nad r görülen akc Äer hastalıkları
NADİR GÖRÜLEN AKCİĞER HASTALIKLARI
Dr. Sibel Atış
Mersin Üniversitesi
Amaçlar:
1. Nadir görülen akciğer hastalıklarına göğüs hastalıkları uzmanlarının ilgisini motive etmek
2. Nadir görülen akciğer hastalıklarının epidemiyolojik, klinik, fizyolojik ve radyolojik
özelliklerini tanımlamak
3. Bu hastalıklara tanısal yaklaşımı ve ayırıcı tanıları tartışmak
4. Bu hastalıklarda farklı tedavi seçeneklerini gözden geçirmek
Giriş:
Büyük bir şehirde ve büyük bir hastanede çalışmayan bir göğüs hastalıkları uzmanı nadir görülen
akciğer hastalıklarına ilgi duymayabiliyor, çünkü sanki bu hastalıklar sadece üniversitede çalışan
uzmanların ilgileneceği konular olarak zannedilebiliyor. Oysa bu yanlış inanışın kırılması gereklidir.
Çünkü her göğüs hastalıkları uzmanının kariyeri boyunca çalıştığı bölgede nadir görülen bir akciğer
hastalığı olan pek çok hasta ile karşılaşması olasılığı yüksek olup, en azından bu hastalıklara yaklaşımın
bilinmesi gerekliliği vardır.
Avrupa’da her 2000 kişide 1’den az kişiyi etkileyen bir hastalık “nadir hastalık” olarak
tanımlanmaktadır (1). Nadir görülen akciğer hastalıkları adı altındaki hastalıklar görülüş sıklığı açısından
nadir olmakla birlikte, çeşitlilik açısından oldukça fazla sayıdadır (1,2,3). Bu gruptaki hastalıklara başlıca
örnekler tablo 1’de verilmiştir.
Tablo 1: Nadir Görülen Akciğer Hastalıklarına Başlıca Örnekler
İdiyopatik interstisyel pnömoniler (İdiyopatik pulmoner fibroz, Nonspesifik interstisyel
pnömoni, Bronşiyolitis Obliterans Organize Pnömonisi)
Konnektif doku hastalıkları ile ilişkili interstisyel akciğer hastalıkları (Skleroderma)
Pulmoner vazkülitler (Wegener granülomatozu, Mikroskopik polianjit, Churg Strauss
sendromu)
Eozinofilik akciğer hastalıkları (İdiyopatik eozinofilik pnömoniler)
Langerhans Hücreli Histiyositozis
Lenfanjiyoleyomiyomatoz (sporadik veya tüberoskleroz ile birlikte)
Pulmoner Alveoler Lipoproteinozis
Alveoler mikrolitiyazis
Alveoler hemorajik sendromlar
İdiyopatik pulmoner hipertansiyon
(1 no’ kaynaktan alınmıştır)
LANGERHANS HÜCRELİ HİSTİYOSİTOZİS
Epidemiyoloji: Pulmoner Langerhans hücreli granülomatozis veya pulmoner eozinofilik granülom
(EG) olarak da bilinmektedir. Nadir bir hastalık olup, sıklıkla sigara içenlerde görülür. Prevalansı 2-
5/1.000.000 olduğu tahmin edilmekte. 20-50 yaş arası erişkinlerde görülür. Ailesel veya kalıtsal bir geçiş
gösterilememiştir. Patogenezi tam olarak bilinememekle birlikte olguların %90’ından fazlasının sigara
içenlerde görülmesi, patogenezde sigaranın güçlü bir rolü olduğunu düşündürmektedir (3,4).
Klinik Özellikler: Hastalığın klinik özellikleri ve seyri değişkendir. Öksürük ve dispne
semptomları hastaların 2/3’ünde mevcuttur. Sıklıkla aylar veya yıllar içinde gelişir. Pnömotoraks
hastaların %6-20’sinde gelişir ve bazen hastalığın ilk ortaya çıkış semptomu olabilir. Tekrarlayan
pnömotorakslar problem yaratabilir ve plörodez gerekebilir. Tekrarlayan pnömotorakslardan, subplevral
kist ve bleblerin rüptürü sorumludur. Hemoptizi veya wheezing %5’den az görülür. Ateş, titreme, kilo
kaybı gibi konstitusyonel semptomlar %15-30 olguda mevcuttur. %1-25 olgu asemptomatik olup, akciğer
grafisinde tesadüfen bulgular fark edilir. Ciddi olgularda pulmoner hipertansiyon sık görülen bir
bulgudur. Histopatolojik çalışmalar, musküler arter ve venleri tutan proliferatif bir vazkülopatiyi
göstermektedir. Hastaların %20’sinden azında ekstrapulmoner tutulum da mevcuttur. En sık
ekstrapulmoner tutulumlar; soliter kemik lezyonları (zımba deliği görüntüsü) ve diabetes insipidus
(pituiter tutulum nedeniyle) dur. Tanıyı destekleyecek kan ya da serolojik bulgu yoktur. Periferik kan
eozinofilisi pulmoner eozinofilik granülomun bir özelliği değildir. Prognoz sıklıkla iyidir. Hastaların
2/3’ünde, sıklıkla semptomlar başladıktan sonra 18 ay içinde hastalık ya stabilize olur ya da spontan
olarak düzelir. Bununla birlikte %15-30 hastada hastalık ilerler ve solunum yetmezliği gelişir, %6-25
oranında da ölüm bildirilmiştir. Multisistem yaygın tutulum, göğüs grafisinde yaygın balpeteği görünümü,
difüzyon kapasitesinde ciddi bozulma, multipl pnömotorakslar kötü prognozla ilişkili bulgulardır. Bu
hastalıkta akciğer kanseri riskinin artmış olduğu bildirilmiş olmakla birlikte bu ilişkinin nedeni sigara
içicilik olabilir, çünkü nerdeyse tüm hastalar sigara içici olduğu için bunlarda zaten kanser riski yüksektir
(3-6).
Radyolojik Özellikler: Konvansiyonel akciğer grafisinde sıklıkla üst ve akciğer zonlarında daha
yaygın tutulumla seyreden difüz retiküler, retikülonodüler veya kistik lezyonlar izlenir. Kostofrenik açı
genellikle korunmuştur. Hem nodüler hem kistik komponent genelde biraradır. Pnömotoraks hastaların
%6-20’sinde görülür. Plevral kalınlaşma ya da efüzyon nadirdir. CT’de arasıra nodüllerde kaviteleşme
görülebilir. Hiler veya mediastinal lenfadenopati çok nadirdir. HRCT tanıda oldukça değerli ve hastalığın
kistik özellklerini göstermede akciğer grafisine üstündür. Üst zonları ağırlıklı tutan kistik ve nodüler
lezyonların kombinasyonu kuvvetle tanıyı destekler. Santral veya periferal ağırlık göstermez. Multipl ince
duvarlı kistler hastaların %95’inden fazlasında görülür. Bu kistler sıklıkla yuvarlak ve %120) nadirdir (3,4).
Histopatolojik Özellikler: Bronkosentrik dağılım özelliği gösteren inflamatuvar, kistik, nodüler ve
fibrotik lezyonlarla karakterizedir. Vazkülit yoktur. Tanı için genellikle cerrahi akciğer biyopsi örnekleri
(torakoskopik veya açık) gerekir. Bazen transbronşial biyopside karakteristik özellikler saptanabilir.
Hastalığın erken dönemlerinde atipik histiyosit proliferasyonu (HX hücreleri veya Langerhans hücreleri)
baskın özellik olarak görülürken daha sonra granülomatöz inflamasyon ve kronik inflamatuvar lezyonların
sonucunda da fibroz izlenir. Bazı bireylerde bu çeşitli histolojik özellikler bir arada ortaya çıkabilir.
Sellüler lezyonlar, Langerhans hücreleri ve diğer inflamatuvar hücrelerden oluşur. Bazı vakalarda
eozinofiller hiç yokken, bazılarında da eozinofiller baskın olup, kronik eozinofilik pnömoniyi taklit
edebilir. Langerhans hücreli histiyositozisin histopatolojik özellikleri kronik interstisyel akciğer
hastalıklarının (Deskuamatif İP, BOOP gibi) birçoğu ile örtüşme gösterir; tanıda çok sayıda Langerhans
hücrelerinin saptanması anahtar rol oynar. Langerhans hücreleri konvansiyonel boyama (Hemotoksilen-
Eozin) ile ışık mikroskopunda tecrübeli patolog tarafından ayırt edilebilir. Ancak ayırt edilemediğinde
immünohistokimyasal boyama oldukça yardımcıdır. Langerhans hücreleri S100 proteini ile pozitif boyanır
ve OKT6 antijeni (timosit antijeni) ekspresyonu gösterir. Ayrıca elektron mikroskopta Langerhans
hücreleri içinde intrasitoplazmik granüller (Birbeck granülleri veya X cisimcikleri olarak adlandırılan)
görülür (3-5).
Tedavi: Langerhans hücreli histiyositozisin, nadir görülen bir hastalık olması ve doğal seyrinin
oldukça değişken olması nedeniyle tedavinin rolü tartışmalıdır. Hastalar, sigarayı bırakmaları konusunda
mutlaka uyarılmalıdır. Sigaranın kesilmesi ile hastaların çoğu stabil hale gelir, hatta düzelir. Prospektif
veya kontrollü çalışmalar olmadığından progresif hastalığı olan kişilere optimal yaklaşım çok net değildir.
Ancak bazı yayınlarda kortikosteroidler, immünsüpresifler ve sitotoksik ajanların rolüne değinilmiştir.
Spontan remisyon potansiyeli de olduğundan tedavinin etkinliği tam olarak bilinemiyor. Soliter kemik
lezyonlarında radyoterapi etkili olabilr, ancak pulmoner EG’da roü yoktur. Tedavisiz bile prognozu
oldukça iyidir. Ciddi yada progresif hastalığı olanlara kortikosteroid tedavi önerilebilir. Başlangıç dozu
olarak 40 mg/gün prednizolon veya eşdeğeri (1-3 ay) önerilmektedir. 4-6 ayda objektif bir düzelme
görülmezse kortikosteroid dozu azaltılarak kesilmelidir. Kortikosteroid tedavi başarısız olan progresif
vakalarda sitotoksik ajanlar (siklofosfamid) ve/veya vinca alkaloidleri (vinkristin, vinblastin) denenebilir.
Pulmoner hipertansiyonu olan vakalarda pulmoner vazodilatör kullanımı ile ilgili fazla bir çalışma
olmamakla birlikte, İ.V. epoprostenol kullanılan langerhans hücreli histiyositozisli iki hastada pulmoner
ödem gelişmesi nedeniyle epoprostenol kontrendike olabilir. Tek akciğer transplantasyonu medikal
tedaviye dirençli solunum yetmezliği olan hastalarda başarılı sonuçlar vermiş (3,4,6).
LENFANJİYOLEYOMİYOMATOZİS
Epidemiyoloji: Pulmoner lenfanjiyoleyomiyomatoz (LAM) doğurganlık çağındaki kadınlarda
görülen nadir bir hastalıktır. Akciğer, toraks, batın ve pelvisteki lenfatikler boyunca düz kasların atipik
proliferasyonu ile karakterizedir. İnsidans ve prevalansı bilinmemektedir. Literatürde günümüze kadar
yaklaşık 150 olgu bildirilmiştir (3,4).
Klinik Özellikler: Klinik olarak LAM hemen daima doğurganlık çağındaki kadınlarda görülür.
Semptomlar ortaya çıktığında veya hastalığa tanı konduğunda hastaların çoğu 3.-4. dekattaki
premenopozal kadınlardır. Semptomlar menstruasyonlar ve gebelikler sırasında alevlenir. Hastalık sıklıkla
dispne ve buna eşlik eden minimal produktif öksürük ile başlar. Dispne hemen hemen olguların tümünde
mevcuttur ve progresif özelliktedir. Diğer majör bulgular, spontan pnömotoraks (%50-80), hemoptizi
(%30-40) ve şilöz plevral efüzyon (%7-39) dur. Düz kas proliferasyonuna bağlı bronşiolar obstrüksiyon
hava tuzaklarına, alveolar septaların parçalanmasına ve bal peteği kistik oluşumlara neden olur. Ortaya
çıkan bül ve kistler sonucunda pnömotoraks insidansı hayli yüksektir. Spontan pnömotoraks çoğunlukla
bilateraldir ve tedavi için plöredez gerekebilir. Düz kas birikimi olan bölgelerde elastik lif yıkımı gözlenir.
Bu durum amfizematöz değişikliklerin gelişiminde rol oynar. Düz kas proliferasyonu kan damarlarını da
infiltre eder ve bunun sonucunda küçük venler sıklıkla tamamen oblitere olurlar. Veno-oklusiv olay
pulmoner hemoraji ve hemosiderozise yol açar. Duktus torasikus obstruksiyonu ya da plevra veya
mediastendeki lenfatiklerin rüptürü sonucunda ortaya çıkan şilotoraks hastalık için karakteristik bir
bulgudur. Şilotoraks, süt gibi beyaz görünümü, genellikle 110 mg/dl üzerindeki yüksek trigliserid seviyesi
ve şilomikronların varlığı ile tanınır. Abdominal lenfatiklerin obstrüksiyonu ile şilöz asit gelişebilir.
Şiloperikardium ve alt ekstremite ödemi görülebilir. Şilopitiz (beyaz ve yapışkan balgam ekspektorasyonu
ile birlikte) görülebilir. Fizik muayene bulguları genellikle fakirdir. Ekspirasyon sonu ral1er,
hiperinflasyon, azalmış veya tamamen kaybolmuş solunum sesleri saptanabilir. Asit ile abdomen veya
adnekslerde kitleler bulunabilir. Çomak parmak nadirdir (3,4,7,8,9).
Radyolojik Özellikler: Akciğer grafisi bulguları oldukça farklılık gösterir ve nonspesifiktir.
Radyolojik bulgular başlıca pnömotorakslar, plevral efüzyon, retikülonodüler veya kistik infiltrasyon
paternleri veya hiperinflasyon olabilir. Lenfatik obstrüksiyona bağlı septal Kerley B çizgileri oluşabilir.
Distal havayollarının dilatasyonu difüz kistik bir paterne neden olur ve akciğerlerin hacmi artar. BT erken
pulmoner kistik değişiklikleri ortaya çıkarmada yararlı olabilir. Nodüler opasiteler olmaksızın, kistik
değişiklikler karakteristiktir. Kistik değişiklikler bilateral olup, difüz, homojen, ince cidarlı ve küçük çaplı
kistler (
Alveoler proteinozisin en önemli komplikasyonu infeksiyondur. Alveoler proteinöz materyal
alveoler makrofaj fonksiyonlarında defekte yol açar. Nokardial ve fungal infeksiyonlara eğilim artar.
Diğer komplikasyonlar pulmoner fibrozis, kor pulmonale ve spontan pnömotorakstır (2,4,10,11).
Radyolojik Özellikler: Akciğer grafisi, klinik ve fizyolojik bozukluk ile korelasyon göstermez. En
sık rastlanan görünüm difüz, simetrik, ince nodüler ve yumuşak infiltrasyonlar olup perihiler dağılım
gösterir ve akciğer ödemine benzer. Asimetrik veya tek taraflı tutulum hastaların %20’sinde görülebilir.
Radyolojik opasiteler alveoler veya buzlu cam paterni şeklindedir, fakat mikst retiküler ve alvoler
paternler de görülebilir. Hiler adenopati, plevral efüzyon ve kavitasyon nadir olup hastalığa eklenmiş
infeksiyonu düşündürmelidir. Ayırıcı tanıya kardiyak ve kardiyak olmayan pulmoner ödem ve çeşitli
interstisyel akciğer hastalıkları (özellikle kriptojenik organize pnömoni, alveoler hemorajik sendromlar ve
deskuamatif interstisyel pnömoni) girer (2,4,10).
Fonksiyonel Özellikler: Majör fizyolojik bozukluk intrapulmoner şntlar olup, bu hipoksemi ve
artmış alveoler- arterial oksijen gradyanı ile sonuçlanır. Pulmoner fonksiyon testleri normal, restriktif veya
obstrüktif (sigara içenlerde) tiptedir. Akciğer kompliyansı ve difüzyon kapasitesi azalmıştır (2,4).
Tanı: Tanı bronkoskopik yöntemler (bronkoalveoler lavaj veya transbronşial biopsi ) ile konabilir.
Klinik bulgular ve BT’deki radyolojik bulgular ile birlikte tipik PAS pozitif intraalveoler eksüda tanı için
yerlidir. Tanı konamadığında torakoskopik veya açık akciğer biopsisi gerekebilir. Mikroskopik
incelemede alveolleri ve terminal bronşiolleri dolduran surfaktana benzer yüksek lipid içerikli ve PAS
pozitif granüler, proteinöz materyal alveoler proteinozis için karakteristiktir. Alveoler yapı
korunmuştur. PAS boyası, primer alveoler proteinozisi lenfoma veya lösemiye bağlı sekonder alveoler
proteinozisden ayıramaz (2,4,10,11).
Tedavi: Hastalık seyri dğişkendir. Spontan rezolüsyon gösterebilir (%20-30), veya solunum
yetersizliğine ilerleyebilir. Sıklıkla, aylar ya da yıllar içinde yavaş progresyon gösterir. Tedavide
günümüzde en çok kabul edilen ve etkili olduğu gösterilen yaklaşım total akciğer lavajı (çift lümenli
endobronşial kateter) dır. Yeterli havayolu kontrolü ve optimal ventilasyonu sağlayabilmek için işlem
genel anestezi altında uygulanmalıdır. Bir akciğere çift lümenli endobronşial kateter (Carlens tüpü)
yerleştirilir. % 100 oksijen verilerek ventilasyon sağlanırken diğer akciğer arka arkaya verilen 500-1000
ml’lik (total 10-20 litre) serum fizyolojik ile yıkanır. Lavaj işlemi önemli bir vizköz materyal dönmediği
görüldüğünde sonlandırılır. Ortalama işlem süresi 3-5 saattir. Total akciğer lavajı için farklı yöntemler
kullanılabilir. Lavaj her bir akciğere farklı günlerde uygulanır ya da aynı gün içinde farklı zamanlarda her
bir akciğere lavaj yapılır. Eğer oksijen satürasyonu 3-4 gün içinde düzelmezse tekrarlanır. Lavaj sırasında
hipotansiyon ve lavaj sonrasında ise hipoksemi ve hiperkarbi gibi komplikasyonlar gelişebilir. Tedavi
edilen hastalarda %15-30 oranında relapslar bildirilmiştir. Son yıllarda, tedavide GM-CSF kullanımı ile
ilgili yararlı sonuçlar alındığını gösteren yayınlar artmaktadır. GM-CSF ile tedavi edilen hastalarda, total
akciğer lavajına kıyasla etkisi daha az olmakla birlikte, akciğer fonksiyonlarında düzelme saptandığı
bildirilmiştir. Medikal tedaviden fayda alınamadığında akciğer transplantasyonu faydalı olabilir (2,4,10).
ALVEOLER MİKROLİTİYAZİS
Epidemiyoloji: Etyolojisi bilinmeyen bu nadir hastalık, sıklıkla ailesel geçiş (otozomal resesif)
gösterir. Kalsiyum metabolizmasında herhangi bir bozukluk olmadan alveollerde yaygın kalsifiye
mikrolitlerin birikimi ile karakterizedir. Olguların büyük çoğunluğu 30-50 yaş arasındadır. Günümüze
kadar yaklaşık 350 kadar vaka bildirilmiştir (2,4).
Klinik Özellikler: Hastaların çoğu genellikle asemptomatiktir. Hastalık genellikle tesadüfen
çekilen rutin akciğer grafisi ile saptanır. Efor dispnesi ve kuru öksürük bulunabilir. Ancak bu semptomlar
genellikle hastalığın ileri döneminde alveoller tama yakın dolduğunda ve pulmoner fibrozis geliştiğinde
meydana çıkar. Hastalık ilerledikçe kor pulmonale gelişebilir.
Erken dönemde fizik muayene bulguları normaldir. İleri dönemde bazal raller duyulabilir ve
solunum sesleri azalabilir. Perküsyonda matite alınabilir. Siyanoz ve çomak parmak görülebilir.
Laboratuar bulguları normaldir. Eritrosit sedimentasyon hızı ve gama globulin hastaların yaklaşık
yarısında yüksektir. İleri dönemde hipoksi ve polisitemi gelişebilir (2,4).
Radyolojik Özellikler: Akciğer grafisi tanı koydurucu özellikler gösterir. Diffüz bir şekilde tüm
akciğer alanlarında kuma benzer mikronodüller vardır. Bu görünüm alveolleri dolduran sayısız kalsifik
sferüllerden kaynaklanır. Bazı hastalarda subplevral, paraseptal ve peribronşial alveollerdeki sferüller
plevral yüzeye paralel ya da dik lineer çizgiler meydana getirirler. HRCT tipik görünümü ortaya çıkararak
tanı açısından son derece yararlı olur. Sferüller ayrıca teknesyum 99 bağladıklarından akciğer sintigrafisi
tanıda oldukça değerlidir (2,4).
Fonksiyonel Özellikler: Alveoler mikrolitiazis ortaya çıktığında genellikle asemptomatik olmakla
beraber fonksiyonel anormalliklere yol açabilir. Solunum fonksiyon testleri erken dönemde normaldir.
Semptomların başlaması ile birlikte restriktif tipte solunum fonksiyon bozukluğu gelişebilir. Difüzyon
kapasitesi azalır, rezidüel volüm artabilir ve hipoksemi gelişebilir. Egzersize bağlı pulmoner hipertansiyon
görülebilir (2,4).
Tanı: Çoğunlukla gerekli olmamakla beraber bronkoalveoler lavaj veya biyopsi tanıyı doğrular.
Biyopside alveol boşluklarını dolduran kalsifik sferüller görülür. Sferüller hem kalsiyum hem fosfor
içerirler. Mikrolitler intraalveoler olmakla beraber oluşumları interstisyumda gelişir (2,4).
Tedavi: Alveoler mikrolitiasis için bilinen etkin bir tedavi yoktur. Klinik seyir stabil olabilir ya da
30 yıl üzerinde bir zaman aralığı içinde solunum yetersizliği ve kor pulmonale ile sonuçlanabilir. İleri
olgularda akciğer transplantasyonu denenebilir (2,4).
EOZİNOFİLİK AKCİĞER HASTALIKLARI
Eozinofilik Akciğer Hastalıkları, akciğerde (havayolları, alveoller veya interstisyum) eozinofilik
infiltrasyon ile karakterli heterojen bir hastalık grubudur. Periferik eozinofili olabilir ya da olmayabilir. Bu
grup hastalıkların bir kısmı ağırlıklı olarak akciğer etkilerken bir kısmı da sistemik tutulum gösterir
(12,13,14).
Periferik kan eozinofilisi, BAL eozinofilisi veya akciğer doku eozinofilisinin eşlik ettiği pulmoner
bir hastalık varlığında Eozinofilik Akciğer Hastalıklarından şüphelenilir. Eozinofil esas olarak bir doku
inflamatuvar hücresidir (kan/doku:1/100). Eozinofil üretimi, esas olarak T lenfositlerce regüle edilir.
Eozinofillerin varlığı neden-sonuç ilişkisini her zaman göstermez. Bir grup hastalıkta eozinofiller direkt
doku hasarından sorumlu iken, bir kısmında inflamatuvar sürecin sadece bir parçasıdır, hatta dokuyu
koruyucu rol bile oynar (12,13,14).
Eozinofilik Akciğer Hastalıkları için çeşitli sınıflamalar önerilmekle birlikte, henüz kabul görmüş
bir sınıflama yoktur. Tablo 2’de başlıca Eozinofilik Akciğer Hastalıkları gösterilmiştir (12).
Tablo 2: Eozinofilik Akciğer Hastalıkları
Primer Eozinofilik Akciğer Hastalıkları
Basit pulmoner eozinofili
Kronik eozinofilik pnömoni
Akut eozinofilik pnömoni
Churg Strauss Sendromu
İdiopatik hipereozinofilik sendrom
Allerjik Bronkopulmoner Aspergillozis
Bronkosentrik granülomatozis
Sekonder Eozinofilik Akciğer Hastalıkları
İlaca bağlı pulmoner eozinofili
Paraziter enfeksiyonlar
Fungal enfeksiyonlar
Eozinofillerle zaman zaman ilişkili hastalıklar
İnterstisyel akciğer hastalıkları (İdiyopatik pulmoner fibroz , BOOP, Sarkoidoz,
Langerhans hücreli granülomatozis gibi)
Maliniteler
Hodgkin lenfoma
AİDS
(12 no’lu kaynaktan alınmıştır)
Eozinofilik Akciğer Hastalıklarının tanımlaması 3 yolla yapılabilir:
1) Periferik kan eozinofilisi ile birlikte akciğer grafisinde infiltratların varlığı
2) BAL eozinofilisi: BAL güvenli, minimal invaziv ve tekrarlanabilir bir yöntemdir. BAL’da
eozinofillerin normal düzeyi %1’ den daha azdır. %2’den fazla eozinofil bulgusu anormal kabul edilir.
%5’den fazla eozinofil varlığı, sıklıkla ilaç reaksiyonları, parazitik hastalıklar, interstisyel akciğer
hastalıkları ve idiyopatik eozinofilik pnömonileri düşündürür.
3) Akciğer biyopsisisi: Bazı hastalıklarda transbronşial biyopsi tanıya yardım edebilir. TBB
ile alınan örnekte eozinofil artışı gösterilebilir, ancak örnek küçük olduğu için alveoler ve vazküler yapı
hakkında detaylı bilgi edinilemez. Cerrahi biyopsi tanıda altın standarttır, ancak nadiren gerekir (12,13).
Eozinofilik Akciğer Hastalıklarının pek çoğunun tedavisinde kortikosteroidler hala ana seçenektir.
Kortikosteroidler, kemik iliğinden eozinofil yapımını bloke eder ve vazküler kompartmanlardaki eozinofil
birikimini hızla geriye döndürür. Eozinofil kemoteksisini inhibe eder ve yaşam süresini kısaltır (12,13,15)
İdiyopatik Eozinofilik Pnömoniler:
Bu grupta 3 klinik antite mevcuttur: Basit pulmoner eozinofili, Akut Eozinofilik Pnömoni ve
Kronik Eozinofilik Pnömoni (12,13,14,16).
Basit pulmoner eozinofili:
“Löffler sendromu” olarak da bilinmektedir. Akciğer grafisinde yamalı ve sıklıkla da geçici ve
gezici nitelikte pulmoner opasiteler ve artmış kan eozinofil sayısı ile karakterizedir. Bu hastalarda
solunumsal semptom ya çok azdır ya da hiç yoktur. Sıklıkla tesadüfen, rutin akciğer grafisindeki veya kan
sayımındaki anormalliklerin görülmesi ile saptanır. Basit pulmoner eozinofili, sıklıkla parazitik bir
infeksiyon (Askaris infeksiyonu) ya da ilaca bağlı olarak gelişir, bazen idiyopatik de olabilir. Önemli
semptomlar vermemesi ve opasitelerin sınırlı olmasıyla akut ve kronik eozinofilik pnömonilerden ayrılır.
Prognozu oldukça iyidir. Çoğunlukla tedavi gerektirmez. Pulmoner infiltratlar ve kan eozinofilisi
sıklıkla 1 ay içinde spontan olarak rezolüsyona uğrar. Nadiren kortikosteroidlerle tedavi gerekir. Relapslar
nadirdir (12,13,16).
Akut Eozinofilik Pnömoni (AEP):
Nedeni bilinmiyor. Tanımlanamayan bir ajanın inhalasyonu (daha çok sigara dumanı tanımlanmış)
ya da ilaçlara karşı ortaya çıkan akut hipersensitivite olduğu kabul edilmektedir. Hastaların önemli bir
bölümü sigara içici. Her yaş grubunda görülebilir, ortalama yaş 29’dur. Cinsiyet farkı yok.
Başlanıcı oldukça hızlıdır. 1-5 gün içinde ani gelişen öksürük (nonprodüktif), dispne ve taşipne
semptomları şeklinde ortaya çıkar. Ateş varlığı değişkendir. Çoğunlukla myalji, plevral ağrı ve sıklıkla
mekanik ventilasyon gerektiren hipoksemik solunum yetmezliği de eşlik eder. Fizik bakıda yüksek ateş,
solunum sıkıntısı ve yaygın raller saptanır. Wheezing nadirdir fakat ronküsler bildirilmiştir.
Hipoksemi hemen her vakada saptanır (ortalama 57 mm-Hg). Periferik kanda eozinofil sayısı
genellikle normaldir. BAL ya da dokuda eozinofiller artar. IgE düzeyleri yükselebilir.
Tanı için solunum fonksiyon testi gerekli değildir, yapılırsa restriktif bozukluk ve düşük difüzyon
kapasitesi gösterebilir.
Akciğer grafisinde, akciğer ödemi ile uyumlu bir patern görülür Alveoler infiltratlar, retiküler
gölgeler (Kerley B çizgileri) ve plevral sıvı izlenir. İnfiltratlar difüzdür ve kronik eozinofilik pnömoniden
farklı olarak grafide nadiren periferik infiltratlar olur. Sıvı sıklıkla bilateraldir, orta düzeyde bir sıvı
toplanması görülür. Sıvının özelliği eksüdatif ve eozinofiliktir.
Tanı: Uygun klinik koşullarda yüksek BAL eozinofil sayısı AEP tanısı koydurur. BAL eozinofilisi
sıklıkla %20’yi geçer. %25 vakada da %42 gibi yüksek değerlerde olabilir. Eozinofiller dışında nötrofiller
ve lenfositlerde de artış saptanır. Oysa kronik EP’de sadece eozinofil artışı saptanır. AEP tanısında çoğu
vakada akciğer biyopsisi gerekli değildir. Akciğer biyopsisi ancak AEP’yi taklit edebilecek fungal
enfeksiyonları ekarte etmek amacıyla (fungal enfeksiyonlar açısından risk grubu hastalarda veya
kortikosteroid ile düzlmeyen hastalarda) gerekli olabilir. Biyopside alveolerde ve interstisyel alanda
eozinofilik infiltrasyon ve difüz alveoler hasar saptanır. Granülom, vazkülit yoktur.
Ayırıcı tanıda infeksiyöz nedenler (özellikle de Aspergillus infeksiyonu AEP’yi taklit edebilir)
düşünülmelidir.
Tedavi: Steroidlere hızlı ve komplet bir yanıt izlenir. Steroid başlandıktan 24-48 saat içinde
anlamlı klinik yanıt görülür. Optimal dozu tam bilinmemekle birlikte genellikle kullanılan doz; solunum
yetmezliği düzelene kadar her 6 saatte 60-125 mg intravenöz metilprednisolon şeklindedir. Bundan sonra
hastanın tedavisine oral prednison şeklinde devam edilebilir (2-12 hafta boyunca). Tedavi sonrası relaps
görülmez (12,13,16,17).
Kronik Eozinofilik Pnömoni (KEP):
Her yaş grubunda görülebilir, pik insidans 5. dekatta görülür. Hastaların yaklaşık yarısında
önceden mevcut bir astım yada atopik hastalık mevcuttur. AEP tersine çok az hasta sigara içicisidir.
Sıklıkla sinsi başlangıç gösterir. En sık görülen semptomlar öksürük, dispne, ateş ve kilo kaybıdır.
Hemoptizi, göğüs ağrısı, artralji ve myalji nadir semptomlardır. Solunum yetmezliği nadirdir. Fizik
muayene sıklıkla normaldir.
Hastaların % 90’ından fazlasında kan eozinofil yüzdesi ve mutlak sayısı yüksektir. ESH genellikle
yüksektir. Serum IgE düzeyleri %50-75 hastada yükselmiştir.
Solunum fonksiyon testi normal, obstrüktif ya da restriktif fonksiyon bozukluğu şeklinde olabilir.
Hipoksemi veya A-a gradient artışı hastaların çoğunda izlenir.
Akciğer grafisinde çoğunlukla “Akciğer Ödeminin negatif fotoğrafı” olarak tanımlanan periferik
infiltrasyonlar izlenir. Nadiren yamalı hatta tek taraflı infiltrasyonlar saptanır. Plevral sıvı nadirdir. BT’de
periferik yerleşimli konsolidasyon alanları ve daha çok üst-orta zonlarda buzlu cam görünümü izlenir.
BAL değerlendirmesinde hastaların nerdeyse tümünde izole artmış eozinofil yüzdesi saptanır
(ortalama %58). Tanı için akciğer biyopsisi gerekli değildir. Yapılırsa biyopside alveolerde ve interstisyel
alanda eozinofilik infiltrasyon saptanır. Granülom ya da vazkülit yoktur.
Nadiren spontan rezolüsyon bildirilmiştir. Tedavisinde kortikosteroidler hala ana seçenektir.
Steroidlere yanıt sıklıkla dramatiktir. AEP ve KEP dışında diğer eozinofilik akciğer hastalıklarında
kortikosteroidlere yanıt bu kadar kızlı ve tam değildir. Uygun klinik tabloda steroidlere bu hızlı cevap
tanısal olarak da kullanılabilir. Steroidler için genel olarak önerilen başlangış dozu 40-60 mg/gün olup,
birkaç hafta içinde gittikçe azaltılarak günlük 10 mg’lık idame dozuna ulaşılır. Hastaların çoğu uzun
dönem tedavi gerektirir. 6 aydan kısa tedavi durumunda sık relapslar görülmektedri. Ortalama tedavi
süresi 82 haftadır. Relapslar sıktır, ancak kötü prognoz ya da yetersiz tedavi göstergesi değildir
(12,13,16,18).
KAYNAKLAR
1. Cordier JF. Rare and orphan lung diseases. Breathe 2005;2:147-154.
2. Prakash UBS. Uncommon Lung Disorders and Bronchoscopy. The American College of Chest
Physicians Pulmonary Board Review 2000; 457-478.
3. Lynch JP. Rare Interstitial Lung Diseases: Pulmonary Eosinophilic Granuloma,
Lymphangioleiomyomatosis, and BOOP. The American College of Chest Physicians Pulmonary Board
Review 2000;223-254.
4. Lynch JP, Raghu G. Major Pulmonary Disease Syndromes of Unknown Etiology. In: Crapo JD,
Glassroth J, Karlinsky J, King TE, eds. Baum’s Textbook of Pulmonary Diseases. 7th ed. Philadelphia:
Lippincott Williams Wilkins; 2004:629-655.
5. Travis WD, Borok Z, Roum JH, Zhang J, Feurerstein I, Ferrans VJ, Crystal RG. Pulmonary
Langerhan's cell granulomatosis (Histiocytosis X). A clinicopathologic study of 48 cases. Am J Surg
Pathol 1993; 17:971-986.
6. Vassallo R, Ryu JH, Schroeder DR, et al. Clinical outcomes of pulmonary Langerhans’ cell
histiocytosis. N Engl J Med 2002;346:484-490.
7. Urban T, Lazor R, Lacronique J, et al. Pulmonary lymphangioleiomyomatosis. A study of 62 cases.
Medicine (Baltimore) 1999; 78:321-327.
8. Kitaichi M, Nishimura K, Itoh H, et al. Pulmonary lymphangioleiomyomatosis: a report of 46 patients
including a clinicopathologic study of prognostic factors. Am J Respir Crit Care Med 1995;151:527-533.
9. NHLBI. Workshop Summary: a report of workshop on lymphangioleiomyomatosis: National Heart,
Lung, and Blood Institute. Am J Respir Crit Care Med 1999;159:679-683.
10. Trapnell BC, Whitsett JA, Nakata K. Mechanism of Disease Pulmonary Alveolar Proteinosis. N Engl
J Med 2003; 349:2527-2539.
11. Shah PL, Hansell DM, Lawson PR, et al. Pulmonary Alveolar Proteinosis: clinical aspects and current
concepts on pathogenesis. Thorax 2000;55:67-77.
12. Allen JN. The Eosinophilic Lung Diseases. In: Crapo JD, Glassroth J, Karlinsky J, King TE, eds.
Baum’s Textbook of Pulmonary Diseases. 7th ed. Philadelphia: Lippincott Williams Wilkins; 2004:521-
537.
13. Alberts WM. Eosinophilic Lung Diseases. The American College of Chest Physicians Pulmonary
Board Review 2000;325-334.
14. Allen JN, Davis WB. State of the art: the eosinophilic lung diseases. Am J Respir Crit Care Med 1994;
150:1423-1438
15. Capewell S, Chapman BJ, Alexander F, Greening AP, Crompton GK. Corticosteroid treatment and
prognosis in pulmonary eosinophilia. Thorax 1989; 44:925-929.
16. Hayakawa H, Sato A, Toyoshima M, Imokawa S, Taniguchi M. A clinical study of idiopathic
eosinophilic pneumonia. Chest 1994; 105:1462-1466.
17. King MA, Pope-Harman A, Allen JN, et al. Acute eosinophilic pneumonia: radiologic and clinical
features. Radiology 1997; 203:715-719
18. Marchand E, Reynaud-Gaubert M, Lauque D, et al. Idiopathic chronic eosinophilic pneumonia: a
clinical and follow up study of 62 cases. Medicine (Baltimore) 1998; 77:299-312.