13.09.2013 Views

kaonlık iobbnun aydınlık ufukbrı prof. dr. Reha Oğuz Türkkan

kaonlık iobbnun aydınlık ufukbrı prof. dr. Reha Oğuz Türkkan

kaonlık iobbnun aydınlık ufukbrı prof. dr. Reha Oğuz Türkkan

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

• • • • *<br />

EKİM : 1977<br />

SAYI : 77<br />

YAVUI AKPt^<br />

.<br />

. . ; : - . . " " • - v ^<br />

-<br />

:<br />

'•. ' v : . ; ' . •• ••:'.'•. , . r • . , • . • • • • •<br />

• i|ip;||§<br />

*' ' • . ; • • - '<br />

• • -<br />

'•".V'V -' '•'' ..<br />

^ - ; m •.••>.•••• . . . .<br />

<strong>kaonlık</strong> <strong>iobbnun</strong> <strong>aydınlık</strong> <strong>ufukbrı</strong><br />

<strong>prof</strong>. <strong>dr</strong>. <strong>Reha</strong> <strong>Oğuz</strong> <strong>Türkkan</strong>


"ÖRE AYLIK FİKİR ve SANAT DERGİSİ<br />

Karanlık Tablonun Aydınlık Ufukları<br />

Töre, T. C. Millî Eğitim<br />

Bakanlığın'ca Tebliğler Der-<br />

Prof. Dr. REHA OĞUZ TÜRKKAN 4 gisi'nin 8 Kasım 1976 tarih ve<br />

1906 numaralı sayısının 408.<br />

Bozkurtlarm Diriliş Destanından<br />

sayfasında tavsiye edilmiştir.<br />

NİYAZİ YILDIRIM GENCOSMANOĞLU 7<br />

12 Mart'in Siyasî Şube Müdürü<br />

ligiz Aykutlu Açıklıyor<br />

Konuşan : EMİNE IŞINSU 11<br />

Basamaklar<br />

YETİK OZAN 16<br />

Müslüman Olmadan Önoe Araplar'da<br />

ve Türkler'de Totemizm Meselesi<br />

Dr. A. VEHBİ ECER 17<br />

Şehriyar'ın Behcetabad Hatırası<br />

Prof. Gulamhüseyn Bekdili<br />

A. YAVUZ AKPINAR 22<br />

Balacalara Hediye<br />

AHMET ALİ ARSLAN<br />

Sanatçıların Meziyetleri<br />

MAHİR CANOVA<br />

Macar Şahlanışı<br />

HİKMET İNCE<br />

Desenler :<br />

GARİP KAFKASLI<br />

25<br />

33<br />

36<br />

Her türlü haberleşme a<strong>dr</strong>esi :<br />

PK. 211, Kızılay - ANKARA<br />

Abone şartlan :<br />

Yurt içi yıllık : 60 TL<br />

Yurt dışı yıllık : 120 TL.<br />

Yurt içi havaleler 71978 numaralı<br />

posta çekine; yurt dışı<br />

havaleler Türkiye İş Bankası,<br />

Ankara Gaziosmanpaşa Şubesi<br />

72 numaralı hesaba yapıl<br />

malıdır.<br />

Kurucusu:<br />

HALİDE NUSRET<br />

ZORLÜTUNA<br />

Sahibi :<br />

EMİNE IŞINSU ÖKSÜZ<br />

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü<br />

MERİÇ COŞKUN<br />

Basıldığı yer :<br />

Bilim Batbaası • Ankara<br />

Dağıtım : ANDA<br />

İlân Şartları :<br />

Tam sayfa : 5.000 TL.<br />

Yarı msayfa : 3.000 TL.<br />

1/4 sayfa : 1.500 TL<br />

Her hakkı mahfuzdur. TÖRE'de<br />

yayımlanan yazılar ,TÖRE<br />

Dergisinden yazılı izin aihnmadıkça<br />

hiçbir surette iktibas<br />

edilemez.


TÖRE' den<br />

Değerli okuyucular,<br />

Yayın hayatına atıldığımızdan bu yana çeşitli güçlüklere göğüs gererek<br />

ve bütün imkânları zorlayarak; çağımızın «ideolojiler savaşı»nda güçlü bir<br />

silâh olarak kabul edilen Töre'nin ülküye ve dolayısıyla sizlere hizmetkâr<br />

olmasına çalıştık.<br />

Ancak son aylığın ağır maddî yükü bizi bir mesele ile karşı karşıya<br />

getirdi: Töre, Aldığımiız reklâmların maddî yardımı bile, bu zararı karşılamaktan<br />

uzaktır.<br />

Meselenin iki çözüm yolu vardı: Bir; Töre okuyucularına veda ederek,<br />

hizmet hayatına son verir. İki, fiatını artırır ve dağıtımdan da çekilerek her<br />

ay bayilerden dönen iade dergilerin zarar yükünden kurtulur.<br />

Mümkün olduğu kadar çok okuyucu ve ülkücü kuruluşlarla temas ederek,<br />

kendilerinden, meselenin çözüm şıklarından birini tercih etmelerini istedik...<br />

Aldığımız cevapları kısaca şöyle özetleyebiliriz : Bugünkü şartlar<br />

içinde Töre'ye daha çok görev düşmektedir, yayın hayatına devam etmek<br />

mecburiyetindedir. Eğer dergi kapatılırsa, ardında asla döldurulamıyacak<br />

bir boşluk bırakır.<br />

2 TÖREDEN


TABLONUN<br />

AYDINLIK<br />

\ / . ; . , . , ' • • • " • . - ; ' ; : ; ;<br />

Prof. Dr. REHA OĞUZ TÜRKKAN<br />

Geçen yazımda, her tarafı laçka<br />

olmuş halimizden yakınmıştım. Dertlerimizi<br />

deşip işi orada bırakırsam, benim<br />

de yıkıcı tenkit uzmanı solcularımızdan<br />

ve çeyrek aydınlarımızdan farkım<br />

olmaz. Şikâyet etmek ve> eleştirmek<br />

kolaydır; bu dertler de zaten ortadadır,<br />

herkesin gözü görüyor, yüreği<br />

sızlıyor. Mesele, bunları onarmanın<br />

çarelerini düşünmek, çıkmazlardan çıkış<br />

yolları bulmaktır.<br />

Her eleştiri çözümlere yönelik<br />

olmalıdır. Olmazsa, insan ümitsizliğe<br />

boğulur. Ümitsiz insan, yakıp yıkmak<br />

hırsına kapılır, yakut kendi küçük çıkarlarının<br />

dünyasına kapanır; zaten batacağına<br />

inandığı bu düzenden ne koparabilirse<br />

kâr sayar.<br />

Çözüm : İnsanımızda<br />

Geçen yazımda sayıp döktüğüm<br />

bozukluklarımız ve dertlerimiz o kadar<br />

çoktu ki, bunlara parekende çözüm<br />

aramak verimsiz olur. Hastalığın, kültürümüzden<br />

sanayi ve üretimimize; ahlâkımızdan<br />

trafiğimize; siyasetimizden<br />

sporumuza, paramızdan inancımıza kadar<br />

her alana yayılmış olması, arızî<br />

bir durumla karşı karşıya olmadığımızın<br />

işaretidir. Bu şumûllülük, tabanda<br />

hepsine ulaşan çok köklü bir sebebe<br />

dayandığını gösterir. Bu kök sebebe<br />

inmeden çözümler düşünürsek, tifoyu<br />

asprinle tedavi etmişçesine geçici<br />

sonuçlar alırız.<br />

Kanser gibi, millî yapımızın her<br />

kesimini kemiren bozukluklar, insan<br />

yapımızda birşeyin yanlış gittiğini<br />

gösteriyor. İnsanımızı mâne»n ve değer<br />

yargılarıyla birlikte sağlıklı yapmaya<br />

4 KARANLIK TABLONUN


Şu kadar yıldan beri daima okuyucularının arzuları istikametinde yayınına<br />

devam eden dergimiz, bu sefer de onların kararına uymayı, en tabii vazife<br />

saydı. Töre kapatılmayacak, ideolojiler mücadelesindeki güçlü yerini<br />

muhafaza ederek, Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi doğrultusunda hizmetine<br />

devam edecek.<br />

Fakat Aralık 1977'den itibaren Töre'nin yıllık abonesi 120 TL olacaktır.<br />

Öğretmen ve öğrenciler ise 10 TL'ye abone olabilirler. Yine Aralık 1977'den<br />

itibaren Töre dağıtımdan çekilecek, bayilerde bulunmayacak, yalnız abonelerine<br />

ve temsilcilerine posta ile ulaşacaktır.<br />

Temsilcilik konusunu bilmeyen ülküdaşlarımız için, bu müesseseyi bir<br />

kere daha açıklayalım. Temsilci arkadaşlarımız bulundukları çevre (okul,<br />

yurt, teşkilât dernek gibi) Töre'nin satışını yaparlar. Her ay istedikleri miktar<br />

dergi, kendilerine posta ile ve ödemeli olarak gönderilir... Aralık! ayından<br />

itibaren fiatı 10 TL. olacak olan Töre, temsilcilerine 7,5 TL/den ve ödemeli<br />

olarak gönderilecektir. Arkadaşlarımız dergiyi üzerindeki fiattan satacakar,<br />

aradaki fark kendilerine veya bağlı bulundukları müesseseye kalacaktır.<br />

Bu durumda yeni temsilci olmak temsilcilikten ayrılmak isteyen arkadaşlarımızın,<br />

15 Kasıma kadar bize müracaat etmelerini rica ederiz. Ayrıca<br />

şimdiye kadar dergiyi ANDA'dan alan ve Töre satışına devam etmek isteyen<br />

bayi ve kitapçılar da, bize istedikleri miktar dergiyi bildirerek «Töre temsilcisi»<br />

durumuna geçebilirler...<br />

Temsilcilerimiz, ellerinde kalan dergileri geri gönderdikleri takdirde,<br />

gönderdikleri miktar bir sonraki sayının hesabından düşülerek iade mekanizması<br />

çalıştırılmış olur.<br />

Fiat artışı 1 Aralık 1977'den itibaren uygulanacağı için, abone olmak<br />

veya abonelerini yeniletmek isteyen okuyucularımız, bu tarihe kadar yıllık<br />

abone için sadece 60 TL. gönderebilirler. Yurt içi aboneler 71978 numaran<br />

posta çeki hesabına, havale ücreti ödemeden yatırılabilir- Yurt dışı havaleler<br />

(Bu duruma göre yurt dışı abone ücreti 250 TL. olmakatdır) Türkiye İş<br />

Bankası, Gaziosmanpaşa Şubesi TAS MEV. A. 72. numaralı hesaba gönderilmelidir.<br />

Bundan böyle de okuyucularımıza en iyi şekilde hizmet etmeye kararlı<br />

olduğumuz için, önümüzdeki aylarda Töre'de değişiklikler yapmayı meselâ<br />

dergiye ek olarak bazı «özel sayılar» çıkarmayı düşünüyoruz. Her konuda<br />

bize daima yardımcı olan okuyucularımızdan «değişiklikler» ve «özel sayı»<br />

mevzularında fikir ve arzularını bildirmeleri bilhassa rica ederiz.<br />

Saygılarımızla. Tanrı Türk'ü Korusun. /<br />

TÖREDEN 3


yönelmezsek, sosyo-ekonomik çözümler<br />

boşa gider.<br />

Âdettir, bir problem çıktı mıydı<br />

hukukçular hemen «Yeni yasalar çıkaralım.»<br />

derler. İdareciler, «Polis bu işi<br />

sıkı tutsun.» der. İktisatçı ve toplumbilimci:<br />

Üretimi artıralım, nüfusu azaltalım,<br />

servet eşitliği getirelim.» gibi<br />

reçeteler yazmaya başlarlar. Maliyeciler<br />

işi para, kredi, yatırım, eğitimciler<br />

ise ders ayarlamaları ve Üniversitedeki<br />

kapasite artırılması gibi çarelerle<br />

ortaya atılırlar. Diğer Çözümlerin<br />

yetersizliği<br />

Halbuki, insan faktörü değişmeden<br />

bırakılmışsa, bir yanda sıkıştırılan<br />

vida, az sonra gene laçka olacaktır.<br />

Sıkı kanunlar çıkardık diyelim;<br />

bunları nihayet uygulayacak olanlar<br />

insanlardır, makineler değil.<br />

İstanbul ve Ankara'da, taksilerin<br />

taksimetrelerini açarek yolcu taşımaları<br />

yolunda kimbilir kaç yasa ve nizam<br />

yardır, ne şoför dinliyor, ne de<br />

polis aldırıyor. Şu son Emlâk Kıymet<br />

beyanı kanununu alın (Emlâk satımında<br />

vergi kaçakçılığı olmasın diye gerçeğe<br />

daha değerlerin verilmesini âmir;<br />

müeyyidesi de var) satarken daha<br />

yüksek fiattan satarsa, beyan ettiği<br />

değerle satış bedeli arasındaki farktan<br />

daha yüksek vergi ödemeğe mecbur<br />

olacak. Ama insanımız kurnaz;<br />

alıcıyla anlaşıyor, resmî evrakta düşük<br />

fiattan satılmış gibi gösteriliyor, üstü<br />

elden veriliyor.<br />

Devlet bürokrasimizin binlerce<br />

kanun ve kararnamesini gördüm. İnsanlarımız<br />

herbirine kanunen yakalanması<br />

imkânsız çareler ve kaçamaklar<br />

bulmuş. Ve tabi her kaçamaktan yarar-<br />

TÜRKKAN<br />

lanan bir sürü «yiyiciler» türemiş. Sanırsınız<br />

ki şu arapsaçı gibi örülen<br />

«mevzuat», kaçamakları önlemek için<br />

değil, arada çimlenecek olan yeni yeni<br />

imkânlar çıkarmak için icat edilmiş!<br />

Üretimi artırmak için, yeni makinalar<br />

ve daha modern işletme metotları<br />

kadar, her kademede çalışacak<br />

insanların da çalışkanlığı, vicdanlılığı,<br />

bigisi ve gereğinde az çok fedakârlığı<br />

gerekir.<br />

Bunlar da, o toplumdaki işçi, usta<br />

kalfa, müdür, mühendis, işletmeci,<br />

müteahhit gibi çeşit çeşit etiketli,<br />

fakat sizin bizim gibi insan olan yaratıkların<br />

karakterine, değer hükmüne,<br />

davranışına bakar. Üretim çoğalsa bile,<br />

sunî darlıklar yaratacak olanlar gene<br />

bu toplumun insanlarıdır. Herşey<br />

doğru akıp gitse, fabrikaları, tankerleri,<br />

barajları kundaklayacak kadar vicdansız,<br />

milliyetsiz insanlar bu toplumdan<br />

çıkarsa, bu üretim de, en iyi makinalara<br />

ve yatırımlara rağmen, zaman<br />

zaman aksayacaktır.<br />

Servetin eşitliği, komünist hayalinden,<br />

müslümanlığın «hakkaniyet»<br />

şeklindeki anlayışına kadar çeşitli<br />

dozlarda uygulanmak istenebilir; fakat<br />

gene o toplumun insanı o hayâl ve imkânları<br />

altüst edebilir, eski kapitalist<br />

sınıf yerine bu sefer bir başka sınıfın<br />

eşitsizliğini kendi lehine bozar; hem<br />

de eşitlik adına! Orvvel'in domuzları<br />

gibi, ya bir zorba gurubu, ya bürokratlar,<br />

komserler, bilmem neler, «Hepimiz<br />

eşitiz ama biz daha eşitiz.» der<br />

çıkarlar.<br />

Üniversitelerde kapasite arttırırsınız,<br />

okuma fırsatını kazananlar (yani<br />

5


insanlar) boykotlarla bu bulunmaz fırsatları<br />

harcarlar. Yılda bir çok hafta<br />

ders ancak görürler. Yahut üniversiteyi<br />

bir anarşi yuvası ve silâh deposu<br />

haline getirirler. Televizyonla öğretimi<br />

de devreye sokup dışarda kalanlara<br />

imkân sağlarsınız, bunu idare edecek<br />

olan insanların çıkarcı hesapları,<br />

siyaset oyunları veya kaabiliyetsizlikleri<br />

yüzünden işlenmez hale gelir, fama<br />

para da, makine de, plân da ihtiyaç<br />

da, kanunlar da vardır.)<br />

Başka her şey bozuk olsa da!<br />

Demek ki gerekli kanunlar, yeterli<br />

finansman, doğru plân, modern ma-<br />

1 kina, geçerli iktisadî sistemler, hattâ<br />

polis gücü ve ordu gücü, şu insan unsuru<br />

bozuksa, büyük bir fayda sağlamaya<br />

yetmeyecektir. Buna karşılık<br />

diğer faktörler eksik olsa da, insan<br />

faktörü sağlam olunca, işler eninde<br />

sonunda yoluna girer. İnsanı güçlü olan<br />

toplumda yanlış kanunlar da düzelir,<br />

haksız servet dağılımı da daha<br />

âdillejşir, para da bulunur makina da,<br />

sistem de.<br />

2. Dünya savaşından sonraki Afmanya'yı<br />

hatırlayın: Memleket yıkılmış<br />

yakılmış, fabrikaların ayakta kalanları<br />

Ruslar tarafından sökülüp götürülmüş,<br />

hazine tamtakır hale geılmiş,<br />

eski kanunlar yürürsüzleşmiş, iktisadî<br />

düzen tepetaklak olmuş ve Almanya<br />

düşman işgalinde kalmıştı- Buna<br />

rağmen, insan unsuru sağlamdı; iyi<br />

eğitilmişti, belirli prensiplere sahipti,<br />

çalışkandı, kanuna ve başkasının (Almansa<br />

eğer) hakkına saygılıydı. Almanya'nın<br />

kalkınması, tekrar en kuvvetli<br />

devletlerden biri haline gelmesi<br />

«mark»ın kaya gibi oturması, yurtdaş-<br />

6<br />

ların refah içinde yüzmesi artık bir an<br />

meselesiydi; oldu. Buna «mucize»<br />

dediler; mucize değildi, beklenmeliydi.<br />

İş hayatında da bu prensip aynen<br />

geçerlidir.<br />

Harvard Üniversitesinin İşletmecilik<br />

Bölümü, uzun bir araştırmadan<br />

sonra, şu sonuca varmıştı: Bir işletmenin<br />

bütün imkânları (sermayesi,<br />

araçları, ürettiği malı ve piyasası)<br />

fevkalade olsa da, yönetici ka<strong>dr</strong>osu<br />

zayıf olsa başaramıyor; buna karşılık<br />

üretim imkânları bozuk olan bir teşebbüsün<br />

yöneticileri iyi ise, menfi şartlar<br />

düzeltiliyor ve başarıya ulaşıyor.<br />

Yani «insan» denen faktörün hepsinden<br />

üstün ve her şeyden önce ger<br />

liyor. Dr. Agâh Oktay Güner'in son<br />

yayımlanan «Verim Ekonomisi» isimli<br />

eserini, özetleyecek olursam, belki<br />

de tek bu noktaya bağlarım.<br />

Gerçek Kök- Çözüm<br />

Marksistler, pozitivistler, şu veya<br />

bu renkteki maddiyata yönelmiş mühendisler,<br />

iktisatçılar, hukukçular, ne<br />

sanırlasa sansınlar, en «görkemli»<br />

plânları ve en nice artık reçeteleri bile,<br />

bu insan faktörünü hesaba katmamışsa<br />

iflâsa mahkûmdur. Tarihimize<br />

bakın : Bizi ne ters coğrafya şartları,<br />

ne sakat iktisadî düzenler, ne zayıf<br />

üretim, ne de şu veya bu din geri bırakabilmiştir.<br />

Türk insanı, bütün hasletleriyle<br />

diri olduğu çağlarda her zorluğu<br />

yenmiş, dünyayı avcunda tutmuştur,<br />

Ama, bugün olduğu gibi, bu Türk<br />

insanı manen zedelenmişse hiç bir<br />

çare ve çözüm fayda vermemiştir.<br />

Çünkü gerçek çözümü, Türk insanının<br />

iyileşmesinde aramak şarttır.<br />

KARANLIK TABLONUN


BOZKURTLARIN DİRİLİŞ DESTANI'INDAN<br />

GENÇOSMANOĞLU<br />

Saz ve söz ehlinden bir garip ozan, milletinin içine ayrılık<br />

tohumları ekenleri gördü;<br />

Türk'ün geçmişini, geleceğini, töresini, iymanım...<br />

inkâr edip soysuzluğa baş çekenleri gördü;<br />

Alevîlik, Sünnîlik, Kızılbaşlık... diye, <strong>Oğuz</strong> boylarının<br />

ocağına incir ağacı dikenleri gördü.<br />

Düşmanlarca kandırılıp kardaş kanı dökenleri gördü;<br />

Bağırsa duyulmazdı, duyanlar ayılmazdı.<br />

Gönlü ve gözleri doldu; dede yadigârı sazını duvardan<br />

aldı; j ; : ],! 'J<br />

Kendisi bin yıl önceki bir Alp-Eren, sazı da Kopuz oldu;<br />

Gözlerinin ve gönlünün dolusu ile milletine seslenip<br />

çaldı çaldı çaldı...<br />

Kanayan yarayı tuzladı, ağladı, sızladı... <strong>Oğuz</strong> boylarını<br />

<strong>Oğuz</strong>ladı, birlik ve dirlik üstüne kopuzladı, ayrılığı ve<br />

gayrılığı topuzladı:<br />

Ta ezelden hür milletiz,<br />

Soyu-sopu gür milletiz,<br />

Kandan, candan bir milletiz...<br />

Bir temel, bir duvar, bir taş<br />

Alevî, Sünnî, Kızılbaş!<br />

Aynı mayadan yoğrulur,<br />

«Türk», «Türkmen» diye çağrılır<br />

Aynı kıbleye doğrulur...<br />

Secdeye konan aynı baş<br />

Alevî, Sünnî Kızılbaş!<br />

Dedemiz bir. Torunlarız,<br />

Dün, bugün, ve yarınlarız,<br />

Yüceleriz, derinleriz...<br />

Yunus Emre, Hacı Bektaş<br />

Alevî, Sünnî Kızılbaş!<br />

\ •


<strong>Oğuz</strong>'un yirmidört boyu,<br />

Yüce Türk'ün şanlı soyu,<br />

Dede, baba, amca, dayı,<br />

Bibi, teyze, bacı, kardaş..<br />

Alevî, Sünnî Kızılbaş!<br />

Olmaz ayrılıkta huzur,<br />

Olmaz münafıkta özür,<br />

Olmaz karavaştan vezir...<br />

ALKAEVLİ, KINIK, YAZIR<br />

Bir temel, bir duvar, bir taş<br />

Alevî, Sünnî Kızılbaş!<br />

Soysuza verirsen değer<br />

Döner ecdadına söğer...<br />

Haydi, haykır Türk'sen eğer!<br />

YAPARLU, DODURGA, DÖGER<br />

Bir temel, bir duvar, bir taş<br />

Alevî, Sünnî Kızılbaş!<br />

Fitne, fesat., bir kör kuyu<br />

Bir olmaktır Türk'ün huyu<br />

Vatanımın kırkbin köyü<br />

KARAEVLİ, BAYAT, KAYI<br />

Bir temel, bir duvar, bir taş<br />

Alevî, Sünnî Kızılbaş!<br />

Gönlüm Küskün, bağrım ezik<br />

Ne fidanlar düştü; yazık<br />

Unutma ey sütü bozuk!<br />

EYMÜR, SALUR, ÇEPNİ, KIZIK<br />

Bir temel, bir duvar, bir taş<br />

Alevî, Sünnî Kızılbaş!<br />

BOZKURTLARIN


GENÇOSMANOĞLU<br />

Bu gök, bu deniz, bu hava,<br />

Bu yayla, bu dağ, bu ova...<br />

Kanımızla geldi tava!<br />

ALAYUNTLU, BÛGDÜZ, YIVA<br />

Bir temel, bir duvar, bir taş<br />

Alevî, Sünnî Kızılbaş!<br />

Birlikte bayrak açana,<br />

Koş birlik andı içene..<br />

Lanet birlikten kaçana!<br />

ÇAVULDUR, İĞDİR, BEÇENE<br />

Bir temel, bir duvar, bir taş<br />

Alevî, Sünnî Kızılbaş!<br />

Öz kardaşlar olmaz dargın<br />

Dargın olsa, düşer yorgun<br />

Haydi, ey YÜREGİR, KARGIN!<br />

Haykır gece, gündüz hergün:<br />

Bir temel, bir duvar, bir taş<br />

Alevî, Sünnî Kızılbaş!<br />

Bir gövdede bir can yaşar<br />

Çetin yollar dağdan aşar<br />

Haydi, durma sen de başar..<br />

BEGDİLİ, BAYINDIR, AVŞAR<br />

Bir temel, bir duvar, bir taş<br />

Alevî, Sünnî Kızılbaş!<br />

Bilsin bunu ar edenler,<br />

Söz, canına kâr edenler...<br />

Soyunu inkâr edenler<br />

Haram zadedir; ey kardaş<br />

Alevî, Sünnî Kızılbaş!


Ey paraya, pula yatan!<br />

Sensin bizi ayrı tutan;<br />

Allah'tan kork, kuldan utan<br />

Ebâ-enced bir, öz kardaş<br />

Alevî, Sünnî Kızılbaş!<br />

İçimize kin soktular,<br />

Dinsizliği, din soktular,<br />

Kızıl Moskof, Çin soktular...<br />

Dediler: Olsun hurdahaş<br />

Alevî, Sünnî Kızılbaş!<br />

Yüzümüzden öven bunlar<br />

Ardımızdan söven bunlar,<br />

Seni, beni döven bunlar...<br />

İsterler olsun hurdahaş<br />

Alevî, Sünnî Kızılbaş!<br />

Ağam! Ev bizim, söz bizim,<br />

Yürek yakan bu köz bizim,<br />

Bu kan, bu can, bu öz bizim...<br />

Aynı doku, aynı kumaş<br />

Alevî, Sünnî Kızılbaş!<br />

Uyudun kaç asır boyu..<br />

Uyan ey <strong>Oğuz</strong>'un soyu!<br />

Dede, baba, amca, dayı...<br />

Bayram et, haydi kucaklaş<br />

Alevî, Sünnî Kızılbaş!<br />

NİYAZİ YILDIRIM GENÇOSMANOĞLU<br />

BOZKURTLARIN


12 MARTIN<br />

• • ••<br />

SİYASI ŞUBE MUDURU<br />

ILGIZ AYKUTLU<br />

AÇIKLIYOR : 4<br />

— Emniyetten Üç kişi \<br />

Konuşan : EMİNE IŞINSU<br />

— Evet Türk Emniyeti<br />

adına çok acı, çok utanç<br />

Verici bir olaydır bu, demiştim.<br />

Doğru üç kişiydiler;<br />

Muzaffer Yılmaz,<br />

Rafet Kaplangı ve Adnan<br />

Çakmak, Daha önce<br />

de söylediğim gibi<br />

Moskova ve Pekin, «hedef<br />

ülke»de aralarında<br />

fraksiyon farkı olan bir<br />

kaç gurupla «iş»e başlar,<br />

ve öyle yürütürler. Bu<br />

zatlar «Denizciler Gurubu»<br />

tabir edilen Hikmet<br />

Kıvılcımlı hücresi ile<br />

irtibat halindeymişler,<br />

Bu gurubun eylem mümessilli<br />

Sarp Kuray'dı.<br />

Muzaffer Yılmaz ope­<br />

AYKUTLU<br />

rasyonunda bizzat çalıştığım<br />

için size onu anlatayım.<br />

Muzaffer Yılmaz<br />

benden bir süre önce İstanbul<br />

Siyasi Şube Müdürlüğü<br />

yapmış biri...<br />

Benim dönemimde müfettişti,<br />

Emniyet'de müfettişlik<br />

görevi bir nevi<br />

geri hizmettir, kızağa<br />

çekilmektir. Küçümsediğini<br />

için söyletmiyorum,<br />

bir gerçeği ifade ediyorum.<br />

Neyse, diğer İkiside<br />

müfettiştiler, görevleri<br />

İstanbul dışındaydı.<br />

Muzaffer Ylmaz ise İstanbul'da<br />

hizmette. Kendisiyle<br />

beraber hiç çalışmadık-<br />

Onu ilk defa ha­<br />

va alanında görmüştüm.<br />

Zamanın Başbakan'ı geliyordu,<br />

yanında bir kaç<br />

milletvekili falan vardı.<br />

Baktım, pek şık giyinmiş<br />

biri bana ve sanırım<br />

herkese garip gelecek<br />

şekilde, milletvekillerine<br />

saygı gösterişleri<br />

içinde, yerlere kadar eğilip<br />

bükülmeler, şu bu..<br />

Merak edip sordum:<br />

«Kimdir bu zat?» «Kırklareli<br />

Emniyet Müdürü<br />

Muzaffer Yılmaz» dediler.<br />

Sinirlendim, çünkü<br />

bir emniyet görevlisine<br />

riyakârlığa varan aşırı<br />

hareketleri hiç yakıştıramamıştım.<br />

Ayrıca bir se-<br />

11


ep de yoktu. Olsa olsa<br />

karakter zafiyeti* yahut<br />

ard-niyet!.. Biz elbet Başbakana,milletvekillerine<br />

saygı gösteririz,<br />

fakat aşşağılık tabir<br />

edebileceğim, iki büklüm<br />

selâmlar vermeyiz.<br />

Yılışıklık hiç kimseye,<br />

hele bir polise asla yakışmaz.<br />

Tabiatına ters<br />

düşer bir kez.. Her neyse..<br />

Tuvalet Duvarındaki üs­<br />

te!<br />

Zaman geldi, olaylar<br />

başladı. Biz Hasan Çetin'i<br />

yakaladık. Hasan,<br />

Küçükçekmece'de Cami<br />

Sokağı v nın karşısında bir<br />

evde kalıyordu. Bizim<br />

malûm metot gereği Hasan'ın<br />

evine bir polis<br />

hücresi yerleştirdim. Biliyorsunuz<br />

artık, bu bekleyiş<br />

bazen aylarca sürebilir<br />

fakat mutlak netice<br />

verir... Bu seferki<br />

netice değişik oldu. Efendim,<br />

memur arkadaşlardan<br />

biri, bir gün evin<br />

duvarları sıvasız tuvaletinde,<br />

taşlar arasında<br />

sıkışmış bir kağıt görür.<br />

Meraklanıp, çeker bakar<br />

ki, bir uzun isim ve a<strong>dr</strong>es<br />

listesi. İlk isim de<br />

Osman Çelen... Yani bir<br />

süre önce yazıhanesinde<br />

soygun yapılan komisyoncu.<br />

İsimlerin yanında<br />

o şahıslara ait bilgiler..<br />

Hepsi zengin iş adamları..<br />

Memurum telefonla<br />

durumu bana bildirdi.<br />

Hemen getirttim listeyi.<br />

Allah Allah öyle bilgiler<br />

ki, bunları asker menşeli<br />

kimse bilemez, ancak<br />

polise ait bilgiler.<br />

Kafam karıştı, canım sıkıldı.<br />

Hasan Çetin'i çağırttım,<br />

sordum:<br />

«Ne ulan bu liste, sizin<br />

içinizde bir polis<br />

var, anlat bakalım..»<br />

«Var abi.»<br />

«Kim?»<br />

«Polis Muzaffer.»<br />

«Ne polisi bu Muzaffer?...»<br />

«Valla bilmiyorum abi,<br />

yalnız galiba Siyasî Şube<br />

Müdürlüğü falan yapmış,<br />

öyle söyledi.»<br />

Hasan'ın sözleri beni<br />

çok rahatsız etti, bu polisin<br />

Muzaffer Yılmaz<br />

olduğunu anlamıştım.<br />

Bahsettiğim malumatı onun<br />

bilmesi tabiîdi, fakat<br />

Osman Çelen de onun<br />

pek iyi arkadaşı!<br />

— ligiz Bey, Hasarı<br />

Çetin'in bukadar kolay<br />

itiraf etmesi normal mi?<br />

— Efendim, o sırada direnci<br />

kırılmıştı, her şeyi<br />

itiraf etmeye hazır bir<br />

haldeydi. Bazı sanıklar<br />

işin başında çözülürler,<br />

bazıları bir süre direnir.<br />

Fakat çözüldükten sonra<br />

her şeyi doğru olarak<br />

anlatırlar...<br />

İşkence mi?<br />

— 12 Mart sonrası mahkemelerde<br />

ve yazılan<br />

pek çok makalede, romanda<br />

polisin sanıklara<br />

çok kötü işkence yaptığı<br />

söylendi. Bu «direnç kırma»<br />

mevzuunda, iddia edilen<br />

işkencelerin mi<br />

rolü oluyordu?...<br />

— Öyle işkence konusunda<br />

pek çok, pek çirkin<br />

iddialarda daha doğrusu<br />

iftiralarda bulunuldu.<br />

Yok böyle bir şey.<br />

Asla, ne benim zamanım<br />

da ne, ne benden sonraki<br />

arkadaşların hizmetleri<br />

sırasında; ne bizde ne<br />

bizim dışımızdaki sorgulamalarda,<br />

kesin olarak<br />

gayri ahlakî hiç bir hare<br />

kette bulunulmamıştır<br />

sanıklara. Bunu şunun<br />

için yapmayız, yapamayız:<br />

Bir, Devlet el koyduğu<br />

olayda vatandaşının<br />

katil de olsa, vatan<br />

haini de olsa; canını ve<br />

namusunu korumak esirgemekle<br />

vezifelidir- Devlet<br />

onun can ve ırz güvenliğinin<br />

sorumlusudur<br />

artık. İftira edilen çirkin<br />

davranışlarda bulunma<br />

miza önce devlet formasyonumuz<br />

manidir. İ-<br />

12 YILMAZ


ki, biz «dâva» adamıyız,<br />

milliyetçiyiz diyoruz, mil<br />

liyetçilik dâvasının karın<br />

ca kaderince hizmetkârlarıyız,<br />

gayri ahlâki hareketleri<br />

yapmak, yapanlara<br />

göz yummak, bu konuda<br />

özellikle hassas<br />

davranmamak; dâvamıza<br />

gölge düşürür. Yapılan<br />

her küçük hatâ, dâvayı<br />

zedeler. Bunun şuurundayız...<br />

Merkezi Lon<strong>dr</strong>a'da olan<br />

ve Moskova'dan finanse<br />

edilen «dünya af<br />

örgütü» nün marifetidir<br />

bütün bu iftiralar. Bu ko<br />

nuya, İlkay Demir'den<br />

bahsederken,tekrar temas<br />

edelim Emine Hanım.<br />

Görev: A<strong>dr</strong>es tesbiti!<br />

— Evet asıl konuyu dağıttık<br />

galiba, Muzaffer<br />

Yılmaz'ın, ««Denizciler<br />

Gurubu»yla teması olduğunu<br />

söylemiştiniz.<br />

— Muzaffer Yılmaz bu<br />

gurubun eylem temsilcisi<br />

Sarp Kuray'la ilişki kuruyor.<br />

Sarp, Yılmaz'dan<br />

soyulacak zengin iş adamlarının<br />

a<strong>dr</strong>eslerini<br />

bulmasını, gerekirse<br />

soygunda yardımcı olma<br />

sini istiyor ve bu işine<br />

karşılık, her soygundan<br />

kendisine yüzde 35 hisse<br />

vadediyor.<br />

— Yani Muzaffer Yıl<br />

maz'ı bu işe iten ideolojik<br />

inanç değil ,para hırsıdır.<br />

Öyle kabul edebilirmiyiz?<br />

— Madde hırsı, bir bakıma<br />

öyle kabul edebiliriz<br />

zaten komünist ideolojiye<br />

hizmet edenlerin büyük<br />

bir kısmı para ile<br />

avlanan zavallılardır.<br />

Marksizm'in, kini ve hasetî<br />

ne kadar iyi bilediğini,<br />

insanı «insanlıktan»<br />

nasıl tecrih ettiğini konuşmuştuk.<br />

Muzaffer Yıl<br />

maz da, emniyetteki hizmetine<br />

karşılık aldığı<br />

parayı az bulan, memleketin<br />

genel seviyesine<br />

göre, çok daha iyi hayat<br />

şartlarına sahip olmak<br />

isteyen biri, pek şık kıyafetlere<br />

meraklı; terzisi,<br />

yalnız İstanbul'un değil,<br />

memleketin en ünlü<br />

terzilerinden. Yani Muzafferin<br />

daima, «daha<br />

çok para»ya ihtiyacı var.<br />

Osman Çelen Soygunu :<br />

— Böylece Sarp Kuray'la<br />

anlaşan Muzaffer Yılmaz,<br />

kırk kadar ismi: a<strong>dr</strong>esleri,<br />

şahısların özelliklerine<br />

paralarını nerede<br />

sakladıklarına dair<br />

bilgilerle, bizzat Hasan<br />

Çeıtin'e teslim ediyor.<br />

Listenin başında Osman<br />

Çelen'in ismi var. Osman<br />

Çelen iyi arkadaşı<br />

haftada birkaç gün uğru-<br />

yor onun yazıhanesine,<br />

çay kahve içip, sohbet<br />

ediyorlar. Fakat Çelen,<br />

yazıhanesinde pek para<br />

bulundurmuyor, çok tabii<br />

olarak parasını banka<br />

da muhafaza ediyor.<br />

Bunun üzerine- Sarp<br />

Kuray, Muzaffer Yılmaz'ın<br />

soygunda bizzat faal<br />

rol almasını istiyor. Ban<br />

kadaki para yazıhanede!;<br />

ki kasaya çekilecek, soy<br />

guncuları Muzaffer, ora<br />

ya götürecek...<br />

Muzaffer Yılmaz, Osman<br />

Çelen'e: «Osman<br />

diyor, haber aldım ihtilâl<br />

olacakmış, ihtilâlde<br />

biliyorsun, bankadaki pa<br />

ralara ©I koyarlar, sen<br />

en iyisi bankadaki hesaplarını<br />

temizle, paranı<br />

burada muhafaza et..»<br />

Osman Çelen önce<br />

pek aldırmıyorsa da, arkadaşının<br />

devamlı "ısrarlarına<br />

dayanamayıp, dediğini<br />

yapıyor. Muzaffer,<br />

paranın yazıhanedeki kasaya<br />

geldiğine emin olun<br />

ca, haberi arkadaşlarına<br />

iletiyor ve soygun akşamı,<br />

anarşistleri kendi arabasıyla<br />

taşıyıp Çelen*<br />

in yazıhanesini gösteriyor,<br />

kasanın yerini vs<br />

anlatıyor.<br />

Sevimsiz bir iş :<br />

Hasan Çetinle konuştuktan<br />

donra, bazı aras-<br />

AYKUTLU 13


tırmalar yaptım, listede<br />

ki yazı, Muzafferin el<br />

yazısı, tesbit edildi. Du<br />

rumu, Emniyet Müdürüne<br />

arzeıttim, Yılmaz'ın<br />

tevkif edilmesini iste -<br />

dim. «Takdir sizindir.»<br />

dedi... Şimdi önümüzde<br />

pek sevimsiz bir iş vardı.<br />

Emniyetten bir arkadaşı<br />

tutuklamak. Kim ya<br />

pacak bu işi?.. Bir kere<br />

Muzaffer Yılmaz'ın hizmet<br />

kademesindeki bir<br />

kişi] bir Başkomser yahut<br />

Emniyet Amiri ile<br />

tutuklatılmaz. En azından<br />

bir Şube Müdürü'ne<br />

düşer bu görev, aslında<br />

Emniyet Müdür Muavini'<br />

nin gitmesi lâzım. Fakat<br />

Emniyet Müdür Muavin<br />

leri, Yılmaz'ın şukadar<br />

yıllık arkadaşları, himaye<br />

kastıyla değil asla, fakat<br />

bir arkadaşı bu kadar<br />

rezil bir suçtan tutuklamaya<br />

gitmek, son derece<br />

can sıkıcı bir iş. Kim<br />

se istemiyor bunu yapmayı.<br />

Muavinler Emniyet<br />

Müdürü'ndan ve benden<br />

özür dilediler, bu görevden<br />

aflarını istediler.<br />

Ben Muzaffer Yılmaz'la<br />

hiç beraber olmadım,<br />

şöyle bir tanışıyoruz.<br />

Kendisine sempatim veya<br />

antipatim yok. Bu<br />

yüzden Muzaffer Yılmazı<br />

tutuklamaya ben gittim,<br />

14<br />

yanıma 2. Şube Müdürü<br />

Cemil Gölmen'i de aldım<br />

Cemil bey, Bayan Yılmaz'ı<br />

tanıyor, evine gideceğiz,<br />

hareket, bir<br />

dost ziyareti şeklinde<br />

plânlansın istedik.<br />

Kibar ve Tedirgin bir<br />

Hanım :<br />

Kibar bir Hanım bayan<br />

Yılmaz. Cemil Gölmen'i<br />

tanıyor fakat benim Siyasî<br />

Şube Müdürü sıfatım<br />

onu rahatsız etti. Be<br />

ni devamlı kontrol altında<br />

tutmak istediğini his<br />

sediyorum. Oysa ev sarılmış<br />

durumda, yol kavşakları<br />

tutulmuş. Bunun<br />

farkında değil hanım, fakat,<br />

(kendisi, evinde dönen<br />

dolaplardan Sarp Ku<br />

ray'ın ziyaretlerinden falan<br />

haberdar olduğu için)<br />

benden son derece<br />

tedirgin, Bir ara kahve<br />

yapmaya çıktı* ben de sa<br />

londaki kitapları karıştırmaya<br />

başladım. Dışardan<br />

farkına vardı ki, kah<br />

veyi yarı pişmiş yarı pişmemiş<br />

getirdi ve bana:<br />

«Niçin burada misafir<br />

gibi otur muyorsunuz.<br />

etrafı karıştı rıyorsu —<br />

nuz.» diye tersledi. Kendisine<br />

kitaplara meraklı<br />

olduğum için, şöyle bir<br />

baktığımı söyledim. Siniri<br />

geçmedi, tedirginliği<br />

arttı «Müsade alma­<br />

dan bakmamanız lâzım.»<br />

dedi...<br />

Biz yaptığımız hizmetin<br />

icabı sabırlı olmak<br />

zorundayız, ses çıkarmadım...<br />

Bir çocukları var. O etrafta<br />

dolaşıp duruyor.<br />

Evde telefon yok.<br />

Bir emniyet görevlisinin<br />

mutlak telefonla irtibatı<br />

olması lâzım geldiğini<br />

düşündüğümden,<br />

dışarı çıkıp apartmanda<br />

telefonlu bir daire aramak<br />

istedim. Alt katta<br />

varmış telefon ve Muzaffer<br />

Yılmaz, daima o<br />

telefonla konuşur, onu<br />

da buradan ararlarmış.<br />

Komşulara Muzaffer<br />

Yılmaz'ın belirli saatlerde<br />

evini arayıp aramadığını<br />

sordum. Her sabah<br />

on birle, on bir buçuk<br />

arası ararmış hanımını.<br />

O sırada saat on<br />

kırk beş.. Günlük mutat<br />

görüşmeyi, Muzaffer<br />

Yılmaz'ın yakalanmasında<br />

bir fırsat olarak değerlendirmek<br />

istedim.<br />

Dışardan bir başkomser<br />

arkadaşı telefonun başına<br />

çağırttım, ev sahiplerine<br />

de rica ettim;<br />

«Şu andan itibaren telefon<br />

konuşmaları, lütfen<br />

bizim kontrolümüzde<br />

bulunsun, aldığımız<br />

görev icabı, böyle yap-<br />

YILMAZ


İtirazsız, büyük bîr olgunlukla<br />

razı oldular.<br />

Tekrar yukarı çıktım.<br />

Bayan Yılmaz, Cemil<br />

Bey'le konuşuyordu, ben<br />

içeri girince sohbet havası<br />

sertleşti. Kendisine:<br />

«Hanımefendi, dedim,<br />

siz bir meslekdaşımın<br />

çok değerli eşisiniz fakat<br />

ben de şu anda bir<br />

Devlet görevlisiyim. Burada<br />

vazifeli olarak bulunuyorum.<br />

Sizden ricam<br />

söylediklerimi yapmanız.<br />

Muzaffer Bey sizi her<br />

gün onbir sularında ararmış,<br />

ona, «Çocuk biraz<br />

rahatsız, telâş edecek<br />

bir şey yok fakat eve<br />

gelsen iyi olur.» diyeceksiniz.<br />

Eşinizin mutlaka<br />

eve gelmesini sağlayacaksınız.<br />

Bunu ricamla<br />

yapmazsanız, size emrediyorum.»<br />

O sinirli ve tedirgin<br />

hanım, şaşılacak bir uysallıkla<br />

teklifimi kabul<br />

etti. Bu nokta da şüphelenmem<br />

gerekmiş, fakat<br />

ben şüphelenmedim.<br />

Bir süre daha, susup<br />

bekledik. Derken Başkomserim<br />

aşağıdan haber<br />

getirdi, Muzaffer<br />

Yılmaz telefondaymış.<br />

Hanımla beraber aşağıya<br />

indik... Masanın üstünde<br />

telefon ahizesi<br />

açık, masaya iyice yaklaşınca<br />

Bayan Yılmaz<br />

gayet yüksek sesle bana<br />

hitap etti.<br />

«Siz kocamı tutuklamaya<br />

geldiniz fakat bu işe<br />

beni vasıta kılamazsınız,<br />

madem polis şefisiniz,<br />

gidip, nerede bulursanız,<br />

orada tutuklayın kocamı.»<br />

Donup kaldım. Tabii<br />

karşı taraf telefonu kapatmıştı.<br />

Müthiş öfkelendiğimi<br />

hissettim biran,<br />

sonra «sadık bir eşin»<br />

ancak böyle davranabileceğini<br />

düşündüm.<br />

Kendimi topladım. «Pekâlâ<br />

hanımefendi, buyrun<br />

yukarı çıkalım, sizinle<br />

işimiz bitti.» dedim...<br />

Evde gerekli tetbirleri<br />

aldıktan sonra, çıktık.<br />

Muzaffer Yılmaz'ın<br />

kaçmasına imkân yok;<br />

hudut kapıları, hava<br />

meydanı vs'ye, hep tel-<br />

» sizle haber ulaştırılmış<br />

durumda. Kendisi de<br />

polis olduğu için, durumu<br />

pekâlâ tahmin edebilir.<br />

Düşünmek, vakit kazanmak<br />

için şehir içinde<br />

bir yerlere sığınacak<br />

elbet... Sonra ne ile, ne<br />

kadar suçlandığını bilmediği<br />

için hemen kaçmak<br />

da işine gelmez, Kaçış<br />

bir itiraf olur çünkü..<br />

Şimdi onun; düşünmeye<br />

araştırmaya ihtiyacı var..<br />

Şıklık Merakı :<br />

Ve Muzaffer Yılmaz'ın<br />

kılık kıyafetine hastalık<br />

derecesinde düşkün<br />

olduğu geldi hatırımıza.<br />

Şu meşhur terzisine her<br />

zaman uğramaz mı, terzihane<br />

bir rahatlama yeri<br />

onun için, ayrıca bu durumda<br />

ona telefon da lâzım.<br />

İşte geçici bir zaman<br />

için sığınılacak bir<br />

mesken, Bir nevi ana kucağı<br />

terzihane..<br />

Cemil'e dedim ki;<br />

«Ben arabayı Galatasaray<br />

Lisesi'nin setine<br />

çekeyim, sen terzihaneye<br />

git, oradaysa beraber<br />

çıkıp dolaşmayı teklif<br />

et. Senden bir haber<br />

koparacağı itimaline dayanarak,<br />

teklifini kabul<br />

eder. Benim arabanın<br />

yanından geçerken sizi<br />

içeri davet ederim.»<br />

Cemil, «Peki, dedi ,<br />

yalnız ben binmem arabaya.»<br />

Kabul ettim, na .<br />

de olsa arkadaşı Cemil,<br />

rahatsız olacak.. Uzatmayalım,<br />

Cemil gitti.<br />

Ben bir sigara yaktım,<br />

daha yarısını içmeden,<br />

baktım geliyorlar... Arabanın<br />

arkasında oturuyorum,<br />

(Davam edecek)<br />

AYKUTLU 15


BASAMAKLAR<br />

Nasıl çiçekler solar, gençlik elden giderse<br />

Basamak basamak hayat boyunca<br />

Erdemler ve gerçeği tutuşumuz da<br />

Günü gelir uçar, solmak üzere»<br />

Hayat bu, bakarsın çağın verir '<br />

Davran kalbim yeni ayrılıklara...<br />

Davran, ürkmeksizîn pişmanlıklardan<br />

Daha yeni bir ışığı bulmaya.<br />

Her atılımda büyük bir güç vardır,<br />

Koruyan ve bizlere hayatı sunan...<br />

Doğrulup gidelim uzak yerlere<br />

Kırıp kösteğini yuva aşkının.<br />

Çünkü Tanrı bizi sınırlamadan<br />

Basamak basamak! çeker sonsuza...<br />

El yapısı bir binaya ev desek<br />

Ustalığa tembellik gerek demek.<br />

Davranalım ayrılığa, vedaya<br />

Yoksa tutsak oluruz durgunluğa!<br />

Sürebilir bir can çekiş bizleri<br />

Bir itişte yeni yeni katlara<br />

Haydi kalbim sonsuzluktan el salla<br />

Yönelip hayatın son yarışına<br />

HESSE'den YETİK OZAN<br />

16


MÜSLÜMAN OLMADAN ÖNCE<br />

ARAPLARLA VE TÜRKLERDE<br />

TOTEMİZM MESELESİ<br />

Dr. A. VEHBİ ECER<br />

a. Totemizm Nedir?<br />

Totemizm, bazı bilginlerce ilkel<br />

cemiyet olduğu kabul edilen plân'da<br />

mevcut din şeklidir. Başka deyimle,<br />

totem olan bitki veya hayvan nevilerinin<br />

kutsalığına inanmaktan meydana<br />

gelen ilkel dindir. Bu ilkel inanışa göre<br />

her klân'ın kendini bağlı saydığı<br />

ve kendi adını aldığı bir (bitki, hayvan<br />

gibi) totemi vardır. Klan fertleri totem<br />

soyundan geldiklerine inanırlar. Totem<br />

olan hayvanı veya bitkiyi kesmek,<br />

öldürmek veya yemek yasaktır<br />

ki buna tabu denir. Bu totemler<br />

her klanda ayrı ayrıdır ve» iki ayrı klanın<br />

aynı totemi olmaz (*). Ayrıca to-,<br />

tem, yalnızca bir isimden ibaret değildir,<br />

bir damga ve arma şeklinde de<br />

tecellî eder( 2 ).<br />

Totemizm, bazı hayvan ve bitkileri<br />

ata veya Tanrı kabul etmekten ibaret<br />

basit bir inanç sistemi değildir.<br />

Totemizmin bir inanç sistemi olma<br />

yanında içtimaî ve hukukî<br />

yönleri de vardır. Bunların bütünüyle<br />

olması halinde o cemiyette totemizmden<br />

bahsedilebilir. Totemizmin vasıflarını<br />

şöyle özetliyoruz :<br />

1. Her klanda ata olarak tanınan,<br />

o klana adını veren, dinî hayatın<br />

merkezini teşkîl eden ve Tanrı olarak<br />

kabullenilen totem vardır( 3 ). İki klân'ın<br />

aynı toteme bağlı olması düşünülemez.<br />

Toteme yaklaşılmaz, totem öldürülmez<br />

ve daima hürmete lâyık bir<br />

varlıktır. Aynı toteme bağlı insanlar<br />

o toteme taparlar ve o totemin adını<br />

taşırlar. Aynı toteme bağlı insanlar<br />

daima yardımlaşırlar ve ancak başka<br />

toteme inananlarla savaşırlar. Totemin<br />

damga veya araması da olabilir,<br />

ve o da totem sayılır .<br />

2. Totemizm'de «d ı ş e v I e nm<br />

e » vardır. Aynı totemin soyundan<br />

1. E. Durkheim, Din Hayatının İptidaî Şekilleri, Tere : Hüseyin Cahid, İstanbul,<br />

1923, C/I, s. 197<br />

2. E. Durkheim, a.g.e., C/I,s. 215<br />

3. C.B.-J.R., Sosyolojinin Unsurları, Tere : Kâzım Nâmi Duru, İstanbul, 1975, (E.<br />

Durkheim'in Klan ve Aile makalesi), s. 67<br />

ECER 17


geldiklerine inandıkları için aynı klan<br />

mensuplarının biribirleriyle evlenmeleri<br />

yasaktır. Muhakkak başka bir toteme<br />

mensup olanlar biribirleriyle evlenebilirler.<br />

3. Totemizm'de ana tarafından<br />

akrabalık, başka deyimle ana hukuku<br />

vardır. ( 4 ).<br />

4. Totemizm'de a sa I a k (parazit)<br />

ekon o m i vardır. Ziraatçilik,<br />

yetiştirme, ekip biçme değil o avcılık<br />

ve toplamaya dayalı bir geçim şekli<br />

mevcuttur.<br />

5. Totemizm'de «ortaklaşa<br />

mülk» ©sası vardır. Klandaki herşey<br />

herkesindir. Ferdî mülkiyet yoktur<br />

( 5 ).<br />

b. Araplar'da ve Türk-<br />

I e r' d e Totemizm:<br />

Totemizmin kısaca özelliklerini<br />

sıraladıktan sonra, İslâm dinini kabullerinden<br />

önce Araplar'da ve Türkler'd©<br />

totemizmin varlığını savunanların kısaca<br />

dellilerine işaret edeceğiz. İslâmdan<br />

önce puta tapıcılığın varlığını (Araplar'da)<br />

belgeleyen Kur'an âyetleri<br />

ve başka tarihî vesikalar mevcuttur.<br />

Totemizmin araplar arasında varlığı<br />

iddiasına sebep kabîle adlarıdır. Araplarda<br />

Benu Esed (Aslanoğulları),<br />

Benu Kelb (Köpekoğulları) Benu Fihr'<br />

(Taşoğulları), Benu Kureyş (Köpekbalığı<br />

oğulları), Benu Hanzale (acı karpuzoğulları)<br />

Benu Salebe (Tilki oğulları)...<br />

gibi ( 6 ) Kendilerinin hayvan veya bitkiden<br />

geldiklerini belirten kabîle adları<br />

vardır. Prof. Dr. Mehmet Taplamacıoğlu<br />

bu isimlere dayanarak Araplar'da<br />

totemizmin varlığına şu cümlelerle<br />

işaret eder:<br />

«Araplar'da kabileye adını veren<br />

totem ya bir hayvan, ya bir bitki veyatabiî<br />

bir nesnedir. Fakat çok defa totem<br />

bir hayvandır. İslâmdan önceki<br />

Araplar'da kabîle adlarını incelediğimizde<br />

bunların arslan, kaplan, köpek,<br />

köpekbalığı gibi hayvan adları olduğu<br />

görülür( 7 ).»<br />

İslâmdan önce Türkler arasında<br />

totemizmin varlığı genel hükmüne Ve „<br />

ranlar, bu hükme bazı tarihçilerin Türk<br />

boylarıyla ilgili olarak sıraladıkları<br />

o n g u n'lardan ( 8 ) ve Türk türeyiş destanlarında<br />

kurd'un «a t a» olarak tak-<br />

4. Prof. Dr. Mehmet Taplamacıoğlu, Din Sosyolojisi, Ankara, 1975, s. 79, Prof. Dr.<br />

İbrahim Kafesoğlu, Türk Kültürü, Ankara, 1977, s. 249<br />

5. Totemizmle ilgili bilgi için bak :E. Durkheim, Din Hayatının İptidaî Şekilleri,<br />

İst.1923 1924, 2 cilt; Prof. Dr. M. Taplamacıoğlu, a.g.e., s, 78-84;Ord. Prof, Hilmi<br />

Ziya Ülken, Sosyoloji Sözlüğü, İstanbul, 1969; Ansiklopedi maddeleri; Ahmet<br />

Kahraman, Dinler Tarihi, İstanbul, 1968, s. 44 vd.<br />

6. Arap kabile adlarının bulunabileceği yer : Ömer Rıza Kehhâle, Mu'cemu Kabaitl<br />

al-Arab, Beyrut,, 1968, 3 cilt.<br />

7. Prof. Dr. M. Taplamacıoğlu, a.g.e., s. 84<br />

8. Meselâ tahriçi Reşîd'üd-Din. (Bak: Prof. Dr. L. Rıasonyi, Tarihte Türklük, Ani<br />

kara, 1971, s. 29) Ayrıca Ebu'1-Gâzi Bahadır Han Şece)re-i Terâkime'sinde <strong>Oğuz</strong><br />

Han'ın torunlarının damgaları ve kuşlarından bahseder. Bak : E. Bahadır Han,<br />

Şecere-i Terakime) Türklerin Soy Kütüğü, Hıazırlayna : Muharrem Ergin ? İs.<br />

tanbul, s. 48-52<br />

18 TOTEMİZM


diminden varmışlardır. Ziya Gökalp,<br />

«Türk Medeniyeti Tarihi »nde «Türk<br />

Totemizmi» genel başlığı altında ( 9 )<br />

konuyu anlatır ve Türk destanlarını<br />

klan yapısına göre açıklar Prof. M. Tap<br />

lamacıoğlu ise: «Eski Türkler'de de<br />

totem dininin izlerine rastlanmaktadır<br />

( 10 )» genel hükmünü vermektedir<br />

«Totemizmin aslında, Türk kültürünün<br />

unsurları arasında olmayıp, diğer kültür<br />

çevrelerinden alınmış olduğu sanılmaktadır.»<br />

cümlesiyle Türkler'deki<br />

totemizmden şüphesini belirten bilgin<br />

Prof. Dr. L. Rasonyi; «bozkurt, kök-böri,<br />

uku, turul, yılan...» gibi totem adları<br />

sıralamaktadır.( 11 ).<br />

c. Türkler' d e v e A r a p-<br />

I a r f d a T o t e m izm yok t ur :<br />

Araplar arasında puta tapıcılığın<br />

her çeşidi ahlâksızlığın hepsi vardır.<br />

Yıldıza, aya, taşlara ve putlara tapınışlardır<br />

( 12 ). Ancak cahiliye (islâm<br />

öncesi) çağı dinî inanışları ile totemizm<br />

arasında ilikşi kurmak mantıken<br />

mümkün görülmemektedir. Kabile adları<br />

totemizmin varlığını iddiaya yeterli<br />

değildir. İslâm öncesi Araplar, hayvan<br />

veya bitkilerden geldiklerini belir­<br />

ten kabile adlarını kullanmışlar ve<br />

Müslüman olduktan sonraları da bu adlarla<br />

anılmaktan gurur duymuşlardır.<br />

Ancak daha önce yazdığımız totemizmin<br />

hukukî ve sosyal vasıflarıyla İslâm<br />

öncesi arap inançlarını ve toplumunu<br />

karşılaştırırsak, totemizmin varlığı<br />

iddiası açıkta kalır. Şöyle ki :<br />

1. Araplar kendi kabile adlarını<br />

verdikleri hayvanlara tapmamışlardır.<br />

Peygamberimizin soyu olan Benu Kureyş<br />

(Köpekbalığı oğullları) köpek balığına<br />

Benu Kelb (Köpekoğulları) köpeğe,<br />

Benu Salebe (Tilkioğulları) tilkiye<br />

tapınmamaktadır. Benu'l-Esed (Aslanoğulları)<br />

da aslana tapmadıkları gibi,<br />

bu hayvanları avlamışlar, öldürmüşler,<br />

hattâ mecbur kalınca tapındıkları<br />

şeyleri bile yemişlerdir.<br />

2. Araplar'da mecburî bir dış evlenme<br />

yoktur.Kendi boylarından kadın<br />

erkek arasında evlenmeler cereyan<br />

eder.<br />

3. Totemizmin aksine Araplar'da<br />

ana tarafı ve kadın horlanır, akrabalıkta<br />

hesaba katılmaz .<br />

4. Araplar'da bazı bölgelerde<br />

(parazit) asalak ekonomiye rastlamak<br />

9. Ziya Gökalp, Türk Medeniyeti Tarihi, Hazırlayan : İsmail Aka-K, Yaşar Kopraman,<br />

İstanbul, 1976, s. 52 vd.<br />

10. Prof. Dr. M. Taplamacıoğlu, v a.g.e.f s. 84<br />

11. Prof. L. Rasonyi, a.e.g., s. 22<br />

12. İslâm öncesi arap putları ile ilgili biilgi için bak : İlhn ül-Kelbîf- Putlar Kitabı,<br />

Tere : D. Beyza Bilginf Ankara, 1969; Doç. Dr. Hüseyin Atay, İslâmdan Önce Arap<br />

yarımadasında Putperestlik ve Yayılışı, İ.F.D. (İlahiyat Fak. Der) 1957; M. Şemseddin,<br />

Kabl'el!-İslâm Araplar v eTedennîleri, Darülfünun İlahiyat Fak. Mec.<br />

(D.İ.F.M.), İstanbul, 1926f sayı/3; M. Şemseddin, Kabl'di-tslâm Araplarda içtimaî<br />

Ailef D.İ.F.M., İstanbul, 1926f sayı/4; İbn Kuteybe, el-Maarif, Beyrut, 1960;<br />

Corci Zeydan, Medeniyet-i İslâmiye Tarihi, Tere: Z. Meğamiz, İstanbul, 1330,5<br />

. cilt; Prof. Dr. Neşet Çağatay, İslâmdan öne e Arap Tarihi ve Cahiliye Çağı, Ankara,<br />

1963; Prof. N. Çağatay, 100 Sanıdan İslâm Tarihi, Ankara, 1972; Mahmud<br />

Esad, Tarih-i Dîn-i İslâm, İstanbult 1927; İsmail Hami Danişmend, İzahlı İs'lâm<br />

Tarihi Kronolojisi, İstanbul, 1960<br />

ECER<br />

19


mümkün olmakla beraber, medenîlik<br />

ve kültür seviyelerinin üstünlüğünü<br />

gösteren ziraat ve ticaretin geçim<br />

kaynağı olduğunu unutulmamalıdır.<br />

5. Ferdî mülkiyet vardırf 13 ).<br />

Türkler'de, müslüman olmadan önce<br />

totemizm yoktur. Bu konu bugün<br />

bazı bilginlerimizce cesaretle eJe alınmış<br />

ve savunulmuştur. Türkler'deki<br />

inanç ve toplum düzenini de totemizmin<br />

içtimaî ve hukuki vasıflarıyla kar­<br />

şılaştırdığımızda totemizmin Türk<br />

miyetinde yerinin olmadığı ortaya çıkar<br />

:<br />

1. Türk türeyiş destanlarında<br />

«kurt-ata» nm #bulunuşu doğrudur.<br />

Kurt, Türler arasında saygıdeğer bir<br />

hayvandır. Kurt, Türkler'in annesi, atasıdır<br />

ve <strong>Oğuz</strong>-Han'a yol gösteren<br />

(gök-kurt), gök yeleli-gök tüylü, devlet<br />

sembolü kutsal varlıktır.Kurt, bir veya<br />

iki Türk boyunun değil bütün Türk boylarının<br />

saygı duyduğu, kutsal saydığı,<br />

fakat asla tapmadığı -totem gibi ayırıcı<br />

değil- birleştirici bir semboldür.<br />

Ongun'lar ise Türk asılı olmayan Moğollardan<br />

geçme işaretlerdir. Ayrıca<br />

klanda her ferdin totem adını taşımasına<br />

rağmen Türkler'de her ferdin ve<br />

ailenin ayrı ayrı adının olduğu unutulmamalıdır.<br />

2. Türkler'de kan akrabalığı vardır.<br />

Başka boylardan evlenme ve evlenmeme<br />

mecburiyeti yoktur. Bir kadın-erkek<br />

kendi boyundan biriyle evlenebilir.<br />

3. Türkler'de baba hukukunun<br />

ağır bastığı fakat Araplar'daki gibi kadının<br />

hiçe sayılmadığı bir aile düzeni<br />

vardır,.<br />

4. Türkler asalak ekonomiye<br />

sahip bir cemiyet olmadığı gibi göçebe<br />

bir toplum düzeni de yoktu. Tarım,<br />

hayvancılık, dokumacılık... gibi medenî<br />

mesleklere sahip köy ve şehir<br />

hayatı bulunan bir cemiyet halindeydiler<br />

14 ).<br />

13. Prof. M. Tıawît ethTancî, İslâm Felsefesi Ders Notları (İlahiyat Fakültesi 1957-<br />

1958 dersyılı )<br />

14. Prof. D. Bahaeddin Ögel, Türk Kültür Tarihi ve Millî Eğiitm, Millî Kültür Dergisi,<br />

Mart/1977( sayı/3; Dr. Tahsin Ünal, Türk'ün Sosyo- Ekonomik Tarihi, Konya,<br />

1975, s. 133 'vd.<br />

20 TOTEMİZM


5. Türkler'de klanların aksine<br />

özel mülkiye t'in varlığı bilinmektedir.<br />

ç. Sonuç:<br />

Arapiar'da da, Türkler'de de totemizmin<br />

varlığını söylemek, totemizmin<br />

bütün yönlerini düşünmeden ve<br />

İslâm öncesi Arap ve Türk cemiyetlerindeki<br />

dinî-sosyal ve iktisadî hayatı<br />

araştırmadan verilmiş acele bir hüküm<br />

durumundadır. Arapiar'da kabile<br />

adlarına sebep olan, varlıkların özellikleridir.<br />

Taş (ihr) düşman karşısında<br />

taş gibi sarsılmaz olması, Arslan<br />

(Esed), arslan gib yenilmez ve cesur<br />

olması köpek (Kelb) sadakat sahibi olması<br />

yönlerinden benimsenmiş ve<br />

kabile adı olarak kabul edilmiş isimlerdir.<br />

«Türkler'de kurdun saygı görmesi<br />

ise, yüzbinlerce baş sürülerin<br />

otladığı bozkırların korkulu hayvanı<br />

olmasından ileri geldiği düşünülebilir<br />

ki, bunun temelinde dinî bir tasavvur<br />

keşfetmek güçtür ( 15 )». Kurda,<br />

-bugün bile hâlâ birçoklarının iddia<br />

ettikleri gibi- Türk cemiyetlerinde tapılmamıştır.<br />

Gerçekte Türkler arasında,<br />

Arapiar'da olduğu gibi madde<br />

şeklinde bir ilâha tapınmanın varlığı<br />

çok zayıftır. Türkler VII. yüzyılda -İslâm<br />

dininin getirdiği anlamda olmasa<br />

da- devrine ve komşularına göre gelişmiş<br />

bir Tek Tanrı inanışının içindeydiler^<br />

16 )<br />

Kendimizi kısa yazmaya zorlayarak<br />

ortaya koymaya çalştığımız «Müslüman<br />

Olmadan Önce Arapiar'da ve<br />

Türkler'de Totemizm Meselesi» ile<br />

Türk-İslâm kültür tarihi bakımından<br />

önemli bir meseJeyi okuyuculara sunmaya<br />

çalıştık.f 17 ).<br />

15. Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu, Türk Millî Kültürü, Ankara, 1977, s. 249<br />

16. Bakınız : A. Vehbi Ecer, Oğûzlamada Tanrı Sevgisi, Kurultay Dergisi, Nisan<br />

1975, sayı/5, s. 947<br />

17. 17.zikredilen eserlerden başka bakınız Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu, Türkler,<br />

İslâm Ansiklopedisi, C/xıi-2, s. 142 vd.; Prof. Dr. İ. Kafesoğlu, Türk Tarihi ve<br />

Kültürü (Yaykur Ders Notları) f Ankara, 1976, vd,; Ord. Prof. Zeki Velidî Togan,<br />

Umumî Türk Tarihine Giriş, İst. 1946; Prof. Dr. Osman Turan, Türk Cihan Hakimiyeti<br />

Mefkuresi Tarihi, İstanbul, 1962; Prof. Der. Bahaeddin ögel, Türk Kültürünün<br />

Gelişme Çağları; Türk Mitolojisi, İstanbul, 1971 ikişer cilt; M. Necati<br />

Sepetçioğlu, Yaratılış ve Türeyiş, İstanbul, 1969; Prof. M. Ergin, Dede Korkut<br />

Kityabı, İstanbul, 1969; Basiri Gocul, <strong>Oğuz</strong>lâma, Bursa, 1971,3 cild; W,. Barthold,<br />

Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler, Ankara, 1975; İsmail Hâmî Danişmend,<br />

Türkler ve Müslümanlık, İstanbul, 1959<br />

ECER 21


ŞEHRİYAR'IN<br />

BEHCETABAD<br />

HATIRASI<br />

Prof. Gulamhüşeyn Bekdili<br />

A. YAVUZ AKPINAR<br />

1973 yılı Sonbaharında<br />

Tahran radyosunda<br />

büyük Azerî şairi Seyyid<br />

Mehemmed Hüseyn<br />

ŞEHRİYAR'ın şiir hakkında<br />

bir konuşması yayınlanmıştı.<br />

Bu konuşma<br />

hakkında malumat ve<br />

orada okumuş olduğu<br />

Bahcetabad Hatiresi adlı<br />

şiir, muhterem Prof.<br />

Gulamhüşeyn Bekdili tarafından<br />

Baku'daki Azerbaycan<br />

Gençleri gazetesinin<br />

24 Noyabr (Kasım)<br />

1973 tarih ve 139 (8335)<br />

numaralı sayısının 4. sahifesinde<br />

neşredilmiştir.<br />

Şiirin başka bir nüshası<br />

da Şehriyar'ın kendi<br />

sesinden banda kaydedilmiş<br />

olarak elimize<br />

geçmiş bulunmaktadır.<br />

Bekdili'nin neşretmiş ol­<br />

22<br />

duğu nüsha bizim elimigeçen<br />

nüshaya göre 4<br />

mısra eksiktir.* Ayrıca<br />

bazı mısraların yerleri<br />

değişiktir.** Bazı mısralarda<br />

da farklı kelimeler<br />

olduğu görülmektedir.<br />

Biz, Bekdili'nin mezkûr<br />

neşrindeki sunuş yazısını<br />

Türkiye Türkçesine<br />

aktararak veriyoruz.<br />

Şiiri ise Şehriyar'ın kendi<br />

sesinden tesbit ettiğimiz<br />

şekliyle vermeği<br />

daha münasip gördük<br />

Anlaşılmasında zorluk<br />

çekileceğini düşündüğümüz<br />

kelimelerin notlarla<br />

izaha çalıştık. Şiir,<br />

Mefûlü/Mefâîlü/Mefâîlü/Feûlün<br />

vezniyle yazılmıştır.<br />

Azerbaycan Gençlerinde<br />

yayınlanan sunuş yazısı<br />

:<br />

İran Azerbaycan'nın<br />

görkemli şairi Mehemmed<br />

Hüseyn Şehriyar,<br />

bugünlerde (1973 sonbaharı)<br />

Tahran'da şiir hakkında<br />

bir konuşma yapmıştır.<br />

Şair, Sabir'i***<br />

zamanının Sa'dısi adlandırmış,<br />

OYıu şiirin, San'atın<br />

azametli temsilcilerinden<br />

biri olarak değerlendirmiştir.<br />

Şehriyar, klâsik ve yeni<br />

şiir hakkında fikirlerini<br />

söylemiş, edebî geleneğe,<br />

an'aneye, yenilikçiliğe<br />

karşı görüşlerini<br />

bildirmiştir. Meclisdeki-<br />

ŞEHRİYAR


Ierde.n biri Şair'e -Üstad,<br />

sîz ki Fars edebiyatı hakkında<br />

bu kadar fikir söylediniz,<br />

şiirler okudunuz;<br />

anadilinizde yazdığınız<br />

eserlerden de bir - iki<br />

numune söyleseydiniz<br />

çok güzel olurdu, demiş<br />

BEHÇET— ABADI HATİRESİ<br />

Şehriydi*, derin bir âh!<br />

çekerek şöyle cevap<br />

vermiş : -Baş üste, okuyayım,<br />

Benim Behçet<br />

abad Hatiresi adlı bir şiirim<br />

var. Bu benim nâkâm<br />

(yarıda kalmış) aşkımın<br />

son görüşüne hasrolun­<br />

1. Ulduz 2 şayarah gözlem isem her gece yâri<br />

Gec gelmededir yâr, gene olmuş gece yâri<br />

2. Gözter aşılr, yoh ne garaJti, ne de bir ses;<br />

Batmış gulağım/ 4 gör ne döşürmek dedi darîf.<br />

3. Bir guş, ayığam söyliyerek gâhdan 7 inilder 6<br />

Gâhdan, onu da yel diye 9 : laylay /0 , huş apari...<br />

4. Yatmış hamı 22 , bir Allah oyahdı 1 "; daha bir men,<br />

Menden aşağı kimse yoh, ondan da yuhari.<br />

5. Gorhum budu 4 ; yâr gelmiye, birden yarıla şubh.<br />

Bağrım yarılır, şubhum! açılma* seni Tari 15 .<br />

0. Dan ulduzu' 6 ister çıha, göz yalvari L çıhma,<br />

O çıhmasa da ulduzumun yohdî; çıhari^!<br />

7. Gelmez, tanıram behtimi, indi ağarar şuhh;<br />

Gaş, böyle* 9 ağardıhça 20 daha baş da ağari.<br />

8. Eşgin ki, gerârînde vefa galmıyacahmış 2/ ;<br />

Bilmiem ki, tebfet, niye goymuş bu gerâri!<br />

AKPINAR<br />

muş, son inızanm (bekleyişim),<br />

son eserimdir.<br />

Bu şiiri yazdığım gecenin<br />

sabahında Tahramdan<br />

sürgün edilecektim.<br />

Hâlbuki, tıp fakültesini<br />

bitirmeme iki-üç ay kalmıştı.<br />

23


9- Sanki horuzun şon bani 22 , hançerdi, şohuldi,<br />

Sinemde ürek 2 ' varsa, kesib girdi damari.<br />

10. Rişhend 24 ile gırcandı 25 seher, söyledi: durma,<br />

Cân gorhusi var, ceşğin 26 utuzdun 27 bu gumâri.<br />

11. Oldum garagün, ayrılalı o şan telden,<br />

Bunca gara günlerdi eden» rengim! sari.<br />

12. Ezbes 2 *, meni yarpah kimi hicranla şaraldıp,<br />

Bahsam üzüne, sanki gizil güldi, gızari 29 .<br />

13. Göz yaşlan, her yerden aharsa meni tuşlar 50 ;<br />

Deryaya bahar, bellidir çayların ahari".<br />

14. Mehrâb-ı şefag de 52 özüni secdede gördüm;<br />

Gem 55 icre, gemim yoh; üzüm olsun sene sari 54 .<br />

15. Eşgi var idi ŞEHRİYAR'ın gülli; çiçekli<br />

Efsûs ki 55 , gezâ vurdî M hezân aidi bahâri.<br />

* Neşrettiğimiz nüshadaki 11 ve 12. beytler Bekdili neşrinde yoktur.<br />

** 13. beytin birinci mısra'ı, 11. beytin ikinci mısra'ı ile birlikte verilmiş ki, mana<br />

bakımdan da uyuşmamaktadır.<br />

*** Sabir (1862 1911), Hophopname adlı meşhur mazum eserin sahibi, Azerî şairi.<br />

NOTLAR<br />

1 Behçet abad : Eskiden Tahran'ın kuzeyinde ma'mur ve safalı bir mesire yed<br />

idi. Şimdi burası Tahran'ın bir semti olmuş, şehre kavuşmuştur. Şair, burada<br />

sınıf arkadaşıf sevdiği bir kıza randevu verir, kız gelmez. Ertesi gün de Tahran'dan<br />

sürgün edilir. 2-Yıdız 3-«Bir noktaya saplanıp kalmış» 4-«Sessizliğe gömülmüş»<br />

5-Darı devşirmek'» en ufak bir sesi bile duymak» anlamına bir deyim. Şair, sessizlik<br />

içerisinde darı toplayan kuşların gaga sesini kasdediyor. olmalı. 6-Uyanığım, yatmamışım<br />

7-Arada bir 8-Inler 9-Rüzgar diye, söyliye, söylese 10 Ninni 11-Huş aparmak<br />

uyku bastırmak «Arada bir rüzgar ninni söylese onu da (kuşu da) uyku basar.»<br />

12-Kamu, herkes 13-Uyanıktır 14-Budur 15-Sen Allah, Allahım seversen! 16—Tan yıl<br />

dizi 17-YalvarırT yalvarıyor 18-Çıkacçğı 19-Böyle, bu şekilde 20-Gaş ağarmak: Sabah<br />

olmak. Kaş kararmak: Gece olmak) 21-Bekdili neşrinde bu kelime yerine «olmayacakmış»<br />

22-Banlaması 23-Yürek 24-tstihza, alay etme 25-«Kırıldı, açıldı?» 26—Aşkın<br />

gelir» 31-Suların akış yönü 32-Tan yerinin mihrabında. Bu beyte dair farşça açıklamasında<br />

şehniyor «Burada Hz. Ali'den bahsediyorum. Şafak vaktinde kendimi<br />

O'nun gibi kana bulanmış gördüm. Fakat gamım yokdu. Çünki kalbim Tanrı'ya<br />

doğru yönelmişti. O anda mecazi aşk irfani aşka dönüştü» diyor Bahsettiğimiz<br />

banda kaydedilmiş sesde Şehriyar, her beyitin Türkcesini okuduktan sonra miensur<br />

olarak farscaya çevirmekte ve bazı açıklamalar yapılmaktadır .<br />

33- Bekdili'de bu kelimenin yerine «Halk» 34-Sana doğru 35-Ne yazık ki, yazıklar<br />

olsun ki, 36-Kaza vurdu.<br />

24 ŞEHRlYAR


f<br />

BALACALARA HEDİYE<br />

AHMET ALİ ARSLAN<br />

ı • . •<br />

«Uşahken oynardıh biz bir bahçada,<br />

Esla yorgunnuğu salmazdıh yada...»<br />

Bugün Doğu ve Kuzey-Doğu Anadolu'nun birçok bölgelerinde çocuklar<br />

halâ kökü yüzyıllara dayanan dede-baba oyunları ile günlerini gün etmektedirler.<br />

Bunu birçok köy ve kasabada görmek mümkündür. Çocuklar oyunlarını<br />

ekseriyetle basmalarda (Tezek yapmak için hayvan dışkısının dökülüp,<br />

muhafaza edildiği yere biz «basmak diyoruz) veya geniy duvar diplerinde<br />

oynarlar. Kışın bu oyunlar büyük ahırlarda sürdürülür. Bu çocukların<br />

oynu sahası ilkbaharda daha ziyade basmalardır. Hattâ basmaların daha<br />

iyi ve sert olması için basma sahipleri çocukların gelip kendi basmasının<br />

üzerinde oynamalarını bazen de onları razı etmek için bin bir dîl döker.<br />

»r Ben de küçüklüğümde yaşımın gereği oyunları çok oynardım. Hele<br />

«Ara geçti», «Güvercin Taklası», «Birdirbir», «HoIIa Çelik» ve «Goğa» oyununda<br />

hemen, hemen ebe olmazdım. Sadece Zemine teyzenin oğlu (Sarıkamış'ın<br />

Karaurgan çayının kenarındaki Hasan emminin basmasıydı. Hem<br />

geniş hem de etrafı duvarla çevriliydi. Güvercin taklası, Birdir-bir için<br />

ideal bir saha idi.<br />

Aşık oyununda Zemine teyzenin oğlu Çıta'nın mızıkçılığı olmasa,<br />

aşıklarımızı çur etmese oyunumuz epeyce uzar giderdi. Aşıklarımız Çıta<br />

tarafından «çur» edilince artık herkes aşığını kurtarmak için Çıta'nın peşine<br />

düşerdi, «çur» aşık oyununda bir kuraldır. Aşık oynayanların yanına oyun<br />

dışı birisi yaklaşırda, aşık oynayanlar «çuru bizde» demeyi unutursa, oyunu<br />

seyretmeğe gelen veya aşığı olmayan şahıs «çur» diyerek yerdeki aşıkları<br />

alır ve kaçar. Oyun yerinden otuz adımkan fazla koşarak uşaklaşır ve yakalanmazsa<br />

kaçırdığı yani «çur» ettiği aşıklar onun olur. Hattâ kaçırdığı aşıklarla<br />

gelip aynı oyuna oyuncu olarak katılabilir. Hiç kimsenin ona bir şey<br />

demeğe hakkı yoktur. Daha sonraki sayılarda aşık oyunlarından bahsederken<br />

bu konuyu derinliğine işleyeceğim.<br />

Çocukluk günlerimden hatırımda kalan, bugün bile oynamak istediğim<br />

ARSLAN 25


fakat oynama fırsatım çok gerilerde bıraktığım çocuk oyunlarından bazılarını<br />

buraya almak istiyorum. Zaman gelecek belki de yazıya geçmek için bile<br />

bu oyunları zor hatırlayacağız. Karşısında değilim ama Televizyon bir afet<br />

gibi bu folklor ürünü önüne katıp sürüklemekte ve mahvetmektedir. Çocuklar<br />

için programlar yapılırken, çok hoşlanacaklarını umduğumuz bu oyunların<br />

yerinde çekilmesi, çocukların ruhuna ve yaşına hitab edeceğinden yerinde<br />

bir hareket olacaktır. Aksi halde hepsi kaybolup gidecek ve sadece<br />

hatırlarda bir ince iz olarak kalacaktır.<br />

Erzurum'da şehir merkezinden uzak mahallelerde çocuk oyunları derlerken<br />

yanıma üç çocuk geldi. İçlerinden belindeki kemer plastik bir şua<br />

tabancası takılı olanı :<br />

—Ağabeyi burdan oyun toplirsan, biz de sene bir oyun oynıiyah mi? dedi.<br />

—Oynayın çok memnun olurum. Ne oyun oynayacaksınız? dedim.<br />

—Ağabeyi şimdi biz sene bir koboyculuh oyniyacayıh. Ben Düşüg<br />

Omuzli Çarli bunnar da at uşahlarım...<br />

Gelecekte, kökü yüzyıllara dayanan bir mânâsı olan ve büyük bir anlam<br />

taşıyan çocuk oyunlarının sonu gün gibi ortadadır. İlkokul bahçelerinde<br />

kara önlüklü mini-minilerin oynadıkları oyunların tesellisi içerisinde,<br />

çocukluğumda oynadığım ve foklor değeri olduğuna inandığım Tekerlemeli<br />

Çocuk oyunlarından bazılarını sunacağım.<br />

Çocuk oyunları ya «tek ebeli» ya da «ebe takımlı» »olur. Ebe takımlı<br />

oyunların hepsinde ebe gurubu bulunur. Ekseri ebedeler ya iki kişi olur, veya<br />

iki grubun mücadelesi şeklinde devam eder. Ebe yalnız başına olmadığından,<br />

ebe takımlı oyunlarda diğer arkadaşlarının sorumluluğunu da taşır.<br />

Tek ebeli oyunlarda ise ebe tektir. Tek başına olduğundan ebelikten kurtulması<br />

biraz zordur. Bu gruba giren oyunlarda ebe olmamağa dikkat edilir.<br />

Bu eşit oyunlar şahısların mücadelesi şeklinde devam eder. Oyunda<br />

usta olanlar, çevik ve atik olanlar, ebeliği ve özellikleri zayıf olanlara<br />

yüklerler.<br />

Ebe seçiminde bir kaç yol vardır. Ya saklanan bir şeyi bulma görevi<br />

verilir veya başka bir yol denenir. Eller arkaya götürülür, içine bir şey<br />

saklanıp oyuneuya uzatılır, oyuncu saklanan cismin 1 hangi elde olduğunu<br />

bulursa, çıkar. Geriya kalanlar aynı işleme devam ederler. En sona kalan<br />

ebe olur- Buna Erzurum ve Kars çevresinde «Millik Tutma»» denir. Ebe seçiminin<br />

bir diğer yolu da sayışmacadır. Sayışmacalar, oyunlarda ebe seçiminde<br />

kullanılan ya baştan ya da sondan kafiyeli ahenkli söz kalıplarıdır.<br />

Sayışmacada bir tekerleme söylenir, ekerlemenin son hecesi veya kelimesi<br />

kimi rastlarsa o çıkar. En sona bir kişi kalıncaya kadar bu tekerlemeye devam<br />

edilir. İstenirse tekerleme değiştirilebilir, başkai bir tekerleme ile<br />

ebe seçimine devam edilir.<br />

26 HEDİYE


Bunların dışında pek yaygın olmamakla beraber ebe seçimi için «yazıtura»<br />

atıldığı da olur. Doğru tahminde bulunan çıkar. En sona bir kişi veya<br />

bir grup kalıncaya kadar bu işleme devam edilir. Bu tür ebe seçimini Amerika<br />

ve İngiltere'deki çocukların oynadıkları oyunlarda da görüyoruz (2).<br />

Kars ve Erzurum bölgesinde oynanan çocuk oyunlarında ebe seçimi çok<br />

çeşitli ve çok zengindir. Tekerl^meli ebe seçiminin dışında kalanları oyunları<br />

anlatırken oyunun içinde vreeceğiz. İklimi sert, rakımı yüksek olan<br />

Erzurum ve Kars yaylalarının çocuk oyunları, bu yerleşme şartlarına praalel<br />

olarak sert ve erkekçedir. Bunun yanında bu yörenin çocuk oyunarında<br />

harp havası ve eş kurtarma havası hakimdir. Bunu da Erzurum ve Kars'ın<br />

tarihte çok harp ve kanlı çatışmalara sahne olmuş olmasına bağlamak lazımdır.<br />

Meselâ :<br />

Erzurum ve yakın çevresinde oynanan «Türk, Fransız, Alman» oyununda<br />

hiç bir çocuğa gönül rızası ile «düşman askeri» görevi veremezsiniz.<br />

Hepsi Türk askeri olmak ister ve düşmanla kahramanca savaşan vatansever<br />

rolünde olmak ister. Ama ebe seçimi sonunda düşman askeri<br />

olmak sırası ona gelmişse buna sadece oyun olsun diye katlanır.<br />

Kars'ta da ebe seçimi tekerlemeleri oldukça zengin ve çeşitlidir. Kars'ın<br />

çeşitli bölgelerinde çeşitli ebe seçimi tekerlemelerine rastlamak mümkündür.<br />

İğdır'dan örnekler vererek ebe seçimi tekerlemelerine başlayalım.<br />

İyne, iyne/Ucu düğme/Bal ballıca/Ballı keçi/Şam ağacı/Şatır keçi<br />

Goz ağacı/Gotur keçi/Happan hoppan/Yırtıl yırtıl/Su iç gurtul<br />

İğdır'dan başka bir örnek :<br />

Motal motal/Gıl atar Gaymah gatar/Ağ kuşum/Ağarçımm/Göy kuşum/Göğerçinim<br />

Garğa gara/Durna cala/Çilme çillik/Birce emlik/Çember<br />

çapıg/Emoğlu vur nağara/Çıh gırağa.<br />

Kars'tan başka bir ebe seçimi tekerlemesi :<br />

Bacadan bahan berelen göz/Biri sahan biri boz/ Mindim bozun<br />

boyuna/Getdim Helep yoluna/Hele yolu cin bazar/İçinde ayı gezer<br />

Ayı meni gorhuttu/Gulahlarını sarhıhttı/Happan hoppan/Yırtıl yırtıl/Su<br />

iç gurtul.<br />

Sarıkamış'ın Karaurgan ve Karakurt nahiyelerinde çocuklar oyun oynarken<br />

(daha ziyade ebe takımlı oyunlarda) her iki gurubun başı bir-birinden<br />

biraz ayrılır yüzlerini bir-birlerine dönerler ve birer ayak, birer ayak bir-birlerine<br />

doğru ilerlerler. Kimin ayağı diğerinin ayağının üzerine gelirse, o birinci<br />

olur ve eş beğenmeğe başlar. Bunu yaparken de aşağıdaki tekerlemeyi<br />

söyler :<br />

-İbeni/-İbdim seni/-Goş goyna/-....sene/-Alış veriş/-Bende bir eş.<br />

Erzurum ve yakın çevresine bir göz atacak olursak, şehrin merkezinden<br />

uzak olan yerlerde ve köylerde çocuk oyunlarının ve ebe seçimi tekerleme-<br />

ARSLAN 27


lerinin canlılığını koruduğunu görüyoruz. Erzurum ve» çevresinde ebe seçimi<br />

için söylenen birkaç ebe seçimi tekerlemesi örneği verelim :<br />

Elim elim epenek/Elden çıkan kepenek Keepeneğin ne suçi/Süleymanın<br />

ne saçi/Getti dim Halep Yoluna/Halep yoli canbazlar/İçinde<br />

ayi gezer/Ayi beni gorhutdi/Gulahlarımi sarhıtdi/Sağımı solum<br />

Salla buni/Çeh suni.<br />

Bu tekerlemenin bir varyantını da Kars'ta söylemektedirler. Zaten Er<br />

zurum ve Kars bölgesi çocuk oyunlarını ve tekerlerneJerini birbirinden ayırt<br />

etmek zordur. Mesela. Sarıkamış ve çevresi Kars ili hudutları içerisindedir<br />

ama, folklor ürünleri bakımından Erzurum'a daha çok yakındır.<br />

Başka bir Erzurum ebe seçimi tekerlemesi de şöyledir.<br />

Cıv cıv cıvana/Arpa buğda bi yana/İsmayıl beyin piçaği/Elimi<br />

kesdim neyleyim/Yağlık getir şileyim/ Yağlık deve boynunda/ Deve<br />

haram yolunda/Tepdi manbar açıldi/Alaca boncuh seçildi<br />

Alaca boncuh has boncuh/Uci düğmeli boncuh.<br />

Daha küçük yaş gurupları arasında çokça rastlanan birkaç Erzurum ebe<br />

seçimi tekerlemesi de şöyledir :<br />

Eveleme develeme/Deve guş/Govalama lasdik lember/Tazi tuzi<br />

GIici bezi/Kesdi bişdi/ Billor<br />

Erzurum'dan başka bir ebe seçimi tekerlemesi :<br />

O mo garado/Sime sime do/Lapa tike/Lapa tike/Bir man do.<br />

Ebe seçimi tekerlemelerine Erzurum ve Kars'tan örnekler verdikten<br />

sonra doğup büyüdüğümüz, tozlu yollarında koşup oynadığımız kendi öz<br />

çevremizin çocuklarının daha doğrusu kendi çocukluğumuzda oynadığımız<br />

oyunlardan örnekler sunalım ve kaide, kuralı ile» bereber nasıl oynandığından<br />

bahsedelim.<br />

Holla Çelik Oyunu<br />

Ebe takımlı oyunlardandır. Oyun iki takım arasında oynanır. Millik<br />

tutularak ebe gurup tayin edilir. Holla ismi verilen ve kırk-elli santim boyunda<br />

olan bir tahta iki taş arasına köprü olacak şekilde yerleştirilir. Çedik<br />

ise on-onbeş santim boyunda karşı tarafın üzerine fırlatılır. Fırlatılan bu<br />

çeliği karşı guruptan bir kişi yere düşürmeden havada tutarsa, ebelik yer<br />

değiştirir. Şayet çelik yere düşmeden tutulamazsa, çeliğin durduğu yerden<br />

köprü şeklinde iki taşın üzerine uzatılan hollaya doğ,ru çelik fırlatılır. Çelik<br />

hollaya değersç ebelik ile bir ucuna vurup havalandırır ve yine holla ilej<br />

çeliğe vurarak onu mümkün olduğu kadar uzağa fırlatır. Oyuncu çelik havada<br />

iken kaç defa vurabilirse hollanın boyu ile ölçülen bu mesafe, havada vurmuş<br />

olduğu sayı ile çarpılır. Gurupların anlaşmasına göre beşyüz veya binde<br />

mühür yapılır Çelik tekrar karşı gurubun üzerine doğru atılır, havada<br />

tutulursa mühür hariç diğer sayılar yanar.<br />

Bu oyunda çelik havada sektirilirken şu tekerleme söylenir :<br />

Birin kümbet/İkin kümbet/Üçte bir ellez.<br />

28 HEDİYE


Şayet ebe yerinden atılan çelik çok yakına düşerse, karşı guruptan<br />

bir kişi de bu mesafeyi atlarsa yine ebelik yer değiştirmiş olur.<br />

İki mühür yapan gurup, karşı guruba önceden gösterilen yere kadar<br />

«su» bağırttırır. Yeniden gurup hiç nefes almadan «suuuuuuuu-uuuuuuu»<br />

diye bağırarak gösterilen ye>re kadar koşa koşa gider, gelirler. Nefes alır<br />

veya «su» bağırmazlarsa başlangıç noktasına kadar sırtlarına binerler.<br />

Oyundan çelik yere düşerken, hareketi durmadan ayakla vurulup «taşa»<br />

yaklaştırılabilir. Çeliğe üç defa vurup uzaklaştırdıktan sonra mesafe çeliğin<br />

atıldığı taşın yanına kadar holla boyu ile ölçülür. Çoğu defa sayılmaz ve tahmini<br />

bir sayı verilir. Oyun bu şekilde devam eder. İstenildiği an oyuna son<br />

verilir.<br />

Birdir bir oyunu<br />

Tek ebeli oyunlardandır. Sekiz-dokuz kişilik gurupla oynanan bir oyundur.<br />

Çocuklar aralarında yine bıllik tutarak bir ebe seçerler. Seçileın ebe de<br />

kendisine bir ebe seçer. Sonra asıl ebe ellerini dizine koyarak eğilir. Diğer<br />

çocuklar başta bu ikinci ebe olduğu halde üzerinden atlarlar- İkinci ebe atlarken<br />

ne derse peşindekiler de aynı sözü tekrarlamağa mecbudur. Atlarken<br />

düşen veya ebenin sözünü tekrarlamayan oyunda «yanmış» olur. Dolayısile<br />

ebe olur ve eğilir. İkinci ebe atlarken şu tekerlemeyi söyler :<br />

Birdir bir/İkidir iki/Üçdür üç/Dörtde> g... vurallar/ Beşde ceviz<br />

gırallar. »<br />

Altıda ata binif gehve işmeh (Atlayan çocuk ebenin sırtına binerek<br />

kahve içiyormuş gibi bir müddet oturur.)<br />

Yedide* el değişin eteh değmesin/ (Ebenin sırtından dokunmadan<br />

atlanır)<br />

t Sekizim sek sek/ (Atladıktan sonra seke seke koşulur)<br />

Dokuzum durah/ (Atladıktan sonra herkes olduğu yerde durur)<br />

Onum oturah/ (Atladıktan sonra herkes olduğu yere oturur)<br />

Daha sonra hep bir ağızdan şu tekerleme söylenir :<br />

Heri heri hesdaha/Keçiler girdi bosdana/Vurdum keçinin kıçını<br />

gırdım/Keçi gitdi hakime/Hakim dedi...<br />

Oyun bu şekilde devam eder. İstendiği zaman bırakılır.<br />

Benbene Oyunu<br />

Tek ebeli oyunlardandır. Onun-oniki kişilik gurupla oynanır. Yine bir kişi<br />

ebe seçilir. Ebe yere bir daire çizer. Dairenin tam ortasına«koca» denilen<br />

küçük bir taşı koyar, çocuklar dairenin dışından ellerindeki leb'denilen yassı<br />

taşlarla dairenin içindeki küçük taşa vurarak dairenin dışına çıkarmağa çalışırlar.<br />

«Koca»nm gittiği yere kadar ayak-ayak sayılır. Sayılırken de şu tekerleme<br />

söylenir :<br />

Eçço meçço/Galdır geimeçço/Nal bir/Mıh iki/Sığır ipi/On iki/Ala<br />

dana/Gara dana/Şükür bizi yaradana/Aynuz buynuz/Elli altmış<br />

Yetmiş sehsen/ Dohsan yüz/Yemenimin ağzını büz/ Daireyi cız.<br />

ARSLAN 29


Ebe dairenin içinde «leb»ine ayağını basmayana elini vurursa, o şahıs ebe<br />

olur. Oyun bu şekilde devam eder.<br />

Bıilıcın Eğri Oyunu<br />

Çocuklar değnek götürürler. İçlerinden bir kişi değnekleri kucağına<br />

alıp gözlerini yumarak arkaya fırlatır. Sonra da geriye hangi değneğe ayağını<br />

basarsa, değnek sahibi değneğini alıp çıkar. Sonra da geriye kalan değnekler<br />

aynı usûlle geriye atılır. En sonunda hangisinin değneğine basılırsa o<br />

oyuncu değneğini yer çizdiği düz bir çizgi üzerine uzatır. Diğerleri belli bir<br />

yerden bu değneğin yönünü saptırmağa çalışırlar. Ebe olan oyuncu yerdeki<br />

değneğin yönünü düzgün tutmak mecburiyetindedir. Diğer oyuncuların attığı<br />

değnekle yerdeki değnek yön değiştirirse diğerleri bağırır :<br />

Bıilıcın eğri/Bıllıcın düzelt.<br />

Ebe bıllıcmı düzelttikten sonra değnek sahiplerinin gelip değneklerini almalarnıı<br />

bekler. Değnek sahipleri ebeye vurulmadan gelip değneklerine<br />

ayakları ile basarlar. Daha sonra da ebeye vurulmadan değneklerini alır<br />

kaçarlar. Değneğine basmak isteyen oyuncuya ebe eli ile dokunursa, ebelikten<br />

kurtulur. Fakat bu arada ebenin bıllıcının düzgün olması şarttır. Ebe<br />

brisinin peşine vurmak için düşerse diğerleri arkadaşlarını kurtarmak için<br />

ebenin yerdeki değneğine vurur ve onun bıllıcmı bozarlar. Arkasından da :<br />

Bıilıcın eğri, bıilıcın eğri/Bıllıcın düzelt, bıilıcın düzelt, diye bağırıp<br />

arkadaşlarını kurtarırlar. Oyun bu şekilde devam eder. İstenildiği an bırakılır.<br />

Yüzük Oyunu<br />

Ebe takımlı bir oyundur. ÖzeJ olarak hazırlanmış madeni kaselerin<br />

(bunlara zarf denilir) veya fincanların altında yüzüğü saklayarak bir tepsi<br />

üzerinde oynanmaktadır. Tincanların sayısı 7-9 olur Bu oyun önceki oyun-<br />

30 HEDİYE


lara göre biraz daha ağır başlı bir oyundur. Topluluk iki guruba ayrlır. Bu<br />

ayrılma çöp tutma usulüyle veya bir düğün evinde oynanıyorsa kız ve oğlan<br />

tarafı diye ikiye ayrılırlar. Tarafsız biri yüzüğü iki zarfın altına getirir. Hangi<br />

taraf yüzüğü saklayarak oyuna başlar. Oyunun hangi sayıda biteceıği daha<br />

önceden kararlaştırılır. Çoğu zaman son sayısı tek olan yirmibirde bitmesi<br />

değişmeyen kuraldır. Yüzük tepsi içerisincleki zarflar altında saklanarak<br />

ortaya getirilir. Yüzüğü arayan taraf zarfları :<br />

— Boş veya dolu, diye kaldırırlar. Boş denilen zarfın altında yüzük<br />

çıkarsa diğer tarafa bir sayı verilmiş olur. Şayet «dolu» dediği fincanın<br />

altından yüzük çıkarsa kendlerine bir sayı kazanmış olurlar. Böylece oyun<br />

da kendi taraflarına geçmiş olur. Buna «oyun geçti» denilir. Dolu diye iki<br />

zarfdan fazlası kaldırılamaz. Ortaya gelen zarflardan bir veya ikisi «bize»<br />

diye kaldırılırsa buna «baş vurdu» denir. Oyun süresinde» sayısı ilerleyen<br />

taraftan sesi güzel olan biri şu türkülerle karşı tarafı kızdırmağa çalışır:<br />

Beraber olduh biz size./Öküzü getirdih dize/Daha çıhamazsız düze<br />

Galdı oyuncular neni/#<br />

Bareber olduh da keşdih/Garlı buzlu sular işdih/Döndü oyuncular<br />

nenni/#<br />

Tarlalarda olar hozan Hozanın içme uzan/Dar Dohahda oyun bozan/Sindi<br />

oyuncular nenni/©<br />

içine uzan/Dar Dohahda oyun bozan/Sindi oyuncular nenni/*<br />

Oyunlardan sonra yenilen tarafa önceden kararlaştırlan cezalar uygulan<br />

mağa başlar. Bu cezalar çoğu zaman orta oyunu niteliği taşıyan eğlendirici<br />

oyunlardır. Bu cezalarla eğlenmeğe devam edilir. Oyun bu şekilde devam<br />

eder.<br />

Tombulum Tombulum Tom Eşşekf Oyunu<br />

Tek ebeli bir oyundur, birka kişiyle oynanır. Oyunculardan birisi sırtını<br />

duvara vererek bir duvara yaslanır. Oyuncular arasından millik ile seçilen<br />

ebe, duvara yaslanmış oyuncunun bacakları arasına başını sokarak hareket<br />

etmeden durur. Diğer oyuncular sırayla ebenin sırtına atlarlar. Ebenin sır<br />

tında bulunan çyuncu :<br />

Tombulum tombulum/Tom eşşek/Nerden geldin/Boz essek<br />

tekerlemesini söyleyerek bir elini havaya kaldırır. Kaldırdığı elinin parmak<br />

larından birisini veya ikisini yumarak :<br />

Çatal, çatal/Kaç çatal<br />

tekerlemesini söyleyerek ebeye sorar. Ebe buna cevaben :<br />

Bir çatal, iki çatal/Üç üatal, dört çatal, beş çatal .<br />

Bunlardan bir tanesini söyler. Eğer ebe sırtındaki oyuncunun açık bıraktığı<br />

parmaklarının sayısını bilirse ebelikten kurtulmuş olur. Yerine diğeri ebe<br />

olur. Eğer açıktaki parmakların sayısını ebe bilemezse yine ebe olarak ka<br />

lir. Oyun bu şekilde devam eder.<br />

ARSLAN 3i


Şıklığım Yavaş Yavaş Oyunu<br />

Tek ebeli oyunlardandır. Belirli bir oyuncu sayısı yoktur. Oynayacak<br />

oyuncular bir çember teşkil edecek şekilde toplanırlar. İçlerinden birisi<br />

millikle ebe seçilir. Ayrıca oyunculardan birisi ebenin gözlerini kapamak<br />

için körevlendirilir. Diğer oyuncular ikişer ikişer olmak şartıyle eğleşirler.<br />

Bu eşlerden birisi, gelip ebenin burnuna vurarak yerine geçer ve diğer<br />

oyuncularla birlikte esinin sırtına biner. Sonra hepsi birden vurarak yerine<br />

geçer ve diğer oyuncularla birlikte eşinin sırtına biner. Sonra hepsi birden<br />

Şıkşığım, şıkşığım/Yavaş yavaş/Gelsin bizim/Dolma gardaş/Atla<br />

ra min/Gıbleye dön.<br />

tekerlemesini söyleyerek Kıble yönüne dönerler. Ebenin gözleri açılır. Ebe<br />

burnuna vuran şahsı tanırsa ebelikten kurtulur. Ebe değişince .eşler de<br />

değişir. Yani sırta binme sırası diğer eşlere geliyor. Oyun sonuna kadar bu<br />

şekilde devam eder.<br />

Ksrco Oyunu<br />

Tek ebeli oyunlardandır. Üç kişiden fazla oyuncu ile oynanır. Oyuncula<br />

rın ellerinde bir buçuk metre uzunluğunda değnekleri vardır. Oyunda ayrıca<br />

ebenin koruması gereken bir omurga kemiği vardır. (Bu bir öküz aşığı da<br />

olabilir) Önce bitlik tutulur ve çıkış sırasına göre oyuncular sıraya konur,<br />

Sonra nişan başlar. Oyuncular ikişer ikişer ayrılırlar. Üçer defa olmak şartıyla<br />

kemiğe atış yapılır. Vuran oyuncular sırayla çıkarlar. Bu elemede vuramayanlar<br />

arasında en sona kala ebe olur.<br />

Ebe olan oyuncu önceden kazılan çukurun başında bekler. Diğer oyuncular<br />

ise ebe çizgisinin üzerinde sıralanırlar. Ebe elindeki kemiği oyunculara<br />

doğru atarak :<br />

— Ben gelip canlatayım, derse ebe gelinceye kadar hiç kisme kemiğe *<br />

dokunamaz. Ebe gelir kemiğe dokunur oyuncular da atışa başlarlar. Yanlız<br />

— Ben gelip canlatayım, derse ebe geeinceye kadar hiç kimse kemiğe<br />

vuranı görüp hareket halinde iken sopası ile dokunursa ebeliği ona devreder.<br />

Kemik durduktan sonra vurursa yine ebe olarak kalır. Daha sonra ebe :,<br />

— Yerde vurma/Havada vur/Durduktan sonra vur/Yerde vur/Havada<br />

vurma... t<br />

sözlerini söyler. Ebenin bu sözlerine oyuncuların uyması mecburidir. Uymayanlar,<br />

şaşıranlar ebe olur. Bazen ebe çok iyi bir oyuncu olur, kemiği çukura<br />

sokabilmek için mücadeleye girişir. Oyuncular ise kemiği çukurdan<br />

uzaklaştırmağa çalışırlar. Eğer ebe kemiği çukura sokabilirse istediği oyuncu<br />

ile nişan yarışına girer. Her ikisi de kemiğe değnekleriyle üçer defa atış<br />

yaparlar. Hangisi daha az isabet ettirirse ebe olur- Oyun sonuna kadar<br />

bu şekilde devam eder. İstenilen bir zamanda oyun bitirilir.<br />

1 — Arnold Arnold, The World Book of Chıl<strong>dr</strong>en's Games. U.S.A. 1973, (s.13)<br />

2 — Arnol Arnold, The Wonld Book of Chıl<strong>dr</strong>en's Games. U.S.A. 1973, ss. 12-13)<br />

32 HEDİYE


SANATÇILARIN<br />

MEZİYETLERİ<br />

MAHİR CANOVA<br />

Biz burda «meziyet» sözünü, Fransızca'nın<br />

«Le merite »i karşılığında kullandık.<br />

Bizim büyük Türkçe sözlüğümüz<br />

«meziyet» »için sâdece «artam» sözcüğünü<br />

koymuşlar. Halbuki eski bir Türkçe-Fransızca<br />

lugât kitabındaf «Le merite» kelimesinin<br />

karşısında daha fazla açıklamalar<br />

bulunuyor: Değer, ehliyet, Liyâkat, mefhum<br />

(kavram), meziyet sahibi adam,<br />

beceriklilik, ince ve özel davranış I ılık,<br />

seçkin ve mümtaz kimse!.. Buna göre<br />

Fransızca da yazımızın başlığına «Le meni<br />

tedes Artistes» derler her halde! Ama<br />

bizim niyetimiz: «Dinle kızım, anla gelinim!»<br />

metodunu kullanan kaynana misâlini<br />

vermek değildir! Daha çok kendi yakınlarımıza,<br />

yâni tiyatro sanatçılarımıza<br />

söyleyeceklerimiz var! Kaynanalara yakış<br />

tınlan tutumu izninizle şöyle değiştirebiliriz:<br />

Dinle gelinim ,anla kızım! Yahut da<br />

hem nalına hem mıhına, düşüncesi içinde<br />

her ibarenin yerini bulmasını temen-<br />

*> ni edelim.<br />

Tiyatro sanatçılarının meziyetleri arasında<br />

önce mesleklerini içlerine sığdırabilme,<br />

alabilme dereceleri gelir. Bunun<br />

temelinde ise ku<strong>dr</strong>et ve kabiliyetleri, ah<br />

lâk ve terbiyeleri, aile ve toplum bağlan<br />

akıl ve zekâlan yatar. Mesleklerine «Ca<br />

pable» uyarlı oluşlan, bu iş için yaratılmış<br />

oıauKiarını belirten bir takım meziyetleri<br />

yalnız sahnede değil, toplum içinde<br />

hayat boyu göstermelerinden, sürdürmelerinden<br />

belli olur.<br />

Akıl ve zekâ, her insanda olduğu kadar,<br />

her işte de ayn birer özeılik taşır.<br />

İnsanların, düşünme, anlama ve kavrama,<br />

tedbir alma yetenekleridir. Bu yetenekler<br />

herkeste doğuştan vardır. Ancak önce aile,<br />

sonra daha geniş bir çevre içinde şuurlaşmaya<br />

başlar. Okulda ve hayatta bilgi<br />

ve tecrübe ile beslenir, olgunlaşır, insan<br />

karekterini yağurur. Sevilerek benimsenen,<br />

gittikçe pişirilen bir meslekte ise,<br />

bu akıl ve zekâ, zihniyete dönüştürülür.<br />

Bir run haline büründürülür.<br />

Zihniyet: Görüş ve inanışın etkisi altındaki<br />

«düşünme» gücümüzdür. İnsan<br />

kafasının aynasıdır. Şuurumuzun irade<br />

ve heyecan karışımından doğan i<strong>dr</strong>ak ve<br />

düşünme bölümüne zihin diyoruz.. Her<br />

nekadar insanların eşit doğdukları iddia<br />

edilirse de, gerek sosyal, gerekse ekonomik<br />

sebeplerle ve muhakkak eğitim noksanlığından,<br />

öğretim sakatlığından: Düzensiz,<br />

dengesiz, ayarsız, yavan, tutarsız,<br />

ipsiz sapsız inançsız, merhametsiz, gamsız,<br />

sorumsuz, Savruk, hoppa, hafif, güçsüz<br />

daha bunlar gibi bir çok vasıfları<br />

hak etmiş olarak «olumsuzluk, değersizlik,<br />

adilik» içinde ölüp giderler. Bu vasıfları<br />

kazanmada kişilerin, şahsî hiç mi sorumluluktan<br />

yoktur? Ölçülü, ciddi, olgun,<br />

derin, tutarlı bir mânâ içinde ömür süren,<br />

ler, kültürlü, yüksek zevkli, aydın, fazilet<br />

ve meziyet sahibi insanların akıllıca yaşamalan<br />

tesadüflere, yoksa sadece Tanrının<br />

iltimasına mı bağlıdır?<br />

Meziyet ve fazilet her insanda olduğu<br />

kadar, sanatçılarda bir toplumun her<br />

seviye ve yaştaki insanlarının her yerde<br />

ve her zaman canlı, örnek eğitimcileri sayıldıklarından<br />

daha büyük önem taşır.<br />

Kendilerinde sanatçı kavramı sanatçılığın<br />

temel bilgileri yalnız teorik ve sahnede<br />

değil, bilfiil özel hayatta da görülme<br />

yenlere, «zoraki oyuncular» demek doğru<br />

olur. (1)<br />

Tiyatro sanatçıları; davranışlarında<br />

CANOVA 33


giyim kuşamlarında, bakımlı yahut bakımsız<br />

görünümlerinden daima bir toplumun<br />

sanat zevkinin, kültür seviye-temsilcisi oldukları<br />

şuuru içinde yaşamalıdırlar. Yir<br />

minci yüzyıl medeniyetinin izlerini, cemi.<br />

yetin geri kalmış kesimlerini, anane ve adetlerini<br />

sâde sahnede değil, onları dışarıda<br />

görerek te öğrenmelidir. Nice değer<br />

bilir insanlar sanatçıları karşısında, bir<br />

öğretmene gösterdikleri saygıya estetik<br />

bir heyecan, kendi milletinin ince duygularından<br />

yoğrulmuş gururunu katmak ister.<br />

Tabii sanatçılar bunlara lâyık formasyonu<br />

taşıdıkları sürece gerekli itibârı bulurlar.<br />

Estetik bilgisi, öz ile biçim'in uyumun,<br />

dan birbirine yakıştırılmış olmasından<br />

güzellik doğar diye yazar. Bu söz elbette<br />

hak edilmiş bir mânâ'dır Biçim ise insanların<br />

dış görünüşleridir.<br />

Kalıp, içinde saklı bulunan öz'ü ele<br />

verir. Kese kağıdı içine zeytin yağı konsun<br />

diye, şişe de tuzluk için yapılmamıştır.<br />

Şimdi biri çıkıpta «Ben bu geleneği<br />

yıkacağım, belkide dünya, şişeye tuz koyabilmek<br />

için benim doğuşumu bekliyor,<br />

du» diye düşünürse, en azından sivri akıllı<br />

damgasını yer! Türkçemizde a k i I ' ı<br />

anlatan pek çok ifâdeler vardır: Budala<br />

aklı, âlim aklı, asker aklı, hâkim aklı,<br />

tüccar aklı, boksör aklı, sanatçı aklı, insan<br />

aklı gibi... Ayrıca! milletler içinde<br />

kullanırız bu tâbirleri: Arnavut aklı, Yunan<br />

aklı, Bulgar aklı, Alman aklı, Amerikan<br />

aklı, Fransız aklı, Rus aklı, Türk aklı.<br />

Bütün bunlar, bazan zekâyı bazan görüş<br />

ve anlayış, kavrama özellikleri altındaki<br />

insanların zihniyetlerini t düşünme makanizmasını<br />

farklı örmenin tâbirleridir.<br />

Akıl ve eğitim konusunda çok bilindiğini<br />

zannettiğim bir fıkrayı burada tekrar<br />

etmeden geçemiyeciğim:<br />

Ayı oynatıcının biri, sıcak bir yaz gününde<br />

aylak aylak gezerken, kırda bir ahlat<br />

ağacının gölgesine uzanıp bir uyku<br />

kestirmek istemiş. Yanı başına da ayısmı<br />

her zaman olduğu gibi gözcü dikmiş. Ayı,<br />

ustası uyanmasın diye, yüzüne konan sinekleri<br />

pençesi ile hafif rüzgar yaparak<br />

kovalamaya alışıkmış. Ama gel gör ki<br />

ayı bu defa inatçı bir sineğe çatmış. Ayı<br />

bu sineğin hakkından gelmeği akıl etmiş.<br />

Yerden kendi gücünde koca bir taş alarak,<br />

efendisinin alnının ortasında ki sineğe<br />

yapıştırmışt cilveli sinek kaçmış, ayı<br />

oynatıcı Çingene aklının, öğrencisi ay]<br />

aklının kurbanı olarak kanlar içinde can<br />

vermiş!.<br />

Aslında burda ne kötülük var? Suçlu<br />

kim? Her alanda ibretle unutmayacağımız<br />

bir fıkra, eskilerin tecrübeden doğan<br />

bir hikmet felsefesi! Bir ahlâk örneği!<br />

Felsefe : Madde ve hayatı, bunların<br />

dünyâ toplum, ruh gibi türlü belirtilerini<br />

gaye (varılmak istenen son) bakımından<br />

inceleyen zihin çalışması ve bu çalışmanm<br />

verimi diye tarif ediliyor.<br />

Ahlâk : Bir toplumun içinde, insanların<br />

uymak zorunda oldukları davranış<br />

kuralları, bir insanın içinde birlikte yaşadığı<br />

toplumun törelerini bilme ve onlara<br />

uyma kabiliyeti. Beynelmilel ve millî görgü<br />

kurallarının temsilcisi olmakta, sanatçılara<br />

has meziyetlerden biridir.<br />

Aslmda her insan toplu yaşama vasfına<br />

sahiptir. Bu vasıf da ya gelenek ve<br />

görgü ile, ya da öğrenimle işlenmiş olmalıdır.<br />

Hepimiz sözlerimizde, davranışlarımızda<br />

sorumluluk taşımadan, tabiatımız<br />

gereği ölçüsüz, gelişi güzel hürriyet anlayışı<br />

içinde yürür gidersek, bilmeden nice<br />

felâketlere dolaylı olarak sebep olduğu,<br />

muzu bir düşünsek, o zaman mesele kalmaz<br />

«Bir komiser geldi» isimli tiyatro<br />

eseri ile Pristley bu konuyu bizleri düşündürecek,<br />

ikaz edecek şekilde ele almış.<br />

Genç bir kız bu oyunda, kendisinin yüzünü<br />

bile görmiyen, yahut da. hatırlamryan<br />

insanlar yüzünden hayatına kıymıştır.<br />

Sorumlu hemen hemen herkestirt ne var<br />

ki kanun yalnız elle tutulur delillerle bir<br />

tek suçu aramaktadır.<br />

Galiba yıl 1957 idi. Bulgar tiyatrolarının<br />

100. cü kuruluş yıl dönümü törenlerine<br />

ideoloji ve rejim farkı gözetilmeden<br />

birer sanat temsilcisi davet edilmiş.<br />

Bu davet için o zaman ki yönetimimiz<br />

namzet seçmekte biraz gecikmiş. Törenler<br />

bittikten sonra ben Bulgaristan'a gön-<br />

34 SANATÇILARIN


derildim. Böylece onlar da komşu adı altında<br />

özel ve geniş bir program uyguladılar,<br />

daha çok görme ve gezme fırsatı verdiler,<br />

misafirliğim, bir hafta; on gün kadar<br />

sürdü. Orada Türkçe konuşanların<br />

Devlet Tiyatrosu topluluğunu, Şumnu'da<br />

gösterdiler. Varna şehri'nin Tiyatrosunun<br />

35. ci kuruluş törenlerine götürdüler.<br />

Shakespeare'in «Veronah iki Centilmen»<br />

Komedisinin temsilinden sonra bir akşam,<br />

o zaman Kültür İşlerine bakan İvan<br />

Başef'in lokantada beni yemeğe beklediğini<br />

haber verdiler. İvan Başer sonradan<br />

Dış İşleri Bakanı olarak memleketimizi<br />

de ziyaret etmişti. Bir kaç yıl önce de kış<br />

sporu yaparken donarak öldüğünü ajanslardan<br />

öğrenmiştik. İlk karşılaşmamızda<br />

tenkide tahammül gösterici bir etki yaratmasını<br />

çok iyi biliyordu. Sözü Veronalı<br />

İki CentUraıen'e getirdi. Temsili nasıl<br />

bulduğumu sordu? Ben hemen :<br />

— Rejisör Almanya'da yetişmiş galiba,<br />

dedim.<br />

— Nereden bildiniz, evet eğitimini orada<br />

yapmıştır, cevabını verdi.<br />

— Sahneye koyuş metod'u, <strong>dr</strong>amaturji<br />

çalışmaları bana bu fikri verdi.<br />

Gördüğüm öteki oyunlarda Stanislavvsky'nin<br />

öğrencisi Meselâtinof'un Bulgar<br />

zevki seziliyordu.<br />

— Ya oyuncular, onları nasıl buldunuz?<br />

—- Kabiliyet ve teknikleri belli oluyor.<br />

Ama eser, Rejisör'ün tutturduğu ekol, onlara<br />

çok yabancı. Centilmen, sözünün İngiliz<br />

dilinde, başka dillere çevrilmesi güç<br />

olan bir mânası var!<br />

Başef bir müddet sustu ve düşündü.<br />

Sonra sözlerimden ne anladığını büyük<br />

bir nezâketle şöyle ifâde etti :<br />

— Bir memleketin çocukları, kendi memleketlerinin<br />

sokaklarında henüz centilmen<br />

olamazsa, sahnelerinde de olamaz! Bunun<br />

dışında Shakespeare büyük bir yazar. Eserleri<br />

her görüş ve anlayışa tercüman<br />

olabilecek, kuvvet vçrecek' fikirler taşıyor,<br />

Sahneye koyuculuğun zorlama ve kopyacılık<br />

olduğunu kabul ediyorum!<br />

Gene, gel gör ki, bizde bugün bile<br />

bu kopyacılığa, Avrupada gidip görerek<br />

sıcağı sıcağına aktarmacılığa övgüler yazılıyor,<br />

ödüller verüiyor.<br />

Eskiden sanatçılar belli kalıplarda<br />

ihtisaslaşırlardı. Komedi ve <strong>dr</strong>am sanatçıları<br />

ayrı ayrı kişilerdi. Jön prömiye (Genç<br />

aşık ve erkek sevgili), Prima Donna (G&nç<br />

kadın sevgili), Grand Damme (yaşlı kadın<br />

karakter oyuncusu) Soubrette (komik kadın<br />

hizmetçi) gibi isimler altında oyuncular<br />

her eserde bu uzmanlıklarını yürütürlerdi.<br />

Günümüzde ise batının taklitçisi<br />

kesilmekten pek kurtulamadık. Metod ve<br />

tekniği alıp Türk ruhunu, Türk zevkini<br />

henüz bulamadık. Başkalarının kalıbına<br />

girmeyi, plastik ve fonetik esnekliği, yumuşaklığı<br />

becerirken, başka başka insanların<br />

duygu ve düşüncelerini benimser<br />

görünürken, karekterler yaratırken epik,<br />

<strong>dr</strong>amatik, klâsik (üstün vasıflı ses ve beden<br />

yapısı gerektiren, güzel konuşma icaplarını<br />

uyguladığımız oyunlarda) ayırım<br />

yapmadan aynı gerekli ustalığı göstererek<br />

bir Türk üslûbu, Türk zevkini ortaya<br />

koymalıyız. Hemen her milletin bir sanat<br />

ekolü vardır. Sanatçılar, milletlerin göz<br />

bebekleridir. Görevleri, paylarına düşen<br />

iki sayfalık rolleri ezberleyip söylemekle<br />

bitmez. Toplum içinde göz bebeği vasfını<br />

taşıyamaınak, o toplumu mânevi körlüğe<br />

mahkûm etmektir...<br />

Not : (x) Moliere'in Le Medecin malgre Lui isimli bir komedisi vardır. Ahmet Vefik<br />

Paşa tarafından «Zoraki Doktor» adı ile Türkçeye adapte edilmiştir.<br />

Bir kadın kocasından yediği dayakların öcünü almak için, ağanın kızma<br />

doktor aramıya çıkan uşaklara dayak attırarak oduncu kocasını zorla<br />

doktor yaptırtır. Zoraki sanatçılar sözlerinden bu komediye atıf yapılmıştır.<br />

CANOVA 35


MACAR ŞAHLANIŞI<br />

Macaristan'da Rus Tankları<br />

")Vı':i'<br />

HİKMET İNCE<br />

36<br />

i i<br />

Macaristan öteden beri bilindiği gibi<br />

Büyük Osmanlı İmparatorluğunun bir eyaleti<br />

olarak tarih sahnesinde yerini almış,<br />

daha sonralar devletin başına mu- 1<br />

sallat olan devlet adamı formasyonundan<br />

uzak idareciler tarafından, bir süre<br />

kendi başına, daha sonra da Avusturya<br />

împaratorluğu'na terk edilmiştir.<br />

Macaristan'ın çok eski bir tarihi bulunmakla<br />

beraber, biz tarihin derinliklerine<br />

inmekten ziyade, son çeyrek asrın<br />

en mühim olayı olan, «Macarastan şahlanışına<br />

parmak basmak ve bu mevzuudaki<br />

olayları dile getirmek istiyoruz.<br />

Konuya şahlanışın öncesindeki siyasî<br />

olayları özetleyerek getirelim.<br />

İhtilal öncesi komünist faaliyetleri.»<br />

«Macar Komünist Partisi», ikinci<br />

Dünya Savaşı'nın akabinde, daha öncede<br />

olduğu gibi Moskova ve özellikle de «Rus<br />

Komünist Partisi» tarafından büyük ölçüde<br />

desteklendi. Öyle ki adeta resmi bir<br />

statüye sahip bir siyasî parti gibi Macar<br />

Komünist Partiis'de açıktan açığa propagandaya<br />

ve sahtekarlık boyutları devleşen<br />

faaliyetlere girişti.<br />

Çok geçmeden Rusların ülkedeki politik<br />

etkinlikleri öylesine arttı ki, Macar<br />

Komünistleri - Bunların idarecileri ve büyük<br />

miktarı yahudilerden ve Runs asıllılardan<br />

meydana geliyordu. - resmi bir hü<br />

viyet kazanarak ülkedeki çalışmalarını<br />

yoğun bir vaziyette, sürdürdüler.<br />

'Yapılan sahtekarlıkları, kanunsuzlukları<br />

ve seçimlerde dönen hileleri resmi<br />

bir kaynaktan açıklamak daha inandırıcı<br />

olacaktır. (1)<br />

«Deklerasyon»<br />

Batı Almanya Hür Macarlar Cemiyeti<br />

Başkanlığı<br />

Macaristan ile dört müttefik arasın<br />

(1) Bu deklerasyon ve Macar Şahlanışı<br />

ile ilgili her türlü vesika ve fotoğrafları<br />

vererek bize yardımcı olan<br />

muhterem Prof. Dr. Emre TAHT' beye<br />

teşekkürlerimi sunarım.


da 1947 yılında, Paris'te akdolunan barış<br />

anlaşması gereğince Sovyetler Birliği, Avusturya'da<br />

kuvvetler bulundurduğu müddetçe<br />

Macar stan'dan demirperde ülkelerine<br />

geçiş hakkı tanımıştı. Bu hakkın<br />

kullanılması müttefikler arasındaki komüsyonun<br />

mürakebesine tabi olacaktı.<br />

Sovyet kuvvetlerinin Avusturya'dan çekilmiş<br />

olması üzerine, geçiş hakkının artık<br />

hiçbir mesnedi kalmamıştı. Kaldı ki, Budapeşte'de<br />

müttefikler arasındaki komisyonda<br />

artık mevcut değildi,<br />

iki kere serbestçe seçilen Macar hü<br />

kümetinin Sovyet Ordusu tarafından düşürülmüş<br />

olması, üyelerinin tevkif edilmesi<br />

ve bir kısmmmda idam edilmiş bulunması<br />

üzerine bu deklerasyon, tehdişin<br />

ve olayların yıldönümünde kaleme alınmıştır.<br />

Bu deklerasyonun yayınlanması<br />

mn diğer bir sebebi de bu yıllardaki Rus<br />

sahtekarlıklarını ve onların yoldaşlarının<br />

marifetlerini bir kere daha efkar-ı umumiye<br />

ye intikalini sağlamak içindir.<br />

«1947 yılında Macar Milliyetçileri ve<br />

liberalleri tarafından koalisyonu meydana<br />

getiren, Hak ve Küçük Köylü Partilerinin<br />

teşkil ettikleri hükümet bolşevik<br />

Ruslar tarafından düşürüldü. Macar hükümet<br />

Partisi- Ki resmiyeti henüz yeni<br />

kazanmıştı.- girdiği 1947 seçimlerinde almış<br />

olduğu oy nisbeti % 15 dolaylarında<br />

idi. Böylesine bir artışın normal seçimlerle<br />

sağlanamayacağını bilen, Macar Milliyetçileri<br />

yaptıkları araştırmalarda ve seçim<br />

kütüklerinin kendilerince tetkiki sonucunda<br />

Macar Komünist Partisi'nin %<br />

15 oranındaki seçmenlerinin hileli oy kullandıklarını<br />

tesbit etti. Zira Komünistlerin<br />

seçimlerdeki oylarının büyük nisbetini,<br />

mezar taşlarmdaki isimlere göre tanzim<br />

etmiş ve militanlarını bu isimlerdeki kart.<br />

larını kullanmak üzerede seferber olmalarını<br />

emretmişlerdi. Bu duruma göre, komünistlerin<br />

almış oldukları oy nisbeti ancak<br />

% i oranında idi.<br />

Macaristanda bulunan Sovyet ordusundan<br />

dolayı seçim sonuçlarına itiraz etmek<br />

kabil olmamış, Macar Komünist<br />

Partisi'nin bu sahtekarlığı ile oy oranı<br />

% l'den % 16 ya çıkmıştı.»<br />

Deklerasyonda da zikredildiği gibi, Macar<br />

Komünist Partisi 1974 yılındaki seçimlere<br />

mezar taşlarına da oy kullandırarak,<br />

oy oranını artırmıştı. Artış akıllara<br />

durgunluk verecek mahiyette idi. Zira<br />

bütün Macaristan'da bulunan komünistlerin<br />

sayısı 40 bini geçmezdi. Bu sayıyı siyasî<br />

gözlemciler, % 1 olarak belirtiyorlardı.<br />

Zikredilen sahtekarlıklardan sonra<br />

Macar Komünistleri bu sahtekarlıklarının<br />

yanında, Ruslardan aldıkları yardımlarla<br />

büyük bir propoganda gücüde tesis ettiler.<br />

Yeni yeni gazeteler, dergiler ve neşriyatlar<br />

vücuda getirerek Milliyetçi-Vatansever<br />

Macarlan kızıl propaganda ile etkilemek<br />

istediler.<br />

Komünist Ka<strong>dr</strong>o Ihtüâli<br />

Mecliste kuvvetli bir grup oluşturan<br />

Macar komünistleri bu işle herşeyin olup<br />

bitmeyeceğini bildiklerinden ,ka<strong>dr</strong>o ihtilaline<br />

giriştiler. Onlar için Macar ordusu<br />

içindelti çalışmalara lüzum yoktu. Ziraf Kızıl<br />

ordu kendilerini topyekün destekliyordu.<br />

Milliyetçilerinde korktukları başlarına<br />

geldi. Meclisteki güçlü grubu sayesinde,<br />

Macar Komünist Partisi artık Rusların<br />

uydusu olduğunu açıklıkla dile getiren<br />

faaliyetlerine başladı. Rusların bir saldırı<br />

ile takrar Macaristan'ı Varşova Paktına<br />

bağlamalarını kolaylaştırmak üzere, sözde<br />

Macar Vatandaşı gözüken bir yığın bürokrat<br />

ve Komünist Militan, devlet kademelerinde<br />

işe başladı ve çok mühim görevlere<br />

getirildi. Göreve getirilenler arasında,<br />

Rus asıllı ve yahudi olanların oranları,<br />

Macar Komünist Partisi'ne kayıth<br />

Macar asıllıları bile gölgede bırakıyordu.<br />

Bunların bazılarını burada zikretmekte<br />

konuya açıklık getirecektir. Bunların<br />

başmda, Rus işgalinden sonra kurulan<br />

hükümetin başbakanlığına getirilen Yanoş<br />

Kadar Casmatek slav asıllı yahudi.<br />

lerdendi. Kendisi 1945'e kadar Komünist<br />

Partisi'nin illegal yöneticisi olarak, parti<br />

kasasından çektiği rus yardımları ile ya<br />

şadı. Paraları midesine indirirken, Maca-<br />

ÎNCE 37


istan'a ihanetten asla çekinmedi. Komünist<br />

faaliyetleri esnasında, defalarca polis<br />

tarafından tutuklanarak, sayısız sabıka sahibi<br />

oldu. Anlatılanlar odur ki, Casmatek<br />

1945'teki Macar hürriyet savaşında, kendisini<br />

tövmet altında bırakan bütün sabıkalarını<br />

ve polisteki evraklarının yok<br />

edilmesi için, Ruslarla her türlü ilişkiyi<br />

kurmakta ve Rus* Komünist Partisi ile<br />

çalışmakta kusur etmedi. Casmatek, kendisine<br />

verilen bütün vazifeleri eksiksiz<br />

olarak başardı.<br />

Ruslar böylesine sadık bir, elemanlarını<br />

hemen kaybetmek istemedikleri için,<br />

Casmatek'i, kendi baskıları ve zorlamaları<br />

sonucunda oluşturulan tmre NAGY başbakanlığındaki<br />

yeni hükümette, İçişleri<br />

BAKANI olarak tayin ettirdiler, Yanoş<br />

Kadar CASMATEK, bakanlık görevine<br />

başlar başlamaz, tutuklu ve göz altında<br />

bulunan bütün marksist-komünist militanları<br />

salıverdi. Macaristan'a zaten açıktan<br />

açığa yapılmıaktaolan, komünist faaliyetlere<br />

dahada ağırlık kazandırarak,<br />

her türlü kanunsuzlukları ve yolsuzlukları<br />

destekledi.<br />

1956 Macar Şahlanışı'ndan sonra, kendilerine<br />

bunca hizmet ifa eden Casmateki,<br />

Ruslar İMRE NAGY'dan boşalan- ki<br />

NAGY kurşuna dizilerek öldürülmüştü.<br />

Başbakanlık görevine getirdiler.<br />

ikinci misal, halen Macaristan Dışişleri<br />

Bakanlığını deruhte etmekte olan<br />

Yanos Peter'dir. Macaristan'ın Debrence<br />

şehrinde, Glaskow'da ve Paris'te Protestan<br />

Teolojisi dersleri alan, Peter komünist<br />

ideolojiye kendisini adamış bir din adamı<br />

(!)- dır. 1949-1957 yılları arasında Macaristan<br />

Kültürel İlişkiler Enstitüsü'nde<br />

liderlik yapan Peter ( Enstitüsü'nün idari<br />

ka<strong>dr</strong>olarına ve bağlı kuruluşlara militanlarını<br />

yerleştirdi. Protestan Piskoposluğunuda<br />

yapan Yanoş Peter, din kurumlarına<br />

da kemlerine bağlı militan din adamlarını<br />

yerleştirdi. Daha sonra da kendisi<br />

bu hizmetlerinden dolayı,' Macaristan Dışişlerine<br />

Bakanlığına getirildi.<br />

38<br />

Misallerimize bir ilâvede, Peter KOŞ-<br />

TüR'dur. Asıl adının «Leo KONDOKTO-<br />

ROV» olduğunu bütün Macar milliyetçileri<br />

tarafından bilinen, Koştur Rusya'da<br />

doğmuş, çok uzun yıllar sonra da Macar<br />

milletine geçmiştir. Macar Komünist Partisi'ne<br />

bağlı örgütlerde uzun yıllar çalışan<br />

Koştur, Gana'ya vazifeli olarak gönderildiği<br />

zaman, görevi «Afrika Komünist Hiareketi»ni<br />

organize etmekti. Gana polisi kendisini<br />

suçj üstü yakalayarak, sınır dışı etti<br />

Gana'dan Macaristan'a döndükten sonra,<br />

Koştur daha önceki faaliyetlerine devam<br />

etti.<br />

Söndürülemeyen din, Allah ve Vatan<br />

Sevgisi, daha da güçlenen milliyet şuuru<br />

Macar Komünist Partisi ve Moskova<br />

ortaklaşa bu tip hareketleri yürütürken,<br />

bolşevik baskı I altında Macar gençliğini<br />

sistematik vaziyette eğitmek için teşkilatlarını<br />

devamlı ayakta tutuyor, meteryalist<br />

propagandayı son haddine ulaştırarak<br />

beyinleri yıkamayı düşünüyordu.<br />

Bir nebze başarılı oldukları söylenirse<br />

de, bunun ne kadar başarı olduğunu,<br />

Ekim 1976'daki millî şahlanmalarında<br />

ortaya çıktı. Düne kadar yaşları 7-840<br />

u geçmeyen Macar çocukları ve gençleri<br />

ellerinde taşıdıkları sloganları ve dövizle- *ş<br />

ri bir anda yıkarak, millî şahlanışın ön<br />

saflarında mücadele verdiler. Vatanları<br />

ve milliyetleri için, hayatlarını vermekten<br />

çekinmediler. Bir zamanlar ağızlarından<br />

kızıl marşlar eskik olmayan, yeni Macar<br />

nesli bile zulmün, baskının ve terörün<br />

altında kükremiş bir aslan kesilerek, boyunlarmdaki<br />

esaret zincirini kırmak için<br />

her türlü fedakarlığı yaptılar.<br />

Yalnız gençler ayaklanmakla ve esaretle<br />

baş kaldırmakla kalmayıp, kendilerini<br />

vatanlarının selâmetine ve hürriyetine<br />

adayan, <strong>prof</strong>esörler, iş adamları, işçiler<br />

jye her kesimden Macarlar, bolşeviz.<br />

me son vermek, ülkelerindeki kızıl baskı- *<br />

ya dur demek için ayaklandılar.<br />

Ve şahllanış başlıyordu.<br />

Başbakan îmre NAGY,mecliste kendisine<br />

yöneltilen bir soru önerisini şöyle<br />

cevaplıyordu. «Bugün için? Macaristan'da<br />

komünistler vardır, ancak bunların<br />

ı<br />

MACAR


güçleri, bir ihtilal yapmaya yeterli değildir.»<br />

aldanıvordu, Nagy, hemde büyük bir<br />

gaflet içerisinde bulunuyordu. Nitekim<br />

aradan üçaya yakın bir süre geçtikten<br />

sonra ruslarm emrindeki kızıl ordu, Macaristan'a<br />

girmeye başlamış ve binlerce<br />

milliyetçi Macar hayatları bahasınat kızıl<br />

saldırıyı önlemek içini savaşmaya başlamışlardı.<br />

ikinci Dünya Savaşının arkasından,<br />

Macaristan'daki Sovyet baskısı iyice artarken,<br />

beraberinde tedhiş ve anarşiyi<br />

de getirmişti. Nitekim 1956 şahlanışına<br />

kadar olan süre içerisinde, bir sürü aydın,<br />

vatansever insan uydurma suçlarla, Sibirya'ya<br />

sürüldü,<br />

20 Ekim 1976 ayaklanması başlar başlamaz,<br />

Macarlar nasıl kahramanca direniyor<br />

ve topraklarmı korumak için fedakarlıklarda<br />

bulunuyorlarsa, bunun tam karşılığı<br />

olarakta Ruslar tam bir vahşet örneği<br />

veriyorlardı.<br />

Nitekim, şahlanışın yedinci gününde<br />

Budapeşte ve diğer Macar radyolarından<br />

yapılan sürekli yardım istekleri hiçbir Avrupalı<br />

millet tarafından karşılık görmüyor,<br />

çağrıları karşılıksız kalıyordu.<br />

Rus tankları Budapeşte sokaklarına<br />

girdiklerinde ,ellerinde mermisi ve silahlan<br />

kalmayan Macar Milliyetçileri, kendilerini<br />

tankların altına atarak, intihar etmeyi,<br />

esir yaşamaya yeğ tutuyorlardı.<br />

Binlerce Macar'ın hayatları bahasına<br />

gerçekleştirilen şahlanışın sonunda t Sibirya'ya<br />

sürülen vatanseverlerin sayısı 630<br />

bini aşıyordu. Komünist halk mahkemeleu<br />

ri, düzmece suçlardan birçok vatanseveri<br />

idama mahkum ediyor ve rus mitralyozları<br />

ölüm kusuyordu.<br />

Stalin-Makyas Rakoşu ROTH çetesi,<br />

ihtilal ve sonrasında 65.000 kişiyi kurşuna<br />

dizdi ve astı. Macaristan'da 1956 ayaklanması<br />

esnasında Macar komünistleri bilhassa<br />

AVH (Macar gizli Komünist teşkilatı)<br />

ve KGB tarafmdan teşkilanlandırıldı.<br />

Bu iki gizli teşkilat ve sayıları 500.000'ni<br />

bulan rus askeri, sayıları 6.000 ile 7.000<br />

civarında Sovyet Tankı ile 300 kadar sa­<br />

vaş uçağı ile Macaristan'a saldırdı. Macar<br />

askerleri 100.000 rus askerini öldürdü,<br />

200.000'ne yakın askeride yaraladı.<br />

Bu kısa savaş esnesmda, 5.000 savyet<br />

tankı harap edilirken, 250 dolayında rus<br />

uçağıda düşürüldü.<br />

Ruslar Macaristan'a girdiklerinde, ölenlerin<br />

büyük çoğunluğunu üniversiteli<br />

gençler meydana getiriyordu ve öldürülen<br />

63.000 kişinin 42.000 kadarı gençlerdi.<br />

Rusların yeni bir silahı, kürtaj ve<br />

doğum kontrolü<br />

İhtilali kanlı bir şekilde bastıran<br />

Ruslar, Macarların ana vatanına yerleşmekle<br />

kalmıyarak, yeni doğan [macar nesli<br />

için hiçte hoş olmayan tedbirler getirdiler.<br />

Uygulamaya koydukları kürtaj ve<br />

doğum kontrolü metodu ile, daha hayata<br />

gözlerini açmamış yüzbinlerce macar çocuğunu<br />

annelerinin karnında katlettiler.<br />

Eldeki rakamlara göre, 1975 yılma kadar<br />

geçen yıl içerisinde yaklaşık 3.900.000<br />

civarında macar çocuk gözlerini hayata<br />

açmadan, katledildi. Yıllara göre, öldürülenlerin<br />

sayısı şöyleydi. 1957- 162.000,<br />

1958- 183.000, 1959487.000ı, 1960- 196.000,<br />

1961- 203.000, 1962- 197.000, 1963. 208.000,<br />

1964* 200.000, 1965- 200.000, 1966. 200.000,<br />

1967- 200.0Ü0, 1968- 210.000, 1969- 215.000,<br />

1970'- 225.000, 1971- 222.000, 1972- 210.000,<br />

1973. 212.000, 1974- 215.000...<br />

Bolşeviklerin meydana getirdikleri<br />

bu gaddarca kıyımdan sonra, Macaristan'da<br />

doğum oranı, ölüm oranının çok altına<br />

düşmüş ve macar nüfusu hızla azalmaya<br />

başlamıştır. Bu da Rusların, Macaristan'dan<br />

macarları temizleyerek, orada<br />

kendi vatandaşlarını yerleştirmeyi düşündükleri<br />

ve tamamen Macaristan'a sahip olmayı<br />

planladıklarının kesin delilidir.<br />

Birleşmiş Milletler ve hasır altı edilen<br />

kararları<br />

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu müteaddit<br />

defalar toplanarak, Sovyetleri<br />

ikaz etmiş, kuvvetlerini çekerek derhal<br />

Macaristan'ı gerçek sahiplerine terketme<br />

sini istemişti. Ama Sovyetler bu uyarılar<br />

karşısında kıllarını dahi kıpırdatmadılar.<br />

İNCE 39


Aksine emperyalist iştahları öylesine arttı<br />

ki, adeta hür dünya ülkelerine kafa tutmaya<br />

başladılar .Birleşmiş Milletler Genel<br />

Kurulu'nun almış olduğu bazı kararlar<br />

ve tarihler şöyleydi.<br />

4 Kasım 1956 Karar No 10004 «Sovyet<br />

Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği hükümetinin<br />

f Macaristan halkına karşı girişti<br />

ği silahlı tecavüz hareketlerini derhal durdurmaya<br />

ve Macaristan'ın işlerine her<br />

ne şekilde olursa olsun, her türlü müdahaleden<br />

ve bilhasas silahlı silahlı müdahaleden<br />

hem sarfı nazar etmeye davet<br />

eder.»<br />

9 Kasım 1956 Karar No. 10005 — «Sovyet<br />

Sosyalist Cufchuriyetleri Birliği hükümetin<br />

t Macaristan'daki bütün kuvvetlerini<br />

daha fazla gecikmeden çekmeye davet<br />

eder.»<br />

9 Kasım 1956 Karar No 1006- «Sovyet<br />

Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği hükümeti,<br />

Macar halkına karşı girişmiş<br />

olduğu ve milletler arası kanun, adalet<br />

ve ahlakın prensiplerini ve kabul edilmiş<br />

standartlarını, ihlâl edici harekatını<br />

derhal durdurmaya davet eder.»<br />

Ayrca Macaristan'ı incelemek için<br />

kurulan özel komite de, Sovyetler Birliği<br />

ne çeşitli çağrılarda bulunarak, derhal<br />

işgale son vermesini istedi. İsteklerine<br />

cevap verilmemes*ni görünce def hiç olmazsa<br />

Macaristan'a komite üyelerinin yapacakları<br />

seyehata izin vermesi için şu<br />

çağrıda bulundu.<br />

«Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği<br />

ve Macaristan, komite ile her türlü<br />

işbirliğinde bulunmaya ve bilhassa komite<br />

mensuplarının Macaristan toprakları<br />

na girmesine ve serbestçe seyahat etmesine<br />

müsaade etmiye davet ediyoruz.»<br />

Yukarıda da izah ettiğimiz gibi Sov<br />

yet Rusya'nın, Birleşmiş Milletler Kurula<br />

kadarlarından hiçbirisine riayet etmediği,<br />

bugüne kadar da hür milletlerin kararlarını<br />

sabote ettiklerinin en güzel örnekleridir.<br />

İhtilal sonrası neler söylediler?<br />

İhtilal Sonrasındaki Birleşmiş Milletlerin<br />

kararlarını uygulamayan Sovyet<br />

40<br />

Rusya, şimşekleri üzerine çekerken, birçok<br />

diplomatta Rusya'nın bu davranışları<br />

m tenkit etmekten geri kalmadı.<br />

Amerikalı Senatör Hung Seton WAT-<br />

SON— «Macaristan'da ihtilale karşı Faşistlerin<br />

ve gericilerin ayaklanmış olduklarına<br />

dair Rus iddiası kuyruklu bir<br />

yalandır. Büyük toprak sahilleriyle, kapitalistlerin<br />

servetlerini geri almak için birleşerek<br />

isyan ettiklerine dair iddia dahi<br />

tipik bir rus masalıdır.»<br />

IRAK Delegesi Dr. Muhammed Fedhal<br />

JAMALİ— «Komünist rejimler, tarihin<br />

akışına karşı gelemezler zira, tarihin<br />

akışı hürriyete doğrudur. Sovyetler Birliği,<br />

Macaristan'da hürriyeti ezmekle komünist<br />

tehlikesine karşı bütün dünyanm<br />

gözlerini açmıştır.»» 4<br />

Hindistan Delegesi Kristina MENON-<br />

«Kayıtsız Şartsız şuna inanıyoruz ki, nereden<br />

gelecek olursa olsun, bif milletin dış<br />

baskıya bakmadan işlerine ve isteğine<br />

göre bir hükümet kurmaya hakkı vardır.<br />

Macaristan hükümetinin hürriyet mücadelesini<br />

kayıtsız şartsız destekliyoruz.»<br />

Portekiz Delegesi Dr. Vasco Vieria<br />

GRİNN— Şu andaki tankların ateşi ve<br />

bombardımanları müdafaasız vatansever- 4<br />

lerin kanları ile memleketi sulamaktadır.<br />

Zaman ge!ecek, Macar destanını bütün nesiller<br />

saygıyla anacaklardır.»<br />

SON SÖZ—<br />

Macar ihtilalinin 21. yılında ortaya<br />

çıkan gerçek odur ki, bugün demirperde<br />

ülkelerinde süren baskı. terör ve her türlü<br />

zulüme cesaretle karşı koyacak bir hür<br />

dünya ülkesi bulunmaktadır. Dünyanm<br />

en büyük devleti olan Sovyet Rusya'nın<br />

bölgesine kayıtsız kalması ve milletler<br />

arası detanta yanaşmaması, hâlâ emperyalist<br />

damarının kabarmakta olduğu göstermektedir.<br />

Nitekim. 1967 Çekoslovakya işgali<br />

ile zikrettiğimiz gerçek bir kere daha *<br />

su yüzüne çıkmıştır.<br />

Temennimiz, Macaristan gerçeğini<br />

bütün milletler ve Türkiye'nin ibret alması,<br />

düştükleri bu zor duruma düşmemesidir.<br />

MACAR


I İLLER BANKASİ j<br />

X 2066'sı Teknik olmak üzere 3563 elemanı ve 2 Milyar liralık sermag<br />

yesiyle İl Özel İdareleri, Belediye ve Köylerin i<br />

I HARİTA TURİSTLİK TESİSLER<br />

i İMAR PLANI SOSYAL TESİSLER j<br />

S İÇMÇSUYU GIDA SANAYİİ X<br />

J KANALİSYON TİCARİ TESİSLER 9<br />

9 ELEKTRİK İDARE BİNALARI jj<br />

S ve çeşitli hizmetlerini gerçekleştirir.<br />

1 1976 yılı sonuna kadar yurt kalkınmasına aşağıdaki yatırımları ile '<br />

A katkıda bulunmuştur.<br />

9 SEKTÖRÜ YATIRIM TUTARI (TL)<br />

S Enerji : 4.979.430.471<br />

9 Su ve Kanalizasyon : 5.189.351*978 |<br />

X Çeşitli Kamu Hizmetleri : 2.142.833.268 3<br />

ı Belediyecilerce ele alınan 1<br />

8 ve Yukarıdaki işler dışında 1<br />

% kalan çeşitli hizmetler : 2.093.666.608<br />

8 TOPLAM : 14.405.282.325<br />

9 İller Bankası, Yurt gerçeklerine uyarak ihtiyaçları tam olarak kar- j|<br />

0 şEİayan, dünyada benzeri olmayan ve ilgilenenlerin hayranlık duyduğu \<br />

8 bir kuruluştur. %<br />

No: A. 1522.<br />

*


SUNGURLAR<br />

OA yılda kalorifer<br />

""kazanından<br />

• Komple Buhar Santralleri • Su Tesisleri<br />

• Sıhhi Tesisat • Cevher Hazırlama Tesisatı<br />

©Besin ve Yem Endüstrisinde komple fabrika yapımı<br />

• 600 ton/saat kapasiteye kadar endüstri kazanları<br />

• LPG Tankları «Yağ Kazanları*Artık Isı Kazanları<br />

• Her tip ve kapasitede gemi kazanları<br />

yapımına ulaştı.<br />

SUN SUNGURLAR<br />

yatırıma dönük/ihracata yönelik<br />

ISI SANAYİİ ANONİM ŞİRKETİ<br />

Beşiktaş, Yıldız Posta Cad. 23-25 Telefon(Santral) 61 32 50-61 32 57-61 25 39-6119 57-61 18 17


eşsiz kalite * •<br />

essiz aüze m<br />

İşte Çanakkale Seramik Fayanslarına<br />

dünya çapında ün kazandıran iki özellik<br />

vm-<br />

VAnAKK«(e 6c ramin ^TObrîfeAU* n -fr» y*.<br />

Karaköy, Tersane Caddesi, Hediye Sokak No. 4 - 6<br />

Telefon : 43 03 55 (5 Hat)<br />

Başlıca Mamulleri:<br />

FAYANS<br />

KAROSERAMİK<br />

KAROMOZAİK<br />

İZOLÂT0R<br />

ELEKTRÖPORSEtEN


yok<br />

malazlar<br />

KİBRİT SANAYİ<br />

VE TİCARET A.Ş..


İEC<br />

f-FAZ<br />

IAM KAFALı "IP 44.<br />

ASENKRON ELEKTRIK T*OORLARI<br />

56-3\5 m.<br />

^ğkwmğ&m<br />

tel: 253110 (3hatt|<br />

telgraf-gamöksan istanbul }


YAYINEVİ<br />

ÖTÜKEN<br />

TÖRE-DEVLET<br />

CAĞALOĞLU<br />

KUBBEALTI<br />

CEMİYETİ<br />

YAYIN HAYATIMIZDAN BİR TABLO<br />

->İX<br />

">*-<br />

TÜRK YAYIN HAYATININ ÖRNEK YAYINEVLERİNİN SEÇKİN YAYINLARINI<br />

DAĞITMAKLA YURDUN HER YERİNDE HİZMETİNİZDE...<br />

YAYIN<br />

ADEDİ<br />

O<br />

O<br />

o<br />

o<br />

YAYINLARINDAN<br />

ÖRNEKLER<br />

* PEYAMİ SAFA KÜLLİYAT»<br />

(Romanları ve fıkraları) ^ .<br />

* ARIF NIHAT ASYA KÜLLİYATI<br />

(Nesirleri ve Şiirleri)<br />

*• CEMİL MERÎÇİN ESERLERİ<br />

* ATSIZIN ESERLERİ<br />

. KÛLTÛR SERİSİ<br />

* EMÎNE IŞINSU'NUN ESERLERİ<br />

* VUR EMRl (Şiirler)<br />

. UÇURUMUN KENARINDAKİ<br />

TÜRKİYE SERİSÎ<br />

MİLLİYETÇİLÎK-ÜLKÜCÜLÜK-<br />

AYDINLAR<br />

* SUÇLAMALAR MI<br />

* MİLLİ EĞİTİMDE HAÇLI<br />

SEFERLERİ<br />

* fSLAM TARİHİ<br />

* SAHİH-t MÜSLİM TERCÜMESİ<br />

* M. NECATI. SEPETÇİOĞLU'NUM<br />

TARİHİ ROMAN SERİSİ „<br />

* AHLAKÎ VE YETİŞTİRİCİ<br />

ÇOCUK HİKAYELERİ<br />

* MARKSİZM-LENİNİZM VE TENKİDİ<br />

* PEYGAMBERİMİZ EFENDİMİZ<br />

* İSLAMDA SOSYAL ADALET<br />

* İSLAM İKTİSADI , .<br />

* 20. ASRIN CAHfLÎYETİ .<br />

*1SLAM!N ETRAFINDAKİ<br />

ŞÜPHELER<br />

* TÜRK ATALAR SÖZÜ* HAZİNESİ<br />

* TARİHTE ERMENİ MEZALİMİ<br />

VE ERMENİLER<br />

* İHTİYAÇ KİTAPLARI SERÎSİ<br />

* AHMET KABAKLININ ESERLERİ<br />

* RAUF TAMERİN ESERLERİ '<br />

«100, BÜYÜK EDİB-100 BÜYÜK<br />

ŞAİR SERİSİ<br />

* EĞİTİCİ ÇOCUK KÎTAPLARI<br />

«TÖRKÇENÎN SIRLARI<br />

* ŞİİR VE EDEBİYAT<br />

SOHBETLERİ — 1 -<br />

* AKADEMİ MECMUASI<br />

* KAHRAMANLAR<br />

* KORBAŞILAR<br />

*- DOKUZ IŞIK<br />

* TÜRKİYE'NİN MESELELERl<br />

* DÜNDAR TAŞER'İN BÜYÜK<br />

TÛRKİYESt<br />

YAYIN<br />

ADEDİ<br />

YAYINLARINDAN<br />

ÖRNEKLER<br />

. SELÇUKLULAR ZAMANINDA<br />

TÜRKİYE<br />

* SELÇUKLULAR VE fSLAMlYET<br />

* DOĞU ANADOLU TÜRK Di<br />

LETLERİ TARİHÎ<br />

* TÜRK-RUS MÜNASEBETLERİ<br />

MUHAREBELERİ<br />

* MODERN KAPİTALİZMİM DOĞU<br />

* ORHUN ABİDELERİ<br />

* İNSANLIĞIN GELECEĞİ<br />

* SANAYİ TOPLUMU<br />

* CİGERDELEN<br />

* BEYİN YIKAMA<br />

* TARİHÎ MADDECÎLfGE, fiEDD<br />

* TÜRKLÜK MESELELERİ<br />

* ESKİ TÜRKSECİYYEVEAHL<br />

* 31 MART VAKASI<br />

* FÜSUSÜL HIKEM<br />

* İHANET<br />

* BÜYÜK KAVGA<br />

* AJAN OKULLARI<br />

* TUTANAK ,<br />

* ABDÜLHAMÎT HAN'IM<br />

MUHTIRALARI (BELGELER)<br />

* HADİSLERLE MÜSLÜMANLIK<br />

(Hayat-û-üs Sahabe) ;•• ,<br />

* İSLAMA GÖRE FAİZSİZ BAN<br />

KALKINMA VE SİGORTA<br />

* OSMANLI MİMARİSİ<br />

* YAHYA KEMAL KÜLLİYATI<br />

(Şiir ve Nesirleri)-<br />

* SAMÎHA AYVERDİ'nîn eserleri<br />

* İSTANBUL VAKIFLARI TAH<br />

DEFTERİ . ,<br />

* KONSTANTİNİYYE MUHASAR<br />

RUZNAMESİ<br />

* ALTADAN PUT<br />

* İNSAN TABİATINI TANİMA<br />

* ÜÇÜNCÜ GÖZ<br />

* SUSAM VE ZAMBAKLAR<br />

* TAŞKENT'E DOĞRU<br />

«BİR DEVİN DÜŞÜŞÜ<br />

* SOSYALİZMİN İNTİHARI<br />

* ALTADAN HAYAL - GÖRÜ*<br />

GERÇEK<br />

* GİZLİ MÜCADELE<br />

* ZAMANE TÜCCARLARI


- TÖRE - DEVLET YAYINLARI<br />

geza gardonyi<br />

ftü KİTABI OKUDUNUZ MU?<br />

Rer ülkücünün Mutlaka Okuması Gereken<br />

TARİHİ ROMAN<br />

Büyük Hun İmparatoru ATTİI.Â'nin<br />

ROMA'YI DİZE GETİRİŞİ<br />

TÖRE — DEVLET YAYINEVİ VARKEN >#*S<br />

TÖRE — DEVLET YAYINLARI OKUNUR. * "W<br />

• • BEKLEDİĞİNİZ KİTAP « # #<br />

T Ö R E - D E V L E T YAYINEV<br />

2<br />

S<br />

1 r<<br />

E<br />

o-<br />

AL<br />

1 O<br />

|,<br />

SUÇLAMALAR<br />

Galip ERDEM<br />

2<br />

SAGCIUK<br />

^KÇİLTŞ»<br />

ASlRI MİLLİYETÇİLİK<br />

GERİCİLİK<br />

İSLAMCILIK<br />

ÜMMETÇİLİK<br />

HİLAFETÇİLİK<br />

DEVRİM DÜŞMANLIĞI<br />

KAPITALİ2M EMİ AMERİKAN USAKUĞI<br />

1<br />

TÖRE — DEVLET YAYINEVİ VARKEN<br />

ir<br />

TÖRE — DEVLET YAYINLARI OKUNUR.<br />

• • • • • • • • •

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!