12.01.2015 Views

kesişen yazılar antolojisi - TED Alanya Koleji

kesişen yazılar antolojisi - TED Alanya Koleji

kesişen yazılar antolojisi - TED Alanya Koleji

SHOW MORE
SHOW LESS

PDF'lerinizi Online dergiye dönüştürün ve gelirlerinizi artırın!

SEO uyumlu Online dergiler, güçlü geri bağlantılar ve multimedya içerikleri ile görünürlüğünüzü ve gelirlerinizi artırın.

KESİŞEN YAZILAR ANTOLOJİSİ<br />

<strong>TED</strong> ALANYA KOLEJİ DİJİTAL KİTAPLAR DİZİSİ-8<br />

EDİTÖR<br />

DENİZ İLMAK<br />

29 Ekim 2011<br />

Cumhuriyet Bayramı Armağanı


KESİŞEN YAZILAR ANTOLOJİSİ<br />

_________________________________<br />

<strong>TED</strong> ALANYA KOLEJİ<br />

dijital kitaplar dizisi (8) sanatsal yayım<br />

29 Ekim 2011, <strong>Alanya</strong><br />

Editör<br />

DENİZ İLMAK<br />

Kolektif yazım uygulamalarının gerçekleştiği;<br />

<strong>TED</strong> <strong>Alanya</strong> <strong>Koleji</strong><br />

10 TM,<br />

10 FEN<br />

sınıflarının öğrencilerine<br />

ve onların esin kaynakları olan değerli aileleri ile<br />

gelişimlerine bugüne dek katkı koymuş tüm öğretmenlerine<br />

teşekkürlerimle<br />

…<br />

Deniz İLMAK<br />

1<br />

Yorum-Görüş-Eleştiri İçin:<br />

dilmak@tedalanya.k12.tr<br />

Kesişen yazılar,<br />

öğrencilerin yazılarını teslim ediş zamanlarına göre sıralanmıştır.<br />

____________________________________________________________<br />

Bu antolojideki görseller www.photoity.com ‘dan alıntılanmıştır.


İÇİNDEKİLER:<br />

* Önsöz yerine… (Sf. 3)<br />

1. Acımasız Mutluluk Bengüsu Döngül(Sf.5)<br />

2. Aynadaki Yabancı Başak Sandal (Sf.6)<br />

3. Ben Neyim Salih Omurtay (Sf.8)<br />

4. İstençsiz Ölüm Sezgin Talşık (Sf.9)<br />

5. Acı Gerçekler Efecan Seçkin (Sf.10)<br />

6. Mubah Bir Yol Burak Kök (Sf.11)<br />

7. Zaman Değiştirir Kübra Atay (Sf.12)<br />

8. Çaresizlik Çukuru Yılmaz Baylan (Sf.14)<br />

9. Değişmeyen Doğrular Beyza Temizci (Sf.15)<br />

10. İnsanın ‘S’ si Sevgi Melike Gül Aydın (Sf.16)<br />

11. Yıllar Büşra Kiriş (Sf.18)<br />

12. Çelişen Yazılar Hüseyin Sezgin Ergenç (Sf.19)<br />

13. Kızım Emine Tansu (Sf.20)<br />

14. Kaybolan Yıllar Ilgaz Eyidoğan (Sf.21)<br />

15. <strong>Alanya</strong> Zengini; Arabada Beş Evde On Beş… Uzay Topal (Sf.23)<br />

16. Med Cezir Elif Kazak (Sf.24)<br />

17. Kaybederken Kazanmanın İronisi Kardelen Özdeş (Sf.26)<br />

18. Yalnızlığın Sessizliği, Sessizliğin Yalnızlığı Kemal Rüzgar (Sf.27)<br />

19. Tercihlerimiz Kemal Kayhan Taç (Sf.28)<br />

20. Hayat Bir Savaştır İnci Naz Sağırbaş (Sf.29)<br />

21. Son Anı Enes Yıldız (Sf.31)<br />

22. Yaşamak Mücadeledir Tuğçe Erdoğdu (Sf.32)<br />

23. Büyüyen Sorunlar ve Geçen Yaşlar Ulaş Çiçekli (Sf.33)<br />

24. Hayatın Değeri Yağmur Manisalı (Sf.34)<br />

25. Düşüncelerin Perdesi Oğuzhan Aygören (Sf.35)<br />

26. Hayata Giden Yol Peri Gökçe (Sf.37)<br />

27. Kader Yağmur Dilara Hacısalihoğlu(Sf.38)<br />

28. Peruk Gibi Hüzünlü Begüm Aydoğan (Sf.39)<br />

2


Önsöz yerine<br />

“Kesişen yazılar” yaratıcı yazım çalışmalarının belki de en ilginç olanı; bu<br />

çalışmada birden fazla kısıtlayıcı, başka bir deyişle hayal gücünü<br />

yönlendiren birden fazla bent vardır. Bu bentler, suyun yönünü değiştiren<br />

engeller gibi yazarın düşlerini, düşüncelerini büker, yönünü değiştirir.<br />

Yazmakla ilgili çok eğlenceli; ama bir o kadar da güç bir oyundur. Genç<br />

yazarların usul usul ustalaştığı aşamada, kesişen yazılar uygulaması onları<br />

sınar ve güvenlerini tazeler…<br />

Öğrencilerimizin bir yıl boyunca yaratıcı yazım çalışmaları yaptıktan sonra<br />

kesişen yazılar tekniğini denemesi bir çeşit meydan okumaydı; onlar, daha<br />

önce birkaç kez sadece girişi verilmiş bir yazıyı tamamlamışlardı; ama ilk kez<br />

aradaki paragrafların da girişi verilen bir yazıyı denediler…<br />

İşte o ilk denemeler, bu antolojide bir araya geliyor…<br />

Bu tekniğin yaratıcısı Edebiyat Öğretmeni Savaşkan İlmak’a teşekkür<br />

ediyorum; redaksiyonunu tamamladığım yazıları okuduğunda bu ürünlerin<br />

tanık olduğu en iyi örnekler arasında yer aldığını belirtti ve bu durum,<br />

elinizdeki antolojiyi oluşturanlar için oldukça moral verici bir dönüt değeri<br />

taşıyor.<br />

3<br />

Kesişen Yazılar Antolojisi’nde yer alan her bir yazının koyu yazılmış bölümü<br />

öğrencilere zorunlu olarak sunulan yönlendiricilerdir. Diğer kısımlar ise<br />

öğrencilerimizin yaratıcılıklarını, sözel becerilerini, hayal güçlerini ortaya<br />

koydukları esas kompozisyonlardır. Yazıları bu bakışla okursanız genç<br />

yazarlarımızın gelişime dönük potansiyellerini açıkça göreceksiniz.<br />

Öğrencilerimizi, onların gelişimlerine katkı koymuş değerli öğretmenlerimizi<br />

ve çocuklarımızı yetiştiren ebeveynleri içtenlikle kutluyorum.<br />

Deniz İLMAK<br />

Editör


Cumhuriyet Bayramı’nda<br />

Cumhuriyet’imizi var edenlere saygıyla<br />

…<br />

4


ACIMASIZ MUTLULUK<br />

Bengüsu DÖNGÜL, 10 Fen<br />

Yıllar o kadar çabuk geçmiş ki… Ve ben bunu bir gün bu kadar içten<br />

söyleyebileceğimden o kadar emindim ki… Evet, biliyordum. Zamanın kendisini her<br />

geçen saniye kaybetmekte olduğumuz yetmiyormuş gibi, yanında bizden de irili<br />

ufaklı parçaları beraberinde götürdüğü bir gerçekti.<br />

Artık şunu anlayabiliyorum; zaman her an daha acımasızlaşarak bizi<br />

uçurumlara, hayatın engebeli yollarına sürüklüyor, fırtınalı denizlere kürek<br />

çekmeye zorluyor. Her gün biraz daha büyüyüp daha çok zorlukla yüz yüze<br />

kalmamıza neden oluyor.<br />

Aslında bazen tam tersini düşünüyorum. Zaman geçtikçe yaşanmış her bir<br />

zorluğun hafızamızda zaman zerreciklerine çarparak, parçalanarak yok olduğunu<br />

hissediyorum.<br />

5<br />

Yaşadıklarım zaten bunu kanıtlıyor. Örneğin kaybettiğim sevdiklerimin,<br />

büyüklerimin yokluğunun verdiği acının zamanla kendini sadece rahatsızlığa, sonra<br />

da kanıksanmış bir gerçeğe dönüştüğünün farkındayım.<br />

Yine de her zaman böyle hissettiğimi söyleyemem, çünkü bazen tek bir<br />

kelimeyle bile onları, anılarımı tamamen, tüm ayrıntılarına kadar hatırladığımda<br />

zamanın bir şeyi tamamen yok edemediğine, sadece unutturabileceğine, üzerini<br />

kumla, toprakla kapatabileceğine inanıyorum.<br />

Ve sonuç… Eğer akıp giden bunca yılın ardından bana neyi öğrettiğini<br />

sorarsanız derim ki zamanın acımasızlığına acımaktansa, onun zihnimizde yeni<br />

anılarla dolmak üzere yarattığı boşluklardan dolayı mutlu olmalıyız.


AYNADAKİ YABANCI<br />

Başak SANDAL, 10 FEN<br />

Yıllar o kadar çabuk geçmiş ki aynadaki beni tanıyamıyorum. Aynadaki<br />

yabancının ben olduğuna inanmak zor. Yabancının yüzünde yer alan derin çizgiler;<br />

sanki geçen onca yılın, yaşanmışlıkların basit bir kanıtı. Hayatımın türlü<br />

dönemlerine ait fotoğraflarım ve kelimelerimin istilasına uğrayan, beni bıkmadan<br />

dinleyen günlüklerim de yeterli bir kanıt olarak gösterilebilir.<br />

Artık şunu anlayabiliyorum ki çabuk geçen bu ömür, hayatın aslında çok boş<br />

ve anlamsız olduğunun göstergesi. Ne olup bittiğini anlamadan avuçlarından uçup<br />

giden bir kelebek. Giden zamana ne dur diyebilirsin, ne de geri dönebilirsin.<br />

Yalnızca aciz bir halde, akıp giden zamana bakarsın. Hiç aklıma gelir miydi gün gelip<br />

kendimi tanımakta zorluk çekeceğim.<br />

6<br />

Aslında bazen tam tersini düşünüyorum. Yani hayatın her zaman, her<br />

koşulda yaşanmaya değer olduğuna ve bize verilen bir armağan olduğuna<br />

inanıyorum.<br />

Yaşadıklarım da bunu kanıtlıyor. Örneğin geçen hafta anneanne oldum.<br />

Bütün kötülüklerden habersiz ve bir o kadar da masum olan torunum dünyaya<br />

gözlerini açtı. Onu kucağıma almak ve yumuşacık tenine dokunmak tarif<br />

edilemezdi. İşte o an, bana verilmiş olan bu armağan için hayata teşekkür ettim.<br />

Yine de her zaman böyle hissettiğim söylenemez; çünkü yılların yıprattığı<br />

ve her bir yıldan izler taşıyan yorgun bedenim yaşlılığın getirdiği hastalıklarla<br />

boğuşuyor. Sanki zaman akıp giderken benden de bir şeyler alıp götürüyor. Ayrıca<br />

torunumun zorlu bir süreç olan hayat mücadelesinde karşılaşabileceği sorunları<br />

düşünmek beni endişelendiriyor.<br />

Ve sonuç… Eğer akıp giden bunca zamanın bana neyi öğrettiğini<br />

sorarsanız size derim ki hayat bütün zorluklarına rağmen yaşanmaya değer. Fakat<br />

önemli olan yıllar hızla geçerken zamanı en iyi şekilde değerlendirmek ve yaşamın<br />

her anından zevk alabilmek. Hayat denen bu yolculukta, ulaşılacak olan son durağa<br />

kadar pes etmeden yürüyebilmek.


BEN NEYİM KOCA BİR HİÇ…<br />

Salih OMURTAY, 10 FEN<br />

Yıllar o kadar çabuk geçmiş ki anılarımı hatırlayınca gözlerim dolacak kadar<br />

yaşlanmışım. Kendime ait birçok şey hayatımdan çıkıp usulca gitmiş. Buna karşın<br />

yapabildiğim tek şey ise üzgün bir ifadeyle camdan gözümün dolduğunu fark<br />

edinceye kadar dışarıyı seyretmek.<br />

Artık şunu anlayabiliyorum; hayat, kader, Tanrı-veya ne derseniz deyin-size<br />

verdiği her şeyi geri alabilecek kadar nankör, acımasız bir varlık.<br />

Aslında bazen de tam tersini düşünüyorum. İyi ki yaratılmışız. İyi ki edebiyat<br />

dersimiz var. Birbirimizi seviyoruz ya da bazen de olsa birbirimize kızıyoruz. Yani<br />

duygu nedir biliyoruz.<br />

7<br />

Yaşadıklarım zaten bunu kanıtlıyor. Örneğin herhangi birimiz umutsuzluğa<br />

kapıldığında mutlaka zaman süreci içinde belli olaylar gerçekleşiyor ve sonra bir<br />

bakıyoruz ki her şey-her ne olursa olsun-geride kalmış.<br />

Yine de her zaman böyle hissettiğimi söyleyemem. Çünkü bazen<br />

umutsuzluk beni sarsan bir durum oluyor.<br />

Ve sonuç... Eğer akıp giden bunca yılın bana neyi öğrettiğini sorarsanız size<br />

derim ki koca bir hiç.


BEN NEYİM KOCA BİR HİÇ… Salih OMURTAY, 10 FEN<br />

Yıllar o kadar çabuk geçmiş ki anılarımı hatırlayınca gözlerim dolacak kadar<br />

yaşlanmışım. Kendime ait birçok şey hayatımdan çıkıp usulca gitmiş. Buna karşın<br />

yapabildiğim tek şey ise üzgün bir ifadeyle camdan gözümün dolduğunu fark<br />

edinceye kadar dışarıyı seyretmek.<br />

Artık şunu anlayabiliyorum; hayat, kader, Tanrı-veya ne derseniz deyin-size<br />

verdiği her şeyi geri alabilecek kadar nankör, acımasız bir varlık.<br />

Aslında bazen de tam tersini düşünüyorum. İyi ki yaratılmışız. İyi ki edebiyat<br />

dersimiz var. Birbirimizi seviyoruz ya da bazen de olsa birbirimize kızıyoruz. Yani<br />

duygu nedir biliyoruz.<br />

8<br />

Yaşadıklarım zaten bunu kanıtlıyor. Örneğin herhangi birimiz umutsuzluğa<br />

kapıldığında mutlaka zaman süreci içinde belli olaylar gerçekleşiyor ve sonra bir<br />

bakıyoruz ki her şey-her ne olursa olsun-geride kalmış.<br />

Yine de her zaman böyle hissettiğimi söyleyemem. Çünkü bazen<br />

umutsuzluk beni sarsan bir durum oluyor.<br />

Ve sonuç... Eğer akıp giden bunca yılın bana neyi öğrettiğini sorarsanız size<br />

derim ki koca bir hiç.


İSTENÇSİZ ÖLÜM<br />

Sezgin TALŞIK, 10 FEN<br />

Yıllar o kadar çabuk geçmişti ki daha sık duyar olmuştum saç tellerimdeki<br />

beyazlıkları ve hayatta gerçekleşen her şeyin bir döngüden ibaret olduğunu…<br />

Anlamıştım aslında, bu döngüde karıncalar veya kum taneleri bizim ne kadar<br />

umurumuzdaysa aslında biz de o kadar umurundaydık evrenin...<br />

Artık şunu anlayabiliyorum, her şeyin başı su. İster bir karınca kadar küçük<br />

olun isterse bir gezegen kadar devasa, burada asıl düşünce; karıncadan büyük<br />

insan, insandan da büyük evrenin var olduğudur. Ve evren, sonsuz bir yoldur ve bu<br />

yolda olmak da bir hızı gerektirir. Yolda durulmaz; çünkü durmak sıkıcıdır!<br />

Aslında bazen tam tersini düşünüyorum; çünkü yolda olmak, yolda olmak<br />

demektir. Yine de her zaman bunu söyleyemem; çünkü bazen sıkılırsın, herhangi<br />

bir şey olmak istemezsin, her şey değil de hiçbir şey olası gelir insanın.<br />

9<br />

Yaşadıklarım zaten bunu kanıtlıyor. Hayatım boyunca hep istediğim gibi<br />

yaşadım. İstediğim zaman kitap okudum, istediğim zaman evlendim, istediğim<br />

zaman çocuğum oldu… Ancak bütün bunların da bir bedeli vardı elbet… Bu bedel<br />

ne kadar ağır olursa olsun istediğim zaman istediğim yerde olmanın verdiği hissi,<br />

bana yaşattığı o eşsiz tadı hiçbir zaman elimin tersiyle itmedim…<br />

Yine de her zaman böyle hissettiğim söylenemez. Çünkü insan her zaman<br />

aynı tadı alamıyor hayattan. Bazen en parlak renklerin bile pastelleştiği oluyor<br />

yaşamda.<br />

Ve sonuç... Eğer akıp giden bunca yılın bana ne öğrettiğini sorarsanız size<br />

derim ki aslında hepimiz birer yalnızız!


ACI GERÇEKLER<br />

Efecan SEÇKİN, 10 FEN<br />

Yıllar o kadar çabuk geçmiş ki geri döndüğümde onu tanıyamamıştım.<br />

Yemekler yüzünden o kadar çok gelişmişti ki kafası vücuduna küçük geliyordu.<br />

Artık şunu anlayabiliyorum, bacakları vücudu ile orantılı olmadığı sürece<br />

yürüyemeyecekti. Ayak tabanı vücuduyla birlikte gelişme göstermediğinden ayakta<br />

durmakta zorlanıyordu.<br />

Aslında bazen de tam tersini düşünüyorum daha önceden vücudu<br />

kaldırmayı denese bu kadar kilo almayacaktı.<br />

Yaşadıklarım bunu kanıtlıyor. Örneğin daha önceleri yaptığımız<br />

yürüyüşlerde hiç zorluk çekmiyordu.<br />

10<br />

Yine de her zaman böyle hissettiğimi söyleyemem çünkü bazen bulduğu ilk<br />

gölgede yığılıp kalıyor, ben çağırana kadar kalkmıyordu.<br />

Ve sonuç… Eğer akıp giden bunca yılın ardından bana neyi öğrettiğini<br />

sorarsanız derim ki siz siz olun sakın kedinizi fazla beslemeyin.


MÜBAH BİR YOL<br />

Burak KÖK, 10 FEN<br />

Yıllar o kadar çabuk geçmiş ki daha anamın karnından yeni çıkmış gibi<br />

hissediyorum.<br />

Artık şunu anlayabiliyorum ki kocaman bir erkek olmuşum.<br />

Aslında bazen de tam tersini düşünüyorum; ama bunun tersinin çok kolay<br />

olmayacağını çok içten bir şekilde hissediyorum.<br />

Yaşadıklarım zaten bunu kanıtlıyor. Örneğin artık annem evden uzun bir<br />

süre ayrı olsa bile kendi başımın çaresine bakabiliyorum.<br />

Yine de her zaman böyle hissettiğimi söyleyemem; çünkü bazen çok<br />

karamsar oluyorum ve kendimi bakıma muhtaç bir gergedan yavrusu gibi<br />

hissediyorum.<br />

11<br />

Eğer akıp giden bunca yılın bana neyi öğrettiğini sorarsanız size derim ki<br />

artık dönüşü olmayan bir yola girdim ve bu yolda her şey mubahtır.


ZAMAN DEĞİŞTİRİR<br />

Kübra ATAY, 10 FEN<br />

Yıllar o kadar çabuk geçmiş ki daha dün çatısına çıkıp batan güneşi, kayan<br />

yıldızları, saydığımız evlerin yerini bir tutam gökyüzünü seyretmemize bile engel<br />

olan gökdelenlerin alışını, fark edememişiz. Avuçlarımızdan kayıp giden yıllar<br />

dışındaki her şeye o kadar odaklanmışız ki elimizdekilerin yok olduğunu çok geç<br />

anlamışız. Günü kurtarmak için geçirdiğimiz koskoca ömürde, insanlığın nereye<br />

kaybolduğunu düşünmemişiz.<br />

Artık şunu anlayabiliyorum, bir türlü sahiplenemediğimiz ve bizi bugünün<br />

dertlerine hapseden zaman; sadece günleri, ayları değil, bizleri de tümüyle<br />

değiştiriyor. Etrafımızdaki insanları, amaçlarımızı, isteklerimizi, sıkıntılarımızı gizlice<br />

yenileriyle takas ediyor; bize güçlü olmayı, hatalarımızdan ders almayı, kötümser ya<br />

da iyimser olmayı –bu, kişinin hayatı nasıl algıladığına bağlıdır.- , yalnızlığı, sevgiyi,<br />

umudu öğretiyor. İnsanlığın yitip gitmeye yüz tutmuş değerlerle birlikte kötüye<br />

adım adım yaklaştığını, insanların çıkarları doğrultusunda kendilerinden<br />

beklenmeyen davranışlar sergilediğini ve birbirinden farklı yüzlere sahip olduğunu<br />

görmek, zamanın bizlere acı bir armağanıdır.<br />

12<br />

Aslında bazen tam tersini düşünüyorum… Zamanın açan her çiçekle, yeni<br />

doğan her günle bizlere yeni umutlar, yani yeni yaşamlar sunduğunu, her şeye<br />

yeniden başlama sansı verdiğini fark ediyor ve mutlu oluyorum. Yaşadığımız iyi ya<br />

da kötü her olayın bize yol gösterecek tecrübe olduğunu biliyorum. Takvim<br />

yaprakları koparıldıkça, eşitlik yolunda bir adım atıldığını, önyargılardan birinin<br />

daha aşıldığını, kültür, eğitim, bilim alanlarında daima ileri gidildiğini, özgürlüklerin<br />

arttığını, yeni düşüncelerin oluştuğunu, kısaca sosyal hayatın iyiye, doğruya<br />

yöneldiğini hissediyorum.<br />

Yaşadıklarım bazen bunu kanıtlıyor. Örneğin, ben çağdaş bir Türk vatandaşı<br />

olma yolculuğumda, aldığım eğitimle, kolayca edinebildiğim bilgi ve sahip olduğum<br />

özgürlüklerle iyiye, güzele yürüyorum. Geçmişte, yüzlerce yıl önce yaşamış bir genç<br />

olsaydım, eşitlik ve özgürlük kavramlarının yerleşmediği, eğitimin çağdaş, bilimsel<br />

olmadığı, kültür ve bilimin gelişmediği bir ortamda yaşıyor olacaktım.


Yine de her zaman böyle hissettiğimi söyleyemem; çünkü bazen uygarlık<br />

konusunda günden güne gelişen bir gezegende yaşadığımı düşünsem de hırsızlık<br />

olaylarının, cinayetlerin, intiharların, işinde dürüst olmayan insanların giderek<br />

arttığını bilmek, beni geleceğe umutla bakmaktan alıkoyuyor. İnsanların birbirine<br />

saygı duymadığı, çevresindekileri tanımadan yargıladığı, sorumluluk ve görevlerden<br />

kaçtığı, dünyada kendisinden başka canlıların yaşadığını görmezden geldiği ve<br />

empati kurma yetisinden uzak olduğu bir gezegende, yarının bugünden güzel<br />

olacağı fikrine kapılmanın zor olduğunu düşünüyorum. İnsanlığın sessizce değil<br />

çığlıklar atarak dibe batmasına kulak tıkayan biz insanların gün geçtikçe<br />

geleneklerden, maneviyattan, değerlerden uzaklaştığını görmek beni<br />

hüzünlendiriyor. Uygarlık, özgürlük, eşitlik hedef gösterilerek atılan imzaların<br />

aslında siyasi ve maddi çıkarlara yönelik olduğunu öğrenmek; dünyanın günden<br />

güne geliştiği ile ilgili düşüncemi çürütüyor ve yerine karamsarlığı getiriyor. Bu<br />

durum, iyi görünen her şeyin altında çıkarlar ve kötü amaçlar aramama sebep<br />

oluyor.<br />

Ve sonuç… Eğer akıp giden bunca yılın bana ne öğrettiğini sorarsanız, size<br />

derim ki zaman biriktirilemiyor ve yıllar koştururcasına uzaklaşıyor bugünden.<br />

Bunu bilerek yaşayın, yaşadığınız her anın kıymetini bilin, insanların ve değerlerin<br />

zamanla yok olmasına izin vermeyin. Yaşadıklarınızın geçmişle birlikte<br />

silikleşmesine, buğulanmasına göz yummayın; çünkü her anı içinde bir ders<br />

barındırır. Zaman ilerlerken bir kez bile ardına bakmıyor. Siz de işe yaramayan<br />

‘’şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler.’’ sözlerini sarf etmemek için yaşadığınız<br />

anın tadını çıkarın.<br />

13


ÇARESİZLİK ÇUKURU<br />

Yılmaz BAYLAN, 10 TM<br />

Yıllar o kadar çabuk geçmiş ki hiç kimseyi tanıyamaz oldum. Çok şey<br />

değişmiş bu özgür dünyada. Özgürlüğümü yok eden geçmiş 20 senede her şeyden<br />

uzak, habersiz olmak, her gün her gece demir parmaklıkların ardında çaresiz bir<br />

şekilde oturmak beni benden aldı, yok etti beni. Hiç kimseyle görüşemedim; çünkü<br />

artık ben bir hiç olarak sayılıyordum. Benim yüzümü görmek isteyen yoktu<br />

ailemden. Neden diye düşünüp duruyordum daracık odada.<br />

Artık şunu anlayabiliyorum, ben gerçekten bir hiçim, hiç sevilmiyorum.<br />

Hırsızlık yapmaktan, insanlara saygısızca ve kaba davranmaktan başka yaptığım bir<br />

şey yoktu benim. Böyle birini kim ister ki<br />

Aslında bazen de tam tersini düşünüyorum, beynim her an, her yerde.<br />

Nasıl düşüneceğim, nasıl karar vereceğim belli olmuyor. Bir gün iyi düşünür,<br />

kendimi en büyük, yaptığım işlerden gurur duyan biri olarak düşünürüm; ama<br />

bazen de ne kadar suçlu, ne kadar saygısız biri olduğumu düşünürüm.<br />

14<br />

Yaşadıklarım zaten bunu kanıtlıyor. Örneğin, birinin gözü önünde ona<br />

bağırıp, hakaret ettim. Bir başka gün, bakkaldan mal çaldım. Karıma, çocuğuma,<br />

aileme kaba davrandım. Hiç bir zaman karşımdakinin halini düşünmedim.<br />

Yine de her zaman böyle hissettiğimi söyleyemem; çünkü bazen karşımdaki<br />

insanı anlayıp onu korudum, yardım ettim; ama sonunda hep karşılık istedim.<br />

Ve sonuç… Eğer akıp giden bunca yılın bana neyi öğrettiğini sorarsanız size<br />

derim ki ben saygısız, kaba, çaresiz yani bir hiç olduğumu anladım. Karşımdaki<br />

kişiden beklediğimi ceza evinde aldım.


DEĞİŞMEYEN DOĞRULAR<br />

Beyza TEMİZCİ, 10 TM<br />

Yıllar o kadar çabuk geçmiş ki, bu dört duvar arasına girişim daha dün gibi.<br />

Yıllar çabuk geçse de içim içimi hep kemirdi, acaba gerçekten doğru olan şeyi mi<br />

yapmıştım<br />

Artık şunu anlayabiliyorum, insanlar birbirinden o kadar farklı ki kimileri<br />

iyilik yapmak için iyilik yapar, kimileri ise iyi görünmek için, bazılarıysa zaten<br />

kötüdür. İçi dışı hep aynı olan kötülerdir.<br />

Aslında bazen de tam tersini düşünüyorum. Gerçekten kötü olanlar asla<br />

kendilerini belli etmezler. İçten pazarlıklıdırlar. İnsanları kandırmak zaten yaptıkları<br />

en büyük kötülüktür ki en maharetli oldukları konu budur.<br />

Yaşadıklarım zaten bunu kanıtlıyor. Örneğin kaç kişi can dostum dediği<br />

arkadaşı, canı, yirmi yıl boyunca iyi gibi görünüp bir gün canı (!) olan arkadaşının<br />

kardeşine saldırır Kötüler, her zaman kendini göstermez.<br />

15<br />

Yine de her zaman böyle hissettiğimi söyleyemem; çünkü bazen burada<br />

kavga olurdu ve hep kimin kimi kışkırttığı herkes tarafından bilinirdi. Gerçekler açık<br />

ve net görünürdü.<br />

Ve sonuç… Eğer akıp giden bunca yılın bana neyi öğrettiğini sorarsanız size<br />

derim ki pişman olacağım hiçbir şey yapmadım. Kötü bir şey yaptım hem de hiç<br />

basit olmayan bir şey; ancak benim için en değerli varlık için yaptım. Kardeşim için.<br />

Eğer o ana tekrar dönseydim yine o tetiği çekerdim.


İNSAN’NIN S’Sİ ”SEVGİ”<br />

Melike Gül AYDIN, 10 FEN<br />

Yıllar o kadar çabuk geçmiş ki… Daha dün ortaokul birinci sınıfta, gireceğim<br />

ağır sınavlardan bihaber, ortalama başarıda, zayıf, kıvırcık, çarpık, tuhaf bir<br />

gençtim. Daha önceki dünlerde ise bunları, bu günleri göreceğini bile düşünmeyen<br />

bir çocuk. Aslında hep çocuk. Yazmayı severdim. Çünkü beni rahatlatırdı, en kötü<br />

anlarımda beni o anlardan alıp farklı yerlere, farklı duygulara götürürdü.<br />

Sinirlenirsem hafiflerdim. Yaralar kanamaz; ama acıtırdı. İşte yazmak bu yüzden<br />

güzeldi; çünkü acımı azaltırdı.<br />

Ama artık şunu anlayabiliyorum. Bizi üzen, beni üzen ne varsa aslında beni<br />

biraz daha fazla ayakta kıldı. Beni daha çok sağlamlaştırdı. Sevdiklerimin değerini<br />

daha iyi anlamamı sağladı.<br />

Aslında bazen tam tersini düşünüyorum. Kendimi bu şekilde avuttuğumu<br />

zannediyorum ki böyle de olabilir. Gerçekliğini kaybetmiş, kaybetmekte olan o<br />

kadar şey var ki artık şu dünyada. Zaman, çok şey verdiği gibi verdiğinden fazlasını<br />

alıp götürüyor aslında. Her geçen gün biraz daha küçültüyoruz, mesela ailelerimizi.<br />

Gerçek dost dediğimiz kavram, git gide kaybediyor gerçekliğini. Gerçek sevgi,<br />

gerçek aşk masumiyetini kaybetmiş bir şekilde seriliyor çocukların önüne ve<br />

oyuncak haline geliyor bu iki kelime. Bu yüzden saklarım içimde. Gerçekliğini<br />

kaybetmiş şeyler yüzünden, gerçekliğine inandığım şeylerin zarar görmemesi için;<br />

çünkü insan, insan kötü. Çok şeye sahip olur; ama bilmez elindekilerin değerini.<br />

İnsan, insan aç. Sevgiye, ilgiye aç. Ve bunları bulsa bile daha fazlasına aç. Yıllar<br />

geçtikçe büyüdüğümüzü sanmışız. Oysa tam aksine küçülmüşüz farkına varmadan.<br />

Ne olursa olsun, insanı insan kılan, sevgidir bence.<br />

16<br />

Yaşadıklarım zaten bunu kanıtlıyor. Örneğin üstü üste acılar geçirdik. Birkaç<br />

yıl içinde, çok şey gitti hayatımdan. Yakınlarım hasta oldu, çok hasta. Bir kaçını<br />

kaybettik. Çok şey, çok şey, çok şey üst üste geldi. Ve sonra hayatımda, hayatımda<br />

olmaması gereken insanların varlığını fark ettim. Ve bunlardan sonra ‘Neden Tanrı<br />

tarafından bu kadar sınandık ki Neden biz ’ sorusunu sorup durdum. Ne aptal bir<br />

soru ve ne aptal bir haldeydim. Çok sonra fark ettim. Hayallerim, duygularım bu<br />

olaylar üzerine o kadar yıprandılar ki onlar da ben gibi köreldiler, küçüldüler.<br />

Engeller artık başkasına gitsin diyordum, başkasına… Ve ben de artık normal<br />

olayım. Küçük bir çocuk için o kadar ağır geliyor ki bu olaylar. Acıtıyor, fazlasıyla…


Yine de her zaman böyle hissettiğimi söyleyemem; çünkü bir kitapta bir söz<br />

okumuştum. “Engeller sıradan insanlara, sıra dışı olsunlar diye verilen fırsatlardır.”<br />

Sanırım avutucu bir söz; ama beni ayakta kıldı. Hala da öyle. Gülerim. Çok gülerim.<br />

Dışarıdaki herkes hiçbir şey bilmez, anlamaz, hatta saçma bulan bile olur; ama<br />

göründüğü gibi değil aslında, sıra dışıyım ben. Yaşıtlarım gibi ergen de değilim. (<br />

Bunu dediğime göre kesin ergenim ) Ama ailemin üzülmemesi için elimden gelen<br />

her şeyi yapıyorum. İhtiyaçlarımı karşılıyorum, kötülüklerden uzak duruyorum,<br />

çalışıyorum ve gülüyorum . Her şey onlar için. Arkadaşlarım ve ailem…<br />

Ve sonuç… Eğer akıp giden bunca yılın bana neyi öğrettiğini sorarsanız size<br />

derim ki… Öğrenmeyi öğretti. Her şeyin taklidinin olduğu bu günlerde, hayatımda<br />

taklidine yer vermeyeceğim şeyleri görebilmeyi öğretti. Bırakın siz de sıradanlığı,<br />

her şey bizim elimizde. Her şey bizde gizli. Sıra dışılar arasında her zaman bir yeriniz<br />

var. Gerçek dostlarınızın, ailenizin ve mutluluğun değerini ne kadar çabuk fark<br />

ederseniz o kadar güzel hayat… Mutlu Kalın <br />

17


YILLAR<br />

Büşra KİRİŞ, 10 FEN<br />

Yıllar o kadar çabuk geçmiş ki biz daha neler olduğunu anlayamadan<br />

kaybettiklerimiz çoğalmış. Fark edip sorgulayamadan başucumuzdan uçup<br />

gitmişler.<br />

Artık şunu anlayabiliyorum, yıllar sonra bile olsa, fark ettirmeden bile olsa<br />

kaybedilen şeylerin boşlukları hala doldurulamıyor. Her yıl için her gün için farklı<br />

sayfalar açılıyor ve baştan yazılıyor. Bazen eski yaprakların kokusu geliyor<br />

burnumuza, özlüyoruz. Yıllar öncesine dönmek istiyoruz her sayfayı yine yeni<br />

baştan yazmak istiyoruz ancak bu mümkün olmuyor.<br />

Ama bazen de tam tersini düşünüyorum. Yılların bize kaybettirdiklerinin<br />

yanında kazandırdığı onca şey varken aynı hataları yapmamayı, aynı heyecanları<br />

yaşamaya tercih ediyorum.<br />

18<br />

Yaşadıklarım zaten bunu kanıtlıyor. Örneğin aynı hatayı birden fazla kez<br />

yapmıyorum mesela. Bazen hatasız bile oluyor, bu geçen yılların sayesinde.<br />

Yine de her zaman böyle hissettiğimi söyleyemem; çünkü bazen bildiğim<br />

her şeyi unutmak her şeye yeniden başlamak istiyorum.<br />

Ve sonuç... Eğer bunca yılın bana neyi öğrettiğini sorarsanız size derim ki<br />

her yıl bir sonraki yılın gerisinde kalıyor ve biz her bir yılı ayrı ayrı özleyerek<br />

yaşayabiliriz.


ÇELİŞEN YAZILAR<br />

Hüseyin Sezgin ERGENÇ, 10 FEN<br />

Yıllar o kadar çabuk geçmiş ki, liseye ne zaman geçtiğimi bile anlayamadım.<br />

Aslında bu konuda hazırlık okumamın etkisi de büyük ama yinede zaman çok hızlı<br />

geçiyor.<br />

Artık şunu anlayabiliyorum ki, bu yaşıma kadar yaşadıklarımın bana hiçbir<br />

getirisi olmadı ama çalışmadığım sürece geleceğim adına hiçbir somut adım<br />

atmamış olacağım.<br />

Aslında bazen de tam tersini düşünüyorum. Sonuçta bir gün öleceğim için<br />

hayatta bana zevk veren mutluluk veren şeylerle uğraşmak istiyorum. Bana mecbur<br />

edilenleri yapmak istemiyorum.<br />

19<br />

Yaşadıkların zaten bunu kanıtlıyor. Örneğin üniversite sınavı için şu anda<br />

çalışmam gerekiyor ama o sınava kadar çalışıp da sınav zamanı aksilik çıkarsa<br />

çalışmamın hiçbir anlamı kalmamış olur. Bu yüzden uzun vadede yaşamak yerine,<br />

anı yaşamayı tercih ediyorum.<br />

Yine de her zaman böyle hissettiğimi söyleyemem çünkü bazen ya o<br />

sınavda aksilik çıkmazsa her şey yolunda giderse diye düşünüyorum.<br />

Ve sonuç… Eğer akıp giden bunca yılın bana neyi öğrettiğini sorarsanız size<br />

derim ki, ders çalışmak lazım…


KIZIM<br />

Emine Tansu ALTINTAŞ, 10 FEN<br />

Yıllar o kadar çabuk geçmiş ki kızımın ne kadar çabuk büyüdüğünün farkına<br />

varmamışım. Daha dün kucağımda taşıdığım sevgili kızım şimdi üniversiteyi bitirip<br />

iş hayatına atılıyor.<br />

Artık şunu anlayabiliyorum ki o artık bana eskisi kadar muhtaç değil ve<br />

kendi ayakları üstünde durabiliyor.<br />

Aslında bazen de tam tersini düşünüyorum. Ya başına bir şey gelirde işin<br />

içinden çıkamazsa Ya iş hayatı ona fazla ağır gelirse Ya bana ihtiyacı olursa<br />

20<br />

Yaşadıklarım zaten bunu kanıtlıyor. Örneğin o daha küçük bir kız iken bir<br />

sorunu olduğunda hep beni çağırır yardımımı isterdi.<br />

Yine de her zaman böyle hissettiğimi söyleyemem çünkü ona sorunlarında<br />

yardım ettiğimde bir daha aynı sorun için yardımımı istemiyor. Gün geçtikçe kendi<br />

sorunuyla kendi ilgileniyor ve eğer çözemezse benden yardım alıyor.<br />

Ve sonuç... Eğer akıp giden bunca yılın bana neyi öğrettiğini sorarsanız size<br />

derim ki kızım kendi ayakları üstünde durabiliyor ve her ne kadar, hangi konuda<br />

olsun her sorununda bana güvenebileceğini ve yardım edeceğimi biliyor. Bu yüzden<br />

gözüm arkada kalmıyor. Kızınıza güvenin, o da size güvenir.


KAYBOLAN YILLAR<br />

Ilgaz EYİDOĞAN, 10 FEN<br />

Yıllar o kadar çabuk geçmiş ki geriye dönüp baktığımda ne zaman o gençliğe<br />

özgü duygulardan, fikirlerden ve hayallerden kurtulup bugünlere geldiğimi dehşetle<br />

fark ediyorum. Şu en kalpsiz öğretmen, hayat, sizi yaşlandırmaya, acılarla<br />

olgunlaştırmaya karar verip karşınıza dikildiğinde direnmek için ne sebebiniz ne de<br />

dirayetiniz kalıyor. Kayıtsız, şartsız teslim oluyorsunuz ellerine. Ben, yola devam<br />

etmek için mecalim kalmadığında fark ettim bu huyunu yaşamın. Bir karar verdi mi<br />

sizi eğitene kadar durmuyor. Alay eder gibi ömrümüzden birer birer, zahmetsizce<br />

çaldığı o yılların gerçekliği kızgın bir kor gibi dağlıyor içimi. Allah biliyor ya halen<br />

kabullenemedim şu zalimliği.<br />

21<br />

Buna rağmen artık şunu anlayabiliyorum ki, giden senelerin ardından şaşırmak<br />

anlamsız. Sanki daha önce yerimizde sayıyormuşuz da değişimler gökten inmiş gibi<br />

birdenbire ayırdına varıp heyecana kapılmak saçma. Ne de olsa giden geri gelmiyor.<br />

Hayat aldıklarını iade etmiyor. Kızmak da faydasız. Kendinin olanı, ödünç verdiğini<br />

sahipleniyor hayat. Onu geri alıyor. Sonra bize de yaşanılanların yükünü kaldırmak<br />

kalıyor. Şimdi böyle söylüyorum ama bazen de tam tersini düşünüyorum. Gidenin<br />

arkasından üzülmek, kaybettiğimiz yılların arkasından o yılları nasıl geçirdiğimizin,<br />

boşa mı harcadığımızın muhasebesini yapmak gerekmez mi<br />

Yaşadıklarım zaten bunu kanıtlıyor. Örneğin kimi zaman hayatımın boşa<br />

geçtiğini düşünüp kederleniyorum. Kimi zamansa olayları tüm gerçekliğiyle<br />

irdeleyen acımasız bir hakimin karşısında aklanmış bir suçluymuşçasına ruhumun<br />

huzura kavuştuğunu, stresten yunup arındığını hissediyorum.<br />

Yine de her zaman böyle hissettiğimi söyleyemem çünkü bazen yakamı<br />

bırakmayan bir vicdan azabı uyanıyor içimde. İnadına, acıta acıta, ağlata ağlata<br />

sorgulatıyor geçmişi. Her bir hücreme dağılıyor, bedenimde bir virüs gibi yayılıyor;<br />

aklımı, beynimi, benliğimi bir fare gibi kemiriyor. Böyle zamanlarda bir insanın<br />

edebileceği bütün hakaretleri içten içe kendime ediyorum. Yaşanan dünyaya anlam<br />

katamamış, öylece geçip gitmiş saniyelere, dakikalara yanıyorum. Bir şeye kalpten<br />

bağlanamamış, emek verememiş, ruhumu katamamış olmanın ezikliğini taşıyorum


yüreğimde. Bu dünyadan göçtükten sonra yeni nesillerin izleyebileceği bir yol<br />

bırakmamış olmanın ezikliğini... En kötüsü de bunu benim seçmiş olmam. Bana bu<br />

ezayı çektirenin bugüne kadar yaptığım sorumsuz tercihler olması.<br />

Bu nedenle eğer bunca yılın bana ne öğrettiğini soracak olursanız size derim<br />

ki hayat bir tercihler silsilesidir. Seçimlerinize dikkat edin ancak geleceği planlarken<br />

anı kaçırmayın. İçinde bulunduğunuz ana bir katkıda bulunmaya ve belleğinizde bir<br />

iz bırakmasına çalışın. Bir yerden sonra hayat mutlaka karar verir ve mutlaka alır.<br />

Bu yüzden o almadan önce, yaşayın ve güzelce keyfini çıkarın.<br />

22


ALANYA ZENGİNİ; ARABADA BEŞ<br />

EVDE ON BEŞ…<br />

Uzay TOPAL, 10 FEN<br />

Yıllar o kadar çabuk geçmişti ki en son hatırladığımda <strong>Alanya</strong> küçücük bir<br />

ilçeydi. Bundan 69 yıl önce burada doğmuş ve 20 yaşıma kadar burada yaşamıştım.<br />

<strong>Alanya</strong>'nın en harika, en lüks yerlerinden birinde, deniz kıyısında 4 katlı, 15 dönüm,<br />

yemyeşil bir bahçesi ve içerisinde olimpik havuz barındıran mütevazı mı mütevazı<br />

müstakil bir evde ailemle yaşıyordum.<br />

Artık şunu anlıyorum ki o eskilerden hiç bir eser kalmamış şimdi. Yerini<br />

Aliağa'nın inşa ettiği kocaman bir site almış o mütevazı evimizin.<br />

Aslında bazen tam tersini düşünüyorum. Evimiz <strong>Alanya</strong>’daki diğer evlere<br />

göre biraz büyüktü belki; ama mütevazı denilebilecek kadar lüks, ferah, büyük ve<br />

aynı zamanda ihtişamlıydı da.<br />

23<br />

Yaşadıklarım bunu kanıtlıyor aslında. Örneğin evden olimpik havuzumuza<br />

son model bisikletimle( )14.77 dakikada varabiliyordum ki bu tuttuğum<br />

süreler arasında en hızlısıydı.<br />

Yine de her zaman böyle hissettiğimi söyleyemem çünkü bazen babam<br />

reklamını yapmak istemediğim arabasıyla(lamborghini gallardo lp560 valentino<br />

balboni<br />

)bırakıyordu.<br />

Ve sonuç olarak akıp giden bunca yılın bana öğrettiği ne diye sorarsanız<br />

size derim ki o günlerin değerini bilin; çünkü insan ailesi öldükten sonra anlıyor<br />

hayatı, kimsenin ona rahat bahşetmediğini ve dayandığı direğin değeri bilinmeden<br />

eriyip gittiğini...


MED CEZİR<br />

Elif KAZAK, 10 FEN<br />

Yıllar o kadar çabuk geçmiş ki... Geçen bunca saat, gün, ay ve yılın tek şahidi<br />

elimdeki ayna. Gençliğimi, güzelliğimi kibirle seyrederdim o gümüşi, varaklı<br />

aynalarda. Aynalar mı aldattı beni, yoksa aldatan ben miydim kendimi Ne<br />

yorganlar yakmıştım pire uğruna. Ne fırsatlar kaçırmıştım gönül yoluna. Seçtiğim<br />

yanlış yollar, arkadaşlıklar derin çizgilerden harita yapmış suratımda.<br />

Artık şunu daha iyi anlayabiliyorum; Bir yol çizmek gerekiyor hayatta.<br />

Oradan oraya savrulmak şimdikilerin dediği gibi ''Carpe Diem'' değil, hoyratlıkmış.<br />

Üzülmemek elde değil, ne olup bittiğini kavrayamadığımız, hızla geçen boş yıllara.<br />

Belki acımasız olacak ya, süs bitkisi gibi hissediyorum kendimi. Kimileri gibi yüzümü<br />

dönebileceğim bir güneşim yok. Bir yararım da yok. Hoş benim de bir beklentim<br />

olmadı bu dünyadan.<br />

Aslında bazen de tam tersini düşünüyorum. Hiçbir kötülüğüm olmamış<br />

kendimden başka kimseye. İnsanlar beni hep iyi, güleç bir insan olarak anacaklar.<br />

Hayatı dolu dolu yaşadığımı düşünüp gıpta edecekler bir ihtimal. Gençleri<br />

yüreklendiriyor bile olabilir güçlü duruşum. Bir başkaldırı olarak görüyorlardır belki<br />

beni düzene,''el ne der''e.<br />

24<br />

Yaşadıklarım bunu kanıtlıyor aslında. Düzene ayak uydurmak yerine hep<br />

kendi düzenimi kurdum yalnız bana ait, kendi doğrularımla oluşturduğum<br />

dünyamda; ama asla bilmediğim bir konuda açmadım dışarıdakilere ağzımı.<br />

Yalnızlığı benimsememin sebebini geçimsiz olmama bağlayabilirler, beni garip de<br />

bulabilirler kimi zaman. Beni onlardan ayrı kılan sadece özgür olma fikri.<br />

Yine de her zaman böyle hissettiğimi söyleyemem. Bu kadar yılı yalnız<br />

geçirmek kolay olmadı. Ben de hali vakti yerinde, efendi birini sokabilirdim<br />

hayatıma. ''Bizim deli kız sonunda akıllandı'' derlerdi. Herhalde mutsuz olurdum,<br />

kendi hayatımı yaşıyormuşum gibi gelmezdi; ama çocuklarım olurdu; hikâyemi<br />

anlatabileceğim, beni karşılıksız ve her durumda sevebilecek insanlar. Hayallerimi<br />

onlar devralırdı. Son törenimde ağlaşırlardı. Belki bir tanesi benden sonra bana<br />

ithafen bir sergi açardı. Bir kitap yazması da kesinlikle kabulüm olurdu.<br />

Beklentilerim kimine göre ütopik, kimine göre klişe. Belki bunların hiçbiri olmazdı;<br />

ama ben çocuklarımı mutlaka sanatla iç içe yetiştirirdim.


Ve sonuç… Eğer akıp giden bunca yılın bana neyi öğrettiğini sorarsanız, bir<br />

anlık sessizliğe kapılırım. Sanmayın ki bir yanıtım olmadığından, aksine<br />

çokluğundan. Ne dersem diyeyim, ne kadar pişman olursam olayım hayat bana<br />

güzel şeyler öğretti. İyi düşler kurup inanmak bunlardan biri. Sıkı sıkı tembihlediği<br />

bir şey var ama: Dengeyi bulmak. Hayatı bir şeye benzetmem istenirse benden,<br />

çağlayan bir ırmak derim. Çünkü o hiç beklemez, kaçırmaya gelmez.<br />

25


KAYBEDERKEN KAZANMANIN İRONİSİ<br />

Kardelen ÖZDEŞ, 10 TM<br />

Yıllar o kadar çabuk geçmiş ki, kazandıklarımla kaybettiklerimi eşitlemeye<br />

zamanım kalmamış. Hayatın benden aldıklarının hesabını sormaya hala vaktim var<br />

mı Geçen bunca yılın farkına varamayacak kadar gözümü boyayan şey ne peki<br />

Cevabı zor olmasa gerek.. Hayatın önümüze sunduğu ve geri çevirme şansımızın<br />

olmadığı fırsatlar, şartlar; kısacası hayat mücadelesi.<br />

Artık şunu anlayabiliyorum, bize sunulan hayatı yaşama mücadelesi<br />

verirken aslında farkında olmadan kendi hayatımızı yaşamayı unutuyoruz. Her şeye<br />

sahip olmak için çok kazanmaya çalışırken aslında hayatın eğlencesini<br />

kaybediyoruz. Kazandıklarımızın fazla olması gerekirken, farkında olmadan<br />

kaybettiklerimizle bile eşitleyemiyoruz.<br />

26<br />

Aslında bazen de tam tersini düşünüyorum. Eğer bize sunulan hayatı en iyi<br />

şekilde yaşamaya çalışmazsak kendi hayatımızı kuramayız. Elimizde hiç yaşanmamış<br />

bir hayat ve hiç gerçekleşmemiş beklentiler kalır.<br />

Yaşadıklarım zaten bunu kanıtlıyor. Örneğin bana sunulan hayatı en iyi<br />

şekilde değerlendirmiş olmasaydım, şu an istediğim hayatı yaşıyor olmazdım.<br />

Yine de her zaman böyle hissettiğimi söyleyemem çünkü bazen hayatımı<br />

tamamen kendim kursam fena olmazdı diye düşünmeden duramıyorum. Her şey<br />

benim istediğim gibi olabilirdi. Ya da koşullar ne olursa olsun hayatım sadece<br />

benim verdiğim yöne akabilirdi…<br />

Ve sonuç.. Eğer akıp giden bunca yılın bana neyi öğrettiğini sorarsanız size<br />

derim ki; size sunulan hayatı en iyi şekilde değerlendirin fakat elinizin tersiyle<br />

ittiklerinize rağmen avucunuzun içindekileri sıkıca tutmayı ihmal etmeyin ve<br />

öncelikli hedefiniz kazandığınız her şey kaybettiklerinize değsin!


YALNIZLIĞIN SESSİZLİĞİ, SESSİZLİĞİN<br />

YALNIZLIĞI…<br />

Kemal RÜZGÂR, 10 FEN<br />

Yıllar o kadar çabuk geçmiş ki bu hengâmede olup bitenleri, yalnızlığı ve o<br />

yalnız yaşamın sessizliğini sindirebilmişim.<br />

Artık şunu daha iyi anlayabiliyorum; “Bu ne zaman bitecek, ne zaman<br />

geçecek” dediğim zaman su gibi akıp geçerken bana yalnızlığı öğretmiş, bana dört<br />

duvarın nasıl acımasızca üstüme geldiğini öğretmiş… Sanki geçip giden yıllar<br />

efsaneleşmiş, acı bir şekilde hatırda kalan efsaneler ise masal olmuştu. Yalnızlık,<br />

düşmanlarımın bıraktığı son izdi bende. Yalnızım çünkü bunu bozacak bir insan yok.<br />

Yine yalnızım çünkü geçmişte yaptığım hatalarımı düzeltmek için geri<br />

dönemiyorum. Bu yaşadıklarımın üstüne artık düşmanlarımın tohumunun<br />

arkadaşlarımın olduğunu düşünüyorum çaresizce.<br />

27<br />

Aslında bazen de tam tersini düşünüyorum, ama bu beni teselli etmeye<br />

yetmiyor. Benim sadece ihtiyacım olan şey bir dost yalnızlığımı giderebileceğim.<br />

Aptal kedileriyle yaşayan yaşlılara dönmekten kokuyorum; ama yaşadıklarım ve<br />

yaşattıklarımdan dolayı hiçbir şeye müstahak değilim yalnızlıktan başka…<br />

Yaşadıklarım zaten bunu kanıtlıyor. Örneğin herkes yaptığının sonucunu,<br />

yaptıklarına göre alır. Ben de bazılarını görmezden gelip, kendimi kaybederek köle<br />

olarak bir şeye başladıysam kendimi kandırırsam, bu sonucu yaptıklarım yüzünden<br />

almışım, yalnızlığı kendimi kandırarak yaratmışım.<br />

Ve sonuç… Eğer akıp giden zamanın bana neyi öğrettiğini sorarsanız size<br />

derim ki; ilk olarak yalnızlığın her şeyden daha kötü olduğunu bilmeliyiz.<br />

Yaptıklarımızı düzeltebileceğimiz zaman geçmeden yaptıklarımızın farkına varıp<br />

düzeltmeliyiz veya yapacak olduğumuz şeyleri iki kez düşünüp sonucunu<br />

düşünmeliyiz, kendimizi kandırmamalıyız ve kendimiz olmalıyız. Bunlar yapılmalı;<br />

yalnız olmamak ve kendi sesinden başka bir şey işitmemek için, hayatın sizi<br />

daraltmaması ve akıp geçen zamanın sonunda keşke dememek için…


TERCİHLERİMİZ<br />

Kamil Kayhan TAÇ, 10 TM<br />

Yıllar o kadar çabuk geçmiş ki ne zaman beş yaşımı bitirip de kocaman bir<br />

adam olduğumu hatırlayamıyorum. Bazen hayatımda öyle şeyler yapıyorum ki<br />

kendime yakıştıramıyorum yani onu yapan sanki ben yani Tony Montana değil de o<br />

mahalledeki futbol oynayan çocuk gibiyim.<br />

Artık şunu anlayabiliyorum büyük güç büyük sorumluluk ister. Ben şu anda<br />

dünyanın en büyük uyuşturucu taciriyim. Fakat elimdeki gücün farkında değilim<br />

sadece parasındayım.<br />

Ama bazen de tam tersini düşünüyorum. Ben hayatta bir yerlere gelmiş zeki<br />

bir adamım. İşim pek çok kişi tarafından illegal görünüyor. Yerden göğe kadar da<br />

haklılar ama bu dünyada bataklığa sürüklenmiş tek insan ben değilim. Farklı farklı<br />

yerlerde bu işi yapan benden başka binlerce kararmış hayat var.<br />

28<br />

Yaşadıklarım da zaten bunu kanıtlıyor. Örneğin hayata herkesten farklı bir<br />

açıdan bakıyorum. Dünya normal insanlara tozpembe görünür fakat ben bir illet<br />

yüzünden bataklığa batmaya devam ediyorum.<br />

Yine de her zaman böyle düşündüğümü söyleyemem çünkü bazen güç ve<br />

para, gözümü bağlayan bir perdeye dönüşebiliyor. Bir başka eksiğim de çocuğumun<br />

hiç olmaması. Belki bir bataklığa yuvarlanmamın esas nedeni de bu. Bu konuda ne<br />

yazık ki kader bana gülmedi. Ve zaten sonrası çorap söküğü gibiydi. Diyorum kendi<br />

kendime bir ailem olsa bırakırım bu işleri belki. Hayatta yalnız kalmak o kadar zor<br />

ki…<br />

Ve sonuç… Eğer bana akıp giden bunca yılın bana neyi öğrettiğini<br />

sorarsanız size derim ki hayat hiç bitmeyecek gibi sanki o yüzden bazen kendimizi<br />

bir çukurda bazen ise önemli bir şirkette yönetici olarak görebiliriz. Önemli olan<br />

tercihlerimizdir. Fakat hayat bana tercih hakkı tanımadı…


HAYAT BİR SAVAŞTIR<br />

İnci Nazlıcan SAĞIRBAŞ, 10 FEN<br />

Yıllar o kadar çabuk geçmiş ki, arkama dönüp baktığımda zamanın,<br />

durmadan akan ve önüne aldığı her şeyi kendisiyle birlikte sürükleyen bir nehir<br />

olduğunu yeni fark etmişim. En acımasız olan da bizim o nehirle birlikte sürüklenen<br />

ve yavaşça ufalanıp yok olan bir taş parçasından farksız olmamız. Hayat bir toplama<br />

kampı gibi bizi o nehrin içine hapsediyor. Ölmeden terk edemeyeceğimiz bir yerde,<br />

yine ölümüne yaşamamız için. Yarının, bugün dediğimiz o berbat zaman diliminden<br />

çok daha umutlu olacağını düşünmeliyiz, bunu düşlemeye devam etmeliyiz. Çünkü<br />

bazen düşlerimiz tek sığınağımız olabilir; ama diyorlar ki düşler sadece sürdükleri<br />

sürece gerçekmiş. Aynı şey hayat için de söylenemez mi<br />

Artık şunu anlayabiliyorum, ben hayat denilen o nehirde oradan oraya<br />

sürüklenen o taş parçalarından sadece birisiyim; ama anladım ki, anlamak hiçbir<br />

zaman yetmiyor. Onu kabullenmeliyiz, hissetmeliyiz de. Güçlü olmalıyız, çünkü<br />

hayat güçsüzleri affetmez. Nehri gerçekten hissetmek istiyorsanız, yalnızca kıyıda<br />

bir ileri bir geri gezinmekle yetinemezsiniz. Ona yaklaşmalı ve içine inmelisiniz, ne<br />

kadar tuhaf ve ürkütücü görünürse görünsün. O nehrin içinde, o nehirle uyum<br />

içinde olmalısınız.<br />

29<br />

Aslında bazen de tam tersini düşünüyorum, her şey söylenip bittiğinde,<br />

gerçekten her şey yeterince yapılmış ve söylenmiş midir Öylesine bir yolculuk mu<br />

bu yaptığım, yoksa kadere hükmetmek mi amacım Bu dünyayı terk ederken,<br />

bulduğundan daha iyi bırakacak mıyım Yaptığımız, yapacağımız her şey, sonunda<br />

yok olacağımızı bile bile yaşadıklarımız, tekrarladıklarımız boşuna mı Olduğun ve<br />

olacağın her şey, bir gün seninle yok olacak olan her şey aslında boşuna mı<br />

Yaşadıklarım zaten bunu kanıtlıyor, inanmadığım şeylere inanıyor ve<br />

aslında hiç umursamadığım şeyleri umursuyor gibi davranıyorum. Sözde mutlu<br />

olmak için şu an mutlu olmayı erteliyorum. Mutlu olmayı yarına bırakmak, karşıya<br />

geçmek için nehrin durmasını beklemek gibi. Ve biliriz ki, o nehir asla durmaz; ama<br />

kim bu yalana inanmaz ki ‘Bir gün çok mutlu olacaksın!’ Peki, neden kimse o<br />

andan itibaren mutlu olmayı denemez Mutluluğun bir hedef değil, bir yolculuk<br />

gibi yaşamaz sürekli Kim yalan söylemez ki Kim kendini her gün yeniden ve<br />

yeniden kandırmaz ki İnsan kendine yalan söylemeye başladığı zaman kimseye


inanmamaya başlar işte. O andan itibaren günler çok uzun, hayatlar ise çok kısa<br />

gelmeye başlar. En son ölüm gelse de, yine de erken deriz.<br />

Yine de her zaman böyle hissettiğimi söyleyemem çünkü bazen o nehirde<br />

sürüklenen milyarlarca taştan biri ortaya çıkıyor ve güçsüz olduğunu, yenileceğini<br />

bile bile o nehre karşı çıkıyor. Savaşıyor tutunmak için, hayatta kalmak için, aslında<br />

özgür olmak için onu biçimlendirmeye çalışan onca kuralın, onca yasağın içinde.<br />

Mutlu olmak için değil; ama her yasak kendi isyancısını yaratır ve her isyan başlı<br />

başına bir savaştır. Herkes kendi savaşını yaşar ve herkes kendi yenilgisini. Her<br />

savaşı kazanamazsın, yine de savaşmak, hiçbir şey yapmamaktan daha iyidir. Çünkü<br />

hiçbir insan hayat ırmağının akış yönünü değiştiremez. O zaman kaybedeceğimizi<br />

bile bile neden mücadele ediyoruz Cevap çok basit zaten öleceğimizi bildiğimiz<br />

halde yaşamıyor muyuz<br />

Ve sonuç… Belki bazıları için koca bir hiç, belki acılarla dolu bir yolculuk.<br />

Hayat bir savaştır. Hem de içinde sürüklendiğiniz, sizin sonunuzu getirecek olan o<br />

nehre karşı bir savaş. Adil olmayan, adaletle ilgisi bile olmayan. İyi olduğun için<br />

herkesin sana adil davranmasını beklemek, vejetaryen olduğun için boğanın sana<br />

saldırmayacağını düşünmeye benzer. Bu hayatta yaşama hakkın sadece mücadele<br />

gücün kadardır. Eğer akıp giden bunca yılın bana ne öğrettiğini sorarsanız size<br />

derim ki, bu hayat bana, İnsanların çoğunun gülemediği için ağladığını, susamadığı<br />

için konuştuğunu ve laf olsun diye yaşadığını öğretti.<br />

30


SON ANI<br />

Enes YILDIZ, 10 TM<br />

Yıllar o kadar çabuk geçmiş ki... Ben Ahmet Bey. Yıllardır kanserle<br />

boğuşuyorum. Hayattan gitgide uzaklaşıyorum. Her gün gördüğüm kemoterapi<br />

beni yıpratıyor. İyileşmek istemiyorum, ben ölmek istiyorum. Sanki uzaktan<br />

hayatımı izliyor gibiyim. Her gün eşim, dostum beni ziyarete geliyor. Beni böyle<br />

zavallı görmelerini tahammül edemiyorum...<br />

Artık şunu anlayabiliyorum, insanlar beni bir zavallı olarak görüyor. Doktor<br />

dün gece benim odama geldi, bir haftalık ömrümün kaldığını açıkladı. O an dünya<br />

başıma yıkıldı...<br />

Aslında bazen de tam tersini düşünüyorum... İyileşebileceğimi, hayata<br />

tutunabileceğimi, tekrar ayağa kalkabileceğimi hayal ediyorum. İyileşebilir miyim<br />

acaba Halen hala bir umut var mı<br />

31<br />

Yaşadıklarım zaten bunu kanıtlıyor... Örneğin geçen yıl oğlum trafik kazası<br />

geçirdi. Doktorlar ölecek dediler; ama oğlum ölmedi. Yaşadı ve şu an ayakta. O da<br />

cam kenarından beni izliyor. Yıkılışımı... Hayata tutunmaya karar verdim artık...<br />

Dört gün geçti aradan. Hep umut dolu duygularla uyandım. Hep iyileşeceğimi,<br />

sevdiklerime “tekrar merhaba” diyeceğim günleri hayal ederek vaktimi geçirdim...<br />

Yine de her zaman böyle hissettiğim söylenemez çünkü bazen, gün<br />

içerisinde ölüm korkusu da doğdu içimde... Ve günler ardı ardına birbirini<br />

kovalamıştı. Son günüm gelip çatmıştı...<br />

Ve sonuç... Eğer akıp giden bunca yılın bana ne öğrettiğini sorarsanız size<br />

derim ki kaybettiklerinin aksine savaş. Asla pes etme. Kaybettiklerinin aksine savaş.<br />

Asla yılma, pes etme ve sonunda kanseri yendim... İyileştim artık...


HAYAT MÜCADELEDİR<br />

Tuğçe ERDOĞDU, 10 TM<br />

Yıllar o kadar çabuk geçmiş ki koşup oynadığım günleri hala<br />

hatırlayabiliyorum. O zamanlar oyuncak, oyun ve bisiklet dışında hiçbir derdim<br />

olmadığı, hayallerimin büyümek, annemin ayakkabılarını, kıyafetlerini giymekten<br />

başka bir şey olmadığı günlere geri dönmeyi çok isterdim.<br />

Artık şunu anlayabiliyorum ki keşkelerin fazla olduğu bir hayatta mutlu<br />

olabilmek gerçekten zor. Her ne yaşarsak yaşayalım gülümsemek için bir sebebimiz<br />

olmalı ki dönüp arkamıza baktığımızda hatırladığımız şeyler sadece kötü şeyler<br />

olmasın, ama her zaman iyiyi düşünmek de güzel olmayabilir.<br />

Aslında bazen de tam tersini düşünüyorum. Hiçbir şeyi dert etmeden<br />

yaşamak çok güzel olur. Belki de bu sayede çok mutlu olabilirdim; ama ben bunu<br />

başaramadım.<br />

32<br />

Yaşadıklarım zaten bunu kanıtlıyor. Örneğin epilepsi hastası bir kızım vardı,<br />

iki yıl önce öldü ve o gün bugündür hayata küstüm, her şeyin kötüsünü düşünür<br />

oldum. Hep iyi düşünüp hiçbir şeyi dert etmemiş olsaydım. Kızıma daha iyi bakabilir<br />

miydim Merak ediyorum.<br />

Yine de her zaman böyle hissettiğimi söyleyemem; çünkü bazen bu<br />

sorunları kafama takmasaydım kızımın ölümünden kendimi suçlayabilirdim.<br />

Yaşananlar beni ne kadar yıpratmış olsa da elimden gelenin en iyisini yaptığımı<br />

düşünüyorum. O artık yok; ama onun yaşadığı süre boyunca onun mutlu olması için<br />

her şeyi yaptım.<br />

Ve sonuç… Eğer akıp giden bunca yılın bana ne öğrettiğini sorarsanız size<br />

derim ki, hayatınızı gözden geçirdiğinizde aklınıza sadece yaşadığınız sorunların<br />

değil sizi mutlu eden, gülümseten her şeyin gelmesi gerekir ki hayata “yaşamak”<br />

diyebilin.


BÜYÜYEN SORUNLAR VE GEÇEN YAŞLAR<br />

Ulaş ÇİÇEKLİ, 10 FEN<br />

Yıllar o kadar çabuk geçmiş ki, sanki uykudan yeni uyanmış, gözümü yeni<br />

açmışım ve bir bakmışım ki on beş yaşına gelmiş, liseye başlamışım. Annem derdi<br />

arada “Daha dün seni kucağımızda sallardık” diye de, abartıyor derdim.<br />

Artık şunu anlayabiliyorum ki, haklıymış. Fotoğraf albümünde birinci sınıfın<br />

ilk günündeki fotoğrafımı gördüm. Gerçekten de on yıl değil de an fazla on aymış<br />

gibi geliyor. Aslında yıllar geçtikçe büyümenin, olgunlaşmanın zararlarını da anlıyor<br />

insan. En azından küçük bir çocukken tek derdim ne yiyip, içip hangi parka<br />

gideceğimdi; ama maalesef artık öyle değil. Şimdiyse şu sınavdan şu notu<br />

almalıyım, üniversite sınavında kaç net yapmalıyım ya da hangi üniversiteyi<br />

kazanacağım gibi şeylere dönüştüler. Ve biliyorum ki yaşım büyüdükçe bu<br />

sorunların sayısı da zorlukları da artacak.<br />

33<br />

“Aslında bazen de tam tersini düşünüyorum” demek istememe rağmen<br />

diyemiyorum. Çünkü gerçekten biliyorum ki yıllar geçtikçe biraz daha sorun, biraz<br />

daha sıkıntı olacak hayatımda.<br />

Yaşadıklarım zaten bunu kanıtlıyor. Örneğin, iki sene öncesine kadar<br />

SBS’den kaç puan alıp hangi liseye yerleşeceğimi düşünürken şimdi de LYS’den kaç<br />

puan alıp hangi üniversiteye yerleşeceğimi düşünüyorum. Dört sene sonra da<br />

finallerden, vizelerden kaç puan alacağımı, on, on beş sene sonra askerliğimin<br />

nereye çıkacağını, nasıl yapacağımı, on altı sene sonra nerden, nasıl iş bulacağımı,<br />

on sekiz-on dokuz sene sonra evliliğimi, yirmi sene sonra çocuğumun nasıl<br />

büyüyeceğini, altmış sene sonra da hastalıklarımın nasıl iyileşeceğini düşüneceğim.<br />

Ne olursa olsun hayatım boyunca sorunlara çözüm aramak zorunda kalacağım.<br />

“Yine de her zaman böyle hissettiğimi söyleyemem çünkü bazen böyle<br />

hissetmiyorum.” desem yalan olur.<br />

Ve sonuç… Eğer akıp giden bunca yılın bana neyi öğrettiğini sorarsanız size<br />

derim ki, eğer benden yaş olarak küçükseniz, yıllarınızın değerini bilin yoksa siz de<br />

benim gibi pişman olursunuz; ama yaşça benden büyükseniz, Allah kolaylık versin.


HAYATIN DEĞERİ<br />

Yağmur MANİSALI, 10 FEN<br />

Yıllar o kadar çabuk geçmiş ki… Ancak hala insanlar giden, kaybolan<br />

zamanın farkında değil. Herkes bir koşuşturma çabasında… Kendisini ister kariyer<br />

ister başka bir şey olsun kanıtlama çabasında; ama farkında değiller ki zaman<br />

denen şeyin ne kadar zalim olduğunun…<br />

Artık şunu anlayabiliyorum ki bu hayatta kendini yormayacaksın, kafana<br />

her şeyi takmayacaksın; çünkü bu hayat geçici ve saniyeler, saliseler biz istemesek<br />

de geçiyor… Bunun için yaşadığın hayatın keyfini çıkaracaksın. Sonuçta ortalama<br />

60-70 yıl yaşıyorsak eğer bunun yarısından fazlası çalışmakla ya da kendini stresli<br />

işlerde bulmakla geçiyor…<br />

Aslında bazen de tam tersini düşünüyorum; çünkü hayatımızda amaç<br />

olmazsa, her şey lay lay lom geçerse, yaşadığımız hayatın değerinin kalmayacağını<br />

düşünüyorum. Amaçsızca yaşamak bana bu hayatın önemini hiç hatırlatmıyor<br />

mesela… Dolayısıyla hep ikilemde kalmışımdır…<br />

34<br />

Yaşadıklarım zaten bunu kanıtlıyor. Örneğin hayatımdan, geçmişte<br />

yaşadıklarımdan örnek vermek istiyorum. Eskiden, çok çok küçükken, sınavlarda<br />

kendimi çok zorlardım, strese girerdim; ancak o sınavlar bittikten, büyüdükten<br />

sonra bunların yani yaşadığım streslerin sadece bana zarar verdiğini anlamıştım.<br />

Oysa o zamanlar çok küçüktüm ve çocukluğumu yaşayamamıştım. Ancak bu<br />

çalışmalarımın da yararı olmadı diyemem. E yararı olunca mutlu oluyordu insan…<br />

Yine de her zaman böyle hissettiğimi söylemem, dedim ya keşke o<br />

zamanlar kendimi çok fazla yormayıp küçüklüğümün, çocukluğumun, gençliğimin<br />

tadını çıkartsaydım… Sonra şimdiki gibi keşkelerle dolu olmazdı hayatım…<br />

Ve sonuç… Eğer akıp giden bunca yılın bana neyi öğrettiğini sorarsanız size<br />

derim ki ben bu yaşıma rağmen bile bilemiyorum. Hatta bunu hala çözebilen bir<br />

kişi bile olacağını düşünmüyorum. Kısacası size , hayatın ve yüreğin götürdüğü yere<br />

git diyebilirim ancak…


DÜŞÜNCELERİN PERDESİ<br />

Oğuzhan AYGÖREN, 10 TM<br />

Yıllar o kadar çabuk geçmişti ki benden sahip olduğum tüm varlıklarımı ne<br />

kadar da çabuk götürmüş şimdi düşündüğümde. Zaman nasıl bu kadar acımasız<br />

davranabilmiş bana ve yitirdiğim varlıklarıma. Ben nasıl bu kadar kolay yitirmişim<br />

sahip olduklarımı Ne kadar pişmanım bir bilseniz…<br />

Artık şunu anlayabiliyorum, insan değer verdiği, önemsediği tüm<br />

varlıklarına iki kat değer vermeli ve davranışlarına dikkat etmeli. Düşüncelerini,<br />

davranışlarının arkasına saklamayı öğrenmeli. Unutmamalı ki hayatta kimse<br />

düşünceleriyle yargılanmaz; ama davranışlarıyla yargılanır. Bu yüzden bir şey<br />

yapacaksak önce iki kez düşünmek gerekir. En azından varlıklarımızı yitirmek<br />

istemiyorsak.<br />

35<br />

Aslında bazen de tam tersini düşünüyorum. Hep kendi yaptığım gibi<br />

düşündüklerimi hemen vurmak istiyorum karşımdakinin yüzüne. Neden saklanayım<br />

ki düşüncelerimin perdesine, sövmek istiyorsam bile bırak söveyim diyorum; ama<br />

sonra yine düşünüyorum bu yüzden kaybetmedim mi zaten diye.<br />

Yaşadıklarım zaten bunu kanıtlıyor. Her düşüncemde ne kadar pişman<br />

olduğumu anlıyorum. Keşke bu kadar kolay kaybetmeseydim diyorum.<br />

Yine de her zaman böyle hissettiğimi söyleyemem. Hak etti kaybettiklerim<br />

kaybedilmeyi, diyorum. Öfkeleniyorum; ama sonra yine son bulduğunda öfkem,<br />

pişman oluyorum. Yine suçu kendimde arıyorum.<br />

Ve sonuç... Eğer akıp giden bunca zamanın bana neyi öğrettiğini sorarsanız<br />

size derim ki, sevin, yalnızca sevin. İnsanların size karşı kötü davrandığını<br />

düşünüyorsanız, onlara farklı bakın, onları anlamaya çalışın, davranışlarının ilginç<br />

ve ilgi çekici olduğunu düşünün ve hataları görmezden gelmeyi öğrenin. Kazanmak<br />

zor, kaybetmek kolaydır. Zor kazanılanı kolay kaybetmeyin...


HAYATA GİDEN YOL<br />

Peri GÖKÇE, 10 TM<br />

Yıllar o kadar çabuk geçmiş ki farkına varmak çok zor. Geriye dönüp bakınca<br />

onca güzel anılarımı hatırlayınca yüzümde her seferinde bir gülümseme beliriyor,<br />

arkasından gözlerim doluyor. Çünkü anılarım, bana sevdiklerimi hatırlatıyor ve ben<br />

hepsini kaybettim. Bir araba kazasında kaybettim onları. Annem, babam, kızım ve<br />

kocam beraber tatile gidecektik ve ben daha henüz arabaya binmemiştim, evin<br />

balkonundan bir şey alıyordum. Bir an dönüp yola baktım ve delicesine arabaya<br />

yaklaşan durmayan otobüsü gördüm. O an hepsi gözümün önünden silindi.<br />

Artık şunu anlayabiliyorum hayatta küçük şeylerin hiç bir önemi yok.<br />

Herkesin hayatı aynı. Bütün insanlar gülmekten, mutlu olmaktan ve minnet<br />

duymaktan çok, üzgün ve stres içerisinde.<br />

Aslında bazen de tam tersini düşünüyorum. Herkesin hayatı farklı fakat<br />

bazı insanlar şanslı, bazı insanlarsa şanssız ve ben bu duruma kader olarak bakmak<br />

istemiyorum. Nasıl yazıldıysa öyle olacak demek istemiyorum. Bunu düşünmek,<br />

içimde kaçma hissini uyandırıyor. Bir şeyi değiştirememeyi bilmek beni korkutuyor.<br />

37<br />

Yaşadıklarım zaten bunu kanıtlıyor. O zaman ben şanssız bir insanım.<br />

Mesela ben ailemi, sevdiklerimi kaybettim. Başarılı bir doktordum. İstediğim her<br />

şeyi yapmış başarmış gibi hissediyordum kendimi; ama dünyadaki en önemli<br />

varlığımı kaybedince başlanılan noktaya dönüş değil hayatımda ne bir amaç, ne bir<br />

anlam hiçbir şey kalmamıştı. Şimdi hastanede, kanserle savaşıyorum. Bir doktor<br />

olarak ne kadar sürem kaldığını, durumun ne kadar kötü olduğunu hemen<br />

anlayabiliyorum. Doktorların “başarabilirsin” demeleri bana hiçbir şey ifade<br />

etmiyor. Zaten bir önemi de kalmamış.<br />

Yine de her zaman böyle hissettiğimi söyleyemem; çünkü bazen<br />

doğduğum, güzel zamanlarımın olduğu, sevdiklerim ve sevdiğim insanların<br />

olduğunu düşünürdüm. Artık anılarımla yaşıyorum çok uzun zamandır. Kendimi<br />

acıdan uzaklaştıran tek şey, onlar ve yine acıyı yaşatan, onlar.<br />

Ve sonuç... Eğer akıp giden bunca yılın bana neyi öğrettiğini sorarsanız size<br />

derim ki asla küçük şeylerin anlamı, önemi yok ve her insan kendi yolunda ilerler..


KADER<br />

Yağmur Dilara HACISALİHOĞLU, 10 FEN<br />

Yıllar o kadar çabuk geçmiş ki hayatın beni nereye sürüklediğini<br />

anlayamamışım, bu dalga beni nereye götürürse oraya gitmişim, fikirlerime değil<br />

kaderime inanmışım, güvenilir sanmışım.<br />

Artık şunu anlayabiliyorum attığın her adımda kendi fikirlerini kaderinin<br />

önünde tutmalısın, hayatını, kaderini, yolunu kendin çizmelisin. Sana verilen çizgi<br />

üzerinde gittiğin müddetçe etrafındaki çizgileri göremezsin. Kendin yazıp kendin<br />

oynamalısın diyorum kendi kendime…<br />

Aslında bazen de tam tersini düşünüyorum. Kendi yolunu çizerken kendini<br />

kaybeden çok insan var hayatta ona verilen yolların dışına çıkan, kendi yolu sanıp…<br />

Dünyanın yanlışlarını kendine doğru bilen ve o doğruları kaderi olarak anlatan<br />

onlarca insan...<br />

38<br />

Yaşadıklarım zaten bunu kanıtlıyor. Örneğin ortaokuldayken sadece<br />

dersteki bilgilerimin sınavlarıma yarayacağını sanmıştım. Ama aldığım notlar beni<br />

ve hedeflerimi tatmin etmeyince sadece öğretmeni dinlemek değil artı bir<br />

çalışmaya da gerek olduğunu öğrendim.<br />

Yine de her zaman böyle hissettiğimi söyleyemem çünkü bazen kader bize<br />

küçük oyunlar oynayarak hayatımız da doğruları bulmaya iter. Bu, bana kaderin<br />

oynadığı güzel bir oyun diyorum; çünkü ben bazı yanlışlarımı, kaderi suçlayarak<br />

örterdim; ama dediğim gibi bana oynadığı oyunlarla aslında her şeyin benim elimde<br />

olduğunu öğretti ve kaderin hiçbir zaman başarma duygusunun önüne<br />

geçmeyeceğini ispat etti.<br />

Ve sonuç… Eğer akıp giden bunca yılın bana neyi öğrettiğini sorarsanız size<br />

derim ki insanlar plan yaparmış ve kader yukardan gülermiş.


PERUK GİBİ HÜZÜNLÜ<br />

Begüm AYDOĞAN, 10 TM<br />

Yıllar o kadar çabuk geçmiş ki benliğimi tanıyamadan otuz altı yaşına<br />

gelmişim. Koskoca otuz altı sene, geride kalan onca saniye. Bir yaranın ilk önce<br />

morarıp sonra yeşerip ardından ise sararıp ve geçtiği gibi. Daha otuz altı yaşındayım<br />

fakat hayatın insanlara oynadığı büyük oyunda kaybedenler tarafındaydım.<br />

Artık şunu anlayabiliyorum, kavrayabiliyorum. Ben doğduğumda da<br />

kaybedenlerin tarafında olacağım belliymiş yedi buçuk aylık doğan bir bebek nasıl<br />

olur da savaşarak hayata tutunur, işte ben tutunmuşum. Bu da hayatımda<br />

kazandığım tek zafer. Ailemin bana güvenip inandığı ve benim başardığım ilk ve son<br />

olay. Zaten bir tek o yıllarda aileymişiz. Annem bizi ben daha onun adını<br />

söyleyemezken terk etmiş. Babam annemin bizi beş yıl sonra arayıp bizimle mutlu<br />

olmadığını, en yakın arkadaşıyla yaşadığına dair bir mektup gönderdiğini söylüyor,<br />

babam ise bazı geceler o meşhur koltuğunda oturmuş şarabını yudumlarken<br />

annemin yalan söyleyip bir adamla kaçtığını iddia ediyor. Zavallı adam kalbinin dili<br />

olsa kim bilir nasıl haykırır yaşadıklarını.<br />

39<br />

Aslında bazen de tam tersini düşünüyorum, aynı babam gibi. Annemin<br />

bana, babama ve kendi vicdanına yaptığı büyük katliamı sadece bir mektup için<br />

uydurma bahanelerini. İşte o zamanlara dayanır benim içsel sorunlarım, o<br />

zamanlara dayanır özgüvensizliğim.<br />

Yaşadıklarım bunu zaten kanıtlıyor. Örneğin; terminalde tanıştığım yaşlı bir<br />

teyzenin oğluyla, sırf o teyze bana annelik duygusunu bir an olsun çağrıştırdı diye<br />

evlenmemdi. Kocam iyi biriydi; fakat mutlu değildik, olamazdık da. Hayatta hiç yeni<br />

bir sayfa açmayı düşünmedim. Açtığımda ne olacaktı sanki, eskileri unutacak<br />

mıydım Kendimi bir hiç gibi hissetmekten vazgeçebilecek miydim<br />

Yine de her zaman böyle hissettiğimi söylemem; çünkü bazen hayata<br />

pozitif bakmam, hayatı pozitif yaşamak gibidir. Pozitif doğmak ve pozitif ölmek gibi<br />

doya doya, tadını çıkara çıkara…<br />

Ve sonuç… Eğer akıp giden bunca yılın bana neyi öğrettiğini sorarsanız size<br />

derim ki, benim gibi kaderin alnımızda yazıldığına ve değişmeyeceğine inanmak<br />

yerine, kaderin ellerimizde ve herkesin kendi kaderini kendisinin yazabileceğine<br />

inanması gerektiğini anladım. Evet…


©<br />

Bu antolojide<br />

yer alan yazılar,<br />

<strong>TED</strong> <strong>Alanya</strong> <strong>Koleji</strong>’nin<br />

izni olmadan<br />

kısmen ya da<br />

bütün olarak<br />

alıntılanamaz,<br />

çoğaltılamaz ve<br />

yayınlanamaz<br />

!<br />

40

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!