Din Sosyolojisi - Anadolu Üniversitesi
Din Sosyolojisi - Anadolu Üniversitesi
Din Sosyolojisi - Anadolu Üniversitesi
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
<strong>Din</strong>in tamamen kültür ürünü olduğunu iddia eden görüş, on dokuzuncu<br />
yüzyıldaki salt antropolojik ve sosyolojik yaklaşımların sonucu olarak ortaya<br />
çıkmıştır. Bu görüş pozitivist bir yaklaşıma dayanır. Pozitivizm deney ve<br />
gözleme dayanan modern bilimi kabul edip, dini ve metafizik açıklamaları<br />
bilim öncesi düşünme biçimi oldukları gerekçesiyle baştan reddeden bir<br />
anlayıştır. Pozitivist yaklaşımı benimseyen on dokuzuncu yüzyıl sosyal<br />
bilimcileri, o dönemde zirveye çıkan antropolojik verileri de kendi düşüncelerine<br />
destek için kullanmışlardır. Yani ilkel olarak nitelendirilen kabileler<br />
hakkındaki verileri toparlayıp, onların zihniyetlerini çözümlemeye çalışarak<br />
dinin insan ürünü olduğunu iddia etmişlerdir. Bu konuda her meseleyi<br />
toplumsal faktörlerle izah etmeye çalışan Durkheim gibi sosyologlar ile her<br />
meseleyi psikolojik faktörlere indirgeyen Freud gibi psikologların uzlaştığı<br />
görülür. <strong>Din</strong>in kaynağının ilahî olduğunun reddedilmesi beraberinde dinle<br />
ilgili diğer öğelerin de reddedilmesi sonucunu doğurmuştur. Böylelikle vahiy,<br />
peygamberlik, kutsal kitap, mucizeler reddedilmiştir. Dolayısıyla dini olarak<br />
bilinen her şey bir kültür ürününe dönüştürülmüştür. Günümüz sosyal bilimi<br />
ise artık dinin kaynağı tartışmalarını bir kenara bırakmıştır. Zira bu konunun<br />
hem artık doğrudan bilimin konusu olmadığı düşünülmekte hem de eldeki<br />
verilerden hareketle kesin sonuçlara ulaşmanın imkânsızlığı üzerinde durulmaktadır.<br />
Sosyal bilimler çok yakın dönemleri bile çözümlerken ciddi yaklaşım<br />
farkları gösterirken, hatta sosyal bilimlerin bilimselliği ciddi bir tartışma<br />
konusu olmuşken, tarih öncesi döneme ait olan ve çok az verinin bulunduğu<br />
bir konuda kesin sonuçlara ulaşmak hakikaten mümkün değildir.<br />
Bu konudaki ikinci aşırı görüş ise dinin topluma hâkim olduktan sonra<br />
kültürün bütününü kuşattığı, geleneği tamamıyla düzenlediği şeklindeki<br />
yaklaşımdır. Bu yaklaşım ile Hıristiyan medeniyeti bütünüyle Hıristiyanlığın<br />
şekillendirdiği, İslam medeniyeti ise bütünüyle İslam’ın şekillendirdiği büyük<br />
kültürel yapılar olarak görülür. <strong>Din</strong>ler belirli bir zihniyetle kültürel yapıyı ana<br />
hatlarıyla şekillendirirler ancak bunu bütün detaylara kadar indirmek<br />
mümkün değildir. Zira medeniyetler uzun bir tarihî süreçten sonra ortaya<br />
çıkar. Oysa dinin ilk ortaya çıkışı sınırlı bir coğrafya ve sınırlı bir zaman<br />
dilimindedir. Kaldı ki dinler, ilk ortaya çıktıkları toplumlarda da kültürü<br />
bütünüyle değiştirmezler, eski kültürel yapı bir bölümüyle devam eder.<br />
Örneğin ülkemizde, Batı dünyasında ve neredeyse bütün dünyada yaygın bir<br />
şekilde kutlanan miladi yılbaşının bir Hıristiyan geleneği olduğu şeklinde<br />
popüler bir söylem vardır. Oysa Hıristiyanlar da bunun eski bir putperest<br />
bayramı olduğunu kabul ederler. Katolikler İsa’nın doğumunu 24 Aralık’ta,<br />
Ortodokslar ise 6 Ocak’ta idrak ederler. Bugün Yedinci Gün Adventistleri<br />
Noel ve Paskalya bayramlarının putperest kaynaklı olduğuna inandıklarından<br />
kutlamamaktadırlar. Ayrıca Nedamet Cuması, İsa’nın Göğe Yükselişi gibi dini<br />
bayramları da İncillerde olmadığı gerekçesiyle reddetmektedirler. Başka bir<br />
Adventist hareket olan Yehova Şahitleri haç sembolünün putperest menşeli<br />
olduğunu iddia etmektedirler. Onlara göre Hz. İsa düz bir direk üzerinde<br />
öldürülmüş, haç şeklinde bir direkte çarmıha gerilmemiştir. Ancak bu tür<br />
itirazlara rağmen yılbaşının ve haçın Batı kültüründeki önemi tartışılmazdır.<br />
İslam’ın da kültürümüzün bütününü kuşattığı şeklindeki anlayış benzer<br />
bir yaklaşımdır. Şüphesiz Türk, Pers, Berberi gibi milletler Müslüman<br />
olduktan sonra kültürel yapılarında büyük değişimler yaşamışlardır ancak<br />
geleneklerinin tamamını terk etmedikleri gibi bir kısmını da İslam’dan sonra<br />
devam ettirmişlerdir. Bugün <strong>Anadolu</strong>, İran, Kafkasya, Orta Asya gibi büyük<br />
bir coğrafyada farklı milletlerin kutladıkları Nevruz İslam öncesi bir bayram<br />
olmasına rağmen bütün canlılığıyla devam etmektedir. Dolayısıyla dinin<br />
kültürü genel olarak şekillendirdiğini söylemek mümkünse de, kültürün<br />
173