17.09.2014 Views

ELMA DENİZ KARAKURT

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

S a y f a | 159<br />

İnsanlar o bölgeye gelmeye korkuyorlardı. Hem zaten yasaklanmış, tabu hâline gelmişti<br />

burası da, hatta o yerden söz etmek de. Timsahları anladım ama yine de çözemediğim birşey<br />

vardı işin içinde; o suyu kim kesip, geri kim salıyordu? O kurbanları kim alıyordu? Timsahlar<br />

değildi herhalde, o hayvanların o kadar zeki olduklarını sanmıyorum. Bir de o iki yılan kafamı<br />

kurcalıyordu.<br />

Canavara, daha doğrusu canavarlara kurbanın sunulacağı gün yazmanın oğlu Ener’le<br />

ikimiz düştük yola, giderken herşeyi anlattım ona da en ince ayrıntısına kadar. Koca bir tepeye<br />

çıktık birlikte. Oradaki şeyin bir ejder değil de, timsah sürüsü olduğuna önce inanmak istemedi.<br />

Ama sonra dedi ki;<br />

– Ha bir tane büyük, ha yüz tane küçük… Ne fark eder?<br />

O da haklıydı gerçi ama asıl düşmanın ejder veya timsahlar değil sapkın düşünceler<br />

olduğunu kavradı sonunda. Ondan sonra da tasarımı kafasına iyice yerleştirmesini sağladım.<br />

Yanımızda götürdüğümüz davar sürüsündeki koçlardan birisini ve bir koyunu bir kenarda durup<br />

kestik, yüzdük güzelce. Sonra yeniden düştük yola. Büğetin oraya varınca dere yatağının alt<br />

tarafından, kurumuş akaktan sürüyü öteki tarafa geçirdik. Ener’in yapması gereken tek şey<br />

kendi başına birşey getirmeden, ben ne olup bittiğini tam olarak anlayana kadar beklemek ve<br />

sonra kaçıp kurtularak sürünün içine karışmaktı.<br />

Kurban ayininin yapıldığı yerde koca, kalın bir ongan 283 direği vardı; üzeri süslü, hayvan<br />

betileri 284 çizilmiş. Kurbanları getirenler, o zavallıları oraya bağlayıp gidiyorlarmış kaçmasın diye.<br />

Sonrasını da kimse doğru dürüst bilmiyordu zaten.<br />

Ener’i o kütüğe yasladım, ellerini arkadan birbirine kavuşturdu bende bağlar gibi yaptım<br />

elimdeki iple. Sonra da oradan hızla uzaklaştım. Herşeyi gerçekmiş gibi oynadık yani. Kayaların<br />

kuytuluğunda koç postunun altına girip sürünerek geldim ve yakınlarda olan sürüye karıştım.<br />

Kendimi öyle bir kaptırmışım ki, hayvanların arasında meleyerek dolanıyordum artık. Koyun<br />

sandım kendimi bir ara iyice, onların arasına karışmadan anlayamıyor insan kendisini nasıl<br />

kaybedebileceğini. Hayvanların arasından kafamı kaldırıp bakıyordum. Bu karanlıkta kimsenin<br />

benden şüphelenmesi, beni koyunlardan ayırt edebilmesi neredeyse mümkün olmadığı için,<br />

rahattım o açıdan. Beklemeye başladık. Bir elimde de diğer post duruyordu, Ener gelince<br />

vermek için.<br />

Biraz sonra uzaktan alacakaranlığın içinden iki tane timsah veya yılana benzer yaratık,<br />

insan gibi yürüyerek gelmeye başladı. Birinin elinde kemikten yontulmuş bir balta vardı.<br />

Yaklaşırlarken tüm dikkatimle onlara bakıyordum. İyice yakınıma gelip sürüye göz gezdirdiler, o<br />

anda anladım ki bunlar bir kadınla bir erkek. İkisi de timsah derilerinden yapılmış giysiler<br />

giyiyorlar, kafalarının üzerlerine timsahların üst çene kemiklerini geçiriyorlardı. Kurban<br />

283 Ongan: Totem.<br />

284 Beti: Figür, motif.<br />

D e n i z K a r a k u r t<br />

<strong>ELMA</strong>

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!