Kasım 2008 - Sayı: 143 (6076 KB) - Ä°zmir - TMMOB Ä°nÅaat ...
Kasım 2008 - Sayı: 143 (6076 KB) - Ä°zmir - TMMOB Ä°nÅaat ...
Kasım 2008 - Sayı: 143 (6076 KB) - Ä°zmir - TMMOB Ä°nÅaat ...
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
<strong>TMMOB</strong><br />
İNŞAAT MÜHENDİSLERİ ODASI<br />
İZMİR ŞUBESİ<br />
haber bülteni<br />
Yıl: 23 • Sayı: <strong>143</strong> • Basım Tarihi: 28 Kasım <strong>2008</strong><br />
İki ayda bir yayınlanmaktadır.
Başyazı<br />
Prof. Dr. Ömer Zafer ALKU<br />
İMO İzmir Şube Başkanı<br />
CUMHURİYET KOLAY KURULMADI<br />
Cumhuriyetimizin 85. yıldönümünü kutladık. Bazı illerimizde<br />
ilçelerimizde göstermelik törenler yapılmış<br />
olmasına, 29 Ekim gecesi fener alayı yürüyüşlerine<br />
güvenlik gerekçesiyle engel olunmasına rağmen tüm<br />
yurtta Cumhuriyet Bayramı coşkuyla kutlandı. Ancak<br />
bu bir günlük coşku içinde bulunduğumuz durum,<br />
yaşadığımız gerçeği görmemize engel olmasın. Bugün<br />
büyük bir tehlike içinde bulunduğumuzu görmek<br />
ve Kemalist aydınlanma devrimlerine daha sıkı<br />
sarılarak korumak zorundayız.<br />
Geçen yıl Harp Akademileri diploma töreninde 10.<br />
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer bu konudaki<br />
endişelerini şöyle dile getirmişti: “Türkiye’de siyasal<br />
rejim Cumhuriyet kurulduğundan beri hiçbir dönemde<br />
günümüzde olduğu kadar tehlikeyle karşı karşıya<br />
kalmamıştır.”<br />
Cumhuriyet veya demokratik cumhuriyet sözcüğünün<br />
içi doldurulmadan, kavram haline getirilmeden<br />
cumhuriyet ile yönetilmek hiçbir şey ifade etmez.<br />
Yakın komşumuz İran cumhuriyet ile yönetiliyor.<br />
Adı İran Cumhuriyeti olan bu yönetim şeriata dayalı<br />
düzenlemeleri temel alan bir yönetimdir. Cumhuriyet<br />
ile yönetilmek kavramı içinde bütün anlam ve<br />
yaşam şekli ile uygar bir toplum hedefi yoksa, insan<br />
haklarına saygı yoksa, kadın-erkek eşitliği ilkesi yoksa,<br />
siyasal ve ekonomik bağımsızlık yoksa, herkese lazım<br />
olan yargı adaleti ve demokratik ilkeler yoksa bu<br />
cumhuriyet yönetimi değildir. Bu özelliklerin cumhuriyet<br />
yönetiminde bulunmasının tek şartı ise laikliktir.<br />
İşte yazının başında söylemek istediğim budur. 85. yılını<br />
kutladığımız Cumhuriyetimizde laiklik tehlikededir.<br />
Laiklik kaldırıldıktan sonra geriye hiçbir şey kalmayacaktır.<br />
Cumhuriyetin üzerine yükseldiği temel<br />
zayıflatılıyor. Çökmesi için 1950’den bugüne planlı<br />
olarak büyük uğraş verildi. Bu uğraş bugün de devam<br />
ediyor.<br />
Cumhuriyetimizin iki temel öğesi olan ulusal bütünlüğümüz<br />
ve laiklik dış güçlerin desteği ile milliyetçi,<br />
ulusalcı, vatansever, yurtsever, cumhuriyetçi, Atatürkçü<br />
hatta Kemalist kavramlara sözde kendini adamış<br />
güçler tarafından yarım asırdan beri kemiriliyordu.<br />
Bugün bu oyun artık açıkça oynanıyor (uygulanıyor).<br />
Laik cumhuriyet yerine dine dayalı bir cumhuriyet hevesi<br />
cumhuriyetin kuruluşundan beri Devrim Yasalarına<br />
rağmen zaman zaman yeraltından ortamını bulduğu<br />
anda da açıkça gündemden hiç çıkmadı. Bugüne<br />
kadar bu emele ulaşmak için ulusal bütünlüğümüz<br />
dış güçlerin teşviki ve yardımı ile tehdit edilmiş,<br />
etnik milliyetçilik körüklenmiş, bu ayrılıkçı akımın terör<br />
eylemlerine dönüşmesine kaygısız kalınmıştır. Bugün<br />
Amerikan işgali altında bulunan Kuzey Irak’ta<br />
üstlenip yuvalanan bölücülük epey mesafe almıştır.<br />
Bugün adına terör dediğimiz olayın Cumhuriyetimizin<br />
ilk yıllarında adı isyan idi. Şeyh Sait isyanı aynı<br />
amacı taşımıyor muydu?<br />
Cumhuriyetimiz yaklaşık 60 yıldan beri sağ iktidarların<br />
veya ara rejimlerin iktidar olduğu güçlerin elindedir.<br />
Mustafa Kemal’in kurduğu Cumhuriyet bu iktidarların<br />
oy kaygısı nedeniyle yaptıkları din istismarı politikası<br />
sayesinde başlangıç, amaç ve hedeflerinden<br />
bugün daha geriye gitmedi mi?<br />
Mustafa Kemal’in öncüsü olduğu hareket içinde olup<br />
da hala padişahlık yönetimi düşüncesinde olan, dine<br />
bağlılığı önde olan, laiklik ilkesini benimsemeyen arkadaşları<br />
vardı.<br />
Mustafa Kemal niye cumhuriyeti gençliğe emanet<br />
etti?<br />
Alışkanlıklar insanın yaşı ilerledikçe vazgeçilmez hale<br />
gelir, tutku olur, sonuç olarak bu insan tutucu olur.<br />
Gençlerin alışkanlıkları yoktur. Gençleri yerinde tutamazsınız.<br />
Gençlik durağan değildir. Gençlik daima<br />
ilerlemek ister.<br />
İşte bu politikayı cumhuriyet karşıtları iyi anladılar.<br />
Cumhuriyet karşıtı gençlik yetiştirilmesi projesini<br />
yaptılar ve uyguladılar.<br />
Eğitim sistemimizde böyle bir gençlik yetiştirmek için<br />
elli yıl önce eğitimde bütünlük ilkesini değiştirdiler.<br />
Bu eğitimi alan gençler, özellikle devletin ve özel sermayenin<br />
karar mekanizmasına yerleşti ve gün geçtikçe<br />
sayıları artarak yerleşecek. Düşünen ve üreten<br />
genç yetiştirmek üzere kurulan Kemalist devlet politikası,<br />
iktidarı elde tutmak uğruna terk edildi. Şimdi<br />
artık herkesin başını iki elinin arasına alıp düşünmesi<br />
gerekiyor.<br />
Gençler Mustafa Kemal bu görevi size vermişti, “Cumhuriyeti<br />
bizler kurduk, sizler yaşatacaksınız” demişti.<br />
Yazımı Mustafa Kemal’in bir sözüyle bitirmek istiyorum:<br />
“Çağdaş savaşlar orduyla değil, milletle verilir.”<br />
2<br />
Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong>
Yayın Kurulundan<br />
Merhaba,<br />
Yıl sonu geliyor. Dünyanın küresel ısınma nedeniyle<br />
fokurdamaya başlamış olması yetmiyormuş gibi,<br />
emperyalistlerin finansman ve ekonomik güçleriyle<br />
olduğu kadar askeri güçleri ile de dünyayı cadı kazanına<br />
çevirdikleri yetmiyormuş gibi, bugünlerde<br />
emperyalizmin klasik bunalım süreçlerinden birisi de<br />
“yüzyılın ekonomik krizi” adı altında dünya ülkelerini<br />
yangın yerine çevirmiş vaziyettedir.<br />
Durum böyle olunca emperyalist sisteme eklemlenmeye<br />
çalışan ülkemiz de bu yangınlardan nasibini almaktadır.<br />
Halihazırdaki görünüm hiçte iç açıcı değildir.<br />
Ancak yinede bu sayımızda bu karanlık tablodan<br />
ziyade mesleğimize yönelik geleceğe bakalım dedik.<br />
Zorluklar ve aksilikler karşısında iyimser bir bakış açısıyla;<br />
meslektaş ve meslek odası olarak takım çalışması<br />
yaratarak, örgütlülüğün özünde varolan gücü hep<br />
birlikte hatırlayalım istedik.<br />
Geçmiş yaşananlardan bilinmektedir ki inşaat sektörü<br />
ülkemizde, ekonominin ve istihdamın motoru<br />
görevini yapa gelmiştir. Mesleğimiz üretici güçlerin<br />
gelişmesi noktasında önemli bir olgudur. İnşaat mühendisliği<br />
medeniyetin alt yapısı olan yapı çevresini<br />
planlama ve geliştirme bilim ve sanatıdır aynı zamanda.<br />
O halde gelecek süreçte mesleğimize toplumun<br />
gereksinimi devam edecektir.<br />
Bir başka açıdan mesleğimizin toplumdaki yerini, insanlığın<br />
yararına faydalar getirecek çalışmalar olarak<br />
ta düşünebiliriz. Bu bakımdan inşaat mühendisliği<br />
birçok insanı, toplumu ilgilendiren sistemler ve toplumsal<br />
kararlar alınmasında karar verici bir mekanizmadır.<br />
Öte yandan mesleki örgütümüz İMO’da, topluma yön<br />
verme, devletin ekonomik ve siyasi kararlarında etkili<br />
olma, sosyal değişimde öncü olma, mesleki ve toplumsal<br />
sorunlarda çözümler sunma, ülkenin sanayi ve<br />
ekonomi politikalarının üretiminde etkili olma, siya-<br />
sal iktidarlar üzerinde etkili bir baskı grubu olma gibi<br />
amaçları yerine getirmeye çalışmaktadır.<br />
Dünyada ve ülkemizde gelişen olumsuzluklara karşı<br />
durabilmek için, meslekte bilgiyi, üretkenliği ve onuru<br />
sağlamalıyız. Bunun için de mesleki birikimlerimizi<br />
artırmak, kendimizi uzmanlaştırmaya çalışmak, mesleğimizi<br />
geliştirmeye çalışmak, mesleğimize ülkemize<br />
ve geleceğimize sahip çıkmak gibi iş ve eylemler<br />
yapabiliriz. Toplumun ihtiyacına cevap verecek kalitede<br />
hizmetler üretecek meslek adamı olmak için<br />
örgütlü çalışmalar yapmalıyız. Meslek odamızı bu konuda<br />
zorlamalıyız. Böylece alınacak eğitimlerle; kendi<br />
emek gücümüze nitelik kazandırırken, kendimizi piyasa<br />
için üretme yerine, toplumun ve halkın yararına<br />
hizmetler sunulmasına katkı koyabiliriz. Bilgimizi ve<br />
yeteneklerimizi arttırırken, etkili mesleki uygulamalara<br />
elverişli tavırlarımızı geliştirirken kamu yararı ve<br />
toplumsal çıkarları öne aldığımız oranda mesleki uygulamalardan<br />
alacağımız hazda artacaktır.<br />
Şurası unutulmamalıdır ki, meslek ve meslektaş sorunları<br />
tek başına ülkenin ve halkın çıkarlarından ayrı<br />
tutularak çözülemeyecektir. O halde bizim ne ürettiğimiz<br />
kadar neyin yanında yer aldığımız da önemli<br />
olmaktadır. Üstelik günümüzün yüklü gündemi ve<br />
sorunların çözümü de ancak örgütlü mücadele ile çözümlenebilecek<br />
boyutlardadır.<br />
Mesleğini bilen onu halkın hizmetinde kullanan inşaat<br />
mühendislerinden, ülkesinin her işini yapabilecek<br />
nicel ve nitel gücü olan teknik elemana; kalkınmamızın<br />
ve gelişmememizin denetiminden meslek düzeyimizin<br />
geliştirilmesine, ülke meslek ve meslektaş<br />
sorunlarının çözümüne kadar, amaç iş ve eylemleri<br />
gerçekleştirmek için çaba harcamaya devam etmeliyiz.<br />
Evrensel medeniyetimizin devam etmesi inşaat mühendislerinin<br />
var olmasıyla mümkündür.<br />
Sevgilerimizle….<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong> 3
Şubeden<br />
2 Eylül <strong>2008</strong><br />
İzmir İlindeki okullar ve hastanelerin<br />
yapısal durumlarıyla ilgili olarak<br />
NTV televizyonu ile Cumhuriyet<br />
ve Milliyet Gazetelerinde Şube<br />
Başkanımız Ömer Zafer ALKU’nun<br />
yazıları yayınlandı. Bu demeçlerde<br />
İzmir’deki resmi dairelerin, özellikle<br />
okullar ve hastanelerin güçlendirilmesinin<br />
gerekliliği vurgulandı.<br />
Yaklaşık 3600 adet okul binasından<br />
sadece 24 tanesinde güçlendirme<br />
yapılmasının eksikliği ve<br />
yanlışlığı dile getirildi.<br />
5 Eylül <strong>2008</strong><br />
genç-İMO güz dönemi ilk toplantısını<br />
yaptı. Toplantıda Mühendislik<br />
fakültelerinin öğrenime başlamasıyla<br />
okullarda yapılacak çalışmalar,<br />
toplantılar programlandı.<br />
Okul ve sınıf temsilciliklerinin seçimi<br />
için gerekli ön çalışmaların<br />
yapılması kararlaştırıldı. Ayrıca<br />
Ankara’da yapılacak öğrenci kurultayı<br />
hakkında bilgilenildi.<br />
8 Eylül <strong>2008</strong><br />
İzmir’deki kaçak yapılaşmalarla ilgili<br />
olarak Şube Başkanımız Ömer<br />
Zafer ALKU İzmir Life Dergisine<br />
demeç verdi.<br />
12 Eylül <strong>2008</strong><br />
• İMO 2. Danışma Kurulu Ankara’da<br />
“İMO Yetkinlik Belgelendirme<br />
Yönetmeliği Taslağı” gündemiyle<br />
toplandı. Gündemin dilekler<br />
kısmında ise SİM yönetmeliği ve<br />
uygulamalarında karşılaşılan sorunlar<br />
şube temsilcileri tarafından<br />
dile getirildi. Şubemizce yapılan<br />
öneri doğrultusunda; yönetmelik<br />
ve uygulamalarında görülen eksikliklerin<br />
giderilmesi amacıyla,<br />
tek gündem maddesi SİM yönetmeliği<br />
olan ve şubelerin katılımıyla<br />
ortak bir toplantının acilen yapılması<br />
uygun görüldü.<br />
13 Eylül <strong>2008</strong><br />
• Danışma Kuruluna katılan Şube<br />
Yönetim Kurulu üyelerimiz ve danışma<br />
kurulu üyelerimizle birlikte<br />
Ankara Tandoğan’da yapılan 12<br />
Eylül’ü telin mitingine katılındı.<br />
• İzmir’de yapılan 12 Eylül telin mitingine<br />
<strong>TMMOB</strong> İzmir İl Koordinasyon<br />
Kurulu bileşenleriyle birlikte<br />
katılındı.<br />
22 Eylül <strong>2008</strong><br />
• Dokuz Eylül Üniversitesi Mühendislik<br />
Fakültesi’nin 40. Kuruluş Yıldönümü<br />
törenine katıldık. Törende<br />
Fakültenin İnşaat Bölümünün<br />
ilk öğrencilerine Dekanlık ve Şube<br />
Yönetim Kurulumuz adına plaket<br />
verildi. Fakültenin eski ve yeni yöneticileri<br />
ile ilk öğrencileri kuruluş<br />
dönemi ve sonraki yıllara ait anılarını<br />
anlattılar.<br />
• 22-25 Eylül <strong>2008</strong> tarihleri arasında<br />
beş gün sürecek olan Eylül<br />
<strong>2008</strong> Meslekiçi Eğitim Kursları<br />
başladı. Kurs sonunda yapılan sınava<br />
katılıp başarılı olan 22 üyemiz<br />
sınav başarı belgesi almaya<br />
hak kazandı.<br />
24 Eylül <strong>2008</strong><br />
İşyeri temsilcileri ortak toplantısı<br />
yapıldı.<br />
25 Eylül <strong>2008</strong><br />
• Şubemiz sekreterliğinde yürütülen<br />
<strong>TMMOB</strong> İzmir Kent Sempozyumunun<br />
11. hazırlık toplantısı<br />
Şubemizde yapıldı.<br />
• Üyemiz İnş. Müh. Hasan AYDIN’ın<br />
sunduğu “İzmir Metrosu Özelinde<br />
Zayıf Zeminlerde Kullanılan Tünel<br />
Açma Yöntemleri” adlı proje tanıtım<br />
seminerlerimizin ilki yapıldı.<br />
26 Eylül <strong>2008</strong><br />
Şube Yönetim Kurulu Sekreter<br />
Üyemiz Tahsin VERGİN Devlet Demiryolları<br />
3. Bölge Müdürü İnş.<br />
Müh. Sabahattin Eriş’le görüştü.<br />
4<br />
Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong>
Yapılan görüşmede önümüzdeki<br />
dönem eğitim ve seminerlerde<br />
demiryolları üzerine etkinlikler<br />
yapılması ve demiryollarına teknik<br />
geziler düzenlenmesi kararlaştırıldı.<br />
6 Ekim <strong>2008</strong><br />
genç-İMO Ege Üniversitesi İnşaat<br />
bölümüne bu yıl kayıt yaptıran<br />
öğrencilerle tanışma toplantısı<br />
düzenledi. İnşaat bölümü 1. sınıfların<br />
“İnşaat Mühendisliğine Giriş”<br />
dersinde yapılan bu toplantıda,<br />
öğrencilere inşaat mühendisliği<br />
ve İnşaat Mühendisleri Odası<br />
amaçları ve çalışmaları anlatıldı.<br />
öğrenci üyelerle ortak toplantı<br />
yapıldı. Toplantı sonucunda adı<br />
geçen ilçelerde toplam 130 muhtarla<br />
yüzyüze görüşme yöntemiyle<br />
anket çalışması planlandı.<br />
• İnşaat Yüksek Mühendisi Erhan<br />
KARAESMEN’in sunduğu “Türk ve<br />
Anadolu Yapı Sanatının Tarihsel<br />
Gelişmesi ve Koca Sinan’da Doruğa<br />
Ulaşması” adlı seminer geniş<br />
bir katılımla ilgi ile izlendi.<br />
Şubeden<br />
“Gördes Barajı” na teknik gezi<br />
düzenlendi. Öğleden önce Salihli<br />
yakınlarındaki Sard Antik Kenti<br />
harabeleri gezildi.<br />
Baraj teknik gezisinde Şantiye Şefi<br />
İnş. Müh. İbrahim Uslu tarafından<br />
kapsamlı bir brifing verildi (Bu brifinge<br />
ait sunum sitemizden temin<br />
edilebilir.) Bu Geziye 85’i öğrenci<br />
olmak üzere toplam 190 kişi katıldı.<br />
Teknik gezi için destek veren<br />
DSİ 2. Bölge Müdürlüğü yetkililerine<br />
ve Sard harabelerinin tanıtımını<br />
yapan üyemiz İnş. Müh. Muammer<br />
Dalgıç’a teşekkür ederiz.<br />
11 Ekim <strong>2008</strong><br />
• genç-İMO toplantısı yapıldı. Yapılan<br />
çalışmalar değerlendirilerek<br />
önümüzdeki dönemde “Mesleğimiz<br />
ve İMO” etkinliğinin yapılması<br />
ve genç-İMO sitesinin (www.gencimo.org)<br />
aktif hale getirilmesi kararlaştırıldı.<br />
13 Ekim <strong>2008</strong><br />
• genç-İMO Dokuz Eylül üniversitesi<br />
inşaat bölümüne bu yıl kayıt<br />
yaptıran öğrencilerle tanışma<br />
toplantısı düzenledi. İnşaat bölümü<br />
DEÜ Konferans salonunda yapılan<br />
bu toplantıda, öğrencilere<br />
inşaat mühendisliği ve İnşaat Mühendisleri<br />
Odası amaçları ve çalışmaları<br />
anlatıldı.<br />
9 Ekim <strong>2008</strong><br />
• İlçe temsilcilikleri ortak toplantısı<br />
yapıldı. Bu toplantıda Kasım ve<br />
Aralık ayları içersinde proje kontrolleri<br />
sırasında betonarme ve<br />
statik bilgisayar hesap programlarının<br />
kullanımında dikkat edilecek<br />
hususlar konusunda şubemizce<br />
kurs verilmesi kararlaştırıldı.<br />
• <strong>TMMOB</strong> İzmir Kent Sempozuyumu<br />
çalışmaları kapsamında<br />
Konak, Bornova, Buca, Karşıyaka<br />
ilçelerinde görevli Muhtarlarla yapılacak<br />
anket çalışması için İnşaat<br />
Mühendisleri Odası, Şehir Plancıları<br />
Odası ve Peyzaj Mimarları<br />
Odası İzmir Şubeleri yetkilileri ve<br />
anket çalışmasında görev alacak<br />
• Ankara’da yapılan <strong>TMMOB</strong> 40.<br />
Dönem 1. Danışma Kurulu toplantısına<br />
şube yönetim kurulu üyemiz<br />
Aydın NOGAY katıldı.<br />
12 Ekim <strong>2008</strong><br />
Şubemizce düzenlenen Teknik<br />
Gezi programları çerçevesinde<br />
• Şubemiz 40. Dönem Yönetim Kurulunda<br />
görev yapan Yönetim Ku-<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong> 5
Şubeden<br />
rulu Sekreteri Jale ALEL, Sayman<br />
Üye A. Fuat GÜNAK, Yönetim Kurulu<br />
üyeleri Ali İhsan ARGIT ve K.<br />
Abidin ÖZTÜRK ile Şube Sekreterliği<br />
görevinden ayrılan Vedat<br />
YORULMAZEL’e yaptıkları başarılı<br />
çalışmalar, odamıza sağladıkları<br />
kazanımlar için teşekkür etmek<br />
amacıyla plaket verildi.<br />
14 Ekim <strong>2008</strong><br />
İzmir Valiliğine yazdığımız yazı ile<br />
Valilikçe düzenlenmesini istediğimiz,<br />
binaların güçlendirilmesine<br />
yönelik bir danışma kurulu kurulması<br />
talebimiz doğrultusunda,<br />
İzmir Valiliği Kriz Merkezi yönetimince<br />
oluşturulan danışma<br />
kurulunun ilk toplantısına Şube<br />
Yönetim Kurulu Sekreter Üyemiz<br />
Tahsin VERGİN ve Afet Komisyonu<br />
üyemiz Birol BORA katıldılar.<br />
15 Ekim <strong>2008</strong><br />
genç-İMO Celal Bayar üniversitesi<br />
inşaat bölümüne bu yıl kayıt yaptıran<br />
öğrencilerle tanışma toplantısı<br />
düzenledi. Geniş katılımla yapılan<br />
bu toplantıda, öğrencilere inşaat<br />
mühendisliği ve İnşaat Mühendisleri<br />
Odası amaçları ve çalışmaları<br />
anlatıldı.<br />
17 Ekim <strong>2008</strong><br />
• Ege Üniversitesi Mühendislik<br />
Fakültesi Mezuniyet Törenine<br />
katıldık. Törende dereceye giren<br />
İnşaat Mühendisliği Bölümü öğrencilerine<br />
Şube Başkanımız Prof.<br />
Dr. Ömer Zafer ALKU tarafından<br />
ödülleri verildi.<br />
• Yeni mezun üyelerimiz için düzenlediğimiz<br />
eğitim programları<br />
çerçevesinde “Mesleğimiz ve İMO”<br />
adlı semineri Yönetim Kurulu üyemiz<br />
Aydın NOGAY ve Üyemiz Gülşen<br />
IŞIK verdiler. Mesleğimizin,<br />
odamızın, çalışma alanlarımızın<br />
ve örgütlenmemizin anlatıldığı ve<br />
tartışıldığı bu seminere öğrenci ve<br />
yeni mezun toplam 87 kişi katıldı.<br />
Seminer sonrası kokteyl verildi.<br />
18 Ekim <strong>2008</strong><br />
Çine Barajı’na teknik gezi düzenlendi.<br />
Gezide verdikleri destek için<br />
DSİ 21. Bölge Müdürlüğü yetkililerine<br />
teşekkür ederiz.<br />
22 Ekim <strong>2008</strong><br />
İşyeri Temsilcilerimizle ortak toplantı<br />
düzenlendi. Geçen dönem<br />
başladığımız işyerlerinin tanıtım<br />
programına bu yıl da devam edilmesi<br />
kararlaştırıldı. Ayrıca İş Güvenliği<br />
konusunda eğitim programı<br />
düzenlenmesi ve Dünya Su<br />
Gününde DSİ – İZSU ile birlikte<br />
İzmir Su sorunlarının tartışılacağı<br />
bir “İzmir Su Paneli” düzenlenmesi<br />
kararlaştırıldı.<br />
23 Ekim <strong>2008</strong><br />
Perşembe etkinliklerimizden olan<br />
“Deprem Yönetmeliğinde Doğrusal<br />
Olmayan Yöntemler” adlı seminer<br />
İMO Meslekiçi Eğitim Komisyonu<br />
Başkanı Prof. Dr. Zekai Celep<br />
tarafından sunuldu.<br />
25-26 Ekim <strong>2008</strong><br />
Değerli Hocamız Prof. Dr. Sıracettin<br />
BİLYAP anısına düzenlediğimiz<br />
ve geleneksel hale gelen satranç<br />
turnuvasının 8.si Halkapınar Kapalı<br />
Spor Salonunda yapıldı.<br />
27 Ekim <strong>2008</strong><br />
İzmir Kent Sempozyumunun 12.<br />
toplantısı <strong>TMMOB</strong> İzmir İKK bileşenleri<br />
ile yapıldı. Bu toplantıda<br />
çalışmaların 10 Kasıma kadar son<br />
haline getirilmesi kararlaştırıldı.<br />
30 Ekim <strong>2008</strong><br />
• Afet Komisyonu toplantısı yapıldı.<br />
Bu toplantıda Valilikte yapılacak<br />
Kriz Masası danışma kurulu<br />
toplantısına odamız görüşü olarak<br />
götürülecek konular üzerinde<br />
çalışma yapmak için görevlendirmeler<br />
yapıldı. Valilik danışma kurulu<br />
toplantısında özellikle “yaşlanmış<br />
ve depreme hazır olmayan<br />
binalara ne yapılmalı” konusunda<br />
bir panel yapılması konusunda ısrarlı<br />
olunması önerildi.<br />
• İzmir Kent Sempozyumu hazırlık<br />
çalışmaları çerçevesinde Şubemizce<br />
sunum yapacak üyeler ortak<br />
toplantısında kararlaştırılan<br />
“İzmir Ulaşımı ve Geleceği” adlı<br />
panelin hazırlık çalışmasının ilk<br />
toplantısı yapıldı. Bu toplantıda<br />
Üyelerimiz, Sibel Börekçioğlu, Osman<br />
Berk, Ilgaz Candemir, Abdullah<br />
İncir, Veli Akçaoğlu, Aydın Nogay,<br />
Perviz Ahmetzade, Prof. Dr.<br />
Adnan Akyarlı, Yard. Doç. Dr. Serhan<br />
Tanyel ve Demiryolları 3. Bölge<br />
Müdürü Sabahattin Eriş’ten<br />
oluşan bir yürütme kurulu oluşturulması<br />
ve 07 Kasım <strong>2008</strong> Cuma<br />
saat 15.00 de İMO da bir toplantı<br />
yapmaları kararlaştırıldı.<br />
6<br />
Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong>
Şubeden<br />
15 Aralık <strong>2008</strong> tarihinde, mesleğinde 50, 40 ve 25. yılını<br />
dolduran üyelerimize plaket töreni düzenlenecektir.<br />
Üyelerimizi kutlar, sağlıklı nice yıllar dileriz.<br />
“Ortak olmak her sevince<br />
Her derde kedere<br />
Ve yürümek ömür boyu<br />
Beraberce el ele”<br />
Şubemiz kayıtlarına göre Meslekte 50, 40 ve 25. yılını<br />
dolduran üyelerimizin listesi aşağıda bulunmaktadır.<br />
Listedeki üyelerimizin plaketleri hazırlanarak, Şubemiz<br />
kayıtlarındaki adreslerine yazılı davet gönderilecektir.<br />
Listede herhangi bir yanlışlık görülmesi durumunda<br />
Şubemize telefonla bilgi verilmesini rica ederiz.<br />
Telefon : 462 56 55<br />
e-posta : imoizmir@imoizmir.org.tr<br />
SİCİL ADI SOYADI<br />
3011 MÜNİR KOÇAK<br />
3050 ÖZER ERDENİZMENLİ<br />
3054 OKTAY ÖZDEN<br />
3087 AYHAN PAKER<br />
3094 İLHAN ŞENER<br />
3145 OKTAY EROKAY<br />
3159 ÖZDEMİR ERKMEN<br />
3178 KAMURAN ALTINTAŞ<br />
3194 M. HADİ ÖZGÜRKAN<br />
3233 RAHMİ ŞEN<br />
3348 BERSÜL BERKSOY<br />
3460 AHMET ADİL DEMİRYÜREK<br />
3612 ATİLLA ERTEN<br />
3962 MUSTAFA YILMAZ İZMEN<br />
4028 ÖZDEMİR KARABABA<br />
4862 ENGİN KÜÇÜKÖZER<br />
13730 MUSTAFA KEMAL ÖZKAN<br />
SİCİL ADI SOYADI<br />
5688 AHMET İSAM ULUŞANS<br />
5766 OKAN GÖZEN<br />
5788 TUNCER SERTELLİ<br />
5791 BÜLENT OMAY<br />
5810 ŞEVKİ RASİN ALCA<br />
5853 VELİ AKÇAOĞLU<br />
5855 ŞÜKRÜ SEPİL<br />
5877 HALİS ACAR<br />
5951 ATİLLA TANSEL<br />
5961 İHSAN KEYİK<br />
5966 İRFAN KIRSOY<br />
5981 KAYA SERDAROĞLU<br />
5984 BEKİR YILDIZ<br />
6009 ENVER GÜNDAY<br />
6020 CAN ÖZKAYNAK<br />
6035 SÜLEYMAN KÖKSAL BAYDERE<br />
6036 İSMAİL ÜNAL AYVAZ<br />
6066 H. İBRAHİM KARAOĞLU<br />
6136 YILMAZ TANSU<br />
6199 ORHAN YÜKSEL<br />
6212 KAMİL SANCAR<br />
6248 NUH KESKİNEĞE<br />
6561 MUSTAFA YAŞAR<br />
6698 ADİL ÜNAL<br />
6785 BERAT KARABAY<br />
6816 ORAL AKSU SARIHAN<br />
6876 H. TEKİN GÖKTÜRK<br />
7132 YAVUZ AKINCI<br />
7211 İRFAN BERBEROĞLU<br />
7497 URAL ERGİN<br />
7606 HAMDİ TAYFUN KEPSUTLU<br />
7627 MUZAFFER KAYABAŞI<br />
7910 RAŞİT YILMAZ<br />
9320 ZEKERİYA TANIK<br />
23009 TEVFİK KALAY<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong> 7
Şubeden<br />
SİCİL ADI SOYADI<br />
14075 TURGUT KAYA<br />
19260 LEVENT ÇELİK<br />
21152 ERTUĞRUL ZEKİ GÜRSES<br />
28975 SERHAN MENTEŞE<br />
29013 SÜLEYMAN SÜHA ATASOY<br />
29047 DİNÇER ÇALIŞKAN<br />
29204 M. AYDIN GÜLLÜ<br />
29217 SERAP KAHRAMAN<br />
29218 ŞABAN MELİH RODOPLU<br />
29222 FEYYAZ SUNGUR<br />
29223 GÜVENÇ TUNCER<br />
29227 SERAY ZÜNBÜLCAN<br />
29241 FATMA DÜNDAR<br />
29277 USAME İSKİFOĞLU<br />
29325 FAHRETTİN KAÇAR<br />
29373 MEHMET EMİN GEÇER<br />
29378 DEVRİM KALKAR<br />
29406 CİHAN SAYAR<br />
29443 RAGIP NADİR YÜZGEÇ<br />
29446 SEDAT HACIRAİFOĞLU<br />
29458 BESİM ÜNER<br />
29462 GÜRGANİ SÖZER<br />
29480 YURDAER KANTAR<br />
29489 CELAL KOLOĞLU<br />
29498 DİLEK PINAR<br />
29556 OSMAN BAFRALI<br />
29587 RECEP ÜMİT DURMAZ<br />
29636 KAMİL KAYA<br />
29663 ŞEVKET ALTINİŞ<br />
29665 HÜSEYİN ÇAPKINOĞLU<br />
29666 CAN DOĞANCAN<br />
29667 YONUS EMRE ŞENAKIN<br />
29669 İBRAHİM CEYHANLI<br />
29699 NURTEN DURMAZ (ERBAŞ)<br />
29730 TAHSİN KESERER<br />
29740 SERDAR ÇOLPAN<br />
29752 HÜSEYİN FAİK GÜNGÖR<br />
29754 YAVUZ ÖZER<br />
29764 MEHMET BİLDİŞ<br />
29772 TURHAN KOCA<br />
29782 ULVİYE AKÇAY<br />
29837 CELALETTİN KÖSEOĞLU<br />
29854 LATİFE SERAP HELVACIZADE<br />
29856 SELAHATTİN YALÇIN<br />
29857 İLHAN SEBATİ YOLAL<br />
29858 ATANUR YILMAZ<br />
29860 HIDIR ALİ ZERAY<br />
29872 TURGAY TANYÜ<br />
29904 NAİL ORAL<br />
29914 SÜLEYMAN ÖZMEN<br />
29942 UFUK AKYURT<br />
29943 HAKAN DEMİRER<br />
29945 HASAN RECEP GÜLBAHARLI<br />
29948 GÜVEN ABDİ SUN<br />
29994 ORHAN BALA<br />
29996 ERTUĞRUL BAŞOĞLU<br />
30029 MUSTAFA GÜRHAN EDREMİTLİOĞLU<br />
30030 EKREM DOĞAN<br />
30034 SELÇUK TÜRKEL<br />
30037 MUHAMMET SAYIM ULUTAŞ<br />
30078 YUSUF ŞENOL<br />
30090 AYTÜRK AKYÜREK<br />
30112 KAMİL YILMAZ<br />
30142 LEVENT AKDİL<br />
30144 MEHMET KOCABAŞ<br />
30145 SİNA KUTLUĞ<br />
30162 SEDAT ERDEM<br />
30163 GÖKHAN TİLKİOĞLU<br />
30202 HASAN TURUT<br />
30226 ARDAHAN DİNÇER<br />
30228 KADİR HÜSEYİN EROĞLU<br />
30230 MEHMET BÜLENT GÜNEŞ<br />
30232 MİTAT KALE<br />
30236 HURŞİT USLU<br />
30296 AYDIN BALCI<br />
30298 İBRAHİM HALİL COŞKUN<br />
30299 BENAY ÇEÇEN<br />
30300 İSMET DURNABAŞ<br />
30304 AYHAN HEKİMOĞLU<br />
30305 NİHAL ATAKÖY<br />
30306 ASLAN SEDAT ÖZYATIK<br />
30353 AHMET CAN ÇALIK<br />
30360 LEVENT BİLGE<br />
30362 IŞIL TÜTÜNCÜOĞLU<br />
30363 SALİHA KÖROĞLU<br />
30377 FİKRET REİS<br />
30379 MOLLA GÜRANİ KOÇ<br />
30380 RAMAZAN SAYIM<br />
30385 ULVİ ANIL<br />
30393 ULVİ HADIMLI<br />
30429 RECEP SONGÜR<br />
30439 FETTAH BAYDAR<br />
30440 YAVUZ ŞİBİL<br />
30477 VOLKAN TAFTAF<br />
30512 ÜLKÜ KETENCİ<br />
30515 AYŞE DİLEK DEMİROĞLU<br />
30557 HÜSEYİN MAHİR YAZICI<br />
30659 NİLSER YÜCEL<br />
30695 BİNNUR CURA<br />
30697 ADNAN NACİ GÜLER<br />
30699 RAMAZAN KORKMAZ<br />
30763 MUHARREM TARKIN<br />
30881 HAKAN ATAKÖY<br />
30916 NURETTİN DOĞAN<br />
30977 DUYGU ÖZER<br />
30998 HAŞMET KARASU<br />
31151 ŞEFİKA SEYHAN HAS<br />
31153 OSMAN YALÇINDAĞ<br />
31205 KAYA PEKER<br />
31302 SEZGİN SAYDAM<br />
31465 ALAADDİN AŞUT<br />
31628 ZEKAYİ ÇELİK<br />
31920 TAHİR AKKAN<br />
32338 UFUK AYKOL<br />
32530 MEHMET DOĞAN SARAÇOĞLU<br />
32800 ADNAN ADIGÜZEL<br />
32806 GÜLDEN DENLİ<br />
32838 SADIK ÖNDER<br />
33091 İLKER NEZİH SELÇUK<br />
33849 AKIN CELAL İNAN<br />
35132 SÜREYYA ALPTEKİN<br />
35225 MİTHAT CANDABAKOĞLU<br />
35400 HAKAN CELAL ÇEÇEN<br />
36897 MEHMET CEMALETTİN KESTİK<br />
37783 SEVİL GÜNGÖR<br />
42957 ALİ RIZA EĞİLMEZ<br />
43902 HÜSEYİN YALÇIN ŞAN<br />
45293 FİLİZ ZORLU<br />
45704 NİHAT SARICAN<br />
50036 MUSTAFA ÖZKAN<br />
58214 SEMA ELEKLER<br />
8<br />
Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong>
Şubeden<br />
ARALIK <strong>2008</strong> ETKİNLİKLERİMİZ<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong> 9
Şubeden<br />
KAMUDA ÇALIŞAN MÜHENDİS ve MEMURLARIN SENDİKAL HAKLAR<br />
MÜCADELESİ İLE YÖNETENLERİN ENGELLEME TAKTİKLERİ VE<br />
TRUVA ATLARI …<br />
İnş. Müh. Aydın NOGAY<br />
İMO İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi<br />
“…işveren devlet, sarı sendikaların, sendika üye<br />
aidatlarını % 100 artırılmasını istemesinin dışında,<br />
ücret artışlarında % 3-5’lere razı olan YENİ YENİ<br />
sendika ağalarıyla, kamu emekçilerini teslim almaya<br />
devam etmektedir.”<br />
1990 yılından bugüne kamuda çalışan memur ve mühendislerin<br />
sendikal hak ve özgürlüklerinin kabul ettirilmesi<br />
mücadelesinde hep iki kesimle karşı karşıya<br />
gelindi.<br />
Bunların bir kesimi,<br />
Kaynak dağılımında ve kamuda çalışan mühendis ve<br />
memurların kaderi üzerinde tek söz ve karar sahibi olmak<br />
isteyen ve bugüne kadar olan, bu ülkenin nüfusunun<br />
% 20 sini oluşturup, milli gelirin % 55 ‘ıni götüren<br />
yerli ve yabancı varlıklı kesimler (yani İşbirlikçi büyük<br />
burjuvazi) ve bunların siyasi sözcüleriydi.<br />
Kamuda toplu sözleşmeli çalışma düzenine geçilmesini<br />
isteyen memur ve mühendisler; “hak verilmez<br />
alınır, haklar ve özgürlükler eğer uğrunda mücadele<br />
edilirse vardır” anlayışıyla, her türlü baskı ve<br />
sürgün tehdidine rağmen, mücadelesini sürdürürken,<br />
Bir diğer kesim de vardı ki, onlar da hep işveren devlet<br />
gibi konuşuyor, mücadelenin önemli dönüm noktalarında<br />
hep bir bölen olarak sendikal mücadelenin<br />
karşısında duruyorlardı.<br />
Bunlar “Kamusen” adını almadan önce, “vakıf”tılar.<br />
Çünkü o gün ki yasalarla memurların sendikalara üye<br />
olamayacağını söylüyor ve siyasi iktidarlardan önce<br />
bunlar, memurlara sendikal örgütlenme yasağı koyuyordu...<br />
Kamu çalışanları Mayıs 1990 da ilk sendikalarını kurup<br />
kitleselleşmeye ve mücadeleyi yükseltmeye başladığı<br />
günlerde, onlar dergilerinde;<br />
*“Memurların Sendika Kurma Hakkı Yoktur”(Kamu<br />
Çalışanları Dergisi Sayı: 11 Sayfa10)<br />
* Sendikal hak için ise, “sadece memurlar böyle bir<br />
haktan mahrumdur” (Kamu Çalışanları Dergisi Sayı<br />
12 Sayfa: 3 ) dediler.<br />
* Sonra da “Anayasamızda ve yasalarımızda memura<br />
sendika kurma hakkı verilmediği için; kurulan sendikaların<br />
tamamı yasalar önünde illegal durumdadır. Biz<br />
memurlarımızı maceraya atmamak için, kanun çıkıncaya<br />
kadar kanunsuz sendika kurmayı uygun bulmadık<br />
ve memurlarımıza da tavsiye etmiyoruz” diyordu,o<br />
zamanın konfederasyon başkanı Ali IŞIKLAR ( Kamu<br />
Çalışanları Dergisi Sayı 13, Sayfa:4 )<br />
Onlar uygun bulmadı ama kamu çalışanları birçok<br />
işkolunda sendikalarını kurdular, binlerce memur<br />
ve mühendis de o sendikalara üye oldu.Üstelik birçok<br />
eylem ve etkinlik de gerçekleştirerek meşruluklarını<br />
dosta düşmana herkese gösterdiler.<br />
Bunun yanında eylem ve etkinlikler sonucu kamu<br />
çalışanları ile görüşmek zorunda kalan hükümet<br />
yetkililerini de uyarmaktan kendilerini alamıyorlardı<br />
bu kesimin yöneticileri.<br />
Şöyle ki,<br />
“hükümetin, söz konusu illegal kuruluşları hem de<br />
protokol prosedürü içerisinde kabul ederek, sanki<br />
bunları legal sendikalarmış gibi lanse etmesini,<br />
devlet eliyle hukuk dışılığa bir özendirme olarak<br />
görüyor, bu anlayışın yaygınlaşmasından endişe<br />
duyuyoruz” diyorlardı, Kamu Çalışanları Dergisi sayı<br />
14, Sayfa 5, 15 Şubat 1992 tarihinde.<br />
Kamu Çalışanlarının örgütlenme mücadelesinin önünde<br />
siyasi iktidarların baskı, sürgün, sendika kapatma<br />
gibi uygulamaları ile kendisini vakıf olarak adlandıranların<br />
her türlü çarpıtmaları, Kamu Çalışanlarının sendikal<br />
hak ve özgürlük mücadelesini engelleyememişti,<br />
Bu gidişat engellenmeliydi. Kim bu gelişmelerden<br />
rahatsız oluyorsa, işte o güçler, hemen karşı bir örgütlülük<br />
yaratıp, kamu çalışanların güçlerini bölmeli<br />
ve hareketi kendi denetimleri altına almalıydı.<br />
Çünkü yasa dışılık suçlamaları, memurlara korku<br />
salmak çabaları, memurların sendikalarda örgütlenmesini<br />
engelliyemiyordu.<br />
Bir anda; “kanunsuzluk”, “illegallik “ açıklamaları ve ithamları<br />
unutuldu “Anayasa değişmeli”, “kanunlar değişmeli”<br />
diyenler, o güne kadar söylediklerinin hepsini<br />
yuttular ve Türk Kamusen’i bir gecede tek tip program<br />
ve tüzükle kurdular.<br />
Ve o günün Türk Kamusen Genel Başkanı Ali IŞIKLAR<br />
şöyle demeye başladı. “O günün şartlarında sendika<br />
kurmamız mümkün değildi. Zaten yeterince mağdur<br />
olan memurları kanunsuz yollara iterek daha<br />
da kötü durumlara sokmamak için sendikamızı<br />
kurmadık.” (Kamu Çalışanları Dergisi Sayı 20, Sayfa:<br />
23)diyenler eski söylediklerini unutmuş gözüküp,<br />
sendikalarının nasıl yasal kuruluşlar olduğunu anlatmaya<br />
koyuldular. Tüm bunlar da yetmedi, “Biliyorsunuz<br />
memur sendikaları kurulduğu günlerde bazı<br />
10<br />
Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong>
Şubeden<br />
yöneticiler ve valiler “sendika yasal değildir, kapatın<br />
bunları” diye ihbar etmeyi de ihmal etmediler<br />
(Kamu Çalışanları Dergisi Sayı: 32, Sayfa: 48) sanki<br />
aynı o sözleri kendileri de söylememiş gibi...<br />
Kamu emekçileri sendikalarını kurduğunda,<br />
Siyasi iktidar “sendikalar yasadışıdır” diyordu.<br />
Arkasından Türk Kamu Sen yöneticileri’ de “sendikalar<br />
yasadışıdır” diyordu.<br />
Siyasi iktidar mücadeleler sonucu sendikaları tanımak<br />
zorunda kaldı,<br />
Ardından Türk Kamu-Sen kuruldu.<br />
Kamu emekçileri Toplu Sözleşme hakkımız var diyordu.<br />
Birçok Belediye KESK’e bağlı Tüm Bel-Sen’le<br />
Toplu Sözleşme İmzalıyor. Ona göre ücret alıyordu.<br />
Bu süreçte siyasi iktidar, mücadelenin önünü kesmek<br />
uluslararası sözleşmelere göre kamu emekçilerinin<br />
var olan toplu sözleşme ve grev hakkını kullandırmamak<br />
için toplu sözleşme ve grev hakkını içermeyen<br />
4688 sayılı sendika yasasını gündeme getirdiğinde ise<br />
bu sendikanın yöneticileri işi gücü bırakarak, binlerce<br />
memurun örgütlenmesini yasaklayan, toplusözleşme<br />
ve grev hakkını içermeyen yasakçı sahte sendika yasasının<br />
kabul edilmesi için mecliste çaba sarf etti. Başlarında<br />
da Ali IŞIKLAR Türk Kamu-Sen hala Anayasa “toplu<br />
görüşmeden bahsediyor diye” “toplu sözleşme hakkımız<br />
yoktur” demeye devam ediyor.<br />
Kamu çalışanları bir çok kez iş bırakarak meydanlara<br />
çıkıyor. Kimisinde yargı süreci yaşanıyor bir kısmında<br />
grev hakkımız tescil ettiriliyor. Türk Kamu–Sen hala<br />
grev hakkımız yok diyordu.<br />
Meclisin kabul ettiği uluslararası sözleşmelere uygun;<br />
örgütlenme, toplu sözleşme ve grev haklarımızı içeren<br />
uyum yasalarının yapılmasını istemek ve onun<br />
için mücadele etmek yerine, yasakçı sahte sendika<br />
yasasının genel kurulda kabul edilmesi için çalışanlar<br />
da bunlardı.<br />
Varlık nedenleri gereği bu güne kadar sendikal hak ve<br />
özgürlüklerin elde edilmesi ve geliştirilmesi adına “hareketi<br />
bölmenin dışında” hiçbir şey yapmayanlar.<br />
Şimdi Güya kamuda çalışan memur ve mühendislerin<br />
hak ve özgürlükleri için işverenle masaya oturuyor.<br />
Kamu emekçileri adına görüşme yapıyor…<br />
Fiili ve meşru bir mü cadele anlayışıyla kurulan sendikalarla<br />
haklar savunuldu geliştirildi.<br />
Sendikalar meşrulaştı. Fakat iş toplu sözleşme masasına<br />
işveren devleti oturtmaya gelince güç yetmedi.<br />
Bu süreçte, kamu emekçilerinin hukuki alanda meşruiyetlerini,<br />
“uluslararası sözleşmelerin Anayasanın 90.<br />
Maddesine göre TBMM inde usulüne uygun olarak kabul<br />
edilmesi sağlıyordu. 87, 98 ve 151 sayılı İLO sözleşmeleri<br />
ile evrensel haklar sen dikal mücadelemizde<br />
siyasi iktidarlarca görülmek istenmese de fiili ve meşru<br />
mücadele süreci, işveren devletin temsilcilerine bu<br />
sözleşmelerin varlığını kabul ettirdi.<br />
AİHM ‘sinde kazanılan davalar bu güne kadar mücadele<br />
ile hareketi bir aşamaya getirenlerin haklılığının<br />
somut göstergeleridir. Birilerinin de hangi<br />
safta olduğunun göstergesi.<br />
Bugün gelinen noktada ise, geçmişte söylendiği<br />
gibi;<br />
Uluslararası sözleşmelere göre, Kamu emekçilerinin<br />
toplu sözleşme ve grev haklarının var olmasına<br />
rağmen, siyasi iktidarların sınıfsal siyasi tercihleri<br />
ve kamu emekçilerinin de bu hakkı kullanacak örgütlülüğe<br />
ve mücadele azmine sahip olmamaları nedeniyle<br />
toplu sözleşmeli çalışma düzenine geçilememektedir.<br />
Kamu Emekçilerinin Anayasa ve uluslararası sözleşmelerde,<br />
toplu sözleşme ve grev haklarını görmezden<br />
gelen hükümetler; kamu emekçilerini 4688<br />
sayılı ya sanın çizdiği dar çerçeve içerisine çekmekte, ve<br />
sarı sendikalarla al gülüm ver gülüm anlayışı ile kamu<br />
emekçilerini oyalamakta, işveren devlet, sarı sendikaların,<br />
sendika üye aidatlarını % 100 artırılmasını istemesinin<br />
dışında, ücret artışlarında % 3-5 lere razı olan<br />
YENİ YENİ sendika ağalarıyla, kamu emekçilerini teslim<br />
almanın keyfini, rahatlığını yaşamaktadır.<br />
“TOPLU SÖZLEŞME VE GREV HAKKININ KULLANIL-<br />
MASI” VE AİHM KA RARLARI<br />
Gaziantep Belediyesi ile KESK’e bağlı Tüm Bel Sen arasında<br />
1993 yılında yapılan toplu sözleşmenin uygulanmaması<br />
nedeni ile iç hukuk tüketilmiş ve AİHM’e<br />
başvurulmuştu. AİHM’in 34503/97 sayılı Demir ve<br />
Baykara-Türkiye davasında 21 Kasım 2006 günü<br />
verdiği kararında, yapılan top lu sözleşmenin İLO sözleşmeleri<br />
uyarınca kabul edilmesi ve gereğinin yerine<br />
getirilmesi belirtilmiş olup, Türkiye AİHS’in 11. maddesini<br />
ih lalden mahkum edilmiştir.<br />
1-Bu karardan sonra kamu emekçilerinin toplu pazarlık<br />
hakkının varlığı veya yokluğu tartışması bitmiştir.Toplu<br />
sözleşme hakkının varlığı AİHM tarafından<br />
tescil edilmiştir.<br />
2000’li yılların başlarında İstanbul Boğaz Köprüsü gişelerinde<br />
çalışan KESK’e bağlı Yapı Yol Sen üyesi gişe memurları,<br />
sendikalarının almış olduğu karar nedeniyle iş<br />
bırakma eylemi yapmıştı ve bunlara çok yüklü miktarda<br />
idari para cezası uygulanmıştı. İç hukuk süreci tamamlanmış<br />
ve AİHM’ne gidilmişti.<br />
AİHM’e yapılan başvuru sonucu Avrupa İnsan Hakları<br />
Mahkemesi, “sen dika kararıyla toplu eylem yapılabilmesini”<br />
sözleşmenin 11. maddesi çerçevesinde değerlendirmiş,<br />
Gişe Memurlarının Sendikanın almış olduğu<br />
iş bırakma kararı nedeniyle cezalandırılamayacağına<br />
hükmetmiş ve Türkiye’yi de para cezasına mahkum<br />
etmiştir. Memurlara verilen idari para cezaları ( ki<br />
bu para cezaları KESK’e bağlı Yapı Yol Sen tarafından<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong> 11
Şubeden<br />
idareye ödenmiştir.) AİHM tarafından mahkum edilen<br />
Türkiye tara fından Gişe Memurlarına tazminat<br />
olarak geri ödenmiştir.<br />
2-AİHM’in 17 Temmuz 2007 tarihli 74611/01,<br />
26876/02 ve 27628/02 başvuru sayılı Satılmış ve<br />
Diğerleri - Türkiye kararı Sendika hakkı ile ilgili bir<br />
karardır. (Top lu Eylem ve GREV hakkı ) Artık hiç kimse<br />
kamuda çalışan memur ve mühendislerin toplu eylem<br />
ve grev hakkını tanımamazlıktan gelemez.<br />
KESK’e bağlı Eğitim-Sen’in çağrısına uyarak, “iş koşullarının<br />
iyileşti rilmesi” amacıyla 2000 yılında bir günlük<br />
greve katıldıkları gerekçesiy le mahkûm olan ve ceza<br />
alan 11 kadın üyenin açtığı davada<br />
AİHM, 17 Temmuz <strong>2008</strong> tarihli kararında,<br />
Türkiye’nin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin<br />
örgütlenme ve gösteri hakkıyla ilgili 11. maddesini”<br />
ih lal ettiğine hükmetti.<br />
3-Yapılan ön açıklamada, grevin hak arama<br />
mücade lesinde emekçilerin en temel araçlarından<br />
biri olduğu belirtilmiştir. (Grev Hakkının tesçil ve<br />
teslim edilmesi.)<br />
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu kararla aslında<br />
öteden beri Av rupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11.<br />
maddesi kapsamındaki örgütlen me özgürlüğü çerçevesindeki<br />
bakış açısını biraz daha ilerletmiş, sendi ka<br />
hakkı kapsamı içine haklı olarak toplu eylemde bulunma<br />
hakkını da dâhil etmiştir.<br />
Anayasanın 90. maddesinde yapılan değişiklikle, temel<br />
hak ve öz gürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmelerle<br />
mevcut yasalar arasında herhangi bir çelişki<br />
söz konusu olduğunda, uluslararası sözleşmelerin<br />
esas alınacağı Anayasa hükmü haline getirildi.<br />
87, 98 ve 151 Sayılı ILO sözleşmeleri ile “kamu<br />
emekçilerinin mücadelesini engellemek, dizginlemek<br />
sarı sendikalara platform yaratmak amacıyla<br />
yapıldığı hiçbir tereddüde mahal bırakmadan,<br />
apaçık ortaya çıkan 4688 Sayılı Sendika Yasası” arasında<br />
çok ciddi bir çelişki olduğu şimdi daha net<br />
görülmektedir.<br />
Anayasanın 90. maddesindeki bu değişiklikle birlikte<br />
artık 87, 98 ve 151 Sayılı ILO sözleşmelerinin<br />
esas alınması gerekmektedir.<br />
Siyasi iktidarların;<br />
Toplu sözleşme masasına oturmak istememenin esas<br />
nedeni hukuki değil, siyasidir. Kimden yana taraf oldukları<br />
ile ilgilidir. Ve Kamu emekçilerinin sendikalarının<br />
örgütsel zayıflığı nedeniyle işveren, toplu sözleşme<br />
masasına oturtulamamaktadır.<br />
Toplu iş sözleşmeli çalışma düzenine geçişte esas görev,<br />
öncelikle, gerçek sendikalara bilinçli kamu çalışanlarına,<br />
teknik elemanlara düşmektedir.<br />
Kaynakça: KESK ve Yapı Yol Sen belgeleri.<br />
12<br />
Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong>
İMO’dan<br />
HENÜZ VAKİT VARKEN...<br />
İnşaat Mühendisleri Odası tarafından, Aktütün Karakol baskını ile ilgili<br />
yapılan basın açıklaması. 6 Ekim <strong>2008</strong><br />
Hakkâri’nin Şemdinli İlçe sınırları içinde bulunan Aktütün Karakoluna<br />
yapılan saldırıda 15 askerimizin öldürülmesi ve birkaç<br />
gün öncesinde Altınova’da yaşanan gerginlik, Kürt sorununun<br />
acilen ve kalıcı bir çözüme kavuşturulmasının kaçınılmaz olduğunu<br />
göstermiştir.<br />
Açıkçası artık ne sözün bir anlamı kalmıştır ne de genç ölümlerin<br />
ardından dökülen gözyaşlarının. Bir kez daha sözün kifayetsiz<br />
kaldığı noktaya gelip dayanmış bulunuyoruz; söz bitiyor<br />
bitmesine ama ölümlerin ardı arkası kesilmiyor.<br />
Ortada bir sorun bulunuyor; görmezden gelemeyeceğimiz, iç<br />
ve dış düşmanlar diyerek içimizi rahatlatamayacağımız, salt askeri<br />
tedbirlerle çözemeyeceğimiz.<br />
Türkiye’nin batısında Türk-Kürt çatışmasını körüklemek doğrultusunda<br />
ırkçı kalkışma sahneleniyor. Doğusunda ise PKK kanlı<br />
eylemleri gitgide artıyor.<br />
Ne yapılmak istendiğini fark etmemek mümkün değil ama asıl<br />
tehlikenin Türkler ve Kürtler arasında sevgi bağının, birlikte yaşama<br />
isteğinin ortadan kalkması olduğunu görmek gerekiyor.<br />
Eğer Anadolu coğrafyasında yüzyıllardır birlikte yaşayan insanlar<br />
aralarındaki gönül bağını yitirirlerse, bu sonuç ölümlerden<br />
daha acı olacak ve nice yeni ölümlere yol açacaktır. Bu hassasiyet<br />
nedeniyle Aktütün baskınını gerçekleştiren ve 15 askerimizi<br />
katleden PKK’yı kınıyoruz. Aynı eleştirilerimizi Altınova’da sıradan<br />
bir kavgadan Türk-Kürt çatışması yaratmaya kalkışanlara<br />
da yöneltiyoruz.<br />
Artık yeter! Irkçılıktan, terörden, şiddetten bu toplum çok çekti.<br />
Terörle, şiddetle, kan dökerek sonuç elde etmenin mümkün<br />
olmadığı anlaşılmadı mı?<br />
Sorunları görmezden gelmenin ya da salt askeri tedbirlerle sorun<br />
çözmeye çalışmanın yeni çözümsüzlükleri doğurduğu açığa<br />
çıkmadı mı?<br />
Barış, kardeşlik, bir arada yaşamak, eşit ve özgür birliktelikler<br />
inşa etmek zor değildir. Yeter ki henüz vakit varken, ırkçılıktan,<br />
terörden, şiddetten beslenen anlayışları etkisiz kılalım.<br />
İnşaat Mühendisleri Odası, 15 askerimizin acısını tüm kalbiyle<br />
hissetmeye çalışıyor; ailelerine, sevenlerine baş sağlığı ve sabır<br />
diliyor.<br />
DEPREM VE TSUNAMİ KONFERANSI<br />
HAZIRLIKLARI DEVAM EDİYOR<br />
2009 yılının Haziran ayında düzenlenecek olan Uluslararası Deprem<br />
ve Tsunami Konferansı için hazırlıklar 23 ve 24 Eylül tarihlerinde<br />
yapılan toplantılarla önemli bir dönemece daha ulaştı.<br />
İki günlük toplantı maratonu 23 Eylül günü Yerel Düzenleme Kurulu<br />
İMO İstanbul Şubesi’nde toplanmasıyla başladı. Geçtiğimiz<br />
Haziran ayı sonunda konferans için özet gönderme süresi sona<br />
ermişti. Dolayısıyla makale metinlerinin değerlendirilmeye başlanacağı<br />
ve organizasyonla ilgili birçok detayın açıklığa kavuştuğu<br />
bu dönem aynı zamanda konferansa olan geri sayımın da<br />
başlayacağı önemli bir dönem olarak dikkati çekiyordu. Bu bağlamda<br />
yapılan toplantıda konferans organizasyonunun lojistik<br />
detaylarından akademik çalışmalara, konferans program ilkelerinden<br />
önümüzdeki dönemdeki iş bölümüne kadar birçok konu<br />
masaya yatırıldı. Fikir zenginliği ve buna bağlı olarak alınan kararlar<br />
göz önüne alındığında çok verimli bir toplantı yapıldığını<br />
söylemek yanlış olmayacaktır. Alınan kararların yansımaları zamanı<br />
geldikçe konferans web sitesinden duyurulacaktır.<br />
DARBECİLER YARGILANMADAN<br />
DEMOKRATİKLEŞMEK MÜMKÜN<br />
DEĞİLDİR<br />
12 Eylül 1980 askeri darbesinin yıldönümü nedeniyle, İnşaat<br />
Mühendisleri Odası tarafından yapılan açıklama. 11 Eylül <strong>2008</strong><br />
Türkiye, <strong>2008</strong> 12 Eylül askeri darbesini Ergenekon tartışmaları<br />
ile karşıladı. Ergenekon operasyonları başladığında kamuoyunda<br />
açığa çıkan beklenti ne yazık ki karşılıksız kaldı.<br />
Darbeler, faili meçhul cinayetler, karanlık ilişkiler nedeniyle<br />
büyük yara alan demokrasimiz için umutlu bir adım gibi<br />
görünen Ergenekon operasyonu, tuhaf bir şekilde, bir sınıra<br />
gelip dayandı ve asıl deşifre edilmesi gereken ilişkilere<br />
uzanamadı.<br />
Anlaşılan o ki, Türkiye, hâlâ darbecilerini yargılamayan bir<br />
ülke olmanın utancını üzerinde taşımaya devam edecek.<br />
Bırakalım darbecilerden hesap sorulmasını, Ergenekon<br />
operasyonunu gerçekleştiren ilişkinin, ülkemizin 12 Eylül<br />
yasalarıyla yönetildiği, YÖK gibi 12 Eylül ürünü olan kurumların<br />
varlığını koruduğu, darbecilerin yargılanamayacağının<br />
Anayasal güvence altına alındığı gerçeğini değiştirmeye<br />
muktedir olmadığı, böyle bir niyet taşımadığını, buna uygun<br />
siyasi bir iradeye sahip olmadığı açığa çıktı.<br />
Darbecilerin yargılanmasını önleyen Anayasa’nın geçici 15.<br />
maddesi varlığını korumaya devam ederken, son dönemde<br />
yaşananların, demokrasi adına umut vadeden gelişmeler<br />
olduğu ne yazık ki ileri sürülemiyor.<br />
Türkiye kararını vermek zorundadır; yakın tarihimizde yer<br />
alan bütün darbeler, katliamlar, arkasındaki karanlık güçler<br />
deşifre edilmeli, sorumlular yargı önüne çıkartılmalıdır.<br />
Türkiye darbelerden o kadar çok çekmiştir ki, birkaç emekli<br />
devlet görevlisinin yargılanması kamuoyunu tatmin etmemektedir.<br />
Darbeler, birkaç emekli askerin ya da politik gidişattan hoşnut<br />
olmayan görevlilerin işgüzarlığıyla gerçekleşen sıradan<br />
bir girişim değildir. Darbelerin nasıl gerçekleştiği, tecrübeyle<br />
sabittir.<br />
12 Eylül sıradan bir gün değildir; politik, ekonomik ve kültürel<br />
sonuçlarını düşününce neden salt askeri özellikler taşımadığı<br />
daha kolay anlaşılabilir. Bütün özellikleri dikkate<br />
alındığında 12 Eylül’ün toplumsal bir travmaya yol açtığı<br />
bilinmektedir. Üzerinden çeyrek asırdan fazla bir zaman<br />
geçmesine rağmen, toplumsal hayatımızda hâlâ izlerini taşıyor<br />
olmamızın nedeni budur; 12 Eylül Türkiye’yi derinden<br />
yaralamıştır. Kanama içten içe devam etmekte, her muhalif<br />
harekette, her talepte, her örgütlenme girişiminde karşımıza<br />
çıkmaktadır.<br />
Belki de hepsinden önemli olan 12 Eylül’ün bir korku toplumu<br />
yaratmış olmasıdır. 12 Eylül’le birlikte örgütlülük öcü<br />
gibi algılatılmış, baskı ve zor tüm sorunları çözecek araç<br />
gibi görülmüş, özgürlük ve insan hakları toplumsal hayatın<br />
dışına itilmiş, baskıcı yönetim biçimi, farklılıkları yok sayan,<br />
hoşgörüden nasibini almayan bir anlayış içselleştirilmiştir.<br />
Türkiye, yakın tarihinin bu en karanlık döneminin bütün<br />
sonuçlarıyla ortadan kaldırılmasına ihtiyaç duyuyor. Bunun<br />
yolunun da, başta 82 Anayasası olmak üzere, 12 Eylül ürünü<br />
tüm yasaların ve 12 Eylül anlayışından beslenen tüm düzenlemelerin<br />
ortadan kaldırılmasından geçtiğini biliyor.<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong> 13
İMO’dan<br />
ÇOCUKLARIMIZ ATEŞE ATILIYOR;<br />
KATLİAMA DAVETİYE ÇIKARTILIYOR<br />
Okullardaki güçlendirme çalışmaları ile ilgili olarak İnşaat Mühendisleri<br />
Odası Yönetim Kurulu Başkanı Serdar Harp tarafından yapılan açıklama.<br />
5 Eylül <strong>2008</strong><br />
• Güçlendirme çalışmaları tamamlanmadan okul<br />
binalarını eğitime açmak, katliama davetiye<br />
çıkartmaktır<br />
• Sorumluları açıklama yapmaya çağırıyoruz:<br />
Okullardaki güçlendirme çalışmaları ile ilgili<br />
kamuoyunu bilgilendirin<br />
• Kamu kuruluşlarının verdiği bilgiler birbirini<br />
tutmuyor. Güçlendirme çalışmalarıyla ilgili tam<br />
bir bilgi kirliği yaşanıyor<br />
• Okullar, yurtlar, kreşleri kullanacak çocuklarımız<br />
hayati tehlike altında bulunmaktadır<br />
<strong>2008</strong>-2009 ders zili çaldı. İlkokula yeni başlayan çocuklarımız<br />
ilk defa okulla tanıştı. 8 Eylül’de ise 15 milyona yakın<br />
çocuğumuz ders başı yapmış olacak. Eğitimin kendine<br />
has sorunları üzerinde tartışmalar yavaş yavaş gündeme<br />
gelmeye başladı ama ne yazık ki asıl ve büyük sorun<br />
görmezden geliniyor.<br />
Okullar açılırken kamuoyu hâlâ şu soruların yanıtını arıyor:<br />
Okul binaları depreme karşı ne kadar güvenli? Gözümüz<br />
gibi koruduğumuz, canımızdan değerli çocuklarımız<br />
sağlıklı, güvenli yapılarda eğitim görebilecek mi? Çocuklarımızın<br />
neredeyse tam günlerini geçireceği okul binaları<br />
olası bir depreme karşı güvenli mi?<br />
Can güvenliği ülkemizin asli sorunudur ancak ne yazık ki<br />
siyasi iktidar sorunun yakıcılığının farkında değildir; sorunun<br />
ne kadar ciddi olduğu gerçeği, kamu yöneticileri<br />
tarafından toplumun bilgilendirilmesi zorunluluğu yok<br />
sayılmaktadır.<br />
1999 depremlerinden bu güne geçen sürede, ne ihtiyaç<br />
duyulan yasal değişiklikler gerçekleştirilmiş ne de güçlendirme<br />
çalışmaları tamamlanabilmiştir.<br />
Sorunun doğal muhatabı olan İnşaat Mühendisleri<br />
Odası’nın yıllara yayılan ısrarına ve bu konudaki görüş,<br />
öneri, uyarılarına; 2004 yılında toplanan Deprem Şurası<br />
kararlarına rağmen siyasi iktidarın gerekli önlemleri almaması,<br />
toplumun içini rahatlatacak adımlar atmaması<br />
açıkçası yeni ölümlere davetiye çıkartmaktadır.<br />
Binlerce insanımızın hayatına mal olan, ekonomide büyük<br />
zararlara yol açan, toplumsal travma yaratan 1999<br />
depremleri bile siyasi iktidarı harekete geçirmemişse, ne<br />
yazık ki, geleceğe güvenle bakabilmek mümkün olmaktan<br />
çıkmaktadır.<br />
Bilindiği gibi Türkiye bir deprem ülkesidir. Topraklarının<br />
yüzde 93’i aktif deprem kuşağında bulunmaktadır. Nüfusunun<br />
yüzde 98’i ise deprem kuşağı üzerinde yaşamaktadır.<br />
Depreme önlemlerini almamak, tehlikenin büyüklüğünü<br />
görmemek telafi edilmesi mümkün olmayan sonuçlara<br />
yol açacaktır.<br />
Çocuklarımızı bekleyen büyük tehlike<br />
Bütün bu gerçekler ışığında, okulların açılmasına sayılı<br />
günler kala, okulların depreme karşı güvenli olup olmadığını,<br />
güçlendirme çalışmalarında alınan mesafeyi gündemimize<br />
almak zorundayız.<br />
İlk dikkat çekilmesi gereken nokta; kamu kurumları arasında<br />
bir eşgüdüm olmadığı doğrultusundadır ki, bu<br />
gerçeklik tam bir bilgi kirliği halini almıştır. Deprem güvenliği<br />
açısından bina envanteri bile olmadığı sık sık dile<br />
getirilmektedir. Bunun okuması şudur: Binaların depreme<br />
güvenli olup olmadığını bilinmemektedir.<br />
Okullara, yurtlara dönük güçlendirme çalışmaları ise ülke<br />
gerçeğinin bir başka ifadesi olarak karşımıza çıkmaktadır.<br />
Hangi kurumun hangi alanda çalıştığı, sorumluluk sınırları,<br />
güçlendirme için ayırdığı bütçe, çalışmaların tamamlanması<br />
için daha ne kadar bütçeye ihtiyaç olduğu, merkezi<br />
ve yerel idarenin sorumlulukları, Milli Eğitim Bakanlığı<br />
ve valilikler arasındaki uyumsuzluk, merkezi düzeyde<br />
bir araya getirilmiş bilgi olmaması, kaç okulda güçlendirme<br />
çalışması yapılması gerektiği, kaç okulda çalışmaların<br />
tamamlandığı gibi konular, sorunlu noktalardır. Çünkü<br />
kurumlarımız ne yaptığını bilmez haldedir.<br />
Bilinen tek gerçek; çocuklarımızın güvenli olmayan yapılarda<br />
eğitim göreceği gerçeğidir.<br />
İSMEP’e göre; durum vahimden de öte<br />
1999 depremlerinden sonra İSMEP (İstanbul Sismik Riskin<br />
Azaltılması ve Acil Durum Hazırlık Projesi) çalışmaları<br />
çerçevesinde ortaya çıkan tablo, okullar, kreşler, yurtlar<br />
başta olmak üzere toplu kullanım alanlarının açık tehdit<br />
oluşturduğunu göstermektedir.<br />
İSMEP verilerine bakıldığında; güçlendirilmesi ya da yıkılıp<br />
yeniden yapılması gereken 1738 okul bloğundan sadece<br />
114 tanesinin güçlendirildiği anlaşılmaktadır. Aynı<br />
verilerden çıkan sonuç, güçlendirilmesi gereken öğrenci<br />
yurdu blok sayısı 55 iken, gerçekleşen rakamın 5 olduğu<br />
görülecektir.<br />
PİO’lar tehlike altında<br />
Pansiyonlu Ortaöğretim Kurumları (PİO) ve Yatılı İlköğretim<br />
Bölge Okulları (YİBO) güçlendirme çalışmaları ile ilgili<br />
olarak Milli Eğitim Bakanlığı’nın sorumluluk alanında<br />
bulunmaktadır. Türkiye genelinde ortalama 550-560<br />
YIBO bulunmakta, bunlardan 330 civarında okul 1. ve 2.<br />
deprem kuşağında yer almaktadır. Depremler sonrası 84<br />
okulda güçlendirilmesi gerektiği tespit edilmiş, 2005 yılında<br />
ihalesi çıkmış, çalışmalar büyük oranda tamamlandığı<br />
duyurulmuştur.<br />
Pansiyonlu Ortaöğretim Okulları ise çocuklarımızı açısından<br />
büyük tehlike içermektedir. Türkiye genelinde 900<br />
civarında PİO bulunmakta, bunlardan 426 tanesi 1. ve 2.<br />
deprem bölgesinde yer almaktadır. Bu okullar incelenmiş,<br />
yüzde 35-40’ının güçlendirilmesine ihtiyaç olduğu<br />
tespit edilmiştir. Güçlendirme projelerinin hazırlandığı,<br />
14<br />
Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong>
İMO’dan<br />
ihale edilmeyi beklendiği basında yer almıştır.<br />
MEB’in 21 Kasım 2007 tarihinde kurumuzun talebi doğrultusunda<br />
paylaştığı verilere göre; pansiyonlu okullarda<br />
toplam 1087 blok bulunmaktadır. Eğitim, pansiyon, lojman,<br />
atölye, spor salonu ve yemekhaneden oluşan 1087<br />
bloktan yalnızca 72 tanesi sağlamdır. Bunun anlamı açıktır:<br />
Geriye kalan 1015 blok çocuklarımızın hayatı için tehdit<br />
oluşturmaktadır.<br />
Milli Eğitim Bakanlığı Yatırım ve Tesisler Genel<br />
Müdürlüğü’nün, Nisan 2007’de açıkladığı bir başka rapora<br />
göre; ülke genelinde MEB’e bağlı okulların toplam 240<br />
milyon metrekare kullanım alanı bulunmaktadır ve 120<br />
milyon metrekarelik alanda güçlendirme çalışması yapılması<br />
gerekmektedir. Güçlendirme için yaklaşık 15 milyar<br />
YTL bir paraya ihtiyaç duyulmaktadır.<br />
Bu bilgiler Nisan 2007 tarihine aittir. Daha yakın bir tarih<br />
olan 21 Eylül 2007 ise Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşar<br />
Yardımcısı Prof. Dr. Abdussamet Arslan basına açıklamada;<br />
Türkiye’de 60 bin okulun bulunduğunu, bunlardan<br />
44 bini kullanıldığını belirtmiş, son dört buçuk beş<br />
yılda bu 44 bin okulun yüzde 14’ünde yani yaklaşık 6 bin<br />
binada güçlendirme yapılabildiğini sözlerine eklemiştir.<br />
44 bin okulun yüzde 40’ının 1. ve 2. deprem bölgesinde<br />
yer aldığı düşünülürse çocuklarımızın nasıl bir tehlike<br />
altında bulunduğu daha net anlaşılacaktır. Dokuz yılda<br />
yüzde 14’ü bitirilmiş, 1. ve 2. deprem kuşağında bulunan<br />
yüzde 26’sına çivi bile çakılmamıştır. Bu binalarda eğitim<br />
gören çocukların canı Allaha emanet edilmiştir.<br />
Tablo vahimdir; vahim olduğunun kanıtı yukarda verilen<br />
rakamlar ve oranlardır. Okullar, yurtlar, kreşlerin mevcut<br />
durumu katliama davetiye çıkartmaktadır. Ayrıca güçlendirme<br />
çalışmaları haricinde, kullanılmaması gereken<br />
binaların yıkılıp yıkılmadığı konusunun da muamma olduğu<br />
hatırlanırsa, çocuklarımızı bekleyen tehlikenin boyutu<br />
daha net anlaşılacaktır.<br />
Türkiye toplumuna, anlaşılan o ki, sadece deprem olmaması<br />
için dua etmekten başka bir yol bırakılmamıştır. Siyasi<br />
iktidarın ideolojik tercihleri zaten böyle bir toplumsal<br />
hayatın hüküm sürmesini, böyle bir kültürün hakim<br />
olmasını hedeflemektedir. Bilim devre dışı bırakılacak,<br />
insan hayatı değil, kadere razı olan bir psikolojik hal hayatımıza<br />
nüfuz edecektir.<br />
1 metrekarelik alanın güçlendirilmesi için 200 YTL gerekmektedir.<br />
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin <strong>2008</strong> yılı<br />
hariç, 5 yıl boyunca lalelere 670 milyon YTL harcadığını,<br />
bu parayla 3 milyon 350 bin metrekarelik bir alanın güçlendirileceği<br />
bilmek bile başlı başına siyasi iktidarın hangi<br />
tercihlerde bulunduğunu açığa çıkartmaktadır.<br />
İnşaat Mühendisleri Odası olarak; kamuoyunu bilgilendirmeyi,<br />
gerekli uyarıları yapmayı asli görev sayıyoruz.<br />
Vurdumduymazlık, telafi mümkün olmayan sonuçlara<br />
yol açmadan, gerekli önlemler alınmalı, güçlendirme çalışmaları<br />
bir an önce bitirilmeli, yıkılması gereken binalar<br />
yıkılmalı, çocuklarımız güvenli yapılarda eğitim görmelidir.<br />
İMO II. DANIŞMA KURULU<br />
TOPLANTISI YAPILDI<br />
İMO 41. Dönem II. Danışma Kurul Toplantısı “İMO Yetkinlik<br />
Belgelendirme Yönetmeliği Taslağı” gündemiyle 12 Eylül<br />
<strong>2008</strong> Cuma günü Teoman Öztürk Konferans Salonu’nda<br />
gerçekleştirildi.<br />
Divan başkanlığını Taner Yüzgeç’in yaptığı toplantı, “Açılış<br />
konuşması, İMO Yetkinlik Belgelendirme Yönetmeliği Taslağının<br />
Sunulması, İMO Yetkinlik Belgelendirme Yönetmeliğinin<br />
Görüşülmesi, dilek ve kapanış” gündemiyle gerçekleştirildi.<br />
Yönetmelik taslağının bir çok yönüyle değerlendirildiği<br />
toplantı İMO Yönetim Kurulu Başkanı Serdar Harp’in açılış<br />
konuşmasıyla başladı.<br />
Harp, Yetkin Mühendislik, İMO Gölcük Yürüyüşü ve 12 Eylül<br />
askeri darbesinin 28. yıl dönümü olması nedeniyle 12 Eylül<br />
askeri darbesini değerlendiren bir konuşma yaptı.<br />
İMO’nun Yetkin Mühendisliğe neden öncelikli çalışmaları<br />
arasında yer verdiğini açıklayan Harp, Yetkin Mühendisliğin<br />
inşaat mühendisliğinin geleceğe hazırlanmasında bir şans<br />
olduğunu ve mesleğin dönüşümünün hazırlayıcısı bir uygulama<br />
olduğunu belirtti. Harp, Yetkin Mühendisliğin, çuvaldızı<br />
sisteme batırmadan önce iğneyi kendisine batırma çabası<br />
olduğunu söyleyerek, her meslek grubunun bu yaklaşımı<br />
sergilemesi gerektiğine dikkat çekti.<br />
İMO’nun 17 Ağustos Gölcük yürüyüşünü değerlendiren Harp,<br />
Gölcük yürüyüşünün İMO tarihinde bir ilk olduğunu, İMO’nun<br />
kendi gücü ve potansiyeliyle gerçekleştirdiği bir etkinlik olduğunu<br />
ifade etti. Harp, küçük bazı aksaklıklara rağmen başarılı<br />
bir etkinliğe imza atıldığını belirtti. Harp, 12 Eylül’ün yarattığı<br />
tahribatları darbe döneminde yaşanan ölüm, yıkım ve<br />
kayıp rakamlarını vererek hafızaları tazeledi.<br />
Serdar Harp’in ardından Yetkin Mühendislik Komisyonu<br />
Üyesi Tuğrul Tankut, İMO’nun Yetkin Mühendislik sürecini<br />
özetleyerek hazırladıkları yönetmelik taslağı hakkında bilgi<br />
verdi. Tankut, amaçlarının kendine bir inşaat mühendisliği<br />
alanı belirleyen inşaat mühendisinin alanının temel kavramlarına<br />
hakim olması ve diğer inşaat mühendisliği alanlarının<br />
genel bilgilerine sahip olmaları olduğunu belirtti.<br />
Tankut’un ardından sırasıyla, Ömer Zafer Alku, Mutlu Öztürk,<br />
Cemal Gökçe, Hilmi Yüncü, Nevzat Ersan, Sabri İnce,<br />
Erman Gölet, Murat Gökdemir, Hasan Fehmi Kara, İbrahim<br />
Helvacı, Coşkun Kaya, Veysel Özkan, Selçuk Uluata, Taner<br />
Yüzgeç konuştu.<br />
Kurul üyelerinin taslak ve Yetkin Mühendisliğe ilişkin yaptıkları<br />
konuşmaların ardından Tuğrul Tankut Komisyon adına,<br />
Serdar Harp İMO Yönetim Kurulu adına söz aldı.<br />
Tankut, önemli bir toplantı geçirdiklerini, yapılan eleştirilerin<br />
taslağın geliştirilmesinde kendilerine faydalı olacağını söyledi.<br />
Harp ise, kesinlikle yılgınlığa düşmemek gerektiğini belirterek,<br />
önümüzdeki süreçte yönetim kulununun ve komisyonun<br />
yasal süreci bir an evvel sonuçlandırmak üzere çalışmalar<br />
yürüteceğini ifade etti.<br />
Taslak görüşmelerinin ardından yapılan üçüncü oturumda<br />
sırasıyla söz alan Osman Taşseten, Hüsnü Gürpınar, Alifer<br />
Atasever, Turan Kapan, Selim Harbiyeli, Galip Kılınç, Musa<br />
Aynuru, Durmuş Nar, Sadi Sürenkök, SİM yönetmeliğinin uygulamalarına<br />
ilişkin birer konuşma yaptılar. Toplantı, Serdar<br />
Harp’in kapanış konuşmasıyla sona erdi.<br />
Toplantıya 105 kişi katıldı.<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong> 15
<strong>TMMOB</strong>’den<br />
<strong>TMMOB</strong> 40. DÖNEM<br />
I. DANIŞMA KURULU TOPLANTISI<br />
GERÇEKLEŞTİRİLDİ<br />
<strong>TMMOB</strong> Danışma Kurulu Toplantısına ekonomik kriz damgasını<br />
vurdu.<br />
<strong>TMMOB</strong> 40. Dönem I. Danışma Kurulu, 11 Ekim <strong>2008</strong> tarihinde<br />
İMO Teoman Öztürk Konferans Salonu’nda Çalışma<br />
Programı gündemiyle toplandı. İMO Yönetim Kurulu<br />
Başkanı Serdar Harp ve İMO İstanbul Şube Başkanı Cemal<br />
Gökçe’nin de söz aldığı toplantıda konuşmacılar dünyadaki<br />
ekonomik krize ve Türkiye’de son günlerde yaşanan çatışma<br />
ortamının dikkat çektiler.<br />
Danışma Kurulu toplantısı <strong>TMMOB</strong> Yönetim Kurulu Başkanı<br />
Mehmet Soğancı’nın açılış konuşmasıyla başladı. Soğancı,<br />
ekonomik kiriz, Kürt sorunu ve AKP Hükümeti döneminde<br />
ortaya çıkan yolsuzlukları değerlendiren bir konuşma<br />
yaptı. Soğancı, neo-liberal değişim sürecinin dünyada ve<br />
Türkiye’de her geçen gün etkisini daha fazla hissettirdiğini<br />
söyledi. Küresel mali krizin tüm müdahalelere rağmen önü<br />
alınamaz bir şekilde derinleştiğini ifade eden Soğancı, bu<br />
krizle birlikte, kapitalizmin geleceğinin de tartışmalı hale<br />
geldiğini ifade etti.<br />
“Krizin faturası yine emekçilere çıkacaktır”<br />
Mehmet Soğancı, bu krizin faturasının yine emekçilere ve<br />
geri kalmış ülkelere çıkacağını belirterek, “Kapitalizmin iflasının<br />
ilan edildiği böylesine bir dönemde, tüm dünyadaki<br />
emekten ve halktan yana güçlerin “daha demokratik, daha<br />
barışçı, gelirini adaletli paylaşan’ bir dünya için mücadelesinin<br />
yükseltilmesi zamanıdır. Böyle bir süreçte, <strong>TMMOB</strong>’ye<br />
ve bağlı odalarına büyük görevler düşüyor. Ülkemizin<br />
emekten ve halktan yana güçlerini seferber edebilmek için<br />
üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirmemiz gerekiyor.”<br />
dedi.<br />
Konuşmasında, Kürt sorunu ve son yaşanan gelişmelere de<br />
değinen Soğancı, “Bu ülkede sıkılan her kurşun, atılan her<br />
bomba, patlayan her mayın, yapılan her türlü saldırı, gerçekleşen<br />
her türlü silahlı çatışma ülkemizde barış içinde bir<br />
arada yaşama umuduna vurulan bir darbe oluyor. Yıllardır<br />
devam eden silahlı çatışmaların kimseye fayda getirmediği<br />
ortada, silahların konuştuğu yerde barışın sesi duyulamıyor<br />
ne yazık ki. Artık, savaş çığlıkları yerine demokrasiye, hukuk<br />
devleti düzenine ve özgürlüklere kulak vermek gerekiyor”<br />
diye konuştu.<br />
Harp: Emek bloğunu örmek gerek<br />
İMO Yönetim Kurulu Başkanı Serdar Harp, küresel ekonomik<br />
krizi, AKP Hükümeti’nin “neo-liberal” politikalarını,<br />
emek cephesini ve Kürt sorununu değerlendiren bir konuşma<br />
yaptı.<br />
Dünyayı saran ekonomik krizin neo-liberal politikalar uygulayan<br />
Türkiye ekonomisini de ciddi boyutlarda etkileyeceğine<br />
dikkat çeken Harp, emek ve demokrasi cephesine çok<br />
iş düştüğünü belirterek, “Neo-liberalizm hak gaspları ile somutlandığına<br />
göre, önümüzdeki süreç hak mücadelesinin<br />
öne çıkartılması gereken bir dönem olacaktır. <strong>TMMOB</strong>’nin<br />
de aralarında bulunduğu emek ve demokrasi cephesinin,<br />
bütün muhalif sol kurum ve kuruluşların önünde somut<br />
bir görev bulunmaktadır.Emek cephesi; sosyal politikaları,<br />
eğitim, sağlık, barınma gibi temel hakları odağına alan bir<br />
mücadele programı oluşturmalı, neo liberal programının<br />
mağdurlarını harekete geçirecek, hak talebi merkezli politik<br />
açılımlara nefes alacak ortamları sağlamalıdır. Biz istersek,<br />
AKP’yle simgeleşen neo liberal politikaların etki alanını<br />
yitirme, toplumsal meşruiyetini kaybetme sürecini hızlandırabiliriz.”<br />
dedi.<br />
“Kürt-Türk çatışmasına dikkat”<br />
Aktütün saldırısı ve Altınova’da yaşanan linç girişimlerini de<br />
değerlendiren Harp, Türkiye’nin bir Kürt-Türk çatışmasına<br />
doğru sürüklenmek istendiğini belirtti. Harp sözlerini şöyle<br />
sürdürdü: “Gerek Aktütün saldırısı gerekse Altınova’da yaşanan<br />
gerginlik Kürt sorununun acilen ve kalıcı bir çözüme<br />
kavuşturulmasının kaçınılmaz olduğunu göstermiştir.<br />
Açıkçası artık ne sözün bir anlamı kalmıştır ne de genç<br />
ölümlerin ardından dökülen gözyaşlarının. Bir kez daha sözün<br />
kifayetsiz kaldığı noktaya gelip dayanmış bulunuyoruz;<br />
söz bitiyor bitmesine ama ölümlerin ardı arkası kesilmiyor.<br />
Ortada bir sorun bulunuyor; görmezden gelemeyeceğimiz,<br />
iç ve dış düşmanlar diyerek içimizi rahatlatamayacağımız,<br />
salt askeri tedbirlerle çözemeyeceğimiz. Türkiye’de, Türk-<br />
Kürt çatışmasını körüklemek doğrultusunda ırkçı kalkışma<br />
sahneleniyor. Ne yapılmak istendiğini fark etmemek mümkün<br />
değil ama asıl tehlikenin Türkler ve Kürtler arasında<br />
sevgi bağının, birlikte yaşama isteğinin ortadan kalkması<br />
olduğunu görmek gerekiyor.”<br />
<strong>TMMOB</strong> İZMİR İKK MÜHENDİSLİK<br />
MİMARLIK HAFTASI AÇIKLAMASI<br />
<strong>TMMOB</strong> İzmir İl Koordinasyon Kurulu (İKK) 17 Ekim <strong>2008</strong><br />
tarihinde <strong>TMMOB</strong> Birlik Parkı’nda basın açıklaması yaptı.<br />
Açıklamaya <strong>TMMOB</strong>’ye bağlı Odaların İzmir Şube yöneticileri<br />
ve üyeleri katıldılar. İKK Sekreteri Ferdan Çiftçi “Mühendisler,<br />
mimarlar ve şehir plancıları, kamu çıkarlarını<br />
korumaya, mesleğin ve meslektaşların hakkını savunmaya,<br />
emekten, emekçiden yana politikalar üretmeye, eşit, özgür<br />
ve demokratik bir Türkiye’de barış içinde bir arada yaşamı<br />
savunmaya devam edecektir” dedi.<br />
16<br />
Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong>
<strong>TMMOB</strong> İKK’dan<br />
<strong>TMMOB</strong> İzmir İKK Kadın Üyeler Çalışma Grubu, ilk Çalıştayını gerçekleştirdi:<br />
“KADIN OLMANIN FARKINDALIĞI”<br />
Prof. Dr. Serpil Sancar, “Ülkemizde kadın<br />
örgütlerinin ömrü kadından sorumlu devlet<br />
bakanlarını eğitmekle geçiyor. Kadın<br />
bakanlar, göreve geldikleri ilk yıl, “kadın<br />
sorunu mu olurmuş, hepimiz insanız” diye<br />
karşımıza çıkar. “Biz gider konuşur anlatırız.<br />
İkinci yıl “galiba bazı sorunlar var” demeye<br />
başlarlar. Üçüncü yıl tam da “kadınların<br />
da hakları var, yapılması gerekenler<br />
var” demeye başladıklarında, bir de bakarız<br />
ki görevlerinden alınmışlar.” dedi.<br />
<strong>TMMOB</strong> İzmir İl Koordinasyon Kurulu<br />
Kadın Üyeler Çalışma Grubu<br />
<strong>TMMOB</strong> İzmir İl Koordinasyon Kurulu<br />
Kadın Üyeler Çalışma Grubu üyelerinin<br />
“kadın farkındalığı ve toplumsal cinsiyet” konusundaki<br />
düşüncelerini geliştirmek ve kavramsal bir zemin<br />
oluşturmak amacıyla ilk Çalıştay etkinliğini düzenledi.<br />
Tepekule Kongre ve Sergi Merkezinde 18 Ekim <strong>2008</strong><br />
Cumartesi günü düzenlenen Çalıştaya <strong>TMMOB</strong>’ne<br />
bağlı Odaların İzmir Şube Başkanları, yönetim kurulu<br />
üyeleri ve Şubelerin gruba görevlendirdikleri üyelerden<br />
oluşan 26 kadın mühendis ve mimar katıldı.<br />
Çalıştaya konuşmacı olarak KADER’den Y. Şehir Plancısı<br />
Yıldız Tokman ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler<br />
Fakültesinden aynı zamanda A.Ü. Kadın Sorunları<br />
Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr.<br />
Serpil Sancar katıldılar.<br />
Saat 10.00’da başlayan Çalıştay bir saat öğlen arası ile<br />
17.00’ye kadar sürdü. Çalıştayın ilk bölümünde, Serpil<br />
Sancar, grup üyelerine sorular yönelterek onları kendi<br />
yaşamları ve karşılaştıkları sorunlar üzerine düşünmeye<br />
yöneltti. Karşılıklı sohbet ortamında gelişen bu<br />
bölümün ardından, öğleden sonra grup olarak çalışma<br />
hedefleri üzerine görüşmeler yapıldı.<br />
Kadın sorununu tartışmak zor!<br />
Sanırız ülkemizde tartışılması en zor konulardan biri<br />
de “kadın sorunu”dur. Kadın sorunu üzerine başlayan<br />
sıradan bir sohbet bile genellikle kısa sürede gayri<br />
ciddi mecralara doğru kayar. Çoğu zaman da müstehzi<br />
gülüşlerle sonlanır. Konuyu açan da, konudan<br />
kaçan da bu konuşmadan bir şey alamadan konu kapanır.<br />
Sorun ise öylece ortada kalır.<br />
Sanırız ilk yapılması gereken “Kadın sorunu” denildiğinde<br />
ülkemizde ve dünyada ne anlaşılması gerektiğini<br />
netleştirmek.<br />
Prof. Dr. Serpil Sancar’ın bilgi ve deneyimlerinden<br />
kaynaklanan yoğun birikimiyle yaptığı yorumlar ve<br />
soruları, grup içinde verimli bir tartışma ortamı oluşturdu.<br />
Prof. Sancar, Türkiye’de kadın konusunda yapılmış çalışmaları<br />
içeren çok geniş bir doküman arşivini sanal<br />
ortamda grup üyeleriyle paylaşmak üzere Çalışma<br />
Grubu Sekreteryasına verdi. Yıldız Tokman ise böylesi<br />
gruplarda alınan eğitimler, bilgi birikiminin paylaşılmasında<br />
gerekli ve yararlı olmakla birlikte her grubun<br />
kendi duruşunu ve çalışma programını yine kendisinin<br />
keşfederek geliştirebileceğini söyledi.<br />
Her iki konuşmacı da <strong>TMMOB</strong> içinde bir kadın çalışmasının<br />
başlatılmış olmasını büyük bir heyecanla<br />
karşıladıklarını, çalışmanın başarılı ve uzun soluklu<br />
bir yapıyla sürmesini yürekten dilediklerini belirttiler.<br />
Mühendis, mimar ve şehir plancısı kadınların aldıkları<br />
eğitim, iş yaşamındaki konumları ve entelektüel<br />
düzeyleri ile önemli bir potansiyel oluşturduklarını<br />
ifade eden konuşmacılar, grubun her çalışmasına<br />
gönüllü olarak katkıda bulunmaya hazır olduklarını<br />
vurguladılar.<br />
Çalıştaya katılan <strong>TMMOB</strong> üyesi kadınlar ise, etkinliğin<br />
çok verimli olduğunda birleştiler. Bu çalışmaların bir<br />
program çerçevesinde devam etmesini isteyen üyeler,<br />
toplantıdan çok şey kazandıklarını ifade ettiler.<br />
<strong>TMMOB</strong> İzmir İKK Kadın Üyeler Çalışma Grubunun etkinlikleri<br />
25 Kasım Uluslararası Kadına Yönelik Şiddete<br />
Karşı Eylem Günü etkinliğiyle ve 8 Mart’a hazırlık<br />
çalışmalarıyla devam edecek.<br />
Grup sekreteryası iletişim : 0232 444 86 66 / 170- 187<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong> 17
İncelemeler<br />
BACA DİNAMİĞİ<br />
Prof.Dr. Hikmet Hüseyin ÇATAL<br />
Dokuz Eylül Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, İnşaat Mühendisliği Bölümü,İZMİR<br />
1. Giriş:<br />
Sanayi yapılarında kullanılan yüksek bacalar, kullanım<br />
süreleri boyunca, diğer yüklerin yanısıra dinamik<br />
olarak deprem ve rüzgar yüklerinin de etkisi altında<br />
kalırlar. Yüksek sanayi bacaları,tuğla yada çelik malzemesinin<br />
yanında, yaygın olarak sabit veya yüksekliği<br />
boyunca daralan halka kesitli ve betonarme taşıyıcılı<br />
olarak imal edilmektedirler. Sanayi bacalarının dinamik<br />
analizinde, sistemin dinamik hesap modeli ve<br />
bacanın mesnetlendiği zemin koşulları önem kazanmaktadır.<br />
Bacaların dinamik hesabına esas teşkil edecek<br />
hesap modeli, diğer taşıyıcı sistemlerin dinamik<br />
hesabında olduğu gibi iki ana gruba ayrılmaktadır. Bu<br />
gruplardan ilki yayılı kütleli, ikincisi ise topaklanmış<br />
kütleli dinamik hesap modelidir. Analiz, paket bilgisayar<br />
programları kullanılarak sonlu elemanlar yöntemi<br />
ile de gerçekleştirilebilmektedir.<br />
Geçmişte bazı araştırmacılar, sismik yükler altında,<br />
bacaların serbest titreşimine ait açısal frekans ve periyotlarının<br />
pratik olarak hesaplanmasına olanak veren<br />
çalışmalar ile, analatik çalışmalar neticesinde elde<br />
edilen bağıntıları sunmuşlardır [1],[2],[3].<br />
Bu çalışmada, bacanın mesnetlendiği zeminin davranışı<br />
dikkate alınarak, bacanın yayılı ve topaklanmış<br />
kütleli olarak modellenmesi halinde, eğilme etkisi altındaki<br />
bacanın serbest titreşimine ait açısal frekanslarının<br />
değişimi araştırılmış, literatürdeki, bacaların<br />
açısal frekanslarının pratik olarak hesaplanması için<br />
bir yöntem tanıtılmış, bu yöntem ile elde edilen sonuçlar<br />
kıyaslanmış, sayısal uygulamalar neticesinde<br />
elde edilen sonuçlar çizelge ve grafikler halinde sunulmuştur.<br />
2. Kabuller:<br />
Bu çalışmada , aşağıda sunulan , hesapları kolaylaştırcı<br />
kabuller yapılmıştır.<br />
1. Malzeme davranışı doğrusal-elastiktir.<br />
2. İkinci mertebe tesirler terk edilmiştir.<br />
3. Bacanın en kesiti sabittir.<br />
4. Küçük deplasmanlar teorisi geçerlidir.<br />
3. Dinamik Hesap Modeli:<br />
Bacanın dinamik hesap modeli, sürekli kütleli veya<br />
topaklanmış kütleli olarak kurulabilir. Her iki modelde<br />
de, bacanın temelinin dairesel en kesitli olduğu<br />
ve elastik zemin üzerine mesnetlendirildiği düşünülmüştür.<br />
Sürekli ve topaklanmış (ayrık kütleli) hesap<br />
modelleri sırasıyla (Şekil1- a) ve (Şekil1-b)’de sunulmuştur.<br />
Her iki hesap modelinde, baca, dairesel kesitli rijit bir<br />
temel bloğu ile, kalınlığı Hs olan elastik zemin üzerine<br />
mesnetlendirilmiştir. Hs kalınlığındaki elastik zeminin<br />
yapısal davranışı sırasıyla K θ<br />
ve K x<br />
doğrusal- elastik<br />
dönme ve ötelenme yayları ile temsil edilmektedir.<br />
Yarı çapı R 0<br />
olan dairesel kesitli temelin altındaki elastik<br />
zeminin davranışını temsil eden yay katsayıları,<br />
değişik araştırmacılar tarafından aşağıda sunulan<br />
bağıntılara göre hesaplanabilmektedir. Kausel’e göre<br />
yay katsayıları aşağıdaki gibidir [4].<br />
8GR R<br />
K<br />
o<br />
(1<br />
o<br />
x = + )<br />
2 − ν 2Hs<br />
K<br />
θ<br />
3<br />
o<br />
+<br />
8GR<br />
= (1<br />
3(1 − ν)<br />
R<br />
6H<br />
o<br />
s<br />
Amerikan İnşaat Mühendisleri Birliği (ASCE) tarafından<br />
nükleer yapıların dairesel temelleri için önerilen<br />
yay katsayıları aşağıdaki gibidir [5].<br />
K x<br />
32(1 − ν)GR<br />
o<br />
=<br />
7 − 8ν<br />
G 2<br />
K θ = βθBL<br />
(1 − ν)<br />
Elastik zeminin üzerine oturan temel biçiminin (B) genişlikli<br />
ve (L) uzunluklu dikdörtgen formunda olması<br />
halinde, yay katsayıları Gorbunov-Posadov tarafından<br />
aşağıdaki gibi önerilmiştir [6].<br />
0.5<br />
K x = 2(1 + ν)Gβ(BL)<br />
K<br />
θ<br />
G<br />
= β<br />
(1 − ν)<br />
θ<br />
BL<br />
2<br />
)<br />
(1)<br />
(2)<br />
(3)<br />
(4)<br />
(5)<br />
(6)<br />
18<br />
Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong>
İncelemeler<br />
Şekil-1-a: Sürekli kütleli hesap modeli, b: Ayrık kütleli hesap modeli.<br />
Burada, β ve β θ<br />
katsayıları temelin (B) ve (L) boyutlarına<br />
bağlı terimleri, G zemin kayma modülünü, ν<br />
zeminin poisson oranını göstermektedir. Zeminin<br />
kayma modülü zeminin görünen kayma dalgası hızı<br />
ve yoğunluğuna bağlı olarak aşağıdaki gibi hesaplanabilmektedir<br />
[7].<br />
G = v<br />
2<br />
ρ<br />
Burada; ν, zeminin görünen kayma dalga hızını; ρ,<br />
zeminin yoğunluğunu göstermektedir. Zeminin poisson<br />
oranı, suya doygunluk oranına bağlı olarak (0.3 ~<br />
0.5) arasında değişkenlik göstermektedir [8].<br />
(7)<br />
3.1 Sürekli kütleli dinamik hesap modeli<br />
Bacanın sürekli kütleli ve eğilme tesirleri dikkate alınarak<br />
modellenmesi halinde, bacanın serbest titreşimine<br />
ait hareket denklemi, sönüm ihmal edilerek<br />
aşağıdaki gibi yazılır [9].<br />
∂<br />
m<br />
2<br />
u(y, t) ∂<br />
+ EI<br />
2<br />
∂t<br />
4<br />
u(y, t)<br />
= 0<br />
4<br />
∂y<br />
(8)<br />
Bir ucu serbest, diğer ucu ankastre mesnetlendirilmiş<br />
bacanın sınır koşulları dikkate alınıp, (8) numaralı diferansiyel<br />
denklen çözüldüğünde, bacanın serbest<br />
titreşimine ait sonsuz adet açısal frekansları hesap-<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong> 19
İncelemeler<br />
lanır. İlk dört moda göre hesaplanmış açısal frekans<br />
değerleri aşağıdaki gibidir.<br />
ω<br />
ω<br />
4<br />
3<br />
120.9 ⎛ EI⎞<br />
= ⎜ ⎟<br />
h ⎝ m ⎠<br />
61.7 ⎛ EI⎞<br />
= ⎜ ⎟<br />
h ⎝ m ⎠<br />
0.5<br />
0.5<br />
ω<br />
ω<br />
4<br />
2<br />
22.03 ⎛ EI⎞<br />
= ⎜ ⎟<br />
h ⎝ m ⎠<br />
120.9 ⎛ EI⎞<br />
= ⎜ ⎟<br />
h ⎝ m ⎠<br />
Burada, m, bacanın yayılı kütlesini; u(y,t), deplasman<br />
fonksiyonunu; t ve y sırasıyla zaman ve konum değişkenlerini;<br />
EI bacanın eğilme rijitliğini; ω i<br />
, i inci moda<br />
ait açısal frekans değerlerini; h, baca yüksekliğini göstermektedir.<br />
3.2. Topaklanmış kütleli dinamik hesap modeli<br />
Kütlenin, baca yüksekliği boyunca belirli noktalarda<br />
topaklandığı kabulüne dayanan dinamik hesap modelinde,<br />
hareket denklemi, sönüm ihmal edilerek,<br />
aşağıdaki matris denklem olarak yazılır.<br />
[ M]{y} + [K]{y} = {0}<br />
Burada, [M], kütle matrisini; [K], sistem rijitlik matrisini;<br />
{y}, deplasman vektörünü; { y<br />
} , ivme vektörünü<br />
göstermektedir. (10) numaralı matris-diferansiyel<br />
denkleminin çözümü özdeğer-özvektör probleminin<br />
çözümüne indirgenerek, bacanın serbest titreşimine<br />
ait açısal frekans değerleri ve mod vektörleri hesaplanır.<br />
4. Yönetmelikler<br />
Depreme dayanıklı yapı tasarımı ve üretimi konusunda<br />
kullanılan yönetmeliklerden bazıları, yüksek sanayi<br />
bacaları için de kullanılmaktadır. Amerikan Beton<br />
Enstitüsü’nün yönetmeliği (ACI-307 ), Üniform Yapı<br />
Yönetmeliği (UBC) ve Avrupa Yönetmeliği (EC 8-3) bu<br />
yönetmeliklere örnek olarak verilebilir. Ayrıca Alman<br />
yönetmeliği, bacalara etkiyen rüzgar yüklerinin belirlenmesinde<br />
kullanılmaktadır (DIN-1056) [10], [11],<br />
[12], [13].<br />
Yüksek sanayi bacalarının dinamik analizine yönelik<br />
önemli yönetmeliklerde biri , Uluslararası Endüstri<br />
Bacaları Komitesi’nin (CICIND) yayınlamış olduğu<br />
yönetmeliktir[14]. Bu yönetmelikte, depreme dayanıklı<br />
ve sünek baca imalatı için gerekli koşullar<br />
sunulmuştur. Yönetmelikte tasarım için, 50 yıl içerisinde<br />
aşılma olasılığı %10 olan deprem etkileri dik-<br />
0.5<br />
0.5<br />
(10)<br />
kate alınmaktadır. Yönetmelikte, önem sınıfına göre<br />
bacanın dinamik tasarımında kullanılacak önem faktörü<br />
katsayısının 1.0 ve 4.0 değerlerinde olması öngörülmektedir.<br />
Yönetmelikte, baca temel seviyesinde<br />
oluşabilecek eğilme hasarlarının önüne geçilebilmesi<br />
için moment dayanım faktörünün (1.5) alınması önerilmektedir.<br />
Baca yüksekliğine bağlı olarak, oluşabilecek<br />
kesme hasarlarının önüne geçebilmek amacıyla,<br />
kesme dayanım faktörü tanımlanmıştır. Kesme dayanım<br />
faktörünün, baca yüksekliğinin (%0 - %10) aralığında<br />
(2.5), (%10 - %80) aralığında (2.2), (%80 - %100)<br />
aralığında (1.0) değerinde alınması öngörülmüştür.<br />
Ayrıca temel üst kotundan itibaren baca yüksekliğinin<br />
%80’ine kadar olan kısımda, plastik mafsal oluşumuna<br />
engel olmak amacıyla, baca nihai moment taşıma<br />
kapasitesinin, bu yükseklik değerindeki çatlamaya<br />
yol açacak moment taşıma kapasitesinden büyük<br />
olması önerilmektedir.<br />
5. Pratik Amaçlı Yaklaşık Açısal Frekans Denklemleri<br />
Yayılı kütleli olarak modellenmiş, eğilme tesiri altındaki<br />
bacanın serbest titreşimine ait açısal frekans ve<br />
periyotlarının pratik amaçlı olarak yaklaşık hesabına<br />
ilişkin literatürdeki yöntem aşağıda sunulmuştur [1].<br />
Yöntemde bacanın temelinin mesnetlendiği elastik<br />
zeminin davranışı, K x<br />
ve K θ<br />
yay katsayıları ile temsil<br />
edilmektedir. Yöntemde, bacanın birinci moduna ait<br />
açısal frekansı aşağıdaki bağıntı kullanılarak hesaplanmaktadır.<br />
ω<br />
(11)<br />
2 0.5<br />
A1<br />
⎛ EI⎞<br />
1<br />
= ⎜ ⎟<br />
2<br />
h ⎝ m ⎠<br />
(12)<br />
2<br />
⎛ A2<br />
⎞<br />
2 = ω1<br />
⎜<br />
A<br />
⎟<br />
⎝ 1 ⎠<br />
(13)<br />
3<br />
= h<br />
x<br />
K<br />
x<br />
İkinci moda ait açısal frekans denklemi aşağıdaki bağıntı<br />
kullanılarak hesaplanmaktadır.<br />
ω<br />
Burada A 1<br />
ve A 2<br />
değerleri, S x<br />
ve S θ<br />
boyutsuz katsayılarına<br />
bağlı olarak sırasıyla (Şekil-2) ve (Şekil-3)’de<br />
sunulan grafikler kullanılarak belirlenmektedir. S x<br />
ve<br />
S θ<br />
boyutsuz katsayıları aşağıdaki bağıntılar ile hesaplanmaktadır.<br />
S<br />
EI<br />
(14)<br />
20<br />
Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong>
İncelemeler<br />
Şekil-2: S x<br />
ve S θ<br />
değerlerine bağlı olarak A 1<br />
katsayıları<br />
Şekil-4: 100m yüksekliğindeki beton bacanın boy kesiti.<br />
Şekil-3: S x<br />
ve S θ<br />
değerlerine bağlı olarak A 2<br />
katsayıları<br />
S<br />
θ =<br />
K<br />
θ<br />
h<br />
EI<br />
(Şekil-2) ve (Şekil-3)’de sunulan grafiklerin kullanımı<br />
aşağıdaki işlem sırasına göre gerçekleştirilecektir.<br />
1- Boyutsuz S x<br />
ve S θ<br />
katsayıları sırasıyla (13) ve (14)<br />
numaralı bağıntılar ile hesaplanır.<br />
2- S x<br />
boyutsuz katsayısının değerlerini gösteren grafiğin<br />
yatay ekseninden çıkılan düşey hattın, ilgili S θ<br />
boyutsuz<br />
katsayısına bağlı eğriyi kestiği nokta belirlenir.<br />
Bu noktadan yatay olarak çizilen hattın grafiğin düşey<br />
eksenini kestiği yerdeki A 1<br />
ve A 2<br />
değerleri okunarak,<br />
A 1<br />
ve A 2<br />
değerleri belirlenir.<br />
6.Sayısal Örnek<br />
Yüksekliği h=100m, çapı 6.4 m, cidar kalınlığı 0.7 m<br />
olan dairesel, sabit en kesitli bir baca (Şekil-4), elastik<br />
zemin üzerine yarıçapı R 0<br />
=4.2 m olan bir temel ile<br />
mesnetlendirilmiştir. Zeminin,parametrelerine bağlı<br />
olarak, dönme ve yatay deplasman yapabildiği varsayılmaktadır.<br />
Bacanın eğilme rijitliği EI=92,96.106 tm 2 ,<br />
yayılı kütlesi m=3 ts 2 /m 2 , zeminin yoğunluğu 0.214<br />
ts 2 /m 4 , poisson oranı 0.3 olarak verilmiştir. Zeminin<br />
kayma modülüne bağlı, açısal frekansların değişimini<br />
belirlemek amacıyla, zemin kayma modülleri 4000<br />
t/m 2 , 7000 t/m 2 , 10000t/m 2 , 15000 t/m 2 , 18000 t/m 2<br />
alınarak, bacanın birinci ve ikinci moda ait serbest<br />
titreşim açısal frekansları (11) ve (12) bağıntıları kullanılarak<br />
hesaplanmıştır. Bacanın açısal frekanslarının<br />
hesaplanması için, S x<br />
,S θ<br />
boyutsuz değerleri kullanılarak,<br />
A 1<br />
ve A 2<br />
katsayıları, sırasıyla (Şekil-2) ve (Şekil-<br />
3)’den belirlenmiş, belirlenen değerler, (Çizelge-1)’de<br />
7 ve 8. inci sütunlarda sunulmuştur. Zeminin kayma<br />
modüllerine bağlı olarak, K x<br />
, K θ<br />
yatay deplasman ve<br />
dönme yay katsayıları sırasıyla (1) ve (2) bağıntıları<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong> 21
İncelemeler<br />
Çizelge-1: Zemin kayma modüllerine göre hesaplanan değişkenler.<br />
G(t/m 2 ) V (m/s 2 ) K x (t/m) K θ (tm/r) S x S θ A 1 A 2<br />
4000 136.71 80719.0 1136862.7 868.2 1.22 1.30 3.85<br />
7000 180.85 141258.4 1989509.8 1519.4 2.14 1.45 3.95<br />
10000 216.16 201797.6 2842156.8 2170.6 3.06 1.50 4.05<br />
15000 264.70 302696.5 4263235.2 3255.9 4.59 1.55 4.10<br />
18000 290.02 363235.8 5115882.2 3907.0 5.50 1.60 4.15<br />
kullanılarak; S x<br />
ve S θ<br />
boyutsuz değerleri ise (13),(14)<br />
bağıntıları kullanılarak hesaplanmış ve (Çizelge-1)’de<br />
sunulmuştur.<br />
A 1<br />
ve A 2<br />
değerlerine bağlı olarak, (11) ve (12) bağıntıları<br />
ile bacanın yaklaşık birinci ve ikinci moda ait<br />
serbest titreşim açısal frekansları (Çizelge-2)’de 2 inci<br />
ve 3. üncü sütunlarda sunulmuştur. Bacanın kütlelerinin<br />
eşit aralıklı olarak 21, 51 ve 101 adet noktada<br />
topaklandığı, zemin davranışının K x<br />
ev K θ<br />
katsayıları<br />
ile temsil edildiği varsayılarak birinci ve ikinci modlara<br />
ait açısal frekans değerleri SAP2000 yapısal analiz<br />
programı [15] kullanılarak hesaplanmış ve elde edilen<br />
değerler (Çizelge-2)’de sunulmuştur.<br />
Bacanın elastik zemin özellikleri dikkate alınarak,<br />
birinci ve ikinci modlarına ait olan ve sırasıyla (11)<br />
ve (12) numaralı bağıntılar kullanılarak elde edilen<br />
serbest titreşim açısal frekans değerleri ile kütleleri<br />
101 adet eşit arlıklı noktada topaklanmış, elastik<br />
zemin özellikleri dikkate alınmış modelin,SAP2000<br />
yapısal analiz programı kullanılarak elde edilmiş<br />
açısal frekanslarının, zeminin kayma modülüne bağlı<br />
değişimleri kıyaslamalı olarak (Şekil-5) ve (Şekil-<br />
6)’daki grafiklerde sunulmuştur.<br />
Bacanın zemine ankastre olarak mesnetlendirilmesi<br />
ve yayılı kütleli olarak modellenmesi halinde bacanın<br />
serbest titreşimine ait birinci ve ikinci açısal frekansları<br />
(9) numaralı bağıntılar kullanılarak hesaplanmış ve<br />
elde edilen değerler sırasıyla (Çizelge-3)’de 1. inci ve<br />
2.inci sütunlarda sunulmuştur.<br />
Çizelge-2: Açısal frekans değerleri<br />
Şekil-5: Zemin kayma modülü ile 1 moda ait açısal<br />
frekans değerlerinin değişimi.<br />
Şekil-6: Zemin kayma modülü ile 2 moda ait açısal<br />
frekans değerlerinin değişimi.<br />
Yaklaşık Formül SAP2000 Programı<br />
G ω 1 ω 2 n=21 Nokta n=51 nokta n=101 nokta<br />
(t/m 2 ) (rad/sn) (rad/sn) ω 1 ω 2 ω 1 ω 2 ω 1 ω 2<br />
4000 0.940 8.244 0.936 8.886 0.937 8.908 0.937 8.912<br />
7000 1.170 8.682 1.146 9.275 1.146 9.300 1.146 9.303<br />
10000 1.252 9.127 1.279 9.566 1.280 9.592 1.280 9.596<br />
15000 1.337 9.354 1.423 9.934 1.424 9.962 1.424 9.966<br />
18000 1.425 9.586 1.483 10.109 1.484 10.138 1.484 10.142<br />
22<br />
Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong>
İncelemeler<br />
Çizelge-3: Baca temelinin ankastre kabul edilmesi halinde açısal frekans değerleri.<br />
Analatik Formül SAP2000 Programı<br />
ω 1 ω 2 n=21 nokta n=51 nokta n=101 nokta<br />
(rad/sn) (rad/sn) ω 1 ω 2 ω 1 ω 2 ω 1 ω 2<br />
1.957 12.263 1.955 12.217 1.957 12.258 1.957 12.264<br />
7. Sonuçlar<br />
Sanayi yapılarında kullanılan yüksek bacaların<br />
dinamik analizinde, serbest titreşime ait açısal<br />
frekansların belirlenmesi önemli bir yer tutmaktadır.<br />
Bacanın mesnetlendiği elastik zeminin özelliklerine<br />
bağlı olarak, zemin davranışı, bağıntıları literatürde<br />
verilen ötelenme ve dönmeye karşı elastik yaylar ile<br />
temsil edilebilmektedir. Elastik zemine oturan, mesnet<br />
koşullarına bağlı, sürekli kütleli veya topaklanmış<br />
kütleli hesap modelleri ile dinamik çözüm yapmak<br />
olasıdır. Pratik yaklaşımlar için, elastik zemine<br />
mesnetlendirilmiş bacanın birinci ve ikinci modlarına<br />
ait serbest titreşim açısal frekansları ve buna bağlı<br />
olarak periyodları çalışmada sunulan grafikler<br />
yardımıyla kolaylıkla hesaplanabilmektedir. (Şekil-<br />
5)’de görüldüğü gibi,yaklaşık bağıntılar kullanılarak<br />
hesaplanan, bacanın birinci moduna ait açısal<br />
frekans değerleri, özellikle kayma modülü düşük<br />
olan zeminlerde, aynı bacanın kütleleri sık noktalarda<br />
topaklanmış olan hesap modeli ve SAP2000 programı<br />
kullanılarak elde edilen açısal frekans değerlerine<br />
oldukça yakındır.Çalışmada sunulan,elastik zemine<br />
oturan bacanın, serbest titreşimine ait birinci ve<br />
ikinci mod açısal frekanslarının pratik amaçlar için<br />
hesaplanmasına yönelik bağıntılar, SAP2000 paket<br />
programı kullanılarak elde edilen sonuçlara oldukça<br />
yaklaşmakta olup, açısal frekansların yaklaşık<br />
değerlerin hesaplanması açısından faydalıdır.<br />
Öte yandan (Çizelge-3)’de görüldüğü gibi, bacanın<br />
zemine ankastre olarak mesnetlendiği durumda,<br />
baca boyunca topaklanmış kütle adedi arttıkça elde<br />
edilen açısal frekans değerleri, sürekli kütleli model<br />
için analatik bağıntılar kullanılmak suretiyle hesaplanan<br />
açısal frekans değerlerine yaklaşmaktadır.<br />
(Şekil-5), (Şekil-6) ve (Çizelge-2)’de görüldüğü gibi,<br />
zeminin kayma modülü değerleri arttıkça, hem birinci<br />
moda hem de ikinci moda ait serbest titreşim açısal<br />
frekans değerlerinde artış meydana gelmektedir.<br />
8. Kaynaklar<br />
[1] Güven, N.,”Televizyon kuleleri ve sanayi bacaları”,Cilt<br />
I,1982,İstanbul.<br />
[2] Fernandez,V.I., Dunner, R.A., et al, “Simplified method for<br />
seismic analsis of industrial chimneys”,ACI Structural Journal,<br />
May.,2005.<br />
[3] Beriow,B.,Schrot,G.Osterrieder,P., ”Dynamic diagnostic of<br />
transmission towers”, Second International Conference,<br />
Structural Dynamic Modelling, 1996, Glasgow.<br />
[4] Kausel,E., Res.Rep. ,R74-11,Department of Civil<br />
Engineering,MIT,1974,USA.<br />
[5] ASCE 4-98,”Seismic Analysis of safety-related nuclear structures<br />
and commentary”,American Society of Civil Engineers,<br />
1998,USA.<br />
[6] Gorbunov-Posadov,M.I.,Serebrjanyi,R.V.,”Design of structures<br />
on elastic foundation”, Proc. 5th.Int.Conf.Soil Mech.Found.<br />
Eng.,Vol. 1,1961,pp643-648.<br />
[7] Castelani,A.,”Construzioni in zona sismica”,Milano,Mason Italia<br />
Editori,1983,Italy.<br />
[8] Lambe,T.W.,Whitman,R.V.,”Soil Mechanics”, Jhon Wiley and<br />
Sons,1969,p. 553, USA.<br />
[9] Chopra,A.K.,” Dynamics of Structures”,Prentice-Hall.<br />
Inc.,1995,USA.<br />
[10] ACI-307,” Standart practice fort he design and construction<br />
of cast in place reinforced concrete chimneys”,American Concrete<br />
Institute,1998,Michigan.<br />
[11] International Conference of Building Officials, Uniform Building<br />
Code, Chapter 23: Earthquake Design, 1997.<br />
[12] Eurocode 8-1:”Design provisions for earthquake resistance of<br />
structures”, Part I: General Rules,1996,Beussels.<br />
[13] DIN1056,Solid Construction, free-standing chimneys, Deutsches<br />
Intitut fur Normung e.V.,1984,p.28,Berlin.<br />
[14] CICIND,”Model code for concrete chimneys”, part A:The shell,<br />
International Committee on Industrial Chimneys,2000, Switzerland.<br />
[15] SAP2000 v.12,Structural Analysis Programme,version 12,<br />
Computers and Structures Inc., Berkeley.<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong> 23
İncelemeler<br />
MODERN TRAMVAY VE HAFİF RAYLI SİSTEM İNŞAAT TEKNİKLERİ VE<br />
AVRUPA’DAKİ HIZLI VE EKONOMİK UYGULAMALARI<br />
İnş. Yük. Müh. Ilgaz CANDEMİR<br />
İZMİR METRO A.Ş. Yapılar Şefi<br />
Giriş<br />
Bu makalede gürültü ve vibrasyonsuz sistem içeren<br />
Modern tramvay yapım yöntemleri hakkında farklı methodları<br />
ortaya koyacağız.Şüphesiz ki bu anlatılan metotlar<br />
klasik inşaat yöntemlerine göre daha hızlı ve hataya<br />
izin vermeyen prosesler içeriyor! Daha da önemlisi klasik<br />
yapım yöntemleri ile karşılaştığında daha ekonomik çözümler<br />
sunuyor. Özellikle modern tramvay sistemi veya<br />
hafif raylı sistemleri benimseyen kentler için en efektif<br />
çözüm methodları ilerleyen sayfalarda farklı Avrupa ülkelerindeki<br />
başarılı performans örnekleri ile anlatılmıştır.<br />
Balastsız üstyapı uygulamaları<br />
Bugün Avrupa ve Uzakdogu’da çok sık kullanılan bir raylı<br />
sistem yapım metodu olan balastsız üstyapı uygularını<br />
3 ana bazda incelemek mümkündür. Bu uygulamaların<br />
odağında da “ceket sistemi” olarak tabir edilen yüksek<br />
kalitede rayı saran ve çevreleyen reçine bazlı kauçuk<br />
malzemeler vardır.Bu malzemenin rayın etrafında kullanılmasının<br />
en önemli nedeni,gürültü,vibrasyon ve kaçak<br />
akım izolasyonudur.<br />
Bağlantı malzemesiz sıvı elastomer dolgulu<br />
sistemlerde elastikiyet<br />
Fransız blok travers üstüne beton içine direk gömülen<br />
ray sistemleri ve Alman gergi çubuklu klasik döşeme<br />
sistemindeki elastikiyet ve vibrasyon sorunlarını yaşayan<br />
Avrupalı meslektaşlarımız 1990’lı yılların başında<br />
bağlantı malzemesi içermeyen beton ile ray arasında<br />
kimyasal elastik sıvı ile doldurulan sistemler ürettiler.Bu<br />
sistemlerde gergi çubukları yoktu ve ray etrafı sıvı elastik<br />
içinde betona gömülüydü.<br />
Sürekli boyuna ve enine elastisite içeren bu sistem inşaat<br />
döşeme kalınlığının düşmesine maliyetin ve kolay<br />
bakım imkanı verirken vibrasyonu ise 10dbV azalttığı<br />
görülmüştür.<br />
Şekil 1 : Reçine esaslı Kauçuk ray ceketleri - Avrupa’da<br />
patent altında üretilmektedirler.<br />
Şekil 2 : Sıvı elastomer dolgulu sistemlerde kesit ve<br />
uygulama (porotrack)<br />
Tablo 1. Balastsız üstyapı sistemleri ve bölümleri<br />
BALASTSIZ ÜSTYAPI SİSTEMLERİ<br />
ARALIKLI DESTEKLENMİŞ RAY<br />
Travers veya bloklu<br />
Travers olmayan<br />
SÜREKLİ DESTEKLENMİŞ<br />
RAY<br />
Travers<br />
veya bloklar<br />
beton içinde<br />
Traversler asfaltbeton<br />
yatağı ile<br />
aynı hizada veya<br />
üstte<br />
Prefabrik<br />
beton plak<br />
Tek parçalı<br />
yerinde<br />
dökülen plak<br />
Gömülü ray<br />
Birbiriyle bağlantılı<br />
ve sürekli<br />
desteklenmiş ray<br />
24<br />
Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong>
İncelemeler<br />
Ray Bağlantı Malzemesiz - Sürekli Ekartman Ayarlı<br />
Sistemlerle “Tramvay ve Hafif raylı Sistem İmalatı”<br />
(Gauge Support Fixation; GSF metodu)<br />
“Bağlantı malzemesiz sürekli ekartman ayarlı” sistemler<br />
Avrupa’nın şuanda kullandığı en hızlı gömülü ray inşaat<br />
metodudur. Özellikle tramvay sistemi inşaatlarında<br />
kullanılırlar. Ses ve vibrasyon izolasyonu ray etrafındaki”<br />
kauçuk ceket” ve alttaki ekstra ped ile en üst seviyededir.Ceket<br />
3 parçadır en alt parçanın kalınlığı 10mm ile<br />
35 mm arasında değişir(projeye bağlı,şekil 2)Bağlantı<br />
malzemelerinin olmayışı inşaat hızını artırır ve ilerideki<br />
olası bakımları minimize eder (fastener-less embedded<br />
system).<br />
Şekil 4 : Ray Bağlantı malzemesiz ekartman ayarlı sistem<br />
(Gauge support fixation, GSF) inşaatı ve sistem şeması<br />
Şekil 3 : Farklı enkesitler taban kalınlıkları 10mm-35 mm<br />
arası değişmektedir. 3 farklı ceketin raya özel yapıştırıcı ile<br />
yapıştırılması ile ray kapsüle hale getirilir.Kalınlıklar proje<br />
yüklerine göre değişmektedir.<br />
Ray Bağlantı Malzemesiz - Sürekli Ekartman Ayarlı<br />
Sistemlerle “Tramvay ve Hafif raylı Sistem İmalatı”<br />
(Gauge Support Fixation; GSF metodu)<br />
“Bağlantı malzemesiz sürekli ekartman ayarlı” sistemler<br />
Avrupa’nın şuanda kullandığı en hızlı gömülü ray inşaat<br />
metodudur. Özellikle tramvay sistemi inşaatlarında<br />
kullanılırlar. Ses ve vibrasyon izolasyonu ray etrafındaki”<br />
kauçuk ceket” ve alttaki ekstra ped ile en üst seviyededir.<br />
Ceket 3 parçadır en alt parçanın kalınlığı 10mm ile<br />
35 mm arasında değişir (projeye bağlı,şekil 2)Bağlantı<br />
malzemelerinin olmayışı inşaat hızını artırır ve ilerideki<br />
olası bakımları minimize eder (fastener-less embedded<br />
system).<br />
Avantajları;<br />
1. Çabuk ve kolay montajları (günde 144 m ‘lik döşeme<br />
hızı)<br />
2. En düşük seviyede gürültü -15 dBA kazanç, > -20 dBV<br />
kazanç (63,80,100,120 Hz ,1/2 oktav bant )<br />
3. Günlük montajda max 12 hat işçisi+ 2 kaynakçı<br />
4. Minimum inşaat kalınlığı (245 mm’ye varan ) sayesinde,<br />
daha az toprak işi ve zaman ve para tasarrufu(Bakınız<br />
Şekil 9)<br />
5. Mükemmel Kaçak akım izolasyonu (EN 50122-2 +A1<br />
normuna uygun)<br />
6. Yüksek yatay stabilite<br />
7. Her hava koşulunda montaj (örnek: Oslo veya Barselona<br />
)<br />
8. Kanıtlanmış Sürekli destek sayesinde daha yavaş ondülasyon<br />
gelişimi<br />
Şekil 5: GSF ile Brüksel şehir merkezinde STIB ‘e yapılmış<br />
bir hat solda yapım aşaması, sağda ise sistem çalışırken<br />
görülmektedir. İzmirde de bu tip bir imalat yapıla bilinir,<br />
İlerleyen sayılarda bu konuyla ilgili bir başka inceleme<br />
yapılacaktır. Bostanlı-Alaybey arası , İnciraltı-Narlıdere ,<br />
Narlıdere-Güzelbahçe, Buca-Şirinyer arası ile Alsancak’ta<br />
da “karışık trafik” denilen bu sistem uygulanabilinir.<br />
38 mm. çaplı galvaniz destekler, M12 cıvatalı mastarlı<br />
düzenek sayesinde ekartman devamlı korunmaktadır,<br />
beton döküldükten sonra düzenek kolaylıkla çıkarılır,<br />
rayın etrafındaki ceket betonun içinde kalır. Şekil 10’da<br />
Ri60N sınıfı ray görülmektedir.Bu sistemin Avrupa’da<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong> 25
İncelemeler<br />
Fransa, İspanya, Belçika, İtalya, Polonya, Almanya, Portekiz<br />
ve Yunanistan’da 350.000 metre uygulaması bulunmaktadır.<br />
şekilde bir korumaya gidilmiştir. Kirişler 9m uzunluğunda<br />
toplam uzunluğu 54 m ‘lik sistemlerdir. En pratik uygulama<br />
ise kirişlerin yerleştikten sonra dökülen beton<br />
sonrası; üstyapı ister yine beton, asfalt, blok taş veya doğal<br />
veya yapay çimenle kaplanabilinir. Bu sistemin en<br />
büyük avantajlarından biride yapım sırasında trafiğe<br />
ara vermeniz gerekmez, düşük hızlarla da olsa işletime<br />
devam eder,gece çalışmaya devam edebilirsiniz.Bu sistemin<br />
maliyeti ortalama projeye bağlı olarak ~500-600<br />
EUR /tek hat/metredir.<br />
Şekil 6 : Metro ve Tramvay depoları inşaatlarında GSF<br />
sistemi çok hızlı ve pratik çözümler üretmektedir,sağladığı<br />
en büyük avantaj depo içinde her türlü lastik tekerlekli<br />
araç rahatça hareket edebilir.<br />
Bu sistemin maliyeti ortalama proje kriterlerine bağlı<br />
olarak ~580-620 EUR /tek hat metredir.Günde 144 metre<br />
yol döşeyerek zamandan ve paradan tasarruf edilir,tüm<br />
sistemi sadece 14 kişi yapım grubuyla döndürebilirsiniz.<br />
Örnek 10 km’lik tek hattı sadece 90 günde trafiğe açmaya<br />
hazır hale gelir. Klasik sistemlerde 10 km ‘lik tramvay<br />
inşaatı 360-400 gün sürmektedir.<br />
Sürekli Kiriş Sistemi Metodu ile “Modern tramvay<br />
İmalatı” (Rail beam method)<br />
Önceden tesiste veya sahada çelik kalıplar içinde hazırlanan<br />
kirişlerin içinde tamamen reçine esaslı kauçuk ile<br />
kaplı ray sistemleridir. Uzunlukları ortalama 6 m ile 18<br />
m arasında değişir. Yaklaşık bu sistem sayesinde de 20<br />
dBA kazanç elde edilir. Çok pratik montaj yapılır. Özellikle<br />
vibrasyonun kötü etkisi nedeniyle Avrupa’da tarihi<br />
binaların veya yapıların olduğu yerlerden geçen sistemler<br />
bu sistemler ile değiştirilir. Ülkemizde de Çemberlitaş<br />
ve Ayasofya yanından geçen tramvay hattında bu<br />
Yapay çimen<br />
Doğal çimen<br />
Şekil 8 : Üst yapıyı tamamlayan alternatiflerden birisi de<br />
çimen kaplamadır.<br />
PREFABRİK RAYLI SİSTEM ÇÖZÜMLERİ<br />
Genellikle işlerin çok çok hızlı gitmesi gerektiğinde operasyona<br />
devam eden metro ve tramvay işletmelerin kullandığı<br />
sistemlerdir. Örneğin hattın uzun süre kapatılmaması<br />
gerekiyorsa daha önce tesiste dökülen kalıplarda<br />
genelikle 250-320 mm kalınlığındaki 9-18 metre<br />
uzunluk ve 2ila 2,5 m genişliğindeki paneller sahaya<br />
tır ile getirilirler.Vinç ile montajları yapılmadan grobeton<br />
ve beton traversler konur (genellikle her modüle<br />
3 adet) üzerlerine plastik şimler yerleştirilir ve bunun<br />
üzerine modül yerleştirilir. Modüllerin birbiri ile seviyesi<br />
hava yastıkları ile ayarlanır ,kaynakları yapılır ;Modüllerin<br />
içinde de sürekli desteklenmiş bağlantı malzemesiz<br />
ceketler vardır.Kazanç 15-20 dBA ‘den az değildir. Modül<br />
kalınlığına-altyapıya-üzerinden geçecek trafik yüküne ,<br />
boyutlarına ve kullanılacak raya bağlı fiyatı 1500-1850<br />
Eur/tek hat-m olarak değişir metodudur,bölgenin yağmur<br />
şartlarına bağlı yapay veya doğal tercih edilebilinir.<br />
Şekil 7 : Solda Çemberlitaş’ta yapılan sürekli kiriş<br />
sistemi-1500 senelik Bizans kolonuna 5 m uzaktaki hattan<br />
gelen tüm Zararlı etkiler ceket sayesinde elemine ediliyor,<br />
üst kaplama asfalt. Temmuz <strong>2008</strong><br />
Şekil 8 : Brüksel’den bir hat inşaatı, Şubat <strong>2008</strong><br />
26<br />
Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong>
İncelemeler<br />
Makaslarda Elastikiyet ve Vibrasyon Önleyici<br />
Sistemler<br />
Bilindiği gibi makaslar demiryollarında en yüksek gürültüyü<br />
çıkaran elemanlardır, bu sebeple makasları da gürültü<br />
kirliliğine karşı izole etmek gereklidir. Ceket sistemi<br />
ile elastik reçine esaslı kauçuk kaplanan makaslar yerinde<br />
20 dbA ‘e varan kazanımlar elde edildiği görülmüştür.<br />
Sistemin montajı fabrika ortamında yapılır ama sahada<br />
sonuç edilmesi mümkündür, makasın tümü uygun kalınlıktaki<br />
kauçuk ceketle kaplanır.<br />
Şekil 11: Üst yapıyı tamamlayan alternatiflerden birisi de<br />
çimen kaplamadır.<br />
Şekil 9: Ağır tonajlı kamyonların bile geçtiği demiryolu -<br />
karayolu geçişleri, aks yükü min. 12,5 ton.Montaj süresi altyapı<br />
düzeltmeleri ile beraber 2 gece vardiyası (6 saat/vardiya ) veya<br />
toplam 12 saat-10 işçi tutmaktadır. Bu gibi yapılarda en önemli<br />
kriter en hızlı sürede yolu tekrar kullanıma açmaktır. Bu tip<br />
geçişler özellikle tramvay veya devlet demiryolları geçişlerinde<br />
şehir dışında da kullanılabilinir. İzmir ‘de bu sistemler kurulacak<br />
olan tramvay veya Banliyö hatlarında kullanılabilinir.<br />
Şekil 10: Bir bakışta modüllü-prefabrik ray sistemleri ,kesit<br />
kalınlığı 44 cm ile 56 cm arasında değişmektedir.! Buda şehrin<br />
göbeğinde yapılacak olan toprak işleri çalışmalarını,kamyon<br />
sayısını diğer klasik sistemlere göre azaltır.Şehir içinde çok fazla<br />
toprak işi ve hafriyat yapılması gerekmez.<br />
Sonuç<br />
Bu makalede vurgu yapılması gereken yerlerin başında<br />
“BAĞLANTI MALZEMESİZ” raylı sistem inşaatıdır. Özellikle<br />
belediyelerimiz benimsediği Tramvay hatları inşaatlarında<br />
kullanılması gereken method gerek zaman,gerek<br />
teknoloji ve gerekse ekonomik yönden üstünlüğü dünyaca<br />
kabul edilmiş kauçuk –gömülü ray çözümleri olmalıdır.<br />
Böylelikle istenirse karışık trafik imkanı da sağlanmış<br />
olur(karayolu araçları ve tramvay iç içe).<br />
İkinci sonuç; Üstyapı ve altyapıda elastik malzeme kullanımı<br />
ileride karşılaşmak istemeyeceğimiz büyük sorunları<br />
minimize eder, inşaat bütçelerini zorlamayacağı<br />
gibi ileride karşılaşılacak büyük makineli bakımları indirger<br />
, özellikle son bölümde bahsedilen elastik balastsız<br />
üstyapı inşa sistemleri inşaat maliyetlerinizi düşürür ve<br />
zamandan kazanmanızı sağlar ;bakım maliyetlerini yarı<br />
yarıya düşürür ve yolcuya uluslararası standartlara uygun<br />
yolculuk imkanı ve konfor sağlar. Başlangıç inşaat<br />
maliyetleri klasik yöntemlere göre %10 daha pahalı olan<br />
bu sistemler ile zamandan 4 kat tasarruf etmek mümkündür.<br />
GSF sistemi ile 10 km‘lik bir raylı sistemi 90<br />
günde bitirmek mümkündür. Yada Prefabrik modülleri<br />
kullanarak çok akıcı trafiğin olduğu şehrin göbeğindeki<br />
bir kurb parçasını (120-150 metre) 3 gecelik toplam 18<br />
saatlik çalışmayla Cuma gece-Ctesi gece ve Pazar gece<br />
çalışarak tamamlayıp pazartesi trafiğe açılır.<br />
Özellikle modern tramvay ve hafif raylı sistemlerinin<br />
Üstyapı ve altyapısında elastik malzeme kullanımı ; ileride<br />
karşılaşmak istemeyeceğimiz(şekil 11) büyük sorunları<br />
minimize eder, inşaat bütçelerini zorlamayacağı gibi<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong> 27
İncelemeler<br />
Şekil 12: Klasik yapım yöntemleri ile yapılan hatlarda (Fransız ve<br />
Alman sistemleri ile yapılmış) zamanla üstyapı sorunları yaşamaya<br />
başlamış hatlardan örnekler, bu tip hatlarda üst tabaka ne olursa<br />
olsun (üstte asfalt kaplamalar) trafiğe bağlı 20-30 Milyon Gros Ton<br />
sonunda sorunlar çıkarmaya başlar, gergi çubukları asfaltın içinde<br />
kırılır ,yolun ekartmanı bozulur, ray altı taşları titreşim ve vibrasyon<br />
nedeniyle yerinden oynayabilir. 1980-1995 arası uygulanan Fransız<br />
ve Alman sistemleri “ klasik yapım yöntemleri” olarak adlandırılırlar<br />
, Hollanda ve Belçika sistemleri ise bugün bütün dünyada<br />
uygulanan modern kentiçi raylı sistem yapım yöntemleridir.<br />
Ülkemizde de birçok Anadolu kenti de tramvay yapım ve uygulama<br />
şartnamelerinde “yeni yapım yöntemlerini” benimseyen bir çizgide<br />
devam etmektedir.<br />
ileride karşılaşılacak büyük makineli bakımları indirger ,<br />
zamandan kazanmanızı sağlar; bakım maliyetlerini yarı<br />
yarıya düşürür ve yolcuya uluslararası standartlara uygun<br />
yolculuk imkanı ve konfor sağlar.<br />
Üstyapıda elastikiyet günümüz demiryollarının olmazsa<br />
olmazlarının başında gelmektedir, Özellikle kentlerdeki<br />
ana arterlere yakın tarihi eser niteliğindeki yapıların vibrasyondan<br />
arındırılması, eski omurgalarına birde raylı<br />
sistemin zararlı yan etkilerinin aktarılmaması şarttır. Bu<br />
bakımdan İstanbul,İzmir,Bursa kentlerimizde tarihi mirasın<br />
oldukça yoğun olduğu yerler başta olmak üzere,<br />
demiryollarımızın ana hatlarında, eski çelik köprülerinde<br />
,tünel ve peronlarda ve hafif raylı sistemlerin tünel<br />
ve viyadüklerde elastik çözümlere gidilmesi doğal bir<br />
ihtiyaç haline gelmiştir.<br />
Yukarıda bahsedilen sistemlerle kentlerimizde metroların,<br />
banliyölerin erişemeyeceği bölgelere tramvaylarla<br />
kısa zamanda erişmek ve bunların klasik metotlara göre<br />
ekonomik olmalarını sağlamak mümkündür.İzmir’de tasarlanacak<br />
tramvay sistemlerinin bir turizm şehri olan<br />
İzmir’imize extra bir güzellik ,nostalji ve farklı bir sofistike<br />
bir hava vereceği kanısındayım.<br />
8.Kaynaklar<br />
[1] I.Candemir, “ Best Performance Elasticity and Vibration Implementations<br />
at Ballasted and Fastenerless Embedded<br />
Systems from Europe “ II .International Railway Symposium,<br />
<strong>2008</strong>,Istanbul-Haydarpasa<br />
[2] 2002/49/EC (2002) , “Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve<br />
Yönetimi Yönetmeliği” Çevre ve Orman Bakanlığı<br />
[3] I.Candemir, “ Aralık 2007 ve Şubat <strong>2008</strong> Teknik Gezi Balastsız<br />
Üstyapı/ Saha raporları Raporu, Fransa-Belçika-Almanya<br />
[4] I.Candemir, “Temmuz <strong>2008</strong> Teknik Gezi Balastsız Üstyapı / Saha<br />
raporları Raporu , İspanya<br />
ÖDEMİŞ BELEDİYE BAŞKANI İNŞ. MÜH.<br />
MAHMUT BADEM’DEN MÜHENDİS VE<br />
MİMARLARA PLAKET<br />
Ödemiş’te 37 bin metrekare alanda Türkiye’nin en<br />
büyük hayvan pazarı ve borsasının projesinin hazırlanmasında<br />
hiçbir ücret almadan çalışma yapan<br />
mühendis ve mimarlara, Ödemiş Belediye Başkanı<br />
İnşaat Mühendisi Mahmut Badem tarafından teşekkür<br />
plaketi verildi. Törende Odamızın Ödemiş<br />
Temsilcisi Ufuk Aykol ile Temsilci yardımcısı Şevket<br />
Hasırcı da plaketlerini aldılar.<br />
Ufuk Aykol ve Şevket Hasırcı törende birer konuşma<br />
yaparak kendisi de inşaat mühendisi olan Belediye<br />
Başkanı’nın taleplerinin yanında olacaklarını<br />
ve Ödemiş yararına yapılacak her türlü projede<br />
yer alacaklarını söylediler.<br />
KAYBETTİKLERİMİZ<br />
Üyemiz Kurtuluş AKILLILAR’ın babası<br />
Hüseyin AKILLILAR<br />
22 Eylül <strong>2008</strong> tarihinde vefat etmiştir.<br />
Üyemiz Okyay NALBANTOĞLU’nun babası<br />
S. Namık NALBANTOĞLU<br />
15 Ekim <strong>2008</strong> tarihinde vefat etmiştir.<br />
Üyemiz Kaya TÜFEKÇİOĞLU’nun oğlu,<br />
Üyemiz Adnan AKYARLI’nın yeğeni<br />
Murat TÜFEKÇİOĞLU<br />
2 Eylül <strong>2008</strong> tarihinde vefat etmiştir.<br />
Üyemiz Mustafa TIRPANCI’nın eşi<br />
Fatma TIRPANCI<br />
2 Ekim <strong>2008</strong> tarihinde vefat etmiştir.<br />
Üyelerimizin acısını paylaşır,<br />
kendilerine ve yakınlarına başsağlığı dileriz.<br />
28<br />
Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong>
Beton<br />
SOĞUK HAVA ŞARTLARINDA BETON DÖKÜMÜ<br />
İnş. Müh. Vedat YORULMAZEL<br />
TS 1248 Ortalama hava sıcaklığı ard arda üç gün süre<br />
ile +5 0 C‘nin altında bulunduğu süredeki hava durumunu<br />
“soğuk hava” olarak tanımlamaktadır.<br />
Soğuk Hava Koşullarının Beton Özelliklerine<br />
Etkileri<br />
Soğuk hava koşullarındaki taze betonun priz alma süresi,<br />
normal sıcaklık koşullarında betonun priz alma<br />
süresine göre daha uzun, dayanım kazanma hızı ise<br />
daha yavaş olmaktadır.<br />
İlk zamanlarda (beton priz almadan veya yeterli dayanımı<br />
henüz kazanmadığı süre içerisinde) betonun içerisindeki<br />
suyun bir kez dahi donması, beton dayanımını<br />
ve dayanıklılığını çok büyük ölçüde azaltmaktadır.<br />
Yerleştirilen betondaki sıcaklık ile çevre sıcaklığı arasında<br />
büyük fark olması durumunda, betonda gerilmeler<br />
oluşmakta ve çatlaklara yol açmaktadır.<br />
İlk Zamanlarda Yer Alan Donma’ nın Beton<br />
Özelliklerine Etkisi<br />
Betonun içerisindeki suyun beton priz almadan donması<br />
durumu,<br />
Priz alarak sertleşmiş fakat yeterince dayanım kazanmamış<br />
betonun içerisindeki suyun donması sonucu<br />
içsel çatlaklar oluşur ,geçirgen ve boşluklu düşük dayanımlı<br />
beton elde edilir.<br />
-5 0 C’ de beton karışım suyunun % 92’ si donar,<br />
-12 0 C den düşük sıcaklıkta betonun dayanım kazanmadığı<br />
kabul edilir,<br />
Donan su hacminin % 9 oranında genleşir,<br />
İlgili Türk Standardı, betonun basınç mukavemetinin<br />
50 kgf/cm2’ ye erişmesinden sonra don sebebiyle zarar<br />
görmeyeceğini kabul eder.<br />
Çizelge 2. Karılma İşlemi Sonunda Betonda Bulunması Tavsiye<br />
Olunan Minimum Sıcaklıklar<br />
Beton<br />
kesitin<br />
kalınlığı,<br />
cm<br />
Aşağıdaki hava sıcaklıklarında üretilecek<br />
beton karışımının üretildikleri anda sahip<br />
olması gereken sıcaklık, o C<br />
-18 o C’den<br />
düşük<br />
-18 o C ile -<br />
1 o C arası<br />
-1 o C’den<br />
yüksek<br />
180 13 10 7<br />
Soğuk Hava Koşullarında Alınması Gereken<br />
Önlemler<br />
• Beton karışımının sıcaklığını yükseltebilmek için,<br />
betonu oluşturan malzemelerin ısıtılarak kullanılması,<br />
• Betonun ilk günlerindeki dayanımının yüksek olmasını<br />
sağlayacak türde çimento ve katkı maddesi<br />
kullanılması,<br />
• Soğuk havada dökülen betonların korunması için<br />
uygun kalıp ve izolasyon malzemelerinin ve/veya<br />
uygun kür yöntemlerinin uygulanması, (Resim<br />
1-2-3)<br />
Çizelge 1. Soğuk havada üretilen ve yerleştirilen betonlarda<br />
bulunması gereken sıcaklıklar<br />
Beton kesitinin<br />
kalınlığı, cm<br />
Yerleştirilme esnasında<br />
betonda olması gereken<br />
minimum sıcaklık o C<br />
180 5<br />
Resim 1. Betonun korunması<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong> 29
Beton<br />
Resim 2. Betonun korunması<br />
• İşin önceden planlanması ve beton dökümünden<br />
önce gereken hazırlıkların yapılması,<br />
• Soğuk havada dökülen betonların yeterli süreyle<br />
kür edilmeleri,<br />
• Mümkünse kalıpların ısıtılması,<br />
• Klor içermeyen hava sürükleyici katkıların kullanılması,<br />
• Soğuk havada dökülen betonun soğuk suyla sulanmaması.<br />
Resim 3. Betonun korunması<br />
Soğuk Havada Dökülen Betonlar İçin Yeterli Kür<br />
Süresi<br />
Betonun servis kategorisi, a, b, c ve d olarak dört bölüm<br />
halinde tanımlanmaktadır.<br />
• Betonun yüksüz olduğu ve dışarı ile temasının bulunmadığı<br />
durum,<br />
• Betonun yüksüz olduğu, fakat dışarıyla temasının<br />
bulunduğu durum,<br />
• Betonun kısmen yüklü olduğu ve dışarıyla temasının<br />
bulunduğu durum,<br />
• Betonun tam yüklü olduğu durum.<br />
Çizgelge 3. Standart Kür Uygulanarak Elde Edilecek 28 Günlük Beton Dayanımının % 50, 65, 85, 95‘ inin Kazanılabilmesi İçin Tavsiye<br />
Olunan Koruma Süresi<br />
Yapıdaki<br />
betonun<br />
basınç<br />
dayanımı<br />
oranı*, %<br />
10 o C ‘ da yapılan betonların<br />
korunma süresi, gün<br />
21 o C ‘ da yapılan betonların<br />
korunma süresi, gün<br />
betonları<br />
C**<br />
betonları<br />
D***<br />
betonları<br />
E****<br />
betonları<br />
C**<br />
betonları<br />
D***<br />
betonları<br />
E****<br />
betonları<br />
50 6 9 3 4 6 3<br />
65 11 14 5 8 10 12<br />
85 21 28 16 16 18 14<br />
95 29 35 26 23 24 20<br />
* Bu kolondaki değerler yapıdaki beton dayanımının, standart yöntemle elde edilen betonun 28 günlük<br />
dayanımına göre oranlarının göstermektedir.<br />
** ”C” kolonundaki betonlar, ASTM Tip I, veya PÇ 32,5 türdeki çimentolarla yapılan betonlardır.<br />
*** “D” kolonundaki betonlar, ASTM Tip II, veya KÇ 32,5 türdeki çimentolarla yapılan betonlardır.<br />
**** “E” kolonundaki betonlar, ASTM Tip III, veya EYÇ 52,5 türdeki çimentolarla yapılan betonlardır.<br />
30<br />
Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong>
Prefabrik<br />
SES BARİYERLERİ VE İSTİNAD DUVARLARI<br />
Türkiye Prefabrik Birliği Beton Prefabrikasyon Dergisi’nden (Sayı: 85, Ocak <strong>2008</strong>) alınmıştır<br />
SES BARİYERLERİ: Özellikle Avrupa ülkelerinde gürültü<br />
kirlenmesine karşı oluşan rahatsızlıklar için ses<br />
bariyerlerinin yapılmaya başlamasıyla otoyollarda<br />
oluşan gürültünün yaşam alanlarından uzak tutulmuştur.<br />
Çoğu ülkede mimari yapıları, etkili çözüm oluşturması<br />
ve düşük maliyetlerinden dolayı bu yapılar prefabrike<br />
betonarme ile yapılmaktadır.<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong> 31
Prefabrik<br />
32 Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong>
Prefabrik<br />
İSTİNAD DUVARLARI: T tipi istinad duvarları önceden<br />
fabrikada hazırlanan yüzey ve payanda yapısı<br />
sayesinde çalışma koşullarının zor olduğu inşaat<br />
sahasında hızlı çözüm oluşturmaktadır. Saha ekibi<br />
toprak işlerinin ağır olduğu bu alanda, her detayıyla<br />
önceden projeye uygun olarak hazırlanan bu sistem<br />
sayesinde, zorlanmadan gelen yükleri taşıtma ve güzel<br />
yüzey oluşturma işlemini gerçekleştirmektedir.<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong> 33
İş Sağlığı ve Güvenliği<br />
ALT İŞVEREN UYGULAMALARI VE ALT İŞVEREN YÖNETMELİĞİ<br />
Alpaslan ERTÜRK<br />
Öğr. Gör. Maden Yük Müh. İş Güvenliği Uzmanı(A)<br />
DEÜ Mühendislik Fak. Maden Müh. Böl.<br />
İşverenlerin İş Kanunu hükümleri çerçevesindeki zorunluluklarından<br />
kurtulmak, sendikalaşmayı engellemek,<br />
işçiliği ucuza getirmek amacıyla uyguladıkları bir yöntem<br />
olan altişveren(taşeron) çalıştırma iş güvenliği açısından<br />
da sağlıksız ve güvenliksiz koşullarda çalışmayı<br />
gündeme getirmektedir.<br />
2003 Yılında yürürlüğe giren 4857 sayılı İş Kanunu hükümleri<br />
çerçevesinde alt işveren(taşeron) uygulamaları<br />
ile ilgili olarak yapılan düzenlemeler çerçevesinde;<br />
“Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet<br />
üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde<br />
işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle<br />
uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği<br />
işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran<br />
diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan<br />
ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide<br />
asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak<br />
bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf<br />
olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden<br />
alt işveren ile birlikte sorumludur.” (Tanımlar, madde<br />
2 , 6. fıkra)<br />
Denilerek, asıl işveren, altişveren ilişkisinin kurulabilmesi<br />
için bir takım koşulların varlığı öngörülmüştür. Bu koşullardan<br />
ilki, işyerinde işçi çalıştıran bir asıl işverenin olması<br />
ve işyerinde işçi çalıştırması öngörülmektedir. Yani<br />
iş bütünüyle başka bir işverene devredilmemiş olmalıdır.<br />
İkinci koşul işin asıl işverene ait işyerinde yapılıyor<br />
olması gerekmektedir. Kısaca mal veya hizmet üretimine<br />
ilişkin çalışmanın asıl işveren tarafından bir bölümünün<br />
başka bir işveren ve bağlı işçilerine yaptırılması durumudur.<br />
Bu ilişkide alt işverenin işçilerine karşı her iki<br />
işverende birlikte sorumlu tutulmuştur.<br />
Kısıtlamaların daha belirgin bir biçimde konduğu;<br />
“ Asıl işverenin işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak<br />
çalıştırılmaya devam ettirilmesi suretiyle hakları kısıtlanamaz<br />
veya daha önce o işyerinde çalıştırılan kimse<br />
ile alt işveren ilişkisi kurulamaz. Aksi halde ve genel<br />
olarak asıl işveren alt işveren ilişkisinin muvazaalı işleme<br />
dayandığı kabul edilerek alt işverenin işçileri başlangıçtan<br />
itibaren asıl işverenin işçisi sayılarak işlem görürler.<br />
İşletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle<br />
uzmanlık gerektiren işler dışında asıl iş bölünerek alt işverenlere<br />
verilemez.” (Tanımlar, madde 2 , 7. fıkra)<br />
Denilerek, işin asıl işverenin işçilerinin alt işveren tarafından<br />
çalıştırılması ile asıl işverenin işçisi olanların alt<br />
işveren olarak görevlendirilemeyeceği belirtilerek asıl<br />
işin teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işler dışında<br />
bölünerek alt işverene verilemeyeceği hükmü getirilmektedir.<br />
Yani işyerinde yürütülmekte olan asıl işin bölünerek verilmesi<br />
önüne engeller konulurken, ancak işin yardımcı<br />
bölümlerinde alt işveren kullanılabilmesine olanak tanınmaktadır.<br />
4857 sayılı İş Kanunu kapsamında yer alan ve yukarıda<br />
açıkladığımız hükümlerin; alt işveren uygulamalarının<br />
yaygınlaşması, işkazalarındaki artış, işçi haklarında ortaya<br />
çıkan sorunlar bu konuya ilişkin olarak yapılan tartışmalar,<br />
paneller sonunda bu konuda Çalışma Ve Sosyal<br />
Güvenlik Bakanlığı tarafından 27.09.<strong>2008</strong> tarihinde<br />
27010 sayılı Resmi gazetede yayımlanan “Alt İşverenlik<br />
Yönetmeliği” ile yeni açılımlar ve düzenlemeler getirilmiştir.<br />
Söz konusu Yönetmelik ile İnşaat Sektöründe de yaygın<br />
olan alt işveren(taşeron) uygulamaları ile ilgili olarak<br />
aşağıda gerekli maddeleri verilen Yönetmelik çerçevesinde<br />
gerkli bildirimlerin yapılması gerekmektedir.<br />
ALT İŞVERENLİK YÖNETMELİĞİ (27 Eylül <strong>2008</strong>-27010<br />
sayılı Resmi Gazete de yayımlanmıştır)<br />
Tanımlar<br />
MADDE 3 – (1) Bu Yönetmelikte geçen;<br />
a) Alt işveren: Bir işverenden, işyerinde yürütülen<br />
mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerde<br />
veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği<br />
ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş<br />
alan, bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde<br />
aldığı işte çalıştıran gerçek veya tüzel kişiyi yahut<br />
tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşları,<br />
b) Alt işverenlik sözleşmesi: Asıl işveren ile alt işveren<br />
arasında yazılı olarak yapılan ve 10 uncu maddede<br />
belirtilen hususları ihtiva eden sözleşmeyi,<br />
c) Asıl iş: Mal veya hizmet üretiminin esasını<br />
oluşturan işi,<br />
ç) Asıl işveren: İşyerinde yürüttüğü mal veya hizmet<br />
üretimine ilişkin yardımcı işleri veya asıl işin bir bölümünde<br />
işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle<br />
uzmanlık gerektiren işleri diğer işverene veren, asıl<br />
işte kendisi de işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişiyi yahut<br />
tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşları,<br />
d) Bakanlık: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığını,<br />
e) Bölge Müdürlüğü: İşyerinin kayıtlı olduğu Bakanlık<br />
Bölge Müdürlüğünü,<br />
f) Kanun: 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununu,<br />
g) Muvazaa:<br />
34<br />
Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong>
İş Sağlığı ve Güvenliği<br />
1) İşyerinde yürütülen mal veya hizmet üretimine<br />
ilişkin asıl işin bir bölümünde uzmanlık gerektirmeyen<br />
işlerin alt işverene verilmesini,<br />
2) Daha önce o işyerinde çalıştırılan kimse ile kurulan<br />
alt işverenlik ilişkisini,<br />
3) Asıl işveren işçilerinin alt işveren tarafından<br />
işe alınarak hakları kısıtlanmak suretiyle çalıştırılmaya<br />
devam ettirilmesini,<br />
4) Kamusal yükümlülüklerden kaçınmak veya işçilerin<br />
iş sözleşmesi, toplu iş sözleşmesi yahut çalışma<br />
mevzuatından kaynaklanan haklarını kısıtlamak ya da<br />
ortadan kaldırmak gibi tarafların gerçek iradelerini gizlemeye<br />
yönelik işlemleri,<br />
ihtiva eden sözleşmeyi,<br />
ğ) Yardımcı iş: İşyerinde yürütülen mal veya hizmet<br />
üretimine ilişkin olmakla beraber doğrudan üretim<br />
organizasyonu içerisinde yer almayan, üretimin zorunlu<br />
bir unsuru olmayan ancak asıl iş devam ettikçe devam<br />
eden ve asıl işe bağımlı olan işi,<br />
ifade eder.<br />
Asıl İşveren-Alt İşveren İlişkisinin Kurulması,<br />
Bildirimi ve İşyerinin Tescili<br />
Asıl işveren-alt işveren ilişkisinin kurulma<br />
şartları<br />
MADDE 4 – (1) Asıl işveren alt işveren ilişkisinin<br />
kurulabilmesi için;<br />
a) Asıl işverenin işyerinde mal veya hizmet üretimi<br />
işlerinde çalışan kendi işçileri de bulunmalıdır.<br />
b) Alt işverene verilen iş, işyerinde mal veya hizmet<br />
üretiminin yardımcı işlerinden olmalıdır. Asıl işin<br />
bölünerek alt işverene verilmesi durumunda ise, verilen<br />
iş işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık<br />
gerektiren bir iş olmalıdır.<br />
c) Alt işveren, üstlendiği iş için görevlendirdiği<br />
işçilerini sadece o işyerinde aldığı işte çalıştırmalıdır.<br />
ç) Alt işverene verilen iş, işyerinde yürütülen mal<br />
veya hizmet üretimine ilişkin bir iş olmalı, asıl işe bağımlı<br />
ve asıl iş sürdüğü müddetçe devam eden bir iş olmalıdır.<br />
d) Alt işveren, daha önce o işyerinde çalıştırılan<br />
bir kimse olmamalıdır. Ancak daha önce o işyerinde çalıştırılan<br />
işçinin bilahare tüzel kişi şirketin ya da adi ortaklığın<br />
hissedarı olması, alt işveren ilişkisi kurmasına<br />
engel teşkil etmez.<br />
İşyerini bildirme<br />
MADDE 5 – (1) Alt işveren, kendi işyeri için Kanunun<br />
3 üncü maddesinin birinci fıkrası hükmüne göre<br />
bildirim yapmakla yükümlüdür.<br />
(2) Alt işveren, işyerinin tescili için şekli Bakanlıkça<br />
belirlenen işyeri bildirgesi ile birlikte 6 ncı maddede<br />
belirtilen belgeleri bölge müdürlüğüne verir.<br />
(3) Bir işyerinde her ne suretle olursa olsun asıl<br />
işveren-alt işveren ilişkisinin kurulması yeni bir işyeri<br />
kurulması olarak değerlendirilir.<br />
İşyeri bildirgesi ile birlikte verilecek belgeler<br />
MADDE 6 – (1) İşyeri bildirgesi ile birlikte;<br />
a) Tüzel kişiler için Ticaret Sicil Gazetesi sureti,<br />
b) İmza sirküleri,<br />
c) Alt işverenlik sözleşmesi ve ekleri,<br />
bölge müdürlüğüne verilir.<br />
İşyeri tescili<br />
MADDE 7 – (1) Bölge müdürlüğünce, 5 inci<br />
maddenin birinci fıkrası uyarınca bildirimde bulunan<br />
alt işverenin işyeri tescil edilerek işyeri için bir sicil numarası<br />
verilir.<br />
(2) İşyeri bildirgesinde beyan edilen bilgilerin ve<br />
eklenmesi gereken belgelerin eksik veya gerçeğe aykırı<br />
olması hâlinde işyerinin tescili yapılmaz.<br />
Kayıt dışı alt işveren işyerlerinin tescil işlemleri<br />
MADDE 8 – (1) Sosyal Güvenlik Kurumu müfettişleri<br />
veya diğer kamu kurum ve kuruluşlarının denetim<br />
elemanlarınca işyerlerinde yapılan denetimlerde ya<br />
da ihale makamları, ruhsata tabi işlerde (maden arama<br />
ve işletme, inşaat, taş ocağı ve benzeri) ruhsatı veren<br />
merciler (valilikler, kaymakamlıklar, belediyeler), sosyal<br />
güvenlik il müdürlükleri, vergi daireleri de kendi mevzuatları<br />
açısından yaptıkları işlemler sırasında, işyerlerinin<br />
Kanunun 3 üncü maddesine göre ilgili bölge müdürlüğüne<br />
bildirimde bulunup bulunmadığını kontrol<br />
ederler. Bildirim yapmamış olan işyerlerinin unvan ve<br />
adreslerini ilgili bölge müdürlüğüne bir yazı ile en geç<br />
15 gün içinde bildirirler.<br />
(2) Denetim elemanlarınca veya kamu kurumlarınca<br />
yapılan bildirimler dikkate alınarak bölge müdürlüğünce<br />
Kanunun 3 üncü maddesine göre gerekli işlemler<br />
yapılır.<br />
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM<br />
Alt İşverenlik Sözleşmesi, Asıl İşin Bölünmesi ve<br />
Muvazaanın İncelenmesi<br />
Alt işverenlik sözleşmesi<br />
MADDE 9 – (1) Alt işverenlik sözleşmesi asıl işveren<br />
ile alt işveren arasında yazılı şekilde yapılır.<br />
(2) Asıl işveren ile alt işveren arasında yapılan<br />
ve işin üstlenilmesine esas teşkil eden sözleşmede, 10<br />
uncu maddede yer alan hususların bulunması hâlinde<br />
söz konusu sözleşme alt işverenlik sözleşmesi olarak kabul<br />
edilebilir.<br />
Alt işverenlik sözleşmesinde yer alması gereken<br />
hususlar<br />
MADDE 10 – (1) Alt işverenlik sözleşmesinde;<br />
a) Asıl işveren ile alt işverenin işyeri unvanı ve<br />
adresi,<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong> 35
İş Sağlığı ve Güvenliği<br />
b) Asıl işveren ile alt işverenin tüzel kişiliği ya da<br />
tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluş olması hâlinde<br />
işveren vekillerinin adı soyadı ve adresi,<br />
c) İşyerinde yürütülen asıl işin ne olduğu,<br />
ç) Alt işverene verilen işin ne olduğu,<br />
d) Alt işverene asıl işin bir bölümü veriliyor ise;<br />
verilen işin işletmenin ve işin gereği ile teknolojik sebeplerle<br />
uzmanlık gerektirme koşuluna ilişkin teknik<br />
açıklama,<br />
e) Taraflarca öngörülmüş ise işin başlama ve bitiş<br />
tarihleri,<br />
f) Alt işverenin faaliyetlerini işyerinin hangi bölümünde<br />
gerçekleştireceği,<br />
g) Kanunun 2 nci maddesinde yer alan; asıl işverenin,<br />
alt işverenin işçilerine karşı o işyeriyle ilgili olarak<br />
Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu<br />
toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden,<br />
alt işveren ile birlikte sorumlu olacağı,<br />
ğ) Alt işverenlik sözleşmesinin yapılmasından<br />
önce asıl işveren tarafından çalıştırılan işçilerin alt işveren<br />
tarafından işe alınması hâlinde, bu işçilerin haklarının<br />
kısıtlanamayacağı,<br />
h) Alt işverene verilen işin taraflar açısından yürütülme<br />
esasları,<br />
ı) Asıl işveren veya vekili ile alt işveren veya vekilinin<br />
imzası,<br />
hususlarına yer verilir.<br />
(2) Bir işyerinde, işletmenin ve işin gereği ile teknolojik<br />
sebeplerle uzmanlık gerektiren bir işin alt işverene<br />
verilmesi hâlinde, alt işverenin uzmanlığını belgelendirmesi<br />
amacıyla sözleşme kapsamındaki işe uygun;<br />
iş ekipmanı listesi, iş bitirme belgesi, operatör ve teknik<br />
eleman sertifikaları sözleşmeye eklenir.<br />
İşletmenin ve işin gereği ile teknolojik sebeplerle<br />
uzmanlık gerektiren iş<br />
MADDE 11 – (1) İşletmenin ve işin gereği ile teknolojik<br />
sebeplerle uzmanlık gerektiren iş, mal veya hizmet<br />
üretiminin zorunlu unsurlarından olan, işin niteliği<br />
gereği işletmenin kendi uzmanlığı dışında ayrı bir uzmanlık<br />
gerektiren iştir.<br />
(2) İşverenin kendi işçileri ve yönetim organizasyonu<br />
ile mal veya hizmet üretimi yapması esastır.<br />
(3) Ancak asıl iş;<br />
a) İşletmenin ve işin gereği,<br />
b) Teknolojik sebeplerle uzmanlık gerektirmesi,<br />
şartlarının birlikte gerçekleşmesi hâlinde bölünerek<br />
alt işverene verilebilir.<br />
(4) Asıl işin bir bölümünde iş alan alt işveren, üstlendiği<br />
işi bölerek bir başka işverene veremez.<br />
Muvazaanın incelenmesi<br />
MADDE 12 – (1) 7 nci madde uyarınca tescili yapılan<br />
işyeri için 6 ncı maddede belirtilen belgelerde Kanuna<br />
aykırılık veya muvazaa kanaatini oluşturan delillerin<br />
bulunması hâlinde, söz konusu belgeler gerekçesi<br />
ile birlikte incelenmek üzere bölge müdürlüğünce iş<br />
teftiş grup başkanlığına intikal ettirilir.<br />
(2) Muvazaanın incelenmesinde özellikle;<br />
a) Alt işverene verilen işin, işyerinde asıl işveren<br />
tarafından yürütülen mal veya hizmet üretimine ilişkin<br />
asıl işin yardımcı işlerinden olup olmadığı,<br />
b) Alt işverene verilen işin işletmenin ve işin gereği<br />
ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren bir iş<br />
olup olmadığı,<br />
c) Alt işverenin daha önce o işyerinde çalıştırılan<br />
bir kişi olup olmadığı,<br />
ç) Alt işverenin işe uygun yeterli ekipman ile tecrübeye<br />
sahip olup olmadığı,<br />
d) İstihdam edeceği işçilerin niteliklerinin yapılacak<br />
işe uygun olup olmadığı,<br />
e) Alt işverene verilen işte asıl işveren adına koordinasyon<br />
ve denetimle görevlendirilenlerden başka<br />
asıl işverenin işçisinin çalışıp çalışmadığı,<br />
f) Yapılan alt işverenlik sözleşmesinin iş hukukunun<br />
öngördüğü kamusal yükümlülüklerden kaçınmayı<br />
amaçlayıp amaçlamadığı,<br />
g) Yapılan alt işverenlik sözleşmesinin işçilerin iş<br />
sözleşmesi, toplu iş sözleşmesi yahut mevzuattan kaynaklanan<br />
bireysel veya kolektif haklarını kısıtlamaya ya<br />
da ortadan kaldırmaya yönelik yapılıp yapılmadığı,<br />
hususları göz önünde bulundurulur.<br />
İnceleme sonucu yapılacak işlemler<br />
MADDE 13 – (1) Asıl işveren-alt işveren ilişkisinin<br />
iş müfettişlerince incelenmesi sonucunda muvazaanın<br />
tespitine ilişkin gerekçeli müfettiş raporu bölge<br />
müdürlüğünce işverenlere tebliğ edilir. Tebliğ tarihinden<br />
itibaren 6 işgünü içinde işverenlerce yetkili iş mahkemesine<br />
itiraz edilebilir. İtiraz üzerine verilen kararlar<br />
kesindir.<br />
(2) Rapora 6 işgünü içinde itiraz edilmemiş veya<br />
mahkeme muvazaanın tespitini onamış ise tescil işlemi<br />
bölge müdürlüğünce iptal edilir ve alt işveren işçileri<br />
başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçileri sayılır.<br />
(3) İş müfettişinin muvazaalı işlemi tespit etmesi<br />
durumunda; itiraz süresinin geçmesi ya da mahkeme<br />
kararı ile muvazaanın onanması hâlinde asıl işveren ve<br />
alt işveren veya vekillerine idari para cezası uygulanır.<br />
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM<br />
Çeşitli ve Son Hükümler<br />
Geçiş hükmü<br />
GEÇİCİ MADDE 1 – (1) Bu Yönetmeliğin yürürlüğe<br />
girdiği tarihten önce kurulan ve hâlen devam eden<br />
asıl işveren-alt işveren ilişkisinde 10 uncu maddenin<br />
ikinci fıkrasında belirtilen belgeler aranmaz.<br />
36<br />
Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong>
LİMİTED ŞİRKETTEKİ SERMAYE PAYINI DEVREDEN ORTAKLAR VE<br />
LİMİTED ŞİRKET MÜDÜRLERİ DİKKAT !!!<br />
6183 sayılı Kanun’un 4369 sayılı Kanunla değişik 35<br />
inci maddesinde 06.06.<strong>2008</strong> tarihli ve mükerrer 26898<br />
sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 5766 sayılı Kanunla<br />
yapılan düzenlemelere göre madde metni “Limited<br />
şirket ortakları şirketten tamamen veya kısmen tahsil<br />
edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme<br />
alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan<br />
doğruya sorumlu olurlar ve bu Kanun hükümleri<br />
gereğince takibe tabi tutulurlar.<br />
Ortağın şirketteki sermaye payını devretmesi halinde,<br />
payı devreden ve devralan şahıslar devir öncesine<br />
ait amme alacaklarının ödenmesinden birinci fıkra<br />
hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulur.<br />
Amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği<br />
zamanlarda pay sahiplerinin farklı şahıslar olmaları<br />
halinde bu şahıslar, amme alacağının ödenmesinden<br />
birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu<br />
tutulur.” şeklini almıştır.<br />
Maddenin birinci fıkrası hükmüne göre, limited<br />
şirket ortakları şirketten tamamen veya kısmen tahsil<br />
edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan<br />
amme alacağından sermaye hisseleri oranında<br />
doğrudan doğruya sorumlu tutulacaklardır.<br />
Limited şirket borçlarından sorumlu olan gerçek<br />
veya tüzel kişi ortaklar, 6183 sayılı Kanunun 3 üncü<br />
maddesi uyarınca amme borçlusu olup, bu Kanun<br />
hükümlerine göre takip edilecektir.<br />
6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 503 ve<br />
müteakip maddelerinde limited şirketlerin kuruluşu<br />
düzenlenmiş, Kanunun 511 inci maddesinde tescil<br />
ve ilan edilecek hususlar arasında; ortakların kimliği<br />
ve koymayı taahhüt ettikleri sermaye miktarları yer<br />
almış, 515 inci maddesinde şirket esas mukavelesinde<br />
yapılan her değişikliğin ilk mukavelede olduğu<br />
gibi tescil ve ilan edileceği, 519 uncu maddesinde<br />
de pay defterinin tutulacağı, bu deftere; ortakların<br />
ad ve soyadlarının, pay miktarlarının, vukuu<br />
bulan ödemelerin, payların devir ve intikali ve bu<br />
hususlarla ilgili değişikliklerin kaydedileceği hükme<br />
bağlanmıştır.<br />
Aynı Kanunun 520 nci maddesi hükmüne göre de<br />
ortaklık payının devri; tescil ve ilan edilmese de noter<br />
tasdikli devir sözleşmesi, ortakların devir işlemine<br />
muvafakatı ve devrin pay defterine işlenmesi ile<br />
Aykut KOLATAR<br />
Vergi Denetmeni<br />
Vergi<br />
hüküm ifade etmektedir.<br />
Bu hükümlerin birlikte incelenmesinden de<br />
görüleceği gibi, limited şirket ortaklarının kimliği<br />
ve şirketteki sermaye hisselerine ilişkin bilgiler;<br />
şirketin Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde ilan<br />
edilen ana sözleşmesinde, bu sözleşmede yapılan<br />
değişikliklerde, pay devrinin tescil ve ilan edilmemiş<br />
olduğu hallerde ise pay defterinde yer almaktadır.<br />
6183 sayılı Kanunun 35 inci maddesi uyarınca limited<br />
şirket ortakları hakkında takibe geçilebilmesi için,<br />
Kanunun 54 ve müteakip maddelerine göre şirket<br />
hakkında yapılan takip muameleleri sonucunda<br />
amme alacağının şirketten tamamen veya kısmen<br />
tahsil edilememesi veya tahsil edilemeyeceğinin<br />
anlaşılması gerekmektedir.<br />
5766 sayılı Kanunla 6183 sayılı Kanunun 3 üncü<br />
maddesinde yapılan değişiklikle;<br />
-Tahsil edilemeyen amme alacağı terimi; “Amme<br />
borçlusunun bu Kanun hükümlerine göre yapılan mal<br />
varlığı araştırması sonucunda haczi kabil herhangi bir<br />
mal varlığının bulunmaması, haczedilen mal varlığının<br />
satılarak paraya çevrilmesine rağmen satış bedelinin<br />
amme alacağını karşılamaması gibi nedenlerle tahsil<br />
edilemeyen amme alacaklarını,”<br />
-Tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağı<br />
terimi; “Amme borçlusunun haczedilen mal varlığına<br />
bu Kanun hükümlerine göre biçilen değerlerin amme<br />
alacağını karşılayamayacağının veya hakkında iflas<br />
kararı verilen amme borçlusundan aranılan amme<br />
alacağının iflas masasından tahsil edilemeyeceğinin<br />
anlaşılması gibi nedenlerle tahsil dairelerince yürütülen<br />
takip muamelelerinin herhangi bir aşamasında amme<br />
borçlusundan tahsil edilemeyeceği ortaya çıkan amme<br />
alacaklarını,”<br />
şeklinde tanımlanmıştır.<br />
Bu düzenleme çerçevesinde limited şirket ortaklarının<br />
sorumluluğuna başvurulmadan önce alacaklı<br />
tahsil dairelerince Kanunun 3 üncü maddesinde<br />
yer alan tanımlardaki hususlar dikkate alınmak<br />
suretiyle yapılacak işlemlere dayanılarak amme<br />
alacağının şirketten tahsil edilememesi veya tahsil<br />
edilemeyeceğinin anlaşılması gerekmektedir.<br />
“Kanunun 35 inci maddesinin ikinci fıkrası gereğince,<br />
ortağın şirketteki sermaye payını devretmesi halinde,<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong> 37
Vergi<br />
payı devreden ve devralan şahıslar devir öncesine ait<br />
olan ve devir tarihi itibarıyla ödenmemiş bulunan<br />
amme alacaklarının ödenmesinden birinci fıkra<br />
hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulacaktır.”<br />
Buna göre, şirket ortağının payını devretmesi<br />
halinde, devreden ve devralan şahıslar, şirketin devir<br />
tarihi itibarıyla vadesi geldiği halde ödenmemiş<br />
borçlarından, Kanunun 35 inci maddesinin birinci<br />
fıkrası uyarınca sermaye hisseleri oranında sorumlu<br />
olacaklardır. Ancak bu sorumluluğa başvurulabilmesi<br />
için amme alacağının şirketten tamamen veya kısmen<br />
tahsil edilememiş veya tahsil edilemeyeceğinin<br />
anlaşılmış olması gerekmektedir.<br />
Kanunun 35 inci maddesinin üçüncü fıkrası gereğince,<br />
amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği<br />
zamanlarda pay sahiplerinin farklı şahıslar olmaları<br />
halinde bu şahıslar, amme alacağının ödenmesinden<br />
birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu<br />
tutulacaktır.<br />
Buna göre, şirketten tamamen veya kısmen tahsil<br />
edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme<br />
alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda<br />
farklı kişilerin şirket ortağı olması halinde, söz konusu<br />
kişilerin bu amme alacağından müteselsilen sorumlu<br />
tutularak, Kanunun 35 inci maddesinin birinci fıkrası<br />
uyarınca sermaye hisseleri oranında takip edilmesi<br />
gerekmektedir.<br />
Kanunun 35 inci maddesinde yapılan değişiklikler<br />
çerçevesinde limited şirket ortakları hakkında<br />
yapılacak takipte aşağıdaki hususlara dikkat<br />
edilecektir.<br />
- Öncelikle şirketten tamamen veya kısmen tahsil<br />
edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan<br />
amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği<br />
zamanlarda şirket ortaklarının kimler olduğu ve bu<br />
ortakların sermaye hisseleri; şirket ana sözleşmesi,<br />
ana sözleşme değişikliği veya pay defterindeki<br />
kayıtlardan tespit edilecektir.<br />
- Her bir ortağın sermaye hissesine göre takip konusu<br />
olan amme alacağından sorumlu olduğu tutar<br />
belirlenecektir.<br />
- Şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen<br />
veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağının<br />
ödenmesinden sermaye hissesi oranında sorumlu<br />
tutulması gereken ortağın, hissesini devredip<br />
devretmediği araştırılacak, hisse devrinin söz konusu<br />
olduğu hallerde, devralan şahsın devir tarihi itibarıyla<br />
vadesi geldiği halde ödenmemiş şirket borçlarından<br />
sorumlu tutulacağı tutar tespit edilecektir.<br />
- Ortaklar hakkında takip muamelesine 6183 sayılı<br />
Kanunun 55 inci maddesine göre tanzim edilecek<br />
ödeme emrinin tebliği suretiyle başlanılacaktır.<br />
6762 sayılı Kanunun 540 ıncı maddesinde, aksi<br />
kararlaştırılmış olmadıkça, ortakların hep birlikte<br />
müdür sıfatıyla şirket işlerini idareye ve şirketi<br />
temsile mezun ve mecbur oldukları hükme<br />
bağlanmıştır. Böyle bir durumda ortaklar hakkında<br />
6183 sayılı Kanun uyarınca yapılacak takip; 35 inci<br />
madde hükümlerine göre sermaye hisseleri oranında<br />
olmayacaktır. Ortakların hepsi kanuni temsilci sıfatına<br />
haiz olacaklarından, haklarındaki takip 6183 sayılı<br />
Kanunun mükerrer 35 inci maddesine göre, amme<br />
alacağının tamamından müşterek ve müteselsil<br />
sorumluluk esasına göre yürütülecektir.<br />
6183 sayılı Kanunun “Amme alacaklarının korunması”<br />
başlıklı ikinci bölümünde yer alan teminat isteme,<br />
ihtiyati haciz, ihtiyati tahakkuk ve diğer koruma<br />
hükümleri, yeterli şartların varlığı halinde amme<br />
borçlusu sayılan ortak hakkında da uygulanacaktır.<br />
6183 sayılı Kanunun 35 inci Maddesinde yapılan<br />
düzenlemeler sonucunda Limited Şirketlerin<br />
ortaklarının ve müdürlerinin limited şirketlerin<br />
amme borçlarından dolayı olan sorumlulukları<br />
Seri: A Sıra No :2 Tahsilat Genel Tebliğinde yer alan<br />
açıklamalar çerçevesinde yukarıda özetlenmiştir.<br />
Mükelleflerin ileride olası sorunlarla karşılaşmamak<br />
için söz konusu değişiklik hükümlerini bilmelerinde<br />
fayda görülmektedir.<br />
38<br />
Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong>
Sağlık<br />
DEPREM ve HASTANELER<br />
Dr. Fatih SÜRENKÖK<br />
İzmir Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi<br />
Her 17 Ağustos ve her 12 Kasım kuşkusuz ülkemizi yasa boğan,<br />
on binlerce canı yitirdiğimiz depremleri aklımıza getirir.<br />
Aklımıza gelir de açıklamalar yaparız. Biz eksiklikleri tekrarlarken,<br />
yetkililerde “gerekli tedbirlerin alındığını - alınacağını”<br />
söyler. Hani aradan 1-2 yıl geçse bir umut taşırsınız<br />
geleceğe dair; “evet dersiniz bu konuda gerekeni yapmayacaklar<br />
da neyi yapacaklar”. Ama aradan tam 9 yıl geçtikten<br />
sonra yapılmayanı da gördükçe umut kalmaz yüreğimizde.<br />
Yıl 1996. Dinar depreminin ardından sağlanan Dünya Bankası<br />
kredisiyle İstanbul ve İzmir hastanelerinin incelenmesini<br />
isteyen Toplu Konut İdaresi Proje Uygulama Birimi projeyi<br />
İngiliz Laing Owen Williams Şirketi’ne verir. Boğaziçi Üniversitesi<br />
Kandilli Rasathanesi Deprem Araştırma Enstitüsü<br />
de projenin bilimsel gözetim ve onayı bölümünü yönetir.<br />
Araştırması 2 yıl süren ve 2001 de bitirilen proje kapsamında<br />
incelenen hastaneler ve sonuçlar şöyledir:<br />
” Depreme dayanıklılığı incelenen hastane sayısı 56. Bu hastanelerdeki<br />
toplam bina sayısı 644. Depreme dayanıksız çıkan<br />
bina sayısı 504.<br />
Proje kapsamında İzmir’de de tüm hastaneler incelendi ve 30<br />
hastanenin yüzde 70’inin depreme dayanıksız olduğu ortaya<br />
çıktı.<br />
İzmir’deki hastaneler hakkında incelemeye zemin çalışmasıyla<br />
başlayan uzmanlar, binaların zemininden örnekler alıp<br />
“gevşekliğini” inceledi. Ardından binanın mimari özellikleri ve<br />
taşıma gücüne bağlı olarak temel incelendi. Bir sonraki etapta<br />
binalardan beton örnekleri alan uzmanlar, bunu laboratuvar<br />
ortamında basınç testine tabi tuttu.<br />
Beton örnekleri, bölgenin depremselliği ve zemin yapısı, binanın<br />
mimari özellikleri ve kolonların taşıma gücüyle karşılaştırıldı.<br />
Projesi olmayan eski yapıların demir rölevesi çıkarıldı.<br />
Ortaya çıkan tüm veriler bilgisayar ortamında 6. 5 şiddetindeki<br />
bir deprem yaratılarak yeniden değerlendirildi. İnceleme<br />
sonunda elde edilen bilgilerle binaların deprem dayanımı<br />
ve güçlendirilmesi konusunda bir proje hazırlandı. İncelenen<br />
30 hastanenin 28’inde “güçlendirme” çalışması gerektiği ortaya<br />
çıktı. ”<br />
Yapılan çalışma sonuçları aşağıdaki gibi idi:<br />
Hastane Adı (Toplam Bina Sayısı/Güçlendirilmesi Gereken<br />
Bina Sayısı)<br />
1- Atatürk Devlet Hastanesi (6/6)<br />
2- Foça Devlet Hastanesi (4/2)<br />
3- Dr. Behçet Uz Çocuk Hastanesi (14/14)<br />
4- Göğüs Hastalıkları Hastanesi (30/26)<br />
5- Karşıyaka Devlet Hastanesi (6/6)<br />
6- Diş Hastanesi (1/1)<br />
7- Bornova Trafik Hastanesi (3/0)<br />
8- Doğum ve Kadın Hastalıkları Hastanesi (2/2)<br />
9- Bayındır Devlet Hastanesi (3/3)<br />
10- Bergama Devlet Hastanesi (8/6)<br />
11- Çeşme Devlet Hastanesi (3/0)<br />
12- Kiraz Devlet Hastanesi (4/4)<br />
13- Menemen Devlet Hastanesi (8/7)<br />
14- Ödemiş Devlet Hastanesi (5/4)<br />
15- Selçuk Devlet Hastanesi (4/2)<br />
16- Tire Devlet Hastanesi (8/8)<br />
17- Torbalı Devlet Hastanesi (2/1)<br />
18- Alsancak Devlet Hastanesi (7/6)<br />
19- Urla Devlet Hastanesi (7/5)<br />
20- Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi (79/64)<br />
21- SSK İzmir Tepecik Eğitim Hastanesi (20/9)<br />
22- SSK Ege Doğum Hastanesi (2/1)<br />
23- SSK İzmir Eğitim Hastanesi (17/9)<br />
24- SSK Aliağa Hastanesi (5/4)<br />
25- 9 Eylul Araştırma ve Eğitim Hastanesi (35/7)<br />
26- SSK Buca Eğitim Hastanesi (4/4)<br />
27- İzmir Büyükşehir Belediye Hastanesi (13/12)<br />
28- Hava Kuvvetleri Hastanesi (9/5)<br />
29- Kara Kuvvetleri Hastanesi (11/6<br />
30- TCDD İzmir Hastanesi (1/1)<br />
Bu sonuç kısaca, İzmir’deki hastane binalarından yüzde<br />
70’inin “Depremde riskli yapı” olduğunu ortaya koydu.<br />
2002 yılı itibari ile güçlendirme çalışmaları için için 34 trilyon<br />
gerekiyordu. Dönemin İnşaat Mühendisleri Odası Genel<br />
Başkanı Muzaffer Tunçağ, hesaplanan bu rakamın 25<br />
trilyon lirayı Kordon’daki dolguya harcayan İzmir için çok<br />
fazla olmadığını belirtti. Dönemin Sağlık Bakanı Osman<br />
Durmuş, hazırlanan raporun ardından ilginç yaklaşımlarıyla<br />
yine kendini gösterdi. Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma<br />
Enstitüsü Müdürü Ahmet Mete Işıkara’nın devlet hastanelerinin<br />
depreme dayanıklı olmadığı yönündeki açıklamalarına<br />
ilişkin olarak, “Hastaneler en son yıkılacak. Bundan<br />
emin olabilirsiniz” dedi sayın Durmuş.<br />
Evet, 2001 itibari ile durum böyle idi. Ya bugün:<br />
Her yıl yapılan basın açıklamaları, valiliğin gereğini yapmadığı<br />
için yapılan suç duyurularına rağmen geldiğimiz nokta<br />
hiç de iç açıcı değil. Yukarıdaki tablodan yüzde 10’luk bir<br />
düzelme bile yapılamadı.<br />
Sayın Sağlık Bakanı Recep Akdağ, hastanelerin depreme<br />
karşı güçlendirilmesine yönelik projeler için <strong>2008</strong> yılında 53<br />
bin YTL ödenek ayrıldığını açıkladı. Dikkatinizi çekerim bu<br />
rakam tüm Türkiye için.<br />
Bu hastanelere bir günde kaç insanın girdiğini tahmin edebilir<br />
misiniz? İnanması zor ama sadece Tepecik Eğitim Hastanesine<br />
bir günde 10 bin üstünde hasta ve yakını gelmekte.<br />
Diğer hastaneler için genel bir rakam verirsek tüm İzmir<br />
için 100 binin üzerinde insan. Evet insan. Gereken parayı bu<br />
sayıya bölersek acaba kişi başı değerimiz kaç YTL dir? Bir<br />
enkazın altında kalmamak için…<br />
Bir de bu hastanelerin depremde ayakta kalması depremin<br />
yaralarını sarmak için gerekmiyor mu? Kendi ayakta kalamayan<br />
sağlık sistemi göçükten çıkarılmış hangi yaralıya nerede<br />
nasıl yardım edecek?<br />
Küresel krizle birlikte banka ve eş dost şirketleri kurtarma<br />
operasyonlarının yakında başlayacağı ülkemizde bakalım<br />
hastanelerimizi kurtarma operasyonları hangi bahara kalacak?<br />
Bu kararları alanlar unutmasın ki olmasını hiç istemediğimiz<br />
o depremlerde kendileri de o sağlıklı sağlık binalarına<br />
ihtiyaç duyacaklar.<br />
Sadece 17 Ağustos, 12 Kasım’larda değil her gün aklımıza<br />
getirmeli ve ilgili meslek odaları olarak başta hastaneler ve<br />
eğitim kurumları olmak üzere tüm toplu yaşam alanlarının<br />
depreme dayanıklı yapılar olması için mücadele etmeliyiz.<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong> 39
Hukuk<br />
İNŞAAT MÜHENDİSLİĞİ VE HUKUK İLİŞKİSİ ÜZERİNE<br />
Avukat Baki OKAN<br />
Bir üst yapı kurumu olarak hukuk, toplumsal yaşamın<br />
tüm alanlarını düzenleme iddiasındadır. Hukukun ortaya<br />
koyduğu normların/kuralların bu iddiayı fiilen<br />
gerçekleştirip gerçekleştirmediği ülkeden ülkeye ve<br />
toplumdan topluma değişiklik gösterdiği ise ayrı bir<br />
tartışma konusudur. Buradan yola çıkıldığında hukukun<br />
ilgi alanın dışında kalan hemen hiçbir alan/kurum/meslek<br />
vs. olmadığı söylenebilir. İşte bu ilgi/ilişki<br />
çerçevesinde bakıldığında da genelde mühendislik<br />
mesleği özelde ise inşaat mühendisliği ve onun bağlantılı<br />
olduğu tüm bilim alanları ve disiplinler de hukuk<br />
ile neredeyse iç içedir diyebiliriz.<br />
İnşaat mühendisliği mesleğinin eğitimi aşamasında<br />
başlayan bu ilgi/ilişkinin mesleğin uygulama ve yürütülmesi<br />
aşamasında daha da önem ve anlam kazandığı<br />
ise açık bir gerçektir.<br />
Örneğin; borçlar hukuku, ticaret hukuku, iş hukuku,<br />
imar hukuku, ihale hukuku, kooperatifler hukuku,<br />
vergi hukuku, idare hukuku, çevre hukuku vs. Görüldüğü<br />
gibi, inşaat mühendisliği mesleğini yürütenlerin<br />
saydığım hukuk alanları ile ve mevzuat dediğimiz<br />
yürürlükteki hukuk kuralları açısından somutlaştırırsak;<br />
Borçlar Kanunu, Ticaret Kanunu, İş Kanunu,<br />
İmar Kanunu, idare hukukunun ilgi alanına giren<br />
tüm yasa/yönetmelik/tüzükler ile öyle ya da böyle<br />
ilgi/ilişkisi olduğu/olması gerektiği açıktır. O halde,<br />
inşaat mühendisinin mesleğe özgü temel bilgi ve birikimi<br />
yanında bir çok hukuk kuralını içeren yasal düzenlemeler<br />
hakkında da belirli bir düzeyde bilgilenmesi<br />
gerektiğini de rahatlıkla söyleyebiliriz. Kuşkusuz<br />
bu bilgilenme lisans eğitiminden başlayarak meslekte<br />
çalışmaya başladıktan sonra daha da yoğunlaşan<br />
ve somutlaşan bir ivme takip etmelidir.<br />
Elbette bir inşaat mühendisinin bir hukukçu kadar<br />
hukuk bilgisine sahip olması gereğinden söz etmiyorum.<br />
Ancak, ilgisi oranında belirli bir düzeyde hukuk<br />
bilgisinin inşaat mühendisinin işini kolaylaştıracağı,<br />
uyuşmazlıkları aza indireceği ve bu bilgilerden yoksun<br />
olanlara göre üstünlük/yarar sağlayacağını anlatmak<br />
istiyorum. Yeri gelmişken belirtelim ki, hukuksal<br />
konularda bir hukukçunun yardımı ve danışmanlığından<br />
yararlanmayı hiçbir zaman göz ardı etmemek gerektiğine<br />
de işaret etmek gerekir.<br />
İnşaat hukuku denildiğinde, akla ilk gelen; özellikle<br />
inşaat mühendisinin doğrudan yaptığı iş/eser/yapıt<br />
ile ilgili olan ve Borçlar Yasası’nda düzenlenen eser<br />
sözleşmesine – yasadaki adıyla istisna akdine- ilişkin<br />
hükümlerdir. Gerçekten uygulamada da inşaat nedeniyle<br />
adli yargıya yansıyan hukuksal uyuşmazlıkların<br />
önemli bir çoğunluğunu bağıtlanan eser sözleşmeleri,<br />
yüklenici ile iş sahibi ilişkisi ve buna bağlı diğer konular<br />
ile kat/arsa karşılığı inşaat sözleşmelerinin oluşturduğu<br />
görülmektedir. İnşaat ile ilgili diğer hukuksal<br />
uyuşmazlıklardan sözederken özellikle iş/iş güvenliği<br />
hukuku ve kooperatifler hukukundan doğan<br />
uyuşmazlıkları da eklemek gerekir.<br />
Bu bağlamda, inşaat, imar ve belediye mevzuatı açısından<br />
oldukça yoğun uyuşmazlıkların yaşandığı idari<br />
yargı alanına da değinmeden geçemeyiz. İdare hukuku<br />
bakımından, inşaat mühendisliği mesleğinin ilgisinin<br />
yoğunlaştığı belediye ve imar mevzuatına aykırı<br />
uygulamaların ezelden beri çokça yaşanageldiği<br />
bir ülke olarak kişisel değil ama örgütsel bir yapı içinde<br />
sorumluluk bilincini üst düzeye çıkararak <strong>TMMOB</strong><br />
ve bağlı şubelerince çeşitli idari davaların açıldığı kamuoyunun<br />
bilgisindedir. Aslında bu yolla bir yandan<br />
hukuka ve yasaya aykırı uygulamaya yeltenen kimi<br />
idarelerin hukuka uygun davranmaya yönlendirildiği,<br />
bir yandan da yurttaşlık bilincinin yaygınlaşmasına<br />
ve yerleşmesine katkı sağlandığı da bir gerçektir.<br />
Bundan böyle bana bu köşede söz düştüğü sürece,<br />
özellikle inşaat mühendisini ve İMO’yu ilgilendiren<br />
hukuksal konu ve uyuşmazlıklar ile güncel hukuksal<br />
sorunlar üzerine görüşlerimi paylaşmak isterim.<br />
Sözü Bertold Brecht’in Halkın Ekmeği adlı şiirinden birkaç<br />
dizeyle bitirelim:<br />
Bilin: Halkın ekmeğidir adalet.<br />
bakarsınız bol olur bu ekmek,<br />
bakarsınız kıt,<br />
bakarsınız doyum olmaz tadına,<br />
bakarsınız berbat.<br />
Azaldı mı ekmek,başlar açlık,<br />
bozuldumu tadı,başlar hoşnutsuzluk boy atmaya.<br />
Bozuk adalet yeter artık!<br />
Acemi ellerle yuğurulan,iyi pişirilmemiş adalet yeter!<br />
Yeter katıksız,kara kabuklu adalet!<br />
Dura dura bayatlayan adalet yeter!<br />
…<br />
40<br />
Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong>
Üyelerimizden<br />
AKARSULAR VE KIVRIMLARINA MATEMATİKSEL BAKIŞ<br />
Fatoş ÖZDAL<br />
İnşaat Mühendisi<br />
Akarsular yeryüzünün şekillenmesinde en etkili olan<br />
dış kuvvetlerdir. Çünkü, kutup bölgeleri, çöller ve dağların<br />
yüksek kısımları dışında kalan yerlerde akarsular<br />
etkilidir. Sahip olduğu konum, iklim ve topoğrafya<br />
özelliklerinden dolayı Türkiye de akarsuların etkili olduğu<br />
ülkeler arasındadır.<br />
Türkiye’deki akarsu sistemi Üçüncü Jeolojik Zaman’ın<br />
sonunda, orojenik hareketlerin bitmesiyle oluşmaya<br />
başlamıştır. Daha sonraki epirojenik hareketler sonucu<br />
meydana gelen yükselmeye bağlı olarak akarsular,<br />
vadilerine iyice gömülmüşlerdir. İç kuvvetlerin hazırlamış<br />
olduğu ana yer şekilleri akarsular tarafından işlenmekte<br />
ve değiştirilmektedir. Böylece akarsu sistemi<br />
de gelişerek bugünkü şeklini almıştır. Yeryüzünün ve<br />
Türkiye’nin şekillenmesini sağlayan akarsular şekillerini<br />
iki yolla oluştururlar.<br />
AŞINDIRMA ve BİRİKTİRME<br />
Akarsu aşındırmasının bağlı olduğu etkenler; suyun<br />
miktarı, yatak eğimi, akarsuyun hızı taşıdığı yük miktarı<br />
taş ve tabakaların özellikleri gibi faktörlerdir.<br />
Akarsuların aşındırması; su kütlesinin yatak kenarlarına<br />
çarpması, içlerindeki kum ve çakılların çarpması ve<br />
suyun çözmesi sonucu meydana gelir.<br />
1. Aşındırma Şekilleri:<br />
Türkiye’de akarsu aşındırmasının etkili olmasını başta<br />
gelen nedeni, yüksek dağların fazlalığıdır. Çevrelerine<br />
göre çok yüksek olan Kuzey Anadolu Dağları ve Toros<br />
Dağlarından kaynaklanan akarsular, hızla akarlar.<br />
Onun için de aşındırma güçleri fazladır.<br />
Türkiye’de akarsuların aşındırmayla oluşturdukları şekillerin<br />
başında vadiler gelir. Vadiler, akarsuların içinde<br />
aktığı uzun çukurluklardır. Vadiler, akarsuların yaptığı<br />
aşındırmayla yanlamasına, derinlemesine gelişir. Diğer<br />
yandan da geriye aşındırma sonucu boylarını uzatırlar.<br />
Akarsuların derine aşındırması, döküldükleri deniz<br />
veya gölün seviyesine kadar devam eder. Akarsular bu<br />
seviyeye göre yapabilecekleri aşındırmayla vadilerin<br />
enine, derinlemesine ve boyuna uzatırlar.<br />
Yamaçlardaki vadiler, tabansız vadilerdir. Bunlara kertik<br />
vadi ya da “V” denir.<br />
Dik yamaçlarda eğim fazla olduğu için hızla akar. Onun<br />
için aşındırma güçleri fazladır. Bu vadiler büklüm yapmadan<br />
uzanır. Enini aşındırmadan çok derine aşındırma<br />
etkilidir. Onun için yamaçlar diktir. Doğu Karadeniz<br />
Dağlarının kuzeye bakan yamaçlarındaki kısa boylu<br />
vadiler böyledir.<br />
Düz yerlerdeki akarsu vadileri, geniş tabanlıdır. Böyle<br />
vadiler içinde akarsular büklümler yaparak akar. Bu<br />
vadilerde derine aşındırma yavaşlamış enine aşındırma<br />
devam etmektedir. Geniş vadi tabanı içerisinde<br />
akarsa yayvan bir yatak içinde akar. Tabanlı vadilerin<br />
yamaçları yatıktır. Düzlüğe ulaştıkları yerlerdeki vadilerde<br />
geniş tabanlıdır.<br />
2. Biriktirme Şekilleri:<br />
Akarsuların oluşturdukları şekillerin bir kısmı da onların<br />
taşıdıkları malzemeyi biriktirmeleri sonucu oluşur.<br />
Bunların başında birikinti konileri gelir.<br />
Birikinti konileri akarsuların taşıma güçlerinin iyice<br />
azaldığı yerlerde oluşur. Dik yamaçlar boyunca akarsular<br />
hızlı akar. Bu suların aşındırma ve taşıma güçleri<br />
de fazladır. Ancak akarsular birden düzlüğe ulaştıkları<br />
zaman hızları ve alüvyon taşıma güçleri azalır. Bunun<br />
sonucu akarsular yamaçlardan taşıdıkları alüvyonları<br />
düz yerlerde biriktirirler. Birikinti konilerini daha yayvan<br />
olanlarına da birikinti yelpazeleri denir.<br />
Bir başka birikinti şekli ise deltalardır. Bunlar akarsuların<br />
taşıdıkları alüvyonların deniz veya göl kıyılarında<br />
birikmeleri sonucunda olur. Deltaların oluşabilmesi<br />
için gel – git olayları, deniz akıntıları ve dalgaların<br />
güçlü olmaması gerekir. Aksi halde akarsuların kıyıya<br />
getirdiği alüvyonlar, bu hareketler sonucu deniz açıklarına<br />
taşınır ve delta oluşamaz.<br />
Akarsu yataklarında meydana gelen kum adaları da<br />
birikinti şeklidir. Bunlar, kurak mevsimde akarsu yatak-<br />
Şekil 1: Menderes<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong> 41
Üyelerimizden<br />
larında suların azalması sonucu oluşan geçici şekillerdir.<br />
Akarsu yataklarında meydana gelen kum adaları<br />
da birikinti şeklidir. Bunlar, kurak mevsimde akarsu<br />
yataklarında suların azalması sonucu oluşan geçici<br />
şekillerdir.<br />
Akarsular tarafından oluşturulan sekiler, önce biriktirilen<br />
alüvyonların daha sonra aşındırılmasıyla olur. Aşındırma<br />
sonucu bazen alüvyonların altındaki ana kaya<br />
da kazılır. Sekiler, önceki vadi tabanlarının akarsularla<br />
yeniden kazılması sonucu yüksekte kalmış düzlüklerdir.<br />
Akarsu yataklarının kenarlarında basamaklar şeklinde<br />
bulunurlar.<br />
Nehir Kıvrımlarına Matematiksel Bakış<br />
Nehir kıvrımlarını inceleyen jeologlar bazı temel prensiplere<br />
ulaşmışlardır:<br />
i) Hiçbir nehir, genişliğinin 10 katından fazla bir mesafeyi<br />
düz gitmemektedir.<br />
ii) Kıvrımın eğrilik yarıçapı her zaman nehrin o noktadaki<br />
genişliğinin 2-3 katıdır.<br />
iii) Kıvrımların dalga boyu ortalama genişliğin 7-10<br />
katıdır.<br />
Birbirinden çok farklı yüzeylerde farklı yatak şartlarına<br />
ve büyüklüklerine sahip nehirlerde şaşırtıcı benzerlikler<br />
bulunabilmektedir. Kıvrımlar tesadüfi şekilde oluşmamakta,<br />
aksine, tepedeki bir A noktasından aşağıdaki<br />
bir B noktasına ulaşmada en az iş yapacak dönme<br />
enerjisi kullanılmaktadır.<br />
‘Kıvrım’ anlamına gelen İngilizce’deki ‘meander’ kelimesi<br />
kök olarak Ege Bölgesi’ndeki meşhur Menderes<br />
Nehri’nin kıvrımlarından gelmektedir. İlk bakışta nehir<br />
içindeki ve kenarlarındaki düzensizliklerin kıvrımlara<br />
yol açtığı düşünülebilir. Kaya parçaları, düşen ağaçlar<br />
ve kayalık zeminler kıvrımların oluşmasında bir sebep<br />
olabilmekle birlikte kıvrım geometrilerini açıklamakta<br />
yeterli değildir. Bu tip durumların olmadığı Gulf Stream<br />
gibi okyanus akıntılarında veya buzulların üzerindeki<br />
su kanallarında da benzer kıvrımlara rastlanmaktadır.<br />
İlk başta deprem ve kabuk hareketleri yoluyla meydana<br />
gelen büyük kırılmalar dağlık alanlarda dar vadi<br />
ve ırmak yatağı oluşumuna yol açar. Dağların içindeki<br />
büyük yeraltı suyu dolaşımlarının yüzeye çıktığı noktalardan<br />
itibaren bu dar vadileri takip ederek yüksek<br />
kottan alçak kotlara doğru akan yüzey suları bilhassa<br />
yağmur mevsimlerinde dışarıdan da beslenir. Aşırı yağışın<br />
etkisiyle debisi yükselen bu sular, nehir yatağı<br />
ve hatta vadi geometrisinin değişmesinde rol oynar.<br />
Böylece erozyon, taşıma ve biriktirme ile ırmakların<br />
şekilleri sürekli değişir. Bu sular denize doğru olan<br />
yolculuklarında, kıyıya yakın düz ovalara ulaştığında,<br />
yatağının da genişlemesiyle yavaşlar, enerjisi azalır;<br />
dolayısıyla taşıdığı sediman malzemenin tane büyüklüğü<br />
de giderek ufalır. Zaman zaman meydana gelen<br />
taşkınlar sırasında ise, nehir yükselir ve sular iki yandan<br />
ovaya yayılır. Bu yolla, bloktan kil ve çamur taneciğine<br />
kadar nehrin taşıdığı irili ufaklı malzemeden bilhassa<br />
çok ince taneli olan kum, silt, kil ve çamur tanecikleri<br />
ovayı kaplar. Nil, Dicle, Fırat, Menderes gibi nehirler bu<br />
konudaki en tipik örneklerdendir.<br />
Bir ırmakta küçük bir kıvrılma olduğunu varsayalım. Irmağın<br />
akışı sırasında su kütlesinin uyguladığı merkezkaç<br />
kuvvetle eğrilik merkezine uzak olan kıyıda erozyon<br />
artar. Su aşındırdığı kıyıya doğru yönelecek, daha<br />
sonra da diğer kıyıya çaprazlama hareket edecektir. Bu<br />
hareket esnasında dipteki sürtünmeden dolayı diğer<br />
kıyıya yakın kısımda taşınan kum ve çakıllar dibe çökecektir.<br />
Zamanla aşındırılan kıyıda eğrilik diğer kıyıya<br />
kıyasla daha da artacaktır. Bu eğrilik elbetteki sürekli<br />
artamaz; çünkü böyle bir durum ırmağın yukarıya<br />
doğru akması demektir ki, bu hiçbir zaman mümkün<br />
değildir. Bu tip kıvrımlar zamanla aşağıya doğru da hareket<br />
eder. Kıvrımların meydana gelmesinde en ideal<br />
şartlar; hafif eğim, kolayca aşınabilen ve yapışkanlık<br />
özelliği olan ince taneli kumlardır.<br />
Nehirler genellikle sinüs fonksiyonu yapısında eğriliklere<br />
sahiptir. Nehirlerde görülen bu geometride acaba<br />
ne gibi faydalar vardır? Daire, parabolik ve sinüs tipi<br />
benzer yapıdaki eğrilikler karşılaştırıldığında, sinüs<br />
tipi eğriliğin, eğrilik boyunca yön değiştirme açıları<br />
toplamının en küçük olduğu bulunmuştur. Böyle bir<br />
eğri aynı zamanda en az iş eğrisidir. Bunu anlamak için<br />
esnek bir çubuğu iki ucundan tutarak eğelim. Çubuk<br />
sinüs yapısında bir eğrilik şeklini alacaktır; çünkü bu<br />
yapıda en az eğme işi yapılmaktadır. Bu şekilde yerel<br />
olarak eğrilikte aşırı değişimler olmamakta, eğrilik olabilecek<br />
en düzenli şekilde pürüzsüz değişmektedir.<br />
Nehrin dönerken en az iş yapması ile neticelenen bu<br />
şeklin başka bir avantajı daha vardır; kıyılarda en az<br />
aşınma bu yapıda olmaktadır.<br />
Eğrilikleri ifade etmede aşağıdaki formül kullanılabilir:<br />
l bir referans başlangıç noktasından uzunluk boyunca<br />
çizilen koordinatı, L nehrin seçilen iki noktasının<br />
arasındaki uzunluğu, θ herbir l değerinde nehir<br />
merkez eğrisinin aşağıya doğru hareket yönü ile<br />
yaptığı açıyı, θ 0<br />
ise orijindeki bu açının değerini temsil<br />
eder.<br />
KAYNAKLAR<br />
1- http://www.ircpaylasim.com<br />
2- http://www.bilgipasaji.com<br />
3- Schumm et al.(2000), Active Tectonics and Alluvial Rivers.<br />
Cambridge University Press, 276s<br />
4- http://forum.yapisal.net<br />
42<br />
Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong>
ULAŞTIRMA POLİTİKASI AÇISINDAN DEMİRYOLLARININ<br />
ULAŞTIRMA SİSTEMİNDEKİ GELİŞİMİ, DURUMU VE ÖNERİLER<br />
Onur Burak MİLLİ<br />
İnşaat Mühendisi<br />
Üyelerimizden<br />
Bir ülkenin kaynaklarının verimli bir şekilde işletilebilmesi,<br />
iç ve dış ticaretinin geliştirilerek kalkınması ortaya<br />
konulan ulaşım politikalarının etkinliği ile mümkündür.<br />
Ulaşım, kaynakların etkin kullanımı, mal ve hizmetlerin<br />
zamanında, süratli bir biçimde dağıtılması, düzenli<br />
bir kentleşme ve sosyal yapının şekillenmesinde önemli<br />
bir faktördür. Ulaştırma Politikası da ülkelerin ulaştırma<br />
gereksinimlerini kısıtlı kaynaklarını en iyi biçimde değerlendirerek<br />
karşılama amacına yönelik eylemler bütünüdür[1].<br />
Demiryollarının ulaştırma politikası ve ulaştırma planı<br />
içerisinde özel bir konumu bulunmaktadır. Sanayi devriminin<br />
gelişimine paralel olarak demiryolları, 18. yüzyılda<br />
ilk olarak İngiltere’de ortaya çıkmıştır. Demiryollarının<br />
gelişimi ekonomik ve teknolojik faktörlere bağlı<br />
olduğu kadar politik ve askeri faktörlere de bağlı olmuştur.<br />
Türkiye’de demiryollarının gelişimi ise Osmanlı<br />
İmparatorluğu’nun Dağılma döneminde gündeme gelmiş<br />
ve uygulanmıştır. Sanayi devrimi geçirmemiş İmparatorluğa<br />
İngiltere ve Fransa tarafından demiryolu dayatılmıştır.<br />
İngiltere ile imzalanan Balta limanı Antlaşması<br />
(1838) ile serbest ticarete açılan ülke topraklarında İngilizler<br />
istedikleri her şeyi gümrük vergisi ödemek kaydıyla<br />
getirip götüreceklerdi. İngiltere ve Fransa’nın ticari<br />
amaçlarına göre şekillendirilen demiryolu hatları<br />
aynı zamanda siyasi amaçları da güdüyordu. İngiltere<br />
Ortadoğu’yu kontrolü altına alarak etki alanını genişletme<br />
ve sömürgelerine ulaşma çabası içindeydi. Bu yüzden<br />
Osmanlı topraklarında yapılan demiryolu hatları,<br />
geçtiği güzergâhlar bakımından bu ülkelerin ekonomik<br />
ve siyasi amaçlarına göre biçimlendirildi[2].<br />
Cumhuriyet döneminde çeşitli yabancı şirketler tarafından<br />
inşa edilen demiryollarının 4000 km.lik bölümü,<br />
Cumhuriyet’in ilanı ile milli sınırlarımız içinde kalmıştır.<br />
Osmanlı İmpara-torluğu’ndan Genç Türkiye Cumhuriyeti’ne<br />
yabancı şirketlere ait 2352 km.lik normal genişlikte<br />
hat ile devlet yönetiminde olan 1734 km.lik normal<br />
genişlikte hat devredilmiştir[3].<br />
Türkiye’de ulaştırmanın Cumhuriyet dönemindeki gelişimini<br />
ise 1923-1950 yılları arasında Demiryolu Ağırlıklı<br />
Dönem ve 1950 sonrası Karayolu Ağırlıklı Dönem olarak<br />
ayırarak incelemek mümkündür. Demiryolu ağırlıklı dönem<br />
de içerisinde Atılım Dönemi (1923–1940) ve Durgunluk<br />
Dönemi (1940–1950) olmak üzere iki dönemden<br />
söz edilebilir[1].<br />
Cumhuriyet dönemi ile birlikte hükümetlerin ana ulaştırma<br />
politikası Osmanlı’dan devralınan demiryollarını<br />
geliştirmek olmuştur. Bu dönemde en gelişmiş ulaştırma<br />
altyapısına demir-yollarının sahip olması, emek yoğun<br />
teknolojiye sahip olması nedeniyle istihdam sağlaması,<br />
ulusal güvenliğin sağlanması açısından önemli<br />
konumda olması nedenleriyle ulaştırma poli-tikalarının<br />
geliştirilmesi için demiryolları seçilmiştir. Mevcut olan<br />
sömürge ülkelere özgü “ağaç” tipi hat yapısı; milli ekonominin<br />
güçlenmesini sağlamak, eko-nomik, toplumsal<br />
ve kültürel açıdan ülke içerisinde dengeyi sağlamak<br />
amaçlarıyla “ağ” tipi yapısal özellik kazanmıştır[4]. Atılım<br />
döneminde 1923–1940 yılları arasında yılda ortalama<br />
olarak 200 km demiryolu yapılmıştır. 1923 yılında<br />
1734 km.si hükümetin, 2352 km.si yabancı kuruluşların<br />
elinde olan toplam 4086 km.lik demiryolu ağı yeni yapılan<br />
hatlarla 15 yıl içerisinde 6718 km.ye çıkarken; bu arada<br />
yabancıların elinde olan hatlar da devletleştirilmiştir.<br />
Cumhuriyetle başlayan bu atılım II. Dünya Savaşı’na kadar<br />
sürmüştür. 1940 ve bunu izleyen yıllarda demiryolu<br />
ağımızı güçlendiren çalışmalar çok yavaşlamıştır.<br />
1950–1960 yılları arasında ise karayolları ağırlıklı dönemin<br />
başladığı görülmektedir.1950 sonrası dönemi de<br />
İlk Atılım Dönemi (1950–1953), Planlı Atılım Dönemi<br />
(1963–1980), Ulaştırma Ana Planı Dönemi (1983–1986)<br />
ve Otoyollar Dönemi (1986-…) olarak kendi içerisinde<br />
dönemlere ayrılabilir. Karayolu, 1950 yılına kadar uygulanan<br />
ulaşım politikalarında demiryolunu besleyecek,<br />
bütünleyecek bir sistem olarak görülmekteydi. ABD’nin<br />
Marshall yar-dımıyla Türk ekonomisi üzerinde etkin olduğu<br />
dönemde demiryolları adeta yok sayılarak, karayolu<br />
yapımına başlanmıştır[3]. Böylece karayolu yapım<br />
dönemi, diğer ulaştırma sistemlerini unutan ve ulaştırma<br />
sistemini karayolundan ibaret sayan bir anlayışla<br />
uluslararası otomotiv sanayinin itici gücüyle sürdürülmüştür.<br />
Karayolu atılım döneminde, demiryollarına ayrılan<br />
kaynaklar ulaştırma yatırımlarının %18 ine düşürülerek<br />
demiryollarını iyileştirici yönde çabalar gösterilememiştir.<br />
1983–1993 Ulaştırma Ana Planının gerçekleştirilerek<br />
uygulanmaya başlanıl-ması, ulaştırma sistemimiz<br />
açısından bir umut olsa da 1986 yılında bu plan anlaşılmaz<br />
bir biçimde hiçbir açıklama yapılmaksızın ortadan<br />
kaldırılmıştır. Bu dönem sonrasında demiryolları kaderine<br />
terk edilirken, otoyolların yapımı için olanaklar zorlanmıştır.<br />
1998 yılı itibariyle karayollarının yolcu taşımacılığındaki<br />
payı % 95, yük taşımacılığındaki payı %92’dir.<br />
Demiryollarının ise yolcu taşımacılığındaki payı %4, yük<br />
taşımacılığındaki payı ise % 7 dolaylarındadır[1]. 1955<br />
yılında yükte %60, yolcuda %25’lik demiryolu taşıma<br />
payı, 1996 yılında %7 ve %3’e gerilemiştir[4].<br />
Günümüzde yeni raylı sistemlerin geliştirilme amaçlarını<br />
üç temel başlık altında toplamak mümkündür: Toplu<br />
taşım hizmetini iyileştirmek ve kent trafiğini azaltmak;<br />
kentsel gelişmeyi kontrol etmek ve yönlendirmek; kent<br />
merkezini güçlendirmek ve canlandırmak. Yeni sistemlerin<br />
hedeflerine ne derece yaklaştıkları, son yıllarda pek<br />
çok araştırmaya konu olmuş [5] [6] [7]; ve bu araştırmalar<br />
benzer bir sonuca varmıştır: Pek çok yeni raylı sistem<br />
yatırımı başarısızlıkla sonuçlanmakta, beklenen hedef-<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong> 43
Üyelerimizden<br />
lere ulaşamamaktadır. Bu saptama, artan araba kullanımı<br />
ve beraberinde getirdiği kentsel sorunların çözümü<br />
için toplu taşıma yatırım yapmanın da yeterli olmadığı<br />
yolunda tartışmaları beraberinde getirmektedir.<br />
Ancak kimi kentsel raylı sistem yatırımları tamamen<br />
boşa gider, beklenen etkiler elde edilemezken; başka<br />
kentlerde sistemlerin çok başarılı olduğu, gerek kent trafiği<br />
gerek kent gelişimi gerekse kent merkezi üzerinde<br />
istenen etkileri bırakabildikleri görülmüştür.<br />
Bu noktada, hatırlanması gereken bir gerçek şudur ki,<br />
arabaların hakim olduğu günümüz kentlerinde, toplu<br />
taşıma yatırım yaparak kent trafiğinin hemen düzelmesini<br />
beklemek, ya da toplu taşım sistemleriyle kent gelişimi<br />
arasındaki etkileşimin arabadan önceki dönemlerde<br />
olduğu kadar güçlü ve kendiliğinden olacağını sanmak<br />
yanlıştır.<br />
Başarılı bir raylı sistem geliştirmek için sadece sistemi<br />
inşa etmek yeterli değildir. Sistemin başarısında, pek çok<br />
faktör rol oynamaktadır.<br />
Bu nedenle, araba kullanımının yarattığı sorunları çözmeye<br />
yönelen ulaşım politikalarının ve özellikle İzmir<br />
kent ulaşım politikasının başlıca hedefi kentsel raylı sistemlerin<br />
başarısını etkileyen bu faktörlerin neler olduğunu<br />
belirlemek, bu faktörleri kontrol altına alarak yeni<br />
sistemlerin olumlu etkilerinin nasıl arttırılabileceğini anlamak<br />
olmalıdır.<br />
Kent formunun raylı sistemlerin etkinliğinde önemli<br />
rol oynadığı görülmektedir. Türk kentlerinde Amerikan<br />
kentlerine oranla daha yoğun olan kent dokusu bir<br />
avantajdır, ancak kentsel gelişimin toplu taşımı destekleyecek<br />
şekilde olduğunu söylemek zordur: Kent gelişimi<br />
belli ana arterlerde yoğunlaşmakla beraber, dinamik<br />
büyüme nedeniyle kent çeperlerinde hızla yayılan ve<br />
formsuz, yağ lekesi şeklinde gelişen yeni alanların toplu<br />
taşımı destekleyici bir kent formu oluşturduğu söylenemez.<br />
Yerel Planlama birimleri arasındaki işbirliğinin raylı sistemlerin<br />
başarısındaki yeri önemlidir. Türkiye kentlerinden<br />
Ankara örneğine bakıldığında, yeni raylı sistemlerin<br />
geliştirilmesi aşamasında başarılı bir kent planlamasıulaşım<br />
planlaması koordinasyonu olduğu görülür. Büyükşehir<br />
belediyesinin ürettiği stratejik kentsel gelişim<br />
planlarında arazi kullanımı ve ulaşım alanlarındaki temel<br />
politikalar belirlendiğinden, karar düzeyinde bu iki<br />
alanın birbiriyle ilişkisi sağlam şekilde kurulabilmektedir.<br />
Türkiye kentlerinde, kent ulaşımından sorumlu örgütlerin<br />
(EGO gibi) Büyükşehir belediyelerine bağlı olarak<br />
çalışması ve ilçe belediyelerinin planlarında Büyükşehir<br />
belediyelerinin kontrol yetkisinin olması uygulamada<br />
da işbirliğini sağlamaktadır.<br />
Böyle bir yerel örgütlenme sonucu üretilen raylı sistemler<br />
kent planlarıyla uyumludur. Ancak sistemlerin başarısını<br />
destekleyici arazi kullanım politikaları, Türkiye kentlerinde,<br />
Amerika örneklerinde olduğu kadar yaygın değildir.<br />
Amerika örneklerinde, sistem duraklarında, toplu<br />
taşım seyahati yaratacak büyük projelerle, kent merkezine<br />
yolculukları artıracak kent yenileme çalışmalarıyla,<br />
sistem çevresindeki kent alanlarını canlandırıp çekiciliğini<br />
artıran iyileştirme projeleriyle, raylı sistemler desteklenmektedir.<br />
Türkiye kentlerinde de, raylı sistemlerin<br />
etkinliğinin sistem çevresindeki bu tür projelerle artırılabileceği<br />
hatırlanmalıdır.<br />
Planlama sürecinde kentsel katılımın önemi, St Louis’teki<br />
başarılı katılım deneyiminden ve Miami’deki zayıf katılım<br />
süreci sonunda yaşanan sorunlardan anlaşılmaktadır.<br />
Ankara’daki raylı sistemler için yapılan kent toplantılarını<br />
ve kentliyi bilgilendirici eylemlerin bu açıdan<br />
olumlu sonuçlar verdiği açıktır. Raylı sistemlerin kullanıcıya<br />
“pazarlanması” gereken bir ürün olduğunu hatırlamak<br />
gerekir.<br />
Finansman kaynağı, raylı sistemlerin başarısındaki bir<br />
diğer önemli etkendir. Merkezi fonlarla yapılan yatırımlarda,<br />
Miami örneğinde olduğu gibi, yerel düzeyde karar<br />
alma özgürlüğü azalmakta; sistemin büyütülmesi<br />
veya hizmetin iyileştirilmesi kararlarında temel belirleyici<br />
merkezi hükümet olmaktadır. Sınırlı mali özerklikleri<br />
olan Türkiye belediyelerinde bu konunun önemi açıktır.<br />
Bugün, Türkiye kentlerinde ileri teknoloji ve yatırım<br />
gerekir ki; bu da yerel fonların dışına çıkmak demektir.<br />
Ulaşım plancıları, yüksek teknolojili sistemlerde, ilerde<br />
dış fonlarda kesinti olabileceği riskini göz önüne almalı,<br />
hangi seçeneğin kentleri için uygun olduğuna karar<br />
vermelidirler.<br />
Amerika örneklerinde, sistemin sosyal güvenlik düzeyinin<br />
başarıda önemli rol oynadığı görülmüştür. Ancak,<br />
sosyal güvenlik ve suç, Türkiye kentlerinde Amerika’daki<br />
örnekler gibi, Türkiye’deki sistemlerde de henüz yeni geliştirilen,<br />
kentlerin sınırlı bir bölümüne hizmet veren sistemlerdir.<br />
Bu nedenle, ancak kentin tümüne hizmet veren<br />
otobüs sistemleriyle hem güzergah hem ücret açısından<br />
entegre edilirse kentteki toplu taşım kullanımına<br />
ve araba trafiğine etkileri olabilir.<br />
Yeni sistemler, kentlerin sınırlı bir bölümünü kapsadıkları<br />
alan için bile olsa, araba kullanıcılarını arabalarından<br />
çıkartmayı başarabilmek için sistemin bitiş noktalarında<br />
yüksek kapasiteli park yerleri sağlamak gereklidir. Eğer<br />
sistemin hizmet verdiği bölgede trafik sıkışıklığı önemli<br />
boyuttaysa, sistemin başında ve sonunda yer alan araba<br />
parkları araba kullanıcıları için cazip çözümler haline<br />
gelirler.<br />
Ancak daha etkili bir politika sisteme paralel oto koridorlarında<br />
araba kullanımını ve parkını kısıtlayıcı trafik<br />
düzenlemeleriyle, bu alanlarda toplu taşımı avantajlı<br />
hale getirmektir. Türkiye’de de Amerika’da olduğu gibi,<br />
araba kullanımını kısıtlayıcı politikaların popüler olmadığı<br />
bir gerçektir. Ankara raylı sistemlerinin çıkış noktası<br />
olan 1985 Ankara Ulaşım Planı’ndaki [8], araba kullanımını<br />
kısıtlayıcı trafik düzenlemeleri uygulamaya geçirilmelidir.<br />
Bu tür düzenlemeler olmadan, arabaya raylı sistem<br />
alternatifi sunmakla araba yolcularının raylı sisteme<br />
kaymasını beklemenin gerçekçi olmadığı, birçok kentlerin<br />
deneyimlerinden anlaşılmaktadır.<br />
Öneri bağlamında özet olarak sunabileceklerimiz çözümler<br />
özellikle tek noktada toparlanmaktadır. Ülkemiz-<br />
44<br />
Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong>
Üyelerimizden<br />
de giderek daha yoğun biçimde kendini gösteren kentsel<br />
ulaşım sorunlarının çözümünde raylı sistem gereksinimi<br />
tartışılmaz bir gerçek olarak kabul görmektedir.<br />
Belirtilen gereksinim kentlerimizin imar nazım plan ve<br />
ulaşım ana planı bağlamında doğru olarak saptanabilir.<br />
Türkiye geneli için yüzeysel bir değerlendirme yaparsak;<br />
21 kentimizin tramvay, hafif metro ve metro olarak raylı<br />
sistem gereksinimi dünya kentsel raylı sistem istatistik<br />
verilerine dayanılarak öngörülmeye çalışılmıştır.<br />
Hat uzunluğu, taşıt sayısı ve altyapı maliyetleri olarak<br />
belirlenen değerlere göre aşağıdaki yorumlar yapılabilir.<br />
Günümüzün gereksinimi olarak öngörülen raylı sistemlerin<br />
abartılı olduğu düşünülür ve gerçekleştirilmelerinin,<br />
önümüzdeki 10-15 yıla yayılması tasarlansa bile çok<br />
büyük bir etkinlik ve çabayı gerektirdiği gerçeği yadsınamaz.<br />
İşin büyüklüğü, gerek hat yapımı için, gerekse taşıtlar<br />
için bir sanayi geliştirilmesini gerekli ve ekonomik kılacak<br />
düzeydedir.<br />
Hesaplar sonucunda bulunan kaynak gereksinimi gayri<br />
safi milli hâsılanın %15’ini aşmaktadır. Bu kapsamdaki<br />
bir raylı sistem yapımının 10-15 yıla yayılması durumunda<br />
bile ciddi finansman modellerinin oluşturulması zorunlu<br />
bulunmaktadır.<br />
Türkiye kentsel raylı sistemleri, stratejik yaklaşımları,<br />
planlamaları, kurumsal yapılanmaları içeren köklü ve<br />
kapsamlı bir incelemeyi gerektirmektedir. Böyle bir incelemenin<br />
yetkilisi ve sorumlusu da ancak yerel yönetimleri<br />
temsil eden bir kurum ve Ulaştırma Bakanlığı olabilir.<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] Evren, G. (1998). Yanlış Politikaların Kurbanı Demiryollarımız.<br />
Türkiye Mühendislik Haberleri. 397-5,5-11.<br />
[2] Eriş, S.(2003). İhmal Edilen Demir-yollarımız ve Sosyo-Ekonomik<br />
Yapıya Tesirleri. İMO İzmir Şubesi Yayın No: 43<br />
[3] http://www.tcdd.gov.tr<br />
[4] MİLLİ, Onur Burak (2006).”Ulaştırma Politikası Açısından Raylı<br />
Sistemler ve Adana Hafif Raylı Sistem Örneği”. Lisans Bitirme Tezi.<br />
Çukurova Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü.<br />
[5] CERVERO,B & LANDIS,J (1995) “Development Impacts of Urban<br />
Transport : A US Perspective” in BANISTER,D (ed) “Transport and<br />
Urban Development”, E&FN Spon, UK.<br />
[6] Tablolar, 1997 Haziranında adı geçen 5 kentte yapılan araştırma<br />
gezisinde, ulaşım planlama örgütleri ve belediyelerdeki ilgili kişilerle<br />
yapılan görüşmeler ve bu örgütlerce sağlanan çeşitli dokümanlardan<br />
çıkarılan verilerle hazırlanmıştır.<br />
[7] LARWIN, T.F & LANGLEY, C.P. (1992)“Light Rail Transit in San Diego:<br />
The Past as Prelüde to the Future”, Transportation Research Record,<br />
no.1361.<br />
[8] EGO (1987) “Ankara Kentsel Ulaşım Çalışması: Ulaşım Ana Planı”<br />
Ankara Büyükşehir Belediyesi, EGO Genel Müdürlüğü, Ankara.<br />
[9] I. Bushell C., 1997, “Jane’s Urban Transport Sistemé, 14. Edition<br />
1995-1996<br />
[10] Evren Güngör, Öğüt Kemal S. “Ülkemizde Kentsel Raylı Sistemlerin<br />
Gelişimi”<br />
WEB SİTEMİZ YENİLENİYOR<br />
Üyelerimizle iletişimde ve üye hizmetlerinde etkin bir şekilde<br />
kullanmaya çalıştığımız web sitemizin yenilenme çalışmaları<br />
devam ediyor. Yeni web sitemiz 2009 Ocak ayından<br />
itibaren kullanılabilecek.<br />
Mesleğimizle ve üyelerimizle ilgili güncel haberleri ve Odamızla<br />
ilgili duyuruları sistemli bir şekilde üyelerimize duyurmak<br />
ve etkileşimli bir iletişim sağlamak amacıyla geliştirdiğimiz<br />
sitemizin bazı yenilikleri şunlar olacak:<br />
Etkinlikler<br />
Özellikle yoğun bir şekilde sürdürdüğümüz Meslek İçi Eğitim<br />
kurs ve seminerleri, diğer seminerlerimiz, bilgisayar<br />
eğitim kurslarımız, sosyal etkinliklerimiz ve diğer tüm etkinliklerimiz<br />
daha düzenli ve kapsamlı olarak duyurulacak.<br />
Etkinliklerle ilgili belgeler ve fotoğraflara sitemiz üzerinden<br />
ulaşılabilecek.<br />
Site üyeliği<br />
Üyelerimiz ve öğrenci üyelerimiz aynı zamanda e-posta<br />
kullanıcı adı olacak kullanıcı adlarıyla sitemize üye olabilecekler.<br />
Siteye üye olup profil bilgilerini güncelleyen üyelerimizin<br />
bilgileri, istemeleri halinde sitede yayınlanacak. İş<br />
arayan üyelerimiz ve staj yeri arayan öğrenci üyelerimiz sitemize<br />
ilan bırakabilecek. Sitemize üye olma aşamasında<br />
çalıştıkları alan ve uzmanlık alanı bilgilerini dolduran üyelerimize<br />
özel duyurular, kendilerine daha etkin bir şekilde<br />
ulaştırılabilecek.<br />
Firma üyeliği<br />
Eleman arayan firma sahipleri de sitemize üye firma olarak<br />
giriş yapıp ilan bırakabilecek veya istedikleri özelliklerdeki<br />
ilanları inceleyebilecekler.<br />
Elektronik posta hizmeti<br />
Teknik olarak daha iyi bir altyapıya sahip yeni e-posta sunucumuzla<br />
üyelerimiz daha kaliteli ve kullanışlı bir e-posta<br />
hizmetinden yararlanacaklar.<br />
Şubemizin e-posta hizmetini kullanan üyelerimize mesleki<br />
duyurularımız ve etkinlik duyurularımız daha düzenli bir<br />
şekilde iletilebilecek.<br />
ÖNEMLİ DUYURU<br />
Daha sonra kesin olarak duyuracağımız bir tarihte tüm<br />
e-posta hesapları yeni bir sunucuya taşınacağı için üyelerimizin<br />
mevcut e-posta hesaplarında bulunan bilgileri yedeklenmelidir.<br />
Yeni e-posta sunucumuzun güvenlik kriterleri nedeniyle<br />
mevcut e-posta hesabı şifrelerinden bazılarının değiştirilmesi<br />
gerekmektedir (çok kısa olan şifreler, kullanıcı adına<br />
benzer kelimeler içeren şifreler, gibi). Bu konudaki bilgi<br />
e-posta hizmeti kullanan tüm üyelerimize Aralık ayı sonunda<br />
iletilecektir.<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong> 45
genç-İMO<br />
EYLÜL-EKİM <strong>2008</strong> genç-İMO ETKİNLİKLERİMİZ<br />
TANIŞMA TOPLANTILARI<br />
Tanışma toplantılarımız sırasıyla Ege, Dokuz Eylül ve<br />
Celal Bayar Üniversitelerinde 6-13-15 Ekim <strong>2008</strong> tarihlerinde<br />
gerçekleştirildi. Amacımız üniversiteye<br />
yeni giren öğrenci arkadaşlarımıza İMO, genç-İMO<br />
ve etkinliklerini tanıtmaktı. Hazırladığımız genç-İMO<br />
yönetmelik ve etkinlik sunumlarıyla toplantılarımıza<br />
görsellik unsuru da katıldı. Sabri İNCE “İMO”, Fırat ÜM-<br />
METOĞLU “genç-İMO Yönetmeliği”ni anlattılar genç-<br />
İMO etkinlik kısmını ise, Ege Üniversitesinde Onur<br />
TANYERİ, Tutku KAŞLIOĞLU, Dokuz Eylül Üniversitesinde<br />
Recep Sedat ÇELİK, Ahmet Taylan ATASOY, Celal<br />
Bayar Üniversitesinde Erkay KILIÇ arkadaşlarımız<br />
sundular.<br />
17. 10. <strong>2008</strong> “MESLEĞİMİZ VE İMO” SEMİNERİ<br />
VE TANIŞMA KOKTEYLİ<br />
İnş. Müh. Gülşen IŞIK ve İnş. Müh. Aydın NOGAY’ın konuşmacı<br />
olarak katıldığı seminerimize 70 öğrenci arkadaşımız<br />
katılmıştır. İnş. Müh. Gülşen IŞIK tarafından<br />
arkadaşlarımıza inşaat mühendisinin nasıl bir hayatı<br />
olduğu, mühendisin toplum içerisindeki yeri, yer aldığımız<br />
bilincin ve sorgulayıcı olmanın önemi, mesleğimizin<br />
uygulama alanları ve verdiğimiz hizmetler<br />
anlatıldı.<br />
Toplantılarımızın verimini ölçmek için öğrenci arkadaşlarımıza<br />
1, sınıf anketi yapılmıştır. Anketimize Ege<br />
(41), Dokuz Eylül (102), Celal Bayar (35) toplam 178<br />
1. sınıf öğrencisi katılmıştır. Anket sayesinde öğrencilerin<br />
mesleğimizdeki gelişmeler, meslek odaları ve<br />
faaliyetleri hakkında ne kadar bilgileri olduklarını öğrendik.<br />
İnş. Müh. Aydın NOGAY tarafından özlük haklarımızın<br />
eski ve yeni hali, toplumsal muhalefetin örgütlü<br />
gücü, sahip olduğumuz örgütlenmeler, 12 Eylül sonrası<br />
sendikal mücadelenin durumu ve sarı sendikalar<br />
anlatıldı.<br />
Güzel bir dinleyici kitlesinin olduğu seminerde, sunumlarıyla<br />
bizleri aydınlatan Sn. Gülşen IŞIK ve Şube<br />
Yönetim Kurulu üyemiz Sn. Aydın NOGAY’ a teşekkür<br />
ederiz.<br />
Ege ve Dokuz Eylül Üniversitelerinde “İnşaat Mühendisliğine<br />
Giriş” derslerini bize ayıran Yrd. Doç. İsmail<br />
ÇİL ve Yrd. Doç. Dr. Okan FISTIKOĞLU hocalarımıza ve<br />
tabiî ki sunumlarda emeği geçen bütün arkadaşlarımıza<br />
teşekkür ederiz.<br />
Seminer sonrası tanışma kokteylimiz yapılmıştır. Bu<br />
güzel etkinliğimiz sayesinde öğrenci arkadaşlar belli<br />
konularda aydınlanmış ve odamızın sıcak ortamını<br />
tanıma imkanı bulmuşlardır.<br />
46<br />
Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong>
genç-İMO<br />
12. 10. <strong>2008</strong> GÖRDES BARAJI TEKNİK GEZİSİ<br />
Gezimize 85 genç-İMO üyesi katılmıştır. Öncelikle barajın<br />
kullanım amacı, maliyeti, dizaynı ve ömrü hakkında<br />
brifing verilmiştir. Ardından sahaya inilerek bilgiler<br />
alınmıştır. 190 kişilik yüksek bir katılımla gerçekleşen<br />
gezimiz, tatlı bir yorgunlukla sona ermiştir.<br />
18. 10. <strong>2008</strong> ÇİNE BARAJI TEKNİK GEZİSİ<br />
150 kişinin katılım sağladığı gezimizde, 85 genç-İMO<br />
üyesi bulunmaktaydı. DSİ’nin konferans salonunda<br />
gerçekleşen brifingden sonra şantiye sahası görülmeye<br />
gidildi. DSİ mühendisleri yaklaşık bir saat sorularımızı<br />
yanıtladılar. İnşaat mühendisleriyle birlikte<br />
katıldığımız gezide, genç-İMO lar mühendislerle tanışma<br />
fırsatı bulmuşlardır.<br />
genç-İMO Bülteni<br />
www.gencimo.org<br />
genç-İMO İzmir’in etkinlikleri hakkında her şeyi<br />
buradan öğrenebilirsiniz.<br />
Forum kısmımızda ise öğrenci arkadaşlarımızın<br />
işine yarayacak ders notları bulunmaktadır.<br />
<strong>TMMOB</strong> İnşaat Mühendisleri Odası tarafından<br />
yayınlanan Teknik Güç dergisinin genç-İMO<br />
Özel Sayısı olarak çıkan genç-İMO Bülteni<br />
Şubemizden, üniversite ve sınıf temsilcilerimizden<br />
ücretsiz olarak alınabilir.<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong> 47
genç-İMO<br />
GATS – HİZMET TİCARETİ GENEL ANLAŞMASI<br />
Fırat ÜMMETOĞLU<br />
Ege Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü, 4. Sınıf Öğrencisi<br />
Türkiye’nin küreselleşme sürecini tarihsel olarak incelersek<br />
GATS anlaşmasını daha iyi anlayabiliriz.<br />
Türkiye 1970’li yıllardan itibaren küreselleşme sürecine<br />
girmiştir. Öncelikle ülke ekonomisinin dünya çapına<br />
açılması özendirilmiş ve bu sayede küresel sermaye<br />
için zemin hazırlanmıştır.1970 ve 1980 yılları arasında<br />
bu temelin atılmasını sağlayan önemli beş olay şu şekildedir.<br />
1. “Tokyo Raund” Uluslararası Toplantılar Zinciri<br />
2. 1979 IMF Stand-by Anlaşması<br />
3. Dünya Bankası Program Kredisi Anlaşması<br />
4. 24 OCAK 1980 İktisadi Kararları<br />
5. 12 EYLÜL 1980 darbesi<br />
Özellikle 12 Eylül darbesinden sonra Türkiye, ani bir<br />
şekilde serbest piyasaya açılmış ve dünya piyasasıyla<br />
rekabet etmek zorunda kalmıştır. Türkiye işte bu zor<br />
döneminde başını, Dünya Bankasının yeşil omuzlarına<br />
yaslamıştır.1980 -1984 arasında her yıl düzenli olarak<br />
5 SAL (Yapısal Uyarlama Kredisi) kredisi (1,6 milyar dolar)<br />
almıştır. Devamında ise SECAL ( Sektörel Uyarlama<br />
Kredisi ) kredileri gelmiştir. Adından da anlaşılacağı<br />
gibi SAL kredileri ile temelleri atılan ihracata dönük<br />
ekonominin, SECAL ( Sektörel Uyarlama Kredisi) kredileriyle<br />
bütün sektörlere uyarlanması sağlanmıştır.<br />
Tarım SECAL, mali SECAL, enerji SECAL gibi. Bu sayede<br />
sektörlerin rekabete açılması teşvik edilmiş ve özelleştirmeler<br />
başlamıştır. Çünkü özelleştirmeler kadar, sektörleri<br />
rekabete açan başka bir sistem yoktur. Tabi ki<br />
bu sistem her zaman güçlü firmaların işine yaramıştır.<br />
Rekabet ortamında zayıf olanın yenilmesi doğanın kanunudur.<br />
1990 lı yılların başında ise Dünya Bankasının yerini IMF-<br />
Dünya Ticaret Örgütü almıştır ve Türkiye artık güvendiği<br />
dağlara sadece başını değil, gövdesini yaslamaya<br />
başlamıştır. Fakat enteresandır, IMF ve Dünya Ticaret<br />
Örgütünün bu durumdan hiçbir şikâyeti olmamıştır.<br />
İşte bu gelişmeler arasında Dünya Ticaret Örgütünün<br />
yönetimini üstlendiği GATS anlaşması 25.02.1995 yılında<br />
TBMM’den geçmiştir. Üzerinden 13 sene geçmesine<br />
rağmen şu an bile, hala bu anlaşma bilinmemektedir.<br />
GATS anlaşmasının Türkiye’deki ilgili ayağı Hazine Müsteşarlığı/Bankacılık<br />
ve Kambiyo Genel Müdürlüğüdür.<br />
Bu bölümde GATS çalışmalarıyla ilgilenen 4 kişi vardır<br />
ve Bankacılık ve Kambiyo Genel Müdürünün açıklamasına<br />
göre; GATS, Türk iş dünyasının konusudur. Bu yüzden<br />
anlaşmanın halkla ya da kamuyla tartışılmasına<br />
gerek duyulmamıştır.<br />
GATS - 25.02.1995<br />
GATS 29 maddelik bir anlaşmadır. Anlaşma kapsamını<br />
“devlet tarafından görülen hizmetleri kapsamaz” olarak<br />
belirlemiş. O zaman buradan anlaşılan, devlet ve<br />
kamu otoritesinin yürüttüğü hizmetler GATS’ ın kapsamına<br />
girmez.Fakat bu konuda ek bir açıklama daha<br />
vardır.”Eğer kamuca yapılan hizmette ticari amaç güdülüyorsa,<br />
bu hizmette rakipler varsa” devletin yaptığı<br />
bu işler, GATS kapsamına girecektir. Bu sayede GATS<br />
kamu alanını kendi belirleyerek, kamuya rahatça müdahale<br />
edebilecektir. Kamu hizmetlerinin büyük bir<br />
kısmının küreselleşmesi demek, mecburen özelleştirme<br />
demektir. Bu durum, özellikle sağlık ve eğitim gibi<br />
kamu hizmetlerinde önemli tehlikeler yaratmaktadır.<br />
GATS’ a göre her hizmet dört şekilde ticarete konu edilebilir;<br />
1. Sınır Ötesi Ticaret (e-ticaret): Mesela<br />
Türkiye’den bir mühendis Amerika’daki bir barajın<br />
tasarımını bilgisayar başından yapabilecek ve internet<br />
üzerinden bu projesini karşı tarafa satabilecek.<br />
Anlaşma soruyor. E-ticarette devlet olarak bir sınır<br />
koydun mu? Yurtdışındaki şirketler eğitim hizmetlerini<br />
e-ticaret olarak verebilir mi, veremez mi?<br />
Üçüncü bir soruda kendi şirketlerine uyguladığın<br />
kuralları, devlet olarak yurtdışından gelen şirketlere<br />
de uygulayacak mısın? Türkiye’de Koç ve Sabancı<br />
şirketleri e-ticaret yapabilmektedir. Bu uygulamayı<br />
yapabilmek için gelişmiş bir veri tabanı ve teknoloji<br />
gerekmektedir.<br />
2. Yurtdışında Tüketim: Mesela Türk vatandaşı<br />
Amerika’ya gidip eğitim hizmeti almak istiyor. Sen<br />
devlet olarak buna herhangi bir sınır getiriyor musun?<br />
Ya da Türk vatandaşın yurtdışından turizm hizmeti<br />
alıp, İspanya’da tatil yapmak istiyor. Sen devlet<br />
olarak buna bir sınır getiriyor musun?<br />
3. Ticari Varlık Bulundurma: Bu kısım önemlidir.<br />
Yurtdışında herhangi bir kamu alanında(sağlık, eğitim<br />
vb…) çalışan bir şirket, Türkiye’ye gelip şirket<br />
kurabilir mi ya da herhangi bir Türk şirketle ortak<br />
olup şirket açabilir mi? Eğer bir sınır koymak istiyorsa<br />
onu belirtecek. Mesela yurtdışından gelip burada<br />
şirket kurmak istiyorsan asgari olarak elli bin dolar<br />
yabancı sermaye getireceksin gibi. Fakat GATS anlaşması<br />
bu sınırların ticareti kısıtladığı kanısındadır.<br />
İşte bu durum Türk şirketlerini, büyük yabancı şirketlerle<br />
rekabet etmek zorunda bırakacak. Böylece<br />
zayıf olan Türk şirketleri ya yabancı şirketlere satılacak<br />
ya da onlarla ortak olmak zorunda kalacaktır.<br />
4. Gerçek Kişilerin Varlığı: Bu ticaret şekli ise,<br />
Ticari Varlık Bulundurmanın devamıdır. Yabancı ya-<br />
48<br />
Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong>
genç-İMO<br />
tırımcının, kendi personelini iş yapacağı ülkede serbestçe<br />
istihdam etmesidir. Bu durumsa Türk mühendis<br />
ve işçilerinin zararına olabilir. Yurtdışında master<br />
yapan mühendislerin iş görüşmelerinde öne çıktığı<br />
bir zamanda, yabancı mühendislerin Türk mühendislerden<br />
daha üstün görünmesi hiç de zor değildir.<br />
Ayrıca dikkati çeken bir nokta da, Türk mühendislerin<br />
ve işçilerin yurtdışında çalışmalarının kabul<br />
edilmesi için sınava girdikleri biliniyor. Bu sınavlar<br />
ülke devletlerinin kendi isteklerine göre koydukları<br />
şartlardır. İşte enteresan nokta, Türkiye’de devletin<br />
böyle bir şart koymamasıdır. Bu sayede yabancı<br />
mühendis ve işçiler serbest bir şekilde ülkemizde<br />
çalışabileceklerdir. Bu durum kafalarda soru işareti<br />
yaratmaktadır.<br />
GATS anlaşması, Türkiye tarafından hiçbir şart konulmadan,<br />
dört ticaret şeklinin tüm şartları tamamıyla<br />
kabul edilmiştir. Bu durumda hizmet sektörü, dünya<br />
ölçeğinde serbestleştirilmiş ve rekabete açık bir konuma<br />
getirilmiştir. Rekabet, gerektiğinde verim getiren<br />
bir uygulama da olsa, Türkiye’nin durumu göz önüne<br />
alındığında zarar verecek konumdadır.<br />
Bu anlaşmadan sonra özellikle sağlık ve eğitim sektöründe<br />
yabancı sermayenin gücü artmış, Türk mühendis<br />
ve işçileri ikinci plana düşme durumuna gelmiştir.<br />
Sağlık ve eğitim sektörlerinde hizmetin arka plana atılıp,<br />
paranın ön plana çıkartılması sade vatandaşı çok<br />
zor duruma sokmuştur ve daha da sokacak gibidir.<br />
Türkiye’nin küreselleşme sürecini tarihsel olarak incelediğimiz<br />
zaman, bu olayların plansız ve sebepsiz bir<br />
şekilde gelişmesi olasılık dışıdır. Bunları görmek ve<br />
göstermek geleceğimiz için önemli girişimlerdir. Yorum<br />
size kalmış. Yalnız öğrenci arkadaşlarımız, bu yazıyı<br />
okuduklarında çok üzülmüşlerdi.<br />
Üyemiz Ramazan Yaprak’ın oğlu<br />
Üyemiz Cem Yaprak ile Nazan Dikmen<br />
13 Ekim <strong>2008</strong> tarihinde evlendiler.<br />
Üyelerimiz Gökhan Güneş ile Ayşegül Semerci<br />
3 Ekim <strong>2008</strong> tarihinde evlendiler.<br />
Üyemiz Ruhi Bağcık ile Özgür Subaşı<br />
25 Ekim <strong>2008</strong> tarihinde evlendiler.<br />
Üyemiz Gürkan Erdoğan ile Gönül Dursun<br />
8 Kasım <strong>2008</strong> tarihinde evlendiler.<br />
Kendilerini kutlar, ömür boyu mutluluklar dileriz.<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong> 49
genç-İMO<br />
UNUTULMUŞ, UNUTTURULMUŞ PROJELER<br />
Ufuk TABAKLI<br />
İnşaat Mühendisi<br />
İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi olarak unutulmuş,<br />
unutturulmuş kalkınma projeleri kapsamında<br />
barajlar, demiryolları ve limanlar konularında bir çalışma<br />
yapmanın gereğini hissettik.<br />
Her bir proje kendi için de ülke ekonomisi ve mühendislik<br />
pratiği açısından büyük anlamalar taşımaktadır.<br />
Yine bir ekonomik kriz içersinde bulunduğumuz bu<br />
dönemlerde böyle büyük yatırımlı projelerin yapılamamasının<br />
sonuçları düşünülmelidir.<br />
Ülkelerin ticaret kapıları olan limanları tanımlarsak, karadan<br />
denize, denizden karaya veya gemiden gemiye<br />
yük alış-verişinin çeşitli ekipmanlar vasıtasıyla yapıldığı<br />
üst düzeyde bilgi ve veri akışı olan mühendislik hizmetleri<br />
verilen alanlardır. Yük kavramı içersinde limanların<br />
tarihini de görmek mümkündür. Limanlar ilk başlarda<br />
ağırlıklı olarak askeri amaçlar için kurulsa da günümüzde<br />
daha çok gemilerin barınabileceği, bakım ve<br />
onarımlarının yapıldığı, limbolama usulü yük transferinin<br />
yapıldığı yerlerdir. Günümüz teknolojisi ile limanlar<br />
her türlü yükü(konteynır, genel kargo ve katı dökme<br />
yük, dökme sıvı yük ,Ro Ro v.b.) elleçleyebilmektedir.<br />
Limanlar bu hizmetlerin bir veya birden çoğunu<br />
verebilmektedir. Dünya deniz ticareti taşımacılığında<br />
konteynır limanları büyük bir paya sahiptir. Bu pay<br />
her geçen yıl artmaktadır. Türkiye de ise konteynır taşımacılığı<br />
1950’li yılların ortalarında başlamış olup, 1970<br />
yılından sonra önemli hareketlenmeler olmuştur Konteynırlaşma<br />
klasik taşımacılığa oranla %40 bir ekonomikleşme<br />
sağlamaktadır. Türkiye genelinde 2007 yılında<br />
4,7 milyon konteynırın elleçlendiği ve 2003 yılından<br />
itibaren %47 lik bir artışın olduğu da görülmektedir.<br />
Fakat halen limanlarımız yeterli altyapı ve ekipmana<br />
sahip olamadığından ya konteynırlaşması sağla-<br />
namamış ya da yeterli seviyeye ulaşamamıştır. Çözüm<br />
yolu özelleştirme politikaları gösterilmekte ve limanlarımız<br />
satılmaktadır. Şu anda özelleştirme sürecinde<br />
olan İzmir limanı aslında TCDD’ye bağlı olup Türkiye<br />
ihracatının üçte birini, bölge ihracatının %90ını gerçekleştirmektedir.<br />
işlevselliği bu kadar yüksek bir kurumun<br />
devlet elinden çıkartılarak özelleştirilmesi, yeni<br />
bir rant alanı sağlamaktan ve kamunun elini güçsüzleştirmekten<br />
başka bir amaca hizmet edemez.<br />
Tonaj bazında ülkemizdeki dış ticaretin yaklaşık %73,<br />
iç ticaretin ise yaklaşık %90 denizyolu ile yapılmaktadır.<br />
Buna karşın ulaşım yollarına göre yük ve yolcu taşınması<br />
verilerinden deniz taşımacılığın 2001 yılında<br />
%5,34, 2002 yılında %3,80 ve 2003 yılında %3,54’e gerileyen<br />
pasta dilimindeki payının azaldığı görülmektedir.<br />
Yarım ada ülkesi olan Türkiye de 1950 li yıllara kadar<br />
taşımacılığın güvenli, hızlı, ekonomik, konforlu,<br />
daha az enerji gereksinimi duyan, çevreyi daha az kirleten<br />
taşımacılık olan demir ve deniz yolu seçilir iken<br />
ABD’nin yaptığı Marşal yardımının bir şartı olarak ülkemiz<br />
karayoluna yönlendirilmiştir. Bu uygulama sonucunda<br />
1950 yılında yük taşımalarında miktar (ton)<br />
olarak demiryolu %55.1, denizyolu %27.8 pay alırken,<br />
karayolunun payı %17.1 idi. Aynı dönemde yolcu taşımacılığında<br />
taşıma türleri arası dağılım %49.9 karayolu,<br />
%42.2 demiryolu, %7.5 denizyolu ve %0.6 havayolu<br />
şeklindeydi. 1950 yılından sonra en pahalı taşıma türü<br />
olan karayolu taşımacılığını destekleyen politikalar,<br />
her hükümet döneminde devam ederek Türkiye’de<br />
ulaşım karayoluna bağımlı hale getirilmiştir. Böylece<br />
günümüzde yurtiçi taşımacılık; yükte %92, yolcuda<br />
%95 karayolu payı ile dengesiz, pahalı ve sağlıksız bir<br />
yapıya dönüşmüştür. Başa geçen her hükümet karayolu<br />
taşımacılığını destekleyen politiklar üreterek, ül-<br />
TÜRKİYE GENELİNDE LİMANLARIN YÜK ELLEÇLEMELERİ<br />
Konteynır(teus) 2003 % 2004 % 2005 % 2006 % 2007 %<br />
TÜRKLİM Üyeleri 1543786 61,84 1956105 63,48 2175274 65,89 2568631 67,19 3389867 72,00<br />
TCDD limanları 948943 38,01 1123697 36,47 1125556 34,10 1248654 32,66 1295954 27,53<br />
Diğerleri 3661 0,15 1549 0,05 310 0,01 5442 0,14 22339 0,47<br />
Toplam 2496390 100 3081351 100 3301140 100 3822727 100 4708160 100<br />
G.Kargo ve Kuru D.Y(ton) 2003 % 2004 % 2005 % 2006 % 2007 %<br />
TÜRKLİM Üyeleri 2625260 63,18 31350910 53,50 39765894 59,92 45273927 59,04 56069134 59,94<br />
TCDD limanları 1530072 36,82 16778382 28,63 15388436 23,19 15346470 20,01 17484379 18,69<br />
Diğerleri - - 10466398 17,86 11215250 16,90 16062476 20,95 19984892 21,37<br />
Toplam 4155332 100,00 58595690 100 66369580 100 76682873 100 93538405 100<br />
Dökme Sıvı yük(ton) 2003 % 2004 % 2005 % 2006 % 2007 %<br />
TÜRKLİM Üyeleri - - 10701911 84,73 10617815 86,13 9953099 86,93 11060550 76,81<br />
TCDD limanları - - 1928553 15,27 1710312 13,87 1496249 13,07 1332332 9,25<br />
Diğerleri - - - - - - - - 2006295 13,93<br />
Toplam - - 12630464 100,00 12328127 100,00 11449348 100,00 <strong>143</strong>99177 100<br />
Not:Bilgi alınabilen limanlar dahildir. Ham petrol hariç dökme sıvı yüklerdir. Kaynak:www.turklim.org<br />
50<br />
Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong>
genç-İMO<br />
Ulaşım yollarına göre yük ve yolcu taşıması<br />
A. Ton kilometre - B. Yolcu kilometre<br />
(Milyon)<br />
2001 2002 2003 2004 2005 2006<br />
Karayolu<br />
A 151421 150912 152 163 156 853 166 831 177 399<br />
B 168211 163327 164 311 174 312 182 152 187 593<br />
Denizyolu<br />
A 8 100 5 738 5 400 ... ... ...<br />
B 31 21 22 ... ... ...<br />
Demiryolu<br />
A 7 562 7 224 8 669 9 417 9 152 9 676<br />
B 5 568 5 204 5 878 5 237 5 036 5 277<br />
Havayolu<br />
A 285 275 276 321 392 ...<br />
B 2 859 2 706 2 752 3 223 3 992 ...<br />
Kaynak: www.tuik.gov.tr<br />
kemizi karayolu taşımacılığına bağımlı hale getirmiştir.<br />
Sonuç olarak taşıma maliyetinin demiryoluna göre<br />
3.5, karayoluna göre 7 ve havayoluna göre 22 kat daha<br />
ucuz olan denizyolu taşımacılığının önemli avantajından<br />
yararlanılamaz hale gelinmiştir.<br />
<strong>2008</strong>-2009 Sonbahar-Kış Döneminde yukarıdaki<br />
bilgisayar eğitim kurslarımız açılacaktır.<br />
Bilgisayar kurslarımız 26 kişiyle sınırlı olup hafta içi<br />
akşam ve hafta sonu uygulanmaktadır.<br />
Kurs tarih ve saatleri ön kayıtlar alındıktan sonra<br />
kesinleşecektir.<br />
Kurslara katılmak isteyen üyelerimiz Şubemizi<br />
arayarak ön kayıt yaptırabilirler.<br />
Ayrıntılı bilgi ve ön kayıt için:<br />
Telefon: 462 56 55 / 105 - Sabri İNCE<br />
Yarışma şartnamesi www.imoizmir.org.tr/iks<br />
adresinden PDF formatında indirilebilir.<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong> 51
genç-İMO<br />
ABET HAKKINDA<br />
Erkay KILIÇ<br />
CBÜ Mühendislik Fakültesi, 4. Sınıf Öğrencisi<br />
2009 yılı İMO Öğrenci Kurultayı doğrultusunda bir süredir<br />
ABET ve Akreditasyon Süreci hakkında araştırma<br />
yapmaktayız. Devam eden araştırma süreci içinde yaptığımız<br />
konuşmalar ve tartışmalar ile “ABET / akreditasyon<br />
olmalı mı olmamalı mı?” sorusunun cevabını da<br />
arıyoruz. Sanırım mühendislik öğrencileri olduğumuzdan,<br />
önce artıları ve eksileri görmeye karar verdik. Bu<br />
doğrultuda da ABET’in kimliği, uygulamaları ve kıstasları,<br />
akreditasyon süreci, bu sürecin yararları ve zararlarını<br />
araştırdık.<br />
ABET Nedir?<br />
ABET: Accreditation Board of Engineering and Technology,<br />
Türkçesi, Mühendislik ve Teknoloji için Akreditasyon<br />
Kurulu’dur. Amerika Birleşik Devletleri’nde kurulan<br />
mühendislik, teknoloji ve temel bilimlere ait eğitimin<br />
programlarını kredilendiren, bu alanlarda kalitenin ve<br />
yaratıcılığın yükseltilmesini hedefleyen, bu amaçla danışmanlık<br />
hizmetleri veren, programların aktiviteleri ve<br />
gerçekleştirdikleri hakkında kamuoyunu bilgilendiren<br />
bir kuruluştur.<br />
Mesleki ve teknik alanlarda üye 28 kuruluşa sahip olan<br />
ABET, 36 idari memur ve 1500 gönüllü değerlendiriciyle<br />
çalışma yapmaktadır.<br />
ABET, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki 550 üniversitede<br />
2700, yurt dışında ise 14 ülkedeki 27 üniversiteden<br />
<strong>143</strong> programı incelemiştir.<br />
ABET’in Amacı<br />
1. Mühendislik eğitimi veren akademik kurumların eğitim<br />
programları planlamalarına yardım etmek<br />
2. Mühendislik ve mühendislikle ilişkili mesleklerde<br />
entelektüel gelişmeyi teşvik etmek, mühendislik ve<br />
mühendislikle ilişkili kurumlara teknik yardım yapmak<br />
3. Derece veren mühendislik programlarının müfredat<br />
ve eğitimlerini akredite etmek olarak tanımlanabilir.<br />
AKREDİTASYON Nedir?<br />
Akreditasyon, sözcük olarak, eğitimin üçüncü bir tarafça<br />
belirlenen kıstaslara göre düzenli aralıklarla denetlenmesi<br />
ve değerlendirilmesi demektir. Akreditasyon<br />
süreci sonunda bir onay işlemi yapıldığından akreditasyon<br />
kelimesi onay olarak da anılmaktadır.<br />
Rahmi ALPER<br />
CBÜ Mühendislik Fakültesi, 4. Sınıf Öğrencisi<br />
ABET Uygulamaları ve Anlaşmaları<br />
-Yabancı Akreditasyon (Non-Domestic Accredition)<br />
2005 yılının sonlarında ABET yönetim kurulu yurt dışında<br />
akreditasyon vermek için karar almıştır. Bu uygulamanın<br />
içerdiği programlar ise daha önceden ABET’in<br />
uyguladığı “karşılıklı tanıma anlaşması” (mutual recognition<br />
agreements), “mutabakat muhtıraları” (memoranda<br />
of understanding) ve uygulaması bitirilen “özünde<br />
denklik” (substantial equivalency) programlardır.<br />
Özünde denklik programı uygulamadan kaldırıldığı<br />
için yurt dışı akreditasyon taslağı oluşturulmuş ve ilk<br />
yurt dışı akreditasyon incelemeleri 2007 yılının sonlarında<br />
yapılmıştır.<br />
Yurt dışı akreditasyon incelemeleri, ABD’de uygulanan<br />
akreditasyon kıstasları, ilkeler ve prosedürlere göre yapılmaktadır.<br />
-Özünde Denklik (Substantial Equivalency)<br />
Bu değerlendirme akreditasyon için kullanılan politikalar<br />
ve prosedürlerle benzerlikler gösterse de akreditasyon<br />
verilmemekte, program akreditasyon sürecine<br />
alınmamakta ya da böyle bir değerlendirme sonucunda<br />
akredite olmamaktadır. ABET’in resmi internet sitesinde<br />
de belirtildiği üzere “Özünde denklik akreditasyon<br />
değildir”<br />
Özünde denklik program içeriği ve eğitim deneyimi<br />
açısından kıyaslanabilir anlamına gelmektedir, ancak<br />
böyle programlar biçim veya bilginin aktarım yöntemi<br />
açısından tamamen aynı olmayabilir. Özünde denklik,<br />
programın mezunlarını profesyonel çalışmaya giriş düzeyinde<br />
hazırladığına dair makul bir güvence ifade etmektedir.<br />
-Karşılıklı Tanıma Anlaşması (Mutual Recognition Agreements)<br />
Karşılıklı Tanıma Anlaşması (KTA) ABET ile diğer ülkelerin<br />
akreditasyon kuruluşları arasındaki karşılıklı anlaşmadır<br />
(bazı durumlarda bir ülkede birden fazla olabilir).<br />
KTA bazı uluslararası akreditasyon sistemlerini o<br />
ülkede yetiştirilen mezunların meslekteki başarılarını<br />
göz önüne alarak tanımaktadır. Bu anlaşmadaki taraflar<br />
KTA’ya dâhil mezunların kendi ülkesindeki mezunlarla<br />
eşit haklara ve ayrıcalığa sahip olduğunu kabul<br />
eder.<br />
KTA’ya dâhil akreditasyon program sayısı ABET’le birlikte<br />
12’dir. Bunlardan bazıları, “Engineers Ireland”,<br />
“Hong Kong Institution of Engineers (HKIE)”, “Engineering<br />
Council of South Africa (ECSA)”dır.<br />
-Mutabakat Muhtıraları (Memoranda of Understanding)<br />
Mutabakat Muhtıraları (MM) ABET ve denk akreditasyon<br />
kuruluşları arasındaki anlaşmadır. MM’nin amacı<br />
diğer ülkelerdeki akreditasyon kurullarının ABET’le bir-<br />
52<br />
Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong>
genç-İMO<br />
lik içinde ve aynı kalitede gelişimini sağlamak için yapılar<br />
oluşturmaktır. Bu anlaşmalardaki en belirgin uygulamalar<br />
ise; uygulanan yöntemleri paylaşmak, akreditasyon<br />
sürecinde programlara yardım sağlamak, gönüllülere<br />
ve çalışanlara atölye imkânları sağlamaktır.<br />
MM’ye dâhil olan program sayısı 14’tür. Bunlardan bazıları,<br />
“Acredita CI, Şili”, “IEET, Chinese Taipei”, “Ministry<br />
of Higher Education, Ukrayna”dir.<br />
ABET, Akreditasyon Kıstasları<br />
1. Öğrenciler: Öğrencilerin eğitim amaçlarına uygun<br />
şekilde yetişmesini sağlamakta gösterilen başarının<br />
belirlenmesi için öğrencilerin değerlendirilmesi, yönlendirilmesi,<br />
izlenmesi ve programın gereklerini yerine<br />
getirmesini sağlayacak kural ve prosedürlerin bulunması.<br />
2. Eğitim Amaçları: Bölümün;<br />
a. Misyonu ile tutarlı eğitim amaçları olması,<br />
b. Eğitim amaçlarının periyodik olarak belirlenmesini<br />
sağlayan bir sürecin işler halde bulunması,<br />
c. Eğitim amaçlarının gerçekleşmesini sağlayacak bir<br />
programın ve sürecin bulunması,<br />
d. Eğitim amaçlarının gerçekleşmesini gösteren ve sonuçları<br />
programın etkinliğini artırmakta kullanılan bir<br />
değerlendirme sisteminin bulunması<br />
3. Eğitim Hedefleri ve Değerlendirme: Mezunların<br />
ABET’in ve bölümün belirlediği niteliklere sahip olduğunun<br />
gösterilmesi, bunun için bölümde belgelenmiş<br />
sonuçlar üreten bir ölçme değerlendirme sürecinin<br />
işler halde bulunması ve değerlendirme sonuçlarının<br />
programın daha da etkinleştirilmesi için kullanıldığının<br />
gösterilmesi.<br />
4. Profesyonel Boyut: Eğitim programının derslerin detayına<br />
inmeden, genelde kapsaması gereken konular<br />
ve özellikler<br />
5. Öğretim Üyeleri: Öğretim üyelerinin nitelik ve nicelik<br />
bakımından yeterli olması<br />
6. Fiziksel Altyapı: Derslikler, laboratuvarlar, bilgisayar<br />
altyapısı vb.nin yeterliliği.<br />
7. Kurumsal Destek ve Maddi Kaynaklar: Programın kalitesini<br />
ve sürekliliğini sağlayacak kurumsal desteğin,<br />
maddi kaynakların ve liderliğin bulunması.<br />
8. Program Kriteri: İlk 7 kıstas tüm mühendislik programları<br />
için geçerliyken 8. kıstas bölümlere göre değişiklik<br />
göstermektedir.<br />
ABET, Mühendislik Kıstasları<br />
• Matematik, temel bilimler ve mühendislik bilgilerini<br />
uygulama yeteneği<br />
• Deney tasarımı, deney yapma, veri analizi ve veri yorumlama<br />
yeteneği<br />
• İstenen özelliklere sahip bir sistemi, bileşenlerini veya<br />
çözüm yöntemlerini tasarlama yeteneği<br />
• Disiplinler arası bir grup içinde çalışabilme yeteneği<br />
• Mühendislik problemlerini tanımlama, modelleme,<br />
çözme yeteneği<br />
• Profesyonel ve etik sorumlulukların farkında olma<br />
• Etkin bir biçimde iletişim kurabilme yeteneği<br />
• Mühendislik çözümlerinin evrensel ve toplumsal bağlamda<br />
etkisini kavrayabilecek geniş bakış açısı oluşturabilme<br />
• Gereksinimleri tanımlama, yaşam boyu öğrenmeye<br />
çalışma yeteneği<br />
• Yürürlükte olan yönetmelikler ile ilgili bilgi sahibi<br />
olma<br />
• Mühendislik uygulamaları için gerekli modern mühendislik<br />
araçlarını, becerilerini ve tekniğini kullanma<br />
yeteneği<br />
ABET, Akreditasyon Süreci<br />
1. Programın ABET kıstaslarına uygun bir işleyişe sahip<br />
olduğunu belgeleyen bir raporun ABET’e verilmesi<br />
2. Rapor iletildikten sonra bir ABET ekibinin programı<br />
ziyareti<br />
3. Bu ekibin hazırlayacağı raporun gözden geçirilmesi<br />
ve yanıtlanması içermektedir.<br />
ABET’le ilgili araştırmalarımız sonucunda ortaya çıkan<br />
fiziki verilerin ana hatları bunlardır ve bütün bu bilgiler<br />
sonucunda fark edilebileceği gibi akreditasyon, eğitimi<br />
geliştirmeyi hedeflemektedir. Bu hedef doğrultusunda<br />
üniversiteler akredite olabilmek için; ders içerikleri,<br />
pratik bilgiler, değerlendirme sistemleri, öğretim<br />
üyeleri gibi özelliklerde olumlu değişiklikler sağlamalıdır.<br />
Bütün bu somut bilgiler ABET’in yararları olarak adlandırılabilir.<br />
Ancak dikkat edilmesi gereken kısım; ABET<br />
ve akreditasyon yoluyla küreselleşmeye ayak uydurabilecek<br />
düzeyde bir mühendislik eğitimi oluşturulmaya<br />
çalışılmasıdır.<br />
ABET, özünde denklik ve yurt dışı akreditasyon uygulamalarıyla,<br />
hâli hazırda ABD ve Avrupa’nın aldığı beyin<br />
göçünü daha da kolay hale getirmekte, mühendislerin<br />
piyasaların ve uluslararası tekellerin ihtiyaç duyduğu<br />
nitelikli ve ucuz iş gücüne dönüşümünü sağlamaktadır.<br />
Bu konuda sormamız gereken soru; piyasa isteklerinin<br />
eğitimle ne ölçüde ve nasıl kesişmesi gerektiğidir.<br />
Sonuç olarak; hepimizin farkında olduğu üzere, ülkemizde<br />
üniversite eğitiminde ve sayılarında düzenleme<br />
yapılması gereklidir. Bu düzenlemeler akreditasyon<br />
veya denetim yoluyla tabi ki de olabilir. Ancak eğitimdeki<br />
değişiklikler piyasacı niteliklere sahip olmaktan<br />
ziyade toplumsal ihtiyaçlar doğrultusunda planlanmalıdır.<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong> 53
Kültür ve Sanat<br />
İnş. Müh. Alim ŞADAN<br />
SAYISAL ANALİZ<br />
Prof.Dr. Mehmet<br />
BAKİOĞLU<br />
İ.T.Ü İnşaat Fakültesi<br />
Birsen Yayınevi<br />
20. yüzyılın ortalarından<br />
itibaren bilgisayarların<br />
gelişmesi, sayısal analiz<br />
için yeni bir dönemin başlangıcı<br />
olmuştur. Bilgisayarların<br />
kullanılması sayısal<br />
analiz için bir milattır.<br />
Zaman içinde bilgi işlem<br />
merkezlerinin işlevleri değişmiş<br />
ve bilgisayar programları değişerek birinci, ikinci,<br />
üçüncü kuşak gibi evrelerden geçmiştir.<br />
Ayrıca belirli bir yerden sonra kullanıcıların program<br />
yapması yerine,hazır programı kullanma becerisi verilmeye<br />
başlanmıştır. Kitabın yazılma gayesi lisans, yüksek<br />
lisans,doktora öğrencileri ve araştırmacılara sayısal yöntemleri<br />
tanıtmaktır.<br />
Kıtapta algoritmalar üzerinde durulmamış olup sayısal<br />
yöntemler üzerinde durulmuştur. Bunun nedeni Kullanıcıya<br />
bilgisayar programı yaptırmak olmayıp sayısal<br />
yöntemlere hakim olmasını sağlamaktır.<br />
Sayısal yöntemlere hakim olan bir kullanıcı hazır program<br />
paketlerine etkin bir şekilde kullanabilir.<br />
Kıtap onaltı bölümden oluşmaktadır.<br />
Giriş,<br />
Hata Analizi,<br />
Serilerin Hesaplanması,<br />
Doğrusal Denklem Sistemleri,<br />
Özdeğerler ve Özvektörler,<br />
Doğrusal olmayan Denklemler,<br />
Interpolasyon ve ekstrapolasyon,<br />
En Küçük Kareler Kriterleri,<br />
Chebyshev Yaklaşımı,<br />
Fourier Yaklşımı,<br />
Sayısal Türev, Sayısal Integrasyon,<br />
Adi Diferansiyel Denklemlerde Başlangıç Değer Problemi,<br />
Adi Diferansiyel Denklemlerde Sınır ve Özdeğer Problemi,<br />
Kısmi Türevli Diferansiyel Denklemlerin Sayısal Çözümleri,<br />
Sonlu Elemanlar<br />
DEPREMLER<br />
Bruce A. Bolt<br />
TÜBİTAK<br />
“Şurasını açıklığa kavuşturmam<br />
gerekir: Kitapta yer<br />
alan görüşler benim kişisel,<br />
mesleki değerlendirmelerimdir<br />
ve her zaman<br />
genel, ortak bir kanıyı yansıtmaz.<br />
Kaliforniya Üniversitesi<br />
(Berkeley), Deprem<br />
Kayıt Istasyonlan (artık Sismoloji<br />
Laboratuvarı) Yönetmeni<br />
olarak geçirdiğim<br />
28 yıl boyunca meslektaşlarımın ve öğrencilerimin işbirliğiyle<br />
yürüttüğüm araştırmalarımdan büyük ölçüde yararlanmış<br />
olmam doğaldır. 1993 yılında öğretmenlikten<br />
emekliye ayrıldığımdan bu yana, büyük köprü, baraj ve<br />
ulaşım sistemlerinin inşası gibi can alıcı önemdeki girişimlerde<br />
deprem etkilerine ilişkin yaptığım danışmanlık<br />
sonucu daha geniş bir bakış açısı katmış bulunuyorum.<br />
Elinizdeki kitap Earthquakes: A Primer (Depremlerin<br />
Abecesi) adıyla bundan çeyrek yüzyıl önce basıldığı<br />
tarihten bu yana oldukça ilgi gördü. Rusça, İspanyolca,<br />
İtalyanca, Almanca, Çince, Yunanca ve Japoncaya çevrilip<br />
yayımlandığı gibi, Ingilizce konuşulan pek çok ülkede<br />
de üniversite ders kitabı olarak benimsendi.<br />
Kitabın gözden geçirilmiş bu beşinci baskısı, yapısal bir<br />
değişim ve önemli ölçüde yeni malzeme içermektedir.”<br />
Bruce A. Bolt<br />
Kaliforniya Üniversitesi<br />
İnşaat ve Çevre Mühendisliği Bölümü<br />
“TÜBITAK Popüler Bilim Kitapları, kültürel gelişimi etkileyen<br />
önemli etmenlerden birisi olan bilim tarihi ve etkileri<br />
konusunda okuyucunun farkındalığını artırmayı<br />
da hedeflemektedir. TUBİTAK Popüler Bilim Kitapları bu<br />
doğrultuda toplum, felsefe, yaşam, çevre, yer- bilimleri<br />
ve diğer temel ve uygulamalı bilim dallarında pek çok<br />
örnek başvuru eserini okuyucuya sundu: Bilim Tarihi:<br />
Dünya Kültürlerinde Bilimin Tarihi ve Gelişimi (Colin A.<br />
Ronan), Darwin ve Beagle Serüveni (Alan Moorehead),<br />
İnsan Düşüncesinde Yerküre: Yerbiim ‘e Bir Tarihsel Bakış<br />
(David R. Oldroyd) ve Türkiye ‘de ve Komşu Bölgelerde<br />
Sismik Etkinlikler (N. N. Ambraseys - C. Finkel) birkaç örnek<br />
olarak verilebilir.”<br />
Prof. Dr. Tuncay Taymaz<br />
İTÜ Maden Fakültesi<br />
54<br />
Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong>
Kültür ve Sanat<br />
ON KASIM’LARDA YÜRÜMEK<br />
Atatürk’üm işte 10 Kasım yine<br />
Dalgalanır ağaçlarla oğullar<br />
Dalgalanır oğullarla nineler<br />
Dalgalanır ninelerle genç kızlar<br />
Özlemin ta yüreğime işlemiş<br />
Seni bulmak, seni görmek için ben<br />
Bütün toprakaltıyla barışacağım ..<br />
Fazıl Hüsnü DAĞLARCA<br />
(1914-<strong>2008</strong>)<br />
26 Ağustos 1914 tarihinde İstanbul’da doğdu. Süvari yarbayı<br />
Hasan Hüsnü Bey’in oğludur, ilk öğrenimini Konya,<br />
Kayseri, Adana ve Kozan’da, orta öğrenimini Tarsus ve<br />
Adana ortaokulundan sonra girdiği Kuleli Askeri Lisesi’nde<br />
tamamladı (1933). 1935’te piyade subayı göreviyle Doğu<br />
ve Orta Anadolu’nun, Trakya’nın pek çok yerini dolaştı. Ordudaki<br />
hizmeti on beş yılı doldurunca, ön yüzbaşı rütbesiyle<br />
askerlikten 1950’de ayrıldı. 1952-1960 yılları arasında<br />
Çalışma Bakanlığı’nda iş müfettişi olarak İstanbul’da çalıştı.<br />
Buradan ayrıldıktan sonra İstanbul Aksaray’da Kitap<br />
kitapevini açtı ve yayıncılığa başladı. Dört yıl Türkçe isimli<br />
aylık dergiyi çıkardı. (Ocak 1960-Temmuz 1964). İlk yazısı<br />
1927’de Yeni Adana gazetesinde yayınlanan bir hikâyedir,<br />
İstanbul dergisinde 1933’te çıkan “Yavaşlayan Ömür” adlı<br />
şiiriyle adını duyurmaya başladı. Varlık, Kültür Haftası,<br />
Yücel, Aile, İnkılapçı Gençlik, Yeditepe ve Türk Dili dergilerinde<br />
şiirleri çıktı. Bugüne kadar kendisine bir çok ödül<br />
verilen şair 1967’de ABD’deki Milletlerarası Şiir Forumu tarafından<br />
“En iyi Türk Şairi” seçildi.<br />
Cumhuriyet döneminin, özellikle ikinci kuşak şairlerinin<br />
en özgünü, nicelik ve nitelik bakımından en verimlilerinden<br />
biridir. Gerek dili, sözcükleri, gerek temaları, şiir kalıpları<br />
ile kendinden önceki şairlere benzemediği gibi, çağdaşlarına<br />
da benzemez. İnsan denen bilinmezin çekirdeği<br />
çocuk’tan başlayarak Tanrıya; Tanrı’yı da, insan aklının yüzyıllardan<br />
bu yana vardığı Evren kavramını da aşan, ancak<br />
engin bir sezgiyle (aklın durduğu yerde başlayan sezgiyle)<br />
alacakaranlık halinde sezebildiğimiz gerçeküstü gerçeğe<br />
şairce kanat açabilmiştir.<br />
Dağlarca’nın şiirini, o engin, çağlayanlar gibi gürül gürül<br />
akan, aktıkça coşan, coştukça akan şiirini, Daha’daki (1943)<br />
“Dışımızla içimiz” adlı şu dörtlük özetlemektedir:<br />
Görünenle<br />
Olmak<br />
Düşünmek<br />
Görünmeyenle.<br />
Anısına Saygıyla…<br />
Ereceğim sana usta, barışta, başarıda<br />
Öyle<br />
Güçlüsün ki<br />
Güçleneceğim<br />
Öyle yücesin ki, yüceleceğim<br />
Düşüne düşüne seni kocaman kocaman<br />
Dağlara, dağlara karışacağım ..<br />
Ozan mıyım, ordu muyum, su muyum anlaşılmaz<br />
Çağlar upuzun allığı yüreğimde ülkünün<br />
Sanki bayrak bir kalemdir, sanki gökler bir kağıt<br />
Sanki ellerim gece<br />
Sanki ellerim gündüz<br />
Yazacağım seni daha, bir daha<br />
Ben senin ölümünle yarışacağım ...<br />
SAMSUNDAN ANKARAYA<br />
- Ordunun silahları alınmış<br />
ve alınmakta<br />
Atım acından hasta, çalmışlar kılıcımı,<br />
Üşürüm.<br />
İçimde silah sesleri,<br />
Sabaha kadar, tövbe tövbe,<br />
Gecelerle dövüşürüm.<br />
Kabzelerim vardı parıl parıl,<br />
Altın elmas.<br />
Getirmiştim ta Orta Asyadan,<br />
Ta batı Avrupa hayran olmuştu,<br />
Kalmış ağırlıklarınca avuçlarımda yas.<br />
Hepsi bir başka biçimdeydi,<br />
Ama kardeşti tüfekle yay.<br />
Onlarla yaşamam hızlanırdı,<br />
Duyulurdu suyun ekmeğin lezzeti daha hoş,<br />
Daha kolay.<br />
Çalmışlar kılıcımı,<br />
Vaktim bir ateşle kızıllaşır önce.<br />
Sonra tarihler tarihler döğer içimizdekileri,<br />
O kadar hafif, o kadar yalın,<br />
Kılınç olur düşünce.<br />
~ Fazıl Hüsnü DAĞLARCA ~<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong> 55
Kültür ve Sanat<br />
İnş. Müh. Vedat YORULMAZEL<br />
SEÇME ANILAR<br />
Acı kaybımız<br />
3 ay önce ailemize katılan, Necmi ismini verdiğimiz<br />
kaplumbağamız dün vefat etmiş. Aile arasında sade<br />
bir törenle evin arka bahçesine gömdük.<br />
Hayvancağız durduk yerde can verdiği için gidip<br />
Necmi’yi aldığımız dükkanın sahibine sebebinin ne<br />
olabileceğini sorduğumuzda ”Abi onlar kış uykusuna<br />
yatar” cevabını almış bulunmaktayız, hepimizin başı<br />
sağolsun. Bu vicdan azabıyla ben de çok yaşamam<br />
herhalde.<br />
Annemin Maceraları<br />
Shrek’in fragmanlarını gösteren bir televizyon kanalında,<br />
el ele tutuşmuş Shrek ve Fiona’yı gören annem,<br />
‘Bunlar Süleyman ve Nazmiye demirel çifti mi?’ diye<br />
sordu! Seçememiş gözleri o mesafeden.<br />
Alfabe<br />
Ben de bu yıl okula başlayan torunum için kuvvetli bir<br />
moral alkışı istiyorum. Daha ikinci gün: ‘Örrrtmenim,<br />
taa evden buraya tel çizmeye mi geldik, hep yumarlak<br />
mı yapcaz, harf felan öretmicen mi?’ deme cesaretini<br />
gösterdiği için.<br />
Annem!<br />
‘Bu taraf bitti.’ diye CD’yi arkasına çeviren ve sonra<br />
da ‘CD çalar çalışmıyor!’ diye feryat eden anneme alkış<br />
az geliyor!<br />
Modem<br />
Yemek masamın üstünde duran modeme uzun uzun<br />
bakan anneanem ‘Bu ne?’ diye sordu. Ben de kolay anlasın<br />
diye ‘Hani benim bilgisayarım var ya onunla internete<br />
giriyorum. İşte internete girmek için o kutu<br />
zorunlu.’ diye uzun uzun açıkladım. Anneannem dinledi<br />
beni; ‘Yani modem bu’ dedi ve konu kapandı…<br />
Yaz Okulu<br />
Bir alkış da annesine yaz okulunu kazandığı müjdesini<br />
veren üniversite öğrencisine gelsin. Bu yaratıcılığa<br />
şapka çıkartılır.<br />
Beyin göçü<br />
Tikky olduğu her halinden belli olan kızımız Beşiktaş-<br />
Taksim midibüsünde yanındaki arkadaşına dert yanmaktadır.<br />
”Şekerim dördüncü kez girdim ÖSS’ye,<br />
ama yine kazanamadım, gidicem sonunda Amerika’ya<br />
o olucak. Böyle böyle beyin göçü oluyor işteeaa!”. Sen<br />
git, masrafları ben karşılıyorum.<br />
Alman yazar<br />
Bir alkış da lisede edebiyat dersinde okuduğu şiir<br />
bitince sınıfa dönüp ‘Bu şiiri ünlü Alman yazar Goethe<br />
yazmıştır’ diyen hocaya, ‘Niye, kağıt bulamamış<br />
mı?’ cevabını veren arkadaşa gönderelim.<br />
Düz mantık<br />
Eğer bir sokakta yürüyorsanız ve camında ”Bu ev<br />
kiralıktır” yazılı bir evin yanından geçip birkaç adım<br />
sonra önüne geldiğiniz bir başka evin camında ”Bu<br />
da” yazısını görürseniz bilin ki Trabzon’dasınız.<br />
İngilizce yazılısı<br />
Bir alkış da ingilizce sınavında ‘Nice ……..’ şeklindeki<br />
boşluğu ‘Nice mutlu yıllara!’ şeklinde dolduran, dahi<br />
mi aptal mı olduğunu henüz anlayamadığımız öğrencime<br />
istiyorum.<br />
Hügo’lar Beşledi<br />
Bir alkış da lisede edebiyat kitabından bir metni<br />
tüm sınıfa sesli olarak okurken V. Hugo’ya ‘Beşinci<br />
Hugo’ diyen arkadaşımıza gelsin.<br />
Ne zaman?<br />
Kardeşim karne almıştı. Fakat birçok zayıf notu<br />
vardı. Annem, babamla beni kenara çekip uyarıları<br />
sıralıyordu; ‘Sakın çocuğun moralini bozmayın, sakın<br />
kötü bir şey söylemeyin.’ Uyarılar özellikle babama<br />
yönelikti; ‘Hele de sen, sakın çocuğun gururunu kırma.’<br />
Babam daha fazla dayanamadı ve sordu; ‘Karne<br />
için ne zaman özür dileyeceğiz?’<br />
Havale<br />
Bankada gişenin önünde işlemimin yapılmasını bekliyorum.<br />
Yanımdaki gişede işlem yaptıran yaşlı teyzeye,<br />
işlemini yapan kadın soruyor:<br />
‘Parayı kim alacak teyze? Alıcısına ne yazalım?’<br />
Teyzem cevap veriyor:<br />
‘Bu paranın hayrını görme inşallah yazalım.’<br />
Lamba<br />
Dün gece evime giderken yolun tenhalığından olsa<br />
gerek kırmızı ışıkta geçtim. Ardından yurdum polisine<br />
alkışı hak ettiricek anons: ‘Bacım o geçtiğin<br />
gece lambası değildi, çek sağa.’<br />
56<br />
Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong>
Kültür ve Sanat<br />
“İNŞAİ ÇİZGİLER”<br />
İnş. Yük. Müh. Müfit GÖ<strong>KB</strong>UDAK’ın Şubemizce yayınlanan<br />
“İnşai Çizgiler ve Hiciv” kitabından seçilen karikatürler.<br />
Gecekondular oy karşılığı artıyor<br />
mg<br />
SAZAN:<br />
- EVİMİ SAZLIĞA DEĞİL<br />
DAĞLIĞA YAPTIM<br />
Doğa özlemli şehircilik.<br />
“İlle de gecekondu!”<br />
YAPSATÇI:<br />
- Dökün dökün bu kazıklı bina!<br />
Çok para yiyor.<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong> 57
Oyun<br />
İnş. Yük. Müh. Şakir YOKAŞ<br />
BRİÇ DÜNYASINDAN HABERLER<br />
Türkiye Briç Tarihinde İlkleri Yaşamaya Başladı.<br />
Bu yıl Avrupa şampiyonu senyörlerde Türkiye Milli Takımı oldu.<br />
Gelecek için çok önemli olan Pekin Olimpiyatlarında U-28 kategorisinde<br />
gençlerimiz ikili şampiyonasını kazanarak dünya gençler<br />
şampiyonu oldular.<br />
Yine bireysel ikilide birinci olan Murat Anterde altın madalya kazandı.<br />
GEÇEN SAYININ PROBLEMİNİN ÇÖZÜMÜ<br />
108765<br />
Atak: Kör,<br />
10432<br />
A2<br />
Kontrat: 5 trefl<br />
83<br />
R3 K V94<br />
RDV5<br />
9876<br />
876 B D R1093<br />
7642 G R5<br />
AD2<br />
A<br />
DV<br />
ADV109<br />
Çözüm:<br />
Güney kör ruasını alır. Karo oynar. As ile oynar ve küçük karo döner.<br />
Doğu Rua ile almaz ise Güney Karo Dam ile alır, bir Karo Kup yapar.<br />
Trefl empas ile ele geçer, kozları bitirir. Pik As ve ufak pik oynayarak<br />
Pik Damı sağlar.<br />
Doğu Karo Ruasını alınca, en iyi defans kör oynamaktır. Güney köre<br />
çakar, karo Damını çeker. Yerden ufak bir kör atar, Pik Asını çeker,<br />
Güney Karo Valesini çektiğinde Batı çakarsa yerden 8 ile geçer, Trefl<br />
empas yapar, son koz kalacak şekilde kozları bitirir, ufak pik oynayarak<br />
pik Damını sağlar.<br />
Eğer Batı çakmaz ve kör atarsa: Güney yerden Kör 10’luyu atar. As<br />
pik, küçük pik ile eli batıya verir. Batı Trefl oynarsa güney kozları<br />
çeker ve elini açar. Kör oynar ise yerden çakar ve elden sağlamış Pik<br />
Damını atar. Trefl empası yapar ve kalan elleri alır.<br />
BU SAYININ PROBLEMİ<br />
987<br />
RV97<br />
-<br />
986543<br />
AR654<br />
A6432<br />
43<br />
2<br />
32<br />
5<br />
AR8765<br />
ARDV<br />
DV10<br />
D108<br />
DV1092<br />
107<br />
Batı Trefl çıkar. Güney her savunmaya karşı 5 karo yapar.<br />
B<br />
K<br />
G<br />
D<br />
BULMACA ÇÖZÜMLERİ<br />
KARE BULMACA<br />
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10<br />
1 N E F S A N İ Y E T<br />
2 A L A R A K A B E<br />
3 M A R K Z İ L Z<br />
4 Ü K A T I L I M<br />
5 T O B E R E A D<br />
6 E Y Y A M M E R İ<br />
7 N E R A T K A L<br />
8 A P R E A C E Z E<br />
9 H A M Ö N A L I M<br />
10 İ L E R L E M E E<br />
Sudoku 1<br />
2 5 3 4 1 6 8 7 9<br />
1 4 6 7 8 9 2 3 5<br />
7 8 9 2 3 5 1 4 6<br />
3 1 2 5 4 7 6 9 8<br />
4 6 5 1 9 8 3 2 7<br />
8 9 7 3 6 2 4 5 1<br />
5 2 1 6 7 3 9 8 4<br />
6 3 8 9 5 4 7 1 2<br />
9 7 4 8 2 1 5 6 3<br />
Sudoku 3<br />
6 1 2 3 4 5 7 9 8<br />
3 4 5 7 8 9 1 2 6<br />
7 8 9 1 2 6 3 4 5<br />
1 2 3 4 5 8 6 7 9<br />
4 5 6 9 7 1 8 3 2<br />
8 9 7 2 6 3 4 5 1<br />
2 3 1 8 9 4 5 6 7<br />
5 7 4 6 1 2 9 8 3<br />
9 6 8 5 3 7 2 1 4<br />
Sudoku 2<br />
3 1 4 2 7 6 5 8 9<br />
7 2 8 1 9 5 6 3 4<br />
5 6 9 3 4 8 1 2 7<br />
1 3 2 4 5 7 8 9 6<br />
4 5 6 8 1 9 2 7 3<br />
8 9 7 6 2 3 4 1 5<br />
2 4 3 7 6 1 9 5 8<br />
6 7 5 9 8 2 3 4 1<br />
9 8 1 5 3 4 7 6 2<br />
58<br />
Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong>
Oyun<br />
Enis BİLYAP<br />
Değerli Hocamız Sıracettin Bilyap anısına her yıl düzenlenen<br />
satranç turnuvasının sekizincisi 25-26 Ekim <strong>2008</strong> tarihlerinde<br />
Halkapınar Spor Salonu’nda gerçekleşti.<br />
Turnuva sonunda kategorilere göre dereceye girenler şunlar:<br />
9 Yaş:<br />
1. Egemen KARŞU<br />
2. Kıvanç KARAOĞLA<br />
3. Can AYKO<br />
10-13 Yaş:<br />
1. Yağız EDEN<br />
2. Ayça Nuriye GÜLAY<br />
3. Kutluhan BÜYÜ<strong>KB</strong>URÇ<br />
Açık Kategori:<br />
1. Cengiz ŞENGÜL<br />
2. Burak FIRAT<br />
3. Emin GÖKPINAR<br />
2.Ugur Yuvarlak 5.5 puan<br />
- 3. Kerim Altınok 5.5<br />
puan - 4. Selim Altınok<br />
5.5 puan - 5. Levent Açlan<br />
5.5 puan.<br />
18-28 Ekim <strong>2008</strong> tarihleri<br />
arasında Yunanistan’ın<br />
Girit Adası’nda oynanacak<br />
olan Görme Engelliler<br />
Olimpiyatı’nda ülkemizi<br />
temsil etmeye hak<br />
kazanmışlardır. Takım sıralaması ise şöyle oluştu:<br />
1. İstanbul Görme Engelliler K.P. - 2. Ankara Altı Nokta Körler<br />
K.P. - 3. Eskişehir Görme Engellileri K.P. - 4. Çankaya Belediyesi<br />
Görme Engelliler K.P.<br />
Ödül törenine Görme Engelliler Federasyonu Genel Sekreteri<br />
Salih Ceceli, İzmir Gençlik ve Spor Şube Müdürü Mehmet<br />
Veziroğlu ve İzmir İl Temsilcisi, Merkez Hakem Kurulu<br />
Başkanı Selçuk Büyükvural da vardı.<br />
1.Dünya Zihin Sporları<br />
Oyunları’nın ikinci<br />
gününde Yıldırım kategorisinin<br />
finallerinin<br />
yanı sıra Hızlı Satranç<br />
Önelemeleri’nin<br />
ilk turları oynandı. Yıldırımda<br />
erkeklerde<br />
Ukraynalı GM Martyn<br />
Kravtsiv, bayanlarda ise GM Alexandra Kosteniuk zafere<br />
ulaştılar.<br />
1981 yılından bu yana gerçekleştirilen Milli Eğitim Bakanlığı<br />
Türkiye Satranç Birinciliği bu sene 01-04 Aralık <strong>2008</strong><br />
tarihleri arasında İskenderun / Hatay’da düzenlenecektir.<br />
Şampiyonanın yönergesi ve formlarına Okuliçi Beden Eğitimi<br />
Spor ve İzcilik Dairesi Başkanlığı (OBESID) web sayfasından<br />
ulaşabilirsiniz.<br />
Şampiyonanın yeri, konaklama koşulları ve diğer hususlarda<br />
bilgi alındıkça bu bölümden sizlerle paylaşılacaktır.<br />
Avrupa Yaş Grupları Şampiyonası’nda 10 Yaş Erkekler’de<br />
altın madalya alan Cemil Can Ali Marandi ve Atilla Köksal<br />
Yüksel Ankara Atatürk Satranç Merkezi’ni ziyaret ettiler ve<br />
Ankaralı satranç severler ve TSF Yönetimi ile bir araya geldiler.<br />
Kısa bir konuşma yapan Türkiye Satranç Federasyonu<br />
Ali Nihat Yazıcı, artık eğitimini sürdüren Dünya ve Avrupa<br />
Şampiyonu olan sporculara eğitim bursu verileceğini müjdeledi.<br />
2-6 Ekim <strong>2008</strong> tarihlerinde İzmir’de yapılan <strong>2008</strong> Türkiye<br />
Görme Engelliler Satranç Şampiyonası’nda birinciliği 6,5<br />
puan toplayan Mümin Aksu elde etti. Şampiyonaya 16 kulüpten<br />
toplam 64 sporcu katıldı.<br />
7 tur İsviçre Sistemi olarak oynanan şampiyonanın sonunda<br />
ilk beş dereceyi elde eden:<br />
1.Mümin Aksu 6.5 puan<br />
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong> 59
Oyun<br />
İnş. Müh. Ali İhsan ARGIT<br />
KARE BULMACA<br />
SUDOKU ( 1 )<br />
1<br />
2<br />
3<br />
4<br />
5<br />
6<br />
7<br />
8<br />
9<br />
10<br />
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10<br />
SOLDAN SAĞA<br />
1 - Kin besleme. 2 -.Karışık renkli – Mal sahipliği. 3<br />
- Alman eski para birimi – İşaret vermek, uyarmak<br />
için kullanılan alet. 4 – İştirak, duhul. 5 – Eski<br />
Japon hacim ölçüsü – Başa takılır - İsim. 6 – Her<br />
durum ve zamanda fırsat kollayarak büyüklere<br />
yaranmaya çalışan kimsenin hareketleri –<br />
Yürürlükte olan, geçerli olan. 7 - Erler – Madenleri<br />
birbirinden ayırma işlemi. 8 - Kumaş ya da derinin<br />
cilalanması, perdahlanması – Acizler, güçsüzler. 9<br />
– Yenecek kadar olgunlaşmamış – Bir mülk kaça<br />
alınmışsa o mülke o para ile sahip olma, şufa<br />
hakkı. 10 – İleriye gitme, ikdam.<br />
YUKARIDAN AŞAĞI<br />
1 – Sonsuz. 2 – Gözde sarıya çalar kestane<br />
rengi – rey – Bir güvercin cinsi. 3 – Bir kimse<br />
ya da nesnenin başkasıyla karıştırılmamasını<br />
sağlayan ayrılık – bir şeyi kötüleme. 4 – Çeşitli<br />
gösterilerin yapıldığı eğlence yeri. 5 – Güzel sanat<br />
– Herhangi bir sanat yapıtında işlenen konu, ana<br />
fikir – Toprağın nemi, yaşlık, höl. 6 – Bakan –<br />
Herhangi bir sayıda olan şey. 7 – İki şey arasında<br />
tereddütte kalma – Soda ya da potas katılmış silisli<br />
kumun ateşte eritilmesiyle yapılan sert ve saydam<br />
cisim. 8 – Su kıyısında yapılmış görkemli bina –<br />
Çok yiyenler, oburlar. 9 – Ata, baba, cet – Hastalık<br />
seviyesinde olan. 10 – İddia, sav – Temenni.<br />
6 3 5 7 8<br />
4 9 6<br />
7 2 4<br />
2 4 7 9<br />
6 1<br />
9 6 5<br />
2 6<br />
6 9<br />
9 5 7 1<br />
SUDOKU ( 2 )<br />
2 6 9<br />
4 8 3 5<br />
2<br />
3 4 9<br />
6 1 8 3 7<br />
8 7 2 1<br />
1 7 8<br />
8 4<br />
4 6<br />
SUDOKU ( 3 )<br />
3 4 7 9<br />
3<br />
9 3 8<br />
3 7 9<br />
4 8 3<br />
9 3 1<br />
4 6 8<br />
7 9 1<br />
9 4 6<br />
Çözümleri sayfa 58’de<br />
60<br />
Kasım <strong>2008</strong> - <strong>143</strong>