78 -> 83neredeyse durur gibi olur.Bebek, doğumunun ilk anlarında her şeyden korkacaktır. Dokuz ay boyunca karanlıkta kalmıştır vemodern bir hastanede doğduğu zaman, her tarafında parlak ışıklar olacak. Daha önce hiç ışık görmemişolan, mum ışığı bile görmemiş olan gözleri, retinası için bu dayanılmaz bir şeydir. Bu ışık gözlerinde bir şokyaratır.Ve doktor birkaç saniye bile beklemiyor, son güvencesi olan ve kendini hâlâ annesine bağlayan göbekbağını hemen kesiyor. Ne kadar da minik bir varlık. Ve bir şeyi çok iyi biliyoruz, hiçbir yavru insanyavrusundan daha çaresiz değildir. Tüm varoluşta en aciz olan insan yavrusudur.O yüzden atlar Tanrı hipotezi yaratmamıştır. Filler Tanrı fikri üzerinde düşünmemiştir; buna gerek yok ki!Yavru fil doğar doğmaz yürüyüp dünyayı keşfetmeye başlar. İnsan yavrusu kadar aciz değildir. Aslındainsan yavrusunun acizliğinin neden olduklarına şaşırırsın: Ailen, toplumun, kültürün, dinin, felsefen; herşey insan bebeğinin acizliğine bağlıdır.Hayvanlarda aile mevhumu yoktur çünkü yavrunun bir aileye ihtiyacı yoktur. İnsanın belirli bir düzenekarar vermesi gerekiyor. Çocuğa bakmak için anne ve babanın birlikte yaşaması gerekiyor. O, onların aşkilişkisinin sonucudur; onlar yapmıştır. Eğer yeni doğmuş bir bebek yalnız bırakılırsa, birçok hayvanınkaldığı gibi, onun yaşayabileceğini hayal bile edemezsin. Bu imkansızdır! Nereden yemek bulacak? Kimesoracak? Ne isteyecek?Yoksa çok mu erken doğuyor? Bazı biyologlar bebeklerin prematüre doğduğunu düşünüyor - dokuz ayyeterli olmuyor - ve o yüzden bu kadar aciz. Ama insan bedeninin yapısı, bir bebeğin dokuz aydan fazlataşınmasına uygun değil. Aksi halde anne ölür ve onun ölümü bebeğin de ölümü anlamına gelir.Yapılan hesaplamalara göre eğer bebek annesinin karnında en az üç yıl yaşayabilse, o zaman belki de birbabaya, anneye, aileye ihtiyaç duymayacak. O zaman toplum, kültür, Tanrı ve rahiplere ihtiyaçolmayacak. Ancak bebek annesinin karnında üç yıl yaşayamaz. Bu garip biyolojik durum insanoğlununbütün davranışlarında, düşünce yapısında, aile ve toplum yapısında belirleyici olmuştur; bu da korkuyaneden olmuştur.Bebeğin yaşadığı ilk deneyim korkudur. İnsanın yaşadığı son deneyim de korkudur.Doğum da bir çeşit ölüm sayılır; olaya bebeğin açısından bakmayı unutmamak gerekir. Her şeyiyle tatminolmuş bir şekilde yaşadığı belirli bir dünyası vardı. Hiçbir ihtiyacı yoktu, daha fazlası için bir açgözlülüğüyoktu. Varlığıyla keyif alıyor, büyümekten keyif alıyordu; ve birden dışarı atılıyor!Bebek için bu deneyim bir ölüm deneyimi. Tüm dünyası, güvenliği ve sıcak yuvası ölüyor. Bilim adamlarıhenüz rahim kadar sıcak bir yuva yaratamadığımızı ifade ediyor. Çabalıyoruz; hepimizin evleri bu sıcakyuvayı yaratma çabasıdır.Bize o hissi vermesi için su yatakları alıyoruz. Küvetlerimiz var; bir küvette uzandığın zaman bir bebeğinyaşadığı hisse yaklaşabiliyorsun. Gerçek bir keyif yapmayı bilenler bu küvetin içine banyo tuzları daekleyecektir çünkü annenin rahmindeki su çok tuzludur... Deniz suyunda bulunan tuz oranıyla aynıdır.Peki ama bir küvette ne kadar uzanabilirsin? Kaybetmiş olduğun rahmi tekrar bulma arayışından başka birşey olmayan izolasyon tankları vardır.Sigmund Freud aydınlanmış bir adam değil, hatta biraz kaçık biri ama bazen salaklar da güzel şarkı söyler,bazen kayda değer fikirler oluştururlar. Örneğin, bir erkeğin kadınla sevişme fikrinin tekrar rahme girmeçabasından başka bir şey olmadığını düşünüyor. Bunu incelemek gerekir. Bu adam bir deli, fikri çok uçukgörünüyor; ama Sigmund Freud gibi bir adam, deli olsa bile çok dikkatle dinlenmeli.Bu görüşünde bir gerçeklik payı olduğunu düşünüyorum: rahme ulaşma arayışı, çıkmış olduğu yere dönmearayışı. Rahme ulaşamaz, bu doğru. O yüzden birçok şey yaratmıştır; mağaralar, evler, uçaklar yapmayabaşlamıştır. Uçağın içine hiç dikkat ettin mi?... Bir gün insanların tuzlu sulu küvetlerde yolculuk yaptığı bir
79 -> 83uçak görürsen hiç şaşırma. Uçak sana benzer bir duyguyu yaşatabilir ama yine de tatmin edici olmaz.Bebek başka bir ortam tanımamıştır. Biz de uçakları bu kadar rahat yapmaya çalışırız: Düğmeye basıncahemen hostes gelir. Mümkün olduğunca rahat yapmaya çalışırız ama rahimdeki rahatlığa ulaşamayız.Orada düğmeye bile basmana gerek kalmıyordu. Daha acıkmadan karnın doyuruluyordu. Daha havayaihtiyaç duymadan sana ulaşıyordu. Senin hiçbir şey yapmana gerek yoktu.O yüzden annesinin rahminden çıkan bebek o anda bir şey düşünüyorsa, öldüğünü düşünüyor olmalı.Doğduğunu hissedemez, bu mümkün değil. Bu bizim görüşümüz - dışarıda olanların görüşü - biz bunundoğum olduğunu söyleriz.İkinci korkuya gelince... yine bir gün, bir hayat boyu çabaladıktan sonra bir şeyler yapmayı başarmıştır;küçük bir ev, bir aile, küçük bir dost çevresi, biraz sıcaklık, bu dünyada gevşeyip kendisi olabileceği, kabuledildiği küçük bir köşe. Çok zor; bir hayat boyu çabaladı ve birden, bir gün, kendini buradan atılırkenbuluyor.Doktor yine gelmiştir; şu, kıçına şaplak atan adam! Ama o zaman nefesini başlatmak içindi; bu seferse,bildiğimiz kadarıyla... Bu sefer biz onun yanındayız, diğer tarafı bilmiyoruz. Diğer taraf hayal gücünekalmıştır -o yüzden cennet ve cehennem- hayal gücü her türlü sınırı aşmıştır.Biz bu taraftayız ve adam ölüyor. Bize göre ölüyor; belki de yeniden doğuyordun Ama bunu ancak obilebilir; geri dönüp bize anlatamaz. "Endişe etmeyin; ben ölmüyorum, hâlâ yaşıyorum" diyemez. Nasıl enbaşta annesinin rahmine tekrar dönüp oradakilere son bir kez veda edemezse, şimdi de geri dönüp,gözlerini açtıktan sonra "Endişe etmeyin. Ben ölmüyorum, yeniden doğuyorum" deyip herkese vedaedemez.Hinduların yeniden doğmak fikri, normal doğumun bir projeksiyonundan ibarettir. Rahim için - eğer rahimdüşünüyor olsaydı - bebek ölmüştür. Bebek açısından bakınca - eğer düşünüyorsa - o ölüyordur. Amadoğuyor; o olay bir ölüm değil, doğumdu. Hindular aynı fikri ölüme uygulamıştır. Bu taraftan ölüyor gibigörünüyor ama diğer taraftan... Ama bu diğer bizim hayal gücümüze bağlı: istediğimiz gibi yapabiliriz.Her din diğer tarafı farklı bir şekilde düşünür çünkü her toplum, her kültür farklı bir coğrafyaya ve tarihesahiptir. Örneğin: Bir Tibetli diğer tarafı serin olarak düşünemez; serin bile korku vericidir, soğuk iseimkansız. Tibetli, ölen insanın ısındığını ve yeni dünyasında hep sıcak kalacağını düşünür.Bir Hintli orasının her zaman sıcak olacağını düşünemez. Hindistan'da dört aylık sıcak mevsim bile çokfazladır; ve bir de sonsuza kadar sıcakta kalmak mı? İnsan pişer! Klima gibi bir fikre sahip değillerdi amaHinduların cennet tarifi sanki klimalı bir ortamı tarif eder: Hava her zaman serin - ne sıcak ne de soğuk -ama serin. Her zaman bahar ayı, Hindistan baharı; bütün çiçekler açmış, rüzgarda çiçek kokuları var,kuşlar ötüyor, her şey canlı; ama sıcak değil, serin hava. Bunu tekrar tekrar hatırlatıyorlar, sürekli serinhava dolaşıyor.Bu fikri ortaya koyan senin zihnindir; aksi halde Tibetli, Hintli ya da bir Müslüman için farklı olamaz. BirMüslüman diğer dünyanın bir çöl gibi olacağını düşünemez... Arap çöllerinde o kadar çok sıkıntı çekmiştirki! Diğer dünya bir vahadır; uçsuz bucaksız bir vaha. Yüz elli kilometre yol aldıktan sonra azıcık bir suyuve birkaç ağacı olan küçük bir vaha değil, hayır; uçsuz bucaksız bir vaha, hiçbir yerde çöl yok.Biz projeksiyon yaparız ama ölmekte olan insan için, bu olay bir zamanlar yaşadığı deneyimin aynısıdır.Ölüm anında, eğer ölen kişi bilincini kaybetmemişse, komaya girmemişse, hayatının bir film şeridi gibigözünün önünden geçtiği iyi bilinen bir gerçektir. Hayattaki ilk ana, doğduğu ana kadar geri gider. Budünyadan ayrılırken bütün olup biteni son bir kez anımsaması önemli görünüyor. Birkaç saniye içinde,tıpkı bir filmde olduğu gibi bütün takvimi yaşıyorsun.Bu takvim hızlı işliyor çünkü iki saatlik bir film belki de birçok yılı kapsamak zorunda: Eğer takvim normalhızında işlese iki yıl boyunca sinema salonunda kalman gerekir; kim böyle bir şeyi yapabilir ki? Hayır,takvim hızlı akıyor ve günler hızla değişiyor. Ölüm anında daha da hızlı gidiyor. Tek bir an içinde bütün
- Page 1 and 2:
1 -> 83cesaretEğer cesur değilsen
- Page 3 and 4:
3 -> 83CESARET NEDİRBaşlangıçta
- Page 5:
5 -> 83huzurunda kim olduğunu bile
- Page 8 and 9:
8 -> 83O zaman ne yapmalı? Yapıla
- Page 10 and 11:
10 -> 83doğru kabul ettiğin zaman
- Page 12 and 13:
12 -> 83Asla inanma. Eğer güvenmi
- Page 14 and 15:
14 -> 83acil bir durumdu. Kör adam
- Page 16 and 17:
16 -> 83olabilirse, ona çakravarti
- Page 18 and 19:
18 -> 83O sahipliği arttırmak iç
- Page 20 and 21:
20 -> 83bir kitap yazarsan, hiç ki
- Page 22 and 23:
22 -> 83meşalesini her iki uçtan
- Page 24 and 25:
24 -> 83Aslında korkan bu "BEN" di
- Page 26 and 27:
26 -> 83kadar güçlü ki, onu yenm
- Page 28 and 29: 28 -> 83derler. Eğer o görücü u
- Page 30 and 31: 30 -> 83Ancak eğer böyle konuşur
- Page 32 and 33: 32 -> 83götürmez. Korkmaya devam
- Page 34 and 35: 34 -> 83o zaman "Bu pasta çok lezz
- Page 36 and 37: 36 -> 83ve başka hiçbir şeyi umu
- Page 38 and 39: 38 -> 83Artık eski kalıpları ger
- Page 40 and 41: 40 -> 83Onu Nelson'ın yendiğini s
- Page 42 and 43: 42 -> 83file:///E:/E-K%C4%B0TAPLAAR
- Page 44 and 45: 44 -> 83başkalarının önüne koy
- Page 46 and 47: 46 -> 83dünya düzenine uyum sağl
- Page 48 and 49: 48 -> 83Eğer bir korkaksan, bunun
- Page 50 and 51: 50 -> 83Babam yanıtladı: "O benim
- Page 52 and 53: 52 -> 83gibi, bıkkınlık içinde
- Page 54 and 55: 54 -> 83Zihin tarihinin tamamı, b
- Page 56 and 57: 56 -> 83Bir ifade vardır, bazen "b
- Page 58 and 59: 58 -> 83aynı yaşam formu, tam şu
- Page 60 and 61: 60 -> 83sıkıntılarını, keyifle
- Page 62 and 63: 62 -> 83O yüzden, benim için basi
- Page 64 and 65: 64 -> 83gerçeklerini görmek ve bu
- Page 66 and 67: 66 -> 83zorlukları görüp kaçmay
- Page 68 and 69: 68 -> 83Birçok şekilde parçalana
- Page 70 and 71: 70 -> 83Neden kendimi ortaya koymak
- Page 72 and 73: 72 -> 83okyanusunda bir dalga gibi
- Page 74 and 75: 74 -> 83Ev sahibi tekrar köpeğe b
- Page 76 and 77: 76 -> 83Şimdi tek yapabileceğin
- Page 80 and 81: 80 -> 83hayatın akıyor ve ilk and
- Page 82 and 83: 82 -> 83kimse yok.Ama İsa gücün