Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
<strong>Beyin</strong> <strong>Omurilik</strong> Sıvısı (<strong>BOS</strong>)<br />
• <strong>BOS</strong> beynin koroid pleksusu tarafından günde 500ml kadar üretilen<br />
bir sıvıdır.<br />
• Toplam hacmi yetişkinlerde 140-170ml kadardır.<br />
• <strong>BOS</strong>’un protein içeriğinin %80’den fazlası plazmanın ultrafiltratından<br />
kaynaklanır ve prealbumin, albumin ve transferrin gibi küçük<br />
moleküler ağırlıklı proteinlerden zengindir, geriye kalanı intrakraniyal<br />
sentezden sağlanır.<br />
• <strong>Beyin</strong> kapiller hücreleri, periferik kapiller hücrelerden farklı olarak<br />
tight-junction denilen sıkı bağlantılarla bağlanmıştır.
• Kesintisiz bir bazal membrana sahip olan bu endotel hücreleri kanla<br />
beyin arasında kan-beyin bariyeri adı verilen özel bir bariyer<br />
oluşturur.<br />
• Bu bariyerden bileşikler moleküler ağırlıkları, proteinlere bağlanma<br />
ve lipidde çözünürlükleriyle ilişkili olarak geçebilirler.<br />
• Karbonmonoksit, nöroaktif ilaçlar ve alkol gibi lipidde kolay çözünen<br />
maddeler <strong>BOS</strong>’a kolaylıkla girebilir.
Kan beyin bariyerinin geçirgenliğini bazı spesifik faktörler<br />
değiştirebilir:<br />
1.Enflamasyon albumin ve penisilin gibi makromoleküllerin sinir<br />
sistemine girişini artırır.<br />
2.Tümör, travma ve iskemi kan beyin bariyerini etkiler.<br />
3.Toksinler kan beyin bariyerinin özelliklerini etkileyerek bariyerin<br />
geçirgenliğini artırır.<br />
4.Sinir sistemini olgunlaşması tamamlanmadığında kan beyin bariyeri<br />
birçok maddeye daha geçirgendir.
<strong>BOS</strong>’un fiziksel özellikleri<br />
• Bos örneği genellikle lomber ponsiyonla elde edilir.<br />
• <strong>BOS</strong> su gibi renksiz ve şeffaf bir sıvıdır, viskositesi de suyun viskositesine<br />
benzer.<br />
• <strong>BOS</strong>’un bulanık görünmesi, protein ve lipid konsantrasyonundaki artışa ya da<br />
enfeksiyona bağlı olabilir.<br />
• <strong>BOS</strong>’un görünümü bazen pembe, turuncu veya sarı olabilir, ksantokromi olarak<br />
adlandırılır.<br />
• Ksantokromi genellikle eritrosit yıkımından kaynaklanır. Serum bilirubin ve<br />
protein konsantrasyonlarındaki artışlar ile karoten ve melanin varlığı da<br />
ksantokromiye neden olur.<br />
• Kanlı görünüm intrakraniyel kanamanın göstergesi olabildiği gibi ponksiyon<br />
işleminde de kaynaklanabilir.
<strong>BOS</strong>’un mikroskopik özellikleri<br />
• Numune alındıktan sonraki bir saat içinde hücre sayımı yapılmalıdır.<br />
• Normal koşullarda <strong>BOS</strong>’da bulunan hücreler lenfositler ve<br />
monositlerdir.<br />
• Yüksek sayıda lökosit içeren <strong>BOS</strong> örneğinde nötrofillerin sayısı<br />
yüksek ise bakteriyel menenjit düşünülür.<br />
• Lenfosit ve monosit sayısı yüksek ise viral, fungal enfeksiyonlar,<br />
tüberküloz veya paraziter kaynaklı menenjitler akla gelir.<br />
• Eozinofil sayısındaki artış, paraziter ve fungal enfeksiyonlarla ilaçlar<br />
gibi yabancı maddelerin <strong>BOS</strong>’da bulunması durumunda olur.
<strong>BOS</strong>’un kimyasal özellikleri<br />
• <strong>BOS</strong> plazmanın ultrafiltrasyonuyla oluştuğundan, plazmada bulunan<br />
düşük moleküler ağırlıklı maddelerin <strong>BOS</strong>’da da aynı miktarda<br />
bulunması beklenir. Filtrasyon işlemi seçici özellik gösterdiğinden ve<br />
kimyasal komposizyonu kan beyin bariyeri tarafından kontrol<br />
edildiğinden, <strong>BOS</strong>’daki kimyasal maddelerin konsantrasyonları<br />
plazma düzeyleri ile aynı değildir.<br />
• <strong>BOS</strong>’da kimyasal maddelerin anormal miktarlarda bulunması kan<br />
beyin bariyerindeki değişikliklerden, patolojik bir duruma cevap<br />
olarak nöral hücreler tarafından aşırı üretilmesinden veya<br />
metabolizmasındaki artıştan kaynaklanır.
<strong>BOS</strong> proteini<br />
• <strong>BOS</strong>’da en sık yapılan biyokimyasal test protein tayinidir. <strong>BOS</strong> normal<br />
koşullarda çok az protein içerir ve bunun %80’den fazlası plazmadan<br />
kaynaklanır. <strong>BOS</strong> proteininin çoğunu albumin oluşturur.<br />
• Serum proteinlerinin <strong>BOS</strong> proteinlerine oranı 200:1’dir.<br />
• <strong>BOS</strong> proteini için normal değer 15-45 mg/dL’dir.<br />
• <strong>BOS</strong>’da ikinci en belirgin fraksiyon prealbumindir.<br />
• <strong>BOS</strong>’da serumda bulunmayan tau proteini bulunur.<br />
• <strong>BOS</strong>’da γ globulin fraksiyonu, Ig G ve çok az miktarda Ig A’dan oluşur.<br />
Normal <strong>BOS</strong>’da Ig M, fibrinojen ve beta-lipoproteinler bulunmaz.<br />
• <strong>BOS</strong>’da protein düzeylerinin artması kan beyin bariyeri hasarı, santral sinir<br />
sisteminde immünglobulin sentezinin artması veya sinir dokusu<br />
dejenerasyonuna bağlı olabilir.
• <strong>BOS</strong> albumin ve globulin düzeylerinin tayini klasik kantitatif tayin<br />
yöntemleri, elektroforez ve immünokimyasal yöntemlerle yapılır.<br />
• <strong>BOS</strong>’da protein elektoforezinin amacı santral sinir sistemindeki<br />
enflamasyonu gösteren oligoklonal bandların varlığını belirlemektir.<br />
• Oligoklonal bandlar multipl skleroz ve birçok santral sinir sistemi<br />
enflamasyonunun göstergesidir. Bu bandların nörolojik<br />
enflamasyondan kaynaklandığını göstermek için eş zamanlı olarak<br />
<strong>BOS</strong> ve serum protein elektroforezi yapılmalıdır.<br />
• Oligoklonal bandlar multipl sklerozun remisyon dönemi boyunca<br />
kalıcıdır, diğer bozukluklarda ise kaybolur.<br />
• <strong>BOS</strong>’da 300 farklı protein bulunduğu saptanmıştır.
Glukoz<br />
• Glukoz kan beyin bariyerinden seçici olarak <strong>BOS</strong>’a geçer. Plazma<br />
glukozunun yaklaşık %60-70 kadarı olan <strong>BOS</strong> glukoz normal değeri<br />
50-80 mg/dL’dir. <strong>BOS</strong> glukoz düzeyleri daima kan değerlerinin<br />
yükselmesiyle olur ve klinik önemi yoktur. Bu nedenle <strong>BOS</strong><br />
glukozunu doğru değerlendirebilmek için kan glukozu da tayin<br />
edilmelidir.<br />
• Klinik değerlendirmede <strong>BOS</strong> glukoz düzeylerindeki azalma önemlidir.<br />
40 mg/dL’nin altındaki değerler patolojik kabul edilir.
• Laktat:<strong>BOS</strong> ve kan laktat düzeyleri genellikle birbirinden bağımsızdır.<br />
<strong>BOS</strong> laktat düzeylerinin ölçümü menenjitlerin tanısı ve kontrolünde<br />
önemlidir. <strong>BOS</strong> laktat düzeyleri bakteriyel menenjitte yükselir.<br />
• Glutamin: Santral sinir sisteminde beyin hücreleri tarafından<br />
amonyak ve alfa-ketoglutarattan sentezlenen glutamin, toksik bir<br />
metabolit olan amonyağın santral sinir sisteminden uzaklaştırılmasını<br />
sağlar. Kan ve <strong>BOS</strong>’da glutaminin yükselmiş düzeyleri amonyağın<br />
artışına neden olan karaciğer bozukluklarında görülür. <strong>BOS</strong> glutamin<br />
düzeyleri, genelikle orijini bilinmeyen komalarda hastanın<br />
değerlendirilmesinde kullanılır.
Enzimler<br />
• <strong>BOS</strong>’da beyin dokusu, kan ve <strong>BOS</strong> hücrelerinden kaynaklanan<br />
birçok enzim bulunur. Bunlardan laktat dehidrogenaz ve kreatin kinaz<br />
düzeylerinin tayini klinik öneme sahiptir. LDH aktivitesi bakteriyel<br />
menenjite aseptik menenjite göre daha yüksektir. <strong>BOS</strong> da
SİNOVYAL SIVI (EKLEM SIVISI)<br />
• Eklem sıvısı, hareketli eklemlerin boşluklarında bulunan viskoz bir<br />
sıvıdır. Bu sıvı hareket sırasında eklem üzerindeki baskıyı azaltır ve<br />
eklem kıkırdağının beslenmesini sağlar.<br />
• Sinovyal sıvı, sinovyal hücreler tarafından sentezlenen hyalurinik<br />
asitle birlikte plazmanın ultrafiltratı olarak oluşur. Plazmanın yüksek<br />
moleküler ağırlıklı proteinler haricindeki tüm içeriği sinovyal<br />
membranlardan nonselektif olarak filtre olduğundan, sinovyal sıvı<br />
bileşenlerinin çoğunun konsantrasyonu plazmadakine benzer<br />
düzeydedir.
• Sinovyal sıvını analizi eklem hastalıklarının tanısında kullanılır ve<br />
sıklıkla lökosit sayımı, kültür ve kristallerin mikroskobik incelemesi<br />
yapılır.<br />
• Sinovyal sıvı artrosentezle elde edilir. Diz ekleminde normalde < 3.5<br />
ml olan sıvı, enflamasyonda 25 ml olabilir.<br />
• Normalde sinovyal sıvı pıhtılaşmaz. Eklem hastalıklarında elde<br />
edilen sıvı fibrinojen içerdiği için pıhtılaşabilir. Bu nedenle eklem<br />
sıvısının heparinlenmiş bir enjektörle alınması ve hücre lizisini<br />
önlemek için eklem sıvısı analizlerinin mümkün olan en kısa sürede<br />
yapılması gerekir.
Sinovyal sıvının fiziksel özellikleri<br />
• Normal sinovyal sıvı berrak ve soluk sarı renklidir.<br />
• Enflamasyonda eklem sıvısının rengi genellikle koyu sarı, bakteriyel<br />
enfeksiyonlarda ise yeşilimsidir. Eklem sıvısının bulanıklığı<br />
lökositlerle ilişkilidir, ayrıca fibrin ve hücre artıkları da bulanıklık<br />
yapabilir.<br />
• Kristallerin varlığında eklem sıvısının görünümü süt gibi beyazımsı<br />
olur.<br />
• Donuk yağlı görünüm örnekte kolesterol kristallerinin olduğunu<br />
gösterir.
• Sinovyal sıvının viskozitesi eklem yüzeylerinin kayganlığını sağlayan<br />
hiyalurinik asitin polimerizasyonuyla ilişkilidir.<br />
• Artrit, hiyalurinik asit sentez ve polimerizasyonunu etkileyerek sıvı<br />
viskozitesini azaltır.
Sinovyal sıvının mikroskobik özellikleri<br />
• Normal sinovyal sıvıda başlıca monositler, makrofajlar, sinovya doku<br />
hücreleri de dahil olmak üzere mononükleer hücreler görülür.<br />
Sinovyal sıvıda en sık total lökosit sayımı yapılır. Mikrolitresinde<br />
200’den daha az lökosit içeren örnekler normal kabul edilir. Ciddi<br />
enfeksiyonlarda 100 000 hücre /µL’ye ulaşır.<br />
• Eklem sıvısında nötrofillerin artışı septik bir durumu gösterir. Buna<br />
karşılık lenfositlerin belirgin olarak yükselmesi nonseptik bir<br />
enflamasyonu gösterir.<br />
• Travma ve aseptik nekrozda yayma preperatta lipid damlacıkları<br />
görülür.
Kristaller<br />
• Sinovyal sıvının kristaller açısında incelenmesi artrit tanısında büyük<br />
önem taşır. Bir eklemde kristal oluşumunun başlıca sebepleri<br />
metabolik bozukluklar, azalmış renal atım, kıkırdak ve kemik<br />
dejenarasyonu ve kortikosteroidler gibi bazı ilaçların eklem içine<br />
enjeksiyonudur.<br />
• Sinovyal sıvıda görülen başlıca kristaller, gut hastalığında görülen<br />
monosodyum ürat ve psödogutta görülen kalsiyum pirofosfat<br />
kristalleridir.<br />
• Diğer kristaller kıkırdak dejenerasyonu ile ilişkili hidroksiapatit ve<br />
kolesterol kristalleri ile steroid enjeksiyonu ve hemodiyaliz<br />
uygulananlarda görülen kalsiyum oksalat kristalleridir.
Sinovyal sıvının kimyasal özellikleri<br />
• En sık glukoz tayini yapılır. Azalmış glukoz düzeyleri enflamatuar ve<br />
septik hastalıkları gösterir. Kan ve sinovyal sıvı örneklerinin aynı<br />
anda alınması gerekir.<br />
• Laktat düzeylerinin ölçümü artritin ayırıcı tanısında önemlidir. 250<br />
mg/dL’den yüksek sinovyal sıvı laktat düzeyleri septik artrit için tipik<br />
olmakla birlikte romatoid artritde de görülebilir.<br />
• Normal koşullarda sinovyal sıvı protein içeriği < 3 g/dL’dir. Sinovyal<br />
sıvının protein düzeyi hemorajik ve enflamatuar hastalıklarda artar.<br />
• Sinovyal sıvının ürik asit düzeyleri gut ve enflamasyonsuz<br />
artropatilerde serum düzeyleriyle uyumlu olarak değişir.
SERÖZ SIVILAR<br />
• Plevra, perikard ve periton boşlukları biri boşluk duvarını çevreleyen<br />
parietal membran diğeri ise boşluk içindeki organı çevreleyen<br />
viseral membran olmak üzere çift tabakalı seröz bir membranla<br />
çevrilidir. Bu membranlar arasındaki sıvı seröz sıvı olarak adlandırılır.<br />
• Seröz sıvı plazmanın ultrafiltratı olarak oluşur ve miktarı çok azdır.<br />
• Seröz sıvıların üretimi ekstravasküler interstisyel sıvı oluşumuna<br />
benzer. Oluşumda rol alan başlıca faktörler hidrostatik basınç, kolloid<br />
ozmotik basıncı ve kapiller geçirgenliktir.
• Seröz sıvının oluşumu ve absorpsiyonundan sorumlu fizyolojik<br />
mekanizmaların bozulması, membranlar arasındaki sıvıda artışa<br />
neden olur; bu efüzyon olarak adlandırılır.<br />
• Efüzyonun başlıca sebepleri;<br />
1.Hidrostatik basıncın artması (konjestif kalp yetmezliği)<br />
2.Onkotik basıncın azalması (hipoproteinemi)<br />
3.Kapiller permeabilitenin artması (enflamasyon ve enfeksiyon)<br />
4.Lenfatik tıkanıklık ve tümörlerdir.
• Seröz sıvı boşluklardan aspirasyon yöntemiyle alınır. Sıvı plevral boşluktan<br />
alınırsa bu işleme torasentez, perikardiyal boşluktan alınıyorsa<br />
perikardiyosentez, periton boşluğundan alınıyorsa parasentez denir.<br />
• Efüzyonlar içerdikleri protein miktarına göre transüda ve eksüda olmak<br />
üzere ikiye ayrılırlar. Transüdalar hidrostatik veya kolloidal osmotik basınç<br />
değişiklikleriyle; eksüdalar ise enfeksiyon ve malignite gibi boşluk<br />
membranlarını direkt olarak etkileyen hastalıklarla bağıntılıdır.<br />
• Transüda ve eksüdaların ayırımı için sıvının görünümü, total protein ve LDH<br />
miktarları, hücre sayımı ve pıhtılaşma durumu değerlendirilebilir. En güvenilir<br />
olanı sıvı ve plazmada eş zamanlı yapılan protein ve LDH tayinleridir.
Transüda ve eksüda ayrımında kullanılan bazı parametreler<br />
Parametreler Transüda Eksüda<br />
Görünüm Berrak Bulanık<br />
Dansite 1015<br />
Total protein 3 g/dL<br />
Sıvı proteini /serum<br />
proteini<br />
0,5<br />
Glukoz Seruma benzer Serumdan düşük<br />
LDH 200 IU/L<br />
Sıvı LDH/Serum LDH 0,6<br />
Fibrinojen Pıhtılaşmaz Pıhtılaşır<br />
Hücre sayısı 1000µl
Plevra sıvısı<br />
• Normal ve transüda karakterli plevra sıvıları berrak, soluk sarı renkli<br />
ve kokusuzdur.<br />
• Plevra sıvısında transüda ve eksüda ayrımı için en yaygın kullanılan<br />
kimyasal testler glukoz, pH ve amilaz ölçümlerdir.<br />
• Şilöz efüzyonun varlığını doğrulamak için trigliserit düzeylerine de<br />
bakılabilir.<br />
• Plevra sıvısı glukoz düzeyinin 30 mg/dL’den fazla fark bulunması klinik<br />
olarak önemlidir.<br />
• Plevra sıvısında laktat dehidrogenaz düzeyleri plevral<br />
enflamasyonun derecesiyle uyumlu olarak yükselir.
Perikard sıvısı<br />
• Normal koşularda perikard boşluğunda 10-50 mL sıvı bulunur.<br />
• Sıklıkla enfeksiyon, malignite, travma, hemoraji veya üremi gibi<br />
metabolik bozukluklar membranların geçirgenliğini değiştirerek<br />
perikardiyal efüzyona yol açar.<br />
• Perikard sıvısında kimyasal testler özellikle sıvının transüda ya da<br />
eksuda karakterini belirlemek için yapılır.<br />
• Sıklıkla sıvının protein ve LDH miktarlarının serumun protein ve LDH<br />
miktarlarına oranı tayin edilir.
Periton sıvısı<br />
• Periton boşluğunda sıvı birikmesi asit olarak adlandırılır. Siroz gibi<br />
karaciğer hastalıkları genellikle asidik transüdalara neden olurken<br />
intestinal perforasyon veya apandisit rüptürü sonucu gelişen<br />
bakteriyel peritonitler asit eksüdaya yol açar. Bununla birlikte eksüda<br />
karakterli asit oluşumunun en sık nedeni malignitedir.<br />
• Normal periton sıvısı berrak ve soluk sarı renklidir.<br />
• Primer ve metastatik tümörlerin saptanmasında asit sıvısının<br />
incelenmesi ve primer kaynağını belirlemek üzere tümör belirteçleri<br />
olan CEA ve Ca 125’in ölçümü önemlidir.
AMNİYON SIVISI<br />
• Fetus tüm gebelik süresince gelişimini amniyon kesesi denilen bir<br />
kese içerisinde sürdürür.<br />
• Amniyon kesesinin içi, fetal metabolizma sonucu oluşan amniyon<br />
sıvısı denilen sıvıyla doludur.<br />
• Amniyon sıvısının bileşenleri fetusun metabolik işlemleri ve fetal<br />
gelişim hakkında bilgi verir.<br />
• Amniyon sıvısının başlıca fonksiyonu fetus için koruyucu bir yastık<br />
oluşturarak fetusun hareketini sağlamaktır.<br />
• Amniyon sıvısı aracılığıyla fetus ve maternal dolaşım arasında su ve<br />
kimyasal maddelerin de değişimi olur.
• Amniyon sıvısı amniyosentez denilen işlemle amniyon kesesinden<br />
iğne biyopsisiyle elde edilir.<br />
• Amniyosentezin gebeliğin 14. haftasında yapılması önerilmekle<br />
birlikte kromozom analizi için yaklaşık 16. haftada fetal distres ve<br />
gelişim tayinleri için 3. trimesterde de yapılabilmektedir.<br />
• Fetal distres testleri: Yenidoğan hemolitik hastalığı, nöral tüp<br />
defektleri<br />
• Fetal akciğer olgunluğunun değerlendirilmesi: Lesitin-sfingomyelin<br />
oranı, köpük stabilitesi, mikroviskosite
SEMEN<br />
• Testisler, epididimis, seminal damarlar, prostat ve bulboüretral bezler<br />
tarafından oluşturulan semen, kompozisyonları farklı dört bileşen<br />
kapsar. Ejekülasyon sırasında semende bu dört fraksiyonun karışımı<br />
bulunur.<br />
• Spermler testislerin semineferöz tubullerinde üretilir, epididimisde<br />
olgunlaşır ve depolanırlar.<br />
• Fruktoz içeriği oldukça yüksek olan semen sıvısının %60 kadarını<br />
seminal damarlar üretir ve bu fruktoz spermatozomlar tarafından<br />
metabolize edilir.
• Semen hacminin yaklaşık %20-30’unu prostat bezinin ürettiği asidik<br />
sıvı oluşturur. Bu sıvı yüksek konsantrasyonda asit fosfataz, sitrik asit<br />
ve çinko yanında ejakulasyonu takiben semenin koagülasyonu ve<br />
sıvılaşmasından sorumlu proteolitik enzimleri içerir.<br />
• Epididimisten gelen sıvı ve spermatozomlar ise semen hacminin<br />
yaklaşık %5’ini oluşturur.<br />
• Bulboüretral bezlerin oluşturduğu alkali mukus, prostat ve vagina<br />
sekresyonlarında kaynaklanan asiditenin nötralize edilmesini sağlar;<br />
sıvı hacminin %5’ini oluşturur.
• Spermin çoğu ejekulatın ilk porsiyonunda olduğundan, fertilite<br />
araştırmaları amacıyla veya vazektomi uygulanan kişilerde alınan<br />
örneklerin doğru değerlendirilebilmesi için tam örnek alınmalıdır.<br />
• Örnekler en az 3, en fazla 5 günlük bir perhizi takiben toplanmalıdır.<br />
Fertilitenin değerlendirilmesinde genellikle iki hafta arayla iki veya üç<br />
örnek incelenmelidir.<br />
• Semen örneği 30-60 dk içinde sıvılaşır. Örneğin analizi sıvılaşma<br />
başlayıncaya kadar yapılmamalı ve analiz yapılıncaya kadar örnek<br />
37ºC’de bekletilmelidir.
Semen analizi<br />
• Semende makroskobik ve mikroskobik incelemelerle görünüm,<br />
hacim, viskozite, pH, sperm konsantrasyonu, sayımı, hareket<br />
yeteneği ve morfolojisi değerlendirilir.<br />
• Normal semen gri-beyaz renkli, yarı şeffaf görünümdedir, küf<br />
kokusuna benzer karekteristik bir kokusu vardır.<br />
• Bulanıklığın fazla olması lökositlerin ve üreme sistemindeki bir<br />
enfeksiyonu gösterir. Değişik derecelerde kırmızı görünüm<br />
eritrositlerin varlığıyla ilişkilidir. Normalde semende eritrosit<br />
bulunmaz.<br />
• Sarı renkli görünüm ise idrarla kontaminasyon, uzun süreli cinsel<br />
perhiz veya ilaç etkisine bağlı olabilir.
• Normal semen hacmi 2-5 mL kadardır. Hacim azalması genellikle<br />
yetersiz örnek alınması ve infertilite ile ilişkilidir.<br />
• Normal semen örneği kolaylıkla pipetlenebilir. Semen viskozitesi<br />
sıvılaşmasıyla ilişkili olabilir, yetersiz sıvılaşan örnekler kümeleşerek<br />
oldukça viskoz bir görünüm alır.<br />
• Semenin normal pH’sı alkalidir ve 7.2-8 arasındadır. pH artışı üreme<br />
sistemindeki bir enfeksiyonu gösterir; pH azalması ise idrar<br />
kontaminasyonu ve prostatik sıvı artışı ile ilişkilidir.<br />
• Sperm konsantrasyonunun normal değerleri 20-160 milyon<br />
sperm/mL’dir.
• Fertilizasyonun gerçekleşebilmesi için spermin devamlı, ileriye doğru<br />
hareketi önemlidir. Sperm motilitesi örnek toplandıktan sonraki bir<br />
saat içinde iyice karıştırılmış ve sıvılaşmış semen örneğinde<br />
değerlendirilir.<br />
• Sperm motilitesi hız ve yön bakımından da değerlendirilir.<br />
• Hareketsiz sperm yüzdesinin fazla olması veya pıhtılaşması,<br />
spermde aglutininlerin bulunduğunu ve sperm canlılığını tayin etmek<br />
için daha ileri değerlendirme gerektiğini gösterir.
İDRAR<br />
• Bazı metabolik artıklar, ekzojen maddeler ve suyun fazlası,<br />
böbreklerin fonksiyonel alt birimleri olan nefronlar tarafından vücüttan<br />
uzaklaştırılır.<br />
• Plazmanın ultrafiltratı olan böbrekler tarafından oluşturulan idrar,<br />
glomerüler filtratın içerdiği su ve çeşitli maddelerin tubuluslar ve<br />
toplayıcı kanallardan geçerken geri emilmesi veya salgılanmasıyla<br />
oluşturulur.<br />
• Günde yaklaşık 170 litre ultrafiltratın nefronlar tarafından<br />
işlenmesiyle 1200mL kadar idrar oluşturulur.
• Böbreklerde oluşturulan idrar, toplayıcı kanallar, pelvis renalis,<br />
üreterler, mesane ve üretra aracılığıyla ekskrete edilir.<br />
• Böbreklerin birçok artık ürünün vücuttan uzaklaştırılması görevine ek<br />
olarak sıvı, elektrolit ve asit baz dengesinin düzenlenmesi ve bazı<br />
endokrin fonksiyonları da bulunmaktadır.<br />
• Günlük metabolizma sonucunda oluşan artık maddelerin<br />
uzaklaştırılması için su gerektiğinden, idrarın başlıca bileşeni sudur.<br />
Düzenli olarak su alınması homeostazın sürdürülmesi için de<br />
gereklidir. Su alımı gün içinde ve bireysel değişiklik gösterir.
İdrar analizleri organizmada meydana gelen hastalıklar hakkında çok<br />
faydalı bilgiler veren gayet kolay, çabuk ve nisbeten ucuz bir teşhis<br />
aracıdır.<br />
İdrar çok sayıda organik ve inorganik maddeyi ihtiva eden son derece<br />
kompleks bir solüsyondur. Diyete bağlı olarak değişmekle beraber,<br />
sağlıklı bir erişkin kişinin 24 saatlik idrarı ile 60 gr kadar madde dışarı<br />
atılır. Bu maddelerin yaklaşık 35 gramı organik, 25 gramı inorganiktir.<br />
Organik maddeler; üre, ürik asit, kreatinin, amonyak, aminoasitler,<br />
purinler, hormon metabolitleri, vitaminler, vitamin metabolitleri ve<br />
enzimler.<br />
İnorganik maddeler; sodyum, potasyum, kalsiyum, magnezyum, klor,<br />
fosfor, demir, bakır, çinko, iyot, flor, kurşun ve kobalttır.
Bazı maddeler normalde idrarda bulunmaz ancak patolojik hallerde<br />
çıkarlar. Bunlar;<br />
1. Proteinler (albumin)<br />
2. Karbohidratlar (glukoz)<br />
3. Keton cisimleri<br />
4. Bilirubin<br />
5. Hemoglobin<br />
Mikroskobik muayenede görülen en önemli patolojik maddeler ise;<br />
lökosit, eritrosit ve silindirlerdir.
İdrar numunelerinin toplanması ve saklanması<br />
İdrar analizleri: a)Kalitatif b)Yarı kantitatif c)Kantitatif olmak<br />
üzere üç şekilde yapılır.<br />
Kalitatif analizlerde herhangi bir maddenin idrarda bulunup<br />
bulunmadığı tespit edilir.<br />
Yarı kantitatif analizlerde idrarda bulunan bir maddenin miktarı<br />
+1, 2+, +3, +4 şeklinde belirtilir. Kantitatif analizlerde ise idrarda<br />
bulunan herhangi bir maddenin miktarı mg veya g cinsinden<br />
bulunur.<br />
Kalitatif ve yarı kantitatif analizler için herhangi bir andaki idrar<br />
toplanır. Kantitatif analizler için ise mutlaka 24 saatlik idrar<br />
toplanmalıdır.
İdrar numuneleri<br />
kaplarda ve fazla bekletilmeden çalışılmalıdır.<br />
temiz, mümkünse steril ve ağzı kapaklı<br />
24 saatlik idrar toplanması<br />
Temiz, steril ve renkli şişe kullanılmalıdır. Renkli şişe<br />
bulunamazsa toplama sırasında idrar karanlıkta bekletilmelidir.<br />
Sabah 7.00 veya 8.00’dan başlanarak mesanedeki ilk idrar<br />
atılır. Bundan sonraki tüm idrar numuneleri ertesi sabah aynı saate<br />
kadar, son idrar da alınmak suretiyle toplanır.
Kalitatif analizde idrarın taze olması ve hemen çalışılması<br />
gerekir. Uzun süre bekletilen idrarda meydana gelen değişiklikler:<br />
1. Bakteri varsa çoğalır.<br />
2. Glukoz varsa azalır.<br />
3. Bazı bakterilerden dolayı üreden amonyak meydana gelir ve idrarın<br />
pH’sı asid ise alkali olur.<br />
4. İnorganik maddeler çöker, tortu ve bulanıklık meydana gelir.<br />
5. Şekilli elemanlar varsa parçalanır.
• Rutin idrar tahlilinde pH, dansite, protein, glukoz, keton, bilirubin,<br />
ürobilinojen ve mikroskopi incelemesi olur. Bu analizler tek tek<br />
manuel metodlarla yapılabildiği gibi hazır ticari kitlerle de<br />
yapılabilmektedir. Bu kitlerde test maddeleri 10-12 cm uzunluğunda<br />
ve 3-4 mm enindeki karton çubuklara emdirilmiştir. Bunlara strip adı<br />
verilir.<br />
• İdrarın fizik muayenesinde yapılan tetkikler;<br />
1. Miktar<br />
2. Koku<br />
3. Görünüm<br />
4. Renk<br />
5. Reaksiyon(pH)<br />
6. Dansite
İdrarın Miktarı: Normal yetişkin şahıslarda günlük ortalama<br />
miktar, 600-1800 ml arasında değişir.<br />
İdrarın Kokusu: Normal idrarın kendine has ve özel bir kokusu<br />
vardır. İdrarın kokusu alınan gıda ve ilaçlara bağlı olarak değişir.<br />
İdrarın Görünümü: Normal taze idrar berraktır. Fakat idrarın<br />
berrak olması patolojik olma ihtimalini ortan kaldırmaz. İdrardaki<br />
tortu ve bulanıklıklar şunlardan ileri gelebilir; mukoidler, amorf fosfat<br />
ve amorf üratlar, karbohidratlar, ürik asit, ürik asit tuzları, kalsiyum<br />
okzalat, yağlar, bakteriler, eritrosit, lökosit ve epitellerden, kolloid<br />
partiküllerden.
İdrarın Rengi: Normal idrarın rengi açık sarı ile koyu sarı<br />
arasında değişir. Patolojik hallerden dolayı idrara çıkan<br />
pigmentlerden dolayı idrarın rengi sarı, kahverengi-kırmızı veya<br />
yeşilimsi renkte görülebilir.<br />
İdrarın Reaksiyonu (pH): İdrarın reaksiyonu şahsın aldığı<br />
diyete bağlı olarak değişir. Normal bir idrarın pH’sı 4.5 ile 8<br />
arasında değişir, yani ortalama 6 civarında olup asit reaksiyondadır.
İdrarın Dansitesi:<br />
İdrarın dansitesi içinde erimiş olan maddelerin miktarına<br />
bağlıdır. Normal yetişkin insanlarda idrar dansitesi 1.015-1.025<br />
arasında değişir. İdrarın dansitesi vücüda bol sıvı alınması halinde ve<br />
çevre ısısının az olduğu hallerde düşük, tersi durumlarda ise<br />
yüksektir. Terleme, diyare ve ateşli hastalıklarda az miktarda ama<br />
dansitesi yüksek idrar çıkarılır. Diyabetes Mellitus’de idrar miktarı<br />
bol, dansite ise glukozdan dolayı yüksektir. Ditabetes insipitusta hem<br />
idrar miktarı çok fazla hem de dansite çok düşüktür. Röntgen filmi<br />
için kontrast madde kullanılması durumunda dansite 1.040’dan fazla<br />
çıkabilir.<br />
İdrar dansitesi refraktometre veya dansitometre (ürinometre) adı<br />
verilen cihazlarla ölçülür.
• İdrarın Osmolalitesi: Osmolalite bir çözeltide bulunan partiküllerin<br />
ölçümüdür. Spesifik gravite hem partiküllerin sayısına hem de<br />
yapısına bağlı olduğu halde osmolalite sadece partiküllerin sayısına<br />
bağlıdır. İdrarın dansitesini artıran ve yanlış okumalara sebep olan<br />
bazı maddeler (kontrast madde gibi) dansiteyi aşırı arttırdıkları halde<br />
osmolaliteyi pek etkilemezler. Çünkü bu partiküller dansiteyi aşırı<br />
yükseltecek kadar yüksek bir kitleye sahip oldukları halde sayıları<br />
daha az olduğu için osmolaliteyi fazla etkilemezler. Osmolaliteyi<br />
ölçen cihazlara osmometre adı verilir.
İdrarın kimyasal muayenesinde yapılan tetkikler<br />
Günümüzde idrarın kimyasal muayenesinde yapılan analizler,<br />
çoğunlukla idrar stripleri ile yapılır. Striplerle yapılan testler daha<br />
çabuk, hassas ve spesifiktirler.
İdrarda protein:<br />
Kan proteinlerinin idrara geçmesine proteinüri veya proteinlerin<br />
yüzde çoğunluğunu teşkil eden albuminden dolayı albuminüri adı<br />
verilir. Albumin dışında idrara geçen diğer protein fraksiyonları:<br />
1. Müsin<br />
2. Bence-jones proteini<br />
3. Pepton<br />
4. Hemoglobin<br />
5. Nükleoprotein<br />
İdrara protein çıkması patolojiktir fakat normal idrarda rutin<br />
metodlarla tespit edilemeyecek kadar az miktarda albumin çıkar<br />
(günde 100 mg’a kadar).
İdrarda Glukoz<br />
Normal bir idrarda, rutin metodlarla tespit edilemeyecek kadar<br />
az miktarda glukoz bulunur (%1-15 mg kadar).<br />
Normalde kanın böbrek glomerüllerinden süzülmesinden sonra<br />
oluşan ilk idrarda glukoz vardır. Bu glukoz tubuluslarda geri emilir.<br />
Kan glukozunun yüksek olduğu durumlarda glomerüler filtrata fazla<br />
miktarda glukoz geçer. Bu takdirde geri emilim tam yapılamaz. 160-<br />
180 mg/dl olan böbrek eşiği aşılmış olur ve idrarla glukoz atılır.
İdrarda Nitrit<br />
Usulüne uygun alınmış bir idrarda nitritin pozitif olması<br />
bakteriyel bir enfeksiyonu gösterir. Ancak oda ısısında uzun süre<br />
beklemiş idrarda yalancı pozitif sonuç alınabilir. Nitrit testi için ya<br />
sabah ilk idrarı alınmalı veya mesanede en az 4 saat süre ile<br />
tutulmuş idrar kullanılmalıdır.<br />
Nitrit testinin negatif olması bakteriürinin olmadığı anlamına<br />
gelmez. Çünkü bakteriüri olsa bile mesanede yeterli süre<br />
beklememiş idrarda nitrit negatif çıkabilir. Ayrıca bazı bakteri suşları<br />
(enterokok, streptokok, stafilokok gibi) nitrit üretecek enzime sahip<br />
değildirler.
İdrarda Keton Cisimleri<br />
Keton cisimleri; asetoasetik asid, beta-hidroksibütirik asid ve<br />
aseton’dur. Hücreler için alternatif bir enerji kaynağıdırlar. Diabetes<br />
Mellitus, kronik açlıkta düzeyleri artar (ketonemi).<br />
İdrarda Bilirubin<br />
Bilirubin, eritrositlerin parçalanmasıyla ortaya çıkan<br />
hemoglobinin retikuloendotelial sistemde (kc, dalak, kemik iliği)<br />
yıkılmasıyla oluşur ve karaciğere taşınır. Glukuronik asidle<br />
birleştikdikten sonra safraya atılarak kandan uzaklaştırılır.<br />
Glukuronik asidle birleşmiş bilirubine direk bilirubin denir.<br />
İdrarda bilirubin bulunması patolojiktir. İdrara sadece direk<br />
bilirubin çıkar. Hepatik ve posthepatik sarılıklarda (safra yolu<br />
tıkanmalarında) ve kronik karaciğer hastalıklarında idrara bilirubin<br />
çıkar. İdrarda bilirubin tayini bekletilmeden yapılmalıdır.
İdrarın mikroskobik muayenesi<br />
İdrarın mikroskopik tetkiki, idrar sedimenti incelenerek yapılır.<br />
Her idrarın mikroskopik muayenesi mutlaka yapılmalıdır.<br />
Alınan idrar numunesi karıştırılarak temiz bir santrifüj tüpüne<br />
doldurulur. İdrar 1800 rpm’de 3 dk santrifüj edilir. Santrifüj çok<br />
yüksek devirde uzun süre yapılmamalıdır, şekilli elemanlar<br />
bozulabilir.
İdrar sedimenti başlıca 3 gruba ayırarak incelenir:<br />
İnorganik sedimentler (kristaller)<br />
1. Asid idrarda görülen kristaller (Ürik asid, Kalsiyum sülfat, Kalsiyum oksalat, Amorf ürat,<br />
Lösin, tirozin ve sistin, Sülfamid bileşikleri )<br />
2. Alkali idrarda görülen kristaller (Triple fosfat (amonyum-magnezyum-fosfat), Kalsiyum<br />
fosfat, Kalsiyum karbonat, Amorf fosfatlar, Amonyum ürat)<br />
3. Nadir görülen düğer kristaller(Hippurik asid, Kolesterol, Ksantin, Hematoidin, Bilirubin,<br />
Melanin)<br />
Organik sedimentler<br />
1. Silindirler (Hyalin silindir, Granül silindir, Mum silindir, Eritrosit silindir, Lökosit silindir,<br />
Epitel silindir, Bakteri silindir, Mikst silindir, Yağ silindir, Pigment silindir, Fibrin silindir)<br />
2. Psödo-silindir (Silindiroidler, Mükus iplikleri, yün, pamuk vs lifleri, Küf mantarlarının<br />
lifleri)<br />
3. Hücresel elemanlar (Eritrositler , Lökositler, Epitelyum hücreleri, Bakteriler,<br />
Spermatozoidler, Parazitler)<br />
Yabancı cisimler (Maya hücreleri, Küf mantarları, Nişasta granülleri, Yağ damlacıkları,<br />
Barsak menşeili kas lifleri, Pamuk, yün ve ipek lifleri, Saç, tüy vs., Lam, lamel ve<br />
objektifteki lekeler)
Hücresel elemanlar<br />
Eritrositler: İdrarda eritrosit görülmesi patolojik olmakla birlikte<br />
her mikroskopik sahada 1-2 tane görülmesi normal sayılabilir.<br />
Eritrositler lökositlere oranla daha ufak ve çekirdeksiz<br />
hücrelerdir. Keskin kenarlı diskler halinde, yuvarlak , bazen oval ve<br />
mikroskop mikrovidası hafif oynatılınca eritrositlerin dışında iç içe<br />
iki halka varmış gibi gözükür. Dansitesi yüksek olan idrarlarda<br />
eritrositler büzülür ve kenarları dikenli bir hal alır. Dansitesi<br />
düşük idrarlarda şişerler, biraz daha büyükçe ve güç<br />
görünürler.
Lökositler<br />
İdrarda lökosit olması klinik yönden anlamlı olmakla beraber<br />
her mikroskopik sahada erkeklerde 2-3, kadınlarda ise 4-5 tane<br />
olması normaldir.<br />
Nötrofilik Lökositler: Lökositler eritrositlere göre daha büyük<br />
ve çekirdekli hücrelerdir. İdrar oda ısısında 2-3 saat beklediğinde<br />
lökositlerin %50’si kaybolur.<br />
İdrarda fazla miktarda lökosit itrahına PİYÜRÜ denir. İdrar<br />
reaksiyonu nötr veya asid ise beyaz bir çökelti, alkali ise bulanık bir<br />
görüntü olur.
Epitel Hücreleri:<br />
Idrarda az miktarda veya her mikroskopik sahada 5-6 epitel<br />
hücresi görülmesi normaldir. Kadın idrarları, vulvadan idrara fazlaca<br />
epitel karıştığından erkeklere nisbeten daha fazla sayıda epitel<br />
hücresi ihtiva eder.<br />
Oval Yağ Cisimcikleri:<br />
Absorbe edilmiş lipidlerle dolu veya dejeneratif hücresel<br />
değişikliğe uğramış renal tubuler epitel hücreleridir. Genellikle<br />
proteinüri ve lipidüri ile birlikte bulunurlar.
Silindirler<br />
Silindirler, böbrek tübuluslarında özellikle proteinlerin<br />
birikmesiyle oluşan yapılardır. Tubulusların şekillerine göre ve çeşitli<br />
uzunlukta olurlar. Idrar akışının basıncına bağlı olarak uromukoidlerin<br />
birikmesi sonucu oluşurlar ve tubuluslardan idrara geçerler. Ayrıca<br />
idrarda protein ve tuz artışı ve düşük pH’da silindir oluşumuna<br />
katkıda bulunur.
Parazitler<br />
Idrarda bazı parazitlerin kendileri veya yumurtaları görülebilir. İdrarda<br />
parazit veya yumurtası görüldüğünde numune taze idrarda tekrar<br />
incelenmelidir. Bunlar:<br />
Trichomonas vaginalis: İdrarda en çok görülen parazittir. Taze idrarlarda<br />
canlı ve hareketli, beklemiş idrarlarda ise hareketsizdirler. Şekil olarak<br />
lökositlerden biraz büyüktürler. Kuyruk ve antenleri ile lökositlerden ayırt<br />
edilirler.<br />
Oxyuris Vermicularis : İdrarda nadir olarak kendisi veya yumurtası<br />
görülebilir. Anüsden idrara bulaşır.<br />
Ascaris Lumbricoides : Barsaklarda bulunabilen bu parazitin çok nadir<br />
olarak idrara yumurtası çıkabilir.<br />
Schistosoma Haematobium: Yumurtası direk idrara çıkabilir, eritrositler<br />
eşlik eder.<br />
Entamoeba Histolitica: Amip nadiren lenfatiklerden mesaneye veya<br />
daha çok fekal kontaminasyonla idrara çıkabilir. Eritrosit ve lökosit eşlik eder.
Mantarlar<br />
En çok görülenleri Candida Albicans olup, tomurcuklanmış veya<br />
miçelya olarak ayırt edilirler. Candida albicans mayaları oval ve 3-5<br />
mm çapında olup ışığı fazlaca kırarlar. Eritrositlerle karıştırılabilirler.<br />
Bakteriler<br />
Normal idrar kesesindeki idrarda bakteri bulunmaz. Idrar<br />
üretradan geçerken ve dışarı çıkarıldıktan sonra bakterilerle<br />
kontamine olabilir. Bakteriler idrarda süzülmekle geçmeyen bir<br />
bulanıklık oluşturur.
Spermatozoidler<br />
İdrarda uzun süre şekillerini korurlar. Baş, boyun ve kuyruk<br />
kısımları vardır. Taze asit idrarda hareketli, beklemiş ve alkali idrarda<br />
hareketsizdirler. Rapor edilmeleri gerekmez.
this is a photograph of urinary sediment under brightfield microscopy (250x<br />
magnification). the sediment contains two red blood cells (right) and one white<br />
blood cell (left). the white blood
udding yeast are visible on the left side of this slide with a squamous epithelial<br />
cell on the right. there are no segmented neutrophils seen. this suggests the<br />
yeast are a contaminant and not causing a urinary tract infection (bright field<br />
microscopy, 200x).
this slide shows a red blood cell cast with red blood cells concentrated at one<br />
end.(bright field microscopy, 160x magnification)