10.07.2015 Views

PDF olarak indir - YDİ Çağrı

PDF olarak indir - YDİ Çağrı

PDF olarak indir - YDİ Çağrı

SHOW MORE
SHOW LESS
  • No tags were found...

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Karkerên jin û mêr!Ji xeynî zencîrên we tiştekîwe yê wendakirinê tune!Hûn dikanin cîhanekênu wergirin!Kadın ve erkek işçiler!Zincirlerinizden başkakaybedecek birşeyiniz yok!Kazanacağınızyeni bir dünya var!Ekim 2007/09 • FİYATI 2,00 YTL (KDV DAHİL) • ISSN 1302-692X115AYLIKSİYASİGAZETE• SAYI HEJMAR


gündemminde, ulusal cumhuriyetlerin askeriözsavunmasının çıkarları önplanaçıktığında, iktisadi inşanın sorunlarıise henüz gündemde durmazken, işbirliğiaskeri bir ittifak biçimini aldı.Nihayet savaş sonrası dönemde, savaşınyıkıma uğrattığı üretici güçlerinyeniden inşası sorunları önplana çıktığında,askeri ittifak iktisadi bir ittifaklatümlendi. Ulusal cumhuriyetlerinSovyet Sosyalist CumhuriyetleriBirliği halinde birleşmeleri, işbirliğibiçimlerinin gelişmesinde, bu kezhalkların yekpare bir çok-ulusluSovyet devleti içinde askeri, iktisadive siyasi birleşmesi karakterine bürünenson evresini oluşturur.Böylece proletarya, ulusal sorunundoğru çözümünün anahtarını Sovyetdüzeninde buldu, onda, ulusal hakeşitliği ve gönüllülük temeli üzerindeistikrarlı bir çok-uluslu devletin örgütlenmesinegiden yolu buldu.”(Stalin, Marksizm, Ulusal Sorun veSömürge Sorunu, sayfa 173, İnterYayınları)Kuşkusuz bu dönemde fiili alandakieşitsizliğin ortan kaldırılması, siyasialandaki eşitsizliğin ortadan kaldırılmasıkadar kolay olmadı. Sovyetdevleti ekonomik alandaki eşitsizliğiortadan kaldırmak için var gücüyleçalıştı. Bu alanlardaki fiili eşitsizliğinortadan kaldırılması, uzun zamanisteyen ve sosyalizmin inşasınaparalel <strong>olarak</strong> gerçekleşebilecek olanbir işti. Buna rağmen revizyonistGorbaçov’un da teslim ettiği gibi,“Bir zamanların kenar bölgelerininhızlandırılmış geliştirilmesi hedeflisiyaseti sonucu Sovyet iktidarı dönemindebütün birlik cumhuriyetlerindegüçlü ve çeşitli dalları kapsayanbir sanayi yaratılmış ve sosyoekonomikgelişme dengelenmiştir.1926’da eski sanayi bölgelerinde kişibaşına sanayi üretimi, ulusal kenarbölgelerdekinin 38 katı iken, 1941’de4,1 katına düşürülmüştür. Şimdiise hemen hemen 2,3 katıdır.” (19Eylül 1989 tarihli “Partinin ŞimdikiMilliyetler Politikası Üzerine” yaptığıkonuşmadan. Aktaran, Ulusal SorunÜzerine Eğitim Notları, Yeni Dünyaİçin Yayınları, sayfa 138)Ekim devrimi ulusal sorun konusundabunları yaparken, Osmanlıdevletinin yıkıntıları üzerine kurulanve “cumhuriyet” adı verilen 84yıllık Türk devletinin çeşitli millet vemilliyetlere karşı tavrı; inkar, imha,baskı ve zulüm olmuştur. “TürkiyeCumhuriyeti, ülkesi ve milletiyle bölünmezbir bütündür.” ilkesi Türkdevletinin başından itibaren inkar veimha politikasının vazgeçilmez anayasalgerekçesi olmuştur.Yeni anayasa taslağında bu maddeaynen korunmaktadır. Eski vatandaşlıkkavramı olan, “Türk Devletinevatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesTürktür.” yerine, yeni anayasa taslağında;“1982 Anayasasının 66’ncımaddesinde yer verilen “vatandaşlık”tanımı, bazı kesimleri dışarıda bıraktığıve yeterince kapsayıcı olmadığıve bazı kesimlerce eleştirildiği gerekçesiyleeleştirilmiştir.Yeni anayasa taslağı bu haliyle kabuledilse bile özünde eskiden birfarkı yoktur. “Türk” kelimesi yerine,totolojik olma pahasına “Devlete vatandaşlıkbağı ile bağlı olan herkesTürkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır”anlayışı inkarcı politikanın anayasalgerekçelendirmesinden başka birşey olmayacaktır. İşte 84 yıllık TCile Ekim devriminin ulusal sorunayaklaşımı…Ekim Devrimi ve emekçikadınlar1917 Ekim Devrimi dünya tarihindeilk defa ve bir çırpıda kadınları aşağılayanve onları ikinci sınıf insangören tüm gerici yasaları tarihin çöplüğüneattı. Lenin, Ekim Devrimi’ninikinci yıldönümünde yazdığı birmakalesinde haklı <strong>olarak</strong> Sovyet iktidarınınkadınların kurtuluşu içinburjuva cumhuriyetlerinin topunun130 yılda yaptıklarından daha çokşey yaptıklarını vurguluyordu. Vebunlar boş sözler değildi. Yeniyi yaratmakiçin önce zemini temizlemekgerekti. Çarlık döneminin tüm gericiyasalarını bir hamlede kaldıran vekadın ve erkeklerin yasalar önündetam eşitliğini tanıyan Sovyet iktidarı,bu konudaki kararlılığını ortaya koyuyordu.Ve en önemlisi devrime önderlikeden proletarya partisi atılanbu büyük adımın sadece bir başlangıçolduğunun bilincindeydi. Yasalarönünde eşitlik henüz gerçek yaşamdaeşitlik değildi. Kadınların ekonomik,siyasal ve sosyal <strong>olarak</strong> eşitliklerininsağlanması için zorlu bir mücadele vebunun için adım adım uygulamayakonması gereken bilinçli politikalargerekliydi. Sovyet iktidarı derhalbunları gerçekleştirmeye koyuldu.Emekçi kadınları özgürlük ve eşitlikmücadelesinde güçlü kılan enönemli etmenlerden birisi de eğitimdir.Sovyet iktidarı bu alanda da ogüne dek hiçbir burjuva devletindegerçekleştirilememiş olanı gerçekleştirdi.Çarlık Rusyası’nda emekçi kadınlartamamen eğitimsiz ve geriydiler.Ekim Devrimi’nin ardından başlatılankampanyalardan biri de okuryazarlıkkampanyasıydı. Eski Rusyanüfusunun % 76’sı, kadınların ise %87,6 okur yazar değildi. “Sosyalizminyolu okur-yazarlıktan geçer” şiarlarıylagerçekleştirilen ve yıllar sürenbüyük okur-yazarlık kampanyalarıyla1930’lu yılların ikinci yarısındabu sorun esasta aşılmıştı. Bütün ülkeçapında okul ve diğer eğitim kurumlarıağı geliştirilmiş ve İkinci DünyaSavaşı öncesinde bütün ülkede 7 yıllıkzorunlu öğrenim tamamen gerçekleştirilmişti.Çarlık Rusya’sındayüksekokullar kadınlara kapalıyken,Sosyalist Sovyetler Birliği’nde onlarabütün eğitim alanları açık tutulmaklakalınmıyor, kadınlar meslek eğitimive öğrenim alanında özel <strong>olarak</strong> teşvikediliyordu.Ekim Devrimi’nin ve sosyalizmininşasının büyük kazanımı sadeceÇarlık Rusyası’nda her türden haktanyoksun olan kadınlara siyasal haklarıntam tanınmasıyla sınırlı değildi.Sovyet iktidarının büyük önemidünya tarihinde ilk defa ezilen kadınkitlelerini, işçi ve köylü kadın kitleleriniaktif bir şekilde siyasal yaşama vedevlet yönetimine çekebilmiş olmasındadır.Genç Sovyet iktidarı dahaişin başlangıcında Sovyet seçimlerineemekçi kadınları çekebilmek içinkampanyalar yürütmüş, bilinçli birçaba harcamıştır. Bizzat Lenin, partisizde olsalar kadınları Sovyetlereseçme yönünde çağrıda bulunmuş,bu bağlamda Sovyet iktidarının tümburjuva devletlerden farklı olduğununbizzat pratikte gösterilmesineönem vermiştir. Devrimden 3 yılsonra yapılan Sovyet seçimlerinde,1920’de şehir Sovyetlerine seçilenkadınların oranı % 5’tir. İktidar organları<strong>olarak</strong> Sovyetlerin TC parlamentosuylakarşılaştırılamayacağıaçıktır. Özdeki tüm farkı bir kenarabırakacak olursak 84 yıl sonra hâlâparlamentoda % 5 kadın oranınıyakalayamayan TC’nin durumu gözönündetutulduğunda Sovyet iktidarının3 yıldaki başarısının büyüklüğüortadadır. Sovyetlerdeki kadınoranı sosyalizmin inşası süreci boyuncaher yıl biraz daha artmış ve1930’lara gelindiğinde üçte bir oranınavarmıştır. Sovyet iktidarının32. yılında -1949’da- Sovyet SosyalistCumhuriyetler Birliği’nde 10 kadınbakanlık görevini üstleniyordu. 1955-1956 döneminde Sovyetler Birliği’ninen üst iktidar organı Yüksek Sovyetleriçinde -tüm temsilcilerin % 25,8’inioluşturan- 348 kadın yer alıyordu.Ve Sovyetlerde kadınlar en yüksekiktidar organları içinde yaklaşık üçtebir oranında yer alırken, Fransa’da,İsviçre’de, Arjantin’de vs. kadınlarhenüz seçme ve seçilme hakkına bilesahip değildi.Bu başarı öncelikle Sovyet iktidarınaönderlik eden Komünist Partisininçabasına bağlıydı. Komünist Partisi,Parti, Sovyet organları, sendikalar,kooperatiflerde, yani siyasal yaşamınbütün alanlarında emekçi kadınlarıntemsil edilmesi ve güç kazanmasıiçin bilinçli ve tutarlı bir çalışmayürütüyordu. Onların yürüttüğü bumücadele -tüm eksiklikleri ve yanlışlarıylabirlikte- işçi ve emekçi kadınlarısiyasal yaşama ve bizzat devletyönetimine aktif bir şekilde katmanınmümkün olduğunu göstermiştir.Evet, Lenin’in deyimiyle işçilerinemekçilerincumhuriyetinde “heraşçı kadın devleti yönetebilme” durumunagelmiştir.Emperyalist burjuvazinin ideologlarıve propagandacıları “DoğuBloku”nun 1990’lı yıllarda çöküşündenbu yana, kapitalizmin komünistsisteme üstünlüğünün pratikteispatlandığını büyük gürültülerleilan ediyorlar. Emperyalist barbarlık,dünya nüfusunun % 80’ini açlıksınırında yaşamaya mahkum ederken,kapitalist sistemin “insan doğasınauygun” biricik sistem olduğu,komünizmin öldüğü her gün, hersaat, her saniye emekçi kitlelerin kafasınakazınıyor! Emperyalist burjuvaziinsanlık tarihi açısından büyüköneme sahip olan Büyük SosyalistEkim Devrimi’ni unutturmaya çalışıyor!Büyük Sosyalist Ekim Devrimionlara göre tarihin bir kazasındanbaşka bir şey değil. Emperyalist burjuvazininideologları insanlığı yokolmaya götüren kapitalizmin barbarlığınıgizlemek ve emekçi yığınlarınbilincini karartmak için her türlühile ve yalana başvuruyor.Ekim Devrimi’yle yolumuz açılmıştır,kazanımları kazanımlarımızdır.Bolşevik Devrimden öğrenmek,yenmeyi öğrenmektir!27.09.2007 ✓5


halkların kardeşliği içinHALKLARIN KARDEŞLİĞİ İÇİNTürk şovenizmi, ırkçılığı işbaşında…6“Artık Türküm diyemez olduk”diye şikayetleniyor ErzurumBarosu Başkanı Naci Turanefendi… Bunu söylemesi de, İsmailTürüt’ün söylediği ve sözlerini OzanArif’in yazdığı “Plan yapmayın plan”türküsü ve bu türkü için adı bilinmeyenbirilerinin yaptığı klip üzerineyürüyen tartışmalarda Türüt veArif’i destekleme çabasının ürünü.Evet, Türkiye’de açık ırkçı ve faşistlerinkitlelere lanse ettiği düşüncelerdenbiri “artık Türkiye’de Türkümdiyemez olduk” biçimindeki düşüncedir.Bu, hem Türkiye’deki gerçekleritersyüz etme, hem de Türkçü-İslamcı faşist düşünceleri yaygınlaştırıpTürk olmayanlara, özellikle deülkücü faşistler gibi düşünmeyenlerekarşı düşmanlığı körükleyen birtavırdır.Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyuncakendi kimliğini ifade etmesineizin verilmeyen millet ve milliyetlerarasında Türk milleti yoktur.Türküm demek ifadesi, tüm TürkiyeCumhuriyeti tarihinde özgürce ve desaldırgan biçimde ifade edilen tek kimlikifadesidir. Kürdüm, Ermeniyim,Lazım, Çerkezim, Arabım, Romanımdemek ve diğer aklınıza gelecek tümazınlıkların kimliği, sadece Türk şovenlerinin,ırkçılarının, faşistlerinindoğrudan baskısına maruz kalmaklasınırlı kalmamış, en başta bu devletinAnayasası ve yasalarıyla yasaklanmış,baskı altına alınmıştır. Türkfaşistlerinin şimdiki şikayetlenmeleri,Türkiye’de “Türküm” diyememektendeğil, Türk olmayan milletve milliyetlerin kendi kimliklerini şuya da bu biçimde dile getirmeye başlamalarıve kendi demokratik haklarıiçin yavaş yavaş da olsa mücadeleyiyükseltmelerindendir.Türkçü-İslamcı faşistlerin “kuyrukacısı”ndan biri de kendilerine aitolan kimi katillerce katledilen HrantDink’in yüzbinler tarafından sahiplenilmesive “Hepimiz Ermeniyiz”sloganını yükseltmesidir. Evet, bucoğrafyada Türk ırkçılığı, şovenizmi84 yıllık Cumhuriyet tarihi süresinceegemen olmuştur. Bu egemenlik yasalarıylada garanti altına alınmıştır.Bugün de Türk ırkçılığı, şovenizmihâlâ egemen. Ama, bu egemenliğigeri püskürtecek mücadele yavaş yavaşda olsa gelişmektedir. Artık şu yada bu milletten veya milliyetlerdeninsanlar, başka millet veya milliyetlerdeninsanlara sahip çıkmaya başlamıştır.Türk şovenizmine, ırkçılığınakarşı mücadelenin bir parçası<strong>olarak</strong> gerçek demokrat ve devrimcileringüçlendirmesi gereken bir gelişmedirbu.Egemenlikleri, tahtları sallanmayabaşladığında daha fazla saldırganlaşan,tüm güçleriyle yapabileceklerinintümünü yapmaya çalışanlar gibi,Türk ırkçıları da Türk olmayan milletve milliyetlere karşı düşmanlığıkörüklemede sınır tanımıyorlar…İşçilerin, emekçilerin dikkatlerinihalkların, ezilenlerin gerçek sorunlarındanda uzaklaştırmaktadırlar.Kısacası, sömürücü, baskıcı, ırkçıdüzenin devam etmesine hizmettekusur etmiyorlar. Türkiye’de Türkşovenizmine, ırkçılığına karşı mücadelenin,sisteme karşı mücadeledenbağımsız olamayacağı tüm olgularlabelgelidir. Bu durum, ister devlet kurumve güçlerinin uygulamalarınakarşı mücadelede olsun, isterse deülkücü faşistler gibi “sivil” faşistlerinırkçılığına karşı mücadelede olsundeğişmiyor. Irkçılık, şovenizmbu Cumhuriyetintemel taşlarındanbiridir. Bu yüzdende ırkçılığa, şovenizmekarşı mücadelebu temel taşınsökülmesi için deyürütülmek zorundadır.“Vatanı vemilletiyle bölünmezbütünlük” düşünce sistemi sorgulanmak,değiştirilmek zorundadır.Irkçılık, şovenizm devletin anayasasında,yasalarında varlığını koruduğusürece, günlük yaşamda meydanagelen ırkçı, şoven tavırların esassorumlusu ve suçlusu da bu devlettir,bu sistemdir.Türkiye’de “Türküm” demek, Türkmilletinin ezen millet olmasından veTürk devletinin Türk olmayan milletve milliyetlerin ulusal varlığını inkaretmesinden kaynaklanan bir durum<strong>olarak</strong>, ırkçılıkla, şovenizmle örtüşmedurumundadır. Bunun da sonucu<strong>olarak</strong> Türkiye’de “Türküm” diyemeyenlervarsa eğer, o da ErzurumBarosu Başkanı Naci Turan gibilerideğil, Türk şovenizmiyle, ırkçılığıylaarasına ayrım çizgisi çekme kaygısıolan ve ırkçılarla, faşistlerle aynı kefeyekonma olasılığını da ortadankaldırmaya çalışan; diğer millet vemilliyetlerden halklara karşı dostlukyaklaşımına, enternasyonalist yaklaşımasahip olanlardır… Böyle tavırtakınanlar iyi niyetlerini göstermişolurlar. Ama Türk şovenizmine karşıdoğru bir mücadele vermek, kendiTürk milleti kimliğini inkar etmekleolmaz. Tersine, Türk milletinden insanlar<strong>olarak</strong> Türk şovenizmine, ırkçılığınakarşı mücadele verildiğinde,mücadele daha da güçlenecektir.Türk şovenizmi, ırkçılığı geriletildiğiölçüde, şovenlerle, faşistlerle aynı kefeyedüşme kaygı ve korkusu da azalacaktır.Bunun önkoşulu ise, bugündenTürk şovenizmine, ırkçılığınakarşı tutarlı ve sistemli bir mücadelevermektir.Gerçek demokrat ve devrimciler,sınıf bilinçli işçiler her tür milliyetçiliğe,şovenizme karşı mücadele ederken,kuşkusuz ki, hiç bir millete karşıda düşmanlık yapma konumuna düşmemelidir.Türkçü faşistlerin halklaradüşmanlığına tepki <strong>olarak</strong>, ya daTürk devletine karşı mücadele adınaTürk milletine karşı düşmanlık yapantavırlara girmek, işçi sınıfı kültürününenternasyonal demokratizmine,devrimciliğe terstir. Ezilenlerin sınıfmücadelesinde, millet, milliyetlerayrımı değil, ezenler–ezilenler ayrımı,patron–işçi ayrımı, devrimci–karşıdevrimci ayrımı vb. belirleyicidir.Türk şovenizmine karşı mücadelemizde bu temelde yürütülmektedirve yürütülecektir.Türkü ve klip tartışması…Bu konudaki tartışma, esasında OzanArif’in (Arif Şirin) sözlerini yazdığıve İsmail Türüt’ün de söylediği türküiçin şimdilik adı verilmeyen bir faşistin,klip yapıp internete yerleştirmesiylegündeme geldi. Klipte, özellikle“Vatan satsa bir kişi/ anında biter işi”satırları söylendiğinde Hrant Dink’inkatledilmiş halinin resmi ile Hrant’ınkatil “zanlıları”nın resimleri ve bukatil “zanlılarının” övülmesi tepkiçekti. Sözkonusu klip kısa sürede internettençıkarıldı ama tartışmalar,şikayetler ve Türüt ile Ozan Arif’edestek tavırları birbirini izledi ve tartışmadevam ediyor.Tartışmalarda kimi demokrat,“sol” kesimin klipten bağımsız sözkonusutürkünün sözlerinin ırkçıolduğu doğru tespitlerinin yanısıra,medya tartışmayı özellikle klip yapanaeleştiriyi yönlendirerek İsmailTürüt ve Arif Şirin’i masum göstermeçabası içindedir. Türüt ileŞirin’in klibi eleştiren, kendilerininsöylemediği şeylerin kendilerine maledildiğine yönelik açıklamalarıyla buçaba desteklenmektedir.Her şeyden önce bilince çıkarılmasıgereken olgu, eğer bu türküyesözkonusu klip yapılmasaydı ve internetüzerinden de olsa görülüptepkiler gösterilmeseydi, tartışma buboyutlara varmazdı. Çünkü ırkçı, şoveniçerikli tek türkü “plan yapmayınplan” türküsü değildir Türkiye’de.Evet, bu ne ilktir, ne de tektir. Bununtartışılması, ya da gündeme gelmesi,esasında artık birilerinin Türk şovenizmine,ırkçılığına karşı sesiniçıkarmaktan geri kalmaması, ırkçılığaitiraz etme, ona karşı mücadeleetme bağlamında demokratik hakkınıkullanmasının sonucudur. Butartışmada sev<strong>indir</strong>ici bir şey varsa,o da Türk şovenizmine karşı sesiniyükseltmektir.İsmail Türüt ve Ozan Arif hakkındayapılan şikayetler sonucu soruşturmaaçılmıştır. Bu da esasındademokratik kamuoyunun baskısısonucudur. Buna rağmen ama busoruşturmada bu ülkücü faşistlerinsuçsuz ilan edileceğine kesin gözüylebakılabilir. Bunun tersi bir durumesasında yine demokratik kamuoyununtavrına, devlet kurumlarınızorlayacak düzeyde bir mücadeleyebağlıdır.Sözkonusu klip o kadar açık ırkçı,faşist ki, türküyü söyleyen ve yazanfaşistler bile sahip çıkamıyor. Esasmesele ama, türkünün sözlerinin kendisindedir.Sözkonusu sözler internette,basında yayınlandı. Türkününiçeriği açık ırkçı, şoven bir içeriktir.Halklar arasında düşmanlığı körükleyen,“Türk ve İslam güneşi, batmazKaradeniz’de” diyerek de Türkçü-İslamcı faşistliğin savunuculuğunuyapan bir içeriği vardır türkünün.İsmail Türüt ve Ozan Arif türkününher noktasına sahip çıkıp savunmadurumundadır.Bu bağlamda esas tartışılması vetavır takınılması gereken şey de butürkünün içeriği ve yazılmasının nedenidir.Türkünün kaynağı ya da arkasındayatan gerçeklik, özellikle sonyıllarda körüklenen Pontus, Rumdüşmanlığıdır. “Karadeniz’de oyun”ya da “plan” dedikleri mesele buduraslında. Tıpkı “misyonerliğe” karşıolmak adına Rum ve Pontus düşmanlığıyapıldığı gibi, “bölücülüğe”karşı olma adına da bu düşmanlıkkörüklenmektedir.Rahip Santoro’nun katledilmesinden,Hrant Dink cinayetine veMalatya’daki Protestan Hristiyan olanüç kişinin cinayetine kadar vardırılanbir düşmanlıktır bu. (Dergimizin112. sayısında Misyonerlik bağlamındadüşmanlığın nasıl körüklendiğinedeğinmiştik. Örnekler içinoraya bakılabilir.)Bu tartışmada “O gün” ile “Ogün”ü,ya da “Fatihalar Yasinler” ile “Yasin”ikastedip etmedikleri meselesi belirleyicideğildir. Belirleyici olan Türkçü-


halkların kardeşliği içinİslamcı faşistlerin halklara karşı düşmanlığıkörüklemede daha da saldırganlaştığıve bunu gizlemeye gerekbile duymadığı gerçekliğidir.Gerek Türüt’ün, gerekse de OzanArif ’in açıklamaları, ya da İzmirBarosu Başkanı Nevzat Erdemirile Erzurum Barosu Başkanı NaciTuran’ın tavırları açık Türk ırkçılığınınbelgeleridir. Bu tür tavırlarlasomut uğraşmak ise yazımızın kapsamınıaşmaktadır. Ama, buna rağ-men bir iki alıntıyı aktarmamakolmaz. Türüt ve Şirin’in avukatı şutavrı takındı: “Elif Şafak’ın romanınınmürekkebi kurumadı. ‘Ermenilerkatledildi’ diyene karşı başını kumagömen köşe yazarlarına sesleniyorum.Bildiklerimizi söylemeye devamedeceğiz. Herkes haddini bilsin.”(Radikal, 20.09.2007)Herkes bu tavrı yorumlamakta serbesttir…Türk şovenizmi mi? Tehditmi? Yoksa ikisi birden mi?T ü r ü t d e k l i b i e l e ş t i r i p“Ermenilerden özür” diledi! Amane özür! “Benim gibi düşünen, buvatana bağlı olan Ermeni vatandaşlarımızınkalbini kırdıysak, rencideettiysek özür dilerim.” diyor Türüt(internethaber.com, 25.09.2007)Böylesi “özür”lere özrü kabahatindenbüyük derler… Türüt efendi“kendisi gibi”, yani ülkücü faşistlergibi düşünen, “misak-ı milli”ci olan“Ermeni vatandaşlar”dan özür diliyor…Bu tavrı bile Türüt’ün ırkçılığınınaçık belgesidir.Uzun lafın kısası, Türkiye’de ırkçılığa,şovenizme karşı mücadele, şuya da bu detayla sınırlandırılmamalı,mücadele esasta sisteme karşı mücadeleile içiçe ele alınıp yürütülmelidir.Türüt’ün, Şirin’in yaratıcısı olantoplum, toplumsal sistem ve zihniyetsorgulanmalıdır.26 Eylül 2007 ✓Festus Okey’in katledilmesininsorumlusu ve suçlusu devlettir!Helsinki Yurttaşlar Derneği’ninMülteciler DestekProjesi yetkilileri, kendilerineulaşan bilgilere dayanarak,İstanbul’da yaşayan göçmenlere karşıpolisin baskılarını, yaptırımlarınıdile getirip duruma dikkat çekerkenşunları da anlatmıştı:“İddialara göre, genellikle sivil giyimliolan polisler tarafından kimlikkontrolü için durdurulan ya da evlerinebaskın düzenlenen Afrika kökenliyabancılardan para talep ediliyor.Kabul etmedikleri takdirde üstlerindeuyuşturucu bulunduğu gerekçesiylehapse atmakla tehdit ediliyorlar.”(aktaran Yıldırım Türker, Radikal,17.09.2007)Sorunun sadece tehditle kalmadığını,önlem alınmazsa polisin gözaltındacinayetlerinin çoğalacağını göstereniki olay yaşandı son haftalarda.Biri, Polonya asıllı Dariusz Witek’in,diğeri de Nijerya asıllı Festus Okey’inölümleri olayı…Okey’in polis kurşunuyla yaşamınıyitirdiği kes<strong>indir</strong>. Kurşunun hangisilahtan çıktığı ve silahın hangi poliseait olduğu da devlet tarafındanbiliniyor. Sorun öldürülme olayınınnasıl geliştiğinin detayıyla ortayakonmasında düğümlenmiştir. Bundada sorun, gerçeğin üzerinin örtülmeyeçalışılmasıdır.Polisin olaydan 18 gün sonra kamuoyunayaptığı açıklamasına göreOkey, polisin silahını almaya çalışırken,sözkonusu polis de silahı almasınıengellemeye çalışmış ve bu aradasilah ateş almıştır. Kurşun Okey’inomzundan girmiş, yaralamıştırOkey’i ve Okey kaldırıldığı hastanedeyaşamını yitirmiştir.Olayın kamuoyunun gündeminegelmesi ve kimi insan hakları savunucularıve demokratik kitle derneklerininçabaları sonucu soruşturmaaçıldı. Fakat gerek İstanbulEmniyeti’nin ve Vali Güler’in açıklamaları,gerekse de savcılığın istediğikamera kaydının olmadığının açıklanmasıve aynı zamanda Okey’inhastaneye götürülürken üzerindebulunan “kanlı gömleği”nin kaybedilmesivb. olgular, olayın üzerininbaştan örtülmeye çalışıldığının, gerçeksuçlunun ve sorumlunun korunduğununaçık göstergeleridir.Okey ile birlikte gözaltına alınanve 5 Eylül’de iki ay içinde Türkiye’yiterketmesi koşuluyla serbest bırakılanM.O.’nun ifadesi ile polisin açıklaması,aynı zamanda polislerin deifadelerinin birbiriyle çelişmesi durumu,olayın sorumlu ve suçlularınınkorunmasını zorlaştırmaktadır ama“burası Türkiye”dir… Hrant Dink’inkatledilmesinin gerçek sorumlu vesuçlularının nasıl gizlendiği, tetikçilerinbile nasıl korunduğu bilindiğinde,sözkonusu kurşunun çıktığısilahın sahibi polis C. Y.’nin göstermelik<strong>olarak</strong> “kurban” seçilebileceğiihtimali vardır. Böylece TürkiyeCumhuriyeti’nin polis kurumundaegemen olan ırkçı, şoven yaklaşımınve Polis Vazife ve Salahiyet Kanunuile Terörle Mücadele Kanunu gibikanunlarla cinayetleri teşvik eden vemeşru kılan kanunları yapan devletinOkey’in katledilmesinin gerçeksorumlusu ve suçlusu olduğu gerçeğininüzeri örtülmeye çalışılacaktır.Festus Okey’in tutuklanmasındanöldürülmesine kadarki süreçte polisintakındığı tavır, hem ırkçı tavrın,Afrikalı’lara, siyah renkten olanlarakarşı tavır <strong>olarak</strong> kendisini gösterenırkçılığın hem de, gözaltında işkenceve katletme bağlamında Türkiye’dekidurumu gösteren bir tavırdır.Festus Okey ve arkadaşı sadece vesadece siyah renkten insanlar olduğuiçin sivil polis tarafından durdurulmuş,kimlikleri kontrol edilmek istenmişve yine sadece polisin ırkçıyaklaşımının sonucu <strong>olarak</strong> ortayaçıkan şüphe üzerine – “elindeki poşeticebine sokmuş” olması bu şüpheiçin yetiyor– aranıyor, tutuklanıyor,katlediliyor…Olayın kamuoyunun gündeminegelmesinden sonra polisin açıklaması,tam da yazının girişinde HelsinkiYurttaş Derneği’nin tavrını onaylayan,yani “üzerinde uyuşturucubulunduğu gerekçesiyle hapse atılmaklatehdit” edilme tavrına uygunolduğunu, bunun katletmeye kadarvardırıldığını ortaya koymaktadır.Okey’in katledilmesine karşı protestoeylemleri gerçekleştiren demokratikkitle örgütleri, insan haklarısavunucuları, devrimcilerin“Kardeşime dokunma”, “Hepimizgöçmeniz” vb. sloganlarla göçmenlerisahiplenmeleri ve Okey’in katledilmesininsorumlu ve suçlularınınortaya çıkarılıp yargılanmasını istemeleri,özellikle Türkiye’de göçmenlereve sorunlarına sahip çıkma ve bukonuda bilinç yaratma bağlamındaolumlu bir gelişmedir.Olumsuz olan gelişmelerden birisi“Kasımpaşa Esnafı” imzası altında“Polis bizim güvencemizdir. Bırakınişini rahat yapsın” pankartıyla kimiesnafların cinayete destek vermesidir.Bu tavır açıkça polisin “işini” yaniOkey gibi göçmenleri, uyuşturucusatıyor iddiası ve suçlamasıyla tutuklayıpkatletmesine destek vermektir.Polisin, özellikle de Beyoğlu polisininhalkın “güvencesi” olup olmadığınıgörmek için ise basına yansıyanve Yıldırım Türker’in Radikal gazetesindeaktardığı şu örnek yeterlidir:“Taksici Engin Topal’ın yaşadıklarınıhatırlayalım.Topal, taksisiyle 22 Mayıs’taKasımpaşa’dan üç yolcu aldı. İstiklalMahallesi’ne giden bu üç kişi Topal’ıgasp etmeye çalıştı. Gaspçılar kaçarkenTopal Cura Baba Türbesi’nin arkasındabekleyen ‘34 A 86170’ ve ‘34A 86171’ plakalı devriye aracına gitti.Araç ‘kapkaç ve gaspa’ karşı bekliyordu.Araçtaki İ.S. ve Y.R. adlı ikipolis yardım etmeyince Topal 155’iarayıp polisleri şikayet etti. Telefonlagörüşürken, iki polis üzerine yürüdü:“Tahta copları vardı. ‘O… çocuğu sennasıl şikayet edersin’ diyerek vurmayabaşladılar. Kelepçe taktılar. Yere yatırıpdövmeye devam ettiler. Bu aradadiğer devriye aracındaki polisler degeldi. Onlar da vuruyordu.”Mahalle sakinleri gürültüyü duyuncadışarı çıktı. İstiklal MahallesiDerneği’nin eski yöneticisi Ali Bakca,bir polisin omzuna dokunup ‘Kötügörüntü oluyor, lütfen burada dövmeyin’dedi. Sonrası Bakca için kâbus gibiydi:“Coplarla vurup döverek aracasoktular.”Araçta, aynı polisler vardı. İşkencearaçta da sürdü: “İ.S., ‘Adanalıyım,psikopatım’ diyordu . Tak simİlkyardım Hastanesi’ne geldiğimizdeo polis, arkadaki aracı telefonla arayıp‘Yapmışken tam yapalım’ dedi.Perşembe Pazarı’na geldik. Bizi tekmelerledövdüler.”Yeniden hastaneye dönüldü.Topal ve Bakca’ya doktor huzurundadayak atıldı. Polisler, buna itirazeden doktora da küfretti.Topal ve Bakca şikâyetçi oldu. 30yaşındaki Topal, polisin “Bizi şikayetedersen arabana uyuşturucu atarız,seni kaçırırız” diye tehdit ettiğini,korktuğunu söylüyor. “Rüyalarımagiriyor, uyuyamıyorum” diyor. 34yaşındaki Bakca şöyle konuşuyor:“Böyle psikopatlık görmedim. Polisinerede görsem kaçıyorum.” (Radikal,03.09.2007, Yıldırım Türker)Bütünlük içinde okunması içinuzun alıntı yaptık ama bu alıntıdakidurum ve tavırlar en azından polisinhalkın güvencesi olmadığı gerçeğinisomut örnek ile ortaya koymaktadır.Bunun dışında polisin Bakca’yayönelik uygulaması, susma, sustukçasıra sana da gelecek sloganını anlamakiçin iyi bir örnektir. Bakca, polise“adamı dövmeyin, ne hakkınız var?”vb. diye vatandaşın birisine polis tarafındandayak atılmasına karşı gelmiyor,“Kötü görüntü oluyor, lütfenburada dövmeyin” diyor ama yine depolisin gazabından kurtulamıyor.Sorun görüntüye karşı değil olayınözüne karşı tavır takınmadadır.Görüntülere aldanmayalım. Polishalkın değil, bu sistemin, ezenlerin,sömürenlerin güvencesidir…Bu noktada sorunun özü Türkiye’degöçmenlere karşı devlet güçlerininve kurumlarının ırkçı, şoven yaklaşımına,keyfiyetçi uygulamalarınave faşist yasalarına karşı mücadeleetmektir.Festus Okey’in katledilmesini lanetliyoruz!Sorumlu ve suçlularbellidir!Göçmenlere yönelik tüm baskılarason!Halkların kardeşliği için tek yoldevrim!26 Eylül 2007 ✓7


8halkların kardeşliği içinTürk toplumunun alnına sürülmüş kara bir leke:6 – 7 Eylül Pogromları“Bak ben sana bir örnek dahaverey im. 1974’ dek i K ıbrısHarekâtı. Eğer Ö.H.D. olmasaydı,o harekât, yani iki harekât da okadar başarılı olabilir miydi?Harekât başlamadan önce ÖzelHarp Dairesi devredeydi. Adaya,bankacı, gazeteci, memur görüntüsüaltında Özel Harp Dairesi elemanlarıgönderildi ve bu arkadaşlarımız, adadakisivil direnişi örgütlediler, halkıbilinçlendirdiler. Silahları 10 tonlukküçük teknelerle adaya soktular.Sonra 6-7 Eylül olaylarını ele al.-Pardon Paşam anlamadım. 6-7Eylül olayları mı?-Tabii. 6-7 Eylül de, bir Özel Harpişiydi, Ve muhteşem bir örgütlenmeydi.Amaca da ulaştı...(Paşambunları söylerken benden de soğukterler boşanıyordu). Sorarım size,bu muhteşem bir örgütlenme değilmiydi?-E, evet Paşam!”(Fatih Güllapoğlu’nun EmekliOrgeneral Sabri Yirmibeşoğlu ile görüşmesi;“Türk Gladio’su İçin Bazıİpuçları”, Tempo Dergisi, S.24, 9-15Haziran 1991, s.24-27 aktaran RecepMaraşlı)Bağrından Helen medeniyeti fışkıranAnadolu, gittikçe azaltılan ve enson ferdine kadar tüketilmek istenenHelen sahiplerini 6 -7 Eylül pogromlarındansonra, kısa bir zaman dilimiiçerisinde kaybetti. Vefakâr, çalışkanellerinin yarattığı sayısız değerlerini,taşınır, taşınmaz mallarını, kiliselerini,mezarların, binlerce yıllık tarihlerinihüzün ve gözyaşları içindeterk ettiler. Suçları günahları olmadığıhalde dövüldüler, işkenceye maruzkaldılar, katledildiler, tecavüzeuğradılar, korkutuldular, insanlığınbittiği, karanlığın çöktüğü bir mahşerde,yapa yalnız kaldılar; öz be öz,gözlerinin bebeği kadar sevdikleribinlerce yıllık yurtlarından sanki birdüşman gibi kovuldular. Yok olmanoktasına kadar azaltıldılar.Şimdi zulüm bizim kapımızda!1915’ten 1955’e gelindiğinde aradan40 yıl geçmiş. Devlete egemen olanzihniyet, 40 yıllık etnik ve mezhepselyok etme harekâtını yeterli görmemiş.İngiltere’nin sömürgeci çıkarlarısayesinde devletin eline yenibir fırsat daha geçmiş. Kendindensaymadığı vatandaşlarının ve komşusununfırsatını kollayan fırsat düşkünüzihniyet, masumun tepesinebindiği gibi, sadece “yeni” bir etnikarındırma harekâtını başlatmaklakalmamış, kendini, eninde sonundaKuzey Kıbrıs’ın işgaline, sonuçtada Ankara’ya bağlı kukla bir devlet(KKTC) ilanına kadar götürecek olan“garantör” konumuna getirmiştir.Tamamen bilinçli, öngörülü veplanlı <strong>olarak</strong> tezgâhlanan 6 – 7 Eylülolayları, Cumhuriyetin vitrinindeduran büyük şehirlerdeki etnik unsurlarınında son bir hamleyle yokedilmeleri girişimiydi. Devlet, bu politikasınıhem o günlerde sürdürülmekteolan Kıbrıs görüşmelerinde birşantaj, hem de İstanbul ve İzmir’inkadim halklarından kurtulmak içinbir fırsat <strong>olarak</strong> kullandı.Saldırılar, Atatürk’ün Selanik’tedoğduğu eve Yunanlılarca bir bombaatıldığı haberinin yayınlanmasıylabirlikte başlamıştı.“Atatürk’ün evinin bombalanması”olayının, Türk devletinin tertiplediğibir provokasyon olduğu daha ogünlerde Yunan makamlarınca ortayaçıkarılmıştı. Olayla ilgili <strong>olarak</strong>Selanik Hukuk Fakültesi’nde bursluöğrenci <strong>olarak</strong> okuyan ve bir Türkajanı olan Oktay Engin ve SelanikBaşkonsolosluğu Kavası Hasan Uçaryakalanmışlardı. Yaptığı işi “kahramanlık”<strong>olarak</strong> savunan bombacıOktay Engin’in daha sonra polislikgörevine devam edip, NevşehirValiliğine, Emniyet Genel MüdürlüğüPlanlama Daire Başkanlığına kadaryükseldi.Olayların kapsamlı bir devlet politikasınınürünü olduğu, 30 yılsonra bir Türk generalinin (Org.Sabri Yirmibeşoğlu) itirafı ile “ÖzelHarp Dairesi” adına sahiplenilmiştir.General, Kıbrıs’ın işgaline varanhazırlıkların da ÖHD’nin işi olduğunuanlatmaktadır. “Özal HarpDairesi”nin Kıbrıs’taki örgütlenmelerininbaşlangıç tarihi de 1955’e dayanır.Kıbrıs Türkleri içinde “Volkan”,“9 Eylül” gibi kontrgerilla örgütleride bu tarihlerde örgütlenmiş, 1958 yılındaise, bizzat Türk Generallerininörgütlediği “Kıbrıs Türk MukavemetTeşkilatı” adıyla merkezileştirilmiştir.1974 işgaline kadar geçen süreiçindeki “Özel Harp dairesi”nin çalışmalarıbu kanaldan yürümüştür.Kıbrıs’ın işgal edilmesi imparatorluksiyasetinin devamıydı1950’lili yıllarda halen bir İngilizsömürgesi olan Kıbrıs’ta, bağımsızlıkmücadelesi yükselmektedir.Bağımsızlık mücadelesini daha çokKıbrıslı Helen yurtseverler üstlenmişbulunmaktaydılar. “BağımsızKıbrıs”ın sonuçta Yunanistan ile birleşmesinekesin gözüyle bakan TC,bunu önlemek için Kıbrıs bağımsızlıkmücadelesine karşı, sürekli <strong>olarak</strong>İngiliz yönetiminin yanında yer aldı.Sorunu Birleşmiş Milletlere taşımadankendi inisiyatifinde çözmeyeçalışan İngiltere Başbakanı Eden’inönerisi ile taraflar, 29 Ağustos 1955’deLondra’da düzenlenen bir konferanstabir araya geldiler. İngiltere,Türkiye ve Yunanistan DışişleriBakanları Mc Millan, Stefanapulosve F.Rüştü Zorlu’nun katıldıklarıLondra Konferansı başarısızlıkla sonuçlandı.Yunanistan Adanın bağımsızlığınıve “self determination” hakkınıntanınmasını istiyordu. İngiltereileri tarihlerde Anayasal bir özerklikvermeyi öneriyor; TC ise Kıbrıs’takistatü değişikliklerine karşı çıkarak,tek değişikliğin Adanın Türkiye’yeverilmesi olabileceğini savunuyordu.Zaten tıkanmış olan konferans o sıralardaLondra’da görüşmelerde bulunanTC Dışişleri Bakanı Zorlu’nunSelanik olayını kınayarak ayrılmasıylakesilmişti.6-7 Eylül’de içe, Kıbrıs’ta dışa doğrugelişmenin bir iç bağlantısı vardır;1964 Bağımsız Kıbrıs’ta Yunanistan’labirleşme politikasının ağırlık kazanmasınakarşılık; İstanbul’da Rum veErmenilere ait gayri menkul ve Vakıfmallarının alınıp satılmasına konanambargoyla; 1974’de Kıbrıs’ın işgaledilmesiyle İstanbul’da kalmakta direnenRumların da mal mülklerinibırakarak Yunanistan’a göç etmeleriile sürmüştür.1923’te imzalanan Lozan antlaşmasıuyarınca Kıbrıs üzerinde hiçbirhakkının olmadığını teyit edenTürkiye, sömürgeci İngiltere’nin tetikçiliğinikabullenerek, Kıbrıs üzerindeyeniden “hak sahibi” olmayıbaşarmıştır. İngiltere, Kıbrıs’ta görülmesigereken bütün kirli işlerini(katliam, işkence, sürgün, talan) tetikçisinebırakmıştır. TC devletininyardımıyla, bağımsızlığı için savaşanKıbrıs halklarının bölünmesini başarmıştır.Yüz yıllardır bir arada yaşayan,biri birlerinin dillerini bile konuşabileniki halkın arasına adeta birkama sokarcasına, bir “Türk-Rum”ayrımı yaratarak, Kıbrıs halklarınınkendi kaderini tayin hakkına engelolmuştur. Böylelikle adadaki sömürgecivarlığını bu günkü AvrupaBirliği koşulları atında bile sürdürmeyibaşarmaktadır.Bütün bu gerçekler göz önündebulundurulduğunda, 6 – 7 Eylülpogromlarının vebalini de kısmenomuzlarında taşıyan İngiltere’nin,1915 soykırımını en ince detaylarınakadar takip edip, bilen bir devlet olmasınarağmen, neden hala tanımayayanaşmadığını anlamak herhalde zorolmayacaktır. Eğer ki, Türkiye’nindemokrasi güçleri, ilerici aydınları<strong>olarak</strong> bizler, İngiltere’nin, 25 Ekim1921de Malta hapishanesinden salıverdiğiİttihatçı soykırım suçlularıile KKTC arasındaki bağı doğru anlayabilirsek,tarihi geçmişimizle yüzleşmedede, doğru bir çizgi yakaladığımızdanemin olabiliriz demektir.Soykırımı inkâr eden zihniyetin 6– 7 Eylül pogromlarını kabullenmesimümkün değildir6 –7 Eylül 1955. Henüz Tarih bilesayılmayacak kadar yakın bir geçmiş.Olayların hem faillerinin hemde kurbanlarının, çoğunlukla yaşadıklarınıvar saymak, herhalde yanlışbir saptama sayılmaz. Koskoca birinsanlık âleminin bildiği, yerli ve yabancıyüzlerce ve hatta binlerce insanıntanık olduğu, kendi ağızlarındanaktarılan yukarıdaki itirafların yanısıra, kendi görüntüledikleri fotoğraflarınbile tüm çıplaklığı ile ortayaserdiği bu gerçekler nasıl inkâr edilebilir?Bu kadar ayan beyan olan birgerçeği bile inkâra kalkışan bir zihniyetten,toplumun geçmişi ile yüzleşmesiönündeki engelleri kaldırmasınıbeklemek ne kadar mantıklıdır?Hiçbir vicdani kaygı taşımaksızın,daha “dün” sayılabilecek bir insanlıksuçu <strong>olarak</strong> 6 – 7 Eylül pogromlarını,insanlığın gözüne baka baka inkâredenlerin, 1915 soykırımı konusundagerçekleri itiraf etmesi beklenebilirmi?Eğer ki, devlet erkinin, gerçeklerinkamu vicdanında yargılanmasınazerre kadar tahammülü olsaydı,sivil toplum örgütlerinin (TarihVakfı, İnsan Yerleşimleri Derneğive Helsinki Yurttaşlar Derneği),geçmişimizle yüzleşme babında çokağırbaşlı, mütevazı bir girişimi sayılmasıgereken 6 – 7 Eylül fotoğrafsergileri, hem de açılış gününde elisopalı çapulcuların baskınına uğramazdı.Türkiye’den 2500 km uzaktaolan Frankfurt kentinde düzenlenenbenzer bir serginin (İHD’nin yardımıylaSKD tarafından organize edilenve aynı temayı işleyen “UtandıranTarih” adlı fotoğraf sergisi) organizatörlerine,sürmanşetten “Ateşle


gündemoynadıkları” tehdidi savrularak, gözdağıverilmek istenmişti. (Bkz. 27Şubat 2002 tarihli Hürriyet GazetesiAvrupa eki)6 – 7 Eylül pogromlarının üzerindende 50 küsür yıl geçmesine rağmenzihniyet değişmemiş; ne pogromcugüruhun ne de onları sevkve idare eden kriminal çetelerin,alışkanlıkları, davranışları değişmemiş.Teşkilat-ı Mahsusa (Özel Örgüt),Özel Harp Dairesi olmuş. Yalanın veiftiranın karşısına, gerçeklerle karşıdurma yetersiz kaldığından, kin venefret tohumları her yerde yeşermeimkânı bulmuş; toplumumuz birazdaha kirlenmiş, değişim <strong>olarak</strong>kabullenmemiz gereken bir gerçekvarsa o da, katillerinizin yaşları birazdaha küçülmüş. Artık 1955’te yarattıklarıtabloya, başka bir deyimlekendi yüzlerine bakamayacak kadarinsanlıktan uzaklaşmışlar. Irkçı histeriyleşuurunu kaybetmiş vaziyetteyine insanlığın karşısına ellerindesopalarla çıkmışlar. Jenosit araştırmacılarıbu durumu (kronikleşensoykırım inkârını), “soykırımın enson aşaması” <strong>olarak</strong> tanımlıyorlar.Artık rejimin son çaresi, geçmişte işlediğisoykırım ve insanlık suçlarını,yeni insanlık suçları ile örtbas etmeçaresizliği olmaktadır. Geleneksel<strong>olarak</strong> kitle katliamları ile bastırılanKürt isyanları (doğrusu halkın kendinisavunma hareketleri), Trakya’datezgâhlanan anti-Yahudi pogromlar,Dersim’in Kızılbaş Alevilerine vurulansoykırımcı darbe, Müslümanolmayan halkları maddi ve maneviçökertmek için çıkartılan ırkçı “varlıkvergisi”, 6 – 7 Eylül pogromları,Kıbrıs’ın işgali, Çorum, Maraş, Sivaspogromları, insanlığa karşı işlenmişsuçlar zincirinin hiç kopukluk arzetmeyen birer halkalarıdır. Bütünbu olaylar, 1915 soykırımı ile tepedentırnağa kirlenmiş bir rejiminkendine baskı, terör ve kitle katliamlarıyla“meşruiyet” kazandırmaeylemleridir.Ancak şunu unutmamak gerekirki, insanlığın bir tahammül sınırıvardır. İnsanlık, soykırımı, terörü,işkenceyi, devlet politikası yapan vegirdikleri her yeri kan gölüne çevirenmaceraperestlere haddini bildireliaradan henüz 62 yıl geçmiştir. Tümdünyayı kana, ateşe boğan Almanyave Japonya’nın kendi toplumlarınıda, felaketlere sürükledikleri unutulmamalıdır.İnsanlığa karşı işlenmişsuçlar konusunda benzerkonumda olduğu bilinen TürkiyeCumhuriyeti’nin, sanki hesap vermektenebediyen muaf tutulacağısanılmaktadır. Tahammül sınırının,Türkiye için geçerli olmadığını düşünenlermüthiş bir yanılgı içindedirler.Eğer ki, Türkiye 1915’ten devraldığıinkâr ve imha siyasetinde ısrarederse, hiç hesap etmediği bir bedellekarşılaşabilir. Bu bedeli, kuşkusuzgünün koşulları, güçler dengesi tayinedecektir. Fakat bu faturanın,Türkiye Cumhuriyeti’nin ta kendisinemal olmayacağının da, hiç birgarantisi yoktur.Barış ve halkların dostluğu içinmücadeleden başka seçeneği olmayaninsan hakları savunucuları,ülkelerinin toplumsal gerçeklerinidoğru algılamak ve buna uygun çözümönerileri sunmak zorundadırlar.Bizler geleceğimizin göz göre göreateşe atılmasına seyirci kalamayız.Soykırımların, kitlesel kıyımların,pogromların mağdur ettiği halklaraçamur ve iftira temelinde, tarihi gerçeklerininkârı, geleceğimizi ateşeatma politikasıdır. Bu pervasız çılgınlığa“DUR!” demek için Türkiyesivil toplum örgütlerinin, ilerici insanlığının,aydınlarının, insan haklarınasaygılı her ferdinin, insanlıkadına bir sivil seferberlik başlatmalarıgerekmektedir. Bunun için fazla “büyük”laflara gerek yoktur. Yürektengelen davranışların gereği atılacakher küçük adım, ırkçılığa verilecek enanlamlı cevap olmanın yanı sıra, geleceğimizinteminatı olan barışın vedostluğun da, temel taşları olacaktır.Örneğin, Tarih Vakfı, İnsanYerleşimleri Derneği ve HelsinkiYurttaşlar Derneği’nin, ortak çalışmasıolan “50. Yılında 6 – 7 EylülOlayları” fotoğraf sergisi, İstanbul’undışına çıkarılması, Türkiye veTürkiye-Kürdistan’ı şehirlerinin tümündedüzenlenmesi, bunun içinsomut bir adım olabilir. Yeter ki,uzun erimli bir mücadelenin başlatılmasıiçin somut adımlar atılsın.Mücadelenin seyri içinde doğruyöntem ve araçların çeşitliliği ortayaçıkacaktır. Halkların sağduyusu vegerçeklere olan saygısı, eninde sonundasorumlu mercileri doğru tavırtakınmaya mecbur kılacaktır.7 Aralık 1970 Varşova, SoykırımAnıtı önünde Kurbanların anısı içindiz çökerek Alman halkı adına özürdileyenFederal Almanya Baş Bakanı WilliBrandt : İktidar ve Muhalefet politikacılarımızaörnek olması dileği ileGerçeklerle yüzleşmek, hatalarındanders çıkarmak, soykırımlara vepogromlara maruz kalmış halklardanözür dilemek, açılan yaralarısarmak için maddi ve manevi özveridebulunmak, temsil ettiği devletinmeşruiyetinden kuşku duymayanmedeni cesaret (Civil Courage) sahibidürüst devlet adamlarının işidir.Türkiye’nin soykırım inkârcılarına,pogrom kışkırtıcı çetelere değil; vicdanıtemiz, topluma gerçekleri anlatacakve mağdur halklardan özürdileyecek kadar cesur politikacılaraihtiyacı var!Frankfurt, 10 Eylül 2007 ✓Verein der Völkermordgegner e.V.Frankfurt / MainSoykırım Karşıtları Derneği (SKD);Kontakt: Ali ErtemTel.: 0049/69/5970813;E-Mail: skd@gmx.net“Ortadoğuda Savaş ve Kadın”paneli gerçekleştirildiİnsanlık, tarihinin en kanlı savaşlarındanbirine sahne oluyor.Ortadoğu’da bitmeyen çıkarsavaşları, dönen oyunlar, kar hırsıylagözü dönmüş para babalarınınnerede ne kadar çok işçiyi, emekçiyisömürürüm planları, ağzı salyalı silahtücarları, din ve namus uğrunainsanlık dışı uygulamalara girişenlerve daha bir çok şeyi bulabilirsinizdünyanın güneş görmeyen yüzüOrtadoğu’da.Bir de bu savaşlara karşı duranlar,işgalci güçlere, siyonist orduya karşıisyan bayrağını canı pahasına göndereçeken Filistinli çocuklar, direnenIrak halkı, diğer ezilen halklar veezilenlerin yanında kardeşçe onlarıselamlayanlar.Komünist sanatçı Yılmaz Güney’inde değindiği gibi dünyanın öbürucunda ağlayan bir çocuğun gözyaşlarıiçimizi parçaladı diyenler, bukanlı savaşta bir gün mutlaka biz galipgeleceğiz diyenler.İşte bizler 23 Eylül günü GüneyKültür Merkezi’nde Yeni DünyaGençliği ve GKM Kadın Komitesi’ninortaklaşa düzenlediği panelde buluşarakOrtadoğu’da yaşanan bu kirlisavaşı gözler önüne sermeye çalıştık.Panel, Filistin Halkıyla DayanışmaDerneği’nden Abdül Selam Sultan veGKM Kadın Komitesi’nden Gülcanarkadaşın sunumuyla başladı.Konuşmacıların üzerinde durduğukonular savaşın Ortadoğu halklarıüzerindeki etkisi ve bunda en çok kadınlarave çocuklara yönelen baskılarve katliamlar üzerineydi.Abdül Selam Sultan Filistin tarihiüzerine açıklamalar yapıp Filistin’eegemen olmak isteyenlerin emperyalistgüçler olduğunu ve bölgede üs<strong>olarak</strong> kurulan yapay bir İsrail devletininolduğunu, bu devletin Filistinhalkını kendi topraklarından silahzoruyla kovmaya çalıştığını ve bugünFilistin’de yaşananlara sessizkalınmaması gerektiğine değindi.Kadın arkadaşın yaptığı sunumdadaha çok Ortadoğu’da erkek egemensistemin tırmandırıldığı ve bundankaynaklı kadınların çok fazla ezildiği,çocukların göz göre göre acımasızcakurşuna dizildiği, savaşta işgalcigüçlerin kimi evlere baskın yapıp kadınlarataciz ve tecavüze kalkıştığı vekadınların bir çoğunun bu sebeplerdendolayı çevresi tarafından dışlandığıve hatta intihara sürüklendiğiüzerine açıklamalar yer aldı. İşçi veemekçilerin bu savaşlara dur demesigerektiği ve bunun olabilmesi için deörgütlü mücadeleye yönelmesinin tekyol olduğunu belirtti.Katılanların özenle üzerinde tartıştığıİsrail’in bir devlet <strong>olarak</strong> tanınıptanınmaması, Filistin’de yaşanansorunun çözümünde İsrail’liişçi ve emekçilerin Siyonist devletidevirip kendi iktidarını kurmasıyönündeydi.Abdül Selam Sultan çözüme yönelikgetirdiği açıklamalar, yaFilistin’de kurulacak demokratik birFilistin Devleti içinde bütün halklarınbirlikte yaşayabileceği, ya da eğerbunu kabul etmiyorsa İsrail halkınınbölgeyi terk etmesi yönündeydi.Buna karşılık gelen eleştiriler dahaçok çözümün İsrail halkının bölgedensürdürülmesi değil, halklarınkardeşliği temelinde kurulacak sosyalizmlemümkün olacağı yönündeydi.Bir halkın başka bir halkınegemenliğinde yaşamasının çözümolmayacağı üzerinde de tartışıldı.Filistin’de yaşananları konu alan“Geçemeyeceksiniz” belgeseli deizleyicilere sunuldu ve ardındanAlternatif Tiyatro Oyuncuları, DarioFo’nun yazdığı Yakup Kadri’nin yönetmenliğiniyaptığı “Bant Sistemi”adlı oyunu sahneledi. Oyunda öneçıkan konu fabrikalarda çalışan işçilerinmakinalaştırıldığı yönündeydi.Gerek konuşmalarda ve gerekse desahnelenen oyunda kapitalizmin işçiler,emekçiler ve ezilen halklar açısındanda büyük bir tehlike olduğuve bu düzen ortadan kalkmadıkça,ne savaşların son bulmasının, ne deişçilerin ve özellikle de kadınlarınkurtuluşunun mümkün olmayacağıdile getirildi.28 Eylül 2007 ✓9


gündem12 Eylül27 yaşında1970li yıllar ezilenlerin faşist düzenekarşı mücadelelerinin büyükboyutlara ulaştığı yıllardı.İşçilerin, köylülerin kendiliğindenmücadeleleri büyük boyutlara ulaşıyor,devrimci mücadelenin boyutlarıgiderek gelişiyordu.Hakim sınıflar düzenlerini tehlikedegörüyorlardı. “Devletin çivisiyerinden çıkmıştı.” Egemenler ege-12 Eylül karanlığı ile hesaplaşma…menliklerini sürdürebilmek için, parlamentermaskeyi bir kenara koyarak,açık teröre, askeri darbeye ihtiyaçlarıvardı. Başta ABD emperyalizmi olmaküzere emperyalistler, burjuvaziaskeri darbenin örgütlenmesine, yapılmasınadestek verdi.12 Eylül askeri faşist darbesi devrimciörgütlere ağır darbe vurdu.Askeri cuntanın bazı icraatlarışunlar:650 bin kişi gözaltına alındı.1 milyon 683 bin kişi fişlendi.210 bin davada 230 bin kişiyargılandı.7 bin kişi için idam istendi, 517 kişiyeidam cezası verildi.50 kişi idam edildi.14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı.171 kişinin işkence ile öldürüldüğübelgelendi.Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamınıyitirirken, 144 kişi kuşkulubiçimde ölü bulundu.937 film sakıncalı bulunarakyasaklandı.23 bin 677 derneğin faaliyetleridurduruldu. …Bu liste daha da uzatılabilir.Aradan 27 yıl geçmiş olmasınarağmen, 12 Eylül anayasası ile kurumlarıile günümüzde de etkilerinisürdürüyor.Darbeci generallerden, askeri cuntanınyaptığı katliamların hesabı birgün mutlaka işçi sınıfı önderliğindedevrimle sorulacaktır. Emekçilerekarşı işlenmiş hiçbir suç cezasızkalmayacaktır.12 Eylül faşist askeri darbesi, 27.yılında İzmir’de düzenlenen biryürüyüş ve miting ile protestoedildiBornova Stadyumu önünde toplanankitle, Cumhuriyet Meydanı’nayürüdü.Yürüyüşe; KESK Şubeler Platformu,Ege 78’liler, Devrimci Liseliler, ESP,Halk Kültür Merkezleri, ToplumsalÖzgürlük Platformu, TKP, İşçiMücadelesi, Emek Gençliği, İHD,DTP katıldı.Yürüyüş sırasında çeşitli sloganlaratıldı. Atılan sloganlardan bazılarışunlar: “Darbeciler halka hesapverecek!, Gün gelecek, devran dönecek,darbeciler halka hesap verecek!,Darbecilerden hesabı emekçilersoracak!, Darbeciler, işkenceciler,12 Eylülü unutmadık!, Yaşasın devrimve sosyalizm!, Yaşasın halklarınkardeşliği!”Miting alanında YDİ Çağrı’nınEylül sayısının satışı yapıldı.Yürüyüşe 700 civarında insankatıldı.Alanda yapılan konuşmalar sonrasında,miting son buldu.12 Eylül 2007YDİ Çağrı/İzmir ✓1012Eylül hukuku ile hesaplaşmak,suçluların yargılanmasıve demokratikbir Anayasa için 78’liler TürkiyeGirişimi ve 78’liler Konfederasyonuİstanbul ve Diyarbakır’da bir dizi etkinlikyapmak üzere tüm demokratikkurumlara çağrıda bulundu.Bunun üzerine kendileri ile birliktebir araya gelen Üniversite ÖğretimÜyeleri Derneği, Karşı Sanat, İstanbulTabip Odası, TMMOB ve İHDİstanbul Şubeleri, KESK İstanbulŞubeler Platformu, PSAD MarmaraŞubesi, PEN Türkiye Merkezi, TKP,DTP, EMEP, SDP, ÖDP, SosyalistEmek Hareketi, Anti- Kapitalist,Karahat, Mülksüzler Radyo, YaşamDerneği, Dersim Enstitüsü, JİNEPSGazetesi ile bir nevi eylem birliğioluşturuldu. Sonradan bir toplantısınaYDİ ÇAĞRI Gazetesi adına gözlemci<strong>olarak</strong> katıldığımız ve içeriğinionaylamadığımız bu eylem birliğineyanlışlıkla dahil edildik.Bu birliktelik İstanbul’da üç yerdeeylem yaptı. Bu eylemlerin ilki; 10Eylül günü İstanbul- Harbiye’dekiOrdu Evi önünde yaklaşık 50 kişininkatıldığı bir Basın Açıklaması idi.Yoğun bir polis ablukasında geçenbu açıklama sırasında “Gün gelecek,devran dönecek darbeciler halka hesapverecek!”, ”12 Eylül hukukunason!”, v.b. sloganlar atıldı. Gerek yazılı,gerekse sözlü yapılan açıklamalardahep sanki Türkiye’de 12 Eylülöncesi demokrasi varmış, önü açıkmış,askeri faşist darbe ile önü kesilmişgörüşü savunulmaktadır.Bu reformist anlayışa göre egemensınıflardan 12 Eylül’ün darbe anayasasınıkaldırıp yerine toplumuntüm kesimleriyle tartışarak anlaştığıyeni bir anayasa koymasını talep etmek,darbecilerin yargılanması ve odönemde Diyarbakır’daki yaşananvahşetlerin sorgulanması demokrasiyegeçmemizi sağlarmış!İkinci eylem 11 Eylül akşamı yaklaşık500 kişilik bir kitle ile İstanbul– Taksim’de, Tramvay Durağı’ndanGalatasaray Lisesi’nin önüne kadaryapılan meşaleli yürüyüştü.Toplanma alanında anarşistlerinyaptığı büyük bir tank maketi parçalanarak12 Eylül protesto edildi.Yürüyüş boyunca “Asker kışlaya,halk iktidara!”, “12 Eylül hukukunason!”, “Kahrolsun MGK, MİT, CİA,Konrgerilla!”, “Faşizme karşı omuzomuza!”, v.b. sloganlar atıldı.Üçüncü eylem de 12 Eylül 2007günü İstanbul Galatasaray PTT’siönünde bir Basın Açıklaması yapılarakve TBMM’sine faks çekilerek“Demokratik bir Anayasanın çıkarılması”talebinde bulunuldu.Bizim de imzamızı taşıyan bu birliğinİstanbul’da yaptığı üç eylemdede reformist bir anlayışla hem yazılıhem sözlü yapılan açıklamada bir dizidemokratik talep dile getirildi. Bu talepleriçin biz de mücadele ediyoruz,etmeliyiz. Fakat reformistçe değil,devrimci bir anlayışla bu haklar uğrunamücadele etmeliyiz. Kendilerinedevrimci, sosyalist, komünist, v.b.demeyen DKÖ (Demokratik KitleÖrgütleri), meslek odaları açısındanbu yaklaşım anlaşılır ve hoş görülebilinirdiyenlere sormak gerekiyor:Ülkemizde 84 yıldır hüküm sürenve 12 Mart, 12 Eylül’lerle her tarafıişkencehaneye çeviren sömürü, baskıve zülüm altında halklarımızı iniminim inleten hakim sınıfların bukanlı diktatörlüğü bir devrimle yıkılmadangerçek demokrasi gelir mi?Hayır gelmez, gelse gelse burjuvademokrasisi gelir, savunulan da eniyi halde gerçekte budur. Kendini12 Eylül anayasasını yargılayıp onudeğiştirmekle sınırlayan anlayış burjuvadüzenle hemfikirdir. Kaldı ki 12Eylül anayasasını değiştirmeyi bugünliberal burjuvazi ve onun andakien iyi temsilcisi AKP de savunuyor.Demek ki tutarlı demokrat olunmakisteniyorsa, kendini 12 Eylüleleştirisi ile sınırlamakla yetinmeyip,onu doğuran burjuva düzenine yönelmekgerekiyor.Gerçek özgürlük, gerçek demokrasi,halkların kardeşliğini isteyen herkesönce emperyalistlerin işbirlikçisi sermayedüzenini bir işçi köylü devrimiyleyıkma mücadelesine katılmakzorundadır. Demokratik haklar içinmücadelede başarı elde etmek isteyendevrim hedefine hizmet eder şekildeörgütlenmeli, mücadele etmelidir.Eylül 2007 ✓


Ekim 2007 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİGöçmenlerin sorunları..Göçmenler sorununda, bizesas <strong>olarak</strong> coğrafyamızındışında coğrafyamıza değişiksebeplerle gelen işçi ve emekçilerinsorunlarını ele almak istiyoruz.Kuşkusuz göçmenlerin genel <strong>olarak</strong>sorunları vardır.Bu genel sorunlarına sahip çıkılmalıve onların taleplerinin tespit edilereksahip çıkılması enternasyonalist birbakış açısının yaşama geçirilmesiningereğidir.Genel <strong>olarak</strong> enternasyonalizmisavunmak, teorik <strong>olarak</strong> milliyetçiliğeve şovenizme karşı çıkmak iyibir şeydir ve ama bunun yetmediğinigörmek gerekir.Gerek savaş sebebiyle, gerek kendilerinindoğduğu, bir dönem yaşadığıyerlerde iç savaş, mezhep savaşları,siyasi mücadele, işsizlik vb. gibi sorunlarlayaşamlarını tehlikede görenveya daha iyi çalışma ve yaşamkoşullarının elde edilmesi talebiyle“kendi” ülkelerini terkedip dünyanındeğişik ülkelerine göç eden insanların,insan <strong>olarak</strong> haklarının savunulmasıve bu haklar için mücadeleenternasyonalizmin gereğidir.Göç etmek zorunda kalan insanlarınbizim yaşadığımız coğrafyayagelip yerleşmesine bu gözle bakmak,hakim ulusun ya da ulusların şoven,milliyetçi tavırlarına karşı tutum almayıda gerektirir.Genel <strong>olarak</strong> tüm göçmenlerinsorunlarına sahip çıkmak, özeldegöçmen işçi ve emekçilerin sorunlarınasahip çıkmak, bu insanlarlaiyi ilişkilerin geliştirilmesi, bunlarınverilmekte olan devrim ve sosyalizmmücadelesine kazanması için de birmücadeledir.Çünkü bu iki şey birbiriylebağlantılıdır.Kendilerinin yaşadığı ülkelerdenkaçarak bugün yaşadığımız coğrafyayagelip yerleşenlerin, buralara gelmedenönce ne tür hayaller besledikleriancak tahmin edilebilir.Adına “yabancı” da denilen göçmenleringelip bu coğrafyadaki gerçekliklerigörmesi sonucu yer yerhayal kırıklığına uğradıkları ve fakatbir anlamda geri dönüşü olmayanbir yola girmiş olmaları, onlarıburalarda ekmeklerini kazanmayaitmiş ve onlar bunun için mücadeleyürütmektedirler.Onların bu mücadelede yalnız bırakılmamaları,onların bulundukları,yaşadıkları alanlara giderek veonlarla birebir ilişkiler geliştirmekgereklidir.Sayıları milyonları bulan bu göçmenişçilerin ve emekçilerin oturmave çalışma izinleri adına “yabancıkanunu” denilen 4817 sayılı kanunladüzenlenmiştir.Bu kanun Alman devletinin göçmenişçiler için düzenlediği şoven milliyetçi“yabancı işçiler kanunu”ndanfarklı değildir, özde aynıdır.Her iki kanun insanları, milliyetine,mezhebine, doğdukları yere göre değerlendirenve de farklı ele alan, eşithak ve yükümlülükler yerine, birilerini“yerli” diğerlerini “yabancı” şeklindeayıran gerici yasalardır.Coğrafyamıza gelip yerleşen göçmenlerinsayısı bir milyonu aşmışdurumdadır. Resmi rakamlar bu konudadayanılacak durumda değildir.Çünkü, göçmen işçilerin çoğunluğu“kaçak” çalışmak ve yaşamak durumundakalıyorlar.Patronlar da göçmen işçileri, zatendüşük olan ücretlerden daha da ucuzaçalıştırmakta, bunların sigorta kayıtlarınıda yapmayarak maliyetleri enalt düzeye çekerek sömürülerini birkaç kat daha artırmaktadırlar.Adına “yerli” işçi denilen işçilerinazımsanmayacak bir bölümüde, göçmen işçileri kendilerine “rakip”görmekte, onların hem işleriniçaldıklarını ve hem de ücretlerinindüşürülmesine neden olduklarınısavunabilmektedirler.Sendikal örgütlenme mücadelesininsürdürüldüğü bazı yerlerdeise, patronlar göçmen işçileri “eylemkırıcısı” <strong>olarak</strong> çalıştırmayabakmaktadırlar.İşçi arkadaşlarımızın, göçmenliğeve işsizliğe neden olanın bu kapitalistdüzen olduğunu ve göçmen işçilerlebirlikte buna karşı mücadele etmeninolanaklarına bakacaklarına, göçmenişçileri bir anlamda “karşıtları”<strong>olarak</strong> görüp onlara karşı mücadeleetmeleri yanlıştır. İşçi arkadaşlarımızınbu temelde eğitilmesi gerçeksosyalistlerin görevleri arasındadır.Başka türlü enternasyonalizmin güçlenmesisağlanamaz.Bizler kapitalizmin yol açtığı busorunun ancak devrimle gerçektenele alınıp çözüleceğini düşünmemizerağmen, bugünden bazı çalışmalarlabelli sorunların aşılmasını sağlayabileceğimizide biliyoruz. Yasalardayapılacak bazı reformlarla göçmenişçilerin belirli sorunları çözülebilir.Bunun için aşağıdaki taleplersavunulmalıdır;-Yabancılar kanunundaki oturmave çalışma izinleri konusunda konulanşartlar kaldırılıp, bu coğrafyayaadım atan her göçmen işçiye iş verilmesi,bunun mümkün olmadığı yerdekira yardımı ve geçimini sağlayacakkadar para yardımının yapılması yasalgüvence altına alınmalıdır.-Her işyerinde çalışan herkese “eşitişe eşit ücret” prensibiyle ücret farklılıklarıkaldırılmalıdır.-Tüm çalışanlar kayıt altına alınaraksosyal güvenceden yararlanmaolanakları yaratılmaldır.-Irkçı, şoven yaklaşım gösterenlere,göçmenleri ucuz işgücü <strong>olarak</strong> görüpçalıştıranlara karşı yüksek cezalaröngören yasalar ya da yasa maddeleriçıkarılmalıdır.-Irkçılığa karşı yasa çıkarılarak,ırkçı davrananların yargılanması vehaklarında ceza verilmesi için göçmenlerdenoluşacak komisyon vb.kurullar kurulmalıdır.-Göçmenlerin haklarını savunabilmelerive bu hakların mücadelesiniörgütleyebilmeleri için kendilerinedevletçe sağlanan konutlar verilmelive bu konutlarda kendi örgütlenmeleriniyapacak demokratik örgütlerifaaliyet yürütmelidir.-Türk devletinin altına imza koyduğuUluslar arası sözleşmelere uygundavranmasını sağlamak içinmücadele verilmelidir.-”herkes yabancıdır” şiarıyla,tüm göçmenlerin bu coğrafyayagelip yerleşme hakkının olduğusavunulmalıdır.Bu talepler daha da uzatılabilir.Bazıları değiştirilebilir. Fakat önemliolan şudur:“Vatan toprağı kutsaldır” tezinineredeyse bir asırdır bize ezberletmeyeçalışan sermaye sınıfı ve onlarındevleti, milyonlarca insanımızınyurt dışına göç etmesini teşvik etmiştir.Bugün de halen başka ülkelereiş için aş için yüz binleri bulangenç işçilerimiz gidip ekmek kapısıaralamaktadır.Bu yalan üzerine kurulu şiarın devamı<strong>olarak</strong> bazı sendika ve konfederasyonların“Türk işi, Türk işçisine”kadar varan şoven tavırlarıyla ortayaçıkmaktadır.Biz bu ırkçı ve şoven tavırların yurtdışındaki işçi kardeşlerimize karşı oülkelerdeki ırkçı, şoven devlet ve partilerceyapıldığını biliyoruz. O ülkelerdebizim sınıf kardeşlerimize karşıyapılan haksızlıklara karşı çıkıp, “eşithaklar” talep ediyorsak, bu coğrafyadakigöçmen işçi ve emekçiler içinde aynı eşitliği talep etmemiz bizimen önemli görevlerimiz arasındaolmalıdır.Bu mücadeleyi sürdürmenin vegöçmen işçilerin coğrafyamızdakisesi olması açısından, kendi internetsayfamız üzerinde bir “Göçmenİşçiler Sayfası” açmak gereklidir.Bu sayfada Göçmen işçilerin hakları,taleplerimiz ve onların yazabilecekleribir alan yaratmak gerekir.Yine bu sayfa üzerinden bizim kendilerineyardımcı olabileceğimizi,hangi telefonlardan ulaşabilecekleriniyazmamız gerekir.YAŞASIN İŞÇİLERİN BİRLİĞİ!YAŞASIN HALKLARINKARDEŞLİĞİ!KAHROLSUN KÖHNEMİŞKAPİTALİST DÜZEN, YAŞASINSOSYALİZM!YDİ Çağrı okuru,1 Eylül 2007 ✓EK:1


Bir sömürücenneti:Çiğli Organize Sanayi Bölgesi!EK:2Ekim 2007 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİKapitalist üretim biçiminde,üretim araçları üzerindekapitalist özel mülkiyet,üretim ilişkilerinin temelinioluşturur.Kapitalist üretim aynı zamandatoplumsal bir üretimdir. Üretimingenişlemesi, fabrika ve işletmelerdebinlerce, yüz binlerce, milyonlarcaişçinin bir arada üretim yapması,üretim sürecine toplumsal bir nitelikkazandırır. Üretimin toplumsalniteliği, üretim araçları üzerindetoplumsal mülkiyeti gerektirir.Oysa üretim araçları üzerinde özelmülkiyet, üretimin bu toplumsalkarakteri ile çelişmektedir. Bu temelçelişme, diğer çelişmelerle birliktekapitalizmi yeni bir topluma,sosyalizme götürecek olan temelçelişmedir. Kapitalist sistem işçisınıfı önderliğinde proleter devrimile yıkılacak, üretim araçları üzerindetoplumsal mülkiyet sosyalizmile birlikte kurulacaktır.Kapitalizmin gelişmesi, biryanda kapitalistlerin ellerinde muazzamzenginliklerin yoğunlaşması,sömürücü sınıfların lüks veasalaklığının artması, diğer yandaişçilerin, emekçilerin sömürülmesinindaha da keskinleşmesi, zenginlikleringerçek yaratıcısı olanlarınyoksullaşmasının artmasıdemektir.Zenginliğin yaratıcıları olanemekçiler yoksullaşırken, kapitalistasalaklar zenginleşmektedir.Bu durumun en iyi göstergelerindenbiri, Türkiye’de OrganizeSanayi Bölgeleridir.Türkiye’de Organize SanayiBölgelerinde, çeşitli alanlarda faaliyetgösteren fabrikalar, işletmelerüretim yapmaktadır.Türkiye’de 228 Organize SanayiBölgesi bulunmaktadır. Bunlardanen büyüğü olan İzmir AtatürkOrganize Sanayi Bölgesi 1990 yılındafaaliyete geçmiştir.Organize Sanayi Bölgeleri, büyükölçüde üretim, istihdam veihracat merkezleri olup sermayeyeyılda 50 milyar doların üzerindegirdi sağlamaktadırlar.İzmir Atatürk Organize SanayiBölgesi’nde Ağustos 2006 itibari ile485 fabrika üretim yapmaktadır.Bu fabrikalardan 200’ü ihracat yapanfabrikalardır, 20’si yabancı sermayetarafından işletilmektedir.İzmir Atatürk Organize SanayiBölgesi’nde üretim yapan fabrikalarağırlıklı <strong>olarak</strong>, makine, tekstil,hazır giyim, gıda, plastik, kimya,metal, otomotiv yan sanayi, elektrikve elektronik sektörlerindeDeri işçilerine patronlar ve jandarmaortaklaşa saldırıyor!yoğunlaşmıştır.Burada fabrikaların istediği niteliklerdeişçi ihtiyaçlarının karşılanmasınısağlamak amacıyla Özelİstihdam Bürosu bulunmaktadır.Bu istihdam bürosunun bir başkaBaşta deri ve gemi inşasındaçalışan on binlerce işçininsigortasız ve sendikasız çalıştırıldığıİstanbul- Tuzla ‘da patronlarjandarma ile birlikte yinederi işçilerine ve Deri- İş SendikasıTuzla Şube yöneticilerine saldırdı.Geçtiğimiz aylarda Tuzla DeriOrganize Sanayi Bölgesinde bulunanDuman ve Derfakon DeriFabrikalarında çalışan işçilerDeri- İş Sendikası Tuzla Şubesineüye olmuşlardı.Duman Deri’de 16, DerfakonDeri de ise 14 işçi anayasal ve yasalhak olan sendikalaşma haklarınıkullandıkları için işten atılmışve fabrikalarının önünde direnişegeçmişlerdi. Patronun ve jandarmanınsaldırılarına uğrayan işçilerdenDerfakon Deri’de çalışansendika üyesi bir grup işçi ve sendikanınŞube Başkanı Binali Tay,28 Ağustos günü dövülerek gözaltınaalınmış, akşama kadar gözaltındatutulmuşlardır.Duman Deri’de de aynı gün yağmurdankorunmak için açtıklarıküçücük bir çadır bahane edilerek16 işçiden bir bölümü ve Şube sekreteriHaydar Canpolat jandarmatarafından saldırıya uğradı ve gözaltınaalındılar.Deri–İş Sendikası YönetimKurulu kamuoyuna yaptığı açıklamadabu saldırıların amacınınsendikal örgütlülüklerini dağıtmayayönelik olduğunu buna karşıemekten yana olan tüm güçlerinduyarlı davranması gerektiğinibelirtti. Ayrıca sendika GenelMerkezi ertesi gün 29 Ağustos’tasabah saat 7.30’da Tuzla OrganizeDeri Sanayi Bölgesinde ana caddedebin işçinin katıldığı bir kitleselbasın açıklaması yaparak saldırılarıkınadı.Basın açıklaması cadde üzerindeTraktörcüler Durağında yapıldı.Caddenin trafiğe kapatılması nedeniylebir çok işçi geç işbaşı yaptı.“Direne direne kazanacağız!”,“Sendika yoksa üretim de yok!”v.b. sloganlarının atıldığı eylemdeSendika Genel Başkanı MusaServi; patronların kolluk güçleriile birlikte sanayide hak aramamücadelesini ortadan kaldırmakistediğini buna izin vermeyeceklerinibelirterek bu saldırılara karşıhep birlikte ortak mücadele verilmesigerektiğini vurguladı.Limter- İş, Tekstil- Sen, Emekli-Sen, ÇHD ve EMEP’in destek verdiğibu eylemin ardından “güvenlikgüçlerine mukavemet etmekten”gözaltında tutulan sendikaŞube Sekreteri Haydar Canpolatserbest bırakıldı.Eylül 2007 ✓görevi, sendikalaşma çalışmalarındaöne çıkan ve işten atılanöncü işçilerin diğer fabrikalaragirmemeleri için patronlara istihbaratservisi sağlamaktır.Çiğli Organize Sanayi Bölgesi’nde30.000 işçi çalışmaktadır. İşçileruzun ve ağır çalışma koşulları,düşük ücret, işçi sağlığı ve güvenliğiaçısından sorunların yaşandığışartlarda çalışmak zorunda kalıyorlar.İşçilerin büyük bir çoğunluğusendikal örgütlenmeden yoksun.Sadece 7-8 fabrikada sendika var.Çiğli Organize Sanayi Bölgesindeçalışan işçiler; işten çıkarma, sendikasızlaştırma,mesailerin ödenmemesi,iş kazaları, sigortasız çalışmagibi çeşitli sorunlarla karşıkarşıyalar.İşçiler yer yer sendikalaşmamücadelesi içerisine giriyorlar.Çalışma koşullarının iyileştirilmesi,iyi bir ücret için sendikalardaörgütlenmek istiyorlar. Yakın birdönemde yaşanan, Yorcam, EsenPlastik, Lider Deri işçilerinin mücadelesinibu duruma örnek <strong>olarak</strong>verebiliriz. İşçilerin sendikalaşmamücadelesi, kesintiye uğrasa da,başarıya ulaşmasa da, patronlarsendikalaşma mücadelesindenöcü gibi korkuyorlar. Onlar, birfabrikada sendikalaşma mücadelesininbaşarıya ulaşmaması içinellerinden geleni yapıyor, işçilerekarşı birlikte hareket ediyorlar.Biliyorlar ki, bir fabrikada sendikalaşmamücadelesi başarıya ulaşırsa,Organize Sanayi Bölgesineyayılacaktır.Kimi işletmeler şahsında sendikalaşmatohumu Çiğli OrganizeSanayi Bölgesi’nde atılmıştır.Atılan tohum süreç içinde gelişecek,serpilecek, büyüyecektir.Sabahtan akşama kadar köle gibiçalışıp patronların kasalarını dolduranişçiler, gün gelecek bilinçlenecek,örgütlenecek, üretenlerinsahip olması gereken iktidarlarınıisteyeceklerdir.Asıl o zaman, sermaye içinbirer cennet olan OrganizeSanayi Bölgeleri, cehennemedönüşecektir!Ey patronlar siz asıl bu durumdankorkun!8 Eylül 2007YDİ Çağrı/İzmir ✓


Petrol İş Sendikası Genel Kurulundan izlenimler…EK:4Ekim 2007 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİPetrol İş Sendikası 7-8-9 Eylültarihlerinde İstanbul’dakimerkez binasında 25. MerkezGenel Kurulunu topladı. Kongreye16 şubeden 250 delege katıldı.Cuma günü çeşitli sendika başkanlarıve parti yöneticilerinin verdiğitebrik mesajlarının yanı sıraSendika Genel Başkanı MustafaÖztaşkın da bir açış konuşmasıyaptı. Öztaşkın açış konuşmasındaDünyada ve Türkiye’deki siyasi veekonomik gelişmeleri değerlendirirkenson yıllarda yaşanan kanlısavaşların dünya ekonomisinin1970’li yıllarla birlikte yaşadığıyapısal krize de bir yanıt niteliğinitaşıdığını, ABD’nin güçlü bir müttefikiolan Türkiye’nin kısa vadeliçıkarlar uğruna ülkenin geleceğinitehlikeye atmayacak bir iradeyiortaya koymasının önem kazandığınısöyledi.1980’li yıllardan itibaren yeniliberalpolitikaların emperyalistkuruluşlar tarafından dayatıldığınıve böylelikle ülkelerin ulusalegemenliklerinin zayıflatıldığını,emperyalizme daha fazla bağımlıhale getirildiklerini vurgulayarakbu politikaların işçi sınıfı veemekçi kesimlere nasıl yansıdığınıanlattı. Tüm saldırılar karşısındasendikaların yeterli inisiyatifi gösteremediklerinibelirterek, sendikalarınörgütlü ve mücadeleci birtavırla uygulamalardan zarar görenen geniş toplumsal kesimleribir araya getirmesi ve özgüven eksikliğinin,kolektif davranamamasorununun aşılması gerektiğinibelirtti. Konuşmasında özelleştirmelerede değinen Öztaşkın, özelleştirilmelerleülkenin adeta bir sömürgedurumuna düşürüldüğünüsavunarak özelleştirmeye karşıPetrol İş’in şimdiye kadar kararlıbir mücadele yürüttüğünü bundansonrada bu mücadeleye devamedeceklerini vurguladı.Kongre Cumartesi günü delegelerinkonuşmaları ile açıldı. Konuşanaz sayıdaki delegenin çoğu şubelerdeyöneticilik yapanlardan oluşuyordu.Bu konuşmalarda öne çıkannoktalar şunlardı: Sendikanıneğitime daha fazla önem vermesi,özelleştirmeye karşı mücadelenindevam etmesi, taşeron uygulamasınakarşı Türk-İş’in de içinde yeraldığı bir mücadele, özellikle serbestsanayi bölgelerinde işçilerinhukuki yardım alabileceği, sorunlarınıanlatabileceği işçi evlerininkurulması gerektiği dile getirildi.Yapılan konuşmalarda seçimlerde değerlendirilerek, AKP’nin işçive emekçi düşmanı politikalarınarağmen işçilerin büyük çoğunluğununAKP’yi desteklemiş olmasınınözel <strong>olarak</strong> değerlendirilmesigereken bir sorun olduğubelirtildi.Konuşmalarda en çok sendikalarınyaşadığı sorunlar üzerindeduruldu. Sendikaların dağınıklığınınönemli bir sorun olduğu,bunun giderilmesi için güçbirliğiningerekli olduğu fakat bu konudada bırakalım ayrı konfederasyonları,aynı sendika çatısı altında bilesağcı, solcu şeklinde ayrışmalarınyaşandığı ve bunun sendikal hareketeönemli bir darbe vurduğusavunuldu. Bu bağlamda siyasetinayrı, sendikacılığın ayrı şeyler olduğu,bugün en iyi sendikacılığınYeni Dünya İçin ÇAĞRI Gazetesi <strong>olarak</strong> hemsendikanın Genel Kurulunu izlemek hem desendikal mücadele ile ilgili yayınlarımızı vekitapları sergilemek için genel kurulun yapıldığı salonagittiğimizde, sendikanın görevlileri gözetimindepolis tarafından sıkı bir aramadan geçirildik.İçeride yayın masası açmak için sendika merkezindebir yetkili ile görüşmek istediğimizi danışmadakibir görevliye ilettik. Fakat, görevli; kimseye öyleyayınları sattırmadıklarını, delegeler tarafından sendikanınticaret yaptığı şeklinde yanlış anlaşılmalaraneden olacağını vs. ileri sürerek sendikasının yayınlarıdışında yayın satmanın yasak olduğunu belirtti.Biz de müsaade etmedikleri için yayın satmayacağımızı,Genel Kurulu izleyip bittikten sonra gideciğimizisöyledik. Kongre salonunun önüne geldikten 10dakika sonra o müsaade istediğimiz iki görevli gelipbize yayın çantalarımızı kendilerine vermemizi,vermediğimiz taktirde yayınları alarak binayı terketmemiz gerektiğini söylediler. Biz, burada olmamızınkimseye bir zararının olmadığını, bu tavırlarınabir anlam veremediğimizi belirttik. Fakat hızlarınıalamayan bu görevliler, hemen bizi polis şefine şikayetettiler. Bizi polis zoruyla dışarı atmaya çalıştılar.demokrasinin yeterince uygulanmadığını,genel merkezin şubeleremüdahalelerinin yaşandığını,sendika yönetimine gelenlerinyıllarca aynı yerlerde kaldıkları,yenilerin önünün açılmadığı bütünalanlarda mutlaka bir köklüdeğişimin yaşanması gerektiğinivurguladılar.Sendikanın mali sorunlarına dadeğinilen kongrede, yeni dönemMali Sekreter <strong>olarak</strong> yönetimdeyer alan İbrahim Doğangül, önümüzdekisüreçte mali sorunundaha büyük bir sorun haline geğınaörnek <strong>olarak</strong> Novamed grevininkadın baştemsilcisinin divandaoturtulmasını gösterdi. Fakat ikierkek ve iki kadından oluşan divandakadınlar Genel Kurul boyuncatek kelime etmediler.Pazar günü yapılan seçimler sonucundaGenel Başkanlığa iki dönembaşkanlık yapan Mustafa Öztaşkınyeniden seçildi. Genel SekreterliğeMustafa Çavdar, Genel MaliSekreterliğe İbrahim Doğangül,Genel Örgütlenme ve EğitimSekreterliğine Nimetullah Sözen,Genel Yönetim Sekreterliğine iseMehmet Güray seçildiler.Petrol İş Sendikası ülke ekonomisiaçısından önemli sanayi dallarındaörgütlü olan bir sendikadır.Resmi istatistiklere göre bu alandaçalışan 250 bin işçi içerisinde yaklaşık84 bin üyeye sahiptir. Gerçekrakamların bunun çok daha altındaolduğunu biliyoruz.Petrol İş Sendikası da diğer sendikalardanözde farklı değil. SonPETROL- İş Sendikası Genel Kurulu’nda hoş olmayan tavırlarhükümetle uzlaşmış, onunla iyiilişkiler içinde olan bir sendikacılık<strong>olarak</strong> yaşandığını ve bununönemli bir sorun olduğu dile getirildi.Sendikal anlayışın “ne ricacıne maceracı, mücadeleci sendika”olması durumunda var olan sorunlarınaşılabileceği dile getirildi.Sendikanın kendi içerisinde deönemli sorunların yaşandığınısöyleyen az sayıdaki delege, diğerdelegelerin sanki hiçbir sorun yokmuşgibi davranmalarını, kişiselkaygılarla rahatsızlıklarını dile getirmemelerinieleştirdi. Getirilensorunların başında, sendika içiBuna itiraz ettiğimizde ise, polis yayınları ve kitaplarımızıtekrar kontrolden geçirdi ve kimlik bilgilerimizialdı.Bizi hem politik <strong>olarak</strong>, hem de kişisel <strong>olarak</strong> yakındantanıyan onlarca sendika yöneticisi ve delegesiningözü önünde yaşanan ve fakat hiçbiri tarafındanengellenmeye çalışılmayan bu hoş olmayantavrından dolayı Petrol– İş Sendikası’nın sözkonusuyetkililerini buradan şiddetle kınıyoruz.Yaşadığımız bu olay bir kez daha gösterdi ki sendikalarınbaşındakilerin işçi sınıfının kendi sınıfbilincine ulaşması için gösterilen en ufak bir çabayabile tahammülü yoktur. İşçi sınıfı gerici sendika bürokrasisive sendika ağalarına karşı tabandan örgütlenerekmücadele etmelidir.Her sendikada olduğu gibi işçi sınıfının mücadelesiaçısından çok önemli bir işkolunda faaliyetgösteren Petrol – İş Sendikası’nı gerçek bir işçi sendikasıhaline getirmek için tüm sınıf bilinçli işçilerşimdiden sendika bürokrasisine karşı DevrimciSendika Fraksiyonları temelinde kendi inisiyatiflerinigeliştirerek mücadeleyi canla başla sürdürmelerigerekmektedir.Eylül 2007 ✓leceği, bunun için şimdiden çeşitliönlemler alınmasını, örneğin profesyonelsendikacılığın kaldırılabileceğini,bunun bir çok ülkedeuygulandığını ve bu modellerinincelenmesi gerektiğini belirtti.Antalya’da yaklaşık 1 yıldır sürenNovamed grevine de değinilerekbilgi verildi ve grevle dayanışmayaçağrıldı. Genel Kurul divanındaNovamed’de bir kadın temsilci deoturtulmuştu. Delegelerden biriNovamed’deki hak ihlallerininaynı zamanda kadın haklarınınihlali olduğunu belirterek, Petrolİş’in kadın sorunundaki duyarlılıdönemdeözelleştirmelere karşıyürüttüğü mücadelede özelleştirmeleriulusal çıkarlar çerçevesinderededen, ülkeyi yabancılara peşkeşçekmek <strong>olarak</strong> değerlendiren buanlamda milliyetçi bir yaklaşımınyanısıra özelleştirmeler karşısındadevlet kapitalizmini savunan bununişçilerin çıkarına olduğunusavunan bir anlayışa sahip.Petrol İş Sendikasının 25. GenelKurulu coşkunun olmadığı, sonucununönceden belli olduğu sönükgeçen bir Genel Kurul oldu.Eylül 2007 ✓


Akdeniz NakliyatKargo Ambarı işçileri:“Sonunakadardireneceğiz!”İzmir Pınarbaşı 5. SanayiSitesi’nde bulunan, AkdenizNakliyat Kargo Ambarı’nda çalışanişçiler haklarını kullanarak,TÜMTİS üyesi oldular. TÜMTİSüyesi olan 9 işçiyi patron işten attı.13 Ağustos’tan bu yana AkdenizNakliyat Kargo Ambarı önünde,işçiler direnişlerini sürdürüyorlar.Direnişin 41. gününde işçileri ziyaretettik. Direniş yerine vardığımızda,işçilerin oldukça kalabalıkolduğunu gördük. TÜMTİS üyesiAmbar işçileri, işten atılan işçileriyalnız bırakmıyorlar. Ambarişçileri sabah saat 09’da AkdenizNakliyat Kargo önünde toplanıyorlar.Buradan çalıştıkları ambarlaradağılıyorlar. Sabah saat 09’danakşam 19’a kadar işten atılan işçiler,ambar işçileri ve TÜMTİSİzmir Şube Yöneticileri AkdenizNakliyat Kargo önünde bekleyişlerinisürdürüyorlar.Akdeniz Nakliyat Kargo içindeve çevresinde polisler bekliyor.İşçilere 41 gün içerisinde, hem polislertarafından, hem de patronunçalıştırdığı kişiler tarafından birkaçkez saldırıda bulunulmuş.Direnişçi işçilerle, direnişleriüzerine sohbet ettik. Direniş hakkındaşunları söylediler:Aydın Akçalı“Dört aydır AkdenizNakliyat’taçalışıyorum. 13Ağustos’a kadarçalıştım. Ekmekparası kazanmayaçalışıyordum.13 Ağustos’ta patron sendikaüyesi olduğumuzu öğrenince biziişten attı. 41 gündür direniyoruz.Sendikamız, sendika üyesi arkadaşlar,bizi maddi ve manevi <strong>olarak</strong>yalnız bırakmadılar.Direniş, arkadaşlarla birbirimizidaha iyi anlaşmamızı sağladı.Birbirimizle kenetlendik.Sendikanın ne olduğunu öğrendik.Dostluğun, dayanışmanın neolduğunu daha iyi anladık.İşe sendikalı <strong>olarak</strong> dönmek istiyoruz.Patron sendikayı tanısınistiyoruz. Bunun için de sonunakadar direneceğiz.”Yalçın Akgüneş“İki yıldır AkdenizNakliyat’taçalışıyorum. 600ytl maaş alıyorduk.Sabah saat09’da işbaşı yapıyor,iş bitinceyekadar çalışıyorduk. Mesailer ödenmiyordu.Mesai yapmak istemeyenarkadaşlara kapı gösteriliyordu.Çalışma saatleri çok uzundu.Aldığımız para azdı. Bu yüzdensendikalı olduk. Daha fazla ücret,çalışma saatleri normal olsunistiyorum. Bunun için direniyorum.Ben şahsen sendikanın bizesahip çıkacağını, dayanışmanınbu kadar yoğun olacağını tahminetmiyordum.”İşçiler; TÜMTİS’in maddi vemanevi desteğinden memnunlar.Diğer sendikaların desteğini yeterlibulmuyorlar. Sadece Deri-İşSendikası’nın ziyarete geldiğinisöylediler. Dergi çevreleri dışındaziyaretlerine gelenin olmadığını,sınıfın dayanışmasının, desteğininyetersiz olduğunu vurguladılar.İşçiler; direniş içerisinde öğrendiklerini,sendikalı çalışmanın neolduğunu, nasıl yapılacağını öğrendiklerini,gelecekte çalışacaklarıişyerlerinde, öğrendikleriniuygulayacaklarını anlattılar.Anayasal haklarını kullandıklarını,ekmek kavgası verdiklerini,fakat burjuva basınında patronuhaklı çıkaran haberlerin yayınlandığınıanlattılar.İşçiler; suç işlemediklerini sadeceanayasal haklarını kullandıklarını,sendikalı <strong>olarak</strong> işe dönenekadar mücadelelerinin süreceğinivurguladılar.İşçiler direniş içerisinde öğreniyor.Dostunu düşmanını tanıyor.Devletin ne olduğunu görüyor.Polisin neden kendilerine saldırdığınıanlıyor.İşçiler sadece okuyarak, sadecetaşınan bilinç yoluyla değil,mücadele içinde, direniş içerisindeöğrenecek, bilinçlenecek,örgütlenecektir.Bizler de YDİ Çağrı <strong>olarak</strong>,Akdeniz Nakliyat Kargo işçilerin<strong>indir</strong>enişini haklı buluyor, taleplerinidestekliyor, direnişlerinidesteklediğimizi bir kez daha vurgulamakistiyoruz.24 Eylül 2007YDİ Çağrı/İzmir ✓Tuzla tersanelerinde işçilersaldırılara karşı direniyor!İşçilerin deyimiyle ve gerçekanlamda “işçi için cehenem,patronlar için cennet olan”Tuzla Tersanelerinde yaşananlardüzenin nasıl barbar bir düzen olduğunugösteriyor.İşçinin can güvenliği konusundaen ufak tedbiri almayan patronlarve taşeronlara devlet hiçbir cezav.b. yaptırımda bulunmuyor.Bu tersanelerde Eylül ayı başındabir hafta içinde 5 işçinin, adına “işkazası” denilen iş cinayetinde yaşamınıyitirmesi üzerine, o günlerdebirçok işçi sendikası parti vekitle örgütünün “ilgisini” çekti.Yıllarca her ay onlarca iş cinayetindeonlarca işçi yaralanmasınave en az iki işçinin ölmesine rağmenşimdiye kadar ciddi bir tavırtakınmayan DİSK gibi sendikalarve şimdiye kadar hiçbir tepkigöstermeyen HAK – İş Sendikası,CHP Milletvekilleri gibi ilgisizlerbile “ilgi” duydular ve durumu“kaygı verici” buldular!Patronların devletinin Çalışma veSosyal Güvenlik(sizlik) Bakanlığıne yaptı?O da sadece patronların bakanıolduğunu işçilerden gizlemek içinbu fırsatı değerlendirdi. Hazır olan“Tersanelerde İş Sağlığı ve GüvenliğiTeftiş Projesi” kapsamında hemenİş Müfettişlerini tersanelere gönderip“iş kazalarını” araştırdı. Sonuç:“Kazaların en büyük nedeni işçilerineğitimsizliği”ymiş! Bakanlıkmüfettişlerinin verdiği raporlardabu asıl nedenin yanında var olantali nedenlerden dolayı patronlarınve onların örgütü GİS-BİR’eyapmaları gerekenler için ricadabulunma da vardı.En ağır çalışma koşullarındaamansız bir sömürü ve baskı altındaçoğu sigortasız düşük ücretleçalıştırılan işçiler, hak ettikleriücreti zamanında alamamakta,istediklerinde de patronun fedailerive polis tarafından saldırıyauğramaktadırlar. Bu saldırılardagenellikle baş hedef; bu baskılarave sömürüye karşı işçilerin örgütlümücadelesini yürütmek isteyenişçi sendikası ve derneklerinin ilericidevrimci üye ve yöneticilerioluyor.Bu bölgede tüm büyük tersanelerinher bölümü bir ve birden fazlataşerona verilerek işçilerin sendikalaşmasıve birlikte hak aramasıengellenmiştir.Şimdiye kadar ölümle sonuçlananbir dizi “iş kazası”nda en ufakbir tedbirle engelleyebilme olanaklıiken, bu tedbiri almayan patronubir gün bile gözaltına almayan budevletin polisi ücretini isteyen işçilerilinç ediyor.Geçtiğimiz Eylül ayının 13’ündeAnadolu Tersanesi’nin bünyesindeçalışan taşeron firma CebeciDenizcilik’te çalışan işçiler, defalarcaüyesi oldukları TİB-DER(Tersane İşçileri Birliği Derneği)vasıtasıyla istemelerine rağmenuzun süre ücretleri ödenmediğiiçin direnişe geçtiler. Bunun üzerinepatron tarafından çağrılanpolisler bu 14 işçiyi tekme tokat vecoplarla döverek gözaltına aldılar.Bu dövülen ve gözaltına alınan14işçinin içerisinde dövülmeden dolayıkaburgası kırılan TİB – DER’inbaşkanı da var.YDİ ÇAĞRI Gazetesi <strong>olarak</strong> işçilereyapılan bu ve buna benzersaldırıları nefretle kınıyor, daimaezilen ve sömürülenlerin yanındaolduğumuzu belirtiyoruz. Tümezilen ve sömürülenlere çağrımızpatronların bu kapitalist düzeninekarşı birleşip hak alma mücadelesinekatılmaları çağrısıdır. Busermayedarların kanlı saltanatı altındaaz da olsa insanca bir çalışmave yaşama koşularına sahip olabilmekiçin tek şart BİRLEŞMEK,BİRLEŞMEK, BİRŞEŞMEK VEM ÜC A DE L E , M ÜC A DE L E ,MÜCADELE ETMEKTİR! Tabibu düzenin içinde alınabilecektüm hakları da kazanabilsek bilegerçek kurtuluşumuzun olamayacağınıbir an olsun unutmadan!Eylül 2007 ✓Ekim 2007 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİEK:5


İşçi sınıfının mücadele kaleleri fabrikaları“griden, yeşil”e döndürmek ve sosyalistler !Bugünün mevcut koşullarında,İşçi sınıfının, hakalma ve yeni bir dünya yaratmamücadelesi kapitalizminkarşısında tarihinin hiçbir dönemiile kıyaslanamayacak ölçüde yaraalmış ve bütün kazandığı mevzileribir bir kaybetmiştir. Bu yenilgiülke ve dünya ölçeğinde yaşanmışolup, boyutları da; ideolojik, politikve örgütsel alanların tümünükapsamaktadır.Yazımızın konusu; günah çıkarmave yenilgi edebiyatı ve deajitasyon değildir.Her sınıf kendi tarihinden öğrenir.İşçi sınıfı da, sosyalistlerde ihtiyaç duydukları mücadelemantığını, hedeflerini ve yöntemlerinikendi tarihinden, kızılipliği tutarak yeniden üretmekleyükümlüdürler.İşçi sınıfının mücadele “kaleleri”işyerleridir. İşçiler işyerlerini “örgütlenerek”yeniden kazanmalıdır.İşyeri örgütlülüğü temelinde işçilerhayatlarına müdahale etmelidirler.İşçi sınıfının, 21. yüzyılın başındabulunduğumuz mevcutsüreçte; kapsamı genişlemiş venüfusu yüksek oranda artmıştır.Kadın işçiler, çocuk işçiler, emekliler,özürlüler, işsiz işçiler, taşeronişçileri, güvencesizler, 4/C’ler,4/B’ler, evde çalışanlar vb.Kapitalizm de sömürü ve soygunyöntemlerinde; klasik yöntemlerinyanında daha yeni teknikler uygulayarakiktidarını sürdürmektedir.Esnek çalışma, kalite çemberleri,taşeronlaşma vb.İşçi hareketinin kendi ayaklarıüzerinde sınıfsal kimliği ile yenidenüretilmesinde, bir özne <strong>olarak</strong>,başlıklar halinde pratik-politikperspektif oluşması amacıylaönermeler, tespitler ve deneyimaktarımları yapılmasını gerekligörüyorum.İşçi sınıfının doğal öncü kesimininörgütlenmesi “işyeri” üzerinden,sınıf bilinci (ideolojik-politik)temelinde kazanılacaktır. Mevcutsendikalar üzerinden işçi sınıfınınörgütlenmesi genel <strong>olarak</strong> mümkündeğildir. Bugünün mevcutkoşullarında, ekonomik mücadelehedeflerini dahi biçimlendiremeyen“sendikalar” gerçeğini bilinceçıkarmalıyız. Sendikacılığı meslekseçen “kadrolu” başkan-yöneticiler,yani sendika bürokratları bugününmevcut koşullarından birinci derecedesorumludurlar. Bu konudakötünün iyisi (ehveni-şer) mantığıkesinlikle reddedilmelidir.Kapitalizm, işçiler arasında özgüven,birbirine güven ilişkisiniyok etmiştir.Örgütlenme; stratejik ve taktiksel<strong>olarak</strong> planlanmalıdır. Plan; kısa –orta – uzun vadeli <strong>olarak</strong> tasarlanmalıdır.Sınıf mücadelesi, plana vehedeflere dayalı <strong>olarak</strong> örgütlenirve yürütülür. Başlangıç noktasındansonuç çizgisi görülmelidir.Propaganda; işçi sınıfının bütünsel(ulusal-uluslar arası) çıkarlarıüzerinden, özel alana yani sektörve işyerine somutlanmalıdır.Sosyalist kadrolar açısındanmücadelenin olmazsa olmazı iseekonomik-demokratik-politik hedefler zincirini bir bütünselliknoktasında kavramaktır. Kavrayışdavranıştır !İktidar hedefini temel almayanmücadele, kalıcı ve sürekliolamaz.İşçi sınıfının ekonomikdemokratikmücadele aracı olansendikaların güvencesi “siyasallaşmışişyeri-işçi” örgütlenmesidir.Bunu asla unutmamalıyız. Yenibir dünyanın yaratılması ancak,öncelikli <strong>olarak</strong> ideolojik netlik vebağımlılık temelinde süreklilik kazanırve kendini üretir.YENİ BİR DÜNYA MÜMKÜN!İsmail Rıza ✓DİSK / Emekli – Sen’in kapatılmagirişimi protesto edildiGüven Elektrik’teişçilerin sendikalaşmamücadelesi sürüyor!EK:6Ekim 2007 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİEmekli – SEN üyeleri sendikalarınayapılan kapatmasaldırısını bir dizi eylem veetkinlike protesto etti.20 Eylül’de Ankara 17. AsliyeHukuk Mahkemesi’nde görülecekolan kapatma davasını kamuoyunaduyurmak ve haklılıklarını toplumungeniş kesimlerine anlatmakiçin bir haftalık eylem takvimibelirlendi.Sendikanın İstanbul Kartal Şubesibu plan çerçevesinde 17 Eylül 2007günü Kadıköy İskele Meydanı’ndabir Basın Açıklaması yaptı.Yapılan açıklamada 12 yıldır faaliyetgösteren sendikalarına iktidarlartarafından yasal olmadığıgerekçesiyle bir dizi saldırıda bulunulduğunubelirten sendika,şimdiye kadar haksız ve hukuksuzyere açtıkları tüm davaları kazanmalarınarağmen bunlara benzeryeni bir davanın açılmasını hükümetinkötü niyetine bağladı.Emekli – SEN’in faaliyeti açısındanbir sorunun olmadığı, AKPiktidarının da geçmişteki diğeriktidarlar gibi örgütlü toplumdankorkan ve dolayısıyla emeklilerinörgütlenmesini engelleyen bir iktidarolduğu belirtildi. Tek başınaiktidar olan AKP’nin yeni sivil birAnayasa hazırlıklarının yapıldığışu günlerde eğer samimi ise ve gerçektenyapmak istediği Anayasanındemokratik bir anayasa olmasınıistiyorsa, sendika kurma hakkına“herkese” ibaresinin eklenmesinive statü yasalarının çıkarılmasınıistedi.Eylül 2007 ✓Güven Elektrik A.Ş, İstanbul– Sefaköy Çınarlıyolu’ndak u r u lu C a n k u r t a r a nHolding’e ait olan ve elektrikli evaletleri üreten bir fabrika.“Elektropak (Rowenta)” işletmesi<strong>olarak</strong> da bilinen bu fabrikadakiçoğu kadın 400 işçininsendikalaşma mücadelesi ve patronunsaldırıları hakkında gazetemizinTemmuz sayısının Yeni İşçiDünyası’da yer vermiştik.26 yıllık olanın bile yıllardırasgari ücretle çalıştırıldığı fabrikadabu korkunç sömürüye karşıbüyük öfke içinde olan işçiler, örgütlendikleriBirleşik Metal – İşSendikası’nın yetkisine itiraz edenpatronun uzlaşmaz tutumunuçeşitli eylemliliklerle protestoediyorlar.Sendikanın yetkisine itirazın peşindenişkolu itirazında bulunanpatrona karşı, işçiler, Temmuz,Ağustos ve Eylül aylarında direnişve yürüyüşlerle sendikalaşmakararlılıklarını gösterdiler. İşçiler,patronun sendikanın yetkisine itirazdavasını geri çekmemesini veaylıkları geciktirmesini protestoetmek için 17 Eylül günü öğle paydosundafabrika içinde bir yürüyüşeylemi gerçekleşterdiler.“İnadına sendika, inadına DİSK/Güven Elektrik İşçileri” yazılı birpankartla yürüyen 100 kadar işçifabrikanın bahçesinden idari binayakadar “İşçiler burada, maaşlarnerede!”, “Sendika hakkımız,söke söke alırız!” ve “İşçilerin birliğisermayeyi yenecek!” sloganlarıylayürüdü.Bu sırada korkan patron ve müdürlergüvenliği artırdı. İşçileri dekorkutmak amacıyla çağrılan sivilpolislerin ortalıkta dolaşmalarıve güvenlik görevlilerinin eylemikameraya çekme çabaları dikkatiçekti.İşçiler patronun saldırılarındanvazgeçene kadar bu ve benzer eylemlilikleredevam edecekleri açıklamasıyaparak eylemi bitirdiler.Patronun en ufak saldırısınakarşı işçilerin bu direngen tutumuişçilerin mutlaka kazanacaklarınınhabercisidir.Patronun yetki ve işkolu itirazlarına,işçilerin zorunlu izne çıkarılması,tehdit, ücretlerin geç ödenmesiv.b. saldırıları karşısında,işçilerin meşru ve haklı mücadelesindeişçilerin yanında olduğumuzubelirtirken, tüm bilinçli işçileriişçilerin güçlü ve örgütlü birlikteliğininsağlanması için çabagöstermeye çağırıyoruz.Unutmamalıyız:Eğer işçilerin güçlü örgütlülüğüyoksa yasalardaki işçi haklarınınbir “demokrasi” süsü olmaktan ötebir şey ifade etmez. Ve o yüzden“hak verilmez alınır !” diyoruz.Eylül 2007 ✓


Atılan sendika çalışanlarınadestek büyüyor15 Temmuz’da ekonomik sıkıntıyıgerekçe göstererek5’i Tez Koop İş’e üye olan 8sendika çalışanının işine son verenTüm Bel Sen sendikasının bu işçikarşıtı tavrına karşı Tez-Koop-İş’inbaşlatmış olduğu eylemler KESK’ebağlı kimi sendikalar tarafındanda desteklenerek devam ediyor.Tez-Koop-İş İstanbul 2 No’luŞube 20 ve 27 Eylül tarihlerindeİstanbul Tüm Bel Sen şubeleriönünde oturma eylemi ve basınaçıklaması yaptı. 27 Eylül’de yapılaneyleme KESK’e bağlı Eğitim-Sen, BES ve SES çalışanları da işbırakarak destek verdiler. Sabahsaat 10.00’da Tüm Bel Sen şubesiönünde başlayan oturma eylemi,saat 12.30’da yapılan BasınAçıklaması ile devam etti.Tez-Koop-İş İstanbul 2 Nolu ŞubeBaşkanı Rabia Özkaraca tarafındanokunan Basın Açıklamasında,Tüm Bel Sen yönetiminin dayatmacıve antidemokratik tavrıkarşısında Trabzon’da yapılanBaşkanlar Kuruluna seslendiklerini,ancak bazı şubelerden destekalmalarına karşın BaşkanlarKurulundan yönetimin işçileriatmasını onaylayan bir tavır çıktığını,sendikaların işyerlerindekarşılaştıkları ve mücadele ettikleribir tavrın aynısının sendikalardayaşanmasının üzücü olduğubelirtildi.Özkaraca Başkanlar Kurulundançıkan sonuçların:1-Çalıştırılan işçilerin haklı birgerekçe olmadan işten çıkarılmasınaonay vermek;2-İş güvencesi yasasına uyulmamasınaonay vermek,3-Toplu sözleşmede karşılıklıimzalanan maddelere uyulmamasınaonay vermek,4-Çalışanlar ile önceden toplantı,görüşme yapılmaksızın sarızarflarla tebligat yoluna gidilmesineonay vermek;5-Sözünde durmayan, oyalayanve sonrasında durumu görmezdengelen bir yönetim anlayışına onayvermek olduğunu söyledi.İşten atılanlarla dayanışma eylemleribirçok ilde gerçekleştirilmiştir,ancak asıl eylem 3 atılançalışanın da oturma eylemini sürdürdüğüAnkara’da yapılmıştır.Yapılan eylemlerin ortak talebiatılan işçilerin geri alınmasıdır.Basın Açıklaması sırasında sık sıkşu sloganlar atıldı: “Kurtuluş yoktek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz!”,“Dayatmacı değil, demokratikTüm Bel Sen!”, “Sözler tutul-sun, işçiler geri alınsın!”, “Yaşasınörgütlü mücadelemiz!” vb.Çağrı Sayı 114’te yayınladığımız“Tüm-Bel-Sen 8 çalışanınınişine son verdi” başlıklı yazımızdada Tüm Bel Sen’in tutumunukınamıştık.Bu yazımızda başka bir sorunadikkat çekmek istiyoruz. İşçilerinhaklarının savunucusu olması gerekenişçi sendikalarının kendi çalıştırdıklarıişçilere hak tanımayanyaklaşımlarda bulunmaları hiçbirşekilde hoş görülemez ve kabuledilemez. Bu anlayışa karşı haklı<strong>olarak</strong> ciddi bir mücadele başlatanTez-Koop-İş’in duyarlı tutumunukutluyor ve destekliyoruz.Ancak ne yazık ki Tez-Koop-İşgeçmişte bizzat kendisinin iştenattığı ve bu duruma karşı direnençalışanlarına karşı aynı duyarlılığıgöstermemiştir.Biz Tez-Koop-İş’te yaşanan buhaksızlığı 101. sayımızda yayınladığımız“Tez-Koop-İş sendikasındahaksız işten çıkarma…Sendika çalışanları yönetiminemir kulu değildir” başlıklı yazıdaeleştirmiştik.Biz tüm duyarlı kesimleri bukonuda sendikalardaki bu emekçidüşmanı tavırlara karşı aktif mücadeleyürütmeye, Tüm Bel Sen’denatılan sendika çalışanlarının yanındayer almaya çağırıyoruz.Atılan işçiler geri alınsın!27 Eylül 2007 ✓Graniser’de sendikalaşmamücadelesi başarıya ulaştı2006 yılında, Manisa Akhisarilçesi, Organize SanayiBölgesi’nde kurulu bulunanGranit Seramik Sanayi ve Tic. A.Ş. (Graniser) de çalışan 980 işçinin-800 civarında işçi- büyük bir çoğunluğu,anayasal haklarını kullanarakTürk-İş’e bağlı, Çimse-İşSendikası’na üye olmuştu.Sendikalaşan işçilere patronuncevabı, işçileri işten atmak oldu.Graniser’de 24 Temmuz 2006’dabaşlayan sendikalaşma mücadelesi,bir yıl sonra başarıya ulaştı.Graniser’de çalışan işçiler kendiaralarında Direniş Komitesi seçmişlerdi.Direniş Komitesi Graniserdirenişinin kamuoyunda destekbulması için yoğun bir çalışmayürüttü. Ekim 2006’da Graniserişçileriyle dayanışma gecesi düzenlediler.İşçilerin sendikalaşmamücadelesinin önünde engelolan işkolu barajı, noter şartı gibimaddelerin kaldırılması için imzakampanyası açılması çağrısındabulundular.Patron onlarca işçiyi, sendikaüyesi oldukları için işten çıkarmıştı.Çıkarılan işçiler işe iade davalarıaçtılar. İşçilerin büyük çoğunluğumahkemeleri kazandılar.Az sayıdaki işçinin mahkemesi isesürüyor. Az sayıdaki işçi dışında,mahkemeyi kazanan diğer işçilerişe döndü. Dönmeyen işçiler tazminatlarını,çalışmadıkları dönemdekiücretlerini aldılar.Ç i m s e - İ ş S e n d i k a s ı ’n ı nGraniser’de çoğunluğa sahip olduğunuÇalışma Bakanlığı tespitetmişti. Çoğunluk tespitine, yetkitespitine karşı patronun itirazlarısonucu açılan davaları Çimse-İşkazandı. Hukuksal süreç bitti.Toplu sözleşme için yetkiyi alanÇimse-İş patron ile toplu sözleşmegörüşmelerine başladı.Çimse-İş İzmir Şube’sinin bizeverdiği bilgilere göre, Çimse-İşGraniser işçileri için şu önemli istemlerdebulunmuştur.Birinci yıl ilk altı ay için ücretlere%35, ikinci altı ay için %20 zam.İkinci yıl ilk altı ay ve ikinci altıay için %20 zam.Her yıl için, her işçiye 3 ton kömür.Yılda 4 ikramiye. Birinci yıliçin 90 ytl yol parası, ikinci yıl için100 ytl. Her yıl yazlık ve kışlıkayakkabı fişi. Doğum yardımı, birve ikinci yıl için birer Cumhuriyetaltını. Evlenme yardımı, bu taleplertoplu sözleşme içerisinde istenilenen önemli taleplerdir.Bu talepler, Graniser işçileri ilesendika yetkilileri tarafından ortaklaşatespit edilmiştir.Graniser patronu ilk yıl için ücretlere%13,5, ikinci yıl için enflasyonoranında zam teklif etmiştir.Patronla sendikanın yürüttüğütoplu sözleşme görüşmesi tıkanmış,sendika tek taraf lı <strong>olarak</strong>uyuşmazlık zaptı tutmuştur.Graniser işçileri taleplerinin takipçisiolmalı, görüşmelerin hersaf hasında bilgi sahibi olmalı,bilgi sahibi olmadıkları, onayvermedikleri toplu sözleşmeyesendikanın imza atmasına izinvermemelidirler.Graniser işçileri sendikalaşmadöneminde aralarında DirenişKomitesi seçtikleri gibi, bütünbölümlerdeki çalışan işçiler tarafındanseçilen, görevini yapmayantemsilcinin geri çağrılma imkanınınolduğu işyeri komitesi kurarakmücadelelerine sahip çıkmalılar.Graniser örneği, işçiler kararlıdavrandıklarında, örgütlülüğüsürdürdüklerinde, bütün zorluklararağmen sendikal mücadeleninbaşarıya ulaştığını gösteriyor.17 Eylül 2007YDİ Çağrı/İzmir ✓Ekim 2007 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİEK:7


Ekim 2007 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİÇağrı Yazı Kurulunun Açık laması:Elimize bir süre önce bu sayımızdaaşağıda yayınladığımızokuyucu mektubu geçti.Bu okuyucu mektubunda getirilengörüş, yaklaşım ve eleştiriler üzerindeYDİ Çağrı çevresinde olduğugibi Yazı Kurulu içinde de tartışmalaryürütüldü. Gelinen noktadaYazı Kurulu’muzun çoğunluğu buyazıda getirilen görüşlere katılmaktadır.Yazı kurulumuzda bir bölümarkadaş ise geçmişte izlediğimizyayın siyasetinin, bu konuda takındığımıztavırların doğru olduğu görüşündedir.Ancak mücadeleci çizgi<strong>olarak</strong> değerlendirdiğimiz arkadaşlarınyöntem hatalarına karşı kamuoyuönünde yeterli mücadeleyürütülmediğini, bu konuda hatalıolduğumuzu düşünmektedir.YDİ Çağrı Yazı KurulunaDeğerli arkadaşlar,Ben bir Çağrı okuru <strong>olarak</strong> uzunbir zamandan beri sizin derginiziokumaktayım. Görüşlerinizi esas<strong>olarak</strong> doğru bulmaktayım.Coğrafyamızda gerek gelişmeleridoğru yorumlama ve yön göstermekonusunda, gerekse uluslar arasıalandaki gelişmeleri doğru değerlendirmenizbeni gayet memnunetmektedir.İşçi hareketi ve sendika hareketikonusunda da getirdiğiniz çözümlemelerinizdoğrudur. Genel<strong>olarak</strong> fabrikalar örgütlenmeden,oralarda üretimden gelen güce sahipolunmadan, sermaye düzeninekarşı başarılı olunmasının olanaklarıyoktur.İşçi sınıfının öncüleri çalışmalarınınesasını fabrikalara yoğunlaştırmalı,onlar içinde de esas <strong>olarak</strong>belirleyici olan sanayi dallarını temelalmalıdırlar.İşçi sınıfı kendi iktidarını kurmak,emek sömürüsüne son vermekistiyorsa, burjuvazinin elindeolan bu kaleleri fethetmelidir.İşçi sınıfı hareketinin içinde gelişipgüçlenmenin en temel kıstaslarındanbirisi de, sınıfın önemliörgütleri olan sendikaların sarı vereformist hainlerin, işbirlikçilerindenetiminden kurtarılması gerekiyor.Sendika ağalığı sınıfın öncülerininsınıf hareketi içerisindeserpilip gelişmesinin önünde deönemli engeldirler. Bu engelin aşılmasılazımdır.Bunun için de Bolşevik öncüleriçin, sendikal çalışmada esas <strong>olarak</strong>işyerlerindeki örgütlenmelerdeGrev ve Mücadele Komitelerininörgütlenmesi önemlidir.Yine sendikalar içerisinde devrimcifraksiyonların örgütlenereksınıfa doğru önderlik etmesi, örgütlübir şekilde hareket etmesişarttır.Bu ç a l ı şma la r y apı l ı rkensendikalardaki kimi iyi niyetli yöneticilerinve uzmanların desteğide kazanılmaya çalışılmalıdır.Genel <strong>olarak</strong> kendi şahsi menfaatlerininpeşinde olan sendikayöneticilerinin, dönem dönemkendi aralarındaki koltuk kavgalarıiçin keskin laflar söylemeleri,daha “devrimci” görünmeleri, bizialdatmamalıdır.Biz bunların sendika yönetimlerindegörev aldıkları dönemlerdesöyledikleri ile icraatlarını ve muhalefetedüştükleri zaman söylediklerilaflarla pratikleri arasındakifarklılıkları ciddi bir şekildeizlemeliyiz. Teori ve pratiği uygunolanlarla belli bir çerçevede birlikteçalışmalı, sendikalar içerisinde sınıfsendikacılığı çizgisinin hakimkılınmasında birlikte davranmalıyız.Onlarla birlikte reformist vesarı sendikacılığa karşı mücadeleTEXİM Fabrikası, İstanbul– Merter’de KerestecilerSitesi’nde 400 işçinin çalıştığıbir tekstil fabrikası.etmeliyiz.Bu konuda yer yer lafa aldanmadurumları ortaya çıkmaktadır.Devrimci ve sosyalist parti vegruplar yer yer sendikalar içerisindekikoltuk kavgasında kullanılansol laflara takılarak, bu koltukkavgasının bir tarafına, farkında<strong>olarak</strong>, ya da olmayarak destekolmaktadırlar.Bunun bir örneği de severek okuduğumÇağrı dergisinin Tez-Koopİş içerisindeki tartışmalarda aldığıtavırda da görüldü.Geçmiş dönemde ilk başlardatakınılan doğru tavırdan uzaklaşılarak,sendika içerisindeki muhalefetlesendika yönetimi arasındagereksiz bir tercih yapıldığınıdüşünüyorum.Geçen dönem (kastettiğim SadıkÖzben’in yönetimde olduğu dönemdir)Yönetim Kurulu’nda olanekiple uzun zaman onlarla birlikteolan, birlikte çalıştıkları süreçteSadık Özben’e karşı ciddi ilkeseleleştirilerini görmediğimiz ve fakatlistede olmadığı ortaya çıkansüreçten sonra çok daha fazla sollaf lar eden azınlık arasındakiçatışmanın, özde bir reformistişbirlikçibir çizgi ile sınıf mücade-Texim’de kölelik!İşçi Sınıfı Hareketi ÜzerineYazılar, H. YeşilDönüşüm YayınlarıBirinci Basım: 1991Bu fabrikada çalışan tüm işçilerin6 ay içinde sadece 10 günlüksigorta primi ödenmiş bir “sosyalgüvenceleri” var. Mesai zorunlulecibir çizgi arasındaki mücadeleolmadığı görülemedi. Lafa bakılarakyapılan bu yanlış değerlendirmelerbize yakın duran insanlarında tepkisini çekti.Biz iki kesim arasındaki çelişkinin,yüzeysel bir çelişki olduğunubelirtmeli, orada durmalıydık.Zaten çelişmenin ilk başlarındada temkinli bir tavır takınmıştık.Bu doğruydu. Biz her iki tarafında tavırlarını somut incelemeli vegelişmede gerekli olan tutumu belirlemeliydik.Birlikte çalıştıklarıdönemde egemen olan reformistbir çizgiydi. Bu çizgi bugün de devametmektedir.Umarım Çağrı Yazı Kurulu bueleştirimi dikkate alır ve bundansonraki süreçte daha somut değerlendirmeleryaparak sınıfın doğrueğitilmesine sunduğu katkıyı sürdürmeyedevam eder.Sendikalar içerisindeki ayrışmalardasöylenenler kadar, yapılanlarda önemlidir.Çalışmalarınızda başarılardilerim.YDİ Çağrı okuru22 Temmuz 2007 ✓dur. Fakat o da eksiksiz ve zamanındaödenmez. İşçiler, düşük ücretlesağlıksız çalışma koşullarındaçalıştırılıyor. Ustabaşı ve müdürlerinküfür ve hakaretleri işçileri canındanbezdiriyor.İşte tüm bu haksızlıklara karşıçıkan işçiler 27 Ağustos günüfabrikanın önünde bir BasınAçıklaması yaptılar.İşçiler açıklamalarında patrounbu baskı ve haksızlıklardan vazgeçerekinsanca yaşamı sağlayacakkadar bir ücret ve insanca çalışmakoşulları sağlamasını istediler.Ayrıca fabrikalarında yaşananbu haksızlıklara karşı çıktıklarıiçin işten atılan 29 işçi arkadaşlarınında tekrar işe alınmasınıistiyorlar.İşçiler geçtiğimiz Eylül ayıorta larında bir pazar günüİstanbul’un İl Çalışma Müdürlüğüönünde tüm işçilerin katıldığıbir Basın Açıklaması yaptılar.İşyerindeki haksızlıkların devamettiğini açıklayan işçiler, ÇalışmaMüdürlüğü’nün bu duruma karşıkayıtsızlığını protesto ettiler.İşçiler, taşıdıkları pankart ve dövizlerle,attıkları sloganlarla taleplerinidile getirdiler.Teksim işçileri haklarını kazanıncayadek mücadeleye devamedeceklerini belirttiler.Eylül 2007 ✓EK:8ÇAĞRI Basın Yayın Ltd. Şti Adına Sahibi: Aziz Özer • Sorumlu Yazıişleri Müdürü: İlyas EmirYönetim Yeri ve Adresi: Hüseyin Ağa Mah. Balo Sok. No: 29/5 Beyoğlu - İstanbul • Tel.: (0212) 235 35 70 Fax: (0212) 253 19 27e-mail: mail@ydicagri.com • www.ydicagri.com • Banka Hesap: Türkiye İş Bankası Galatasaray-İstanbul, Hesap No: 1022 0 738654SAYI 115’in İşçi Eki · Ekim 2007 • Baskı: Uğur Matbaacılık (0212-501 81 09) • Yayın Türü: Yaygın Süreli


yeni kadın dünyasıKadın hareketi ile sendikalhareketin kesişme noktası:Novamedgrevi...Haydi, Novamed’de direnenkadınlarla dayanışmaya!Antalya Serbest SanayiBölgesinde bulunan ve burada KanSeti üreten Novamed fabrikasındaçalışan 81 kadın işçinin grevi 26 Eylül2007de 1. yılını doldurdu. Novamedişçisi kadınlar, hem işçi hem de kadın<strong>olarak</strong> yaşadıkları insanlık dışı muameleyedur demek için greve çıktılar.Novamed grevi 1. yılını doldururkenİstanbul’da kadın grupları,grevci kadın işçilerle dayanışmakamacıyla bir dizi etkinliğin örgütlendiği15 Eylül – 26 Eylül tarihlerinikapsayan yoğun bir kampanya başlattı.İstanbul’da “Novamed GreviyleDayanışma Kadın Platformu” kuruldu.Bu kampanyaya Türkiye’nindeğişik illerinde kurulan kadın platformlarıda katıldı. Greve kadın hareketininyoğun ilgi göstermesininesas sebebi, grevci işçilerin hemenhepsinin kadın olmalarından kaynaklıişyerlerinde yaşadıkları erkekegemen baskı önemli bir rol oynadı.Örneğin doğum iznini patron belirlemektedir,erkek işçilere göre daha azücret almaktadırlar, erkek yöneticilertarafından aşağılanmaktadırlar vs.İstanbul’da kurulan “NovamedG r e v i y l e D a y a n ı ş m a K a d ı nPlatformu” içinde yer alan kurumlarşunlar:Akıllara Zarar, Amargi’den kadınlar,Bağ ımsız Feminist ler,Demokratik Özgür Kadın Hareketi,Emekçi Kadınlar Derneği, FeministKadın Çevresi, Filmmor’dan kadınlar,Gökkuşağı Kadın Derneği,İmece Kadın Kooperatifi, Kadın mühendislere-platform, Pazartesi’ndenkadınlar, Sosyalist Feminist Kolektif,KEIG (Kadın Emeğini ve İstihdamınıGeliştirme) Platformu, KESK’li kadınlar,Hava İş Sendikasından kadınlar, TMMOB IKK Kadın Komisyonu,Devrimci Sağlık İş Sendikası’ndankadınlar, Genel İş-Konut İş İstanbulŞubesi nden k ad ı n la r, S osya lHaklar Derneği’nden kadınlar,Halkevleri’nden kadınlar, TümİGD’li kadınlar, Çağrı Gazetesi’ndenkadınlar, DTP’li kadınlar, EHP’li kadınlar,EMEP’li kadınlar, ÖDP’li kadınlar,SDP’li kadınlar.Bu kampanya çerçevesinde hemenhemen her gün İstanbul’un değişiksemtlerinde imza standları kurularakbildiriler dağıtıldı. Kadın işçilerinyoğun <strong>olarak</strong> çalıştığı işyerleri önlerindeayrıca bildiri dağıtımı yapıldı.Grevci kadın işçiler için basın açıklamasıAnt a lya S erbest S a n ay iBölgesi ’nde bulunan veburada Kan Seti üretenNovamed fabrikasında çalışan 81kadın işçi, 26 Eylül 2006 tarihindegreve çıktılar.Novamed işçisi kadınlar, sendikasızçalışmak istemiyorlar. İş güvencesiolsun istiyorlar. Kimyasal zehirlenmelerekarşı gerekli önlemlerinalınmasını istiyorlar. Tuvalet ihtiyaçlarınındakikayla sayılmasına karşıçıkıyorlar. Ne zaman doğuracaklarınaişverenlerin değil, kendilerininkarar vermesini istiyorlar. Sırf kadınoldukları için erkek yöneticiler tarafındanaşağılanmak istemiyorlar. Buhaklı talepler temelinde tam 1 yıldırmücadelelerini sürdürüyorlar.İzmir’de Novamed GreviyleDayanışma Kadın Platformu kuruldu.Platform 25 Eylül günü KonakEski Sümer Bank önünde bir basınaçıklaması yaptı.Bası n açı k la ması sı rası nda;“Novamed işçisi yalnız değildir!,Yaşasın kadın dayanışması!, Sınıfsal,cinsel, ulusal sömürüye son!” sloganlarıatıldı.Basın açıklamasında, kimi önemlidoğrular yanında şu saptama dayapıldı.“Biz kadınlar da, kadın emeği vekadın bedeni üzerindeki kapitalist vepatriyarkal sömürüye karşı çıkmak,Novamed’de direnen kadın işçileridesteklemek için grevin birinci yılındasokaklardayız. Biz kadınlar,serbest bölgelerin serbest sömürübölgeleri olmaktan çıkması, gerekliyasal düzenlemelerin yapılması,Novamed’li kadınların taleplerininkabul edilerek sendikal hakların veörgütlülüklerinin korunması içinsokaklardayız.Kapitalizme ve erkek egemenliğinekarşı kadın dayanışmasının ve görünmeyenemeğin sesini yükseltmekiçin sokaklardayız.”İ z m i r N o v a m e d G r e v i y l eDayanışma Kadın Platformu katılımcıları,26 Eylül günü Antalya’daNovamed’li kadın işçilerin yanındaolacaklar.Yaşasın Novamed’li kadınlarınhaklı direnişi!25 Eylül 2007YDİ Çağrı/İzmir ✓15 Eylül Cumartesi günü, İstanbulMaslak ’ta bulunan Novamed’inTürkiye Temsilciliği önünde bir basınaçıklaması yapılarak, Novamed’likadın işçilerin taleplerinin derhalyerine getirilmesi istendi. Basın açıklamasına100 civarında kadın katıldı.Sloganlar ve dövizlerin yanı sıra üzerinde“Novamed greviyle kadın dayanışması”yazılı bir pankart taşındı.Grevdeki kadın işçilere maddi destektebulunabilmek için grev resimlerininyer aldığı kartpostaller basıldı.Bunların satışından yaklaşık 6 binYTL gelir elde edildi.23 Eylül Cumartesi günü saat14.00’de Makina MühendisleriOdasında bir panel gerçekleştirildi.Panele konuşmacı <strong>olarak</strong> iktisatçıŞemsa Özar, KESK Kadın SekreteriSevgi Göyçe ve Novamed’den işçitemsilcisi Fatma Özüm ile bir grevcikadın arkadaş katıldı.Panelistlerin sunumlarına geçmedenönce FilmMor Kadın Kolektifininhazırladığı grevci kadın işçilerle yapılan10 dakikalık bir belgesel gösterildi.Belgeselde tek tek kadın işçiler,yaşadıkları baskı ve sömürüyü vebuna karşı yürüttükleri mücadeleyianlatıyorlardı.Sendikal örgütlenme sürecini deanlatan kadınlar üretim yaptıklarıalanın patronlar için serbest,işçiler için yasak bölge olduğunubelirtiyorlardı.Birinci panelist Şemsa Özar konuşmasındakapitalizmin genel karakteriniortaya koydu. Kapitalizmin değişkenve içinde çelişkiler barındıranbir sistem olduğunu, bu nedenle herşeye kadir olmadığını dile getirdi.İkinci konuşmacı Sevgi Göyçe;Novamed işçilerinin mücadelesiniselamlayarak işçi kadınlarla dayanışmanınönemine vurgu yaptı. Bukonuda KESK <strong>olarak</strong> ellerinden gelenyardımı yapmaya hazır olduklarınıbelirtti. Konuşmasında SerbestBölgelere değinen Göyçe, SerbestBölgelerde korkunç bir işçi sömürüsüile karşı karşıya olunduğunu,buralarda çalışan 27 milyon insanın%86’sının örgütsüz, % 90’ınınkadınlardan oluştuğunu söyledi.Sendikal örgütlenmeye de değinenSevgi Göyçe, kadınların çalışıyor olmasınınonların toplumsal bireyleroldukları, kamusal alanda olduklarıanlamına gelmediğini, kadın işçileribu alana çekmek için mücadeleninve en başta sendikal mücadelenin ge-11


yeni kadın dünyası12rekliliğine vurgu yaptı.Panele katılan grevci kadın işçileryaşadıkları baskıları dile getirdiler.Ustabaşlarının en ufak bir şeydekendilerine bağırdığını, hakaret ettiğini,zaman içinde yemek saatlerininve yemeğin kesilerek çay-simit gibiyiyeceklerle öğlen yemeğinin geçiştirildiğini,çalışma hızının ve yoğunluğununarttığını fakat buna karşılıkücretlerin yerinde saydığını, sendikalörgütlenme çalışmasının patronunkulağına gitmesiyle ve maske altındanörgütleme yapıldığı gerekçesiylemaske takmanın yasaklandığını,bu nedenle bir çok işçinin kimyasalmaddelerden kaynaklı ses tellerindesorunların meydana geldiğini, sağa,sola dönmenin yasak olduğunu, fabrikanınbahçesinde biraraya gelipkonuşmanın bile yasaklandığını, birbirlerininevlerine gitmenin yasaklandığını,tuvalete gidişlerin dakikalarlasayıldığını, örneğin iki dakikalıktuvalet ihtiyacı için beş dakikaçalıştırıldıklarını, tuvalete daha azgidenlerin parayla ödüllendirildiğini,ustabaşlarının kadınların tuvalettene yaptıklarına dair kâğıtlar imzalattıklarını,hamile kalmanın patronuniznine bağlı olduğunu vs. anlattılar.Burada sayılan baskı ve aşağılamaların,yaşadıklarının sadece bir bölümüolduğunu belirttiler.Sunumların ardından forum bölümünegeçildi. Canlı tartışmalarınyaşandığı bu bölümde söz alan kadınlar,nasıl bir sendikal hareket,sendikalardaki erkek egemen anlayışlarakarşı nasıl bir mücadele, nasılbir kadın hareketi, kadın hareketininişçi sınıfı ile bağının nasıl olmasıgerektiği üzerinde durdular. Ayrıcaböyle bir çalışmaya grevin üzerindenbir yıl geçmiş olmasından sonrabaşlanmış olması bir eksiklik <strong>olarak</strong>değerlendirilerek özeleştiri yapıldı.Grevin olumlu bir şekilde sonuçlanıncayakadar desteğin devam etmesigerektiği belirtildi.25 Eylül Salı günü saat 19.30’dagrevci kadın işçilerin sesini duyurmakamacıyla Taksim tramvay durağındaneski TÜYAP Kitap Fuarıbinasının önüne kadar bir yürüyüşgerçekleştirildi. Yürüyüşe yaklaşık600 kadın katıldı. TÜYAP’ınönünde, 26 Eylül Çarşamba günügrevin 1. yılı dolayısıyla Antalya’yagidecek olan 40’ı aşkın kadın için biruğurlama şenliği yapıldı. FeministKadın Çevresi Dans ve MüzikGrubu ile Dalepe Nena Kadın SesleriGrubu’nun coşturduğu kadın kitlesişenlik ertesinde Antalya’ya doğruyola çıkan kadınları uğurladı.Aynı gün, 25 Eylül Salı günüAntalya’da Tarım İş SendikasınınKonferans salonunda Novamedgrevci işçileriyle dayanışmak amacıylauluslararası bir panel düzenlendi.Bu panele, Petrol İşSendikasının dünya örgütü olanICEM’in Kadın Komitesi Başkanıve aynı zamanda Rusya Petrol, Gazve Yapı İşçileri Sendikası (ROGWU)Başkan Yardımcısı Evgenia Esenina,ICEM Kadın Komitesi üyesi ve aynızamanda Romanya Petrol İşçileriSend i k ası (PETROM) Başk a nYardımcısı Elena Perovici, ICEMKadın Bölümü Sorumlusu CarolBruce ve İspanya FİTEQA/CC.OOYönetim Kurulu üyesi ve Kadın İşleriSorumlusu Ramona Parra katıldılar.Çağrı gazetesinden kadınlar <strong>olarak</strong>bizden de bir kadın arkadaş paneliizlemek amacıyla Antalya’ya gitti.Saat 15.00’de grevci kadın işçilerleailelerinin katıldığı panelde,açılışta FilmMor’un yaptığı belgeselgösterildi. Ardından Petrol İş GenelBaşkanı, Örgütleme Dairesi Başkanıve Şube Başkanı süreci anlatan vetalepleri dile getiren birer konuşmayaptılar. Uluslararası alandan gelensendikacı kadınlar dayanışma mesajlarınıilettiler. Programda yer verilmişolmasına rağmen zaman darlığınedeniyle grevci kadın işçilerin çıkıpkonuşmamış olması bir eksiklikti.Sunuculuğu grevci kadın işçilerdenbiri yaptı.26 Eylül Çarşamba günü grevcikadınlar, Serbest Sanayi Bölgesininönünde diğer şehirlerden gelen kadınplatformu üyeleriyle bir mitingdebuluştu. İstanbul, İzmir, Ankara,Adana, Eskişehir ve daha birçok şehirdengelen kadınlar adına yapılankonuşmalarda bölgelerde yürütülençalışmalardan söz edilerek dayanışmamesajları iletildi. Ezici çoğunluğununkadın olduğu ve yaklaşık 250 kişininkatıldığı eylemde, atılan sloganlar vedavul-zurna eşliğinde çekilen halaylarınardından eylem sona erdirilerekTarım İş Sendikasının konferanssalonuna gidildi. Burada bölgelerdengelen kadın platformu temsilcilerigrevci kadın işçilerle bir söyleşi yapıldı.Yaklaşık bir buçuk saat sürensöyleşide bölgelerden gelen kadıntemsilciler dayanışmalarının devamedeceğini belirtirken, kadın işçiler debu bir yıllık grev süresince yaşadıklarınıanlattılar.Kadın işçiler; sendikal mücadeleyebundan üç yıl önce başladıklarını,önce sendikanın ne olduğunu, haklarınasahip çıkmanın ne demek olduğunuöğrendiklerini, bu bir yıllıksüre içerisinde hayatlarının olumluyönde çok değiştiğini, daha bilinçlive duyarlı hale geldiklerini, hak almabilinçlerinin geliştiğini, bu durumunaile içi ilişkilerine de yansıdığını,birlikte yaşadıkları erkeklerin kendilerinekarşı daha dikkatli davrandıklarınıbelirttiler.Bu grevi sadece kendileri için değil,tüm işçi kadınlar adına yürüttüklerininbilincinde olduklarını, SerbestBölgede tüm işçilerin gözlerinin kendilerininüzerinde olduğunu, bu nedenlekazanımlarla tekrar işbaşı yapıldığındabunun, Serbest Bölgedekidiğer fabrikalar açısından da örnekteşkil edeceğini ve onları da cesaretlendireceğinivurguladılar.Kadınların isterlerse çok şey başarabileceklerini,maddi desteğin yanısıramanevi desteğe de çok ihtiyaçlarıolduğunu, ülke çapında başlatılan bukampanyanın kendilerini çok sev<strong>indir</strong>diğinive gururlandırdığını, yalnızolmadıklarını gördüklerini dilegetirdiler.Kadınların grev sürecinde erkeklerinküçümseyici tavırları ile karşılaştıklarını,çevrelerindeki erkeklerin‘biz olsaydık şimdiye kadar çoktanhaletmiştik’ şeklinde tavırlara girdiklerini,grevin uzaması nedeniyleailelerin yer yer baskı uyguladığını,ekonomik <strong>olarak</strong> zor durumda olduklarınıfakat bütün bunlara rağmengrevin başarıya ulaşması içinsonuna kadar mücadele edeceklerinivurguladılar.İşçi kadınlarla yapılan bu sıcak söyleşibize gerçekten de kadın işçilerinne kadar özgüven kazandıklarını vene kadar bilinçlendiklerini gösterdi.İşçi kadınlarla yapılan söyleşi;İstanbul’dan bir kadın arkadaşınNovamed kadın işçileri için bestelediği“Kadınız, örgütlüyüz, daha dahagüçlüyüz. Hepimiz Novamed’deyiz.Hepimiz grevdeyiz.” şarkısının hepbirlikte söylenmesi ile sona erdi.15 Eylül-26 Eylül arasında yürütülenkampanyanın ardından kadınişçilerle dayanışma bununla sınırlıÖncelikle okurlarımıza Novamed’ianlatır mısınız?Novamed Antalya Serbest Bölge’deyer alan bir firma. Diyaliz hastalarıiçin kan seti üretiyorlar. Bu firma,Alman Fresenius Medical Carediye çok uluslu bir şirkete bağlı.Türkiye’de 1996 tarihinden itibarenfaaliyet gösteriyor. Fresenius MedicalCare, küresel piyasadaki diyaliz filtresiüretiminin yüzde 40’ını üretiyor.Bu uluslararası tekelin Antalya’dabulunan fabrikası Novamed üretimyapılan fabrikadır. Bu fabrikada birde pazarlama ve dağıtım bölümü var.Fresenius Medical Care’nin merkeziİstanbul’da.Hem üretim, hem dağıtım, hem depazarlama olunca buna entegre tesisdeniyor. Fresenius Medical Care’ninAvrupa’da 12 tane entegre tesisi var.Bunların onbirinde sendikal örgütlenmevar. Bir tek Türkiye’dekiNovamed’de sendika yok. Patronsendikanın girmesini engellemeyeçalışıyor.Novamed fabrikasında kaç taneçalışan var?Greve gittiğimiz zaman 280 kişi civarındaydı.Fakat araya üretim hattıdediğimiz bir Line daha konulup işçialındığı için şu anda içeride çalışanlarınsayısı 320 civarında. Novamedfabrikasında normalde iki üretimkalmayacak. Önümüzdeki süreçtede grev sonuçlanana kadar grevdekikadınlarla dayanışma çalışmaları devamedecek.Bizler de, YDİ Çağrı gazetesindenkadınlar <strong>olarak</strong>, “Novamed GreviyleDayanışma Kadın Platformu” içerisindeaktif bir şekilde yer alarak işçikadınların bu haklı mücadelelerindeyanlarında olduk.Yeni Dünya İçin Çağrı Gazetesindenkadınlar <strong>olarak</strong> bizler, işçi kadınlarıbu erkek egemen kapitalist düzenekarşı mücadeleye çekmek için özel birçalışma yürütmekle yükümlüyüz. Bunedenle Novamed’de olduğu gibi kadınişçilerin bu tür direnişlerine özelbir önem vermek zorundayız. Tümokurlarımızı, ama öncelikle kadınokurlarımızı Novamed kadın işçilerin<strong>indir</strong>enişine destek olmaya, yapılandayanışma etkinliklerine aktifbir şekilde katılmaya ve onları maddi<strong>olarak</strong> da desteklemeye çağırıyoruz.İşçi ve emekçi kadınların kurtuluşuerkek egemen kapitalist sisteme karşımücadeleden geçiyor.Yaşasın Novamed kadın işçiler<strong>indir</strong>enişi!Kahrolsun erkek egemen kapitalistsistem!Eylül 2007✓Aşağıda, Petrol İş Kadın Dergisi Genel Yayın Yönetmeni NeclaAkgökçe ile Antalya Serbest Bölgede üretim yapan Novamedfabrikasında kölelik koşullarında çalıştırılan kadın işçilerin yaşadıklarını,sendikal mücadelelerini ve bir yıldır süren grevlerinikonuştuk.hattı vardı. Bu hatlarda kadın işçilerüretim yapıyor. Benim açımdanNovamed’i ilginç kılan üretimde sadecekadınların çalıştırılıyor olmasıdır.Bunun dışında 15 tane erkek varve bunlar teknik eleman. Genelliklemakinanın donanımı ve bakımıylailgileniyorlar. Onun dışında üretimyapanlar kadınlar.Bu grev üretim hatlarından birindeyaşanan bir grev mi?Hayır. İki tane üretim hattı var. Buüretim hatlarında çok sayıda yirmişerkişilik kadınlar fordist bir üretimsistemiyle üç vardiya biçimindeçalışıyorlar. Her iki üretim hattındaçalışan kadınların bir bölümü şuanda grevdeler. Üçüncü üretim hattıgrevle birlikte ortaya çıkmış ve grevikırmak için oluşturulmuş olan birüretim hattı.Greve ne zaman başlandı ve bu grevintalepleri neler?Greve 26 Eylül 2006 yılında başlandı.Grevdeki işçi kadınlar ücretartışı istiyorlar, çalışma koşullarınındüzeltilmesini istiyorlar. İnsanca yaşamakistiyorlar. Bu şu anlama geliyor:‘Rahatlıkla tuvalete gidebilelim,yemek yemek için yeterli zamanımızolsun.’ Bunların hepsi Novamed’dedakikalarla, saniyelerle yapılan işlerolduğu için bu açıdan çok sıkıntı


yeni kadın dünyasıyaşıyorlar. Bir de sürekli bir şekildemobing var. Yani ‘kafanız işlemiyor,kafanız basmıyor, yanlış yapıyorsunuz’bilmem ne şeklinde azarlamalar,kan setlerini kızların kafalarınaatmalar, şefler tarafından aşağılamalarvb. sistematik <strong>olarak</strong> yaşanıyor.Mobing diyebiliriz gerçekten. Altıyıldır orada çalışan kadınlarla konuştumve hemen hemen hepsi buaşağılamalardan şikayet etti.Bunlar TİS talepleri değil tabii.Toplu sözleşmelerde bazı şeyleri dilegetirebiliyorsunuz ama bazı şeyleride dile getiremiyorsunuz. Bunlarçalışan kadın işçilerin şikayetleri.Bunun dışında sıralı doğum meselesivar. Bu gerçekten kadının insan haklarınadirek bir saldırı. Bunun içiniaçmak gerekirse, yirmi kişilik üretimhatlarından sözetmiştim. O üretimhattında çalışan evli kadınlar hamilekalabilmek için şeflerden izin almakzorundalar. Çünkü hamilelik sırayakonulmuş. İki ayda bir, bir kadınasıra geliyor. Şef gelip sana ‘haydi hazırlansıra sana geliyor’ diyor. İstesende istemesen de hazırlanıyorsun.Bazen çocuk oluyor, bazen olmuyor.Beceremeyenler bir sonraki arkadaşınınsüresini kullanıyorlar. Ya dao yirmi kişiden sonra tekrar sanasıra geliyor. Böyle birşey uyguladıkları.Doğal süreçleri zorlayan birşey.Diyelim sen şimdi hamile kalmak istemiyorsun.Fakat ‘sıram geldi’ diyehamile kalıyorsun vs. Bu bence tipikve vahşi bir kadın emeği sömürüsüdür.Doğrudan kadının bedenine yönelikbir saldırıdır. Burada sen değilpatron karar veriyor. Patron için tekönemli olan şey üretimin aksamadandevam etmesi.Neden yalnızca kadın işçiçalıştırılıyor?Kadınları tercih etmelerinin nedenikadınların el becerilerinin dahaiyi olmasından dolayıdır. Erkek elleridaha kabaca olduğu için bu türbir üretime çok müsait değil. İkinciönemli bir etken ücretlerin düşükolması. Biliyorsunuz kadın ücretleriişgücündeki cinsiyetçi işbölümünedeniyle daha azdır. Kadınlar erkekişçilere göre daha itaatkarlar.Toplumsal cinsiyet açısından daikinci cins <strong>olarak</strong> değerlendirildiğiiçin sömürülmeye bir açıdan dahayatkınlar. Kadınları sadece aldığıpara, işgücü etkilemiyor. Aynı zamandaevdeki koca da, baba da etkiliyor.Kadına ‘bak sakın çıkma,doğru dürüst iş buldun, daha iyisinibulamazsın’ psikolojik baskı yapılıyor.Çünkü onların da kadınlarınüzerinde gücü var. Bunların dışındaörneğin Türkiye’ye Serbest Bölgeler1985’lerde giriyor ve ilk on yıl grevyasağı var. Grev yasağı olduğu içinsendika da giremiyor. Yani patronlarınistedikleri gibi suç işledikleri,at oynattıkları bir yer. Şimdi AvrupaBirliği uyum yasaları çerçevesindesendika ve grev yasağı kalkmış durumda.Şimdi örgütlenilebiliyor.Serbest Bölgenin bir özelliği ücretlerindöviz üzerinden, yani avro ya dadolar cinsinden ödeniyor olmasıdır.250-300 dolar alıyorlar ve altı senedirücretlerde herhangi bir oynama,kıpırdama yok. Serbest Bölgede erkeklerinyoğun çalıştığı fabrikalardaücret artışı yapılıyor mesela. SerbestBölgelerde yoğunluklu <strong>olarak</strong> kadınişgücünün sömürülmesi yalnızcabize özgü birşey değil. Dünya çapındaSerbest Bölgelerde yüzde 80oranında kadın işçiler çalıştırılıyor.Özellikle Güney Asya’da, Meksika’datekstil atölyelerinde kadın işçi tercihediliyor.Bu grevde Petrol İş Sendikası nasılbir çalışma yürüttü?Bizim Antalya’da şube değil temsilcilikolduğu için işçiler MersinŞubesi’nde örgütlenmiş durumdalar.Novamed küresel şirkete bağlı bir işyeriolduğu için dışilişkiler aracılığıylaAlmanya’daki işyerlerinde örgütlüolan sendika da dahil olmak üzerebizim dünya örgütümüz nezdinde süreklibir bilgilendirme ve dayanışmayürütüldü. Onlar vasıtasıyla oradakikamuoyuna duyuruldu. Dayanışmaamacıyla uluslararası ziyaretler gerçekleştirildi.İşverenle zaman zamangörüşmeler yapıldı. Fakat çok uzlaşmazbir tavır içerisinde Novamedpatronu. Taviz vermek istemiyorlar.Önümüzdeki günlerde bir takım girişimlergündemde. Bunlar dışındaeğitim, bilinçlendirme gibi bir takımsendikal faaliyetler yürütüldü.Merkezden ve şubeden sürekli gidilipgeliniyor. 8 Mart’ta bir kutlama işçilerlebirlikte yapıldı. Her ay düzenlibir şekilde sendikal yardım yapılıyor.Özel günlerde erzak vs. yardımı yapılıyor.Dışarıdan bir dayanışma var.Fakat maddi <strong>olarak</strong> dışarıdan pek biryardım gelmedi şimdiye kadar.Kadın işçileri sendikaya örgütlemekleerkek işçileri sendikaya örgütlemekarasında ne gibi farklar var?Kadınları bir örgütlenmeden alıkoyanen önemli etkenlerin başındakorku geliyor. Örgütlenme konusundabir bilgiye sahip değiller.Buradaki arkadaşlarımızın çoğu çokgenç. Çoğunun ilk işyeri. Sigortalıdırdiye girmişler. Şimdi artık o önemliya. O yüzden düşük ücretli olsa biletercih ediliyor.Örgütlenme ile ilgili <strong>olarak</strong> kadınkadına örgütlenmenin şöyle bir yararıvar: Kadınları kolaylıkla birarayagetirebiliyorsunuz, günlerde, evtoplantılarında vs. Aynı mekanlarıpaylaşan kadınların yakınlaşması erkekleregöre daha kolay. Kadınlarınkadın olmalarından kaynaklı ortakdertleri olması da çabuk empati kurmakiçin elverişli. Ama diğer yandanerkeklerin sendikal örgütlenmelerindekahvelere veya lokallere gidilir.Burda böyle birşey yok. Kadınlarıkahvelerde bulamıyorsunuz. Bu yüzdenNovamed’de çalışan kadınlar evziyaretlerini örgütlemişler, birliktedenize gitmişler. Eğlenceler düzenlemişlerve bu süre içerisinde birbirlerinitanımışlar. Zaten birbirlerinifabrikadan az veya çok tanıyorlar veortak sorunları var.Kadın işçilerin örgütlenmesi bağlamındabaş temsilcilerden biri olanFatma şöyle demişti. ‘Bizim işimizyalnızca kadınları ikna etmek değil,kadınları ikna ediyoruz. Ama kocalarvar, erkek kardeşler var, babalar,hatta sevgililer bile var. Kadınlaraherkes karışıyor’ diyordu. Bu örnektepatriarka ile kapitalizm arasındakibağı görebilirsiniz. İşyerinde patronsendikal örgütlenmeyi engelliyor,evde de bu tür bir baskı olduğu içinkadınların örgütlenmesi engelleniyor.Bu durum kadınların bu çemberdençıkmasını, özgürleşmesini engelliyorbir biçimde. Bu erkek egemenliği ilekapitalizmin kesişme noktalarındanbiridir bence.Novamed grevi bir yılını doldurdu.Bundan sonraki süreç nasılgelişecek?Biraz önce uluslararsı destektensözetmiştim. Novamed’de kadınlarıninsan haklarının çiğnendiği açığaçıktıktan ve bu çerçevede bir mücadelebaşlatıldıktan sonra bu yılki 8Mart’ta, bizim üye olduğumuz sendikalardanve dünya örgütümüzdenbir imza kampanyası başladı. Bukampanyada esas <strong>olarak</strong> kadınlardanve kadın örgütlerinden destekaldık. Bizim üst örgütümüz ICEM’inbir kadın komitesi var. Belçika’dayapılan bir toplantısına katılarakNovamed’deki durumu anlattık.Bu toplantıdan destek ve bir ziyaretkararı çıktı. Ondan önce ICEM’in(Uluslararsı kimya, enerji, maden genelişçi sendikaları konfederasyonu)Genel Sekreteri Novamed’i ziyaretegeldi. Durumun böyle olduğunu bilmediklerini,müzakere konusundaellerinden geleni yapacaklarını, eğerpatron uzlaşmaz tutumunu sürdürürsekendileri de Avrupa’da üretimdengelen güçlerini kullanacaklarınısöylediler. Bu bizim açımızdançok önemli birşey. Çünkü merkezAlmanya’da olduğu için orada yapılacakherhangi bir boykot veya eylemburayı doğrudan doğruya etkileyecektir.ICEM’in kadın komitesinintemsilcileri grevin 1. yıldönümünedeniyle Eylül ayının 25-26’sındaAntalya’da olacaklar. Orada bir panelve şenlik yapılacak. Bunun dışındabir taraftan da sendikanın girişimlerisürecek. Çünkü kızlar tekrar içerigirip çalışmak istiyorlar. Fakat koşullarakarşılar. Onlar için temel meseleişyerine daha insancıl şartlarda dönmek.Bu sağlandığı oranda grev sonaerecek. Bence Novamed’le uluslararasıdayanışma oldukça iyi yaşandı.Çok uluslu bir şirket olması bize, işlerdoğru dürüst yürütüldüğünde sürecietkileme imkanı veriyor. Bizim degücümüz bu uluslararası dayanışmadır.Türkiye’de de son dönemdeözellikle kadın hareketinden önemlibir dayanışma kampanyası başlatıldı.Gerçekten patriarkal sömürü ile kapitalistsömürünün çok yoğun olduğubir alan. Bu pek çok feminist kadınada yakın gelen birşey. Diğer taraftandediğim gibi kadın bedenine yönelikdoğrudan bir saldırı var. İstanbul’dave değişik şehirlerde Novamed’leDayanışma Kadın Platformları kuruldu.Toplantılar yapıldı. Çağrılaryayınlandı. Bana kalırsa cevabınıbulmuş bir çalışma oldu. İyi şeyleryapılacak gibi gözüküyor. Geçen yılİstanbul’daki 8 Mart mitingindeNovamed’e mitingin sloganında yerverildi. Bununla ilgili sendikayla görüşmeleryapıldı.Fakat şimdiye kadar Türkiye kamuoyundayeterince yer alamadı. Zatenburjuva medya yer vermiyor. Belli birmuhalif medya yer veriyor. Onlarında etki alanları sınırlı tabii. Son dönemdekiçalışmalarla birlikte kadınörgütlerinden ilk defa böyle yoğunbir destek geldi. Bunu çok önemli görüyorumçünkü sendikal hareket hepbir kanal üzerinden gidiyor. Bu işinbaşka yönleri de var. Novamed örneğindede görüldüğü gibi kadın emeğininsömürüsü ve bedene yönelikbir saldırı var. Bu açıdan da bir örnekNovamed grevi. Sendikal harekettekikadınlar ile genel kadın hareketininbir kesişme noktası oldu Novamed’likadın işçilerin grevi. Bu açıdan dason derece önemli görüyorum.Bu bir yıllık grevin ardından kadınişçilerin morali nasıl?Çok iyi. Gayet iyiler. Grev bir senedaha devam etse onlar devam eder.Ama dediğim gibi önemli olan arkadaşlarımızınişlerini kaybetmemesi,örgütlü <strong>olarak</strong> tekrar fabrikayadönmeleri ve istedikleri şartlardaçalışmalarıdır. Bunun için mücadeleediyoruz.Eylül 2007 ✓13


yeni kadın dünyası14Barışarock’ta cinsel tacize karşı eylemBu yılki Barışarock’a damgasınıvuran olaylardan biri hiçkuşkusuz bazı kadın ve eşcinselgruplarının Mehmet Esatoğlu’nakarşı yaptıkları eylem idi. Bazı feministve eşcinsel gruplar, TiyatroSimug’un yönet meni MehmetEsatoğlu’nu, tiyatrosunda oynayanbazı kadınlara taciz ettiği suçlamasıile protesto ettiler.Tiyatro sahnesinin elektriklerininkesilmesine, yumruklaşmalara, özelgüvenlik görevlilerinin duvar oluşturmasınakadar varan olaylar ertesindeçıkan tartışmalar bütün hızıylasürüyor.Ta r t ı şma n ı n bi r t a r a f ı nd a ,barışarock’taki protestoyu tiyatroyayapılmış bir saldırı (bazılarına görefaşist bir saldırı) <strong>olarak</strong> değerlendirenlervar, diğer tarafında ise yapılanıntiyatroya saldırı olmadığı, birtacizcinin protesto edilmesi olduğuve bunun da meşru olduğunu savunanlarvar.Biz, barışarock’ta protestonun nasılgeliştiği ve ona karşı çıkanların nasılbir tutum sergiledikleri üzerine uzunuzadıya durmayacağız. Bizce bu talibir konudur ve çoğunlukla kadınlarınprotestosunu eleştirenlerin konuyusaptırmak için kullandıkları bir konudur.Fakat biz de olay yerindeydikve bu konuda protestocuların esastameşru bir zeminde kalarak sorunlarınıdile getirdiklerini söyleyebiliriz.Barışarock’a katılan tiyatro gruplarınınolayı bir tiyatrocuya, hatta genelanlamda tiyatroya karşı düzenlenmişbir saldırı <strong>olarak</strong> nitelemeleri, hattaişi “faşist saldırı” vb. söylemlere kadargötürerek art niyetli göstermeyeve karalamaya çalışmaları gerçeklerisaptırmaktan başka bir şey değildir.Olayın arka planıOlayın arka planında MehmetEsatoğlu’na yöneltilen cinsel tacizciliksuçlamaları var. Bu suçlamalarbundan 7-8 yıl öncesine dayanmasınakarşın, barışarock’taki protestoyutetikleyen 2005 yılında 17 yaşındaykentacize uğradığını şimdiyazılı <strong>olarak</strong> da beyan etmiş bulunangenç bir kadının ve onun annesininMehmet Esatoğlu’nu barışarock’tagörmesi olmuştur.Mehmet Esatoğlu’na tacizcilik suçlamalarısadece bir kadının beyanlarınadayanmıyor, bu konuda özellikleinternet ortamında sayısız belgeyayınlanmıştır. (İsteyen aşağıda yayınladığımızadreslerden bu yazılaraulaşabilir.) Özellikle son dönemdebizzat mağdur olduğunu söyleyenkadınların yazılı tavırlarında ve kurumsalaçıklamalarda bir artış var.Kadınların ve kurumların açıklamalarınave mağdurların beyanlarınakarşı hala bu olayların ispatlı olmadığıve yapılanın bir yargısız infazolduğu yönünde itirazlar getiriliyor.Bizim bu olaya yaklaşımımız şöyle:İçinde yaşadığımız erkek egemen toplumdakadınların ezici çoğunluğu erkeklertarafından şu ya da bu şekildecinsel tacize uğruyor. Çok az sayıdakadın cesaret edip utandırıcı bulduğuolayı çevresindekilere anlatmayı vebu yolla olayın duyurulmasını başarıyor.Cinsel taciz ispatlanması enzor olaylardan birisidir ve bu nedenlede bu konuda getirilen şikâyetler yasonuçsuz kalır, ya da şikâyeti getirenkadına yönelir. Suçlanan güçlükonumdaki erkek olduğundan onunüzerine gitmek yerine, zayıf konumdakisuçlayan kadına yönelinerek,ya psikolojik sorunu olduğu, ya daherhangi bir nedenden dolayı intikamalmak için yaptığı iddia edilir(Mehmet Esatoğlu birçok kez kendisinekarşı yapılan protestoları polisişi olduğunu ve bir komplo olduğunuiddia etmiştir) .Bunlar bilindiğinde toplumda cinseltacize karşı mücadelenin ne kadarzor olduğu da anlaşılıyor. Birçok tacizeuğrayan kadın bu nedenden dolayıda sesini çıkarmamakta, sonuçalamayacağını düşündüğü gibi, toplumtarafından kendisine yönelecekaşağılamalara da katlanması gerektiğinibiliyor.Biz devrimciler, sosyalistler kadınüzerindeki her türlü baskıya, şiddete,taciz ve tecavüze karşı mücadele yürütürüz.Peki cinsel taciz vb. gibi ispatlamasıhemen hemen imkansızolan olaylarda nasıl bir tavır takınacağız?Suçlayan ispatlamakla yükümlüilkesiyle hareket ederek tarafsızmı kalacağız? Biz bu konuda herhalükarda suçlamayı getiren kadınıniddialarının temel alınması gerektiğinidüşünüyoruz. Kuşkusuz imkanıvarsa her iki taraf da dinlenmeli veolay çok yönlü araştırılmalıdır. Fakatböyle yapılınca da, hemen hemenhiçbir erkek bu tür suçlamaları kabuletmediğinden, sonuçta varılannokta iddiaya karşı iddia olmaktadır.Bu durumda bizim temel almamızgereken mağdur durumdaki kadınınsuçlamaları olmak zorundadır.Suçlanan erkeğe karşı nasıl bir tavıralınacağı konusunda ise, somut durumabağlı olmakla beraber, onunlaher türlü ilişkinin askıya alınmasıve sol çevreden tecrit edilmesi asgariönlem olmalıdır.Barışarock’ta kendisine soru yönelttiğimizEsatoğlu, bu olayınpolisin işi olduğunu, ne zaman FTiplerine karşı bir şey yapsalar bu türolaylarla karşılaştıklarını söylemiştir.Buradaki iddia öyle rasgele ve uluortagetirilemeyecek kadar ağır biriddiadır. Mehmet Esatoğlu’nu buradagetirdiği bu ağır iddiayı ispatlamayaçağırıyoruz.Cinsel tacize ve tecavüze son!Mehmet Esatoğlu şahsında gündemegelen cinsel taciz olayının bizimaçımızdan en önemli yanlarındanbiri, suçlanan kişinin sol siyaset vesanat çevrelerinde tanınan ve yaptık-• Kadın Hareketi Bağlamında Amaçlar ve Görevler• Cinsiyetçi Baskılara Karşı• Kadın Hareketinin Örgütlenmesi• Kadın Sorununda Yanlış Görüşlerle MücadeleKadın Sorunu Üzerine Yazılar,H. YeşilDönüşüm YayınlarıBirinci Basım: Ocak 1991ları bir dizi olumlu iş ile çoğu insantarafından sayılan ve sevilen bir kişiolmasıdır. Bu olayın da gösterdiğigibi, kadına yönelen baskı, şiddet, tacizve tecavüz olaylarında, suçluyu solsafların dışında arama tavrından vazgeçilmelidir, suçlu birçok durumdatam ortamızda, kendi içimizdedir.Bu nedenle, genel anlamda kadınayönelik baskı ve şiddete karşı olduğunusöyleyen sol öncelikle bu işekendi içinden başlamalıdır. Ancak neyazık ki, Mehmet Esatoğlu örneğindede olduğu gibi solun tavrı genelde butür olayları ciddiye almama, önemsememeve suskunlukla geçiştirmebiçiminde olmaktadır.Biz bu somutta olayı ilk öğrendiğimizdeolayın üzerine gitmemişolmamızın ve tavır takınmamışolmamızın yanlış olduğunu tespitediyoruz ve bundan böyle kadınlarınşikayetlerini dikkate alacağımızıve bu konuda yürüttükleri mücadeledeonların yanında olduğumuzusöylüyoruz.31 Ağustos 2007 ✓Kaynakça: Barışarock’ın Cinsiyetçilikle İmtihanı - Esra Aşan;Barışarock’ta Neler Oldu? BirTanıklık ve Bir Yorum - İlknurÖzdemir, İATP-G EğitmenlerKomisyonu Üyesi / 29 Ağustos2007; Barışarock’ta neler oluyor? -İstanbul Barış İçin Kadın İnisiyatifi;Mağduriyetler artıyor... Susmayalım!- İATP-G Eğitmenler Komisyonu /24 Şubat 2007; Alternatif Kültür mü,Yozlaşma Kültürü mü? (2000 yılındayazılmış, İATP-G’nin önsözüyle)- Özgür Sahne Oyuncuları; Panel:“Sanatta Cinsel Taciz” - BoğaziçiÜniversitesi Demir Demirgil TiyatroSalonu / 03 Aralık 2000; Tacizi TiyatroAdına Korumak ya da BarışaRockNeye Karşı? - Mehmet Tarhan,Lambdaistanbul LGBTT DayanışmaDerneği gönüllüsü, Vicdani Redci/ 30 Ağustos 2007; Tiyatroda CinselTaciz - Boğaziçi Gösteri SanatlarıTopluluğu (BGST). Kuşkusuz buradalistelediğimiz yazılar bu konuda yazılanlarıntümü değildir, kaldı ki tartışmahala devam etmektedir.)


PANORAMABarıştan eser yok…İşgal ve savaşsürüyor!- AFGANİSTAN -panoramaAfganistan’ın andaki durumundanbahsedildiğinde aklımızailk önce, 11 Eylül 2001tarihinde Pentagon ve Dünya TicaretMerkezi’ne yönelik saldırılar ve busaldırılar gerekçe gösterilerek “terörizmekarşı mücadele” adına başlatılansavaş gelmektedir.Sözkonusu savaş 7 Ekim 2001 tarihindeAfganistan’a yönelik ve Talibanrejimini yıkıp Afganistan halklarına“barış ve demokrasi” götürme adınabaşlatılmıştı. Yaklaşık üç aylık “sıcaksavaş”tan sonra Taliban rejimi yıkılmış,işgalci güçler Afganistan’da kendilerininistediği bir yapıyı oluşturmakiçin planlarını ortaya koymuş vebir “geçiş takvimi” belirlemişlerdi.Sözkonusu “geçiş takvimi” gecikmelide olsa gerçekleştirildi. Bu “geçiştakvimi” gündemde olduğu süreceAfganistan’da işgalcilerin planlarının“ilerlediği” görüntüsü öne çıkıyordu.Gerçekte ise, işgalcilerin planlarıistedikleri gibi yürümüyordu.Taliban rejimi devrilmişti ama işgalekarşı direniş ve mücadele sürüyordu.“Geçiş takvimi” de gerçekte istediklerinisağlayamıyordu.Savaşın ve işgalin üzerinden 6 senegeçti. Bu sürecin çok kısa ve kaba bilançosunuaktarırsak, Afganistan’a“barış ve demokrasi” “misafir” <strong>olarak</strong>bile uğramadı, Afganistan halklarına“yüzünü” göstermedi bir kez…Afganistanlılar barış ile tanışamadılarbir türlü! Afganistanlıların büyükbölümünün durumu Taliban dönemindekidurumdan da kötüleşti.Yıllarca süren savaş ve çatışmalaraşimdilik 6 sene süren bir savaş dahaeklendi, kelimenin gerçek anlamındataş üstünde taş kalmadı… Halkın sorunları,dertleri çoğaldı.Çoğalan sadece sorunlar değil.Ölülerin, sakatların sayısı, evini–yurdunu terketmek, göç etmek zorundakalanların sayısı… her geçengün çoğaldı, çoğalıyor.Afganistan’daki savaşın –ilk üç ayısaymazsak– şiddetlenerek sürmesineparalel <strong>olarak</strong> işgal güçlerinin sayısıda giderek çoğaldı. İlk başta 10 ile 20bin asker sayısı verilirken, şimdi 50bin asker sayısı verilmektedir ve busayı da yetersiz görülmektedir. Yaniişgalci asker, polis gücü daha da çoğalacaktır…Şimdilik duruma egemenolmak için mutlaka gerekli gördükleriaskeri gücün sayısının 100bin civarında olması gerektiği dilegetirilmektedir.Çoğalan şeyler arasında aynı zamandagüya işgalcilerin karşısındaolduğu söylenen uyuşturucu üretimide vardır… 2007 yılında uyuşturucuüretimi 220 yıldan bu yana en yüksekdüzeyde rekor kırarak gerçekleşmedurumunda. 2007 yılı içinde 8200ton afyon üretimi beklenmektedir.Bu oranın dünya çapındaki afyontüketicilerinin yaklaşık üçbuçuk senelikihtiyacını karşılayacağı bir oranolduğu da verilen haberler arasındayer alıyor. Hammadde ürünü <strong>olarak</strong>700 milyon dolar fiyat biçilirken,bunun eroine dönüştürülmesi durumundaiki milyar dolarlık bir pazaralanı olduğu da yine yapılan hesaplariçindedir.NATO, komutası altında tuttuğu“Uluslararası Güvenlik DestekGücü” (ISAF) ile uyuşturucuya karşımücadele etmeyi, haşhaş tarlalarınasaldırıp ürünü yok etmeyi açıkçareddetmektedir.Aynı biçimde savaş ağalarını silahsızlandırmaişinde de bugünekadar ciddi hiç bir adım atılmamıştır.Bırakın savaş ağalarını silahsızlandırmayı,Birleşmiş Milletler’inkimi temsilcileri, Afganistan’ı “kalkındırmaprogramını öyle yapmakzorundayız ki savaş ağalarının dabundan kârı olmalıdır” yönlü tavırtakınmaktadır. Gerçekte savaşağalarının bir bölümü Afganistan’ıyönetme durumundadır. Bu sadecekimi bölgelerde gerçek iktidar sahibiolma biçiminde değil, savaş ağalarıAfganistan parlamentosunda da yeralmaktadır.“Geçiş takvimi” sürecinde kararaltına alınan anayasanın islam dininedayandırılan bir anayasa olmasıise, sadece Afganistan’a laikliği ihraçetme çığlıkları atan işgalcilerinsahtekârlığını ortaya koyan bir başkaolgudur.Afganistan’ın emperyalizme bağımlılık,ulusal sorun, tarım/ topraksorunu vb. kimi temel sorunlarınvarlığını sürdüğü gerçeğine ise değinmiyoruzbile.Böylesi bir durumda, işgalcilerinaçlığa, yoksulluğa son vermesi, sağlıksorunlarını çözmesi, göç sorununa,eğitim-öğretim meselesine çözümgetirmesi; kadınların üzerindeki feodalgerici baskılara son vermesi veher şeyden de önce ülke içindeki güvenliğisağlaması mümkün olabilirmi? Olamayacağı açıktır.Ülke içindeki güvensizliğin en büyüknedeni, yani Afganistan halklarınıngüvenliğinin en büyük tehdidiişgalci güçlerdir. İşgalci güçlerAfganistan’dan defolmadıkları süreceAfganistan halkları için güvenliklibir ortam yoktur, olamaz da!İşgalciler “iç güvenlikten” bahsettiğinde,sözkonusu edilen Afganistanhalklarının güvenliği değil, işgalgüçlerinin güvenliğidir.İşgal savaşını başlatma dönemindeAfganistanlı kadınların burkadan,baskıdan kurtulması yönlü propagandalaröne çıkarılırken, Talibanrejimi devrilip işgal gerçekleştirildiktensonra kadınların özgürlüğündenyer yer edilen laflardan başka bir şeykalmadı geriye.Şimdi kadınların “özgürlüğü”,işgalci güçlerin askerlerinin cinselihtiyaçlarına sunulan “fuhuş evlerinde”,ya da özel konser vermekiçin Afganistan’a götürülen, sesindençok, çıplak vücudu dikkat çekenşarkıcıların konser sahnelerinde dolaşmaktadır…Afganistanlı kadınlarınköleliğinden özde hiç bir şeydeğişmemiştir. Kadınların büyükçoğunluğu hâlâ dinci feodal gericiliğinerkek temsilcilerinin kölesi durumundaolan konumdan kurtulamamıştır.İşgalcilerin böylesi bir amacıda gerçekte yoktur zaten. Açıklananverilere göre genç kadınların yarısındançoğu 16 yaşına bile gelmedenzorla evlendirilmektedir. Gerçekte buevlendirme işi eşya, mal satmak gibiişlemektedir. Kimi borcuna karşılıkkızını satmakta, kimi de evlenebilmekiçin 10 000 dolardan fazla başlıkparası vererek “eşini” satın almaktadır.Bu temelde evlenen erkek, erkekçocuğunu evlendirmek için ise kızınıgerekli gördüğü başlık parasına evlendirmeplanı yapmaktadır.Evet, çok kısa ve kabaca yapılabilecekbilançonun görüntüsü böyledirve bu görüntü Afganistan’daişgal ve savaşın kısa sürede son bulamayacağını,ülkenin sorunlarınında işgalle çözülemeyeceğini açıkçayansıtmaktadır.İŞGAL VE SAVAŞTAN KİMİGÜNCEL GÖRÜNTÜLER…BM Güvenlik Konseyi, 19 Eylül’deNATO komutasındaki ISAF-Misyonu’nun görev süresini bir senedaha uzatma kararı aldı. Bu karardaRusya çekimser oy kullandı. Karşı çıkanyok.Alman emperyalizmi, Afganistan’dakigücünün sayısını artırıpTornado uçaklarıyla da NATO veABD’nin komutasındaki savaşta yeralırken, daha fazla askeri ve polisgücüyle Afganistan’a yerleşme planlarınıyapmakta ve NATO komutasıaltındaki ISAF gücünde yer almasüresini uzatma tartışmaları yürütmektedir.Alman parlamentosu 12Ekim’de bu konuda karar verecektirve karar, daha çok askeri ve polis gücünüAfganistan’a gönderme ve dahauzun süre Afganistan’da kalma yönündeolacaktır.Değişik biçim ve düzeylerde olsa daİngiltere ve Fransa da Almanya gibihem savaş uçakları gönderme hemde uzun süre Afganistan’da kalmayönlü planlarına göre hareket etmektedirler.Anda Türkiye de içinde olmaküzere Afganistan’da toplam 37devletin askeri gücü bulunmaktadır.Yapılan açıklamalara göre NATOkomutasındaki ISAF gücü 39 bin,ABD emperyalizminin “SınırsızÖzgürlük Harekatı”nın (OperationEnduring Fredoom) (OEF) gücü 11b<strong>indir</strong>. Bu hesaplar içinde Afganistanpolisini eğitmek için gönderilen polisgücü yoktur.2007 yılında ABD emperyalizmininIrak ve Afganistan savaşı içinayırdığı bütçe, yapılan açıklamalaragöre 173 milyar dolar iken, 2008 yılıiçin 195 milyar dolar öngörülmektedir.Bundan Afganistan için nekadar hesaplandığı bilgisi yok ama,15


panorama162008 yılı için ABD emperyalizmininsavaşa ayırdığı bütçenin bu yıldandaha yüksek olacağı açıktır.Sadece ABD emperyalizmi savaşgiderlerini yükseltmiyor tabii ki.Afganistan’ın inşası adına diğer emperyalistgüçler de, ABD emperyalizmiile dalaşabilmek ve pastadandaha fazla pay alabilmek için yatırımlarınınboyutunu büyütmektedirler.Emperyalistler arası dalaş dahem savaşa yatırımları, hem de askerigücü yükseltmeyi beraberindegetirmektedir.Bu na rağmen, asker i g üçleAfganistan’ı inşa etmeye çalıştığınıiddia eden işgal gücünün elde ettiğisonuç, kendileri tarafından da “fazlaumut vermeyen bir sonuç” <strong>olarak</strong>değerlendirilmektedir.Yukarıda da değindiğimiz gibi işgalgücü sayısı giderek artırılmaktadır.NATO hep daha fazla askeri güçtalep etmektedir. Özellikle son biryıldan bu yana NATO komutasındayürütülen operasyonlar da, işgalcilerinhedeflerine ulaşmasını sağlayamadı.Taliban güçleri Irak’ı örnekalarak savaş taktiklerini değiştirdi veintihar eylemlerini gerçekleştirmeyebaşladı. Bu eylemler temelinde işgalcigüçlere kayıp verdirmek, işgalcilerinişini zorlaştırıyor.İşgalcilerin Taliban güçlerine karşımücadele adına sivilleri –çocuk vekadınların da içinde olduğu sivilleri–katletme saldırıları özellikleson dönemde hemen her gün medyayayansıyan haberler arasındadır.İşgalden bu yana ne kadar sivil insanın“istenmeyen zarar”a kurban gittiğininsayısı doğru dürüst açıklanmıyorbile…Çoğu sivil, çocuk, kadın ve yaşlıTaliban gücü <strong>olarak</strong> gösteriliyor. Eniyi halde ise, sivillerin işgal güçlerininuçak bombardımanları sonucu öldüğükabul ediliyor ama bunun “suçlusunun”Taliban güçleri olduğu açıklanıyor.Emperyalistlerin borazanları,medyası ölü seviciliği yapıyor.NATO komutasındaki ISAF güçlerininhemen her gün savaş yürüttüğüve sık sık sivilleri de katlettiği gerçeğiortada iken, emperyalistler hâlâ ISAFgücünün Afganistan’ı imar etmegücü olduğu yalanını sürdürmeyeçalışmaktadırlar. “Terörizme karşımücadele” adına Afganistan’da terörestirmektedirler. Olgular ise ISAF ile“Sınırsız Özgürlük Harekatı” (OEF)güçleri arasında özde bir fark olmadığınıgösteriyor. İsimleri farklıda olsa hepsi işgal gücü, hepsi savaşgücü… Emperyalistlerin havuç ilekamçı siyasetinin bir görüngüsü, amaAfganistan halkları için artık açıkbilinen bir görüngü: Hepsi de işgalci!Tam da bu gerçeği gizlemek için başvurduklarısiyaset, askeri görevleringiderek daha fazla Afganistan güçleritarafından devralınmasını sağlamaktır.Bu hedefe varmaları için isedaha epey yol almaları gerekiyor.Tüm bu aktardıklarımızın yanısırayeni bir gelişme <strong>olarak</strong> kabul edile-bilecek şey, işgalci güçlerin El Kaide“ağına” ait olmayan Taliban güçleriylegörüşme ve bu güçleri siyasi gelişmesürecine katma yönlü siyasetidir.Gelinen yerde “ılımlı Taliban” güçleri<strong>olarak</strong> ifade edilen ve El Kaideyanlısı <strong>olarak</strong> görülmeyen güçlerleişbirliği öngörülmektedir. TıpkıIrak’taki kimi Baas rejimi artıklarınıaskeri veya sivil yönetime dahletmesiyaseti gibi, Afganistan’da daTaliban güçlerinin kimi kesimleriyleişbirliği yapmaya yönelmişlerdir.Bu siyaset kuşkusuz ki işgale karşıdirenişi sonlandırmanın bir aracı<strong>olarak</strong> düşünülmektedir. Fakat aynızamanda bu siyasete yönelmeleri,işgalci güçlerin kendi planlarını ger-Jose Maria Sison’ayönelik teröre son!- HOLLANDA/ FİLİPİNLER -Dergimizin 114. sayısında(Eylül 2007) Filipinler’dekigelişmeler hakkında tavır takınmışve Arroyo rejiminin özellikleFilipinler Komünist Partisi (CPP) veYeni Halk Ordusu’na (NPA) yöneliksaldırılarına dikkat çekmiştik. Aynıbiçimde Jose Maria Sison’a yöneliksaldırı ve baskıların da uluslararasıdüzeyde devrimcilere, komünistlereyönelik saldırının bir parçası olduğunadeğinmiş, yazımızın sonunda“Beltran hemen ve koşulsuz serbestbırakılmalı ve Sison’a yönelik saldırılarason verilmelidir!” (sayfa 13) biçimindekitalebimizi öne sürmüştük.Bir kez daha Sison’a yönelik teröreson dememizi gerektiren gelişme ise27 Ağustos 2007 tarihinde yaşandı.Hollanda polisi, Sison’a gönderdiğibir mektupla, Sison’u, 2001 yılındayaptığı bir şikayet hakkında kendisinibilgilendirmek için çağırmıştır. Sisonçekleştirmede zorlandıklarının daaçık işaretidir.Sonuçta, ister detaylı, istersede kısa bilanço olsun, burada ortayakoyduğumuz gerçekler bile,emperyalistlerin Afganistan’da 6yıldır sürdürdükleri savaşın ve işgalinAfganistan halkları için barış veözgürlük getirmediğini açıkça ortayakoymaktadır.Afganistan’da da barış ve özgürlükisteyenler, emperyalistlerin işgaline,barbarlığına son vermek veyerli gericilerin iktidarını yıkmak vesosyalizme gidecek yolu açacak olandemokratik devrim için mücadeleverme görevine sahiptirler.24 Eylül 2007 ✓avukatıyla 27 Ağustos’ta (kimileri butarihi 28 Ağustos <strong>olarak</strong> vermektedirama doğrusu 27’sidir ve bunun haberi28’inde basına yansımıştır) polisegider ve polis Sison’u “yalnız görüşmek”adına ayrı bir odaya götürürve avukatının haberi bile olmadan,tam bir keyfiyetçi tutum ve saldırıylaSison’u tutuklayıp Utrecht’ten DenHaag–Scheveningen’deki “UlusalHapishane”ye götürürler.Hollanda polisi bunu yaparken aynızamanda birçok Filipinlinin –tabii kibaşta Sison’un– evini bastı, saatlerceterör estirdikten sonra, sayısız CD,doküman, bilgisayar ve değişik belgelerialıp götürdü.Önce 14 gün, daha sonra da yinetutuklayan hakim tarafından 90 gündaha gözaltında tutulmasına kararverildi. Bu arada gerçekleşen kimiprotestolarla Sison’un derhal serbestbırakılması talepleri yükseltilerekSison ile dayanışma eylemleri degerçekleşti.Sison’un tutuklanmasının biçimive tutuklanma gerekçesi kimi burjuvalartarafından bile kabul edilecekbir şey <strong>olarak</strong> görülmedi. Eski ABDadalet bakanlarından Clark –şimdigüya insan hakları savunuculuğunuyapıyor– bile Sison’un tutuklanmasınaşaşırdığını ve cidden barıştanyana olanların Sison’un tutuklanmasındankaygı duyması gerektiğiniaçıkladı.13 Eylül’de ise İdare MahkemesiSison’un daha fazla gözaltında tutulmasınıgerektirecek kanıtların olmadığınıaçıklayarak Sison’un serbestbırakılması kararını verdi.Sison şimdi görünürde serbest, gözaltında,ya da tutuklu durumda değil.Gerçekte ise Sison, en gecinde, 13Ağustos 2002 tarihinde Hollanda hükümetinin“terörizme karşı yaptırımkararnamesi” çıkarıp Sison’un bankahesabının dondurulduğunu Sison’abildirmesinden ve Sison’u “terörist”ilan etmesinden bu yana teröre maruzkalmaktadır, sürekli gözaltındadır.Bu gerçeklik, Hollanda devletininSison’a ve CPP ve NPA yanlısı <strong>olarak</strong>düşünülen Filipinlilere yönelik terörünyıllardır sürdürüldüğünün açıkispatıdır.Hollanda polisinin Sison’u tutuklamagerekçesi, Sison’un CPP’ninkurucusu <strong>olarak</strong> 2003 ve 2004 yıllarındaRomula Kintanar ve ArturoTabara’nın öldürülmesi emrini verdiğiyönlü suçlama ve iddiadır.Romula Kintanar bağlamındakidurumun ne olduğunu, “FilipinlerUlusal Demokratik Cephesi GörüşmeHeyeti İnsan Hakları Komitesi”ninTemmuz 2003 tarihli “RomulaKintanar Hakkındaki Gerçekler”başlıklı tavrını, dergimizin 75. sayısındayayınlayarak (sayfa 21-22,fiubat 2004) okurlarımızn bilgisinesunmuştuk. Somut <strong>olarak</strong> böylesibir suçlama ile Sison’un tutuklanmasıgerçekte Hollanda devletininArroyo rejimi ve ABD emperyalizmininterörüne ortaklık etmesindenbaşka bir şey değildir. Arroyo’nun2006 Haziran ayında yaptığı “komünistisyanın iki yıl içinde”bitirileceğiyönlü ilanın ve saldırının bir parçasıdırSison’un tutuklanması vediğer Filipinlilerin evlerinin basılıparanması.ABD emperyalizmi, “terörizmekarşı mücadele” adına sürdürdüğüsavaşın bir parçası <strong>olarak</strong> CPP veNPA’yı 9 Ağustos 2002 tarihinde“yabancı terörist örgütler” listesinealmış, 12 Ağustos 2002 tarihinde iseSison’u “varlığına el koyulacak teröristler”listesine katmıştır. Hollandahükümeti ABD emperyalizminin butavrını izlemiş 13 Ağustos 2002 tarihinde“terörizme karşı yaptırım kararnamesi”çıkararak Sison’u “terörist”ilan etmiş ve banka hesaplarınıdondurmuştur. 14 Ağustos 2002 tarihindede Hollanda hükümeti AB’denCPP, NPA ve Sison’u “terörist” lis-


tesine almasını istemiştir. BununHollanda’da pratik sonucu HollandaSosyal Refah Ajansı’nın 10 Eylül 2002tarihinde Sison’a yapılan gıda, barınma,sağlık sigortası ve diğer temelgereksinimler için tüm devlet yardımlarınıkesmek olmuştur.AB düzeyindek i sonucu ise,ABD’nin ve Hollanda hükümetinintalebi sonucunda Avrupa Konseyide CPP, NPA ve Filipinler UlusalDemokratik Cephesi (NDFP) BaşSiyasi Danışmanı <strong>olarak</strong> Sison’u 28Ekim 2002 tarihinde “teröristlerlistesi”ne aldı. (Bunun için dergimizin62. sayısında, sayfa 12’de Sison’unaçıklamasına bakabilirsiniz.) AvrupaYüksek Mahkemesi 11 Temmuz 2007tarihinde, Sison’un “AB teröristlerlistesi”ne alınması kararının hukukaters ve haksızlık olduğunu açıklamış,Sison’un adının listeden silinmesiniisteyen bir karar vermiştir. Buna rağmenama Avrupa Konseyi kararınıdeğiştirmemiştir.Hollanda polisi Sison’u Kintanar veTabara’nın öldürülmesi emrini verdiğisuçlamasıyla tutukladığı tarihtenkısa süre önce, 2 Temmuz 2007 tarihinde,Filipinler Yüksek Mahkemesiaynı içerikli davayı, şikayeti kesinliklereddeden bir karar vermişti bile. YaniSison’u kendisine düşman <strong>olarak</strong> görenFilipinler devletinin mahkemesibile Sison’un Kintanar ve Tabara’nınöldürülmesiyle ilişkili olmadığınakarar vermiş, ama Hollanda polisiaynı iddia ve suçlamayla Sison’a yönelikterör estirmiş, estirmektedir.Hollanda devleti açıkça siyasi oyunpeşinde… Bu oyunun diğer kimioyuncuları ise, başrolde ABD emperyalizmiile Filipinler Arroyo rejimive AB emperyalist güçleri bulunmaktadır.Bu emperyalist ve gerici güçleribirleştiren esas nokta ezilenlere,Halkların Uluslararası MücadeleLigi (İLPS) Başkanı, FilipinKomünist Partisi kurucusu JoseMaria Sison’un, 28 Ağustos 2007tarihinde Hollanda’nın Utrecht şehrindetutuklanması, İzmir’de, İLPSİzmir Koordinasyonu ve DemokratikHa k lar Platformu tarafından,Hollanda Konsolosluğu önünde düzenlenenbasın açıklaması ile protestoedildi.Basın açıklaması sırasında; “Sisonyoldaşa özgürlük!, Yaşasın halklarınkardeşliği!, Yaşasın enternasyonaldayanışma!, Sison yoldaş yalnız değildir!,Politik tutsaklara özgürlük!”sloganları atıldı.Basın açıklamasında Sison’un birröportajda söylediği şu sözler deaktarıldı:“Ben terörist değilim. Ulusal bağımsızlık,demokrasi ve sosyalizmiçin mücadele veren halkların yararınaolacak tüm ilkeleri ve eylemleridesteklerim. Ben ülkesini seven birdevrimcilere ve komünistlere karşıolmak ortak noktasıdır.ABD emperyalizminin Filipinlerüzerine hesaplarının içinde, yakınzamanda varlığı keşfedilen altın,petrol ve deteryum (ağır su) kaynaklarınıkontrolü altına almak da var.CPP ve NPA güçlerine karşı savaşınkızıştırılması, 2002’den bu yana“güvenliği destekleme” adına Arroyorejimine yılda ortalama 72 milyondolar yardımda bulunması; FilipinlerUlusal Demokratik Cephesi’nin barışgörüşmelerinin boşa çıkarılmasıve yeni görüşmelerin başlamasınıengelleme vb. vb. tavırlar, ABD emperyalizmiile Arroyo rejiminin “birtaşla iki kuş” vurma siyasetlerininparçasıdır. “Terörizme karşı mücadele”adına sayısı kesin verilmeyenABD askerinin Filipinlerde bulunmasıve Filipinler ordusuyla ortakaskeri harekâtlar gerçekleştirmesi deABD emperyalizminin bölgeye iyiceyerleşme ve nüfuzunu pekiştirme siyasetinindoğrudan sonucudur.Evet emperyalistler için kendisineaçıkça komünist diyen bir örgütün,CPP’nin önderliğinde kitlesel halegelmiş devrimci bir mücadeleyi bastırmak,yok etmek önemlidir.Genelde emperyalist sisteme veFilipinler’de kapitalist sisteme karşıolanlarla dayanışmak da dünyanıntüm ezilenleri için hem önemlidir,hem de görevdir.Sison şahsında gerçekleştirilendevrimcilere, komünistlere yöneliksaldırıları lanetliyoruz ve bir kezdaha Sison ve takibat altındaki devrimcilerledayanışmamızı yükseksesle haykırıyoruz!Sison ve devrimcilere yönelik teröreson!Yaşasın enternasyonal dayanışma!21 Eylül 2007 ✓İzmir’de Sison için basın açıklamasıFilipinli ve enternasyonal bir proleterim,‘terörist’ değilim. Komünistlerterörist değildir. Avrupa hükümetleri,komünistleri, ilerici halk önderlerini,ulusal bağımsızlık hareketlerinive antiemperyalist hareketlerinyöneticilerini terörist <strong>olarak</strong> görenBush çizgisini savunmakla hata yapıyorlar.Bununla emperyalist güçlerdünya çapındaki faşizan uygulamalarıderinleştiriyorlar.”Basın açıklaması, üzerinde JoseMaria Sison’a özgürlük yazılı siyahçelengin Hollanda Konsolosluğu’nunbulunduğu bina girişine bırakılmasıile son buldu.Okurlarımızı, Sison’un serbest bırakılmasıiçin düzenlenen etkinliklerekatılmaya, Sison ile dayanışmayaçağırıyoruz.Jose Maria Sison derhal serbestbırakılmalıdır!13 Eylül 2007YDİ Çağrı/İzmir ✓- Kim olduğunuzdan ve çalışmalarınızdanbahsedermisiniz?- Adım Bouvis Gode.Güney Afrika’da zengin ile fakirarasında çok büyük bir uçurum var.Bu durum şu andaki hükümetin yoksullarınsorunlarını önemsememesiyüzünden daha da kötüleşiyor bu dayeni bir tür Apartheid; sahip olanlasahip olmayan arasında olan bir ayrımcılık.Bu yüzden biz Johannesburgve Capedown’da kendi demokratikörgütümüzü kurduk. Örgütün amacıyoksulların haklarını korumak vesorunları çözeceğine dair söz verenhükümete sorunları iletmektir.İnsanların ihtiyaçlarını dinlememekiçin hiçbir sebep yok, ayrıca hükümeten son seçimlerde verdiği sözleritutmuyor.- Siz asıl sorunun mülk sahibiolanlarla olmayanlar arasında olduğunusöylediniz, ama tüm Afrika’dave Güney Afrika’da ırkçılık sorunuda var. Güney Afrika’da ırkçılığakarşı da bir mücadele var mı?-Hayır, ırkçılık meselesini aştık vedeğiştik. Tabi ufak tefek artıklarlailgileniliyor, ama asıl sorun şeffaflık,uyum sağlamak ve danışmanlık.Yoksul insanlar hükümet tarafındancahilleştirildi. Asıl mesele ev ya dabarınma sorunları.Irkçılık meselesine gelince, hayır,öyle bir problemimiz yok. Bizimkendi örgütümüzde bile farklı milliyetlerdenbeyaz ve siyah insanlar birlikteçalışıyorlar. Güney Afrika çeşitlimilliyetlerden ve ırklardan oluşan birülke, ırkçılıkla ilgili bir sorunumuzyok. Şu andaki sorun hükümetin sözlerinitutup tutmaması. Seçimlerdevaat ettiği ücretsiz barınma, ücretsizeğitim ve sağlık hizmetleri. Hayatınher alanında büyük bir gelişim varama yoksul insanlar bu gelişime katılamıyorlar,sorun hükümetin yoksullarıgelişime katmamasıdır.- Yalnızca siyah insanlar mı yoksul,yoksa beyaz yoksullar da var mı?- Yoksul olanlar yalnızca siyahlardeğil, yoksul Hindistanlılar var, yoksulsiyahlar var. Sorun ırksal değil,sorun sınıfsal.- Yoksul beyazlar var mı?- Var, tabi birçoğu Apartheid dönemindenfaydalandı ama bizimle aynısorunları olan ve bizi anlayan beyazpanorama“Sorun ırksal değil,sınıfsal...”- SÖYLEŞİ - GÜNEY AFRİKA -Ankarada gerçekleşen Halkın Hakları Forumu’nda yaptığımızsöyleşilerden birisini son sayımızda yayınlamıştık. Bu sayımızdaGüney Afrika’lı Bouvis Gode ile yaptığımız söyleşiyi yayınlıyoruz.yoksullar var.Kürt ve Filistin meselesine gelince,biz Güney Afrikalı bir örgüt <strong>olarak</strong>Kürtlerle ve Filistinlilerle dayanışmayıgenişletmeyi ve milletler arasındakigereksiz çatışmaları protestoeden aktiviteler yapmak istiyoruz. Busorunların çözülmemesi için bir nedengörmüyorum. Güney Afrika’daFilistinlilerle dayanışma örgütümüzvar, ülkeme döndüğümde de Kürtsorunundan Türkiye ziyaretimde öğrendiğimyeni bir sorun <strong>olarak</strong> örgütümebahsedeceğim. Kürt milletiyleilişkileri nasıl geliştirip destekleyeceğimizitartışacağız.- Kürt sorununun Güney Afrika’da pek bilinmediğini misöylüyorsunuz?- Evet, en azından benim için yenibir mesele oldu Kürt sorunu, çünkübu benim Türkiye’ye ilk gelişim.Geçen yıl bir yoldaşımız gelmiştive Kürt sorunundan bahsetmişti,şimdi bizzat kendim görüyorum sorunu.Kürt sorunu hem Türk, hemde Kürtler tarafından tartışılmalıdırama aynı zamanda da bu sorun hakkındadikkatli olunmalıdır.- Son sorumu sormak istiyorum.Güney Afrika’da Kürdistan, Filistinya da Güney Amerika’da olduğugibi silahlı bir mücadele var mı?- Güney Afrika’da yalnızca soğuksavaş var, yani psikolojik soğuk savaşyapılan, herkesin politik düşüncesinitartıştığı demokratik bir alanımız var.Demokratik bir savaşımız var ki, buda iyi bir savaş. Silahlı savaşa gelincebiz o dönemleri geçtik, daha önce birçokcana mal olan o türlü kötü savaşlaryaşadık. Şimdi tüm Güney Afrikabirleşti ve ülkeyi daha da iyileştirmekiçin barışa sadık bir şekilde yaşamayabaşladık. Biz Türkiye’nin de birzamanlar bizde olduğu gibi ülkeninkan gölüne dönmesini istemiyoruz,bu yüzden de Türkiye’ de yaşayan insanlarabirlikte hareket etmelerini vedış güçlerin ideolojileriyle aralarınagirmelerine ve birliği yok etmelerineizin vermemelerini tavsiye ediyorum.İnsanlar birlik ve beraberliklerini koruduğusürece düşman güçler onlarınarasına giremez.- Röportaj için çok teşekkürler. ✓17


18yaşam temellerini koruma mücadelesi21. yüzyılın enerji kaynağı,Hidrojen enerjisiFosil yakıtların (petrol, kömür,doğal gaz) enerji üretimindekullanılmasının, küresel ısınmanıntemel nedeni olduğu gerçeği,bugün genel kabul görüyor.Başta güneş, rüzgar, jeo termal olmaküzere, çevreye zararlı olmayan,yenilenebilir, alternatif enerji kaynaklarıolmasına rağmen, bu kaynaklarenerji üretiminde günümüzdeyeterince kullanılmamaktadır. Fosilyakıtların enerji üretiminde kullanılması,kapitalistler için çok dahakarlı olduğu için, enerji üretimindefosil yakıtlar kullanılmaktadır.Fosil yakıtların bir gün tükenecek–bilinen rezervlerin 2060’lı yılardatükeneceği hesaplanıyor- olması, fosilyakıtların çevreye verdiği zararlarınküresel ısınma şahsında ortaya çıkmasıgibi etkenler, sermayeyi alternatifenerji kaynaklarının araştırılmasına,bu alanda kullanılacak teknikleringeliştirilmesine itmektedir. Biryandan alternatif enerji kaynaklarındanenerji üretimi için teknikler geliştirilirken,aynı zamanda son hızlafosil yakıtlar enerji üretiminde kullanılmayadevam ediliyor. Sermayeninacelesi yok. Onlar tatlı karları için fosilyakıtları bitene kadar enerji üretimindekullanacaklar. Bir yandan dayavaş yavaş alternatif enerji kaynaklarını,enerji üretimde kullanmayıyaygınlaştıracaklar, bu alanda teknikiyileştirmeler yapacaklar.İnsanlık çevreye zararlı fosil yakıtlara,nükleer enerjiye muhtaçdeğil. Sadece güneş enerjisi enerjiüretiminde kullanılsa, tüm ülkeninenerji ihtiyacı karşılanır da artar bile.Güneş enerjisi yanında, rüzgar, jeotermal, su, bio vs. diğer yenilenebilir,alternatif enerji kaynaklarıdır.Alternatif enerji kaynakları alanındayazılarımızı sürdürüyoruz. Buyazımızda da hidrojen enerjisi üzerineduracağız.Fosil yakıtlara, nükleer enerjiyemuhtaç olmadığımızı hidrojen enerjisişahsında bir kez daha göstermekistiyoruz.HidrojenHidrojen 1500’lü yıllarda keşfedilmişbir gazdır.1700’lü yıllarda yanabilme özelliğininfarkına varılmış, evrenin enbasit ve en çok bulunan elementidir.Hidrojen renksiz, kokusuz, havadan14.4 daha hafif ve tamamen zehirsizbir gazdır.1774 yılında Fransız kimyagerLavosiere hidrojenin ayrı ve en hafifbir element olduğunu, yanınca su buharımeydana getirdiğini bir deney ilegösterdi. Ona ‘su doğuran’ anlamınagelen hidrojen adını verdi.Güneş ve diğer yıldızların termonükleertepkimeye vermiş olduğuısının yakıtı hidrojendir. Güneşinyüzde 70’i hidrojendir. Hidrojen evrenintemel enerji kaynağıdır. -252.77derecede sıvı hale getirilebilir.Hidrojen evrenin kütlece %75’ini,atom sayıca %90’nı oluşturur ve buoranlarıyla evrende en çok bulunanelementtir.Hidrojen bilinen tüm yakıtlar içerisindebirim kütle başına en yüksekenerji içeriğine sahiptir. 1 kg hidrojen2.1 kg doğal gaz veya 2.8 kg petrolünsahip olduğu enerjiye sahiptir.Hidrojen doğada serbest halde bulunmaz,bileşikler halinde bulunur.En çok bilinen bileşiği sudur.Isı ve patlama enerjisi gerektiren heralanda kullanımı temiz ve kolay olanhidrojenin yakıt <strong>olarak</strong> kullanıldığıenerji sistemlerinde, atmosfere atılansadece su ve su buharı olmaktadır.Hidrojen fosil yakıtlara göre ortalama1.33 kat daha verimli olan biryakıttır.Hidrojenden enerji elde edilmesisırasında, su buharı dışında çevreyikirletici ve sera etkisini artırıcı hiçbirgaz ve zararlı kimyasal madde üretimisöz konusu değildir.Hidrojen temiz bir yakıttır.Hidrojenin yanması veya yakıt hücresindetüketilmesi sonucu son ürün<strong>olarak</strong> sadece su üretilir. Yanma yükseksıcaklıkta olursa havadaki azotve oksijenden NOx oluşabilir. Ancakbu sorun diğer yakıtlarla aynıdır vekontrol edilebilir. Diğer yakıtlarınaksine, hidrojen elementlerden üretilenkirletici içermez. Bu nedenle deSO2, CO, CO2, uçucu organik kimyasallaroluşmaz.Aşağıdaki tabloda, farklı enerjisistemlerinden üretilen kirleticilerinmiktarları ile hidrojen yakıtınınkarşılaştırılmasını veriyoruz.Hidrojen gazı farklı yöntemlerle eldeedildiği gibi, su, güneş enerjisi veyaonun türevleri <strong>olarak</strong> kabul edilenrüzgar, dalga ve biokütle ile deüretilebilmektedir.Fosil yakıtlardan, nükleer enerjidenhidrojen üretmek teknik <strong>olarak</strong>mümkündür. Ancak fosil yakıtlarınve nükleer enerjinin enerji üretimindekullanılmasının çevreyeverdiği zararlar nedeniyle, bu enerjitürlerinin enerji üretiminde kullanılmasınakarşıyız.Kirletici Fosil YakıtSistemi (kg/GJ)Kömür/SentetikFosil Sistem (kg/GJ)Solar-HidrojenSistemi (kg/GJ)CO2 72,40 100,00 0CO 0,80 0,65 0SO2 0,38 0,50 0NOx 0,34 0,32 0,10HC 0,20 0,12 0PartikülMadde0,09 0,14 0Daimler Crysler (CITARO)70 kişilik 0 Emisyonlu Hidrojen Enerjisi ile Çalışan Toplu Taşıma AracıHidrojen yerel <strong>olarak</strong> üretimimümkün olan, kolayca ve güvenli<strong>olarak</strong> her yere taşınabilen, taşınmasısırasında az enerji kaybı olan, ulaşımaraçlarından ısınmaya, sanayidenmutfaklara kadar her alanda yararlanılabilecekbir enerji kaynağıdır.Hidrojen içten yanmalı motorlardadoğrudan kullanımının yanısıra katalitik yüzeylerde alevsizyanmaya da uygun bir yakıttır. Bualanda gelişim hidrojenin yakıt <strong>olarak</strong>kullanıldığı yakıt pili teknolojisidoğrultusundadır.Hidrojenli yakıt pilleri, taşınabilirbilgisayarlar, cep telefonları gibi mobiluygulamalar için kullanılabildiğigibi elektrik santralleri için de uygungüç sağlayıcılardır. Yakıt pilleri,temiz, çevreye zarar vermeyen veyüksek verime sahip enerji dönüşümteknolojileridir.Bir buhar kazanı veya türbin kullanılmadan,sadece kimyasal reaksiyonile elektrik enerjisi üretilir. Hidrojen(H2) ve oksijen (O2) arasındaki elektrokimyasalreaksiyon ile elde edilenve toplam verimlilikleri % 80’lerekadar ulaşabilen yakıt pilleri, sürekliçalışan piller veya elektrokimyasalmakineler <strong>olarak</strong> da bilinir.Yakıt pilleri yüksek verimliliklerive düşük emisyonları nedeniyle, ulaşımsektöründe de kullanım alanıbuluyorlar.Ulaşım sektöründe, yakıt pili ileçalışan araçlar üretiliyor. Kanada’daBallard Şirketi yakıt pilli otobüs üretimiyapıyor. Daimler Chrysler 70kişi taşıma kapasiteli ‘Citaro’ adlıhidrojen enerjisi ile çalışan otobüsüretti. Otomobil tekelleri GeneralMotors, Ford, Chrysler, Toyota,Honda, BMW, Renault yakıt pilleriile çalışan otomobiller geliştirmişlerdir.1993’ten bu yana çok sayıdaprototip araç üretilmiştir. DaimlerChrysler’in ürettiği, yakıt piliniBallard’dan sağladığı, NECAR4 vemetanol dönüştürücülü NECAR5,General Motors’un Opel, “Zafira”adı verilen ve 75 kW’ lık Ballard “tescilli”yakıt pili taşıyan aracı, Fordtarafından üretilen “Think FC5”ler,Toyota’nın RAV-4 ve Fine-N’i, NissanRenessa ve Mitsubishi, Daihatsu,Honda ve Mazda ortaklığı DemioFCEV, Renault’un 30 kW Nora cellkullanan Lagunası prototiplere birerörnektir. Üretilen protip araçlar,otomobil fuarlarında sergilenmekte,yaygın <strong>olarak</strong> üretilmemektedir.Otomobil tekelleri ve enerji tekelleriiçin benzin ile çalışan araçlar çokdaha karlıdır. Doğal <strong>olarak</strong> niteliğigereği sermaye daha fazla kar kazanacağıalanda üretim yapmaktadır.Araştırmalar, günümüzde hidrojenindiğer yakıtlardan yaklaşık üç katdaha pahalı olduğunu ve yaygın birenerji kaynağı <strong>olarak</strong> kullanımınınhidrojen üretiminde maliyet düşürücüteknolojik gelişmelere bağlı olduğunugösteriyor.Dünyada her yıl 500 milyar m3hidrojen üretilmekte, depolanmakta,taşınmakta ve kullanılmaktadır.Hidrojen özellikle de kimyasanayisi ve petrokimya sanayisindekullanılmaktadır.Türkiye’de Suni Gübre Sanayi(25.000 m3), bitkisel yağ üretimi(16.000 m3), petrol rafineleri (1.200m3), petrokimya endüstrisi (30.000m3), hidrojene hayvansal yağ üretimi(200-300 m3) ve çeşitli yerlerde kullanılmaküzere basınçlı sil<strong>indir</strong>lerdegaz veya sıvı hidrojen üretimi (6.000m3) sadece sanayide kullanılmaküzere yapılmaktadır.İstanbul’da şehir içi ulaşımda (yeşilotobüsler) ve havalimanında hidrojenleçalışan otobüsler kullanılmaktadır.İstanbul ve diğer büyük şehirlerdetoplu taşıma alanında hidrojenleçalışan otobüslerin kullanımınınyaygınlaştırılması planlanıyor.Hidrojenin 21. yüzyıla damgasınıvuracak bir enerji taşıyıcısı, kaynağıolacağı tespitleri yapılmaktadır.Bu yazıda, hidrojenin üretimi, depolanması,taşınması, yakıt pilleri,hidrojen enerjisinin teknolojik gelişmesiüzerine vb. ayrıntılı durmadık.Yazının amacı hidrojen enerjisi üzerinegenel bir fikir vermektir. Bu yazıbu anlamda kavranmalıdır.9 Eylül 2007 ✓


SSCB’de Edebiyat ve Sanat1917 Ekim Devrimi Rus edebiyatve sanatının büyük atılımlargerçekleştireceğinin habercisiydi.Çünkü sosyalizm “halk içinsanattı”. Büyük Ekim Devrimi “sanatiçin sanat” gibi burjuva temelleriniyıkıp, emekçilere ve ezilen halklarahizmet eden, onların kültürel altyapısınıgüçlendiren bir halk hareketiydi.SSCB’de “Komünist parti” sanatçılarına,“sanat için sanat, formalizm”gibi halka hizmetten yoksun olan fikirakımlarına karşı mücadele etmelerikonusunda tavsiyelerde bulundu.Ostrovski , L.N. Tolstoy ve MaksimGorki bu tür akımlara karşı savaş açtılar.Ayrıca Gorki sosyalist realizmedebiyatını kurdu. Dünyaca tanınanÇaykovski ise müzik alanında mücadeleyeortak oldu.Edebiyata bakıldığında; akla gelenilk deha Maksim Gorki’dir.Gorki, devrimi ve işçi sınıfını çokiyi yansıtmıştır. Gorki yapıtlarınıntoplam tirajı 42 milyona ulaşmıştır.Ostrovski’nin “Çeliğe Su Verildi” adlıromanı 1944 yılına kadar 46 dilde 4623 000 nüshaya ulaştı. Furmanov’un“Çapayev’i” 37 Sov yet diline,Fadayev’in “Ondokuzu” 45 dile çevrildi.A.N.T olstoy’un eserleri 38 dilde11 milyona ulaştı. Tüm bu rakamsalifadeler Sovyet edebiyatının faşizmindeğil halkların edebiyatı olduğunugösterir. Devrim öncesinde Kazaklar,Türkmenler, Tacikler gibi bir çokhalk edebiyat faaliyetlerinden yoksunbırakılmıştı. Türkmenistan’danüfusun sadece 0,7’si okuma yazmabiliyordu. Devrim sonrası Başkırlar,Çingeneler, Buryatlar, Kırgızlar bunlarınyanında bir çok halk kendiyazılı edebiyatlarına sahip oldular.1925 yılında Çingenelerin alfabelerive grameri ortaya çıktı. BöyleceÇingeneler kendi kültürlerini oluşturdular.Sovyet edebiyatı üç dönemeayrılır. 1918-1921 içsavaş yılları olanbirinci dönem, 1921-1925 tarihleriarası yeniden inşa dönemi, aynı zamandasosyalist realizmin gelişmegösterdiği dönemdir. Üçüncü dönemsavaş yılları ve sonrasını konu alır.A. Fadeyev “Genç Muhafız” adlıeserinde faşizmin halkları birbirineboğazlatan yönünü gözler önüne serer.Yani Sovyet edebiyatı batınınburjuva hastalığını protesto edip,sosyalist edebiyatla halkları eğitmeyiamaç edinmiştir.Güzel sanatlar konusunda ise,Lenin monümental propagandaplanı ile heykeltıraşlara marksizminbilim ve sanat adamlarının anıtlarınıyapma görevini verdi. Aynı zamandaamaç bu insanların düşüncelerinihalka aktarmaktı. Formalisteğilimler elbette güzel sanatlarda dasürdürülüyordu. Formalizmden ençabuk kopan N. Koprayanov oldu.Koprayanov formalizmden kopupdoğa üzerine realist çizime geçti.Yine Doğu Cumhuriyetlerinde realistresim, grafik ve heykele ancakdevrim sonrası geçilebildi.Mimari’de de SSCB’de dev atılımlaryapıldı. Devrim öncesi modernize çalışmalarıağırlıktaydı. Devrim sonrasıise 1918’de Moskova ve Petograd’daanıtlar yapıldı. Leningrad’da devrimşehitleri için anıtlar dikildi. 1922’de“Emek Sarayı” planı için yarışmadüzenlendi.Müzik’de ise Glinka, Rus halktürküsünün güzelliğini yansıtmıştır.Yine Glinka, ÇaykovskiBethoven, Schubert, Rimski-Korsakov, Mussogski, Chopin,Grieg, Dargomijski ve Borodin’ineserleri Sovyetler Birliği’nde milyonlarcainsan tarafından tanındı.Komünist Parti’nin marşı olan“Enternasyonal” ayrıca “Kardeşler,Güneşe, Özgürlüğe” ölümsüz eserlerarasındadır. Ayrıca Büyük AnavatanSavaşı esnasında şairler, ozanlar, bestekarlar,cepheyi ziyaret edip doğrudankıtada çalıştılar. Sovyet sanatçılarınınbu denli başarılı olmalarının,seslerini dünyaya duyurabilmelerininnedeni; Sovyet halkının çok yönlülüğüve tabi ki bunu sağlayan sosyalistsistemdir.Tiyatro’da ise henüz 1912’de Leninve Stalin’in çıkardığı “Pravda” adlıgazetede yeni kurulacak olan tiyatronunasıl hedefinin işçilerin ve köylülerinkültürel bilincini yükseltmekolduğu açıklanmıştır. Bunun içinde formalizm gibi bireysel ve burjuvaakımlarla mücadele edilmelidirşeklinde açıklamalar Lenin ve Stalinyoldaşlar tarafından açıkça ortayakonulmuştur. Devrimden önce –Rushalkı hariç- Sovyetlerde 9 tiyatrovardı. 1941’de ise 50 Sovyet dilinde926 profesyonel tiyatro kurulmuştur.Örneğin; Ermenistan’da devrimöncesi tiyatro sayısı 2 iken, devrimsonrası 27 olmuştur. Gürcistan’da3’den 49’a, Azerbaycan’da 2’den 27’yeulaşmıştır.Ekim Devrimiyle Komünist Partiişçi ve köylülerin kendilerini geliştirmesininen büyük aracı <strong>olarak</strong> filmigösterdiler. S. Eisentein proletkült tiyatrosundanfilme geçtiğinde Sovyetfilmi dev bir atılım yapmış oldu.Eğitimdeki Çarpıklık ve Rant KavgasıHer geçen gün eğitim sistemindekiçarpıklıklar yaşamımızınbir köşesinde kendinivar ediyor. Her zaman üniversiteokumak meslek sahibi olmak anlamınagelmiyor “bizim memlekette”…Birde bitirdikten sonra çilesini çekeceksin.Deniz Toprak’ta bu çileyi çekenyüz binlerce mezun öğrencidenyalnızca biri. Tarih öğretmenliği mezunuve KPSS sınavı sonrasında yerleştirilmeyibekliyordu.İstanbul Üniversitesi AvcılarK a m p ü s ü ö n ü n d e , K a m p ü sAçıköğretim Dershane’sinin broşürlerinigünlük 20 ytl karşılığındadağıtan Deniz Toprak ’a, ÜmitAçıköğretim Dershanesi’nin sahibiÜmit Kalko özel arabasıyla kastençarptı. Dershaneler arasındaki rantkavgası, çarpmanın nedeniyle DenizToprak’ın bacağının kesilmesine nedenoldu. Olay esnasında Deniz’inyanında bulunan arkadaşı Ali ihsanTerzi olayı şöyle özetliyor; “Biz sohbetederken Ümit Kalko’nun abisigeldi. “Bizim dershanenin afişlerininüstüne afiş yapıştırıyorsunuz” dedi.Sonra bize saldırdı, önce 2-3 kişilerdi,sonra 5 kişi oldular. Dershanenin sahibiÜmit Kalko, bir arabayla ters yolagirerek hızlı bir şekilde üzerimizegeldi ve kampüsün önünde bekleyenDeniz ablaya çarptı. Çarpmanın etkisiylearabanın hava yastıkları patladı,hatta kapılar açılmadı. ÜmitKalko, Deniz ablaya yardım etmekyerine camdan çıkarak bize saldırdı.Biz, Deniz ablaya vurduğunu söylediktensonra olayı fark etti. SonraDeniz ablayı hastaneye götürdüler.Biz hastaneye gittikten sonra AvcılarÜlkü Ocakları reisi hastaneye geldi.Belinde tabanca vardı ve bunu bizegöstererek geziyordu. Bize saldırdılar,güvenlik görevlileri araya girdi”.Tabi olay bununla birlikte başka birçarpıklıkla devam ediyor. Hastaneyekaldırılan Toprak, ameliyata alınacağısırada gerekli aletin eksik olduğusöyleniyor, Çapa Tıp Fakültesi’nesevk edilmek istenmesi ise “Yeryok” gerekçesiyle kabul edilmiyor.Toprak, 5 saat hastanede sedye üzerindeacı içinde kıvranarak bekletiliyor.Ameliyattan sonra doktorların,Toprak’ın ameliyata geç alınması, yaranınağır olması ve çok kan kaybetmesinedeniyle bacağının kesildiğinisöyledikleri belirtiliyor.Deniz Toprak önce eğitim sisteminin,sonra hastanelerdeki yer sıkıntısıve alet yetersizliğinin kurbanı oluyor.Bide yetmiyormuş gibi faşistler hastanedeyakınlarına saldırıyor. Bu böyledevam etmemeli… Yarın Deniz gibibirçoğumuz mezun olduktan sonrayerleştirilemediğimizden dolayı işsizkalacağız.Çözüm, eğitim sisteminin sil baştandeğiştirilmesidir. Buda bu sitemdeimkansızdır. Gençlik, bununiçin örgütlenmeli ve bu düzeninyerine yenisini, daha ilerisini koyarakeşit, bilimsel bir eğitim sistemiyaratmalıdır.Yeni Dünya Gençliği01/10/2007 ✓yeni dünya gençliği1925’de Paris Sanat ve Tatbiki SanatUluslararası Sergisi’nde S. Eisentein,D. Vertov, Y. Protosanov, en büyüködülleri aldılar. Ayrıca Gorki’nin“Ana” adlı eseri beyaz perdeye uyarlandı.Böylece Rusya’da işçilerin sınıfbilincinin ne kadar ve nasıl arttığıhalka daha açık bir şekilde gösterildi.1934,1935’de Venedik ve Moskova’da,1946’da Cannes Film Festivalleri’ndeSovyet filmleri ilk sıralarda yer aldı.Sonuç <strong>olarak</strong>; Sovyet sanat ve edebiyatıburjuva kültürüne bir alternatifolmadığını, açıkça ona karşıolduğunu ve sosyalist kültürü önünealarak amacının ezilen halklarasosyalist kültürü anlatmak ve onlarıeğitmek olduğunu göstermiştir.SSCB’de Edebiyat ve Sanat okunmalıve böylece sosyalist realizmin kimehizmet ettiği ve hangi halkın hizmetindeolduğu tüm emekçiler tarafındanbilinmelidir. ✓12 Eylül‘desözümüz var...12Eylül 1980 askeri darbesiardından gençlik, ideolojikve sosyal <strong>olarak</strong> baskıve yasaklarla s<strong>indir</strong>iliyor, eziliyor. Vebu rejimin getirdiği baskıcı uygulamalardanbiri olan YÖK, üniversiteleregetirdiği uygulamalarla öğrencilerindüşünsel faaliyetlerinin vepolitik görüşlerinin silikleştirilmesi,üniversitelerin içinin boşaltılması,bilimsellikten uzaklaştırılması içinçalışıyor.Açıkçadır ki gençliği apolitikleştirmesüreci devam etmektedir.Bugün siyasal gündemden uzak, emperyalistve faşist saldırıları görmezdengelebilen bir gençlik (öğrenci, işçivs.) grubuyla karşı karşıyayız. Tektipleşmiş, kendi geleceği için dahiendişe duymayan, yalnızca kendisinidüşünen; evet bizi sisteme karşı parazitleştirenegemenler, bunu istiyorlar.İşte bu boşlukta tepemizdeki gözüdönmüş caniler, emekçi ve yoksulhalkın üzerine vahşet saçmaktalar.Bunların gerçek yüzü yalnızca işkencehanelerden değil azgın sömürüden,terörden, Kürt ulusu ve diğerazınlık uluslara uygulanan faşist,ırkçı, milli zulmünden, katliamlardan…görülmektedir.Sözümüz sana konfeksiyondakigenç işçi, okuldaki fakültedeki öğrenci,sokaktaki simitçi; söyleyecekçok sözümüz var ve bu yaşananlarınhiçbiri kader değildir. Nice gününnice gecen yaşamak uğruna yaralıdır!Yaşadığın topraklara bir bak; iki ayrıdünya var. Bir yanda egemenler veonların işbirlikçisi sınıflar öte yandaişçiler, emekçiler, işsizler.Uçurum gitgide büyüyor.. iştebiz bu sistemde yerimizi ve hedeflediğimizdevrimi bu saflardagercekleştiricez…GENÇLİK GELECEĞİDİR ✓19

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!