Kay bet tik le ri miz - TED Ankara Koleji Mezunları Derneği
Kay bet tik le ri miz - TED Ankara Koleji Mezunları Derneği
Kay bet tik le ri miz - TED Ankara Koleji Mezunları Derneği
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
indeks<br />
2<br />
N D E K<br />
S<br />
I<br />
14-17<br />
Aktüalite<br />
38<br />
Sağlık<br />
Dr. Ömer Çobanoğlu’74<br />
8<br />
7 Konuk Yazar<br />
Portre<br />
Turgut Özakman<br />
Rengim Gökmen<br />
18-25<br />
Duyurularýmýz<br />
40<br />
Kiþisel Geliþim<br />
Uzm. Psk. Hülya<br />
Üstel Kökdemir<br />
42<br />
Gurme<br />
Butcha<br />
12<br />
Ka<strong>ri</strong>yer<br />
Prof. Dr. Aşkın Tümer’69<br />
44<br />
Gezi Rehbe<strong>ri</strong><br />
Vancouver<br />
26-35<br />
Bizim Dünyamız<br />
36<br />
Maa<strong>ri</strong>ften Yetişen<strong>le</strong>r<br />
Ayşe Nevin<br />
Çağan Savaşçı’42<br />
i n d e k s
Yayýn Kurulu<br />
Suzan Bilgen Özgün (‘81)<br />
(Baþkan)<br />
Þenol Sarýsoy (‘82)<br />
(Baþkan Yardýmcýsý)<br />
Can Çýðýrgan (‘80)<br />
Ayda Uçul (‘81)<br />
Aydan Þahin Ercan (‘82)<br />
Seda Özbulut Uzbek (‘95)<br />
Ya zý Ýþ <strong>le</strong> <strong>ri</strong> Mü dü rü<br />
M. Kutluhan Olcay (‘93)<br />
Kat ký da Bu lu nan lar<br />
Zer<strong>ri</strong>n Dağcı Sakarya (‘71)<br />
Füsun Okutan (‘80)<br />
Ayfer Niðdelioðlu (‘81)<br />
Demet Aydýn (‘83)<br />
Ceran Arslan Olcay (‘95)<br />
Boðaç Çekinmez (‘99)<br />
Ya pým-Baský<br />
Ajans-Türk Basým A.Þ.<br />
Arzu Akgün (Koordinatör)<br />
Ýstanbul Yolu 7. km.<br />
Necdet Evliyagil Caddesi<br />
No:24 06370, <strong>Ankara</strong><br />
Tel : +90312 278 08 24<br />
Fax : +90312 278 18 95<br />
Renk Ay rý mý<br />
Filmsan<br />
Okur öne <strong>ri</strong> <strong>le</strong> <strong>ri</strong> ve<br />
yo rum la rý için<br />
e-mail: info@ko<strong>le</strong>j.org<br />
Yönetim Ye<strong>ri</strong><br />
<strong>TED</strong> ANKARA KOLEJÝ<br />
MEZUNLARI DERNEÐÝ<br />
Kýzýlýrmak Cad. No: 8<br />
06640 Akay / <strong>Ankara</strong><br />
Tel : 444 0 958<br />
Fax :+90.312 418 74 41<br />
www.ko<strong>le</strong>j.org<br />
Ým ti yaz Sa hi bi<br />
<strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r<br />
LTD. ÞTÝ. adýna<br />
Bü<strong>le</strong>nt Baðdatlý (‘81)<br />
5500 adet bastýrýlmýþtýr.<br />
Dernek üye<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne<br />
ücretsiz daðýtýlmaktadýr.<br />
Yazýlarýn hukuki mesuliyeti<br />
röportaj sahip<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne<br />
ve yazarlarýna aittir.<br />
Basým Ta<strong>ri</strong>hi: 14 Mayıs 2009<br />
Yayýn Türü: Yerel süreli - 2 aylýk<br />
ISSN: 1305-5283<br />
46<br />
Çocuk<br />
İpek Bö<strong>le</strong>r<br />
52<br />
Sosyal Sorumluluk<br />
Aycan Alp’95<br />
60<br />
Hobi<br />
Tunç Fındık’89<br />
KAPAK<br />
Etkinlik<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong><br />
48<br />
Yaþam Kalitesi<br />
Dr. Mehmet Tümer’81<br />
54Keyif<br />
The House Cafe<br />
64<br />
Uzman Maka<strong>le</strong>si<br />
Serdar Bi<strong>le</strong>cen’83<br />
72Spor<br />
<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji<br />
Bayan Basketbol Takımları<br />
82-85<br />
Kampüs<br />
56<br />
Kültür-Sanat<br />
Tolga Tuncer’87<br />
68<br />
<strong>Ankara</strong>’da Zaman<br />
75-77<br />
Ko<strong>le</strong>jIN<br />
86<br />
Torch<br />
50<br />
Moda-Tasarım<br />
Scala<br />
58 Kitap<br />
70<br />
Bilim-Teknoloji<br />
Doç. Dr. Kamil Can<br />
Akçalı’81<br />
78<br />
Türk Eðitim Derneði<br />
88<br />
<strong>Kay</strong><strong>bet</strong><strong>tik</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong><br />
indeks<br />
3
Bü <strong>le</strong>nt BAÐ DAT LI’81<br />
<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji<br />
Mezunlarý Derneði<br />
Genel Baþkaný<br />
Her Gününüz Bahar Olsun...<br />
baþ kan dan me saj<br />
Merhaba Sevgili Ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r,<br />
Dernek olarak yine yoğun bir bahar dönemine girmenin mutluluğunu<br />
yaşıyoruz. Ne mutlu biz<strong>le</strong>re ki birlikte geçirdiği<strong>miz</strong> faaliyet dolu gün<strong>le</strong><strong>ri</strong> ge<strong>ri</strong>de<br />
bırakırken, yeni etkinlik<strong>le</strong>r için çalışmalara hiç ara vermeden devam diyoruz.<br />
Öncelik<strong>le</strong> yapmış olduğumuz etkin<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>in bir kısmını siz<strong>le</strong>r<strong>le</strong> paylaşmak<br />
istiyorum. Nisan ayında her yıl daha fazla ilgi gören Tenis Turnuvamızı gerçek<strong>le</strong>ştirdik.<br />
Bu yıl 7.’si düzen<strong>le</strong>nen turnuvada farklı katego<strong>ri</strong><strong>le</strong>rde 200 kadar<br />
mezunumuz kıyasıya mücade<strong>le</strong> etti. Her yıl olduğu gibi ge<strong>le</strong>neksel bir barbekü<br />
partisi i<strong>le</strong> son bulan turnuvanın sonunda Kupa Töreni<strong>miz</strong> oldu.<br />
Yapmış olduğumuz diğer bir etkinlik de <strong>Ankara</strong> Dev<strong>le</strong>t Tiyatroları Çayyolu<br />
Cüneyt Gökçer Sahnesi’nde oynanan “Genç Osman” oyununu, mezunlarımızla<br />
birlikte iz<strong>le</strong>mek oldu. Bu güzel oyunu iz<strong>le</strong>yen herkesin keyif aldığını<br />
umarım.<br />
Bu dönem <strong>Ankara</strong>’nın önemli alışve<strong>ri</strong>ş merkez<strong>le</strong><strong>ri</strong> arasında bulunan Optimum<br />
Out<strong>le</strong>t Alışve<strong>ri</strong>ş Merkezi’nin sponsorluğunda çok keyifli bir bowling turnuvası<br />
da yaşadık. Turnuva hem yarışmacılar için hem de iz<strong>le</strong>yen<strong>le</strong>r için çok<br />
keyifli anlara sahne oldu.<br />
Bizim için önemli bir ilki de Okulumuz i<strong>le</strong> beraber gerçek<strong>le</strong>ştirdik. Lise son<br />
sınıf öğrenci<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong> için 27 Mart ta<strong>ri</strong>hinde bir Veda Çayı düzen<strong>le</strong>yerek, genç<br />
liseli<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>i; mes<strong>le</strong>ki ve ka<strong>ri</strong>yer alanlarında başarılara imza atmış ve bir<br />
zamanlar Ko<strong>le</strong>j sıralarını paylaşmış; Ko<strong>le</strong>jli abla ve ağabey<strong>le</strong><strong>ri</strong> i<strong>le</strong> buluşturduk.<br />
Eski mezunlarımız, mezun adaylarımıza kendi bi<strong>ri</strong>kim ve tecrübe<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni aktardılar.<br />
Her iki taraf için de çok keyifli ve ve<strong>ri</strong>mli bir gün oldu. Bu organizasyonu<br />
ge<strong>le</strong>neksel ha<strong>le</strong> geti<strong>ri</strong>p her sene tekrarlamayı hedefliyoruz.<br />
16 Nisan’da Felsefe Hocamız, Ko<strong>le</strong>jli büyüğümüz Oruç Aruoba’yı İncek’e<br />
davet et<strong>tik</strong>. Okulumuz öğrenci temsilci<strong>le</strong><strong>ri</strong>, felsefe kulübü, edebiyat kulübü ve<br />
Atatürkçü Düşünce Topluluğu’na üye öğrenci<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong><strong>le</strong> bir araya ge<strong>le</strong>rek bir<br />
soh<strong>bet</strong> gerçek<strong>le</strong>ştirdik.<br />
Mayıs ayının ikinci yarısında okulumuzda 3. Ge<strong>le</strong>neksel Uçurtma Şenliğini<br />
düzen<strong>le</strong>yeceğiz. Veli ve öğrenci<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>den de yoğun ilgi gören bu şenliği<br />
coşku i<strong>le</strong> bek<strong>le</strong>mekteyiz.<br />
Haziran ayının ilk cumartesi günü yapılacak olan mezunlar balomuz için<br />
hazırlıklara başladık. Balonun devamındaki pazar günü gerçek<strong>le</strong>şecek Ge<strong>le</strong>neksel<br />
Kuru Fasulye Günü kutlama hazırlıkları son sürat devam etmektedir.<br />
Her iki gün için de mezunlarımızın yoğun katılımını bek<strong>le</strong>mekteyiz.<br />
Yerel seçim<strong>le</strong>rde Antalya Büyükşehir Be<strong>le</strong>diye Başkanı seçi<strong>le</strong>n 1966<br />
mezunumuz Sayın Prof. Dr. Mustafa Akaydın’ı kutluyor, çalışmalarında başarılar<br />
diliyorum. Kendisi hepi<strong>miz</strong>in gurur kaynağı olmuştur.<br />
Hepinizin bildiği gibi Nisan ve Mayıs ayları ülke<strong>miz</strong> için çok önemli iki<br />
günün yer aldığı aylardır. Bunların ilki “23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk<br />
Bayramı”. Yüce önder Atatürk’ün çocuklara armağan ettiği bu bayramı coşkuyla<br />
kutluyor ve Atatürk’ün büyük fedakârlıklarla kurduğu Cumhu<strong>ri</strong>yet’in<br />
değişmez bekçi<strong>le</strong><strong>ri</strong> olarak biz Ko<strong>le</strong>j mezunları, çocuklarımızı daima onun<br />
hedef ve ilke<strong>le</strong><strong>ri</strong>y<strong>le</strong> yetiştireceği<strong>miz</strong>i bir kez daha haykırmak istiyorum.<br />
Diğer önemli gün ise Kurtuluş Savaşımızın başlangıç günü olan ve daha<br />
sonra Ata’mızın genç<strong>le</strong>re hediye etmiş olduğu “19 Mayıs Atatürk’ü Anma<br />
Gençlik ve Spor Bayramı”. Bu vesi<strong>le</strong>y<strong>le</strong> Ata’mızı bir kere daha minnet<strong>le</strong> anıyor<br />
ve tüm genç<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>in bayramını kutluyorum.<br />
Son bir kutlamayı da hepi<strong>miz</strong>in en değerli varlığı olan anne<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>e ayırmak<br />
istiyorum. Mayıs ayının ikinci pazarı kutlanacak olan Anne<strong>le</strong>r Günü, tüm<br />
anne<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>e kutlu olsun.<br />
Yazı ve röportajları i<strong>le</strong> dergi<strong>miz</strong>e katkıda bulunan tüm mezunlarımıza<br />
teşekkür ede<strong>ri</strong>m.<br />
Ge<strong>le</strong>cek sayımızda buluşmak üzere sevgi ve saygılarımla...<br />
5<br />
Bü<strong>le</strong>nt Bağdatlı<br />
Genel Başkan<br />
MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r
ko nuk ya zar<br />
Cumhu<strong>ri</strong>yet Aydınlığı (2. Bölüm)<br />
Balkan Savaşı dev<strong>le</strong>tin ordusu, yönetimi, morali, örgüt<strong>le</strong>nişi i<strong>le</strong> bitişe yaklaştığını göste<strong>ri</strong>r. Bunun sorumlusu el<strong>bet</strong>te son<br />
üç yüz yıllık Osmanlı yönetimidir.<br />
Cumhu<strong>ri</strong>yetin 600 yıllık Osmanlı Dev<strong>le</strong>ti’nden ve toplumundan devraldığı mirası, birkaç sözcük<strong>le</strong> özet<strong>le</strong>mek istiyorum:<br />
Gurur, ibret ve üzüntü ve<strong>ri</strong>ci sahne<strong>le</strong>r<strong>le</strong> dolu, çok renkli bir ta<strong>ri</strong>h,<br />
Büyük bir mima<strong>ri</strong> bi<strong>ri</strong>kim, zengin bir şiir ve musiki a<strong>le</strong>mi,<br />
Tıbbiye, Harbiye ve Mülkiye gibi az çok çağdaş okullardan yetişmiş, sayıları az da olsa, uyanık aydınlar,<br />
Çağdaşlığa ulaşmak için atılmış birkaç kararsız adım,<br />
Genel olarak doğulu bir toplum,<br />
İlke olarak dine dayalı bir rejim,<br />
Yorgun bir hanedan,<br />
Yarı sömürge halinde, güçsüz bir dev<strong>le</strong>t,<br />
İda<strong>ri</strong>, ekonomik, mali, hukuki kapitülasyonlar,<br />
Halk yurttaş değil, kul,<br />
İlkel bir tarım toplumu,<br />
İflas etmiş bir maliye,<br />
Büyük bir dış borç,<br />
Hasta bir ekonomi,<br />
Sıfır ağır sanayi,<br />
Cılız bir küçük sanayi,<br />
Kişi başına milli gelir 4 lira,<br />
Kişi başına kamu harcaması 50 kuruş,<br />
Kurşun ka<strong>le</strong>m, toplu iğne, elbise düğmesi bi<strong>le</strong> ithal ediliyor,<br />
Sıtma, frengi, verem, trahom yaygın,<br />
0-2 yaş grubu çocuklarda ölüm oranı yüzde 60,<br />
Bütün imparatorlukta sadece 158 ortaokul ve lise, medrese uzantısı bir tek üniversite<br />
var,<br />
Anadolu çağ dışı ilkel medrese<strong>le</strong><strong>ri</strong>n elinde,<br />
Tüm lise<strong>le</strong>rde okuyan kız öğrenci sayısı 230,<br />
Bütün temel mes<strong>le</strong>k<strong>le</strong>r erkek<strong>le</strong><strong>ri</strong>n tekelinde,<br />
Kadının seçme, seçilme hakkı yok, yani yurttaş sayılmıyor,<br />
Kadınların toplumsal hayatları ve hakları yok,<br />
Okur-yazar olma oranı erkek<strong>le</strong>rde yüzde 7, kadınlarda binde 4,<br />
Ulus anlayışı değil, karşıtı olan ve Arapçılığı içeren ümmet anlayışı egemen,<br />
İstanbul ve kısmen de İzmir’<strong>le</strong> sınırlı, ölgün bir sanat hayatı,<br />
Turgut ÖZAKMAN<br />
Bütün imparatorluktaki gazete<strong>le</strong><strong>ri</strong>n günlük toplam satışı ancak yüz bin dolayında,<br />
Hemen hemen bütün yasalar çağın gerek<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin ge<strong>ri</strong>sinde,<br />
Ülke birçok alanda ortaçağı, ortaçağ ilkelliğini yaşıyor.<br />
Mütareke dönemindeki İstanbul yönetimini oluşturan bazı yönetici ve aydınlardan birkaçının düşünce<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne de göz atalım:<br />
Adliye Nazırı Ali Rüştü: “Yunan ordusunun başarısı için dua ediniz.”<br />
Ha<strong>ri</strong>ciye Nazırı M. Şe<strong>ri</strong>f Paşa: “Umumun arzusu, İngiltere tarafından idare edilmekliği<strong>miz</strong>dir.”<br />
Eski sadrazam, son Ha<strong>ri</strong>ciye Nazırı Ahmet İzzet Paşa, <strong>Ankara</strong>’nın tam is<strong>tik</strong>lal istemesini şöy<strong>le</strong> karşılar:<br />
“Bu çocukça bir çılgınlık. Büyük bir dev<strong>le</strong>t böy<strong>le</strong> birşeyi nasıl kabul eder?”<br />
Filozof Rıza Tevfik: “Medeniyeti temsil eden İngiltere gibi bir dev<strong>le</strong>te itiraz etmek küstahlıktır.”<br />
Gerede isyanı öncü<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden Divitli Eşref Hoca: “İngiliz<strong>le</strong>re meydan okuyoruz. Bu en büyük küfürdür.”<br />
İslamı Yüceltme <strong>Derneği</strong>’nin bildi<strong>ri</strong>si: “Yunan ordusu halifenin ordusu sayılır.”<br />
Yazar Refik Halit Karay: “M. Kemal’in muzaffer olduğunu görmektense, mem<strong>le</strong>ketin Yunanlılar tarafından alınmasını<br />
tercih ede<strong>ri</strong>m.”<br />
Gazeteci Ali Kemal: “Avrupa i<strong>le</strong> başa çıkmayı asırlardan be<strong>ri</strong> Asya’nın hangi kavmi başardı ki biz başarabi<strong>le</strong>lim.”<br />
Bunların sayısı az değildir. Hiçbi<strong>ri</strong> gökten inmemiş, kendiliğinden var olmamıştır.<br />
7<br />
MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r
portre<br />
8<br />
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Müzik Direktörü ve<br />
Dev<strong>le</strong>t Opera ve Ba<strong>le</strong>si Genel Müdürü Rengim Gökmen<br />
“Klasik Müzik bir felsefe kitabı gibidir”<br />
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Müzik Direktörü ve Dev<strong>le</strong>t Opera ve Ba<strong>le</strong>si Genel<br />
Müdürü Rengim Gökmen, Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli müzik adamları arasında yer<br />
alıyor. Gökmen, hem engin müzik bilgisi hem de sanatın incelik<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni hayatının tümüne<br />
yayabilmiş usta bir sanatçı. Müziğe küçük yaşlarda sanatçı bir ai<strong>le</strong>nin ferdi olarak başlayan,<br />
bugün ise Türk ve Dünya besteci<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin eser<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin yurt içinde ve yurt dışında yönettiği<br />
çeşitli orkestralarda başarı i<strong>le</strong> ses<strong>le</strong>ndi<strong>ri</strong>lmesini sağlayan değerli müzik adamı i<strong>le</strong> müziği<br />
ve sanatı konuştuk.<br />
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası denildiğinde akla<br />
ilk ge<strong>le</strong>n isim<strong>le</strong><strong>ri</strong>n başındasınız. Müzik<strong>le</strong> tanışmanız nasıl<br />
oldu?<br />
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası denildiğinde<br />
akla ilk ge<strong>le</strong>n isim<strong>le</strong><strong>ri</strong>n başında olmam benim için<br />
kıvanç ve<strong>ri</strong>ci. Çünkü yalnız ülke<strong>miz</strong>in değil, dünyanın<br />
en eski sanat kurumlarından bi<strong>ri</strong>dir CSO.<br />
Yaşamını bu kadar uzun zamandır sürdürebilmiş<br />
olan büyük bir sanat kurumunun müzik direktörü<br />
olmaktan her zaman gurur duymuşumdur. Türkiye’de<br />
sanatla ilgili iki büyük kurum olan Dev<strong>le</strong>t Opera ve Ba<strong>le</strong>si<br />
ve Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası i<strong>le</strong> organik bağımın<br />
olması bana gurur ve<strong>ri</strong>yor. Fiziksel olmasa bi<strong>le</strong> manevi bir yük<br />
biniyor omuzlarıma.<br />
İlkokul 4. sınıf sonuna kadar <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’nde okudum.<br />
Müzik<strong>le</strong> tanışmam o yıllarda, doğal olarak gerçek<strong>le</strong>şti.<br />
Çünkü annem opera sanatçısı idi. İlk olarak piyano i<strong>le</strong> müziğe<br />
başladım. Hiç hatırlamadığım çağlarda piyanonun başında<br />
çekilmiş fotoğraflarım var. Tabii piyanoyu çalarken değil de<br />
piyanoya vururken. Sonra Mithat Fenmen‘den almış olduğum<br />
piyano ders<strong>le</strong><strong>ri</strong>, dış dünyadaki müzik sanatıyla ilk temasım<br />
diyebili<strong>ri</strong>m. Bu yine Ko<strong>le</strong>j yıllarında oldu. <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’ndeki<br />
olağanüstü hocam Nezihe Kırlı idi. Müthiş bir saygı ve<br />
minnet<strong>le</strong> anıyorum kendisini. Ondan öğrendiğim Türkçeyi ve<br />
yaşam ilke<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni hâlâ devam etti<strong>ri</strong>yorum, yaşantımda çok<br />
ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />
önemli bir ye<strong>ri</strong> olmuştur kendisinin. Babam tiyatro sanatçısı idi.<br />
Dev<strong>le</strong>t tiyatrolarının, Türkçeyi doğru kullanmanın öncüsü olan<br />
bir kurumun bireyi olarak daha o yaşlarda Türkçeyi çok iyi<br />
konuştuğumu ifade ederdi. Bu Nezihe Kırlı’nın sayesindedir.<br />
İlkokul çocuklarına daha o yıllarda yaşamla ilgili olağanüstü bir<br />
bakış açısı verebi<strong>le</strong>n, müthiş bir hocaydı. Bu vesi<strong>le</strong> i<strong>le</strong> kendisini<br />
anmış olayım.<br />
Çoğunlukla, müzikçi<strong>le</strong><strong>ri</strong>n mes<strong>le</strong>k<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni kendi<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin seçme<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />
gibi bir irade<strong>le</strong><strong>ri</strong> söz konusu değildir. Müzik sanatına küçük<br />
yaşlarda başlanıldığı için, ai<strong>le</strong>nin yön<strong>le</strong>ndirmesi %99 oranında<br />
ön planda olur. Ai<strong>le</strong><strong>le</strong>r yön<strong>le</strong>ndirmediği zaman ise kendi<strong>le</strong><strong>ri</strong> o<br />
arayı kapatmaya çalışıyorlar ki bu çok zor oluyor maa<strong>le</strong>sef. Bu<br />
neden<strong>le</strong> müziğe isteği ve yeteneği olan çocuklarımızın ai<strong>le</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong><br />
tarafından yön<strong>le</strong>ndi<strong>ri</strong>lme<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni çok arzu ede<strong>ri</strong>m.<br />
Başlarda istemiyor muydunuz?<br />
Klasik müziğin de<strong>ri</strong>nliğini insanlar 20’li yaşlarda bi<strong>le</strong> yüzeysel<br />
olarak kavrayabiliyorlar. Bir denizin üze<strong>ri</strong>nde yüzüyorsunuz;<br />
ama denizin de<strong>ri</strong>nliğini keşfetmeniz, yaşam felsefenize onu<br />
iş<strong>le</strong>meniz çok uzun yıllar alıyor. Müzikteki de<strong>ri</strong>nliğe inebilmek<br />
öy<strong>le</strong> bir şey ki, ben 45 yaşında bi<strong>le</strong> müziği bilmiyormuşum diye<br />
bakıyorum. Sürekli de<strong>ri</strong>ne doğru gidiyoruz bakalım, ne kadar<br />
süre sonra müziği keşfedebi<strong>le</strong>ceğiz.<br />
Piyanoyla başladınız, sonra şefliğe geçişiniz nasıl oldu?<br />
Müziğe şeflik<strong>le</strong> başlanmaz, şeflik çok üst bir kavramdır,
ustalaşma konusudur. Bütün orkestra şef<strong>le</strong><strong>ri</strong> bir, bazen iki enstrüman<br />
çalarlar. Ben müziğin, özellik<strong>le</strong> çok sesli müziğin ana<br />
enstrümanı olan piyano i<strong>le</strong> başladım. Daha sonra kompozisyon<br />
bölümü geldi. Kompozisyon bölümüne girdiğim yıllarda,<br />
12-13 yaşlarımda, bir konser iz<strong>le</strong>miştim. Bu dünyaca ünlü<br />
orkestra şefi Zubin Mehta’nın Los Ange<strong>le</strong>s Filarmoni Orkestrasıyla<br />
<strong>Ankara</strong>’ya geldiği ve CSO’da verdiği bir konserdi. Annemin<br />
beni götürdüğü o konser, büyük bir etki yaratmıştı üze<strong>ri</strong>mde.<br />
Müziği çok ilginç bulmuştum. O yıllarda kompozisyona girdim,<br />
o da tesadüf ese<strong>ri</strong> oldu. Ahmet Adnan Saygun’un kompozisyona<br />
girmemde ve daha sonraki müzik yaşantımın şekil<strong>le</strong>nmesinde<br />
rolü çok büyüktür. Yalnız benim değil, Türkiye’de<br />
büyük müzisyen<strong>le</strong><strong>ri</strong>n müzik yaşantılarının şekil<strong>le</strong>nmesini de<br />
sağlamış bir bestecidir. Yine çok değerli bir hocam olan İlhan<br />
Baran’ın da bu yolda i<strong>le</strong>r<strong>le</strong>yişimde çok büyük katkıları olmuştur.<br />
Bir röportajınızda “Klasik müzik sevilmez, saygı duyulur,<br />
üze<strong>ri</strong>nde düşünülür” diyorsunuz. Ne demek istediğinizi<br />
biraz açar mısınız?<br />
Klasik müzik, aslında “klasik müzik” diyerek kelime<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong><strong>le</strong><br />
eski müziği çağrıştırdığımız; ama doğru bir gönderme yapmadığımız<br />
ve genç yaşlarda da i<strong>le</strong><strong>ri</strong>ki yaşlarda da her zaman<br />
de<strong>ri</strong>nliği artan, felsefi boyutu olan, insan yaşantısına bir ayna<br />
gibi duran bir müzik türüdür. Tiyatro sanatının somut söz<strong>le</strong>r<strong>le</strong><br />
ve kimlik<strong>le</strong>r<strong>le</strong> insan sanatına ayna tuttuğunu varsayarsak,<br />
müzik sanatı da ses<strong>le</strong>r<strong>le</strong> bu aynayı tutar. Bu bakımdan klasik<br />
müzik, insana her yönünü, çirkinliğini, açlığını, mutsuzluğunu<br />
göste<strong>ri</strong>r. Dolayısıyla yalnızca insana mutluluğunu gösteren<br />
popü<strong>le</strong>r müzik<strong>le</strong>rden çok farklıdır. Klasik müzik size düşünsel<br />
bir kapı açmak içindir. Kendinizi vererek din<strong>le</strong>melisiniz, size<br />
boyut katar. Bir felsefe kitabı gibidir. Yani oyalanayım diye felsefe<br />
kitabını okumazsınız, kendinizi zengin<strong>le</strong>ştirmek için okursunuz.<br />
O neden<strong>le</strong> klasik müzik sizi düşündürmeye ve zengin<strong>le</strong>ştirmeye<br />
yöneliktir. Bir tiyatro yapıtıyla karşılaştırdığınız<br />
zaman, mesela eğ<strong>le</strong>nmek için gittiğiniz bir tiyatro ese<strong>ri</strong> vardır,<br />
ama düşünsel açıdan insanoğlunu daha yakından tanımak<br />
için gittiğiniz eser<strong>le</strong>r de vardır. Orada oyalanmak yoktur, biraz<br />
da sizi sıkar. Bu bakımdan klasik müzik sevmek için değildir,<br />
düşünmek için, kendinizi ve çevrenizi daha iyi tanımak içindir.<br />
Türkiye’de klasik müzik Cumhu<strong>ri</strong>yetin ilk yıllarında büyük<br />
bir gelişim gösterdi. Ancak özellik<strong>le</strong> son yıllarda daha çok<br />
kit<strong>le</strong><strong>le</strong>re ulaşması açısından bir ge<strong>ri</strong><strong>le</strong>me görülüyor. Sizce<br />
bunun neden<strong>le</strong><strong>ri</strong> ne<strong>le</strong>rdir?<br />
Bu, müziğin felsefi boyutunun göz ardı edilmesinden kaynaklanan<br />
bir şey. Dünyada batının bir müziği vardır, ona klasik<br />
müzik denir; doğunun bir müziği vardır. Türk<strong>le</strong><strong>ri</strong>n, Bizanslıların,<br />
Japonların ve Çinli<strong>le</strong><strong>ri</strong>n yerel müzik<strong>le</strong><strong>ri</strong> vardır onlar da halk<br />
müziğidir. Bu bir piramittir. Piramidin en tepesinde klasik batı<br />
müziği olarak adlandırdığımız evrensel sanat müziği vardır.<br />
Evrensel sanat müziği bu piramidin tepesinde durur, ayaklarını<br />
her zaman yerel müzik<strong>le</strong>re, yerellik<strong>le</strong>re, popü<strong>le</strong>r müziğe basmıştır.<br />
Ama onu iş<strong>le</strong>ye iş<strong>le</strong>ye, damıta damıta incelten, rafine<br />
ha<strong>le</strong> getiren insanoğludur. O, insanlığın malıdır artık. Klasik batı<br />
müziği Japonlar için de aynı şeydir, Ruslar için de. Algılama<br />
kapasitesi kültürel bi<strong>ri</strong>kim<strong>le</strong> ilgilidir. Ama yerel müzik<strong>le</strong>r hiçbir<br />
zaman bu evrenselliğe ulaşamazlar. Bu bakımdan, bu tanımlamaya<br />
yanlış yaklaştığınız zaman bence kolaycılık oluyor.<br />
Günümüzde klasik müziğin ve müzik sanatının Türkiye’de Ata-<br />
portre<br />
türk döneminde ve<strong>ri</strong><strong>le</strong>n öneme yaklaşılmadığı gibi bir sonuca<br />
ulaştırıyor bizi. Belki sonuçları itiba<strong>ri</strong> i<strong>le</strong> biraz da doğru. Ama<br />
Atatürk sadece 20.yy’da değil, çağlar boyunca da en i<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />
görüşlü liderdi. Daha Sakarya Savaşı’na giderken, savaş daha<br />
kazanılmamışken, <strong>Ankara</strong>’da bir Anadolu Medeniyet<strong>le</strong><strong>ri</strong> Müzesi<br />
kurulması ve ta<strong>ri</strong>hi binaların korunmaya alınması kararnamesini<br />
çıkartan bir komutandır. İlk Musiki Muallim Mektebi’nin<br />
kurulması 1924’tür, ilk fakülte 1925 Hukuk Fakültesi’dir. Yani<br />
hiçbir şeyi olmayan bir ülkede, bu kültürel vizyonu görebi<strong>le</strong>n<br />
dünya lide<strong>ri</strong> hiçbir yerde yoktur. Dolayısıyla Atatürk’ün vizyonunu,<br />
onun yaratıcılığını ve o yıllarda yapmış olduğu kültürel<br />
ham<strong>le</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong> bugün bek<strong>le</strong>mek çok zor bir şey. Ama ben, Atatürk’ün<br />
kültür reformuyla bugün Türk sanatçıların gerçek<br />
anlamda çok büyük<br />
başarılar elde ettiğini ve<br />
uluslararası arenada<br />
çok daha fazla kendi<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden<br />
söz ettirdiğini biliyorum.<br />
Çok büyük güçlük<strong>le</strong>r<strong>le</strong><br />
karşı karşıya kalıyorlar<br />
tabii. Yani Türkiye’nin<br />
gelişmekte olan<br />
bir ülke olarak aşması<br />
gereken sorunları sanatçılar<br />
da, kültür insanları<br />
da muhakkak yaşıyorlar,<br />
ama ben çok önemli<br />
adımlar atıldığına da inanıyorum.<br />
Klasik müzik, opera ve<br />
ba<strong>le</strong>nin halkla daha<br />
fazla buluşturulması<br />
için ne gibi çalışmalar<br />
yapılmalıdır?<br />
Bilinç<strong>le</strong>ndirme çalışmaları<br />
yapılması gerekiyor.<br />
Klasik müzik nedir?<br />
Klasik müzik denilince<br />
hep eski müzik gibi bir<br />
tanımlama oluyor. Hayır,<br />
evrensel sanat müziğidir.<br />
Klasik müzik dün beste<strong>le</strong>nmiş bir eser de olabilir. Sanatsal<br />
değe<strong>ri</strong>ni tartışabili<strong>ri</strong>z ama yeni beste<strong>le</strong>nmiş bir eser de klasik<br />
müzik olabilir. Belki iç<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden bazıları 23.yy’da dünyanın başyapıtları<br />
arasında olacaklar, onu bi<strong>le</strong>meyiz. Çünkü zamanın<br />
imbiğinden, e<strong>le</strong>nerek geçecek. Yarın beste<strong>le</strong>necek klasik<br />
müzik eser<strong>le</strong><strong>ri</strong> var, evrensel mesajı olan eser<strong>le</strong>r, evrensel teknik<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />
kullanan büyük tasarım yapıtları; yani müziğin sanat olabilmesi<br />
için asga<strong>ri</strong> bazı k<strong>ri</strong>ter<strong>le</strong>r vardır. Ama bu k<strong>ri</strong>ter<strong>le</strong><strong>ri</strong> uygulayan<br />
her yapıt, sanat yapıtı ya da başyapıt değildir. 21. veya<br />
22. yy’da anılmayacak eser<strong>le</strong>r olabilir<strong>le</strong>r ama çok seslilik insanoğlunun<br />
yüzyıllardır varmış olduğu teknolojik gelişim<strong>le</strong>rden<br />
bir tanesidir, bu bilimsel bir gerçektir. Tabii bir de müzik yapıldığında<br />
büyük bir tasarım olması lazım ve bu büyük tasarımların<br />
özgür olarak evrensel platforma çıkması. Özgün olamayan<br />
ve kendi ulusal, kültürel özellik<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden esin<strong>le</strong>nmemiş yapıtların<br />
da evrensel platformda yer bulması mümkün değildir. Bütün<br />
bunları yaratabilmek, çağlar boyunca toplumların bi<strong>ri</strong>ktirdiği,<br />
bi<strong>ri</strong>kimin içinden çıkan unsurlarla oluyor, bu çok kolay bir şey<br />
9<br />
MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r
portre<br />
10<br />
değil. Bir defa klasik müzik bilincini ilkokul çağından itibaren,<br />
hatta anaokulundan itibaren eğiterek vermeliyiz. Bunu bugün<br />
Ame<strong>ri</strong>ka, Rusya, İtalya, Fransa yapıyor. Müzik, geçmiş düşünce<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />
tekrarlayan değil, insanı yaratıcı düşünceye iten, yeni bir<br />
özgün düşünce yaratan, duygusal ve sezgisel zekâyı geliştiren<br />
bir olgudur. Bu bakımdan müziğin eğitimsel yönünün vurgulanması<br />
lazımdır. Ondan sonra toplumumuza klasik müziğin<br />
yalnız üst kültürün din<strong>le</strong>diği bir müzik olmadığını anlatabili<strong>ri</strong>z.<br />
Müziğin popü<strong>le</strong>r kültürden üst kültüre doğru çok geniş bir yelpazesi<br />
vardır ve insanlara bütün renk<strong>le</strong><strong>ri</strong>y<strong>le</strong> ses<strong>le</strong>nebilmek ve<br />
bu kültürü, bilinci yavaş yavaş oturtabilmek, kendi özgün ses<strong>le</strong><strong>ri</strong>y<strong>le</strong><br />
ses<strong>le</strong>nebilmek açısından çok önemlidir.<br />
Dev<strong>le</strong>t Opera ve Ba<strong>le</strong>si olarak Türkiye genelinde yaptığınız<br />
çalışmalardan bahseder misiniz?<br />
Amacımız halka; geniş yelpazede bir kit<strong>le</strong>ye ses<strong>le</strong>nebilmek.<br />
Opera ve ba<strong>le</strong> denilince toplumumuzda ve geniş çevre<strong>le</strong>rde<br />
haklı olarak bir üst kültür olgusu, herkesin anlayamayacağı<br />
bir kültür olgusu akla geliyor ki; bu doğru. Ama Dev<strong>le</strong>t<br />
Opera ve Ba<strong>le</strong>si olarak bunu bir üst kültür anlayışı, yalnız elitist<br />
bir yaklaşımla sunmuyoruz. Son derece eğ<strong>le</strong>ndi<strong>ri</strong>ci, eğitici,<br />
aydınlatıcı yapıtlar da sergi<strong>le</strong>meye çalışıyoruz. Her yaş grubu<br />
ve çevreden, toplumun her kesiminden insanların sevebi<strong>le</strong>ceği<br />
eser<strong>le</strong><strong>ri</strong> repertuarımıza katmaya çalışıyoruz. Bu yıl, özellik<strong>le</strong><br />
çocuk ve gençlik bi<strong>ri</strong>m<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne ağırlık vererek, turne<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>i 2009<br />
yılı içinde iyi planlamaya çalışarak, meydan ve açık alan konser<strong>le</strong><strong>ri</strong>y<strong>le</strong>,<br />
opera salonlarına hiç gelmeyen kesim<strong>le</strong> buluşmayı<br />
hedef<strong>le</strong>yerek bu açılımı sağlamaya çalıştık. Özellik<strong>le</strong> çocuk ve<br />
gençlik korolarının çok etkili olacağını düşünüyorum. Bunun<br />
dışında kurumun iç iş<strong>le</strong>yişiy<strong>le</strong> ilgili köklü çalışmalarımız var.<br />
Uluslararası Aspendos ve Bodrum Festivali<strong>miz</strong> büyük ilgi gördü<br />
ve bu festival<strong>le</strong>r kurumsallaştı. Geçen yıl Uluslararası İstanbul<br />
Ba<strong>le</strong> Yarışması’nı gerçek<strong>le</strong>ştirdik. Çok büyük etki yarattı. İki<br />
yılda bir tekrar edecek ve 2010’da dansın kalbinin İstanbul’da<br />
atmasını sağlayacak diyebili<strong>ri</strong>m. Bu yıl Samsun’da Dev<strong>le</strong>t<br />
Opera ve Ba<strong>le</strong>si’nin açılışını yaptık. Yaz aylarında da <strong>Ankara</strong>lılara<br />
daha sık açık hava konser<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong> olacak.<br />
Uzun süredir orkestra şefliği yapıyorsunuz. Bir konserde<br />
hala heyecana kapıldığınız oluyor mu? Konser<strong>le</strong>r sırasında<br />
ne<strong>le</strong>r düşünürsünüz?<br />
Şefin konsantrasyonu orkestrayı doğrudan etki<strong>le</strong>yen çok<br />
önemli bir şeydir. Bu bakımdan her konse<strong>ri</strong>me iyi konsantre<br />
olarak, arkadaşlarımı motive ederek ve iyi çalışarak hazırlanırım.<br />
Heyecan demeyeyim ama biraz şüphey<strong>le</strong> baktığınız<br />
zaman bunu orkestra hissedecek, sizin takipçiliğinizi bırakacak,<br />
kendi başına yol almaya başlayacaktır. Bu da sizin müdaha<strong>le</strong><br />
gücünüzü etki<strong>le</strong>yecektir. İyi bir orkestra şefi hata olabi<strong>le</strong>cek<br />
noktaları kestirebilirse, hatayı ön<strong>le</strong>yebilir. Orkestra şefi tam<br />
bir lider olmak zorundadır. Bir orkestra şefinin serüveni engebe<strong>le</strong>r<strong>le</strong><br />
dolu bir kros parkuru gibidir. Yarım saat, 40-50 dakika<br />
boyunca, saatte 140-160 km hızla, 100 kişilik ekibinizi hiç<br />
kazaya uğratmadan o araziden geçirmek durumundasınızdır.<br />
Daha önce parkuru yüz<strong>le</strong>rce defa dolaşmışsınızdır; ama parkurda<br />
bek<strong>le</strong>nmedik olaylar olabilir. Yarışa benzettiği<strong>miz</strong>e göre<br />
buna da yarışın güzellik<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden bi<strong>ri</strong> diyebili<strong>ri</strong>z.<br />
İyi bir orkestra şefinin sahip olması gereken özellik<strong>le</strong>r<br />
ne<strong>le</strong>rdir?<br />
Dünyada iyi orkestra şefi çok az bulunuyor. Öncelik<strong>le</strong> liderlik<br />
vasfı olması gerekir. Bir enstrümanı çalmak yetmez, bütün<br />
ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />
enstrümanları tanımanız, müzik ta<strong>ri</strong>hi ve yabancı dil bilmeniz<br />
gerekir. Ritim, müzikalite, kulak, hepsine sahip olmanız gerekir<br />
ve bu sahip olduğunuz yetenek<strong>le</strong>re sizin kattığınız şey<strong>le</strong><strong>ri</strong> de<br />
ek<strong>le</strong>yerek kendinizi çok yönlü zengin<strong>le</strong>ştirmek zorundasınızdır.<br />
Çok uzun bir eğitim gerekir, mes<strong>le</strong>ği seçtiğiniz andan itibaren<br />
o mes<strong>le</strong>k<strong>le</strong> ilgili sürekli eğitim alırsınız. Bunların ötesinde insan<br />
ilişki<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde çok başarılı olmanız, doğru i<strong>le</strong>tişim kurmanız gerekir.<br />
Orkestra şefi; orkestra i<strong>le</strong> var olur. Orkestra bir insan topluluğudur,<br />
doğası gereği sorun üreten bir topluluktur. Sorunları<br />
çözmek için kitaba uymayan çeşitli yöntem<strong>le</strong>r üretmek zorundasınızdır.<br />
Orkestra şefliğinin incelik<strong>le</strong><strong>ri</strong> ise teknik ve psikoloji<br />
anlamında bu sorunları çözmektir.<br />
Dergi<strong>miz</strong> aracılığıyla okurlarımıza i<strong>le</strong>tmek istedik<strong>le</strong><strong>ri</strong>niz<br />
ne<strong>le</strong>rdir?<br />
Müzik eğitimi, toplumsal eğitimin çok önemli bir parçasıdır.<br />
Bu eğitime ülke<strong>miz</strong>in aydınlanması yönünde çaba gösteren<br />
herkesin çok önem vermesi gerekiyor. Çocuklarımıza doğru<br />
bir müzik eğitimi verebildiği<strong>miz</strong>; hatta enstrüman çalmayı<br />
öğrettiği<strong>miz</strong> zaman toplumsal aydınlanmaya, ülke<strong>miz</strong>i kalkındırmaya<br />
güzel bir şekilde katkıda bulunmuş olacağız. Bu,<br />
ge<strong>le</strong>cekteki nesil<strong>le</strong><strong>ri</strong>n doğru yetişti<strong>ri</strong>lmesi için hepi<strong>miz</strong>in üze<strong>ri</strong>ne<br />
düşen bir görevdir.<br />
Rengim GÖKMEN<br />
Müziğe küçük yaşlarda annesi opera sanatçısı Muazzez<br />
Gökmen’in denetiminde başlayan sanatçı, piyano ve kompozisyon<br />
çalışmalarını <strong>Ankara</strong> Dev<strong>le</strong>t Konservatuarı’nda Ferhunde<br />
Erkin, Nimet Karatekin, İlhan Baran ve Ahmet Adnan Saygun’la<br />
tamamladıktan sonra, orkestra şefliği öğrenimi için Dev<strong>le</strong>t tarafından<br />
İtalya’ya gönde<strong>ri</strong>ldi. Önce Roma Santa Cecilia Konservatuarı,<br />
daha sonra Siena Accademia Chigiana ve Santa Cecilia Yüksek<br />
Akademisi şeflik bölüm<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden Franco Ferrara’nın öğrencisi<br />
olarak bi<strong>ri</strong>ncilik<strong>le</strong> mezun oldu. Bu arada Türkiye’de başlamış<br />
olduğu keman ve yaylı çalgılar tekniği üze<strong>ri</strong>ne çalışmalarını İtalya’da<br />
altı yıl boyunca O. Vica<strong>ri</strong> i<strong>le</strong> sürdürdü. Avusturya, İngiltere ve<br />
Hollanda’da orkestra şefliği üze<strong>ri</strong>ne çalışmalar yaptıktan sonra<br />
1980 yılında katıldığı “Gino Ma<strong>ri</strong>nuzzi” San Remo Uluslararası<br />
Şeflik Yarışması’nı kazanarak büyük başarı elde etti. Daha sonra<br />
Avrupa’nın hemen hemen bütün ülke<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde, ABD’de ve Güney<br />
Ame<strong>ri</strong>ka’da konser<strong>le</strong>r yönetti. 1984-89 yılları arasında <strong>Ankara</strong><br />
Dev<strong>le</strong>t Opera ve Ba<strong>le</strong>si Genel Müzik Direktörü, 1992-95 yılları arasında<br />
Dev<strong>le</strong>t Opera ve Ba<strong>le</strong>si Genel Müdürü olarak görev yaptı.<br />
Bu görevi sırasında Aspendos Opera ve Ba<strong>le</strong> Festivali’ni başlattı.<br />
1988 yılında İtalya Hükümeti tarafından “Cacal<strong>le</strong><strong>ri</strong>a” nişanı i<strong>le</strong><br />
onurlandırılan sanatçı, 1991 yılında TÜTAV tarafından Türkiye’nin<br />
yurtdışındaki tanıtımına katkıları sebebiy<strong>le</strong> ödül<strong>le</strong>ndi<strong>ri</strong>lmiştir.<br />
Sanatçı, Kültür Bakanlığı tarafından 1995 yılında “Yılın En iyi Şefi”<br />
1997 yılında TOBAV tarafından “En Başarılı Opera Şefi” seçilmiştir.<br />
<strong>Ankara</strong> ve İstanbul festival<strong>le</strong><strong>ri</strong> danışma kurulu üyesi olan Gökmen,<br />
1991 yılından bu yana sürdürmüş olduğu İzmir Dev<strong>le</strong>t Senfoni<br />
orkestrası müzik direktörlüğü görevi sırasında sayısız konser,<br />
kayıt, yurtiçinde ve yurtdışında turne<strong>le</strong>r gerçek<strong>le</strong>ştirmiştir. 1999<br />
yılında Cumhurbaşkanlığı Yüksek Kültür ve Sanat Nişanı i<strong>le</strong> onurlandırılan<br />
sanatçı, ha<strong>le</strong>n Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası<br />
Müzik Direktörü ve Dev<strong>le</strong>t Opera ve Ba<strong>le</strong>si Genel Müdürü ve<br />
Hacettepe Üniversitesi Dev<strong>le</strong>t Konservatuarı öğretim üyesidir.
ka<strong>ri</strong>yer<br />
12<br />
Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Aşkın Tümer’69<br />
“Türkiye’nin sorunlarına bilimsel<br />
çözüm<strong>le</strong>r üretmeliyiz”<br />
Bilimi sevmenin ai<strong>le</strong>de başladığını vurgulayan<br />
Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi<br />
Dekanı Prof. Dr. Aşkın Tümer, özellik<strong>le</strong> okullarda<br />
öğrenci<strong>le</strong>re bilim<strong>le</strong> ilgi<strong>le</strong>nme ortamı<br />
sağlanması gerektiğini belirtiyor. Türkiye’nin<br />
bilimde diğer ülke<strong>le</strong>rden ge<strong>ri</strong> olmadığını<br />
fakat Nobel Ödül<strong>le</strong><strong>ri</strong> almaya götürecek<br />
düzeyde araştırma sahalarının arttırılması<br />
gerektiğini ifade eden Prof. Tümer’<strong>le</strong> akademik<br />
ka<strong>ri</strong>ye<strong>ri</strong> ve bilim üze<strong>ri</strong>ne bir soh<strong>bet</strong><br />
gerçek<strong>le</strong>ştirdik.<br />
Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi’ni tanıtabilir misiniz?<br />
<strong>Mezunları</strong>nızın ülke<strong>miz</strong>de kendi alanlarında çalışma imkânı<br />
bulabilme oranı nedir?<br />
Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi’nin bünyesinde<br />
beş bölüm bulunuyor. Bunlar: Aktüerya Bilim<strong>le</strong><strong>ri</strong>,<br />
Biyoloji, İstatis<strong>tik</strong>, Kimya ve Matema<strong>tik</strong> Bölüm<strong>le</strong><strong>ri</strong>.<br />
<strong>Mezunları</strong>n kendi alanlarında çalışma imkânı bulması<br />
bölümüne göre değişiyor. Örneğin Aktüerya<br />
Bilim<strong>le</strong><strong>ri</strong> Bölümü, Türkiye’de lisans düzeyinde eğitim<br />
veren tek bölüm ve yeni bir alan dalı. Bu neden<strong>le</strong> mezunlarımızın<br />
iş bulma konusunda sıkıntı çekmediğini biliyorum.<br />
Matema<strong>tik</strong>, İstatis<strong>tik</strong> ve Kimya Bölüm<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>in mezunları da<br />
kendi alanlarında iş bulma konusunda şanslılar. Biyoloji, dünyada<br />
21. Yüzyılın bilimi olarak kabul edilmiş olmasına karşın<br />
ülke<strong>miz</strong>de henüz hak ettiği önemi göremiyor. Bunun birçok<br />
nedeni var ve bunlara burada değinmek istemiyorum. Biraz da<br />
mezun sayısının diğer bölüm<strong>le</strong>re göre fazla olması nedeniy<strong>le</strong><br />
bu bölümün mezunlarının bir kısmı farklı alanlarda çalışmaya<br />
yönelmek zorunda kalıyor. Aslında biz fakülte<strong>miz</strong>i bir mes<strong>le</strong>k<br />
okulu olmaktan çok, geniş bakış açısına sahip, doğaya ve<br />
doğa bilim<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne olduğu kadar toplum bilim<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne ve güzel<br />
sanatlara da ilgi duyan, entel<strong>le</strong>ktüel yönü güçlü, analiz ve sentez<br />
yeteneği gelişmiş, çevreye ve içinde yaşadığı topluma saygılı,<br />
aldığı formasyonla k<strong>ri</strong><strong>tik</strong> konumları işgal edebi<strong>le</strong>cek birey<strong>le</strong><strong>ri</strong>n<br />
yetiştiği bir fakülte haline getirmeye çaba göste<strong>ri</strong>yoruz.<br />
Sizin fakültenizi diğer üniversite<strong>le</strong>rdeki fakülte<strong>le</strong>rden ayıran<br />
etmen<strong>le</strong>r ne<strong>le</strong>rdir?<br />
Türkiye’deki tüm üniversite<strong>le</strong>rde aynı adla (örneğin biyoloji,<br />
kimya, matema<strong>tik</strong>) kurulmuş bölüm<strong>le</strong>r var. Bunları birbi<strong>ri</strong>nden<br />
ayırt eden etmen<strong>le</strong>r akademik kadroları ve ders programları.<br />
Biz, uzun vadeli bir plan olarak, bu bölüm<strong>le</strong><strong>ri</strong>n hemen hep-<br />
ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />
sinde okutulan “klasik” ders<strong>le</strong><strong>ri</strong>n ye<strong>ri</strong>ne, dünyada gelişen bilim<br />
ve teknolojiye uygun olarak, yeni ders<strong>le</strong>r hatta yeni anabilim<br />
dalları açarak bölüm<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>e olan ilgiyi arttırmak ve fakülte<strong>miz</strong>i<br />
ortaöğretim kurumlarından mezun olan başarılı genç<strong>le</strong><strong>ri</strong>n<br />
öncelik<strong>le</strong> tercih ettiği bir konuma getirmeyi amaçlıyoruz.<br />
Ne tür proje<strong>le</strong>r üze<strong>ri</strong>nde çalışıyorsunuz? Diğer üniversite<strong>le</strong>rdeki<br />
fen fakülte<strong>le</strong><strong>ri</strong>y<strong>le</strong> ortaklaşa yürüttüğünüz proje<strong>le</strong><strong>ri</strong>niz<br />
bulunuyor mu?<br />
Bölüm<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>de yürütülmekte olan araştırma proje<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin<br />
tamamını buraya sığdırmak mümkün değil. Beş bölümümüzde<br />
de ha<strong>le</strong>n çok sayıda üst düzey araştırmalar yapılmakta ve<br />
sonuçlar bilim dünyasının saygın dergi<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde yayımlanmaktadır.<br />
Fakat Biyoloji Bölümümüzün yürüttüğü ve sadece Hacettepe<br />
Üniversitesi için değil ülke<strong>miz</strong> için de önemi olan ve DPT<br />
tarafından destek<strong>le</strong>nen bir projeden kısaca bahsetmek istiyorum.<br />
“Biyoçeşitlilik” adlı bu proje kapsamında ülke<strong>miz</strong>in doğal<br />
biyolojik çeşitliliğini (bitki ve hayvan zenginliğini) araştırma,<br />
koruma, depolama faaliyet<strong>le</strong><strong>ri</strong> yürütü<strong>le</strong>cek. Hacettepe Üniversitesi’nin<br />
Beytepe Kampüsü sınırları içinde ülke<strong>miz</strong>in biyolojik<br />
zenginlik<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni içeren herbaryum, müze, arboretum, sera ve<br />
gen bankası gibi bi<strong>ri</strong>m<strong>le</strong>r kurulacak; bu bi<strong>ri</strong>m<strong>le</strong>r okullara, diğer<br />
kamu kurumlarına ve halka açılarak bu kesim<strong>le</strong><strong>ri</strong>n konuyla ilgili<br />
eğitim alması sağlanacak.
Henüz diğer üniversite<strong>le</strong>rdeki fen fakülte<strong>le</strong><strong>ri</strong>y<strong>le</strong> ortaklaşa<br />
yürüttüğümüz bir proje yok. Ancak, DPT tarafından destek<strong>le</strong>nen<br />
“Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı”na değinmek istiyorum.<br />
Bu program çerçevesinde, yeni kurulmuş ve gelişmekte<br />
olan üniversite<strong>le</strong>r adına gelişmiş üniversite<strong>le</strong>rde genç bilim<br />
insanlarına doktora yaptırılarak, bu yeni üniversite<strong>le</strong>rde görev<br />
yapacak öğretim üye<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin yetişti<strong>ri</strong>lmesi amaçlanmaktadır.<br />
Genç<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>in, doktora yapmak üzere yurt dışına gitme<strong>le</strong><strong>ri</strong> ye<strong>ri</strong>ne<br />
bu program içinde yer almaları ülke ekonomisi için de<br />
önemlidir. Biz de bu proje çerçevesinde ülke<strong>miz</strong>deki birçok<br />
üniversitenin fen fakülte<strong>le</strong><strong>ri</strong>y<strong>le</strong> temas halindeyiz. Bölüm<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>de<br />
ha<strong>le</strong>n bu kapsamda doktora yapmakta olan genç<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong><br />
mevcut. Bunların sayısını arttırmak için çalışıyoruz.<br />
Okullarda bilimi sevdirmek, genç bilimci<strong>le</strong>r yetiştirmek için<br />
ne<strong>le</strong>r yapılması gerektiğini düşünüyorsunuz?<br />
Bilimi sevmek ai<strong>le</strong>de başlar, okulda devam eder. Ai<strong>le</strong>nin<br />
bilime yaklaşımına bağlı olarak çocuklar teşvik edilip, en azından<br />
destek<strong>le</strong>nirse çocuğun da hevesi artar. Aynı şey okul için<br />
de geçerlidir. Okulun olanakları ölçüsünde öğrenci<strong>le</strong>re bilim<strong>le</strong><br />
ilgi<strong>le</strong>nme ortamı sağlanmalıdır. Burada, TÜBİTAK tarafından<br />
düzen<strong>le</strong>nen “Bilim Olimpiyatlarından” ve “Proje Yarışmalarından”<br />
söz etmek istiyorum. TÜBİTAK uzun yıllardır, biyoloji, fizik,<br />
kimya, matema<strong>tik</strong> ve bilgisayar alanlarında ortaöğretim öğrenci<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne<br />
(matema<strong>tik</strong>te ilköğretim de dahil) yönelik bilim olimpiyatları<br />
düzen<strong>le</strong>mektedir. Bu kapsamda yurt içinde hazırlık kursları<br />
düzen<strong>le</strong>nmekte, en başarılı öğrenci<strong>le</strong>rden oluşan ekip<strong>le</strong>r<br />
ülke<strong>miz</strong>i uluslararası yarışmalarda temsil etmektedir. Üzü<strong>le</strong>rek<br />
söy<strong>le</strong>meliyim ki Ko<strong>le</strong>j bu yarışmalara kendisinden bek<strong>le</strong>nen<br />
düzeyde ilgi göstermiyor. TÜBİTAK’ın fen ve sosyal bilim<strong>le</strong>r<br />
alanında yurt genelinde düzen<strong>le</strong>diği proje yarışmaları da bence<br />
çok teşvik edici. Di<strong>le</strong>ğim Ko<strong>le</strong>j’in tüm bu yarışmalara çok<br />
sayıda öğrenci ve projey<strong>le</strong> katılıp bi<strong>ri</strong>ncilik<strong>le</strong>r alması. Burada<br />
idareye ve öğretmen<strong>le</strong>re de görev düşüyor tabii. Aslında birçok<br />
okul kendi içinde de proje yarışmaları düzenliyor. Ko<strong>le</strong>j de<br />
bu tip yarışmalar yapıyor sanıyorum. Hatta bir tanesine beni<br />
de jü<strong>ri</strong> üyesi olarak davet etmiş<strong>le</strong>rdi. Özet<strong>le</strong>yecek olursak,<br />
çocuklarımıza bilimi sevdirmede ebeveyn<strong>le</strong>re, öğretmen<strong>le</strong>re<br />
ve okul idare<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne görev düştüğünü söy<strong>le</strong>yebili<strong>ri</strong>m.<br />
Türkiye’de bilim alanındaki gelişme ve yenilik<strong>le</strong><strong>ri</strong>n yeterli<br />
olduğunu düşünüyor musunuz? Bu konuda bilim insanlarımıza<br />
düşen görev<strong>le</strong>r ne<strong>le</strong>rdir?<br />
Bilimde gelişme ve yenilik<strong>le</strong><strong>ri</strong>n bir sonu yoktur. Türkiye’de<br />
bilimin bugün geldiği nokta hiç de yabana atılır gibi değildir.<br />
Yine de daha alınacak çok yol var. Bugün için ülke<strong>miz</strong>de bilimin<br />
en büyük kaynağı üniversite<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong> ve araştırma enstitü<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>dir.<br />
Maa<strong>le</strong>sef bilim çok pahalı bir uğraş. Ülke olarak gay<strong>ri</strong><br />
safi yurt içi milli hasıladan bilimsel araştırmalar için ayrılan pay<br />
2002 yılında %0.67 iken, bu oran 2007’de %0.71’e yükselmiştir.<br />
2013 yılı için planlanan ise %2 gibi bir orandır. Bu oran şu<br />
anda Ame<strong>ri</strong>ka Bir<strong>le</strong>şik Dev<strong>le</strong>t<strong>le</strong><strong>ri</strong>’nde %2.6, Japonya’da<br />
%2.8’dir. Bu ülke<strong>le</strong><strong>ri</strong>n toplam bütçe<strong>le</strong><strong>ri</strong> düşünüldüğünde araştırmaya<br />
ayrılan para, Türkiye’nin bugünkü toplam bütçesinin<br />
üze<strong>ri</strong>ndedir. Bilim insanı sayımız ise 2002 yılında 24.000 civarındayken,<br />
2007 yılında 49.668’e ulaşmış olup 2013 yılı için<br />
bek<strong>le</strong>nen araştırmacı sayısı ise 80.000’dir. Ülke<strong>miz</strong>de yapılan<br />
bilimsel yayın sayısı 2008 yılında 22.000’e ulaşmıştır. Bu da bizi<br />
dünya sıralamasında 23.’lüğe getirmiş bulunmaktadır. Bilim<br />
ka<strong>ri</strong>yer<br />
13<br />
insanlarımız kendi<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne düşen görevin zaten bilincinde<strong>le</strong>r.<br />
Amaç bir yandan dünyada bilimsel ve teknolojik gelişme<strong>le</strong>r<strong>le</strong><br />
reka<strong>bet</strong> etmek, diğer yandan da Türkiye’ye özgü sorunlara<br />
bilimsel çözüm<strong>le</strong>r üretmek olmalıdır. Biraz daha iddialı düşünecek<br />
olursak, bizi Nobel Ödül<strong>le</strong><strong>ri</strong> almaya götürecek düzeyde<br />
araştırmaların yapıldığı laboratuarlarımızın sayısı arttırılmalı ve<br />
dünyanın en iyi ilk yüz üniversitesi arasına bizden de üniversite<br />
sokmalıyız.<br />
Türkiye’nin önde ge<strong>le</strong>n üniversite<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden bi<strong>ri</strong> olan Hacettepe<br />
Üniversitesi Fen Fakültesi Dekanlığı görevinde olmak<br />
size ne<strong>le</strong>r hissetti<strong>ri</strong>yor?<br />
İnsanın mezun olduğu üniversitede üst düzey bir yöneticilik<br />
görevi yapması değişik ve hoş bir duygu uyandırıyor. Böy<strong>le</strong><br />
bir hizmet yapmak, bir bakıma üniversitemin bana yapmış<br />
olduğu yatırıma karşılık borcumun bir kısmını ödüyormuşum<br />
gibi hissetti<strong>ri</strong>yor.<br />
Öğretim göreviniz dışında ne tür sosyal faaliyet<strong>le</strong>rde bulunuyorsunuz?<br />
Gerek öğretim gerekse şu anda yürütmekte olduğum ida<strong>ri</strong><br />
görevim vaktimin çoğunu işgal ediyor. Yine de arkadaş toplantılarına,<br />
sinema ve tiyatroya vakit ayırmaya çalışıyorum.<br />
Özellik<strong>le</strong> tiyatroyu çok seviyorum. <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji <strong>Mezunları</strong><br />
<strong>Derneği</strong>’nin Tiyatro Kolunda çalışmalarım bi<strong>le</strong> oldu; iki oyunda<br />
sahneye çıkmışlığım var.<br />
<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji mezunu olmanızın sonraki yaşamınıza<br />
etki<strong>le</strong><strong>ri</strong> ne<strong>le</strong>r oldu? Ha<strong>le</strong>n görüştüğünüz Ko<strong>le</strong>j arkadaşlarınız<br />
bulunuyor mu?<br />
Ko<strong>le</strong>jli olmanın ayrıcalıklarını hayatım boyunca yaşadım.<br />
Ko<strong>le</strong>j’de ilkokul bi<strong>ri</strong>nci sınıftan lisede mezun olana kadar geçirdiğim<br />
onbir yıl bende çok güçlü bir aidiyet duygusu oluşturdu.<br />
Ko<strong>le</strong>jli olmaktan her zaman gurur duydum. Ko<strong>le</strong>j bize farklı bir<br />
dünya görüşü kazandırdı. Bunu hayatımın her aşamasında<br />
hissettim. Ha<strong>le</strong>n lise dönemi arkadaşlarımın bir kısmıyla görüşüyorum.<br />
Hatta birkaç yıl öncesine kadar onlarla düzenli olarak<br />
bir araya da geliyorduk. Bir süredir ne yazık ki buluşmalarımız<br />
seyrek<strong>le</strong>şti. Yine de te<strong>le</strong>fonla da olsa birbi<strong>ri</strong><strong>miz</strong>in hatırını<br />
sormayı ihmal etmiyoruz. En kısa zamanda da toplantılarımızı<br />
tekrar canlandırmak istiyoruz.<br />
Prof. Dr. Aşkın TÜMER’69<br />
Prof. Dr. Aşkın Tümer, <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’nden 1969 yılında<br />
mezun olduktan sonra ODTÜ Fizik Bölümü’ne girdi. Bir yılın<br />
ardından ODTÜ’den ayrılıp Hacettepe Üniversitesi’nin o zamanki<br />
adıyla Fen ve Mühendislik Fakültesi’nin Biyoloji Bölümü’ne<br />
devam etti. Buradan 1973 yılında yüksek lisans derecesiy<strong>le</strong><br />
mezun olup aynı yıl, aynı bölümde asistan olarak göreve başladı.<br />
1978 yılında doktora derecesini aldı. 1982 yılında TÜBİTAK bursuyla<br />
3 ay İngiltere’de araştırmalar yaptı. 1983 yılında doçent<br />
oldu. Aynı yıl Ame<strong>ri</strong>ka Bir<strong>le</strong>şik Dev<strong>le</strong>t<strong>le</strong><strong>ri</strong>’ne gidip bir yıl sürey<strong>le</strong> bir<br />
ilaç firmasında araştırmalar yaptı. 1988 yılında B<strong>ri</strong>tish Council bursunu<br />
kazanarak, kısa süreli araştırmalar yapmak üzere tekrar<br />
İngiltere’ye gitti. Yurda döndükten sonra 1989 yılında Hacettepe<br />
Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü’ne profesör kadrosuna<br />
atandı. 2006 yılından bu yana aynı fakültede dekanlık görevini<br />
sürdürmektedir.<br />
MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r
aktüalite<br />
14<br />
ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />
“1919 senesi Mayıs’ının 19’uncu Günü<br />
Samsun’a Çıktım”<br />
Atatürk, Nutuk’a bu söz<strong>le</strong>r<strong>le</strong> başlar. Evet, her şey<br />
Mustafa Kemal Atatürk’ün 19 Mayıs 1919 ta<strong>ri</strong>hinde Bandırma<br />
Vapuru i<strong>le</strong> Samsun’a çıkması i<strong>le</strong> başlamıştı; hiç<br />
kimse bu genç generalin kurtuluş harekâtını başlatacağını<br />
bilmiyordu. Ama Atatürk bugüne kadar hiçbir liderde<br />
bulunmayan bir azme ve i<strong>le</strong><strong>ri</strong> görüşlülüğe sahipti.<br />
Türk mil<strong>le</strong>tinin vatanını ve bağımsızlığını korumak için ne<br />
gerekiyorsa yapacağını biliyor ve bu savaşın kazanılacağına<br />
yürekten inanıyordu.<br />
16 Mayıs 1919'da, "Bandırma" isimli küçük bir gemi<br />
i<strong>le</strong> İstanbul'dan kurmaylarıyla birlikte ayrılan Mustafa<br />
Kemal, 19 Mayıs 1919 ta<strong>ri</strong>hinde Samsun’a ulaşarak,<br />
Anadolu toprağına ayak bastı. İşte bu ta<strong>ri</strong>h, Kurtuluş<br />
Savaşı’nın başlangıç ta<strong>ri</strong>hini belir<strong>le</strong>di.<br />
Ulu Önder Atatürk’ün Samsun’da yaktığı bu ateş,<br />
kısa sürede tüm yurda yayıldı ve binbir çeşit kahramanlık,<br />
fedakârlık ve cesaret hikâye<strong>le</strong><strong>ri</strong> i<strong>le</strong> dolu bir destana<br />
dönüştü. Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde yürütü<strong>le</strong>n<br />
bağımsızlık mücade<strong>le</strong><strong>miz</strong> 29 Ekim 1923 ta<strong>ri</strong>hinde Cumhu<strong>ri</strong>yet’in<br />
ilan edilmesiy<strong>le</strong> amacına ulaşmış oldu.<br />
19 Mayıs ta<strong>ri</strong>hinin, kurtuluş harekâtının başladığı<br />
gün olması dışında iki önemli anlamı daha bulunmakta.<br />
Bi<strong>ri</strong>ncisi, Atatürk’ün 19 Mayıs için, “Bugün benim doğduğum<br />
gündür” diyerek bu günü, kendi doğum günü<br />
olarak, nüfus cüzdanına yazdırması; diğe<strong>ri</strong> ise vatanı<br />
onlara emanet edecek kadar güvendiği Türk Gençliğine<br />
19 Mayıs’ı bir bayram olarak armağan etmesidir. 19<br />
Mayıs 1919'da Samsun'a ayak bastığı günün yıldönümü;<br />
20 Haziran 1938 ta<strong>ri</strong>h ve 3466 sayılı kanunla “Gençlik<br />
ve Spor Bayramı” olarak kabul edilmiş ve 1980 ta<strong>ri</strong>-<br />
26 Mayıs 1938… Mustafa Kemal<br />
Atatürk, tren garında kendisini uğurlamaya<br />
ge<strong>le</strong>n<strong>le</strong>r<strong>le</strong> vedalaşıyor. Bu,<br />
kendisinin <strong>Ankara</strong>’dan son ayrılışı<br />
idi. İ<strong>le</strong><strong>ri</strong> görüşlü bir lider olan Atatürk,<br />
belki de bunun farkında olarak<br />
<strong>Ankara</strong>’dan gidiyordu.<br />
Atatürk’ün, Kurtuluş Savaşı’nın<br />
yürütü<strong>le</strong>ceği merkez, daha sonra<br />
da başkent olarak seçmesine<br />
kadar bir bozkır kasabası görünümünde olan <strong>Ankara</strong>,<br />
Atatürk’ün ayrılışı i<strong>le</strong> öksüz kaldı. Çünkü bu şeh<strong>ri</strong>, yüzyıllarca<br />
bir imparatorluğa başkentlik yapmış İstanbul<br />
dururken, genç Cumhu<strong>ri</strong>yet’in başkenti yapan ve baş<br />
hinden sonra da bayramın ismine “Atatürk’ü Anma”<br />
ek<strong>le</strong>nmiştir.<br />
“19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramını”<br />
da içine alan 15 – 21 Mayıs ta<strong>ri</strong>h<strong>le</strong><strong>ri</strong> arası tüm yurtta<br />
“Gençlik Haftası” olarak kutlanmaktadır. Bu hafta içinde<br />
gençlik konulu çeşitli konferans, panel, sempozyum ve<br />
söy<strong>le</strong>şi<strong>le</strong>r gerçek<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong>lir. Ayrıca şö<strong>le</strong>n<strong>le</strong>r, tiyatro oyunları,<br />
konser<strong>le</strong>r, genç<strong>le</strong><strong>ri</strong>n eser<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden oluşacak sergi<strong>le</strong>r, spor<br />
karşılaşmaları i<strong>le</strong> haftanın anlam ve önemini belirten<br />
diğer faaliyet<strong>le</strong>r düzen<strong>le</strong>nmektedir.<br />
Genç<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne ve çocuklarına bayram armağan eden<br />
dünyadaki tek lider Mustafa Kemal Atatürk’ü ve vatan<br />
uğruna savaşmış herkesi, 19 Mayıs vesi<strong>le</strong>siy<strong>le</strong> bir kere<br />
daha anıyor; onlara minnet<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>i sunarken, bu yıl da<br />
her yıl olduğu gibi 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve<br />
Spor Bayramı’nı coşku i<strong>le</strong> kutluyoruz.<br />
Ata’nın <strong>Ankara</strong>’dan son ayrılışı…<br />
döndürücü bir hızla imar edilmesini<br />
sağlayan Atatürk’tü.<br />
<strong>Ankara</strong>’da birer birer açılan<br />
fakülte<strong>le</strong>r, yüksekokullar, enstitü<strong>le</strong>r,<br />
ulus çevresinde hızla yükse<strong>le</strong>n<br />
yapılar, Atatürk Orman Çiftliği,<br />
imar için çağrılan yabancı mimarlar<br />
ve açılan yarışmalar, üniversite<strong>le</strong>rde<br />
görev<strong>le</strong>ndi<strong>ri</strong><strong>le</strong>n yabancı<br />
hocalar ve burada sayamayacağımız<br />
pek çok yenilik i<strong>le</strong> <strong>Ankara</strong>, yeniden doğmuş oldu<br />
ve dev<strong>le</strong>t başkanlarını ağırlayan bir kent haline dönüştü.<br />
Ata’mıza, <strong>Ankara</strong>lılar olarak minnet<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>i sunuyor ve<br />
kendisini öz<strong>le</strong>m<strong>le</strong> anıyoruz.
aktüalite<br />
16<br />
ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />
3. Sokak Festivali başrolünde<br />
Avrupa Başkent<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />
Her yıl mayıs ayında düzen<strong>le</strong>nen ve bu yıl üçüncüsü<br />
gerçek<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong><strong>le</strong>n Sokak Festivali, Leo Organizasyon tarafından<br />
organize edilmektedir. Festivalin bu yılki teması<br />
ise “Avrupa Başkent<strong>le</strong><strong>ri</strong>” olarak belir<strong>le</strong>ndi.<br />
Kent duyarlılığını artırmayı, sokakları daha yaşanır ve<br />
eğ<strong>le</strong>nceli ha<strong>le</strong> getirmeyi; kültür ve sanatın hareketliliğini,<br />
paylaşılırlığını ve gelişimini destek<strong>le</strong>meyi amaçlayan<br />
festival kapsamında Avrupa'dan etkinlik<strong>le</strong>r; dans, tiyatro<br />
ve sahne göste<strong>ri</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong>, konser<strong>le</strong>r, kısa film göste<strong>ri</strong>m<strong>le</strong><strong>ri</strong>, el<br />
sanatları, vitray, resim ve fotoğraf sergi<strong>le</strong><strong>ri</strong>, üniversite<br />
toplulukları etkinlik<strong>le</strong><strong>ri</strong> i<strong>le</strong> açıkhava atölye çalışmaları yer<br />
alıyor.<br />
<strong>Ankara</strong>’da, en son 90’ların başında doğanların<br />
ucundan yakalayabildik<strong>le</strong><strong>ri</strong> sokak kültürü, yaşam tarzının<br />
ve alışkanlıkların değişmesiy<strong>le</strong> hemen hemen kayboldu.<br />
Çocuklar sokaklarda oynamak ye<strong>ri</strong>ne oyunlarını<br />
16. Uluslararası Aspendos Opera ve Ba<strong>le</strong> Festivali<br />
Şimdi Aspendos Zamanı…<br />
Aspendos kralının çok güzel bir kızı vardır<br />
ve herkes onunla ev<strong>le</strong>nmek ister.<br />
Fakat kral kimi seçeceğini bi<strong>le</strong>mediği için<br />
halka şöy<strong>le</strong> duyurur: “Kim halkımız, şeh<strong>ri</strong><strong>miz</strong><br />
adına en yararlı ve güzel şeyi yaparsa<br />
kızımı ona vereceğim.” Bu durum<br />
üze<strong>ri</strong>ne iki büyük eser çıkar, bu iki ese<strong>ri</strong><br />
ikiz kardeş<strong>le</strong>r ortaya koyar. Eser<strong>le</strong><strong>ri</strong>n bi<strong>ri</strong>si<br />
şehre kilometre<strong>le</strong>rce uzaktan, müthiş<br />
bir geomet<strong>ri</strong>k hesaplamanın sonucunda<br />
inşa edilmiş su kemer<strong>le</strong><strong>ri</strong>; diğe<strong>ri</strong> ise<br />
sahnesinde yere metal para atıldığında<br />
en üstten dahi o sesin duyulduğu,<br />
Dünya’nın o zamanki ve günümüzün akus<strong>tik</strong> olarak en iyi<br />
tiyatrosudur. Mimarı da Zenon'dur.<br />
Kral su kemer<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni gördükten sonra kızını su kemer<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni<br />
yapan mimara vermek ister; fakat daha sonra tiyatroya<br />
girdiğinde, tiyatronun yukarı tarafında gezerken bir<br />
ses duyar. Ses “Kralın kızını ben almalıyım, onu bana vermeli”<br />
diyordur. Bu akustiğe hayran kalan kral kızını mimar<br />
Zenon’a ve<strong>ri</strong>r.<br />
Zenon eğer yaşasaydı ve Aspendos An<strong>tik</strong> Tiyatrosu’nda<br />
ve<strong>ri</strong><strong>le</strong>n konser<strong>le</strong><strong>ri</strong> din<strong>le</strong>seydi ne hissederdi acaba?<br />
Eminiz ki, 15 senedir orada gerçek<strong>le</strong>şen sanat olayları<br />
karşısında iz<strong>le</strong>yen<strong>le</strong><strong>ri</strong>n hisset<strong>tik</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong>ni: Hayranlık!<br />
Türkiye’nin en önemli festival<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden Uluslararası<br />
Aspendos Opera ve Ba<strong>le</strong> Festivali’nin 16.’sı bu yıl 10<br />
Haziran– 3 Temmuz ta<strong>ri</strong>h<strong>le</strong><strong>ri</strong> arasında gerçek<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong><strong>le</strong>cek.<br />
Her yıl büyük ilgi gören festival, muhteşem Aspen-<br />
ev<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde, bilgisayarlarının<br />
başında sanal<br />
ortamda oynuyorlar.<br />
Sokaklar sadece<br />
çocuklar için değil,<br />
yetişkin<strong>le</strong>r ve genç<strong>le</strong>r<br />
için de ne yazık ki<br />
çeşitli sebep<strong>le</strong>r<strong>le</strong><br />
yabancılaştıkları yer<strong>le</strong>r<br />
oldu.<br />
Sokağını öz<strong>le</strong>yen<strong>le</strong>r<br />
için iyi bir fırsat niteliğinde olan ve geçen yıllardaki<br />
gibi güzel paylaşımlara sahne olan festivalde, isteyen<strong>le</strong>r<br />
etkinlik<strong>le</strong>rde yer alarak, çalışmalarını da sergi<strong>le</strong>yebi<strong>le</strong>yebilmekte<strong>le</strong>r.<br />
www.<strong>le</strong>o.com.tr<br />
dos Tiyatrosu’nun büyülü atmosfe<strong>ri</strong>nde<br />
<strong>Ankara</strong>, İstanbul, İzmir, Mersin, Antalya<br />
ve Prag Dev<strong>le</strong>t Operaları ve Doğuş<br />
Çocuk Senfoni Orkestrası’nın performansları<br />
i<strong>le</strong> sanatsever<strong>le</strong>r<strong>le</strong> buluşacak.<br />
Festival açılışı <strong>Ankara</strong> Dev<strong>le</strong>t Opera ve<br />
Ba<strong>le</strong>si’nin 10 Haziran 2009 Çarşamba<br />
günü sergi<strong>le</strong>yeceği G.Verdi’nin “AİDA Operası”<br />
i<strong>le</strong> gerçek<strong>le</strong>şecek. A. Adam’ın<br />
“GISELLE Ba<strong>le</strong>si”, İstanbul Dev<strong>le</strong>t Opera<br />
ve Ba<strong>le</strong>si, tarafından 16 Haziran 2009 Salı<br />
günü, G. Bizet’in “CARMEN Operası” ise 19<br />
Haziran 2009 Cuma günü sergi<strong>le</strong>necek.<br />
Bu yıl sanatsever<strong>le</strong>r Prag Dev<strong>le</strong>t Opera<br />
ve Ba<strong>le</strong>si’nin performansına da tanıklık edecek<strong>le</strong>r. 23<br />
Haziran 2009 salı günü G.Puccini’nin “TOSCA Operası”,<br />
Aspendos Tiyatrosunun eşsiz sahnesinde Prag<br />
Dev<strong>le</strong>t Opera ve Ba<strong>le</strong>si tarafından sahne<strong>le</strong>necek.<br />
Antalya ve Mersin Dev<strong>le</strong>t Opera ve Ba<strong>le</strong>si ise 26<br />
Haziran 2009 cuma günü C.Orff’un “CARMINA BURA-<br />
NA Ba<strong>le</strong>si” i<strong>le</strong> iz<strong>le</strong>yici<strong>le</strong><strong>ri</strong>n karşısına çıkacak.<br />
İzmir Dev<strong>le</strong>t Opera ve Ba<strong>le</strong>si C.Gounod’un<br />
“ROMEO ve JULIETTE Operasıyla” 30 Haziran 2009<br />
Salı günü opera ve ba<strong>le</strong> sever<strong>le</strong>r<strong>le</strong> buluşurken, festivalin<br />
kapanışını ise, 03 Temmuz 2009 cuma günü “DIS-<br />
NEY’İN SİHİRLİ MÜZİĞİ Konse<strong>ri</strong>” i<strong>le</strong> Doğuş Çocuk Senfoni<br />
Orkestrası yapacak.<br />
www.aspendosfestival.org
20. <strong>Ankara</strong> Film Festivali’nin Ardından<br />
Festival film<strong>le</strong><strong>ri</strong> 20 bin iz<strong>le</strong>yici i<strong>le</strong> buluştu<br />
Yine heyecanlı ve sinemaya gönül veren<strong>le</strong><strong>ri</strong>n emek<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin<br />
taçlandırıldığı bir <strong>Ankara</strong> Film Festivali’ni daha ge<strong>ri</strong>de<br />
bıraktık… Halkbank ana sponsorluğunda, Dünya<br />
Kit<strong>le</strong> İ<strong>le</strong>tişimi Araştırma Vakfı tarafından 12 - 22 Mart<br />
2009 ta<strong>ri</strong>h<strong>le</strong><strong>ri</strong> arasında gerçek<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong><strong>le</strong>n <strong>Ankara</strong> Uluslararası<br />
Film Festivali iz<strong>le</strong>yici sayısında bu sene rekora ulaşıldı.<br />
30 ülkeden 213 filmin göste<strong>ri</strong>ldiği festivalde, 45<br />
video art sergi<strong>le</strong>ndi. Festival süresince yurt dışından ve<br />
yurt içinden 200'ü aşkın sinema sanatçısı ağırlandı. Festival<br />
film<strong>le</strong><strong>ri</strong>, Kızılay Büyülü Fener ve Çağdaş Sanatlar<br />
Merkezi'nde 20.000 iz<strong>le</strong>yici i<strong>le</strong> buluştu. <strong>Ankara</strong>lı sanatsever<strong>le</strong>r,<br />
iz<strong>le</strong>yici kit<strong>le</strong>sinin Yüzde 65'ini öğrenci<strong>le</strong><strong>ri</strong>n oluşturduğu<br />
festival kapsamındaki konser, parti ve diğer etkin-<br />
Engelli<strong>le</strong>r Haftası 10-16 Mayıs ta<strong>ri</strong>h<strong>le</strong><strong>ri</strong> arasında, ülke<strong>miz</strong>de<br />
ve Bir<strong>le</strong>şmiş Mil<strong>le</strong>t<strong>le</strong>re üye 156 ülkede, bu konuda<br />
söy<strong>le</strong>yecek sözü olanların kendi<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni ifade et<strong>tik</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong> bir<br />
hafta olarak değer<strong>le</strong>ndi<strong>ri</strong>liyor. Bütün hafta boyunca<br />
engelli<strong>le</strong>r sorunu, bu sorunun nasıl ön<strong>le</strong>nebi<strong>le</strong>ceği ve<br />
engelli<strong>le</strong><strong>ri</strong>n eğitiminin nasıl sağlanabi<strong>le</strong>ceği konuları e<strong>le</strong><br />
alınıyor.<br />
Engelli<strong>le</strong><strong>ri</strong>n çoğunu doğuştan bir engeli olmayan;<br />
ama çeşitli neden<strong>le</strong>r<strong>le</strong> sonradan engelli olan kişi<strong>le</strong>rden<br />
oluşturduğunu düşünecek olursak, herkesin bir gün<br />
engelli olma potansiyeli i<strong>le</strong> yaşadığı sonuncuna varıyoruz.<br />
lik<strong>le</strong>r<strong>le</strong> de sanat dolu gün<strong>le</strong>r geçirdi<br />
Bu yıl 20.’si düzen<strong>le</strong>nen festivalde,<br />
Özcan Alper’in yönetmenliğini yaptığı<br />
“Sonbahar” en iyi film dahil pek çok ödü<strong>le</strong><br />
layık görüldü. Genellik<strong>le</strong> festival film<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin<br />
halk tarafından beğenilmediği gibi bir<br />
kanı yaygın olsa da “Sonbahar”, vizyona<br />
girdiği andan itibaren iz<strong>le</strong>yici<strong>le</strong><strong>ri</strong>n de<br />
beğenisini toplayarak, bütün bu ödül<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />
hak ettiğini göstermiş oldu.<br />
“Sonbahar” filminden sonra en çok<br />
ödül alan film ise Cemal Şan’ın yönetmenliğini<br />
yaptığı ve senaryosunu yazdığı “Dilber'in<br />
Sekiz Günü” oldu.<br />
Engelsiz bir dünya için…<br />
18-24 Mayıs Müze<strong>le</strong>r Haftası<br />
Esin pe<strong>ri</strong>si müze<strong>le</strong>r…<br />
Ta<strong>ri</strong>hsel miraslarımızın korunması,<br />
tanıtılması ve ge<strong>le</strong>cek nesil<strong>le</strong>re<br />
aktarılması konularının gündeme<br />
gelmesi için iyi bir fırsat olan Müze<strong>le</strong>r<br />
Haftası 18-24 Mayıs ta<strong>ri</strong>h<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />
arasında kutlanmaktadır.<br />
Müze<strong>le</strong>r, sanat ve bilim eser<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin<br />
saklandığı, halka göste<strong>ri</strong>lmek<br />
için sergi<strong>le</strong>ndiği yer<strong>le</strong>rdir. Müze<br />
kelimesi ise eski Grekçe “mousa”, Latince “musa” diye<br />
adlandırılan esin pe<strong>ri</strong>sinden gelmektedir.<br />
Ülke<strong>miz</strong>de ise müzecilik, arkeolog ve ressam<br />
Osman Hamdi Bey’in çabalarıyla başlamıştır ve kendisi<br />
ülke<strong>miz</strong> müzeciliğinin kurucusu olarak kabul edilmektedir.<br />
1883 yılında kurulan İstanbul Arkeoloji Müzesi'nin<br />
kurucusudur ve aynı zamanda an<strong>tik</strong> eser<strong>le</strong><strong>ri</strong>n yurt dışına<br />
Ülke<strong>miz</strong>de görme, işitme, konuşma, ortopedik,<br />
zekâ ve ruhsal engelli<strong>le</strong>r olmak üzere pek çok engelli<br />
vatandaşımız bulunmakta ve bu kişi<strong>le</strong><strong>ri</strong>n birçoğu zor<br />
şartlar altında yaşamlarını sürdürmekte. Ulaşım prob<strong>le</strong>m<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden,<br />
işsizlik sorunlarına kadar çözüm bek<strong>le</strong>yen<br />
pek çok sorunla da mücade<strong>le</strong> etmekte<strong>le</strong>r.<br />
Di<strong>le</strong>ği<strong>miz</strong> onların daha kolay yaşam şartlarına<br />
kavuşmaları ve yaşadıkları sorunların en kısa sürede<br />
çözüme kavuşması. Bedensel ve ruhsal tüm engel<strong>le</strong><strong>ri</strong>n<br />
kalkması temennisiy<strong>le</strong>…<br />
çıkarılmasını yasaklayan “Asar-ı<br />
Atîka Nizamnâmesi’ni” yürürlüğe<br />
sokan kişidir.<br />
Son yıllarda Kültür Bakanlığı’nın<br />
uygulamaya soktuğu Müze<br />
Kart önemli bir adım oldu müzecilik<br />
açısından. Bunun dışında<br />
özel müze<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>in yurt dışından<br />
getirdiği sergi<strong>le</strong>r de gezen herkesin<br />
takdi<strong>ri</strong>ni topladı.<br />
Bütün bu olumlu gelişme<strong>le</strong><strong>ri</strong>n devam edebilmesi<br />
için, müze<strong>le</strong><strong>ri</strong>n eser<strong>le</strong><strong>ri</strong>n depolandığı, sıkıcı yer<strong>le</strong>r olmaktan<br />
çıkartılıp, insanların vakit geçirmek isteyecek<strong>le</strong><strong>ri</strong> yer<strong>le</strong>r<br />
haline dönüştürülmesi ve müze gezme alışkanlığının<br />
küçük yaşlardan itibaren insanlara kazandırılması<br />
gerekmektedir.<br />
aktüalite<br />
17<br />
MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r
duyurularımız<br />
18<br />
BULUŞMA 2009...<br />
Psikolojik Danışma ve Rehberlik Müdürlüğümüz ve <strong>TED</strong><br />
<strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji <strong>Mezunları</strong> <strong>Derneği</strong>’nin katkıları i<strong>le</strong> düzen<strong>le</strong>nen<br />
“Buluşma”ya, Bilkent Üniversitesi Rektörü Ali Doğramacı, TRT<br />
Haber Dairesi Başkanı Dev<strong>ri</strong>m Gürkan, Emekli Büyükelçi <strong>Kay</strong>a<br />
Tope<strong>ri</strong>, Antalya Eski Valisi Ertuğrul Dokuzoğlu, <strong>TED</strong> Genel Başkanı<br />
Selçuk Pehlivanoğlu, Gazeteci-Yazar Nur Batur, Düş Hekimi<br />
Yalçın Ergir, <strong>Ankara</strong> Dev<strong>le</strong>t Opera ve Ba<strong>le</strong>si Sanatçısı Leyla<br />
Çolakoğlu ve Milli Basketbolcularımızdan Tansev Mıhçıoğlu<br />
gibi isim<strong>le</strong><strong>ri</strong>n de aralarında bulunduğu 30 mezunumuz katıldı.<br />
Programda açılış konuşmalarını; <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji 12.<br />
sınıf öğrencisi İlkiz Orhon, <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji Özel Lisesi<br />
Müdürü Aydın Ünal, <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji <strong>Mezunları</strong> <strong>Derneği</strong><br />
Genel Başkanı Bü<strong>le</strong>nt Bağdatlı, <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji Vakfı Yönetim<br />
Kurulu İkinci Başkanı Ersin Eroğlu ve Türk Eğitim <strong>Derneği</strong><br />
Genel Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu yaptı.<br />
İlkiz Orhon: “Hayatımızda önemli bir yere sahip olan Ko<strong>le</strong>j,<br />
bizi sadece sınav başarıları yüksek olan genç<strong>le</strong>r olarak değil,<br />
aynı zamanda sosyal hayatta, sporda yetkin birey<strong>le</strong>r olarak<br />
yetiştirdi. Bu edindiği<strong>miz</strong> olanakların bizi yaşamda hep bir<br />
adım i<strong>le</strong>rde tutacağına inanıyorum. <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji mezunları<br />
olarak attığımız her adımda, söy<strong>le</strong>diği<strong>miz</strong> her sözde<br />
Ko<strong>le</strong>j’den iz<strong>le</strong>r taşıyacağız.” dedi.<br />
2008-2009 eğitim ve öğretim yılında <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji<br />
Vakfı Özel Lisesi’nden mezun olacak öğrenci<strong>le</strong>r ve her bi<strong>ri</strong><br />
kendi mes<strong>le</strong>k alanında isim yapmış değerli mezunlar, 27<br />
Mart Cuma günü, İncek Kampüsü’ndeki “Buluşma”da bir<br />
araya geldi.<br />
Lise Müdürümüz<br />
Aydın Ünal, konuklara<br />
ve öğrenci<strong>le</strong>re hitaben<br />
yaptığı konuşmada<br />
ise: “Ko<strong>le</strong>j’den mezun<br />
olduktan uzun bir süre<br />
sonra, siz<strong>le</strong>re rol model<br />
olmak üzere buraya<br />
ge<strong>le</strong>n mezunlarımızla<br />
geçireceğiniz saat<strong>le</strong>r,<br />
siz<strong>le</strong>r açısından büyük<br />
önem taşımaktadır. Biz<br />
<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji<br />
yönetici<strong>le</strong><strong>ri</strong> ve öğretmen<strong>le</strong><strong>ri</strong>,<br />
başarısız birey<strong>le</strong><strong>ri</strong>n olmadığı bir okulda, başarısızlığın<br />
olmadığı bir okulda, Atatürk’ün okulunda görev yapmaktan<br />
hep mutlu olduk ve mutlu olmaya devam edeceğiz. Çalışmak,<br />
M. Kemal’in deyimiy<strong>le</strong> yorulmadan çalışmak ne kadar güzel,<br />
ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />
ne kadar sürekli bir yolculuk.<br />
Bu yolculuğun son<br />
aşamasında siz<strong>le</strong>re inanıyoruz,<br />
güveniyoruz.” diyerek<br />
duygularını ifade etti.<br />
<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji<br />
<strong>Mezunları</strong> <strong>Derneği</strong> Genel<br />
Başkanı Bü<strong>le</strong>nt Bağdatlı,<br />
organizasyonda emeği<br />
geçen herkese teşekkür<br />
ederek <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’nde<br />
aldığınız eğitim,<br />
hayatınıza yön verecek ve i<strong>le</strong><strong>ri</strong>de elde edeceğiniz başarılara<br />
imza atacaktır.” dedi.<br />
Bağdatlı’nın ardından bir konuşma yapan <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong><br />
Ko<strong>le</strong>ji Vakfı Yönetim Kurulu İkinci Başkanı Ersin Eroğlu: “Ai<strong>le</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong>niz<br />
bu okula siz<strong>le</strong><strong>ri</strong>, kurucusu M. Kemal Atatürk’ün İlke<strong>le</strong><strong>ri</strong> ve<br />
Çağdaş Türkiye Cumhu<strong>ri</strong>yeti’nin değer<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni kazanmanız için<br />
gönderdi<strong>le</strong>r. Hayatınızın bundan sonraki bölümünde de hep<br />
bu değer<strong>le</strong>re sahip çıkarak i<strong>le</strong>r<strong>le</strong>yin.” diyerek öğrenci<strong>le</strong>re başarılar<br />
di<strong>le</strong>di.<br />
<strong>TED</strong> Genel Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu ise: “Hayatta<br />
esas olan şey fark yaratmaktır. Bugün burada bulunan<br />
mezunlarımız her bi<strong>ri</strong> kendi mes<strong>le</strong>k<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde fark yaratmış<br />
kişi<strong>le</strong>rdir. <strong>TED</strong>’li olmak, Ko<strong>le</strong>jli olmak büyük bir mesuliyet<br />
gerekti<strong>ri</strong>r. Burada kazandığınız özgüveni, burada<br />
aldığınız Cumhu<strong>ri</strong>yet İlke<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne olan bağlılığı, bundan<br />
sonraki yaşamınıza da taşımanız gerekir. Eminim kurucumuz<br />
Ulu Önder Atatürk’ün yaktığı meşa<strong>le</strong>, sizin<br />
yaşantınızda, aydınlık bir ge<strong>le</strong>cek olarak duracak. Hepinize<br />
başarılar diliyorum.”<br />
dedi.<br />
Konuşmaların ardından<br />
mezun olacak 370 öğrenci,<br />
eski mezunlarla soh<strong>bet</strong> ederek,<br />
onların deneyim<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden<br />
yararlandılar ve birlikte hatıra<br />
fotoğrafı çektirdi<strong>le</strong>r. Emekli<br />
Büyükelçi <strong>Kay</strong>a Tope<strong>ri</strong> (yaşça<br />
en büyük mezunumuz)<br />
ve yaşça en küçük lise<br />
öğrencisi Ece Altuntaş birlikte<br />
mezuniyet pastasını kesti<strong>le</strong>r.<br />
Buluşmada, öğrenci<strong>le</strong>rden<br />
oluşan müzik grupları<br />
sanat müziği, batı müziği ve rap’ten oluşan bir konser<strong>le</strong> konuklara<br />
eğ<strong>le</strong>nceli dakikalar yaşattılar. Eski mezunlar daha sonra,<br />
<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji Vakfı Genel Müdürü Sevinç Atabay eşliğinde<br />
Okul Müzesi’ni gezdi<strong>le</strong>r.
duyurularımız<br />
Optimum’da Bowling Keyfi<br />
Sadece <strong>Ankara</strong>’nın değil tüm Türkiye’nin en büyük out<strong>le</strong>t<br />
alışve<strong>ri</strong>ş merkez<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden bi<strong>ri</strong> olan Optimum Out<strong>le</strong>t ve Eğ<strong>le</strong>nce<br />
Merkezi, <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji mezunlarını, düzen<strong>le</strong>diği bowling<br />
etkinliğinde bir araya getirdi. “Bowling Oynuyoruz” adlı aktivite,<br />
Optimum Out<strong>le</strong>t ve Eğ<strong>le</strong>nce Merkezi’nin sponsorluğunda<br />
<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji <strong>Mezunları</strong> <strong>Derneği</strong> tarafından 28 Şubat<br />
2009 cumartesi günü saat 12.00-14.00 arasında gerçek<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong>ldi.<br />
Katılımın ücretsiz olduğu bu eğ<strong>le</strong>nceli etkinliğe katılım, 8’erli<br />
gruplar halinde 80 kişi i<strong>le</strong> sınırlandırıldı. Herkesin çok eğ<strong>le</strong>nceli<br />
bir gün geçirerek, mutlu bir şekilde ayrıldığı günün sonunda<br />
mezunlarımız arasında yapılan bowling turnuvasında dereceye<br />
giren<strong>le</strong>re kupa ve<strong>ri</strong>ldi.<br />
Optimum Out<strong>le</strong>t ve Eğ<strong>le</strong>nce Merkezi, açıldığı 2004 yılından<br />
bu yana her yeni gün <strong>Ankara</strong>lılara yeni fırsat ve yenilik<strong>le</strong>r sunuyor.<br />
Yaklaşık 1600 kişiye istihdam olanağı sağlayan Optimum<br />
Out<strong>le</strong>t ve Eğ<strong>le</strong>nce Merkezi’nde giyimden gıdaya, bijute<strong>ri</strong>den<br />
e<strong>le</strong>ktroniğe kadar geniş bir ürün yelpazesi içindeki ulusal ve<br />
uluslararası 171 markanın mağazası bulunmaktadır.<br />
Tüketici<strong>le</strong><strong>ri</strong>n tüm ihtiyaçlarına cevap veren bir alışve<strong>ri</strong>ş merkezi<br />
olan Optimum Out<strong>le</strong>t ve Eğ<strong>le</strong>nce Merkezi, 70.000 m 2 'lik<br />
kapalı bir alana sahiptir. Bunun yanı sıra; 1 yapımarket, 1 hiper-<br />
Ortak İdeal<strong>le</strong>r <strong>Derneği</strong> Program<br />
Direktörü 1985 mezunlarımızdan<br />
Ayşegül Gürerk, 25 Mart<br />
2009 ta<strong>ri</strong>hinde TORCH’da derneği<br />
tanıtıcı bir toplantı düzen<strong>le</strong>di.<br />
Toplantıdan sonra katılımcılar<br />
için bir kokteyl ve<strong>ri</strong>ldi.<br />
<strong>Mezunları</strong>mızın katıldığı toplantıda<br />
uluslararası bir vakıf olan<br />
ve lider<strong>le</strong>re yönelik eğitim programları<br />
düzen<strong>le</strong>yen Common<br />
Purpose’ın Türkiye’deki merkezi ve çalışmaları hakkında bilgi<strong>le</strong>r<br />
ve<strong>ri</strong>ldi<br />
Toplumun temel taşlarını oluşturan her 3 sektörü (özel, sivil<br />
19<br />
market, 1 e<strong>le</strong>ktronik market, 9 salonlu sinema, buz pateni pisti,<br />
12 m yüksekliğinde tırmanma duvarı ve bowling salonu i<strong>le</strong><br />
<strong>Ankara</strong>’nın en büyük kapalı eğ<strong>le</strong>nce parkurlarından bi<strong>ri</strong>ne ev<br />
sahipliği yapmaktadır.<br />
Alışve<strong>ri</strong>ş merkezi konseptinin giderek değiştiği günümüzde,<br />
uygun alışve<strong>ri</strong>ş olanakları sunması yanında, eğ<strong>le</strong>nceli ve<br />
alternatifli bir yaşam alanı da yaratma amacıyla yola çıkan<br />
Optimum, diğer alışve<strong>ri</strong>ş merkez<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden "out<strong>le</strong>t" konseptiy<strong>le</strong><br />
sıyrılıp <strong>Ankara</strong>'da bir ilk olan 8.000 m 2 'lik eğ<strong>le</strong>nce komp<strong>le</strong>ksiy<strong>le</strong><br />
hizmet ve<strong>ri</strong>yor.<br />
Biz<strong>le</strong>re böy<strong>le</strong> hoş saat<strong>le</strong>r yaşattığı için <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji<br />
<strong>Mezunları</strong> <strong>Derneği</strong> olarak Optimum Out<strong>le</strong>t ve Eğ<strong>le</strong>nce Merkezi’ne<br />
teşekkür ediyoruz.<br />
Ayşegül Gürerk’85 Common Purpose’u tanıttı<br />
toplum kuruluşları, kamu lider<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />
ve yönetici<strong>le</strong><strong>ri</strong>) bir araya getiren<br />
Common Purpose, onlara çeşitli<br />
vizyon gelişti<strong>ri</strong>ci eğitim programları<br />
sunuyor.<br />
1989 yılında İngiltere’de kurulan,<br />
20 yıldır 100,000 den fazla<br />
kişinin desteğini alan ve bugüne<br />
kadar 70 şehirde farklı sektör<strong>le</strong>rden<br />
25,000’in üze<strong>ri</strong>nde katılımcının<br />
katıldığı Common Purpose<br />
aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 12 ülkede faaliyet<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni<br />
sürdürmektedir.<br />
www.ortakideal<strong>le</strong>r.org.tr<br />
MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r
duyurularımız<br />
20<br />
Ko<strong>le</strong>jli İşadamları <strong>Derneği</strong> kuruldu<br />
Ko<strong>le</strong>jli İşadamları <strong>Derneği</strong>, küresel<strong>le</strong>şen ekonominin her<br />
alanı ve coğrafyasında faaliyet gösteren <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji<br />
mezunu işadamı, yatırımcı, sanayici, hukukçu, akademisyen<br />
ve yönetici<strong>le</strong><strong>ri</strong> bir araya getirmek, gelişme<strong>le</strong><strong>ri</strong> takip ederek paylaşım<br />
sağlamak, görüş alışve<strong>ri</strong>şinde bulunmak, var olan Ko<strong>le</strong>jli<br />
dayanışmasını iş, ekonomi ve bilim dünyasında daha da<br />
etkin<strong>le</strong>ştirerek, piyasa ekonomisinin hukuksal ve kurumsal altyapısının<br />
yer<strong>le</strong>şmesi ve evrensel iş ahlakı ilke<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne uygun faaliyet<br />
i<strong>le</strong> bilimsel çalışmaları destek<strong>le</strong>yerek, ülke<strong>miz</strong> yarınlarına<br />
katkıda bulunmak amacıyla kurulmuştur.<br />
26 <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji mezunu tarafından kurulan derneği<strong>miz</strong>,<br />
bir sivil toplum örgütü olma bilinciy<strong>le</strong> sürekli kurumsal<br />
gelişimi ve üye memnuniyetini esas almaktadır. Dünyanın her<br />
ye<strong>ri</strong>nde aktif <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>jli gi<strong>ri</strong>şimci odaklı ve proje destekli<br />
üretimde bulunarak, Ko<strong>le</strong>jli işadamlarının liderlik vasıflarını,<br />
sosyal sorumluluklarını ve dayanışma ruhunu geliştirmek,<br />
çağdaş Türkiye için katkıda bulunmak üzere çalışmalar yapmak<br />
ve uygun platformlar oluşturmak suretiy<strong>le</strong> Mayıs ayı içe<strong>ri</strong>sinde<br />
TOBB’de Türk Ticaret Yasa Tasarısı hakkında öncelik<strong>le</strong><br />
<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji mezunu, konusunda uzman kişi<strong>le</strong>r<strong>le</strong> seminer<br />
düzen<strong>le</strong>di. Bu seminer, etkinlik<strong>le</strong>r ve ge<strong>le</strong>cekte düzen<strong>le</strong>necek<br />
proje<strong>le</strong>r için daha detaylı bilgi<strong>le</strong>ndirme www.kid.org.tr<br />
gi<strong>ri</strong>şli internet sayfamızda siz<strong>le</strong>r<strong>le</strong> paylaşılacaktır. Ko<strong>le</strong>jli işadamlarının<br />
Türk toplumunun öncü ve gi<strong>ri</strong>şimci bir grubu olduğu<br />
inancı i<strong>le</strong> yeni mezun Ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong><strong>ri</strong>n iş kaygısını ortadan kaldıracak;<br />
seç<strong>tik</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong> mes<strong>le</strong>k<strong>le</strong>rde mezunlardan destek aldıkları<br />
ortamlar yaratıp daha ve<strong>ri</strong>mli bir enerji i<strong>le</strong> insan kalitesi yükselişini<br />
sürekli kılacak, reka<strong>bet</strong> gücünü artıracak çalışmaları olacaktır.<br />
Dayanışma ruhumuzu pekiştirmek ve daha da geliştirmek<br />
için bu yıl içe<strong>ri</strong>sinde, <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji mezunlarımız i<strong>le</strong> İstanbul<br />
ve İzmir’de tanıtımlar gerçek<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong><strong>le</strong>cektir.<br />
ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />
Ko<strong>le</strong>jli İşadamları <strong>Derneği</strong> (KİD)<br />
Genel Koordinatörü Nüket Bi<strong>le</strong>cek Başar‘84<br />
Yönetim Kurulu Mezuniyet Yılı<br />
Başkan – Süha Günel ‘84<br />
Başkan Yardımcısı – Taylan Arıhan ‘84<br />
Sayman – Semih Apa ‘81<br />
Üye – Suat Başar ‘83<br />
Üye – Bas<strong>ri</strong> Çavuşoğlu ‘84<br />
Üye – Mualla Çelik Hıdıroğlu ’81<br />
Üye – Şeref Topkaya ‘84<br />
Kurucular Kurulu Mezuniyet Yılı<br />
Semih Apa ‘81<br />
Taylan Arıhan ‘84<br />
Ömer Aydıner ‘85<br />
Suat Başar ‘83<br />
Uğur Boz ‘82<br />
Önder Bülbüloğlu ‘79<br />
Bas<strong>ri</strong> Çavuşoğlu ‘83<br />
Mualla Çelik Hıdıroğlu ‘81<br />
Ahmet Çörtoğlu ‘80<br />
Gönül Genç ‘82<br />
Vedii Gül ‘82<br />
Süha Günel ‘84<br />
Zafer İb<strong>ri</strong>şim ‘77<br />
Sedat Kasan ‘89<br />
Ahmet <strong>Kay</strong>se<strong>ri</strong>lioğlu ‘81<br />
Kerem Mağdenli ‘91<br />
Onur Öz ‘80<br />
Hakan Sağlam ‘83<br />
Sunullah Salırlı ‘80<br />
Sait Sargın ‘84<br />
Şeref Topkaya ‘84<br />
Bü<strong>le</strong>nt Torpil ‘84<br />
Kağan Usluel ‘82<br />
Sait Ürünlü ‘84<br />
Bas<strong>ri</strong> Yüce ‘85<br />
Cengiz Bıçakçıoğlu ‘82
KİD “Ticaret Yasa Tasarısı”<br />
semine<strong>ri</strong>ni düzen<strong>le</strong>di<br />
Türkiye’de ve dünyada saygınlığı tartışılmaz olan <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong><br />
Ko<strong>le</strong>ji Okulları’ndan mezun, bi<strong>ri</strong>kimli insanların bir araya<br />
ge<strong>le</strong>rek oluşturduğu sinerjiyi, ge<strong>le</strong>cek nesil<strong>le</strong>re fayda sağlayacak<br />
şekilde aktarmak amacıyla kurulan derneği<strong>miz</strong>, bu etkinlik<strong>le</strong><br />
beraber çalışmalarına başlangıç vermiştir. Ko<strong>le</strong>jli İşadamları<br />
<strong>Derneği</strong> olarak; seminer konusu “Ticaret Yasa Tasarısı” seçilirken,<br />
ekonominin ve dolayısıyla Ticaret Hukuku’nun önemli bir<br />
ayağını oluşturan işadamlarımızın iş hayatlarında her daim karşılarına<br />
çıkabi<strong>le</strong>cek ve kendi<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne gerekli olabi<strong>le</strong>cek bir konu<br />
olmasına özen göste<strong>ri</strong>lmiştir. Katılımcılarımızın da büyük bir<br />
çoğunluğunun iş dünyasından kişi<strong>le</strong>r olması sebebiy<strong>le</strong>; Ticaret<br />
Yasa Tasarısı’nın hukuki yönden irde<strong>le</strong>nmesinin yanı sıra, uygulamaya<br />
yönelik pra<strong>tik</strong> bilgi<strong>le</strong>re de yer ve<strong>ri</strong>lmesi gerektiği sonucuna<br />
varılmıştır. Seminer programımızın hazırlığı aşamasında<br />
başta Ko<strong>le</strong>j mezunu değerli akademisyen<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong> olmak üzere<br />
duyurularımız<br />
<strong>Ankara</strong>’da bulunan hukuk fakülte<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin tüm değerli Ticaret<br />
Hukuku Anabilim dalı Öğretim üye<strong>le</strong><strong>ri</strong> ve akademisyen<strong>le</strong><strong>ri</strong>;<br />
Ticaret Yasa Tasarısı Komisyonu’nda yer alan tüm hukukçularımız<br />
i<strong>le</strong> temasa geçilmiş ve semine<strong>ri</strong><strong>miz</strong>e katılımları sağlanmıştır.<br />
Serbest oturum şeklinde başlayan seminer; Dev<strong>le</strong>t Bakanı<br />
Sayın Zafer Çağlayan, Aso Başkanı Sayın Nurettin Özdebir ve<br />
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Sayın Özdemir Özok beyefendinin<br />
konu hakkındaki açılış konuşmalarıyla devam etmiştir. Yüksek<br />
katılımın gerçek<strong>le</strong>ştiği seminer sonunda katılımcılara oturumun<br />
özeti ‘El Kitapçığı’ şeklinde dağıtılmıştır. Sayın bakan ve<br />
bürokratlara, değerli hukukçulara Yönetim Kurulu Başkanı<br />
Süha Günel Darphane’nin özel anı hatıra paralarından katılım<br />
teşekkürünü vermiştir. Seminer i<strong>le</strong> ilgili tüm ayrıntılar web sayfasında<br />
(www.kid.org.tr) yayınlanacaktır.<br />
Yönetim<br />
21<br />
MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r
duyurularımız<br />
22<br />
İzmir <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r <strong>Derneği</strong> Yönetim<br />
Kurulu Üye<strong>le</strong><strong>ri</strong> <strong>Derneği</strong><strong>miz</strong>i ziyaret etti<br />
ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />
Aralarında, Figen Leb<strong>le</strong>bicioğlu’71, Zer<strong>ri</strong>n Bazman’75,<br />
Aydın Çubukgil’76, Okyay Bağdat’70, Sevda Altınörs’72 ve<br />
Müzehher Çubukgil’41 gibi mezunlarımızın bulunduğu İzmir<br />
<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r <strong>Derneği</strong> Yönetim Kurulu Üye<strong>le</strong><strong>ri</strong>, 17<br />
Nisan Cumartesi günü <strong>Ankara</strong>’ya ge<strong>le</strong>rek derneği<strong>miz</strong>i ziyaret<br />
etti.<br />
Ziyaret kapsamında, İzmirli Ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r<strong>le</strong> birlikte, öncelik<strong>le</strong> Ulu<br />
Önde<strong>ri</strong><strong>miz</strong> Mustafa Kemal Atatürk’ün kab<strong>ri</strong>ni ziyaret et<strong>tik</strong>. Daha<br />
sonra hep birlikte İncek’e giderek, okulumuzu ve kampüsümüzü<br />
gezdik. Hatıraların taze<strong>le</strong>ndiği ve duygusal anların yaşandığı,<br />
Okul Müzesi gezisinden sonra, İncek ziyareti<strong>miz</strong> sona erdi.<br />
Daha sonra, çeşitli sportif ve sosyal aktivite<strong>le</strong><strong>ri</strong> bünyesinde<br />
barındıran Ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r Yaşam Merkezi’ne gidildi ve tesis gezi<strong>le</strong>rek<br />
bilgi ve<strong>ri</strong>ldi. İzmirli Ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r<strong>le</strong> gerçek<strong>le</strong>ştirdiği<strong>miz</strong> bu anlamlı<br />
buluşma Göksu Restoran’da, saat 20.00’deki keyifli bir akşam<br />
yemeği i<strong>le</strong> devam etti. Yemekte Müzehher Çubukgil’41, Başkan<br />
Bü<strong>le</strong>nt Bağdatlı’ya bir plaket sundu.<br />
İkili ilişki<strong>le</strong><strong>ri</strong>n gelişti<strong>ri</strong>lmesi konusunda karşılıklı fikir alışve<strong>ri</strong>şi<br />
yapılan buluşmada, <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji Mezunlar <strong>Derneği</strong> Başkanı<br />
Bü<strong>le</strong>nt Bağdatlı, İzmir <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r <strong>Derneği</strong> Yönetim<br />
Kurulu’na bu ziyaret<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden dolayı teşekkür etti. Ayrıca,<br />
kendi<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin de İzmir, İstanbul ve Antalya’daki <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong><br />
Ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r Dernek<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni ziyaret etmeyi planladıklarını söy<strong>le</strong>di.
Ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r Genç Osman’ı iz<strong>le</strong>di<br />
<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji öğrenci ve mezunları <strong>Ankara</strong> Dev<strong>le</strong>t Tiyatrosu<br />
Çayyolu Sahnesi’nde sergi<strong>le</strong>nen “Genç Osman” adlı oyunu<br />
iz<strong>le</strong>mek için bir araya geldi. <strong>Mezunları</strong>n ai<strong>le</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong>y<strong>le</strong> katıldığı<br />
gecede, Genç Ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r de mezun annebabaları<br />
i<strong>le</strong> oyunu iz<strong>le</strong>di<strong>le</strong>r. 11 Nisan, saat<br />
20.00’de başlayan ve Turan Oflazoğlu’nun<br />
yazıp, Şakir Gürzumar’ın yönetmenliğini<br />
yaptığı Genç Osman oyununu ilgiy<strong>le</strong> iz<strong>le</strong>yen<br />
Ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r, tiyatro dolu bir gece geçirdi.<br />
Oyunculukları ve kostüm<strong>le</strong><strong>ri</strong>y<strong>le</strong> de<br />
beğeni<strong>le</strong>n “Genç Osman” Çayyolu Sahnesi’ndeki<br />
sezon kapanışını <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong><br />
Ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r<strong>le</strong> yapmış oldu.<br />
duyurularımız<br />
Lise 4. sınıf temsilci<strong>le</strong><strong>ri</strong>y<strong>le</strong><br />
2. ve 3. kez buluştuk<br />
<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji Lise Öğrenci Komisyonu i<strong>le</strong> okulumuzun<br />
4. sınıf temsilci<strong>le</strong><strong>ri</strong>y<strong>le</strong> buluşmalar bu dönemde de gerçek<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong>ldi.<br />
Dernek Başkanımız Bü<strong>le</strong>nt Bağdatlı ve diğer dernek üye<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin<br />
de katıldığı toplantılar, 20 Şubat ve 20 Mart ta<strong>ri</strong>h<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde<br />
yapıldı. Yoğun katılımın sağlandığı bu toplantılarda öğrenci<strong>le</strong>r<strong>le</strong><br />
karşılıklı fikir alışve<strong>ri</strong>şinde bulunuldu. Öğrenci<strong>le</strong><strong>ri</strong>n büyük ilgi<br />
gösterdik<strong>le</strong><strong>ri</strong> bu toplantılarımız önümüzdeki dönem<strong>le</strong>rde de<br />
devam edecek.<br />
23<br />
MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r
duyurularımız<br />
24<br />
ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />
ULAŞILMAK ve ULAŞMAK için<br />
BİLGİLERİNİZİ GÜNCELLEYİN…<br />
<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’nde geçen gün<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>i ge<strong>le</strong>cek kuşaklara<br />
aktarmak, ortak amacımızı ve farklılığımızı devam ettirmek,<br />
siz<strong>le</strong><strong>ri</strong>n varlığıyla mümkün oldu ve olmaya devam edecek…<br />
<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji mezunu olarak hedef<strong>le</strong><strong>ri</strong>, ideal<strong>le</strong><strong>ri</strong> olan mezunlarız ve<br />
başarılı olmaktan başka bir seçeneği<strong>miz</strong> yok. Eminiz ki siz<strong>le</strong>r de<br />
<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>jli olma gururunu hep yaşayacak ve yaşatacaksınız.<br />
Siz<strong>le</strong>re ulaşabilme<strong>miz</strong>, aktivite<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>i haber verebilme<strong>miz</strong>,<br />
birlikteliği<strong>miz</strong>in devamını sağlayabilme<strong>miz</strong>, yeni<strong>le</strong>nen<br />
üyelik programımızla daha iyi hizmet verebilme<strong>miz</strong> için<br />
lütfen üyelik bilgi<strong>le</strong><strong>ri</strong>nizi güncel<strong>le</strong>yiniz.<br />
Bize;<br />
www.ko<strong>le</strong>j.org adresindeki güncel<strong>le</strong>me formunu doldurarak,<br />
info@ko<strong>le</strong>j.org / uyelik@ko<strong>le</strong>j.org adresine mail göndererek,<br />
0 312 418 74 41<br />
numaralı fakstan, ya da<br />
Türkiye’nin her ye<strong>ri</strong>nden 444 0 958’i arayarak<br />
ulaşabilirsiniz.
Hayatta Kimseye<br />
Borçlu Kalmayın…<br />
Sevgili <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji <strong>Mezunları</strong> <strong>Derneği</strong> Üye<strong>le</strong><strong>ri</strong>;<br />
2009 yılı aidatı Genel Kurulumuz’da 80 TL olarak belir<strong>le</strong>nmiştir.<br />
Dernek faaliyet<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong> siz değerli üye<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>in ödediği aidatlar i<strong>le</strong><br />
gerçek<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong>lmektedir. Mensubu olduğumuz camianın bir bireyi olarak<br />
kişisel katkınız göstergesi olan yıllık aidatlarınızın zamanında<br />
ödenmesi biz<strong>le</strong><strong>ri</strong> motive edecektir.<br />
Değerli Üye<strong>miz</strong>,<br />
Aidatlarınızı, kredi kartlarına 6 taksite kadar ödeme kolaylığı sağlıyoruz.<br />
duyurularımız<br />
Bunun için derneği<strong>miz</strong>i arayarak otoma<strong>tik</strong> kredi kartı talimatı vermeniz veya<br />
aşağıdaki banka hesap numaralarına <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji <strong>Mezunları</strong> <strong>Derneği</strong><br />
adına hava<strong>le</strong> yapmanız yeterlidir.<br />
T. İş Bankası Akay Şubesi 4201-360 953<br />
Finansbank GOP Şubesi 1915888<br />
Garanti Kızılay Şubesi 82 / 6296404<br />
Yapı Kredi Bankası Akay Şubesi 69948367<br />
info@ko<strong>le</strong>j.org<br />
uyelik@ko<strong>le</strong>j.org<br />
444 0 958<br />
25<br />
MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r
<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji <strong>Mezunları</strong> <strong>Derneği</strong> Onur Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ali Bozer’42<br />
“Böy<strong>le</strong> bir kurula başkan olmaktan<br />
dolayı gurur duyuyorum”<br />
<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji <strong>Mezunları</strong> <strong>Derneği</strong> içinde yer alan komisyonların tanıtılmasına bu sayımızdan<br />
itibaren başlıyoruz. Bu ilk sayımızı çok değerli üye<strong>le</strong>rden oluşan Onur Kurulu’muzun<br />
tanıtımına ayırdık. Kurulun faaliyet<strong>le</strong><strong>ri</strong>y<strong>le</strong> ilgili bilgi<strong>le</strong><strong>ri</strong> Eski Dışiş<strong>le</strong><strong>ri</strong> Bakanı ve Başbakan<br />
Yardımcısı Prof. Dr. Ali Bozer biz<strong>le</strong>re aktardı. Dernek ve <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji i<strong>le</strong> ilgili<br />
düşünce<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni de paylaşan Başkan Bozer, görevinden duyduğu memnuniyeti di<strong>le</strong> getirdi.<br />
ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />
<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji <strong>Mezunları</strong> <strong>Derneği</strong> Onur Kurulu üye<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />
kaç kişiden ve kim<strong>le</strong>rden oluşuyor?<br />
Onur Kurulu son seçim<strong>le</strong>r<strong>le</strong> birlikte 21 arkadaşımızdan<br />
oluşmaktadır. Bu sayıya şu an hayatta olmayan<br />
bazı arkadaşlarımız da dahildir. Onur Kurulu’ndaki<br />
arkadaşlarımızın isim<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni kısaca belirteyim;<br />
Nuyan Sav'48, Gülseren Orhon'49, Sevim<br />
Erarslan'49, Erdem Tulgar'58, Emin Çölaşan'60,<br />
Ergün Alkan'63, Refik Çölaşan'64, A.Berati Arısoy'65, Celal<br />
Gö<strong>le</strong>'65, Niyazi Akdaş'65, Uğur Tola'65, Mustafa Ünsay'66, Volkan<br />
Bozkır'67, Zehra Odyakmaz'67, Deniz Sungur'68, İ.Deniz<br />
Coşkunsu '70, Okyay Bağdat'70, Rıfat Hisarcıklıoğlu'73, Özger<br />
Tevfik Aksoy'44 (vefat) ve Mehmet Mağdenli'60 (vefat).<br />
Nuyan Sav, Gülseren Orhon gibi bazı arkadaşlarımızın<br />
Onur Kurulu’na dahil olma ta<strong>ri</strong>h<strong>le</strong><strong>ri</strong> çok eskidir. 1947, 1949,<br />
1960 yılında dahil olan arkadaşlarımız mevcuttur. Rıfat Hisarcıklıoğlu,<br />
Ergün Alkan ve Deniz Coşkunsu gibi aramıza yeni<br />
katılan arkadaşlarımız da vardır.<br />
Bu arkadaşlarımızdan bir kısmı vefat etmiş ve bir kısmı da<br />
devamsız olmasına rağmen isim<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni kurul üyesi olarak söy<strong>le</strong>memin<br />
sebebi arkadaşlarımın gıyabında duyduğum saygıya<br />
dayanıyor. Statümüze göre Onur Kurulu’na seçilmişseniz üyeliğiniz<br />
ömür boyu devam eder ve üye<strong>le</strong>re müeyyide uygulama<br />
durumu yoktur.<br />
Kurul olarak çok düzenli toplantılar yapılır ve katılım da tatmin<br />
edici düzeyde olur. Bizim camiamız memnuniyet<strong>le</strong> ifade<br />
edeyim çok kapsamlı bir camiadır. Camiamızın çeşitli kuruluşları<br />
vardır. Türk Eğitim <strong>Derneği</strong>, <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji Vakfı, <strong>TED</strong><br />
<strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r Spor Kulübümüz gibi. Esas ilgi alanımız<br />
<strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji olmakla beraber, bunlar hakkında da bilgi edini-
yoruz, böy<strong>le</strong>ce camianın tümü hakkında nabzı tutma imkânımız<br />
oluyor. Kurul, her zaman büyük bir ahenk içinde çalışmıştır<br />
ve şahsen böy<strong>le</strong>sine bir kurula başkanlık ettiğim için memnuniyet<br />
ve gurur duyuyorum.<br />
Onur Kurulu’nun faaliyet<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden bahseder misiniz?<br />
Biz camiamızın mese<strong>le</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong> hakkında ye<strong>ri</strong>ne göre Türk Eğitim<br />
<strong>Derneği</strong>’ne, ye<strong>ri</strong>ne göre <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji Vakfı’na, olaylar<br />
karşısındaki düşünce<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>i sunmak yolunu tercih ediyoruz.<br />
Bunun dışında disipline çok önem ve<strong>ri</strong>yoruz. Ko<strong>le</strong>ji<strong>miz</strong>deki<br />
disiplin çalışmalarına katkıda bulunmayı büyük bir zevk<strong>le</strong> yapıyoruz.<br />
Ülke<strong>miz</strong>in sorunlarına karşı duyarlıyız ve bu alanda bazı<br />
faaliyet<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong> olur. Mesela, 2008 Nisan ayında Anayasa Taslağı<br />
üze<strong>ri</strong>nde bir sempozyum düzen<strong>le</strong>dik. Bu sempozyumda<br />
yapılan müzakere<strong>le</strong><strong>ri</strong> bir kitap halinde yayınladık ve ilgili yer<strong>le</strong>re<br />
gönderdik. Bu suret<strong>le</strong> Anayasa Taslağı üze<strong>ri</strong>ndeki görüş<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>i<br />
de di<strong>le</strong> getirmiş olduk.<br />
Bunun dışında Ko<strong>le</strong>j camiasına hizmet etmiş ve emeği<br />
geçmiş olanların anılarının, yaşıyorsa kendi<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin okul ve<br />
camia içinde yaşatılması ve ödül<strong>le</strong>ndi<strong>ri</strong>lmesi için de faaliyet<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong><br />
var. Örneğin son olarak Ko<strong>le</strong>ji<strong>miz</strong>in uzun yıllar muhasebeciliğini<br />
yapan ve ne yazık ki geçtiği<strong>miz</strong> ay hayatını kaybeden<br />
değerli ve emektar Fethi İnce Bey’e hastayken bir ziyarette<br />
bulunduk. Kendisine manevi desteği<strong>miz</strong>i sunduk.<br />
Bunu dışında tüm camiayı bir<strong>le</strong>ştirecek bir Danışma Kurulu’nun<br />
oluşturulması hakkında görüşme<strong>le</strong>r yaptık. Bütün bi<strong>ri</strong>m<strong>le</strong>r<br />
bir bütün içinde faaliyet<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni sürdürsün<strong>le</strong>r ve aralarında kuvvetli<br />
bir dayanışma olsun istiyoruz. Bu konuda bazı temenni<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong><br />
olmuştur. Bunların ötesinde toplantılarla bir araya ge<strong>le</strong>rek<br />
eski arkadaşlarımızın bazılarına karşı olan hasreti<strong>miz</strong>i gidermiş,<br />
Ko<strong>le</strong>j anılarımızı yad etmiş oluyoruz. Ve bu vesi<strong>le</strong> i<strong>le</strong> bir<br />
kere daha Danışma Kurulundaki arkadaşlarımıza katkılarından<br />
dolayı sizin vasıtanızla teşekkür etmeyi bir borç sayıyorum.<br />
<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji <strong>Mezunları</strong> <strong>Derneği</strong>’nin çalışmalarını<br />
nasıl buluyorsunuz?<br />
Çok başarılı buluyorum. <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji <strong>Mezunları</strong> <strong>Derneği</strong>’ndeki<br />
bütün arkadaşlar adeta kendi<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni oraya vakfetmiş<strong>le</strong>r.<br />
Mezunlar <strong>Derneği</strong> Başkanı da kurul toplantılarımıza katılıyor<br />
ve kendi faaliyet<strong>le</strong><strong>ri</strong> hakkında bilgi<strong>le</strong>r ve<strong>ri</strong>yor. Biz<strong>le</strong>rden görüş<br />
ve öne<strong>ri</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>i alıyor. <strong>Derneği</strong>n bazı faaliyet<strong>le</strong><strong>ri</strong> ge<strong>le</strong>nek haline<br />
gelmiştir. Bunların dışında her sene bazı teşebbüs<strong>le</strong>re girdik<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni<br />
de görüyoruz. Bir de bütün mezunları ve hatta öğrenci<br />
olanları da toplayacak bir tesis olan Ko<strong>le</strong>j-IN yapılıyor. Bu da<br />
aramızdaki dayanışmayı devam ettirmek için çok büyük bir<br />
araç olacak. Bütün genç arkadaşlarımı kutluyorum.<br />
Onur Kurulu olarak hedef<strong>le</strong><strong>ri</strong>niz ne<strong>le</strong>rdir?<br />
Başlıca hedefi<strong>miz</strong> bu camianın içindeki bütün kuruluşlar<br />
arasındaki ahenkli çalışma düzeninin devamına yardımcı<br />
olmak. Yeni ve eski mezunlar arasındaki ilişkinin devamı için<br />
bizim dünyamız<br />
ilgili kuruluşlarımıza uyarıda bulunmak, mezunlar içindeki<br />
dayanışmanın sağlanmasına yardımcı olmak. Keza mezunlarımızın<br />
üniversiteye hangi sıradan girdiği, yüzde kaçla başarılı<br />
olduğunu takip etmekteyiz. Camianın eğitim düzeyinin artan<br />
bir şekilde olmasını istiyor ve buna da telkin<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong><strong>le</strong> katkıda<br />
bulunmaya çalışıyoruz.<br />
<strong>TED</strong> Üniversitesinin kurulmasıyla ilgili düşünce<strong>le</strong><strong>ri</strong>nizi alabilir<br />
miyiz?<br />
<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’nin, benim için, en önemli faaliyet<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden<br />
bir tanesi üniversite kurulmasıdır. Ben <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji<br />
Vakfı’nın 20 sene başkanlığını yaptım. Vakıf kurulmadan önce<br />
de Türk Eğitim <strong>Derneği</strong> Yönetim Kurulu’nda son sene<strong>le</strong>rde<br />
bulundum. Vakfı biz kurduk ve bizim o zamanki ekibi<strong>miz</strong>in üze<strong>ri</strong>nde<br />
durduğu mese<strong>le</strong><strong>le</strong>rden bir tanesi de üniversite kurmaktı.<br />
Maa<strong>le</strong>sef Mili Eğitim Bakanlığı’ndan gereken teşviki görmedik.<br />
Hatta o zamanlar Anayasa Mahkemesi’nin kararına göre vakıf<br />
halinde üniversite kurmak mümkün değildi. Bizden sonra<br />
ge<strong>le</strong>n genç arkadaşlar, bu başarıya ulaştılar. Sanıyorum<br />
YÖK’ten de bu karar çıkmak üzere, büyük bir üniversite kuruyorlar,<br />
kendi<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni bu vesi<strong>le</strong> i<strong>le</strong> kutlamak istiyorum.<br />
Bir marka olarak <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’ni ge<strong>le</strong>cekte nerede<br />
görüyorsunuz?<br />
<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji, kendini toplumda kabul ettirmiş bir<br />
okuldur, bir markadır. Bunu daha yaygın bir ha<strong>le</strong> getireceğiz.<br />
İlk mezunlardan bi<strong>ri</strong> olduğum için o zamanlarla bugünü mukayese<br />
ettiğimde müthiş ve çok mükemmel bir i<strong>le</strong>r<strong>le</strong>me kaydedilmiş<br />
olduğunu düşünüyorum.<br />
O zamanlar bu kuruluşları <strong>TED</strong> Ko<strong>le</strong>ji mezunları yönetmezdi,<br />
çünkü o düzeye gelmiş mezunumuz yoktu. Türk Eğitim<br />
<strong>Derneği</strong> Yönetim Kurulu’na yönetici olarak ilk ge<strong>le</strong>n bendim,<br />
düşünebiliyor musunuz? Bugün bakıyorum bütün bi<strong>ri</strong>m<strong>le</strong>r<br />
mezunlarımız tarafından yönetiliyor, ama dışarıya da açığız ve<br />
bunun daha da güç<strong>le</strong>neceğini umut ediyorum.<br />
Son olarak mezunlarımıza ne<strong>le</strong>r i<strong>le</strong>tmek istersiniz?<br />
Ko<strong>le</strong>j’in hemen hemen ilk mezunlarından bi<strong>ri</strong>yim, benden<br />
evvel iki sınıf var. Ko<strong>le</strong>j mezunu olmaktan mutluluk duyuyorum.<br />
Bu camiaya mensup olmak benim için ayrı bir mazha<strong>ri</strong>yettir.<br />
Sorunuza kısaca cevap vermek istiyorum. Ko<strong>le</strong>j mezunu<br />
genç arkadaşlarımın okullarıyla, Ko<strong>le</strong>j camiasıyla ilişki<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni<br />
kesmeme<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni, bu camiaya hizmet etme<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni di<strong>le</strong><strong>ri</strong>m. Sevgili<br />
Ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong><strong>ri</strong>n mensup oldukları mes<strong>le</strong>k<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde gerek ahlak, gerek<br />
bilgi yönünden seçkin insan olmaları; ayrıca mezunlarımızın,<br />
ağabey<strong>le</strong><strong>ri</strong>, öğretmen<strong>le</strong><strong>ri</strong> gibi, Cumhu<strong>ri</strong>yeti<strong>miz</strong> kurucusu eşsiz<br />
Atatürk ve arkadaşlarının koyduğu asal ilke<strong>le</strong>re bağlı ve onlardan<br />
ödün vermeyen bir yapıya sahip olmaları en içten di<strong>le</strong>ğimdir.<br />
27<br />
MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r
izim dünyamız<br />
28<br />
64 mezunları her ay buluşuyor<br />
<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji 1964 yılı mezunları 2008 yılının Eylül ayından bu yana her ayın üçüncü<br />
çarşambası bir araya ge<strong>le</strong>rek, eski gün<strong>le</strong><strong>ri</strong> yad ediyorlar. Bü<strong>le</strong>nt Öcal, Metin Kutluay ve<br />
Prof. Dr. Haluk Pamir’in önderliğinde başlatılan toplantılara her ay farklı kişi<strong>le</strong>r katılıyor. Bu<br />
toplantılardan büyük keyif aldıklarını belirten Öcal, buluşmalarını uzun yıllar devam ettirmek<br />
niyetinde olduklarını söylüyor.<br />
<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji 1964 mezunları grubu i<strong>le</strong> ilgili bilgi alabilir<br />
miyiz? Böy<strong>le</strong> bir grup nasıl oluştu? Ne kadar süredir<br />
buluşuyorsunuz?<br />
Bu toplantıların yapılmasındaki en önemli etken<br />
2004 yılında Bolu Koru Oteli’ndeki buluşmamız<br />
oldu. Burayı iş<strong>le</strong>ten arkadaşlarımız mezuniyeti<strong>miz</strong>in<br />
40. yılında biz<strong>le</strong>r için 90 oda ayırtmışlardı. Bu<br />
90 odanın tamamı doldu. Orada herkes birbi<strong>ri</strong>ne<br />
kenet<strong>le</strong>ndi. Güzel bir gün geçirdik. Birbi<strong>ri</strong><strong>miz</strong>i çok<br />
öz<strong>le</strong>mişiz. Herkes bir anda ortaokul, lise hayatına döndü.<br />
Şakalar bi<strong>le</strong> o zamana döndü. Böy<strong>le</strong> bir hasret o zamandan<br />
benim içimde hep vardı.<br />
Ben aslında 1964 mezunu değilim. Kızlarla bir sene daha<br />
fazla okumak için Lise 2’de sınıfta kaldım 1965’te mezun<br />
oldum. Mezun olduktan sonra iş hayatında Ko<strong>le</strong>jli arkadaşlarımızla<br />
karşılaştık. Her zaman da iş ortamında birbi<strong>ri</strong><strong>miz</strong>e yardım<br />
et<strong>tik</strong>. Ben arkadaşlığa çok fazla inanan bir insanım. Bir şey<br />
yaptığım zaman etrafımda arkadaşlarım olsun, her zaman bir<br />
ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />
arada olalım, birbi<strong>ri</strong><strong>miz</strong>in dert<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne ortak olalım diye düşünüyorum.<br />
Belki de Ko<strong>le</strong>j’de aldığımız eğitim bize böy<strong>le</strong> sıkı bir<br />
şekilde bağlanmayı öğretti.<br />
Ben 1975’ten bu yana inşaat sektöründe üretim yapan<br />
Çanakka<strong>le</strong> Seramik ve Ka<strong>le</strong>bodur grubunun bölge pazarlama<br />
müdürlüğünü yaptım. Şu anda da Dr. İbrahim Bodur Ka<strong>le</strong>seramik<br />
Eğitim, Sağlık ve Sosyal Yardım Vakfı’nda Genel Müdürlük<br />
yapıyorum. Bizim dönem arkadaşlarımızdan Cafe Kahve’nin<br />
sahibi mimar Metin Kutluay’la iş hayatımızda sürekli karşı<br />
karşıya geldik. Birbi<strong>ri</strong><strong>miz</strong>e yardım et<strong>tik</strong>. ODTÜ Mimarlık<br />
Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haluk Pamir de bizim sınıf arkadaşımız.<br />
Üçümüz bir araya geldiği<strong>miz</strong>de tüm 64 mezunlarının bir<br />
arada olacağı toplantılar yapmayı planlıyorduk. İlk toplantımızı<br />
Eylül 2008 ta<strong>ri</strong>hinde yapmaya karar verdik. Hiç üşenmeden<br />
herkesin mail adres<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni aldık.<br />
Şu an eli<strong>miz</strong>de 201 kişinin adresi var. Bu toplantı gün<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />
öncesinde herkese mesaj çekiliyor. Buluşma günümüz her<br />
ayın 3. Çarşamba günü.
Okul sıralarında birlikte olduğunuz arkadaşlarınızı yıllar<br />
sonra yeniden görmek siz<strong>le</strong>re ne<strong>le</strong>r hissetti<strong>ri</strong>yor?<br />
Çok büyük keyif alıyoruz. Okul sıralarına, hatıralarımıza ge<strong>ri</strong><br />
dönüyoruz. O gün<strong>le</strong><strong>ri</strong> anlatırken bir yandan da başımızdan<br />
geçen yeni şey<strong>le</strong><strong>ri</strong> de birbi<strong>ri</strong><strong>miz</strong><strong>le</strong> paylaşıyoruz. Bazen birbi<strong>ri</strong><strong>miz</strong>e<br />
takılıyor, birbi<strong>ri</strong><strong>miz</strong>i kızdırıyoruz. Buraya ge<strong>le</strong>n<strong>le</strong><strong>ri</strong>n hepsi<br />
de bu işten memnun. Eli<strong>miz</strong>deki adres<strong>le</strong>rde İstanbul’da, Marma<strong>ri</strong>s’te,<br />
Bodrum’da hatta yurtdışında olanlar var. Ama ben<br />
her ay onlara da mail gönde<strong>ri</strong>yorum. Mesela bundan iki ay<br />
önce İstanbul’dan Muzaffer Bayraktaroğlu geldi. Şu anda toplantıya<br />
katılım 40-50 kişi arasında dönüyor. Her toplantıya farklı<br />
kişi<strong>le</strong>r ge<strong>le</strong>biliyor. Belki bu daha da çoğalacak. Şubat ayı toplantısından<br />
önce mai<strong>le</strong> “Kızlar azınlıkta kalıyorsunuz” diye bir<br />
not ek<strong>le</strong>dim. Bir baktık Fırat Topçuoğlu, kızları toplamış gelmiş.<br />
Bu sefer “Dikkat kızlar fark atmaya başladı” diye yazdım.<br />
Bu toplantıların güzelliği şu; mesela yollarda karşılaşıyoruz.<br />
64 mezunu olup bugüne kadar hiç görmediğim arkadaşlarım<br />
var. Niçin hiç olmazsa imkan dahilinde olanları bulup<br />
onlarla tekrar görüşmeyelim?<br />
64 mezunlarının birbir<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne bu kadar bağlı olmalarının<br />
neden<strong>le</strong><strong>ri</strong> değer<strong>le</strong>ndi<strong>ri</strong>lmek istenirse, hangi etmen<strong>le</strong><strong>ri</strong> en<br />
başta sıralayabilirsiniz?<br />
Ben 64’ten sonraki<strong>le</strong><strong>ri</strong>n de çok farklı olduğunu düşünmüyorum.<br />
Onlar da birbir<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne bağlılar, bizim gibi sık toplanıyorlar.<br />
<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji mezunu olmanın nasıl bir duygu olduğunu<br />
sizden din<strong>le</strong>yebilir miyiz?<br />
Ko<strong>le</strong>jli olmayı ta<strong>ri</strong>f etmek çok kolay değil. Bizim yetişti<strong>ri</strong>lme<br />
tarzımız belki diğer okullardan biraz farklılık göstermiş olabilir.<br />
Bizde arkadaşlık duygusu daha fazla. Diğer okullarda bir iki<br />
samimi arkadaşlık olur. Bizde ise tüm sınıfta aynı arkadaşlık<br />
duyguları hakimdir. Yalnız bizim sınıf arkadaşlığı dönemi değil,<br />
bir de bizim tuva<strong>le</strong>tte sigara arkadaşlığı dönemi<strong>miz</strong> var. Bizim<br />
ulaşamadığımız arkadaşlarımız bana mail atarak ilişki kurabilir<strong>le</strong>r.<br />
Mail adresim; bu<strong>le</strong>ntocal@ka<strong>le</strong>.com.tr ve Tel: 0549 314<br />
44 19. Ayrıca buluşma adresi<strong>miz</strong>: Cafe Kahve Uğur Mumcu<br />
Cad. No:12 GOP Tel: 0312 446 20 51<br />
bizim dünyamız<br />
29<br />
MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r
izim dünyamız<br />
30<br />
69-70 mezunlarının 60’lar partisi<br />
2009 yılının Ocak ayında, Yahoogroups sayesinde tam 7 yıldır<br />
irtibata geçmiş olan 69-70 yılı mezunlarından birkaç arkadaşımla<br />
beraber bir partide idik. Bu çok zevkli geçen partide,<br />
yine dönem arkadaşlarımızdan benim ilkokul arkadaşım sevgili<br />
Sedef Demirel’in “Biz kendi grubumuza niye özel bir parti<br />
düzen<strong>le</strong>miyoruz?.. Hadi bakalım..” demesiy<strong>le</strong> bir proje geldi<br />
aklımıza..<br />
Daha evvel defalarca toplanmış, 69-70 mezunları için gerçek<br />
bir 60’lar partisi düzen<strong>le</strong>meye karar verdik… Dönem arkadaşımız<br />
sevgili Metin Murphy Menahem’in kulübünde yaptığımız<br />
bir toplantıda, dönem yıllığımızın slide showunun, arkadaşlarımızı<br />
ne kadar etki<strong>le</strong>diğini hatırlayarak, dönemi kendi<br />
müziği i<strong>le</strong> bir slide show olarak hatırlatmak fik<strong>ri</strong> geldi aklıma.<br />
Aslında geçtiği<strong>miz</strong> sene<strong>le</strong>rde “Mimarlar <strong>Derneği</strong> 1927”de bir<br />
gece rahmetli Ko<strong>le</strong>jli kardeşim, mimar “Ali Yavuz Özbay”ın<br />
hazırladığı bir geceden ve onun sunusundan çok etki<strong>le</strong>nmiştim.<br />
Onun da adını anarak bu yeni projeye başladım. Kronolojik<br />
Dünya Ta<strong>ri</strong>hi resim<strong>le</strong><strong>ri</strong> i<strong>le</strong> başlayıp, artist<strong>le</strong>r, müzik grupları,<br />
popü<strong>le</strong>r gazete ve dergi<strong>le</strong>r, arabalar, motorlar, müzik sistem<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />
vb. döneme damgasını vuran her şeyi, yaklaşık her şeyi gös-<br />
ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />
termeye çalıştım. Bu bitince, niye Türkçe bir göste<strong>ri</strong> olmasın<br />
dedik ve onu da aynı mantalite i<strong>le</strong> hazırladık…<br />
Yer seçiminde çok hassas davrandık. Küçük, samimi ve<br />
teknik ekipmanı kuvvetli bir yer aramaya başladık. O sırada<br />
facebook’da şahsıma ge<strong>le</strong>n bir davet bizi, 21 Şubat<br />
2009’unun o çok karlı gecesinde, “Ruhi Bey Meyhanesi”nde<br />
toplanmaya itti. Açıkçası çok da memnun kaldık. Arada çıkan<br />
teknik sorunları kıymetli dostum Mustafa Su sayesinde kolayca<br />
aştık ve geceyi gerçek<strong>le</strong>ştirdik. Gece bizim grubun ötesinde<br />
bir ilgi i<strong>le</strong> iz<strong>le</strong>ndi. Bu arada küçük yer ilk bana dokundu ve<br />
izdiham beni eğ<strong>le</strong>nceyi salonun dışından iz<strong>le</strong>meye zorladı.<br />
Gecenin i<strong>le</strong>r<strong>le</strong>yen saat<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde Ajda Pekkan’ın “Azize”sinin, yine<br />
Ajda Pekkan Zeki Müren’in “İki Yabancı” klip<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin de bulunduğu<br />
bir göste<strong>ri</strong>, ardından Mustafa Su’nun “My Way” i<strong>le</strong> başlayan<br />
karaoke show’unu iz<strong>le</strong>dik. Ve Monşer! Hidayet E<strong>ri</strong>ş’in<br />
piyanosu eşliğinde söy<strong>le</strong>nen şarkılar i<strong>le</strong> sabaha doğru birlikteliği<strong>miz</strong>i<br />
sonlandırdık...<br />
Yıllardan sonra, hadi adıyla söy<strong>le</strong>yeyim 50 yıllık dostlarımla<br />
gü<strong>le</strong> ağlaya, coşa oynaya, dans ederek, şarkı söy<strong>le</strong>yerek<br />
çok güzel bir gece geçirdik…<br />
Ahmet Kemal Üner’70
“Pekiyi” Ezber<strong>le</strong>dik…<br />
Elimde Milli Eğitim Bakanlığı damgalı bir okul kitabı var…<br />
Damganın bulunduğu kitap kapağını sola doğru kıvırıyorum.<br />
Yazarlar, kitap basım ta<strong>ri</strong>hi, ye<strong>ri</strong>… Bir sayfa daha kıvrılıyor el<strong>le</strong><strong>ri</strong>mde<br />
sol tarafa doğru. “Beyaz, ay yıldızlı al bayrak” hemen<br />
altında İs<strong>tik</strong>lal Marşı… Ardından bir sayfa daha.. Mustafa<br />
Kemal Atatürk’ün çakmak çakmak bakan göz<strong>le</strong><strong>ri</strong> sağ sayfada<br />
olmakla beraber, sol sayfada Türk gençliğine miras olarak<br />
bıraktığı Gençliğe Hitabe…<br />
Okula ilk adımlarını attıklarından itibaren, Atatürk İlke ve<br />
İnkılaplarını, yapılan savaşları, zafer<strong>le</strong><strong>ri</strong> ve mağlubiyet<strong>le</strong><strong>ri</strong>,<br />
bağımsız olma çabalarını ya da “bazılarının” baş rol<strong>le</strong>rde<br />
oynadığı Türk mil<strong>le</strong>tini bağımlı olmaya ite<strong>le</strong>me<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni, adeta bir<br />
sömürge gibi yaşatma çabalarını; fakat eninde sonunda bahsi<br />
geçen “bazı” kesim<strong>le</strong><strong>ri</strong>n bozguna nasıl uğratıldıklarını öğreniyorlar,<br />
ge<strong>le</strong>ceğin Türk genç<strong>le</strong><strong>ri</strong> olarak yetişti<strong>ri</strong><strong>le</strong>n<strong>le</strong>r… Mezhep,<br />
din ayırmaksızın Türklüğün geniş çatısına sığınmış kahramanlarının<br />
asil ta<strong>ri</strong>hinden sınavlara gi<strong>ri</strong>yorlar.<br />
Aralarında onlara bırakılmış bu hazinenin ta<strong>ri</strong>hinin “ezber<strong>le</strong>nmesinden”<br />
pekiyi alanlarda var gayet tabii… Kitaplarda<br />
yazılan mirasları birkaç kez okuduktan hemen sonra kitap<br />
kapağını kapayıp iyi ezber<strong>le</strong>yebilmiş miyim, kontrol edip karşısındaki<br />
duvara kendi<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne bırakılan miras ta<strong>ri</strong>h<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni takır takır<br />
sayan mirasçılar yok mu sanıyorsunuz? Fakat aynı mirasçılardan<br />
söz ediyorum ki, hep pekiyi aldıkları, nokta-virgül ezber<strong>le</strong>dik<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />
bu hazinenin ta<strong>ri</strong>hinin “medeniyet deni<strong>le</strong>n tek dişi kalmış<br />
canavar”a her gün biraz daha yeniliyor olduğunu bir türlü fark<br />
edemeden, “düşünemeden altındaki bin<strong>le</strong>rce kefensiz yatanı,<br />
bastığı yer<strong>le</strong><strong>ri</strong> toprak! deyip geçen<strong>le</strong>rden” söz ediyorum…<br />
Hepsi diyemem, buna tabii ki hakkım yok. Fakat gerçekten<br />
rahatsız edici bir çoğunluk, bir Türk genci çoğunluğu, sınıflarda<br />
haftayı İs<strong>tik</strong>lal Marşı’yla açmaktan ve hatta açabiliyor<br />
olmaktan mutlu değil gibi görünüyor… Tahtanın hemen üze<strong>ri</strong>ne<br />
yer<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong>lmiş Türk bayrağına bakmaya bi<strong>le</strong> tenezzül etmiyor<br />
kimi<strong>le</strong><strong>ri</strong>. Olduğu yerde sallanan, arada sırada aklına es<strong>tik</strong>çe bir<br />
iki kelime mırıldanan, başları ön<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne eğik, kendi mil<strong>le</strong>t<strong>le</strong><strong>ri</strong> için<br />
dik durup marşlarını söy<strong>le</strong>meye bi<strong>le</strong> üşenen “Ey Türk Gençli-<br />
bizim dünyamız<br />
ği”. Bi<strong>ri</strong>nci vazifen bu muydu! Tören<strong>le</strong><strong>ri</strong>n yanından bi<strong>le</strong> geçmeyen<br />
ya da cezalardan korkup, zoraki geçmenin verdiği bezginlik<strong>le</strong><br />
kendi Cumhu<strong>ri</strong>yet Bayramı’nı doyasıya kutlamadan, kim<br />
yatağından kalkıp taa okula gidecek diye kesti<strong>ri</strong>p atan, Türk<br />
Gençliği! Mevcudiyetinin ve İs<strong>tik</strong>balinin yegane temeli bu muydu!<br />
Cumhu<strong>ri</strong>yet’in yılmaz bekçi<strong>le</strong><strong>ri</strong>yiz diyorduk hani? Yılmadan<br />
bekçilik ettiği<strong>miz</strong> Türkiye Cumhu<strong>ri</strong>yeti’nin kendi bayramına bi<strong>le</strong><br />
gitmeyerek mi bu yılmazlık? Genciz diyorduk, 19 Mayıs’da<br />
okul bahçe<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni boş bırakarak mı kanıtlanıyor bu gençlik? Ya<br />
da sürekli “içinde bulunduğun vaziyetin imkan ve şeraitinden”<br />
yakınarak mı kaçacaksın dış ülke<strong>le</strong>re? Oralarda kendini gelişti<strong>ri</strong>p<br />
oralarda mı doktor, mühendis, bilim adamı olacaksın?...<br />
Küçük yaşlardan be<strong>ri</strong> ezberliyordun hani ta<strong>ri</strong>hini… Hani<br />
pekiyi alabiliyordun ezber<strong>le</strong>dik<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden kimi zaman… “Düşmanı<br />
denize döktük” diyordun oturduğun koltuktan rahatça…<br />
İs<strong>tik</strong>lal Marşı’nı ezberliyordun ve Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’ni…<br />
Ezber<strong>le</strong>diğin hiçbir şeyde bezmişliği göremeyeceksin.<br />
Kitap kapağını kapatıp duvara takır takır sayabildiğin hiçbir<br />
şeyde yorgunluğu, vazgeçmişliği, ölme-bitme korkusunu<br />
bulamayacaksın. Pekiyi alabildiğin hiçbir sınavda kendi ülkesini<br />
bırakıp, diğer ülke<strong>le</strong>rde yoğrulan kahramanlar göremeyeceksin.<br />
Hissedeceksin! Yüceliğini, tüy<strong>le</strong><strong>ri</strong> diken diken eden<br />
marşını… Benimseyeceksin! Sana yazılan hitabeni… Hala bir<br />
hayat felsefen yoksa, okuduklarını, öğrendik<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni felsefe edeceksin<br />
hayatına. Ve asla vazgeçmeyeceksin… Vatan ve mil<strong>le</strong>t<br />
sevgin için gidebildiğin yere kadar gideceksin. Sen, Türk gencisin!<br />
“… Ey Türk is<strong>tik</strong>balinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde<br />
dahi, vazifen; Türk İs<strong>tik</strong>lal ve Cumhu<strong>ri</strong>yetini kurtarmaktır!<br />
Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.”<br />
31<br />
Nazlı Taşkın (11-O, 1001)<br />
<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji Lise Kısmı<br />
73 mezunu yatılıları<br />
<strong>Ankara</strong>’da buluştu<br />
<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji 1973 mezunu yatılı öğrenci<strong>le</strong><strong>ri</strong> 28 Şubat<br />
2009 ta<strong>ri</strong>hinde <strong>Ankara</strong>’da bir araya geldi. Hep birlikte güzel bir<br />
gece geçiren mezunlarımız eski gün<strong>le</strong><strong>ri</strong> anarak, keyifli anlar<br />
yaşadılar.<br />
MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r
izim dünyamız<br />
32<br />
50. YIL KUTLAMAMIZA MUTLAKA GELİN<br />
(100. YIL’A GELEMEYEBİLİRSİNİZ)<br />
Biz iki kardeş<strong>tik</strong>. Ağabeyim, Metin, benden dokuz<br />
yaş daha büyüktü. O neden<strong>le</strong> onun ilk veya ortaokulda<br />
okuduğuna hiç şahit olmadım, belki de okumadı,<br />
doğrudan liseye gitti. Ben okul denen cendereden<br />
haberdar olduğumda o çoktan lisede öğrenciydi.<br />
Türk Maa<strong>ri</strong>f Cemiyeti Yenişehir Ko<strong>le</strong>ji’nde okuyordu.<br />
O İncesu’nun oradaki okulda. “Leyli” idi. Ben<br />
önce Erenköy 38. İlkokul, sonra Sarar İlkokulu, onu<br />
takiben Eskişehir Dumlupınar İlkokulu…” Hayır<br />
kovulmuyordum, babam tayin oldukça biz de peşinden<br />
gidiyorduk.” En sonunda Yenişehir Maa<strong>ri</strong>f Ko<strong>le</strong>ji<br />
4. Sınıf.. Ama okulu daha önce görmüştüm.<br />
İzcilik o zamanlar çok önemliydi. En önemli rakibi<strong>miz</strong><br />
Atatürk Lisesi idi. Atatürk Lisesi’nde kız yoktu,<br />
sadece erkek öğrenci<strong>le</strong>r okurdu ve öğrenci sayısı<br />
bizden çok fazlaydı. Dolayısıyla sporda pek bir<br />
üstünlük sağlayamazdık.. Ammmaa izcilik bambaşkaydı.<br />
Maa<strong>ri</strong>f Ko<strong>le</strong>ji farklıydı. He<strong>le</strong> kuğular gibi süzü<strong>le</strong>rek yürüyen kızlarımız<br />
<strong>Ankara</strong>’nın gururu idi. Delikanlılar, boruları ve trampet<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />
tüm güç<strong>le</strong><strong>ri</strong> i<strong>le</strong> çalarak diğer okullara meydan okurlardı, kızlarımızı<br />
korumak üzere. Hipodroma giderken ön<strong>le</strong>nemez bir<br />
şekilde G.M Kemal Bulvarında bir<strong>le</strong>şen bu iki rakip okul izci<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin<br />
boru ve trampet takımları i<strong>le</strong> adeta bir diğe<strong>ri</strong>ni yok etmek<br />
için verdik<strong>le</strong><strong>ri</strong> mücade<strong>le</strong> tüm <strong>Ankara</strong>lıların hakemliğinde hipodroma<br />
kadar acımasızca sürerdi. Trampet takımı şefi Oğuz Abi<br />
(Hiçyılmaz) trampetinin de<strong>ri</strong>si, boru takımı şefi Adil Ağbi ise<br />
dudakları patlamış olarak okula döner<strong>le</strong>rdi. Ama her resm-i<br />
geçitin şaşmaz galibi BİZLER dik, (En azından bizim için öy<strong>le</strong><br />
idi) çünkü fazladan ve onlara her zaman fark atan kızlarımız ve<br />
bayraktarımız “Sarı Metin” vardı.<br />
Bir tören sonrası Oğuz Ağbi trampetini, Adil Ağbi dudaklarını<br />
patlatırken, süksesine ha<strong>le</strong>l gelmesin diye soğuktan donan<br />
Sarı Metin zatürree oluverdi. O zamanlar için ölümcül bir rahatsızlıkmış.<br />
Ev yasa büründü annem beni aldığı gibi Eskişehir’den<br />
<strong>Ankara</strong>’ya zıpladık. Okul “Sarı Metin”ini hastane<strong>le</strong>re<br />
emanet edemedi ve revirde Fatma Ablamız, annem, okul doktoru<br />
ve ben Sarı Metin’i iyi<strong>le</strong>ştirdik.<br />
Suphiye ve Nu<strong>ri</strong>ye Ablalarla o sırada tanıştık. Ben okulu<br />
asarak <strong>Ankara</strong>’ya kapağı atmanın mutluluğu içinde yüzerken,<br />
bir işgüzar: “ Leyli<strong>le</strong>r<strong>le</strong> birlikte mütealalara girsin “ diyiverdi. İşte<br />
müstakbel Ko<strong>le</strong>jliliğim böy<strong>le</strong>ce başlamış oldu, 1948.<br />
Okulun kömür tozundan bir bahçesi, bahçenin iki ucunda<br />
da ka<strong>le</strong> direk<strong>le</strong><strong>ri</strong> vardı. Futbol oynandığını pek hatırlamıyorum<br />
ama Hacettepe’li santrfor “Canavar Burhan“, ka<strong>le</strong>ci Korkut ve<br />
Aslan Daş sanırım o kömür tozlu sahadan yetişti. Şimdi okulun<br />
varlıklarına bir ka<strong>le</strong>m daha ilave edeceğim: “Bir de “Misnasır“<br />
ımız vardı. Duyuyordum ama kendisini hiç görmemiştim.<br />
Okulda ondan daha fazla korkulan hiç kimse yoktu. Bir gün<br />
karşılaştık; korku i<strong>le</strong>: “Good morning Miss Noisser“, dedim.<br />
ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />
Durdu bana döndü, ayvayı yemiştim: “It’s afternoon boy“ dedi<br />
ve uzaklaştı. Mil<strong>le</strong>t gülüyordu, ben yeniydim ve İngilizce ders<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong><br />
hep sabahları idi. Nereden bi<strong>le</strong>yim öğ<strong>le</strong>den sonra<br />
insanların başka şekilde selamlaştığını. Bu yıllar boyu okulumda,<br />
unutmamak üzere, öğrenecek<strong>le</strong><strong>ri</strong>min ilki idi.<br />
Okulda para<strong>le</strong>l bir hayatım vardı. Ağabeyinin kanatları altına<br />
sığınmış ve lisede itibarı olan bir ve<strong>le</strong>t ve ilkokulda ne olup<br />
bittiğinden habersiz ders<strong>le</strong>re gi<strong>ri</strong>p çıkan bir çocuk. Lisede itibarım<br />
vardı çünkü kızların mektuplarını ağabeyime veya arkadaşlarına<br />
getirmek ve onların i<strong>le</strong>ti<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni kızlara ulaştırmak gibi<br />
ulvi bir göreve sahiptim. Ben olmasaydım eminin bir jenerasyon<br />
boşluğu hasıl olurdu. Hani nasıl arılar olmadığı zaman<br />
ağaçlar meyve vermiyor ise… Derken bir gün okula zıplaya,<br />
zıplaya yürüyen “Batman“ gibi siyah bir pe<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni olan bir delikanlı<br />
geldi, Mr. Browning. Adı öy<strong>le</strong>ymiş; biz de artık kendisinden<br />
öy<strong>le</strong> bahsedeceğiz. Onunla birlikte Mr. Sherwood.. Bizim<br />
dönemin çocuklarından kimse bu ilave<strong>le</strong><strong>ri</strong>n farkında değildi<br />
ama ben aynı zamanda lisede görevli(!) olduğum için her<br />
şeyin farkındaydım. Okulda bir şey<strong>le</strong>r değişiyordu. Mümtaz<br />
Tarhan T. E. <strong>Derneği</strong> başkanı olmuştu. Yusuf Mardin öğretim<br />
kadrosuna dahil edilmişti. Bütün bunları bizim çocukların bilmesi<br />
mümkün mü! Şükretsin<strong>le</strong>r benim lisedeki ilişki<strong>le</strong><strong>ri</strong>me;<br />
ama okulun Ko<strong>le</strong>j olacağını bana bizim çocuklar haber verdi<strong>le</strong>r.<br />
Eee biz zaten ko<strong>le</strong>j diyorduk yoksa okul Ko<strong>le</strong>j değil miydi?<br />
Bu soruya henüz kimse doyurucu bir cevap veremiyordu.<br />
Umur, Teoman, Oytun bu konuda en bilgili<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>di fakat onların<br />
anlattıkları da pek bir şey ifade etmiyordu. Yalnız biz ilkokul<br />
sonda iken bütün ders<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>e ayrı öğretmen<strong>le</strong>r girmeye başlamıştı.<br />
Cimnastiğe Tevfik Bey, (çok yakışıklı idi bütün hanım<br />
öğretmen<strong>le</strong>r ve kız arkadaşlarımızın bir kısmı hayrandı), müziğe<br />
Muzaffer Bey (Arıkan), matematiğe Ayşe Harmankaya,<br />
Türkçe ve dilbilgisine Ragıba Hanım, tabiata İnayet Hanım,<br />
ta<strong>ri</strong>he Muazzez Hanım, resim-işe ressam ve de işçi olmayan
ir hanım… Her derse ayrı bir Bey veya Hanım; iş çığırından<br />
çıkmıştı ama hoşumuza gidiyordu, dışarıda: “Ta<strong>ri</strong>hçi beni çok<br />
seviyor” veya “Matema<strong>tik</strong>çiden nefret ediyorum” demek. Diğer<br />
okullardaki<strong>le</strong>r şaşkın dinliyorlardı. Onlarda bir hoca vardı iyiyse<br />
iyi, kötüyse kötüydü. Ama bizde öy<strong>le</strong> mi… Müzikte, düzgün<br />
solfej yapamadığı için, ilkokulda dayak yiyen ilk Türk öğrenci<strong>le</strong>r<br />
Nabi sayesinde bizim aramızdan çıkmıştı. Ayşe Harmankaya<br />
olmasaydı i<strong>le</strong><strong>ri</strong>deki yıllarda Ko<strong>le</strong>j, edebiyat bölümünden<br />
mezun veremezdi. Onun sayesinde biz<strong>le</strong>r, Oytun ve ben matema<strong>tik</strong>ten<br />
nefret edip edebiyatçı olduk ve bu arada cetvel deni<strong>le</strong>n<br />
a<strong>le</strong>tin ölçmekten çok<br />
avuç içi kızartılmasında<br />
kullanıldığını da öğrendik.<br />
Zekai Pişkin, Umur<br />
Büktaş, Teoman Germiyanlıgil,<br />
Turgut Güdüllüoğlu,<br />
Ekin Şahin, Hayati<br />
Özkan ve Kemal Çavuşoğlu<br />
nasılsa matematiği<br />
öğrenmeyi başardılar.<br />
Öy<strong>le</strong> olduk… Böy<strong>le</strong><br />
olduk… Sonunda ilkokuldan<br />
mezun olduk.<br />
Babama üstü kapalı olarak<br />
ilk resti o zaman çektim, diplomamı götürüp:<br />
“Baba ben artık mahal<strong>le</strong> bekçisi, polis<br />
veya kapıcı olabili<strong>ri</strong>m” değil mi diye gözdağı<br />
vermiştim. Babam iyi döverdi, o gün dövmedi<br />
mesajı almıştı herhalde…<br />
Başınızı şişirdim… Ertesi yıl bizi ortaokula<br />
almadılar 1950-51. “Hazırlık okuyacaksınız”<br />
dedi<strong>le</strong>r. Formalar mecbu<strong>ri</strong> kılındı. Göğsümüzde<br />
“<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Maa<strong>ri</strong>f Ko<strong>le</strong>ji” yazılı armalar<br />
bulunacaktı. Ceket<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong> bizim mavi, lisenin<br />
lacivert olacaktı. Veee hepsi aynı yerden alınacaktı.<br />
Ko<strong>le</strong>j olmak çok kolay değilmiş evcek<br />
anlamaya başlıyorduk. Okul “Bat Man” cüppeli<br />
öğretmen<strong>le</strong>r<strong>le</strong> doldu, ama Mr. Sherwood yoktu. Mr. Browning<br />
görevinin başında idi ve otuz küsur yıl, kırka yakın, belki daha<br />
fazla (biliyorsunuz her türlü hesap beni yorar) biz<strong>le</strong>re “Mr.<br />
Brown is at the sea-side” ı öğretti. Allah razı olsun.<br />
Hayatımız tamamen değişmişti. Bütün öğretmen<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong><br />
yabancı idi, edebiyat öğretmeni<strong>miz</strong> Sabahat Hanım ha<strong>ri</strong>ç. Eğitilme<strong>miz</strong><br />
anlaşılan bayağı güç bir işti, dışarıdan bakıldığında,<br />
çünkü her gün ismini bilmediği<strong>miz</strong> cezalar yağıyordu hepi<strong>miz</strong>in<br />
kafasına. “Get busy!”, “Shut-up!”, “fold your hands on your<br />
desk!” ilk bağışıklık kazandığımız feryatlardı. Kemal Çavuşoğlu,<br />
henüz örf ve adet<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>in kendisini tam olarak sıyıramadığı<br />
için feryatları Türkçe algılayıp ona göre tepki<strong>le</strong>r ve<strong>ri</strong>yordu. Mr.<br />
Carlini’nin “Shut-up!” diye haykırması Kemal’in: “Olsa da<br />
içsek” temennisi i<strong>le</strong> kahkaha tufanına dönüşüyordu veya “Get<br />
busy!” narasına yine Kemal’in büyük bir safiyet<strong>le</strong>: “ Ne bezi, ne<br />
bezi?” demesi hepi<strong>miz</strong>in “Conjugation” cezası alması i<strong>le</strong><br />
sonuçlanıyordu. O kadar çok fiil çekimi cezası alıp “Go” fiilini<br />
çek<strong>tik</strong> ki Turgut’un ismi otoma<strong>tik</strong>man “To Go”ya dönüştü ve<br />
bizim dünyamız<br />
uzun yıllar öy<strong>le</strong> kaldı. Cezalarımız bazı iyi ai<strong>le</strong> çocuklarının<br />
geçim kaynağı olmuştu. Sabahlara kadar yazıp bitiremediği<strong>miz</strong><br />
cezaların bir kısmını, müstesna öğrenci olmaları nedeni i<strong>le</strong><br />
hiç ceza almayan Ömer İnanç, Birol Aygün gibi tip<strong>le</strong>rden, ufak<br />
bir ücret mukabili temini<strong>miz</strong> mümkündü. Hatta Birol her ihtima<strong>le</strong><br />
karşı bir miktar önceden hazırlayıp geti<strong>ri</strong>rdi ki öğ<strong>le</strong> teneffüs<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde<br />
rahat oynayabilsin… Alıcı nasıl olsa her zaman mevcuttu.<br />
Kontrol Karnesi nedir bilir misiniz? Kontrol Karnesi hayatımıza<br />
birden bire gi<strong>ri</strong>veren çok amaçlı bir kitapçıktı. Esas görevi<br />
bizi ve veli<strong>miz</strong>i okuldaki durumumuzdan<br />
haberdar etmekti. Sözlü, yazılı ve ödev notlarımız<br />
bu karneye kaydedilir ve ay sonunda<br />
mutlak surette veli<strong>miz</strong>in imzası istenirdi.<br />
Oysa yaygın kullanılış şekli teneffüs<strong>le</strong>rde<br />
ping pong raketi olmak ve tren<strong>le</strong>rde bize<br />
indi<strong>ri</strong>m sağlamaktı. Tren<strong>le</strong>rde kontrol esnasında<br />
olumsuz notlarımızın da kondüktör<br />
tarafından görülüyor olması Zekayi’yi pe<strong>ri</strong>şan<br />
ediyordu. Bütün gi<strong>ri</strong>şim<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne rağmen<br />
idare kendisine ayrıca bir hüviyet vermeyi<br />
reddettiği için Muhsin Bey’in kapısında yere<br />
çöküp ağlaması isminin “Hassas”a çıkmasına<br />
sebep olmuştu.<br />
Allah ömür versin<br />
hala aynı hassasiyeti<br />
devam eder.<br />
Yenilik<strong>le</strong>r bunlarla<br />
sınırlı değildi. Okula<br />
bir spor salonu ve<br />
kütüphane yapıldı<br />
ancak hepi<strong>miz</strong>i mutlu<br />
eden kütüphaneden<br />
ziyade kütüphaneci<strong>miz</strong>in<br />
varlığı idi.<br />
Okuma, yazmayı bilmeyen<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong><br />
bi<strong>le</strong><br />
kütüphaneden kitap alır oldu. “Kittap gibbi!” övgüsü dili<strong>miz</strong>e<br />
dolanmıştı. Tabii sadece okuma zevki<strong>miz</strong> değil spor aşkımız<br />
da körük<strong>le</strong>ndi. Ko<strong>le</strong>j bir çırpıda okur, yazar olmakla kalmadı,<br />
sporda da i<strong>le</strong>r<strong>le</strong>meye başladı. Kapalı salonumuz sayesinde<br />
basket, vo<strong>le</strong>ybol, hentbol hatta futbolda bi<strong>le</strong> bir kıpırdanış<br />
oldu. Yoksa yatılıların hayatı çok yeknesak kalacaktı. Okul sonrası<br />
biz<strong>le</strong><strong>ri</strong> tel örgü<strong>le</strong><strong>ri</strong>n ardından taşlar atarak uğurladıktan<br />
sonra etüde kadar yapacak hiçbir şey<strong>le</strong><strong>ri</strong> yoktu. Saklambaç<br />
oynarlardı ve hiç bilmediği İngilizcenin etkisi altındaki Sezgincik<br />
(Dedeoğlu) ebeyi sobe<strong>le</strong>rken bi<strong>le</strong> feryat figan “Yes sir that’s<br />
my baby”i söy<strong>le</strong>rdi.<br />
Esasında benim hayatım da onlarınkinden farklı değildi.<br />
Ders çalışmayı sevmezdim, zaten cezaları yazmaktan bırakın<br />
ders çalışmayı uyumaya bi<strong>le</strong> vaktim olmazdı. Şişman bir<br />
çocuktum. Birol i<strong>le</strong> Ömer İnanç’a para yetiştirebilmek için ders<br />
aralarında misket oynardım. Üç bilye 10 kuruş. Benim hayatım<br />
da çok monotondu Güneş Tecelli’yi yarışırken görene kadar.<br />
Yatılılar Ko<strong>le</strong>jin katıldığı her müsabakaya sadakat<strong>le</strong> gider<strong>le</strong>rdi.<br />
33<br />
MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r
izim dünyamız<br />
34<br />
Beni de götürdü<strong>le</strong>r,<br />
<strong>Ankara</strong> Lise<strong>le</strong>r Şampiyonasına.<br />
Bizim e<strong>le</strong>manlar<br />
yine döküldü<strong>le</strong>r Güneş<br />
sahaya çıkana kadar.<br />
Hayatımda ilk defa doya<br />
doya KOLEJ KOLEJJJ..<br />
Diye gururla bağırıyordum.<br />
Peş peşe kazanılan<br />
iki bi<strong>ri</strong>ncilik ve süzü<strong>le</strong>rek<br />
rakip<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni ge<strong>ri</strong>de bırakan<br />
bir at<strong>le</strong>t hem de Ko<strong>le</strong>jli.<br />
Hiç böy<strong>le</strong>sine bir keyif<br />
tatmamıştım; at<strong>le</strong>t olmaya<br />
karar verdim. Her yere<br />
koşarak gittim ve yaz tatili<br />
sona erdiğinde tam 28<br />
kilo vermiştim. Ertesi yıl<br />
Güneş’in yanında yer<br />
aldığımda artık Ko<strong>le</strong>j, Ali Turat, Turgay Aktemel, Atıl Berge,<br />
Ekrem Kavuncu ve Ömer Akbel i<strong>le</strong> Türkiye’de rakibi olmayan<br />
bir ekipti. Okulumun sayesinde tüm komp<strong>le</strong>ks<strong>le</strong><strong>ri</strong>mi ge<strong>ri</strong>de<br />
bırakmıştım. Artık ağabeyimden daha ünlüydüm hem de Türkiye<br />
çapında.<br />
Basketbol, kızların iz<strong>le</strong>mekten hoşlandığı bir spor dalıydı.<br />
O neden<strong>le</strong> basketçi<strong>le</strong>r biz at<strong>le</strong>t<strong>le</strong>rden daha muteberdi ama<br />
asla bizim kadar başarılı olamadılar. Sadece ben Ko<strong>le</strong>j’e 9 Türkiye<br />
Bi<strong>ri</strong>nciliği hediye etmiştim. Güneş’inki<strong>le</strong><strong>ri</strong> sayacak sayısal<br />
bilgim hiçbir zaman olmadı… Futbolda bi<strong>le</strong> Lise<strong>le</strong>r Arası <strong>Ankara</strong><br />
II.’si olduk. Tugay Özçe<strong>ri</strong>, Ersin Bacınoğlu, Cengiz Özdemir,<br />
Ogün Soysal, Candan Tarhan, Bilsay Keretli, Cumali, Nevzat<br />
gibi çok değerli futbolcular yetişti. Bu isim<strong>le</strong><strong>ri</strong>n hepsi takdirname<br />
alan öğrenci<strong>le</strong>rdi. Spor okulu olan Gazi Eğitim Enstitüsü<br />
bi<strong>le</strong> bizim ge<strong>ri</strong><strong>miz</strong>de kalmıştı.<br />
Atatürk Lisesi mi? Evet<br />
İzci oymağı hala bizim<strong>le</strong><br />
reka<strong>bet</strong> halinde idi. Diğer<br />
dallarda ise bakıp göremeyeceği<strong>miz</strong><br />
kadar ge<strong>ri</strong>deydi<strong>le</strong>r.<br />
Hepi<strong>miz</strong> ha<strong>ri</strong>ka bir ekip<strong>tik</strong><br />
ama aramızda yakışıklılığı,<br />
centilmenliği, sportmenliği<br />
ve zekası i<strong>le</strong> siv<strong>ri</strong><strong>le</strong>n<br />
Murat Ertuğ, Tekin Ertan,<br />
Aydın İnal, Erden Erkam,<br />
Umur Büktaş, <strong>Kay</strong>han<br />
Bakan, Tugay Uluçevik,<br />
Murat Sertel, Arda Düzgüneş<br />
Atatürk Lisesi’ne bu<br />
alanlarda da fark atmamızı<br />
sağlayan isim<strong>le</strong>rdir. Bu arada<br />
Erden Erkam 70 yaşında<br />
baba olarak hepi<strong>miz</strong>in is<strong>tik</strong>ba<strong>le</strong><br />
ümit<strong>le</strong> bakmasını sağlayan<br />
kişidir.<br />
ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />
Kızlarımıza gelince:<br />
“Onlar bizim kızlarımız<br />
değil<strong>le</strong>rdi ki.. Büyük sınıflar<br />
hepsini kapmıştı.” Sonunda<br />
hepsi yine bize kaldı<br />
ama taa ilkokuldan son<br />
sınıfa kadar getirdiği<strong>miz</strong><br />
İnci Altınok’umuzu, Di<strong>le</strong>k<br />
Erker’i<strong>miz</strong>i, Oya Zaim’i<strong>miz</strong>i,<br />
Ayşe Erbi<strong>le</strong>n’i<strong>miz</strong>i, Ayşe<br />
Silimen’i<strong>miz</strong>i, Fatma Egemen’i<strong>miz</strong>i,<br />
Betil Mete’<strong>miz</strong>i,<br />
Fatiş Uras’ımızı kimse<strong>le</strong>re<br />
kaptırmadık. Onlar hala<br />
bizim kıymetli<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>.<br />
EPILOGUE<br />
Aramızdan siv<strong>ri</strong><strong>le</strong>n kıymet<strong>le</strong><strong>ri</strong>n<br />
tümünün tadadı<br />
mümkün değil ama bu değer<strong>le</strong><strong>ri</strong> ortaya çıkaran öğretmen<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>i,<br />
başta Cezmi Bey olmak üzere anmadan bu yazıyı noktalamak<br />
imkansız. Emine Hanım, sıfırcı der<strong>le</strong>rdi ama ben dahil<br />
kimseye sıfır verdiğini görmedim; Şeyma hanım, öğretmenden<br />
ziyade bir abla idi. Öğrencisi için tüm zamanını harcamaktan<br />
asla çekinmezdi. Rüksan Hanım, müteveffa Sabahat Hanımın<br />
yarattığı boşluğu eksiksiz dolduran bir öğretmeni<strong>miz</strong>di her<br />
yönü i<strong>le</strong>. Hatice Hanım, coğrafyayı anlaşılır ve sevi<strong>le</strong>bilir ha<strong>le</strong><br />
getirebi<strong>le</strong>n tek insandı; Demiralp Barker, soyadı i<strong>le</strong> müsemma<br />
bir özge candı; İskender Naci Bey, sörtisı<strong>ri</strong>y (33) demeyi biz<strong>le</strong>re<br />
öğreterek i<strong>le</strong><strong>ri</strong>de diya<strong>le</strong>kt<strong>le</strong>re karşı dirençli olmamızı sağlamıştı;<br />
Vehbiye Hanım, göz<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong> açık iken uyutabi<strong>le</strong>n yegane<br />
öğretmeni<strong>miz</strong>di. Ziya Aydıntan muhteşem bir müzik öğretmeniydi.<br />
Onun sayesinde İs<strong>tik</strong>lal Marşımız Bayrak Tören<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde<br />
dört sesli bir koro tarafından kusursuz olarak söy<strong>le</strong>nir olmuştu.<br />
Mr. Browning, Miss Noisser i<strong>le</strong> okulun temel direk<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden bi<strong>ri</strong><br />
idi; Mr. Anderson, gerçek bir beyefendi idi. Pek çoğumuzun<br />
hayatında örnek almaya özendiği bir kişilikti. İlk kimya öğretmeni<strong>miz</strong><br />
olan Miss Beckgran, tüm dikkati<strong>miz</strong>i kusursuz fiziğine<br />
topladığı için kimyayı öğrenme<strong>miz</strong> kendisi ev<strong>le</strong>nip aramızdan<br />
ayrılana kadar mümkün olmamıştı. Miss Nestman’ın,<br />
kemik<strong>le</strong><strong>ri</strong>n tümünün İngilizce isim<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne 8, Latince<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne 10<br />
vererek kırdığı kalp<strong>le</strong><strong>ri</strong> ise, not defte<strong>ri</strong>ne yaptığı mahirane<br />
müdaha<strong>le</strong><strong>le</strong>r<strong>le</strong> onarmak Doğu Ergil’in göreviydi. Bütün bu yazdıklarım<br />
biz bacaksızların son elli dokuz yıllık hayatından kesit<strong>le</strong>rdir.<br />
Bugün siz genç<strong>le</strong>r çok yavan bulabilirsiniz ama bizim<br />
için yaşamın renk<strong>le</strong><strong>ri</strong> bunlardı. Zaten aynı şey<strong>le</strong>rden zevk alıyor<br />
olsaydınız endişe duyardım fakat inanın bana, biz gerçek bir<br />
Avrupai ortamda çok sağlam Türk genç<strong>le</strong><strong>ri</strong> olarak yetiş<strong>tik</strong>. O<br />
neden<strong>le</strong> okulumuzu Atamızın arzu ettiği bu seviyeye taşıyan<br />
Merhum Mümtaz Tarhan’ı anmadan anılarıma son veremeyeceğim.<br />
Bu yazıda isim<strong>le</strong><strong>ri</strong> geçen<strong>le</strong><strong>ri</strong>n büyük bir kısmı artık aramızda<br />
yok. Hepsi nur içinde yatsınlar.<br />
Çetin Evirgen’59
izim dünyamız<br />
SİZ <strong>TED</strong> ANKARA KOLEJLİLER!<br />
Küçükkumla Gemlik ilçesinin sahilde mesire ye<strong>ri</strong>dir.<br />
İske<strong>le</strong>si yanında asırlık çınarlar altında devamlı gölgelik<br />
Çınaraltı Kahvesi adeta oranın sembolüdür. Genellik<strong>le</strong><br />
sabah çayımı orada içer, günlük gazete<strong>le</strong><strong>ri</strong> okurum.<br />
Yine öy<strong>le</strong> bir gün evime dönerken iske<strong>le</strong> yanındaki otoparkta<br />
burunları denize dönük park etmiş arabalardan bi<strong>ri</strong>nin<br />
arka camına yaslanmış bir <strong>le</strong>vha dikkatimi çekti; Uzunlamasına<br />
dikdörtgen, sarı şe<strong>ri</strong>t<strong>le</strong> çev<strong>ri</strong>lmiş, lacivert zemin<br />
üze<strong>ri</strong>nde, sarı renk<strong>le</strong> T.C.FENERBAHÇE CUMHURİYETİ 34<br />
FB 1907 yazılmış. Vay canına bir Cumhu<strong>ri</strong>yeti<strong>miz</strong> daha varmış,<br />
diyerek gülümsedim. Ayrılırken arabanın yan arka<br />
camında <strong>TED</strong> ANKARA KOLEJİ amb<strong>le</strong>mini gördüm.<br />
Mese<strong>le</strong> anlaşılmıştı. Ben <strong>Ankara</strong> Gazi Lisesi mezunuyum.<br />
Ezeli rakibi<strong>miz</strong>in bir uzantısı i<strong>le</strong> karşı karşıya idim. Demek<br />
bunlar hala böy<strong>le</strong>ydi. Kahveye döndüm büyükçe bir kağıda<br />
büyük harf<strong>le</strong>r<strong>le</strong><br />
“ SİZ ANKARA KOLEJLİLER HEPİNİZ BÖYLE SİVRİ<br />
AKILLI MI OLUYORSUNUZ?”<br />
UĞUR FEHMİ ERKUT<br />
Y.MÜH.<br />
Kumla 538 15 95<br />
<strong>Ankara</strong> 312 440 47 85<br />
yazarak, sürücünün göreceği şekilde si<strong>le</strong>ceğe sıkıştırdım.<br />
Eve döndükten bir müddet sonra te<strong>le</strong>fonda genç bir<br />
bayan sesi “Arabama not bırakmışsınız, önce ceza sandım.”<br />
dedi. Gülümsedim o ceza değil methiye dedim.<br />
Kendi<strong>miz</strong>i tanıttık. Çocuklarım yaşındaydı. <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji<br />
mezunu imiş, şimdi Bursa’da yaşıyormuş. Evli, dört çocuğu<br />
var, ideali mimarlıkmış hatta o maksatla Ame<strong>ri</strong>ka’ya gitmiş.<br />
Hayatın sosyal yanı muhteme<strong>le</strong>n yuva kurma ağır<br />
basınca olmamış, dönmüş. Bu yüzden biraz<br />
buruk.“Üzülme” dedim. Sen çocuklarının mimarı olmuşsun<br />
bundan büyük mutluluk olamaz. Pek hoşuna gitti,<br />
teselli buldu. Aramızda bir baba-kız soh<strong>bet</strong>i başladı. “Sanki<br />
onunla kırk yıllık bir dost gibiydik. Oysa aramızda bir göz<br />
aşinalığı bi<strong>le</strong> yoktu.”<br />
Anlatıyordu. Okulumu, öğretmen<strong>le</strong><strong>ri</strong>mi, arkadaşlarımı<br />
çok öz<strong>le</strong>dim, çok arıyorum. Güzelim <strong>Ankara</strong> baharları tatilin<br />
yaklaştığı neşeli gün<strong>le</strong>r, okulun güzel yemek<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni bırakıp<br />
Kızılay’da sandviç yiyip tur attığımız gün<strong>le</strong>r. <strong>Ankara</strong>’nın<br />
ekim sonuna kadar süren, öğ<strong>le</strong>den sonra güneşin Kızılay’ı,<br />
okulumuzu kızıl ışıklara boyadığı doyulmaz sonbahar gün<strong>le</strong><strong>ri</strong>.<br />
Bir ara, hay söy<strong>le</strong>mez olaydım da ağzımdan yel alsaydı.<br />
“Eda” dedim. “Artık okulun başka yerde, orada değil.”<br />
Ağlamaklı oldu, neden dedi. Artık büyük okulların şehir<br />
dışına taşındığını, şimdi okulunun şehre uzak yerde olduğunu;<br />
ama ko<strong>le</strong>jli kardeş<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin modern binalarda eğitim<br />
gördüğünü anlattım. “Olsun ben eski okulumu da yenisini<br />
de göreceğim” dedi. Söz verdim zaten ağabeyi de<br />
ODTÜ’de öğretim üyesi. O da söz verdi, <strong>Ankara</strong>’ya ge<strong>le</strong>cek.<br />
Onu bi<strong>ri</strong> öğretim üyesi, diğe<strong>ri</strong> özel bir hastane sorumlusu<br />
çocuklarımla da tanıştıracağım. Hep beraber hem<br />
eski hem yeni <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’ni gezeceğiz.<br />
Ben de anlattım:<br />
“Aramızda ezeli reka<strong>bet</strong> vardı. He<strong>le</strong> spor dalında. Futbolda<br />
üstümüze yoktu. Ama baskette ko<strong>le</strong>jin Türkiye şampiyonluğuna<br />
oynayan efsane bir takımı vardı. Biz de kolay<br />
lokma değildik. Basket karşılaşmaları şimdiki Cebeci’deki<br />
Siyasal Bilgi<strong>le</strong>r Fakültesi Spor Salonu’nda yapılırdı. Seyirci<br />
t<strong>ri</strong>bün<strong>le</strong><strong>ri</strong> salonun üst katında idi. Maç gün<strong>le</strong><strong>ri</strong> salon karşılıklı<br />
tezahürattan ufak tefek karşılıklı atışmalardan yıkılırdı.<br />
Ko<strong>le</strong>j maçlarından önce Ta<strong>le</strong>be Birliği Başkanımız Barlas<br />
Küntay gelir,<br />
“Tezahürat serbest, istediğiniz kadar bağırın” der, sonra<br />
en oto<strong>ri</strong>ter tavrını takınarak<br />
“Kesinlik<strong>le</strong> küfür yok, Ko<strong>le</strong>j kızlarını da geti<strong>ri</strong>yor, onlar<br />
bizim kardeş<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong> sakın ha” diye ilave ederdi.<br />
Barlas Küntay yaman başkandı, biz de onu seven talimatlarına<br />
uyan sıkı Gazi Liseli<strong>le</strong>rdik.<br />
Bir ara Eda’ya şehit pilot yüzbaşı eşi sevgili akrabam<br />
Sıdıka Saçakçı’yı sordum. Öğretmeni imiş. Nerede olduğunu<br />
sordu. Kendisini kızına adadığını, onu kıymetli bir<br />
doktor olarak yetiştirdiğini anlattım. Öğretmenini arayacak.<br />
O gün herhalde Bursa bölgesinin en uzun te<strong>le</strong>fon<br />
görüşmesini yaptık. Ben de benzer bir olay anlatayım<br />
dedi.<br />
Yine bu arabayla ai<strong>le</strong>ce Bodrum’a gidiyorlarmış. Tabii<br />
arabada <strong>TED</strong> amb<strong>le</strong>mi var. Kendi<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin uygun yolda çok<br />
süratli olmalarına karşın yanlarından yıldırım gibi bir araba<br />
geçip onları ge<strong>ri</strong>de bırakmış. Hatta arabanın rüzgârı kendi<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni<br />
etki<strong>le</strong>miş. İ<strong>le</strong><strong>ri</strong>de din<strong>le</strong>nme tesis<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde mola verdik<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde<br />
Eda arabayı tanımış, eşi ve çocuklarıyla ayrılmakta<br />
olan genç adama,<br />
“Kardeşim, derdin ne? Neredeyse iki<strong>miz</strong>in de aynaları<br />
bi<strong>le</strong> parçalanacaktı” diye sormuş.<br />
Genç adam kendisini uzun uzun süzmüş, sonra<br />
“Hiçbir <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>jli bir Gazi Liseliyi geçemez”<br />
demiş.<br />
<strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’nin sevgili öğrenci<strong>le</strong><strong>ri</strong>,<br />
Hepinize hayatın eğitim, bilim, mes<strong>le</strong>k edinme, yuva<br />
kurma hasılı tüm yarışlarında başta eli öpü<strong>le</strong>si öğretmen<strong>le</strong><strong>ri</strong>nizin,<br />
anne<strong>le</strong><strong>ri</strong>nizin, babalarınızın, büyük<strong>le</strong><strong>ri</strong>nizin gösterdiği<br />
şekilde mutlu yarışlar diliyorum.<br />
Bu yarışmalarda önde bazen <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>jli,<br />
bazen Gazi Liseli bazen başka bir sevgili okul olmuş. Fark<br />
etmez. Hedef aynı olduktan sonra.<br />
Hepinizi sevgiy<strong>le</strong> kucaklıyorum.<br />
35<br />
Uğur Fehmi Erkut / Yüksek Mühendis<br />
MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r
maa<strong>ri</strong>ften yetişen<strong>le</strong>r<br />
36<br />
Ayşe Nevin Çağan Savaşçı’42<br />
Ulu önder Atatürk’ü üç kez gördü<br />
ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />
Türk Maa<strong>ri</strong>f Cemiyeti Yenişehir Ko<strong>le</strong>ji’nden 1942 yılında mezun<br />
olan Ayşe Nevin Çağan Savaşçı, Atatürk’ü yakından gördüğü üç<br />
özel günü anılarında bugün gibi taze ve özen<strong>le</strong> saklıyor. Ayşe<br />
Hanım kendisi için bu çok özel anılarını biz<strong>le</strong>r<strong>le</strong> paylaştı.<br />
Hayata yeniden başlamak<br />
için hiçbir zaman<br />
geç değildir. 1942 yılında<br />
<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’nden,<br />
bugüne dek<br />
yaşattığı güzel anılarla<br />
mezun olan Ayşe Nevin Çağan Savaşçıda<br />
bundan birkaç ay önce <strong>Ankara</strong>’da<br />
yeni bir hayata başlamış. Yedi yıl önce<br />
çok sevdiği eşini kaybeden ve sonrasında<br />
hiç kimsenin onun ye<strong>ri</strong>ni tutmadığını<br />
belirten Ayşe Hanım, şu an<br />
ikinci evim dediği özel bir bakım<br />
merkezinde kalıyor. Ayşe Hanım,<br />
buraya gelmeden önce çok<br />
tereddüt yaşadığını ama<br />
geldikten sonra ne kadar doğru bir karar verdiğini söylüyor.<br />
Ayşe Nevin Çağan Savaşçı, 1924 yılında yani Cumhu<strong>ri</strong>yet’in<br />
ilanından bir yıl sonra <strong>Ankara</strong> Samanpazarı’nın yakınındaki<br />
Kargı Sokak’ta köşe başında bir evde doğmuş. Fakat<br />
henüz nüfus kağıdı çıkarılmadan o zamanlar teğmen olan<br />
babasının tayini nedeniy<strong>le</strong> Bursa’ya taşınmak zorunda kalınca,<br />
oranın nüfusuna kayıt etti<strong>ri</strong>lmiş. Çocukluğuna dair ilk anıları da<br />
Bursa’da başlıyor. Babasının İstanbul’a tayin olması da Ayşe<br />
Hanım’ın sayesinde olmuş. Henüz bir, iki yaşında bir aske<strong>ri</strong>n<br />
kucağında kiraz yerken, kirazın çekirdeğini burnuna kaçırınca,<br />
Bursa’daki tüm doktorların müdaha<strong>le</strong>sine rağmen olumlu<br />
sonuç alınamaz. Onun durumuna çok üzü<strong>le</strong>n anne ve babası<br />
çareyi İstanbul’a gitmekte bulurlar. İstanbul’da küçük bir<br />
müdaha<strong>le</strong> i<strong>le</strong> kurtulur Ayşe Hanım. Bursa’dan sonraki ev<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />
İstanbul olur. İstanbul’dan Maraş’a, Adana’ya ve Eskişehir’e<br />
tayin<strong>le</strong><strong>ri</strong> çıkar. İki kardeşi daha olur.<br />
Eskişehir’den ise tekrar doğum ye<strong>ri</strong> olan <strong>Ankara</strong>’ya gelir<strong>le</strong>r.<br />
Sağlık Sokak’taki ev<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne yakın olmasından dolayı annesi tüm<br />
çocuklarının o zamanki Yenişehir Maa<strong>ri</strong>f Ko<strong>le</strong>ji’nde okumalarını<br />
ister. Ayşe Hanım liseye, kız kardeşi ortaokula, erkek kardeşi<br />
ise ilkokula burada başlarlar.<br />
“Ko<strong>le</strong>j’de çok güzel gün<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong> oldu” diye lafa başlıyor<br />
Ayşe Hanım, Ko<strong>le</strong>j<strong>le</strong> ilgili anılarını anlatırken. Ayşe Hanım,<br />
Ko<strong>le</strong>j’in Fransızca kısmına yazılır. Hepsi de birbi<strong>ri</strong>nden başarılı<br />
ve i<strong>le</strong>rde ka<strong>ri</strong>yer sahibi olacak on yedi kişilik bir sınıfta öğrenim<br />
görür<strong>le</strong>r. O gün<strong>le</strong>rden hafızasında kalan en canlı anılardan bi<strong>ri</strong><br />
şöy<strong>le</strong>dir: “Ben 10. sınıftayken, Milli Eğitim Müdürü Hasan Ali<br />
Yücel okulu ziyarete geldi. İkinci sırada oturuyorum. Şöy<strong>le</strong> bir<br />
dolaştı geldi, benim önümde durdu. ‘Sen söy<strong>le</strong> bakayım’ dedi,<br />
‘Hangi dersi çok seviyorsun’. Hangi dersi söy<strong>le</strong>diğimi hatırlamıyorum<br />
ama sevmediğin ders olarak; ‘Fiziği sevemiyorum,<br />
Çünkü anlamıyorum hocanın anlattıklarını’ dedim. Çıkışta fizik<br />
dersi hocasına gitmiş, kızmış. Fizik hocamız sinirli bir şekilde<br />
sınıfa geldi, ‘Beni Hasan Ali Yücel’e şikâyet eden öğrenci bu<br />
sınıfı geçemez’ dedi. Gittim, anneme söy<strong>le</strong>dim. Annem okul<br />
müdürümüz<strong>le</strong> konuştu. O da erkek<strong>le</strong>r tarafına giden fizik hocasıyla<br />
konuştu. O hoca on gün sürey<strong>le</strong> evi<strong>miz</strong>e geldi ve bana<br />
fizik dersi çalıştırdı. On gün sonra sınava girdim ve on aldım.”<br />
Ko<strong>le</strong>j’de başarılı bir öğrencidir Ayşe Hanım. Özellik<strong>le</strong> Matema<strong>tik</strong><br />
ve Kimya ders<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde her yıl sınıf bi<strong>ri</strong>nciliği hep onun olur.<br />
Sonraları en sevdiği konuların başında gelse de o dönem<strong>le</strong>r<br />
ta<strong>ri</strong>h ders<strong>le</strong><strong>ri</strong> en korktuğu ders<strong>le</strong>r arasındadır. Yine bir sözlü
ta<strong>ri</strong>h sınavında, sınava girmemek için köşe bucak saklansa da<br />
öğretmen tarafından yakalanarak, Hasan Ali Yücel’in de<br />
bulunduğu sınava girer. Çok iyi hazırlanmıştır bu sınava. Üç<br />
soruluk sınavda ilk iki soruyu o kadar iyi cevaplandırır ki Hasan<br />
Ali Yücel ayağa kalkar ve “Ben başka bir öğrenciyi din<strong>le</strong>mek<br />
istemiyorum. Hiçbi<strong>ri</strong> bu kadar iyi anlatamaz” der ve çıkar.<br />
Ko<strong>le</strong>j’den sonra Dil ve Ta<strong>ri</strong>h-Coğrafya Fakültesi Fransız Dili<br />
ve Edebiyatı Bölümü’ne kaydolur. Okuldan sonra bir süre ilkokul<br />
öğretmenliği yaptıktan sonra Emekli Sandığı’na memur<br />
olur. <strong>Ankara</strong> ve İstanbul’da çalışan Ayşe Hanım’ın ilk evliliğinden<br />
de bir kızı var.<br />
En özel anılar<br />
Ayşe Hanım’ın yaşamındaki çok özel anlardan en önemli<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />
Ulu Önder Atatürk’ü yakından gördüğü anlardır. Bunlardan<br />
ilki Eskişehir’de gerçek<strong>le</strong>şir. Türkiye’yi ziyarete ge<strong>le</strong>n Şah Rıza<br />
Peh<strong>le</strong>vi i<strong>le</strong> Mustafa Kemal Atatürk, tren<strong>le</strong> İstanbul’a gider<strong>le</strong>rken,<br />
tren Eskişehir’de durur. Babaları Ayşe Hanım ve diğer kardeş<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni<br />
Atatürk’ü görme<strong>le</strong><strong>ri</strong> için oraya götürmüştür. Tesadüfen<br />
Atatürk’ün bulunduğu vagon tam onların önünde durur.<br />
Atatürk bütün ihtişamıyla trenin kapısından çıkarak, halkı<br />
selamlar. Tabii en ön<strong>le</strong>rde Ayşe Hanım bulunmaktadır. O an<br />
orada bulunan herkesi büyük bir sevinç kaplar. Yine 1937 yılında<br />
Atatürk’ün katıldığı son Cumhu<strong>ri</strong>yet Bayramı esnasında<br />
uzaktan da olsa O’nu görme fırsatı bulur. Üçüncü ve son görüşü<br />
ise İstanbul Florya’da Atatürk’ün trene bineceği sırada olur.<br />
Ayşe Hanım’ın Atatürk’<strong>le</strong> ilgili anıları bunlarla sınırlı değil.<br />
Atatürk öldüğünde 9. sınıfta olan Ayşe Hanım, o kötü günde<br />
yaşadıklarını şöy<strong>le</strong> anlatıyor: “Hepi<strong>miz</strong>in ‘Olamaz, biz kaldık<br />
mı? Bizi kim koruyacak” diye bağırdığımızı hatırlıyorum. Okuldaki<br />
tüm öğrenci ve öğretmen<strong>le</strong>r büyük bir şaşkınlık, üzüntü ve<br />
çaresizlik içindeydik. İnanmak gelmiyordu içi<strong>miz</strong>den.”<br />
maa<strong>ri</strong>ften yetişen<strong>le</strong>r<br />
1956 yılında ai<strong>le</strong>cek İstanbul’a taşındıkları gün, aynı<br />
zamanda Atatürk’ün naaşının Anıtkabir’e taşındığı gündür. O<br />
günü de hafızalarında yaşatıyor Ayşe Hanım. O gün bir mucize<br />
olarak nite<strong>le</strong>ndi<strong>ri</strong><strong>le</strong>bi<strong>le</strong>cek bir şey olur. Atatürk, gökyüzünden<br />
sanki onları iz<strong>le</strong>mektedir. Herkesin gayet net bir şekilde<br />
iz<strong>le</strong>diği olayı Ayşe Hanım şöy<strong>le</strong> anlatıyor: “Büyük bir kalabalık<br />
Tandoğan Meydanı’na toplanmıştı. Atatürk, asker<strong>le</strong>r tarafından<br />
Anıtkabir’e götürülüyor, kalabalık da onları takip ediyordu. Bir<br />
ara çok tuhaf bir şey oldu. Gökyüzünde bi<strong>ri</strong>kmiş beyaz bulutlar,<br />
<strong>Ankara</strong> Ka<strong>le</strong>si’nden Anıtkabir’e doğru bakan tıpkı Ata’nın<br />
büstü gibi bir tablo çizmiş<strong>le</strong>rdi. Herkes hayret<strong>le</strong>r içinde bir<br />
bulutlara, bir naaş’a bakıyordu. Bu olaydan herkes gibi ben de<br />
çok etki<strong>le</strong>nmiştim. Atatürk Anıtkabir’e götürüldüğünde onu ilk<br />
ziyaret eden<strong>le</strong>rden bi<strong>ri</strong> de biz olduk.”<br />
85 yıllık yaşamına acı tatlı bir çok şey sığdırmış Ayşe<br />
Hanım, şimdi geçmiş yaşantısını öz<strong>le</strong>m<strong>le</strong> ve mutlulukla ansa<br />
da yeni hayatından da çok memnun. Ona ve onun gibi değer<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>e<br />
nice uzun sene<strong>le</strong>r diliyoruz.<br />
“Bir mil<strong>le</strong>tin yaşlı vatandaşlarına ve emekli<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne karşı<br />
tutumu, o mil<strong>le</strong>tin yaşama kudretinin en önemli<br />
kıstasıdır.<br />
Mazide muktedirken bütün kudretiy<strong>le</strong> çalışanlara<br />
karşı minnet hissi duymayan bir mil<strong>le</strong>tin, is<strong>tik</strong>ba<strong>le</strong><br />
güven<strong>le</strong> bakmaya hakkı yoktur.”<br />
M. Kemal Atatürk<br />
37<br />
MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r
sağlık<br />
38<br />
Dr. Ömer Çobanoğlu’74<br />
“Rahim ağzı kanser<strong>le</strong><strong>ri</strong> hızla artıyor”<br />
Son yıllarda tüm kanser tür<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde olduğu gibi rahim ağzı kanser<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde de hızlı bir artış<br />
göz<strong>le</strong>niyor. Bunun en büyük nedeni bu kansere neden olan ve cinsel yolla bulaşan HPV<br />
virüsünün oldukça yaygınlaşması. Kadın Doğum Uzmanı Dr. Ömer Çobanoğlu, 8-10 yıl<br />
kadar önce ayda bir vakaya rastlarken, bugün hemen hemen her gün bir vaka i<strong>le</strong> karşılaştığının<br />
altını çiziyor. Kadınların her durumda rutin kontrol<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni yaptırmaları gerektiğini<br />
vurgulayan Dr. Çobanoğlu’ndan rahim ağzı kanser<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin artış sebep<strong>le</strong><strong>ri</strong> ve tedavi yöntem<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />
hakkında bilgi aldık.<br />
Son yıllarda büyük bir artış gösteren rahim ağzı kanser<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />
i<strong>le</strong> ilgili bilgi ve<strong>ri</strong>r misiniz?<br />
Rahim ağzı kanse<strong>ri</strong> (serviks) rahim ağzında anormal<br />
hücre çoğalmasıdır. Rahim ağzı kanse<strong>ri</strong> yaşamı tehdit<br />
edebi<strong>le</strong>n ciddi bir hastalıktır. Tedavi edilmezse bu<br />
anormal hücre<strong>le</strong>r rahim ağzı kanse<strong>ri</strong> öncül<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne ve<br />
kansere dönüşebilir. Kadın genital sistem<strong>le</strong><strong>ri</strong> kanser<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />
tüm kanser<strong>le</strong>r içinde yüzde 2.7 i<strong>le</strong> 3.3 oranında<br />
görülür. Serviks<strong>le</strong> ilgili en önemli durum diğer kanser<strong>le</strong>re göre<br />
çok daha kolay, daha erken seviye<strong>le</strong>rde tanımlanabilir olmasıdır.<br />
Bu kanser türüne Human Papillomavirüs (HPV) adlı bir virüsün<br />
sebep olduğu bilinmektedir. Burada bilinmesi gereken<br />
önemli bir nokta vardır. HPV, 100’de 100’den fazla tipe sahip<br />
olan ve seksüel yolla geçen bir virüstür. ABD’de yaklaşık 20<br />
milyon kişinin bu virüs i<strong>le</strong> enfekte olduğu<br />
tespit edilmiştir. Türkiye’de de hızla<br />
artış görmekteyiz. 8-10 yıl önce<br />
ayda bir vaka i<strong>le</strong> karşılaşırken bu<br />
gün<strong>le</strong>rde hemen hemen her<br />
gün bu hastalığa rastlamaktayım.<br />
ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />
Rahim ağzı kanser<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin belirti<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />
ne<strong>le</strong>rdir?<br />
Rahim ağzı kanse<strong>ri</strong>y<strong>le</strong> ilgili en<br />
önemli belirti, renkli, kokulu akıntılardır.<br />
Kişi seksüel olarak aktifse<br />
temas sonrası yaşanan kanlı akıntılar görü<strong>le</strong>bilir. Normal özel<br />
gün<strong>le</strong>r ha<strong>ri</strong>cindeki kanamaların da muhakkak tıbbi platformda<br />
adının konması gerekir. Nasıl olsa geçer deyip, ihmal edilmemeli.<br />
İ<strong>le</strong><strong>ri</strong> dönem<strong>le</strong>rde idrarla ilgili prob<strong>le</strong>m<strong>le</strong>r, kasık ağrıları<br />
ortaya çıkar.<br />
Erken teşhis çok önemlidir. Rahim ağzı kanse<strong>ri</strong>y<strong>le</strong> ilgili<br />
önemli bir nokta da hastalığı 4 evre üze<strong>ri</strong>nden değer<strong>le</strong>ndirme<strong>miz</strong>dir.<br />
Her evrenin kendi içe<strong>ri</strong>sinde grupları vardır. Hayati noktalardan<br />
bi<strong>ri</strong> örneğin 2E’den sonra cerrahi yoldan müdaha<strong>le</strong><br />
etmek yeterli olmuyor. 2E’den sonra hastaya radyasyon terapisi<br />
öne<strong>ri</strong>yoruz. Bu evreden sonra hastanın 5 yıllık yaşama<br />
şansında ciddi düşüş<strong>le</strong>r görüyoruz. Stage 2B’ye kadar olan<br />
yaşama şansı yüzde 90’larda iken, 2B sonrasında bunun yüzde<br />
60’lara düştüğünü görmekteyiz. Bu hastalıkta ilaçla tedavi<br />
söz konusu değildir. Diğer genital sistem kanser<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde olduğu<br />
gibi cerrahi yöntem tercih edilir. Bazı merkez<strong>le</strong>rde erken<br />
evre<strong>le</strong>rde de cerrahi ye<strong>ri</strong>ne radyoterapi uygulaması var. Cerrahi<br />
yaptıktan sonra başka yere sıçrama kapasitesine göre radyoterapi<br />
de kullanılabilmektedir.<br />
Türkiye’de bu hastalığa yaklaşım nasıl?<br />
Bu hastalık, tüm erken teşhis yöntem<strong>le</strong><strong>ri</strong> eli<strong>miz</strong>de olmasına<br />
rağmen maa<strong>le</strong>sef gerekli rutin kontrol<strong>le</strong>r yapılmaması<br />
nedeniy<strong>le</strong> erken dönem<strong>le</strong>rde değil; hayatı tehdit eden dönem<strong>le</strong>rde<br />
saptanıyor. Kişinin hiç şikâyeti yokken kontro<strong>le</strong> gitmesi<br />
gerekiyor. Türkiye’de maa<strong>le</strong>sef kadınlarımız ev<strong>le</strong>ndikten sonra<br />
bir kadın doğumcuya gidilmesi gerektiğine inanıyorlar. Ama<br />
hastalıklar özellik<strong>le</strong> kanser<strong>le</strong>r medeni durumu gözetmeksizin<br />
insanlara bulaşabiliyor. İnsanla ilgili kontrol<strong>le</strong>r doğumla başlar.<br />
14 yaşına kadar bir çocuk doktoru kontrolünde olması<br />
gerekir. Ondan sonra da gerek ergenlik gerek yetişkinlik ve<br />
üreme dönem<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde de bu kontrol<strong>le</strong><strong>ri</strong> aksatmamalıdırlar.<br />
Rahim ağzı kanse<strong>ri</strong> hangi yaş grubunda daha sık<br />
görülür?<br />
Serviks kanse<strong>ri</strong>ni geçmiş yıllarda hayatın i<strong>le</strong><strong>ri</strong> devre<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde<br />
görme<strong>miz</strong>e rağmen, özellik<strong>le</strong> HPV gibi seksüel yolla geçen<br />
virüs<strong>le</strong><strong>ri</strong>n çok genç yaşta görülmesi, seksüel hastalıkları çok<br />
erken yaşlara çekmiştir. Bugün başta Çek
Cumhu<strong>ri</strong>yeti olmak üzere artık 20’li yaşlarda da serviks kanse<strong>ri</strong>ne<br />
oldukça sık rastlamaktayız. Bu virüsün maa<strong>le</strong>sef tedavisi<br />
mümkün değil. Hasta ömür boyu bu virüsü taşıyabiliyor.<br />
Serviks kanse<strong>ri</strong>ne bir çare olan HPV aşısı hakkında bilgi<br />
ve<strong>ri</strong>r misiniz?<br />
Bu aşı rahim ağzı kanse<strong>ri</strong>ne sebep olan, HPV (Human<br />
Papilloma Vins) virüsüne karşı gelişti<strong>ri</strong><strong>le</strong>n bir aşıdır. 2006 yılından<br />
be<strong>ri</strong> dünyada uygulanmaya başlayan bu aşılar, HPV’nin<br />
yüksek <strong>ri</strong>sk taşıyan tip<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne karşı gelişti<strong>ri</strong>lmiştir. Aşının 3 doz<br />
halinde yapılması gerekmekte ve üze<strong>ri</strong>nde tartışılmasına rağmen<br />
koruyuculuğunun 5 yıl süre i<strong>le</strong> olduğu bilinmektedir. Kısmen<br />
ücreti yüksek bir uygulamadır. Ancak bu virüsün görülme<br />
sıklığı göz önüne alınınca, aşının Kadın Hastalıkları ve Doğum<br />
platformunda yeni bir uygulamaya sahip olacağını söy<strong>le</strong>mek<br />
iste<strong>ri</strong>m. Bir diğer önemli bilgi ise bu aşıyı yaptıran kadınlarımızın<br />
yıllık rahim ağzı sürüntü tetkik<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni ihmal etmeme<strong>le</strong><strong>ri</strong> bilinmelidir.<br />
Sezaryen veya normal doğum tercihindeki görüşünüz<br />
nedir? Sizce normal şartlar altında hangi doğum tercih<br />
edilmelidir?<br />
Gebelik takibindeki temel hedef en sağlıklı anneye en sağlıklı<br />
bebeği vermektir. 30 yıllık hekimlik yaşamımda en sık karşılaştığım<br />
sorulardan bi<strong>ri</strong> ‘Normal Doğum mu?, Sezaryen mi?’<br />
daha iyi şeklindeki sorudur. Gerek normal doğumun gerekse<br />
sezaryenin birbi<strong>ri</strong>nden kesin üstün tarafları yoktur. Sezaryen<br />
benim mes<strong>le</strong>ğe başladığım ilk yıllarda oran olarak %5 civarında<br />
idi. Fetal monito<strong>ri</strong>zasyon dediği<strong>miz</strong> çocuğun doğum esnasındaki<br />
iyi olurluk halinin saptanmasının klinik uygulamaya girmesi,<br />
yüksek <strong>ri</strong>skli gebelik<strong>le</strong>rdeki takip<strong>le</strong>rde ultrason ve i<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />
teknolojik yaklaşımın tıbbi kullanımının yaygınlaşması i<strong>le</strong> 80’li<br />
yıllarda bu oran ABD’de %30-40’lara kadar çıkmıştır. Bu artış<br />
oranını takip eden yıllarda Türkiye’de de gördük. Ancak Türkiye’de<br />
çoğunluk özel hastane<strong>le</strong>rde sezaryen doğum oranının<br />
artışı %80’<strong>le</strong>re kadar çıktı. Bu hem hasta hem de doktor kaynaklı<br />
bir artış olmuştur. Doktorlar 10-15 saatlik bir zaman ey<strong>le</strong>mine<br />
bağlanmak istemedi. Hastaların büyük bir kısmı da alttan<br />
doğuramam safsatasına kendini kaptırdı. Tıbbi platformdaki<br />
doğru yaklaşım eğer sezaryen yapılacak ise bizim endikasyon<br />
dediği<strong>miz</strong> gerekliliği iyice saptanmalıdır. Sezaryen yapılmasın<br />
diye bir peşin yaklaşım da sağlıklı değildir. Kararın tıbbi gerekçe<strong>le</strong>r<strong>le</strong><br />
ve<strong>ri</strong>lmesi en doğrusudur.<br />
Kadın hastalıkları ve doğum alanındaki yenilik<strong>le</strong>r ne<strong>le</strong>rdir?<br />
Son 20-25 yılda teknoloji<strong>le</strong>rdeki yenilik<strong>le</strong><strong>ri</strong>n tıp alanında<br />
yaygın kullanım bulması i<strong>le</strong> tıbbın tüm dallarında olan i<strong>le</strong>r<strong>le</strong>me<strong>le</strong>rden<br />
Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü de payını aldı.<br />
Özellik<strong>le</strong> yüksek <strong>ri</strong>skli gebelik<strong>le</strong>rde ultrason takip<strong>le</strong><strong>ri</strong> ve ultrason<br />
kılavuzluğunda yapılan gi<strong>ri</strong>şim<strong>le</strong>r (Kordosentez, amniosentez)<br />
ilk sağlıklı bebeği çok erken gebelik haftalarında dahi<br />
tanımlamada büyük avantajlar elde etmiş durumdayız. Gebelik<br />
öncesinde çift<strong>le</strong>r<strong>le</strong> yapılan görüşme<strong>le</strong>r ve gebelik ayında<br />
(Tüp bebek ve yardımcı çevre yöntem<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde) gene<strong>tik</strong> yolla<br />
geçen veya çeşitli çevresel faktör<strong>le</strong>rden kaynaklanan <strong>ri</strong>sk<strong>le</strong><strong>ri</strong>n<br />
azaltılması artık söz konusudur. Yardımcı Üreme Teknik<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin<br />
(Tüp bebek-Mikroenjeksiyon) yaygın ve nispeten ucuzlayan<br />
uygulama imkânları i<strong>le</strong> toplum içinde görü<strong>le</strong>n çocuk sahibi ola-<br />
sağlık<br />
mama oranı %10’lardan %2-3’<strong>le</strong>re düşürtülmüştür. Yine Jinekolojik<br />
Onkoloji yani kadın genital kanser<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin erken dönemde<br />
saptanması, toplumdaki bilgi<strong>le</strong>ndirmenin artması ve teknolojik<br />
tarama test<strong>le</strong><strong>ri</strong> sayesinde mümkün olmaktadır. Kadınlarda<br />
herhangi bir şikâyet olmaksızın yıllık rutin kontrol<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin yapılması<br />
bunun bir alışkanlık ve yaşam biçimi haline dönüştürülmesi<br />
artmaktadır.<br />
<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’y<strong>le</strong> ilgili olarak biz<strong>le</strong>r<strong>le</strong> ne<strong>le</strong>r paylaşmak<br />
istersiniz?<br />
Benim şimdiye kadarki yaşamımda iki şeyin çok önemli<br />
olduğunu biliyorum. Bi<strong>ri</strong> 0-6 yaş arası eğitimi, bir de orta eğitimi<br />
nerede aldığınız çok önemli. Bu sene benim <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong><br />
Ko<strong>le</strong>ji’nden mezuniyetimin 35. yılı. Tüm hayatımda ge<strong>ri</strong>ye<br />
bakınca birkaç şeyi içime sindi<strong>ri</strong>yorum. Bunlardan bi<strong>ri</strong> kadın<br />
hastalıkları ve doğum mes<strong>le</strong>ği diğe<strong>ri</strong> de <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’nde<br />
11 yıl okumuş olmam. Orda kazandığım dostlukların bunların<br />
ortaya çıkardığı dünyaya, çevreye hatta kendime bakışın bana<br />
ne kadar kuvvet kazandırdığını defalarca hissettim. Bugün iki<br />
şeyden çok mutluyum. İki çocuğumun Ko<strong>le</strong>j’de okuyor olması<br />
ve yedi yıldan be<strong>ri</strong> gönüllü olarak lise 2’<strong>le</strong>re ergenlik ve seksüel<br />
gelişim<strong>le</strong> ilgili ders<strong>le</strong>r ve<strong>ri</strong>yor olmam. Bunlar Ko<strong>le</strong>j’<strong>le</strong> bağlantımın<br />
devam etmesine yardımcı oluyor. Şu an hala ilkokul<br />
öğretmenim<strong>le</strong> Ne<strong>ri</strong>man Egüz’<strong>le</strong> sıkça yüz yüze ve te<strong>le</strong>fonla<br />
görüşme fırsatı bulmak, beni çok mutlu ediyor. Onun bana katkıları<br />
çok fazla. Bir de Ko<strong>le</strong>j’den iki kişinin hayatımda çok ayrıcalıklı<br />
ye<strong>ri</strong> var. Kıvılcım Hanım ve ta<strong>ri</strong>h öğretmenim Emine Güngör.<br />
Bu yüzden Ko<strong>le</strong>j benim için çok önemlidir.<br />
Dr. Ömer ÇOBANOĞLU’74<br />
1957’te doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’nde<br />
tamamlayarak, 1974 yılında mezun oldu. 1980’de Tıp Doktoru<br />
unvanı aldıktan sonra Anadolu Üniversitesi Kadın Hastalıkları<br />
ve Doğum Ana Bilim Dalında Thomas Jefferson University<br />
Department of Obstetines ve Gyneculogy, Wilmington Medical<br />
Center’de Kadın Hastalıkları ve Doğum uzmanı oldu. Oregan<br />
Health Obstet<strong>ri</strong>cs and Gynecology Sciences University Hospital’da<br />
Jinekolojik Onkoloji Departmanı’nda çalıştı. 1985-1986 yıllarında<br />
GATA Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalında<br />
askerlik görevini yaptı. 1987-1989 yılları arasında Dr. Zekai Tahir<br />
Burak Kadın Hastanesi’nde Başasistanlık, 1989-1993 Dr. Zekai<br />
Tahir Burak Kadın Hastanesi’nde Klinik Şef Muavinliği yaptı.<br />
1992’de Boston University Hospital’da Kadın Hastalıkları ve<br />
Doğum dalında Jinekolojik Onkoloji Departmanı’nda çalıştı.<br />
1993’de 2547 sayılı YÖK Kanunu Uyarınca Kadın Hastalıkları ve<br />
Doğum Dalında Doçentlik unvanını aldı.<br />
1993-1998 yıllarında Dr. Zekai Tahir Burak Kadın Hastanesi<br />
Klinik Şefliği, 1997 yılında <strong>Ankara</strong> Jinekoloji <strong>Derneği</strong> Başkanlığı,<br />
1998-2005 yıllarında City Hospital Kadın Hastalıkları ve Doğum<br />
Klinik Şefliği yaptı. 2005’ten bu yana Kavaklıdere Kadın Sağlığı ve<br />
Tüp Bebek Merkezi Klinik Şefliği devam eden Dr. Çobanoğlu aynı<br />
zamanda Medicana İnternational <strong>Ankara</strong> Hastanesi’nin Kadın<br />
Hastalıkları ve Doğum Klinik Şefliğini yönetmektedir.<br />
150’den fazla yurt içi ve yurt dışı yayını olan Dr. Çobanoğlu,<br />
evli ve <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’nde okumakta olan bi<strong>ri</strong> kız diğe<strong>ri</strong> erkek<br />
2 çocuk babasıdır.<br />
39<br />
MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r
kişisel gelişim<br />
40<br />
Ergen ana-babası olmanın<br />
dayanılmaz ağırlığı!<br />
Eski resim<strong>le</strong>re baktıkça zamanın bu kadar hızlı aktığına<br />
inanamıyorum. Oğlumun resim<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne bakmayı<br />
seviyorum ve ilk adımları sanki daha dün gibi geliyor<br />
bana. He<strong>le</strong> kendi çocukluğumdan kalma siyah<br />
beyaz resim<strong>le</strong>r... Annem, babam ne kadar gençmiş<br />
bir zamanlar, ben ne küçükmüşüm, babaannem ne<br />
güzel sarılmış bana, ergenliğimde ne komik görünüyormuşum,<br />
giysi<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong> ne komikmiş, moda da bir ga<strong>ri</strong>pmiş... Hey<br />
gidi gün<strong>le</strong>r hey!<br />
Büyüyünce sanki hiç çocuk olmadık, sanki hiç genç olmadık<br />
gibi geliyor; hem bize hem de çocuklarımıza. Sadece<br />
resim<strong>le</strong>rde kalmış gibi o güzel gün<strong>le</strong>r, anıları ise belki silinmemiş<br />
ama çok de<strong>ri</strong>n<strong>le</strong>re itilmiş. Oysa ne tasasız, ne korunaklı,<br />
ne güzel gün<strong>le</strong>rdi!<br />
Dün, <strong>Ankara</strong> Üniversitesi Kampüsü’nde kısa bir süre<br />
bulunmak durumundaydım. Hava güzeldi, öğrenci<strong>le</strong>r dışarılarda,<br />
çayları el<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde, soh<strong>bet</strong> koyu... Kendi üniversite öğrenciliği<strong>miz</strong>i<br />
hatırladım. Tek sorumluluğumuz ders çalışmaktı, ama<br />
hep son birkaç gün kala tutuşur, gece gündüz çalışırdık. Hava<br />
güzelse çaylarımızı alır, çim<strong>le</strong>re yayılır, dersi bek<strong>le</strong>rdik. Ders<br />
saati geldiğinde de bazen öy<strong>le</strong> canımız istemezdi ki, saat<strong>le</strong>rce<br />
bek<strong>le</strong>diği<strong>miz</strong> halde derse girmeyive<strong>ri</strong>rdik. Anne babalarımız<br />
bizi bize emanet ederdi, destek olurlardı ama sıkı takip altında<br />
değildik. Kendi özeli<strong>miz</strong>, kendi giz<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>, kendi acılarımız,<br />
kendi hatalarımız oldu. Büyüdük, yetişkin olduk, iyi yetişkin<strong>le</strong>r<br />
de olduk. İşi<strong>miz</strong>, çocuklarımız, rol<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>, statümüz var. Sorumluluklarımızın<br />
farkında, takipçi, iş<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>i aksatmayan, belki<br />
biraz da mükemmeliyetçi bir nesil olduk. Biz çok hızlı bir değişim<br />
yaşadık çocukluğumuzdan yetişkinliği<strong>miz</strong>e geçerken.<br />
Siyah-beyaz günde birkaç saat yayın yapan te<strong>le</strong>vizyondan,<br />
500 kanallı dijital sisteme geçildi hızla, şehir<strong>le</strong>rarası te<strong>le</strong>fon<br />
görüşmesi için santra<strong>le</strong> numara söy<strong>le</strong>nip saat<strong>le</strong>rce bek<strong>le</strong>nmesinin<br />
(Konya, çık aradan lafını hatırlarız hepi<strong>miz</strong>) ardından herkesi<br />
her yerde 24 saat ulaşılabilir kılan cep te<strong>le</strong>fonları çıktı.<br />
Bayramlarda kartpostal yazmanın ye<strong>ri</strong>ni, e-posta mesajları<br />
aldı. Mahal<strong>le</strong> arkadaşlarının ye<strong>ri</strong>ni MSN, Skype vb. aracılığıyla<br />
kurulan uluslararası ama kısa süreli arkadaşlıklar doldurdu.<br />
Şimdi zaman sıkışıklığı var, eskisi gibi “müsaitseniz annem<strong>le</strong>r<br />
ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />
Uzm. Psk. Hülya ÜSTEL KÖKDEMİR<br />
<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji PDRM<br />
akşam oturmaya ge<strong>le</strong>cek” desin diye çocuğumuzu kimsenin<br />
evine göndermiyoruz. Seyrek ağırlamayı kabul ettiği<strong>miz</strong><br />
konuklarımız için, çünkü sık olmasına enerji<strong>miz</strong> izin vermiyor,<br />
yiyecek<strong>le</strong><strong>ri</strong>n en azından bir bölümünü dışarıdan alıyoruz. Yetişememe<br />
kaygısı ve yorgunlukla gün<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>i geçi<strong>ri</strong>yoruz.<br />
Bu tempoda çocuk yetiştirmek için de oldukça kontrollü<br />
olma ihtiyacındayız. Planlı olsunlar, hemen öğrensin<strong>le</strong>r, bizi<br />
çok uğraştırmasınlar istiyoruz. Hem yorgunuz ve zamanımız<br />
az, hem de çocuklarımızı mükemmel yetişkin<strong>le</strong>r olarak hayata<br />
hazırlamak istiyoruz. Biz kıymet bi<strong>le</strong>n bir nesil olarak yetiş<strong>tik</strong>,<br />
çünkü çok şey hayatımıza sonradan girdi. Para bi<strong>ri</strong>kti<strong>ri</strong>p bir<br />
şey<strong>le</strong><strong>ri</strong> aldık, bir süre hayalini kurup sahip olduk. Komşunun<br />
çocuğunda olan oyuncak için onun evinde, bizde olan oyuncak<br />
için bizim evi<strong>miz</strong>de buluşup oynadık arkadaşlarımızla.<br />
Biten ispirtolu boyalarımıza kolonya damlatıp biraz daha kullandık.<br />
Bu bizim çocukluğumuzun doğalıydı. Şimdi ise çok<br />
daha faklı bir ortamda çocuk yetişti<strong>ri</strong>yoruz. Onlara küçüklük<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde<br />
öy<strong>le</strong> çok oyuncak alıyoruz ki; nesi var nesi yok bi<strong>le</strong>mediğinden<br />
oyuncakla oynama zevkini kaybediyorlar, en güzel<br />
okullarda okutuyoruz ve “elindekinin değe<strong>ri</strong>ni bilmiyorsun”<br />
diye kızıyoruz, hayal kurmalarına, öz<strong>le</strong>m çekme<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne izin vermeden<br />
istedik<strong>le</strong><strong>ri</strong> her şeyi almaya çalışıyoruz, yoksunluk çekmesin,<br />
buruk hissetmesin istiyoruz. Ama bir taraftan da kıymet<br />
bilmez, sorumsuz, plansız olmalarına kızıyoruz. Sanırım bu
koşulların onların doğalı olduğu gerçeğini her zaman düşünemiyoruz.<br />
Onlarda kendi<strong>miz</strong>i bir kez daha yaşarken, kendi<strong>miz</strong>i<br />
onların ye<strong>ri</strong>ne koyuyor ve gıpta ediyoruz. Oysa onlara göre<br />
gıpta edi<strong>le</strong>cek bir şey yok, zaten hayatın doğalı bu. Onlar bu<br />
koşullara doğdular, değe<strong>ri</strong>ni bilsin<strong>le</strong>r dediği<strong>miz</strong> şey<strong>le</strong>re zaten<br />
hep sahipti<strong>le</strong>r. Belki de bizim nesil<strong>le</strong> çocuklarımız arasındaki<br />
bu dönemde yaşanan kuşak çatışmasının temeli buna dayanıyor.<br />
Bizim nesil anne-babalar hem hata yapmalarına veya<br />
bedel ödeme<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne izin vermek istemiyoruz, hem de öfke<strong>le</strong>niyor<br />
ve çocuklarımızla gergin bir ilişki yaşıyoruz. Onların değil<br />
ama galiba bizim kafamız biraz karışık.<br />
Her hafta sonu doğum gün<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne taşıyoruz, okul dışı yetenek<br />
kurslarına yazdırıyoruz, erkenden dershane<strong>le</strong>re büyük<br />
paralar ödüyoruz... Bütün sorumluluklarını bir<br />
yetişkin gibi ye<strong>ri</strong>ne getirmesini, aksatmamasını,<br />
her konuda iyi olmasını bekliyoruz çocuklarımızdan.<br />
Oysa onların hayatı da çok yoğun.<br />
Üstelik yetişkin dünyasının kendi<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni içine attığı<br />
sürekli bir yarışma içinde olmak zorundalar.<br />
Uzun okul saat<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden sonra dershaneye gidiyorlar,<br />
ödev<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni yapıyorlar, başarılı olmak<br />
zorundalar, bir sürü sınava hazırlanmak zorundalar...<br />
Şimdi çocuklarımıza bakınca, kendi<br />
dönemi<strong>miz</strong>in aslında şanslı bir dönem olduğunu<br />
düşünmeyen anne-baba var mıdır bilmiyorum.<br />
Bu arada biz<strong>le</strong>r onları dış etken<strong>le</strong><strong>ri</strong>n getireceği<br />
olumsuzluklardan da şiddet<strong>le</strong> koruma kaygısı<br />
içindeyiz. İnternet ortamında karşılaşacakları<br />
kötü niyetli insanlar, girdik<strong>le</strong><strong>ri</strong> ortamlarda<br />
onları bek<strong>le</strong>yen <strong>ri</strong>sk<strong>le</strong>r, aşık olurlarsa ders<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni<br />
ihmal etme<strong>le</strong><strong>ri</strong> tehlikesi... Biz baktığımızda çok<br />
<strong>ri</strong>sk görüyoruz ve kaygıyla korumaya çalışıyoruz.<br />
Oysa biraz kendi gençliği<strong>miz</strong>i hatırlasak,<br />
biraz rahatlasak, biraz koşturmaktan vazgeçip<br />
dingin<strong>le</strong>şsek de yumuşak bir ilişkiye geçsek...<br />
Ev dışı ilişki<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>de gösterdiği<strong>miz</strong> sabır, hoşgörü ve gü<strong>le</strong>r yüz<br />
neden evin kapısı dışında kalıyor bazen merak ediyorum.<br />
Bazen biz yetişkin<strong>le</strong>r evi<strong>miz</strong>e, en değerli varlıklarımızın bulunduğu<br />
en rahat olduğumuz yere gittiği<strong>miz</strong>i unutuyor ve barut<br />
gibi gi<strong>ri</strong>yoruz evi<strong>miz</strong>in kapısından içe<strong>ri</strong>. Hep aynı cüm<strong>le</strong><strong>le</strong>r<strong>le</strong><br />
ilişki kuruyoruz birbi<strong>ri</strong><strong>miz</strong><strong>le</strong> ve hesap sorar cinsten. Biz gerginiz,<br />
ergen zaten gergin ve patlamaya hazır... Evde yüksek ge<strong>ri</strong>lim<br />
hattında gidip-ge<strong>le</strong>n mesajlar ve ergen çocuğumuzun biz-<br />
Uzm. Psk. Hülya ÜSTEL KÖKDEMİR<br />
1968 yılında doğan Hülya Üstel Kökdemir, 1992 yılında Orta<br />
Doğu Teknik Üniversitesi Psikoloji bölümünden mezun oldu. Yüksek<br />
lisansını ODTÜ Sosyal Psikoloji Bölümü’nde tamamladı. 92-<br />
95 yılları arasında çeşitli okullarda İngilizce Öğretmenliği yaptı.<br />
Demir Deniz Kökdemir adında 9 yaşında bir oğlu olan Hülya<br />
Üstel Kökdemir, 1995 yılında bu yana <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji Psikolojik<br />
Danışma ve Rehberlik Müdürlüğü’nde uzman psikolog olarak<br />
görev yapmaktadır.<br />
kişisel gelişim<br />
den uzaklaşması... Ergen doğal olarak yalnızken bi<strong>le</strong> kendi<br />
sosyal çevresiy<strong>le</strong> haşır neşir olmayı, müzik din<strong>le</strong>meyi, odasına<br />
çekilmeyi tercih ederken, bizim<strong>le</strong> ilişkisi sadece komut almaya<br />
dönüşmüşse daha da ev halkından kopuk yaşamaya yöne<strong>le</strong>bilir.<br />
Onların da işi zor, bizim de. Bize bu kadar müdaha<strong>le</strong> yoktu,<br />
oysa biz ergen çocuklarımızın her alanlarını bilmek ve<br />
müdaha<strong>le</strong> etmek istiyoruz. Bir taraftan bu iş bizi çok yorarken,<br />
diğer taraftan da kendi hal<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne bırakmaktan çok korkuyoruz.<br />
Bizim de duyduğumuz, şimdi de çocuklarımıza söy<strong>le</strong>diği<strong>miz</strong><br />
“sana güveniyorum, etrafa güvenmiyorum” cüm<strong>le</strong>sinin gerçekliğini<br />
biz yaşayarak farkındayız ama çocuklarımızın bunu<br />
algılamaları için zamana ihtiyaçları var.<br />
“Gençliği<strong>miz</strong> artık lüksten, zenginlikten hoşlanıyor. Görgü<br />
kurallarına hiç uymuyorlar. Oto<strong>ri</strong>teye karşı aşağılayıcı, küçümser<br />
bir tavırları var, i<strong>le</strong><strong>ri</strong> yaştaki<strong>le</strong>re, büyük<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne hiç saygıları<br />
yok. Anne, babalarına karşı çıkıyor, ters düşüyor, büyük<strong>le</strong><strong>ri</strong>n<br />
önünde gevezelik ediyor, öğretmen<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni ezmeye çalışıyor,<br />
onlara zorbalık ediyorlar”* Sizce bu satırlar ne zaman ka<strong>le</strong>me<br />
alınmıştır? Bir kez daha okuyup, fikir yürüttükten sonra yazımın<br />
sonuna bakın lütfen.<br />
Belki de bu hep böy<strong>le</strong> gidecek; genç<strong>le</strong>r aykırı davranacak,<br />
anne-babalar da kaygılanacak ve yakınacak. Belki de biz<br />
anne-babaların yapması gereken tek şey, onları ne çok sevdiği<strong>miz</strong>i,<br />
her koşulda da çok sevmeye devam edeceği<strong>miz</strong>i, ne<br />
çok gurur duyduğumuzu ve ne olursa olsun hayattaki en kıymetli<br />
varlığımız olduğunu onlara hissettirmektir. Her nesil kendi<br />
şarkısını söy<strong>le</strong>meye devam edecek ve etmeli kuşkusuz.<br />
Bizim kendi şarkımız ve <strong>ri</strong>tmi<strong>miz</strong> var ama biraz eskidi galiba.<br />
Gelişme yukarıdan aşağıya akar, bu neden<strong>le</strong> genç<strong>le</strong><strong>ri</strong>n bizim<br />
şarkımızı öğrenme<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni bek<strong>le</strong>mek ye<strong>ri</strong>ne neden biz yeni bir<br />
şarkıdan daha keyif almaya çalışmayalım ki!<br />
* M.Ö. 399 Sokrates.<br />
41<br />
MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r
gurme<br />
42<br />
<strong>Ankara</strong>’da modern kasabın yeni adresi<br />
E<br />
n önemli besin<br />
maddesi ve<br />
büyük çoğunluğun<br />
damak<br />
tadına hitap<br />
eden bir besin<br />
türüdür et ve et ürün<strong>le</strong><strong>ri</strong>. Özellik<strong>le</strong> eti<br />
mutfağında oldukça çok kullanan biz<br />
Türk<strong>le</strong>r için etten vazgeçmek mümkün<br />
değildir. Eskiden her mahal<strong>le</strong>de bir<br />
kasap bulunur, mahal<strong>le</strong>linin tüm et<br />
ihtiyacı bu kasaptan sağlanırdı.<br />
Mahal<strong>le</strong>li çok zorda kalmadıkça etini<br />
başka kasaptan almazdı. Şimdi bu<br />
kasapların ye<strong>ri</strong>ni market<strong>le</strong>r almış gibi<br />
görünse de tazelik ve kalite açısından<br />
et ürün<strong>le</strong><strong>ri</strong> her zaman tüketicinin kafasında<br />
soru işaret<strong>le</strong><strong>ri</strong> bırakmaktadır.<br />
Ama artık <strong>Ankara</strong>’da kaliteli etin bir<br />
adresi var. Bu adres Butcha Butcher<br />
Shop & Steak House… Burası sizi<br />
hem kaynağını bilmediğiniz market<br />
ürün<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden kurtaracak, hem de artık<br />
yok olmaya yüz tutan kasap kültürüy<strong>le</strong><br />
yeniden buluşturacak.<br />
Yaklaşık 3 ay kadar önce Çayyolu<br />
Park Caddesi’nde açılan Butcha Butcher Shop & Steak House,<br />
<strong>Ankara</strong>’da etin tamamiy<strong>le</strong> kendine has kimliğiy<strong>le</strong>, doğal<br />
aromalarıyla yeni<strong>le</strong>bi<strong>le</strong>ceği tek mekân olarak karşımıza<br />
çıkıyor. Butcha Steak House, açılalı henüz çok kısa bir<br />
zaman olmasına rağmen hiçbir tanıtım yapılmadığı halde<br />
tamamen kulaktan kulağa yayılan bir ün<strong>le</strong> marka olma<br />
yolunda hızla i<strong>le</strong>rliyor.<br />
Kendisi de bir gurme olan Osman<br />
Sungur, aynı zamanda iş<strong>le</strong>tme<br />
müdürlüğünü yapan Ayhan<br />
Sevilir ve et uzmanı cheff<br />
Şehmuz Acar tarafından<br />
açılan Butcha Steak Hou-<br />
ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />
Butcha Butcher<br />
Shop & Steak House<br />
Çayyolu Park Caddesinde açılan Butcha Butcher Shop & Steak House,<br />
benzersiz çeşit<strong>le</strong><strong>ri</strong>y<strong>le</strong> et seven<strong>le</strong><strong>ri</strong>n yeni uğrak noktası oldu. Kısa bir süre<br />
önce açılmasına rağmen et seven<strong>le</strong><strong>ri</strong>n dikkatini çeken ve <strong>Ankara</strong>’nın<br />
önemli markaları arasında ye<strong>ri</strong>ni almaya hazırlanan Butcha Butcher Shop<br />
& Steak House’da çiğ olarak satın alabi<strong>le</strong>ceğiniz pekçok çeşitte sağlıklı,<br />
kaliteli et ve et ürün<strong>le</strong><strong>ri</strong> bulunuyor.<br />
se’da konsept ve içe<strong>ri</strong>k olarak tamamen<br />
Güney Ame<strong>ri</strong>ka tarzı örnek alınmış.<br />
<strong>Ankara</strong>’dan sadece steak yemek<br />
için Ame<strong>ri</strong>ka’ya giden insanlar olduğunu<br />
belirten Sevilir, mekânın <strong>Ankara</strong>’da<br />
bu ihtiyacı tamamen karşılayacağını<br />
söylüyor.<br />
Yemek yeni<strong>le</strong>n mekân ve kasap<br />
olarak iki ayrı bölüme ayırabi<strong>le</strong>ceği<strong>miz</strong><br />
Butcha Steak House’un kasap bölümünde<br />
pekçok çeşit ürün satışa sunuluyor.<br />
Burada et<strong>le</strong><strong>ri</strong>n kalite, tazelik ve<br />
güvenilirliği konusunda şüphe duymanız<br />
için en ufak bir neden yok. Çünkü<br />
Butcha’nın en önemli kalite poli<strong>tik</strong>ası<br />
müşte<strong>ri</strong>ye sunduğu et<strong>le</strong><strong>ri</strong> anlaşmalı<br />
olduğu bölge<strong>le</strong>rden getirtiyor<br />
olması. Dünya genelinde et ve<br />
et ürün<strong>le</strong><strong>ri</strong>y<strong>le</strong> ünlü Trakya Bölge<strong>miz</strong>’deki<br />
7 ayrı çiftlik ve 3 entegre tesisinden özel olarak<br />
getirti<strong>le</strong>n et<strong>le</strong>r, kullanım alanlarına göre titizlik<strong>le</strong> seçiliyor.<br />
Dry Aged Beef sistemi<br />
Mekâna giren<strong>le</strong><strong>ri</strong>n dikkatini ilk çeken, steak et<strong>le</strong><strong>ri</strong>n<br />
teşhir edildiği bir dolap. İlk bakışta bu dolap<br />
camekanlı büyük bir buzdolabını andırsa<br />
da aslında “Dry Aged Beef” sistemi için<br />
kullanılan bir mahzen. Ayrıca Türkiye’deki<br />
en büyük Dry Aged Beef mahzeni burada<br />
bulunuyor. Dry Aged Beef sisteminde,<br />
et<strong>le</strong>r karkas halinde 0 ila (-)2,<br />
derecede nem oranı sabit<strong>le</strong>nmiş<br />
olarak 25 gün boyunca bek<strong>le</strong>tiliyor.
Bu süreçte etin ön ve arka kapak bölüm<strong>le</strong><strong>ri</strong> olarak bilinen<br />
kısımları kurumaya başlıyor. İçe<strong>ri</strong> hiçbir şekilde hava girmiyor.<br />
Kuruduğu zaman ise içinde kalan kan ve su, eti ma<strong>ri</strong>ne etmeye<br />
başlıyor. Etin suyu içinde kalıyor, kanda bulunan bir nevi<br />
aroma da etin her ye<strong>ri</strong>ne nüfuz ediyor. Böy<strong>le</strong>ce et hem doğal<br />
aromasını kay<strong>bet</strong>memiş oluyor hem de daha <strong>le</strong>zzetli ve sağlıklı<br />
bir hal alıyor. Sonrasında 0 ila +4 derecede<br />
din<strong>le</strong>ndi<strong>ri</strong><strong>le</strong>rek, teşhir edi<strong>le</strong>n et,<br />
şef Şehmuz Acar’ın usta el<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne<br />
teslim ediliyor.<br />
Buranın bir özelliği de ete<br />
İş<strong>le</strong>tme Müdürü Ayhan Sevilir’in<br />
tabi<strong>ri</strong>y<strong>le</strong> “şiddet” uygulanmaması.<br />
Et hiçbir şekilde dövülme<br />
gibi iş<strong>le</strong>m<strong>le</strong>re maruz bırakılmıyor.<br />
Etin kuruyan kısımları özel traşlanma<br />
yöntemiy<strong>le</strong> te<strong>miz</strong><strong>le</strong>niyor, el<strong>le</strong> dövü<strong>le</strong>rek servise hazır<br />
ha<strong>le</strong> geti<strong>ri</strong>liyor.<br />
Kasap bölümünde satışa sunulan diğer ürün<strong>le</strong>rden<br />
bazıları ise yine buraya özel sucuk, köfte ve sosis<strong>le</strong>r…<br />
Mutlaka tatmanız gereken bu üç özel <strong>le</strong>zzetin yapımında da<br />
özel, yüzde yüz dana eti kullanılıyor. Sütten yeni kesilmiş dananın<br />
döş kısmından yapılan Butcha Köfte, buraya özel bir karışımla<br />
hazırlanıyor. Yine başka hiçbir yerde bulamayacağınız<br />
Butcha Sucuk, ceviz, fıstık ve hellim peyni<strong>ri</strong> katılarak yapılıyor.<br />
Bu ürün<strong>le</strong>r dışında yorgun bir günün akşamında buzluktan<br />
hemen çıkarıp hazırlayabi<strong>le</strong>ceğiniz <strong>le</strong>zzetli ürün<strong>le</strong>r de bulunuyor.<br />
Örneğin tüm garnitür<strong>le</strong><strong>ri</strong> içinde bulunan dana saç kavurma<br />
ve isteğe göre doldurularak hazırlanan kuzu budu bunlardan<br />
sadece ikisi.<br />
Bu sağlıklı et<strong>le</strong><strong>ri</strong> satın alarak eve götürebi<strong>le</strong>ceğiniz gibi<br />
burada da tüketmeniz mümkün. Butcha Steak House kasap<br />
bölümünün dışında gi<strong>ri</strong>ş katında 55, ikinci katta 80 ve VIP salonunda<br />
da 25 kişilik bir kapasite i<strong>le</strong> hizmet ve<strong>ri</strong>yor.<br />
Çok özel bir menü<br />
Modern ve klasik tarzın bir karışımı olarak hazırlanan<br />
mekânın dekorasyonu özel davet<strong>le</strong><strong>ri</strong>nizi de verebi<strong>le</strong>ceğiniz<br />
oldukça şık bir görüntüye sahip.<br />
Buraya ilk kez geliyorsanız alacağınız kasap ürün<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni ilk<br />
olarak burada denemenizi tavsiye ede<strong>ri</strong>z. Çünkü et burada<br />
farklı pişirme teknik<strong>le</strong><strong>ri</strong> kullanılarak hazırlanıyor ve “Ben daha<br />
önce et yememişim” dedirtecek kadar ağızda hoş bir tat bıra-<br />
kıyor. Düz olmayan kıvrımlı dökme tavalarda pişi<strong>ri</strong><strong>le</strong>n et<strong>le</strong>re tuz<br />
ve zeytinyağı dışında bir şey ek<strong>le</strong>nmiyor.<br />
Ayhan Sevilir, Butcha Steak House’un menüsünde yer<br />
alan tüm çeşit<strong>le</strong><strong>ri</strong>n birer spesiyal olduğunu belirterek, et seven<strong>le</strong><strong>ri</strong>n<br />
bütün yemek<strong>le</strong><strong>ri</strong> deneme<strong>le</strong><strong>ri</strong> gerektiğini söy<strong>le</strong>yerek şunları<br />
ekliyor: “Bugün Butcha’ya gitsem ne yesem diye düşündüğünüzde,<br />
cevabınız et, içecek olarak da şarap olacaktır. Ama<br />
buraya ne için geldiğinizi bi<strong>le</strong>ceksiniz. İnsanlar yoğun bir<br />
günün sonunda yemek yemeye git<strong>tik</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong>nde ön<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne birçok<br />
iş<strong>le</strong>tmede fasikül gibi bir menü geliyor. Zaten yorgun olan bu<br />
insanlar ne yiyecek<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne bir türlü karar veremiyorlar. Bizde<br />
öy<strong>le</strong> değil. Menünün tüm içe<strong>ri</strong>ği toplam 4<br />
sayfadan oluşuyor. İlk sayfası şarap<br />
servisi, ikinci sayfasında başlangıç<br />
ve salatalar üçüncü sayfada<br />
burger, köfte ve sucuk, dördüncü<br />
sayfada toplam 12<br />
çeşit et yemeğinden oluşan<br />
bir menümüz var.”<br />
Menüdeki başlangıçlarda<br />
füme peynir tabağında kendi ürün<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />
olan et çeşit<strong>le</strong><strong>ri</strong> sunuluyor. Salatalar<br />
bölümünde yağ ve sosunun yoğunluğuna çok dikkat edi<strong>le</strong>rek<br />
hazırlanan 5 farklı çeşit bulunuyor. Aperatif bölümünde Buctha<br />
Köfte, sucuk, taze sosis ve yine buraya özel aromaların katıldığı<br />
burger çeşit<strong>le</strong><strong>ri</strong> yer alıyor. Ana yemek bölümünde ise Dry<br />
Aged Sisteminde yeni<strong>le</strong>bi<strong>le</strong>cek üç farklı et bulunuyor. Bunlar<br />
Teabone, Dallas Steak ve New<br />
York Steak.<br />
Online et sipa<strong>ri</strong>şi<br />
Butcha’da önümüzdeki bir iki<br />
ay içinde yeni bir uygulama başlatılıyor.<br />
Online et sipa<strong>ri</strong>şi…<br />
Türkiye ve <strong>Ankara</strong>’nın her noktasına<br />
kasap mamül<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin perakende<br />
olarak servis yapılacağı<br />
sistemin alt yapı çalışmaları sürüyor.<br />
Te<strong>le</strong>fonla ya da mail yoluyla<br />
alınacak sipa<strong>ri</strong>ş<strong>le</strong>r, <strong>Ankara</strong> içine<br />
özel araçlarla günde iki kez, belli<br />
saat<strong>le</strong>r arasında gönde<strong>ri</strong><strong>le</strong>cek.<br />
Diğer uzak il<strong>le</strong>re ise özel k<strong>ri</strong>stal<br />
buzlu straforlar içinde vakumlanarak,<br />
kargo yoluyla gönde<strong>ri</strong><strong>le</strong>bi<strong>le</strong>cek.<br />
Dr. Ahmet Taner Kışlalı Mah.<br />
Park Cad. Alımcı<br />
Park Villaları 15/2 Çayyolu<br />
Tel. 241 45 43 pbx<br />
www.butcha.com.tr<br />
gurme<br />
43<br />
MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r
gezi rehbe<strong>ri</strong><br />
44<br />
Ekonomist Dergisi’nin 2008 yılı Dünyanın En Yaşanabilir<br />
Şeh<strong>ri</strong> Araştırması’nda yine bi<strong>ri</strong>nciliği kaptırmayan<br />
Vancouver, hem doğal güzellik<strong>le</strong><strong>ri</strong> hem de<br />
huzur içe<strong>ri</strong>sinde yaşam koşulları sunması sebebiy<strong>le</strong><br />
benim de ilk tercihimdir. Ayrıca bu şeh<strong>ri</strong>n benim<br />
için daha önemli bir özelliği var. 13 yıl önce eşim<strong>le</strong> beraber<br />
balayımıza bu şehirde başlamıştık, uzun bir aradan sonra iki<br />
çocukla birlikte tekrar dönme şansını yakaladık.<br />
Son zamanlarda artan Çinli, özellik<strong>le</strong> Hong Kong’lu göçmen<strong>le</strong>r<br />
sebebiy<strong>le</strong> ismi Honcouver diye anılmaya başlasa da<br />
şehir hâlâ muazzam cazibesinden hiç bir şey kay<strong>bet</strong>memiş.<br />
Kanada’nın batı kıyısında Ame<strong>ri</strong>ka sınırının yanı başındaki bu<br />
şehir komşusu Seatt<strong>le</strong> gibi yemyeşil hatta ondan çok daha<br />
güzel ve canlı!<br />
Kanada’nın bütününde<br />
geçerli olan sosyal güvenlik<br />
i<strong>le</strong> beraber ge<strong>le</strong>n bedava<br />
okul, bedava sağlık hizmet<strong>le</strong><strong>ri</strong>,<br />
işsizlik maaşı, ucuz<br />
konut gibi imkanların<br />
yanında Türkiye’de hiç bir<br />
zaman göremeyeceği<strong>miz</strong><br />
trafik koşulları, Kanada’nın<br />
büyük kısmının aksine ılıman<br />
iklimi, yüksek güvenlik<br />
ve hijyen standartları, dünyadaki<br />
diğer şehir<strong>le</strong>re nazaran Vancouver’ı bir adım öne çıkarmaktadır.<br />
Ama bunlardan öte şeh<strong>ri</strong>n yer<strong>le</strong>ştiği coğrafya İstanbul’u<br />
bi<strong>le</strong> cebinden çıkartır. Şeh<strong>ri</strong>n her bir tarafına yayılmış,<br />
nehir<strong>le</strong>r, delta oluşumları, kanallar, etrafını kuşatan okyanus,<br />
göl<strong>le</strong>r, karşısında uzun uzadıya devam eden Vancouver Adası’nın<br />
yanısıra hemen yanıbaşındaki dağlar, temmuzun başında<br />
bi<strong>le</strong> karlı tepe<strong>le</strong><strong>ri</strong> i<strong>le</strong> şeh<strong>ri</strong>n dört bir yanında görü<strong>le</strong>bilir.<br />
Ayrıca, şeh<strong>ri</strong>n her bir yanına yayılmış küçük bir ormanı<br />
andıran muazzam parkların arasında şehir merkezindeki Stan<strong>le</strong>y<br />
Parkı ön plana çıkar. Parkları bir yana bırakın şeh<strong>ri</strong>n bütünü<br />
yemyeşildir. Uzun süre Ortadoğu’da yaşamış olmam sebebiy-<br />
Eralp ELLİ’82<br />
www.eralpelli.com<br />
<strong>le</strong> bu özelliği her sefe<strong>ri</strong>nde beni çarpmıştır.<br />
Nerdeyse her mevsiminde gittiğim bu şeh<strong>ri</strong> bu sefer kızlarımı<br />
bırakıp Buket i<strong>le</strong> beraber Şubat ayının sonlarında ziyaret<br />
ettim. Tabii bu sefer ki seyahatimin sebebi diğer<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden daha<br />
farklıydı. Artık geçici aralıklarla devam eden buluşmalarımızı<br />
sürekli bir beraberliğe döndürmek amacıyla idi. 18 farklı be<strong>le</strong>diyeden<br />
oluşan ve yer<strong>le</strong>şim alanı İstanbul’dan çok daha büyük<br />
bir yüzölçüme sahip olan bu şehirden<br />
bir ev alıp buraya yer<strong>le</strong>şme<br />
hedefini gerçek<strong>le</strong>ştirmek için yaptık.<br />
Bu güzel şeh<strong>ri</strong> sadece anlatmak<br />
ye<strong>ri</strong>ne, onu hissetmek ve<br />
yaşamanın daha doğru olduğuna<br />
karar verdim.<br />
Ama siz<strong>le</strong>re bir kere daha anlatayım.<br />
Nerden başlasam acaba?<br />
Bence en meşhur ye<strong>ri</strong> Stan<strong>le</strong>y<br />
Park’tan başlamak lazım. Şeh<strong>ri</strong>n<br />
merkezinin yanıbaşında yaklaşık<br />
400 hektar büyüklüğündeki bu<br />
park, farklı tipte çam ağaçları i<strong>le</strong><br />
kafa din<strong>le</strong>mek ve yeşil<strong>le</strong> buluşmak için ideal bir rehabilitasyon<br />
merkezidir. Araba i<strong>le</strong> dolaşacağınız bu parkın tadını çıkarmak<br />
istiyorsanız yürüyüş veya bisik<strong>le</strong>t gezi<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni tercih etmelisiniz.<br />
Granvil<strong>le</strong> Adası yemek, din<strong>le</strong>nme ve eğ<strong>le</strong>nce için şehir<br />
merkezinde ideal bir lokasyondur. Buradan ayrıca küçük<br />
motorlar i<strong>le</strong> English Bay diye anılan yine şehir merkezindeki<br />
plajlara da gitmeniz mümkündür. Aslına bakarsanız Vancouver’ı<br />
diğer Ame<strong>ri</strong>ka ve Kanada şehir<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde ayıran özelliği,<br />
genelde iş merkezi olarak kullanılan şehir merkez<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin aksine,<br />
Vancouver’da günün her saati haftanın her günü yaşayan<br />
bir şehir merkezinin olmasıdır. Robson Caddesi’nde yürüyüş<br />
VANCOUVER<br />
DÜNYANIN EN GÜZEL ŞEHRİ
yapıp, alışve<strong>ri</strong>ş i<strong>le</strong> vakit geçireceğiniz<br />
gibi, kafe<strong>le</strong>rde ağzınızı tatlandırabilirsiniz,<br />
ya da bu caddeye<br />
para<strong>le</strong>l veya kesen bir çok<br />
caddede benzer aktivite<strong>le</strong>r<br />
yapabilirsiniz.<br />
Ame<strong>ri</strong>ka Kıtası’nın batı sahilindeki<br />
en büyük adası olan Vancouver<br />
Adası, Hawai’nin iki katı yüzölçümüne sahiptir. En<br />
büyük vilayeti<strong>miz</strong> olan Konya’nın yüzölçümüne yakın olan<br />
32,000 km 2 ’lik muazzam<br />
alanı i<strong>le</strong> yabani<br />
bir çok hayvana ev<br />
sahipliği yaptığı gibi,<br />
aynı zamanda İngiliz<br />
koloni<strong>le</strong>şmesinin<br />
iz<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni de görebi<strong>le</strong>ceğiniz<br />
Victo<strong>ri</strong>a şeh<strong>ri</strong><br />
i<strong>le</strong> gezilmesi gereken<br />
bir yerdir. Vancouver’un<br />
farklı yer<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden<br />
kalkan arabalı<br />
vapurlar i<strong>le</strong> ulaşabi<strong>le</strong>ceğiniz adada bir günü doya doya geçirebilirsiniz<br />
ya da gezinizi uzatıp balinaları göreceğiniz tekne<br />
turlarına da katılabilirsiniz.<br />
Grouse Dağı şeh<strong>ri</strong>n hemen merkezinde, batı ve kuzey<br />
Vancouver yer<strong>le</strong>şim alanlarının arasında size doyumsuz kayak<br />
zevki tattıracak yaklaşık 1,200 metre yükseliğindeki bir kış<br />
tu<strong>ri</strong>zmi merkezidir. Eğer o semt<strong>le</strong>rde oturuyorsanız, yaklaşık 10<br />
dakika mesafedeki kayak merkezi kolay bulunamaz bir nimettir.<br />
Vakit bulursanız hemen yakınındaki Capilano Asma Köprüsü’nden<br />
geçerek Capilano Neh<strong>ri</strong>’nin 100 metre üze<strong>ri</strong>nde yaklaşık<br />
250 metrelik maceralı bir yürüyüşte yapabilirsiniz. Ayrıca<br />
ge<strong>le</strong>cek sene olimyatlara ev sahipliği yapacak merkez<strong>le</strong>rden<br />
bi<strong>ri</strong> olan Twister <strong>Kay</strong>ak Merkezi de ziyaret edilmeye değer.<br />
Göl<strong>le</strong>rden de bahsetmeden geçmemeliyim. Şeh<strong>ri</strong>n etrafında<br />
i<strong>ri</strong>li ufaklı göl<strong>le</strong><strong>ri</strong>n bulunduğu milli parklar, özellik<strong>le</strong> yazın yüzme<br />
ve doğa yürüyüş<strong>le</strong><strong>ri</strong> için tercih edilmesi gereken doğal<br />
zenginlik<strong>le</strong>rdir. Hey<strong>bet</strong>li ağaçlar arasındaki pa<strong>tik</strong>alarda yoğun<br />
efor harcarken bir yandan da doğanın keyfini çıkarabilirsiniz ya<br />
da soğuk okyanus suyu ye<strong>ri</strong>ne nispeten sıcak göl kumsallarında<br />
se<strong>ri</strong>n<strong>le</strong>yebilirsiniz. Konu hazır doğadan açılmışken liste<strong>le</strong>diğim<br />
cennet yer<strong>le</strong>şim<strong>le</strong><strong>ri</strong> de ziyaret etmelisiniz; Deep Cove, Belcarra,<br />
Lions Bay, White Rock. Daha o kadar çok yer var ki.<br />
Son olarak Vancouver’dan yola çıkarak yapacağınız iki turdan<br />
bahsetmeden geçemeyeceğim. Bi<strong>ri</strong>ncisi Rocky Dağları’na<br />
yapılan tren yolculuğu. Lüks tren<strong>le</strong>r i<strong>le</strong> en az 2, en fazla 17<br />
gün yapılan turları alıp inanılmaz manzaraların keyfini konforlu<br />
bir ortamda çıkarmak isteyen<strong>le</strong>r biraz paraya kıymak zorunda<br />
kalacaklar. İkincisi ise Alaska’ya yapılan gemi turları. Benzer bir<br />
keyfi bu sefer gemide yaşamanız ve tabii ki Katil Balinaları iz<strong>le</strong>meniz<br />
mümkün.<br />
Vancouver’da konaklama<br />
Konaklama ve yemek konusuna gelince. Şeh<strong>ri</strong>n tadını<br />
çıkarmanız için şehir merkezindeki otel<strong>le</strong><strong>ri</strong> tercih etmeniz gerekir.<br />
Sezona ve otel<strong>le</strong><strong>ri</strong>n kalitesine göre tu<strong>ri</strong>zmin yoğunlaştığı<br />
gezi rehbe<strong>ri</strong><br />
45<br />
yaz ayları ha<strong>ri</strong>ç, 100 Kanada<br />
doları hatta altında şehir merkezinde<br />
ki otel<strong>le</strong>rde oda bulabilirsiniz.<br />
Her ülkeden, her ırktan<br />
insanın yaşadığı bu şehirde<br />
damak tadınıza uygun mutfağı<br />
bulmanız çok<br />
kolaydır, hatta<br />
ciddi bir Türk<br />
nüfusunun da<br />
b u l u n m a s ı<br />
sebebiy<strong>le</strong> Türk<br />
mutfağı da<br />
yiyebilirsiniz.<br />
Vancouver’ın<br />
dünyanın en<br />
pahalı 64. şeh<strong>ri</strong> olması gözünüzü korkutmasın, çünkü aynı listede<br />
İstanbul’un 24. sırada olması içinizi rahatlatabilir.<br />
Kanada i<strong>le</strong> ilgili esp<strong>ri</strong>li bir günce eminim bir çoğumuzun eposta<br />
kutusuna düşmüştür. Hatırlarsınız belki? İzmirli bir kadının<br />
güncesi ilk başta çok olumlu cüm<strong>le</strong><strong>le</strong>r i<strong>le</strong> başlar ama gün<strong>le</strong>r<br />
aylar geçip soğuk kış başlayıp ve kar yağışı hızını arttırınca<br />
lanet etmeye başlar. Evet çoğu Kanada şeh<strong>ri</strong> için doğru olan<br />
ağır kış koşulları Vancouver için geçerli değildir. İklimi İstanbul<br />
gibi olan şeh<strong>ri</strong>n tek farkı yıl başına düşen yağış miktarının bizim<br />
güzel ili<strong>miz</strong>e nazaran çok daha fazla olmasıdır. Kışın kar nadiren<br />
bir kaç günü aşmayacak kadar yağar ve Toronto i<strong>le</strong> Montrel<br />
gibi inanılmaz soğuk yapmaz. Zaten o sebep<strong>le</strong> bütün<br />
Kuzey Ame<strong>ri</strong>ka kıtasında New York, Los Ange<strong>le</strong>s ve bir kaç<br />
ünlü şehirden sonra ev fiyatlarının en yüksek olduğu 6. şehir<br />
ünvanını yıllardır korumaktadır. Nüfusu da çok fazla değildir.<br />
Büyük Vancouver olarak anılan bütün be<strong>le</strong>diye<strong>le</strong><strong>ri</strong> kaplayan<br />
devasa alanda sadece 2,3 milyon insan yaşamaktadır.<br />
Kanada’ya göçmenlik her geçen sene daha da zorlaştığı<br />
için belki benim yaptığımı yapamayabilirsiniz; ama en azından<br />
bir yaz tatilinizde 2 haftanızı ayırıp 2010 kış olimpiyatlarına ev<br />
sahipliği yapacak bu şeh<strong>ri</strong> muhakkak görün.<br />
Aman dikkat Kanada’dan döndükten sonra Türkiye sokaklarında<br />
hemen yaya olarak gezmeye başlamayın. Türkiye’nin<br />
vahşi trafik kurallarına tekrar alışamadan hastanelik olmanızı<br />
istemem.<br />
Kanada hakkında genel bilgi<strong>le</strong>r<br />
Nüfus: 33,212,000 (2008 tahmini)<br />
Ortalama Yaşam Süresi: Erkek 79, Kadın 84<br />
Başkent: Ottowa<br />
Diğer önemli şehir<strong>le</strong>r: Toronto, Montreal,<br />
Vancouver, Calgary<br />
Yüzölçümü: 9,984,670 km2 (Ame<strong>ri</strong>ka’dan biraz büyük)<br />
Din: Katolik %42, Protestan %23,<br />
Dinsiz %16, Belirtilmemiş %12<br />
Yönetim Şekli: Cumhu<strong>ri</strong>yet<br />
GDP/kişi: 50,600 $(2008)<br />
Para Kuru: 1$ = 1.25 CAD<br />
Lokal Zaman: Pasifik Zaman Dilimi<br />
MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r
çocuk<br />
46<br />
Türkiye’de Bir İlk: <strong>Ankara</strong> Dev<strong>le</strong>t Opera ve Ba<strong>le</strong>si Leyla Gencer Çocuk ve Gençlik Bi<strong>ri</strong>mi<br />
<strong>Ankara</strong>’da çocuk opera<br />
sanatçıları yetişecek<br />
<strong>Ankara</strong> Dev<strong>le</strong>t Opera ve Ba<strong>le</strong>si Leyla Gencer Çocuk ve Gençlik Bi<strong>ri</strong>mi’nin yöneticisi opera<br />
sanatçısı İpek Bö<strong>le</strong>r, çocukların ve genç<strong>le</strong><strong>ri</strong>n sanatta daha çok yer almalarını isteyen ve<br />
yıllardır bu konuya emek veren bir sanatçı. Bö<strong>le</strong>r’in en büyük hedefi ise Türkiye’de daha<br />
çok opera ve klasik müzik sanatçı ve iz<strong>le</strong>yici<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin yetişmesi. Bu hedefini gerçek<strong>le</strong>ştirmek<br />
amacıyla sanat yaşamında birçok çocuğun eğitimine katkıda bulunan Bö<strong>le</strong>r, bi<strong>ri</strong>mde ilk iş<br />
olarak bir çok sesli çocuk korosu oluşturuyor.<br />
Türkiye’de ilk olan <strong>Ankara</strong> Dev<strong>le</strong>t Opera ve Ba<strong>le</strong>si Leyla<br />
Gencer Çocuk ve Gençlik bi<strong>ri</strong>mi i<strong>le</strong> ilgili bilgi alabilir miyiz?<br />
Bi<strong>ri</strong>min kuruluş amacı nedir?<br />
<strong>Ankara</strong> Dev<strong>le</strong>t Opera ve Ba<strong>le</strong>si Müdürü Sayın Erdoğan<br />
Davran ve Genel Müdürümüz Sayın Rengin<br />
Gökmen böy<strong>le</strong> bir bi<strong>ri</strong>min açılması için karara varmışlar.<br />
Beni de sanatçılığımın yanı sıra buraya<br />
yönetici olarak atadılar. Bu bi<strong>ri</strong>m kurulurken düşündüğümüz<br />
tek bir şey vardı, çocuklarımızın daha çok<br />
sanatın içinde olmasını nasıl sağlarız? <strong>Ankara</strong> Dev<strong>le</strong>t Opera ve<br />
Ba<strong>le</strong>si olarak bir çocuk ba<strong>le</strong><strong>miz</strong> var. Bunun yanında bir de<br />
çocuk korosu olmalıydı. Bu<br />
amaçla çalışmalara başladık.<br />
Çocuk korosunu da 8-16 yaş<br />
olarak sınırladık. Biz çocuk<br />
korosunu sadece çocuk<br />
şarkıları söy<strong>le</strong>yecek diye<br />
düşünmüyoruz. Yarına çok<br />
iyi bir opera iz<strong>le</strong>yicisi yetiştirmeyi<br />
amaçlıyoruz.<br />
Buradan yetişecek<br />
yetenekli çocukların<br />
ge<strong>le</strong>cekte sahnede<br />
yer almasını<br />
düşünüyoruz. Çocukları<br />
böy<strong>le</strong> hazırlar ve<br />
başarılarını da kanıtlarsak<br />
yarın kendi<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni<br />
daha da eğiterek konservatuarlarda<br />
okuma<br />
fırsatı bulurlar. Konservatuarlara<br />
girmek için ön<br />
hazırlık dersi vardır, zor bir<br />
ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />
derstir. Ritim eğitimi, kulak eğitimi, melodi ezgi hafızası gerekti<strong>ri</strong>r.<br />
Bunların hepsi konservatuarlara girmek için gerekli olan<br />
şey<strong>le</strong>rdir. Bunları burada yapıyoruz. Şimdilik solfej bi<strong>le</strong>n ve bilmeyen<br />
olarak iki koromuz olacak. Çocukların seçiminden sonra<br />
bir çalışma temposu başlatıyoruz.<br />
Koro için başvuruların yoğunluğu nasıl?<br />
Şu an kayıtlarımız 150’yi bulmuş durumda. Bunların 100<br />
tanesi nettir, çünkü çok hevesli çocuklar, anne-babalar da<br />
istekli. Dolayısıyla benim<br />
şimdiki bakış açımdan<br />
100 kişilik bir<br />
koro var gibi. Bu<br />
hiç az bir rakam<br />
değil. Yaşları tutmadığı<br />
için ge<strong>le</strong>meyenöğrenci<strong>le</strong><strong>ri</strong>m<br />
var. Dolayısıyla<br />
hem gençlik,<br />
hem de çocuk korosunu<br />
kurmaya çalışıyorum.<br />
Burada hedef<strong>le</strong>diğim çok<br />
önemli nokta iyi bir opera ve<br />
klasik müzik iz<strong>le</strong>yicisi yetiştirmek<br />
ve bir de çok<br />
yetenekli<strong>le</strong><strong>ri</strong> bulup<br />
çıkartmak ama sahnede<br />
ama koroda.<br />
Çocuklar ve genç<strong>le</strong>r<strong>le</strong><br />
ilgili i<strong>le</strong><strong>ri</strong>de yapmayı<br />
düşündüğünüz faaliyet<strong>le</strong>r<br />
ne<strong>le</strong>r olacak?
Çocuk korosunu kurup o koroda çok sesli şarkıların söy<strong>le</strong>nmesin<br />
istiyorum. Gençlik korosu için daha geniş açılımlıyım,<br />
daha farklı bakıyorum. Genç<strong>le</strong><strong>ri</strong>n biraz sahnede de olmalarını<br />
istiyorum. Koroda sololar yaptırmayı, gerekirse çocuk oyunlarında<br />
rol almalarını sağlamayı düşünüyorum. Bu benim yıllardır<br />
düşündüğüm bir olay. Çocuk şarkıları söy<strong>le</strong>yen çocukların<br />
hepsi benim için çocuk sanatçıdır. Dünyada bir tek Almanya’da<br />
(Viyana'da çocuk operası var) bir de Türkiye'de oldu. Bu<br />
ne yapmak istediği<strong>miz</strong>i açık ve net göste<strong>ri</strong>yor.<br />
Çok sesli müzikte önce beyinde çalışmayan loplar çalışıyor.<br />
çok sesli müzikte hem diğer ses<strong>le</strong><strong>ri</strong> dinliyorsunuz hem de<br />
kendi partinizi söy<strong>le</strong>meye çalışıyorsunuz. Dolayısıyla çok ciddi<br />
bir vücut çabası var burada, hem beyin hem vücut olarak. O<br />
zaman ayaklarınız daha sağlam yere basıyor, kendinizden<br />
daha emin ve daha öz güveni yüksek insanlar oluyorsunuz.<br />
Ben bunları çocuklarımızda görmek istiyorum ve göreceğimden<br />
de eminim.<br />
Çocuklara yönelik göste<strong>ri</strong><strong>le</strong>r var mı ya da olacak mı?<br />
Tabii var. Ha<strong>le</strong>n göste<strong>ri</strong>mde Murat Göksu’nun “Öy<strong>le</strong>sine Bir<br />
Din<strong>le</strong>ti” ve Mustafa Erdo-<br />
ğan’ın “Çizmeli Kedisi” var.<br />
Öy<strong>le</strong>sine Bir Din<strong>le</strong>ti operası<br />
çocuk versiyonu, Çizmeli<br />
Kedi de ba<strong>le</strong>. İkisi de çok<br />
güzel yazılmış eser<strong>le</strong>r. Ayda<br />
ki kere hafta sonları göste<strong>ri</strong><strong>miz</strong><br />
oluyor. Haziranın ilk haftasında<br />
da yeni koromuzla<br />
bi<strong>le</strong>t satışlı bir konser yapmayı<br />
planlıyoruz.<br />
Bi<strong>ri</strong>m içe<strong>ri</strong>sinde enstrümana<br />
yönelik bir çalışma olacak<br />
mı?<br />
Onu maa<strong>le</strong>sef şimdilik<br />
İpek MUTAF BÖLER<br />
Manisa doğumlu opera sanatçısı İpek Bö<strong>le</strong>r, <strong>Ankara</strong> Dev<strong>le</strong>t<br />
Konservatuarı Şan Bölümü mezunudur. Yurtiçi ve yurt dışı konser<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />
i<strong>le</strong> sanata ve eğitime katkı adına Napoliten<strong>le</strong>r, müzikal<strong>le</strong>r i<strong>le</strong><br />
operalardan tanınmış aryalar ve türkü<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>i tanıttığı konser<strong>le</strong>rde,<br />
insanlarla sevgi i<strong>le</strong>tişimini en şekilde kurmayı başarmıştır. Çeşitli<br />
opera beste<strong>le</strong><strong>ri</strong> de bulunan sanatçının “Şarkılarımızla Çevre<strong>miz</strong>”<br />
adlı kitabıyla çeşitli ödül<strong>le</strong>re layık görülmüştür. Bö<strong>le</strong>r’in yine Eda<br />
adlı kitabı 8 Mart 2002 ta<strong>ri</strong>hinde Dünya Kadınlar Günü sebebiy<strong>le</strong><br />
Harran Üniversitesi’nden İ<strong>le</strong>tişim Ödülü’nü almıştır. Bö<strong>le</strong>r’in eşi<br />
opera sanatçısı Cumhur Bö<strong>le</strong>r’<strong>le</strong> birlikte hazırladığı Hakdostu<br />
Mevlana “Hoşgörü” adlı bir DVD’si bulunmaktadır. İpek Bö<strong>le</strong>r,<br />
konservatuar öğrencisi Arya ve Beste Bö<strong>le</strong>r adında iki kız çocuğu<br />
sahibidir.<br />
çocuk<br />
düşünemiyoruz, ama gelir<strong>le</strong>rse yön<strong>le</strong>ndi<strong>ri</strong><strong>ri</strong>m. Yani benim<br />
çocuğum piyano çalmak istiyor, benim çocuğum keman çalmak<br />
istiyor der<strong>le</strong>rse bu anlamda yön<strong>le</strong>ndirebili<strong>ri</strong>m.<br />
Bu tarz sanatsal faaliyet<strong>le</strong><strong>ri</strong>n çocuklar için ne tür faydaları<br />
olacaktır?<br />
Müzik<strong>le</strong> uğraşmak öncelik<strong>le</strong> çocuğun bireysel gelişimini<br />
arttıracaktır. Sonrasında çocukta beynin en zorlandığı konsantre<br />
sorunun çözümünde faydalı olacaktır. Zaten konsantre<br />
olmayı başarabi<strong>le</strong>n çocuk, sonraki hayatını da başarıyla götürür.<br />
Bir olaya konsantre olmak çok kolay bir şey değildir. Maa<strong>le</strong>sef<br />
çocuklarımızda algılama sorunu çok yüksek. Bu da bilgisayarlardan<br />
kaynaklanıyor, çünkü beynini hiç zorlamıyor algılamak<br />
için, düğmeye bastığı an istediğini alıyor. Ama şarkı söy<strong>le</strong>yen,<br />
müzik<strong>le</strong> uğraşan çocuklarda algılama daha açık, konsantrasyonu<br />
daha yüksek olduğu görülüyor.<br />
İçe kapanık çocuklarda dışa dönük, kendini ifade etmekte<br />
zorlanan çocuklarda kendini ifade etme yetisinin arttığı görülüyor.<br />
Ben aynı zamanda çocuk pedagojisi de okuduğum için<br />
çocuklarda bu anlamdaki gelişme<strong>le</strong><strong>ri</strong> çok rahat görüyorum.<br />
Mesela çocuk ilk hafta gayet rahat geliyor, ikinci, üçüncü haftadan<br />
sonra süs<strong>le</strong>nip geliyor, tokalar renk<strong>le</strong>niyor, salonda en<br />
ön sıraya oturmaya çalışıyor. Şarkı söy<strong>le</strong>rken daha kendini hissettirmeye<br />
çalışıyor yani ben şarkıyı ezber<strong>le</strong>dim tarzında. Kendini<br />
beğenmeye, kendini sevmeye başlıyor. Hayat sevgisi artıyor.<br />
Zaten kendinizi severseniz hayatı da seviyorsunuz.<br />
Ge<strong>le</strong>cek hedef<strong>le</strong><strong>ri</strong>niz ne<strong>le</strong>rdir?<br />
Daha önce Oksijen Korosu, Neşeli Notalar gibi özel çocuk<br />
korolarım vardı. Ben bu koroyla hiçbir 23 Nisan’ı boş geçirmedim.<br />
Alışve<strong>ri</strong>ş merkez<strong>le</strong><strong>ri</strong>, Kuğulu Park, Güven Park, Cumhurbaşkanlığı<br />
Köşkü, İsmet İnönü Köşkü gibi yer<strong>le</strong>rde çocuklarımla<br />
konser<strong>le</strong>r verdim. Yani sadece Leyla Gencer Sahnesi<br />
değil benim dediğim, Ben <strong>Ankara</strong>’nın ya da Türkiye’nin, her<br />
köşesinde, her köyünde, her ilçesinde ve ilinde bu korolarla<br />
şarkı söy<strong>le</strong>mek istiyorum. O köy<strong>le</strong>rde, il<strong>le</strong>rde kim varsa nasıl<br />
şarkı söy<strong>le</strong>nirmiş öğrenip, ufak ufak korolar kursunlar istiyorum.<br />
Burada müzik öğretmen<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne çok iş düşüyor tabii koroda.<br />
Dergi<strong>miz</strong> aracılığıyla okurlarımıza ne<strong>le</strong>r i<strong>le</strong>tmek istersiniz?<br />
Herkes biliyor ki Türkiye<br />
çok zengin bir ülke değil,<br />
dolayısıyla sanata da ayırdığı<br />
47<br />
bütçe çok büyük değil.<br />
Benim bi<strong>ri</strong>mim çok yeni kuruldu<br />
ve bu bi<strong>ri</strong>m<strong>le</strong> ilgili sponsor<br />
arayışı içindeyim. Henüz çok<br />
yeni olan bi<strong>ri</strong>min piyano, bilgisayar,<br />
fotokopi makinesi vb<br />
benze<strong>ri</strong> temel ihtiyaçlarının<br />
karşılanması için sponsorlara<br />
ihtiyacımız var. Dolayısıyla<br />
ben buranın donanımı için<br />
büyük firmalardan yardımcı<br />
olmalarını <strong>ri</strong>ca ediyorum.<br />
MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r
yaşam kalitesi<br />
48<br />
Son yılların modası<br />
İnsülin direnci<br />
Son yıllarda modern yaşamın biz<strong>le</strong>re hediyesi<br />
olan; hareketsizlik, stres, dengesiz bes<strong>le</strong>nme<br />
ve kilo kazanımının neden olduğu<br />
sağlık prob<strong>le</strong>m<strong>le</strong><strong>ri</strong> yeni kavramlar öğrenme<strong>miz</strong>e<br />
yol açtı. “Karaciğe<strong>ri</strong>mde yağlanma<br />
varmış” diyen<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong> çoğaldı, insülin direnci<br />
de git<strong>tik</strong>çe daha sık duyacağımız bir kavram; ne olduğunu<br />
öğrenmek isterseniz işte detayları.<br />
İnsülin direnci nedir?<br />
İnsülin, pankreasımızda bulunan <strong>bet</strong>a hücre<strong>le</strong><strong>ri</strong>nce salgılanan<br />
bir hormondur. Salınan insülin kan dolaşımıyla vücudumuza<br />
yayılır ve karbonhidrat, yağ ve protein metabolizmasında<br />
görev alır.<br />
İnsülin direncinde hücre<strong>le</strong>r insülinin etki<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne duyarsızlaşır<br />
ve aynı etkiyi göstermek için ortamda daha fazla insülin bulunması<br />
gerekir. Bu duyarsızlık hem vücutta salgılanan insüline<br />
hem de dışarıdan ve<strong>ri</strong><strong>le</strong>n insüline karşıdır.<br />
İnsulin direnci neden ortaya çıkar?<br />
Metabolik sendrom, obezite, gebelik, ağır enfeksiyon hastalıkları,<br />
stres ve kortizon kullanımı insülin direncine neden olabilir.<br />
İnsülin direncine ayrıca gene<strong>tik</strong> faktör<strong>le</strong>r ve bazı ilaçlar da<br />
yol açar.<br />
İnsülin direnci i<strong>le</strong> diya<strong>bet</strong> arasındaki ilişki nedir?<br />
Hayatımızın i<strong>le</strong>r<strong>le</strong>yen yıllarında ortaya çıkan tip 2 diya<strong>bet</strong>-<br />
ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />
Dr. Meh met Tü mer'81<br />
Ai<strong>le</strong> Hekimliði Uzmaný<br />
www.bsyklinik.com<br />
ten<br />
yıllar önce<br />
insülin direncinin başladığı saptanmıştır. Yüksek insülin seviye<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin<br />
santral obezite (bel çevresine toplanmış yağlanma),<br />
ko<strong>le</strong>sterol yükseklik<strong>le</strong><strong>ri</strong>, kan basıncı yüksekliği i<strong>le</strong> birlikte sey<strong>ri</strong><br />
sıklıkla görülür ve metabolik sendrom olarak adlandırılır<br />
İnsülin hormonunun görev<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden bi<strong>ri</strong> de başta yağ ve kas<br />
hücre<strong>le</strong><strong>ri</strong> olmak üzere, hücre<strong>le</strong><strong>ri</strong>n kandan glikozu alıp kullanmalarını<br />
sağlamaktır. Bunun için insülin; hücre<strong>le</strong><strong>ri</strong>n yüzeyinde<br />
yer alan reseptör<strong>le</strong>re bağlanır. Hücre yüzeyindeki resptör<strong>le</strong>re<br />
bağlanma; insülinin kas veya yağ hücresinin kapısını çalmasına<br />
benzeti<strong>le</strong>bilir. Direnç olduğu durumda, hücre<strong>le</strong>r bu kapı<br />
vuruşunu duymaz ve kapı açılmaz, sonuç olarak da glikoz<br />
hücre tarafından kullanılamaz. Bu durumda pankreas sonuca<br />
ulaşmak için tekrar insülin salmak zorunda kalır ve böy<strong>le</strong>ce<br />
kanda artan insülin değe<strong>ri</strong> i<strong>le</strong> kapıya daha şiddetli vurulmasını<br />
sağlayarak kapıyı açtırmak mümkün olur. Zaman içe<strong>ri</strong>sinde<br />
direnç artar ve pankreas fazla insülin salgılamaya gücü yettiği<br />
oranda bu direnci yener, kan şeke<strong>ri</strong> seviyesi normal kalır. Pankreas<br />
yorularak yete<strong>ri</strong> kadar insülin salgılayamadığında, özellik<strong>le</strong><br />
yemek sonralarında kan şeke<strong>ri</strong> yükselmeye başlar. Son<br />
aşamada açlık kan şeke<strong>ri</strong> de yükselir ve tip 2 diya<strong>bet</strong> basamağına<br />
geçilir.<br />
Kimin insülin direnci <strong>ri</strong>ski vardır?<br />
• Beden kit<strong>le</strong> indeksi 25’in üze<strong>ri</strong>nde olan<br />
• Bel çevresi ölçüsü sınır dışında olanlar (erkekte 102<br />
kadında 88,)<br />
• 40 yaşının üstünde olmak<br />
• Bi<strong>ri</strong>nci derece akrabalarında tip 2 diya<strong>bet</strong>, damar sertliği
veya yüksek tansiyon olanlar.<br />
• Gebelik diya<strong>bet</strong>i olanlar.<br />
• Yüksek kan basıncı, t<strong>ri</strong>glise<strong>ri</strong>t yüksekliği, düşük HDL<br />
ko<strong>le</strong>sterol veya damar sertliği olanlar.<br />
• Poliskis<strong>tik</strong> over tanısı olanlar.<br />
• Akantozis nig<strong>ri</strong>cans tanısı olanlar<br />
İnsülin direncini nasıl yenebili<strong>ri</strong>z?<br />
İnsülin direncini yenmenin iki yolu vardır; bi<strong>ri</strong>nci yol insülin<br />
gereksinimini azaltmak, ikinci yol ise hücre<strong>le</strong><strong>ri</strong>n insüline olan<br />
duyarlılığını artırmaktır. Her iki yolda da hayat tarzı değişiklik<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />
yapmamız gerekir.<br />
Diyeti<strong>miz</strong>de yapacağımız değişiklik<strong>le</strong>r insülin gereksinimini<br />
azaltabilir. İlk başta karbonhidrat alımı miktarı gözden geçi<strong>ri</strong>lmeli<br />
ve glisemik etki<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne göre dikkatli seçilmelidir. Glisemik<br />
indeksi yüksek karbonhidratlar kan şeke<strong>ri</strong>ni hızla yükseltir<strong>le</strong>r ve<br />
daha fazla insülin ihtiyacına neden olurlar.<br />
Kan şeke<strong>ri</strong>ni hızla yükselten, yüksek glisemik indeksli kar-<br />
yaşam kalitesi<br />
bonhidratlara örnek olarak;<br />
şeker, beyaz ekmek,<br />
patates kızartması ve<strong>ri</strong><strong>le</strong>bilir.<br />
Düşük glisemik indexli<br />
besin<strong>le</strong>re örnek olarak;<br />
tam tahıllar, kepekli pi<strong>ri</strong>nç,<br />
brokoli, havuç, bezelye<br />
ve<strong>ri</strong><strong>le</strong>bilir.<br />
Pek çok araştırma,<br />
aerobik tipte egzersiz<br />
yapılmasının veya kilo<br />
ve<strong>ri</strong>lmesinin kas hücre<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin<br />
insülin duyarlılığını arttırdığını saptamıştır. Finlandiya’da<br />
yapılan bir çalışma, diyet değişikliği ve egzersiz i<strong>le</strong> diya<strong>bet</strong><br />
gelişiminin %58 azaldığını saptamıştır.<br />
Sonuç olarak, gene<strong>tik</strong> eğilim<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong> olsa da <strong>ri</strong>sk<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>i iyi<br />
yönetirsek insülin direncinden korunabili<strong>ri</strong>z.<br />
ŞEKER HASTASI OLMA RİSKİNİZİ MERAK EDİYOR MUSUNUZ?<br />
1. Kilonuz...<br />
a) Normal (1)<br />
b) 2,5-13 kg. fazlanız var (2)<br />
c) 13 kg.dan fazla (3)<br />
2. Şeker ve tatlı k<strong>ri</strong>z<strong>le</strong><strong>ri</strong>m oluyor...<br />
a) Nadir (1)<br />
b) Bazen (2)<br />
c) Neredeyse her gün (3)<br />
3. Yorgunum...<br />
a) Yatmaya yakın (1)<br />
b) Çoğu zaman (2)<br />
c) Neredeyse her zaman (3)<br />
4. Donukluk hissede<strong>ri</strong>m...<br />
a) Nadir (1)<br />
b) Genellik<strong>le</strong> öğ<strong>le</strong> yemeğinden sonra (2)<br />
c) Neredeyse her zaman (3)<br />
5. Öğün atladığımda ya da vaktinde yemediğimde...<br />
a) Rahatsızlık duymam (1)<br />
b) Rahatsızlık duyarım (2)<br />
c) Elim ayağım titremeye başlar (3)<br />
6. Spor yaparım ya da gün içinde aktifimdir...<br />
a) Haftada 3- 4 kez (1)<br />
b) Sadece hafta sonları (2)<br />
c) Nadir (3)<br />
7. Çok stresliyim...<br />
a) Nadir (1)<br />
b) Arada bir (2)<br />
c) Genellik<strong>le</strong> (3)<br />
8. Ai<strong>le</strong>mde şeker veya obezite var...<br />
a) Hayır (1)<br />
b) Ebeveyn<strong>le</strong>rden bi<strong>ri</strong>nde ya da her ikisinde de (2)<br />
c) Kardeş<strong>le</strong><strong>ri</strong>mden bir veya birkaçında var (3)<br />
9. Açlık kan şeke<strong>ri</strong>m...<br />
a) Normal (65- 90 mg/dl) (1)<br />
b) Üst sınırda (91- 110) (2)<br />
c) Yüksek (111 ve üze<strong>ri</strong>) (3)<br />
10. HbA1C yüzdeniz...<br />
a) Normal (%5,7’den az) (1)<br />
b) Yüksek (%5,7- 6,9) (2)<br />
c) Kontrolden çıkmış (%7’den çok) (3)<br />
11. Açlık insülinim...<br />
a) Normal (12 mcIU’dan az) (1)<br />
b) Biraz yüksek (13- 20 mcIU) (2)<br />
c) Çok yüksek (21 mcIU’dan çok) (3)<br />
DEĞERLENDİRME<br />
11: Endişe<strong>le</strong>nmenize gerek yok. Sağlıklısınız diyebili<strong>ri</strong>z.<br />
Ancak yine de sağlıklı yaşam ilke<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne ve yeterli/ dengeli<br />
bes<strong>le</strong>nmeye dikkat edin.<br />
12- 16: Tehlike sinyal<strong>le</strong><strong>ri</strong> çalıyor, harekete geçmenin tam<br />
vakti.<br />
17- 21: Diya<strong>bet</strong> olma yolundaki işaret<strong>le</strong>r göz kırpıyor.<br />
Hiç vakit geçirmeden doktorunuza danışın.<br />
22- 33: Sizin için diya<strong>bet</strong> teşhisi konmuş olmalı. Unutmayın<br />
bes<strong>le</strong>nme, fiziksel aktivite ve yaşam şeklinde yapacağınız<br />
olumlu değişiklik<strong>le</strong>r<strong>le</strong> pek çok komplikasyonun önüne<br />
geçebilirsiniz.<br />
49<br />
MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r
moda-tasarım<br />
50<br />
ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009
moda- tasarım<br />
51<br />
MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r
sosyal sorumluluk<br />
52<br />
Düşünce<strong>le</strong>rdeki bozkırı yeşertmeye çalışanlar:<br />
Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı<br />
um:ag, 24 Ocak 1993 ta<strong>ri</strong>hinde öldürü<strong>le</strong>n yürekli gazeteci-yazar Uğur Mumcu’nun gazetecilik<br />
anlayışını sürdürecek genç gazeteci<strong>le</strong><strong>ri</strong> basına kazandırmak ve edebiyat, felsefe, sinema,<br />
resim i<strong>le</strong> görsel sanatta sıradanlığı reddeden<strong>le</strong><strong>ri</strong>n bir araya ge<strong>le</strong>bi<strong>le</strong>ceği, kendi<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni geliştirebi<strong>le</strong>ceği<br />
bir kültür ve sanat merkezi olma amacıyla kuruldu. Bugün um:ag Araştırmacı Gazetecilik<br />
eğitim programı i<strong>le</strong> yazma-felsefe-sinema seminer<strong>le</strong><strong>ri</strong>, desen kursları ve 18:30 söy<strong>le</strong>şi<strong>le</strong><strong>ri</strong>y<strong>le</strong><br />
insanların özgürce bir araya ge<strong>le</strong>bildik<strong>le</strong><strong>ri</strong>, paylaşabildik<strong>le</strong><strong>ri</strong> ve üretebildik<strong>le</strong><strong>ri</strong> bir kültür ve<br />
sanat merkezi haline geldi. <strong>Ankara</strong>’nın kültür iklimini geliştirmek ve toplumu oluşturan birey<strong>le</strong>rde<br />
kişisel farkındalık yaratmak amacını güden vakfın eğitim, yayın ve kültür-sanat alanlarını<br />
kapsayan geniş bir yelpazede önemli faaliyet<strong>le</strong><strong>ri</strong> bulunuyor. Vakfın toplumla bütün<strong>le</strong>şmesi,<br />
“Ada<strong>le</strong>t ve Demokrasi Haftası” i<strong>le</strong> doruğa çıkıyor.<br />
Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı (um:ag), 24<br />
Ocak 1993 ta<strong>ri</strong>hinde, arabasına yer<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong><strong>le</strong>n bombanın<br />
patlamasıyla kat<strong>le</strong>di<strong>le</strong>n, toplumsal duyarlılık ve<br />
sorumluktan yaşamı boyunca ödün vermemiş Gazeteci-Yazar<br />
Uğur Mumcu’nun ardından, eşi Güldal<br />
Mumcu, çocukları Özgür Mumcu ve Özge Mumcu<br />
tarafından Ekim 1994’te, onun düşünce ve ilke<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni yaşatmak;<br />
toplumsal sorunlara duyarlı, demokrat, emekten ve insanlık<br />
ideal<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden yana genç gazeteci<strong>le</strong><strong>ri</strong> basın mes<strong>le</strong>ğine kazandırmak<br />
ana amacıyla kuruldu.<br />
um:ag, bu ana amacının yanı sıra, sıradanlığın parçası<br />
olmayı reddeden her yaştan kişi<strong>le</strong>re sunduğu edebiyat, felsefe,<br />
resim, sinema etkinlik<strong>le</strong><strong>ri</strong>, çocuk proje<strong>le</strong><strong>ri</strong> ve çeşitli konularda<br />
sağladığı hizmet içi eğitim olanaklarıyla bir kültür-sanat-eğitim<br />
merkezi olarak hizmet ve<strong>ri</strong>yor.<br />
ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />
Aycan ALP’95<br />
Her yaştan katılımcıya geniş eğitim seçenek<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />
Vakfın Eğitim Bölümü, her yıl Ekim, Ocak ve Nisan aylarında;<br />
Yazma, Felsefe, Sinema Ta<strong>ri</strong>hi ve E<strong>le</strong>ştirel Haber Okuryazarlığı<br />
alanlarında 2.5 ay süren seminer<strong>le</strong>r açıyor. Yılda bir kere<br />
düzen<strong>le</strong>nen Araştırmacı Gazetecilik Kursu, mes<strong>le</strong>ğe Uğur<br />
Mumcu’nun gazetecilik anlayışı ve çizgisini sürdürecek genç<br />
gazeteci<strong>le</strong>r yetiştirmeyi amaçlıyor. Yaz aylarında düzen<strong>le</strong>nen
ve 9-11 yaş aralığındaki çocukların katılabildiği “İçimdeki<br />
Güneş” çocuklar için yaz etkinlik<strong>le</strong><strong>ri</strong> ise, sıradanlığı reddetmeyi<br />
küçük yaşlarda öğrenmek isteyen<strong>le</strong>re renkli ve eğ<strong>le</strong>nceli bir<br />
fırsat yaratıyor.<br />
Geçmişi ve günü anlamak isteyen<strong>le</strong>re um:ag kitapları<br />
um:ag Yayın Bölümü, geçmişi ve günümüzü anlamak isteyen<strong>le</strong>r<br />
için eşsiz bir başvuru kaynağı olan Uğur Mumcu’nun<br />
bütün yapıtlarının ve yazılarının dışında, Uğur Mumcu i<strong>le</strong> ilgili<br />
yayınlar, gazetecilik mes<strong>le</strong>ği ve toplumsal sorunlarla ilgili kimi<br />
der<strong>le</strong>me, araştırma ve raporları da kitaplaştırarak okura sunuyor.<br />
um:ag Yayınları, dünü değer<strong>le</strong>ndirmek ve bugünü anlayabilmek<br />
amacıyla Uğur Mumcu’nun bütün yapıt ve yazılarını<br />
kitaplaştırarak okurlara sunuyor. Her yıl ek<strong>le</strong>nen yayınlarıyla da<br />
okuyucuları araştırma dizi<strong>le</strong><strong>ri</strong>, özel dizi<strong>le</strong>r ve yeni yapıtlarla<br />
buluşturuyor.<br />
“Sanat, toplumu değiştirmek için bir araçtır”<br />
Yılgınlıkların, acıların, sıradanlığın kültür sanatla aşılacağı<br />
inancıyla çalışmalarına başlayan Kültür Sanat Bölümü, “Sanat,<br />
toplumu değiştirmek için bir araçtır. Bu aracı, amaca ve ereğe<br />
göre kullananı destek<strong>le</strong>mek, ona güç katmaktır bizim görevi<strong>miz</strong>.”<br />
diyen Uğur Mumcu’nun düşüncesinden de hareket<strong>le</strong>,<br />
çağdaşlaşma yolunda sanatın yaşamın her alanında yer alabilmesi<br />
amacıyla etkinlik<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni sürdürüyor.<br />
Ada<strong>le</strong>t ve Demokrasi Haftası: Dayatmalara ve<br />
baskılara direnen<strong>le</strong><strong>ri</strong>n haftası<br />
um:ag ayrıca, “faili meçhul” bırakılan cinayet<strong>le</strong><strong>ri</strong>n yaşandığı<br />
ülke<strong>miz</strong>de ada<strong>le</strong>t ve demokrasinin, ancak, dayatmalara,<br />
baskılara, hoşgörüsüzlüğe, işkenceye, haksızlığa direnen yurttaşların<br />
çoğalmasıyla yer<strong>le</strong>şebi<strong>le</strong>ceği bilincini demokra<strong>tik</strong> kit<strong>le</strong><br />
örgüt<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin de katılımıyla, her yıl; 24 Ocak 1993'te öldürü<strong>le</strong>n<br />
gazeteci-yazar Uğur Mumcu i<strong>le</strong> 31 Ocak 1990'da öldürü<strong>le</strong>n<br />
Prof. Dr. Muammer Aksoy'un ölüm yıldönüm<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni belir<strong>le</strong>yen 24<br />
Ocak-31 Ocak gün<strong>le</strong><strong>ri</strong> arasındaki haftanın, demokra<strong>tik</strong> kit<strong>le</strong><br />
örgüt<strong>le</strong><strong>ri</strong>y<strong>le</strong> birlikte, 'Ada<strong>le</strong>t ve Demokrasi Haftası' olarak hayata<br />
geçi<strong>ri</strong>yor. En uzak halkalarından en yakın halkalarına kadar<br />
"faili meçhul" cinayet<strong>le</strong><strong>ri</strong>n acısını toplumca yoğun olarak yaşadığımız<br />
ülke<strong>miz</strong>de, dili<strong>miz</strong>e yer<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong>lmek istenen 'faili meçhul'<br />
kavramına karşı bilinçli bir şekilde karşı koymanın aydın olmanın<br />
bir gereği düşüncesi, bu haftanın düşünce eksenini oluşturuyor<br />
Çünkü bir toplumda ada<strong>le</strong>t ve demokrasi, ancak,<br />
dayatmalara, baskılara, hoşgörüsüzlüğe, işkenceye, haksızlı-<br />
sosyal sorumluluk<br />
ğa direnen yurttaşların<br />
çoğalmasıyla yer<strong>le</strong>şebilir.<br />
um:ag'ın ön hazırlıklarını,<br />
tüm yazışmalarını<br />
ve kit<strong>le</strong> örgüt<strong>le</strong><strong>ri</strong> arasındaki<br />
i<strong>le</strong>tişimi üst<strong>le</strong>ndiği<br />
Ada<strong>le</strong>t ve Demokrasi<br />
Haftası, <strong>Ankara</strong> başta<br />
olmak üzere yurdun<br />
pek çok ye<strong>ri</strong>nde ve yurtdışında,<br />
çok sayıda kit<strong>le</strong><br />
örgütünün, kurum ve<br />
kuruluşların, yerel yönetim<strong>le</strong><strong>ri</strong>n<br />
ve gönüllü<strong>le</strong><strong>ri</strong>n<br />
her yıl artan katılımıyla<br />
gerçek<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong>liyor. Vakıf tarafından, Ada<strong>le</strong>t ve Demokrasi Haftası’nda,<br />
<strong>Ankara</strong> içinde ve dışında etkinlik yapan kurum ve kuruluşlara,<br />
gereksinim duydukları konularda yardım ediliyor ve<br />
<strong>Ankara</strong>'da her yıl tüm demokra<strong>tik</strong> kit<strong>le</strong> örgüt<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin katılımıyla,<br />
Uğur Mumcu'nun evinin önünde başlayan anma toplantıları,<br />
hafta boyunca söy<strong>le</strong>şi, açık oturum, din<strong>le</strong>ti ve sergi<strong>le</strong>r<strong>le</strong> sürüyor,<br />
etkinlik<strong>le</strong>re hafta boyunca bin<strong>le</strong>rce kişi katılıyor.<br />
Bu inanç ve düşünceyi paylaşan tüm duyarlı insanların ve<br />
kurumların desteği i<strong>le</strong> büyüyerek hizmet vermeye devam eden<br />
kamu yararına vakıf statüsündeki Uğur Mumcu Araştırmacı<br />
Gazetecilik Vakfı, toplumsal barış ve gelişmenin, bireysel farkındalıktan<br />
geçtiğine inanan herkesi dayanışmaya davet ediyor.<br />
Vakıfla ilgili ayrıntılı bilgi için: www.umag.org.tr<br />
53<br />
MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r
keyif<br />
54<br />
ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />
The House Café’de<br />
rakipsiz bahçe<br />
keyfi başladı
İstanbul dışında açılan ilk The House Café <strong>Ankara</strong>, müdavim<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni<br />
bekliyor. Rahat ve sıcak dekoruyla, farklı menüsüy<strong>le</strong> hizmet<br />
veren The House Café, havaların ısınmasıyla benzersiz<br />
bir bahçe keyfini de müşte<strong>ri</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong>y<strong>le</strong> buluşturdu.<br />
İlk açıldığı 2002 yılında İstanbul’da küçük bir cafe iken<br />
git<strong>tik</strong>çe büyüyen ve markalaşan The House Café, bugün<br />
11 şubesiy<strong>le</strong> hizmet ve<strong>ri</strong>yor. Bu şube<strong>le</strong>rden sadece bi<strong>ri</strong><br />
İstanbul dışında yani <strong>Ankara</strong>’da 2008 Ekim ayında açıldı.<br />
The House Café, <strong>Ankara</strong>’nın en güzel bölge<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden<br />
bi<strong>ri</strong>nde Filistin Caddesi i<strong>le</strong> Nene Hatun Caddesi’nin bir<strong>le</strong>ştiği<br />
yerde çok farklı bir atmosferde müşte<strong>ri</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong>ni karşılıyor.<br />
Havaların ısınmasıyla birlikte yeni bir bahçe keyfi ortamıyla hizmet<br />
vermeye başlayacak olan mekânda hazırlıklar hızla sürüyor.<br />
Menüsüy<strong>le</strong>, dekorasyonuyla ve hizmet kalitesiy<strong>le</strong> fark<br />
yaratan mekanın yöneticisi Tamer Akınözü, The House Café<br />
<strong>Ankara</strong>’nın bahçesiy<strong>le</strong> rakipsiz olacağını belirtiyor. The House<br />
Café <strong>Ankara</strong>’nın kuruluş ve gelişti<strong>ri</strong>lmesiy<strong>le</strong><br />
ilgili bilgi aldığımız Akınözü,<br />
söz<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni şöy<strong>le</strong> sürdürüyor: “İç<br />
dekorasyonda olduğu gibi bahçede<br />
de müşte<strong>ri</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>in kendi<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni<br />
ev<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde hissetme<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni sağlayacak<br />
peyzaj ve dekorasyon uygulamaları<br />
yapacağız. Bu yapacaklarımızı da<br />
yenilik olarak değer<strong>le</strong>ndiremeyiz<br />
çünkü geçen sene Ekim ayında<br />
a ç ı l d ı ğ ı m ı z<br />
için bahçe<strong>miz</strong>i<br />
özellik<strong>le</strong> peyzajkonusunda<br />
tam manasıylahazırlayamamıştık.”<br />
The House<br />
Café <strong>Ankara</strong>’nınkurulması<br />
bir soh<strong>bet</strong><br />
sırasında<br />
gelişti<strong>ri</strong>lmiş ve karara bağlanmış. Ancak franchise anlaşmasının<br />
gerçek<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong>lmesi epey uzun sürmüş. Bir yıllık bir süre içinde<br />
İstanbul The House Café yönetimi, Türkiye’nin bir numarası<br />
haline getirdik<strong>le</strong><strong>ri</strong> markalarına ilk defa temsil yetkisi verecek<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />
kişi<strong>le</strong><strong>ri</strong> ince e<strong>le</strong>yip sık dokumuşlar. Sonuçta oldukça keyifli<br />
ve modern bir mekân <strong>Ankara</strong>lıların hizmetine sunulmuş.<br />
Kurulduğu günden bugüne, sayısız ödül<strong>le</strong><strong>ri</strong> bulunan ve en<br />
son 2008 Timeout “En iyi yerli restoran zinci<strong>ri</strong>” dalında bi<strong>ri</strong>nci<br />
olan The House Café, adeta farklılığın bir sembolü konumunda.<br />
Akınözü, “taklit<strong>le</strong><strong>ri</strong> çoğalmış olsa da <strong>Ankara</strong>lı’ların dikkatli<br />
ve seçici göz<strong>le</strong><strong>ri</strong> farklılıkların farkına varacaktır” diyor.<br />
The House Café’nin oldukça zengin bir menüsü bulunuyor.<br />
Öğ<strong>le</strong> yemeğinde mantı, pazı, yaprak dolma, Tekirdağ köfte<br />
gibi The House Café’ye özgü ev yemek<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin yanında enginarlı<br />
ka<strong>ri</strong>des salata, porçini <strong>ri</strong>sottolu bonfi<strong>le</strong>, ıspanaklı somon<br />
ızgara, beğendili köfte, lahmacun pizza, kadayıfa sarılmış<br />
tavuk ve et schnitzel gibi yemek<strong>le</strong>r de bulunuyor. Mekânın tat-<br />
keyif<br />
lıları da oldukça büyük ilgi<br />
görüyor. Mom’s app<strong>le</strong> pie,<br />
kestaneli ve kahveli cheesecake,<br />
ev yapımı çi<strong>le</strong>kli tart ve beyaz çikolatalı brownie gibi tatlıları<br />
en beğeni<strong>le</strong>n<strong>le</strong>r arasında ilk sıralarda bulunuyor.<br />
The House Café yemek<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin yanında içecek<strong>le</strong><strong>ri</strong>y<strong>le</strong> de fark<br />
yaratıyor. Bu alanda yapılan yarışmalarda barmen<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin sayısız<br />
ödül<strong>le</strong><strong>ri</strong> bulunuyor. Özellik<strong>le</strong> limonata ve naneli limonataları<br />
i<strong>le</strong> ünlü mekân çok sık bi<strong>ri</strong>ncilik ödülüne layık görülmektedir.<br />
Taze meyve sularından yapılan "House Boom"lar ve detoks<br />
içecek<strong>le</strong>r en beğeni<strong>le</strong>n<strong>le</strong>r arasında bulunuyor. Detoks Rabbit<br />
(elma, zencefil, havuç), Detoks Garden (salatalık, elma, roka,<br />
maydanoz), Detoks Rainbow (domates,<br />
kereviz, renkli biber<strong>le</strong>r, limon, taze baharatlar)<br />
gibi farklı seçenek<strong>le</strong>r mevcut.<br />
Tüm The House Café’<strong>le</strong><strong>ri</strong>n en<br />
önemli özellik<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden bi<strong>ri</strong>ni tabi ki dekorasyonları<br />
oluşturuyor. İç ve dış dekorasyonda<br />
tamamen farklı ama modern<br />
bir tarz yakalamayı başaran mekânın<br />
tasarımı, sayısız ödüllü bir mimarlık firması<br />
olan Autoban tarafından çizilmiş.<br />
Uygulaması ise <strong>Ankara</strong>'nın<br />
çok önemli tasarım ve uygulama<br />
firması Plandek’e yaptırılmış.<br />
İsminden de anlaşılacağı<br />
gibi mekân tasarımında<br />
amaç, ge<strong>le</strong>n müşte<strong>ri</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong>n<br />
kendi<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni ev ortamında hissetme<strong>le</strong><strong>ri</strong>.<br />
The House Café <strong>Ankara</strong>’nın<br />
müşte<strong>ri</strong> portföyü ise<br />
çok geniş bir yelpazeye<br />
sahip. Her yaşın zevk alabi<strong>le</strong>ceği<br />
rahat bir ortam.<br />
“Dede i<strong>le</strong> torun aynı evi paylaşabiliyorsa<br />
The House<br />
Café’<strong>le</strong>rde de her yaşın zevk alacağı tatlar ve ortam sağlanmaktadır.”<br />
diyen Akınözü, söz<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni şöy<strong>le</strong> sürdürüyor: “Sağ<br />
olsunlar müşte<strong>ri</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong> olumlu olumsuz e<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong>ni biz<strong>le</strong>re sıklıkla<br />
aktarmaktadırlar ki bu da biz<strong>le</strong><strong>ri</strong> çok memnun etmektedir.<br />
Kendi<strong>miz</strong>i en iyiye ulaştırmada önemli katkısı olan bu ge<strong>ri</strong><br />
dönüş<strong>le</strong>rden gerçekten çok memnunuz. Müşte<strong>ri</strong> portföyümüz<br />
çok geniş olduğu gibi e<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong> alanlarımız da çok geniş. Müşte<strong>ri</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>in<br />
dekorasyon, yemek kalitesi, personel kalitesi, servis<br />
hızı, menü çeşitliliği vs. konulardaki olumlu ve olumsuz e<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong><br />
biz<strong>le</strong><strong>ri</strong> her gün farklı konularda toplantı yapmaya zorluyor<br />
ki, bu da adım adım en iyiyi bulmamıza katkı sağlıyor.”<br />
Nene Hatun Cad. No:74 GOP/ANKARA<br />
Tel: 0312 446 46 88 Faks: 0312 446 75 92<br />
55<br />
MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r
kültür-sanat<br />
56<br />
Tiyatro sanatçısı Tolga Tuncer’87<br />
“Biz hayattan bes<strong>le</strong>niyoruz”<br />
Tiyatro sanatçısı olmaya karar vermenizdeki etken<strong>le</strong>r<br />
ne<strong>le</strong>rdir? Ai<strong>le</strong>nizde başka tiyatrocu var mı?<br />
Benim tiyatroyu seçmem tamamen rastlantı sonucu<br />
oldu. Der<strong>le</strong>r ya “ben doğuştan yetenekliydim.” Bende<br />
hiç öy<strong>le</strong> olmadı. Ama hayata rastlantı diye baksak<br />
da bu rastlantılar, olması gereken yere götürüyor<br />
insanları. Ben Gazi Üniversitesi’ndeyken, amatör olarak<br />
tiyatro yapmaya başladım. Daha sonra bu ben<br />
de vazgeçemeyeceğim bir tutku haline geldi. Bu mes<strong>le</strong>ği profesyonelce<br />
devam ettirmek istediğim için, bu işin okulunu okumam<br />
gerektiğini düşünerek tiyatro sınavlarına girdim.. Gazi<br />
Üniversitesi’ni bırakıp, 1990 yılında Bilkent Üniversitesi Sahne<br />
Sanatları Fakültesi Tiyatro Bölümü’nü kazandım. Mezun olduktan<br />
sonra 1995’de Diyarbakır Dev<strong>le</strong>t Tiyatrosu’nu kazandım. 8<br />
sene burada görev yaptım. 2004 yılında <strong>Ankara</strong>’ya tayinim<br />
oldu. 5 sezondur <strong>Ankara</strong> Dev<strong>le</strong>t Tiyatrosu’nda görev yapmaktayım.<br />
Bunun dışında <strong>Ankara</strong> Sanat Tiyatrosu’nda da konuk<br />
oyuncu olarak oynamaktayım. Ai<strong>le</strong>mde başka tiyatrocu yok<br />
ama sanatçı var. <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji mezunu olan kardeşim de<br />
Ame<strong>ri</strong>ka’da Berk<strong>le</strong>y Üniversitesi gitar bölümünü bitirdi.<br />
Şu ana kadar rol aldığınız oyunlardan bahseder misiniz?<br />
Sekiz sene geçirdiğim Diyarbakır’da her sezon en az iki<br />
oyun oynadım. Şu ana kadar otuza yakın oyunda rol aldım.Bu<br />
proje<strong>le</strong>rde yer almaktan çok büyük mutluluk duydum. Bunlardan<br />
bazılarını Müfettiş, Göz<strong>le</strong><strong>ri</strong>mi Kaparım Vazifemi Yaparım,<br />
Deli Dumrul, Kör Dövüşü olarak sıralayabili<strong>ri</strong>m. Bu sene Anka-<br />
ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />
ra Dev<strong>le</strong>t Tiyatrosu’nun Genç Osman adlı oyununda rol almaktayım.<br />
Yaptığım iş<strong>le</strong>r<strong>le</strong> de birçok insandan ge<strong>le</strong>n tepki<strong>le</strong>r sonucunda<br />
doğru şey<strong>le</strong>r yaptığıma inanıyorum.<br />
Ha<strong>le</strong>n Genç Osman oyununda oynuyorsunuz. Genç<br />
Osman oyununu ve buradaki rolünüzü tanıtır mısınız?<br />
Oyun, iz<strong>le</strong>yen<strong>le</strong>r üze<strong>ri</strong>nde nasıl etki<strong>le</strong>r bırakıyor?<br />
Genç Osman, Turan Oflazoğlu’nun yazdığı ta<strong>ri</strong>hi bir oyun.<br />
Genç Osman karakte<strong>ri</strong>ni ta<strong>ri</strong>hten hepi<strong>miz</strong> tanırız. Bir kere çok<br />
ilginç bir karakter. On dört yaşında tahta oturuyor, dört sene<br />
sonra 18 yaşında öldürülüyor. Genç Osman inanılmaz yenilikçi<br />
bir padişah. Kılık kıyafetten orduya kadar her şeyde yenilik<br />
yapmak istiyor. Fakat dev<strong>le</strong>tin kendi denge<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni çok oynattığı<br />
için ne yazık ki kendi sonunu da hazırlamış oluyor. Atatürk’ün<br />
günümüzde yaptığı birçok yeniliği, dev<strong>ri</strong>mi Genç Osman,<br />
Osmanlı İmparatorluğu zamanında yapmaya çalışmış ama ne<br />
yazık ki bu kendi ölümüne neden olmuş.<br />
Ben orada Sipahi Başı’nı oynuyorum. Ordunun Yeniçe<strong>ri</strong><br />
Ağası ve Sipahi Ağası olmak üzere iki başı var. Genç<br />
Osman’a, yenilik<strong>le</strong>re karşı ayaklanmaların başını çeken<strong>le</strong>rden<br />
bi<strong>ri</strong>si. Oyunda çok güzel bir curcuna sahne<strong>miz</strong> var. Bu, seyircinin<br />
çok eğ<strong>le</strong>ndiği, biraz ortaoyunu tarzında bir sahne. Oyun<br />
düzenli ordunun tepeden inmesiy<strong>le</strong> başlıyor. Fakat curcuna<br />
sahnesinde asker<strong>le</strong>r göbek atarak, padişahla, düzen<strong>le</strong> dalga<br />
geçiyorlar. Oyunda e<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong>sel bir sahne aslında. Mesela benim<br />
orada “Çoklar aç, azlar toksa, durum bomboksa” gibi tamamen<br />
e<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong>sel bir repliğim var.<br />
Oyun çok beğeniliyor. Bütün seyirci<strong>le</strong>re yürekten teşekkür<br />
ediyoruz çünkü bir sezondur oynamamıza rağmen ha<strong>le</strong>n<br />
kapalı gişe oynayan bir oyun. Herkes çok memnun ayrılıyor.<br />
<strong>Ankara</strong> Sanat Tiyatrosu’ndaki oyununuzdan da bahseder<br />
misiniz?<br />
AST’da konuk oyuncu olarak işkence üze<strong>ri</strong>ne yazılmış A<strong>ri</strong>el<br />
Dorfman’ın Ölüm ve Kız adlı oyununda oynuyorum. Çok<br />
keyif alarak oynadığım bir oyun. Oyun, işkencenin toplumda<br />
bıraktığı sancılar üze<strong>ri</strong>ne kurulmuş. Herkesi bu oyunu iz<strong>le</strong>meye<br />
davet ediyorum. Çünkü işkence toplumun bir yarası.<br />
Zaman, mekân düşünmeden hayatın her döneminde olan,<br />
belki biz<strong>le</strong><strong>ri</strong>n başına gelmediği için farkında olmadığımız ama<br />
birçok insanın başına ge<strong>le</strong>n ve çok büyük yaralar bırakan<br />
önemli bir sorun diye düşünüyorum. Oyunun dışında AST,<br />
benim tiyatrocu olmamda büyük bir etkendir. Çünkü ben<br />
küçükken ai<strong>le</strong>m<strong>le</strong> hep AST’a tiyatro iz<strong>le</strong>meye gelirdik. Tiyatro<br />
dendiğinde ilk aklıma ge<strong>le</strong>n yerdir. Burada oynamayı çok istiyordum.<br />
Bu sene 46. yılını kutlayan, çok farklı bir tiyatro. Burada<br />
oynamak çok istediğim bir şeydi ve oldu. AST’ın başka proje<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde<br />
de yer almak iste<strong>ri</strong>m.
kültür-sanat<br />
<strong>Ankara</strong> Dev<strong>le</strong>t Tiyatrosu tarafından sahne<strong>le</strong>nen ve iz<strong>le</strong>yen<strong>le</strong>r tarafından büyük beğeni toplayan<br />
“Genç Osman” oyununda 1987 mezunumuz tiyatrocu Tolga Tuncer de rol alıyor.<br />
Uzun yıllar Diyarbakır Dev<strong>le</strong>t Tiyatrosu’nda oynayan Tuncer, 2005 yılından bu yana <strong>Ankara</strong>’da<br />
görev yapıyor. “Genç Osman” oyununda Sipahi Başı’nı canlandıran usta oyuncu i<strong>le</strong><br />
“Genç Osman” oyunu ve tiyatro üze<strong>ri</strong>ne keyifli bir soh<strong>bet</strong> gerçek<strong>le</strong>ştirdik.<br />
Tiyatronun size kazandırdıkları ne<strong>le</strong>rdir? Tiyatrocu olmanın<br />
ne tür zorluklarını yaşadınız?<br />
Tiyatroyla uğraşmak insanı çok değişti<strong>ri</strong>yor. En azından 8<br />
senelik bir Diyarbakır maceram var ki orada yaşamayı öğrendim.<br />
Yani 26 yaşımdan 34 yaşıma kadar Diyarbakır’da yalnız<br />
yaşadım. Ai<strong>le</strong>nizden çok uzak, farklı bir şehir ve zor koşullarda<br />
yaşıyorsunuz. Bunun bir geti<strong>ri</strong>si var. Artı sahnenin insan ilişki<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde,<br />
hayata bakışınızda çok büyük geti<strong>ri</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong> var. Her an hayatla,<br />
duygularla iç içesiniz. Hayattan bes<strong>le</strong>niyorsunuz. Biz tiyatrocuların<br />
sıkılmak gibi bir lüksü olamıyor. Her an hayatı yaşıyorsunuz.<br />
Bunun yanında zorlukları da çok. Öğrenciyken veya hayatının<br />
bir bölümünde birçok kişi sahneye çıkmıştır. Dışarıdan<br />
çok basit gibi görünen, “Ne var ki bunda ben de yaparım”<br />
deni<strong>le</strong>bi<strong>le</strong>n bir iş. Herkes<br />
bize ezbe<strong>ri</strong> nasıl yapıyorsunuz<br />
diye soruyor. Ezber<br />
bu işin en kolay tarafı<br />
aslında. Çünkü bir karakte<strong>ri</strong><br />
yaratmak çok zor.<br />
Kendiniz bir karaktersiniz,<br />
bunun dışına çıkmak, bir<br />
karakter yaratarak insanları<br />
buna inandırmak zorundasınız.<br />
Bunlar rol çalışmasının<br />
zorlukları. Bunun<br />
dışında da bir çok zorluk<br />
var. İnsanlarla çalışmanın<br />
zorlukları mevcut. Çünkü<br />
egonun yüksek olduğu bir<br />
mes<strong>le</strong>k. Çalışma saat<strong>le</strong><strong>ri</strong>niz belli değil. Bazen sabahlara kadar<br />
prova yapabiliyorsunuz. Dev<strong>le</strong>t Tiyatrosu dışındaysanız, maddi<br />
anlamda zorluklar yaşıyorsunuz. Ama çok güzel bir mes<strong>le</strong>k.<br />
Gülü seven dikenine katlanır, acıyı hissetmez. Bu yüzden tiyatrocu<br />
olmaktan hiç pişman olmadım.<br />
Birlikte oynamayı çok istediğiniz bir oyuncu veya ekibinde<br />
olmayı hayal ettiğiniz bir tiyatro yönetmeni var mı?<br />
Birlikte rol almak istediğim bir oyuncu yok aklımda. Çünkü<br />
şu ana kadar birçok iyi oyuncuyla zaten çalıştım. Yönetmen<br />
olarak Yücel Erten’<strong>le</strong> çalışmak iste<strong>ri</strong>m. Şakir Gürzumar çalışmayı<br />
çok istediğim bir yönetmendi ve kısmet oldu. Genç<br />
Osman’ın yönetmeni Şakir Gürzumar. Çok iyi oldu, bana çok<br />
şey kattı. Başka bir projesinde de çalışmayı iste<strong>ri</strong>m.<br />
Tiyatroyu seven genç<strong>le</strong>re ne<strong>le</strong>r tavsiye edersiniz? Tiyatroyu<br />
sadece sevmek başarılı olmak için yeterli mi?<br />
57<br />
Bir kere sevmek<strong>le</strong> amatörce<br />
başlamış oluyorsunuz. Bu sevginin<br />
iç<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde ömür boyu var olacağını<br />
hisset<strong>tik</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong> zaman tiyatroya<br />
devam etsin<strong>le</strong>r. Tiyatro oyunlarını<br />
takip etsin<strong>le</strong>r. Tiyatroya, hayata<br />
dair her şeyi okusunlar. Bu mes<strong>le</strong>ği<br />
de seçme<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni tavsiye ede<strong>ri</strong>m.<br />
İstemek ve çalışmakla başarılı<br />
olurlar.<br />
<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’nin de tiyatrocu<br />
olmanızda etken<strong>le</strong><strong>ri</strong> oldu<br />
mu? Tiyatro ve Ko<strong>le</strong>j dersek<br />
ne<strong>le</strong>r söy<strong>le</strong>rsiniz?<br />
Ben <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’ndeyken<br />
tiyatroya karşı hiç ilgim yoktu.<br />
Seçmemde direkt bir etkisi olmadı. Ama Ko<strong>le</strong>j, hayatımda<br />
aldığım bütün kültür, bilgi bi<strong>ri</strong>kimimin temelini oluşturan bir<br />
okul. Burada okumuş olmaktan o kadar mutluyum ki. Hayata<br />
bakış açımı değiştirdi. Bu yüzden tiyatroyu seçmemde<br />
dolaylı yönde mutlaka etkisi olmuştur. Hayatımın en keyifli<br />
yıllarını <strong>TED</strong>’de geçirdim. Ne yazık ki arkadaşlarımdan koptum.<br />
Çok güzel görev<strong>le</strong>re gelmiş<strong>le</strong>r. Fakat aynı iş ortamında<br />
olmadığınız zaman çok zor oluyor. Ama hepsini hatırlıyorum<br />
görsem tanırım.<br />
Son olarak Torch’ta oynanacak bir oyun için hazırlık<br />
yapıyorsunuz. Bu oyun hakkında bilgi alabilir miyiz?<br />
Torch’ta oynamayı düşündüğümüz Cafe Tiyatro Ritüel<br />
Sanat Merkezi’nin bir projesi. Daha önce Tuncer Cücenoğlu’nun<br />
Matruşka adlı oyununu sahne<strong>le</strong>di<strong>le</strong>r. Biz şu anda, David<br />
Gisellman’ın Mr. Kolpert diye çok değişik, seyirciyi şaşırtacak<br />
bir oyunun prova aşamasındayız. Oyunu en yakın zamanda<br />
çıkartıp, Cafe Tiyatro ve Torch’ta oynamayı düşünüyoruz. Herkesi<br />
iz<strong>le</strong>meye bek<strong>le</strong><strong>ri</strong>z.<br />
Tolga TUNCER’87<br />
1987 yılında <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’nden mezun oldu. İki sene<br />
Gazi Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nde okuduktan sonra 1990<br />
yılında Bilkent Üniversitesi Sahne Sanatları Fakültesi Tiyatro Bölümü’ne<br />
kayıt oldu. 1994 yılında buradan mezun oldu. 1995’de<br />
Diyarbakır Dev<strong>le</strong>t Tiyatrosu’nu kazanarak, 8 sene burada görev<br />
yaptı. 2004 yılından bu yana <strong>Ankara</strong> Dev<strong>le</strong>t Tiyatrosu’nda sahne<br />
almakta olan Tuncer, aynı zamanda <strong>Ankara</strong> Sanat Tiyatrosu’nda<br />
da konuk oyuncu olarak görev yapmaktadır.<br />
MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r
kitap<br />
58<br />
A L A I N D E B O T T O N ’ D A N Y E N İ B İ R K İ T A P<br />
Çalışmanın Mutluluğu ve Sıkıntısı<br />
Bir gezi güncesi ve<br />
röportaj karışımı olan<br />
kitap, modern dünyanın<br />
mütemmim cüz’ü olan<br />
çalışma hayatına yakın<br />
mercek<strong>le</strong> bakıyor. Yazarın<br />
göz<strong>le</strong>m<strong>le</strong>diği işyer<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />
karşısında gösterdiği<br />
çocuksu şaşkınlık, okurlarının<br />
sıradanlaşan, hatta<br />
sıkıntı veren mes<strong>le</strong>k<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne<br />
taze bir bakış atmalarını<br />
sağlıyor.<br />
Günümüz toplumu,<br />
finansal bir zorunluluk<br />
olmasa bi<strong>le</strong> çalışmanın<br />
gerekli olduğunu ima<br />
etmektedir. Mes<strong>le</strong>k seçimi<strong>miz</strong>in<br />
kimliği<strong>miz</strong>i<br />
tanımladığı bu çağda, anlamlı bir varlığa ancak para kazandıran<br />
bir işte çalışmakla ulaşılacağına inanmamız yatıyor. Bu da<br />
“İşe gitmek” deni<strong>le</strong>n günlük rutine anlam kazandırıyor.<br />
Sadece para için mi çalışıyoruz? Dünyayı daha iyi bir yer<br />
haline getirmek isteği ve insanlığın koşullarını iyi<strong>le</strong>ştirmek de<br />
amaç değil mi? Çalışmanın trajedisi, insanların hayatlarını etki<strong>le</strong>yecek<br />
bir değişiklik yapmakla, çok<br />
para kazanmanın bağdaşmamasında.<br />
En tatmin edici iş çok nadir olarak en<br />
kârlı olur ve bu da birçok insanın yaptıkları<br />
ve yapmak istedik<strong>le</strong><strong>ri</strong> arasında büyük<br />
bir boşluk oluşturuyor. Anlamlı bir iş,<br />
başka insanlara gerçek anlamda yardımcı<br />
olabildiğin bir iştir. Bu, insanı daha<br />
mutlu yapabilir ve sıkıntıyı büyük oranda<br />
azaltabilir.<br />
Erken H<strong>ri</strong>stiyanlık dönemine kadar<br />
sürecek olan; Kadim Yunan filozoflarının<br />
çalışmayı kö<strong>le</strong><strong>le</strong>re devrederek mutluluğun<br />
tefekkür<strong>le</strong> elde edi<strong>le</strong>bi<strong>le</strong>ceğini savunan<br />
görüşü, Aydınlanma dönemiy<strong>le</strong> birlikte,<br />
insanın çalışarak özgür<strong>le</strong>şebi<strong>le</strong>ceği<br />
yolunda değişmiştir. Botton, değişim<br />
sürecinde, bugünkü çalışma hayatının<br />
anlamı ve ge<strong>le</strong>neksel mes<strong>le</strong>k anlayışının<br />
geldiği noktaya bakmakta. Biz de yazarla<br />
birlikte, inşaatçılık, aşçılık, doktorluk,<br />
öğretmenlik gibi insan yaşamında net bir<br />
ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />
iş<strong>le</strong>v taşıyan iş<strong>le</strong><strong>ri</strong>n yanı sıra Bölgesel Satış Yöneticisi, Bina<br />
Hizmet<strong>le</strong><strong>ri</strong> Mühendisi, Tatlı Bisküvi<strong>le</strong>r Marka Denetim Koordinatörü<br />
gibi unvanların günümüz çalışma hayatındaki anlamını<br />
sorguluyoruz.<br />
Modern hayatla birlikte ge<strong>le</strong>n yabancılaşma sorunu da<br />
irde<strong>le</strong>nmekte satırların arasında. İki yüzyıl önce dede<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>,<br />
yedik<strong>le</strong><strong>ri</strong> ve sahip oldukları sınırlı sayıda şey<strong>le</strong><strong>ri</strong>n hemen<br />
hemen her bi<strong>ri</strong>nin kökenini, üretimiy<strong>le</strong> ilgili kişi<strong>le</strong><strong>ri</strong> ve a<strong>le</strong>t<strong>le</strong><strong>ri</strong> tam<br />
olarak bilir<strong>le</strong>rdi. Domuzu, marangozu, dokuma tezgahını ve<br />
sütçü kızı tanırlardı. Zaman içinde satın alınabi<strong>le</strong>cek mal sayısı<br />
geomet<strong>ri</strong>k bir şekilde artmış olmakla birlikte bu malların<br />
yaratılışı hakkında bilgi<strong>miz</strong>in belirsizlik düzeyine dek azaldığını<br />
anlatıyor Alain de Botton ve bizi Dünyanın dört bir yanında, hiç<br />
tanımadıkları insanlar için mal ve hizmet üreten<strong>le</strong>r<strong>le</strong> buluşturuyor.<br />
İlk durağımız Londra. Bir Pazar akşamı çalışan insanlara<br />
kuşbakışı göz attıktan sonra bir kargo gemisine odaklanıyoruz.<br />
Ticaret üze<strong>ri</strong>ne kurulu modern dünyanın devasa nefer<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden<br />
bi<strong>ri</strong>. Turbo fırınlar, spor ayakkabı, mikrodalga fırınlar, kaju fıstıklarını<br />
taşıdı Asya’dan. Kargo gemi<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni göz<strong>le</strong>m<strong>le</strong>mekten keyif<br />
alanları şu cüm<strong>le</strong>y<strong>le</strong> anlatıyor yazar: “İfade yetenek<strong>le</strong><strong>ri</strong> ne<br />
kadar kıt olsa da, gemi göz<strong>le</strong>yici<strong>le</strong>r hiç olmazsa, çağımızın en<br />
hayret ve<strong>ri</strong>ci yön<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne karşı layıkıyla canlı bir tepki ve<strong>ri</strong>yorlar.<br />
Onlar dünyamızda bir Me<strong>ri</strong>hliyi ya da bir çocuğu durdurup<br />
baktıracak şeyin ne olduğunu biliyor. Modern dünyanın giderek<br />
büyüyen ko<strong>le</strong>ktif aklının yanında<br />
kendi küçüklük<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni ve ceha<strong>le</strong>t<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni<br />
hissetmekten zevk alıyorlar.”<br />
Fotoğraflarla zengin<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong>lmiş<br />
anlatım, Maldiv<strong>le</strong>r’deki ton balık avını,<br />
tesisini tanıtıyor. Market raflarından,<br />
sepet<strong>le</strong>re atıverdiği<strong>miz</strong>, küçük<br />
teneke kutulardaki balığın macerası<br />
oryantal bir masala dönüşüyor.<br />
Ka<strong>ri</strong>yer Danışmanlığı, roket bilimi,<br />
ressamlık, muhasebecilik, aktarım<br />
mühendisliği, gi<strong>ri</strong>şimcilik gibi<br />
mes<strong>le</strong>k<strong>le</strong>r hakkındaki göz<strong>le</strong>m ve<br />
görüş<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni felsefi bir bakış açısıyla<br />
deneme formunda ka<strong>le</strong>me alan Alain<br />
de Botton’un bu kitabı tüm dünya<br />
dil<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden önce Türkçe’de yayımlandı.<br />
/ Sel Yayınları<br />
Ayfer Niğdelioğlu’81
Zer<strong>ri</strong>n Dağcı Sakarya'71<br />
Geçmiş Zaman Bahçesi<br />
‘Her şey bir masal mıydı? Yoksa mutlu geçen çocukluk<br />
yıllarımdan ge<strong>ri</strong>ye kalanlar mıydı?<br />
Huzur veren, çiçek<strong>le</strong>r ve meyve ağaçlarıyla donanmış<br />
bir bahçe, otların arasında dolanan tavuklar, bahçe sulamada<br />
kullanılan daracık su kanalları, toprağın eğimine<br />
göre kanalların oluşturduğu minik çağlayanlar, dallarda<br />
neşey<strong>le</strong> koşan sincaplar, su şırıltısı, kuşların gün boyu<br />
devam eden şarkıları, baygın bir çiçek-meyve kokusu…<br />
Bütün bunlar bir masal değil gerçekti ve ben bunların hepsini<br />
yaşadım.’ Böy<strong>le</strong> başlıyor Zer<strong>ri</strong>n Dağcı Sakarya’nın<br />
‘Geçmiş Zaman Bahçesi’ adlı öykü kitabı.<br />
Sakarya’nın “Melali anlamayan nes<strong>le</strong> mütevazi bir<br />
rehber” gi<strong>ri</strong>şiy<strong>le</strong> ka<strong>le</strong>me aldığı eser; yazarın çocukluk ve<br />
ilk gençlik çağlarında kendisinde iz bırakan kişi ve<br />
mekânlara götürüyor bizi, üstelik bunu yalın ama okuyucuyu<br />
sıkmayan oldukça usta bir dil<strong>le</strong> yapıyor. Tamamında<br />
duru bir dilin hakim olduğu toplam 15 öyküde, sakin,<br />
huzurlu, samimi bir anlatım göze çarpıyor.<br />
Zer<strong>ri</strong>n Sakarya, bu öykü<strong>le</strong><strong>ri</strong> ilk önce<strong>le</strong><strong>ri</strong>, kızı henüz<br />
küçük bir çocukken ona anlatıyor. Kendisinden sürekli<br />
masallar anlatmasını isteyen kızına, hayatının ilk altı yılını<br />
Ayşe Kulin’in “Veda” adlı romanı, Osmanlı İmparatorluğu’nun<br />
son dönem<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden yıkılışına kadar geçen<br />
dönemi ve bu döneme tanıklık eden Osmanlı Maliye<br />
Nazırı Ahmet Reşat Bey’in Beyazıt Semti’ndeki<br />
konağında yaşanan hayatları anlatan<br />
bir İstanbul hikâyesi.<br />
Roman, yok olan İmparatorluğun sancılı<br />
yıllarından kurtuluş mücade<strong>le</strong>sine uzanan<br />
dönemde, Kemal ve Mehpare’nin aşk<br />
öyküsünü, sürgüne gönde<strong>ri</strong><strong>le</strong>n Reşat<br />
Bey’in buruk vedasını biz<strong>le</strong>r<strong>le</strong> paylaşırken<br />
esir düşmüş İstanbul’da,<br />
Ahmet Reşat Bey’in konağında<br />
yaşanan hayatları ve<br />
yaşadıkları zorlukları,<br />
hüzün<strong>le</strong><strong>ri</strong> ve vedaları göz<strong>le</strong>r<br />
önüne se<strong>ri</strong>yor ve aynı<br />
zamanda ta<strong>ri</strong>he de ışık tutuyor.<br />
Umut ise, yeni Türkiye<br />
Cumhu<strong>ri</strong>yeti i<strong>le</strong> birlikte yeşeren<br />
yeni umutlara, akıp<br />
giden yeni hayatlara götürüyor<br />
biz<strong>le</strong><strong>ri</strong>. Ahmet Reşat<br />
kitap<br />
geçirdiği Sinop Boyabat’taki gün<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni,<br />
ev<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin bahçesini, bes<strong>le</strong>dik<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />
hayvanları ve arkadaşlarını<br />
hikâye ederek anlatmaya başlıyor.<br />
Bu gerçek hikâye<strong>le</strong>r sayesinde<br />
ai<strong>le</strong> büyük<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni de tanıtma fırsatı<br />
buluyor.<br />
Hikâye<strong>le</strong>r genel olarak Sakarya’nın<br />
anneannesi Şaziye Şen ve<br />
dedesi Hulusi Şen’<strong>le</strong> ilgili anılarını<br />
içermekte. Yazar üze<strong>ri</strong>nde büyük etki bırakan bu iki insan,<br />
zaman zaman güldüren, zaman zaman hüzün<strong>le</strong>ndiren<br />
öykü<strong>le</strong>rde yeniden hayat buluyor. Yazar Zer<strong>ri</strong>n Sakarya<br />
anneanne ve dedesini şu söz<strong>le</strong><strong>ri</strong>y<strong>le</strong> tanıtıyor okurlarına:<br />
“Anneannem sevecen, daima orta yolu bulabi<strong>le</strong>n, anaç,<br />
uysal, içi-dışı güzel bir kadındı. Dedem, benim için bilgeliğin<br />
sembolüydü. İlk okuma, not alma, göz<strong>le</strong>m yapma,<br />
ta<strong>ri</strong>h, sanat ve edebiyat sevgisini ondan aldım. Bu öykü<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />
yazma fik<strong>ri</strong> ai<strong>le</strong> büyük<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>in hayatını ve çocukluğumu<br />
kızıma masal niyetine anlatırken doğdu.” / Kapital<br />
Yayınları<br />
Ayşe Kulin<br />
19. Yüzyılın Sonu, 20. Yüzyılın Başı... Esir Şehirde Bir Konak<br />
Bey’in sürgünden dönmesiy<strong>le</strong> hareket<strong>le</strong>nen konak yaşamı<br />
i<strong>le</strong> yeni kahramanlar ve hayatlar eşlik ediyor hikâyeye...<br />
Roman, bir yandan Reşat Bey ve ai<strong>le</strong>sinin Cumhu<strong>ri</strong>yet’<strong>le</strong><br />
birlikte, yeni ve çağdaş yaşam tarzına uyum sürecinde,<br />
tecrübe edi<strong>le</strong>n yeni hayat hikaye<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne, zaman<br />
zaman acılarına tanıklık ederken, diğer taraftan Bosna’nın<br />
elden çıkışıyla İstanbul’a göçen Kulin ai<strong>le</strong>sinin yeni<br />
vatanlarına alışmak için gösterdik<strong>le</strong><strong>ri</strong> çabayı, Sabahat ve<br />
Aram’ın tehcir olaylarının gölgesinde kalan büyük aşklarını<br />
paylaşıyor biz<strong>le</strong>r<strong>le</strong>.. Umut’ta hayatlar de<strong>ri</strong>nden değişiyor<br />
ve bu değişim aşklara, dostluklara, ai<strong>le</strong> ilişki<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne, her<br />
şeye yansıyor.<br />
Hem Osmanlı İmparatorluğu’nu hem Türkiye Cumhu<strong>ri</strong>yeti’ni<br />
bir ömre sığdıran Ahmet Reşat Bey ve çevresinde<br />
yaşananları anlatan Veda ve Umut romanları gerçekten<br />
okumaya değer…<br />
Veda ve Umut aslında bir üç<strong>le</strong>menin parçaları! Bi<strong>ri</strong>nci<br />
kitap, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılış dönemini biz<strong>le</strong>r<strong>le</strong><br />
paylaşırken, ikinci kitap Ahmet Reşat Bey'in sürgünden<br />
ülkesine dönmesinden 1940’lara dek devam ediyor.<br />
Yakında çıkması bek<strong>le</strong>nen son kitabın da günümüze<br />
kadar ge<strong>le</strong>ceği söy<strong>le</strong>niyor. / Everest Yayınları<br />
Ceran Arslan Olcay’95<br />
59<br />
MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r
hobi<br />
60<br />
<strong>Mezunları</strong>mızdan ünlü dağcı Tunç Fındık, dünyada<br />
sadece 13 kişinin tırmanmayı başarabildiği 8000<br />
metre üze<strong>ri</strong>nde 14 dağa tırmanmaya hazırlanıyor.<br />
14x8000 adlı proje kapsamında aralarında Everest’in<br />
de bulunduğu dağların 5’ine tırmanan Fındık,<br />
kalan 11 dağa iki ay gibi kısa bir sürede çıkmayı<br />
planlıyor. Proje tamamladığında Tunç Fındık,<br />
bunu başarabi<strong>le</strong>n ilk Türk olarak ta<strong>ri</strong>he geçecek.<br />
Fındık i<strong>le</strong> dağcılık sporu ve tırmanışları üze<strong>ri</strong>ne bir<br />
soh<strong>bet</strong> gerçek<strong>le</strong>ştirdik.<br />
Dağcılık gibi zorlu bir spora başlamanız nasıl oldu?<br />
Ai<strong>le</strong>m beni küçükken basketbol ve tenis gibi sporlara<br />
yön<strong>le</strong>ndirdi. Ancak bunlar bana asla hitap<br />
edemedi. Benim küçüklükten be<strong>ri</strong> doğa sporlarına<br />
ilgim vardı. Arazide olmayı, doğanın<br />
dinginliğini, kendimi bildim bi<strong>le</strong>li seve<strong>ri</strong>m.<br />
Bu neden<strong>le</strong> de, ilkokuldan be<strong>ri</strong> doğa ve<br />
arazide olmak benim için karşı konulmaz bir<br />
tutkuydu. Arazide ve ormanda olmadığımda<br />
huzursuz, kötü ve yıkık hissediyordum. Bu<br />
şehir, ev<strong>le</strong>r, sokaklar, okul ve ders<strong>le</strong>r bana<br />
dar geliyordu ve her fırsatta doğaya kaçıyordum!<br />
Tabii bunda kafa dengi izci lider<strong>le</strong><strong>ri</strong>min<br />
ve arkadaşlarımın da büyük rolü vardı.<br />
Küçükken izcilik<strong>le</strong> başladığım kamp ve doğada<br />
yürüme tutkusu, bir süre sonra daha zor fiziki aktivite<strong>le</strong>r yapma<br />
isteğimi kamçıladı. Üniversiteye başlayınca mağaracılık sporu<br />
ilgimi çekti. Bu macera dolu uğraşın içerdiği keşif hissi ve fiziki<br />
aktivite yoğunluğu o gün<strong>le</strong>rde tam aradığım şey<strong>le</strong>rdi. Dikey<br />
mağaracılık yaparken, ekip çalışması i<strong>le</strong> yeraltındaki uçurumlara<br />
ip<strong>le</strong>r<strong>le</strong> inmek ve ge<strong>ri</strong> çıkmak, karanlık dehliz<strong>le</strong>rde i<strong>le</strong>r<strong>le</strong>mek,<br />
yeraltı göl<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni keşfetmek yöntem<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne hakim oldum.<br />
Ancak bunun verdiği macera hissi de bir süre sonra sıradanlaştı.<br />
Benim için esas macera, sonradan anladığım<br />
üzere, açık havada, muhteşem ortamlarda yapılan<br />
dağcılık ve tırmanışta idi; ben de kendimi tamamen<br />
buna verdim. Aynı zamanda, dağcılık yaptığım<br />
partner<strong>le</strong><strong>ri</strong>m<strong>le</strong> ha<strong>ri</strong>ka arkadaşlıklarım da oldu.<br />
<strong>Kay</strong>alara tırmanmak, yüksek, karlı dağlarda<br />
olmak, dağın yakıcı güneş ve sert soğuğunu<br />
hissetmek bambaşkaydı. Dağcılığa gerçek<br />
anlamda Bilkent Üniversitesi’nde arkadaşlarım<br />
i<strong>le</strong> beraber ortaya çıkarttığımız DOST (Doğa<br />
Sporları Topluluğu) Kulübü’nde adım attım diyebili<strong>ri</strong>m.<br />
Bilkent Üniversitesi Dağcılık Kulübü dışında, Hacettepe<br />
Üniversitesi Dağcılık Kulübü ve Türkiye Dağcılık Federasyonu<br />
i<strong>le</strong> de yolum kesişti. 2000 yılından sonra dağcılık ve tırmanış<br />
hayatım oldu. Bugün profesyonel dağcı ve tırmanıcı olarak<br />
ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />
Tunç Fındık’89<br />
“Zirvedeyken<br />
ölsem de<br />
gam yemem”
yaşıyorum; onun yan iş<strong>le</strong><strong>ri</strong> olarak yazar, fotoğrafçı, dağcılık<br />
eğitmeni, motivasyon konuşmacısı olarak da görev yapıyorum.<br />
Bugüne kadar Dünya genelinde aralarında Everest’in de<br />
bulunduğu çok zorlu dağlara tırmanış gerçek<strong>le</strong>ştirdiniz.<br />
En önemli<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden başlayarak bunlardan bahseder misiniz?<br />
Dağcılık maceram, benim için en başta ‘Ben Everest’e ve<br />
yeryüzünün en yüksek zirve<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne çıkacağım’ diye kesinlik<strong>le</strong><br />
başlamadı. Bunlar o gün<strong>le</strong>rde ulaşılmaz, yanına gidilmez<br />
hedef<strong>le</strong>rdi. Ama zaman içinde, yazın ve kışın dağlara tırmanıp<br />
zorlu şey<strong>le</strong>r yapınca, büyük kaya duvarlarını çıkınca anladım<br />
ki, yüksek dağlar çok çekici. Bu esnada, Türkiye Dağcılık<br />
Federasyonu bünyesinde milli sporcu da oldum ve ülke<strong>miz</strong>i<br />
yurtdışında çeşitli dağlarda ve tırmanışlarda temsil<br />
etme imkânı buldum. Rusya Federasyonu’ndaki<br />
7000 metrelik zirve<strong>le</strong>rden başlayarak yola çıktım ve<br />
2001 yılında ciddi bir sponsorluk dahilinde 8850<br />
metre yükseklikteki Everest’e tırmandım. Sonrasında<br />
Lhotse, Cho Oyu, Broad Peak gibi başka 8000<br />
metrelik zirve<strong>le</strong>re, bir kısmı oksijen kullanmadan<br />
olmak üzere tırmanışlar yaptım ve 2007 yılındaki<br />
ikinci Everest tırmanışımla bu dağa iki sefer çıkan,<br />
üstelik iki ayrı rotasını tırmanan tek Türk oldum. Bu<br />
arada çok sayıda 5000, 6000 ve 7000 metrelik zirveye<br />
Türk bayrağını çıkartma imkânı buldum. Bugüne<br />
kadar Türkiye ve diğer ülke<strong>le</strong>rde 500’den çok zirveye<br />
çıktım, 150’den çok yeni rota, ilk çıkış ve ilk kış<br />
çıkışı yaptım; Nepal, Pakistan, Ti<strong>bet</strong>, Tacikistan,<br />
Kazakistan, Kırgızistan, Fransa, İtalya, İsviçre, Bulga<strong>ri</strong>stan,<br />
İran, Gürcistan, Rusya Federasyonu, İngiltere,<br />
Arjantin, Kenya, Tanzanya’da tırmanışlar gerçek<strong>le</strong>ştirdim.<br />
Tüm bu grafik<strong>le</strong><strong>ri</strong> bir yana bırakırsak,<br />
tırmanış ve dağcılık benim için sadece yükseklik<strong>le</strong>r<br />
ve zorluklardan ibaret değil. Sessiz sedasız, dağda<br />
güzel bir günde, arkadaşlarımla paylaşarak yaptığım<br />
bir tırmanış en değerlisidir. Doğada geçirdiğim<br />
her gün çok güzel ve kısaca dağda geçen kötü bir<br />
gün bi<strong>le</strong>, şehirde geçen iyi bir güne yeğdir!<br />
Dağcılık dışarıdan bakıldığında çok zor bir spor<br />
olarak görülüyor. Siz dağcılık sporunu nasıl görüyorsunuz?<br />
Size göre dağcılık nedir? Avantajları ve <strong>ri</strong>sk<strong>le</strong><strong>ri</strong> ne<strong>le</strong>rdir?<br />
Haklısınız, pek de kolay sayılmaz... Dağlar olağanüstü<br />
güzellik<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne karşın <strong>ri</strong>sk<strong>le</strong>r barındıran yer<strong>le</strong>rdir. İnsan olsun<br />
olmasın çığ, fırtına, taş düşmesi, aşırı soğuk vb. objektif tehlike<strong>le</strong>r<br />
orada daima vardır. Dağlarda yaşam zahmetli ve bazen<br />
de sıkıntılı olur. Dağcılığın seyircisi yoktur ve bu spor aktif katılım,<br />
çaba ve zaman harcamak gerekti<strong>ri</strong>r. Ayrıca dağcılık sadece<br />
bir spor değildir, oyun bitince topu bırakıp, sahadan çıkıp<br />
sıcak evinize gidemezsiniz. Dağcılığı anlamak için dağlarda<br />
yaşamanız, şehirden uzaklaşmanız gereklidir. Çünkü bambaşka,<br />
basit ve ha<strong>ri</strong>ka bir dünya vardır orada. İnsan daha bir<br />
insandır, manzara daha güzeldir, herşey daha saf ve te<strong>miz</strong>dir.<br />
Bu spordan zevk almak için güçlü olmak gerekir. Bu neden<strong>le</strong><br />
hobi<br />
antreman yapmak da dağcılığın bir parçasıdır; kişisel gelişim<br />
için de yararlı bir spordur dağcılık. Çünkü daima amaçlarınız<br />
vardır ve hedef<strong>le</strong>r giderek zorlaşır, siz de sınırlarınızı zorlarsınız.<br />
Yapılan işe tamamen kendini vermek<strong>le</strong>, günümüzde toplumlarda<br />
egemen olan konfo<strong>ri</strong>zme sırtını biraz dönmek<strong>le</strong>, azim ve<br />
kararlılıkla, insanın kendi irade sınırlarını zorlaması ve geçmesiy<strong>le</strong><br />
karakte<strong>ri</strong>ze olan bir spordur dağcılık. Bu yönüy<strong>le</strong> diğer<br />
sporlar onun yanında sadece ‘oyun’ olarak kalır. İçerdiği <strong>ri</strong>sk<br />
kontrollüdür; <strong>ri</strong>sk seviyesi tamamen size bağlıdır. Tecrübeli<br />
olmak ve mantıklı, öngörülü kararlar almak dağlarda çok<br />
önemlidir, diğer türlü yaşamınız <strong>ri</strong>ske girebilir. Dağcılığın bilinmeyen<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin<br />
getirdiği belli <strong>ri</strong>sk<strong>le</strong><strong>ri</strong> vardır ve zaten bu <strong>ri</strong>sk<strong>le</strong>r<br />
dağcılık ve tırmanış sporunu keyifli kılar. Dağcılık fiziki olarak<br />
güçlü, zinde, atak ve çalışkan bir beden kadar, sağlam, berrak,<br />
gelişime açık, iradeli, araştırmacı ve organize bir zihin de<br />
gerekti<strong>ri</strong>r ve yapıldığında bunları yaratır da. Tüm bu saydıklarıma<br />
bağlı olarak, 1999 Adapazarı depreminde çalışan esas<br />
ekip<strong>le</strong><strong>ri</strong>n dağcı kökenli olması tesadüf değildir. Yani bu özellik<strong>le</strong>r<br />
topluma da yararlıdır diyebili<strong>ri</strong>z. Dağcılık kişiyi hayata değer<br />
veren, çalışkan, mantıklı, bilinçli, kültürlü bir birey haline geti<strong>ri</strong>r.<br />
Ancak dağcılık ve doğa sporları bilinçsizce ve eğitimsizce<br />
yapılırsa daima hayati tehlike<strong>le</strong>r içe<strong>ri</strong>r<strong>le</strong>r. Çünkü ‘kişinin kendini<br />
bilmesi’ dağcılıkta en önemli sınırdır; bilinçsiz ve eğitimsiz<br />
kişi<strong>le</strong>r bu sınırı hiç anlamadan aşabilir ve kendi<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni kolaylıkla<br />
öldürebilir<strong>le</strong>r. Dağcılık bir hırs işi değildir, bir sosyal statü sağlamaz,<br />
sadece bir spordur.<br />
Zorlu bir tırmanışın sonunda zirvedeyken ne<strong>le</strong>r hissediyorsunuz?<br />
Bence tırmanış bir bütündür ve zirve sadece onun bir parçasıdır.<br />
Zirve olsun olmasın, yapılan her tırmanış değerlidir.<br />
61<br />
MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r
hobi<br />
62<br />
Günümüzde olağandışı zorlukta bazı teknik tırmanışlar bir zirvede<br />
bi<strong>le</strong> sonlanmayabiliyor. Yani esas olan amaç değil yoldur<br />
burada. Ama zirve semboliktir; başarıyı ve en üst noktayı temsil<br />
eder ve insanı çeker. Dünyanın en yüksek dağlarının zirvesinde<br />
hissettiğiniz, oksijen eksikliği nedeniy<strong>le</strong> ga<strong>ri</strong>p bir boşlukta<br />
olma hissidir aslında. Veya zirve bir cüm<strong>le</strong>nin sonundaki<br />
nokta misalidir diyebili<strong>ri</strong>z. Aynı zamanda büyük bir sevinç ve<br />
coşku içe<strong>ri</strong>r; gün<strong>le</strong>r ve aylar süren çabanın bir sonucudur zirve.<br />
8000 metreden dünyaya bakınca, yeryüzünün yuvarlaklığını,<br />
gökyüzünün stratosfere uzanan kısmının kapkara olduğunu<br />
ve görüşün her yöne en az 300 kilometre olduğunu görürsünüz.<br />
Genel hissiyat ‘ölsem de gam yemem’dir, insan tam<br />
manasıyla ölümsüz ve yenilmez hisseder.<br />
Bugüne kadar yapmış olduğunuz tırmanışlardan en etki<strong>le</strong>yici<br />
olanını bizim<strong>le</strong> paylaşır mısınız?<br />
Evet, ama o kadar çok var ki? Hangi bi<strong>ri</strong>si? Bunları günlük<strong>le</strong><strong>ri</strong>mden<br />
aldığım kitaplarımda uzun uzun yazdım; çok güzel,<br />
zorlu ve zihnimde yer tutan anılar hepsi de.. Nepal’deki 6856<br />
metrelik Ama Dablam Dağı’nın buz duvarlarını tırmanmak mı,<br />
Everest Dağı’na ikinci sefer çıkmak mı, oksijensiz 8205 metrelik<br />
Cho Oyu zirvesine sadece iki kişi tırmanmak mı, yüz<strong>le</strong>rce<br />
metrelik dimdik kaya duvarlarında tırmanmak mı?<br />
Aslında birçok tırmanış hikaye<strong>le</strong><strong>ri</strong>mi web blog sayfam<br />
www.tuncfindik.com adresinden de okuyabilirsiniz…<br />
Tırmanmak için gün saydığınız bir hedefiniz var mı?<br />
Çok yakında (Mart 2009’da) Nepal’deki yeryüzünün 7. en<br />
yüksek zirvesine, 8167 metrelik Dhaulagi<strong>ri</strong> Dağı’na tırmanışa<br />
gidiyorum.14x8000 adlı projemin bir parçası olan bu tırmanış<br />
toplam iki ay sürecek. Dünyada 14 adet 8000 metre üze<strong>ri</strong>nde<br />
dağ var, amacım bunlara çıkan ilk Türk olmak ve bunu da dünyada<br />
13 kişi başarabilmiş.<br />
ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />
Bu sporu yapmak isteyen<strong>le</strong>re ne<strong>le</strong>r öne<strong>ri</strong>rsiniz? Hangi<br />
kurumlardan destek alınabilir? Başlarken ne<strong>le</strong>re dikkat<br />
edilmeli?<br />
Bu sporu yapmak isteyen<strong>le</strong>re öne<strong>ri</strong>m; iyi bir eğitim almaları<br />
ve amaç belir<strong>le</strong>dikten sonra adım adım kendi<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni geliştirme<strong>le</strong><strong>ri</strong>.<br />
O zaman çok eğ<strong>le</strong>nceli ve esenlik ve<strong>ri</strong>ci, hayata renk katan<br />
bir spor olur dağcılık. Eğitim için Türkiye Dağcılık Federasyonu<br />
veya üniversite dağcılık kulüp<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne başvurulabilir veya rehberli<br />
tırmanışlar düzen<strong>le</strong>yen doğa tu<strong>ri</strong>zmi şirket<strong>le</strong><strong>ri</strong> kullanılabilir.<br />
Zannedildiği gibi salt malzeme gerektiren pahalı bir spor değildir<br />
dağcılık, zamanında herkes bitpazarından alınan postal ve<br />
asker parkası i<strong>le</strong> araziye giderdi. Biraz özve<strong>ri</strong> ve çaba i<strong>le</strong> tüm<br />
insanlar kendi iç<strong>le</strong><strong>ri</strong>ndeki cevhe<strong>ri</strong> parlatıp bu sporu yapabilir<strong>le</strong>r.<br />
Böy<strong>le</strong>ce ülke<strong>miz</strong>de futbol dışında bir spor da gelişmiş olur…<br />
<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’y<strong>le</strong> ilgili ne<strong>le</strong>r söy<strong>le</strong>mek istersiniz?<br />
Ortaokul ve lisede beni okulun g<strong>ri</strong> ortamından biraz olsun<br />
kurtaran izci lider<strong>le</strong><strong>ri</strong>me ve ormanda, ateş başında gece<strong>le</strong>r<br />
geçirdiğim tüm eski arkadaşlarıma buradan sevgi<strong>le</strong>r gönde<strong>ri</strong>yorum.<br />
<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’ne bu güzel söy<strong>le</strong>şi için teşekkür<strong>le</strong>r.<br />
Tunç FINDIK’89<br />
1972 yılında <strong>Ankara</strong>’da doğan Tunç Fındık, ilk, orta ve lise<br />
öğrenimini <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’nde 1989 yılında tamamlamıştır. Bilkent<br />
Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden 1993 yılında<br />
mezun olan Tunç, Başkent Üniversitesi Sosyal Bilim<strong>le</strong>r Mes<strong>le</strong>k<br />
Yüksek Okulu’nda Tu<strong>ri</strong>zm alanında öğretim görevlisi olarak üç yıl<br />
kadar hizmet verdikten sonra profesyonel dağcı - dağ rehbe<strong>ri</strong><br />
olarak çalışmak üzere akademik hayatına son vermiştir.<br />
Doğa sporlarına 1983 yılında başlayan sporcu, bu dönemde<br />
izcilik, kampçılık, mağaracılık sporları i<strong>le</strong> uğraşmış; 1990 yılında<br />
aktif olarak dağcılığa yönelmiştir. Bilkent Üniversitesi’nde DOST<br />
Dağcılık Kulübünü kurmuş, Hacettepe Üniversitesi Dağcılık Kulübü’nde<br />
eğitmenlik yapıp kulüp tırmanışlarına liderlik etmiş, Türkiye<br />
Dağcılık Federasyonu bünyesinde Milli Sporcu katego<strong>ri</strong>sinde<br />
yurt dışı yüksek irtifa faaliyet<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne katılmıştır.<br />
Lisanslı bir dağcı olarak Türkiye Dağcılık Federasyonu faaliyet<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde<br />
1996 yılına kadar Kamp Müdürlüğü, Eğitmenlik ve Teknik<br />
Danışmanlık görev<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni yürütmüş olan Tunç Fındık, üyesi<br />
olduğu AKUT Arama Kurtarma <strong>Derneği</strong>’nin <strong>Ankara</strong> bi<strong>ri</strong>mi dağ<br />
operasyonları kolunda görev yapmaktadır. Tunç Fındık, dağcılık<br />
ve doğa sporlarıyla ilgili birçok kitabın İngilizce – Türkçe çevi<strong>ri</strong>sini<br />
yapmıştır. Toros- Aladağlar’a yönelik bir rehber kitap olan ‘Aladağlar’da<br />
50 Rota’ kitabının, Doğu Karadeniz-Kaçkar Dağlarına<br />
yönelik ‘Kaçkar Dağları’ adlı rehber kitabın ve ‘Tanrıların Tahtına<br />
Yolculuk- Everest Tırmanışımın Hikayesi’ ve ‘Karakurum’da Seksen<br />
gün’ adlı özgün kitapların yazarıdır. Yaklaşık 35.000 adet dia<br />
ve dijital resimden oluşan bir arşivi bulunmaktadır. Doğa sporlarıyla<br />
ilgili dergi<strong>le</strong>rde dağcılık i<strong>le</strong> ilgili yazıları yayınlanmaktadır.<br />
Türkiye ve yurtdışında 500’den çok zirveye çıkmış olan Tunç<br />
Fındık, özellik<strong>le</strong> Toros ve Kaçkar Dağları’nda 150 kadar yeni rotanın<br />
ilk tırmanışlarını gerçek<strong>le</strong>ştirmiş, yurt dışında ise Nepal, Pakistan,<br />
Ti<strong>bet</strong>/Çin, Tacikistan, Kazakistan, Kırgızistan, Fransa, İtalya,<br />
İsviçre, Bulga<strong>ri</strong>stan, İran, Gürcistan, Rusya Federasyonu, İngiltere,<br />
Arjantin, Kenya, Tanzanya’da tırmanışlar yapmıştır.
Cuma: JAZZ - Ayça Dönmez<br />
Cumartesi: POP<br />
Cuma: JAZZ - Ayça Dönmez<br />
Cumartesi: POP<br />
<br />
<br />
<br />
Cuma: JAZZ - Ayça Dönmez<br />
Cumartesi: POP<br />
<br />
<br />
Cuma: JAZZ - Ayça Dönmez<br />
Cumartesi: POP<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Paket Servisi 467 66 55<br />
<br />
<br />
Paket Servisi 467 66 55 www.turta.com.tr<br />
<br />
Paket Servisi 467 66 55<br />
Paket Servisi 467 66 55 www.turta.com.tr
uzman maka<strong>le</strong>si<br />
64<br />
Çağ değiştiren kavram: Bilişim<br />
Bilişim, 1950’li yıllarda başlayan bir<br />
insanlık macerasıdır; başladığında<br />
nereye varılacağını başlatanların bi<strong>le</strong><br />
kestiremediği bir macera. Ta<strong>ri</strong>h kitaplarında<br />
İlk, Orta, Yeni, Yakın Çağ diye geçer çağların<br />
adları. Kimi<strong>le</strong><strong>ri</strong> 1960-1970 arası havacılık ve uzay alanında<br />
yaşanan gelişme<strong>le</strong>rden dolayı Uzay Çağı’nın başladığını<br />
iddia etmiş<strong>le</strong>rdir. Ben katılmıyorum bu görüşe henüz Uzay<br />
Çağı’na gelmedik, olsa olsa Bilgi ve Bilişim Çağı’ndayız.<br />
Herşey çok çok eski<strong>le</strong>re dayanıyor el<strong>bet</strong>te hatta milattan<br />
önce Çin’e ve Mezopotamya’ya kadar uzanıyor. Abacus’dan,<br />
sürgülü hesap cetveline (Ing: slide ru<strong>le</strong>), Leonardo da Vinci’den<br />
Char<strong>le</strong>s Babbage’e (ilk mekanik programlanabilir cihazı<br />
icat ettiği kabul edilir); bir sürü mihenk taşı bulabilirsiniz, bu<br />
ta<strong>ri</strong>hçe içinde.<br />
Herşey öy<strong>le</strong> değil midir? Adım adım gelişmez mi? Teker<strong>le</strong>k<br />
de, ateş de bir günde mi bulunmuşlardı sanki? Hiç sanmam.<br />
Yıllar, yüzyıllar, binyıllar almıştır gerçek birer yararlı buluş olana<br />
kadar, her bi<strong>ri</strong>. Bilişimin temelini oluşturan bilgisayar dediği<strong>miz</strong><br />
cihazlar da bin<strong>le</strong>rce yılın düşüncesinin sonucudur, ilk modern<br />
zamanların bilgisayarı 1900’lü yılların ikinci yarısında peydah<br />
olmuştur. Bu dergiyi ilk sayfasında belirti<strong>le</strong>n yayınlanma ta<strong>ri</strong>hinde<br />
okuduğunu sandığım siz geçen yüzyıl doğumluların, hayata<br />
başladıkları yüzyılın icadı olarak kaydedilmiştir, e<strong>le</strong>ktronik bilgi<br />
iş<strong>le</strong>m sistem<strong>le</strong><strong>ri</strong>.<br />
ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />
Serdar BİLECEN’83<br />
Hikâye el<strong>bet</strong>te 1985’de bitmiyor; ancak o<br />
ta<strong>ri</strong>hten sonra olan gelişme<strong>le</strong><strong>ri</strong> yazmaya kalkınca<br />
ne bu konuya ayrılmış sayfalar ne de<br />
derginin tamamı yeter. İnsanlık ta<strong>ri</strong>hinin gördüğü<br />
en büyük gelişme hızlarından bi<strong>ri</strong>dir, bilgisayarlaşma;<br />
adım adım gelişmiştir el<strong>bet</strong>te<br />
ama adımlar bir 100 metre koşucusununki<br />
gibidir.<br />
Öy<strong>le</strong>sine büyük bir hızla gelişmiştir ki bilişim, bugün neredeyse<br />
kullandığımız, tükettiği<strong>miz</strong> herşeyde bir payı vardır.<br />
Sabah uyanmanız için çalan saatte (eğer hâlâ eski sistem,<br />
mekanik bir saat kullanmıyorsanız), düğmesine bastığınızda<br />
odayı aydınlatıveren e<strong>le</strong>kt<strong>ri</strong>ğin üretiminde, çayınızı/kahvenizi<br />
ısıtmak için bir kib<strong>ri</strong>t<strong>le</strong> altını yaktığınız ocağa doğalgazı taşıyan<br />
boruların kontrolünde, haber<strong>le</strong><strong>ri</strong> iz<strong>le</strong>mek için açtığınız te<strong>le</strong>vizyonda,<br />
o gün<br />
yanınıza şemsiye<br />
alıp almayacağınızı<br />
öğrenmek için<br />
göz (veya kulak)<br />
ucuyla baktığınız<br />
hava durumunu<br />
tahmin eden sistemde,<br />
aşağıya<br />
inmek için bindiğiniz<br />
asansörde,<br />
arabanızda, otobüste,<br />
metroda,<br />
vapurda, uçakta,<br />
Yıl Mucit<strong>le</strong>r / İcatlar Açıklama Yıl Mucit<strong>le</strong>r / İcatlar Açıklama<br />
1936<br />
Konrad Zuse - Z1<br />
İlk programlanabilir bilgisayar 1970<br />
Intel 1103<br />
İlk e<strong>le</strong>ktronik bilgisayar bel<strong>le</strong>ği<br />
1942<br />
1944<br />
1946<br />
1947/48<br />
1951<br />
1953<br />
1954<br />
1958<br />
1962<br />
1964<br />
1969<br />
John Atanasoff & Clifford Berry ABC Computer<br />
Howard Aiken & Grace Hopper / Harvard Mark I<br />
John Presper Eckert & John W. Mauchly / ENIAC 1<br />
John Bardeen, Walter Brattain &<br />
Wiliam Shock<strong>le</strong>y / Transistor<br />
John Presper Eckert & John W. Mauchly / UNIVAC<br />
International Business Machines / IBM 701 EDPM<br />
John Backus & IBM / FORTRAN<br />
Jack Kilby & Robert Noyce / Integrated Circuit<br />
Steve Russell & MIT/ Spacewar<br />
Douglas Engelbart/ Computer Mouse & Windows<br />
ARPAnet<br />
İlk bilgisayar firması<br />
Harvard Mark 1 bilgisayar sistemi<br />
ENIAC 1 bilgisayar sistemi (ilk modern<br />
bilgisayar sistemi olarak kabul edilir)<br />
Bilgisayarları bugünkü yapılarına yaklaştıran<br />
bir icat : Transistör<br />
UNIVAC bilg. sis. (ilk modern tica<strong>ri</strong> bilgisayar<br />
sistemi olarak kabul edilir)<br />
IBM firmasının ilk bilgisayarı<br />
İlk üst düzey (herkesin prog. yapabilmesine<br />
olanak sağlayan) prog. dili<br />
Modern bilgisayarların temel taşı<br />
“chip” entegre devre<br />
İlk bilgisayar oyunu<br />
Bugün kullanmadan duramadığımız iki<br />
ürün “mouse” ve “windows” un temel<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />
Internet’in ilk başlangıcı<br />
1971<br />
1971<br />
1973<br />
1974-1977<br />
1978<br />
1979<br />
1981<br />
1981<br />
1983<br />
1984<br />
1985<br />
Faggin, Hoff & Mazor / Intel 4004<br />
Alan Shugart &IBM / "Floppy" Disk<br />
Robert Metcalfe & Xerox / Ethernet<br />
Scelbi & Mark-8 Altair / IBM 5100<br />
App<strong>le</strong> I, II & TRS-80 Commodore<br />
Dan B<strong>ri</strong>cklin & Bob Frankston<br />
VisiCalc Spreadsheet<br />
Seymour Rubenstein & Rob Barnaby<br />
WordStar<br />
IBM / The IBM PC - Home Computer<br />
Microsoft / MS-DOS<br />
App<strong>le</strong> Lisa Computer<br />
App<strong>le</strong> Macintosh Computer<br />
Microsoft Windows<br />
İlk mikroiş<strong>le</strong>mci<br />
İlk disket sürücü<br />
Bilgisayarlar arası i<strong>le</strong>tişimin<br />
mihenk taşı<br />
İlk tüketiciye yönelik bilgisayar<br />
sistem<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />
Bugünkü tablolama<br />
yazılımlarının atası<br />
Bugünkü kelime iş<strong>le</strong>mci<br />
yazılımlarının atası<br />
Kişisel bilgisayar dev<strong>ri</strong>minin<br />
donanımsal başlangıcı<br />
Kişisel bilgisayar dev<strong>ri</strong>minin iş<strong>le</strong>tim<br />
sistemi açısından başlangıcı<br />
İlk grafik kullanıcı arayüzü olan<br />
tüketici bilgisayarı<br />
Grafik arayüzü sahibi<br />
bilgisayarlarda<br />
dev<strong>ri</strong>min başlangıcı
te<strong>le</strong>fonunuzda, trafik<br />
işaret<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde, alış ve<strong>ri</strong>ş<br />
yapmak için kullandığınız<br />
kredi kartınızda, fiş kesen<br />
yazarkasada, iş ye<strong>ri</strong>nize<br />
gi<strong>ri</strong>ş için kullandığınız kimliğinizde...<br />
Kısacası i<strong>le</strong>tişimde,<br />
ulaşımda, enerjide,<br />
finansta, sağlıkta, eğitimde<br />
yani her yerde bilgisayarlar<br />
kolaylaştırıyor<br />
hayatımızı.<br />
Bilişimin var olmadığı,<br />
en azından bu kadar<br />
çok işin içine girmediği<br />
bir dünyayı hayal edelim<br />
birlikte... Mesela<br />
1950’<strong>le</strong><strong>ri</strong>n dünyasını:<br />
diğer bir şehirde oturan<br />
akrabanıza çocuğunuzun<br />
doğum habe<strong>ri</strong>ni<br />
vermek için yapmanız<br />
gereken postaneye gitmek<br />
ve bir telgraf çekmek olabilir ya da belki bir mektup göndermek.<br />
Bir yirmi yıl bek<strong>le</strong>rseniz; 1970’<strong>le</strong>rde; te<strong>le</strong>fon i<strong>le</strong> de bilgi<br />
verebilirdiniz, tabi yazdırıp bir kaç saat bek<strong>le</strong>rseniz ve operatör<br />
doğru kişiye ulaşırsa. Oysa bu ta<strong>ri</strong>hten bir 10 yıl sonra<br />
1980’<strong>le</strong>rde doğmuş olanlarınıza ga<strong>ri</strong>p ge<strong>le</strong>cektir; neden cepten<br />
aramadığımı sorgulayacaklardır. Teknoloji öy<strong>le</strong>sine büyük<br />
bir hızla yer<strong>le</strong>şiyor ki hayatımıza, bugünkü gibi olmadığı zamanı<br />
hatırlamak zorumuza gidiyor. Teknoloji bilişim<strong>le</strong> i<strong>le</strong>rliyor, bilgisayarlar<br />
bugünkü kadar kolay e<strong>ri</strong>şi<strong>le</strong>bilir olmasalar, bugünkü<br />
kadar hızlı olmasalar cep te<strong>le</strong>fonları da tıpkı bir hayat kolaylaştırıcı<br />
gibi hayal olurdu.<br />
İsterseniz bir de, bilişimde 1950’den bu yana yaşanan<br />
Büyüklük<br />
Hız<br />
Güç Gereksinimi<br />
Fiyat<br />
İlk Tica<strong>ri</strong> Bilgisayar<br />
(UNIVAC – 1951)<br />
33 m2<br />
Bir saniyede<br />
4,000 bölme<br />
81,000 kW<br />
2,500,000 USD<br />
Notebook Değişim Oranı<br />
0.15 m2 0.0045<br />
Bir saniyede<br />
1,000,000,000 bölme<br />
60 W<br />
1,500 USD<br />
uzman maka<strong>le</strong>si<br />
gelişme<strong>le</strong>r aynı hızla başka bir<br />
sektörde yaşanmış olsaydı ne<strong>le</strong>r olurdu<br />
birlikte hayal edelim; örneğin havacılık alanında<br />
aynı hızda bir gelişme yaşansaydı. Sanırım her bi<strong>ri</strong><strong>miz</strong>in<br />
sırt çantasına sığan kişisel uçağı, istediği<strong>miz</strong> yere bir kaç saniye<br />
içinde, bir ka<strong>le</strong>m pil i<strong>le</strong> enerjisini verdiği<strong>miz</strong> uçan bir araçla<br />
gitme şansımız olurdu. Bunu abartılı buluyorsanız ilk tica<strong>ri</strong> bilgisayarın<br />
(UNIVAC) saniyede 4,000 bölme iş<strong>le</strong>mi yaptığını,<br />
bel<strong>le</strong>ğinin 10,000 harften oluştuğunu, bilgisayarın bir oturma<br />
odasının tamamını (35 metrekare) işgal edeceğini ve 81 kW<br />
(yaklaşık 81,000 ampul) i<strong>le</strong> çalıştığını ve günümüzün kişisel bilgisayarlarının<br />
diz üze<strong>ri</strong>ne (hatta avuç içine) sığdığını, sadece<br />
60 W’lık bir güç kaynağından bes<strong>le</strong>nen 300 gr ağırlığında pil i<strong>le</strong><br />
bir kaç saat çalıştığını, hafızasının 2,000,000,000 harften oluştuğunu,<br />
saniyede bir milyar bölme iş<strong>le</strong>mi yapabildiğini düşünmeniz<br />
yeterli olsa gerek.<br />
Bu hızda gelişmiş başka hiçbir sektörün olmadığı aşikar.<br />
250,000<br />
0.000000075<br />
0.0006<br />
Aynı Yıllardan Bir<br />
Tica<strong>ri</strong> Uçak<br />
(DC7 - 1953)<br />
42 metre kanat<br />
genişliği<br />
Saatte 650 km<br />
10,140 kW<br />
(4 motorun gücü)<br />
1,600,000 USD<br />
Aynı Orana Göre<br />
Olması Gereken<br />
Uçak<br />
65<br />
1,2 metre kanat genişliği<br />
(katlandığında 60 cm’lik bir<br />
büyüklük)<br />
Saatte 162,500,000 km<br />
(dünya etrafını saniyede dört<br />
defa dönmek)<br />
7.6 W (enerji tasarruflu bir<br />
lamba kadar)<br />
960 USD<br />
MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r
uzman maka<strong>le</strong>si<br />
66<br />
Öte yandan bilgisayarlar her geçen gün daha çok yer<strong>le</strong>şiyor<br />
hayatımıza.<br />
İsterseniz, çok değil bundan 10 yıl öncesine, 1990’lı yılların<br />
sonuna gidelim şimdi de. İş yer<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde internet i<strong>le</strong> tanışmış<br />
olanlar vardı, üniversite<strong>le</strong>rde bu imkana sahip olanlar da. Bir<br />
internet sayfasını yük<strong>le</strong>mek için bir kaç dakika (bazen 10 – 15<br />
dakika) bek<strong>le</strong>mek gerekiyordu, hatta hatırlıyorum, bazen<br />
sabah bir dosya yük<strong>le</strong>meye başlanırdı, öğ<strong>le</strong>ne biterdi. Dosya<br />
dediysem öy<strong>le</strong> daha vizyona yeni girmiş bir film veya bir müzik<br />
albümü değil, sıradan günlük iş i<strong>le</strong> ilgili yazışmalardan bi<strong>ri</strong>.<br />
E<strong>le</strong>ktronik posta kullanıcı sayısını nüfusa oranlamak anlamlı<br />
değildi; henüz tamsayılara ulaşmamıştı bi<strong>le</strong>. E<strong>le</strong>ktronik posta<br />
i<strong>le</strong> göndereyim dediğinizde ga<strong>ri</strong>p ga<strong>ri</strong>p bakıyorlardı yüzünüze,<br />
bunun bir kamera şakası falan olup olmadığını anlamak için.<br />
Şimdi öy<strong>le</strong> mi ya, ülke<strong>miz</strong>de nüfusun %30’u ev veya iş yer<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden<br />
yüksek hızlı e<strong>ri</strong>şime sahip<strong>le</strong>r (dünyada en çok kullanan<br />
ülke<strong>le</strong>r sıralaması açısından 16’ncıyız, cep te<strong>le</strong>fonu sıralamasında<br />
13’üncüyüz) Dünyada kullanımda milyarlarca e-posta<br />
adresi var, bazı konularda dev<strong>le</strong>te internet dışından yapılacak<br />
başvurular kabul edilmiyor, bankaların internet sayfalarını<br />
kullanarak yapılan toplam iş<strong>le</strong>m hacmi, internet dışı iş<strong>le</strong>m hacmini<br />
çoktan kat kat geçti. Üstelik bir internet sayfasını açmak,<br />
bir dosyayı yük<strong>le</strong>mek için bek<strong>le</strong>meye tahammülümüz bi<strong>le</strong> yok.<br />
internet’ten film, TV izliyor, radyo dinliyoruz.<br />
ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />
Bilişimin en büyük iki adımından bi<strong>ri</strong>ncisi bilgisayarların,<br />
daha hızlı, daha ekonomik olması ve her eve girmesi, ikinci<br />
adımı ise istediğiniz anda, istediğiniz bilgiye e<strong>ri</strong>şmenizi sağlayan<br />
internet’tir.<br />
Internet özgürdür ve sınırsızdır ve insanlar her geçen gün<br />
daha çok bağlanmaktadırlar Internet’e hem bilgi almak hem<br />
bilgi vermek için. Alışkanlıklarımızı değiştirmektedir, bu sonsuz,<br />
renkli, şaşırtıcı ortam. İş yapış şekli<strong>miz</strong> internet’e taşınmaktadır.<br />
Hatta arkadaşlıklarımız bi<strong>le</strong> internet üze<strong>ri</strong>nden sürdürülmektedir.<br />
Bağlı olduğumuz e-posta gruplarımızdan mesaj alıp mesaj<br />
göndermekteyiz her gün. E<strong>ri</strong>şemediği<strong>miz</strong> kişi<strong>le</strong>re, bilgi<strong>le</strong>re<br />
ulaşmanın en kolay yoludur, internet.<br />
Öte yandan sanallaşmaya başlıyoruz ve e<strong>le</strong>ktronik bir<br />
aracı olmadan sesi<strong>miz</strong>i duyurmak, duymak, dokunmak, gülmek,<br />
bakmak, görmek, görülmek ikinci plana doğru itiliyor<br />
yavaş yavaş. Bu hızla devam edersek, bir ka<strong>ri</strong>katürde “ben<br />
nasıl oldum” diye soran çocuğa “yavrum seni<br />
www.<strong>le</strong>y<strong>le</strong>kgetirdi.com sitesinden indirdik” diye cevap veren<br />
anneye pek de uzak değiliz.<br />
Bir hikâye i<strong>le</strong> bitireyim. 1906 yılında John Philip Sousa<br />
(ABD vatandaşı, besteci – özellik<strong>le</strong> marşları i<strong>le</strong> tanınır), Ame<strong>ri</strong>ka<br />
Bir<strong>le</strong>şik Dev<strong>le</strong>t<strong>le</strong><strong>ri</strong> Kongresi’ne başvurarak “fonograf” cihazının<br />
yasaklanması istemişti. Nedenini ise bu cihaza olan ilginin<br />
her geçen gün arttığını ve giderek insanların kendi şarkılarını<br />
(yerel kültür<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni) kay<strong>bet</strong>meye ve sadece bu cihazdan<br />
çıkan popü<strong>le</strong>r olan şarkı ve şarkıcılara bağlanacağını düşünüyor<br />
olmasıydı. Sousa’nın söy<strong>le</strong>dik<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin doğru olduğu yüzyıl<br />
içinde ispatlanacaktı. Yeni binyıl geldiğinde başkasının kültürünü,<br />
farkında olmadan bi<strong>ri</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong>nin zorlaması i<strong>le</strong> takip eden bir<br />
toplum vardı, lokal ses kaybolmak üzeredir. Üstelik bu durum<br />
sadece Sousa’nın belirttiği alanda, yani müzikte değil, hemen<br />
hemen her alanda kendini göstermiştir. Bu zehir<strong>le</strong>nmenin<br />
tedavisi başka bir teknolojiden geçmektedir, kendi sesinizi<br />
duyurabi<strong>le</strong>ceğiniz, fikir<strong>le</strong><strong>ri</strong>nizi, bilgi<strong>le</strong><strong>ri</strong>nizi özgürce kaydedip<br />
herkes<strong>le</strong> paylaşabi<strong>le</strong>ceğiniz, benzer düşüncedeki<strong>le</strong>r<strong>le</strong> uzaklık<br />
tanımaksızın güç birliği oluşturabi<strong>le</strong>ceğiniz; internet ortamı.<br />
Kö<strong>le</strong>si olmayalım bilgisayarların ve internetin, onlar olmadan<br />
da yaşamımızı sürdürmeyi bi<strong>le</strong>lim; ama böy<strong>le</strong>sine değerli<br />
araçları da, kendi sesi<strong>miz</strong>i duyurmak için, ulaşamayacağımız<br />
uzaklıklardaki diğer<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin bilgi<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni öğrenip, yararlanmak için<br />
doğru kullanmayı öğrenelim.<br />
Sanallaşmayın ama bilişimsiz de kalmayın.<br />
Serdar BİLECEN’83<br />
1965 yılında <strong>Ankara</strong>’da doğdu. İlkokulu Bahçeliev<strong>le</strong>r İlkokulu’nda,<br />
ortaokul ve liseyi <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’nde okuyarak 1983<br />
yılında mezun oldu. ODTÜ E<strong>le</strong>kt<strong>ri</strong>k ve E<strong>le</strong>ktronik Mühendisliği<br />
Bölümü’nü 1987, Anadolu Üniversitesi İş<strong>le</strong>tme Bölümü’nü 1994<br />
yılında tamamladı. Değişik firmaların değişik kademe<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde bilişim<br />
alanında çalıştıktan sonra, 2001 yılında Keys Danışmanlık ve<br />
Eğitim Ltd. şirketini kurdu. Türkiye Bilişim <strong>Derneği</strong>’nde üç dönem<br />
yönetim kurulu üyeliği yaptı. Ha<strong>le</strong>n şirketinde, Bilkent Üniversitesi’nde<br />
(yarım zamanlı), TOBB ETÜ Sürekli Eğitim Merkezi’nde,<br />
Milli Prodüktivite Merkezi’nde, Hacettepe Üniversitesi Vakfı’nda<br />
eğitim<strong>le</strong>r ve danışmanlık hizmet<strong>le</strong><strong>ri</strong> vermektedir.
<strong>Ankara</strong>’da zaman<br />
68<br />
Kış bitti. Ağaçlarda bir kıpırtı, bir telaş var. Çiçek<strong>le</strong>rde<br />
de öy<strong>le</strong>. Hepsine bir yenilik, güzellik gelmiş. Ağaçlar<br />
gelin misali beyaz çiçek<strong>le</strong>re bürünmüş. Dallar<br />
tomurmuş. Mart kapıdan baktığında her ne kadar<br />
“kazma kürek yaktırsa” da bahar yavaş yavaş kendini<br />
hissetti<strong>ri</strong>yor.<br />
İlkbahar, dalların yeşermesi, çiçek<strong>le</strong>nmesi; bahçe bakımlarının<br />
yapılması, yeni çiçek<strong>le</strong><strong>ri</strong>n dikilmesi demek. İlkbahar aynı<br />
zamanda, kış uykusundan kalkan kenti yeniden keşfetmek için<br />
yürüyüş yapmak demek.<br />
Artık soğuk hava, kışın olduğu kadar etkili değil. Ne de<br />
olsa güneş arada bir yüzünü göste<strong>ri</strong>yor. Eski <strong>Ankara</strong>’da gezi<strong>le</strong>cek<br />
yer<strong>le</strong>r pek fazla birbi<strong>ri</strong>nden uzak olmadığı için, kısa yürüyüş<strong>le</strong>r<strong>le</strong><br />
yeni yer<strong>le</strong>r görmek mümkün. Yağmur yağsa da ne<br />
gam… Çantaya sıkıştırılmış bir küçük şemsiye ya da katlanabilir<br />
kapüşonlu bir yağmurlukla keyifli ilkbahar gezinti<strong>le</strong><strong>ri</strong> yapabili<strong>ri</strong>z.<br />
Geçen yazıda Roma Dönemi kalıntılarında dolaşmıştık.<br />
Şimdi vuralım kendi<strong>miz</strong>i <strong>Ankara</strong> Ka<strong>le</strong>si’nin yollarına.<br />
Ulus<br />
Ulus, Osmanlı Dönemi’nden bu yana bir ticaret merkezidir.<br />
Bugün ticaret başka semt<strong>le</strong>re, plazalara kaymış olsa da Ulus<br />
önemini bugün de korumaktadır. Bu meydan aynı zamanda<br />
<strong>Ankara</strong>’nın ta<strong>ri</strong>hi kent merkezidir ve çevredeki yapılar, modern<br />
<strong>Ankara</strong>’nın sembolüdür.<br />
Kentin bu bölümündeki binalar ve anıtlar, yarışmalar sonucu<br />
inşa edilmiş ve semte özgünlük katmıştır. Bir başka değiş<strong>le</strong><br />
bu yapılar döneminin este<strong>tik</strong><br />
değer<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni yansıtmaktadır.<br />
Sadece anıtlar ve binalar<br />
değil, kuru kahveci, dondurmacı,<br />
börekçi, kumaşçı gibi<br />
dükkânlar da kent hafızasında<br />
anı değe<strong>ri</strong>ne sahiptir.<br />
ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />
A N K A R A ’ D A İ L K B A H A R<br />
<strong>Ankara</strong> Ka<strong>le</strong>si<br />
Zer<strong>ri</strong>n DAĞCI SAKARYA'71<br />
zer<strong>ri</strong>ndsakarya@hotmail.com<br />
An<strong>tik</strong> Tiyatro<br />
Ulus Meydanı’nda, Atatürk<br />
heykelinden sağa dönünce,<br />
Bir ilkbahar sabahı,<br />
Ka<strong>le</strong>’den baktım sana <strong>Ankara</strong>.<br />
Göz<strong>le</strong><strong>ri</strong>m<strong>le</strong> kucakladım seni<br />
Semt semt, sokak sokak,<br />
Ev ev.<br />
Ka<strong>le</strong>’ye doğru kıvrılarak çıkan Hisarparkı Caddesi boyunca,<br />
ta<strong>ri</strong>hin bizi yavaş yavaş içine çektiğini hissede<strong>ri</strong>z. Tırmanış<br />
başlarken cadde i<strong>le</strong> Pınar Sokak arasında an<strong>tik</strong> bir tiyatronun<br />
yarım daire şeklindeki orkestrasının bir kısmı i<strong>le</strong> oturma sıralarının<br />
ilk bölümü görü<strong>le</strong>bilir. MS I. Yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır.<br />
19. yüzyılda bir gezginin hatıratında yer almıştır. 1982 yılında<br />
bir inşaatın temel kazısı sırasında ortaya çıkarılmıştır.<br />
Bugünkü durumu ne yazık ki iç<strong>le</strong>r açısıdır. Mekânın ne olduğunu<br />
gösteren bir açıklama ya da her hangi bir yazı yoktur. Bir<br />
zamanların tiyatrosu, yoldan geçen<strong>le</strong><strong>ri</strong>n çöp<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni attığı bir yer<br />
haline dönüşmüştür.<br />
Müze<strong>le</strong>r ve <strong>Ankara</strong><br />
Ulus, ka<strong>le</strong> ve civarı <strong>Ankara</strong>’nın müze bölgesidir. Müze<strong>le</strong>r,<br />
kültürel ve ta<strong>ri</strong>hi eser<strong>le</strong><strong>ri</strong>n toplu olarak sergi<strong>le</strong>ndiği yerdir. Her<br />
tür müze kendi konusu içinde yer alan eser<strong>le</strong><strong>ri</strong> toplar, korunmasını<br />
sağlar ve sergi<strong>le</strong>yerek halka ulaştırır.<br />
Müze kelimesi eski Yunancadaki “muses” (esin pe<strong>ri</strong>si) den<br />
gelmektedir. Yani her müze geçmişten ge<strong>le</strong>ceğe yöne<strong>le</strong>n bir<br />
ilham pe<strong>ri</strong>sidir. 18-24 Mayıs ta<strong>ri</strong>h<strong>le</strong><strong>ri</strong> arasında Müze<strong>le</strong>r Haftası<br />
kutlanmaktadır. Havaların güzel<strong>le</strong>şmesiy<strong>le</strong> birlikte, biz de bu<br />
haftayı müze konusunda bir hayli zengin olan <strong>Ankara</strong> müze<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni<br />
tanıyarak ve dolaşarak kutlayabili<strong>ri</strong>z.<br />
Anadolu Medeniyet<strong>le</strong><strong>ri</strong> Müzesi<br />
Hisarparkı Caddesi’nin Ka<strong>le</strong>’den önceki son virajında, 15.<br />
yüzyıldan kalma bir bina bizi selamlar. Bu yapı Anadolu Medeniyet<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />
Müzesi’ne ev sahipliği yapmaktadır. Müze sadece<br />
<strong>Ankara</strong>’nın değil, dünyanın sayılı müze<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden bi<strong>ri</strong>sidir.<br />
<strong>Ankara</strong>’da ilk müze 1921 yılında Ka<strong>le</strong>’nin Akka<strong>le</strong> burcunda<br />
kurulmuştur. Atatürk’ün isteğiy<strong>le</strong> bir “Eti Müzesi” kurma fik<strong>ri</strong>n-
den hareket<strong>le</strong>, diğer bölge<strong>le</strong>rdeki Hitit eser<strong>le</strong><strong>ri</strong> <strong>Ankara</strong>’ya gönde<strong>ri</strong>lmeye<br />
başlanmıştır. Yetkili<strong>le</strong>r geniş mekânlı bir müze arayışındayken,<br />
metruk bir durumda olan 15. yüzyıldan kalma Mahmut<br />
Paşa Bedesteni i<strong>le</strong> Kurşunlu Han onarılarak müze haline<br />
dönüştürülmüştür. 1940 yılında onarımın büyük kısmının bitmesiy<strong>le</strong><br />
eser<strong>le</strong>r Alman arkeolog Guterboch başkanlığında bir<br />
heyet tarafından yer<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong>lmeye başlanmıştır. Müze 1968’de<br />
son şeklini almıştır. Bugün Kurşunlu Han ida<strong>ri</strong> bina olarak,<br />
Mahmut Paşa Bedesteni ise sergi salonu olarak kullanılmaktadır.<br />
Müzede atılan her adım bizi farklı bir çağa götürür. Burada,<br />
Anadolu’nun arkeolojik eser<strong>le</strong><strong>ri</strong>, Pa<strong>le</strong>oli<strong>tik</strong> çağdan itibaren kronolojik<br />
bir sırayla sergi<strong>le</strong>nmektedir.<br />
Sergi<strong>le</strong>nen obje<strong>le</strong>r<br />
arasında Eski Tunç<br />
Çağı, Asur, Hitit, F<strong>ri</strong>g, Urartu<br />
dönem<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin yanı sıra<br />
Yunan, Roma ve Bizans<br />
çağına ait eser<strong>le</strong>r bulunmaktadır.<br />
Roma Hamamı-Sütunlu<br />
yol çalışmalarında bulunan<br />
Hermes heykeli yaklaşık iki<br />
bin yıl toprak altında kalmış olmasına rağmen<br />
hey<strong>bet</strong>inden bir şey kay<strong>bet</strong>memiş. Başsız olarak<br />
bulunan heykel 2,40m yüksekliğindedir ve<br />
Müzede özel bir mekânda sergi<strong>le</strong>nmektedir.<br />
Anadolu Medeniyet<strong>le</strong><strong>ri</strong> Müzesi 1997 yılında<br />
İsviçre’nin Lozan kentinde 68 müze arasında<br />
“yılın müzesi” unvanına layık görülmüştür.<br />
<strong>Ankara</strong>’da Bir Kartal Yuvası: KALE<br />
<strong>Ankara</strong> Ka<strong>le</strong>si iç içe surlarla çev<strong>ri</strong>lidir ve<br />
çevresi kayalıktır. Yapılış ta<strong>ri</strong>hi bilinmemek<strong>le</strong> birlikte<br />
Hitit<strong>le</strong>r tarafından yapıldığı sanılmaktadır.<br />
Savunma ve yer<strong>le</strong>şim amaçlı olarak yapılmış olan ka<strong>le</strong>,<br />
43.000m2 ’lik bir alanı kaplar. Dış ka<strong>le</strong>nin yirmiye yakın ku<strong>le</strong>si<br />
vardır.<br />
Evliya Çe<strong>le</strong>bi ünlü Seyahatname’sinde şöy<strong>le</strong> der: “Yüksek<br />
bir dağın üze<strong>ri</strong>nde dört kat beyaz taştan yapılmış sağlam bir<br />
ka<strong>le</strong> vardır. Ka<strong>le</strong> iç içe surlarla çev<strong>ri</strong>lidir; çevresi kayalıktır, tırmanması<br />
zordur.”<br />
İç ka<strong>le</strong>nin Hisar Kapısı’nın üze<strong>ri</strong>nde İlhanlılar’dan kalma bir<br />
kitabe bulunmaktadır. Bu kapının önünde başımızı kaldırdığımızda<br />
sol burçta saat ku<strong>le</strong>sini görürüz. Mağrur bir kuğu gibi<br />
kenti tepeden seyreden bu ku<strong>le</strong>, 1884 yılında Vali Sırrı Paşa<br />
tarafından yaptırılmış. Ku<strong>le</strong>nin yüksekliği 9 metredir. Tek kadranlı<br />
olan ve Samanpazarı yönüne bakan saat Strazburg yapımıdır.<br />
Eskiden saat ku<strong>le</strong>sinin 1 metre çapındaki dövme zili vurduğunda<br />
Etlik ve Çankaya’dan duyulurmuş.<br />
Ka<strong>le</strong>’nin duvarlarının dibinde, beyaz tente<strong>le</strong><strong>ri</strong>n altında<br />
baharat ve bakliyat satan ka<strong>le</strong> esnafının tezgâhları yılın her<br />
gününde açıktır. Bin bir çeşit renk, tat ve kokuyu içinize çekerek,<br />
eviniz için eksik<strong>le</strong><strong>ri</strong> satın almak keyifli bir uğraştır.<br />
Ka<strong>le</strong> kapısından içe<strong>ri</strong> girdiği<strong>miz</strong>de kendi<strong>miz</strong>i renkli bir dünyanın<br />
içinde buluruz. Dükkânlardan dışarı taşmış halılar, takılar<br />
ve hediyelik eşyalar bize alışve<strong>ri</strong>ş seçenek<strong>le</strong><strong>ri</strong> sunar. Dükkân<br />
<strong>Ankara</strong>’da zaman<br />
sahip<strong>le</strong><strong>ri</strong> gü<strong>le</strong>r yüzlü ve yardımseverdir. Ka<strong>le</strong> içinde 600 kadar<br />
eski ev bulunmaktadır. Bunların bir kısmı restore edildi ve kafe,<br />
restoran, bar ve pansiyon olarak tu<strong>ri</strong>zme açıldılar. Surların üze<strong>ri</strong>ne<br />
çıkıp yürümek mümkündür. İç ka<strong>le</strong>nin surları 360 derecelik<br />
bir <strong>Ankara</strong> manzarası sunar.<br />
Arnavut kaldırımlı, dar sokaklarında yürürken küçük çocuklar<br />
yanınıza yaklaşır ve cüzi bir para karşılığında ka<strong>le</strong>nin ta<strong>ri</strong>hini<br />
özet<strong>le</strong>yive<strong>ri</strong>r<strong>le</strong>r. Eğer soh<strong>bet</strong> etmek isterseniz anlattıklarını<br />
yabancı dil<strong>le</strong>rde de tekrarlayabi<strong>le</strong>cek<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni söy<strong>le</strong>r<strong>le</strong>r ve başlarlar<br />
anlattıklarını İngilizce ve Fransızca olarak tekrarlamaya. Bu<br />
dil listesi Rusça’dan Japonca’ya kadar uzanır.<br />
69<br />
Rahmi Koç Sanayi Müzesi<br />
Vehbi Koç’un ticarete atıldığı ilk dükkânın yer<br />
aldığı 2004 yılında ta<strong>ri</strong>hi Çengel Han’da açılan Rahmi<br />
Koç Müzesi, <strong>Ankara</strong>’nın ilk ve tek sanayi müzesidir.<br />
1522’de inşa edi<strong>le</strong>n ve döneminin dört büyük<br />
hanından bi<strong>ri</strong> olan Çengel Han, çok sayıda oda ve<br />
develik i<strong>le</strong> kervansaray olarak hizmet vermiştir. Ka<strong>le</strong><br />
gi<strong>ri</strong>şinde ihtişamlı bir binada yer alan bu müzenin 32<br />
odasında, 800’den fazla obje sergi<strong>le</strong>nmektedir.<br />
Etnoğrafya Müzesi<br />
<strong>Ankara</strong>’nın Namazgâh Tepesi’nde<br />
kurulmuştur. Türk<strong>le</strong><strong>ri</strong>n<br />
maddi ve manevi mirasına sahip<br />
çıkmak amacıyla 1925 yılında<br />
yapımına başlanan müze, 1930<br />
yılında ziyarete açıldı.<br />
28 basamaklı merdiven<strong>le</strong> çıkılan<br />
binanın dört sütunlu gi<strong>ri</strong>şi vardır.<br />
Binanın alınlığı mermer olup<br />
üze<strong>ri</strong> oymalarla süslüdür.<br />
Müzede Türk sanatı, Selçuklu<br />
Dönemi’nden günümüze kadar<br />
sergi<strong>le</strong>nmektedir. Anadolu’nun düğün ve sünnet tören<strong>le</strong><strong>ri</strong>, kahve<br />
kültürü, halı, kilim ve iş<strong>le</strong>me sanatı müzede görü<strong>le</strong>bilir.<br />
Müzenin Cumhu<strong>ri</strong>yet ta<strong>ri</strong>hi<strong>miz</strong> için bir başka önemi ise, Atatürk’ün<br />
aziz naaşının 10 Kasım 1953 ta<strong>ri</strong>hinde Anıtkabir’e nak<strong>le</strong>di<strong>le</strong>ne<br />
dek geçici istirahatgâhı olarak kullanılmış olmasıdır.<br />
Müzenin iç avlusunda bulunan bu bölüm ha<strong>le</strong>n sembolik kabir<br />
olarak korunmaktadır.<br />
Müze önünde duran Atatürk’ü at üze<strong>ri</strong>nde tasvir eden heykel<br />
ise İtalyan sanatçı Pietro Conanica tarafından yapılmıştır.<br />
Dev<strong>le</strong>t Resim ve Heykel Müzesi<br />
Namazgâh Tepesi’nde bulunan bu yapı Türk Ocağı Projesi<br />
olarak 1926’da açılan bir yarışmanın bi<strong>ri</strong>ncisi A<strong>ri</strong>f Hikmet<br />
Koyunoğlu tarafından proje<strong>le</strong>ndi<strong>ri</strong>lmiştir. Atatürk, 1927’de<br />
inşaatı başlayan binanın yapımında Türk işçi<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin çalışmasını<br />
ve Türk süs<strong>le</strong>me<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin kullanılmasını ta<strong>le</strong>p etmiştir.<br />
Yapı, 25 Ekim 1975’de Kültür Bakanlığı’nın gi<strong>ri</strong>şimi ve dev<strong>ri</strong>n<br />
Cumhurbaşkanı Fah<strong>ri</strong> Korutürk’ün yakın ilgisiy<strong>le</strong> Resim ve<br />
Heykel Müzesi olarak kullanılmak üzere Kültür Bakanlığı’na<br />
devredilmiştir. Müzede Osman Hamdi’den Zonnaro’ya, Fahrünisa<br />
Zeyd’den Nu<strong>ri</strong> Abaç’a, Turgut Zaim’den Fethi Arda’ya,<br />
pek çok ünlü ressamın ese<strong>ri</strong> sergi<strong>le</strong>nmektedir.<br />
MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r
ilim-teknoloji<br />
70<br />
Doğumunun 200. yılında Darwin ve Tür<strong>le</strong><strong>ri</strong>n Kökeni:<br />
Günümüzde geçerliliğini korumakta<br />
olan İngiliz bilim adamı Char<strong>le</strong>s<br />
Darwin’in ev<strong>ri</strong>m teo<strong>ri</strong>si, modern<br />
ev<strong>ri</strong>m biyolojisinin temelini oluşturmaktır.<br />
Doğumunun 200. yılında<br />
UNESCO’nun “Darwin Yılı” ilan ettiği 2009, aynı<br />
zamanda “Tür<strong>le</strong><strong>ri</strong>n Kökeni” kitabının yayımlanmasının da<br />
150’nci yılı. Aslında Darwin, ev<strong>ri</strong>m fik<strong>ri</strong>ni ilk ortaya atan kişi olarak<br />
değil, ev<strong>ri</strong>min nasıl iş<strong>le</strong>diğine ilişkin en önemli teo<strong>ri</strong>yi ortaya<br />
koyan bilim adamı olarak, ev<strong>ri</strong>m biyolojisine büyük katkı<br />
sağlamıştır. Eski Yunan’da yaşayan bazı felsefeci<strong>le</strong>r, yaşamın<br />
zaman içe<strong>ri</strong>sinde dereceli olarak değişebildiğini i<strong>le</strong><strong>ri</strong> sürmüş<strong>le</strong>rdi.<br />
Ancak o zaman çok daha baskın olan görüş, tür<strong>le</strong><strong>ri</strong>n<br />
bireysel olarak yaratıldığı, özellik<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin değişmediği ve dünyanınn<br />
yaklaşık 6000 yaşında olduğuydu. Bu fikir<strong>le</strong>r, din adamlarının<br />
da etkisiy<strong>le</strong> Batı Dünyası’nda destek<strong>le</strong>nmiş ve etkili<br />
olmuştu. Darwin’den bir yüzyıl önce, çok az sayıda bilim adamı<br />
tarafından tür<strong>le</strong><strong>ri</strong>n<br />
sabit, değişmez ve ideal<br />
olduğu fik<strong>ri</strong> sorgulanmaya<br />
başlanmıştı. Bu sorgulamanın<br />
en önemli<br />
destek<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden bi<strong>ri</strong>, bulunan<br />
fosil<strong>le</strong>rdi. 1700’li yılların<br />
ortasında yapılan<br />
çalışmalarda bulunan bu<br />
fosil<strong>le</strong><strong>ri</strong>n, zamanın canlılarından<br />
farklı olduğunu<br />
göste<strong>ri</strong>lmekte ve böy<strong>le</strong>lik<strong>le</strong><br />
ev<strong>ri</strong>min ilk ipuçları<br />
oluşturulmaya başlanmıştı.<br />
1809 yılında doğan<br />
ve eğitimine din konusunda<br />
başlayan; ancak<br />
daha sonra doğa bilim<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne<br />
ilgi duyan Darwin’in<br />
fikir<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin kökeni,<br />
ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />
Ev<strong>ri</strong>m Teo<strong>ri</strong>si<br />
Doç. Dr. Kamil Can AKÇALI’81<br />
Mo<strong>le</strong>kü<strong>le</strong>r Biyoloji ve Gene<strong>tik</strong> Bölümü,<br />
Bilkent Üniversitesi<br />
1831 yılının sonunda “Beag<strong>le</strong>” gemisi i<strong>le</strong> çıktığı<br />
uzun bir araştırma yolculuğuna dayanmakta.<br />
Bu yolculuk sırasında bin<strong>le</strong>rce bitki, hayvan<br />
ve fosil toplayan Darwin, farklı coğrafyalardaki<br />
benzer bitki ve hayvan tür<strong>le</strong><strong>ri</strong>ndeki değişiklik<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />
ince<strong>le</strong>di. Özellik<strong>le</strong> birbir<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne çok yakın 12<br />
adadan oluşan Galapagos takımadalarındaki<br />
göz<strong>le</strong>m<strong>le</strong><strong>ri</strong>, fikir<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne temel oluşturdu. Darwin,<br />
bu adalardaki çevre şartlarının, oradaki bitki ve<br />
hayvan populasyonunda etkisinin çok belirgin<br />
olduğunu göz<strong>le</strong>m<strong>le</strong>di. Şili kıyılarında meydana<br />
ge<strong>le</strong>n şiddetli bir depremin, bu kıyıları bir metre<br />
yükselttiğine tanık olması, doğal olayların yerküreyi zaman<br />
içe<strong>ri</strong>sinde değiştirebi<strong>le</strong>ceği ve yeni çevresel faktör<strong>le</strong>r oluşturabi<strong>le</strong>ceği<br />
fik<strong>ri</strong>ni kuvvet<strong>le</strong>ndirdi. Kısacası, bu yolculuk sırasında<br />
edindiği iz<strong>le</strong>nim<strong>le</strong>r ve bulgular, onu yaratılış düşüncesini ciddi<br />
ve haklı bir şekilde sorgulamaya yöneltti. Bazı tür<strong>le</strong><strong>ri</strong>n belli bölge<strong>le</strong>rde<br />
olması, aynı doğa koşullarında farklı tür<strong>le</strong><strong>ri</strong>n görülmesi,<br />
aydınlatmaya çalıştığı konular arasındaydı. Darwin’e göre<br />
bu farklılıkların nedeni bir yaratıcının aynı anda farklı canlılar<br />
oluşturmasından çok, canlıların farklı yaşam koşullarına uyum<br />
sağlamasıyla ilgiliydi. Doğayı göz<strong>le</strong>diği zaman, üstün olan ve<br />
uyum sağlayan birey<strong>le</strong><strong>ri</strong>n “ayıklanmış olacağı” sonucuna vardı.<br />
Sonuçta bu sayede ev<strong>ri</strong>min meydana geldiğini ve bu değişiklik<strong>le</strong><strong>ri</strong>n<br />
bin<strong>le</strong>r değil, milyonlarca yıla uzanan aşamalarla oluştuğunu<br />
öne sürdü. Ev<strong>ri</strong>m<strong>le</strong>şmeye yol açan gücün de doğal<br />
seçilim (natural se<strong>le</strong>ction) sonucu olduğunu ve günümüzdeki<br />
tür<strong>le</strong><strong>ri</strong>n tek bir yaşam formundan ortaya çıktığı yönündeki<br />
kuramlarını oluşturmaya başladı. Darwin, o dönemin koşullarında<br />
gen<strong>le</strong>r hakkında hiçbir şey bilmiyordu. Ancak ev<strong>ri</strong>m<strong>le</strong>şmeye<br />
neden olduğunu kabul ettiği iki göz<strong>le</strong>mi ve bir çıkarımı<br />
vardı. İlk göz<strong>le</strong>mi, canlıların genellik<strong>le</strong> bakabi<strong>le</strong>cek ve e<strong>ri</strong>şkin<br />
ha<strong>le</strong> getirebi<strong>le</strong>ceğinden fazla yavruları olmasıydı. İkinci göz<strong>le</strong>mi<br />
ise, bu yavruların birbi<strong>ri</strong>nin aynı olmayıp, büyüklük ve<br />
görüntü<strong>le</strong><strong>ri</strong> de dahil olmak üzere farklı özellik<strong>le</strong><strong>ri</strong> taşımasıydı.<br />
Darwin’in bu göz<strong>le</strong>m<strong>le</strong>r ışığında yapmış olduğu çıkarım ise<br />
şuydu: Değişen çevreye ve şartlara daha iyi adapte olan canlıların,<br />
e<strong>ri</strong>şkin ha<strong>le</strong> gelme ve özellik<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni kalıtsal olarak yavrularına<br />
geçirme şansı daha yüksektir.<br />
Darwin, ilk basıldığı andan itibaren büyük bir etki uyandıran<br />
“Tür<strong>le</strong><strong>ri</strong>n Kökeni Üze<strong>ri</strong>ne” adlı ese<strong>ri</strong>ni hemen basmadı.<br />
İddialarını güç<strong>le</strong>ndirmek ve doğrulamak için yaklaşık 17 yıl<br />
bek<strong>le</strong>di. Asya kıtasında çalışmalar yapan Alfred Russell Wallace’ın<br />
da benzer göz<strong>le</strong>m<strong>le</strong>r ve çıkarımlara ulaşması onu cesaret<strong>le</strong>ndirdi<br />
ve 1859 yılında kitabını yayınladı. Ev<strong>ri</strong>min doğal
seçilim yoluyla i<strong>le</strong>r<strong>le</strong>diğini gösteren bu kitabı bilim dünyasında<br />
ve pek çok başka çevrede büyük tartışma yarattı. Darwin, birçok<br />
kişi tarafından, özellik<strong>le</strong> din ve Tanrı karşıtlığı motivasyonuyla<br />
hareket ettiği suçlamalarla karşılaştı.<br />
Darwin, biyolojik ev<strong>ri</strong>mi, tür<strong>le</strong><strong>ri</strong>n zaman içe<strong>ri</strong>sinde gösterdiği<br />
değişiklik olarak belirtmişti. Darwin’nin açıkladığı sonuçlar<br />
sadece biyolojide değil, tüm bilim dünyasında büyük bir etki<br />
bırakırken, kanıtlanamayan veya açıklayamadığı bazı konular<br />
da oldu. Bazı yaklaşımlar bunu siyasal veya dini amaçlar için<br />
ev<strong>ri</strong>m teo<strong>ri</strong>sinin yetersizliğiy<strong>le</strong> ilişkil<strong>le</strong>ndirse de gerçek neden<br />
zamanın koşullarına bağlı olan bilgi eksikliğiydi. 150 yıl önce<br />
insanların DNA, kromozomlar ve mutasyonlar hakkında en<br />
ufak bir bilgisi yoktu. Canlılarda çeşitliliği oluşturanın mayoz<br />
bölünme olduğu ve eşey hücre<strong>le</strong><strong>ri</strong>ndeki mutasyonların kalıtsal<br />
olarak yavrulara geçebi<strong>le</strong>ceği de doğal olarak bilinmiyordu.<br />
Ev<strong>ri</strong>m teo<strong>ri</strong>sininin temel prensip<strong>le</strong><strong>ri</strong> günümüzde teknoloji ve<br />
bilimde sağlanan i<strong>le</strong>r<strong>le</strong>me<strong>le</strong>r<strong>le</strong> çok daha iyi tanımlanabilmektedir.<br />
20. yüzyılın ikinci yarısı i<strong>le</strong> ortaya çıkarılan DNA’nın yapısı ve<br />
sonrasında gelişen biyoteknolojik dev<strong>ri</strong>m, Darwin’in ölümünden<br />
yüzyıldan fazla zaman geç<strong>tik</strong>ten sonra, yaşamın kökeni ve<br />
tür<strong>le</strong><strong>ri</strong>n oluşumunu açıklayan mekanizmanın şaşırtıcı bir şekilde<br />
doğru olduğunu kanıtlamaktadır. Örneğin, DNA'nın üze<strong>ri</strong>ndeki<br />
çeşit<strong>le</strong>nme<strong>le</strong>r, doğal şeçilime gerçek bir temel oluşturmaktadır.<br />
Tür<strong>le</strong>r arasındaki değişikliğin nedeninin ise, günümüzde<br />
belli bir<br />
populasyon içe<strong>ri</strong>sindeki<br />
gen havuzundaki<br />
değişiklik<strong>le</strong><br />
ilgili olduğunu artık<br />
biliyoruz. Gelişen<br />
teknoloji i<strong>le</strong> fosil<strong>le</strong><strong>ri</strong>n<br />
ve canlıların anatomik<br />
yapılarının daha<br />
ayrıntılı ince<strong>le</strong>nmesi,<br />
yine ev<strong>ri</strong>m teo<strong>ri</strong>sinin<br />
doğruluğunu kanıtlamakta<br />
olduğunu<br />
rahatlıkla söy<strong>le</strong>yebili<strong>ri</strong>z.<br />
Bu konuda ve<strong>ri</strong><strong>le</strong>bi<strong>le</strong>cek en belirgin örnek<strong>le</strong>r arasında,<br />
günümüz insanında fonksiyonu bulunmayan ve yalnızca bize<br />
sorun çıkarınca hatırlanan 20 yaş diş<strong>le</strong><strong>ri</strong> ve bağırsak ucundaki<br />
apendiks organı vardır. Balinalarda gelişmemiş olarak kalmış<br />
kalça kemik yapısına ek olarak, çeşitli canlılarda bulunan<br />
homolog yapılar (insanlar da dahil olmak üzere, memeli hayvanlarda<br />
kol kemik<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin inanılmaz benzerliği) da ev<strong>ri</strong>m teo<strong>ri</strong>sinin<br />
güçlü kanıtları olarak kabul edilmektedir.<br />
Ev<strong>ri</strong>m, sadece bir teo<strong>ri</strong> midir? Bilimsel anlamda bir hipotez,<br />
göz<strong>le</strong>m<strong>le</strong>r ve deney<strong>le</strong>r<strong>le</strong> destek<strong>le</strong>niyorsa buna bilimsel bir teo<strong>ri</strong><br />
denmektedir. Ev<strong>ri</strong>m teo<strong>ri</strong>si, fosil<strong>le</strong>r, anatomik yapılar, mo<strong>le</strong>kü<strong>le</strong>r<br />
(gene<strong>tik</strong>), davranışsal ve coğrafi kanıtlar ışığında yaşamın<br />
kökenini tanımlayan tek bilimsel açıklamadır. Dolayısıyla günümüz<br />
şartlarında kanıtlanmış bir teo<strong>ri</strong>dir. Ev<strong>ri</strong>m teo<strong>ri</strong>si yaşamın<br />
kökenini, diğer açıklama çabalarından (örneğin, yaratılış veya<br />
akıllı tasarım gibi) çok daha iyi tanımlamaktadır. Örneğin, antibiyotiğe<br />
dirençli bakte<strong>ri</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong>n, daha önceden bu antibiyotiğe<br />
duyarlı bakte<strong>ri</strong><strong>le</strong>rden mutasyonla oluştuğu bilinmektedir ve bu<br />
bakte<strong>ri</strong><strong>le</strong>r hastane enfeksiyonlarının en önemli neden<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden<br />
bilim-teknoloji<br />
bi<strong>ri</strong>dir. Aynı şekilde bazı<br />
virüs<strong>le</strong>r de ev<strong>ri</strong>m geçirerek<br />
daha ciddi hastalık neden<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />
olabilmektedir. Tarım<br />
alanlarındaki zararlı parazit<strong>le</strong><strong>ri</strong>n<br />
de kullanılan parazit<br />
ilaçlarına karşı direnç kazanabildiği<br />
ve bu ilaçların etkisinden<br />
kurtulabildiği bilinen<br />
gerçek<strong>le</strong>rdir. Bütün bu<br />
örnek<strong>le</strong>r, Darwin’in yıllar<br />
önce inanılmaz bir doğrulukla<br />
belirttiği doğal seçilme<br />
olgusunu destek<strong>le</strong>mektedir. Her ne kadar insan için olumsuz<br />
da olsa, canlılar (virüs, bakte<strong>ri</strong>, parazit) eğer ortam şartlarına<br />
uyabiliyorsa, tür<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni devam etti<strong>ri</strong>r<strong>le</strong>r.<br />
Son olarak şunu rahatlıkla söy<strong>le</strong>yebili<strong>ri</strong>z: ev<strong>ri</strong>m, geçmişten<br />
günümüze uzanan milyonlarca yıldan be<strong>ri</strong> sürege<strong>le</strong>n dinamik<br />
bir olgudur. Ancak ev<strong>ri</strong>m<strong>le</strong>şme bitmemiştir ve dünyada yaşamın<br />
sürmesi için bitmemesi de gerekmektedir. Değişen çevre<br />
şartlarına bağlı olarak günümüzde de sürmekte olan ev<strong>ri</strong>m,<br />
ge<strong>le</strong>cekte de var olacaktır. Bu olguyu başka yollarla açıklamaya<br />
çalışmanın hiçbir bilimsel geçerliliği bulunmamaktadır.<br />
Doç. Dr. Kamil Can AKÇALI’81<br />
1963’te doğdu. 1981 yılında <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’nden mezun<br />
oldu. 1987’de <strong>Ankara</strong> Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni bitirdi. 1998’de<br />
University of Cincinnati’de doktorasını tamamladı. Şu an Bilkent<br />
Üniversitesi Mo<strong>le</strong>kü<strong>le</strong>r Biyoloji ve Gene<strong>tik</strong> Bölümünde Öğretim<br />
Görevlisi olarak çalışmaktadır.<br />
71<br />
MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r
spor<br />
72<br />
“Türk Milli Takımları’nda<br />
Ko<strong>le</strong>j’den çok sporcu olacak”<br />
Bu söz<strong>le</strong><strong>ri</strong>n sahibi <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji Bayan Basketbol Takımları Baş Antrenörü ve Alt Yapı<br />
Sorumlusu Davut Güngör. Ka<strong>ri</strong>ye<strong>ri</strong>nde pek çok başarı bulunan Güngör’<strong>le</strong> <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong><br />
Ko<strong>le</strong>ji Bayan Basketbol Takımları ve ülke<strong>miz</strong>deki bayan basketbolu hakkında konuştuk.<br />
Röportaj sonunda edindiği<strong>miz</strong> iz<strong>le</strong>nim, kısa sürede başarılı sonuçlar alan bu ekibin daha<br />
da büyük başarılara imza atacağı oldu.<br />
Ne kadar zamandır takımın baş antrenörlük görevini yürütüyorsunuz?<br />
İda<strong>ri</strong> kadro ve oyuncular kim<strong>le</strong>rden oluşuyor?<br />
Ben 10 aydır A Bayan Takımı, Genç Bayan Takımı ve<br />
Lise Bayan Takımını çalıştırıyorum, ayrıca alt yapı<br />
sorumluluğunu yürütüyorum. Okul ve kulüp takımları<br />
aynı oyunculardan oluştuğu için ikisini bir arada<br />
yürütüyorum. Bu bir avantaj, çünkü oyuncular her<br />
yerde aynı sistem<strong>le</strong> çalışıp oynuyorlar.<br />
Teknik kadromuzda ise benden başka; idareci<strong>miz</strong> Eşber<br />
Durgutlu, asistan koçumuz Ender <strong>Kay</strong>a (çok çalışıyor, kendisi<br />
i<strong>le</strong> gurur duyuyor ve emek<strong>le</strong><strong>ri</strong> için çok teşekkür ediyorum. Eminim<br />
ge<strong>le</strong>cek zamanlarda bayan takımları için önemli bir antrenör<br />
olacak.), Küçük Takım Antrenörümüz Faruk Tümer ve<br />
Minik Takım Antrenörümüz Pelin Örencik arkadaşımız var.<br />
Aslında olması gerekenden biraz az sayıda antrenör kadrosuna<br />
sahibiz, ama önümüzdeki yıllarda bu sayıyı arttırıp daha da<br />
profesyonel bir yapıya getirmeye çalışacağız. Çünkü önümüzdeki<br />
yıl itiba<strong>ri</strong>y<strong>le</strong>, artık <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji yavaş yavaş isteni<strong>le</strong>n<br />
noktaya, hak ettiği ve olması gereken yere, yani bi<strong>ri</strong>nci lige<br />
adım adım yaklaşırken, alt yapımızı da eskisi gibi canlandırmamız<br />
lazım. Eğer biz 1. ligde sadece Ko<strong>le</strong>j’den yetişen oyuncularla<br />
devam etmek istiyorsak alt yapıya daha çok önem ve<strong>ri</strong>p,<br />
orada yarışan öğrenci (sporcu) sayısını arttırmamız ve çok<br />
çalışmamız lazım.<br />
Oyuncularımızın tamamı Ko<strong>le</strong>j öğrenci<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden oluşmakta.<br />
Sadece altyapımızda, başka okulda okuyup, bizim takımlarımızda<br />
oynayan iki sporcumuz bulunmakta.<br />
Takıma oyuncuları nasıl seçiyorsunuz ve bu ekibin üyesi<br />
olmak isteyen genç<strong>le</strong>rde ne gibi özellik<strong>le</strong>r arıyorsunuz?<br />
Takımımıza genellik<strong>le</strong> ilkokul 3. ve 4. sınıflar arasından seçme<strong>le</strong>r<br />
yapıyoruz. Burada aradığımız k<strong>ri</strong>ter<strong>le</strong>r öncelik<strong>le</strong> fiziksel<br />
yapılarının elve<strong>ri</strong>şli olması, at<strong>le</strong><strong>tik</strong> özellik<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin basketbola<br />
uygun olması. Oyuncuları da genellik<strong>le</strong> beden eğitimi öğretmen<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong><strong>le</strong><br />
konuşarak, birlikte çalışarak ve onların da önerdik<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />
öğrenci<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>i, ders<strong>le</strong>re girerek seçmeye çalışıyoruz. Ve<br />
tabii ki çocuğun basketbola kısa süreli değil de uzun süre<br />
devam edebilirliğinin olması gerekir. Bizim için en önemli k<strong>ri</strong>ter<strong>le</strong>rden<br />
bi<strong>ri</strong> de budur.<br />
Diğer özel okullarda olduğu gibi, <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’nde<br />
ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />
de burs ve<strong>ri</strong><strong>le</strong>rek takıma oyuncu alınabiliyor mu?<br />
<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’nin tüm okul takımları kendi öğrenci<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong><br />
içinden seçi<strong>le</strong>n sporculardan oluşmaktadır. İlköğretimden<br />
(3. 4. ve 5. sınıf ) seçi<strong>le</strong>n sporcu adaylarımız, belli süre<strong>le</strong>r<strong>le</strong> e<strong>le</strong>me<br />
yapılarak bugün<strong>le</strong>re geliyor.<br />
Bizim okulumuzda burs sistemi şu an için yok. Bu neden<strong>le</strong><br />
biz dışarıdan oyuncu bursu vererek basketbolumuza katkıda<br />
bulunacak yetenekli oyuncuları alamıyoruz; ama ben bu<br />
sistemi çok e<strong>le</strong>ştirmiyorum. Çünkü bizim yaklaşık 7.000 öğrenci<strong>miz</strong><br />
var. Bunların içinden Türkiye’de önemli başarılar elde<br />
edebi<strong>le</strong>cek kadrolar çıkarabili<strong>ri</strong>z. Bizim için en önemli yer ilköğretim<br />
kısmı; fakat henüz orayı istediği<strong>miz</strong> düzeye getiremedik.<br />
Yeni sezonda, isteni<strong>le</strong>n düzeyde, profesyonel bir çalışma yapmayı<br />
planlıyoruz. Bizim ilköğretim kısmında her jenerasyondan<br />
oyuncumuz olması gerekiyor. Şu an bunu erkek kısmı çok iyi<br />
yapıyor, en az onlar kadar sistemli ve geniş bir antrenör kadrosuna<br />
sahip olmalıyız.<br />
Sizce Türkiye’nin ilk özel okulu ve dünyanın da en önemli<br />
okullarından bi<strong>ri</strong> olan <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’nin misyonu ne<br />
olmalıdır? Bu konuyu hem genel anlamda, hem de sizin<br />
branşınız açısından değer<strong>le</strong>ndirebilir misiniz?
Çok teşekkür ede<strong>ri</strong>m bu soru için. Çok anlamlı, aslında<br />
açıklaması çok uzun ve çok tartışılması gereken bir konudur<br />
bu bence.<br />
<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji bildiğim kadarıyla dünyanın en büyük<br />
okullarından bi<strong>ri</strong>. Bu kadar büyük camiaya sahip bir okulun en<br />
önemli misyonu; Atatürkçü genç<strong>le</strong>r yetiştirmektir. Bu da hem<br />
okulda, hem sporda, hem de sosyal etkinlik<strong>le</strong>rde kendine<br />
güvenen, kendi ayaklarının üze<strong>ri</strong>nde durmayı bi<strong>le</strong>n üretici,<br />
başarılı, sağlıklı birey<strong>le</strong>r yetiştirmek<strong>le</strong> olmalıdır.<br />
Ben kendi branşımla ilgili olarak şunları söy<strong>le</strong>yebili<strong>ri</strong>m. <strong>TED</strong><br />
<strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji gibi Türkiye’de ekol olmuş büyük bir camianın<br />
misyonu; bayan basketbol branşında Avrupa’da başarılar<br />
sağlayacak sporcular yetiştirmek olmalı. Benim en büyük<br />
hayalim, sadece kendi öğrenci<strong>le</strong><strong>ri</strong>mden oluşan, üç yabancı<br />
takviyesi i<strong>le</strong> iki yıl boyunca Türkiye Bayanlar 1. Ligi’nde başarılı<br />
bir ekip yaratmak. Ve iki yılın sonunda yabancısız -Türkiye’de<br />
ve Avrupa’da olmayan- sadece kendi oyuncuları ve sadece<br />
Türk kadro i<strong>le</strong> başarılı bir ekip yaratmak.<br />
Bu ulaşması çok zor<br />
bir hedef; ama yapılması<br />
imkansız değil! Düşünsenize<br />
7 bin civarında öğrenciye<br />
sahip olan Ko<strong>le</strong>j’den<br />
genç<strong>le</strong>r cuma gün<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />
okuldan çıkıp, Ko<strong>le</strong>j Arena’da<br />
(İncek’te yapılacak<br />
salonda) takımını destek<strong>le</strong>meye<br />
geliyor. Böy<strong>le</strong> bir<br />
ortamda Ko<strong>le</strong>j’den yetişmiş,<br />
aynı zamanda üniversitede<br />
okuyan kendi sporcularımızla<br />
maça çıkıyoruz.<br />
Bu <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’ne<br />
çok yakışır. Böy<strong>le</strong><br />
büyük bir camianın misyonu<br />
da budur bence. Aynı<br />
zamanda bu Türkiye’de<br />
birçok özel okula örnek teşkil eder. Açıkçası ben bunun hayalini<br />
kuruyorum. Umarım yönetici<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong> bu gururu hepi<strong>miz</strong>e<br />
yaşatır.<br />
Takımın yakın ve uzak ge<strong>le</strong>cek için hedef<strong>le</strong><strong>ri</strong> ne<strong>le</strong>rdir?<br />
Yakın hedefi<strong>miz</strong> şu: bir kere insanların bireysel olarak basketbol<br />
kalite<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni belirli bir seviyeye getirebilmek. Milli takımların<br />
iske<strong>le</strong>t kadrosunu oluşturacak kalitede oyuncular yetiştirmek.<br />
Bunun yanı sıra zaten basketbol kalite<strong>miz</strong> ister istemez<br />
yükseliyor ve takımsal olarak maç anlamında da kazanmamız<br />
gereken yer<strong>le</strong>rde kazanabiliyoruz. Uzak hedefi<strong>miz</strong> ise; bu<br />
çalıştırdığımız çocuklarla, iki yıl içinde, Bayanlar 1. Ligi’nde<br />
oynayabi<strong>le</strong>cek yapıda ve kalitede oyuncular yetiştirebilmek ve<br />
iki yıl içinde Türkiye Bayanlar 1. Liginde bir takıma sahip olabilmek.<br />
Biz<strong>le</strong>r, sezon başından bu yana yoğun okul temposunun<br />
yanı sıra, çok yoğun antrenman ve maç temposu yaşadık. Bu<br />
yoğunluktan dolayı, doğal olarak sezon içinde birçok kısa<br />
süreli sakatlıklar oldu. Fakat bence biz<strong>le</strong><strong>ri</strong> en çok etki<strong>le</strong>yen,<br />
Türk basketbolu için de çok önemli yer<strong>le</strong>re ge<strong>le</strong>cek olan spor-<br />
spor<br />
cumuz Be<strong>ri</strong>l’in diz çapraz bağlarının kopması ve Alara’nın yaklaşık<br />
üç ay biz<strong>le</strong>r<strong>le</strong> antrenman yapamaması idi. Bu tatsız<br />
sakatlıklar el<strong>bet</strong>te ki sporun içinde olan şey<strong>le</strong>r; fakat biz sadece<br />
Ko<strong>le</strong>j öğrenci<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden kurulu bir takım olduğumuzdan (okula<br />
dışarıdan burslu oyuncu alamadığımızdan) kısa süreli hedefi<strong>miz</strong><br />
olan Lise<strong>le</strong>r Türkiye Şampiyonluğu hedefi<strong>miz</strong>e ulaşamadık.<br />
Biz bu şansızlıklara rağmen şampiyon olabilirdik. Çünkü<br />
bu eksiği kapatmaya çalışan “12 Aslan Yürekli” oyuncumuz<br />
vardı sahada. Ben buna şansızlık diyorum. Biz yarı finali Fenerbahçe<br />
i<strong>le</strong> oynadık ve Fenerbahçe’nin o gün isa<strong>bet</strong> oranının<br />
çok yüksek olması sebebiy<strong>le</strong> maçı kay<strong>bet</strong><strong>tik</strong>.<br />
Şunu da göz ardı etmemek lazım diye düşünüyorum.<br />
Oynadığımız Fenerbahçe takımında 4-5 tane Milli Takım oyuncusu<br />
vardı ve bu sporcular geçen yıl Avrupa Şampiyonası’nda<br />
8. olan Yıldız Bayan Milli Takım kadrosunda oynama tecrübesi<br />
yaşamış, birçok Avrupa takımı i<strong>le</strong> özel turnuvalar oynamış,<br />
Genç Milli Takım’la Balkan Şampiyonası yaşamış tecrübede<br />
oyunculardı.<br />
Ge<strong>ri</strong> dönüp baktığımda<br />
çok çalışan,<br />
çok isteyen bir Ko<strong>le</strong>j<br />
takımı vardı sahada.<br />
Gerçekten hepsiy<strong>le</strong><br />
gurur duyuyorum.<br />
Oyuncularımız benim<br />
gönlümde şampiyonlar.<br />
Okulumuz ve ai<strong>le</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong><br />
gurur duymalı<br />
çocuklarımızla. Sanırım<br />
son on iki yılda<br />
Ko<strong>le</strong>j, lise<strong>le</strong>rde hiç ilk<br />
dörde giremiyordu.<br />
Bizim yaş olarak<br />
küçük bir kadro i<strong>le</strong> bu<br />
kadar şansızlık yaşamamıza<br />
rağmen, ilk dörde girme<strong>miz</strong> buruk da olsa sevindi<strong>ri</strong>cidir.<br />
A Bayan Basketbol Takımı da şu an ikinci lige yükselmiş<br />
durumda ve başarılı bir grafik çiziyor. Bu doğrultuda takımın<br />
şu anki durumunu değer<strong>le</strong>ndirebilir misiniz?<br />
<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji, bayan basketbolunda biraz arka planda<br />
kaldı son birkaç yıldır. Şimdi, artık olması gereken noktaya<br />
doğru geliyor. Hedefi<strong>miz</strong>, birkaç yıl içinde, bi<strong>ri</strong>nci ligde, sadece<br />
kendi okulundan ve kendi alt yapısından yetiştirdiği oyuncularla<br />
Türkiye Bayanlar Bi<strong>ri</strong>nci Ligi’nde takım yaratabilmek.<br />
Bu, Türkiye’de aslında olmayan, bir dönem İstanbul Üniversitesi’nin<br />
yaptığı, şu an için belki Botaş’ın yaptığı bir şey.<br />
Ama onlar da dışarıdan hem alt yapıya transfer<strong>le</strong>r yapıp, hem<br />
de A takıma oyuncular alıp, bi<strong>ri</strong>nci ligi öy<strong>le</strong> devam etti<strong>ri</strong>yorlar.<br />
Bizim hedefi<strong>miz</strong> ise çok bece<strong>ri</strong>kli, kültürlü ve kaliteli, üniversite<br />
okuyan, ‘basketbol mu? okul mu?’ tercihine girmeyen, her ikisini<br />
de en iyi şekilde yapılabi<strong>le</strong>ceğini gösteren öğrenci<strong>le</strong>r<strong>le</strong>,<br />
çok ciddi bir çalışma yapmak ve onların profesyonelce yaklaş-<br />
73<br />
MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r
spor<br />
74<br />
malarını sağlamak. Bunu başarabi<strong>le</strong>ceği<strong>miz</strong>e inanıyorum.<br />
Bayan basketboluna genel olarak bakacak olursak, ülke<strong>miz</strong>de<br />
bayan basketbolunun gelişmesi için ne<strong>le</strong>r yapılması<br />
gerekiyor sizce?<br />
Öncelik<strong>le</strong> şunu söy<strong>le</strong>mek istiyorum. Şu an Ko<strong>le</strong>j’de çok<br />
yetenekli, ge<strong>le</strong>cekte kendi<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden çok söz ettirecek, Milli<br />
Takım düzeyinde oyuncular olacak bir grubumuz var. Bu kalitede<br />
oyuncularla çalıştığım için kendimi şanslı hissediyorum.<br />
Çünkü antrenmanlara gelirken heyecanla geliyorum. Açıkçası<br />
bece<strong>ri</strong>kli, yetenekli oyuncularla çalışmak çok keyifli. Her<br />
antrenman sonrası çalışmalarımızla ilgili k<strong>ri</strong><strong>tik</strong> yapıyoruz. Ender<br />
Coach’la, çalışma kalitesini arttırmak, oyuncularımızı daha da<br />
iyi ha<strong>le</strong> getirmek için çok çalışıp, çok araştırıyoruz.<br />
Birkaç yıl içinde <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’nden, Milli Takımlar’da<br />
çok sporcu olacak. Şimdi yapılması gereken şey; planlı, sabırlı<br />
programlar yapmak ve çok çalışmak…<br />
Bayan basketbolunun gelişmesi ise sadece kulüp<strong>le</strong><strong>ri</strong>n işi<br />
değil, bence bu öncelik<strong>le</strong> federasyonun görevidir. Bugün<br />
vo<strong>le</strong>ybol federasyonunun yaptığına, zaten futbol federasyonu<br />
da bunu çok iyi yapıyor, biz daha yaklaşamadık. Bence bu<br />
Türkiye’deki en büyük eksik<strong>le</strong>rden bi<strong>ri</strong>dir. Futbolda ve vo<strong>le</strong>ybolda<br />
insanlar spor okulları yapıyorlar, seçme<strong>le</strong>r yapıyorlar,<br />
fiziksel taramalar yapıyorlar. Tabii göz ardı etmemek lazım,<br />
basketbol federasyonu da taramalar yapmaya başladı ama en<br />
önemlisi bu taramalara aldıkları oyuncuların takip kısmı. Kulüp<strong>le</strong>r<strong>le</strong><br />
iş birliği yapma kısmını yapamadılar henüz. Bence önemli<br />
olan oyuncuların taramasını yapmak değil, o taramalardan<br />
sonra onları takip etmek, onların gelişimi için kulüp<strong>le</strong>r<strong>le</strong>, antrenör<strong>le</strong>r<strong>le</strong><br />
sürekli bağlantıda olmaları gerek. Bence bayan basketbolunun<br />
gelişmesi federasyonun misyonudur, federasyondan<br />
kulüp<strong>le</strong>re ge<strong>le</strong>cektir, oradan da antrenör<strong>le</strong>re ve sporculara<br />
yansıyacaktır. Bayan basketbolunun gelişmesi için baştaki<br />
insanların buna biraz daha değer vermesi, bu iş için emek harcaması<br />
lazım. Bence Türkiye’de biz antrenör<strong>le</strong>r çok özve<strong>ri</strong>li<br />
iş<strong>le</strong>r yapıyoruz, kulüp<strong>le</strong>r de ciddi özve<strong>ri</strong>li iş<strong>le</strong>r yapıyor. Ama<br />
buradaki iş, bayan basketbolunun gelişebilmesi için ortak bir<br />
amacın belir<strong>le</strong>nmesi gerek.<br />
Burada kulüp<strong>le</strong><strong>ri</strong>n de misyonlarını belir<strong>le</strong>me<strong>le</strong><strong>ri</strong> gerekiyor.<br />
Ama şu anda yapılan en büyük yanlış şu; birçok kulüp kısa<br />
vadeli başarılar istiyor; oysaki bu çok zor. Hadi çok çalıştınız ve<br />
şans da yanınızdaydı ve kısa vadeli başarılara ulaştınız. Ge<strong>ri</strong>ye<br />
dönüp baktığınızda basketbol adına hiçbir şey yapmamış<br />
oluyorsunuz, aldığınız sadece iki demir parçasından ibaret<br />
oluyor. Bayan basketbolunun gelişebilmesi için ortak bir nokta<br />
bulunmalı. Ortak nokta da federasyonun kulüp<strong>le</strong><strong>ri</strong> teşvik etmesi<br />
i<strong>le</strong> olabilir. Milli takıma oyuncu veren kulüp<strong>le</strong>re ciddi teşvik<strong>le</strong>r<br />
ve<strong>ri</strong>lmeli, mesela maddi imkanları yetersiz kulüp<strong>le</strong>rden katılım<br />
ücreti almamalı, seminer<strong>le</strong>r düzen<strong>le</strong>meli, belki maddi yardımlar<br />
yapılmalı. Bence böy<strong>le</strong> gelişebilir bayan basketbolu, buna<br />
ne zaman ve nasıl ulaşırız açıkçası bi<strong>le</strong>miyorum, şu anki yapıda<br />
biraz zor görünüyor.<br />
Son olarak, sizin ek<strong>le</strong>mek istedik<strong>le</strong><strong>ri</strong>niz ne<strong>le</strong>rdir?<br />
Ben kendi adıma ve kulübümüz adına şunu söy<strong>le</strong>yebili<strong>ri</strong>m,<br />
biz ciddi profesyonel bir çalışma içindeyiz ve bence çok doğru<br />
iş<strong>le</strong>r yapıyoruz. Bu sene kendi adıma daha önce hiç yaşa-<br />
ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />
madığım iki turnuva yaşadım; bir üçüncülük, bir de dördüncülüğümüz<br />
var. Ben çalıştığım her kulüpte hep final oynadım. Bu<br />
sene kendi adıma söy<strong>le</strong>yebili<strong>ri</strong>m ki ilk kez çalıştığım bir kulüpte<br />
misyonumu tamamlayamadığımı, kulübe ve çocuklara<br />
borçlu olduğumu düşünüyorum. Amacım, önümüzdeki yıllarda<br />
hep şampiyonluğa oynayan ve sadece şampiyonluk yaşayan<br />
değil, i<strong>le</strong><strong>ri</strong>ki yıllarda A Milli Takımı seviyesinde, Avrupa<br />
Şampiyonluğu’na oynayabi<strong>le</strong>cek oyuncular yetiştirmek.<br />
Bir de şunu söy<strong>le</strong>mek istiyorum; biz çok güzel bir ekip<br />
oluşturduk. Bu ekibin çalışması için çok iyi imkânlar sunuldu<br />
bize. Başta, fedakârlık yapan, kendinden, ai<strong>le</strong>sinden işinden<br />
zaman ayırıp, her zaman biz<strong>le</strong><strong>ri</strong>n yanında olan Önder Bülbüloğlu<br />
olmak üzere, verdiği fikir<strong>le</strong>r, ağabeyliği, basketbol ai<strong>le</strong>sinin<br />
emekçisi Ali Kavaklıoğlu ve tüm yönetici<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>e, tabii ki her<br />
antrenmanımıza ge<strong>le</strong>n, her maçımızda ve turnuvalarımızda<br />
yanımızda olan veli<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>e de çok teşekkür etmek istiyorum.<br />
Son olarak, bu sene çok ciddi bir çalışma programına girdik<br />
ve çok çalıştık. Sporcularımız, hem yoğun okul temposu,<br />
hem de yoğun basketbol temposunu çok iyi kaldırdılar. Gerçekten<br />
eğitime çok önem veren, çok yoğun bir okul tempomuz<br />
var. Burada her şeye rağmen hiç antrenmanları aksatmayan,<br />
fedakârlıkla çalışan, sahada aslanlar gibi savaşan, Ko<strong>le</strong>j’e<br />
yakışan mücade<strong>le</strong>yi veren oyuncularımı kutluyor ve onlarla<br />
gurur duyuyorum.<br />
Siz<strong>le</strong>re ilginizden dolayı çok teşekkür ede<strong>ri</strong>m. Biz büyük bir<br />
ai<strong>le</strong>yiz ve bu ai<strong>le</strong> çok önemli ve büyük başarılara sahip. Yaşam<br />
standartlarının her geçen gün zorlaştığı bu dönemde artık biliyoruz<br />
ki; her işte yalnızca iyi olmak yetmiyor, çok iyi olmak<br />
gerekiyor. Ben diyorum ki; basketbolla okul arasında bir tercih<br />
yapılmamalı ve yaptırılmamalıdır. Avrupa’da, Ame<strong>ri</strong>ka’da okul<br />
ya da basketbol arasında tercih yapılmıyorsa, oradaki insanlar<br />
hem dünya standartlarında oyuncular olup, hem de üniversite<br />
okuyabiliyorlarsa biz bunu Türkiye’de neden yapamayalım?!<br />
Bunu anlayamıyorum, aslında anlamak da istemiyorum. Biz<br />
Türk<strong>le</strong>r çok çalışkanız. Ta<strong>ri</strong>hi<strong>miz</strong> zorluklara karşı kazanılmış<br />
zafer<strong>le</strong>r<strong>le</strong> dolu. Lütfen tembel<strong>le</strong>şmeyelim ve genç<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>i tembelliğe<br />
itmeyelim. Onlar her şeyin üstesinden ge<strong>le</strong>bilir<strong>le</strong>r. Onlara<br />
güvenelim ve bu yolda onlara yoldaşlık yapalım.<br />
Davut GÜNGÖR<br />
1977 yılında Kars’ta doğdu. Ortaokul ve lise eğitimini İstanbul’da<br />
yaptı. 15 yaşında Galatasaray’da basketbol oynamaya<br />
başladı. 5 yıl Galatasaray’da basketbol oynadıktan sonra; hem<br />
oynayıp, hem de Galatasaray Erkek Takımı’nda çalıştırdı. Bir süre<br />
sonra oyunculuğa amatör olarak devam etti. Marmara Üniversitesi<br />
Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu’nda eğitim gördü. Takımdan<br />
ayrıldıktan sonra, Galatasaray Bayan Takımı’nda antrenör olarak<br />
3 yıl çalıştı. Ardından Bakırköyspor’da 3 yıl antrenörlük yaptı.<br />
Daha sonra İstanbul Üniversitesi (7 yıl), Fenerbahçe (1 yıl) ve <strong>TED</strong><br />
<strong>Kay</strong>se<strong>ri</strong> Ko<strong>le</strong>ji’nde (1 yıl) A Bayan Takımı Yardımcı Antrenörlük görevini<br />
üst<strong>le</strong>ndi ve aynı zamanda Genç Bayan Takımı Baş Antrenörlük<br />
görevini sürdürdü. Geçtiği<strong>miz</strong> sezon sonunda, <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong><br />
Ko<strong>le</strong>ji’ndeki görevine başladı.
V E D A T B A Y L A N ’ 8 6<br />
y ü k s e k k a t k ý p a y l a r ý n ý z d a n d o l a y ý<br />
t e þ e k k ü r l e r<br />
M Ü Ş F İ K Y A M A N T Ü R K<br />
ko<strong>le</strong>jIN<br />
75<br />
MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r
KOLEJ-IN i<strong>le</strong> ilgili bilgi edinmek için lütfen bizim<strong>le</strong> irtibata geçiniz. Tel: 444 0 958 Web: www.ko<strong>le</strong>j.org
Türk Eğitim <strong>Derneği</strong><br />
78<br />
Access Projesi i<strong>le</strong> İngilizce Eğitimi Fırsatı<br />
Türk Eğitim <strong>Derneği</strong> ve Ame<strong>ri</strong>kan Elçiliği İngilizce Eğitim<br />
Ataşeliği arasında imzalanan protokol gereğince gerçek<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong><strong>le</strong>n<br />
Access Sosyal Sorumluluk Projesi’nde, maddi imkanları<br />
yetersiz ve dev<strong>le</strong>t okullarında okuyan 174 dokuzuncu sınıf<br />
öğrencisi, 15 ay İngilizce dil eğitimi görerek kurs bitiminde 2<br />
haftalık yaz kampına katılacak. Toplam 7 <strong>TED</strong> okulunda Mart<br />
2009’da başlayan projenin 30 Mart Pazartesi günü gerçek<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong><strong>le</strong>n<br />
<strong>TED</strong> Polatlı Ko<strong>le</strong>ji’ndeki açılışına, Ame<strong>ri</strong>kan Büyükelçisi<br />
James Jeffrey ve Eşi, Ame<strong>ri</strong>kan Büyükelçiliği Eğitim Ataşesi<br />
Craig Dicker, Türk Eğitim <strong>Derneği</strong> Genel Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu,<br />
Türk Eğitim <strong>Derneği</strong> Yönetim Kurulu Üyesi Ahmet<br />
İsfendiyar, Türk Eğitim <strong>Derneği</strong> Yüksek Öğrenim Vakfı Genel<br />
Saymanı Emre Dökmeci ve Türk Eğitim <strong>Derneği</strong> Genel Müdürü<br />
Sevinç Atabay katıldı.<br />
“Dünyada ikinci dil kabul edi<strong>le</strong>n İngilizceyi öğrenmek<br />
ge<strong>le</strong>cek için çok büyük önem taşıyor.”<br />
Büyükelçi James Jeffrey, açılışta yaptığı konuşmada İngilizce<br />
eğitiminin önemine değindi: “Dünyada 3 milyon kişi İngilizce<br />
konuşuyor. Dünyada ikinci dil kabul edi<strong>le</strong>n İngilizceyi<br />
öğrenmek ge<strong>le</strong>cek için çok büyük önem taşıyor. Dünya ülke<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde<br />
yaşayan insanlar, ana dil<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden sonra ortak dil olarak<br />
kabul edi<strong>le</strong>n İngilizceyi de kullanıyor. İngilizce öğrenmek eğitimde<br />
ve ekonomik gelişmede birçok başarıyı berabe<strong>ri</strong>nde<br />
geti<strong>ri</strong>r. Unutmayın ki, dünyanın neresinde olursanız olun İngilizceyi<br />
kullanacaksınız. İşte bu anlamda Access Projesi önemlidir.<br />
İngilizce size kapalı kapıları aralayacaktır.”<br />
“Amacımız Anadolu’ya Ulaşmak”<br />
Access Projesi i<strong>le</strong> Anadolu’ya ulaşmak istedik<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin altını<br />
çizen Türk Eğitim <strong>Derneği</strong> Genel Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu:<br />
ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />
Ame<strong>ri</strong>kan Büyükelçiliği ve Türk Eğitim <strong>Derneği</strong>,<br />
kendi olanaklarıyla yeterli İngilizce<br />
eğitimi alamayan öğrenci<strong>le</strong>r için Access<br />
Projesi’y<strong>le</strong> İngilizce eğitimi fırsatı sunuyor.<br />
“Dünyada güçlü bir ülke olabilmek, dünyayla reka<strong>bet</strong> edebilmek<br />
için önce dünyayla anlaşabilme<strong>miz</strong> gerekmektedir. Türkiye’nin<br />
hangi noktasında olursa olsun bütün evlatlarımızın çok<br />
iyi derecede İngilizceye sahip olmaları en büyük arzumuzdur.<br />
Bu tip proje<strong>le</strong>r genelde <strong>Ankara</strong>, İzmir gibi yer<strong>le</strong>rde yapılmaktadır.<br />
Bizim amacımız Anadolu’ya ulaşmaktı. Sadece bizim okullarımızda<br />
okuyan çocuklarımızın değil, ülke<strong>miz</strong>in her köşesindeki<br />
çocuklarımızın yabancı dil konusunda eğitilmiş olması,<br />
kaliteli bir eğitime sahip olması bu ülkeyi i<strong>le</strong><strong>ri</strong>ye taşıyacaktır. Bu<br />
projey<strong>le</strong> çocuklarımızın ABD’ye gitmesi yolundaki imkanlar<br />
açılacaktır. Projenin dünyayla entegrasyonumuzda büyük açılımı<br />
olacaktır.”şeklinde konuştu. Açılışta düzen<strong>le</strong>nen kokteylin<br />
ardından öğrenci<strong>le</strong>re katılım sertifikaları ve<strong>ri</strong>ldi.<br />
Access Projesi, Ame<strong>ri</strong>kan Hükümetinin ülke<strong>miz</strong>deki<br />
İngilizce dil eğitimine katkıda bulunmak amacıyla kendi<br />
imkanlarıyla İngilizce eğitimi alma olanağı bulamayan<br />
öğrenci<strong>le</strong>re yönelik hazırlanan bir burs programı. Program<br />
kapsamında dev<strong>le</strong>t okullarında okuyan maddi<br />
imkanları yetersiz 174 dokuzuncu sınıf öğrencisi, 15 ay<br />
İngilizce dil eğitimi görerek kurs bitiminde iki haftalık yaz<br />
kampına katılacak. Eğitim boyunca öğrenci<strong>le</strong><strong>ri</strong>n ulaşımı,<br />
kitap vb. tüm eğitim materyal<strong>le</strong><strong>ri</strong> ücretsiz olacak. <strong>TED</strong><br />
Mersin, <strong>TED</strong> Batman, <strong>TED</strong> Karabük, <strong>TED</strong> Malatya, <strong>TED</strong><br />
Afyon, <strong>TED</strong> Isparta ve <strong>TED</strong> Polatlı Ko<strong>le</strong>j<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde, bu okullardaki<br />
İngilizce öğretmen<strong>le</strong><strong>ri</strong> tarafından haftada 6 saatten<br />
toplam 360 saat ve<strong>ri</strong><strong>le</strong>cek olan eğitim<strong>le</strong>r, 2010 Haziran<br />
ayında sona erecek.
Türk Eğitim <strong>Derneği</strong>’nin,<br />
iyi eğitim görmüş nesil<strong>le</strong>r<br />
yetiştirme hedefini sürdürmek<br />
ve başarılı ama maddi<br />
imkânları yetersiz öğrenci<strong>le</strong>re<br />
üniversite eğitim<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin sonuna<br />
kadar burs sağlamak<br />
amacıyla başlattığı “10.000<br />
Genç Meşa<strong>le</strong> Daha Aydınlık<br />
Türkiye” kampanyası kapsamında<br />
sahne<strong>le</strong>nen ‘2 İ<strong>le</strong><strong>ri</strong> 1<br />
Ge<strong>ri</strong>’ adlı güldürü, seyircisiy<strong>le</strong><br />
buluştuğu şehir<strong>le</strong>rde büyük bir coşkuyla karşılandı.<br />
“Çoğunluğun eğitimsiz olduğu bir toplumda azınlıklar<br />
değişimi sağlayamaz.”<br />
‘2 İ<strong>le</strong><strong>ri</strong> 1 Ge<strong>ri</strong>’ adlı güldürünün açılış konuşmasını yapan<br />
Türk Eğitim <strong>Derneği</strong> Genel Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu:<br />
“Mutsuz toplumlara mensup birey<strong>le</strong><strong>ri</strong>n mutlu olmaları mümkün<br />
değildir. Bu neden<strong>le</strong> kendi çocuklarımızı yetiştirmek konusunda<br />
gösterdiği<strong>miz</strong> özeni ülke çapına yaymalıyız. Çoğunluğun<br />
eğitimsiz olduğu bir toplumda azınlıklar değişimi sağlayamaz.<br />
Bu neden<strong>le</strong> ülke<strong>miz</strong>in dört bir yanındaki çocuklara eğitim hakkı<br />
tanımalıyız. 81 yıl önce yola çıkan Türk Eğitim <strong>Derneği</strong>, Atatürk’ün<br />
çizdiği yolda kararlı adımlarla yürüyen birey<strong>le</strong>r yetiştirme<br />
hedefini sürdürüyor. <strong>TED</strong> okullarını Türkiye’nin tüm il<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne<br />
yayıncaya kadar da bu konudaki çalışmalarımızı sürdüreceğiz.<br />
Konu ülke<strong>miz</strong>in ve çocuklarımızın ge<strong>le</strong>ceği olduğunda, biz<strong>le</strong>r<br />
yan yana ge<strong>le</strong>rek ve el e<strong>le</strong> vererek ceha<strong>le</strong>ti ve karanlığı kovmasını<br />
bili<strong>ri</strong>z. Bunu da yaktığımız meşa<strong>le</strong><strong>le</strong>r<strong>le</strong>, yani burs vererek<br />
okuma şansı sunduğumuz genç<strong>le</strong>r<strong>le</strong> sağlıyoruz. Türk Eğitim<br />
<strong>Derneği</strong> Bursu’yla okuyan çocuklarımızın, üniversite eğitim<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin<br />
sonuna kadar cep harçlığından kitap masrafına kadar tüm<br />
gider<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni karşılıyor ve onları her yönüy<strong>le</strong> hayata hazırlıyoruz.<br />
Siz<strong>le</strong>rden aldığımız destek<strong>le</strong> bin<strong>le</strong>rce yeni meşa<strong>le</strong> yakacağız.”<br />
dedi.<br />
Türk Eğitim <strong>Derneği</strong><br />
Eğitim Seferberliğinde Türk Eğitim <strong>Derneği</strong> İ<strong>le</strong><br />
El E<strong>le</strong> Veren Ali Poyrazoğlu,<br />
‘2 İ<strong>le</strong><strong>ri</strong> 1 Ge<strong>ri</strong>’ Adlı<br />
Güldürüsüy<strong>le</strong><br />
Gönül<strong>le</strong><strong>ri</strong> Fethetti<br />
Usta tiyatrocu Ali Poyrazoğlu’nun “10.000 Genç Meşa<strong>le</strong> Daha Aydınlık Türkiye” Kampanyası<br />
kapsamında Türk Eğitim <strong>Derneği</strong> için özel olarak hazırladığı ‘2 İ<strong>le</strong><strong>ri</strong> 1 Ge<strong>ri</strong>’ adlı güldürü<br />
İstanbul, <strong>Ankara</strong>, Antalya, <strong>Kay</strong>se<strong>ri</strong> ve Bursa’daki göste<strong>ri</strong>m<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde büyük ilgi gördü.<br />
“10.000 Genç Meşa<strong>le</strong> Daha<br />
Aydınlık Türkiye”<br />
Türk Eğitim <strong>Derneği</strong> tarafından<br />
başlatılan “10.000 Genç Meşa<strong>le</strong><br />
Daha Aydınlık Türkiye” kampanyası,<br />
Türk eğitim sisteminde yaşanan eğitime<br />
ayrılan kaynakların etkin ve<br />
ve<strong>ri</strong>mli kullanılamaması, kaliteli eğitime<br />
ulaşmada yaşanan fırsat ve cinsiyet<br />
eşitsizliği, eğitime e<strong>ri</strong>şebilirlik<br />
seviyesinin düşük olması gibi sorunları<br />
çözmeyi hedefliyor. Kampanya, ilk aşamada 10 bin çocuğa<br />
ulaşarak onları Türk toplumunun değer<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne ve Atatürk<br />
ilke<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne sahip çıkan birey<strong>le</strong>r olarak yetiştirmeyi amaçlıyor.<br />
“10.000 Genç Meşa<strong>le</strong> Daha Aydınlık Türkiye” kampanyasındaki<br />
burs programı, öğrenciye yalnızca eğitimi boyunca<br />
akademik gelişimine ilişkin yeterli ve sürekli maddi destek<br />
değil, sosyal, kültürel ve psikolojik anlamda kapsamlı manevi<br />
destek sağlanmasını da içe<strong>ri</strong>yor.<br />
“Tam Eğitim Bursu” nedir?<br />
Türk Eğitim <strong>Derneği</strong>’nin 2003–2004 öğrenim yılında<br />
gerçek<strong>le</strong>ştirdiği burs düzen<strong>le</strong>mesiy<strong>le</strong>, başarılı ama ekonomik<br />
yetersizlik<strong>le</strong>r yaşayan öğrenci<strong>le</strong>r “Tam Eğitim Bursu”<br />
(TEB) kapsamında okutuluyor.<br />
“Tam Eğitim Bursu”, burs desteği ve<strong>ri</strong><strong>le</strong>n öğrenci<strong>le</strong><strong>ri</strong>n<br />
servis, yemek, giyim, kitap-kırtasiye harcamalarını ve<br />
harçlıklarını üniversite lisans eğitiminin sonuna kadar karşılıyor.<br />
“Tam Eğitim Bursu” alan öğrenci<strong>le</strong>r, öğrenim<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin<br />
üniversiteye kadar olan kısmını Türk Eğitim <strong>Derneği</strong> okullarında<br />
sürdürüyor. Tam Eğitim Bursu almaya hak kazanan<br />
öğrenci<strong>le</strong>r bulundukları bölgede Türk Eğitim <strong>Derneği</strong><br />
Okulu varsa bu okulda gündüzlü olarak, Türk Eğitim <strong>Derneği</strong><br />
Okulu yoksa Türk Eğitim <strong>Derneği</strong>’nin pansiyonlu<br />
okullarında yatılı olarak eğitim<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni sürdürüyor.<br />
79<br />
MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r
Türk Eğitim <strong>Derneği</strong><br />
80<br />
Türk Eğitim <strong>Derneği</strong> Bilim Kurulu<br />
Eğitim Hizmet Ödül<strong>le</strong><strong>ri</strong> Ve<strong>ri</strong>ldi<br />
Türk Eğitim <strong>Derneği</strong> Bilim Kurulu “Eğitim Hizmet Ödül<strong>le</strong><strong>ri</strong>”<br />
21 Nisan 2009 ta<strong>ri</strong>hinde Torch’ta gerçek<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong><strong>le</strong>n tören<strong>le</strong> sahip<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni<br />
buldu.<br />
“Karde<strong>le</strong>n<strong>le</strong>r” projesine katkılarından dolayı ülke<strong>miz</strong>in usta<br />
ka<strong>le</strong>m<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden Ayşe Kulin’e, “Baba Beni Okula Gönder” kampanyasına<br />
verdiği destekten dolayı Milliyet Gazetesi adına<br />
Fikret Bila’ya <strong>TED</strong> Bilim Kurulu “Eğitim Hizmet Ödül<strong>le</strong><strong>ri</strong>” ve<strong>ri</strong>lirken,<br />
eğitim haber<strong>le</strong><strong>ri</strong>y<strong>le</strong> yarattığı farklılık nedeniy<strong>le</strong> Hür<strong>ri</strong>yet<br />
Gazetesi Yazarı Nuran Çakmakçı, “<strong>TED</strong> Bilim Kurulu Özel<br />
Ödülü”ne layık görüldü.<br />
“Çağdaş nesil<strong>le</strong>r yetiştirmek için eli<strong>miz</strong>den ge<strong>le</strong>ni<br />
sonuna kadar yapacağız”<br />
Türk Eğitim <strong>Derneği</strong> Genel Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu,<br />
törende yaptığı konuşmada çağdaş, demokra<strong>tik</strong>, sivil toplumun<br />
etkin olduğu ve karşıt görüş<strong>le</strong><strong>ri</strong>n çeşitlilik olarak nite<strong>le</strong>ndi<strong>ri</strong>ldiği<br />
bir ülkenin ancak eğitim<strong>le</strong> yaratılabi<strong>le</strong>ceğini belirterek,<br />
içinde bulunduğumuz dönemde ülke<strong>miz</strong>in karşılaştığı en<br />
büyük <strong>ri</strong>skin eğitmeyi unuttuğu genç nüfus olduğunu söy<strong>le</strong>di.<br />
Pehlivanoğlu, “Günümüzde milyonlarca genci<strong>miz</strong> hak ettiği<br />
eğitim imkânlarından mahrum kalıyor, milyonlarca insanımız<br />
okuma ve yazma bilmiyor. Nesli<strong>miz</strong>i eğitmek için bir çözüm<br />
bulmak zorundayız. Türk Eğitim <strong>Derneği</strong> olarak görevi<strong>miz</strong>in<br />
bilincindeyiz ve ülke<strong>miz</strong>in kuvvet<strong>le</strong>r kavgası sırasında heba<br />
olmaması ve bizi i<strong>le</strong><strong>ri</strong>ye taşıyacak çağdaş nesil<strong>le</strong>r yetiştirmek<br />
için eli<strong>miz</strong>den ge<strong>le</strong>ni sonuna kadar yapmayı sürdüreceğiz.”<br />
dedi.<br />
Ödülünü Selçuk Pehlivanoğlu’ndan alan Ayşe Kulin, çok<br />
duygulandığını belirttiği konuşmasında Doğu’daki kız çocuklarının<br />
okumasına destek olan Karde<strong>le</strong>n<strong>le</strong>r Projesi’ni anlattı.<br />
Kulin, “Karları yararak, töre<strong>le</strong><strong>ri</strong> de<strong>le</strong>rek okula gitmeye çalışan<br />
çocuklara ‘Karde<strong>le</strong>n’ adını uygun gördüm” diyerek ödülünü bu<br />
projenin gerçek<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong>lmesinde çok emeği olan Çağdaş Yaşamı<br />
Destek<strong>le</strong>me <strong>Derneği</strong> Başkanı Prof. Dr. Türkan Saylan’a<br />
ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />
atfetti. Milliyet Gazetesi adına ödülünü <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji Vakfı<br />
Yönetim Kurulu Başkanı Sunullah Salırlı’dan alan Fikret Bila<br />
ise Baba Beni Okula Gönder Kampanyası’nı anlatarak, Milliyet<br />
Gazetesi olarak ne tür engel<strong>le</strong>r olursa olsun bu projeyi gerçekten<br />
kız çocuklarının ‘Baba beni okula gönder’ diyemeyeceği<br />
güne kadar sürdürmeye kararlı olduklarını söy<strong>le</strong>di. Bulunduğu<br />
yerde okul olmadığı için İstanbul’a göç etmiş bir ai<strong>le</strong>nin çocuğu<br />
olduğunu ifade eden ve eğitim alanında uzmanlaşma<br />
neden<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni anlatan Nuran Çakmakçı ise ödülünü Türk Eğitim<br />
<strong>Derneği</strong> Bilim Kurulu Başkanı Ber<strong>ri</strong>n Akman’dan aldı ve Türk<br />
Eğitim <strong>Derneği</strong> gibi Türkiye’nin dört bir yanına elini uzatan ve<br />
Atatürk tarafından kurulan bir kurum tarafından ödül<strong>le</strong>ndi<strong>ri</strong>ldiği<br />
için son derece mutlu olduğunu ifade etti.<br />
Töreninin sunuculuğunu eğitim<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne Türk Eğitim <strong>Derneği</strong><br />
Tam Eğitim Bursu i<strong>le</strong> devam eden Hatice Hazar ve Türker Tola<br />
yaptı. Hatice Hazar Türk Eğitim <strong>Derneği</strong>’nin eğitiminin yanı sıra<br />
kişisel gelişiminde de büyük rolü olduğunu ve ideal<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne ulaşma<br />
konusunda yol göste<strong>ri</strong>ci olduğunu belirtirken Türker Tola,<br />
Türk Eğitim <strong>Derneği</strong>’nin<br />
eğitimi sadece<br />
parası olanların ulaşabi<strong>le</strong>ceği<br />
bir lüks olmaktan<br />
çıkarıp herkesin en<br />
temel hakkı olduğu fik<strong>ri</strong>ne<br />
en önce kendisinin<br />
inandığını söy<strong>le</strong>di. Çok<br />
sayıda davetlinin katıldığı<br />
gece ödül<strong>le</strong><strong>ri</strong>n<br />
sahip<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne ve<strong>ri</strong>lmesinin<br />
ardından düzen<strong>le</strong>nen<br />
kokteyl<strong>le</strong> son buldu.
kampüs<br />
82<br />
<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji<br />
Vakfı Özel Lisesi Poli<strong>tik</strong>a<br />
ve Diplomasi Kulübü<br />
öğrenci<strong>le</strong><strong>ri</strong>, 24 Şubat - 1<br />
Mart 2009 ta<strong>ri</strong>h<strong>le</strong><strong>ri</strong> arasında<br />
İtalya’nın Cenova şeh<strong>ri</strong>nde<br />
altıncı kez düzen<strong>le</strong>nen<br />
Cenova Model Bir<strong>le</strong>şmiş<br />
Mil<strong>le</strong>t<strong>le</strong>r (GEMUN)<br />
Konferansına katıldılar.<br />
Avrupa’dan 36, Asya’dan 22, Af<strong>ri</strong>ka’dan 19, Ame<strong>ri</strong>ka’dan<br />
16, Okyanusya’dan 2 ülkeden, toplam 600 de<strong>le</strong>genin katıldığı<br />
bu uluslararası konferansta, <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji; Burcu UĞUZ<br />
(11-U), Gökcan DEMİRKAZIK (11-F), Arınç ÖZTÜRK (11-L),<br />
Zeynep ÜSTÜN (10-H), Şayen TOKYAY (10-F), Batu İNAL (10-<br />
G) i<strong>le</strong> Arnavutluk Cumhu<strong>ri</strong>yeti’ni temsil etti.<br />
“Poli<strong>tik</strong>a”, “Silahsızlanma ve Ulusal Güvenlik”, “Yeterli Gıda<br />
Üretimi İçin Biyolojik Farklılıkların Korunması”, “Akdeniz Bölgesindeki<br />
Doğal <strong>Kay</strong>nakların Korunması” ve “İnsan Hakları”<br />
komite<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde başkanlık görevini yürüten Ko<strong>le</strong>jli öğrenci<strong>le</strong>r,<br />
yazdıkları karar tasarıları i<strong>le</strong> ilgili başarılı sunumlar yaptılar.<br />
Gökcan DEMİRKAZIK, Arınç ÖZTÜRK ve Şayen TOKYAY da<br />
komite<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin en başarılı de<strong>le</strong>ge<strong>le</strong><strong>ri</strong> seçilip ödü<strong>le</strong> layık görüldü<strong>le</strong>r.<br />
ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />
<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji öğrenci<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />
Cenova’yı fethetti<br />
<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji Vakfı<br />
Özel Lisesi öğrenci<strong>le</strong><strong>ri</strong>, 2008<br />
yılında zamansız kay<strong>bet</strong><strong>tik</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong><br />
2001 mezunlarından Deniz<br />
<strong>Kay</strong>a anısına, Noter<strong>le</strong>r Birliği<br />
İlköğretim Okulu'na bir kütüphane<br />
kurdular. Kütüphanenin<br />
açılışı 4 Mart 2009<br />
ta<strong>ri</strong>hinde gerçek<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong>ldi.<br />
Deniz <strong>Kay</strong>a Kütüphanesi'nin<br />
açılabilmesi<br />
için kitap toplama kampanyası<br />
başlatan öğrenci<strong>le</strong>r,<br />
kütüphanenin<br />
düzen<strong>le</strong>nebilmesi için<br />
de Ko<strong>le</strong>j Sokağı'ndaki<br />
kermes<strong>le</strong>rde satış yaparak<br />
para topladılar. El<br />
Konferans süresince öğrenci<strong>le</strong>r, bir yandan dünya sorunlarına<br />
çözüm<strong>le</strong>r üreterek uluslararası ilişki<strong>le</strong>r<strong>le</strong> bağlantılı bilgi<br />
alışve<strong>ri</strong>şinde bulunurken, diğer yandan da sosyal ve saygın<br />
davranışlarıyla yalnızca savundukları ve temsil et<strong>tik</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong> Arnavutluk<br />
Cumhu<strong>ri</strong>yeti’ni değil, vatandaşı oldukları Türkiye Cumhu<strong>ri</strong>yeti’ni<br />
de uluslararası platformda başarıyla taşıdılar.<br />
<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji Öğrenci<strong>le</strong><strong>ri</strong>nin Vefa Örneği:<br />
Deniz <strong>Kay</strong>a Anısına Bir Kütüphane Kuruldu<br />
birliği ve yürek birliğiy<strong>le</strong> yapılan bu çalışma sonucunda Noter<strong>le</strong>r<br />
Birliği İlköğretim Okulu kitaplarla donandı.<br />
Deniz gibi okumayı, sorgulamayı, düşünmeyi, hissetmeyi<br />
ve düşünce<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni ka<strong>le</strong>me almayı bir yaşam biçimi haline getirmiş<br />
özel bir insanı anmanın en güzel yolunun, kitapları en az<br />
onun kadar seven birey<strong>le</strong><strong>ri</strong>n yetişti<strong>ri</strong><strong>le</strong>bilmesi için kütüphane<strong>le</strong>r<br />
açmak olduğu<br />
düşüncesinden<br />
hareket eden<br />
<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji<br />
öğrenci<strong>le</strong><strong>ri</strong>, çok<br />
kısa bir sürede<br />
k ü t ü p h a n e n i n<br />
ihtiyaçlarını karşılayarakKo<strong>le</strong>jli<strong>le</strong><strong>ri</strong>n<br />
vefa duygusunu<br />
bir kez daha<br />
gösterdi<strong>le</strong>r.
Arjantin Tiyatro Grubu<br />
K<strong>le</strong>opatra Müzikalini Sergi<strong>le</strong>di<br />
Arjantin tiyatro grubu, 25 Mart 2009 ta<strong>ri</strong>hinde <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong><br />
Ko<strong>le</strong>ji amfi tiyatrosunda, lise öğrenci<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne, K<strong>le</strong>opatra Müzikalini<br />
sergi<strong>le</strong>di. An<strong>tik</strong> Mısır’ın krallık sarayında geçen oyunun;<br />
dekorundan ses<strong>le</strong>ndirmesine, ışıklandırmasından oyunculuğuna<br />
kadar her bir parçası eksiksizce sahne<strong>le</strong>ndi. Oyuncular,<br />
oyundan sonra Uruguay’dan Kolombiya’ya, Kosta Rika’dan<br />
Dubai’ye uzanan geniş yelpazeli sunum coğrafyasından edindik<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />
deneyim<strong>le</strong><strong>ri</strong> öğrenci<strong>le</strong>r<strong>le</strong> paylaştılar.<br />
<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji “2009 Global Spell Event”<br />
Yarışmasına Ev Sahipliği Yapacak<br />
Çanakka<strong>le</strong><br />
Kahramanlarını Andık<br />
18 Mart Çanakka<strong>le</strong> Zafe<strong>ri</strong>’nin 94. yıldönümü nedeni i<strong>le</strong> <strong>TED</strong><br />
<strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’nde Çanakka<strong>le</strong> kahramanlarını anmak üzere<br />
etkinlik<strong>le</strong>r düzen<strong>le</strong>ndi. İlköğretim Okulu’nda öğrenci<strong>le</strong>r, kahramanlık<br />
türkü<strong>le</strong><strong>ri</strong> ve marşlardan oluşan bir konser verdi<strong>le</strong>r. Lise<br />
Kısmında, 9-D sınıfı öğrenci<strong>le</strong><strong>ri</strong> ve Müzik Öğretmeni Serdar<br />
Di<strong>le</strong>kcan rehberliğindeki Çok Sesli Koro, Çanakka<strong>le</strong> Zafe<strong>ri</strong> i<strong>le</strong><br />
ilgili şiir<strong>le</strong>r, marşlar ve kahramanlık öykü<strong>le</strong><strong>ri</strong>nden oluşan ve görsel<br />
materyal<strong>le</strong>r<strong>le</strong> zengin<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong>lmiş bir program sundular.<br />
kampüs<br />
<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji İlköğretim Okulu, Franklin E<strong>le</strong>ctronic Publisher<br />
Inc. sponsorluğunda ve TESOL ortaklağı i<strong>le</strong> organize<br />
edi<strong>le</strong>n ‘2009 Global Spell Event’ yarışmasına ev sahipliği<br />
yapacak. Yarışmanın e<strong>le</strong>me<strong>le</strong><strong>ri</strong>,18 Nisan 2009 Cumartesi günü<br />
gerçek<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong><strong>le</strong>cek. <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’nden ön e<strong>le</strong>me<strong>le</strong><strong>ri</strong> geçen<br />
7 öğrenci; Yaman Can Saraçlar, Deniz Selçuk, Barış Irmak Bil,<br />
Engin Kızılcan, Gökberk Ünal, Onatkut Dağde<strong>le</strong>n ve Cansu<br />
Gök, İngilizce öğretmen<strong>le</strong><strong>ri</strong> Nancy Riggs ve Hakan Camgöz<br />
tarafından yarışmaya hazırlanıyorlar.<br />
<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’nde gerçek<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong><strong>le</strong>cek olan e<strong>le</strong>me<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />
kazanan iki öğrenci, Ağustos 2009’da New York’ta düzen<strong>le</strong>necek<br />
final yarışmasına katılmaya hak kazanacak. Finalde bi<strong>ri</strong>nci<br />
ge<strong>le</strong>n öğrenciye, 10.000 $ ödül ve<strong>ri</strong><strong>le</strong>cek.<br />
83<br />
MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r
kampüs<br />
84<br />
Kütüphane<br />
Haftası etkinlik<strong>le</strong><strong>ri</strong>çerveçevesinde<br />
Mart<br />
ayı sonunda<br />
d ü z e n l e n e n<br />
konferanslarda<br />
<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong><br />
Ko<strong>le</strong>ji Lise<br />
ö ğ r e n c i l e r i ,<br />
fotoğrafçı ve yazar Akgün Akova ve Prof. Dr. Sedat Sever i<strong>le</strong><br />
buluşurken Anaokulu öğrenci<strong>le</strong><strong>ri</strong>, Yazar Aysel Gürmen’i konuk<br />
etti.<br />
National Geographic ve Skylife dergi<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde yazı ve fotoğrafları<br />
yayınlanan Akgün Akova, çekim yapacağı konu i<strong>le</strong> ilgili<br />
kitaplar okuyarak bilgi topladığını, hayatta pek çok şeyi kitaplar<br />
sayesinde öğrendiğini ifade etti ve mes<strong>le</strong>ki deneyim<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni<br />
öğrenci<strong>le</strong>r<strong>le</strong> paylaştı.<br />
Lise Kız Basketbol Takımı<br />
<strong>Ankara</strong> 3.’sü, Yarıfinal 1.’si,<br />
Türkiye 4.’sü<br />
Lise Erkek Masa Tenisi Takımı<br />
<strong>Ankara</strong> 1.’si, Türkiye 19.’su<br />
II. Kademe Kız <strong>Kay</strong>ak Takımı<br />
<strong>Ankara</strong> 1.’si. Türkiye 1.’si<br />
ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />
Kütüphane Haftası Kutlandı<br />
II. Kademe Erkek <strong>Kay</strong>ak Takımı<br />
<strong>Ankara</strong> 1.’si. Türkiye 4.’sü<br />
Prof. Dr. Sedat Sever, “Dil Bilinci ve Okumanın Rolü” üze<strong>ri</strong>ne<br />
verdiği konferansta i<strong>le</strong>tişim ve düşünme aracı olarak dilin<br />
önemi üze<strong>ri</strong>nde durdu.<br />
Anaokulunda öğrenci<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne, yazdığı ilk kitap olan “Şıkırdak’ın<br />
Çıngırağı” adlı öyküsünü dramatize eden Aysel Gürmen,<br />
bir kitabın nasıl basıldığını tüm aşamalarıyla anlatarak<br />
öğrenci<strong>le</strong><strong>ri</strong>n sorularını yanıtladı.<br />
SPORDAKİ BAŞARILARIMIZ<br />
Lise Erkek Basketbol Takımı<br />
<strong>Ankara</strong> 1.’si, Yarıfinal 1.’si,<br />
Türkiye 4.’sü<br />
Lise Kız <strong>Kay</strong>ak Takımı<br />
<strong>Ankara</strong> 1.’si<br />
Lise Erkek Hentbol Takımı<br />
<strong>Ankara</strong> 2.’si, Yarıfinal 2.’si<br />
Lise Kız Tenis Takımı<br />
<strong>Ankara</strong> 1.’si, Türkiye 3.’sü<br />
II. Kademe Esk<strong>ri</strong>mde Taylan<br />
Bozkaya Türkiye 1.’si<br />
Lise Erkek <strong>Kay</strong>ak Takımı<br />
<strong>Ankara</strong> 1. ‘si, Türkiye 3.’sü<br />
Lise Erkek Vo<strong>le</strong>ybol Takımı<br />
<strong>Ankara</strong> 4.’sü Yarıfinal 3.’sü<br />
Lise Kız Vo<strong>le</strong>ybol Takımı<br />
<strong>Ankara</strong> 2.’si, Yarıfinal 1.’si<br />
II. Kademe Erkek Esk<strong>ri</strong>mde<br />
Batuhan Köse Türkiye 2.’si
I. Kademe Erkek Basketbol Takımı<br />
<strong>Ankara</strong> 1.’si, Yarıfinal 1.’si<br />
II. Kademe Vo<strong>le</strong>ybol Takımı<br />
<strong>Ankara</strong> 1.’si, Yarıfinal 2.’si<br />
Duygu Şen (7-F)<br />
Artis<strong>tik</strong> Buz Pateni Milli Takımı<br />
Damla Çakıroğlu (9-S)<br />
Yıldız Kız Vo<strong>le</strong>ybol Milli Takımı’nda<br />
II. Kademe Kız Basketbol Takımı<br />
<strong>Ankara</strong> 2.’si, Yarıfinal 2.’si<br />
II. Kademe Kız Vo<strong>le</strong>ybol Takımı<br />
<strong>Ankara</strong> 1.’si, Yarıfinal 1.’si<br />
II. Kademe Erkek Basketbol Takımı<br />
<strong>Ankara</strong> 4.’sü<br />
II. Kad. Kız Masa Tenisi Takımı<br />
<strong>Ankara</strong> 3.’sü<br />
II. Kad. Kız Tenis Takımı<br />
<strong>Ankara</strong> 1.’si<br />
II. Kad. Erkek Tenis Takımı<br />
<strong>Ankara</strong> 1.’si<br />
Milli Takımda Yer Alan Sporcular<br />
Sera Özelçi (9-Y)<br />
Yıldız Kız Basketbol Milli Takımı<br />
Basketbol Türkiye Bi<strong>ri</strong>nciliği’nde<br />
“En iyi forvet” unvanını aldı<br />
Mesut Çebi (11-M)<br />
Hentbol Milli Takımı<br />
Gülce Koğar (9-C)<br />
Bowling Milli Takımı'nda<br />
Ecem Savun (11-S)<br />
Artis<strong>tik</strong> Buz Pateni Milli Takımı<br />
Doğuş Köker (9-T)<br />
<strong>Kay</strong>ak Milli Takımı<br />
Milli Takım Kampına Çağrılan Sporcular<br />
Cemre Ünal (10-F)<br />
At<strong>le</strong>tizm Milli Takımı'nda<br />
kampüs<br />
85<br />
I. Kademe Kız Basketbol Takımı<br />
<strong>Ankara</strong> 2.’si, Yarıfinal 2.’si<br />
II. Kad. Erkek Hentbol Takımı<br />
<strong>Ankara</strong> 1.’si, Yarıfinal 2.’si<br />
II. Kad. Erkek Masa Tenisi Takımı<br />
<strong>Ankara</strong> 4.’sü<br />
I. Kad. Erkek Hentbol Takımı<br />
<strong>Ankara</strong> 4.’sü<br />
Melisa Ata (11-O)<br />
Bowling Milli Takımı<br />
İpek Akşin (7-F),<br />
Modern Pentatlon Milli Takımı<br />
MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r
Torch<br />
86<br />
TORCH‘ta STAY WITH ME...<br />
27 Mart 2009 Cuma Akşamı TORCH‘ta “Murat Karahan i<strong>le</strong><br />
Müzikli Gece”ye arkadaşlarımla birlikte gitmeye karar verdiği<strong>miz</strong>de,<br />
aklıma Murat Karahan’ı bize tanıştıran Mezunlar <strong>Derneği</strong><strong>miz</strong>in,<br />
2008 yılı Ocak ayında <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji <strong>Mezunları</strong><br />
<strong>Derneği</strong>’nin katkılarıyla<br />
<strong>Ankara</strong> Dev<strong>le</strong>t Opera<br />
ve Ba<strong>le</strong>si’nin Büyük<br />
Tiyatro Sahnesi’nde<br />
oynanan “Kırmızı Ev”<br />
müzikali geldi.<br />
<strong>Ankara</strong> Dev<strong>le</strong>t<br />
Opera ve Ba<strong>le</strong>si Genel<br />
Müdürlüğü’nün, opera<br />
sahnesinde oynanacak<br />
‘Kırmızı Ev’ müzikaline<br />
bi<strong>le</strong>t almıştım.<br />
Uzun bir zaman sonra<br />
yeniden operaya merhaba demek için iyi bir fırsat olacağını<br />
düşünmüştüm.<br />
Salon, neredeyse tamamen <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji mezunu biz<strong>le</strong>r<strong>le</strong><br />
ve i<strong>ri</strong>li ufaklı çocuklarımızla doluydu. Heyecan içinde ışıkların<br />
sönmesini bek<strong>le</strong>dik. Sahnede çalan müzik, gerçekten de<br />
büyü<strong>le</strong>yiciydi. İnsanı içine çeken bir tarafı var gibiydi. Dekor,<br />
ışıklar derken Soprano Leyla Çolakoğlu, etki<strong>le</strong>yici ses tonuyla<br />
sahnedeki ye<strong>ri</strong>ni aldı. Kısa bir zaman sonra sanırım bütün herkes<br />
(ben ve kızlarım dahil), oyunun bir parçası olmuştuk.<br />
‘Stay with me’ parçası başladığında, sesin sahibine büyük<br />
küçük hepi<strong>miz</strong> kenet<strong>le</strong>nmiş<strong>tik</strong> adeta. Herkes birbi<strong>ri</strong>nin koluna<br />
dokunup, soru işareti şeklinde göz kırpıyordu. ‘Bu<br />
da kim böy<strong>le</strong>?’<br />
Parça bittiğinde,<br />
inanın sadece ben<br />
değil, etrafımda oturan<br />
herkes aynı cüm<strong>le</strong>yi<br />
mırıldanıyordu.<br />
‘Böy<strong>le</strong> muhteşem bir<br />
ses, böy<strong>le</strong> bir yorum...<br />
Kim olduğunu biliyor<br />
musunuz acaba?’<br />
Bu ilk şaşkınlık,<br />
temsilin devamında zirveye<br />
ulaşmıştı. Ardı ardına<br />
söy<strong>le</strong>diği Napoliten<strong>le</strong>r,<br />
şarkılar ve final sahnesindeki ‘Show must go on’ parçasıyla,<br />
avuçlarımız patlarcasına alkışlamaya başlamıştık bu mütevazi,<br />
başı önde duran genç adamı.<br />
Bütün ekip muhteşemdi aslında ama sıra ‘Robert’a geldiğinde<br />
opera sahnesi alkıştan çınlamaya başlamıştı sanki.<br />
Mezunlar <strong>Derneği</strong> Başkanımızın sahneye çıkması, müzikaldeki<br />
oyuncuları teker teker teb<strong>ri</strong>k etmesi ve ardından elindeki plaket-<br />
ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r MAYIS2009<br />
<strong>le</strong><strong>ri</strong> müzikalin konusunu şekil<strong>le</strong>ndiren<br />
soprano Leyla Çolakoğlu’na ve<br />
Murat Karahan’a vermesiy<strong>le</strong> her<br />
şey anlaşılmış oldu. Leyla Çolakoğlu<br />
gibi Murat Karahan da, <strong>TED</strong><br />
<strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji mezunuydu ve ne<br />
kadar gurur duysak azdı…<br />
<strong>Ankara</strong> Dev<strong>le</strong>t Opera ve Ba<strong>le</strong>si<br />
sanatçısı, <strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji<br />
1995 mezunu olduğunu öğrendiğim<br />
arkadaşımız Tenor Murat<br />
Karahan’la ve onun sanat hayatıyla<br />
benim tanışma hikâyem bu<br />
şekilde oldu.<br />
‘Kırmızı Ev’ müzikalinden<br />
sonra, yıllarca ara verdiğim<br />
opera merakıma yeniden dönmüş<br />
oldum.<br />
‘Aşk-ı Memnu Operası’nda Behlül rolünde, ‘Öy<strong>le</strong>sine Bir<br />
Din<strong>le</strong>ti Müzikli Oyunu’nda Tenor rolünde, ‘Venedik’te Bir Gece<br />
Operet’inde Caramello rolünde, Murat Karahan’ı iz<strong>le</strong>dim. Ve<br />
her bi<strong>ri</strong>ni benim gibi defalarca iz<strong>le</strong>yen, gece-gündüz demeden<br />
hiçbir oyununu kaçırmayan hayranları o kadar çok ki… Temsil<strong>le</strong><strong>ri</strong>ne<br />
bi<strong>le</strong>t<strong>le</strong><strong>ri</strong>nizi ilk günden almadıysanız, bir daha bulma şansınızın<br />
çok olmadığını bilmenizde fayda var. Çünkü oyuncu olarak<br />
gösterdiği performansın yanı sıra, o insanı büyü<strong>le</strong>yen sesi,<br />
her koşulda yüzünden eksik olmayan gülümsemesi ve mütevaziliği<br />
i<strong>le</strong> Türk Operasında yepyeni ve pırıl pırıl bir umut Murat<br />
Karahan.<br />
Onu din<strong>le</strong>me ve tanıma fırsatı bulan herkesin<br />
hayran olduğu, din<strong>le</strong>meye doyamadığı<br />
bu ses, <strong>Ankara</strong>’da ilk defa TORCH’ta<br />
sahne aldı geçtiği<strong>miz</strong> cuma akşamı.<br />
Opera aryaları i<strong>le</strong> başlayıp, ‘Dönülmez<br />
Akşamın Ufkundayım’la devam eden,<br />
Napoliten<strong>le</strong>r<strong>le</strong> süs<strong>le</strong>nip Münir Nurettin Selçuk’larla<br />
zirveye ulaşan duygu dolu programıyla<br />
biz<strong>le</strong>re unutulmaz bir gece yaşattı<br />
sevgili Murat.<br />
Yerli yabancı pek çok şarkıyı da ek<strong>le</strong>diği<br />
repertuarı i<strong>le</strong> gecenin büyüsünün<br />
bozulmasına izin vermemek için neredeyse<br />
nefes bi<strong>le</strong> almadık iz<strong>le</strong>rken.<br />
Ata’mızın kurduğu okuldan mezun biz<strong>le</strong><strong>ri</strong>n, toplumların<br />
nefes alıp verme<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni sağlayan sanatla iç içe olmasını bir zevk<br />
haline getiren değerli arkadaşımız Murat Karahan’a teşekkür<br />
borçlu olduğunu düşünüyorum onu her din<strong>le</strong>yişimde. Ve sadece<br />
bir din<strong>le</strong>yici olarak<br />
Sevgi<strong>le</strong><strong>ri</strong>m<strong>le</strong>…<br />
Canan Demirdamar ‘81
Dönem arkadaşlarım Berko ve Zafer i<strong>le</strong><br />
sabah erkenden İstanbul’dan kar, kış<br />
demeden yola çıkmış ve hiçbir yere uğramadan<br />
doğruca Torch’a ge<strong>le</strong>rek, arabayı<br />
önüne park etmiş<strong>tik</strong>.<br />
Malzeme<strong>le</strong><strong>ri</strong> yer<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong>p sound-check<br />
yaptığımız bir sırada Erhan ağabey gelip,<br />
2007 mezunlarının 60 kişilik rezervasyon<br />
yaptığını söy<strong>le</strong>diğinde, açıkçası bir an<br />
tedirgin oldum. Berko‘ya dönüp “Eyvah<br />
biz ne çalacağız bu ekibe şimdi” deyivermişim.<br />
Ne de olsa o gece 70’li, 80’li yıllar<br />
ağırlıklı bir repertuar çalınacak. Retro Party<br />
koymuşuz adını. Retro ne demek? Ge<strong>ri</strong>ye<br />
doğru, geçmiş, eskiye dönük demek.<br />
Sevgili genç mezun kardeş<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>in,<br />
ebeveyn<strong>le</strong><strong>ri</strong> bi<strong>le</strong> tanışmamış o yıllarda.<br />
Sistem<strong>le</strong><strong>ri</strong> yer<strong>le</strong>şti<strong>ri</strong>p biraz din<strong>le</strong>nmek amacı i<strong>le</strong> <strong>Ankara</strong>’da<br />
yaşayan Berko‘nun annesi sevgili Seval teyze<strong>miz</strong>in evine gidiyoruz.<br />
Şansımıza her yer bembeyaz, öz<strong>le</strong>mişiz eski karlı <strong>Ankara</strong><br />
gün<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni. Çaylar dem<strong>le</strong>nmiş, app<strong>le</strong> pie’lar yapılmış bizi bekliyor<br />
Seval teyze. 45’ini devirmiş koskoca adamlar değil de<br />
sanki lise yıllarındaki yaramaz çocuklarız. Eski resim<strong>le</strong>r çıkıyor<br />
ortaya. Eski kız arkadaşlar çekişti<strong>ri</strong>liyor. Bu arada boş durmayıp<br />
akşam için güzel bir slayt şov da hazırlıyoruz gecenin konseptine<br />
uygun olarak. Sonra da TORCH’a dönüyor ve Ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />
bek<strong>le</strong>meye başlıyoruz. Akşam saat 21 civarı Ko<strong>le</strong>jli kardeş<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong><br />
eş<strong>le</strong><strong>ri</strong>, dostları i<strong>le</strong> birer birer gelmeye başlıyorlar. Bu arada<br />
ne zamandır görmediği<strong>miz</strong>, çeşitli dönem<strong>le</strong>rden mezun Ko<strong>le</strong>jli<br />
dostları görüyoruz, kimisi i<strong>le</strong> orada tanışıyoruz. Soh<strong>bet</strong> güzel,<br />
ortam güzel.<br />
Zaten Ko<strong>le</strong>jlinin olduğu her yer güzel. Berkand (Dj Bear)<br />
eski, yeni birçok hit ambient parça çalarak, ortamı ısıtıyor. Ben<br />
ortalıkta dolanıp mil<strong>le</strong>t<strong>le</strong> çene çalıyorum. Bu arada 200 kişiyi<br />
geçiyor yavaş yavaş katılım. 2007 mezunları kendi havalarında.<br />
Bir soh<strong>bet</strong>, bir muhab<strong>bet</strong> bağrış çağırış.<br />
Torch<br />
S W E E T D R E A M S A R E M A D E O F T H E S E …<br />
“<strong>TED</strong>uni<strong>TED</strong> Retro Party @Torch”<br />
Ooops up side your head…<br />
“70‘ li yılların sonlarına ait bu plağı biraz<br />
da tedirgin bir şekilde pikaba koydum o<br />
gece.”<br />
Yavaş yavaş partiyi ateş<strong>le</strong>mek lazım…<br />
Ne yapmalı… 72’den başlayıp 2007’ye<br />
kadar uzanan bir mezun kit<strong>le</strong>si var… Yukarıda<br />
sözü geçen plağı koyuyorum, 70’<strong>le</strong><strong>ri</strong>n<br />
funky disco beat’<strong>le</strong><strong>ri</strong> zıngırdatmaya başlıyor,<br />
Torch’un camdan duvarlarını. Yavaşça ve<br />
tedirgince göz<strong>le</strong><strong>ri</strong>mi kalabalığa doğrultuyorum.<br />
Fakat o da ne 2007’li<strong>le</strong>rden bir grup çılgınca<br />
dans ediyor. Bu cesaret<strong>le</strong> hemen arkadan<br />
bir Le Freak, arkadan Play that funky<br />
music white boy… o<strong>ri</strong>jinal plaklar çatırdıyor.<br />
Bu arada mikrofonu elime alıp, kenarlarda dans eden<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />
piste çağıran bir iki söz ediyorum. Bir anda pist hınca hınç<br />
doluyor. Çekindiğim genç mezunlar, her parçaya büyük ağabey<strong>le</strong><strong>ri</strong>,<br />
ablaları i<strong>le</strong> birlikte avaz avaz eşlik ediyorlar. Bir Berkand<br />
çalıyor, bir ben… 70-80’<strong>le</strong><strong>ri</strong>n en iyi Türkçe ve yabancı hit<strong>le</strong><strong>ri</strong><br />
tamamen spontane bir şekilde, arka arkaya geliyor. Araya<br />
günümüzden birkaç örnek katarak tekrar dönüyoruz eski hit<strong>le</strong>re.<br />
2 hatta 3 farklı jenerasyon mezun kol kola eğ<strong>le</strong>niyorlar Ko<strong>le</strong>jlilik<br />
ruhu i<strong>le</strong>. 72-73’lü<strong>le</strong>r Blues Brothers i<strong>le</strong> coşuyor, 80-81’li<strong>le</strong>r<br />
Smoke on the Water i<strong>le</strong> pistte birer Ritchie Blackmore oluve<strong>ri</strong>yor.<br />
Beggin çalarken ortalık yıkılıyor.<br />
K<strong>ri</strong>zi takan yok, dışarısı buz gibi lapa lapa kar, bizim içi<strong>miz</strong><br />
içi<strong>miz</strong>e sığmıyor o gece. Pistte, cici kızlar var, beyaz ke<strong>le</strong>bek<strong>le</strong>r<br />
de orada, Madonna, Ajda, Blues Brothers, Bananarama Boney<br />
M., John Travolta, Abba hepsini pistte görmek mümkün. Aaa<br />
Audrey Hepburn bi<strong>le</strong> burada…<br />
Ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r bir oturuyor bir kalkıyor o gece, dans etmeyen<br />
yok. Herkes öz<strong>le</strong>miş birbi<strong>ri</strong>ni, anılarını, eski parçaları. Barkoda<br />
dönen slayt göste<strong>ri</strong>sinde herkes kendinden bir parça buluyor.<br />
Herkesin pistte olduğu ve kenet<strong>le</strong>ndiği bir ara Dj Bear tarafından<br />
Remix edi<strong>le</strong>n Ko<strong>le</strong>j Marşı’nı koyuyoruz. Ben ne zamandır<br />
marşımızın bu kadar coşkulu söy<strong>le</strong>ndiğini ilk defa duyuyorum.<br />
Arkasından <strong>Ankara</strong>’yı in<strong>le</strong>ten bir sımsıkı çekiliyor avuçlar kızarırcasına<br />
alkış tutarak…<br />
Gecenin en keyifli anlarından bi<strong>ri</strong> ise herkesin avaz avaz<br />
bağırarak, Y.M.C.A dansı yapması ve arkasından ge<strong>le</strong>n “I will<br />
survive” i<strong>le</strong> birbi<strong>ri</strong>ne kenet<strong>le</strong>nerek pistte zıplaması oluyor…<br />
Gecenin sonuna doğru yorgun, terli ve bir o kadar da keyifliyim…<br />
Geceye devam eden dönem arkadaşlarımın kolları arasında<br />
bir siyah-beyaz nostaljisi arkasından işkembe çorbası<br />
çok iyi gidiyor.<br />
Ertesi sabah dönüş yolunda ağzımız kulaklarımızda. Kulağımızda<br />
ise Sweet Dreams are made of these….<br />
Murat GÜL a.k.a. Dj M.Gee’80<br />
87<br />
MAYIS2009 ko<strong>le</strong>jli<strong>le</strong>r
K a y b e t t i k l e r i m i z<br />
Prof. Dr. ALİ İLHAN ERONAT’60<br />
3 Temmuz 1942 yılında <strong>Ankara</strong>’da doğdu. 1960 yılında <strong>TED</strong><br />
<strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji’ni, 1965 yılında da <strong>Ankara</strong> İktisadi ve Tica<strong>ri</strong> İlim<strong>le</strong>r<br />
Akademisi’ni bitirdi. 1965-1967’de yedek subaylık görevini<br />
tamamladı. 1968 yılında <strong>Ankara</strong> İktisadi ve Tica<strong>ri</strong> İlim<strong>le</strong>r Akademisi<br />
İktisat Kürsüsü’ne asistan olarak tayin oldu. 1973 ta<strong>ri</strong>hinde “doktor”<br />
unvanını aldı. 1973-1974 ta<strong>ri</strong>h<strong>le</strong><strong>ri</strong>nde İngiltere Reading Üniversitesi’nde<br />
araştırmacı olarak çalışmalarda bulundu.<br />
1976 yılında “doçent” oldu. 1981 yılında <strong>Ankara</strong> İktisadi ve<br />
Tica<strong>ri</strong> İlim<strong>le</strong>r Akademisi, yeni kurulan Gazi Üniversitesi’ne<br />
bağlanınca bu fakültenin İktisat Teo<strong>ri</strong>si Anabilim dalında doçent<br />
olarak görevini sürdürdü. Ayrıca 1982 -1985 ta<strong>ri</strong>h<strong>le</strong><strong>ri</strong> arasında<br />
Gazi Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesi’nde dekan yardımcısı ve<br />
vekili olarak görev aldı. Adı geçen fakültenin yönetim kurulu<br />
üyeliği ve üniversite senatosu üyeliği görev<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni yürüttü. 1989’da<br />
“profesörlüğe” yükseltildi. 1992 -1995 ta<strong>ri</strong>h<strong>le</strong><strong>ri</strong> arasında Gazi<br />
Üniversitesi İktisadi ve İda<strong>ri</strong> Bilim<strong>le</strong>r Fakültesi’nde dekan yardımcılığı<br />
ve İktisat Teo<strong>ri</strong>si Anabilim Dalı başkanlığını on yılı aşkın bir<br />
zaman sürdürdü. 2004 yılında emekli oldu. 5 Şubat 2009 yılında<br />
kanserden ö<strong>le</strong>n Ali İlhan Eronat 43 yıllık evli, iki çocuk babası iki<br />
de torun sahibiydi.<br />
Kendisine Allah’tan rahmet ve ai<strong>le</strong>sine başsağlığı di<strong>le</strong><strong>ri</strong>z.<br />
FETHİ İNCE (1933 - 2009)<br />
<strong>TED</strong> <strong>Ankara</strong> Ko<strong>le</strong>ji Vakfı’nda 1955 - 2005 yılları arasında<br />
Muhasebe Müdürü, 2005-2008 yılları arasında Genel Müdürlük’te<br />
Mali Danışman ve 2008-2009 yılları arasında Yönetim Kurulu’nda<br />
Mali Danışman görev<strong>le</strong><strong>ri</strong>ni yürüten Fethi İnce, hayatını kay<strong>bet</strong>miştir.<br />
Kendisine Allah’tan rahmet ve ai<strong>le</strong>sine başsağlığı di<strong>le</strong><strong>ri</strong>z.<br />
UMUT CANBOLAT’05<br />
Lise kısmı emekli ta<strong>ri</strong>h öğretmen<strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>den Sayın Tülin Canbolat’ın<br />
oğlu, 2005 mezunumuz Umut Canbolat, geçirdiği elim bir<br />
trafik kazası sonucu vefat etmiştir.<br />
Kendisine Allah’tan rahmet ve ai<strong>le</strong>sine başsağlığı di<strong>le</strong><strong>ri</strong>z.<br />
AYDAN TAVŞANLI DİRİM’81<br />
1981 mezunumuz Aydan Tavşanlı Di<strong>ri</strong>m vefat etmiştir.<br />
Kendisine Allah’tan rahmet ve ai<strong>le</strong>sine başsağlığı di<strong>le</strong><strong>ri</strong>z.<br />
<strong>Kay</strong><strong>bet</strong><strong>tik</strong><strong>le</strong><strong>ri</strong><strong>miz</strong>e Allah’tan rahmet, baþta yakýnlarý olmak üzere<br />
tüm Ko<strong>le</strong>j camiasýna baþsaðlýðý diliyoruz.