09.05.2025 Views

Medikal Teknik Mayıs 2025

Transform your PDFs into Flipbooks and boost your revenue!

Leverage SEO-optimized Flipbooks, powerful backlinks, and multimedia content to professionally showcase your products and significantly increase your reach.




Publisher

H. Ferruh IŞIK

on behalf of

İstmag Magazin Gazetecilik

İç ve Diş Tic. Ltd. Şti.

Managing Editor

(Responsible)

Mehmet SÖZTUTAN

mehmet.soztutan@img.com.tr

Editor–in–Chief

Dilara CİCA

dilara.cica@img.com.tr

Editors

Recep ARSLANTAŞ

recep.arslantas@img.com.tr

Didem IŞIK

didem.isik@img.com.tr

Advertising Coordinator

Recep ARSLANTAŞ

recep.arslantas@img.com.tr

+90 537 441 97 68

Correspondent

Serhan IŞIK

serhan.isik@img.com.tr

Foreign Relations Manager

Ayça SARIOGLU

ayca.sarioglu@img.com.tr

Accounting Manager

Cuma KARAMAN

cuma.karaman@img.com.tr

Finance Manager

Yusuf DEMİiRKAZIK

yusuf.demirkazik@img.com.tr

Digital Assets Manager

Emre YENER

emre.yener@img.com.tr

Graphic & Design Advisor

Sami AKTAŞ

sami.aktas@img.com.tr

Subscription

İsmail ÖZÇELIK

ismail.ozcelik@img.com.tr

Bursa Represantation

Ömer Faruk GÖRÜN

omer.gorun@img.com.tr

Buttim Plaza D Blok Kat: 4 No:1267 BURSA

Tel:+90 224 211 44 50 / Fax: 224 211 4481

Head Office

İstanbul Magazin Grubu

İHLAS MEDIA CENTER

Merkez Mahallesi 29 Ekim Caddesi

No:11 Medya Blok Kat:1

34197 Yenibosna / İstanbul / Turkey

Tel: 0212 454 22 22 Faks: 0212 454 22 93

www.medikalteknik.com.tr

e-mail: info@medikalteknik.com.tr

PRINTED BY:

İHLAS GAZETECİLİK A.Ş.

Merkez Mahallesi 29 Ekim Caddesi İhlas Plaza

No:11 A/41 Yenibosna–Bahçelievler/ İSTANBUL

Tel: 0212 454 30 00

www.ihlasmatbaacilik.com

İMG - Medikal Teknik dergisinde

yer alan makalelerdeki fikirler

yazarlarına aittir.

Yayınlanan ilanların sorumluluğu

reklam verene aittir.

İMG - Medikal Teknik dergisinin

bütün yayın hakları İstmag Magazin Gazetecilik

İç ve Dış Tic. Ltd. Şti.’ne aittir.

Yazılar kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.

2

0

2

8

4

0

4

6

6

0

Domestic strength in

R&D, global vision!

Ar-Ge’de yerli güç, küresel vizyon!

Spring allergies increase

demand for laser eye surgery

Bahar alerjileri lazer göz

cerrahisine talebi artırıyor

The heart of health technologies

beat in Istanbul

Sağlık teknolojilerinin

kalbi İstanbul’da attı

A historic first in medicine led by

Turkish scientists

Türk bilim insanlarından tıp

dünyasında bir ilk!

AstraZeneca Türkiye among

“Türkiye’s Best Workplaces”

for the eighth consecutive year

AstraZeneca Türkiye, sekizinci

kez “Türkiye’nin En İyi İşverenleri”

arasında

medikalteknik

Recep Arslantaş



They are writing the prescription for life…

Dilara Cica

From

the

editor

Healing a person is not only about writing a prescription; it is about

listening with empathy, guiding with precision, and inspiring trust.

Every day, thousands of people take their first step toward health

with the support of a pharmacist. Because pharmacists are not merely

dispensers of medicine — they are knowledgeable, attentive, and

trustworthy healthcare professionals who light the way to healing.

From the production of medicine to its safe delivery into the

hands of the patient, pharmacists are involved in every step with

their expertise, care, and sense of responsibility. They are not only

healthcare workers — they are the silent guides on the journey to

recovery.

Behind every illness, there is hope; behind every treatment, a

dedicated pharmacist. On the occasion of May 14 National Pharmacy

Week, we respectfully salute the unseen heroes of our healthcare

system.

Hayatın reçetesini yazıyorlar…

İnsanı iyileştirmek sadece bir reçete yazmakla değil; anlayışla

dinlemek, doğru yönlendirmek ve güven vermekle mümkündür. Her

gün binlerce insan, sağlıkla ilgili ilk adımı bir eczacının yanında atıyor.

Çünkü eczacılar, yalnızca ilacı uzatan değil; şifaya giden yolda bilgisiyle,

ilgisiyle ve duruşuyla yol gösteren sağlık profesyonelleridir.

İlacın üretiminden hastaya güvenle ulaştırılmasına kadar her adımda

bilgisi, dikkati ve sorumluluğuyla yer alan eczacılar, yalnızca birer sağlık

çalışanı değil, aynı zamanda şifa yolculuğunun sessiz rehberleridir.

Her hastalığın arkasında bir umut, her ilacın ardında bir eczacı

var. 14 Mayıs Eczacılık Haftası’nda sağlık sisteminin görünmeyen

kahramanlarını saygıyla selamlıyoruz…



6

Cancer fears hunger!

Kanser açlıktan korkuyor!

Prof. Dr. Necdet Üskent from Anadolu Medical

Center evaluates the impact of fasting and nutrition

on cancer. Research shows that overeating can feed

and accelerate tumor growth, while approaches like

intermittent fasting may suppress the development

of cancerous cells.

Overeating triggers cancer, fasting may shrink

tumors

Contrary to popular belief, scientific findings indicate

that eating more does not always boost the body’s

resistance. Prof. Dr. Necdet Üskent, Medical Oncology

and Hematology Specialist and Coordinator of

Oncological Sciences at Anadolu Medical Center

Hospital, emphasizes how cancer can be triggered by

overfeeding and how fasting can impact the disease. He

referenced an experiment presented at the 1994 ESMO

Congress in Lisbon: “In a study with two groups of mice

with breast cancer, one group was fed regularly while

the other was starved. Tumors shrank in the fasting

group, while tumor growth was observed in the fed

group,” he noted.

Anadolu Sağlık Merkezi’nden Prof. Dr. Necdet

Üskent, açlık ve beslenmenin kanser üzerindeki

etkilerini değerlendirdi. Araştırmalar, fazla

beslenmenin tümörü besleyip büyümesine yol

açtığını, aralıklı oruç gibi yaklaşımların ise kanserli

hücrelerin gelişimini baskılayabildiğini ortaya

koyuyor.

Fazla beslenme kanseri tetikliyor, açlık tümörleri

geriletiyor

Geleneksel inanışların aksine, bilimsel veriler yemek

yemenin her zaman vücut direncini artırmadığını

gösteriyor. Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi Tıbbi

Onkoloji ve Hematoloji Uzmanı, Onkolojik Bilimler

Koordinatörü Prof. Dr. Necdet Üskent, kanserin özellikle

fazla beslenme ile nasıl tetiklendiğine ve açlığın hastalık

üzerindeki etkilerine dikkat çekti. Üskent, 1994 yılında

Lizbon’da düzenlenen Avrupa Tıbbi Onkoloji Derneği

(ESMO) kongresinde açıklanan bir deneyden örnek

vererek, “Meme kanseri oluşturulan iki grup kobaydan

biri düzenli beslenirken, diğeri aç bırakıldı. Aç kalan

gruptaki tümörler küçülürken, beslenen grubun

tümörlerinde büyüme gözlemlendi” dedi.

Mayıs - May 2025


7

Intermittent fasting may slow tumor growth in

humans

Following these animal studies, intermittent fasting

trials were also conducted in humans.

“After fasting for 16–18 hours, some patients showed no

tumor growth or even regression,” said Prof. Dr. Üskent.

“This may be the body’s way of suppressing appetite

to avoid feeding cancer cells. However, many patients

misinterpret this signal and increase food intake,

unintentionally fueling tumor growth.”

Excess energy promotes cancer cell growth

Prof. Dr. Üskent highlighted the role of energy intake in

cancer progression. He explained that the mTOR gene,

which plays a key role in cellular signaling, stimulates cell

proliferation when energy is abundant. “When energy is

low, mTOR suppresses cell division. Many cancer drugs

also target this pathway to inhibit tumor growth,” he

explained.

Unsupervised fasting can be harmful

Prof. Dr. Üskent warned that fasting practices must

be done carefully. “This approach is based on limiting

carbohydrates, but if vitamin, mineral, or electrolyte

balance (especially sodium-potassium) is not maintained,

it can lead to fatigue, digestive issues, or serious

health risks,” he said. He noted that this method is not

recommended for patients with cachexia (extreme

weight and muscle loss).

Three meals a day may not be as harmless as

believed

Prof. Dr. Üskent suggested that cancer patients

reconsider the traditional three-meal routine. “Patients

may reduce to one meal a day by skipping breakfast. The

main goal is calorie restriction—but this must always be

done under medical supervision,” he emphasized. He

also advised against processed foods, canned goods, and

high-temperature cooked meats.

Prof. Dr. Necdet Üskent

İnsanlarda aralıklı açlık denemeleri tümör gelişimini

yavaşlatabiliyor

Hayvan deneylerinden elde edilen sonuçların ardından

insanlarda da aralıklı oruç (intermittent fasting)

denemeleri yapıldığını aktaran Prof. Dr. Üskent, “16-

18 saatlik açlık sürelerinin ardından, bazı hastalarda

tümörlerin büyümediği, hatta küçüldüğü görüldü. Bu

da vücudun aslında kanserli hücreyi beslememek üzere

iştahı bastırdığı yönünde önemli bir işaret. Ancak bu

sinyali yanlış yorumlayarak, hastalar daha fazla yemeye

yöneliyor ve istemeden de olsa tümörleri besliyorlar”

şeklinde konuştu.

Enerji bolluğu kanserli hücreyi çoğalmaya teşvik

ediyor

Kanser hücrelerinin büyümesinde enerji alımının

büyük rol oynadığını vurgulayan Üskent, hücre içi

sinyalleşmelerde merkezi rol oynayan mTOR (mammalian

Target of Rapamycin) isimli genin enerji bolluğunda

hücre çoğalmasını serbest bıraktığını söyledi. “Enerji

azaldığında, bu gen hücre bölünmesini durduruyor. Bu

mekanizmayı hedef alan birçok kanser ilacı da mTOR

yolunu engelleyerek tümör büyümesini durdurmaya

çalışıyor” dedi.

Dikkatsiz açlık vücuda zarar verebilir

Açlık uygulamalarının bilinçli yapılması gerektiğini ifade

eden Prof. Dr. Üskent, “Bu yöntem karbonhidratların

sınırlandırılmasına dayanıyor. Ancak yeterli vitamin,

mineral ve özellikle sodyum-potasyum dengesi

korunmazsa halsizlik, bağırsak sorunları ve ciddi sağlık

riskleri oluşabilir. Kaşeksi (aşırı kilo kaybı ve kas erimesi)

hastalarında ise bu yöntem önerilmez” dedi.

Mayıs - May 2025


8

Vegetables, garlic, and green bananas take the lead

Prof. Dr. Üskent recommended focusing on plant-based

proteins. “Red and yellow vegetables, along with onions

and garlic from the allium family, are rich in antioxidants

that help fight cancer. High-sugar fruits like bananas

should ideally be consumed green,” he said.

Obesity fuels cancer

As fat tissue increases, so does blood vessel formation,

which forces the heart to work harder. “This poses risks

not only for cancer but also for cardiovascular diseases,”

warned Prof. Dr. Üskent.

Cancer cells fight to survive

Reminding us that cancer cells are originally part of

our own body, Prof. Dr. Üskent explained: “These cells

develop resistance to treatments like chemotherapy in

order to survive. Our goal is to convince them to stop

multiplying—not just with medication, but through

lifestyle changes as well.”

Diabetes drugs show promise in cancer treatment

Studies show that diabetes medications like metformin,

glukofen, and glifor suppress the IGF-1 hormone and

mTOR gene, both of which promote tumor growth.

“Uterine and post-menopausal breast cancers are

closely linked to obesity. These drugs may help prevent

recurrence and metastasis,” Prof. Dr. Üskent concluded.

These insights from Prof. Dr. Necdet Üskent reveal the

critical role of nutrition in cancer treatment. However,

it’s important to remember that each patient requires an

individualized approach, and all dietary decisions should

be made under medical supervision.

Günde üç öğün beslenmek sanıldığı

kadar masum değil

Üç ana öğünlük beslenme alışkanlığının gözden

geçirilmesi gerektiğini belirten Üskent, “Kanser hastaları,

özellikle kahvaltıyı atlayarak, günde tek öğün şeklinde

beslenebilir. Buradaki temel unsur kalori miktarının

azaltılmasıdır. Yine de bu süreç mutlaka doktor

kontrolünde yapılmalıdır” dedi. Ayrıca işlenmiş gıdalar,

konserveler ve yüksek ısıda pişirilmiş et ürünlerinden

uzak durulması gerektiğini vurguladı.

Sebzeler, soğan-sarımsak ve yeşil muzlar listenin

başında

Beslenmede bitkisel proteinlerin tercih edilmesi

gerektiğini ifade eden Üskent, “Kırmızı ve sarı sebzeler,

allium ailesine ait olan soğan ve sarımsak kanserle

savaşta oldukça etkili antioksidanlar içeriyor. Muz gibi

yüksek şeker içeren meyveler ise mümkünse yeşil halde

tüketilmeli” tavsiyesinde bulundu.

Obezite kanseri besliyor

Vücuttaki yağ dokusunun artmasıyla damarların da

çoğalmak zorunda kaldığını ve bu durumun kalbi daha

fazla çalışmaya zorladığını ifade eden Üskent, “Bu

nedenle sadece kanser değil, kalp ve damar hastalıkları

açısından da fazla kilolu olmak büyük bir risk taşıyor”

dedi.

Kanserli hücre hayatta kalmak için mücadele ediyor

Kanser hücresinin aslında vücudun kendi hücresi

olduğunu hatırlatan Üskent, “Bu hücre, kemoterapi gibi

tedavilere karşı direnç geliştirerek varlığını sürdürmeye

çalışıyor. Amacımız, bu hücreyi çoğalmamaya ikna etmek.

Bu da sadece ilaçla değil, yaşam tarzı değişiklikleriyle

mümkün olabilir” diye konuştu.

Diyabet ilaçları kanserle mücadelede umut vadediyor

Diyabet hastalarının kullandığı metformin, glukofen ve

glifor gibi ilaçların, tümörü büyüten IGF-1 hormonunu

ve mTOR genini baskıladığına dair araştırmalar

bulunduğunu belirten Üskent, “Özellikle rahim ve

menopoz sonrası gelişen meme kanserleri obeziteyle

doğrudan ilişkilidir. Bu ilaçların, kanserin nüksünü ve

yayılmasını önlemede fayda sağladığına dair bulgular

mevcut” diyerek sözlerini tamamladı.

Prof. Dr. Necdet Üskent’in bu açıklamaları, kanser

hastalarının tedavi süreçlerinde beslenmenin ne denli

önemli bir rol oynadığını gözler önüne seriyor. Ancak

her hasta için uygun stratejinin farklı olabileceği

unutulmamalı ve tüm beslenme/diyet kararları mutlaka

uzman hekim kontrolünde alınmalıdır.

Mayıs - May 2025



10

Who are trifocal lenses suitable for?

Trifokal lensler kimler için uygun?

Göz sağlığı alanında gelişen teknoloji, katarakt cerrahisi

ve gözlük bağımsızlığı konusunda hastalara

yeni çözümler sunuyor. Trifokal lensler, bu alandaki

en önemli yeniliklerden biri olarak öne çıkıyor.

Batıgöz Sağlık Grubu Balçova Şubesi Göz Sağlığı ve

Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Hüseyin Dundar, trifokal

lenslerin hangi hastalar için uygun olduğunu değerlendirdi.

Trifokal lens nedir?

Trifokal lensler, katarakt ameliyatı sonrası hastaların

uzak, orta ve yakın mesafelerde net görüş elde etmesini

sağlayan özel tasarlanmış merceklerdir. Geleneksel

monofokal lensler yalnızca tek bir mesafede netlik

sağlarken, trifokal lensler gözlük ihtiyacını büyük

ölçüde ortadan kaldırabilir.

Op. Dr. Hüseyin Dundar

Advancements in eye health technology are providing

new solutions for cataract surgery and

reducing dependence on glasses. One of the most

significant innovations in this field is trifocal lenses.

Op. Dr. Hüseyin Dundar, an ophthalmology specialist

at Balçova Branch of Batıgöz Healthcare Group,

evaluates which patients can benefit from trifocal

lenses.

What are trifocal lenses?

Trifocal lenses are specially designed intraocular lenses

that allow patients to see clearly at far, intermediate,

and near distances after cataract surgery. While

traditional monofocal lenses provide clarity at only

one distance, trifocal lenses can significantly reduce

or eliminate the need for glasses.

Who are they suitable for?

According to Op. Dr. Hüseyin Dundar, trifocal lenses

offer significant advantages for specific patient

groups. These include:

•Cataract patients: For those experiencing reduced

vision quality and requiring surgery, trifocal lenses

provide an option that reduces the need for glasses.

•Individuals who do not want to wear glasses: Patients

who prefer not to use glasses or contact lenses

in daily life can achieve a more comfortable visual

Hangi hastalar için uygundur?

Op. Dr. Hüseyin Dundar’a göre trifokal lensler, belirli

hasta grupları için önemli avantajlar sunuyor. Bu lenslerin

uygun olduğu hasta grupları şu şekilde sıralanıyor:

Katarakt hastaları: Görme kalitesi düşen ve ameliyat

olması gereken hastalar için trifokal lensler, gözlük

kullanımını azaltan bir seçenek oluşturuyor.

Gözlük kullanmak istemeyenler: Günlük yaşamlarında

gözlük ya da kontakt lens kullanmak istemeyen hastalar,

trifokal lens ameliyatı ile daha konforlu bir görüş

elde edebiliyor.

40 yaş üstü presbiyopik hastalar: Yaşa bağlı yakın görme

sorunu yaşayan bireyler için trifokal lensler etkili

bir çözüm sunuyor.

Aktif yaşam tarzına sahip bireyler: Hareketli bir yaşam

süren, spor yapan ya da mesleği gereği gözlük takmak

istemeyen kişiler için trifokal lensler önemli bir alternatif

olarak değerlendiriliyor.

Hangi hastalar için uygun değil?

Trifokal lensler her hasta için ideal bir seçenek olmayabilir.

Dr. Dundar, bazı sağlık durumlarının bu lenslerin

kullanımına engel teşkil edebileceğini belirterek şu

noktaların altını çiziyor:

Kornea veya retina problemleri: Göz yapısında ciddi

bozuklukları olan hastalar için trifokal lensler uygun

olmayabiliyor.

Gece görüş sorunu yaşayanlar: Trifokal lensler, bazı

hastalarda parlama ve ışık yansımalarına neden

Mayıs - May 2025



12

experience with trifocal lenses.

•Patients over 40 with presbyopia: Individuals experiencing

age-related near vision difficulties may benefit

from trifocal lenses as an effective solution.

•People with an active lifestyle: Those who lead an

active life, play sports, or have professions that make

wearing glasses inconvenient may find trifocal lenses

a valuable alternative.

--Who are they not suitable for?

Trifocal lenses are not the ideal choice for every patient.

Dr. Dundar highlights certain medical conditions

that may prevent their use:

•Patients with corneal or retinal issues: Those with

significant structural abnormalities in the eye may not

be suitable for trifocal lenses.

•Individuals with night vision problems: Some patients

may experience glare and light reflections with

trifocal lenses, which can be a concern, especially for

those who frequently drive at night.

•Patients with severe dry eye: Those with poor tear

quality may experience a longer recovery period after

surgery.

Trifocal lenses provide a valuable option for patients

seeking greater independence from glasses. However,

their suitability must be determined through a

comprehensive eye examination. Op. Dr. Hüseyin

Dundar emphasizes that patients considering trifocal

lens surgery should consult an ophthalmologist for a

detailed evaluation.

olabiliyor. Özellikle gece araç kullanan hastalar için bu

durum dikkatle değerlendirilmesi gereken bir konu

olarak öne çıkıyor.

Aşırı göz kuruluğu olanlar: Gözyaşı kalitesi düşük olan

hastalarda ameliyat sonrası iyileşme süreci daha uzun

sürebiliyor.

Trifokal lensler, gözlük bağımsızlığı isteyen hastalar

için önemli bir seçenek sunuyor. Ancak her hasta için

uygun olup olmadığı, detaylı bir göz muayenesi ile

belirlenmeli. Op. Dr. Hüseyin Dundar, trifokal lens

ameliyatı düşünen hastaların mutlaka bir göz hastalıkları

uzmanına danışarak kapsamlı bir değerlendirme

yapması gerektiğini vurguluyor.

Mayıs - May 2025


Recep ARSLANTAŞ Koordinatör

We proudly celebrate National Pharmacy

Week on May 14 in honor of our dedicated pharmacists

May 14, 1839 marks the beginning of formal pharmaceutical education under the roof of the Imperial School of Medicine

(Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane) — a date of great importance for the profession of pharmacy. Recognizing the indispensable

role of pharmacists within the healthcare system, the week of May 14 is celebrated every year as “Pharmacy Week.”

From pharmaceutical production to the safe delivery of medicines to patients, our pharmacists carry out this honorable profession

with a strong sense of duty and great sensitivity. Pharmacies serve as the most accessible healthcare units, offering

immediate support to patients and their families. Holding a key position among healthcare professionals, pharmacists are

not only responsible for the preparation, storage, and dispensing of medicines — they are also the most competent experts

regarding the proper use of health-related products that may be classified as medicinal. It is essential to emphasize the vital

role pharmacists play in helping patients combat illnesses and navigate treatment processes.

As the editorial team of Medikal Teknik Magazine, we extend our heartfelt congratulations on May 14 National Pharmacy

Week and wish you all continued health and well-being until we meet again in our June 2025 issue.

Eczacılarımızın 14 Mayıs Eczacılık Haftası’nı tebrik ederiz

14 Mayıs 1839, Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane bünyesinde eczacılık mesleğine yönelik ilk eğitimin başladığı tarih olarak,

eczacılık mesleği açısından oldukça büyük bir öneme sahiptir. Sağlık sisteminin en vazgeçilmez unsurlarından biri olan

eczacılık mesleği, bu nedenle her yıl 14 Mayıs haftasında “Eczacılık Haftası” olarak kutlanmaktadır. İlaç üretiminden hastaya

ulaştırılmasına kadar geçen süreçte yüksek görev bilinci ve büyük bir hassasiyetle görev yapan eczacılarımız, bu onurlu mesleği

özveriyle icra etmektedirler. Eczanelerimiz, hasta ve hasta yakınlarının eczacılarımıza ulaşabildikleri en yakın sağlık birimleri

olma özelliği taşımaktadır.

Sağlık çalışanları arasında önemli bir yere sahip olan eczacılarımız, yalnızca ilaçların hazırlanması, saklanması ve reçetelendirilmesi

konularında değil; aynı zamanda ilaç olarak değerlendirilebilecek diğer ürünlerin kullanımı konusunda da en yetkin

kişilerdir. İnsanların hastalıklarla mücadelesinde, tedavi sürecinde eczacılarımızın üstlendiği rolün hayati önemde olduğunu

özellikle vurgulamak gerekir.

Medikal Teknik Dergisi ekibi olarak, 14 Mayıs Eczacılık Haftası’nı en içten dileklerimizle kutluyor; Haziran 2025 sayımızda görüşünceye

dek sağlık ve esenlik diliyoruz.


14

Skin health alert: Melanoma can be deadly!

Cilt sağlığında hayati tehlike!

Cilt kanseri türleri arasında en ölümcül olan melanom,

dünya genelinde her yıl yüzbinlerce kişiyi

etkiliyor. DoktorTakvimi Dermatoloji Uzmanlarından

Prof. Dr. Sedat Akdeniz, 1-31 Mayıs Cilt Kanseri ve

Melanom Farkındalık Ayı kapsamında önemli uyarılarda

bulunarak, erken teşhisin hayat kurtardığını

vurguladı.

Prof. Dr. Sedat Akdeniz

Among all skin cancer types, melanoma is the most

lethal, affecting hundreds of thousands of people

worldwide each year. As part of Skin Cancer and

Melanoma Awareness Month (May 1–31), Dr. Sedat

Akdeniz, a dermatologist from DoktorTakvimi, issued

critical warnings, emphasizing that early diagnosis

saves lives.

According to Prof. Dr. Akdeniz, melanoma is the most

aggressive form of skin cancer. “The most common skin

cancers are basal cell carcinoma, squamous cell carcinoma,

and melanoma. Melanoma spreads more rapidly

than the others and can become life-threatening if left

untreated,” he explained.

According to World Health Organization data, nearly

325,000 new melanoma cases were diagnosed in 2020,

while 1,283 cases were reported in Türkiye’s Aegean

region in the past decade.

Prof. Dr. Akdeniz, melanomun cilt kanserleri içinde en

agresif tür olduğunu belirterek, “En sık görülen cilt kanserleri

bazal hücreli karsinom, skuamöz hücreli karsinom

ve melanomdur. Melanom diğerlerine göre daha hızlı

yayılabilir ve tedavi edilmediğinde yaşamı tehdit edebilir”

dedi. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre 2020 yılında

yaklaşık 325 bin yeni melanom vakası tespit edilirken, sadece

Ege Bölgesi’nde son 10 yılda 1.283 vakaya rastlandı.

Türkiye’de düşük oran aldatıcı olabilir

Türkiye’de melanom sıklığı, Avrupa ülkelerine göre daha

düşük seyrediyor. Sağlık Bakanlığı’nın 2014 verilerine

göre 100 bin kişide 1,5 oranında melanom vakası görülüyor.

Ancak Prof. Dr. Akdeniz bu düşük oranın yanıltıcı

olabileceğini, iklim değişikliği ve artan UV maruziyetiyle

birlikte gelecekte artış yaşanabileceğini vurguluyor.

++Melanomun belirtileri nelerdir?

Prof. Dr. Akdeniz, cilt kanseri ve özellikle melanomun

belirtilerini şu şekilde sıralıyor:

-Mevcut benlerde ani renk, şekil veya boyut değişiklikleri

-Yeni ben oluşumu

Low incidence in Türkiye may be misleading

The incidence of melanoma in Türkiye is lower than in many

European countries. Based on 2014 data from the Ministry

of Health, melanoma occurs at a rate of 1.5 per 100,000

people. However, Prof. Dr. Akdeniz warns that this low rate

may be misleading, and that climate change and increasing

UV exposure could lead to a rise in future cases.

What are the signs of melanoma?

Prof. Dr. Akdeniz listed the symptoms of skin cancer and

melanoma as follows:

Mayıs - May 2025



16

• Sudden changes in the color, shape, or size of existing

moles

• The appearance of new moles

• Persistent wounds, bleeding, or itching on the skin

• Swelling or raised areas

He emphasized that any of these symptoms should

prompt a visit to a dermatologist, and that surgeons,

pathologists, and oncologists may be involved in the

diagnosis and treatment process.

Sun protection matters all year round

UV exposure is one of the leading risk factors for skin

cancer. Prof. Dr. Akdeniz emphasized the importance of

sun protection not only in summer but at all times.

“Avoid being outdoors between 11:00 a.m. and 4:00 p.m.

Choose wide-brimmed hats and protective clothing. Use

sunscreen regularly and reapply every 2 to 3 hours,” he

advised.

He also underlined that sunscreens should be used not

only during beach vacations but also on cloudy days and

during daily outdoor activities.

Early detection of melanoma saves lives

Prof. Dr. Akdeniz stated that when detected early,

melanoma can be fully treated with surgery. In advanced

cases, immunotherapy, targeted therapy, radiotherapy,

and chemotherapy are used.

How to prevent melanoma?

Here are the main precautions to reduce the risk of melanoma

and other skin cancers:

• Avoid direct sun exposure during peak hours

• Use wide-brimmed hats and UV-protective clothing

• Apply sunscreen with at least SPF 30 daily

• Stay away from tanning beds

• Monitor moles regularly and undergo dermatological

check-ups

This awareness message highlights once again the importance

of early diagnosis and conscious behavior in the

fight against skin cancer.

-Deride geçmeyen yara, kanama veya kaşıntı

-Şişlikler ya da kabarıklıklar

Bu belirtilerden herhangi birinin varlığında, mutlaka

dermatoloji uzmanına başvurulması gerektiğini söyleyen

Akdeniz, tanı sürecinde cerrahlar, patologlar ve onkologların

da sürece dahil olabileceğini belirtiyor.

Güneşten korunmak sadece yaz aylarında değil, her

zaman önemli

Cilt kanserinin en büyük risk faktörlerinden biri UV ışınlarına

maruz kalmak. Yaz aylarında güneşe dikkat edilmesi

gerektiğini belirten Prof. Dr. Akdeniz, “Özellikle 11.00

ile 16.00 saatleri arasında dışarıda bulunmaktan kaçınılmalı.

Geniş kenarlı şapkalar ve koruyucu kıyafetler tercih

edilmeli. Güneş koruyucu ürünler düzenli kullanılmalı ve

iki üç saatte bir yenilenmeli” dedi.

Ayrıca, güneş koruyucuların sadece deniz tatillerinde

değil, bulutlu havalarda ve günlük dışarı çıkışlarda da

kullanılması gerektiğinin altını çizdi.

Melanom tedavisinde erken tanı hayat kurtarıyor

Melanomun erken teşhisi halinde cerrahi yöntemlerle

tam iyileşme şansı bulunduğunu ifade eden Prof. Dr.

Akdeniz, ileri evre vakalarda ise immünoterapi, hedefe

yönelik tedaviler, radyoterapi ve kemoterapi gibi yöntemlere

başvurulduğunu belirtti.

Korunma yolları nelerdir?

Melanom ve cilt kanserinden korunmak için alınması

gereken önlemler şöyle sıralanıyor:

-Gün ortasında güneşe çıkmaktan kaçınmak

-Geniş kenarlı şapka ve UV korumalı giysi kullanımı

-En az SPF 30 içeren güneş kremlerini her gün uygulamak

-Solaryumdan uzak durmak

-Benlerin düzenli takibi ve dermatolojik kontroller

Farkındalık ayı kapsamında yapılan bu açıklamalar, erken

tanı ve bilinçli davranışların cilt kanseri ile mücadelede ne

kadar önemli olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor.

Mayıs - May 2025



18

“Explorers of the Future” continues its journey with its fourth term

“Geleceği Keşfedenler” dördüncü dönemiyle yola devam ediyor

Türkiye’nin lider ilaç şirketi Abdi İbrahim, Bilim Virüsü

iş birliğiyle hayata geçirdiği Geleceği Keşfedenler

Programı’nın dördüncü dönemine başlarken, gençleri

bilimin ışığında geleceğe hazırlamayı sürdürüyor.

Dr. M. Oğuzcan Bülbül

Türkiye’s leading pharmaceutical company, Abdi İbrahim,

is launching the fourth term of the “Explorers

of the Future” program, developed in collaboration

with Bilim Virüsü, continuing its mission to prepare

young people for the future with the guidance of

science.

Abdi İbrahim, a well-established pharmaceutical company

with a 113-year history and industry leadership

spanning 23 years, has kicked off the fourth term of the

“Explorers of the Future” program, which was initiated

to introduce younger generations to science. Conducted

jointly with the learning initiative Bilim Virüsü as part

of the company’s HEAL2050 sustainability strategy, the

program brings together high school students aged 15

to 18 with future-shaping fields such as scientific thinking,

digital skills, biotechnology, and sustainability.

Applications for the new term of the program are now

open, with April 27 announced as the final date for applications

to the first module of the fourth term. Trainings

will begin in May.

Future scientists are trained in this program

“Geleceği Keşfedenler” (Explorers of the Future) is a

unique educational program designed to help young

people discover their potential and build their own

learning paths. To date, the program has received nearly

15,000 applications from all across Türkiye. A total of

2,665 students have participated in the first three terms.

Through 250 workshops and 74 different themes, a total

of 528 hours of training have been delivered. In addition,

4 Entrepreneurship Stories and 10 Biotechnology

Türkiye’nin 113 yıllık köklü ilaç firması ve 23 yıldır sektör

lideri olan Abdi İbrahim, genç nesilleri bilimle buluşturma

hedefiyle hayata geçirdiği Geleceği Keşfedenler Programı’nın

dördüncü dönemini başlattı. Şirketin HEAL2050

sürdürülebilirlik stratejisi kapsamında öğrenme girişimi

Bilim Virüsü ile ortak yürütülen program, 15-18 yaş arası

lise öğrencilerini bilimsel düşünce, dijital beceriler, biyoteknoloji

ve sürdürülebilirlik gibi geleceği şekillendiren

alanlarla buluşturuyor.

Programın yeni dönem başvuruları alınmaya başlarken,

4. dönemin ilk modülü için son başvuru tarihi 27 Nisan

olarak açıklandı. Eğitimler ise mayıs ayı itibarıyla başlıyor.

Geleceğin bilim insanları bu programda yetişiyor

“Geleceği Keşfedenler”, gençlerin potansiyellerini keşfetmeleri

ve kendi öğrenme yollarını oluşturmaları için

tasarlanmış özgün bir öğrenme programı. Bugüne kadar

Türkiye’nin dört bir yanından yaklaşık 15 bin başvuru alan

programa, ilk üç dönemde toplam 2.665 öğrenci dahil

oldu. 250 atölye ve 74 farklı başlık altında 528 saatlik eğitim

verilirken, gençlerin katılımıyla 4 Girişimcilik Hikâyesi

ve 10 Biyoteknoloji Webinarı hayata geçirildi.

Ayrıca öğrenciler tarafından üretilen özel içeriklerle oluşturulan

“Geleceği Keşfedenler Kütüphanesi”ne bugüne

kadar 93 içerik kazandırıldı. Bu içeriklerin 67’si yayınlanarak

daha geniş bir genç kitleye ulaştırıldı.

Üç ana modülde zengin içerikler

Programın dördüncü döneminde gençler üç ana modül

etrafında eğitim alacak:

-Biyoteknoloji ve Birlikte Yaşam Modülü

-Dijital Beceriler ve Teknoloji Modülü

-Sürdürülebilir Yaratıcılık Modülü

Katılımcılar bu modüller aracılığıyla etik, yapay zekâ,

veri okuryazarlığı, inovasyon ve küresel sürdürülebilirlik

gibi 21. yüzyıl yetkinlikleriyle tanışacak. Modül sonunda

düzenlenecek webinar serileri ise gençlerin ilgi alanlarına

göre kariyer planlamalarını desteklemeyi hedefliyor.

Ayrıca bu dönemde de gençler, “Dijital İçerik Atölyeleri”nde

eğitim alarak içerik üretme becerilerini geliştirecek

ve hazırladıkları içerikleri kütüphane aracılığıyla

kamuoyuyla paylaşma fırsatı bulacak.

Mayıs - May 2025


19

Webinars have been implemented with the participation

of young learners.

Furthermore, the “Explorers of the Future Library,” which

features content created by students, now hosts 93

pieces of student-generated content, 67 of which have

been published to reach a wider youth audience.

Rich content across three main modules

In its fourth term, the program will offer training around

three main modules:

-Biotechnology and coexistence module

-Digital skills and technology module

-Sustainable creativity module

Through these modules, participants will engage with

key 21st-century skills such as ethics, artificial intelligence,

data literacy, innovation, and global sustainability.

A webinar series to be held at the end of each module

aims to support young people’s career planning based

on their personal interests.

In addition, this term will once again include “Digital Content

Workshops,” where participants will improve their

content creation skills and gain the opportunity to share

their work with the public through the program’s library.

“Scientific thinking sparks curiosity in young minds”

Dr. M. Oğuzcan Bülbül, Abdi İbrahim’s Head of Human

Resources, Corporate Communications, and Sustainability

Group, shared the following remarks about the

program:

“This program is one of our most valuable social investment

initiatives within our HEAL2050 strategy. Our goal

is to equip young people with scientific knowledge,

awareness, and self-confidence so they can be influential

players in the world of tomorrow. It brings us great joy

to witness them realize and showcase their potential

throughout this journey. In line with our mission to Heal

the Future, we will continue supporting children and

young people through educational projects.”

Şule Yücebıyık, Founder of Bilim Virüsü and the program’s

co-creator, expressed the program’s impact with

these words: “Explorers of the Future is not just a model

for transferring knowledge; it’s a journey where young

individuals discover themselves as critical thinkers.

Thanks to this program, young people dare to think,

develop alternative solutions, and pave their own way.

The transformation that scientific thinking brings to their

lives is truly beyond words.”

“Bilimsel düşünce gençlerin zihninde bir kıvılcım

oluşturuyor”

Abdi İbrahim İnsan Kaynakları, Kurumsal İletişim ve

Sürdürülebilirlik Grup Başkanı Dr. M. Oğuzcan Bülbül,

Geleceği Keşfedenler Programı hakkında şunları söyledi:

“Bu program, HEAL2050 stratejimiz kapsamında gerçekleştirdiğimiz

en kıymetli toplumsal yatırım projelerimizden

biri. Gençlerin geleceğin dünyasında söz sahibi

olabilmeleri için onlara bilimsel bilgi, farkındalık ve

özgüven kazandırmayı amaçlıyoruz. Bu süreçte onların

potansiyellerini sergilemelerine tanıklık etmek bizler için

büyük bir mutluluk. Geleceği İyileştirmek misyonumuz

doğrultusunda, çocukları ve gençleri eğitim projeleriyle

desteklemeye devam edeceğiz.”

Programın fikir ortağı Bilim Virüsü Kurucusu Şule Yücebıyık

ise programın etkisini şu sözlerle aktardı:

“Geleceği Keşfedenler sadece bilgi aktarımı sağlayan bir

eğitim modeli değil; gençlerin sorgulayan bireyler olarak

kendilerini keşfettikleri bir yolculuk. Gençler bu program

sayesinde düşünmeye cesaret ediyor, farklı çözümler

geliştiriyor ve kendi yollarını çizebiliyor. Bilimsel düşüncenin

onların dünyasında sağladığı değişim kelimelerle tarif

edilemez.”

Gençler kendi güçlerini keşfediyor

Program kapsamında yapılan değerlendirmeler, gençlerin

öz farkındalıklarını artırdığını, duygularını yönetmeyi

öğrendiğini ve öğrenme eksiklerini fark ederek çözüm

aradığını ortaya koyuyor. Özellikle biyoteknoloji modülü

ve ardından gelen webinarlar, gençlerin kariyer hedeflerini

şekillendirmede önemli bir rehber oluyor.

Abdi İbrahim, bu vizyonla yalnızca ilaç üretmiyor; aynı

zamanda bilime merak duyan yeni nesillerin yetişmesine

katkı sağlayarak, geleceği iyileştirme yolculuğunu gençlerle

birlikte sürdürüyor.

Young people are discovering their own strengths

Assessments conducted within the scope of the program

reveal that participants gain greater self-awareness,

learn to manage their emotions, and begin addressing

their learning gaps with a problem-solving mindset. The

biotechnology module and the subsequent webinars, in

particular, serve as important guides in helping participants

shape their career goals.

With this vision, Abdi İbrahim not only manufactures medicine

but also supports a new generation curious about

science, continuing its mission of healing the future hand

in hand with youth.

Mayıs - May 2025


20

Domestic strength in R&D, global vision!

Ar-Ge’de yerli güç, küresel vizyon!

Polifarma is transforming the Turkish pharmaceutical

industry with high technology and innovative

projects.

With its 39-year-long history, Polifarma holds a leading

position among Türkiye’s domestic pharmaceutical

manufacturers. Thanks to its strong R&D investments

and strategic projects, the company is making a name

for itself not only in the national market but also on the

global stage. Servet Aksu, Deputy General Manager of

the company, shared Polifarma’s vision, export targets,

and their drug development project for SMA disease

with the public while evaluating the current state of the

Turkish pharmaceutical sector.

”The Turkish pharmaceutical industry now competes

with global players”

Servet Aksu, Deputy General Manager at Polifarma İlaç

answered Çetin Ünsalan’s questions on the program İş’te

Bunu Konuşalım broadcasted on ST Endüstri Radio. Aksu

Polifarma, yüksek teknoloji ve inovatif projelerle

Türk ilaç sektörünü dönüştürüyor.

39 yıllık köklü geçmişiyle Türkiye’nin yerli ilaç üreticileri

arasında öncü konumda yer alan Polifarma, yaptığı güçlü

Ar-Ge yatırımları ve stratejik projeleriyle yalnızca ulusal

pazarda değil, küresel arenada da adından söz ettiriyor.

Şirketin Genel Müdür Yardımcısı Servet Aksu, Türk ilaç

sektörünün geldiği noktayı değerlendirirken Polifarma’nın

vizyonunu, ihracat hedeflerini ve SMA hastalığına

yönelik geliştirdikleri ilaç projesini kamuoyuyla paylaştı.

“Türk ilaç sektörü artık küresel oyuncularla

yarışıyor”

Polifarma İlaç Genel Müdür Yardımcısı Servet Aksu, ST

Endüstri Radyo’da yayınlanan İş’te Bunu Konuşalım programında

Çetin Ünsalan’ın sorularını yanıtladı. Aksu, Türk

ilaç sektörünün üretim kalitesi, teknolojik altyapısı ve hızlı

çözüm üretme becerisiyle bugün Avrupa ve ABD’deki muadilleriyle

rekabet edebilecek düzeye ulaştığını vurguladı.

“2013’ten bu yana ihracat yapıyoruz ve 2024 sonu itiba-

Mayıs - May 2025


21

İki stratejik odak: Ar-Ge ve İhracat

Polifarma’nın başarısının temelinde, uzun vadeli planlama,

güçlü Ar-Ge vizyonu ve istikrarlı yatırım politikaları

yatıyor. Aksu, yerli ilaç üreticilerinin son yıllarda iki temel

alana odaklandığını aktardı: Ar-Ge ve ihracat.

“Yüzde 100 yerli sermayeli bir Türk firması olarak iş

geliştirme stratejimizi ithal ikame ürünler ve yenilikçi

çözümler üzerine kurduk. Her yıl bütçemizden belirli bir

payı Ar-Ge’ye ayırıyoruz. Bugün itibariyle en fazla proje

geliştiren, en çok marka alan ve Ar-Ge’ye en çok yatırım

yapan şirketlerden biriyiz.” diyen Aksu, geliştirdikleri

yenilikçi projelerin yalnızca ticari değil, aynı zamanda

toplumsal faydayı da gözettiğinin altını çizdi.

Ar-Ge süreçlerinde jenerik ilaçlarda ortalama 4-5 yıl,

inovatif ilaçlarda ise 10-15 yılı bulan geliştirme sürelerine

dikkat çeken Aksu, “Bu uzun soluklu süreçleri sürdürüemphasized

that the Turkish pharmaceutical sector has

now reached a level where it can compete with its counterparts

in Europe and the U.S., thanks to its production

quality, technological infrastructure, and problem-solving

capabilities.

Saying, “We have been exporting since 2013, and as of

the end of 2024, we have reached over 50 countries,”

Aksu stated that Türkiye’s potential in pharmaceutical

production is now more widely recognized internationally.

He added that Türkiye, which made a difference with

its strong healthcare infrastructure during the pandemic,

has begun to achieve the same level of success in pharmaceutical

production.

Two strategic pillars: R&D and exports

The success of Polifarma is based on long-term planning,

a strong R&D vision, and consistent investment policies.

Aksu shared that in recent years, domestic pharmaceutical

manufacturers have focused on two main areas: R&D

and exports.

“As a 100% domestically funded Turkish company, we

have based our business development strategy on import-substituting

products and innovative solutions. We

allocate a specific portion of our budget to R&D every

year. As of today, we are one of the companies that

develops the most projects, receives the most brand

registrations, and invests the most in R&D,” Aksu stated,

underlining that their innovative projects aim not only

for commercial gain but also for social benefit.

Aksu pointed out that development periods in R&D

processes take an average of 4–5 years for generic drugs

and 10–15 years for innovative ones, and added, “To

make these long-term processes sustainable, it is essential

to plan scientific infrastructure and human resources

accurately.”

Aiming to become a ‘global health base’ with the new

R&D center

Polifarma aims to further expand its R&D power in the

coming period. The new facility, built on an area of

11,233 square meters, will house not only the R&D center

but also active pharmaceutical ingredient (API) and

finished product production areas, storage space, and

offices under one roof.

Aksu described this investment as “a strategic step

taken to contribute to the localization of pharmaceutical

production in Türkiye, reduce external dependency,

and accelerate the development of high value-added

products.” Once the new center is completed, Polifarma

aims to become a ‘global health base’ both nationally

and internationally.

Servet Aksu, Deputy General Manager at Polifarma İlaç

riyle 50’den fazla ülkeye ürünlerimizi ulaştırır hale geldik”

diyen Aksu, Türkiye’nin ilaç üretimindeki potansiyelinin

artık uluslararası düzeyde daha fazla kabul gördüğünü

ifade etti. Özellikle pandemi döneminde sağlık altyapısının

gücüyle fark katan Türkiye’nin, aynı başarıyı ilaç

üretiminde de sergilemeye başladığını belirtti.

A local breakthrough in active ingredient production

Aksu stated that Polifarma continues its investments not

only in finished products but also in APIs, the foundation

of drug manufacturing:

Mayıs - May 2025


22

“With our GMP-certified API Production Facility opened

in 2023, we aim to reduce Türkiye’s dependence on

imported pharmaceutical raw materials.” Thanks to this

facility, the company has reached the capacity to synthesize

its own molecules.

With this production power, Polifarma also aims to achieve

a major breakthrough in special drugs developed for

rare diseases and continues its mission to deliver more

health and quality of life to people in the future.

A promising development in SMA medication:

Licensing starts in 2026

One of Polifarma’s most striking projects is the drug

developed for SMA (Spinal Muscular Atrophy). There

are limited treatment options for this rare, inherited

disease, and the existing drugs are both expensive and

mostly imported.

Aksu stated, “We are well aware of the challenges

related to SMA. As a result of the R&D work we have

been conducting in this area, we have made significant

progress. We plan to start the licensing process in 2026.”

If the project is successfully completed, Türkiye will become

one of the few countries to manufacture domestic

drugs for SMA treatment.

Polifarma’s future vision: More health, less

dependency

At the end of his remarks, Servet Aksu, Deputy General

Manager at Polifarma İlaç emphasized Türkiye’s increasing

potential in the healthcare sector and shared the

following message:

“As Polifarma, we are not only a commercial entity but

also a socially responsible pharmaceutical company.

Our goal is to make Türkiye a regional leader not only in

pharmaceutical production but also in pharmaceutical

technologies and scientific innovation. We must build a

system that provides more access to healthcare with less

foreign dependency. As Polifarma, we will continue to

lead this effort.”

lebilir hale getirebilmek için bilimsel altyapıyı ve insan

kaynağını doğru planlamak şart” dedi.

Yeni Ar-Ge merkeziyle ‘global sağlık üssü’ hedefi

Polifarma, önümüzdeki dönemde Ar-Ge gücünü daha da

büyütmeyi hedefliyor. 11.233 metrekarelik alana inşa

edilen yeni tesis ile sadece Ar-Ge merkezi değil, aynı

zamanda etken madde ve bitmiş ürün üretim alanları, depolama

alanı ve ofisler de aynı çatı altında birleştirilecek.

Aksu bu yatırımı, “Türkiye’de ilaç üretiminin yerelleşmesine

katkı sunmak, dışa bağımlılığı azaltmak ve

katma değerli ürün geliştirme sürecini hızlandırmak

için attığımız stratejik bir adım” şeklinde tanımladı. Yeni

merkez tamamlandığında Polifarma’nın, hem ulusal hem

de uluslararası düzeyde ‘global bir sağlık üssü’ haline

gelmesi planlanıyor.

Etken madde üretiminde de yerli atılım

Polifarma’nın sadece bitmiş ürünlerde değil, ilaç üretiminin

temeli olan etken maddede (API) de yatırımlarını

sürdürdüğünü aktaran Aksu, “2023’te açtığımız GMP

onaylı Etken Madde Üretim Tesisimiz ile Türkiye’nin ilaç

hammaddesi ithalatına olan bağımlılığını azaltmayı hedefliyoruz”

dedi. Şirket, bu tesis sayesinde kendi moleküllerini

sentezleyebilecek yetkinliğe ulaştı.

Bu üretim kapasitesi sayesinde nadir hastalıklar için geliştirilen

özel ilaçlarda da ciddi bir atılım gerçekleştirmeyi

hedefleyen Polifarma, gelecekte daha fazla canlıya sağlık

ve kaliteli yaşam sunma misyonunu sürdürüyor.

SMA ilacında umut veren gelişme: 2026’da ruhsat

süreci başlıyor

Polifarma’nın en dikkat çeken projelerinden biri ise SMA

(Spinal Musküler Atrofi) hastalığına yönelik geliştirdiği

ilaç. Genetik geçişli ve nadir görülen bu hastalığın tedavisinde

sınırlı sayıda ilaç seçeneği bulunurken, mevcut

ilaçlar hem yüksek maliyetli hem de çoğu zaman ithal

ürünlerden oluşuyor.

Servet Aksu, “SMA hastalığıyla ilgili yaşanan sıkıntıları çok

iyi biliyoruz. Bu alanda yürüttüğümüz Ar-Ge çalışmaları

sonucunda önemli bir mesafe kat ettik. 2026 itibariyle

ruhsatlandırma sürecini başlatmayı planlıyoruz” dedi.

Projenin başarıyla tamamlanması durumunda Türkiye,

SMA tedavisinde yerli ilaç üretimi gerçekleştiren sayılı

ülkelerden biri olacak.

Polifarma’nın gelecek vizyonu: Daha fazla sağlık,

daha az bağımlılık

Genel Müdür Yardımcısı Servet Aksu, konuşmasının sonunda

Türkiye’nin sağlık sektöründeki potansiyelinin her

geçen gün arttığını vurgulayarak şu mesajı verdi:

“Biz Polifarma olarak yalnızca ticari değil, sosyal sorumluluk

yönü de güçlü bir ilaç firmasıyız. Hedefimiz; Türkiye’yi

sadece ilaç üretiminde değil, ilaç teknolojileri ve bilimsel

inovasyonda da bölgesel lider haline getirmek. Daha

fazla sağlığa erişim için daha az dışa bağımlı bir sistem

kurmak zorundayız. Polifarma olarak bunun öncülüğünü

yapmaya devam edeceğiz.”

Mayıs - May 2025



24

Executive appointment at Abdi Ibrahim

Abdi İbrahim’de üst düzey görev değişikliği

Türkiye’nin lider ilaç şirketi Abdi İbrahim, kurumsal

yapısını güçlendirmeye devam ediyor. İç denetim ve

iç kontrol alanında uzun yıllara dayanan deneyime

sahip Ayla Bostan Çakın, Nisan 2025 itibarıyla İç

Denetim Direktörü olarak göreve başladı.

İlaç sektöründe 1912 yılından bu yana faaliyet gösteren

ve 23 yıldır Türkiye’nin kesintisiz lideri konumunda bulunan

Abdi İbrahim, yönetim ekibini deneyimli bir isimle

güçlendirdi. Kurumsal yönetim ve denetim süreçlerine

stratejik katkı sağlamak üzere, Ayla Bostan Çakın, İç

Denetim Direktörü olarak atandı. Bu yeni atama, şirketin

şeffaflık, sürdürülebilirlik ve etkin denetim ilkeleri

doğrultusunda yürüttüğü kurumsal dönüşüm sürecinin

önemli bir adımı olarak değerlendiriliyor.

Ayla Bostan Çakın, Internal Audit Director at Abdi Ibrahim Pharmaceuticals

Türkiye’s leading pharmaceutical company, Abdi

İbrahim, continues to strengthen its corporate structure.

As of April 2025, Ayla Bostan Çakın—an experienced

professional in internal audit and internal

control—has been appointed as the company’s new

Internal Audit Director.

Denetim ve kontrol alanında zengin birikim

Ayla Bostan Çakın, iş dünyasında iç denetim, iç kontrol ve

risk yönetimi alanlarında edindiği güçlü bilgi birikimiyle

öne çıkan bir yönetici. İstanbul Bilgi Üniversitesi ile London

School of Economics iş birliğinde yürütülen İşletme

ve Ekonomi lisans programını başarıyla tamamlayan

Çakın, ardından İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde Muhasebe

ve Denetim alanında yüksek lisans eğitimini tamamladı.

Profesyonel kariyerine Siemens San. ve Tic. A.Ş.’de

başlayan Çakın, daha sonra Garanti Bankası ve Anadolu

Grubu’nda iç denetim görevlerini üstlendi. Son olarak

Anadolu Etap bünyesinde iç denetim ve iç kontrol yöneticiliği

yaptı. Farklı sektörlerde edindiği bu kapsamlı deneyim,

Çakın’a hem operasyonel hem de stratejik seviyede

güçlü bir denetim perspektifi kazandırdı.

Yeni görevinde geniş yetki ve sorumluluklar

Ayla Bostan Çakın, Abdi İbrahim’deki yeni pozisyonunda

şirketin tüm denetim faaliyetlerinden sorumlu olacak.

Risk bazlı denetimlerin planlanması ve yürütülmesi,

suistimal soruşturmalarının koordinasyonu ve denetim

süreçlerinin etkinliğinin artırılması gibi kritik görevleri

üstlenecek. Ayrıca iç kontrol sistemlerinin güçlendirilmesi

ve organizasyon genelinde kurumsal risk farkındalığının

artırılması da görev alanına dahil olacak.

Bu stratejik atama ile Abdi İbrahim, etik yönetim anlayışını

ve sürdürülebilir büyüme hedeflerini destekleyen iç

denetim kültürünü daha da pekiştirmeyi hedefliyor.

Mayıs - May 2025


25

Operating in the pharmaceutical industry since 1912

and maintaining uninterrupted market leadership in

Türkiye for the past 23 years, Abdi İbrahim has added

a seasoned expert to its leadership team. Ayla Bostan

Çakın has taken on the role of Ayla Bostan Çakın,

Internal Audit Director at Abdi Ibrahim Pharmaceuticals

to provide strategic contributions to the company’s

corporate governance and audit processes. This

appointment is considered a significant step in Abdi

İbrahim’s ongoing corporate transformation, driven by

principles of transparency, sustainability, and effective

oversight.

A wealth of experience in audit and control

Ayla Bostan Çakın is a distinguished executive with extensive

expertise in internal audit, internal control, and

risk management. She completed her undergraduate

studies in Business and Economics through the joint

program of Istanbul Bilgi University and the London

School of Economics. She later earned a master’s

degree in Accounting and Auditing from Istanbul Bilgi

University.

Çakın began her professional career at Siemens San. ve

Tic. A.Ş. and went on to hold internal audit positions

at Garanti Bank and Anadolu Group. Most recently,

she served as Manager of Internal Audit and Internal

Control at Anadolu Etap. Her diverse sector experience

has equipped her with a robust auditing perspective at

both operational and strategic levels.

Kurumsal güveni ve şeffaflığı artıran bir adım

Abdi İbrahim yönetimi, iç denetim fonksiyonunun sadece bir

kontrol mekanizması değil, aynı zamanda kurumsal sürdürülebilirlik

için stratejik bir kaldıraç olduğuna inanıyor. Bu

kapsamda Ayla Bostan Çakın’ın bilgi ve deneyimiyle organizasyona

önemli katkılar sunması bekleniyor.

Şirket, 113 yıllık geçmişinden aldığı güçle “Hayatı İyileştirme”

misyonunu yalnızca ürettiği ilaçlarla değil, aynı zamanda

güçlü kurumsal yapısıyla da sürdürmeye devam ediyor.

Expanded authority and responsibilities in

her new role

In her new role at Abdi İbrahim, Ayla Bostan Çakın will

oversee all internal audit activities across the organization.

Her responsibilities will include the planning and

execution of risk-based audits, coordination of fraud

investigations, and enhancement of audit process

efficiency. She will also be tasked with strengthening

internal control systems and promoting organizational

awareness of corporate risks.

With this strategic appointment, Abdi İbrahim aims

to further reinforce a culture of internal auditing that

supports ethical governance and sustainable growth.

A move that strengthens corporate trust and transparency

The Abdi İbrahim management team views the internal

audit function not merely as a control mechanism but

as a strategic lever for corporate sustainability. In this

regard, Ayla Bostan Çakın is expected to bring significant

value to the organization through her expertise

and experience.

Drawing strength from its 113-year legacy, Abdi İbrahim

continues to pursue its mission of “Healing Life”

not only through the medicines it produces but also

through its robust corporate structure.

Mayıs - May 2025




28

Spring allergies increase demand for laser eye surgery

Bahar alerjileri lazer göz cerrahisine talebi artırıyor

Prof. Dr. Selim Doğanay

As seasonal allergies make wearing contact lenses

more difficult, interest in laser eye surgery is on the

rise. Prof. Dr. Selim Doğanay of Dünyagöz Bursa

Hospital noted that demand is rapidly increasing,

especially due to the comfort provided by SMILE Pro

technology.

With the arrival of spring, the effects of pollen, dust, and

other environmental allergens intensify—particularly

affecting individuals who wear contact lenses. These

patients often experience symptoms such as eye itching,

redness, stinging, burning, and lens intolerance. Seeking

a more permanent and comfortable solution, many turn

to laser eye surgery.

Prof. Dr. Selim Doğanay, an ophthalmology specialist at

Dünyagöz Bursa Hospital, emphasized that conditions

such as seasonal allergic conjunctivitis make this period

particularly challenging for contact lens users, and that

Mevsimsel alerjilerin kontakt lens kullanımını zorlaştırmasıyla

birlikte lazer göz cerrahisine ilgi artıyor.

Dünyagöz Bursa Hastanesi’nden Prof. Dr. Selim

Doğanay, özellikle SMILE Pro teknolojisinin sunduğu

konfor sayesinde bu alandaki talebin hızla yükseldiğini

belirtti.

Bahar aylarının gelmesiyle birlikte polen, toz ve diğer

çevresel alerjenlerin etkisi artarken, bu durum özellikle

kontakt lens kullanan bireylerde çeşitli göz problemlerini

beraberinde getiriyor. Gözde kaşıntı, kızarıklık, batma,

yanma ve lensle uyumsuzluk gibi şikayetler yaşayan

hastalar, kalıcı ve konforlu bir çözüm arayışıyla lazer göz

cerrahisine yöneliyor.

Dünyagöz Bursa Hastanesi Göz Hastalıkları Uzmanı Prof.

Dr. Selim Doğanay, mevsimsel alerjik konjonktivit gibi

rahatsızlıkların kontakt lens kullanıcıları için oldukça zorlu

bir dönemi beraberinde getirdiğine dikkat çekerek, lazer

Mayıs - May 2025


29

demand for laser eye surgery significantly increases

during this time.

“In spring, we see a noticeable rise in complaints from

patients who wear lenses. Allergens lead to issues like

dryness, irritation, and stinging in the eyes, making

contact lens use significantly more difficult. This pushes

patients toward laser surgery, which offers a more permanent

and comfortable alternative,” he explained.

A new generation of laser technology offers comfort

and speed: SMILE Pro

Prof. Dr. Doğanay stated that laser surgery is an effective

method for correcting common refractive errors such

as myopia, hyperopia, and astigmatism. He emphasized

that newly developed technologies—particularly SMILE

(Small Incision Lenticule Extraction) and SMILE Pro—

have greatly enhanced patient comfort.

In contrast to earlier laser treatments like PRK and

LASIK, which more frequently resulted in post-procedure

dryness, Doğanay highlighted the benefits of the newer

technique:

“The SMILE method involves minimal interaction with

the eye’s surface, which helps preserve the ocular surface

and significantly reduces the risk of postoperative

dryness. This is a major advantage, especially for individuals

prone to allergies and those who spend long hours

in front of a screen.”

Because SMILE limits intervention on the corneal sur-

göz cerrahisine olan talebin bu dönemde belirgin şekilde

arttığını söyledi. Doğanay, “Bahar aylarında lens kullanan

hastalarımızda şikayetler gözle görülür biçimde artıyor.

Alerjenler nedeniyle gözde kuruluk, batma ve tahriş gibi

sorunlar lens kullanımını ciddi anlamda zorlaştırıyor. Bu

da hastaları kalıcı ve daha konforlu bir çözüm olan lazer

cerrahisine yöneltiyor,” ifadelerini kullandı.

Yeni nesil lazer teknolojisiyle konforlu ve hızlı tedavi:

SMILE Pro

Lazer cerrahisinin miyopi, hipermetropi ve astigmat gibi

yaygın kırma kusurlarının tedavisinde etkili bir yöntem olduğunu

belirten Prof. Dr. Doğanay, özellikle son yıllarda

geliştirilen SMILE (Small Incision Lenticule Extraction) ve

SMILE Pro teknolojilerinin hasta konforunu üst düzeye

taşıdığını vurguladı.

Önceki nesil lazer tedavilerinde (PRK ve LASIK) işlem sonrası

göz kuruluğu gibi yan etkilerin daha sık görülebildiğini

hatırlatan Doğanay, “Yeni nesil SMILE lazer yöntemi,

göz yüzeyine minimum etkileşim ile uygulandığı için

oküler yüzey korunuyor ve işlem sonrasında göz kuruluğu

riski oldukça azalıyor. Bu da özellikle ekran karşısında

uzun süre çalışanlar ve alerjiye yatkın bireyler için çok

büyük bir avantaj sağlıyor,” dedi.

SMILE yönteminin, korneanın ön yüzeyine yapılan müdahalenin

sınırlı olması nedeniyle daha hızlı iyileşme süreci

sunduğunu dile getiren Doğanay, ameliyat sırasında ağrı

Mayıs - May 2025


30

face, it offers a quicker recovery period. Doğanay also

noted that patients do not feel pain during surgery, and

may only experience mild stinging or burning sensations

shortly afterward:

“Visual recovery happens very quickly. Patients are able

to return to their normal lives in a short time.”

Freedom from glasses and lenses in just 10 seconds

Highlighting the SMILE Pro technique—which has been

in use for the past two years—as a milestone in laser

surgery, Prof. Dr. Doğanay stated:

“SMILE Pro is performed with the support of robotic

surgical systems, and the procedure takes just 10 seconds.

This brief operation reduces stress for the patient

and produces highly successful visual outcomes. The

small incision lowers the risk of infection and speeds up

healing.”

A safe and permanent option during allergy season

Prof. Dr. Doğanay emphasized that laser surgery offers a

reliable and lasting alternative for those struggling with

glasses and contact lenses due to seasonal allergies:

“Thanks to advanced laser technologies such as SMILE

and SMILE Pro, patients can quickly return to their daily

routines and achieve long-term visual comfort,” he said,

underlining the significance of laser eye surgery during

allergy season.

hissedilmediğini, sonrasında ise yalnızca kısa süreli batma

ve yanma şikayetleri olabileceğini aktardı. “Görsel rehabilitasyon

çok hızlı gerçekleşiyor. Hastalar, kısa sürede

normal yaşantılarına geri dönebiliyor,” dedi.

Sadece 10 saniyede gözlük ve lenslerden

kurtulma imkânı

Son iki yıldır uygulanan SMILE Pro tekniğinin, lazer cerrahisinde

önemli bir dönüm noktası olduğunu belirten

Prof. Dr. Doğanay, “SMILE Pro, robotik cerrahi destekli

bir sistemle gerçekleştiriliyor ve işlem yalnızca 10 saniyede

tamamlanıyor. Bu kısa sürede tamamlanan uygulama,

hastaların işlem sırasında daha az stres yaşamasını

sağlarken, görsel sonuçları da oldukça başarılı. Küçük

kesi sayesinde enfeksiyon riski düşüyor, iyileşme süreci

hızlanıyor,” diye konuştu.

Alerji mevsiminde kalıcı ve güvenli bir seçenek

Gözlük ve kontakt lens kullanımının mevsimsel alerjiler

nedeniyle zorlaştığı bahar aylarında lazer cerrahisinin

kalıcı ve güvenli bir alternatif sunduğunu vurgulayan

Prof. Dr. Selim Doğanay, “Özellikle SMILE ve SMILE Pro

gibi gelişmiş lazer teknikleri sayesinde hastalar hem hızlı

bir şekilde günlük hayatlarına dönebiliyor hem de uzun

vadede konforlu bir görme kalitesine kavuşuyor,” diyerek

lazer cerrahisinin bu mevsimdeki önemine dikkat çekti.

Mayıs - May 2025



32

Helicobacter pylori may pose a threat in hot weather

Helicobacter Pylori sıcaklarda tehdit olabilir!

Hijyenin zorlaştığı yaz aylarında mide sağlığı tehdit

altında. Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Zülfikar

Polat, dünya nüfusunun yarısına yakınını etkileyen

Helicobacter pylori bakterisine karşı etkili korunma

yollarını anlattı.

Prof. Dr. Zülfikar Polat

Stomach health is at risk during summer months

when maintaining hygiene becomes more difficult.

Gastroenterology Specialist Prof. Dr. Zülfikar

Polat shared effective ways to protect against

Helicobacter pylori, a bacterium that affects nearly

half of the world’s population.

Yaz aylarının yaklaşmasıyla birlikte sıcak hava koşullarında

gıda hijyeninin sağlanması ve içme suyu güvenliği daha

da önem kazanıyor. Bu dönemde mide ve bağırsakta

yerleşerek enfeksiyona neden olabilen Helicobacter

pylori bakterisi de sağlık açısından önemli bir tehdit

oluşturuyor. Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi Gastroenteroloji

Uzmanı Prof. Dr. Zülfikar Polat, bu bakterinin

bulaş yolları, belirtileri ve korunma yöntemlerine dair

kritik bilgiler paylaştı.

Dünya genelinde insanların yaklaşık yüzde 40-60’ının

hayatının bir döneminde bu bakteriyle temas ettiğine

dikkat çeken Prof. Dr. Polat, bakterinin özellikle hijyenik

olmayan su ve gıdalar yoluyla bulaştığını vurguladı. “En

yaygın bulaş yolları arasında yetersiz el yıkama, kontamine

su kullanımı ve enfekte bireylerle yakın temas bulunuyor,”

diyen Prof. Dr. Polat, bakterinin tükürük yoluyla da

bulaşabileceğine dikkat çekti.

Mayıs - May 2025


33

As the summer approaches, ensuring food hygiene

and the safety of drinking water becomes increasingly

important in hot weather conditions. One major health

concern during this period is the Helicobacter pylori

bacterium, which can settle in the stomach and intestines

and cause infections. Gastroenterology Specialist Prof. Dr.

Zülfikar Polat from Anadolu Medical Center Hospital shared

critical information about the transmission, symptoms, and

prevention methods of this bacterium. Prof. Dr. Polat noted

that approximately 40–60% of the global population comes

into contact with this bacterium at some point in their lives.

He emphasized that the bacterium is primarily transmitted

through contaminated food and water, especially under

unhygienic conditions. “The most common routes of

transmission include inadequate hand washing, the use

of contaminated water, and close contact with infected

individuals,” said Prof. Dr. Polat, also pointing out that the

bacterium can be transmitted through saliva.

Mistaken for reflux, but may be chronic gastritis

Helicobacter pylori infections often manifest with

symptoms such as abdominal pain, bloating, heartburn,

indigestion, nausea, and vomiting. Prof. Dr. Polat warned

that these complaints are sometimes mistaken for

reflux, “The disease typically starts with pain in the upper

abdomen and may intensify when hungry or shortly after

meals. These symptoms should not be ignored.”

This bacterium could be the cause of iron deficiency

If left untreated, Helicobacter pylori can damage the

stomach lining and pave the way for serious conditions

such as chronic gastritis, ulcers, stomach cancer, and

gastric lymphoma. It can also lead to anemia by hindering

iron absorption. “One of the underlying causes of iron

deficiency anemia is often this bacterium,” said Prof. Dr.

Polat, stressing the importance of medical evaluation for

individuals with related symptoms.

Reflü sanılıyor, kronik gastrit çıkabiliyor

Helicobacter pylori enfeksiyonları çoğu zaman karın ağrısı,

şişkinlik, mide yanması, hazımsızlık, bulantı ve kusma

gibi belirtilerle kendini gösteriyor. Bu şikâyetlerin reflü

ile karıştırılabildiğini ifade eden Prof. Dr. Polat, “Hastalık

genellikle üst karın bölgesinde ağrı ile başlar, açken veya

yemekten hemen sonra şiddetlenebilir. Bu belirtiler görmezden

gelinmemelidir,” uyarısında bulundu.

Demir eksikliğinizin nedeni bu bakteri olabilir

Tedavi edilmediğinde mide astarına zarar vererek kronik

gastrit, ülser, mide kanseri ve mide lenfoması gibi ciddi

hastalıklara zemin hazırlayabilen Helicobacter pylori, aynı

zamanda demir emilimini engelleyerek kansızlığa da neden

olabiliyor. “Demir eksikliği anemisinin altında yatan

nedenlerden biri de çoğu zaman bu bakteridir,” diyen

Mayıs - May 2025


34

The most reliable method for diagnosis:

Urea breath test

Various tests are available to diagnose the presence of

the bacterium. Among them, the urea breath test stands

out with an accuracy rate of over 99%. In addition,

stool antigen testing and biopsy samples taken during

endoscopy are also used in diagnosis. However, tests

conducted without waiting at least 3–4 weeks after

antibiotic use may produce misleading results.

If left untreated, it may lead to dangerous outcomes

Treatment of the bacterium typically involves a 14-day

course including two antibiotics and stomach-protective

medications. “When medications are used regularly,

the success rate of treatment reaches up to 90%.

However, it is essential to confirm with tests whether

the bacterium has been completely eliminated after

treatment. If necessary, a second course with different

antibiotics should be administered,” said Prof. Dr. Polat,

highlighting the seriousness of the treatment process.

9 effective ways to protect yourself from the

bacterium

Prof. Dr. Zülfikar Polat listed simple yet effective

measures that can be taken against Helicobacter pylori,

especially during the summer months:

• Wash your hands frequently with soap, especially

before meals and after using the toilet.

• Avoid drinking water from unknown sources. Boil your

drinking water or purify it using a filter.

• Do not consume vegetables and fruits without washing

them thoroughly.

• Avoid sharing plates, glasses, or utensils with others.

• Stay away from raw meat and unpasteurized dairy

products.

• Do not ignore stomach complaints—consult a doctor

without delay.

• Avoid smoking, limit alcohol intake, and steer clear of

spicy and acidic foods.

• Keep your immune system strong by maintaining a

balanced diet.

• Support your gastrointestinal health with probiotics.

Prof. Dr. Polat, şikayetleri olan bireylerin mutlaka tıbbi

değerlendirmeye başvurması gerektiğini söyledi.

Tanıda en güvenilir yöntem: Üre nefes testi

Bakterinin tanısı için çeşitli testler uygulanabiliyor. Bunlar

arasında en güvenilir yöntemlerden biri olan üre nefes

testi, yüzde 99’un üzerinde doğruluk payı ile öne çıkıyor.

Ayrıca dışkı antijen testi ve endoskopi sırasında alınan

biyopsi örnekleri de tanıda kullanılıyor. Ancak antibiyotik

kullanımı sonrası en az 3-4 hafta beklenmeden yapılan

testlerin yanıltıcı olabileceği belirtiliyor.

Tedavi edilmezse tehlikeli sonuçlara yol açabilir

Bakterinin tedavisinde 2’li antibiyotik ve mide koruyucu

ilaçlar içeren yaklaşık 14 günlük kürler uygulanıyor. Prof.

Dr. Polat, “İlaçlar düzenli kullanıldığında tedavi başarısı

yüzde 90’lara ulaşıyor. Ancak tedavi sonrası bakterinin

tamamen ortadan kalkıp kalkmadığı mutlaka testlerle

doğrulanmalı. Gerekirse farklı antibiyotiklerle ikinci kür

uygulanmalıdır,” diyerek tedavi sürecinin ciddiyetine

dikkat çekti.

Bakteriden korunmanın 9 etkili yolu

Prof. Dr. Zülfikar Polat, özellikle yaz aylarında Helicobacter

pylori bakterisine karşı alınabilecek basit ama etkili

önlemleri şöyle sıraladı:

-Ellerinizi sık sık ve sabunla yıkayın. Özellikle yemekten

önce ve tuvaletten sonra el hijyenine dikkat edin.

-Kaynağı belirsiz suyu tüketmeyin. İçme suyunuzu kaynatın

veya filtreyle arıtın.

-Sebze ve meyveleri iyice yıkamadan tüketmeyin.

-Ortak tabak, bardak veya çatal-kaşık kullanmaktan

kaçının.

-Çiğ et ve pastörize edilmemiş süt ürünlerinden uzak

durun.

-Mide şikayetlerini hafife almayın, geç kalmadan doktora

başvurun.

-Sigaradan uzak durun, alkolü sınırlayın, baharatlı ve

asidik gıdalardan kaçının.

-Bağışıklık sisteminizi güçlü tutun, dengeli beslenin.

-Probiyotiklerle mide-bağırsak sağlığınızı destekleyin.

Mayıs - May 2025



36

A new era in rhinoplasty

Burun estetiğinde yeni dönem!

With increasing demand among adolescents, age

limits in aesthetic surgery are once again under

discussion. Plastic Surgeon Dr. Cem Öz answers 12

frequently asked questions about rhinoplasty and

explains the key points to consider before and after

surgery.

Rhinoplasty ranks first in aesthetic procedures

Rhinoplasty remains one of the most commonly performed

cosmetic surgeries both in Türkiye and worldwide.

The rise of online meetings, greater focus on facial appearance,

and social media pressures have significantly increased

demand—especially among younger individuals.

However, experts warn that such procedures must be

performed only when physical development is complete.

Ergenlik çağındaki artan talepler, estetikte yaş sınırı

tartışmalarını yeniden gündeme getiriyor. Plastik

Cerrahi Uzmanı Dr. Cem Öz, burun estetiğine dair en

çok merak edilen 12 soruyu yanıtladı, ameliyat öncesinden

sonrasına kadar dikkat edilmesi gerekenleri

anlattı.

Estetikte ilk sırada: burun ameliyatları

Burun estetiği (rinoplasti), hem Türkiye’de hem de dünyada

en çok tercih edilen estetik cerrahilerden biri olmayı

sürdürüyor. Online toplantıların artışı, yüz görünümüne

verilen önemin yükselmesi ve sosyal medya baskısı,

özellikle genç yaş gruplarında talebi daha da yukarılara

taşıyor. Ancak uzmanlar, bu operasyonun yaşa ve gelişime

uygun yapılması gerektiği konusunda uyarıyor.

Mayıs - May 2025


37

Dr. Cem Öz warns: “Do not undergo surgery before

facial bone development is complete”

Dr. Cem Öz, Plastic, Reconstructive and Aesthetic

Surgeon at Acıbadem Dr. Şinasi Can (Kadıköy) Hospital,

explains: “We recommend rhinoplasty only after age

18, when facial growth is complete. Otherwise, results

may be inadequate or short-lived,” he cautions, urging

families to be mindful.

12 most frequently asked questions about

rhinoplasty

1. What defines an ideal nose?

A natural look and facial harmony are essential. The best

result is one where no one can tell you’ve had surgery.

2. Can I have the nose I dream of?

Each nose is unique. Expectations must be realistic, and a

detailed plan should be developed with your surgeon.

3. What techniques are used?

There are two main types: open and closed rhinoplasty.

The choice depends on the nature of the nasal deformity.

4. Is the procedure painful?

Postoperative pain is usually mild and easily managed

with painkillers. An overnight hospital stay is often

sufficient.

5. Is tampon removal painful?

Thanks to modern silicone tampons, the removal process

is pain-free and comfortable, without blocking breathing.

Plastic Surgeon Dr. Cem Öz

Dr. Cem Öz Uyarıyor: “Kemik gelişimi

tamamlanmadan ameliyat yapılmamalı”

Acıbadem Dr. Şinasi Can (Kadıköy) Hastanesi Plastik, Rekonstrüktif

ve Estetik Cerrahi Uzmanı Dr. Cem Öz, “Burun

estetiği ameliyatlarını yüz gelişiminin tamamlandığı 18

yaşından sonra öneriyoruz. Aksi halde sonuçlar hem yetersiz

hem de kalıcı olmayabilir” diyerek özellikle aileleri

dikkatli olmaya davet ediyor.

Burun estetiği hakkında en çok sorulan 12 soru

1. İdeal bir burun nasıl olmalı?

-Doğal görünüm ve yüz ile uyum en kritik kriterler. Estetik

sonrası tanımayan birinin ameliyatı fark etmemesi, başarının

göstergesi.

Mayıs - May 2025


38

6. How can I prevent bruising?

New technologies and proper care help minimize

bruising. Cold compresses, proper creams, and elevated

head positioning are key.

7. Will the nasal tip drop over time?

When supported with the correct technique, the

nasal tip retains its shape for years. Proper surgical

support is essential.

8. Is it a permanent solution?

Yes. However, in rare cases, “cartilage memory” may

cause the nose to revert slightly, requiring revision

surgery.

9. When can I return to daily life?

Splints are usually removed on day 7, after which most

patients can return to social and professional life.

10. When will my nose take its final shape?

Most swelling subsides within 3 months. The final

appearance settles within 12 months.

11. What precautions should I take after surgery?

Follow sterilization protocols, avoid sun exposure, do

not wear glasses, and avoid sleeping face down.

12. When can I start sports and swimming?

Avoid sports and swimming for at least one month

post-surgery. Protecting the nose from impact is vital

for long-term results.

7 golden rules for post-surgery care:

• Use sterile sprays, avoid strong nose blowing

• Gentle massages with anti-swelling creams after

one month

• Apply SPF 50+ sunscreen to prevent scarring

• Avoid wearing glasses for 3 months

• Stay away from pools and the sea for at least one

month

• Avoid sports for at least one month

• Sleep with an elevated pillow for 3 months and

avoid nasal trauma

Rhinoplasty is not only a cosmetic procedure but also

a functional one.

When performed at the right age, with the right

technique and by a qualified expert, it offers both

natural-looking results and long-term satisfaction.

2. Hayalimdeki burnu yaptırabilir miyim?

-Her burun kişiye özeldir. İsteklerin gerçekçi olması ve cerrahla

detaylı planlama yapılması gerekir.

3. Hangi teknikler kullanılıyor?

-Açık ve kapalı rinoplasti olmak üzere iki temel teknik var. Hangi

yöntemin uygulanacağı, burundaki deformasyona göre belirleniyor.

4. Ağrılı bir operasyon mu?

-Ameliyat sonrası ağrı hafif düzeyde olup, ağrı kesicilerle rahatlıkla

kontrol altına alınabiliyor. Genellikle bir gece hastanede

kalmak yeterli.

5. Tampon çıkarılırken acı olur mu?

-Yeni nesil silikon tamponlar sayesinde çıkarma işlemi ağrısız ve

konforlu. Hastaların nefes almasını engellemiyor.

6. Morlukları nasıl önleyebilirim?

-Yeni teknolojiler ve doğru bakım ile morluklar minimuma indirilebiliyor.

Buz uygulaması, uygun kremler ve başı yüksek tutmak

önemli.

7. Burun ucu düşer mi?

-Doğru teknikle desteklenen burun ucu, yıllar sonra bile formunu

korur. Uygun cerrahi destek şart.

8. Kalıcı bir çözüm mü?

-Evet. Ancak nadiren “kıkırdak hafızası” nedeniyle bazı burunlar

eski haline dönmeye çalışabilir. Bu durumda revizyon gerekebilir.

9. Ne zaman sosyal hayata dönebilirim?

-Genellikle 7. günde ateller çıkarılıyor. Sonrasında kişi sosyal ve

iş yaşamına dönebilir.

10. Burnumun son hali ne zaman ortaya çıkar?

-İlk 3 ayda ödem büyük ölçüde iner, nihai görünüm ise 12 ayda

şekillenir.

11. Ameliyat sonrası nelere dikkat etmeliyim?

-Steril bakım, güneşten korunma, gözlük kullanımından kaçınma

ve yüz üstü yatmamak gibi kurallara dikkat edilmeli.

12. Spora ve yüzmeye ne zaman başlanabilir?

-Ameliyat sonrası ilk bir ay bu aktivitelerden uzak durmak gerekiyor.

Burnu darbelerden korumak uzun vadeli başarı için kritik.

Ameliyat sonrası için 7 altın kural:

-Steril spreylerle temizlik, güçlü sümkürmeden kaçınma

-1 ay sonra ödem giderici kremlerle hafif masaj

-Güneş koruyucu (50+ faktör) ile iz önleme

-Gözlük kullanımına 3 ay ara

-Deniz ve havuza ilk ay girilmemeli

-Spor aktivitelerine en az 1 ay ara

-İlk 3 ay yüksek yastıkla uyuma, burnu darbelerden koruma

Burun estetiği, sadece estetik değil aynı zamanda fonksiyonel

bir operasyon. Doğru yaşta, doğru teknikle ve uzman ellerde

yapıldığında hem doğal görünüm hem kalıcı mutluluk mümkün.

Mayıs - May 2025



40

The heart of health technologies beat in Istanbul

Sağlık teknolojilerinin kalbi İstanbul’da attı

32. Expomed Eurasia Fuarı, 22 binden fazla

ziyaretçiyi ağırlayarak sektöre güç kattı.

Sağlık sektörünün Avrasya’daki en büyük buluşması olan

Expomed Eurasia, 32. yılında da rekor katılım ve yoğun

ilgiyle tamamlandı. Tüyap Fuar ve Kongre Merkezi’nde

gerçekleşen organizasyon, 129 ülkeden 22.591

profesyoneli İstanbul’da bir araya getirdi.

The 32nd Expomed Eurasia Fair welcomed over

22,000 visitors and empowered the sector.

Expomed Eurasia, the largest healthcare event in the Eurasia

region, concluded its 32nd edition with record-breaking

attendance and strong interest. Held at the Tüyap

Fair and Congress Center, the event brought together

22,591 professionals from 129 countries in Istanbul.

International health industry gathered in Istanbul

Organized between April 24–26, 2025, the 32nd Expomed

Eurasia Fair hosted a total of 22,591 visitors, including

17,838 from Türkiye and 4,753 from abroad. Taking

place at Tüyap Fair and Congress Center in Büyükçekmece,

the event once again highlighted the Eurasia region’s

potential in health technologies.

Supported by the Ministry of Trade of the Republic of

Türkiye and organized by RX Tüyap, the fair was held in

cooperation with key industry organizations including

TÜMDEF, SEİS, and SADER.

Uluslararası Sağlık Endüstrisi İstanbul’da buluştu

24-26 Nisan 2025 tarihleri arasında düzenlenen 32.

Expomed Eurasia Fuarı, 17.838’i Türkiye’den, 4.753’ü

ise yurt dışından olmak üzere toplam 22.591 ziyaretçiyi

ağırladı. Büyükçekmece’deki Tüyap Fuar ve Kongre

Merkezi’nde gerçekleştirilen organizasyon, Avrasya

bölgesinin sağlık teknolojilerindeki potansiyelini bir kez

daha ortaya koydu.

Fuar, T.C. Ticaret Bakanlığı’nın destekleriyle RX Tüyap

tarafından; TÜMDEF, SEİS ve SADER gibi sektörün güçlü

temsilcileriyle iş birliği içinde organize edildi.

Yerli üreticilere küresel açılım fırsatı

Expomed Eurasia, Türkiye’nin sağlık teknolojilerindeki

yerli üretim gücünü uluslararası alana taşıyarak bölgesel

liderlik hedefine katkı sundu. Özellikle Orta Doğu, Afrika,

Orta Asya ve Balkanlardan gelen VIP ziyaretçiler, Türk

firmalarıyla birebir görüşmeler yaparak önemli ticari

Global exposure for domestic producers

Expomed Eurasia contributed to Türkiye’s goal of regional

leadership by bringing its local production power

in health technologies to the international stage. VIP

buyers from the Middle East, Africa, Central Asia, and

the Balkans established important business connections

through direct meetings with Turkish companies. The

Mayıs - May 2025


41

bağlantılar kurdu. Fuar hem katılımcı firmalar hem de

ziyaretçiler için yatırım ve iş birliği fırsatlarının kapısını

araladı.

“Bu fuar insanlığın fuarıdır”

Fuarın açılışında konuşan T.C. Sağlık Bakanı Prof. Dr.

Kemal Memişoğlu, Türkiye’nin sağlık alanındaki küresel

potansiyeline vurgu yaparak şunları söyledi: “Bu sadece

Türkiye’nin değil, insanlığın fuarıdır. Üreten Sağlık

vizyonumuzla sağlık sektörümüzü dünyaya örnek hale

getirmeyi hedefliyoruz.”

RX Tüyap Genel Müdürü Berkan Öner ise: “650’yi aşkın

katılımcı firmayı ağırladık. Expomed Eurasia, pandemide

bile kesintisiz devam ederek bölgenin en büyük üç fuarı

arasındaki yerini sağlamlaştırdı.” ifadelerini kullandı.

fair opened new doors for investment and collaboration

opportunities for both exhibitors and visitors.

“This is a fair for humanity”

During the opening ceremony, Turkish Minister of Health

Prof. Dr. Kemal Memişoğlu emphasized Türkiye’s global

potential in the health sector, stating:

“This is not only Türkiye’s fair, but a fair for all humanity.

With our ‘Producing Health’ vision, we aim to make our

healthcare industry a global model.”

RX Tüyap General Manager Berkan Öner added:

“We hosted more than 650 participating companies.

Expomed Eurasia continued uninterrupted even during

the pandemic, strengthening its position among the top

three trade fairs in the region.”

Over 650 companies showcased cutting-edge health

technologies across six halls

The fair featured the latest solutions in the medical

industry, ranging from medical devices and laboratory

equipment to hospital technologies and food supplements.

While exhibitors presented their products,

visitors had the opportunity to closely follow trends in

the healthcare field.

6 salonda 650’yi aşkın firma, en yeni sağlık teknolojilerini

sergiledi

Fuar; tıbbi cihazlardan laboratuvar ürünlerine, hastane

teknolojilerinden gıda takviyelerine kadar geniş bir

yelpazede medikal sektörün en güncel çözümlerine ev

sahipliği yaptı. Katılımcı firmalar ürünlerini sergilerken,

ziyaretçiler de sektördeki trendleri yakından takip etme

fırsatı buldu.

Sektörün geleceği konuşuldu

Fuar kapsamında TÜSEB’in düzenlediği “Fikirden Ürüne

Üreten Sağlık Programı” da büyük ilgi gördü. MDR/IVDR

süreçleri, yapay zekâ destekli tıbbi teknolojiler, klinik

araştırmalar ve akıllı yara bakım sistemleri gibi başlıklar

uzmanlar tarafından değerlendirildi.

2026 takvimlerinize şimdiden not edin!

Expomed Eurasia, 2026 yılında 16-18 Nisan tarihlerinde

yine İstanbul’daki Tüyap Fuar ve Kongre Merkezi’nde

gerçekleştirilecek. Sağlık teknolojileri dünyasının bu

büyük buluşmasını ajandanıza eklemeyi unutmayın.

Industry’s future was discussed

The “From Idea to Product – Producing Health Program”

organized by TÜSEB received great interest during the

fair. Topics such as MDR/IVDR compliance, AI-powered

medical technologies, clinical research, and smart wound

care systems were discussed by experts.

Save the date for 2026!

Expomed Eurasia will take place again on April 16–18,

2026 at the Tüyap Fair and Congress Center in Istanbul.

Don’t forget to mark your calendar for this major gathering

of the health technologies world.

Mayıs - May 2025


42

Chemical industry ranks as Türkiye’s second-largest exporter in April

Nisan ayında en fazla ihracat yapan ikinci sektör kimya oldu

Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) verilerine göre,

Türkiye’nin Nisan ayı ihracatı geçen yılın aynı dönemine

göre yüzde 8,5 artarak 20,9 milyar dolara ulaştı.

Bu performans, tarihin en yüksek ikinci Nisan ayı

ihracatına işaret etti.

Adil Pelister, Chairman of the Board of İKMİB

According to figures released by the Turkish Exporters

Assembly (TİM), Türkiye’s exports in April rose

by 8.5% year-on-year, reaching $20.9 billion. This

strong performance represented the second-highest

April export total ever recorded in the country’s

trade history.

In the same period, the chemical industry achieved $2.6

billion in exports, becoming the second-largest exporting

sector after the automotive industry. In the first

four months of 2024, the total exports of the chemical

sector exceeded $10 billion, once again underlining the

sector’s strategic position in foreign trade.

According to data from the Istanbul Chemicals and

Chemical Products Exporters’ Association (İKMİB), the

sector’s exports in April increased by 4.79% compared

to the same period of the previous year. Commenting on

the matter, Adil Pelister, Chairman of the Board of İKMİB

stated that the sector continued its export success despite

global challenges.

Aynı dönemde 2,6 milyar dolarlık dış satım gerçekleştiren

kimya sektörü ise, otomotivin ardından en çok ihracat

gerçekleştiren ikinci sektör oldu. 2024 yılının ilk dört

ayında toplam kimya ihracatı 10 milyar doları aşarak

sektörün dış ticaretteki stratejik konumunu bir kez daha

gözler önüne serdi.

İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamulleri İhracatçıları

Birliği (İKMİB) verilerine göre; Nisan ayında kimya sektörü

ihracatı geçtiğimiz yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 4,79

artış gösterdi. Konuya ilişkin değerlendirmelerde bulunan

İKMİB Yönetim Kurulu Başkanı Adil Pelister, zorlu

küresel koşullara rağmen sektörün ihracattaki başarısını

sürdürdüğünü belirtti.

Adil Pelister: “Zorluklar kadar fırsatlar da var”

Pelister açıklamasında şu ifadeleri kullandı: “Kimya sektörümüz

nisan ayında 2,6 milyar dolarlık ihracat gerçekleştirdi.

İlk dört ayda ise ihracatımız 10 milyar doları aştı.

ABD’nin başlattığı yeni tarife savaşlarının da etkisiyle

dünya genelinde ekonomik belirsizliklerin yoğunlaştığı

bir dönemdeyiz. Bu süreçte hem risklerle hem de fırsatlarla

karşı karşıyayız. İKMİB olarak üretimi ve ihracatı desteklemeye

devam ediyoruz. Tüm paydaşlarımızla birlikte

hareket ederek, sektörümüzün bu süreci başarıyla geçeceğine

inanıyorum. Devletimizin ihracatçılara sağlayacağı

yeni teşvik ve desteklerin özellikle finansmana erişim

konusunda büyük önem taşıyacağını vurgulamak isterim.

Adil Pelister: “There are opportunities as well as

challenges”

In his statement, Pelister said: “Our chemical industry

exported $2.6 billion in April. In the first four months,

our exports exceeded $10 billion. We are going through

a period of increased global economic uncertainty, partly

due to the new tariff wars initiated by the United States.

During this time, we are facing both risks and opportunities.

As İKMİB, we continue to support production and

Mayıs - May 2025


43

exports. I believe our sector will navigate this period

successfully by acting together with all stakeholders. I

would like to emphasize the great importance of new

incentives and support from our government, especially

in terms of access to financing. I thank all our

exporters for their efforts and want to underline our

determination to continue promoting the strength of

the chemical sector worldwide.”

Plastics and products remain the top group

In April, the product group with the highest share in

chemical exports was “plastics and products,” with a

value of $796.3 million. This was followed by “mineral

fuels and products” at $683.7 million. In third place

were “inorganic chemicals,” with exports amounting

to $232.4 million. The rest of the top ten sub-product

groups were as follows: essential oils, cosmetics, and

soap; rubber and rubber products; pharmaceutical products;

paints, varnishes, inks, and preparations; various

chemical substances; organic chemicals; and cleaning

preparations.

Romania was the top export destination

On a country basis, in April the top destination for Türkiye’s

chemical exports was Romania, with $181 million.

Romania was followed by Italy, the Netherlands, Spain,

Germany, Russia, Ukraine, France, Iraq, and the United

States. Notably, Malta saw a remarkable increase; chemical

exports to this country rose by 218.24% in April,

marking a significant surge.

The chemical industry strengthens its strategic role

With this export momentum, the chemical industry not

only contributes to economic growth but also supports

the diversification of foreign trade and the development

of regional cooperation. As a sector that holds a

critical place in Türkiye’s export vision, it continues to

gain strength in global competition with its approach

focused on sustainability, innovation, and value-added

production.

Gayret gösteren tüm ihracatçılarımıza teşekkür ediyor,

kimya sektörünün gücünü dünyaya duyurmaya kararlılıkla

devam edeceğimizi belirtmek istiyorum.”

Plastikler ve mamulleri liderliğini koruyor

Nisan ayında kimya ihracatında ürün grupları bazında en

yüksek payı 796 milyon 313 bin dolarla “plastikler ve mamulleri”

aldı. Bu grubu, 683 milyon 767 bin dolarla “mineral

yakıtlar ve ürünler” takip etti. Üçüncü sırada ise 232

milyon 368 bin dolarlık ihracatla “anorganik kimyasallar”

yer aldı. İlk onu tamamlayan diğer alt ürün grupları ise

şu şekilde sıralandı: uçucu yağlar, kozmetikler ve sabun;

kauçuk ve kauçuk eşya, eczacılık ürünleri, boya, vernik,

mürekkep ve müstahzarları; muhtelif kimyasal maddeler,

organik kimyasallar ve yıkama müstahzarları.

En fazla ihracat Romanya’ya

Ülke bazında bakıldığında, Nisan ayında Türk kimya sektörünün

en çok ihracat gerçekleştirdiği ülke 181 milyon dolar

ile Romanya oldu. Romanya’yı sırasıyla İtalya, Hollanda,

İspanya, Almanya, Rusya, Ukrayna, Fransa, Irak ve ABD

izledi. Özellikle Malta dikkat çekici bir ihracat artışına

sahne oldu; bu ülkeye yapılan kimya ihracatı Nisan ayında

yüzde 218,24 artarak önemli bir yükseliş gösterdi.

Kimya sektörü stratejik rolünü güçlendiriyor

Kimya sektörü, ihracattaki bu ivmeyle birlikte yalnızca

ekonomik büyümeye değil, aynı zamanda dış ticaretin

çeşitlenmesine ve bölgesel iş birliklerinin artmasına da

katkı sağlıyor. Türkiye’nin ihracat vizyonunda önemli bir

yer tutan sektör, sürdürülebilirlik, inovasyon ve katma

değerli üretim odaklı yaklaşımıyla küresel rekabette güç

kazanmaya devam ediyor.

Mayıs - May 2025




46

A historic first in medicine led by Turkish scientists

Türk bilim insanlarından tıp dünyasında bir ilk!

Turkish scientist Dr. Metin Kurtoğlu

Developed by Cartesian Therapeutics—co-founded

by Turkish doctors—the RNA-based CAR-T cell therapy

named Descartes-08 has made medical history

as the first autoimmune treatment that does not

require chemotherapy.

A groundbreaking new-generation cell therapy, Descartes-08,

developed under the leadership of Turkish

scientists, has generated a major stir in the medical

world as a revolutionary method for treating autoimmune

diseases. Developed by the U.S.-based biotechnology

company Cartesian Therapeutics, this innovative therapy

has shown remarkable success in clinical trials targeting

myasthenia gravis, a neurological autoimmune disorder.

Descartes-08 represents the world’s first application of

CAR-T cell technology—previously known for its breakthrough

use in cancer treatment—on autoimmune diseases.

The therapy is made by reprogramming live human

immune cells in the lab using RNA technology. Turkish

scientist Dr. Metin Kurtoğlu, one of the co-founders of

the project, played a key role in this scientific milestone,

forming a crucial research collaboration with his alma

mater, Istanbul University Istanbul Faculty of Medicine.

Scientific debut in Istanbul

The results of this high-tech treatment were shared with

the global scientific community at the 2nd International

Congress on Neurogenetic and Neurometabolic Disea-

Prof. Dr. Hacer Durmuş Tekçe

Türk doktorların da kurucuları arasında yer aldığı

Cartesian Therapeutics tarafından geliştirilen RNA

temelli Descartes-08 isimli CAR-T hücre tedavisi,

otoimmün hastalıklarda kemoterapi gerektirmeyen

ilk uygulama olarak tıp tarihine geçti.

Türk bilim insanlarının öncülüğünde geliştirilen genetik

mühendislik ürünü yeni nesil hücre tedavisi Descartes-08,

otoimmün hastalıkların tedavisinde çığır açacak

bir yöntem olarak tıp dünyasında büyük yankı uyandırdı.

ABD merkezli biyoteknoloji firması Cartesian Therapeutics

tarafından geliştirilen bu yenilikçi tedavi, nörolojik

otoimmün hastalıklar arasında yer alan miyastenia gravis

üzerinde yürütülen klinik çalışmalarda etkileyici başarılar

gösterdi.

Canlı insan hücrelerinin RNA teknolojisiyle laboratuvarda

yeniden programlanmasıyla elde edilen Descartes-08,

kanser tedavisinde devrim katan CAR-T hücre teknolojisinin,

dünyada ilk kez otoimmün hastalıklar üzerinde

uygulanabilirliğini ortaya koydu. Bu tarihi çalışmanın kurucularından

biri olan Türk bilim insanı Dr. Metin Kurtoğlu,

tedavinin geliştirilme sürecine mezun olduğu İstanbul

Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi’ni de dahil ederek

önemli bir bilimsel iş birliğine imza attı.

İstanbul’da bilimsel tanıtımı yapıldı

Bu yüksek teknolojili tedavinin sonuçları, 18–20 Nisan

2025 tarihlerinde Türk Nöroloji Derneği tarafından

İstanbul’da düzenlenen 2. Uluslararası Nörogenetik ve

Mayıs - May 2025


47

ses, held by the Turkish Neurological Society in Istanbul

from April 18–20, 2025. The clinical research in Türkiye

is coordinated by Prof. Dr. Hacer Durmuş Tekçe, faculty

member of the Department of Neurology at Istanbul

University’s Faculty of Medicine.

A safe, outpatient, and personalized treatment

Traditional autoimmune disease therapies typically rely

on lifelong medications that broadly suppress the immune

system, often leading to increased susceptibility to

infections and reduced quality of life. In contrast, Descartes-08

selectively targets only the disease-causing cells

by genetically reprogramming the patient’s own immune

cells. Dr. Metin Kurtoğlu explained the innovation behind

this treatment:

“Descartes-08 is the first CAR-T application in the world

developed to treat autoimmune diseases by loading

RNA into live human cells. This allowed us to transform

a highly effective cancer therapy into a safe, outpatient

solution for autoimmune conditions. The contribution of

Turkish scientists to this achievement is a source of great

pride for us.”

This technology has garnered significant attention in

scientific circles, as it represents the first CAR-T therapy

that does not require chemotherapy. The treatment is

administered entirely on an outpatient basis, allowing

patients to return to their daily routines the same day.

Phase 2 success paves the way for Phase 3

Phase 2 clinical trials on patients with myasthenia gravis

have demonstrated both efficacy and tolerability in

terms of side effects. With Phase 2 now complete,

Cartesian Therapeutics is preparing to launch the world’s

first global Phase 3 clinical trial for an RNA-based CAR-T

therapy later this year. Prof. Dr. Hacer Durmuş Tekçe,

who leads the Türkiye arm of the study, highlighted the

importance of these advancements:

“Descartes-08 offers a long-term solution for myasthenia

gravis by targeting not just the symptoms but the underlying

cause of the disease. The fact that this cutting-edge

therapy is being implemented at Istanbul University

speaks volumes about the level of scientific progress in

our country. We eagerly await the results of the Phase 3

trial.”

Nörometabolik Hastalıklar Kongresinde bilim dünyasına

sunuldu. Klinik araştırmaların Türkiye koordinatörlüğünü

ise İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Nöroloji

Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Hacer Durmuş Tekçe

üstlendi.

Güvenli, ayaktan ve kişiselleştirilmiş tedavi

Klasik otoimmün hastalık tedavileri genellikle bağışıklık

sistemini genel olarak baskılayan ve ömür boyu devam

eden ilaç tedavilerine dayanıyor. Bu durum, hastaları

enfeksiyonlara açık hale getirirken yaşam kalitesini de

düşürüyor. Oysa Descartes-08, hastanın kendi bağışıklık

hücrelerinin genetik olarak yeniden programlanmasıyla

yalnızca hastalığa neden olan hücreleri hedef alıyor.

Dr. Metin Kurtoğlu, yeni tedavi yaklaşımıyla ilgili olarak

şunları söyledi:

“Descartes-08, canlı insan hücrelerine RNA yüklenerek

otoimmün hastalıkların tedavisi için geliştirilen dünyadaki

ilk CAR-T uygulamasıdır. Bu sayede kanserde oldukça

etkili olan bir teknolojiyi, otoimmün hastalıklar için güvenli

ve ayaktan uygulanabilen bir forma dönüştürmeyi

başardık. Türk bilim insanlarının bu başarıdaki payı bizim

için gurur verici.”

Ayrıca, bu teknoloji kemoterapi gerektirmeyen ilk CAR-T

tedavisi olarak bilim çevrelerinde yoğun ilgi görüyor.

Uygulama, tamamen ayaktan tedavi şeklinde gerçekleştiriliyor

ve hastalar aynı gün günlük yaşamlarına geri

dönebiliyor.

Faz 2 başarısı, Faz 3’e göz kırpıyor

Miyastenia gravis hastaları üzerinde yapılan Faz 2 klinik

çalışmaları, tedavinin hem etkili hem de yan etkiler açısından

tolere edilebilir olduğunu ortaya koydu. Faz 2 aşamasının

tamamlanmasının ardından Cartesian Therapeutics,

bu yıl içinde küresel ölçekte ilk Faz 3 RNA temelli CAR-T

klinik çalışmasını başlatmaya hazırlanıyor. Çalışmanın

Türkiye ayağını yöneten Prof. Dr. Hacer Durmuş Tekçe,

yapılan çalışmaların önemini şu sözlerle vurguladı:

“Descartes-08, miyastenia gravis hastalarında sadece

semptomları değil, hastalığın kökenini hedef alan ve

uzun vadeli iyileşme sağlayan bir yöntem sunuyor. Bu ileri

teknolojik tedavinin İstanbul Üniversitesi’nde uygulanabiliyor

olması da bilimsel gelişimin ülkemizdeki seviyesini

göstermesi açısından son derece anlamlı. Faz 3 çalışmasından

çıkacak sonuçları sabırsızlıkla bekliyoruz.”

Mayıs - May 2025


48

The hidden threat behind lower back and hip pain

Bel ve kalça ağrılarının ardındaki tehdit!

Omurgada ağrı ve tutuklukla başlayan, zamanla eklemleri

etkileyerek iş gücü kaybına ve yaşam kalitesinin düşmesine

yol açabilen ankilozan spondilit, özellikle bel ve kalça

bölgelerinde sabah saatlerinde artan ağrılarla kendini

gösteriyor. Bu hastalık, uzun vadede omurga hareketlerini

kısıtlayarak ciddi yapısal hasara neden olabilir. Ancak

erken tanı ve uygun tedavi yöntemleri ile bu sürecin

ilerlemesi büyük ölçüde engellenebilir.

Prof. Dr. Ali Şahin

Ankylosing spondylitis (AS) begins with spinal pain and

stiffness and can later affect the joints, leading to loss of

mobility and reduced quality of life. The condition often

presents as morning pain in the lower back and hips and

can eventually limit spinal movement and cause serious

structural damage. However, with early diagnosis and

proper treatment, the progression of the disease can

largely be controlled.

What are the symptoms of ankylosing spondylitis?

Ankylosing spondylitis is a chronic disease that primarily

affects young adults. It usually develops between the

ages of 15 and 40 and manifests through persistent

lower back and hip pain. Key symptoms include severe

pain in the tailbone and lumbar region, morning stiffness,

and prolonged pain that may wake patients during

the night or continue into midday. Other common signs

are joint stiffness, a hunched posture, difficulty breathing,

fatigue, and loss of appetite.

Early diagnosis is critical

In its early stages, ankylosing spondylitis can be confused

with conditions such as mechanical back pain, herniated

disc, osteoarthritis, or fibromyalgia. This often causes

delays in diagnosis. Prof. Dr. Ali Şahin emphasizes that

most patients do not consult a rheumatologist in the

early phase. Studies show that the average diagnostic

delay for ankylosing spondylitis ranges between 5 and

Ankilozan Spondilit (AS) hangi semptomlarla kendini

gösterir?

Ankilozan spondilit, özellikle genç erişkinlerde görülen,

eklemleri etkileyen kronik bir hastalıktır. Genellikle 15-40

yaş arasında başlayan bu hastalık, bel ve kalça ağrılarıyla

kendini gösterir. En belirgin semptomları, kuyruk

sokumu ve bel bölgesindeki şiddetli ağrılar ile sabahları

artan tutukluklar şeklinde ortaya çıkar. Bu ağrılar, hastayı

uykusundan uyandırabilir veya öğleye kadar sürebilir.

Ayrıca, eklem sertliği, kambur duruş, nefes alırken zorluk,

yorgunluk ve iştah kaybı gibi belirtiler de hastalığın diğer

yaygın semptomları arasında yer alır.

Erken tanı hayati önem taşıyor!

Ankilozan spondilitin erken dönemlerinde, mekanik bel

ağrısı, bel fıtığı, kireçlenme veya fibromiyalji gibi diğer

hastalıklarla karışabilir. Bu durum, hastalığın tanısının

genellikle geç konmasına yol açar. Prof. Dr. Ali Şahin,

hastaların çoğunun erken dönemde romatoloji uzmanına

başvurmadığını belirtiyor. Yapılan araştırmalara göre,

ankilozan spondilit tanısında ortalama gecikme süresi 5-8

yıl arasında değişiyor. Bu gecikme, hastalığın ilerlemesine

ve daha ciddi komplikasyonlara yol açabiliyor.

Genetik faktörler ve coğrafi dağılım

Ankilozan spondilitin gelişmesinde genetik faktörler

önemli bir rol oynar. Özellikle HLA-B27 geninin varlığı,

hastalığın sıklığını arttıran bir faktördür. Türkiye’de yapılan

araştırmalara göre, hastalığın prevalansı İç Anadolu

ve Karadeniz bölgelerinde daha yüksekken, Güneydoğu

Anadolu’da daha düşük seviyelerde gözlemleniyor.

Ankilozan spondilit tanısında yeni teknolojiler ve ileri

görüntüleme yöntemleri

Ankilozan spondilit tanısında modern görüntüleme

teknikleri büyük önem taşır. Geleneksel röntgenin sınırlı

duyarlılığının ardından, manyetik rezonans görüntüleme

Mayıs - May 2025


49

8 years, which can lead to worsening of the disease and

more severe complications.

Genetic factors and regional differences

Genetics play a major role in the development of AS. The

HLA-B27 gene is known to significantly increase susceptibility.

In Türkiye, research shows a higher prevalence in

Central Anatolia and the Black Sea regions, while lower

rates are observed in Southeastern Anatolia.

New technologies for diagnosis

Modern imaging techniques are now essential in the

diagnosis of AS. While traditional X-rays have limited

sensitivity, MRI (Magnetic Resonance Imaging) and ultrasound

(USG) have become more widely used. These tools

are especially effective in detecting early-stage disease

and monitoring disease activity.

Biologic agents and multidisciplinary treatment

Recent years have seen significant progress in AS treatment

through the use of biologic drugs and targeted

therapies. Prof. Dr. Ali Şahin notes that these approaches

have ushered in a new era in disease management.

He also stresses the importance of a multidisciplinary

approach, including exercise, physiotherapy, smoking

cessation, and psychosocial support—all of which play a

role in effective disease control.

Early diagnosis reduces the risk of disability

When detected early and treated regularly, ankylosing

spondylitis can be managed successfully, with a significant

reduction in the risk of disability. Maintaining spinal

mobility with biologic agents and physical therapy is

especially effective during the early stages. If lower back

or hip pain begins at a young age, and morning stiffness

is observed, it is important to consult a rheumatologist

without delay.

In conclusion, ankylosing spondylitis is a manageable

condition when diagnosed and treated early. Patients

should never ignore symptoms and should seek the

advice of a medical specialist. Healthcare professionals

continue to raise awareness about the disease and promote

early intervention.

(MRG) ve eklem ultrasonografisi (USG) gibi yöntemler

daha fazla tercih edilmeye başlanmıştır. Bu teknikler, hastalığın

erken dönemlerinde tanı koyulmasına ve hastalık

aktivitelerinin izlenmesine yardımcı olur.

Biyolojik ajanlar ve multidisipliner tedavi

yaklaşımları

Son yıllarda, ankilozan spondilit tedavisinde biyolojik

ajanlar ve hedefe yönelik tedavi yöntemleri büyük ilerlemeler

kaydetmiştir. Prof. Dr. Ali Şahin, bu tedavi yöntemlerinin

hastalık yönetiminde yeni bir dönemi başlattığını

vurguluyor. Ayrıca, multidisipliner bir yaklaşım benimsenmesi

gerektiğini belirtiyor. Egzersiz, fizyoterapi, sigara

bırakma ve psikososyal destek gibi unsurlar hastalığın

kontrol altına alınmasında önemli rol oynamaktadır.

Erken tanı ile engellilik riskini azaltmak mümkün

Erken tanı ve düzenli tedavi, ankilozan spondilitin engellilik

riskini belirgin şekilde azaltır. Özellikle omurga hareketliliği

erken dönemde biyolojik ajanlar ve egzersizlerle

korunabilir. Bel ve kalça ağrıları genç yaşta başlamışsa,

özellikle sabahları tutukluk hissediliyorsa, vakit kaybetmeden

bir romatoloji uzmanına başvurulmalıdır.

Sonuç olarak, ankilozan spondilit, erken tanı ve tedavi ile

yönetilebilir bir hastalıktır. Hastalar, semptomlarını göz

ardı etmeden uzman bir doktora başvurarak, sağlıklı bir

yaşam sürmeye devam edebilirler. Sağlık profesyonelleri

de hastalıkla ilgili farkındalık sağlamak için çalışmalarına

devam etmektedir.

Mayıs - May 2025




52

Aortic rupture progresses silently and dangerously

Aort yırtılması sessiz ve tehlikeli ilerliyor

Cardiovascular Surgery Specialist Prof. Dr. Öztekin

Oto pointed out that aortic rupture poses a serious

risk, especially in individuals over the age of 40, and

issued warnings about the symptoms of the disease.

Prof. Dr. Öztekin Oto: “Thousands of people die every

year due to aortic rupture, but most of them are not

even aware of the disease.”

The rupture of the aorta, the largest artery that carries

oxygenated blood from the heart to the body, is a serious

health problem that often occurs without prior symptoms

and can suddenly be fatal. In Türkiye, thousands

of people die every year due to aortic dissection (aortic

rupture). According to experts, most of these losses

can be prevented with timely diagnosis and emergency

intervention.

Aortic dissection is a life-threatening condition that

occurs when the inner wall of the aorta tears, causing

blood to flow between the layers of the vessel wall,

requiring urgent treatment. This condition, which can

start with sudden chest or back pain, can result in death

in a very short time if not diagnosed and surgically treated

without delay.

Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Öztekin

Oto, aort yırtılmasının özellikle 40 yaş üzeri bireylerde

ciddi risk taşıdığına dikkat çekerek, hastalığın

belirtileri konusunda uyarılarda bulundu.

Prof. Dr. Öztekin Oto: “Her yıl binlerce kişi aort yırtılması

nedeniyle hayatını kaybediyor, ancak çoğu bu hastalığın

farkında bile değil.”

Kalpten çıkan ve vücuda oksijenli kan taşıyan en büyük

atardamar olan aortun yırtılması, çoğu zaman önceden

belirti vermeden ortaya çıkan ve aniden ölümcül olabilen

ciddi bir sağlık problemidir. Türkiye’de her yıl binlerce

insan, aort diseksiyonu (aort yırtılması) nedeniyle

yaşamını yitiriyor. Uzmanlara göre ise bu kayıpların çoğu,

hastalığın zamanında fark edilmesi ve acil müdahale ile

önlenebilir.

Aort diseksiyonu; aort damarının iç duvar tabakasının

yırtılmasıyla oluşan ve kanın damar duvarının katmanları

arasında ilerlemesine neden olan, acil tedavi gerektiren

hayati bir durumdur. Ani göğüs ya da sırt ağrısıyla

başlayabilen bu rahatsızlık, zaman kaybetmeden tanı

konulmadığında ve cerrahi müdahale uygulanmadığında

çok kısa sürede ölümle sonuçlanabilir.

Mayıs - May 2025


53

Symptoms are of vital importance

“In aortic dissection, the most typical symptom is a

sudden, tearing, and sharp pain usually felt in the chest,

back, or abdominal region. This pain may sometimes shift

as it progresses. In addition, symptoms such as shortness

of breath, fainting, dizziness, cold sweating, and fatigue

may also occur. These symptoms should be taken more

seriously especially in patients with high blood pressure

or those with a family history of vascular diseases.”

Rapid intervention saves lives

Unfortunately, aortic rupture is often confused with other

health problems by patients and their relatives. This

significantly increases the risk of death due to delays in

diagnosis and treatment. Emphasizing the importance of

early diagnosis, Prof. Dr. Öztekin Oto stated:

“In cases of aortic rupture, even seconds matter greatly.

Therefore, complaints of chest and back pain should never

be taken lightly and one should immediately consult

the nearest healthcare facility. Surgical intervention is life-saving

in the treatment of aortic dissections. With the

right team, timely intervention, and appropriate hospital

conditions, mortality rates can be significantly reduced.”

Pay attention to risk factors

Major risk factors that may lead to aortic rupture include

high blood pressure (hypertension), atherosclerosis,

diabetes, smoking, and certain genetic predispositions.

Prof. Dr. Oto also noted the importance of considering

congenital vascular abnormalities and shared the following

information:

“In some individuals, the aortic valve consists of two

leaflets, which over time can cause the aorta to enlarge

and balloon. For these individuals, in addition to genetic

Prof. Dr. Öztekin Oto

Belirtiler hayati önem taşıyor

“Aort diseksiyonunda en tipik belirti, aniden başlayan ve

genellikle göğüs, sırt ya da karın bölgesinde hissedilen,

yırtıcı ve keskin karakterdeki ağrıdır. Bu ağrı bazen yer

değiştirerek ilerleyebilir. Bunun yanında nefes darlığı, bayılma,

baş dönmesi, soğuk terleme, halsizlik gibi belirtiler

de görülebilir. Bu semptomlar özellikle yüksek tansiyon

hastalarında ya da ailesinde damar hastalıkları öyküsü

olan kişilerde daha dikkatle ele alınmalıdır.”

Hızlı müdahale hayat kurtarıyor

Aort yırtılması, ne yazık ki çoğu zaman hasta ve yakınları

tarafından başka sağlık sorunlarıyla karıştırılabiliyor. Bu

da tanı ve tedavide yaşanan gecikmelerle birlikte ölüm

riskini ciddi şekilde artırıyor. Prof. Dr. Öztekin Oto, has-

Mayıs - May 2025


54

factors, regular cardiovascular check-ups are of great

importance. People at risk should be included in annual

screening programs, and the vascular structure should

be evaluated periodically.”

Public awareness is essential

Emphasizing that aortic rupture is a preventable disease,

Prof. Dr. Öztekin Oto underlined the vital importance of

increasing public awareness:

“Adopting healthy lifestyle habits, regularly monitoring

blood pressure, quitting smoking, increasing physical

activity, and maintaining a healthy diet are the fundamental

ways to reduce risks. However, most importantly,

symptoms such as chest pain should not be ignored.

Raising awareness in society is as valuable as ensuring

early access to diagnosis and treatment.”

Life-saving knowledge

It should be remembered that sudden chest or back

pain that does not go away with rest may be a sign of an

aortic rupture as well as a heart attack. In such cases, 112

emergency services should be called without delay, or

the nearest hospital should be consulted. Early intervention

saves lives.

talığın erken teşhisinin önemine vurgu yaparak şunları

talığın erken teşhisinin önemine vurgu yaparak şunları

söyledi:

söyledi:

“Aort yırtılmasında saniyeler bile çok kıymetlidir. Bu nedenle

özellikle göğüs ve sırt ağrısı şikayetleri asla hafife

“Aort yırtılmasında saniyeler bile çok kıymetlidir. Bu nedenle

özellikle göğüs ve sırt ağrısı şikayetleri asla hafife

alınmamalı ve en yakın sağlık kuruluşuna acilen başvurulmalıdır.

Aort diseksiyonlarının tedavisinde cerrahi müda-

alınmamalı ve en yakın sağlık kuruluşuna acilen başvurulmalıdır.

Aort diseksiyonlarının tedavisinde cerrahi

hale hayat kurtarıcıdır. Doğru ekip, zamanında müdahale

müdahale hayat kurtarıcıdır. Doğru ekip, zamanında

ve uygun hastane koşullarıyla ölüm oranları ciddi şekilde

müdahale ve uygun hastane koşullarıyla ölüm oranları

azaltılabilir.”

ciddi şekilde azaltılabilir.”

Risk faktörlerine dikkat

Risk faktörlerine dikkat

Aort yırtılmasına neden olabilecek başlıca risk faktörleri

Aort yırtılmasına neden olabilecek başlıca risk faktörleri

arasında yüksek tansiyon (hipertansiyon), damar

arasında yüksek tansiyon (hipertansiyon), damar sertliği,

şeker hastalığı, sigara kullanımı ve bazı genetik yatkınlıklar

bulunuyor. Prof. Dr. Oto, doğuştan gelen damar yapısı

sertliği, şeker hastalığı, sigara kullanımı ve bazı genetik

yatkınlıklar bulunuyor. Prof. Dr. Oto, doğuştan gelen

bozukluklarının da dikkate alınması gerektiğini belirterek

damar yapısı bozukluklarının da dikkate alınması gerektiğini

belirterek şu bilgileri paylaştı:

şu bilgileri paylaştı:

“Bazı bireylerde aort kapağı iki yaprakçıktan oluşur ve

“Bazı bireylerde aort kapağı iki yaprakçıktan oluşur ve

bu da zamanla aortun genişlemesine, balonlaşmasına

bu da zamanla aortun genişlemesine, balonlaşmasına

neden olabilir. Bu bireyler için genetik faktörlerin yanı

neden olabilir. Bu bireyler için genetik faktörlerin yanı

sıra düzenli kalp damar kontrolleri büyük önem taşır. Risk

sıra düzenli kalp damar kontrolleri büyük önem taşır.

taşıyan bireyler yıllık tarama programlarına dahil edilmeli,

Risk taşıyan bireyler yıllık tarama programlarına dahil

damar yapısı periyodik olarak değerlendirilmelidir.”

edilmeli, damar yapısı periyodik olarak değerlendirilmelidir.”

Toplumda farkındalık şart

Aort yırtılmasının önlenebilir bir hastalık olduğuna dikkat

Toplumda farkındalık şart

çeken Prof. Dr. Öztekin Oto, toplum genelinde bilinç

Aort yırtılmasının önlenebilir bir hastalık olduğuna

düzeyinin artırılmasının hayati önem taşıdığını vurguladı:

dikkat çeken Prof. Dr. Öztekin Oto, toplum genelinde

“Sağlıklı yaşam alışkanlıklarının benimsenmesi, düzenli

bilinç düzeyinin artırılmasının hayati önem taşıdığını

tansiyon takibi, sigaranın bırakılması, fiziksel aktivitenin

vurguladı:

artırılması ve sağlıklı beslenme, riskleri azaltmanın temel

“Sağlıklı yaşam alışkanlıklarının benimsenmesi, düzenli

yollarıdır. Ancak en önemlisi, göğüs ağrısı gibi belirtilerin

tansiyon takibi, sigaranın bırakılması, fiziksel aktivitenin

artırılması ve sağlıklı beslenme, riskleri azaltmanın

göz ardı edilmemesidir. Bu konuda toplumu bilinçlendirmek,

teşhis ve tedaviye erken erişimi sağlamak kadar

temel yollarıdır. Ancak en önemlisi, göğüs ağrısı gibi

değerlidir.”

belirtilerin göz ardı edilmemesidir. Bu konuda toplumu

bilinçlendirmek, teşhis ve tedaviye erken erişimi sağlamak

kadar değerlidir.”

Hayat kurtaran bilgi

Unutulmamalı ki, ani başlayan ve dinlenmekle geçmeyen

bir sırt ya da göğüs ağrısı, kalp krizi kadar aort yırtılmasının

da habercisi olabilir. Bu gibi durumlarda zaman

Hayat kurtaran bilgi

Unutulmamalı ki, ani başlayan ve dinlenmekle geçmeyen

bir sırt ya da göğüs ağrısı, kalp krizi kadar aort

kaybetmeden 112 acil çağrı hattı aranmalı ya da en

yakın hastaneye başvurulmalıdır. Erken müdahale, hayat

yırtılmasının da habercisi olabilir. Bu gibi durumlarda

kurtarır.

zaman kaybetmeden 112 acil çağrı hattı aranmalı ya da

en yakın hastaneye başvurulmalıdır. Erken müdahale,

hayat kurtarır.

Mayıs - May 2025



56

Türkiye carries its new vision in drug development to

the global stage with Trustlife

Türkiye ilaç geliştirmedeki yeni vizyonunu

“Trustlife” ile küresel sahneye taşıyor

Türkiye, ilaç geliştirme alanında önemli bir eşikten

geçiyor. Yerli bilim gücü, yapay zekâ desteği ve

sistem biyolojisi temelli yaklaşımıyla hayata geçirilen

Trustlife, sağlık alanındaki dönüşümün öncüsü

olmaya hazırlanıyor.

Alzheimer, kas erimesi ve prostat kanseri gibi zorlu hastalıklarla

mücadele etmek için geliştirilen üç yerli molekül,

Faz I insan klinik araştırma süreci öncesindeki son aşamaya

geldi. Türkiye’nin bilimsel birikimini dünyaya tanıtan bu

atılım, yalnızca sağlık sektörü için değil, ülkemizin Ar-Ge

ve teknoloji vizyonu açısından da tarihi bir dönüm noktası

niteliği taşıyor.

Bülent Denkdemir, CEO of Trustlife Ventures

Türkiye is passing an important threshold in the field

of drug development. Trustlife, launched with local

scientific expertise, artificial intelligence support,

and a systems biology-based approach, is preparing

to lead the transformation in healthcare.

Three local molecules developed to combat challenging

diseases such as Alzheimer’s, muscular atrophy, and

prostate cancer have reached the final stage before

entering Phase I human clinical trials. This breakthrough,

which introduces Türkiye’s scientific potential to the

world, represents a historic milestone not only for the

health sector but also for the country’s R&D and technology

vision.

Local science, global vision

Founded in 2021, Trustlife Ventures quickly attracted

attention with its molecule candidates developed for

13 different disease areas. The company’s three new

drug candidates, developed using AI-based analytics and

systems biology, represent a promising achievement in

science as they approach human trials.

With a strong R&D infrastructure, international collaborations,

and an investment model, Trustlife is breaking

new ground in Türkiye through its Capital Markets Board

(SPK)-approved Venture Capital Investment Fund (VCIF)

structure, which directly connects scientific production

with investors. Collaborations with prestigious research

institutions in Sweden, the UK, and Italy prove that Trustlife

is not only a local player but also a globally ambitious

one in drug discovery.

Yerli bilim, küresel vizyon

2021 yılında kurulan Trustlife Ventures, kısa sürede 13

farklı hastalık alanında geliştirdiği molekül adaylarıyla

dikkatleri üzerine çekti. Şirketin yapay zekâ temelli analiz

gücü ve sistem biyolojisi yaklaşımıyla geliştirdiği üç yeni

ilaç adayı, insanlı denemelere bir adım kala bilim dünyasında

umut verici bir başarıyı temsil ediyor.

Güçlü Ar-Ge altyapısı, uluslararası iş birlikleri ve yatırım

modeliyle dikkat çeken Trustlife, bilimsel üretimi doğrudan

yatırımcıyla buluşturan SPK onaylı Girişim Sermayesi

Yatırım Fonu (GSYF) yapısıyla Türkiye’de bir ilki gerçekleştiriyor.

İsveç, İngiltere ve İtalya’daki prestijli araştırma kurumlarıyla

yürütülen iş birlikleri, Trustlife’ın ilaç keşfinde

yalnızca yerli değil, aynı zamanda küresel düzeyde iddialı

olduğunu da kanıtlıyor.

“Bu sadece bir şirketin başarısı değil, Türkiye’nin

bilimle yazdığı yeni hikâyedir”

Trustlife Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Denkdemir, yerli

moleküllerin Faz I aşamasına gelmesini yalnızca bir kurumsal

başarı olarak değil, Türkiye’nin bilimsel kapasitesinin

dünya sahnesine çıkışı olarak değerlendirdiklerini belirtti:

“Sistem biyolojisi ve yapay zekâ tabanlı yöntemlerle

geliştirilen üç yeni ilaç adayımız, dört yıllık yoğun bir

çalışmanın, yüzlerce bilim insanının emeğiyle şekillendi.

Bu başarıyı yalnızca şirketimizin değil, Türkiye’nin ortak

gururu olarak görüyoruz. Bilimi yatırımla buluşturan bir

ekosistem kurduk. Tüm yatırımlarımızı topluma fayda

odağında Ar-Ge’ye, teknoloji transferine ve bilimsel

altyapıya yönlendirdik. Bundan sonra da Türkiye’nin ve

dünyanın ihtiyaç duyduğu tedavilere katkı sunmak için

çalışmaya devam edeceğiz.”

Mayıs - May 2025



58

“This is not just a company’s success—it is Türkiye’s

new story written with science”

Bülent Denkdemir, CEO of Trustlife Ventures stated that

reaching the Phase I stage with local molecules is not

merely a corporate success but a step forward in Türkiye’s

scientific capacity on the global stage:

“Our three new drug candidates, developed through

systems biology and AI-based methods, are the result of

four years of intense work and the efforts of hundreds

of scientists. We see this success not only as our company’s

but as a shared pride for Türkiye. We have established

an ecosystem that unites science and investment. All of

our investments are focused on R&D, technology transfer,

and scientific infrastructure with a social benefit

perspective. From now on, we will continue to contribute

to treatments needed by both Türkiye and the world.”

“A domestic drug development system has been

established”

Trustlife’s Scientific Leader Prof. Dr. Hasan Türkez

emphasized the effort and vision behind this exciting

development:

“It was once our dream to establish a permanent and

sustainable domestic drug development system. Today,

we are extremely proud to see that dream come true. By

combining the forces of the public sector, private sector,

academia, and our young scientists, we have built Türkiye’s

most comprehensive pharmaceutical R&D memory.

This is not just about three molecules; it is the product of

science, belief, and collective effort. We are honored to

contribute to Türkiye’s healthcare vision through scientific

production, thanks to the leadership of our President,

the support of our Minister of Health Prof. Dr. Kemal

Memişoğlu, and all of our stakeholders.”

“We are on the threshold of next-generation drug

development”

During the event, a panel titled “From Human Data to

Treatment: Next-Generation Drug Development” featured

world-renowned scientists Prof. Leroy Hood, Prof.

Mathias Uhlén, and Prof. Bernhard Palsson. Discussing

how the use of artificial intelligence and multi-layered

biological data will shape the medicines of the future,

the experts emphasized that Türkiye has become an

important player in global drug discovery through this

new model.

“Yerli ilaç geliştirme sistemi kuruldu”

Trustlife’ın Bilimsel Lideri Prof. Dr. Hasan Türkez ise heyecan

verici bu gelişmenin arkasındaki emek ve vizyona dikkat

çekti: “Kalıcı ve sürdürülebilir bir yerli ilaç geliştirme

sistemi kurmak, bizim için bir hayaldi. Bugün bu hayalin

ete kemiğe büründüğünü görmekten büyük bir mutluluk

duyuyoruz. Kamu, özel sektör, akademi ve genç bilim

insanlarımızın güçlerini birleştirmesiyle Türkiye’nin en

kapsamlı ilaç Ar-Ge hafızası oluştu. Bu sadece üç molekül

değil; bilimin, inancın ve ortak emeğin ürünü. Sayın Cumhurbaşkanımızın

liderliği, Sağlık Bakanımız Sayın Prof. Dr.

Kemal Memişoğlu’nun destekleri ve tüm paydaşlarımızın

katkısıyla Türkiye’nin sağlık vizyonuna bilimsel üretimle

katkı sunmaktan gurur duyuyoruz.”

“Yeni nesil ilaç geliştirmenin eşiğindeyiz”

Etkinlik kapsamında düzenlenen “İnsan Verisinden Tedaviye:

Yeni Nesil İlaç Geliştirme” başlıklı panelde dünyaca

ünlü bilim insanları Prof. Leroy Hood, Prof. Mathias Uhlén

ve Prof. Bernhard Palsson da yer aldı. Yapay zekâ ve çok

katmanlı biyolojik veri kullanımıyla geleceğin ilaçlarının

nasıl şekilleneceği üzerine konuşan uzmanlar, Türkiye’nin

bu yeni modelle küresel ilaç keşfinde önemli bir oyuncuya

dönüştüğünü vurguladı.

Türkiye artık kendi moleküllerini konuşuyor

Trustlife’ın geliştirdiği yerli moleküller, yalnızca bir tedavi

umudu değil, aynı zamanda Türkiye’nin bilim ve teknoloji

alanındaki potansiyelini gösteren somut bir başarı. Ülkemiz,

artık yalnızca ilaç üreten değil, kendi moleküllerini

geliştiren ve bilimsel keşiflerini dünyaya sunan bir güce

dönüşüyor.

Türkiye is now talking about its own molecules

The local molecules developed by Trustlife represent not

only a hope for treatment but also a concrete success

demonstrating Türkiye’s potential in science and technology.

Our country is now transforming into a power

that not only manufactures pharmaceuticals but also

develops its own molecules and brings scientific discoveries

to the world.

Mayıs - May 2025



60

AstraZeneca Türkiye among “Türkiye’s Best Workplaces”

for the eighth consecutive year

AstraZeneca Türkiye, sekizinci kez “Türkiye’nin En İyi İşverenleri” arasında

İnsana değer veren kurum kültürü ve kapsayıcı insan

kaynakları uygulamalarıyla AstraZeneca Türkiye,

Great Place to Work® Enstitüsü tarafından açıklanan

“Türkiye’nin En İyi İşverenleri 2025” listesinde

500–999 çalışan kategorisinde ikinci sırada yer aldı.

Feyza Aysan, Human Resources Director at AstraZeneca Türkiye

With a people-centered company culture and inclusive

HR practices, AstraZeneca Türkiye has once

again been named among Türkiye’s Best Workplaces

by the Great Place to Work ® Institute, ranking

second in the 500–999 employees category.

AstraZeneca Türkiye, a key player in the Turkish healthcare

sector with its mission of developing innovative

Yenilikçi ilaç geliştirme ve yaşamı iyileştirme misyonuyla

Türkiye’de sağlık sektöründe önemli bir yere sahip olan

AstraZeneca Türkiye, Great Place to Work® Enstitüsü’nün

düzenlediği “Türkiye’nin En İyi İşverenleri 2025”

listesinde bu yıl da üst sıralarda yer aldı. 500–999 çalışan

kategorisinde ikinci sırada konumlanan AstraZeneca

Türkiye, böylece sekizinci kez üst üste listede yer alma

başarısını gösterdi.

Çalışan deneyimi, güven kültürü, kapsayıcılık ve çeşitliliği

teşvik eden kurum yapısı ile öne çıkan AstraZeneca

Türkiye, çalışanlarının kendilerini değerli, güvende ve ait

hissettikleri bir çalışma ortamı sunarak, işveren markasını

her geçen yıl daha da güçlendiriyor.

Great Place to Work ® Enstitüsü tarafından gerçekleştirilen

bağımsız değerlendirmede, şirketlerin çalışan odaklı

uygulamaları, güven temelli kültürü, liderlik yaklaşımı ve

çalışan bağlılığı gibi kriterler esas alınıyor. AstraZeneca

Türkiye, her seviyede uyguladığı eşitlikçi ve kapsayıcı

insan kaynakları politikaları ile bu yıl da “En İyi İşveren”

unvanını taşıma hakkı kazandı.

Mayıs - May 2025



62

medicines and improving lives, has secured a top spot

once again in the “Türkiye’s Best Workplaces 2025” list

by the Great Place to Work ® Institute. Ranking second

in the category for companies with 500–999 employees,

AstraZeneca Türkiye has now earned a place on the

list for eight consecutive years.

Known for its employee experience, trust-based culture,

and commitment to diversity and inclusion, Astra-

Zeneca Türkiye continues to strengthen its employer

brand by providing a workplace where employees feel

valued, safe, and a true sense of belonging.

The independent assessment conducted by the Great

Place to Work ® Institute is based on criteria such as

employee-centered practices, trust-driven culture, leadership

approach, and employee engagement. Thanks

to its inclusive and equitable human resources policies

implemented at every level, AstraZeneca Türkiye has

once again earned the title of a “Best Workplace.”

A culture built on people and equality

Feyza Aysan, Human Resources Director at AstraZeneca

Türkiye, shared the following statement regarding this

achievement:

“We are incredibly proud to have been included in this

prestigious list for eight consecutive years. This success

is more than just an award; it reflects the strength of

AstraZeneca Türkiye’s people-first, inclusive, inspiring,

and diversity-driven company culture.

We strive to create an environment where each of our

employees can reach their potential, express themselves

freely, and feel truly valued. As a team that believes

in the power of collaboration and shared growth, we

are committed to continued improvement, making

a meaningful impact, and leading transformation in

healthcare.”

Kurum kültüründe insan ve eşitlik odağı

AstraZeneca Türkiye İnsan Kaynakları Direktörü Feyza

Aysan, bu başarıya ilişkin yaptığı açıklamada şu ifadeleri

kullandı:

“Sekiz yıldır üst üste bu prestijli listede yer alıyor olmaktan

büyük mutluluk duyuyoruz. Bu başarı, sadece bir

ödül değil; AstraZeneca Türkiye’nin, insanı merkeze alan,

çeşitliliği teşvik eden, kapsayıcı ve ilham veren kurum

kültürünün güçlü bir yansımasıdır. Her bir çalışanımızın

potansiyelini gerçekleştirebileceği, kendini ifade edebileceği

ve değer gördüğü bir ortam sunmak için çalışıyoruz.

‘Birlikte üretmenin ve gelişmenin gücüne’ inanan bir ekip

olarak, gelecekte de daha iyisi için çalışmaya, anlamlı etki

sağlamaya ve sağlıkta dönüşüme liderlik etmeye devam

edeceğiz.”

Çalışanların kendilerini ait hissettikleri bir kurum

AstraZeneca Türkiye, çalışma ortamında şeffaf iletişimi,

psikolojik güvenliği ve çalışanlara sunulan gelişim olanaklarını

ön planda tutan yapısıyla dikkat çekiyor. Esnek ve

hibrit çalışma modelleri, mentorluk programları, liderlik

gelişimi, çalışan sağlığına yönelik destekler ve çeşitlilik ile

kapsayıcılığı önceleyen tüm İK politikaları, çalışanların şirkete

bağlılığını artıran temel unsurlar arasında yer alıyor.

Şirketin kapsayıcılık politikaları doğrultusunda oluşturulan

topluluklar (örneğin kadın liderliği, genç yetenek

gelişimi, LGBTQ+ destek inisiyatifleri) de kurum içinde

pozitif bir etki oluşturmaya devam ediyor.

A workplace where employees feel they belong

AstraZeneca Türkiye stands out with a workplace

structure that emphasizes transparent communication,

psychological safety, and opportunities for employee

development. Flexible and hybrid working models,

mentorship programs, leadership development initiatives,

wellness support, and diversity-focused HR policies

are among the core factors strengthening employee

engagement and loyalty.

The company’s inclusivity-driven community programs—such

as women in leadership, young talent

development, and LGBTQ+ support initiatives—also

continue to make a positive impact within the organization.

Mayıs - May 2025





Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!