18.07.2013 Views

Kay bet tik le ri miz - TED Ankara Koleji Mezunları Derneği

Kay bet tik le ri miz - TED Ankara Koleji Mezunları Derneği

Kay bet tik le ri miz - TED Ankara Koleji Mezunları Derneği

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

indeks<br />

2<br />

N D E K<br />

S<br />

I<br />

14-17<br />

Aktüalite<br />

38<br />

Sağlık<br />

Dr. Ömer Çobanoğlu’74<br />

8<br />

7 Konuk Yazar<br />

Portre<br />

Turgut Özakman<br />

Rengim Gökmen<br />

18-25<br />

Duyurularýmýz<br />

40<br />

Kiþisel Geliþim<br />

Uzm. Psk. Hülya<br />

Üstel Kökdemir<br />

42<br />

Gurme<br />

Butcha<br />

12<br />

Ka<strong>ri</strong>yer<br />

Prof. Dr. Aşkın Tümer’69<br />

44<br />

Gezi Rehbe<strong>ri</strong><br />

Vancouver<br />

26-35<br />

Bizim Dünyamız<br />

36<br />

Maa<strong>ri</strong>ften Yetişen<strong>le</strong>r<br />

Ayşe Nevin<br />

Çağan Savaşçı’42<br />

i n d e k s


Yayýn Kurulu<br />

Suzan Bilgen Özgün (‘81)<br />

(Baþkan)<br />

Þenol Sarýsoy (‘82)<br />

(Baþkan Yardýmcýsý)<br />

Can Çýðýrgan (‘80)<br />

Ayda Uçul (‘81)<br />

Aydan Þahin Ercan (‘82)<br />

Seda Özbulut Uzbek (‘95)<br />

Ya zý Ýþ <strong>le</strong> <strong>ri</strong> Mü dü rü<br />

M. Kutluhan Olcay (‘93)<br />

Kat ký da Bu lu nan lar<br />

Zer<strong>ri</strong>n Dağcı Sakarya (‘71)<br />

Füsun Okutan (‘80)<br />

Ayfer Niðdelioðlu (‘81)<br />

Demet Aydýn (‘83)<br />

Ceran Arslan Olcay (‘95)<br />

Boðaç Çekinmez (‘99)<br />

Ya pým-Baský<br />

Ajans-Türk Basým A.Þ.<br />

Arzu Akgün (Koordinatör)<br />

Ýstanbul Yolu 7. km.<br />

Necdet Evliyagil Caddesi<br />

No:24 06370, <strong>Ankara</strong><br />

Tel : +90312 278 08 24<br />

Fax : +90312 278 18 95<br />

Renk Ay rý mý<br />

Filmsan<br />

Okur öne <strong>ri</strong> <strong>le</strong> <strong>ri</strong> ve<br />

yo rum la rý için<br />

e-mail: info@ko<strong>le</strong>j.org<br />

Yönetim Ye<strong>ri</strong><br />

<strong>TED</strong> ANKARA KOLEJÝ<br />

MEZUNLARI DERNEÐÝ<br />

Kýzýlýrmak Cad. No: 8<br />

06640 Akay / <strong>Ankara</strong><br />

Tel : 444 0 958<br />

Fax :+90.312 418 74 41<br />

www.ko<strong>le</strong>j.org<br />

Ým ti yaz Sa hi bi<br />

<strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r<br />

LTD. ÞTÝ. adýna<br />

Bü<strong>le</strong>nt Baðdatlý (‘81)<br />

5500 adet bastýrýlmýþtýr.<br />

Dernek üye<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne<br />

ücretsiz daðýtýlmaktadýr.<br />

Yazýlarýn hukuki mesuliyeti<br />

röportaj sahip<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne<br />

ve yazarlarýna aittir.<br />

Basým Ta<strong>ri</strong>hi: 14 Mayıs 2009<br />

Yayýn Türü: Yerel süreli - 2 aylýk<br />

ISSN: 1305-5283<br />

46<br />

Çocuk<br />

İpek Bö<strong>le</strong>r<br />

52<br />

Sosyal Sorumluluk<br />

Aycan Alp’95<br />

60<br />

Hobi<br />

Tunç Fındık’89<br />

KAPAK<br />

Etkinlik<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong><br />

48<br />

Yaþam Kalitesi<br />

Dr. Mehmet Tümer’81<br />

54Keyif<br />

The House Cafe<br />

64<br />

Uzman Maka<strong>le</strong>si<br />

Serdar Bi<strong>le</strong>cen’83<br />

72Spor<br />

<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji<br />

Bayan Basketbol Takımları<br />

82-85<br />

Kampüs<br />

56<br />

Kültür-Sanat<br />

Tolga Tuncer’87<br />

68<br />

<strong>Ankara</strong>’da Zaman<br />

75-77<br />

Ko<strong>le</strong>jIN<br />

86<br />

Torch<br />

50<br />

Moda-Tasarım<br />

Scala<br />

58 Kitap<br />

70<br />

Bilim-Teknoloji<br />

Doç. Dr. Kamil Can<br />

Akçalı’81<br />

78<br />

Türk Eðitim Derneði<br />

88<br />

<strong>Kay</strong><strong>bet</strong><strong>tik</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong><br />

indeks<br />

3


Bü <strong>le</strong>nt BAÐ DAT LI’81<br />

<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji<br />

Mezunlarý Derneði<br />

Genel Baþkaný<br />

Her Gününüz Bahar Olsun...<br />

baþ kan dan me saj<br />

Merhaba Sevgili Ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r,<br />

Dernek olarak yine yoğun bir bahar dönemine girmenin mutluluğunu<br />

yaşıyoruz. Ne mutlu biz<strong>le</strong>re ki birlikte geçirdiği<strong>miz</strong> faaliyet dolu gün<strong>le</strong><strong>ri</strong> ge<strong>ri</strong>de<br />

bırakırken, yeni etkinlik<strong>le</strong>r için çalışmalara hiç ara vermeden devam diyoruz.<br />

Öncelik<strong>le</strong> yapmış olduğumuz etkin<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>in bir kısmını siz<strong>le</strong>r<strong>le</strong> paylaşmak<br />

istiyorum. Nisan ayında her yıl daha fazla ilgi gören Tenis Turnuvamızı gerçek<strong>le</strong>ştirdik.<br />

Bu yıl 7.’si düzen<strong>le</strong>nen turnuvada farklı katego<strong>ri</strong><strong>le</strong>rde 200 kadar<br />

mezunumuz kıyasıya mücade<strong>le</strong> etti. Her yıl olduğu gibi ge<strong>le</strong>neksel bir barbekü<br />

partisi i<strong>le</strong> son bulan turnuvanın sonunda Kupa Töreni<strong>miz</strong> oldu.<br />

Yapmış olduğumuz diğer bir etkinlik de <strong>Ankara</strong> Dev<strong>le</strong>t Tiyatroları Çayyolu<br />

Cüneyt Gökçer Sahnesi’nde oynanan “Genç Osman” oyununu, mezunlarımızla<br />

birlikte iz<strong>le</strong>mek oldu. Bu güzel oyunu iz<strong>le</strong>yen herkesin keyif aldığını<br />

umarım.<br />

Bu dönem <strong>Ankara</strong>’nın önemli alışve<strong>ri</strong>ş merkez<strong>le</strong><strong>ri</strong> arasında bulunan Optimum<br />

Out<strong>le</strong>t Alışve<strong>ri</strong>ş Merkezi’nin sponsorluğunda çok keyifli bir bowling turnuvası<br />

da yaşadık. Turnuva hem yarışmacılar için hem de iz<strong>le</strong>yen<strong>le</strong>r için çok<br />

keyifli anlara sahne oldu.<br />

Bizim için önemli bir ilki de Okulumuz i<strong>le</strong> beraber gerçek<strong>le</strong>ştirdik. Lise son<br />

sınıf öğrenci<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong> için 27 Mart ta<strong>ri</strong>hinde bir Veda Çayı düzen<strong>le</strong>yerek, genç<br />

liseli<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>i; mes<strong>le</strong>ki ve ka<strong>ri</strong>yer alanlarında başarılara imza atmış ve bir<br />

zamanlar Ko<strong>le</strong>j sıralarını paylaşmış; Ko<strong>le</strong>jli abla ve ağabey<strong>le</strong><strong>ri</strong> i<strong>le</strong> buluşturduk.<br />

Eski mezunlarımız, mezun adaylarımıza kendi bi<strong>ri</strong>kim ve tecrübe<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni aktardılar.<br />

Her iki taraf için de çok keyifli ve ve<strong>ri</strong>mli bir gün oldu. Bu organizasyonu<br />

ge<strong>le</strong>neksel ha<strong>le</strong> geti<strong>ri</strong>p her sene tekrarlamayı hedefliyoruz.<br />

16 Nisan’da Felsefe Hocamız, Ko<strong>le</strong>jli büyüğümüz Oruç Aruoba’yı İncek’e<br />

davet et<strong>tik</strong>. Okulumuz öğrenci temsilci<strong>le</strong><strong>ri</strong>, felsefe kulübü, edebiyat kulübü ve<br />

Atatürkçü Düşünce Topluluğu’na üye öğrenci<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong><strong>le</strong> bir araya ge<strong>le</strong>rek bir<br />

soh<strong>bet</strong> gerçek<strong>le</strong>ştirdik.<br />

Mayıs ayının ikinci yarısında okulumuzda 3. Ge<strong>le</strong>neksel Uçurtma Şenliğini<br />

düzen<strong>le</strong>yeceğiz. Veli ve öğrenci<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>den de yoğun ilgi gören bu şenliği<br />

coşku i<strong>le</strong> bek<strong>le</strong>mekteyiz.<br />

Haziran ayının ilk cumartesi günü yapılacak olan mezunlar balomuz için<br />

hazırlıklara başladık. Balonun devamındaki pazar günü gerçek<strong>le</strong>şecek Ge<strong>le</strong>neksel<br />

Kuru Fasulye Günü kutlama hazırlıkları son sürat devam etmektedir.<br />

Her iki gün için de mezunlarımızın yoğun katılımını bek<strong>le</strong>mekteyiz.<br />

Yerel seçim<strong>le</strong>rde Antalya Büyükşehir Be<strong>le</strong>diye Başkanı seçi<strong>le</strong>n 1966<br />

mezunumuz Sayın Prof. Dr. Mustafa Akaydın’ı kutluyor, çalışmalarında başarılar<br />

diliyorum. Kendisi hepi<strong>miz</strong>in gurur kaynağı olmuştur.<br />

Hepinizin bildiği gibi Nisan ve Mayıs ayları ülke<strong>miz</strong> için çok önemli iki<br />

günün yer aldığı aylardır. Bunların ilki “23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk<br />

Bayramı”. Yüce önder Atatürk’ün çocuklara armağan ettiği bu bayramı coşkuyla<br />

kutluyor ve Atatürk’ün büyük fedakârlıklarla kurduğu Cumhu<strong>ri</strong>yet’in<br />

değişmez bekçi<strong>le</strong><strong>ri</strong> olarak biz Ko<strong>le</strong>j mezunları, çocuklarımızı daima onun<br />

hedef ve ilke<strong>le</strong><strong>ri</strong>y<strong>le</strong> yetiştireceği<strong>miz</strong>i bir kez daha haykırmak istiyorum.<br />

Diğer önemli gün ise Kurtuluş Savaşımızın başlangıç günü olan ve daha<br />

sonra Ata’mızın genç<strong>le</strong>re hediye etmiş olduğu “19 Mayıs Atatürk’ü Anma<br />

Gençlik ve Spor Bayramı”. Bu vesi<strong>le</strong>y<strong>le</strong> Ata’mızı bir kere daha minnet<strong>le</strong> anıyor<br />

ve tüm genç<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>in bayramını kutluyorum.<br />

Son bir kutlamayı da hepi<strong>miz</strong>in en değerli varlığı olan anne<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>e ayırmak<br />

istiyorum. Mayıs ayının ikinci pazarı kutlanacak olan Anne<strong>le</strong>r Günü, tüm<br />

anne<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>e kutlu olsun.<br />

Yazı ve röportajları i<strong>le</strong> dergi<strong>miz</strong>e katkıda bulunan tüm mezunlarımıza<br />

teşekkür ede<strong>ri</strong>m.<br />

Ge<strong>le</strong>cek sayımızda buluşmak üzere sevgi ve saygılarımla...<br />

5<br />

Bü<strong>le</strong>nt Bağdatlı<br />

Genel Başkan<br />

MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r


ko nuk ya zar<br />

Cumhu<strong>ri</strong>yet Aydınlığı (2. Bölüm)<br />

Balkan Savaşı dev<strong>le</strong>tin ordusu, yönetimi, morali, örgüt<strong>le</strong>nişi i<strong>le</strong> bitişe yaklaştığını göste<strong>ri</strong>r. Bunun sorumlusu el<strong>bet</strong>te son<br />

üç yüz yıllık Osmanlı yönetimidir.<br />

Cumhu<strong>ri</strong>yetin 600 yıllık Osmanlı Dev<strong>le</strong>ti’nden ve toplumundan devraldığı mirası, birkaç sözcük<strong>le</strong> özet<strong>le</strong>mek istiyorum:<br />

Gurur, ibret ve üzüntü ve<strong>ri</strong>ci sahne<strong>le</strong>r<strong>le</strong> dolu, çok renkli bir ta<strong>ri</strong>h,<br />

Büyük bir mima<strong>ri</strong> bi<strong>ri</strong>kim, zengin bir şiir ve musiki a<strong>le</strong>mi,<br />

Tıbbiye, Harbiye ve Mülkiye gibi az çok çağdaş okullardan yetişmiş, sayıları az da olsa, uyanık aydınlar,<br />

Çağdaşlığa ulaşmak için atılmış birkaç kararsız adım,<br />

Genel olarak doğulu bir toplum,<br />

İlke olarak dine dayalı bir rejim,<br />

Yorgun bir hanedan,<br />

Yarı sömürge halinde, güçsüz bir dev<strong>le</strong>t,<br />

İda<strong>ri</strong>, ekonomik, mali, hukuki kapitülasyonlar,<br />

Halk yurttaş değil, kul,<br />

İlkel bir tarım toplumu,<br />

İflas etmiş bir maliye,<br />

Büyük bir dış borç,<br />

Hasta bir ekonomi,<br />

Sıfır ağır sanayi,<br />

Cılız bir küçük sanayi,<br />

Kişi başına milli gelir 4 lira,<br />

Kişi başına kamu harcaması 50 kuruş,<br />

Kurşun ka<strong>le</strong>m, toplu iğne, elbise düğmesi bi<strong>le</strong> ithal ediliyor,<br />

Sıtma, frengi, verem, trahom yaygın,<br />

0-2 yaş grubu çocuklarda ölüm oranı yüzde 60,<br />

Bütün imparatorlukta sadece 158 ortaokul ve lise, medrese uzantısı bir tek üniversite<br />

var,<br />

Anadolu çağ dışı ilkel medrese<strong>le</strong><strong>ri</strong>n elinde,<br />

Tüm lise<strong>le</strong>rde okuyan kız öğrenci sayısı 230,<br />

Bütün temel mes<strong>le</strong>k<strong>le</strong>r erkek<strong>le</strong><strong>ri</strong>n tekelinde,<br />

Kadının seçme, seçilme hakkı yok, yani yurttaş sayılmıyor,<br />

Kadınların toplumsal hayatları ve hakları yok,<br />

Okur-yazar olma oranı erkek<strong>le</strong>rde yüzde 7, kadınlarda binde 4,<br />

Ulus anlayışı değil, karşıtı olan ve Arapçılığı içeren ümmet anlayışı egemen,<br />

İstanbul ve kısmen de İzmir’<strong>le</strong> sınırlı, ölgün bir sanat hayatı,<br />

Turgut ÖZAKMAN<br />

Bütün imparatorluktaki gazete<strong>le</strong><strong>ri</strong>n günlük toplam satışı ancak yüz bin dolayında,<br />

Hemen hemen bütün yasalar çağın gerek<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin ge<strong>ri</strong>sinde,<br />

Ülke birçok alanda ortaçağı, ortaçağ ilkelliğini yaşıyor.<br />

Mütareke dönemindeki İstanbul yönetimini oluşturan bazı yönetici ve aydınlardan birkaçının düşünce<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne de göz atalım:<br />

Adliye Nazırı Ali Rüştü: “Yunan ordusunun başarısı için dua ediniz.”<br />

Ha<strong>ri</strong>ciye Nazırı M. Şe<strong>ri</strong>f Paşa: “Umumun arzusu, İngiltere tarafından idare edilmekliği<strong>miz</strong>dir.”<br />

Eski sadrazam, son Ha<strong>ri</strong>ciye Nazırı Ahmet İzzet Paşa, <strong>Ankara</strong>’nın tam is<strong>tik</strong>lal istemesini şöy<strong>le</strong> karşılar:<br />

“Bu çocukça bir çılgınlık. Büyük bir dev<strong>le</strong>t böy<strong>le</strong> birşeyi nasıl kabul eder?”<br />

Filozof Rıza Tevfik: “Medeniyeti temsil eden İngiltere gibi bir dev<strong>le</strong>te itiraz etmek küstahlıktır.”<br />

Gerede isyanı öncü<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden Divitli Eşref Hoca: “İngiliz<strong>le</strong>re meydan okuyoruz. Bu en büyük küfürdür.”<br />

İslamı Yüceltme <strong>Derneği</strong>’nin bildi<strong>ri</strong>si: “Yunan ordusu halifenin ordusu sayılır.”<br />

Yazar Refik Halit Karay: “M. Kemal’in muzaffer olduğunu görmektense, mem<strong>le</strong>ketin Yunanlılar tarafından alınmasını<br />

tercih ede<strong>ri</strong>m.”<br />

Gazeteci Ali Kemal: “Avrupa i<strong>le</strong> başa çıkmayı asırlardan be<strong>ri</strong> Asya’nın hangi kavmi başardı ki biz başarabi<strong>le</strong>lim.”<br />

Bunların sayısı az değildir. Hiçbi<strong>ri</strong> gökten inmemiş, kendiliğinden var olmamıştır.<br />

7<br />

MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r


portre<br />

8<br />

Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Müzik Direktörü ve<br />

Dev<strong>le</strong>t Opera ve Ba<strong>le</strong>si Genel Müdürü Rengim Gökmen<br />

“Klasik Müzik bir felsefe kitabı gibidir”<br />

Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Müzik Direktörü ve Dev<strong>le</strong>t Opera ve Ba<strong>le</strong>si Genel<br />

Müdürü Rengim Gökmen, Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli müzik adamları arasında yer<br />

alıyor. Gökmen, hem engin müzik bilgisi hem de sanatın incelik<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni hayatının tümüne<br />

yayabilmiş usta bir sanatçı. Müziğe küçük yaşlarda sanatçı bir ai<strong>le</strong>nin ferdi olarak başlayan,<br />

bugün ise Türk ve Dünya besteci<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin eser<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin yurt içinde ve yurt dışında yönettiği<br />

çeşitli orkestralarda başarı i<strong>le</strong> ses<strong>le</strong>ndi<strong>ri</strong>lmesini sağlayan değerli müzik adamı i<strong>le</strong> müziği<br />

ve sanatı konuştuk.<br />

Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası denildiğinde akla<br />

ilk ge<strong>le</strong>n isim<strong>le</strong><strong>ri</strong>n başındasınız. Müzik<strong>le</strong> tanışmanız nasıl<br />

oldu?<br />

Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası denildiğinde<br />

akla ilk ge<strong>le</strong>n isim<strong>le</strong><strong>ri</strong>n başında olmam benim için<br />

kıvanç ve<strong>ri</strong>ci. Çünkü yalnız ülke<strong>miz</strong>in değil, dünyanın<br />

en eski sanat kurumlarından bi<strong>ri</strong>dir CSO.<br />

Yaşamını bu kadar uzun zamandır sürdürebilmiş<br />

olan büyük bir sanat kurumunun müzik direktörü<br />

olmaktan her zaman gurur duymuşumdur. Türkiye’de<br />

sanatla ilgili iki büyük kurum olan Dev<strong>le</strong>t Opera ve Ba<strong>le</strong>si<br />

ve Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası i<strong>le</strong> organik bağımın<br />

olması bana gurur ve<strong>ri</strong>yor. Fiziksel olmasa bi<strong>le</strong> manevi bir yük<br />

biniyor omuzlarıma.<br />

İlkokul 4. sınıf sonuna kadar <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’nde okudum.<br />

Müzik<strong>le</strong> tanışmam o yıllarda, doğal olarak gerçek<strong>le</strong>şti.<br />

Çünkü annem opera sanatçısı idi. İlk olarak piyano i<strong>le</strong> müziğe<br />

başladım. Hiç hatırlamadığım çağlarda piyanonun başında<br />

çekilmiş fotoğraflarım var. Tabii piyanoyu çalarken değil de<br />

piyanoya vururken. Sonra Mithat Fenmen‘den almış olduğum<br />

piyano ders<strong>le</strong><strong>ri</strong>, dış dünyadaki müzik sanatıyla ilk temasım<br />

diyebili<strong>ri</strong>m. Bu yine Ko<strong>le</strong>j yıllarında oldu. <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’ndeki<br />

olağanüstü hocam Nezihe Kırlı idi. Müthiş bir saygı ve<br />

minnet<strong>le</strong> anıyorum kendisini. Ondan öğrendiğim Türkçeyi ve<br />

yaşam ilke<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni hâlâ devam etti<strong>ri</strong>yorum, yaşantımda çok<br />

ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />

önemli bir ye<strong>ri</strong> olmuştur kendisinin. Babam tiyatro sanatçısı idi.<br />

Dev<strong>le</strong>t tiyatrolarının, Türkçeyi doğru kullanmanın öncüsü olan<br />

bir kurumun bireyi olarak daha o yaşlarda Türkçeyi çok iyi<br />

konuştuğumu ifade ederdi. Bu Nezihe Kırlı’nın sayesindedir.<br />

İlkokul çocuklarına daha o yıllarda yaşamla ilgili olağanüstü bir<br />

bakış açısı verebi<strong>le</strong>n, müthiş bir hocaydı. Bu vesi<strong>le</strong> i<strong>le</strong> kendisini<br />

anmış olayım.<br />

Çoğunlukla, müzikçi<strong>le</strong><strong>ri</strong>n mes<strong>le</strong>k<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni kendi<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin seçme<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />

gibi bir irade<strong>le</strong><strong>ri</strong> söz konusu değildir. Müzik sanatına küçük<br />

yaşlarda başlanıldığı için, ai<strong>le</strong>nin yön<strong>le</strong>ndirmesi %99 oranında<br />

ön planda olur. Ai<strong>le</strong><strong>le</strong>r yön<strong>le</strong>ndirmediği zaman ise kendi<strong>le</strong><strong>ri</strong> o<br />

arayı kapatmaya çalışıyorlar ki bu çok zor oluyor maa<strong>le</strong>sef. Bu<br />

neden<strong>le</strong> müziğe isteği ve yeteneği olan çocuklarımızın ai<strong>le</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong><br />

tarafından yön<strong>le</strong>ndi<strong>ri</strong>lme<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni çok arzu ede<strong>ri</strong>m.<br />

Başlarda istemiyor muydunuz?<br />

Klasik müziğin de<strong>ri</strong>nliğini insanlar 20’li yaşlarda bi<strong>le</strong> yüzeysel<br />

olarak kavrayabiliyorlar. Bir denizin üze<strong>ri</strong>nde yüzüyorsunuz;<br />

ama denizin de<strong>ri</strong>nliğini keşfetmeniz, yaşam felsefenize onu<br />

iş<strong>le</strong>meniz çok uzun yıllar alıyor. Müzikteki de<strong>ri</strong>nliğe inebilmek<br />

öy<strong>le</strong> bir şey ki, ben 45 yaşında bi<strong>le</strong> müziği bilmiyormuşum diye<br />

bakıyorum. Sürekli de<strong>ri</strong>ne doğru gidiyoruz bakalım, ne kadar<br />

süre sonra müziği keşfedebi<strong>le</strong>ceğiz.<br />

Piyanoyla başladınız, sonra şefliğe geçişiniz nasıl oldu?<br />

Müziğe şeflik<strong>le</strong> başlanmaz, şeflik çok üst bir kavramdır,


ustalaşma konusudur. Bütün orkestra şef<strong>le</strong><strong>ri</strong> bir, bazen iki enstrüman<br />

çalarlar. Ben müziğin, özellik<strong>le</strong> çok sesli müziğin ana<br />

enstrümanı olan piyano i<strong>le</strong> başladım. Daha sonra kompozisyon<br />

bölümü geldi. Kompozisyon bölümüne girdiğim yıllarda,<br />

12-13 yaşlarımda, bir konser iz<strong>le</strong>miştim. Bu dünyaca ünlü<br />

orkestra şefi Zubin Mehta’nın Los Ange<strong>le</strong>s Filarmoni Orkestrasıyla<br />

<strong>Ankara</strong>’ya geldiği ve CSO’da verdiği bir konserdi. Annemin<br />

beni götürdüğü o konser, büyük bir etki yaratmıştı üze<strong>ri</strong>mde.<br />

Müziği çok ilginç bulmuştum. O yıllarda kompozisyona girdim,<br />

o da tesadüf ese<strong>ri</strong> oldu. Ahmet Adnan Saygun’un kompozisyona<br />

girmemde ve daha sonraki müzik yaşantımın şekil<strong>le</strong>nmesinde<br />

rolü çok büyüktür. Yalnız benim değil, Türkiye’de<br />

büyük müzisyen<strong>le</strong><strong>ri</strong>n müzik yaşantılarının şekil<strong>le</strong>nmesini de<br />

sağlamış bir bestecidir. Yine çok değerli bir hocam olan İlhan<br />

Baran’ın da bu yolda i<strong>le</strong>r<strong>le</strong>yişimde çok büyük katkıları olmuştur.<br />

Bir röportajınızda “Klasik müzik sevilmez, saygı duyulur,<br />

üze<strong>ri</strong>nde düşünülür” diyorsunuz. Ne demek istediğinizi<br />

biraz açar mısınız?<br />

Klasik müzik, aslında “klasik müzik” diyerek kelime<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong><strong>le</strong><br />

eski müziği çağrıştırdığımız; ama doğru bir gönderme yapmadığımız<br />

ve genç yaşlarda da i<strong>le</strong><strong>ri</strong>ki yaşlarda da her zaman<br />

de<strong>ri</strong>nliği artan, felsefi boyutu olan, insan yaşantısına bir ayna<br />

gibi duran bir müzik türüdür. Tiyatro sanatının somut söz<strong>le</strong>r<strong>le</strong><br />

ve kimlik<strong>le</strong>r<strong>le</strong> insan sanatına ayna tuttuğunu varsayarsak,<br />

müzik sanatı da ses<strong>le</strong>r<strong>le</strong> bu aynayı tutar. Bu bakımdan klasik<br />

müzik, insana her yönünü, çirkinliğini, açlığını, mutsuzluğunu<br />

göste<strong>ri</strong>r. Dolayısıyla yalnızca insana mutluluğunu gösteren<br />

popü<strong>le</strong>r müzik<strong>le</strong>rden çok farklıdır. Klasik müzik size düşünsel<br />

bir kapı açmak içindir. Kendinizi vererek din<strong>le</strong>melisiniz, size<br />

boyut katar. Bir felsefe kitabı gibidir. Yani oyalanayım diye felsefe<br />

kitabını okumazsınız, kendinizi zengin<strong>le</strong>ştirmek için okursunuz.<br />

O neden<strong>le</strong> klasik müzik sizi düşündürmeye ve zengin<strong>le</strong>ştirmeye<br />

yöneliktir. Bir tiyatro yapıtıyla karşılaştırdığınız<br />

zaman, mesela eğ<strong>le</strong>nmek için gittiğiniz bir tiyatro ese<strong>ri</strong> vardır,<br />

ama düşünsel açıdan insanoğlunu daha yakından tanımak<br />

için gittiğiniz eser<strong>le</strong>r de vardır. Orada oyalanmak yoktur, biraz<br />

da sizi sıkar. Bu bakımdan klasik müzik sevmek için değildir,<br />

düşünmek için, kendinizi ve çevrenizi daha iyi tanımak içindir.<br />

Türkiye’de klasik müzik Cumhu<strong>ri</strong>yetin ilk yıllarında büyük<br />

bir gelişim gösterdi. Ancak özellik<strong>le</strong> son yıllarda daha çok<br />

kit<strong>le</strong><strong>le</strong>re ulaşması açısından bir ge<strong>ri</strong><strong>le</strong>me görülüyor. Sizce<br />

bunun neden<strong>le</strong><strong>ri</strong> ne<strong>le</strong>rdir?<br />

Bu, müziğin felsefi boyutunun göz ardı edilmesinden kaynaklanan<br />

bir şey. Dünyada batının bir müziği vardır, ona klasik<br />

müzik denir; doğunun bir müziği vardır. Türk<strong>le</strong><strong>ri</strong>n, Bizanslıların,<br />

Japonların ve Çinli<strong>le</strong><strong>ri</strong>n yerel müzik<strong>le</strong><strong>ri</strong> vardır onlar da halk<br />

müziğidir. Bu bir piramittir. Piramidin en tepesinde klasik batı<br />

müziği olarak adlandırdığımız evrensel sanat müziği vardır.<br />

Evrensel sanat müziği bu piramidin tepesinde durur, ayaklarını<br />

her zaman yerel müzik<strong>le</strong>re, yerellik<strong>le</strong>re, popü<strong>le</strong>r müziğe basmıştır.<br />

Ama onu iş<strong>le</strong>ye iş<strong>le</strong>ye, damıta damıta incelten, rafine<br />

ha<strong>le</strong> getiren insanoğludur. O, insanlığın malıdır artık. Klasik batı<br />

müziği Japonlar için de aynı şeydir, Ruslar için de. Algılama<br />

kapasitesi kültürel bi<strong>ri</strong>kim<strong>le</strong> ilgilidir. Ama yerel müzik<strong>le</strong>r hiçbir<br />

zaman bu evrenselliğe ulaşamazlar. Bu bakımdan, bu tanımlamaya<br />

yanlış yaklaştığınız zaman bence kolaycılık oluyor.<br />

Günümüzde klasik müziğin ve müzik sanatının Türkiye’de Ata-<br />

portre<br />

türk döneminde ve<strong>ri</strong><strong>le</strong>n öneme yaklaşılmadığı gibi bir sonuca<br />

ulaştırıyor bizi. Belki sonuçları itiba<strong>ri</strong> i<strong>le</strong> biraz da doğru. Ama<br />

Atatürk sadece 20.yy’da değil, çağlar boyunca da en i<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />

görüşlü liderdi. Daha Sakarya Savaşı’na giderken, savaş daha<br />

kazanılmamışken, <strong>Ankara</strong>’da bir Anadolu Medeniyet<strong>le</strong><strong>ri</strong> Müzesi<br />

kurulması ve ta<strong>ri</strong>hi binaların korunmaya alınması kararnamesini<br />

çıkartan bir komutandır. İlk Musiki Muallim Mektebi’nin<br />

kurulması 1924’tür, ilk fakülte 1925 Hukuk Fakültesi’dir. Yani<br />

hiçbir şeyi olmayan bir ülkede, bu kültürel vizyonu görebi<strong>le</strong>n<br />

dünya lide<strong>ri</strong> hiçbir yerde yoktur. Dolayısıyla Atatürk’ün vizyonunu,<br />

onun yaratıcılığını ve o yıllarda yapmış olduğu kültürel<br />

ham<strong>le</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong> bugün bek<strong>le</strong>mek çok zor bir şey. Ama ben, Atatürk’ün<br />

kültür reformuyla bugün Türk sanatçıların gerçek<br />

anlamda çok büyük<br />

başarılar elde ettiğini ve<br />

uluslararası arenada<br />

çok daha fazla kendi<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden<br />

söz ettirdiğini biliyorum.<br />

Çok büyük güçlük<strong>le</strong>r<strong>le</strong><br />

karşı karşıya kalıyorlar<br />

tabii. Yani Türkiye’nin<br />

gelişmekte olan<br />

bir ülke olarak aşması<br />

gereken sorunları sanatçılar<br />

da, kültür insanları<br />

da muhakkak yaşıyorlar,<br />

ama ben çok önemli<br />

adımlar atıldığına da inanıyorum.<br />

Klasik müzik, opera ve<br />

ba<strong>le</strong>nin halkla daha<br />

fazla buluşturulması<br />

için ne gibi çalışmalar<br />

yapılmalıdır?<br />

Bilinç<strong>le</strong>ndirme çalışmaları<br />

yapılması gerekiyor.<br />

Klasik müzik nedir?<br />

Klasik müzik denilince<br />

hep eski müzik gibi bir<br />

tanımlama oluyor. Hayır,<br />

evrensel sanat müziğidir.<br />

Klasik müzik dün beste<strong>le</strong>nmiş bir eser de olabilir. Sanatsal<br />

değe<strong>ri</strong>ni tartışabili<strong>ri</strong>z ama yeni beste<strong>le</strong>nmiş bir eser de klasik<br />

müzik olabilir. Belki iç<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden bazıları 23.yy’da dünyanın başyapıtları<br />

arasında olacaklar, onu bi<strong>le</strong>meyiz. Çünkü zamanın<br />

imbiğinden, e<strong>le</strong>nerek geçecek. Yarın beste<strong>le</strong>necek klasik<br />

müzik eser<strong>le</strong><strong>ri</strong> var, evrensel mesajı olan eser<strong>le</strong>r, evrensel teknik<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />

kullanan büyük tasarım yapıtları; yani müziğin sanat olabilmesi<br />

için asga<strong>ri</strong> bazı k<strong>ri</strong>ter<strong>le</strong>r vardır. Ama bu k<strong>ri</strong>ter<strong>le</strong><strong>ri</strong> uygulayan<br />

her yapıt, sanat yapıtı ya da başyapıt değildir. 21. veya<br />

22. yy’da anılmayacak eser<strong>le</strong>r olabilir<strong>le</strong>r ama çok seslilik insanoğlunun<br />

yüzyıllardır varmış olduğu teknolojik gelişim<strong>le</strong>rden<br />

bir tanesidir, bu bilimsel bir gerçektir. Tabii bir de müzik yapıldığında<br />

büyük bir tasarım olması lazım ve bu büyük tasarımların<br />

özgür olarak evrensel platforma çıkması. Özgün olamayan<br />

ve kendi ulusal, kültürel özellik<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden esin<strong>le</strong>nmemiş yapıtların<br />

da evrensel platformda yer bulması mümkün değildir. Bütün<br />

bunları yaratabilmek, çağlar boyunca toplumların bi<strong>ri</strong>ktirdiği,<br />

bi<strong>ri</strong>kimin içinden çıkan unsurlarla oluyor, bu çok kolay bir şey<br />

9<br />

MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r


portre<br />

10<br />

değil. Bir defa klasik müzik bilincini ilkokul çağından itibaren,<br />

hatta anaokulundan itibaren eğiterek vermeliyiz. Bunu bugün<br />

Ame<strong>ri</strong>ka, Rusya, İtalya, Fransa yapıyor. Müzik, geçmiş düşünce<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />

tekrarlayan değil, insanı yaratıcı düşünceye iten, yeni bir<br />

özgün düşünce yaratan, duygusal ve sezgisel zekâyı geliştiren<br />

bir olgudur. Bu bakımdan müziğin eğitimsel yönünün vurgulanması<br />

lazımdır. Ondan sonra toplumumuza klasik müziğin<br />

yalnız üst kültürün din<strong>le</strong>diği bir müzik olmadığını anlatabili<strong>ri</strong>z.<br />

Müziğin popü<strong>le</strong>r kültürden üst kültüre doğru çok geniş bir yelpazesi<br />

vardır ve insanlara bütün renk<strong>le</strong><strong>ri</strong>y<strong>le</strong> ses<strong>le</strong>nebilmek ve<br />

bu kültürü, bilinci yavaş yavaş oturtabilmek, kendi özgün ses<strong>le</strong><strong>ri</strong>y<strong>le</strong><br />

ses<strong>le</strong>nebilmek açısından çok önemlidir.<br />

Dev<strong>le</strong>t Opera ve Ba<strong>le</strong>si olarak Türkiye genelinde yaptığınız<br />

çalışmalardan bahseder misiniz?<br />

Amacımız halka; geniş yelpazede bir kit<strong>le</strong>ye ses<strong>le</strong>nebilmek.<br />

Opera ve ba<strong>le</strong> denilince toplumumuzda ve geniş çevre<strong>le</strong>rde<br />

haklı olarak bir üst kültür olgusu, herkesin anlayamayacağı<br />

bir kültür olgusu akla geliyor ki; bu doğru. Ama Dev<strong>le</strong>t<br />

Opera ve Ba<strong>le</strong>si olarak bunu bir üst kültür anlayışı, yalnız elitist<br />

bir yaklaşımla sunmuyoruz. Son derece eğ<strong>le</strong>ndi<strong>ri</strong>ci, eğitici,<br />

aydınlatıcı yapıtlar da sergi<strong>le</strong>meye çalışıyoruz. Her yaş grubu<br />

ve çevreden, toplumun her kesiminden insanların sevebi<strong>le</strong>ceği<br />

eser<strong>le</strong><strong>ri</strong> repertuarımıza katmaya çalışıyoruz. Bu yıl, özellik<strong>le</strong><br />

çocuk ve gençlik bi<strong>ri</strong>m<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne ağırlık vererek, turne<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>i 2009<br />

yılı içinde iyi planlamaya çalışarak, meydan ve açık alan konser<strong>le</strong><strong>ri</strong>y<strong>le</strong>,<br />

opera salonlarına hiç gelmeyen kesim<strong>le</strong> buluşmayı<br />

hedef<strong>le</strong>yerek bu açılımı sağlamaya çalıştık. Özellik<strong>le</strong> çocuk ve<br />

gençlik korolarının çok etkili olacağını düşünüyorum. Bunun<br />

dışında kurumun iç iş<strong>le</strong>yişiy<strong>le</strong> ilgili köklü çalışmalarımız var.<br />

Uluslararası Aspendos ve Bodrum Festivali<strong>miz</strong> büyük ilgi gördü<br />

ve bu festival<strong>le</strong>r kurumsallaştı. Geçen yıl Uluslararası İstanbul<br />

Ba<strong>le</strong> Yarışması’nı gerçek<strong>le</strong>ştirdik. Çok büyük etki yarattı. İki<br />

yılda bir tekrar edecek ve 2010’da dansın kalbinin İstanbul’da<br />

atmasını sağlayacak diyebili<strong>ri</strong>m. Bu yıl Samsun’da Dev<strong>le</strong>t<br />

Opera ve Ba<strong>le</strong>si’nin açılışını yaptık. Yaz aylarında da <strong>Ankara</strong>lılara<br />

daha sık açık hava konser<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong> olacak.<br />

Uzun süredir orkestra şefliği yapıyorsunuz. Bir konserde<br />

hala heyecana kapıldığınız oluyor mu? Konser<strong>le</strong>r sırasında<br />

ne<strong>le</strong>r düşünürsünüz?<br />

Şefin konsantrasyonu orkestrayı doğrudan etki<strong>le</strong>yen çok<br />

önemli bir şeydir. Bu bakımdan her konse<strong>ri</strong>me iyi konsantre<br />

olarak, arkadaşlarımı motive ederek ve iyi çalışarak hazırlanırım.<br />

Heyecan demeyeyim ama biraz şüphey<strong>le</strong> baktığınız<br />

zaman bunu orkestra hissedecek, sizin takipçiliğinizi bırakacak,<br />

kendi başına yol almaya başlayacaktır. Bu da sizin müdaha<strong>le</strong><br />

gücünüzü etki<strong>le</strong>yecektir. İyi bir orkestra şefi hata olabi<strong>le</strong>cek<br />

noktaları kestirebilirse, hatayı ön<strong>le</strong>yebilir. Orkestra şefi tam<br />

bir lider olmak zorundadır. Bir orkestra şefinin serüveni engebe<strong>le</strong>r<strong>le</strong><br />

dolu bir kros parkuru gibidir. Yarım saat, 40-50 dakika<br />

boyunca, saatte 140-160 km hızla, 100 kişilik ekibinizi hiç<br />

kazaya uğratmadan o araziden geçirmek durumundasınızdır.<br />

Daha önce parkuru yüz<strong>le</strong>rce defa dolaşmışsınızdır; ama parkurda<br />

bek<strong>le</strong>nmedik olaylar olabilir. Yarışa benzettiği<strong>miz</strong>e göre<br />

buna da yarışın güzellik<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden bi<strong>ri</strong> diyebili<strong>ri</strong>z.<br />

İyi bir orkestra şefinin sahip olması gereken özellik<strong>le</strong>r<br />

ne<strong>le</strong>rdir?<br />

Dünyada iyi orkestra şefi çok az bulunuyor. Öncelik<strong>le</strong> liderlik<br />

vasfı olması gerekir. Bir enstrümanı çalmak yetmez, bütün<br />

ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />

enstrümanları tanımanız, müzik ta<strong>ri</strong>hi ve yabancı dil bilmeniz<br />

gerekir. Ritim, müzikalite, kulak, hepsine sahip olmanız gerekir<br />

ve bu sahip olduğunuz yetenek<strong>le</strong>re sizin kattığınız şey<strong>le</strong><strong>ri</strong> de<br />

ek<strong>le</strong>yerek kendinizi çok yönlü zengin<strong>le</strong>ştirmek zorundasınızdır.<br />

Çok uzun bir eğitim gerekir, mes<strong>le</strong>ği seçtiğiniz andan itibaren<br />

o mes<strong>le</strong>k<strong>le</strong> ilgili sürekli eğitim alırsınız. Bunların ötesinde insan<br />

ilişki<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde çok başarılı olmanız, doğru i<strong>le</strong>tişim kurmanız gerekir.<br />

Orkestra şefi; orkestra i<strong>le</strong> var olur. Orkestra bir insan topluluğudur,<br />

doğası gereği sorun üreten bir topluluktur. Sorunları<br />

çözmek için kitaba uymayan çeşitli yöntem<strong>le</strong>r üretmek zorundasınızdır.<br />

Orkestra şefliğinin incelik<strong>le</strong><strong>ri</strong> ise teknik ve psikoloji<br />

anlamında bu sorunları çözmektir.<br />

Dergi<strong>miz</strong> aracılığıyla okurlarımıza i<strong>le</strong>tmek istedik<strong>le</strong><strong>ri</strong>niz<br />

ne<strong>le</strong>rdir?<br />

Müzik eğitimi, toplumsal eğitimin çok önemli bir parçasıdır.<br />

Bu eğitime ülke<strong>miz</strong>in aydınlanması yönünde çaba gösteren<br />

herkesin çok önem vermesi gerekiyor. Çocuklarımıza doğru<br />

bir müzik eğitimi verebildiği<strong>miz</strong>; hatta enstrüman çalmayı<br />

öğrettiği<strong>miz</strong> zaman toplumsal aydınlanmaya, ülke<strong>miz</strong>i kalkındırmaya<br />

güzel bir şekilde katkıda bulunmuş olacağız. Bu,<br />

ge<strong>le</strong>cekteki nesil<strong>le</strong><strong>ri</strong>n doğru yetişti<strong>ri</strong>lmesi için hepi<strong>miz</strong>in üze<strong>ri</strong>ne<br />

düşen bir görevdir.<br />

Rengim GÖKMEN<br />

Müziğe küçük yaşlarda annesi opera sanatçısı Muazzez<br />

Gökmen’in denetiminde başlayan sanatçı, piyano ve kompozisyon<br />

çalışmalarını <strong>Ankara</strong> Dev<strong>le</strong>t Konservatuarı’nda Ferhunde<br />

Erkin, Nimet Karatekin, İlhan Baran ve Ahmet Adnan Saygun’la<br />

tamamladıktan sonra, orkestra şefliği öğrenimi için Dev<strong>le</strong>t tarafından<br />

İtalya’ya gönde<strong>ri</strong>ldi. Önce Roma Santa Cecilia Konservatuarı,<br />

daha sonra Siena Accademia Chigiana ve Santa Cecilia Yüksek<br />

Akademisi şeflik bölüm<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden Franco Ferrara’nın öğrencisi<br />

olarak bi<strong>ri</strong>ncilik<strong>le</strong> mezun oldu. Bu arada Türkiye’de başlamış<br />

olduğu keman ve yaylı çalgılar tekniği üze<strong>ri</strong>ne çalışmalarını İtalya’da<br />

altı yıl boyunca O. Vica<strong>ri</strong> i<strong>le</strong> sürdürdü. Avusturya, İngiltere ve<br />

Hollanda’da orkestra şefliği üze<strong>ri</strong>ne çalışmalar yaptıktan sonra<br />

1980 yılında katıldığı “Gino Ma<strong>ri</strong>nuzzi” San Remo Uluslararası<br />

Şeflik Yarışması’nı kazanarak büyük başarı elde etti. Daha sonra<br />

Avrupa’nın hemen hemen bütün ülke<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde, ABD’de ve Güney<br />

Ame<strong>ri</strong>ka’da konser<strong>le</strong>r yönetti. 1984-89 yılları arasında <strong>Ankara</strong><br />

Dev<strong>le</strong>t Opera ve Ba<strong>le</strong>si Genel Müzik Direktörü, 1992-95 yılları arasında<br />

Dev<strong>le</strong>t Opera ve Ba<strong>le</strong>si Genel Müdürü olarak görev yaptı.<br />

Bu görevi sırasında Aspendos Opera ve Ba<strong>le</strong> Festivali’ni başlattı.<br />

1988 yılında İtalya Hükümeti tarafından “Cacal<strong>le</strong><strong>ri</strong>a” nişanı i<strong>le</strong><br />

onurlandırılan sanatçı, 1991 yılında TÜTAV tarafından Türkiye’nin<br />

yurtdışındaki tanıtımına katkıları sebebiy<strong>le</strong> ödül<strong>le</strong>ndi<strong>ri</strong>lmiştir.<br />

Sanatçı, Kültür Bakanlığı tarafından 1995 yılında “Yılın En iyi Şefi”<br />

1997 yılında TOBAV tarafından “En Başarılı Opera Şefi” seçilmiştir.<br />

<strong>Ankara</strong> ve İstanbul festival<strong>le</strong><strong>ri</strong> danışma kurulu üyesi olan Gökmen,<br />

1991 yılından bu yana sürdürmüş olduğu İzmir Dev<strong>le</strong>t Senfoni<br />

orkestrası müzik direktörlüğü görevi sırasında sayısız konser,<br />

kayıt, yurtiçinde ve yurtdışında turne<strong>le</strong>r gerçek<strong>le</strong>ştirmiştir. 1999<br />

yılında Cumhurbaşkanlığı Yüksek Kültür ve Sanat Nişanı i<strong>le</strong> onurlandırılan<br />

sanatçı, ha<strong>le</strong>n Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası<br />

Müzik Direktörü ve Dev<strong>le</strong>t Opera ve Ba<strong>le</strong>si Genel Müdürü ve<br />

Hacettepe Üniversitesi Dev<strong>le</strong>t Konservatuarı öğretim üyesidir.


ka<strong>ri</strong>yer<br />

12<br />

Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Aşkın Tümer’69<br />

“Türkiye’nin sorunlarına bilimsel<br />

çözüm<strong>le</strong>r üretmeliyiz”<br />

Bilimi sevmenin ai<strong>le</strong>de başladığını vurgulayan<br />

Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi<br />

Dekanı Prof. Dr. Aşkın Tümer, özellik<strong>le</strong> okullarda<br />

öğrenci<strong>le</strong>re bilim<strong>le</strong> ilgi<strong>le</strong>nme ortamı<br />

sağlanması gerektiğini belirtiyor. Türkiye’nin<br />

bilimde diğer ülke<strong>le</strong>rden ge<strong>ri</strong> olmadığını<br />

fakat Nobel Ödül<strong>le</strong><strong>ri</strong> almaya götürecek<br />

düzeyde araştırma sahalarının arttırılması<br />

gerektiğini ifade eden Prof. Tümer’<strong>le</strong> akademik<br />

ka<strong>ri</strong>ye<strong>ri</strong> ve bilim üze<strong>ri</strong>ne bir soh<strong>bet</strong><br />

gerçek<strong>le</strong>ştirdik.<br />

Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi’ni tanıtabilir misiniz?<br />

<strong>Mezunları</strong>nızın ülke<strong>miz</strong>de kendi alanlarında çalışma imkânı<br />

bulabilme oranı nedir?<br />

Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi’nin bünyesinde<br />

beş bölüm bulunuyor. Bunlar: Aktüerya Bilim<strong>le</strong><strong>ri</strong>,<br />

Biyoloji, İstatis<strong>tik</strong>, Kimya ve Matema<strong>tik</strong> Bölüm<strong>le</strong><strong>ri</strong>.<br />

<strong>Mezunları</strong>n kendi alanlarında çalışma imkânı bulması<br />

bölümüne göre değişiyor. Örneğin Aktüerya<br />

Bilim<strong>le</strong><strong>ri</strong> Bölümü, Türkiye’de lisans düzeyinde eğitim<br />

veren tek bölüm ve yeni bir alan dalı. Bu neden<strong>le</strong> mezunlarımızın<br />

iş bulma konusunda sıkıntı çekmediğini biliyorum.<br />

Matema<strong>tik</strong>, İstatis<strong>tik</strong> ve Kimya Bölüm<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>in mezunları da<br />

kendi alanlarında iş bulma konusunda şanslılar. Biyoloji, dünyada<br />

21. Yüzyılın bilimi olarak kabul edilmiş olmasına karşın<br />

ülke<strong>miz</strong>de henüz hak ettiği önemi göremiyor. Bunun birçok<br />

nedeni var ve bunlara burada değinmek istemiyorum. Biraz da<br />

mezun sayısının diğer bölüm<strong>le</strong>re göre fazla olması nedeniy<strong>le</strong><br />

bu bölümün mezunlarının bir kısmı farklı alanlarda çalışmaya<br />

yönelmek zorunda kalıyor. Aslında biz fakülte<strong>miz</strong>i bir mes<strong>le</strong>k<br />

okulu olmaktan çok, geniş bakış açısına sahip, doğaya ve<br />

doğa bilim<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne olduğu kadar toplum bilim<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne ve güzel<br />

sanatlara da ilgi duyan, entel<strong>le</strong>ktüel yönü güçlü, analiz ve sentez<br />

yeteneği gelişmiş, çevreye ve içinde yaşadığı topluma saygılı,<br />

aldığı formasyonla k<strong>ri</strong><strong>tik</strong> konumları işgal edebi<strong>le</strong>cek birey<strong>le</strong><strong>ri</strong>n<br />

yetiştiği bir fakülte haline getirmeye çaba göste<strong>ri</strong>yoruz.<br />

Sizin fakültenizi diğer üniversite<strong>le</strong>rdeki fakülte<strong>le</strong>rden ayıran<br />

etmen<strong>le</strong>r ne<strong>le</strong>rdir?<br />

Türkiye’deki tüm üniversite<strong>le</strong>rde aynı adla (örneğin biyoloji,<br />

kimya, matema<strong>tik</strong>) kurulmuş bölüm<strong>le</strong>r var. Bunları birbi<strong>ri</strong>nden<br />

ayırt eden etmen<strong>le</strong>r akademik kadroları ve ders programları.<br />

Biz, uzun vadeli bir plan olarak, bu bölüm<strong>le</strong><strong>ri</strong>n hemen hep-<br />

ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />

sinde okutulan “klasik” ders<strong>le</strong><strong>ri</strong>n ye<strong>ri</strong>ne, dünyada gelişen bilim<br />

ve teknolojiye uygun olarak, yeni ders<strong>le</strong>r hatta yeni anabilim<br />

dalları açarak bölüm<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>e olan ilgiyi arttırmak ve fakülte<strong>miz</strong>i<br />

ortaöğretim kurumlarından mezun olan başarılı genç<strong>le</strong><strong>ri</strong>n<br />

öncelik<strong>le</strong> tercih ettiği bir konuma getirmeyi amaçlıyoruz.<br />

Ne tür proje<strong>le</strong>r üze<strong>ri</strong>nde çalışıyorsunuz? Diğer üniversite<strong>le</strong>rdeki<br />

fen fakülte<strong>le</strong><strong>ri</strong>y<strong>le</strong> ortaklaşa yürüttüğünüz proje<strong>le</strong><strong>ri</strong>niz<br />

bulunuyor mu?<br />

Bölüm<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>de yürütülmekte olan araştırma proje<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin<br />

tamamını buraya sığdırmak mümkün değil. Beş bölümümüzde<br />

de ha<strong>le</strong>n çok sayıda üst düzey araştırmalar yapılmakta ve<br />

sonuçlar bilim dünyasının saygın dergi<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde yayımlanmaktadır.<br />

Fakat Biyoloji Bölümümüzün yürüttüğü ve sadece Hacettepe<br />

Üniversitesi için değil ülke<strong>miz</strong> için de önemi olan ve DPT<br />

tarafından destek<strong>le</strong>nen bir projeden kısaca bahsetmek istiyorum.<br />

“Biyoçeşitlilik” adlı bu proje kapsamında ülke<strong>miz</strong>in doğal<br />

biyolojik çeşitliliğini (bitki ve hayvan zenginliğini) araştırma,<br />

koruma, depolama faaliyet<strong>le</strong><strong>ri</strong> yürütü<strong>le</strong>cek. Hacettepe Üniversitesi’nin<br />

Beytepe Kampüsü sınırları içinde ülke<strong>miz</strong>in biyolojik<br />

zenginlik<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni içeren herbaryum, müze, arboretum, sera ve<br />

gen bankası gibi bi<strong>ri</strong>m<strong>le</strong>r kurulacak; bu bi<strong>ri</strong>m<strong>le</strong>r okullara, diğer<br />

kamu kurumlarına ve halka açılarak bu kesim<strong>le</strong><strong>ri</strong>n konuyla ilgili<br />

eğitim alması sağlanacak.


Henüz diğer üniversite<strong>le</strong>rdeki fen fakülte<strong>le</strong><strong>ri</strong>y<strong>le</strong> ortaklaşa<br />

yürüttüğümüz bir proje yok. Ancak, DPT tarafından destek<strong>le</strong>nen<br />

“Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı”na değinmek istiyorum.<br />

Bu program çerçevesinde, yeni kurulmuş ve gelişmekte<br />

olan üniversite<strong>le</strong>r adına gelişmiş üniversite<strong>le</strong>rde genç bilim<br />

insanlarına doktora yaptırılarak, bu yeni üniversite<strong>le</strong>rde görev<br />

yapacak öğretim üye<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin yetişti<strong>ri</strong>lmesi amaçlanmaktadır.<br />

Genç<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>in, doktora yapmak üzere yurt dışına gitme<strong>le</strong><strong>ri</strong> ye<strong>ri</strong>ne<br />

bu program içinde yer almaları ülke ekonomisi için de<br />

önemlidir. Biz de bu proje çerçevesinde ülke<strong>miz</strong>deki birçok<br />

üniversitenin fen fakülte<strong>le</strong><strong>ri</strong>y<strong>le</strong> temas halindeyiz. Bölüm<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>de<br />

ha<strong>le</strong>n bu kapsamda doktora yapmakta olan genç<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong><br />

mevcut. Bunların sayısını arttırmak için çalışıyoruz.<br />

Okullarda bilimi sevdirmek, genç bilimci<strong>le</strong>r yetiştirmek için<br />

ne<strong>le</strong>r yapılması gerektiğini düşünüyorsunuz?<br />

Bilimi sevmek ai<strong>le</strong>de başlar, okulda devam eder. Ai<strong>le</strong>nin<br />

bilime yaklaşımına bağlı olarak çocuklar teşvik edilip, en azından<br />

destek<strong>le</strong>nirse çocuğun da hevesi artar. Aynı şey okul için<br />

de geçerlidir. Okulun olanakları ölçüsünde öğrenci<strong>le</strong>re bilim<strong>le</strong><br />

ilgi<strong>le</strong>nme ortamı sağlanmalıdır. Burada, TÜBİTAK tarafından<br />

düzen<strong>le</strong>nen “Bilim Olimpiyatlarından” ve “Proje Yarışmalarından”<br />

söz etmek istiyorum. TÜBİTAK uzun yıllardır, biyoloji, fizik,<br />

kimya, matema<strong>tik</strong> ve bilgisayar alanlarında ortaöğretim öğrenci<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne<br />

(matema<strong>tik</strong>te ilköğretim de dahil) yönelik bilim olimpiyatları<br />

düzen<strong>le</strong>mektedir. Bu kapsamda yurt içinde hazırlık kursları<br />

düzen<strong>le</strong>nmekte, en başarılı öğrenci<strong>le</strong>rden oluşan ekip<strong>le</strong>r<br />

ülke<strong>miz</strong>i uluslararası yarışmalarda temsil etmektedir. Üzü<strong>le</strong>rek<br />

söy<strong>le</strong>meliyim ki Ko<strong>le</strong>j bu yarışmalara kendisinden bek<strong>le</strong>nen<br />

düzeyde ilgi göstermiyor. TÜBİTAK’ın fen ve sosyal bilim<strong>le</strong>r<br />

alanında yurt genelinde düzen<strong>le</strong>diği proje yarışmaları da bence<br />

çok teşvik edici. Di<strong>le</strong>ğim Ko<strong>le</strong>j’in tüm bu yarışmalara çok<br />

sayıda öğrenci ve projey<strong>le</strong> katılıp bi<strong>ri</strong>ncilik<strong>le</strong>r alması. Burada<br />

idareye ve öğretmen<strong>le</strong>re de görev düşüyor tabii. Aslında birçok<br />

okul kendi içinde de proje yarışmaları düzenliyor. Ko<strong>le</strong>j de<br />

bu tip yarışmalar yapıyor sanıyorum. Hatta bir tanesine beni<br />

de jü<strong>ri</strong> üyesi olarak davet etmiş<strong>le</strong>rdi. Özet<strong>le</strong>yecek olursak,<br />

çocuklarımıza bilimi sevdirmede ebeveyn<strong>le</strong>re, öğretmen<strong>le</strong>re<br />

ve okul idare<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne görev düştüğünü söy<strong>le</strong>yebili<strong>ri</strong>m.<br />

Türkiye’de bilim alanındaki gelişme ve yenilik<strong>le</strong><strong>ri</strong>n yeterli<br />

olduğunu düşünüyor musunuz? Bu konuda bilim insanlarımıza<br />

düşen görev<strong>le</strong>r ne<strong>le</strong>rdir?<br />

Bilimde gelişme ve yenilik<strong>le</strong><strong>ri</strong>n bir sonu yoktur. Türkiye’de<br />

bilimin bugün geldiği nokta hiç de yabana atılır gibi değildir.<br />

Yine de daha alınacak çok yol var. Bugün için ülke<strong>miz</strong>de bilimin<br />

en büyük kaynağı üniversite<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong> ve araştırma enstitü<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>dir.<br />

Maa<strong>le</strong>sef bilim çok pahalı bir uğraş. Ülke olarak gay<strong>ri</strong><br />

safi yurt içi milli hasıladan bilimsel araştırmalar için ayrılan pay<br />

2002 yılında %0.67 iken, bu oran 2007’de %0.71’e yükselmiştir.<br />

2013 yılı için planlanan ise %2 gibi bir orandır. Bu oran şu<br />

anda Ame<strong>ri</strong>ka Bir<strong>le</strong>şik Dev<strong>le</strong>t<strong>le</strong><strong>ri</strong>’nde %2.6, Japonya’da<br />

%2.8’dir. Bu ülke<strong>le</strong><strong>ri</strong>n toplam bütçe<strong>le</strong><strong>ri</strong> düşünüldüğünde araştırmaya<br />

ayrılan para, Türkiye’nin bugünkü toplam bütçesinin<br />

üze<strong>ri</strong>ndedir. Bilim insanı sayımız ise 2002 yılında 24.000 civarındayken,<br />

2007 yılında 49.668’e ulaşmış olup 2013 yılı için<br />

bek<strong>le</strong>nen araştırmacı sayısı ise 80.000’dir. Ülke<strong>miz</strong>de yapılan<br />

bilimsel yayın sayısı 2008 yılında 22.000’e ulaşmıştır. Bu da bizi<br />

dünya sıralamasında 23.’lüğe getirmiş bulunmaktadır. Bilim<br />

ka<strong>ri</strong>yer<br />

13<br />

insanlarımız kendi<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne düşen görevin zaten bilincinde<strong>le</strong>r.<br />

Amaç bir yandan dünyada bilimsel ve teknolojik gelişme<strong>le</strong>r<strong>le</strong><br />

reka<strong>bet</strong> etmek, diğer yandan da Türkiye’ye özgü sorunlara<br />

bilimsel çözüm<strong>le</strong>r üretmek olmalıdır. Biraz daha iddialı düşünecek<br />

olursak, bizi Nobel Ödül<strong>le</strong><strong>ri</strong> almaya götürecek düzeyde<br />

araştırmaların yapıldığı laboratuarlarımızın sayısı arttırılmalı ve<br />

dünyanın en iyi ilk yüz üniversitesi arasına bizden de üniversite<br />

sokmalıyız.<br />

Türkiye’nin önde ge<strong>le</strong>n üniversite<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden bi<strong>ri</strong> olan Hacettepe<br />

Üniversitesi Fen Fakültesi Dekanlığı görevinde olmak<br />

size ne<strong>le</strong>r hissetti<strong>ri</strong>yor?<br />

İnsanın mezun olduğu üniversitede üst düzey bir yöneticilik<br />

görevi yapması değişik ve hoş bir duygu uyandırıyor. Böy<strong>le</strong><br />

bir hizmet yapmak, bir bakıma üniversitemin bana yapmış<br />

olduğu yatırıma karşılık borcumun bir kısmını ödüyormuşum<br />

gibi hissetti<strong>ri</strong>yor.<br />

Öğretim göreviniz dışında ne tür sosyal faaliyet<strong>le</strong>rde bulunuyorsunuz?<br />

Gerek öğretim gerekse şu anda yürütmekte olduğum ida<strong>ri</strong><br />

görevim vaktimin çoğunu işgal ediyor. Yine de arkadaş toplantılarına,<br />

sinema ve tiyatroya vakit ayırmaya çalışıyorum.<br />

Özellik<strong>le</strong> tiyatroyu çok seviyorum. <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji <strong>Mezunları</strong><br />

<strong>Derneği</strong>’nin Tiyatro Kolunda çalışmalarım bi<strong>le</strong> oldu; iki oyunda<br />

sahneye çıkmışlığım var.<br />

<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji mezunu olmanızın sonraki yaşamınıza<br />

etki<strong>le</strong><strong>ri</strong> ne<strong>le</strong>r oldu? Ha<strong>le</strong>n görüştüğünüz Ko<strong>le</strong>j arkadaşlarınız<br />

bulunuyor mu?<br />

Ko<strong>le</strong>jli olmanın ayrıcalıklarını hayatım boyunca yaşadım.<br />

Ko<strong>le</strong>j’de ilkokul bi<strong>ri</strong>nci sınıftan lisede mezun olana kadar geçirdiğim<br />

onbir yıl bende çok güçlü bir aidiyet duygusu oluşturdu.<br />

Ko<strong>le</strong>jli olmaktan her zaman gurur duydum. Ko<strong>le</strong>j bize farklı bir<br />

dünya görüşü kazandırdı. Bunu hayatımın her aşamasında<br />

hissettim. Ha<strong>le</strong>n lise dönemi arkadaşlarımın bir kısmıyla görüşüyorum.<br />

Hatta birkaç yıl öncesine kadar onlarla düzenli olarak<br />

bir araya da geliyorduk. Bir süredir ne yazık ki buluşmalarımız<br />

seyrek<strong>le</strong>şti. Yine de te<strong>le</strong>fonla da olsa birbi<strong>ri</strong><strong>miz</strong>in hatırını<br />

sormayı ihmal etmiyoruz. En kısa zamanda da toplantılarımızı<br />

tekrar canlandırmak istiyoruz.<br />

Prof. Dr. Aşkın TÜMER’69<br />

Prof. Dr. Aşkın Tümer, <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’nden 1969 yılında<br />

mezun olduktan sonra ODTÜ Fizik Bölümü’ne girdi. Bir yılın<br />

ardından ODTÜ’den ayrılıp Hacettepe Üniversitesi’nin o zamanki<br />

adıyla Fen ve Mühendislik Fakültesi’nin Biyoloji Bölümü’ne<br />

devam etti. Buradan 1973 yılında yüksek lisans derecesiy<strong>le</strong><br />

mezun olup aynı yıl, aynı bölümde asistan olarak göreve başladı.<br />

1978 yılında doktora derecesini aldı. 1982 yılında TÜBİTAK bursuyla<br />

3 ay İngiltere’de araştırmalar yaptı. 1983 yılında doçent<br />

oldu. Aynı yıl Ame<strong>ri</strong>ka Bir<strong>le</strong>şik Dev<strong>le</strong>t<strong>le</strong><strong>ri</strong>’ne gidip bir yıl sürey<strong>le</strong> bir<br />

ilaç firmasında araştırmalar yaptı. 1988 yılında B<strong>ri</strong>tish Council bursunu<br />

kazanarak, kısa süreli araştırmalar yapmak üzere tekrar<br />

İngiltere’ye gitti. Yurda döndükten sonra 1989 yılında Hacettepe<br />

Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü’ne profesör kadrosuna<br />

atandı. 2006 yılından bu yana aynı fakültede dekanlık görevini<br />

sürdürmektedir.<br />

MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r


aktüalite<br />

14<br />

ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />

“1919 senesi Mayıs’ının 19’uncu Günü<br />

Samsun’a Çıktım”<br />

Atatürk, Nutuk’a bu söz<strong>le</strong>r<strong>le</strong> başlar. Evet, her şey<br />

Mustafa Kemal Atatürk’ün 19 Mayıs 1919 ta<strong>ri</strong>hinde Bandırma<br />

Vapuru i<strong>le</strong> Samsun’a çıkması i<strong>le</strong> başlamıştı; hiç<br />

kimse bu genç generalin kurtuluş harekâtını başlatacağını<br />

bilmiyordu. Ama Atatürk bugüne kadar hiçbir liderde<br />

bulunmayan bir azme ve i<strong>le</strong><strong>ri</strong> görüşlülüğe sahipti.<br />

Türk mil<strong>le</strong>tinin vatanını ve bağımsızlığını korumak için ne<br />

gerekiyorsa yapacağını biliyor ve bu savaşın kazanılacağına<br />

yürekten inanıyordu.<br />

16 Mayıs 1919'da, "Bandırma" isimli küçük bir gemi<br />

i<strong>le</strong> İstanbul'dan kurmaylarıyla birlikte ayrılan Mustafa<br />

Kemal, 19 Mayıs 1919 ta<strong>ri</strong>hinde Samsun’a ulaşarak,<br />

Anadolu toprağına ayak bastı. İşte bu ta<strong>ri</strong>h, Kurtuluş<br />

Savaşı’nın başlangıç ta<strong>ri</strong>hini belir<strong>le</strong>di.<br />

Ulu Önder Atatürk’ün Samsun’da yaktığı bu ateş,<br />

kısa sürede tüm yurda yayıldı ve binbir çeşit kahramanlık,<br />

fedakârlık ve cesaret hikâye<strong>le</strong><strong>ri</strong> i<strong>le</strong> dolu bir destana<br />

dönüştü. Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde yürütü<strong>le</strong>n<br />

bağımsızlık mücade<strong>le</strong><strong>miz</strong> 29 Ekim 1923 ta<strong>ri</strong>hinde Cumhu<strong>ri</strong>yet’in<br />

ilan edilmesiy<strong>le</strong> amacına ulaşmış oldu.<br />

19 Mayıs ta<strong>ri</strong>hinin, kurtuluş harekâtının başladığı<br />

gün olması dışında iki önemli anlamı daha bulunmakta.<br />

Bi<strong>ri</strong>ncisi, Atatürk’ün 19 Mayıs için, “Bugün benim doğduğum<br />

gündür” diyerek bu günü, kendi doğum günü<br />

olarak, nüfus cüzdanına yazdırması; diğe<strong>ri</strong> ise vatanı<br />

onlara emanet edecek kadar güvendiği Türk Gençliğine<br />

19 Mayıs’ı bir bayram olarak armağan etmesidir. 19<br />

Mayıs 1919'da Samsun'a ayak bastığı günün yıldönümü;<br />

20 Haziran 1938 ta<strong>ri</strong>h ve 3466 sayılı kanunla “Gençlik<br />

ve Spor Bayramı” olarak kabul edilmiş ve 1980 ta<strong>ri</strong>-<br />

26 Mayıs 1938… Mustafa Kemal<br />

Atatürk, tren garında kendisini uğurlamaya<br />

ge<strong>le</strong>n<strong>le</strong>r<strong>le</strong> vedalaşıyor. Bu,<br />

kendisinin <strong>Ankara</strong>’dan son ayrılışı<br />

idi. İ<strong>le</strong><strong>ri</strong> görüşlü bir lider olan Atatürk,<br />

belki de bunun farkında olarak<br />

<strong>Ankara</strong>’dan gidiyordu.<br />

Atatürk’ün, Kurtuluş Savaşı’nın<br />

yürütü<strong>le</strong>ceği merkez, daha sonra<br />

da başkent olarak seçmesine<br />

kadar bir bozkır kasabası görünümünde olan <strong>Ankara</strong>,<br />

Atatürk’ün ayrılışı i<strong>le</strong> öksüz kaldı. Çünkü bu şeh<strong>ri</strong>, yüzyıllarca<br />

bir imparatorluğa başkentlik yapmış İstanbul<br />

dururken, genç Cumhu<strong>ri</strong>yet’in başkenti yapan ve baş<br />

hinden sonra da bayramın ismine “Atatürk’ü Anma”<br />

ek<strong>le</strong>nmiştir.<br />

“19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramını”<br />

da içine alan 15 – 21 Mayıs ta<strong>ri</strong>h<strong>le</strong><strong>ri</strong> arası tüm yurtta<br />

“Gençlik Haftası” olarak kutlanmaktadır. Bu hafta içinde<br />

gençlik konulu çeşitli konferans, panel, sempozyum ve<br />

söy<strong>le</strong>şi<strong>le</strong>r gerçek<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong>lir. Ayrıca şö<strong>le</strong>n<strong>le</strong>r, tiyatro oyunları,<br />

konser<strong>le</strong>r, genç<strong>le</strong><strong>ri</strong>n eser<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden oluşacak sergi<strong>le</strong>r, spor<br />

karşılaşmaları i<strong>le</strong> haftanın anlam ve önemini belirten<br />

diğer faaliyet<strong>le</strong>r düzen<strong>le</strong>nmektedir.<br />

Genç<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne ve çocuklarına bayram armağan eden<br />

dünyadaki tek lider Mustafa Kemal Atatürk’ü ve vatan<br />

uğruna savaşmış herkesi, 19 Mayıs vesi<strong>le</strong>siy<strong>le</strong> bir kere<br />

daha anıyor; onlara minnet<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>i sunarken, bu yıl da<br />

her yıl olduğu gibi 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve<br />

Spor Bayramı’nı coşku i<strong>le</strong> kutluyoruz.<br />

Ata’nın <strong>Ankara</strong>’dan son ayrılışı…<br />

döndürücü bir hızla imar edilmesini<br />

sağlayan Atatürk’tü.<br />

<strong>Ankara</strong>’da birer birer açılan<br />

fakülte<strong>le</strong>r, yüksekokullar, enstitü<strong>le</strong>r,<br />

ulus çevresinde hızla yükse<strong>le</strong>n<br />

yapılar, Atatürk Orman Çiftliği,<br />

imar için çağrılan yabancı mimarlar<br />

ve açılan yarışmalar, üniversite<strong>le</strong>rde<br />

görev<strong>le</strong>ndi<strong>ri</strong><strong>le</strong>n yabancı<br />

hocalar ve burada sayamayacağımız<br />

pek çok yenilik i<strong>le</strong> <strong>Ankara</strong>, yeniden doğmuş oldu<br />

ve dev<strong>le</strong>t başkanlarını ağırlayan bir kent haline dönüştü.<br />

Ata’mıza, <strong>Ankara</strong>lılar olarak minnet<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>i sunuyor ve<br />

kendisini öz<strong>le</strong>m<strong>le</strong> anıyoruz.


aktüalite<br />

16<br />

ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />

3. Sokak Festivali başrolünde<br />

Avrupa Başkent<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />

Her yıl mayıs ayında düzen<strong>le</strong>nen ve bu yıl üçüncüsü<br />

gerçek<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong><strong>le</strong>n Sokak Festivali, Leo Organizasyon tarafından<br />

organize edilmektedir. Festivalin bu yılki teması<br />

ise “Avrupa Başkent<strong>le</strong><strong>ri</strong>” olarak belir<strong>le</strong>ndi.<br />

Kent duyarlılığını artırmayı, sokakları daha yaşanır ve<br />

eğ<strong>le</strong>nceli ha<strong>le</strong> getirmeyi; kültür ve sanatın hareketliliğini,<br />

paylaşılırlığını ve gelişimini destek<strong>le</strong>meyi amaçlayan<br />

festival kapsamında Avrupa'dan etkinlik<strong>le</strong>r; dans, tiyatro<br />

ve sahne göste<strong>ri</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong>, konser<strong>le</strong>r, kısa film göste<strong>ri</strong>m<strong>le</strong><strong>ri</strong>, el<br />

sanatları, vitray, resim ve fotoğraf sergi<strong>le</strong><strong>ri</strong>, üniversite<br />

toplulukları etkinlik<strong>le</strong><strong>ri</strong> i<strong>le</strong> açıkhava atölye çalışmaları yer<br />

alıyor.<br />

<strong>Ankara</strong>’da, en son 90’ların başında doğanların<br />

ucundan yakalayabildik<strong>le</strong><strong>ri</strong> sokak kültürü, yaşam tarzının<br />

ve alışkanlıkların değişmesiy<strong>le</strong> hemen hemen kayboldu.<br />

Çocuklar sokaklarda oynamak ye<strong>ri</strong>ne oyunlarını<br />

16. Uluslararası Aspendos Opera ve Ba<strong>le</strong> Festivali<br />

Şimdi Aspendos Zamanı…<br />

Aspendos kralının çok güzel bir kızı vardır<br />

ve herkes onunla ev<strong>le</strong>nmek ister.<br />

Fakat kral kimi seçeceğini bi<strong>le</strong>mediği için<br />

halka şöy<strong>le</strong> duyurur: “Kim halkımız, şeh<strong>ri</strong><strong>miz</strong><br />

adına en yararlı ve güzel şeyi yaparsa<br />

kızımı ona vereceğim.” Bu durum<br />

üze<strong>ri</strong>ne iki büyük eser çıkar, bu iki ese<strong>ri</strong><br />

ikiz kardeş<strong>le</strong>r ortaya koyar. Eser<strong>le</strong><strong>ri</strong>n bi<strong>ri</strong>si<br />

şehre kilometre<strong>le</strong>rce uzaktan, müthiş<br />

bir geomet<strong>ri</strong>k hesaplamanın sonucunda<br />

inşa edilmiş su kemer<strong>le</strong><strong>ri</strong>; diğe<strong>ri</strong> ise<br />

sahnesinde yere metal para atıldığında<br />

en üstten dahi o sesin duyulduğu,<br />

Dünya’nın o zamanki ve günümüzün akus<strong>tik</strong> olarak en iyi<br />

tiyatrosudur. Mimarı da Zenon'dur.<br />

Kral su kemer<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni gördükten sonra kızını su kemer<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni<br />

yapan mimara vermek ister; fakat daha sonra tiyatroya<br />

girdiğinde, tiyatronun yukarı tarafında gezerken bir<br />

ses duyar. Ses “Kralın kızını ben almalıyım, onu bana vermeli”<br />

diyordur. Bu akustiğe hayran kalan kral kızını mimar<br />

Zenon’a ve<strong>ri</strong>r.<br />

Zenon eğer yaşasaydı ve Aspendos An<strong>tik</strong> Tiyatrosu’nda<br />

ve<strong>ri</strong><strong>le</strong>n konser<strong>le</strong><strong>ri</strong> din<strong>le</strong>seydi ne hissederdi acaba?<br />

Eminiz ki, 15 senedir orada gerçek<strong>le</strong>şen sanat olayları<br />

karşısında iz<strong>le</strong>yen<strong>le</strong><strong>ri</strong>n hisset<strong>tik</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong>ni: Hayranlık!<br />

Türkiye’nin en önemli festival<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden Uluslararası<br />

Aspendos Opera ve Ba<strong>le</strong> Festivali’nin 16.’sı bu yıl 10<br />

Haziran– 3 Temmuz ta<strong>ri</strong>h<strong>le</strong><strong>ri</strong> arasında gerçek<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong><strong>le</strong>cek.<br />

Her yıl büyük ilgi gören festival, muhteşem Aspen-<br />

ev<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde, bilgisayarlarının<br />

başında sanal<br />

ortamda oynuyorlar.<br />

Sokaklar sadece<br />

çocuklar için değil,<br />

yetişkin<strong>le</strong>r ve genç<strong>le</strong>r<br />

için de ne yazık ki<br />

çeşitli sebep<strong>le</strong>r<strong>le</strong><br />

yabancılaştıkları yer<strong>le</strong>r<br />

oldu.<br />

Sokağını öz<strong>le</strong>yen<strong>le</strong>r<br />

için iyi bir fırsat niteliğinde olan ve geçen yıllardaki<br />

gibi güzel paylaşımlara sahne olan festivalde, isteyen<strong>le</strong>r<br />

etkinlik<strong>le</strong>rde yer alarak, çalışmalarını da sergi<strong>le</strong>yebi<strong>le</strong>yebilmekte<strong>le</strong>r.<br />

www.<strong>le</strong>o.com.tr<br />

dos Tiyatrosu’nun büyülü atmosfe<strong>ri</strong>nde<br />

<strong>Ankara</strong>, İstanbul, İzmir, Mersin, Antalya<br />

ve Prag Dev<strong>le</strong>t Operaları ve Doğuş<br />

Çocuk Senfoni Orkestrası’nın performansları<br />

i<strong>le</strong> sanatsever<strong>le</strong>r<strong>le</strong> buluşacak.<br />

Festival açılışı <strong>Ankara</strong> Dev<strong>le</strong>t Opera ve<br />

Ba<strong>le</strong>si’nin 10 Haziran 2009 Çarşamba<br />

günü sergi<strong>le</strong>yeceği G.Verdi’nin “AİDA Operası”<br />

i<strong>le</strong> gerçek<strong>le</strong>şecek. A. Adam’ın<br />

“GISELLE Ba<strong>le</strong>si”, İstanbul Dev<strong>le</strong>t Opera<br />

ve Ba<strong>le</strong>si, tarafından 16 Haziran 2009 Salı<br />

günü, G. Bizet’in “CARMEN Operası” ise 19<br />

Haziran 2009 Cuma günü sergi<strong>le</strong>necek.<br />

Bu yıl sanatsever<strong>le</strong>r Prag Dev<strong>le</strong>t Opera<br />

ve Ba<strong>le</strong>si’nin performansına da tanıklık edecek<strong>le</strong>r. 23<br />

Haziran 2009 salı günü G.Puccini’nin “TOSCA Operası”,<br />

Aspendos Tiyatrosunun eşsiz sahnesinde Prag<br />

Dev<strong>le</strong>t Opera ve Ba<strong>le</strong>si tarafından sahne<strong>le</strong>necek.<br />

Antalya ve Mersin Dev<strong>le</strong>t Opera ve Ba<strong>le</strong>si ise 26<br />

Haziran 2009 cuma günü C.Orff’un “CARMINA BURA-<br />

NA Ba<strong>le</strong>si” i<strong>le</strong> iz<strong>le</strong>yici<strong>le</strong><strong>ri</strong>n karşısına çıkacak.<br />

İzmir Dev<strong>le</strong>t Opera ve Ba<strong>le</strong>si C.Gounod’un<br />

“ROMEO ve JULIETTE Operasıyla” 30 Haziran 2009<br />

Salı günü opera ve ba<strong>le</strong> sever<strong>le</strong>r<strong>le</strong> buluşurken, festivalin<br />

kapanışını ise, 03 Temmuz 2009 cuma günü “DIS-<br />

NEY’İN SİHİRLİ MÜZİĞİ Konse<strong>ri</strong>” i<strong>le</strong> Doğuş Çocuk Senfoni<br />

Orkestrası yapacak.<br />

www.aspendosfestival.org


20. <strong>Ankara</strong> Film Festivali’nin Ardından<br />

Festival film<strong>le</strong><strong>ri</strong> 20 bin iz<strong>le</strong>yici i<strong>le</strong> buluştu<br />

Yine heyecanlı ve sinemaya gönül veren<strong>le</strong><strong>ri</strong>n emek<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin<br />

taçlandırıldığı bir <strong>Ankara</strong> Film Festivali’ni daha ge<strong>ri</strong>de<br />

bıraktık… Halkbank ana sponsorluğunda, Dünya<br />

Kit<strong>le</strong> İ<strong>le</strong>tişimi Araştırma Vakfı tarafından 12 - 22 Mart<br />

2009 ta<strong>ri</strong>h<strong>le</strong><strong>ri</strong> arasında gerçek<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong><strong>le</strong>n <strong>Ankara</strong> Uluslararası<br />

Film Festivali iz<strong>le</strong>yici sayısında bu sene rekora ulaşıldı.<br />

30 ülkeden 213 filmin göste<strong>ri</strong>ldiği festivalde, 45<br />

video art sergi<strong>le</strong>ndi. Festival süresince yurt dışından ve<br />

yurt içinden 200'ü aşkın sinema sanatçısı ağırlandı. Festival<br />

film<strong>le</strong><strong>ri</strong>, Kızılay Büyülü Fener ve Çağdaş Sanatlar<br />

Merkezi'nde 20.000 iz<strong>le</strong>yici i<strong>le</strong> buluştu. <strong>Ankara</strong>lı sanatsever<strong>le</strong>r,<br />

iz<strong>le</strong>yici kit<strong>le</strong>sinin Yüzde 65'ini öğrenci<strong>le</strong><strong>ri</strong>n oluşturduğu<br />

festival kapsamındaki konser, parti ve diğer etkin-<br />

Engelli<strong>le</strong>r Haftası 10-16 Mayıs ta<strong>ri</strong>h<strong>le</strong><strong>ri</strong> arasında, ülke<strong>miz</strong>de<br />

ve Bir<strong>le</strong>şmiş Mil<strong>le</strong>t<strong>le</strong>re üye 156 ülkede, bu konuda<br />

söy<strong>le</strong>yecek sözü olanların kendi<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni ifade et<strong>tik</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong> bir<br />

hafta olarak değer<strong>le</strong>ndi<strong>ri</strong>liyor. Bütün hafta boyunca<br />

engelli<strong>le</strong>r sorunu, bu sorunun nasıl ön<strong>le</strong>nebi<strong>le</strong>ceği ve<br />

engelli<strong>le</strong><strong>ri</strong>n eğitiminin nasıl sağlanabi<strong>le</strong>ceği konuları e<strong>le</strong><br />

alınıyor.<br />

Engelli<strong>le</strong><strong>ri</strong>n çoğunu doğuştan bir engeli olmayan;<br />

ama çeşitli neden<strong>le</strong>r<strong>le</strong> sonradan engelli olan kişi<strong>le</strong>rden<br />

oluşturduğunu düşünecek olursak, herkesin bir gün<br />

engelli olma potansiyeli i<strong>le</strong> yaşadığı sonuncuna varıyoruz.<br />

lik<strong>le</strong>r<strong>le</strong> de sanat dolu gün<strong>le</strong>r geçirdi<br />

Bu yıl 20.’si düzen<strong>le</strong>nen festivalde,<br />

Özcan Alper’in yönetmenliğini yaptığı<br />

“Sonbahar” en iyi film dahil pek çok ödü<strong>le</strong><br />

layık görüldü. Genellik<strong>le</strong> festival film<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin<br />

halk tarafından beğenilmediği gibi bir<br />

kanı yaygın olsa da “Sonbahar”, vizyona<br />

girdiği andan itibaren iz<strong>le</strong>yici<strong>le</strong><strong>ri</strong>n de<br />

beğenisini toplayarak, bütün bu ödül<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />

hak ettiğini göstermiş oldu.<br />

“Sonbahar” filminden sonra en çok<br />

ödül alan film ise Cemal Şan’ın yönetmenliğini<br />

yaptığı ve senaryosunu yazdığı “Dilber'in<br />

Sekiz Günü” oldu.<br />

Engelsiz bir dünya için…<br />

18-24 Mayıs Müze<strong>le</strong>r Haftası<br />

Esin pe<strong>ri</strong>si müze<strong>le</strong>r…<br />

Ta<strong>ri</strong>hsel miraslarımızın korunması,<br />

tanıtılması ve ge<strong>le</strong>cek nesil<strong>le</strong>re<br />

aktarılması konularının gündeme<br />

gelmesi için iyi bir fırsat olan Müze<strong>le</strong>r<br />

Haftası 18-24 Mayıs ta<strong>ri</strong>h<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />

arasında kutlanmaktadır.<br />

Müze<strong>le</strong>r, sanat ve bilim eser<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin<br />

saklandığı, halka göste<strong>ri</strong>lmek<br />

için sergi<strong>le</strong>ndiği yer<strong>le</strong>rdir. Müze<br />

kelimesi ise eski Grekçe “mousa”, Latince “musa” diye<br />

adlandırılan esin pe<strong>ri</strong>sinden gelmektedir.<br />

Ülke<strong>miz</strong>de ise müzecilik, arkeolog ve ressam<br />

Osman Hamdi Bey’in çabalarıyla başlamıştır ve kendisi<br />

ülke<strong>miz</strong> müzeciliğinin kurucusu olarak kabul edilmektedir.<br />

1883 yılında kurulan İstanbul Arkeoloji Müzesi'nin<br />

kurucusudur ve aynı zamanda an<strong>tik</strong> eser<strong>le</strong><strong>ri</strong>n yurt dışına<br />

Ülke<strong>miz</strong>de görme, işitme, konuşma, ortopedik,<br />

zekâ ve ruhsal engelli<strong>le</strong>r olmak üzere pek çok engelli<br />

vatandaşımız bulunmakta ve bu kişi<strong>le</strong><strong>ri</strong>n birçoğu zor<br />

şartlar altında yaşamlarını sürdürmekte. Ulaşım prob<strong>le</strong>m<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden,<br />

işsizlik sorunlarına kadar çözüm bek<strong>le</strong>yen<br />

pek çok sorunla da mücade<strong>le</strong> etmekte<strong>le</strong>r.<br />

Di<strong>le</strong>ği<strong>miz</strong> onların daha kolay yaşam şartlarına<br />

kavuşmaları ve yaşadıkları sorunların en kısa sürede<br />

çözüme kavuşması. Bedensel ve ruhsal tüm engel<strong>le</strong><strong>ri</strong>n<br />

kalkması temennisiy<strong>le</strong>…<br />

çıkarılmasını yasaklayan “Asar-ı<br />

Atîka Nizamnâmesi’ni” yürürlüğe<br />

sokan kişidir.<br />

Son yıllarda Kültür Bakanlığı’nın<br />

uygulamaya soktuğu Müze<br />

Kart önemli bir adım oldu müzecilik<br />

açısından. Bunun dışında<br />

özel müze<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>in yurt dışından<br />

getirdiği sergi<strong>le</strong>r de gezen herkesin<br />

takdi<strong>ri</strong>ni topladı.<br />

Bütün bu olumlu gelişme<strong>le</strong><strong>ri</strong>n devam edebilmesi<br />

için, müze<strong>le</strong><strong>ri</strong>n eser<strong>le</strong><strong>ri</strong>n depolandığı, sıkıcı yer<strong>le</strong>r olmaktan<br />

çıkartılıp, insanların vakit geçirmek isteyecek<strong>le</strong><strong>ri</strong> yer<strong>le</strong>r<br />

haline dönüştürülmesi ve müze gezme alışkanlığının<br />

küçük yaşlardan itibaren insanlara kazandırılması<br />

gerekmektedir.<br />

aktüalite<br />

17<br />

MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r


duyurularımız<br />

18<br />

BULUŞMA 2009...<br />

Psikolojik Danışma ve Rehberlik Müdürlüğümüz ve <strong>TED</strong><br />

<strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji <strong>Mezunları</strong> <strong>Derneği</strong>’nin katkıları i<strong>le</strong> düzen<strong>le</strong>nen<br />

“Buluşma”ya, Bilkent Üniversitesi Rektörü Ali Doğramacı, TRT<br />

Haber Dairesi Başkanı Dev<strong>ri</strong>m Gürkan, Emekli Büyükelçi <strong>Kay</strong>a<br />

Tope<strong>ri</strong>, Antalya Eski Valisi Ertuğrul Dokuzoğlu, <strong>TED</strong> Genel Başkanı<br />

Selçuk Pehlivanoğlu, Gazeteci-Yazar Nur Batur, Düş Hekimi<br />

Yalçın Ergir, <strong>Ankara</strong> Dev<strong>le</strong>t Opera ve Ba<strong>le</strong>si Sanatçısı Leyla<br />

Çolakoğlu ve Milli Basketbolcularımızdan Tansev Mıhçıoğlu<br />

gibi isim<strong>le</strong><strong>ri</strong>n de aralarında bulunduğu 30 mezunumuz katıldı.<br />

Programda açılış konuşmalarını; <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji 12.<br />

sınıf öğrencisi İlkiz Orhon, <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji Özel Lisesi<br />

Müdürü Aydın Ünal, <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji <strong>Mezunları</strong> <strong>Derneği</strong><br />

Genel Başkanı Bü<strong>le</strong>nt Bağdatlı, <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji Vakfı Yönetim<br />

Kurulu İkinci Başkanı Ersin Eroğlu ve Türk Eğitim <strong>Derneği</strong><br />

Genel Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu yaptı.<br />

İlkiz Orhon: “Hayatımızda önemli bir yere sahip olan Ko<strong>le</strong>j,<br />

bizi sadece sınav başarıları yüksek olan genç<strong>le</strong>r olarak değil,<br />

aynı zamanda sosyal hayatta, sporda yetkin birey<strong>le</strong>r olarak<br />

yetiştirdi. Bu edindiği<strong>miz</strong> olanakların bizi yaşamda hep bir<br />

adım i<strong>le</strong>rde tutacağına inanıyorum. <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji mezunları<br />

olarak attığımız her adımda, söy<strong>le</strong>diği<strong>miz</strong> her sözde<br />

Ko<strong>le</strong>j’den iz<strong>le</strong>r taşıyacağız.” dedi.<br />

2008-2009 eğitim ve öğretim yılında <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji<br />

Vakfı Özel Lisesi’nden mezun olacak öğrenci<strong>le</strong>r ve her bi<strong>ri</strong><br />

kendi mes<strong>le</strong>k alanında isim yapmış değerli mezunlar, 27<br />

Mart Cuma günü, İncek Kampüsü’ndeki “Buluşma”da bir<br />

araya geldi.<br />

Lise Müdürümüz<br />

Aydın Ünal, konuklara<br />

ve öğrenci<strong>le</strong>re hitaben<br />

yaptığı konuşmada<br />

ise: “Ko<strong>le</strong>j’den mezun<br />

olduktan uzun bir süre<br />

sonra, siz<strong>le</strong>re rol model<br />

olmak üzere buraya<br />

ge<strong>le</strong>n mezunlarımızla<br />

geçireceğiniz saat<strong>le</strong>r,<br />

siz<strong>le</strong>r açısından büyük<br />

önem taşımaktadır. Biz<br />

<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji<br />

yönetici<strong>le</strong><strong>ri</strong> ve öğretmen<strong>le</strong><strong>ri</strong>,<br />

başarısız birey<strong>le</strong><strong>ri</strong>n olmadığı bir okulda, başarısızlığın<br />

olmadığı bir okulda, Atatürk’ün okulunda görev yapmaktan<br />

hep mutlu olduk ve mutlu olmaya devam edeceğiz. Çalışmak,<br />

M. Kemal’in deyimiy<strong>le</strong> yorulmadan çalışmak ne kadar güzel,<br />

ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />

ne kadar sürekli bir yolculuk.<br />

Bu yolculuğun son<br />

aşamasında siz<strong>le</strong>re inanıyoruz,<br />

güveniyoruz.” diyerek<br />

duygularını ifade etti.<br />

<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji<br />

<strong>Mezunları</strong> <strong>Derneği</strong> Genel<br />

Başkanı Bü<strong>le</strong>nt Bağdatlı,<br />

organizasyonda emeği<br />

geçen herkese teşekkür<br />

ederek <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’nde<br />

aldığınız eğitim,<br />

hayatınıza yön verecek ve i<strong>le</strong><strong>ri</strong>de elde edeceğiniz başarılara<br />

imza atacaktır.” dedi.<br />

Bağdatlı’nın ardından bir konuşma yapan <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong><br />

Ko<strong>le</strong>ji Vakfı Yönetim Kurulu İkinci Başkanı Ersin Eroğlu: “Ai<strong>le</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong>niz<br />

bu okula siz<strong>le</strong><strong>ri</strong>, kurucusu M. Kemal Atatürk’ün İlke<strong>le</strong><strong>ri</strong> ve<br />

Çağdaş Türkiye Cumhu<strong>ri</strong>yeti’nin değer<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni kazanmanız için<br />

gönderdi<strong>le</strong>r. Hayatınızın bundan sonraki bölümünde de hep<br />

bu değer<strong>le</strong>re sahip çıkarak i<strong>le</strong>r<strong>le</strong>yin.” diyerek öğrenci<strong>le</strong>re başarılar<br />

di<strong>le</strong>di.<br />

<strong>TED</strong> Genel Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu ise: “Hayatta<br />

esas olan şey fark yaratmaktır. Bugün burada bulunan<br />

mezunlarımız her bi<strong>ri</strong> kendi mes<strong>le</strong>k<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde fark yaratmış<br />

kişi<strong>le</strong>rdir. <strong>TED</strong>’li olmak, Ko<strong>le</strong>jli olmak büyük bir mesuliyet<br />

gerekti<strong>ri</strong>r. Burada kazandığınız özgüveni, burada<br />

aldığınız Cumhu<strong>ri</strong>yet İlke<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne olan bağlılığı, bundan<br />

sonraki yaşamınıza da taşımanız gerekir. Eminim kurucumuz<br />

Ulu Önder Atatürk’ün yaktığı meşa<strong>le</strong>, sizin<br />

yaşantınızda, aydınlık bir ge<strong>le</strong>cek olarak duracak. Hepinize<br />

başarılar diliyorum.”<br />

dedi.<br />

Konuşmaların ardından<br />

mezun olacak 370 öğrenci,<br />

eski mezunlarla soh<strong>bet</strong> ederek,<br />

onların deneyim<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden<br />

yararlandılar ve birlikte hatıra<br />

fotoğrafı çektirdi<strong>le</strong>r. Emekli<br />

Büyükelçi <strong>Kay</strong>a Tope<strong>ri</strong> (yaşça<br />

en büyük mezunumuz)<br />

ve yaşça en küçük lise<br />

öğrencisi Ece Altuntaş birlikte<br />

mezuniyet pastasını kesti<strong>le</strong>r.<br />

Buluşmada, öğrenci<strong>le</strong>rden<br />

oluşan müzik grupları<br />

sanat müziği, batı müziği ve rap’ten oluşan bir konser<strong>le</strong> konuklara<br />

eğ<strong>le</strong>nceli dakikalar yaşattılar. Eski mezunlar daha sonra,<br />

<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji Vakfı Genel Müdürü Sevinç Atabay eşliğinde<br />

Okul Müzesi’ni gezdi<strong>le</strong>r.


duyurularımız<br />

Optimum’da Bowling Keyfi<br />

Sadece <strong>Ankara</strong>’nın değil tüm Türkiye’nin en büyük out<strong>le</strong>t<br />

alışve<strong>ri</strong>ş merkez<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden bi<strong>ri</strong> olan Optimum Out<strong>le</strong>t ve Eğ<strong>le</strong>nce<br />

Merkezi, <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji mezunlarını, düzen<strong>le</strong>diği bowling<br />

etkinliğinde bir araya getirdi. “Bowling Oynuyoruz” adlı aktivite,<br />

Optimum Out<strong>le</strong>t ve Eğ<strong>le</strong>nce Merkezi’nin sponsorluğunda<br />

<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji <strong>Mezunları</strong> <strong>Derneği</strong> tarafından 28 Şubat<br />

2009 cumartesi günü saat 12.00-14.00 arasında gerçek<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong>ldi.<br />

Katılımın ücretsiz olduğu bu eğ<strong>le</strong>nceli etkinliğe katılım, 8’erli<br />

gruplar halinde 80 kişi i<strong>le</strong> sınırlandırıldı. Herkesin çok eğ<strong>le</strong>nceli<br />

bir gün geçirerek, mutlu bir şekilde ayrıldığı günün sonunda<br />

mezunlarımız arasında yapılan bowling turnuvasında dereceye<br />

giren<strong>le</strong>re kupa ve<strong>ri</strong>ldi.<br />

Optimum Out<strong>le</strong>t ve Eğ<strong>le</strong>nce Merkezi, açıldığı 2004 yılından<br />

bu yana her yeni gün <strong>Ankara</strong>lılara yeni fırsat ve yenilik<strong>le</strong>r sunuyor.<br />

Yaklaşık 1600 kişiye istihdam olanağı sağlayan Optimum<br />

Out<strong>le</strong>t ve Eğ<strong>le</strong>nce Merkezi’nde giyimden gıdaya, bijute<strong>ri</strong>den<br />

e<strong>le</strong>ktroniğe kadar geniş bir ürün yelpazesi içindeki ulusal ve<br />

uluslararası 171 markanın mağazası bulunmaktadır.<br />

Tüketici<strong>le</strong><strong>ri</strong>n tüm ihtiyaçlarına cevap veren bir alışve<strong>ri</strong>ş merkezi<br />

olan Optimum Out<strong>le</strong>t ve Eğ<strong>le</strong>nce Merkezi, 70.000 m 2 'lik<br />

kapalı bir alana sahiptir. Bunun yanı sıra; 1 yapımarket, 1 hiper-<br />

Ortak İdeal<strong>le</strong>r <strong>Derneği</strong> Program<br />

Direktörü 1985 mezunlarımızdan<br />

Ayşegül Gürerk, 25 Mart<br />

2009 ta<strong>ri</strong>hinde TORCH’da derneği<br />

tanıtıcı bir toplantı düzen<strong>le</strong>di.<br />

Toplantıdan sonra katılımcılar<br />

için bir kokteyl ve<strong>ri</strong>ldi.<br />

<strong>Mezunları</strong>mızın katıldığı toplantıda<br />

uluslararası bir vakıf olan<br />

ve lider<strong>le</strong>re yönelik eğitim programları<br />

düzen<strong>le</strong>yen Common<br />

Purpose’ın Türkiye’deki merkezi ve çalışmaları hakkında bilgi<strong>le</strong>r<br />

ve<strong>ri</strong>ldi<br />

Toplumun temel taşlarını oluşturan her 3 sektörü (özel, sivil<br />

19<br />

market, 1 e<strong>le</strong>ktronik market, 9 salonlu sinema, buz pateni pisti,<br />

12 m yüksekliğinde tırmanma duvarı ve bowling salonu i<strong>le</strong><br />

<strong>Ankara</strong>’nın en büyük kapalı eğ<strong>le</strong>nce parkurlarından bi<strong>ri</strong>ne ev<br />

sahipliği yapmaktadır.<br />

Alışve<strong>ri</strong>ş merkezi konseptinin giderek değiştiği günümüzde,<br />

uygun alışve<strong>ri</strong>ş olanakları sunması yanında, eğ<strong>le</strong>nceli ve<br />

alternatifli bir yaşam alanı da yaratma amacıyla yola çıkan<br />

Optimum, diğer alışve<strong>ri</strong>ş merkez<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden "out<strong>le</strong>t" konseptiy<strong>le</strong><br />

sıyrılıp <strong>Ankara</strong>'da bir ilk olan 8.000 m 2 'lik eğ<strong>le</strong>nce komp<strong>le</strong>ksiy<strong>le</strong><br />

hizmet ve<strong>ri</strong>yor.<br />

Biz<strong>le</strong>re böy<strong>le</strong> hoş saat<strong>le</strong>r yaşattığı için <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji<br />

<strong>Mezunları</strong> <strong>Derneği</strong> olarak Optimum Out<strong>le</strong>t ve Eğ<strong>le</strong>nce Merkezi’ne<br />

teşekkür ediyoruz.<br />

Ayşegül Gürerk’85 Common Purpose’u tanıttı<br />

toplum kuruluşları, kamu lider<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />

ve yönetici<strong>le</strong><strong>ri</strong>) bir araya getiren<br />

Common Purpose, onlara çeşitli<br />

vizyon gelişti<strong>ri</strong>ci eğitim programları<br />

sunuyor.<br />

1989 yılında İngiltere’de kurulan,<br />

20 yıldır 100,000 den fazla<br />

kişinin desteğini alan ve bugüne<br />

kadar 70 şehirde farklı sektör<strong>le</strong>rden<br />

25,000’in üze<strong>ri</strong>nde katılımcının<br />

katıldığı Common Purpose<br />

aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 12 ülkede faaliyet<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni<br />

sürdürmektedir.<br />

www.ortakideal<strong>le</strong>r.org.tr<br />

MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r


duyurularımız<br />

20<br />

Ko<strong>le</strong>jli İşadamları <strong>Derneği</strong> kuruldu<br />

Ko<strong>le</strong>jli İşadamları <strong>Derneği</strong>, küresel<strong>le</strong>şen ekonominin her<br />

alanı ve coğrafyasında faaliyet gösteren <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji<br />

mezunu işadamı, yatırımcı, sanayici, hukukçu, akademisyen<br />

ve yönetici<strong>le</strong><strong>ri</strong> bir araya getirmek, gelişme<strong>le</strong><strong>ri</strong> takip ederek paylaşım<br />

sağlamak, görüş alışve<strong>ri</strong>şinde bulunmak, var olan Ko<strong>le</strong>jli<br />

dayanışmasını iş, ekonomi ve bilim dünyasında daha da<br />

etkin<strong>le</strong>ştirerek, piyasa ekonomisinin hukuksal ve kurumsal altyapısının<br />

yer<strong>le</strong>şmesi ve evrensel iş ahlakı ilke<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne uygun faaliyet<br />

i<strong>le</strong> bilimsel çalışmaları destek<strong>le</strong>yerek, ülke<strong>miz</strong> yarınlarına<br />

katkıda bulunmak amacıyla kurulmuştur.<br />

26 <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji mezunu tarafından kurulan derneği<strong>miz</strong>,<br />

bir sivil toplum örgütü olma bilinciy<strong>le</strong> sürekli kurumsal<br />

gelişimi ve üye memnuniyetini esas almaktadır. Dünyanın her<br />

ye<strong>ri</strong>nde aktif <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>jli gi<strong>ri</strong>şimci odaklı ve proje destekli<br />

üretimde bulunarak, Ko<strong>le</strong>jli işadamlarının liderlik vasıflarını,<br />

sosyal sorumluluklarını ve dayanışma ruhunu geliştirmek,<br />

çağdaş Türkiye için katkıda bulunmak üzere çalışmalar yapmak<br />

ve uygun platformlar oluşturmak suretiy<strong>le</strong> Mayıs ayı içe<strong>ri</strong>sinde<br />

TOBB’de Türk Ticaret Yasa Tasarısı hakkında öncelik<strong>le</strong><br />

<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji mezunu, konusunda uzman kişi<strong>le</strong>r<strong>le</strong> seminer<br />

düzen<strong>le</strong>di. Bu seminer, etkinlik<strong>le</strong>r ve ge<strong>le</strong>cekte düzen<strong>le</strong>necek<br />

proje<strong>le</strong>r için daha detaylı bilgi<strong>le</strong>ndirme www.kid.org.tr<br />

gi<strong>ri</strong>şli internet sayfamızda siz<strong>le</strong>r<strong>le</strong> paylaşılacaktır. Ko<strong>le</strong>jli işadamlarının<br />

Türk toplumunun öncü ve gi<strong>ri</strong>şimci bir grubu olduğu<br />

inancı i<strong>le</strong> yeni mezun Ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong><strong>ri</strong>n iş kaygısını ortadan kaldıracak;<br />

seç<strong>tik</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong> mes<strong>le</strong>k<strong>le</strong>rde mezunlardan destek aldıkları<br />

ortamlar yaratıp daha ve<strong>ri</strong>mli bir enerji i<strong>le</strong> insan kalitesi yükselişini<br />

sürekli kılacak, reka<strong>bet</strong> gücünü artıracak çalışmaları olacaktır.<br />

Dayanışma ruhumuzu pekiştirmek ve daha da geliştirmek<br />

için bu yıl içe<strong>ri</strong>sinde, <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji mezunlarımız i<strong>le</strong> İstanbul<br />

ve İzmir’de tanıtımlar gerçek<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong><strong>le</strong>cektir.<br />

ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />

Ko<strong>le</strong>jli İşadamları <strong>Derneği</strong> (KİD)<br />

Genel Koordinatörü Nüket Bi<strong>le</strong>cek Başar‘84<br />

Yönetim Kurulu Mezuniyet Yılı<br />

Başkan – Süha Günel ‘84<br />

Başkan Yardımcısı – Taylan Arıhan ‘84<br />

Sayman – Semih Apa ‘81<br />

Üye – Suat Başar ‘83<br />

Üye – Bas<strong>ri</strong> Çavuşoğlu ‘84<br />

Üye – Mualla Çelik Hıdıroğlu ’81<br />

Üye – Şeref Topkaya ‘84<br />

Kurucular Kurulu Mezuniyet Yılı<br />

Semih Apa ‘81<br />

Taylan Arıhan ‘84<br />

Ömer Aydıner ‘85<br />

Suat Başar ‘83<br />

Uğur Boz ‘82<br />

Önder Bülbüloğlu ‘79<br />

Bas<strong>ri</strong> Çavuşoğlu ‘83<br />

Mualla Çelik Hıdıroğlu ‘81<br />

Ahmet Çörtoğlu ‘80<br />

Gönül Genç ‘82<br />

Vedii Gül ‘82<br />

Süha Günel ‘84<br />

Zafer İb<strong>ri</strong>şim ‘77<br />

Sedat Kasan ‘89<br />

Ahmet <strong>Kay</strong>se<strong>ri</strong>lioğlu ‘81<br />

Kerem Mağdenli ‘91<br />

Onur Öz ‘80<br />

Hakan Sağlam ‘83<br />

Sunullah Salırlı ‘80<br />

Sait Sargın ‘84<br />

Şeref Topkaya ‘84<br />

Bü<strong>le</strong>nt Torpil ‘84<br />

Kağan Usluel ‘82<br />

Sait Ürünlü ‘84<br />

Bas<strong>ri</strong> Yüce ‘85<br />

Cengiz Bıçakçıoğlu ‘82


KİD “Ticaret Yasa Tasarısı”<br />

semine<strong>ri</strong>ni düzen<strong>le</strong>di<br />

Türkiye’de ve dünyada saygınlığı tartışılmaz olan <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong><br />

Ko<strong>le</strong>ji Okulları’ndan mezun, bi<strong>ri</strong>kimli insanların bir araya<br />

ge<strong>le</strong>rek oluşturduğu sinerjiyi, ge<strong>le</strong>cek nesil<strong>le</strong>re fayda sağlayacak<br />

şekilde aktarmak amacıyla kurulan derneği<strong>miz</strong>, bu etkinlik<strong>le</strong><br />

beraber çalışmalarına başlangıç vermiştir. Ko<strong>le</strong>jli İşadamları<br />

<strong>Derneği</strong> olarak; seminer konusu “Ticaret Yasa Tasarısı” seçilirken,<br />

ekonominin ve dolayısıyla Ticaret Hukuku’nun önemli bir<br />

ayağını oluşturan işadamlarımızın iş hayatlarında her daim karşılarına<br />

çıkabi<strong>le</strong>cek ve kendi<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne gerekli olabi<strong>le</strong>cek bir konu<br />

olmasına özen göste<strong>ri</strong>lmiştir. Katılımcılarımızın da büyük bir<br />

çoğunluğunun iş dünyasından kişi<strong>le</strong>r olması sebebiy<strong>le</strong>; Ticaret<br />

Yasa Tasarısı’nın hukuki yönden irde<strong>le</strong>nmesinin yanı sıra, uygulamaya<br />

yönelik pra<strong>tik</strong> bilgi<strong>le</strong>re de yer ve<strong>ri</strong>lmesi gerektiği sonucuna<br />

varılmıştır. Seminer programımızın hazırlığı aşamasında<br />

başta Ko<strong>le</strong>j mezunu değerli akademisyen<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong> olmak üzere<br />

duyurularımız<br />

<strong>Ankara</strong>’da bulunan hukuk fakülte<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin tüm değerli Ticaret<br />

Hukuku Anabilim dalı Öğretim üye<strong>le</strong><strong>ri</strong> ve akademisyen<strong>le</strong><strong>ri</strong>;<br />

Ticaret Yasa Tasarısı Komisyonu’nda yer alan tüm hukukçularımız<br />

i<strong>le</strong> temasa geçilmiş ve semine<strong>ri</strong><strong>miz</strong>e katılımları sağlanmıştır.<br />

Serbest oturum şeklinde başlayan seminer; Dev<strong>le</strong>t Bakanı<br />

Sayın Zafer Çağlayan, Aso Başkanı Sayın Nurettin Özdebir ve<br />

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Sayın Özdemir Özok beyefendinin<br />

konu hakkındaki açılış konuşmalarıyla devam etmiştir. Yüksek<br />

katılımın gerçek<strong>le</strong>ştiği seminer sonunda katılımcılara oturumun<br />

özeti ‘El Kitapçığı’ şeklinde dağıtılmıştır. Sayın bakan ve<br />

bürokratlara, değerli hukukçulara Yönetim Kurulu Başkanı<br />

Süha Günel Darphane’nin özel anı hatıra paralarından katılım<br />

teşekkürünü vermiştir. Seminer i<strong>le</strong> ilgili tüm ayrıntılar web sayfasında<br />

(www.kid.org.tr) yayınlanacaktır.<br />

Yönetim<br />

21<br />

MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r


duyurularımız<br />

22<br />

İzmir <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r <strong>Derneği</strong> Yönetim<br />

Kurulu Üye<strong>le</strong><strong>ri</strong> <strong>Derneği</strong><strong>miz</strong>i ziyaret etti<br />

ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />

Aralarında, Figen Leb<strong>le</strong>bicioğlu’71, Zer<strong>ri</strong>n Bazman’75,<br />

Aydın Çubukgil’76, Okyay Bağdat’70, Sevda Altınörs’72 ve<br />

Müzehher Çubukgil’41 gibi mezunlarımızın bulunduğu İzmir<br />

<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r <strong>Derneği</strong> Yönetim Kurulu Üye<strong>le</strong><strong>ri</strong>, 17<br />

Nisan Cumartesi günü <strong>Ankara</strong>’ya ge<strong>le</strong>rek derneği<strong>miz</strong>i ziyaret<br />

etti.<br />

Ziyaret kapsamında, İzmirli Ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r<strong>le</strong> birlikte, öncelik<strong>le</strong> Ulu<br />

Önde<strong>ri</strong><strong>miz</strong> Mustafa Kemal Atatürk’ün kab<strong>ri</strong>ni ziyaret et<strong>tik</strong>. Daha<br />

sonra hep birlikte İncek’e giderek, okulumuzu ve kampüsümüzü<br />

gezdik. Hatıraların taze<strong>le</strong>ndiği ve duygusal anların yaşandığı,<br />

Okul Müzesi gezisinden sonra, İncek ziyareti<strong>miz</strong> sona erdi.<br />

Daha sonra, çeşitli sportif ve sosyal aktivite<strong>le</strong><strong>ri</strong> bünyesinde<br />

barındıran Ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r Yaşam Merkezi’ne gidildi ve tesis gezi<strong>le</strong>rek<br />

bilgi ve<strong>ri</strong>ldi. İzmirli Ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r<strong>le</strong> gerçek<strong>le</strong>ştirdiği<strong>miz</strong> bu anlamlı<br />

buluşma Göksu Restoran’da, saat 20.00’deki keyifli bir akşam<br />

yemeği i<strong>le</strong> devam etti. Yemekte Müzehher Çubukgil’41, Başkan<br />

Bü<strong>le</strong>nt Bağdatlı’ya bir plaket sundu.<br />

İkili ilişki<strong>le</strong><strong>ri</strong>n gelişti<strong>ri</strong>lmesi konusunda karşılıklı fikir alışve<strong>ri</strong>şi<br />

yapılan buluşmada, <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji Mezunlar <strong>Derneği</strong> Başkanı<br />

Bü<strong>le</strong>nt Bağdatlı, İzmir <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r <strong>Derneği</strong> Yönetim<br />

Kurulu’na bu ziyaret<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden dolayı teşekkür etti. Ayrıca,<br />

kendi<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin de İzmir, İstanbul ve Antalya’daki <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong><br />

Ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r Dernek<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni ziyaret etmeyi planladıklarını söy<strong>le</strong>di.


Ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r Genç Osman’ı iz<strong>le</strong>di<br />

<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji öğrenci ve mezunları <strong>Ankara</strong> Dev<strong>le</strong>t Tiyatrosu<br />

Çayyolu Sahnesi’nde sergi<strong>le</strong>nen “Genç Osman” adlı oyunu<br />

iz<strong>le</strong>mek için bir araya geldi. <strong>Mezunları</strong>n ai<strong>le</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong>y<strong>le</strong> katıldığı<br />

gecede, Genç Ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r de mezun annebabaları<br />

i<strong>le</strong> oyunu iz<strong>le</strong>di<strong>le</strong>r. 11 Nisan, saat<br />

20.00’de başlayan ve Turan Oflazoğlu’nun<br />

yazıp, Şakir Gürzumar’ın yönetmenliğini<br />

yaptığı Genç Osman oyununu ilgiy<strong>le</strong> iz<strong>le</strong>yen<br />

Ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r, tiyatro dolu bir gece geçirdi.<br />

Oyunculukları ve kostüm<strong>le</strong><strong>ri</strong>y<strong>le</strong> de<br />

beğeni<strong>le</strong>n “Genç Osman” Çayyolu Sahnesi’ndeki<br />

sezon kapanışını <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong><br />

Ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r<strong>le</strong> yapmış oldu.<br />

duyurularımız<br />

Lise 4. sınıf temsilci<strong>le</strong><strong>ri</strong>y<strong>le</strong><br />

2. ve 3. kez buluştuk<br />

<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji Lise Öğrenci Komisyonu i<strong>le</strong> okulumuzun<br />

4. sınıf temsilci<strong>le</strong><strong>ri</strong>y<strong>le</strong> buluşmalar bu dönemde de gerçek<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong>ldi.<br />

Dernek Başkanımız Bü<strong>le</strong>nt Bağdatlı ve diğer dernek üye<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin<br />

de katıldığı toplantılar, 20 Şubat ve 20 Mart ta<strong>ri</strong>h<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde<br />

yapıldı. Yoğun katılımın sağlandığı bu toplantılarda öğrenci<strong>le</strong>r<strong>le</strong><br />

karşılıklı fikir alışve<strong>ri</strong>şinde bulunuldu. Öğrenci<strong>le</strong><strong>ri</strong>n büyük ilgi<br />

gösterdik<strong>le</strong><strong>ri</strong> bu toplantılarımız önümüzdeki dönem<strong>le</strong>rde de<br />

devam edecek.<br />

23<br />

MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r


duyurularımız<br />

24<br />

ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />

ULAŞILMAK ve ULAŞMAK için<br />

BİLGİLERİNİZİ GÜNCELLEYİN…<br />

<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’nde geçen gün<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>i ge<strong>le</strong>cek kuşaklara<br />

aktarmak, ortak amacımızı ve farklılığımızı devam ettirmek,<br />

siz<strong>le</strong><strong>ri</strong>n varlığıyla mümkün oldu ve olmaya devam edecek…<br />

<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji mezunu olarak hedef<strong>le</strong><strong>ri</strong>, ideal<strong>le</strong><strong>ri</strong> olan mezunlarız ve<br />

başarılı olmaktan başka bir seçeneği<strong>miz</strong> yok. Eminiz ki siz<strong>le</strong>r de<br />

<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>jli olma gururunu hep yaşayacak ve yaşatacaksınız.<br />

Siz<strong>le</strong>re ulaşabilme<strong>miz</strong>, aktivite<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>i haber verebilme<strong>miz</strong>,<br />

birlikteliği<strong>miz</strong>in devamını sağlayabilme<strong>miz</strong>, yeni<strong>le</strong>nen<br />

üyelik programımızla daha iyi hizmet verebilme<strong>miz</strong> için<br />

lütfen üyelik bilgi<strong>le</strong><strong>ri</strong>nizi güncel<strong>le</strong>yiniz.<br />

Bize;<br />

www.ko<strong>le</strong>j.org adresindeki güncel<strong>le</strong>me formunu doldurarak,<br />

info@ko<strong>le</strong>j.org / uyelik@ko<strong>le</strong>j.org adresine mail göndererek,<br />

0 312 418 74 41<br />

numaralı fakstan, ya da<br />

Türkiye’nin her ye<strong>ri</strong>nden 444 0 958’i arayarak<br />

ulaşabilirsiniz.


Hayatta Kimseye<br />

Borçlu Kalmayın…<br />

Sevgili <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji <strong>Mezunları</strong> <strong>Derneği</strong> Üye<strong>le</strong><strong>ri</strong>;<br />

2009 yılı aidatı Genel Kurulumuz’da 80 TL olarak belir<strong>le</strong>nmiştir.<br />

Dernek faaliyet<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong> siz değerli üye<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>in ödediği aidatlar i<strong>le</strong><br />

gerçek<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong>lmektedir. Mensubu olduğumuz camianın bir bireyi olarak<br />

kişisel katkınız göstergesi olan yıllık aidatlarınızın zamanında<br />

ödenmesi biz<strong>le</strong><strong>ri</strong> motive edecektir.<br />

Değerli Üye<strong>miz</strong>,<br />

Aidatlarınızı, kredi kartlarına 6 taksite kadar ödeme kolaylığı sağlıyoruz.<br />

duyurularımız<br />

Bunun için derneği<strong>miz</strong>i arayarak otoma<strong>tik</strong> kredi kartı talimatı vermeniz veya<br />

aşağıdaki banka hesap numaralarına <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji <strong>Mezunları</strong> <strong>Derneği</strong><br />

adına hava<strong>le</strong> yapmanız yeterlidir.<br />

T. İş Bankası Akay Şubesi 4201-360 953<br />

Finansbank GOP Şubesi 1915888<br />

Garanti Kızılay Şubesi 82 / 6296404<br />

Yapı Kredi Bankası Akay Şubesi 69948367<br />

info@ko<strong>le</strong>j.org<br />

uyelik@ko<strong>le</strong>j.org<br />

444 0 958<br />

25<br />

MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r


<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji <strong>Mezunları</strong> <strong>Derneği</strong> Onur Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ali Bozer’42<br />

“Böy<strong>le</strong> bir kurula başkan olmaktan<br />

dolayı gurur duyuyorum”<br />

<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji <strong>Mezunları</strong> <strong>Derneği</strong> içinde yer alan komisyonların tanıtılmasına bu sayımızdan<br />

itibaren başlıyoruz. Bu ilk sayımızı çok değerli üye<strong>le</strong>rden oluşan Onur Kurulu’muzun<br />

tanıtımına ayırdık. Kurulun faaliyet<strong>le</strong><strong>ri</strong>y<strong>le</strong> ilgili bilgi<strong>le</strong><strong>ri</strong> Eski Dışiş<strong>le</strong><strong>ri</strong> Bakanı ve Başbakan<br />

Yardımcısı Prof. Dr. Ali Bozer biz<strong>le</strong>re aktardı. Dernek ve <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji i<strong>le</strong> ilgili<br />

düşünce<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni de paylaşan Başkan Bozer, görevinden duyduğu memnuniyeti di<strong>le</strong> getirdi.<br />

ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />

<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji <strong>Mezunları</strong> <strong>Derneği</strong> Onur Kurulu üye<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />

kaç kişiden ve kim<strong>le</strong>rden oluşuyor?<br />

Onur Kurulu son seçim<strong>le</strong>r<strong>le</strong> birlikte 21 arkadaşımızdan<br />

oluşmaktadır. Bu sayıya şu an hayatta olmayan<br />

bazı arkadaşlarımız da dahildir. Onur Kurulu’ndaki<br />

arkadaşlarımızın isim<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni kısaca belirteyim;<br />

Nuyan Sav'48, Gülseren Orhon'49, Sevim<br />

Erarslan'49, Erdem Tulgar'58, Emin Çölaşan'60,<br />

Ergün Alkan'63, Refik Çölaşan'64, A.Berati Arısoy'65, Celal<br />

Gö<strong>le</strong>'65, Niyazi Akdaş'65, Uğur Tola'65, Mustafa Ünsay'66, Volkan<br />

Bozkır'67, Zehra Odyakmaz'67, Deniz Sungur'68, İ.Deniz<br />

Coşkunsu '70, Okyay Bağdat'70, Rıfat Hisarcıklıoğlu'73, Özger<br />

Tevfik Aksoy'44 (vefat) ve Mehmet Mağdenli'60 (vefat).<br />

Nuyan Sav, Gülseren Orhon gibi bazı arkadaşlarımızın<br />

Onur Kurulu’na dahil olma ta<strong>ri</strong>h<strong>le</strong><strong>ri</strong> çok eskidir. 1947, 1949,<br />

1960 yılında dahil olan arkadaşlarımız mevcuttur. Rıfat Hisarcıklıoğlu,<br />

Ergün Alkan ve Deniz Coşkunsu gibi aramıza yeni<br />

katılan arkadaşlarımız da vardır.<br />

Bu arkadaşlarımızdan bir kısmı vefat etmiş ve bir kısmı da<br />

devamsız olmasına rağmen isim<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni kurul üyesi olarak söy<strong>le</strong>memin<br />

sebebi arkadaşlarımın gıyabında duyduğum saygıya<br />

dayanıyor. Statümüze göre Onur Kurulu’na seçilmişseniz üyeliğiniz<br />

ömür boyu devam eder ve üye<strong>le</strong>re müeyyide uygulama<br />

durumu yoktur.<br />

Kurul olarak çok düzenli toplantılar yapılır ve katılım da tatmin<br />

edici düzeyde olur. Bizim camiamız memnuniyet<strong>le</strong> ifade<br />

edeyim çok kapsamlı bir camiadır. Camiamızın çeşitli kuruluşları<br />

vardır. Türk Eğitim <strong>Derneği</strong>, <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji Vakfı, <strong>TED</strong><br />

<strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r Spor Kulübümüz gibi. Esas ilgi alanımız<br />

<strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji olmakla beraber, bunlar hakkında da bilgi edini-


yoruz, böy<strong>le</strong>ce camianın tümü hakkında nabzı tutma imkânımız<br />

oluyor. Kurul, her zaman büyük bir ahenk içinde çalışmıştır<br />

ve şahsen böy<strong>le</strong>sine bir kurula başkanlık ettiğim için memnuniyet<br />

ve gurur duyuyorum.<br />

Onur Kurulu’nun faaliyet<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden bahseder misiniz?<br />

Biz camiamızın mese<strong>le</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong> hakkında ye<strong>ri</strong>ne göre Türk Eğitim<br />

<strong>Derneği</strong>’ne, ye<strong>ri</strong>ne göre <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji Vakfı’na, olaylar<br />

karşısındaki düşünce<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>i sunmak yolunu tercih ediyoruz.<br />

Bunun dışında disipline çok önem ve<strong>ri</strong>yoruz. Ko<strong>le</strong>ji<strong>miz</strong>deki<br />

disiplin çalışmalarına katkıda bulunmayı büyük bir zevk<strong>le</strong> yapıyoruz.<br />

Ülke<strong>miz</strong>in sorunlarına karşı duyarlıyız ve bu alanda bazı<br />

faaliyet<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong> olur. Mesela, 2008 Nisan ayında Anayasa Taslağı<br />

üze<strong>ri</strong>nde bir sempozyum düzen<strong>le</strong>dik. Bu sempozyumda<br />

yapılan müzakere<strong>le</strong><strong>ri</strong> bir kitap halinde yayınladık ve ilgili yer<strong>le</strong>re<br />

gönderdik. Bu suret<strong>le</strong> Anayasa Taslağı üze<strong>ri</strong>ndeki görüş<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>i<br />

de di<strong>le</strong> getirmiş olduk.<br />

Bunun dışında Ko<strong>le</strong>j camiasına hizmet etmiş ve emeği<br />

geçmiş olanların anılarının, yaşıyorsa kendi<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin okul ve<br />

camia içinde yaşatılması ve ödül<strong>le</strong>ndi<strong>ri</strong>lmesi için de faaliyet<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong><br />

var. Örneğin son olarak Ko<strong>le</strong>ji<strong>miz</strong>in uzun yıllar muhasebeciliğini<br />

yapan ve ne yazık ki geçtiği<strong>miz</strong> ay hayatını kaybeden<br />

değerli ve emektar Fethi İnce Bey’e hastayken bir ziyarette<br />

bulunduk. Kendisine manevi desteği<strong>miz</strong>i sunduk.<br />

Bunu dışında tüm camiayı bir<strong>le</strong>ştirecek bir Danışma Kurulu’nun<br />

oluşturulması hakkında görüşme<strong>le</strong>r yaptık. Bütün bi<strong>ri</strong>m<strong>le</strong>r<br />

bir bütün içinde faaliyet<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni sürdürsün<strong>le</strong>r ve aralarında kuvvetli<br />

bir dayanışma olsun istiyoruz. Bu konuda bazı temenni<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong><br />

olmuştur. Bunların ötesinde toplantılarla bir araya ge<strong>le</strong>rek<br />

eski arkadaşlarımızın bazılarına karşı olan hasreti<strong>miz</strong>i gidermiş,<br />

Ko<strong>le</strong>j anılarımızı yad etmiş oluyoruz. Ve bu vesi<strong>le</strong> i<strong>le</strong> bir<br />

kere daha Danışma Kurulundaki arkadaşlarımıza katkılarından<br />

dolayı sizin vasıtanızla teşekkür etmeyi bir borç sayıyorum.<br />

<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji <strong>Mezunları</strong> <strong>Derneği</strong>’nin çalışmalarını<br />

nasıl buluyorsunuz?<br />

Çok başarılı buluyorum. <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji <strong>Mezunları</strong> <strong>Derneği</strong>’ndeki<br />

bütün arkadaşlar adeta kendi<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni oraya vakfetmiş<strong>le</strong>r.<br />

Mezunlar <strong>Derneği</strong> Başkanı da kurul toplantılarımıza katılıyor<br />

ve kendi faaliyet<strong>le</strong><strong>ri</strong> hakkında bilgi<strong>le</strong>r ve<strong>ri</strong>yor. Biz<strong>le</strong>rden görüş<br />

ve öne<strong>ri</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>i alıyor. <strong>Derneği</strong>n bazı faaliyet<strong>le</strong><strong>ri</strong> ge<strong>le</strong>nek haline<br />

gelmiştir. Bunların dışında her sene bazı teşebbüs<strong>le</strong>re girdik<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni<br />

de görüyoruz. Bir de bütün mezunları ve hatta öğrenci<br />

olanları da toplayacak bir tesis olan Ko<strong>le</strong>j-IN yapılıyor. Bu da<br />

aramızdaki dayanışmayı devam ettirmek için çok büyük bir<br />

araç olacak. Bütün genç arkadaşlarımı kutluyorum.<br />

Onur Kurulu olarak hedef<strong>le</strong><strong>ri</strong>niz ne<strong>le</strong>rdir?<br />

Başlıca hedefi<strong>miz</strong> bu camianın içindeki bütün kuruluşlar<br />

arasındaki ahenkli çalışma düzeninin devamına yardımcı<br />

olmak. Yeni ve eski mezunlar arasındaki ilişkinin devamı için<br />

bizim dünyamız<br />

ilgili kuruluşlarımıza uyarıda bulunmak, mezunlar içindeki<br />

dayanışmanın sağlanmasına yardımcı olmak. Keza mezunlarımızın<br />

üniversiteye hangi sıradan girdiği, yüzde kaçla başarılı<br />

olduğunu takip etmekteyiz. Camianın eğitim düzeyinin artan<br />

bir şekilde olmasını istiyor ve buna da telkin<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong><strong>le</strong> katkıda<br />

bulunmaya çalışıyoruz.<br />

<strong>TED</strong> Üniversitesinin kurulmasıyla ilgili düşünce<strong>le</strong><strong>ri</strong>nizi alabilir<br />

miyiz?<br />

<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’nin, benim için, en önemli faaliyet<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden<br />

bir tanesi üniversite kurulmasıdır. Ben <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji<br />

Vakfı’nın 20 sene başkanlığını yaptım. Vakıf kurulmadan önce<br />

de Türk Eğitim <strong>Derneği</strong> Yönetim Kurulu’nda son sene<strong>le</strong>rde<br />

bulundum. Vakfı biz kurduk ve bizim o zamanki ekibi<strong>miz</strong>in üze<strong>ri</strong>nde<br />

durduğu mese<strong>le</strong><strong>le</strong>rden bir tanesi de üniversite kurmaktı.<br />

Maa<strong>le</strong>sef Mili Eğitim Bakanlığı’ndan gereken teşviki görmedik.<br />

Hatta o zamanlar Anayasa Mahkemesi’nin kararına göre vakıf<br />

halinde üniversite kurmak mümkün değildi. Bizden sonra<br />

ge<strong>le</strong>n genç arkadaşlar, bu başarıya ulaştılar. Sanıyorum<br />

YÖK’ten de bu karar çıkmak üzere, büyük bir üniversite kuruyorlar,<br />

kendi<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni bu vesi<strong>le</strong> i<strong>le</strong> kutlamak istiyorum.<br />

Bir marka olarak <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’ni ge<strong>le</strong>cekte nerede<br />

görüyorsunuz?<br />

<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji, kendini toplumda kabul ettirmiş bir<br />

okuldur, bir markadır. Bunu daha yaygın bir ha<strong>le</strong> getireceğiz.<br />

İlk mezunlardan bi<strong>ri</strong> olduğum için o zamanlarla bugünü mukayese<br />

ettiğimde müthiş ve çok mükemmel bir i<strong>le</strong>r<strong>le</strong>me kaydedilmiş<br />

olduğunu düşünüyorum.<br />

O zamanlar bu kuruluşları <strong>TED</strong> Ko<strong>le</strong>ji mezunları yönetmezdi,<br />

çünkü o düzeye gelmiş mezunumuz yoktu. Türk Eğitim<br />

<strong>Derneği</strong> Yönetim Kurulu’na yönetici olarak ilk ge<strong>le</strong>n bendim,<br />

düşünebiliyor musunuz? Bugün bakıyorum bütün bi<strong>ri</strong>m<strong>le</strong>r<br />

mezunlarımız tarafından yönetiliyor, ama dışarıya da açığız ve<br />

bunun daha da güç<strong>le</strong>neceğini umut ediyorum.<br />

Son olarak mezunlarımıza ne<strong>le</strong>r i<strong>le</strong>tmek istersiniz?<br />

Ko<strong>le</strong>j’in hemen hemen ilk mezunlarından bi<strong>ri</strong>yim, benden<br />

evvel iki sınıf var. Ko<strong>le</strong>j mezunu olmaktan mutluluk duyuyorum.<br />

Bu camiaya mensup olmak benim için ayrı bir mazha<strong>ri</strong>yettir.<br />

Sorunuza kısaca cevap vermek istiyorum. Ko<strong>le</strong>j mezunu<br />

genç arkadaşlarımın okullarıyla, Ko<strong>le</strong>j camiasıyla ilişki<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni<br />

kesmeme<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni, bu camiaya hizmet etme<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni di<strong>le</strong><strong>ri</strong>m. Sevgili<br />

Ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong><strong>ri</strong>n mensup oldukları mes<strong>le</strong>k<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde gerek ahlak, gerek<br />

bilgi yönünden seçkin insan olmaları; ayrıca mezunlarımızın,<br />

ağabey<strong>le</strong><strong>ri</strong>, öğretmen<strong>le</strong><strong>ri</strong> gibi, Cumhu<strong>ri</strong>yeti<strong>miz</strong> kurucusu eşsiz<br />

Atatürk ve arkadaşlarının koyduğu asal ilke<strong>le</strong>re bağlı ve onlardan<br />

ödün vermeyen bir yapıya sahip olmaları en içten di<strong>le</strong>ğimdir.<br />

27<br />

MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r


izim dünyamız<br />

28<br />

64 mezunları her ay buluşuyor<br />

<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji 1964 yılı mezunları 2008 yılının Eylül ayından bu yana her ayın üçüncü<br />

çarşambası bir araya ge<strong>le</strong>rek, eski gün<strong>le</strong><strong>ri</strong> yad ediyorlar. Bü<strong>le</strong>nt Öcal, Metin Kutluay ve<br />

Prof. Dr. Haluk Pamir’in önderliğinde başlatılan toplantılara her ay farklı kişi<strong>le</strong>r katılıyor. Bu<br />

toplantılardan büyük keyif aldıklarını belirten Öcal, buluşmalarını uzun yıllar devam ettirmek<br />

niyetinde olduklarını söylüyor.<br />

<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji 1964 mezunları grubu i<strong>le</strong> ilgili bilgi alabilir<br />

miyiz? Böy<strong>le</strong> bir grup nasıl oluştu? Ne kadar süredir<br />

buluşuyorsunuz?<br />

Bu toplantıların yapılmasındaki en önemli etken<br />

2004 yılında Bolu Koru Oteli’ndeki buluşmamız<br />

oldu. Burayı iş<strong>le</strong>ten arkadaşlarımız mezuniyeti<strong>miz</strong>in<br />

40. yılında biz<strong>le</strong>r için 90 oda ayırtmışlardı. Bu<br />

90 odanın tamamı doldu. Orada herkes birbi<strong>ri</strong>ne<br />

kenet<strong>le</strong>ndi. Güzel bir gün geçirdik. Birbi<strong>ri</strong><strong>miz</strong>i çok<br />

öz<strong>le</strong>mişiz. Herkes bir anda ortaokul, lise hayatına döndü.<br />

Şakalar bi<strong>le</strong> o zamana döndü. Böy<strong>le</strong> bir hasret o zamandan<br />

benim içimde hep vardı.<br />

Ben aslında 1964 mezunu değilim. Kızlarla bir sene daha<br />

fazla okumak için Lise 2’de sınıfta kaldım 1965’te mezun<br />

oldum. Mezun olduktan sonra iş hayatında Ko<strong>le</strong>jli arkadaşlarımızla<br />

karşılaştık. Her zaman da iş ortamında birbi<strong>ri</strong><strong>miz</strong>e yardım<br />

et<strong>tik</strong>. Ben arkadaşlığa çok fazla inanan bir insanım. Bir şey<br />

yaptığım zaman etrafımda arkadaşlarım olsun, her zaman bir<br />

ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />

arada olalım, birbi<strong>ri</strong><strong>miz</strong>in dert<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne ortak olalım diye düşünüyorum.<br />

Belki de Ko<strong>le</strong>j’de aldığımız eğitim bize böy<strong>le</strong> sıkı bir<br />

şekilde bağlanmayı öğretti.<br />

Ben 1975’ten bu yana inşaat sektöründe üretim yapan<br />

Çanakka<strong>le</strong> Seramik ve Ka<strong>le</strong>bodur grubunun bölge pazarlama<br />

müdürlüğünü yaptım. Şu anda da Dr. İbrahim Bodur Ka<strong>le</strong>seramik<br />

Eğitim, Sağlık ve Sosyal Yardım Vakfı’nda Genel Müdürlük<br />

yapıyorum. Bizim dönem arkadaşlarımızdan Cafe Kahve’nin<br />

sahibi mimar Metin Kutluay’la iş hayatımızda sürekli karşı<br />

karşıya geldik. Birbi<strong>ri</strong><strong>miz</strong>e yardım et<strong>tik</strong>. ODTÜ Mimarlık<br />

Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haluk Pamir de bizim sınıf arkadaşımız.<br />

Üçümüz bir araya geldiği<strong>miz</strong>de tüm 64 mezunlarının bir<br />

arada olacağı toplantılar yapmayı planlıyorduk. İlk toplantımızı<br />

Eylül 2008 ta<strong>ri</strong>hinde yapmaya karar verdik. Hiç üşenmeden<br />

herkesin mail adres<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni aldık.<br />

Şu an eli<strong>miz</strong>de 201 kişinin adresi var. Bu toplantı gün<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />

öncesinde herkese mesaj çekiliyor. Buluşma günümüz her<br />

ayın 3. Çarşamba günü.


Okul sıralarında birlikte olduğunuz arkadaşlarınızı yıllar<br />

sonra yeniden görmek siz<strong>le</strong>re ne<strong>le</strong>r hissetti<strong>ri</strong>yor?<br />

Çok büyük keyif alıyoruz. Okul sıralarına, hatıralarımıza ge<strong>ri</strong><br />

dönüyoruz. O gün<strong>le</strong><strong>ri</strong> anlatırken bir yandan da başımızdan<br />

geçen yeni şey<strong>le</strong><strong>ri</strong> de birbi<strong>ri</strong><strong>miz</strong><strong>le</strong> paylaşıyoruz. Bazen birbi<strong>ri</strong><strong>miz</strong>e<br />

takılıyor, birbi<strong>ri</strong><strong>miz</strong>i kızdırıyoruz. Buraya ge<strong>le</strong>n<strong>le</strong><strong>ri</strong>n hepsi<br />

de bu işten memnun. Eli<strong>miz</strong>deki adres<strong>le</strong>rde İstanbul’da, Marma<strong>ri</strong>s’te,<br />

Bodrum’da hatta yurtdışında olanlar var. Ama ben<br />

her ay onlara da mail gönde<strong>ri</strong>yorum. Mesela bundan iki ay<br />

önce İstanbul’dan Muzaffer Bayraktaroğlu geldi. Şu anda toplantıya<br />

katılım 40-50 kişi arasında dönüyor. Her toplantıya farklı<br />

kişi<strong>le</strong>r ge<strong>le</strong>biliyor. Belki bu daha da çoğalacak. Şubat ayı toplantısından<br />

önce mai<strong>le</strong> “Kızlar azınlıkta kalıyorsunuz” diye bir<br />

not ek<strong>le</strong>dim. Bir baktık Fırat Topçuoğlu, kızları toplamış gelmiş.<br />

Bu sefer “Dikkat kızlar fark atmaya başladı” diye yazdım.<br />

Bu toplantıların güzelliği şu; mesela yollarda karşılaşıyoruz.<br />

64 mezunu olup bugüne kadar hiç görmediğim arkadaşlarım<br />

var. Niçin hiç olmazsa imkan dahilinde olanları bulup<br />

onlarla tekrar görüşmeyelim?<br />

64 mezunlarının birbir<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne bu kadar bağlı olmalarının<br />

neden<strong>le</strong><strong>ri</strong> değer<strong>le</strong>ndi<strong>ri</strong>lmek istenirse, hangi etmen<strong>le</strong><strong>ri</strong> en<br />

başta sıralayabilirsiniz?<br />

Ben 64’ten sonraki<strong>le</strong><strong>ri</strong>n de çok farklı olduğunu düşünmüyorum.<br />

Onlar da birbir<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne bağlılar, bizim gibi sık toplanıyorlar.<br />

<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji mezunu olmanın nasıl bir duygu olduğunu<br />

sizden din<strong>le</strong>yebilir miyiz?<br />

Ko<strong>le</strong>jli olmayı ta<strong>ri</strong>f etmek çok kolay değil. Bizim yetişti<strong>ri</strong>lme<br />

tarzımız belki diğer okullardan biraz farklılık göstermiş olabilir.<br />

Bizde arkadaşlık duygusu daha fazla. Diğer okullarda bir iki<br />

samimi arkadaşlık olur. Bizde ise tüm sınıfta aynı arkadaşlık<br />

duyguları hakimdir. Yalnız bizim sınıf arkadaşlığı dönemi değil,<br />

bir de bizim tuva<strong>le</strong>tte sigara arkadaşlığı dönemi<strong>miz</strong> var. Bizim<br />

ulaşamadığımız arkadaşlarımız bana mail atarak ilişki kurabilir<strong>le</strong>r.<br />

Mail adresim; bu<strong>le</strong>ntocal@ka<strong>le</strong>.com.tr ve Tel: 0549 314<br />

44 19. Ayrıca buluşma adresi<strong>miz</strong>: Cafe Kahve Uğur Mumcu<br />

Cad. No:12 GOP Tel: 0312 446 20 51<br />

bizim dünyamız<br />

29<br />

MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r


izim dünyamız<br />

30<br />

69-70 mezunlarının 60’lar partisi<br />

2009 yılının Ocak ayında, Yahoogroups sayesinde tam 7 yıldır<br />

irtibata geçmiş olan 69-70 yılı mezunlarından birkaç arkadaşımla<br />

beraber bir partide idik. Bu çok zevkli geçen partide,<br />

yine dönem arkadaşlarımızdan benim ilkokul arkadaşım sevgili<br />

Sedef Demirel’in “Biz kendi grubumuza niye özel bir parti<br />

düzen<strong>le</strong>miyoruz?.. Hadi bakalım..” demesiy<strong>le</strong> bir proje geldi<br />

aklımıza..<br />

Daha evvel defalarca toplanmış, 69-70 mezunları için gerçek<br />

bir 60’lar partisi düzen<strong>le</strong>meye karar verdik… Dönem arkadaşımız<br />

sevgili Metin Murphy Menahem’in kulübünde yaptığımız<br />

bir toplantıda, dönem yıllığımızın slide showunun, arkadaşlarımızı<br />

ne kadar etki<strong>le</strong>diğini hatırlayarak, dönemi kendi<br />

müziği i<strong>le</strong> bir slide show olarak hatırlatmak fik<strong>ri</strong> geldi aklıma.<br />

Aslında geçtiği<strong>miz</strong> sene<strong>le</strong>rde “Mimarlar <strong>Derneği</strong> 1927”de bir<br />

gece rahmetli Ko<strong>le</strong>jli kardeşim, mimar “Ali Yavuz Özbay”ın<br />

hazırladığı bir geceden ve onun sunusundan çok etki<strong>le</strong>nmiştim.<br />

Onun da adını anarak bu yeni projeye başladım. Kronolojik<br />

Dünya Ta<strong>ri</strong>hi resim<strong>le</strong><strong>ri</strong> i<strong>le</strong> başlayıp, artist<strong>le</strong>r, müzik grupları,<br />

popü<strong>le</strong>r gazete ve dergi<strong>le</strong>r, arabalar, motorlar, müzik sistem<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />

vb. döneme damgasını vuran her şeyi, yaklaşık her şeyi gös-<br />

ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />

termeye çalıştım. Bu bitince, niye Türkçe bir göste<strong>ri</strong> olmasın<br />

dedik ve onu da aynı mantalite i<strong>le</strong> hazırladık…<br />

Yer seçiminde çok hassas davrandık. Küçük, samimi ve<br />

teknik ekipmanı kuvvetli bir yer aramaya başladık. O sırada<br />

facebook’da şahsıma ge<strong>le</strong>n bir davet bizi, 21 Şubat<br />

2009’unun o çok karlı gecesinde, “Ruhi Bey Meyhanesi”nde<br />

toplanmaya itti. Açıkçası çok da memnun kaldık. Arada çıkan<br />

teknik sorunları kıymetli dostum Mustafa Su sayesinde kolayca<br />

aştık ve geceyi gerçek<strong>le</strong>ştirdik. Gece bizim grubun ötesinde<br />

bir ilgi i<strong>le</strong> iz<strong>le</strong>ndi. Bu arada küçük yer ilk bana dokundu ve<br />

izdiham beni eğ<strong>le</strong>nceyi salonun dışından iz<strong>le</strong>meye zorladı.<br />

Gecenin i<strong>le</strong>r<strong>le</strong>yen saat<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde Ajda Pekkan’ın “Azize”sinin, yine<br />

Ajda Pekkan Zeki Müren’in “İki Yabancı” klip<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin de bulunduğu<br />

bir göste<strong>ri</strong>, ardından Mustafa Su’nun “My Way” i<strong>le</strong> başlayan<br />

karaoke show’unu iz<strong>le</strong>dik. Ve Monşer! Hidayet E<strong>ri</strong>ş’in<br />

piyanosu eşliğinde söy<strong>le</strong>nen şarkılar i<strong>le</strong> sabaha doğru birlikteliği<strong>miz</strong>i<br />

sonlandırdık...<br />

Yıllardan sonra, hadi adıyla söy<strong>le</strong>yeyim 50 yıllık dostlarımla<br />

gü<strong>le</strong> ağlaya, coşa oynaya, dans ederek, şarkı söy<strong>le</strong>yerek<br />

çok güzel bir gece geçirdik…<br />

Ahmet Kemal Üner’70


“Pekiyi” Ezber<strong>le</strong>dik…<br />

Elimde Milli Eğitim Bakanlığı damgalı bir okul kitabı var…<br />

Damganın bulunduğu kitap kapağını sola doğru kıvırıyorum.<br />

Yazarlar, kitap basım ta<strong>ri</strong>hi, ye<strong>ri</strong>… Bir sayfa daha kıvrılıyor el<strong>le</strong><strong>ri</strong>mde<br />

sol tarafa doğru. “Beyaz, ay yıldızlı al bayrak” hemen<br />

altında İs<strong>tik</strong>lal Marşı… Ardından bir sayfa daha.. Mustafa<br />

Kemal Atatürk’ün çakmak çakmak bakan göz<strong>le</strong><strong>ri</strong> sağ sayfada<br />

olmakla beraber, sol sayfada Türk gençliğine miras olarak<br />

bıraktığı Gençliğe Hitabe…<br />

Okula ilk adımlarını attıklarından itibaren, Atatürk İlke ve<br />

İnkılaplarını, yapılan savaşları, zafer<strong>le</strong><strong>ri</strong> ve mağlubiyet<strong>le</strong><strong>ri</strong>,<br />

bağımsız olma çabalarını ya da “bazılarının” baş rol<strong>le</strong>rde<br />

oynadığı Türk mil<strong>le</strong>tini bağımlı olmaya ite<strong>le</strong>me<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni, adeta bir<br />

sömürge gibi yaşatma çabalarını; fakat eninde sonunda bahsi<br />

geçen “bazı” kesim<strong>le</strong><strong>ri</strong>n bozguna nasıl uğratıldıklarını öğreniyorlar,<br />

ge<strong>le</strong>ceğin Türk genç<strong>le</strong><strong>ri</strong> olarak yetişti<strong>ri</strong><strong>le</strong>n<strong>le</strong>r… Mezhep,<br />

din ayırmaksızın Türklüğün geniş çatısına sığınmış kahramanlarının<br />

asil ta<strong>ri</strong>hinden sınavlara gi<strong>ri</strong>yorlar.<br />

Aralarında onlara bırakılmış bu hazinenin ta<strong>ri</strong>hinin “ezber<strong>le</strong>nmesinden”<br />

pekiyi alanlarda var gayet tabii… Kitaplarda<br />

yazılan mirasları birkaç kez okuduktan hemen sonra kitap<br />

kapağını kapayıp iyi ezber<strong>le</strong>yebilmiş miyim, kontrol edip karşısındaki<br />

duvara kendi<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne bırakılan miras ta<strong>ri</strong>h<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni takır takır<br />

sayan mirasçılar yok mu sanıyorsunuz? Fakat aynı mirasçılardan<br />

söz ediyorum ki, hep pekiyi aldıkları, nokta-virgül ezber<strong>le</strong>dik<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />

bu hazinenin ta<strong>ri</strong>hinin “medeniyet deni<strong>le</strong>n tek dişi kalmış<br />

canavar”a her gün biraz daha yeniliyor olduğunu bir türlü fark<br />

edemeden, “düşünemeden altındaki bin<strong>le</strong>rce kefensiz yatanı,<br />

bastığı yer<strong>le</strong><strong>ri</strong> toprak! deyip geçen<strong>le</strong>rden” söz ediyorum…<br />

Hepsi diyemem, buna tabii ki hakkım yok. Fakat gerçekten<br />

rahatsız edici bir çoğunluk, bir Türk genci çoğunluğu, sınıflarda<br />

haftayı İs<strong>tik</strong>lal Marşı’yla açmaktan ve hatta açabiliyor<br />

olmaktan mutlu değil gibi görünüyor… Tahtanın hemen üze<strong>ri</strong>ne<br />

yer<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong>lmiş Türk bayrağına bakmaya bi<strong>le</strong> tenezzül etmiyor<br />

kimi<strong>le</strong><strong>ri</strong>. Olduğu yerde sallanan, arada sırada aklına es<strong>tik</strong>çe bir<br />

iki kelime mırıldanan, başları ön<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne eğik, kendi mil<strong>le</strong>t<strong>le</strong><strong>ri</strong> için<br />

dik durup marşlarını söy<strong>le</strong>meye bi<strong>le</strong> üşenen “Ey Türk Gençli-<br />

bizim dünyamız<br />

ği”. Bi<strong>ri</strong>nci vazifen bu muydu! Tören<strong>le</strong><strong>ri</strong>n yanından bi<strong>le</strong> geçmeyen<br />

ya da cezalardan korkup, zoraki geçmenin verdiği bezginlik<strong>le</strong><br />

kendi Cumhu<strong>ri</strong>yet Bayramı’nı doyasıya kutlamadan, kim<br />

yatağından kalkıp taa okula gidecek diye kesti<strong>ri</strong>p atan, Türk<br />

Gençliği! Mevcudiyetinin ve İs<strong>tik</strong>balinin yegane temeli bu muydu!<br />

Cumhu<strong>ri</strong>yet’in yılmaz bekçi<strong>le</strong><strong>ri</strong>yiz diyorduk hani? Yılmadan<br />

bekçilik ettiği<strong>miz</strong> Türkiye Cumhu<strong>ri</strong>yeti’nin kendi bayramına bi<strong>le</strong><br />

gitmeyerek mi bu yılmazlık? Genciz diyorduk, 19 Mayıs’da<br />

okul bahçe<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni boş bırakarak mı kanıtlanıyor bu gençlik? Ya<br />

da sürekli “içinde bulunduğun vaziyetin imkan ve şeraitinden”<br />

yakınarak mı kaçacaksın dış ülke<strong>le</strong>re? Oralarda kendini gelişti<strong>ri</strong>p<br />

oralarda mı doktor, mühendis, bilim adamı olacaksın?...<br />

Küçük yaşlardan be<strong>ri</strong> ezberliyordun hani ta<strong>ri</strong>hini… Hani<br />

pekiyi alabiliyordun ezber<strong>le</strong>dik<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden kimi zaman… “Düşmanı<br />

denize döktük” diyordun oturduğun koltuktan rahatça…<br />

İs<strong>tik</strong>lal Marşı’nı ezberliyordun ve Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’ni…<br />

Ezber<strong>le</strong>diğin hiçbir şeyde bezmişliği göremeyeceksin.<br />

Kitap kapağını kapatıp duvara takır takır sayabildiğin hiçbir<br />

şeyde yorgunluğu, vazgeçmişliği, ölme-bitme korkusunu<br />

bulamayacaksın. Pekiyi alabildiğin hiçbir sınavda kendi ülkesini<br />

bırakıp, diğer ülke<strong>le</strong>rde yoğrulan kahramanlar göremeyeceksin.<br />

Hissedeceksin! Yüceliğini, tüy<strong>le</strong><strong>ri</strong> diken diken eden<br />

marşını… Benimseyeceksin! Sana yazılan hitabeni… Hala bir<br />

hayat felsefen yoksa, okuduklarını, öğrendik<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni felsefe edeceksin<br />

hayatına. Ve asla vazgeçmeyeceksin… Vatan ve mil<strong>le</strong>t<br />

sevgin için gidebildiğin yere kadar gideceksin. Sen, Türk gencisin!<br />

“… Ey Türk is<strong>tik</strong>balinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde<br />

dahi, vazifen; Türk İs<strong>tik</strong>lal ve Cumhu<strong>ri</strong>yetini kurtarmaktır!<br />

Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.”<br />

31<br />

Nazlı Taşkın (11-O, 1001)<br />

<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji Lise Kısmı<br />

73 mezunu yatılıları<br />

<strong>Ankara</strong>’da buluştu<br />

<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji 1973 mezunu yatılı öğrenci<strong>le</strong><strong>ri</strong> 28 Şubat<br />

2009 ta<strong>ri</strong>hinde <strong>Ankara</strong>’da bir araya geldi. Hep birlikte güzel bir<br />

gece geçiren mezunlarımız eski gün<strong>le</strong><strong>ri</strong> anarak, keyifli anlar<br />

yaşadılar.<br />

MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r


izim dünyamız<br />

32<br />

50. YIL KUTLAMAMIZA MUTLAKA GELİN<br />

(100. YIL’A GELEMEYEBİLİRSİNİZ)<br />

Biz iki kardeş<strong>tik</strong>. Ağabeyim, Metin, benden dokuz<br />

yaş daha büyüktü. O neden<strong>le</strong> onun ilk veya ortaokulda<br />

okuduğuna hiç şahit olmadım, belki de okumadı,<br />

doğrudan liseye gitti. Ben okul denen cendereden<br />

haberdar olduğumda o çoktan lisede öğrenciydi.<br />

Türk Maa<strong>ri</strong>f Cemiyeti Yenişehir Ko<strong>le</strong>ji’nde okuyordu.<br />

O İncesu’nun oradaki okulda. “Leyli” idi. Ben<br />

önce Erenköy 38. İlkokul, sonra Sarar İlkokulu, onu<br />

takiben Eskişehir Dumlupınar İlkokulu…” Hayır<br />

kovulmuyordum, babam tayin oldukça biz de peşinden<br />

gidiyorduk.” En sonunda Yenişehir Maa<strong>ri</strong>f Ko<strong>le</strong>ji<br />

4. Sınıf.. Ama okulu daha önce görmüştüm.<br />

İzcilik o zamanlar çok önemliydi. En önemli rakibi<strong>miz</strong><br />

Atatürk Lisesi idi. Atatürk Lisesi’nde kız yoktu,<br />

sadece erkek öğrenci<strong>le</strong>r okurdu ve öğrenci sayısı<br />

bizden çok fazlaydı. Dolayısıyla sporda pek bir<br />

üstünlük sağlayamazdık.. Ammmaa izcilik bambaşkaydı.<br />

Maa<strong>ri</strong>f Ko<strong>le</strong>ji farklıydı. He<strong>le</strong> kuğular gibi süzü<strong>le</strong>rek yürüyen kızlarımız<br />

<strong>Ankara</strong>’nın gururu idi. Delikanlılar, boruları ve trampet<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />

tüm güç<strong>le</strong><strong>ri</strong> i<strong>le</strong> çalarak diğer okullara meydan okurlardı, kızlarımızı<br />

korumak üzere. Hipodroma giderken ön<strong>le</strong>nemez bir<br />

şekilde G.M Kemal Bulvarında bir<strong>le</strong>şen bu iki rakip okul izci<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin<br />

boru ve trampet takımları i<strong>le</strong> adeta bir diğe<strong>ri</strong>ni yok etmek<br />

için verdik<strong>le</strong><strong>ri</strong> mücade<strong>le</strong> tüm <strong>Ankara</strong>lıların hakemliğinde hipodroma<br />

kadar acımasızca sürerdi. Trampet takımı şefi Oğuz Abi<br />

(Hiçyılmaz) trampetinin de<strong>ri</strong>si, boru takımı şefi Adil Ağbi ise<br />

dudakları patlamış olarak okula döner<strong>le</strong>rdi. Ama her resm-i<br />

geçitin şaşmaz galibi BİZLER dik, (En azından bizim için öy<strong>le</strong><br />

idi) çünkü fazladan ve onlara her zaman fark atan kızlarımız ve<br />

bayraktarımız “Sarı Metin” vardı.<br />

Bir tören sonrası Oğuz Ağbi trampetini, Adil Ağbi dudaklarını<br />

patlatırken, süksesine ha<strong>le</strong>l gelmesin diye soğuktan donan<br />

Sarı Metin zatürree oluverdi. O zamanlar için ölümcül bir rahatsızlıkmış.<br />

Ev yasa büründü annem beni aldığı gibi Eskişehir’den<br />

<strong>Ankara</strong>’ya zıpladık. Okul “Sarı Metin”ini hastane<strong>le</strong>re<br />

emanet edemedi ve revirde Fatma Ablamız, annem, okul doktoru<br />

ve ben Sarı Metin’i iyi<strong>le</strong>ştirdik.<br />

Suphiye ve Nu<strong>ri</strong>ye Ablalarla o sırada tanıştık. Ben okulu<br />

asarak <strong>Ankara</strong>’ya kapağı atmanın mutluluğu içinde yüzerken,<br />

bir işgüzar: “ Leyli<strong>le</strong>r<strong>le</strong> birlikte mütealalara girsin “ diyiverdi. İşte<br />

müstakbel Ko<strong>le</strong>jliliğim böy<strong>le</strong>ce başlamış oldu, 1948.<br />

Okulun kömür tozundan bir bahçesi, bahçenin iki ucunda<br />

da ka<strong>le</strong> direk<strong>le</strong><strong>ri</strong> vardı. Futbol oynandığını pek hatırlamıyorum<br />

ama Hacettepe’li santrfor “Canavar Burhan“, ka<strong>le</strong>ci Korkut ve<br />

Aslan Daş sanırım o kömür tozlu sahadan yetişti. Şimdi okulun<br />

varlıklarına bir ka<strong>le</strong>m daha ilave edeceğim: “Bir de “Misnasır“<br />

ımız vardı. Duyuyordum ama kendisini hiç görmemiştim.<br />

Okulda ondan daha fazla korkulan hiç kimse yoktu. Bir gün<br />

karşılaştık; korku i<strong>le</strong>: “Good morning Miss Noisser“, dedim.<br />

ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />

Durdu bana döndü, ayvayı yemiştim: “It’s afternoon boy“ dedi<br />

ve uzaklaştı. Mil<strong>le</strong>t gülüyordu, ben yeniydim ve İngilizce ders<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong><br />

hep sabahları idi. Nereden bi<strong>le</strong>yim öğ<strong>le</strong>den sonra<br />

insanların başka şekilde selamlaştığını. Bu yıllar boyu okulumda,<br />

unutmamak üzere, öğrenecek<strong>le</strong><strong>ri</strong>min ilki idi.<br />

Okulda para<strong>le</strong>l bir hayatım vardı. Ağabeyinin kanatları altına<br />

sığınmış ve lisede itibarı olan bir ve<strong>le</strong>t ve ilkokulda ne olup<br />

bittiğinden habersiz ders<strong>le</strong>re gi<strong>ri</strong>p çıkan bir çocuk. Lisede itibarım<br />

vardı çünkü kızların mektuplarını ağabeyime veya arkadaşlarına<br />

getirmek ve onların i<strong>le</strong>ti<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni kızlara ulaştırmak gibi<br />

ulvi bir göreve sahiptim. Ben olmasaydım eminin bir jenerasyon<br />

boşluğu hasıl olurdu. Hani nasıl arılar olmadığı zaman<br />

ağaçlar meyve vermiyor ise… Derken bir gün okula zıplaya,<br />

zıplaya yürüyen “Batman“ gibi siyah bir pe<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni olan bir delikanlı<br />

geldi, Mr. Browning. Adı öy<strong>le</strong>ymiş; biz de artık kendisinden<br />

öy<strong>le</strong> bahsedeceğiz. Onunla birlikte Mr. Sherwood.. Bizim<br />

dönemin çocuklarından kimse bu ilave<strong>le</strong><strong>ri</strong>n farkında değildi<br />

ama ben aynı zamanda lisede görevli(!) olduğum için her<br />

şeyin farkındaydım. Okulda bir şey<strong>le</strong>r değişiyordu. Mümtaz<br />

Tarhan T. E. <strong>Derneği</strong> başkanı olmuştu. Yusuf Mardin öğretim<br />

kadrosuna dahil edilmişti. Bütün bunları bizim çocukların bilmesi<br />

mümkün mü! Şükretsin<strong>le</strong>r benim lisedeki ilişki<strong>le</strong><strong>ri</strong>me;<br />

ama okulun Ko<strong>le</strong>j olacağını bana bizim çocuklar haber verdi<strong>le</strong>r.<br />

Eee biz zaten ko<strong>le</strong>j diyorduk yoksa okul Ko<strong>le</strong>j değil miydi?<br />

Bu soruya henüz kimse doyurucu bir cevap veremiyordu.<br />

Umur, Teoman, Oytun bu konuda en bilgili<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>di fakat onların<br />

anlattıkları da pek bir şey ifade etmiyordu. Yalnız biz ilkokul<br />

sonda iken bütün ders<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>e ayrı öğretmen<strong>le</strong>r girmeye başlamıştı.<br />

Cimnastiğe Tevfik Bey, (çok yakışıklı idi bütün hanım<br />

öğretmen<strong>le</strong>r ve kız arkadaşlarımızın bir kısmı hayrandı), müziğe<br />

Muzaffer Bey (Arıkan), matematiğe Ayşe Harmankaya,<br />

Türkçe ve dilbilgisine Ragıba Hanım, tabiata İnayet Hanım,<br />

ta<strong>ri</strong>he Muazzez Hanım, resim-işe ressam ve de işçi olmayan


ir hanım… Her derse ayrı bir Bey veya Hanım; iş çığırından<br />

çıkmıştı ama hoşumuza gidiyordu, dışarıda: “Ta<strong>ri</strong>hçi beni çok<br />

seviyor” veya “Matema<strong>tik</strong>çiden nefret ediyorum” demek. Diğer<br />

okullardaki<strong>le</strong>r şaşkın dinliyorlardı. Onlarda bir hoca vardı iyiyse<br />

iyi, kötüyse kötüydü. Ama bizde öy<strong>le</strong> mi… Müzikte, düzgün<br />

solfej yapamadığı için, ilkokulda dayak yiyen ilk Türk öğrenci<strong>le</strong>r<br />

Nabi sayesinde bizim aramızdan çıkmıştı. Ayşe Harmankaya<br />

olmasaydı i<strong>le</strong><strong>ri</strong>deki yıllarda Ko<strong>le</strong>j, edebiyat bölümünden<br />

mezun veremezdi. Onun sayesinde biz<strong>le</strong>r, Oytun ve ben matema<strong>tik</strong>ten<br />

nefret edip edebiyatçı olduk ve bu arada cetvel deni<strong>le</strong>n<br />

a<strong>le</strong>tin ölçmekten çok<br />

avuç içi kızartılmasında<br />

kullanıldığını da öğrendik.<br />

Zekai Pişkin, Umur<br />

Büktaş, Teoman Germiyanlıgil,<br />

Turgut Güdüllüoğlu,<br />

Ekin Şahin, Hayati<br />

Özkan ve Kemal Çavuşoğlu<br />

nasılsa matematiği<br />

öğrenmeyi başardılar.<br />

Öy<strong>le</strong> olduk… Böy<strong>le</strong><br />

olduk… Sonunda ilkokuldan<br />

mezun olduk.<br />

Babama üstü kapalı olarak<br />

ilk resti o zaman çektim, diplomamı götürüp:<br />

“Baba ben artık mahal<strong>le</strong> bekçisi, polis<br />

veya kapıcı olabili<strong>ri</strong>m” değil mi diye gözdağı<br />

vermiştim. Babam iyi döverdi, o gün dövmedi<br />

mesajı almıştı herhalde…<br />

Başınızı şişirdim… Ertesi yıl bizi ortaokula<br />

almadılar 1950-51. “Hazırlık okuyacaksınız”<br />

dedi<strong>le</strong>r. Formalar mecbu<strong>ri</strong> kılındı. Göğsümüzde<br />

“<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Maa<strong>ri</strong>f Ko<strong>le</strong>ji” yazılı armalar<br />

bulunacaktı. Ceket<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong> bizim mavi, lisenin<br />

lacivert olacaktı. Veee hepsi aynı yerden alınacaktı.<br />

Ko<strong>le</strong>j olmak çok kolay değilmiş evcek<br />

anlamaya başlıyorduk. Okul “Bat Man” cüppeli<br />

öğretmen<strong>le</strong>r<strong>le</strong> doldu, ama Mr. Sherwood yoktu. Mr. Browning<br />

görevinin başında idi ve otuz küsur yıl, kırka yakın, belki daha<br />

fazla (biliyorsunuz her türlü hesap beni yorar) biz<strong>le</strong>re “Mr.<br />

Brown is at the sea-side” ı öğretti. Allah razı olsun.<br />

Hayatımız tamamen değişmişti. Bütün öğretmen<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong><br />

yabancı idi, edebiyat öğretmeni<strong>miz</strong> Sabahat Hanım ha<strong>ri</strong>ç. Eğitilme<strong>miz</strong><br />

anlaşılan bayağı güç bir işti, dışarıdan bakıldığında,<br />

çünkü her gün ismini bilmediği<strong>miz</strong> cezalar yağıyordu hepi<strong>miz</strong>in<br />

kafasına. “Get busy!”, “Shut-up!”, “fold your hands on your<br />

desk!” ilk bağışıklık kazandığımız feryatlardı. Kemal Çavuşoğlu,<br />

henüz örf ve adet<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>in kendisini tam olarak sıyıramadığı<br />

için feryatları Türkçe algılayıp ona göre tepki<strong>le</strong>r ve<strong>ri</strong>yordu. Mr.<br />

Carlini’nin “Shut-up!” diye haykırması Kemal’in: “Olsa da<br />

içsek” temennisi i<strong>le</strong> kahkaha tufanına dönüşüyordu veya “Get<br />

busy!” narasına yine Kemal’in büyük bir safiyet<strong>le</strong>: “ Ne bezi, ne<br />

bezi?” demesi hepi<strong>miz</strong>in “Conjugation” cezası alması i<strong>le</strong><br />

sonuçlanıyordu. O kadar çok fiil çekimi cezası alıp “Go” fiilini<br />

çek<strong>tik</strong> ki Turgut’un ismi otoma<strong>tik</strong>man “To Go”ya dönüştü ve<br />

bizim dünyamız<br />

uzun yıllar öy<strong>le</strong> kaldı. Cezalarımız bazı iyi ai<strong>le</strong> çocuklarının<br />

geçim kaynağı olmuştu. Sabahlara kadar yazıp bitiremediği<strong>miz</strong><br />

cezaların bir kısmını, müstesna öğrenci olmaları nedeni i<strong>le</strong><br />

hiç ceza almayan Ömer İnanç, Birol Aygün gibi tip<strong>le</strong>rden, ufak<br />

bir ücret mukabili temini<strong>miz</strong> mümkündü. Hatta Birol her ihtima<strong>le</strong><br />

karşı bir miktar önceden hazırlayıp geti<strong>ri</strong>rdi ki öğ<strong>le</strong> teneffüs<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde<br />

rahat oynayabilsin… Alıcı nasıl olsa her zaman mevcuttu.<br />

Kontrol Karnesi nedir bilir misiniz? Kontrol Karnesi hayatımıza<br />

birden bire gi<strong>ri</strong>veren çok amaçlı bir kitapçıktı. Esas görevi<br />

bizi ve veli<strong>miz</strong>i okuldaki durumumuzdan<br />

haberdar etmekti. Sözlü, yazılı ve ödev notlarımız<br />

bu karneye kaydedilir ve ay sonunda<br />

mutlak surette veli<strong>miz</strong>in imzası istenirdi.<br />

Oysa yaygın kullanılış şekli teneffüs<strong>le</strong>rde<br />

ping pong raketi olmak ve tren<strong>le</strong>rde bize<br />

indi<strong>ri</strong>m sağlamaktı. Tren<strong>le</strong>rde kontrol esnasında<br />

olumsuz notlarımızın da kondüktör<br />

tarafından görülüyor olması Zekayi’yi pe<strong>ri</strong>şan<br />

ediyordu. Bütün gi<strong>ri</strong>şim<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne rağmen<br />

idare kendisine ayrıca bir hüviyet vermeyi<br />

reddettiği için Muhsin Bey’in kapısında yere<br />

çöküp ağlaması isminin “Hassas”a çıkmasına<br />

sebep olmuştu.<br />

Allah ömür versin<br />

hala aynı hassasiyeti<br />

devam eder.<br />

Yenilik<strong>le</strong>r bunlarla<br />

sınırlı değildi. Okula<br />

bir spor salonu ve<br />

kütüphane yapıldı<br />

ancak hepi<strong>miz</strong>i mutlu<br />

eden kütüphaneden<br />

ziyade kütüphaneci<strong>miz</strong>in<br />

varlığı idi.<br />

Okuma, yazmayı bilmeyen<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong><br />

bi<strong>le</strong><br />

kütüphaneden kitap alır oldu. “Kittap gibbi!” övgüsü dili<strong>miz</strong>e<br />

dolanmıştı. Tabii sadece okuma zevki<strong>miz</strong> değil spor aşkımız<br />

da körük<strong>le</strong>ndi. Ko<strong>le</strong>j bir çırpıda okur, yazar olmakla kalmadı,<br />

sporda da i<strong>le</strong>r<strong>le</strong>meye başladı. Kapalı salonumuz sayesinde<br />

basket, vo<strong>le</strong>ybol, hentbol hatta futbolda bi<strong>le</strong> bir kıpırdanış<br />

oldu. Yoksa yatılıların hayatı çok yeknesak kalacaktı. Okul sonrası<br />

biz<strong>le</strong><strong>ri</strong> tel örgü<strong>le</strong><strong>ri</strong>n ardından taşlar atarak uğurladıktan<br />

sonra etüde kadar yapacak hiçbir şey<strong>le</strong><strong>ri</strong> yoktu. Saklambaç<br />

oynarlardı ve hiç bilmediği İngilizcenin etkisi altındaki Sezgincik<br />

(Dedeoğlu) ebeyi sobe<strong>le</strong>rken bi<strong>le</strong> feryat figan “Yes sir that’s<br />

my baby”i söy<strong>le</strong>rdi.<br />

Esasında benim hayatım da onlarınkinden farklı değildi.<br />

Ders çalışmayı sevmezdim, zaten cezaları yazmaktan bırakın<br />

ders çalışmayı uyumaya bi<strong>le</strong> vaktim olmazdı. Şişman bir<br />

çocuktum. Birol i<strong>le</strong> Ömer İnanç’a para yetiştirebilmek için ders<br />

aralarında misket oynardım. Üç bilye 10 kuruş. Benim hayatım<br />

da çok monotondu Güneş Tecelli’yi yarışırken görene kadar.<br />

Yatılılar Ko<strong>le</strong>jin katıldığı her müsabakaya sadakat<strong>le</strong> gider<strong>le</strong>rdi.<br />

33<br />

MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r


izim dünyamız<br />

34<br />

Beni de götürdü<strong>le</strong>r,<br />

<strong>Ankara</strong> Lise<strong>le</strong>r Şampiyonasına.<br />

Bizim e<strong>le</strong>manlar<br />

yine döküldü<strong>le</strong>r Güneş<br />

sahaya çıkana kadar.<br />

Hayatımda ilk defa doya<br />

doya KOLEJ KOLEJJJ..<br />

Diye gururla bağırıyordum.<br />

Peş peşe kazanılan<br />

iki bi<strong>ri</strong>ncilik ve süzü<strong>le</strong>rek<br />

rakip<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni ge<strong>ri</strong>de bırakan<br />

bir at<strong>le</strong>t hem de Ko<strong>le</strong>jli.<br />

Hiç böy<strong>le</strong>sine bir keyif<br />

tatmamıştım; at<strong>le</strong>t olmaya<br />

karar verdim. Her yere<br />

koşarak gittim ve yaz tatili<br />

sona erdiğinde tam 28<br />

kilo vermiştim. Ertesi yıl<br />

Güneş’in yanında yer<br />

aldığımda artık Ko<strong>le</strong>j, Ali Turat, Turgay Aktemel, Atıl Berge,<br />

Ekrem Kavuncu ve Ömer Akbel i<strong>le</strong> Türkiye’de rakibi olmayan<br />

bir ekipti. Okulumun sayesinde tüm komp<strong>le</strong>ks<strong>le</strong><strong>ri</strong>mi ge<strong>ri</strong>de<br />

bırakmıştım. Artık ağabeyimden daha ünlüydüm hem de Türkiye<br />

çapında.<br />

Basketbol, kızların iz<strong>le</strong>mekten hoşlandığı bir spor dalıydı.<br />

O neden<strong>le</strong> basketçi<strong>le</strong>r biz at<strong>le</strong>t<strong>le</strong>rden daha muteberdi ama<br />

asla bizim kadar başarılı olamadılar. Sadece ben Ko<strong>le</strong>j’e 9 Türkiye<br />

Bi<strong>ri</strong>nciliği hediye etmiştim. Güneş’inki<strong>le</strong><strong>ri</strong> sayacak sayısal<br />

bilgim hiçbir zaman olmadı… Futbolda bi<strong>le</strong> Lise<strong>le</strong>r Arası <strong>Ankara</strong><br />

II.’si olduk. Tugay Özçe<strong>ri</strong>, Ersin Bacınoğlu, Cengiz Özdemir,<br />

Ogün Soysal, Candan Tarhan, Bilsay Keretli, Cumali, Nevzat<br />

gibi çok değerli futbolcular yetişti. Bu isim<strong>le</strong><strong>ri</strong>n hepsi takdirname<br />

alan öğrenci<strong>le</strong>rdi. Spor okulu olan Gazi Eğitim Enstitüsü<br />

bi<strong>le</strong> bizim ge<strong>ri</strong><strong>miz</strong>de kalmıştı.<br />

Atatürk Lisesi mi? Evet<br />

İzci oymağı hala bizim<strong>le</strong><br />

reka<strong>bet</strong> halinde idi. Diğer<br />

dallarda ise bakıp göremeyeceği<strong>miz</strong><br />

kadar ge<strong>ri</strong>deydi<strong>le</strong>r.<br />

Hepi<strong>miz</strong> ha<strong>ri</strong>ka bir ekip<strong>tik</strong><br />

ama aramızda yakışıklılığı,<br />

centilmenliği, sportmenliği<br />

ve zekası i<strong>le</strong> siv<strong>ri</strong><strong>le</strong>n<br />

Murat Ertuğ, Tekin Ertan,<br />

Aydın İnal, Erden Erkam,<br />

Umur Büktaş, <strong>Kay</strong>han<br />

Bakan, Tugay Uluçevik,<br />

Murat Sertel, Arda Düzgüneş<br />

Atatürk Lisesi’ne bu<br />

alanlarda da fark atmamızı<br />

sağlayan isim<strong>le</strong>rdir. Bu arada<br />

Erden Erkam 70 yaşında<br />

baba olarak hepi<strong>miz</strong>in is<strong>tik</strong>ba<strong>le</strong><br />

ümit<strong>le</strong> bakmasını sağlayan<br />

kişidir.<br />

ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />

Kızlarımıza gelince:<br />

“Onlar bizim kızlarımız<br />

değil<strong>le</strong>rdi ki.. Büyük sınıflar<br />

hepsini kapmıştı.” Sonunda<br />

hepsi yine bize kaldı<br />

ama taa ilkokuldan son<br />

sınıfa kadar getirdiği<strong>miz</strong><br />

İnci Altınok’umuzu, Di<strong>le</strong>k<br />

Erker’i<strong>miz</strong>i, Oya Zaim’i<strong>miz</strong>i,<br />

Ayşe Erbi<strong>le</strong>n’i<strong>miz</strong>i, Ayşe<br />

Silimen’i<strong>miz</strong>i, Fatma Egemen’i<strong>miz</strong>i,<br />

Betil Mete’<strong>miz</strong>i,<br />

Fatiş Uras’ımızı kimse<strong>le</strong>re<br />

kaptırmadık. Onlar hala<br />

bizim kıymetli<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>.<br />

EPILOGUE<br />

Aramızdan siv<strong>ri</strong><strong>le</strong>n kıymet<strong>le</strong><strong>ri</strong>n<br />

tümünün tadadı<br />

mümkün değil ama bu değer<strong>le</strong><strong>ri</strong> ortaya çıkaran öğretmen<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>i,<br />

başta Cezmi Bey olmak üzere anmadan bu yazıyı noktalamak<br />

imkansız. Emine Hanım, sıfırcı der<strong>le</strong>rdi ama ben dahil<br />

kimseye sıfır verdiğini görmedim; Şeyma hanım, öğretmenden<br />

ziyade bir abla idi. Öğrencisi için tüm zamanını harcamaktan<br />

asla çekinmezdi. Rüksan Hanım, müteveffa Sabahat Hanımın<br />

yarattığı boşluğu eksiksiz dolduran bir öğretmeni<strong>miz</strong>di her<br />

yönü i<strong>le</strong>. Hatice Hanım, coğrafyayı anlaşılır ve sevi<strong>le</strong>bilir ha<strong>le</strong><br />

getirebi<strong>le</strong>n tek insandı; Demiralp Barker, soyadı i<strong>le</strong> müsemma<br />

bir özge candı; İskender Naci Bey, sörtisı<strong>ri</strong>y (33) demeyi biz<strong>le</strong>re<br />

öğreterek i<strong>le</strong><strong>ri</strong>de diya<strong>le</strong>kt<strong>le</strong>re karşı dirençli olmamızı sağlamıştı;<br />

Vehbiye Hanım, göz<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong> açık iken uyutabi<strong>le</strong>n yegane<br />

öğretmeni<strong>miz</strong>di. Ziya Aydıntan muhteşem bir müzik öğretmeniydi.<br />

Onun sayesinde İs<strong>tik</strong>lal Marşımız Bayrak Tören<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde<br />

dört sesli bir koro tarafından kusursuz olarak söy<strong>le</strong>nir olmuştu.<br />

Mr. Browning, Miss Noisser i<strong>le</strong> okulun temel direk<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden bi<strong>ri</strong><br />

idi; Mr. Anderson, gerçek bir beyefendi idi. Pek çoğumuzun<br />

hayatında örnek almaya özendiği bir kişilikti. İlk kimya öğretmeni<strong>miz</strong><br />

olan Miss Beckgran, tüm dikkati<strong>miz</strong>i kusursuz fiziğine<br />

topladığı için kimyayı öğrenme<strong>miz</strong> kendisi ev<strong>le</strong>nip aramızdan<br />

ayrılana kadar mümkün olmamıştı. Miss Nestman’ın,<br />

kemik<strong>le</strong><strong>ri</strong>n tümünün İngilizce isim<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne 8, Latince<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne 10<br />

vererek kırdığı kalp<strong>le</strong><strong>ri</strong> ise, not defte<strong>ri</strong>ne yaptığı mahirane<br />

müdaha<strong>le</strong><strong>le</strong>r<strong>le</strong> onarmak Doğu Ergil’in göreviydi. Bütün bu yazdıklarım<br />

biz bacaksızların son elli dokuz yıllık hayatından kesit<strong>le</strong>rdir.<br />

Bugün siz genç<strong>le</strong>r çok yavan bulabilirsiniz ama bizim<br />

için yaşamın renk<strong>le</strong><strong>ri</strong> bunlardı. Zaten aynı şey<strong>le</strong>rden zevk alıyor<br />

olsaydınız endişe duyardım fakat inanın bana, biz gerçek bir<br />

Avrupai ortamda çok sağlam Türk genç<strong>le</strong><strong>ri</strong> olarak yetiş<strong>tik</strong>. O<br />

neden<strong>le</strong> okulumuzu Atamızın arzu ettiği bu seviyeye taşıyan<br />

Merhum Mümtaz Tarhan’ı anmadan anılarıma son veremeyeceğim.<br />

Bu yazıda isim<strong>le</strong><strong>ri</strong> geçen<strong>le</strong><strong>ri</strong>n büyük bir kısmı artık aramızda<br />

yok. Hepsi nur içinde yatsınlar.<br />

Çetin Evirgen’59


izim dünyamız<br />

SİZ <strong>TED</strong> ANKARA KOLEJLİLER!<br />

Küçükkumla Gemlik ilçesinin sahilde mesire ye<strong>ri</strong>dir.<br />

İske<strong>le</strong>si yanında asırlık çınarlar altında devamlı gölgelik<br />

Çınaraltı Kahvesi adeta oranın sembolüdür. Genellik<strong>le</strong><br />

sabah çayımı orada içer, günlük gazete<strong>le</strong><strong>ri</strong> okurum.<br />

Yine öy<strong>le</strong> bir gün evime dönerken iske<strong>le</strong> yanındaki otoparkta<br />

burunları denize dönük park etmiş arabalardan bi<strong>ri</strong>nin<br />

arka camına yaslanmış bir <strong>le</strong>vha dikkatimi çekti; Uzunlamasına<br />

dikdörtgen, sarı şe<strong>ri</strong>t<strong>le</strong> çev<strong>ri</strong>lmiş, lacivert zemin<br />

üze<strong>ri</strong>nde, sarı renk<strong>le</strong> T.C.FENERBAHÇE CUMHURİYETİ 34<br />

FB 1907 yazılmış. Vay canına bir Cumhu<strong>ri</strong>yeti<strong>miz</strong> daha varmış,<br />

diyerek gülümsedim. Ayrılırken arabanın yan arka<br />

camında <strong>TED</strong> ANKARA KOLEJİ amb<strong>le</strong>mini gördüm.<br />

Mese<strong>le</strong> anlaşılmıştı. Ben <strong>Ankara</strong> Gazi Lisesi mezunuyum.<br />

Ezeli rakibi<strong>miz</strong>in bir uzantısı i<strong>le</strong> karşı karşıya idim. Demek<br />

bunlar hala böy<strong>le</strong>ydi. Kahveye döndüm büyükçe bir kağıda<br />

büyük harf<strong>le</strong>r<strong>le</strong><br />

“ SİZ ANKARA KOLEJLİLER HEPİNİZ BÖYLE SİVRİ<br />

AKILLI MI OLUYORSUNUZ?”<br />

UĞUR FEHMİ ERKUT<br />

Y.MÜH.<br />

Kumla 538 15 95<br />

<strong>Ankara</strong> 312 440 47 85<br />

yazarak, sürücünün göreceği şekilde si<strong>le</strong>ceğe sıkıştırdım.<br />

Eve döndükten bir müddet sonra te<strong>le</strong>fonda genç bir<br />

bayan sesi “Arabama not bırakmışsınız, önce ceza sandım.”<br />

dedi. Gülümsedim o ceza değil methiye dedim.<br />

Kendi<strong>miz</strong>i tanıttık. Çocuklarım yaşındaydı. <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji<br />

mezunu imiş, şimdi Bursa’da yaşıyormuş. Evli, dört çocuğu<br />

var, ideali mimarlıkmış hatta o maksatla Ame<strong>ri</strong>ka’ya gitmiş.<br />

Hayatın sosyal yanı muhteme<strong>le</strong>n yuva kurma ağır<br />

basınca olmamış, dönmüş. Bu yüzden biraz<br />

buruk.“Üzülme” dedim. Sen çocuklarının mimarı olmuşsun<br />

bundan büyük mutluluk olamaz. Pek hoşuna gitti,<br />

teselli buldu. Aramızda bir baba-kız soh<strong>bet</strong>i başladı. “Sanki<br />

onunla kırk yıllık bir dost gibiydik. Oysa aramızda bir göz<br />

aşinalığı bi<strong>le</strong> yoktu.”<br />

Anlatıyordu. Okulumu, öğretmen<strong>le</strong><strong>ri</strong>mi, arkadaşlarımı<br />

çok öz<strong>le</strong>dim, çok arıyorum. Güzelim <strong>Ankara</strong> baharları tatilin<br />

yaklaştığı neşeli gün<strong>le</strong>r, okulun güzel yemek<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni bırakıp<br />

Kızılay’da sandviç yiyip tur attığımız gün<strong>le</strong>r. <strong>Ankara</strong>’nın<br />

ekim sonuna kadar süren, öğ<strong>le</strong>den sonra güneşin Kızılay’ı,<br />

okulumuzu kızıl ışıklara boyadığı doyulmaz sonbahar gün<strong>le</strong><strong>ri</strong>.<br />

Bir ara, hay söy<strong>le</strong>mez olaydım da ağzımdan yel alsaydı.<br />

“Eda” dedim. “Artık okulun başka yerde, orada değil.”<br />

Ağlamaklı oldu, neden dedi. Artık büyük okulların şehir<br />

dışına taşındığını, şimdi okulunun şehre uzak yerde olduğunu;<br />

ama ko<strong>le</strong>jli kardeş<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin modern binalarda eğitim<br />

gördüğünü anlattım. “Olsun ben eski okulumu da yenisini<br />

de göreceğim” dedi. Söz verdim zaten ağabeyi de<br />

ODTÜ’de öğretim üyesi. O da söz verdi, <strong>Ankara</strong>’ya ge<strong>le</strong>cek.<br />

Onu bi<strong>ri</strong> öğretim üyesi, diğe<strong>ri</strong> özel bir hastane sorumlusu<br />

çocuklarımla da tanıştıracağım. Hep beraber hem<br />

eski hem yeni <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’ni gezeceğiz.<br />

Ben de anlattım:<br />

“Aramızda ezeli reka<strong>bet</strong> vardı. He<strong>le</strong> spor dalında. Futbolda<br />

üstümüze yoktu. Ama baskette ko<strong>le</strong>jin Türkiye şampiyonluğuna<br />

oynayan efsane bir takımı vardı. Biz de kolay<br />

lokma değildik. Basket karşılaşmaları şimdiki Cebeci’deki<br />

Siyasal Bilgi<strong>le</strong>r Fakültesi Spor Salonu’nda yapılırdı. Seyirci<br />

t<strong>ri</strong>bün<strong>le</strong><strong>ri</strong> salonun üst katında idi. Maç gün<strong>le</strong><strong>ri</strong> salon karşılıklı<br />

tezahürattan ufak tefek karşılıklı atışmalardan yıkılırdı.<br />

Ko<strong>le</strong>j maçlarından önce Ta<strong>le</strong>be Birliği Başkanımız Barlas<br />

Küntay gelir,<br />

“Tezahürat serbest, istediğiniz kadar bağırın” der, sonra<br />

en oto<strong>ri</strong>ter tavrını takınarak<br />

“Kesinlik<strong>le</strong> küfür yok, Ko<strong>le</strong>j kızlarını da geti<strong>ri</strong>yor, onlar<br />

bizim kardeş<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong> sakın ha” diye ilave ederdi.<br />

Barlas Küntay yaman başkandı, biz de onu seven talimatlarına<br />

uyan sıkı Gazi Liseli<strong>le</strong>rdik.<br />

Bir ara Eda’ya şehit pilot yüzbaşı eşi sevgili akrabam<br />

Sıdıka Saçakçı’yı sordum. Öğretmeni imiş. Nerede olduğunu<br />

sordu. Kendisini kızına adadığını, onu kıymetli bir<br />

doktor olarak yetiştirdiğini anlattım. Öğretmenini arayacak.<br />

O gün herhalde Bursa bölgesinin en uzun te<strong>le</strong>fon<br />

görüşmesini yaptık. Ben de benzer bir olay anlatayım<br />

dedi.<br />

Yine bu arabayla ai<strong>le</strong>ce Bodrum’a gidiyorlarmış. Tabii<br />

arabada <strong>TED</strong> amb<strong>le</strong>mi var. Kendi<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin uygun yolda çok<br />

süratli olmalarına karşın yanlarından yıldırım gibi bir araba<br />

geçip onları ge<strong>ri</strong>de bırakmış. Hatta arabanın rüzgârı kendi<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni<br />

etki<strong>le</strong>miş. İ<strong>le</strong><strong>ri</strong>de din<strong>le</strong>nme tesis<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde mola verdik<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde<br />

Eda arabayı tanımış, eşi ve çocuklarıyla ayrılmakta<br />

olan genç adama,<br />

“Kardeşim, derdin ne? Neredeyse iki<strong>miz</strong>in de aynaları<br />

bi<strong>le</strong> parçalanacaktı” diye sormuş.<br />

Genç adam kendisini uzun uzun süzmüş, sonra<br />

“Hiçbir <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>jli bir Gazi Liseliyi geçemez”<br />

demiş.<br />

<strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’nin sevgili öğrenci<strong>le</strong><strong>ri</strong>,<br />

Hepinize hayatın eğitim, bilim, mes<strong>le</strong>k edinme, yuva<br />

kurma hasılı tüm yarışlarında başta eli öpü<strong>le</strong>si öğretmen<strong>le</strong><strong>ri</strong>nizin,<br />

anne<strong>le</strong><strong>ri</strong>nizin, babalarınızın, büyük<strong>le</strong><strong>ri</strong>nizin gösterdiği<br />

şekilde mutlu yarışlar diliyorum.<br />

Bu yarışmalarda önde bazen <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>jli,<br />

bazen Gazi Liseli bazen başka bir sevgili okul olmuş. Fark<br />

etmez. Hedef aynı olduktan sonra.<br />

Hepinizi sevgiy<strong>le</strong> kucaklıyorum.<br />

35<br />

Uğur Fehmi Erkut / Yüksek Mühendis<br />

MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r


maa<strong>ri</strong>ften yetişen<strong>le</strong>r<br />

36<br />

Ayşe Nevin Çağan Savaşçı’42<br />

Ulu önder Atatürk’ü üç kez gördü<br />

ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />

Türk Maa<strong>ri</strong>f Cemiyeti Yenişehir Ko<strong>le</strong>ji’nden 1942 yılında mezun<br />

olan Ayşe Nevin Çağan Savaşçı, Atatürk’ü yakından gördüğü üç<br />

özel günü anılarında bugün gibi taze ve özen<strong>le</strong> saklıyor. Ayşe<br />

Hanım kendisi için bu çok özel anılarını biz<strong>le</strong>r<strong>le</strong> paylaştı.<br />

Hayata yeniden başlamak<br />

için hiçbir zaman<br />

geç değildir. 1942 yılında<br />

<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’nden,<br />

bugüne dek<br />

yaşattığı güzel anılarla<br />

mezun olan Ayşe Nevin Çağan Savaşçıda<br />

bundan birkaç ay önce <strong>Ankara</strong>’da<br />

yeni bir hayata başlamış. Yedi yıl önce<br />

çok sevdiği eşini kaybeden ve sonrasında<br />

hiç kimsenin onun ye<strong>ri</strong>ni tutmadığını<br />

belirten Ayşe Hanım, şu an<br />

ikinci evim dediği özel bir bakım<br />

merkezinde kalıyor. Ayşe Hanım,<br />

buraya gelmeden önce çok<br />

tereddüt yaşadığını ama<br />

geldikten sonra ne kadar doğru bir karar verdiğini söylüyor.<br />

Ayşe Nevin Çağan Savaşçı, 1924 yılında yani Cumhu<strong>ri</strong>yet’in<br />

ilanından bir yıl sonra <strong>Ankara</strong> Samanpazarı’nın yakınındaki<br />

Kargı Sokak’ta köşe başında bir evde doğmuş. Fakat<br />

henüz nüfus kağıdı çıkarılmadan o zamanlar teğmen olan<br />

babasının tayini nedeniy<strong>le</strong> Bursa’ya taşınmak zorunda kalınca,<br />

oranın nüfusuna kayıt etti<strong>ri</strong>lmiş. Çocukluğuna dair ilk anıları da<br />

Bursa’da başlıyor. Babasının İstanbul’a tayin olması da Ayşe<br />

Hanım’ın sayesinde olmuş. Henüz bir, iki yaşında bir aske<strong>ri</strong>n<br />

kucağında kiraz yerken, kirazın çekirdeğini burnuna kaçırınca,<br />

Bursa’daki tüm doktorların müdaha<strong>le</strong>sine rağmen olumlu<br />

sonuç alınamaz. Onun durumuna çok üzü<strong>le</strong>n anne ve babası<br />

çareyi İstanbul’a gitmekte bulurlar. İstanbul’da küçük bir<br />

müdaha<strong>le</strong> i<strong>le</strong> kurtulur Ayşe Hanım. Bursa’dan sonraki ev<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />

İstanbul olur. İstanbul’dan Maraş’a, Adana’ya ve Eskişehir’e<br />

tayin<strong>le</strong><strong>ri</strong> çıkar. İki kardeşi daha olur.<br />

Eskişehir’den ise tekrar doğum ye<strong>ri</strong> olan <strong>Ankara</strong>’ya gelir<strong>le</strong>r.<br />

Sağlık Sokak’taki ev<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne yakın olmasından dolayı annesi tüm<br />

çocuklarının o zamanki Yenişehir Maa<strong>ri</strong>f Ko<strong>le</strong>ji’nde okumalarını<br />

ister. Ayşe Hanım liseye, kız kardeşi ortaokula, erkek kardeşi<br />

ise ilkokula burada başlarlar.<br />

“Ko<strong>le</strong>j’de çok güzel gün<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong> oldu” diye lafa başlıyor<br />

Ayşe Hanım, Ko<strong>le</strong>j<strong>le</strong> ilgili anılarını anlatırken. Ayşe Hanım,<br />

Ko<strong>le</strong>j’in Fransızca kısmına yazılır. Hepsi de birbi<strong>ri</strong>nden başarılı<br />

ve i<strong>le</strong>rde ka<strong>ri</strong>yer sahibi olacak on yedi kişilik bir sınıfta öğrenim<br />

görür<strong>le</strong>r. O gün<strong>le</strong>rden hafızasında kalan en canlı anılardan bi<strong>ri</strong><br />

şöy<strong>le</strong>dir: “Ben 10. sınıftayken, Milli Eğitim Müdürü Hasan Ali<br />

Yücel okulu ziyarete geldi. İkinci sırada oturuyorum. Şöy<strong>le</strong> bir<br />

dolaştı geldi, benim önümde durdu. ‘Sen söy<strong>le</strong> bakayım’ dedi,<br />

‘Hangi dersi çok seviyorsun’. Hangi dersi söy<strong>le</strong>diğimi hatırlamıyorum<br />

ama sevmediğin ders olarak; ‘Fiziği sevemiyorum,<br />

Çünkü anlamıyorum hocanın anlattıklarını’ dedim. Çıkışta fizik<br />

dersi hocasına gitmiş, kızmış. Fizik hocamız sinirli bir şekilde<br />

sınıfa geldi, ‘Beni Hasan Ali Yücel’e şikâyet eden öğrenci bu<br />

sınıfı geçemez’ dedi. Gittim, anneme söy<strong>le</strong>dim. Annem okul<br />

müdürümüz<strong>le</strong> konuştu. O da erkek<strong>le</strong>r tarafına giden fizik hocasıyla<br />

konuştu. O hoca on gün sürey<strong>le</strong> evi<strong>miz</strong>e geldi ve bana<br />

fizik dersi çalıştırdı. On gün sonra sınava girdim ve on aldım.”<br />

Ko<strong>le</strong>j’de başarılı bir öğrencidir Ayşe Hanım. Özellik<strong>le</strong> Matema<strong>tik</strong><br />

ve Kimya ders<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde her yıl sınıf bi<strong>ri</strong>nciliği hep onun olur.<br />

Sonraları en sevdiği konuların başında gelse de o dönem<strong>le</strong>r<br />

ta<strong>ri</strong>h ders<strong>le</strong><strong>ri</strong> en korktuğu ders<strong>le</strong>r arasındadır. Yine bir sözlü


ta<strong>ri</strong>h sınavında, sınava girmemek için köşe bucak saklansa da<br />

öğretmen tarafından yakalanarak, Hasan Ali Yücel’in de<br />

bulunduğu sınava girer. Çok iyi hazırlanmıştır bu sınava. Üç<br />

soruluk sınavda ilk iki soruyu o kadar iyi cevaplandırır ki Hasan<br />

Ali Yücel ayağa kalkar ve “Ben başka bir öğrenciyi din<strong>le</strong>mek<br />

istemiyorum. Hiçbi<strong>ri</strong> bu kadar iyi anlatamaz” der ve çıkar.<br />

Ko<strong>le</strong>j’den sonra Dil ve Ta<strong>ri</strong>h-Coğrafya Fakültesi Fransız Dili<br />

ve Edebiyatı Bölümü’ne kaydolur. Okuldan sonra bir süre ilkokul<br />

öğretmenliği yaptıktan sonra Emekli Sandığı’na memur<br />

olur. <strong>Ankara</strong> ve İstanbul’da çalışan Ayşe Hanım’ın ilk evliliğinden<br />

de bir kızı var.<br />

En özel anılar<br />

Ayşe Hanım’ın yaşamındaki çok özel anlardan en önemli<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />

Ulu Önder Atatürk’ü yakından gördüğü anlardır. Bunlardan<br />

ilki Eskişehir’de gerçek<strong>le</strong>şir. Türkiye’yi ziyarete ge<strong>le</strong>n Şah Rıza<br />

Peh<strong>le</strong>vi i<strong>le</strong> Mustafa Kemal Atatürk, tren<strong>le</strong> İstanbul’a gider<strong>le</strong>rken,<br />

tren Eskişehir’de durur. Babaları Ayşe Hanım ve diğer kardeş<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni<br />

Atatürk’ü görme<strong>le</strong><strong>ri</strong> için oraya götürmüştür. Tesadüfen<br />

Atatürk’ün bulunduğu vagon tam onların önünde durur.<br />

Atatürk bütün ihtişamıyla trenin kapısından çıkarak, halkı<br />

selamlar. Tabii en ön<strong>le</strong>rde Ayşe Hanım bulunmaktadır. O an<br />

orada bulunan herkesi büyük bir sevinç kaplar. Yine 1937 yılında<br />

Atatürk’ün katıldığı son Cumhu<strong>ri</strong>yet Bayramı esnasında<br />

uzaktan da olsa O’nu görme fırsatı bulur. Üçüncü ve son görüşü<br />

ise İstanbul Florya’da Atatürk’ün trene bineceği sırada olur.<br />

Ayşe Hanım’ın Atatürk’<strong>le</strong> ilgili anıları bunlarla sınırlı değil.<br />

Atatürk öldüğünde 9. sınıfta olan Ayşe Hanım, o kötü günde<br />

yaşadıklarını şöy<strong>le</strong> anlatıyor: “Hepi<strong>miz</strong>in ‘Olamaz, biz kaldık<br />

mı? Bizi kim koruyacak” diye bağırdığımızı hatırlıyorum. Okuldaki<br />

tüm öğrenci ve öğretmen<strong>le</strong>r büyük bir şaşkınlık, üzüntü ve<br />

çaresizlik içindeydik. İnanmak gelmiyordu içi<strong>miz</strong>den.”<br />

maa<strong>ri</strong>ften yetişen<strong>le</strong>r<br />

1956 yılında ai<strong>le</strong>cek İstanbul’a taşındıkları gün, aynı<br />

zamanda Atatürk’ün naaşının Anıtkabir’e taşındığı gündür. O<br />

günü de hafızalarında yaşatıyor Ayşe Hanım. O gün bir mucize<br />

olarak nite<strong>le</strong>ndi<strong>ri</strong><strong>le</strong>bi<strong>le</strong>cek bir şey olur. Atatürk, gökyüzünden<br />

sanki onları iz<strong>le</strong>mektedir. Herkesin gayet net bir şekilde<br />

iz<strong>le</strong>diği olayı Ayşe Hanım şöy<strong>le</strong> anlatıyor: “Büyük bir kalabalık<br />

Tandoğan Meydanı’na toplanmıştı. Atatürk, asker<strong>le</strong>r tarafından<br />

Anıtkabir’e götürülüyor, kalabalık da onları takip ediyordu. Bir<br />

ara çok tuhaf bir şey oldu. Gökyüzünde bi<strong>ri</strong>kmiş beyaz bulutlar,<br />

<strong>Ankara</strong> Ka<strong>le</strong>si’nden Anıtkabir’e doğru bakan tıpkı Ata’nın<br />

büstü gibi bir tablo çizmiş<strong>le</strong>rdi. Herkes hayret<strong>le</strong>r içinde bir<br />

bulutlara, bir naaş’a bakıyordu. Bu olaydan herkes gibi ben de<br />

çok etki<strong>le</strong>nmiştim. Atatürk Anıtkabir’e götürüldüğünde onu ilk<br />

ziyaret eden<strong>le</strong>rden bi<strong>ri</strong> de biz olduk.”<br />

85 yıllık yaşamına acı tatlı bir çok şey sığdırmış Ayşe<br />

Hanım, şimdi geçmiş yaşantısını öz<strong>le</strong>m<strong>le</strong> ve mutlulukla ansa<br />

da yeni hayatından da çok memnun. Ona ve onun gibi değer<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>e<br />

nice uzun sene<strong>le</strong>r diliyoruz.<br />

“Bir mil<strong>le</strong>tin yaşlı vatandaşlarına ve emekli<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne karşı<br />

tutumu, o mil<strong>le</strong>tin yaşama kudretinin en önemli<br />

kıstasıdır.<br />

Mazide muktedirken bütün kudretiy<strong>le</strong> çalışanlara<br />

karşı minnet hissi duymayan bir mil<strong>le</strong>tin, is<strong>tik</strong>ba<strong>le</strong><br />

güven<strong>le</strong> bakmaya hakkı yoktur.”<br />

M. Kemal Atatürk<br />

37<br />

MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r


sağlık<br />

38<br />

Dr. Ömer Çobanoğlu’74<br />

“Rahim ağzı kanser<strong>le</strong><strong>ri</strong> hızla artıyor”<br />

Son yıllarda tüm kanser tür<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde olduğu gibi rahim ağzı kanser<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde de hızlı bir artış<br />

göz<strong>le</strong>niyor. Bunun en büyük nedeni bu kansere neden olan ve cinsel yolla bulaşan HPV<br />

virüsünün oldukça yaygınlaşması. Kadın Doğum Uzmanı Dr. Ömer Çobanoğlu, 8-10 yıl<br />

kadar önce ayda bir vakaya rastlarken, bugün hemen hemen her gün bir vaka i<strong>le</strong> karşılaştığının<br />

altını çiziyor. Kadınların her durumda rutin kontrol<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni yaptırmaları gerektiğini<br />

vurgulayan Dr. Çobanoğlu’ndan rahim ağzı kanser<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin artış sebep<strong>le</strong><strong>ri</strong> ve tedavi yöntem<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />

hakkında bilgi aldık.<br />

Son yıllarda büyük bir artış gösteren rahim ağzı kanser<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />

i<strong>le</strong> ilgili bilgi ve<strong>ri</strong>r misiniz?<br />

Rahim ağzı kanse<strong>ri</strong> (serviks) rahim ağzında anormal<br />

hücre çoğalmasıdır. Rahim ağzı kanse<strong>ri</strong> yaşamı tehdit<br />

edebi<strong>le</strong>n ciddi bir hastalıktır. Tedavi edilmezse bu<br />

anormal hücre<strong>le</strong>r rahim ağzı kanse<strong>ri</strong> öncül<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne ve<br />

kansere dönüşebilir. Kadın genital sistem<strong>le</strong><strong>ri</strong> kanser<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />

tüm kanser<strong>le</strong>r içinde yüzde 2.7 i<strong>le</strong> 3.3 oranında<br />

görülür. Serviks<strong>le</strong> ilgili en önemli durum diğer kanser<strong>le</strong>re göre<br />

çok daha kolay, daha erken seviye<strong>le</strong>rde tanımlanabilir olmasıdır.<br />

Bu kanser türüne Human Papillomavirüs (HPV) adlı bir virüsün<br />

sebep olduğu bilinmektedir. Burada bilinmesi gereken<br />

önemli bir nokta vardır. HPV, 100’de 100’den fazla tipe sahip<br />

olan ve seksüel yolla geçen bir virüstür. ABD’de yaklaşık 20<br />

milyon kişinin bu virüs i<strong>le</strong> enfekte olduğu<br />

tespit edilmiştir. Türkiye’de de hızla<br />

artış görmekteyiz. 8-10 yıl önce<br />

ayda bir vaka i<strong>le</strong> karşılaşırken bu<br />

gün<strong>le</strong>rde hemen hemen her<br />

gün bu hastalığa rastlamaktayım.<br />

ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />

Rahim ağzı kanser<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin belirti<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />

ne<strong>le</strong>rdir?<br />

Rahim ağzı kanse<strong>ri</strong>y<strong>le</strong> ilgili en<br />

önemli belirti, renkli, kokulu akıntılardır.<br />

Kişi seksüel olarak aktifse<br />

temas sonrası yaşanan kanlı akıntılar görü<strong>le</strong>bilir. Normal özel<br />

gün<strong>le</strong>r ha<strong>ri</strong>cindeki kanamaların da muhakkak tıbbi platformda<br />

adının konması gerekir. Nasıl olsa geçer deyip, ihmal edilmemeli.<br />

İ<strong>le</strong><strong>ri</strong> dönem<strong>le</strong>rde idrarla ilgili prob<strong>le</strong>m<strong>le</strong>r, kasık ağrıları<br />

ortaya çıkar.<br />

Erken teşhis çok önemlidir. Rahim ağzı kanse<strong>ri</strong>y<strong>le</strong> ilgili<br />

önemli bir nokta da hastalığı 4 evre üze<strong>ri</strong>nden değer<strong>le</strong>ndirme<strong>miz</strong>dir.<br />

Her evrenin kendi içe<strong>ri</strong>sinde grupları vardır. Hayati noktalardan<br />

bi<strong>ri</strong> örneğin 2E’den sonra cerrahi yoldan müdaha<strong>le</strong><br />

etmek yeterli olmuyor. 2E’den sonra hastaya radyasyon terapisi<br />

öne<strong>ri</strong>yoruz. Bu evreden sonra hastanın 5 yıllık yaşama<br />

şansında ciddi düşüş<strong>le</strong>r görüyoruz. Stage 2B’ye kadar olan<br />

yaşama şansı yüzde 90’larda iken, 2B sonrasında bunun yüzde<br />

60’lara düştüğünü görmekteyiz. Bu hastalıkta ilaçla tedavi<br />

söz konusu değildir. Diğer genital sistem kanser<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde olduğu<br />

gibi cerrahi yöntem tercih edilir. Bazı merkez<strong>le</strong>rde erken<br />

evre<strong>le</strong>rde de cerrahi ye<strong>ri</strong>ne radyoterapi uygulaması var. Cerrahi<br />

yaptıktan sonra başka yere sıçrama kapasitesine göre radyoterapi<br />

de kullanılabilmektedir.<br />

Türkiye’de bu hastalığa yaklaşım nasıl?<br />

Bu hastalık, tüm erken teşhis yöntem<strong>le</strong><strong>ri</strong> eli<strong>miz</strong>de olmasına<br />

rağmen maa<strong>le</strong>sef gerekli rutin kontrol<strong>le</strong>r yapılmaması<br />

nedeniy<strong>le</strong> erken dönem<strong>le</strong>rde değil; hayatı tehdit eden dönem<strong>le</strong>rde<br />

saptanıyor. Kişinin hiç şikâyeti yokken kontro<strong>le</strong> gitmesi<br />

gerekiyor. Türkiye’de maa<strong>le</strong>sef kadınlarımız ev<strong>le</strong>ndikten sonra<br />

bir kadın doğumcuya gidilmesi gerektiğine inanıyorlar. Ama<br />

hastalıklar özellik<strong>le</strong> kanser<strong>le</strong>r medeni durumu gözetmeksizin<br />

insanlara bulaşabiliyor. İnsanla ilgili kontrol<strong>le</strong>r doğumla başlar.<br />

14 yaşına kadar bir çocuk doktoru kontrolünde olması<br />

gerekir. Ondan sonra da gerek ergenlik gerek yetişkinlik ve<br />

üreme dönem<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde de bu kontrol<strong>le</strong><strong>ri</strong> aksatmamalıdırlar.<br />

Rahim ağzı kanse<strong>ri</strong> hangi yaş grubunda daha sık<br />

görülür?<br />

Serviks kanse<strong>ri</strong>ni geçmiş yıllarda hayatın i<strong>le</strong><strong>ri</strong> devre<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde<br />

görme<strong>miz</strong>e rağmen, özellik<strong>le</strong> HPV gibi seksüel yolla geçen<br />

virüs<strong>le</strong><strong>ri</strong>n çok genç yaşta görülmesi, seksüel hastalıkları çok<br />

erken yaşlara çekmiştir. Bugün başta Çek


Cumhu<strong>ri</strong>yeti olmak üzere artık 20’li yaşlarda da serviks kanse<strong>ri</strong>ne<br />

oldukça sık rastlamaktayız. Bu virüsün maa<strong>le</strong>sef tedavisi<br />

mümkün değil. Hasta ömür boyu bu virüsü taşıyabiliyor.<br />

Serviks kanse<strong>ri</strong>ne bir çare olan HPV aşısı hakkında bilgi<br />

ve<strong>ri</strong>r misiniz?<br />

Bu aşı rahim ağzı kanse<strong>ri</strong>ne sebep olan, HPV (Human<br />

Papilloma Vins) virüsüne karşı gelişti<strong>ri</strong><strong>le</strong>n bir aşıdır. 2006 yılından<br />

be<strong>ri</strong> dünyada uygulanmaya başlayan bu aşılar, HPV’nin<br />

yüksek <strong>ri</strong>sk taşıyan tip<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne karşı gelişti<strong>ri</strong>lmiştir. Aşının 3 doz<br />

halinde yapılması gerekmekte ve üze<strong>ri</strong>nde tartışılmasına rağmen<br />

koruyuculuğunun 5 yıl süre i<strong>le</strong> olduğu bilinmektedir. Kısmen<br />

ücreti yüksek bir uygulamadır. Ancak bu virüsün görülme<br />

sıklığı göz önüne alınınca, aşının Kadın Hastalıkları ve Doğum<br />

platformunda yeni bir uygulamaya sahip olacağını söy<strong>le</strong>mek<br />

iste<strong>ri</strong>m. Bir diğer önemli bilgi ise bu aşıyı yaptıran kadınlarımızın<br />

yıllık rahim ağzı sürüntü tetkik<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni ihmal etmeme<strong>le</strong><strong>ri</strong> bilinmelidir.<br />

Sezaryen veya normal doğum tercihindeki görüşünüz<br />

nedir? Sizce normal şartlar altında hangi doğum tercih<br />

edilmelidir?<br />

Gebelik takibindeki temel hedef en sağlıklı anneye en sağlıklı<br />

bebeği vermektir. 30 yıllık hekimlik yaşamımda en sık karşılaştığım<br />

sorulardan bi<strong>ri</strong> ‘Normal Doğum mu?, Sezaryen mi?’<br />

daha iyi şeklindeki sorudur. Gerek normal doğumun gerekse<br />

sezaryenin birbi<strong>ri</strong>nden kesin üstün tarafları yoktur. Sezaryen<br />

benim mes<strong>le</strong>ğe başladığım ilk yıllarda oran olarak %5 civarında<br />

idi. Fetal monito<strong>ri</strong>zasyon dediği<strong>miz</strong> çocuğun doğum esnasındaki<br />

iyi olurluk halinin saptanmasının klinik uygulamaya girmesi,<br />

yüksek <strong>ri</strong>skli gebelik<strong>le</strong>rdeki takip<strong>le</strong>rde ultrason ve i<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />

teknolojik yaklaşımın tıbbi kullanımının yaygınlaşması i<strong>le</strong> 80’li<br />

yıllarda bu oran ABD’de %30-40’lara kadar çıkmıştır. Bu artış<br />

oranını takip eden yıllarda Türkiye’de de gördük. Ancak Türkiye’de<br />

çoğunluk özel hastane<strong>le</strong>rde sezaryen doğum oranının<br />

artışı %80’<strong>le</strong>re kadar çıktı. Bu hem hasta hem de doktor kaynaklı<br />

bir artış olmuştur. Doktorlar 10-15 saatlik bir zaman ey<strong>le</strong>mine<br />

bağlanmak istemedi. Hastaların büyük bir kısmı da alttan<br />

doğuramam safsatasına kendini kaptırdı. Tıbbi platformdaki<br />

doğru yaklaşım eğer sezaryen yapılacak ise bizim endikasyon<br />

dediği<strong>miz</strong> gerekliliği iyice saptanmalıdır. Sezaryen yapılmasın<br />

diye bir peşin yaklaşım da sağlıklı değildir. Kararın tıbbi gerekçe<strong>le</strong>r<strong>le</strong><br />

ve<strong>ri</strong>lmesi en doğrusudur.<br />

Kadın hastalıkları ve doğum alanındaki yenilik<strong>le</strong>r ne<strong>le</strong>rdir?<br />

Son 20-25 yılda teknoloji<strong>le</strong>rdeki yenilik<strong>le</strong><strong>ri</strong>n tıp alanında<br />

yaygın kullanım bulması i<strong>le</strong> tıbbın tüm dallarında olan i<strong>le</strong>r<strong>le</strong>me<strong>le</strong>rden<br />

Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü de payını aldı.<br />

Özellik<strong>le</strong> yüksek <strong>ri</strong>skli gebelik<strong>le</strong>rde ultrason takip<strong>le</strong><strong>ri</strong> ve ultrason<br />

kılavuzluğunda yapılan gi<strong>ri</strong>şim<strong>le</strong>r (Kordosentez, amniosentez)<br />

ilk sağlıklı bebeği çok erken gebelik haftalarında dahi<br />

tanımlamada büyük avantajlar elde etmiş durumdayız. Gebelik<br />

öncesinde çift<strong>le</strong>r<strong>le</strong> yapılan görüşme<strong>le</strong>r ve gebelik ayında<br />

(Tüp bebek ve yardımcı çevre yöntem<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde) gene<strong>tik</strong> yolla<br />

geçen veya çeşitli çevresel faktör<strong>le</strong>rden kaynaklanan <strong>ri</strong>sk<strong>le</strong><strong>ri</strong>n<br />

azaltılması artık söz konusudur. Yardımcı Üreme Teknik<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin<br />

(Tüp bebek-Mikroenjeksiyon) yaygın ve nispeten ucuzlayan<br />

uygulama imkânları i<strong>le</strong> toplum içinde görü<strong>le</strong>n çocuk sahibi ola-<br />

sağlık<br />

mama oranı %10’lardan %2-3’<strong>le</strong>re düşürtülmüştür. Yine Jinekolojik<br />

Onkoloji yani kadın genital kanser<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin erken dönemde<br />

saptanması, toplumdaki bilgi<strong>le</strong>ndirmenin artması ve teknolojik<br />

tarama test<strong>le</strong><strong>ri</strong> sayesinde mümkün olmaktadır. Kadınlarda<br />

herhangi bir şikâyet olmaksızın yıllık rutin kontrol<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin yapılması<br />

bunun bir alışkanlık ve yaşam biçimi haline dönüştürülmesi<br />

artmaktadır.<br />

<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’y<strong>le</strong> ilgili olarak biz<strong>le</strong>r<strong>le</strong> ne<strong>le</strong>r paylaşmak<br />

istersiniz?<br />

Benim şimdiye kadarki yaşamımda iki şeyin çok önemli<br />

olduğunu biliyorum. Bi<strong>ri</strong> 0-6 yaş arası eğitimi, bir de orta eğitimi<br />

nerede aldığınız çok önemli. Bu sene benim <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong><br />

Ko<strong>le</strong>ji’nden mezuniyetimin 35. yılı. Tüm hayatımda ge<strong>ri</strong>ye<br />

bakınca birkaç şeyi içime sindi<strong>ri</strong>yorum. Bunlardan bi<strong>ri</strong> kadın<br />

hastalıkları ve doğum mes<strong>le</strong>ği diğe<strong>ri</strong> de <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’nde<br />

11 yıl okumuş olmam. Orda kazandığım dostlukların bunların<br />

ortaya çıkardığı dünyaya, çevreye hatta kendime bakışın bana<br />

ne kadar kuvvet kazandırdığını defalarca hissettim. Bugün iki<br />

şeyden çok mutluyum. İki çocuğumun Ko<strong>le</strong>j’de okuyor olması<br />

ve yedi yıldan be<strong>ri</strong> gönüllü olarak lise 2’<strong>le</strong>re ergenlik ve seksüel<br />

gelişim<strong>le</strong> ilgili ders<strong>le</strong>r ve<strong>ri</strong>yor olmam. Bunlar Ko<strong>le</strong>j’<strong>le</strong> bağlantımın<br />

devam etmesine yardımcı oluyor. Şu an hala ilkokul<br />

öğretmenim<strong>le</strong> Ne<strong>ri</strong>man Egüz’<strong>le</strong> sıkça yüz yüze ve te<strong>le</strong>fonla<br />

görüşme fırsatı bulmak, beni çok mutlu ediyor. Onun bana katkıları<br />

çok fazla. Bir de Ko<strong>le</strong>j’den iki kişinin hayatımda çok ayrıcalıklı<br />

ye<strong>ri</strong> var. Kıvılcım Hanım ve ta<strong>ri</strong>h öğretmenim Emine Güngör.<br />

Bu yüzden Ko<strong>le</strong>j benim için çok önemlidir.<br />

Dr. Ömer ÇOBANOĞLU’74<br />

1957’te doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’nde<br />

tamamlayarak, 1974 yılında mezun oldu. 1980’de Tıp Doktoru<br />

unvanı aldıktan sonra Anadolu Üniversitesi Kadın Hastalıkları<br />

ve Doğum Ana Bilim Dalında Thomas Jefferson University<br />

Department of Obstetines ve Gyneculogy, Wilmington Medical<br />

Center’de Kadın Hastalıkları ve Doğum uzmanı oldu. Oregan<br />

Health Obstet<strong>ri</strong>cs and Gynecology Sciences University Hospital’da<br />

Jinekolojik Onkoloji Departmanı’nda çalıştı. 1985-1986 yıllarında<br />

GATA Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalında<br />

askerlik görevini yaptı. 1987-1989 yılları arasında Dr. Zekai Tahir<br />

Burak Kadın Hastanesi’nde Başasistanlık, 1989-1993 Dr. Zekai<br />

Tahir Burak Kadın Hastanesi’nde Klinik Şef Muavinliği yaptı.<br />

1992’de Boston University Hospital’da Kadın Hastalıkları ve<br />

Doğum dalında Jinekolojik Onkoloji Departmanı’nda çalıştı.<br />

1993’de 2547 sayılı YÖK Kanunu Uyarınca Kadın Hastalıkları ve<br />

Doğum Dalında Doçentlik unvanını aldı.<br />

1993-1998 yıllarında Dr. Zekai Tahir Burak Kadın Hastanesi<br />

Klinik Şefliği, 1997 yılında <strong>Ankara</strong> Jinekoloji <strong>Derneği</strong> Başkanlığı,<br />

1998-2005 yıllarında City Hospital Kadın Hastalıkları ve Doğum<br />

Klinik Şefliği yaptı. 2005’ten bu yana Kavaklıdere Kadın Sağlığı ve<br />

Tüp Bebek Merkezi Klinik Şefliği devam eden Dr. Çobanoğlu aynı<br />

zamanda Medicana İnternational <strong>Ankara</strong> Hastanesi’nin Kadın<br />

Hastalıkları ve Doğum Klinik Şefliğini yönetmektedir.<br />

150’den fazla yurt içi ve yurt dışı yayını olan Dr. Çobanoğlu,<br />

evli ve <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’nde okumakta olan bi<strong>ri</strong> kız diğe<strong>ri</strong> erkek<br />

2 çocuk babasıdır.<br />

39<br />

MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r


kişisel gelişim<br />

40<br />

Ergen ana-babası olmanın<br />

dayanılmaz ağırlığı!<br />

Eski resim<strong>le</strong>re baktıkça zamanın bu kadar hızlı aktığına<br />

inanamıyorum. Oğlumun resim<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne bakmayı<br />

seviyorum ve ilk adımları sanki daha dün gibi geliyor<br />

bana. He<strong>le</strong> kendi çocukluğumdan kalma siyah<br />

beyaz resim<strong>le</strong>r... Annem, babam ne kadar gençmiş<br />

bir zamanlar, ben ne küçükmüşüm, babaannem ne<br />

güzel sarılmış bana, ergenliğimde ne komik görünüyormuşum,<br />

giysi<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong> ne komikmiş, moda da bir ga<strong>ri</strong>pmiş... Hey<br />

gidi gün<strong>le</strong>r hey!<br />

Büyüyünce sanki hiç çocuk olmadık, sanki hiç genç olmadık<br />

gibi geliyor; hem bize hem de çocuklarımıza. Sadece<br />

resim<strong>le</strong>rde kalmış gibi o güzel gün<strong>le</strong>r, anıları ise belki silinmemiş<br />

ama çok de<strong>ri</strong>n<strong>le</strong>re itilmiş. Oysa ne tasasız, ne korunaklı,<br />

ne güzel gün<strong>le</strong>rdi!<br />

Dün, <strong>Ankara</strong> Üniversitesi Kampüsü’nde kısa bir süre<br />

bulunmak durumundaydım. Hava güzeldi, öğrenci<strong>le</strong>r dışarılarda,<br />

çayları el<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde, soh<strong>bet</strong> koyu... Kendi üniversite öğrenciliği<strong>miz</strong>i<br />

hatırladım. Tek sorumluluğumuz ders çalışmaktı, ama<br />

hep son birkaç gün kala tutuşur, gece gündüz çalışırdık. Hava<br />

güzelse çaylarımızı alır, çim<strong>le</strong>re yayılır, dersi bek<strong>le</strong>rdik. Ders<br />

saati geldiğinde de bazen öy<strong>le</strong> canımız istemezdi ki, saat<strong>le</strong>rce<br />

bek<strong>le</strong>diği<strong>miz</strong> halde derse girmeyive<strong>ri</strong>rdik. Anne babalarımız<br />

bizi bize emanet ederdi, destek olurlardı ama sıkı takip altında<br />

değildik. Kendi özeli<strong>miz</strong>, kendi giz<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>, kendi acılarımız,<br />

kendi hatalarımız oldu. Büyüdük, yetişkin olduk, iyi yetişkin<strong>le</strong>r<br />

de olduk. İşi<strong>miz</strong>, çocuklarımız, rol<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>, statümüz var. Sorumluluklarımızın<br />

farkında, takipçi, iş<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>i aksatmayan, belki<br />

biraz da mükemmeliyetçi bir nesil olduk. Biz çok hızlı bir değişim<br />

yaşadık çocukluğumuzdan yetişkinliği<strong>miz</strong>e geçerken.<br />

Siyah-beyaz günde birkaç saat yayın yapan te<strong>le</strong>vizyondan,<br />

500 kanallı dijital sisteme geçildi hızla, şehir<strong>le</strong>rarası te<strong>le</strong>fon<br />

görüşmesi için santra<strong>le</strong> numara söy<strong>le</strong>nip saat<strong>le</strong>rce bek<strong>le</strong>nmesinin<br />

(Konya, çık aradan lafını hatırlarız hepi<strong>miz</strong>) ardından herkesi<br />

her yerde 24 saat ulaşılabilir kılan cep te<strong>le</strong>fonları çıktı.<br />

Bayramlarda kartpostal yazmanın ye<strong>ri</strong>ni, e-posta mesajları<br />

aldı. Mahal<strong>le</strong> arkadaşlarının ye<strong>ri</strong>ni MSN, Skype vb. aracılığıyla<br />

kurulan uluslararası ama kısa süreli arkadaşlıklar doldurdu.<br />

Şimdi zaman sıkışıklığı var, eskisi gibi “müsaitseniz annem<strong>le</strong>r<br />

ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />

Uzm. Psk. Hülya ÜSTEL KÖKDEMİR<br />

<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji PDRM<br />

akşam oturmaya ge<strong>le</strong>cek” desin diye çocuğumuzu kimsenin<br />

evine göndermiyoruz. Seyrek ağırlamayı kabul ettiği<strong>miz</strong><br />

konuklarımız için, çünkü sık olmasına enerji<strong>miz</strong> izin vermiyor,<br />

yiyecek<strong>le</strong><strong>ri</strong>n en azından bir bölümünü dışarıdan alıyoruz. Yetişememe<br />

kaygısı ve yorgunlukla gün<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>i geçi<strong>ri</strong>yoruz.<br />

Bu tempoda çocuk yetiştirmek için de oldukça kontrollü<br />

olma ihtiyacındayız. Planlı olsunlar, hemen öğrensin<strong>le</strong>r, bizi<br />

çok uğraştırmasınlar istiyoruz. Hem yorgunuz ve zamanımız<br />

az, hem de çocuklarımızı mükemmel yetişkin<strong>le</strong>r olarak hayata<br />

hazırlamak istiyoruz. Biz kıymet bi<strong>le</strong>n bir nesil olarak yetiş<strong>tik</strong>,<br />

çünkü çok şey hayatımıza sonradan girdi. Para bi<strong>ri</strong>kti<strong>ri</strong>p bir<br />

şey<strong>le</strong><strong>ri</strong> aldık, bir süre hayalini kurup sahip olduk. Komşunun<br />

çocuğunda olan oyuncak için onun evinde, bizde olan oyuncak<br />

için bizim evi<strong>miz</strong>de buluşup oynadık arkadaşlarımızla.<br />

Biten ispirtolu boyalarımıza kolonya damlatıp biraz daha kullandık.<br />

Bu bizim çocukluğumuzun doğalıydı. Şimdi ise çok<br />

daha faklı bir ortamda çocuk yetişti<strong>ri</strong>yoruz. Onlara küçüklük<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde<br />

öy<strong>le</strong> çok oyuncak alıyoruz ki; nesi var nesi yok bi<strong>le</strong>mediğinden<br />

oyuncakla oynama zevkini kaybediyorlar, en güzel<br />

okullarda okutuyoruz ve “elindekinin değe<strong>ri</strong>ni bilmiyorsun”<br />

diye kızıyoruz, hayal kurmalarına, öz<strong>le</strong>m çekme<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne izin vermeden<br />

istedik<strong>le</strong><strong>ri</strong> her şeyi almaya çalışıyoruz, yoksunluk çekmesin,<br />

buruk hissetmesin istiyoruz. Ama bir taraftan da kıymet<br />

bilmez, sorumsuz, plansız olmalarına kızıyoruz. Sanırım bu


koşulların onların doğalı olduğu gerçeğini her zaman düşünemiyoruz.<br />

Onlarda kendi<strong>miz</strong>i bir kez daha yaşarken, kendi<strong>miz</strong>i<br />

onların ye<strong>ri</strong>ne koyuyor ve gıpta ediyoruz. Oysa onlara göre<br />

gıpta edi<strong>le</strong>cek bir şey yok, zaten hayatın doğalı bu. Onlar bu<br />

koşullara doğdular, değe<strong>ri</strong>ni bilsin<strong>le</strong>r dediği<strong>miz</strong> şey<strong>le</strong>re zaten<br />

hep sahipti<strong>le</strong>r. Belki de bizim nesil<strong>le</strong> çocuklarımız arasındaki<br />

bu dönemde yaşanan kuşak çatışmasının temeli buna dayanıyor.<br />

Bizim nesil anne-babalar hem hata yapmalarına veya<br />

bedel ödeme<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne izin vermek istemiyoruz, hem de öfke<strong>le</strong>niyor<br />

ve çocuklarımızla gergin bir ilişki yaşıyoruz. Onların değil<br />

ama galiba bizim kafamız biraz karışık.<br />

Her hafta sonu doğum gün<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne taşıyoruz, okul dışı yetenek<br />

kurslarına yazdırıyoruz, erkenden dershane<strong>le</strong>re büyük<br />

paralar ödüyoruz... Bütün sorumluluklarını bir<br />

yetişkin gibi ye<strong>ri</strong>ne getirmesini, aksatmamasını,<br />

her konuda iyi olmasını bekliyoruz çocuklarımızdan.<br />

Oysa onların hayatı da çok yoğun.<br />

Üstelik yetişkin dünyasının kendi<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni içine attığı<br />

sürekli bir yarışma içinde olmak zorundalar.<br />

Uzun okul saat<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden sonra dershaneye gidiyorlar,<br />

ödev<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni yapıyorlar, başarılı olmak<br />

zorundalar, bir sürü sınava hazırlanmak zorundalar...<br />

Şimdi çocuklarımıza bakınca, kendi<br />

dönemi<strong>miz</strong>in aslında şanslı bir dönem olduğunu<br />

düşünmeyen anne-baba var mıdır bilmiyorum.<br />

Bu arada biz<strong>le</strong>r onları dış etken<strong>le</strong><strong>ri</strong>n getireceği<br />

olumsuzluklardan da şiddet<strong>le</strong> koruma kaygısı<br />

içindeyiz. İnternet ortamında karşılaşacakları<br />

kötü niyetli insanlar, girdik<strong>le</strong><strong>ri</strong> ortamlarda<br />

onları bek<strong>le</strong>yen <strong>ri</strong>sk<strong>le</strong>r, aşık olurlarsa ders<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni<br />

ihmal etme<strong>le</strong><strong>ri</strong> tehlikesi... Biz baktığımızda çok<br />

<strong>ri</strong>sk görüyoruz ve kaygıyla korumaya çalışıyoruz.<br />

Oysa biraz kendi gençliği<strong>miz</strong>i hatırlasak,<br />

biraz rahatlasak, biraz koşturmaktan vazgeçip<br />

dingin<strong>le</strong>şsek de yumuşak bir ilişkiye geçsek...<br />

Ev dışı ilişki<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>de gösterdiği<strong>miz</strong> sabır, hoşgörü ve gü<strong>le</strong>r yüz<br />

neden evin kapısı dışında kalıyor bazen merak ediyorum.<br />

Bazen biz yetişkin<strong>le</strong>r evi<strong>miz</strong>e, en değerli varlıklarımızın bulunduğu<br />

en rahat olduğumuz yere gittiği<strong>miz</strong>i unutuyor ve barut<br />

gibi gi<strong>ri</strong>yoruz evi<strong>miz</strong>in kapısından içe<strong>ri</strong>. Hep aynı cüm<strong>le</strong><strong>le</strong>r<strong>le</strong><br />

ilişki kuruyoruz birbi<strong>ri</strong><strong>miz</strong><strong>le</strong> ve hesap sorar cinsten. Biz gerginiz,<br />

ergen zaten gergin ve patlamaya hazır... Evde yüksek ge<strong>ri</strong>lim<br />

hattında gidip-ge<strong>le</strong>n mesajlar ve ergen çocuğumuzun biz-<br />

Uzm. Psk. Hülya ÜSTEL KÖKDEMİR<br />

1968 yılında doğan Hülya Üstel Kökdemir, 1992 yılında Orta<br />

Doğu Teknik Üniversitesi Psikoloji bölümünden mezun oldu. Yüksek<br />

lisansını ODTÜ Sosyal Psikoloji Bölümü’nde tamamladı. 92-<br />

95 yılları arasında çeşitli okullarda İngilizce Öğretmenliği yaptı.<br />

Demir Deniz Kökdemir adında 9 yaşında bir oğlu olan Hülya<br />

Üstel Kökdemir, 1995 yılında bu yana <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji Psikolojik<br />

Danışma ve Rehberlik Müdürlüğü’nde uzman psikolog olarak<br />

görev yapmaktadır.<br />

kişisel gelişim<br />

den uzaklaşması... Ergen doğal olarak yalnızken bi<strong>le</strong> kendi<br />

sosyal çevresiy<strong>le</strong> haşır neşir olmayı, müzik din<strong>le</strong>meyi, odasına<br />

çekilmeyi tercih ederken, bizim<strong>le</strong> ilişkisi sadece komut almaya<br />

dönüşmüşse daha da ev halkından kopuk yaşamaya yöne<strong>le</strong>bilir.<br />

Onların da işi zor, bizim de. Bize bu kadar müdaha<strong>le</strong> yoktu,<br />

oysa biz ergen çocuklarımızın her alanlarını bilmek ve<br />

müdaha<strong>le</strong> etmek istiyoruz. Bir taraftan bu iş bizi çok yorarken,<br />

diğer taraftan da kendi hal<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne bırakmaktan çok korkuyoruz.<br />

Bizim de duyduğumuz, şimdi de çocuklarımıza söy<strong>le</strong>diği<strong>miz</strong><br />

“sana güveniyorum, etrafa güvenmiyorum” cüm<strong>le</strong>sinin gerçekliğini<br />

biz yaşayarak farkındayız ama çocuklarımızın bunu<br />

algılamaları için zamana ihtiyaçları var.<br />

“Gençliği<strong>miz</strong> artık lüksten, zenginlikten hoşlanıyor. Görgü<br />

kurallarına hiç uymuyorlar. Oto<strong>ri</strong>teye karşı aşağılayıcı, küçümser<br />

bir tavırları var, i<strong>le</strong><strong>ri</strong> yaştaki<strong>le</strong>re, büyük<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne hiç saygıları<br />

yok. Anne, babalarına karşı çıkıyor, ters düşüyor, büyük<strong>le</strong><strong>ri</strong>n<br />

önünde gevezelik ediyor, öğretmen<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni ezmeye çalışıyor,<br />

onlara zorbalık ediyorlar”* Sizce bu satırlar ne zaman ka<strong>le</strong>me<br />

alınmıştır? Bir kez daha okuyup, fikir yürüttükten sonra yazımın<br />

sonuna bakın lütfen.<br />

Belki de bu hep böy<strong>le</strong> gidecek; genç<strong>le</strong>r aykırı davranacak,<br />

anne-babalar da kaygılanacak ve yakınacak. Belki de biz<br />

anne-babaların yapması gereken tek şey, onları ne çok sevdiği<strong>miz</strong>i,<br />

her koşulda da çok sevmeye devam edeceği<strong>miz</strong>i, ne<br />

çok gurur duyduğumuzu ve ne olursa olsun hayattaki en kıymetli<br />

varlığımız olduğunu onlara hissettirmektir. Her nesil kendi<br />

şarkısını söy<strong>le</strong>meye devam edecek ve etmeli kuşkusuz.<br />

Bizim kendi şarkımız ve <strong>ri</strong>tmi<strong>miz</strong> var ama biraz eskidi galiba.<br />

Gelişme yukarıdan aşağıya akar, bu neden<strong>le</strong> genç<strong>le</strong><strong>ri</strong>n bizim<br />

şarkımızı öğrenme<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni bek<strong>le</strong>mek ye<strong>ri</strong>ne neden biz yeni bir<br />

şarkıdan daha keyif almaya çalışmayalım ki!<br />

* M.Ö. 399 Sokrates.<br />

41<br />

MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r


gurme<br />

42<br />

<strong>Ankara</strong>’da modern kasabın yeni adresi<br />

E<br />

n önemli besin<br />

maddesi ve<br />

büyük çoğunluğun<br />

damak<br />

tadına hitap<br />

eden bir besin<br />

türüdür et ve et ürün<strong>le</strong><strong>ri</strong>. Özellik<strong>le</strong> eti<br />

mutfağında oldukça çok kullanan biz<br />

Türk<strong>le</strong>r için etten vazgeçmek mümkün<br />

değildir. Eskiden her mahal<strong>le</strong>de bir<br />

kasap bulunur, mahal<strong>le</strong>linin tüm et<br />

ihtiyacı bu kasaptan sağlanırdı.<br />

Mahal<strong>le</strong>li çok zorda kalmadıkça etini<br />

başka kasaptan almazdı. Şimdi bu<br />

kasapların ye<strong>ri</strong>ni market<strong>le</strong>r almış gibi<br />

görünse de tazelik ve kalite açısından<br />

et ürün<strong>le</strong><strong>ri</strong> her zaman tüketicinin kafasında<br />

soru işaret<strong>le</strong><strong>ri</strong> bırakmaktadır.<br />

Ama artık <strong>Ankara</strong>’da kaliteli etin bir<br />

adresi var. Bu adres Butcha Butcher<br />

Shop & Steak House… Burası sizi<br />

hem kaynağını bilmediğiniz market<br />

ürün<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden kurtaracak, hem de artık<br />

yok olmaya yüz tutan kasap kültürüy<strong>le</strong><br />

yeniden buluşturacak.<br />

Yaklaşık 3 ay kadar önce Çayyolu<br />

Park Caddesi’nde açılan Butcha Butcher Shop & Steak House,<br />

<strong>Ankara</strong>’da etin tamamiy<strong>le</strong> kendine has kimliğiy<strong>le</strong>, doğal<br />

aromalarıyla yeni<strong>le</strong>bi<strong>le</strong>ceği tek mekân olarak karşımıza<br />

çıkıyor. Butcha Steak House, açılalı henüz çok kısa bir<br />

zaman olmasına rağmen hiçbir tanıtım yapılmadığı halde<br />

tamamen kulaktan kulağa yayılan bir ün<strong>le</strong> marka olma<br />

yolunda hızla i<strong>le</strong>rliyor.<br />

Kendisi de bir gurme olan Osman<br />

Sungur, aynı zamanda iş<strong>le</strong>tme<br />

müdürlüğünü yapan Ayhan<br />

Sevilir ve et uzmanı cheff<br />

Şehmuz Acar tarafından<br />

açılan Butcha Steak Hou-<br />

ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />

Butcha Butcher<br />

Shop & Steak House<br />

Çayyolu Park Caddesinde açılan Butcha Butcher Shop & Steak House,<br />

benzersiz çeşit<strong>le</strong><strong>ri</strong>y<strong>le</strong> et seven<strong>le</strong><strong>ri</strong>n yeni uğrak noktası oldu. Kısa bir süre<br />

önce açılmasına rağmen et seven<strong>le</strong><strong>ri</strong>n dikkatini çeken ve <strong>Ankara</strong>’nın<br />

önemli markaları arasında ye<strong>ri</strong>ni almaya hazırlanan Butcha Butcher Shop<br />

& Steak House’da çiğ olarak satın alabi<strong>le</strong>ceğiniz pekçok çeşitte sağlıklı,<br />

kaliteli et ve et ürün<strong>le</strong><strong>ri</strong> bulunuyor.<br />

se’da konsept ve içe<strong>ri</strong>k olarak tamamen<br />

Güney Ame<strong>ri</strong>ka tarzı örnek alınmış.<br />

<strong>Ankara</strong>’dan sadece steak yemek<br />

için Ame<strong>ri</strong>ka’ya giden insanlar olduğunu<br />

belirten Sevilir, mekânın <strong>Ankara</strong>’da<br />

bu ihtiyacı tamamen karşılayacağını<br />

söylüyor.<br />

Yemek yeni<strong>le</strong>n mekân ve kasap<br />

olarak iki ayrı bölüme ayırabi<strong>le</strong>ceği<strong>miz</strong><br />

Butcha Steak House’un kasap bölümünde<br />

pekçok çeşit ürün satışa sunuluyor.<br />

Burada et<strong>le</strong><strong>ri</strong>n kalite, tazelik ve<br />

güvenilirliği konusunda şüphe duymanız<br />

için en ufak bir neden yok. Çünkü<br />

Butcha’nın en önemli kalite poli<strong>tik</strong>ası<br />

müşte<strong>ri</strong>ye sunduğu et<strong>le</strong><strong>ri</strong> anlaşmalı<br />

olduğu bölge<strong>le</strong>rden getirtiyor<br />

olması. Dünya genelinde et ve<br />

et ürün<strong>le</strong><strong>ri</strong>y<strong>le</strong> ünlü Trakya Bölge<strong>miz</strong>’deki<br />

7 ayrı çiftlik ve 3 entegre tesisinden özel olarak<br />

getirti<strong>le</strong>n et<strong>le</strong>r, kullanım alanlarına göre titizlik<strong>le</strong> seçiliyor.<br />

Dry Aged Beef sistemi<br />

Mekâna giren<strong>le</strong><strong>ri</strong>n dikkatini ilk çeken, steak et<strong>le</strong><strong>ri</strong>n<br />

teşhir edildiği bir dolap. İlk bakışta bu dolap<br />

camekanlı büyük bir buzdolabını andırsa<br />

da aslında “Dry Aged Beef” sistemi için<br />

kullanılan bir mahzen. Ayrıca Türkiye’deki<br />

en büyük Dry Aged Beef mahzeni burada<br />

bulunuyor. Dry Aged Beef sisteminde,<br />

et<strong>le</strong>r karkas halinde 0 ila (-)2,<br />

derecede nem oranı sabit<strong>le</strong>nmiş<br />

olarak 25 gün boyunca bek<strong>le</strong>tiliyor.


Bu süreçte etin ön ve arka kapak bölüm<strong>le</strong><strong>ri</strong> olarak bilinen<br />

kısımları kurumaya başlıyor. İçe<strong>ri</strong> hiçbir şekilde hava girmiyor.<br />

Kuruduğu zaman ise içinde kalan kan ve su, eti ma<strong>ri</strong>ne etmeye<br />

başlıyor. Etin suyu içinde kalıyor, kanda bulunan bir nevi<br />

aroma da etin her ye<strong>ri</strong>ne nüfuz ediyor. Böy<strong>le</strong>ce et hem doğal<br />

aromasını kay<strong>bet</strong>memiş oluyor hem de daha <strong>le</strong>zzetli ve sağlıklı<br />

bir hal alıyor. Sonrasında 0 ila +4 derecede<br />

din<strong>le</strong>ndi<strong>ri</strong><strong>le</strong>rek, teşhir edi<strong>le</strong>n et,<br />

şef Şehmuz Acar’ın usta el<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne<br />

teslim ediliyor.<br />

Buranın bir özelliği de ete<br />

İş<strong>le</strong>tme Müdürü Ayhan Sevilir’in<br />

tabi<strong>ri</strong>y<strong>le</strong> “şiddet” uygulanmaması.<br />

Et hiçbir şekilde dövülme<br />

gibi iş<strong>le</strong>m<strong>le</strong>re maruz bırakılmıyor.<br />

Etin kuruyan kısımları özel traşlanma<br />

yöntemiy<strong>le</strong> te<strong>miz</strong><strong>le</strong>niyor, el<strong>le</strong> dövü<strong>le</strong>rek servise hazır<br />

ha<strong>le</strong> geti<strong>ri</strong>liyor.<br />

Kasap bölümünde satışa sunulan diğer ürün<strong>le</strong>rden<br />

bazıları ise yine buraya özel sucuk, köfte ve sosis<strong>le</strong>r…<br />

Mutlaka tatmanız gereken bu üç özel <strong>le</strong>zzetin yapımında da<br />

özel, yüzde yüz dana eti kullanılıyor. Sütten yeni kesilmiş dananın<br />

döş kısmından yapılan Butcha Köfte, buraya özel bir karışımla<br />

hazırlanıyor. Yine başka hiçbir yerde bulamayacağınız<br />

Butcha Sucuk, ceviz, fıstık ve hellim peyni<strong>ri</strong> katılarak yapılıyor.<br />

Bu ürün<strong>le</strong>r dışında yorgun bir günün akşamında buzluktan<br />

hemen çıkarıp hazırlayabi<strong>le</strong>ceğiniz <strong>le</strong>zzetli ürün<strong>le</strong>r de bulunuyor.<br />

Örneğin tüm garnitür<strong>le</strong><strong>ri</strong> içinde bulunan dana saç kavurma<br />

ve isteğe göre doldurularak hazırlanan kuzu budu bunlardan<br />

sadece ikisi.<br />

Bu sağlıklı et<strong>le</strong><strong>ri</strong> satın alarak eve götürebi<strong>le</strong>ceğiniz gibi<br />

burada da tüketmeniz mümkün. Butcha Steak House kasap<br />

bölümünün dışında gi<strong>ri</strong>ş katında 55, ikinci katta 80 ve VIP salonunda<br />

da 25 kişilik bir kapasite i<strong>le</strong> hizmet ve<strong>ri</strong>yor.<br />

Çok özel bir menü<br />

Modern ve klasik tarzın bir karışımı olarak hazırlanan<br />

mekânın dekorasyonu özel davet<strong>le</strong><strong>ri</strong>nizi de verebi<strong>le</strong>ceğiniz<br />

oldukça şık bir görüntüye sahip.<br />

Buraya ilk kez geliyorsanız alacağınız kasap ürün<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni ilk<br />

olarak burada denemenizi tavsiye ede<strong>ri</strong>z. Çünkü et burada<br />

farklı pişirme teknik<strong>le</strong><strong>ri</strong> kullanılarak hazırlanıyor ve “Ben daha<br />

önce et yememişim” dedirtecek kadar ağızda hoş bir tat bıra-<br />

kıyor. Düz olmayan kıvrımlı dökme tavalarda pişi<strong>ri</strong><strong>le</strong>n et<strong>le</strong>re tuz<br />

ve zeytinyağı dışında bir şey ek<strong>le</strong>nmiyor.<br />

Ayhan Sevilir, Butcha Steak House’un menüsünde yer<br />

alan tüm çeşit<strong>le</strong><strong>ri</strong>n birer spesiyal olduğunu belirterek, et seven<strong>le</strong><strong>ri</strong>n<br />

bütün yemek<strong>le</strong><strong>ri</strong> deneme<strong>le</strong><strong>ri</strong> gerektiğini söy<strong>le</strong>yerek şunları<br />

ekliyor: “Bugün Butcha’ya gitsem ne yesem diye düşündüğünüzde,<br />

cevabınız et, içecek olarak da şarap olacaktır. Ama<br />

buraya ne için geldiğinizi bi<strong>le</strong>ceksiniz. İnsanlar yoğun bir<br />

günün sonunda yemek yemeye git<strong>tik</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong>nde ön<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne birçok<br />

iş<strong>le</strong>tmede fasikül gibi bir menü geliyor. Zaten yorgun olan bu<br />

insanlar ne yiyecek<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne bir türlü karar veremiyorlar. Bizde<br />

öy<strong>le</strong> değil. Menünün tüm içe<strong>ri</strong>ği toplam 4<br />

sayfadan oluşuyor. İlk sayfası şarap<br />

servisi, ikinci sayfasında başlangıç<br />

ve salatalar üçüncü sayfada<br />

burger, köfte ve sucuk, dördüncü<br />

sayfada toplam 12<br />

çeşit et yemeğinden oluşan<br />

bir menümüz var.”<br />

Menüdeki başlangıçlarda<br />

füme peynir tabağında kendi ürün<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />

olan et çeşit<strong>le</strong><strong>ri</strong> sunuluyor. Salatalar<br />

bölümünde yağ ve sosunun yoğunluğuna çok dikkat edi<strong>le</strong>rek<br />

hazırlanan 5 farklı çeşit bulunuyor. Aperatif bölümünde Buctha<br />

Köfte, sucuk, taze sosis ve yine buraya özel aromaların katıldığı<br />

burger çeşit<strong>le</strong><strong>ri</strong> yer alıyor. Ana yemek bölümünde ise Dry<br />

Aged Sisteminde yeni<strong>le</strong>bi<strong>le</strong>cek üç farklı et bulunuyor. Bunlar<br />

Teabone, Dallas Steak ve New<br />

York Steak.<br />

Online et sipa<strong>ri</strong>şi<br />

Butcha’da önümüzdeki bir iki<br />

ay içinde yeni bir uygulama başlatılıyor.<br />

Online et sipa<strong>ri</strong>şi…<br />

Türkiye ve <strong>Ankara</strong>’nın her noktasına<br />

kasap mamül<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin perakende<br />

olarak servis yapılacağı<br />

sistemin alt yapı çalışmaları sürüyor.<br />

Te<strong>le</strong>fonla ya da mail yoluyla<br />

alınacak sipa<strong>ri</strong>ş<strong>le</strong>r, <strong>Ankara</strong> içine<br />

özel araçlarla günde iki kez, belli<br />

saat<strong>le</strong>r arasında gönde<strong>ri</strong><strong>le</strong>cek.<br />

Diğer uzak il<strong>le</strong>re ise özel k<strong>ri</strong>stal<br />

buzlu straforlar içinde vakumlanarak,<br />

kargo yoluyla gönde<strong>ri</strong><strong>le</strong>bi<strong>le</strong>cek.<br />

Dr. Ahmet Taner Kışlalı Mah.<br />

Park Cad. Alımcı<br />

Park Villaları 15/2 Çayyolu<br />

Tel. 241 45 43 pbx<br />

www.butcha.com.tr<br />

gurme<br />

43<br />

MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r


gezi rehbe<strong>ri</strong><br />

44<br />

Ekonomist Dergisi’nin 2008 yılı Dünyanın En Yaşanabilir<br />

Şeh<strong>ri</strong> Araştırması’nda yine bi<strong>ri</strong>nciliği kaptırmayan<br />

Vancouver, hem doğal güzellik<strong>le</strong><strong>ri</strong> hem de<br />

huzur içe<strong>ri</strong>sinde yaşam koşulları sunması sebebiy<strong>le</strong><br />

benim de ilk tercihimdir. Ayrıca bu şeh<strong>ri</strong>n benim<br />

için daha önemli bir özelliği var. 13 yıl önce eşim<strong>le</strong> beraber<br />

balayımıza bu şehirde başlamıştık, uzun bir aradan sonra iki<br />

çocukla birlikte tekrar dönme şansını yakaladık.<br />

Son zamanlarda artan Çinli, özellik<strong>le</strong> Hong Kong’lu göçmen<strong>le</strong>r<br />

sebebiy<strong>le</strong> ismi Honcouver diye anılmaya başlasa da<br />

şehir hâlâ muazzam cazibesinden hiç bir şey kay<strong>bet</strong>memiş.<br />

Kanada’nın batı kıyısında Ame<strong>ri</strong>ka sınırının yanı başındaki bu<br />

şehir komşusu Seatt<strong>le</strong> gibi yemyeşil hatta ondan çok daha<br />

güzel ve canlı!<br />

Kanada’nın bütününde<br />

geçerli olan sosyal güvenlik<br />

i<strong>le</strong> beraber ge<strong>le</strong>n bedava<br />

okul, bedava sağlık hizmet<strong>le</strong><strong>ri</strong>,<br />

işsizlik maaşı, ucuz<br />

konut gibi imkanların<br />

yanında Türkiye’de hiç bir<br />

zaman göremeyeceği<strong>miz</strong><br />

trafik koşulları, Kanada’nın<br />

büyük kısmının aksine ılıman<br />

iklimi, yüksek güvenlik<br />

ve hijyen standartları, dünyadaki<br />

diğer şehir<strong>le</strong>re nazaran Vancouver’ı bir adım öne çıkarmaktadır.<br />

Ama bunlardan öte şeh<strong>ri</strong>n yer<strong>le</strong>ştiği coğrafya İstanbul’u<br />

bi<strong>le</strong> cebinden çıkartır. Şeh<strong>ri</strong>n her bir tarafına yayılmış,<br />

nehir<strong>le</strong>r, delta oluşumları, kanallar, etrafını kuşatan okyanus,<br />

göl<strong>le</strong>r, karşısında uzun uzadıya devam eden Vancouver Adası’nın<br />

yanısıra hemen yanıbaşındaki dağlar, temmuzun başında<br />

bi<strong>le</strong> karlı tepe<strong>le</strong><strong>ri</strong> i<strong>le</strong> şeh<strong>ri</strong>n dört bir yanında görü<strong>le</strong>bilir.<br />

Ayrıca, şeh<strong>ri</strong>n her bir yanına yayılmış küçük bir ormanı<br />

andıran muazzam parkların arasında şehir merkezindeki Stan<strong>le</strong>y<br />

Parkı ön plana çıkar. Parkları bir yana bırakın şeh<strong>ri</strong>n bütünü<br />

yemyeşildir. Uzun süre Ortadoğu’da yaşamış olmam sebebiy-<br />

Eralp ELLİ’82<br />

www.eralpelli.com<br />

<strong>le</strong> bu özelliği her sefe<strong>ri</strong>nde beni çarpmıştır.<br />

Nerdeyse her mevsiminde gittiğim bu şeh<strong>ri</strong> bu sefer kızlarımı<br />

bırakıp Buket i<strong>le</strong> beraber Şubat ayının sonlarında ziyaret<br />

ettim. Tabii bu sefer ki seyahatimin sebebi diğer<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden daha<br />

farklıydı. Artık geçici aralıklarla devam eden buluşmalarımızı<br />

sürekli bir beraberliğe döndürmek amacıyla idi. 18 farklı be<strong>le</strong>diyeden<br />

oluşan ve yer<strong>le</strong>şim alanı İstanbul’dan çok daha büyük<br />

bir yüzölçüme sahip olan bu şehirden<br />

bir ev alıp buraya yer<strong>le</strong>şme<br />

hedefini gerçek<strong>le</strong>ştirmek için yaptık.<br />

Bu güzel şeh<strong>ri</strong> sadece anlatmak<br />

ye<strong>ri</strong>ne, onu hissetmek ve<br />

yaşamanın daha doğru olduğuna<br />

karar verdim.<br />

Ama siz<strong>le</strong>re bir kere daha anlatayım.<br />

Nerden başlasam acaba?<br />

Bence en meşhur ye<strong>ri</strong> Stan<strong>le</strong>y<br />

Park’tan başlamak lazım. Şeh<strong>ri</strong>n<br />

merkezinin yanıbaşında yaklaşık<br />

400 hektar büyüklüğündeki bu<br />

park, farklı tipte çam ağaçları i<strong>le</strong><br />

kafa din<strong>le</strong>mek ve yeşil<strong>le</strong> buluşmak için ideal bir rehabilitasyon<br />

merkezidir. Araba i<strong>le</strong> dolaşacağınız bu parkın tadını çıkarmak<br />

istiyorsanız yürüyüş veya bisik<strong>le</strong>t gezi<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni tercih etmelisiniz.<br />

Granvil<strong>le</strong> Adası yemek, din<strong>le</strong>nme ve eğ<strong>le</strong>nce için şehir<br />

merkezinde ideal bir lokasyondur. Buradan ayrıca küçük<br />

motorlar i<strong>le</strong> English Bay diye anılan yine şehir merkezindeki<br />

plajlara da gitmeniz mümkündür. Aslına bakarsanız Vancouver’ı<br />

diğer Ame<strong>ri</strong>ka ve Kanada şehir<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde ayıran özelliği,<br />

genelde iş merkezi olarak kullanılan şehir merkez<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin aksine,<br />

Vancouver’da günün her saati haftanın her günü yaşayan<br />

bir şehir merkezinin olmasıdır. Robson Caddesi’nde yürüyüş<br />

VANCOUVER<br />

DÜNYANIN EN GÜZEL ŞEHRİ


yapıp, alışve<strong>ri</strong>ş i<strong>le</strong> vakit geçireceğiniz<br />

gibi, kafe<strong>le</strong>rde ağzınızı tatlandırabilirsiniz,<br />

ya da bu caddeye<br />

para<strong>le</strong>l veya kesen bir çok<br />

caddede benzer aktivite<strong>le</strong>r<br />

yapabilirsiniz.<br />

Ame<strong>ri</strong>ka Kıtası’nın batı sahilindeki<br />

en büyük adası olan Vancouver<br />

Adası, Hawai’nin iki katı yüzölçümüne sahiptir. En<br />

büyük vilayeti<strong>miz</strong> olan Konya’nın yüzölçümüne yakın olan<br />

32,000 km 2 ’lik muazzam<br />

alanı i<strong>le</strong> yabani<br />

bir çok hayvana ev<br />

sahipliği yaptığı gibi,<br />

aynı zamanda İngiliz<br />

koloni<strong>le</strong>şmesinin<br />

iz<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni de görebi<strong>le</strong>ceğiniz<br />

Victo<strong>ri</strong>a şeh<strong>ri</strong><br />

i<strong>le</strong> gezilmesi gereken<br />

bir yerdir. Vancouver’un<br />

farklı yer<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden<br />

kalkan arabalı<br />

vapurlar i<strong>le</strong> ulaşabi<strong>le</strong>ceğiniz adada bir günü doya doya geçirebilirsiniz<br />

ya da gezinizi uzatıp balinaları göreceğiniz tekne<br />

turlarına da katılabilirsiniz.<br />

Grouse Dağı şeh<strong>ri</strong>n hemen merkezinde, batı ve kuzey<br />

Vancouver yer<strong>le</strong>şim alanlarının arasında size doyumsuz kayak<br />

zevki tattıracak yaklaşık 1,200 metre yükseliğindeki bir kış<br />

tu<strong>ri</strong>zmi merkezidir. Eğer o semt<strong>le</strong>rde oturuyorsanız, yaklaşık 10<br />

dakika mesafedeki kayak merkezi kolay bulunamaz bir nimettir.<br />

Vakit bulursanız hemen yakınındaki Capilano Asma Köprüsü’nden<br />

geçerek Capilano Neh<strong>ri</strong>’nin 100 metre üze<strong>ri</strong>nde yaklaşık<br />

250 metrelik maceralı bir yürüyüşte yapabilirsiniz. Ayrıca<br />

ge<strong>le</strong>cek sene olimyatlara ev sahipliği yapacak merkez<strong>le</strong>rden<br />

bi<strong>ri</strong> olan Twister <strong>Kay</strong>ak Merkezi de ziyaret edilmeye değer.<br />

Göl<strong>le</strong>rden de bahsetmeden geçmemeliyim. Şeh<strong>ri</strong>n etrafında<br />

i<strong>ri</strong>li ufaklı göl<strong>le</strong><strong>ri</strong>n bulunduğu milli parklar, özellik<strong>le</strong> yazın yüzme<br />

ve doğa yürüyüş<strong>le</strong><strong>ri</strong> için tercih edilmesi gereken doğal<br />

zenginlik<strong>le</strong>rdir. Hey<strong>bet</strong>li ağaçlar arasındaki pa<strong>tik</strong>alarda yoğun<br />

efor harcarken bir yandan da doğanın keyfini çıkarabilirsiniz ya<br />

da soğuk okyanus suyu ye<strong>ri</strong>ne nispeten sıcak göl kumsallarında<br />

se<strong>ri</strong>n<strong>le</strong>yebilirsiniz. Konu hazır doğadan açılmışken liste<strong>le</strong>diğim<br />

cennet yer<strong>le</strong>şim<strong>le</strong><strong>ri</strong> de ziyaret etmelisiniz; Deep Cove, Belcarra,<br />

Lions Bay, White Rock. Daha o kadar çok yer var ki.<br />

Son olarak Vancouver’dan yola çıkarak yapacağınız iki turdan<br />

bahsetmeden geçemeyeceğim. Bi<strong>ri</strong>ncisi Rocky Dağları’na<br />

yapılan tren yolculuğu. Lüks tren<strong>le</strong>r i<strong>le</strong> en az 2, en fazla 17<br />

gün yapılan turları alıp inanılmaz manzaraların keyfini konforlu<br />

bir ortamda çıkarmak isteyen<strong>le</strong>r biraz paraya kıymak zorunda<br />

kalacaklar. İkincisi ise Alaska’ya yapılan gemi turları. Benzer bir<br />

keyfi bu sefer gemide yaşamanız ve tabii ki Katil Balinaları iz<strong>le</strong>meniz<br />

mümkün.<br />

Vancouver’da konaklama<br />

Konaklama ve yemek konusuna gelince. Şeh<strong>ri</strong>n tadını<br />

çıkarmanız için şehir merkezindeki otel<strong>le</strong><strong>ri</strong> tercih etmeniz gerekir.<br />

Sezona ve otel<strong>le</strong><strong>ri</strong>n kalitesine göre tu<strong>ri</strong>zmin yoğunlaştığı<br />

gezi rehbe<strong>ri</strong><br />

45<br />

yaz ayları ha<strong>ri</strong>ç, 100 Kanada<br />

doları hatta altında şehir merkezinde<br />

ki otel<strong>le</strong>rde oda bulabilirsiniz.<br />

Her ülkeden, her ırktan<br />

insanın yaşadığı bu şehirde<br />

damak tadınıza uygun mutfağı<br />

bulmanız çok<br />

kolaydır, hatta<br />

ciddi bir Türk<br />

nüfusunun da<br />

b u l u n m a s ı<br />

sebebiy<strong>le</strong> Türk<br />

mutfağı da<br />

yiyebilirsiniz.<br />

Vancouver’ın<br />

dünyanın en<br />

pahalı 64. şeh<strong>ri</strong> olması gözünüzü korkutmasın, çünkü aynı listede<br />

İstanbul’un 24. sırada olması içinizi rahatlatabilir.<br />

Kanada i<strong>le</strong> ilgili esp<strong>ri</strong>li bir günce eminim bir çoğumuzun eposta<br />

kutusuna düşmüştür. Hatırlarsınız belki? İzmirli bir kadının<br />

güncesi ilk başta çok olumlu cüm<strong>le</strong><strong>le</strong>r i<strong>le</strong> başlar ama gün<strong>le</strong>r<br />

aylar geçip soğuk kış başlayıp ve kar yağışı hızını arttırınca<br />

lanet etmeye başlar. Evet çoğu Kanada şeh<strong>ri</strong> için doğru olan<br />

ağır kış koşulları Vancouver için geçerli değildir. İklimi İstanbul<br />

gibi olan şeh<strong>ri</strong>n tek farkı yıl başına düşen yağış miktarının bizim<br />

güzel ili<strong>miz</strong>e nazaran çok daha fazla olmasıdır. Kışın kar nadiren<br />

bir kaç günü aşmayacak kadar yağar ve Toronto i<strong>le</strong> Montrel<br />

gibi inanılmaz soğuk yapmaz. Zaten o sebep<strong>le</strong> bütün<br />

Kuzey Ame<strong>ri</strong>ka kıtasında New York, Los Ange<strong>le</strong>s ve bir kaç<br />

ünlü şehirden sonra ev fiyatlarının en yüksek olduğu 6. şehir<br />

ünvanını yıllardır korumaktadır. Nüfusu da çok fazla değildir.<br />

Büyük Vancouver olarak anılan bütün be<strong>le</strong>diye<strong>le</strong><strong>ri</strong> kaplayan<br />

devasa alanda sadece 2,3 milyon insan yaşamaktadır.<br />

Kanada’ya göçmenlik her geçen sene daha da zorlaştığı<br />

için belki benim yaptığımı yapamayabilirsiniz; ama en azından<br />

bir yaz tatilinizde 2 haftanızı ayırıp 2010 kış olimpiyatlarına ev<br />

sahipliği yapacak bu şeh<strong>ri</strong> muhakkak görün.<br />

Aman dikkat Kanada’dan döndükten sonra Türkiye sokaklarında<br />

hemen yaya olarak gezmeye başlamayın. Türkiye’nin<br />

vahşi trafik kurallarına tekrar alışamadan hastanelik olmanızı<br />

istemem.<br />

Kanada hakkında genel bilgi<strong>le</strong>r<br />

Nüfus: 33,212,000 (2008 tahmini)<br />

Ortalama Yaşam Süresi: Erkek 79, Kadın 84<br />

Başkent: Ottowa<br />

Diğer önemli şehir<strong>le</strong>r: Toronto, Montreal,<br />

Vancouver, Calgary<br />

Yüzölçümü: 9,984,670 km2 (Ame<strong>ri</strong>ka’dan biraz büyük)<br />

Din: Katolik %42, Protestan %23,<br />

Dinsiz %16, Belirtilmemiş %12<br />

Yönetim Şekli: Cumhu<strong>ri</strong>yet<br />

GDP/kişi: 50,600 $(2008)<br />

Para Kuru: 1$ = 1.25 CAD<br />

Lokal Zaman: Pasifik Zaman Dilimi<br />

MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r


çocuk<br />

46<br />

Türkiye’de Bir İlk: <strong>Ankara</strong> Dev<strong>le</strong>t Opera ve Ba<strong>le</strong>si Leyla Gencer Çocuk ve Gençlik Bi<strong>ri</strong>mi<br />

<strong>Ankara</strong>’da çocuk opera<br />

sanatçıları yetişecek<br />

<strong>Ankara</strong> Dev<strong>le</strong>t Opera ve Ba<strong>le</strong>si Leyla Gencer Çocuk ve Gençlik Bi<strong>ri</strong>mi’nin yöneticisi opera<br />

sanatçısı İpek Bö<strong>le</strong>r, çocukların ve genç<strong>le</strong><strong>ri</strong>n sanatta daha çok yer almalarını isteyen ve<br />

yıllardır bu konuya emek veren bir sanatçı. Bö<strong>le</strong>r’in en büyük hedefi ise Türkiye’de daha<br />

çok opera ve klasik müzik sanatçı ve iz<strong>le</strong>yici<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin yetişmesi. Bu hedefini gerçek<strong>le</strong>ştirmek<br />

amacıyla sanat yaşamında birçok çocuğun eğitimine katkıda bulunan Bö<strong>le</strong>r, bi<strong>ri</strong>mde ilk iş<br />

olarak bir çok sesli çocuk korosu oluşturuyor.<br />

Türkiye’de ilk olan <strong>Ankara</strong> Dev<strong>le</strong>t Opera ve Ba<strong>le</strong>si Leyla<br />

Gencer Çocuk ve Gençlik bi<strong>ri</strong>mi i<strong>le</strong> ilgili bilgi alabilir miyiz?<br />

Bi<strong>ri</strong>min kuruluş amacı nedir?<br />

<strong>Ankara</strong> Dev<strong>le</strong>t Opera ve Ba<strong>le</strong>si Müdürü Sayın Erdoğan<br />

Davran ve Genel Müdürümüz Sayın Rengin<br />

Gökmen böy<strong>le</strong> bir bi<strong>ri</strong>min açılması için karara varmışlar.<br />

Beni de sanatçılığımın yanı sıra buraya<br />

yönetici olarak atadılar. Bu bi<strong>ri</strong>m kurulurken düşündüğümüz<br />

tek bir şey vardı, çocuklarımızın daha çok<br />

sanatın içinde olmasını nasıl sağlarız? <strong>Ankara</strong> Dev<strong>le</strong>t Opera ve<br />

Ba<strong>le</strong>si olarak bir çocuk ba<strong>le</strong><strong>miz</strong> var. Bunun yanında bir de<br />

çocuk korosu olmalıydı. Bu<br />

amaçla çalışmalara başladık.<br />

Çocuk korosunu da 8-16 yaş<br />

olarak sınırladık. Biz çocuk<br />

korosunu sadece çocuk<br />

şarkıları söy<strong>le</strong>yecek diye<br />

düşünmüyoruz. Yarına çok<br />

iyi bir opera iz<strong>le</strong>yicisi yetiştirmeyi<br />

amaçlıyoruz.<br />

Buradan yetişecek<br />

yetenekli çocukların<br />

ge<strong>le</strong>cekte sahnede<br />

yer almasını<br />

düşünüyoruz. Çocukları<br />

böy<strong>le</strong> hazırlar ve<br />

başarılarını da kanıtlarsak<br />

yarın kendi<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni<br />

daha da eğiterek konservatuarlarda<br />

okuma<br />

fırsatı bulurlar. Konservatuarlara<br />

girmek için ön<br />

hazırlık dersi vardır, zor bir<br />

ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />

derstir. Ritim eğitimi, kulak eğitimi, melodi ezgi hafızası gerekti<strong>ri</strong>r.<br />

Bunların hepsi konservatuarlara girmek için gerekli olan<br />

şey<strong>le</strong>rdir. Bunları burada yapıyoruz. Şimdilik solfej bi<strong>le</strong>n ve bilmeyen<br />

olarak iki koromuz olacak. Çocukların seçiminden sonra<br />

bir çalışma temposu başlatıyoruz.<br />

Koro için başvuruların yoğunluğu nasıl?<br />

Şu an kayıtlarımız 150’yi bulmuş durumda. Bunların 100<br />

tanesi nettir, çünkü çok hevesli çocuklar, anne-babalar da<br />

istekli. Dolayısıyla benim<br />

şimdiki bakış açımdan<br />

100 kişilik bir<br />

koro var gibi. Bu<br />

hiç az bir rakam<br />

değil. Yaşları tutmadığı<br />

için ge<strong>le</strong>meyenöğrenci<strong>le</strong><strong>ri</strong>m<br />

var. Dolayısıyla<br />

hem gençlik,<br />

hem de çocuk korosunu<br />

kurmaya çalışıyorum.<br />

Burada hedef<strong>le</strong>diğim çok<br />

önemli nokta iyi bir opera ve<br />

klasik müzik iz<strong>le</strong>yicisi yetiştirmek<br />

ve bir de çok<br />

yetenekli<strong>le</strong><strong>ri</strong> bulup<br />

çıkartmak ama sahnede<br />

ama koroda.<br />

Çocuklar ve genç<strong>le</strong>r<strong>le</strong><br />

ilgili i<strong>le</strong><strong>ri</strong>de yapmayı<br />

düşündüğünüz faaliyet<strong>le</strong>r<br />

ne<strong>le</strong>r olacak?


Çocuk korosunu kurup o koroda çok sesli şarkıların söy<strong>le</strong>nmesin<br />

istiyorum. Gençlik korosu için daha geniş açılımlıyım,<br />

daha farklı bakıyorum. Genç<strong>le</strong><strong>ri</strong>n biraz sahnede de olmalarını<br />

istiyorum. Koroda sololar yaptırmayı, gerekirse çocuk oyunlarında<br />

rol almalarını sağlamayı düşünüyorum. Bu benim yıllardır<br />

düşündüğüm bir olay. Çocuk şarkıları söy<strong>le</strong>yen çocukların<br />

hepsi benim için çocuk sanatçıdır. Dünyada bir tek Almanya’da<br />

(Viyana'da çocuk operası var) bir de Türkiye'de oldu. Bu<br />

ne yapmak istediği<strong>miz</strong>i açık ve net göste<strong>ri</strong>yor.<br />

Çok sesli müzikte önce beyinde çalışmayan loplar çalışıyor.<br />

çok sesli müzikte hem diğer ses<strong>le</strong><strong>ri</strong> dinliyorsunuz hem de<br />

kendi partinizi söy<strong>le</strong>meye çalışıyorsunuz. Dolayısıyla çok ciddi<br />

bir vücut çabası var burada, hem beyin hem vücut olarak. O<br />

zaman ayaklarınız daha sağlam yere basıyor, kendinizden<br />

daha emin ve daha öz güveni yüksek insanlar oluyorsunuz.<br />

Ben bunları çocuklarımızda görmek istiyorum ve göreceğimden<br />

de eminim.<br />

Çocuklara yönelik göste<strong>ri</strong><strong>le</strong>r var mı ya da olacak mı?<br />

Tabii var. Ha<strong>le</strong>n göste<strong>ri</strong>mde Murat Göksu’nun “Öy<strong>le</strong>sine Bir<br />

Din<strong>le</strong>ti” ve Mustafa Erdo-<br />

ğan’ın “Çizmeli Kedisi” var.<br />

Öy<strong>le</strong>sine Bir Din<strong>le</strong>ti operası<br />

çocuk versiyonu, Çizmeli<br />

Kedi de ba<strong>le</strong>. İkisi de çok<br />

güzel yazılmış eser<strong>le</strong>r. Ayda<br />

ki kere hafta sonları göste<strong>ri</strong><strong>miz</strong><br />

oluyor. Haziranın ilk haftasında<br />

da yeni koromuzla<br />

bi<strong>le</strong>t satışlı bir konser yapmayı<br />

planlıyoruz.<br />

Bi<strong>ri</strong>m içe<strong>ri</strong>sinde enstrümana<br />

yönelik bir çalışma olacak<br />

mı?<br />

Onu maa<strong>le</strong>sef şimdilik<br />

İpek MUTAF BÖLER<br />

Manisa doğumlu opera sanatçısı İpek Bö<strong>le</strong>r, <strong>Ankara</strong> Dev<strong>le</strong>t<br />

Konservatuarı Şan Bölümü mezunudur. Yurtiçi ve yurt dışı konser<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />

i<strong>le</strong> sanata ve eğitime katkı adına Napoliten<strong>le</strong>r, müzikal<strong>le</strong>r i<strong>le</strong><br />

operalardan tanınmış aryalar ve türkü<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>i tanıttığı konser<strong>le</strong>rde,<br />

insanlarla sevgi i<strong>le</strong>tişimini en şekilde kurmayı başarmıştır. Çeşitli<br />

opera beste<strong>le</strong><strong>ri</strong> de bulunan sanatçının “Şarkılarımızla Çevre<strong>miz</strong>”<br />

adlı kitabıyla çeşitli ödül<strong>le</strong>re layık görülmüştür. Bö<strong>le</strong>r’in yine Eda<br />

adlı kitabı 8 Mart 2002 ta<strong>ri</strong>hinde Dünya Kadınlar Günü sebebiy<strong>le</strong><br />

Harran Üniversitesi’nden İ<strong>le</strong>tişim Ödülü’nü almıştır. Bö<strong>le</strong>r’in eşi<br />

opera sanatçısı Cumhur Bö<strong>le</strong>r’<strong>le</strong> birlikte hazırladığı Hakdostu<br />

Mevlana “Hoşgörü” adlı bir DVD’si bulunmaktadır. İpek Bö<strong>le</strong>r,<br />

konservatuar öğrencisi Arya ve Beste Bö<strong>le</strong>r adında iki kız çocuğu<br />

sahibidir.<br />

çocuk<br />

düşünemiyoruz, ama gelir<strong>le</strong>rse yön<strong>le</strong>ndi<strong>ri</strong><strong>ri</strong>m. Yani benim<br />

çocuğum piyano çalmak istiyor, benim çocuğum keman çalmak<br />

istiyor der<strong>le</strong>rse bu anlamda yön<strong>le</strong>ndirebili<strong>ri</strong>m.<br />

Bu tarz sanatsal faaliyet<strong>le</strong><strong>ri</strong>n çocuklar için ne tür faydaları<br />

olacaktır?<br />

Müzik<strong>le</strong> uğraşmak öncelik<strong>le</strong> çocuğun bireysel gelişimini<br />

arttıracaktır. Sonrasında çocukta beynin en zorlandığı konsantre<br />

sorunun çözümünde faydalı olacaktır. Zaten konsantre<br />

olmayı başarabi<strong>le</strong>n çocuk, sonraki hayatını da başarıyla götürür.<br />

Bir olaya konsantre olmak çok kolay bir şey değildir. Maa<strong>le</strong>sef<br />

çocuklarımızda algılama sorunu çok yüksek. Bu da bilgisayarlardan<br />

kaynaklanıyor, çünkü beynini hiç zorlamıyor algılamak<br />

için, düğmeye bastığı an istediğini alıyor. Ama şarkı söy<strong>le</strong>yen,<br />

müzik<strong>le</strong> uğraşan çocuklarda algılama daha açık, konsantrasyonu<br />

daha yüksek olduğu görülüyor.<br />

İçe kapanık çocuklarda dışa dönük, kendini ifade etmekte<br />

zorlanan çocuklarda kendini ifade etme yetisinin arttığı görülüyor.<br />

Ben aynı zamanda çocuk pedagojisi de okuduğum için<br />

çocuklarda bu anlamdaki gelişme<strong>le</strong><strong>ri</strong> çok rahat görüyorum.<br />

Mesela çocuk ilk hafta gayet rahat geliyor, ikinci, üçüncü haftadan<br />

sonra süs<strong>le</strong>nip geliyor, tokalar renk<strong>le</strong>niyor, salonda en<br />

ön sıraya oturmaya çalışıyor. Şarkı söy<strong>le</strong>rken daha kendini hissettirmeye<br />

çalışıyor yani ben şarkıyı ezber<strong>le</strong>dim tarzında. Kendini<br />

beğenmeye, kendini sevmeye başlıyor. Hayat sevgisi artıyor.<br />

Zaten kendinizi severseniz hayatı da seviyorsunuz.<br />

Ge<strong>le</strong>cek hedef<strong>le</strong><strong>ri</strong>niz ne<strong>le</strong>rdir?<br />

Daha önce Oksijen Korosu, Neşeli Notalar gibi özel çocuk<br />

korolarım vardı. Ben bu koroyla hiçbir 23 Nisan’ı boş geçirmedim.<br />

Alışve<strong>ri</strong>ş merkez<strong>le</strong><strong>ri</strong>, Kuğulu Park, Güven Park, Cumhurbaşkanlığı<br />

Köşkü, İsmet İnönü Köşkü gibi yer<strong>le</strong>rde çocuklarımla<br />

konser<strong>le</strong>r verdim. Yani sadece Leyla Gencer Sahnesi<br />

değil benim dediğim, Ben <strong>Ankara</strong>’nın ya da Türkiye’nin, her<br />

köşesinde, her köyünde, her ilçesinde ve ilinde bu korolarla<br />

şarkı söy<strong>le</strong>mek istiyorum. O köy<strong>le</strong>rde, il<strong>le</strong>rde kim varsa nasıl<br />

şarkı söy<strong>le</strong>nirmiş öğrenip, ufak ufak korolar kursunlar istiyorum.<br />

Burada müzik öğretmen<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne çok iş düşüyor tabii koroda.<br />

Dergi<strong>miz</strong> aracılığıyla okurlarımıza ne<strong>le</strong>r i<strong>le</strong>tmek istersiniz?<br />

Herkes biliyor ki Türkiye<br />

çok zengin bir ülke değil,<br />

dolayısıyla sanata da ayırdığı<br />

47<br />

bütçe çok büyük değil.<br />

Benim bi<strong>ri</strong>mim çok yeni kuruldu<br />

ve bu bi<strong>ri</strong>m<strong>le</strong> ilgili sponsor<br />

arayışı içindeyim. Henüz çok<br />

yeni olan bi<strong>ri</strong>min piyano, bilgisayar,<br />

fotokopi makinesi vb<br />

benze<strong>ri</strong> temel ihtiyaçlarının<br />

karşılanması için sponsorlara<br />

ihtiyacımız var. Dolayısıyla<br />

ben buranın donanımı için<br />

büyük firmalardan yardımcı<br />

olmalarını <strong>ri</strong>ca ediyorum.<br />

MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r


yaşam kalitesi<br />

48<br />

Son yılların modası<br />

İnsülin direnci<br />

Son yıllarda modern yaşamın biz<strong>le</strong>re hediyesi<br />

olan; hareketsizlik, stres, dengesiz bes<strong>le</strong>nme<br />

ve kilo kazanımının neden olduğu<br />

sağlık prob<strong>le</strong>m<strong>le</strong><strong>ri</strong> yeni kavramlar öğrenme<strong>miz</strong>e<br />

yol açtı. “Karaciğe<strong>ri</strong>mde yağlanma<br />

varmış” diyen<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong> çoğaldı, insülin direnci<br />

de git<strong>tik</strong>çe daha sık duyacağımız bir kavram; ne olduğunu<br />

öğrenmek isterseniz işte detayları.<br />

İnsülin direnci nedir?<br />

İnsülin, pankreasımızda bulunan <strong>bet</strong>a hücre<strong>le</strong><strong>ri</strong>nce salgılanan<br />

bir hormondur. Salınan insülin kan dolaşımıyla vücudumuza<br />

yayılır ve karbonhidrat, yağ ve protein metabolizmasında<br />

görev alır.<br />

İnsülin direncinde hücre<strong>le</strong>r insülinin etki<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne duyarsızlaşır<br />

ve aynı etkiyi göstermek için ortamda daha fazla insülin bulunması<br />

gerekir. Bu duyarsızlık hem vücutta salgılanan insüline<br />

hem de dışarıdan ve<strong>ri</strong><strong>le</strong>n insüline karşıdır.<br />

İnsulin direnci neden ortaya çıkar?<br />

Metabolik sendrom, obezite, gebelik, ağır enfeksiyon hastalıkları,<br />

stres ve kortizon kullanımı insülin direncine neden olabilir.<br />

İnsülin direncine ayrıca gene<strong>tik</strong> faktör<strong>le</strong>r ve bazı ilaçlar da<br />

yol açar.<br />

İnsülin direnci i<strong>le</strong> diya<strong>bet</strong> arasındaki ilişki nedir?<br />

Hayatımızın i<strong>le</strong>r<strong>le</strong>yen yıllarında ortaya çıkan tip 2 diya<strong>bet</strong>-<br />

ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />

Dr. Meh met Tü mer'81<br />

Ai<strong>le</strong> Hekimliði Uzmaný<br />

www.bsyklinik.com<br />

ten<br />

yıllar önce<br />

insülin direncinin başladığı saptanmıştır. Yüksek insülin seviye<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin<br />

santral obezite (bel çevresine toplanmış yağlanma),<br />

ko<strong>le</strong>sterol yükseklik<strong>le</strong><strong>ri</strong>, kan basıncı yüksekliği i<strong>le</strong> birlikte sey<strong>ri</strong><br />

sıklıkla görülür ve metabolik sendrom olarak adlandırılır<br />

İnsülin hormonunun görev<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden bi<strong>ri</strong> de başta yağ ve kas<br />

hücre<strong>le</strong><strong>ri</strong> olmak üzere, hücre<strong>le</strong><strong>ri</strong>n kandan glikozu alıp kullanmalarını<br />

sağlamaktır. Bunun için insülin; hücre<strong>le</strong><strong>ri</strong>n yüzeyinde<br />

yer alan reseptör<strong>le</strong>re bağlanır. Hücre yüzeyindeki resptör<strong>le</strong>re<br />

bağlanma; insülinin kas veya yağ hücresinin kapısını çalmasına<br />

benzeti<strong>le</strong>bilir. Direnç olduğu durumda, hücre<strong>le</strong>r bu kapı<br />

vuruşunu duymaz ve kapı açılmaz, sonuç olarak da glikoz<br />

hücre tarafından kullanılamaz. Bu durumda pankreas sonuca<br />

ulaşmak için tekrar insülin salmak zorunda kalır ve böy<strong>le</strong>ce<br />

kanda artan insülin değe<strong>ri</strong> i<strong>le</strong> kapıya daha şiddetli vurulmasını<br />

sağlayarak kapıyı açtırmak mümkün olur. Zaman içe<strong>ri</strong>sinde<br />

direnç artar ve pankreas fazla insülin salgılamaya gücü yettiği<br />

oranda bu direnci yener, kan şeke<strong>ri</strong> seviyesi normal kalır. Pankreas<br />

yorularak yete<strong>ri</strong> kadar insülin salgılayamadığında, özellik<strong>le</strong><br />

yemek sonralarında kan şeke<strong>ri</strong> yükselmeye başlar. Son<br />

aşamada açlık kan şeke<strong>ri</strong> de yükselir ve tip 2 diya<strong>bet</strong> basamağına<br />

geçilir.<br />

Kimin insülin direnci <strong>ri</strong>ski vardır?<br />

• Beden kit<strong>le</strong> indeksi 25’in üze<strong>ri</strong>nde olan<br />

• Bel çevresi ölçüsü sınır dışında olanlar (erkekte 102<br />

kadında 88,)<br />

• 40 yaşının üstünde olmak<br />

• Bi<strong>ri</strong>nci derece akrabalarında tip 2 diya<strong>bet</strong>, damar sertliği


veya yüksek tansiyon olanlar.<br />

• Gebelik diya<strong>bet</strong>i olanlar.<br />

• Yüksek kan basıncı, t<strong>ri</strong>glise<strong>ri</strong>t yüksekliği, düşük HDL<br />

ko<strong>le</strong>sterol veya damar sertliği olanlar.<br />

• Poliskis<strong>tik</strong> over tanısı olanlar.<br />

• Akantozis nig<strong>ri</strong>cans tanısı olanlar<br />

İnsülin direncini nasıl yenebili<strong>ri</strong>z?<br />

İnsülin direncini yenmenin iki yolu vardır; bi<strong>ri</strong>nci yol insülin<br />

gereksinimini azaltmak, ikinci yol ise hücre<strong>le</strong><strong>ri</strong>n insüline olan<br />

duyarlılığını artırmaktır. Her iki yolda da hayat tarzı değişiklik<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />

yapmamız gerekir.<br />

Diyeti<strong>miz</strong>de yapacağımız değişiklik<strong>le</strong>r insülin gereksinimini<br />

azaltabilir. İlk başta karbonhidrat alımı miktarı gözden geçi<strong>ri</strong>lmeli<br />

ve glisemik etki<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne göre dikkatli seçilmelidir. Glisemik<br />

indeksi yüksek karbonhidratlar kan şeke<strong>ri</strong>ni hızla yükseltir<strong>le</strong>r ve<br />

daha fazla insülin ihtiyacına neden olurlar.<br />

Kan şeke<strong>ri</strong>ni hızla yükselten, yüksek glisemik indeksli kar-<br />

yaşam kalitesi<br />

bonhidratlara örnek olarak;<br />

şeker, beyaz ekmek,<br />

patates kızartması ve<strong>ri</strong><strong>le</strong>bilir.<br />

Düşük glisemik indexli<br />

besin<strong>le</strong>re örnek olarak;<br />

tam tahıllar, kepekli pi<strong>ri</strong>nç,<br />

brokoli, havuç, bezelye<br />

ve<strong>ri</strong><strong>le</strong>bilir.<br />

Pek çok araştırma,<br />

aerobik tipte egzersiz<br />

yapılmasının veya kilo<br />

ve<strong>ri</strong>lmesinin kas hücre<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin<br />

insülin duyarlılığını arttırdığını saptamıştır. Finlandiya’da<br />

yapılan bir çalışma, diyet değişikliği ve egzersiz i<strong>le</strong> diya<strong>bet</strong><br />

gelişiminin %58 azaldığını saptamıştır.<br />

Sonuç olarak, gene<strong>tik</strong> eğilim<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong> olsa da <strong>ri</strong>sk<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>i iyi<br />

yönetirsek insülin direncinden korunabili<strong>ri</strong>z.<br />

ŞEKER HASTASI OLMA RİSKİNİZİ MERAK EDİYOR MUSUNUZ?<br />

1. Kilonuz...<br />

a) Normal (1)<br />

b) 2,5-13 kg. fazlanız var (2)<br />

c) 13 kg.dan fazla (3)<br />

2. Şeker ve tatlı k<strong>ri</strong>z<strong>le</strong><strong>ri</strong>m oluyor...<br />

a) Nadir (1)<br />

b) Bazen (2)<br />

c) Neredeyse her gün (3)<br />

3. Yorgunum...<br />

a) Yatmaya yakın (1)<br />

b) Çoğu zaman (2)<br />

c) Neredeyse her zaman (3)<br />

4. Donukluk hissede<strong>ri</strong>m...<br />

a) Nadir (1)<br />

b) Genellik<strong>le</strong> öğ<strong>le</strong> yemeğinden sonra (2)<br />

c) Neredeyse her zaman (3)<br />

5. Öğün atladığımda ya da vaktinde yemediğimde...<br />

a) Rahatsızlık duymam (1)<br />

b) Rahatsızlık duyarım (2)<br />

c) Elim ayağım titremeye başlar (3)<br />

6. Spor yaparım ya da gün içinde aktifimdir...<br />

a) Haftada 3- 4 kez (1)<br />

b) Sadece hafta sonları (2)<br />

c) Nadir (3)<br />

7. Çok stresliyim...<br />

a) Nadir (1)<br />

b) Arada bir (2)<br />

c) Genellik<strong>le</strong> (3)<br />

8. Ai<strong>le</strong>mde şeker veya obezite var...<br />

a) Hayır (1)<br />

b) Ebeveyn<strong>le</strong>rden bi<strong>ri</strong>nde ya da her ikisinde de (2)<br />

c) Kardeş<strong>le</strong><strong>ri</strong>mden bir veya birkaçında var (3)<br />

9. Açlık kan şeke<strong>ri</strong>m...<br />

a) Normal (65- 90 mg/dl) (1)<br />

b) Üst sınırda (91- 110) (2)<br />

c) Yüksek (111 ve üze<strong>ri</strong>) (3)<br />

10. HbA1C yüzdeniz...<br />

a) Normal (%5,7’den az) (1)<br />

b) Yüksek (%5,7- 6,9) (2)<br />

c) Kontrolden çıkmış (%7’den çok) (3)<br />

11. Açlık insülinim...<br />

a) Normal (12 mcIU’dan az) (1)<br />

b) Biraz yüksek (13- 20 mcIU) (2)<br />

c) Çok yüksek (21 mcIU’dan çok) (3)<br />

DEĞERLENDİRME<br />

11: Endişe<strong>le</strong>nmenize gerek yok. Sağlıklısınız diyebili<strong>ri</strong>z.<br />

Ancak yine de sağlıklı yaşam ilke<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne ve yeterli/ dengeli<br />

bes<strong>le</strong>nmeye dikkat edin.<br />

12- 16: Tehlike sinyal<strong>le</strong><strong>ri</strong> çalıyor, harekete geçmenin tam<br />

vakti.<br />

17- 21: Diya<strong>bet</strong> olma yolundaki işaret<strong>le</strong>r göz kırpıyor.<br />

Hiç vakit geçirmeden doktorunuza danışın.<br />

22- 33: Sizin için diya<strong>bet</strong> teşhisi konmuş olmalı. Unutmayın<br />

bes<strong>le</strong>nme, fiziksel aktivite ve yaşam şeklinde yapacağınız<br />

olumlu değişiklik<strong>le</strong>r<strong>le</strong> pek çok komplikasyonun önüne<br />

geçebilirsiniz.<br />

49<br />

MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r


moda-tasarım<br />

50<br />

ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009


moda- tasarım<br />

51<br />

MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r


sosyal sorumluluk<br />

52<br />

Düşünce<strong>le</strong>rdeki bozkırı yeşertmeye çalışanlar:<br />

Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı<br />

um:ag, 24 Ocak 1993 ta<strong>ri</strong>hinde öldürü<strong>le</strong>n yürekli gazeteci-yazar Uğur Mumcu’nun gazetecilik<br />

anlayışını sürdürecek genç gazeteci<strong>le</strong><strong>ri</strong> basına kazandırmak ve edebiyat, felsefe, sinema,<br />

resim i<strong>le</strong> görsel sanatta sıradanlığı reddeden<strong>le</strong><strong>ri</strong>n bir araya ge<strong>le</strong>bi<strong>le</strong>ceği, kendi<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni geliştirebi<strong>le</strong>ceği<br />

bir kültür ve sanat merkezi olma amacıyla kuruldu. Bugün um:ag Araştırmacı Gazetecilik<br />

eğitim programı i<strong>le</strong> yazma-felsefe-sinema seminer<strong>le</strong><strong>ri</strong>, desen kursları ve 18:30 söy<strong>le</strong>şi<strong>le</strong><strong>ri</strong>y<strong>le</strong><br />

insanların özgürce bir araya ge<strong>le</strong>bildik<strong>le</strong><strong>ri</strong>, paylaşabildik<strong>le</strong><strong>ri</strong> ve üretebildik<strong>le</strong><strong>ri</strong> bir kültür ve<br />

sanat merkezi haline geldi. <strong>Ankara</strong>’nın kültür iklimini geliştirmek ve toplumu oluşturan birey<strong>le</strong>rde<br />

kişisel farkındalık yaratmak amacını güden vakfın eğitim, yayın ve kültür-sanat alanlarını<br />

kapsayan geniş bir yelpazede önemli faaliyet<strong>le</strong><strong>ri</strong> bulunuyor. Vakfın toplumla bütün<strong>le</strong>şmesi,<br />

“Ada<strong>le</strong>t ve Demokrasi Haftası” i<strong>le</strong> doruğa çıkıyor.<br />

Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı (um:ag), 24<br />

Ocak 1993 ta<strong>ri</strong>hinde, arabasına yer<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong><strong>le</strong>n bombanın<br />

patlamasıyla kat<strong>le</strong>di<strong>le</strong>n, toplumsal duyarlılık ve<br />

sorumluktan yaşamı boyunca ödün vermemiş Gazeteci-Yazar<br />

Uğur Mumcu’nun ardından, eşi Güldal<br />

Mumcu, çocukları Özgür Mumcu ve Özge Mumcu<br />

tarafından Ekim 1994’te, onun düşünce ve ilke<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni yaşatmak;<br />

toplumsal sorunlara duyarlı, demokrat, emekten ve insanlık<br />

ideal<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden yana genç gazeteci<strong>le</strong><strong>ri</strong> basın mes<strong>le</strong>ğine kazandırmak<br />

ana amacıyla kuruldu.<br />

um:ag, bu ana amacının yanı sıra, sıradanlığın parçası<br />

olmayı reddeden her yaştan kişi<strong>le</strong>re sunduğu edebiyat, felsefe,<br />

resim, sinema etkinlik<strong>le</strong><strong>ri</strong>, çocuk proje<strong>le</strong><strong>ri</strong> ve çeşitli konularda<br />

sağladığı hizmet içi eğitim olanaklarıyla bir kültür-sanat-eğitim<br />

merkezi olarak hizmet ve<strong>ri</strong>yor.<br />

ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />

Aycan ALP’95<br />

Her yaştan katılımcıya geniş eğitim seçenek<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />

Vakfın Eğitim Bölümü, her yıl Ekim, Ocak ve Nisan aylarında;<br />

Yazma, Felsefe, Sinema Ta<strong>ri</strong>hi ve E<strong>le</strong>ştirel Haber Okuryazarlığı<br />

alanlarında 2.5 ay süren seminer<strong>le</strong>r açıyor. Yılda bir kere<br />

düzen<strong>le</strong>nen Araştırmacı Gazetecilik Kursu, mes<strong>le</strong>ğe Uğur<br />

Mumcu’nun gazetecilik anlayışı ve çizgisini sürdürecek genç<br />

gazeteci<strong>le</strong>r yetiştirmeyi amaçlıyor. Yaz aylarında düzen<strong>le</strong>nen


ve 9-11 yaş aralığındaki çocukların katılabildiği “İçimdeki<br />

Güneş” çocuklar için yaz etkinlik<strong>le</strong><strong>ri</strong> ise, sıradanlığı reddetmeyi<br />

küçük yaşlarda öğrenmek isteyen<strong>le</strong>re renkli ve eğ<strong>le</strong>nceli bir<br />

fırsat yaratıyor.<br />

Geçmişi ve günü anlamak isteyen<strong>le</strong>re um:ag kitapları<br />

um:ag Yayın Bölümü, geçmişi ve günümüzü anlamak isteyen<strong>le</strong>r<br />

için eşsiz bir başvuru kaynağı olan Uğur Mumcu’nun<br />

bütün yapıtlarının ve yazılarının dışında, Uğur Mumcu i<strong>le</strong> ilgili<br />

yayınlar, gazetecilik mes<strong>le</strong>ği ve toplumsal sorunlarla ilgili kimi<br />

der<strong>le</strong>me, araştırma ve raporları da kitaplaştırarak okura sunuyor.<br />

um:ag Yayınları, dünü değer<strong>le</strong>ndirmek ve bugünü anlayabilmek<br />

amacıyla Uğur Mumcu’nun bütün yapıt ve yazılarını<br />

kitaplaştırarak okurlara sunuyor. Her yıl ek<strong>le</strong>nen yayınlarıyla da<br />

okuyucuları araştırma dizi<strong>le</strong><strong>ri</strong>, özel dizi<strong>le</strong>r ve yeni yapıtlarla<br />

buluşturuyor.<br />

“Sanat, toplumu değiştirmek için bir araçtır”<br />

Yılgınlıkların, acıların, sıradanlığın kültür sanatla aşılacağı<br />

inancıyla çalışmalarına başlayan Kültür Sanat Bölümü, “Sanat,<br />

toplumu değiştirmek için bir araçtır. Bu aracı, amaca ve ereğe<br />

göre kullananı destek<strong>le</strong>mek, ona güç katmaktır bizim görevi<strong>miz</strong>.”<br />

diyen Uğur Mumcu’nun düşüncesinden de hareket<strong>le</strong>,<br />

çağdaşlaşma yolunda sanatın yaşamın her alanında yer alabilmesi<br />

amacıyla etkinlik<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni sürdürüyor.<br />

Ada<strong>le</strong>t ve Demokrasi Haftası: Dayatmalara ve<br />

baskılara direnen<strong>le</strong><strong>ri</strong>n haftası<br />

um:ag ayrıca, “faili meçhul” bırakılan cinayet<strong>le</strong><strong>ri</strong>n yaşandığı<br />

ülke<strong>miz</strong>de ada<strong>le</strong>t ve demokrasinin, ancak, dayatmalara,<br />

baskılara, hoşgörüsüzlüğe, işkenceye, haksızlığa direnen yurttaşların<br />

çoğalmasıyla yer<strong>le</strong>şebi<strong>le</strong>ceği bilincini demokra<strong>tik</strong> kit<strong>le</strong><br />

örgüt<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin de katılımıyla, her yıl; 24 Ocak 1993'te öldürü<strong>le</strong>n<br />

gazeteci-yazar Uğur Mumcu i<strong>le</strong> 31 Ocak 1990'da öldürü<strong>le</strong>n<br />

Prof. Dr. Muammer Aksoy'un ölüm yıldönüm<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni belir<strong>le</strong>yen 24<br />

Ocak-31 Ocak gün<strong>le</strong><strong>ri</strong> arasındaki haftanın, demokra<strong>tik</strong> kit<strong>le</strong><br />

örgüt<strong>le</strong><strong>ri</strong>y<strong>le</strong> birlikte, 'Ada<strong>le</strong>t ve Demokrasi Haftası' olarak hayata<br />

geçi<strong>ri</strong>yor. En uzak halkalarından en yakın halkalarına kadar<br />

"faili meçhul" cinayet<strong>le</strong><strong>ri</strong>n acısını toplumca yoğun olarak yaşadığımız<br />

ülke<strong>miz</strong>de, dili<strong>miz</strong>e yer<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong>lmek istenen 'faili meçhul'<br />

kavramına karşı bilinçli bir şekilde karşı koymanın aydın olmanın<br />

bir gereği düşüncesi, bu haftanın düşünce eksenini oluşturuyor<br />

Çünkü bir toplumda ada<strong>le</strong>t ve demokrasi, ancak,<br />

dayatmalara, baskılara, hoşgörüsüzlüğe, işkenceye, haksızlı-<br />

sosyal sorumluluk<br />

ğa direnen yurttaşların<br />

çoğalmasıyla yer<strong>le</strong>şebilir.<br />

um:ag'ın ön hazırlıklarını,<br />

tüm yazışmalarını<br />

ve kit<strong>le</strong> örgüt<strong>le</strong><strong>ri</strong> arasındaki<br />

i<strong>le</strong>tişimi üst<strong>le</strong>ndiği<br />

Ada<strong>le</strong>t ve Demokrasi<br />

Haftası, <strong>Ankara</strong> başta<br />

olmak üzere yurdun<br />

pek çok ye<strong>ri</strong>nde ve yurtdışında,<br />

çok sayıda kit<strong>le</strong><br />

örgütünün, kurum ve<br />

kuruluşların, yerel yönetim<strong>le</strong><strong>ri</strong>n<br />

ve gönüllü<strong>le</strong><strong>ri</strong>n<br />

her yıl artan katılımıyla<br />

gerçek<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong>liyor. Vakıf tarafından, Ada<strong>le</strong>t ve Demokrasi Haftası’nda,<br />

<strong>Ankara</strong> içinde ve dışında etkinlik yapan kurum ve kuruluşlara,<br />

gereksinim duydukları konularda yardım ediliyor ve<br />

<strong>Ankara</strong>'da her yıl tüm demokra<strong>tik</strong> kit<strong>le</strong> örgüt<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin katılımıyla,<br />

Uğur Mumcu'nun evinin önünde başlayan anma toplantıları,<br />

hafta boyunca söy<strong>le</strong>şi, açık oturum, din<strong>le</strong>ti ve sergi<strong>le</strong>r<strong>le</strong> sürüyor,<br />

etkinlik<strong>le</strong>re hafta boyunca bin<strong>le</strong>rce kişi katılıyor.<br />

Bu inanç ve düşünceyi paylaşan tüm duyarlı insanların ve<br />

kurumların desteği i<strong>le</strong> büyüyerek hizmet vermeye devam eden<br />

kamu yararına vakıf statüsündeki Uğur Mumcu Araştırmacı<br />

Gazetecilik Vakfı, toplumsal barış ve gelişmenin, bireysel farkındalıktan<br />

geçtiğine inanan herkesi dayanışmaya davet ediyor.<br />

Vakıfla ilgili ayrıntılı bilgi için: www.umag.org.tr<br />

53<br />

MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r


keyif<br />

54<br />

ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />

The House Café’de<br />

rakipsiz bahçe<br />

keyfi başladı


İstanbul dışında açılan ilk The House Café <strong>Ankara</strong>, müdavim<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni<br />

bekliyor. Rahat ve sıcak dekoruyla, farklı menüsüy<strong>le</strong> hizmet<br />

veren The House Café, havaların ısınmasıyla benzersiz<br />

bir bahçe keyfini de müşte<strong>ri</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong>y<strong>le</strong> buluşturdu.<br />

İlk açıldığı 2002 yılında İstanbul’da küçük bir cafe iken<br />

git<strong>tik</strong>çe büyüyen ve markalaşan The House Café, bugün<br />

11 şubesiy<strong>le</strong> hizmet ve<strong>ri</strong>yor. Bu şube<strong>le</strong>rden sadece bi<strong>ri</strong><br />

İstanbul dışında yani <strong>Ankara</strong>’da 2008 Ekim ayında açıldı.<br />

The House Café, <strong>Ankara</strong>’nın en güzel bölge<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden<br />

bi<strong>ri</strong>nde Filistin Caddesi i<strong>le</strong> Nene Hatun Caddesi’nin bir<strong>le</strong>ştiği<br />

yerde çok farklı bir atmosferde müşte<strong>ri</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong>ni karşılıyor.<br />

Havaların ısınmasıyla birlikte yeni bir bahçe keyfi ortamıyla hizmet<br />

vermeye başlayacak olan mekânda hazırlıklar hızla sürüyor.<br />

Menüsüy<strong>le</strong>, dekorasyonuyla ve hizmet kalitesiy<strong>le</strong> fark<br />

yaratan mekanın yöneticisi Tamer Akınözü, The House Café<br />

<strong>Ankara</strong>’nın bahçesiy<strong>le</strong> rakipsiz olacağını belirtiyor. The House<br />

Café <strong>Ankara</strong>’nın kuruluş ve gelişti<strong>ri</strong>lmesiy<strong>le</strong><br />

ilgili bilgi aldığımız Akınözü,<br />

söz<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni şöy<strong>le</strong> sürdürüyor: “İç<br />

dekorasyonda olduğu gibi bahçede<br />

de müşte<strong>ri</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>in kendi<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni<br />

ev<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde hissetme<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni sağlayacak<br />

peyzaj ve dekorasyon uygulamaları<br />

yapacağız. Bu yapacaklarımızı da<br />

yenilik olarak değer<strong>le</strong>ndiremeyiz<br />

çünkü geçen sene Ekim ayında<br />

a ç ı l d ı ğ ı m ı z<br />

için bahçe<strong>miz</strong>i<br />

özellik<strong>le</strong> peyzajkonusunda<br />

tam manasıylahazırlayamamıştık.”<br />

The House<br />

Café <strong>Ankara</strong>’nınkurulması<br />

bir soh<strong>bet</strong><br />

sırasında<br />

gelişti<strong>ri</strong>lmiş ve karara bağlanmış. Ancak franchise anlaşmasının<br />

gerçek<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong>lmesi epey uzun sürmüş. Bir yıllık bir süre içinde<br />

İstanbul The House Café yönetimi, Türkiye’nin bir numarası<br />

haline getirdik<strong>le</strong><strong>ri</strong> markalarına ilk defa temsil yetkisi verecek<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />

kişi<strong>le</strong><strong>ri</strong> ince e<strong>le</strong>yip sık dokumuşlar. Sonuçta oldukça keyifli<br />

ve modern bir mekân <strong>Ankara</strong>lıların hizmetine sunulmuş.<br />

Kurulduğu günden bugüne, sayısız ödül<strong>le</strong><strong>ri</strong> bulunan ve en<br />

son 2008 Timeout “En iyi yerli restoran zinci<strong>ri</strong>” dalında bi<strong>ri</strong>nci<br />

olan The House Café, adeta farklılığın bir sembolü konumunda.<br />

Akınözü, “taklit<strong>le</strong><strong>ri</strong> çoğalmış olsa da <strong>Ankara</strong>lı’ların dikkatli<br />

ve seçici göz<strong>le</strong><strong>ri</strong> farklılıkların farkına varacaktır” diyor.<br />

The House Café’nin oldukça zengin bir menüsü bulunuyor.<br />

Öğ<strong>le</strong> yemeğinde mantı, pazı, yaprak dolma, Tekirdağ köfte<br />

gibi The House Café’ye özgü ev yemek<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin yanında enginarlı<br />

ka<strong>ri</strong>des salata, porçini <strong>ri</strong>sottolu bonfi<strong>le</strong>, ıspanaklı somon<br />

ızgara, beğendili köfte, lahmacun pizza, kadayıfa sarılmış<br />

tavuk ve et schnitzel gibi yemek<strong>le</strong>r de bulunuyor. Mekânın tat-<br />

keyif<br />

lıları da oldukça büyük ilgi<br />

görüyor. Mom’s app<strong>le</strong> pie,<br />

kestaneli ve kahveli cheesecake,<br />

ev yapımı çi<strong>le</strong>kli tart ve beyaz çikolatalı brownie gibi tatlıları<br />

en beğeni<strong>le</strong>n<strong>le</strong>r arasında ilk sıralarda bulunuyor.<br />

The House Café yemek<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin yanında içecek<strong>le</strong><strong>ri</strong>y<strong>le</strong> de fark<br />

yaratıyor. Bu alanda yapılan yarışmalarda barmen<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin sayısız<br />

ödül<strong>le</strong><strong>ri</strong> bulunuyor. Özellik<strong>le</strong> limonata ve naneli limonataları<br />

i<strong>le</strong> ünlü mekân çok sık bi<strong>ri</strong>ncilik ödülüne layık görülmektedir.<br />

Taze meyve sularından yapılan "House Boom"lar ve detoks<br />

içecek<strong>le</strong>r en beğeni<strong>le</strong>n<strong>le</strong>r arasında bulunuyor. Detoks Rabbit<br />

(elma, zencefil, havuç), Detoks Garden (salatalık, elma, roka,<br />

maydanoz), Detoks Rainbow (domates,<br />

kereviz, renkli biber<strong>le</strong>r, limon, taze baharatlar)<br />

gibi farklı seçenek<strong>le</strong>r mevcut.<br />

Tüm The House Café’<strong>le</strong><strong>ri</strong>n en<br />

önemli özellik<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden bi<strong>ri</strong>ni tabi ki dekorasyonları<br />

oluşturuyor. İç ve dış dekorasyonda<br />

tamamen farklı ama modern<br />

bir tarz yakalamayı başaran mekânın<br />

tasarımı, sayısız ödüllü bir mimarlık firması<br />

olan Autoban tarafından çizilmiş.<br />

Uygulaması ise <strong>Ankara</strong>'nın<br />

çok önemli tasarım ve uygulama<br />

firması Plandek’e yaptırılmış.<br />

İsminden de anlaşılacağı<br />

gibi mekân tasarımında<br />

amaç, ge<strong>le</strong>n müşte<strong>ri</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong>n<br />

kendi<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni ev ortamında hissetme<strong>le</strong><strong>ri</strong>.<br />

The House Café <strong>Ankara</strong>’nın<br />

müşte<strong>ri</strong> portföyü ise<br />

çok geniş bir yelpazeye<br />

sahip. Her yaşın zevk alabi<strong>le</strong>ceği<br />

rahat bir ortam.<br />

“Dede i<strong>le</strong> torun aynı evi paylaşabiliyorsa<br />

The House<br />

Café’<strong>le</strong>rde de her yaşın zevk alacağı tatlar ve ortam sağlanmaktadır.”<br />

diyen Akınözü, söz<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni şöy<strong>le</strong> sürdürüyor: “Sağ<br />

olsunlar müşte<strong>ri</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong> olumlu olumsuz e<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong>ni biz<strong>le</strong>re sıklıkla<br />

aktarmaktadırlar ki bu da biz<strong>le</strong><strong>ri</strong> çok memnun etmektedir.<br />

Kendi<strong>miz</strong>i en iyiye ulaştırmada önemli katkısı olan bu ge<strong>ri</strong><br />

dönüş<strong>le</strong>rden gerçekten çok memnunuz. Müşte<strong>ri</strong> portföyümüz<br />

çok geniş olduğu gibi e<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong> alanlarımız da çok geniş. Müşte<strong>ri</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>in<br />

dekorasyon, yemek kalitesi, personel kalitesi, servis<br />

hızı, menü çeşitliliği vs. konulardaki olumlu ve olumsuz e<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong><br />

biz<strong>le</strong><strong>ri</strong> her gün farklı konularda toplantı yapmaya zorluyor<br />

ki, bu da adım adım en iyiyi bulmamıza katkı sağlıyor.”<br />

Nene Hatun Cad. No:74 GOP/ANKARA<br />

Tel: 0312 446 46 88 Faks: 0312 446 75 92<br />

55<br />

MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r


kültür-sanat<br />

56<br />

Tiyatro sanatçısı Tolga Tuncer’87<br />

“Biz hayattan bes<strong>le</strong>niyoruz”<br />

Tiyatro sanatçısı olmaya karar vermenizdeki etken<strong>le</strong>r<br />

ne<strong>le</strong>rdir? Ai<strong>le</strong>nizde başka tiyatrocu var mı?<br />

Benim tiyatroyu seçmem tamamen rastlantı sonucu<br />

oldu. Der<strong>le</strong>r ya “ben doğuştan yetenekliydim.” Bende<br />

hiç öy<strong>le</strong> olmadı. Ama hayata rastlantı diye baksak<br />

da bu rastlantılar, olması gereken yere götürüyor<br />

insanları. Ben Gazi Üniversitesi’ndeyken, amatör olarak<br />

tiyatro yapmaya başladım. Daha sonra bu ben<br />

de vazgeçemeyeceğim bir tutku haline geldi. Bu mes<strong>le</strong>ği profesyonelce<br />

devam ettirmek istediğim için, bu işin okulunu okumam<br />

gerektiğini düşünerek tiyatro sınavlarına girdim.. Gazi<br />

Üniversitesi’ni bırakıp, 1990 yılında Bilkent Üniversitesi Sahne<br />

Sanatları Fakültesi Tiyatro Bölümü’nü kazandım. Mezun olduktan<br />

sonra 1995’de Diyarbakır Dev<strong>le</strong>t Tiyatrosu’nu kazandım. 8<br />

sene burada görev yaptım. 2004 yılında <strong>Ankara</strong>’ya tayinim<br />

oldu. 5 sezondur <strong>Ankara</strong> Dev<strong>le</strong>t Tiyatrosu’nda görev yapmaktayım.<br />

Bunun dışında <strong>Ankara</strong> Sanat Tiyatrosu’nda da konuk<br />

oyuncu olarak oynamaktayım. Ai<strong>le</strong>mde başka tiyatrocu yok<br />

ama sanatçı var. <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji mezunu olan kardeşim de<br />

Ame<strong>ri</strong>ka’da Berk<strong>le</strong>y Üniversitesi gitar bölümünü bitirdi.<br />

Şu ana kadar rol aldığınız oyunlardan bahseder misiniz?<br />

Sekiz sene geçirdiğim Diyarbakır’da her sezon en az iki<br />

oyun oynadım. Şu ana kadar otuza yakın oyunda rol aldım.Bu<br />

proje<strong>le</strong>rde yer almaktan çok büyük mutluluk duydum. Bunlardan<br />

bazılarını Müfettiş, Göz<strong>le</strong><strong>ri</strong>mi Kaparım Vazifemi Yaparım,<br />

Deli Dumrul, Kör Dövüşü olarak sıralayabili<strong>ri</strong>m. Bu sene Anka-<br />

ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />

ra Dev<strong>le</strong>t Tiyatrosu’nun Genç Osman adlı oyununda rol almaktayım.<br />

Yaptığım iş<strong>le</strong>r<strong>le</strong> de birçok insandan ge<strong>le</strong>n tepki<strong>le</strong>r sonucunda<br />

doğru şey<strong>le</strong>r yaptığıma inanıyorum.<br />

Ha<strong>le</strong>n Genç Osman oyununda oynuyorsunuz. Genç<br />

Osman oyununu ve buradaki rolünüzü tanıtır mısınız?<br />

Oyun, iz<strong>le</strong>yen<strong>le</strong>r üze<strong>ri</strong>nde nasıl etki<strong>le</strong>r bırakıyor?<br />

Genç Osman, Turan Oflazoğlu’nun yazdığı ta<strong>ri</strong>hi bir oyun.<br />

Genç Osman karakte<strong>ri</strong>ni ta<strong>ri</strong>hten hepi<strong>miz</strong> tanırız. Bir kere çok<br />

ilginç bir karakter. On dört yaşında tahta oturuyor, dört sene<br />

sonra 18 yaşında öldürülüyor. Genç Osman inanılmaz yenilikçi<br />

bir padişah. Kılık kıyafetten orduya kadar her şeyde yenilik<br />

yapmak istiyor. Fakat dev<strong>le</strong>tin kendi denge<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni çok oynattığı<br />

için ne yazık ki kendi sonunu da hazırlamış oluyor. Atatürk’ün<br />

günümüzde yaptığı birçok yeniliği, dev<strong>ri</strong>mi Genç Osman,<br />

Osmanlı İmparatorluğu zamanında yapmaya çalışmış ama ne<br />

yazık ki bu kendi ölümüne neden olmuş.<br />

Ben orada Sipahi Başı’nı oynuyorum. Ordunun Yeniçe<strong>ri</strong><br />

Ağası ve Sipahi Ağası olmak üzere iki başı var. Genç<br />

Osman’a, yenilik<strong>le</strong>re karşı ayaklanmaların başını çeken<strong>le</strong>rden<br />

bi<strong>ri</strong>si. Oyunda çok güzel bir curcuna sahne<strong>miz</strong> var. Bu, seyircinin<br />

çok eğ<strong>le</strong>ndiği, biraz ortaoyunu tarzında bir sahne. Oyun<br />

düzenli ordunun tepeden inmesiy<strong>le</strong> başlıyor. Fakat curcuna<br />

sahnesinde asker<strong>le</strong>r göbek atarak, padişahla, düzen<strong>le</strong> dalga<br />

geçiyorlar. Oyunda e<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong>sel bir sahne aslında. Mesela benim<br />

orada “Çoklar aç, azlar toksa, durum bomboksa” gibi tamamen<br />

e<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong>sel bir repliğim var.<br />

Oyun çok beğeniliyor. Bütün seyirci<strong>le</strong>re yürekten teşekkür<br />

ediyoruz çünkü bir sezondur oynamamıza rağmen ha<strong>le</strong>n<br />

kapalı gişe oynayan bir oyun. Herkes çok memnun ayrılıyor.<br />

<strong>Ankara</strong> Sanat Tiyatrosu’ndaki oyununuzdan da bahseder<br />

misiniz?<br />

AST’da konuk oyuncu olarak işkence üze<strong>ri</strong>ne yazılmış A<strong>ri</strong>el<br />

Dorfman’ın Ölüm ve Kız adlı oyununda oynuyorum. Çok<br />

keyif alarak oynadığım bir oyun. Oyun, işkencenin toplumda<br />

bıraktığı sancılar üze<strong>ri</strong>ne kurulmuş. Herkesi bu oyunu iz<strong>le</strong>meye<br />

davet ediyorum. Çünkü işkence toplumun bir yarası.<br />

Zaman, mekân düşünmeden hayatın her döneminde olan,<br />

belki biz<strong>le</strong><strong>ri</strong>n başına gelmediği için farkında olmadığımız ama<br />

birçok insanın başına ge<strong>le</strong>n ve çok büyük yaralar bırakan<br />

önemli bir sorun diye düşünüyorum. Oyunun dışında AST,<br />

benim tiyatrocu olmamda büyük bir etkendir. Çünkü ben<br />

küçükken ai<strong>le</strong>m<strong>le</strong> hep AST’a tiyatro iz<strong>le</strong>meye gelirdik. Tiyatro<br />

dendiğinde ilk aklıma ge<strong>le</strong>n yerdir. Burada oynamayı çok istiyordum.<br />

Bu sene 46. yılını kutlayan, çok farklı bir tiyatro. Burada<br />

oynamak çok istediğim bir şeydi ve oldu. AST’ın başka proje<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde<br />

de yer almak iste<strong>ri</strong>m.


kültür-sanat<br />

<strong>Ankara</strong> Dev<strong>le</strong>t Tiyatrosu tarafından sahne<strong>le</strong>nen ve iz<strong>le</strong>yen<strong>le</strong>r tarafından büyük beğeni toplayan<br />

“Genç Osman” oyununda 1987 mezunumuz tiyatrocu Tolga Tuncer de rol alıyor.<br />

Uzun yıllar Diyarbakır Dev<strong>le</strong>t Tiyatrosu’nda oynayan Tuncer, 2005 yılından bu yana <strong>Ankara</strong>’da<br />

görev yapıyor. “Genç Osman” oyununda Sipahi Başı’nı canlandıran usta oyuncu i<strong>le</strong><br />

“Genç Osman” oyunu ve tiyatro üze<strong>ri</strong>ne keyifli bir soh<strong>bet</strong> gerçek<strong>le</strong>ştirdik.<br />

Tiyatronun size kazandırdıkları ne<strong>le</strong>rdir? Tiyatrocu olmanın<br />

ne tür zorluklarını yaşadınız?<br />

Tiyatroyla uğraşmak insanı çok değişti<strong>ri</strong>yor. En azından 8<br />

senelik bir Diyarbakır maceram var ki orada yaşamayı öğrendim.<br />

Yani 26 yaşımdan 34 yaşıma kadar Diyarbakır’da yalnız<br />

yaşadım. Ai<strong>le</strong>nizden çok uzak, farklı bir şehir ve zor koşullarda<br />

yaşıyorsunuz. Bunun bir geti<strong>ri</strong>si var. Artı sahnenin insan ilişki<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde,<br />

hayata bakışınızda çok büyük geti<strong>ri</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong> var. Her an hayatla,<br />

duygularla iç içesiniz. Hayattan bes<strong>le</strong>niyorsunuz. Biz tiyatrocuların<br />

sıkılmak gibi bir lüksü olamıyor. Her an hayatı yaşıyorsunuz.<br />

Bunun yanında zorlukları da çok. Öğrenciyken veya hayatının<br />

bir bölümünde birçok kişi sahneye çıkmıştır. Dışarıdan<br />

çok basit gibi görünen, “Ne var ki bunda ben de yaparım”<br />

deni<strong>le</strong>bi<strong>le</strong>n bir iş. Herkes<br />

bize ezbe<strong>ri</strong> nasıl yapıyorsunuz<br />

diye soruyor. Ezber<br />

bu işin en kolay tarafı<br />

aslında. Çünkü bir karakte<strong>ri</strong><br />

yaratmak çok zor.<br />

Kendiniz bir karaktersiniz,<br />

bunun dışına çıkmak, bir<br />

karakter yaratarak insanları<br />

buna inandırmak zorundasınız.<br />

Bunlar rol çalışmasının<br />

zorlukları. Bunun<br />

dışında da bir çok zorluk<br />

var. İnsanlarla çalışmanın<br />

zorlukları mevcut. Çünkü<br />

egonun yüksek olduğu bir<br />

mes<strong>le</strong>k. Çalışma saat<strong>le</strong><strong>ri</strong>niz belli değil. Bazen sabahlara kadar<br />

prova yapabiliyorsunuz. Dev<strong>le</strong>t Tiyatrosu dışındaysanız, maddi<br />

anlamda zorluklar yaşıyorsunuz. Ama çok güzel bir mes<strong>le</strong>k.<br />

Gülü seven dikenine katlanır, acıyı hissetmez. Bu yüzden tiyatrocu<br />

olmaktan hiç pişman olmadım.<br />

Birlikte oynamayı çok istediğiniz bir oyuncu veya ekibinde<br />

olmayı hayal ettiğiniz bir tiyatro yönetmeni var mı?<br />

Birlikte rol almak istediğim bir oyuncu yok aklımda. Çünkü<br />

şu ana kadar birçok iyi oyuncuyla zaten çalıştım. Yönetmen<br />

olarak Yücel Erten’<strong>le</strong> çalışmak iste<strong>ri</strong>m. Şakir Gürzumar çalışmayı<br />

çok istediğim bir yönetmendi ve kısmet oldu. Genç<br />

Osman’ın yönetmeni Şakir Gürzumar. Çok iyi oldu, bana çok<br />

şey kattı. Başka bir projesinde de çalışmayı iste<strong>ri</strong>m.<br />

Tiyatroyu seven genç<strong>le</strong>re ne<strong>le</strong>r tavsiye edersiniz? Tiyatroyu<br />

sadece sevmek başarılı olmak için yeterli mi?<br />

57<br />

Bir kere sevmek<strong>le</strong> amatörce<br />

başlamış oluyorsunuz. Bu sevginin<br />

iç<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde ömür boyu var olacağını<br />

hisset<strong>tik</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong> zaman tiyatroya<br />

devam etsin<strong>le</strong>r. Tiyatro oyunlarını<br />

takip etsin<strong>le</strong>r. Tiyatroya, hayata<br />

dair her şeyi okusunlar. Bu mes<strong>le</strong>ği<br />

de seçme<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni tavsiye ede<strong>ri</strong>m.<br />

İstemek ve çalışmakla başarılı<br />

olurlar.<br />

<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’nin de tiyatrocu<br />

olmanızda etken<strong>le</strong><strong>ri</strong> oldu<br />

mu? Tiyatro ve Ko<strong>le</strong>j dersek<br />

ne<strong>le</strong>r söy<strong>le</strong>rsiniz?<br />

Ben <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’ndeyken<br />

tiyatroya karşı hiç ilgim yoktu.<br />

Seçmemde direkt bir etkisi olmadı. Ama Ko<strong>le</strong>j, hayatımda<br />

aldığım bütün kültür, bilgi bi<strong>ri</strong>kimimin temelini oluşturan bir<br />

okul. Burada okumuş olmaktan o kadar mutluyum ki. Hayata<br />

bakış açımı değiştirdi. Bu yüzden tiyatroyu seçmemde<br />

dolaylı yönde mutlaka etkisi olmuştur. Hayatımın en keyifli<br />

yıllarını <strong>TED</strong>’de geçirdim. Ne yazık ki arkadaşlarımdan koptum.<br />

Çok güzel görev<strong>le</strong>re gelmiş<strong>le</strong>r. Fakat aynı iş ortamında<br />

olmadığınız zaman çok zor oluyor. Ama hepsini hatırlıyorum<br />

görsem tanırım.<br />

Son olarak Torch’ta oynanacak bir oyun için hazırlık<br />

yapıyorsunuz. Bu oyun hakkında bilgi alabilir miyiz?<br />

Torch’ta oynamayı düşündüğümüz Cafe Tiyatro Ritüel<br />

Sanat Merkezi’nin bir projesi. Daha önce Tuncer Cücenoğlu’nun<br />

Matruşka adlı oyununu sahne<strong>le</strong>di<strong>le</strong>r. Biz şu anda, David<br />

Gisellman’ın Mr. Kolpert diye çok değişik, seyirciyi şaşırtacak<br />

bir oyunun prova aşamasındayız. Oyunu en yakın zamanda<br />

çıkartıp, Cafe Tiyatro ve Torch’ta oynamayı düşünüyoruz. Herkesi<br />

iz<strong>le</strong>meye bek<strong>le</strong><strong>ri</strong>z.<br />

Tolga TUNCER’87<br />

1987 yılında <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’nden mezun oldu. İki sene<br />

Gazi Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nde okuduktan sonra 1990<br />

yılında Bilkent Üniversitesi Sahne Sanatları Fakültesi Tiyatro Bölümü’ne<br />

kayıt oldu. 1994 yılında buradan mezun oldu. 1995’de<br />

Diyarbakır Dev<strong>le</strong>t Tiyatrosu’nu kazanarak, 8 sene burada görev<br />

yaptı. 2004 yılından bu yana <strong>Ankara</strong> Dev<strong>le</strong>t Tiyatrosu’nda sahne<br />

almakta olan Tuncer, aynı zamanda <strong>Ankara</strong> Sanat Tiyatrosu’nda<br />

da konuk oyuncu olarak görev yapmaktadır.<br />

MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r


kitap<br />

58<br />

A L A I N D E B O T T O N ’ D A N Y E N İ B İ R K İ T A P<br />

Çalışmanın Mutluluğu ve Sıkıntısı<br />

Bir gezi güncesi ve<br />

röportaj karışımı olan<br />

kitap, modern dünyanın<br />

mütemmim cüz’ü olan<br />

çalışma hayatına yakın<br />

mercek<strong>le</strong> bakıyor. Yazarın<br />

göz<strong>le</strong>m<strong>le</strong>diği işyer<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />

karşısında gösterdiği<br />

çocuksu şaşkınlık, okurlarının<br />

sıradanlaşan, hatta<br />

sıkıntı veren mes<strong>le</strong>k<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne<br />

taze bir bakış atmalarını<br />

sağlıyor.<br />

Günümüz toplumu,<br />

finansal bir zorunluluk<br />

olmasa bi<strong>le</strong> çalışmanın<br />

gerekli olduğunu ima<br />

etmektedir. Mes<strong>le</strong>k seçimi<strong>miz</strong>in<br />

kimliği<strong>miz</strong>i<br />

tanımladığı bu çağda, anlamlı bir varlığa ancak para kazandıran<br />

bir işte çalışmakla ulaşılacağına inanmamız yatıyor. Bu da<br />

“İşe gitmek” deni<strong>le</strong>n günlük rutine anlam kazandırıyor.<br />

Sadece para için mi çalışıyoruz? Dünyayı daha iyi bir yer<br />

haline getirmek isteği ve insanlığın koşullarını iyi<strong>le</strong>ştirmek de<br />

amaç değil mi? Çalışmanın trajedisi, insanların hayatlarını etki<strong>le</strong>yecek<br />

bir değişiklik yapmakla, çok<br />

para kazanmanın bağdaşmamasında.<br />

En tatmin edici iş çok nadir olarak en<br />

kârlı olur ve bu da birçok insanın yaptıkları<br />

ve yapmak istedik<strong>le</strong><strong>ri</strong> arasında büyük<br />

bir boşluk oluşturuyor. Anlamlı bir iş,<br />

başka insanlara gerçek anlamda yardımcı<br />

olabildiğin bir iştir. Bu, insanı daha<br />

mutlu yapabilir ve sıkıntıyı büyük oranda<br />

azaltabilir.<br />

Erken H<strong>ri</strong>stiyanlık dönemine kadar<br />

sürecek olan; Kadim Yunan filozoflarının<br />

çalışmayı kö<strong>le</strong><strong>le</strong>re devrederek mutluluğun<br />

tefekkür<strong>le</strong> elde edi<strong>le</strong>bi<strong>le</strong>ceğini savunan<br />

görüşü, Aydınlanma dönemiy<strong>le</strong> birlikte,<br />

insanın çalışarak özgür<strong>le</strong>şebi<strong>le</strong>ceği<br />

yolunda değişmiştir. Botton, değişim<br />

sürecinde, bugünkü çalışma hayatının<br />

anlamı ve ge<strong>le</strong>neksel mes<strong>le</strong>k anlayışının<br />

geldiği noktaya bakmakta. Biz de yazarla<br />

birlikte, inşaatçılık, aşçılık, doktorluk,<br />

öğretmenlik gibi insan yaşamında net bir<br />

ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />

iş<strong>le</strong>v taşıyan iş<strong>le</strong><strong>ri</strong>n yanı sıra Bölgesel Satış Yöneticisi, Bina<br />

Hizmet<strong>le</strong><strong>ri</strong> Mühendisi, Tatlı Bisküvi<strong>le</strong>r Marka Denetim Koordinatörü<br />

gibi unvanların günümüz çalışma hayatındaki anlamını<br />

sorguluyoruz.<br />

Modern hayatla birlikte ge<strong>le</strong>n yabancılaşma sorunu da<br />

irde<strong>le</strong>nmekte satırların arasında. İki yüzyıl önce dede<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>,<br />

yedik<strong>le</strong><strong>ri</strong> ve sahip oldukları sınırlı sayıda şey<strong>le</strong><strong>ri</strong>n hemen<br />

hemen her bi<strong>ri</strong>nin kökenini, üretimiy<strong>le</strong> ilgili kişi<strong>le</strong><strong>ri</strong> ve a<strong>le</strong>t<strong>le</strong><strong>ri</strong> tam<br />

olarak bilir<strong>le</strong>rdi. Domuzu, marangozu, dokuma tezgahını ve<br />

sütçü kızı tanırlardı. Zaman içinde satın alınabi<strong>le</strong>cek mal sayısı<br />

geomet<strong>ri</strong>k bir şekilde artmış olmakla birlikte bu malların<br />

yaratılışı hakkında bilgi<strong>miz</strong>in belirsizlik düzeyine dek azaldığını<br />

anlatıyor Alain de Botton ve bizi Dünyanın dört bir yanında, hiç<br />

tanımadıkları insanlar için mal ve hizmet üreten<strong>le</strong>r<strong>le</strong> buluşturuyor.<br />

İlk durağımız Londra. Bir Pazar akşamı çalışan insanlara<br />

kuşbakışı göz attıktan sonra bir kargo gemisine odaklanıyoruz.<br />

Ticaret üze<strong>ri</strong>ne kurulu modern dünyanın devasa nefer<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden<br />

bi<strong>ri</strong>. Turbo fırınlar, spor ayakkabı, mikrodalga fırınlar, kaju fıstıklarını<br />

taşıdı Asya’dan. Kargo gemi<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni göz<strong>le</strong>m<strong>le</strong>mekten keyif<br />

alanları şu cüm<strong>le</strong>y<strong>le</strong> anlatıyor yazar: “İfade yetenek<strong>le</strong><strong>ri</strong> ne<br />

kadar kıt olsa da, gemi göz<strong>le</strong>yici<strong>le</strong>r hiç olmazsa, çağımızın en<br />

hayret ve<strong>ri</strong>ci yön<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne karşı layıkıyla canlı bir tepki ve<strong>ri</strong>yorlar.<br />

Onlar dünyamızda bir Me<strong>ri</strong>hliyi ya da bir çocuğu durdurup<br />

baktıracak şeyin ne olduğunu biliyor. Modern dünyanın giderek<br />

büyüyen ko<strong>le</strong>ktif aklının yanında<br />

kendi küçüklük<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni ve ceha<strong>le</strong>t<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni<br />

hissetmekten zevk alıyorlar.”<br />

Fotoğraflarla zengin<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong>lmiş<br />

anlatım, Maldiv<strong>le</strong>r’deki ton balık avını,<br />

tesisini tanıtıyor. Market raflarından,<br />

sepet<strong>le</strong>re atıverdiği<strong>miz</strong>, küçük<br />

teneke kutulardaki balığın macerası<br />

oryantal bir masala dönüşüyor.<br />

Ka<strong>ri</strong>yer Danışmanlığı, roket bilimi,<br />

ressamlık, muhasebecilik, aktarım<br />

mühendisliği, gi<strong>ri</strong>şimcilik gibi<br />

mes<strong>le</strong>k<strong>le</strong>r hakkındaki göz<strong>le</strong>m ve<br />

görüş<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni felsefi bir bakış açısıyla<br />

deneme formunda ka<strong>le</strong>me alan Alain<br />

de Botton’un bu kitabı tüm dünya<br />

dil<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden önce Türkçe’de yayımlandı.<br />

/ Sel Yayınları<br />

Ayfer Niğdelioğlu’81


Zer<strong>ri</strong>n Dağcı Sakarya'71<br />

Geçmiş Zaman Bahçesi<br />

‘Her şey bir masal mıydı? Yoksa mutlu geçen çocukluk<br />

yıllarımdan ge<strong>ri</strong>ye kalanlar mıydı?<br />

Huzur veren, çiçek<strong>le</strong>r ve meyve ağaçlarıyla donanmış<br />

bir bahçe, otların arasında dolanan tavuklar, bahçe sulamada<br />

kullanılan daracık su kanalları, toprağın eğimine<br />

göre kanalların oluşturduğu minik çağlayanlar, dallarda<br />

neşey<strong>le</strong> koşan sincaplar, su şırıltısı, kuşların gün boyu<br />

devam eden şarkıları, baygın bir çiçek-meyve kokusu…<br />

Bütün bunlar bir masal değil gerçekti ve ben bunların hepsini<br />

yaşadım.’ Böy<strong>le</strong> başlıyor Zer<strong>ri</strong>n Dağcı Sakarya’nın<br />

‘Geçmiş Zaman Bahçesi’ adlı öykü kitabı.<br />

Sakarya’nın “Melali anlamayan nes<strong>le</strong> mütevazi bir<br />

rehber” gi<strong>ri</strong>şiy<strong>le</strong> ka<strong>le</strong>me aldığı eser; yazarın çocukluk ve<br />

ilk gençlik çağlarında kendisinde iz bırakan kişi ve<br />

mekânlara götürüyor bizi, üstelik bunu yalın ama okuyucuyu<br />

sıkmayan oldukça usta bir dil<strong>le</strong> yapıyor. Tamamında<br />

duru bir dilin hakim olduğu toplam 15 öyküde, sakin,<br />

huzurlu, samimi bir anlatım göze çarpıyor.<br />

Zer<strong>ri</strong>n Sakarya, bu öykü<strong>le</strong><strong>ri</strong> ilk önce<strong>le</strong><strong>ri</strong>, kızı henüz<br />

küçük bir çocukken ona anlatıyor. Kendisinden sürekli<br />

masallar anlatmasını isteyen kızına, hayatının ilk altı yılını<br />

Ayşe Kulin’in “Veda” adlı romanı, Osmanlı İmparatorluğu’nun<br />

son dönem<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden yıkılışına kadar geçen<br />

dönemi ve bu döneme tanıklık eden Osmanlı Maliye<br />

Nazırı Ahmet Reşat Bey’in Beyazıt Semti’ndeki<br />

konağında yaşanan hayatları anlatan<br />

bir İstanbul hikâyesi.<br />

Roman, yok olan İmparatorluğun sancılı<br />

yıllarından kurtuluş mücade<strong>le</strong>sine uzanan<br />

dönemde, Kemal ve Mehpare’nin aşk<br />

öyküsünü, sürgüne gönde<strong>ri</strong><strong>le</strong>n Reşat<br />

Bey’in buruk vedasını biz<strong>le</strong>r<strong>le</strong> paylaşırken<br />

esir düşmüş İstanbul’da,<br />

Ahmet Reşat Bey’in konağında<br />

yaşanan hayatları ve<br />

yaşadıkları zorlukları,<br />

hüzün<strong>le</strong><strong>ri</strong> ve vedaları göz<strong>le</strong>r<br />

önüne se<strong>ri</strong>yor ve aynı<br />

zamanda ta<strong>ri</strong>he de ışık tutuyor.<br />

Umut ise, yeni Türkiye<br />

Cumhu<strong>ri</strong>yeti i<strong>le</strong> birlikte yeşeren<br />

yeni umutlara, akıp<br />

giden yeni hayatlara götürüyor<br />

biz<strong>le</strong><strong>ri</strong>. Ahmet Reşat<br />

kitap<br />

geçirdiği Sinop Boyabat’taki gün<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni,<br />

ev<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin bahçesini, bes<strong>le</strong>dik<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />

hayvanları ve arkadaşlarını<br />

hikâye ederek anlatmaya başlıyor.<br />

Bu gerçek hikâye<strong>le</strong>r sayesinde<br />

ai<strong>le</strong> büyük<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni de tanıtma fırsatı<br />

buluyor.<br />

Hikâye<strong>le</strong>r genel olarak Sakarya’nın<br />

anneannesi Şaziye Şen ve<br />

dedesi Hulusi Şen’<strong>le</strong> ilgili anılarını<br />

içermekte. Yazar üze<strong>ri</strong>nde büyük etki bırakan bu iki insan,<br />

zaman zaman güldüren, zaman zaman hüzün<strong>le</strong>ndiren<br />

öykü<strong>le</strong>rde yeniden hayat buluyor. Yazar Zer<strong>ri</strong>n Sakarya<br />

anneanne ve dedesini şu söz<strong>le</strong><strong>ri</strong>y<strong>le</strong> tanıtıyor okurlarına:<br />

“Anneannem sevecen, daima orta yolu bulabi<strong>le</strong>n, anaç,<br />

uysal, içi-dışı güzel bir kadındı. Dedem, benim için bilgeliğin<br />

sembolüydü. İlk okuma, not alma, göz<strong>le</strong>m yapma,<br />

ta<strong>ri</strong>h, sanat ve edebiyat sevgisini ondan aldım. Bu öykü<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />

yazma fik<strong>ri</strong> ai<strong>le</strong> büyük<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>in hayatını ve çocukluğumu<br />

kızıma masal niyetine anlatırken doğdu.” / Kapital<br />

Yayınları<br />

Ayşe Kulin<br />

19. Yüzyılın Sonu, 20. Yüzyılın Başı... Esir Şehirde Bir Konak<br />

Bey’in sürgünden dönmesiy<strong>le</strong> hareket<strong>le</strong>nen konak yaşamı<br />

i<strong>le</strong> yeni kahramanlar ve hayatlar eşlik ediyor hikâyeye...<br />

Roman, bir yandan Reşat Bey ve ai<strong>le</strong>sinin Cumhu<strong>ri</strong>yet’<strong>le</strong><br />

birlikte, yeni ve çağdaş yaşam tarzına uyum sürecinde,<br />

tecrübe edi<strong>le</strong>n yeni hayat hikaye<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne, zaman<br />

zaman acılarına tanıklık ederken, diğer taraftan Bosna’nın<br />

elden çıkışıyla İstanbul’a göçen Kulin ai<strong>le</strong>sinin yeni<br />

vatanlarına alışmak için gösterdik<strong>le</strong><strong>ri</strong> çabayı, Sabahat ve<br />

Aram’ın tehcir olaylarının gölgesinde kalan büyük aşklarını<br />

paylaşıyor biz<strong>le</strong>r<strong>le</strong>.. Umut’ta hayatlar de<strong>ri</strong>nden değişiyor<br />

ve bu değişim aşklara, dostluklara, ai<strong>le</strong> ilişki<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne, her<br />

şeye yansıyor.<br />

Hem Osmanlı İmparatorluğu’nu hem Türkiye Cumhu<strong>ri</strong>yeti’ni<br />

bir ömre sığdıran Ahmet Reşat Bey ve çevresinde<br />

yaşananları anlatan Veda ve Umut romanları gerçekten<br />

okumaya değer…<br />

Veda ve Umut aslında bir üç<strong>le</strong>menin parçaları! Bi<strong>ri</strong>nci<br />

kitap, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılış dönemini biz<strong>le</strong>r<strong>le</strong><br />

paylaşırken, ikinci kitap Ahmet Reşat Bey'in sürgünden<br />

ülkesine dönmesinden 1940’lara dek devam ediyor.<br />

Yakında çıkması bek<strong>le</strong>nen son kitabın da günümüze<br />

kadar ge<strong>le</strong>ceği söy<strong>le</strong>niyor. / Everest Yayınları<br />

Ceran Arslan Olcay’95<br />

59<br />

MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r


hobi<br />

60<br />

<strong>Mezunları</strong>mızdan ünlü dağcı Tunç Fındık, dünyada<br />

sadece 13 kişinin tırmanmayı başarabildiği 8000<br />

metre üze<strong>ri</strong>nde 14 dağa tırmanmaya hazırlanıyor.<br />

14x8000 adlı proje kapsamında aralarında Everest’in<br />

de bulunduğu dağların 5’ine tırmanan Fındık,<br />

kalan 11 dağa iki ay gibi kısa bir sürede çıkmayı<br />

planlıyor. Proje tamamladığında Tunç Fındık,<br />

bunu başarabi<strong>le</strong>n ilk Türk olarak ta<strong>ri</strong>he geçecek.<br />

Fındık i<strong>le</strong> dağcılık sporu ve tırmanışları üze<strong>ri</strong>ne bir<br />

soh<strong>bet</strong> gerçek<strong>le</strong>ştirdik.<br />

Dağcılık gibi zorlu bir spora başlamanız nasıl oldu?<br />

Ai<strong>le</strong>m beni küçükken basketbol ve tenis gibi sporlara<br />

yön<strong>le</strong>ndirdi. Ancak bunlar bana asla hitap<br />

edemedi. Benim küçüklükten be<strong>ri</strong> doğa sporlarına<br />

ilgim vardı. Arazide olmayı, doğanın<br />

dinginliğini, kendimi bildim bi<strong>le</strong>li seve<strong>ri</strong>m.<br />

Bu neden<strong>le</strong> de, ilkokuldan be<strong>ri</strong> doğa ve<br />

arazide olmak benim için karşı konulmaz bir<br />

tutkuydu. Arazide ve ormanda olmadığımda<br />

huzursuz, kötü ve yıkık hissediyordum. Bu<br />

şehir, ev<strong>le</strong>r, sokaklar, okul ve ders<strong>le</strong>r bana<br />

dar geliyordu ve her fırsatta doğaya kaçıyordum!<br />

Tabii bunda kafa dengi izci lider<strong>le</strong><strong>ri</strong>min<br />

ve arkadaşlarımın da büyük rolü vardı.<br />

Küçükken izcilik<strong>le</strong> başladığım kamp ve doğada<br />

yürüme tutkusu, bir süre sonra daha zor fiziki aktivite<strong>le</strong>r yapma<br />

isteğimi kamçıladı. Üniversiteye başlayınca mağaracılık sporu<br />

ilgimi çekti. Bu macera dolu uğraşın içerdiği keşif hissi ve fiziki<br />

aktivite yoğunluğu o gün<strong>le</strong>rde tam aradığım şey<strong>le</strong>rdi. Dikey<br />

mağaracılık yaparken, ekip çalışması i<strong>le</strong> yeraltındaki uçurumlara<br />

ip<strong>le</strong>r<strong>le</strong> inmek ve ge<strong>ri</strong> çıkmak, karanlık dehliz<strong>le</strong>rde i<strong>le</strong>r<strong>le</strong>mek,<br />

yeraltı göl<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni keşfetmek yöntem<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne hakim oldum.<br />

Ancak bunun verdiği macera hissi de bir süre sonra sıradanlaştı.<br />

Benim için esas macera, sonradan anladığım<br />

üzere, açık havada, muhteşem ortamlarda yapılan<br />

dağcılık ve tırmanışta idi; ben de kendimi tamamen<br />

buna verdim. Aynı zamanda, dağcılık yaptığım<br />

partner<strong>le</strong><strong>ri</strong>m<strong>le</strong> ha<strong>ri</strong>ka arkadaşlıklarım da oldu.<br />

<strong>Kay</strong>alara tırmanmak, yüksek, karlı dağlarda<br />

olmak, dağın yakıcı güneş ve sert soğuğunu<br />

hissetmek bambaşkaydı. Dağcılığa gerçek<br />

anlamda Bilkent Üniversitesi’nde arkadaşlarım<br />

i<strong>le</strong> beraber ortaya çıkarttığımız DOST (Doğa<br />

Sporları Topluluğu) Kulübü’nde adım attım diyebili<strong>ri</strong>m.<br />

Bilkent Üniversitesi Dağcılık Kulübü dışında, Hacettepe<br />

Üniversitesi Dağcılık Kulübü ve Türkiye Dağcılık Federasyonu<br />

i<strong>le</strong> de yolum kesişti. 2000 yılından sonra dağcılık ve tırmanış<br />

hayatım oldu. Bugün profesyonel dağcı ve tırmanıcı olarak<br />

ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />

Tunç Fındık’89<br />

“Zirvedeyken<br />

ölsem de<br />

gam yemem”


yaşıyorum; onun yan iş<strong>le</strong><strong>ri</strong> olarak yazar, fotoğrafçı, dağcılık<br />

eğitmeni, motivasyon konuşmacısı olarak da görev yapıyorum.<br />

Bugüne kadar Dünya genelinde aralarında Everest’in de<br />

bulunduğu çok zorlu dağlara tırmanış gerçek<strong>le</strong>ştirdiniz.<br />

En önemli<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden başlayarak bunlardan bahseder misiniz?<br />

Dağcılık maceram, benim için en başta ‘Ben Everest’e ve<br />

yeryüzünün en yüksek zirve<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne çıkacağım’ diye kesinlik<strong>le</strong><br />

başlamadı. Bunlar o gün<strong>le</strong>rde ulaşılmaz, yanına gidilmez<br />

hedef<strong>le</strong>rdi. Ama zaman içinde, yazın ve kışın dağlara tırmanıp<br />

zorlu şey<strong>le</strong>r yapınca, büyük kaya duvarlarını çıkınca anladım<br />

ki, yüksek dağlar çok çekici. Bu esnada, Türkiye Dağcılık<br />

Federasyonu bünyesinde milli sporcu da oldum ve ülke<strong>miz</strong>i<br />

yurtdışında çeşitli dağlarda ve tırmanışlarda temsil<br />

etme imkânı buldum. Rusya Federasyonu’ndaki<br />

7000 metrelik zirve<strong>le</strong>rden başlayarak yola çıktım ve<br />

2001 yılında ciddi bir sponsorluk dahilinde 8850<br />

metre yükseklikteki Everest’e tırmandım. Sonrasında<br />

Lhotse, Cho Oyu, Broad Peak gibi başka 8000<br />

metrelik zirve<strong>le</strong>re, bir kısmı oksijen kullanmadan<br />

olmak üzere tırmanışlar yaptım ve 2007 yılındaki<br />

ikinci Everest tırmanışımla bu dağa iki sefer çıkan,<br />

üstelik iki ayrı rotasını tırmanan tek Türk oldum. Bu<br />

arada çok sayıda 5000, 6000 ve 7000 metrelik zirveye<br />

Türk bayrağını çıkartma imkânı buldum. Bugüne<br />

kadar Türkiye ve diğer ülke<strong>le</strong>rde 500’den çok zirveye<br />

çıktım, 150’den çok yeni rota, ilk çıkış ve ilk kış<br />

çıkışı yaptım; Nepal, Pakistan, Ti<strong>bet</strong>, Tacikistan,<br />

Kazakistan, Kırgızistan, Fransa, İtalya, İsviçre, Bulga<strong>ri</strong>stan,<br />

İran, Gürcistan, Rusya Federasyonu, İngiltere,<br />

Arjantin, Kenya, Tanzanya’da tırmanışlar gerçek<strong>le</strong>ştirdim.<br />

Tüm bu grafik<strong>le</strong><strong>ri</strong> bir yana bırakırsak,<br />

tırmanış ve dağcılık benim için sadece yükseklik<strong>le</strong>r<br />

ve zorluklardan ibaret değil. Sessiz sedasız, dağda<br />

güzel bir günde, arkadaşlarımla paylaşarak yaptığım<br />

bir tırmanış en değerlisidir. Doğada geçirdiğim<br />

her gün çok güzel ve kısaca dağda geçen kötü bir<br />

gün bi<strong>le</strong>, şehirde geçen iyi bir güne yeğdir!<br />

Dağcılık dışarıdan bakıldığında çok zor bir spor<br />

olarak görülüyor. Siz dağcılık sporunu nasıl görüyorsunuz?<br />

Size göre dağcılık nedir? Avantajları ve <strong>ri</strong>sk<strong>le</strong><strong>ri</strong> ne<strong>le</strong>rdir?<br />

Haklısınız, pek de kolay sayılmaz... Dağlar olağanüstü<br />

güzellik<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne karşın <strong>ri</strong>sk<strong>le</strong>r barındıran yer<strong>le</strong>rdir. İnsan olsun<br />

olmasın çığ, fırtına, taş düşmesi, aşırı soğuk vb. objektif tehlike<strong>le</strong>r<br />

orada daima vardır. Dağlarda yaşam zahmetli ve bazen<br />

de sıkıntılı olur. Dağcılığın seyircisi yoktur ve bu spor aktif katılım,<br />

çaba ve zaman harcamak gerekti<strong>ri</strong>r. Ayrıca dağcılık sadece<br />

bir spor değildir, oyun bitince topu bırakıp, sahadan çıkıp<br />

sıcak evinize gidemezsiniz. Dağcılığı anlamak için dağlarda<br />

yaşamanız, şehirden uzaklaşmanız gereklidir. Çünkü bambaşka,<br />

basit ve ha<strong>ri</strong>ka bir dünya vardır orada. İnsan daha bir<br />

insandır, manzara daha güzeldir, herşey daha saf ve te<strong>miz</strong>dir.<br />

Bu spordan zevk almak için güçlü olmak gerekir. Bu neden<strong>le</strong><br />

hobi<br />

antreman yapmak da dağcılığın bir parçasıdır; kişisel gelişim<br />

için de yararlı bir spordur dağcılık. Çünkü daima amaçlarınız<br />

vardır ve hedef<strong>le</strong>r giderek zorlaşır, siz de sınırlarınızı zorlarsınız.<br />

Yapılan işe tamamen kendini vermek<strong>le</strong>, günümüzde toplumlarda<br />

egemen olan konfo<strong>ri</strong>zme sırtını biraz dönmek<strong>le</strong>, azim ve<br />

kararlılıkla, insanın kendi irade sınırlarını zorlaması ve geçmesiy<strong>le</strong><br />

karakte<strong>ri</strong>ze olan bir spordur dağcılık. Bu yönüy<strong>le</strong> diğer<br />

sporlar onun yanında sadece ‘oyun’ olarak kalır. İçerdiği <strong>ri</strong>sk<br />

kontrollüdür; <strong>ri</strong>sk seviyesi tamamen size bağlıdır. Tecrübeli<br />

olmak ve mantıklı, öngörülü kararlar almak dağlarda çok<br />

önemlidir, diğer türlü yaşamınız <strong>ri</strong>ske girebilir. Dağcılığın bilinmeyen<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin<br />

getirdiği belli <strong>ri</strong>sk<strong>le</strong><strong>ri</strong> vardır ve zaten bu <strong>ri</strong>sk<strong>le</strong>r<br />

dağcılık ve tırmanış sporunu keyifli kılar. Dağcılık fiziki olarak<br />

güçlü, zinde, atak ve çalışkan bir beden kadar, sağlam, berrak,<br />

gelişime açık, iradeli, araştırmacı ve organize bir zihin de<br />

gerekti<strong>ri</strong>r ve yapıldığında bunları yaratır da. Tüm bu saydıklarıma<br />

bağlı olarak, 1999 Adapazarı depreminde çalışan esas<br />

ekip<strong>le</strong><strong>ri</strong>n dağcı kökenli olması tesadüf değildir. Yani bu özellik<strong>le</strong>r<br />

topluma da yararlıdır diyebili<strong>ri</strong>z. Dağcılık kişiyi hayata değer<br />

veren, çalışkan, mantıklı, bilinçli, kültürlü bir birey haline geti<strong>ri</strong>r.<br />

Ancak dağcılık ve doğa sporları bilinçsizce ve eğitimsizce<br />

yapılırsa daima hayati tehlike<strong>le</strong>r içe<strong>ri</strong>r<strong>le</strong>r. Çünkü ‘kişinin kendini<br />

bilmesi’ dağcılıkta en önemli sınırdır; bilinçsiz ve eğitimsiz<br />

kişi<strong>le</strong>r bu sınırı hiç anlamadan aşabilir ve kendi<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni kolaylıkla<br />

öldürebilir<strong>le</strong>r. Dağcılık bir hırs işi değildir, bir sosyal statü sağlamaz,<br />

sadece bir spordur.<br />

Zorlu bir tırmanışın sonunda zirvedeyken ne<strong>le</strong>r hissediyorsunuz?<br />

Bence tırmanış bir bütündür ve zirve sadece onun bir parçasıdır.<br />

Zirve olsun olmasın, yapılan her tırmanış değerlidir.<br />

61<br />

MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r


hobi<br />

62<br />

Günümüzde olağandışı zorlukta bazı teknik tırmanışlar bir zirvede<br />

bi<strong>le</strong> sonlanmayabiliyor. Yani esas olan amaç değil yoldur<br />

burada. Ama zirve semboliktir; başarıyı ve en üst noktayı temsil<br />

eder ve insanı çeker. Dünyanın en yüksek dağlarının zirvesinde<br />

hissettiğiniz, oksijen eksikliği nedeniy<strong>le</strong> ga<strong>ri</strong>p bir boşlukta<br />

olma hissidir aslında. Veya zirve bir cüm<strong>le</strong>nin sonundaki<br />

nokta misalidir diyebili<strong>ri</strong>z. Aynı zamanda büyük bir sevinç ve<br />

coşku içe<strong>ri</strong>r; gün<strong>le</strong>r ve aylar süren çabanın bir sonucudur zirve.<br />

8000 metreden dünyaya bakınca, yeryüzünün yuvarlaklığını,<br />

gökyüzünün stratosfere uzanan kısmının kapkara olduğunu<br />

ve görüşün her yöne en az 300 kilometre olduğunu görürsünüz.<br />

Genel hissiyat ‘ölsem de gam yemem’dir, insan tam<br />

manasıyla ölümsüz ve yenilmez hisseder.<br />

Bugüne kadar yapmış olduğunuz tırmanışlardan en etki<strong>le</strong>yici<br />

olanını bizim<strong>le</strong> paylaşır mısınız?<br />

Evet, ama o kadar çok var ki? Hangi bi<strong>ri</strong>si? Bunları günlük<strong>le</strong><strong>ri</strong>mden<br />

aldığım kitaplarımda uzun uzun yazdım; çok güzel,<br />

zorlu ve zihnimde yer tutan anılar hepsi de.. Nepal’deki 6856<br />

metrelik Ama Dablam Dağı’nın buz duvarlarını tırmanmak mı,<br />

Everest Dağı’na ikinci sefer çıkmak mı, oksijensiz 8205 metrelik<br />

Cho Oyu zirvesine sadece iki kişi tırmanmak mı, yüz<strong>le</strong>rce<br />

metrelik dimdik kaya duvarlarında tırmanmak mı?<br />

Aslında birçok tırmanış hikaye<strong>le</strong><strong>ri</strong>mi web blog sayfam<br />

www.tuncfindik.com adresinden de okuyabilirsiniz…<br />

Tırmanmak için gün saydığınız bir hedefiniz var mı?<br />

Çok yakında (Mart 2009’da) Nepal’deki yeryüzünün 7. en<br />

yüksek zirvesine, 8167 metrelik Dhaulagi<strong>ri</strong> Dağı’na tırmanışa<br />

gidiyorum.14x8000 adlı projemin bir parçası olan bu tırmanış<br />

toplam iki ay sürecek. Dünyada 14 adet 8000 metre üze<strong>ri</strong>nde<br />

dağ var, amacım bunlara çıkan ilk Türk olmak ve bunu da dünyada<br />

13 kişi başarabilmiş.<br />

ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />

Bu sporu yapmak isteyen<strong>le</strong>re ne<strong>le</strong>r öne<strong>ri</strong>rsiniz? Hangi<br />

kurumlardan destek alınabilir? Başlarken ne<strong>le</strong>re dikkat<br />

edilmeli?<br />

Bu sporu yapmak isteyen<strong>le</strong>re öne<strong>ri</strong>m; iyi bir eğitim almaları<br />

ve amaç belir<strong>le</strong>dikten sonra adım adım kendi<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni geliştirme<strong>le</strong><strong>ri</strong>.<br />

O zaman çok eğ<strong>le</strong>nceli ve esenlik ve<strong>ri</strong>ci, hayata renk katan<br />

bir spor olur dağcılık. Eğitim için Türkiye Dağcılık Federasyonu<br />

veya üniversite dağcılık kulüp<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne başvurulabilir veya rehberli<br />

tırmanışlar düzen<strong>le</strong>yen doğa tu<strong>ri</strong>zmi şirket<strong>le</strong><strong>ri</strong> kullanılabilir.<br />

Zannedildiği gibi salt malzeme gerektiren pahalı bir spor değildir<br />

dağcılık, zamanında herkes bitpazarından alınan postal ve<br />

asker parkası i<strong>le</strong> araziye giderdi. Biraz özve<strong>ri</strong> ve çaba i<strong>le</strong> tüm<br />

insanlar kendi iç<strong>le</strong><strong>ri</strong>ndeki cevhe<strong>ri</strong> parlatıp bu sporu yapabilir<strong>le</strong>r.<br />

Böy<strong>le</strong>ce ülke<strong>miz</strong>de futbol dışında bir spor da gelişmiş olur…<br />

<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’y<strong>le</strong> ilgili ne<strong>le</strong>r söy<strong>le</strong>mek istersiniz?<br />

Ortaokul ve lisede beni okulun g<strong>ri</strong> ortamından biraz olsun<br />

kurtaran izci lider<strong>le</strong><strong>ri</strong>me ve ormanda, ateş başında gece<strong>le</strong>r<br />

geçirdiğim tüm eski arkadaşlarıma buradan sevgi<strong>le</strong>r gönde<strong>ri</strong>yorum.<br />

<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’ne bu güzel söy<strong>le</strong>şi için teşekkür<strong>le</strong>r.<br />

Tunç FINDIK’89<br />

1972 yılında <strong>Ankara</strong>’da doğan Tunç Fındık, ilk, orta ve lise<br />

öğrenimini <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’nde 1989 yılında tamamlamıştır. Bilkent<br />

Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden 1993 yılında<br />

mezun olan Tunç, Başkent Üniversitesi Sosyal Bilim<strong>le</strong>r Mes<strong>le</strong>k<br />

Yüksek Okulu’nda Tu<strong>ri</strong>zm alanında öğretim görevlisi olarak üç yıl<br />

kadar hizmet verdikten sonra profesyonel dağcı - dağ rehbe<strong>ri</strong><br />

olarak çalışmak üzere akademik hayatına son vermiştir.<br />

Doğa sporlarına 1983 yılında başlayan sporcu, bu dönemde<br />

izcilik, kampçılık, mağaracılık sporları i<strong>le</strong> uğraşmış; 1990 yılında<br />

aktif olarak dağcılığa yönelmiştir. Bilkent Üniversitesi’nde DOST<br />

Dağcılık Kulübünü kurmuş, Hacettepe Üniversitesi Dağcılık Kulübü’nde<br />

eğitmenlik yapıp kulüp tırmanışlarına liderlik etmiş, Türkiye<br />

Dağcılık Federasyonu bünyesinde Milli Sporcu katego<strong>ri</strong>sinde<br />

yurt dışı yüksek irtifa faaliyet<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne katılmıştır.<br />

Lisanslı bir dağcı olarak Türkiye Dağcılık Federasyonu faaliyet<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde<br />

1996 yılına kadar Kamp Müdürlüğü, Eğitmenlik ve Teknik<br />

Danışmanlık görev<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni yürütmüş olan Tunç Fındık, üyesi<br />

olduğu AKUT Arama Kurtarma <strong>Derneği</strong>’nin <strong>Ankara</strong> bi<strong>ri</strong>mi dağ<br />

operasyonları kolunda görev yapmaktadır. Tunç Fındık, dağcılık<br />

ve doğa sporlarıyla ilgili birçok kitabın İngilizce – Türkçe çevi<strong>ri</strong>sini<br />

yapmıştır. Toros- Aladağlar’a yönelik bir rehber kitap olan ‘Aladağlar’da<br />

50 Rota’ kitabının, Doğu Karadeniz-Kaçkar Dağlarına<br />

yönelik ‘Kaçkar Dağları’ adlı rehber kitabın ve ‘Tanrıların Tahtına<br />

Yolculuk- Everest Tırmanışımın Hikayesi’ ve ‘Karakurum’da Seksen<br />

gün’ adlı özgün kitapların yazarıdır. Yaklaşık 35.000 adet dia<br />

ve dijital resimden oluşan bir arşivi bulunmaktadır. Doğa sporlarıyla<br />

ilgili dergi<strong>le</strong>rde dağcılık i<strong>le</strong> ilgili yazıları yayınlanmaktadır.<br />

Türkiye ve yurtdışında 500’den çok zirveye çıkmış olan Tunç<br />

Fındık, özellik<strong>le</strong> Toros ve Kaçkar Dağları’nda 150 kadar yeni rotanın<br />

ilk tırmanışlarını gerçek<strong>le</strong>ştirmiş, yurt dışında ise Nepal, Pakistan,<br />

Ti<strong>bet</strong>/Çin, Tacikistan, Kazakistan, Kırgızistan, Fransa, İtalya,<br />

İsviçre, Bulga<strong>ri</strong>stan, İran, Gürcistan, Rusya Federasyonu, İngiltere,<br />

Arjantin, Kenya, Tanzanya’da tırmanışlar yapmıştır.


Cuma: JAZZ - Ayça Dönmez<br />

Cumartesi: POP<br />

Cuma: JAZZ - Ayça Dönmez<br />

Cumartesi: POP<br />

<br />

<br />

<br />

Cuma: JAZZ - Ayça Dönmez<br />

Cumartesi: POP<br />

<br />

<br />

Cuma: JAZZ - Ayça Dönmez<br />

Cumartesi: POP<br />

<br />

<br />

<br />

<br />

Paket Servisi 467 66 55<br />

<br />

<br />

Paket Servisi 467 66 55 www.turta.com.tr<br />

<br />

Paket Servisi 467 66 55<br />

Paket Servisi 467 66 55 www.turta.com.tr


uzman maka<strong>le</strong>si<br />

64<br />

Çağ değiştiren kavram: Bilişim<br />

Bilişim, 1950’li yıllarda başlayan bir<br />

insanlık macerasıdır; başladığında<br />

nereye varılacağını başlatanların bi<strong>le</strong><br />

kestiremediği bir macera. Ta<strong>ri</strong>h kitaplarında<br />

İlk, Orta, Yeni, Yakın Çağ diye geçer çağların<br />

adları. Kimi<strong>le</strong><strong>ri</strong> 1960-1970 arası havacılık ve uzay alanında<br />

yaşanan gelişme<strong>le</strong>rden dolayı Uzay Çağı’nın başladığını<br />

iddia etmiş<strong>le</strong>rdir. Ben katılmıyorum bu görüşe henüz Uzay<br />

Çağı’na gelmedik, olsa olsa Bilgi ve Bilişim Çağı’ndayız.<br />

Herşey çok çok eski<strong>le</strong>re dayanıyor el<strong>bet</strong>te hatta milattan<br />

önce Çin’e ve Mezopotamya’ya kadar uzanıyor. Abacus’dan,<br />

sürgülü hesap cetveline (Ing: slide ru<strong>le</strong>), Leonardo da Vinci’den<br />

Char<strong>le</strong>s Babbage’e (ilk mekanik programlanabilir cihazı<br />

icat ettiği kabul edilir); bir sürü mihenk taşı bulabilirsiniz, bu<br />

ta<strong>ri</strong>hçe içinde.<br />

Herşey öy<strong>le</strong> değil midir? Adım adım gelişmez mi? Teker<strong>le</strong>k<br />

de, ateş de bir günde mi bulunmuşlardı sanki? Hiç sanmam.<br />

Yıllar, yüzyıllar, binyıllar almıştır gerçek birer yararlı buluş olana<br />

kadar, her bi<strong>ri</strong>. Bilişimin temelini oluşturan bilgisayar dediği<strong>miz</strong><br />

cihazlar da bin<strong>le</strong>rce yılın düşüncesinin sonucudur, ilk modern<br />

zamanların bilgisayarı 1900’lü yılların ikinci yarısında peydah<br />

olmuştur. Bu dergiyi ilk sayfasında belirti<strong>le</strong>n yayınlanma ta<strong>ri</strong>hinde<br />

okuduğunu sandığım siz geçen yüzyıl doğumluların, hayata<br />

başladıkları yüzyılın icadı olarak kaydedilmiştir, e<strong>le</strong>ktronik bilgi<br />

iş<strong>le</strong>m sistem<strong>le</strong><strong>ri</strong>.<br />

ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />

Serdar BİLECEN’83<br />

Hikâye el<strong>bet</strong>te 1985’de bitmiyor; ancak o<br />

ta<strong>ri</strong>hten sonra olan gelişme<strong>le</strong><strong>ri</strong> yazmaya kalkınca<br />

ne bu konuya ayrılmış sayfalar ne de<br />

derginin tamamı yeter. İnsanlık ta<strong>ri</strong>hinin gördüğü<br />

en büyük gelişme hızlarından bi<strong>ri</strong>dir, bilgisayarlaşma;<br />

adım adım gelişmiştir el<strong>bet</strong>te<br />

ama adımlar bir 100 metre koşucusununki<br />

gibidir.<br />

Öy<strong>le</strong>sine büyük bir hızla gelişmiştir ki bilişim, bugün neredeyse<br />

kullandığımız, tükettiği<strong>miz</strong> herşeyde bir payı vardır.<br />

Sabah uyanmanız için çalan saatte (eğer hâlâ eski sistem,<br />

mekanik bir saat kullanmıyorsanız), düğmesine bastığınızda<br />

odayı aydınlatıveren e<strong>le</strong>kt<strong>ri</strong>ğin üretiminde, çayınızı/kahvenizi<br />

ısıtmak için bir kib<strong>ri</strong>t<strong>le</strong> altını yaktığınız ocağa doğalgazı taşıyan<br />

boruların kontrolünde, haber<strong>le</strong><strong>ri</strong> iz<strong>le</strong>mek için açtığınız te<strong>le</strong>vizyonda,<br />

o gün<br />

yanınıza şemsiye<br />

alıp almayacağınızı<br />

öğrenmek için<br />

göz (veya kulak)<br />

ucuyla baktığınız<br />

hava durumunu<br />

tahmin eden sistemde,<br />

aşağıya<br />

inmek için bindiğiniz<br />

asansörde,<br />

arabanızda, otobüste,<br />

metroda,<br />

vapurda, uçakta,<br />

Yıl Mucit<strong>le</strong>r / İcatlar Açıklama Yıl Mucit<strong>le</strong>r / İcatlar Açıklama<br />

1936<br />

Konrad Zuse - Z1<br />

İlk programlanabilir bilgisayar 1970<br />

Intel 1103<br />

İlk e<strong>le</strong>ktronik bilgisayar bel<strong>le</strong>ği<br />

1942<br />

1944<br />

1946<br />

1947/48<br />

1951<br />

1953<br />

1954<br />

1958<br />

1962<br />

1964<br />

1969<br />

John Atanasoff & Clifford Berry ABC Computer<br />

Howard Aiken & Grace Hopper / Harvard Mark I<br />

John Presper Eckert & John W. Mauchly / ENIAC 1<br />

John Bardeen, Walter Brattain &<br />

Wiliam Shock<strong>le</strong>y / Transistor<br />

John Presper Eckert & John W. Mauchly / UNIVAC<br />

International Business Machines / IBM 701 EDPM<br />

John Backus & IBM / FORTRAN<br />

Jack Kilby & Robert Noyce / Integrated Circuit<br />

Steve Russell & MIT/ Spacewar<br />

Douglas Engelbart/ Computer Mouse & Windows<br />

ARPAnet<br />

İlk bilgisayar firması<br />

Harvard Mark 1 bilgisayar sistemi<br />

ENIAC 1 bilgisayar sistemi (ilk modern<br />

bilgisayar sistemi olarak kabul edilir)<br />

Bilgisayarları bugünkü yapılarına yaklaştıran<br />

bir icat : Transistör<br />

UNIVAC bilg. sis. (ilk modern tica<strong>ri</strong> bilgisayar<br />

sistemi olarak kabul edilir)<br />

IBM firmasının ilk bilgisayarı<br />

İlk üst düzey (herkesin prog. yapabilmesine<br />

olanak sağlayan) prog. dili<br />

Modern bilgisayarların temel taşı<br />

“chip” entegre devre<br />

İlk bilgisayar oyunu<br />

Bugün kullanmadan duramadığımız iki<br />

ürün “mouse” ve “windows” un temel<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />

Internet’in ilk başlangıcı<br />

1971<br />

1971<br />

1973<br />

1974-1977<br />

1978<br />

1979<br />

1981<br />

1981<br />

1983<br />

1984<br />

1985<br />

Faggin, Hoff & Mazor / Intel 4004<br />

Alan Shugart &IBM / "Floppy" Disk<br />

Robert Metcalfe & Xerox / Ethernet<br />

Scelbi & Mark-8 Altair / IBM 5100<br />

App<strong>le</strong> I, II & TRS-80 Commodore<br />

Dan B<strong>ri</strong>cklin & Bob Frankston<br />

VisiCalc Spreadsheet<br />

Seymour Rubenstein & Rob Barnaby<br />

WordStar<br />

IBM / The IBM PC - Home Computer<br />

Microsoft / MS-DOS<br />

App<strong>le</strong> Lisa Computer<br />

App<strong>le</strong> Macintosh Computer<br />

Microsoft Windows<br />

İlk mikroiş<strong>le</strong>mci<br />

İlk disket sürücü<br />

Bilgisayarlar arası i<strong>le</strong>tişimin<br />

mihenk taşı<br />

İlk tüketiciye yönelik bilgisayar<br />

sistem<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />

Bugünkü tablolama<br />

yazılımlarının atası<br />

Bugünkü kelime iş<strong>le</strong>mci<br />

yazılımlarının atası<br />

Kişisel bilgisayar dev<strong>ri</strong>minin<br />

donanımsal başlangıcı<br />

Kişisel bilgisayar dev<strong>ri</strong>minin iş<strong>le</strong>tim<br />

sistemi açısından başlangıcı<br />

İlk grafik kullanıcı arayüzü olan<br />

tüketici bilgisayarı<br />

Grafik arayüzü sahibi<br />

bilgisayarlarda<br />

dev<strong>ri</strong>min başlangıcı


te<strong>le</strong>fonunuzda, trafik<br />

işaret<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde, alış ve<strong>ri</strong>ş<br />

yapmak için kullandığınız<br />

kredi kartınızda, fiş kesen<br />

yazarkasada, iş ye<strong>ri</strong>nize<br />

gi<strong>ri</strong>ş için kullandığınız kimliğinizde...<br />

Kısacası i<strong>le</strong>tişimde,<br />

ulaşımda, enerjide,<br />

finansta, sağlıkta, eğitimde<br />

yani her yerde bilgisayarlar<br />

kolaylaştırıyor<br />

hayatımızı.<br />

Bilişimin var olmadığı,<br />

en azından bu kadar<br />

çok işin içine girmediği<br />

bir dünyayı hayal edelim<br />

birlikte... Mesela<br />

1950’<strong>le</strong><strong>ri</strong>n dünyasını:<br />

diğer bir şehirde oturan<br />

akrabanıza çocuğunuzun<br />

doğum habe<strong>ri</strong>ni<br />

vermek için yapmanız<br />

gereken postaneye gitmek<br />

ve bir telgraf çekmek olabilir ya da belki bir mektup göndermek.<br />

Bir yirmi yıl bek<strong>le</strong>rseniz; 1970’<strong>le</strong>rde; te<strong>le</strong>fon i<strong>le</strong> de bilgi<br />

verebilirdiniz, tabi yazdırıp bir kaç saat bek<strong>le</strong>rseniz ve operatör<br />

doğru kişiye ulaşırsa. Oysa bu ta<strong>ri</strong>hten bir 10 yıl sonra<br />

1980’<strong>le</strong>rde doğmuş olanlarınıza ga<strong>ri</strong>p ge<strong>le</strong>cektir; neden cepten<br />

aramadığımı sorgulayacaklardır. Teknoloji öy<strong>le</strong>sine büyük<br />

bir hızla yer<strong>le</strong>şiyor ki hayatımıza, bugünkü gibi olmadığı zamanı<br />

hatırlamak zorumuza gidiyor. Teknoloji bilişim<strong>le</strong> i<strong>le</strong>rliyor, bilgisayarlar<br />

bugünkü kadar kolay e<strong>ri</strong>şi<strong>le</strong>bilir olmasalar, bugünkü<br />

kadar hızlı olmasalar cep te<strong>le</strong>fonları da tıpkı bir hayat kolaylaştırıcı<br />

gibi hayal olurdu.<br />

İsterseniz bir de, bilişimde 1950’den bu yana yaşanan<br />

Büyüklük<br />

Hız<br />

Güç Gereksinimi<br />

Fiyat<br />

İlk Tica<strong>ri</strong> Bilgisayar<br />

(UNIVAC – 1951)<br />

33 m2<br />

Bir saniyede<br />

4,000 bölme<br />

81,000 kW<br />

2,500,000 USD<br />

Notebook Değişim Oranı<br />

0.15 m2 0.0045<br />

Bir saniyede<br />

1,000,000,000 bölme<br />

60 W<br />

1,500 USD<br />

uzman maka<strong>le</strong>si<br />

gelişme<strong>le</strong>r aynı hızla başka bir<br />

sektörde yaşanmış olsaydı ne<strong>le</strong>r olurdu<br />

birlikte hayal edelim; örneğin havacılık alanında<br />

aynı hızda bir gelişme yaşansaydı. Sanırım her bi<strong>ri</strong><strong>miz</strong>in<br />

sırt çantasına sığan kişisel uçağı, istediği<strong>miz</strong> yere bir kaç saniye<br />

içinde, bir ka<strong>le</strong>m pil i<strong>le</strong> enerjisini verdiği<strong>miz</strong> uçan bir araçla<br />

gitme şansımız olurdu. Bunu abartılı buluyorsanız ilk tica<strong>ri</strong> bilgisayarın<br />

(UNIVAC) saniyede 4,000 bölme iş<strong>le</strong>mi yaptığını,<br />

bel<strong>le</strong>ğinin 10,000 harften oluştuğunu, bilgisayarın bir oturma<br />

odasının tamamını (35 metrekare) işgal edeceğini ve 81 kW<br />

(yaklaşık 81,000 ampul) i<strong>le</strong> çalıştığını ve günümüzün kişisel bilgisayarlarının<br />

diz üze<strong>ri</strong>ne (hatta avuç içine) sığdığını, sadece<br />

60 W’lık bir güç kaynağından bes<strong>le</strong>nen 300 gr ağırlığında pil i<strong>le</strong><br />

bir kaç saat çalıştığını, hafızasının 2,000,000,000 harften oluştuğunu,<br />

saniyede bir milyar bölme iş<strong>le</strong>mi yapabildiğini düşünmeniz<br />

yeterli olsa gerek.<br />

Bu hızda gelişmiş başka hiçbir sektörün olmadığı aşikar.<br />

250,000<br />

0.000000075<br />

0.0006<br />

Aynı Yıllardan Bir<br />

Tica<strong>ri</strong> Uçak<br />

(DC7 - 1953)<br />

42 metre kanat<br />

genişliği<br />

Saatte 650 km<br />

10,140 kW<br />

(4 motorun gücü)<br />

1,600,000 USD<br />

Aynı Orana Göre<br />

Olması Gereken<br />

Uçak<br />

65<br />

1,2 metre kanat genişliği<br />

(katlandığında 60 cm’lik bir<br />

büyüklük)<br />

Saatte 162,500,000 km<br />

(dünya etrafını saniyede dört<br />

defa dönmek)<br />

7.6 W (enerji tasarruflu bir<br />

lamba kadar)<br />

960 USD<br />

MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r


uzman maka<strong>le</strong>si<br />

66<br />

Öte yandan bilgisayarlar her geçen gün daha çok yer<strong>le</strong>şiyor<br />

hayatımıza.<br />

İsterseniz, çok değil bundan 10 yıl öncesine, 1990’lı yılların<br />

sonuna gidelim şimdi de. İş yer<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde internet i<strong>le</strong> tanışmış<br />

olanlar vardı, üniversite<strong>le</strong>rde bu imkana sahip olanlar da. Bir<br />

internet sayfasını yük<strong>le</strong>mek için bir kaç dakika (bazen 10 – 15<br />

dakika) bek<strong>le</strong>mek gerekiyordu, hatta hatırlıyorum, bazen<br />

sabah bir dosya yük<strong>le</strong>meye başlanırdı, öğ<strong>le</strong>ne biterdi. Dosya<br />

dediysem öy<strong>le</strong> daha vizyona yeni girmiş bir film veya bir müzik<br />

albümü değil, sıradan günlük iş i<strong>le</strong> ilgili yazışmalardan bi<strong>ri</strong>.<br />

E<strong>le</strong>ktronik posta kullanıcı sayısını nüfusa oranlamak anlamlı<br />

değildi; henüz tamsayılara ulaşmamıştı bi<strong>le</strong>. E<strong>le</strong>ktronik posta<br />

i<strong>le</strong> göndereyim dediğinizde ga<strong>ri</strong>p ga<strong>ri</strong>p bakıyorlardı yüzünüze,<br />

bunun bir kamera şakası falan olup olmadığını anlamak için.<br />

Şimdi öy<strong>le</strong> mi ya, ülke<strong>miz</strong>de nüfusun %30’u ev veya iş yer<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden<br />

yüksek hızlı e<strong>ri</strong>şime sahip<strong>le</strong>r (dünyada en çok kullanan<br />

ülke<strong>le</strong>r sıralaması açısından 16’ncıyız, cep te<strong>le</strong>fonu sıralamasında<br />

13’üncüyüz) Dünyada kullanımda milyarlarca e-posta<br />

adresi var, bazı konularda dev<strong>le</strong>te internet dışından yapılacak<br />

başvurular kabul edilmiyor, bankaların internet sayfalarını<br />

kullanarak yapılan toplam iş<strong>le</strong>m hacmi, internet dışı iş<strong>le</strong>m hacmini<br />

çoktan kat kat geçti. Üstelik bir internet sayfasını açmak,<br />

bir dosyayı yük<strong>le</strong>mek için bek<strong>le</strong>meye tahammülümüz bi<strong>le</strong> yok.<br />

internet’ten film, TV izliyor, radyo dinliyoruz.<br />

ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />

Bilişimin en büyük iki adımından bi<strong>ri</strong>ncisi bilgisayarların,<br />

daha hızlı, daha ekonomik olması ve her eve girmesi, ikinci<br />

adımı ise istediğiniz anda, istediğiniz bilgiye e<strong>ri</strong>şmenizi sağlayan<br />

internet’tir.<br />

Internet özgürdür ve sınırsızdır ve insanlar her geçen gün<br />

daha çok bağlanmaktadırlar Internet’e hem bilgi almak hem<br />

bilgi vermek için. Alışkanlıklarımızı değiştirmektedir, bu sonsuz,<br />

renkli, şaşırtıcı ortam. İş yapış şekli<strong>miz</strong> internet’e taşınmaktadır.<br />

Hatta arkadaşlıklarımız bi<strong>le</strong> internet üze<strong>ri</strong>nden sürdürülmektedir.<br />

Bağlı olduğumuz e-posta gruplarımızdan mesaj alıp mesaj<br />

göndermekteyiz her gün. E<strong>ri</strong>şemediği<strong>miz</strong> kişi<strong>le</strong>re, bilgi<strong>le</strong>re<br />

ulaşmanın en kolay yoludur, internet.<br />

Öte yandan sanallaşmaya başlıyoruz ve e<strong>le</strong>ktronik bir<br />

aracı olmadan sesi<strong>miz</strong>i duyurmak, duymak, dokunmak, gülmek,<br />

bakmak, görmek, görülmek ikinci plana doğru itiliyor<br />

yavaş yavaş. Bu hızla devam edersek, bir ka<strong>ri</strong>katürde “ben<br />

nasıl oldum” diye soran çocuğa “yavrum seni<br />

www.<strong>le</strong>y<strong>le</strong>kgetirdi.com sitesinden indirdik” diye cevap veren<br />

anneye pek de uzak değiliz.<br />

Bir hikâye i<strong>le</strong> bitireyim. 1906 yılında John Philip Sousa<br />

(ABD vatandaşı, besteci – özellik<strong>le</strong> marşları i<strong>le</strong> tanınır), Ame<strong>ri</strong>ka<br />

Bir<strong>le</strong>şik Dev<strong>le</strong>t<strong>le</strong><strong>ri</strong> Kongresi’ne başvurarak “fonograf” cihazının<br />

yasaklanması istemişti. Nedenini ise bu cihaza olan ilginin<br />

her geçen gün arttığını ve giderek insanların kendi şarkılarını<br />

(yerel kültür<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni) kay<strong>bet</strong>meye ve sadece bu cihazdan<br />

çıkan popü<strong>le</strong>r olan şarkı ve şarkıcılara bağlanacağını düşünüyor<br />

olmasıydı. Sousa’nın söy<strong>le</strong>dik<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin doğru olduğu yüzyıl<br />

içinde ispatlanacaktı. Yeni binyıl geldiğinde başkasının kültürünü,<br />

farkında olmadan bi<strong>ri</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong>nin zorlaması i<strong>le</strong> takip eden bir<br />

toplum vardı, lokal ses kaybolmak üzeredir. Üstelik bu durum<br />

sadece Sousa’nın belirttiği alanda, yani müzikte değil, hemen<br />

hemen her alanda kendini göstermiştir. Bu zehir<strong>le</strong>nmenin<br />

tedavisi başka bir teknolojiden geçmektedir, kendi sesinizi<br />

duyurabi<strong>le</strong>ceğiniz, fikir<strong>le</strong><strong>ri</strong>nizi, bilgi<strong>le</strong><strong>ri</strong>nizi özgürce kaydedip<br />

herkes<strong>le</strong> paylaşabi<strong>le</strong>ceğiniz, benzer düşüncedeki<strong>le</strong>r<strong>le</strong> uzaklık<br />

tanımaksızın güç birliği oluşturabi<strong>le</strong>ceğiniz; internet ortamı.<br />

Kö<strong>le</strong>si olmayalım bilgisayarların ve internetin, onlar olmadan<br />

da yaşamımızı sürdürmeyi bi<strong>le</strong>lim; ama böy<strong>le</strong>sine değerli<br />

araçları da, kendi sesi<strong>miz</strong>i duyurmak için, ulaşamayacağımız<br />

uzaklıklardaki diğer<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin bilgi<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni öğrenip, yararlanmak için<br />

doğru kullanmayı öğrenelim.<br />

Sanallaşmayın ama bilişimsiz de kalmayın.<br />

Serdar BİLECEN’83<br />

1965 yılında <strong>Ankara</strong>’da doğdu. İlkokulu Bahçeliev<strong>le</strong>r İlkokulu’nda,<br />

ortaokul ve liseyi <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’nde okuyarak 1983<br />

yılında mezun oldu. ODTÜ E<strong>le</strong>kt<strong>ri</strong>k ve E<strong>le</strong>ktronik Mühendisliği<br />

Bölümü’nü 1987, Anadolu Üniversitesi İş<strong>le</strong>tme Bölümü’nü 1994<br />

yılında tamamladı. Değişik firmaların değişik kademe<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde bilişim<br />

alanında çalıştıktan sonra, 2001 yılında Keys Danışmanlık ve<br />

Eğitim Ltd. şirketini kurdu. Türkiye Bilişim <strong>Derneği</strong>’nde üç dönem<br />

yönetim kurulu üyeliği yaptı. Ha<strong>le</strong>n şirketinde, Bilkent Üniversitesi’nde<br />

(yarım zamanlı), TOBB ETÜ Sürekli Eğitim Merkezi’nde,<br />

Milli Prodüktivite Merkezi’nde, Hacettepe Üniversitesi Vakfı’nda<br />

eğitim<strong>le</strong>r ve danışmanlık hizmet<strong>le</strong><strong>ri</strong> vermektedir.


<strong>Ankara</strong>’da zaman<br />

68<br />

Kış bitti. Ağaçlarda bir kıpırtı, bir telaş var. Çiçek<strong>le</strong>rde<br />

de öy<strong>le</strong>. Hepsine bir yenilik, güzellik gelmiş. Ağaçlar<br />

gelin misali beyaz çiçek<strong>le</strong>re bürünmüş. Dallar<br />

tomurmuş. Mart kapıdan baktığında her ne kadar<br />

“kazma kürek yaktırsa” da bahar yavaş yavaş kendini<br />

hissetti<strong>ri</strong>yor.<br />

İlkbahar, dalların yeşermesi, çiçek<strong>le</strong>nmesi; bahçe bakımlarının<br />

yapılması, yeni çiçek<strong>le</strong><strong>ri</strong>n dikilmesi demek. İlkbahar aynı<br />

zamanda, kış uykusundan kalkan kenti yeniden keşfetmek için<br />

yürüyüş yapmak demek.<br />

Artık soğuk hava, kışın olduğu kadar etkili değil. Ne de<br />

olsa güneş arada bir yüzünü göste<strong>ri</strong>yor. Eski <strong>Ankara</strong>’da gezi<strong>le</strong>cek<br />

yer<strong>le</strong>r pek fazla birbi<strong>ri</strong>nden uzak olmadığı için, kısa yürüyüş<strong>le</strong>r<strong>le</strong><br />

yeni yer<strong>le</strong>r görmek mümkün. Yağmur yağsa da ne<br />

gam… Çantaya sıkıştırılmış bir küçük şemsiye ya da katlanabilir<br />

kapüşonlu bir yağmurlukla keyifli ilkbahar gezinti<strong>le</strong><strong>ri</strong> yapabili<strong>ri</strong>z.<br />

Geçen yazıda Roma Dönemi kalıntılarında dolaşmıştık.<br />

Şimdi vuralım kendi<strong>miz</strong>i <strong>Ankara</strong> Ka<strong>le</strong>si’nin yollarına.<br />

Ulus<br />

Ulus, Osmanlı Dönemi’nden bu yana bir ticaret merkezidir.<br />

Bugün ticaret başka semt<strong>le</strong>re, plazalara kaymış olsa da Ulus<br />

önemini bugün de korumaktadır. Bu meydan aynı zamanda<br />

<strong>Ankara</strong>’nın ta<strong>ri</strong>hi kent merkezidir ve çevredeki yapılar, modern<br />

<strong>Ankara</strong>’nın sembolüdür.<br />

Kentin bu bölümündeki binalar ve anıtlar, yarışmalar sonucu<br />

inşa edilmiş ve semte özgünlük katmıştır. Bir başka değiş<strong>le</strong><br />

bu yapılar döneminin este<strong>tik</strong><br />

değer<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni yansıtmaktadır.<br />

Sadece anıtlar ve binalar<br />

değil, kuru kahveci, dondurmacı,<br />

börekçi, kumaşçı gibi<br />

dükkânlar da kent hafızasında<br />

anı değe<strong>ri</strong>ne sahiptir.<br />

ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />

A N K A R A ’ D A İ L K B A H A R<br />

<strong>Ankara</strong> Ka<strong>le</strong>si<br />

Zer<strong>ri</strong>n DAĞCI SAKARYA'71<br />

zer<strong>ri</strong>ndsakarya@hotmail.com<br />

An<strong>tik</strong> Tiyatro<br />

Ulus Meydanı’nda, Atatürk<br />

heykelinden sağa dönünce,<br />

Bir ilkbahar sabahı,<br />

Ka<strong>le</strong>’den baktım sana <strong>Ankara</strong>.<br />

Göz<strong>le</strong><strong>ri</strong>m<strong>le</strong> kucakladım seni<br />

Semt semt, sokak sokak,<br />

Ev ev.<br />

Ka<strong>le</strong>’ye doğru kıvrılarak çıkan Hisarparkı Caddesi boyunca,<br />

ta<strong>ri</strong>hin bizi yavaş yavaş içine çektiğini hissede<strong>ri</strong>z. Tırmanış<br />

başlarken cadde i<strong>le</strong> Pınar Sokak arasında an<strong>tik</strong> bir tiyatronun<br />

yarım daire şeklindeki orkestrasının bir kısmı i<strong>le</strong> oturma sıralarının<br />

ilk bölümü görü<strong>le</strong>bilir. MS I. Yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır.<br />

19. yüzyılda bir gezginin hatıratında yer almıştır. 1982 yılında<br />

bir inşaatın temel kazısı sırasında ortaya çıkarılmıştır.<br />

Bugünkü durumu ne yazık ki iç<strong>le</strong>r açısıdır. Mekânın ne olduğunu<br />

gösteren bir açıklama ya da her hangi bir yazı yoktur. Bir<br />

zamanların tiyatrosu, yoldan geçen<strong>le</strong><strong>ri</strong>n çöp<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni attığı bir yer<br />

haline dönüşmüştür.<br />

Müze<strong>le</strong>r ve <strong>Ankara</strong><br />

Ulus, ka<strong>le</strong> ve civarı <strong>Ankara</strong>’nın müze bölgesidir. Müze<strong>le</strong>r,<br />

kültürel ve ta<strong>ri</strong>hi eser<strong>le</strong><strong>ri</strong>n toplu olarak sergi<strong>le</strong>ndiği yerdir. Her<br />

tür müze kendi konusu içinde yer alan eser<strong>le</strong><strong>ri</strong> toplar, korunmasını<br />

sağlar ve sergi<strong>le</strong>yerek halka ulaştırır.<br />

Müze kelimesi eski Yunancadaki “muses” (esin pe<strong>ri</strong>si) den<br />

gelmektedir. Yani her müze geçmişten ge<strong>le</strong>ceğe yöne<strong>le</strong>n bir<br />

ilham pe<strong>ri</strong>sidir. 18-24 Mayıs ta<strong>ri</strong>h<strong>le</strong><strong>ri</strong> arasında Müze<strong>le</strong>r Haftası<br />

kutlanmaktadır. Havaların güzel<strong>le</strong>şmesiy<strong>le</strong> birlikte, biz de bu<br />

haftayı müze konusunda bir hayli zengin olan <strong>Ankara</strong> müze<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni<br />

tanıyarak ve dolaşarak kutlayabili<strong>ri</strong>z.<br />

Anadolu Medeniyet<strong>le</strong><strong>ri</strong> Müzesi<br />

Hisarparkı Caddesi’nin Ka<strong>le</strong>’den önceki son virajında, 15.<br />

yüzyıldan kalma bir bina bizi selamlar. Bu yapı Anadolu Medeniyet<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />

Müzesi’ne ev sahipliği yapmaktadır. Müze sadece<br />

<strong>Ankara</strong>’nın değil, dünyanın sayılı müze<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden bi<strong>ri</strong>sidir.<br />

<strong>Ankara</strong>’da ilk müze 1921 yılında Ka<strong>le</strong>’nin Akka<strong>le</strong> burcunda<br />

kurulmuştur. Atatürk’ün isteğiy<strong>le</strong> bir “Eti Müzesi” kurma fik<strong>ri</strong>n-


den hareket<strong>le</strong>, diğer bölge<strong>le</strong>rdeki Hitit eser<strong>le</strong><strong>ri</strong> <strong>Ankara</strong>’ya gönde<strong>ri</strong>lmeye<br />

başlanmıştır. Yetkili<strong>le</strong>r geniş mekânlı bir müze arayışındayken,<br />

metruk bir durumda olan 15. yüzyıldan kalma Mahmut<br />

Paşa Bedesteni i<strong>le</strong> Kurşunlu Han onarılarak müze haline<br />

dönüştürülmüştür. 1940 yılında onarımın büyük kısmının bitmesiy<strong>le</strong><br />

eser<strong>le</strong>r Alman arkeolog Guterboch başkanlığında bir<br />

heyet tarafından yer<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong>lmeye başlanmıştır. Müze 1968’de<br />

son şeklini almıştır. Bugün Kurşunlu Han ida<strong>ri</strong> bina olarak,<br />

Mahmut Paşa Bedesteni ise sergi salonu olarak kullanılmaktadır.<br />

Müzede atılan her adım bizi farklı bir çağa götürür. Burada,<br />

Anadolu’nun arkeolojik eser<strong>le</strong><strong>ri</strong>, Pa<strong>le</strong>oli<strong>tik</strong> çağdan itibaren kronolojik<br />

bir sırayla sergi<strong>le</strong>nmektedir.<br />

Sergi<strong>le</strong>nen obje<strong>le</strong>r<br />

arasında Eski Tunç<br />

Çağı, Asur, Hitit, F<strong>ri</strong>g, Urartu<br />

dönem<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin yanı sıra<br />

Yunan, Roma ve Bizans<br />

çağına ait eser<strong>le</strong>r bulunmaktadır.<br />

Roma Hamamı-Sütunlu<br />

yol çalışmalarında bulunan<br />

Hermes heykeli yaklaşık iki<br />

bin yıl toprak altında kalmış olmasına rağmen<br />

hey<strong>bet</strong>inden bir şey kay<strong>bet</strong>memiş. Başsız olarak<br />

bulunan heykel 2,40m yüksekliğindedir ve<br />

Müzede özel bir mekânda sergi<strong>le</strong>nmektedir.<br />

Anadolu Medeniyet<strong>le</strong><strong>ri</strong> Müzesi 1997 yılında<br />

İsviçre’nin Lozan kentinde 68 müze arasında<br />

“yılın müzesi” unvanına layık görülmüştür.<br />

<strong>Ankara</strong>’da Bir Kartal Yuvası: KALE<br />

<strong>Ankara</strong> Ka<strong>le</strong>si iç içe surlarla çev<strong>ri</strong>lidir ve<br />

çevresi kayalıktır. Yapılış ta<strong>ri</strong>hi bilinmemek<strong>le</strong> birlikte<br />

Hitit<strong>le</strong>r tarafından yapıldığı sanılmaktadır.<br />

Savunma ve yer<strong>le</strong>şim amaçlı olarak yapılmış olan ka<strong>le</strong>,<br />

43.000m2 ’lik bir alanı kaplar. Dış ka<strong>le</strong>nin yirmiye yakın ku<strong>le</strong>si<br />

vardır.<br />

Evliya Çe<strong>le</strong>bi ünlü Seyahatname’sinde şöy<strong>le</strong> der: “Yüksek<br />

bir dağın üze<strong>ri</strong>nde dört kat beyaz taştan yapılmış sağlam bir<br />

ka<strong>le</strong> vardır. Ka<strong>le</strong> iç içe surlarla çev<strong>ri</strong>lidir; çevresi kayalıktır, tırmanması<br />

zordur.”<br />

İç ka<strong>le</strong>nin Hisar Kapısı’nın üze<strong>ri</strong>nde İlhanlılar’dan kalma bir<br />

kitabe bulunmaktadır. Bu kapının önünde başımızı kaldırdığımızda<br />

sol burçta saat ku<strong>le</strong>sini görürüz. Mağrur bir kuğu gibi<br />

kenti tepeden seyreden bu ku<strong>le</strong>, 1884 yılında Vali Sırrı Paşa<br />

tarafından yaptırılmış. Ku<strong>le</strong>nin yüksekliği 9 metredir. Tek kadranlı<br />

olan ve Samanpazarı yönüne bakan saat Strazburg yapımıdır.<br />

Eskiden saat ku<strong>le</strong>sinin 1 metre çapındaki dövme zili vurduğunda<br />

Etlik ve Çankaya’dan duyulurmuş.<br />

Ka<strong>le</strong>’nin duvarlarının dibinde, beyaz tente<strong>le</strong><strong>ri</strong>n altında<br />

baharat ve bakliyat satan ka<strong>le</strong> esnafının tezgâhları yılın her<br />

gününde açıktır. Bin bir çeşit renk, tat ve kokuyu içinize çekerek,<br />

eviniz için eksik<strong>le</strong><strong>ri</strong> satın almak keyifli bir uğraştır.<br />

Ka<strong>le</strong> kapısından içe<strong>ri</strong> girdiği<strong>miz</strong>de kendi<strong>miz</strong>i renkli bir dünyanın<br />

içinde buluruz. Dükkânlardan dışarı taşmış halılar, takılar<br />

ve hediyelik eşyalar bize alışve<strong>ri</strong>ş seçenek<strong>le</strong><strong>ri</strong> sunar. Dükkân<br />

<strong>Ankara</strong>’da zaman<br />

sahip<strong>le</strong><strong>ri</strong> gü<strong>le</strong>r yüzlü ve yardımseverdir. Ka<strong>le</strong> içinde 600 kadar<br />

eski ev bulunmaktadır. Bunların bir kısmı restore edildi ve kafe,<br />

restoran, bar ve pansiyon olarak tu<strong>ri</strong>zme açıldılar. Surların üze<strong>ri</strong>ne<br />

çıkıp yürümek mümkündür. İç ka<strong>le</strong>nin surları 360 derecelik<br />

bir <strong>Ankara</strong> manzarası sunar.<br />

Arnavut kaldırımlı, dar sokaklarında yürürken küçük çocuklar<br />

yanınıza yaklaşır ve cüzi bir para karşılığında ka<strong>le</strong>nin ta<strong>ri</strong>hini<br />

özet<strong>le</strong>yive<strong>ri</strong>r<strong>le</strong>r. Eğer soh<strong>bet</strong> etmek isterseniz anlattıklarını<br />

yabancı dil<strong>le</strong>rde de tekrarlayabi<strong>le</strong>cek<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni söy<strong>le</strong>r<strong>le</strong>r ve başlarlar<br />

anlattıklarını İngilizce ve Fransızca olarak tekrarlamaya. Bu<br />

dil listesi Rusça’dan Japonca’ya kadar uzanır.<br />

69<br />

Rahmi Koç Sanayi Müzesi<br />

Vehbi Koç’un ticarete atıldığı ilk dükkânın yer<br />

aldığı 2004 yılında ta<strong>ri</strong>hi Çengel Han’da açılan Rahmi<br />

Koç Müzesi, <strong>Ankara</strong>’nın ilk ve tek sanayi müzesidir.<br />

1522’de inşa edi<strong>le</strong>n ve döneminin dört büyük<br />

hanından bi<strong>ri</strong> olan Çengel Han, çok sayıda oda ve<br />

develik i<strong>le</strong> kervansaray olarak hizmet vermiştir. Ka<strong>le</strong><br />

gi<strong>ri</strong>şinde ihtişamlı bir binada yer alan bu müzenin 32<br />

odasında, 800’den fazla obje sergi<strong>le</strong>nmektedir.<br />

Etnoğrafya Müzesi<br />

<strong>Ankara</strong>’nın Namazgâh Tepesi’nde<br />

kurulmuştur. Türk<strong>le</strong><strong>ri</strong>n<br />

maddi ve manevi mirasına sahip<br />

çıkmak amacıyla 1925 yılında<br />

yapımına başlanan müze, 1930<br />

yılında ziyarete açıldı.<br />

28 basamaklı merdiven<strong>le</strong> çıkılan<br />

binanın dört sütunlu gi<strong>ri</strong>şi vardır.<br />

Binanın alınlığı mermer olup<br />

üze<strong>ri</strong> oymalarla süslüdür.<br />

Müzede Türk sanatı, Selçuklu<br />

Dönemi’nden günümüze kadar<br />

sergi<strong>le</strong>nmektedir. Anadolu’nun düğün ve sünnet tören<strong>le</strong><strong>ri</strong>, kahve<br />

kültürü, halı, kilim ve iş<strong>le</strong>me sanatı müzede görü<strong>le</strong>bilir.<br />

Müzenin Cumhu<strong>ri</strong>yet ta<strong>ri</strong>hi<strong>miz</strong> için bir başka önemi ise, Atatürk’ün<br />

aziz naaşının 10 Kasım 1953 ta<strong>ri</strong>hinde Anıtkabir’e nak<strong>le</strong>di<strong>le</strong>ne<br />

dek geçici istirahatgâhı olarak kullanılmış olmasıdır.<br />

Müzenin iç avlusunda bulunan bu bölüm ha<strong>le</strong>n sembolik kabir<br />

olarak korunmaktadır.<br />

Müze önünde duran Atatürk’ü at üze<strong>ri</strong>nde tasvir eden heykel<br />

ise İtalyan sanatçı Pietro Conanica tarafından yapılmıştır.<br />

Dev<strong>le</strong>t Resim ve Heykel Müzesi<br />

Namazgâh Tepesi’nde bulunan bu yapı Türk Ocağı Projesi<br />

olarak 1926’da açılan bir yarışmanın bi<strong>ri</strong>ncisi A<strong>ri</strong>f Hikmet<br />

Koyunoğlu tarafından proje<strong>le</strong>ndi<strong>ri</strong>lmiştir. Atatürk, 1927’de<br />

inşaatı başlayan binanın yapımında Türk işçi<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin çalışmasını<br />

ve Türk süs<strong>le</strong>me<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin kullanılmasını ta<strong>le</strong>p etmiştir.<br />

Yapı, 25 Ekim 1975’de Kültür Bakanlığı’nın gi<strong>ri</strong>şimi ve dev<strong>ri</strong>n<br />

Cumhurbaşkanı Fah<strong>ri</strong> Korutürk’ün yakın ilgisiy<strong>le</strong> Resim ve<br />

Heykel Müzesi olarak kullanılmak üzere Kültür Bakanlığı’na<br />

devredilmiştir. Müzede Osman Hamdi’den Zonnaro’ya, Fahrünisa<br />

Zeyd’den Nu<strong>ri</strong> Abaç’a, Turgut Zaim’den Fethi Arda’ya,<br />

pek çok ünlü ressamın ese<strong>ri</strong> sergi<strong>le</strong>nmektedir.<br />

MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r


ilim-teknoloji<br />

70<br />

Doğumunun 200. yılında Darwin ve Tür<strong>le</strong><strong>ri</strong>n Kökeni:<br />

Günümüzde geçerliliğini korumakta<br />

olan İngiliz bilim adamı Char<strong>le</strong>s<br />

Darwin’in ev<strong>ri</strong>m teo<strong>ri</strong>si, modern<br />

ev<strong>ri</strong>m biyolojisinin temelini oluşturmaktır.<br />

Doğumunun 200. yılında<br />

UNESCO’nun “Darwin Yılı” ilan ettiği 2009, aynı<br />

zamanda “Tür<strong>le</strong><strong>ri</strong>n Kökeni” kitabının yayımlanmasının da<br />

150’nci yılı. Aslında Darwin, ev<strong>ri</strong>m fik<strong>ri</strong>ni ilk ortaya atan kişi olarak<br />

değil, ev<strong>ri</strong>min nasıl iş<strong>le</strong>diğine ilişkin en önemli teo<strong>ri</strong>yi ortaya<br />

koyan bilim adamı olarak, ev<strong>ri</strong>m biyolojisine büyük katkı<br />

sağlamıştır. Eski Yunan’da yaşayan bazı felsefeci<strong>le</strong>r, yaşamın<br />

zaman içe<strong>ri</strong>sinde dereceli olarak değişebildiğini i<strong>le</strong><strong>ri</strong> sürmüş<strong>le</strong>rdi.<br />

Ancak o zaman çok daha baskın olan görüş, tür<strong>le</strong><strong>ri</strong>n<br />

bireysel olarak yaratıldığı, özellik<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin değişmediği ve dünyanınn<br />

yaklaşık 6000 yaşında olduğuydu. Bu fikir<strong>le</strong>r, din adamlarının<br />

da etkisiy<strong>le</strong> Batı Dünyası’nda destek<strong>le</strong>nmiş ve etkili<br />

olmuştu. Darwin’den bir yüzyıl önce, çok az sayıda bilim adamı<br />

tarafından tür<strong>le</strong><strong>ri</strong>n<br />

sabit, değişmez ve ideal<br />

olduğu fik<strong>ri</strong> sorgulanmaya<br />

başlanmıştı. Bu sorgulamanın<br />

en önemli<br />

destek<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden bi<strong>ri</strong>, bulunan<br />

fosil<strong>le</strong>rdi. 1700’li yılların<br />

ortasında yapılan<br />

çalışmalarda bulunan bu<br />

fosil<strong>le</strong><strong>ri</strong>n, zamanın canlılarından<br />

farklı olduğunu<br />

göste<strong>ri</strong>lmekte ve böy<strong>le</strong>lik<strong>le</strong><br />

ev<strong>ri</strong>min ilk ipuçları<br />

oluşturulmaya başlanmıştı.<br />

1809 yılında doğan<br />

ve eğitimine din konusunda<br />

başlayan; ancak<br />

daha sonra doğa bilim<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne<br />

ilgi duyan Darwin’in<br />

fikir<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin kökeni,<br />

ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />

Ev<strong>ri</strong>m Teo<strong>ri</strong>si<br />

Doç. Dr. Kamil Can AKÇALI’81<br />

Mo<strong>le</strong>kü<strong>le</strong>r Biyoloji ve Gene<strong>tik</strong> Bölümü,<br />

Bilkent Üniversitesi<br />

1831 yılının sonunda “Beag<strong>le</strong>” gemisi i<strong>le</strong> çıktığı<br />

uzun bir araştırma yolculuğuna dayanmakta.<br />

Bu yolculuk sırasında bin<strong>le</strong>rce bitki, hayvan<br />

ve fosil toplayan Darwin, farklı coğrafyalardaki<br />

benzer bitki ve hayvan tür<strong>le</strong><strong>ri</strong>ndeki değişiklik<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />

ince<strong>le</strong>di. Özellik<strong>le</strong> birbir<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne çok yakın 12<br />

adadan oluşan Galapagos takımadalarındaki<br />

göz<strong>le</strong>m<strong>le</strong><strong>ri</strong>, fikir<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne temel oluşturdu. Darwin,<br />

bu adalardaki çevre şartlarının, oradaki bitki ve<br />

hayvan populasyonunda etkisinin çok belirgin<br />

olduğunu göz<strong>le</strong>m<strong>le</strong>di. Şili kıyılarında meydana<br />

ge<strong>le</strong>n şiddetli bir depremin, bu kıyıları bir metre<br />

yükselttiğine tanık olması, doğal olayların yerküreyi zaman<br />

içe<strong>ri</strong>sinde değiştirebi<strong>le</strong>ceği ve yeni çevresel faktör<strong>le</strong>r oluşturabi<strong>le</strong>ceği<br />

fik<strong>ri</strong>ni kuvvet<strong>le</strong>ndirdi. Kısacası, bu yolculuk sırasında<br />

edindiği iz<strong>le</strong>nim<strong>le</strong>r ve bulgular, onu yaratılış düşüncesini ciddi<br />

ve haklı bir şekilde sorgulamaya yöneltti. Bazı tür<strong>le</strong><strong>ri</strong>n belli bölge<strong>le</strong>rde<br />

olması, aynı doğa koşullarında farklı tür<strong>le</strong><strong>ri</strong>n görülmesi,<br />

aydınlatmaya çalıştığı konular arasındaydı. Darwin’e göre<br />

bu farklılıkların nedeni bir yaratıcının aynı anda farklı canlılar<br />

oluşturmasından çok, canlıların farklı yaşam koşullarına uyum<br />

sağlamasıyla ilgiliydi. Doğayı göz<strong>le</strong>diği zaman, üstün olan ve<br />

uyum sağlayan birey<strong>le</strong><strong>ri</strong>n “ayıklanmış olacağı” sonucuna vardı.<br />

Sonuçta bu sayede ev<strong>ri</strong>min meydana geldiğini ve bu değişiklik<strong>le</strong><strong>ri</strong>n<br />

bin<strong>le</strong>r değil, milyonlarca yıla uzanan aşamalarla oluştuğunu<br />

öne sürdü. Ev<strong>ri</strong>m<strong>le</strong>şmeye yol açan gücün de doğal<br />

seçilim (natural se<strong>le</strong>ction) sonucu olduğunu ve günümüzdeki<br />

tür<strong>le</strong><strong>ri</strong>n tek bir yaşam formundan ortaya çıktığı yönündeki<br />

kuramlarını oluşturmaya başladı. Darwin, o dönemin koşullarında<br />

gen<strong>le</strong>r hakkında hiçbir şey bilmiyordu. Ancak ev<strong>ri</strong>m<strong>le</strong>şmeye<br />

neden olduğunu kabul ettiği iki göz<strong>le</strong>mi ve bir çıkarımı<br />

vardı. İlk göz<strong>le</strong>mi, canlıların genellik<strong>le</strong> bakabi<strong>le</strong>cek ve e<strong>ri</strong>şkin<br />

ha<strong>le</strong> getirebi<strong>le</strong>ceğinden fazla yavruları olmasıydı. İkinci göz<strong>le</strong>mi<br />

ise, bu yavruların birbi<strong>ri</strong>nin aynı olmayıp, büyüklük ve<br />

görüntü<strong>le</strong><strong>ri</strong> de dahil olmak üzere farklı özellik<strong>le</strong><strong>ri</strong> taşımasıydı.<br />

Darwin’in bu göz<strong>le</strong>m<strong>le</strong>r ışığında yapmış olduğu çıkarım ise<br />

şuydu: Değişen çevreye ve şartlara daha iyi adapte olan canlıların,<br />

e<strong>ri</strong>şkin ha<strong>le</strong> gelme ve özellik<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni kalıtsal olarak yavrularına<br />

geçirme şansı daha yüksektir.<br />

Darwin, ilk basıldığı andan itibaren büyük bir etki uyandıran<br />

“Tür<strong>le</strong><strong>ri</strong>n Kökeni Üze<strong>ri</strong>ne” adlı ese<strong>ri</strong>ni hemen basmadı.<br />

İddialarını güç<strong>le</strong>ndirmek ve doğrulamak için yaklaşık 17 yıl<br />

bek<strong>le</strong>di. Asya kıtasında çalışmalar yapan Alfred Russell Wallace’ın<br />

da benzer göz<strong>le</strong>m<strong>le</strong>r ve çıkarımlara ulaşması onu cesaret<strong>le</strong>ndirdi<br />

ve 1859 yılında kitabını yayınladı. Ev<strong>ri</strong>min doğal


seçilim yoluyla i<strong>le</strong>r<strong>le</strong>diğini gösteren bu kitabı bilim dünyasında<br />

ve pek çok başka çevrede büyük tartışma yarattı. Darwin, birçok<br />

kişi tarafından, özellik<strong>le</strong> din ve Tanrı karşıtlığı motivasyonuyla<br />

hareket ettiği suçlamalarla karşılaştı.<br />

Darwin, biyolojik ev<strong>ri</strong>mi, tür<strong>le</strong><strong>ri</strong>n zaman içe<strong>ri</strong>sinde gösterdiği<br />

değişiklik olarak belirtmişti. Darwin’nin açıkladığı sonuçlar<br />

sadece biyolojide değil, tüm bilim dünyasında büyük bir etki<br />

bırakırken, kanıtlanamayan veya açıklayamadığı bazı konular<br />

da oldu. Bazı yaklaşımlar bunu siyasal veya dini amaçlar için<br />

ev<strong>ri</strong>m teo<strong>ri</strong>sinin yetersizliğiy<strong>le</strong> ilişkil<strong>le</strong>ndirse de gerçek neden<br />

zamanın koşullarına bağlı olan bilgi eksikliğiydi. 150 yıl önce<br />

insanların DNA, kromozomlar ve mutasyonlar hakkında en<br />

ufak bir bilgisi yoktu. Canlılarda çeşitliliği oluşturanın mayoz<br />

bölünme olduğu ve eşey hücre<strong>le</strong><strong>ri</strong>ndeki mutasyonların kalıtsal<br />

olarak yavrulara geçebi<strong>le</strong>ceği de doğal olarak bilinmiyordu.<br />

Ev<strong>ri</strong>m teo<strong>ri</strong>sininin temel prensip<strong>le</strong><strong>ri</strong> günümüzde teknoloji ve<br />

bilimde sağlanan i<strong>le</strong>r<strong>le</strong>me<strong>le</strong>r<strong>le</strong> çok daha iyi tanımlanabilmektedir.<br />

20. yüzyılın ikinci yarısı i<strong>le</strong> ortaya çıkarılan DNA’nın yapısı ve<br />

sonrasında gelişen biyoteknolojik dev<strong>ri</strong>m, Darwin’in ölümünden<br />

yüzyıldan fazla zaman geç<strong>tik</strong>ten sonra, yaşamın kökeni ve<br />

tür<strong>le</strong><strong>ri</strong>n oluşumunu açıklayan mekanizmanın şaşırtıcı bir şekilde<br />

doğru olduğunu kanıtlamaktadır. Örneğin, DNA'nın üze<strong>ri</strong>ndeki<br />

çeşit<strong>le</strong>nme<strong>le</strong>r, doğal şeçilime gerçek bir temel oluşturmaktadır.<br />

Tür<strong>le</strong>r arasındaki değişikliğin nedeninin ise, günümüzde<br />

belli bir<br />

populasyon içe<strong>ri</strong>sindeki<br />

gen havuzundaki<br />

değişiklik<strong>le</strong><br />

ilgili olduğunu artık<br />

biliyoruz. Gelişen<br />

teknoloji i<strong>le</strong> fosil<strong>le</strong><strong>ri</strong>n<br />

ve canlıların anatomik<br />

yapılarının daha<br />

ayrıntılı ince<strong>le</strong>nmesi,<br />

yine ev<strong>ri</strong>m teo<strong>ri</strong>sinin<br />

doğruluğunu kanıtlamakta<br />

olduğunu<br />

rahatlıkla söy<strong>le</strong>yebili<strong>ri</strong>z.<br />

Bu konuda ve<strong>ri</strong><strong>le</strong>bi<strong>le</strong>cek en belirgin örnek<strong>le</strong>r arasında,<br />

günümüz insanında fonksiyonu bulunmayan ve yalnızca bize<br />

sorun çıkarınca hatırlanan 20 yaş diş<strong>le</strong><strong>ri</strong> ve bağırsak ucundaki<br />

apendiks organı vardır. Balinalarda gelişmemiş olarak kalmış<br />

kalça kemik yapısına ek olarak, çeşitli canlılarda bulunan<br />

homolog yapılar (insanlar da dahil olmak üzere, memeli hayvanlarda<br />

kol kemik<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin inanılmaz benzerliği) da ev<strong>ri</strong>m teo<strong>ri</strong>sinin<br />

güçlü kanıtları olarak kabul edilmektedir.<br />

Ev<strong>ri</strong>m, sadece bir teo<strong>ri</strong> midir? Bilimsel anlamda bir hipotez,<br />

göz<strong>le</strong>m<strong>le</strong>r ve deney<strong>le</strong>r<strong>le</strong> destek<strong>le</strong>niyorsa buna bilimsel bir teo<strong>ri</strong><br />

denmektedir. Ev<strong>ri</strong>m teo<strong>ri</strong>si, fosil<strong>le</strong>r, anatomik yapılar, mo<strong>le</strong>kü<strong>le</strong>r<br />

(gene<strong>tik</strong>), davranışsal ve coğrafi kanıtlar ışığında yaşamın<br />

kökenini tanımlayan tek bilimsel açıklamadır. Dolayısıyla günümüz<br />

şartlarında kanıtlanmış bir teo<strong>ri</strong>dir. Ev<strong>ri</strong>m teo<strong>ri</strong>si yaşamın<br />

kökenini, diğer açıklama çabalarından (örneğin, yaratılış veya<br />

akıllı tasarım gibi) çok daha iyi tanımlamaktadır. Örneğin, antibiyotiğe<br />

dirençli bakte<strong>ri</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong>n, daha önceden bu antibiyotiğe<br />

duyarlı bakte<strong>ri</strong><strong>le</strong>rden mutasyonla oluştuğu bilinmektedir ve bu<br />

bakte<strong>ri</strong><strong>le</strong>r hastane enfeksiyonlarının en önemli neden<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden<br />

bilim-teknoloji<br />

bi<strong>ri</strong>dir. Aynı şekilde bazı<br />

virüs<strong>le</strong>r de ev<strong>ri</strong>m geçirerek<br />

daha ciddi hastalık neden<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />

olabilmektedir. Tarım<br />

alanlarındaki zararlı parazit<strong>le</strong><strong>ri</strong>n<br />

de kullanılan parazit<br />

ilaçlarına karşı direnç kazanabildiği<br />

ve bu ilaçların etkisinden<br />

kurtulabildiği bilinen<br />

gerçek<strong>le</strong>rdir. Bütün bu<br />

örnek<strong>le</strong>r, Darwin’in yıllar<br />

önce inanılmaz bir doğrulukla<br />

belirttiği doğal seçilme<br />

olgusunu destek<strong>le</strong>mektedir. Her ne kadar insan için olumsuz<br />

da olsa, canlılar (virüs, bakte<strong>ri</strong>, parazit) eğer ortam şartlarına<br />

uyabiliyorsa, tür<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni devam etti<strong>ri</strong>r<strong>le</strong>r.<br />

Son olarak şunu rahatlıkla söy<strong>le</strong>yebili<strong>ri</strong>z: ev<strong>ri</strong>m, geçmişten<br />

günümüze uzanan milyonlarca yıldan be<strong>ri</strong> sürege<strong>le</strong>n dinamik<br />

bir olgudur. Ancak ev<strong>ri</strong>m<strong>le</strong>şme bitmemiştir ve dünyada yaşamın<br />

sürmesi için bitmemesi de gerekmektedir. Değişen çevre<br />

şartlarına bağlı olarak günümüzde de sürmekte olan ev<strong>ri</strong>m,<br />

ge<strong>le</strong>cekte de var olacaktır. Bu olguyu başka yollarla açıklamaya<br />

çalışmanın hiçbir bilimsel geçerliliği bulunmamaktadır.<br />

Doç. Dr. Kamil Can AKÇALI’81<br />

1963’te doğdu. 1981 yılında <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’nden mezun<br />

oldu. 1987’de <strong>Ankara</strong> Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni bitirdi. 1998’de<br />

University of Cincinnati’de doktorasını tamamladı. Şu an Bilkent<br />

Üniversitesi Mo<strong>le</strong>kü<strong>le</strong>r Biyoloji ve Gene<strong>tik</strong> Bölümünde Öğretim<br />

Görevlisi olarak çalışmaktadır.<br />

71<br />

MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r


spor<br />

72<br />

“Türk Milli Takımları’nda<br />

Ko<strong>le</strong>j’den çok sporcu olacak”<br />

Bu söz<strong>le</strong><strong>ri</strong>n sahibi <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji Bayan Basketbol Takımları Baş Antrenörü ve Alt Yapı<br />

Sorumlusu Davut Güngör. Ka<strong>ri</strong>ye<strong>ri</strong>nde pek çok başarı bulunan Güngör’<strong>le</strong> <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong><br />

Ko<strong>le</strong>ji Bayan Basketbol Takımları ve ülke<strong>miz</strong>deki bayan basketbolu hakkında konuştuk.<br />

Röportaj sonunda edindiği<strong>miz</strong> iz<strong>le</strong>nim, kısa sürede başarılı sonuçlar alan bu ekibin daha<br />

da büyük başarılara imza atacağı oldu.<br />

Ne kadar zamandır takımın baş antrenörlük görevini yürütüyorsunuz?<br />

İda<strong>ri</strong> kadro ve oyuncular kim<strong>le</strong>rden oluşuyor?<br />

Ben 10 aydır A Bayan Takımı, Genç Bayan Takımı ve<br />

Lise Bayan Takımını çalıştırıyorum, ayrıca alt yapı<br />

sorumluluğunu yürütüyorum. Okul ve kulüp takımları<br />

aynı oyunculardan oluştuğu için ikisini bir arada<br />

yürütüyorum. Bu bir avantaj, çünkü oyuncular her<br />

yerde aynı sistem<strong>le</strong> çalışıp oynuyorlar.<br />

Teknik kadromuzda ise benden başka; idareci<strong>miz</strong> Eşber<br />

Durgutlu, asistan koçumuz Ender <strong>Kay</strong>a (çok çalışıyor, kendisi<br />

i<strong>le</strong> gurur duyuyor ve emek<strong>le</strong><strong>ri</strong> için çok teşekkür ediyorum. Eminim<br />

ge<strong>le</strong>cek zamanlarda bayan takımları için önemli bir antrenör<br />

olacak.), Küçük Takım Antrenörümüz Faruk Tümer ve<br />

Minik Takım Antrenörümüz Pelin Örencik arkadaşımız var.<br />

Aslında olması gerekenden biraz az sayıda antrenör kadrosuna<br />

sahibiz, ama önümüzdeki yıllarda bu sayıyı arttırıp daha da<br />

profesyonel bir yapıya getirmeye çalışacağız. Çünkü önümüzdeki<br />

yıl itiba<strong>ri</strong>y<strong>le</strong>, artık <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji yavaş yavaş isteni<strong>le</strong>n<br />

noktaya, hak ettiği ve olması gereken yere, yani bi<strong>ri</strong>nci lige<br />

adım adım yaklaşırken, alt yapımızı da eskisi gibi canlandırmamız<br />

lazım. Eğer biz 1. ligde sadece Ko<strong>le</strong>j’den yetişen oyuncularla<br />

devam etmek istiyorsak alt yapıya daha çok önem ve<strong>ri</strong>p,<br />

orada yarışan öğrenci (sporcu) sayısını arttırmamız ve çok<br />

çalışmamız lazım.<br />

Oyuncularımızın tamamı Ko<strong>le</strong>j öğrenci<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden oluşmakta.<br />

Sadece altyapımızda, başka okulda okuyup, bizim takımlarımızda<br />

oynayan iki sporcumuz bulunmakta.<br />

Takıma oyuncuları nasıl seçiyorsunuz ve bu ekibin üyesi<br />

olmak isteyen genç<strong>le</strong>rde ne gibi özellik<strong>le</strong>r arıyorsunuz?<br />

Takımımıza genellik<strong>le</strong> ilkokul 3. ve 4. sınıflar arasından seçme<strong>le</strong>r<br />

yapıyoruz. Burada aradığımız k<strong>ri</strong>ter<strong>le</strong>r öncelik<strong>le</strong> fiziksel<br />

yapılarının elve<strong>ri</strong>şli olması, at<strong>le</strong><strong>tik</strong> özellik<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin basketbola<br />

uygun olması. Oyuncuları da genellik<strong>le</strong> beden eğitimi öğretmen<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong><strong>le</strong><br />

konuşarak, birlikte çalışarak ve onların da önerdik<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />

öğrenci<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>i, ders<strong>le</strong>re girerek seçmeye çalışıyoruz. Ve<br />

tabii ki çocuğun basketbola kısa süreli değil de uzun süre<br />

devam edebilirliğinin olması gerekir. Bizim için en önemli k<strong>ri</strong>ter<strong>le</strong>rden<br />

bi<strong>ri</strong> de budur.<br />

Diğer özel okullarda olduğu gibi, <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’nde<br />

ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />

de burs ve<strong>ri</strong><strong>le</strong>rek takıma oyuncu alınabiliyor mu?<br />

<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’nin tüm okul takımları kendi öğrenci<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong><br />

içinden seçi<strong>le</strong>n sporculardan oluşmaktadır. İlköğretimden<br />

(3. 4. ve 5. sınıf ) seçi<strong>le</strong>n sporcu adaylarımız, belli süre<strong>le</strong>r<strong>le</strong> e<strong>le</strong>me<br />

yapılarak bugün<strong>le</strong>re geliyor.<br />

Bizim okulumuzda burs sistemi şu an için yok. Bu neden<strong>le</strong><br />

biz dışarıdan oyuncu bursu vererek basketbolumuza katkıda<br />

bulunacak yetenekli oyuncuları alamıyoruz; ama ben bu<br />

sistemi çok e<strong>le</strong>ştirmiyorum. Çünkü bizim yaklaşık 7.000 öğrenci<strong>miz</strong><br />

var. Bunların içinden Türkiye’de önemli başarılar elde<br />

edebi<strong>le</strong>cek kadrolar çıkarabili<strong>ri</strong>z. Bizim için en önemli yer ilköğretim<br />

kısmı; fakat henüz orayı istediği<strong>miz</strong> düzeye getiremedik.<br />

Yeni sezonda, isteni<strong>le</strong>n düzeyde, profesyonel bir çalışma yapmayı<br />

planlıyoruz. Bizim ilköğretim kısmında her jenerasyondan<br />

oyuncumuz olması gerekiyor. Şu an bunu erkek kısmı çok iyi<br />

yapıyor, en az onlar kadar sistemli ve geniş bir antrenör kadrosuna<br />

sahip olmalıyız.<br />

Sizce Türkiye’nin ilk özel okulu ve dünyanın da en önemli<br />

okullarından bi<strong>ri</strong> olan <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’nin misyonu ne<br />

olmalıdır? Bu konuyu hem genel anlamda, hem de sizin<br />

branşınız açısından değer<strong>le</strong>ndirebilir misiniz?


Çok teşekkür ede<strong>ri</strong>m bu soru için. Çok anlamlı, aslında<br />

açıklaması çok uzun ve çok tartışılması gereken bir konudur<br />

bu bence.<br />

<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji bildiğim kadarıyla dünyanın en büyük<br />

okullarından bi<strong>ri</strong>. Bu kadar büyük camiaya sahip bir okulun en<br />

önemli misyonu; Atatürkçü genç<strong>le</strong>r yetiştirmektir. Bu da hem<br />

okulda, hem sporda, hem de sosyal etkinlik<strong>le</strong>rde kendine<br />

güvenen, kendi ayaklarının üze<strong>ri</strong>nde durmayı bi<strong>le</strong>n üretici,<br />

başarılı, sağlıklı birey<strong>le</strong>r yetiştirmek<strong>le</strong> olmalıdır.<br />

Ben kendi branşımla ilgili olarak şunları söy<strong>le</strong>yebili<strong>ri</strong>m. <strong>TED</strong><br />

<strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji gibi Türkiye’de ekol olmuş büyük bir camianın<br />

misyonu; bayan basketbol branşında Avrupa’da başarılar<br />

sağlayacak sporcular yetiştirmek olmalı. Benim en büyük<br />

hayalim, sadece kendi öğrenci<strong>le</strong><strong>ri</strong>mden oluşan, üç yabancı<br />

takviyesi i<strong>le</strong> iki yıl boyunca Türkiye Bayanlar 1. Ligi’nde başarılı<br />

bir ekip yaratmak. Ve iki yılın sonunda yabancısız -Türkiye’de<br />

ve Avrupa’da olmayan- sadece kendi oyuncuları ve sadece<br />

Türk kadro i<strong>le</strong> başarılı bir ekip yaratmak.<br />

Bu ulaşması çok zor<br />

bir hedef; ama yapılması<br />

imkansız değil! Düşünsenize<br />

7 bin civarında öğrenciye<br />

sahip olan Ko<strong>le</strong>j’den<br />

genç<strong>le</strong>r cuma gün<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />

okuldan çıkıp, Ko<strong>le</strong>j Arena’da<br />

(İncek’te yapılacak<br />

salonda) takımını destek<strong>le</strong>meye<br />

geliyor. Böy<strong>le</strong> bir<br />

ortamda Ko<strong>le</strong>j’den yetişmiş,<br />

aynı zamanda üniversitede<br />

okuyan kendi sporcularımızla<br />

maça çıkıyoruz.<br />

Bu <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’ne<br />

çok yakışır. Böy<strong>le</strong><br />

büyük bir camianın misyonu<br />

da budur bence. Aynı<br />

zamanda bu Türkiye’de<br />

birçok özel okula örnek teşkil eder. Açıkçası ben bunun hayalini<br />

kuruyorum. Umarım yönetici<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong> bu gururu hepi<strong>miz</strong>e<br />

yaşatır.<br />

Takımın yakın ve uzak ge<strong>le</strong>cek için hedef<strong>le</strong><strong>ri</strong> ne<strong>le</strong>rdir?<br />

Yakın hedefi<strong>miz</strong> şu: bir kere insanların bireysel olarak basketbol<br />

kalite<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni belirli bir seviyeye getirebilmek. Milli takımların<br />

iske<strong>le</strong>t kadrosunu oluşturacak kalitede oyuncular yetiştirmek.<br />

Bunun yanı sıra zaten basketbol kalite<strong>miz</strong> ister istemez<br />

yükseliyor ve takımsal olarak maç anlamında da kazanmamız<br />

gereken yer<strong>le</strong>rde kazanabiliyoruz. Uzak hedefi<strong>miz</strong> ise; bu<br />

çalıştırdığımız çocuklarla, iki yıl içinde, Bayanlar 1. Ligi’nde<br />

oynayabi<strong>le</strong>cek yapıda ve kalitede oyuncular yetiştirebilmek ve<br />

iki yıl içinde Türkiye Bayanlar 1. Liginde bir takıma sahip olabilmek.<br />

Biz<strong>le</strong>r, sezon başından bu yana yoğun okul temposunun<br />

yanı sıra, çok yoğun antrenman ve maç temposu yaşadık. Bu<br />

yoğunluktan dolayı, doğal olarak sezon içinde birçok kısa<br />

süreli sakatlıklar oldu. Fakat bence biz<strong>le</strong><strong>ri</strong> en çok etki<strong>le</strong>yen,<br />

Türk basketbolu için de çok önemli yer<strong>le</strong>re ge<strong>le</strong>cek olan spor-<br />

spor<br />

cumuz Be<strong>ri</strong>l’in diz çapraz bağlarının kopması ve Alara’nın yaklaşık<br />

üç ay biz<strong>le</strong>r<strong>le</strong> antrenman yapamaması idi. Bu tatsız<br />

sakatlıklar el<strong>bet</strong>te ki sporun içinde olan şey<strong>le</strong>r; fakat biz sadece<br />

Ko<strong>le</strong>j öğrenci<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden kurulu bir takım olduğumuzdan (okula<br />

dışarıdan burslu oyuncu alamadığımızdan) kısa süreli hedefi<strong>miz</strong><br />

olan Lise<strong>le</strong>r Türkiye Şampiyonluğu hedefi<strong>miz</strong>e ulaşamadık.<br />

Biz bu şansızlıklara rağmen şampiyon olabilirdik. Çünkü<br />

bu eksiği kapatmaya çalışan “12 Aslan Yürekli” oyuncumuz<br />

vardı sahada. Ben buna şansızlık diyorum. Biz yarı finali Fenerbahçe<br />

i<strong>le</strong> oynadık ve Fenerbahçe’nin o gün isa<strong>bet</strong> oranının<br />

çok yüksek olması sebebiy<strong>le</strong> maçı kay<strong>bet</strong><strong>tik</strong>.<br />

Şunu da göz ardı etmemek lazım diye düşünüyorum.<br />

Oynadığımız Fenerbahçe takımında 4-5 tane Milli Takım oyuncusu<br />

vardı ve bu sporcular geçen yıl Avrupa Şampiyonası’nda<br />

8. olan Yıldız Bayan Milli Takım kadrosunda oynama tecrübesi<br />

yaşamış, birçok Avrupa takımı i<strong>le</strong> özel turnuvalar oynamış,<br />

Genç Milli Takım’la Balkan Şampiyonası yaşamış tecrübede<br />

oyunculardı.<br />

Ge<strong>ri</strong> dönüp baktığımda<br />

çok çalışan,<br />

çok isteyen bir Ko<strong>le</strong>j<br />

takımı vardı sahada.<br />

Gerçekten hepsiy<strong>le</strong><br />

gurur duyuyorum.<br />

Oyuncularımız benim<br />

gönlümde şampiyonlar.<br />

Okulumuz ve ai<strong>le</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong><br />

gurur duymalı<br />

çocuklarımızla. Sanırım<br />

son on iki yılda<br />

Ko<strong>le</strong>j, lise<strong>le</strong>rde hiç ilk<br />

dörde giremiyordu.<br />

Bizim yaş olarak<br />

küçük bir kadro i<strong>le</strong> bu<br />

kadar şansızlık yaşamamıza<br />

rağmen, ilk dörde girme<strong>miz</strong> buruk da olsa sevindi<strong>ri</strong>cidir.<br />

A Bayan Basketbol Takımı da şu an ikinci lige yükselmiş<br />

durumda ve başarılı bir grafik çiziyor. Bu doğrultuda takımın<br />

şu anki durumunu değer<strong>le</strong>ndirebilir misiniz?<br />

<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji, bayan basketbolunda biraz arka planda<br />

kaldı son birkaç yıldır. Şimdi, artık olması gereken noktaya<br />

doğru geliyor. Hedefi<strong>miz</strong>, birkaç yıl içinde, bi<strong>ri</strong>nci ligde, sadece<br />

kendi okulundan ve kendi alt yapısından yetiştirdiği oyuncularla<br />

Türkiye Bayanlar Bi<strong>ri</strong>nci Ligi’nde takım yaratabilmek.<br />

Bu, Türkiye’de aslında olmayan, bir dönem İstanbul Üniversitesi’nin<br />

yaptığı, şu an için belki Botaş’ın yaptığı bir şey.<br />

Ama onlar da dışarıdan hem alt yapıya transfer<strong>le</strong>r yapıp, hem<br />

de A takıma oyuncular alıp, bi<strong>ri</strong>nci ligi öy<strong>le</strong> devam etti<strong>ri</strong>yorlar.<br />

Bizim hedefi<strong>miz</strong> ise çok bece<strong>ri</strong>kli, kültürlü ve kaliteli, üniversite<br />

okuyan, ‘basketbol mu? okul mu?’ tercihine girmeyen, her ikisini<br />

de en iyi şekilde yapılabi<strong>le</strong>ceğini gösteren öğrenci<strong>le</strong>r<strong>le</strong>,<br />

çok ciddi bir çalışma yapmak ve onların profesyonelce yaklaş-<br />

73<br />

MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r


spor<br />

74<br />

malarını sağlamak. Bunu başarabi<strong>le</strong>ceği<strong>miz</strong>e inanıyorum.<br />

Bayan basketboluna genel olarak bakacak olursak, ülke<strong>miz</strong>de<br />

bayan basketbolunun gelişmesi için ne<strong>le</strong>r yapılması<br />

gerekiyor sizce?<br />

Öncelik<strong>le</strong> şunu söy<strong>le</strong>mek istiyorum. Şu an Ko<strong>le</strong>j’de çok<br />

yetenekli, ge<strong>le</strong>cekte kendi<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden çok söz ettirecek, Milli<br />

Takım düzeyinde oyuncular olacak bir grubumuz var. Bu kalitede<br />

oyuncularla çalıştığım için kendimi şanslı hissediyorum.<br />

Çünkü antrenmanlara gelirken heyecanla geliyorum. Açıkçası<br />

bece<strong>ri</strong>kli, yetenekli oyuncularla çalışmak çok keyifli. Her<br />

antrenman sonrası çalışmalarımızla ilgili k<strong>ri</strong><strong>tik</strong> yapıyoruz. Ender<br />

Coach’la, çalışma kalitesini arttırmak, oyuncularımızı daha da<br />

iyi ha<strong>le</strong> getirmek için çok çalışıp, çok araştırıyoruz.<br />

Birkaç yıl içinde <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’nden, Milli Takımlar’da<br />

çok sporcu olacak. Şimdi yapılması gereken şey; planlı, sabırlı<br />

programlar yapmak ve çok çalışmak…<br />

Bayan basketbolunun gelişmesi ise sadece kulüp<strong>le</strong><strong>ri</strong>n işi<br />

değil, bence bu öncelik<strong>le</strong> federasyonun görevidir. Bugün<br />

vo<strong>le</strong>ybol federasyonunun yaptığına, zaten futbol federasyonu<br />

da bunu çok iyi yapıyor, biz daha yaklaşamadık. Bence bu<br />

Türkiye’deki en büyük eksik<strong>le</strong>rden bi<strong>ri</strong>dir. Futbolda ve vo<strong>le</strong>ybolda<br />

insanlar spor okulları yapıyorlar, seçme<strong>le</strong>r yapıyorlar,<br />

fiziksel taramalar yapıyorlar. Tabii göz ardı etmemek lazım,<br />

basketbol federasyonu da taramalar yapmaya başladı ama en<br />

önemlisi bu taramalara aldıkları oyuncuların takip kısmı. Kulüp<strong>le</strong>r<strong>le</strong><br />

iş birliği yapma kısmını yapamadılar henüz. Bence önemli<br />

olan oyuncuların taramasını yapmak değil, o taramalardan<br />

sonra onları takip etmek, onların gelişimi için kulüp<strong>le</strong>r<strong>le</strong>, antrenör<strong>le</strong>r<strong>le</strong><br />

sürekli bağlantıda olmaları gerek. Bence bayan basketbolunun<br />

gelişmesi federasyonun misyonudur, federasyondan<br />

kulüp<strong>le</strong>re ge<strong>le</strong>cektir, oradan da antrenör<strong>le</strong>re ve sporculara<br />

yansıyacaktır. Bayan basketbolunun gelişmesi için baştaki<br />

insanların buna biraz daha değer vermesi, bu iş için emek harcaması<br />

lazım. Bence Türkiye’de biz antrenör<strong>le</strong>r çok özve<strong>ri</strong>li<br />

iş<strong>le</strong>r yapıyoruz, kulüp<strong>le</strong>r de ciddi özve<strong>ri</strong>li iş<strong>le</strong>r yapıyor. Ama<br />

buradaki iş, bayan basketbolunun gelişebilmesi için ortak bir<br />

amacın belir<strong>le</strong>nmesi gerek.<br />

Burada kulüp<strong>le</strong><strong>ri</strong>n de misyonlarını belir<strong>le</strong>me<strong>le</strong><strong>ri</strong> gerekiyor.<br />

Ama şu anda yapılan en büyük yanlış şu; birçok kulüp kısa<br />

vadeli başarılar istiyor; oysaki bu çok zor. Hadi çok çalıştınız ve<br />

şans da yanınızdaydı ve kısa vadeli başarılara ulaştınız. Ge<strong>ri</strong>ye<br />

dönüp baktığınızda basketbol adına hiçbir şey yapmamış<br />

oluyorsunuz, aldığınız sadece iki demir parçasından ibaret<br />

oluyor. Bayan basketbolunun gelişebilmesi için ortak bir nokta<br />

bulunmalı. Ortak nokta da federasyonun kulüp<strong>le</strong><strong>ri</strong> teşvik etmesi<br />

i<strong>le</strong> olabilir. Milli takıma oyuncu veren kulüp<strong>le</strong>re ciddi teşvik<strong>le</strong>r<br />

ve<strong>ri</strong>lmeli, mesela maddi imkanları yetersiz kulüp<strong>le</strong>rden katılım<br />

ücreti almamalı, seminer<strong>le</strong>r düzen<strong>le</strong>meli, belki maddi yardımlar<br />

yapılmalı. Bence böy<strong>le</strong> gelişebilir bayan basketbolu, buna<br />

ne zaman ve nasıl ulaşırız açıkçası bi<strong>le</strong>miyorum, şu anki yapıda<br />

biraz zor görünüyor.<br />

Son olarak, sizin ek<strong>le</strong>mek istedik<strong>le</strong><strong>ri</strong>niz ne<strong>le</strong>rdir?<br />

Ben kendi adıma ve kulübümüz adına şunu söy<strong>le</strong>yebili<strong>ri</strong>m,<br />

biz ciddi profesyonel bir çalışma içindeyiz ve bence çok doğru<br />

iş<strong>le</strong>r yapıyoruz. Bu sene kendi adıma daha önce hiç yaşa-<br />

ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />

madığım iki turnuva yaşadım; bir üçüncülük, bir de dördüncülüğümüz<br />

var. Ben çalıştığım her kulüpte hep final oynadım. Bu<br />

sene kendi adıma söy<strong>le</strong>yebili<strong>ri</strong>m ki ilk kez çalıştığım bir kulüpte<br />

misyonumu tamamlayamadığımı, kulübe ve çocuklara<br />

borçlu olduğumu düşünüyorum. Amacım, önümüzdeki yıllarda<br />

hep şampiyonluğa oynayan ve sadece şampiyonluk yaşayan<br />

değil, i<strong>le</strong><strong>ri</strong>ki yıllarda A Milli Takımı seviyesinde, Avrupa<br />

Şampiyonluğu’na oynayabi<strong>le</strong>cek oyuncular yetiştirmek.<br />

Bir de şunu söy<strong>le</strong>mek istiyorum; biz çok güzel bir ekip<br />

oluşturduk. Bu ekibin çalışması için çok iyi imkânlar sunuldu<br />

bize. Başta, fedakârlık yapan, kendinden, ai<strong>le</strong>sinden işinden<br />

zaman ayırıp, her zaman biz<strong>le</strong><strong>ri</strong>n yanında olan Önder Bülbüloğlu<br />

olmak üzere, verdiği fikir<strong>le</strong>r, ağabeyliği, basketbol ai<strong>le</strong>sinin<br />

emekçisi Ali Kavaklıoğlu ve tüm yönetici<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>e, tabii ki her<br />

antrenmanımıza ge<strong>le</strong>n, her maçımızda ve turnuvalarımızda<br />

yanımızda olan veli<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>e de çok teşekkür etmek istiyorum.<br />

Son olarak, bu sene çok ciddi bir çalışma programına girdik<br />

ve çok çalıştık. Sporcularımız, hem yoğun okul temposu,<br />

hem de yoğun basketbol temposunu çok iyi kaldırdılar. Gerçekten<br />

eğitime çok önem veren, çok yoğun bir okul tempomuz<br />

var. Burada her şeye rağmen hiç antrenmanları aksatmayan,<br />

fedakârlıkla çalışan, sahada aslanlar gibi savaşan, Ko<strong>le</strong>j’e<br />

yakışan mücade<strong>le</strong>yi veren oyuncularımı kutluyor ve onlarla<br />

gurur duyuyorum.<br />

Siz<strong>le</strong>re ilginizden dolayı çok teşekkür ede<strong>ri</strong>m. Biz büyük bir<br />

ai<strong>le</strong>yiz ve bu ai<strong>le</strong> çok önemli ve büyük başarılara sahip. Yaşam<br />

standartlarının her geçen gün zorlaştığı bu dönemde artık biliyoruz<br />

ki; her işte yalnızca iyi olmak yetmiyor, çok iyi olmak<br />

gerekiyor. Ben diyorum ki; basketbolla okul arasında bir tercih<br />

yapılmamalı ve yaptırılmamalıdır. Avrupa’da, Ame<strong>ri</strong>ka’da okul<br />

ya da basketbol arasında tercih yapılmıyorsa, oradaki insanlar<br />

hem dünya standartlarında oyuncular olup, hem de üniversite<br />

okuyabiliyorlarsa biz bunu Türkiye’de neden yapamayalım?!<br />

Bunu anlayamıyorum, aslında anlamak da istemiyorum. Biz<br />

Türk<strong>le</strong>r çok çalışkanız. Ta<strong>ri</strong>hi<strong>miz</strong> zorluklara karşı kazanılmış<br />

zafer<strong>le</strong>r<strong>le</strong> dolu. Lütfen tembel<strong>le</strong>şmeyelim ve genç<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>i tembelliğe<br />

itmeyelim. Onlar her şeyin üstesinden ge<strong>le</strong>bilir<strong>le</strong>r. Onlara<br />

güvenelim ve bu yolda onlara yoldaşlık yapalım.<br />

Davut GÜNGÖR<br />

1977 yılında Kars’ta doğdu. Ortaokul ve lise eğitimini İstanbul’da<br />

yaptı. 15 yaşında Galatasaray’da basketbol oynamaya<br />

başladı. 5 yıl Galatasaray’da basketbol oynadıktan sonra; hem<br />

oynayıp, hem de Galatasaray Erkek Takımı’nda çalıştırdı. Bir süre<br />

sonra oyunculuğa amatör olarak devam etti. Marmara Üniversitesi<br />

Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu’nda eğitim gördü. Takımdan<br />

ayrıldıktan sonra, Galatasaray Bayan Takımı’nda antrenör olarak<br />

3 yıl çalıştı. Ardından Bakırköyspor’da 3 yıl antrenörlük yaptı.<br />

Daha sonra İstanbul Üniversitesi (7 yıl), Fenerbahçe (1 yıl) ve <strong>TED</strong><br />

<strong>Kay</strong>se<strong>ri</strong> Ko<strong>le</strong>ji’nde (1 yıl) A Bayan Takımı Yardımcı Antrenörlük görevini<br />

üst<strong>le</strong>ndi ve aynı zamanda Genç Bayan Takımı Baş Antrenörlük<br />

görevini sürdürdü. Geçtiği<strong>miz</strong> sezon sonunda, <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong><br />

Ko<strong>le</strong>ji’ndeki görevine başladı.


V E D A T B A Y L A N ’ 8 6<br />

y ü k s e k k a t k ý p a y l a r ý n ý z d a n d o l a y ý<br />

t e þ e k k ü r l e r<br />

M Ü Ş F İ K Y A M A N T Ü R K<br />

ko<strong>le</strong>jIN<br />

75<br />

MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r


KOLEJ-IN i<strong>le</strong> ilgili bilgi edinmek için lütfen bizim<strong>le</strong> irtibata geçiniz. Tel: 444 0 958 Web: www.ko<strong>le</strong>j.org


Türk Eğitim <strong>Derneği</strong><br />

78<br />

Access Projesi i<strong>le</strong> İngilizce Eğitimi Fırsatı<br />

Türk Eğitim <strong>Derneği</strong> ve Ame<strong>ri</strong>kan Elçiliği İngilizce Eğitim<br />

Ataşeliği arasında imzalanan protokol gereğince gerçek<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong><strong>le</strong>n<br />

Access Sosyal Sorumluluk Projesi’nde, maddi imkanları<br />

yetersiz ve dev<strong>le</strong>t okullarında okuyan 174 dokuzuncu sınıf<br />

öğrencisi, 15 ay İngilizce dil eğitimi görerek kurs bitiminde 2<br />

haftalık yaz kampına katılacak. Toplam 7 <strong>TED</strong> okulunda Mart<br />

2009’da başlayan projenin 30 Mart Pazartesi günü gerçek<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong><strong>le</strong>n<br />

<strong>TED</strong> Polatlı Ko<strong>le</strong>ji’ndeki açılışına, Ame<strong>ri</strong>kan Büyükelçisi<br />

James Jeffrey ve Eşi, Ame<strong>ri</strong>kan Büyükelçiliği Eğitim Ataşesi<br />

Craig Dicker, Türk Eğitim <strong>Derneği</strong> Genel Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu,<br />

Türk Eğitim <strong>Derneği</strong> Yönetim Kurulu Üyesi Ahmet<br />

İsfendiyar, Türk Eğitim <strong>Derneği</strong> Yüksek Öğrenim Vakfı Genel<br />

Saymanı Emre Dökmeci ve Türk Eğitim <strong>Derneği</strong> Genel Müdürü<br />

Sevinç Atabay katıldı.<br />

“Dünyada ikinci dil kabul edi<strong>le</strong>n İngilizceyi öğrenmek<br />

ge<strong>le</strong>cek için çok büyük önem taşıyor.”<br />

Büyükelçi James Jeffrey, açılışta yaptığı konuşmada İngilizce<br />

eğitiminin önemine değindi: “Dünyada 3 milyon kişi İngilizce<br />

konuşuyor. Dünyada ikinci dil kabul edi<strong>le</strong>n İngilizceyi<br />

öğrenmek ge<strong>le</strong>cek için çok büyük önem taşıyor. Dünya ülke<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde<br />

yaşayan insanlar, ana dil<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden sonra ortak dil olarak<br />

kabul edi<strong>le</strong>n İngilizceyi de kullanıyor. İngilizce öğrenmek eğitimde<br />

ve ekonomik gelişmede birçok başarıyı berabe<strong>ri</strong>nde<br />

geti<strong>ri</strong>r. Unutmayın ki, dünyanın neresinde olursanız olun İngilizceyi<br />

kullanacaksınız. İşte bu anlamda Access Projesi önemlidir.<br />

İngilizce size kapalı kapıları aralayacaktır.”<br />

“Amacımız Anadolu’ya Ulaşmak”<br />

Access Projesi i<strong>le</strong> Anadolu’ya ulaşmak istedik<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin altını<br />

çizen Türk Eğitim <strong>Derneği</strong> Genel Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu:<br />

ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />

Ame<strong>ri</strong>kan Büyükelçiliği ve Türk Eğitim <strong>Derneği</strong>,<br />

kendi olanaklarıyla yeterli İngilizce<br />

eğitimi alamayan öğrenci<strong>le</strong>r için Access<br />

Projesi’y<strong>le</strong> İngilizce eğitimi fırsatı sunuyor.<br />

“Dünyada güçlü bir ülke olabilmek, dünyayla reka<strong>bet</strong> edebilmek<br />

için önce dünyayla anlaşabilme<strong>miz</strong> gerekmektedir. Türkiye’nin<br />

hangi noktasında olursa olsun bütün evlatlarımızın çok<br />

iyi derecede İngilizceye sahip olmaları en büyük arzumuzdur.<br />

Bu tip proje<strong>le</strong>r genelde <strong>Ankara</strong>, İzmir gibi yer<strong>le</strong>rde yapılmaktadır.<br />

Bizim amacımız Anadolu’ya ulaşmaktı. Sadece bizim okullarımızda<br />

okuyan çocuklarımızın değil, ülke<strong>miz</strong>in her köşesindeki<br />

çocuklarımızın yabancı dil konusunda eğitilmiş olması,<br />

kaliteli bir eğitime sahip olması bu ülkeyi i<strong>le</strong><strong>ri</strong>ye taşıyacaktır. Bu<br />

projey<strong>le</strong> çocuklarımızın ABD’ye gitmesi yolundaki imkanlar<br />

açılacaktır. Projenin dünyayla entegrasyonumuzda büyük açılımı<br />

olacaktır.”şeklinde konuştu. Açılışta düzen<strong>le</strong>nen kokteylin<br />

ardından öğrenci<strong>le</strong>re katılım sertifikaları ve<strong>ri</strong>ldi.<br />

Access Projesi, Ame<strong>ri</strong>kan Hükümetinin ülke<strong>miz</strong>deki<br />

İngilizce dil eğitimine katkıda bulunmak amacıyla kendi<br />

imkanlarıyla İngilizce eğitimi alma olanağı bulamayan<br />

öğrenci<strong>le</strong>re yönelik hazırlanan bir burs programı. Program<br />

kapsamında dev<strong>le</strong>t okullarında okuyan maddi<br />

imkanları yetersiz 174 dokuzuncu sınıf öğrencisi, 15 ay<br />

İngilizce dil eğitimi görerek kurs bitiminde iki haftalık yaz<br />

kampına katılacak. Eğitim boyunca öğrenci<strong>le</strong><strong>ri</strong>n ulaşımı,<br />

kitap vb. tüm eğitim materyal<strong>le</strong><strong>ri</strong> ücretsiz olacak. <strong>TED</strong><br />

Mersin, <strong>TED</strong> Batman, <strong>TED</strong> Karabük, <strong>TED</strong> Malatya, <strong>TED</strong><br />

Afyon, <strong>TED</strong> Isparta ve <strong>TED</strong> Polatlı Ko<strong>le</strong>j<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde, bu okullardaki<br />

İngilizce öğretmen<strong>le</strong><strong>ri</strong> tarafından haftada 6 saatten<br />

toplam 360 saat ve<strong>ri</strong><strong>le</strong>cek olan eğitim<strong>le</strong>r, 2010 Haziran<br />

ayında sona erecek.


Türk Eğitim <strong>Derneği</strong>’nin,<br />

iyi eğitim görmüş nesil<strong>le</strong>r<br />

yetiştirme hedefini sürdürmek<br />

ve başarılı ama maddi<br />

imkânları yetersiz öğrenci<strong>le</strong>re<br />

üniversite eğitim<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin sonuna<br />

kadar burs sağlamak<br />

amacıyla başlattığı “10.000<br />

Genç Meşa<strong>le</strong> Daha Aydınlık<br />

Türkiye” kampanyası kapsamında<br />

sahne<strong>le</strong>nen ‘2 İ<strong>le</strong><strong>ri</strong> 1<br />

Ge<strong>ri</strong>’ adlı güldürü, seyircisiy<strong>le</strong><br />

buluştuğu şehir<strong>le</strong>rde büyük bir coşkuyla karşılandı.<br />

“Çoğunluğun eğitimsiz olduğu bir toplumda azınlıklar<br />

değişimi sağlayamaz.”<br />

‘2 İ<strong>le</strong><strong>ri</strong> 1 Ge<strong>ri</strong>’ adlı güldürünün açılış konuşmasını yapan<br />

Türk Eğitim <strong>Derneği</strong> Genel Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu:<br />

“Mutsuz toplumlara mensup birey<strong>le</strong><strong>ri</strong>n mutlu olmaları mümkün<br />

değildir. Bu neden<strong>le</strong> kendi çocuklarımızı yetiştirmek konusunda<br />

gösterdiği<strong>miz</strong> özeni ülke çapına yaymalıyız. Çoğunluğun<br />

eğitimsiz olduğu bir toplumda azınlıklar değişimi sağlayamaz.<br />

Bu neden<strong>le</strong> ülke<strong>miz</strong>in dört bir yanındaki çocuklara eğitim hakkı<br />

tanımalıyız. 81 yıl önce yola çıkan Türk Eğitim <strong>Derneği</strong>, Atatürk’ün<br />

çizdiği yolda kararlı adımlarla yürüyen birey<strong>le</strong>r yetiştirme<br />

hedefini sürdürüyor. <strong>TED</strong> okullarını Türkiye’nin tüm il<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne<br />

yayıncaya kadar da bu konudaki çalışmalarımızı sürdüreceğiz.<br />

Konu ülke<strong>miz</strong>in ve çocuklarımızın ge<strong>le</strong>ceği olduğunda, biz<strong>le</strong>r<br />

yan yana ge<strong>le</strong>rek ve el e<strong>le</strong> vererek ceha<strong>le</strong>ti ve karanlığı kovmasını<br />

bili<strong>ri</strong>z. Bunu da yaktığımız meşa<strong>le</strong><strong>le</strong>r<strong>le</strong>, yani burs vererek<br />

okuma şansı sunduğumuz genç<strong>le</strong>r<strong>le</strong> sağlıyoruz. Türk Eğitim<br />

<strong>Derneği</strong> Bursu’yla okuyan çocuklarımızın, üniversite eğitim<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin<br />

sonuna kadar cep harçlığından kitap masrafına kadar tüm<br />

gider<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni karşılıyor ve onları her yönüy<strong>le</strong> hayata hazırlıyoruz.<br />

Siz<strong>le</strong>rden aldığımız destek<strong>le</strong> bin<strong>le</strong>rce yeni meşa<strong>le</strong> yakacağız.”<br />

dedi.<br />

Türk Eğitim <strong>Derneği</strong><br />

Eğitim Seferberliğinde Türk Eğitim <strong>Derneği</strong> İ<strong>le</strong><br />

El E<strong>le</strong> Veren Ali Poyrazoğlu,<br />

‘2 İ<strong>le</strong><strong>ri</strong> 1 Ge<strong>ri</strong>’ Adlı<br />

Güldürüsüy<strong>le</strong><br />

Gönül<strong>le</strong><strong>ri</strong> Fethetti<br />

Usta tiyatrocu Ali Poyrazoğlu’nun “10.000 Genç Meşa<strong>le</strong> Daha Aydınlık Türkiye” Kampanyası<br />

kapsamında Türk Eğitim <strong>Derneği</strong> için özel olarak hazırladığı ‘2 İ<strong>le</strong><strong>ri</strong> 1 Ge<strong>ri</strong>’ adlı güldürü<br />

İstanbul, <strong>Ankara</strong>, Antalya, <strong>Kay</strong>se<strong>ri</strong> ve Bursa’daki göste<strong>ri</strong>m<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde büyük ilgi gördü.<br />

“10.000 Genç Meşa<strong>le</strong> Daha<br />

Aydınlık Türkiye”<br />

Türk Eğitim <strong>Derneği</strong> tarafından<br />

başlatılan “10.000 Genç Meşa<strong>le</strong><br />

Daha Aydınlık Türkiye” kampanyası,<br />

Türk eğitim sisteminde yaşanan eğitime<br />

ayrılan kaynakların etkin ve<br />

ve<strong>ri</strong>mli kullanılamaması, kaliteli eğitime<br />

ulaşmada yaşanan fırsat ve cinsiyet<br />

eşitsizliği, eğitime e<strong>ri</strong>şebilirlik<br />

seviyesinin düşük olması gibi sorunları<br />

çözmeyi hedefliyor. Kampanya, ilk aşamada 10 bin çocuğa<br />

ulaşarak onları Türk toplumunun değer<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne ve Atatürk<br />

ilke<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne sahip çıkan birey<strong>le</strong>r olarak yetiştirmeyi amaçlıyor.<br />

“10.000 Genç Meşa<strong>le</strong> Daha Aydınlık Türkiye” kampanyasındaki<br />

burs programı, öğrenciye yalnızca eğitimi boyunca<br />

akademik gelişimine ilişkin yeterli ve sürekli maddi destek<br />

değil, sosyal, kültürel ve psikolojik anlamda kapsamlı manevi<br />

destek sağlanmasını da içe<strong>ri</strong>yor.<br />

“Tam Eğitim Bursu” nedir?<br />

Türk Eğitim <strong>Derneği</strong>’nin 2003–2004 öğrenim yılında<br />

gerçek<strong>le</strong>ştirdiği burs düzen<strong>le</strong>mesiy<strong>le</strong>, başarılı ama ekonomik<br />

yetersizlik<strong>le</strong>r yaşayan öğrenci<strong>le</strong>r “Tam Eğitim Bursu”<br />

(TEB) kapsamında okutuluyor.<br />

“Tam Eğitim Bursu”, burs desteği ve<strong>ri</strong><strong>le</strong>n öğrenci<strong>le</strong><strong>ri</strong>n<br />

servis, yemek, giyim, kitap-kırtasiye harcamalarını ve<br />

harçlıklarını üniversite lisans eğitiminin sonuna kadar karşılıyor.<br />

“Tam Eğitim Bursu” alan öğrenci<strong>le</strong>r, öğrenim<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin<br />

üniversiteye kadar olan kısmını Türk Eğitim <strong>Derneği</strong> okullarında<br />

sürdürüyor. Tam Eğitim Bursu almaya hak kazanan<br />

öğrenci<strong>le</strong>r bulundukları bölgede Türk Eğitim <strong>Derneği</strong><br />

Okulu varsa bu okulda gündüzlü olarak, Türk Eğitim <strong>Derneği</strong><br />

Okulu yoksa Türk Eğitim <strong>Derneği</strong>’nin pansiyonlu<br />

okullarında yatılı olarak eğitim<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni sürdürüyor.<br />

79<br />

MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r


Türk Eğitim <strong>Derneği</strong><br />

80<br />

Türk Eğitim <strong>Derneği</strong> Bilim Kurulu<br />

Eğitim Hizmet Ödül<strong>le</strong><strong>ri</strong> Ve<strong>ri</strong>ldi<br />

Türk Eğitim <strong>Derneği</strong> Bilim Kurulu “Eğitim Hizmet Ödül<strong>le</strong><strong>ri</strong>”<br />

21 Nisan 2009 ta<strong>ri</strong>hinde Torch’ta gerçek<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong><strong>le</strong>n tören<strong>le</strong> sahip<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni<br />

buldu.<br />

“Karde<strong>le</strong>n<strong>le</strong>r” projesine katkılarından dolayı ülke<strong>miz</strong>in usta<br />

ka<strong>le</strong>m<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden Ayşe Kulin’e, “Baba Beni Okula Gönder” kampanyasına<br />

verdiği destekten dolayı Milliyet Gazetesi adına<br />

Fikret Bila’ya <strong>TED</strong> Bilim Kurulu “Eğitim Hizmet Ödül<strong>le</strong><strong>ri</strong>” ve<strong>ri</strong>lirken,<br />

eğitim haber<strong>le</strong><strong>ri</strong>y<strong>le</strong> yarattığı farklılık nedeniy<strong>le</strong> Hür<strong>ri</strong>yet<br />

Gazetesi Yazarı Nuran Çakmakçı, “<strong>TED</strong> Bilim Kurulu Özel<br />

Ödülü”ne layık görüldü.<br />

“Çağdaş nesil<strong>le</strong>r yetiştirmek için eli<strong>miz</strong>den ge<strong>le</strong>ni<br />

sonuna kadar yapacağız”<br />

Türk Eğitim <strong>Derneği</strong> Genel Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu,<br />

törende yaptığı konuşmada çağdaş, demokra<strong>tik</strong>, sivil toplumun<br />

etkin olduğu ve karşıt görüş<strong>le</strong><strong>ri</strong>n çeşitlilik olarak nite<strong>le</strong>ndi<strong>ri</strong>ldiği<br />

bir ülkenin ancak eğitim<strong>le</strong> yaratılabi<strong>le</strong>ceğini belirterek,<br />

içinde bulunduğumuz dönemde ülke<strong>miz</strong>in karşılaştığı en<br />

büyük <strong>ri</strong>skin eğitmeyi unuttuğu genç nüfus olduğunu söy<strong>le</strong>di.<br />

Pehlivanoğlu, “Günümüzde milyonlarca genci<strong>miz</strong> hak ettiği<br />

eğitim imkânlarından mahrum kalıyor, milyonlarca insanımız<br />

okuma ve yazma bilmiyor. Nesli<strong>miz</strong>i eğitmek için bir çözüm<br />

bulmak zorundayız. Türk Eğitim <strong>Derneği</strong> olarak görevi<strong>miz</strong>in<br />

bilincindeyiz ve ülke<strong>miz</strong>in kuvvet<strong>le</strong>r kavgası sırasında heba<br />

olmaması ve bizi i<strong>le</strong><strong>ri</strong>ye taşıyacak çağdaş nesil<strong>le</strong>r yetiştirmek<br />

için eli<strong>miz</strong>den ge<strong>le</strong>ni sonuna kadar yapmayı sürdüreceğiz.”<br />

dedi.<br />

Ödülünü Selçuk Pehlivanoğlu’ndan alan Ayşe Kulin, çok<br />

duygulandığını belirttiği konuşmasında Doğu’daki kız çocuklarının<br />

okumasına destek olan Karde<strong>le</strong>n<strong>le</strong>r Projesi’ni anlattı.<br />

Kulin, “Karları yararak, töre<strong>le</strong><strong>ri</strong> de<strong>le</strong>rek okula gitmeye çalışan<br />

çocuklara ‘Karde<strong>le</strong>n’ adını uygun gördüm” diyerek ödülünü bu<br />

projenin gerçek<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong>lmesinde çok emeği olan Çağdaş Yaşamı<br />

Destek<strong>le</strong>me <strong>Derneği</strong> Başkanı Prof. Dr. Türkan Saylan’a<br />

ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />

atfetti. Milliyet Gazetesi adına ödülünü <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji Vakfı<br />

Yönetim Kurulu Başkanı Sunullah Salırlı’dan alan Fikret Bila<br />

ise Baba Beni Okula Gönder Kampanyası’nı anlatarak, Milliyet<br />

Gazetesi olarak ne tür engel<strong>le</strong>r olursa olsun bu projeyi gerçekten<br />

kız çocuklarının ‘Baba beni okula gönder’ diyemeyeceği<br />

güne kadar sürdürmeye kararlı olduklarını söy<strong>le</strong>di. Bulunduğu<br />

yerde okul olmadığı için İstanbul’a göç etmiş bir ai<strong>le</strong>nin çocuğu<br />

olduğunu ifade eden ve eğitim alanında uzmanlaşma<br />

neden<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni anlatan Nuran Çakmakçı ise ödülünü Türk Eğitim<br />

<strong>Derneği</strong> Bilim Kurulu Başkanı Ber<strong>ri</strong>n Akman’dan aldı ve Türk<br />

Eğitim <strong>Derneği</strong> gibi Türkiye’nin dört bir yanına elini uzatan ve<br />

Atatürk tarafından kurulan bir kurum tarafından ödül<strong>le</strong>ndi<strong>ri</strong>ldiği<br />

için son derece mutlu olduğunu ifade etti.<br />

Töreninin sunuculuğunu eğitim<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne Türk Eğitim <strong>Derneği</strong><br />

Tam Eğitim Bursu i<strong>le</strong> devam eden Hatice Hazar ve Türker Tola<br />

yaptı. Hatice Hazar Türk Eğitim <strong>Derneği</strong>’nin eğitiminin yanı sıra<br />

kişisel gelişiminde de büyük rolü olduğunu ve ideal<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne ulaşma<br />

konusunda yol göste<strong>ri</strong>ci olduğunu belirtirken Türker Tola,<br />

Türk Eğitim <strong>Derneği</strong>’nin<br />

eğitimi sadece<br />

parası olanların ulaşabi<strong>le</strong>ceği<br />

bir lüks olmaktan<br />

çıkarıp herkesin en<br />

temel hakkı olduğu fik<strong>ri</strong>ne<br />

en önce kendisinin<br />

inandığını söy<strong>le</strong>di. Çok<br />

sayıda davetlinin katıldığı<br />

gece ödül<strong>le</strong><strong>ri</strong>n<br />

sahip<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne ve<strong>ri</strong>lmesinin<br />

ardından düzen<strong>le</strong>nen<br />

kokteyl<strong>le</strong> son buldu.


kampüs<br />

82<br />

<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji<br />

Vakfı Özel Lisesi Poli<strong>tik</strong>a<br />

ve Diplomasi Kulübü<br />

öğrenci<strong>le</strong><strong>ri</strong>, 24 Şubat - 1<br />

Mart 2009 ta<strong>ri</strong>h<strong>le</strong><strong>ri</strong> arasında<br />

İtalya’nın Cenova şeh<strong>ri</strong>nde<br />

altıncı kez düzen<strong>le</strong>nen<br />

Cenova Model Bir<strong>le</strong>şmiş<br />

Mil<strong>le</strong>t<strong>le</strong>r (GEMUN)<br />

Konferansına katıldılar.<br />

Avrupa’dan 36, Asya’dan 22, Af<strong>ri</strong>ka’dan 19, Ame<strong>ri</strong>ka’dan<br />

16, Okyanusya’dan 2 ülkeden, toplam 600 de<strong>le</strong>genin katıldığı<br />

bu uluslararası konferansta, <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji; Burcu UĞUZ<br />

(11-U), Gökcan DEMİRKAZIK (11-F), Arınç ÖZTÜRK (11-L),<br />

Zeynep ÜSTÜN (10-H), Şayen TOKYAY (10-F), Batu İNAL (10-<br />

G) i<strong>le</strong> Arnavutluk Cumhu<strong>ri</strong>yeti’ni temsil etti.<br />

“Poli<strong>tik</strong>a”, “Silahsızlanma ve Ulusal Güvenlik”, “Yeterli Gıda<br />

Üretimi İçin Biyolojik Farklılıkların Korunması”, “Akdeniz Bölgesindeki<br />

Doğal <strong>Kay</strong>nakların Korunması” ve “İnsan Hakları”<br />

komite<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde başkanlık görevini yürüten Ko<strong>le</strong>jli öğrenci<strong>le</strong>r,<br />

yazdıkları karar tasarıları i<strong>le</strong> ilgili başarılı sunumlar yaptılar.<br />

Gökcan DEMİRKAZIK, Arınç ÖZTÜRK ve Şayen TOKYAY da<br />

komite<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin en başarılı de<strong>le</strong>ge<strong>le</strong><strong>ri</strong> seçilip ödü<strong>le</strong> layık görüldü<strong>le</strong>r.<br />

ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />

<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji öğrenci<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />

Cenova’yı fethetti<br />

<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji Vakfı<br />

Özel Lisesi öğrenci<strong>le</strong><strong>ri</strong>, 2008<br />

yılında zamansız kay<strong>bet</strong><strong>tik</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong><br />

2001 mezunlarından Deniz<br />

<strong>Kay</strong>a anısına, Noter<strong>le</strong>r Birliği<br />

İlköğretim Okulu'na bir kütüphane<br />

kurdular. Kütüphanenin<br />

açılışı 4 Mart 2009<br />

ta<strong>ri</strong>hinde gerçek<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong>ldi.<br />

Deniz <strong>Kay</strong>a Kütüphanesi'nin<br />

açılabilmesi<br />

için kitap toplama kampanyası<br />

başlatan öğrenci<strong>le</strong>r,<br />

kütüphanenin<br />

düzen<strong>le</strong>nebilmesi için<br />

de Ko<strong>le</strong>j Sokağı'ndaki<br />

kermes<strong>le</strong>rde satış yaparak<br />

para topladılar. El<br />

Konferans süresince öğrenci<strong>le</strong>r, bir yandan dünya sorunlarına<br />

çözüm<strong>le</strong>r üreterek uluslararası ilişki<strong>le</strong>r<strong>le</strong> bağlantılı bilgi<br />

alışve<strong>ri</strong>şinde bulunurken, diğer yandan da sosyal ve saygın<br />

davranışlarıyla yalnızca savundukları ve temsil et<strong>tik</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong> Arnavutluk<br />

Cumhu<strong>ri</strong>yeti’ni değil, vatandaşı oldukları Türkiye Cumhu<strong>ri</strong>yeti’ni<br />

de uluslararası platformda başarıyla taşıdılar.<br />

<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji Öğrenci<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin Vefa Örneği:<br />

Deniz <strong>Kay</strong>a Anısına Bir Kütüphane Kuruldu<br />

birliği ve yürek birliğiy<strong>le</strong> yapılan bu çalışma sonucunda Noter<strong>le</strong>r<br />

Birliği İlköğretim Okulu kitaplarla donandı.<br />

Deniz gibi okumayı, sorgulamayı, düşünmeyi, hissetmeyi<br />

ve düşünce<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni ka<strong>le</strong>me almayı bir yaşam biçimi haline getirmiş<br />

özel bir insanı anmanın en güzel yolunun, kitapları en az<br />

onun kadar seven birey<strong>le</strong><strong>ri</strong>n yetişti<strong>ri</strong><strong>le</strong>bilmesi için kütüphane<strong>le</strong>r<br />

açmak olduğu<br />

düşüncesinden<br />

hareket eden<br />

<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji<br />

öğrenci<strong>le</strong><strong>ri</strong>, çok<br />

kısa bir sürede<br />

k ü t ü p h a n e n i n<br />

ihtiyaçlarını karşılayarakKo<strong>le</strong>jli<strong>le</strong><strong>ri</strong>n<br />

vefa duygusunu<br />

bir kez daha<br />

gösterdi<strong>le</strong>r.


Arjantin Tiyatro Grubu<br />

K<strong>le</strong>opatra Müzikalini Sergi<strong>le</strong>di<br />

Arjantin tiyatro grubu, 25 Mart 2009 ta<strong>ri</strong>hinde <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong><br />

Ko<strong>le</strong>ji amfi tiyatrosunda, lise öğrenci<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne, K<strong>le</strong>opatra Müzikalini<br />

sergi<strong>le</strong>di. An<strong>tik</strong> Mısır’ın krallık sarayında geçen oyunun;<br />

dekorundan ses<strong>le</strong>ndirmesine, ışıklandırmasından oyunculuğuna<br />

kadar her bir parçası eksiksizce sahne<strong>le</strong>ndi. Oyuncular,<br />

oyundan sonra Uruguay’dan Kolombiya’ya, Kosta Rika’dan<br />

Dubai’ye uzanan geniş yelpazeli sunum coğrafyasından edindik<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />

deneyim<strong>le</strong><strong>ri</strong> öğrenci<strong>le</strong>r<strong>le</strong> paylaştılar.<br />

<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji “2009 Global Spell Event”<br />

Yarışmasına Ev Sahipliği Yapacak<br />

Çanakka<strong>le</strong><br />

Kahramanlarını Andık<br />

18 Mart Çanakka<strong>le</strong> Zafe<strong>ri</strong>’nin 94. yıldönümü nedeni i<strong>le</strong> <strong>TED</strong><br />

<strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’nde Çanakka<strong>le</strong> kahramanlarını anmak üzere<br />

etkinlik<strong>le</strong>r düzen<strong>le</strong>ndi. İlköğretim Okulu’nda öğrenci<strong>le</strong>r, kahramanlık<br />

türkü<strong>le</strong><strong>ri</strong> ve marşlardan oluşan bir konser verdi<strong>le</strong>r. Lise<br />

Kısmında, 9-D sınıfı öğrenci<strong>le</strong><strong>ri</strong> ve Müzik Öğretmeni Serdar<br />

Di<strong>le</strong>kcan rehberliğindeki Çok Sesli Koro, Çanakka<strong>le</strong> Zafe<strong>ri</strong> i<strong>le</strong><br />

ilgili şiir<strong>le</strong>r, marşlar ve kahramanlık öykü<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden oluşan ve görsel<br />

materyal<strong>le</strong>r<strong>le</strong> zengin<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong>lmiş bir program sundular.<br />

kampüs<br />

<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji İlköğretim Okulu, Franklin E<strong>le</strong>ctronic Publisher<br />

Inc. sponsorluğunda ve TESOL ortaklağı i<strong>le</strong> organize<br />

edi<strong>le</strong>n ‘2009 Global Spell Event’ yarışmasına ev sahipliği<br />

yapacak. Yarışmanın e<strong>le</strong>me<strong>le</strong><strong>ri</strong>,18 Nisan 2009 Cumartesi günü<br />

gerçek<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong><strong>le</strong>cek. <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’nden ön e<strong>le</strong>me<strong>le</strong><strong>ri</strong> geçen<br />

7 öğrenci; Yaman Can Saraçlar, Deniz Selçuk, Barış Irmak Bil,<br />

Engin Kızılcan, Gökberk Ünal, Onatkut Dağde<strong>le</strong>n ve Cansu<br />

Gök, İngilizce öğretmen<strong>le</strong><strong>ri</strong> Nancy Riggs ve Hakan Camgöz<br />

tarafından yarışmaya hazırlanıyorlar.<br />

<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’nde gerçek<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong><strong>le</strong>cek olan e<strong>le</strong>me<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />

kazanan iki öğrenci, Ağustos 2009’da New York’ta düzen<strong>le</strong>necek<br />

final yarışmasına katılmaya hak kazanacak. Finalde bi<strong>ri</strong>nci<br />

ge<strong>le</strong>n öğrenciye, 10.000 $ ödül ve<strong>ri</strong><strong>le</strong>cek.<br />

83<br />

MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r


kampüs<br />

84<br />

Kütüphane<br />

Haftası etkinlik<strong>le</strong><strong>ri</strong>çerveçevesinde<br />

Mart<br />

ayı sonunda<br />

d ü z e n l e n e n<br />

konferanslarda<br />

<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong><br />

Ko<strong>le</strong>ji Lise<br />

ö ğ r e n c i l e r i ,<br />

fotoğrafçı ve yazar Akgün Akova ve Prof. Dr. Sedat Sever i<strong>le</strong><br />

buluşurken Anaokulu öğrenci<strong>le</strong><strong>ri</strong>, Yazar Aysel Gürmen’i konuk<br />

etti.<br />

National Geographic ve Skylife dergi<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde yazı ve fotoğrafları<br />

yayınlanan Akgün Akova, çekim yapacağı konu i<strong>le</strong> ilgili<br />

kitaplar okuyarak bilgi topladığını, hayatta pek çok şeyi kitaplar<br />

sayesinde öğrendiğini ifade etti ve mes<strong>le</strong>ki deneyim<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni<br />

öğrenci<strong>le</strong>r<strong>le</strong> paylaştı.<br />

Lise Kız Basketbol Takımı<br />

<strong>Ankara</strong> 3.’sü, Yarıfinal 1.’si,<br />

Türkiye 4.’sü<br />

Lise Erkek Masa Tenisi Takımı<br />

<strong>Ankara</strong> 1.’si, Türkiye 19.’su<br />

II. Kademe Kız <strong>Kay</strong>ak Takımı<br />

<strong>Ankara</strong> 1.’si. Türkiye 1.’si<br />

ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />

Kütüphane Haftası Kutlandı<br />

II. Kademe Erkek <strong>Kay</strong>ak Takımı<br />

<strong>Ankara</strong> 1.’si. Türkiye 4.’sü<br />

Prof. Dr. Sedat Sever, “Dil Bilinci ve Okumanın Rolü” üze<strong>ri</strong>ne<br />

verdiği konferansta i<strong>le</strong>tişim ve düşünme aracı olarak dilin<br />

önemi üze<strong>ri</strong>nde durdu.<br />

Anaokulunda öğrenci<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne, yazdığı ilk kitap olan “Şıkırdak’ın<br />

Çıngırağı” adlı öyküsünü dramatize eden Aysel Gürmen,<br />

bir kitabın nasıl basıldığını tüm aşamalarıyla anlatarak<br />

öğrenci<strong>le</strong><strong>ri</strong>n sorularını yanıtladı.<br />

SPORDAKİ BAŞARILARIMIZ<br />

Lise Erkek Basketbol Takımı<br />

<strong>Ankara</strong> 1.’si, Yarıfinal 1.’si,<br />

Türkiye 4.’sü<br />

Lise Kız <strong>Kay</strong>ak Takımı<br />

<strong>Ankara</strong> 1.’si<br />

Lise Erkek Hentbol Takımı<br />

<strong>Ankara</strong> 2.’si, Yarıfinal 2.’si<br />

Lise Kız Tenis Takımı<br />

<strong>Ankara</strong> 1.’si, Türkiye 3.’sü<br />

II. Kademe Esk<strong>ri</strong>mde Taylan<br />

Bozkaya Türkiye 1.’si<br />

Lise Erkek <strong>Kay</strong>ak Takımı<br />

<strong>Ankara</strong> 1. ‘si, Türkiye 3.’sü<br />

Lise Erkek Vo<strong>le</strong>ybol Takımı<br />

<strong>Ankara</strong> 4.’sü Yarıfinal 3.’sü<br />

Lise Kız Vo<strong>le</strong>ybol Takımı<br />

<strong>Ankara</strong> 2.’si, Yarıfinal 1.’si<br />

II. Kademe Erkek Esk<strong>ri</strong>mde<br />

Batuhan Köse Türkiye 2.’si


I. Kademe Erkek Basketbol Takımı<br />

<strong>Ankara</strong> 1.’si, Yarıfinal 1.’si<br />

II. Kademe Vo<strong>le</strong>ybol Takımı<br />

<strong>Ankara</strong> 1.’si, Yarıfinal 2.’si<br />

Duygu Şen (7-F)<br />

Artis<strong>tik</strong> Buz Pateni Milli Takımı<br />

Damla Çakıroğlu (9-S)<br />

Yıldız Kız Vo<strong>le</strong>ybol Milli Takımı’nda<br />

II. Kademe Kız Basketbol Takımı<br />

<strong>Ankara</strong> 2.’si, Yarıfinal 2.’si<br />

II. Kademe Kız Vo<strong>le</strong>ybol Takımı<br />

<strong>Ankara</strong> 1.’si, Yarıfinal 1.’si<br />

II. Kademe Erkek Basketbol Takımı<br />

<strong>Ankara</strong> 4.’sü<br />

II. Kad. Kız Masa Tenisi Takımı<br />

<strong>Ankara</strong> 3.’sü<br />

II. Kad. Kız Tenis Takımı<br />

<strong>Ankara</strong> 1.’si<br />

II. Kad. Erkek Tenis Takımı<br />

<strong>Ankara</strong> 1.’si<br />

Milli Takımda Yer Alan Sporcular<br />

Sera Özelçi (9-Y)<br />

Yıldız Kız Basketbol Milli Takımı<br />

Basketbol Türkiye Bi<strong>ri</strong>nciliği’nde<br />

“En iyi forvet” unvanını aldı<br />

Mesut Çebi (11-M)<br />

Hentbol Milli Takımı<br />

Gülce Koğar (9-C)<br />

Bowling Milli Takımı'nda<br />

Ecem Savun (11-S)<br />

Artis<strong>tik</strong> Buz Pateni Milli Takımı<br />

Doğuş Köker (9-T)<br />

<strong>Kay</strong>ak Milli Takımı<br />

Milli Takım Kampına Çağrılan Sporcular<br />

Cemre Ünal (10-F)<br />

At<strong>le</strong>tizm Milli Takımı'nda<br />

kampüs<br />

85<br />

I. Kademe Kız Basketbol Takımı<br />

<strong>Ankara</strong> 2.’si, Yarıfinal 2.’si<br />

II. Kad. Erkek Hentbol Takımı<br />

<strong>Ankara</strong> 1.’si, Yarıfinal 2.’si<br />

II. Kad. Erkek Masa Tenisi Takımı<br />

<strong>Ankara</strong> 4.’sü<br />

I. Kad. Erkek Hentbol Takımı<br />

<strong>Ankara</strong> 4.’sü<br />

Melisa Ata (11-O)<br />

Bowling Milli Takımı<br />

İpek Akşin (7-F),<br />

Modern Pentatlon Milli Takımı<br />

MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r


Torch<br />

86<br />

TORCH‘ta STAY WITH ME...<br />

27 Mart 2009 Cuma Akşamı TORCH‘ta “Murat Karahan i<strong>le</strong><br />

Müzikli Gece”ye arkadaşlarımla birlikte gitmeye karar verdiği<strong>miz</strong>de,<br />

aklıma Murat Karahan’ı bize tanıştıran Mezunlar <strong>Derneği</strong><strong>miz</strong>in,<br />

2008 yılı Ocak ayında <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji <strong>Mezunları</strong><br />

<strong>Derneği</strong>’nin katkılarıyla<br />

<strong>Ankara</strong> Dev<strong>le</strong>t Opera<br />

ve Ba<strong>le</strong>si’nin Büyük<br />

Tiyatro Sahnesi’nde<br />

oynanan “Kırmızı Ev”<br />

müzikali geldi.<br />

<strong>Ankara</strong> Dev<strong>le</strong>t<br />

Opera ve Ba<strong>le</strong>si Genel<br />

Müdürlüğü’nün, opera<br />

sahnesinde oynanacak<br />

‘Kırmızı Ev’ müzikaline<br />

bi<strong>le</strong>t almıştım.<br />

Uzun bir zaman sonra<br />

yeniden operaya merhaba demek için iyi bir fırsat olacağını<br />

düşünmüştüm.<br />

Salon, neredeyse tamamen <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji mezunu biz<strong>le</strong>r<strong>le</strong><br />

ve i<strong>ri</strong>li ufaklı çocuklarımızla doluydu. Heyecan içinde ışıkların<br />

sönmesini bek<strong>le</strong>dik. Sahnede çalan müzik, gerçekten de<br />

büyü<strong>le</strong>yiciydi. İnsanı içine çeken bir tarafı var gibiydi. Dekor,<br />

ışıklar derken Soprano Leyla Çolakoğlu, etki<strong>le</strong>yici ses tonuyla<br />

sahnedeki ye<strong>ri</strong>ni aldı. Kısa bir zaman sonra sanırım bütün herkes<br />

(ben ve kızlarım dahil), oyunun bir parçası olmuştuk.<br />

‘Stay with me’ parçası başladığında, sesin sahibine büyük<br />

küçük hepi<strong>miz</strong> kenet<strong>le</strong>nmiş<strong>tik</strong> adeta. Herkes birbi<strong>ri</strong>nin koluna<br />

dokunup, soru işareti şeklinde göz kırpıyordu. ‘Bu<br />

da kim böy<strong>le</strong>?’<br />

Parça bittiğinde,<br />

inanın sadece ben<br />

değil, etrafımda oturan<br />

herkes aynı cüm<strong>le</strong>yi<br />

mırıldanıyordu.<br />

‘Böy<strong>le</strong> muhteşem bir<br />

ses, böy<strong>le</strong> bir yorum...<br />

Kim olduğunu biliyor<br />

musunuz acaba?’<br />

Bu ilk şaşkınlık,<br />

temsilin devamında zirveye<br />

ulaşmıştı. Ardı ardına<br />

söy<strong>le</strong>diği Napoliten<strong>le</strong>r,<br />

şarkılar ve final sahnesindeki ‘Show must go on’ parçasıyla,<br />

avuçlarımız patlarcasına alkışlamaya başlamıştık bu mütevazi,<br />

başı önde duran genç adamı.<br />

Bütün ekip muhteşemdi aslında ama sıra ‘Robert’a geldiğinde<br />

opera sahnesi alkıştan çınlamaya başlamıştı sanki.<br />

Mezunlar <strong>Derneği</strong> Başkanımızın sahneye çıkması, müzikaldeki<br />

oyuncuları teker teker teb<strong>ri</strong>k etmesi ve ardından elindeki plaket-<br />

ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />

<strong>le</strong><strong>ri</strong> müzikalin konusunu şekil<strong>le</strong>ndiren<br />

soprano Leyla Çolakoğlu’na ve<br />

Murat Karahan’a vermesiy<strong>le</strong> her<br />

şey anlaşılmış oldu. Leyla Çolakoğlu<br />

gibi Murat Karahan da, <strong>TED</strong><br />

<strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji mezunuydu ve ne<br />

kadar gurur duysak azdı…<br />

<strong>Ankara</strong> Dev<strong>le</strong>t Opera ve Ba<strong>le</strong>si<br />

sanatçısı, <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji<br />

1995 mezunu olduğunu öğrendiğim<br />

arkadaşımız Tenor Murat<br />

Karahan’la ve onun sanat hayatıyla<br />

benim tanışma hikâyem bu<br />

şekilde oldu.<br />

‘Kırmızı Ev’ müzikalinden<br />

sonra, yıllarca ara verdiğim<br />

opera merakıma yeniden dönmüş<br />

oldum.<br />

‘Aşk-ı Memnu Operası’nda Behlül rolünde, ‘Öy<strong>le</strong>sine Bir<br />

Din<strong>le</strong>ti Müzikli Oyunu’nda Tenor rolünde, ‘Venedik’te Bir Gece<br />

Operet’inde Caramello rolünde, Murat Karahan’ı iz<strong>le</strong>dim. Ve<br />

her bi<strong>ri</strong>ni benim gibi defalarca iz<strong>le</strong>yen, gece-gündüz demeden<br />

hiçbir oyununu kaçırmayan hayranları o kadar çok ki… Temsil<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne<br />

bi<strong>le</strong>t<strong>le</strong><strong>ri</strong>nizi ilk günden almadıysanız, bir daha bulma şansınızın<br />

çok olmadığını bilmenizde fayda var. Çünkü oyuncu olarak<br />

gösterdiği performansın yanı sıra, o insanı büyü<strong>le</strong>yen sesi,<br />

her koşulda yüzünden eksik olmayan gülümsemesi ve mütevaziliği<br />

i<strong>le</strong> Türk Operasında yepyeni ve pırıl pırıl bir umut Murat<br />

Karahan.<br />

Onu din<strong>le</strong>me ve tanıma fırsatı bulan herkesin<br />

hayran olduğu, din<strong>le</strong>meye doyamadığı<br />

bu ses, <strong>Ankara</strong>’da ilk defa TORCH’ta<br />

sahne aldı geçtiği<strong>miz</strong> cuma akşamı.<br />

Opera aryaları i<strong>le</strong> başlayıp, ‘Dönülmez<br />

Akşamın Ufkundayım’la devam eden,<br />

Napoliten<strong>le</strong>r<strong>le</strong> süs<strong>le</strong>nip Münir Nurettin Selçuk’larla<br />

zirveye ulaşan duygu dolu programıyla<br />

biz<strong>le</strong>re unutulmaz bir gece yaşattı<br />

sevgili Murat.<br />

Yerli yabancı pek çok şarkıyı da ek<strong>le</strong>diği<br />

repertuarı i<strong>le</strong> gecenin büyüsünün<br />

bozulmasına izin vermemek için neredeyse<br />

nefes bi<strong>le</strong> almadık iz<strong>le</strong>rken.<br />

Ata’mızın kurduğu okuldan mezun biz<strong>le</strong><strong>ri</strong>n, toplumların<br />

nefes alıp verme<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni sağlayan sanatla iç içe olmasını bir zevk<br />

haline getiren değerli arkadaşımız Murat Karahan’a teşekkür<br />

borçlu olduğunu düşünüyorum onu her din<strong>le</strong>yişimde. Ve sadece<br />

bir din<strong>le</strong>yici olarak<br />

Sevgi<strong>le</strong><strong>ri</strong>m<strong>le</strong>…<br />

Canan Demirdamar ‘81


Dönem arkadaşlarım Berko ve Zafer i<strong>le</strong><br />

sabah erkenden İstanbul’dan kar, kış<br />

demeden yola çıkmış ve hiçbir yere uğramadan<br />

doğruca Torch’a ge<strong>le</strong>rek, arabayı<br />

önüne park etmiş<strong>tik</strong>.<br />

Malzeme<strong>le</strong><strong>ri</strong> yer<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong>p sound-check<br />

yaptığımız bir sırada Erhan ağabey gelip,<br />

2007 mezunlarının 60 kişilik rezervasyon<br />

yaptığını söy<strong>le</strong>diğinde, açıkçası bir an<br />

tedirgin oldum. Berko‘ya dönüp “Eyvah<br />

biz ne çalacağız bu ekibe şimdi” deyivermişim.<br />

Ne de olsa o gece 70’li, 80’li yıllar<br />

ağırlıklı bir repertuar çalınacak. Retro Party<br />

koymuşuz adını. Retro ne demek? Ge<strong>ri</strong>ye<br />

doğru, geçmiş, eskiye dönük demek.<br />

Sevgili genç mezun kardeş<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>in,<br />

ebeveyn<strong>le</strong><strong>ri</strong> bi<strong>le</strong> tanışmamış o yıllarda.<br />

Sistem<strong>le</strong><strong>ri</strong> yer<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong>p biraz din<strong>le</strong>nmek amacı i<strong>le</strong> <strong>Ankara</strong>’da<br />

yaşayan Berko‘nun annesi sevgili Seval teyze<strong>miz</strong>in evine gidiyoruz.<br />

Şansımıza her yer bembeyaz, öz<strong>le</strong>mişiz eski karlı <strong>Ankara</strong><br />

gün<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni. Çaylar dem<strong>le</strong>nmiş, app<strong>le</strong> pie’lar yapılmış bizi bekliyor<br />

Seval teyze. 45’ini devirmiş koskoca adamlar değil de<br />

sanki lise yıllarındaki yaramaz çocuklarız. Eski resim<strong>le</strong>r çıkıyor<br />

ortaya. Eski kız arkadaşlar çekişti<strong>ri</strong>liyor. Bu arada boş durmayıp<br />

akşam için güzel bir slayt şov da hazırlıyoruz gecenin konseptine<br />

uygun olarak. Sonra da TORCH’a dönüyor ve Ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />

bek<strong>le</strong>meye başlıyoruz. Akşam saat 21 civarı Ko<strong>le</strong>jli kardeş<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong><br />

eş<strong>le</strong><strong>ri</strong>, dostları i<strong>le</strong> birer birer gelmeye başlıyorlar. Bu arada<br />

ne zamandır görmediği<strong>miz</strong>, çeşitli dönem<strong>le</strong>rden mezun Ko<strong>le</strong>jli<br />

dostları görüyoruz, kimisi i<strong>le</strong> orada tanışıyoruz. Soh<strong>bet</strong> güzel,<br />

ortam güzel.<br />

Zaten Ko<strong>le</strong>jlinin olduğu her yer güzel. Berkand (Dj Bear)<br />

eski, yeni birçok hit ambient parça çalarak, ortamı ısıtıyor. Ben<br />

ortalıkta dolanıp mil<strong>le</strong>t<strong>le</strong> çene çalıyorum. Bu arada 200 kişiyi<br />

geçiyor yavaş yavaş katılım. 2007 mezunları kendi havalarında.<br />

Bir soh<strong>bet</strong>, bir muhab<strong>bet</strong> bağrış çağırış.<br />

Torch<br />

S W E E T D R E A M S A R E M A D E O F T H E S E …<br />

“<strong>TED</strong>uni<strong>TED</strong> Retro Party @Torch”<br />

Ooops up side your head…<br />

“70‘ li yılların sonlarına ait bu plağı biraz<br />

da tedirgin bir şekilde pikaba koydum o<br />

gece.”<br />

Yavaş yavaş partiyi ateş<strong>le</strong>mek lazım…<br />

Ne yapmalı… 72’den başlayıp 2007’ye<br />

kadar uzanan bir mezun kit<strong>le</strong>si var… Yukarıda<br />

sözü geçen plağı koyuyorum, 70’<strong>le</strong><strong>ri</strong>n<br />

funky disco beat’<strong>le</strong><strong>ri</strong> zıngırdatmaya başlıyor,<br />

Torch’un camdan duvarlarını. Yavaşça ve<br />

tedirgince göz<strong>le</strong><strong>ri</strong>mi kalabalığa doğrultuyorum.<br />

Fakat o da ne 2007’li<strong>le</strong>rden bir grup çılgınca<br />

dans ediyor. Bu cesaret<strong>le</strong> hemen arkadan<br />

bir Le Freak, arkadan Play that funky<br />

music white boy… o<strong>ri</strong>jinal plaklar çatırdıyor.<br />

Bu arada mikrofonu elime alıp, kenarlarda dans eden<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />

piste çağıran bir iki söz ediyorum. Bir anda pist hınca hınç<br />

doluyor. Çekindiğim genç mezunlar, her parçaya büyük ağabey<strong>le</strong><strong>ri</strong>,<br />

ablaları i<strong>le</strong> birlikte avaz avaz eşlik ediyorlar. Bir Berkand<br />

çalıyor, bir ben… 70-80’<strong>le</strong><strong>ri</strong>n en iyi Türkçe ve yabancı hit<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />

tamamen spontane bir şekilde, arka arkaya geliyor. Araya<br />

günümüzden birkaç örnek katarak tekrar dönüyoruz eski hit<strong>le</strong>re.<br />

2 hatta 3 farklı jenerasyon mezun kol kola eğ<strong>le</strong>niyorlar Ko<strong>le</strong>jlilik<br />

ruhu i<strong>le</strong>. 72-73’lü<strong>le</strong>r Blues Brothers i<strong>le</strong> coşuyor, 80-81’li<strong>le</strong>r<br />

Smoke on the Water i<strong>le</strong> pistte birer Ritchie Blackmore oluve<strong>ri</strong>yor.<br />

Beggin çalarken ortalık yıkılıyor.<br />

K<strong>ri</strong>zi takan yok, dışarısı buz gibi lapa lapa kar, bizim içi<strong>miz</strong><br />

içi<strong>miz</strong>e sığmıyor o gece. Pistte, cici kızlar var, beyaz ke<strong>le</strong>bek<strong>le</strong>r<br />

de orada, Madonna, Ajda, Blues Brothers, Bananarama Boney<br />

M., John Travolta, Abba hepsini pistte görmek mümkün. Aaa<br />

Audrey Hepburn bi<strong>le</strong> burada…<br />

Ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r bir oturuyor bir kalkıyor o gece, dans etmeyen<br />

yok. Herkes öz<strong>le</strong>miş birbi<strong>ri</strong>ni, anılarını, eski parçaları. Barkoda<br />

dönen slayt göste<strong>ri</strong>sinde herkes kendinden bir parça buluyor.<br />

Herkesin pistte olduğu ve kenet<strong>le</strong>ndiği bir ara Dj Bear tarafından<br />

Remix edi<strong>le</strong>n Ko<strong>le</strong>j Marşı’nı koyuyoruz. Ben ne zamandır<br />

marşımızın bu kadar coşkulu söy<strong>le</strong>ndiğini ilk defa duyuyorum.<br />

Arkasından <strong>Ankara</strong>’yı in<strong>le</strong>ten bir sımsıkı çekiliyor avuçlar kızarırcasına<br />

alkış tutarak…<br />

Gecenin en keyifli anlarından bi<strong>ri</strong> ise herkesin avaz avaz<br />

bağırarak, Y.M.C.A dansı yapması ve arkasından ge<strong>le</strong>n “I will<br />

survive” i<strong>le</strong> birbi<strong>ri</strong>ne kenet<strong>le</strong>nerek pistte zıplaması oluyor…<br />

Gecenin sonuna doğru yorgun, terli ve bir o kadar da keyifliyim…<br />

Geceye devam eden dönem arkadaşlarımın kolları arasında<br />

bir siyah-beyaz nostaljisi arkasından işkembe çorbası<br />

çok iyi gidiyor.<br />

Ertesi sabah dönüş yolunda ağzımız kulaklarımızda. Kulağımızda<br />

ise Sweet Dreams are made of these….<br />

Murat GÜL a.k.a. Dj M.Gee’80<br />

87<br />

MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r


K a y b e t t i k l e r i m i z<br />

Prof. Dr. ALİ İLHAN ERONAT’60<br />

3 Temmuz 1942 yılında <strong>Ankara</strong>’da doğdu. 1960 yılında <strong>TED</strong><br />

<strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’ni, 1965 yılında da <strong>Ankara</strong> İktisadi ve Tica<strong>ri</strong> İlim<strong>le</strong>r<br />

Akademisi’ni bitirdi. 1965-1967’de yedek subaylık görevini<br />

tamamladı. 1968 yılında <strong>Ankara</strong> İktisadi ve Tica<strong>ri</strong> İlim<strong>le</strong>r Akademisi<br />

İktisat Kürsüsü’ne asistan olarak tayin oldu. 1973 ta<strong>ri</strong>hinde “doktor”<br />

unvanını aldı. 1973-1974 ta<strong>ri</strong>h<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde İngiltere Reading Üniversitesi’nde<br />

araştırmacı olarak çalışmalarda bulundu.<br />

1976 yılında “doçent” oldu. 1981 yılında <strong>Ankara</strong> İktisadi ve<br />

Tica<strong>ri</strong> İlim<strong>le</strong>r Akademisi, yeni kurulan Gazi Üniversitesi’ne<br />

bağlanınca bu fakültenin İktisat Teo<strong>ri</strong>si Anabilim dalında doçent<br />

olarak görevini sürdürdü. Ayrıca 1982 -1985 ta<strong>ri</strong>h<strong>le</strong><strong>ri</strong> arasında<br />

Gazi Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesi’nde dekan yardımcısı ve<br />

vekili olarak görev aldı. Adı geçen fakültenin yönetim kurulu<br />

üyeliği ve üniversite senatosu üyeliği görev<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni yürüttü. 1989’da<br />

“profesörlüğe” yükseltildi. 1992 -1995 ta<strong>ri</strong>h<strong>le</strong><strong>ri</strong> arasında Gazi<br />

Üniversitesi İktisadi ve İda<strong>ri</strong> Bilim<strong>le</strong>r Fakültesi’nde dekan yardımcılığı<br />

ve İktisat Teo<strong>ri</strong>si Anabilim Dalı başkanlığını on yılı aşkın bir<br />

zaman sürdürdü. 2004 yılında emekli oldu. 5 Şubat 2009 yılında<br />

kanserden ö<strong>le</strong>n Ali İlhan Eronat 43 yıllık evli, iki çocuk babası iki<br />

de torun sahibiydi.<br />

Kendisine Allah’tan rahmet ve ai<strong>le</strong>sine başsağlığı di<strong>le</strong><strong>ri</strong>z.<br />

FETHİ İNCE (1933 - 2009)<br />

<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji Vakfı’nda 1955 - 2005 yılları arasında<br />

Muhasebe Müdürü, 2005-2008 yılları arasında Genel Müdürlük’te<br />

Mali Danışman ve 2008-2009 yılları arasında Yönetim Kurulu’nda<br />

Mali Danışman görev<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni yürüten Fethi İnce, hayatını kay<strong>bet</strong>miştir.<br />

Kendisine Allah’tan rahmet ve ai<strong>le</strong>sine başsağlığı di<strong>le</strong><strong>ri</strong>z.<br />

UMUT CANBOLAT’05<br />

Lise kısmı emekli ta<strong>ri</strong>h öğretmen<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>den Sayın Tülin Canbolat’ın<br />

oğlu, 2005 mezunumuz Umut Canbolat, geçirdiği elim bir<br />

trafik kazası sonucu vefat etmiştir.<br />

Kendisine Allah’tan rahmet ve ai<strong>le</strong>sine başsağlığı di<strong>le</strong><strong>ri</strong>z.<br />

AYDAN TAVŞANLI DİRİM’81<br />

1981 mezunumuz Aydan Tavşanlı Di<strong>ri</strong>m vefat etmiştir.<br />

Kendisine Allah’tan rahmet ve ai<strong>le</strong>sine başsağlığı di<strong>le</strong><strong>ri</strong>z.<br />

<strong>Kay</strong><strong>bet</strong><strong>tik</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>e Allah’tan rahmet, baþta yakýnlarý olmak üzere<br />

tüm Ko<strong>le</strong>j camiasýna baþsaðlýðý diliyoruz.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!