzursuzlukların ve<br />

mücadelelerin temel kaynağı olmuş.<br />

Tarihi boyunca çok kez yıkılmış,<br />

yakılmış, deniz tarafından yutulmuş<br />

ama her defasında, anka kuşu<br />

misali, küllerinden yeniden doğmuş<br />

Lübnan.<br />

Lübnan Dağları<br />

Lebanon Mountains<br />

İç savaştan önce<br />

1975’te başlayıp 15 yıl süren<br />

korkunç iç savaş öncesi Lübnan ve<br />

özellikle başkenti Beyrut, Türklerin<br />

olduğu kadar dünya sosyetesinin<br />

de gözbebeğiydi. Ülke için<br />

“Ortadoğu’nun İsviçre’si”, Beyrut<br />

için “Ortadoğu’nun Paris’i” gibi<br />

benzetmeler yapılırdı. Doğal ve<br />

tarihi zenginlikleri, eğlence yerleri,<br />

otelleri, ünlü kumarhanesi ve şık<br />

sayfiyeleriyle önemli bir turizm<br />

merkeziydi.<br />

Roma Hamamı kalıntıları, Beyrut<br />

Remains of the Roman Bath, Beirut<br />

“Beyaz bir ülke”<br />

Lübnan adını, dağlarının zirvesini<br />

kaplayan karlara atfen, tüm Sami<br />

kökenli dillerde “beyaz” anlamına<br />

gelen “leban” kelimesinden almış.<br />

Tarih boyunca pek çok uygarlığa<br />

ev sahipliği yapan Lübnan’ın ilk<br />

konukları, İÖ 3000’li yıllarda<br />

ülkeye yerleşen, alfabenin<br />

mucidi Fenikeliler. Onları daha<br />

sonra Mısır, Asur, Pers, Roma<br />

ve Bizans uygarlıkları izledi. İS<br />

7. yüzyılda ise Müslümanlar<br />

Downtown<br />

Situated on the easternmost point<br />

of the Mediterranean sea, Lebanon<br />

without doubt is one of the most<br />

interesting countries of Middle East.<br />

Despite being a member of the Arab<br />

world, its neither a typical Arabic<br />

country nor is it a typical Islamic<br />

country. It is said that there are 17<br />

different religion sects in this small<br />

country where people from different<br />

religion and cultures live.<br />

This confusing population structure<br />

brought Lebanon wealth from every<br />

angle. But at the same it contributed<br />

to ongoing restlessness and<br />

struggles.<br />

Lebanon had been demolished, burnt,<br />

swallowed by the sea several times in<br />

history but every time Lebanon rose<br />

up from the ashes like a phoenix.<br />

Before the civil war<br />

Before the civil war in 1975 which<br />

lasted for 15 years, Lebanon and<br />

especially the capital Beirut was<br />

the favourite of world’s high society<br />

as well as Turk’s. The country was<br />

tagged as “the Switzerland of the<br />

Middle East” and Beirut as “Paris<br />

of Middle East”. With natural and<br />

historical wealth, entertainment<br />

venues, hotels, a famous casino and<br />

smart suburbs it was an important<br />

centre for tourism.<br />

Sultanahmet<br />

Camii,<br />

Beyrut<br />

Sultanahmet<br />

Mosque,<br />

Beirut<br />

“A white country”<br />

Lebanon gets its name from the word<br />

“leban” which means white in Sami<br />

based languages. The white refers<br />

to snow capping the mountains of<br />

Lebanon.<br />

Hosting many civilisations over<br />

history, Lebanon’s first guests in<br />

3000 BC were Phoenicians who<br />

invented the alphabet. Egyptian,<br />

Assyrian, Persian, Roman and<br />

Byzantine civilisations followed<br />

them. Muslims captured the region<br />

in the 7 th century AD. Crusades<br />

came and went. Ottomans ruled<br />

NİSAN <strong>2010</strong> | TÜRSAB DERGİ 13


ölgeye hakim oldu. Haçlılar geldi<br />

geçti, Osmanlılar 400 yıl kadar<br />

ülkeyi yönetti, en son da Fransız<br />

sömürgecileri... 1946 yılında<br />

bağımsızlığına kavuşan Lübnan<br />

70’li yıllara kadar en parlak<br />

dönemini yaşadı.<br />

Akdeniz’in kıyısındaki korunaklı<br />

limanları, ülkeyi tarih boyunca<br />

bölgenin en önemli ticaret<br />

merkezlerinden biri yaptı. 20.<br />

yüzyıla gelindiğinde de, serbest<br />

bankacılık sistemi sayesinde<br />

Lübnan Ortadoğu’nun ticaret ve<br />

finans merkezi olma özelliğini<br />

korudu.<br />

1975’te başlayan iç savaş ise tüm<br />

ülkeyi harap etmekle kalmadı;<br />

kentlerin fiziksel altyapısının<br />

çökmesine, nitelikli işgücü kaybına<br />

ve yaklaşık 40 milyar dolarlık<br />

servetin yurtdışına kaçmasına<br />

neden oldu.<br />

Beyrut gizemini koruyor<br />

Bugün ülkenin kalbi yeniden, bir<br />

milyonu aşkın nüfusuyla başkent<br />

Beyrut’ta atıyor: Savaş biteli 20<br />

yıl olmasına rağmen izler tam<br />

anlamıyla silinememiş. Duvarları<br />

mermi izlerini hâlâ taşıyan, içi<br />

boş, pencereleri kırılmış binalar,<br />

yanıbaşlarında yükselen son<br />

derece şık gökdelenlerle tam bir<br />

tezat oluşturuyor.<br />

Ama Beyrut’u Beyrut yapan,<br />

çekici ve gizemli kılan da zaten<br />

tarihi boyunca yaşadığı çelişkiler,<br />

farklılıklar değil mi<br />

Farklı dinler, farklı uygarlıklar, eski<br />

ve zengin bir tarih, eski ve zengin<br />

bir mutfak, biraz Doğu karmaşası,<br />

biraz Batı düzeni ve uygarlığı,<br />

biraz Arap, biraz Osmanlı, biraz<br />

Fransız ve hatta biraz İtalyan…<br />

Küllerinden yeniden doğan<br />

Beyrut eski kimliğine kavuşmak<br />

için elinden geleni yapıyor. Şehir<br />

merkezi eskisi gibi yine aktif ve<br />

canlı. Kültür merkezleri, yeni<br />

bankalar, iş merkezleri canlılığın<br />

kanıtı olarak bir bir yeniden<br />

yükseliyor ya da restore ediliyor,<br />

birbiri ardına açılan lokaller genç<br />

insanlarla dolup taşıyor, ünlü<br />

markaların şık butikleri Avrupa’nın<br />

moda merkezlerini<br />

aratmıyor.<br />

Lüks otel ve<br />

restoranlar,<br />

özellikle<br />

de renkli<br />

şovlarıyla<br />

meşhur<br />

Casino du<br />

Liban, Ulusal Müze,<br />

“downtown” olarak<br />

bilinen ünlü meydan,<br />

“Corniche” diye anılan<br />

kordonboyu, denizde yükselen<br />

Pigeon (güvercin) Kayalıkları,<br />

Fenikeliler’den Osmanlı’ya uzanan<br />

tarihi mirasının kalıntıları Beyrut’u<br />

Ortadoğu’nun en göz alıcı<br />

kentlerinden biri yapıyor.<br />

Doğanın şehre armağanları<br />

Beyrut sadece kent yapısıyla,<br />

kültür ve eğlence hayatıyla<br />

değil, çevresinde ve yakınındaki<br />

doğal güzellikleriyle de anılmaya<br />

değiyor.<br />

Pigeon (güvercin) Kayalıkları<br />

Pigeon Rocks<br />

the region for 400 years, and lastly<br />

French colonialists... Establishing its<br />

independence in 1946 Lebanon had<br />

the golden times until 70s.<br />

Naturally protected ports on the<br />

shores of the Mediterranean<br />

turned the country into one<br />

of the most important<br />

commercial centres<br />

in history. Lebanon<br />

continued to be a centre<br />

for trade and finance in<br />

20 th century thanks to a<br />

free banking system.<br />

The civil war that started in 1975<br />

had not only destroyed the country;<br />

it also caused physical collapse of<br />

the infrastructure in the cities, loss of<br />

quality workforce and smuggling out<br />

of country a wealth worth 40 billion<br />

dollar.<br />

Beirut keeps its mystique<br />

Today, the heart of the country is<br />

once again beating in Beirut with its<br />

population of more than one million.<br />

Signs of war had not exactly been<br />

eradicated despite 20 years since the<br />

end of the war. Buildings with bullet<br />

holes on the walls, empty buildings<br />

with broken windows are in complete<br />

contrast with smart sky scrapers<br />

rising up nearby.<br />

But isn’t what makes Beirut<br />

charming and mysterious are the<br />

conflicts lived throughout history<br />

Different religions, different<br />

civilisations, a rich and old history,<br />

a rich and old kitchen, little bit of<br />

eastern chaos, little bit of western<br />

order and civilisation, some Arab,<br />

some Ottoman, some French and<br />

even some Italian...<br />

Rising from the ashes, Beirut is<br />

doing all it can to be reunited with<br />

its old identity. Centre of town is<br />

active and lively just as in the past.<br />

To prove that, culture centres, new<br />

banks, business centres are rising<br />

up in succession or they are being<br />

restored, local clubs are filling<br />

up with youth, smart boutiques<br />

of famous designer clothing are<br />

matching those in Europe. Luxury<br />

Lübnan<br />

Başkent:<br />

Beyrut<br />

Resmi dil:<br />

Arapça<br />

Yönetim:<br />

Cumhuriyet<br />

Yüzölçümü Toplam: 10.452 km²<br />

Su (%): %1,6<br />

Nüfus:<br />

3,874,050 (2007 verileri)<br />

GSMH<br />

Toplam: 21.45 milyar dolar (2007)<br />

Kişi başına: 5,500 dolar (2007)<br />

Para birimi:<br />

Lübnan lirası<br />

Saat dilimi: UTC +2<br />

İnternet alan adı: .lb<br />

Telefon kodu: +961<br />

Ülkedeki yaygın dinler: İslamiyet ve Hristiyanlık<br />

Lebanon<br />

Capital:<br />

Beirut<br />

Official language: Arabic<br />

Government: Republic<br />

Area:<br />

10,452 sq km<br />

Water (%): 1.6%<br />

Population:<br />

3.874.050 (2007 data)<br />

GDP<br />

Total GDP: 21.45 billion US dollar (2007)<br />

GDP per head: 5.500 US dollar (2007)<br />

Currency:<br />

Lebanese Pound<br />

Time zone: UTC +2<br />

Internet address: .lb<br />

Country code: +961<br />

Religion(s):<br />

Muslim and Christian<br />

14 TÜRSAB DERGİ | NİSAN <strong>2010</strong>


Beyrut, Lübnan<br />

Beirut, Lebanon<br />

Ceyta Mağarası<br />

Jeita Grotto<br />

Denize paralel uzanan 3 bin<br />

metre yüksekliğindeki Lübnan<br />

Dağları, kış sporları tesisleriyle<br />

Ortadoğu’nun yegâne kayak<br />

merkezi olma özelliğini taşıyor.<br />

Hem de aynı gün hem denize<br />

girilip, hem de kayak yapılabilme<br />

ayrıcalığı sunarak... Tıpkı<br />

Antalya’nın ünlü Saklıkent’inde<br />

olduğu gibi...<br />

Beyrut’un 20 kilometre<br />

kuzeyindeki Nehrü’l-Kelb<br />

vadisinde bulunan Ceyta Mağarası<br />

ise gerçekten bir doğa harikası.<br />

Yüzyıllarca süren erozyonların<br />

oluşturduğu mağarada, 8 metrelik<br />

boyuyla dünyanın en uzun sarkıtı<br />

bulunuyor.<br />

1836 yılında keşfedilen Ceyta,<br />

biri kuru, diğeri ıslak iki kattan<br />

oluşuyor. Tamamı 108 metre<br />

derinliğinde olan mağaranın<br />

birinci bölümünün uzunluğu 6<br />

bin metreyi, sular altında kalan<br />

alt bölümününki ise 9 bin metreyi<br />

geçiyor. Alt bölümü özel botlarla<br />

gezmek mümkün.<br />

Mağaranın diğer bir özelliği de, yıl<br />

boyunca dışarıdaki hava şartları ne<br />

Beyrut, Lübnan<br />

Beirut, Lebanon<br />

olursa olsun ısının üst katta 22, alt<br />

katta ise 16 derecede kalması.<br />

Alfabenin anavatanı Byblos<br />

Bugün neredeyse Beyrut’un bir<br />

semti sayılabilecek Byblos, antik<br />

bir Fenike limanı; İncil’e ismini<br />

veren yer olarak bilinmesinin<br />

yanı sıra, Fenike Kralı<br />

Ahiron’un lahdinin<br />

üzerine işlenmiş<br />

ilk alfabenin<br />

doğduğu yer<br />

olmasıyla<br />

da ünlü.<br />

Arapça adı<br />

Cubayl olan<br />

kentin ilk<br />

kuruluş tarihi<br />

kesin olarak<br />

bilinmemekle<br />

beraber,<br />

dünyanın en<br />

eski yerleşim<br />

merkezlerinden biri olduğu<br />

tahmin ediliyor. Burada bulunan<br />

antik tapınaklar, Hz. İsa’nın<br />

doğuşundan 4 bin yıl öncesine<br />

kadar uzanıyor.<br />

hotels and restaurants, Casino du<br />

Liban famous especially for its<br />

colourful shows, the promenade<br />

named “Corniche”, Pigeon rocks<br />

that rise up from the sea, remains<br />

of historical heritage reaching back<br />

from Ottomans to Phoenicians<br />

all make Beirut one of the most<br />

glamorous city’s of the Middle<br />

East.<br />

Nature’s gifts to<br />

the city<br />

Beirut’s nearby<br />

natural beauty<br />

is also worth a<br />

mention alongside<br />

its city structure,<br />

culture and night<br />

life.<br />

Rising up to 3<br />

thousand meter<br />

in height, Lebanon<br />

mountains that run parallel<br />

to the sea is the only ski centre<br />

with winter sports in the Middle<br />

East. You can have the privilege of<br />

swimming in the sea and skiing on<br />

the snow same day... Just like you<br />

can in famous Saklıkent in Antalya...<br />

Jeita Grotto in the Nahr El-Kelb<br />

valley, 20 kilometres North of Beirut,<br />

is really a wonder of nature. The<br />

grotto had been created as a result<br />

of hundreds of years of erosion<br />

and contains the world’s longest<br />

stalactite which is 8 metres long.<br />

Discovered in 1836, Jeita consists<br />

of two floors, one’s wet and the<br />

other one is dry. 108 metre deep<br />

in total first section of the cave<br />

reaches 6 thousand metres, while<br />

the submerged section is over 9<br />

thousand metres. It is possible to<br />

visit the lower section on boats.<br />

Another feature of the cave is,<br />

whatever the temperature outside,<br />

temperature in upper section is<br />

always 22C degrees and in lower<br />

section is 16C degrees.<br />

The motherland of alphabet<br />

Byblos<br />

Being considered a borough of<br />

Beirut today, Byblos was an ancient<br />

Phoenician port; Aside from the fact<br />

that it is the place that gave the Bible<br />

its name, it is also famous for being<br />

the place where Phoenician king<br />

Ahiron’s throne was carved with the<br />

first alphabet.<br />

Although the exact date is unknown,<br />

it is thought that the city whose name<br />

in Arabic is Cubayl, is one of the first<br />

places of human settlements. Antique<br />

temples discovered here date back to<br />

4000 BC.<br />

Byblos, Lübnan<br />

Byblos, Lebanon<br />

NİSAN <strong>2010</strong> | TÜRSAB DERGİ 15


Türk turizmcileri Lübnan’da<br />

<strong>Türkiye</strong> ile Lübnan arasındaki turizm potansiyelini geliştirmek<br />

amacıyla Lübnan <strong>Seyahat</strong> Acenteleri <strong>Birliği</strong> (ATTAL) ve Middleeast<br />

Havayolları’nın davetiyle, 24-27 Mart <strong>2010</strong> tarihleri arasında<br />

gerçekleşen geziye katılan Türk turizmciler bu ilginç ülkeyi tanıma<br />

fırsatı buldu.<br />

TÜRSAB’ın “5 yılda 60 ülke” projesi çerçevesinde düzenlenen bu<br />

geziye Yönetim Kurulu Başkanı Başaran Ulusoy, Kültür ve Turizm<br />

Bakanlığı Tanıtma Genel Müdürü Cumhur Güven Taşbaşı ve Turizm<br />

Yatırımcıları Derneği Başkanı Turgut Gür, TÜRSAB’ı temsilen<br />

Rıza Epikmen, Alper Maçkan, Nebil Çelebi, Hikmet Selçuk, Baki<br />

Özarslan, Yusuf Duru, Ertuğrul Karaoğlu, Sevinç Gökbel, Mehmet<br />

Akkuş, Melike Erol, Dış İlişkiler Direktörü Ela Atakan ve Gülçin<br />

Sen katıldı. DEİK temsilcisi Suzan Cailliau, MEA <strong>Türkiye</strong> temsilcisi<br />

Nesrin Sander, acente temsilcileri ve basın mensupları da gezinin<br />

katılımcıları arasındaydı.<br />

Lübnan Turizm Bakanı Fadi Abboud ve Lübnan <strong>Seyahat</strong> Acenteleri<br />

<strong>Birliği</strong> Başkanı Jean Abboud’un da katıldığı bir toplantıda konuşan<br />

TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy, vizenin kaldırılmasıyla turizm<br />

alanında işbirliği potansiyelinin arttığını belirterek, “Uluslararası<br />

seyahat özgürlüğünü tehdit eden teröre karşı en büyük silah turizm<br />

hareketlerini geliştirmek ve ülkeleri birbirine bağlamaktır. Biz<br />

Lübnan’la ortak destinasyon çalışmalarını geliştirmek istiyoruz.<br />

Bunun için buradayız” dedi.<br />

Tanıtma Genel Müdürü Cumhur Güven Taşbaşı “Geçen yıl<br />

Lübnan’dan ülkemize 76 bin kişi gelmiş. Hedefimiz bunu bu<br />

yıl yüzde 50 artırmak” şeklindeki sözleriyle, Lübnan ile <strong>Türkiye</strong><br />

arasında turizmin geliştirilmesi için çaba harcanacağına değinirken,<br />

Turizm Yatırımcıları Derneği Başkanı Turgut Gür ise, Ortadoğu<br />

sermayesiyle birlikte, Beyrut’a otel yatırımı yapabileceklerini ya da<br />

yapılan otellerin işletmesini alabileceklerini dile getirdi.<br />

Gezide Türk ve Lübnanlı seyahat acenteleri temsilcileri ve tur<br />

operatörleri de katıldıkları workshop’ta her aşamada vurgulanan bu<br />

işbirliğinin temellerini atmış oldu.<br />

TÜRSAB heyeti, 5 yılda 60 ülke projesi kapsamındaki ilk durak olan Beyrut’ta<br />

TÜRSAB delegation in Beirut, first stop of the ‘60 countries in 5 year’ project<br />

Turizm Yatırımcıları Derneği Başkanı Turgut Gür, Kültür ve Turizm Bakanlığı<br />

Tanıtma Genel Müdürü Cumhur Güven Taşbaşı, Lübnan Turizm Bakanlığı Genel<br />

Müdürü Nada Sardouck, Lübnan Turizm Bakanı Fadi Abboud, TÜRSAB Yönetim<br />

Kurulu Başkanı Başaran Ulusoy, Lübnan <strong>Seyahat</strong> <strong>Acentaları</strong> <strong>Birliği</strong> Başkanı<br />

Jean Abboud, TÜRSAB Dış İlişkiler Direktörü Ela Atakan<br />

Tourism Investors Association Chairman Turgut Gür, Ministry of Culture and<br />

Tourism Information General Manager Cumhur Güven Taşbaşı, Lebanese Ministry<br />

of Tourism General Manager Nada Sardouck, Lebanese Tourism Minister Fadi<br />

Abboud, President of TÜRSAB Executive Board Başaran Ulusoy, President of<br />

Lebanon Travel Agents Association Jean Abboud, TÜRSAB External Relations<br />

Director Ela Atakan<br />

Turkish tourism professionals in Lebanon<br />

Turkish tourism professionals had the opportunity to understand this<br />

interesting country during a trip on 24-27 th March <strong>2010</strong> with invitation of<br />

Lebanon Travel Agents Associaton (ATTAL) and Middle East Airlines to<br />

develop the tourism potential between Turkey and Lebanon.<br />

Taking part in the trip, organised as part of TÜRSAB’s “60 countries in 5<br />

years” Project, were Chairman of the Board Başaran Ulusoy, Ministry of<br />

Culture and Tourism Information General Manager Cumhur Güven Taşbaşı<br />

and Tourism Investors Association Chairman Turgut Gür, representing<br />

TÜRSAB were Rıza Epikmen, Alper Maçkan, Nebil Çelebi, Hikmet Selçuk, Baki<br />

Özarslan, Yusuf Duru, Ertuğrul Karaoğlu, Sevinç Gökbel, Mehmet Akkuş,<br />

Melike Erol, External Relations Director Ela Atakan and Gülçin Sen. DEİK<br />

representative Suzan Cailliau, MEA Turkey representative Nesrin Sander,<br />

representative of agents and members of the press were also on the trip<br />

Speaking at a meeting attended by Lebanon Tourism Minister Fadi Abboud<br />

and Chairman of Lebanon Travel Agents Association Jean Abboud, TÜRSAB<br />

chairman Başaran Ulusoy pointed out that the potential to cooperate in<br />

tourism had increased with the lifting of visas and said “Biggest weapon<br />

against terrorism threatening freedom of international travel is to develop<br />

tourism activities and create ties between countries. We want to work with<br />

Lebanon to develop further joint destination exercises. That’s why we are<br />

here”. Information General Manager Cumhur Güven Taşbaşı touched on the<br />

effort to develop tourism further between Lebanon and Turkey by stating “Last<br />

year 76 thousand passengers travelled from Lebanon to our country. Our<br />

aim this year is to increase that number by 50 percent”. Tourism Investors<br />

Association Chairman Turgut Gür remarked that, together with capital<br />

investment from Middle East, they would be able to invest in hotels or take up<br />

management of hotels already built in Beirut.<br />

Representatives of Turkish and Lebanese travel agents and tour operators<br />

on the trip cemented the foundations of this cooperation in workshops they<br />

attended.<br />

16 TÜRSAB DERGİ | NİSAN <strong>2010</strong>


NİSAN <strong>2010</strong> | TÜRSAB DERGİ 17


18 TÜRSAB DERGİ | NİSAN <strong>2010</strong>


DOĞA<br />

nature<br />

İSTANBUL’A BİR NEFES:<br />

NEZAHAT GÖKYİĞİT<br />

BOTANİK BAHÇESİ<br />

Bu bahçenin sakinleri bitkiler: Nerede “mutlu olacaklarsa”<br />

oraya yerleştiriliyor, bazen birbirlerine âşık olup ortak<br />

ürünlerini yaratıyor, bazen anavatanlarındaki<br />

kardeşlerine el sallıyorlar...<br />

2 Nihal Boztekin<br />

A BREATH OF FRESH AIR FOR İSTANBUL<br />

THE NEZAHAT GÖKYİĞİT BOTANIC GARDEN<br />

The residents of this garden are the plants. They are positioned<br />

wherever they would be happy, sometimes they fall in love and<br />

produce a product of love, sometimes they wave to their brothers<br />

on the mainland...<br />

NİSAN <strong>2010</strong> | TÜRSAB DERGİ 19


Bugün dünyadaki<br />

örneklerinin yanında<br />

gururla duran Nezahat<br />

Gökyiğit Botanik Bahçesi,<br />

1995 yılında mütevazı bir hatıra<br />

parkı olarak yola çıktı. 2002<br />

yılına gelindiğinde, Ali Nihat<br />

Gökyiğit’in rahmetli eşinin<br />

anısını yaşatmak üzere İstanbul’a<br />

armağan ettiği bu park artık bir<br />

botanik bahçesi olacak kadar<br />

zengindi. Otoyol inşaatıyla<br />

tahrip olan toprağı ıslah edilmiş,<br />

toprak incelenerek hangi<br />

ağaçların nerede “mutlu olacağı”<br />

belirlenmiş, 50 bini aşkın ağaç ve<br />

çalı nihayet yerine yerleştirilmişti.<br />

Ve biraz da cesur bir kararla yeni<br />

bir adım atıldı.<br />

“Cesur”, çünkü bir botanik<br />

bahçesinin, bitkileri dışında<br />

birçok unsuru barındırması<br />

gerekiyor. Bunun için gerekli<br />

çalışmalara başlanarak, bitkiler<br />

için bir çeşit arşiv görevi yapan<br />

herbaryum, çiçekli bitkilerin<br />

yetiştirileceği sera, konuya ilişkin<br />

kitaplarla donatılmış kütüphane<br />

ve eğitim faaliyetlerine hizmet<br />

edecek eğitim salonu hayata<br />

geçirildi.<br />

İstanbul gibi binalara teslim<br />

olmaya<br />

başlamış<br />

bir şehre<br />

nefes<br />

aldıran<br />

bu önemli<br />

durak,<br />

Anadolu<br />

yakasında,<br />

otoyolların<br />

kavşağında,<br />

kendini<br />

doğaya bırakmak, hiç<br />

tanımadığı bitki türleriyle<br />

tanışıp sohbet etmek, o<br />

bitkilerin resimlerini çizmeyi<br />

öğrenmek isteyen ziyaretçilerini<br />

karşılıyor.<br />

Bizlerin ve bizden sonraki<br />

kuşakların da borçlu olacağı bir<br />

The Nezahat Gökyiğit Botanic<br />

Garden, standing proudly amongst<br />

other examples of botanic gardens<br />

of the world, started its journey as<br />

a modest remembrance garden in<br />

1995. By 2002 the garden which<br />

Ali Nihat<br />

Gökyiğit<br />

presented<br />

to İstanbul<br />

in memory<br />

of his late<br />

wife was<br />

as rich as<br />

a botanic<br />

garden.<br />

The soil<br />

damaged<br />

after the<br />

motorway construction was<br />

refined, examined to determine<br />

what types of trees would be happy<br />

where and more than 50 thousand<br />

trees and shrubs were planted. And<br />

a new brave step was taken.<br />

“Brave”, because a botanic garden<br />

must<br />

have other<br />

elements in<br />

place aside from<br />

just plants. Work had<br />

begun to satisfy those needs, a<br />

herbarium which acts as an archive<br />

for plants, a greenhouse to grow<br />

flowering plants, a library full of<br />

books on the subject and a training<br />

room had all entered the service.<br />

This important stop that allows a<br />

city like İstanbul to breathe, a city<br />

which is surrendered to the invasion<br />

of concrete buildings, is meeting its<br />

visitors who wants to be one with<br />

nature, who wants to see plants they<br />

don’t know and chat to them, who<br />

wants to know how to draw a picture<br />

of them.<br />

Nezahat Gökyiğit<br />

Botanik Bahçesi<br />

kurucusu<br />

Ali Nihat Gökyiğit<br />

Ali Nihat Gökyiğit, the<br />

founder of<br />

Nezahat Gökyiğit<br />

Botanic Garden<br />

20 TÜRSAB DERGİ | NİSAN <strong>2010</strong>


Şehit denizciler<br />

anısına<br />

kiraz çiçekleri<br />

Ertuğrul Adası 120 yıl önce bir merasim<br />

için Japonya’ya giderken kasırgada<br />

batan Ertuğrul Fırkateyni’nin şehit 587<br />

denizcisine ithaf edilmiş. Japonya’dan<br />

Sakura Vakfı’nın bu denizcilerin<br />

sayısınca kiraz fidanı dikme isteği Nihat<br />

Gökyiğit tarafından kabul edilmiş ve<br />

bu fidanlar bir törenle adaya yerleşmiş.<br />

Kiraz fidanları bugün 5 yaşında...<br />

Cherry Blossoms in<br />

memory of martyred<br />

sailors<br />

Ertuğrul Adası has been dedicated to<br />

the memory of 587 seamen martyred on<br />

Ertuğrul frigate which was travelling to a<br />

ceremony in Japan 120 years ago.<br />

A request was accepted from Japan`s Sakura<br />

Foundation to plant as many cherry plants<br />

as the number of sailors died in the accident<br />

and they were planted with a ceremony in<br />

this island. Those cherry plants are now 5<br />

years old.<br />

We had a pleasant wonder around<br />

the garden and listened to its<br />

story with Ali Nihat Gökyiğit who<br />

pioneered this initiative for which<br />

our and next generations will be<br />

indebted to forever.<br />

girişime öncülük eden Ali Nihat<br />

Gökyiğit’ten, bahçede keyifli<br />

bir gezinti eşliğinde bu öyküyü<br />

dinledik.<br />

TÜRSAB: Nezahat Gökyiğit<br />

Botanik Bahçesi büyük bir<br />

alanı kaplıyor. Nasıl bir yapı<br />

oluşturdunuz burada<br />

A. Nihat Gökyiğit: Botanik<br />

bahçesi yoğun bir çalışma icap<br />

eden ve bünyesinde birçok birimi<br />

bulundurması lazımgelen bir<br />

oluşum. Önce bunun gereklerini<br />

yerine getirdik. Bahçeyi çeşitli<br />

adalar halinde planladık. Evvela<br />

“Merkez Ada”yı geliştirdik.<br />

Ardından, çevre halkına piknik<br />

yapma imkânı da sunan “Mesire<br />

Adası”, 120 yıl evvel batan<br />

Ertuğrul Fırkateyni’nde şehit olan<br />

denizcilerimizin anısını yaşatan<br />

“Ertuğrul Adası” ve “İstanbul Adası”<br />

geldi. Bu dört adanın “ince ayarı”<br />

hemen hemen tamamlandı. İki<br />

“Meşe Adası” üzerine çalışmalarımızı<br />

yaptık ve şimdi “Arboretum”,<br />

yani ağaçların birçok çeşidinin bir<br />

arada bulunduğu parsel üzerine<br />

çalışıyoruz.<br />

TÜRSAB: Nezahat Gökyiğit<br />

Botanik Bahçesi’nin<br />

hedeflerinden söz eder misiniz...<br />

A. Nihat Gökyiğit: Üç önemli<br />

hedefi var botanik bahçelerinin.<br />

Bunlardan biri, eğitim ve<br />

bilinçlendirme yoluyla bitki<br />

dünyasını insanlara tanıtıp<br />

sevdirmek. Bunun için de en<br />

küçüklerden başlıyoruz.<br />

TÜRSAB: The Nezahat Gökyiğit<br />

Botanic Garden covers a large<br />

area. What have you created<br />

here<br />

A. Nihat Gökyiğit: Botanic gardens<br />

are creation that require intense<br />

work rate and need to contain<br />

several units. We started with those.<br />

We planned the garden in several<br />

islands. First we developed the<br />

“Merkez Ada” (Merkez Island). Then<br />

the “Mesire Adası” (Mesire Island)<br />

where people can have picnics,<br />

After that came the “Ertuğrul<br />

Adası” (Ertuğrul Island) which was<br />

named so after the<br />

memory of sailors<br />

NİSAN <strong>2010</strong> | TÜRSAB DERGİ 21


Bahçıvan Çocuklar Alanı<br />

Gardener Children Area<br />

“Bahçıvan Çocuklar Alanı”nda her çocuk,<br />

diktiği bitkinin özel etiketini de hazırlıyor<br />

Every child prepares a special label for the plant<br />

they planted in the “Gardener Children Area”<br />

On bin kadar çocuk burada<br />

eğitimden geçti. Yetişkinler<br />

için de hafta sonları kurslar<br />

düzenliyoruz; davet ettiğimiz<br />

uzmanlar çeşitli konferanslar<br />

veriyor.<br />

İkinci önemli işlevimiz<br />

koleksiyonlar<br />

geliştirmek.<br />

Çok büyük bir<br />

soğanlı bitkiler<br />

koleksiyonumuz<br />

var. Bunun<br />

dışında şifalı<br />

ve aromatik<br />

bitkiler, boya<br />

bitkileri, yenebilir yabani otlar<br />

koleksiyonu yapıyoruz. Kuraklığa<br />

uyumlu bitkiler koleksiyonumuz<br />

için ise <strong>Türkiye</strong>’nin sekiz ayrı<br />

yerinden toprak getirdik, Tuz<br />

Gölü dahil. Önem verdiğimiz<br />

konulardan biri de araştırma.<br />

TÜRSAB: Oluşturduğunuz<br />

koleksiyonlar nasıl bir amaca<br />

hizmet ediyor<br />

A. Nihat Gökyiğit: Bu<br />

çalışmalar önemli, çünkü iklim<br />

değişikliği nedeniyle su ve<br />

gıda kıtlığı yaşanması<br />

ihtimaline karşı<br />

bütün dünyada<br />

büyük bir telaş söz<br />

konusu; dolayısıyla<br />

gelecekte insanlar<br />

koleksiyonunu<br />

yaptığımız bu tür<br />

bitkilere muhtaç<br />

olacak. Bugün <strong>Türkiye</strong>’de 3<br />

bini aşkın bitki tehlike altında;<br />

yok oldukları takdirde onlarla<br />

bir daha karşılaşamayacağız.<br />

Tehlike derecesine göre, yani<br />

en fazla tehdit altında olandan<br />

başlayarak bu bitkilerin bazılarını<br />

getirip burada yetiştiriyoruz.<br />

perished when Ertuğrul Frigate sank<br />

120 years ago and “İstanbul Adası”<br />

(İstanbul Island). Fine tuning of four<br />

islands are almost complete. We<br />

worked on 2 “Meşe Adası” (Meşe<br />

Islands) and now working to create<br />

an Arboretum, A facility where trees<br />

and shrubs cultivated.<br />

TÜRSAB: Can you talk about the<br />

aims of The Nezahat Gökyiğit<br />

Botanic Garden<br />

A. Nihat Gökyiğit: Botanic<br />

Gardens have three important<br />

targets. One of those is to introduce<br />

the world of plants to people through<br />

education and awareness. We start<br />

with young people for that. Around<br />

ten thousand children have been<br />

educated here. We have weekend<br />

courses for adults. Experts are<br />

invited to make speeches in various<br />

conferences.<br />

Our second important function<br />

is to develop collections. We<br />

have a very large bulbous<br />

plants collection. As well as that<br />

we have healing and aromatic<br />

plants collection, colouring plants<br />

collections, edible wild plants<br />

collections. We brought soil samples<br />

from 8 different locations in Turkey,<br />

including Tuz Gölü (Salt Lake), for<br />

our collection of plants suitable for<br />

draught conditions. Research is<br />

another subject important to us.<br />

TÜRSAB: What is the purpose<br />

the collections you created<br />

A. Nihat Gökyiğit: The work is<br />

vital because there is an imminent<br />

danger of shortage of water and food<br />

in the world due to climate change;<br />

Humanity in the future will need<br />

the plants we have been collecting<br />

here. Today, there are more than 3<br />

thousand plants in Turkey that are<br />

under imminent threat of extinction;<br />

Once extinct we will never see them<br />

again. Starting with the plants<br />

under the most danger,<br />

we collect<br />

them here<br />

to preserve<br />

them.<br />

22 TÜRSAB DERGİ | NİSAN <strong>2010</strong>


İstanbul’da bir ada<br />

İstanbul Adası’nın mekânı, eski bir Osmanlı konağının bahçesi.<br />

Minyatürler, kitaplardaki bilgiler, çeşitli seyyahların anlatıları<br />

buradaki ayrıntıların ilham kaynağı olmuş.<br />

Nihat Gökyiğit, adaya adını veren İstanbul’un tarihe yazılmış bitki<br />

kültürünü şöyle anlatıyor: “İstanbul’da bitki kültürü, çiçek kültürü<br />

inanılmayacak derecede ileri; o kadar ki, bir ‘Çiçek Encümen-i<br />

Danişi’, yani akademisi var. Encümen üyelerinin yeni bir çeşit<br />

üretmiş olması yahut ‘bahçıvan’ unvanı taşıması gerekiyor...<br />

Bir seyyah, dükkânların çatısını delen, duvarları delip çıkan ağaçlar<br />

gördüğünü anlatıyor kitabında; ağaçlar o derece korunuyor. Biz de<br />

işte bu kültürü yansıtmaya çalışıyoruz.”<br />

İstanbul is an island<br />

The site of İstanbul Adası (İstanbul Island) represents the garden of an old<br />

Ottoman mansion. Miniatures, information from books, tales from various<br />

journeys have all been source of inspiration for details here.<br />

Nihat Gökyiğit tells us about İstanbul`s plant culture that gave its name<br />

to the island and was written in the pages of history: “İstanbul`s plant<br />

culture, flower culture is unbelievably advanced. So much so that it even<br />

has an academy. To become an academy members you must invent a new<br />

variety of flower or carry the title of `bahçıvan’(gardener)…<br />

A traveller talks about trees piercing through shop roofs or walls in his<br />

book. Protection of trees is that important. That`s the culture we are trying<br />

to convey.”<br />

TÜRSAB: What projects have<br />

been developed within research<br />

process<br />

A. Nihat Gökyiğit: We develop<br />

various ideas and projects with<br />

experts we invite here. For instance,<br />

the idea to write about flora in<br />

Turkey was developed in this<br />

garden. Turkey has nearly as many<br />

indigenous plants as European<br />

Union countries<br />

put together. Variety of plants in<br />

İstanbul alone is more than those<br />

in Holland and in England. That`s<br />

the sort of country we are in. But<br />

the plants need to be registered.<br />

A Swiss scientist in 1700s and an<br />

Englishman till 1950s had battled<br />

for this purpose but their work<br />

did not cover the whole fauna. We<br />

developed a project to document all<br />

plants and we continue our work<br />

under the patronage of President of<br />

Turkey.<br />

TÜRSAB: What message would<br />

you like to send to İstanbulites<br />

from The Nezahat Gökyiğit<br />

Botanic Garden<br />

A. Nihat Gökyiğit: The mission<br />

and the work of these botanic<br />

gardens are endless. There are<br />

examples of botanic gardens<br />

around the world around 80 or 120<br />

years old. I feel privileged that I am<br />

responsible to develop such a site<br />

in İstanbul. I say we should know<br />

about the world of our plants and<br />

culture and we should protect them.<br />

TÜRSAB: Araştırma çalışmaları<br />

dahilinde ne tür projeler<br />

geliştiriliyor<br />

A. Nihat Gökyiğit: Buraya<br />

davet ettiğimiz uzmanlarla çeşitli<br />

fikirler, projeler geliştiriyoruz.<br />

Örneğin <strong>Türkiye</strong>’nin florasının<br />

yazılması fikri bu bahçede gelişti.<br />

<strong>Türkiye</strong>’nin endemik bitkileri,<br />

yani anavatanı <strong>Türkiye</strong> olan<br />

bitkiler hemen hemen tüm AB<br />

ülkelerindeki kadar; toplam bitki<br />

sayısında da aynı durum söz<br />

konusu.<br />

Sadece İstanbul’daki bitki<br />

çeşidi Hollanda’dakinden ve<br />

İngiltere’dekinden daha fazla.<br />

Böyle bir ülkedeyiz. Ama bu<br />

bitkilerin kaydedilmesi gerekiyor.<br />

1700’lerde İsviçreli, 1950’ye<br />

kadar da İngiliz birer bilimadamı<br />

uğraşmış bu iş için, ama bu<br />

çalışmalar bitkilerin tamamını<br />

kapsamıyor.<br />

Biz de tüm bitkilerin yazıya<br />

dökülmesi için bu projeyi<br />

geliştirdik ve Cumhurbaşkanı’nın<br />

da himayesinde çalışmalarımızı<br />

sürdürüyoruz.<br />

TÜRSAB: Nezahat Gökyiğit<br />

Botanik Bahçesi’nden<br />

İstanbullulara nasıl bir mesaj<br />

vermek istersiniz<br />

A. Nihat Gökyiğit: Böyle<br />

botanik bahçelerinin misyonları,<br />

işlevi sonsuz. Dünyada 80 yaşını,<br />

120 yaşını bulmuş örnekler var.<br />

İstanbul’da böyle bir mekânı<br />

geliştirmek bana nasip olduğu<br />

için mutluluk duyuyorum. Bitki<br />

dünyamızı ve kültürümüzü<br />

tanıyalım ve bitkilerimizi<br />

koruyalım diyorum.<br />

NİSAN <strong>2010</strong> | TÜRSAB DERGİ 23


GEZİ<br />

travel<br />

EFSANELER YATAĞI<br />

KAZDAĞLARI<br />

Zeus’a güç, Afrodit’e güzellik veren, gizli sevdalara tanıklık eden “bol pınarlı, vahşi hayvanların anası”...<br />

Binlerce yıllık efsanelerin esin kaynağı Kazdağları...<br />

2 Nihal Boztekin 8 Rasim Konyar<br />

LAIR OF LEGENDS<br />

KAZ MOUNTAINS (MOUNT IDA)<br />

Giving strength to Zeus, beauty to Aphrodite, witnessing secret passions<br />

“mother of wild animals with plenty of fountains”...<br />

Source of many legends for thousands of years, Kaz mountains...<br />

24 TÜRSAB DERGİ | NİSAN <strong>2010</strong>


Kazdağları ya da mitolojik<br />

adıyla İda Dağı,<br />

Anadolu’nun en derin<br />

efsanelerini, mitolojik<br />

öykülerle halk söylencelerini<br />

gövdesinde saklayan toprak<br />

parçalarından biri: Hera, Afrodit ve<br />

Athena’nın katıldığı meşhur güzellik<br />

yarışması burada yapılmış, büyük<br />

Zeus gücüne burada ermiş, Truva<br />

Savaşı bu tepelerden izlenmişti.<br />

Bugün bir kolunu Edremit’e<br />

yerleştirirken, bir koluyla da Biga<br />

Yarımadası’nı sarmalayıp Kuzey<br />

Ege’yi zengin dokusuyla ören<br />

Kazdağları ailesinin üyeleri, batıda<br />

Dede Dağı, ortada esas Kaz Dağı<br />

ile üç tepesi (kuzeyde Babadağ,<br />

ortada Karataş tepe, güneyde<br />

Sarıkız tepesi), doğuda Eybek Dağı,<br />

kuzeydoğuda Gürgen Dağı ve<br />

Kocakatran Dağı.<br />

Dağların etekleri birbirinden ilginç,<br />

her biri farklı öyküler ve doğal<br />

güzellikler barındıran köylerle<br />

çevrili. Buz gibi berrak sulara<br />

sahip Ayazma’sıyla Evciler; köy<br />

kahvesinde oturup şifalı bitkilerle<br />

demlenmiş çayları tadabileceğiniz<br />

Bağlı; Agonya adıyla bilinen<br />

kaplıcası ve 700 yaşını aşkın anıt<br />

çınar ağacıyla Akçakoyun; “Tavşan<br />

Oynağı”na çıkıp Kazdağları’nın<br />

panaromik manzarasını<br />

seyretmenize imkân veren Aşağı<br />

Çavuş; Atatürk’ün İran Şahı’yla<br />

birlikte yolculuk ederken soluklanıp<br />

çeşmesinden su içtiği Yenice ve<br />

diğer köyler...<br />

Rengârenk Tahtakuşlar<br />

Eski adı “Guslar Bayırı” olan<br />

Tahtakuşlar Köyü, Akçay’a 5<br />

kilometre uzaklıkta. Folklorik<br />

özellikleriyle büyük ilgi gören köyün<br />

halkı, Ege-Akdeniz bölgelerinde<br />

yaşayıp geçimini tahtacılık yaparak<br />

kazanan Alevi-Türkmen aşiretinin<br />

üyeleri.<br />

Tahtakuşlar’da bir de Etnografya<br />

Müzesi bulunuyor. Emekli öğretmen<br />

Alibey Kudar tarafından kurulan<br />

müze 1994 yılında Birleşmiş<br />

Milletler’den UNESCO<br />

ödülü kazanmış. Burada<br />

Türkmen ve Tahtacı<br />

kültürünü simgeleyen<br />

kıyafetler, süs eşyaları,<br />

gündelik eşyalar ve<br />

bir de Türkmen çadırı<br />

görmek mümkün.<br />

Adatepe<br />

Binlerce yıllık<br />

bir geçmişe<br />

sahip Adatepe,<br />

Kazdağları’nın<br />

gözde köylerinden.<br />

Edremit Körfezi ile<br />

Küçükkuyu’ya hâkim bir<br />

yamaca dayanan köyde<br />

evler birbirinin manzarasını<br />

kapatmayacak şekilde<br />

Kaz mountains, or Ida mountain as<br />

they were known in mythology, is the<br />

land mass that keep secrets of deepest<br />

legends, mythological stories, folk<br />

myths of Anatolia. The famous beauty<br />

contest in which Hera, Aphrodite and<br />

Athena contested took place here. Great<br />

Zeus gathered his strength here, The<br />

Troy war was observed from these<br />

hills. Reaching Edremit from one<br />

direction, with rich texture overlooking<br />

the Northern Aegean hugging Biga<br />

Peninsula, Dede Mountain in the west,<br />

the main Kaz Mountain in the centre<br />

with three hills (Babadağ in the North,<br />

Karataş Hill in the middle, Sarıkız Hill<br />

in the South), Eybek Mountain in the<br />

East, Gürgen Mountain in the Northeast<br />

and Kocakatran Mountain. Outskirts<br />

of the mountains are interesting and<br />

surrounded by villages with diverse<br />

stories and natural beauty. Evciler<br />

village with its Holy Springs of<br />

crystal clear waters; Bağlı village<br />

where you can sit in a village<br />

coffee and sip herbal tea<br />

made from officinal plants;<br />

Akçakoyun village which is<br />

famous for its 700 year old monumental<br />

oak tree and Agonya thermal springs;<br />

Aşağı Çavuş village which allows you to<br />

climb to “Tavşan Oynağı” (The name of<br />

a high vantage point in the mountain) to<br />

see panoramic views of Kaz Mountains;<br />

Yenice village where Atatürk had a brief<br />

stop to drink water from a well with<br />

Iran Shah on their journey together and<br />

other villages...<br />

Colourful Tahtakuşlar<br />

Tahtakuşlar village whose old name is<br />

“Guslar Bayırı” is 5 kilometres from<br />

Akçay. Residents of the village have an<br />

interesting folklore and they earn their<br />

living from working with wood in the<br />

Aegean-Mediterranean region and are<br />

also members of an Alawite-Turkmen<br />

tribe. There is also an ethnography<br />

museum in Tahtakuşlar. The museum<br />

which was founded by retired teacher<br />

Alibey Kudar in 1994 had won a<br />

UNESCO award from United Nations.<br />

Here you can see clothing representing<br />

Turkmen and Tahtacı culture,<br />

ornaments, wares from daily life and<br />

even a Turkmen tent.<br />

Adatepe’den sahile bakış<br />

View of the beach from Adatepe<br />

Kazdağı’nda bir göknar<br />

Kazdağları oksijenin yoğunluğu bakımından<br />

<strong>Türkiye</strong>’nin en iyi koşullara sahip bölgelerinden biri.<br />

Bu da sadece insanlara değil, bitkiler ve hayvanlara<br />

da son derece kaliteli bir yaşam sunuyor.<br />

Endemik, yani sadece Kazdağları’nda yetişen 21<br />

bitki türü biliniyor. Bunların en önemlilerinden biri,<br />

“Kazdağı göknarı” (abies equi trojani). Babadağ’ın<br />

kuzeydoğu yamaçlarında ve 1000-1500 metre<br />

yükseklikte yetişen bu türün bulunduğu alan “Kaz<br />

Dağları Göknarı Tabiat Koruma Alanı” ilan edilmiş.<br />

A fir tree in Kaz mountain<br />

Kaz mountains has one of the most ideal conditions in<br />

Turkey in terms of oxygen concentration. That provides a<br />

quality of life, not only to humans but also to vegetation<br />

and animals.<br />

There are 21 plant species indigenous to Kaz mountains.<br />

One of the most important of these is “Kazdağı göknarı”<br />

(abies equi trojani – Kaz mountains’ fir tree). It grows on<br />

the North East hills of Babadağ above 1000-1500 metres<br />

and the area where the tree grows has been declared<br />

a protected area under the name of “Kaz Mountains<br />

Göknarı Natural Protection Area”.<br />

NİSAN <strong>2010</strong> | TÜRSAB DERGİ 25


konumlanmış. Eskiden Rumlar<br />

ile Türklerin birlikte yaşadığı,<br />

mübadele sonrası ise sadece<br />

Türklerin yerleşik kaldığı köyün bu<br />

güzel evlerinin büyük bölümü eski<br />

taş ustaları tarafından onarılmış.<br />

Köyden çam ağaçları arasında<br />

yapılacak bir yürüyüşle, büyük bir<br />

aşka tanıklık eden Zeus Altarı’na<br />

çıkılıyor. Efsaneye göre, Truva<br />

Savaşı’nı izlemek için bu tepeye<br />

doğru yola çıkan Zeus, yolda<br />

karşılaştığı Hera’ya görür görmez<br />

âşık olmuş. Tepeden görünen<br />

panaromik manzara ve ona eşlik<br />

eden çam kokuları, hem Zeus’un<br />

savaşı izlemek için burayı seçmesinin<br />

nedenini, hem de Homeros’un<br />

“Zeus’un tapınağı, kokulu sunağı”<br />

şeklindeki sözlerinin kaynağını<br />

anlamaya yetiyor.<br />

Kardeş iki köy<br />

Daha çok “Yeşilyurt” adıyla<br />

bildiğimiz Büyükçetmi ile kardeşi<br />

Küçükçetmi, Kazdağları’nın<br />

eteklerine sırtını vermiş iki köy.<br />

Rivayete göre, bu iki köyü iki kardeş<br />

kurmuş.<br />

Küçükkuyu’nun batı yönünden kısa<br />

bir yolculukla ulaşılan Yeşilyurt’ta ilk<br />

dikkati çeken, yöreye özgü Nusratlı<br />

taşıyla yapılmış taş evler. Köylüler<br />

bu dokunun korunması konusunda<br />

son derece hassas; dolayısıyla<br />

sokaklarda dolaşırken herhangi bir<br />

betonarme yapıya rastlamıyorsunuz.<br />

Konaklama mekânlarında da yine<br />

yerel dokuya uygun tasarımlar göze<br />

çarpıyor.<br />

Küçükçetmi de temiz havası, zeytin<br />

ve çam ağaçları, taş evleriyle<br />

yörenin tipik özelliklerini sergiliyor.<br />

Köyün yakınındaki<br />

Afrodit<br />

Kaplıcaları<br />

antikçağdan<br />

bu yana<br />

bilinen bir<br />

termal kaynak.<br />

Kaplıcalara ilişkin<br />

hikâyelerde Yunan<br />

mitolojisi ile<br />

Türkmen<br />

söylenceleri<br />

birbirini<br />

besliyor, bazen<br />

iç içe geçiyor.<br />

Köylülere bakılırsa,<br />

Afrodit’in burada yıkandıktan<br />

sonra güzellik tanrıçası olduğu<br />

besbelli.<br />

Kazdağları’nın serin suları<br />

Kazdağları, kış boyu biriktirdiği<br />

kar sularını derelerine, şelalelerine<br />

emanet edip kıyı kesimleriyle<br />

buluşturuyor. Kızılkeçili ve<br />

Manastır çayları, Mıhlıçay, Şahin<br />

Deresi ağaçlar arasından süzülüp<br />

koşar adım bir yolculukla bu<br />

buluşmayı sağlayan akarsular.<br />

Sarıkız Yaylası’ndan yola çıkıp<br />

derin bir vadiyi aşan Kızılkeçili<br />

Çayı ile Avcılar Köyü’ne komşuluk<br />

eden Manastır Çayı, Edremit<br />

Körfezi’nde bir araya geliyor.<br />

Onları Körfez’de bekleyen diğer<br />

isimler ise göz alıcı kanyonuyla<br />

Şahin Deresi ve Romalılardan<br />

kalma tarihi köprüsüyle Mıhlıçay.<br />

Sütüven Şelalesi ve<br />

Hasan’ın kaderi...<br />

Sütüven Şelalesi, Kazdağları’ndan<br />

teslim alıp 8 metre yükseklikten<br />

aşağıya bıraktığı buz gibi sularla<br />

doğanın gücünü bir kez daha<br />

kanıtlıyor. Ve suların sesi, bu güce<br />

karşı koyamayan Hasan’ın acıklı<br />

Mıhlıçay üzerindeki tarihi köprü<br />

Historical Bridge over Mıhlıçay<br />

Adatepe<br />

With its past going back for thousands<br />

of year, Adatepe is one of the favourite<br />

villages of Kaz mountains. Nestled on<br />

a hillside overlooking Edremit bay and<br />

Küçükkuyu, the houses in the village<br />

had been built not to obstruct each<br />

other’s view. Most of the houses in<br />

the village where Turkish and Greek<br />

residents lived together until the<br />

population exchange had been repaired<br />

by stonemasons.<br />

You can head out of the village with a<br />

walk among pine trees and climb to<br />

the Altar of Zeus where it witnessed a<br />

great love story. According to legend,<br />

Zeus, on his way to monitor the Trojan<br />

war, fell in love with Hera the instant<br />

he set eyes on her. The panoramic<br />

view that can be seen from top of the<br />

hill and the accompanying scent of<br />

pine trees explain why this place was<br />

chosen by Zeus to monitor the war<br />

while it also explains the reason for<br />

Homer to say “Temple of Zeus, his<br />

scented altar”.<br />

Two sister villages<br />

Büyükçetmi, commonly known as<br />

“Yeşilyurt” and its sister Küçükçetmi,<br />

are two villages nestled on the<br />

outskirts of Kaz mountains. According<br />

to a tale, two brothers founded the<br />

villages. Reaching the village after a<br />

short journey from west of Küçükkuyu,<br />

first attracting visitors attention<br />

in Yeşilyurt are the stone houses,<br />

built with local Nusratlı stones,. The<br />

villagers are very sensitive to protect<br />

this aspect of the village; Therefore<br />

you can’t see any concrete buildings<br />

in the village while wondering around.<br />

New accommodation places also built<br />

with designs adhering to this particular<br />

aspect.<br />

With its clear air, olive and pine trees<br />

and stone houses, Küçükçetmi also<br />

displays the region’s characteristics.<br />

Aphrodite thermal springs nearby<br />

have been known since ancient times.<br />

Greek mythology and Turkmen legends<br />

concur and sometime overlap with<br />

each other on stories about the thermal<br />

springs. It is obvious that Aphrodite<br />

became the goddess after bathing here,<br />

should you believe the villagers<br />

Cool waters of Kaz mountains<br />

Kaz mountains ensure that the water<br />

from the snow collected in winter<br />

months reach the sea by depositing it<br />

on streams and waterfalls. Kızılkeçili<br />

and Manastır streams, Mıhlıçay,<br />

Şahin streams, all serve this purpose,<br />

flowing fast through forests. Kızılkeçili<br />

Çayı (spring), begins its journey in<br />

Sarıkız Yaylası (highland) and travels<br />

through a deep gorge and meets<br />

Manastır Çayı, meandering through<br />

Avcılar village, at Edremit Bay.<br />

Waiting for them on the bay are Şahin<br />

Deresi (stream) with breathtaking<br />

canyons and Mıhlıçay with a historical<br />

bridge from Roman times.<br />

26 TÜRSAB DERGİ | NİSAN <strong>2010</strong>


Sarıkız Efsanesi<br />

Kazdağları denince akla hemen Sarıkız Efsanesi gelir. Birkaç ayrı versiyonu olan hikâyede<br />

ortak nokta, Sarıkız’ın güzeller güzeli bir genç kız olduğu ve köyün gençlerinin ona abayı<br />

yaktığı, ama onun hiçbir teklifi kabul etmediği. Bundan sonrasında kimine göre Sarıkız<br />

yayılan dedikodulara dayanamayıp dağa çıkmış, kimine göre babası onu dağa yollamıştır.<br />

Bir gün dağa giden babanın ziyaret nedeni ise kimine göre kızını kolaçan etmek, kimine<br />

göre onun canına kıymaktır.<br />

Neticede Cılbak Baba dağda kazlarıyla arkadaşlık eden kızından bir su ister, ama eline gelen<br />

tuzlu sudur. Bunun nedenini sorduğunda ise Sarıkız, suyu ibriğiyle denizden alıverdiğini<br />

söyler. İşte o an, Cılbak Baba kızının erdiğini anlar, dağlarda yürümeye başlar ve gözden<br />

kaybolur. Bir süre sonra Sarıkız da görünmez olur. Günler sonra çobanlar tepede buldukları<br />

iki cansız bedeni gömüp, genç kızın türbesinin bulunduğu yere “Sarıkız”, babasının<br />

türbesinin bulunduğu yere “Baba Tepesi” adını verirler. İda Dağı’nın adı artık “Kazdağı”dır.<br />

The Legend of Sarıkız<br />

When you mention Kaz mountains first thing that springs to mind is the legend of Sarıkız. There are<br />

several versions of the story but one thing all stories account for together is the fact that Sarıkız was<br />

the most beautiful young girl and all the young men of the village were in love with her but she refused<br />

them all. From there on, according to some, Sarıkız could not live with rumours and escaped to the<br />

mountains, while others say that her father sent her up the mountains. And the purpose of her father’s<br />

visit to the mountains one day was either to check up on his daughter or to kill her.<br />

The result was that Cılbak Baba (the father) finds his daughter keeping company with geese in the mountain and asks for some water, but she brings him<br />

salty water. When he enquires the reason Sarıkız replies that she had fetched the water from the sea in her pitcher. At that moment Cılbak Baba realises that<br />

his daughter had become a Saint and he disappears into the mountains. A short while later Sarıkız disappears too. Days later when shepherds find and bury<br />

the bodies they had found, they name the hill where the young girl is buried “Sarıkız”, and the hill where the father is buried “Baba Tepesi”. The name of Ida<br />

Mountains was now “Kazdağı” (Geese Mountains).<br />

hikâyesini anlatıyor.<br />

Rivayet o ki, yöre<br />

delikanlılarından Hasan, güzeller<br />

güzeli Emine ile evlenmek<br />

istemektedir. Ancak töreler bu<br />

birleşmeye karşı gelir. Törenin<br />

çektiği seti aşmanın bir tek yolu<br />

vardır: Hasan’ın sınavı başarıyla<br />

geçmesi.<br />

Kırk okka tuz bir çuvala<br />

doldurulacak, Hasan bu çuvalı<br />

sırtından hiç indirmeden dağdan<br />

aşağıya taşıyacaktır. Aşkının<br />

gücüyle yola koyulan gencin<br />

cesareti yerindedir; ancak<br />

sıcak havanın çuvalı sırtına<br />

yapıştıracağını, tuz yükünün<br />

gittikçe daha fazla canını<br />

yakacağını hesaba katmamıştır.<br />

Ne kadar dirense de sonunda<br />

yenik düşer ve kendini soğuk<br />

sulara bırakır.<br />

Günlerce Hasan’ını arayan<br />

Emine, sevdiğini değil, sularda<br />

süzülen yemenisini bulur. O<br />

acıyla “Hasan boğuldu... Hasan<br />

boğuldu...” diye haykıran genç<br />

kız, aynı yemeniyle kendini bir<br />

ağaca asıp sevdiğine kavuşur.<br />

Sütüven Şelalesi<br />

Sütüven Waterfalls<br />

Sütüven Falls and fate of Hasan...<br />

Sütüven Falls proves nature’s power<br />

once again by plunging ice cool water<br />

from a height of 8 metres. And the<br />

sound of water tells the story of Hasan<br />

who couldn’t resist the power of water.<br />

Legend has it that Hasan, one of area’s<br />

young man, wanted to marry gorgeous<br />

Emine. But that was against the custom<br />

of the area. There is only one way<br />

to overcome the obstacle that is the<br />

customs and Hasan must pass this test<br />

successfully.<br />

Hasan would have to carry a bag of salt<br />

weighing 40 okka (1 okka = 1283 gr.)<br />

from the mountain without unloading<br />

it from his back. Hasan’s bravery was<br />

strengthened by his love for Emine; but<br />

he did not calculate the fact that the bag<br />

would start to weigh more on his back<br />

because of hot weather. However much<br />

he resisted, he was beaten and threw<br />

himself into cold water.<br />

Emine looked for his Hasan for days but<br />

could only find his scarf instead. Feeling<br />

the pain of Hasan’s loss, she cries<br />

“Hasan’s drown... Hasan’s drown...”<br />

and hanges herself with the same scarf<br />

to reach her beloved one.<br />

NİSAN <strong>2010</strong> | TÜRSAB DERGİ 27


MÜZE<br />

museum<br />

OYUNCAKLAR ÜLKESİ<br />

“Affan dedeye para saydım / Sattı bana çocukluğumu” diye başlar Cahit Sıtkı, “Çocukluk”<br />

adlı şiirine. Çocukluk günleri geri gelmeyecek kadar uzak belki ama o günleri birkaç<br />

saatliğine olsun hatırlama lüksü sunan Oyuncak Müzesi şuracıkta<br />

TOYS COUNTRY<br />

“Counted my money to granddad Affan / He sold me my childhood” says<br />

Cahit Sıtkı in his poem “Childhood”. Maybe the childhood days are too far<br />

away to bring back but the luxury to remember those days even for a short<br />

few hours offered by the Toy Museum is just round the corner<br />

Sunay Akın<br />

28 TÜRSAB DERGİ | NİSAN <strong>2010</strong>


Oyuncak Müzesi<br />

2005 yılının anlamlı<br />

bir gününde,<br />

23 <strong>Nisan</strong> günü<br />

kapılarını açtı. Fikri ise çok<br />

daha gerilere gidiyordu; Sunay<br />

Akın’ın Almanya’nın Nürnberg<br />

kentindeki oyuncak müzesini<br />

gördüğü 1990’lara, hatta belki<br />

de altı yaşında bir çocuğun<br />

büyülenmiş gözleriyle İstanbul<br />

Arkeoloji Müzesi’ne baktığı<br />

günlere.<br />

Sunay Akın, ailesiyle ilk kez<br />

İstanbul’a geldiğinde Arkeoloji<br />

Müzesi’ni ziyaret etmiş ve<br />

burada gördüklerinden o kadar<br />

etkilenmişti ki, o andan itibaren<br />

en sevdiği oyun “müzecilik”<br />

olmuştu; oyununa eşlik edecek<br />

arkadaş bulmakta zorlansa da...<br />

Yıllar sonra bir kültürel etkinlik<br />

için Nürnberg’e gittiğinde ise<br />

belki o günlere geri döndü,<br />

yine bir müzeye hayran olup<br />

İstanbul’un da bir oyuncak<br />

müzesine kavuşması gerektiğine<br />

karar verdi. O kararın nasıl<br />

şekillendiğini şairin kendi<br />

ağzından dinlemekte fayda var:<br />

“Hani istiridyenin içine bir kum<br />

taneciği girer, istiridye bundan<br />

rahatsızlık duyar ve o kum<br />

taneciğini korumak için etrafını<br />

bir salgıyla kaplar ya, hani<br />

böylelikle inci oluşur ya... İşte<br />

oyuncak müzesi de böyle bir inci.<br />

İçime bir kum taneciği girdi ve<br />

beni rahatsız etmeye başladı...”<br />

“Zürafanın arkasındaki<br />

beyaz ev”<br />

Oyuncak Müzesi’ne ev sahipliği<br />

yapan mekân, Sunay Akın’ın<br />

ailesinden kalan bir köşk.<br />

Göztepe’de, tren istasyonuna<br />

yürüme mesafesindeki<br />

binayı bulunduğu sokağın<br />

daha başından görmek<br />

mümkün. Yolunu sora sora<br />

bulanlardansanız, annesi size<br />

sokağı tarif ederken onun<br />

elinden tutmuş küçük kız çocuğu<br />

“Zürafanın arkasındaki beyaz<br />

ev” deyiverirse şaşırmayın.<br />

Bu tarif doğru, zira Oyuncak<br />

Müzesi’nin onu gece gündüz<br />

yalnız bırakmayan üç arkadaşı<br />

var: Gerçek boyutlarda üç<br />

zürafa heykeli. Altın, gümüş<br />

ve bronz renkli bu üç zürafa<br />

İstanbullular adına bir vefa<br />

borcunu ödemek üzere orada.<br />

Vaktiyle, Tanzimat döneminin<br />

önemli siyasetçisi ve fikir adamı<br />

Münif Paşa’nın Erenköy’deki<br />

köşkünün bahçesinde bir zürafa<br />

heykeli varmış ve bu mekân<br />

“Zürafalı Köşk” diye anılıyormuş.<br />

Ancak bu güzel bina da<br />

bahçesindeki heykel de şehrin<br />

değişiminden nasibini alıp tarihe<br />

gömülmüş. Çocuk eğitimine<br />

büyük önem veren ve bu konuda<br />

aydınlık<br />

fikirler<br />

geliştiren<br />

Münif<br />

Paşa’nın<br />

hatırası<br />

bugün<br />

Oyuncak<br />

Müzesi<br />

tarafından<br />

yaşatılıyor.<br />

Oyuncakların<br />

kaynağı<br />

Müzedeki oyuncakları Sunay<br />

Akın yıllarca gezdiği müzelerden,<br />

antikacı dükkânlarından, katıldığı<br />

The Toy Museum opened its doors<br />

on a meaningful day for children,<br />

on 23 rd April in 2005. The idea<br />

behind it goes back even further.<br />

All the way back to 1990s to the<br />

toy museum in Nürnberg, Germany<br />

visited by Sunay Akın, or maybe<br />

even further back to the days when<br />

she was mesmerised as a 6 year old<br />

by İstanbul Archaeology Museum.<br />

Sunay Akın had visited Archaeology<br />

Museum when she first arrived in<br />

İstanbul with her parents and she<br />

was so impressed by what she’d<br />

seen that her favourite game had<br />

become “museology”; even though<br />

she had difficulties finding friends<br />

to play with...<br />

She went back in time years<br />

later when she<br />

travelled to<br />

Nürnberg<br />

for a<br />

cultural<br />

event, fell in<br />

love with a museum<br />

again and decided that<br />

İstanbul needed a toy<br />

museum. We should hear<br />

how that decision was shaped<br />

from the poet herself: “You know<br />

how a speck of sand gets inside the<br />

shell of an oyster and the oyster’s<br />

natural reaction is to cover the sand<br />

speck with nacre, and that turns to a<br />

pearl... The toy museum is that kind<br />

of pearl. A sand speck got inside<br />

of me and it started to make me<br />

uncomfortable...”<br />

“The white house<br />

behind a giraffe”<br />

The place hosting the toy museum<br />

is a mansion that once belonged<br />

to the family of Sunay Akın. You<br />

can see the building from the top<br />

of the street in Göztepe, near train<br />

station. If you are one of those who<br />

is not afraid to ask for directions,<br />

don’t be surprised to hear a little<br />

girl holding her mother’s hand say<br />

“the white house behind the giraffe”.<br />

That is a true description of the toy<br />

museum as it has three permanent<br />

friends: Three real size statues of<br />

giraffes. The statues in gold, silver<br />

and bronze are there to repay the<br />

faith on behalf of İstanbulites. Once<br />

upon a time, there was a statue<br />

of a giraffe in the gardens of the<br />

mansion that belonged to Münif<br />

Paşa, an important politician and<br />

an intellectual of the Tanzimat<br />

(Reforms) period. The place was<br />

NİSAN <strong>2010</strong> | TÜRSAB DERGİ 29


30 TÜRSAB DERGİ | NİSAN <strong>2010</strong>


müzayedelerden satın almış.<br />

İlk kahraman, Berlin’de bir<br />

antikacı dükkanından alınan<br />

beyaz tahta at. Bu oyuncakların<br />

yaratıcıları ise dünyanın en<br />

ünlü oyuncak üreticileri.<br />

Amerika Birleşik Devletleri,<br />

Almanya, İngiltere, Fransa,<br />

Japonya, Rusya, Çekoslovakya,<br />

Bulgaristan, Madagaskar,<br />

İspanya, Hindistan, Macaristan,<br />

Arjantin, Çin, Danimarka, İtalya,<br />

İsviçre, Meksika ve <strong>Türkiye</strong>’de<br />

üretilmiş olup vitrinleri süsleyen<br />

oyuncakların her birinin kaynağı<br />

ve dönemi de bilgilendirici<br />

etiketlerle belirtilmiş.<br />

Müzede neler var<br />

Yaklaşık 4000 oyuncağın<br />

ziyaretçilerle buluştuğu İstanbul<br />

Oyuncak Müzesi 6 kat, 10 oda<br />

ve 80 vitrinden oluşuyor. Her<br />

bir vitrindeki kalabalık oyuncak<br />

grubunu da düşündüğünüzde,<br />

müzede birkaç saat geçireceğinizi<br />

baştan hesaba katmanız<br />

gerekiyor.<br />

Giriş kat Eyüp oyuncakçısı,<br />

itfaiye odası ve vahşi batı<br />

odasına ait. Ancak bu odaları<br />

gezmeye başlamadan önce sizi<br />

evlerde yapılan bez bebekler,<br />

tahta arabalar, tel uçaklar, Prof.<br />

Kenan Akyüz tarafından müzeye<br />

bağışlanan II. Abdülhamid<br />

dönemine ait Karagöz Hacivat<br />

tasvirleri ve 1960’ların 70’lerin<br />

plastik oyuncakları ya da başka<br />

bir deyişle “naylon” bebekler,<br />

toplar, arabalar karşılıyor.<br />

Merdivenleri duvarda asılı eski<br />

Oyuncaklar ülkesine yolculuk<br />

İstanbul Oyuncak Müzesi oyuncaklar dışında çok sayıda etkinliğe<br />

de ev sahipliği yapıyor. Tahta oyuncak kurslarından illüzyon<br />

gösterilerine, fosil keşif atölyesinden kitap sohbetlerine, kukla<br />

tiyatrosundan diksiyon derslerine, fotoğraf seminerlerine çok sayıda<br />

yaratıcı ve bilgilendirici etkinlik müzede çocukları ve büyükleri<br />

bekliyor.<br />

Nihat Nadi Ülger’in yazıp yönettiği “Oyuncaklar Ülkesine Yolculuk”<br />

adlı tiyatro oyunu ise her cumartesi çocukları Pinokyo, Keloğlan,<br />

Pamuk Prenses gibi kahramanlarla bir araya getiriyor.<br />

A Journey to toys country<br />

As well as toys, İstanbul Toy Museum also holds many events.<br />

From wooden toy courses to illusionist shows, from fossil discovery<br />

workshops to book readings, from Muppet theatres to elocution<br />

classes, to seminars on photography, many creative and informative<br />

events await children and adults at the museum. The play “A Journey<br />

to Toy Country”, written and directed by Nihat Nadi Ülger, is staged<br />

every Saturday to bring together heroes such as Pinocchio, Keloğlan,<br />

Snow White with children.<br />

known as “Zürafalı Köşk” (Mansion<br />

with Giraffe). But the statue in the<br />

garden of this beautiful mansion<br />

disappeared into history as the city<br />

changed over time. The memory of<br />

Münif Paşa, who had modern ideas<br />

and worked hard for children’s<br />

education, is being kept alive in the<br />

Toy Museum today.<br />

Source of the toys<br />

The toys in the museum were<br />

collected by Sunay Akın from other<br />

museums, from antique shops, from<br />

auctions. A wooden white horse that<br />

was purchased from an antique<br />

shop in Berlin was the start of the<br />

collection.<br />

Creators of these toys are the<br />

world’s most famous toymakers.<br />

Toys from United States of America,<br />

Germany, England, France, Japan,<br />

Russia, Czechoslovakia, Bulgaria,<br />

Madagascar, Spain, India, Hungary,<br />

Argentina, China, Denmark, Italy,<br />

Switzerland, Mexico and Turkey<br />

are displayed in glass cabinets with<br />

labels containing information about<br />

their source and the period they are<br />

from.<br />

What’s in the museum<br />

İstanbul Toy Museum where almost<br />

4000 toys greet their visitors<br />

consists of 6 floors, 10 rooms and<br />

80 display cabinets. When you think<br />

about groups of toys in each cabinet,<br />

you should consider spending a<br />

good few hours in the museum.<br />

Entry level belongs to Eyüp<br />

toymaker, fire engines room and<br />

wild west room. Meeting you before<br />

NİSAN <strong>2010</strong> | TÜRSAB DERGİ 31


kumbara reklamlarına baka baka<br />

çıktığınızda ikinci katta tren<br />

odası, hastane ve polis odası,<br />

sirk odası ve harita odasındaki<br />

oyuncaklarla buluşuyorsunuz.<br />

Tren odasına girdiğinizde<br />

oyuncak trenleri<br />

derinden gelen tren<br />

sesi eşliğinde izliyor,<br />

harita odasında martı<br />

sesleri duyuyor,<br />

hastane odasında<br />

elinde yeni doğmuş<br />

bir bebek tutan doktor<br />

dahil ilginç oyuncaklar<br />

görüyorsunuz.<br />

Kurşun askerden Mr. Spock’a<br />

Üçüncü kat asker odası, uzay<br />

odası, şövalye odası ve bahçe<br />

oyuncakları odasının. Asker<br />

odası hüzünlü: İkinci Dünya<br />

Savaşı’ndan kalma gazeteler,<br />

dünyada “soykırım”ın baş<br />

aktörlerinden Hitler’in fotoğrafı<br />

etrafında ateş eden, koşan,<br />

siperde duran onlarca asker<br />

ve bir de, o görüntüleri<br />

yumuşatırcasına, savaşı değil de<br />

çocukluk masallarını hatırlatan<br />

kurşun askerler… Uzay odasında<br />

ise yıldızlarla dolu gökyüzünün<br />

altında robotlar, uzay araçları ve<br />

Star Wars kahramanları.<br />

Dördüncü kat, yani küçücük<br />

çatı katı bile oyuncaklara<br />

ayrılmış; evlerde de<br />

bazen tavanarasına<br />

kaldırılan eski,<br />

yıpranmış oyuncaklar<br />

saklanıyor burada.<br />

Yukarıdan girişe dönüp<br />

bir alt kata, zemine<br />

indiğinizde mutfak<br />

oyuncakları arasında<br />

oturup dinlenebileceğiniz<br />

kafe bekliyor sizi. Bodrumda<br />

da yine atmosfere uygun bir<br />

denizaltı. Bodrum katı ayrıca bir<br />

sinema-konferans salonunu da<br />

barındırıyor.<br />

Özetle, müzenin her odası<br />

bir tiyatro sahnesi havasında,<br />

çünkü -yine Sunay Akın’ın<br />

deyişiyle- Oyuncak Müzesi hayal<br />

kahramanlarını sergiliyor; her<br />

birimizin geçmişinde bir yerlere<br />

dokunan kahramanları…<br />

the entrance to these<br />

rooms are cloth dolls,<br />

wooden cars, wire planes,<br />

portraits of Karagöz<br />

and Hacıvat from II.<br />

Abdulhamid period which<br />

were donated by Prof.<br />

Kenan Akyüz and plastic<br />

toys from 1960s, 70s, or in<br />

other words, plastic dolls,<br />

balls, cars.<br />

Climbing the stairs while<br />

perusing old piggybank<br />

adverts you reach the toys in<br />

the train room, hospital and<br />

police room, circus room and<br />

map rooms. Rumbling sound<br />

of toy trains greet you in the train<br />

room, you can hear seagulls in the<br />

map room, and see an interesting<br />

toys such as a doctor holding a<br />

new born baby in his arms in the<br />

hospital room.<br />

From led soldiers to Mr<br />

Spock<br />

On third floor are soldier’s<br />

room, space room, chivalry<br />

room and garden toys<br />

room. Soldier’s room is<br />

sombre: Newspapers<br />

from the second world<br />

war, figures of soldiers<br />

firing their guns around the<br />

figure of world’s leading<br />

“genocide” actor Hitler,<br />

running around, standing<br />

in trenches and also, as<br />

to soften the scenery, lead<br />

soldiers, reminders of not<br />

war but children’s stories.<br />

In the space room under a sky filled<br />

with stars are robots, spacecrafts<br />

and Star Wars heroes.<br />

Even the tiny attic on fourth floor<br />

has been allocated to toys. Just like<br />

the toys stored in a family’s home,<br />

old and decrepit toys are hidden<br />

here. Going back downstairs to the<br />

ground floor, a cafe with toys dotted<br />

around offers you relaxation. In the<br />

basement a submarine fits into the<br />

room’s atmosphere perfectly. There<br />

is also a cinema/conference hall in<br />

the basement. In brief, every room in<br />

the museum has the air of a theatre,<br />

because, as Sunay Akın says, the<br />

Toy Museum displays heroes of<br />

imagination; Heroes that touches<br />

somewhere in everyone’s past...<br />

32 TÜRSAB DERGİ | NİSAN <strong>2010</strong>


BEYAZ<br />

YILDIZ<br />

NİSAN <strong>2010</strong> | TÜRSAB DERGİ 33


34 TÜRSAB DERGİ | NİSAN <strong>2010</strong>


GÜNCEL<br />

actual<br />

TURİZMDE YENİ TREND: SAĞLIK TURİZMİ<br />

“HAYDİ AMELİYATA<br />

GİDELİM!”<br />

Bavulları hazırlayıp “Haydi güney sahillerine gidelim”<br />

der gibi, şimdi seyahat hazırlıkları ameliyat için,<br />

kaplıcalarda şifa bulmak için yapılıyor.<br />

Üstelik de bu müthiş pazarda, okuyunca şaşıracağınız<br />

inanılmaz rakamlar, paralar harcanıyor.<br />

<strong>Türkiye</strong> pazarda şimdilik yeni bir oyuncu; ancak<br />

potansiyeli, yani kaynakları da hedefleri de büyük<br />

2 Aylin Şen<br />

A NEW TREND IN TOURISM: MEDICAL TOURISM<br />

“LET’S GO FOR AN OPERATION!”<br />

Just as packing suitcases to go on a holiday on the southern shores,<br />

travel preparations nowadays are made to have an operation or to correct<br />

ailments in spa centres. Furthermore, incredible amounts of money is<br />

being spent on this extraordinary market.<br />

Turkey for now is a relatively new player in this market, but its potential,<br />

i.e. resources and targets are big<br />

NİSAN <strong>2010</strong> | TÜRSAB DERGİ 35


Yaşam süresi, geçen<br />

yüzyılda tahmin<br />

edilemeyecek kadar<br />

uzadı. Artık 60 yaş, pek<br />

çok ülke için “orta yaş” sayılmaya<br />

başladı. Yaşam süresi uzayınca<br />

elbette “daha sağlıklı bir hayat”<br />

ve “daha genç bir görünüm” de<br />

hiç olmadığı kadar önem kazandı.<br />

Sonuç: Sağlık ve güzellik uğruna<br />

katedilen binlerce kilometre,<br />

yani sağlık turizmi. Sağlık<br />

turizmi deyince akla ilk gelen,<br />

“geleneksel” yöntemler, yani<br />

kaplıcalar. Günümüzde en yoğun<br />

trafik de termal turizm diye anılan<br />

bu bereketli alanda yaşanıyor.<br />

İşte boyutları ortaya<br />

koyan birkaç<br />

rakam: Her yıl<br />

10 milyon<br />

kişi termal<br />

turizm için<br />

Almanya’ya<br />

gidiyor,<br />

8 milyon<br />

kişi de Rusya’daki kaplıcalardan<br />

yararlanıyor. Bu konudaki rekor,<br />

yılda 12-13 milyon kişiyle<br />

Japonya’nın Beppu şehrine ait.<br />

Kaplıcalarda Avrupa birincisiyiz<br />

<strong>Türkiye</strong> termal turizmde şanslı<br />

ülkelerden biri. Kaynak zenginliği<br />

açısından dünyanın 7 ülkesi<br />

arasında. Avrupa’da ise birinci<br />

sırada. Ve bazıları geçmişte<br />

imparatoriçeleri, kralları,<br />

padişahları ağırlamış yaklaşık<br />

250 kaplıcayla hizmet veriyor.<br />

Ancak, yılda 10 milyon kişi bu<br />

termal kaynaklardan yararlansa da<br />

yabancı turist sayısı hâlâ binlerle<br />

ölçülüyor.<br />

<strong>Türkiye</strong> şimdi, bu sayıyı<br />

artırmak ve sağlık<br />

açısından önemi<br />

bilinen kaplıcalarda<br />

çok daha fazla<br />

yabancı turist<br />

ağırlamak için<br />

proje üretiyor.<br />

Kültür ve<br />

Turizm Bakanlığı<br />

ile TÜRSAB, bu amaçla<br />

Average life span of a person has<br />

extended beyond expectations in the<br />

last century. 60 years of age is now<br />

considered to be a “middle age” in many<br />

countries. As the lifespan has extended,<br />

“a healthier life” and “more youthful<br />

outlook” has become more important<br />

than ever before. Result: thousands<br />

of kilometres travelled in the name of<br />

health and beauty, in other words health<br />

tourism. First thing that springs to mind<br />

when health tourism is mentioned is the<br />

“traditional” hot water springs. Most<br />

activities take place in this prolific area,<br />

so called thermal tourism. Here are<br />

some numbers to lend credibility to the<br />

case: Every year, 10 million people visit<br />

Germany as part of thermal tourism,<br />

8 million people benefit from hot water<br />

springs in Russia. The record in this<br />

field belongs to Beppu city in Japan with<br />

12-13 million visitors annually.<br />

We are leading<br />

Europe in thermal springs<br />

Turkey is a lucky country as far as<br />

thermal tourism is concerned. In terms<br />

of wealth of resources, it is among top<br />

7 countries in the world. It is serving<br />

visitors with around 250 spas some of<br />

which hosted kings and sultans in the<br />

past. However, while visitor numbers<br />

may reach 10 million people annually,<br />

number of foreign visitors are measured<br />

in thousands.<br />

Turkey is now creating projects to<br />

increase this number and to host<br />

more overseas visitors in spas whose<br />

importance for health tourism is well<br />

established. Ministry of Culture and<br />

Tourism and TÜRSAB are now creating<br />

36 TÜRSAB DERGİ | NİSAN <strong>2010</strong>


yeni hedefler belirliyor. Ancak<br />

dikkatler asıl, “medikal turizme”,<br />

yani 21. yüzyılla karşımıza<br />

çıkan bu yepyeni turizm alanına<br />

çevriliyor.<br />

Tıp turizmi yükseliyor<br />

Medikal turizmin öne çıkması<br />

boşuna değil, çünkü dünya verileri<br />

baş döndürüyor. En çarpıcı tablo<br />

ABD’de yaşanıyor. Buna göre,<br />

2006 yılında 150 bin Amerikalı,<br />

medikal tedavi için yurtdışına<br />

çıktı. Bu sayı sadece iki yılda ona<br />

katlandı ve 1 buçuk milyon kişiye<br />

ulaştı. <strong>2010</strong> yılı için öngörülen<br />

ise, yaklaşık 6 milyon Amerikalının<br />

ameliyat veya tıbbi tedavi için<br />

yurtdışına seyahat etmesi.<br />

Uzmanlara bakılırsa çıta daha da<br />

yükselecek, birkaç yıl sonra, her<br />

yıl 15 milyon Amerikalı “medikal<br />

turist” olacak. Nedeni açık: ABD’de<br />

tedavi ve ameliyat giderleri<br />

yüksek. Ayrıca, <strong>2010</strong> itibariyle<br />

50 milyon kadar Amerikalı sağlık<br />

sigortasından yoksun.<br />

Avrupa <strong>Birliği</strong> vatandaşları için<br />

ise en büyük sorun “bekleme”<br />

süresi. Öyle ki, AB ülkelerinden<br />

birçoğunda bekleme süresi bazı<br />

hastalıklarda 1 yıla kadar uzuyor.<br />

Daha ucuza, daha çabuk sağlığına<br />

kavuşmak... Yanı sıra nekahat<br />

dönemini güzel ve ılıman bir<br />

turistik bölgede geçirmek... Sanki<br />

<strong>Türkiye</strong> tarif ediliyor, değil mi! Bu<br />

tarife Türk tıbbının ulaştığı kalite<br />

de eklenince, eksik kalmıyor sanki.<br />

Oysa var: Tanıtım.<br />

Hindistan’da seferberlik hali!<br />

Tanıtımın nelere kadir olduğuna<br />

en açık örnek, Hindistan: Önce<br />

ülke çapında bir seferberlikle<br />

doktor ve hemşire sayısıyla<br />

hastanelerinin teknik kalitesini<br />

artırdı. Ardından yoğun bir<br />

tanıtım kampanyasıyla, özellikle<br />

ABD pazarına sesini duyurdu.<br />

Pazarlamaya, yoga ve Ayurveda<br />

gibi Amerikalı turistin ilgisini<br />

çekecek “alternatif” yöntemleri<br />

ekledi; yani, reklamını “Hem<br />

bedeniniz, hem de ruhunuz için<br />

sağlık” sloganıyla yaptı. Sonuç:<br />

Medikal turizm Hindistan’da<br />

neredeyse bir patlama yarattı ve<br />

Amerikalı medikal turistlerin ilk<br />

new targets for this purpose. But all<br />

attention is turned towards a brand new<br />

“medical tourism” that sprung up in the<br />

21 st century.<br />

Medical tourism is on the<br />

increase<br />

It is not for nothing that medical<br />

tourism is on the increase, because<br />

global data is overwhelming. Most<br />

striking picture is forming in the USA.<br />

In 2006, 150 thousand Americans<br />

travelled abroad for medical treatment.<br />

Şimdi “en moda”: Spa<br />

Latince “Salus Per Aquam”, yani “suyla gelen iyilik/<br />

sağlık” teriminin baş harflerinden oluşan SPA,<br />

son yılların yükselen değerlerinden biri haline<br />

geldi. SPA cirosu dünya ölçeğinde hızlı artışlar<br />

kaydetmeye başladı. Avrupa’da İtalya 300 SPA ile<br />

birinci, Almanya 260 SPA ile ikinci, İspanya 128<br />

SPA ile üçüncü sırada yer alıyor. Onları İsviçre,<br />

Avusturya ve 100’ün üzerinde SPA ile <strong>Türkiye</strong><br />

izliyor.<br />

• SPA turizminde, ortalama kalış süresi diğer turizm<br />

alanlarına göre daha uzun. Almanya’daki SPA<br />

tesislerinde bir kişi ortalama 6 gün konaklarken, bu<br />

süre Fransa’da 17-18 güne kadar çıkıyor.<br />

• <strong>Türkiye</strong> için örnek vermek gerekirse, İzmir Balçova<br />

termal tesislerinde yabancı ziyaretçilerin ortalama<br />

kalış süresi (2002 yılı itibariyle) 28 gece olarak<br />

gerçekleşti. Yine yabancı turistler için <strong>Türkiye</strong><br />

ortalaması da, geleneksel turizmde 4-5 gün, SPA<br />

Now “the latest fad”: Spa<br />

The word SPA is an acronym for Latin “Salus<br />

Per Aquam” which means “wellness/health that<br />

come from water” and SPAs have been gaining an<br />

importance lately. Turnover figures for SPAs are<br />

now one of the fastest growing. In Europe, Italy<br />

is the leader with 300 SPAs, Germany has 260<br />

SPAs, Spain is following in 3 rd place with 128 SPAs.<br />

Switzerland, Austria and with over 100 SPAs, Turkey<br />

follow them<br />

• The length of an average stay in SPA tourism is<br />

longer compared to other tourism areas. In Germany<br />

an average person stays on average for 6 days in a<br />

SPA resort, while this figure increase to 17-18 days<br />

in France.<br />

• If we have to give an example for Turkey, the<br />

average length of stay for an overseas visitor in<br />

İzmir Balçova resort (based on 2002 figures) was<br />

In just over two year this number<br />

increased tenfold and reached 1.5<br />

million Americans. Estimates for year<br />

<strong>2010</strong> suggest that around 6 million<br />

Americans will travel abroad to have an<br />

operation or to receive treatment.<br />

According to experts, the bar will go up<br />

even further and in just a few years, 15<br />

million Americans will become “medical<br />

tourists” every year. The reason is<br />

obvious; treatment and operation costs<br />

are high in America. Furthermore, as<br />

of <strong>2010</strong>, 50 million Americans do not<br />

have health insurance. The biggest<br />

problem for the citizens of European<br />

Union is waiting lists. So much so that<br />

waiting lists in most EU countries are<br />

as long as 1 year for some cases. To<br />

be healthy cheaper and quicker... to<br />

spend the rehabilitation period in a<br />

beautiful and warm touristic area... It’s<br />

almost describing Turkey, isn’t it! The<br />

description is just about complete when<br />

you think about the quality Turkish<br />

health system has reached. Only<br />

shortage is: Publicity.<br />

tesislerinde ise 10 gün olarak ortaya çıktı.<br />

• Termal turizmden farklı olarak bünyesinde<br />

güzellik ve fitness merkezlerini barındıran SPA<br />

turizmi, bu özelliği nedeniyle farklı bir profile<br />

sesleniyor. Buna göre, SPA turistlerinde çoğunluk<br />

31-54 yaş grubunda. Bu kişilerin üçte biri de,<br />

masaj ve cilt bakımı yaptıran, yani “kendisi için<br />

para harcayan” erkekler. Bütün bunlar yüksek gelir<br />

düzeyine işaret ediyor. Dolayısıyla SPA turizmi<br />

her ülke gibi <strong>Türkiye</strong> için de gözde bir alan haline<br />

geliyor.<br />

• SPA için gelen yabancı ziyaretçilerin, genel<br />

ortalamanın en az iki katı kadar harcama yaptığı<br />

görülüyor.<br />

Ülkemizi ziyaret eden yabancılar ortalama olarak<br />

650-700 dolar harcama yaparken, SPA için<br />

gelenlerin ortalama harcaması 1400-1500 doları<br />

buluyor.<br />

around 28 days. Again for foreign visitors, Turkey<br />

averaged 4-5 days in traditional tourism and 10<br />

days for SPA tourism.<br />

• SPA tourism appeals to a different customer profile<br />

to thermal tourism because it contains beauty and<br />

fitness centres. Accordingly, most SPA tourists are<br />

on 31-54 age group. Third of these are made up of<br />

men “looking after themselves” by having massage<br />

and skin treatments. Consequently, SPA tourism<br />

is becoming a favourite in Turkey just as in other<br />

countries.<br />

• Observations show that those arriving for a SPA<br />

holiday are more likely to spend double the average.<br />

A foreigner visiting our country spends an average of<br />

650-700 US dollar, while the average spend of those<br />

arriving for a SPA holiday may reach 1400-1500 per<br />

person.<br />

NİSAN <strong>2010</strong> | TÜRSAB DERGİ 37


duraklarından biri oldu.<br />

Kültür ve Turizm Bakanlığı ile<br />

TÜRSAB, kolları işte böyle bir<br />

“patlama” için sıvadı. Dünyaya<br />

Türk tıbbının, hastanelerinin teknik<br />

ve insan kalitesini tanıtıp anlatmak<br />

için hazırlıklar yapıldı.<br />

Medikal turizmin başkenti:<br />

İstanbul<br />

Tanıtım kampanyasında öne<br />

çıkacak merkez, hiç kuşkusuz<br />

tarihi ve doğal güzelliğin de<br />

simgesi olan İstanbul. Çünkü<br />

İstanbul, ülkemizin “medikal<br />

turizm başkenti” sıfatını hak<br />

edecek portföyüyle bir numaralı<br />

destinasyonu.<br />

İstanbul’da 198 yatarak tedavi<br />

ünitesinde bulunan toplam yatak<br />

sayısı 31 bin 681.<br />

Son dönemde peş peşe yeni<br />

hastaneler de açılıyor. Yatak<br />

sayısı giderek artıyor. Asıl<br />

önemlisi, hastaneler göz<br />

estetik/tüp bebek gibi alanlarda<br />

isimlerini giderek daha çok<br />

duyuruyor. Sadece bu alanlar<br />

mı İstanbul’un hastaneleri hem<br />

yetişkinler hem de çocuklar için<br />

onkoloji, beyin cerrahisi, ortopedi<br />

gibi çok hassas alanlarda da<br />

dikkati çekiyor. Giderek daha çok<br />

yabancı “medikal turiste” hitap<br />

ediyor.<br />

İstanbul ayrıca, medikal<br />

turizmin en hassas noktalarından<br />

birinde daha artı puana sahip.<br />

İki uluslararası havaalanıyla<br />

en önemli koşullardan birini<br />

yerine getiriyor. Ameliyat için<br />

gelenler en kısa yolla hastanelere<br />

ulaştırılabiliyor.<br />

İstanbul medikal turizmin<br />

başkenti belki, ama Antalya<br />

da “dışa açılan hastaneleri” ile<br />

“yükselen değer” olma yolunda.<br />

Üstelik internet veya yabancı<br />

gazetelere İngilizce ilanlar<br />

vererek, sınırlı da olsa kendi özel<br />

kampanyalarını yürüterek...<br />

Alışkanlıkları yıkan rakamlar<br />

Medikal turizmin bu kadar<br />

önemsenmesi, geleceğin<br />

turizmi diye nitelenmesi<br />

boşuna değil. İlginin en önemli<br />

nedeni, kuşkusuz olağanüstü<br />

boyuttaki cirosu. Ancak altı<br />

çizilmesi gereken husus sadece<br />

“toplam ciro” değil, “kişi başına<br />

harcama” ile geleneksel turizm<br />

alışkanlıklarının alt üst edilmesi.<br />

İşte yine çarpıcı rakamlar:<br />

2007 yılı verilerine göre, bir<br />

turist ülkemize ortalama 600<br />

Amerikan doları bırakıyor. Bir<br />

medikal turist ise, ülkemizde<br />

ortalama 8.000 Amerikan doları<br />

ameliyat ve tedavi harcaması<br />

yapıyor.<br />

Dahası da var. Araştırmalar bu<br />

harcamanın, medikal turizm<br />

amacıyla gelenlerin refakatçileri<br />

ve yan giderlerle daha da<br />

arttığını gösteriyor. Buna göre,<br />

–şimdilik uzak bir hayal olsa<br />

da– <strong>Türkiye</strong> sadece 1 milyon<br />

750 bin yabancı hastaya sağlık<br />

hizmeti vererek, yaklaşık 26<br />

milyon turistle sağladığı geliri<br />

elde edebilecek. Kalkınmada<br />

umut haline gelen turizmde,<br />

bugünle kıyaslanamayacak bir<br />

çıta yakalanabilecek.<br />

India declared war!<br />

Most obvious example of what<br />

publicity can do is India: First and<br />

foremost, with a mammoth effort they<br />

increased technical quality of hospitals<br />

countrywide by increasing number of<br />

doctors and nurses. Then they started<br />

to make a noise with a saturated<br />

marketing campaign, especially in<br />

the USA market. Marketing strategy<br />

included yoga and ayurveda which<br />

would attract the American tourist; that<br />

meant the adverts’ slogan was “health<br />

for your body and soul”. Result: Medical<br />

tourism in India almost exploded and<br />

became one of the first stops for the<br />

American medical tourist.<br />

Ministry of Culture and Tourism and<br />

TÜRSAB have joined forces for a similar<br />

“explosion”. Preparations are underway<br />

to introduce Turkish healthcare,<br />

technology of hospitals and quality of<br />

its human resources to the world.<br />

İstanbul:<br />

The capital of medical tourism<br />

The centre to take prominence in the<br />

publicity promotion, with its historical<br />

and natural beauty, without doubt<br />

is İstanbul. Because İstanbul is this<br />

country’s number one destination with<br />

the portfolio of “the capital of medical<br />

tourism”.<br />

There are 31 thousand 681 beds in<br />

İstanbul spread over 198 treatment<br />

centres. New hospitals are opening<br />

fast all the time. Bed numbers are<br />

increasing. More importantly, hospitals<br />

38 TÜRSAB DERGİ | NİSAN <strong>2010</strong>


are getting a good reputation in areas<br />

of eye surgery / aesthetic surgery /<br />

test tube baby. Only in these areas<br />

İstanbul’s hospitals are drawing<br />

attention to themselves in sensitive<br />

areas such as oncology, brain surgery,<br />

orthopaedics for both, adults and kids.<br />

“Medical tourism” is appealing to more<br />

and more foreign visitors.<br />

İstanbul has one more plus point on<br />

another sensitive point in medical<br />

tourism. It ticks an important box with<br />

two international airports. Those who<br />

arrive for an operation are transferred<br />

to hospitals speedily.<br />

İstanbul may be the capital for medical<br />

tourism but Antalya is also gaining<br />

importance with new “hospitals opening<br />

outward”. Especially by placing<br />

English adverts on internet and foreign<br />

newspapers, or even by launching their<br />

own limited special promotions.<br />

Habit destroying numbers<br />

It is for a good reason to pay this much<br />

attention to medical tourism or to call<br />

it the tourism of future. The single<br />

most important reason for this much<br />

interest, without doubt, is the enormous<br />

turnover. It is not just the turnover that<br />

should be underlined but “spending<br />

per person” which destroys traditional<br />

tourism habits.<br />

Here are some more striking numbers:<br />

According to 2007 data, a tourist<br />

visiting our country spends 600 US<br />

dollar on average. But a medical tourist<br />

spends an average of 8000 US dollar<br />

for operations and treatments.<br />

There is more. Research shows that<br />

spending increases further with the<br />

arrival of those accompanying the<br />

patient and other sub income areas.<br />

According to this, -even if it is just a<br />

distant dream for now- Turkey will be<br />

able to earn an income equivalent to<br />

26 million tourists from just 1 million<br />

750 thousand medical tourists. A level<br />

incomparable to today’s standards<br />

would be reached in tourism which<br />

has become country’s hope for further<br />

development.<br />

Ameliyat ücretlerinde* dünya turu<br />

ABD Hasta ABD <strong>Türkiye</strong> Hindistan Tayland Singapur<br />

Ödeme Sigorta<br />

Anjiyo 98.618 44.268 3.500 11.000 13.000 13.000<br />

Bypass 210.842 94.277 12.000 10.000 12.000 20.000<br />

Kalp<br />

kapakçık<br />

274.395 122.969 12.000 9.500 10.500 3.000<br />

Kalça 75.399 31.485 13.000 9.000 12.000 12.000<br />

Diz 69.991 30.358 15.000 8.500 10.000 13.000<br />

Omurga 108.127 43.576 15.000 5.500 7.000 9.000<br />

Mastektomi 40.832 16.833 9.000 7.500 9.000 12.400<br />

Kaynak: “Medical Tourism: Global Competition in Health Care”, Devon M. Herrick- National Center for Policy Analysis/TAİK<br />

* Rakamlar Amerikan doları bazındadır.<br />

A world tour of operation fees*<br />

USA Patient USA Turkey India Thailand Singapore<br />

Payments Insurance<br />

Angiography 98.618 44.268 3.500 11.000 13.000 13.000<br />

By-pass 210.842 94.277 12.000 10.000 12.000 20.000<br />

Cardiac<br />

valve<br />

274.395 122.969 12.000 9.500 10.500 3.000<br />

Hip<br />

Replacement 75.399 31.485 13.000 9.000 12.000 12.000<br />

Knee Surgery 69.991 30.358 15.000 8.500 10.000 13.000<br />

Spinal Surgery 108.127 43.576 15.000 5.500 7.000 9.000<br />

Mastectomy 40.832 16.833 9.000 7.500 9.000 12.400<br />

Source: “Medical Tourism: Global Competition in Health Care”, Devon M. Herrick- National Center for Policy Analysis/TAİK<br />

* Figures are in Dollar<br />

NİSAN <strong>2010</strong> | TÜRSAB DERGİ 39


GÜNCEL<br />

actuel<br />

ŞİMDİ İSTANBUL’DA<br />

“LALE DEVRİ”<br />

Bahar aylarında İstanbul rengârenk bir tabloya dönüşür.<br />

Bir lale şehri olur. Bu güzel çiçek, son on yıldır da<br />

<strong>Türkiye</strong>’nin pek çok etkinliğinde “resmi logo” görevini<br />

üstlenmektedir. Peki, bu kadar “yakınımızdaki” çiçeği<br />

tanıyor musunuz Anavatanı neresidir Anadolu’da laleyi<br />

şiirlerinde kullanan ilk isim kimdir Bugün lale denince<br />

akla ilk gelen Hollanda, bu güzel çiçekle ne zaman,<br />

ne vesileyle tanışmıştır <strong>Türkiye</strong>’de Lale adında kaç kadın<br />

vardır Şimdi bu soruların tam zamanı, çünkü şimdi<br />

lale zamanı!<br />

2 Aylin Şen 8 Rasim Konyar<br />

NOW IN İSTANBUL<br />

“THE TULIP ERA”<br />

İstanbul converts to a colourful canvas in spring months.<br />

It becomes a city of tulips. This beautiful flower has become the official<br />

logo of Turkey in many events during the last 10 years.<br />

But do you really know this flower which is so close to us<br />

Where is it`s motherland Who first included tulips in his poems in<br />

Anatolia<br />

Today Holland`s name is synonymous with tulips but when and for what<br />

reason it was introduced to tulips<br />

How many women are there in Turkey whose name is Lale (Tulip)<br />

It is now time for these questions because it is tulip time!<br />

40 TÜRSAB DERGİ | NİSAN <strong>2010</strong>


NİSAN <strong>2010</strong> | TÜRSAB DERGİ 41


Laleyi anlatmaya,<br />

hikâyenin en başından<br />

başlamak gerekiyor;<br />

çünkü lalenin yolculuğu<br />

bir bakıma Türklerin tarih<br />

yolculuğu anlamına geliyor.<br />

Hemen hemen bütün kaynaklara<br />

göre, lalenin anavatanı Orta<br />

Asya. Oradan Anadolu’ya<br />

ve Avrupa’ya gelişi de<br />

muhtemelen Türk boylarının<br />

akınıyla gerçekleşmiş. Zira,<br />

Türkler Anadolu’ya gelinceye<br />

kadar Roma’da, Bizans’ta<br />

lale bilinmiyor, lale figürüne<br />

rastlanmıyor.<br />

Lale 12. yüzyıldan itibaren<br />

Selçuklularla birlikte görülüyor.<br />

Selçuklular Anadolu topraklarına<br />

lale soğanları dikiyor, mezar<br />

taşlarından saraylarına her<br />

yerde lale figürü kullanıyor. Ve<br />

Anadolu’yu laleyle tanıştırıyor.<br />

Bu renkli yolculuğun tarihine<br />

bir başka ilginç not: Anadolu’da<br />

laleyi şiirlerinde kullanan ilk<br />

isim Mevlana olmuş. Mevlana<br />

Celaleddin-i Rumi, laleden<br />

“tebessümlerin en bedbahtı” diye<br />

söz etmiş. Yapraklarını açtıktan<br />

sonra bir nefeste solup gitmesini<br />

“ruhun sırrı” gibi yorumlamış.<br />

Belki de bu<br />

yüzden lale<br />

neredeyse<br />

İslam’ın<br />

çiçeği diye<br />

algılanmış.<br />

Osmanlı’da<br />

da Fatih Sultan<br />

Mehmet’i,<br />

Kanuni Sultan<br />

Süleyman’ı<br />

kendine âşık etmiş.<br />

Ve sokaktan sanata,<br />

mimariden müziğe<br />

damgasını vurmuş.<br />

Mevlana<br />

İstanbul’dan<br />

Edirne’ye “lale yolu”<br />

16. yüzyılda Osmanlı artık<br />

Avrupa’da da laleleriyle<br />

konuşulmaya başlanmış.<br />

Örneğin, Roma-Germen<br />

İmparatoru I. Ferdinand’ın<br />

Kanuni Sultan Süleyman<br />

nezdindeki büyükelçisi Busbecq,<br />

mektuplarında bu “benzersiz<br />

çiçek”ten söz ediyor, hatta<br />

“İstanbul ile Edirne arasındaki<br />

yolun iki kenarının lalelerle dolu<br />

olduğunu” yazıyormuş.<br />

It is better to begin<br />

the story about tulip<br />

from the start.<br />

Because tulip`s<br />

journey also means<br />

Turks journey<br />

through history.<br />

Most sources<br />

agree that<br />

Central Asia<br />

is tulip`s<br />

motherland.<br />

Journey<br />

from there<br />

to Anatolia<br />

and on to<br />

Europe has probably<br />

happened with Turkish clans<br />

advances. Tulips were unknown<br />

in Rome or in Byzantium until the<br />

arrival of Turks in Anatolia. Tulips<br />

appear in Anatolia with Seljuk Turks<br />

from 12 th century onwards. Seljuks<br />

planted tulip bulbs in Anatolian soil,<br />

used tulip figures in everything to<br />

decorate palaces and grave stones.<br />

And they introduced tulips to<br />

Anatolia.<br />

Another interesting note about the<br />

history of this colourful journey;<br />

Mevlana was the first name in<br />

Anatolia to have used tulips in<br />

his poems. Mevlana Celaleddin-i<br />

Rumi mentioned tulips as “the<br />

unluckiest of smiles”. He likened<br />

a tulip`s disappearance in a quick<br />

breath to “secret of the soul”.<br />

Perhaps because of this, tulip was<br />

accepted almost as the flower of<br />

Islam. Ottoman Empires Mehmet<br />

the Conqueror and Suleiman the<br />

Magnificent fell in love with tulip.<br />

And it stamped its mark from streets<br />

to art, from architecture to music.<br />

“Tulip road” from İstanbul to<br />

Edirne<br />

In the 16 th century The Ottomans<br />

were synonymous with tulips as<br />

well. For example, Busbecq, who<br />

was the ambassador of Roman-<br />

German Emperor I. Ferdinand in the<br />

court of Suleiman the Magnificent<br />

writes in his letters about this<br />

“unique flower”. He even wrote that<br />

both sides of the road from İstanbul<br />

to Edirne were lined with tulips.<br />

According to some records tulips<br />

were introduced to Europe after<br />

Busbecq and other ambassadors<br />

took bulbs back home with them.<br />

Other sources reckon that the real<br />

İstanbul Belediyesi’nin 2-18 <strong>Nisan</strong> tarihlerinde<br />

düzenlenen 5. Uluslararası Lale Festivali, tüm<br />

İstanbul’da rengarenk bir görüntü oluşturuyor<br />

The 5 th International Tulip Festival on 2 nd – 18 th<br />

April, organised by İstanbul Municipality creates<br />

brilliant colourful scenes all over İstanbul<br />

42 TÜRSAB DERGİ | NİSAN <strong>2010</strong>


Hollanda’da bir çiçek pazarı<br />

A flower market in Holland<br />

Bazı kaynaklara göre, Avrupa’nın<br />

laleyle tanışması da Busbecq ve<br />

diğer büyükelçilerin yanlarında<br />

götürdüğü lale soğanlarıyla<br />

olmuş.<br />

Kimilerine göre ise, Avrupa’da<br />

“lale modası” asıl, Kanuni Sultan<br />

Süleyman’ın Hollanda Kralı’na<br />

gönderdiği çiçeklerle başlamış.<br />

Hangi öykü doğru olursa olsun,<br />

Avrupalılar başlangıçta “kırmızı<br />

zambak” adını verdikleri laleye<br />

hayran kalmış. Bu yüzden de<br />

tüccarlar İstanbul’a lale seferleri<br />

düzenlemeye başlamış.<br />

17. yüzyıla gelindiğinde<br />

ise, hem Avrupa’da<br />

hem de<br />

Osmanlı’da<br />

konu tam<br />

bir çılgınlığa<br />

dönüşmüş.<br />

İki bin çeşit lale<br />

Osmanlı’da lale aşkı, bazı<br />

kaynaklara göre iki bin civarında<br />

çeşitle, 1700’lerde doruğa<br />

çıkmış.<br />

Dahası, adını bir devre vermiş.<br />

1718 Pasarofça Antlaşması ile<br />

başlayıp 1730 Patrona Halil<br />

İsyanı ile sona eren döneme “Lale<br />

Devri” denmiş.<br />

Ancak lale adı bu kez, bir<br />

sevgiden çok bir eleştiri, hatta<br />

suçlama için kullanılmış.<br />

Osmanlı İmparatorluğu’nun<br />

gerileme dönemini büyüteç<br />

altına alanlar, Payitaht’ın<br />

kendisini zevk ve sefaya<br />

kaptırdığını anlatmak için bu<br />

nitelendirmeyi yapmış.<br />

Gerçekten de imparatorluk<br />

gerilemeye başlamış<br />

başlamasına, ama bir yandan<br />

da sanat alabildiğine gelişmiş.<br />

Nakkaş Levni, Şair Nedim,<br />

Tanburi Mustafa Çavuş sayısız<br />

eserle isimlerini sanat tarihine<br />

kazımış.<br />

“tulip fashion” in Europe started<br />

after Suleiman the Magnificent sent<br />

tulips to the King of Netherlands.<br />

Whichever story is correct,<br />

Europeans who at first named<br />

the flower “red lily”, fell in love<br />

with tulip. Tradesmen began tulip<br />

crusades to<br />

İstanbul. With<br />

the arrival of 17 th<br />

century, the craze<br />

was in Europe as<br />

well as in Ottoman<br />

Empire.<br />

Two thousand<br />

varieties of<br />

tulips<br />

Ottoman’s love<br />

for tulip peaked<br />

in around 1700s<br />

with two thousand<br />

varieties of tulip.<br />

Furthermore,<br />

a period was<br />

named after it. The<br />

period that begun<br />

with Pasarofça<br />

agreement in 1718 and ended in<br />

1730 with Patrona Halil Rebellion<br />

was named “The Tulip Period”.<br />

However, this time the name of tulip<br />

was used in criticism, even to blame,<br />

rather than love. Those scrutinising<br />

Ottoman Empire`s period of decline<br />

had used the phrase to convey the<br />

fact that the capital was preoccupied<br />

Kanuni Sultan Süleyman<br />

Suleiman The Magnificent<br />

with pleasure and entertainment.<br />

In fact, the decline of the empire<br />

coincided with the incline and<br />

improvement of art. Frescoist Levni,<br />

Poet Nedim, Tanbur Player Mustafa<br />

Çavuş carved their names in history<br />

of art with countless artefacts.<br />

Florist or<br />

the Kaşıkçı<br />

Diamond<br />

Tulip whose<br />

name was used<br />

in reference to a<br />

particular period<br />

was made. even by<br />

today`s standards,<br />

extremely<br />

fashionable in<br />

Holland too.<br />

So much so that<br />

it was known for<br />

a single bulb of<br />

Viceroy Tulip to<br />

have cost 10 times<br />

the annual salary<br />

of a craftsman. In<br />

the most striking<br />

example, a Viceroy bulb was<br />

recorded as being worth : “2 loads of<br />

wheat, 4 loads of rye, 4 well-fed ox,<br />

8 well-fed pigs, 12 well-fed sheep,<br />

480 litres of wine, 5 thousand 250<br />

litres of beer, 2 tons of butter, 1 bed,<br />

1 suit, 1 silver cup.”<br />

Of course there were those who lost<br />

all their possessions or even their<br />

Lale Devri’ni tasvir eden bir minyatür A miniature painting depicting the Tulip Period<br />

NİSAN <strong>2010</strong> | TÜRSAB DERGİ 43


Rengârenk notlar<br />

• Bu topraklar, dünyanın başka hiçbir ülkesinde yetişmeyen çok<br />

özel bir lale de yetiştiriyor.<br />

Hakkari dağlarında yetişen “Ters Lale” bu özelliğiyle dünyanın<br />

nadide çiçeklerinden biri sayılıyor. Aşağı doğru bakan yaprakları<br />

nedeniyle, Ters Lale, dünyada “Ağlayan Gelin” adıyla biliniyor.<br />

• İstanbul’un Laleli semti adını, rivayete göre, yakasına hep bir<br />

lale takarak dolaşan ve bu yüzden “Laleli Baba” diye anılan dervişe<br />

borçlu.<br />

• Nüfus istatistiklerine ve o istatistiklere dayalı hesaplara göre,<br />

Lale adı, <strong>Türkiye</strong>’de “en çok kullanılan 316. isim”. Bu durumda da,<br />

<strong>2010</strong> yılı itibariyle ülkemizde tahminen 54 bin 909 kişinin adı Lale.<br />

• Bu çiçeğin dünyada “Tulip / Tulipa” diye bilinen isminin<br />

“tülbent” sözcüğünden geldiği ve tülbentin Anadolu’daki kullanım<br />

biçiminden esinlenerek konulduğu söylenir. Peki biz neden “lale”<br />

diyoruz Pek çok kaynak, lale isminin Farsça’dan geldiğini yazıyor.<br />

Ve Farsça “kırmızı” anlamına gelen “la’l” sözcüğünü işaret ediyor.<br />

Çiçek mi Kaşıkçı Elması mı<br />

Böyle bir döneme adını veren<br />

lale, aynı sıralarda Hollanda’da<br />

bugünün ölçülerinde bile akıllara<br />

durgunluk verecek bir moda<br />

yaratmış.<br />

O kadar ki, 1700’lerin ortasında<br />

Hollanda’da tek bir Viceroy<br />

soğanı için bir zanaatkârın yıllık<br />

kazancının 10 katı fiyat verildiği<br />

görülmüş. En çarpıcı örnekte<br />

ise, bir Viceroy soğanı karşılığı<br />

verilen “mal sepeti” kayıtlara<br />

şöyle geçmiş: ”2 buğday yükü,<br />

4 çavdar yükü, 4 semiz öküz, 8<br />

semiz domuz, 12 semiz koyun,<br />

480 litre şarap, 5 bin 250<br />

litre bira, 2 ton terayağı,<br />

1 yatak, 1 takım elbise,<br />

gümüş 1<br />

kupa.”<br />

Elbette bu<br />

inanılmaz<br />

ticarette tüm<br />

servetini<br />

kaybeden<br />

de olmuş,<br />

hayatını<br />

yitiren de.<br />

Ama ülkeler<br />

kazançlı<br />

çıkmış. Yüzyıllar<br />

Hollanda’ya<br />

yaramış. Nitekim<br />

bugün dünya<br />

lale deyince<br />

Hollanda’yı<br />

hatırlıyor. Kimse<br />

Osmanlı’dan ve<br />

Colourful notes<br />

• This land is also home to a unique tulip not grown anywhere else in<br />

the world. “Ters Lale” (Reverse Tulip) that grows in the mountains of<br />

Hakkari is considered to be a rare flower because of that.<br />

Because of its upside down leaves, Ters Lale is also known in the<br />

world as “Weeping Bride”.<br />

• The neighbourhood of Laleli in İstanbul gets its name from a dervish<br />

whose nick name was “Laleli Baba” because he always wore a tulip on<br />

his lapel.<br />

• According to a population statistics and calculations based on those<br />

statistics, the name Lale, is the 316 th most common name.<br />

It is thought that 54 thousand 909 people have the name Lale.<br />

• The flower`s name “Tulip / Tulipa” is known to derive from the word<br />

“tülbent” (muslin) and was inspired by the way the muslin cloth was<br />

used in Anatolia.<br />

But why do we call it “lale” Many sources write that the name is<br />

Persian. And they point to Persian word “la`l” which means red.<br />

44 TÜRSAB DERGİ | NİSAN <strong>2010</strong>


Türklerden söz etmiyor.<br />

Oysa, kaynaklara bakılırsa lale<br />

adını bile bu topraklara borçlu.<br />

Dünya laleyi, tülbentten bozma<br />

“tulipa” adıyla biliyor.<br />

Bütün lale çeşitleri “tulipa” diye<br />

başlıyor. Tıpkı “Ottoman Tulip”<br />

gibi.<br />

Ottoman Tulip’in sırrı<br />

“Ottoman Tulip”, kolaylıkla<br />

anlaşılacağı üzere “Osmanlı<br />

Lalesi” anlamına geliyor.<br />

Ancak, bu özel çeşit, geçmişte<br />

halk arasında –muhtemelen<br />

Mevlana’ya gönderme yaparak–<br />

Lale-i Rumi diye bilinirdi.<br />

Osmanlı sanatında pek revaçta<br />

olan; minyatürlerde, çinilerde,<br />

ebrularda kullanılan bu “ince ve<br />

sivri yapraklı özel çeşit” kayıplara<br />

karıştı.<br />

Hatta tükendiği sanıldı.<br />

Ta ki, 2006 yılında Nijat Ayvaz<br />

tarafından Tekirdağ yakınlarında<br />

tesadüfen görülünceye kadar.<br />

Müzisyen, şair, fotoğraf sanatçısı<br />

Nijat Ayvaz, 150 yıldır<br />

görülmeyen Osmanlı Lalesi’nin<br />

fotoğrafını çekerek bilim<br />

dünyasına müjdeyi<br />

verdi. Osmanlı<br />

Lalesi<br />

de, uzun<br />

yokluğunun<br />

ardından<br />

“İstanbul Lalesi”<br />

adıyla aramıza<br />

döndü.<br />

Ve çoğaltılarak İstanbul’u<br />

süslemekle kalmadı, lalenin<br />

Avrupa’ya bu topraklardan<br />

gidişinin “efsane” değil gerçek<br />

olduğunu kanıtladı.<br />

İstanbul şimdi, aralarında<br />

adını taşıyan bu efsanevi<br />

çiçeğin de bulunduğu yüzlerce<br />

lale çeşidiyle baharı karşılıyor.<br />

Laleler İstanbul’u zerafetiyle<br />

süslüyor, güzelleştiriyor.<br />

Lale, eski<br />

Kültür ve Turizm<br />

Bakanlarından Erkan<br />

Mumcu döneminde alınan<br />

kararla, 2000 yılından bu<br />

yana <strong>Türkiye</strong>’yi de temsil<br />

ediyor. Ülkemizin adını<br />

bütün dünyaya özel logosuyla<br />

duyuruyor.<br />

Osmanlı Lalesi (İstanbul Lalesi)<br />

Ottoman Tulip (İstanbul Tulip)<br />

lives in this trade. But their country<br />

was the eventual winner. Centuries<br />

had benefited Holland. As a matter<br />

of fact, The World thinks of Holland<br />

when tulip is mentioned. Nobody<br />

is talking about Ottomans and the<br />

Turks.<br />

But a glance at records show that<br />

even the name tulip owes its name<br />

to this land. The word tulip that<br />

is known worldwide derives from<br />

tülbent (muslin). Name of all tulip<br />

variety begins with “tulipa”. Just<br />

like “Ottoman Tulip”.<br />

The secret of Ottoman Tulip<br />

“Ottoman Tulip” was commonly<br />

known as Lale-i Rumi, possibly a<br />

reference to Mevlana. This “thin<br />

and pointy leafed special variety”<br />

that was a favourite of Ottoman<br />

art forms such as miniatures, tiles,<br />

marbling. It was even thought to be<br />

extinct. Until 2006 that is, when,<br />

purely by chance, it was spotted<br />

near Tekirdağ by photographer<br />

Nijat Ayvaz. A photographer,<br />

musician and a poet, Nijat Ayvaz<br />

photographed the Ottoman Tulip<br />

that had been unseen for 150 years<br />

to spread the good news to science<br />

world. Ottoman Tulip returned<br />

after a long absence as “İstanbul<br />

Tulip”. Not only it was cultivated to<br />

decorate İstanbul but it also proved<br />

that tulip`s journey from this land<br />

was the truth and not the “myth”.<br />

İstanbul is greeting spring with<br />

hundreds of variety of tulips, the<br />

legendary “İstanbul Tulip” amongst<br />

them. Tulips adorn İstanbul<br />

with elegance. Tulip has been<br />

representing Turkey since year 2000<br />

after a decision by the ex Culture<br />

and Tourism Minister Erkan Mumcu.<br />

Tulips represent our country`s name<br />

in the world with a special logo.


Avustralya Türklerinin gururu: Lale<br />

Avustralya’nın Melbourne şehrinde her yıl düzenlenen Lale Festivali, renk cümbüşüyle görenleri büyülüyor.<br />

<strong>Türkiye</strong>’den farklı renkler, sesler ve esintiler sunan Türk Lale Festivali bu yıl 18-19 Eylül <strong>2010</strong> tarihlerinde<br />

Tesselaar Lale Bahçeleri’nde yapılacak<br />

Tulip: Pride of Australian Turks<br />

Tulip Festival that takes place every year in Melbourne in Australia dazzles people with colourful displays.<br />

Presenting different colours, sounds and breeze, Turkish Tulip Festival this year will take place in Tesselaar<br />

Tulip Gardens between 18 th and 19 th September <strong>2010</strong><br />

Avustralya Türk Kültür Platformu<br />

Başkanı Hilkat Özgün’ün<br />

öncülüğünde 2005 yılında<br />

başlatılan Avustralya Türk Lale<br />

Festivali, yerel resmi makamlarca<br />

bölgede yapılan en kapsamlı<br />

Türk etkinliği seçildi ve Avustralya<br />

genelinde 12 büyük etkinlik arasına<br />

girerek Viktorya Çokkültürlülük<br />

Komisyonu’nun <strong>2010</strong> takviminde<br />

yer aldı. Bugüne kadar <strong>Türkiye</strong><br />

dışında düzenlenen en büyük Türk<br />

Lale Festivali olma özelliği taşıyan 6.<br />

Geleneksel Türk Lale Festivali, gün<br />

boyu devam edecek etkinliklerle<br />

Türk kültürünü Avustralya’nın<br />

Melbourne şehrine taşıyacak.<br />

Australia Turkish Tulip Festival<br />

that begun life in 2005 under the<br />

leadership of Australian Turkish<br />

Cultural Platform chairman Hilkat<br />

Özgün.<br />

The event was voted as the most<br />

comprehensive Turkish event by<br />

local authorities and succeeded in<br />

entering the <strong>2010</strong> event calendar of<br />

Victoria Multicultural Commission<br />

among 12 big events in Australia.<br />

The 6 th Traditional Turkish Tulip<br />

Festival, so far the biggest Turkish<br />

Tulip Festival organised outside<br />

Turkey, will host events all day long<br />

to help bring Turkish Culture to<br />

Melbourne, Australia.<br />

Melbourne<br />

46 TÜRSAB DERGİ | NİSAN <strong>2010</strong>


Avustralya’da Türk izleri<br />

Lale Festivali kutlamaları, bir<br />

yandan Melbourne’de yaşayan<br />

vatandaşlarımızın örf ve<br />

âdetlerinin korunmasını, diğer<br />

yandan çokkültürlü bir yapıya<br />

sahip Avustralya toplumuna Türk<br />

kültürünün tanıtılmasını amaçlıyor.<br />

On binlerce kişiye ülkemizin tarih<br />

ve kültürünü tanıtma imkânı<br />

veren bu proje, <strong>Türkiye</strong>’ye yönelik<br />

turistik seyahatleri özendirmek ve<br />

artırmak konusunda da önemli rol<br />

oynuyor.<br />

Rengârenk bir festival<br />

Lale Festivali, bölgede yaşayan<br />

Türklerin yanı sıra komşu<br />

şehirlerden, Avustralya’nın diğer<br />

eyaletlerinden ve yurtdışından<br />

gelen binlerce ziyaretçinin akınına<br />

uğruyor.<br />

Türk kültürünün geleneksel<br />

unsurlarının çağdaş örneklerle<br />

sunulduğu festivalde konserler,<br />

halk oyunları gösterileri, defileler,<br />

Türk motif ve desenleri sergileri,<br />

geleneksel Türk el sanatları<br />

uygulamaları, film gösterimleri<br />

gibi farklı etkinliklere yer veriliyor,<br />

Türk giysileri gün boyunca Türk<br />

ve yabancı gönüllü modeller<br />

aracılığıyla tanıtılıyor.<br />

Türk mutfağından örneklerin,<br />

Türk kahvesinin tanıtıldığı çadırlar<br />

ve çocuklar için hazırlanan “Mini<br />

Kültür Çadırları” da ziyaretçilerin<br />

ilgi odakları arasında.<br />

Festivalden çokkültürlülüğe<br />

katkı<br />

Geleneksel Türk Lale Festivali,<br />

2008 yılında Viktorya<br />

Melbourne<br />

Çokkültürlülük<br />

Komisyonu tarafından<br />

“Çokkültürlülük<br />

İlişkilerinde<br />

Üstünlük Ödülleri”<br />

kategorisinde<br />

değerlendirilerek<br />

“Kültür Mirası”<br />

ödülünü aldı.<br />

TC Kültür ve<br />

Turizm Bakanlığı,<br />

Dışişleri Bakanlığı,<br />

Avustralya<br />

Büyükelçiliği,<br />

Melbourne<br />

Başkonsolosluğu,<br />

Viktorya Çokkültürlülük<br />

Merkezi, Avustralya Çokkültürlülük<br />

Vakfı, Tesselaar Ailesi,<br />

Commonwealth Bankası festivali<br />

destekleyen kurumlar arasında.<br />

Avustralya Türk Kültür Platformu ile<br />

ilgili daha fazla bilgi için:<br />

www.atcp.com.au<br />

Mark of Turks in Australia<br />

Celebrations of Tulip Festival aim to<br />

protect the customs and traditions<br />

of Turks living in Melbourne and<br />

help introduce Turkish culture to<br />

Australian society which already<br />

has a multicultural ethnicity. Giving<br />

tens of thousands of people the<br />

opportunity to learn our country`s<br />

history and culture, this event also<br />

plays an important role to stimulate<br />

and increase travelling to Turkey.<br />

A colourful festival<br />

Tulip festival is visited by thousands<br />

of people who live in nearby cities in<br />

the region as well as in other states<br />

of Australia and even overseas.<br />

Concerts, folk dance shows, fashion<br />

shows, exhibition of Turkish<br />

patterns and designs, traditional<br />

Turkish hand craft workshops,<br />

film shows are amongst events<br />

organised in the festival to<br />

introduce traditional Turkish<br />

cultural elements in a modern<br />

way.<br />

“Little Culture Tents” are<br />

designed to attract children<br />

while samples of Turkish<br />

cuisine and Turkish coffee are<br />

introduced in different tents.<br />

Festival`s contribution to<br />

multiculturalism<br />

Traditional Turkish Tulip<br />

Festival received the<br />

Avustralya Büyükelçisi Murat Ersavcı ve eşi Zeynep Ersavcı, Melbourne<br />

Başkonsolosu Aydın Nurhan<br />

Turkish Ambassador to Australia Murat Ersavcı and his wife Zeynep Ersavcı,<br />

Melbourne Consul General Aydın Nurhan<br />

“Culture Heritage” award in<br />

“Multicultural Relationship<br />

Superiority Award” category in<br />

2008, awarded by The Victorian<br />

Multicultural Commission.<br />

Ministry of Culture and Tourism<br />

of Turkish Republic, Ministry<br />

of Foreign Affairs, Australian<br />

Embassy, Consulate General<br />

of Turkey in Melbourne,<br />

The Victorian Multicultural<br />

Commisson, Australian<br />

Multicultural Foundation,<br />

Tesselaar Family, and<br />

Commonwealth Bank are among<br />

those supporting the festival.<br />

For further information about<br />

Australia Turkish Culture<br />

Platform: www.atcp.com.au<br />

NİSAN <strong>2010</strong> | TÜRSAB DERGİ 47


NOT DEFTERİ<br />

notebook<br />

DÜNYA ŞAKAYI SEVİYOR<br />

1 <strong>Nisan</strong> âdeti nereden geliyor Şaka Müzesi’nde birincilik<br />

tahtında hangi şaka oturuyor Peki, <strong>Türkiye</strong>’nin şaka tarihinde en<br />

ilginç olay hangisi O olay neden cezaevinde bitti İşte şaka gibi<br />

ama gerçek yanıtlarıyla, dünya tarihinin en ilginç sayfası!<br />

2 Aylin Şen<br />

THE WORLD LOVES A JOKE<br />

Where does the tradition of April Fool’s Day come from Which joke is at the throne in<br />

Museum of Hoaxes Ok, what is the most bizarre event in the history of Turkish jokes<br />

Why did that joke end up in prison<br />

Here is the world’s most interesting page with true but bizarre answers!


1<br />

<strong>Nisan</strong> şakası 20. yüzyıldan itibaren dünyanın belki<br />

de en yaygın “ortak kültürü” haline geldi. Bu<br />

kültürün izleri antik Roma’ya kadar uzanıyor;<br />

sürprizlerin, şakaların birbirini izlediği Hilarya<br />

bayramında görülüyor. Benzer bir kutlamanın da<br />

yüzyıllardır 31 Mart günü Holi adıyla yapıldığı<br />

biliniyor.<br />

1 <strong>Nisan</strong> şakasının günümüzdeki anlamında tarihi<br />

16. yüzyıla kadar uzanıyor. 1564 yılında Fransa Kralı<br />

IX. Charles, takvimi değiştirerek yılın başlangıcını 25<br />

Mart’tan ocak ayının birinci gününe aldı. Ama, kimileri o<br />

dönemin iletişim koşullarında bundan haberdar olmadığı,<br />

kimileri de protesto ettiği için eski âdetlerine devam etti,<br />

1 <strong>Nisan</strong>’da yılbaşı partileri düzenlemeyi sürdürdü. Yeni<br />

karara uyanlar ise, sırf diğerleriyle alay etmek için onları<br />

“yapılmayacak partilere” davet edip komik hediyeler verdi. Dahası, eskiye<br />

takılıp kalanları “<strong>Nisan</strong> aptalları” diye nitelendirdiler.<br />

Yıllar sonra herkes yeni takvime alışsa da, Fransızlar 1 <strong>Nisan</strong> gününü<br />

kültürün bir parçası olarak görüp devam ettirdi. Bu âdet iki yüzyıl sonra<br />

İngiltere’ye, oradan da Amerika kıtasına ulaştı. Derken bütün dünyanın<br />

“şaka günü” oldu.<br />

1 <strong>Nisan</strong> şakalarının simgesi “<strong>Nisan</strong> Balığı”. Bunun nedeni ise, mart<br />

ayının sonlarında Güneş’in balık burcunu terk etmesi, ama bazılarının hâlâ<br />

o burçta takılıp kalması!<br />

Fransızlar <strong>Nisan</strong> Balığı dese de, İngilizler 1 <strong>Nisan</strong>’ı “April Fools’ Day”,<br />

yani “<strong>Nisan</strong> Kaçıklar Günü” diye adlandırıyor. Ancak günümüzde kimse<br />

herhangi bir ada ihtiyaç duymuyor. 1 <strong>Nisan</strong> demek yetiyor!<br />

1 <strong>Nisan</strong> şakaları İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki psikolojik ortamda,<br />

özellikle televizyonun da yaygınlaşmasıyla çılgınlığa dönüştü. Milyonlarca<br />

insanı “şakalayan” oyunlar yapılır oldu.<br />

“Museum of Hoaxes”, yani “Şaka Müzesi” 20. yüzyılın en iyi şakaları<br />

listesinde “tacı”, BBC’nin 1 <strong>Nisan</strong> 1957 tarihli “Panaroma” programındaki<br />

şaka habere taktı: Haberde, “aşırı ılık geçen kış ve spagettilere saldıran<br />

böceklerin ortadan kalkması sayesinde, İsviçreli köylülerin ağaçlarından<br />

görülmemiş spagetti rekoltesi elde ettiği” belirtiliyordu. Binlerce İngiliz de<br />

haber üzerine BBC’yi telefon yağmuruna tutmuş, “evlerinde nasıl spagetti<br />

yetiştirebileceklerini” sormuştu.<br />

1 <strong>Nisan</strong> 1967 tarihinde yine İngiltere’de ortalık karıştı; çünkü<br />

gökbilimci Patrick Moore, saat 09.47’de Pluton’un Jüpiter’in arkasından<br />

geçeceğini ve bu sırada sıradışı bir olay meydana geleceğini duyurmuştu.<br />

Tam o dakikada sıçrayanlar, Dünya’nın çekim gücü azalacağı için uçma<br />

hissi yaşayacaktı. Şakanın ne kadar yaratıcı olduğu, o dakikada İngiliz<br />

kentlerinde binlerce kişinin sıçramasıyla kanıtlanmıştı. Sıçrayanlar, uçma<br />

hissi yaşamasa da 1 <strong>Nisan</strong> şakasına çok gülmüştü!<br />

Elbette her şaka güldürmüyor. Bunun en çarpıcı örneği de bizden,<br />

yani <strong>Türkiye</strong>’den. 1 <strong>Nisan</strong> 2006 günü, İstanbul’da Kadıköy-Beşiktaş seferi<br />

yapan vapurda Murat Alas adlı genç birden “Üzerimde bomba var!”<br />

diye bağırdı. Vapurda ortalık karıştı, kimileri ağlarken kendini vapurdan<br />

atmaya çalışanlar bile oldu. Murat Alas, “1 <strong>Nisan</strong>” diye bağırsa da<br />

nafile. İskelede kendisini polislerin arasında buldu. Önce gözaltına<br />

alındı. 2 <strong>Nisan</strong>’da tutuklandı. 23 yaşındaki seyyar satıcı-müzisyen Alas,<br />

mahkemedeki savunmasında “Aklıma nereden geldi bilmiyorum, keşke<br />

yapmasaydım” dedi. Bu sözleri “itiraf” kabul edildi ve genç, 1 yıl 8 ay<br />

hapis cezasına çarptırıldı. Üst mahkeme, temyiz derken ceza 2009<br />

sonunda kesinleşti ve Murat Alas, 4 Ocak <strong>2010</strong> günü Manisa<br />

Kapalı Cezaevi’ne girdi. Aradan geçen sürede evlenen<br />

Murat Alas şimdi hayatına dönmek için gün sayacak.<br />

Ve tabii 1 <strong>Nisan</strong> <strong>2010</strong> gününü de<br />

cezaevinde geçirecek.<br />

April Fools’ Day became the most common “joint culture” of<br />

the world from 20 th century. Traces of this culture leads to antique<br />

Rome; surprises and jokes can be seen during Hilaria Festivities. A<br />

similar day called Holi had been celebrated over centuries on 31 st<br />

March.<br />

However, history of April Fool’s Day as we know today<br />

goes back to 16 th century. In 1564, IX. Charles, then the King<br />

of France changed the first day of the calendar year from<br />

25 th March to 1st January. But due to lack of communication<br />

or disagreeing with this change, some people kept the old<br />

tradition. They continued to have new year celebrations on<br />

1 st April. Those who accepted the change started to invite<br />

people to “phantom parties” and gave silly presents in order<br />

to mock the others. Furthermore, they start calling those who<br />

stayed with the old tradition “April fools”.<br />

Even if people were used to the new calendar years later, French adopted<br />

1 st April celebrations as part of the culture and continued. This tradition<br />

reached England two centuries later and from there to Continental America.<br />

And then it became world’s “practical joke day”.<br />

“April Fish” is the symbol of April Fool’s Day. The reason for that is the<br />

fact that Sun leaves the Pisces constellation towards the end of March but<br />

some people are stuck on that zodiac sign.<br />

While French call it April Fish, English call 1 st April as “April Fools’ Day”.<br />

But nowadays people don’t need a name for it. Calling it 1 st April is enough.<br />

April Fools’ Day jokes increased after 2. World War and became a craze<br />

after the spread of Television. Practical jokes that effected millions of people<br />

became common.<br />

The Museum of Hoax’s ‘the best hoax of 20 th century title’ is given to<br />

“Panorama” program broadcast on 1 st April 1957 by the BBC. The news<br />

referred to a “bumper spaghetti harvest in trees of Swiss villagers after a<br />

mild winter and disappearance of the spaghetti weevil”. Upon hearing the<br />

news, thousands of viewers telephoned BBC to enquire about “cultivating<br />

spaghetti at home”.<br />

There was mayhem on 1 st April 1967, again in England; because<br />

astronomer Patrick Moore announced that a once-in-a-life-time astronomical<br />

event would occur at 9:47 AM when Pluto would pass behind Jupiter. Anyone<br />

who jumped in the air at the exact moment that this planetary alignment<br />

occurred, they would experience a strange floating sensation as Earth’s<br />

gravity would be lessened. Hoax was widely believed after thousands jumped<br />

up all over England. Those who jumped laughed at the hoax even if they<br />

haven’t experienced a floating sensation!<br />

Of course, not every joke is funny. Most striking example of this is<br />

from us in Turkey. On 1 st April 2006 a young man by the name of Murat<br />

Alas on Kadıköy-Beşiktaş ferry in İstanbul shouted “I have a bomb on<br />

me!”. Mayhem broke out on the ferry and some people started<br />

crying while others were trying to throw themselves out of the<br />

ferry. Despite claiming the shout as an “April Fool’s Day” hoax,<br />

Murat Alas found himself arrested once back on land.<br />

Later, appearing before a court, 23 year old<br />

musician was prisoned for 1 year 8 months after<br />

defended himself by saying “I don’t know where<br />

the idea came from” which court considered to<br />

be a confession. Despite an appeal to an upper<br />

court, the sentence was confirmed at the end of<br />

2009 and Murat Alas was sent to Manisa prison<br />

on 4 th January <strong>2010</strong>. Murat Alas, who married in<br />

between, is now counting his days to return to his<br />

normal life and of course he is going to spend 1 st April<br />

<strong>2010</strong> in prison.<br />

NİSAN <strong>2010</strong> | TÜRSAB DERGİ 49


GÜNCEL<br />

actual<br />

TAMİRHANEDEN SANAT MERKEZİNE<br />

TÜRSAB’ın desteğiyle hayata geçen Cer Modern sanatseverlere kapılarını açtı. Restorasyonu Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından<br />

gerçekleştirilen eski vagon tamirhaneleri ve cer atölyeleri artık Ankara’nın çağdaş sanat merkezine ev sahipliği yapıyor<br />

FROM A REPAIR YARD TO AN ART CENTRE<br />

Brought to life with TÜRSAB’s support, Cer Modern opened its doors to art lovers. Converted from an old railway repair yard with the help of<br />

Ministry of Culture and Tourism, Cer workshops is now a centre hosting Ankara’s modern art<br />

Cer Modern, 1 <strong>Nisan</strong><br />

<strong>2010</strong> Perşembe günü<br />

Başbakan Recep<br />

Tayyip Erdoğan<br />

ve Kültür ve Turizm Bakanı<br />

Ertuğrul Günay’ın katılımlarıyla<br />

düzenlenen törenle faaliyetine<br />

başladı. Açılış konuşmalarında,<br />

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan<br />

2008 yılı sonunda yaşanan<br />

küresel krize rağmen kültür<br />

dünyamızı zenginleştirecek<br />

atılımların devam ettirildiğine<br />

vurgu yaparken, Kültür ve Turizm<br />

Bakanı Ertuğrul Günay da Cer<br />

Modern’in Ankara’nın kültür ve<br />

sanat yaşamına önemli bir katkı<br />

sağlayacağına dair inancını ifade<br />

etti. TÜRSAB Başkanı Başaran<br />

Ulusoy ise <strong>Birliği</strong>n bu çalışmaya<br />

katkısını “<strong>Türkiye</strong> <strong>Seyahat</strong><br />

<strong>Acentaları</strong> <strong>Birliği</strong> olarak ülkemizin<br />

kültür turizmine güzide bir mekân<br />

daha kazandırmanın mutluluğunu<br />

yaşıyoruz” sözleriyle dile getirdi.<br />

Ankara’ya yeni soluk<br />

11 bin 500 metrekarelik bir<br />

alana yerleşen Cer Modern süreli<br />

sergi galerileri, fotoğraf galerisi,<br />

müze mağazası, konferans<br />

ve çokamaçlı salon, sanatçı<br />

atölyeleri, kafe ve heykel park<br />

Cer Modern was opened on 1st April<br />

<strong>2010</strong> with a ceremony attended by The<br />

Prime Minister Recep Tayyip Erdoğan<br />

and The Culture Minister Ertuğrul<br />

Günay. In his opening speech Prime<br />

Minister Recep Tayyip Erdoğan said<br />

that steps to enrich our cultural world<br />

Cer Modern’in aç›l›şına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Kültür ve Turizm<br />

Bakanı Ertuğrul Günay da katıldı<br />

The Prime Minister Recep Tayyip Erdoğan and Minister of Culture and Tourism<br />

Ertuğrul Günay also attended the opening of Cer Modern<br />

are still being taken despite the global<br />

crisis experienced at the end of 2008,<br />

while Culture and Tourism Minister<br />

Ertuğrul Günay expressed his belief<br />

about Cer Modern’s contribution to<br />

Ankara’s culture and art scene.<br />

TÜRSAB Chairman Başaran Ulusoy<br />

also commented on Association’s<br />

help in this project and said “as<br />

Turkish Travel Agents Association,<br />

we are happy to contribute to another<br />

distinguished venue in our country’s<br />

culture tourism”<br />

A new breath to Ankara<br />

Covering an area of 11 thousand 500<br />

square metres, Cer Modern has the<br />

potential to serve different purposes<br />

as permanent exhibition galleries, a<br />

photography gallery, a museum shop,<br />

a conference and multipurpose hall,<br />

art workshops, a cafe and statue park<br />

areas. Aiming to realise the target<br />

of “a communal education project”<br />

with national and international art<br />

50 TÜRSAB DERGİ | NİSAN <strong>2010</strong>


alanı gibi mekânlarıyla çok<br />

farklı amaçlara hizmet edebilme<br />

potansiyeline sahip.<br />

Ulusal ve uluslararası sanat<br />

etkinlikleri ve eserleriyle<br />

“toplumsal bir eğitim projesi”<br />

gerçekleştirmeyi hedefleyen<br />

sanat merkezi, farklı sanat<br />

disiplinlerini izleyicilerle<br />

buluştururken, Ankara’nın kent<br />

kimliğini de zenginleştirmiş<br />

olacak.<br />

Çokyönlü bir sanat merkezi<br />

Cer Modern bir sergi alanı<br />

olmanın çok ötesinde işlevler<br />

üstleniyor. Bunların en<br />

önemlilerinden biri, ülkemizde<br />

ilk kez bir “stüdyo ikamet<br />

programı” başlatmış olması.<br />

Bu program çerçevesinde,<br />

yurtiçinden ve yurtdışından<br />

sanatçılar kendilerine sunulan<br />

mekânlarda ziyaretçilerle<br />

buluşabilecek.<br />

Başkentin iş dünyasına bütünsel<br />

bir cevap verebilecek nitelikteki<br />

kongre merkezi ile modern<br />

sanatlara ilişkin başvuru<br />

kaynaklarının bulunduğu<br />

kütüphane de Cer Modern’in<br />

hizmetlerinden diğer ikisi.<br />

“+Sonsuz” ve “Fasa Fiso”<br />

Cer Modern bu ay iki ayrı<br />

sergiye ev sahipliği yapıyor.<br />

Bunlardan biri, Döne Otyam<br />

ve Deniz Artun küratörlüğünde<br />

Ebru Özdemir Koleksiyonu’ndan<br />

derlenen eserlerden oluşuyor.<br />

“+Sonsuz” başlıklı bu serginin<br />

temel önerisi, sanat tarihini<br />

koleksiyonerler üzerinden<br />

okumak. 2 <strong>Nisan</strong>’da açılan<br />

“+Sonsuz”, 5 Temmuz <strong>2010</strong>’a<br />

kadar ziyaret edilebilecek.<br />

“Yaygara’dan Başkentte<br />

Güncel Bir Sergi: Fasa Fiso”<br />

başlıklı sergi ise yerli ve<br />

yabancı sanatçıların eserlerini<br />

26 <strong>Nisan</strong>-14 Haziran <strong>2010</strong><br />

tarihleri arasında sanatseverlerle<br />

buluşturacak.<br />

İletişim:<br />

Cer Modern<br />

Altınsoy Caddesi<br />

No:3 Sıhhiye<br />

Ankara<br />

Tel: (312) 310 00 00<br />

www.cermodern.com<br />

activities, the culture centre will help<br />

merge different art disciplines for the<br />

benefit of spectators and enrich the city<br />

identity of Ankara.<br />

A multifaceted art centre<br />

Cer Modern takes on various roles<br />

beyond just being an exhibition hall.<br />

The most important of these is the<br />

“studio residence program” which<br />

is a first in this country. Within the<br />

framework of this program, local and<br />

international artists will be able to meet<br />

visitors in areas designated exclusively<br />

for them. A congress centre that is<br />

capable of comprehensively answering<br />

the demands of the capital’s business<br />

world and a reference library for<br />

modern art is amongst services of Cer<br />

Modern.<br />

“+Sonsuz” and “Fasa Fiso”<br />

Cer Modern is the host to two different<br />

exhibitions this month. One of them<br />

includes the works compiled from<br />

Ebru Özdemir Collection, created by<br />

Döne Otyam and Deniz Artun. Titled<br />

“+Sonsuz”, the exhibition’s main<br />

overture is to read the history of art<br />

through collectors. “+Sonsuz”, which<br />

opened on 2 nd April, can be visited<br />

until 5 th July <strong>2010</strong>. The exhibition<br />

titled “A Contemporary Exhibition In<br />

the Capital by Yaygara: Fasa Fiso” is<br />

to bring together works of local and<br />

international artists with art lovers<br />

between 26 th April and 14 th June <strong>2010</strong>.<br />

Contact Details:<br />

Cer Modern<br />

Altınsoy Caddesi No: 3 Sıhhiye Ankara<br />

Tel: +90 (312) 310 00 00<br />

www.cermodern.com<br />

NİSAN <strong>2010</strong> | TÜRSAB DERGİ 51


GÜNCEL<br />

actual<br />

ATATÜRK’TEN HATIRA:<br />

SAVARONA<br />

Seksen yaşına merdiven dayayan Savarona, acı tatlı<br />

anılarıyla yıllara meydan okudu. Zor günlerinde Atatürk’ün<br />

yanında olan bu “deniz kuşu” gösterdiği vefanın<br />

karşılığını bekliyor<br />

A MEMENTO FROM ATATÜRK: SAVARONA<br />

Almost at the age of Eighty, Savarona defies the years with bitter sweet<br />

memories. At Atatürk’s side during difficult times, this “sea bird” awaits<br />

the rewards of loyalty she had shown<br />

Adını Atatürk’le birlikte<br />

andığımız Savarona yatı,<br />

bundan 79 yıl önce,<br />

Brooklyn Köprüsü’nün<br />

mühendisi John Roebling’in kızı<br />

Emily Roebling Cadwallader<br />

için inşa edilmişti. Almanya’nın<br />

Hamburg şehrinde Blohm ve Voss<br />

tersanelerinde vücuda getirilen bu<br />

görkemli yat için harcanan para tam<br />

4 milyon dolardı.<br />

Emily Roebling’in bu hayaline<br />

dokunması ise maalesef mümkün<br />

olmadı. Zira Almanya’dan yola<br />

çıkan yat Atlantik, Akdeniz ve Kuzey<br />

Afrika sularını geçtiyse de yüksek<br />

dışalım vergisinden dolayı Amerika<br />

Birleşik Devletleri’ne adım atamadı.<br />

Bu durumda çözüm Savarona’yı<br />

satmaktı. Savarona’nın <strong>Türkiye</strong>’ye<br />

gelişi işte bu hikâyeyle başladı.<br />

Savarona, whose name is<br />

synonymous with Atatürk, was<br />

built 79 years ago for Emily<br />

Roebling Cadwallader, the<br />

daughter of John Roebling,<br />

the engineer who designed the<br />

Brooklyn Bridge.<br />

The ship was built by Blohm &<br />

Voss in Hamburg, Germany and<br />

cost 4 million US dollars.<br />

Emily Roebling however was not<br />

able to realize her dreams.<br />

Because, even though the yacht left<br />

Germany and crossed the Atlantic<br />

Ocean, the Mediterranean and the<br />

North Africa cost, she never made<br />

it to United States of America<br />

because of high import duty.<br />

The solution was to sell Savarona.<br />

And that’s how the story of<br />

Savarona arriving in Turkey starts.<br />

52 TÜRSAB DERGİ | NİSAN <strong>2010</strong>


Savarona <strong>Türkiye</strong> yolunda<br />

Bu arada <strong>Türkiye</strong> cephesinde de<br />

bu buluşmayı hazırlayan ilginç<br />

bir olay gerçekleşiyordu. 1938<br />

yılında Kral VII. Edward İstanbul’u<br />

ziyaret etmiş, o dönemde devlet<br />

yatı olarak kullanılan Ertuğrul’da<br />

Mustafa Kemal Atatürk’ün misafiri<br />

olmuştu. Ancak tatsız bir aksilikle,<br />

bacadan dökülen kurum kralın<br />

giysilerini berbat etti. Bunun üzerine<br />

Ertuğrul, Atatürk’ün direktifiyle<br />

hurdaya gönderildi ve yerine<br />

yeni bir Cumhurbaşkanlığı yatı<br />

araştırılmaya başlandı. İşte bu<br />

noktada bu arayışa bir cevap geldi<br />

ve Mart 1938’de Southampton’da<br />

Savarona’ya Türk bayrağı çekildi.<br />

Yatın bazı döşemelerinin yenilenip<br />

İstanbul’a gelmesi ise iki ay aldı.<br />

Bunlar Atatürk’ün hastalığının iyice<br />

ilerlediği günlerdi.<br />

Atatürk’ten sonra<br />

1 Haziran 1938 günü öğle<br />

saatlerinde Dolmabahçe Sarayı<br />

önünde demirleyen yata gitmek<br />

üzere motora bindiğinde Atatürk’ün<br />

yanında en yakın çalışma arkadaşları<br />

Hasan Rıza Soyak, Salih Bozok ve<br />

Kılıç Ali vardı.<br />

Savarona o gün itibariyle kabine<br />

toplantılarına, önemli konuklara,<br />

devlet başkanlarına ev sahipliği<br />

yaptı. Ancak Atatürk’ün evi ve<br />

resmi konutu olma görevini sadece<br />

altı hafta üstlenebildi. Bu sürenin<br />

sonunda ise durumu çok ağırlaşmış<br />

olan bu misafirini Dolmabahçe<br />

Sarayı’na teslim etti, “son<br />

yolculuk”unda ise İzmit kıyılarına<br />

kadar onun eşlikçisi oldu.<br />

O tatsız günden, 10 Kasım<br />

1938’den sonra Savarona da tüm<br />

ülke gibi boşluğa düştü. Bir süre<br />

daha Cumhurbaşkanlığı yatı olarak<br />

kaldıysa da, 1951 yılında Deniz<br />

Kuvvetleri Komutanlığı’na devredilip<br />

eğitim gemisi olarak kullanılana<br />

kadar bir daha yelken açmadı.<br />

Okulu son sınıf öğrencilerini alıp<br />

78 günlük bir yolculukla 11 ülkeyi<br />

kapsayan bir açıkdeniz eğitimine<br />

çıkardı. Hatta o öğrenciler arasında<br />

bulunan Yarbay Fahri Çoker’in 24<br />

Temmuz-11 Ekim 1957 tarihleri<br />

arasında devam eden tatbikatta<br />

kaleme aldığı anıları geçtiğimiz yıl<br />

bir kitap olarak yayımlandı.<br />

Ata’nın hatırasına saygı<br />

Savarona yatı 3 Ekim 1979 günü<br />

bir felaketle karşılaştı; Heybeliada<br />

açıklarında bir yangın geçirerek ağır<br />

hasar gördü. Gölcük Tersanesi’nde<br />

6 aylık bir çalışmayla hayata<br />

döndürüldükten sonra bir süre daha<br />

Deniz Harp Okulu öğrencilerinin<br />

eğitimine katkısını sürdürdü, ancak<br />

sonunda kadro dışı bırakıldı.<br />

1989 yılına gelindiğinde<br />

Savarona’yı bekleyen kader,<br />

hurdaya çıkarılmaktı; ancak bu<br />

Savarona on the way to Turkey<br />

Meanwhile in the Turkey an<br />

interesting event was taking place<br />

to hasten the meeting. When King<br />

Edward VII visited Istanbul in 1938,<br />

he was the guest of Atatürk in<br />

Ertuğrul which was the state yacht<br />

then.<br />

The King’s clothes were ruined with<br />

soot from the chimney after an<br />

unfortunate accident. As a result<br />

of the incident Atatürk ordered<br />

Ertuğrul to be scrapped and the<br />

search for the new presidential<br />

yacht had begun. At that point,<br />

the search was answered and<br />

the Turkish flag was hoisted onto<br />

Savarona in Southampton in March<br />

1938. It took another two months<br />

for the yacht to arrive in Istanbul<br />

after some internal modifications.<br />

Atatürk’s illness was at an advance<br />

stage in those days.<br />

After Atatürk<br />

Boarding the yacht around lunch<br />

time on 1 st June 1938 anchored<br />

just off Dolmabahçe Palace,<br />

accompanying Atatürk were his<br />

close work colleagues Hasan Rıza<br />

Soyak, Salih Bozok and Ali Kılıç.<br />

From that day onward, Savarona<br />

was to host cabinet meetings,<br />

VIP guests and heads of states.<br />

However she was Atatürk’s official<br />

residence for only six weeks. After<br />

that, she handed over her guest<br />

whose condition had worsened<br />

to Dolmabahçe Palace, and she<br />

accompanied him on his “last<br />

journey” all the way to İzmit.<br />

After that sad day on 10 th<br />

November 1938 Savarona fell<br />

into a void just like the rest of<br />

the country. She stayed as the<br />

presidential yacht for a while longer<br />

but her sails were never set until<br />

she was handed over to the Turkish<br />

Navy as a training ship.<br />

Young students on board<br />

Savarona<br />

Savarona was now contributing to<br />

the education of young sailors which<br />

would’ve pleased Atatürk despite<br />

spending such a short time on board<br />

after waiting for her arrival “like a<br />

child waiting for a toy to arrive”.<br />

For instance, as part of an open<br />

sea training she had sailed to 11<br />

Genç öğrenciler Savarona’da<br />

Savarona artık, onu “bir çocuk,<br />

oyuncağını bekler gibi” bekleyen,<br />

ancak birlikte kısacık bir zaman<br />

geçirebildiği Atatürk’ü memnun<br />

edecek bir görevle gençlerin<br />

yetişmesine katkıda bulunuyordu.<br />

Örneğin 1957 yılında Deniz Harp<br />

NİSAN <strong>2010</strong> | TÜRSAB DERGİ 53


TOBB Savarona’yı<br />

sahipleniyor<br />

Savarona’yı hurdaya çıkmaktan kurtaran Kahraman Sadıkoğlu<br />

artık bu görevi devretmek istediğinde ilk yorum TÜRSAB<br />

Başkanı Başaran Ulusoy’dan gelmişti. Ulusoy, bir süredir<br />

Kuruçeşme’de demirlenmiş duran tarihi yatın bir müze<br />

haline getirilmesi için çağrıda bulunmuş, bu dileğini<br />

“Savarona bir müze-yat haline dönüştürülerek hem<br />

yerli ve yabancı turistlerin ziyaretine açılabilir, hem de<br />

yabancı liderlerin ağırlanmasında kullanılabilir. Bunu <strong>Türkiye</strong> için<br />

kutsal bir görev saymalıyız. Atatürk’ün hatırasının bir limanda boynu<br />

bükük durmasına göz yummamalıyız.” sözleriyle dile getirmişti.<br />

Nihayet bir adım atıldı ve yine Başaran Ulusoy’un öncülük ettiği bir<br />

buluşmayla geçtiğimiz günlerde TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu<br />

ve heyeti ile Kahraman Sadıkoğlu, Savarona yatında bir araya geldi.<br />

Suudi Arabistanlı ve Rus taliplerin daha yüksek bedeller önermesine<br />

karşın “Savarona’nın <strong>Türkiye</strong>’nin bir değeri olması ve <strong>Türkiye</strong>’de<br />

kalması gerektiğine” inanarak TOBB ile masaya oturan Sadıkoğlu’nun<br />

bu kararıyla yapılan görüşme sonucunda prensipte anlaşmaya varıldı.<br />

TOBB Yönetim Kurulu’nun da onay vermesi halinde Savarona<br />

Atatürk’ün hatırasına sahip çıkmaya devam edebilecek.<br />

TOBB* stakes a claim in Savarona<br />

When Savarona’s saviour Kahraman Sadıkoğlu wanted to<br />

hand over the task to someone else, first comment came from<br />

TÜRSAB chairman Başaran Ulusoy. Mr. Ulusoy called for the<br />

historical yacht, anchored off Kuruçeşme, to be converted<br />

to a museum, stating that “By converting Savarona to<br />

a museum-yacht she can be opened for visits of local<br />

and foreign tourists, and can also be utilized to host<br />

visiting foreign heads of states. We must consider this as<br />

a sacred duty for Turkey. We must not allow the memory of Atatürk to<br />

stand humbly at a port”.<br />

At last, a step forward was taken and a delegation from TOBB led<br />

by its president Rifat Hisarcıklıoğlu met on board Savarona with<br />

Kahraman Sadıkoğlu recently, which was initiated by Başaran Ulusoy<br />

again. Despite receiving higher offers from Saudi Arabian and Russian<br />

customers, believing that “Savarona is valuable for Turkey and therefore<br />

must stay in Turkey”, Sadıkoğlu instead opened negotiations with TOBB<br />

and a principle agreement was reached at the meeting.<br />

Once TOBB board’s approval is received, Savarona will continue to hold<br />

on to memories of Atatürk.<br />

* The union of Chambers of Commodity Exchanges of Turkey<br />

esnada Kahraman Sadıkoğlu yatı<br />

49 yıllığına kiraladı ve hemen<br />

yenileme faaliyetlerini başlattı.<br />

Donald Starkey’e ait iç mekân<br />

tasarımını uygulamak için tam 425<br />

uzman zanaatkar yaklaşık üç yıl<br />

çalıştı ve Savarona yepyeni yüzüyle<br />

görücüye çıktı.<br />

Huzurlu ve güvenli<br />

Savarona bu uzun çalışmanın<br />

sonunda şık bir görünüme ve zor<br />

açık deniz şartlarına uygun bir<br />

donanıma, 16 deniz mili seyahat<br />

hızıyla <strong>Türkiye</strong>’den Miami’ye kadar<br />

duraksamadan seyahat edebilecek<br />

güce sahip hale getirildi.<br />

3600 metrekarelik açık alanda,<br />

güneşlenmeye elverişli 550<br />

metrekarelik bir güverteyi ve açık<br />

hava yemek salonu bulunan 300<br />

metrekarelik üstü kapalı bir diğer<br />

güverteyi barındıran tarihi yat, bu<br />

büyük alanda toplam 34 kişiye<br />

rahat ve huzurlu vakitler sunabilecek<br />

bir niteliğe büründü. Ayrıca antika<br />

mobilyaları, otantik kilimleri,<br />

bronz heykelleri ve çağdaş Türk<br />

ressamlarına ait koleksiyonuyla<br />

yüzen bir sanat galerisine dönüştü<br />

ve Atatürk’ün kişisel kitaplarına<br />

erişebilme şansı veren bir kütüphane<br />

kazandı.<br />

countries in 78 days in 1957 with<br />

final year students from the Naval<br />

Academy on board. A book retelling<br />

the memoirs from that naval<br />

exercise between 24 th July and 11 th<br />

October 1957 was published last<br />

year by Lieutenant Colonel Fahri<br />

Çoker who was one of the students<br />

on board.<br />

Respect for the memory of Atatürk<br />

Disaster struck Savarona on 3 rd<br />

October 1979; A fire on board while<br />

anchored off Heybeliada caused<br />

severe damages. After 6 months of<br />

renovations and repair works she<br />

continued to contribute to training of<br />

students at the naval Academy but<br />

was retired in the end.<br />

The fate that awaited Savarona<br />

in 1989 was to be scrapped; But<br />

at that time Kahraman Sadıkoğlu<br />

leased the yacht for 49 years and<br />

immediately begun renovation work.<br />

425 expert craftsmen worked for 3<br />

years applying the internal design<br />

created by Donald Starkey and<br />

Savarona was ready to receive her<br />

visitors with a fresh look.<br />

Peaceful and secure<br />

As a result of extensive work<br />

Savarona now had smart looks and<br />

was equipped for open seas, capable<br />

of sailing nonstop from Turkey to<br />

Miami with speeds reaching up to<br />

16 knots.<br />

The historical yacht houses a 550<br />

sq. meter open deck suitable for<br />

sunbathing and a 300 sq. meter<br />

covered deck, all part of a 3600 sq.<br />

meter open deck space which would<br />

comfortably accommodate 34 people<br />

to spend a relaxing and peaceful<br />

time. With antique furniture and<br />

authentic rugs, she had been turned<br />

into a floating art gallery and houses<br />

a library that gives you a chance to<br />

reach Atatürk’s personal books.<br />

54 TÜRSAB DERGİ | NİSAN <strong>2010</strong>


Turizm Fuar ve Konferans<br />

09 - 12 Aralk <strong>2010</strong><br />

Uluslararas İzmir Fuar Alan, Kültürpark, İzmir<br />

www.travelturkey-expo.com<br />

Turizm profesyonellerinin<br />

buluşma noktas<br />

Bu fuar T.C. Kültür ve Turizm Bakanlğ himayelerinde yaplmaktadr<br />

Organizasyon<br />

Havayolu Sponsorlar<br />

Medya Sponsoru<br />

İletişim<br />

HM Int. İst. : 0212 334 69 00 / esra.tolgay@hf-turkey.com<br />

İZFAŞ : 0232 497 10 00 / oya.aksay@izmirfair.com.tr<br />

TÜRSAB : 0212 259 84 04 / kurumsal@tursab.org.tr<br />

Üyesidir<br />

NİSAN <strong>2010</strong> | TÜRSAB DERGİ 55<br />

BU FUAR 5174 SAYILI KANUN GEREĞİNCE TOBB (TÜRKİYE ODALAR VE BORSALAR BİRLİĞİ) İZNİ İLE DÜZENLENMEKTEDİR.


FUAR<br />

fair<br />

ITB BERLİN’DE TÜRKİYE BÜYÜLEDİ<br />

Uluslararası turizm endüstrisinin en büyük etkinliklerinden biri olan ITB Turizm Borsası<br />

10-14 Mart <strong>2010</strong> tarihleri arasında Berlin’de gerçekleştirildi. TÜRSAB her yıl olduğu gibi<br />

bu yıl da fuarda Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından ayrılan özel stantta temsil edildi<br />

TURKEY ENCHANTED IN ITB BERLIN<br />

One of the biggest event of the international tourism industry ITB Tourism Trade Show took<br />

place on 10th-14th of March <strong>2010</strong> in Berlin. As in previous years, TÜRSAB was represented<br />

at the show on Culture and Tourism Ministry’s stand<br />

56 TÜRSAB DERGİ | NİSAN <strong>2010</strong>


ITB Berlin Turizm Borsası,<br />

dünyanın dört bir yanından<br />

gelen binlerce kuruluş ve<br />

profesyonele ev sahipliği<br />

yaptı. <strong>Türkiye</strong> fuarda 3 bin<br />

metrekarelik, 100’ü aşkın Türk<br />

kuruluşunun yer aldığı dev<br />

standında turizm profesyonellerini<br />

ağırladı.<br />

Sivas Divriği Ulu Camii giriş<br />

kapısı ve İstanbul Kapalıçarşı’nın<br />

modellerinin sergilendiği, Kız<br />

Kulesi, Kapadokya, Efes gibi<br />

kültürel varlıklarımızın tanıtıldığı<br />

standın sloganı “<strong>Türkiye</strong><br />

Büyülüyor”du.<br />

ITB’den turizme katkı<br />

ITB Berlin Fuarı’nın geçici<br />

kapanış raporunda, etkinliğe<br />

187 ülkeden 180 bin ziyaretçi,<br />

17 bakan ve 7200 gazetecinin<br />

katıldığı bildirildi. ITB Berlin<br />

Fuarı Yönetim Kurulu Başkanı Dr.<br />

Christian Göke’nin verdiği bilgiye<br />

göre, profesyonel ziyaretçilerin<br />

yüzde 45’i yurtdışından geldi;<br />

bunlar içinde Asya’dan gelenlerin<br />

sayısı yüksekti. Alman <strong>Seyahat</strong><br />

Acenteleri <strong>Birliği</strong> (DRV) ve Alman<br />

Turizm Sanayi Federasyonu<br />

(BTW) Başkanı Klaus Laepple<br />

de fuardaki bilgi alışverişlerine<br />

vurgu yaparak, bu yıl ortalama<br />

6 milyar euro’luk bir turizm<br />

hareketlenmesinin sağlandığını<br />

söyledi.<br />

TÜRSAB ITB’de<br />

<strong>Türkiye</strong>’nin resmi partner ülke<br />

olarak katıldığı <strong>2010</strong> ITB Berlin<br />

Fuarı’na TÜRSAB, Yönetim Kurulu<br />

II. Başkanı Talha Görgülü, Genel<br />

Müdür Hakan Himmetoğlu,<br />

Kurumsal İlişkiler Direktörü Ela<br />

Atakan ve AB Koordinasyon<br />

Sorumlusu Av. Bilge Karhan ile<br />

katıldı. TÜRSAB, standını bu sene<br />

de Boyut Yayın Grubu, Hürriyet<br />

Gazetesi ve Travel Turkey İzmir<br />

Fuarı partnerleri Hannover Messe<br />

ve İZFAŞ ile paylaştı. TÜRSAB<br />

Yönetim Kurulu II. Başkanı<br />

Talha Görgülü, geçtiğimiz yıl<br />

<strong>Türkiye</strong>’nin rakiplerine göre iyi<br />

bir dönem geçirmesinin Almanları<br />

tedbirli olmaya yönelttiğini, bu<br />

yıl erken rezervasyonlarda ciddi<br />

bir artış gözlendiğini dile getirdi.<br />

TÜRSAB Genel Müdürü Hakan Himmetoğlu ve Kurumsal İlişkiler Direktörü<br />

Ela Atakan<br />

TÜRSAB General Manager Hakan Himmetoğlu & Corporate Relations Director<br />

Ela Atakan<br />

TÜRSAB standında<br />

yoğun tanıtım<br />

Ziyaretçilerin yoğun ilgi gösterdiği<br />

TÜRSAB standında Türk seyahat<br />

acenteleri tanıtımları, ülkesel<br />

ve bölgesel tanıtımlar, İstanbul<br />

Arkeoloji Müzeleri hakkında<br />

detaylı bilgi, görsel malzeme ve<br />

broşür paylaşımı gerçekleştirildi.<br />

Bakanlıkla ortaklaşa yapılan<br />

çalışmalar sonucunda İstanbul’a<br />

getirilen Disk Atan Atlet (Townley<br />

Discobulus) ile ilgili ayrıntılı<br />

bilgiler de farklı milliyetlerden<br />

gelen çok sayıda ziyaretçi ve<br />

katılımcıyla paylaşıldı.<br />

ITB Berlin Turizm Borsası<br />

TÜRSAB’ın bu sene 9-12 Aralık<br />

<strong>2010</strong> tarihlerinde İzmir’de<br />

gerçekleştireceği Travel Turkey<br />

İzmir Turizm Fuar ve Konferansı<br />

pazarlama çalışmaları açısından da<br />

verimliydi.<br />

ITB Berlin Tourism Trade Show<br />

hosted thousands of companies and<br />

Professional from all corners of the<br />

world. Turkey welcomed tourism<br />

professionals on its 3 thousand<br />

square meter stand where more<br />

than 100 Turkish companies were<br />

present.<br />

The stand had an exhibition of<br />

models of the front gate of Grand<br />

Mosque in Sivas, Divriği and Grand<br />

Bazaar in İstanbul while cultural<br />

values such as the Maiden Tower,<br />

Cappadocia and Ephesus were<br />

introduced under the slogan of<br />

“Turkey Enchants”<br />

Contribution to<br />

Tourism from ITB<br />

The closure report of ITB Berlin<br />

Fair reported that 180 thousand<br />

visitors from 187 countries, 17<br />

ministers and 7200 journalists<br />

attended the show. According to<br />

the Chairman of the Board of ITB<br />

Berlin Fair Dr. Christian Göke, 45<br />

percent of professional visitors were<br />

from overseas with those from Asia<br />

forming the majority. Association<br />

of German Travel Agents (DRV)<br />

and German Tourism Industry<br />

Federation (BTW) chairman Klaus<br />

Laepple pointed out the fact that<br />

6 billion Euro worth of business<br />

activity would be generated as a<br />

result of information exchange at<br />

the fair.<br />

TÜRSAB at ITB Berlin<br />

Turkey took part at the <strong>2010</strong> ITB<br />

Berlin Fair as the official partner<br />

and TÜRSAB was represented by<br />

Vice Chairman of the Board Talha<br />

Görgülü, General Manager Hakan<br />

Himmetoğlu, Corporate Relations<br />

Director Ela Atakan and Bilge<br />

Karhan, lawyer responsible for EU<br />

Coordination at TÜRSAB. TÜRSAB<br />

once again shared the stand with<br />

Boyut Publication Group, Hürriyet<br />

Newspaper and Travel Turkey<br />

İzmir partners Hannover Messe<br />

and İZFAŞ. Talha Görgülü, Vice<br />

Chairman of the Board of TÜRSAB<br />

spoke about observations that<br />

showed serious increases in early<br />

reservations as a result of Germans<br />

becoming more prepared after<br />

Turkey had a better season last year<br />

than her counterparts.<br />

Extensive presentations in<br />

TÜRSAB stand<br />

Visitors to TÜRSAB stand were<br />

shown extensive presentations<br />

about Turkish travel agents. the<br />

country and its regions, detailed<br />

information about İstanbul<br />

Archaeology Museums, visual<br />

materials and leaflet distribution<br />

took place. Information about<br />

Towney Discobolus which was<br />

brought to İstanbul after a joint<br />

effort with the ministry, was also<br />

shared with international visitors<br />

and participants who visited the<br />

stand. ITB Berlin Tourism Trade<br />

Show was also beneficial from a<br />

marketing point of view for this<br />

year’s Travel Turkey İzmir Tourism<br />

Fair and Conference taking place on<br />

9-12 th December <strong>2010</strong>.<br />

NİSAN <strong>2010</strong> | TÜRSAB DERGİ 57


Atatürk Havalimanı’nda Hina Matsuri<br />

THY’nin de sponsoru olduğu <strong>2010</strong> <strong>Türkiye</strong>’de Japon yılı<br />

etkinliklerinin bir halkasına da Atatürk Havalimanı ev sahipliği<br />

yaptı. Japonya’nın geleneksel festivallerinden olup, genç kızların<br />

doğumlarını ve sağlıklı bir şekilde büyümelerini kutlamak için<br />

bin yıldan beri düzenlenen “Hina Matsuri (Kız Çocukları Festivali)”<br />

kapsamında bir sergi düzenlendi.<br />

Bu festivali kutlamak için Japonya’da kral ve kraliçe ile yardımcıları,<br />

hizmetkârları ve çalgıcılardan oluşur minyatür figürler birkaç hafta<br />

boyunca sergileniyor. Her sene 3 Mart günü, kız çocuğu olan aileler<br />

sergiledikleri minyatür figürleri göstermek için evlerine akraba ve<br />

tanıdıklarını davet edip, geleneksel Japon yemekleri yiyerek bu<br />

festivali kutluyor. Bu çerçevede Japonya’dan getirilen minyatür<br />

bebekler yedi katlı, yaklaşık iki metre yüksekliğinde cam bir paravan<br />

içinde bu kez İstanbul’da sergilendi. Serginin açılışını Japonya İstanbul<br />

Başkonsolosu Hayashi Katsuyoshi ile THY Üretim Planlama Başkanı<br />

Akif Konar yaptı. Konar, havalimanında kendileriyle ortak sergi açma<br />

planı yapan Japon yetkililere teşekkür etti. Konuşmaların ardından<br />

yerel giysili Japon ve Türk çocuklar ile kimonolu Japon yetkililer<br />

eşliğinde mini bir çocuk tiyatro gösterisi gerçekleştirildi. Sergi,<br />

havalimanını kullanan yerli ve yabancı yolcuların ilgi odağı oldu.<br />

Hina Matsuri at Atatürk Airport<br />

Atatürk Airport was the host of an event organised as part of Japan Year <strong>2010</strong><br />

in Turkey, sponsored by Turkish Airlines. The subject of the exhibition was<br />

“Hina Matsuri (Doll Festival or Girls’ Day”, which is one of Japan’s traditional<br />

festivals that’s been taking place for thousand years to celebrate the birth and<br />

healthy growing up of girls. As part of the festival, ornamental dolls representing the<br />

Emperor, Empress, attendants and musicians in traditional court are displayed for<br />

a week. On 3rd March every year, families with female children celebrate the festival<br />

by inviting relations and friends to their homes for traditional Japanese dishes and<br />

to show a display of ornamental figures. In this framework, ornamental dolls brought<br />

over from Japan were exhibited behind a glass screen in İstanbul on a two meter<br />

high platform consisting of traditional seven platforms. The exhibition was opened by<br />

Japan Consul General Hayashi Katsuyoshi and Turkish Airlines’ Head of Production<br />

Planning Akif Konar. Konar thanked Japanese officials who joined him in the opening<br />

of the exhibition. After speeches, Japanese and Turkish children, accompanied by<br />

Japanese officials wearing traditional kimonos, took part in a theatre show. The<br />

display was a centre of attraction for all passengers at the airport.


THY 18 Mart Şehitler Günü’nü<br />

unutmadı<br />

18 Mart Şehitleri Anma Günü dolayısıyla Türk Hava Yolları,<br />

Edirnekapı THY Şehitliği’nde bir tören düzenledi. İstanbul Valisi<br />

Muammer Güler, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir<br />

Topbaş, İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın ve THY<br />

Genel Müdürü Temel Kotil ile çok sayıda THY personelinin ve<br />

vatandaşın katıldığı törende şehitlerimiz rahmetle anıldı.<br />

Saygı duruşunun ardından şehit ailelerine taziyeler iletildi.<br />

Turkish Airlines remembers Martyrs’<br />

Day on 18th March<br />

Turkish Airlines organised a ceremony in Edirnekapı THY cemetery<br />

as part of remembrance day on 18 th March. The ceremony was<br />

attended by the Governor of İstanbul, Muammer Güler, Mayor of<br />

Metropolitan İstanbul, Kadir Topbaş, Chief Constable of İstanbul<br />

Hüseyin Çapkın and Turkish Airlines General Manager Temel Kotil<br />

along with numerous Turkish Airlines staff and general public.<br />

After a minute’s silence in respect of those who were martyred,<br />

condolences were conducted with families of martyrs.<br />

THY, ITB Berlin <strong>2010</strong> fuarındaydı<br />

87 ülkede turizm alanında faaliyet gösteren 11 bin 127 şirketin katıldığı ITB<br />

(Uluslararası Turizm Borsası) Berlin <strong>2010</strong> Fuarı’na, Türk Hava Yolları 140<br />

m2’lik özel standıyla katıldı. <strong>Türkiye</strong>’nin partner ülke olması nedeniyle ayrı<br />

bir önem kazanan ITB <strong>2010</strong>’da THY standı hem görüntüsü hem de içeriğiyle<br />

beğeni topladı. B 777 first class kabin tanıtımı, miles&smiles yolcu programı,<br />

network ağı ve yeni uçuş hatlarının yanı sıra yaz tarife programının işlendiği<br />

THY standında, Boeing 777 simülatörü büyük ilgi çekerken, fuar boyunca<br />

yapılan çekilişlerde uçak maketleri ve eşantiyonların yanı sıra, THY’nin sponsoru<br />

olduğu Barcelona ve Manchester United takımlarına ait atkı ve formalar da<br />

ziyaretçilere hediye edildi. “Aviation Day” kapsamında THY Genel Müdürü<br />

Doç. Dr. Temel Kotil’in sunumunu yaptığı “Havacılıkta Global Sorunlar ve Türk<br />

Hava Yolları’nın Başarısı” konulu konferans, yerli ve yabancı basın mensupları<br />

ile profesyonel katılımcılar tarafından büyük beğeniyle izlendi. Kotil, toplantı<br />

sonrası gazetecilere yaptığı açıklamalarda, THY’nin, kriz yılı olan 2009’u bir fırsat<br />

yılı olarak değerlendirerek kapasitesini ve yolcu sayısını büyük oranda artırdığını<br />

ifade ederken, hedeflerinin Avrupa’nın en büyük üç havayolu şirketi arasına<br />

girmek olduğunu belirtti.<br />

Turkish Airlines attended ITB Berlin <strong>2010</strong> Fair<br />

Turkish Airlines had an exclusive 140 square meter stand In ITB Berlin <strong>2010</strong> Fair<br />

which was attended by 11 thousand 127 tourism professionals from 87 countries,<br />

ITB <strong>2010</strong> had an importance for Turkey as the partner country and Turkish Airlines’<br />

stand attracted interest for its visual as well as content value. First Class cabin of<br />

Boeing 777, the miles&smiles passenger program, Turkish Airlines network and new<br />

flight routes were introduced at the show. A Boeing 777 flight simulator also attracted<br />

big interest while model planes and promotional materials were rewarded to as raffle<br />

prize, scarves of Barcelona and Manchester United football teams were also given out<br />

to visitors.<br />

As part of “Aviation Day”, a presentation by Turkish Airlines General Manager Doç. Dr.<br />

Temel Kotil on the subject of “Global Problems in Aviation and The Success of Turkish<br />

Airlines” was well received by the member of the press and professional attendees.<br />

Making a statement to the press after the presentation, Kotil expressed that Turkish<br />

Airlines grabbed an opportunity during 2009, the year of global crisis, and increased<br />

its capacity and<br />

passenger numbers. Mr Kotil also stated that<br />

Turkish<br />

Airlines’ target was to be in the top three<br />

of European<br />

airline companies.


DÜNYADAN TURİZM ENDÜSTRİSİ HABERLERİ<br />

Hazırlayan: Sunay Ünlü Yücel / TÜRSAB AR-GE Departmanı<br />

AA’nın müşterisi hiç<br />

takılmadan biniyor<br />

TravelAgentCentral’dan George<br />

Dooley’nin haberine göre, Amerikan<br />

Havayolları (AA) yeni kuşak bir kayıt<br />

işlemi olan Mobile Boarding Pass<br />

Sistemi teknolojisini ABD’nin 19 yeni<br />

havaalanında uygulamaya soktu.<br />

Mobile Boarding sistemi şöyle<br />

çalışıyor: Havayolunun web sitesinden<br />

check-in işlemini yapan müşterilerin<br />

e-maillerine iki boyutlu bir<br />

barkoddan oluşan elektronik bir şifre<br />

gönderiliyor. Gönderilen bu e-maile<br />

cep telefonu ya da PDA’sından ulaşan<br />

müşteri, mesajdaki barkodu cihazına<br />

kaydediyor ve havaalanının güvenlik<br />

noktalarında kullanmak üzere hazır<br />

hale getiriyor.<br />

AA tarafından ilk defa 2008 yılında<br />

hizmete sokulan ve kısa sürede<br />

daha büyük bir yaygınlık kazanması<br />

beklenen Mobile Boarding Pass sistemi<br />

yeni devreye giren havaalanlarıyla<br />

birlikte ABD’nin 27 havaalanında<br />

kullanılabiliyor.<br />

Terrengganu, Malezya<br />

AA passengers get on board without a hitch<br />

George Dooley from TravelAgentCentral reports that American Airlines (AA) extended the use of new<br />

generation Mobile Boarding Pass System technology to 19 airports. Mobile Boarding system works like this:<br />

An e-mail containing a two dimensional barcode password is sent to customers checking-in online at airline`s<br />

web site. The barcode is then downloaded to a mobile phone or a PDA, ready to be used once at the airport`s<br />

security areas. First introduced by AA in 2008, Mobile Boarding Pass system`s use is expected to increase<br />

rapidly and with the addition of recent airports it is used in 27 US airports already.<br />

<strong>2010</strong> Asya için iyi bir yıl olacak<br />

Bu yıl ITB fuarında adından sıkça söz ettiren Asya&Pasifik Bölgesi<br />

destinasyonları <strong>2010</strong> için oldukça iyimser görünüyor. Geçtiğimiz yıllarda<br />

zor bir dönemden geçen ve ziyaretçi sayılarında gerileme yaşayan bu<br />

destinasyonlarda 2009 yılı sonuna doğru bir hareketlenme yaşandığı,<br />

bu yılın ilk verilerinin de memnuniyet verici olduğu söyleniyor. Malezya<br />

Tanıtma Müdürlüğü’nden bir yetkili, “<strong>2010</strong>’un ilk verilerinden çok<br />

memnunuz” derken, 2009 yılında 23.5 milyon olan ziyaretçi sayısını<br />

bu yıl 24 milyona çıkarmayı hedeflediklerini belirtiyor. Tayland da bu<br />

yıl geçen yıla göre iyi bir artış bekleyen ülkeler arasında. Geçtiğimiz<br />

yıl yaklaşık 14 milyon ziyaretçi ağırlayan Tayland’ın bu yıl 15 milyonu<br />

hedeflediği belirtiliyor. Endonezya bu yıl 1 milyon ziyaretçi artışı bekliyor.<br />

<strong>2010</strong> will be a good year for Asia<br />

Asia & Pacific destinations that were most talked about in this year`s ITB<br />

fair look forward to <strong>2010</strong> with optimism. Having experienced difficulties and<br />

lower visitor numbers in the previous years, these destinations begun to see<br />

an increase in visitor numbers towards the end of 2009 and are pleased with<br />

the data from this year so far. While an official from Malaysia Information<br />

Management stated that “We are pleased with first data from <strong>2010</strong>”, they<br />

aim to increase the visitor numbers from 23.5 million in 2009 to 24 million<br />

this year. Thailand is among the countries expecting an increase compared<br />

to last year. Thailand Hosted 14 million visitors last year and is expecting<br />

that number increase to 15 million this year. Indonesia expecting visitor<br />

numbers to increase by 1 million.<br />

60 TÜRSAB DERGİ | NİSAN <strong>2010</strong>


news about tourism industry throughout the world<br />

Prepared by: Sunay Ünlü Yücel / TÜRSAB Research & Development<br />

Air France, Ryanair’i haksız<br />

rekabetle suçladı<br />

Air France, İrlanda’nın ekonomi havayolu Ryanair hakkında, haksız rekabet<br />

uygulamalarında bulunduğu iddiasıyla AB nezdinde şikâyette bulundu.<br />

Şirket, AB makamlarına teslim ettiği dosyada,<br />

Ryanair’i Fransa’da yerel yönetimlerden aldığı<br />

teşvikler karşılığında yeni rotalar açmakla<br />

suçluyor ve böyle bir uygulamanın AB<br />

düzenlemelerine aykırı olduğunu iddia ediyor.<br />

Air France’ın iddiasına göre, Ryanair indirilmiş<br />

havaalanı vergileri ve hizmet ücretleri yoluyla<br />

AB düzenlemelerine aykırı olarak 660 milyon<br />

euro tutarında haksız gelir elde etmiş oldu.<br />

Ryanair cephesi ise iddiaları reddediyor.<br />

Ryanair’in bir sözcüsü “Fransa’da iç hat<br />

uçuşlarında indirilmiş vergiler ve hizmet<br />

ücretleri şeklinde yasadışı gelir elde eden<br />

biri varsa o da Air France’tır” diyor. Avrupa<br />

Komisyonu geçen yıllarda Ryanair hakkında<br />

bu şekilde tercihli uygulamalardan yararlandığı iddiaları üzerine birkaç<br />

kez soruşturma açmıştı. Ancak Ryanair 2008 yılında bir Avrupa anti tekel<br />

mahkemesinde görülen davadan zaferle çıkmıştı. Bu mahkeme Brüksel’in<br />

Ryanair hakkında Belçika’da bir bölgesel havaalanından aldığı teşvikleri geri<br />

ödemesi yolundaki kararını iptal etmişti.<br />

Air France accuses Ryanair with unfair<br />

competition<br />

Air France complained to EU about Irish no-frills airline Ryanair`s<br />

underhand tactics.<br />

The airline alleges Ryanair had made the<br />

opening of new routes in France conditional<br />

on receiving financial incentives from local<br />

officials and argued that this “was in direct<br />

violation of European regulations.”<br />

The firm claimed the Irish budget airline<br />

received 660 million Euros worth of aid<br />

across Europe in 2008 in the form of<br />

reduced landing fees and airport taxes.<br />

Ryanair reject the claims.<br />

A spokesman saying “It`s Air France that<br />

is getting illegal aid in terms of reduced<br />

airport taxes on its domestic routes in<br />

France.”<br />

The European Commission has over<br />

recent years opened several investigations<br />

following allegations that Ryanair was getting preferential treatment.<br />

But in 2008, the low-cost airline won a major victory when a European antitrust<br />

court overturned a Brussels decision that would have forced Ryanair<br />

to reimburse aid received from a regional airport in Belgium.<br />

IPK tedirgin etti<br />

Berlin’de düzenlenen 44. ITB Fuarı’nda konuşan IPK International Genel<br />

Müdürü Rolf Freitag bu yıl ekonomik düzelmenin önce doğuda başlayıp<br />

daha sonra batıya aksedeceğini söyledi. IPK International’ın özellikle de<br />

yurtdışı seyahat eğilimlerini ölçmek üzere programlanan Dünya <strong>Seyahat</strong><br />

Monitörü araştırmasının sonuçlarına göre, Çin’in yurtdışı seyahat pazarı<br />

bu yıl %4 oranında büyüyecek. Avrupa’da durgunluk, ABD’de ise %5<br />

azalma gözlenecek.<br />

Rolf Freitag<br />

Aynı araştırma kuruluşunun istatistikleri geçen yıl dünyada yurtdışı<br />

seyahat rakamlarında -%4, Avrupa’da -%6 ve ABD’de -%2 oranında<br />

gerilemeye işaret etmişti. Asya ise geçen yıl yaşanan bu gerilemeden en<br />

az etkilenen bölge olmuş, yurtdışı seyahat sayısı sadece %2 oranında<br />

azalmıştı. IPK’nın bu yıla ilişkin yaptığı tahminler Avrupa için makul<br />

karşılanırken, ABD’nin yurtdışı seyahat pazarında beklenen %5 gerileme<br />

ise endişe verici bulundu.<br />

IPK has unsettled<br />

Speaking at 44 th ITB fair in Berlin, IPK International General<br />

Manager Rolf Freitag predicts that the economical recovery this<br />

year will start in the East and spread to West later. Results of World<br />

Travel Monitoring research commissioned by IPK international to<br />

asses overseas travelling tendencies indicate that Chinese overseas<br />

travel market will increase by 4% this year. Europe will stay stable<br />

while 5% decline will be observed in USA.<br />

A similar research in last year on overseas travelling showed a 4%<br />

decline in the world, 6% decline in Europe and 2% decline in the<br />

USA. Asia was the least effected by the downturn with the numbers<br />

declining only 2%. While IPK`s estimate for Europe this year is<br />

considered reasonable, 5% decline expected in the US overseas<br />

travelling market is unsettling.<br />

NİSAN <strong>2010</strong> | TÜRSAB DERGİ 61


KISA HABERLER<br />

news<br />

Çanakkale Troia Film Festivali<br />

21-25 Temmuz <strong>2010</strong> tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan Çanakkale<br />

Troia Film Festivali, 17 Mart <strong>2010</strong> günü Beyoğlu Belediyesi Sanat<br />

Galerisi’nde düzenlenen bir kokteylle basına tanıtıldı. Bu yıl birincisi<br />

yapılacak olan festivalin basın toplantısında Kültür ve Turizm Bakanlığı<br />

adına Sinema Telif Hakları Genel Müd Yrd. Hüseyin Ülger, Beyoğlu<br />

Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan, Çanakkale Valiliği adına İl Kültür<br />

ve Turizm Müdürü Şinasi Haznedar, Jüri Başkanı İsmail Güneş, Festival<br />

Komite Başkanı-Sinema Eseri Sahipleri Meslek <strong>Birliği</strong> (SİNEBİR) Genel<br />

Sekreteri Erdoğan Akduman ve Festival Yönetim Kurulu Başkanı Elif Tayhan<br />

basın mensuplarına bilgi verdi.<br />

Çanakkale Troia Film Festival<br />

Çanakkale Troia Film Festival which will take place between 21 st -25 th July <strong>2010</strong><br />

was introduced to press at a cocktail in Beyoğlu Municipality’s Art Gallery on 17 th<br />

March <strong>2010</strong>. At the press conference for the festival, organised for the first time<br />

this year, Cinema Copyrights Deputy General Manager Hüseyin Ülger on behalf<br />

of Ministry of Culture and Tourism, Mayor of Beyoğlu Ahmet Misbah Demircan,<br />

City’s Culture and Tourism General Manager Şinasi Haznedar representing the<br />

Governership of Çanakkale, Chairman of the Jury İsmail Güneş, Chairman of<br />

Festival Comitte – SİNEBİR(Cinema Production Owners Profession Association)<br />

General Secretary Erdoğan Akduman and Chairman of the Festival Board Elif<br />

Tayhan informed the members of press.<br />

Avustralya Başkonsolosu TÜRSAB’ı ziyaret etti<br />

Avustralya Başkonsolosu Geoffrey Rea, beraberinde Avustralya’nın Victoria<br />

eyaleti Ortadoğu ve Kuzey Afrika temsilcisi John Butler ile birlikte TÜRSAB’ı<br />

ziyaret etti. Yapılan toplantıda Başkan Başaran Ulusoy ile Başkonsolos<br />

Geoffrey Rea, iki ülke arasında işbirliği olanakları hakkında görüş<br />

alışverişinde bulundu. Söz konusu görüşmede TÜRSAB Kurumsal İlişkiler<br />

Direktörü Ela Atakan ile Direktör Yardımcısı Simla Köprülü de yer aldı.<br />

Australian Consul General visited TÜRSAB<br />

Australian Consul General Geoffrey Rea, accompanied by Middle-East and<br />

North Africa representative of Victoria state visited TÜRSAB.<br />

At the meeting, Chairman Başaran Ulusoy and Consul General Geoffrey Rea<br />

exchanged ideas about cooperation between two countries.<br />

TÜRSAB Corporate Relations Director Ela Atakan and Deputy Director Simla<br />

Köprülü were also present at the meeting.<br />

Pera’da sizin oteliniz: MiaPera<br />

İstanbul’un kalbi Beyoğlu’nda, 19. yüzyıl mimarisinin şekillendirdiği<br />

tarihi binasında konuklarını ağırlıyor. Otelin İtalyanca’da “Benim”<br />

anlamına gelen “Mia” ile İstanbulluların vazgeçemeyeceği “Pera”nın<br />

birleşmesinden oluşan adı cazibesini artırıyor.<br />

MiaPera’nın 4 dubleks suit, 20 deluxe, 37 superior olmak üzere 61<br />

odası bulunuyor. Otel aynı zamanda son teknolojiyle donatılmış 4<br />

ayrı toplantı salonuyla iş dünyasının ihtiyaçlarına da cevap veriyor.<br />

MiaPera Hotel<br />

Kamerhatun Mah. Meşrutiyet Cad. No 34 Beyoğlu İstanbul<br />

Tel: (212) 245 02 45, web: www.miaperahotel.com<br />

Your Hotel in Pera: MiaPera<br />

MiaPera is hosting its guests in Beyoğlu at the heart of İstanbul in a<br />

historical building shaped by the 19 th century architecture. The hotel’s<br />

attraction is heightened by the fact that its name derives from a combination<br />

of the Italian word “Mia” which means “Mine” and “Pera” which is addicted<br />

to by İstanbulites.<br />

MiaPera has 4 duplex suits, 20 deluxe rooms, 37 superior rooms, 61 rooms<br />

in total. Hotel also meets the demands of business world with 4 meeting<br />

rooms equipped with the latest technology.<br />

MiaPera Hotel<br />

Kamerhatun Mah. Meşrutiyet Cad. No 34 Beyoğlu İstanbul<br />

Phone: +90 (212) 245 02 45, www.miaperahotel.com<br />

62 TÜRSAB DERGİ | NİSAN <strong>2010</strong>


NİSAN <strong>2010</strong> | TÜRSAB DERGİ 63


Holiday Inn Istanbul City - Topkapı<br />

Stay somewhere<br />

you know...<br />

From now on your trips will be just as<br />

relaxing, comfortable and peaceful as<br />

being at home in our 5* hotel<br />

178 rooms equipped highest standards of luxury,<br />

including 9 suites, pool, mini gym,<br />

spa & wellness club, meeting, conference rooms<br />

and international kitchens are waiting for you<br />

5 y›ld›zl› otelimizde<br />

seyahatleriniz art›k evinizdeki kadar<br />

rahat, konforlu ve huzurlu.<br />

Yüksek standart lüksü ile donat›lm›fl 178 oda,<br />

9 suit, havuz, spor salonu, spa & wellness<br />

club, toplant›, konferans salonlar› ve<br />

internasyonel mutfaklar sizleri bekliyor.<br />

Turgut Millet Özal Cad. No: 189 (Millet 187 Topkapı Cad.) Topkapı 34280 34280 ISTANBUL İstanbul - TURKEY - Turkey Tel: Tel: +90 +90 212 212 530 530 99 99 00 00 Fax: Fax: +90 +90 212 212 530 530 99 24 99 24<br />

e-mail: E-mail: info@hiistanbulcity.com<br />

www.hiistanbulcity.com

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!