You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
S a y f a | 98<br />
araziye çıkarıyor, akşamüzeri de günbatımında yeniden köye sokuyordu. Biraz sonra da kalkıp<br />
köye doğru yola koyulacaktı yine her zamanki gibi.<br />
Sürüyü önüne katıp yönünü köye doğru çevirmeden önce dağın üzerindeki karlığa çıkıp<br />
yanındaki meşin 177 torbaya kar doldurmak istiyordu, yolda giderken yiyecekti. Köpeğinin başını<br />
okşadı;<br />
– Sürüye göz kulak ol. Dağılmasınlar, yoksa bir temiz sopa çekerim haberin ola, dedi<br />
gülerek.<br />
Gerçi döveceğinden falan söylemiyordu bunu. Şimdiye dek Setil’e sadece bir kere<br />
vurmuştu, o da bundan üç yıl önce, apansız kar bastıran o kış günü kurda bir koyunu<br />
kaptırdıklarındaydı. Gerçi hata kendindeydi ama onun da suçu yok değildi hani. “Olan oldu,”<br />
diye geçirdi içinden. Bunları düşünürken çoktan dağın yarısına kadar tırmanmıştı bile. Bir çalının<br />
kalın gövdesine tutunarak dinlendi. Arkasına dönerek aşağıya baktı. Yukarıya çıktıkça herşey<br />
küçülüyor, sesleri duyulmaz olduğu için birer görüntüden ibaret hâle dönüşüyorlardı. Sanki<br />
başka birer varlıklarmış gibi… Başı döner gibi oldu, yönünü hemen çalıya doğru çevirdi yeniden.<br />
Sağlam görünen çalıları kavrayarak, iri taşlardan destek alarak tırmanmaya devam edip yukarıya<br />
ulaştı. Dağın üzerindeki kayaların arasında bulunan kuytu bir köşeye yaklaştı. Burada bir adam<br />
boyu yüksekliğindeki doğal bir çukurun üzerini örten kaba tahta kapağı kenara çekti ve içine<br />
doğru eğilip meşin torbayı karla doldurdu. Bu taş kuyunun içindeki kar, üzerinden bir diz boyu<br />
kadar eksilmişti çünkü çevre köylerin çobanları da çıkmaya üşenmedikleri zamanlar gelip<br />
buradan kar alırlardı. Kapağı kapattı. Az ilerideki daha yüksekçe bir kaya parçasının üzerine<br />
tırmandı. Kaya güneşten sımsıcak yanmış, kızgın bir saca dönmüş olduğundan çıkarken elleri<br />
yandı. Her yöne doğru, ufka kadar Dünya’nın görünen bu parçası gözlerinin önündeydi.<br />
Aşağıda bir yılan gibi kıvrılarak ilerleyen ırmak her yıl yağmur mevsimlerinde yavaş yavaş,<br />
ya da sellerle birlikte gözle görülür biçimde akağını değiştirirdi toprak yumuşak olduğu için.<br />
Daha ilerideyse ırmağa kavuşan derenin ağaçlık bir alana yakın kesiminde kunduzların, kestikleri<br />
odunlardan inşa ettikleri küçük bir bent göze çarpıyordu. Suyun derinleşip akıntının azaldığı bir<br />
kesiminde yıkanan mandaları sudan çıkarmaya çalışan başka bir çobanı ise güçlükle<br />
seçebiliyordu. O da, boynuzları ay gibi kıvrık hayvanlardan oluşan sürüsünü yavaş yavaş<br />
topluyordu.<br />
Daha ileriye, ormana doğru baktı. Uzakta, çok uzakta, gökle yerin birbirinin içinde eridiği<br />
o çizgiye yakın bir yerlerde ormanın başlangıcı görülüyordu. Yemyeşil bir alan başlıyordu oradan<br />
sonra ve sanki Dünya’nın ucuna kadar ilerliyordu. Ormandan ileride başka birşey yokmuş gibi<br />
geliyordu çobana. Alabildiğine uzanan bu ağaç denizi ileride güçlükle görülebilen Kanak<br />
Dağları’na kadar ulaşıyor ve seyrelerek dağa doğru tırmanıyordu. Fakat ormanın bu çabası,<br />
dağın gittikçe belirginleşen dikliğine yenik düşüyordu; öyle ki dağlar bir noktadan sonra<br />
üzerindeki topraktan bile sıyrılıp, yukarıya doğru uzanan sarp kayalıklara dönüşüyordu. Ürpertici<br />
177 Meşin: Kaba deri.<br />
D e n i z K a r a k u r t<br />
<strong>ELMA</strong>