12.07.2015 Views

guney_mimarlik_sayi17

guney_mimarlik_sayi17

guney_mimarlik_sayi17

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

GüneymimarlıkT M M O B M ‹ M A R L A R O D A S I A D A N A Ş U B E S İARALIK2014.SAYI17Meslek Etiği•RANT POLİTİKALARINA DAYANANÜRETİM SÜRECİ VE İŞ GÜVENLİĞİBahattin ŞAHİN•ETİK: DEĞİŞENİN İÇİNDEKİ DEĞİŞMEYENLERM. Ziya TANALI•ZİRAAT BANKASI ADANA MERKEZŞUBESİ’NİN MİMARİ ÖZELLİKLERİ VERESTORASYON SERÜVENİF. Duygu SABAN ÖKESLİ•BAĞLAMINI ARAYAN BİR YAPI:TED ADANA KOLEJİCelal Abdi GÜZERI S S N 1 3 0 9 - 9 6 3 9 1 7


EDİTÖR’DENKonumuz Meslek EtiğiGÜNEY MİMARLIK DERGİSİISSN 1309-9639 ARALIK 2014 SAYI: 17Kapak: Adana Ticaret Odası Yeni Hizmet Binası MimariProje Yarışması, 1. Ödül, Mimar: Erkan Erdoğan.TMMOB Mimarlar Odası Adana Şubesi tarafından4 ayda bir yayımlanır. Yerel Süreli YayınSAHİBİTMMOB Mimarlar Odası Adana Şubesi adınaBekir KamışlıSORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜKamuran PekçetinGENEL YAYIN YÖNETMENİH. Bülend TunaYAYIN SEKRETERİBahattin ŞahinYAYIN KOMİTESİÖnem Cihangir, Demet Erke Yaptı, Onur Erman,Samet Karyaldız, Bahattin Şahin, Sabri Tunç,Cihan Can Türker, Mehmet Murat Ulaş, Sait Özkal YüreğirKONSEPT TASARIMFerhat BabacanGRAFİK UYGULAMAEbru LaçinYAPIMMimarlık Vakfı İktisadi İşletmesiKaraköy, Kemankeş Cad. No: 31 Beyoğlu 34425 İstanbulTelefon: (0212) 244 86 87BASKIFabrika Basım ve Tic. Ltd. Şti.Göztepe Mah. İnönü Cad. No: 74/AMahmutbey 34214 Bağcılar İstanbulTel: (0212) 294 38 00İLETİŞİM ADRESİ:Güney Mimarlık DergisiTMMOB Mimarlar Odası Adana ŞubesiReşatbey Mah. 62009 Sokak No: 2Baskın Ap. Zemin kat ADANATelefon: (0322) 454 17 95 - 457 77 17Faks: (0322) 457 24 20e-Posta: <strong>guney</strong><strong>mimarlik</strong>@mo.org.trMAKALE YAZIM KURALLARIDerginin yazım dili Türkçedir. Dergide yayımlanmak üzere gönderilecek çalışmalardaha önce hiçbir yerde yayımlanmamış olmalıdır.Yazılar Adam Yayınları’nın Ana Yazım Kılavuzu kurallarına uymalıdır.Yazılar, elektronik kopya (CD veya e-posta) olarak editöre iletilmelidir. CD üzerineyazarın ismi ve yazının kısaltılmış başlığı yazılmalıdır. Yazarlara ait bilgilerin tümü(isim, adres, kurum, unvan, telefon, faks, e-posta adresi) yazıyla birlikte iletilmelidir.Dergiye teslim edilen yazılar yazarlarına iade edilmez. Yazının ilk sayfasında,yeterli bilgiyi içeren bir başlık altında tüm yazarların isimleri, çalıştıkları kurumve adres bilgileri olmalıdır. Bu sayfada iletişimin sağlanacağı yazar belirtilmelidir.Metnin sonunda kaynakça yer almalı, tablo ve şekiller ise her biri ayrı bir sayfadave metin içindeki akışlarına göre numaralandırılmış olarak yer almalıdır.Makalede kullanılacak görsel malzemeler dijital ise, jpg veya tiff formatındaolmalı, kısa kenarları 10 cm’den, çözünürlüğü ise 300 dpi’dan daha düşükolmamalıdır. Dijital görseller metnin içine veya başka bir word dosyasına kesinlikleyapıştırılmamalı, ayrı ayrı dosyalar olarak teslim edilmelidir. Tüm görselmalzemelerin varsa metin içindeki yerleri belirtilmeli ve açıklamaları mutlakayer almalıdır. Dijital olmayan fotoğraflar dia pozitif veya orijinal baskı olarak,çizim ve şekiller ise temiz kâğıt çıktısı olarak teslim edilebilir.Kaynaklar metinde parantez içinde yazarların soyadı, basım yılı olarak verilmelidir.Aynı yazarın bir yıl içinde birden çok kaynağına referans veriliyorsa, bunlaraa, b şeklinde ek yapılmalıdır. Aynen aktarılan yazılar için sayfa numarası verilmelidir.Kaynaklar metnin en sonunda soyadı sırasına ve aynı yazara ait yazılardakronolojik sıraya göre listelenmelidir. Kitap ve dergilerin isimlerinin tümüyazılmalıdır. Kitap ve bildiri kitaplarının basımevi ve basım yeri belirtilmelidir.Basılmamış bildiriler için sunulduğu yer ve bulunma koşulları belirtilmelidir.- Köksal, A. (1998) “Aalto Bir Bağlam Mimarı mıydı?”, Arredamento Mimarlık,Boyut Yayıncılık, İstanbul, Sayı: 100+3, s. 52-67.- Schildt, G. (1995) Alvar Aalto, Phaidon Press Limited, London.Teslim edilen yazılarda kaynak gösterilen, kullanılan, daha önce yayımlanmışmalzeme, metin, tablo, şekil ve benzeri için yazılı izin almak yazarların sorumluluğundadır.Dergiye yazı gönderen kişiler, yazılarının, aynı zamanda dergininweb sitesinde görsel malzemesiyle birlikte yayımlanmasını kabul etmiş sayılır.Yıllardır inşaatlarda iş sağlığı ve güvenliği konusunu çok yönlü irdelemelerle ele alıyor, yapılmasıgerekli düzenlemeleri gündeme getirmeye çalışıyoruz. Bir yandan da inşaatlardayeni ölüm haberleri gelmeye devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde yine iş kazası haberleriyleyüreğimiz yandı, pek çok ailenin ocağına ateş düştü, yoksulluk daha da katlanılmazoldu.Gazetelere de yansıyan rakamları paylaşalım; istihdamın iki milyona yaklaştığı inşaat sektöründe,5 yıllık dönemde meydana gelen 35.846 iş kazasında 1.754 işçi yaşamını yitirdi,1.940 işçi sakat kaldı. İnşaat, iş kazası ve kaza sonucu meydana gelen ölüm sayısı bakımındantüm sektörler arasında ilk sırada yer alıyor. İş kazalarının yaklaşık yüzde 10’u yapıiş kolunda gerçekleşiyor. Yapı iş kolunda meydana gelen kazaların yaklaşık yüzde 5’i deölümle sonuçlanıyor. İş kazası sonucu meydana gelen ölümlerin yaklaşık yüzde 30’u yapıiş kolunda meydana geliyor.İnsan yaşamına değer vermeyen bir anlayışın yansımalarını görüyoruz, yapı sektörünehâkim olan hoyratlık hükmünü sürdürüyor. Hızlı, daha hızlı; ucuz, daha ucuz; ve elbettebüyük, daha büyük inşaatlar erk sahiplerinin dilinde bir gelişme masalı gibi tekrar ediliyor.Çalışanların ödediği bedel, çalışanlara ödenen bedelin yanında hiç dile getirilmiyor.Yapı sektörünün önemli bir bileşeni olarak mimarların bu süreçteki rollerini, yapabildiklerini,yapamadıklarını, sorumluluklarını, yaşadıkları sıkıntıları, meslek etiği perspektifindenirdelemek istedik ve bu tema çerçevesinde dosyamıza katkılar derledik.Ülkemiz ve kentlerimizin küresel sermayenin yarattığı olağanüstü bir rant baskısı altındaolduğunu görüyoruz. Hemen her gün başta büyük kentlerimizle ilgili olmak üzere,bir “büyük imar hamlesi” haberi günlük basında yer almakta, kentlerimizin yaşam alanlarıbirer birer yapılaşmaya açılmaktadır. Kentlerimizin geleceği ile haklı olarak kaygılanırken,aynı zamanda mesleğimizin geleceği için de endişe duymaya başlıyoruz. Bazı meslektaşlarımızınbu büyük imar kargaşasının içerisinde yer alabilme telaşı içine girmeleri, kentleşmeve mimarlığımızın geleceği ile ilgili sorunlara uzak durmaları, ciddi bir meslek etiğisorununu da gündemimize getiriyor.Mimarların, teknik elemanların toplumsal hayatın neresinde olurlarsa olsunlar zaman zamaninsanın içini daraltan, vicdan azabıyla baş başa bırakan durumlarla karşılaştığı görülmektedir.Bir yandan geçinmek, ayakta kalma çabaları, ailenin daha iyi yaşaması, beslenmesi,sosyal hayattan kopmaması, kültürel etkinliklere katılması, çocuğunun iyi bir okuldaokuyabilmesi için zorlanan aile bütçesi gibi sorunlar gündeme gelmektedir. Öte yandaişsizlik korkusu ile yaşamanın gerginliği insanın üstüne karabasan gibi çökmektedir.Kendisi ve ailesi için gelecek korkusu taşıyan bireyin düzen karşısında çaresizliği ne yazıkki onu kolaylıkla rantın, çıkarcılığın, sömürünün teknisyeni durumuna düşürebiliyor. Sizinteknik bilginize, donanımınıza ve toplumsal konumunuza sahip olmayan insanların, sizegüvenmeleri, inanmaları; öte yandan kişinin mesleğine ve konumuna duyulan güveninistismar edilmesi.Kentlerin hoyratça hırpalanması, duyarsızlığın ve insan hayatını hiçe sayan bir yaklaşımneticesinde yitirilen canlar, yitirilen meslek itibarı... Geriye dönüp baktığımızda gördüklerimizbunlar mı olmalıydı. İster kâr tutkusuyla olsun, ister beğenilme ve ayakta kalmagüdüsüyle olsun, yapılanlarda bir terslik var. Yapılanlar birileri o şeyi yaptığı için vardırlar. Obirisinin yapmaması, yapmaya direnmesi, sonucu değilse bile o kişiyi etkileyecek, kişinininsanileşme süreci de böyle başlayacaktır.H. Bülend TunaGÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17 | 1


İÇİNDEKİLER3 GÖRÜŞ3 – Rant Politikalarına Dayanan Üretim Sürecive İş Güvenliği / Bahattin Şahin5 – Halet Hoca’ya Saygılarla / Erol Doğan8 – Pritzker Ödülünü Alan Shigeru Ban’ıTanıyalım / Cihan Can Türker13 DOSYAMeslek Etiği14 – Mimarlık-Mühendislik ve Etik /Bahattin Şahin16 – Etik: Değişenin İçindeki Değişmeyenler /M. Ziya Tanalı20 – Ahlak ve Meslek Ahlakı / Afşar Timuçin21 – Vicdan-Bilgi-Ahlak / Güven Birkan25 – Mimarlık Mesleğinde Etik / Bülend Ceylan27 – Mimarlıkta Etik Üzerine: Bazı ÖrnekOlaylar, Bazı Görüşler / Arif Şentek31 – Mimarlık Eğitiminde “Etik” /M. Haluk Zelef - Yasemin N. Yalım34 – Mimarlıkta Mesleki Davranış KurallarınınEtik Değerlendirilmesi / Hossein Sadrı37 – Meslek Etiği / Nesrin Çobanoğlu40 – Etik Hakkında Kısa Bir Yazı /Selim Kadıoğlu66 PDOJE/PROFİL66 – Adana Ticaret Odası Yeni Hizmet BinasıMimari Proje Yarışması73 – Bağlamını Arayan Bir Yapı:TED Adana Koleji / Celal Abdi Güzer80 KÜTÜPHANE648 5043 İNCELEME43 – “Bağlanırlık” Kavramı ve “2013 AvrupaŞehircilik Kartası”nın Bu BağlamdaDeğerlendirilmesi / Pelin Gökgür47 TARİHÎ ÇEVRE KORUMAVE RESTORASYON47 – Ziraat Bankası Adana Merkez Şubesi’ninMimari Özellikleri ve Restorasyon Serüveni /F. Duygu Saban Ökesli5958 ADANA’DA CUMHURİYETDÖNEMİ MİMARİSİ58 – Adana’da Teknik Eğitimin İncisi:Yapı Sanat / Murat Ulaş63 ÇEVRE VE EKOLOJİ63 – Su Kaynaklarına Genel Bakış /Suyumuzun Suyunu Çıkarmayın /Kenan Doğan69732 | GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17


GÖRÜŞRANTPOLİTİKALARINADAYANANÜRETİM SÜRECİve İŞ GÜVENLİĞİBahattin ŞAHİNMimarTMMOB Yürütme Kurulu Sayman Üyesi“İşçi sağlığı ve iş güvenliğindetaraflar işçi, işveren ve devletüçlüsüdür. İşçi sağlığı ve işgüvenliği aynı zamandahekimlik hizmetidir, mühendislikhizmetidir. Hekimler, mühendisler,mimarlar işyerlerinde işçi sağlığıve iş güvenliğinin sağlanmasındaönemli bir işleve sahiptir. Mühendisve mimarların işçi sağlığı vegüvenliği konusunda eğitimlerive işyerlerinde verdikleri hizmetindenetlenmesi de önemlidir. Eğitimve denetimde sendikaların yanısıra hekim ve mühendis-mimarşehirplancılarının örgütleri de rolüstlenmelidir.”Soma faciasının yaraları hâlâ kanamaya devamederken, Şırnak’da, Bartın-Amasra’da, son olarakErmenek’de bir facia daha yaşandı. Soma’da 301işçi, Şırnak’ta 15 işçi, Ermenek’de 18 işçi madenocaklarında yaşamını kaybederken, benzeri facialardiğer sektörlerde de yaşanmaya devamediyor. Siirt’te baraj kapaklarının açılması sonucu6 kişi boğularak can verirken, Erzurum’da kayakpistinin çökmesi sonucu facianın eşiğindendönüldü. İstanbul Mecidiyeköy’de asansör faciasındaise 10 inşaat emekçisi yaşamını kaybetti.İş kazalarının ardı arkası kesilmemekte, kazalarneredeyse toplu katliam gibi yaşanmakta,göstermelik yargılamalar dışında sorumlular işyapmaya devam etmekte, açıkçası olan ölene,ölenlerin yakınlarına olmaktadır.Soma faciasından sonra bir umut olarak kamuoyunungündemine sunulan Torba Yasa damaalesef bir çözüm getirmemiştir ve getirmeyecektir.Çünkü kazanın ana nedenleri olan taşeronlaşma,üretim zorlaması gibi sorunlar birkenara bırakılarak pansuman tedbirler ile çözümüretilmeye çalışılmaktadır.Her kaza sonrası, “artık hiçbir şeyin eskisi gibiolmayacağı” iddia edilmekte, bir sonraki kaza,her şeyin eskisi gibi yaşanmaya devam ettiğinigöstermekte, çalışanlar adeta kaderine razı birşekilde çalışmakta ve ölümü beklemektedir. Neyazık ki ülkemizde iş ile iş kazası bir ve aynıymışgibi algılanmaktadır. Hemen her iş kolunda değişikoranlarda iş kazası olmakta, inşaat işkoluise ilk sıralardaki yerini almaya devam etmektedir.Soma’da yaşanan faciadan sonra, İstanbul’unorta yerinde, Mecidiyeköy’de, Ali Sami YenStadı’nın yerine yapılan ve TOKİ onaylı olduğuanlaşılan rezidans projesinde, 10 işçinin yaşamınıkaybetmesine yol açan iş kazası oluyorsaeğer, sorun köklü ve kalıcıdır. Üretim sürecininve denetim mekanizmasının taşıdığı zaaflarnedeniyle risk faktörü ve kazalar artık müzminhale gelmiştir. Mecidiyeköy’deki asansör faciası,iki noktayı daha gözler önüne sermektedir. Birincisi,proje TOKİ onaylıdır ve TOKİ denetim sistemindenmuaftır. Zaten başlı başına sorun teşkileden denetimden bile muaf tutulmak, TOKİinşaatlarında kazalara davetiye çıkarmaktadır.İkincisi ise, kazanın iş saatleri dışında meydanagelmiş olması, denetimsizliğin hangi boyutlardaolduğunu açığa çıkarmaktadır.Ayrıca inşaat halindeki binalar ve inşaatlarda kurulanasansörler veya taşıyıcı platformlar, yeterlidenetimin sağlanmadığı, sorunlu bir alanı oluşturmaktadır.İnşaatlarda kullanılan personel, yükve eşya taşıma amaçlı taşıyıcı platformlar kiralamayoluyla, inşaatlar arasında gezici bir sistemlekurulmaktadır. Bu ekipmanlar Makine EmniyetYönetmeliği hükümlerine göre; yapı sahibi, şantiyeşefi, iş güvenliği uzmanı tarafından kontroledilmeli, ruhsat vermeye yetkili ilgili kamu idareleritarafından işletme teknik ruhsatı düzenlenerekdenetlenmelidir. Yapı Denetim UygulamaYönetmeliği’ne göre de bu kontrollerin yapılıpyapılmadığının yapı denetim şirketleri tarafındantakip edilmesi gerekmektedir. Ancak yapıdenetim şirketini müteahhit belirlediği için denetimsisteminin içeriğini ve niteliğini de müteahhitbelirler olmuştur. Bakanlık eliyle yapısürecindeki denetimin kâğıt üzerinde kalmış,sermayenin istediği denetimsiz çalışma koşullarıkendisine sunulmuştur. Bu nedenle piyasalaşmışve özel sektörün insafına bırakılmış bir yapıdenetim sisteminin sağlıklı işlemesi düşünülemez.Ülkemiz iş kazası sayısı bakımından Avrupa’dabirinci, dünyada ise üçüncü sıradadır. Asansörsektöründe ise ELA (Avrupa Asansör Derneği)rakamlarına göre 25 AB ülkesi ve Türkiye olmaküzere 26 ülkede 2013 yılında asansörlerde yaşanan17 ölümlü kazanın 12’sinin ülkemizde meydanageldiği görülmektedir.Soma faciasında da yaşananlar için “bu işinfıtratında var”, 10 işçiye mezar olan İstanbulMecidiyeköy’deki asansör katliamı için “Bunlarsektörel vakalar” diyebilen anlayış, bugün işçininadının bile geçmediği İş Sağlığı ve GüvenliğiYasası’na sahip çıkmaktadır. Sermaye sahiplerini,patronları koruyan, tüm bu sorumluluğuiş güvenliği uzmanlarına yüklemek isteyen, işçisağlığı ve güvenliği mekanizmalarını piyasayadevreden anlayışından vazgeçilerek çalışanlarıngüvenliği temel alan bir İşçi Sağlığı ve İş GüvenliğiYasası hayata geçirilmelidir. 6331 sayılı İşSağlığı ve İş Güvenliği Yasası’ndaki yetersizliklerve zaaflar kazalara yol açmakta olduğu acı birgerçektir.GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17 | 3


GÖRÜŞBugün üretim sürecinin tek belirleyicisi kâr olarakgörülmekte, iş güvenliği bağlamında alınacakönlemler maliyet artırıcı unsur gibi değerlendirilmekteve para kazanmak asli amacındaolan şirketler iş güvenliği yatırımları yapmaktankaçınmaktadır. Kamu idaresi ise denetimi tamamenözelleştirmek istemekte, dolayısıyla kadrove donanım açığını kapatmaya programınadahi almamaktadır.Bilindiği gibi son dönemde gerçekleştirilenmevzuat değişiklikleri ile meslek odaları üretimsürecinin dışına itilmiş, meslek odaları kamuadına gerçekleştirdiği denetimi yapamaz durumdabırakılmıştır.İşçi sağlığı ve iş güvenliğinin çok bilimli bir konuolması itibarıyla, sendikaların, meslek odalarının,üniversitelerin karar süreçlerinden dışlanmasıkabul edilemez. Bu örgütlerin katılımı ile Ulusalİşçi Sağlığı Güvenliği Kurumu oluşturulmalı,bu kuruluşlar kurumun yönetiminde egemenolmalı; kurum, idari ve mali yönden bağımsız,demokratik bir işleyişe sahip olmalıdır.Tüm bu uygulamaların yapılabilmesi için çalışmayaşamının tüm taraflarının, üniversitelerinve meslek odalarının eşit olarak temsil edildiğibir işçi sağlığı ve iş güvenliği kurumu kurulmalıdır.İşçi sağlığı ve iş güvenliğinin ana unsuruolan mevzuat, denetim ve iş güvenliği eğitimleribu kurum tarafından yürütülmelidir.İçindeki kâr hırsından arınamayan sermaye veonunla hareket eden siyasi iktidarın yürüttüğürant politikaları devam ettikçe, taşeronlaşmave üretim zorlaması sürdükçe, kuralsız ve esnekçalışma var oldukça kazalar cinayete, cinayetlerkatliama dönüşmeye devam edecektir.Faciaya neden olan teknik gerekçeler ve busaptamalar insandan değil, piyasadan yanasiyasal ekonomik bir tercihin ortaya çıkan sonuçlarınıoluşturmaktadır. Soma’da, Şırnak’da,Ermenek’de, Amasra’da yaşadığımız ve iş cinayetlerinedönüşen olayların asıl sorumlusukamusal varlıklarımızı ve hizmetleri özele vetalana, açan, emekçiyi güvencesiz çalışmaya vedaha fazla ölüme zorlayan politikalardır.Çok tehlikeli bir işkolu olan madencilikte özelleştirmeve taşeron uygulaması sonucunda,işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında standartlarönemli oranda düşmüş, işverenlerin daha fazlakâr için daha fazla üretim anlayışı insan hayatınınönüne geçmiştir.Kömür madenciliğinde Çin’de milyon tonbaşına düşen ölüm sayısı 1,27 iken, bu oranTürkiye’de 7,2’dir. Üretilen kömüre oranla ölümlüiş kazasında Türkiye açık ara dünyada birincisıradadır. Ancak bu yaşananlar doğal afet de-4 | GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17ğildir. Ülkemizde birer cinayete dönüşen iş kazalarınıönlemek elimizdedir. Gerekli önlemleralındığında kazasız, ölümsüz bir çalışma hayatımümkündür.Soma ve Ermenek faciaları bizlere bir kez dahagöstermiştir ki özelleştirme, taşeronlaştırmapolitikaları terk edilmeden, bilime ve tekniğegerekli önem verilmeden, her koşulda işin sürekliliğinive işvereni önceleyen iş sağlığı ve güvenliğiyerine çalışanı merkezine alan işçi sağlığıve işçi güvenliği anlayışı yerleştirilmeden, sözdedeğil özde denetimler yapılmadan bu facialarsona erdirilmeyecektir.Son yıllarda yaşanan iş cinayetlerinin yaşandığıişyerleri incelendiğinde hemen hemen hepsindetaşeronlaşmanın ve üretim zorlamasınınmevcut olduğu görülmektedir. Taşeron çalışmave bunun sonucu olarak işçilerin eğitim ya dadonanımdan yoksun bırakılmaları ölüm nedenlerininbaşında gelmektedir. Bu nedenle taşeronlaşmave üretim zorlaması derhal yasaklanmalıdır.Diğer bir neden ise, devletin sermayeyebir maliyet unsuru olarak gördüğü işçi sağlığı,iş güvenliğine yönelik alması gereken tedbirlerisürekli sermaye lehine yeniden düzenlemesidir.Sistemsel sorunların çözümüyle birlikte denetimkadroları artırılmalı etkin ve güçlü bir kamusaldenetimin sağlanması için gerekli önlemleralınmalıdır.İşçi sağlığı ve iş güvenliğinde taraflar işçi, işverenve devlet üçlüsüdür. İşçi sağlığı ve işgüvenliği aynı zamanda hekimlik hizmetidir,mühendislik hizmetidir. Hekimler, mühendisler,mimarlar işyerlerinde işçi sağlığı ve iş güvenliğininsağlanmasında önemli bir işleve sahiptir.Mühendis ve mimarların işçi sağlığı ve güvenliğikonusunda eğitimleri ve işyerlerinde verdiklerihizmetin denetlenmesi de önemlidir. Eğitimve denetimde sendikaların yanı sıra hekim vemühendis-mimar-şehir plancılarının örgütleride rol üstlenmelidir.En son; siyasi iktidar tarafından yeni bir “iş güvenliğipaketi” açıklandı. Bu paketin ülkemizdeyaşanmakta olan iş cinayetlerini engellemekleuzaktan yakından ilgisi yoktur. Çünkü katılımcıve demokratik bir yaklaşımla hazırlanmayan butür paketler deyim yerindeyse günü geçiştirmekten,yaşanan büyük iş facialarının, cinayetlerinintoplumda yarattığı tepkiyi hafifletmektenöte bir amaca hizmet etmemektedir. Siyasiiktidar çalışma hayatını emekten yana düzenlemedikçe,bu ülkede taşeronlaşma, sendikasızlaştırmadurdurulmadıkça iş cinayetlerinin veölümlerin önüne geçilemeyecektir.İşçi sağlığı ve iş güvenliğini piyasaya devreden6331 sayılı İş Güvenliği Yasası’nın başarısızlığıortadadır. Ancak hükümet yeni düzenlemedede piyasadan alınacak hizmet ile işçi sağlığıve iş güvenliğinin sağlanacağı yanılgısını sürdürmekte,bu kez de sigorta şirketleri ve yapıdenetim firmaları ile sorunu çözeceğini iddiaetmektedir. Ne yazık ki, yeni açıklanan paket,bundan öncekilerde olduğu gibi; konuya bütünolarak yaklaşmaktan uzak, sorunun merkezineinen ve ona göre çözümler üreten biryapıda değildir. Bu paket denetim işini özelleştirenpiyasacı bir pakettir. Emek-meslek örgütlerininönerileri dikkate alınmadan hazırlanan“yama” tedbirlerle iş cinayetlerinin engellenmesimümkün değildir. İşçi sağlığı ve iş güvenliğiiçin “Önce insan, önce sağlık, önce iş güvenliği”anlayışı taşımayan hiçbir düzenlemesorunlara çözüm getirmeyecek, iş cinayetlerinidurduramayacaktır. İnsanı ve yaşamı temel almayandüzenlemeler bundan öncekiler gibiyalnızca kâğıt üstünde kalacaktır.Açıklanan önlemler paketinde “yaptırım” meseleside içi boş bir paketin süsü mahiyetindedir.Rödovans ve taşeron sistemi işvereneyasaları çiğneme özgürlüğü vermektedir. Budüzen sürdüğü müddetçe, kölece çalıştırmayave sendikasızlaştırmaya yarayan taşeronve rödovans sistemini başta ağır ve tehlikeliiş kolları olmak üzere tüm iş kollarında yasaklamadığınızsürece hangi yasaları çıkarırsanızçıkarın sonuç değişmeyecektir. Özelliklemadenlerde kamu işletmeciliği esas alınmalıve tüm yaşam alanlarında kamusal denetimegemen olmalıdır.Kazaları, iş cinayetlerini konuşurken yalnızca oolaya ilişkin teknik nedene/nedenlere takılıpkaldığımız sürece cinayetler yaşanmaya devamedecektir. İş cinayetlerinde neden, bazen“ölçülmeyen karbon monoksit oranı”, bazen“bakımı yapılmayan cephe asansörü”, bazen“kapatılmayan inşaat boşluğu”, bazen “çadırdakielektrik kaçağı”dır. Oysa olayların asıl nedeni,neoliberal politikaların alt başlıkları olan özelleştirme,taşeronlaştırma, sendikasızlaştırma,kuralsızlaştırma ve denetimsizleştirmedir. Bucinayetlerin sorumluları; her fırsatta kentin boşalanlarını betonlaştırmakla, ormanları, kıyıları,ne varsa imara açarak ülkeyi koca bir şantiyeyeçevirmekle övünenler, işçi sağlığı ve iş güvenliğikonusunda alınması gereken tedbirleri ise birermaliyet unsuru olarak ele alanlardır.Oysa yapılması gereken çok açık ortadadır:İşçi sağlığı ve iş güvenliğinin çok taraflı birkonu olması itibarıyla, sendikaların, meslekodalarının, üniversitelerin karar süreçlerindendışlanması kabul edilemez. Bu örgütlerin katılımıile Ulusal İşçi Sağlığı Güvenliği Kurumuoluşturulmalı, bu kuruluşlar kurumun yönetimindeegemen olmalı; kurum, idari ve maliyönden bağımsız, demokratik bir işleyişe sahipolmalıdır.


GÖRÜŞHALET HOCA’YASAYGILARLAErol DOĞANMimar“1938 yılından başlayarakbilim dünyasına yayınlarkazandıran Çambel için onlarcayazı ve haber bulunmaktadır.Ülkemizin yetiştirdiği ender biliminsanlarından biri olan Prof. Dr.Halet Çambel, salt bir arkeologdeğil Kadirli Karatepe-Aslantaş içinbir eğitmen, bir yol gösterici büyük,okul, hastabakıcı, bir anlamdaKaratepe’deki ışık ve ailemizin birferdi ve büyüğüydü.”12 Ocak 2014 gününde kaybettiğimiz ve yaşamınınuzunca bir bölümünü Adana, Çukurova’dayaptığı çalışmalara adamış olan Prof. Dr. HaletÇambel adıyla ilk tanışmam 1967-1968 İstanbulTeknik Üniversitesi’nde Mualla EyüboğluAnhegger’in bir dersinde oldu. Öğrenimlerimitamamlayıp meslek hayatına başladıktan sonra1989 yılında çalıştığım kurumda Adana KadirliKaratepe-Aslantaş Açıkhava Müzesi işi ile kendisiylekarşılaştım. Bu tarihten başlayarak 2014yılına kadar Çambel-Çakırhan ile bağlantımızhiç kopmadı. (Resim 1)Prof. Dr. Halet Çambel’in Adana ve özellikleÇukurova Bölgesi için yaptığı çalışmaları yaşadıklarımınsüzgecinden geçtikten sonra kısacadeğerlendirmek gerekirse birkaç ana başlıktatoplanabilir düşüncesindeyim.1945 yılında duyumları alınan Karatepe-Aslantaşbölgesi kazıları H. Th. Bossert-Çambel ile 1946 yılındabaşlamış ve daha sonraları da 1951 yılındanbaşlayarak Çambel tarafından kazı ve bilimselaraştırmalar 2010 yıllarına kadar devam ettirilmiştir.Bu arkeolojik alan ülkemiz arkeoloji alanındailklerin uygulama yeri de olmuştur. Bu uzun solukluçalışmalar sonucu Hitit hiyeroglifleri çözülmüşve okunabilmiştir. (Resim 2-3) Bunun yanın-da kazıda ortaya çıkarılan arkeolojik eserlerin vediğer buluntuların alanında, yerinde korunması,koruyucu çatı örtülerinin yapılması ve restoreedilmesi sonrasında ziyarete açılmıştır. (Resim4-5) Bu çerçevede Karatepe-Aslantaş yalnızcabir arkeolojik alan değil, çevresiyle de değerlendirilerekülkemizin ilk Milli Parkı olmuştur.1980’liyıllarda Aslantaş Barajı projesi beraberinde başkasorunları da getirmiştir. Bu projeden ören yeri dışındaKumkale, Domuztepe ve Haruniye kaplıcalarıda etkilendiği için, Çambel’in çabaları sonucuResim 2. Karatepe kazıları başlamadan İbrahim Süzen’in bölgeyeait yaptığı resim.Resim 4. Halet Çambel, Karatepe’de.Resim 1. Halet Hoca, Erol Doğan ve eşi ile.Resim 3. Zehra Halet Çambel Çakırhan bilinen adıyla Prof. Dr. HaletÇambel. (Berlin 1332 [27 Ağustos 1916] - İstanbul 12.01.2014)Resim 5. Karatepe’den.GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17 | 5


GÖRÜŞResim 7. Karatepe ören yerindeki Halet Çambel büstü.Resim 6. Karatepe Müzesi.Resim 8. Tepebağ’daki envanter çalışmalarından.baraj kret kotundaki değişiklikle Kumkale dışındakiyerler kurtarılmıştır. Bütün bunların yapılabilmesiiçin Çambel bilim dünyası içinde ve dışındatüm bürokratik sorunları büyük bir sabırlaçözmüş ve Karatepe-Aslantaş açık Hava Müzesive Milli Parkı’nı Adana’nın ve insanlığın hizmetinesunmuştur. (Resim 6-7)Çambel Hoca’nın Adana için yaptığı çalışmalarınaz bilinenlerden bir tanesi de 1965’li yıllardaAdana ve Çukurova Bölgesi’nde yapılan kültürmirası envanter çalışmasıdır. 1960’lı yılların başındakurulan Devlet Planlama Teşkilatı ÇukurovaBölgesi’ni tarım, sanayi ve turizme açmakfikrini ortaya atınca Çukurova Kalkınma Ajan-6 | GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17sı ikna edilerek Silifke’den başlayarak Payas’akadar ve Adana içinde Tepebağ Höyüğü veçevresi kültürel miras envanteri çalışmalarınıdüzenlemiştir. Bu iki envanter çalışmaları plannotları olarak bölgenin planlamasında gözönünde tutulmasını istemiştir. Kültür mirasınınsanayi, turizm ve tarımın birlikte değerlendirilebileceği,planlanabileceği ve korunabileceğinigöstermiştir. Kültür Bakanlığı Gayrimenkul EskiEserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu Tebebağ Höyüğüiçin 14.12.1974 gün ve 8115 sayılı kararınıalmış ve bu bölge I. ve III. derece sit alanı olarakilan edilmiştir. Biz bugünlerde kentsel korumave Tepebağ Höyüğü için plan üretiyorsak bunubu çalışmalara borçluyuz. Diğer yandan daResim 9. Tepebağ’daki envanter çalışmalarından.Silifke’den başlayarak Arsuz’a kadarki Akdenizkıyı bandındaki yapılaşma ve arazi kullanımındakiçarpık yapılaşmanın temelinde planlamave bilimsel verileri önemsememek yatmaktadır.Bu çalışmalarla ilgii detaylı raporlar 1966 yılı GülerHuner Akverdi, Alpaslan Koyunlu ve diğerleriile birlikte yaptığı “Adana Kentinin Tarihsel Yapısıve Görünüşünün Korunması ile İlgili Ön Çalışma”,İller Bankası Adana İl Analitik Etütleri, Ankara,yayınında bulunmaktadır. (Resim 8-9)Karatepe-Aslantaş bölgemizin en önemli örenyerlerinden biri olması nedeniyle Adana’ya gelenkonuklarımız için görülmesi ve tanıtılmasıgereken bir yerdir. Buna örnek olarak yurt dışındangelen bir konuk ve aile grubu için 1999 yılıTemmuz ayında Karatepe-Aslantaş Açık Hava


Resim 10. John Grotzinger.Resim 12. Halet Çambel ve eşi Nail Çakırhan.Resim 11. Mars’taki Karatepe (NASA’nın web sitesinden alınmıştır).Müzesi’ne bir gezi düzenledim. Yurt dışındangelen konuklarımız jeolog kökenli idi. 2004 yılındakonuğum olan ve o geziye katılan yeğenimdenbir e-posta aldım. Posta içeriği çok ilginçidi. Mars gezegeninde bir yere Karatepe adınınverildiğini ve nedenini anlatıyordu. NASA tarafındanMars’a gönderilen ilk keşif araçlarındanOpportunity Rover Mayıs-Aralık 2004 aralığındaEndurance kraterinde çalışmalar yapar. Bu adıngüneş sistemindeki bir gezegene verilmesinintemelinde 1999 yılındaki geziye katılanlardanJohn Grotzinger’in (MIT, Fletcher Jones Prof.of Geology at Caltech) bu adı Mars Endurancekraterinde bir bölgeye vermesidir. (Resim 10)NASA’nın resmi web sayfasında Karatepe adınınverilmesi ile ilgili olarak kısaca: “Nasıl KaratepeHitit hiyerogliflerinin çözümünde önemli bir yer iseMars’taki Karatepe’nin de gelecekte Mars’ın jeolojisindekaya oluşumunda ve ikliminin anlaşılmasıiçin bir anahtar olması beklenmektedir” diye özetlenebilir.Kratere verilen “Endurance” (Dayanıklı)adı ise 1914-1917 yıllarında Antarktika-GüneyKutbu’na yapılan keşif gezilerindeki ErnestSheeckleton’un gemisinden gelmektedir. Bütünbunları üst üste koyarak göz önünde tutarsakÇambel 60 yıllık uzun bir süreçte gösterdiğidirenç, sabır ve bilimsel çaba sonucu insanlıkve ülkemiz tarihi için önemli bir bilginin okunurolmasını sağlayarak diğer bilim insanlarınayol gösterici olmuştur. John Grotzinger de busimgesel adları NASA’nın Mars’taki çalışmalarındayer adlarının verilmesinde kullanır. Çambelbu gözükmeyen bilim insanı, yaptığı bilimselResim 13. Halkın her kesimiyle bir arada örnek bir aydın.çalışmaların etkisiyle ülkemizin adını zor ulaşılabilecekbir yerde uzayda; uluslararası düzeydesonsuza kadar anılmasını sağlamıştır. (Resim 11)Prof. Dr. Halet Çambel meslek hayatı boyuncadeğişik onursal doktora ve ödüllerle de onurlandırılmıştır.Bölgemizde Mersin Üniversitesi’nin,yurt dışında Tübingen Üniversitesi’nin vermişoldukları onursal doktoralar önemlidir. 2004 yılındaHollanda Prensi Claus ve 2010 yılında daKültür ve Turizm Bakanlığı Kültür ve Sanat Büyüködülünü de alan Halet Hocamız eğitim ve bilimeverdiği büyük önemi İstanbul’da Boğaziçi’ndebulunan Kırmızı Yalı’sını sağlığında bir eğitim kurumunabağışlayarak göstermiştir. (Resim 12)1938 yılından başlayarak bilim dünyasına yayınlarkazandıran Çambel için onlarca yazı vehaber bulunmaktadır. Ülkemizin yetiştirdiği enderbilim insanlarından biri olan Prof. Dr. HaletÇambel, salt bir arkeolog değil Kadirli Karatepe-Aslantaş için bir eğitmen, bir yol gösterici büyük,okul, hastabakıcı, bir anlamda Karatepe’deki ışıkve ailemizin bir ferdi ve büyüğüydü. (Resim 13)Kendisini saygıyla anıyoruz.KAYNAKLARAnonim, (1995), Halet Çambel İçin Prehistorya Yazıları, Graphis Yayınları,İstanbul.Dirican, M., (1997), “Yaşamını Arkeolojiye ve Anadolu’ya Adamış BilimKadını Halet Çambel”, TÜBİTAK Bilim ve Teknik, sayı: 359, 72-80, Ankara.Arsebük, G., M. J. Mellink, W. Schirmer (Derleyenler) (1998), Light on Topof the Black Hill Studies presented to Halet Çambel, Ege Yayınları, İstanbul.Çambel, H., Özyar, A. (2003), Karatepe-Aslantaş Azatiwataya Die Bildwerke,Verlag Philipp von Zabern, Mainz am Rhein.Bektaş, C. (2004), 2004 Prince Claus Awards The Positive Results of Asylumand Migration, 45-49, Prince Claus Fund, The Hague.Küçük, İ. (2010), Halet Abla Destanı, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul.Özdoğan, M. (2014), “Aydın, Bilim İnsanı, Eğitmen, Arkeolog HaletÇambel”, Tarih Vakfı Toplumsal Tarih, sayı: 243, 35-39.GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17 | 7


GÖRÜŞPritzkerÖdülünü AlanSHIGERU BAN’ITANIYALIMCihan Can TÜRKERMimar“Mimarlık pratiğinin hernoktasında strüktür, malzeme,manzara, doğal havalandırmave aydınlatmayı temel alan,geniş çeşitliliğe sahip tasarımçözümleri getiren Shigeru Ban,kullanıcılar için konforlu mekânlaryaratmayı amaçlıyor. Günümüzyapılarında sıkça kullanılanyüksek teknolojili çözümlere belbağlamayan Shigeru Ban yapıları;özel konut yerleşimleri ve genelmüdürlük binalarından müzelere,konser salonlarına ve diğerkamu yapılarına kadar orijinallik,ekonomiklik ve ustalıkları ile öneçıkıyor.”Yaptığı kâğıttan binalar, sıra dışı strüktür çözümleriyleve insani yardım çalışmalarıyla tanıdığımızShigeru Ban, 38. Pritzker Ödülü’nü aldı vebu ödülü alan 7. Japon mimar oldu.Jüri değerlendirmesinde, Ban’ın karton borularve gemi konteynerleri gibi sıradan malzemeleredeneysel yaklaşımının; getirdiği yapısal yeniliklerin;bambu, kumaş, kâğıt ve geri dönüştürülmüşkâğıt elyafı ile plastikten elde edilenkompozitler gibi sıra dışı malzemeleri yaratıcıkullanımının altı çizildi:“Geçmişte çoğu ödül kazanan mimarların aksinedevasa başyapıtlar ile değil, Türkiye, Çin, Ruanda,Hindistan, Haiti, Japonya gibi ülkelerde yaşananfelaketler sonrası getirdiği geçici çözümler sayesindebu ödüle layık görülmüştür.”Ödül haberini Paris ofisindeyken alan ShigeruBan ise, Pritzker’e değer görülmüş olmanın büyükbir onur olduğunu belirterek şunları söyledi:“Pritzker almış bir mimar olarak dikkatli olmalıyım.Özel sektöre hazırladığım konut projelerindeve dahil olduğum afet yardım çalışmalarında,proje ürettiğim insanları dinlemeye devam etmeliyim.Bu ödülü, şu ana kadar yaptığım işleri devametmem ve bunları daha da geliştirmem yönündebir teşvik olarak görüyorum.”Shigeru Ban’dan biraz bahsedecek olursak;Mimarlık eğitimine Southern California Instituteof Architecture’da başlayan ShigeruBan, 1984 yılında New York’taki Cooper UnionÜniversitesi’nden mezun oldu. 2006-2009yılları arasında Pritzker jürisinde görev alan,halen Kyoto Sanat ve Tasarım Üniversitesi’ndeöğretim üyeliğini sürdüren Ban, dünyanın çeşitlimimarlık okullarında dersler ve seminerlerveriyor.“Çift Çatılı” ev.8 | GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17


Naked House - Saitama, Japonya, 2000Shigeru Ban müşteriyle sadece bir kez görüştüğünübunun da kendisine yollanan ve müşterininkesin isteklerini belirten bir kopya olduğunubelirtiyor. İstek “kalabalık bir ailenin en az kişiselalan ile ortak bir alan ve atmosfer içerisinde,farklı aktiviteler yaparken bile beraber olduklarınıhissetmeleri” olarak belirtilmiş. Bunu kendinegüzel bir meydan okuma olarak gören mimarböylece kolları düşünmeden sıvamış.Ev, nehir kıyısında ve etrafı seralarla çevrili ferahbir alana sahip. Evin dış duvarları üst üste gelmişiki adet oluklu elyaf plakadan oluşmakta.İç duvarlar ise güçlendirilmiş plastik ve naylonkumaş ile yapılmış. Bu malzemeler ise iç tarafıyalıtım köpüğü ile doldurulmuş, ahşaptan yapılmışbir gridin üzerine giydirilmiş. Panellerinarasına aynı zamanda aydınlatma elemanları dayerleştirilmiş.Ev, kullanıcıların rahatça hareket edebildiği ikikat yüksekliğinde tek ve büyük bir mekân ilehareket edebilen dört adet odadan oluşmakta.Ağırlığı azaltmak ve hareket kabiliyetini optimizeetmek için bu odalar en küçük ölçüde,sadece özel eşyaları ve kişisel dinlenme alanınıbarındırmak için yapılmış. İhtiyaca göre hareketettirilebilen bu modüller gerektiğinde klimanınveya ısıtıcının önüne çekilebilmekte. Ayrıca gerektiğindebirleştirilebilen bu dört modül dahabüyük bir oda yaratabilmekte. Terasa taşınabilenbu modüllerin üst tarafı çocuklara oyun alanıolarak ta hizmet edebilmekte.Metal Shutter House - New York, ABD, 2010Bina, zemin katı dükkân olan ortak kullanımlıbir konuttur. Yeniden dönüştürülmüş BatıChelsea’de bulunmaktadır. Diğer yüksek katlıyapıların kapattığıbir alanda ışıktan vemanzaradan faydalanmaktasarımınçıkış yolu olmuştur.bir kepenk gibi açılıp kapanan gölgelikler yapılmıştır.Böylece cephesi tamamen açılan dairelergerektiğinde mahremiyeti de sağlamaktadır.İyi aydınlatılmışmekânlar yaratmaisteği nedeniyleher konut dubleksolarak tasarlanmışve bu nedenle tavanıiki kat yüksekliğindeolan salonlarcepheye hâkimolmuştur. Zemindentavana kadartasarlanan yüksekcamların önüne,gerektiğinde adetaMetal kepenkli evler, New York.GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17 | 11


GÖRÜŞCentre Pompidou - Metz, Fransa, 2010Paris’te bulunan Pompidou Center’a ek olanbu yapı bir sanat merkezi kompleksi olarakdüşünülmüş olup sanat müzesi ve tiyatroiçermektedir. Cephede bulunan cam ekranlariç ve dış mekân arasındaki geçişi sağlamıştır.Mekânı örten kabuk şeklindeki çatı, Çin’e özelbambu dokuma şapkaların formunu almış vebu dokumayı baz alarak lamine edilmiş ahşaptanimal edilmiştir. Bu büyük ahşap çatınınüzerini kaplayan kabuk ise fiberglas membrandanoluşmaktadır. Bu malzeme eğrisel yüzeylerdekullanım kolaylığının yanı sıra doğal ışığısüzerek içeri alma gibi bir avantaja da sahiptir.Ana galeride dirseklerin üzerinde bulunan veuçuyormuş gibi gözüken tüplerin her biri camile biten ön yüzleri ile şehrin önemli yerleriniişaret etmektedir.Pritzker Mimarlık ÖdülüPritzker Mimarlık Ödülü, Hyatt Vakfı tarafından 1979’dan beri her sene verilenbir mimarlık ödülü olup yeteneği, önsezileri ve sorumluluk bilinciyle,topluma ve mimarlığa anlamlı katkılar sağlayan mimarları onurlandırmaktadır.Hyatt Vakfı 1979 yılında Jay A. Pritzker ve eşi Cindy Pritzker tarafındanPritzker Mimarlık Ödülleri’ni vermek için kuruldu ve de finansmanı halenPritzker ailesi tarafından sağlanmaktadır. Milliyet, ırk, köken veya ideolojiayrımı yapılmaksızın verilen ödül 100.000 ABD Doları ve 1987 yılındanberi üzerine Latince: Firmitas, Utilitas, Venustas (Türkçe: Sağlamlık, İşe Yararlık,Zariflik) yazılmış bir bronz madalyadır. Bu madalyanın ilham kaynağıVitruvius’dur. 1987 yılına kadar da Henry Moore tarafından tasarlanmışheykeller, para ödülüne ek olarak, verilmekteydi.2006 yılında ödülü kazanan ünlü Brezilyalı mimar Paulo Mendes daRocha’nın ödülü ilk defa Türkiye’de bir törenle 30 Mayıs 2006 tarihindeDolmabahçe Sarayı’nda verilmiştir. Prizker Vakfı adına konuşan ThomasPritzker, her sene farklı bir ülkede ödül töreninin düzenlenmesinitercih ettiklerini belirterek 2006 yılında Türkiye’nin ve DolmabahçeSarayı’nın seçilme nedenini “Yüzyıllardır doğu ve batı kültürlerinin kavşaknoktasında yer alan bu coğrafyada mimariye karşı olan farkındalığıartırmak” olarak özetledi.2009 itibariyle halen ödül komisyonu başkanı olan Martha Thorne, gerek buödülü geçmişte kazanan mimarlardan gerekse “mimarlık sektöründe tecrübelive ilgili” akademisyenler, eleştirmenler ve diğerlerinden aday göstermelerinibeklediklerini belirtti ve ekledi: “Ayrıca her sene 1 Kasım’a kadar, ülkesindelisanslı herhangi bir mimar da kişisel tavsiyesini komisyona bildirebilir. Hersene oluşturulan jüri “mimarlık, iş dünyası, eğitim, basın ve kültür alanlarındatanınmış” beş ila dokuz uzmandan oluşur. Bu üyeler o seneki ödülün sahibiniilkbaharın başında seçer. Mimarlık dünyasının bir nevi Nobel’i sayılan ve enprestijli ödülü olarak kabul edilen Pritzker Mimarlık Ödülü için bugüne kadar47 ülkeden, 500’den fazla kişi veya oluşum bu ödül için adaylar önerdi.Bu ödülün ilk sahibi olan Philip Johnson’a ödülü takdim edilirken “50yıllık tasarım yeteneğinin ve enerjisinin sayısız müze, tiyatro, kütüphane,müstakil ev, bahçe ve ofis yapılarında hayat kazandığı” belirtilmiştir.Ödülü 2004 yılında kazanan Zaha Hadid, bu ödülü kazanan ilk kadın mimardır.Christian de Portzamparc ise bu ödülü kazanan en genç mimardır,1994 yılında bu ödülü aldığında 50 yaşındaydı.Pritzker Ödülü Alanlar1979 Johnson, PhilipPhilip Johnson (ABD)1980 Barragán, LuisLuis Barragán (Meksika1981 Stirling, JamesJames Stirling (Büyük Britanya1982 Roche, KevinKevin Roche (ABD)1983 Pei, Ieoh MingIeoh Ming Pei (ABD)1984 Meier, RichardRichard Meier (ABD)1985 Hollein, HansHans Hollein (Avusturya)1986 Böhm, GottfriedGottfried Böhm (Batı Almanya)1987 Tange, KenzoKenzo Tange (Japonya)1988 Bunshaft, GordonGordon Bunshaft (ABD)1988 Niemeyer, OscarOscar Niemeyer (Brezilya)1989 Gehry, FrankFrank Gehry (Kanada-ABD)1990 Rossi, AldoAldo Rossi (İtalya)1991 Venturi, RobertRobert Venturi (ABD)1992 Vieira, Álvaro SizaÁlvaro Siza Vieira (Portekiz)1993 Maki, FumihikoFumihiko Maki (Japonya)1994 de Portzamparc, ChristianChristian de Portzamparc (Fransa)1995 Ando, TadaoTadao Ando (Japonya)1996 Moneo, RafaelRafael Moneo (İspanya)1997 Fehn, SverreSverre Fehn (Norveç)1998 Piano, RenzoRenzo Piano (İtalya)1999 Foster, NormanNorman Foster (Büyük Britanya)2000 Koolhaas, RemRem Koolhaas (Hollanda)2001 Herzog & de Meuron (İsviçre)2002 Murcutt, GlennGlenn Murcutt (Avusturalya)2003 Utzon, JørnJørn Utzon (Danimarka)2004 Hadid, ZahaZaha Hadid (Büyük Britanya)2005 Mayne, ThomThom Mayne (ABD)2006 da Rocha, Paulo MendesPaulo Mendes da Rocha (Brezilya)2007 Rogers, Lord RichardLord Richard Rogers (Büyük Britanya)2008 Nouvel, JeanJean Nouvel (Fransa)2009 Zumthor, PeterPeter Zumthor (İsviçre)2010 SANAA (Japonya)2011 Eduardo Souto de Moura (Portekiz)2012 Wang Shu (Çin Halk Cumhuriyeti)2013 Toyo Ito (Japonya)2014 Shigeru Ban (Japonya)12 | GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17


DOSYAMESLEK ETİĞİEditör: Bahattin ŞAHİNEtik, son yıllarda çeşitli kesimlerce çok sık kullanılan kavramlardanbirisi haline gelmiştir, bu kavrama değişik anlamlar yüklenmektedir.Sağlıktan siyasete, spor’dan sanat’a giderek zanaat, meslek alanlarındaetiğe yönelik çalışmalar yaygınlaşmaktadır. Mimar ve mühendislerinuygulamalar sırasında karşılaştıkları sorunların çözümünde yardımcıolacak, yön gösterecek davranış kurallarının saptanması yönündeçalışmalar bir süredir meslek kuruluşlarınca yürütülmektedir.“mesleki davranış kuralları” ya da “etik kuralları” olarak adlandırılankurallar bir meslek mensubunun, o meslekle ilgili etkinliklerikapsamındaki işlerle ilgilidir. Neyin iyi, adil, uygun, ahlaklı olduğuna dairtartışmalardan, meslek pratiğinden süzülüp gelen ilkelerin ve kurallarınbulunup çıkartılmasıyla olgunlaşır.Bugün küresel boyutta insani değerler aşındırılıp yozlaştırılırken, değeraşınmalarına karşı da her alanda etik kapsamında ilkeler, kurallarbelirlenmeye ve etik kurullar oluşturulmaya çalışılmaktadır.Dergimizin bu sayısında meslek etiği kapsamında bir derlemeyi sizlerlepaylaşmayı, yürütülecek çalışmalara bir katkı sağlamayı amaçladık.“Düşünen Adam” heykeli, Auguste Rodin.GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17 | 13


DOSYAMİMARLIK-MÜHENDİSLİKVE ETİKBahattin ŞAHİNMimarTMMOB Yürütme Kurulu Sayman Üyesi“Mimar ve mühendislerin;neyin iyi, neyin adil, neyinuygun, neyin ahlaklı olduğunadair tartışmasından, meslekpratiğinden süzülüp gelenilkelerin ve kuralların bulunupçıkartılmasıyla olgunlaşır. Ayrıcabu kural ve ilkelerin bir kısmıyasa hükmü haline gelmiş deolabilir. Ancak mesleki davranışilkeleri yasalardan çok daha genişkapsamlı olan ilkeler bütünüdür.”14 | GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17Meslek etiği konusunda bir dosya derlemesinisunarken öncelikle mesleğimize yansımalarınayönelik meslek kuruluşlarımızın çalışmalarınıaktarmak, bu alanda üretilen belgelerden alıntılarlakonuya giriş yapmak istiyorum. Dileyenokurlarımız yazının sonunda belirttiğim kaynaklardandaha ayrıntılı bilgi için yararlanabilirler.Etik insanlar arası ilişkilerde ortaya çıkan, insanlıktarihi ile gelişen ilkeler ve değerler bütünüdür.Etik felsefesi ya da ahlak felsefesi, felsefeninen eski konularından biridir. Neyin iyi, neyinkötü olduğu, doğrunun yanlışın ne anlamageldiği konuları felsefenin başından beri tartıştığıkonulardır. Pek çok felsefeciye göre etik ileahlak arasında ayrımlar yapmak gerekiyor. Birkısım felsefeciye göre, ahlak insanların yaşamlarısırasında uydukları ilkeler, erdemlerdir. Ahlakfelsefesi ise ahlak ve onun doğası üzerine, onuntemelleri üzerine yapılan düşünme eylemi, neyindaha doğru, daha iyi olabileceğine ilişkinbir arayıştır. Dolayısıyla etik, açık uçlu ve felsefiolarak mantık ve metodoloji gibi ahlakın alanınınötesine geçebilen konuları da kapsayan biralandır.Neyin ahlaki, adil ve uygun olmak bakımındanreferans oluşturacağının mutlak bir yanıtı yoktur.Yasalar gibi insanların davranış kuralları dakaynağını toplumdan ve toplumu biçimlendirenüretim ilişkilerinden alırlar. Bu nedenle, iyikötü,doğru-yanlış kavramları, üretim ilişkilerinin,dolayısıyla egemenlik ilişkilerinin neresindeolduğunuza göre değişir. Ama bu değişime karşınartık insanlığın binlerce yıllık geçmişindensüzülen ve evrensel olarak nitelendirilebilecekdeğerlerin varlığından da söz edilebilir. Örneğinyalan söylememek, insanları bilerek incitmemek,kendi çıkarlarını korurken başkalarına zararvermemek, zor durumda olanın yardımınakoşmak, dürüst olmak, adil olmak gibi.Etik, son yıllarda çeşitli kesimlerce çok sık kullanılankavramlardan birisi haline gelmiştir, bukavrama değişik anlamlar yüklenmektedir. Sağlıktansiyasete, spor’dan sanat’a giderek zanaat,meslek alanlarında etiğe yönelik çalışmalar yaygınlaşmaktadır.Bazı üniversitelerimizde; yüksek öğrenimdeuluslararası yeterlilik ve denklik ölçütlerini yerinegetirmek için ders programlarına yönelikyeni düzenlemelerde, “etik” de yer almış durumdadır.Mimarlık-mühendislik alanında ise uygulamadayönlendirici ve eğitici ilkelerin yazılı hale getirmegirişimi; TMMOB Mühendislik MimarlıkKurultayı çalışmaları ile 1998’de başlamıştır. Buçalışmalar gerçekte, mimar ve mühendislerinuygulamalar sırasında karşılaştıkları sorunlarınçözümünde yardımcı olacak davranış kurallarınınsaptanmasını içermektedir.“mesleki davranış kuralları” ya da “etik kuralları”olarak adlandırılan kurallar bir meslek mensubunun,o meslekle ilgili etkinlikleri kapsamındakiişlerle ilgilidir. Mühendislik, çağdaş anlamıylasanayi devriminin bir ürünüdür ve belirtilmişbir gereksinmeye bilimsel ve teknik çözüm getirmesanatı olarak tanımlanabilir. Mühendislikkapsamındaki hizmetler, ihtiyacın belirgin birbiçimde tanımlanması, danışmanlık, yapılabilirlikaraştırması, imalat yöntemi seçimi, örnek/model yapımı, yapımın denetlenmesi, işletmeve bakım hizmetleri olarak sıralanabilir. Mimarlıkmesleğinde ise genellikle kullanışlı, erişilebilir,dayanıklı, estetik ürünler ortaya çıkartmak meslekibir amaç olarak kabul edilir.Mimar ve mühendislerin; neyin iyi, neyin adil,neyin uygun, neyin ahlaklı olduğuna dair tartışmasından,meslek pratiğinden süzülüp gelenilkelerin ve kuralların bulunup çıkartılmasıylaolgunlaşır. Ayrıca bu kural ve ilkelerin bir kısmıyasa hükmü haline gelmiş de olabilir. Ancakmesleki davranış ilkeleri yasalardan çok dahageniş kapsamlı olan ilkeler bütünüdür.Mesleki davranış kurallarının geçerliliği için, bukuralların büyük bir çoğunluk tarafından kabulgörmüş ve uygulanabilir olması gerektiği gerçeğininaltı çizilmelidir. Gerçekten de çok haklıgörülebilecek, ama uygulama yeteneği olmayankurallar yerine, uygulama yeteneği olan kararlarüretmek daha doğru bir yaklaşımdır.Bir mesleki kuralın uygulamaya sokulmasının,toplumdaki çürümeye karşı bir mücadeleyledesteklenmesi sağlanmadıkça sonuca ulaşmaktazorlanılacağı açıktır. Örneğin TMMOBüyelerinin, mesleki faaliyetleri sırasında çevreyikorumalarına büyük önem verebilir, bunu etikbir sorumluluk haline getirebilir ve hatta yaptı-


ım uygulayabilir. Ancak mimar ve mühendislerinçevre konusunda mesleki davranış ilkelerineuymaları çok önemli olmakla birlikte, bireyselçabanın yeterli olmadığı ve topluca mücadeleetmek, politik kararları değiştirmeye çalışmak,çıkarcılığa, yağmaya karşı koymak gibi TMMOBve bağlı odaların bugüne kadar kendi alanlarındasürdürdükleri önemli bir kamusal görevivardır. Kısaca, mesleki davranış kuralları hemgerçekçi ve uygulanabilir olmalıdır, hem de mimarve mühendislerin örgütlü mücadelesiylede desteklenmelidir.Toplumu yöneten, yönlendiren ulusal ve uluslararasımali sermayenin temsilcileri egemenlikolanaklarını kullanarak, doğruların, yanlışlarınbelirlenmesinde iyi ile kötünün kendi değeryargıları çerçevesinde anlaşılıp şekillenmesindene yazık ki etkili olmaktadırlar. Bugün bir taraftanküresel boyutta insani değerler aşındırılıpyozlaştırılırken, diğer taraftan da değer aşınmalarınakarşı her alanda etik kapsamında ilkeler,kurallar belirlenmeye ve etik kurullar oluşturulmayaçalışılmaktadır.Günümüzde toplumun mimar ve mühendislerdenbeklentileri içine, ilişkilerini etik temeldegerçekleştirmesi de girmiştir. Bu beklentinin aydınlığakavuşturularak karşılanması gerekmektedir.Bugün etik kategorilerden söz edilmektedir.Bunlardan biri de meslek etiğidir. Aslında; mesleketiğiyle tanımlanmak istenen; bilimin nesnelyasa ve kurallarına uyulması, meslek edinmesürecinde kazanılan bilim, bilgi ve teknolojiyedayalı değer ve özelliklerin yaşam alanında uygulanmayakonulma yol ve yöntemlerin bütünüdür.Mesleklerin oluşum, gelişim ve değişimsürecinde, pratiğe dayalı, mesleğin düzen içindeyürümesini sağlayan ilkeler yaratılmaktadır. Busistematik içinde mesleğin etiğinden değil meslekilkelerinden söz etmek daha doğru olacaktır.Mesleki hizmetlerin verilmesi sırasında bilimselbilgiye önem vermeyen onu yok sayan anlayışlarınmeslek alanlarına yansımasının yarattığısorunlar meslek etiği sorunu olarak kabul edilmektedir.Tüm meslek insanları gibi mimarlar ve mühendislerde mesleklerini ifa ederken gerek kararalma sürecinde gerekse kararlarını uygulamayakoyma ve sonuçlandırma aşamalarında, önceliklesahibi oldukları mesleğin bilimsel kural veyasalarına uymak zorundadırlar. Bir mimar vemühendisin tasarlama, planlama ve uygulamaaşamalarında bilimin gereklerini yerine getirmesizorunludur. Projelendirme safhasındayapılabilecek (kasıt dışı her türlü hata) hatalarahlaki hata değil bilimsel hata olacaktır.Doğruluğuna inanılan projelerin uygulanmasıaşamasında ise; uygulama ve denetim sürecin-de görev alan elemanların, projenin kapsamına,içeriğine uymak yükümlülükleri vardır. Bugörevini ve yetkisini kötüye kullanarak bozukve yetersiz imalatlara göz yummanın yasalardave meslek odalarının disiplin kurallarında cezaiyaptırım olarak karşılığı bulunmaktadır.Etik, insan ilişkilerinde, toplumsal, kültürel, siyasi,ekonomik, hukuki, bilimsel, teknolojik vb.tüm alanlarda insanın tutum, davranış, eylemve kararlarında belirleyici olan, hiç kimsenindışında kalamayacağı, kaçınamayacağı ilke vedeğerler bütünü olarak yaşamın içinde yer almaktadır.Toplumda etik ve ahlaki değerlere temel olanilkeler ve değerler kategorik dar ahlak ve davranışkalıplarına indirgenmemelidir.Etiği, meslek etiği ve mesleki davranış ilkelerigibi her hangi bir kategori içinde sınırlamadan,daha açık ifadeyle mühendis ve mimarlarınilişkilerini mesleki alan, meslek dışı alan gibiayrımlar yapmadan genel anlamıyla etik ilişkilertemelinde bir bütün olarak değerlendirmekgerekir.Mesleki ilkeleri, uyulması gereken meslek kurallarındanöte insanın varlığına ve toplumadeğer katan, bilince yansımış, toplumsal gelişmeaçısından da değer yüklü ilkelerdir. Meslekilkeleri temel etik değerlerle uyumlu olmalıdır.Bu ilkeler tarihi ve toplumsal süreçte bilim, bilgi,teknoloji, bunlara dayalı birikim, deneyim, hertürlü mesleki toplumsal pratiklerle üretilen değerlerdir.Mesleki davranış ya da mesleki etik kuralları,bir mesleğin yerine getirilmesi sırasında ve bumesleki hizmetlerle sınırlı olmak üzere, neyinyapılması, neyin yapılmaması gerektiğini belirlemeyeçalışırlar.Etik kuralları ile kastettiğimiz, bir mesleğinuygulanması sırasında topluma, hizmetin sunulduğukişiye, mesleğe ve meslektaşlara yönelikahlaki, yerinde ve adil olduğuna inanılandavranış ilkeleridir. Eğer mesleki bir örgüttarafından etik kurallar saptanmışsa, neyinyerinde, ahlaki ve adil olduğu bu kurallar çerçevesindetanımlanmaya çalışılmış demektir.Bu kuralların saptanmış olmasından ve uygulamayakonulmasından amaçlanan zatenmesleki yaşamı boyunca ısrarla bu ilkeleriuygulamakta olanların desteklenmesi, yenimimar ve mühendislerin yanlış yapmasınınönlenmesidir. Öte yandan, mesleki davranışkurallarının belirlenmesi ya da uygulanmasıile “sorunların çözüleceği” gibi bir beklenti desöz konusu olmamalıdır. Ancak, bu kurallarıuygulamakla kimi yanlışlıklara engel olma fırsatıda yakalanmış olacaktır.Temel amaç, mimarlık ve mühendislik mesleğinininsanlara daha iyi hizmet etmesi içinkılavuzluk görevini sağlamaktır. Amaç, kişilerindamgalanması, ahlaklı-ahlaksız olarak nitelendirilmesi,bu kuralların siyasal-kişisel-yönetsel gibiamaçlarla kullanılması değildir.Meslek etiği kapsamında değerlendirilmek istenenolay ve olgular, meslek sahibinin boyutlarınıaşan, ivedi çözüm bulunması gerekentoplumsal sorunlardır. Bu sorunların etik yönü,meslek etiğinden de öte, toplumsal boyuttagenel etik ve ahlak anlayışı içinde ele alınıp değerlendirilmekzorundadır.Çağdaş etik özgürleştirici niteliktedir, seyirci kalmayıdeğil katılıma, korumaya değil geliştirmeyeyönelik ahlaki eylemleri gerektirir. Bu ise, edilgendeğil özerk bir kimliği zorunlu kılmaktadır.Sorun edilgenliğin kısır döngüsünün kırılmasındayatmaktadır. Sorun yaratılan yapay değerlerekarşı, örgütlerin savunduğu demokratik insaniilke ve değerleri topluma sunma kararlılığınıgöstermedeki isteksizlikleridir.Bugün önde gelen ahlaki sorumluluk bu yöndeirade ortaya koyma kararını verip vermemeseçiminde yatmaktadır. Toplumlar ve kültürlerancak kendi dinamiklerinin yaratıcı ve dönüştürücügüçleriyle gelişirler.KAYNAKLARTMMOB Mühendislik Mimarlık Kurultayı Yürütme Kurulu ve MeslekiDavranış Kuralları Çalışma Grubu, (Mühendislik ve Mimarlık MeslekiDavranış “Etik” Kuralları taslak metni )TMMOB 38. Dönem Elektrik Mühendisleri Odası Etik Komisyonu: İnşaatMüh. Mustafa Atmaca (Kom. Yazmanı), Orman Müh. SümmaniCan, Elektronik Müh. Seyit Çankaya, Maden Müh. İ.Ertem, ElektronikMüh. Ahmet Hazma, Elektronik Müh. Necati İpek, Kimya Yük. Müh.İhsan Karababa (Kom. Bşk.), Kimya Müh. Esat Kırsaç, Elektronik Müh.Barış Mumcu, Elektrik Müh. Mustafa Özdemir, Elektrik Müh. CemilTekkeli, Elektrik Müh. Ahmet Altay Varol (komisyon üyeleri soyadınagöre sıralanmıştır).Elektrik Mühendisleri Odası Etik Komisyonu, Etik Ahlak ve MeslekiDavranış İlkeleri Tartışma Metni, TMMOB Elektrik Mühendisleri OdasıYayınları, Haziran 2003, Ankara.GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17 | 15


DOSYAETİK:DEĞİŞENİNİÇİNDEKİDEĞİŞMEYENLERM. Ziya TANALIMimar“Fark ediyoruz ki, insanoğlunahiçbir şey yetmemiş… Ne yiyecekyemeği olması, ne sevdiği ile olanbirliktelik, ne yetiştirilecek çocuklarasahip olmak, ne para, ne pul, negüzellik, ne kutsanmak, ne de eldeedilen diğer doygunluklar…Ta içerinden, ta derinlerdengelen bir dürtü daha varmış;hissettiklerini yansıtmak...Yaşadıklarından, deneyimlerindenelde ettiği duyarlılıkların,başkalarınınkinden farklı olduğunugöstermek isteyip dururmuş.Bir de merakı varmış… Yeryüzüneniye geldiğini, niye buradaolduğunu, varlığının nedenininne olduğuna hiç aklı yatmamış.Önceki yoklukla sonraki yoklukarasındaki bu ayrıcalığı hiçkavrayamamış.”16 | GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17Sahne bir…Önümüzde bir resim duruyor… Pek az kişimutlu yaşadıklarından... Batı’lı dostlar konuşurkende fark ediyorum. Hepsi farklı şeylerdenşikâyetçi ama hep şikâyet edilecek bir şeyler var.Çelişkileri ve uyumsuzlukları bol bir dünyadayaşıyoruz. Sıradan yaşanan bir günün sonundadost meclislerinde, türlü çeşitli şikâyetler üretiyoruz...Yaşamımızı, iç huzuruyla, yaşanılanlarıniçine bir türlü yerleştiremiyoruz.Arayışlarımızı da biraz huzursuz bir şekilde vekendimizden öncekilere ya da yakınımızdakilerekarşı duyduğumuz güvensizlikleri, memnuniyetsizlikleri,özellikle gizlememeye çalışarakyapmaya özen gösteriyoruz.Bir yandan da şu üzerine bastığımız ve adınadünya dediğimiz şeyin giderek ufaldığını farkediyoruz… Yer yuvarlağının üstünde yaşayanbir kısım insan için dünya ufalıyor ama bir kısmıiçin de, ötekiyle arasındaki mesafe hâlâ çokuzak. Bir taraftan ortak bir bütünün oluştuğunudüşünürken; öte yanda farklar, parmak ısırtacakkadar keskin bir biçimde karşımızda duruyor veyaşanmak, yaşatılmak istenen insani değişimedireniyor…Politika denen oyunda birbirlerine tebessümlebakıyormuş gibi yapıyorlar ama bulsalar, birbirlerinibir kaşık suda boğacaklar… Biri, ötekininyanına sokulmasına bile karşı çıkıyor. Karşısındakinitüketmek isteyen bir saldırganlık kol geziyor.Aslında ikisi de, karşıtını kendine benzetmeyeçalışıyor. Bunu açıkça dile getirmiyorlar. Ara,hem de hızlı bir biçimde açılıyor.Bazılarının kendi evinde bile başı belada…Örneğin, bizim gibi göçebe ve kırsal kökenlilerhâlâ direniyor, Suzi’nin anlayışı, Döndü’nünanlayışı ile bir türlü örtüşmüyor. Farklı kökenleriolanların, İbo’nun, Temel’in, Yorgi’nin, Agop’unanlayışları da birbiriyle örtüşmüyor.“Hani Dünya küçülmüştü” diyoruz, kendi kendimize...Belki de bütün bunlar dünyanın sahidende küçülmesinden, insanların birbirine dahayakın yaşamasından, kazancın yarım yamalakyaygınlaşmasından, doğru dürüst bölüşülememesinden,eğitim eksikliklerinden ve her şeyinaynı potada kaynatılmasından kaynaklanıyor.Hızlı değişimlerin yaşandığı ya da toplumunsıradan yaşamının zorla değiştirildiği zamanaralıklarında, önceki ölçütlerin kaybolup gitmesine,yeni ölçütlerin belirginleşip, yerlerini alamamışolmaları sonucu ortaya çıkıyor. Eskisinegöre daha çok sayıda doğru-yanlış, daha çoksayıda güzel-çirkin, daha çok sayıda “ahlaklıahlaksız”çıkıyor ortaya. Daha heterojen birdünyada yaşadığımızı fark ediyoruz. Uçtakileriçine daha da kapanıyor, kendi kurallarını kendilerikoyuyor, ya da, silahı kapıp sokağa fırlıyor.Yaşam, dünkü günlerde, ortak değerleri dahabir paylaşabilen dünyanın homojen yapısına zıtolan, uçsuz bucaksız bir heterojenliği yenidengündeme getiriyor. Birbirlerine burun bükerekbakıyorlar, herkes şikâyetçi. Bu heterojenlik, yaşamımızıda etkiliyor elbette… Arkadan hemenherkesin artık kutsal olduğuna inandığı bir sesduyuluyor, “niye olmasın” diyor, “ne istersen düşün,canın nasıl çekiyorsa öyle yap”…Sakın bana bunun “çokseslilik” olduğunu söylemeyin…Sahne iki…Her “şey” devamlı değişip dönüşüp duruyor,bunu artık biliyoruz. Bizi buna değişimin kendieğitti. Ama nedense hâlâ oldukça yeni kabuledilen bu oyuncağın kurallarını keşfetmeye çalışırkendikkate almadığımız bir başka “şey” var.“Değişenin içinde değişmeyen ne var” diye pekdüşünmüyoruz. Değişimi inkâr etmek gibi geliyorki bu da “kara cahil” olmakla aynı şey. Kimister? Susuyoruz.Sanat gibi bazı kültür alt-alanları diğerlerindendaha az muhafazakâr görünebilmek ve genelliklepazar payından daha fazla yararlanmak için(tıpkı moda gibi) daha pek hak etmeden yenilikhevesi (avant-garde) peşine düşüyor. Bazı kelimeleri[değişim, yaratı akt, sanat] yan yana getirdiğimizde,analitik açıklamalarla meydan okuyamadığımızbir olgu ile karşı karşıya kalıyoruz.


Belki sadece gözlem ve duyularımızla algıladığımızyorumlar, spekülasyonlar yapabiliyoruz. Buda cesaret istiyor günümüzde…Bu tutum “değişenin içinde değişmeyen ne var”sorusuna kesin olmasa bile, sınırlı, değerlendirmemizeyardımcı olabilecek ölçütler saptamamızakadar uzanabilir, güncel yaşamımıza, anlamamıza,anlatabilmemize katkıda bulunur, nedersiniz?Hatta bu gezi, “düşünce” ve “yapma” eylemlerininarasındaki ilişkileri gözden geçirerek kişiseltutumlarımızı oluşturabilir. “Yapılan” ile “yapan”arasında, çağlar boyu ne olup bittiğini fark ederiz.Ancak tüm yapanlar aramızda olmadığı içinbunu yapılanlara bakarak gerçekleştiririz.Belki de sonunda, ele geçirdiğimiz değerler,bizlere “bu kadar zaman ve bu kadar insan içindoğru olanın bugün de, yarın da doğru olabileceğini”(kanıtsız olsa da) düşündürür. Yaşarkenbu sonucu sınayıp dururuz kafamızda. Oynayacakbir oyun daha çıkar!Ama “Mimari etik” sözcüğünde diretirseniz nedediğinizi ben anlayamam. “Mimarın ahlakanlayışı” derseniz onu kavrıyorum. Zira “ahlak”farklı zaman ve mekâna göre değişip duruyor,günümüzde insan ilişkilerini etkileyen formatlarbütünü. …melidir, …malıdır, tartış dur. Basitleştirirsek,etik ise değişenin içinde değişmeyenşeylerin varlığını, olup olmadığını sorgulayanfelsefe alanı…Şöyle örnekleyelim. “Çalmak, etik bir davranışmıdır” sorusunu sorarsanız, bu etik alanı ilgilendirenbir soru olabilir. Ama “çalma” biçimlerindenhangisinin mubah olduğunu tartışırsak,bu zamanımızın ahlakını gündeme getiriyoruzdemektir!Şayet “etik” diyorsak, merakımız bizi ahlaktan,güncel yerel dalgalanmalardan daha ötedeolan bir alana itip değişken olmayan “değerlerle”karşı karşıya bırakıyor. Bunları düşününce,merakımız başladığımız konuya kayıyor tekrar,yaratıcılığa, sanata, hani orada değişmeyenlerhakkında spekülasyon üretecektik ya…Bir eser nasıl olmaktadır da zamanın aşındırmalarınadayanmaktadır, zamana direnen nedir…Çok kişi sanatsal bir ürünün “güzel” olduğu içingünümüze kadar ayakta durduğunu zanneder.Oysa güzel kavramı da beğeni yaratan, ama zamaniçinde değişen bir kanı, o kadar. Nedir ohalde?Sanatta kalıcılık değer, büyü, anlam, içerik ya daduyarlılık dediğimiz estetik değerlerin başkalarınaaktarılmasından başka bir şey değil. Gündelik,sıradan yaşam sırasında deneyimlerdenelde edilen ve paylaşılacak kadar değerli olanduyarlılıklardır. Onlara rastladığımızda hementanırız, herkes tanır, zira herkes bu duyarlılıklaraaşinadır, hepimiz hem de sık sık bunları yaşardururuz…Bu anlam dediğimiz, giz, içerik ya da duyarlılıkdediğimiz şeyi, anlatılan öykü, tema ve maceragibi görünür olanlardan, konuyu ilettiğine inanılanşeylerden ayrı tutmak gerekiyor. Zira bununkendisi mesaj olan şeyin ta kendisidir.Örneğin bir şeyi yaşar ya da algılarken, artıkçıkartılabilecek başka hiç bir şey kalmamış birsadeliğe, iyice arınmış bir saflığa, nedeni hiçde belli olmayan bir sevince, kendi yalnızlığınızıyaşayabileceğinizi hissettiğiniz bir yerinfotoğrafına, tam olarak çözemediğiniz bir gize,içinizi ısıtan bir yakınlığa, adlandıramadığınızama varlığı hissettiğiniz bir duygu yoğunluğuna;sadece olumlu değerler değil; örneğinnefrete, çılgınlığa, bir isyana, anlamsıza, hattaahlaksız olana,Rastlarsanız dikkatli olun ve sakın kaçırmayın,her insanın tanıdığı bir anlamı, büyüyü, duyarlılığısize ulaştırabilen, estetik değer de dediğimiz;konuyu (görüneni) ortadan kaldırıp, amacıyansıtılan bu duyarlılığın kendisi kılan; kalıcılığavarabilmiş ya da varacak bir sanat eserininönünde durduğunuza hiç şüpheniz olmasın.Bu saklı mesajlara ya da kalitelere estetik değerlerde diyebiliyoruz, sadece beğeni yaratmaktançok bir duygu yoğunluğu sağlayan şeylerdirbunlar. Görülebilir olanın arkasına saklanıp oradakeşfedilmeyi bekleyen değerler…Yapılan işler asırlar önce yapılmış olsalar bileyansıtılanı, arkasındaki duyarlılığı okuyabiliyoruz,amacı söyleneni anlıyoruz. Bizden önce vebizden sonra hüzün, neşe, saflık, yalnızlık, vb.gibi duyarlılıkları hissetmeyen tek bir kişi olacakmı dersiniz? Bu nedenle kalıcı olabiliyorlarişte… Hayranlığımız bu nedenle.Fark ediyoruz ki, insanoğluna hiçbir şey yetmemiş…Ne yiyecek yemeği olması, ne sevdiği ileolan birliktelik, ne yetiştirilecek çocuklara sahipolmak, ne para, ne pul, ne güzellik, ne kutsanmak,ne de elde edilen diğer doygunluklar… Taiçerinden, ta derinlerden gelen bir dürtü dahavarmış; hissettiklerini yansıtmak... Yaşadıklarından,deneyimlerinden elde ettiği duyarlılıkların,başkalarınınkinden farklı olduğunu göstermekisteyip dururmuş.Bir de merakı varmış… Yeryüzüne niye geldiğini,niye burada olduğunu, varlığının nedenininne olduğuna hiç aklı yatmamış. Önceki yokluklasonraki yokluk arasındaki bu ayrıcalığı hiç kavrayamamış.Nereden geldiğini, nereye gideceğini merakede dursun, durup dururken bazılarının niyeortalıktan kaybolduğu da tuhaf gelirmiş ona…Eninde sonunda, bir gün kendinin de görünmezolacağını kavradığında bir istek daha hissetmişiçinde; anımsanmak istemiş...Sevdikleri sevmedikleri, ötekiler ve de hepsi, okaybolduktan sonra onun yaşadığına tanıklıketsinler, herkes onu anımsasın istemiş, böylelikleyok olmayacağına inandırmış kendini...İşte bu tutkulu dürtü ve hüzünlü kader’in beraberliklerindensanat doğmuş…Resim, heykel, edebiyat, müzik, mimarlık(mekân sanatı) ve daha pek çoğu bu nedenlepek yakın akrabadır birbirlerine. Doğanın insanoğlunuölümlülüğe ikna edemeyişi ve deneyimlerindekihissedişleri yansıtma dürtüsü sonucudur,sanat denen olgunun varlığı…Her yaratıcı zihin, yaptıklarını kendi ile yapılan işarasındaki ilişki olarak görüyorlarsa, acaba gerçektende hepsi için geçerli olabilen değerlervar mı yaratı aktında? Gelin deneyelim, bakalım“her şey değişiyor” gibi bir dedikoduyu aşabilmeninsınırlarına ulaşabilecek miyiz?Sahne üçSöyleyecek lafın olacak, bu laf her çağda söylenmişolacak, herkes aynı şeyi tekrar tekrar söylemişolacak ve sen bunu bir kere daha, tekrarve kendince söyleyebileceksin. Önce bunu söylemeyecesaret edeceksin, sonra da söylemeyekalkıştığında öyle söyleyeceksin ki, onu niyetekrar söylediğini, tekrar niye böyle söylediğini,senin söyleyişinin kendine özgü olduğunu daherkes anlayabilsin ve içtenliğine inanıp kabullenebilsinler.İlk değer sanırım kendi gibi olmak, benzersizliktir.Her şeyin yapıldığı bir yer, bir boşluk var...Bu boşluk, bizim içinde “başımızı çevirmemizi”sağlayan, içine bir şeyler koyarak, tözü yeni baştanbiçimlendirdiğimiz, derdimizi anlatmak içinkullandığımız, soyut, çok boyutlu bir yerdir. Heryaratıcı zihin, kendi inançları doğrultusunda,tözü, o boşluğun içinde biçimlendirir, görünürve algılanır kılar. Bunun sanatçının iç dünyasıdır.Tüm alanlarda tözü biçim olarak algılamamızave okumamıza katkıda bulunan, önayak oluportaya çıkartan unsurlar, o soyut boşluğa, kendimizceyerleştirdiğimiz şeylerdir.Duyarlılıklarınızı neyle ve nasıl iletebileceğinizidüşünüyorsanız onlar işte...Örneğin edebiyatta sözcükler, cümleler, formlar,kurgu; müzikte sesler ve benzerleri gibi şeyler…GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17 | 17


DOSYAAklınıza ne geliyorsa onlar... O boşlukta kullanılankelimeler, renkler, sesler yani “kullanılan” şeylerduygu iletme yükümlülüğünü üstlenmekiçin biçimlenir ya da biçimlendirilir. Edebiyattaromanı, şiiri, hikâyeyi, Müzikte senfoniyi, mimarlıktaherhangi bir amaca hizmet edecek mekânıvar edebilmek için kendimizce koyduğumuzsınırlar orada oluşur. Önce orada yaparsınız. Herşey orada yapılır, zamanı gelince, çıkartıp ortayakoyarsınız. Böyle bakınca da bütün yaratı alanlarınınhepsi aynı şeymiş gibi geliyor insana.Böyle bakınca, “yapan” bir kişinin yüzleştiği ilketik ve/veya ahlaki sorunların da sadece dışdünya ile kendi arasındaki ilişkilerden değil,kendisi ile yüzleşmekten doğan, onurunu vekendisine olan saygısını amaçlayan cebelleşmelerolduğunu fark edersiniz. Yüzleşmeyisürdürebilmek, sorunlarla baş edebilmek içinkontrol listeleri (check list) yerine entelektüelbirikime gereksinme duymak gerekiyor.Bu yaklaşım, popülizmin, başkalarının yaptıklarınıyenilemenin, eklemlenme’nin çıkar yololmadığını düşündürmez mi? Bir gün birine,ertesi gün ötekine benzemeye çalışmak, garipbir iş değil mi?... Buna şimdilerde “mainstream”diyorlar. Rüzgâr nereden esiyorsa yelkeni orayaçevirmek yani. Hangileri geçerliyse onlara “takılacaksın”.Hatta “takılmak” deyim haline gelmiş.Böyle daldan dala atlamanın ön koşulu, kimdenyürütüyorsan ona benzeyeceksin, doğru-yanlışönemli değil, onu düşünme sen. İyi de, popülericonların, başka birilerinin yaptıklarını yapmak,onlar gibi olmak, aslında ikinci sınıf olduğunuzubaşından kabul etmek demek değil mi?… Amakimsenin umurunda değil, zira o zor iş, kolayıvarken kim uğraşır zoruyla?… Modalar duruyorişte karşımızda... İyi de herkes bilinen bir çizgidenbaşlamıyor mu? Böylelikle bir değer dahakatılıyor tartışılacak konulara, bu da “değişiminmantığı”, izlenebilirlik.Bugün sırtınıza giydiğiniz, kendinize uygun bulduğunuzkılık, bir sonraki gün giyeceğinin habercisiolduğunda, onun tutarlılığı hakkında birkanımız olur. Bir başka deyişle değişim sırasındaatılan adımların mantığı, sahici olmanın ölçütügibidir.Kişinin geldiği ve durduğu yer; gideceği yeri debelli ediyor. İzlenebilir olmak bu işte… Eğer yolboyu kendinize rastlamışsanız, yani aranan şeyiarayan o kişiliğin değişiminde bir süreklilik varsa,bunda ısrarcı ve kararlıysa, bir iki işine baktıktansonra, arananın ne olduğunu kavramakişten bile değildir...Bu süreklilik, kendini tekrar etmek anlamına gelmiyor,yapılanların birbirinin aynısı olması ya dayekdiğerine benzemesi gerekmiyor. Değişimin18 | GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17mantığında olması gereken tutarlılıklardan sözediyoruz. Eğer yaptıklarına kendi de şaşıran birhokkabaz değilseniz, büyük bir olasılıkla, yenişeylere rastlama umuduyla ve ısrarla, kendi yaptıklarınızaracılığı ile benzer sorular sorar, yenicevaplar ararken bulursunuz kendinizi.Şarlatanlar, yaptıkları izlenirken ele verirler kendilerini.Kişinin ne olduğunu kim olduğunu çözebilmek,tahmin ettiğimizden daha kolaydıraslında.Yeni nedir sorusu böyle bir yerlerde bir başkadeğer olarak çıkıyor karşımıza. İzlenebilirlik, farklıbir yeni anlayışı sunabilir bizlere. Onu hoplayıp,atlayıp zıplarken beliren; beklenmedik anlarda,beklenmedik yerlerde karşılaşılan, keşfedilen birolgu olarak düşünmek bir yanılgı gibi gelebilirinsana.“Yeni”, yaşamın sürekliliği içinde, ancak aşıldığındafark edilen bir eşik, bir ara renk gibi duruyor.Bir atlama olmaktan çok, emek dolu birsüreç boyu, fark edilebilen ara çizgilerden biri,bir eşik, değişimin bir kesiti olarak görmek geliyorinsanın içinden (Kolondan kubbeye varanöykü gibi). Geriye bakınca, “bir örtüşme, anlık birrastlantı” diye düşündürüyor insana. Yeniye varan,onu ortaya çıkartan kişi ise, çoğu zaman kabullenildiğigibi sadece bir “deha” değil, biriktirilenleribir adım daha ileri itebilmiş, kendindenönce yapılmış olanların da parsasını toplayan,bunu doğru yerde, doğru zamanda becerebilmiş,başarabilmiş, bu yüzden de o ara renginhep onun adıyla anılmasını hak eden, omuzlardataşınan bir kahraman gibi düşünülebilirpekâlâ... Tarih yanlış anlatılıyor.Çoğumuz için “yeni”, hiç de alçakgönüllü olmayan,yüksek sesle söylenen, ötekileri bastıran,baskın bir şarkı gibi anlatılıyor. Sanki o güne kadarolup bitenler hiç yaşanmamış, mağrur bir sıçramaolarak, “dün” ve “yarın” arasında bir kopma gibialgılanır. Kendi de, ilerdeki günlerde, toplumlarınunutkanlığı nedeniyle, eşi benzeri olmayan birdurum olarak tanımlanmak isteyecek, “sadeceben varım” diyecektir, sevilesi bir arsızlıkla...Böyle bakıldığında, insanoğlunun geçirdiği evrimdaha iyi anlaşılmaz mı dersiniz? Böyle bakıncadeğişimin öyküsü, sürekliliğin bir parçası,olarak algılanmaya başlanabilir değil mi? Toplumhazmedecek kadar hazır olmadan, “yeni”likortaya çıkabilir mi, yoksa çıktığı hızla kaybolurgider mi?Geri dönüşü olmayan değişimi olanaklı kılan,yeniyi var eden, toplumun rahvan değişen değerlerdizgesidir biraz da... Yeniyi üretme hevesi(avant-garde), yeniye duyulan gereksinmeyiaştığında, mesnetsiz olarak adlandırılabilecekçıkışlar kaybolmaya mahkûm görünüyor.Bir başka etik çerçeve de bağlamsal gerçektir.Bağlamsal, günümüzde ileri geri çok kullanılanbir kavram… Neredeyse herkes işine geldiğigibi bir anlam türetiyor. İçinde yer alacağıdemete ait olmak, uyum göstermek anlamınageliyor. Hep oradaymış gibi duran, yeri zatenorasıymış kanısını uyandıran şeyler var.Bir başka uzantısı daha var. Yersel olanın da biryansıtmada doğal olarak bulunduğunu, yapılanişe kendiliğinden katılmasının kaçınılmazolduğunu kabullenmek gerekiyor. Temalar,konular yerel oluyor, teknik yerel olabiliyor, yapılanşeylerde bir yerellik okunabiliyor… TıpkıGauguin’in Marquesas Adaları’ndayken yaptığıresimlerde olduğu gibi... Hayatı orada geçiyor,orada yaşıyor zira… Konu elbette orada yaşananlarolacak. Ya da H. De Toulouse-Lautrec’inParis kabarelerini, kabare konusunu kullanışıgibi. Gauguin, Marquesas Adaları’nda oturupParis kabarelerini; Lautrec, Paris’te yaşarken,Marquesas Adaları’nı boyamaya kalkışmıyor. Yapılanişler yaşamın kendini yansıtıyor. Sanal biryansıtma değil.Evcilleştirme ise göz önünde bulundurulmasıgereken bir başka değer. “İnsanoğlu kullandığı‘aleti’ yaparken, malzemeyi tanıdı. Nesnelerinyüzeyi altında gizli bir doku vardır (J.Bronowsky)”. J. Bronowsky “İnsanın Yücelişi”adlı kitabında, insanoğlunun çağlar boyuncanesnelerin içine baktığını, yüzeyinin altında neolduğunu anlayarak, doğanın o parça içindeki“giz’ini fark edip, o malzemenin gerektirdiği,açıkladığı kuralları bulduğunu” anlatıyor.Böylece insanoğlu, biçimlendirdiği nesnelerekendini zorla yansıtmamayı öğrenmiş. Tümyaptıklarında, çevresini kontrol altına alabilmedebu bilgi, görgü ve yaklaşım bir değer halinedönüşmüş ve üretimde etken olmuştur. Hersanat alanında ürün, yapıldığı malzemeyi vareden dokunun kurallarına uymuştur. Malzemeninisteklerine kulak vermek onun sınırlarını zorlamamakanlamına da gelmez. Teknik, onu iknaetmek için kullanılan araçtır.Bugünlerde bu ölçütün kullanımından vazgeçilmişgibi duruyor. Yerine konan değersizlik demalzemeyi salt teknolojik bir biçimde (bir camcephe sistemini olduğu gibi kullanmak örneğin)üretime katmak gibi duruyor.Sahici olmak… Sözcükler biraz da kafa karıştırıyordeğil mi? “Ben” nasıl bir “ben” olmalı kikendine “sahici” dedirtsin. Başka bir deyişle egzistansiyelbir “ben” sorunu… Sahici bir insan olmanınkoşulları var! Bunlardan ilki, “olduğu gibiolmaktır” sanırım. Kimseye benzemeye çalışmadanvar olan kişiliği kabullenmek, olduğu gibigörünmek göründüğü gibi olmaktır her halde.İçinde yaşadığımız Batı ortamı oldukça yapay,


hem de öncelikle yapan kişinin pazarlanmasınadayandırıldığı bir dünya sunuyor bizlere, bizlerdende ona ayak uydurmamızı istiyor.İyi hoş da, bu macera ile uğraşan kişinin sürekliolarak “ideal” bir konumda kalması, ahlakçılıktaslaması hiç mi hiç gerekmiyor. Şimdi, “bu dane demek” demeyin. Eksikleriniz, fazlalıklarınıziçin ya da zaman zaman yapmak zorunda kaldığınızşeyler nedeni ile düşebileceğiniz olumsuzdurumlar yüzünden üzülmeyin, zira, sizdenistenen olduğunuz gibi olmanız ve öyle kalmanız,farklı görünmeye çalışmamanız… Yapayolanların en önemli açığı ise olmadan öyleymişgibi durmaları…Oysa süpermen’den bile devamlı süpermenolması beklenmiyor, ara sıra, oldukça sakar birClark Kent olarak dolaşması bile hoş görülüyor!Kişiliklerinden en az ödünü vererek, yükselen yada alçalan değerlere pabuç bırakmadan, ayaktakalmakla uğraşmak, “yeterli” kabul ediliyor. Artıkherkes “dünya” denen yerde yaşamanın kaç bucakolduğunu, yaşamda hiçbir şeyin bir ötekindenkesin çizgilerle ayrılmadığını biliyor.kendiliğindenlik bir başka nirengi. Her zamanolmasa da, bazı zamanlarda nesneler yan yanagelirken, getirilirken ortaya bir kendiliğindenlikçıkıyor. Bunların bir kısmı savrukluk gibi duruyor,yapanı bilinmiyor, ya da kimse yapmamış,kendiliğinden olmuş ama hep oradaymış gibiduruyor. Bazen formlar iletiyor bu duyguyu…Belki Japonların “şibumi”si de böyle bir duygudur.Buruk acı tat veren, kusurlu, ama yalın güzellik.İnsansı yanılgının, bilinçli ya da bilinçsizkusurlarının eklediği tat… “Ruh katmak” denirmişbuna.Van Gogh bir başka mektubunda, akıl-duyarlılıkbileşkesinin ölçüsünü şöyle açıklıyor, “Ona deyinizki, öyle hatalar yapmayı öğrenmek istiyorumki, ortaya konduğunda, gerçeklerden farklıolduğu fark edilebilsin, onu yeniden ortaya koyabilsin,değiştirsin gerçeği. İsterseniz siz ona‘yalan’ deyin, ama kitabi doğrudan daha doğrudurbu”.Bazen de tanıdık, bildik komşu kızının yanındayürüyen aşina, mahalleli delikanlı gibidir. Pekde ‘alelade’ olmayan ve ucuz olmayan, kaliteleriolan bir sıradanlık sunar… Anlam daha daderinlere gömülür. Belki de yapılan işi kaderineterk etmek gibi bir şeydir, yapan da egosunu arkadabırakmayı iyi bilmektedir.Esinlenmek, İlham perisi ile tanışmaktan, başkabir deyişle yaşanan şeyin ruhunu yürütmekten,var olandan var olmayanı bulmakla ilgili buradasöz konusu olan… Belki de en büyük öğrenimden,en büyük hocadan; bakarken, dinlerken,koklarken, dokunurken kendi yapacağın şeyiyakalamaktan, yaşamın sıradanlığı içinde zihnimizdeışık çaktıran şeyden “andırım”dan (analogy)söz etmek istiyoruz. Namı diğer, “ilhamperisi”…Eliniz cebinizde, dudağınızda ıslık avare dolaşırkenbirden neyi nasıl yapmanız gerektiği şimşekgibi çakmadı mı hiç? İlham perisiyle böyle birilişki kurmak kolay değildir aslında. Başlangıçtaonun gelmesi beklenir, sonraları dünyaya bakarkenve “müdebbir” (hazırlıklı) bir tüccar yada görmüş geçirmiş bir çapkın gibi davranmayıöğrenirsiniz! Bu tutum alıntıdan ya da korsanlıktafarklıdır. Sıradanlığı yaşarken, bilinçaltınızıtöze biçim vermekle görevlendirip görevlendirmemenizleilgilidir ve seçmeciliğe karşı birreaksiyondur bile denilebilir.Diyelim ki, Bach’ı Beethoven ya da Le Corbusier’iWright ile karıştırma olanağı var mı?Zaman içinde, yaşanılan algılama sürecine kendikişiliğini katmaya başlayabilirse, algıladıklarınıkendince tanımlayabilir, gördüklerini kendincealgılayabilir ve genele kendi öznelliğini katabilirse,yani algılarını kişiselleştirebilirse, neyi algıladığıfalan kalmıyor orta yerde... Tetiği neyindüşürdüğü fark edilmiyor bile. Genellikle yapankendi bile fark etmiyor neden, nereden esinlendiğini,fark edince de şaşırıyor...Ve de her şey insanı derinden sallayan şiirsel birgerçeklik yaratmak için.Bu değerlere “ahlak” mı dersiniz, daha havalıolsun diye “etik” mi diyorlar bilmem ama içindevar olmaya çalıştığımız Batı kültürüne bakıncadeğişenin içinde değişmeyen değerlerin varlığınıgörebiliyorum. Böyle bir kişiliğin bin yıl öncevar olduğu, bin yıl sonra da var olacağını düşünebiliyorum.Yaratıcı akt, doğanın insanoğlunuölümlülüğe ikna edemeyişinin ta kendisidir demekolasıdır sanırım.Burada belirtilen ölçekteki değerlerden bir“yasak-mubah” listesi çıkartılabilir mi dersiniz?Bunlar benim yıllar boyu sınadıklarım, “büyük”dediğim her yaratı objesinde birini ya da ötekinigördüm tanıdım onları. Ya da benzerleri tabanalınabilir mi? “olmaz” derseniz unutun gitsin.Ancak unutulmaması gereken gerçek “ahlak”dediğimiz olgu, yapanla yapılan arasındaki ilişkidirde ve en az toplumla olan ilişki kadar, hattadaha da ileri bir anlam taşır… O bu değerlerdenbirini ya da birkaçını taşıyorsa, meslek ahlak yasasınıngereği kalmaz zira.İyi bilelim ki, “etik” alanın “çok çalış”, “müşterinialdatma”, “aldığın parayı hak et”, “şöyle yaparsanböyle olur” gibi direktif dolu şartnamelerle (!),hazır olan cevaplarla hiçbir ilgisi yok. Alçakgönüllüolup “mimarlık ahlakı” diyelim ona razıyız,uyanlara da Oda teşekkür plaketi, uymayanlaraceza versin!Zeynep Onur, bir dersini şöyle bitiriyordu, “Mimarınetik bir sorumluluğu varsa o da estetik birkaliteyi yaratma zorunluluğudur. Estetik tavır herhangibir yaratının temel koşulu, etik ise sanatçınınsanatına olan sadakatidir”.Bakın, Can Dündar da bir köşe yazısında ne demiş,“Tarih, çapkın bir bunak gibi, gündelik hayattagözünü yeteneksiz güzellere dikse de, son tahlilde,yeteneğin ve emeğin hakkını yazıyor hatıra defterine...Ve iyi ki öyle!..”GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17 | 19


DOSYAAHLAK VEMESLEK AHLAKIAfşar TİMUÇİNFelsefeci, Şair“Kendinize yapılan kötülüğübağışlayabilirsiniz ama toplumayapılan kötülüğü bağışlamayahakkınız yoktur. Birileri başınabuyruk davranırken efendi sen neyapıyorsun diyememek gerçekanlamda ahlaklı insana yakışırmı? Biz kolaylık olsun diye kişiselahlakla meslek ahlakını birbirindenayırıyoruz ya da ayırır gibiyapıyoruz. Yoksa ahlak ahlaktır,ya vardır ya yoktur. Ya insan gibiinsan olacağız ya da başka birtür oluştururcasına insandanayrılacağız.”Ahlaklı olmak kendi gereklerine ya da bir topluluğungereklerine göre değil insan olmanın gereklerinegöre davranmayı bilmektir. Demek ki ahlakdeğerlerinin yarar değerleriyle bir ilgisi yoktur. Tıpkıestetik değerler gibi ahlak değerleri de bütün insanın,şimdi’de yaşayan insanın olduğu kadar gelecektekiinsanın esenliğini amaçlar. Bu amacı gerçekleştirmeyiönemsemeyen ya da bu amaca bilebile karşıt tutum alan her kişi ahlak açısından sorunludur.İnsanlar her alanda olduğu gibi ahlak alanındada küçük sapmaları olağan ya da hatta yasalsayma eğilimindedirler. Ödün diye adlandırdığımızbu tutum ahlaksızlığa doğru atılabilecek adımlarınen tehlikelisidir: bir ödün başka bir ödünü getirir, obaşka bir ödün de daha başka bir ödünü getirir vebu böylece sürer gider. Ben dürüstüm ama çevremdekilerdürüst değil, ben de çevremdekilere uymakzorunda kalıyorum. Böyle diyen kişiye ahlak değerleriadına söyleyebileceğimiz söz kalmış mıdır? Böyleceinsanlar zaman zaman toplumdaki çeşitli baskıgüçleri yüzünden ya da bazı çekici odaklar yüzündenahlaklarını birazcık gevşetmek zorunda kaldıklarını,bununla birlikte ahlak yolundan sapmadıklarınıbildirerek kendilerini gülünç ederler.Ahlak dediğimiz alan her kişiyi kendi karşısındayakınları karşısında toplum karşısında ve insanlıkkarşısında bağımsız bir birey olmak durumundabırakır. Demek ki sürü ahlakı ahlak değildir. Birinebenim gibi ya da bizler gibi düşünmek zorundasın,toplumsallığını ancak bizim öngörümüzleböyle gerçekleştirebilirsin demek ahlaksızlıktır.Başkalarının şimdi’si ve yarın’ı üzerine sürü bilincineuygun biçimde karar vermek ahlaksızlıktır. İnsanlarınözerkliğine ve özgürlüğüne, yaşam haklarına,kendini geliştirme koşullarına zarar vermekahlaksızlıktır. Kamu adına kişisel çıkarlara görekararlar vermek ve giderek bir kamu kurumunubabasının çiftliği gibi yönetmek ahlaksızlıktır. Tekadam oyunu oynayarak başkalarına baskı yapmakve onları yıldırmaya çalışmak ahlaksızlıktır. Birininöcünü bir başkasından almaya kalkmak ya da birininöcünü bir başkasından almaya kalkana gözyummak ya da hizmet etmek ahlaksızlıktır.Her meslek genel ahlak kurallarına uygun olarakkendi ahlak ilkelerini koyar. Örneğin tıp ahlakı bir tıpadamının para adına cinsel istekler adına ya da benzeriçıkarlar adına hastasına eşyaya indirgeyici birdavranışta bulunmasını yasaklar. Hastam partiminbaşkanına dil uzattı, ben de ona kötü davrandım diyenhekime insan diyebilir misiniz? Bir hukuk adamıkarşısına suçlu diye getirilen kişinin etkisinde kalıpya da başka etkiler altında kalıp suçla ceza arasındanesnel ölçüler yerine daha başka ölçüler belirleyerekkarar oluşturursa ahlak ölçülerinin dışına düş-müş olmaz mı? Bir tüccar sattığı mallara kendi kafasınagöre yüksek satış fiyatları koyuyorsa ahlaklı diyedeğerlendirilebilir mi? Bir bilim adamı bir yandantoplumsal düzeyde çeşitli kişisel yararlar sağlarkenöte yandan dar gelirli halkın dar kesesinden maaşalıp ömür boyu yan gelip yatıyorsa ahlak açısındansorunlu değil midir? Gazetecinin haber üretmek yerineözellikle dar görüşlü insanları ideolojik anlamdakoşullayacak sözler üretmesinin ahlaki bir tutarlılığadayandığını kim söyleyebilir? Örnekleri istediğimizkadar çoğaltabiliriz. Meslek toplulukları koyduklarıbir takım kurallarla bu kötü uygulamaların önünegeçmeye çalışsalar da sorun önünde sonunda hermeslek sahibinin bilinciyle ilgili olduğu için iş dönüpdolaşıp kişinin ahlak anlayışına kalacaktır.Aynı şeyi bir yanı sanat bir yanı da bilim olan ya daolması gereken mimarlık mesleği için de söyleyebiliriz.Mimarlık bir sanattır ama piyasanın gereklerineve daha başka gereklere uymak zorunda olanbir sanattır. Ben bir köşk yaptırıyorsam, bu iş için şukadar para koyuyorsam işe kendi öngörülerimi vebeğenilerimi de katmak isterim. Bu konuda karımında çocuklarımın da görüşleri olacaktır. Başka yakınlarımda bu konuda görüş bildireceklerdir. Şöyle birestetik bilgi ilgilendirmeyecektir beni ve öbürlerini:birbirine beğeni olarak iyiden iyiye ters düşen ikiyapı birlikte çirkin bir görünüm ortaya koyar. Mimarbana şöyle dese ne diyeceğim: “Sizin köşkün yuvarlakçizgileriyle yanınızdaki köşkün sert çizgileri, bu aradaçatılar ve pencere yapıları tam anlamında uyumsuzbir görünüm ortaya koyacaktır.” Benim mimaravereceğim yanıt bana ne olacaktır. Bu durumdamimarın bilgilerinden ve beğenilerinden ödün vermemesibeklenir. Burada mimar bir ahlak sorunuylakarşı karşıya olduğunu sezecek midir?Ahlaklı olmak yaman iştir. En sağlam ahlaklılar delilerarasından çıkar. Ahlaklı olmak gözü kara olmayı gerektirir.Eleştirebiliyorsanız ve eleştirilmeyi seve sevegöze alabiliyorsanız ahlaklısınızdır. Ahlaklı adamıçıkarlarını elinden almakla korkutamazsınız. Çünkükoşullu ahlaklılık olmaz. Gerçek ahlak koşulsuz ahlaktır.Bir adam bir kurumun canına okuyacak, böylecetopluma kolay kolay giderilemez zararlar verecek,gene de ben susacağım. Ahlaklı bir insandan bu gibiküçüklükleri beklememek gerekir. Kendinize yapılankötülüğü bağışlayabilirsiniz ama topluma yapılankötülüğü bağışlamaya hakkınız yoktur. Birileri başınabuyruk davranırken efendi sen ne yapıyorsun diyememekgerçek anlamda ahlaklı insana yakışır mı?Biz kolaylık olsun diye kişisel ahlakla meslek ahlakınıbirbirinden ayırıyoruz ya da ayırır gibi yapıyoruz.Yoksa ahlak ahlaktır, ya vardır ya yoktur. Ya insan gibiinsan olacağız ya da başka bir tür oluştururcasına insandanayrılacağız.20 | GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17


DOSYAVİCDAN-BİLGİ-AHLAKGüven BİRKANMimar“Serbest çalışan bir mimarınbenimsediği ahlak ilkeleri,piyasada işi alma aşamasındanbaşlayarak, işin sonuna kadar,onların tercihlerini ve davranışlarınıetkiler. Ücretli olarak bir kurumdaçalışan mimarlar da görevlerininher aşamasında, ahlaki tercih vekararlarla karşı karşıya kalırlar.Mimarın yaşamını ve yaşambiçimini etkileyen en önemli tercih,müşteri talepleri ile toplum yararıarasında yapmak zorunda kaldığıtercihtir.”Son elli yıldır yaşanan hızlı değişimler nedeniyledeğer yargıları giderek daha sık gözdengeçiriliyor. Ahlak anlayışları günün koşullarınauyarlanıyor. Yirminci yüzyıl ortalarına kadar ahlakdışı görülen davranışların kimileri (kişi bazından,uluslararası ortama kadar), artık doğalkabul edilebiliyor. Varlığını yüzyıllardır sürdürenmeslekler, çağlar boyu uygulanagelen ve birtür toplumsal uzlaşma olan “ahlak kurallarını”savunmakta güçlük çekiyor. Değişimin hızı vekarmaşıklığı, oturmuş ilişkilere olanak vermediğiiçin yeni kurallar sistemi oluşturulamıyor.Bu arada, uyanık davranıp kuralları çiğneyenleravantajlı duruma geçiyor.Yüzyılların değer yargıları ile yeni oluşmaktaolanların çatışması, hem her bir meslek mensubununkendi vicdanında, hem de meslektaşlararasında yaşanıyor. Benzer bir çatışma, meslekmensubu ile mesleğini uygularken işbirliğiyaptığı ya da muhatap olduğu kişi ve kuruluşlararasında da yaşanıyor. Bununla da kalmıyor,meslek mensubu ile meslek kuruluşları arasındada ciddi çatışmalar yaşanıyor.Mimarlık mesleği de bu rüzgârdan doğal olaraketkilendi, ama daha önemlisi, bu rüzgârın toplumayansımalarında bir büyüteç görevi de gördü.Mimarlık hizmetinin ürünü olan yapılı çevre, tümalgılayanları etkilediği için, bu hizmet sadecealanla vereni ilgilendiren türden değildir. Bu hizmetinsunulmasında mimar yalnız da değildir,birçok uzmanla bir takım çalışması yapmak zorundadır.Üstelik bu takım, nihai ürünün tasarlanıpgerçekleşmesinde işveren ve uygulayıcı ile işbirliğiyapmak zorundadır. Bir yandan da sürecinbaşından sonuna kadar, çeşitli kamu mekanizmalarınınsürece ve ürüne müdahaleleri olmaktadır.İşte bu karmaşık ilişkiler düzenini yönlendirenkurallar sistemi, 20. yüzyılın başlarına kadarayakta durabiliyordu. Ancak, teknolojideki gelişmeler,yapı ve arsa pazarının örgütlenmesindekideğişiklikler, en temel kuralları alt üst edince, gerikalan kurallar da devrilen iskambil kağıtları gibiteker teker önemini yitirmeye başladı.Bu Değişim Nasıl Yaşandı?Adım adım gidersek:Önceleri, mimar ve işveren vardı, işveren aynızamanda kullanıcı idi. Mimar, hem tasarlayan,hem inşa eden idi. Meslek ahlakı kuralları da builişkiyi düzenlemekteydi.Giderek, inşa eden, ayrı bir kişi ya da organizasyonolunca, mimar ile işveren aynı safta yer aldıve mimar işverenin haklarını koruma konusundayeni görevler üslendi, dolayısıyla yeni ahlakkuralları oluştu.Kamu adına davranan kuruluşlar, yapılaşma ileilgili kurallar koymak ve bunları denetlemekiçin mimar çalıştırmaya başlayınca, meslektaşlararasında yeni ilişkiler doğdu ve yeni ahlak kurallarıgerekti.Teknoloji gelişip, yapı üretimi alanında yeni uzmanlıklarbelirince, onlarla mimarlar arasındakiilişkileri düzenleyen kurallar oluşturma gereğidoğdu. Devlet, işveren ve kullanıcı rolü üslenince,görevlendirdiği mimarlarla, işi yaptırdığımimarlar arasındaki ilişkilerin ahlaki kuralları tartışılmayabaşlandı.Bu arada, tekelleşmenin hızlanması ile birliktemimarlık hizmetinin üretilmesinde de iki farklıyapı oluştu. Bir yanda yüzlerce kişinin çalıştığıdev tasarım firmaları. Öte yanda, bir iki kişininçalıştığı bürolar. Bu ikisi için geçerli olan ahlakkuralları farklılaşmaya başladı.Kendimize Özgü Değişim SüreciBir bakıma evrensel sayılabilecek bu gelişmelerinparalelinde, toplumumuza özgü gelişmelerde yaşandı:Mimarın hizmeti değil de imzası yasal bir zorunlulukolarak yerleşince, yeni ahlak kuralları belirlemegereği doğdu. Basit anlamda imzacılık yapanlaraşağılandı. Zaman içinde, gelir sağlayanyeni durumlar belirdikçe, imzacılığın çeşitli biçimleriyaşandı ve günümüzde Türkiye’de çalışmaizni olmayan yabancı mimarların projeleriniimzalamaya kadar geldi. Fakat bu durumlarınçoğu ile ilgili davranış kuralları geliştirilmedi.Kentlerdeki ve kıyılardaki arsa değer artışlarındansağlanan olağanüstü kazanç, buralardakiyapı haklarını artırabilenlere önemli avantajlarsağladı. Daha fazla imar hakkı sağlama“becerisi”nin meslek ahlakına sığıp sığmadığı“konuşulmaya” başlandı.GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17 | 21


DOSYAÖnce yapsatçılar, daha sonra da gelişmiş emlaktüccarları (developer) işveren oldu ve yapılarıonlar biçimlendirmeye başladılar, buna uygunimar kuralları oluştu, sonunda ortaya çıkan kentyapısından herkes şikâyet etti, bütün bu planlarda,projelerde imzası olanlar sonucun sorumluluğunuüstlenmediler, ama bu durum birmeslek ahlakı sorunu olarak görülmedi.Son otuz yıldır yaşanan, mimar sayısındaki hızlıartış, yabancı mimarlara iş yaptırma eğilimininyaygınlaşması ve inşaat piyasasındaki daralmavb. gelişmeler, iş alma ve iş yapma ile ilgilimesleki ahlak kurallarının kolay çiğnenmesineneden olmaya başladı. Bu yeni durum, meslekdayanışmasını da zayıflattı.Eğitim niteliğindeki düşüş, mimarın bilinç düzeyinigeriletti ve meslek kurallarına duyarlılığınıazalttı.Bu arada, Arap ülkelerinde petrol kazançlarındakiartış ve doğu bloğunda sosyalist sistemindağılması, Türkiyeli mimarlara yurt dışında işyapma olanağını verince, bu bölgelere yönelikişlerle ilgili bir tür korsan mimarlık piyasasıoluştu. Müellif kavramı anlamsızlaştı, birininbaşladığı bir işi orta yerinden ve izinsiz olarakkapıp tamamlama ya da değiştirme bir sorunolmaktan çıktı. Bu sahipsizlik ortamında ortayaçıkan ürünün olumsuzluklarını kimse üstlenmedi.Ama bir yandan da, uluslararası piyasadakigelişmiş meslek kuralları öğrenilmeyebaşlandı. Ancak bu kuralların, işin yapıldığı ülkedekimeslek ahlakı anlayışına uygun olarakesnetilebildiği de öğrenildi. Bu bilgi ve görgükendi ülkemize, meslek ahlakı ile ilgili olarakyerleşmiş kurallarının sonuna kadar çiğnenebileceğibir anlayış olarak yansımaya başladı;meslek ilişkilerini ve yapı üretimini düzenleyenyasalarda yerini buldu.Derken bilgisayar icat oldu, mertlik bozuldu.Çizilen projelerin işverene sayısal ortamda teslimidoğal kabul edilir oldu ve eskiden yetkiliolmayanların eline geçmemesine özen gösterilençizimler, artık, internetin o tanımlanamayanuzayında dolaşır oldu. Projelerin müelliftenhabersiz kullanılması veya değiştirilmesiiyice kolaylaştı. Proje süreleri, neredeyse fotokopiçekme süresine düştü ve ücretler de budüşüşü izledi. Böylece bilgisayar teknolojisiişin niteliğinde ciddi bir düşüş yaşanmasındaetken oldu. Sayısallaşmanın getirdiği bu vebenzeri gelişmelerin meslek ahlakına etkisitartışılmadı.70’li yıllarda, mesleğin uygulanması ile ilgili ahlakkuralları konusunda, sorunları uzun vadelibir perspektiften görmeye çalışan meslek kuruluşuyöneticileri ile, kısa vadeli çıkarlara ağırlıkveren meslek mensupları arasında, zaman za-OLMAYANA ERGİGüven BİRKANOkul bitti. Şimdi artık bir büro kurup tasarım yapmak istiyorsunuz. Birçokmimar, uygulamalı ilk meslek denemelerini kendi bürosunu düzenlerkenyapar. Mobilyaları tasarlar, imal ettirir, kiraladığı bir mekânı kendi gereksinimlerinikarşılayacak duruma getirir. Bu, heyecanlı hoş bir süreçtir.Ama kafasının bir yerinde onu az da olsa huzursuz eden bir soru yinelenipdurmaktadır: iş nereden gelecek?“İş” dediği, hem mesleğini uygulayıp, hem de para kazanacağı bir uğraş.“İş” tanımının bu denli sade ve masum oluşu ne kadar hoş. Ama biliyorki, iş’in ucu “piyasa”ya bağlı. Her işin bir piyasası var. Piyasa, yüzme bilmeyenlerinbir süre batıp çıktıktan sonra hâlâ öğrenememişler ise boğulupgittikleri kaynayan bir kazan. “İş” dediğimiz de, bu kazanda yüzdürülmeyeçalışılan bir tekne; bu teknenin yapımına “iş kurmak” deniyor.Meslektaş “ağabeyler”, yüzmeyi öğrenmek ve iş teknesini yürütmek içinhep “ne yapılması gerektiği” yolunda kendi deneyimlerini aktarıp dururlar.Tabii, bunun tersini yaparak da yardımcı olunabilir, yani neleri yapmaktankaçınmak gerektiğini anlatarak.Aşağıdaki Yolu İzlerseniz Büronuzun İşsizliği Garantilidirİşi çok sevdiğiniz, belki sınıf arkadaşınız, belki yakın akrabanız olan birmeslektaşınız ile birlikte kurun; daha önce birlikte bir şey üretmiş olmanız,hatta uzun bir yolculuk yapmış olmanız bile gerekmez; “nasıl olsayakınlığın sağladığı duygusal bağ, çıkabilecek sorunları çözmeye yeter”diye düşünün. Böylece, bazan çok kısa, bazan da çok uzun sürede, sadecearanızdaki sorunlarla boğuşmaktan işi yapamaz duruma gelmenin yanısıra,çok sevdiğiniz bir insan ile olan dostluğunuzu da kaybedin.Ya da, dostlarınızı kaybetmeyi göze alamadığınız için, işi tek başınıza kurun;giderek büronun muhasebesinden bürokrasi ile boğuşmaya, getirgötüründenişverenle toplantılarına kadar her şeyi ile uğraşmak durumundakalın. Herşey denetiminiz altındadır ama artık, ancak rutin işlerdenkurtulduktan sonra akşamları ya da hafta sonları “mimarlık” yapmaktasınızdır;bir tür hobi gibi.Büronuzu, kentin şöyle gürültü patırtıdan uzak, sakin bir yerinde kurun;masada çalışırken kafanızı kaldırdığınızda, hoş bir peysaj pencerinizdeniçeri girsin, sıkıldıkça çıkın kuş sesleri arasında güzel bir doğa parçasınıiçinize çeke çeke dolaşın. Yaşamdan aldığınız tat sizi piyasanın gerektirdiği“kavgacı” ve “maddiyata değer veren” bir kişilik kazanmaktan uzak tutsun;ayrıca da büronuzun varlığından birilerinin kazara haberdar olmasınıböylece önlemiş olun, “gizli örgüt” gibi çalışmayı sürdürün.Büroyu, ufukta herhangi bir iş olasılığı yokken kurun. Bir süre, o kendinizegöre düzenlediğiniz mekânın keyfini sürün. Sonra ileride bu mekândayapacağınız harika tasarımların düşünü yaşayın. Telefonla arkadaşlarınızıarayıp onların yaptıkları işlerden haberdar olun; bir iki iş sondajı yapın;sekiz on işe teklif verin. Boş oturarak geçen günler, haftalar sizi yavaş yavaş“acaba serbest çalışmaya yatkın değil miyim?” düşüncesine itmeye başlasın.“Mütevazı” yaşantınızı sürdürün; “iş çevrelerinin” müdavimi olduğu havalıyeme-içme-konaklama tesislerinden, onlarla buluşma olanağı yaratabilecekkokteyllerden, rekreatif etkinliklerden uzak durun. Meslek kuruluşunuzve hobilerinizle bağlantılı dernekler dışında, kendi üyelerine ayrıcalıksağlamayı ilke edinmiş dini ve din dışı örgütlere katılmayın; siyasalpartilere yanaşmayın; böylece bu kuruluşların kapsadığı çevrelerden iş almayıolasılığı çok düşük rastlantılara bırakın.Arkadaş ve akraba çevrenize, meslek hizmetinizi karşılıksız sunmanınyollarını arayın. Onlara vereceğiniz hizmete karşılık bir bedel talep etmeyiayıp sayın. Bu yolla, tek gerçek potansiyel “müşteri” çevresini de gözdençıkarın.Bütün bu çabalara karşın bir “müşteri” ile karşı karşıya oturabilmiş iseniz,ona tasarım ve uygulama aşamalarında karşılaşılaşılacak sorunları açıklıklaanlatın, işin süresi ve maliyetler konusunda gerçekçi bilgiler verin.Kısaca, müşterinin, gözünü korkutun, sizi yaşanacak sorunların “müsebbibi”olarak görsün ve kendisine pembe tablolar çizen bir başka meslektaşınızayönelsin.Eski binalarını yıkıp yenisini yapmak isteyen bir potansiyel müşteriye,gereksinimini mevcut binayı restore ederek nasıl karşılayabileceğini22 | GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17


man çatışmalar yaşandı. Bu çatışmaların dayanışmayızayıflatması, meslek dışı çıkar gruplarıtarafından istismar edildi. Yarışma boykotları veortak mesleki denetim ihlalleri bu durumun ençarpıcı örnekleri idi.Aynı yıllarda, meslek alanına giren toplum sorunlarıile ilgili davranışlarda bulunup bulunmamakda ahlaki bir sorun olarak ortaya çıktı. Butür sorunlarla örgütlü olarak mücadele etmenin,mesleğe zarar verdiğini savunanlar, meslekörgütüne karşı tutum takındılar. Öyle ki, kişiselolarak bu tür mücadelelerin içinde bulunanlarbile, meslek örgütünün bu alandaki mücadelesinieleştirdiler.Dünyada Mimar Ahlakılara ilişkin olarak, bizdekine benzer kıpırdanmalarbaşladı. Gerek UIA gerekse Avrupa MimarlarKonseyi bünyesinde, meslek alanına girentoplum sorunları ile ilgili mücadeleyi, mesleğinönünü açmak için verilecek mücadele ile bütünleştirengörüşler ortaya atılmaya başlandı.Mimarlar, kurulu düzene ve düzenin egemenlerinehizmet ettikleri sürece mesleklerini rahatçauygulaya gelmişlerdi. İç huzurlarını sağlamaküzere de, bulundukları durumu haklı gösterenahlak kuralları benimsemişlerdi. Fakat insanlarındoğaya verdiği zarar, yapılı çevrenin karşılaştığısorunlar ve insanların yaşam koşulları arasındakiuçurumlar, mimarların da geniş kitlelerin sorunlarıile ilgilenmesini kaçınılmaz kıldı.UIA-UNESCO Mimarlık Eğitimi Şartı, mimarlıkokullarında, geleceğin dünyası görüntüsü içinbenimsenecek hedefleri şöyle sıralıyor:• Yerleşim yerlerindeki bütün insanlar için, insanlığayaraşır bir yaşam kalitesi,• İnsanların, sosyal, kültürel ve estetik gereksinimlerinesaygılı bir teknik uygulama,• Yapılı çevrenin ekolojik olarak dengeli vesürdürülebilir gelişimi,• Herkesin kendi malı ve sorumluluğu olarakgörüp değer verdiği bir mimari.Cümleleri sadeleştirerek sıralarsak, bu hedeflerdeüstü kapalı olarak tanımlanan geleceğindünyası şöyle betimlenmiş olur:“İnsanlığa yaraşır yaşam kalitesinin yaygınolarak sağlanamadığı, insanların sosyal, kültürelve estetik gereksinimlerine saygı gösterilmeyen,ekolojik dengelerin tahrip edildiği,sürdürülebilir bir gelişimin sağlanamadığı,insanların yabancılaştıkları bir yapılı çevredeyaşamak zorunda bırakıldıkları bir dünya.”Ancak son yıllarda, uluslararası ortamda da, mimarınduyarlı olması gereken toplumsal sorungöstermeyeçalışın ve onun, “güzel ve çağdaş” bir bina tasarlayacak birbaşka mimarı tercih etmesini sağlayın.Çok büyük bir bina yaptırma eğiliminde olan bir müşteriye, ayırabileceğibütçeyi de dikkate alarak, daha mütevazı bir tesis ile gereksinimini karşılayabileceğinianlatın ve onun hevesini kırıp, hayallerini yıkarak büronuzuterketmesini sağlayın.Resmi onay mekanizmalarının gerektirdiği “kıvraklığı” gösteremeyeceğinizibir kaç denemeden sonra farkettiğinizde, sadece bu mekanizmadangeçmesi gerekmeyen türden işler yapmaya karar vererek, iş potansiyelinizinyüzde doksanını bir kenara itin.Bütün bunlardan sonra, bir müşteri hâlâ sizinle çalışmakta ısrar ediyorise, işi alın; ama tasarım çalışmalarına başladıktan sonra, eğer resmensağlanmış imar haklarının söz konusu arsa ve çevresi için sağlıksız birsonuç yaratacağını görüyorsanız, müşteriye “hak kazandığı” metrekareninaltında bir projeye razı etmeye çalışın ve bunda ısrar edin. Ancak buyolla, çevreyi kazanırsınız ama müşteriyi kaybedersiniz.“Müşteri” yasal imar düzeninin bazı “zorlamalarla” kabul edebileceği minik/masumkaçamaklar talep ettiğinde, yüzüne ayıplayıcı bir ifade ileters ters bakıp, bu talepleri şiddetle reddedin; karşınızdaki, yaşamı boyuncayasalara saygılı davranmış biri olsa dahi kendisini suçlu hissetsin.Büronuz işsizlikten ne kadar muzdarip olursa olsun, daha önce iş yaptığınızbir “müşteri” önünüze, başka bir meslektaşınızın yaptığı bir projenindeğiştirilmesi ya da geliştirilmesi gibi bir iş getirdiğinde proje müellifininizni olmadan böyle bir işi kabul edemeyeceğinizi söyleyerek yorgunuyokuşa sürün; size bir daha iş önermemesini garanti altına almış olursunuz.Bunları yaptığınız halde büronuza iş gelmeye devam ediyorsa, bildiğinizbütün mimarlık kaprislerini yapın; ta ki müşterilerin ayağı kesilsin; amadikkat edin, bu kapris numarası iki ucu keskin bir kılıçtır, aniden ünlü bir mimarolma “tehlikesini” yaşayabilirsiniz.Mimari proje yarışmalarına girebilmek için gerekli kaynağı bulamadığınıziçin, biraz birikim sağladıktan sonra bu olanağı değerlendirmeyekarar verin; ya da yarışma düzeninin aksaklıkları giderilinceye dek yarışmalaragirmeyin; belki tek iş alma şansınızı da böylece ortadan kaldırın.Büronuzda hazır boş duruyorken kendinizi geliştirmek için okuyun,araştırın, eğitici mesleki toplantılara katılın, ünlü mimarların yapıtlarınıinceleyin; dünyanızı, meslek ortamınızı daha iyi tanıyın; doğru dürüstmimarlık yapmanızın önündeki engelleri daha bilinçle kavrayın;öğrendiklerinizin binde birini bile toplumun hizmetine neden veremediğinizigörüp moraliniz daha da bozulsun, işsizliğinize bir de mutsuzlukeklensin.Yapılacak Son İki ŞeyBütün bunların sonunda, “bu ortamda mimarlık yapılmaz” kararına varmışiseniz önünüzdeki iki seçenekten birine yönelin:Ya, “mimarlık yapılabilen bir ülke”ye gidip bu sefer de oradaki sorunlarıyaşamanın yollarını arayın.Ya da, “önce bu ülkede doğru dürüst mimarlık yapılabilecek bir ortamsağlamak gerekir” deyip zamanınızın önemli bir bölümünü meslek örgütlerindekiçalışmalara katkı yapmaya ayırın. Ayırın ki, meslektaşlarınızsizin, “mimarlığı” kıvıramadığınız için meslek politikası ile uğraştığınız kanısınavarsınlar; bir de üstüne, meslek örgütlerine politika soktuğunuz için sizisuçlasınlar.Benim tavsiyelerim şimdilik bu kadar. Bunların hepsini başarıyla yerinegetirdiniz ise daha fazla vakit kaybetmeden, iyi para kazanabileceğinizbir iş alanına kayıp, boş zamanlarınızda mimarlık dergilerini karıştırın,çok istiyorsanız kendi zevkiniz için tasarım yapın.“Neden bu eğitimi seçtim?” diyenlere de son bir söz:Hakkını veren bir öğrenci için mimarlık eğitimi, dünyaya çok yönlü bakabilmebecerisi kazandırması ve yaratıcılığı körüklemesiyle, ülkemizdekiyüksek öğretim dalları arasında en iyi tercih olabilir; ama bir koşulla: mezunolduktan sonra da bu alanda çalışma konusunda ısrarcı olmayacaksınız.Çünkü bu eğitimde bir şey hep eksik kalıyor: öğrencinin vicdanınıve ahlak anlayışını yeterince törpüleyip günümüzün değer yargıları ileuyumlu hale getirmekte yeterince başarılı olamıyor.30.01.2011GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17 | 23


DOSYADemek ki mimarlar, mesleklerini böyle bir dünyadauygulamak ve aynı zamanda ahlak ilkelerinebağlı kalmak üzere eğitilecek.Uluslararası Mimarlar Birliği’nin ve Avrupa MimarlarKonseyi’nin belgelerinde, mimarın sahipolması gereken niteliklere değinilirken,yetenek, bilgi ve becerinin yanı sıra ve zamanzaman bunlardan da önemli olarak, “meslekahlakı”ndan söz ediliyor.UIA’nın 1999’da benimsediği “Uluslararası ProfesyonellikStandartları Konusunda MutabakatMetni”nde mimarlar, “kendilerini meslek adamlığı,dürüstlük ve yetkinlik ilkelerine adamış vedolayısıyla, toplumlarının, kültürlerinin, yapılıçevrelerinin ve refahın gelişmesi için esas olanbeceri ve yetenekleri sunan kişiler” olarak tanımlanıyor.Aynı metinde şu tür tümceler deyer alıyor:“mimarlar, müşterilerine ve/veya kullanıcılaratarafsız uzman görüşü sunarlar” / “mimarlar, belirlimesleki hizmetleri, ancak o işin gerektirdiğiözel teknik alanda, …, yeterli öğrenim, eğitimve/veya deneyime sahip oldukları takdirdeüstlenirler” / “mimarlar, müşterilerinin ve genelolarak toplumun çıkarlarını, kendi çıkarlarınınüzerinde tutarlar”Serbest çalışan bir mimarın benimsediği ahlakilkeleri, piyasada işi alma aşamasındanbaşlayarak, işin sonuna kadar, onların tercihlerinive davranışlarını etkiler. Ücretli olarakbir kurumda çalışan mimarlar da görevlerininher aşamasında, ahlaki tercih ve kararlarla karşıkarşıya kalırlar. Mimarın yaşamını ve yaşambiçimini etkileyen en önemli tercih, müşteritalepleri ile toplum yararı arasında yapmakzorunda kaldığı tercihtir. Ya da bir kurumdaçalışıyor ise, o kurumun veya amirlerinin çıkarıile toplum yararı arasında yaptığı tercihtir.Bu tercihi, o mimarın kişisel ahlak anlayışı belirler.Yapacağı tercih ile, rekabet ortamı içindebir işi alır ya da alamaz, çalıştığı kurumdayükselir veya işine son verilir. Mimarın sahipolduğu yetenek, bilgi ve beceri bu noktadaikincil önemdedir.“Müşteri”nin Çıkarı ile Kamu YararıNasıl Bağdaşacak?Uluslararası Mimarlar Birliği belgelerinde, müşteriçıkarı ile kamu yararı, aynı bütünün parçalarıgibi sunulur ve mimarın bu ikiliyi daima gözönünde tutması istenir. Oysa, kamu oyunun,kendi uzun vadeli çıkarlarına sahip çıkamadığıtoplumlarda, mimar, kendini bir ikilemlekarşı karşıya bulur. Kamu yararını gözettiğindeve meslek doğrularını ön planda tuttuğunda,müşteri ile, ya da kamu kuruluşunda çalışıyorsa“yöneticileri” ile arası açılır.Mimar-müşteri ve mimar-yönetici ilişkisinde,ancak, tarafların dünyaya aynı yönden bakmalarıdurumunda, mimar, bilgi, deneyim ve becerisini,gerektiği gibi seferber edebilir. Aksi halde,sahip olduğu niteliklerin karşı tarafa bir faydasıolmadığı gibi, kendisine de zararı dokunmayabaşlar. Bu durumda, işbirliği söz konusu değildir,bir “karşı taraf” vardır ve mimar doğru bildiklerindentaviz vermek zorundadır. Ne kadar az şeybilirse, o kadar az taviz vermiş olur ve vicdanı okadar az rahatsız olur. Bilgi ve deneyim artıkçameslek ahlak ilkelerine uymak zorlaşır. Bilgi vedeneyimi fazla olanlar yavaş yavaş piyasa dışınaitilirler. Kurumlarda da, karar kademelerindenuzaklaşırlar.Bu noktada, bir ara soru daha akla geliyor:Mimar, sadece kendi benimsediği değer yargılarınıpaylaşanlara hizmet verdiği sürece,etik kurallarından taviz vermeden mesleğiniuygulayabilir gibi görünüyor; bu doğru birsaptama ise, sadece kendi değer yargılarınıpaylaşanlara hizmet vermek meslek etiği ilebağdaşır mı?Mimarlar Odası’nın Ahlak KurallarıMimarlar Odası, Mimarlar Arası Dayanışma, MimarlıkŞeref ve Haysiyetini Koruma Yönetmeliğiile ortaya konan davranış ilkelerine uyulduğundasadece iş yapmak değil, iş almak bile olanaksızlaşır.Yönetmelikteki şu hükümler, bu gerçeği doğrulamayayeter sanırım:• Toplumun, meslektaşının ve mal sahibinin(iş sahibinin) çıkarını koru,• Oda kurallarına uy,• Mal sahibine yanıltıcı bilgi verme,• Mal sahibinin bilgisizliğini kötüye kullanma,• Yasal haklar dışında imar hakkı vaat etme,• Meslektaşına bilerek zarar verme,• İş almak için meslektaşını kötüleme,• Başka bir meslektaşının yaptığı projeyi izinsiztadil etme,• Meslektaşını eleştiride aşağılayıcı olma.Demek ki, mesleğin içinde kalmak istersenizmeslek ilkelerinden taviz vereceksiniz, tavizvermezseniz meslek dışına itileceksiniz, belkibir bakkal dükkânı açacaksınız. Peki, mimarlıkahlakını savunan bir bakkalın kime ne yararıvar?Acaba kilit soru şu mudur?Meslekte kalabilmek için ne kadar vicdan, nekadar bilgi ve deneyim, ne kadar ahlak?24 | GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17


DOSYAMİMARLIKMESLEĞİNDEETİKBülend CEYLANY. Mühendis Mimar“Mesleki etik kavramını; ‘meslekhayatındaki davranışlarıyönlendiren, onlara rehberlikeden etik ilkeler ve standartlarıntoplamıdır’ şeklindetanımlayabiliriz. Meslek etiğiaynı zamanda ‘belirli bir meslekgrubunun, meslek üyelerine yolgösteren, onları belli kurallarladavranmaya zorlayan kişiseleğilimlerini sınırlayan, yetersiz veilkesiz üyeleri meslekten dışlayan,mesleki rekabeti düzenleyenve hizmet ideallerini, mesleğinsaygınlığını korumayı amaçlayanmesleki ilkeler bütünüdür.’ Meslekialanımızla ilgili mesleki ahlakilkeleri, etik kurallar; TMMOBMimarlar Odası belgeleri içindeyer alan ‘Mesleki DavranışKuralları Yönetmeliği’ içeriğindebelirtilmiştir.”Meslek etiği hakkında yazı yazmamı istediklerinde;bu konuda değişik ortamlarda çok şey söyledim,yazdım, kolay diye düşündüm. Yazmak için masanınbaşına geçince hiç de kolay olmadığını anladım. Konuyanereden başlamalıydım? “ETİK” kavramı herkestarafından farklı algılanmaktaydı. Ben de literatürde“ETİK” kavramı nasıl yer alıyor, anlamı nedir? sorularınayanıt arayarak başlamaya karar verdim.Ansiklopedide (Ana Britannica Genel KültürAnsiklopedisi 1988 basımı 8. cilt) etik; “İnsanlararasındaki ilişkinin temelinde yer alan değerleri,ahlaki bakımdan iyi ya da kötü, doğru ya da yanlışolanın niteliğini ve temellerini araştıran felsefedalı.” olarak tanımlanmış ve etik kelimesinin “Yunancaethos (töre, görenek, alışkanlık) sözcüğündentüretilmiş.” olduğu belirtilmiştir.“Etik” kelimesinin açıklamasında geçen “ahlak”ve “töre” kelimelerinin sözlükteki karşılığında; “birtopluluktaki insanların uymak zorunda bulunduklarıhareket ve davranış kuralları” ahlak, “bir toplulukta,ötedenberi tutulagelen yolların veya alınagelen durumların topu” töre olarak açıklanmakta.Etik kelimesi genel anlamda belirli ahlak değerlerindenya da ilkelerinden oluşan sistemler ya dakuramlar için kullanılmaktadır. Ahlaki bakımdaniyi ya da kötü, doğru ya da yanlış olanın niteliğinive temellerini araştıran bir felsefe disiplini olarakETİK’in geçmişi yirmi asrı aşkın bir süreye dayanır.Ancak “ETİK” kelimesinin toplumsal yaşamdakiyeri yirminci yüzyılın sonlarında öne çıkmaktadır.Ahlak sözcüğü yerini “ETİK” sözcüğüne bırakmıştır.Farklı dilleri incelediğimizde; “ETİK”in sözlüklerdekianlamının zamana göre farklılık göstermesi,insan davranışlarındaki değişme ile “ETİK” kelimesininyeni anlamlar kazandığını göstermektedir.Kırk iki yıl önce mimar diplomamı alıp, meslekodamıza kaydolduğumda bu kavram hayatımızdayoktu. Çünkü herkesin ilkeli bir duruşu,saygılı davranışı ve aldığı düzgün bir aile terbiyesivardı. Ahlak herkesin sahip olduğu birhaslet olup, meziyet değildi. Bugün ise bir kişiyiöne çıkarmak, onu iyi olarak tanıtmak istiyorsak,“iyi ahlaklı, dürüst kişidir” söyleminde bulunuyoruz.80 öncesi basılmış olan Türkçe sözlüklerdede “ETİK” kelimesine rastlanmıyor.Tarihsel süreçte uygulama bakımından sistematiketik uygulamalarının Selçuklu Medeni-yetinin unsurlarından olan Ahilik örgütündegörüldüğü kaynaklarda belirtilmekte. Ahilik, 13.yüzyılda Anadolu’da yaşayan Türklerin, esnaf vesanatkârlarının birliğini, çalışma ilkeleri ve usullerinioluşturan, çok yönlü bir sosyo-ekonomikTürk kurumu olup, Ahi örgütüne üye olan esnafve sanatkârların uymaları gereken ahlak ve işkuralları vardı. Bu kurallara uyulmaması durumundaağır cezalar da öngörülmüştü.Bazı kavramlar (ahlak gibi) yok olmaya başladığındanedense onlar hakkında konuşmak,yazmak gerekiyor. Son yıllarda yozlaşan toplumilişkileri ve karşılaştığımız bozuk davranış biçimlerininortaya çıkması nedeniyle söz konusu kavramıkişilere, topluma hatırlatmak zorunluluğu.Zaman içerisinde “Etik Değerler”in, bir tür “Etik Yasalar”haline dönüştürülmesi de sanırım bundankaynaklanmaktadır. Ülkemizde; kamuda etik kültürünügeliştirmek üzere 2008 yılından itibaren25 Mayıs “Etik Günü”, aynı günün yer aldığı haftada “Etik Haftası” olarak ilan edilmiş olup, her yılkutlanmaktadır. Bunun yanı sıra kamu çalışanlarına“Etik Sözleşmesi” imza zorunluğu getirilmiştir.Kamu çalışanlarının uyması gerekli kuralları belirleyen,yasaları koyan ve uygulayanların öncelikle(ahlaki) etik davranmaları gereklidir. Ne yazık kigünümüzde yürütücülerin etik davranmak biryana, yargı kararlarına ve yasalara dahi uymadıklarıgözler önündedir. Bu durum bireylerinetik davranışı içsellendirememiş olması ve liderkonumunda olup, davranışlarıyla örnek olmasıgereken kişi ve kişilerin etik davranışlardan uzakolmasından kaynaklanmaktadır.Yazılı olmayan kurallar olarak algılayabileceğimiz“ETİK” kavramı; yaşantımızda yer tutan farklı alanlarve ilişkilerde değişiklik göstermektedir. Bunagöre; “Toplum Etiği”, “Aile Etiği”, “Din Etiği”, “OkulEtiği”, “Komşuluk Etiği”, “Vatandaşlık Etiği”, “İnsanlıkEtiği”, “Ticaret Etiği”, “Meslek Etiği” gibi kategorilerortaya çıkmaktadır. Biz meslek alanımızı ve özelliklede mesleğimizi uygularken uymamız gerekenmimarlıkta meslek etiği kavramını ele alalım.Mesleki etik kavramını; “meslek hayatındakidavranışları yönlendiren, onlara rehberlik edenetik ilkeler ve standartların toplamıdır” şeklindetanımlayabiliriz. Meslek etiği aynı zamanda “belirlibir meslek grubunun, meslek üyelerine yolgösteren, onları belli kurallarla davranmaya zorlayankişisel eğilimlerini sınırlayan, yetersiz veGÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17 | 25


DOSYAilkesiz üyeleri meslekten dışlayan, mesleki rekabetidüzenleyen ve hizmet ideallerini, mesleğinsaygınlığını korumayı amaçlayan mesleki ilkelerbütünüdür.” Mesleki alanımızla ilgili mesleki ahlakilkeleri, etik kurallar; TMMOB Mimarlar Odasıbelgeleri içinde yer alan “Mesleki Davranış KurallarıYönetmeliği” içeriğinde belirtilmiştir.Mesleğimizde etik kuralların amacı, kapsamınagiren mimarların verimliliği, hareket ve davranışlarıile ilgili meslek ortamına ve mesleğe özgüstandartları belirlemektir. Bu kurallar, denetimstandartlarına uyması gereken bütün mimarlarıve ona bağlı birimleri kapsamaktadır. MeslekiDavranış Kuralları Yönetmeliği’ne aykırı davrananmeslektaşlarımız hakkında meslek odamız mevzuatınagöre disiplin işlemi yapılmaktadır.Bu konuda dünyadaki uygulamalara baktığımızda,TMMOB Mimarlar Odası’nın da üyesi bulunduğuUluslararası Meslek Örgütü UIA’nın (InternationalUnion of Architects) 1999 yılında bu konudabir belge yayınladığını görüyoruz. Bu belgede;• “Mimarlık mesleğinin üyeleri, kendilerini profesyonellik,dürüstlük ve yetkinlikte en yüksekstandartlara ve mümkün olan en yüksek nitelikteürün vermeye adamış ve bu yolla topluma,toplumlarının ve kültürlerinin yapılı çevreleriningelişmesi için esas olan kendine özgü bilgi, becerive yetenekler sunan kişilerdir.” tanımlaması içeriğindeMİMAR’ın sahip olması gereken özelliklerve uyması gereken kurallar özetlenmiş ve;• “Mimarların en genel yükümlülükleri; mimarlıksanatı ve bilimine ilişkin bilgilerini yitirmemekve ilerletmek, mimarlığın bir bütün olarakverdiği katkıya saygılı olmak ve gelişmesinekatkıda bulunmak ve mimarlık sanatı ve bilimive işi ile uğraşırken bilgiye dayanan ve tarafsızmesleki değerlendirmeleri bütün diğer amaçlarınüstünde tutmaktır.• Profesyonel, dürüst ve yetkin bir meslek insanıolarak mimar, toplumun, kültürün ve yapılıçevrenin gelişmesi için bilgi, beceri ve yeteneğinisunmak ve elde edebileceği en nitelikliürünü vermekle yükümlüdür. Bu yükümlülük,topluma, müşterilerine, kullanıcılara, inşaatsanayiine, mimarlık sanat ve bilimine karşıdır.• Mimarın yetişme süreci, mimarlık hizmetinindoğru dürüst sunulacağı konusunda toplumagüvence verecek biçimde düzenlenir.• Mimar, mesleki bilgilerini sürekli geliştirmek vemesleki kararlarını bu bilgilerin ışığında vermekleyükümlüdür.• Ayrıca, meslek alanındaki bilgi, kültür ve eğitimingelişmesine de katkıda bulunur.• Mimar, yasalara uyar, mesleki etkinliklerinintoplumsal ve çevresel etkilerini dikkate alır.Toplumun değerler sistemine, doğal ve kültürelmirasına saygılı davranır. Yaşam ortamıkalitesinin iyileştirilmesine çaba gösterir.• Mimar, mesleğin temizliğini ve onurunu gözetir;dürüst ve adil davranır.• Mimar, meslektaşlarına, onların mesleğeyaptıkları katkılara saygı gösterir; haksız eleştiridenkaçınır, başkalarının fikirlerini kendinemal etmez; mesleki başarısını, sunduğu hizmetinniteliği üzerine inşa eder.”26 | GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17ifadeleriyle de MİMAR’ın yükümlülükleri de belirtilmiştir.UIA’nın belirlediği bu kurallar dünyadaki tümmimarlara yol gösterici niteliktedir. TMMOBMimarlar Odası “Mesleki Davranış Kuralları Yönetmeliği”bu esaslar dikkate alınarak hazırlanmışve 13 Şubat 1971 tarihli “Mimarlar OdasıMimarlık Mesleğini Uygulama, Mimarlar ArasıDayanışma, Mimarlık Şeref ve Haysiyetini KorumaYönetmeliği”nin yerine geçmek üzereTMMOB Mimarlar Odası 41. Olağanüstü GenelKurulu’nda kabul edilerek yürürlüğe girmiştir.Konunun Avrupa Birliği’nde nasıl ele alındığınabaktığımızda; TMMOB Mimarlar Odası’nın daüyesi olduğu Avrupa Mimarlar Konseyi ACE’nin(Architects’ Counsil of Europe) 19 Kasım 2005’teLüksemburg’da düzenlenen Genel Kurulu’ndaUIA’nın bu kurallarını esas alan belgeyi referansbelge olarak kabul ettiğini ve ACE üyesi kuruluşlariçin yasal bağlayıcılık getirmemekle birlikte,kendi ülkelerindeki etik kuralları gözden geçirerek,yeni metin oluşturmaya kılavuzluk sağlamayıamaçladığının kabul edildiğini görüyoruz.ACE’nin hazırladığı kılavuz metinde göze çarpanen önemli farklılık, UIA Kılavuzu’ndaki “mimar”ifadesi yerine “mimarlık hizmet sunucusu”ifadesinin getirilmiş olması ve AB’nin bir takımiç düzenlemelerine ilişkin notlar ve referanslareklenmesi olduğu öne çıkıyor. Bu belgede;• Avrupa Birliği’ndeki mimarlık hizmeti sunucularıkendilerini bağımsızlık, tarafsızlık, meslekigizlilik, dürüstlük, yetkinlik ve profesyonellikkonularında en yüksek standartlara ve tasarım,teknik ve hizmet ürünlerinde mümkün olan enyüksek kaliteye ulaşma hedefine adamalıdırlar.• Mimarlık hizmeti sunucuları topluma, yapılıçevrenin gelişimi ve bu gelişimin içinde gerçekleştiğitoplumlar ve kültürler için gerekliolan kendine özgü bilgi, mesleki beceri ve yeteneklerisunmalıdırlar.• Mimarlık hizmeti sunucuları, Avrupa’da serbestmeslek mensupları sıfatıyla söyledikleri her sözdeve yaptıkları her işte dürüst olmalıdırlar.• Mesleği düzenleyen bir merci veya bir meslekkuruluşu, kayıtlı veya lisanslı bir mimarlık hizmetisunucusuna veya bir firma, şirket veyamimarlık hizmetlerini sunmak konusundakayıtlı veya yetkili olan bir tüzel kişiliğe karşışikâyette bulunduğunda veya dava açtığında,ilk durumda hizmet sunucusu veya büyük ortağı,ikinci durumda ise firma, şirket veya tüzelkişiliğin başkanı veya yöneticisi şahsen ve yasalya da diğer bir temsilci aracılığı olmaksızınbu şikâyet veya davanın muhatabı olmalıdır.”şeklinde ortaya konan kurallar ile mimarlıkhizmeti sunanların mimarlık hizmetlerini üstlendiklerizaman yükümlülüklerini yerine getirebilmeleriiçin gerekli olan davranış ilkeleri veuygulamaları kuralları belirtilmiştir. Bu belgedekikurallar için; “Nerede uygulanırsa uygulansın,bütün mesleki faaliyetler için geçerlidir. Söz konusuilkeler topluma, mimarlık ürünleriyle ilgili işverenlerve kullanıcılara, inşaat endüstrilerine ve gerekmesleğin gerekse toplumun mirasını oluşturanbir bilgi ve yaratı devamlılığı olan mimarlık sanatve bilimine karşı yükümlülükleri kapsamaktadır.”açıklaması yapılmıştır.Belgelerdeki ifadeleri dikkate aldığımızda öneçıkan;• Mesleği hakkıyla uygulayabilmek için, en azbeş yıllık eğitim ve iki yıllık staj gerekir.• Kabul edilemeyecek bir uzlaşmaya zorlandığındamimar, sözleşmeyi fesheder.• Fikri haklarının korunmadığı yarışma ve ihalelerekatılmaz.• Seçimde, mesleki niteliğin belirleyici ölçüt olmadığıyarışma ve ihalelere katılmaz.• Mesleki sorumluluk sigortası yaptırır.Bu kuralların mimarlık mesleği için ne kadarönemli olduğu ortadadır.Bugün ülkemizde bu kurallara uyan meslektaşlarımızın(mimarların) sayısının her gün azaldığınıüzülerek gözlemlemekteyiz. Ne yazık kibirçok mimar (ben maalesef kendilerine meslektaşımdiyemeyeceğim) kazanç odaklı davranışsergilemekte, yürürlükteki mevzuatı, toplumyararını, ülkenin geleceğini, etik kuralları hiçesayarak mesleki faaliyette bulunmaktadırlar.Bugün ülkemizde yasalarımız; günün koşullarına vebazı çıkar çevrelerine hizmet edecek şekilde sonugelmez değişikliklerle anlaşılmaz ve uygulanamazhale gelmiş, yasanın olanak sağlamadığı durumlardada “teamül” kavramı ortaya çıkarılarak kuralsız,keyfi uygulamalar yapılmaktadır. Toplumsal değerlerve toplum yararı ayaklar altına alınmaktadır.Avrupa’nın birçok ülkesinde ise, toplumsal değerlerile yasalar büyük ölçüde uyum içindedir. Toplumyasalara uymayı içselleştirmiştir. Yasaların yanı sırayazılı olmayan kurallara da uyulmaya özen gösterilir.Örneğin İngiltere’de yazılı bir anayasa yoktur.Ancak toplum ana kuralları o kadar benimsemiştirki herkes kayıtsız bu kurallara uyar. Yürütücü ve yöneticilertarafından kurallar da bireylere adil olarakuygulanır. Ülkemizde durumun böyle olduğunumaalesef söylemek mümkün değildir.Yasaların halka adil olarak uygulanmadığı, hukukkurallarına uyulmadığı, toplum yararı ve yargıkararlarının yürütücüler tarafından hiçe sayıldığıülkemizde, toplumumuzun değerlerine sahipçıkması her zamankinden daha fazla önem kazanmaktadır.Bu bağlamda biz mimarlara da çokgörev düşmektedir. Mesleğimizi yerine getirirkentoplum yararını gözetmeli mesleki davranış ilkelerimizden,meslek etiğimizden ödün vermemeliyiz.Sonuç olarak, sahip olduğumuz mimarlık mesleğiyükümlülükleri ve sorumluluğu bilinci ilemimarlık hizmetini yerine getirirken; mevzuata,toplum yararına ve mesleki davranış ilkelerineaykırı davranışı “ben yapmasam başka bir mimaryapacak, benim de yaşamaya ve para kazanmayagereksinimim var” söylemi arkasına gizlemedenişveren karşısında ilkeli duruşumuzu sergilemeli,mesleğimizin ve kendimizin saygınlığını korumalı,onurumuzu ayaklarımızın altına almamalı,topluma, çocuklarımıza ve ülkemizin geleceğineyaşanabilir kentler, yapılar bırakmalıyız.


DOSYAMİMARLIKTAETİK ÜZERİNE:BAZI ÖRNEKOLAYLAR, BAZIGÖRÜŞLERArif ŞENTEKY. Mimar“Mimarların yaptıklarınıntoplumsal sorumluluk bağlamındairdelenmesi, meslek alanımızdasürdürülen etik tartışmalarınbaşında yer alıyor. Özellikleneoliberal politikaların küreselyaygınlıkta egemen olduğu vekuralsızlığın kural olmaya başladığıson dönemlerde toplumsalsorumluluk daha da önemkazanıyor. Post-modernizm sadecetasarım boyutunda kalmıyor,mimarların davranışlarını dabelirliyor. Kuşkusuz mesleğintoplumsal ve siyasal bağlantılarıçok eski tarihlere kadar uzanıyor.Temel bir soru: Mimar kime hizmetediyor?”Her şeyin toz duman olduğu, bir ömür boyuedindiğimiz yüzyılların birikimi hukuk ve değerlerbütününün aşırı kâr hırsına dayalı neoliberalsoygun düzeninde anlamını yitirdiği bir ortamdaetikten söz etmek ne derece gerçekçidir? Atıalanın çoktan Üsküdar’ı geçtiği, köşe dönücülüğün,yalan söylemenin, kural tanımazlığın iktidarolduğu günümüzde sorunlara etik açıdanyaklaşmak hafif, naif kalmıyor mu? Hayır.Bugün, bize dayatılanların evrensel geçerliliğiolan değerlere aykırı düştüğünü, “doğru, iyi, güzel”olmadığını daha yüksek sesle söylememizgerekiyor. “Sükût ikrardan gelir” derler. Gücünegüvenerek, paranın saltanatına dayanarak,yasal kılıfına uydurarak her şeyi yapanlar, buyaptıklarını kabullenmediğimizi bilmelidir. Bubir anlamda tarihe karşı da sorumluğumuz. Gelecektebugünlere bakanlar, olan bitenler karşı“efendiler (ve hanımefendiler) bu yaptığınız ayıptır”diyenlerin olduğunu görmelidir.İşin bir de eğitim yanı var. Eğitim sürecindekigençlerimiz, mesleğe yeni başlayanlar ve hattayıllardır uygulamanın içinde bulunanlar nelerin“iyi, doğru, güzel” olduğunu veya olmadığınıbilmelidirler. Belki kimsenin elinde çok açıkyazılmış bir “yap-yapma” kılavuzu yoktur amatoplumda etkili olacak bir eleştiri süreci içindeinsanlar, meslektaşlarımız belirli bir genel yaklaşım,yani felsefecilerin deyimiyle bir “ethos”kazanabilecektir.Genelde veya meslek alanımızda etik üzerineyapılan tartışmalarda farklı eğilimler ortaya çıkıyor.Tartışmacıların bir bölümü konuları çok üstdüzeyde felsefi boyutlarıyla ve biz fanilerin anlamaktagüçlük çekebileceği soyut kavramlarlaele alıyor. Bir diğer bölümü ise “mesleği uygulamaahlak kuralları” düzeyinde sınırlandırarak ayrıntıdasomut normlar koymak istiyor. Böylesinedaraltılmış yaklaşımların da konuyu sığlaştırmatehlikesi var.Meslek Etiğine Uyan Ama Evde EşiniDöven Mimarın DurumuGeçtiğimiz yıllarda TMMOB ortamında etik konusundayapılan çalışmalarda keskin tartışmalaryaşandığını ve sonunda çalışmalara katılanlarbirbirine karşıt iki gruba ayrıldığını anlatırlar. Birgrup meselenin iyi insan olma ile çözüleceğinisöyleyerek genel etik çizgisinde bir yaklaşımısavunurken diğer grup iyi mühendis ve mimarolmanın kurallarını belirlemeye çalışıyordu. Sonundakesin ayrışma “evinde eşini döven mühendis”örneğinde ortaya çıkar.Bir mühendis veya mimar, mesleğini yaparken“meslek ahlak kurallarına” titizlikle uymaktadırama evine gittiğinde hiç de etik olmayan birdavranış göstererek eşine şiddet uygulamaktadır.Genel çizgidekiler böyle bir çelişki üzerindeısrarla dururken, diğer grup “meslektaşlarımızıniş dışında, evinde yaptıkları bizim örgütsel konumuzdeğildir” derler ve çalışmayı terk ederler.Konuyu farklı ölçeklerde ele alan herkesin haklıolduğu yanlar var. Sanırım önemli olan bu tartışmalarınkesin ve nihai çözümler beklemedensürdürülmesi. Yani bir anlamda, amaçlanantartışmanın kendisi olmalıdır. Genel felsefesöylemleri üzerinden tartışmaların, çok ayrıntıdaörnek olaylara ilişkin irdelemelerin veya“kodlanmış etik” denilen “meslek ahlak kuralları”konusundaki çalışmaların, hangisi gerekli demeden,aralarında bir ayrım yapmadan yoğunlaştırılması,sürdürülmesi yararlı olacaktır.Mimarlık için dünyanın en eski ikinci mesleğiderler. Dolayısıyla meslekteki etik sorunlarıntemeli antik çağlara kadar gidecektir. Örneğingeçtiğimiz günlerde Ankara’da yapılan bir söyleşidekonuşmacı mitolojiden de yararlanarakmimarlık ve tıp alanında etik sorunların kökeninitartıştı 1 . Her mesleğin etik sorunları mutlakavardır ama acaba mimarlıkta bu sorunlarkronikleşmiş midir? Meslektaşımız bir yazar“mimarlara etikten söz etmek bir alkoliğe içmedemeye benzer” diyor 2 . Anlaşılan durum vahimama ümitsiz değil!Vicdan ve Cüzdan Arasında YaşananBir İkilemSon yıllarda Batı kaynaklı çalışmalar mimarlarınsürekli “yapılacaklar ve yapılmayacaklar” konusundabir ikilem ile karşılaştığını anlatıyor. BunuGÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17 | 27


DOSYAkabaca “vicdan ile cüzdan arasına sıkışma” diyeözetleyebiliriz. Burada da ölçek farklılıkları var.Günlük nafakasını çıkarmak için imzacılık yapmakzorunda kalan, rüşvet tezgâhına bulaşanbir mimarın yanında uluslararası piyasadan işkapmak için her şeyi göze alan “süper-star” mimarlarvar ortalıkta. İkinci gruptakilerin durumucüzdan sorununu da aşan irilikte boyutlar taşıyor...Üstelik “süper-star”ların tasarımları mimarlıkliteratüründe başköşeye oturtuluyor.Her iki örneğin de “bulaşıcı” hatta “salgın” halinialma tehlikesi var. Star mimarların marifetleriNasrettin Hoca fıkrasında olduğu gibi “ama bizimhanıma yakışıyor” veya “ama harika bir tasarım”diye karşılanabiliyor. Sıradan mimarlarınyaptıkları için de “kim yapmıyor ki” denilebiliyor.Yani sorumsuz bir hoşgörü ile etik dışı durumları“meşrulaştırma” söz konusu. Sanırım bize düşengörev burada önem kazanıyor.Soyut diyebileceğimiz kavramlar üzerindenetik, meslek etiği tartışmalarının elbette önemivar. Ancak, tartışılanların yaygın bir izlenirliği olması,daha açık kavranması için somut olayları,somut örnekleri ele almak gerekiyor. Mimarlıktasomut örnekler üzerinden eleştiri bizde pekgelişmemiştir. Kuşkusuz eleştirilerin kişileri yıpratanyanları olabilir. Sonuçta böylesi sakıncalarbir üslup sorunudur ve gereken özen gösterildiğindegiderilebilir. Mimarlıkta eleştiri, ister mesleğiuygulama, ister tasarım konularında olsunbu tartışma sürecinin önemli bir boyutudur veönümüze çıkan her yeni durumu da kapsayarakdaha sık, daha yaygın yapılması gerekir.“Mea Archıtectura Mea Culpa”Tasarım etiği üzerine bizden bir örnek olarakrahmetli Gürhan Tümer Hoca’nın kendine özgüüslubuyla yazdığı ve Mimarlık’ta yayınlanan vedaha sonra bir bölümü bir kitapta 3 toplanan“Mea Architectura Mea Culpa” başlıklı, esprili vepek kimseyi incitmeyen bir dizi yazısını verebilirizsanırım. “Mimarlığım-Günahlarım” diye çevirebileceğimizbu başlıkta yer alan “Mea Culpa”sözü Hıristiyanlıkta “günah çıkarma” geleneğinihatırlatıyor. Dolayısıyla bu başlık özeleştiri yanıağır basan bir içeriği yansıtıyor. Ancak GürhanHoca’nın yazılarında genellikle çok eskilere varanbir süreci kapsayan kolektif bir özeleştiri sözkonusu.Yaptığının “günah” olduğunu itiraf etmek, “günahçıkarmak” veya modern çağın deyimiyle“özeleştiri” her babayiğidin harcı değil. Mimarlardapek rastlanmıyor. Belki bir olgunluk dönemisonrası ununu eleyip eleğini duvara asanlargeçmişte yapılanlara daha eleştirel bakabiliyor.Örneğin meslek yaşamında pek fazla konuşkanolmayan Sedad Hakkı Eldem, çatısına yerelbir öğe olarak şadırvan kondurduğu İstanbulHilton’un formunu yıllarca sonra bir kutuya, birçekmeceye, o dönemlere özgü lambalı bir radyonundış görünüşüne benzetebilecektir 4 .Etik eleştiride farklı yöntemler benimsenebilir.Örneğin birileri “mahallenin delisi” olmayı gözealır ve birilerini incitirim, kırarım, bana düşmanolurlar demeden her şeyi açık açık anlatır, yapılanların“ayıp” yanlarını ortaya koyar. Bu bizimmeslek topluluğumuzda pek görülmüyor. Deneyimlilerdaha temkinli davranabilirler. Birazüstü kapalı bir üslupla “ismi lazım değil”, “aramızdanbirinin şu yaptıkları ayıp oluyor” diyerek, genelleştirerek“vaaz” verebilirler. Bu tür vaazlarıngiderek zaman ve mekândan koparak iyice soyutakayması ve bir ritüelin parçası haline gelerekcemaati uyutması tehlikesi vardır ama genede yoktan iyidir.Somut örnekler üzerinden giderek yapılacaketik eleştirilerin daha yararlı olacağını söylemiştik.İzninize meslek ortamımızdan bazı örneklerle,fazla ayrıntıya inmeden nerelerde “ayıp” ettiğimiziirdelemeye çalışalım. Bu örneklerin dahaayrıntılı tartışma başlıkları belirlemeye yardımcıolacağını sanıyorum.Toplumsal Sorumluluk, HizmetinSiyasal BoyutlarıMimarların yaptıklarının toplumsal sorumlulukbağlamında irdelenmesi, meslek alanımızdasürdürülen etik tartışmaların başında yer alıyor.Özellikle neoliberal politikaların küreselyaygınlıkta egemen olduğu ve kuralsızlığınkural olmaya başladığı son dönemlerde toplumsalsorumluluk daha da önem kazanıyor.Post-modernizm sadece tasarım boyutundakalmıyor, mimarların davranışlarını da belirliyor.Kuşkusuz mesleğin toplumsal ve siyasal bağlantılarıçok eski tarihlere kadar uzanıyor. Temelbir soru: Mimar kime hizmet ediyor?Batı kaynaklı eleştirilerin başında mimarların“demokratik” olmayan baskıcı rejimlere hizmetvermesi yoğun eleştirilere neden olmaktadır.Örneğin Rem Koolhaas, Norman Foster, TadaoAndo, Frank Gehry, Jean Nouvel ve Zaha Hadidgibi “star”ların Çin, Rusya, Birleşik Arap Emirlikleriveya Azerbaycan gibi siyaseten “sakat” rejimlerinegemen olduğu ülkelerde yaptıkları işleretik açıdan ağır eleştiriler almaktadır. Bu eleştirilerdemimarın neden otokratik bir yönetiminyüceltilmesine hizmet ettiği, tasarımını yaptığıbinaların oturduğu arazinin öyküsünü nedendikkate almadığı sorgulanmaktadır. ÖzellikleZaha Hadid’in sicili bu açıdan hiç de temiz değil.Zaha Hadid’in Bakû’de tasarladığı Haydar AliyevKültür Merkezi, hem tasarım hem de meslekidavranış açısından ciddi bir eleştiri konusuolmuştur. Bize pek yansımamıştır ama Batı’daZaha Hadid’in Haydar Aliyev’in anıt-mezarını ziyaretederek çelenk koyması bile eleştirilmiştir.Yine Hadid, Katar’da yaptığı stadyum inşaatındaölen işçiler için umursamaz bir tavırda “bubenim değil Katar yönetiminin sorunu, Irak’ta daher gün insanlar ölüyor” demesiyle manşetleregeçmiştir. Değerli meslektaşımız Ali Artun’unyönetiminde internet üzerinden yayınlanane-skop’tan “Zaha Hadid’in Parlayan Yıldızı HayatlarıSöndürmeye Devam Ediyor. Bakû’de KentselDönüşümün Vahşi Yüzü” başlıklı yazıyı 5 okumanızıtavsiye ederim.Herhalde bir “zalim”e hizmet eden mimarlarınbaşında Hitler’in baş mimarı ve Silahlanma BakanıAlbert Speer gelmektedir. Speer’in Nürnbergyargılamalarında nasıl idamdan döndüğümeraklısı için iyi bir araştırma konusudur.Çok uzaklara gitmeye gerek yok, günümüzTürkiye’sinden mimar manzaraları kime hizmetedildiği konusunda yapılabilecek etik tartışmalarabolca malzeme üretmektedir. AtatürkOrman Çiftliği’nde (Kaç)ak Sarayı, Çamlıca tepesindeOsmanlı replikası camii, Taksim’de TopçuKışlasını tasarlayanlar, TOKİ’ye proje yetiştirenler,kentsel dönüşüm projelerinin tasarımcıları hangikoşullarda, kimlere ve neye hizmet etmektedir?İktidara yönelik eleştirilerin bolluğu içindebu cinayetlere tasarlayarak iştirak edenlerinsorumluluğundan gereği kadar söz edilmiyor.Bu sorumluğu konu alan çalışmalar “Mimarlık vemimarlar toplum hizmetinde olmalıdır” diyenleriçin başlı başına bir mücadele alanı olmalıdır.Reel Mimarlıkta Hukuk ve Etik İlişkileriToplum ölçeğinden “reel mimarlık” diyebileceğimizmeslek uygulaması ölçeğine geçelim veülkemizden bazı örnekleri irdelemeye çalışalım.Mimarların yaptığı işlerin tartışılması kimi zamanetik boyutunun ötesinde hukukla da kesişiyor.Hukukun yetersiz kaldığı yerde etik ne işeyarar dememek gerekir. Tam tersine böyle durumlardaetiğin devreye girmesi beklenmelidir.Geçenlerde Mimarlık’ta yayınlanan bir makale 6 ,bir mimarın bir inşaat firmasına karşı açtığı vekesin sonuçlanması 16 yıl süren bir davayı anlatıyordu.Mimar Aytaç Manço, MESA firması için yaptığıve uygulanan çok katlı bir konut projesinin dahasonra aynı firma tarafından izinsiz ve ücret ödemedentekrar uygulandığını ileri sürerek davaaçmıştı. 16 yıl sonra dava mimar lehine sonuçlanmış.Mimarlıkla ilgili hukuk alanına Manço-MESA davası diye giren davanın herhalde birhayli kalabalık olan dosyası, hukukun ötesindeetiğin de ele alınacağı başlı başına bir araştırmakonusu olabilir. Dava dosyasında meslekalanından ve aralarında öğretim üyelerinin debulunduğu çok sayıda bilirkişinin görüşleri yeralmaktadır. Sadece bu bilirkişi raporlarının taraf-28 | GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17


sız bir gözle ve etik açıdan irdelenmesi bile çoköğretici sonuçlar verebilecektir.Hukukta “49 Örnek” ve Diğer BazıÖrneklerHukuk yollarının kullanılmasının da bir etiğivar. Bizim meslek topluluğumuzdan üzerindepek durulmamış bir iki örnek vereyim. Örnekleruzunca bir süre yaşadığım ve çalıştığımİzmir’den ve 20-25 yıl öncesinden. Mutlaka başkakentlerimizde de benzeri olaylar yaşanmıştırve yaşanmaktadır. Her ne kadar üzerinden epeyibir zaman geçmişse de ne olur ne olmaz diyekişilerin adlarını kapalı tutuyorum.• Mimar AA genellikle kooperatiflere proje yapmaktadır.Babasının emekli bir yargıç olmasındandolayı hukuki yöntemlere yatkınlığı vardır.AA, en ufak bir sürtüşmede işverene “49 ÖrnekÖdeme Emri” göndermesiyle ünlüdür. Her mimaralacaklarını tahsilde zorluk çeker ama buyolu kullanan meslektaşımız pek fazla değildirsanırım. Söz konusu ödeme emrine itirazın çokkısa bir süresi vardır. Araya resmi tatiller filan girdiğinde,bir de ödeme emrini alan taraf deneyimsizsebu süre çoğu zaman aşılır ve talebinhaklılığı incelenmeden borç kesinleşir. Dahasonrası için yasal yollar açıktır ama öncelikleistenilen rakamın ödenmesi gerekir… Bu yasalolanak haksız talepler için kullanılabilmektedir.Bu yola “tevessül eden” bazı avukatların barolardanihraç edildiği anlatılmaktadır.• Bu örnek İzmir’in ilçesi Bergama’dan. Ruhsatsızolarak yapılmış kaçak bir yapının Özal iktidarızamanında çıkarılan 2981 sayılı imar affıyasası kapsamına girmesi için 10 Kasım 1985tarihinden önce yapılmış olması gerekiyordu.Bu durumun tespiti için de mahkemeler bilirkişilerdengörüş istiyorlardı. Bergama’da bir meslektaşımızınverdiği böyle bir bilirkişi raporunda“İnşaatta kullanılmış olan betonun mukavemet vedozajına bakıldığında binanın 10 Kasım 1985’tenönce yapıldığı anlaşılmaktadır” gibi “sürrealist”diyebileceğimiz bir ifade bulunmaktaydı. Mahkemeteknik konulara anlaşılan meslektaşımızdandaha fazla aşinaydı ve bu tespit teknikolarak mümkün mü diye Mimarlar Odası İzmirŞubesi’ne başvurmuştu. Sanırım Şube uygunbir yanıt göndermiştir ama bilirkişi raporunuveren mimar hakkında bir işlem yapıldığını duymadım.• Meslektaşımız BB kıdemli bilirkişilerdendir. Anlaşılanbilirkişilik alanını mesleki konuların ötesineöylesine genişletmiş ki karı koca arasındaşiddetli geçimsizlik üzerine açılmış bir davadada bilirkişilik yapmış ve mimar unvanını kullanarakbir bilirkişi raporu düzenlemiştir. Karı kocaarasında kavgada kırılan mobilyaların maliyetiüzerine hesaplamaların da yer aldığı rapor İzmirBarosu’nun dergisinde bir mizah örneği olarakverilmişti. Üzerinden yıllar geçti, Oda bu konudabir girişimde bulunmuş mudur acaba?Son zamanlarda bilirkişilik konusu Oda çalışmalarıiçinde ağırlıklı bir yer kaplıyor. Umarım çalışmalarolumlu sonuçlara ulaşmış ve mimarlarıngerçek anlamda mesleki bilgilerini kullanıldığıbir alan olmuştur bilirkişilik. Örneğin eski tarihlerdekira bedellerinde artış talebiyle açılmış davalardabilirkişi olarak mimarları da çağırırlardı.Ama yapılacak iş, Devlet İstatistik Kurumu’nunyayınladığı fiyat artış endekslerine bakarak birartış oranı bulmaktı. Dört işlem bilen herkesinyapabileceği bu işi niye mimarlardan isterler,mimarlar niye buna tepki göstermezler diyemerak ederdim.Çok Yakınımızdan “İntihal” OlaylarıYukarıda değindiğim Manço-MESA davası aslındabir “intihal” davası. Bazen daha kibar bir şekildeFrenkçesiyle “plagiarizm” diye adlandırılan“intihal”, başkasına ait entelektüel bir ürünü, birtasarımı, bir yazıyı kendi üretmiş gibi kullanmak,yani kaba deyimiyle fikir hırsızlığıdır. Türk DilKurumu buna “aşırma” diyor. Tasarımda kiminkimden neleri “aşırdığı”nın fazlaca tartışılmadığı,“etkilenme”, “gönderme” gibi deyimlerle bu durumunhoş görüldüğü ve üzerine fazla gidilmediğibilinmektedir.Mimari tasarım konusunda son zamanların enbüyük “aşırma” olayı 2002 yılında Kore’nin Busankentinde yapılacak bir kule kompleksi içinUIA’nın yönetiminde düzenlenen uluslararasıyarışmada yaşanmıştır. Jüri birinci seçtiği tasarımın,Norman Foster tarafından İspanya’nın Santiagode Compostela kentinde yapılan bir binayaneredeyse tıpatıp benzediğini kabul etmekzorunda kalmıştır. Ancak aralarında UIA BaşkanıVasillis Sguatas’ın da bulunduğu jüri işverenebu durumu bildirmekle yetinmiş, birincilik kararınıdeğiştirmemiştir. Birincilik ödülünü alanaşırmacı mimarlar hakkında birkaç kısa eleştiriyazısının dışında meslek ortamından önemli birtepkinin gelmediğini de ekleyelim.Yazılı ürünlerde “intihal”i tespit etmek daha kolayoluyor. Son yıllarda tez ve benzeri çalışmalarıbu açıdan denetleyen bilgisayar programlarıbile var ve Batı üniversitelerinde yoğunluklakullanılıyor. Oda ortamında yaşanan ve sessizliklegeçiştirilen bir intihal olayını hatırlatmakisterim. İzmir Şubesi’nin yayınladığı Ege Mimarlıkdergisinin 31. (1992/2) sayısının 2. sayfasında“Düzeltme” başlığı altında şöyle bir açıklama yayınlanmıştır:“Dergimizin 30. sayısında yayınlanan CC’nin ‘75.Yılda Kentleşme ve Planlama’ başlıklı makalesindekullanılan terimler, başlıklar ve yorumların büyükbir kısmı, Tarih Vakfı tarafından yayınlanan ‘75. YıldaDeğişen Kent ve Mimarlık’ adlı kitapta yer alan,İlhan Tekeli’nin ‘Türkiye’de Cumhuriyet DönemindeKentsel Gelişme ve Kent Planlaması’ yazısındanalınmıştır.”Olayın ayrıntılarını araştıranlar yukarıdaki“Düzeltme”nin çok kibar bir dille yazıldığını görecektir.Konu oldukça ağır, hatta katmerli diyebileceğimizbir “intihal” olayıdır. O tarihlerde EgeMimarlık’ın yayın kurulundaydım ve söz konusuyazı, kuruldan tartışmasız geçmişti. Anlaşılandaha ince eleyip sık dokumamız gerekiyormuş.Bu tür olayları olmadan önlemek en iyisi. Sonradanüzerine gitmek kişiler açısından yıpratıcıoluyor. Herhalde bu yüzden olacak, olaydankısa bir süre sonra Oda Yönetim Kurulu’ndagörev almama karşın olayı unuttuk gitti. İlk kezburada, mimarlık ve Oda etiği konusunda çalışacaklariçin bir örnek olay olur diye değindim.Oda içinde yapılan bazı “örgütsel” intihallere dedeğinmekte yarar var. Bunlar genellikle pek fazlaüzerinde durulmayan, neredeyse artık olağangörülen “aşırmalar”. Örneğin birkaç yıl öncesininbir belgesindeki metni “kes-yapıştır” yöntemiyleyeni bir metin gibi sunmak. Örneğin GenelBaşkan’ın bir toplantıdaki açış konuşmasınıo toplantının sonuç bildirgesi olarak neredeyseaynen ve metnin esas sahibine referans vermedenyayınlamak gibi. Umarım fazla duyarlılıkgöstermek veya kapanmış yaraları kaşımak diyeyorumlanmaz bu söylenilenler.Meslek Unvanı Kullanılması ve Bir“Ordinaryüs Profesör”Mesleklerde unvan kullanılması başıboş bırakılmamıştır.Her önüne gelen kendisine mimardiyemeyeceği gibi her mimar da meslek unvanınınbaşına, sonuna yanıltıcı eklemeler koyamaz.Çoğu meslektaşlarımız zamanında sadece“mimar” unvanını kullanmakla yetinir, “yüksekmimar” veya “mimar mühendis” gibi diplomaylaedindikleri unvanları dahi, meslek topluluğuiçinde ayırımcılığa, eşitsizliğe yol açar diye kullanmazlardı.Unvan kullanma konusunda etik ihlalin “ordinaryüsprofesörü” İstanbul’dan. Önerdiği spekülatifprojelerle gazetelerde kendinden sözettirmesini bilen, bir siyasal partinin genel merkezbinasını tasarlayarak bu binaya tepesindenbakılınca görülecek parti amblemi formunuveren, yerel seçimlerde belediye başkanlığınaaday olan, seçim afişlerinde bir elinde bilgisayarbir elinde T cetveli ile poz veren… Kimden sözettiğimizi herhalde anladınız.Adını vermediğimiz bu meslektaşımız, kullandığıunvanları yeterli bulamamış olacak ki 2000yılında katıldığı Sofya Uluslararası MimarlıkGÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17 | 29


DOSYAAkademisi’nin bir etkinliğinden aldığı “akademisyen”unvanlı katılım belgesini Hürriyet gazetesinde“ordinaryüs profesör” oldu diye haberyaptırmıştı. Haberde UIA Başkanı Sgoutas’ı kendisinitebrik ederken gösteren bir fotoğraf davardı. Gazete haberini Sgoutas’a gösterdiğimdeçok şaşırmış, “tebrik ettiğim filan yok, oradangeçerken gel birlikte bir fotoğrafımız olsun diyekolumdan tuttu, çekti” demişti… Merak edenlerSofya’daki sözde “akademi”nin nasıl bir şeyolduğunu, verdikleri belgenin “ordinaryüslük”lebir ilgisinin olmadığını, hatta “ordinaryüs profesörlük”diye bir unvanın neredeyse 50 yıl öncetedavülden kalktığını öğrenebilirler. Bu aradabu meslektaşımız hakkında “Ekşi Sözlük”ten debir arama yapabilirsiniz.Yapılarda Can Güvenliği ve MimarınSorumluluğuZaha Hadid’in Katar’da tasarladığı stadın yapımındaölen işçiler için kayıtsız tavrından söz etmiştik.Birkaç ay önce İstanbul Mecidiyeköy’deyaşanan ve 10 işçinin ölümüne yol açan iş cinayeti,mimarların can güvenliği konusundasorumluluğunu bir kez daha gündeme getirdi.Yasal açıdan belki tasarımcı mimarın sorumluluğuyoktur ama etik açıdan bu kadar rahat olabilirmiyiz? Öte yandan konu, mimarların yapıüretim sürecinin neresinde bulundukları ile deilgili. Bu konuların yeteri kadar irdelendiğinisanmıyorum.İğneyi veya çuvaldızı kendimize, çok yakınımızabatıralım. Eskimiş, unutulmuş bir olay…2007 yılının son günü Ankara Konur Sokak’takibinanın Oda merkezi tarafından kullanılankatında camları silen bir Oda çalışanı penceredendüşmüş ve ağır yaralı olarak kaldırıldığıhastanede birkaç gün sonra yaşamını yitirmişti.Olayı duyunca çok üzüldük. O dönem Odayönetiminde olanlar bu acıyı hafifletmek içinellerinden geleni mutlaka yapmışlardır. Amaolayın mesleki açıdan önemli bir etik boyutuvar. Pencereler bugün aynen yerinde duruyor,detayına bakabilirsiniz. Pencerelerin sabit bölümlerininiçerden silinmesi olanaksızdır. 40 yılıaşkın bir süredir, ben de dahil, yıllarca o binadaçalıştık ama arada sırada konuşulmasına karşıno doğramaları değiştiremedik. Umarım en kısazamanda binada yapılacak yenileme çalışmalarısırasında daha kullanışlı bir doğrama iledeğiştirilir.Konur Sokak’taki Oda binasını inşaatın bittiği1970 yılında ilk kez gördüğümüzde detaylarıbize çok hoş gelmişti. Özellikle merdiven korkuluklarıilginçti. Bir yolunuz düştüğünde dahadikkatli bakın o korkuluklara, bunca yıldır niyeo korkuluk boşluğundan kimse, hele bir çocukdüşmedi diye şaşırırsınız… Alın size mimari detayüzerinden bir etik sorun.30 | GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17Kaynakça İçin Bazı BilgilerEtik tartışmaları bazı örneklerle ve olabildiğinceyalın bir şekilde anlatmaya çalıştık. Daha genişbilgilenme için, geçenlerde Ankara’da yaptığımızbir arama toplantısı 7 için hazırladığım kısabir kaynakçayı sizinle de paylaşayım:1) “Etik” ve “Meslek Etiği” bir felsefe konusu olarakfelsefeciler tarafından ele alınıyor, tartışılıyor.Bu kapsamdaki çalışmalar arasında Türkiye FelsefeKurumu’nun 1996’da düzenlediği “FelsefiEtik ve Mesleki Etikler” semineri 8 ve bu seminerdeİoanna Kuçuradi ve Harun Tepe’nin sunuş vedeğerlendirmeleri dikkati çekiyor. Seminerde“Tıp Etiği”, “Çevre Etiği”, “İş Etiği”, “Kitle İletişimdeEtik”, “Hukuk ve Siyasette Etik Sorunlar” başlıklarıylayapılmış sunumlar bizim için farklı açılardanyol gösterici olabilir.2) Yakın çevremizde mimarlar dışında “MeslekiEtik” konusu örneğin TMMOB Elektrik MühendisleriOdası’nda uzunca bir süre tartışıldı. EMOEtik Komisyonu’nun geniş katılımlarla sürdürdüğüçalışmalar 2003, 2007 ve 2012 yıllarındayayınlanan kitaplarda 9 derlenmiş durumda.Özellikle iki yıl önce Etik, Kodlanan Etik ve Pratiğibaşlıklı bir kitapta toplanan komisyon çalışması,konunun güncel ve siyasal boyutlarına ışık tutuyor.Kavramsal açıklama ve tartışmaların yeraldığı çalışmada ülkemiz pratiğinden örneklerüzerinden gidilerek etik alanında söylem ve eylemarasındaki çelişkiler vurgulanıyor.3) “Etik” ve “Meslek Etiği”ne ilişkin doğrudan mimarlartarafından yapılmış çalışmalar içinde üçkaynak üzerinde ayrıntılı durabiliriz:a) Mimarlar Odası’nın 1993 yılında düzenlediği“Kimlik, Meşruiyet, Etik” konulu sempozyum 20yıl öncesinin tartışmalarını yansıtmaktadır vetartışmaların derlendiği kitap 10 döneme ilişkinönemli bir belge niteliğindedir. Sempozyumdaözellikle Aydan Balamir, Ahmet İnam, YücelGürsel, Uğur Tanyeli, Gürhan Tümer ve OktayEkinci’nin yaptığı sunumlar dikkati çekiyor.b) İTÜ Mimarlık Bölümü’nün İÜ Felsefe Bölümüile birlikte düzenlediği “Felsefe ve Mimarlık”toplantıları kapsamında 2002’de yapılan panelesunulan ve daha sonra Etik-Estetik başlığı ile birkitap 11 halinde yayınlanan görüşler, doğrudanmimarlık ortamıyla ilişkili önemli tartışmalarıiçeriyor. Sempozyumda Hasan Ünal Nalbantoğlu,Emel Aközer, Şevki Pekin, Doğan Kuban,Jale Erzen, Günkut Akın, Atilla Yücel ve UğurTanyeli’nin yaptığı sunuşlar önemli katkılar getirmiş.c) Mimarlık ortamında “Etik” konusunda yapılançalışmalar kapsamında bir başka kaynak Mimar-lar Derneği 1927’nin düzenlediği “Etik, MeslekEtiği ve Mimarlıkta Etik” başlıklı söyleşi olabilir.Harun Tepe, Yasemin Oğuz, Haluk Zelef ve OnurYılmaz’ın katıldığı söyleşi, yayınlanabilecek birkıvama getirilemediyse de belirli ipuçları verebilir12 .Yukarıda belirtilen ve üç grupta toplanan kaynaklaraek olarak örneğin 2001 yılında ODTÜ’deyapılan “Ulusal Uygulamalı Etik Kongreleri” ve konuyailişkin Türkiye’de ve yurtdışında yayınlanmışbazı çalışmalar da değerlendirilebilir.NOTLAR1. Prof. Dr. Neyyire Yasemin Yalım’ın, 14.11.2014 günü Mimarlar Derneği1927’de yaptığı “Mimarlık ve Tıp: İki ‘Tekhne’ ve Bir ‘Ethik’” başlıklısöyleşi.2. “Filistin’de Adalet İçin Mimarlar ve Plancılar” örgütü APJP’ninBaşkanı Abe Hayeem’in 16.04.2010 günü Stokholm’de yaptığı konuşmadan.Bakınız: http://arcpeace.org/en/publications/item/165-apjp-and-the-ethics-of-israeli-architecture3. Gürhan Tümer, Mea Architectura Mea Culpa Seçmeler, MimarlarOdası yayını, 2006, Ankara.4. Sedat Hakkı Eldem, “Elli Yıllık Cumhuriyet Mimarlığı”, Mimarlık, sayı:121 (1963/11-12), s. 7.5. e-skopbülten, 04.07.2014. Bakınız: http://www.e-skop.com/skopbulten/zaha-hadidin-parlayan-yildizi-hayatlari-sondurmeyedevam-ediyor-bakude-kentsel-donusumun-vahsi-yuzu/20266. Gürsel Öngören, “Yargı, Mimar Aytaç Manço Kararıyla MimarlarınHaklarının Korunmasında Gereğini Yaptı Ama ya Gecikmiş Adalet”,Mimarlık, sayı: 378, 2014, s.16-177. 19.09.2014, Mimarlar Derneği 1927.8. Seminer bildirileri için bakınız: Harun Tepe (yayına hazırlayan), Etikve Meslek Etikleri, Türkiye Felsefe Kurumu yayını, Ankara, 2000.9. EMO Etik Komisyonu, Etik, Ahlak ve Mesleki Davranış İlkeleri - TartışmaTaslağı, EMO yayının, Ankara, 2003 ve EMO Etik Komisyonu, Etik,Kodlanan Etik ve Pratiği, EMO yayını, Ankara, 2012.10. Alev Erkmen, Gülnur Özdağlar (derleyenler); Kimlik-Meşruiyet-Etik: Türkiye Mimarlığı Sempozyumu, Mimarlar Odası yayını, 1996,Ankara.11. Ayşe Şentürer vd. (yayına hazırlayanlar), Etik-Estetik, Yapı EndüstriMerkezi yayını, İstanbul, 2004.12. Bu söyleşinin redaksiyondan geçmemiş ses kaydı çözümleri MimarlarDerneği 1927’den temin edilebilir.


DOSYAMİMARLIKEĞİTİMİNDE“ETİK”M. Haluk ZELEFMimarDr.Yasemin N. YALIMBiyoetikProf. Dr.“Mimarın, tasarımının etkileyeceğidoğal çevre, sosyal çevre(toplumun bütün katmanları,gelecekteki ve şimdiki kullanıcılar,fiziki ve ekonomik açıdandezavantajlılar; yaşlılar, engelliler,çocuklar, yayalar vb.) ve tarihselçevreye karşı sorumluluklarıbu sözcük yaygın şekildekullanılmadan önce de şüphesizeğitimin bir parçasıydı; ancakbu ‘paradigmanın’ duyarlılıklarıarttırmada destek olabildiğinigörüyoruz. Tüketim toplumuolmanın giderek daha fazlayüceltildiği günümüzde bu önemli,ancak yine de ‘sürdürülebilirlik’tartışmalarına eleştirel bir mesafeyikorumak gerekli.”Bu yazıda Etik konusunun mimarlık eğitimindekiyerini ve rolünü irdeleyeceğiz. Mimarlıkokullarında doğrudan vurgulanmasa da “etik”tartışmalarına, ya da etik alanın temel kavramlarına“Meslek Pratiği” ve “Mimari Stüdyo” olarakiki farklı gruplama içinde rastlamak mümkün.Etik sözcüğünün farklı tanımlarının yansımasıolarak bu dersler arasında ilişki olsa da, bağılolarak kendilerine özgü alanlar. Bir başka dersgrubu da bu alanla alakalı, çoğunlukla seçmeliolarak verilen dersler. Bu derslerin bazıları felsefe,kültür, sosyal bilimler, politika gibi alanlarlamimarlığın ilişkisini irdeleyerek dolaylı olarak bualana değinse de, daha doğrudan örnekleri kurgulamakda mümkün. Yazının son kısmında etikve mimari konusunda geliştirdiğimiz kuramsalbir derse değineceğiz.1. Meslek Pratiği DersleriBunlardan birincisi profesyonel hayata, mimarlıkpratiğine ilişkin bilgi ve deneyimin aktarıldığı,bazı okullarda seçmeli, bazı okullarda zorunluolan dersler. Bu dersler temelde mezunolacak öğrenciye mimarlığın uygulamasındakisüreçleri ve mevzuatı tanıtmayı hedeflerler; buesnada da örtük olarak kuralların aktarıldığı birtür “deontoloji”yi kurarlar. Yani etik konusunu“normatif” olarak ele alır; haklar, yükümlülükler,yetkiler, yapılacak ve yapılmayacak davranışlar,özetle “code of conduct” ya da “meslekahlakı” olarak aktarırlar. Bu dersler geneldeson sınıfta verilerek öğrenciyi mesleki hayatahazırlamayı hedefliyor. (Böylesi dersler aynızamanda eğitimde de yarı zamanlı yer alanmimarların pratiklerini ve öğrencilerin dahaönce yapmış oldukları “yaz stajları” sırasındabürolarda gözlemledikleri davranışları bir kezdaha gözden geçirmelerini sağlayabilir 1 .) Örneğinmimarların topluma, meslektaşlarına,iş sahiplerine, mimarlık mesleğine ve Meslekodasına karşı yükümlülüklerini tanımlayan“TMMOB Mimarlar Odası Mesleki DavranışKuralları Yönetmeliği”nin ortaya koyduğubazı yapılmaması gereken davranışlardan buderste bahsedilebilir. Böylesi yönetmeliklerintariflediği, örneğin mimar “kendi eserleriüzerindeki telif haklarını kötüye kullanamaz”,“ iş sahibine verdiği mimarlık hizmetine ilişkinveya işle bağlantılı sırlarını iş sahibinin izninialmadan, ya da yasal gereklilik dışında açıklayamaz,kişisel çıkarları için kullanamaz” ya da“Hiçbir şekilde reklam yapamaz” gibi kurallar, 2bu derste aktarılabilir, ama gerçek hayatta öğrencininbu durumlarla yüzleşmesine kadar bubilgi “uykuya yatar”. Uyanıp uyanmayacağı, bubahsedilen kurallar arasındaki çelişkileri nasılçözümleyecekleri ve meslek kişilerinin kurallarauymadıklarında yaptırımlarla karşılaşmadığıtakdirde “doğru eylemi” ne kadar benimseyeceklerişüphelidir.2. Mimari Tasarım Stüdyo DersleriStüdyo’nun EtiğiEğitimin ana omurgasını oluşturan, en çok krediyükünü taşıyan ve öğrencilerin en fazla zamanınıayırdığı tasarım stüdyoları, bir başka deyişleproje dersleri, etik ikilemlerin gündeme geldiğibir diğer ortamdır. Her mimarın öğrenciliğindeyaşadığı gibi burada çoğunlukla hayali (kurgusal)bir konu, bir sorun ya da ihtiyaç, müşteri yada kullanıcılar tanımlanır ve öğrencilerin bu çerçevedebir tasarım yapmaları beklenir. Bu tasarımlaröğrencilerde farklı olgunluk düzeylerindeteknik, estetik ve etik duyarlıklar ve beceriler geliştirir.Eğitimcilerin başarılı öğrenciler için kullandığı“iyi tasarımcı” nitelemesinin bu alanlarıntümünde bir olgunluğa işaret etmesi beklenir.Burada farklı modeller ve bu farklı modellerindoğurduğu etik tartışmalara değinmek gerekir.Bazı stüdyolar “gerçek” sosyal, ekonomik veçevresel durumlara yönelik projeler geliştirerek,alternatif yaklaşımların oluşturulabilirliğinisorgularlar. Böylesi durumlarda öğrenciler buprojelerin işvereni ve/veya kullanıcısıyla tanışıp,ilişki kurup, empati yapabilir ve değerlergeliştirebilirler. Bazı okullarda ise stüdyo yürütücüleribir çerçeve çizmeyi tercih etmediklerive proje konularını öğrenciler kendileritanımlamakta oldukları için, her öğrenci kendiduyarlılıkları çerçevesinde etik “değerler” ortayakoyar, bunlar arasındaki ilişki ve çelişkilerinfarkına varır, daha derin ya da yüzeysel etiktartışmalara girerler. Böylece “iyi/kötü” “siyahbeyaz”gibi keskin ayrımların güç olduğu etikGÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17 | 31


DOSYAalanında, ara tonların baskın olduğu tartışmalarınyer aldığı, yani “iyi” ile “daha az iyi”, ya da“kötü” ile “daha az kötü” arasındaki seçimlerinönem kazandığı fark edilir. Üstelik stüdyo sürecive jürilere çeşitli aktörlerin katılımı (diğer öğrenciler,akademisyenler, pratik hayattaki mimarlar,kent plancılar, mühendisler, belediyebürokratları, politikacılar vb.) etik tartışmaların,değerler kümesi farklı pek çok öznenin arasındakiçelişkiler ve örtüşmelerle dolu olduğunuortaya çıkarır.Ancak böylesi stüdyo alıştırmaları her ne kadar“gerçek” hayata benzemeye çalışsa da, bunukısıtlı bir çerçevede başarabilir. Bir yapının tasarımaşamasının ötesindeki uygulama, kullanım,dönüştürme gibi süreçlere ve onun oluşturduğuetik sorunlara değinmek pek de mümkünolmaz. Bunu daha önceki bazı örnek projelerve yapılar vasıtasıyla gündeme getirmek suretiyleöğrencide farkındalık yaratmak ise kısmenolasıdır. 3Etik duyarlılığın tümüyle mesleki alanla sınırlanamayacağı,meslek eğitiminin kişisel gelişiminde özgün bir parçası olduğu göz önüne alınırsa,stüdyo çalışmaları öğrenciye kendi tasarım veyaratıcılık sürecinde hangi etik ikilemlerle karşılaştığıve bu ikilemlere nasıl yanıtlar oluşturduğukonusunda da katkıda bulunacaktır. Bu nedenlebu süreçte öğrencinin eylemlerinin etikdeğerlendirmesinin yapılması ve geri bildirimverilmesi de önemlidir. Bu nedenle stüdyodaeğitim sürecine katılan eğiticilerin belirli bir etikeğitimi almaları gereklidir.Stüdyolardaki “etik”, spekülatif tartışmaların ötesinde,kısmen mimarlık eğitimi sürecinde deyüzleşilen, uygulamalı bir alan. Bazı açılardan“moralite”, yani “ahlak” olarak tanımlanan, dahakısıtlı bir çerçevenin kavramlarıyla ele alınabilirsede bu meslek pratiği açısından yeterlibir çerçeve sağlayamaz. “Erdem etiği” (virtue)kişinin niteliklerinin, davranışların değerlendirilmesindekiesas ölçü olduğu anlayışıyla yolaçıkar, mimarlık öğrencisinin birey olarak erdemliolmasının önemini vurgular. (Tabii burada erdemlerinne olduğu gibi bir soru yorumlamayaçok açıktır.) Örneğin “dürüstlük” gibi bir erdemmimarlık eğitiminde son zamanlarda, özelliklede teknolojideki gelişmeler nedeniyle sıklıklatartışılan bir “nitelik”. Projelerdeki “özgünlük” gereköğrenci gerek profesyonel düzeyde sıkça buçerçevede ele alınabiliyor.Özgünlük konusu, bir başka ifadesiyle “intihal”sorunu bilim ve sanat alanında çalışmasürdüren kişilerin önemli sorunlarından. Öğrencilerde bu konuyu giderek daha da canalıcı şekilde hissediyorlar. İletişim alanındakigelişmelere paralel olarak mimarlık yarışmalarında,öğrenci yarışmalarında, değil kavram-sal ya da şema düzeyindeki esintiler, sunulançalışmanın görsellerine kadar aynen alındığıgözlemlenmekte. Bundan da öte öğrencileree-postalarla seslenen bazı kişiler (mimarlar?)onlara stüdyo projesini yapabileceklerini hattaistenirse, ön eskiz ve kritik alma etaplarındada destek olacaklarını bildirerek, bununlailgili ayrıntılı fiyat tarifelerini iletebiliyorlar. Bukonuda bir pazar oluştuğunu söylemek bilemümkün.Tasarım derslerinde öğrencilerin birebir karşılaştığıönemli “ahlaki” sorulardan birisi çalışmanınmüelliflik (telif hakları) ve özgünlük sorunları.Bu sorun hiç şüphesiz profesyonel hayatını“tasarımcı mimar” kimliğiyle sürdüren mimarlariçin de önemli. Öğrenci ve profesyonel mimarbenzer sorularla yüzleşiyor, “gerçekleştirdiğimtasarım ne kadar özgün, ne kadar bireysel, nekadarını başkalarının katkısıyla gerçekleştiriliyor?Bu kişilere “hak” ettikleri krediler veriliyormu? 4 Emeklerinin karşılığını alıyorlar mı?” vb.Eğitimde “erdem” yönüyle yapılacak tartışmalardaiki sorun var.Öncelikle, kişiliğin oluşması ve moral gelişimindeüniversite yaşı geç bir döneme karşılıkgeliyor. Ayrıca uzmanlar moral gelişimde önceceza ve ödül aşamasının yer aldığını, yani kişinindavranışlarının sonucunda iyi ya da kötütepki almasının davranışı iyi ya da kötü yaptığıalgısının oluştuğunu vurguluyorlar. Daha sonrakiaşamada kuralların öğrenildiği ve kişininsorgulamadan kuralların gerektirdiklerini yapmayayöneldiklerini, ancak üçüncü aşamada bukuralların da eleştiriye tabi tutulabildiğine işaretediyorlar. Mimarlık öğrencilerinin hepsinin buüçüncü aşamaya ulaşabildiklerini düşünmekzor, hatta birinci aşamada kalan öğrencilerdende söz etmek mümkün. 5Yukarıdaki intihal sorunundan tartışmayı sürdürürsek,ilk etapta “çalan” kişi bunun karşılığındayakalanırsa ve cezalandırılırsa bununkötü bir davranış olduğunu düşünür. Dahasonra bunu genelleyerek “hırsızlık yapmama”,“dürüstlük” özelliğinin her koşulda korunmasıgerektiğine ulaşır. Daha sonra “hırsızlık” konusunufarklı boyutlarıyla, çelişkileriyle yenidenele alır. Örneğin arkadaşının bilgisayarını çalmanın,dürüstlük erdemiyle bağdaşmadığınıbilerek kötü bir davranış olduğunu kabullensede, onun “tasarım fikrini” çalmanın kötü olduğumimarlık stüdyosu içinde tartışılacak birahlaki sorun. Bir yandan tarih teori alanlarındakendinden önceki mimarların eserleriyletanışan, onların arasındaki esinlenmelerden /etkilenmelerden haberdar olan mimarlık öğrencisininkafasının karışması da mümkün (vebelki de gerekli). “Tasarım fikri”, şu sıralarda çokpopüler olduğu şekliyle “concept” tanımınınne olduğu, ne kadar paylaşılabilir bir şey olduğutartışmaya açık ve zamanla yerine oturankonular. Bu açıdan “hırsızlık yapmama” kuralı yada “dürüstlük” erdemi bu konuları anlamak içinyeterli ve herkesi bağlayan çerçeveler değiller.Bir tasarıma gönderme yapmanın ya da bir tasarımınöğelerini yeniden yorumlayarak kendieseri ile ona yanıt vermenin “intihal” açısındantartışılması ise üçüncü düzeyde bir değerselanaliz gerektirir.Etik Tartışmaları DestekleyenMimarlık GündemiStüdyolardaki çalışmalar, sonuç ürünün nitelikleriaçısından açtığı tartışmalar kadar, belkiondan da çok tasarım süreçleri esnasındakietik tartışmalar açısından da ilginç. Öteden beritasarım tartışmalarında bilimsel bilgi (doğru/yanlış-mühendislik, strüktür, mekânsal boyutlandırmavb.) ve estetik (güzel/çirkin) yanındaetik (iyi/kötü) alanına ilişkin tartışmalar yapılır.Ancak tasarım derslerindeki öğrencilerin karşılaştığı“sürdürülebilirlik” odaklı uluslararası etikçerçeve 6 son yıllarda giderek daha da fazla gündemdeve önem kazanmakta. Hatta NormanFoster’in dediği gibi son yıllarda “sürdürülebilirliksözcüğünü zikretmeden proje yapılamıyor” 7 .“Evrensel tasarım” ve “Sürdürülebilirlik” gibi paradigmalargiderek Türkiye’de de popülerlikkazanmakta. Kentsel bağlamda verilen büyükölçekli projelerde de “seçkinleştirme” (gentrification)gibi etik kaygılar gündeme geliyor.Dolayısıyla eğitim alanında bu kavramlar aracılığıylapek çok etik tartışmayı stüdyolarda açmakmümkün.Mimarın, tasarımının etkileyeceği doğal çevre,sosyal çevre (toplumun bütün katmanları, gelecektekive şimdiki kullanıcılar, fiziki ve ekonomikaçıdan dezavantajlılar; yaşlılar, engelliler,çocuklar, yayalar vb.) ve tarihsel çevreyekarşı sorumlulukları bu sözcük yaygın şekildekullanılmadan önce de şüphesiz eğitimin birparçasıydı; ancak bu “paradigmanın” duyarlılıklarıarttırmada destek olabildiğini görüyoruz.Tüketim toplumu olmanın giderek daha fazlayüceltildiği günümüzde bu önemli, ancak yinede “sürdürülebilirlik” tartışmalarına eleştirel birmesafeyi korumak gerekli.Burada benimsenmesi gereken durum, bu etiktartışmalarda sıkça bahsedilen genel geçer birtakımreçeteleri de sorgulamak. Bazı estetik kaygıların,etik tartışmalarla meşruiyet kazanabileceğininfarkına varmak. Örneğin sustainability(sürdürülebilirlik) kavramının, ticari hedeflerlegöz boyamaya yani “green washing” uygulamalarınadönüşmemesini sağlamak, örneğinmimarlık projelerinde, çatıların yeşille renklendirilmesi,cephelerin ahşap kaplanmasına indirgenemeyeceğininfarkına varmak.32 | GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17


Günümüzde eğitimdeki mimarlık stüdyolarındasıkça rastlanan bir durum ise “digital tasarım”“parametrik tasarım” gibi kavramlarda karşılığınıbulan, yoğunlukla form denemelerine dönüşen,bilgisayar programlarının yönlendirdiğitasarım yaklaşımları. Pek çok eleştirmen debenzer bir gelişmeyi gözlemleyip uyarılarda bulunuyor8 . Her ne kadar bu yaklaşımları benimseyenleri“immoral” yani etik değerlere karşı olarakdeğerlendirmek doğru değilse de “amoral” yanietik değerler çerçevesi önermeyen, buna duyarsızolarak değerlendirmek mümkün. Teknikolarak yapılabilir olmayı, yapılmalı mı? sorusundanöncelikli gören bu tutumlar çok ilginç veetkileyici mimarlık biçemleri ortaya koyabiliyor.Daha fazla projeye daha hızlı ulaşmayı sağlayan“internet” de projelerin öncelikle görsel değerleriniön plana çıkarak, arka planlarının incelenmesineve eleştirel bir yaklaşımın gelişmesinede engel olabiliyor.3. Kuramsal DerslerŞimdiye kadar bahsettiğim bu ders grupları dışındaetik alanında “meta-ethics” denilebilecekteorik bir çerçeveyi getiren bir ders olarak ODTÜMimarlık Fakültesi’nde 1998 yılında vermiş olduğumuz“Morality and Ethics in Architecture”dersine de değinmek isteriz. Bu seçmeli olarakaçılan “teorik” bir dersti ve alanında öncü sayılabilir.Bu dersi hazırladığımız dönemde mimarlıkve etik konusunda neredeyse hiç yayın yoktu,dersin çerçevesini ve içeriğini hazırlarkeno sıralarda mevcut olan “mühendislik ve etik”konulu yayınları taramış ve faydalanmayaçalışmıştık. Bu anlamda bu ders deneyselbir çalışma oldu. Bugün bu alanda oldukçafazla yayın bulunmakta. 9 Ancak bu yayınlarabaktığımızda hâlâ ülkemize ait sorunlarınodaklanan yayınların yeterince bulunmadığınıgörüyoruz. Mimarlığın coğrafya, zaman vekültürle olan sıkı bağlarını dikkate aldığımızdabunun önemli bir eksiklik olduğunun altınıçizmek gerekir. Bizim dersimizde öncelik,felsefenin bir alt alanı olan etik üzerine temelyaklaşımları öğrencilere aktarmaktı. Ardındanbu “faydacı ahlak”, “erdem ahlakı” ve “görevahlakı” gibi düşünce yöntemlerinin mimarlıktakiyansımalarını, bazı örneklerde detaylıtartışmak hedeflenmişti. Her durumun özgün,yani tek defalık olduğu bütün boyutlarıylave aktörler/toplumsal bileşenleriyle elealmak gerektiğinin altı çizilmişti. Ders, teorikbir çerçevenin aktarılması ve çoklukla uluslararasıörnek durumlar üzerinden kavramlarıntartışılması şeklinde kurgulanmıştı. Bugün budersi verecek olsak, daha etkin bir yöntemolarak, ders oturumlarının büyük bölümünüülkemizde sayısız örneği bulunan etik sorunlarıngündeme getirilmesini öncelerdik.SonuçEtik konusunun mimarlık gündemine giderekdaha yoğun ve sıklıkla gelmesinin nedenisadece mimarlığın kendi iç sorunlarının tartışılmasınayönelik akademik bir moda değil 10 .Dersimizi kurguladığımız yıllarda mimarlık gündeminibelirleyen en çarpıcı etkinliklerde bile“etik” ön planda yer almaya başlamıştı, örneğin1993’deki Türkiye Mimarlığı Sempozyumununbaşlığı “Kimlik, Meşruiyet, Etik” idi, 2000 yılındaki7. Venedik Bienali “Daha çok Etik, Daha azEstetik” başlığıyla kurgulanmıştı.“Etik” temalı tartışmalarınönemli bir nedeni meslek kuruluşlarının,pek çok meslek sahibinin ve sıradan insanlarınçevrelerinde olup bitenlerden duyduklarıhoşnutsuzlukların, özellikle de Türkiye’de, “mimarların”yetersizlikleri ya da zaaflarından kaynaklandığınıdüşünmeleri. Toplumsal faydanıngeri plana itilmesi, doğanın yok edilmesi, “kenthakkı” (katılımcılık, şeffaflık, vb.) kavramının gözardı edilmesi gibi pek çok rahatsızlıkların bir çözümününde eğitimden itibaren “etik duyarlılık”aktarılması olduğu örtük olarak ima edilmekte.Hatta bunun için mesleğe başlarken hekimlikgibi mesleklerde rastlandığı gibi “yemin” edilmesigibi öneriler de bulunuyor. Aslında Türkiye’demezun olunca mesleki uygulama yetkisi alındığıiçin bazı okullarda uygulanan “mesleki yemin”bu yaklaşımın şu anda gerçekleşmekte olan biruygulaması 11 . Ancak yapılı çevrenin oluşumundakiaktörler arasında en başrolde gibi görünüpbelki de en etkisizi olan “mimar özne” odaklı buçözüm fazlasıyla naif duruyor. Siyasi ve ekonomikfaktörlerin bütünselliğinin yapılı ve doğalçevreyi dönüştürdüğünün gözden kaçmasınaneden oluyor. Ancak yine aynı öznenin söz konusufaktörlere ilişkin toplumsal eleştiride başıçektiği, en etkili farkındalık yaratma ve direnmenoktalarını oluşturduğu da göz ardı edilmemeli.Bu sivil toplumsal duyarlılığın da eğitim sırasındaöğrenciye aktarılan etik bilincin bir öğesi olduğugöz önüne alınarak mimarlık alanında etikeğitimi yapılandırılmalı.NOTLAR1. Etik konusundaki duyarlılığın sadece teorik birtakım bilgilerin yada yönetmeliklerin aktarılmasıyla kazandırılamayacağı açıktır. “Doğrudavranış” gerçek durumlardaki çelişen değerlerin hangisinin önplanda olduğu ve korunması gerektiği sorunuyla karşılaşıldığındabireyin etik uslamlaması sonucunda yaptığı seçimlerle ortaya çıkar.2. 1971 Mimarlar Odası Mimarlık Mesleğini Uygulama, MimarlarArası Dayanışma, Mimarlık Şeref ve Haysiyetini korumaYönetmeliği’nde de bahsedilen, 2011 yılında yeniden yazılan“TMMOB Mesleki Davranış Kuralları Yönetmeliğine” göre: 5c) Mimar,eser sahibi mimarın izni olmadan projesini kullanamaz, değişiklik yada ilaveler yapamaz. Mimar, kendi eserleri üzerindeki telif haklarınıkötüye kullanamaz.6b) Mimar, iş sahibine verdiği mimarlık hizmetine ilişkin veya işlebağlantılı sırlarını iş sahibinin iznini almadan, ya da yasal gereklilikdışında açıklayamaz, kişisel çıkarları için kullanamaz.7c) Mimar, proje ve uygulamaları için gerçeğe aykırı olarak kendisininkaliteli ve ucuz bina yaptığını ya da zamandan tasarruf sağladığını,ucuz ve süratli hizmet yaptığını ya da buna benzer bir hususu ilerisürerek ilan vermez. Hiçbir şekilde reklam yapamaz.3. Bu tartışmalar özellikle de “yıldız mimarlar” ve onların tasarımlarıylailgili olduğunda daha dikkat çekici olabilir. Örneğin DanielLibeskind’in Çin’de proje yapmamasının gerekçesi olarak (biraz daZaha Hadid’in Azerbeycan’daki Kültür Merkezi’ne de nazire yaparak)işaret ettiği, “insan hakları karnesi zayıf, totaliter ülkelerde, onlarımeşrulaştıran projeler yapılmamalıdır” ifadesi ilginçtir. Hadid’inKatar’da inşa edilmekte olan stadyum’da yüzlerce Hintli ve Nepal’ligöçmen işçinin öldüğü kazalarla ilgili olarak üzgün olduğunu ama“mimar olarak sorumluluğu olmadığını” söylemesi de bir yapınıntasarım aşamasından, kullanıcı değerlendirmelerine kadar farklı etiktartışmalara öğrencinin dikkatini çekebilir. (Bu konuyu hatırlattığıiçin Bülend Tuna’ya teşekkürler)4. Profesyonel hayattaki “çalışma etiği” sorunları, ücretler, sosyal haklargibi pek çok alanda detaylandırılabilir. Öğrenciler de bu konudantamamen uzak sayılmazlar, stajlar part-time çalışan öğrencilerin mimarlıkbürolarındaki çalışma koşulları da bu çerçevede incelenebilir.5. Lawrence Kohlberg bu alandaki en bilinen isim pre-conventional,conventional and post-conventional diye tanımladığı üç etabı daikişer aşamada inceleyerek altı gelişme seviyesini tarifler.6. Bu alanda da yayınlar giderek artmakta örneğin Sustainable Design:Towards a New Ethic in Architecture and Town Planning (2009,M.H. Contal-Chavannes)7. Bu duyarlığın mimarlıktaki “yıldız sisteminin” önemli bir üyesindengelmesi ilginç. Günümüzde “sürdürülebilirlik” paradigmasınınönemli figürlerinden biri olan William McDonough 1970’lerdenfarklı bir anektodu aktarıyor.”1975 yılında Yale üniversitesi’ndeyken,hocalarımdan biri olan Richard Meier çizimlerime baktı ve, ‘gençadam güneş enerjisinin Mimarlıkla ilişkisi yoktur’ dedi. Tracking Sustainabilityin Architecture http://www.dwell.com/post/article/trackingsustainability-architecture(Meier Bodrum’da yaptığı villalarda buyaklaşımı 2010’larda da sürdürdüğünü gösteriyor). Bu büyük harfli“imza mimarlık” anlayışı öğrenciler arasında ön planda olmaya devamediyor.8. Alberto Perez-Gomez özellikle Amerikan mimarlık eğitimindemimarın problem çözücü bir “teknolojist” olarak görüldüğünü, oysamimarlığın teknolojik veya estetik alana indirgenemeyecek bir boyutuolduğunun altını çizer. “Günümüzdeki bilgisayar üretimi olanboş formalizmin” herkesi daha şüpheci yapması gerektiğine işareteder. “Ethics and Poetics in Architectural Education” (der. G. Caicco)Architecture, Ethics and the Personhood of Place içinde 2007) p.124.9. İngilizce basılan birkaç yayını zikretmek gerekirse: Ethics and thePractice of Architecture (2000), Ethics and the Built Environment (2000),Ethics and Globalization, (2009) Ethics for Architects-50 dilemmas ofProfessional Practice (2010), Prospects for an Ethics of Architecture(2011), Ethics, Design &Planning of the Built Environment (2013)10. Mimarlıkta Postmodernizm tartışmalarıyla ilişkili olan bu türteorik metinlere örnek olarak da 1977’deki ilk baskısından yıllarcasonra yeniden basılan Morality and Architecture revisited (DavidWatkin, 2001) ve The Ethical Function of Architecture (Karsten Harries,1997) verilebilir. Architecture, Ethics and the Personhood of Place (der.G. Caicco, 2007) benzer şekilde modernizm, otantikliğin kaybı ve“yer” kavramlarını etik kavramına bağlar. Bu alandaki teorik çerçeveyiinceleyen Türkçe basılan en önemli yayınlardan biri 2002 yılındadüzenlenen, Türkiye’deki felsefeciler, mimarlar, mimarlık tarihçilerisosyal bilimcilerin bir araya geldiği “Etik - Estetik” başlıklı Mimarlık veFelsefe II Sempozyumunda sunulan bildirilerden oluşturulan kitaptır.11. Bazı üniversitelerde örneğin İstanbul Teknik Üniversitesi ve GaziÜniversitesi’nde (her ne kadar bütün bölümler için hazırlanmış genelçerçevede, iyi vatandaşlığın sorumluluk ve görevlerini tanımlayankısa bir metin de olsa) “yemin” uygulaması var. Meslekteki bazıdernekler de etik standartlar koymak ve üyelerinin bu standartlarauymasını talep etmektedir örneğin Serbest Mimarlar Derneği bir“Mesleki Davranış ve Ahlak İlkeleri” metni hazırlamıştır.GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17 | 33


DOSYAMİMARLIKTAMESLEKİDAVRANIŞKURALLARININETİKDEĞERLENDİRİLMESİHossein SADRIMimarDoç. Dr.Girne Amerikan Üniversitesi Öğretim ÜyesiBu yazı, mesleki davranışkurallarına etik değerler bilgisiçerçevesinden bakarak, meslekidavranış kurallarının ve dahagenel olarak mesleki etiğin etik ilebağlantısını irdelemektedir. Yazıdaetik filozofu İoanna Kuçuradi’nindüşünceleri doğrultusunda,ahlak, ahlaklılık bildirgeleri ve etikarasındaki farklıklar tanımlanarak,mimarlıkta davranış kurallarınınbu üç kavram bağlamındadeğerlendirilmesi yapılmaktadır.TMMOB Mimarlar Odası’nınMesleki Davranış KurallarıYönetmeliği örnek metin olarakyazıda incelenmektedir ve bubelge üzerinden mesleki etiğin etikdeğerler bilgisi açısından eleştirisiyapılmaktadır.34 | GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17Felsefenin diğer alanlarında da olduğu gibietik ile ilgili çalışmalarda en büyük meselenindoğru terimler ve kavramlarla hareket etmekolduğu söylenilebilir. Bu nedenle yazının başındaKuçuradi’nin ayırt edilmek üzere tanımladığıve sıklıkla bir felsefe dalı olan etik ile karıştırılanahlaklar ve ahlaklılık bildirgeleri kavramları açıklanmaktadır.Etik bir bilgi alanıdır ve dolayısıyla doğrulanabilirveya yanlışlanabilir bilgi ortaya koymaktadır.Etik alanının ortaya koyduğu bilgi etik fenomenihakkındadır. Etik fenomeni, insansal bir fenomendirve insanlararası ilişkilerde etik değerlerile ilintilidir. Bu etik değerler bilgisi insan onurunauygun davranış kurallarının gelişiminde anave ön koşul olarak dikkate alınmalıdır. Böyleceinsanlararası ilişkilerde olduğu gibi, insan ile ilgilieylemlerde insan onurunu zedeleyecek durumlarönlenebilecektir (Kuçuradi, 2014-a).Etikten farklı olarak ahlak, kültürlerde farklılıkgösteren değerlendirme ve davranış kuralları venormları sistemidir. Bu değerlendirme sistemikişilerin birbirleriyle ilişkilerindeki eylemlerinive değerlendirmelerini belirlemek için kullanılmaktadır.Bunlar belirli bir grupta, yerde ve zamandahangi eylemin veya değerlendirmenin“iyi” veya “kötü” olduğuyla ilişkili yargıları içermektedirve dolayısıyla kişilerin hangi eylemlerdeveya değerlendirmelerde bulunmaları veyabulunmamaları gerektiğini dile getirmekte olandeğişik ve değişken norm sistemleridir (Kuçuradi,2014-a).Etik ve ahlaktan farklı olarak, ahlaklılık bildirgeleri,belirli bir grup insanın farklı amaçlar doğrultusundaoluşturduğu norm bütünleri veya kodlardır.Bu bildirgeler mevcut normlar arasındanseçilerek veya belirli amaç için türetilen normlarıiçererek, bir meslek alanı gibi belirli gruptarafından kararlaştırılmış belgelerdir. Bu belgelerçoğunlukla “evrensel” olma ve “evrensel”genel geçerlik kazanma niyetini taşımaktadırlar.Mesleki davranış kodlarının da bu bağlamda venormlar çerçevesinde ele alınmaları gerekirken,çoğu zaman yanlışlıkla “mesleki etik” başlığıylaetik ile karıştırılmalarına tanık olmaktayız. Ancakbu yazıda örnek olarak değerlendirilen TMMOBMimarlar Odası’nın Mesleki Davranış KurallarıYönetmeliği’nde de olduğu gibi, bu belgelerevrensel geçerlilik kazanabilen ve değerlerbilgisine dayanabilen normlar ile ahlaki önermelerolmaları nedeniyle evrensel olamayannormların yan yana konulmasıyla oluşmaktadırlar.Dolayısıyla bu bildirgelerdeki normlar, çoğuzaman değerler ve değer yargılarını birbirinekarıştırmaktadırlar ve felsefi değerlendirmelerdenve değerler bilgisi olarak etik bilgiden uzakolmaktadırlar (Kuçuradi, 2014-a).Bu yazının konusu olan Mimarlıkta Mesleki DavranışKuralları bir ahlaklılık bildirgesi olarak karşımızaçıkmaktadır. Ancak bu kurallardan bazılarınınetik değerlerden, bazılarının ise ahlaki değeryargılarından kaynaklanmaları söz konusuolabilir. Bu kurallar ayrıca etik değerler ve ahlakideğer yargıları dışında nitelendirilebilen önermeleriiçerebilirler. Bu nedenle etik değerlerve ahlaki değer yargılarını doğru tanımlayarakMesleki Davranış Kuralları’nda yer alan normlarve önermeleri değerlendirmek mümkün olabilmektedir.Kuçuradi’ye göre, etik değerler insanların gerçekleştirdiklerieylemlerin özelliklerine göreelde ettikleri kişi özellikleri (dürüst olma, adilolma, güvenilir olma gibi) veya yaşantılarıylailintilidir (saygı, sevgi ve güven gibi). Ahlak ileilgili olan değer yargıları ise, bir grupta belirli birsüre geçerli olan ve gruptan gruba fark gösteren,aynı grup içinde de zamanla değişen iyi vekötü olana ilişkin yargılar ve kabullerdir. Özetle;etik değerler kişi özellikleri (erdemler) veya yaşantılarıolarak karşımıza çıkarken, değer yargılarıbir tür normlardır (Kuçuradi, 2014-b).Mesleki davranış kurallarının etik değerlendirilmeleriiçin, bu belgelerde yer alan normlarınetik değerlere bağlılıklarının irdelenmesi yeterlidir.Bu amaçla bu yazıda değerlendirilmeyetutulan TMMOB Mimarlar Odası’nın MeslekiDavranış Kuralları Yönetmeliği’nde yer alanmaddeler ve normlar tanıtılarak etik değerlereveya ahlaki değer yargılarına işaret etmeleritartışılmaktadır. Ancak bu değerlendirmedenönce daha önceki araştırmalarda elde edilensonuçlar doğrultusunda mimarlık mesleğinin


davranış kodlarında genel olarak yer alan normlarınetik değerlendirmeleri hakkında kısa birbilgi aktarılmaktadır.Mimarlık Mesleği Davranış KodlarınınEtik DeğerlendirilmesiGenel olarak tüm mesleki etik kodları olmaküzere, mimarlıktaki mesleki davranış kurallarıbelgelerine Larson (1977), Spector (2005) veMarcuse (1976) tarafından yapılan eleştirilerçerçevesinde, bu belgelerin meslek sınırlarınıbelirlemek amacıyla kaleme alındıkları ve piyasayıkorumak, kültürel sermaye elde edebilmek,mesleğin imajını iyileştirmek ve meslek içinkamu onayı oluşturmak hedefi peşinde olduklarışeklinde eleştiriler yöneltilmektedir. Bunlarınaksine meslek çıkarlarının değil insanlığın yararınıodağa alması beklenilen tüm etik belgelergibi mimarlık mesleği davranış kodları evrenseletik değerleri odağına alarak geliştirilmiş olmalarıbeklenmektedir. Ayrıca günümüzün mimarlıketiği anlayışı mimarların kişisel olarak yürüttükleripratiklerde sorumluluk sahibi olduklarıkonulara odaklanmakta, toplumsal yapının,erkin, mesleğin ve meslek örgütlerinin etik olmayantutum ve davranışlarını yani daha büyükresmi göz ardı etmektedir. Böylelikle mimarlıkalanı mimarlara ve mimarların kişisel pratiklerineindirgenmektedir. Yani mimarların kişiselpratikleri dışında kalan ve insanların mekânlarlailişkileri üzerinde geliştirilen tüm çalışmaları mimarlıketiği dışında tutmaktadır. Bugün artık birendüstri şeklinde örgütlenebilen bazı tasarımve mimari ofisleri ve müteahhitler kontrolündebulunan daha kırılgan mimarlık aktiviteleri,mimarlığı kişisel uğraş olmaktan çıkarmakta veçok etkenli bir yapı haline dönüştürmektedir.Buna uygun olarak mesleki etik kodları geliştirilmelive mimarlık alanının tüm faaliyetlerini veilişkilerini kapsamalıdır. Bunun tam aksine geliştirilenbilgeler, halkanın en zayıf kısmı olarakbulunmakta olan kişilere tüm sorumluluklarıyükleyerek, çeşitli kurumlar tarafından geliştirilenprojeler ve inşaat endüstrisi, teknikleri vemateryalleri gibi mimarlık alanıyla doğrudanbağlantılı olan ancak mimarların tanınmış rollerindeyer almayan konular hakkındaki etik yükümlülüklerigöz ardı etmektedir (Sadri, 2012).TMMOB Mimarlar Odası MeslekiDavranış Kuralları YönetmeliğiMesleki Davranış Kuralları Yönetmeliği, TMMOBMimarlar Odası’nın 41. Genel Kurulu’nda onaylananve 12 maddeden oluşan bir yönetmeliktir.Yönetmeliğin birinci maddesinde yer alan veyönetmeliğin amacıyla ilgili açıklamaya göre,yönetmelik mimari faaliyet alanları ve mimarlıkhizmetlerinde mimarların davranışlarıyla ilintiniyükümlülüklerini ve ayrıca mimarların insanlararasıilişkilerinde dürüstlüğü ve güvenliği esasYönetmeliğin altıncı maddesi mimarların “işsahiplerine” karşı sorumluluklarını ele almaktadır.Bu maddenin altında yer alan altı başlıktamimarların “iş sahipleri”yle ilişkilerinde “uygundavranma” hususunda esas almaları gerektiğikonular sıralanmaktadır. Bunlardan ilki yazılıbir sözleşmenin hazırlanması ve mimarın sözleşmeyeuyması ve kaliteli hizmet yürütmesidir.İkinci başlık iş ile ilgili sırları “iş sahibi” izniveya yasal gereklilik olmadan paylaşmamasıdır.Üçüncü başlıkta mimar “iş sahibi”nin “bilgi eksikliğini”kötüye kullanmaması ve yanıltıcı bilgilervermemesi gerektiğinden bahsedilmektedir.Ayrıca bir işi almak için kamu yararına aykırıvaatlerde bulunmaması gerektiğine vurgu yaalarakkurallar oluşturmayı hedeflemektedir.Diğer mimarlık mesleği davranış kodlarında dayer aldığı gibi, bu yönetmelikte de mimarlartoplum, işveren, meslektaş ve mesleklerine karşısorumlu oldukları vurgulanmaktadır. Ancakdiğer belgelerden farklı olarak mimarların meslekikuruluşa ve özel olarak Mimarlar Odası’nakarşı yükümlülükleri de bu belgede yer almaktadır.Mimarlık alanında yayınlanan diğer meslekidavranış kodlarından farklı olarak ayıca buyönetmelik bir bildirge şeklinde değil yönetmelikşeklinde hazırlanarak, davranış kurallarınıtavsiye etmekten daha da öteye geçerek bukurallara uymayan mimarların haklarında işlemyapılmasını 3. maddesinde öngörmektedir(TMMOB, 2009).Yönetmeliğin 4. maddesinde mimarların toplumakarşı sorumlulukları üç farklı başlık altındasıralanmaktadır. İlk başlık mesleki uygulamalardaayrımcılık yapılmaması ve insan haklarınasaygı gösterilmesiyle ilgilidir. Bu madde ayrımcılığakarşı ve insan haklarını destekler niteliğinedeniyle etik değerlere bağlı bir tanım olarakgörülmektedir. Ancak bunların sadece meslekiuygulamalarla sınırlı olması ve mimarların işhayatları dâhil (iş ilişkileri, ofis ve şantiye hayatlarındakiilişkileri gibi) diğer gündelik hayattakidavranışlarını kapsamaması bu başlığın etkinliğinidüşürmektedir. Maddenin ikinci başlığımimarların uygulamalarında “doğal ve kültürelmiras”, “kentsel ve çevresel değerler” ve “kamuve toplum yararını” göz önünde bulundurmalarıylailgilidir ve üçüncü başlığı mimarın toplumahizmet sunması gerektiği ve tüm bilgi birikimive sorumluluk hissiyle bunu yapmasıyla alakalıdır(TMMOB, 2009). Bu maddedeki yükümlülükdaha büyük bir grup ve hatta diğer nesiller vecanlıların da hayatlarına verdiği önem açısındanetik bir değer olarak görünmektedir. Ancakaynı şekilde mesleki uygulamalarla sınırlı kalması,“kentsel değer” gibi değer yargılarını içermesi,insanlık yararı yerine kamu ve toplum gibigrupların yararından bahsetmesi açısından etikdeğerler bilgisi açısından sorgulanabilmektedir.Yönetmeliğin beşinci maddesi mimarlarınmeslektaşlara karşı yükümlülüklerini 9 başlıktabelirtmektedir. Bunlardan ilki mimarlarınmeslektaşlarına “doğrudan ya da dolaylı olarakve bilerek” zarar vermemesi gerekliliğini açıklamaktadır.İkinci başlıkta bu zararın içeriğiyleilgili daha detaylı bir bilgi sunarak “bir işi alabilmekiçin” diğer meslektaşlarına “kötüleyici”veya “küçümseyici” şekilde hareket etmemesigerektiği vurgulanmaktadır. Üçüncü başlıkta“eser sahipliği” hususunun altını çizerek bunauyma konusunda ve kendi “telif hakları” hususunukötüye kullanmama konusunda mimarlarıuyarmaktadır. Dördüncü başlıkta yine de “telifhakkı” uyarısı yapılarak “herhangi bir meslekihizmet sorumluluğu üstlenmeden” mekânıntasarımını yapan kişinin izninin alınması gerektiğininaltını çizmektedir. Beşinci başlıkta isemimari eserler ve çalışmalarının “dürüst, nesnelve yapıcı” bir şekilde eleştirilmesi gerekliliğinedikkat çekerek, eleştirilere karşı mimarları hoşgörülüolmaya davet etmektedir. Yine de “telifhakkı” ile ilgili olan altıncı başlıkta, aynı meslekihizmetin başka biri tarafından yürütülmekteolduğunda, “iş sahibinin” iş önermesi hususunudiğer meslektaş ve Mimarlar Odası’yla paylaşılmasıgerektiğini ifade etmektedir. Yedinci maddedeise diğer mimarların eserini kendine maletme hususunda uyarı yaparak, “öne çıkma” ve“başarı” hususunda mimarların diğerlerine kötülükyapmadan ve onlara saygılı davranarak vekendi çalışmaları üzerinden bunları elde etmeyeçalışarak hareket etmeleri gerektiğini dile getirmektedir.Sekizinci maddede ise mimarlarınbirbirlerine karşı “küçük düşürücü davranışlar”ve “hakarete varan açıklamalar” yapmamalarıve daha da önemlisi bunları medya aracıylatopluma yaymamaları gündeme getirilmektedir.Dokuzuncu ve son başlıkta ise “mesleki veözlük hakları” hususunda mimarların duyarlıdavranmalarını belirtmektedir (TMMOB, 2009).Bu maddede yer alan normlar çeşitli açılardanetik değerler bilgisi dışında ve ahlaki önermelerşeklinde hazırlandıkları ilk okunuşta algılansada, “iyi” veya “kötü” davranış önermeleri dışındameslek alanının saygınlığının korunması, imajınınzedelenmemesi ve toplumsal kabulününve güvenirliğinin ve dolayısıyla piyasasının zarargörmemesi kaygısını taşımaktadır. Bu kaygınınetik değerler bilgisi veya ahlaki önermelerinvurgulanmasından daha önemli olması hususunubu maddede zikredilen “meslektaş” kelimesininsadece mimarlara denk gelmesiylede anlamak mümkündür. Mimarlar, mimarlıkmesleğinin temsilcileri olarak önemsendiklerinedeniyle aralarındaki ilişkiye değinilerek mesleğinkorunması yapılmaktadır. Ancak mimarlarınişlerindeki mimar olmayan çalışma arkadaşları(colleague) ile olan bağlantıları, özelliklehiyerarşik olarak daha düşük pozisyonlarda yeralan çalışanlara karşı yükümlülükleri göz ardıedilmektedir.GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17 | 35


DOSYApılmaktadır. Dördüncü başlıkta mimarların üstlendikleriişleri eksiksiz, meslek kuralları ve etiğineuygun ve zamanında yapmaları gerekliliğikaydedilmektedir. Beşinci başlıkta mimarların“iş sahipleri”nin isteklerine saygı göstermeleritavsiye edilmekte ve “iş sahibi”ni doğru ve yeterlibilgilendirmek ve “iş sahibi” onayı olmadanprojede arttırma veya eksiltme yapmamak hususundayükümlü tutmaktadır. Altıncı ve sonbaşlıkta ise mimarın işi almak için “özendiriciteklif”te bulunmaması gerektiği, kayıt dışı gelirgetirecek ödeme kabul etmemesi gerektiği ifadeedilmektedir (TMMOB, 2009). Bu maddedeyer alan önermeler, bir önceki maddede de olduğugibi meslek imajıyla ilgili önermelerdir. Budaha açık bir şekilde “iş sahibi” teriminden ve “işsahibine” yüklenen yetki ve anlamdan anlaşılabilmektedir.Bunlara ilaveten bu maddede yazılısözleşmenin olması gibi yer alan konular kısmınınetik değerlerle bağlantılı olmamasına ilavetenahlaki önermeler de olmadığı izlenmekteve bu önermelerin sadece meslek alanının toplumsalkabulünün sürdürülebilirliği açısındanpratik çözümleri olduğu görünmektedir.Yönetmeliğin yedinci maddesinde mimarlarınmesleğe karşı sorumlulukları ele alınmaktadır.Bu maddenin altında yer alan altı başlıkta busorumluluklar daha detaylı bildirilmektedir.İlk başlıkta mimarın mesleğin “itibarını zedeleyecek”tutum ve davranışlar yapmaması istenmektedir.İkinci maddede ise mimarlarındürüstlüklerinden şaibe duyulacak davranışlaryapmamaları, çalışmalarını bağımsız, tarafsız,dürüst, doğru ve adaletli bir şekilde yürütmelerivurgulanmaktadır. Üçüncü başlıkta mimarlarınreklam vermeleri hususu tartışılmakta ve mimarların“ucuz”, hızlı, “gerçeğe aykırı” ilanlar vermemesigerektiği ifade edilmektedir. Dördüncübaşlıkta mimarların meslekten men edilen kişilerleortaklık kuramayacağı yazılmaktadır. Beşincimaddede mimarların yasaların verdikleri unvanlardışında unvan kullanmamaları gerektiğiifade edilmektedir. Altıncı ve son maddede ise,daha önce proje müellifi olan projeler mimarlaraönerilirse Mimarlar Odası’na haber vermeklemimarın mükellef olduğu bildirilmektedir(TMMOB, 2009). Bu maddede de göründüğügibi, mimarların nasıl olmaları/olmamaları gerektiğindenziyade nasıl görünmeleri/görünmemeleriile ilgili önermeler ileri sürülmektedirve önceki maddelerden daha açık bir şekildemimarlığın imajına vurgu yapılmaktadır.Yönetmeliğin sekizinci maddesinde mimarlarınMimarlar Odası’na karşı sorumluluklarındanbahsedilmektedir. Bu madde altında yer alandört başlıktan ilkinde mimarların “meslek topluluğununbir temsilcisi” olarak, Mimarlar Odasıkararlarına uyma zorunluluğu yazılmaktadır.İkinci başlıkta ise mimarlar, Mimarlar Odası tarafındanboykot edilen yarışmalara katkı sun-36 | GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17maktan men edilmektedir. Üçüncü başlıkta isekamu yararına aykırı bir durumla mimarın karşıkarşıya kalması durumunda, Mimarlar Odası’nabilgi verilmesi istenmektedir. Dördüncü ve sonmaddede ise, Mimarlar Odası’nın yönetimineseçilmiş olan mimarların eşit ve adil davranmalarıylailgili önermelere yer verilmektedir(TMMOB, 2009). Bu maddede etik değerler iledoğrudan bağlantılı olma hususu MimarlarOdası’nın bir dayanışma aracı olarak özelliklekamu yararına aykırı durumlarda devreye girmemekanizmasıyla ilgilidir. Ancak bu hususundışında zikredilen koşullar, sadece hiyerarşik,özgürlüğü kısıtlanmış ve tek tip hale sokulmayazorlanmış bir topluluk olarak mimarlar topluluğununMimarlar Odası altında örgütlenmesininyasal zeminini oluşturmaktadır. Burada uyulmasızorunlu tabi tutulan Mimarlar Odası kararlarımimarlık mesleği uygulamalarının kalitesindenziyade, yönetim kurulunun kararıyla boykotedilen etkinlikleri de içererek, özellikle siyasi fikirayrılıkları doğrultusunda hareket eden yapılardasiyasete alet olma tehlikesi taşımaktadır.Yönetmeliğin dokuzuncu maddesinde MimarlarOdası yönetiminde yer alan kişilerin yerel yönetimlerdeaday olmaları durumunda MimarlarOdası yönetiminden ayrılmaları gerektiği bildirilmektedir(TMMOB, 2009). Yönetmelikte yeralan diğer üç madde yönetmeliğin yürürlüğüve yasal statüsüyle ilgilidir.SonuçYazıda incelenen Mesleki Davranış Kuralları Yönetmeliğidiğer mesleki davranış kodlarında daolduğu gibi, meslek çıkarlarını ön plana sürerek,meslekteki olası etik problemlere ışık tutmayıarka plana itmektedir. Ayrıca meslek kuruluşunafazlasıyla yetki yükleyerek ve mimarları meslekodasının parmakları halinde davranmaya iterek,sorunlu bir yapılanmanın yasal dayanağı oluşturulmaktadır.Ancak bu belgede mimarlarınkendi kişisel pratikleri dışında mimarlık alanınıngelişmesi ve uygulamalarıyla ilgili duyarlı davranmalarıve dayanışmacı bir sistemle kamuyararına aykırı olan çalışmalara karşı koymayave bunları durdurmaya çalışması ve mimarlarınkolektif sorumluluklarını gündeme getirmesiolumlu bir yön olarak karşımıza çıkmaktadır.Mesleki etik veya davranış kodları, etik değerlerbilgisiyle oluşturulmaları gerekirken, önceliklebilimsel değerlendirmelerden uzak, konsensüsyöntemleriyle ve etik değerleri ve ahlakideğer yargılarını ve daha da kötüsü meslekiçıkarlarla ilgili önermeleri birbirine karıştırarakçeşitli amaçlara hizmet eden normları yan yanagetiren belgeler haline gelmektedirler. Bunlarıönlemek için öncelikle belgeler etik bilgisidoğrultusunda yeniden değerlendirilmeli vedaha sonra bir yönetmelik şeklinde değil, olasısorunlara işaret edebilen ve bunlara karşı etikdavranışlar hususunda yönlendirici olabilenbildirgeler şeklinde yeniden düzenlenmelidir.Bunu yaparken sadece kişi olarak mimarlarındeğil, mimarlık alanında etkili rolü olabilen tümpaydaşların, başta devlet, yerel yönetimler, büyükmimari ve tasarım endüstrileri ve MimarlarOdası’nın sorumluluklarını gündeme getirmesigerekmektedir.KAYNAKLARKuçuradi, İ. (2014-a), “Eğitimi Yeniden Düşünmek”, Hacettepe Üniversitesi,https://www.hacettepe.edu.tr/duyuru/rekduy/47KurulusYilDonumu220714.pdfKuçuradi, İ. (2014-b), “Değerler Eğitiminin Bazı Ön Koşulları”, HayatBoyu Dergisi, sayı 1, 2014, Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü,Ankara.Larson, M. S. (1977), The Rise of Professionalism: A Sociological Analysis.Los Angeles: University of California Press.Marcuse, P. (1976), “Professional Ethics and Beyond: Values in Planning”,AIP Journal, 42 (3), 264-274.Sadri, H. (2012), “Mimarlıkta Meslek Etiği ve Mimarların İnsanlığa KarşıSorumlulukları”, İş Ahlakı Dergisi, sayı 9, Mayıs 2012, İstanbul.Spector, T. (2005), “Codes of Ethics and Coercion”, In N. Ray (Ed.),Architecture and its Ethical Dilemmas (pp. 101-112). New York: Routledge.TMMOB (2009), TMMOB Mimarlar Odası Mesleki Davranış Kuralları Yönetmeliği,http://www.mo.org.tr/mevzuatDocs/mesleki-davranis-080609.doc


DOSYAMESLEK ETİĞİNesrin ÇOBANOĞLUProf. Dr.Gazi Üniversitesi Tıp FakültesiTıp Etiği Anabilim Dalı Başkanı“meslek etiği, belirli bir meslekgrubunun mesleğe ilişkin olarakoluşturduğu ve koruduğu, mesleküyelerine emreden, belli şekildedavranmaya zorlayan, kişiseleğilimleri sınırlayan, yetersiz veilkesiz üyeleri meslekten dışlayan,meslek içi rekabeti düzenleyen,hizmet ideallerini koruyan meslekiilkeler bütünüdür. Meslek etiğiilkeleri uygulamada uzmanlıkgerektiren mesleki örgütlenmelerinulusal ve uluslararası kuruluşlarıtarafından denetlenir.”İnsan yaşamak için çalışmak zorundadır. Bu çalışmasüreci içinde bir şeylerin üretimini (malya da hizmet üretimi) yapmak durumundadır.Yeryüzünde insan yaşamı başladığından berimeslekler de biçimlenmeye başlamıştır. Mesleken genel tanımıyla bir kimsenin geçiminisağlamak için yaptığı sürekli iştir. İnsanlarınyaşamlarında meslekleri önemli bir yere sahiptir.Bunun yanında da insanlar mesleklerindebirçok sorunla karşılaşmaktadırlar. Özellikleçağımızda teknolojinin ulaştığı düzey karşısındameslek yaşantılarında karşılaşılan kaygılariyice artmıştır. İşte meslek etikleri de insanlarınkarşılaştığı bu sorunlar ve kaygılardan dolayıortaya çıkmıştır. Yaşamın ve teknolojinin karmaşıklaştığıve derinleştiği günümüzde çalışmanınetkinliği ve verimliliği için bu çalışmafaaliyetliliğinin bir organizasyon içinde olmasıkaçınılmazdır.Meslek etiği, uzmanlık bilgisiyle değerler bilgisininbirlikte kullanılarak “iyi eylem”i tanımlamayaçalıştığı bir uygulamalı etik alanıdır.Felsefedeki etiğin mesleki uygulamalar içindefarklılaşmış uzantısıdır. Meslek etiklerindesorulan sorular belirli bir mesleği uygularken,etik ve hukuksal normlarla ilgili sorulardır (belirlitek tek durumlar karşısında kişinin genelolarak ne yapması veya ne yapmaması gerektiğineilişkin sorulardır). Bu soruların yanıtları,cevap verildikleri takdirde, uluslararası bildirgeler,sözleşmeler ve meslek ahlak kodları olmaktadır.Bununla birlikte, “meslek etiği, belirlibir meslek grubunun mesleğe ilişkin olarakoluşturduğu ve koruduğu, meslek üyelerineemreden, belli şekilde davranmaya zorlayan,kişisel eğilimleri sınırlayan, yetersiz ve ilkesizüyeleri meslekten dışlayan, meslek içi rekabetidüzenleyen, hizmet ideallerini koruyanmesleki ilkeler bütünüdür”. Meslek etiği ilkeleriuygulamada uzmanlık gerektiren mesleki örgütlenmelerinulusal ve uluslararası kuruluşlarıtarafından denetlenir.Günümüzde teknolojinin ulaştığı durumunsağladığı çeşitli yararlar bulunmaktadır ancakbunların yanında insanlığın ve tüm yaşamlarıngeleceğine ilişkin kaygılar da artmaktadır.İşte bu artan kaygılarla çeşitli uluslararası kuruluşlarlameslek kuruluşları bazı etik kodlarya da normlar saptamaya çalışmıştır, çalışmaktadır.Etik Kavramı: Felsefedeki EtiktenMeslek EtiğineFelsefe, Yunanca “bilgi sevgisi” anlamındadır. İlkdönemlerde bilgi sevgisi olarak tanımlanan felsefe,Sokrates’de “neyi bilmediğini, bilme” şeklindetanımlanmıştır. İlk kez Pythagoras kendisiiçin “ben bir philosophos’um” demiş. Ama bugünküanlamında felsefenin babası sayılan, Herakleitostarafından kullanılmıştır. Felsefe, insanınevrenle ilişkisini kavramsal olarak açıklayansistematik, bilimsel bilgidir. Etik ise felsefenin altdalı olarak, kısaca, ahlaki değerler felsefesidir.Etik, insan eylemlerine ilişkin değerler felsefesiolarak ortaya çıkmıştır. Etik, insan-insan ilişkilerindeaçık uçlu sorulara “iyi-kötü” değerlendirmeleriile yanıtlar bulmaya çalışır.Etik kavramı, Yunanca ethos sözcüğündentüretilen “davranış biçimini ifade eden karakter”anlamına gelir ve “ahlaki değerler statüsü”olarak tanımlanır. Aristoteles’ten bu yana birfelsefi disiplinin adı olan etik’in Yunancadakikullanımına ilişkin iki farklı anlamı söz konusudur.İlk kullanımı alışkanlık, töre, görenekanlamlarını taşır; eylemlerini antik sitede geçerliolan töreye uygun olarak eğitim yoluyladüzenlemeye alışkın kişi, genel kabul gören“ahlak yasası” normlarını izlediği sürece “etiğe”göre davranmaktadır. Ama dar anlamda ve asılanlamına göre, etiğe göre eylemde bulunanve davranan kişi, aktarılan eylem kurallarınıve değer ölçülerini sorgulamadan uygulamayıp;aksine, kavrayarak ve üzerinde düşünerektalep edilen iyiyi gerçekleştirmek için onlarıalışkanlığa dönüştüren kişidir. Alışkanlık, töreve görenek karakter anlamını da almakta, erdemliolmanın temel tavrı olarak pekişmektedir.Yunanca ethos kavramının Latince karşılığımos sözcüğüdür. Hem töre hem de karakteranlamına gelir. Ahlak, bir insan topluluğundakarşılıklı ilişkilerde gelişen saygı ve birbirini benimsemesüreçlerinden oluşan ve kendilerinenorm olarak geçerlilik tanınan geneli bağlayaneylem modellerini içerir. Olgunlaşmış yaşambiçimlerini temsil eden düzen kurumlaşmalarını;bir topluluğun değer ve anlam anlayışlarınıyansıtan yaşam biçimlerini gösterir.Bunun yanında, etik ve ahlak arasında yakınanlam ilişkisi bulunmakla birlikte kavramlarınkarıştırılmaması gerekir. Etik ve ahlak kavramlarıGÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17 | 37


DOSYAMeslek sahibi insanlar ait oldukları toplum vemeslek grubu içinde, meslek etiğine uygundavrandıkları oranda kabul ve saygı görürler.Toplum içerisinde mesleki statüleri artar. Statü,en geniş anlamda, bir kimsenin davranışlarıhakkında, ilişkide bulunduğu kimseler tarafındanyapılan bir değerlendirmeyi ifade eder.Statünün derecesi, başkalarının söz konusukişi hakkındaki kanaatlerine, ona karşı beslediklerihürmete ve genellikle takındıkları tavragöre belirlenir. Statü “resmi” ya da “gayri resmi”olabilir. “Resmi statü”, bireyin hiyerarşi hattındakiişgal ettiği konumun statüsüdür. Bu statühiyerarşisinin en sıkı şekline askeri örgütlerderastlanır. Bir sosyoloğun dediği gibi “statü” insanlarınen kıymetli mülküdür. Statüsüz insan,sosyal bakımdan bir hiç sayılır. Menfi bir statüyesahip olmak, yani başkalarının nefretinemaruz bulunmak, hiç statüye sahip olmamayatercih edilir. Zira bu takdirde birey, hiç olmazsabaşkaları tarafından fark ediliyor demektir.Meslek etiği, o mesleğe özgü mesleki statüçoğukez birbirlerinin yerine kullanılabilmektedir.Ama etik, ahlakı da içeren daha geniş biralanı ifade eder. Etiği, ahlak ve hukuk ile birliktegeleneği de kapsayan çok geniş anlamda kullananhukuk felsefecileri ve toplum bilimcileribulunmaktadır. Etik kavramı, kullananların vedeğişik kullanılışların yöneldiği amaçlarla, çokgeniş bir alanı kapsamına alır. Bu kullanımlar,kavrama farklı içerikler yükler. Etik, insan eylemlerinikonu alır. Etik ilişkinin yapısını ve sorunlarınıaraştırmada tek ipucu insan eylemleridir.Etik, bir eylemi, iyi bir eylem yapan nitelikseldurumu sorar. Etik alan, “birey” ve bireylerdenoluşan “toplum”un değerlerinin felsefi açıdanincelenme alanını oluşturur. Bu anlamda, dolaylıya da dolaysız olarak insanı ilgilendiren veyeni yaklaşımlarla insan dışındaki varlıkları da ilgilendirmeyebaşlayan her konunun, etiğin ilgialanına girmesi kaçınılmazdır.Etik, ahlaki tutumların ardında yatan yargılarıele alarak, insanın bütün davranış ve eylemlerinintemelini araştırır. Çoğu zaman birbirlerininyerlerine de kullanıldığı görülen etik ile ahlakarasında yakın bir ilişki bulunmakla birlikteetik, ahlak ve toplumca belirlenen ahlaki ilkelerinniteliğini sorgulayan felsefedir. İyi ile kötüarasındaki ayrım, evrimsel süreçte mistisizmedayandırılarak Tanrı’nın ve onun yarattığı doğaldüzeni temsil etmiş, daha sonra yerini, daha iyibir dünya ve evrene sahip olma yolunda bireyve toplumsal davranış biçimlerini sorgulayanbir etik anlayışa bırakmıştır. Etik değerler, eskidenmetafizik kavramlarla temellendirilirken,günümüzde insanların daha iyi yaşamalarınıve dünyanın bir bütün olarak ileriye gitmesinisağlamaya yönelik kavramlarla temellendirilmelidir.Geçmişte değerler felsefesi dar birmekânda, dar bir zaman diliminde oluşan ikilemleriirdelerken, teknolojideki sınırsız ve hızlıgelişmenin yansımasıyla günümüzde, gelecekkuşaklar ve evren kavramları da ikilemlerdebelirleyen olarak önem kazanmıştır. Etik genelolarak, her konuyla ilgili normların yapısınailişkin düşünceler oluşturur, değerlendirmeleryapar. Yeni ortaya çıkan sorunsala ilişkin çözümönerileri oluşturur, tartışır. Etik, genelliklebilimin ve hukukun yolunu açan bir nitelik detaşımaktadır.Sürdürülebilirliğin sağlanmasına yönelik etikyaklaşımlar çerçevesinde uygulamalı etik, insanlarınekosistem ve insan sağlığı ile tekrarbütünleşmesini sağlayacak sürdürülebilir birtoplum oluşturmaya yönelik yönlendirici fikirlerolarak karşımıza çıkmaktadır. Bir toplulukta yada örgütte uygulamalı etik, örüntüsel ilişkilerdenedensellik ilkesiyle etkileşim sonucu, işinhaklar ve sorumluluklar temelinde “nasıl” yapılacağınaait kararların alınması, bu kararlar doğrultusundaeylemde bulunulmasıyla olanaklıdır.Bu karmaşık mesleki bilgi ve ilişkiler ağını o38 | GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17Bu, günlük yaşamda sorulan sorular belirli birkişinin belirli bir durumu, eylemi, kişiyi değerlendirmesiile ilgilidir. Ya da belirli bir kişininalması gereken tavırla veya belirli bir durumdayapması gereken eylemle ilgili sorulardır. Mesleketiklerinde sorulan sorular ise belirli bir mesleğiicra ederken etik ve hukuksal normlarla ilgilisorulardır (belirli tek tek durumlar karşısında kimesleğeözgü birlik ve kuruluşların denetlemesigereklidir.Meslek etiklerinden bahsetmeden önce uygulamalıetikten söz etmekte fayda vardır. Etik sadecekuramsal bir bilim olarak değil, uygulamalıbir bilim olarak da yapılabilir ve böylece geneletik ilkelerin belirli yaşam ve eylem alanlarınauygulanmasıyla yorumlayan özel bir etik olur.Uygulamalı etik kavramında olay-olgu ayrımınayer verilmelidir. Bir zaman çizgisi üzerinde karşılaştığımıztikel eylemler “olay”ı, bu tikel eylemlerinzaman çizgisi üzerinde süregelmesi de “olgu”kavramını ortaya çıkarmaktadır. Uygulamalı etikalanında, bilim ve araştırma etiği, tıbbi etik, hukuktaetik, medya etiği, mühendislik etiği vb.çok sayıda etikten, hatta ne kadar “uzmanlıkgerektiren meslek” varsa o kadar da “meslekietik”ten söz edilmesi mümkündür.Etiğin öğretilebilir bir bilgi niteliğinde olup, olmadığınailişkin görüşlerin felsefe alanında tartışmasısürerken, evrensel olarak meslek etiği ilkelerininolması ve mesleğin uygulayıcıları tarafındanbenimsenmesi kabul görmektedir. “Etiksiz bilimboştur, bilimsiz etik kördür”. Etiğin doğası gereği,günlük yaşama yansıyan eylemlerimizin etikniteliği açısından göz önüne alınacak ölçütlerarasında “olasılıklar” vardır. İyi ya da kötü eylemlerimizinyaşantı biçimine yansıdığı olasılıklar mevcutturve kişi bu olasılıklardan birini tercih eder.Söz konusu tercihte, H. Reichenbach’ın da (2000)vurguladığı gibi; nasıl davranmamız gerektiği konusundakendi istencimizin sesine kulak vermekve diğer insanlarla uyum içine girmeye çalışmakgerekmektedir; dünyada bireyin koyduğu amaçve anlamdan daha fazlası yoktur.Meslek Etiğinün genel olarak korunmasını hedefler. Meslekibirlikler bu hedefe yönelik meslek etiği kodlarıtanımlayarak, meslektaşların bu kodlarauygun davranmasını denetlerler.Bilgisel ya da teknik içeriği ile bu mesleği yapmayetkinliğine ulaşma yolları ne denli farklı olursaolsun, mesleklerini uygularken profesyonellerinsergilemeleri beklenen belirli davranış biçimleribulunmaktadır. Bu “formlar” mesleklerin kendiözgün yapılarıyla, ortaya çıkış zamanları ile vebelki bir anlamda onların tarihsellikleriyle debağlantılı biçimlerdir. Günümüzde etiğe olanilgi artışı, bazı mesleklerde karşılaşılan etik sorunlarınartmasının ya da artan sorunların farkınavarılmasının bir sonucudur. Meslek etiği,belirli bir meslek grubunun, mesleğe ilişkinolarak oluşturup koruduğu, meslek üyelerineemreden, onları belli bir şekilde davranmayazorlayan, kişisel eğilimlerini sınırlayan, yetersizve ilkesiz üyeleri meslekten dışlayan, meslek içirekabeti düzenleyen ve hizmet ideallerini korumayıamaçlayan mesleki ilkeler bütünüdür.Günümüzde teknolojinin ulaştığı durumunsağladığı çeşitli faydalar bulunmaktadır ancakbunların yanında insanlığın ve tüm yaşamlarıngeleceğine ilişkin kaygılar da artmaktadır. İştebu artan kaygılarla çeşitli uluslararası kuruluşlarlameslek kuruluşları bazı etik kodlar ya danormlar saptamaya çalışmıştır. Etiğe olan builgi artışı, mesleklerde karşılaşılan etik sorunlarınartmasının ya da artan sorunların farkına varılmasınınbir sonucudur. Tıp etiği ya da biyoetikile başlanacak olursa, çevre etiği, mühendisliketiği, işletme etiği, siyaset etiği ya da yönetimetiği...’nden söz edilebilir.Etiğin soru ve sorunları, kişilerin diğer kişilerleilişkilerinde verdikleri kararlar ve yaptıkları eylemlerleilgili olmasına karşın yaşamda yüz yüzegelinenlerden farklı türde soru ve sorunlardır.Dolayısıyla “doğru eylem nedir?” ile “bu durumdane yapmak gerekir?” sorusu karıştırılmamalıdır.Çünkü bu sorular aynı şeyi soramazlar. İlksorunun yanıtı “doğru eylem”in ne olduğunusöylerken ikinci sorunun yanıtı kişinin içindebulunduğu durumda ne yapması gerektiğinisöylemektedir. Meslek etiklerinin sordukları sorularise bu iki türden hiçbirine girmez.Peki Meslek Etiklerinde SorulanSorular Nedir ve Bunların Farkı Nedir?


“Bir kişinin doğal bilme yeteneklerinin geliştirilmesi,genel temel eğitimiyle ilgilidir. Etikdeğerlendirme ve değerler konusunda eğitimgörmesiyse, insan ilişkileriyle ilgili deney kazanmasıdemektir. Çünkü değerler bilgisininkaynağını bulduğu yer, yaşanan insanlar arasıilişkilerdir.” (Kuçuradi) Güncel olaylara yön verecekdoğru çıkarsamalar yapmak için, koşullarındoğru bilgisi yanında, değerler bilgisi degereklidir. Ayrıca, o eylemin yapıldığı koşullarda seçeneklerin oluşturduğu ayrılıklar, başkaeylem olanaklarının bulunması da, eylemindeğerini belirleyici özellikler taşır. Kişi değersistemiyle uyumlu eylemlerde bulunduğu dönemlerdekendini daha güvenli hisseder. Önderlik,iletişim ve toplumsal uyum sağlayabilmeyeteneklerine ek olarak bilginin, istençselamaçları sürdürmekte katkısı olabilir. İnsanlararasında uyumun önemli olduğu, bireyin istençlerinintoplumla dengelenerek etik yönelimibelirlediği gözlenmektedir. Kişinin bütünlüğüneyönelik etik değerler tortusu, o kişininyaşamının değerler bütünlüğü ile etkileşir veyaşantı ortaya çıkar. Kişi normatif kurallar büşiningenel olarak ne yapması veya ne yapmamasıgerektiğine ilişkin sorulardır). Bu sorularınyanıtları, cevap verildikleri takdirde, uluslararasıbildirgeler, sözleşmeler ve meslek ahlak kodlarıolmaktadır.Etiğin uğraştığı ahlak normları olduğu gibikabul edilirse sonradan bu normlara mantıksalempirizmin “bilimsellik” ölçütü ile bakılırsa,norm önermelerinin bu akımın “bilimsel” dediğiönermelerin gösterdikleri özellikleri göstermedikleridoğrudur. Etik normların “bilimsel” olmadığıkabulü, “bilim”in “değer dışı” olması gerektiğitalebini güçlendirir. Etik değer veya değerlerbilgisi ile değer yargılarının veya genel olaraketik normlar arasındaki farkın görülmediği birdünyaya getirilen bu talep, amaçlanmayan kimisonuçlara yol açmıştır. “Bilim”in “değer-dışı” olmasıtalebinin arkasında yatan, bilimsel araştırmalarınve bilimsel bilgilerinin uygulanmasınındinsel ve kültürel değer yargıları ve normlarıtarafından engellenmemesidir. Ancak; bu talep,bilimsel araştırmada ve çeşitli bilimlerin sonuçlarınınuygulanmasında her türlü değer sorunlarınınbir yana bırakılmasına götürmüş; biliminilerlemesi için “mümkün olan her şeyin yapılabileceği”veya “her şeye izin olduğu” düşüncesibilim adamları arasında yaygınlaşmıştır. Böylece;özellikle biyoloji, fizik, tıp gibi; çeşitli bilimlerdemümkün olan her şey, sınır tanımaksızınyapılmaya başlanmıştır. Bilimlerin ve teknolojilerin“değer dışı” gelişmesi, kişisel veya siyasalçıkarlarla birleşerek, insanlığı bazı çıkmazlaragötürmüştür; bunlar arasında, bugün genellikleglobal sorunlar olarak adlandırılan bazı sorunlarda bulunmaktadır. Bu durum evrensel olarakgeçerli kılınabilecek ortak normlar arayışına dayol açmıştır. İşte çeşitli meslek etikleri patlamasınayol açan en önemli etkenin, bu ortaknormlar getirme arayışı ile felsefede metaetiğinegemenliğinin bir araya gelmesi olduğu söylenebilir.Meslek etikleri de birbirlerinden etkilenmektedirler;öyle ki günümüze kadar sadece insanmerkezli görünen tıp etiğinin bile genişleyerekinsan-doğa ilişkisiyle ilgilendirildiği görülmektedir.Hatta, J. Pierce ve C. Kerby (1999) tarafındantıbbın çevreye, ekolojiye, doğal kaynak korunumuve atık üretimine olan etkilerine dikkatçekilmiştir. Bu bağlamda tıp etiği gibi salt insanve mühendislik etiği gibi son derece nesnel yapısaldurumlarla ilgili farklı meslek etikleri bileçevresel biyoetik kavramını etkileyen ve bu kavramdanetkilenen birer meslek etiği durumunagelmiştir.Bilimlerin ve teknolojilerin “değer dışı” gelişmesi,kişisel veya siyasal çıkarlarla birleşerek, insanlığıbazı çıkmazlara götürmüştür; bunlar arasında,bugün genellikle küresel sorunlar olarakadlandırılan bazı sorunlar da bulunmaktadır. Budurum evrensel olarak geçerli kılınabilecek ortaknormlar arayışına da yol açmıştır. İşte çeşitlimeslek etikleri patlamasına yol açan en önemlietkenin, bu ortak normlar getirme arayışı ilefelsefede metaetiğin egemenliğinin bir arayagelmesi olduğu söylenebilir.Geçmişten günümüze, meslek etiklerinde tekbir zaman ve dar bir mekândan, gelecek kuşaklarve evren kavramlarının da belirleyen olduğu,meslek mensuplarının (bireysel ya da kurumsal)ekosisteme sorumluluklarını irdeleyen biyoetikve biyopolitikalar kavramları ışığında, çevreselbiyoetikten etkilenen bir meslek etiği anlayışınaevrilme olmaktadır.DeğerlendirmeFelsefenin alt dalı olan etik alanının mesleklerinuygulanması sırasında, o mesleğe özgü durumlariçin farklılaşmış uzantısını “mesleki etik”olarak tanımlıyoruz. Meslek etiği, o mesleğeözgü bilgi ve beceri ile donanmış kişilerin, ikilemlidurumlarda iyi ve doğru karar vermelerinisağlamayı hedefler. Mesleki örgütler, etik ikilemlerdekötü kararlar veren, yanlış davranışlarlameslek etiği kodlarına uymayan davranışlarıdenetler ve cezalandırır. Meslek etiği açısındanuygulamada gündeme gelen olumsuz olaylarıtanımlar ve yorumlarken, karşıtı olan iyi eylemleride tanımlamış oluyoruz. Bu alanda yapılan,yapılacak olan tartışmalar, etik açısından sorunolan durumların saptanması ve çözüm önerileriningeliştirilmesini sağlayacaktır. Genel olarakmeslek etiği konusunda bilgilenme ve bilgilendirmearttıkça, etik dışı olarak nitelenen olaylarazalacaktır.tünü ve istencinin itkisiyle bir eylemde bulunur.Değer yargıları ve çıkarlarının çatışmalıolduğu yerde, değerler bilgisi ve eylemleriarasında koşutluk yok olacaktır. Meslek etiği,ilgili mesleğin bütün uygulanma biçimlerinikapsamalıdır. Etik etkinlik sonucu önerilen olgusalçözümler, deontolojik ve hukuki kurallarbiçiminde yaşantıya /araştırma ve yayın alanınayansıtılmalıdır. Bu konuda değerler bilgisive etik ilkelere uygunluğun, etkili kurumlarca,normatif kurallarla denetlenmesi, etik açısından“kötü” eylemlere rastlanma olasılığını düşürecektir.Bireyin grupla etkileşimi hem grubun hem bireyindavranışında değişikliğe yol açar. Toplumunetik yönelimi kişilerin birbiriyle uyum sağlamaçabasının ortak sonucudur. Bu bağlamda,dengeyi sağlamada etkin güçler, toplumsalörgütlenmeler, uluslararası mesleki kuruluşlarınmesleki bildirgeleri, TMMOB, sınıfsal birleşmeler,uzmanlık dernekleri, etkili bilimsel kurumlar,meslekte statü sahibi seçkin bireylerin örnekyönlendirici tavırlarının oluşturduğu sosyal ilişkilerindenetimindeki iktidar ilişkilerini etkileyeceketik yönelimi biçimlendirmek üzere, aktif birtutumla çalışma yaşamında meslek etiği ilkelerivurgulanmalıdır.KAYNAKLARAlbrecht A. Glenn, “Applied Ethics in Human and Ecosystem Health:The Potential of Ethics and an Ethic of Potentiality”, Ecosystem Health,Cilt 7, Sayı 4, Aralık 2001.Arda Berna, (2003), “İş Ahlakı Açısından Tıp: Neredeyiz? NereyeGidiyoruz?”, Üniversite-Toplum e-dergi, Mart, 3:1,s. 4. http://www.universite-toplum.org.trArvanitis, Agni V. (ed), Bio-Syllabus for European Environmental Education,BIO, Athens, 2002.Curi, K., “Meslek Etiklerinde Yeni Bir Boyut: Çevre Etiği”, Yay. Haz.Harun Tepe, Etik ve Meslek Etikleri, Türkiye Felsefe Kurumu, 1. Baskı,Ankara, 2000, s.67-73.Des Jardins Joseph R., Environmental Ethics, Wadsworth PublishingCompany, Second Edition, 1997.Kant, I., (1982), Ahlak Metafiziğinin Temellendirilmesi, 1. Bas. Meteksanyay., Ankara.Keleş Ruşen, Ertan Birol, (2002), Çevre Hukukuna Giriş, İmge KitabeviYayınları.Kuçuradi I., (2000), Etik ve Meslek Etikleri, Türkiye Felsefe Kurumu, Ankara.Kuçuradi I., (1988), Etik, Meteksan yay.Koslowski, P., “Etik ve Hekimlik Sanatı”, Yay. Haz. Harun Tepe, Etik veMeslek Etikleri, Türkiye Felsefe Kurumu, 1. Baskı, Ankara, 2000, s.38-40.Mocan M. Reşat, Etik ve Meslek Etikleri, http://www.ydk.gov.tr/dergi/dergi1.htm, 16.4.2003Pehlivan İnayet, (1998), Yönetsel, Mesleki ve örgütsel Etik, Önder mat.Reichenbach Hans, (2000), Bilimsel Felsefenin Doğuşu, Remzi Yayınevi,3. Basım.Pierce J., Kerby C., (1999), “The Global Ethics of Latex Gloves: Reflectionson Natural Resource Use in Healthcare”, Cambridge Quarterly ofHealthcare Ethics, Cilt 8.Pieper, A., Etiğe Giriş, Çev. Atayman, V., Sezer, G., Ayrıntı Yayınları, İstanbul,1999, s.29-31, 86.Selsam, H., (1995), Etik, Çev. Yüksel Demirekler, Yaba Yay., Ankara.Tepe H., (2000), Etik ve Meslek Etikleri, Türkiye Felsefe Kurumu, Ankara.Warber S. L., Fetters M. D., Kaufman P. B., (2003), “Environmental Ethics:Finding a Moral Compass for Human-Plant Interaction”, AlternativeTherapies in Health and Medicine, Cilt 9, sayı 2, Mart/Nisan.GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17 | 39


DOSYAETİK HAKKINDAKISA BİR YAZISelim KADIOĞLUTıp Doktoru,Aile Hekimliği Uzmanı, Tıp Etiği ve Tarihi BilimDoktoru ve DoçentiÇukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi“Meslek etikleri ahlak felsefesininve genel ahlakın sınırlı ölçektegerçekleşmiş sentezi olarakdeğerlendirilebilir. Buradakisınırlılık toplumun yerini meslekcamiasının ve toplumsal ilişkilerçerçevesindeki davranışların yerinide mesleki ilişkiler çerçevesindekidavranışların almasıdır. Sonuçolarak meslek etikleri bir yandanmesleği icra edenlerin uymasıgereken kuralları diğer yandanhem bu kuralları belirleyenhem de genel olarak standartve ideal mesleki davranışlarınnasıl olması gerektiğini irdeleyendüşünme süreçlerini içermektedir.Kurallardan oluşan yan görecedaha eski, düşünsel yan ise büyükölçüde çağdaş dünyaya özgüdür.”40 | GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17Etik hakkındaki bu kısa yazının ilk kısmındakonuyla ilgili başlıca kavramların kısa notlarhalinde takdimi, ikinci kısmında ise yine fazlaayrıntıya girmeden meslek etikleri hakkındabir dizi saptama yer almaktadır. Yazıya metinledoğrudan bağlantısı bulunmayan ancak aynıtematik çerçevede yer almaktan dolayı onunlabütünleşebilir nitelikte olan iki açıklamalı çizimeklenmiştir.***“Etik” son on yıllarda farklı ortamlarda ve sıksık dile getirilen eski bir kavramdır. Bir yandanköklü bir geçmişe sahip diğer yandan popüleraktüeloluşu nedeniyle geniş bir anlam yükütaşımakta ve çeşitli çağrışımlar uyandırmaktadır.Durumun böyle oluşu tam karşılığının neolduğu konusunda tereddüde yol açmakta, eksikya da yanlış anlam yüklenerek kullanılmasınazemin hazırlamaktadır. Etiğin temel karşılıklarıolan birbiriyle bağlantılı iki kavram “genel ahlak”ve “ahlak felsefesi”dir.Genel ahlak belli bir toplumda-kültürde ve bellibir çağda geçerli olan, sözlü gelenek içinde yaşatılan,manevi yaptırımlarla desteklenmiş bulunanbir kurallar kümesidir. Bu kurallar, bireylerinbirbirleriyle ilişkilerini düzenleyen, başkalarınıetkileyen davranışlar bağlamında nelerinyapılması ve nelerden kaçınılması gerektiğinibelirleyen bir içeriğe sahiptir. Yasal düzenlemelerve görgü kuralları, genel ahlakla benzer içeriğesahip iki kural kümesi olup ilkinin ona göredaha güçlü, ikincisinin daha zayıf yaptırımlarladesteklenmiş bulunması söz konusudur.Ahlak felsefesi ise hem bu kuralların hem dedaha genel ve soyut olarak “iyi davranış” konusununele alındığı; çözümlendiği, sorgulandığı,tartışıldığı, düzenlendiği bir kuramsal alandır. İyiolmayı ölçüt kabul ederek eylemleri irdeleyenetik ile güzel olmayı ölçüt kabul ederek algılarıirdeleyen estetik, birlikte felsefe etkinliğinin temelproblem alanlarından biri olan değerler felsefesinioluşturmaktadır. Felsefenin karakteristiközelliği ele alınan konuların derinlemesineyoğun-sistemlidüşünme süreçlerine tabi tutarakişlenmesidir ve bu etik için de geçerlidir.Genel ahlak ile ahlak felsefesi arasındaki ayrımınetleştirmek-vurgulamak isteyen vebu yazı çerçevesinde benimsenmemiş olanbir yaklaşıma göre etik sadece ahlak felsefesininkarşılığı olarak kullanılmakta, genelahlak ise ahlak ya da moral olarak adlandırılmaktadır.Etik-ahlak (moral) ayrımını vurgulama,batılı bir gelenek olarak Yunan veRoma zihniyetleri-kültürleri arasındaki farklartemelinde ortaya çıkmakta ve demokrasicumhuriyet(res publica) ayrımının vurgulanmasınıçağrıştırmaktadır.Bu noktada dille ilgili bir parantez açarak Latincekökenli moral ve Türk Dil Kurumu tarafından türetilen“aktöre” sözcüklerinin ahlakın eşanlamlısıolduğunu ancak yaygın kullanılmadığını belirtmekyerinde olur. Aynı parantezin içine yerleştirilmesiuygun bir diğer husus, Yunanca kökenliolmakla birlikte Türkçeye Fransızcadan geçmişolan etik sözcüğünün o dildeki gibi hem isimhem sıfat olarak kullanıldığı, bunun da içindeyer aldığı söz dizileriyle özellikle tamlamalarlailgili kimi tereddütlere yol açtığıdır.Ahlak felsefesinin karakteristik özelliği olan tanımlamave çözümleme gibi düşünsel etkinliklerve genel ahlak bağlamında sürdürülendavranışı düzenleyen kuralları oluşturulma vegeçerli kılma çabaları; kısaca düşünme ve kuraletiğin iki ana boyutudur. Etiğin temel kavramlarındanbiri olan “değer” hem kural hemde düşünme boyutları ile yakın ilişki halindedirve bir bakıma bunların bütünleşmesini sağlamaktadır.Etik değerler davranışları genel ve soyut olarakyönlendiren referanslardır ve hem somut düzenlemeleryapma hem de açık uçlu değerlendirmeleregitme sırasında devreye girmeleri sözkonusudur. Bu bağlamda davranışlar, değerlerleuyumlu, onları korur, onların harcanmasınıönler nitelikte oldukları ölçüde iyidir.Genel olarak değerden farklı bir anlam yükünesahip olan “ilke” kavramı, etik özelinde ve bilhassabelli kuramsal yaklaşımlar çerçevesindedeğer ile eşanlamlı gibi kullanılmaktadır. Bubağlamda ilkeler davranışların-eylemlerin nasıl


Önem ve öncelik artışı siyaset, kitle iletişimi,spor, sağlık, hukuk gibi geniş kitleleri kuvvetleetkileme potansiyeline sahip ve dolayısıyla onlardanyoğun ilgi gören alanlardaki mesleklerdeözellikle belirgindir. Toplum üzerinde güçlü etkigöstermenin ve toplumun ilgi odağında bulunmanınyanı sıra kendisine özgü bilgi içeriğininve teknik olanaklarının karmaşık yapıya ve hızlayenileme özelliğine sahip olması da, bir mesleğinetik boyutunun ilgi toplamasını ve gelişmesiniteşvik etmektedir.Etik Palas Apartmanı, her katı etiğe yönelik farklı yaklaşımlara karşılık gelen kurgusal bir binadır;bodrumdan çatıya ilerleyen sıra dâhilinde düpedüz ahlaksız olmak (bodrum katı), ahlak kurallarınakörü körüne uymak (birinci kat), kurallara uymanın yanında onları üzerinde düşünme konusuyapmak ve yokluklarında uygun hareket tarzını belirleyebilmek (ikinci kat), genel ahlakı bir yanabırakıp hobi ya da uğraş olarak ahlak felsefesiyle ilgilenmek (üçüncü kat) ve nihayet bunun daötesine geçip düşünsel etkinliğini metaetik düzeyinde sürdürmek (çatı katı) yer almaktadır.Esin kaynağı Haldun Taner’in “Ayışığında Çalışkur” öyküsü ve onun sahne uyarlaması “AyışığındaŞamata” piyesidir.olması gerektiğini belirleyen; bir başka deyişleonların iyi olmasının ölçütü ve yol göstericisiniteliğini taşıyan öneriler-yönlendirmelerdir. İlkelerkarakteristik olarak ölçüt oluşturmayı-yolgöstermeyi genel, soyut, dolaylı biçimde yapmaktadır.İlkelerin türevi olan kurallar ise özel, somut,doğrudan ve ayrıntılı olmakla karakterizedir.Kuralların temel işlevinin davranışların istenirnitelikte olmasını güvence altında tutma olduğunusöylemek olanaklıdır. Kurallar, genelgeçerkarakter taşıyan ilkelerden farklı olarak belirliolgular ve onların somut olarak ortaya çıktığıdurumlar için geçerlilik taşımaktadır. Kurallaretiğin önemli bir unsuru olmakla beraber etiğionlardan ibaret görmeye veya kılmaya yönelikgüncel eğilimin, açık uçlu düşünmenin inkârıesprisini taşımaktan ötürü kaygı uyandırıcı olduğuöne sürülebilir.“Etik sorun” nitelemesi-adlandırması, davranışıniyi olmasıyla ilgili tereddütlerin veya itirazlarınortaya çıktığı durumlar için kullanılmaktadır.Davranışı belirleyen zihinsel süreçte de davranışınsergilendiği toplumsal ortamda da sözkonusu olabilirler. Etikle ilgili sorunlu durumlarçerçevesinde “ikilem” ve “ihlal” gibi iki ana kategoribulunmaktadır. İkilemi, kurala bağlanma-Çağdaş felsefenin gündelik hayatın ayrıntılarınayönelik ilgisindeki ve akışına müdahil olmaeğilimindeki artış, “uygulamalı felsefe” olarak adlandırılanve içeriği ağırlıklı olarak meslek etiklerindenmeydana gelen bir yapının şekillenmesineyol açmıştır. Bu bağlamda “uygulamalı etik”meslek etiği ile eş anlamlı ve eşit yaygınlıkta kulmışdurumlarda karar vericinin yaşadığı seçimsorunu; ihlali ise mesleki eylemi düzenleyenstandart kuralların çiğnenmesi olarak tanımlamakmümkündür.Etik ikilemlerde farklı ilkelerin veya kuralların,yol gösterici olarak eş zamanlı ve birbirine yakınağırlıklı olarak evreye girmesi, her birinin farklıbir davranış seçeneğinin yeğlenmesini gerektirmesisöz konusudur. Bu durumda bir ilkeyeuygun davranmak bir diğerine aykırı olmayı;bir başka deyişle bir değeri korumak bir diğeriniharcamayı zorunlu kılmaktadır. Etik ihlali isedavranışın belli bir ilkeye veya kurala, tereddüdeyer bırakmayacak biçimde aykırı olmasınıifade etmektedir.***Uzak geçmişten beri farklı mesleklerin kendilerineözgü ahlaki bir boyutu olması; meslektaşlarınbirbirleriyle ve başta mal-hizmet sunduklarıkişiler olmak üzere toplum geneliyle kurduklarıilişkileri düzenleyen kurallar bulunması söz konusudur.Son on yıllarda hemen hemen hermeslekte bu boyutun önemi ve önceliği artmış,meslek etikleri hem meslektaşların hem detoplumun gündeminde giderek daha fazla yerbulur hale gelmiştir.Meslek etikleri ahlak felsefesinin ve genel ahlakınsınırlı ölçekte gerçekleşmiş sentezi olarakdeğerlendirilebilir. Buradaki sınırlılık toplumunyerini meslek camiasının ve toplumsal ilişkilerçerçevesindeki davranışların yerini de meslekiilişkiler çerçevesindeki davranışların almasıdır.Sonuç olarak meslek etikleri bir yandan mesleğiicra edenlerin uyması gereken kuralları diğeryandan hem bu kuralları belirleyen hem de genelolarak standart ve ideal mesleki davranışlarınnasıl olması gerektiğini irdeleyen düşünmesüreçlerini içermektedir. Kurallardan oluşan yangörece daha eski, düşünsel yan ise büyük ölçüdeçağdaş dünyaya özgüdür.Meslek etiği kuralları, tamamen sözlü gelenekiçinde yaşatılan genel ahlak kurallarından farklıolarak kısmen yazıya da dökülmüştür. Mesleketiklerinin içerdiği kural unsuru öncelikle meslekcamiasının tümü ve ikincil olarak da hukukçuların,politikacıların ilgi alanındadır. Mesleklerindüşünsel boyutunu; özellikle de mesleklerinicrası sırasında ortaya çıkan etik sorunlarkonusundaki derinlemesine düşünme-tartışmasüreçlerini cazip bulanlar ise meslek camiasınınkuramsal-eğitimsel çalışma yapan kesimidir.Meslek etiğinin düşünsel yanı bağlamındayürütülen tartışmalara meslektaşların yanı sırafelsefe-toplumbilimi-ilahiyat-hukuk gibi disiplinlerinmensupları ve farklı toplum kesimlerindenkişiler de dâhil olabilmektedir.Meslek etiklerinin kimi zaman tek bir meslekkimi zaman ise bir meslekler grubu için geçerliolan kurallardan ve düşünme-tartışma süreçlerindenoluşması söz konusudur. Örneğin sporetiği çerçevesinde aktif sporculuk, antrenörlük,spor yöneticiliği, hakemlik, malzemecilik gibi;medya etiği çerçevesinde muhabirlik, köşe yazarlığı,televizyon spikerliği, gazete fotoğrafçılığıgibi farklı mesleklerin etik boyutları bütünleşmektedir.GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17 | 41


DOSYAArka plandaki şemada etiğin ilgi alanındaki süreçlerin karakteristik özellikleri betimlenmektedir.Bu betimlemeye göre benimsenmiş değerlerin öncelikli, toplumsal kuralların ikincil referanskonumunda bulunduğu ussal alanda bir davranış tasarlanmakta, onun toplumsal alanda hayatageçip bir başka kişiyi etkilemesi değerlendirilirken öncelikle toplumsal kurallar ikincil olarakortak değerler referans alınmakta, değerler ve kurallar arasında bir tür entegral-türev ilişkisibulunmaktadır.Ön planda yer alan çizimde ise kadim Roma panteonu tanrılarından Janus’tan esinlenmeylekurgulanmış bir tip olan Etikianus’un bir yüzü tutarlı, gerekçeli bir akıl yürütmeyi sağlamak üzereussal alana, diğer yüzü kitlenin ve kültürün koşullarını, olanaklarını, gereksinimlerini gözdenkaçırmamak üzere toplumsal gerçeklere bakmaktadır. Etikianus etik değerlendirmenin iki farklıboyutun ikisini birden görebilmeyi sağlayan geniş açılı bir bakışla mümkün olduğuna işaretetmekte ve bunun da pek kolay olmadığını hatırlatmaktadır.lanılan bir terimdir. Kimi çevrelerin benimsediğibir terminolojik yaklaşım ise, klasik felsefenin temelproblem alanından söz ederken tekil olarak“etik”, uygulamalı etiklerden söz ederken çoğulolarak “etikler” ifadelerini kullanmaktır.Meslek etikleri etiğin bir türü veya bir boyutuolarak ele alınabilecekleri gibi mesleklerin birunsuru veya bir boyutu olarak da ele alınabilirler.Temel niteliği belli bir mal veya hizmet üretiminitoplumun tümü için gerçekleştirmek olan vebu üretim üzerinde bir öncelik ya da tekel tesisetmiş bulunan mesleklerin, ekonomik, eğitimsel,toplumsal, hukuki, politik gibi pek çok farklı boyutubulunmaktadır. Tüm bu boyutların birbirlerindenkesin sınırlarla ayrılmaması, karmaşık birbütünleşme içinde bulunması söz konusudur.Belli bir meslek özelinde söz konusu olan etiğinyapısını-içeriğini belirleyen, büyük ölçüde omesleğin kendisine özgü nitelikleridir. Meslekietkinliklerin insanları dolaylı olarak değil doğrudanetkilemesi, mesleğe özgü üretimin tü-keticilerinden öte tüm toplumun ilgi alanındabulunması, mesleğe ait bilgi birikiminin ve uygulamaolanaklarının ilerlemeye-yenilenmeyeaçık olması meslek etiğinin gelişmiş bir yapıyave zengin bir içeriğe sahip olmasının önünüaçan başlıca faktörlerdir. Öte yandan etiğiningelişmiş yapı ve zengin içerik sahibi olması,mesleğe toplumsal ölçekte güç ve saygınlık kazandırmaktadır.***Etik, davranışlarını tasarlayan ve kurallarla yüzleşenherkesin yaşamında doğal ve kaçınılmazolarak yer almaktadır. Onu düşünsel yaşantılarınada dâhil etmek; etiğin kuramsal-kavramsalboyutuyla da ilgilenmek, kendini kişi ve toplumüyesi olarak daha fazla geliştirme arayışında denenmeyedeğer bir yoldur. Genel ahlaka uygundavranmaktan öte ahlak felsefesine ilgi duymayıteşvik etme adına, Sokrates’in ünlü sözünüdeğiştirerek “sorgulanmayan bir ahlaka, uymakda gerekmez” denilebilir.42 | GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17


İNCELEME“BAĞLANIRLIK”KAVRAMI VE“2013 AVRUPAŞEHİRCİLİKKARTASI”NINBU BAĞLAMDADEĞERLENDİRİLMESİPelin GÖKGÜRŞehir PlancısıDoç. Dr.Mimar Sinan Güzel Sanatlar ÜniversitesiŞehir ve Bölge Planlama Bölümü, Öğretim Üyesi“Bağlanırlık” kavramı mekânsal,sosyal/kültürel, ekonomik, çevreselve politik olarak yan yana gelmişalanları ve daha kapsamlı birdünyayı anlamanın bir aracı olarakgörülürken; özellikle mekânsal,sosyal/kültürel ve çevreseldeğerlerin giderek kaybolduğubu dönemde, bu kavramındoğru olarak anlaşılması kentselgelişme, yenileme, farklı değerlerinoptimizasyonu vb. için temelbir özellik olarak kabul edilebilir.Çalışmanın amacı bu kavramınmekânsal, sosyal, ekonomik veçevresel gelişmedeki katkılarınınve sorunlarının tartışılmasıdır.Çalışmada öncelikle “bağlanırlık”kavramına yer verilecek vedaha sonra bu kavram “2013yılı Avrupa Şehircilik Kartası”üzerinden değerlendirilecektir.Değerlendirmenin bu Kartaüzerinden yapılmasının nedeni isebu Karta’da dikkat çeken en önemlikavramlardan birinin “bağlanırlık”oluşuna dayanmaktadır.Bağlanırlık KavramıCoğrafyada “ bağlanırlığın” en kısa tanımı “biryerin çevresinde yer alan diğer yerlere bağlanmasınaolanak veren bağlantılar” olarak yapılmaktadır.21. yüzyılda kentsel gelişmelerin iticigücü olan bağlantıların ve bağlanırlığın önemigiderek artmaktadır. Çevreye erişim, kente erişim,konuta erişim, hizmete erişim, donatıyaerişim, kent aktivitelerine erişim vb. konulargerek somut gerek soyut mekânda hareketliliğinartışını gösterirken, bu hareketliliğin “bağlanılırlık”kavramı ile yakından ilintili olduğunugöstermektedir. Hareketlilik kavramı da bilgi veiletişim temalarını esas alan bu kavram üzerindenincelenebilir.“Bağlanırlık” kavramı bu bağlamda çeşitlilik gösterirkenaynı zamanda dünya ölçeği, bölge ölçeği,kent ölçeği, ulusal ölçek, uluslararası ölçekvb. olarak farklı ölçeklerde de şekillenmektedir.Bazı coğrafyacılar “bağlanırlığı” bir teknik şebekeyoluyla olan bağlantıyla bağdaştırmaktadır. Teknikşebekeler “zaman-yer ilişkisini” değiştirmiş,yakınlık kavramı artık zaman veya yer olarakhemen erişilebilen, uzak karşıtı tanımı olmaktançıkmıştır.Metropoliten süreç, içinde “bağlanırlığın” yer aldığıbir şebekeye dayanmakta ve bu bağlanırlıkmesafelerle ilgili yakınlıkları oluşturmaktadır.Metropolleşme kentler arası ilişkilerin, “bağlanırlığın”oluşturduğu yakınlık kavramıyla, değiştiğinigöstermektedir (Bassand, 2000).Metropollerin kendi alanları dışındaki kaynaklarıharekete geçirme kapasitesi vardır. Bu kapasite3 temel özelliğe dayanmaktadır (Carré, 2013);- bağlanırlık (ulaşım ve iletişim),- kozmopolit bir nüfus,- başka yerlerden kaynak arayışının yaşamsal olduğunukavrayan ekonomik aktörlerdir.Buradan da anlaşıldığı üzere “bağlanırlık” özelliğimetropollerin temel 3 özelliğinden biri olarakortaya çıkmaktadır. Bu kavram bir kentin globalgelişimini etkilerken aynı zamanda sürdürülebilirkentler, akıllı kentler vb. için de çok büyükönem taşımaktadır. Akıllı kentler, insanların ya-şam kalitesini iyileştirmek için bilgi ve iletişimteknolojilerini kullanan, bağlı kentler olarak tanımlanmaktadır.Küresel kent diğer alanlarla bağlantılarını yalnızcaşebekelerle sağlamaktadır. Dünyanın birçokyerinde kent merkezlerinin bağlanılırlığı; yollar,demiryolları, havaalanı, liman vb. ile sağlanmaktadır.Kentler arası, bölgeler arası, kır-kent arasıbağlanırlık, mekânsal olarak dengeli bir gelişmeyisağlamaktadır. Ulaşımla ilgili bağlanırlıktaortaya çıkan değişkenler arası ilişki oldukçakarmaşık bir durum göstermektedir. Bir yandandengeli gelişmeyi sağlayan “bağlanırlık” aynızamanda ulaşımın gelişmesi ile oluşan hareketlilikleinsanların her yere ulaşımını kolaylaştırmaktadır.Bağlanırlığı sağlayan diğer bir şebekeiletişim ve bilişim şebekeleridir. Üretimde verimliliğinarttırılması, bilginin dolaşımı ve birikimininiyileştirilmesini sağlayan bu teknolojiler“bağlanırlığın” yapı taşlarından biridir.Bu kavram mekânsal, sosyal, ekonomik ve çevreseletkenlere bağlı olarak farklılaşmakta ve şekillenmektedir.Bunları sırasıyla ele alalım.Mekânsal “Bağlanırlık”Bu kavram çok çeşitli teknik şebekelerin gelişiminebağlı olarak ortaya çıkmıştır. Bu durumyeni kentsel strüktürleri ortaya çıkartırken, teknikşebekeler mekânsal düzenlemelerin temeldayanağı haline gelmiştir. Mekânsal olarakkurulan bağlantılar erişilebilirlik ve hareketliliğiarttırarak gelişmeyi teşvik etmiştir. Fizikselerişilebilirlik ve karşılaşma olasılığı, bugüne kadargörülmemiş bir biçimde kentlerin önceliklideğerlerini oluşturmaktadır. Ascher bu durumuşu şekilde betimlemektedir: “Sanal, hareketsizve içine kapanmış bir kent yerine, mekânsalolarak hareketli ve iletişim içinde bulunan; bilginin,malların, kişilerin bir yerden bir yere gitmesiiçin arabuluculuk yapan ve bunları çok yönlükatılım gerektiren olaylarla hareketlendiren, tatalma, koku, dokunma duyuları dahil olmak üzeretüm duyuları harekete geçiren nitelikte birkent oluşturmaktadır”. Ancak fiziksel mekândakibu olumlu gelişmelerin yanı sıra bu durumunoluşturduğu sorunların da bilinmesi gerek-GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17 | 43


İNCELEMEYeang’ın ifade ettiği altyapılar arasında enönemlisinin kırmızı altyapı olduğu söylenebilir.Çünkü bu altyapı uygulamaları harekete geçireceknorm ve standartların, kanun ve yönetmektedir.Mekânsal olarak bağlanırlık bölgelerve şebekeler arasında karmaşık ilişkiler oluştururken,kentleri çok merkezli bir şebeke halinegetirmiştir. Musso’ya göre de kentlerdeki bu değişimcoğrafi bölgeler, sınırlar, sınırlandırmalaranlamında kesintilere neden olurken; yapısal veörgütsel dönüşümler, teknik ve teknolojik gelişmelerleortaya çıkan bu durum aynı zamandamekânları karşılıklı güçlü alışverişlerin yapıldığıyerlerin etrafında toplayarak, mekânsalkutuplaşmalara götürmektedir. Aynı zamandaşebekelerin her alanda aynı oranda ve hızlagelişmediği, bu durumun mekânsal planlamadaeşitsizlikler ve farklılıklara yol açtığı bilinmektedir.Bu bağlamda mekânsal bağlanırlığınvarlığının “hareketli, erişilebilir, iletişimin olduğumekânlar” sağladığı; yokluğunun ise “unutulmuş,hizmet götürülmeyen, ayrılmış mekânlar”oluşturduğu söylenebilir.Sosyal “Bağlanırlık”Ascher “Şehirciliğin Yeni İlkeleri” adlı kitabındagünümüzdeki sosyal bağlantıları ve bağlanırlığışu şekilde ifade etmektedir: “Günümüzde, çokçeşitli ve zayıf ilişkiler temeline oturan ve genelliklebirbirinden uzaklaşan bireyler ve kuruluşlarınortaya çıkmasına neden olan sosyal yapılar,bir şebeke halindedir. Toplumun bir şebekehalinde yapılandığı ve bir şebeke gibi çalıştığı,ya da daha çok enterkonnekte (bağlaşımlı) olmuşbir dizi şebekeyle insan, hizmet, bilgi hareketliliğiniarttırdığı söylenebilir. Mekânla sınırlı“dağıtım” süreçlerine ve kısıtlı hareket alanlarınadayanan eski yerleşim oluşumlarını geçersizkılan da, hareketliliğin yaygınlaşmasıdır. Şebekelerleoluşturulan düzenleme bireyler arasındakarşılıklı ilişkiler sistemi açısından yeni birdayanışma biçimi oluşturmuştur. Kırsal toplumun“mekanik dayanışması” ve sanayi kentinin“organik dayanışması”ndan sonra üçüncü birdayanışma biçimi olarak enterkonnekte olmuşbir şebeke çokluğuna ait olan birey ve kuruluşlarıilişki içine sokan “değiştirimli” (komutatif )bir dayanışma ortaya çıkmıştır. Demokrasidekihedef “değiştirimli” dayanışmayı “düşünümsel”(refleksif ) dayanışmaya, yani ortak menfaatlersistemine ait olma bilincine dönüştürmektir.Buradan da anlaşıldığı gibi “şebekelerle” oluşturulanhareketlilik ve bağlantılar toplumlardayeni bir dayanışmaya neden olmaktadır. Ancakartan bu hareket hızlarının, günümüz kentlerindeoluşturduğu sosyal ve kültürel ayrımların,bağlantılara erişimdeki eşitlik ve hakkaniyetinsosyal “bağlanırlık” konusunda çözülmesi gerekenen önemli sorunlar olduğunun da bilinmesigerekmektedir.Ekonomik “Bağlanırlık”Diğer alanlarda olduğu gibi ekonomik “bağlanırlık”da bölgesel, ülkesel ve kentsel gelişme-Kırsal alanlar ise daha kaliteli bir çevreye sahipolmalarına rağmen, ekonomik baskılarla, donatılarave temel hizmetlere erişimde birçokkayıplar yaşamıştır. Bunun için bu alanların dininitici gücü olarak belirtilmektedir. Bu oluşumfiziksel, kurumsal ve hukuksal olarak farklı bağlantılarıgerektirmektedir. Daha önceleri önemliölçüde yerelle sınırlı kalan ekonomik faaliyetler,üretim ve hizmetlerin dışa açılmasıyla mekânsalkoşullara yeni bir ekonomik değer getirmektedir.Özellikle iletişim ve bilgi teknolojileriyle oluşanbu kavram, kentsel hareketlilik sistemindekive yeni mekânsal yapılaşmalardaki değişikliğekatkıda bulunmuştur.Günümüzde, üretim ve hizmetlerin dışa açılmasıyla,faaliyetler mekânsal sınırların dışınaçıkmış, kentleri ve bölgeleri üretim mekânlarınadönüştürmüştür (Ascher, 2004). Kentlerin ekonomikbağlanırlığa dayalı gelişimi ile uluslararasısermayenin hareketliliğinde, üretimdekihızda değişimler yaşanmış ve buna bağlı olarakbirçok bölgenin niteliğinde olumlu değişimlergörülmüştür. Ancak bu da diğer “bağlanırlık” örneklerindeolduğu gibi sınırlı, eşitlik gözetilmedengerçekleştiği için olumsuz “farklılıkların” daortaya çıkmasına neden olmuştur.Çevresel “Bağlanırlık”Çevresel ya da ekolojik bağlanırlık eko-peyzaj(doğal yerleşimler veya yarı doğal yerleşimler,tampon bölgeler, biyolojik koridorlar vb.) öğelerinibirbirine bağlayan işlevsel bir bağlanırlıkolarak tanımlanmaktadır. Ekolojik parçalanmanınçoğalmasıyla, bu bağlanırlığın da azaldığıgörülmektedir. Yeang’e göre bu kavramda 4farklı altyapı mevcuttur. Bunlar;Yeşil altyapı: Bu altyapı ekolojik altyapıdır. Yeşilaltyapı olarak adlandırılan bu altyapı doğalekosistemleri ve değerleri koruyan, doğal bölgelerinve diğer açık alanların enterkonnekteşebekesi durumundadır.Gri altyapı: Bu kent mühendisliğinin yol, kanalizasyonsistemi, iletişim, elektrik ve enerji altyapılarıdır.Bu altyapıların yeşil altyapıyla bütünleşmesive sürdürülebilir mühendislik sistemleriolarak görülmesi gerekmektedir.Mavi altyapı: Bu altyapı suyu kapsamaktadır.Yağmur sularının toplanması, kirli suların yenidenkullanımı, yeraltı sularının ve akarsu yataklarınınkorunması gerekmektedir.Kırmızı altyapı: Bu altyapı ise beşeri toplulukları,yapılaşmış çevreyi, şehirleşmiş alanları venormlara dayalı çerçeveyi kapsamaktadır (kanunlar,yönetmelikler, etik). Bu altyapı yapayekosistemler yaratarak doğayı örnek almalıdır.meliklerin belirlendiği yasal bir çerçevenin oluşmasınısağlamaktadır. Ekosistemdeki herhangibir bozulmanın bir bütün olan çevrenin yapıve işleyişini olumsuz etkilediği bu bağlamdasürdürülebilir bir çevrenin “çevresel bağlanırlık”konusunda yapılacak doğru uygulamalara bağlıolduğu söylenebilir.Bu bağlamda Avrupa’da da kentler arası “bağlanırlık”dengeli bir mekânsal gelişimin sağlanmasıiçin önemli bir unsur olarak görülmektedir.Birçok Avrupa kenti gelişmiş demiryolları veyahavayolları ile “bağlanırlığı” en yüksek derecedesağlamaktadır. Ayrıca Avrupa ölçeğinde ve ulusalölçekte, bu kavram yalnızca kentler arası ilişkilerlesınırlı olarak düşünülmemekte, bağlanırlığınkentlerin hinterlandıyla bütünleşmesi açısındançok önemli bir faktör olduğu belirtilmektedir.Bu bağlamda kentlerin yerel ve bölgeselolarak bağlanırlığının önemi vurgulanmakta veözellikle ulaşım, iletişim ve bilişim sistemlerininbütünleşmesinin, kullanıcılar için daha akıcı birhareketlilik oluşturacağına dikkat çekilmektedir.Bu kavram 2013 Avrupa Kartası’nın içeriğindeözellikle vurgulanmakta, mekânsal, sosyal, ekonomikve çevresel etkenlere bağlı olarak farklıbaşlıklar altında açıklanmaktadır.2013 Avrupa Şehircilik Kartası1. Bütünleşmiş ve Bağlı Kentler veBölgelerMekânla Bütünleşme: 20. yüzyıl boyunca Avrupakentleri yaşam kalitesiyle ilgili tehditlerlekarşı karşıya kalmıştır. Bu tehdit altında büyükmetropoller (Londra, Paris) olabildiği gibi gerikalmış kırsal alanlar ve birtakım ada topluluklarıda (Norveç, Malta) bu süreci yaşamışlardır. Bubölgeler geleneksel sanayinin sona ermesiylesosyal çöküntü, işsizlik, kentsel yayılma, kentmerkezlerinin sonu, suç, kirlilik, çevresel çöküntügibi sorunlarla karşılaşmışlardır.44 | GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17


ğer alanlarla bütünleşmesi kentsel şebekelerleolmalıdır. Ayrıca yapılaşmış ve doğal çevre açısındanbir bütünleşmeye ihtiyaç vardır.Bu karta bütünleşmiş ve bağlanırlığı olan kentve bölgeler üzerine kurulmuştur ve dünya ölçeğindeyaşayan, çalışan, gezen için erişilebilirlikesaslarını içine almaktadır.Zamanla bütünleşme: Zamana karşı kültürelözelliklerin korunması gerekmektedir. Yerelayırıcı özelliklerin ve kimliği yaratan değerlerinkorunması gerekmektedir. Kentlerin karakter vekimliğini kaybettirecek yığınlar ile yok edilmemesi,beşeri faaliyetlerin kent merkezlerinde yeralması gerekmektedir. Doğal ve kırsal alanlartüketilerek oluşturulan kentsel saçaklanma önlenmelidir.Karta’nın “mekânsal bağlanırlık” anlamında ortayakoyduğu esaslar kır-kent, kent-bölge vb.üzerine kurulmuş ve bu bağlamda şebekelerleoluşturulacak bağlantıların erişilebilirliği ve bütünleşmeyisağlaması hedeflenmiştir.2. Sosyal Bağlantı ve Bağlanırlık(erişilebilirlik, bağlantılı gelişim)Sosyal denge: Sosyal eşitsizlikler ve güvenlikseviyesinin yükseltilmesi için sosyal bağlantıyaihtiyaç vardır. Farklı kültürden ifade ve alışverişlerikolaylaştırmak; eğitim, sağlık, sosyal hizmetlerdedaha eşit bir erişim sağlamak gerekmektedir.Kültürel farklılık: Hareketlilik ve bütünleşmepotansiyeli bağlantılarla arttırılmalıdır. Kültürelhassasiyetle insanların sosyal, kültürel, tarihi yapısını,mirasını korumak gereklidir. Bu hassasiyetolmadan bütünleşme olanaksızdır.Farklı aktörlerin katılımı ve sorumluluğu: Yenikatılım ve temsiliyet sistemlerinin oluşturulmasıgerekmektedir.Farklı nesiller arası bağlantılar: Yaşlıların kamusalalana erişimi önem kazanmaktadır.Sosyal kimlik: Bireylerin kimliği kentlerin vebölgelerin kimliğine bağlıdır. Hareket ve bölgekendine özgü kültürel ve sosyal çeşitliliğe sahiptir.Ulaşım, hareketlilik, erişilebilirlik: Yerel ölçekteteknoloji ve ulaşım ağı, özel otomobil kullanımıazaltılmalıdır. Ekonomik sürdürülebilirlik ve verimlilikiçin farklı ortamlara ve bilgiye ulaşmakgerekmektedir. Bunun için de insanlara farklıulaşım imkânları sunulması gerekmektedir.Konut, hizmet ve donatılar: Konuta ve donatılaraerişim önemli; kendilerini gerçekleştirmesi,sosyo-ekonomik yaşama daha aktif katılması veyoksulluğun azaltılarak toplumsal refahın yaygınlaştırılmasıesastır. Kalkınma hedeflerine tamolarak ulaşılabilmesi, kalkınmanın sürdürülebilirolması ve refahın yaygınlaştırılması, insanlarınbulundukları mekânlarda yaşam kalitesinin veyaşanabilirlik standartlarının çevreye duyarlı birşekilde yükseltilmesi halinde mümkün olacaktır.Bu çerçevede, şehirlerin ve kırsal alanların kendineözgü koşul ve niteliklerine göre, daha iyiiş fırsatlarını ve yaşam ortamlarını sunabilir halegelmesi gerekmektedir.“Sosyal bağlanırlık” bağlamında sosyal eşitsizliklerve kimliklere, kültürel hassasiyetlere, nesillerarası bağlantılara, katılıma dikkat çekilmiştir. Ayrıcaerişilebilirlik, hareketlilik, yaşam kalitesininönemi vurgulanarak bağlantılı gelişim hedeflenmiştir.3. Ekonomik Bütünleşme veBağlanırlıkKüreselleşme ve bölgesel özelleşme: Yaratıcıteknolojilerin kullanılması, yenilenebilir enerjisisteminin kullanımı. Esas olarak yeşil ekosistemve altyapı desteğinin sağlanması gerekmektedir.Rekabet avantajları: Rekabet faktörleri herkente göre değişim göstermektedir. Önemli verekabet oluşturan kazanımlara ulaşmanın yolu:kentlerin doğal ve kültürel niteliklerinin sermayeyedönüştürülmesi, farklılıklarının ve özellikleriningöz önüne alınmasıyla gerçekleşebilir.Şebekelerle bağlanmış kentler ve bölgeler:Kentsel ve bölgesel şebekelerle farklı şekillerdeoluşturulacak bağlantılar ekonomik faaliyetlerindağılımını, gücünü ve gelişimini belirleyecektir.Metropoliten ölçek: Avrupa kentlerinin rekabetiiçin 2 eylem alanı gereklidir. Birincisi kültürelsermaye değeri yaratılması ve yurttaşlık düşüncesininoluşturulmasıdır. Diğeri ise, rekabetve kentsel mirasın korunmasını sağlamak içinyeni kentsel yönetişim biçimleri oluşturmaktır.Uzak kırsal alanlar ve ada toplulukları: Sürdü-rülebilirlik için kırsal alanlardaki topluluklarınihtiyaçları bilinmelidir. Birçok kırsal alan giderekkente katılmaktadır. Ada ülkeleri içinde ulaşımanlamında önemli harcamalar söz konusudur.Kırsal alanda işsizlik oranı yüksektir, bazılarındaise çevreyle ilgili sorunlar bulunmaktadır. İş,konut, donatı sosyal ve ekonomik koşullardazorluklar yaşanmaktadır. Avrupa’nın yiyecek vedoğal kaynak alanları (orman ürünleri, madenvb.) korunmalıdır.“Ekonomik bağlanırlık” yaratıcı teknoloji, yenilenebilirenerji, şebekelerle bağlanmış kentler ve bölgelergibi başlıklar altında ele alınmıştır. Yine bubölümde sürdürülebilir rekabet, yönetişim, kültürelsermaye değeri gibi konulara yer verilmiştir.4. Çevresel BağlanırlıkSürdürülebilir çevre: Sağlık, yaşam biçimi, yaşamkalitesi, ekosistem, peyzaj, doğal alanlar, enerji,büyük alanlar arası bağlantı gereklidir. Öncelikleyenilenebilir enerjiler kullanılmalıdır. Kentlerdekirlilik önlenmeli, kaynakların geri dönüşümü,geri kazanımı sağlanmalıdır. Toprak, su hava gibiyenilenemeyen kaynakların bilinçli tüketilmesi,çöplerin yeniden kullanılması sağlanmalıdır.Sağlık ve yaşam kalitesini yükseltmek: Gelecektesağlığı etkileyen sanayi atıkları, ulaşımaveya diğer şeylere bağlı karbon emisyonları,toksik maddeler vb. şeyler yok edilmelidir. Dahasağlıklı bir yaşam kalitesi ve yaşam biçimi içinkonut şartlarının iyileştirilmesi, ekolojik ulaşım,erişilebilir açık alanlar gerekmektedir.Ekosistem: Çevre kalitesini, sosyal ve kültürelbağlantıları güvence altına alan ve ekonomikrekabete katkıda bulunan biyoçeşitlilik korunmalıdır.Riskleri aza indirmek için duyarlı yaklaşımlargerekmektedir. Hava kalitesi, erozyon vehava sıcaklığının düzenlenmesi için kent çevresindeorman ve yeşil alanların arttırılması gerekmektedir.Deprem için binalarda önlem alınmasıayrıca ekosistemik yaklaşımın geliştirilmesi vesu baskınlarının önlenmesi gerekmektedir.GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17 | 45


İNCELEMEPeyzaj: Peyzaj bireylerin sosyal olarak, yaşamkalitesi olarak önemli bir faktördür. Aynı zamandadoğal ve çok kültürlü paylaşılmış mirasınfarklılık göstergesidir. Peyzaj ekonomik, sosyalve çevresel değeri garantilemek için önemlidir.Doğal miras ve büyük alanlar: Arkeolojik binalar,sitler, geleneksel semtler, parklar açık alanlar,dere, göl, doğal rezervlerin korunması gerekmektedir.Enerjiler: 21. yüzyılın enerji ihtiyaçlarına cevapverebilecek, yerleşim ve ulaşım alanında, yenilenebilir,kirletici olmayan kaynakların kullanılmasısağlanmalıdır.“Çevresel bağlanırlık” sürdürülebilir bir çevre,ekosistem, peyzaj, enerji türleri ile açıklanırken;sağlık ve yaşam kalitesinin yükseltilmesinin önemiüzerinde durulmuş ayrıca doğal ve yapayçevrenin korunması konularına vurgu yapılmıştır.5. Mekânsal Bütünleşme: SentezMekânsal bütünleşme: şebekeler ve erişilebilirlik:Güçlü politikalar ve dikkatli bir şehircilikleşehirler arası ve bölgeler arası şebekelerigüçlendirmek gerekmektedir. Kent merkezleri,kentin temel işlevleri ve diğer düğüm noktalarıkorunmalı ve iyileştirilmelidir. Toplu taşım sistemibu alanların canlılığını güçlendirecek şekildeplanlanmalıdır. Ayrıca Avrupa’nın ekosistemleri,doğal bölgeleri ve peyzajı etkili bir şekilde korunmayaalınmalıdır.- Kentteki sokaklar, meydanlar, yaya bağlantıları“ekolojik koridorlar” gibi kamusal alanlarkorunarak değerlendirilmeli, çöküntü içindebulunan alanlar ve binalar yeniden güçlendirilmelidir.- Sosyal yaşam imkânlarına karşılaşma alanlarına,donatılara, eğlence alanlarına erişimindesteklenmesi gerekmektedir.- “Yer”in barındırdığı özelliklerden esinlenereksimgesel yerler ve peyzajlar oluşturmalıdır.46 | GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17- Doğal ve kültürel mirasın önemli öğelerininkorunması ve yönetilmesi sağlanmalıdır.Bu müdahalelerin her kente ve bölgeye özgüolması gerekmektedir.Avrupa şehirciliği: Avrupa’nın gelecekteki gelişimiadalet ve öz kaynaklarına dayalı değerlerleolmalıdır. Tüm insanların ihtiyaçları dikkate alınmalıve ihtiyaçlarına saygı duyulmalıdır. Doğalve beşeri ekosistem hedefleri sürdürülebilirolmalı, sınır ötesi bütünleşme sağlanmalıdır.Çok merkezli ve yaratıcılığa dayalı, kentler arasışebekelerin oluşturduğu işbirliğine dayalı birkentsel gelişme hedeflenmelidir.Mekânsal Bütünleşme; Senteze BirYaklaşımMekânsal planlama faaliyetleri ve müdahaleleriher türlü alanda uygulanmaktadır. Bunlar: konutsektörü, tarihi merkezler, kent merkezleri, işmerkezleri, ticari bölgeler, sanayi bölgeleri, yeşilalanlar, kırsal alanlar, ulaşım altyapıları vb. Bueylemler sonucunda mekânda var olan ortakservetin niteliksel ve niceliksel özellikleri belirlenmektedir.Sonuç olarak kirliliğin ve çöp üretiminin,kaynak ve enerji kullanımının azaltılması;fauna ve flora için daha iyi koşulların oluşturulması:yeşil bir ekonomi ve yeşil bir enerjininsağlanması, sürdürülebilir ulaşım imkânlarınınkullanımı; kamu ve diğer tüm aktörlerin katılımıgerekmektedir.2013 Avrupa Şehircilik Kartası’nın ana başlıklarıve alt başlıkların özetleri kısaca yukarıdaifade edildiği gibidir. Bu Karta’nın içeriğindemekânsal, sosyal, ekonomik ve çevresel bağlanırlıklaradikkat çekildiği, bağlantılı gelişiminbütünleşme ve erişilebilirlikteki rolünün vurgulandığıgörülmektedir.Sonuç“2013 Avrupa Şehircilik Kartası” çerçevesinde elealınmış mekânsal, sosyal, ekonomik ve çevreselbaşlıkların, sürdürülebilir gelişmenin temeliolan “bağlanırlık” kavramı üzerine dayandırıldığıgörülmektedir. Gerek metropol ölçeğinde, gerekeko-kent, akıllı kent vb. ölçeklerde; sürdürülebilirlikve gelişmenin temel ayağını oluşturanen önemli ve temel özelliklerinden birinin bukavram olduğu görülmektedir. Hareketlilik veerişilebilirlik gibi kavramların mekânlar arasıbağlantıları sağlayan şebekelerle gerçekleştiği,bu durumun da öncelikle dengeli bir mekânsalgelişme ve bütünleşmeyi sağlaması söz konusudur.Kentleri çekiciliğini korumak ve güçlendirmekiçin mekânsal, sosyal, ekonomik ve çevreseleşitsizliklerin dikkate alınması ve bu bağlamda“2013 Avrupa Şehircilik Kartası”nda vurgulanan“bağlanırlık” kavramının önem ve aciliyetininkavranması ayrıca bunun farklı mekânsal ölçeklerde“eşitlik, denge ve farklılaşma” olarak farklısüreçleri harekete geçiren bir kavram olduğununda bilinmesi gerekmektedir.Ancak bağlanırlığın dengesiz ve eşitliksiz olduğudurumlarda, mekânsal, sosyal, ekonomik veçevresel bağlamda olumsuz sonuçlar da doğurduğubilinmelidir. Bu olumsuz sonuçlarınen belirgin olanları sırasıyla;- Mekânsal, sosyal, ekonomik ve çevreselbağlamda ikilemlerin ortaya çıkması,- Mekânsal gelişmede kutuplaşmaların veparçalanmaların artması,- Sosyal eşitsizliklerin varlığını sürdürerek, derinleşmesive sosyal ayrışmalar oluşturması,- Farklılıkların sınırsız ve dengesiz olmasıylamekânsal, sosyal, ekonomik ve çevresel sisteminbozulması vb. şeklinde özetlenebilir.Sonuç olarak “bağlanırlığın” sağladığı dengelive eşitlik esasına dayalı bir gelişmenin gerçekleşebilmesiiçin öncelikle “dengeli ve eşitlikli” birbağlanırlığa ihtiyaç olduğunun, aksi takdirdeortaya çıkacak olumsuz sonuçların kentler arasıeşitsizlikleri daha da derinleştireceğinin, bilinmesigerekmektedir.KAYNAKLARAscher, F. (2004) Les Nouveaux Principes de l’Urbanisme, Editions deL’Aube.Bassand, M. (2000)“Les six paramètres de la métropolisation”, Cahiersde La Métropolisation, sayı: 1, s. 33-39.Carré, C. (2013 ) “Villes et activités économiques”, www.epi.univparis1.fr/com.univ.collaboratifDupuy, G. (1991) L’Urbanisme Des Réseaux, Théories et Méthodes, ArmandColin, Paris.Herbert, S. (2007) “L’Apport Des TIC Dans l’Espace Urbain et Le RoleDu Design, www.ensci.com/uploads/media/memoireLeroy, S. (2000) “Sémantique de la Métropolisation”, EspaceGéographique, sayı: 29/1, s.78-86.Musso, P. (2003) Critique des réseaux, Presses Universitaires de France.Yeang, K. (2009) “L’aventure de la conception environnementale,www.constructif.fr.


TARİHÎ ÇEVRE KORUMAVE RESTORASYONZİRAAT BANKASIADANA MERKEZŞUBESİ’NİNMİMARİÖZELLİKLERİ VERESTORASYONSERÜVENİF. Duygu SABAN ÖKESLİMimarDoç. Dr.Çukurova ÜniversitesiMimarlık Bölümü Öğretim Üyesi“Ziraat Bankası Adana MerkezŞubesi binasının yaşadığırestorasyon serüveni inşa edildiğitarihten bugüne kadar bankaşubesi fonksiyonuyla kullanılmayadevam eden korunması gereklibir kültür varlığının, iç mekânorganizasyonunu ve iç mekândakimimari detayları nasıl kaybettiğinigöstermektedir. Teorik olarakyapıların kullanılarak yaşamasıprensibi doğrultusunda ve özelliklefonksiyonda süreklilik var ikenbozulma düzeyinin minimumboyutlarda olacağı inancı yaygıniken, Ziraat Bankası Adana MerkezŞubesi binası örneğinde plan,çatı ve iç mekân özelliklerininkaybolduğu, sadece dış cephesüslemelerinin bugüne korunarakgelebildiği görülmüştür. Bu durumise çok sayıdaki kültür varlığı yapıiçin geçerlidir.”Ziraat Bankası Adana Merkez Şubesi binası TepebağMahallesi, 42 pafta, 259 (yeni 1465) ada,11 parselde kayıtlıdır ve Abidinpaşa Caddesiüzerinde, Abidinpaşa Caddesi ile Cemal GürselCaddesi’nin kesiştiği köşede yer almaktadır. YapıGayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulutarafından 18.11.1978 tarih ve A-1426 sayılı kararlave Adana Kültür ve Tabiat Varlıklarını KorumaKurulu’nun 01.06.1990 tarih ve 581 sayılı kararıyla14 envanter numarası ile tescillenmiş bir kültürvarlığıdır. Bu yazıda Adana’da yer alan ender ErkenCumhuriyet Dönemi yapılarından olan ZiraatBankası Adana Merkez Şubesi’nin tarihçesi vemimari özellikleri açıklanmaya çalışılacak ve yapınıngeçirdiği restorasyonlar değerlendirilecektir.27 Ağustos 1887’de kurulan Ziraat Bankası’nın 1Aydın, Bursa, Konya, Kastamonu, Trabzon, Ankara,Sivas, Erzurum, Harput, Diyarbakır, İzmitSancağı, Bitlis, Van/Hakkâri ile birlikte idari bölgelerindenbirisi de Adana’da oluşturulmuştur.1889 yılında ticari faaliyetleri hakkında kaynaklarbulunan Adana Şubesi, Aydın ve Bursa Şubelerindensonra en fazla kredi veren şubelerdenbirisidir (Quataert 2008: 304-305).Ziraat Bankası’nın Adana’da ilk hizmet verdiğibinanın bu yazının konusu olan bina olmadığı,1920’lerin ortalarında bugünkü Ali Münif YeğenağaCaddesi üzerinde yer alan bir başka yapı-da hizmet verildiği bilinmektedir 2 . 259 ada 11parselde kayıtlı bugünkü Ziraat Bankası AdanaMerkez Şubesi’nin ise inşa edileceği haberi ilkolarak 24 Şubat 1929 tarihli Yeni Adana gazetesindeverilmiş, Ağustos 1930’da inşaat tamamlanmış,5 Ocak 1931’de ise yapının resmi açılışıyapılmıştır 3 (Bkz. Resim 1).Yapının mimarı Ankara’daki Ziraat Bankası GenelMüdürlüğü binasını tasarlayan ve aynı bankanınAydın, Manisa, Kütahya ve Eskişehir’lebirlikte tip proje olarak Adana şubesi binasınınmimari projelerini de hazırlayan İtalyan mimarGiulio Mongeri’dir (Aslanoğlu, 1995: 14). Tipproje olarak tasarlanmış olan şube binalarındanEskişehir Şubesi binası binaya köşeden girilmesi,köşedeki ana girişin üzerinde balkon yer alması,zemin kat pencerelerinin formu ile Adanaşubesi binası ile büyük benzerlikler göstermektedir(Bkz. Resim 2 ve 3).I. Ulusal Mimarlık Akımının ülkemizdeki önemlitemsilcilerinden olan Giulio Mongeri (1873-1951)Milano Brera Akademisi’nden almış olduğu eğitimsonrasında çalışmalarını Türkiye’de özellikleİstanbul ve Ankara’da sürdürmüştür. Türkiye’dekibaşlıca eserleri arasında İstanbul’da BeyoğluSainte-Antoine Kilisesi, Karaköy Karaköy Palas(1920), Maçka Maçka Palas, Maçka İtalyan Sefareti/ Yüksek Tekniker Okulu, Taksim Anıtı KaidesiResim 1. Ziraat Bankası Adana Merkez Şubesi’nin 1930lu yıllara ait fotoğrafı (Yazarın arşivi).GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17 | 47


TARİHÎ ÇEVRE KORUMAVE RESTORASYONResim 2. Giulio Mongeri tarafından tasarlanmış olan Ziraat Bankası Eskişehir Şubesi binası (Reşat Toklu arşivi).Resim 3. Ziraat Bankası Adana Şubesi binası.(1928), Eminönü Katırcıoğlu Han, Nişantaşı GüzelbahçeKliniği, Haseki Hastanesi Nurettin BeyPavyonu (1911-1924 Denari ile birlikte), Ankara’daUlus Osmanlı Bankası (1926), Tekel Başmüdürlüğü(1928), Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü (1926-1929) (Bkz. Resim 4), Ulus Türkiye İş Bankası (1929)(Bkz. Resim 5) ve Bursa’da Çelik Palas (1930-1932)bulunmaktadır (Sözen, 1984: 39). Ziraat BankasıGenel Müdürlüğü ve İş Bankası binalarının cepheleriincelendiğinde ağırlıklı olarak basık sivri kemerolmak üzere, üç dilimli kemerlerin de kullanıldığı,sütunların süsleme elemanı haline geldiği, kesmetaşla oluşturulmuş cephenin yer yer bezemelerlesüslendiği, balkon korkulukları ve saçak silmelerinindahi süslenerek cephenin ince bir şekilde işlendiğigörülmektedir.Osman Hamdi Bey’in Sanayi-i Nefise Mektebi Müdürüolmasıyla bugünkü Mimar Sinan Güzel Sanat-lar Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışmayabaşlayan Mongeri, Vedat Tek ile birlikte atölyeçalışmalarını sürdürmüş, 1930’da Ernst Egli’nin yenibir anlayış getirmek üzere mimarlık eğitimini örgütlemesiyleİtalyan mimarın Türkiye’deki etkin rolüzayıflamıştır (Sözen, 1984: 39).XX. yüzyılın ilk çeyreğinde örneklerine rastlananve özellikle kamu yapılarının mimari şekillenmesinietkileyen I. Ulusal Mimarlık akımıile “… özellikle Ziya Gökalp’in Türkçülük akımınınetkisiyle Osmanlı dinsel yapılarının dekoratif mimarielemanlarından oluşan ulusal bir mimarigeliştirilmeye çalışıldığı” (Sözen ve Tapan, 1973:424) ifade edilmektedir. Bu dönemde MimarKemalettin Bey, Vedat Tek, Arif Hikmet Koyunoğlu,Mongeri gibi isimler ve bunların ürünleridikkat çekmektedir. Dünyadaki yeni gelişmelerdenuzak ve çağdaş bir mekân anlayışı barındır-madığı ifade edilen I. Ulusal Mimarlık Dönemiürünleri dekoratif öğelere yoğun şekilde yerverildiği, ulusal bilinç yaratma çabasını biçim ilesınırlandırdığı ve yapıyı tek bir ürün olarak elealma anlayışından dolayı eleştirilmiştir (Sözenve Tapan, 1973: 102). I. Ulusal Mimarlık Dönemiyapılarında ana cepheyle diğer cepheler arasındakiilişkinin önemli bir özellik olduğu, yapınınönemine, yapıldığı yerin özel durumuna göredeğişmekle birlikte, cephelerin çoğu kez eşitbiçimde değerlendirilmediği, bazen cephelerarasında büyük ayrımlar ortaya çıktığı görülmektedir.Behçet Ünsal: “…Planda Türklüğün neolduğu belirlenmemişti. Mongeri ‘planları değilevvela fasadları görelim’ derdi. Zira mimari, fasadsanatçılığı olarak yorumlanıyordu… Vaziyet planıise pek aranmazdı. Vedat Bey, ‘siz iyi bir proje yapmayabakın, iyi bir proje nereye olsa uyar’” demiştir(Sözen, 1984: 31).Resim 4. Mongeri’nin tasarladığı Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü binası.Resim 5. Mongeri’nin tasarladığı Ulus’taki İş Bankası binası.48 | GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17


Mongeri’nin ise Selçuklu ve Osmanlı’nın mimarive dekoratif elemanlarını neredeyse “Türklüğü”sembolize eder şekilde mimari tarzında kullandığıgörülmektedir. Mimarlık bir cephe sanatıolarak görüldüğünden Mongeri’nin yapılarındadış cephenin, özellikle de ana cephenin süslemelerledonatıldığı, iç dekorasyonda ise bankagirişi, otel lobisi, tren istasyonlarında beklemeholü gibi ortak mekânlara ağırlık verildiği görülmektedir.Bununla birlikte mimarın Ankara’dakiyapılarında ve Ziraat Bankası’nın şube binalarındaplanların sadece arsanın durumu değil aynızamanda fonksiyonel ihtiyaçlar dikkate alınarakoluşturulduğu, banka binaları için çok önemliolan merkezi bir servis holünün planlandığı görülmektedir(Aslanoğlu, 1995: 14).Ziraat Bankası Adana Şubesi binasının GiulioMongeri tarafından tasarlandığı bilinmekleberaber yapıya ait özgün çizimlerden sadecebir adet kesite ulaşılabilmiştir. Bu kesit incelendiğindeyapının bodrum, zemin ve 1. katolmak üzere üç kattan oluştuğu, zemin kattayer alan ve birbirine hizalanmamış kolonlarınsivri kemerlerle bağlandığı, kısa olduğu görülensütunların başlıklarının mukarnaslı olduğu, kemerlerinüzerinde ve zemin katın tavanında bezemelerinyer aldığı, iç mekândaki kapı ve pencerelerinoldukça sade bırakıldığı, güney cepheolduğu tahmin edilen cephede ise gelenekselpayanda ve hareketli bir cephe düzeninin öngörüldüğüanlaşılmaktadır (Bkz. Resim 6).Adana Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma BölgeKurulu arşiv kayıtlarında yapıya dair dört adetonarım kararı yer almaktadır. Yapının orijinal çizimlerindensadece bir adet kesite ulaşılabildiğiiçin 1988 tarihli ilk onarım sırasında hazırlananrölöve ve o dönemde çekilmiş fotoğraflardanda faydalanılarak yapının mimari özellikleri vegünümüze ulaşırken geçirdiği değişimler belirlenmeyeçalışılmıştır.Yapının KonumuAdana İli, Seyhan İlçesi, Tepebağ Mahallesi’nde,Abidinpaşa Caddesi, Cemal Gürsel Caddesi ve27047 sokağın kesiştiği köşede yer alan yapı,Abidinpaşa Caddesi’ne bakan cephesi dar,27047 sokağa bakan cephesi kısmen daha genişbir parsel üzerinde yer almaktadır. Günümüzde42 ada, 259 ada (yeni 1465), 11 parselde kayıtlıolan yapının, 1938 tarihli kadastro haritasında1 parselde kayıtlı olduğu ve 1 parselin, TekelizadeOsman Vakfı’na ait kâgir bir evin yer aldığı10 parsel ile birleştirilerek bugünkü 11 parselinoluşturulduğu görülmektedir (Bkz. Resim 7).Ziraat Bankası Adana Merkez Şubesi binasının1930 yılında tamamlandığı düşünüldüğünde,yapının L formuna sahip 1 no.lu parsel üzerindeinşa edildiği, 1965’e gelindiğinde parselin bugünküdurumuna getirilerek dikdörtgene yakınResim 6. Ziraat Bankası Adana Şubesi binasına ait özgün kesit (Reşat Toklu arşivi).Resim 7. Ziraat Bankası Adana Merkez Şubesi’nin konumlandığıparsellerin 1938 tarihindeki durumu (Adana Tapu ve KadastroMüdürlüğü).bir forma ulaştırıldığı (Bkz. Resim 8) ve yapının1938’de 10 parselin bulunduğu kısmının sonradaninşa edildiği anlaşılmaktadır. Bu durumdayapının bir defada değil, en azından iki aşamadainşa edildiği ortaya çıkmaktadır.Yapının uzun kenarının cephe verdiği CemalGürsel Caddesi’nin 1938 tarihinde henüz oluşturulmamışolduğu, onun yerine Bab-ı TarsusSokağı adında dar ve kuzeydoğuya doğru kıvrılarakçıkan bir sokak olduğu görülmektedir.Cemal Gürsel Caddesi’nin 1967’de açılmasıylayapının en uzun cephesi caddeye bakar halegelmiştir. Mevcut durumda yapının AbidinpaşaCaddesi ile Cemal Gürsel Caddesi’nin bulunduğuköşede şube girişi ve birisi AbidinpaşaCaddesi’nde diğeri 27047 Sokak üzerinde olaniki adet Bölge Müdürlüğü girişi bulunmaktadır(Bkz. Resim 9).Yapının İnşaat AşamalarıYukarıda bahsedildiği gibi Ziraat Bankası AdanaMerkez Şubesi’nin bir defada inşa edilmediği,en azından iki aşamada inşa edildiği düşünülmektedir.Yapının 1988 tarihinde hazırlanmışolan rölövesinin vaziyet planında üç farklı noktadaaydınlık ve bu aydınlıklara doğru alçalankırma çatılar olduğu görülmektedir. Bu durumyapının ilk inşa edildiği tarihte L formundaki 1Resim 8. Yapının bulunduğu parselin 1965 halihazır haritasındakidurumu (Yazarın arşivi).no.lu parsele yerleştirildiği, daha sonra ise 10parselin 1 parsele dâhil edilmesiyle oluşturulan11 parsele yerleştirilirken ilave edilen kısmın çatısınınayrıca kapatıldığı bilgisini desteklemektedir.1988 tarihinde tespit edilen çatı formunun1965 tarihli hava fotoğrafında görülen çatıformuyla aynı olduğu (Bkz. Resim 10 ve 11), dolayısıyla1988 yılına kadar yapının oturumunda veçatı formunda herhangi bir değişiklik yapılmadığıanlaşılmaktadır. Yapının 2014 tarihli rölövesiincelendiğinde de inşaatın iki aşamalı olarakgerçekleştirildiği hem mekân organizasyonundanhem de taşıyıcı duvarların konumundananlaşılmaktadır (Bkz. Resim 12).Cephe ÖzellikleriZiraat Bankası Adana Şubesi binasının güney,doğu ve kuzey olmak üzere üç cephesi bulunmaktadır.Binanın konumlandırıldığı parselinformu itibarıyla güney cephesi kuzey cepheyekıyasla daha dar ve cephe oranları da daha farklıdır.Yapının güney cephesinin güneydoğu köşedeyer alan ana giriş cephesi ayrı tutulduğundasimetrik bir yapıya sahip olduğu, diğer cephelereoranla süsleme ve bezeme açısından zenginolduğu, bu cephenin Abidinpaşa Caddesi’neGÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17 | 49


TARİHÎ ÇEVRE KORUMAVE RESTORASYONResim 9. Yapının parsel üzerindeki mevcut oturumu ve girişleri (Reşat Toklu arşivi).Resim 10. Yapının 1988 tarihli restorasyon projesine ait vaziyet planı (Ozan Tüzün arşivi).Resim 11. Yapının bulunduğu parselin 1965 yılına ait havafotoğrafındaki durumu (Yazarın arşivi).bakan cephe olması sebebiyle ana cephe kabuledilerek özenle tasarlandığı görülmektedir.1940’larda çekilmiş fotoğrafta (Bkz. Resim 13)ve 1988 tarihli rölövede yığma taş malzemeyleinşa edilmiş olan yapının su basman seviyesininüstündeki kısımlarının sıvanarak taş doku-Yapının ara sokağa bakan tek cephesi olankuzey cephesinde ise doğu cephedeki özelliklerindevam ettirildiği, pencere yan söveleri vepencere altındaki kabartmalardan başka süslenunkapatıldığı görülmektedir (Bkz. Resim 14).Ayrıca çatıda köşedeki mahya yüksekliği fazlabırakılarak yapının ana girişi daha fazla vurgulanmıştır.Yapının ana girişi ve girişin yanındakibölüm güney cephenin diğer bölümlerindenfarklı olarak bir madalyon ve basık sivri kemerlipencere ile zenginleştirilmiş, ayrıca giriş kapısınınüstünde payandalarla taşıtılan bir balkonyerleştirilerek giriş farklılaştırılmıştır.Yapının güney cephesinin güncel rölövesi ile 1988tarihli rölövesi karşılaştırıldığında iki farklılık dikkatçekmektedir. Subasman seviyesindeki taş duvar,kalıba dökülmüş yapay taş görünümlü renklendirilmişmalzemeyle kaplanmıştır ve yapının çatısıgüneydeki ışıklığın ve aydınlığının kaldırılmasıylayükseltilmiş ve özgün forumundan uzaklaşmıştır(Bkz. Resim 15). Bu farklılıkların dışında güney cephedekitüm süslemelerin, bezemelerin ve dekoratifelemanların günümüze ulaştığı görülmektedir.Yapının en uzun cephesi olan doğu cephesindegüney cepheden farklı olarak süslemeden uzaksade bir üslubun tercih edildiği, cephedeki süslemelerin(ana giriş dışında) pencere yan sövelerininpahlandırılmasıyla ve kabartmalarla eldeedildiği, lojman girişini merkeze alarak asimetrikbir tarzda pencerelerin yerleştirildiği, zeminkattaki pencerelerin köşeli kemerlerle oluşturulduğuve lojman girişini tanımlayan bir saçağınbulunduğu görülmektedir (Bkz. Resim 16). Doğucephesinin günümüze lojman girişi ATM’ye dönüştürülmüşve bodrum girişi iptal edilmiş olarakulaştığı, ayrıca çatının mahya yüksekliğinintüm cephede aynı olduğu tespit edilmiştir (Bkz.Resim 17).Resim 12. Yapının inşaat aşamaları.Resim 13. Yapının 1940’lı yıllara ait fotoğrafı.50 | GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17


Resim 14. Yapının 1988 tarihli güney cephesi rölövesi (Ozan Tüzün arşivi).Resim 15. Yapının güney cephesinin mevcut durumu (Reşat Toklu arşivi).Resim 16. Yapının doğu cephesinin 1988 tarihli rölövesi (Ozan Tüzün arşivi).Resim 17. Yapının doğu cephesinin mevcut durumu (Reşat Toklu arşivi).Resim 18. Yapının kuzey cephesinin 1988 tarihli rölövesi (Ozan Tüzün arşivi).me olmayan cephede zemin kattaki pencerelerin köşeli kemerlerle inşaedildiği, cephenin asimetrik düzeninde kuzeydoğu köşedeki penceresizdönüşün dikkat çektiği görülmektedir (Bkz. Resim 18). Yapının mevcut durumuile karşılaştırıldığında kuzey cephenin subasman seviyesine kadarkalıba dökülmüş yapay taş görünümlü renklendirilmiş malzemeyle kaplanmışolması ve çatı formunun değiştirilmesinden başka bir değişikliğeuğramadığı anlaşılmaktadır (Bkz. Resim 19).Mimari DetaylarYukarıda belirtildiği gibi yapının ana giriş cephesi ve güney cephesi süslemelerledonatılmış, diğer cephelerde sade bir cephe anlayışı tercih edilmiştir.Ana giriş cephesinde kapının üst kısmında yer alan ve payandalarlataşıtılan balkon en dikkat çekici elemandır. Pirinç aksesuarlı ahşap ana girişkapısının köşeli kemerle oluşturulmuş boşluğundaki kapının üzerindeZiraat Bankası ambleminin yer aldığı bir pano ve onun da üzerinde kıvrıkdal4 motifli ferforje demir ile süslenmiş bir pencerenin olduğu görülmektedir(Bkz. Resim 20 ve 21).Resim 19. Yapının kuzey cephesinin mevcut durumu (Reşat Toklu arşivi).GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17 | 51


TARİHÎ ÇEVRE KORUMAVE RESTORASYONResim 21. Yapının ana giriş kapısı üzerindeki kıvrıkdal motifliferforje demir.Resim 20. Yapının ana giriş kapısı ve kapının üzerindeki kıvrıkdalmotifli ferforje demir.Ana giriş cephesinin bir diğer önemli elemanıgirişe saçak oluşturan, payandalarla taşıtılan vebeton elemanlar ve köşelerdeki babalarıyla dikkatçeken balkondur. Balkon korkuluğu betonelemanlar arasına yerleştirilmiş çiçek motifli ferforjeelemanlarla süslenmiş, babalar kubbe formlubeton elemanlarla tamamlanmıştır. Ana girişkapısının sağ ve sol yanlarında da süslemeler dikkatçekmektedir. Zemin kattaki pencerenin üzerindeyer alan geometrik formlu baklava dilimişeklindeki süsleme taş yüzeyde oyularak oluşturulmuş,cepheye derinlik kazandırılmıştır. Benzersüslemenin iç mekânda sütun başlıklarında dakullanıldığı tespit edilmiştir. Ana giriş kapısının ikiyanındaki pencereler ise basık sivri kemerleri, denizlikten30 cm yukarıda başlayıp yan söveler vekemer boyunca devam eden pahlandırılarak desenverilmiş kenarları, pencerenin üzerinde üstkısmı zemine paralel alt kısmı ise sivri kemerinformuna uygun şekilde oluşturularak ortasındadilimli kubbe formlu taş madalyon, kenarlarındaise kıvrıkdal motifli taş kabartmaları olan alınlıklarıile cephenin en belirgin elemanlarıdır.Yapının güney cephesinde yer alan manyeristpilastrlar zemin katta yer alan köşeli kemerlimerkez alarak ve ışıklığa doğru alçalacak şekildetasarlanmış, Marsilya tipi kiremitle kaplı kırmaçatılarla örtülmüş olduğu tespit edilmiştir. Bugünise yapının üzeri yine kırma çatıyla kapapencerelerinalt hizasına indirilmiş, pilastrlarınyapının saçağına yakın olan kısmında küçükpayandalar ve payandaların altında taş kabartmalarlaküçük bir alınlık oluşturulmuş, alınlığınaltında yer alan sütun başı olarak nitelendirilebilecekkısım hasır örgü motifli taş kabartmalarlasüslenmiş, pilastrın alt kısmı ise Art deco tarzıgeometrik dilimler ve taş yüzeyde fugalar vasıtasıylaoluşturulan ve pencerenin denizlik seviyesinekadar ulaşan düşey şeritlerle tamamlanmıştır(Bkz. Resim 22). Pilastrların yapının güneycephesinin batı ucunda tek kullanıldığı, doğuyadoğru üç adet olmak üzere çift olarak yerleştirildiğigörülmektedir.Yapının doğu ve kuzey cepheleri, giriş ve güneycephelerindeki gibi süslenmemiş, zemin katlardaköşeli kemerli pencereler, 1. katlarda ise lentoludüz pencerelerle cephe oluşturulmuş, cepheyepencerelerin yan söveleri pahlandırılarakve 1. katın penceresinin alt kısmında kabartmayapılarak hareketlilik kazandırılmıştır.Çatı Özellikleri ve Geçirdiği DeğişimBodrum, zemin ve 1. kattan oluşan yapının 2TMimarlık Bürosu tarafından hazırlanmış olan1988 tarihli rölövesi ve restorasyon projesi incelendiğinde,yapının çatısının güney, kuzey vekuzeybatı olarak adlandırılabilecek olan üç bölümdenoluştuğu, her üç bölümün de bir ışıklığıResim 22a. Güney cephedeki manyerist pilastrlar.Resim 22b. Güney cephedeki manyerist pilastrlar.Resim 22c. Güney cephedeki manyerist pilastrlar.52 | GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17


Resim 23. Yapının çatısının 1988 tarihli fotoğrafı (Ozan Tüzün arşivi).Resim 24. Yapının çatısının 1988 tarihli fotoğrafı (Ozan Tüzün arşivi).Resim 25. Yapının çatısının güncel fotoğrafı (Duygu Saban Ökesli).Resim 26. Yapının çatısının güncel fotoğrafı (Duygu Saban Ökesli).Resim 27. Yapının bodrum katının 1988 tarihli rölövesi (Ozan Tüzün arşivi).GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17 | 53


TARİHÎ ÇEVRE KORUMAVE RESTORASYONResim 30. Yapının 1988 tarihli zemin kat fotoğrafı (Ozan Tüzün arşivi).Resim 28. Yapının bodrum katının mevcut durumu (Reşat Toklu arşivi).Resim 31. Yapının 1988 tarihli fotoğrafında ışıklık (Ozan Tüzün arşivi).Resim 29. Yapının 1988 tarihli zemin kat rölövesi (Ozan Tüzün arşivi).Yapıya ait tek özgün çizim olan kesitte zemin katta birbirini hizalamayankolonların sivri kemerlerle bağlandığı, kısa olduğu görülen sütunlarınbaşlıklarının mukarnaslı olduğu, kemerlerin üzerinde ve zemin katın tatılmışolmasına rağmen ışıklıklardan güneyde ve kuzeyde yer alanlarınınmevcut olmadığı, sadece kuzeybatıdakinin korunmuş olduğu görülmektedir(Bkz. Resim 9, 10, 23, 24, 25 ve 26).1988 tarihinde yapının rölövelerini hazırlayan 2T Mimarlık Bürosu’nunsahibi Ozan Tüzün kendisiyle yapılan görüşmede, rölöveler hazırlanırkenyapının üç aşamada inşa edildiği bilgisinin verildiğini, önce ana girişinbulunduğu güney bölümün, sonra kuzey bölümün, en son da kuzeybatıdakibölümün inşa edildiğinin kendisine söylendiğini ifade etmiştir.Yapının çatı planı incelendiğinde çatı planının tek yapıdan ziyade üç farklıyapıya aitmiş görüntüsü vermesi bu bilgiyi desteklemektedir. Ayrıca yapınınaynı tarihli bodrum kat rölövesi incelendiğinde (Bkz. Resim 27), CemalGürsel Caddesi’ne bakan cephede yan yana iki merdiven inşa edilmiş olmasıda düşündürücüdür. Bununla birlikte mevcut durumda çatı sisteminindeğiştirilmiş olması (bu değişikliğin 13.02.1996 tarih ve 2396 sayılıA.K.T.V.K.K. kararı ile uygulandığı düşünülmektedir) bu tartışmayı geçersizkılmaktadır.Kat Planları ve Geçirdikleri DeğişimZiraat Bankası Adana Şubesi binasının 1988 tarihli rölöve çizimleri incelendiğindebodrum katta arşiv, kasalar, depolar, soyunma odası, kazandairesi ve tuvaletler olduğu görülmektedir (Bkz. Resim 27). Planda kasalarınolduğu bölüme inen ayrı bir merdiven olduğu, ayrıca doğudakiCemal Gürsel Caddesi’ne bakan cephede iki adet merdivenkovası olduğu,bunlardan güneydekinin arşiv bölümüne, kuzeydekinin ise depolaraulaşım sağladığı, yığma taş sistemle inşa edilmiş olan yapının arşiv, depove kazan dairesi bölümlerinde betonarme kolonlar yardımıyla döşemenintaşıtıldığı görülmektedir. Mevcut durumda ise yapının arşiv bölümüile kuzeybatıdaki depo bölümünün odalara bölündüğü, kuzey doğudakidepoların ise aralarındaki duvarlar kaldırılarak geniş bir arşiv alanına dönüştürüldüğüve mescit oluşturulduğu tespit edilmiştir (Bkz. Resim 28).Ziraat Bankası Adana Şubesi’nin 1988 tarihli zemin kat rölövesi incelendiğindeyapının dört adet girişinin olduğu, güneydoğu köşeden alınmışolan ana girişin bir giriş holünden beş basamakla ulaşılan banka servisholüne bağlantı sağladığı, Cemal Gürsel Caddesi üzerindeki iki giriştenbodrum girişinin bodrum kata servis sağlar nitelikte olduğu, kuzeyindekigirişin 1. kattaki lojmanlara ulaşım sağladığı, kuzeydeki girişin isetali giriş olduğu görülmektedir (Bkz. Resim 29). Yukarıda açıklandığı gibiMongeri’nin banka şubeleri için belirlediği tasarım ilkelerine paralelolarak merkezi bir holün oluşturulduğu, yönetici odalarının bu holdenulaşılacak şekilde tasarlandığı, kasa dairesine inen merdivenin kapısınınhemen yanında servis birimlerine ulaşan koridorun kapısının yerleştirildiğive servis holünün kuzeye doğru uzatılarak tali girişle ilişkilendirildiğianlaşılmaktadır.54 | GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17


Resim 33. Yapının zemin katının devam eden restorasyondan önceki durumu.Resim 32. Yapının 1988 tarihli restorasyon projesinin zemin kat planı (Ozan Tüzün arşivi).vanında bezemelerin yer aldığı görülmektedir. 1988 tarihli rölöve incelendiğindeise banka servis holünü çevreleyen sütunlar olduğu, bu sütunlarınkesişen bir kare ile dikdörtgenin köşelerinde yer aldığı, sütunlarındikdörtgenin bir aksı boyunca kuzeydeki servis holüne doğru uzatıldığı,ancak çizimde gösterilen kiriş izdüşümlerinden anlaşıldığı üzere sütunlarınkemerlerle bağlanmadığı anlaşılmaktadır. 1988 tarihli fotoğraflar incelendiğindede özgün kesit çiziminde gösterilen kemerlerin ve sütun başlıklarınınuygulanmadığı, sütunların düz betonarme kirişlerle bağlandığıve sütun başlıklarının baklavalı 5 olduğu görülmüştür (Bkz. Resim 30 ve 31).Ayrıca merkezdeki servis holünün üzerinde cam ile kaplı bir ışıklık olduğuve bu alana doğal ışığın alındığı görülmektedir.A.K.T.V.K.K.’nun 30.09.1988 tarih ve 146 sayılı kararı ile onaylanan restorasyonprojesinde yapının zemin katında ana kurguyu etkilemeyecek değişiklikleryapıldığı, servis holünün doğusunda yer alan yönetici odalarınınmüşteri holüne dönüştürüldüğü, giriş holünden müşteri holüne ulaşanmerdivenlerin ilave edildiği, ışıklığın iptal edilerek betonarme döşemeyapıldığı, Cemal Gürsel Caddesi cephesinde yer alan ve bodrum katabağlantı sağlayan merdivenin kaldırıldığı, lojman girişinin iptal edildiği,lojman merdiveninin iç mekândan kullanılan bir merdiven haline getirildiği,yapının kuzeydoğusundaki servis bölümünde ise bölücü duvarlarınkısmen değiştirilerek tuvalet mekânlarının genişletildiği ve yeni ofismekânlarının oluşturulduğu anlaşılmaktadır (Bkz. Resim 32). Bununla birlikterestorasyon projesine ek olarak tescilli Ziraat Bankası şube binasınınbatısındaki parsele mevcut tarihi binayla birlikte kullanılacak ek bina tasarımıda yapılmış ve iki bina zemin katta servis holünden ve tali girişeaçılan kapı vasıtasıyla birbirine bağlanmıştır.Yapının mevcut durumu incelendiğinde merkezi müşteri holü ile kuzeydoğudakiservis birimlerinin restorasyon projesindekine uygun şekilde günümüzeulaştığı, bununla birlikte yapının Cemal Gürsel Caddesi cephesindeyer alan ve lojman merdiveniyken 1988’de hazırlanmış olan restorasyonprojesiyle dışarıdan ulaşıma kapatılarak iç mekândaki ulaşıma hizmet etmesiöngörülen çift kollu ve tek sahanlıklı merdivenin değiştirilerek üç kolluve iki sahanlıklı bir merdivene dönüştürüldüğü ve 1988’de hazırlanmış olanrestorasyon projesiyle inşa edilen ek binaya zemin kattaki ATM holündenbir giriş daha verildiği görülmektedir (Bkz. Resim 28). Ekim 2014’te AdanaKültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından onaylanan son restorasyonprojesinde ise Bölge Müdürlüğü binası olarak kullanılan ek binanınsatılması gündeme geldiği için tescilli kültür varlığı yapı ile 1988 tarihli restorasyonprojesine göre inşa edilen ilave yapı arasındaki bağlantı kesilmiştir.Resim 34. Yapının zemin katının restorasyonu esnasındaki güçlendirme çalışmaları.GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17 | 55


TARİHÎ ÇEVRE KORUMAVE RESTORASYONResim 36. 1988 tarihli fotoğraflarda 1. katın tavanı.projesindeki plana uygun olarak korunduğu görülmektedir(Bkz. Resim 38). Müşteri holündeki kolonlarındüzensizliği özellikle dikkat çekmektedir.Sonuç ve DeğerlendirmeResim 35. Yapının 1. katının 1988 tarihli rölövesi (Ozan Tüzün arşivi).Resim 37. Yapının 1. katının 1988 tarihli restorasyon projesi (Ozan Tüzün arşivi).Ziraat Bankası Adana Şube binası 1930 yılında tamamlanmışve İtalyan mimar Giulio Mongeri’ninI. Ulusal Mimarlık akımı etkisinde tasarladığıönemli bir yapıdır. 1978 yılında tescillenerek korumaaltına alınmış olan yapı 1988, 1991, 1996ve 2014 yıllarında onarımlar görmüş ve bu onarımlarsonucunda yapının iç mekânında değişenihtiyaçlara cevap verebilmek amacıyla mekânanlayışında ve yapının kullanımında değişiklikleryapılmıştır. En önemli değişiklik lojman olaraktasarlanmış ve uygulanmış olan 1. katta lojmanlarınkaldırılarak banka kullanımına uygun servisholü ve ofislerin oluşturulmasıdır. Bu değişiklikleyapının doğu cephesinde yer alan lojmangiriş kapısı iptal edilmiş, giriş saçağı korunarako noktaya ATM yerleştirilmiştir. Buna ek olarakyapının özgün halinde yer alan üç adet aydınlıktansadece bir tanesi günümüze ulaşabilmiş,aydınlıklara ait boşluklar döşeme oluşturularakbanka kullanımına kazandırılmıştır. Bu durum iseçatı formunun değişmesine yol açmış ve taşıyıcısistemi olumsuz etkilemiştir. Bununla birlikteyapının özgün haline dönülmesi düşüncesiyledöşemelerin kaldırılmasının statik problemlereyol açabileceği, ayrıca bankanın ihtiyaç duyduğumekânların ortadan kaldırılmasının da yapınınkullanılarak yaşatılmasına darbe vuracağı düşünülmektedir.Yapının zemin katında gerçekleştirilen en büyükdeğişiklikler sütun başlıklarının ve tavansüslemelerinin sökülmüş olması ile sütunlararasındaki kirişlerin asma tavanla kapatılmasıdır(Bkz. Resim 33). Halen devam etmekte olanrestorasyonda ise yapıdaki ışıklıkların kapatılmışolması ve döşeme ilavesi sebebiyle kolonlarataşıtılan ekstra yükler için güçlendirme çalışmalarıyapılmaktadır (Bkz. Resim 34).1988 tarihli rölövede yapının 1. katında beş adetlojmanın yer aldığı, bunlardan ikisinin bir oda,mutfak ve banyodan oluştuğu, diğerlerinin iseiki odalı, üç odalı ve dört odalı daireler olduğu, o56 | GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17dönemde çekilmiş fotoğraflarda ise 1. katın tavanındasüslemelerin yer aldığı ancak yapının tavankaplamasının oldukça yıpranmış olduğu (Bkz. Resim35 ve 36) görülmektedir. Aynı tarihli restorasyonprojesinde lojman katı bankaya dahil edilerekzemin kattaki servis holü üst katta devam ettirilmiş,müdür odası, toplantı odası ve servis birimleri1. katta çözülmüştür (Bkz. Resim 37).Yapının 1. katının 1988 tarihli restorasyon projesiile bugünkü durumu karşılaştırıldığında müşteriholünün ortadaki depo kaldırılarak genişletildiği,yapının merkezindeki deponun kaldırıldığı, diğerservis birimleri ile yönetici odalarının restorasyonYapılan arşiv taramasında yapıya ait tek bir özgünçizime ulaşılabilmiştir. Yapıyı uzunlamasınakeserek ve ışıklığın olduğu kolonatlı bölüme bakarakçizildiği düşünülen kesit, yapının özgün içmekân tasarımı hakkında fikir vermektedir. Ancak1988 tarihli rölöveler ve o tarihte çekilmişfotoğraflar incelendiğinde projenin tam olarakuygulanmadığı, kolonlar arasında çapraz olarakyerleştirilmiş olan kemerlerin inşa edilmediği,onun yerine kolonların akslar doğrultusundadüz betonarme kirişlerle birbirine bağlandığıanlaşılmıştır. Yapının özgün halindeki sütunlarise kaplanarak değiştirilmiş, asma tavanla ve sütunbaşlıkları ile tavan süslemeleri sökülmüştür.


Resim 38. Yapının 1.Katının 2014 yılında onaylanan restorasyon projesinden önceki durumu.Yapının cepheleri ise iyi korunmuş durumdadır.Fonksiyon değişikliğine bağlı olarak gerçekleşentadilatların (lojman girişinin ATM’ye dönüştürülmesigibi) başarıyla çözümlenmiş olduğu görülmektedir.Yapının özellikle güneydeki AbidinpaşaCaddesi’ne bakan cephesindeki süslemelerhalen yapının caddenin en görkemli binası olarakalgılanmasına sebep olmaktadır. Adana’dakiender I. Ulusal Mimarlık Dönemi ürünlerindenolan Ziraat Bankası Adana Şubesi binasınınMongeri’nin mekân ve cephe tasarımı ilkeleriyleuyumlu olduğu, diğer yapılarına kıyasla daha azsüslemeli, ancak döneminin mütevazı ve güzelbir örneği olduğu görülmektedir.Ziraat Bankası Adana Merkez Şubesi binasınınyaşadığı restorasyon serüveni ise inşa edildiğitarihten bugüne kadar banka şubesi fonksiyonuylakullanılmaya devam eden korunmasıgerekli bir kültür varlığının, iç mekân organizasyonunuve iç mekândaki mimari detaylarınasıl kaybettiğini göstermektedir. Teorik olarakyapıların kullanılarak yaşaması prensibi doğrultusundave özellikle fonksiyonda süreklilik variken bozulma düzeyinin minimum boyutlardaolacağı inancı yaygın iken, Ziraat Bankası AdanaMerkez Şubesi binası örneğinde plan, çatı veiç mekân özelliklerinin kaybolduğu, sadece dışcephe süslemelerinin bugüne korunarak gelebildiğigörülmüştür. Bu durum ise çok sayıdakikültür varlığı yapı için geçerlidir.Not: Arşivlerinden yararlanmama izin veren Sayın Ozan Tüzün veSayın Reşat Toklu’ya sonsuz teşekkürlerimi sunarım.NOTLAR1. Bankanın kurucu tüzüğünün modern Türkçe tercümesi içinAtasagun, Y. S. (1939) Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası 1888-1939,İstanbul, s: 14-19.2. Bu bilgi yazarın arşivinde yer alan ve İş Bankası müfettişlerinin1926-1928 yılları arasında şube açılacak yerleri tespit edebilmekamacıyla yaptıkları geziler sonucunda hazırladıkları Adana krokisindenalınmıştır.3. Yeni Adana gazetesi, 4 Temmuz 1930, sayfa 1.4. Kıvrımdal veya kıvrıkdal: Dalgalı, kıvrık dalların ve yaprakların biryüzeye akıcı, hareketli olarak yayılmasıyla meydana getirilen bezeme(Hasol, D., 1990, s: 296).5. Baklava: Osmanlı sütun başlıklarında eşkenar dörtgen şeklindekikabartmalara verilen ad, badem. Baklavalı sütun başlıkları orta derecedeönemli Osmanlı yapılarında kullanılmıştır. Baklavalı başlık, Türküçgenlerinin sütun başlığı şekillerine uygulanmasından meydanagelmiştir (Hasol, D., 1990, s: 72).KAYNAKLARAdana Valiliği (2006) Adana Kentsel Kültür Envanteri, Adana.Aslanoğlu, İ. (1995) Architetti Italiani ad Istanbul tra il XIX e il XX Secolo,İtalyan Kültür Merkezi Mimar Sinan Üniversitesi Yayını, s: 13-19.Aslanoğlu, İ. (2010) Erken Cumhuriyet Dönemi Mimarlığı 1923-1938,Bilge Kültür Sanat, İstanbul.Hasol, D. (1990) Ansiklopedik Mimarlık Sözlüğü, İstanbul, YEM Yayın.Quataert, D. (2008) Anadolu’da Osmanlı Reformu ve Tarım, İstanbul,Türkiye İş Bankası Yayınları, s: 304-305.Saban, D., Karaman, F., Erman, O. ve Durukan, İ. (2006) Adana MimarlıkRehberi 1900-2005, Mimarlar Odası Adana Şubesi Yayını.Sözen, M. (1984) Cumhuriyet Dönemi Türk Mimarlığı, Türkiye İş BankasıKültür Yayınları, Ankara.Sözen, M. ve Tapan, M. (1973) 50 Yılın Türk Mimarisi, Türkiye İş BankasıKültür Yayınları 122, İstanbul.Yeni Adana Gazetesi, 24 Şubat 1929.Yeni Adana Gazetesi, 28 Nisan 1929.Yeni Adana Gazetesi, 24 Temmuz 1930.GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17 | 57


ADANA’DA CUMHURİYETDÖNEMİ MİMARİSİADANA’DATEKNİKEĞİTİMİNİNCİSİ:YAPI SANATMurat ULAŞMimarResim 7.58 | GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17


Resim 2.Resim 3.Resim 1.Bu sayımızda DOCOMOMO Türkiye listesine sunulan Adana İsmet İnönüİnşaat Teknik Lisesi, eski adıyla Adana Yapı Enstitüsü binasını tanıtmak istiyorum.Türkiye’de büyük merkezlerde de benzerleri bulunan ve Cumhuriyetdönemi Türkiye’sinin Köy Enstitüleri deneyiminden sonra geliştirdiği eğitimpolitikasının bir sonucu olan bu yapıyı tanıtırken resmi ideolojinin eğitimpolitikasını da incelemek gerekir diye düşünüyorum.Türkiye’de Mesleki ve Teknik Eğitiminin TarihçesiSanayi öncesi toplumlar da meslek eğitimi formal bir eğitimden ziyadeusta çırak ilişkisi ile yürüyen bir yapıya sahipti. Türk toplumunda 18 yüzyılakadar mesleki eğitim geleneksel usullere dayalı bir sistem içerisinde,Selçuklu döneminde Ahilik, Osmanlı döneminde ise Lonca teşkilatları tarafındanyürütülmüştür.Sanayi devriminin etkilerinin Türk toplumunda hissedilmesiyle birlikte meslekieğitimin okul disiplini içinde yürütülmesi zorunluluğu ortaya çıkmıştır.Osmanlı devletinde modern anlamda mesleki ve teknik eğitim kuruluşlarınınizlerine 19. yüzyılın ikinci yarısında rastlanmaktadır. Mithat Paşa’nınNiş, Rusçuk ve Sofya’da açtığı İslahaneler mesleki teknik eğitimin temelisayılır. Paşa’nın 1868’de İstanbul’da açılmasına öncülük ettiği İstanbul SanayiMektebi çeşitli bölümleri ile ilk modern sanat okuludur. Cumhuriyetdönemine kadar bu okulları örnek alan pek çok meslek okulu imparatorluğundeğişik köşelerinde açılmıştır. (Adana’da da İnkılap İlkokulu’nun eskibölümü bu amaçla yapılmış Sanayi Mektebi’dir.)Resim 4.Cumhuriyet döneminde çeşitli kanun ve düzenlemelerle geliştirilen meslekiteknik eğitim 1941 yılında kurumsallaşarak bir müsteşarlık bünyesindegünümüze kadar büyük gelişmeler göstermiş, özellikle VII. Beş YıllıkKalkınma Planı’nda tüm ülkedeki mesleki ve teknik eğitim kurumları arasındabütünlük sağlanarak gelişim daha da ileri götürülmüştür.Yapının TarihçesiAdana Seyhan İlçesi İstiklal Mahallesi’nde yer alan okul, inşaat endüstrisini geliştirmekve ihtiyaç olan binaları tekniğine uygun olarak yapabilmek amacıile 1945 yılında “Yapı Usta Okulu” olarak hizmete açılmıştır. Açıldığı dönemdesadece taş ve mermer ve inşaat üzerine eğitim veren okul, ilk mezunlarını1947 yılında vermiş ve “Yapı Enstitüsü” olan ismi de 1963 yılından itibaren“Yapı Sanat Enstitüsü”ne dönüştürülerek öğretim yılı da üç yıla yükseltilmiştir.Yapı, Yapı Ressamlığı, Sıhhi Tesisat, Harita Kadastro, İş Makineleri, Bilgisayarve Elektronik Bölümleri olan okul şu anda “İsmet İnönü Mesleki ve TeknikAnadolu Lisesi” olarak hizmet vermektedir. (Resim 1-2)Kurulduğu yıllarda özellikle öğretmenlerin özverili çabaları ile bir eğitimkurumu olarak hem teknik anlamda hem de sanatsal olarak çağdaş öğ-GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17 | 59


ADANA’DA CUMHURİYETDÖNEMİ MİMARİSİResim 5.Resim 6.Resim 8. Resim 9.Binadaki kapılar orijinal olup tümü masif kasalıyine masif kanatlı kapılardır. Zemin döşemerencileryetiştiren bu okulda Adana’da İnşaatsektöründe başarılı olmuş çok sayıda işadamıve bürokrat yetişmiştir. (Resim 3-6)Okulun ilk yapımındaki binalar şu anda A blokolarak tabir edilen eğitim bloğu ve altı adetatölye ile konferans salonudur.Okulun eğitim binası uzun bir prizmatik kitledenoluşan iki katlı bir yapıdır. Bina yığma sistemlekaba yontu kesme taş duvarlar betonarmekirişli döşemelerle inşa edilen binanın kısakenarlarından ön ve arka girişleri mevcut olupher iki girişten de mozaik kaplı merdivenlerleyukarı bağlanmaktadır. Ön ve arka giriş kapıla-60 | GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17rı kesme taş sövelerle çevrilerek girişlerin dahaçok vurgulanması sağlanmıştır. Binanın güneycephesinde ön ve arka girişlerin arasında kalanbölümde iki kat boyunca çıkan kolonlara bağlananve geriye çekilerek zemin katta teras, 1.katta balkon olan sınıfların önündeki bölümlegüneş kontrolü sağlayarak Akdeniz iklimininyakıcı güneşinden sınıfları korumak amaçlanmıştır.(Resim 7) Bina pencereleri zemin kattabasık kemerli, 1. katta ise düz ve tepe pencerelidönem özelliklerini yansıtan büyük boyutludur.(Resim 8)leri dönem özelliği taşıyan 20x20 karo mozaikkaplamadır. (Resim 9) Okulun müdür ve müdüryardımcısı odalarında okulun ilk yapımında imaledilen alçı tavan süslemeleri, kartonpiyerler veavizeler şu anda bile çok estetik işçilikler arz etmektedir.(Resim 10-11)Atölyeler teknik eğitimin can damarı olmasınedeniyle hem teorik eğitimin verildiği hemde uygulamanın yapıldığı şekilde planlanmıştır.Atölyelerin zemin katında geniş bir uygulamabölümünün yanı sıra öğretmen odası depo vehemen yanında bir merdivenle yukarı çıkılanve tüm mekânın dörtte biri oranında bir alandada derslik bulunmaktadır. Altı adet atölyenin 2


Resim 10.Resim 11.Resim 14.Resim 12.Resim 15.Resim 13.Resim 16.GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17 | 61


ADANA’DA CUMHURİYETDÖNEMİ MİMARİSİResim 18. Okulun giriş kapısı, 1970. (Fotoğraf: Resul Gül)Resim 19. Okulun giriş kapısı, bugünkü hali. (Fotoğraf: Resul Gül)Resim 17.adedi betonarme çerçeve kirişli ve betonarmedöşemelidir. (Resim 12) Diğer atölyeler yığmaduvar üzerine ahşap asma çatılı olup malzemeve işçilikleri 70 yıllık olmasına rağmen oldukçakalitelidir. (Resim 13) Atölyeler üç yandan girişleribulunan rüzgârlıklı girişlere sahiptir. (Resim 14)Ana bina ile konferans salonu ve yine ana binaile atölyeler birbirilerine basık kemerli arkatlı geçişlerlebağlanmıştır. (Resim 15-16)İsmet İnönü Endüstri ve Meslek Lisesi’nin tarihindegurur duyduğu bir konu da 1975 yılındaİzmir’de düzenlenen Dünya Liselerarası FutbolŞampiyonası’nda dünya şampiyonu olmasıdır.Kupa ve madalyalar okulun en güzel köşesinisüslemektedir. (Resim 17)Okulun dış giriş kapısındaki değişiklik ile eskihalindeki beton saçak ve giriş yapıları, yapıldığıdönemdeki binaya verilen özeni göstermesibakımından önemlidir. (Resim 18-19)Adana teknik eğitimine kurulduğu günden beribüyük hizmetler sunan İsmet İnönü EndüstriMeslek Lisesi son yıllarda teknolojiye de ayakuydurarak bu hizmetine devam etmektedir.KAYNAKÇAProf. Dr. Erkin Erten ve Yrd. Doç. Dr. Mustafa Yeğin tarafındanDOCOMOMO’ya sunulan föy.Eski fotoğraflar Hasan Pektaş (matematik öğretmeni) tarafından babasınınarşivinden temin edilmiştir.62 | GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17


ÇEVRE VE EKOLOJİSu KaynaklarınaGenel BakışSUYUMUZUNSUYUNUÇIKARMAYINKenan DOĞANTMMOB Çevre Mühendisleri OdasıAdana Şubesi Başkanı“Yaşamın en temelgereksinimlerinden olan su,en küçük hücreden en büyükcanlıya kadar ihtiyaç duyulan birmaddedir. Su; alınıp satılan birmalzeme olarak değil, yaşamınve doğanın ortak malı olarakgörülmeli, sürdürülebilirlikkavramının doğa ve canlılar içingerçekleşebilmesi durumunun suile mümkün olacağı bilinmelidir.Doğal kaynaklar mevcut düzendehunharca tüketilse de kaynaklarınanlık değil, gelecek nesillerinde birdeğeri olduğu unutulmamalı ve bubilinçle hareket edilmelidir. Susuz;hayat ne mümkün olacaktır, ne decanlılık kalacaktır.”Doğal kaynaklarımızdan olan su, sürekli birdöngü içerisinde ve yaşamın vazgeçilmezlerindendir.Bütün canlıların yaşamı için temel maddeolma özelliği taşırken, su; insan ve doğa ilişkisininde en önemli belirleyenlerinden birisidir.En küçük canlı organizmadan en büyük canlıvarlığa kadar, bütün biyolojik yaşamı ve bütüninsan faaliyetlerini ayakta tutan sudur. Doğabir beden olarak düşünülürse, bu bedene canveren varlığın dolaşımındaki maddenin su; yaninehirler, havzalar, göller, denizler olduğunu düşünmekmümkündür. İnsanların hem yaşamlarınıdevam ettirmesini sağlayan, hem de yaşamkalitesini belirleyen su kaynakları; hızlı nüfusartışı, çarpık kentleşme, sanayileşme, iklim baskısı,gıda gereksiniminin artması, yoğunlaşan vebilinçsiz tarım faaliyetleri ile bir taraftan kirlenmekte,diğer bir taraftan su kıtlığı ve su talebiniarttırmaktadır. Bu durum etkili yönetimlerleçözümlenecekken, özellikle kurumsal yapı, yönetimseluygulamalar, kanunlar, politikalar, izlemeve denetlemeye ilişkin hatalı uygulamalarla,içinden çıkılmaz noktalara ulaşmıştır.Suyun tarihi insan ve doğa ilişkisi açısından oldukçaeskilere dayanmaktadır. İnsanın kendi yaşamıiçin suyu yararlı kılma çabası ise bu ilişkinintemel belirleyeni olmaktadır. Su, değdiği heryere yaşam veren, birçok yönüyle yeni yaşamlaryaratan bir element, doğanın temel bileşenlerindenbirisidir. Dolayısıyla insan ve doğa için yaşamsalönemde olan su, tarih boyunca insan vedoğa arasındaki ilişkinin temel belirleyenlerindenbirisi olmuştur. Bu anlamda insanoğlunun“suyu yararlı kılma” uğraşısı, toplumsal, ekonomikve kültürel yaşamın gelişimiyle eş zamanlıolarak ilerleme göstermiştir. İnsan, bu anlamıylasuya müdahalelerini fiziksel, iktisadi ve kültürel“fayda” amacıyla gerçekleştirmiştir. İnsanın faydaarayışı insan/su ilişkisini toplumsallaştırmış,toplumsallaşan bu ilişki kendi tarihini yaratmıştır.Ancak bu ilişkinin kuruluş biçimi süreç içerisindefarklılıklar göstererek kimi zaman insan,kimi zaman doğa aleyhine sonuçlar yaratmıştır.İnsanın kâr hırsı bu ilişkiden en çok doğanın zararlıçıkmasına neden olmuştur. Su, tıpkı insanınolduğu gibi doğanın da metabolizmalarının yaşamasıiçin gerekli olan en önemli öznelerdenbir tanesidir. Metabolik olarak işleyen toplumsalağın kapitalist üretim ilişkileriyle geldiği noktada,suyun yaşamsal bir ihtiyaç olma halini alınırsatılırbir “meta” haline dönüştürmüştür.Su Kaynaklarının Durumu:Dünyada DurumDünyamızın yüzeysel olarak dörtte üçü su ileGrafik 1.GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17 | 63


ÇEVRE VE EKOLOJİGrafik 2.kaplı olup, dünyadaki toplam su miktarı 1,4milyar km 3 ’tür. Bunun % 97,5’i okyanus ve denizlerdetuzlu su olarak bulunmaktadır. Ancak% 2,5’i (35,2 milyon km 3 ) tatlı su formunda bulunmaktadır.Tatlı suyun % 68,7’si buzullarda, %30,1’i yeraltı sularında, % 0,8’i donmuş topraklariçinde, sadece % 0,4’ü yeryüzünde insanoğluve diğer yaşayan organizmaların kullanımınauygundur.Tatlı suyun sadece % 0,4’ü yeryüzünde ve atmosferiçindedir. Bu suyun da % 67,4’ü göllerde,% 12,2’si toprak nemi olarak, % 9,5’i atmosferde,% 8,5’i sulak alanlarda, % 1,6’sı nehirlerde, % 0,8’ibitki ve hayvan bünyesinde bulunmaktadır.Bu veriler, insanoğlunun ihtiyaçları doğrultusundakullanabileceği tatlı su kaynaklarının sonderece sınırlı olduğunu açık bir şekilde göstermektedir.Dünyada zaten az olan tatlı su kaynaklarının birde endüstriyel atıklar ile kirletilmesi, enerji üretimindekullanılan suyun geri kazanımla insanitüketimine uygun olmayışı, şehirleşme kaynaklıatıklar, kontrolsüz pestisit kullanımı kaynaklıyanlış tarım uygulamaları ve küresel ısınmayabağlı iklim değişiklikleri ile yaşanan kuraklıklareklenince sorunun boyutları daha da çarpıcıhale gelmektedir.Yirminci yüzyılda dünya nüfusunun üç kat artmasınakarşılık su kaynaklarının kullanımı altıkat artmıştır. Bu arada sınırlı olan su kaynaklarınınbir kısmı endüstrileşme ve hızlı şehirleşmesonucu hızla ve bilinçsiz bir şekilde tüketilirkenbir kısmı da kirletilerek kullanılamaz ve çevreyezarar verir hale gelmiştir.Türkiye’de DurumTürkiye su kaynaklarının kıt olduğu Akdenizve Ortadoğu bölgesinde yer almaktadır. Yü-zeysel akımlar yıllar itibariyle farklılıklar göstermektedir.Meteorolojik olaylara bağlı olarakdeğişen su miktarları; yaz dönemini kurak, kışdönemini ıslak dönem olarak geçiştirmektedir.Türkiye’nin toplam yüzey suyu potansiyeli 193milyar m 3 ’tür. Yıllık ortalama yağış 643 mm oluphacimsel olarak bu değer 501 milyar m 3 suyadenktir. Yağışın 274 milyar m 3 ’ü toprak, bitki, suyüzeylerinden buharlaşarak geri dönmekte, 69milyar m 3 ’ü yeraltı su depolarını beslemekte,158 milyar m 3 ’ü akarsular aracılığı ile deniz, gölve kapalı havzalara boşalmaktadır.Yeraltı suyunu besleyen 69 milyar m 3 ’lük suyun28 milyar m 3 ’ü pınarlar vasıtasıyla yerüstü suyunatekrar katılmaktadır. Ayrıca, komşu ülkelerdenyurdumuza gelen yılda ortalama 7 milyarm 3 su bulunmaktadır. Böylece ülkemizin brütyerüstü su potansiyeli (158+28+7) 193 milyarm 3 olmaktadır.Yeraltı suyunu besleyen (69-28) 41 milyar m 3de dikkate alındığında ülkemizin toplam yenilenebilirsu potansiyeli brüt (41+193) 234 milyarm 3 ’tür. Ancak, günümüz teknik ve ekonomikşartları çerçevesinde, çeşitli amaçlara yönelikolarak tüketilebilecek yerüstü su potansiyeliyurtiçindeki akarsulardan 95 milyar m 3 , komşuülkelerden yurdumuza gelen akarsulardan 3milyar m 3 olmak üzere yılda ortalama (95+3) 98milyar m 3 , 14 milyar m 3 olarak belirlenen yeraltısuyu potansiyeli ile birlikte ülkemizin tüketilebiliryerüstü ve yeraltı su potansiyeli yılda ortalamatoplam (98+14) 112 milyar m 3 olmaktadır.Kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı10.000 m 3 ’ten fazla olan ülkeler su zengini,1.000 m 3 ’ten az olan ülkeler ise su fakiri olarakkabul edilmektedir. Ülkemizde kişi başına düşenkullanılabilir su miktarı 1.500 m 3 civarındaolup, ülkemiz su kısıtı bulunan ülkeler arasındayer almaktadır. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)verilerine göre nüfusumuzun 2030 yılında 100milyona ulaşacağı öngörülmektedir. Bu durumdakişi başına düşen kullanılabilir su miktarımız1.120 m 3 civarında olacaktır. Ve gün geçtikçesuyun önemi ülkemizde daha da hissedilebilirbir duruma gelecektir.Verilerden de net olarak anlaşıldığı gibi sukaynaklarında artış mümkün olmayıp, su ihtiyacıgün geçtikçe artmaktadır. Gelecek nesillerinbüyük sorunu olacak “su” için yapılandeğerlendirme ve araştırmalar göz önündebulundurularak, ciddi su eylem planları (yahutpolitikalar) yapılmalıdır. Bu eylem planlarındailk sırayı alması gereken de “Kullanılmış suyungeri kazanımı” olmalıdır. Sırasıyla kentlerin, büyükendüstriyel tesislerin, küçük yerleşkelerinkullandıkları suları geri kazanıp yeniden kullanmayayönlendirilmesi için yasal düzenlemeleryapılmalıdır. Örneğin; endüstriyel bir tesistenoluşan atıksular tam ya da kısmi arıtmalarlaarıtılarak salınması yerine, ileri arıtım proseslerininilavesiyle yeniden kullanıma uygun halegetirilmelidir. Pek çok gelişmiş ülkenin su politikalarınıntemelini atıksuların geri kazanımı vekaynaktan kullanımın azaltılması oluşturmaktadır.Henüz oluşturdukları atıksuların arıtımının,sürdürülebilir doğal yaşamın vazgeçilemez birunsuru olduğunu sindirememiş bir toplum olarak,bu suların ilave yatırımlarla yeniden kullanımauygun hale getirilmesi bilincine ulaşmamızpek de kolay olmayacaktır. Yapılacak planlarda,devletin ilgili kurumlarının öncelikle yeterli bilgiyledonanıp, yatırım veya işletme süreçlerindeteşviklerle tesisleri geri kazanıma yönlendirmesigerekmektedir. Yatırımların ardından işletme takiplerinintam yapılarak konuya olan hassasiyetinartırılması mümkün olacaktır.Seyhan Havzasında DurumHavzadaki 6,66 milyar m 3 /yıl yüzeysel ve yaklaşık0,3 milyar m 3 /yıl yeraltı suyu potansiyelidikkate alındığında toplam su potansiyeli: 6,96milyar m 3 /yıl olarak hesaplanır. Havzanın kullanılabilirsu potansiyelini 3,33 milyar m 3 /yıl ilekullanılabilir yüzeysel su ve yaklaşık 0,22 milyarm 3 /yıl ile yeraltı suyu işletme rezervleri oluşturur.Toplamda havza kullanılabilir su potansiyeliyaklaşık olarak 3,55 milyar m 3 /yıldır.İlimizin içme suyu ihtiyacının karşılandığı veçevresinin mesire alanı olarak kullanıldığı, Seyhanbaraj gölünde kirlilik problemleri yaşanmaktadır.Havzadaki kirlilik, atık yönetimlerininiyi planlanmamasından kaynaklanmaktadır.Kirliliğe neden olan etmenler, havzayı besleyenakarsulara verilen atıksular ve katı atıklardır.Havzayı besleyen Göksu nehri ve Eğlence deresietrafındaki ilçeler ve yerleşim alanlarındaatıksu arıtma tesisleri bulunmamaktadır. Arıtılmadanalıcı ortama verilen atıksular Seyhanbaraj gölüne ulaşmakta ve baraj gölünde kirlilik64 | GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17


Harita 1. Azot Parametreleri. Harita 2. BOİ5,KOİ ve TKN Parametreleri. Harita 3. Ağır Metal ve Flor Parametreleri.Haritalar. Seyhan Havzası Su Kalitesi.yükünü arttırmaktadır. Ayrıca; Seyhan Havzasıiçerisinde yer alan belediyelerden sadece birindekatı atık bertarafında düzenli depolama yöntemikullanılmaktadır. Genellikle atıklar akarsukenarlarına, açık alanlara ve belediyelerin uygunbuldukları arazilere kontrolsüz bir şekildedökülmektedir. Katı atıklar, katı atıkların sızıntısuları, yüzey sularını ve yeraltı sularını kirleterekbaraj gölünde kirliliğe neden olmaktadır.Havza içerisindeki yapılaşmalar ve endüstriyelyerleşimlerin kontrolsüz bir biçimde yayılması,su kaynaklarının kirlenmesi açısından büyükbir tehlike arz etmektedir. Bu yapılaşmalar veendüstriyel yerleşim alanlarının büyük bir kısmında,atıksu arıtma tesislerinin olmaması veatık sularını doğrudan havzaya bırakmaları dakirliliğe neden olan etmenlerden biridir.Adanalının içme suyu ihtiyacının karşılandığıhavzamızda kirliliğin artması, arıtma maliyetleriniarttırmaktadır. İçme suyu havza ekosistemininbozulmasına neden olan kirlilik nedeniyle,çevre ve insan sağlığı olumsuz etkilenmektedir.İzleme ve denetleme yetkisine sahip kurum vekuruluşlar havza kirlilik yükünü azaltıcı gerekliçalışmaları bir an önce yapmalıdır. Atık yönetimleriiyi şekilde planlanarak, denetimler arttırılmalıdır.Atıksuların geri kazanımı sağlanmalıve bu sayede atıksular hassas yüzey sularındanveya yeraltı sularından uzaklaştırılmalıdır. Busuların korunmasını sağlamanın, alternatif biratıksu bertaraf yöntemi olduğu bilinmelidir.Havzalardaki kullanılabilir su potansiyelinin %70-75 gibi önemli bir kısmı sulamada, kalankısmı ise kentsel ve endüstriyel amaçlı kullanılmaktadır.Suyun önemi dikkate alınarak ve gelecektesu sıkıntısı çekmemek için kullanımdatasarrufa gidilmeli, bunun için de suyu kullananpaydaşların ilgili kurumlarca bilinçlendirilmesigerekmektedir.Yaşamın en temel gereksinimlerinden olan su,en küçük hücreden en büyük canlıya kadar ihtiyaçduyulan bir maddedir. Su; alınıp satılan birmalzeme olarak değil, yaşamın ve doğanın ortakmalı olarak görülmeli, sürdürülebilirlik kavramınındoğa ve canlılar için gerçekleşebilmesidurumunun su ile mümkün olacağı bilinmelidir.Doğal kaynaklar mevcut düzende hunharcatüketilse de kaynakların anlık değil, geleceknesillerinde bir değeri olduğu unutulmamalı vebu bilinçle hareket edilmelidir. Susuz; hayat nemümkün olacaktır, ne de canlılık kalacaktır.KAYNAKLARKaradağ, A., TMMOB 2. Su Politikaları Kongresi.Çevre Mühendisleri Odası, Su ve Yaşam Kitabı.Çevre Mühendisleri Odası, Çevre Politikaları Kitabı.TÜBİTAK MAM, Havza Eylem Planları.GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17 | 65


PROJE/PROFİLADANA TİCARET ODASI YENİ HİZMET BİNASIMİMARİ PROJE YARIŞMASIAdana’da zamana direnen, kalıcı değerler taşıyan,çağını yansıtan, simge değeri yüksek,sürdürülebilir, ekonomik, rasyonel ve özgünçözümler aracılığı ile mimarlığın gelişmesininhedeflendiği Adana Ticaret Odası YeniHizmet Binası Ulusal Mimari Proje Yarışması,Adana Ticaret Odası tarafından serbest, ulusalve tek kademeli olarak düzenlendi. Sözkonusu yarışma alanı Adana İli, Seyhan İlçesi,Döşeme Mahallesi, 3825 ada, 7 parseldir.Yarışma alanı; Adana- Mersin karayolu üzerindeAdana Sanayi Odası’nın doğusundayer almaktadır.Yarışmanın amacı ve hedefleri şartnamede şöylebelirlenmişti: Adana’da zamana direnen, kalıcıdeğerler taşıyan, çağını yansıtan, simge değeriyüksek, sürdürülebilir, ekonomik, rasyonel veözgün çözümler aracılığı ile mimarlığın gelişimihedeflenmektedir.Adana’da proje üretiminde, ulusal yarışma yoluylaproje elde edilmesine öncülük etmek;mimari tasarım kalitesinin gelişmesini sağlamak;kente özgün mimarlık eserleri kazandırmak;kentin doğal, ekolojik ve sosyal yaşamınaduyarlı, sürdürülebilir, erişilebilir, çevresinereferans oluşturabilecek bir mimarı anlayışıngelişmesine katkıda bulunmak; yer aldığıbölgenin nitelikli dönüşümüne katkı sağla-66 | GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17mak hedefleriyle açılan yarışmada elde edilecekprojenin süreç içerisinde ortaya çıkacakmekân gereksinimlerine olanak sağlayacak şekildeofis mekânlarının tasarımına yönelik esnekve yenilikçi yaklaşımlar geliştirmiş olmasıönemsendi.TMMOB Mimarlar Odası Yarışmalar Yönetmeliği’nedayanılarak serbest, ulusal ve tekkademeli olarak, Adana Ticaret Odası (ATO)tarafından düzenlenen Hizmet Binası MimariProje Yarışmasında132 proje değerlendirmeyealındı, 3 ödül, 5 mansiyon ve 5 satınalmaverildi.DANIŞMAN JÜRİ ÜYELERİAtila Menevşe (ATO YK Başkanı)Tarkan Kulak (ATO Meclis Başkanı)Bekir Kamışlı(Mimar, TMMOB MO Adana Şubesi Başkanı)Ceyhun Baskın (Y. Mimar)Suphi Civelek(İnşaat Y. Müh., TMMOB İMO Adana Şubesi YK Üyesi)ASLİ JÜRİ ÜYELERİProf. Dr. Cânâ Bilsel (Mimar) Jüri BaşkanıProf. Dr. Alper Ünlü (Mimar)Prof. Dr. Celal Abdi Güzer (Mimar)Doç. Dr. Feride Önal (Mimar)Doç. Dr. Namık Erkal (Mimar)YEDEK JÜRİ ÜYELERİYrd. Doç. Dr. İpek Durukan (Mimar)Dr. Gülertan Akyüzlüer (Mimar)RAPORTÖRLERY. Mimar Aysin Aysu (Seyhan Belediyesi)Av. Barış Gökhan Topal(ATO İdari İşler ve İnsan Kaynakları Müdür Vekili)Y. Mimar Sait Özkal Yüreğir(TMMOB MO Adana Şubesi YK Üyesi)Jürinin değerlendirmeleri sonucunda ödüllerşöyle gerçekleştirildi:1. ÖDÜLErkan Erdoğan, MimarYardımcı: Mustafa YıldırımDanışmanlar: Yüksel Konkan, Fuzuli Topal,Kemal GüravşarJüri Raporu’ndan: Mimari programın gruplanarakmekânsal kurguda ve kütle düzenindegüçlü bir biçimde ifadesini bulması, dolu boşhacimlerle elde edilen kütle plastiği ve zeminkatın kamusal mekânla kurduğu ilişkiler başarılıbulunmuştur. Meclis ve konferans salonlarıve diğer sosyal mekânlar ile ofis birimlerininayrılmasının binanın işletilmesinde kolaylıksağlayacağı düşünülmüş, bodrum katlarda


otopark dışında bir kullanım olmaması olumlubulunmuştur. Buna karşılık, toplantı salonununofis birimleriyle iç içe geçmesi ve dolaşımsistemindeki süreksizlikler eleştirilmiş, sosyalmekânların erişim kolaylığı açısından kendiiçerisinde yeniden düzenlenmesinde yarargörülmüştür.2. ÖDÜLBora Örgülü, Mimar;T. Didem Akyol Altun, MimarJüri Raporu’ndan: Yoldan yalıtılmış bir iç avluçevresinde programın mekânsal organizasyonuile yaratılan gerek iç gerek dış mekân kalitesibaşarılı bulunmuştur. Ancak avlunun mikroklimatikkatkısına karşılık, yapıyı saran metal zarfAdana’nın sıcak ikliminde aşırı ısınma sorunuyaratacağından eleştirilmiştir. Yapının çevre ölçeğiyleuyuşmayan hacimli kütlesi ve konferanssalonunun yüksekliğinin yetersiz olması eleştirilmiştir.3. ÖDÜLCihan Sevindik, Mimar, Doğan Türkkan, MimarDanışmanlar: Tolga Sezgin, Murat Ağçay,Necdet TunalıJüri Raporu’ndan: Projede kütle artikülasyonuylaelde edilen plastik etki ve ölçek duyarlılığıtakdir edilmiş, ancak kütle hareketindekikararların planimetrik kurguda karşılığının olmamasıeleştirilmiştir. Turhan Cemal BerikerBulvarı tarafında yaratılan kamusal mekân,bulvar ile tarihi Milli Mensucat Fabrikası kültüralanı arasında kurduğu kurgusal ilişki olumlubulunmuştur. Geniş açıklı mekânlar üzerindeofis birimlerinin yer alması, otopark girişininyaya yolu üzerinde konumlandırılmış olmasısorunlu bulunmuştur.1. MANSİYONMehmet Metin Polat, Mimar, Bilge Altuğ, Mimar,Gökhan Turan, Mimar, Başak Şahin, MimarJüri Raporu’ndan: Kütle ve cephe estetiğindekiyalınlık ve ölçek duyarlılığı, batı yönündeki yayayolunun bir kamusal alan olarak düzenlenerekyapının zemin katıyla ilişkilendirilmesi başarılıbulunmuştur. Buna karşılık, cephelerde seçilensistemin iklim koşullarına uygunluğu sorgulanmış,sosyal kullanımlar ile ofislerin yeterincebirbirinden ayrılmamış olması, meclis ve konferanssalonlarının boyut ve oranları sorunlu bulunmuştur.2. MANSİYONM. Zafer Akdemir, MimarYardımcılar: Ece Günal, Sayat Tulumciyan,Hasan Taştan, Mihriban Şahin,Handan Akyürek, Ahsen DüşgünJüri Raporu’ndan: Akdeniz iklimi ve bölgeyeuygun bir modernist dilin kütle ve cephelerdebenimsenmesiyle elde edilen kütle imgesive girişte yaratılan yarı açık mekânlar olumlubulunmuştur. Ancak kimi iç mekânlarda doğalışık alınamaması, sosyal kullanım mekânlarınınyapının üst katlarında oluşturulmasının nedenolduğu erişilebilirlik sorunu olumsuz bulunmuştur.3. MANSİYONSüleyman Akkaş, Mimar,Nihal Şenkaya Akkaş, MimarDanışmanlar: Ümit Dişliler,Fatma Kaygısız Sarıca, Rıza İnceJüri Raporu’ndan: Kütlenin plastik ifadesi vecephe için seçilen malzemenin iklime uygunluğubaşarılı bulunmuştur. Sosyal kullanımlarınofis işlevleriyle iç içe olması, ıslak mekânlarıncephelerde konumlandırılması ve yemekhaneninbodrumda yer alması sorunlu bulunmuştur.4. MANSİYONErce Funda, Mimar, Orkun Özüer, Mimar,Ersen Gömleksiz, MimarDanışman: Selim VelioğluJüri Raporu’ndan: İç mekânın iklimsel verilerleözdeşleştirilmesi çabası başarılı bulunmuştur.Bina kütle ifadesi olumlu bulunmakla birlikte,cephelerdeki ritmik bölünmelerin planimetrikkurgu ile ilişkisi bulunamamıştır.5. MANSİYONAta Kurt, Mimar, Doğancan Demir, Mimar, İrfanErtiş, MimarYardımcı: Gökçen ErkılıçJüri Raporu’ndan: Kütle plastiği ve cephe ifadesiningüçlü bir mimari imge oluşturması vetarihi Milli Mensucat Fabrikası’na verilen biçimselreferans başarılı bulunmuştur. Konferanssalonunun yapının zemin katının önemli birbölümünü işgal ediyor olması ve iklime uygunolmayan kompakt mekânsal organizasyon eleştirilmiştir.1. SATINALMARahmi Uysalkan, Mimar,Hanifi Sekmen, MimarYardımcılar: Hüseyin Ahmet, Seçil Kona,Anna Cojocar, Vladimir Calmic, Haki CoşkunDanışmanlar: Tuncay Gün, Süleyman Akım,Engin UlucakJüri Raporu’ndan: Giriş avlusunun önem kazanması,bu çözümün bina mikro-klima çözümlerinietkilemesi ve tasarımcı(lar)ın bu konuyaönem vermeleri olumlu bulunmuştur.Bununla birlikte, bina cephe elemanlarındakikonstrüktif problemler ve meclis salonu dahilbinadaki strüktürel çözümler eleştirilmiştir.2. SATINALMAİlker İğdeli, Mimar, Necdet Beker, Mimar,Ceyda Gökoğlu, MimarYardımcılar: Meltem Yazal, Ünal Ali Özger,Elif Gözlügöl, Ahmet Kurtuluş,Abdullah Onur Şahin, Funda Ergün,Pınar Delioğlu, Sezin ŞahinJüri Raporu’ndan: Bina girişinde elde edilenfarklı kotlardaki mekânsal kurgu, geçirgenlikve iç mekân zenginliği son derece olumlubulunmuştur. Bina kütlesindeki cephe kimliğindekiyakınlık, saydamlık ve yerel kimliklebütünleşen yaklaşımlar olumlu bulunmaklabirlikte, -5.00 kotunda tasarlanan geniş açıklıklıkonferans salonu üstünde yerleştirilen yönetimhacimleri strüktürel kurgu açısından eleştirilmiştir.3. SATINALMAMert Velipaşaoğlu, Mimar, Tuberk Altuntaş,Mimar, Vefik Yiğit Yalgın, MimarJüri Raporu’ndan: Bina kütle kararlarındaki yalınlıkve minimal düşünce ile bunun mekânsalkurgu ve ifadeye yansıması olumlu bulunmuştur.Buna karşın iki kütle arasında programa uygunolmayan bölünme ve işlevsel bağ kopukluğu,iki kütle arasındaki dış mekânın sert zeminoluşu ile bodrum katlardaki iç mekân kurgusuve boyutlandırmadaki ergonomik zorluklarolumsuz bulunarak eleştirilmiştir.4. SATINALMADerya Ekim Öztepe, Mimar, Ozan Öztepe, MimarYardımcılar: Deniz Ekim Çubukçu, Umut SertJüri Raporu’ndan: Bina girişindeki avlu ve dışmekan düzeni ve kalitesi, iki cadde arasındakiyaya bağlantısı olumlu bulunmakla birlikte, fuayeve ticaret müzesinin konumu eleştirilmiştir.Bina cephe karakterizasyonundaki eklektik nitelendirmede olumsuz olarak değerlendirilmiştir.5. SATINALMATamer Başbuğ, Mimar, Hasan Özbay, Mimar,Özlem Arvas, MimarYardımcılar: Düşra Korkmaz, Murat Ölgün,Mahsure KöseDanışmanlar: C. Baran İdil, Aslı ÖzbayJüri Raporu’ndan: Binanın kurgusundaki sosyalalana yönelik bölünme ve kabul alanının yaratılması,özellikle kuzey yönündeki toplantı salonlarıalanındaki işlevsel bölünme ve iç mekânzenginliği olumlu bulunmakla birlikte, güneyyönündeki kütle kararındaki hacimli kütleseletki olumsuz olarak eleştirilmiştir.GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17 | 67


PROJE/PROFİL1. ÖDÜL / Erkan Erdoğan, MimarMimari Açıklama RaporuTasarım alanı konumu itibari ile erişilebilirliğiyüksek konumdadır. Kentin Doğu-Batı aksı üzerindeolması algılanabilirliğini arttırmakta, kentiçin simgesel olma durumunu ortaya çıkarmaktadır.Bölgenin kamuya hizmet veren yapılar iletanımlı olmasına rağmen, yapıların içe dönüklüğüve ulaşılabilirliği kamusal kullanım olarakbüyük bir problem olarak görülmüştür.Bu veriler doğrultusunda erişilebilirliğin ve ulaşılabilirliğinmaksimum seviyeye çıkarılması hedeflenmiştir.Bu bağlamda, yapının Doğu-Batı aksı üzerindesimgesel varoluşunun yanı sıra açık-kapalıalan ilişkileri ile mekânsal süreklilikler sağlanmıştır.Yapının doğusunda, Sanayi Odası ile arasında bulunanyol yayalaştırılmıştır. Bu sokak, yapının kuzeyindebulunan Milli Mensucat Fabrikası’na yayaulaşımı ve sürekliliğini sağlamıştır. Milli MensucatFabrikası’nın müzeye dönüştürülecek olması ileyayalaştırılan etkinlik sokağı, çeşitli sosyal aktiviteleribarındıracaktır. Bu bağlamda, tasarım alanındaKuzey-Güney yaya hareketi önemsenmiş etkinliksokağı ile bu hareket yapıdan bağımsız bir şekildede sürdürülebilmiştir.Adana iklim şartları da düşünüldüğünde mimaridil oluşumunda geleneksel avlu kurgusu,yoğun program gözetilerek yeniden yorumlanmış,avlu kurgusu ile açık-yarı açık mekânlaroluşturulmuştur. Yoğun programdan dolayı 7kota yayılan ihtiyaç programı ile iç sokak-avlukurgusu düşeye taşınmıştır. Bu yaşam avlusuoluşumu, yapı kütlesinin Kuzey-Güney aksındaparçalanması ve etkinlik sokağından Doğu-Batıaksında yırtılması ile oluşturulmuştur. ±0.00 kotundayapı girişleri bu noktalarda kurgulanmış,böylelikle sosyal yaşam avlusu düşeye taşınarak+4.00 kotunda oluşturulmuştur. Bu anlamda±0.00 ve +4.00 kotunda yapıya farklı girişler kurgulanmış,açık alan kullanımları arttırılmıştır.Yapı kütlesinin kırılması ile yapı birimleri sosyalkültürelbirimler ve idari birimler olarak ayrıştırılmıştır.Sosyal-kültürel birimler etkinlik sokağıve Turhan Cemal Beriker Sokağı yönünde kurgulanmıştır.Zemin katta sosyal merkez (lokal),etkinlik sokağı ile etkileşim içerisindedir. +4.00kotunda devam eden sosyal merkez, sosyalyaşam avlusu ile dışa açılmaktadır. Bu kütleyi+8.00 kotunda Ticaret Müzesi ve Sergi , +12.00ve +16.00 kotunda da Konferans Salonu takipetmektedir. Ticaret Müzesi ve Sergi holü +12.00kotunda Konferans Salonu alt fuayesini oluştururken,+16.00 kotunda yapı genleşerek üstfuayeyi tanımlamaktadır. Oda birimlerine vekentli kullanımına açık olan Kütüphane +20.00kotunda kurgulanmış, böylelikle teras ile açıkalan kullanımı sağlanmıştır. Düşeye taşınankamusal alanlar farklı kotlarda idari birimler ilebağlanmakta bu anlamda sosyal-kültürel birim-lerin mesai zamanları dışında gece kullanımınada olanak sağlanmaktadır.+24.00 kotunda oluşturulanMeclis Salonu da sosyal yaşam avlusuüzerinde köprülerle idari birimler ile bağ kurmakta,böylelikle yönetim birimleri ile ilişkisigüçlenmektedir.Ofis birimleri Kuzey ve Doğu yönünde yerleştirilmiş,böylelikle iklimsel veriler gözetilmiş veofislerde ısı-ışık kullanımı doğal veriler ile sağlanmıştır.Sosyal-Kültürel birimleri oluşturankütle ise Güney-Batı yönünde konumlanmış,cephe hareketleri Adana iklim verileri gözetilerekoluşturulmuş, böylelikle ısı-ışık kontrollübir şekilde içeri alınmıştır. Cephe oluşumu ilede kentli için hem gündüz hem de gece, yapıalgılanabilirliği artmıştır. Etkinlik sokağı ve sosyalmekân avlusu ile de yapı davetkâr bir tavıralmış, kent için kamusal çekim noktası oluşturulmuştur.Ofis birimleri cephe oluşumunda cam kullanılmış,böylelikle halkın katılımı ve şeffaflık fizikselve simgesel olarak ön plana çıkarılmıştır. Ofiscephe tasarımında Adana ticaretinde önemlibir yeri olan “pamuk kozası” ele alınmıştır. Mimariolarak yorumlanan pamuk kozası, cepheelemanlarını oluşturmuş ve bu elemanlar ofiscephelerine entegre edilmiştir. Böylelikle ofislerdeışık-ısı kontrolü de desteklenmiştir.Tasarlanan yeni ATO, Adana için simgesel biryapı olmayı, davetkârlığı ve kamusallığı ile öneçıkmayı amaçlamaktadır. Bu amaçla yapı mi-mari dilinde sade formlar ve malzemeler tercihedilmiş, projede doğal taş, brüt beton ve camağırlıklı olarak kullanılmıştır.68 | GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17


GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17 | 69


PROJE/PROFİL70 | GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17


2. ÖDÜL / Bora Örgülü, Mimar, T. Didem Akyol Altun, MimarGÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17 | 71


PROJE/PROFİL3. ÖDÜL / Cihan Sevindik, Mimar, Doğan Türkkan, Mimar72 | GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17


PROJE/PROFİLBAĞLAMINIARAYAN BİRYAPI:TED ADANAKOLEJİCelal Abdi GÜZERMimarGÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17 | 73


PROJE/PROFİLTürk Eğitim Derneği (TED) yıllar içinde oluşturduğueğitim birikimini ve geliştirdiği standartlarıtüm Türkiye’ye yaymaya çalışıyor. Bu girişimsürecinde Türkiye’nin farklı bölgelerinde anaokuluseviyesinden liseye farklı yaş gruplarınaeğitim veren okullar açılıyor. TED bu projeyigerçekleştirirken okullar için eğitim standartlarınınyanında mimari ve çevre standartlarını dageliştiriyor. Şüphesiz bağımsız okul programlarınıngeliştirilmesinde TED’in yanı sıra yerel yatırımcınınöncelikleri, arsa, yer ve iklim özellikleride belirleyici oluyor.Adana TED projesinde de öncelikle arsa ve iklimbirinci derecede belirleyici oldu. Adana’da okuliçin seçilen alan Bahçeşehir Mahallesi’nde, Adana- Mersin Otoyolu Batı Karaisalı bağlantısındakigelişme alanında yer alan, güney cephesisu kanalına bakan ince uzun, güney ve kuzeyyönünde ise yaklaşık 4 m. kot farkı barındıranbir parseldi. Parselin bu ince uzun yapısı bir yandanyapı programının öte yandan yapılar arasıilişkilerin oluşmasında belirleyici oldu. Programkanala paralel olarak uzanan ve süreklilik gösterenbir dolaşım aksı ile bu aksa takılan ve farklıyaş guruplarına ait okul yapılarını barındıracakbir kurgu içinde ele alındı. Bu kurgu içindeokul blokları diğer yönde avlular oluşturarakkendilerine ait dış mekânları tanımlayacak biçimdeele alındı. Bu blok düzeni içinde doğudanbaşlayarak batıya doğru sırası ile anaokuluve ilkokul, ortaokul ve lise yapıları yer aldı. Liseyapısı ile diğer yaş grupları arasında ise bütünokullardan erişilebilen ve ortaklaşa kullanılantoplantı salonu, yemekhane, sergi salonu gibiortak kullanımlar yer aldı. Bu ortak kullanımlarınolduğu blok, iklim koşullarından korunaklı birdış mekân oluşturacak biçimde ikiye bölündüve ara kotta yarı açık bir dış mekân oluşturulmasınaözen gösterildi.Arsanın geometrik yapısının yanı sıra bölgeniniklimi de gerek mimari kurgunun gerekse yapıdilinin oluşmasında etkili oldu. Yapı arsadaki74 | GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17kot farkından yararlanılarak iki ayrı kottan zemineaçılacak şekilde ele alındı. Güney yönünde,alt kotta boydan boya korunaklı bir arkad, yarıaçık gölgeli bir geçiş mekânı önerilirken, kuzeyyönünde üst kotta avlular düzenlenerek güneştenkorunmuş açık oyun alanları düzenlendi. Buaçık alanlar bloklar arasında üzeri kapalı bir geçişalanı ile birbirlerine bağlanarak dış mekândada güneşten korunmuş açık alanlar arasındabir süreklilik ve hava akımı sağlanmaya çalışıldı.Benzer biçimde yapının özellikle güney cephesiboyunca güneş ve ısı denetimi sağlayan çiftcidarlı bir cephe kurgusu öngörüldü. Bu kurguiçinde delikli saç levhalardan oluşan güneşliklerana cephenin ön yüzeyinde iki cephe arasındahava boşluğu bırakan ikinci bir cephe olarak elealındı. Benzer biçimde orta blokta yer alan kafeteryabölümü de geriye çekilerek güneş denetimisağlanmaya çalışıldı. Yapının arsadan kaynaklananuzun lineer kurgusu cephe elemanlarınınoluşturduğu renk ve doku ile kırılmaya çalışıldıve olası bir monotonluk etkisinin önüne geçildi.Bu çift cidar etkisi farklılaşan yapısal elemanlarladoğu ve batı cephelerinde de sürdürülmeye,özellikle direk güneş ışığı alan mekânlarda ısı veışık denetimi sağlanmaya çalışıldı.Yapının merkezi alanında yer alan sosyal blokaltta toplantı ve sergi salonu üst kotlarda isekütüphane ve yemekhaneden, bunların arasındaise yarı açık alan olarak ele alınan girişmeydanından oluşuyor. Alt zemin katta yer alanfuayede çok amaçlı sergi ve toplantıların yeralabileceği ve bu etkinliklerin toplantı salonuile bütünleşik olarak kullanılabileceği varsayıldı.Benzer biçimde blok boyunca tüm okul bloklarınave idari bölüme ayrı bağımsız giriş veçıkışlar sağlanırken bunların iç mekândan bağlantılıolmasına özen gösterildi. Blok girişlerinindoğrudan arka avlulara açılması ve ana merdivenile engelli asansörlerinin bu avlularda yeralması düşünüldü. Her yaş gurubu için ayrı ayrıdüzenlenen avluların mevcut kot farkı gözetilerekaçık amfileşmiş bir mekânla sonlanması veYapımcı: Ata İnşaat A.Ş.Yatırımcı: Erata Eğitim Hizmetleri A.Ş.Mimari Tasarım ve Danışmanlık: Celal AbdiGüzer, Lale ÖzgenelMimari Uygulama: Timur Erdoğan AtalTasarım Grubu: Irmak Köseoğlu,Cem Açıkada, Hazal Türkyılmaz, Fatih Topakİnşaat Mühendisliği Projeleri: Sabri Kuşcu,Mahir BatuMakine Mühendisliği Projeleri: Yusuf GüngörElektrik Mühendisliği Projeleri: Nural Yanıkİnşaat yılı: 2014Fotoğraflar: Mehmet Birgücübu mekânın oyun ve gösteri için kullanılmasıönerildi. Benzer biçimde aynı kot farkından yararlanılarakalanda daha büyük ve ortak kullanılabilecekbir amfi düzeni oluşturuldu.Yapı programında yer alan spor salonu ve yüzmehavuzu aynı çizgisel süreklilik içinde bağımsızbir blok olarak ele alındı ve bu yapı birimininana kütleden bağımsız, dışarıdan gelenlere dehizmet verecek biçimde kullanımına olanaktanındı. Arsanın kot farkından faydalanarak üstüste konumlanan yüzme havuzu ve spor salonununbağımsız olarak dış mekâna açılabilmesineözen gösterildi.Yapı sadece tek renkli bir blok olarak ele alınırkenona eklenen güneş kırıcı elemanlar aracılığıile bir dil zenginliği oluşturulmaya, kullanıcılarınilgisini çekecek bir algı yaratılmaya çalışıldı.Benzer biçimde zemindeki arkad, yapı içindekiboşluklar ve avlular aracılığı ile ışık ve gölge karşıtlıklarıve mimari bir etki oluşturulmaya çalışıldı.Aynı, sadece temel geometrik algılara dayalımimari dil iç mekânda da sürdürülmeye çalışıldı.İç mekân zenginliği giydirilmiş elemanlardançok dış mekânla kurulan süreklilik ilişkisi ve ışıketkisi ile sağlanmaya çalışıldı. Bu anlamda inşaielemanlar zaman zaman doğrudan bir bitirmeelemanı olarak kullanılmaya çalışıldı.Kurgunun bütününe bakıldığında öğrencilerinbir yandan yaş grupları bazında bağımsızyaşayabilecekleri öte yandan bir araya gelereksosyalleşebilecekleri kentsel bir ortam oluşturulmayaçalışıldı. Bu ortam içinde öğrencilerinderslikler kadar sosyal karşılaşma ve etkinlikmekânlarında birbirlerinden de öğrenerek varolabilecekleri bir mekân ilişkisi denendi. İç vedış mekân sürekliliği, gerek iklimsel denetimgerekse etkinlik zenginliği sağlayan temel birunsur olarak ele alındı. Öğrencilerin doğrudaneğitim ve öğrenme aracı olarak işlevselleştirebileceğiformal eğitimin yanı sıra kendi inisiyatifleriile geliştirdikleri oyun ve etkinliklere olanaktanıyan, severek yaşadıkları, severek gidip geldikleribir mekân gerçekleştirilmeye çalışıldı.Bütün bu özellikleri ile yapı bir yandan içindeyer aldığı arsa, topografya ve iklimle bağlamsalbir süreklilik kurarken öte yandan kendi bağlamınıoluşturmaya çalıştı.


GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17 | 75


PROJE/PROFİL76 | GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17


GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17 | 77


PROJE/PROFİL78 | GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17


GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17 | 79


KÜTÜPHANEKENT REFORMU VE YENİGECEKONDU HAREKETİ(ve “kendi evini kendin yap”kılavuzu)Yazarlar: Metin Yeğin, Merve T. Tanok,Editör: Soner Torlak, Nota Bene Yayınları /Araştırma-İnceleme Dizisi, Ankara,Mayıs 2014, 192 sayfa.MİMARİDE TELİF HAKLARIHayri Bozgeyik, Seçkin Yayıncılık,Haziran 2014, 248 sayfaTÜRKİYE KENTLEŞMESİNİNTOPLUMSAL ARKEOLOJİSİErbatur Çavuşoğlu, Ayrıntı Yayınları /İnceleme - Araştırma Dizisi, İstanbul,2014, 288 sayfa.İÇ MİMARLIKTA YAPIBİLEŞENLERİ VE NESNELERYazarlar: Graeme Brooker, Sally Stone,Çeviri: Neslihan Şık, Literatür Yayıncılık,Ağustos 2014, 184 sayfa.Neoliberal kent inşası ya da buradaki adıyla“kentsel dönüşüm”, kapitalizmin temeldinamiği haline geldi. Brezilya, Arjantin,Guatemala, Güney Afrika, Hindistan ya daVietnam’da milyonlarca kişi, dünya tarihininen büyük sürgününü yaşıyor, daha da dışarıyasüpürülüyorlar. Temerküz ve iktidarınsimgesel göstergesi kent, kapitalizmin doğrudankendisi halini aldı. Bu kitap, sadecedünyanın sokaklarında olanları anlatmaklakalmıyor, buna karşı alternatifleri tartışıyor,ileri sürüyor, iddia ediyor. “Kent reformu”ve “Yeni gecekondu hareketi” ile bir başkademokrasi örgütlenebilir mi? Kenti yıkmak,kapitalizmi yıkmak değil mi?Tanıtım bülteninde yazarlar kitabın birdiğer parçası “Kendi evini kendin yap kılavuzu”ile de sadece eleştirel, teorik olarakdeğil aynı zamanda pratik olarak da alternatifbiçimi vermek istediklerini bildiriyor.“Yeni Gecekondu Hareketi”yle sadece kenti,özellikle neoliberal kenti yıkmak isterken,ekolojik, piyasa şartları dışında ev yapmabiçimlerinden bazılarını ayrıntılı bir şekilde,“teori ve pratik iç içe” anlatmak istedikleriniaktarıyorlar.Çalışmada, mimaride karşılaşılan telif hakkıkonuları ele alınmıştır. Bu alanda korunaneserler temelde mimari plan ve projelerile mimari eserlerdir. Çalışmada ayrıca mimarimaketler ile mühendislik projeleri deele alınmış, telif hakkı korumasının kapsamve şartları her eser türü ayrı ayrı belirlenmiştir.Mimari telif hukukunda değişikliklerkonusu öteden beri uyuşmazlıkların temelkaynaklarından birisi olmuştur. Çalışmada,değişikliklerin eser sahibinin haklarını nasıletkilediği ayrı ayrı incelenmiştir. Bu açıdanmimari eserlerin değiştirilmesi özel biryere sahiptir. Zira konu mülkiyet hukukuile telif hukukunun kesiştiği bir alan niteliğitaşımaktadır. Çalışmanın amacı, mimaridetelif hakları konusunda bir tartışma zeminioluşturmaktır. Zira özellikle mimari eserlerbakımından konunun ülkemiz açısındangittikçe daha çok önem kazanmakta olduğugörülmektedir.Kitapta Bulunan Konu Başlıkları- Tarihî Gelişim, Eser Kavramı ve KorumaKonuları.- Eser Sahibi, Eser Sahipliğinden DoğanHaklar ve Sınırlamalar.- Mimaride Değişiklikler ve MenfaatlerinDengelenmesi.- Hukuk Davaları.Türkiye kentlerinde yaşadığımız kentsellikne yazık ki bizlere mutlu, huzurlu birgündelik hayat sunmuyor. Kuşkusuz budurum sadece mekânları düzenleme işindekiyetersizliklerimizle açıklanamaz. Kentlikimliğimizin birer parçası olan etnik aidiyetimizin,inançsal tercihimizin, toplumsalcinsiyetimizin ve sınıfsal konumumuzun,yaşadığımız gündelik pratiklerin önemli birparçası olduğunu varsayarsak bu ilişkilerinkentte nasıl deneyimlenip yeniden üretildiğiüzerine düşünmeye değer.Türkiye Kentleşmesinin Toplumsal Arkeolojisiadlı bu kitap tahakküm ilişkisine dönüşmüştoplumsal çelişkileri mekân perspektifindenokurken, analizini cumhuriyet tarihiboyunca farklı dönemlere taşıyor ve samimibir yüzleşme çağrısı yapıyor. Yazar diğertoplumbilim çalışmalarından farklı olarakmekânı merkezi bir konuma oturtuyor.Toplumsal ilişkilerdeki tahakküm ve hiyerarşiyiGramscici bir perspektiften anlamayaçalışırken mekân basit bir fon ya da dekordeğil, bizzat bu ilişkilerin üretilmesinin yaratıcıbir aracı ve aktörü olarak resmediliyor.Türkiye kentlerini ve kentleşmesini farklı birtarihsel politik pencereden düşünmek isteyenlere...Kent bilimcilerin yakından tanıdığı ErbaturÇavuşoğlu’nun ilk kitabı, Türkiye tarihinimekân bazlı okumaya davet ediyor. Yaşanantoplumsal çelişkileri mekânın üretimsüreci üzerinden ele alan kitap sadecemimarlık ve şehircilik ile ilgilenenlere değilsosyoloji ve tarih alanlarına ilgi duyanlariçin de farklı bir bakış açısı sunacak gibi görünüyor.Literatür İç Mimarlık Temelleri Dizisi’nindördüncü kitabı olan Yapı Bileşenleri veNesneler’in odak noktası, soyut bir şeyinvazgeçilmez niteliği olan bileşenler vegörülüp dokunulabilen maddi şeyler olannesnelerdir.Yapı Bileşenleri ve Nesneler adlı kitabın amacıiç mekân tasarımı uygulamaları üzerinekapsamlı, net ve aydınlatıcı bir kaynak oluşturmaktır.Kitabın bölümleri yapı bileşenlerinive nesneleri içlerinde bulunduklarımekânların tasarımına ve bağlamına göretartışmıştır. İşlevle ilgili malzemeler, ölçek veiç mekân ile nesne arasındaki ilişkiyi incelemeyöntemleri iç mimarlık bölümlerindeeğitim alan öğrencilere bir rehber oluşturacakşekilde açıklanmıştır. Ana metni takipeden sözlük de konuyla ilgili terminolojiyeayrıca değinmiştir.Kitapta nesnelerin tasarım ilkeleri, içmekânda konumlandırılmaları, karakter,mekân algısı, ritim, ölçeği ifade etmek, bileşenlerve nesnelere uygun ve belirgin niteliklerinnasıl ortaya çıkarılacağı tartışılıyor.Yapı Bileşenleri ve Nesneler, hem öğrencilerehem de pek çok sektörde iç mekân tasarımıve iç mimarlıkla ilgilenen profesyonellerehitap eden, temel bir kaynak.Kitapta öne çıkan başlıklar; Analiz, hazırnesneler, sirkülasyon, kompozisyon, koruma,ergonomi, donatılar, buluntu nesneler;bağımsız nesneler,işlev, ekler, enstelasyon,malzemeler, rota, mekân kurgusu, süsleme,ölçek, sekans.80 | GÜNEYMİMARLIK | ARALIK2014 | SAYI 17

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!