17.09.2014 Views

ELMA DENİZ KARAKURT

Elma - Apple Roman - Novel

Elma - Apple
Roman - Novel

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

S a y f a | 181<br />

Tanay Ana’nın gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Bükülmüş beli, çiçek desenli elbiseleri ve<br />

bembeyaz yüzüyle orada öylece dikilmiş kalmıştı; yazmasının altından kınalı ak saçları dışarıya<br />

taşıyordu. Niye ağladığını kendisi de bilmiyordu. Bir haftadır boşluğu dolan yalnızlığının içine,<br />

delikanlının gidişiyle birlikte yeniden düşeceğine mi ağlıyordu, kim olduğunu bilmediği bu yiğidin<br />

garipliğine mi, Dünya’nın düzenine mi, geçip gitmiş olan bir ömre mi? Belki yaklaşan ölüme…<br />

Belki de hepsine… Belki de kendisinin de bilemediği, kökü derinlere giden daha bir sürü şeye.<br />

Öldüğünde kavuşacağı insanların özlemi ve içinde eriyip kaybolacağı o tanrısal varoluşun<br />

beklentisi bile ölüm korkusunun önüne geçemiyordu.<br />

Delikanlı atına bindi, Tanay Ana’ya dönüp;<br />

– Geri geleceğim, dedi.<br />

Sonra hafifçe mahmuzladı hayvanı, at alçak bir sesle kişneyerek koşmaya başladı.<br />

Nallarının dövdüğü toprak yoldan kalkan tozu ardında bırakarak gözden kayboldu. Bir ara<br />

ötelerden sesi duyulur gibi oldu. Ta ileride, yukarıya doğru çıkan bayırın orada bir karaltı<br />

görüldü, yeşil tepenin ortasında sarı bir şerit gibi uzanan yokuşu aşıp yeniden yitip gitti.<br />

Gökyüzünde yaban ördekleri okbaşı biçimini almış başka bir diyara göç ediyorlardı. Okun tam<br />

ucundaki liderleri arkaya geçerek bir başkasıyla yer değiştirdikten sonra bir kediye benzeyen<br />

köpük köpük bulutun ardında kayboldular. Yüzlerce, binlerce yıldır süren bu yolculuğu gelecek<br />

yıl belki de başkaları yapacaktı, aralarından bazıları eksilecek onların yerine başkaları geçecekti<br />

ama yolculuk hep devam edecekti. Rengârenk uçurtmalar göğe doğru yükselmiş, küçücük<br />

görünüyorlardı ve çocuklar sanki yukarıda süzülüp duran onlar değil de kendileriymiş gibi<br />

mutluluk duyuyorlardı. İnsanlar da aslında rüzgârın önünde yükselip alçalan, farklı yönlere<br />

kayan bu uçurtmalar gibi yazgılarının elinde uçup duruyorlardı.<br />

Tanay Ana ellerini yukarıya doğru kaldırmış yakarıyordu. Doğru dürüst tanımadığı,<br />

derdinin ne olduğunu bile bilmediği biri için dua ediyor; “Ayağı pek bassın, yüreğinde korku<br />

duymasın, yavısı 327 onmasın, gönlündeki yara sağalsın…” diyordu. Tüm yüreğiyle, tüm inancıyla,<br />

tüm içtenliğiyle söylüyordu bunları. Yerlerin ve göklerin sahibine yardım etmesi için<br />

yalvarıyordu. İçinden taşan duyguları aşikâr ediyordu; yakarışı sonsuzlukta yankılanıyor, söz<br />

hayat buluyor, onulmaz acılara derman oluyordu. Söz yaşama dönüşüyor, söz umut oluyor,<br />

geleceğe tohumlar saçıyordu.<br />

DÜĞÜN<br />

Artık güz iyice kendisini hissettirmeye başlamıştı, soğuk kuzey rüzgârları yeryüzüne<br />

doğru inerek bitkileri üşütüyor, yaklaşan yağmurları haber veriyorlardı. Yakında kırağı düşecek,<br />

sebzeleri yakıp kavuracak, hayatlarını sonlandıracaktı. Sararan, kızıla çalıp dökülen yapraklar<br />

327 Yavı (Yağı): Düşman.<br />

D e n i z K a r a k u r t<br />

<strong>ELMA</strong>

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!