10.07.2015 Views

söyleşi - Türk Eğitim-Sen

söyleşi - Türk Eğitim-Sen

söyleşi - Türk Eğitim-Sen

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

BAŞKAN’DANAnayasa MilletimizinHassasiyetleriniYansıtmalıdır (*)Çok kıymetli Meclis Başkanım,Siyasi Partilerimizin ve sivil toplumkuruluşlarının çok değerli temsilcileri,değerli öğretim görevlisi arkadaşlar,saygıdeğer konuklar,Hoş geldiniz, şeref verdiniz.Anayasa, bir devletin temel kurumlarınınişleyişini belirleyen,vatandaşlarının hak ve özgürlüklerinigüvence altına alan, toplumuntüm kesimleri tarafından kabulgördüğüne inanılan yazılı ya da yazısızkurallar bütünüdür.Bu noktada üzerinde önemledurulması gereken husus, Anayasanınbir metne bağlı olmasındançok; toplum tarafından kabul görmüşolması gerekliliğidir.Devleti, toplumun ortak kararıylavücuda getirilen bir kural vekurumlar bütünü olarak tanımlayacakolursak; devletin işleyiş esaslarınıortaya koyan Anayasaların,vatandaşlar tarafından tam kabulgörmesinin, devletin varlığı ve devamıaçısından ne denli anlamlı olduğudaha belirgin şekilde ortayaçıkar.Son yıllarda ülkemizde dahaözgürlükçü, daha çağdaş bir Anayasayakonusunda toplumsalbir talep ortaya çıkmıştır. Ancak,Anayasada yapılacak değişikliklerintoplumun bir kesiminin değiltamamının onayı ile katılımcı biranlayış içinde gerçekleşmesi de birgerekliliktir.Aksi taktirde yapılacak düzenlemelerinbir Anayasa metnindençok dayatma haline gelme tehlikesibulunmaktadır.Öncelikli olarak, bir anayasanıngeniş bir katılım sonucu benimsenmesive kabul görmesi, demokratikbir yapılış biçiminin ortaya konulmasıgereklilik arz etmektedir.Bunun için, açık bir tartışma ortamındaanayasa metninin olgunlaştırılmasıve hayata geçirilmesiamaç edinilmelidir.Anayasa, toplumun tüm kesimlerinintaleplerini yansıtmalı, ayrıayrı tamamının haklarını korumalıdır.Anayasa, memurların, işçilerin,çiftçilerin, tarım kesiminde çalışanların,işsizlerin, sendikaların, sendikasızçalıştırılanların, emeklilerin,dul ve yetimlerin, işverenlerin,kadınların, çocukların, engellilerin,öğrencilerin, küçük esnafın, yargının,basın çalışanlarının, gazilerinve bu ülke için canını vermiş şehitailelerinin hassasiyetlerini yansıtmalıdır.Bu, siyasi organlara düşen asli birgörev niteliğindedir.Bu anlayıştan yola çıkarak, hazırlanacakyeni Anayasa’da hassasiyetlerimizi,taleplerimizi ve olmazsaolmazlarımızı ortaya koymakadına, 70 sivil toplum kuruluşununoluşturduğu, iki milyona yaklaşanüyesi ile geniş bir toplum kesimininsözcülüğünü yapan Türk DayanışmaKonseyi çatısı altında birAnayasa Çalıştayı gerçekleştirdik.Çoğunluğu akademisyenlerdenoluşan komisyonlarımızın yaklaşık2,5 ay süren titiz çalışmaları sonucundahazırladıkları raporları paylaşmak,tartışmak ve son şeklinivermek üzere buradayız.Türk Dayanışma Konseyi; Anayasanınbaşlangıcında yer alan değiştirilemezmaddelerine, Atatürk İlkeve İnkılâplarına ve Evrensel İnsanHaklarına bağlı bulunan sivil ToplumKuruluşlarınca oluşturulmuşolup, Türkiye ve Türk Dünyasını ilgilendirenher türlü milli ve insani konulardaTürk ve dünya kamuoyunubilgilendirmek, gerektiğinde milli,insani, demokratik, sivil tavırları ortayakoymak amacını gütmektedir.Milyonlarca vatandaşımızın temsilcisikonumundaki Türk DayanışmaKonseyi olarak, Anayasa değişikliğihakkında görüş bildirmeyiasli görevimiz olarak addediyoruz.Burada son şeklini alacak olanrapor, bizler için son derece önemtaşıyor ancak, anayasa değişikliği-Eğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 383


Anayasa, memurların,işçilerin, çiftçilerin, tarımkesiminde çalışanların,işsizlerin, sendikaların,sendikasız çalıştırılanların,emeklilerin, dul ve yetimlerin,işverenlerin, kadınların,çocukların, engellilerin,öğrencilerin, küçükesnafın, yargının, basınçalışanlarının, gazilerin vebu ülke için canını vermişşehit ailelerinin hassasiyetleriniyansıtmalıdır.nin şekilleneceği yer olan TBMMüyeleri açısından çok daha büyükönem taşımak zorundadır.Hükümetin seçim öncesinde dilegetirdiği yeni Anayasa kapsamındagerçekleştirilen çalışmalarda,daha demokratik, insan haklarınıön plana çıkaran, özgürlükçü, çevreci,milli ve manevi değerlerimizigözeten ve toplumun tüm kesimlerincekabul gören bir Anayasahazırlanması için temel ölçütler ortayakonuldu.Ülkemizin seçkin üniversitelerinden,konularında uzman 30’unüzerinde akademisyen, memur,işçi, ev hanımı, emekli gibi sosyalkesimlerin temsilcilerinden oluşançalışma ekibi, kurulan komisyonlararacılığıyla Anayasa Çalıştayı’nakatkıda bulundu.Çalıştay çerçevesinde 3 ayrı komisyonoluşturuldu.Her komisyonda uzmanların,hukukun değişik dallarından akademisyenlerinve sosyal kesimtemsilcilerinin yer almasına özengösterildi.Bu çalıştayda emeği geçen, komisyonlarımızdadeğerli görüşleriylebizlere katkıda bulunan tümkatılımcılara ve öğretim görevlilerineTürk Dayanışma Konseyi adınateşekkürü bir borç biliyorum.4 Eğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 38Anayasa değişikliğinin toplumkesimlerinin talepleri ile belirlenmesiiçin bu tür çalışmaları son derecefaydalı ve gerekli görüyoruz.Anayasa değişiklik sürecinde,her kesimin kendisine göre farklıtalepleri olacaktır. Yetkililere düşengörev, bu istekleri bir potada eritmekve herkesin kabul edebileceğibir metin ortaya koymaktır.Ancak hazırlanacak anayasadaözellikle bulunmasını zorunlu gördüğümüzkonular da mevcuttur.Bu hususlar raporlarda, kamuoyuile paylaşılacak.Ancak bir Konfederasyon GenelBaşkanı olarak, hazırlanacak anayasadeğişiklik metninde emeklilerede sendika hakkı tanınması, kamugörevlilerine grev hakkı tanınması,toplu sözleşmeyi kısıtlayıcı düzenlemelerinkaldırılması, devletinasli ve sürekli görevlerinin yalnızcakadrolu kamu görevlileri eliyle gördürülmesininsağlanması, herkesinkendisi ve ailesine yetecek bir ücretalma hakkına kavuşturulması,örgütlenmenin önündeki engellerinkaldırılması, sosyal devlet ilkesineözel vurgu yapılması, hukukdevleti niteliğinin güçlendirilmesi,özgürlüklerin çoğaltılması ve yasaklarınazaltılması için gerekli düzenlemelerinyapılmasının zorunluolduğunu düşünüyorum.Kıymetli hazirun,1982 anayasasının düzenlendiğitarihten bu tarafa ülke gerçeklerindebazı değişimlerin olduğu,bu değişimlerin toplumsal gereksinimleriortaya koyduğu bir gerçektir.Kuşkusuz ki anayasalar değişmezmetinler değildir.Ancak bu toplumsal gereksinimlerinanayasal düzlemde ne ölçüdekarşılanıp karşılanamayacağı konusu,çözüm açısından belirleyicirol oynayacaktır.Umudumuz, başta iktidar partisiolmak üzere tüm siyasi partilerin,toplumun tüm kesimlerinden gelecek,bu tür çalışmaları dikkate almalarıve burada ortaya konulacakilkeler doğrultusunda bir değişiklikyapılması için mesai harcamalarıdır.Bu noktadan hareketle Çalıştayımızınhayırlara vesile olmasını diliyor,bir kez daha bizleri şereflendirensiz değerli konuklarımıza hoşgeldiniz diyor; hepinize saygılarsunuyorum.(*) Genel Başkan’ın ‘‘Anayasa’daTemel İlkeler Çalıştayı’’ açışkonuşmasdır.


SÖYLEŞİTBMM Anayasa Komisyonu Başkanıve Ak Parti İstanbul MilletvekiliProf. Dr. Burhan KUZU:‘‘Memur Tanımı Yeniden YapılmakKaydıyla Grev Hakkı Verilebilir’’Röportaj Meltem YALÇINKAYAEğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 385


Yeni Anayasa ile ilgili kurulan UzlaşmaKomisyonu çalışmalarına başladı.TBMM Anayasa Komisyonu Başkanıolarak çalışmalar hakkında bizi bilgilendirirmisiniz? Komisyonun uyumiçinde çalışması mümkün olacak mı?Bilindiği gibi Anayasa ile ilgili birUzlaşma Komisyonu kuruldu. Bukomisyon Türkiye’de ilk defa kurulmuyor.Bu komisyon, 2001 Yılıöncesinde 17 yıl içerisinde çalıştı,Anayasa değişikliği yaptı. Yeni birAnayasa değişikliği değil tabi. Bualt komisyonun böyle bir zorluğuvar. Ancak bu komisyonun yasal birdayanağı yok. Anayasada bir hükmüyok, herhangi bir karşılığı yok;ama bunun olmaması bu komisyonabir eksiklik getirmez, bu komisyonungücünü de azaltmaz. Sonuçolarak dört siyasi partinin, dördüde ‘evet’ demişse; o sorun aşılır.Tabi hukukta her zaman yazılımetin şart değil. Teamül dediğimizbir şekille, uygulamadan gelenyollar da mümkündür. Çünkü bukomisyon zaman zaman eleştirialıyor. Komisyon 12 kişiden oluşuyor.Her bir partiyi 3 kişi temsilediyor. Ayrıca üç tane de alt komisyonkuruldu. Alt komisyonların biridernekler, vakıflar, sendikalarla; diğeriüniversiteler ve TBMM dışındakalan siyasi partilerle; üçüncüsü isevatandaş ile temasa geçecek. AyrıcaAnayasa ile ilgili vatandaşın görüşüinternet üzerinden 30 Nisantarihine kadar alınacak. Siyasi parti,meslek örgütü ve sivil toplumkuruluşlarının da 31 Aralık 2011’ekadar yazılı görüşlerini TBMM Başkanlığı’nabildirmesi gerekiyor. Dolayısıylaşu anda bekleme sürecindeyiz.Bildiğim kadarıyla 20 bindenfazla vatandaş görüşünü belirtmiş,165 üniversiteye yazı gönderilmiş,dernek, vakıf, sendikalar ve meslekkuruluşlarının görüşleri istenmiştir.Anayasa Uzlaşma Komisyonu, 15maddelik çalışma esas ve usullerinitespit etti. Burada birkaç madde6 Eğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 38Vatandaşlık tanımıTürkiye’de doğrualgılanmıyor.Mevcut metin farklıyorumlanıyor. O zamanyorumlanmayacak birhale getirmek lâzım.Vatandaşlık bağı aslındabir hukuki bağdır.Etnik, dini tanımyerine; genel bir tanımkoymak lâzım. TürkiyeCumhuriyeti bir devletsebuna bağı ifade eden birşey koymak lâzım.üzerinde durulabilir. Bunlardan birisitoplantı için her siyasi partidenbir üyenin katılması yeterli sayılır.Çünkü her partiden üç üye var. Sonuçolarak oyu verecek olan partidir.Genel Kurul’da siyasi parti oyverirken, üç üye olarak değil, partimilletvekilleri olarak oy verecekler.Şayet üç üyeden hiçbirisi gelmezsetoplantı yapılamıyor. ‘Kararlaroybirliği ile alınsın’ dedik. Bu daeleştiri aldı. Geçen gün bir gazete‘Anayasa bu şekliyle çıkmaz’ diyemanşetten veriyor. Bu eleştiri, ilketapta doğru gibi gözüküyor. Oybirliğiolur mu? Şimdi biz, bununadına Uzlaşma Komisyonu demişsekoybirliğinden başka çaremizyok. O zaman ne olur? Üç parti birkonuda biraraya gelir, iki parti başkabir konuda bir araya gelir, hükümlerikoyar. Yarısı genel hükümlerikabul etmiş olur. Bu sefer deGenel Kurul’dan geçiremeyiz. Bizoraya oybirliği şartı koymasaydık,‘oy çokluğuyla karar verilir’ deseydikbile, mecburen, uygulamadaoybirliğini arama yöntemine gidecektik.Aynı zamanda da müzakereyöntemini benimseyecektik. Çünküdediğim gibi birkaç partinin biraraya gelip de oyalama yaparakyol alması, diğer partinin bir süresonra ‘ben gidiyorum’ demesineyol açardı. Dolayısıyla bunu doğrubulmadık. Müzakere esaslı yaptık.Hatta Ak Parti olarak, siyasi partilerlegörüşmemiz olmuştu. Benimiçinde bulunduğum 5 kişilik birkomisyon, siyasi partileri ziyaretetmiştik. O zaman da bunları söyledik.Dedik ki; siyasi parti GenelBaşkanları arasında zaman zamansertleşmeler olabilir Bunları komisyonataşımayalım, kulaklarımızapamuk tıkayalım. Mesela; bir siyasiparti “şu teklife ne diyorsunuz?”diye sordu. Bununla ilgili karar oybirliği ile çıktı. Ertesi gün siyasi partininbiri, “biz bu maddeyi geçirdikama partimiz kıyameti koparıyor”dedi. Bu durumda yeniden müzakereedilmeli, gerekirse tekrardeğiştirilmeli. Çünkü mühim olanAnayasayı beraber yapmaktır.Komisyonda uzlaşma sağlanamamasıdurumunda ne olacak? Çünkü,bir takım görüşleri itibariyle anlaşmalarımümkün olmayan partiler aynıkomisyonda yer alıyor. Ve bildiğimizkadarıyla uzlaşma olmadığı durumdakomisyon kararları geçerli olmayacak.Bu durum, zaten akıbeti belli olan birsüreci göstermiyor mu? Ufukta referandumgörünüyor mu?Referandum en son çaredir. Bugününkonusu değildir. Öncelikleşunu görmek gerekir ki, şu anseçmen iradesinin TBMM’de temsiloranı yüzde 95; seçime katılım%87, 2002 yılında ise oyların sade-


ce yüzde 46’sı TBMM’de temsil edilmişti.Şu anda TBMM’de halk iradesiniiçine almış bir temsil var. Budurumda “Referanduma ne gerekvar?” denilebilir. Bu bir görüştür.Ancak, denebilir ki “Madem yeniAnayasa gelecek kuşakların Anayasasıolacaksa, millete de soralım”denilebilir. Bu da bir görüştür. Komisyon’dauzlaşma sağlanamamasıdurumunda oturup yeni bir durumdeğerlendirmesi yapılır.Öncelikle Anayasa’nın temel ilkelerineler olmalıdır? Nasıl bir Anayasa toplumuntüm kesimleri tarafından kabulgörür? Anayasa’da toplumsal ve siyasimutabakatın sağlanması için neler gereklidir?Zor bir soru. Çünkü dört siyasipartinin eğilimine baktığınız zaman,hepsinin mutabık kalacağınoktaları bulmak çok kolay değil.Ama ana konular vardır ki; - ‘demokrasiön planda olsun, hukuk,sosyal, laik devlet ilkeleri korunsun’gibi- bunlara karşı çıkacak insansayısı binde biri bulmaz. Anayasamümkün olduğu kadar kısa olsun,hantal olmasın. Bu da ortak noktaolabilir. Şu anki Anayasa çok ağıryazılmıştır ve herşeyi kapsamaktadır,“Yeni Anayasa daha kısa olsun”denilebilir. Bunda da problemçıkmayabilir. Şu anda en çok Anayasanındeğiştirilemez maddeleritartışılıyor. Ben bunun komisyondasorun olacağını sanmıyorum.Türkiye’de zaten sorun laik, sosyal,hukuk ve demokratik devlet ilkelerininkendisinden kaynaklanmıyor.Sorun bunların uygulamasındankaynaklanıyor. Diyelim ki; başörtüile ilgili “Başörtüsüyle üniversiteyegirememek laikliğin gereğidir”derseniz, Ak Parti buna karşı çıkar.Çünkü bu laikliğin gereği değildir.Dolayısıyla bunlar yanlış yorumlanırsasıkıntı buradan kaynaklanır.Yıllardır üniversitelerde hep başörtüsüsorun olurdu bugün böylebir sorun ortadan kalktı. YÖK biruygulama başlattı, diğer siyasi partilerimizde buna itiraz etmedi. Sonundane oldu, peki? Türkiye CumhuriyetiDevleti mi yıkıldı? Aksinebarış ortamı sağlandı.Bu bakımdan bizim yaklaşımımız,saydığım dört ilkenin insanhakları açısından insanı nasıl mutluederiz? Bunun için konulmuş ilkelerolarak kabul ediyoruz. Çünkükurallar, kanunlar aklınıza her negeliyorsa hepsi araçtır. Asıl amaç,insanın mutluluğudur. İnsanlarkendilerini mutlu etmeyecek birkuralı ne yapacak?Asker-sivil dengesi de önemlidir.Asker-sivil dengesi son yapılan 26maddelik paketle belli bir noktayageldi. Ceza yasalarıyla ilgili olanbölümde de düzenlemeler yaptık.Tabi bu maddeler tekrar gündemegelmez mi? Elbette yeni bir Anayasayapılıyor. Bunlar tekrar gündemegelir. Biz bunları daha ileriyegötürmek adına konuşabiliriz.Anayasa değişikliği sürecinde; Anayasanındeğiştirilemez ilk üç maddesi,vatandaşlık tanımı yapan 66. maddesive eğitim dilini belirleyen 42. maddesineyönelik tartışmalar yoğunlukkazanmış durumda. Bu gibi konulardapartinizin görüşü ne yönde olacaktır?Hükümet olarak Anayasa değişikliğiüzerine kırmızı çizgileriniz var mı?Bu konuda partimizin görüşünüsöylersem doğru olmaz. ÇünküAnayasa ile ilgili kurulmuş bir komisyonvar. Biz hep şunu söyledik:Birtakım ön metinlerle, önyargılarlagelmeyelim. Beyaz bir sayfa açılsınistedik. Dolayısıyla da benim bukonuda ne söylediğim çok önemlideğil. Ancak Başbakanımızın dahaönce söylediği hususlar var. Mesela;resmi dilin, eğitim dilinin Türkçeolma konusu. Bu oldukça hassasbir konudur. Sayın Başbakan yinebirçok defa “tek devlet, tek millet,tek ülke, tek bayrak” dedi. Bunlaraslında kırmızı çizgidir. Bunun altıdoldurulurken elbette ki ufak tefekrötuşlar olabilir. Mesela vatandaşlıktanımı konusu. Vatandaşlık tanımıTürkiye’de doğru algılanmıyor.Mevcut metin farklı yorumlanıyor.O zaman yorumlanmayacak birhale getirmek lâzım. Vatandaşlıkbağı aslında bir hukuki bağdır. Meselaben, Alman ya da İngiliz vatandaşıolamaz mıyım? Olurum. Benbu şekilde ne Türklüğümden, nede Müslümanlığımdan vazgeçmişolurum. Bugün Almanya’da binlerceTürk var. Şu anda Türk vatandaşıdeğiller. Ama biz Alman geldi demiyoruz,Türk kardeşim olarak görüyoruz.Bunu değiştiremezsiniz.Yani onun bağı oradaki kanunlarauyacak. İşlerini de ona göre yapacak.Dolayısıyla vatandaşlık tanımındaTürkiye Cumhuriyeti Devleti’nevatandaşlığa bağlı olan herkesTürk’tür dediğin zaman Türk müoluyor? Ermeni, Türk mü oluyor?Rum, Türk mü oldu? Yahudi, Türkmü oluyor? Demek ki bu manadadoğru bir tanım değil. Anayasadaki66. maddenin anlamına baktığınızzaman, esasen ırkçılık anlamındadeğildir. Ancak madem böyle yorumlanıyor,o zaman oraya dahayumuşak bir ifade konulabilir. Bukonuda bir formül bulunur. AncakTürk’ün yanına ‘Kürt’ koyalım derseniz,o zaman Çerkez de ‘beni niyekoymuyorsun’ der ve işte orada huzursuzlukçıkar. Bu nedenle genelbir tanım olması lazım. Etnik, dinitanım yerine; genel bir tanım koymaklâzım. Türkiye Cumhuriyeti birdevletse buna bağı ifade eden birşey koymak lâzım.Türkiye’de her şeye rağmen birmerkezi yönetim ağırlığı var. Bazıdüzenlemelere rağmen hala yerelyönetimler zayıf. Yerel yönetimlerinyetkisi artırılmalıdır. Ama Diyarbakır’daneyse İzmir’de de o olmalı.O bölgeye has olamaz. Çünkü bubölünmeye yol açar.Eğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 387


Çalışanlar, büyük bir heyecanlayeni Anayasa’da beklentilerinin karşılanması,sendikal örgütlenmeninönündeki engellerin kaldırılmasını; bubağlamda memurlara da grev hakkınıntanınmasını beklemektedir. Yeni Anayasa’dabu hak tanınacak mı?Bu çok konuşulan bir konu. Biz2007 yılında yeni Anayasa metnihazırladığımızda grev hakkıyla ilgilibir hükmün konulması gerektiğinisöyledik. Grev hakkı memurundoğal bir hakkıdır; ama memurkim? Asıl sorun o zaten. <strong>Sen</strong>in milyonlaraulaşan memurun var. AmaAvrupa’da memur sayısı 50 bin ile100 bin arasında. Dolayısıyla bizgrev hakkını memur tanımını yenidenyapmak suretiyle verilmelidedik. Memur sayısı azalırsa, grevhakkı vermenin fazla bir zararı olmaz.Ancak memur sayısı bu kadarfazlayken grev hakkı verirsek, bukadar devasa bir kesimin grev hakkınıkullandığı bir durumda devletişlerinin sıkıntıya girmesi gündemegelebilir. Memur tanımı yenidenyapılmak kaydıyla grev hakkıtanınabilir.8 Eğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 38Memur tanımının değişmesi ya damemur sayısının azaltılmasına ilişkinbir çalışma olacak mı?Eğer memura grev hakkı tanınacaksa,bu yönde bir çalışma olmalı.Bu anlamda bir çalışma var mı, yokmu bilmiyorum; ama Avrupa’damemur dediğiniz kesim çok az sayıdadır.‘Anayasa kısa, öz, anlaşılır olmasılazım’ diyorsunuz. Yeni Anayasa’da bumümkün olacak mı? Ya da mevcut Anayasamızdafazla gördüğünüz hususlarnelerdir?Kısa, öz, madde sayısı az olan birAnayasa idealdir. Ancak 61 ve 82Anayasaları uzundur. Çünkü darbeAnayasaları tepkiyle geldiği için,bu Anayasaya yansıyor ve güvensizlikesasına göre yazılıyor. Evvelahükmü koyuyor, arkasından ‘ama’diye başlıyor ve devam ediyor. Budurum ise Anayasayı kördüğümedönüştürtüyor. Özgürlüğü veriyor,sonra ‘özgürlük şöyle kullanılsa mıacaba’ diyor. ‘Böyle kullanılsa acabane olur’ diyor. Genel yaklaşım budur.Evvela rahat bir ortamda Anayasayıyazmak lâzım. Yani Anayasayazarken kısa, öz olmasını arzuGrev hakkı memurundoğal bir hakkıdır;ama memur kim?Asıl sorun o zaten.<strong>Sen</strong>in milyonlara ulaşanmemurun var.Ama Avrupa’da memursayısı 50 bin ile 100 binarasında. Dolayısıylabiz grev hakkını memurtanımını yeniden yapmaksuretiyle verilmeli dedik.Memur sayısı azalırsa,grev hakkı vermenin fazlabir zararı olmaz.ediyorsanız, önce güvenin tesisedilmesi lazım. Birtakım şüphelerleyazılırsa, Anayasa geniş olur.Dünyada kısa Anayasa var, uzunAnayasa var. Bazı Avrupa ülkelerininAnayasaları daha kısa yazılmıştır.Mesela Hindistan Anayasası 436maddelik idi. O Anayasa Hindistan’abaşarı getirmedi. Hindistandana sonra yeni bir Anayasa yaptı.Yugoslavya Anayasası 406 maddelikidi. Yugoslavya parça parçaoldu. Dünyada 7 maddelik AmerikaAnayasası var. 280 milyonlukülkeyi yönetiyor. İngiltere’nin yazılıAnayasası yok. Onlar gelenek-göreneklerleişlerini yürütüyor. Fransamesela 11 kere Anayasa değiştirmiş.Biz 5 yeni Anayasa yapmışız;çok sayıda değişiklik gerçekleştirmişiz.Benim gözlemim şu: Eğer Birülke gelişmişse Anayasasını kısayazıyor, gelişmemişse uzun yazıyor.“Anayasayı biz de kısa yazalım,gelişelim” diyemezsiniz. Çünkügeliştiğiniz zaman kısa yazıyorsunuz.Bu bir birikim meselesidir. Benyıllardır kısa Anayasayı savundum,Ancak siyasete girdikten sonragördüm ki Türkiye şartları kısa birAnayasayı kaldırmıyor. Hatta AnayasaMahkemesi Başkanı Haşim


Kılıç bir panelde konuşmasında“Anayasamızın en az 400 maddeolması lâzım” diyor. Bunu elbetteki istediğinden değil ortada birsistem var. Niye? Çünkü Cumhurbaşkanlığıseçimlerinde 367 şartıkarşımıza çıkarıldı. Anayasa Mahkemesimaalesef buna “evet” dedi.Benim sabahlara kadar düşünsemaklıma gelmeyecek olan bir formülbu. Ancak yine de mümkünolduğu kadar Anayasaları kısa yazmanınyollarını aramamız gerekir.Anayasaya girmeyen Anayasa konusuolmayan şeyler yok mu? Var.Kooperatifçiliğin korunması, çiftçininkorunması, zanaatkârın korunması,gençliğin korunması gibi.Bunlar aslında çok önemli konular.Peki bunlar Anayasaya yazılmadankorunamaz mı? Bunları Anayasayayazdık da, gerçekten koruyabildikmi? Hayır. Mesela İsviçre Anayasası’nda,kasaplık hayvanların kesimusulü yazıyor. Demek ki İsviçre’debu konuyla ilgili sıkıntılar var. MeselaAmerika Anayasası’nın 7. Maddesindeiçki kaçakçılığın önlenmesivar. Demek ki bununla ilgili birsorun olmuş, Anayasa’da yer bulmuş.Ama tabi yasama, yürütme,yargı temel konulardır. Bunlarımümkün olduğu kadar daraltarakve çoğunluğunu yasalara bırakarakyazmanın yollarını aramamızlâzım.TBMM Başkanlığı tarafından siviltoplum örgütlerinden görüş istendi.Bu kapsamda çalıştaylar yapılıyor. BuÇalıştay sonuçları nasıl bir yöntemledeğerlendirme kapsamına alınacak?Meclis Başkanlığı’nda oluşturulanbir birim gelen talepler doğrultusundaharmanlama yapıyor veinternet ortamında bunları sınıflandırıyor.Örneğin; en çok hangikonular üzerinde görüş bildirilmiş,hangi noktalarda uzlaşma var. Bunlarbelirlenip, komisyona sunulacak.Bunun benzerini Güney AfrikaBaşbakanınöngördüğü 1 yıllıksüre normaldir. ZatenKomisyon da bu süreyibenimsemiş görünüyor.Bildiğiniz gibi TBMMBaşkanımız 2012 yılınınsonunda Anayasaçalışmalarının bitmesigerektiğini söylüyor.Anayasası yapılırken görmüştük.On binlerce belge ve görüş toplandı.Sonra sayı azaltıldı ve bunlarAnayasa yapımında kullanıldı. Faklıkuruluşlardan herhangi bir konuile ilgili aynı talepler geldiğindebunu değerlendiriyoruz.Anayasa çalışmaları ne zaman biter?Başbakan Erdoğan Anayasa çalışmalarıiçin, “2012 ortalarında bu çalışmabiter” demişti. Bu mümkün görünüyormu? Anayasa gibi önemli bir metin içinbiraz kısa bir süre değil mi?Anayasa çalışması, metin çalışmasıdır.Bunun için maç gibi birsüre vermek çok doğru olmaz. Yani90 dakika bitti, maç da bitti. Budoğru olmaz; ama elbette ki görecelisürede olması lazım. Aksi haldeAnayasa çalışmaları bitmez. Bukonuda dünya Anayasalarına baktığımızzaman, Fransız İhtilali’ndenbu yana 804 Anayasa yapılmış. 804Anayasanın içerisinde 16 gündeyapılan Japon Anayasası var. 17yılda bitirilemeyen Anayasalar var.Bunun ortalamasını aldığımızda 3yıl ile 1.5 yıl arasında bir zaman diliminikapsadığını söyleyebiliriz. DolayısıylaBaşbakanın öngördüğü1 yıllık süre normaldir. Zaten Komisyonda bu süreyi benimsemişgörünüyor. Bildiğiniz gibi TBMMBaşkanımız 2012 yılının sonundaAnayasa çalışmalarının bitmesigerektiğini söylüyor. Bu durumdaönümüzdeki aylarda artık görüştoplama işleminin tamamlanmasıgerekiyor. Anayasa’nın yazılmasınaMayıs ayında başlanırsa, aşağı yukarışekillenir.Başkanlık sistemi ile ilgili açıklamalarınızvar. “Ben başkanlık sisteminindaha uygun olduğunu düşünüyorum”diyorsunuz. Yeni Anayasa çalışmalarındabaşkanlık sistemi gündeme gelecekmi? Partiniz içerisinde bu konu tartışıldımı, bir mutabakat var mı?Ah nerede o günler, ah… Bukonu elbette ki gündeme gelir,ama kabul göreceğini sanmıyorum.Ama mutlaka gündeme gelmelidir.Çünkü bu komisyonunçalışma tüzüğüne baktığınız zaman;mevcut Anayasayı bir kenarabırakarak, yeni bir Anayasa metniyazmak istiyor. Mevcut Anayasayıbir kenara bıraktığına göre, demekki yeni biçimiyle bir Anayasa yazacaksındemektir. O zaman soracaklar,‘sen bu Anayasayı yazarkenyarı Başkanlık mı, Başkanlık mı,parlamenter rejim mi? Hangisinitercih edeceksin?’ diye. Çünkü kumaşıona göre keseceksin. Dolayısıylaönce bu konu konuşulmalıdır.Başkanlık sisteminin kabul edilsin,edilmesin bu konunun kayıtlarageçmesi gerekmektedir. Bu konugündeme gelecektir; ama ben kabulgöreceğini sanmıyorum. ÇünküTürkiye’de Başkanlık modeli geneldebilinmiyor. Bilinmediği içinde bu konu karambole gidiyor.Eğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 389


SÖYLEŞİAnayasa Uzlaşma Komisyonu Üyesive CHP Eskişehir MilletvekiliProf. Dr. Süheyl BATUM:‘‘Biz, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ninKurucu Felsefesinin Değişmesiniİstemiyoruz. Türkiye’de ana dildeeğitime de karşıyız.’’Röportaj Meltem YALÇINKAYA10 Eğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 38


Cumhuriyet Halk Partisi olarak nasılbir Anayasa istiyorsunuz, bu anlamdane gibi çalışmalar otaya koyuyorsunuz?Yeni Anayasa hazırlama süreciyle ile ilgilikaygılarınız nelerdir?Cumhuriyet Halk Partisi olarak;demokratik, çağdaş, insan haklarınadayalı, bireyi ön plana alan,yargı bağımsızlığını sağlayan, kadın-erkek,genç-yaşlı, Türk-Kürt,Alevi-Sünni, Çerkez, her etnik kökenden,dinden, mezhepten, cinsiyetten,eğitim düzeyinden tüminsanlara güvenceli haklar veren,onları hukuksal olarak koruyan,güvence altına alan bir Anayasayapmak istiyoruz. Bunu çok önemligörüyoruz.Eski Atina’nın Anayasasını ve yasalarınıyapan ünlü bilgin Solon’asormuşlar: “En iyi Anayasa hangisidir?”Solon demiş ki: “Bana ilk öncehangi toplum ve hangi dönem içinolduğunu söyleyin.” Şimdi yapmakistediğimiz de Türkiye Cumhuriyeti’ninbugünkü durumu için birAnayasadır. Bugünkü toplumsal,ekonomik, siyasal, kültürel yapıüzerine bir Anayasa inşa edeceğiz.Çok tehlikeli bir gidiş de var şuanda. Çünkü birtakım genel geçerbasmakalıp ifadelerle Anayasaiçeriksizleştirilmek, anlamsızlaştırılmakisteniyor. Genel geçer kalıplarnedir? Örneğin Anayasa kısaolsun, sivil Anayasa olsun, çerçeveolsun, gibi ifadeler kullanılıyor vemaalesef anayasa bu tür genel geçerifadelerin üzerine inşa edilmekisteniyor. Bunları söyleyenler eğerbilgisiz ve cahil değilse kötü niyetlidir.Çünkü Solon’un da bundan2500 yıl önce söylediği gibi, böylebasmakalıp ifadelerle Anayasa yapılamaz.Neden mi? Çünkü, her ülkenintoplumsal yapısı farklıdır. Bir ülkedebir hakkın anayasada sadeceadının yazılması bile yeterlidir,başka bir ülkede ise o hakkı ayrıntılıolarak düzenlemek, hukuksalgüvence altına almak gerekebilir.Bir ülkede ‘basın özgürdür’ dersin,anlarlar. Başka bir ülkede bununayrıntılarını belirtmek gerekir. Örneğin‘Yazmadığı bir kitaptan dolayısuçlanamaz” ya da ‘Yanındahaber için bulundurduğu için suçlanamaz’şeklinde yazmak gerekir.Bizim istediğimiz insanlara güvenceleriniveren, yargı bağımsızlığınınmutlaka sağlandığı, hukukdevleti olabilmek için bütün çağdaşkurum ve kurallara yer verenbir Anayasadır. CHP olarak bununiçin ne gibi çalışmalar yaptık? CHPolarak seçimlerden önce bir Anayasavizyonu hazırladık. Anayasa,vatandaşlarına güvenceler vermeli,hukuksal güvenceleri yazmalıdır.Hukuksal güvenceleri yazmadığıtakdirde Türkiye bugün kendisindençok daha düşük seviyedekitoplumlar düzeyine düşebilir. BugünMısır’ı görüyorsunuz. HüsnüMübarek neden 5 sene önce yüzde88,6 oy aldı da, bugün demirkafes karşısında yargıya çıkıyor.Mısır halkı çok mu kötü? Hayır. Oülkede insanların hiçbir güvenceleriyoktu, tek güvenceleri iktidardı.İşte iktidar değiştiğinde de 5 yılönce yüzde 88,6 oy alan birisi, 5 yılsonra demir kafeste yargıç önüneçıkarılabilir. Libya’da da benzer şeyolmadı mı? CHP olarak bizler bunubilen, gerçek anlamda haklar, hukuksalgüvenceler getiren bir Anayasavizyonu hazırlamaya çalıştık.Yeni Anayasa hazırlama süreciyleilgili iki kaygımız var: Birincisi, buAnayasayı AKP ile yapıyor olmamızdır.Neden? Çünkü BaşbakanSayın Recep Tayyip Erdoğan dahabir yıl önce “Ben size demokratikAnayasa yapıyorum. Memurlaratoplu sözleşme hakkı veriyorum.12 Eylül ile hesaplaşıyorum. Eşitlikgetiriyorum” diyerek bir Anayasadeğişikliği yaptırdı. Şimdi ise “ozaman yapmadık, doğruyu da söylemedik,tekrar yapalım bu Anayasayı”deniyor. Dolayısıyla ben, bundandolayı bir endişe duyuyorum.Çünkü AKP’nin kafasındaki esasolan bir Anayasa hazırlamak değil.Sistemi kendine göre biçimlendirmek,sistemin üst hukuksal yapısınıkurmaktır.İkinci kaygımız da şudur: Dünyadason 30-35 yılda yapılan bütünAnayasalara baktığınızda; öncesindeAnayasaların yapılacağıgüvenli atmosferin ve ortamınhazırlandığını görüyoruz. Biz dededik ki: “Şu anda Türkiye’yi sonderece antidemokratik bir hale getirdiniz.Gazeteci, yazı yazamıyor,haber toplayamıyor. İnsanların tutukluluksürelerini on yıla uzatanbir yasa getirdiniz. Bu uygulamadünyanın hiçbir ülkesinde yok. Ohalde pankart asan genci terörlemücadeleden yargılamayalım. Tutukluluksürelerini makul hale getirelim.Güvenceler getirelim. İştetüm bunların ardından Anayasayıyapalım. Bu önerimizi kabul etme-Bu ülkenin federasyon olması konusunda AmerikaBirleşik Devletleri baskı uygulayabilir; “Ben sizi bunoktaya getirdim, destekledim, gereğinde Wikileaks’iortaya attım, sizi korkuttum. Şimdi de sizden KuzeyIrak’la federasyon kurmanızı istiyorum, bu yöndeAnayasanızı değiştirmenizi istiyorum” diyebilir.Türkiye için ise federasyon diye bir şey söz konusuolamaz. Bu nedenle Anayasanın ilk dört maddesinindeğiştirilemeyeceğini söylüyoruz.Eğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 3811


diler. En azından bir demokratik ortamsağlamamız lazım. İspanyollar,Macarlar, Polonyalılar, Güney Afrikalılar,anayasalarını yaparken ilkönce demokratik bir ortam sağladılar.Siz, şimdi gazetecilere diyorsunuzki “ Merak etmeyin sizi özgürbırakacağım; ama şimdilik içeriyeatayım.” Ya da 300 bin öğretmeninatamasını yapmıyorsunuz, onlara“bekle” diyorsunuz. Tutuklulara “4yıl cezaevinde kalın” diyorsunuz.Ama Deniz Feneri davasını hemensonuca bağlıyorsunuz. Hâkimleraynı ülkenin hâkimleri. Ancak birindenbiri yanlış yapıyor. Hâkimlerinhukuku istediği gibi uygulama,yasayı keyfine göre uygulama imkânıvar mı? O zaman soruşturmaaç birinden biri hakkında. İşte budeğişiklikleri yapmadan, insanlarınbirbirlerine güvenebilecekleri birortam sağlamadan, anayasa yapmakzor bir iştir.Anayasa değişikliği sürecinde; Anayasanındeğiştirilemez ilk üç maddesi,milli kimlik tanımına vurgu yapan 66.maddesi ve eğitim dilini belirleyen42. maddesine yönelik tartışmalaryoğunluk kazanmış durumda. Bu gibikonularda partinizin görüşü ne yöndeolacaktır? CHP olarak Anayasa değişikliğiüzerine kırmızı çizgileriniz var mı?Örneğin Ana dilde eğitim konusundaCHP ne düşünüyor? Ayrıca Türkiye’ninyeni bir kimlik tanımına ihtiyacı var mı,Atatürk’ün ortaya koyduğu milli kimlikölçütü ülkemizin ihtiyaçlarını karşılamaktayeterli gelmiyor mu?Biz, “Hiçbir konuda sizin görüşünüzüdinlemeyiz” demedik. AKP’yekatılmıyoruz, ama onları da dinleyeceğiz.Öncelikle biz bu ülkeninfederasyon olmasını istemiyoruz.Bu ülkenin federasyon olması konusundaAmerika Birleşik Devletleribaskı uygulayabilir; “Ben sizibu noktaya getirdim, destekledim,gereğinde Wikileaks’i ortaya attım,sizi korkuttum. Şimdi de sizdenKuzey Irak’la federasyon kurmanızıistiyorum, bu yönde Anayasanızıdeğiştirmenizi istiyorum” diyebilir.Türkiye için ise federasyon diye bir12 Eğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 38Ana dil bir hak olaraköğrenilsin.Devlet bununtakipçisi olsun.Ama dili öğretmek,dili geliştirmek, kültürünüöğrenmek ayrı meseledir,ana dilde eğitim tamamenayrı bir meseledir. Bunoktada ana dilde eğitimikabul etmiyoruz.Saçma sapan kavramlaryaratıyorlar. Türkiyelilikya da Anayasal vatandaşlıkgibi. Bizim söylediğimizbu değil; fakat 9 senedirAKP’den ve BDP’den bukonuda bir şey duymadık.Anayasa Komisyonu’nunçalışmaları sırasındabekleyeceğiz.Biz, Atatürk’ün otanımına ve Atatürk’ünaydınlanma devrimininTürk Devleti’ne getirdiğiTürk milleti ve vatandaşlıkkavramlarının içeriğiniboşaltmadan yapılacakher türlü şeyi tartışmayahazırız.şey söz konusu olamaz. Bu nedenleAnayasanın ilk dört maddesinindeğiştirilemeyeceğini söylüyoruz.Peki bir Anayasada nelerin değişmesigerekir, ne yönde değişiklikleryapmak gerekir? Bunubelirlemek için çok basit bir işlemyapılabilir. Son 3 yılda, 5 yılda, 10yılda neler tartışılmış, bakarsınız,tek tek yazarsınız. Her tabaka, kesim,grup, siyasal parti neleri tartıştığını,nelerden sıkıntı çektiğinianlatır. Örneğin eğitimci söylesin,ayrıca işçi söylesin, işveren söylesin,memur söylesin, öğrenci söylesin,tarım kesimi söylesin. İştebunlara göre bir Anayasa yaparsın.Örneğin eşitlik yoktur, katılımeksikliği vardır, yargı bağımsızlığısorunu vardır; bunlara göre yeniAnayasayı ya da Anayasa değişikliğiniyaparsın.Ama ben “ilk dört maddeden dolayısıkıntı çekiyorum” diyen kesimçok azdır. Dolayısıyla bunun değiştirilmesineredeyse bir efsane halinialmıştır. Birileri, “ilk dört maddeyedokunulmayacaksa o zaman buAnayasayı niye yapıyoruz?” diyor.İlk dört maddeden dolayı sıkıntıçektiğini söyleyenler, yalan söylüyor.Dolayısıyla biz ilk dört maddenindeğişmesini istemiyoruz. Biz,Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ninkurucu felsefenin değişmesiniistemiyoruz.Türkiye’de ana dilde eğitimede karşıyız. Ana dilde eğitime ikiaçıdan karşıyız. Şöyle düşünün: Ankara’daiki tane Bahçelievler Lisesivar diyelim. Biri Kürtçe eğitim yapıyor,diğeri Türkçe eğitim yapıyor.Bir tane daha lise var. O Çerkezceeğitim yapıyor. Bir lise de Gürcüceeğitim yapıyor. Böyle bir şey olurmu? Birbirini anlamayan insanlarınsonunda bir millet olamayacağınıve bunun bölünmeye yol açacağınıdüşünüyoruz. Bu nedenle anadil bir hak olarak öğrenilsin. Devletbunun takipçisi olsun. Ama dili öğretmek,dili geliştirmek, kültürünüöğrenmek ayrı meseledir, ana dildeeğitim tamamen ayrı bir meseledir.Bu noktada ana dilde eğitimi kabul


etmiyoruz. Bu noktada, ayrıca şuda yapılamaz; ‘Kürtçe eğitim almakisteyenler Güneydoğu’ya, Gürcüceeğitim almak isteyenler şu tarafagitsinler’. Böyle bir saçmalık da yapılamaz.Türkiye’yi etnik kökeninegöre ayırma imkânımız var mı? Ozaman nasıl yapacağız bunu? BenKürtçe eğitim almak istiyorum.Türkçeyi de öğrenmek istiyorum.Söyle nasıl yapacağım bunu?Vatandaşlık tanımı ile ilgili olarakda, Türk milleti kavramını çokönemsiyoruz. Millet, Türk aydınlanmadöneminin getirdiği en önemlikavramlardan biridir. Türk devrimininüzerine inşa edilmiş olan entemel iki kavramının Türk milleti vevatandaş kavramı olduğuna inanıyoruz.Osmanlı İmparatorluğu’nunkalıntısı üzerinde, farklı etnik kökenlerden,farklı cinsiyetlerden,farklı mezheplerden Türk milletioluşturduk. Bunun önemine inanıyoruz.Bunun yanı sıra sadecepadişahın iki dudağının arasınabakan bireyler yerine, vatandaşbireyi yarattık. Bu iki kavramın dayanlış algılanmasına karşıyız. Atatürk’ünAfet İnan’ın kitabına yazdığı,“Türkiye Cumhuriyetini kuranTürkiye halkına Türk milleti” deniribaresi çok önemlidir. Bu çerçevedevatandaşlık tanımını bir kesimyanlış anlıyorsa; cinsiyet, dil, din,ırk, etnik köken, mezhep ayrımıyapılmaksızın herkesin eşit haklarasahip olduğunun vurgulanmasıgerektiğini düşünüyoruz. Ancakbuna rağmen yine bir takım saçmasapan kavramlar yaratıyorlar.Türkiyelilik ya da Anayasal vatandaşlıkgibi. Bizim söylediğimiz budeğil; fakat 9 senedir AKP’den veBDP’den bu konuda bir şey duymadık.Anayasa Komisyonu’nunçalışmaları sırasında bekleyeceğiz.Biz, Atatürk’ün o tanımına ve Atatürk’ünaydınlanma devrimininTürk Devleti’ne getirdiği Türk milletive vatandaşlık kavramlarınıniçeriğini boşaltmadan yapılacakher türlü şeyi tartışmaya hazırız.İktidarın da talebi üzerine TBMM2002 Yılından sonraAmerika BirleşikDevletleri’nindayatmasıyla BaşbakanRecep Tayyip Erdoğan’ınuzmanları vasıtasıylasistemle oynandı.Memurların hiçbirgüvencesi kalmadı.Memurların büyükçoğunluğu Ak sendika’yaüye oldu. Hiç kimse kusurabakmasın. Memurlar farklıistihdam modellerineayrıldı.Memurlukta 4/B, 4/Cgibi kategoriler olmaz.Genel geçer statü aslidir,süreklidir.Başkanlığı tarafından Anayasa UzlaşmaKomisyonu oluşturuldu. Siz de partiolarak komisyona üye verdiniz. Partilerarasında ciddi görüş farklılıkları varkenkomisyonun tam bir uzlaşı içerisindeçalışacağını düşünüyor musunuz?Size göre Anayasa’da siyasi ve toplumsalbir mutabakat sağlanabilmesi içinneler gereklidir?Uzlaşma Komisyonu’nun uyumiçinde çalışıp, çalışmadığını göreceğiz.İktidarı kullanan kişinin ikidudağının arasında tutabileceğinidüşündüğü bir siyasi parti veya biranlayışın Anayasayı tek başına yapmasındansa;hep beraber oturup,Anayasa yapmamızın çok dahaönemli olduğunu düşünüyoruz.Çünkü bir kişi Anayasa yaptığındabirçok yanlış da beraberinde gelir.Anayasalar hafızalı belgelerdir.Anayasa, çatışmaları hatırlar. Yenibir Anayasa yapıldığında bu çatışmalarıortadan kaldırmak ister.Anayasalar dünyanın her yerindeböyledir. Hukuk kuralları da böyledir.Toplum olarak hepimizin farklısosyal görevleri, sosyal statülerivar. Kimisi öğretmen, kimisi öğrenci,kimisi memur, kimisi çiftçi, kimisisanatçı. Anayasayı bu kesimlerdenbiri yaparsa, herkes kendi sıkıntısınayönelik çözüm ister. Anayasayıbugünkü egemen güçler yaptı.Doğru mu? Peki AKP ne yaptı? Oda kendi istediklerini yaptı. Ve hiçbirzaman tek başına bir kesiminyaptığı anayasalar, Türkiye’nin sorunlarınaçözüm üretemedi.Türkiye şu anda da çok çatışma,çok kavga yaşıyor. Hepimizbiliyoruz. Dolayısıyla önemli olanhepimizin uzlaşacağı maddeleriAnayasaya koymaktır. O zaman hepimizinsorunlarına çözüm üretilecektir.İşte bu yüzden uzlaşmanın,Tayyip Erdoğan’ın tek yetkili olduğubir AKP çoğunluğunun yapacağıbir Anayasadan çok daha önemliolduğunu düşünüyoruz. Kaldı kiBaşbakan Erdoğan ve AKP iktidarı,Anayasa yapabilecek bir konumdaolmadığını da çok net göstermiştir.İktidar, kafasında bir demokrasifikri olmadığını göstermiştir.Dolayısıyla bu kişinin denetimindekibir partinin yapacağı Anayasakesinlikle demokratik olamaz.Bu yüzden biz Anayasa yapılırkenanlaşalım istedik. Hepimiz oradauzlaşmaya çalışalım, gerekirse münakaşaedelim ama nihayetindeherkesi dinleyelim.Çalışanlar büyük bir heyecanla yeniAnayasa’da beklentilerinin karşılanması,sendikal örgütlenmenin önündekiengellerin kaldırılmasını bu bağlamdamemurlara da grev hakkınıntanınmasını beklemektedir. CHP olarakdemokratik sendikal hakların iyileştirilmesiiçin ne gibi önerileri gündemegetireceksiniz?İnsanlara ‘hak tanıyoruz’ demekhiçbir anlam ifade etmez. Ülkemizdememurların hakları var söylemiyalan. Memurların bütün haklarınıelinden aldınız. 1980 Yılında me-Eğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 3813


mur olduğunuz zaman güvencemizvardı. Memurluk sürekli birgörevdi. Hiç kimse hırsızlık, namussuzlukyapmadıkça görevdenatılamazdı. 2002 Yılından sonraAmerika Birleşik Devletleri’nin dayatmasıylaBaşbakan Recep TayyipErdoğan’ın uzmanları vasıtasıylasistemle oynandı. Memurların hiçbirgüvencesi kalmadı. Memurlarınbüyük çoğunluğu Ak sendika’yaüye oldu. Hiç kimse kusura bakmasın.Memurlar farklı istihdam modellerineayrıldı.14 Eğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 38Anayasalar aynı zamandatoplumsal yapıyıdeğiştirmek için dekullanılır. DolayısıylaBaşkanlık sistemi,bu toplumsal yapınınABD gibi olmadığıülkelerde diktatörlükleredönüşmüştür ya da büyükkavgalara neden olmuştur.Bu nedenle CHP Başkanlıksistemine karşıdır.Nasıl Anayasanınilk dört maddesinindeğiştirilmesini, Türkçedışında başka bir dilineğitim dili olmasını kabuletmiyorsak, Başkanlıksistemini de kabuletmiyoruz. Bu sistemTürkiye’yi felakete götürür.İşçilerin de güvenceleri kalmadı.CHP olarak işçinin ve memurungüvencesinin olması gerektiğini,bunu sadece yazı olarak belirtmeninyeterli olmayacağını düşünüyoruz.Memurlukta 4/B, 4/C gibikategoriler olmaz. Genel geçerstatü aslidir, süreklidir. Yüz kızartıcısuç işleyenleri işten atarsınız,bunun denetimini yaparsınız. Amamemuriyetin iş güvencesi olmalıdır.Öte yandan sendikalarla yapılanpazarlık; sadece toplu görüşmeyapıp, toplu görüşmenin sonucunuBakana bağlı bürokratlara bırakıldığıbir sistem değildir. Buradaönemli olan memurlara toplu sözleşmeninyanı sıra grev hakkınında tanınmasıdır. Grevli toplu sözleşmehakkı olmayan bir sendikalhareketten ve güvenceli istihdamdansöz edilmez. Bu nedenle CHPolarak sendikasız, grevsiz, farklımodellerde istihdam edilen birmemurluk olamaz diyoruzAnayasa çalışmalarında Başkanlıksistemi gündeme gelirse, CHP’nin tavrıne yönde olur?CHP olarak Başkanlık sisteminekesinlikle karşıyız. Başkanlık sistemi,Amerika Birleşik Devletleridışında hiçbir yerde uygulanamamıştır.ABD, rahat sömürmek istediğibazı ülkelere bu sistemi ihraçetmiştir. Ama hiçbir ülkede bu sistemyürümemiştir. Neden? Çünkübir ülkedeki sosyal, kültürel yapı;adalet anlayışı, kadın-erkek ilişkileri,gelenek-görenekler Anayasayıbiçimlendirir. Anayasalar aynı zamandatoplumsal yapıyı değiştirmekiçin de kullanılır. DolayısıylaBaşkanlık sistemi, bu toplumsalyapının ABD gibi olmadığı ülkelerdediktatörlüklere dönüşmüştür yada büyük kavgalara neden olmuştur.Bu nedenle CHP Başkanlık sisteminekarşıdır. Ama bir AnayasaProfesörü ve siyasetçi olarak şunainanıyorum ki; Başbakan RecepTayyip Erdoğan’ı Başkanlık sistemineikna ettiler. Neden? ÇünküErdoğan, “bu ülkeyi tek başımızayönetiriz” diye düşünüyor. Yani Padişahınmodern versiyonu. Ancakbugünkü sistem ne olursa olsunBaşbakan Recep Tayyip Erdoğan’ınpadişah olmasına bazı engel çıkarıyor.Mesela Turgut Özal, engüçlü zamanında Cumhurbaşkanıoldu, ancak partisinin çözülmesiniengelleyemedi. Demirel partisinintartışmasız lideriydi. Demirelgidince parti dağıldı. BaşbakanErdoğan bunları biliyor. Diyor ki;“Benim padişah olabilmem içinbugünkü statü yeterli değil. BelkiCumhurbaşkanı olacağım amaparti güç kaybedecek. O yüzdenbenim bütün sistemi elime geçirmemlazım.” Bu sırada ABD de, BaşbakanaBaşkanlık sistemini önerdi.“Suudi Arabistan Kralı gibi olursun”dediler. Başbakan Tayyip Erdoğanbunu çok istiyor; fakat CHP olarakbu sisteme kesinlikle karşıyız. NasılAnayasanın ilk dört maddesinindeğiştirilmesini, Türkçe dışındabaşka bir dilin eğitim dili olmasınıkabul etmiyorsak, Başkanlık sisteminide kabul etmiyoruz. Bu sistemTürkiye’yi felakete götürür.


Türkiye Büyük MilletMeclisi’nde MHP’ninyıllardır ifade ettiği, 2007yılında fiilen teklif ettiğiUzlaşma Komisyonu nihayetkurulmuştur. UzlaşmaKomisyonu’na dört siyasi partiüye vermiştir, MHP de üyevermiştir.Milliyetçi Hareket Partisi olarak nasılbir Anayasa istiyorsunuz, bu anlamdane gibi çalışmalar ortaya koyuyorsunuz?Yeni Anayasa hazırlama süreciyleile ilgili kaygılarınız nelerdir? Yeni Anayasa’dakırmızı çizgileriniz nelerdir?Türkiye, darbe mantığı ile, temelhak ve hürriyetleri aşırı sınırlandıranve çok güçlü iktidar yapısınıön gören bir Anayasaya sahip. BuAnayasa hemen hemen toplumuntüm kesimleri tarafından da ağırbir şekilde eleştirilmekte ve yeniAnayasa beklentisini ortaya koymaktadır.Siyasi partiler de Anayasanın değiştirilmesineilişkin görüşlerini genelseçimlerden önce ifade etmiş,Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeyeni bir Anayasanın yapımına veya1982 Anayasasında köklü bir değişikliğeilişkin ortak bir görüş hâkimolmuştur.Milliyetçi Hareket Partisi 12 Eylüldarbesinde en ağır sıkıntıları yaşamışbir parti olarak, 12 Eylül Anayasası’ndabir değişiklik yapılmasıgerektiği konusundaki görüşlerinil993 yılından itibaren ifade etmektedir.MHP, nasıl bir Anayasa değişikliğiyapılması gerektiğini ve bu değişikliğinhangi usulde yapılmasıgerektiğini diğer partilerden farklıolarak açıkça ve ayrıntılı bir şekilde12 Haziran seçimlerinden önce ilanetmiştir.16 Eğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 38Buna göre, seçimden önce kurulacakbir uzlaşma komisyonu marifetiylesiyasi partilerin anayasadeğişikliğinde uzlaştıkları konularıtespit ederek kamuoyuna demokratiksözleşme adı altında ilan edilmelerini,uzlaşamadığı konularıise; seçim kampanyası sürecindehalka anlatmalarını ve böyleceseçmenin anayasa değişikliği tartışmalarınıdikkate alarak oyunukullanmasına imkan sağlanmasınıtalep etmiştir. Türkiye MHP’nin buönerisini benimseyerek seçimleriyapmış olsaydı bugün oluşanTBMM’nin anayasa değişikliğindeyetkisi tartışılmamış olacaktı.Diğer partiler, MHP’nin bu düşüncesineitibar etmemişler veAnayasada nasıl bir değişiklik yapılmasınadair görüşlerini açıklamamışlarve Meclisin anayasadeğişikliği konusunda yetkisini tartışmayaaçık bırakmışlardır. Bu çokönemli bir husustur ve dolayısıylabu önemli hususu bugün yaşayacağımızsüreçte önemli soru işaretlerindenbirisi olarak göreceğiz.Milliyetçi Hareket Partisi eskidenberi var olan hazırlıklarına 12 Haziranseçimlerinden hemen sonraşu başlıklar altında yenilerini eklemiştir.1. Diğer ülkelerdeki anayasaçalışmalarının değerlendirilmesi;Dünyadaki son 20-30 yıl içerisindekibütün Anayasa değişikliklerimukayeseli olarak incelenmiştir.Kuzey Kutbundaki Finlandiya’dan,Güney Kutbu’ndaki Güney AfrikaCumhuriyeti’ne kadar hangi ülkedeAnayasa nasıl değiştirilmiş? Budeğişiklikler hangi usul ile gerçekleştirilmiştir?MHP’nin görüşlerioluşturulur iken bu sorulara verilencevaplardan yaralanılmıştır.2. Türkiye’nin Anayasa yapımınıntarihi süreci;MHP bir yandan uluslara arasıanayasa çalışmalarını incelerkendiğer yandan kendi anayasa tecrübelerimizideğerlendirmiştir.Türkiye, bugüne kadar beş taneAnayasa yapmıştır. İşte bu beş Anayasayıda hangi şartlarda, hangisebeplerle yaptık, bu beş anayasadadaha sonra hangi değişiklikleryapıldı, bu beş anayasa yapılırkenveya değiştirilirken devlet, milletve fert olarak ne gibi bir bedelödedik, nasıl bir tecrübe edindik?Bütün bunları mukayeseli olarakinceledik.3. Anayasa yapımı ile ilgili teklifve taslakların değerlendirilmesi;Farklı sivil toplum örgütlerininortaya koyduğu bütün Anayasadeğişiklik teklif ve taslaklarını oluşturduğumuzakademik ve siyasikadro ile mukayeseli olarak inceledik.MHP anayasa değişikliği hakkındakigörüşlerini bu inceleme ve


değerlendirmelerin sonunda şekillendirmiştir.Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeMHP’nin yıllardır ifade ettiği, 2007yılında fiilen teklif ettiği UzlaşmaKomisyonu nihayet kurulmuştur.Uzlaşma Komisyonu’na dört siyasiparti üye vermiştir, MHP de üyevermiştir.Uzlaşma Komisyonu’nun nasılbir yöntem izleyeceğine dair toplantılarısonuçlanmıştır. Oybirliğiile karara göre; üç tane teknik komisyonkurulmuştur. Bu üç teknikkomisyonun üzerinde siyasi partininüyelerinden oluşan üç alt komisyonkurulmuş ve faaliyetlerinebaşlamıştır.Şimdiye kadar usulle ilgili gelişmeleriifade etmek gerekirse; AnayasaUzlaşma Komisyonu üstlendiğitoplumsal mutabakatı temsiletmeye yönelik misyonunun gereğiolarak usul ile ilgili işlemlerdeuzlaşmayı sağlamıştır.Artık helvayı yapma noktasınagelinmiştir. Bundan sonra Anayasanınesasını görüşeceğiz.Şimdi de anayasanın esası ileilgili görüşlerimizin anlatmak istiyorum:Esasla ilgili görüşlerimizindaha iyi anlaşılabilmesi açısındanşu hususları sizlerle paylaşmamgerekiyor: Dünyada yapılış şekliitibari ile üç tür Anayasa vardır.Bunlardan biri dikte ettirilen Anayasalar,ikincisi dayatılan Anayasalar,üçüncüsü de millet iradesiyleoluşturulan Anayasalardır.Dikte ettirilen Anayasalaraörnek; İkinci Dünya Savaşı’ndansonra Japonya’nın Amerikalılar tarafındanişgalinden sonra ortayakoydukları Anayasa, Almanya’nınişgalinden sonra Almanya’ya dikteettirilen Anayasa, keza, Irak’a dikteettirilen ya da Libya’ya, Tunus’adikta ettirilecek olan Anayasalar.Türkiye böyle bir tehlike ile karşıMilliyetçi HareketPartisi, evrensel insanlıkdeğerlerinin anayasamızayansıtılmasında ne kadarısrarcı ise, millet iradesidışında ortaya çıkacakiç ve dış odaklarındayatmalarına da o kadarkarşı olacaktır.Bu iki hususu anayasanınmillet iradesine dayalıolarak yapılması gereğiniaçıklığa kavuşturmak içinifade ettim.karşıya bulunmadığı için bu ihtimaldeğerlendirme dışında tutulmuştur.Dayatılan Anayasa ise ya uluslararasıkurum, kuruluş veya küreselbir gücün veya ilişkili yerli güçodaklarının dayatmasıdır. Bunaörnek olarak; 1961 ve 1982 İhtilalAnayasalarını gösterebiliriz. Bunundışında Avrupa Birliğinin bazı ülkelereve bu arada Türkiye’ye de dayatmalarınımisal olarak verebiliriz.Milliyetçi Hareket Partisi, evrenselinsanlık değerlerinin anayasamızayansıtılmasında ne kadarısrarcı ise, millet iradesi dışındaortaya çıkacak iç ve dış odaklarındayatmalarına da o kadar karşıolacaktır. Bu iki hususu anayasanınmillet iradesine dayalı olarak yapılmasıgereğini açıklığa kavuşturmakiçin ifade ettim.Anayasa yapımı çok ciddi biryasama faaliyetidir.Yeni Anayasa devleti yenidenşekillendirilecektir, devletin organlarınıteşkil edecektir. Millet adınayetki kullanacakları belirleyecektir.Her bir vatandaşının gündelikhayattaki temel haklarının ve özgürlükleriningenişliğini, sınırını vesınırlamanın da sınır ile bunlarınusulünü belirleyecektirler.Bu bakımdan Anayasanın hazırkonfeksiyon bir elbise değil, bizimbedenimize, devlet ve millet olaraközelliklerimize uygun bir elbiseolarak yapılması gerekmektedir.Bunu temin edebilmemiz için degeçmişteki anayasa tecrübelerimizi,şu andaki anayasa tartışmalarınıve gelecekte nasıl bir anayasa inşaetmemiz gerektiğini birlikte değerlendirmeliyiz.Konfüçyüs: “Temel konulardagelecek nesillerin refahı veya çilesibugünkü neslin alacağı kararlar ilebelirlenir” diyor. Bir başka ifadeyle‘gelecek neslin kaderini bugünkünesil belirler’ diyor. Churchill de“Ne kadar ileriyi görmek istersenizo kadar geriye bakmanız gerekir”diyor.Geçmiş, hal ve gelecek üçlüsüsosyal olayların iyi değerlendirilmesindeve doğru tespitler yapılarakdoğru kararların alınmasındatemel ölçüdür.Buradan hareketle; Anayasa konusunda,Türkiye’nin geçmişte,ödediği bedelleri ve elde ettiği tecrübeleriincelememiz gerekmektedir.Türkiye, dünyanın en fazla Anayasayapan ülkesidir. Beş taneAnayasa yapmışız. Türkiye, yaptığıbu Anayasaları en fazla değiştirenülkesidir.Türkiye bu beş Anayasa’yı yapar-Eğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 3817


ken ve değiştirirken dünyanın enağır bedellerini ödemiş ve en cidditecrübeleri edinmiş ülkesidir.Şimdi bu bedeller ve tecrübelernelerdir, onlara bakalım, anayasayapımında göz önünde tutmamızgereken ilkeleri buna göre belirleyelim.<strong>Sen</strong>ed-i İttifakı bir kenara bırakacakolursak; Osmanlı İmparatorluğu’nunilk Anayasa tecrübesi 1876Kanuni Esasi’dir. Kanuni Esasi, 1856Paris Antlaşması’nın dayatması ileyapılmış bir Anayasadır. Osmanlıİmparatorluğu o dönemde çöküşiçerisine girdiği için çözüm arayor.Çözüm tektir aslında: Çalışmak,üretmek, güçlenmek. Bu çok basitama bir o kadar da zor yol dur.Osmanlı İmparatorluğu’nun kararmercileri ‘biz bir Avrupa devletiolursak ve Avrupa devletleri bizimsınırlarımızı korursa İmparatorluktoprak kaybetmez, çözülmez veçökmez” düşüncesine kapılırlar venetice itibari ile de bütün enerjileriniAvrupa ülkesi olmaya harcarlar.Avrupa’nın ileri devletleri o tarihlerdeOsmanlıyı tehdit eden Rusya’nınkarşısında blok oluşturanİngiltere, Fransa ve İtalya’dır. Bu ülkelerbir süre Osmanlı’yı oyaladıktansonra ıslahat yapmak kaydı ileParis Antlaşmasıyla Avrupa devletiolarak kabul ederler ve OsmanlıDevleti’nin toprak bütünlüğünüAvrupa devletleri olarak garantiederler.İşte bu Antlaşma Osmanlı İmparatorluğu’nunhayatta kalmakiçin başardığı bir diplomatik hamleolarak değerlendirilse de, o Avrupaülkeleri zihinlerinin gerisinde bulunanBalkanlarda, Kuzey Afrika’da,Arap Yarımadası’nda Osmanlı’yıbölmek için hazırladıkları planlarınıhızlandırırlar. Bu arada o zaman‘ıslahat’ adı altında, 1876 Anayasasıkabul edilmiş olur.18 Eğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 381876 Anayasası’nın ilk temel sorunuHer gayrimüslim milletvekilibulunduğu bölgenin Osmanlı nezdindekitemsilcisi olmak yerine, obölgeyi nasıl Osmanlıdan koparır,bağımsız ya da özerk bir devlethaline getiririm, çalışmasının içerisinegirer. Bu amaçla ilk dile getirdiklerisorun Meclis-i Mebusan’dakendi dilleri ile konuşmakdır.19. yüzyılın fotoğrafı ile 21. yüzyılınfotoğrafında büyük benzerliklerbulunmaktadır. Türkiye’de deciddi ekonomik ve siyasi sorunlarvardır, terör ve bölücülük sorunuvardır. Türkiye’de de tek hedef AvrupaBirliği’ne üye olmaktır. Anadiltartışmaları siyasi gündemdedir.Tıpkı Kanuni Esasinin arifesinde veakabinde olduğu gibi.O zamanın şartları içerisindeBalkanlar’da, Anadolu’da bölücüyıkıcı komitacılar çeteler vardı, bukomitacılarının hamisi Osmanlınıntoprak bütünlüğünü taahhüteden Avrupa devletleriydi. Bugünde dağda PKK var, bu günde PKK’yıörtülü olarak destekleyen Avrupadevletleri var.Bu tarihi bedeli ödemişbir millet olaraktekrar Türkiyelilik,mozaikçilik gibi laflarlaOsmanlı’nın milletbütünlüğünü böldüren,parçalatan güçlere birde Türk milletininbütünlüğünü bozdurtmak,parçalattırmakistemiyoruz.MHP’ninmillet bütünlüğükavramında ısrarlaüzerinde durmasınınsebeplerinden bir tanesibudur.O tarih itibari ile Osmanlı’nın haritasınabakın. Osmanlı’nın haritasındaYunanistan dışında bugünküBulgaristan’ın batısı ve güneyi dâhilolmak üzere, Makedonya, ArnavutlukOsmanlı toprağı idi. KuzeyAfrika Osmanlı toprağı idi. Arap YarımadasıOsmanlı toprağı idi. Kafkaslar,tamamı Osmanlı toprağı idi.Şimdi tarihi hızla ileri alın.1876’dan 1920 yılına gelin. Aradangeçen süreç 44 yıldır. 44 yıl sonraOsmanlı’nın haline beraber bakalım.Başkenti İstanbul dâhil olmaküzere toprakları işgal edilmiştir.İşgalciler kimdir? Osmanlı’nıntoprak bütünlüğünü taahhüteden, Paris Antlaşması’nda imzasıbulunan İngiltere, İtalya, Fransa.Kuzey Afrika işgal edilmiştir. İşgalcilerkimdir? Paris Antlaş-ması’ndaimzası bulunan Fransa, İtalya.Mısır, Arabistan paylaşılmış, cephelerlesubayların çizdiği sınırlarile devletler kurulmuş. Kim bunlar?İngilizler, Fransızlar.Balkanlar elimizden çıkmış. Balkanlardakimilliyetçilik akımlarını,stratejik hedefleri doğrultusundadestekleyen ülkeler kim? Paris Antlaşmasındaimzası olan ülkeler.Diğer taraftan Paris Antlaşması’ndakibloğun karşısında bulunanRusya’da boş durmamış. OsmanlıRusya’ya karşı İngiltere, Fransa veİtalya’yı kendine yandaş olarakseçip, toprağını savunacaktı. Müttefikidurumundaki bu ülkeler Osmanlıyıparçalarken, Ruslar’da Slavve Ortodoks kökenli topluluklarıorganize ederek Osmanlı’yı Balkanlardasıkıştırmaya başlamış, diğertaraftan da Ermenilerin öncülüğündeVan’a kadar girmişlerdir.İsyanlar, Rum ve Ermeni çetelerinintahribatı ile İngiliz, İtalyanFransız ve Yunan kuvvetlerininAnadolu’yu işgallerini kolaylaştırmıştır.


Millet olarak,1921 Anayasasıyla kurulanmillî devletin bedeliniKurtuluş Savaşıylaödedik. Bu devlet üniterbir devlettir, millî birdevlettir. Kurtuluş Savaşıile bedeli ödenen TürkiyeDevletinin kuruluşfelsefesinin yeni anayasadayerini aynen alması veüniter ve milli devletolma özelliklerinin aynenkorunması gerektiğinidüşünüyoruz.Elde avuçta ne kalmıştır? Sadeceorta Anadolu’nun Ankara merkezliortası.İşte; 1876 Anayasasıyla ödediğimizbedel bu.Biz bir daha Anayasa yaparken,dayatma Anayasa olmayacak derken,konfeksiyon Anayasa olmayacakderken bu tarihi hadisedenders almamız gerektiğini söylüyorum.Bu tarihi bedeli ödemişbir millet olarak tekrar Türkiyelilik,mozaikçilik gibi laflarla Osmanlı’nınmillet bütünlüğünü böldüren,parçalatan güçlere bir de Türkmilletinin bütünlüğünü bozdurtmak,parçalattırmak istemiyoruz.MHP’nin millet bütünlüğü kavramındaısrarla üzerinde durmasınınsebeplerinden bir tanesi budur.1920 yılına geldiğimiz zaman buvaziyette olan ülkemizde 5 milyoninsan sırf Balkanlar’dan Anadolu’yagelmiştir. Bu insanlar uçakla, trenle,vapurla değil; yürüyerek gelmiş,öküz kağnılarıyla gelmiş. Kış şartlarıaltında hayatlarını kaybetmişlerya da komitacıların taarruzunauğramışlar. Milyonlarca insanımızıkaybetmişiz. Sırf İstanbul’a 250bin insan gelmiş. Anadolu’nun hertarafı bugün Balkanlardan geleninsanlarla doludur. Kafkasya’dangelmişler, Arap Yarımadası’ndangelmişler.Bu vahim tabloya rağmen misakımilli hedefini ortaya koyan TürkMilleti mandacılığı, himayeciliği,esareti ret etmiş, kurtuluş için savaşakarar vermiştir. Amasya, Havza,Erzurum, Sivas kongrelerininneticesinde Türkiye Büyük MilletMeclisini kurmuştur.Türkiye Büyük Millet Meclisi kurulduğundaTürkiye Devleti yoktu.Bu ağır bedeli ödeyen millet; payitahtıişgal edilmiş Osmanlı’nınhiçbir şey yapamayacağını, SevrAntlaşmasıyla, Mondros Mütarekesiyleelinin kolunun bağlandığınıanlamış ve kendi kaderini tayin etmeküzere bir kurtuluş mücadelesibaşlatmıştır. Bu kurtuluş mücadelesineTürkiye Büyük Millet Meclisikarar vermiş, başarmış, kazanmışve arkasından 1921 Anayasasıylada bu devleti kurmuştur.Millet olarak, 1921 Anayasasıylakurulan millî devletin bedeliniKurtuluş Savaşıyla ödedik. Budevlet üniter bir devlettir, millî birdevlettir. Kurtuluş Savaşı ile bedeliödenen Türkiye Devletinin kuruluşfelsefesinin yeni anayasada yeriniaynen alması ve üniter ve milli devletolma özelliklerinin aynen korunmasıgerektiğini düşünüyoruz.Yeni üniter ve millî TürkiyeDevleti’nin siyasi yapısı, 1924Anayasasıyla Cumhuriyet olarakbelirlenmiştir. Osmanlı’nın imparatorlukdüzeninden vazgeçilerek,parlamenter demokrasiyi esas alanCumhuriyet düzeni tercih edilmiştir.Bu düzende; vatandaş reaya vetebaa statüsünden çıkmış; yerineeşit haklara sahip vatandaş statüsünegelmiştir.1924 yılının şartlarına bakıldığındadünya Komünist veya faşistdiktatörlüklerle mücadele ederkenve bu ülkelerde vatandaşlarınmal ve can hürriyeti dahi yokken;Türkiye, cumhuriyet rejiminde vatandaşlarınadin, dil, ırk, zümre vesiyasi inanç farkı gözetilmeksizineşitlik ilkesini benimsemiş, seçmeve seçilme hakkını vermiştir. Bu siyasidüzen; çok hukuklu, kul, tebaadüzenine dayalı imparatorluk kurallarından;üniter devlet ve milletbütünlüğüne dayalı, tek hukuklu,parlamenter demokrasiye geçişdemektir. Dolayısıyla MHP, 1924Eğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 3819


Anayasası’nda elde ettiğimiz Cumhuriyetintemel niteliklerindenvazgeçemez.Cumhuriyet sürecinde Türkiye,iki ihtilal yaşamıştır. İki ihtilalinakabinde iki dayatma anayasa iletanışmıştır.İşte 1961 Anayasası millet iradesiniortadan kaldıran ve o dönemdedarbeciler DP kitlesini yoksayarak, CHP eğilimini Anayasa’yayansıtarak muhtemel bir sağ hükümetgeldiğinde onun elini kolunubağlayacak yeni organlar yaratmıştır.Dolayısıyla 1961 Anayasası darbeürünü olduğu kadar toplumunbir kesimini dışlayan yapısı itibariylemeşruiyetten yoksundu. Türkiye’yiyönetilemez bir ülke halinegetirdi. Herkes tarafında Türkiye’yebol geldi şeklinde eleştirildi.Türkiye 20 yıl çalkalandıktansonra 1980 ihtilali oldu ve bugünkü1982 Anayasası ortaya çıktı.1982 Anayasası da dayatma birAnayasa’dır, ihtilal ürünüdür. 1982Anayasası, 1961 Anayasası’nın tersinedevletin organlarını güçlü kılan,bunun karşılığında ise temelhak ve özgürlükleri sınırlandıranve genel olarak tanımlandığındada Türkiye’ye dar gelen bir Anayasaolmuştur.Hülasa; ülkemiz beş Anayasayaparken birinci Anayasasıyla birimparatorluk kaybetmiş, ikinciAnayasasıyla Kurtuluş Savaşı’ndansonra yeni bir devlet kurmuş,üçüncü Anayasasıyla imparatorluktanCumhuriyete geçmiş, soniki Anayasasıyla da darbe görmüşbir ülkedir.Bunların yanı sıra Türkiye üç taneaskeri muhtıraya tanık olmuştur;1971 Muhtırası, 28 Şubat Muhtırası,27 Nisan Muhtırası; Anayasa değişiklikleriağırlıklı olarak bu askerimuhtıralardan sonra gerçekleşmiştir.20 Eğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 38Anayasa yapma sürecinde dünyadabir imparatorluk kaybeden,Kurtuluş Savaşı veren, Cumhuriyetrejimi inşa eden, iki darbe, üç muhtıragören başka bir ülke var mı?Yok.O zaman bizim başkasındanalacak akla da ihtiyacımız yok. Biz,herkese Anayasa dersi verebilecekkadar ağır bedel ödemiş, güçlütecrübeler edinmiş bir tecrübeyesahibiz.Milliyetçi Hareket Partisi’nin Anayasakonusunda ifade ettiği kırmızıçizgiler diye tanımlanan çizgileribunlardır.Bunlar, sadece Milliyetçi HareketPartisi’nin kırmızı çizgileri değildir.Yıkılan Osmanlı Devleti sadeceMilliyetçi Hareket Partililerin devletideğildi, hepimizin devletiydi.Dolayısıyla Anayasa yapımına katkıdabulunacak herkes ödenen buAnayasayapma sürecindedünyada bir imparatorlukkaybeden, Kurtuluş Savaşıveren, Cumhuriyet rejimiinşa eden, iki darbe, üçmuhtıra gören başka birülke var mı? Yok.O zaman bizimbaşkasından alacak aklada ihtiyacımız yok. Biz,herkese Anayasa dersiverebilecek kadar ağırbedel ödemiş güçlü birtecrübeye sahibiz.büyük bedelin paydaşı olarak tarihintekerrür etmemesi için ortakşuurla hareket etmelidir.MHP elbette ki, Kurtuluş Savaşı’ndaKuva-yi Milliye duygusunuen güçlü biçimde yansıtan partidir;ama Kurtuluş Savaşı’nı veren MHPdeğildir. Hepimiz Kurtuluş Savaşınıverdik. Dolayısıyla bunlar sadeceMHP’nin kırmızı çizgisi değil, herkesinkırmızı çizgisi olmalıdır. Tarihintekerrür etmemesi içini herkesinmillet hakimiyetine, üniter vemilli devlet yapısına ve Devletinkurucu felsefesine sahip çıkmasılazım.Cumhuriyeti MHP kurmamıştır.Cumhuriyeti o dönemde imparatorlukolarak yaşamak mümkünolmadığından yeni ve modern biryönetim sistemine geçmek ve millethâkimiyetini tesis etmek, eşitvatandaşlık sistemine geçmek gerektiğineinanan insanlar kurmuştur.Bu, hepimizin değeridir. Tarihintekerrür etmemesi içini herkesinCumhuriyetin temel niteliklerini veparlamenter demokrasi ilkelerinesahip çıkması lazım.Darbeler ve Muhtıralar daMHP’ye karşı yapılmış değildir.Evet, MHP bunların sonucundaağır bir şekilde bedel ödemiştir.Ancak bu sadece MHP’nin şikâyetedeceği husus değildir. Herkesiniki ihtilal ve üç muhtıra ile ödenmişbu bedellerin paydaşı olarak yeniAnayasada millet iradesinin üstünlüğü,demokrasi, hak ve özgürlükler,yargı bağımsızlığı v e tarafsızlığıilkelerini dikkate alması gerekmektedir.MHP sadece Anayasa tarihi ile mi ilgileniyor?Hayır. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesiortaya çıkmadan; bizimyarattığımız medeniyetlerde vekültür değerlerinde, kurduğumuzdevletlerde insanlar dil, din, ırk,


soy ayrımı gözetmeksizin vatandaşlarınhepsine eşit muamele yapılıyordu.Hepsinin dini inanç hürriyetivardı. Hepsinin mal ve canemniyeti teminat altındaydı.Devlet, ve Millet olarak İnsanHakları Evrensel Beyannamesi’ndebelirtilen, bireysel hak ve özgürlüklerinoluşmasına önemli katkılardabulunduk. Dolayısıyla bugünbizim vatandaşlarımızın bu hak vehürriyetlerden en geniş ölçüde yararlanmasıtabiidir.Biz, diğer partilerden daha özgürlükçü,diğer partilere göre insanlarımızınözgürlük alanlarınadaha genişletici bir bakış içerisindeyiz;ancak bu bireysel haklar,etnik temele dayalı ya da inançtemeline dayalı kolektif hak olarakkullanılamaz. Çünkü bu suni azınlıkyaratmak demektir. Tarihi perspektifaçısından baktığımızda, bu,millet bütünlüğünün tehlike altınasokulması anlamına gelmektedir.Temel hak ve hürriyetler açısındanbaktığımızda ise insanların ulaşmışolduğu en yüce değer eşitlik kavramıdır.Kolektif manada kullanılacakhaklar etnisite ve inanç bakımındanbu eşitliği bozan en temelrahatsızlık noktasını oluşturacaktır.Dolayısıyla artık azınlık kavramınıeşitlik boyutunda dahi gündemdençıkarmaya çalışan evrenselperspektife baktığımızda, geriyedönüşü sağlayarak İmparatorlukgibi çok hukuklu, çok kültürlü birbakış açısını ortaya koyabilecekyeni azınlıkların, yeni ayrışmaların,yeni eşitsizliklerin doğumuna karşıolacağız.İktidarın da talebi üzerine TBMMBaşkanlığı tarafından Anayasa UzlaşmaKomisyonu oluşturuldu. Siz de partiolarak komisyona üye verdiniz. Partilerarasında ciddi görüş farklılıkları varkenkomisyonun tam bir uzlaşı içerisindeçalışacağını düşünüyor musunuz?Size göre Anayasa’da siyasi ve toplumsalbir mutabakat sağlanabilmesi içinneler gereklidir?Bu Anayasa yapımındaki uzlaşmaortamına nasıl baktığınızabağlı. Biz samimiyiz, inançlıyız, iyiniyetliyiz, halis bir düşünce ve berrakbir ruh haliyle o masada oturuyoruz.Bizim zihnimizin gerisindehiçbir şey yok. Biz ne söylüyorsak,ona inanıyoruz. Dolayısıyla diğerpartilerin de böyle olması gerektiğinivarsayıyoruz. Anlaşmanınmümkün olabileceğini temenniediyoruz.Çalışanlar büyük bir heyecanlayeni Anayasa’da beklentilerinin karşılanması,sendikal örgütlenmeninönündeki engellerin kaldırılmasını bubağlamda memurlara da grev hakkınıntanınmasını beklemektedir. MHPolarak demokratik sendikal haklarıniyileştirilmesi için ne gibi önerileri gündemegetireceksiniz?Milliyetçi Hareket Partisi evrenselhakların yeni Anayasa’ya yansıtılmasıgerektiğine inanmaktadır.<strong>Sen</strong>dikal haklar İLO sözleşmelerindeyer almıştır. Buna uygun protokollerdeek sözleşmeler ortaya çıkmıştır.Herkes bunun edebiyatınıyaparken, Milliyetçi Hareket Partisikamu çalışanlarının sendikal haklarakavuşturulması konusunda çokbüyük bir gayret göstermiştir. <strong>Sen</strong>dikalbakımdan kamu çalışanlarınınelde etmiş olduğu o dönemegöre iyi olarak kabul edilen haklarıMilliyetçi Hareket Partisi’nin önemlibir eseri olarak değerlendirebiliriz.Dolayısıyla bunun geliştirilmesive evrensel standartlara ulaştırılmasınoktasında Milliyetçi HareketPartisi bütün çabayı gösterecektir.Hükümetin tayin ettiği memurlarıniradesiyle bir sendikal mücadeleninsonucu bağlanamaz. <strong>Sen</strong>dikalaçıdan uluslararası ve evrenseldeğerlerde ne noktaya gelinmişse,bunun Anayasaya yansıtılması gerektiğinidüşünüyorum.Başbakan Erdoğan Anayasa çalışmalarıiçin, “2012 ortalarında bu çalışmabiter” demişti. Size göre yeni Anayasabu kadar kısa sürede hazırlanabilir mi?Ya da Anayasa gibi çok önemli bir metninsüre sınırlaması getirerek adeta birdayatmayla hazırlanacak olması doğrumudur?Finlandiya Anayasası, altı yıl tartışıldıktansonra kabul edilmiştir.Portekiz ve İspanya Anayasaları8-9 yıl tartışıldıktan sonra kabuledilmiştir. Güney Afrika Anayasasıdaha uzun bir süre tartışılmıştır.Türkiye’de de Anayasa uzun zamandanberi tartışılmaktadır; fakattartışılan bu Anayasa’ya belirli birsüre içerisinde yapılması şeklindetakvim öngörmek yanlıştır. Başbakanıno söylemi talihsiz olmuştur.Konfeksiyon bir Anayasa yapmıyoruz.Uzlaşma Komisyonu, SayınBaşbakan’ın söyleminin gölgesindeçalışamaz.Nitekim Sayın Başbakan ‘2012ortalarında bu iş biter’ demesinerağmen komisyon çalışmalarını2012 yılının sonuna kadar bitirmeyihedeflemiştir. 31 Aralık 2012 geldi.Çalışma bitmedi. Bu durumda‘yaptıklarımızı çöpe atalım. Herkesyoluna yürüsün’ mü denilecektir?Böyle bir şey olması mümkün değil.Dolayısıyla bir zaman sınırlamasıyanlıştır. Toplumun böyle birbeklentiye sokulması da yanlıştır.Bu neye benzer? Bir yemek yapacağız.Bahçeden pırasayı, patatesi,domatesi, biberi toplayın gelin.Kazanın içerisine atın. Altını da yakın.Kısa sürede de bu yemek pişsin.Pişen o yemeğin tadı olur mu?Bunun ayıklanması, temizlenmesi,doğranması gerekir. İçine lezzetveren farklı ürünlerin katılması gerekir.Yemeğin belirli bir kısık ateştepişirilmesi gerekir. Dolayısıyla böylebir acelecilik özellikle Anayasayapımında olmaz ve kabul edilemez.Eğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 3821


SÖYLEŞİGazi Üniversitesi Hukuk FakültesiÖğretim ÜyesiProf. Dr. Hasan TUNÇ:‘‘Yeni Anayasayı Yaparken; Rejim ya daDevlet Değiştirmeyle, Anayasa DeğiştirmeArasındaki Farkı Gözden Kaçırmamalıyız’’Röportaj Meltem YALÇINKAYA22 Eğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 38


Türkiye’deki Anayasa çalışmalarınınasıl değerlendiriyorsunuz? Bildiğinizgibi sivil ve demokratik bir Anayasadiye yola çıkıldı. Şu andaki mevcut Anayasasivil ve demokratik değil mi ve birAnayasanın sivil ve demokratik olmasıiçin nelere ihtiyaç vardır?Anayasa hukuku literatüründe‘sivil Anayasa’ diye bir kavram yoktur.Sivil Anayasa-Askeri Anayasaayrımı ilmi bir yaklaşım değil; tamamenTürk siyasetinin ürettiği veadeta anlamı olmayan bir kavramdır.Dolayısıyla ‘sivil Anayasa’ kavramınıkullanmayalım, ‘DemokratikAnayasa’ diyelim. Çünkü Anayasayapmak, süresi ve muhtevası itibariile demokratiktir veya anti-demokratiktir.Dolayısıyla bu anlamdaTürk Anayasasına baktığınızda birkere mevcut 1982 Anayasası’nınyapım süreci, 1961 Anayasası’nabenzer bir şekilde, özellikle toplumunbelli bir kesimi dışlanarakyapılmıştır. Bu dışlamanın ötesindebir de Anayasa yapım sürecineo günün iktidarını kullananlarıntam hâkimiyeti vardır. Yani askeridarbeyi yapmış olan Milli GüvenlikKonseyi adı altındaki generaller,tam ve kesin etkili olmuşlardır.Hem son sözü söyleyen, hem desürecin işleyişini belirleyen temeliş ve işlemlerde en nihai söz sahibiolma yetkisi o konsey üyelerineait olmuştur Dolayısıyla toplumsalkatılımdaki bu eksiklik o Anayasadademokratik olup olmama tartışmalarınıberaberinde getirmiştir.İşte Darbe Anayasası söylemi, DiktatörlükDönemi Anayasası söylemigibi…1982 Anayasasının yapım sürecinde,toplumun katkısı pek sağlanmamışve tüm siyasiler sürecindışında bırakılmıştır. DanışmaMeclisi’ne seçilen insanların belirlenmesindedahi Konseyin tamyetkili ve etkili olduğu bir süreç yaşanmıştır.82 Anayasası bu anlamdademokratik olmayan bir süreçte1982 Anayasası’nda,Anayasa Mahkemesi’niniptal ettiği 10. ve42. maddelerindekideğişiklikleri ayrıtutarsak, 17’ye yakındeğişiklik ve 110 civarımaddesinde tadilat yapıldı.Anayasayı, 1982 yılındahalk oylamasına sunulanbiçimi ve bugünkü haliylekarşılaştırdığımızdabirbiriyle alakası olmayanmetin haline geldiğinigörürüz.ortaya çıktığı için bu suçlamalaramuhatap olmaya başlamıştır.Bu çerçevede 1982 Anayasası’nda,Anayasa Mahkemesi’niniptal ettiği 10. ve 42. maddelerindekideğişiklikleri ayrı tutarsak,17’ye yakın değişiklik ve 110 civarımaddesinde tadilat yapıldı. Anayasayı,1982 yılında halk oylamasınasunulan biçimi ve bugünkü haliylekarşılaştırdığımızda birbiriyle alakasıolmayan metin haline geldiğinigörürüz. Mesela, 2001 yılı dönemindeyapılan insan haklarıylaalakalı değişikliklere baktığımızda,1982 Anayasası’nın insan haklarırejimi açısından belki de dünyanınen ileri anlayışını ortaya koyan birAnayasal düzen haline getirdiğinisöyleyebiliriz.Anılan değişiklikle, Anayasa’dayer alan temel hak ve hürriyetlereilişkin 13. maddedeki genel sınırlamasebepleri kaldırılmış, sadeceözel sınırlama sebepleriyle temelhak ve hürriyetlerin sınırlandırılabileceğibelirtilmiştir. Genel sınırlamanedenlerine son verilerek, bazısınırlama nedenleri ilgili maddelerdeözel sınırlama nedeni kabuledilmiştir, kamu yararı, kamu düzeni,milli güvenlik gibi. 1982 Anayasası’ndakibu değişim insan haklarırejimi açısından en ideal standardıortaya koymuş bulunmaktadır.Demokratik mi, demokratik değilmi tartışması ilk yapıldığı gününpsikolojisi nedeniyle varlığını sürdürmektedir.Anayasadaki revizyonsüreci de Anayasanın iç dengesinibozmuştur. Öyle ki, meselamaddeler arasında zaman zamanbirbiriyle çelişen hükümler ortayaçıkabilmiştir. Yine kavram bütünlüğüortadan kalkmış ve Anayasa’nıngenel felsefesi müdahalelerölçüsünde farklılaşmıştır. Anayasa;iç dengesi ve kavram birliği bozulmuşbir metin haline gelmiştir. Busebeple şahsi kanaatim; TürkiyeCumhuriyeti’nin en azından butartışmaları sona erdirmek adınayeni bir Anayasa’ya ihtiyacı vardır.Kelimemi seçerek kullanıyorum:‘Türkiye Cumhuriyeti’nin’ diyorum.Çünkü malum, Anayasa değiştirmekfarklı bir şeydir; devlet değiştirmek,rejim değiştirmek farklıbir şeydir. Dolayısıyla demokratikAnayasa yapım sürecini yaşamakadına veya yeni bir Anayasa yapmakadına Türkiye Cumhuriyeti’nintemel değerlerinden taviz verilmemelidir.Türkiye Cumhuriyeti’nintemel değerleri nelerdir? Anayasanınbirinci maddesindeki devletinşeklidir, ikinci maddesindekiCumhuriyetin niteliklerini belirleyendüzenlemelerdir. Bu düzenlemeleriçerisinde, özellikle devletindemokratik, laik, sosyal bir hukukdevleti ve insan haklarına saygılıbir devlet olduğu ilkesinin mutlakakorunması gerekir. Bu ilkelereEğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 3823


ilaveten mutlaka Cumhuriyetintemel nitelikleri arasına üniterdevlet, milli devlet prensiplerinineklenmesi gerekir. Yani mevcudumuhafaza ederek geliştiren bir bakışlabu temel niteliklerin düzenlenmesineihtiyaç vardır. Dolayısıylaikinci maddenin ‘insan haklarınadayanan, milli, üniter, demokratik,laik, sosyal bir hukuk devleti’ şeklinebüründürülmesi gerekir. TürkiyeCumhuriyeti’nin dili, bayrağı,İstiklal Marşı gibi sembolik varlıklarınadokunulması da söz konusuedilemez. Çünkü bunlar devletinadeta birer simgesidir. Bu ilkeleresadık kalmak kaydıyla, yeniden birAnayasanın yapma sürecine girilmesimümkündür.İşte bu süreçte, Anayasa’nın demokratikolabilmesi için toplumunbelirli kesimlerini dışlayan bir bakışile değil; toplumun tümünü kucaklayacakşekilde yazılması gerekir.Anayasa, ‘sosyal mutabakat metnidir’dediğimiz esasa uygun olarak,en geniş kesimlerin katkısını sağlayacakşekilde yazılması gerekir ki,işte o zaman demokratik bir usulle,demokratik muhtevalı bir Anayasaortaya konulabilsin. Bu sağlanamazsa,ne sürecin demokratikliği,ne de içeriğin demokratik olmasıpek mümkün olamaz.Bu noktada, ‘Anayasayı kim yapacak?’sorusu karşımıza çıkmaktadır.Mevcut yasama organının sıfırdanyeni bir Anayasa yapamayacağıgibi teorik bir takım yaklaşımlarortaya konuluyor. Bundan öncekiAnayasa çalışmaları kapsamındakigörüşlerimizi beyan ederken, ogünkü yasama organının, Anayasayapmak üzere bu toplumdan vekâletalmadığını söylemek mümkündü.Ama bugün malumunuz, 12Haziran seçiminde bütün siyasipartiler propagandalarını veyaseçim çalışmalarını yeni Anayasaçalışmaları üzerine oturttular. Anayasaile ilgili projelerini topluma24 Eğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 38Anayasa yapım süreciniyaşamak adına veya yenibir Anayasa yapmak adınaTürkiye Cumhuriyeti’nintemel değerlerinden tavizverilmemelidir.Anayasanın birincimaddesindekidevletin şeklidir,ikinci maddesindekiCumhuriyetinniteliklerini belirleyendüzenlemelerdir.Bu ilkelere ilavetenmutlaka Cumhuriyetintemel nitelikleri arasınaüniter devlet, millidevlet prensiplerinineklenmesi gerekir. Yanimevcudu muhafaza ederekgeliştiren bir bakışlabu temel niteliklerindüzenlenmesine ihtiyaçvardır.Türkiye Cumhuriyeti’nindili, bayrağı, İstiklal Marşıgibi sembolik varlıklarınadokunulması da sözkonusu edilemez. Çünkübunlar devletin adeta birersimgesidir.sundular ve bu projeleriyle toplumdanvekâlet aldılar. Bu açıdanbaktığımızda; millet, 12 Haziranseçimlerinde yasama organına,yeni Anayasa yapacak organ olarakda oy verdi diyebiliriz. Bütünbunları bir araya getirdiğimizde,milletimiz TBMM’ye Anayasa yapmayönünde yetkiyi vermiştir.Demokratik sistemlerde asıl yetkisahibi millet olduğu için, milletinMeclise yetki vermesi nedeniyle,Meclisin sıfırdan yeni bir Anayasayapması mümkün olabilir. Ancakyeni Anayasa yaparken; rejim veyadevlet değiştirmeyle, Anayasa değiştirmearasındaki farkın mutlakagözetilme mecburiyeti vardır.Türkiye Cumhuriyeti var olduğusürece – ki var olmak zorundadır -bu temel değerleri ihtiva etmeyenbir Anayasa, bu devletin Anayasasıolamaz. Ancak başka bir devletinAnayasası olur. Bu devlet var olduğusürece, Cumhuriyetin temelniteliklerini, devletin yönetim şeklininCumhuriyet olduğunu, devletimizininsan haklarına dayananmilli, üniter, demokratik, sosyal birhukuk devleti olduğunu, dilininTürkçe olduğunu, bayrağının ayyıldızlı al bayrak olduğunu ve İstiklalMarşı’nın milli marş olduğunukimse göz ardı edemez.Bir Anayasa hukukçusu olarak; yeniAnayasa yapma sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?Anayasa yapma teamülüve tekniği açısından izlenen yöntemidoğru buluyor musunuz? UzlaşmaKomisyonu kurulması, “yıl ortasındabitecek” dayatmaları ile ilgili ne düşünüyorsunuz?Bu süreçle ilgili ilk adım SayınTBMM Başkanı’nın da içerisindebulunduğu 24 öğretim üyesiyleyapılan bir toplantı ile atıldı. Butoplantıda ‘süreç nasıl olmalıdır?’sorusunun cevabı arandı. Şahsi düşüncemegöre, sürecin TBMM’debaşlaması gerekir ve yasama organındatemsil yetkisine sahipveya temsil edebilme imkânınakavuşmuş tüm siyasi partilerinintemsilcilerinden oluşan -adı ‘UzlaşmaKomisyonu’ ya da ‘AnayasaHazırlama Komisyonu olabilir- birkomisyonun kurulması ve eşit temsiledayanan bir komisyon şeklinde


Uzlaşılamayan noktalarda halka alternatifli tercihhakkı verilebilir. Metin mutlaka halkoyuna sunularakyürürlülüğe girmelidir.Uzlaşılanlar ayrı bir paket olarak, uzlaşılmayanlarayrı ayrı maddeler halinde halkoyuna sunulur. Halk,o maddelerdeki tercih oyunu kullanarak, istediğiniAnayasa metni haline getirir. Bu anlamda, milletiniradesiyle nihai metin ortaya çıkacağı içinherkes buna saygı duyar.bu sürecin sürdürülmesi önemlidir.Zaten bu durum siyasi partilertarafından da kabul görmüştür vesüreç bu yönde devam etmektedir.Burada özellikle komisyonunişleyiş kuralları ve işleyiş standartlarıylaalakalı bir ön protokol veyaön bir anlaşma şeklinde bir metinhazırlanması, çalışma yöntemlerinio metine yazmaları gerektiğiifade edilmiştir ki, bu şekilde deyapılmıştır. Ancak o metinle ilgilikomisyon üyelerinin her konudaoy birliği şartı getirilmiştir. İştebelirli bir süreçte katılmama halindekomisyonun kendisini fesihetmiş sayılacağı, iki kez üst üsteyapılan toplantıya siyasi partilerinbirinin temsilcisinin gelmemesidurumunda siyasi partininkomisyondan çekilmiş sayılacağı,dolayısıyla biri çekilince, komisyonunkendisini feshedeceği gibibir takım kurallar da eklenmiştir.Özellikle karar mekanizmasındakioy birliği şartı bu süreç açısındançok sıkıntılıdır. Çünkü tüm siyasipartilerin her konuda oy birliğiylemutabık kalmaları mümkün değildir.Ancak buna rağmen süreç, şuanda iyi niyetli bir şekilde işliyorgibi gözüküyor. Oy birliği, özelliklekomisyonun çalışma standardıçerçevesinde uzlaşılacak konularıele alır. Yani öncelikle Anayasa’datarafların hemfikir olduğu, tartışmagötürmeyen, herkesin kabulettiği -mesela insan haklarıyla ilgili,temel hak ve hürriyetler ilgili düzenlemelergibi- konular ele alınır.Anayasal düzenlemelerin, birtakımayrıntılardan uzak, daha özlü, dahaanlaşılır kılacak, kavram birliği sağlayacak,adeta bir redaksiyon veyarevizyon diyebileceğimiz bir bakışlayeniden yazılması mümkündür.Bu konuda kimsenin zaten farklıfikir beyan etmesi söz konusu olmayacaktır.Kadın hakları, gençlikhakları, çocukların korunması, aileninkorunması gibi böyle bir takımkonularda hiç kimsenin farklıbir görüş beyan etmesi mümkündeğildir. Dolayısıyla fikir birliğinevarılacak konularda çalışma sürdürülür,uzlaşılamayacak konulardaha sonraya ötelenir.Bilindiği gibi, Uzlaşma Komisyonuüç ayrı birim halinde alt komisyonlaroluşturdu. Komisyonlar,Meclis dışı siyasi partilerin, siviltoplum örgütlerinin, kamu kurumve kuruluşlarının, vatandaşlarıngörüş ve düşüncelerini derleyecek,gerekirse bunları dinleyecekve bunlardan edindiği bilgilerle birrapor hazırlayacak ve bunu komisyonasunacak. Şimdi bu süreçtetarafların yeni bilgiler edinmelerive bu bilgilerle yeni bakış açılarınasahip olmaları söz konusu olabileceğiiçin, öncelikle uzlaşılan konularınele alınması sürecin daha hızlıişlemesini sağlayacaktır.Uzlaşılamayan noktalarda da;parti genel başkanlarının nezdindeveya başka komisyonlar kurularakyeni uzlaşma arayışları yapılabilir.Bunlardan da sonuç alınamıyorsa,halka alternatifli tercih hakkı verilebilir.Metin mutlaka halkoyuna sunularakyürürlülüğe girmelidir. Meselavatandaşlığın tanımı. MilliyetçiHareket Partisi, “mevcut vatandaşlıktanımını korumak istiyorum.Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlıkbağıyla bağlanan herkes Türk’tür.Bu, Anayasa’da, devletle vatandaşarasındaki hukuki ve siyasi bağıbelirleyen temel bir algıdır. Irkçıbir tanım değildir” dedi. CHP başkabir şey söyledi, AKP başka bir şeysöyledi. Bu maddeler, ayrı ayrı açıkolarak yazılır. Uzlaşılanlar ayrı birpaket olarak, uzlaşılmayanlar ayrıayrı maddeler halinde halkoyunasunulur. Halk, o maddelerdekitercih oyunu kullanarak, istediğiniAnayasa metni haline getirir. Bunlarınhepsi süreçte belirlenecekyöntemlerdir. Bu anlamda, milletiniradesiyle nihai metin ortaya çıkacağıiçin herkes buna saygı duyar.Demokratik Anayasa da bu şekildeortaya çıkar ve bu anlamda kimsebu Anayasayı kendinin dışlandığıbir Anayasa olarak görmez, kendineaykırı bir metin olarak kabul etmez.Herkes Anayasayı benimser.Sayın Başbakan 12 Eylül 2010 tarihindeyapılan referandumla değiştirilen26 maddeye kesinlikle dokunulmayacağını;bunların halk oyu iletescil edildiğini söyledi. Halk oyu almışEğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 3825


Yeni Anayasa yapımsürecinde uzlaşılankonularda oybirliği,uzlaşılamayan konulardahalk hakemliğine, milletinoyuna başvurma yöntemikabul edilirse, o zamanbu çözüm sağlayan biruygulama olabilir.olması bu maddelerin yeniden tetkikedilmemesi için yeter sebep midir?Diğer taraftan 12 Eylül ihtilalindensonra yapılan Anayasanın da yüzde 92oranında halk oyuyla kabul edildiğinibiliyoruz.Anayasa kısa bir sürede bitmelimidir, bitmemeli midir? Sayın Başbakan’ıno sözü de tartışma konusuolmuştu hatırlarsanız. Kanaatimce,Anayasa yapım süreci, Türkiye’de2013’e kadar bitmek zorundadır.Niçin? Çünkü 2013 yılında MahalliSeçimler var, sonrasında Cumhurbaşkanlığıseçimi var. 2013’te yaşanacakseçim atmosferine kadar buAnayasa çalışmaları bitmezse, sonuçlanmasımümkün olamaz. SayınMeclis Başkanımız da zaten periyodubelirledi. Sayın Başbakan’ınözellikle referandum dediği 24maddelik Anayasa değişikliği kapsamındaileri sürdüğü ‘halkoyuylabunun kabul edilmiş olması bumaddelere dokunulmaması gerektiğiniifade eder’ sözünün Anayasalolarak hiçbir önemi, hiçbir geçerliliğiolamaz. Ancak bu siyasi birtemenni, siyasi bir beklenti olabilir.Siyaset adamı olarak Sayın Başbakan,‘Halkoyuyla kabul edildiği içinbunlara dokunulmasını arzu etmiyorum’diyebilir. Ama ‘bunlara dokunulamaz.Zaten halk kabul etti’denemez. Böyle bir yaklaşım iyi niyetliolmaz. O zaman mevcut Anayasada halkoyuyla kabul edildi.Darbeci, katı, anti-demokratik dediğimizAnayasa, Türkiye’de yüzde26 Eğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 3891.3’lük çoğunlukla kabul edildi.O zaman buna da dokunmayalım.Yani böyle bir yaklaşımın Anayasahukuku ilkeleri açısından kabulümümkün değildir. Gerekli görülüyorsa,o maddelere de dokunulur.Gerek Anayasa Mahkemesi’nin yapısı,gerek Hâkimler Savcılar YüksekKurulunun üye popülâsyonuyani üye seçimleriyle ilgili konularmutlaka ve mutlaka yeniden aklıselim düşünülüp, tartışılmalıdır.Mevcut da tercih edilebilir; amabaşka bir şey de ortaya konulabilir.Bunun önünü kesmek demokratikAnayasa süreci açısından banagöre çok da tercih edilen doğru biryaklaşım olmaz.Size göre Anayasa’da siyasi ve toplumsalbir mutabakat sağlanabilmesiiçin neler gereklidir? Yeni Anayasa sürecinevatandaşın katılımı nasıl sağlanabilir?Yeni Anayasa için tam bir uzlaşmave mutabakat gerekli midir?Hiçbir demokratik ülkede siyasikonularda tam uzlaşma olamaz. Birsiyaset bilimci; ‘yüzde 80’den fazlabir mutabakat varsa, o fikir birliğiningerisinde mutlaka farklı müdahalelerinvarlığı aranmalıdır’ der.Dolayısıyla Anayasa yapım süreciaçısından da mutlaka yüzde 100fikir birliği, yüzde 100 oybirliği gibibir yaklaşım söz konusu olamaz.Ancak nitelikli bir çoğunluk öngörülebilir.Biraz önce ifade etmeyeçalıştım, Anayasa’nın halkoyuylakabulü konusunda denilebilir ki;yüzde 50+1 böyle önemli bir konudaçok da kabul edilebilir bir çoğunlukdeğil. Şu anda diyelim mi,44 milyon seçmenimiz var. Meseladenilir ki, ‘Anayasa halkoylamasındaen az yüzde 60 oy almalı ki kabuledilsin’. İlk oylamada yüzde 60 sağlanamazsa,ikinci oylamaya gidilir.‘İkinci oylamada zorunlu olaraksalt çoğunluğa, bu manada geçerliçoğunluk kabul edilir’ şeklinde biryaklaşım ortaya konulabilir. Böylebir uygulama mümkündür. Yaninitelikli çoğunluk öngörülmesimümkündür. Bu, toplumun genişkesimlerinin kabul ettiği bir metinolmasını sağlamak adına önemlidir.Ama oybirliği fiilen mümkündeğildir. Böyle bir arayış veyaböyle bir şart, süreci başından hiçbaşlamadan sona erdirme anlamınagelir. Zaten şu anda yasamaorganında her siyasi partiden üçmilletvekilinden oluşan UzlaşmaKomisyonu’nun kararlarında oybirliğişartının getirilmiş olmasınıeleştiriyoruz. Burada ‘nitelikli çoğunlukolmalıydı’ diyoruz. Ama iyiniyetli bakılırsa; biraz önce söylediğimperspektifte, yani uzlaşılankonularda oybirliği, uzlaşılamayankonularda halk hakemliğine, milletinoyuna başvurma yöntemi kabuledilirse, o zaman bu çözüm sağlayanbir uygulama olabilir.


SÖYLEŞİEge Üniversitesi Türk DünyasıAraştırmaları Enstitüsü Öğretim ÜyesiProf. Dr. Nadim MACİT:‘‘Anayasanın 66. Maddesinde ifade edilenMilli Kimlik tanımı; her türlü etnik ve diniayrıştırmayı bertaraf eden hukuki bir tanımdır.’’Röportaj Meltem YALÇINKAYAYeni Anayasa yapma sürecinde ençok tartışılan konuların başında millîkimlik tanımı gelmekte. Bilindiği üzeremevcut Anayasanın 66. maddesi bunubelirlemiş durumda. Siz bu süreçtekimlik konusunu nasıl değerlendiriyorsunuz?Size göre ülkemizin yeni bir millîkimlik tanımına ihtiyacı var mı?Yönelttiğiniz sorunun bizzat kendisi,“zihni kargaşanın ve çatallanmanın”varlığını açığa çıkartmaktadır.“Anayasa yapma” sürecindeen çok tartışılan konunun başındamillî kimliğin gelmesi açık bir çelişkidir.İkisi arasında, yani Anayasayapımı ile millî kimlik arasındanormalde bir çelişki olamaz. Eğervarsa, Anayasa yapma iradesininkültürel aklın dışına düşen etkilerleşekillendiği sonucu çıkar. Belki“Anayasa’nın yenilenmesi” ifadesinindeğil de “Yeni Anayasa yapma”ifadesinin kullanılması, işaret ettiğimizçelişkiyi açıklayabilir. Çünküifadede yer alan “yeni” kelimesiAnayasa yapmanın tarihine, sosyolojiksüreçlere, Türk Milleti’ninkültürel mirasına ve Anayasa yapmaruhuna aykırıdır. Beşerî aklın veiradenin inşa ettiği dünyada yeniolan hiçbir şey yoktur. Geleneğinyenilenmesi söz konusudur. Sosyalbilimlerde, “Gelenek asıl, tecdit/ yenilenme amaçtır.” Bilimsel bilgimodelleri bile geleneğe dayanır,geleneğin izlerini taşır. TürkiyeCumhuriyeti farklı bir devlet vetoplum düzenini inşa ettiği hâldeOsmanlı Devleti’nin yapmış olduğuanayasalardan yararlanmıştır.1924 Anayasası’nda bunun izlerinigörmek mümkündür.Öyleyse “Yeni Anayasa” ifadesine anlama gelmektedir? BiçimselEğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 3827


ir tanımlama sayamayız çünküifade edildiği üzere “Yeni Anayasayapma” sürecinde en fazla tartışılankonu millî kimliktir. Yeni birdevlet kurmadığımıza göre “YeniAnayasa” ifadesi Türkiye’de yeni birdönemin başlatılmak istendiğinigösterir. Karşımıza çıkan tabloyagöre Anayasanın 66. maddesininbelirlediği millî kimliğin dışındayeni bir kimlik ibda ve ihdas etmeeğilimi söz konusudur. 66. maddeyegöre “Türk devletine vatandaşlıkbağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.”Bu ifade her türlü etnik ve dinî ayrışmayıbertaraf eden hukukî birtanımdır. Çetin bir sürecin ve tarihîtecrübenin sonucunda oluşturucu/ kurucu kültürel aklın ürünüdür.Bu ifadede ırkçılık arayanlar veyabelirtilen maddede geçen Türkkavramını, hukukî ve sosyolojikanlamının dışına taşıyarak “ontikbir kategori” bağlamında değerlendirenlerinamacı başkadır. Çünküböyle bir değerlendirme, fikrîduruş ve tutumun ürünü değildir.Siyasî ve ırkçı / kabileci bakışın ürünüdür.Hukukî ve sosyolojik tanımıetnik bir tabir sayarak karşı çıkıpbunun yerine “milletler sistemi”niima ve inşa eden tanıma atıf yapmagirişimi, kelimenin tam anlamıylaırkçılıktır. Kaldı ki bu arayışınhangi gerekçelere dayalı olaraksürdürüldüğü de açıktır.Bu duruma göre “yeni arayış peşindeolanlar”, demokratik sistemingereği olan vatandaşlık bağını hangiunsuru esas alarak tanımlamaktadırlar?Bu sorunun kavranılabilir(makul) ve savunulabilir (meşru)cevabının verilmesi gerekir. İmave işaret edilen ihtimâlleri gözdengeçirmemiz “yeni arayış” hakkındabilgi edinmemizi sağlayabilir. Belirtilenbağlamda ihtimalleri gözdengeçirelim:(a) Türkiye topraklarında yaşayanher vatandaş Türkiyelidir.Coğrafî yapıyı esas alan bu tanım,28 Eğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 38Bugün Anayasanın66. maddesinin belirlediğimillî kimliğin dışında yenibir kimlik ibda ve ihdasetme eğilimi söz konusudur.66. maddeye göre “Türkdevletine vatandaşlıkbağı ile bağlı olan herkesTürk’tür.” Bu ifade her türlüetnik ve dinî ayrışmayıbertaraf eden hukukîbir tanımdır. Çetin birsürecin ve tarihî tecrübeninsonucunda oluşturucu/ kurucu kültürel aklınürünüdür. Bu ifadedeırkçılık arayanlar veyabelirtilen maddede geçenTürk kavramını, hukukîve sosyolojik anlamınındışına taşıyarak “ontikbir kategori” bağlamındadeğerlendirenlerin amacıbaşkadır.yeni değildir. Osmanlı Devleti’ninkrizi aşma sürecinde “Millet, aynıülkede oturan halkın tamamıdır.”şeklinde ifade edilmiştir. Bu ifade,yetersizdir. Kimliği ifade etmez.“Nerelisin veya nerede yaşıyorsun?”sorularının cevabıdır. Bu tanım,bir milletin egemenliğini vemillî iradeye dayalı olarak varoluşunuaskıya alan ve başkasına devretmeniyetinde olan bir zihniyetindolaylı ifadesidir. Kimlik, kültürelaklın fikrî ve siyasî dile dökümüdür.Kültürel akıl ise tarihî tecrübe içindeoluşturulan miras ve oluşturucueylemdir. Nasıl ki “İnsanın kimliğiniyaptığı eylemler belirler.” Eylemlerindensoyutlanan bir insan içi boşaltılmışbir bedendir. Aynen öylede bir milletin kimliğini belirleyenunsur tarihi süreç içinde nazarî veamelî aklın ince ince işlediği vedünya tasavvuruna dönüştürdüğükültürdür. Bu kültürü üreten, işleyenve yaşantı biçimine dönüştürenTürk Milleti’dir. Türk Milleti’nitarihî tecrübesinden / kültürel aklındansoyutlamak onu manasız vedeğersiz bir kütüğe dönüştürmehevesiyle buluşur. Kaldı ki “bellibir toprakta yaşayan her vatandaş/ millet” ifadesi, modern anlamdademokratik sistemin ve devletindayandığı ontik temel anlamındaki“millet” değildir. Çünkü söz konusuifadenin içeriğini, dinî ve etnik unsurlarlatanımlanan kabileci eğilimleroluşturur. Söz konusu tanımeğer “Yeni Anayasa’da” yer alırsaardından her milletin / esasen herkabilenin / her camianın kendineözgü eğitim ve hukuk talebi gelir.(b) Anayasa’da kimliği ifadeeden bir husus yer almasın. Renksizve geleneksiz Anayasa yapmanınbir uzantısı olan bu bakış açısıda sorunludur. Çünkü bu durumdainsana sorarlar: “Anayasa’yı kim içinyapıyorsunuz?” Ortada bir milletyoksa, bu milletin bir kimliği yoksauluslararası kültürü oluşturan egemengüçlerin geliştirdiği kurallarauyarsın, adına da uluslararası evrenselhukuk dersin ve Türkiye’ninileri demokrasiyi gerçekleştirdiğinisöylersin, biter. Çünkü kimliksiz birmilletin Anayasa’ya ihtiyacı yoktur.Anayasa, bir milletin varoluş iradesini,birlikte yaşama arzusunu vebunun kurallarını, egemenliğinive geleceğe yönelişini ifade edenmillî belgedir. Bunu reddeden biranlayışın yapacağı bir Anayasa,kültürel aklını ve egemenliğiniuluslararası sisteme devretmeninyolunu açacak unsurlar içerir.(c) Türkiye Cumhuriyeti’niTürkler ve Kürtler birlikte kurmuştur.Eğer Anayasa’da böylebir ifade yer alırsa işte o zamanhukukî ve sosyolojik tanımın yerine“ontik kategori” ikame edilmişolur. Hukukî ve sosyolojik tanımıırkçılıkla itham ederek Anayasa’dayer almasını istemeyenler, resmenbu milleti ırkçı bir anlayışa vecepheleşmeye kurban ederler. 66.


Kimliksiz bir milletinAnayasa’ya ihtiyacıyoktur. Anayasa, birmilletin varoluş iradesini,birlikte yaşama arzusunuve bunun kurallarını,egemenliğini ve geleceğeyönelişini ifade eden millîbelgedir. Bunu reddedenbir anlayışın yapacağı birAnayasa, kültürel aklını veegemenliğini uluslararasısisteme devretmeninyolunu açacak unsurlariçerir.maddedeki “Türk kimliği”ni kabuletmeyip “Kürt kimliği”ne sahip olduklarınıbelirtenler, esasen kim olduklarındanziyade ne olduklarınıifade etmektedirler. Kaldı ki bu talep,bir milletin örgütlenmiş biçimiolan devletin egemenliğinin parçalanmasıanlamına gelir. Böyle birparçalanma kendisini farklı kimlikleifade eden kesime karşı siyasî,hukukî ve iktisadî alanda katılımınıve yer edinme iradesini reddedenbir sistemin işlediği yapılarda anlamkazanır. Oysa bu milletin tarihîtecrübesi ve siyasî pratiği, hukukenazınlık sayılan kesimleri dahibelirtilen anlamda toplum dışınaitmemiştir. Aynı tarihî tecrübe vekültür içinde yer alan ve varoluşunubu tarihî mukadderat içindesürdüren bir milletin böyle bir şeyyapması, “kendini dışlaması” anlamınagelir ki bu, akla aykırıdır. Üstelikyapılan araştırmalara göre bir“Kürtlük kimliği” altında bir kopuşve ayrışma isteği söz konusu değildir.Durum bu olduğuna göre terörörgütüne ve uluslararası güçlerintelkinlerine kapılmanın başka biranlamı olmalıdır.Malumunuz olduğu üzere Cumhuriyetinkuruluş felsefesinde anlamınıbulan millet algısı günümüzde çoktartışılmakta. Hatta numaralı cumhuriyetçilerbu tanıma karşı alenî birdüşmanlık içerisindeler. Size göre milletnedir? Millet olmanın gerekleri nelerdir?Millet kelimesi kökü itibariyle “izlenenyol, din ve uyulması gerekenhukuk” anlamlarına gelmektedir.İster doğru ister yanlış olsun birtoplumun etrafında toplandığı veüzerinde yürüdüğü maddî ve manevîesaslar ile hareket yöntemikarşılığında kullanılmaktadır. Klasikdilde topluma kavim, ümmet veyaehl-i millet denir. Söz konusu tanım,modern zamanlarda Avrupa merkezlikullanılan nation ve nationalitekavramlarından farklıdır. Nation,bir devlet içinde yaşayan ahalinintamamıdır. Nationalite ise devletsahibi olsun olmasın aynı dili konuşan,ortak geçmişe ve ortak kültüremalik olan, müstakil bir siyasî varlıkolarak yaşamak arzusunu besleyenfertlerin mecmuudur.Milliyetçilik üzerine araştırmayapan James. G. Kellas, milleti şöyletanımlar: Millet tarih, kültür veortak ata bağlarıyla birbirine bağlıbir toplum olduklarını hissedenbir grup halktır. Milletler belirli biralanı, dili, dini ve soyu (Her zamanhepsi bir arada olmayabilir) içerenobjektif özelliklere ve özelliklekendi milliyetinin farkında olan veona bağlılık hisseden özellikleresahiptir. A. Afetinan (1908-1985)ise milleti şöyle tanımlar: “Zenginbir hatıra mirasına sahip bulunan,beraber yaşamak hususunda müşterekarzu ve muvafakatte samimiolan ve sahip olunan mirasın muhafazasınaberaber devam hususundairadeleri müşterek olaninsanların birleşmesinden vücudagelen cemiyete millet namı verilir.”Her iki tanım da millet kavramınıinanç ve hareket yöntemindenibaret görmüyor. Aynı zamandabirlikte varolma biçimini ve unsurlarınıkapsayan bir muhteva yüklüyor.Bu anlam muhtevası, milletve milliyet gerçekliğinin bir kültürbirliğine dayandığını göstermektedir.Söz konusu iki tanımdan birçıkarım yapmak istersek şöyle diyebiliriz:Millet derin bir sadakatin,yatay iletişim ağlarının ve birlikteliğintoplumsal biçimidir.Osmanlı Devleti’nin kriz ve çöküşdönemine girişte millet kavramıfarklı tanımlara konu olmuştur. ZiyaGökalp kavramsal kargaşayı sıraladıktansonra şu tespiti yapar: Milletne ırka ne kavme ne coğrafyayane siyasete ne de iradeye bağlı birtopluluktur. Millet dil, din, ahlak vebütün güzel sanatlar bakımındanZiya Gökalp şu tespitiyapar: Millet ne ırka nekavme ne coğrafyaya nesiyasete ne de iradeye bağlıbir topluluktur. Millet dil,din, ahlak ve bütün güzelsanatlar bakımından ortakolan, yani ortak eğitimialmış bulunan kişilerdenoluşan bir topluluktur.Eğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 3829


ortak olan, yani ortak eğitimi almışbulunan kişilerden oluşan bir topluluktur.Sadrî Maksûdî Arsal (1879-1957) ise milleti aynı anlamda fakatözlü bir şekilde şöyle tanımlar: “Millet,aynı dili konuşan, aynı millî seciyeye,müşterek tarihe, müşterekmillî emellere malik olan kütledir.”Ortak tanımın ve temel unsurlarınüzerinde sağlanan bu uzlaşma, içtimaîörgütlenmenin bugün ulaştığısafhanın millet olduğunu göstermektedir.Modern zamanlarda millet kavramınıaçıklamak için bazı arakavramlar ve ayrımlar kullanılmıştır.Nitekim 1908’de Friedrich Meineckeşöyle bir ayrım yapmıştır:(a) Edilgen kültürel topluluk, (b)Etkin ve iradesini kendi belirleyensiyasî millet / resmî millet. Keza Z.Gökalp milletleri kendi arasındadörtlü tasnife tutmuş ve milletinen gelişmiş biçiminin kültürel milletolduğunu belirtmiştir. Millet vemilliyetçilik üzerine araştırmalaryapan J. G. Kellas ise sosyal millet/ resmî millet ayrımını benimsemektedir.Ona göre “Sosyal millet,birkaç etnik grubun oluşturduğumillettir. Milliyetçiliğin daha açıkhâli için önerilen bir görüştür. Bumilliyetçilik ortak soya değil, paylaşılanmillî kültüre dayanır. Herhangibirisi etnik milletin mensubuolmayıp kültürünü benimserseo milletin mensubu olarak kabuledilir.” Bu tanım Z. Gökalp’ın dahaönce dile getirdiği ‘kültürel millet’tanımıyla birebir örtüşmektedir.Ona göre kültürel millet, lisanımüşterek ve aynı terbiyeyi almışfertlerden oluşan kültürel bir zümredir.Resmî millet ise devletin milliyetçiliğianlamında kullanılmaktave şöyle tanımlanmaktadır: Resmîmillet, etnik kökene ve kültürelfarklılığa bakmaksızın hukukenvatandaş olmuş herkesi kapsayanmillet ve milliyetçilik anlayışıdır.Bu tanımın bağlamını hukuk oluşturur.Mevcut Anayasamızda yeralan “Türk Devleti’ne vatandaşlıkHukukî ve sosyolojikkimliğe karşı olanlar yenisiyasî kimlikler üreterekmilleti ve ülkeyi ayrıştırıpbir sınır koymak istiyor vebu ülkede kardeş kanınınakmasını istiyorlarbağıyla bağlı olan herkes Türk’tür.”ifadesi resmî millet tanımının biruzantısıdır.Görüldüğü üzere, ortak soydanziyade kendini sosyal bağlarla vekültürle tanımlayan milliyetçilik,paylaşılan ortak millî kimlik hissini,algısını, toplumu ve kültürü vurgular.Eğer bu grubun dışında kalanlar,ortak kültürü kabul ederlerseherhangi bir ayrıma tabi tutulmadanaynı milletin mensubu olarakkabul edilirler. Tarihî süreç içindebirlikte yaşayan “gelenek, görenek,değer algısı ve yaşantı biçimi” aynıolan insanlar arasında “yeni siyasîkimlik üretme” çabası birlikte yaşamaarzusuyla telif edilemeyeceğinegöre bunun adını koymak gerekir.Hukukî ve sosyolojik kimliğekarşı olanlar yeni siyasî kimliklerüreterek milleti ve ülkeyi ayrıştırıpbir sınır koymak istiyor ve buülkede kardeş kanının akmasınıistiyorlarsa iki hususu hatırlatmakgerekir:(a) Farklı tarihî dönemlerdeadresleri açık ve kapalı mutfaklardaiş pişiren ve millete yedirmekisteyenler aldanmışlardır.Türk Milleti basiretlidir ve basiretonun en büyük sermayesidir.Bu oyuna gelmeyecektir.(b) Akıllarında bu millete veülkeye “sınır çekmek” isteyenlerşunu bilsinler ki herşeyin bittiğidurumda sınırların Basra’dançekileceği ihtimali yüksektir verahmetli Durmuş Hocaoğlu’nundediği gibi “Herşey demek, herşeydemektir.”Millî varlığın sürdürülmesi sürecindedilin etkisi nedir? Bu bağlamda millî dilinkorunması ne derece önemlidir?Dil bir milletin tarihini, yaşantıbiçimlerini ve tecrübesini anlamanınve yeniden yapılandırmanınen sağlam aracıdır. Çünkü dil, düşüncenindışsallaşmasını ve hayatalanına taşınmasını sağlar. Tarihî veiçtimaî alanda diyaloğun temelinioluşturur. Bir başka deyişle dil, hertarihî dönemin kendini dışa vurduğuve somutlaştığı ortamdır. Dilbir gelenek, gelenek dil olduğunagöre, dünya görüşleriyle dil arasındabir bağlantı vardır. İnsanlıktarihinin derinliğine kadar uzanan,tarihin her döneminde var olan birmilletin geleneğini, kendi içindedeğişim süreçlerini ve yeniden yapılandırmahamlelerini anlamanın,tarihin içinden bir tarih yapmanınadı yenileşmedir. Yenileşme, dilininşa ettiği gelenekten tarihî birbilinç üreterek mevcut etkin tarihîufukta bilgi, eylem, adalet ve egemenlikunsurları üzerinde yeni birdil inşa etmektir.Her insan ve toplum bir dilin içindedoğar ve hayatının geri kalanınıda çoğunlukla o dilin içinde geçirir.Dil, ferdin veya toplumun fikrî faaliyetininbir aracıdır. Bu sebeple diller,daima millîdirler. Dil sadece anlaşılırlıkve aşinalık için değil, aynızamanda dünyaya ses vermenin vekendine özgü bir bakış açısı geliştirmeninyoludur. Klişeler, aşınmışeğretilemeler ve bayat kullanımlardili çürütür. Aynı şekilde eşyayı adlandırmave hayatı anlamlandırmanoktasında yetersiz kalan dil de belirtilenanlamda dil olma niteliğiniyitirir. Tarihî ufkun gerisinde kalan,yeni meseleleri tarih dışı bir dilleanlatan, hayatın içine giremeyenbir dil, çağın fikrî, siyasî ve içtimaîufkunu yansıtamaz. Bu sebeple birdile ait olmak, o dil yoluyla tariheses vermek ve ses katmaktır.30 Eğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 38


Varlığa ve hayata karşı tavır almak,kendini özgün bir şekildesunmak için Türkçe’nin dünya-dilsistemi hâline gelmesi gerekir. Birdilin kelime hazinesini genişletmesive dil bilgisi olarak araştırılmasıdilin gelişmesi için yeterli değildir.Türkçe, gelişmiş ülkelerin konuştuklarıdili karşıladığı zaman dünyadili hâline gelebilir. Z. Gökalpbu gerçeği şöyle dile getirir: Lâfzîkelam, nefsî kelâmın ifadesi olduğunagöre, asrın mefhumlardanmürekkep manevi bir lisanıvardır ki her dil ona intibak etmekmecburiyetindedir. O hâldeTürkçe ne zaman bu ihtiyacıtatmin ederse o vakit muasırlaşmış,asriyet cihetindeki ittisâınıikmal etmiş sayılabilir.Değişim süreçlerinin dayandığıgerçekler doğrultusunda yeni birdil inşa etmek, şimdiki dünyamızyoluyla geleneği anlamak ve yarınındünyasını kurmaktır. Bunu gerçekleştirmeninyolu, Türkçe’yi hemtarihî tecrübeyi aktaracak hem dekendini özgürce sunabilecek dil hâlinegetirmektir. Oysa üniversitelerimize,kentlerimize, sokaklarımızave üretim-tüketim mekânlarımızahâkim olan dil, Türkçe değildir. Sokaklarımızhangi dil sistemi içindeyaşadığımızın en somut göstergesidir.Dilini yitirmiş bir milletin dünyagörüşü, dolayısıyla dünyası olamaz.Dünya görüşü olarak takdim edilenlerise uydurma etiketlerden vemaskelerden başka bir şey değildir.Bu noktada “Bütün Müslümanlararasında olmasa bile bütün Türklerarasında lügatler gibi, ıstılahların damüşterek olması, yani bütün Türklerinmüşterek bir edebiyat ve ilimlisanına malik olması elzemdir.” tespitidikkat çekicidir.Saf edebiyat alanına özgü dil çalışmalarıbir dili, dünya dili hâlinegetirmek için yeterli değildir. Türkçe’yiçağın ufkunu / ruhunu aktaranbir dil seviyesine taşımak varlığınve hayatın felsefesini yapan,insan etkinliği sahasına giren heralanda değer üreten bir kültürelakılla mümkündür. Türk Edebiyatı,büyük ölçüde felsefeden bağınıkoparmıştır. Bu sebeple Türkçe’nintarihini ve felsefesini yapacak durumdadeğildir. Türk aydını ise kendişahsını aşan ve dış dünyada anlamlıbir etkiyi sağlayacak düşünceve değer üretme yerine, düşünüleniaktarmak ve gündelik olaylarınüzerine ahkâm kesmekle meşguldür.Oysa fikrî ve siyasî dilini kaybedenbir milletin dünyası olamaz.Öyleyse dil bağlamında Türk Milliyetçiliği,kültürel akıl üzerine çağınfikrî ve siyasî dilini inşa etmehamlesi olarak görülmeli ve bununzemini oluşturulmalıdır.İcat edilen etnik tutkununve duyarlılığın bir sonucuolarak gündeme taşınan“iki resmî dil çağrısı vetalebi”, ideolojik olarakmilletler sistemi üzerineoturan imparatorlukgeleneklerinin bilesınırlarını aşmaktadır.Böyle bir “iki dillilik”tanımı, “devlet içindedevlet / ya da bir devletgörüntüsü altında ikidevlet veya belli topraklarüzerinde egemenliğiniilan eden başka bir devlet”talebiyle kesişen biranlama sahiptir.Anayasamızın 42. maddesinde eğitimdilinin sadece Türkçe olacağı vurgulanmıştır.Ancak son zamanlarda anadilde eğitim adı altında etnik dillerin deeğitim dili olarak yer alması gündemegetirilmekte ve birbirleriyle alakasızgörünen değişik kesimlerce de dillendirilmekte.Size göre etnik dillerin sosyalyaşamda yeri ne olmalıdır?Yönelttiğiniz soru ağırlıklı olarakiki dillilik başlığı altında dile getirilmektedir.Bu sebeple iki dillilikmeselesine bir açıklama getirmeliyiz.İki dillilik, dil bilimin alanınagiren ve farklı yönleri / boyutlarıitibariyle tartışılan bir konudur. Birdilin lehçe ve ölçümlü öğrenimi ikidillilik sayıldığı gibi, bireyin ya datoplumun iki farklı dili en azındaniletişimi sağlama düzeyinde öğrenmesidir.Ancak “iki dil öğrenme”kaydı, bireyin ya da toplumun bulunduğusosyolojik bağlama veyaöğrenme sebeplerine göre anlamkazanmaktadır. Bağlama ve tanımagöre farklılık arz eden iki dillilikmeselesi, bütün dünyada tartışılmaktadır.Fakat bu noktada doğalortamında öğrenilen iletişim dili,bir milletin kullandığı ortak yazı dili/ ölçümlü resmî dil veya muteber /saygın görülmesi sebebiyle öğrenilendil arasında ayrım yapmakgerekmektedir. Sözgelimi Türkçekonuşan bir kişinin saygınlık sebebiyleİngilizce öğrenmesi, o kişininsosyo-politik anlamda iki dilli olduğuanlamına gelmez. Fakat resmîdili İngilizce olan bir ülkede yaşayanve/veya o ülkenin vatandaşıolan bir Türk’ün doğal ortamdaöğrendiği Türkçe’nin yanında İngilizce’yiöğrenmesi, onun iki dilliolması anlamına gelir. Kültürel vesiyasî bağlamda iki dillilik denildiğizaman kastedilen budur.Dilbilimde bireyin çeşitli sebeplerleve değişik şartlar altında birdenfazla dil edinmesi, kullanmasıya da ikinci bir dili anadiline yakındüzeyde öğrenmesi durumunaEğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 3831


Etnik tutku ve duyarlılığın yaşandığı ülkelerde,konuşulan dil ve hayat tarzı açısından tam anlamıylabir kopukluk söz konusudur. Oysa ülkemizde tam tersibir durum yaşanmaktadır. Her bölgede, her mahallede,her caddede ve sokakta, her sitede ve apartmanda iç içeyaşayan bir kültürel doku vardır. Bütün tahriklere karşınbu kültürel doku varlığını korumaktadır.iki dillilik adı verilmektedir. Ancakkültürel ve siyasî bağlamda iki dillilik,iki ayrı toplumun ya da değişiktoplumların bir arada yaşadığıülkelerde görülür. Yukarıda yapılanaçıklama ve tanım çerçevesinde ikidillilik, doğal ortamda öğrenileniletişim dili / ana dil ile ikinci bir diliana diline yakın biçimde öğrenmekanlamına gelmektedir. Belirtilençerçevede ana dili farklı olan vebu dille iletişimi sağlayan bir bireyinresmî dili yani, içinde yaşadığımilletin ortak dilini öğrenmesi ikidillilik olduğuna göre hem OsmanlıDevleti’nin hem de Türkiye CumhuriyetiDevleti’nin iki ve hatta çokdilli olduğunu söyleyebiliriz.Türkçe, Osmanlı Devleti’nin uygulamadakiresmî diliydi. Özeldurumlar dışında, Saray’ın yazışmalardakullandığı dil hep Türkçeolmuş; resmî belgeler hep bu dilleüretilmiştir. Devletin çok farklıunsurlarının yaşadığı yörelerdeve devlet müdahalesinin dışındakiher alanda iletişimin ortak diliTürkçe’ydi. Fakat milletler sisteminingereği olarak her milletin fertlerinindoğal ortamında öğrendiğive kullandığı bir ana dili vardı.Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nindili Türkçe’dir. Fakat kendi doğalortamında / yerel-kültürel durumagöre öğrenilen ve konuşulan hattagünümüzde öğrenilen diller vardır.Şu an itibariyle fiilî durum budur.Bugün ülkemizde ana dilini konuşanve bu dille iletişimi sağlayan,bununla birlikte milletin ortak dili/ resmî dili olan Türkçe’yi konuşanvatandaşlarımız iki dillidir. Bilimsel32 Eğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 38tanım ve sosyolojik durum açısındanTürkiye’de fiilî olarak iki, hattabazı bölgelerde çok dillilik söz konusudur.Eğer “iki dillilik” ana dil ve resmî /ortak dil karşılığında kullanılıyorsasorun yoktur. Zaten fiilî durum dabudur. Ancak Kandil’de hazırlandığıortaya çıkan ve terör örgütününsivil uzantıları, açık ve üstü örtüktaraftarları tarafından gündemetaşınan iki dillilikten maksat, doğalortamında öğrenilen ana dili,yani Kürtçe’yi resmî dil hâlinegetirmektir. İcat edilen etnik tutkununve duyarlılığın bir sonucuolarak gündeme taşınan “iki resmîdil çağrısı ve talebi”, ideolojik olarakmilletler sistemi üzerine oturanimparatorluk geleneklerinin bilesınırlarını aşmaktadır. Böyle bir “ikidillilik” tanımı, “devlet içinde devlet/ ya da bir devlet görüntüsü altındaiki devlet veya belli topraklarüzerinde egemenliğini ilan edenbaşka bir devlet” talebiyle kesişenbir anlama sahiptir.Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nundil atlasına baktığımızda,Türkiye’de etnik ayrımcılığın varlığındanbahsetmek mümkün değildir.Operasyonel anlamda böyle birayrımcılığı işletmenin sosyolojiktemeli yoktur. Çünkü doğal ortamındaöğrenilen anadiller ile TürkMilleti’nin ortak dili olan Türkçe’ninbirbiriyle iç içe olduğu bir coğrafya,etnik ayrımcılığın etüt edildiği birmekân olma özelliğini taşımamaktadır.İşte bu sebepledir ki Doğu veGüneydoğu Anadolu başta olmaküzere bütün Türkiye topraklarındaetnik tutkuyu ve duyarlılığı sosyopolitikyaşantının bir parçası yapmakmümkün olmamıştır ve olmayacaktırda. Çünkü etnik tutku veduyarlılığın yaşandığı ülkelerde,konuşulan dil ve hayat tarzı açısındantam anlamıyla bir kopukluksöz konusudur. Oysa ülkemizdetam tersi bir durum yaşanmaktadır.Her bölgede, her mahallede,her caddede ve sokakta, her sitedeve apartmanda iç içe yaşayan birkültürel doku vardır. Bütün tahriklerekarşın bu kültürel doku varlığınıkorumaktadır.Sosyolojik tablo bu olduğu hâldeson zamanlarda ayrı bir devletolmanın esaslarını işaret eden taleplerdebulunmak, hatta tabiricaiz ise sınırları zorlamak ne anlamagelmektedir? Türkiye’yi kontrolaltına almak için üretilen ve kullanılanterör örgütü, “politik-stratejikaklın” ürünü olup önemli mahfillerdeüretilen ve geliştirilen bir hareketyöntemine sahiptir. Sivil alandayasal-alt yapı sürecini tamamladığınıdüşünen terör örgütü ve uzantıları,bir taraftan uyarıcı eylemlerleneler yapabileceğini göstermekte;diğer taraftan da değer içerikli kavramlareşliğinde birlikte yaşamaarzusu içinde olduğunu sürekliolarak telkin etmektedir. İkna etmeyeyönelik olarak sahnelenenbu tutumun hemen ardındanözerklik, iki dillilik, iki bayrak tartışmasıgibi hassas konular gündemetaşınmaktadır. Yasal alt-yapı terörörgütüne karşı mücadele eden güvenlikgüçlerini şaibe altına alma,


millî devletin kuruluş esaslarınıher türlü kötülüğün sebebi göstermeve demokratik sistemin temeliolan milletleşmeyi özgürlüğe aykırıgöstererek kabileciliği kutsamave benzeri girişimlerle tamamlanmıştır.Yasal alt yapının ardından baştaKürt açılımı, ardından demokratikaçılım şeklinde ilan edilen başlıklaraltında toplumu ikna etme dönemifiilen başlatılmıştır. Ayrıca psikolojikhareketin ve zihin yönlendirmetekniğinin bir gereği olarak TürkiyeCumhuriyeti Devleti’nin “dinî-etnikayrımcılık yaparak belli kesimlerebaskı yaptığı” görüşü iç ve dış mahfillerdeişlenmiştir. Yönlendirme veikna etme politikasını etkinleştirmekiçin, daha doğrusu psikolojikeşikleri sancısız bir şekilde aşmakiçin belirtilen plana uygun “bürokratikzemin, politik dil ve stratejikakıl” üretilmiştir. Nitekim devletinen hassas kurumları “demokratikaçılım” projesini benimsemiş vebunun gerçekleşmesi için aracılıkyapmaya soyunmuştur. İkna etmepolitikası felsefî ve siyasî temalaraeklenerek millî devletin miadınıdoldurduğu görüşü, başkanlık sistemive federatif yapı gibi tanımlareşliğinde gündeme taşınmışve tartışmaya açılmıştır. Yaşananbütün sorunların “millî devlet sistemindenkaynaklandığı” vurgusutoplumu ikna etmenin bir aracıolarak pazarlanmıştır. “Politikacı,bürokrat ve aydın” üçlemesine dayalıbu propaganda faaliyeti, “demokratikaçılım”ın gerçekten dedemokrasinin standartlarını yükseltmeyeyönelik olduğuna toplumuikna etmek için planlanmış veönemli ölçüde başarılı olmuştur.Bu noktada alınan kararlar ve uygulamalardemokratik standartlarıyükseltmekten daha çok, siyasî veiçtimaî alanda gerilimlere sebepolmuş ve bazı illerde kardeş kavgasınayol açması muhtemel psiko-sosyogerilimi ateşleme niteliğiYaşanan bütün sorunların“millî devlet sistemindenkaynaklandığı”vurgusu toplumuikna etmenin bir aracıolarak pazarlanmıştır.“Politikacı, bürokrat veaydın” üçlemesine dayalıbu propaganda faaliyeti,“demokratik açılım”ıngerçekten de demokrasininstandartlarını yükseltmeyeyönelik olduğuna toplumuikna etmek için planlanmışve önemli ölçüde başarılıolmuştur.yüksek olaylar tezgâhlanmıştır.Türkiye çok planlı bir şekilde “bıçaksırtını andıran” sosyo-politiksürece taşınmıştır. Sağlanan yasalalt yapıyı ve demokratik standartlarıyükseltme adı altında alınankararları geriye çevirmek mümkünolmadığı için terör örgütü ve uzantılarıtaleplerini bir adım daha ilerigötürmüşlerdir. Önemli bir psikolojikeşiği aşmak için oluşturulanzemin, Habur olayından sonramahiyet değiştirmeye başlamıştır.Uzun süredir oluşturulan zemininmahiyet değiştirmesinin tarihî,siyasî ve jeo-politik sebepleri bulunmaktadır.Fakat bu noktada enönemli husus, belirtilen sebepleredayalı olarak yasal alt yapı ve iknaaşamasından sonra siyasî müttefiklerarasında bir kopuşun başlamışolmasıdır. Bunu fark eden terör örgütüve uzantıları, politik-eyleminstratejik mantığına uygun olaraknihaî amaçlarına yönelik taleplerigündeme taşımaya başlamışlardır.İki dillilik, özerklik ve iki bayrak gibitartışmalar geri çevrilmesi zor olan“algı kalıbı”na eklenerek siyasî eylemdönemi fiilen ilan edilmiştir.Yasal alt yapı oluşturma ve demokratikaçılım sürecinde toplumuikna etmek için üretilen yeni medyadiline yönelik çıkışlar, bir rastlantınınve ferdî kızgınlıkların eserideğildir. Medya, yükselen etnos algısınıpost-modern izafîliğin diliylekutsallaştırıp, adeta “Türk Milleti’nemensup olmaktan başka marifetinvarsa saygınsın, yoksa bir hiçsin.”algısını üreterek etnik duyarlılığınyer değiştirmesine sebep olmuştur.Bu noktada yapılan ölçümlerve testler, iç siyasî hesaplar ve değişenjeo-politik dengeler sebebiylesüreç askıya alınmıştır.Gelinen nokta belirtilen şekildeolmasına karşın yeni sermaye /neo-muhafazakâr ve liberal ittifakınmedyada etkin rol almasına paralelolarak TSK darbe suçlamasıylasindirilmiş ve kendi iç sorunlarıylauğraşmak zorunda bırakılmıştır.Toplumsal tabanda gelişmelerekarşı tepki göstermek ise adeta bircürüm olarak nitelendirilmiş vefarklı sebeplerle gösteri yapanlarakarşı güvenlik kuvvetlerinin vebürokratların tavrında ilginç değişmelertebarüz etmeye başlamıştır.İşte böyle bir sosyo-politik bağlamdaterör örgütü ve sivil uzantılarınınyapması gereken siyasî eylemaşamasını başlatmaktır. Fakatdaha sonra üzerinde duracağımızüzere etnik tutkuyu yapay bir düşüncebiçimine dönüştürerek ülkeyiparçalama girişimi beklenenisağlamamış, dolayısıyla hareketyeni bir mahiyet kazanmıştır. Türkiyetopraklarında “Haydi bölünelim!”çağrısının demografik dağılımve kültürel ortaklık sebebiyle sosyolojiktemeli zayıftır.Üzerinden düşünülen ve uygulananpolitika, Türk ve Kürt Milliyetçiliğiüzerinden sosyolojik dokudakitoplumsal ihtilafı ve ayrıştırmayıderinleştirmeyi ve çatışmayı amaçlamıştır.Fakat Türk Milliyetçilerininmilletin iradesine dayanmaruhu ve bu coğrafyanın tarihî vekültürel varoluş tarzını milliyetçiEğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 3833


akışına temel yapması politikoyunu bozmuştur. Tarihî ve kültürelmirasın dili olan, emperyalizmekarşı siyasî direnişin adı olanbir Türk Milliyetçiliği söylemi, etniktutkunun yapay düşünceye dönüştürülmüşbiçiminin bir cephesi olamazve olmamalıdır.Terörün ve doğal felaketlerin canımızıçok yaktığı bugünlerde her kesimmillî birlik ve beraberliğe vurgu yapıyor.Ancak kimi çevrelerin, sözde dinîbir takım saiklerle millî kimlik ve resmîdile yönelik olumsuz yaklaşımlarıdikkat çekmekte. Hatta bunların millîbirliği olumsuz etkilediğini dahi ifadeeden değerlendirmelere şahit olmaktayız.Siz bu tartışmaları nasıl yorumluyorsunuz?Bahsettiğiniz sözde dinî bir takımsaiklerle millî kimlik ve resmîdile yönelik tutumlar yeni değildir.Öteden beri zihinlerinde tasarladıklarıve sayısal olarak tarihdüşmeler üzerine inşa ettikleribir anlayışları vardır. Bunların birkısmının meseleyi anlama ve yorumlamaaçısından “ön niyetleri,ön anlayışları” ve Türkiye CumhuriyetiDevleti’ne karşı aldıkları tavır,böyle bir fırsatı en verimli şekildekullanma seçeneğini tercih etmelerineneden olmuştur. Bir kısmıise tarihî ve sosyolojik süreçlerdenhabersiz olup, meseleye dindarlıkölçütünden bakmaktadır. Söz konusuanlayışa zihinlerini kilitlemişkesimin “İslâm-Müslüman” etiketinesığınması veya böyle bir peçeyebürünmesi meselenin arka-planınıbilmeyen samimi dindar kesimialdatmaktadır. Dolayısıyla amaçlıolarak gündeme taşınan bu konu,kelimelerin anlam derecelerinedikkat edilmeden tartışılmakta,terminolojik kaosa sebep olmaktadır.34 Eğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 38Yeni Osmanlıcılığa vemilletler sistemine atıfyaparak millî kimliğe veresmî dile karşı çıkanlarOsmanlı gerçeğindenhabersizdirler. OsmanlıDevleti, iki ve hatta çokdillidir. Fakat devletinresmî dili Türkçe’dir.Türkiye CumhuriyetiDevleti iki dilli, hatta çokdillidir. Fakat devletindili Türkçe’dir. Bu gayettabiîdir ve devlet olmanıngereğidir. Oysa “masumifadenin altına saklanarak”talep edilen şey, iki resmîdili olan bir Türkiye’dir.Yeni Osmanlıcılığa ve milletlersistemine atıf yaparak millî kimliğeve resmî dile karşı çıkanlar Osmanlıgerçeğinden habersizdirler.Osmanlı Devleti, iki ve hatta çokdillidir. Fakat devletin resmî diliTürkçe’dir. Türkiye CumhuriyetiDevleti iki dilli, hatta çok dillidir.Fakat devletin dili Türkçe’dir. Bugayet tabiîdir ve devlet olmanıngereğidir. Oysa “masum ifadeninaltına saklanarak” talep edilen şey,iki resmî dili olan bir Türkiye’dir.Böyle bir çıkışın arkasında eskiyenkutuplaşmaların yerine, Türk-KürtMilliyetçiliği’ni yerleştirerek etniktutkuyu ve duyarlılığı aşırı uçlarataşımak ve bunun üzerinden toplumsalçatallanmayı gerçekleştirmefikri yatmaktadır. Eğer siyasîiktidar ve kanaat önderleri bu kirlitezgâhın önüne geçmezse buyönde yaşanacak gelişmelerin ilksafhası şu şekilde tezahür edebilir:Türkiye, tamamen küresel siyasîotoritenin himayesine girer. Böylebir durumda Türkiye, İran’a yöneliksaldırılara razı olmak zorunda kalır.Hatta saldırının aracısı konumunadüşer.Bilinmelidir ki bu topraklardaKürtçülük kartı, her zaman küreselgüç denkleminin bir aracı olarakkullanılmıştır. Bu meselenin yıllardırkaşınması başka bir amacamatuftur. Belirtilen kirli tezgâh buşekilde işletilirse ikinci safhadatoplum, gündeme taşınan KürtAçılımı ve Dersim gibi konuların,Cumhuriyet ile hesaplaşma anlamınageldiği algısına kapılır. Böylebir algının oluşması, hesaplaşmaüzerinden toplumu kutuplaştırır.Sanki süreç, amaçlı olarak belirtilençizgiye doğru işletilmektedir. Çünkübelirtilen kesimin derdi, Kürthalkının ana dilini konuşması vedilin öğretimi, öğrenilmesi değildir.Zaten anadilin konuşulmasınıve öğretimini engelleyen herhangibir sebep söz konusu değildir.Böyle bir engel zaten demokratiksisteme de uygun değildir. Çünküanadil, nesilden nesile intikal edenbir gelenektir. Fakat milletin ortakdili olma özelliğini taşımayan birdili, resmî dil yapma çabasına matuftalepler ve saldırılar, toplumugermektedir. Esasen bunun sosyolojiktemeli de yoktur. Resmî dilkurucu akıl, ontolojik temel, tarihîetkinlik ve bir dilin dünya-dil sistemiiçindeki yeri ve benzeri sebepleredayalı olarak varlık kazanır. Vebu, her milletin kendine özgü tarihindenhareketle oluşur. Belirtilenniteliklerden yoksun bir dili, devletinikinci dili yapmaya kalkışmakbirlikte yaşama arzusunun sonucudeğildir. Asimetrik saldırının yenibir bahanesidir. Çünkü Türk Milleti’ninkimliği ve varlığı bir etnolojimeselesi değil, jeo-kültürel ve siyasîstrateji meselesidir.Bir medeniyeti ve devlet geleneğinitemsil eden ortak dille, sadecebir gelenek olarak varlığını devamettiren bir dil arasında önemli birfarkın olduğu açıktır. İki dillilik adıaltında iki durumu denkleştirmegirişimi, ortak medeniyeti ve varoluştarzını parçalamanın ötesindebaşka bir anlam taşımaz. Konuşmadilinden yazı diline taşınmaya çalı-


şılan ve bugün de resmî dil olsundiye dayatılan Kürtçe, belirtilentarihî gelenekten ve ortak algıdanyoksundur. Kaldı ki yaygın dillerinetkisiyle çok sınırlı sözcüğü kapsayanbir dilin / yakın mesafedenbile görülen lehçe farklarının ortakbir dil algısı üretmesi, ancak iç sömürgeciliğinkatkısıyla mümkünolabilir. Tarihî açıdan aynı kaderipaylaşan ve asırlardır aynı ortakdili kullanan bir milleti, iki resmîdil etrafında kutuplaştırma girişimibüyük bir coğrafyanın içinde özelbir yeri ve rolü olan devleti yenidenparçalama girişimidir. Bununebesinin de artık AB, ABD ve yerliortaklarının olduğu bütün yönleriyletebarüz etmiştir.Dilin iletişim boyutu, millet olmagerçekliğinin bir unsurudur. Fakatdünya kurmak için bu yeterli değildir.Bir kültürel kimliğe ve medeniyeteyol açan dil, iletişiminötesinde bir tarihî varoluşun diyaloğadönüşmesini zorunlu kılar. Biryönüyle diyalog, karşılıklı konuşmave eleştirel geleneği canlı tutma,diğer boyutu ile insanlar arasındaortak duygu, düşünce, milletleşme,tarih sahnesinde somutlaşma,insanlığın ortak tecrübesine fikir,bilim, sanat, iktisadî ve siyasî değergibi süreçlere katılımı kapsar.Hayatın içine giren ve hayatı inşaeden ve dönüştüren dil, dünya-dilsisteminin dışına düşmez.Dünya dil-sistemi belli bir tarihîdönemin, en azından bir çağınufkunu oluşturan bilgi, değer veyaşantı biçimlerini ifade eden dildir.Dünya-sistemine eklenen dilkaydı, her fikrî inşanın dil yoluylakurulduğuna yapılan bir göndermedir.Esasen dil, kendi başına birdünya değildir. Fakat bütünleştiricitarihin dili, bir dünyadır. İnsan dilyoluyla dünya kurar. Dünyevî durumlardanetkilenir, dünyevî durumlarabilinçle yönelir. Bu sebepleher zaman insanın söyleyecek birşeyi, dile getirecek bir tecrübesivardır. Fakat bu dil, tarihi oluşturanmilletlerin ve kültürlerin içindeöne çıkan, rekabet denklemindevarlığını koruyan işlenmiş bir dildir.Bir medeniyet ve kültür dili olaraktarih içinde birlikte ortak ruhu göğüsleyenve hayat tarzı olarak aynıyaşantı biçimine sahip insanlarıetnik tutkunun kölesi hâline getirmeközgürlük arayışının bir gereğideğildir.Kimi sözde sendikalar “Ruhsuz, körve dinsiz Anayasa istiyoruz.” diyerekyaklaşımlarını ortaya koyuyorlar. Bildiğimizkadarıyla laiklik prensibininyer aldığı mevcut Anayasamızda dinevurgu yapan sadece iki madde vardır.Birisi Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kuruluşu,diğeri de ilköğretimde Din Kültürüve Ahlak Bilgisi derslerinin zorunluokutulması konusudur. Size göre bu ikihususun varlığı neden rahatsızlık oluşturmaktadıracaba? Ya da bu iki maddeninvarlığı birilerinin iddia ettiği gibiAnayasa’nın tarafsızlık ve kapsayıcılıkilkesine aykırı bir durum mudur?Bahsettiğiniz sendikalar “ölmüşinsanı” tarif ediyorlar. Sözünü ettiğinizifadeler, Türk Milleti’nin millîve manevî değerlerinin içini boşaltarakegemen güçlerin vassalıTarihî açıdan aynı kaderipaylaşan ve asırlardıraynı ortak dili kullananbir milleti, iki resmî diletrafında kutuplaştırmagirişimi büyük bircoğrafyanın içinde özelbir yeri ve rolü olandevleti yeniden parçalamagirişimidir. Bununebesinin de artık AB,ABD ve yerli ortaklarınınolduğu bütün yönleriyletebarüz etmiştir.yapma isteğinin bir sonucudur.Bize “Ölmüş bir insanı tarif et!” deseler,nasıl tarif ederiz? Eminim kisöze şöyle başlarız: Hayatî işaretlerinikaybetmiş, sessiz ve solgunbir beden. İletişim fonksiyonlarını,sıcaklığını kaybetmiş soğuk bir vücut.Bir de geçmişini bilmiyorsak,yani geleneği yoksa neye inandığını,nasıl yaşadığını, hangi tarihî vesosyal ilişkiler ağına sahip olduğunubilmemiz mümkün değildir.Aklın ve tecrübenin gereği olanbu tanım ve hükümleri tarif edilenve yapılacağı söylenen Yeni Anayasaiçin uygulayalım. Yapılan yaygıntanım ve telkinlere göre Yeni Anayasarenksiz, sessiz, dinsiz ve geleneksizolacaktır. Maskeler çizensözlerle bize telkin edilen budur.Eğer söylenen sözün ne anlamageldiğini, sözü söyleyenin neyisöylemek istediğini ve/veya neyisöylemek istemediğini idrak ediyorsak“Yeni Anayasa’nın adı yok!”diyebiliriz. Demek ki Yeni Anayasakimliksiz, milletsiz, tarihsiz, dolayısıylaşuursuz ve akılsız bir metinolacaktır.Nasıl ki şuursuz bir hayat zamanımezarlığa çevirir, aynı şekilde kimliksiz,milletsiz, tarihsiz, dolayısıylaşuursuz ve akılsız bir metin de “Evrak-ıMetrûke / Mevta” hükmündedir.Böyle bir Anayasa talebi,önemli bir tarihî tecrübenin ve kültürelaklın temsilcisi olan Türk Milleti’niaşağılamaktır. Çünkü yapılacakAnayasa’ya yönelik tanımlar,esaret altına alınmış bir milletin bağımlılığınıderinleştirerek aklına veruhuna hâkim olma iradesini ifadeetmektedir. Sözün ne anlama geldiğinianlayan her insanı deli ederbu zırvalar. Yine sözden anlayan birinsanın ölümü için başka bir derdegerek yok, bu cehalet yeter.İdeolojilerden arınmış, milletsizve kimliksiz bir Anayasa vurgusu,“renksiz” kelimesiyle ifade edilmektedir.Bırakın Anayasa’yı, söy-Eğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 3835


Politik ikbale bulaştırılan din,politikanın değişken ve faydacıdili içinde nefretin objesi hâlinegelir. Dolayısıyla ister din adınaisterse din karşıtlığı adına olsunlaik devlet dini, dinî değerlerive simgeleri aşağılamayı meşrugöremez. Laik devlette din, özelbir sınıfa hasredilemez. Herhangibir dinî-siyasî hareket, dini temsiletme iddiası içine giremez. Dini,doğrudan ve dolaylı olarak güçperspektifi oluşturmak için kullanamaz.Bu yöntemle devletinkurumlarında, diğer bireylerdenayrıcalıklı bir konumda etkili vebelirleyici olmasına izin verilemez.Laik devlet, farklı dinî inanç mensuplarınınihtiyaçlarına cevap verir.Fakat dinî farklılıkları politik bir değerolarak sunamaz ve özgürlüğüdinî farklılıkların mantığıyla açıklayamaz.Böyle bir anlayış ne politikbir değerdir ne de özgürlüğün göstergesidir.Özgürlük, ortak insanîdeğerlerin gereğidir. Hiçbir dinî-siyasîharekete imtiyaz sağlanamaz.Çünkü böyle bir imtiyaz, toplumuböler. Farklı din anlayışına sahip kişiler,dinî inançlarını özgürce yaşayabilirler.Fakat kamu alanını kendietkinlikleri altına alma ve belirlemeçabası içine giremezler. Bireyin vetoplumun çağın gereklerine uyguneğitilmesi ve yetiştirilmesi,devletin aslî görevleri arasındadır.Bu durumda, toplumun sağlıklıdinî bilgiye sahip olması ve dinî hayatınısağlıklı sürdürebilmesi içinvatandaşlar, din öğretimi hakkınasahiptirler. Laik devlet, bunu yerinegetirmek durumundadır.Son yıllarda milliyetçilik tartışmalarıhızlanarak devam ediyor. Özellikle AKPçevreleri, milliyetçiliği tahkir eden birçokaçıklamayla gündeme geldiler. Yıllardırbu yaklaşımlara imza atan SayınBaşbakan ise bayramda Rize’de yaptığıbir konuşmada devletçi ve milliyetçiolduğunu ifade ederek kamuoyunuşaşırttı. Siz de “Türk Milliyetçiliği: KültürelAkıl, İçtihat ve Siyaset” isimli sonkitabınızda Türk Milliyetçiliği konusunuele aldınız. Türk Milliyetçiliği’ni “kültürelakıl” olarak nitelendiren bir aydınolarak, siz ülkemizdeki bu tartışmalarınasıl değerlendiriyorsunuz? Ayrıca kitabınızhakkında da bilgi verir misiniz?Milliyetçiliğe yönelik saldırılarve tutum almalar arasındaki çelişki,bir rastlantının ve duruma göretavır geliştirmenin eseri değildir.Milliyetçiliğe yönelik eleştiri küreselideolojinin ürettiği bir bakışaçısıydı. ABD öncülüğünde sürdürülenbu ideolojinin işlemediği görüldü.Dünya, çok kutuplu sistemeMilliyetçiliğe yönelikeleştiri küresel ideolojininürettiği bir bakış açısıydı.ABD öncülüğündesürdürülen bu ideolojininişlemediği görüldü.“Küresel sistem, evrenselkültür ve değerler”gibi uydurma kalıplarüzerinden milliyetçiliğesaldıranlar, dünyanın farklıbir yöne doğru evrildiğinigörmeye başladılar. Çünküönümüzdeki süreçte, tarihîve kültürel temellere dayalıgeniş tabanlı yapılar ortayaçıkacaktır.doğru evriliyor. Ekonomik sermayeninyer değiştirmeye başlamasıve Batı’nın dünyayı kontrol etmegücünün giderek daralması yenibir durumu karşımıza çıkarmaktadır.20. Yüzyılın başında ekonomiksermayenin % 95’ni elinde tutan,dünyanın neredeyse %80’ini yönetenBatı dünyası 21. Yüzyılınbaşında bu gücünü kaybetmiştir.Dünya güç denkleminde yeni güçlerinhem ekonomik hem de siyasîalanda genişlemesi, çok kutupludünya sistemine geçişin ifadesidir.“Küresel sistem, evrensel kültür vedeğerler” gibi uydurma kalıplarüzerinden milliyetçiliğe saldıranlar,dünyanın farklı bir yöne doğru evrildiğinigörmeye başladılar. Çünküönümüzdeki süreçte, tarihî ve kültüreltemellere dayalı geniş tabanlıyapılar ortaya çıkacaktır.Öteki üzerinde uygulanan asimetriksaldırıların ürettiği çatlaklarınkenarlarından itibaren yenideniliştirilmeye başlanması, kültürelfarklılığı insanî ve ahlakî bir durumungöstereni olarak görmeyi vebunu ortak deneyim alanına taşıyarakpost-modern büyüden kurtularakgerçekliğe dönüşün başlangıcısaymayı gerektiren felsefîve siyasî göstergeler “varlığımızı vegeleceğimizi” tarihî ve coğrafî birdurum olarak kavramamız gerektiğinitembihlemektedir. Böyle birfelsefî temelde, “Anlatının imgeyekarşı, etiğin estetiğe karşı, bir oluşprojesinin varlığa karşı” bir karşıtaarruzunu başlatmak ve farklılıkiçinde birliği aramak ama bütünbunları, imgenin ve estetiğin gücünün,zaman-mekân sıkışmasınınürettiği sorunların, jeo-politiğin veötekiliğin öneminin açıkça anlaşıldığıbir bağlamda yapmak mümkündür.Yeni bir tarihî oluşun ortak deneyimleriöne çıkaran dili, bir kezdaha bu topraklarda etnik ayrımcılıküzerinden politika yapmanıntarihte tatil yapmak anlamınaEğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 3837


geldiğini hatırlatacaktır. Çünkü1980’lerden itibaren fikrî ve siyasîdilin ürettiği ve kutsadığı “etnos”,bizzat söz konusu fikre zemin oluşturankültürel evrenlerde sorununtemel sebebi olarak görülmeyebaşlanmıştır. Eğer geleceğin matrisiayrımcılığı körükleyen etnik tutkuve duyarlılık olacaksa dünyanınbir zaman çöküşüne doğru sürükleneceğirahatlıkla söylenebilir. Fakataşırılıkları gören ve buna karşıahlakî tavır alma ihtiyacı hissedensağduyu, insanlığın çöküşüne razıolmadığını gösteren işaretler sunmaktadır.Körfez Savaşı sırasında“Kürtler ayaklanın! Ayaklanmazamanı geldi! Bu kez müttefiklersizi yalnız bırakmayacaktır!” telkiniyönünde atılacak her adım, tarihîmirasın ördüğü ortaklık zeminindeoluşmuş bir milletin geleceğini yokedecek ve buna alet olanların tarihîyanılgısını mezar taşlarına kazıyacaktır.Etnik tutku ve duyarlılık üzerindenbir düşünce inşa ederek butopraklarda var olmanın imkânınıtarihî ufuk nesh etmiştir.Tarihî olarak etkin bilincin kültürelaklı temel alma karakteri,aidiyet ve mensubiyet şuurunutazelemekte ve güçlendirmektedir.Zaten aidiyet ve mensubiyetşuuru, kadim geleneğe kadaruzanır. İlk yazıtlar, millet-vatan vebağımsızlık mefkûresinin somutbelgeleridir. Aidiyet ve mensubiyetşuurunun modern tarzı, tarihîmirasın ufkuyla çağın ufkunu birleştirenbir anlayışın ürünüdür. Buanlayış, toplumsal dayanışma vebirliğin temelini oluşturan hayatfelsefesini ve Türk Milleti’nin tarihîvaroluşunu her safhada gerçekleştirmemefkûresini ifade eder. Dolayısıylahem bir ideoloji hem de birtutum olan Türk Milliyetçiliği’ni hafifealmak ve yok saymak mümkündeğildir. Çünkü tarihin ve kültürünyorumu olması itibarıyla TürkMilliyetçiliği bir dünya görüşüdür.38 Eğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 38Siyasî tutum itibarıyla milleti vemilletin iradesini esas alır. Birlikteyaşamanın, hakkı ve hukuku korumanınyolunu millî modelde görür.Irkçılığı ve sömürgeciliği reddeder.Türk Milleti’ni tek kimlik olarak kabuleder. Ortak kültürel havzadakiayrışmaların yapay ve geçici olduğunudüşünür.Milliyetçiliğin devrinin bittiğineyönelik iddialara yaslanarak milliyetçiliğihafife alan her beyan, tarihinduvarına toslayarak geri döner.Çünkü böyle bir söylem tarihî yanılgınıneseridir. Türk Milliyetçiliği’niBatı merkezli ulusalcı anlayışlakarıştırmanın sonucudur. Bilmekgerekir ki Türk Milliyetçiliği, sınıf çatışmasınave endüstriyel gelişiminürettiği burjuva sınıfına dayanmaz.Türk-İslâm Dünyası’nın kültürelve iktisadi alanda çöküşünü aşmaarayışına paralel olarak gelişmiştir.Bir fikrî hareket olarak başlamış,model arayışları sürecindesiyasî bir harekete dönüşmüşve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nikuran iradenin ruhunu teşkiletmiştir. Bunun içindir ki TürkMilliyetçiliği açısından milliyet, ırkbirliği değildir. Milliyet, bir kültürbirliğidir. Kültür, fikrî içtihatların vehissî uyanışların toplamıdır. Fikrîiçtihat ve hissî uyanış, gerçekleri içselleştirmemizitemin eder. Siyasetise toplumun içindeki fenalıklarıyok ederek yerlerine iyilikleri ikameetme eylemidir. Türk Milliyetçiliğininsiyaset anlayışı, kültürüesas aldığı için siyasî mülahazalarsebebiyle toplumu ayrıştırmaz. Siyasîrekabeti ihtilafın değil, milletehizmetin alanı olarak görür. Siyasîmülahazalarla üretilen ayrıştırıcısiyaseti reddeder. Siyaseti milletinhayatını ve geleceğini tehdit edenunsurların izalesi, hayatı daha anlamlıve milleti mutlu kılacak unsurlarıikame etmenin aracı olarakgörür. Türk Milliyetçiliği’nin vicdanındasiyaset, hayırda yarışmaktır.Toplum nezdinde kin üretmek, ihtilafalanları oluşturmak Türk Milliyetçisibakışla bağdaşmaz.Kendi gerçekliğini oluşturulmuşakıl da içtihat ve tecdit hareketinioluşturucu akılda görür. Tarihî tecrübeyive geleneği, siyasî ve stratejikaklın kaynağı olarak telakkieder. Bu yönüyle Türk Milliyetçiliği,kültürel akıldır. Fikrî içtihatlar, millîuyanış ve mefkûreler cihetiyle geleceğeyönelmiş tarihî akıldır. Busebeple Türk Milleti, her tarihî kırılmave yeniden inşa etme dönemlerindemillî şuuru harekete geçirmişve büyük yıkımlara karşı başarılıolmuştur. Türk Milliyetçiliği, “sukûnve vukuf” hâline yaslanan tekrarcıve statik bir yapı değildir. Hem geleneğikorumak hem de çağı idraketmek için yenilenmeden yanadır.Bu sebeple Türk Milliyetçiliği liberalve muhafazakâr öğretilerin bazıunsurlarıyla kesişir. Fakat Türk Milliyetçiliğine liberallik ne de muhafazakârlıktır.Türk Milliyetçiliği, Avrupa merkezlimilliyetçi modellerden vemillî sistemlerden farklıdır. Gerekimâni ve insanî açıdan gerekse siyasetintatbiki ve diğer toplumlarabakışı açısından farklıdır. İnsanî, İslâmîve millî unsurların ördüğü birdünya görüşünü ve hayat biçiminiesas alır. Herhangi bir millete karşıgeliştirilen, ötekine göre varolanbir fikrî ve siyasî hareket değildir.Kendi geleceğini sahiplenme mefkûresininbir ürünüdür. Zira TürkMilliyetçiliği, İslâmiyet’i ve milliyetitarihî ve içtimai gerçekliğin bütünleşeniki yüzü olarak görür. Bunlarıbirbirinden ayırmaz. Her iki kaynaktangelen değerleri önemser.İslâm’ın tasavvufî boyutunu ahlakfelsefesine, teolojik boyutunu toplumsalrasyonaliteye dönüştürenbir anlayışı temsil eder. Münezzel /İndirilen aslî din ile müevvel / yorumlanmıştarihî dini birbirindenayırır. İslâm’ın temel kaynaklarının


modern kültür ve bilimle çatıştığınıkabul etmez. Çünkü tabiî bir olguile ilahî söz çatışmaz. Çatışanlar“epistemik ve politik cemaatler”dir.Dolayısıyla modern kültürle İslâmarasında bağ kurmak mümkündür.Bir siyasî hareket olarak TürkMilliyetçiliği, erken dönemdengünümüze kadar tarihî tecrübeniniçinde oluşmuş siyasî sabiteleriesas almıştır. Zihnî ve ahlâki güçlerigeliştirip, milletin siyasî ve dinîkurumlarını muhafaza etmektenyanadır. Bu yönüyle Batıcılıktanayrılır. Geleneksel kurumlara dinînitelik yüklemenin ve siyasetin belirleyiciunsuru göstermenin İslâmile ilişkisi olmadığını belirterek buyönüyle de İslâmcılıktan ayrılır. Belirtilenbağlamda Batıcılığı ahlakîyozlaşmanın, kayıtsızlığın ve kültürelbunalımın sebebi olarak görür.İslâmcılığı ise millî hedeflerdenyoksun ve millî kültüre karşı lakayt,siyasî gelişmelere dini uydurmayahevesli tavır sergileyen ideolojikve sembolik okuma biçimi olarakgörür. Bu özelliğinden dolayı kolayeklemlenme karakterine dikkat çekerve eleştirir.Türk Milliyetçileri, İkinci DünyaSavaşı’ndan sonra Batıcılığa karşıverdiği mücadeleyi yenilemiş;SSCB merkezli Marksist ideolojininmillî değerlere yönelik saldırısınıgöğüslemiştir. Buna karşılık,ağır baskı ve dış kaynaklı siyasîyönlendirmeler ile tasfiyeye tabitutulmuşlardır. Ancak bu olumsuzluklararağmen, 1980’den itibarendin ile liberal-kapitalist sisteminizdivacından neşet eden neo-muhafazakârlarınmillî devlete yöneliksaldırılarına karşı, fikrî bir tavırgeliştirmişlerdir. Postmodern izafîliğinayrıştırıcı diline yaslanarakmilletin tarihî ve kültürel kodlarınıbozmaya, millî devletin kuruluşesaslarını tahrip etmeye yönelikfikrî ve siyasî mücadeleyi millî veahlakî bir görev olarak üstlenmiştir.Halkın iradesi esastır. Siyaset vehukuk bu esasa dayandığı müddetçeanlam ifade eder. Milletinhukuku ve bekası, örgütlü düzenikorumaktan önce gelir. Olgucu veruhanî imtiyaz ve seçkinlik, milletinhukukunu korumaya aykırıdır. Hukukkarşısında herkes eşittir. Hukukunyöneten ve yönetilen arasındabir ayrım yapmadan uygulanması,demokrasinin temelidir. Hürriyet,eşitlik ve bağımsızlık insanî ve İslâmîkarakterin şaşmaz ölçüleridir.Demokratik sistem bunları muhafazaettiği müddetçe anlamlıdır. Vebunu benimsemek, Türk Milliyetçiliği’nindayandığı esaslar açısındangereklidir.Uluslararası bir sistemin imkânı,bütün milletlerin politik ve ekonomikbağımsızlığı durumundamümkündür. Bunun dışına düşenküreselci ve evrenselci yaklaşımlar,sömürgeci medenileştirme projesinimeşrulaştırma faaliyetidir. Postmodernizafîliğin ürettiği eştoplumlaştırıcılıkve çok etnikli politikalar,20. yüzyılın son çeyreğine özgübir iğreti, politik-stratejik bakışaçısıdır. Bu sebeple etnik ve dinîayrımcılığı özgürlük ve hak arayışıolarak sunmak, Türk Milleti’ne yöneliksiyasî-stratejik hamlenin birparçasıdır. Kaldı ki tarihî ufuk, aynıkültürel blokta yer alan bağımsızmillî devletlerin geniş tabanlı birişbirliğine doğru gitmektedir. Tarihinistikameti, bu yöndedir.Birinci Körfez Savaşı’ndan sonraİslâm coğrafyasında yeni bir jeopolitikdüzenleme faaliyeti başlamıştır.Bölgenin kilit ülkesi olanTürkiye, bu süreçte kontrol altınaalınmıştır. Bölgenin kültürel algıkalıbını belirleyen ana unsur İslâmolduğu için siyasî ve stratejikhamleler ile saldırıların belirlenençerçevede yürütülebilmesi bakımından,din ile liberal-kapitalistsistemin izdivacından mütevellitbir siyasî anlayış üretilmiş ve bölgeinsanının olup bitene karşı sessizkalması sağlanmıştır.İkinci aşamada Kuzey Afrika veOrta Doğu ülkelerinde üretilenyeni tip insan üzerinden geniş birkalkışma hareketi başlatılmış veülkeler iç savaşın içine çekilmiştir.Bu faaliyetlerin nihaî hedefi, sınırülke olarak tanımlanan Türkiye’yeyöneliktir. Bu sürece karşı fikrî tavıralan Türk Milliyetçileri, küreselsiyasî otorite ve yerel ortakları tarafındantasfiye edilmek istenmiştir.Bütün baskılara ve entrikalara rağmenTürk Milliyetçiliği fikrî ve siyasîhareketi direnmiş ve tasfiye akimkalmıştır.Önümüzdeki süreç, tarihî ve coğrafîdalgalanmalara gebedir. Dünyasermayesinin tedricî olarak yer değiştirmesi,küresel güç denkleminisıkıştırmaktadır. Bu denkleminbozulacağına yönelik muhtemelhesaplar, içinde bulunduğumuzcoğrafyayı yeniden tanzim etmeyigerektirmektedir. Böyle bir süreçteTürkiye, Anadolu’nun geçilmeziki duvarı olan millî ve İslâmî ruhutemsil ederek iletişimsel akıl ve eylemmodeli çerçevesinde bir duruşgeliştirmek zorundadır. Bu çizgi,dünyayı millî ve manevi değerleritevhit ederek okuyan bir anlayışlaörtüşmektedir. “Türk Milliyetçiliği:Kültürel Akıl, İçtihat ve Siyaset” adlıçalışmamda Türk Milliyetçiliği’neyönelik saldırılar ve Türk Milliyetçiliği’ningeleceği üzerine fikrî tahlilleryaparak bu gerçeği anlatmak istedim.Ayrıca bu çalışma, iktidarındesteğine ve araçlarına sığınarakkendi gettolarında eleştiri adı altındafikrî saldırılarda bulunanlarakarşı entelektüel bir meydan okumaolarak da ifade edilebilir. 11Alıntılar ve kaynaklar için bakınız:Nadim Macit (2011) Türk Milliyetçiliği:Kültürel Akıl, İçtihat ve Siyaset, Ankara:Berikan Yayınları.Eğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 3839


SÖYLEŞİTürk Hukuk Enstitüsü Genel BaşkanıProf. Dr. Ali AKYILDIZ:‘‘Anayasayı asker yapmış ya da dayatmacı bir siyasigüç yapmış farkı yoktur. İkisinin demeşruiyeti olmaz. Anayasa uzlaşmayla yapılmalıdır.’’Röportaj Meltem YALÇINKAYA40 Eğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 38


Türkiye’deki Anayasa tartışmalarınınasıl değerlendiriyorsunuz? Yeni Anayasaçalışmaları, ‘sivil ve demokratikAnayasa istiyoruz’ denilerek başladı.Mevcut Anayasa iddia edildiği gibi sivilve demokratik değil mi?Mevcut Anayasa yapılışı itibariylesivil ve demokratik değildir. Aslındasivil Anayasa diye bir kavramda literatürde yoktur. Önemli olanAnayasanın demokratik olmasıdır.Ancak her yerde söylediğimizgibi burada da söyleyelim: Bugünyürürlülükte olan Anayasa, 1982yılında kabul edilen Anayasa değildir.Anayasada insan haklarıyla ilgilimaddeler tamamen değiştirilmiş,bu alanda uluslararası standartlaraeriştirilmiştir. Dolayısıyla bu Anayasanın‘Askeri Anayasa’ denilecek birniteliği kalmamıştır. Ama bu tartışmalarbugün için geride kalmıştır.Siyasilerimizin yönlendirmesiyle,basınımızın tekrarlamasıyla toplumbugün yeni bir Anayasanınyapılmasına şartlandırılmıştır. Yenibir Anayasa tabi ki yapılabilir. Amaönemli olan bunun bir toplumsaluzlaşı içinde yapılmasıdır. Anayasayapımında yöntem ve içerik olarak;geniş katılım sağlayan, insan haklarınayer veren, sadece insan haklarınındüzenlenmesi anlamındadeğil, devletin işleyişi açısından dao hakları anlamlı kılacak bir yapılanmayayer veren bir Anayasa olmasıönem taşımaktadır. Şu andanitibaren bir Anayasa yapılmasının,toplum bu beklenti içerisine girdiğiiçin gerekli olduğunu düşünüyorum.Anayasa değişikliği sürecinde; Anayasanındeğiştirilemez ilk üç maddesi,milli kimlik tanımına vurgu yapan 66.maddesi ve eğitim dilini belirleyen 42.maddesine yönelik tartışmalar yoğunlukkazanmış durumda. Hatta birtakımkuruluşlar Anayasanın ilk 3 maddesinindeğiştirilmesi gerektiğini deklareettiler. Siz bir akademisyen olarak buAnayasanın 66.maddesinde de vatandaşlıktanımı, hukuki birtanımdır. Türk’ün; birhukuki varlık olduğu, biretnik nitelendirme değil,hukuki bir nitelendirmeolduğu belirtilmektir. Bumodern bir kavramdır. Bumodern kavramı kaldırıp,yerine başka şeyler koymakanlamlı değildir. Türkkelimesine düşmanlıksergilemek doğru değildir.tartışmalara nasıl bakıyorsunuz? AyrıcaAnayasa’da ‘olmazsa olmaz’ dediğinizhususlar nelerdir?Anayasanın değiştirilemez ilk üçmaddesine neden karşı çıkıldığınıanlamak çok kolay değil. Buradayapılan düzenlemeler gerçektenTürkiye Cumhuriyeti Devleti’ninimparatorluktan beri intikal edentemel özelliklerinin bir özetidir.Sonuçta bunlardan hiçbirisinekarşı çıkılması mümkün değildir.Bu noktada bazı hukuki olmayanifadelerimiz vardır, doğrudur. “Toplumunhuzuru ve adalet anlayışıiçerisinde” gibi birtakım ‘yorumcümleleri’ diyebileceğimiz ifadelervar. Ama onlar şu ana kadar hiçbirproblem oluşturmamıştır, bundansonra da problem oluşturacak şeylerdeğildirler. Ama bugün Anayasa’nınnasıl değiştirileceği bellidir.Anayasa’nın değiştirilme usulünebugün hukuken geçerli olan hukukkuralları çerçevesinde uyulmasıgerekir. Bunlardan bir tanesiAnayasanın 4. maddesidir. Bu daAnayasanın değiştirilme usulüneilişkin bir maddedir, yani aslındabir usul maddesidir. Anayasanın4. maddesi, “ilk üç madde değiştirilemez,değiştirilmesi teklif dahiedilemez” diyor. “Önce 4. maddeyideğiştiririz. Sonra ilk 3 maddenindeğiştirilemezlik yasağını kaldırırız”gibi şark kurnazlığı kokan birtakımifadeler var ortalıkta. Bunlarıciddiye almak mümkün değildir.Anayasa koyucunun muradı bellidir.İlk üç maddenin değiştirilmesindenkim ne murat eder, kim neumar? Doğrusu bunu çok manidarbuluyoruz. Anayasanın 66. maddesindede vatandaşlık tanımı, hukukibir tanımdır. Türk’ün; bir hukukivarlık olduğu, bir etnik nitelendirmedeğil, hukuki bir nitelendirmeolduğu belirtilmektir. Bu modernbir kavramdır. Bu modern kavramıkaldırıp, yerine başka şeyler koymakanlamlı değildir. Türk kelimesinedüşmanlık sergilemek doğrudeğildir. Buradaki Türk kelimesi tamamenhukuksal bir ifadedir. DünyanınFransa, Almanya gibi birçokülkelerinde yürürlükteki modernAnayasalarında da benzeri ifadelerkullanılmaktadır. Anayasanın 42.maddesine gelince; her devletinbir eğitim dili olacaktır. Sömürgeciliğinhareket noktalarındanbir tanesi dildir. Mesela Türkiye’deyabancı dille eğitimin de doğruolmadığını düşünüyorum. Benimgibi düşünen çok sayıda Türk aydınıvardır. Bunu bağnazlık ya damilliyetçilik olarak değil, bir realiteyitespit anlamında söylüyoruz.Diyoruz ki yabancı dil öğrenilmelidir.Hem de çok iyi öğrenilmelidir.Ama bir milletin varlığı diliyledir.Eğer ülkeniz işgal edilirse elinizdenülkeniz gider; ama diliniz ortadankalkarsa milletiniz ortadan kalkar.Dilinize sahip çıkıyorsanız, bir günülkenizi kurtarabilirsiniz; ama dilinizyok olursa o zaman onu kurtaracakbir varlık kalmaz. Dil, her şey-Eğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 3841


ması çok önemlidir. Şimdiye kadarAk Parti iktidarı döneminde yapılandeğişiklikler genellikle kişiselsonuçlar ya da siyasi yararlar eldeetmek için ve dayatmayla yapıldı.Hiçbir şekilde bir uzlaşma aranmadı.Uzlaşma aranmadığı takdirdeyapılan Anayasa Türkiye CumhuriyetiDevleti’nin Anayasası olmaz;onu dayatan partinin Anayasasıolur. Dolayısıyla uzlaşı sonucu yapılmayanherhangi bir Anayasa değişikliğiveya yeni Anayasa kimintarafından yapıldığı fark etmeyensonuçlar ortaya koyar. Anayasayıaskerler yapmış ya da dayatanbir siyasi güç yapmış hiç fark etmez.İkisinin de meşruiyeti olmazveya ikisinin de meşruiyet sorunuhep olur. Nitekim 1982 Anayasasıkabul edileli 30 yılı geçmiştir vemeşruiyet kazanamamış, meşruiyettartışmaları sona ermemiştir.Üstelik 82 Anayasası’nın devletyapısı dışındaki bölümleri köktendeğiştirilmiştir; ama buna rağmenmeşruiyet tartışmaları bitmemiştir.Dolayısıyla uzlaşma olmadan yapılacakAnayasa değişiklikleri veyayeni bir Anayasa -adına ne dersekdiyelim- aynı akıbete uğrayacaktır.Bu nedenle Meclis’te kurulanUzlaşma Komisyonunu önemsiyorum.Tam 9 yıldır ilk kez Meclisuzlaşma için harekete geçmiştir.Dolayısıyla bu olumlu bir harekettir.Ama Uzlaşma Komisyonu’nunçalışma sistemini incelediğimizde,bazı sorunlar olduğunu duyuyoruz.Elbette kararların oy birliği ilealınması istenir; ama Türkiye BüyükMillet Meclisi’nin bugünkü aritmetiğiiçerisinde, dört siyasi partininoy birliği ile karar alamayacağı pekçok konunun olduğunu da gözdenuzak tutmamak gerekir. Hiç olmazsa4’te 3 gibi bir çoğunluk aranabilseydi,belki bir sonuç elde edilmesidaha ihtimal dâhilinde olabilirdi.Ama bu şekliyle çok daha zor birsüreç yaşanacaktır.Uzlaşma Komisyonu’nun çalışmalarıtıkanırsa ne olacak? Referandum gündemegelir mi?Uzlaşma Komisyonu’nun çalışmalarıtıkanırsa, yeni Anayasaçalışmalarının akamete uğradığınınkabul edilmesi gerekir. Aksitakdirde şu söylenirse doğru olmaz:Sayısal çoğunluğu elindebulunduran siyasi iktidarın; “Azizmilletim muhalefet yapıcı değil.Uzlaşmıyorlar. Biz kendi yolumuzadevam edeceğiz” gibi demagojiksöylemle yola devam etmesi yanlışolur. Bu en kötü senaryodur ve kesinliklemeşru olmayan bir yoldur.Anayasaların uzlaşmaylayapılması çok önemlidir.Şimdiye kadar Ak Partiiktidarı dönemindeyapılan değişikliklergenellikle kişisel sonuçlarya da siyasi yararlar eldeetmek için ve dayatmaylayapıldı. Hiçbir şekilde biruzlaşma aranmadı.Anayasayı askerler yapmışya da dayatan bir siyasigüç yapmış hiç fark etmez.İkisinin de meşruiyetiolmazNasıl ki askerlerin dayatmasıylaAnayasa yapılması meşru değilse,siyasal çoğunluğu ele geçirenlerindayatmasıyla yapılan Anayasa dameşru olmaz. Gönül arzu eder ki,uzlaşılsın ve siyasiler 1924 Anayasası’ndansonra ilk defa bir Anayasayapabilsinler. Eğer siyasilerbir Anayasa yapamazlarsa bununsonucu da iyi olmayacaktır. O zaman‘hep askerler Anayasa yapıyor’tenkidi çok anlamlı olmayacaktır.Siyasilerin Anayasa yapamayacağıgibi bir umutsuzluk oluşacaktır.Dolayısıyla bu hareket, başarmayamahkûmdur. Tabi bunu başaracağızdiye insanları zorlamak ve uzlaşılamadığınoktada da dayatmacıbir yol izlemek bu hareketin başarıyaulaşamamasından çok dahavahim sonuçlar doğuracaktır. Sürecisükûnetle takip etmek, başarıyaulaşılması için yapıcı olmak gerekir.Ama bu yapıcılık, elbette inanılantemel değerlerden vazgeçilmesipahasına da olmamalıdır.Sayın Başbakan 12 Eylül 2010 tarihindeyapılan referandumla değiştirilen26 maddeye kesinlikle dokunulmayacağını;bunların halk oyu ile tesciledildiğini söyledi. Halk oyu almış olmasıbu maddelerin tetkik edilmemesi içinyeter sebep midir?Eğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 3843


Bu kabul edilebilir bir söylemdeğil. O zaman Anayasa’nın değiştirilemezmaddelerini 3 maddeden29 maddeye çıkarıyoruz demektir.Böyle bir şeyin kabulü mümkündeğildir. Referandumla kabul edilenmaddeler değiştirilemezse, zaten1982 Anayasası hiç değiştirilemez.Çünkü 82 Anayasası yüzde 92gibi bir oy alarak kabul edilmiştir.Bu doğru bir mantık değildir. Dolayısıyladeğiştirilemezliğin gerekçesiolarak referandumda kabuledilmiş olmayı öne süremezsiniz.Bunlar hiçbir hukuki temeli olmayandeğerlendirmelerdir. Zatenbahsettiğiniz 26 maddenin çoğuçok anlamlı maddeler değildir. Hukuksaldurumda çok fazla değişiklikyapmamaktadır. Birçoğu olandurumu tekrar eden düzenlemelerdir;ama bunlardan iki konu çokvahim sonuçlara yol açmıştır. Buiki konudan birisi Anayasa Mahkemesi’ninyapısı diğeri de HâkimlerSavcılar Yüksek Kurulu’nun yapısıdır.Türkiye Anayasa çalışmalarınıbeklemeden bu iki konuyu derhaldüzeltmelidir.Türk Dayanışma Konseyi’nin düzenlediğiAnayasa’da Temel İlkeler Çalıştay’ındaYÖK’ün yapısı da ele alınmıştır.Çalıştay’da YÖK ile ilgili aldığınız kararlarnedir?Türkiye’de devlet yapısına ilişkinbir diğer sorun da YÖK ile ilgilidüzenlemelerdir. YÖK’ün yapısınınhem üniversite özerkliğine, hemde demokratik ilkelere uygun şekildedüzenlenmesi gerekir. ÇünküYÖK, üniversitelerin adeta hiyerarşiküstü haline getirilmiştir. Bu değiştirilmelidir.Öte yandan üniversitelerdekirektörlük seçimlerininiki kademeli barajlı yapısı, seçimlerianlamsız kılmaktadır. Şu anki sistemdeüniversitede 6 rektör adayseçiliyor, bu isimler YÖK’e gönderiliyor;YÖK bu isimlerin üçünü eliyorve Cumhurbaşkanı’na gönderiyor.YÖK’ün yapısının hemüniversite özerkliğine,hem de demokratikilkelere uygunşekilde düzenlenmesigerekir. Çünkü YÖK,üniversitelerin adetahiyerarşik üstü halinegetirilmiştir. Budeğiştirilmelidir. Öteyandan üniversitelerdekirektörlük seçimlerininiki kademeli barajlıyapısı, seçimleri anlamsızkılmaktadır.Cumhurbaşkanı da bu üç isim arasındanatama yapıyor. ÖncelikleCumhurbaşkanı’nın Türkiye’ninsiyasi ve devlet yapısı içerisindekikonumu ayrı bir sorundur. Dolayısıylabu sorun, Cumhurbaşkanı’nınyetkileriyle de zaten parlamenterrejimdeki Cumhurbaşkanı’nınkonumuna mutlaka çekilmelidir.Cumhurbaşkanı’nın tarafsızlığınısağlayabilmek için halkoyuylaseçilen Cumhurbaşkanını ikincidefa seçime sokmamak gerekiyor.Çünkü Cumhurbaşkanı’nın ikincidefa seçime sokulması demekCumhurbaşkanlığı makamınınsiyasallaştırılması demektir. Bu sebepleCumhurbaşkanı’nın parlamentotarafından seçilmesi dahadoğrudur; ama halk tarafından daseçilebilir. Bu çok büyük bir sorunoluşturmaz; ama Cumhurbaşkanıbir kereliğine seçilsin ve bu parlamentonungörev süresinden farklıbir süre olsun, 6 yıl gibi, 7 yıl gibi.Makamın siyasallaşmasının önünehukuksal tedbirler alınarak tarafsızlıksağlansın. Devlet tarafsızlığısağladığı zaman Cumhurbaşkanınada birtakım sembolik yetkilerverilebilir; ama bugünkü gibi icrayetkilerini seçimle gelen ve birdaha seçilme imkânı olan Cumhurbaşkanlığınavermek, bu makamıve seçim yaptığı makamları siyasallaştırmaktır.YÖK’ün, üniversitelerinve rektörlük seçimleriyle ilgiliolarak öğretim üyelerinin iradelerininaslında hiçbir anlam taşımadığısistemlerin ortadan kaldırılmasıve tek dereceli seçim yönteminedönülmesi uygun olacaktır. Bir derektörlük seçimlerinin ölüm-kalımmücadelesi haline gelmemesiiçin rektörlerin yetkileri gözdengeçirilmelidir. Üniversitedeki yetkilerrektörde toplanmak yerine,akademik karar kurullarına dağıtılmalıdır.Hatta bunlar Anayasa’nınkonusu değildir. Belki daha ileri birdüzenlemeyle akademik rektörleidari rektörlük makamlarını birbirlerindenayırmak yararlı olabilecektir.Ama bugünkü şekliyle YÖKsisteminin üniversite özerkliğinisağlamadığı ve üniversite öğretimüyelerinin iradelerinin hiçe sayıldığıaçıktır.Cumhurbaşkanı’nıntarafsızlığınısağlayabilmek içinhalkoyuyla seçilenCumhurbaşkanını ikincidefa seçime sokmamakgerekiyor. ÇünküCumhurbaşkanı’nın ikincidefa seçime sokulmasıdemek Cumhurbaşkanlığımakamınınsiyasallaştırılmasıdemektir.44 Eğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 38


SÖYLEŞİTürk Dünyası Kadınları Dostluk veDayanışma Derneği (TÜRKAD)Genel Başkanı Dr. Şenol BAL:‘‘Yetmişi aşkın sivil toplum kuruluşununoluşturduğu Türk Dayanışma Konseyiolarak yaklaşık üç ay süren ciddi birAnayasa hazırlık sürecini yaşadık’’Röportaj Meltem YALÇINKAYAEğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 3845


Türk Dayanışma Konseyi olarakAnayasa Çalıştayı yaptınız. Konununuzmanları çok değerli akademisyenlerlebirlikte Anayasada olması gerekentemel ilkeleri belirlediniz, gerekçeleriiçeren bir rapor hazırladınız. Bunoktada; öncelikle ülkemizde yaşananAnayasa tartışmalarını ve yeniAnayasa çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?Sözlerime; toplumsal bir sözleşme,diğer bir deyişle Milli bir mutabakatmetni olması gerektiğineinandığımız, geçmişimizden kopmadangeleceğimize ışık tutacakve bizden sonraki nesillerimize degönül rahatlığı ile emanet ve tevdiedeceğimiz, milletimizin mutlulukve refahını amaçlayan birAnayasaya kavuşmak en büyükdileğimizdir diye başlamak istiyorum.Ülkemizde “Yeni Anayasa” tartışmalarıve bu tartışmaların sonucundaortaya çıkan beklentiler sonyılların gündemini belirleyen enönemli konu haline getirilmiştir.Ülkedeki her kötü olay, her kötüicraat, terörün giderek artması,işsizlik gibi birçok sorunun kaynağınınsorumlusunun mevcutAnayasa olduğu algısı yaratılmış,“yapılacak yeni bir Anayasa” iletüm problemlerin giderileceği veçözümleneceği şeklinde ortayakonan iddialar milletin hafızasınanakşedilmeye çalışılmıştır.Konuyla ilgili olarak tüm kitleiletişim araçları seferber edilmiş vepsikolojik bir operasyon başlatılmıştır.Kısacası, her konuda olduğugibi; ikna-değişim-etki üçlüsününzihin ve kalpleri fethettiği, kavramlarınbilinen anlamından uzaklaştırıldığıve kıyasıya bir dezenformasyonyaşandığı bir süreçteyiz.Ülkemizde son yıllarda, asimetrikpsikolojik operasyon, asimetrikalgı yönetimi ve asimetrik propagandanınnasıl çok ustaca iç ve dışsiyasette kullanıldığına hepimizşahidiz.Hatırlayınız, sadece bir örnek;12Eylül 2010 yılında gerçekleşen46 Eğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 38Öncelikle “Yeni anayasa“tabiri ile öne sürülenkonu ile ilgili tartışmalarınamacının ne olduğununçok iyi belirlenmesigerekir.Soruyorum size, biz yenikurulan bir devlet miyizki, yeni Anayasa olsun.Türkiye CumhuriyetiDevleti’nin bir Anayasasıolur. Gerektiğinde köklüdeğişiklikler yapılsa da,yürürlüğe girdiği yılıntarihiyle anılır.Anayasa değişiklik paketi referandumununkamuoyuna yansıması,kamuoyuna algısı “darbeciler yargılanacak”şeklinde idi. Biliyorsunuz,Ülkemizde1980 ihtilalinden herkesim fazlasıyla etkilenmiştir.Anayasa değişiklik paketi içinhalka sunulan referandum işte bualgı üzerine kurulmuştu ve özellikle1980 darbesinin tarihi olan12 Eylül, referandum günü olaraktespit edildi.“Hayır” oyu kullanmak isteyenlerkirli propagandaya maruz kalarakdarbeci ilan edilmeyle karşı karşıyakalmışlardı. Ve referandumda başarılıolundu.İşte, gerçek ile yaratılan algınınfarklılığı kavranamaz ve anlatılamazise, aynı süreci yapılacakAnayasada da yaşayabiliriz.Öncelikle “Yeni anayasa “tabiri ileöne sürülen konu ile ilgili tartışmalarınamacının ne olduğunun çokiyi belirlenmesi gerekir. Belirtmekgerekir ki; “Yeni” kelimesi bileözenle seçilmiştir. Çünkü insanoğluyeniyi, yeniliği sever.Soruyorum size, biz yeni kurulanbir devlet miyiz ki, yeni Anayasaolsun. Türkiye CumhuriyetiDevleti’nin bir Anayasası olur. Gerektiğindeköklü değişiklikler yapılsada, yürürlüğe girdiği yılın tarihiyleanılır.Mevcut Anayasamızın, gerekyapılış şekli ve zamanı, gerekseiçeriği itibariyle, demokratik hayatageçilmesinden bu yana kamuoyunungündemini meşgul ettiğibir gerçektir. Zaman içinde 17 kezdeğişikliğe uğramasına ve yüzdenfazla maddenin değişmesine rağmentartışmalar da sona ermemiştir.Ayrıca çok sayıdaki değişiklikAnayasanın insicamını bozmuş,birbiriyle bağlantısı kopuk hükümlerdeortaya çıkarmıştır.Anayasa tartışmalarının konusu,Anayasanın bütünlükçü bir şekildeyeniden ele alınarak, eksikliklerinasıl gideririz değildir.Genellikle Anayasa tartışmalarınabakıldığında, temel hak vehürriyetlerin düzenlenmesininyetersizliği, demokratik olmayanhükümlerin olduğu öne sürülerek,etnik bölücülüğün taleplerinikarşılamaya yönelik öneriler uzunsüredir gündeme getirilmektedir.Yani milletin zihnine farklı yöndeaşılamalar yapılmaktadır.Hâlbuki mevcut (1982) Anayasamızdaözellikle 2001 yılında çoksayıda ve 2004 yıllarında yapılanbazı değişikliklerle temel hak vehürriyetlere ilişkin tartışmalar büyükölçüde sonlandırılmıştır. Budeğişiklikler ile hukukun evrenselilkeleri ve Avrupa Birliği müktesebatıylauyum sağlanmış, bu konudakieleştirilerin önüne geçilmiştir.Söylemek istediğim, Anayasamızınçeşitli değişiklikler ve ilavelerleoluşmuş bugünkü hali ile,1982 yılındaki ilk hali arasında, temelhak ve hürriyetler ve demokrasinintemel ilkeleri açısından herhangi bir benzerlikten bahsetmekmümkün değildir.Temel hak ve hürriyetlerin kullanımı,sınırlandırılması gibi konularda,uygulamada karşılaşılansorunlar teknik ve hukuki düzenlemelerlegiderilmesi mümkünolan sorunlardır. Uygulamadakarşılaşılan sorunların çoğu kezhukuki düzenlemelerle ilgili olmayıp,tamamen hukuk kültürü veyönetim anlayışı ile ilgili olduğu


da görülmektedir.Bu hususun toplumsalbir Anayasa sorunu şeklindetakdim edilmesi doğru değildir.Aslında asıl sorun anayasa ve yasalarınuygulanmaması, çiğnenmesi,delinmesi, keyfi tutumlar,gizli gündemler, partizanlık ve kısırkamplaşmalardır.Anayasa değişikliğine ilişkin kaygılarınıznelerdir? Nasıl bir Anayasa toplumuntüm kesimleri tarafından kabulgörür?Ülkemizde muhtelif kesimlerinyeni Anayasadan beklentilerinebağlı olarak, evrensel değerlere vekavramlara farklı anlamlar yüklediğineşahit oluyoruz.Anayasa tartışmaları çerçevesinde,milli devlet anlayışını ve kurumsalyapıyı yıpratmak isteyen;Türk toplumunu milletleşme sürecindengeriye döndürme ve sosyolojikanlamda onu bir kalabalık(yığın) gibi değerlendirme anlayışıbazı çevrelerin temel hedefi halinegelmiştir.Türkiye Cumhuriyeti’nin milletedayalı devlet modeli yerine, milletlersistemi ikame edilmek istenmektedir.Anayasanın birleştiricilikruhu bertaraf edilerek, ayrılıklaravurgu yapılma arzusu ön plana çıkartılmayaçalışılmaktadır. Ve hattaher dini-etnik cemaate kendi diliyleeğitim verme ve kendine özgühukuki sistem geliştirmenin yoluaçılmak istenmektedir.Milletleşme, biyolojik bir tasnifdeğildir. Milli seviyede ortak biryaşama tarzına kavuşulması, millimutabakatların geliştirilmesi, milliseviyede ortak kabul ve retlerin,müşterek paydaların ortaya çıkmasıdır.Bundan dolayıdır ki, demokrasisosyolojik anlamda basitkalabalıkların değil; neden ve niçinbir arada bulunduklarını fark edenmilletleşmiş toplumların rejimidir.Türkiye Cumhuriyeti’ninmillete dayalı devletmodeli yerine, milletlersistemi ikame edilmekistenmektedir. Anayasanınbirleştiricilik ruhu bertarafedilerek, ayrılıklaravurgu yapılma arzusuön plana çıkartılmayaçalışılmaktadır. Ve hattaher dini-etnik cemaatekendi diliyle eğitim vermeve kendine özgü hukukisistem geliştirmenin yoluaçılmak istenmektedir.Milli birliğini kuramamış, mutabakatlarıgelişmemiş, milli devletolma özelliğini kazanamamış toplumlar,demokrasiyi sadece tartışırlar;ama yaşatamazlar. Milletleşme;her türlü etnik, mezhep, aşiret,kabile, boy ve bölge taassubununaşılarak milli seviyede “biz” duygusununhissedilmesidir. Milletleşmeile demokrasi arasında doğru birilişki vardır. Demokrasi milletleşmeüzerinde yükselir. Demokrasi ile etnikırkçılık ve taassup uzlaşmaz.Etnik ırkçılığa teslim olacak birAnayasa hazırlık çalışmasının demokratikolduğu kabul edilemez.Milli devlete ve milli kimliğekarşı alternatif kimlik ve mahalliegemenlik alanları açmak, demokratikleşmedeğil; Milli devletanlayışı ile bağdaşmayan şekildeegemenliğe ortak aramak, yeni vefarklı egemenlik alanları ihdas etmekolur.Farklılıklar, bütünü tamamladığıoranda anlam kazanır. Bir ülkedehâkim kültür ve milli kimlik reddedilerekfarklılıkların, bütünü zenginleştireceğindenbahsedemeyiz.Tekrar ediyorum, farklılıkları kutsallaştırarak,Türk vatandaşlığınıve devletin varlığını reddederek,etnik ırkçılığa varan sapmaları teşvikederek, silah bırakmamış terörörgütü ile müzakereye girişerek,insanları birbirine ötekileştirerek,demokratik bir Anayasa yapılamaz.Böyle bir yol, sosyal bütünleşme ilede çelişir.Özellikle üzerinde durmak vevurgulamak istiyorum; Milli kimlikyani “Türk Kimliği”bu ülkedemevcut alt kültür gruplarını dakapsar.“Türklük” birilerinin iddiaettiği gibi ülkede yaşayan halklardanbiri değil, hepsini kucaklayankuşatan siyasi, kültürel ve hukukibir kavramdır.“Türk Karakterinin” silinmesi içinsözde demokratikleşme adı altında,birbiriyle uzlaşması kuramsalolarak imkânsız, farklı ideolojilerdenkişi ve gruplarca farklı yöntemve modeller aynı amaç içingeliştirilip, kullanılmaktadır. Türkkarşıtlığı, neredeyse, milli bütünlüğühedef alan bütün ideolojilerinortak buluşma noktası olmuştur.Kendi aralarında türdeş olmayanzihniyet yapılarının ortak bir amaçnoktasında yani “Türk Kimliği” karşıtlığındaortak bir tavır koymaları,konunun vahameti açısındanüzerinde düşünülmesi gerekenbir olgudur. Aynen yaşadığımız busüreç, bizi yakın tarihimizle yüzleştirmektedir.Türkiye Cumhuriyeti Hükümetleriher şeyden evvel, devletin temelkuruluş felsefesi ve varoluş gerekçeleriile uzlaşmak, onlara sadakatlebağlı kalmak zorundadırlar.Aksine davranış Türkiye CumhuriyetiDevleti açısından kendi varlığınıtahrip hatta inkâr anlamınagelecektir.Anayasa, ülkenin ihtiyaçlarınacevap verebilmeli; ısmarlama birnitelik de taşımamalıdır.Ülkenin asıl sorunu, küreseletkilerle kimi kesimlerde TürkDevletine bağlılık ve Türk Milletinemensubiyet şuurunun zayıflamasıdır.Bölücü ve ırkçı terörü hak eldeEğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 3847


etmede doğal bir yöntem olarakkabul eden terör örgütünün tehdidialtında, onun taleplerini karşılayacakve şiddeti yatıştırmak içinAnayasa yapmak çözüm değildir.Ülkemizdeki asıl sorun; maalesef,siyasi iradenin, terör ve teröristinhaklarını teslim etmek üzerindensözde bir çözüme yönelmiş olmasıdır.Önemli olan hukuk devletini işletebilmektir.Türkiye Cumhuriyeti, tarihindegörülmemiş bir şekilde demokratikleşmeve özgürleşme adı altında,parçalanma süreci ile karşıkarşıyadır.Anlaşılmaktadır ki; Anayasada veyasalarda ülkenin ihtiyaçları doğrultusundayapılması gereken gereklideğiştirmeleri yapmak değil;dıştan kumandalı bir dönüştürmeplanı uygulanmak istenmektedir.O halde, konuya bütüncü ve genişbir ufuktan bakmalıyız ve sorunusadece hukuk tekniği ve maddedeğişiklikleri olarak göremeyiz,görmemeliyiz.Anayasa düzenlemelerinde fertmi, devlet mi kısır tercihleri aşılmalıdır.Çok önemli bir konuda,Anayasa değişikliğinde güvenlikve hürriyetler arasındaki anlamlıdengenin korunmasıdır.48 Eğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 38Milli hukuk dışlanarak sadece evrenselhukukun ele alınması sosyalyapı gerçeklerinin hesaba katılmamasıuygulamada boşluklar ve çelişkilerdoğurabilir.Cumhuriyetin bizden sonraki nesillerine,birbirinden rövanş almapeşindeki güç mücadelelerini veülkenin asıl sorunlarını tartışamayankısır kamplaşmaları miras olarakbırakamayız.Bu yanlış süreç, Anayasa tarihimizdemaalesef tepki Anayasacılığınıortaya çıkarmıştır.Cumhuriyetimizin temel felsefesineuygun, üniter ve milli yapımızınmuhafaza edileceği, evrenselinsan haklarının en iyi şekilde ifadebulduğu ve demokratik parlamenterrejimin olmazsa olmazı ve insanhaklarının korunmasının temelşartı olan kuvvetler ayrılığı prensibininen sağlıklı formülasyonakavuşturulacağı bir Anayasa hedefolmalıdır.Türk Dayanışma Konseyi’nin Çalıştay’daalınan kararlar doğrultusundahazırladığı ve TBMM’ye sunduğu raporneler içermektedir?Cumhuriyetimizintemel felsefesine uygun,üniter ve milli yapımızınmuhafaza edileceği,evrensel insan haklarınınen iyi şekilde ifadebulduğu ve demokratikparlamenter rejiminolmazsa olmazı ve insanhaklarının korunmasınıntemel şartı olan kuvvetlerayrılığı prensibinin ensağlıklı formülasyonakavuşturulacağı birAnayasa hedef olmalıdır.Üç ay boyunca hukukun her dalında,sosyoloji, tarih, ilahiyat, uluslararasıilişkiler alanında uzman24 öğretim üyesi ile gerçekleştirdiğimizbu çalışmanın raporu, 26Kasım 2011 tarihinde Anayasa’daTemel İlkeler Çalıştayı’nda kamuoyuile paylaşılmıştır.Üç oturum halinde yapılan butoplantıda alınan kararlar çok sayıdaakademisyen, fikiradamı vesiyasi parti mensuplarının katkılarıylatartışılmış ve nihai rapor halinialmıştır. Rapor, ilgili kurum vekuruluşlara dağıtılacaktır. Güzelbir çalışma olduğu kanaatindeyim.Çalıştay’da üç komisyon oluşturmuştuk.Konu başlıkları; Yöntemve Genel Esaslar, Temel Hak veHürriyetler ve Devlet Teşkilatışeklindeydi. Bu raporun ilgililereve ilgilenenlere faydalı olacağınıdüşünüyorum. Alınan ilkelerdenbazılarını özetleyerek paylaşmakisterim. Anayasa yapım sürecindegeniş katılım sağlanması demokratikmeşruiyet açısından çok önemlidir.Yapılacak Anayasa, çerçeveAnayasa olarak gereksiz ayrıntılardanuzak açık ve net hükümleriçermelidir.Anayasa’da dil bütünlüğü,kavram bütünlüğü çok önemlidir.Yapılış sebeplerini ve dayandığıtemel felsefeyi açıklayan edebibir üslupla yazılmış bir başlangıçmetni mutlaka olmalıdır. BaştaCumhuriyetimizin banisi MustafaKemal Atatürk ve arkadaşlarınaminnet duyguları ile başlayan ve


Cumhuriyetimizin ruhunu ve kuruluşfelsefesi olan Türk Milliyetçiğiniifade eden; milli ve üniter devletyapısı ile demokrasi, hukukun üstünlüğüve insan haklarına dayanandevlet anlayışına vurgu yapanbu metin kısa ve anlaşılır olmalıdır.Ve “Demokratik değerlere ve insanhak ve hürriyetlerine dayananbu anayasa, Türk Milletinin azizevlatlarının milli hassasiyetlerineemanet ve tevdi olunur.” ifadeleriile son bulmalıdır. Başlangıç kısmıanayasa metnine tabi olmalıdır.Değiştirilmesi teklif edilemeyecekmaddeler aynen kalmalıdır fikribu toplantıya katılanların hemfikirolduğu bir konudur. AnayasadaCumhuriyetimizin kuruluş felsefesiyletaşınan değerlerin korumaaltına alındığı ilk üç maddesindebelirtilen ilkelerin aynen korunmasınıve muhafaza edilmesi ortakgörüşümüzdür. Belirtilen temel ilkelerasla Anayasa tartışmalarınınkonusu yapılmamalıdır. Anayasahazırlık komisyonu ve nihai kararyeri TBMM, ülkenin bütünlüğünüve birliğini bozacak düzenlemelerdenuzak durmalıdır. Aksine davranışTürkiye Cumhuriyeti Devletiaçısından kendi varlığını tahriphatta inkâr anlamına gelecektir.Cumhuriyet, çok ağır bedeller ödenerekve çok büyük mücadelelerdensonra kurulmuştur. 88. yılınıkutladığımız Cumhuriyete sahipçıkmak, tüm Türk aydınlarının, tümTürk milliyetçilerinin görevidir.Gelelim temel hak ve hürriyetlerleilgili olan bölüme. Bireysel hakve hürriyetler konusu Türk milliyetçilerininzaten geçmişten bugünekadar savunduğu bir konudur.Milletimizin en iyi şekilde insanhak ve hürriyetlerine kavuşmasınıistiyoruz. Bu milleti bu kadar çokseven, bu millet için canını ortayakoyan, bu milletin refahı ve mutluluğuiçin her şeyi göze almış Türkmilliyetçilerinin, Türk milletinin, bireyseltemel hak ve hürriyetlerdenen iyi şekilde yararlanmasını istemesikadar doğal bir şey olamaz.Tabi ki, Anayasamızda insanlarındevredilmez, dokunulmaz ve vazgeçilmeztemel hak ve hürriyetlerien iyi şekilde nasıl yer bulacaksa,ilkelerimizi o şekilde belirledik.Bugün çok konuşulan ve farklıanlamlar yüklenmeye çalışılankolektif haklar, siyasi parti kurma,dernek kurma, vakıf kurma gibiörgütlenme hakkıdır; ama bugünkolektif haklar; çok kültürlülüğü,etnisiteyi, ulus-devlet yapısınauymayan konuları öne çıkarmakiçin kullanılmaktadır. Dolayısıylaraporumuz şunu söylüyor: 2001yılında 57. Hükümet dönemindeAnayasamıza giren insan temelhak ve hürriyetleriyle ilgili bütünkonular benimsenmelidir. Çünkü2001 yılında Anayasa’ya giren ve2004 yılında da bazı maddeler eklenerekyapılan insan temel hakve hürriyetleri ile ilgili değişikliklerzaten reform niteliğindedir. Hattabirçok Avrupa ülkesinde bile bukadar geniş insan temel hak vehürriyetleriyle ilgili maddeler yoktur.Bireysel hak ve hürriyetlerininkullanımında sınırlamalar mümkünolduğunca istisna olmalıdır.Öte yandan temel hak ve hürriyetlerleilgili yapılacak düzenlemedeçok kültürlülüğü çağrıştıran temalara,grup haklarına, tanımı ve hukukiniteliği belli olmayan ve siyasiaçıdan kötüye kullanılmaya müsaitifadelere Anayasa’da asla yer verilmemelidir.Raporumuzda bunungerekçeleri anlatılmıştır.En çok tartışılan konulardanbirisi de vatandaşlık tanımı-Temel hak ve hürriyetlerleilgili yapılacakdüzenlemede çokkültürlülüğü çağrıştırantemalara, grup haklarına,tanımı ve hukukiniteliği belli olmayanve siyasi açıdan kötüyekullanılmaya müsaitifadelere Anayasa’da aslayer verilmemelidir.dır. Vatandaşlık tanımı ile ilgiliAnayasasının 66. maddesindekimevcut düzenlemenin aynen muhafazaedilmesi gerekir. Anayasanın66 maddesine göre, “TürkDevletine vatandaşlık bağı ile bağlıolan herkes Türk’tür”. Bu ifade ileantropolojik ve sosyolojik manadakiTürk tanımından ayrı olarak,hukukî manada bir tanım yapılmıştır.Antropolojik ve sosyolojik manadaki“Türk” kavramı vatandaşlıkhukuku bakımından doğrudan biranlam ifade etmemekte; yani kişilerindil, din, ırk veya kültürel özelliklerinazara alınmadan TürkiyeCumhuriyeti Devleti’ni kuran milletinadı ile vatandaşlık kavramıözdeş kabul edilmektedir. Ülkeyevatandaşlık bağı ile bağlı olan kişiler“Türk” kabul edildiğine göre;dil, din, ırk ve kültürel kökene ilişkinayrıcalıklar ortadan kalkmakta,belli bir dinden, kültürden etnikkökenden olan, çoğunluğa karşıkorunması gereken bir azınlıktanda bahsedilmemektedir. Anayasada vatandaşlığı tanımlayan Türkkavramı etnik bir yapıyı ifade etmez.Benzer düzenlemeler birçokülke anayasasında da bulunmaktadır.Alman Anayasası’nı giriş metninde“Alman Halkı” ve “Almanlar”ifadesi ayrıca tanımlamaya gerekdahi görülmeksizin yer almaktadır.Alman Anayasası’ndaki “Alman”ifadesi nasıl ki Alman ırkını değil,Alman vatandaşlarını tanımlıyorsa,Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın66. maddesindeki “Türk” ifadesi de,Türk vatandaşlığını tanımlamaktadır.Fransa Anayasası’nın girişi“Fransız Halkı’nın anayasal bağlılığınavurgu yapmaktadır. İspanyaanayasasında İspanya halkı değildir,İspanyol halkıdır ve Şimdi onlarırkçı olmuyor da, Türk Devletimi ırkçılıkla suçlanıyor? Bunları iyideğerlendirmek lazım. Milli kimlik,milli devletlerde olmak durumundadır.Bu da vatandaşlar arasındaayrılık ve ötekileştirmeninolmaması, vatandaşlık hakkındanherkesin eşit şekilde yararlanabilmesiiçindir. Ayrıştırıcı unsurlarınAnayasaya girmesi ülkemizin bölünmezbütünlüğüne de ters dü-Eğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 3849


şen durumlardır. Bu noktada TürkKimliği korunmalıdır.Yine sendikal haklarla ilgili taleplerimizbulunmaktadır. Eğitimve öğretim dilinin Türkçe olmasınınönemi üzerinde durulmuştur.Yabancı dille eğitimden ziyade,yabancı dille öğretime önem verilmesiningerektiği vurgulanmıştır.Din Kültürü Eğitimi konusundamevcut Anayasadaki düzenlemeninbenimsenmesi; ancak DinKültürü ve Ahlak Bilgisi dersininçoğulcu bir içeriğe kavuşturulmasıgerektiği vurgulanmıştır. Din eğitimive öğretiminin ise, ilköğretimokullarında isteğe bağlı olarak yapılmasısağlanmalıdır. Önerimiz;“Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” dersininilköğretimde ve orta öğretimdezorunlu ders olarak kalmasıdır.Gelecek nesillerin, genel kültür düzeyindede olsa bütün dinler hakkındaasgari bilgi birikimine sahipolması sağlanmış olacaktır. İsteğebağlı din eğitim ve öğretiminin dedevletin görevleri arasında olduğunazara alınmalıdır. Bu bağlamda,din eğitim ve öğretimi konusunda,ilk ve orta öğretimde, öğrenci velisininisteği doğrultusunda verilmesihususunun Anayasal temelekavuşturulması da uygun olacaktır.Raporda, laiklik ilkesinin öneminede değindik. Laiklik ilkesi, özgürlükboyutu ile ele alınmalı, dinve devlet işlerinin ayrılığının yanısıra din hürriyeti boyutu da anayasaile korunmalıdır. Ayrıca devletindinler ve inançlar karşısında tarafsızlığıda garanti altına alınmalıdır.Mülkiyet ve miras hakkı teminataltına alınmalıdır. Gerçek ve tamkarşılığı ödenmeden mülkiyet hakkınamüdahale edilmemelidir.50 Eğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 38Anayasa Mahkemesi’ninyapısının mutlak suretleyeniden düzenlenmesi,siyasal etkiye açık veobjektiflikten uzakyapısından kurtarılmasıgerektiğinin altı çizilmiş veüyelerinin nasıl ve kimlertarafından seçileceğineilişkin düzenlemeler yeralmıştır. Hâkimler veSavcılarYüksek Kurulu,Hâkimler Yüksek Kuruluve Savcılar Yüksek Kuruluolarak ve birbirindenbağımsız bir şekildeikili bir yapıda yenidendüzenlemelidir.Gelelim Devlet teşkilatı konusuna.Demokratik parlamenterrejimlerde kuvvetler ayrılığı, yaniyasama, yürütme ve yargının birbirindenbağımsız şekilde çalışmasıçok önemlidir. Yargının nasılbağımsız hale geleceğinin formülüortaya konmuştur. Başkanlıksisteminin Türkiye CumhuriyetiDevleti’ne uygun bir sistem olmadığıgerekçeleriyle ortaya konulmuştur.Cumhurbaşkanı’nın yetkilerinin,demokratik parlamenterrejimde bu kadar fazla olmamasıgerektiği ve yetkilerinden arındırılmasıgerektiği ifade edilmiştir.Parlamenter rejimlerde olmasıgerektiği şekliyle Başbakanlık,Anayasada eşitler arasında birincikonumuna uygun olarak düzenlenmelidir.Demokratik rejimlerde siyasipartiler, siyasal katılımın temel vevazgeçilmez araçlarıdır. Bu sebeplesiyasal partilerin parti içi demokrasiilkelerine uygun biçimdeişleyebilmesinin Anayasal ve yasalgarantileri sağlanmalıdır görüşüsavunulmuştur. Seçim sistemi demokratiktemsili sağlayacak şekildeyeniden ele alınmalıdır. Ülkebarajı makul seviyeye indirilmeli,nispi temsil esaslı Türkiye milletvekilliğive tercihli oy sistemi getirilmelidir.Parti kapatmaya ilişkinesaslar Venedik Kriterleri paralelindedüzenlenmeli, bir partinin bukriterlere göre kapatılması halindeartık kapatılan herhangi bir partinindevamı niteliğindeki yeni partilerede izin verilmemelidir. KanunHükmünde Kararname çıkarmayetkisinin sınırlandırılması gerektiğiifade edilmiştir. TBMM açıkken,Hükümet asla ve asla KanunHükmünde Kararname yetkisinikullanmamalıdır. Yerel yönetimlerçok önemli konudur. Çünkü ülkeninbölünmez bütünlüğüne kastedenlerin veya federatif bir yapıyadoğru gitmek isteyenlerin önesürdüğü konulardan birisi mahalliidareler yönetiminin özerkliğidir.İstenilenin idari özerklik değil siyasiözerklik olduğu gözlenmektedir.Raporda, mevcut Anayasamızdabulunan merkezi ve yerel yönetimlerleilgili maddelerin aynenbenimsenmesinin uygun olacağıgerekçeleri ile ifade edilmiştir.Anayasa Mahkemesi’nin yapısınınmutlak suretle yeniden düzenlenmesi,siyasal etkiye açıkve objektiflikten uzak yapısındankurtarılması gerektiğinin altı çizilmişve üyelerinin nasıl ve kimlertarafından seçileceğine ilişkin düzenlemeleryer almıştır. Hâkimlerve SavcılarYüksek Kurulu, HâkimlerYüksek Kurulu ve Savcılar YüksekKurulu olarak ve birbirinden bağımsızbir şekilde ikili bir yapıdayeniden düzenlemelidir.Neticede bu raporda onlarca ilkesöz konusudur. Umuyoruz ki, burapor yetkili kurum ve kuruluşlarve siyasi partiler tarafından dikkatealınır. Çünkü bu raporda ortaya çıkanilkeler; Türkiye Cumhuriyetidevletinin ülkesi ve milletiyle bölünmezbütünlüğü için, cumhuriyetimizinkuruluş felsefesine, millive üniter devlet yapısına uygunolacak şekilde, konunun uzmanıakademik kadroların ve milliyetçiaydınların ve başta Türkiye Kamu-<strong>Sen</strong> olmak üzere yetmişi aşkın siviltoplum kuruluşunun görüşlerinigerekçeleriyle ifade etmektedir.


SÖYLEŞİGazi Üniversitesi Öğretim ÜyesiProf. Dr. İskender ÖKSÜZ ile,Millet, Milli Kimlik, Etnisite, MilliKültür ve Yeni Anayasa konularındabir söyleşi gerçekleştirdik.Röportaj Sinan DEMİRTÜRKÖnce sınır çizip içindekilere millet demek,birinci dünya harbinden sonra galiplerin bizimbölgemizde giriştiği bir iştir.Tabiî sınırları milletler çizmiştir.Tabiî olmayan, milletlerin değil de başkalarınınçizdiği sınırları haritaya bakarak kolaycadiğerlerinden ayırabilirsiniz.Meselâ Suriye-Irak sınırı,o ülkelerin milletleri değil de millet tasarımcılarıtarafından çizilmiştir. Londra’da çizilmiştir.Cetvelle çizilmiştir.Hocam, siyaset ve düşünce dünyasınıçok meşgul eden bir mesele olması bakımından,ilk sualimiz olarak, “Millet”mefhumunu ve taşıdığı anlamı tahliletmenizi istirham edebilir miyim?Önce soru cümlenizin başını inceleyelim:“…siyaset ve düşüncedünyasını çok meşgul eden bir meseleolması bakımından…”. Bakın,dikkat edin, bu söylediğiniz Türkiyeiçin doğru. “Millet” mefhumu,Türkiye’nin siyaset ve düşüncedünyasını çok meşgul ediyor. FakatBatı için doğru değil. Yani birAlmanya’nın, bir ABD’nin siyasetve düşünce dünyasını millet mefhumupek de aman aman meşguletmiyor. Daha doğrusu Almanları,Amerikanları ilgilendiren bir milletmünakaşası yok. Ama Türkleri ilgilendirenbir millet münakaşası var.Bir egemenliğe son verilmesi çalışmalarıyürürken, onun ideolojikalt yapısını da kurmak gerekiyor.Türkiye’de Türk Milleti’nin 1071’debaşlayan egemenliğine son vermehazırlıkları epey ilerlemiş durumda.İdeolojik alt yapının dayanaklarıaşağıdakilerden biri veya birkaçıolabilir:a. Aslında Türk Milleti diye birmillet yoktur. Son yıllarda icat edilmiştir.b. Hatta millet diye bir toplumbirimi yoktur. Millet hayalidir.c. Millet vardıysa da, moderniteninbir sonucudur, içinde bulunduğumuzmodernite sonrası çağdamillet yok olma yolundadır.Fakat belli ki bu iddialar sadeceTürk Milleti için geçerlidir. Söylediğimgibi batı milletleri için değil.Olmayan, bundan sonra da olmamasıplanlanan Türk Milleti’nindışındaki medenî batılı milletleriçin millet, siyasî egemenliğin vemeşruiyetin temelidir. Bazı devletler,hâlâ, “egemen = sovereign”diye prensi gösteriyorlarsa da herkes,o prensin aslında bir milletitemsil ettiğini görmektedir. Pratikte,yirmi birinci asırda, millet ege-Eğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 3851


menliğin ve meşruiyetin en yaygındayanağıdır.Gerçekten bir durup düşünün.Türkiye Cumhuriyeti’nde “hâkimiyetmilletin” olmasa, hepimiz,milliyeti belirsiz bir güruh halindeTürkiye Cumhuriyeti’nin sadecevatandaşı olsak, o Türkiye Cumhuriyetidenilen devletin sınırları nasılçizilecektir? Şuradan derseniz sizesorarlar, “Neden oradan da birazberiden değil?”. Önce sınırlar çizilipsonra içerde kalana “millet” demekmümkün değildir. Bu, yani önce sınırçizip içindekilere millet demek,birinci dünya harbinden sonra galiplerinbizim bölgemizde giriştiğibir iştir. Tabiî sınırları milletler çizmiştir.Tabiî olmayan, milletlerindeğil de başkalarının çizdiği sınırlarıharitaya bakarak kolayca diğerlerindenayırabilirsiniz. MeselâSuriye-Irak sınırı, o ülkelerin milletlerideğil de millet tasarımcılarıtarafından çizilmiştir. Londra’da çizilmiştir.Cetvelle çizilmiştir. Suudîsınırı, Filistin sınırı da öyle… 1Milletin aslında egemenliğin vemeşruiyetin en yaygın dayanağıolduğunu söyledim. Millet dahabaşka birçok şeyin de dayanağıdır.Bakın bunu Princeton ÜniversitesiSiyaset Bilimi hocası Mark Beissingernasıl ifade ediyor: “Modern dünyada,milletlerin içersinde rekabetettiği bir milletler evreni icat etmekzorundayız. Gellner’in bize anlattığıgibi, bir milliyet yok olsa, bir başkamilliyet bu boşluğu hızla doldururdu.Yüksek kültürün yaygınlaştığı birdünyada millî olmayanı hayal bileedemeyiz. Çağdaş devlet ve ekono-1 Trevor Royle, “Sınırlarla oyunlar”makalesinde Arabistan’da sınırların çizilişinieğlenceli bir üslupla anlatıyor: TrevorRoyle, “Games With Borders; Witha Red Pencil and an Empty Map of Arabia…”,Sunday Herald, 23 Şubat 2003.http://findarticles.com/p/articles/mi_qn4156/is_20030223/ai_n12580720/Türkçesi:http://ioksuz.blogspot.com/2007/12/snr-elenceleri-sir-percycoxun-canna.html52 Eğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 38Dünyada 10.000 civarındaetnisite var. Millet sayısıise yüzlerde. Arada ikimertebe, yani yüz kat farkvar. İçinden birkaç etnisiteçıkaramayacağınız milletyoktur. Şu çok meşhursınırları yeniden çizilmişOrta Doğu haritasının veo haritanın makalesi “KanSınırları”nın müellifiEmekli Yarbay RalphPeters etnisite bulmanınkolaylığını anlatır veyedekte tuttuklarını sayar:“Bahailer, İsmaililer,Nakşibendiler…”. Demekki gerekirse onlara dademokratik özerklik verir,olmadı devlet kurar, sonrada millet inşa ederiz…mi, işlevini, millet denilen kabın içindeyürütmektedir. Gellner(‘in dediğigibi), ‘Milliyetçilik, belki her zamantahripkâr değildir ama, yer çekimigibi önemli ve sarıcı bir kuvvettir’ 2 ”İçinde bulunduğumuz dönem itibariyle,“ etnik ayrılıkçılığın” ön planaçıkarıldığını görüyoruz, “Etnisite” ve “Millet” meselesini bu kapsamda açıklayabilirmisiniz?Biliyorsunuz Marksizm, milletinvarlığını kabul etmez. Kozmopolitlikiddiasındadır. Türkiye’de uzunsüre kavga komünist fikir taarruzuile onun karşısında direnenlerarasındaydı. Bu arada, komünizmekarşı olduğunu deklare eden birbaşka grubun, siyasî ümmetçilerinde en az komünistler kadar milliyetçiliğeve çağdaş millet fikrine2 Mark Beissinger, “ The State of theNation, Ernest Gellner and the Theoryof Nationalism”, sayfa 170, editör:JohnE. Hall, Cambridge University Press(1998)yabancı ve karşı oldukları dikkatlerdenkaçtı. Dünya görüşü aşiretinhenüz aşılmadığı zaman vecoğrafyalarla sınırlı bu grup, “millet”mefhumunu kavrayamamıştır.Millet dendiğinde kavim, aşiretgibi ilkel topluluklardan birini veyaırkı anlar. Milletin kültür, dil, tarihşuuru gibi temel unsurlarını görmez.Meselâ “İslamiyet ruhumuz,Türklük bedenimizdir” veya “İçi İslam,dışı Türk; dışı içinin kölesi” gibisloganları düşününüz. Bunlarda“Türk” ırktan, biyolojiden, etten vekemikten ibaret değil mi? Başka birdeyişle Türk, cesettir. Millet buysakültür bu milletin neresinde? Tarihşuuru neresinde? Çok açıktırki onların kafasındaki millet, milletdeğildir. Irktır, kavimdir, bir sulpmünasebetinden ibarettir. Hâlbukidin kadar milliyet de zihinle ve gönülleilgilidir.Bu iptidaî düşünce, soğuk harptensonra kendisine tabiî bir müttefikbuldu: Bölgede kendi millîşuuruna sahip ve hâkim güç teşkiletme ihtimali bulunan bir devletistemeyen emperyalistler. Bütünyapılacak şey, cesetten ibaret olan“Türk”ten de vaz geçivermekti.Öyle ya, Türk et ve kemikten ibaretsebundan vazgeçmenin ne zararıvardı ki? Zaten et, kemik ve ırktanibaret başka gruplar da vardı… Ve24, sonra 36, sonra 40 küsur etnisiteyiard arda saymaya başladık.Bunların hepsi et, kemik, ırktı veaslında hiç biri millet değildi. Türkde tıpkı onlar gibi millet değildi.“Milletimiz” diye bir şey vardı amabu herhalde Türk Milleti değildi.Bakınız, George Friedman, etkilibir millî güce engel olmak için etnisitelerinkullanılışını nasıl anlatıyor:“Amerika Birleşik Devletleri’ninbüyük stratejisi Avrupa’daki İngilizstratejisinden türemiştir- kuvvetlerdengesinin idamesi... tıpkı BirleşikKrallık gibi Amerika Birleşik Devletleride muhtemel bölge egemenlerinidaha tomurcuk halinde iken yok


etmeye yöneldi. Irak’taki 1990-91harbi ve Sırbistan/ Yugoslavya’daki1999 harbi bu stratejinin örnekleridir.Bu stratejinin içinde koalisyonhalinde harp etmek, Amerika’nıngücünü bir taraftan diğerine kaydırarakbölgede iktidar sahibi olmaümitleri besleyenlerin planlarınıasgari güç kullanımıyla akameteuğratmak vardı. Bu ABD stratejisiglobal liberalizm ve insan haklarıideolojisi kılıfına sarılmıştı 3 ”Basra Körfezi’nde bu kadar çokemirlik nereden çıktı dersiniz? Birasır önce aynı stratejiyi izleyen İngiltereİmparatorluğu’ndan tabi…Peki, manipüle edecek etnisitebulmak kolay mı? Eğer milletşuuru zayıflatılmış bir topluluktaiseniz çok kolay. Dünyada 10 000civarında etnisite var. Millet sayısıise yüzlerde. Arada iki mertebe,yani yüz kat fark var. İçinden birkaçetnisite çıkaramayacağınız milletyoktur. Şu çok meşhur sınırları yenidençizilmiş Orta Doğu haritasınınve o haritanın makalesi “KanSınırları”nın müellifi Emekli YarbayRalph Peters etnisite bulmanınkolaylığını anlatır ve yedekte tuttuklarınısayar: “Bahailer, İsmaililer,Nakşibendiler… 4 ”. Demek ki gerekirseonlara da demokratik özerklikverir, olmadı devlet kurar, sonra damillet inşa ederiz…Yazılarınızda ve söyleşilerinizde, dikkatçektiğiniz bir konu olarak, “ÜniterDevlet” ve “Milli Devlet” arasındakifarkların neler olduğu konusunu izahedebilir misiniz?Üniter Devlet ile Millî Devletiki farklı kavram. Üniter, federalintersidir. Tek merkezden yönetilendevlet demektir. Meselâ ABD,meselâ Almanya üniter olmayan,federal devletlerdir. Ama ikisi de3 http://www.stratfor.com/weekly/20100907_911_and_9_year_war4 http://www.armedforcesjournal.com/2006/06/1833899millî devlettir. Millî olmayan, üniterde olmayan devletler olabiliyor.Fakat bunlar pek dayanıklıdeğil. Yugoslavya, Çekoslovakya,Belçika gibi. Bakınız siyaset bilimciAlfred Stepan, millî olmayanfederasyonlar için neler söylüyor:«Komünizm sonrası Avrupa, federalizmkonusunda dikkatli olmamızgereğini gösteriyor. Komünist siyasîsisteminde sekiz Avrupalı devlet vardı.Bunlardan beşi üniter devletlerdi(Macaristan, Polonya, Romanya,Arnavutluk ve Bulgaristan). Üçü federaldi(Sovyetler Birliği, Yugoslavyave Çekoslovakya). Mucizeler yılı1989’dan yedi yıl sonra bu beş üniterdevletten beşi de hâlâ üniter devletlerdir.Üç federal devlet 22 devletebölünmüştür. 5 ”Dünya’da düşünce çevrelerinin uzunyıllardır tartıştığı bir konu olarak, Küreselleşmesürecinin, Milli Kültürler veMilli Devletler üzerinde hangi etkileribıraktığını düşünüyorsunuz? Kanaatinizce,Ulus devletler için bir tehdit sözkonusu mu?İnsan tabiatında iki özellik insaninsan olalı mevcut: Toplum halindeyaşama ve rekabet. Söz konusutoplumun ne olabileceği, fizik imkânlarlasınırlı. Dünyası birkaç kilometreyehapsolmuş insan gruplarındanancak aile, sülale, klan,kavim toplumlarının çıkmasını, butoplumlar içinde yaşayıp rekabetetmelerini beklersiniz.Önce atın ehlileştirilmesi ve dahasonraki teknik gelişmeler insanınmenzilini arttırdıkça temel toplumbirimi daha dar birimlerden mille-5 Alfred Stepan, “Modern multinationaldemocracies: transcending a Gellnerianoxymoron”, “The State of theNation, Ernest Gellner and the Theoryof Nationalism, editör:John E. Hall,Cambridge University Press (1998) kitabında,sayfa 227. Daha önceki alıntılarımınkaynağı da Stepan’ın bu makalesidir.te doğru gelişmiştir. Atı erken ehlileştirenve bozkır medeniyetineulaşan Türkler millet birimine deerken vardı. Milletin Avrupa modernitesindensonra doğduğunuiddia edenler, Orkun kitabelerini,Kaşgarlı Mahmud’u izah etmek zorundadırlar.Bu izahlar yapılmadan“millet modernitenin ürünüdür”iddiası havada kalır. Avrupa bizegöre statik insanlar diyarıydı. Onlarmillete daha geç ulaştılar. Bizdende, uzak doğudan da sonra… Fakatdikkat çekicidir, Avrupa’daki ilkmillî devletler de yine bir ulaşımaracının, uzun menzilli gemileringeliştiği ülkelerde ortaya çıktı. İngiltere’de,Hollanda’da ve diğersahil ülkelerinde. Özetle, ne kadarçok ulaşım, iletişim varsa aşirettenveya Avrupa feodalitesinden o kadarönce çıkıp millet formuna o kadarerken ulaşıyorsunuz.Küreselleşme, insan menzilinindünyanın hemen her noktasındabütün dünyayı kapsayacak derecedeartışıdır. Bu bilgi menzilinesahip insan kendine benzeyeni,kendi dilini konuşanı ve kendinebenzemeyeni, kendi dilini konuşmayanıdaha erken, daha yakındanve daha rahat tanıyacaktır.Mekanizma, Karacaoğlan’ın ö-zetlediğinden ibarettir:Gezdim seyran ettim Frengistan’ıElleri var, bizim ele benzemez,Güzelleri türkü söyler çığrışırDilleri var bizim dile benzemezŞimdi Frengistan’ı seyran etmekiçin Karacaoğlan gibi yollara düşmekgerekmiyor. Televizyonunuzaktan kumandasına basmakyetiyor ve dilleri bizim dile benzemeyenleri,illeri bizim ile benzemeyenlerihemen görüyorsunuz.Benzeyenleri de.Küreselleşme, insanların milletbirimi içinde işbirliği ve millet birimiiçinde rekabet etmelerinin zirvenoktasıdır.Eğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 3853


2001 yılında Oxford Üniversitesi Yayınevi’ndenenteresan bir kitap çıktı. Adı, “Devletin doğru boyagetirilmesi: Sınırların değiştirilmesi politikaları.Acaba “doğru boya getirilmesi gereken” devletlerhangileri? Kitapta bunlar ayrı bölümler halinde tektek ele alınmış: Kongo/Zaire, Pakistan, eski Sovyetülkeleri, Türkiye, Irak, Doğu Timor ve Ürdün. Kitabıneditörlerinden birini daha önceki yazılarındantanıyordum, Irak Kürdistanı Anayasası’nındanışmanlarından Brendan O’Leary. Türkiyebölümünü de Ümit Cizre yazmış. Hani TESEV’inanayasa raporundaki danışman hocalarımızdan...Böyle bir kitapta hiçbir zaman Almanya’yı, ABD’yi,Fransa’yı bulamayacaksınız. Çünkü o milletler başkadır,biz başkayız. Daha doğrusu onlar millettir, biz etnikgüruhlarız.bir kitap çıktı. Adı, “Devletin doğruboya getirilmesi: Sınırların değiştirilmesipolitikaları 8 . Konu, başlıktanda anlaşılacağı gibi bazı devletlerinkesilip biçilip “doğru” boya getirilmesi.Tabi bu doğru boya getirmeiçin sınırların da taşınması lâzımgeliyor.Acaba “doğru boya getirilmesigereken” devletler hangileri? Kitaptabunlar ayrı bölümler halindetek tek ele alınmış: Kongo/Zaire,Pakistan, eski Sovyet ülkeleri, Türkiye,Irak, Doğu Timor ve Ürdün.Kitabın editörlerinden birini dahaönceki yazılarından tanıyordum,Irak Kürdistanı Anayasası’nın danışmanlarındanBrendan O’Leary.Türkiye bölümünü de Ümit Cizreyazmış. Hani TESEV’in anayasa raporundakidanışman hocalarımızdan...Böyle bir kitapta hiçbir zamanAlmanya’yı, ABD’yi, Fransa’yı bulamayacaksınız.Çünkü o milletlerbaşkadır, biz başkayız. Daha doğrusuonlar millettir, biz etnik güruhlarız.Türk Milliyetçiliği düşüncesi ve MilliDevlete sahip çıkma ideali, hatta vatanseverliksöz konusu olduğunda, budeğerlere yönelik, açık bir savaşın yürütüldüğüneşahit oluyoruz. Size göre,bazı yazar ve düşünürlerin temsil ettiğibu tavır ne anlama gelmektedir?Az önce söylediklerimin içindebu sorunun da cevabı var diyedüşünüyorum. Ama siz bu sorudakullandığınız kelimelerle az önceanlattıklarıma iki cephe daha ilâveettiniz. Birincisi “vatanseverlik”sözüdür.Avrupa’da milliyetçilik, bizden vedünyanın geri kalan her yerindenfarklı gelişti. 18.-19. asırda AvrupalılarTanrı’nın kendilerini dünyanıngeri kalanını yönetmekle görevlendirildiğinikabul ediyorlardı.Bunun ayrıntısına girmeyeyimama devasa boyuttaki köle ticaretindenHindistan’a, Çin’e, Amerikakıtasına uzanan emperyalizm veyerli halkları yok etme hareketlerinindayandığı ideoloji buydu.Dindarsanız, beyaz ırkın Tanrı tarafındanbu işlerle görevlendirildiğineinanırdınız. Dindar değilseniz,dünyada üstün ve aşağılık ırklarbulunduğu, üstünlerin aşağılıklarıtasfiye edip onların yurtlarında hükümsürecekleri bilimin gereğiydi.Her iki halde de batı milliyetçiliği,daha doğrusu ırkçılığı demek lâzım,ötekini aşağılık görme üzerinekurulmuştur. Şöyle de söyleyebilirim,batı milliyetçiliklerinin içindemilletleri aşan (trans-nasyonal) birırkçılık vardır.Bu düşüncelerin zirvesi ve sonuikinci dünya harbidir. Almanya’nınmağlubiyetinden sonra, ırkçılığınsaçmalığı ve taşıdığı felaket potansiyeliiyice anlaşıldı. 1945’tenitibaren batıda ırkçılıkla iç içe gelişmiş“milliyetçilik” de pek sevimlibir tabir değildi artık. Fakat milletve milliyetçilik bütün gücüyle devametmekteydi. Batı milletlerininiçinde bulunduğu tabiî haldi milliyetçilik.Buna bir çare bulundu:Milliyetçilik yerine “vatanseverlik”denecekti. Patriotism! Patria, vatan,daha doğrusu babamızın vatanıdemektir. Hani şu füzesavarfüzelerin adı gibi: Patriot. ABD’de,11 Eylül saldırısından sonra terörekarşı güvenlik amacıyla hürriyetlerikısıtlayan kanunun ismi de “PatriotKanunu ~ Patriot Act”dır. Batılımilletlerin milliyetçilikleri iyidir veismi “vatanseverlik”tir. Mahkûmmilletlerin milliyetçilikleri ırkçılıktırve bir an önce silinmelidir. Özkırımlı’nındediği gibi, “Bu bakışaEğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 3855


göre milliyetçilik akılcılıktan uzak,şiddete eğilimli, ilkel bir ideolojidir,bir tür ‘aşırılıktır’. Bu tanım, sosyalbilimcilere milliyetçiliği başkalarına‘yansıtma’ ve kendi milliyetçiliklerinigörmezden gelme olanağı vermektedir.Milliyetçilik başkalarınınmalıdır, ‘biz’ im değil./ Çoğu zamanbu tutumu desteklemek için kendimilliyetçiliğimize farklı bir ad vermeyoluna da gidilir. Genellikle bu iş içinseçilen terim ‘vatanseverlik’ tir…Bu noktada sorulması gereken sorularşunlardır: Iraklıları ‘milliyetçi’,Amerikalıları ‘vatansever’ yapannedir? 9 ”“Vatanseverlik” konusunda söyleyeceklerimbunlar. Sorunuzdananlaşılıyor ki millî egemenliğin yokedilmeye çalışıldığı şu geçitte, Türkiye’devatanseverlik kavramınadahi tahammül yoktur.İkinci nokta, milliyetçiliğe karşıolan “bazı yazar ve düşünürler”.Bence bu “düşünürler” hakkındaartık biraz derin düşünmemizinzamanıdır. Düşünür entelektüelmi demek? Eğer öyleyse bizimkilerdünyadakilerden çok farklı. Çünküentelektüellerin baş özelliklerindenbiri fikir bağımsızlığıdır. İkientelektüelin, iki düşünürün aynışeyleri düşünmesi pek mümkündeğildir. Fakat bizimkilere bakıyorsunuz,sahne sanatçısı düşünüründen,ikoncan düşünüründen ‘araştırmacıyazar’ düşünürüne kadarhepsi tıpa tıp aynı şeyleri düşünüyor.Bir birinin kopyası gibi. Böylegeniş çevreleri birden bire aydınlatanhikmetlere “alınmış hikmet”deniyor biliyorsunuz. O zaman bu“bazı düşünür ve yazar”lara kopyanınorijinalini 1. Kimin verdiğini ve2. Onların hangi mekanizmalarlabu orjinali kabule ikna edildikleriniaraştırmamız lazım.12 Haziran seçimleri geride kaldı,Yeni Anayasaya duyulan ihtiyaç, toplumsalkesimler tarafından dillendiriliyor.Bir düşünce adamı olarak size56 Eğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 38Bizden millî olmayan birdevlet talep edilmektedir.Millî olmayan devlettentabiatıyla “Türklük”çıkarılacaktır.Sesler o kadar yüksek,o kadar birbirinin aynıve kendinden emin kiinsan tereddüde düşüyor.Acaba gerçekten dünyadadevletler anayasalarındanmillet isimlerini çıkardılarda bizim haberimiz miolmadı?sormak isterim, Türkiye’ nin ihtiyaçduyduğu anayasa modeli nedir?1982 anayasası düzinelerle değişikliğeuğradı. Ama şimdi sözü edilendeğişiklik doğrudan doğruyadevletin temelleriyle, meşruiyetiyle,egemenliği ile ilgili. Değiştirilmekistenen 1982 Anayasası değil,1924 Anayasasıdır. Hatta değiştirilmekistenen, 1071’ de tesis edilenegemenliktir diyebilirsiniz.Ben size sorayım: Siz, hiç, “şu şumaddeler olmasa ne güzel Anayasamızolurdu” dediniz mi? Böylebir ihtiyaç duydunuz mu; duyuyormusunuz? Yakınlarınızdan böylebir teklif, bir talep, bir arzu dilegetiren oldu mu? Bakın birkaç ayönce genel seçime girip çıktık.Hiçbir parti, Anayasanın şu ve şumaddelerini değiştireceğiz diyebir propaganda çalışması yapmakihtiyacını hissetmedi. Veya böylebir beyanda bulunmaktan kaçındı.Genel olarak, kamuoyunu hazırlayıcınitelikte, “çok güzel bir anayasayapacağız” gibi laflar edildi. Demekki “toplumsal kesimler tarafındandillendirilen” bir değişiklik ihtiyacıyok. Ha, şurası doğru, BDP ve TE-SEV tarafından bu ihtiyaç dillendiriliyor.İmralı ve PKK tarafındandilendiriliyor. Ama her halde sizin“toplumsal kesimler”den kastınızbunlar değil… Bu “toplumsal kesimler”az önce bahsettiğimiz fikirbirliği içindeki düşünür, yazar veaydınlarla aynı olmasın sakın?Anayasanın değiştirilemez maddelerive “Türklük” vurgusu anlaşılan büyükbir rahatsızlığa sebep oluyor. Bu konudaneler söylemek istersiniz?Az önce belirttiğim gibi bizdenmillî olmayan bir devlet talep edilmektedir.Millî olmayan devlettentabiatıyla “Türklük” çıkarılacaktır.Bu öyle bir sunulmakta, “bazı düşünürve yazarlar” bu konuda da yukarıdabahsettiğim inanılmaz fikirbirliğini öyle yüksek sesle tekrarlamaktadırlarki… Sesler o kadaryüksek, o kadar birbirinin aynı vekendinden emin ki insan tereddüdedüşüyor. Acaba gerçekten dünyadadevletler anayasalarındanmillet isimlerini çıkardılar da bizimhaberimiz mi olmadı? Merak ettim,gidip Fransız, Alman, İspanyol, Yunananayasalarına baktım. YirmibirinciYüzyıl Türkiye Enstitüsü’nünDergisi’nde yazdım. Tekrarlayayım:Fransız Anayasası başlangıcı:“Fransız halkı vakarla ilan eder ki…”(Fransa halkı değil!) Metinde “Fransa”iki defa, “Fransız” 5 defa geçiyor.Alman Temel Kanunu başlangıcı:“Tanrı ve insanın huzurunda… AlmanHalkı, kurucu iktidarlarını kullanarak…”(Almanya halkı değil!)Temel kanunda 45 defa “Alman”, 17defa “Almanya” denmektedir. Almancadametinde kelime işlemciylebu ayrımı yapmak kolay. Alman:Deutsch. Almanya: Deutschland.Yunan Anayasası tamamen“Elenler” için kaleme alınmış. Meselâvatandaşların kanun önündeeşitliğini değil, Elenlerin kanunönünde eşitliğini öngörüyor!İspanya Anayasası’nda “İspanyol”20 defa geçiyor. İspanya 26 defa.Sonuçta önceki tespitimize dönüyoruz:Onlar millet, biz değiliz.Fransa Fransızların, Almanya Almanların,fakat Türkiye hepimizin!


HABERTürk Dayanışma KonseyiANAYASA’DA TEMEL İLKELERÇALIŞTAYI DüzenlediTürkiye Kamu-<strong>Sen</strong>’in de aralarındabulunduğu Türk DayanışmaKonseyi’nin düzenlediği Anayasa’daTemel İlkeler Çalıştayı’nınkomisyon raporlarının sunulduğutoplantı, 26.11.2011 tarihinde AnkaraDedeman Otel’de yapıldı.Toplantıya Türkiye Büyük MilletMeclisi Başkanı Cemil Çiçek, TürkiyeKamu-<strong>Sen</strong> ve Türk Eğitim-<strong>Sen</strong>Genel Başkanı İsmail Koncuk, TürkDünyası Kadınları Dostluk ve DayanışmaDerneği (TÜDKAD) GenelBaşkanı Dr. Şenol Bal, AnayasaUzlaşma Komisyonu üyesi ve MHPGenel Başkan Yardımcısı Faruk Bal,Anayasa Uzlaşma Komisyonu Üyesive CHP İzmir Milletvekili Rıza Türmen,MHP Genel Başkan YardımcısıHamit Ayanoğlu, MHP Grup BaşkanvekiliOktay Vural, MHP GenelBaşkan Yardımcısı Prof. Dr. MustafaErdem, MHP Erzurum MilletvekiliAnayasa Komisyonu Üyesi OktayÖztürk, MHP Kayseri MilletvekiliProf. Dr. Yusuf Halaçoğlu, MHP DenizliMilletvekili Emin Haluk Ayhan,MHP Tokat Milletvekili Reşat Doğru,MHP Ankara Milletvekili Prof.Dr. Özcan Yeniçeri, Eski MHP AdanaMilletvekili Yılmaz Tankut, Eski TürkiyeKamu-<strong>Sen</strong> Genel Başkanı BircanAkyıldız, Türkiye Kamu-<strong>Sen</strong>’ebağlı sendikaların genel başkanlarıve genel merkez yöneticileri,öğretim üyeleri, sanatçılar ve TürkDayanışma Konseyi üye kuruluşlarınıntemsilcileri katıldı. ToplantıdaTBMM Başkanı Cemil Çiçek, TürkiyeKamu-<strong>Sen</strong> Genel Başkanı İsmailKoncuk, TÜDKAD Genel BaşkanıDr. Şenol Bal, Anayasa Uzlaşma Komisyonuüyesi ve MHP Genel BaşkanYardımcısı Faruk Bal ve AnayasaUzlaşma Komisyonu üyesi veCHP İzmir Milletvekili Rıza Türmenbirer konuşma yaptı.Türkiye Kamu-<strong>Sen</strong> Genel Başkanıİsmail Koncuk, Anayasa’nın, genişbir katılımla hazırlanması gerektiğinedikkat çekerek şunları söyledi:“Üzerinde önemle durulması gerekenhusus, Anayasanın bir metnebağlı olmasından çok; toplumtarafından kabul görmüş olmasıgerekliliğidir. Devleti, toplumunortak kararıyla vücuda getirilen birEğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 3857


kural ve kurumlar bütünü olaraktanımlayacak olursak; devletin işleyişesaslarını ortaya koyan Anayasaların,vatandaşlar tarafından tamkabul görmesinin, devletin varlığıve devamı açısından ne denli anlamlıolduğu daha belirgin şekildeortaya çıkar. Son yıllarda ülkemizdedaha özgürlükçü, daha çağdaşbir Anayasaya konusunda toplumsalbir talep ortaya çıkmıştır. AncakAnayasa’da yapılacak değişikliklerintoplumun bir kesiminin değiltamamının onayı ile katılımcı biranlayış içinde gerçekleşmesi de birgerekliliktir. Aksi taktirde yapılacakdüzenlemelerin bir Anayasa metnindençok dayatma haline gelmetehlikesi bulunmaktadır.”58 Eğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 38“Bir anayasanın geniş bir katılımsonucu benimsenmesi ve kabulgörmesi, demokratik bir yapılışbiçiminin ortaya konulması gereklilikarz etmektedir. Anayasa,toplumun tüm kesimlerinin talepleriniyansıtmalı, ayrı ayrı tamamınınhaklarını korumalıdır” diyenKoncuk, sözlerini şöyle sürdürdü:“Türk Dayanışma Konseyi; Anayasanınbaşlangıcında yer alan değiştirilemezmaddelerine, Atatürk İlkeve İnkılâplarına ve Evrensel İnsanHaklarına bağlı bulunan sivil ToplumKuruluşlarınca oluşturulmuşolup, Türkiye ve Türk Dünyasını ilgilendirenher türlü milli ve insanikonularda Türk ve dünya kamuoyunubilgilendirmek, gerektiğindemilli, insani, demokratik, sivil tavırlarıortaya koymak amacını gütmektedir.Milyonlarca vatandaşımızıntemsilcisi konumundaki TürkDayanışma Konseyi olarak, Anayasadeğişikliği hakkında görüş bildirmeyiasli görevimiz olarak addediyoruz.Burada son şeklini alacakolan rapor, bizler için son dereceönem taşıyor ancak, anayasa değişikliğininşekilleneceği yer olanTBMM üyeleri açısından çok dahabüyük önem taşımak zorundadır.Hükümetin seçim öncesinde dilegetirdiği yeni Anayasa kapsamındagerçekleştirilen çalışmalarda,daha demokratik, insan haklarınıön plana çıkaran, özgürlükçü, çevreci,milli ve manevi değerlerimizigözeten ve toplumun tüm kesimlerincekabul gören bir Anayasahazırlanması için temel ölçütlerortaya konuldu. Ülkemizin seçkinüniversitelerinden, konularındauzman 30’un üzerinde akademisyen,memur, işçi, ev hanımı, emekligibi sosyal kesimlerin temsilcilerindenoluşan çalışma ekibi, kurulankomisyonlar aracılığıyla AnayasaÇalıştayı’na katkıda bulundu. Çalıştayçerçevesinde 3 ayrı komisyonoluşturuldu. Her komisyonda uzmanların,hukukun değişik dallarındanakademisyenlerin ve sosyalkesim temsilcilerinin yer almasınaözen gösterildi. Bu Çalıştay’daemeği geçen, komisyonlarımızdadeğerli görüşleriyle bizlere katkıdabulunan tüm katılımcılara ve öğretimgörevlilerine Türk DayanışmaKonseyi adına teşekkürü bir borçbiliyorum. Anayasa değişikliğinintoplum kesimlerinin talepleri ilebelirlenmesi için bu tür çalışmalarıson derece faydalı ve gerekli görüyoruz.Anayasa değişiklik sürecinde,her kesimin kendisine görefarklı talepleri olacaktır. Yetkilileredüşen görev, bu istekleri bir pota-


da eritmek ve herkesin kabul edebileceğibir metin ortaya koymaktır.Ancak hazırlanacak anayasadaözellikle bulunmasını zorunlu gördüğümüzkonular da mevcuttur.Bu hususlar raporlarda, kamuoyuile paylaşılacak. Ancak bir KonfederasyonGenel Başkanı olarak, hazırlanacakanayasa değişiklik metnindeemeklilere de sendika hakkıtanınması, kamu görevlilerine grevhakkı tanınması, toplu sözleşmeyikısıtlayıcı düzenlemelerin kaldırılması,devletin asli ve sürekli görevlerininyalnızca kadrolu kamugörevlileri eliyle gördürülmesininsağlanması, herkesin kendisi ve ailesineyetecek bir ücret alma hakkınakavuşturulması, örgütlenmeninönündeki engellerin kaldırılması,sosyal devlet ilkesine özel vurguyapılması, hukuk devleti niteliğiningüçlendirilmesi, özgürlüklerin çoğaltılmasıve yasakların azaltılmasıiçin gerekli düzenlemelerin yapılmasınınzorunlu olduğunu düşünüyorum.1982 anayasasının düzenlendiğitarihten bu tarafa ülkegerçeklerinde bazı değişimlerinolduğu, bu değişimlerin toplumsalgereksinimleri ortaya koyduğu birgerçektir. Kuşkusuz ki anayasalardeğişmez metinler değildir. Ancakbu toplumsal gereksinimlerinanayasal düzlemde ne ölçüde karşılanıpkarşılanamayacağı konusu,çözüm açısından belirleyici rol oynayacaktır.Umudumuz, başta iktidarpartisi olmak üzere tüm siyasipartilerin, toplumun tüm kesimlerindengelecek, bu tür çalışmalarıdikkate almaları ve burada ortayakonulacak ilkeler doğrultusundabir değişiklik yapılması için mesaiharcamalarıdır.”TÜDKAD Genel Başkanı Dr. ŞenolBal’da Cumhuriyetimizin temelfelsefesine uygun, üniter ve milliyapımızın muhafaza edileceği, evrenselinsan haklarının en iyi şekildeifade bulduğu, demokratik parlamenterrejimin olmazsa olmazıve insan haklarının korunmasınıntemel şartı olan kuvvetler ayrılığıprensibinin en sağlıklı formülasyonakavuşturulacağı Anayasa ilkelerinibelirlemenin görevleri olduğuinancıyla yola çıktıklarını kaydederek,şunları söyledi: “Anayasa tartışmalarıçerçevesinde, milli devletanlayışını ve kurumsal yapıyı yıpratmak,Anayasanın birleştiricilikisteyen, Türk toplumunu milletleşmesürecinden geriye döndürmeve sosyolojik anlamda onu bir kalabalık(yığın) gibi değerlendirmeanlayışı bazı çevrelerin temel hedefihaline gelmiştir. Türkiye Cumhuriyetininmillete dayalı devletmodeli yerine, milletler sistemi ikameedilmek istenmektedir. Ayrılıklaravurgu yapılma arzusu ön planaçıkartılmaya çalışılmaktadır. Vehatta her dini-etnik cemaate kendidiliyle eğitim verme ve kendineözgü hukuki sistem geliştirmeninyolu açılmak istenmektedir. Bir ülkedehâkim kültür ve milli kimlikreddedilerek farklılıkların, bütünüzenginleştireceğinden bahsedemeyiz.Tekrar ediyorum, farklılıklarıkutsallaştırarak, Türk vatandaşlığınıve devletin varlığını reddederek,etnik ırkçılığa varan sapmaları teşvikederek, silah bırakmamış terörörgütü ile müzakereye girişerek,insanları birbirine ötekileştirerek,demokratik bir anayasa yapılamaz.Türkiye Cumhuriyeti, tarihindegörülmemiş bir şekilde demokratikleşmeve özgürleşme adı altında,parçalanma süreci ile karşıkarşıyadır. Anayasada ve yasalardaülkenin ihtiyaçları ve yapılması gerekengerekli değiştirmeler değil;dıştan kumandalı bir dönüştürmeplanı uygulanmak istenmektedir.O halde, konuya bütüncü ve genişbir ufuktan bakmalıyız ve sorunuEğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 3859


sadece hukuk tekniği ve maddedeğişiklikleri olarak göremeyiz,görmemeliyiz.Anayasalar dönemlik ve mevsimlikdeğil; kalıcı belgelerdir. Bubakımdan, bugüne ve yarınlaraışık tutabilmelidir. Sadece mevcutsiyasi ortamın etkisinde kalarak bufikir akımlarının güdümüne girerekanayasa yapılamaz. Anayasa düzenlemelerindefert mi, devlet mikısır tercihleri aşılmalıdır. Devletsizve milletsiz fert de; fert siz devletve millet de birer ütopyadır.”TBMM Başkanı Cemil Çiçek iseyaptığı konuşmada, toplumunher kesiminin bu Çalıştay’a destekvermesini beklediklerini ve böyletoplantıların Türkiye’nin her tarafındayapılması gerektiğini belirtti.Çiçek, “Kurum ve kuruluşların dilegetireceği görüşler dikkat alınarak,milletimizin beklentilerine uygunbir anayasa yazılım sürecinegirilecek. Ortaya taslak bir metinçıkarılacak, bu kamuoyunun tartışmasınaaçılacak, oralardan gelengörüşler derlenip toparlandıktan60 Eğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 38sonra, hazırlanan taslak metinTBMM’nin önüne getirilecek” diyekonuştu. Çiçek, “Anayasa yapmamecburiyeti nereden kaynaklanıyor?Evvela toplumsal bir talepvar. Bütün çatı kuruluşlarının, siyasipartilerin, kongrelerine seçim beyannamelerineve genel kurul toplantılarınabaktığımızda hep yenibir anayasaya vurgusu yapılmışbunu istiyoruz denilmiştir. Bu talepvar. Dünya’da hiçbir anayasa yokki yürürlüğe girdiği ikinci gündenitibaren tartışılıyor olmasın” dedi.Çiçek, “1950’den bu güne, anayasa60 yılda 17 defa değişti. 111 maddesideğiştirildi. 30 yıl yürürlüktekaldığına göre, her 13 ila 14 aydabir anayasa değişikliği yapma zaruretiduymuşuz. Her 13 ayda birdeğişiklik yapılıyorsa, orada hukukistikrarı olmaz, çünkü anayasa entemel yasadır. Çıkarılan yasalar,ikincil mevzuat, hepsi anayasayauygun olmak mecburiyetindedir”diye konuştu. Çiçek, ufak tefek değişikliklerleanayasadaki bütünlüğünsağlanmasında ciddi zorluklarolduğunu belirtti. Çiçek, yeni biranlayışla günün şartlarına uygun,evrensel değerleri taşıyan, kurumlararası dengenin yerine oturtulanbir anayasanın yapılması için, budönem parlamentosunun büyükbir sorumluluğunun olduğunukaydetti. ‘Yeni bir anayasa’ tabirinintoplumda kabul gördüğünedikkat çeken Çiçek, yeni anayasayıyapacak akademik tecrübeninde olduğunu söyledi. Çiçek, “Anayasanıniçeriğinde neler olacakbunu siz söyleyeceksiniz. Tek tekya da birlikte söyleyeceksiniz. Türkiye’ninher tarafından bu işe bellibir zaman ayrılması, komisyonunçalışmalarına katkı verilmesi gerekiyorki, gerçekten ‘bizim diyebileceğimizbir anayasa’ söz konusuolsun” dedi. Çiçek konuşmasınaşunları kaydetti: “Peki bu anayasane getirecek? Yeni bir anayasa, sıfırsorunlu bir Türkiye sonucunudoğurmaz. Yapılacak bu çalışmayla,Türkiye’nin her türlü derdi sonaerecek ve Türkiye daha sorunsuzbir hale gelecek, anayasalara böylebir anlam yüklemek doğru olmaz.Yeni bir anayasa neyi çözecek neyi


kolaylaştıracaksa o kadarını yaparondan ötesi anayasadan kaynaklanmıyor.Görmemiz gereken hususbugün karşılaştığımız sorunlarmevcut anayasadan kaynaklanıyor.Millet iradesi üzerinden yeri gelmişyargısal ipotek konulmuş, yeri gelmişbaşka şeyler olmuş. Bu meclis,Cumhurbaşkanını seçememiştir.Neden? Anayasa mahkemesi, yasamaorganı yetkisini gasp etmiştir.Bunu kimse gözardı edemez.”MHP Genel Başkan YardımcısıFaruk Bal da 12 Haziran seçimlerindenönce başlayan tartışmalarınyeni anayasa yapma beklentisinioluşturduğunu, TBMM BaşkanıCemil Çiçek’in girişimleriyle konuyailişkin çalışmaların hızlanarakUzlaşma Komisyonu kurulduğunuanımsattı.Uzlaşma Komisyonunun ciddiçalışmalar yaptığını, anayasa yapmausulü konusunda önemli mesafeleraldığını anlatan Bal, öncelikle‘’bu anayasa kime yapılacak’’sorusunun cevaplandırılması gerektiğinibelirterek, yapılacak yenianayasanın Türkiye Cumhuriyetidevletine, Türk milletine ve TürkiyeCumhuriyeti vatandaşlarına yönelikyapılması gerektiğini söyledi.-’’Farklılıktan değil, müştereklerdenhareket etmek lazım’’-Faruk Bal, ‘’Dayatmalara karşı çıkmalıyız.Osmanlı Devletinin devletanlayışını bozan unsurlar tekrar buyapılacak anayasaya sokulmamalıdır.Farklılıktan değil, müştereklerdenhareket etmek lazım. Bütünetnisiteler Türk milletinin zenginliğidir,bunlardan birinin ayrılacağıendişesiyle yarayı kaşıyarak, kanatmanın,kanla beslenmenin anlamıyoktur’’ dedi.Türkiye’nin üniter ve milli bir devletolduğunu ve bedelinin KurtuluşSavaşında ödendiğini vurgulayanBal, ‘’Başka bedeller ödememekiçin bu devletin kadrini, kıymetiniiyi bilerek ona göre yaşamalıyız’’diye konuştu.Son 50 yılda Türkiye’nin 2 darbe,3 muhtıra gördüğünü anımsatanBal, ‘’61 Anayasası Türkiye’yebol gelmiş, Türkiye yönetilemezhale gelmiştir. 82 Anayasası daTürkiye’ye dar gelmiş, kurum vekuruluşlar yönetilemez olmuştur.Darbelerle yapılan, muhtıralarlagüçlendirilen anayasalar Türkiye’yeyakışmamaktadır’’ dedi.CHP İzmir Milletvekili Rıza Türmende anayasa yapılmasının uluslarıntarihlerinde dönüm noktalarıolduğuna işaret ederek, Türk halkınınyüzde 80’inin yeni anayasatalebinde bulunduklarını, siyasilerinde bu talebe karşılık vermekzorunda olduklarını kaydetti.1982 Anayasasının demokrasiyeuygun olmadığını ve bu yüzdenbirçok kez değiştirilerek, yamalıbohçaya döndüğünü vurgulayanTürmen, ‘’Türk toplumuna ve çağdaşdünyanın ihtiyaçlarına cevapveren yeni bir anayasa yapmakzorundayız. Yukarıdan aşağıya değil,aşağıdan yukarıya bir anayasayapma süreci başlamıştır. Bu Türkiyetarihinde bir ilktir’’ diye konuştu.Türmen, sadece anayasa yapmaklasorunların çözülmeyeceğinide belirterek, ilk önce yasalardadeğişiklikler yapılması gerektiğini,anayasaya giden yolun temizlenmesigerektiğini dile getirdi.Açılış konuşmalarının ardındanÇalıştay’da üç ayrı oturum yapıldıve oturum başkanları komisyonraporlarını sundu. ‘Anayasa’daYöntem ve Genel Esaslar’ konulubirinci oturumun başkanlığını Prof.Dr. Hasan Tunç, ‘Anayasa’da Hakve Hürriyetler’ konulu ikinci oturumunbaşkanlığını Prof. Dr. VahitDoğan, ‘Anayasa’da Devlet Teşkilatı’konulu üçüncü oturumun başkanlığınıise Prof. Dr. Ali Akyıldızyaptı.Eğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 3861


HABERANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ VEKAMU GÖREVLİLERİNE İLİŞKİNHÜKÜMLERDE YAPILMASINIİSTEDİĞİMİZ DEĞİŞİKLİKLERA. GENEL OLARAK ANAYASADEĞİŞİKLİĞİAnayasa, bir devletin temel kurumlarınınişleyişini belirleyen,vatandaşlarının hak ve özgürlüklerinigüvence altına alan, toplumuntüm kesimleri tarafından kabulgörmüş, yazılı ya da yazısız kurallarbütünüdür.Bu noktada üzerinde önemledurulması gereken husus, Anayasanınbir metne bağlı olmasındançok; toplum tarafından kabul görmüşolmasının zorunluluğudur.Devleti, toplumun ortak kararıylavücuda getirilen bir kural ve kurumlarbütünü olarak tanımlayacakolursak; devletin işleyiş esaslarınıortaya koyan Anayasalarınvatandaşlar tarafından tam kabulgörmesinin, devletin varlığı ve devamıaçısından ne denli anlamlı olduğudaha belirgin şekilde ortayaçıkacaktır.Ülkemizde daha özgürlükçü,daha çağdaş bir Anayasaya ihtiyaçolduğu açıktır. Ancak Anayasadayapılacak değişikliklerin toplumunbir kesiminin değil tamamınınonayı ile katılımcı bir anlayış içindegerçekleşmesi de bir gerekliliktir.Aksi taktirde yapılacak düzenlemelerinbir Anayasa metninden çok62 Eğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 38bürokratik, aristokratik ya da oligarşikbir uygulama haline gelmetehlikesi bulunmaktadır.Anayasalar her şeyden önce;devletin kuruluşlarını, örgütlenmelerini,iktidarın el değiştirmesini,bireylerin hak ve özgürlüklerinidüzenleyen kurallar bütünüdür.Anayasalar bu anlamda, bir ülkedekihukuk normlarının en üstüolarak nitelendirilmekte, milli andveya toplumsal mutabakat gibi ifadelerle;vücuda getirildiği ülkenintoplumsal ve siyasi gereksinimleriile bütünleşmektedir.Nasıl bir anayasa olması gerektiğikonusu, nasıl bir yönetim biçimive bu yönetim biçiminin hangisistemi öngördüğü hususuna dabağlıdır. Kuşkusuz ki günümüzdeen geçerli ve ideal yönetim biçimicumhuriyet olarak ifade edilmekte,bu rejim içerisinde parlamentersistem tüm ağırlığı ile haklı olarakyerini almaktadır. Hürriyetçi demokratikrejim olarak da adlandırılabilenparlamenter sistemlerinen önemli unsurları; siyasal sistem


içerisinde yer alan siyasi karar organlarınıngenel oya dayanan serbestseçimlerle oluşması, serbestbiçimde örgütlenen siyasi partilerarasında, eşit şartlarla yürütüleniktidar yarışması, tüm vatandaşlaratemel hak ve hürriyetlerin tanınmışve hukuki güvence altına alınmışolmasıdır.Öncelikli olarak, bir anayasanıngeniş bir katılım sonucu benimsenmesive kabul görmesi, demokratikbir yapılış biçiminin ortayakonulması gereklilik arz etmektedir.Bunun için, açık bir tartışmaortamında anayasa metninin olgunlaştırılmasıve hayata geçirilmesiamaç edinilmelidir. Anayasa,toplumun tüm kesimlerinin talepleriniyansıtmalı, ayrı ayrı tamamınınhaklarını korumalıdır. Anayasa,memurların, işçilerin, çiftçilerin,tarım kesiminde çalışanların, işsizlerin,sendikaların, sendikasızçalıştırılanların, emeklilerin, dulve yetimlerin, işverenlerin, kadınların,çocukların, engellilerin, öğrencilerin,küçük esnafın, yargının,basın çalışanlarının, gazilerin ve buülke için canını vermiş şehit ailelerininhassasiyetlerini yansıtmalıdır.Bu siyasi organlara düşen asli birgörev niteliğindedir. Zira anayasametinleri belli dönemlerin değil,uzun dönemler uygulanacak, toplumugeleceğe taşıyan, değiştirilmesibelli bir zorluğu gerektirenmetinlerdir.Toplumsal bir sözleşme niteliğindekianayasalar; milli egemenliğinnasıl kullanılacağını açıkça ortayakoymaktadır. Bu egemenlik kullanımıparlamenter sistem bakımındantek bir organın kullanımına verilmeyecekkadar önemlidir. Parlamenterrejimler; yasama yürütmeve yargı organları arasındaki erklerayrılığını içermekle birlikte bu kuvvetlerayrılığının işbirliği içerisinde,toplumsal ve siyasi tıkanmalarayol açmayacak şekilde gerçekleşmesiniamaç edinmektedir. Parlamenterrejimlerin belirtilen özelliğigereği, anayasal metinler yasama,yürütme ve yargı organları arasındakidengeyi, frenlemeyi ve uyumusağlayacak metinler halindedüzenlenmeli, sayısal üstünlüğesahip olan parti ve partilerin yürütmeorganı yoluyla diğer organlara,tüm sisteme egemen olabilmesitehlikesine engel olacak önlemlereyer vermelidir.Bu doğrultuda; anayasa metinleri;hukuk devleti ilkesine açıkçavurgu yapmalıdır. Hukuk devletiilkesi gereği yürütmenin hukukabağlılığı ve yürütme işlemlerininyargı denetimi altında bulunmasımutlak olarak sağlanmalıdır. Aynıparalellikte; yasama faaliyetininanayasaya uygunluğunun denetimi,anayasanın üstün hukuk normuözelliğini koruması açısındangereklik arz etmektedir. Bu amaçlaözellikle kendi menfaatleri ile ilgilikonularda meslek kuruluşları vesendikalara da Anayasa Mahkemesindeiptal davası açma hakkıtanınmalıdır.Yasama ve yürütme organlarınınyargı organ ve kurumlarındatemsilci bulundurmaması ve üyeseçiminde yetkili olmaması, AnayasaMahkemesi, Danıştay ve HSYKüyelerinin seçiminin yasama ve yürütmeorganından bağımsız seçilmesi,yargı organının görevini eniyi şekilde ifası bakımından dahayerinde olacaktır.Anayasaların toplumun bütününüifade ettiği düşünüldüğünde;Eğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 3863


64 Eğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 38sosyal devlet ilkesinin anayasalardayer almasının kaçınılmaz olduğuaçıktır. Sosyal barışın ve sosyal adaletinsağlanması amacıyla devletinekonomik hayata müdahalesininmeşru olduğu çeşitli anayasalardaçeşitli şekillerde ifade edilmiştir.Sosyal devlet piyasa ekonomisininve sanayileşmenin getirdiği gelişmelerlebirlikte sosyal sorunlarınarttığı gelir ve servet eşitsizliğininarttığı toplumlarda devletin sosyaltedbirler almasını içermektir. Busayede milli bütünleşmede sağlanmışolacaktır. Sosyal devlet ilkesiningerçekleşmesine yönelik hukukiyöntemler olarak ifade edilen;herkese insan haysiyetine yakışırasgari bir hayat düzeyi sağlamayayönelik tedbirlerin alınması, vergiadaletinin sağlanması, toplumunekonomik kaynaklarının, yeraltıve yerüstü zenginliklerimizinekonomik kalkınmayı sağlayacakbiçimde bilimsel ve akılcı olarak,milli çıkarlarımıza uygun olarakdeğerlendirilmesi, sosyal haklarınkorunması ve geliştirilmesi, sosyaladaleti sağlanması sosyal eşitsizliklerinazaltılması, toplum içindekiekonomik bakımdan güçsüz olanlarınkorunması” anayasal bir ilkeolarak benimsenmelidir.Anayasalar bakımından son dereceöneme haiz başka bir konuise; birey hak ve özgürlükleri vekolektif özgürlüklerdir. Temel haklarlailgili genel ve özel sınırlamalarkolektif hak ve özgürlüklere ilişkinkayıtlamalar, toplantı gösteri veyürüyüşlerine ilişkin sınırlamalar;durumun gerektirdiği düzeydeolmalı, ülkenin bölünmez bütünlüğüdışındaki kesin sınırlamalardışında, başkaca sınırlamalar getirilecekse;sınırlama yasa ile olmalıdır.Ancak; ülkemiz bakımındanözellikle sendika kurma hakkıkamu görevlilerine tanınmışken,bu hakkın nasıl kullanılacağınailişkin Anayasal güvenceler sistemininvar olmaması, yeni anayasaöneri metninde toplu görüşmeninkanunla düzenleneceğine ilişkinbir ifadenin yer alması, anayasal birkurum olan sendikaların, kamu çalışanlarıbakımından bir alt normlaifade edilmesi anlamına gelmektedirki, evrensel hukuk normlarıbakımından bunun izah edilebilirbir yanı bulunmamaktadır. Kamugörevlilerinin grev ve toplu sözleşmehakkı anayasada açıkça tanımlanmalıdır.Temel hak ve özgürlükler bağlamında;kadın erkek eşitliğini sosyaldevlet ilkesini geliştirici çağıngerektirdiği düzenlemeler yapılmalıdır.Anayasalar özü itibariylesiyasi faaliyetleri taşımakta ve faaliyetinkapsam ve koşullarını düzenlemektedirler.Dernek, sendika,kooperatif, vakıf, kamu kurumuniteliğindeki meslek kuruluşlarıgibi tüzel kişiliklere getirilen siyasisınırlamalar demokratik katılımıve siyasete katılım hakkını engelleyecektir.Daha geniş bir katılımınsağlandığı siyaset; demokrasininsağlanmasında ana bir rol oynayacaktır.Bu bağlamda sendikacılığın ILOstandartlarına kavuşması amacıyla;yapılacak anayasa değişikliğiiçerisinde mutlaka,1- Emeklilere De <strong>Sen</strong>dika KurmaHakkı Tanınmalı, <strong>Sen</strong>dikalarınHer Şartta Üyelerinin Ekonomik veSosyal Haklarını GeliştirebilmesiSağlanmalıdır,2- <strong>Sen</strong>dikaların ve Konfederas-


yonların Üyeleri Adına MahkemelereDava Açma Hakkı AnayasaMetninde Yer Almalıdır,3- Kamu Görevlilerine Grev HakkıTanınmalıdır,4- Kamu Görevlilerinin SiyaseteKatılma Hakkının Önündeki EngellerKaldırılmalıdır,5- Yalnızca Mali ve Sosyal HaklarDeğil, Kamu Görevlilerini İlgilendirenHer Konu Toplu SözleşmeninKapsamına Dâhil Edilmelidir,6- Devletin Asli Ve Sürekli GörevlerininYalnızca, Memurlar Ve KadroluKamu Görevlileri Eliyle Gördürülmesisağlanmalıdır.Bununla birlikte Anayasaların kişiselhak ve özgürlükleri mümkünolan en geniş şekilde düzenlemesiesas amaç olmalıdır. Anayasalardakişisel hak ve özgürlükler bağlamındadüşünce, ifade ve inanç hürriyetininbireylere zarar vermedenve vatandaşlar arasında ayrımcılıkyapılmadan uygulanmasını sağlayacakdüzenlemelere temel teşkiledecek hükümler bulunmalıdır.Özellikle 1982 Anayasasının ikincimaddesinde “Türkiye Cumhuriyeti;insan haklarına saygılı, Atatürkmilliyetçiliğine bağlı, başlangıçtabelirtilen temel ilkelere dayanan,demokratik, laik ve sosyal hukukdevletidir” şeklinde ifade edilenesaslar, anayasanın öteki maddelerive kanunlar hazırlanırken gözönünde bulundurulması zorunluolan ilkeleri kapsamaktadır. Dolayısıile yapılacak tüm düzenlemelerinbu esaslar çerçevesinde gerçekleştirilmesigereği ortaya konulmuştur.Bu esaslar, ülkemizde hak veözgürlüklerin kullanılma alanlarınıbelirlerken, devletin de vatandaşakarşı inanç, düşünce ya da tercihlerindendolayı ayrım yapmasınınönüne geçmeyi amaçlamaktadır.Anayasa değişikliği bağlamında,devletimizin temel niteliklerininkorunması ve herhangi bir inançgrubunun veya sınıfın ayrıcalıklıtutulmasının önüne geçilmesi içinbu ilkelerin aynen devamını zorunlukılmaktadır.Bu bakımdan Anayasanın değiştirilemeyenilk üç maddesi, sadecebir rejim tanımlaması değil, TürkiyeCumhuriyeti’nin varlık tanımlamasıdır.Bu varlık tanımlaması, TürkiyeCumhuriyeti’nin asıl kurucu iktidarıolan İstiklal Harbi ve bu harbi sürdürenTürkiye Büyük Millet Meclisitarafından yapılmıştır. 1961 ve1982 Anayasalarında anayasayıyapan tali kurucu iktidarlar, anayasalarıbaştan aşağıya değiştirirken,asıl kurucu iktidarının yaptığıdüzenlemeye sadık kalmışlardır.Esasen aksi bir girişim, İstiklal Harbi’ninsonuçlarına, İstiklal Harbisonucunda oluşan Türk devletininve Türk milletinin hukukuna tecavüzniteliği taşırdı. Bölücü örgütüdestekleyen yabancı istihbaratservisleri, Türkiye’nin bölünmesinedair haritaları yaymaktadır. Bu ağırortamda, Türk Ordusu her görevteslim töreninde, Türkiye Cumhuriyeti’ninmilli ve üniter devlet yapısınınvidasının gevşetilmesine izinverilmeyeceğinin altını çizmektedir.Türk milleti bilmektedir ki,ülkemizin birliğine ve milletimizinbütünlüğüne göz dikenler, kendisöyleyemediklerini de akademisyenunvanlı bazı kimselere söyletmektedirler.Bugün Anayasanın 66.maddesindeki Türklük tanımındanrahatsız olanlar, bu değişikliği sağladıklarındaemin olun ki devletinadından da rahatsızlık duyacaklarve Türkiye Cumhuriyeti’nin adınıdeğiştirmek isteyeceklerdir. Bu nedenleAnayasa gibi bir devlet içinhayati bir hususta değişiklik yapılırken,tarihi ve siyasi gerçekler,coğrafi konum ve devletin kuruluşsüreci göz ardı edilemez.“Anayasalar; bir devletin kuruluşfelsefesini, devlet yapısını tarihigerçekleri ile birlikte özetlemektedir.”dedik. Cumhuriyetimizin temelnitelikleri ve Atatürk İlkeleriniiçeren mevcut anayasamızın ilk üçmaddesi aynen muhafaza edilmeli,anayasal normlar toplumsal ve siyasigereksinimler dikkate alınarakortaya konulmalıdır.Sonuç olarak; anayasa değişiklikleritoplumsal ve siyasi bir gereksinimdenkaynaklanmalı, anayasadeğişikliği toplumun her kesimincetartışıldıktan sonra hayata geçirilmelidir.1982 Anayasası döneminkoşullarına göre hazırlanmışve sistematiği belirtilen şartlardagerçekleştirilmiş bir anayasadır.Anayasa daha çok bireye karşı devletikorumak saiki ile normlarını ortayakoymuştur. Bu yüzden birçokkonuyu ayrıntılı olarak düzenlemeihtiyacını kendinde görmüştür. Bukonu tartışmalı olsa da mevcutanayasa, anayasaların bir felsefesiolması gerektiğinden hareketlebaşlangıç kısmında anayasanınbütününü temsil eder şekilde kendiniifade etmiş, Türk devletinin varoluş amacı ilk dört maddeyi bütünleyecekşekilde vurgulanmıştır.1982 anayasasının düzenlendiğitarihten bu tarafa ülke gerçeklerindebazı değişimlerin olduğu,bu değişimlerin toplumsal gereksinimleriortaya koyduğu bir gerçektir.Kuşkusuz ki anayasalar değişmezmetinler değildir. Ancak butoplumsal gereksinimlerin anayasaldüzlemde ne ölçüde karşılanıpkarşılanamayacağı konusu, çözümaçısından belirleyici rol oynayacaktır.B. ANAYASADA KAMU GÖREV-LİLERİ İLE İLGİLİ HÜKÜMLERDEYAPILMASI GEREKEN DEĞİŞİK-LİKLEREmeklilere De <strong>Sen</strong>dika KurmaHakkı Tanınmalı, <strong>Sen</strong>dikalarınHer Şartta Üyelerinin Ekonomikve Sosyal Haklarını GeliştirebilmesiSağlanmalıdırEğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 3865


lanması, demokrasi adına kabuledilemez bir durumdur. Kaldı ki,bu kesim toplumun büyük bir çoğunluğunuoluşturuyorsa, paylaşımsorununun çözülmesi daha dazora girmektedir.Anayasamızın 51. maddesi, yalnızcaçalışan ve işverenlere sendikakurma hakkı tanımış ve emeklilerikapsam dışında bırakmıştır.Bununla birlikte sendikaların üyelerininekonomik ve sosyal hakve menfaatlerini yalnızca çalışmailişkileri çerçevesinde korumasınıöngörmektedir. Bu da sendikalarınetkinliğini zayıflatırken, sendikalarınçalışma ilişkileri dışında üyelerininhak ve menfaatlerini korumahakkını elinden almaktadır.Birleşmiş Milletler Evrensel Beyannamesinin23/4. maddesinde;“Herkesin çıkarını korumak içinsendika kurma veya sendikaya üyeolma hakkı vardır.” İbaresi yer almış,19.03.1954tarihli İnsan Haklarınıve Ana hürriyetlerini KorumayaDair Sözleşmenin 11/1 maddesindeise; “Herkes asayişi ihlal etmeyentoplantılara katılmak, sendikatesis etmek, sendikalara girmekhakkına sahiptir.”Hükmüne yer verilmiştir.Belirtilen uluslar arası sözleşmelerinortak paydası, sendikalözgürlüklerin kullanılması örgütlülüğünsağlanması noktasında hiçbirayrıma yer vermemesidir.Bu nedenle Anayasamızın 51.maddesi hükmünde yer alan ifadenin“Çalışanlar, emekliler ve işverenler,üyelerinin ekonomik ve sosyalhak ve menfaatlerini korumakve geliştirmek için önceden izin almaksızınsendikalar ve üst kuruluşlarkurma, bunlara serbestçe üyeolma ve üyelikten serbestçe çekilmehaklarına sahiptir.” şeklinde değiştirilerek,emeklilerin de sendikakurma hakkına sahip olması vesendikaların her alanda üyelerininekonomik ve sosyal haklarını geliştirmekiçin faaliyet yürütmelerisağlanmalıdır.<strong>Sen</strong>dikaların ve KonfederasyonlarınÜyeleri Adına MahkemelereDava Açma Hakkı AnayasaMetninde Yer AlmalıdırAnayasanın 53. maddesine sendikalarınve konfederasyonların üyelerinhak ve menfaatlerini ilgilendirenbireysel işlemler ile genel düzenleyiciişlemlere karşı üyeleri adına yargıyabaşvurabilmelerini sağlayacak hükmün,açıklayıcı bir biçimde düzenlenerekyeniden anayasa metnineeklenmesi gerekmektedir.12 Eylül 2010 tarihinde gerçekleştirilenreferandum sonucunagöre gerçekleştirilen Anayasa değişikliğinde,53. maddeden “sendikalarınve konfederasyonlarınüyeleri adına yargıya başvurabilmelerini”sağlayan hükmün çıkarılmışolması, örgütlenme özgürlüğügetirdiği iddia edilen değişikliğin,aslında var olan hakları da geri götürdüğününbir göstergesidir.<strong>Sen</strong>dikaların ve konfederasyonlarınüyelerinin hak ve menfaatlerinikoruması noktasında kullanabilecekleriyasal yollardan en önemlisikuşkusuz yargıya başvurmaktır.Bu noktada üyeleri adına yargıyoluna başvurma hakkının kaldırılması,vatandaşların en temeldemokratik hakkının kısıtlanmasıanlamı taşımakta, evrensel hukukilkelerine de aykırılık teşkil etmektedir.Bu aksaklığın giderilmesi içinAnayasanın 53. maddesine sendikalarınve konfederasyonlarınüyelerin hak ve menfaatlerini ilgilendirenbireysel işlemler ile geneldüzenleyici işlemlere karşı üyeleriadına yargıya başvurabilmelerinisağlayacak hükmün, açıklayıcı birbiçimde düzenlenerek yenidenanayasa metnine eklenmesi gerekmektedir.Kamu Görevlilerine Grev HakkıTanınmalıdırAnayasanın 54. maddesinde yeralan “Toplu iş sözleşmesinin yapılmasısırasında, uyuşmazlık çıkmasıhalinde işçiler grev hakkına sahiptirler.”hükmündeki “işçiler” ifadesindensonra “memurlar ve diğer kamugörevlileri” ibaresi eklenmelidir.Türkiye, çalışma hayatının düzenlenmesive sendikal özgürlüklerinistenilen seviyeye getirilmesiamacıyla ILO tarafından benimsenen87 No.lu <strong>Sen</strong>dika Özgürlüğüve <strong>Sen</strong>dikalaşma Hakkının Korunması,98 No.lu Örgütlenme veToplu Pazarlık Hakkı ve 151 No.luKamu Hizmetlerinde Çalışma İlişkilerinidüzenleyen sözleşmelerikabul ederek, bu sözleşmelerinşartlarına uymayı taahhüt etmiştir.Ülkemizde kurulmuş olan memursendikaları uluslar arası sözleşmelerinkabul edilmesiyle elde edilenbu hakkı kullanarak örgütlenmişlerdir.Ülkemiz kamu çalışanlarının dagelişmiş ülkelerde olduğu gibi yönetimekatılma, adil bir ücret alma,sendikalaşma ve grev yapabilmegibi sosyal ve demokratik argümanlarladonatılması artık bir zorunlulukhalini almıştır. Bu zorunlulukhem Türkiye’nin onayladığısözleşme ve kabul ettiği anlaşmalarınhem de demokrasinin bir gereğiolarak karşımıza çıkmaktadır.18 Haziran 2003 tarih ve 25142sayılı Resmi Gazetede yayınlanan4867 sayılı kanunla BM Ekonomik,Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkinUluslar arası Sözleşme onaylanmıştır.Bu sözleşme, 21 Temmuz2003 tarih ve 25170 sayılı ResmiGazetede yayınlanan Bakanlar Kurulunun2003k/5851 sayılı kararıile yürürlüğe girmiştir. Sözleşmenin8. maddesi sendikal haklarıdüzenlemiş olup, 8. maddenin (d)Eğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 3867


endi özel olarak grev hakkını düzenlemiştir.Buna göre; kullanılmaşartları her bir ülkenin yasaları iledüzenlenmiş olan bir grev hakkınıntanınacağı ifade edilmiştir.Maddenin 2. bölümünde bu maddeninsilahlı kuvvetler veya polismensuplarının veya devlet ifadesindegörevli olanların bu haklarıkullanmalarına hukuken öngörülensınırlamalar koymalarını engellemeyeceğibelirtilmiş olup, maddenin3. bölümünde bu maddeninhiçbir hükmünün ILO’nun 98 sayılısözleşmesine taraf olan devletlereo sözleşmede yer alan güvencelereaykırı düşebilecek bir tarzda biryasa çıkarma ve uygulama imkânıverecek şekilde tasarruflarda bulunmayetkisi vermeyeceği ifadeedilmiştir.BM Ekonomik Sosyal ve KültürelHakları Sözleşmesinin 8. maddesiile ILO’nun 98 sayılı sözleşmesi birliktedeğerlendirildiğinde, SilahlıKuvvetler ve polisler dışında kalanve doğrudan devlet erki kullanmayankamu görevlilerinin grevhakkının düzenlenmesi gerektiğianlaşılmaktadır.11 Aralık 1992 tarih ve 21432mükerrer sayılı Resmi Gazetedeyayınlanan 3847 sayılı kanunlaILO’nun sendika özgürlüğüne veörgütlenme hakkının korunmasınailişkin 87 sayılı sözleşmesi onaylanmıştır.Bu sözleşme 25.02.1993tarih ve 21507 sayılı Resmi Gazetedeyayınlanan Bakanlar Kurulunun1993/3967 sayılı kararname ekindeyayınlanmıştır. Bu sözleşmenin 3.maddesinde yer alan sendikalaraetkinliklerini düzenleme ve eylemprogramlarını oluşturma hakkı, 8.maddenin 2. fıkrasında yer alanulusal mevzuatın sözleşmede öngörülengüvencelere zarar vermemesiniya da zarar verecek biçimdeuygulanmamasını, 10. maddedeçalışanların ve işverenlerin çıkarlarınısavunmayı ve geliştirmeyi68 Eğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 38amaçlayan örgütleri düzenleyerek,grev hakkının dayanağını oluşturmuştur.ILO uzmanlar komitesi de87 sayılı sözleşmeyi grev hakkınındayanaklarından biri olarak göstermiştir.ILO’nun sendikal hak ve özgürlüklerinuygulanmaması ile ilgilişikâyetlerini inceleyen StandartlarınUygulanması Konusunda UzmanlarKomitesi ve ÖrgütlenmeÖzgürlüğü Komitesi vardır. Bu komitelertarafsız uzmanlardan oluşmuşturve ülkelerin şikâyetleriniinceleyip, karara bağlamaktadır.Komitelerin verdiği kararlar ILO içinbağlayıcı kararlardır. ILO’nun StandartlarınUygulanması KonusundaUzmanlar Komitesi ve ÖrgütlenmeÖzgürlüğü Komitesi tüm ücretliçalışanlar için grev hakkını genelbir ilke olarak ortaya koyarken, buhakkın yalnızca “temel hizmetlerveya faaliyetlerde” kısıtlanabileceğinibelirtmektedir. ILO komitelerinegöre “temel hizmetler” olarakkastedilen, “yalnızca aksaması durumundanüfusun tümünün veyabir bölümünün hayatını, kişisel güvenliğiniveya sağlığını tehlikeyesokacak hizmet ve faaliyetlerdir.”Bir başka kararda da; “sendikalarözellikle bir hükümetin ekonomikve toplumsal politikalarını eleştirmekamacıyla protesto grevlerinebaşvurabilmelidirler. Ayrıca dayanışmagrevlerinin genel olarakyasaklanması istismara yol açabilirve grev hakkının kullanılmasınailişkin yöntemler söz konusu olduğunda,kurallara tamı tamına uyarakişin yavaşlatılması, işyerlerininişgal edilmesi ve işbaşında oturmagrevleri yapılması konularında kısıtlamagetirilmesi, ancak bu eylemlerinbarışçıl olmaktan çıkmasıdurumlarda haklılık kazanır.” denilmiştir.ILO Uzmanlar Komitesi 1994 yılındayayınlanan raporunda şöyledemektedir. “Komite kamu hizmetlerindegrev hakkının yasaklanmasınınyalnızca devlet adınayetki kullanan memurlarla sınırlıtutulması gerektiği görüşündedir.ILO Örgütlenme Özgürlüğü Komitesi,Türkiye hakkında yapılanbir şikayet başvurusu üzerine bukonuda şu değerlendirmeyi yapmıştır:“Uzmanlar Komitesinin debelirttiği gibi, grev hakkı, çalışanlarınve örgütlerinin kendi ekonomikve toplumsal çıkarlarını korumakve geliştirmek için sahip olduklarıtemel araçlardan biridir. Bu çıkarlaryalnızca daha iyi çalışma koşullarınınelde edilmesi ve mesleki niteliktekitoplu istemlerin peşindenkoşulması değil, fakat aynı zamandaekonomik ve toplumsal sorunlarınave çalışma hayatının çalışanlarıdoğrudan ilgilendiren her türlüsorunlarına çözümler aranması ileilgilidir. Komite sendikaların, hükümetinekonomik ve toplumsalpolitikalarını eleştirmeyi amaçlayanprotesto eylemlerine başvurabilmeolanağına sahip olmalarıgerektiğini düşünmektedir.”Kaldı ki; Danıştay 12. Dairesi, 9Şubat 2009 tarih, 2004/4643 Esas,2005/313 No.lu; Avrupa İnsan HaklarıMahkemesi, 21 Nisan 2009 tarihlikararları ile memurların grevyapmaları nedeniyle herhangi birhukuki işleme tabi tutulamayacağınıkarara bağlamıştır.12 Eylül 2010 tarihinde halk oylamasınasunularak gerçekleştirilenAnayasa değişikliğinde, grevhakkının kullanımı ile ilgili bazı düzenlemelerolmasına rağmen, Anayasanın54. maddesindeki “toplu işsözleşmesinin yapılması sırasında,uyuşmazlık çıkması halinde işçilergrev hakkına sahiptir” hükmününkorunması, grevin yalnızca işçileriçin bir hak olduğunu, memurlarınkesinlikle grev yapamayacağını;ayrıca işçilerin de yalnızca toplu işsözleşmesi esnasında uyuşmazlıkçıkması durumunda grev hakkını


kullanabileceğini; hak grevi, dayanışmagrevi gibi hakların kullanılmasınınimkânsız olduğunu ortayakoymaktadır.Asıl üzerinde durulması gerekenkonu; grevsiz toplu sözleşmehakkının uluslar arası sözleşmelereve yerel ve uluslar arası yargı organlarınınverdiği kararlara aykırıolmasıdır. Ortada birçok yargı kararıvarken, 25 Kasım 2009’da ülkemizdemilyonlarca kamu görevlisibir günlük iş bırakma eylemi yapmışve hukuken hiçbir yaptırımatabi tutulamamışken, yargının bukararlarını yok sayan bir Anayasadeğişikliği, başka bir kargaşayı çağırmaktadır.Dolayısı ile hem yargı kararlarıylahem evrensel sözleşmeler yoluylahem de fiili uygulamayla sabit birhak haline gelmiş olan grev hakkının,kanunlarla yasaklanması kabuledilemez. Hukuk devletinin enbüyük özelliği, kural haline gelmişyargı kararlarının yasa haline getirilmesidir.Yargı kararları ve uluslar arasısözleşmeler aracılığıyla kesinleşmişbir hak haline gelen grev hakkınınAnayasa değişikliğine konuedilmeyişi, mutlaka açıklanmasıve en kısa zamanda düzeltilmesigereken bir konudur. Bu noktadaAnayasanın 54. maddesinde yeralan “Toplu iş sözleşmesinin yapılmasısırasında, uyuşmazlık çıkmasıhalinde işçiler grev hakkına sahiptirler.”hükmündeki “işçiler” ifadesindensonra “memurlar ve diğerkamu görevlileri” ibaresi eklenmelidir.Kamu Görevlilerinin SiyaseteKatılma Hakkının Önündeki EngellerKaldırılmalıdırAnayasanın siyasi partilere üyeolamayacakların belirlendiği 68.madde metninden “…kamu kurumve kuruluşlarının memur statüsündekigörevlileri, yaptıkları hizmetbakımından işçi niteliği taşımayandiğer kamu görevlileri” ibaresi çıkarılmalıdır.Demokratik bir toplumun en temelözelliklerinden biri de vatandaşlarınasiyasete katılma, seçmeve seçilme özgürlüğü tanımasıdır.Ülkemizin en eğitimli kesimindenbiri de hiç kuşkusuz ki kamu görevlileridir.Mesleğe alınma şartları, yapılansınavların zorluk derecesi veyürüttükleri hizmetler göz önünealındığında, ülkemizin en hassasgörevlerini yürüten kesimlerindenolan kamu görevlilerinin siyaseteyapacakları katkı da son dereceönemlidir. TBMM tarafından onaylanarakyürürlüğe konulan ILO’nun151 Sayılı Kamu Hizmetlerinde<strong>Sen</strong>dika Hakkının Korunması veistihdam Koşullarının SaptanmasıYöntemlerine ilişkin Sözleşmenin9. maddesi; “Kamu görevlileri, diğerçalışanlar gibi yalnızca görevlerininniteliğinden ve statülerindenkaynaklanan yükümlülüklerinebağlı olarak örgütlenme özgürlüğününnormal olarak uygulanmasıiçin gerekli kişisel ve siyasi haklardanyararlanacaklardır.” ifadesiyle;kişisel ve siyasal haklar arasındakibağlantıyı düzenlenmiş, kamu çalışanlarınasiyaset hakkını tanımıştır.Ancak Anayasanın 68. maddesinde“…kamu kurum ve kuruluşlarınınmemur statüsündeki görevlileri,yaptıkları hizmet bakımındanişçi niteliği taşımayan diğerkamu görevlileri… siyasi partilereüye olamazlar.” denilerek, kamugörevlilerinin siyasete katılmalarıengellenmiştir. Ülke içinde birgrubun siyaseten yasaklanması,en ilkel demokrasi anlayışıyla dahibağdaşmayan bir tutum olmaklabirlikte, vatandaşlık haklarının kısıtlanmasıanlamı da taşımaktadır.Bu nedenle Anayasanın 68. maddemetninden ilgili ifadeler çıkarılarak,kamu görevlilerinin siyasipartilere üye olabilmeleri ve siyasetekatılmaları sağlanmalıdır.Kamu Görevlilerini İlgilendirenHer Konu Toplu SözleşmeninKapsamı Dâhilinde OlmalıdırAnayasanın 128. madde metni“Memurların ve diğer kamu görevlilerininnitelikleri, atanmaları, görevve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri,aylık ve ödenekleri ve diğer özlükişleri kanunla düzenlenir. Ancak, bukonulara ilişkin toplu sözleşme hükümlerisaklıdır.” şeklinde düzenlenmelidir.Anayasanın 53. maddesinde yapılandeğişiklikle kamu görevlilerinetoplu görüşme yerine toplusözleşme hakkı getirildiği belirtilmektedir.Oysa iktidar bu hakkıkısıtlayan bir düzenleme yapmakistemiş ve toplu sözleşme ile ilgiliolarak ayrıntılı ve sınırlayıcı bir çerçeveçizmiştir. Mevcut durumdaEğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 3869


toplu görüşme; kamu görevlileriiçin uygulanacak katsayı ve göstergeler,aylık ve ücretler, her türlüzam ve tazminatlar, fazla çalışmaücretleri, harcırah, ikramiye, lojmantazminatı, doğum, ölüm veaile yardımı ödenekleri, tedavi yardımıve cenaze giderleri, yiyecekve giyecek yardımları ile bu mahiyetteetkinlik ve verimlilik artırıcıdiğer yardımları kapsar.Ancak 1982 Anayasası’nın 128.maddesinde yapılan değişikliklekamu görevlileri için yalnızca malive sosyal haklara ilişkin hususlarıntoplu sözleşmenin konusuolabileceği, bunun dışında kamuçalışanlarının tüm hak, görev veyetkilerinin yasa ile belirleneceğiöngörülmüştür.Dolayısı ile toplu sözleşmelerdekamu sendikalarına, memurlarınçalışma şartları, terfileri, sicil, disiplinuygulamaları, işe alınışları, iştençıkarılmaları gibi hayati konulardapazarlık yapma hakkı tanınmamakta,toplu sözleşmenin kapsamıyalnızca mali ve sosyal haklarlasınırlı tutulmaktadır. Görüldüğügibi bu uygulama şu andaki toplugörüşmenin kapsamını dahi daraltmaktadır.Bu durumun önünegeçilmesi için mevcut 128. maddemetni “Memurların ve diğer kamugörevlilerinin nitelikleri, atanmaları,görev ve yetkileri, hakları veyükümlülükleri, aylık ve ödeneklerive diğer özlük işleri kanunladüzenlenir. Ancak, bu konularailişkin toplu sözleşme hükümlerisaklıdır.” şeklinde düzenlenmeli vetoplu sözleşmenin kapsamı, kamugörevlilerini ilgilendiren her türlükonuyu içine alacak şekilde genişletilmelidir.Devletin Asli Ve Sürekli GörevleriYalnızca, Memurlar VeKadrolu Kamu Görevlileri EliyleGördürülmelidirAnayasanın 128. madde hükmü“Devletin, kamu iktisadî teşebbüsleri70 Eğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 38ve diğer kamu tüzelkişilerinin genelidare esaslarına göre yürütmekle yükümlüoldukları kamu hizmetleriningerektirdiği aslî ve sürekli görevler,memurlar ve kadrolu diğer kamugörevlileri eliyle görülür.” şeklindedeğiştirilmelidir.Anayasanın 128. maddesi, “Devletin,kamu iktisadî teşebbüsleri vediğer kamu tüzelkişilerinin genelidare esaslarına göre yürütmekleyükümlü oldukları kamu hizmetleriningerektirdiği aslî ve sürekligörevler, memurlar ve diğer kamugörevlileri eliyle görülür.” hükmüneamirdir.Ancak son yıllarda yaygın sözleşmelipersonel çalıştırılması ve taşeronlaşmanedeniyle devletin aslive sürekli görevleri taşeron işçilerieliyle gördürülmeye başlanmıştır.Hükümetin son yaptığı açıklamayagöre kamuda üst düzey yöneticilerinde sözleşmeli hale getirileceğibelirtilmektedir.Bu açıdan bakıldığında uygulama,performansa dayalı ödeme,profesyonelliğe verilen öneminartması, kamu hizmetlerinde müşterisatıcı anlayışının yerleşmesi,rekabet ve diğer pazar ekonomisiunsurlarının getirilmesi, iş güvencesininyok edilmesi, sendikasızlaştırmave kamu çalışanlarınınsayısının azaltılması gibi sonuçlargetirmektedir.Özellikle esnek çalışma olaraknitelendirilen çalışma şekillerinin,iş güvencesini yok etmesi, sosyaldevlet ilkesine aykırı olması, örgütlüçalışma imkânını ortadankaldırması ve devletin devamlılığıilkesine aykırı olması, kamu yönetimi,sendikalar ve çalışanlar adınakabul edilemez niteliktedir.Küresel etkiler altında yürütülenbu uygulamanın çeşitli sorunlarıvardır:1. Ulusal Çıkar Sorunu: Personelçalıştırma üzerindeki küreseletkiler, egemenlik hakkının korunmasıbakımından sınırlandırılmasızorunlu hale gelmiş bir hacim veetki gücüne ulaşmıştır. Bu kurumlarındevletin yeniden örgütlenmesüreci üzerindeki kabul edilemezetkileri sınırlandırılmalı ve ortadankaldırılmalıdır.2. Toplumsal Çıkar Sorunu:Azgelişmişlik koşulları, yaygın eşitsizlikve adaletsizlik, özel sektörünküresel sermaye karşısındaki zayıflığıaçık ve katı gerçeklerdir. Bukoşullarda kamu hizmetleri alanıüzerinde değişikliğin, dünyanıngenel gidişatına uyma dürtüsüyledeğil, ülkemizin durumu ve gereksinmeleriodak alınarak yapınınçok yönlü irdelenmesiyle yapılmasıgerekir.3. Kamu Yararı Sorunu: Devlethizmetleri, uzmanlık ve süreklilikgerektirir. İçte ve dışta, şu ya da bukesimin çıkarları üzerinde etkileryaratan bu hizmetler, anayasal veyasal güvencelerden yoksun, esnek,şahsa, performansa ve takdirebağlanmış, kendi içinde rekabetçipersonel sistemiyle yürütülemez.4. Emek Hakları Sorunu: Kamuistihdamı, çalışanlar açısından göreceileri haklar sağlar. Bu rejimiözel veya sözleşmeli istihdamadönüştürmek, kazanılmış haklarınkaybına ve toplumsal çatışmalarınderinleşmesine yol açacaktır.Bu nedenle asli ve sürekli kamuhizmetlerinin memurlar eliylegördürülmesi için anayasanın128. madde hükmünün “Devletin,kamu iktisadî teşebbüsleri vediğer kamu tüzelkişilerinin genelidare esaslarına göre yürütmekleyükümlü oldukları kamu hizmetleriningerektirdiği aslî ve sürekligörevler, memurlar ve kadrolu diğerkamu görevlileri eliyle görülür.”şeklinde değiştirilmesi uygun olacaktır.


Eğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 3871


72 Eğitimin Sesi Ocak 2012 Sayı 38

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!