13.07.2015 Views

www.somuncubaba.net-2014-06-0164

www.somuncubaba.net-2014-06-0164

www.somuncubaba.net-2014-06-0164

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

DÎVÂN VE MEKTÛBAT’TANSEÇME İLAHİLER311 İlahi - 333 SayfaÇIKTIEs-Seyyid Osman Hulûsi Efendi’nin Dîvân’ı vediğer eserleri okundukça, temelini attığı, şimdibir vakıf medeniyeti olarak inşâ edilen eserleritemâşa edildikçe, onun ismi çağlardan çağlaraaktarılacaktır. Örnek ve önder bir insan olarakher zaman gönüllerde yaşayacaktır.<strong>www</strong>.nasihatyayinlari.comonline sipariş ve satış


künyeiçindekilerEs-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfı’nın Yayın Organıdır.HULÛSÎ-İ DÂRENDEVÎDÎVÂNI’NDA AŞKMESNEVÎLERİNİNUNSURLARIAmina Siljak JESENKOVİÇKurucusuA. Şemsettin ATEŞYapım14Dîvân-ı Hulûsi’de en çokgöndermenin bulunduğu,Arap halk hikâyesindenNizâmî-i Gencevî’nin...Yaygın Süreli - ISSN: 1302-0803Yıl: 21 Sayı: 164 Haziran <strong>2014</strong>Basım Tarihi: 01 Haziran <strong>2014</strong>Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfı Adınaİmtiyaz Sahibi ve Genel Yayın Yö<strong>net</strong>meniKemal DEMİRSorumlu Yazı İşleri MüdürüM. Hulusi ERDEMİRYayın EditörleriM. Nazmi DEĞİRMENCİMusa TEKTAŞYö<strong>net</strong>im Yeri-Basım-Yayım-PazarlamaVİSAN İktisadi İşletmesiZaviye Mahallesi Hacı Hulûsi Efendi Caddesi No: 7144700, Darende / MALATYATel: (0422) 615 15 54 • Faks: (0422) 615 28 79<strong>www</strong>.<strong>somuncubaba</strong>.<strong>net</strong> • bilgi@<strong>somuncubaba</strong>.<strong>net</strong>/SomuncuBabaDergisiYayın KuruluProf. Dr. Nihat ÖZTOPRAKProf. Dr. Ali YILMAZProf. Dr. Sebahat DENİZProf. Dr. Bilal KEMİKLİProf. Dr. Abdullah KAHRAMANProf. Dr. Ali AKPINAR<strong>www</strong>.grafiturk.com.trGenel Sanat Yö<strong>net</strong>meniSerkan ÖZTÜRKSanat Yö<strong>net</strong>meniCihat ÖZÖNALDağıtımKültür Dergi DağıtımBaskı ve ÜretimSalmat Basım Yayıncılık Ambalaj San. Ltd. Şti.Sebze Bahçeleri Caddesi Arpacıoğlu İşhanıNo: 95/1 İskitler/ANKARATel: (0312) 341 10 24 • Faks: (0312) 341 30 50Somuncu Baba Dergisi’nin içeriğinde bulunan yazılarile ilgili çıkabilecek olan hatalı bilgilerden dolayı dergiherhangi bir sorumluluk kabul etmemektedir. Yazılarınsorumluluğu yazarlarına ilanların sorumluluğu ise reklamverenlere aittir. Dergimizde bulunan fotoğraflarınve görsellerin kullanılması ve kopyalanması yasaktır.Yazılar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir. SomuncuBaba Dergisi’nin bütün telif hakları VİSAN İktisadiİşletmesi’ne aittir.Danışma KuruluProf. Dr. Mehmet AKKUŞProf. Dr. Sinan YALÇINProf. Dr. Mehmet SOYSALDIProf. Dr. Ahmet ŞİMŞİRGİLProf. Dr. Kadir ÖZKÖSEProf. Dr. Mahmut YEŞİLHULÛSİ EFENDİ(K.S.)’NİN DÎVÂNI’NDAKUR’ÂN AYETLERİ8ŞEYH HAMİD-İ VELÎTÜRBESİ’NDEKİHÜSN-İ HAT LEVHALARIMusa TEKTAŞAli AKPINARO, sâlih insanların azaldığı,iyilik ve hayır yapmanınturfanda olduğu birdönemde yaşadığı yetmişaltı senelik bereketli ...Hikmetli ve ibretli sözlerbir görsel güzellik olmaklabirlikte, hakikati vehikmeti hatırlatma...50HULÛSİ DARENDEVÎ’NİNMANEVÎ VE HAYIRSEVERLİKMİRASI32Carl Sharif EL-TOBGUIŞeyh Hulûsi Efendi(k.s.)’nin hayatı hakkındabenim en çok dikkatimiçeken nokta belki de şuhusus olmuştur...86Abdullah KAHRAMANGÜNEŞ GİBİŞEFKATLİVedat Ali TOKGüneş gibi şefkatli,yer (toprak) gibialçakgönüllü, su gibicömert, merhametledolu ol.HULÛSİ EFENDİ(K.S.)’NİNESERLERİNDEFIKIH İLMİİslâmî ilimler içerisindehükümlerin hikmet ve sırlarınadaha çok mutasavvıflar yervermiştir. Onların geniş halk...118Kurum Abone : 140Yurtdışı 1 Yıllık Abone : 72 EUROPosta Çeki (Darende Postanesi) : 1361<strong>06</strong>8Ziraat Bankası : TR 56 0001 0003 2026 7984 8050 01 - Vakıf Bank: TR 04 0001 5001 5800 7299 7740 58Gönderilerin abone adına yatırılmasından sonra lütfen arayınız.ABONE İLETİŞİM HATTI444 36 61(0422) 615 15 54Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.) 19 • Hakikat Fısıltıları 22 • Osman Hulûsi Efendi 25 • Dîvân-ı Hulûsî-i Dârendevî’de Esmâ-i Hüsnâ 26 •Gülleri Darende’nin 31 • Gönlümden Efendime 38 • Somuncu Baba ve Hulûsi Efendi (k.s.)’nin İnşa Ettiği… Darende 40 • Gönül Adamları 49• Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.)’nin Dîvân-ı Hulûsî-i Dârendevî Adlı Eserinde Sûfilik Kavramı 58 • Yürek Yangınımsın, Efendim…! 64• Hulûsi Efendi (k.s.)’nin Dîvân’ında Dervişlik Ahlâkı 66 • Seyyid Hulûsi Efendi (k.s.)’nin Hutbelerindeki Ahlâkî Değerler 70 • Darende 75 •Gül Neslinin Gül Kokulu Evladı 76 • Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.) ve Vakıf Anlayışı 78 • Ahsen-i Takvim Mayası 82 • Koştum GeldimKapına 85 • Hulûsi Efendi Dîvân’ında Mürid Kavramı 92 • Dîvân-ı Hulûsî-i Dârendevî’de “Değiliz” Redifli Gazelin Şerhi 96 • Somuncu Baba101 • Rehber İnsanlara Min<strong>net</strong>tarlığımız 102 • Yâre Giden Yolda 1<strong>06</strong> • Mustafa Takî Efendi (k.s.) ve Hulûsi Efendi (k.s.)’de Yöntem Birliği108 • Ehl-i Beyt Bağının Gülü 112 • Câbir b. Abdullah (R.A.) 115 • Gönüller Sultanı 116 • İlmin Aydınlığı 122 • Bir Demet Kitap 124 • HaçlıZihniyeti ve Önyargıları 126 • Kalbî Hastalıklara Karşı Manevî Rehabilitasyon 130 • Hulûsi Efendi 133 • Darende Velîleri 134 • Kıskançlık,Nereye Kadar? 136 • Baba 139 • Ailede ve Çocuk Eğitiminde Şiddet 140


Asıl adı Hamid Hamideddin’dir. 4. Osmanlı padişahı Yıldırım Bayezid Han zamanındayaşamıştır. 1331 yılında Kayseri’nin Akçakaya Köyü’nde doğmuştur.Horasan erenlerinden Şemseddin Musa Kayseri’nin oğludur. 24. kuşaktan PeygamberEfendimiz (s.a.v.)’in torunudur. İlk tahsilini babasında yapmış daha sonra ilimalanındaki çalışmalarını Şam, Tebriz ve Erdebil’de sürdürmüştür. Bayezid-i Bistami’ninruhaniyetinden istifade etmiş ve Alaaddin Erdebili’den icazet almıştır.İrşad vazifesi için Anadolu’ya dönmüş Bursa’ya yerleşmiştir. Bursa’da çilehanesininyanında yaptırdığı ekmek fırınında somun pişirip çarşı pazar dolaşarak “Somunlarmü’minler!” nidasıyla insanlara somun dağıtmıştır. Bu sebeple Somuncu Babalâkabıyla anılmıştır.Yıldırım Bayezid Han’ın Niğbolu Zaferine şükür nişânesi olarak yaptırdığı BursaUlu Camii’nin açılış hutbesini okuma görevi kendisine verilen Emir Sultan’ın “Zamanınkutbu aramızda iken hutbeyi onun okuması uygundur.” sözü üzerine hutbeyi ŞeyhHamid-i Veli Hazretleri okumuş, hutbede Fatiha Suresini yedi farklı şekilde yorumlamıştır.Şeyhülislâm Molla Fenarî hutbeden etkilenerek Fatiha Suresi tefsirini kalemealmıştır. Şeyh Hamid-i Veli Hazretleri şöhretten ve cemaatin teveccühündün sakındığıiçin talebeleriyle birlikte Bursa’dan ayrılarak Aksaray’a gelmiştir. Hacı Bayram-ı VeliHazretlerini yetiştirerek irşad vazifesi ile Ankara’ya görevlendirmiştir.Şeyh Hamid-i Veli Hazretlerinin Yusuf Hakiki ve Halil Taybi adında iki oğlu bilinmektedir.Yusuf Hakiki Aksaray’da kalarak burada vefat etmiştir. Diğer oğlu Halil Taybi,hacdan döndükten sonra babası ile birlikte Darende’ye yerleşmiştir.Şeyh Hamid-i Veli/Somuncu BabaHazretleri (1331-1412)Şeyh Hamid-i Veli Hazretleri, 1412 yılında ebedi âleme göç etmiştir. Kabri şerifleri,misk ü amber kokulu, Şeyh Hamid-i Veli Camii’nde, cevizden oyma sanduka içerisindedir.Şeyh Hamid-i Veli Hazretlerinin soyu Darende’de günümüze kadar devam etmektedir.Osmanlı arşivlerine dayanan araştırmalar <strong>net</strong>icesinde bilimsel olarak neslive kabri şerifinin Darende’de olduğu tesbit edilmiştir. Şeyh Hamid-i Veli neslindenbüyük devlet adamları, âlim ve fâzıl zatlar yetişmiştir. Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi12. kuşaktan torunudur.Bizim gülşendeki güller/Dururlar taze solmazlarHazan olup dökülmezler/Zemistanü bahar olmazŞeyh Hamid-i Veli Camii ve Külliyesi: Yerli ve yabancı ziyaretçiler tarafından sıkçauğranılan güzel mekânlardan birisidir. Somuncu Baba Türbesi’nin bulunduğu 600yıllık camii 14. yüzyıl tarihi eserlerindendir. 1596 yılında onarılmıştır. Minaresi, ŞeyhHamid-i Veli neslinden Abidin Paşa tarafından 1685 yılında yaptırılmıştır.Külliye, 1990-2000 yılları arasında Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün izni ile Es-SeyyidOsman Hulûsi Efendi Vakfı tarafından restore edilmiştir. Külliyenin içerisinde bulunanbalık kuyuları ve daha sonra yapılan havuzdaki balıkların Şeyh Hamid-i Veli Hazretlerininzamanından kaldığına inanılmaktadır. Titizlikle korunmakta olan balıklar, SomuncuBaba’nın hatırası olarak yaşatılmaktadır.4 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 5


12 Ağustos 1914 Pazartesi sabahı Darende’de dünyaya gelmiştir. Soy bakımından12. kuşaktan Somuncu Baba’ya oradan da Hz. Muhammed (s.a.v.) Efendimizeulaşan nesebiyle 36. kuşaktan Peygamberimizin soyundandır. BabasıSeyyid Hatip Hasan Efendi, annesi Seyyid İbrahim Taceddin-i Veli evladından FatımaHanım’dır. Her iki yönden de Peygamber Efendimizin nesl-i pakindendir. SomuncuBaba Hazretleri döneminden günümüze kadar silsile-i sadatın yaptığı manevî göreviüstlenmiş, olağanüstü hizmetlerde bulunmuştur.Osman Hulûsi Efendi kendi ismiyle anılan vakfı 1986 yılında ‘Her canlıya hizmet’şiarıyla kurmuştur. Kendisi hayatını hayır işlerine vakfetmiştir. Onun hayır işleri sadeceDarende ile sınırlı kalmamış, tüm ülke geneline yayılmıştır. O fikrini, zikrini,zihnini, sohbetini ve bütün hayatını insanlığa adayan ve toplumun istifadesine sunan,ilim, irfan ve irşadıyla gönülleri imar eden nakşibendi mürşididir. Dîvân şiirinin20. yüzyıldaki örnek temsilcisi, büyük mutasavvıf ve şairdir. Yazmış olduğu Nasihat’iâleme şümuldür.Âlemi sen kendinin kölesi kulu sanma/Sen hakk için âlemin kölesi ol kulu ol…Osman Hulûsi Efendi, Xll. yüzyılda Hoca Ahmet Yesevî ile başlayıp Yunus Emre,Mevlâna, Niyazi Mısrî, Aziz Mahmud Hüdayî, gibi isimlerle devam eden tasavvufîTürk şiirinin XX. yüzyıldaki en önemli temsilcisidir. Tasavvufî Türk edebiyatı çerçevesindeilahi aşk ile yazdığı şiirleri “Dîvân-ı Hulûsî-i Dârendevî” adlı eserde bir aradatoplamıştır. Şiirlerindeki esas gaye insanları irşad etmektir. Şiirlerini tasavvufî derinlikve manevî neşveyle, insanları hayra ve doğruya yöneltme amacıyla her türlüsanat kaygısından uzak olarak yazmıştır.Garazsız hem ivazsız hizmet et her canlıya/Kimsesizin düşkünün ayağı ol eli ol…Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.)(1914-1990)Osman Hulûsi Efendi’nin Nasihatnâme özelliği taşıyan diğer eseri “Mektûbat-ıHulûsî-i Dârendevî”dir. İrşad vazifesinin yanı sıra sosyal faaliyetleri ve yaptırdığıeserlerle tanınan Osman Hulûsi Efendi Şeyh Hamid-i Velî Camii imam ve hatipliğisırasında yazarak irad etmiş olduğu hutbeleri “Şeyh Hamid-i Velî Minberinden Hutbeler”ismiyle neşredilmiştir.Osman Hulûsi Efendi’nin hoşgörüsü, insanlara karşı yaklaşımı, âli cenaplığı, yardımseverliği gibi güzel hasletleri insanları hayranlık içerisinde bırakmış, manevîkuvvet ile insanları kendi etrafında toplamıştır. Ahlakı, insan sevgisi, mütevazılığı,zekâsı, ilmi, yaşayışı, cömertliği ile insanlara örnek olmuştur. Hayatının her safhası,kur’an’dan bir gezinti, sün<strong>net</strong>-i seniyyeden bir tablodur. 14 Haziran 1990 tarihindevefat etmiştir. Cenaze namazı Cuma günü hayrül-halef evladı H. Hamidettin AteşEfendi tarafından kıldırılmıştır. Cenazesi çok sayıda seveninin katılımıyla, babası veahfadının bulunduğu, Şeyh Hamid-i Veli haziresine defnedilmiştir. Hulûsi Efendi’ninvefatından sonra vakfımız aracılığı ile vasiyetleri bir bir gerçekleştirilmektedir.6 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 7


İLİM ve HAYAT / Prof. Dr. Ali AKPINARNEÜ İlahiyat Fakültesi Öğretim ÜyesiAhmed GENCALHulûsi Efendi (k.s.)’nin Dîvânı’ndaKur’ân Ayetleri“O, sâlih insanların azaldığı, iyilik ve hayır yapmanın turfandaolduğu bir dönemde yaşadığı yetmiş altı senelik bereketli ömrüile etrafındaki insanlara ilim ve irfân saçmakla kalmamış, hayatıniçerisinde, her alanda ve herkese yansıyan fiilî hizmetleriyle öncüolmuş bir hayır adamıdır. ”Yüce Yaratıcının insanlara hitâben indirdiğiKur’ân, Yüce Allah’ın istediği insantipini yetiştirmeyi hedefler. Hedeflenenbu tip, Kur’ân ahlâkıyla donanmış olan Kur’ânadamlarıdır.Kur’ân adamı, kendisini Kur’ân’ın muhâtabıolarak gören, onu çokça ve sürekli okuyan,onun âyetleri üzerinde derin derin düşünen,onu doğru anlayan, onunla dolan ve onu hayatındayaşayan kimsedir; o, Kur’ân’ın pratiğidir,öyle olmalıdır. Zira Kur’ân, gönül adamlarınıinşâ etmek ve onları çoğaltmak için gelmiştir.Kur’ân’ın yetiştirmeyi hedeflediği ve âyetâyet işleyerek inşâ etmek istediği gönül insanı,ilim ve irfânıyla olduğu kadar, kendindekalmayıp başkalarına yansıyan hayır ve iyilikleriylegönüllere taht kuran kimsedir. Gönüladamı, öncelikle Yüce Yaratıcıya karşı görevlerininbilincinde olan, O’nun kullarına hizmeti,Yaradan’a hizmet olarak gören kimsedir.İşte Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.), onlardanbiridir. O, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in soyundangelmeyi, sözlü bir iddiada bırakmayıp onundavasını anlatan söylem ve onun sün<strong>net</strong>ine uyguneylemleriyle ona layık olmaya çalışmış birgönül adamıdır. O, sâlih insanların azaldığı, iyilikve hayır yapmanın turfanda olduğu bir dönemdeyaşadığı yetmiş altı senelik bereketli ömrü ileetrafındaki insanlara ilim ve irfân saçmakla kalmamış,hayatın içerisinde, her alanda ve herkeseyansıyan fiilî hizmetleriyle öncü olmuş bir hayıradamıdır. O, bu unvanları, sahip olduğu ilim,irfân, edebiyat, sanat, kültür birikimi ve bu birikimipratiğe dönüştürmesi ile kazanmıştır.Hulûsi Efendi (k.s.), Darende merkezli olarakbaşlattığı irşâd faaliyetleriyle ve öncülükettiği hayır hizmetleriyle bulunduğu bölgeyiaydınlatmış, yaptıklarıyla söylediklerinin nasılhayata geçirileceğini çevresindekilere bizzatgöstermiş ve başlattığı vakıf hizmetleriyle örnekşahsiyet olmaya bugün de devam etmektedir.“O, Hüsn-i ahlâk, her kemâlin fevkındedir.”1 diyerek en güzel ahlâkı kemâlin zirvesikabul edip bu uğurda kâli ile olduğundan çokdaha fazla hâli ile hizmet eden bir hizmet erive insanlık sevdâlısıdır. Onun eserlerinden biriolan Dîvân’ı onun Kur’ân ve Sün<strong>net</strong> merkezlidüşüncesinin beyitlere dökülmüş halidir. OnunDîvânı’nı incelediğimizde şu tesbitleri yapmamızmümkündür:1. Allah’a ve Peygamberine İtâateVurgu Yapan AçıklamalarıÇünkü sulbüm bilmiş ol kim Ahmed-i Muhtâr’abend 2diyerek soyunun Hz. Peygamber (s.a.v.)’in bağlısıolduğunu söyleyen Hulûsi Efendi, düstûrununKur’ân olduğunu şöyle seslendirir:Bî-çâre hâfız gönlümüzÂyîne-i Rahmân bizimBilsen ser-â-pâ sînemizHep menşed-i Kur’ân bizim 3Kur’ân ve sün<strong>net</strong>e uymayıp kendi bâtıl görüşlerineuyanları şöyle uyarır:Hükm-i Kur’ân’a uyup sün<strong>net</strong>e kılmaz ittibâKendi butlânından uydurma dalâletler gelir. 4Şu dizeleriyle de Allah’ın kopmaz ipi Kur’ân’atutunmanın gereğini dile getirir:Eriş dâmânını tut habl-ı Kur’ân’ı tutam dersenEşiği Ka’be anın dâmeni hablü’l-metîn olmuşYetiş gurbette kalma Karîbullah’a yol bul kimKelâm-ı vahy-i Hak hem kendisi Rûhu’l-Emînolmuş 5Yine Kur’ân’ın gereklerini yerine getirme ileilgili olarak şunları terennüm eder:Yönelip Ka’betullâh’aSücûd et Hazretullâh’aSer-â-ser sıbgatullâh’aBoyan artık boyan artık 6dizeleriyle de Kur’ân’ın, “Allah’ın boyasıyla boyandık.Allah’tan daha güzel rengi kim verebilir?Biz ancak O’na kulluk ederiz” 7 âyetine atıfta bulunur.8 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 9


Rasûlün âline buğzun Rasulullâh’a buğzundurRasûlullâh’a buğzun Allah’a buğzundur 8diyerek Peygambere itâatin Allah’a itâat, onaitâatsizliğin de Allah’a itâatsizlik olacağı gerçeğinihatırlatır. Nitekim bu konuda Rabbimizşöyle buyurur: “Kim Rasûl’e itâat ederse Allah’aitâat etmiş olur.” 92. Kur’ân’ın Ana Konularına İşaret Etmesia. İstikamet Üzere OlmakYüce Allah’ın kulları için seçtiği dosdoğruyol istikâmette olmanın gereğini vurgularken,istikâmet üzere olmanın fıtrat üzere kalmak olduğunu,bunun için de gaflet uykusundan uyanıpgünahlardan uzak kalmak gerektiğini şöyleifade eder:İstikâmetle olup tab’-ı selîmMüstakîm ol müstakîm ol müstakîm 10Uyan derin uykudan artık Müslüman uyan 11Sana ben hüsn-i itâatde tamâmGönlümü etme kabâhatlar ârâm 12Sen hakîkatten çıkıp Hak’dan uzak olmadasınb. Ümitvâr OlmakRâh-ı Hudâ’dayız isyânımız varAllâh’a Raûül’e îmânımız var 14sözleriyle Allah’tan ümit kesilmemesini nasîhateder. Aynı bağlamda şöyle diyerek ümitvâr olmanıngereğine dikkat çeker:“Lâ tak<strong>net</strong>û” sırrındanKesmez ümîdi HulûsiÂsîler gürûhunuRahmetin kurtaracak 15O, bu dizelerinde Yüce Allah’ın bütün günahlaratevbe çağrısında bulunduğu ve ümitaşıladığı Kur’ân’ın en ümit verici âyetine işareteder: “De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddiaşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin(lâ tak<strong>net</strong>û min rahmetillah)! Çünkü Allahbütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan,çok esirgeyendir.” 16c. Allah kibirlenenleri sevmezKemâl-i acz iledir acz-i kemâl-i insânMütekebbirleri Allah sevip a’lâ etmez 17değil midir ki telvîs olduğun” 19 diyerek insanınkendini beğenmesinin asıl kirlenme olduğunavurgu yapar. Nitekim bu konuda âyette, “O, büyüklüktaşlayanları sevmez” 20 buyurulmuştur.Peygamberimiz de “Mütavâzı olanı Allah yüceltir,kibirleneni ise alçaltır.” 21 buyurmuştur.d. Mirac Mucizesi ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’inVahiy Meleğini GörmesiNazar kıldıkça cânlar bahş eder çeşminMesîhâ-tekNe bînâdır ki “mâzâğa’l-basar” şanında gûyâdırŞu kim dâmanını tutdu sana cân ile râm olduMakâmı “Kâbe kavseyn” lâne-i rûhu “evednâ”dır. 22Bu beyitlerinde o, Hz. Peygamber (s.a.v.)’invahiy meleği ile görüşme anını anlatan şuâyetlerden iktibasta bulunur: “Sonra yaklaştı,daha da yaklaştı. O kadar ki iki yay arası kadar,hatta daha da yakın oldu (Fe kânekâbekavseyniev-ednâ).” 23 , “And olsun ki o, Cebrail’i sınırınsonunda başka bir inişinde de görmüştür. OradaMe’vâ cen<strong>net</strong>i vardır. Sidre’yi bürüyen bürüyordu.Gözü oradan ne kaydı ve ne de onu aştı3. Âyetlere Telmihlerde BulunmasıHulûsi Efendi, pek çok beyitinde Kur’ân’ınâyetlerine atıfta bulunur, âyetlerdeki kelime vecümleleri iktibas ederek temel konulara telmihtebulunur. O, bu kullanımlarıyla Kur’ân âyetlerinene kadar vâkıf olduğunu açıkça ortaya koyar. Şuörneklerde bunları görmemiz mümkündür:Bil “alleme’l-esmâ” nedir esmâ vü müsemmânedirHem tâc-ı “kerramnâ” nedir anı giyen muhtârola 25Tâc-ı “kerramnâ” ile tekrîm edilmiş şânınıBir düşün ey bî-haber bil ki o mânâ andadır 26“Ve Âdem’e bütün isimleri öğretti (Ve âlemleÂdeme’l-esmâeküllehâ).” 27 “And olsun ki, biz insanoğullarınışerefli kıldık (Ve lekadkerramnâbenî âdem).” 28Sorma zâhidlere bilmez “lenterânî” sırrınıTûr-ı Eymen’de nihân sohbetimiz yâr iledir 29“Musa, tayin ettiğimiz vakitte Tûr’a gelip deRabbi onunla konuşunca, ‘Rabbim bana kendi-Bil hakîkat kendi kendine tuzak olmadasın 13sözleriyle Allah’a yakın olmanın hakikate bağlıdiyerek insanın, kibirlenmeyi bırakıp acziniitirâf ederek mütevâzılığı ile kemâle ereceği-(mâzâğa’lbasaru ve mâdağâ).” 24Hulûsi Efendi, pek çok mutasavvıfın yaptığıni göster de seni göreyim.’ dedi. Rabbi ‘Sen beniasla göremeyeceksin (Lenterânî).’ dedi.” 30olmaktan geçtiğini, hakikatten uzak olanlarınni söyler. Aynı bağlamda o, “Ne büyüklük satagibi Dîvân’ında en fazla, sûfî yorumun temelle-Bahr-ı vahdetde fenâ eyle vücûdun fülkünise aslında kendilerine zarar verdiklerini söyler.kul/Nice gâfil yata kul” 18 , “Kendini pâk gördüğünrinden olan bu âyetlere atıfta bulunmuştur.“Limeni’l-mülk” şuhûdundaki eyyâmı getir 3110 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 11


“Bugün hükümranlık kimindir?” (limeni’lmülk) denir; hepsi: “Gücü her şeye yeten tek Allah’ındır.”derler.” 32Dinle ey cânım püserBudur tahkîk ber-haber“Levvâhatün-li’l-beşerAleyhâ tis’ate aşer” 33“Yakıcı ateşin ne olduğunu sen nerden bilirsin?O, ne geri bırakır ne de azaptan vazgeçer. İnsanınderisini kavurur; orada on dokuz bekçi vardır.(Levvâhatünli’l-beşer. Aleyhâ tis’ate aşer).” 34Dil oldur ki geçip havf u recâdanGiyip tâc-ı “lâ-havf” hüzn ü safâdan 35“Allah yolunda öldürülenleri ölü saymayın,bilakis Rableri katında diridirler. Allah’ın bolnimetinden onlara verdiği şeylerle sevinç içinderızıklanırlar, arkalarından kendilerine ulaşamayankimselere, kendilerine korku olmadığınıve kendilerinin üzülmeyeceklerini müjdeetmek isterler (Ellâhavfün aleyhim velâhümyahzenûn).” 36“Sekâhüm Rabbühüm”den şerbet-i ihyâ zuhûredipBu kutlu fâl ile hoş geldi uşşâka bu mâh u sâl 37“Rableri onlara tertemiz içecekler içirir(Vesekâhüm Rabbühüm şerâbentahûrâ).” 38Elin tutanlar oldular “yedullah” sırrına mazharAnın tuttuğu yol gibi sırâtü’l-müstakîm olmaz39“Allah’ın eli onların ellerinin üstündedir(yedüllâhi fevka eydîhim).” 40Sendedir Âdem demisin Âdem’inMazharısın sırr-ı “nefahtü” demin 41“Onu yaratıp ruhumdan üflediğimde… (venefahtüfîhiminrûhî)” 42Men Rûz-i Elest’in meyinin olalı mestiBir bâde –peresti 43“Rabbin Âdemoğullarından, onların bellerindenzürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şâhittuttu ve şöyle dedi: ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim(Elestü birabbiküm)? Onlar da, elbette (belâ),biz buna tanık olduk.’ dediler.” 44Kim tutsa erer âşık olup valsıma zîrâOl urve-i vüskâ 45“Putları inkâr edip Allah’a inanan kimse, kopmakbilmeyen sağlam bir kulpa (bi’lurveti’lvüskâ)sarılmıştır.” 46Matlau’l-fecr gibi etdi tulû’ câm-ı safâSen ayırttın yolu ey yâr-ı azîzim hayfâ 47“O (Kadir) gecesi, tan yerinin ağarmasına kadar(hattâmatlaı’l-fecr) bir esenliktir.” 484. Sure İsimlerini KullanmasıSâf vechin okur ârif olan Sûre-i RahmânBir benzeri var derse o efsâne yaraşmaz 49“Ve’d-duhâ” hüsnüne denildi ey şâhAhsente ahsente hoş bârakellâh“Ve’l-Leyl” zülfüne okundu ey mâhAhsente ahsente hoş bârakellâh 50“Ve’ş-şemsi” cemâlinin ermiş dem-i valsınaHulûsi dil u cânın derdiyle devâlanmış 51“Ve’l-leyl” zülf-i zer-târın“Ve’ş-şems” mihr-i dîdârınOlmazsa dilde ezkârınGülüm n’idem, n’idem n’idem 52Mâh-ruhun tal’at-ı Leyle-i Kadr eylediŞol şeb-i hicrânımı doğdu şemsü’d-duhâ 53Gönlünün yâdı olup dâim “Hüvallahü’l-Kadîm”Dilinin virdi budur kim “Kul Hüvallahü Ehad” 54O, bu beyitlerinde Rahman, Şems, Leyl, Duhâ,Kadr, İhlâs (Kul hü vallahü ahad) sûrelerine telmihtebulunmuş, bu isimlerin mânâlarını, bazende muhtevâlarını kast etmiştir.5. Kıssalara Telmihte BulunmasıPek çok beyitinde Hz. Eyyub, Hz. Yâkûb, Hz.Yûsuf peygamber gibi Kur’ân kıssalarına işareteder. O, pek çok beyitinde Kur’ân’da ismigeçen şu peygamberlerin ismini anmıştır: Hz.Âdem, 55 Hz. Yâkûb ve Hz. Yûsuf, 56 Hz. Mûsâ, 57Hz. İsâ, 58 Hz. Lokmân, 59 Hz. Hızır, 60 Hz. Ahmed(s.a.v.) 61Sonuç ve DeğerlendirmeEs-Osman Hulûsi Efendinin Dîvân’ında,onun Kur’ân muhtevasına ve Kur’ân âyetlerinevukûfiyeti <strong>net</strong> bir şekilde görülmektedir. O,söylediklerini büyük ölçüde âyet ve hadisleredayandırmakta, âyet ve hadislerden iktibaslaryapmakta, Kur’ân’ın en temel konularına telmihleryapmaktadır.Dîvân’ı incelendiğinde, onun daha çok Allah,peygamberler, inanç, ahlâk ve ibadetle ilgili konularıişlerken âyetlerden yararlandığı görülür.Bunu yaparken çoğu zaman âyet cümleleriniaynen kullanır, zaman zaman âyet cümlelerindebazı tasarruflarda bulunur, bazen de âyetlerinmânâlarına işaret eden cümlelere yer verir.İlahî aşk adamı olan Hulûsi Efendi şiirlerindemecâzî anlatımla Allah aşkını terennüm etmiştir.Şiirlerinde âyetlerden yaptığı iktibaslardaen fazla da sûfîlerin ilham kaynağı olan âyetlerikullanmıştır. Onun bu şiirlerini doğru bir şekildeanlayabilmek için Kur’ân alt yapısına vâkıfolmak gerekmektedir.Bu vesîle ile bir Kur’ân adamı, gönül-aşk vehizmet insanı olan Hulûsi Efendi’yi rahmetleanıyoruz.* Bu metin 18-19 Haziran 2010 tarihlerinde düzenlenen9. Somuncu Baba ve Hulusi Efendi Sempozyumu’ndasunulan tebliğin özetidir.Dipnot1 Es-Seyyid Osman HulûsiAteş, Dîvân-ı Hulûsî-iDârendevî, (Haz. Prof.Dr. Mehmet Akkuş-Prof.Dr. Ali Yılmaz), NasihatYay., İstanbul, 20<strong>06</strong>,, s,111/ 232 s, 38/43-63 s, 215/320-14 s, 89/126-105 s, 120/172-4-56 s, 134/193-27 2/Bakara, 138.8 s, 386/1229 4/Nisâ, 8010 s, 400/26411 s, 428/8212 s, 400/26113 s, 404/30214 s, 385/11515 s, 135/193-516 39/Zümer, 53.17 s, 418/44118 s, 396/22119 s, 427/6820 16/Nahl, 23.21 Riyâzü’s-Sâlihîn, HadisNo: 60422 s, 57/73-4-523 53/Necm, 8-9.24 53/Necm, 13-1725 s, 6/6-1226 S, 84/117-427 2/Bakara, 31.28 17/İsrâ, 70.29 s, 84/118-230 7/A’râf, 143.31 s, 68/89-532 40/Gâfir, 16.33 s, 369/17834 74/Müddessir, 27-30.35 s, 316/1036 3/ÂluImrân, 169-170.37 s, 331/15-338 76/İnsân, 21.39 s, 99/141-540 48/Fetih, 10.41 s, 157/228-1-742 15/Hıcr, 29; 38/Sâd, 72.43 s, 9/12-244 7/Araf 172.45 s, 11/15-146 2/Bakara 256.47 s, 374/948 97 Kadir 5.49 s, 1<strong>06</strong>/154-350 s, 277/413-151 s, 122/175-652 s, 199/289-453 s, 13/17-154 s, 39/45-355 s, 56/71556 s, 2/1-6; 3/2-1; 17/22-4; 38/44-3; 112/16557 s, 99/14158 s, 12/15-359 s, 13/18-160 s, 39/45-2) (s, 55/70-261 s, 38/43-612 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 13


SEMPOZYUM TEBLİĞİ / Prof. Dr. Amina Siljak JESENKOVİÇSaraybosna Ünviversitesi Öğretim ÜyesiHulûsî-i Dârendevî Dîvânı’ndaAşk MesnevîlerininUnsurları“Dîvân-ı Hulûsi’de en çok göndermenin bulunduğu, Arap halkhikâyesinden Nizâmî-i Gencevî’nin kalemiyle mesnevî şekline girenve birçok Osmanlı şairi tarafından işlenen, halk edebiyatındangölge oyununa kadar, Âzerî operasından filme kadar vazgeçilmezbir konu olan Leylâ ile Mecnûn hikâyesidir. ”Klasik Türk edebiyatının, Dîvân edebiyatınınveya daha geniş bir ifadeyle Arapça,Farsça, Osmanlıca, Urduca yazılmışKlasik İslâm Dünyası edebiyatının kaynaklarımalumdur. Bunların arasında Kur’ân ve hadistenbaşlayarak, önceki kitaplara dayananve Âdem Peygamber’den ilk yaratılmış ve songönderilen Fahr-i Âlem’e kadar Yaratan’ın insanlaragönderdiği kitaplar ve elçilerin sürekliliğinigösteren peygamberler ve geçmiş medeniyetlereait menkıbeler üzerinden, tasavvuföğretileri, evliyâ ve mutasavvıf menkıbeleri,Firdevsî’nin Şehname’si ve yerel halk hikâyeleriyer almaktadır. Tabii bizim anlatmak istediğimizDîvân edebiyatının dayandığı ve edebîmetinlerin içerisinde çeşitli söz sanatları aracılığıyla,20. yüzyılın mutasavvıfı olan HulûsiDarendevî Hazretlerinin faydalanarak kendizihninde ilişki kurduğu bu kaynaklar arasındaaşk mesnevîlerinin unsurlarını arayıp onun açısındanda bu hikâyeleri anlamaya çalışmaktır.Dîvânı’nı okuduğumuzda Hulûsi Efendi(k.s.)’nin iki kahramanlı aşk mesnevîlerinin konularıarasından beşine gönderme yaptığınıtesbit ettik. Hikâyelerin kaynakları hem mekânhem zaman olarak farklıdır: Dîvân-i Hulûsi’deen çok göndermenin bulunduğu, Arap halkhikâyesinden Nizâmî-i Gencevî’nin kalemiylemesnevî şekline giren ve birçok Osmanlı şairitarafından işlenen, halk edebiyatından gölgeoyununa kadar, Âzerî operasından filme kadarvazgeçilmez bir konu olan Leylâ ile Mecnûn 1hikâyesidir. Aşağıda göstereceğimiz gibi HulûsiHazretleri birçok yerde Mecnûn’la özdeşleşiyor,çeşitli hal ve tavrını kendisine yakıştırıyor. BuMesnevî hikâyesinden istifade ederek, hakikiaşkın manifestosunu da söylüyor:14 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 15


Zihî şol pâdişâh-ı aşk olan Mecnûn hevân ileGörüp Leylâ-yı hüsnün kendini sahrâya salmışdırveya:Sen düşürdün n’eyleyeyim feryad ü vâveylâlaraSabrı yok ârâmı yok emsâli yok sevdâlaraÂhiri Mecnûn-veş koydun beni sahrâlaraSevdiğim bilmen mi kim hicrinle hâlimn’olduğunveya:Güzelliğe şahit olduktan sonra kölesi olunur:Aşkdır Mecnûn’a kûh u sahrâyı gezdirenAşkdır Leylâ’ya hüsnüne i’tibâr ederProf. Dr. Amina Siljak JESENKOVİÇSaraybosna Ünviversitesi Öğretim Üyesiveya:Deldirir dağları Şîrîn-leb ile Ferhâd’aAklı Mecnûn olanın kâkül-i Leylâ’da kalırAna Mecnûn derler ki ezber etmişDilinde her nefes evrâd-ı LeylâGözü yarın cemâlin manzar etmişŞuhûdu şâhidi irşâdı Leylâ……Hulûsi yâr olup gayrı unut kimKala ortada ancak adı LeylâMecnûn’un gamını yaşama derecesine yükselenzat tabii ki bu tecrübenin değerini bilmektedir:Mevlâ da yâr-ı Mecnûn Leylâ da yâr-ı MecnûnSahrâ da yâr-ı Mecnûn gezdikçe gam berâberBundan dolayı hastalığından da kurtulmayıtalep etmez:Mecnûn gibi giriftâr-ı derd-i aşkım ey LeylâDuâ kıl ki ermeye nâgehân bir devâ banaKendini rûhânî âlemin mecâzı olan sahrâlarasalmış Mecnûn, Hulûsi Efendi’nin zihnindepâdişâh-ı aşk ki, Leylâ’nın güzelliğine şâhit olmayakadar şanslıdır:Gezdirir Mecnûn’a kûh u sahrâyıBoynunda kâkül-i Leylâ olursaGüzellik göründükten sonra görenin değerstandartları farklı oluyor:Leylâ gözünü sürmelese gül ruhu MecnûnLeylâsına meftûnHer hâr-ı mugaylân görünür ravza-i Cen<strong>net</strong>Ağyâra ne min<strong>net</strong>Farklı bakış açısı sadece zâhire bakan vezâhiri görebilenler arasında akıldan yoksunlukolarak görülmektedir.Deme Mecnûn’a Leylâ yüzünden düşdüsahrâyaAnın ............ aklı hep zâildi görmüşdümEy Leylâ senin Mecnûn’un oldumDağıldı aklım dîvâneler tekDîdârına meftûn kılan cânı sana medyûn kılanAklım alıp Mecnûn kılan ebrûların gîsûlarınBen figân-ı aşkın Mecnûn’u oldumSen melek-sîmânın meftûnu oldumHulûsi Efendi’nin Mecnûn’la özdeşleşmesişu beyitlerden de anlaşılıyor:Mecnûn Hulûsî’ye vefâ kim ede LeylâMahzûn Hulûsî’ye cefâ kim ede LeylâMedyûn Hulûsî’ye eza kim ede LeylâMağbûn Hulûsî’ye safâ kim ede LeylâTalan ola varlık gide can yâr ola cânânN’itdim n’ideyim n’oldu bakın âlem-i ebdânYusuf ve Züleyhâ Kıssasıİkinci sırada Kur’an’daki ‘Ahsenu’l-kasas’ olarakbilinen Yûsuf Sûresiyle geçmiş kitaplara vesözlü geleneğe dayanan ve mesnevî şeklindebazı Orta Asya, Anadolu ve Balkan şairleritarafından, Farsça ve Türkçe işlenen Yûsuf veZüleyhâ 2 hikâyesidir. Bu mesnevî hikâyelerindeYûsuf ile Züleyhâ ilişkisiyle birlikte hemen hemenaynı derecede önemli baba ile oğul ilişkisi,yani Ya’kûb Peygamber ile Yûsuf Peygamber arasındakiaşk ve hasret incelenmektedir. Yine deYûsuf ile Züleyhâ başlıklı mesnevî hikâyelerindeikinci sırada incelenen ilişkiler kardeşler arasındakiilişkilerdir; duygulara gelince sevgi, hasret,kıskançlık, sabır, sadâkat, dürüstlük, adalet, hırsgibi duygular, bunların etkisinde ortaya çıkandavranışlar ve kahramanların iç mücâdelesi önplanda tutulmaktadır. Yûsuf Sûresiyle Yûsuf ileZüleyhâ hikâyesine telmih ve diğer göndermelerinbulunduğu birçok eserde de olduğu gibiHulûsi Efendi’nin Dîvânı’nda daha çok ‘iki seçilmiş’veya ‘iki olgun’ kişiye, yani Ya’kûb ile Yûsufarasındaki ilişkiye değiniliyor.Çık artık Beytü’l-Hazen’den Ya’kûbGör ki Yûsuf-ı Ken’ân’ın âmedGönülden çıkdı âlem dîdeden gayra nazar gelmezPerîşân oldu Ya’kûb Yûsuf’undan bir habergelmezYa’kûb-veş âh eylerim Yûsuf benimle yâr ikenBen dürüyüm Ken’ân’ımın Ken’ân benimlekân imişYûsuf’un şevk-i visâliyle müdâmCen<strong>net</strong> olur Ya’kûb’a Beytü’l-HazenÜçüncü sırada Firdevsî’nin Şehnâme’sinikaynak olarak alan ve yine de mesnevî şeklindeHusrev ile Şîrîn veya Ferhâd ile Şîrîn 3 başlığıaltında birçok şair tarafından işlenen, Leylâ ileMecnûn hikâyesi gibi Anadolu’da halk hikâyesi16 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 17


ve Karagöz faslı olarak rastlanan Ferhâd ileŞîrîn hikâyesine de göndermeler bulunmaktadır.Diğer Dîvân edebiyatı ve mutasavvıf şairlerineserlerinde de görüldüğü gibi âşık olanşair Ferhâd’la özdeşleşiyor ve birçok şiirdeFerhâd, Mecnûn’la birlikte anılıyor. Âşık olupvuslata erişemeyince kendini sahrâlara salıverenMecnûn’un en belirgin özelliği teslîmiyettir.Ferhâd’ın sanatkârlığı ve hedefine ulaşmak arzusuylaimkânsız olarak görünen işini yapmagayretlerinden dolayı bu iki kahramanın birarada anılması mâkûldür.Ferhâd özünde âteş-i sûzânŞîrîn sözünde dür-feşân-ı aşkFerhâd ne için deldi kayaları Şîrîn’e yol edipVâmık için Azrâ’sına oldu zebûnDördüncü sıradaki, ilk olarak Sâsânî döneminde1040’ta Unsurî tarafından Pahlevîce olarakyazılmış ve daha sonra da Türk edebiyatındaBehiştî, Muîdî, Kubûrîzâde ve Lâmiî Çelebi’yeait birer Vâmık ile Azrâ 4 mesnevîsidir. Beşincisırada ise sadece bir kere anılan ve sahip-köleilişkisini ele alan Mahmûd ile Ayaz hikâyesidir. 5Nice yıl firkatin nârıyla kan yaş akıtan VâmıkVerip seylâba Azrâ özrünü deryâya salmışdırAşkdır Vâmık’ı gark-ı eşk-i hûn edenAşkdır Azrâ’nın râzını halka âşikâr ederHulûsi’ya hoş görür özün Hakk’a tapşururHakîkatde bir görür Mahmûd u Ayaz ileBu câmiada aşk mesnevîleri olarak adlandırdığımızeserlerin konusu olan aşkın mâhiyetiüzerinde durmak gerekirse şunları söyleyebiliriz:Başka bir araştırmada kırk kadar eser üzerindeincelediğimiz on dokuz mesnevî konusunda aşkınaşk-ı hakîkî olduğunu, mecâzî aşkın da hakîkî aşkagötüren köprü olduğunu, âşık-kahramanların damizaçlarına göre, zâhir bilimlerine hâkim olduktansonra, nefs-i emmâre’den (veya nefs-i şehvânî)başlayarak ilm-i bâtın peşinde aşk yoluna girerek,iç ve dış dünyalarında sürekli mücâdele içinde,her biri ileriye atılan adımla olgunlaşarak, mânevîmutfakta pişerek, ma’şûkun şahsında gösterilenhedeflerine, vuslata doğru ilerliyorlar.* Bu metin 23 Haziran 2012 tarihinde düzenlenenUluslararası Somuncu Baba ve Hulusi Efendi Sempozyumundasunulan tebliğin özetidir.Dipnot1. Türk Edebiyatı Tarihi, T.C. Kültür ve Türizm Bakanlığı YayınlarıI/IV, Ed. Talat Sait Halman, Kültür ve Türizm Bakanlığı,Ankara 20<strong>06</strong>; Fuzuli, Leyla ve Mecnun, Metin,düzyazıya çeviri, Notlar ve Açıklamalar, Hazırlayan MuhammetNuri Doğan, Yapı ve Kredi Yayınları, 5. Baskı,İstanbul 2007; Nizami, Leyla ile Mecnun, Çev. Ali NihatTarlan, Maarif Matbaası, İstanbul 1943. ; Zülfü Güler,“Leyla ve Mecnun Hikâyelerinde Aile”, Fırat ÜniversitesiSosyal Bilimler Dergisi/Fırat University Journal ofSocial Science, c. 9. Sayı:1, s. 101-128, Elazığ 1999;Doç. Dr. Hüseyin Ayan “Hâmidî-zâde Celîlî’nin Leyla vüMecnûn’u”, Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat AraştırmaDer. Fasikül: 3, Sayı: 16, Ayrı basım (s. 55-77);2. Daha geniş bilgiler için bkz.: Darir, Yûsuf u Züleyhâ,hazırlayan Leyla Karahan, Atatürk Kültür Dil ve TarihYüksek Kurumu Türk Dil Kurumu Yayınları 564, Ankara1994. 431 s Yûsuf u Züleyhâ, Hamdi, Hazırlayan NaciOnur, Akçağ, Ankara 1991, KÖKTÜRK, Şahin “Halil OğluAli’nin Yûsuf İle Zelîhâ Hikâyes”i, Turkısh Studıes = TürkolojiAraştırmaları, International Periodical For TheLanguages, Literature And Historyof Turkish or Turkic,Volume 2/4 Fall (2007), s. 555- 617, Amil Çelebioğlu:Türk Edebiyatında Mesnevi (XV y. y.’a kadar), Kitabevi,Istanbul 1999; Kemalpaşazade, Yûsuf u Züleyhâ(Seçmeler), Haz. Dr. Mustafa Demirel, Kültür ve TürizmBakanlığı Yayınları: 513; 1000 Temel Eser Dizisi: 92.;Ankara 1983.; Mustafa Aça, “Şeyyad Hamza’nın Yûsufu Züleyhâ Mesnevisi ile Tatar Türklerinin Yosıf KitabıÜzerine Mukayeseli bir Bakış”, Milli Folklor, 2004, Sene16, No. 61, s. 149-159; Sibel Üst, “Nahifi’nin Yûsuf’uZeliha Mesnevisi“, TurkishStudies, İnter<strong>net</strong>ional Periodicalforthe Lenguages, Literature and History of Turkishor TurkicVol. 2/4, Fall 2007, s. 823-957.3. Prof. Dr. Faruk K. Timurtaş, Şeyhî ve Hüsrev ü Şîrin’i, İnceleme-Metin,İstanbul Üniversitesi Yayınlarından No2670, Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü,Edebiyat Fakültesi Basımevi 1980.; Amil Çelebioğlu:Türk Edebiyatında Mesnevi (XV y. y.’a kadar), Kitabevi,Istanbul 1999; Nazan Bekiroğlu, Yûsuf ile Züleyhâ,kalbin üzerinde titreyen hüzün, 23. Izdanje, Timaş Yayınları,İstanbul 2007., 224. S.4. Bknz. Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi - Devirler/İsimler/Eserler/Terimler 1/8, Dergâh Yayınları, Istanbul1998. 8 C - S. 505-5<strong>06</strong>; dr.BećirDžaka, Historijaperzijskeknjiževnosti,NaučnoistraživačkiinstitutIbn Sina, Sarajevo1997, str.177-178; Gönül Ayan, “Lâmi’î Çelebi’ninHayatı, Edebi Kişiliği ve Eserleri”, Türkiyat AraştırmalarıDergisi, Selçuk Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü,Yıl 1, br. 1, Kasım 1994, (s. 43-65).5. Daha geniş bilgiler için bknz. Prof. Dr. Tunca Kortantamer,Nev’î-zâde Atâyî ve Hamse’si, Ege Üniversitesi EdebiyatFakültesi Yayınları: 88, İzmir 1997, s. 232-245.SeyyidOsman Hulûsi Efendi (k.s.)Yirminci asırda yetişen mâneviyat lideriDarende’yi gülistan eden o kanâat önderiSeyyidlik nasip meselesi, önce gelir adındanSomuncu Hâmid Veli’nin tertemiz ahfâdındanTohma çayının suyu gibi çağıldayarak akmışToprak’tan aldığı Ateş’le bağlılarını yakmışİslâmiyetin şiârıdır; îman, ibâdet, ihlâsVahiyle örtüşen tasavvuf, ateşten eder halâsÖrnek hayatı, eseriyle kalplerde iz bıraktıKibir, riyâ ve gösterişten tamamıyla uzaktıAllah dostlarından bâzısı, şiirden yararlandıOsman Hulûsi Efendi de, bir sâhib-i dîvândıÂkil memleket evlâdını yurdunda toplamıştıGerçek aşkı terennüm eden bağrı yanık kamıştıOsman Hulûsi Darendevî, ismi ile müsemmâİlim, irfân, takvâ sâhibi, bir âlim-i müstesnâAmel defteri kapanır mı, gönül tabiplerininÖmrünü hizmete adamış himmet sâhiplerininDünyada belki en güzel şey, hayırla anılmaktırBinlerce insanın gönlünü mâmûr, âbâd kılmaktırGüneşten beslenen ay gibi, Hakk’ın velî kullarıKıyâmete kadar kapanmaz, erdiren okulları…Bekir OĞUZBAŞARAN18 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 19


Toprak Hazretlerini sevmiş, hizmeti tek gayebilmiştir. İnsanlığa hizmet eden ne varsa, hastane,okul, yurt, çeşme, vakıf… Her güzellik, herhizmet onun ellerinde hayat bulmuştur. Nefsiiçin taş üstüne taş koymazken, küçükken acıktığındaannesinden yemek bile isteyemezken,alıp Rabbinin rızasını gönlüne, hizmet aşkınıyüklenip düşmüştür yollara… Kapı kapı, gönülgönül dolaşmıştır o kutsal gaye için… . Hoş görmüştürinsanların hatalarını… Hani Ürdün’dekibir sohbet sırasında, okunan ilahilerin büyüsü,o nurdan halkanın, ihvanı yaranın tam ortasındakipür nur, pür şefkat evlad-ı Rasûl’ün asilduruşu davet olmuştu ya bir turist kafilesine…Kıyafetleri uygun olmadığı için oradakiler engelolmak istemişlerdi o halkaya girmelerine…Bir ses yankılanmıştı o sırada. Evlad-ı Rasûlyapılması gerekeni yapmış, söylenmesi gerekenisöylemişti. “Hiçbiriniz karışmayın, onlarında burada nasipleri var.” Ne halde olursa olsunlar“Gel” demişti yaralı yüreklere… İnsanıngönlünde Allahu Teâlâ’nın tecellisi, ruhundaO’nun nefesi var diye, bir tek kalp kırmamıştır.O gönlü her şeyden üstün görmüştür. “Kâbe’yearkanı dön de, insana dönme.” demiştir. ÇünküO Allahu Teâlâ’nın, “Ben yere göğe sığmamda kulumun kalbine sığarım.” deyişini hiç birzaman unutmamıştır. “Kâbe’yi yıksan dahi incitmegönül yıkma.” sözünü dilinden düşürmemiştir.İşte ben incitmemeyi “muhabbetin asılmembaı”ndan öğrendim. Rabbim sevgisizliği,aşkın ateşiyle yakıp, küllerinden o sevdanın çiçekleriniyeşertti, o sultanı yer ettiğim gönlümde.Bir an gaflete düşüp vefasızlığın zerresiniyüreğimde hissettiğim an yine o fısıltı…Vefalı ol, vefa insana layık bir meziyettir,Vefasızlık edersen aşinaya pek eziyettir.O fısıltı, alır götürür beni vefanın timsali, okutlu sultanın deryasına… İşte ben vefayı, ecdadınıunutmayan, onların anılarını yaşatan,cen<strong>net</strong>ten kabirlerini, türbelerini dünyada dacen<strong>net</strong>e çeviren gül nesebin biricik gülündenöğrendim.İlham Kaynağı Hakikat FısıltılarıKaranlık gönül tünelimde, elinde sevdanınmumu ile uzandı elleri bana. Tuttum o elleri vedevam ettim yoluma. O kısacık hikâyemdeki tekhakikat, beni sonsuz bir yolculuğun içine sürükledi.Ama bu sefer tek başıma değildim. Kalbimde“Onun” aşkı, önümde bir kılavuz ve nasihatleri…Beni benden alıp Hak yolunda hiçliğeulaştırmaya çalışan, kalbimi kirlerden arındırmakiçin ihsan edilen, Rabbimin ilham kaynağıolduğu Hakikat Fısıltıları… Önümde halka hizmetiHakk’a hizmet bilen bir Hak eri… O olduktansonra, sonsuzluğa uzanan o hikâyede olmazki yürekte ne korku ne şüphe… O Habibullah’ınbize mirası, bilmediklerimizi öğreten, yazamadıklarımızıyazdıran, Aşkın Sahibinin ihsanı… OEs Seyyid Osman Hulûsi Ateş Efendi… Tüm sözleronu anlatmak içindi ama kifayetsizdi biliyorum.Yıl 1990… Bir haber yankılanıyor. SadeceDarende sokaklarında değil… Tüm ülkede…Aşka düşmüş tüm kalplerde… ”DarendeliOsman Hulûsi Efendi vefat etti.” HaniRasûlullah’ın vefat ettiği gün haykırmıştı Hz.Ömer: “Yıkılsın Medine… ” Yıkıldı da… Nasılyıkılmasın? Rasûlullah minberdeyken sırtınıyasladığı kütüğü değiştirince, kütük ağladıya hani hasretten… Kütük dayanamazken nasıldayansın Medine… İşte Hulûsi Efendi’ninöldüğü gün, eğer orada olsaydım “YıkılsınDarende” derdim… Ve yıkıldı da… Ama biricikevladında hayat buldu yeniden… O evveli veahiri olmayan aşk her gün daha da alevlendi.Ve gün geldi çıktım o deryadan, bana sunulanaşkın ucundan tutarak açılmak üzere bu seferokyanuslara… Rüzgâr güçsüz aciz yapraklarısavurur ya acımasızca… Dört yıl sonra dizinindibinden tekrar gurbete düştü yolum. Hasretiyleher gün sızladı solum… Tam onsuz ne yaparımderken, yine bir fısıltı kulaklarımda:“Kişi sevdiğiyle beraberdir.” Döndüm beniteskin eden sesin sahibine. Ve Rasûlü’mü gördümaşkı nakış nakış işlediği “Gönüller Sultanınıngönlünde”… Şükürler olsun o sevdayı kalbime,o fısıltıları kulağıma nasip eden Rabbimeve selam olsun Aşkın Sahibinin Sevgilisine…Osman Hulûsi EfendiGönüllerin aynasıdır. Ser çeşmenin başındasınOsman Hulûsi Efendi Gök kubbenin taşındasınÂşığın aşk mayasıdır Sevenlerin döşündesinOsman Hulûsi Efendi Osman Hulûsi EfendiHak bağının gonca gülü Nakşibendi’nin pirisinHaktan söyler onun dili Muhammed’in has yarisinAhretin, mizanın yolu Alemin sönmez nurusunOsman Hulûsi Efendi Osman Hulûsi EfendiHak Muhammed kucak açtı Gül cemalin aya benzerOl dem lalü gevher saçtı Ok kirpiğin yaya benzerDostu gördü serden geçti Gözlerin deryaya benzerOsman Hulûsi Efendi Osman Hulûsi EfendiDertlilerin dermanısın Cümle güzellere başsınBu aşkın aşk ummanısın Dillerden düşmeyen eşsinGönüllerin sultanısın Sen sönmeyen bir ateşsinOsman Hulûsi Efendi Osman Hulûsi EfendiServeri Cibril’e benzer Tutan elim gören gözümAlemi seyredip gezer Aşkınla yanıyor özümKırklar ile bağde süzer Evvel ahir sensin sözümOsman Hulûsi Efendi Osman Hulûsi EfendiBu sevdanın pınarısın Son halkanın soy tacısınCümle aşıklar yarisin Sen ki hayat ağacısınKudretin gizli sırrısın Kadimi’nin incisisinOsman Hulûsi Efendi Osman Hulûsi EfendiAşık KADİMİ24 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 25


GÜZEL İSİMLER / Prof. Dr. Ramazan ALTINTAŞNEÜ İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi“İslâm düşünce tarihinde Müslüman müellifler, Kur’ân ve sün<strong>net</strong>tegeçen Yüce Allah’ın en güzel isimleri hakkında birbirinden muhteşemkitaplar yazmışlardır. Kimileri de ilâhî ahlâkı, nesir ve şiir diliyle anlatarakMüslüman insanın ahlâkî hayatını güzelleştirmeye çalışmışlardır. ”Dîvân-ı Hulûsî-i Dârendevî’deEsmâ-i HüsnâBu makalemizde, Allah’ın en güzel isimleriolan Esmâ-i Hüsnâ’nın İslâmî kaynaklardakidayanağı, bu isimlerin iman, ibadetve ahlakî hayatımızda meydana getireceği değişimele alınacaktır. Sonra da Es-Seyyid OsmanHulûsi Darendevî Hazretlerinin meşhurDîvân-ı Hulûsî’sinde yer alan en güzel isimleredeğinilecektir.Esmâ-i Hüsnâ’nın ÖnemiKur’ân-ı Kerim, Yüce Allah’ı bilme imkânıüzerinde dururken, O’nun zâtını değil, Zât’ıntabiat üzerindeki farklı tecellîlerini düşünmeyeteşvik eder. Bu açıdan Allah’ın zâtını değil,mahlûkâtını düşünmek her mükellef üzerinegerekli olan bir sorumluluktur. Şu âyet bu hususaaçıkça işaret eder: “Göklerin ve yerin yaratılışıhakkında derin derin düşünürler.” 1 Gerçektenbu âyette, Yaratan Allah hakkında değil de yaratılanvarlık üzerinde düşünmenin vurgulanmışolması anlamlıdır. Çünkü varlık üzerindedüşünmek, Allah’ın kudreti hakkında insandahayret duygusunu artırır ve Allah’a olan imanıkuvvetlendirir.Kur’ân’da Allah’ın yüze yakın ismi geçer. Aynıkonuda İmâm Tirmizî’nin Sünen’inde Ebu Hureyre(r.a)’den rivâyet edilen bir hadîs-i şerîf’tede Allah’ın doksan dokuz isminin olduğu zikredilir:“Allahu Teâlâ’nın doksan dokuz ismi vardır.Bunları sayan cen<strong>net</strong>e girecektir.” 2 Hiç şüphesizİslâm bilginlerinin genel kanâatlerine göreAllah’ın güzel isimleri salt doksan dokuzdanibaret değildir. Bu isimlerin geleneksel tasniftedoksan dokuz olarak anılması, şerefli mânâlarbu rakamlara bâliğ olduğu içindir, adet olarakdoksan dokuzda hasredildiği için değildir. 3 Buisimleri, sayı ile sınırlandırmak imkân dışıdır.Bilindiği gibi Arapçada, yetmiş, yetmiş yedi,doksan dokuz defa şeklindeki ifadeler dahaçok mübâlağa ve çokluktan kinaye olarak kullanılmaktadır.Dîvân-ı Hûlûsî’de En Güzel İsimlerİslâm düşünce tarihinde Müslüman müellifler,Kur’ân ve sün<strong>net</strong>te geçen Yüce Allah’ın engüzel isimleri hakkında birbirinden muhteşemkitaplar yazmışlardır. Kimileri de ilâhî ahlâkı,nesir ve şiir diliyle anlatarak Müslüman insanınahlâkî hayatını güzelleştirmeye çalışmışlardır.İşte bunlardan birisi de Es-Seyyid OsmanHulûsi Efendi Hazretleridir. O, meşhur Dîvân-ıHulûsî-i Darendevî’de yer alan birbirinden güzelmısraların arasına bu en güzel isimleri birrahmet damlası gibi serpiştirerek Müslümanlaraöğüt vermiştir. Onun şiirlerinde yer verdiğiYüce Allah’ın en güzel isimlerinden bazılarışunlardır:Allah (c.c.)İslâm itikadında Allah kavramı, hem lafızve hem de mânâ olarak sadece ve sadeceYüce Yaratıcı’nın adına tahsîs edilmiştir. İsminYüce Allah’a mahsus oluşundan dolayı Kur’ân-ıKerim’de şöyle buyrulur: “Hiç sen, O’nun adıylaanılan birini bilir misin?” 4 Arapçada “ilâh” lafzı,26 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 27


El-HâdîLütuf ile rehberlik anlamına gelen hidâyet;doğru yolu bulmak, yol göstermek ve yola girmekmânâlarını şâmil olan “hedâ” kökündentüremiştir. Bir hidâyet rehberi olan OsmanHulûsi Efendi, Yüce Allah’ın el-Hâdi ve O’nunHüdâ’lığına vurgu yapmak suretiyle ‘yol göstericilik’vasfı üzerinde durmuştur. “Sen Hâdiolmasan ana kimdir ki yol bula sana” diyerekYüce Allah’ın el-Hâdî isminin anlamlar dünyasınadikkatlerimizi çekmiştir. 22 Bu açıdan bir kulolarak daima şükür ehli olmalıyız.El-BâkîYüce Allah bizâtihî varlığı, zorunlu olan mevcuttur.O, zihinde istikbâle izâfe edildiğinde el-Bâkî,geçmişe izâfe edildiğinde de Kadîm adını alır. Dolayısıylael-Bâkî, varlığının başlangıcı ve sonu olmayananlamına gelir. Bir mısraında Hulûsî EfendiHazretleri, el-Bâkî olanın Allah olduğuna değinir.Devamlı olanın fânî şeyler olmadığını, dolayısıylainsanın ebedi olana talip olmasını öğütler. 23 Çünkübu dünya ve içindekiler geçicidir. İnsan geçiciolana değil, Bâkî olana tutunmalıdır.SonuçEs-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Hazretleride bir öğüt niteliği taşıyan Dîvân-ı Hulûsî’deYüce Allah’ımızın bu isimlerinin bir kısmınavurgu yapmak suretiyle ilâhî ahlâkın önemineişaret etmekle kalmamışlar, bu isimleri öğrenmeve yaşamanın insanı şerefli kılacağına değinmişlerdir.24 Onun ifade ettiği gibi, gerçekhürriyet, Hakk’a esârettir. Hâl ve kâl Müslümanlığıbirlikte harmanlanırsa, ancak bir anlam ifadeedebilir. İşte bize düşen görev de bu güzelisimleri hayatımızın her alanında canlı bir şekildeyaşamak suretiyle temsil Müslümanlığınıgörünür kılabilmektir.* Bu metin 18-19 Haziran 2010 tarihlerinde düzenlenen9. Somuncu Baba ve Hulusi Efendi Sempozyumundasunulan tebliğin özetidir.Dipnot1. 3/Âl-i İmrân, 1912. Tirmizî, Sünen, “ Da’avât”, 82.3. bk. Beyhakî, Hüseyin b. Ali, el-Esmâve’s-Sıfât,Beyrut, ts.,s. 6-8; Gazzâlî, el-Maksadu’l-Esnâ, Kahire, ts., s.124-25.4. 19/Meryem, 65.5. Es-Seyyid Osman Hulûsi Ateş, Dîvân-ı Hulûsî-iDârendevî, (Haz. Prof. Dr. Mehmet Akkuş-Prof. Dr. AliYılmaz), Nasihat Yay., İstanbul, 20<strong>06</strong>, s. 71. Ayrıca bkz.100, 331, 369, 378, 415, 418, 426.6. Dîvân, s. 337.7. Râzî, Fahreddîn, ŞerhuEsmâillahi’l-Hüsnâ, Beyrut, 1984s.168–169.8. Dîvân, s. 143.9. 40/Mü’min 3.10. 39/Zümer 5.11. Gazâlî, el-Maksadü’l-Esnâ, s. 17.12. Bkz. Dîvân, s. 5, 6., 192.13. Dîvân, s. 192.14. Bkz. 56/Vâkıa, 74, 96; 69/Hâkka, 52; 42/Şûrâ, 4; 2/Bakara,255.15. Dîvân, s. 121.16. 10/Yûnus, 32.17. Dîvân, s. 79. Ayrıca şu sayfalara da bakılabilir. 81, 91,97, 140, 210, 342, 354, 357, 370, 410, 417, 426.18. Bkz. 6/En’âm, 122.19. Dîvân, 6, 101.20. Dîvân, s. 371.21. Dîvân, s. 47, 56, 83, 227.22. Dîvân, s. 157, 162.23. Dîvân, s. 170, 301, 310, 335.24. Bkz. Dîvân, s. 6.Gülleri Darende’ninMâneviyat dilenir rahmet taşıyan yeldenİlhâm alır, muhabbet membaı nur güzeldenSevdânın sevgi dolu arıları ezeldenAşk u muhabbet tatta balları Darende’nin.Kavuşmaya can atar ayrılıkla büryânlarYanar aşk ile anar, sevdâ ile üryânlarKoşar her mevsim duâ ede ede hayrânlarSevgi çiçeği dolu dalları Darende’nin…Çiçek gibi her mevsim duâ dilekle açarMuhabbet râyihası, bütün âleme saçarToprağına yüz süren kalmaz, olmaz hiç nâçârHakka hep niyâzdadır dilleri Darende’ninAşk-ı kalbi kemiren hasret ödevli güveGidip gören özlemle anlatır seve seveGüzelliği her yerde söylenir öve öveSomuncu Baba kokar gülleri Darende’ninMuhammed’den devralıp dağıtmak kisbi kârıOlmuş sevgiyle aşktan bal yapan muhlis arıSevenler mâmûr etmiş sevgiyle bu diyârıMekke’den, Medine’den yolları Darende’nin…Asgarî’nin özünde mânevî manzarasıÂdem’den Muhammed’e devredilen mîrâsıKalbinde Allah diye kanamış aşk yarasıYalvaran Hulûsi’dir elleri Darende’nin.Kadir KARAMAN30 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 31


SEMPOZYUM TEBLİĞİ / Dr. Carl Sharif EL-TOBGUIABD Harvard Üniversitesi Öğretim ÜyesiŞeyh Es-Seyyid Osman Hulûsi Darendevî’ninManevî ve Hayırseverlik Mirası“Şeyh Hulûsi Efendi (k.s.)’nin hayatı hakkında benim ençok dikkatimi çeken nokta belki de şu husus olmuştur:O hayli yoğun meşgûliyetlerine rağmen çok dengeli birmetod takip etmiştir, tasavvufta ve diğer mânevî ilimlerdeçok derin bir vukûfiyeti vardır.”Olağanüstü ve ilham verici bir şahsiyetolan Şeyh Es-Seyyid Osman HulûsiDarendevî’yi yâd etmek için birkaç kısayorum yazmak üzere kalemimi elime almaktandolayı şeref duymaktayım.Şeyh Hulûsi Efendi (k.s.)’nin hayathikâyesinin tafsilatı ve onun hem Darende, hemde bütün Türkiye coğrafyası ve ötesi üzerindegerçekleştirmiş olduğu olağanüstü tesirler konusu,buradaki herkes tarafından bilinmektedir.Bu hususun Şeyh’e âşinâlığı sadece birkaçhafta evveline uzanan, dışarıdan gelen birisiolarak, bendeniz tarafından yeniden sayılıp dökülmesineihtiyaç yoktur. Bunun yerine, Şeyh’inhayat hikâyesi, üslubu ve çalışmalarından benipek kuvvetli bir şekilde tesir altında bırakanbazı husûsiyetler üzerinde kısa mülahazalardabulunmak istiyorum. Benim Şeyh ile olantanışıklığım, onun kendi yazıları ve hakkındayazılanlar yoluyla olmuştur. Şeyh Hulûsi Efendi(k.s.)’nin sunmuş olduğu örnek insan modelikendi başına oldukça etkileyicidir ve müstesnâbir şekilde ilham vericidir. Allâhu Teâlâ’nınKur’an-ı Kerim’de zikrettiğine göre: “le-kad kâne(33/Ahzâb, 21)lekum fî Rasûlillâhi usvetun hasene.”Yani, “Allah Rasûlü (s.a.v.)’ünde bizim için güzelüsve, gıpta edilecek bir örneklik vardır.” Bundanşu sonuç çıkmaktadır: Hayatını tamamen Hz.Peygamber (s.a.v.)’i örnek alarak tanzim edenherhangi bir kişi de bir üsve olabilir. Bu üsvekaranlıkta parıldayan bir ışık misâli çok güzelbir model teşkil edebilir ve pervanelerin ateşedoğru yönelmeleri misâli her taraftan samimikalpleri kendine doğru çekebilir.Şeyh Hulûsi Efendi’nin hayatı hakkında benimen çok dikkatimi çeken nokta belki de şuhusus olmuştur: O hayli yoğun meşgûliyetlerinerağmen çok dengeli bir metod takip etmiştir,tasavvufta ve diğer mânevî ilimlerde çok derinbir vukûfiyeti vardır. Fakat Şeyh aynı zamandave büyük bir tesirle sıradan insanlara hizmetedip, onların gündelik hayatlarını geliştirmedeonlara koşulsuz destek sağlamıştır. Bu ameliyesini,insanda hayretler uyandıran bir dizi hayırseverlikfaaliyetleri yoluyla gerçekleştirmiştir.Bu şekilde, hem ilmi hem de ameliyle insanlığamükemmel bir şekilde hizmet eden bir şahsiyetbulabilmek günümüz dünyasında neredeyseimkânsızdır. Bunlar şöyle dursun, sadece ilmiveya sadece ameli ile insanlığa kusursuz hizmetsunan şahsiyetlere rastlamak bile oldukçanâdirâttandır.Sahip Olunan Mânevî FerâsetBiz mahâretli bir tasavvuf şeyhinden ve ehliyetlibir mürşidden, müridleri ve içinde yaşadığıtoplum üzerinde derin bir mânevî tesir icrâedebilmesini bekleyebiliriz. Bu mürşidin asılvazifesi bir çeşit terbiyedir; yoksa biz ondanortalama dindarlıktaki bir mü’minin olması gerektiğindençok daha fazla hayırsever olmasınıSulejman MURADOVİC32 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 33


Dr. Carl Sharif EL-TOBGUIABD Harvard ÜniversitesiÖğretim Üyesibekleyemeyiz. Benzer bir şekilde, muhtemeldirki, bir insan bütün vaktini diğer insanlara hizmetetmek maksadıyla içtimâî ve hayır-hasenâtişlerine tahsis edebilir. Böyle bir insan kalbenve fiilen dindar bir kişidir ve takvâyla hareketetmektedir. Fakat bu tipteki, kendini bu derecesosyal hizmetlere adamış bir insanın normalşartlarda mânevî ferâset açısından Şeyh HulûsiEfendi’nin eriştiği derinliğe ulaşabilmesi beklenirbir durum değildir. Bu meyânda fazla sözehâcet bırakmaksızın Şeyh’in şiir formatındasunduğu engin ferâsetini ifade kâbiliyetindekiustalığını zikredebiliriz. Onun bu kâbiliyeti birtaraftan oldukça derin, hassas ve ıstılâhen demütemeyyiz/belirgin bir şekilde zuhûr ederken,öbür taraftan da sıradan mü’minlerin anlayışlarınahitâbedebilmekte ve onların ahlâkî vemânevî gelişimlerine katkıda bulunabilmektedir.Bu iki özelliğin bir arada bulunması sıra dışıbir durumdur. Zira bu kişinin bir taraftan derinbir mânevî şuur içinde ve hem kalben hem derûhen Allah’a tam bağlı olabilmesi gerekirken,öbür taraftan da kollarını sıvayıp fiilen bu işleriniçine girip bir anlamda ellerini kirletmesilâzımdır. Bu hususta, Müslümanların nihâî rehberive üsvelerinin zübdesi olan Hz. Peygamber(s.a.v.)’in ortaya koyduğu örnekten daha iyisininerede bulabiliriz ki? Bütün yaratılmışlar içerisindesidretu’l-müntehâ’nın ötesine geçebilensadece o değil miydi? Yine o değil miydi ki, Medineetrafına hendek kazılırken gece gündüzdemeden kan-ter içerisinde uğraşıp didinenveya ashâbıyla birlikte yakacak odun taşıyan vekendi yırtık çoraplarını diken… Ve Allahu Teâlâmütemâdiyen mü’minleri, “Ellezine âmenû ve‘amilu’ssâlihât / İman edip sâlih amel işleyenler”diye tavsif etmiyor mu?Bu Kur’anî ifade üzerinde daha dikkatlicetefekküre dalmamız gerektiğini düşünüyorum.Allahu Teâlâ, Kur’an’ında felâha erenlerden vegerçek inananlardan bahsederken, bunların ikitemel şartı yerine getirdiklerini müteaddit defalarzikretmektedir. Birinci unsur, onların ima<strong>net</strong>meleri, ikincisi ise sâlih amel işlemeleridir.Allahu Teâlâ hiçbir yerde “iman etmeyip” sadece“sâlih amel işleyenleri” övmemiştir ve sadecebirkaç kez nâdirâttan olarak “iman edenlerden”,“sâlih amel işleyenleri” zikretmeksizinbahsetmiştir. Bu durum, “iman”ın daima ve dezarûrî olarak “sâlih amel” ile beraber olmasıgerektiğini bizlere göstermektedir. Bu “sâlihamel”, “iman”ın bir meyvesidir ve gerçek imanınayrılmaz bir unsurudur. Görkemli bir ağacıngölgesinin varlığının, o ağaçla birlikte düşünülmesiningerekliliği bu durumun bir misâliniteşkîl edebilir. Zira bu gölge şüphe götürmezbir şekilde ağaçtan gelmektedir ve varlığınıağaç var oldukça sürdürür. Bu bakış açısındanhareketle diyebiliriz ki, bir kişinin imanındakikemâl, o kişinin amel bahçesindeki meyvelerinkeyfiyetini mutlak bir şekilde belirler.Her Zaman Yemişini EsirgemeyenRabbanî AğaçŞeyh Hulûsi Efendi’nin bizâtihî kendisininîfâ ettiği ve vefatından sonra ondan ilham alınarakicra edilen hayır-hasenâttaki miktarınihtişamı benim nazarımda onun sarsılmaz imanının,derin Allah sevgisinin, Dîvân’ında da kendinibelli eden muazzam mânevî vukûfiyetininen kuvvetli şâhidi olmaktadır. Yukarıda bahsettiğimizağaç-bahçe mecazını kullanarak diyebilirizki, Şeyh Hulûsi Efendi, Kur’an-ı Kerim’dezikri geçen “şecere-i tayyibe / güzel bir ağaç”ınmücessem bir örneğini bizlere sunmuştur. Zirabu “güzel ağacın” kökü yerde sâbittir, dalları isegöğe uzanmaktadır ve Rabbi’nin izniyle her zamanyemişini vermektedir. Bu Rabbânî ağacınkökleri muhkem bir şekilde iman toprağındasâbittir ve dalları da arş-ı a’lâya, Allah katınaulaşarak meyvelerini vermektedir. Bu meyvelerhikmet, hidâyet ve güzel amellerdir ki, bunlarda Rabbi’nin izniyle ortaya çıkmaktadırlar.Bu durumda söz konusu olan diğer bir belirginözellik de Şeyh’in hayatı ve üslubununçeşitli veçhelerindeki mânevî, ameli ve hayırseverlikuygulamaları arasında var olan dengedir.Başvurmuş olduğum kaynaklar onun dindekibu dengeli yaklaşımının altını çizerek özelliklede onun dinin zâhir ve bâtın boyutlardanmüteşekkil olduğu şeklindeki kesin vurgusunaişaret etmektedirler. İslâm eşzamanlı olarakhem şerîat hem de hakikattir ve bu iki boyutkarşılıklı olarak birbirini destekler biçimdebirlikte var olmak durumundadır. Bu yaklaşımHz. Peygamber (s.a.v.)’in üslûbunun ta kendisidir,dolayısıyla da değişmez ve ebedî olarakgeçerli olacak olan İslâmî modeldir ki, günümüzleözellikle alakalıdır. Zira çağdaş İslâm34 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 35


Beyhûde cânın sıkıp insanlığından çıkıpDil Kâ‘besini yıkıp bir cân incitmeyesinGönül cândan geçer yârdan geçilmezCihânı terk eder yârdan geçilmezBu satırları okuduktan sonra Şeyh HulûsiEfendi’nin niçin Kalplerin Sultanı (Sultanu’l-Kulûb) olarak isimlendirildiği noktasında zihnimizdeen ufak bir kapalılık kalır mı acaba?ümmeti içerisinde dinî anlamda ifrât ve tefrîtiyaşayan pek çok akım vardır. Bir taraftan bazıMüslüman gruplar kuru bir zâhirciliğe kapılarakHz. Peygamber (s.a.v.)’in karakterinde ve hayattecrübesinde baştan sona çok belirgin bir şekildebelli olan duyarlılık, heyecan, haşyet, sevgi,hilm ve nezâket gibi insânî hasletleri ihmal etmektedirler.Öbür taraftan ise, Amerika’nın bazıyerlerinde görüldüğü üzere, İslâmiyet’in yalnızşerîat boyutunu değil akîde boyutunu da gözardı eden ve fakat kendilerini sûfî diye tanımlayanbazı uyduruk-tasavvufî gruplar vardır. Bunlarkendilerini Müslüman olarak tanımlamayagerek bile duymadan sûfî nisbesi alabileceklerinizan<strong>net</strong>mektedirler.Kendisinden evvelki nesiller arasında yaşamışolan dinî ilimlerde ehliyet sahibi ve mütebahhirbütün muteber âlimler örneğinde olduğugibi, Şeyh Hulûsi Efendi’nin hayat şeklide onun bu tipte tehlikeli bir biçimde budanmışbir İslâm anlayışını asla benimsemediğinibize göstermektedir. Aksine, Şeyh hem sözlühem de fiilî bir örnek olarak, bu konuda Hz.Peygamber (s.a.v.)’in ortaya koyduğu modelitakip ettiğini beyan etmektedir. Zira nebevîolan model, bedenî, zihnî, rûhî ve nefsî bütüngerekli unsurları ihtivâ eden sağlıklı birbütündür. Bir Müslümanın bedenî, zihnî vekalbî bütün varlığını harekete geçirdiği namazörneğinde görüleceği gibi, İslâm dini de meşhurCibril hadisinin açık bir şekilde ifade ettiğiüzere İslâm, iman ve ihsân boyutlarından müteşekkildir.Bu demektir ki, bir Müslüman fiilîdavranış olarak kendini Allah’a teslim etmeli,zihnî olarak O’nun hakkında sahîh bir imanasahip olmalı ve kalben ve mânen daima O’nunşuurunda olan bir hal üzere olmalıdır. AllahuTeâlâ insanı birbirinden ayrışmaz bir bütünlükarz eden beden, zihin ve ruh bileşimlerindenyarattığı gibi, ona bu üç boyutun gerekleriylemütenâsip üç boyutlu bir hitap kullanan birdin göndermiştir.Allah Güzeldir ve Güzelliği SeverŞeyh’in güzel ahlâka verdiği ehemmiyeti veonun coşkun Allah sevgisini resmetme bağlamındaDîvân’ından aşağıdaki satırları zikretmekgüzel bir örnek teşkil edecektir:Sakın nefsine uyup bir cân incitmeyesinHüsn ü edebi koyup bir cân incitmeyesinEl ile döğseler de dil ile söğseler deBin kez incitseler de bir cân incitmeyesinHepsi kardeşlerindir yolda yoldaşlarındırHâlde hâldaşlarındır bir cân incitmeyesinŞeyh Hulûsi Efendi’nin sınır tanımaz Allahsevgisi ve onun Allah’ın mahlûkatının haklarıhususundaki derin hassasiyeti, Şeyh’in güzelolan her şeye karşı derûnunda geliştirmiş olduğulatîf bir takdîr ve şükrânlık kâbiliyetiyle pekiştirilmiştir.Hz. Peygamber (s.a.v.)’in bize ifadeettiği gibi, “Allah güzeldir ve güzelliği sever.”Okumuş olduğum kaynakların beyanınagöre Şeyh’in neşv ü nemâ bulmuş olduğu topraklarıngüzelliğinin ve Darende’nin hârikulâdeve âsûde topraklarının, onun mânevî ve estetikboyutlarının gelişmesi üzerinde derin tesirleriolmuştur. Hakikatin hem zâhir hem debâtın yönlerinin idrâki içerisinde, Şeyh HulûsiEfendi her zerrede bu güzelliği arıyor gibi gözükmektedir.O dış dünya ki, Allah onu insanoğlununistifâdesi için yaratmıştır ve onun içerisindekiAllah’ın varlığına işaret eden âyet vehârikulâdelikler üzerinde insanoğlunun tefekküredalmasını emretmiştir. O iç dünya ki, Allahonu insanoğlunun içsel ve mânevî özelliklerininmeşhedi olarak yaratmıştır ve her insankendi kapasitesi nisbetince bu boyutta faziletve tekâmüle erişir. İnsanoğlunun bu tekâmülümeleklerin bile fevkinde olabilir; zira Allah meleklereHz. Âdem’e secde etmelerini emretmişti.Buradan anlıyoruz ki, insanoğlu fazîlette meleklerdenbile üstün duruma gelebilir.Şeyh Hulûsi Efendi üzerine ilmî çalışmalaryapmış olan bütün yazarlar da onu İslâm dininebütün boyutlarıyla sarsılmaz bir bağı olan, sağlamve tavizsiz bir mü’min olarak tavsîf etmektedir.Hem dışa dönük şerîat, hem de içe dönükhakikat boyutları itibariyle Şeyh, asırlar boyu yaşanagelengeleneksel dinî modele bağlı kalarak,dinini yaşamış ve gelecek nesillere taşımıştır.İçinde yaşamış olduğu çetin zaman ve şartlar altındabile bu yolda bir taviz vermemiştir. Fakat okendine bu hususta Hz. Peygamber (s.a.v.)’i idealörnek olarak almış, samimi bir dindarlıkla sımsıkıbir şekilde Allah’ın ipine sarılmıştır. Sayısız zorlukve engelleri aşarak doğru bildiği yoldan aslaşaşmamış, dünyayı nur ve hayırla doldurmakiçin bitmek tükenmek bilmeyen bir enerjiyle çalışmalarınıbu nebevî istikâmette sürdürmüştür.İşte Darende’nin bağrından çıkan bu mübârekzât, bereketli Türkiye topraklarının her köşesindeyaşamakta olan kalplerde müstesnâ ve azîzbir yer edinmiştir ve biz de bugün dünyanın dörtbir yanından gelen on binlerce seveni olarakonu burada yâd etmekteyiz.* Bu metin 20 Haziran 2009 tarihinde düzenlenen 8.Darende Somuncu Baba ve Hulusi Efendi Kültür Etkinliklerindesunulan tebliğin özetidir.36 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 37


GENÇ KALEMLER / Merve YÜZBAŞILARGönlümdenEfendime“Efendim siz bir adım dahi ayrılmadan şeriattan, ceddinizHabibullah (s.a.v.)’ın ahlakını nakşettiniz tüm yaşamınıza. Bizlerdünyaya gözlerini yeni açmış bebekler gibi hep hayret içinde kaldıksizin bu gayretlerinize, çalışmalarınıza. Elinizde olan imkânlarınızıhizmete adamanız, hizmet için ayırdığınız zamanınız ve ömrünüzünbereketi hep bir şaşkınlık oldu bizler gibi her şeyiyle maddiyatlasınırlanmış insanlara.”Heyhat! Ahir zamandayız şimdi. Ahir zamanın,imanını bir kor gibi elinde taşımayaçalışan aciz ve garip Müslümanlarıyızbizler. Beton yapılar arasında kendini vetüm manevî değerlerini kaybetmiş bizlerin iseşimdi tek ihtiyacı olan gönüllere dönüş sadece,Allah’ın aşkını ve tecellisini orada hissedebilme...Bu aşkı, bu sevdayı en çok sizin eserlerinizdemüşahede ettik Efendim. “Temiz bir kalpmıknatıs bir ibre gibidir. Sadece doğruyu gösterir.”demiştiniz bizlere. Bizler mutlak doğruyu,sizin ceddinizi örnek alarak yaşadığınız hayatınızdave eserlerinizde gördük Efendim. Mutlakaşkı ve sevdayı gördük. Aşkın ve muhabbetinkristalleşmiş hali idi tüm ahvaliniz. Ne mekânıolurdu sizin gibi âşık olanın ne de kendine aitbir canı. Maşukuna her şeyini fedayı ve dahikendini kurban etmeyi devlet sayardı kendinesiz gibi âşık olanlar. En büyük saadet bilirdi!Hulûsi ne devlettir bin lutfu inayettirOlmak ne saadettir kurban-ı RasûlullahÖylesine bir aşk ateşi ile yanardı ki ciğeri,kebap ederdi içindeki alev kendini. Şem nasıl kikendi yanmadan yandırmadı pervaneyi, evvelkendi yandı. Sizin gibi âşıklar da bizler gibi aşkıdahi bilmeyen cahilleri uyandırmak için yandılar.Yandılar ve yazdılar. Bizler aşkın katresindeboğulma tehlikesi yaşarken, sizler Efendimderyalara daldınız mahir birer gavvas gibi. Osebeple bizim harcımız değildir konuşmak, yorumyapmak. Zaten ilmi rüsümdan gayrı nedirki tüm yaptıklarımız, senlik benlik arasında sıkışıpkalmaktan başka nedir? Kazandık derkenfark edemedik hiç, başına bir koymadan onlarcasıfır yazdığımızı. Aşk ikilikten birliğe bir seyrü seferse eğer henüz ilk adımı dahi atamadıkbiz. Yol uzun, menzil uzak, tehlike çok velhasıl.Yoldaş gerek şimdi bize, siz gibi irşad edecek,yol gösterecek yaren lazım Efendim.Buram buram tüterdi her bir beyitiniz Allahve Rasûlü’ne dair aşk ve muhabbetle. Her birigönül gözü ile gören, gönlü ile duyan, gönlüile anlayanlara birer benzersiz nasihatti. Ya birKelamullah’ın manası gizliydi içinde, ya da birPeygamber kavlinin. “Allah’ın boyasıyla boyandık.Allah’tan daha güzel rengi kim verebilir?”ayetinimanzum olarak sizin dilinizden okumak,ilahi kelamın gönlümüze nakşını ebedileştirirEfendim.Ser-â-ser sıbgatullah’aBoyan artık boyan artıkAllah’ın boyası ne büyük lütuftur aciz yaratılaninsan için. Ama kazanmak da bir o kadarzor. Sadakat gerek, vefa, teslimiyet ve belki enönemlisi ‘kul’ vasfının içini doldurabilmek. SizEfendim aileniz içinde, arkadaşlarınızla, muhiplerinizlehatta yalnızken dahi ‘kul’ olabilmeninen güzel örneklerini teşkil ettiniz. Onun içindirsizi sevmeye çalıştık, hayatınızı öğrenip örnekaldık kendimize. Her ne kadar ahir zamandaolsak da imanın, rızanın muhabbetullah vemuhabbetur-Rasûlün imkânını gösterdiniz bizlere.Yakınlık ve uzaklık maddi âlem ile sınırlı kalırhep insan zihninde. Hakiki boyut hep bilinmezolmuştur ya da üzerinde düşünülmez.Buyurmuşdur kitabında “ve nahnuakrebuileyh”Bu gurbet nice bir gurbet o akreb nice akrebdirbeyitiyle bu çabayı gördük Efendim sizde.Allah’a olan yakınlığı ve uzaklığı anlama gayretini,bunu dert edinmeyi. Oysa bizler ne kadaruzak kaldık şimdi şah damarımızdan dahayakın olana. Bizleri hakiki âleme hazırlanmayıemreden Rabbimizden kaçmak için yollar aradık.Kimi zaman kibir, riya gibi gizli hilelerle farketmeden yaptık bunu, kimi zaman kendi kendimizikandırdık bizden zaten adam olmaz diye.Efendim siz bir adım dahi ayrılmadan şeriattan,ceddiniz Habibullah (s.a.v.)’ın ahlakını nakşettiniztüm yaşamınıza. Bizler dünyaya gözleriniyeni açmış bebekler gibi hep hayret içindekaldık sizin bu gayretlerinize, çalışmalarınıza.Elinizde olan imkânlarınızı hizmete adamanız,hizmet için ayırdığınız zamanınız ve ömrünüzünbereketi hep bir şaşkınlık oldu bizler gibiher şeyiyle maddiyatla sınırlanmış insanlara.Bizler ahir zaman Müslümanları, gönüllerimizekendi ellerimizle mühür vursak da, uçmakiçin yaratılmış kanatlarımızı kendi ellerimizlekırsak da hala ümitliyiz Efendim. ÖnceKelamullah’ta sonra da Dîvân’ınızda geçen ‘Lataknatu’ sırrı tek dayanağımız.38 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 39


ŞEHİR GÜZELLEMESİ / M. Nihat MALKOÇSomuncu Baba ve Hulûsi Efendi (k.s.)’nin İnşa Ettiği…Darende“Somuncu Baba ile Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.),Darende ufuklarından doğan iki güneştir.‘Kavmin efendisi onlarahizmet edendir.’ düsturunu kendilerine şiar edinen bu iki Allahdostunun ismi, Darende’yle adeta özdeşleşmiştir.”Türküde söylendiği gibi, Malatya eşi bulunmazdiyarlarımızdan biridir. Mâziden âtîyeköprü olan Malatya, tarihin yaşlı; fakat biro kadar da zinde çocuğudur. Beydağı eteklerindekoca bir tarih saklıdır. Bu şehirde efsanelerlehakikatler kucak kucağadır. Hayalle hakikatinsarmaş dolaş olduğu bu şehir, tarihin kadimsayfalarındaki haklı yerini çoktan almıştır.Her mevsim güzeldir bu topraklar. Fakat bahargelince bir başka güzel olur kayısılara meskenolan şirin Malatya. Ovaya yayılmış kayısıbahçelerindeki ağaçlar bembeyaz gelinliklerinigiyerek gözlere ve gönüllere bayram ettirirler.Etrafa yayılan nefis koku, bizi adeta mest eyler.Malatya bu özel günlerde taze bir gelini andırır;düşlerimize mihman olur.Yiğitlerin piri ve yâreni Battal Gazi’nin izlerinitakip ettiğimiz bu Selçuklu şehrinde her şeybizlerden, bizi biz yapan değerlerden izler taşır.Burası hayallerle hakikatlerin at başı gittiği diyardır.Her zaman dik, diri ve iri durmuştur buşehir. En müşkül zamanlarda bile dostunu üzmemiş,düşmanını sevindirmemiştir. Başta YeniCami olmak üzere kentin semalarını süsleyencamiler, günde beş vakit Hakk’ı ve mutlak hakikatihatırlatır bizlere.Dünden yarına akan kutlu bir nehir olan Malatya,gönlümüzün pervazlarına konan ak kanatlıürkek bir güvercin gibidir. Barış ve dostluk,onun gönül lügatinde büyük harflerle, üstelikaltı çizili ve italik yazılmıştır. Kimsesizliğimizeen sıcak sığınaktır bu tarih kokan Anadolu şehri...Ömrümüzün bakiyesidir. Kaybettiklerimizetesellidir. Ağıtlarımızda yürekleri tarumar edenyanık bir ezgidir. Beydağlarının Bey’idir. Doyumsuzhayallerin meskenidir.Uçsuz bucaksız kayısı bahçelerinde dökülenalın teridir Malatya. Baharların en güzelidir.Tarihin belleği ve zamanın kuytusudur. Devleşenbir mazinin bugüne düşen iri gölgesidir.40 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 41


Ahmed GENCALMaviyle yeşilin raks ettiği huzur beldesidir.Çocukluğumda ninemin söylediği bir ninnininunutulmaz tınısıdır. Hasret yüklü bir Arguvantürküsünün kıvrak nakaratıdır.Tohma Çayı ve Heybetli Kanyonlar…Tohma Çayı, Malatya’nın doğu sınırınıoluşturan Fırat Nehri’nden sonra, şehrin enbüyük akarsuyudur. Bu berrak çayın uzunluğu52 km’nin üzerindedir. İki koldan oluşancoşkulu Tohma, geçtiği topraklara hayat verir.Tohma Çayı’nın gürül gürül aktığı topraklardagezinmek, ruhunuzu alabildiğine rahatlatır.Suyun ruhları dinlendiren doyumsuz sesi,sanki ahenkli bir melodiyi andırır. Bu çayınDarende’den geçerken meydana getirdiği heybetlikanyon, seyredenleri hayretlere düşürür.Tohma Çayı’nı çevreleyen görkemli ve gizemlikayalıklar, seyredenleri tefekküre çağırır. Osoluksuz demlerde kendinizi rengârenk bir rüyadasanırsınız. Rabbinize daha da yakınlaşırsınız.Gönül gözünüz, eşyanın ötesini anlamlandırır.Darende’nin kışı da, baharı da, yazı da güzeldir.Mert insanların nabzının attığı coğrafyadırburası. İrşat gülleri yetişir gönül bahçelerinde.Yürekler sonsuzluğa açılır boylu boyunca. Kanyonlarınheybeti ve dik duruşu, burada yaşayaninsanların karakterine yansımıştır. TohmaÇayı’nın duru ve berrak suları sanki Allah’ınyüce adını zikrederek sonsuza akar durur. Buakış, Fuzuli’nin Su Kasidesi’nde belirttiği gibisanki Rasûl-i Ekrem Efendimize ulaşma arzusunamatuftur. Tabiat burada sanki tefekkür içinziy<strong>net</strong>lendirilmiştir.Darende’nin RayihasıGönüllere Varır…Malatya deyince, onca büyük ilçe içerisindediğerlerine nazaran daha küçük olmasınarağmen, ilk olarak Darende gelir akıllara. ZiraDarende’yi farklı kılan şahsına münhasır özelliklervardır. Darende, Malatya’nın uzağına düşsede maneviyat güllerinin doyumsuz rayihasıBeydağı eteklerine kadar erişir. Bu iklimdenesen meltemler, içimizdeki sevgi ve merhametateşini tutuşturur. Zira bu küçük şehirde herşey Hakk’ı ve hakikati hatırlatır seyreden gözlere.Gönüller, bu iklimde huzura kavuşur. Buradanefretin esamisi okunmaz.Darende barışın, dostluğun ve samimiyetinadıdır gönül lügatlerimizde. Huzur harmanlanırTohma Çayı’nın bereketli topraklarında. Nefesolur maneviyat soluğundan mahrum ciğerlere.Geçmişle gelecek uyum içindedir bu kutlucoğrafyada. Hakikat tomurcukları taze baharlarınmüjdecisidir. Burada her şey tevhidin altınkapısına götürür bizi. Malatya’nın batısınadüşen Darende; Hititler, Asurlular, Persler veRomalılardan kadim izler taşır. Her iki yanı dağlarlaçevrili olan şirin Darende, insana huzur vesükûn veren emsalsiz bir atmosfere sahiptir.Şehrengizler aciz kalır bu güzel toprakları vasfetmekte.Geçmişte “Timelkia, Tiranda, Tiryandafil veDerindere” adlarıyla anılan Darende, bir evliyalarkentidir. Allah dostları, bu toprakların gizemindenilham almıştır. Yedi bin yıllık bir tarihîgeçmişi vardır bu kadim şehrin. Zengibar Kalesi,Hüseyin Paşa Hamamı, Eski Çarşı (Bedesten),Şeyh Hamid-i Veli (Somuncu Baba) Camii veKülliyesi, Abdurrahman Erzincanî Camii, SeyyidAbdurrahman Gazi Camii, Maşat Tepe Tümülüsü,Hasan Gazi Şehitlik Anıtı, Balaban Evleri,Kudret Hamamı bu şehri farklı ve özel kılanmüstesna mekânlardır.Bir dünya cen<strong>net</strong>i olan Darende, ruhlara huzurve sükûn bahşeder. Burada “su” ilk fark ettiğiniznesnedir. Su medeniyeti farkını fark ettirir.Suyun, ruhları dinlendiren sesi size huzurunadresini de gösterir. Suyun da bir dili olduğunuburada fark edersiniz. Köpüklerin beyazınakarışır gider yarınlara dair hayalleriniz. Büyükşehirden uzakta, tabiatın ortasında oluşunuzaşükredersiniz. Darende’nin manevî havası, mıknatısındemiri çektiği gibi, kendine çeker sizi.Nihayetinde tabiatın sizi Hakk’a ve hakikategötürdüğünü fark edersiniz. Darende’yi yaşanırkılan Tohma’nın naz ve cilveleri bitip tükenmezsanki. Fakat hiç de bıkmazsınız bu durumdan.Tohma’nın kenarında içilen tavşankanı çaylar,sohbeti koyulaştırır.42 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 43


Darende, ağırbaşlı bir beyefendi gibidir.Sükûtu haykırıştır. Çılgınlık ve taşkınlık onunlügatinde var olmayan kelimelerdir. SaklıBahçe’de sonsuzluğun kavşağında bulursunuzkendinizi. Burada gördükleriniz, müzayededepaha biçilemeyen bir tabloyu andırır.Darende, Malatya’nın gönül göklerinde geceyiaydınlatan ayın on dördü gibidir. Buz tutmuşzemherilerde içimizi ısıtan güneş misalidir.Boş gidenler dolu döner buradan. Şeyh Hamid-iVeli Hazretleri, nam-ı diğer Somuncu Baba’nınmaneviyatından beslenirsiniz doyasıya. Fakatcoşkun pınarın başında olsa da, nasibi olmayanınpayına susuzluk düşer.Maddî ve manevî kirlerden arınmış caddeve sokaklar kendine çeker sizi. Ezan vakti “Hayyeale’s-salâh” hitabı Somuncu Baba Camii’ninmermer döşeli avlusuna çeker sizi. Ezanlar içinizdekiboşluğu doldurur. Namazınızı eda etmeninhuzuruyla ayrılırsınız avludan.Somuncu Baba, Darende’nin GönülBahçelerinde İri Güller YetiştirmiştirSomuncu Baba ile Es-Seyyid Osman HulûsiEfendi, Darende ufuklarından doğan iki güneştir.“Kavmin efendisi onlara hizmetedendir.” düsturunu kendilerineşiar edinen bu iki Allah dostununismi, Darende’yle adetaözdeşleşmiştir. 14. ve 15. yüzyıllarda, Osmanlıpadişahı Yıldırım Beyazıt zamanında yaşayanŞeyh Hâmid Hâmid’ûd-Dîn-i Veli, nam-ı diğer SomuncuBaba; Kayseri, Bursa ve Aksaray’da kaldıktansonra ömrünün son demlerinde Darende’deikamet etmiş, irşat çalışmalarına bu güzel beldededaha da hız vermiştir.Bayramiye Tarikatı’nın kurucusu Hacı BayramVeli’nin mürşidi olan Gavs-ül Âzam Şeyh Hamîd-iVelî, Darende’nin, çevre il ve ilçelerin manevî fethinisağlamıştır. O Anadolu’nun Eyüp Sultan’ıdır.Çoraklaşan gönüllere âb-ı hayat olmuştur. Peygamberimizin24. kuşaktan torunu olan SomuncuBaba, Bursa’da çilehanesinin yanında yaptırdığıekmek fırınında somun pişirip çarşı pazardolaşarak “Somunlar, mü’minler somunlar!..” nidasıylainsanlara ekmek dağıtmıştır. Zaten kendiadını unutturan “Somuncu Baba” sıfatını da buyüzden almıştır. “Diriyiz daim ölmeyiz,/Karanlıktahiç kalmayız,/Çürüyüp toprak olmayız,/Bize gecegündüz olmaz” diyen bu Hakk dostu, 1412 yılındaDarende’de vefat etmiştir. Mübarek kabirleri,kendi zamanında halvethane olarak kullanılanŞeyh Hamid-i Veli Camii içerisindedir. Bu ulu za-44 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 45


tın kabri hoş bir görünüme sahip cevizden oymasandukayla kaplıdır. Gönül sultanlarının vazgeçilmezmekânı olan huzur beldesi Darende’deSomuncu Baba’nın izlerine rastlamak bizi şanlımâziye götürür. Halil Taybi ve İnce Bedreddingibi Hakk dostları, onun Darende’de bıraktığımanevî izlere somut örnektir. Es-Seyyid OsmanHulûsi Efendi de bu kutlu zincirin muhkem halkalarındanbiridir. Şeyh Hamid-i Veli Hazretlerininsoyu Darende’de; oğlu Halil Taybi ile günümüzekadar devam etmektedir.üssü hâline getirilmesinde mühim rolleri olanSomuncu Baba, yolundan gidenlere şu hayatîtavsiyelerde bulunmaktadır: “Gizli ve aşikârher yerde Allah’tan korksunlar. Az yesinler, azkonuşsunlar, az uyusunlar. Avamın arasına azkarışsınlar. Tüm masiyet ve kötülüklerden uzakdursunlar. Daima şehvetlerden kaçınsınlar. İnsanlarınelindekilerden ümitlerini kessinler.Tüm zemmedilmiş sıfatları terk etsinler. Övülensıfatlarla süslensinler. Şiir ve şarkı (günahagötürüyorsa) dinlemekten kaçınsınlar. Ayrı birgörüşle, kendini cemaatten ayrı bırakmasınlar.Darende’nin Manevî MimarlarındanOsman Hulûsî Efendi…Darende demek, en çok da “Es-Seyyid OsmanHulûsi Efendi” demektir. Bu mübareksima, buraya maddî ve manevî anlamda çokşey katmıştır. Halk onu sevmiş, adeta bağrınabasmıştır. Onun içindir ki, adı bugün debu topraklarda yaşatılmaktadır. Darende’debir Anadolu İmam-Hatip Lisesi’ne merhumOsman Hulûsi Ateş’in adı verilmiştir. Buradaokuyan çocuklar, inşallah onun ahlakıyla ah-Ceddimiz “Şerefü’l-mekân bi’l-mekin.” demişlerdir.Bu kelam-ı kibarın anlamı “Bir yerinşerefi, orayı mesken tutanlardan gelir.” şeklindeifade edilebilir. Bir başka deyişle “Mekânlarınşerefi, içindekilerle ölçülür.” diye de çevirebilirizbunu. Konya’yı Konya yapan nasıl ki Mevlâna’ysaDarende’yi Darende yapan da Hulûsi Efendi’dir.Bir gönül insanı olan ve “Garazsız hem ivazsız,hizmet et her cânlıya/Kimsesizin düşkününayağı ol eli ol” diyerek kimsesizlerin kimsesi olduğunugösteren, âlim ve arif bir insan olan Os-Tohma Çayı’nın masum çocuğu Darende’ninAç olarak ölseler bile şüpheli hiçbir lokmayı ye-laklanacaktır. Hepsi de şanlı geçmişiyle gururman Hulûsi Efendi, Darende’yi manevî açıdangeçmişten bugüne, tabir caizse maneviyatmesinler.”duyacaktır.imar etmiştir. Yolunu şaşıranlara yoldaş olmuş,46 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 47


Gönül AdamlarıEvliyalar zincirinde bir halkaUlupınar, Ağılyazı, Suçatı,Hulûsi Efendi, Somuncu Baba.Yenice’den, Balaban’dan sür at’ı.İyilik eyledi daima halka,Hak yolunda ehli sohbet sanatı,Hulûsi Efendi, Somuncu Baba.Hulûsi Efendi, Somuncu Baba.Evliyalar, Enbiyalar, Veliler,Ermişler bu yola bir sır kodular,İlmü-ledün pınarından dolular.Kalpten kalbe gizli yol var dediler,Yunuslara yoldaş olan ulular,Yoldaşınız üçler, kırklar, yediler,Hulûsi Efendi, Somuncu Baba.Hulûsi Efendi, Somuncu Baba.Zengibar Kalesi, Kudret havuzu,Ey Darende: Senin belli mi yaşın,Kaldırır gönülden kini buğuzu.Ozan anıt mezar, abide taşın,Muhammet Mustafa tek kılavuzu,Hasan Gazi, Battal Gazi yoldaşın,Hulûsi Efendi, Somuncu Baba.Hulûsi Efendi, Somuncu Baba.Ermişlere saygı hürmet var bizde,Sizin yüzü suyu hürmetinize,nefsini kılavuz edinenlere o gür sesiyle “dur”demiştir. Bu yönüyle Darende’ye hayat vermiştiradeta. Sadece sözleriyle değil, tavır ve davranışlarıylada örnek olmuştur.1914-1990 yılları arasında yaşayan OsmanHulûsî Efendi, “İnsanların en hayırlısıonlara faydalı olandır.” hadisini kendine şiaredinmiştir. Oğlu H. Hamidettin Ateş Efendi,Nur vardır onların gittiği izde.İki ulu yatır, Darende’mizde,Hulûsi Efendi, Somuncu Baba.Bu semavat kucak açıyor bize,Ozan Dertli Polat meftundur size,Hulûsi Efendi, Somuncu Baba.Ozan DERTLİ POLATO, Darende’de bulunan Şeyh Hamid-i VeliCamii’ndeki imam-hatiplik görevini 1945 senesinden1987 yılına kadar aralıksız devamettirmiştir. Burada bulunduğu zaman içerisindeinsanların kurtuluşu için çabalamıştır. Derinsohbetleri susuz gönüllere can suyu olmuştur.Merhum Osman Hulûsi Efendi, irşat faaliyetlerinicamiyle sınırlı tutmamış, halkın ayağınakadar giderek, gaflete düşenleri uyandırmayagayret etmiştir. İrşat ederken Yunus’un sevgisini,Mevlâna’nın hoşgörüsünü kendisine şiaredinmiştir. Müslümanların teşkilatlanmasınınehemmiyetine vurgu yapan bu Hakk ve hakikatdostu, kurduğu vakıfla irşat çalışmalarını bellibir düzene oturtmuştur. Bugün ondan miraskalan Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfı,Darende merkezli olarak ülke genelinde birbirindengüzel faaliyetlerine devam etmektedir.Onun bıraktığı en güzel miras, bu vakıf ve onu<strong>net</strong>rafında açtığı aydınlık yoldur.Hulûsi Efendi’yi şöyle anlatır: “Osman HulûsiEfendi, din hizmetlerinin ve irşad faaliyetlerininyanında, insanlarla ilişkilerinde dürüst,cömert, yardımsever, başkalarına yük olmayanonların yükünü paylaşan, kendi elininemeğiyle geçinen, kimseye kötülük etmeyen,kendisine yapılan kötülüğü de affedebilen birmaneviyat eridir. Güzel ahlâklı insanları, gülü,bülbülü, seher vaktini, güzel kokuyu, dahasıgüzel olan her şeyi seven bir insan-ı kâmildir.Din, dil, ırk, sosyal statü gibi herhangi bir şekildeinsanlar arasında ayrım yapmaksızınherkese karşı eşit, tutarlı ve yaklaşımcı tavırlarsergilemiştir.”Hâşiye: İyi ki varsın Darende… İyi ki ilhamınıKur’an’dan alan eskimeyen değerlerin ve değerlilerinvar. Onların varlığı bu dengesiz çağdadenge unsuru oluyor bize. Bu kokuşmuş çağdarayihalar saçıyorsun ülkemin dört bir yanına.Dünya durdukça hep var ol emi!...48 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 49


EDEBİYAT / Musa TEKTAŞŞeyh Hamid-i Velî Türbesi’ndekiHüsn-i Hat Levhaları“Hikmetli ve ibretli sözler bir görsel güzellik olmakla birlikte,hakikati ve hikmeti hatırlatma açısından önemli bir kültürelunsurdur. Kadim kültür ve sanat mirasımızın en güzel örnekleriniŞeyh Hamid-i Velî Türbesi’nde görmek mümkündür.”Cami ve türbelerimizin iç tezyinatına farklıbir ihtişam kazandıran hüsn-i hat levhaları,Türk-İslâm sanatının en önemli şaheserlerindendir.Camilerimizin ve türbelerimizinduvarlarını, ayeti kerime yazıları, hadis-işerif metinleri, çâ-yâr-i güzînin isimlerini ihtivaeden hat levhaları ile çeşitli dinî motiflerle süslemektedir.Hikmetli ve ibretli sözler bir görselgüzellik olmakla birlikte, hakikati ve hikmetihatırlatma açısından önemli bir kültürel unsurdur.Kadim kültür ve sanat mirasımızın engüzel örneklerini Şeyh Hamid-i Velî Türbesi’ndegörmek mümkündür.Şeyh Hamid-i Velî Camii’nin türbe bölümünegirerken ziyaretçileri ilk önce şu levha karşılar:Zairâ âdâp ile gir koyma gönlünde kederKabr-i pâkini ziyaret etmek istersen eğerSâli hicret tam sekiz yüz on beşindeydi hemânKutb-ı âlem Şeyh Hamid eyledi adne sefer(Ey ziyaretçi! Şeyh Hamid-i Velî Türbesi’niziyarete girerken, büyüklerin huzurunda takınmangereken edep kurallarıyla huzura gir. Eğerböyle yaparsan, gönlü temiz, halis bir niyetlehareket edersen üzüntülerini bırakır, sevincekavuşursun. Hicri 815/Miladi 1412 tarihindeâlemin kutbu, maneviyat önderi olan ŞeyhHamid-i Velî Hazretleri, ahirete, adn cen<strong>net</strong>inesefer etmiştir.)Ebû Hâmid HazretleriEs-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Hazretlerininözel arşivinde el yazısıyla karşımıza çıkanbu mısraların bir nevi açıklaması hususunda1960 yılında yayımlanan “Somuncu Baba” adlıeserin, takdim kısmında “Ceddim Ebû Hâmid”adlı eserin bir bölümünde şöyle diyor:“O kâinatın kutbu devrinin en büyük mürşidinin,kendisini, Zaviye’nin yalnız, tenha köşe-50 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 51


lacağı gibi civarında bulunan iki göz çeşmeninAllah’ın Müslüman kulları, insanlar ve hayvanlarınsulanması için temizlenip tamir edilerekcaminin avlusuna akıtılması ve zikrolunan buhayırlara harcanmak üzere dürüst hayırlar içinbu defa adı geçen azizin sülalesinden ve postnîşinolan Şeyh Ahmet Hilmi Efendi’nin oğluEs-Seyyid Hasan Feyzi Efendi’ye özellikle gönderilmiştir.Beldenin bütün Müslümanları bu hayır işinibeklediklerinden, elden gelen gayretten geridurmamaları için rica ve din kardeşlerimizin buyüzden ecir kazanmış olmaları ve Şeyh Hamid-iVelî Hazretlerinin himmet-i ruhaniyyesine mazharbuyrulmak üzere padişah tarafından verilenşahadet-namedir.Yukarıda geçen Feyzi Efendi, Şeyh Hamid-iVelî Hazretlerinin evladından olduğu tasdikolunur. Şahitler”Altın Silsile LevhalarıHz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’den günümüzekadar gerek nesep silsilesi, gerekse tarikatsilsilesi devam edegelmiştir. Türbe-i şerifinduvarlarında ziyaretçilerin dikkatini iki silsilelevhası çeker. Birincisi, soy ağacı şeklinde, Hz.Âdem (a.s)’den Hz. Muhammed (s.a.v.)’e kadarPeygamberler Silsilesi; Peygamberimizin temiznesebi ve neslinin isimlerini bir kompozisyonolarak yansıtır. İkinci silsile levhası ise, Hz. Muhammed(s.a.v.)’den Es-Seyyid Osman HulûsiEfendi’ye kadar olan nesep silsilesi levhasıdır.Bu levha H. Hamidettin Ateş Efendi’nin arzusuüzerine Hattat Mehmet Özçay tarafından yazılmıştır.“Ya Hazret-i Somuncu Baba”Giriş kapısının üzerindeki “Ya Hazret-i SomuncuBaba” levhasının hikâyesi şöyledir:“2000 yılında ziyarete gelen Hattat MehmetŞahin (Daha sonra 23. Dönem Malatya Milletvekiliolarak görev yaptı) H. Hamidettin AteşEfendi ile görüşmesinde; ‘Efendim bu güzelmekânda bir eserimiz olsun istiyorum, nasılhizmet edebilirim?’ deyince, Hamidettin AteşEfendi: ‘Çoktandır gönlümüzden ‘Ya Hazret-iSomuncu Baba’ levhası yazdırmak geçiyordu.Bir hattat arıyorduk. Demek ki kısmet size imişbu levhayı yazarsanız memnun oluruz.’ cevabınıvermişti. Bir müddet sonra Hattat MehmetŞahin Bey’in yazmış olduğu levha duvarlardakiyerini aldı.”Bu arada yine H. Hamidettin Ateş Efendi’ninkelamlarıyla Şeyh Hamid-i Velî/Somuncu BabaHazretlerinin ve evlatlarının Darende’ye olanhimmetini birlikte okuyalım:“Somuncu Baba Hazretlerinin Darende’debulunması, Darende ve bölgesi için bir lütuf, birihsan-ı ilahîdir. Yerin şerefi oturanın şerefi iledir,bu toprakları şereflendirenler de yüce neseb-iRasûlullah (s.a.v.)’a mensup olan zevatlardır.İlçemizi maneviyatı ile güzelleştiren yaşanılabilirhale getiren, Somuncu Baba’lar HulûsiAhmed GENCALEfendi’lerdir. Bu zevat-ı kiramlar Darende’de olmasalardıDarende’nin diğer ilçelerden bir farkıolmazdı.Aslında bu mekânı şereflendirmiş, bu vadiyehayat vermiş, canlılık katmıştır. Manevî hayatiyetleridevam ettiği için, asırladır yüzbinlerceinsan, onu ziyaret etmekte, adeta evlatlarındavücut bulmuş manevî şahsiyetiyle müşerref olmaktadır.Bu beldenin toprağı, ema<strong>net</strong> edilenesahip çıkan sağlam bir imanı temsil etmektedir.Büyüklerin her dem aydınlık saçan fikirleri ülkemizinsınırlarını da aşarak dünyaya yayılmaktadır.İşte onların manevî hayatlarının devamettiğinin en büyük işareti bu faaliyetlerdir. SomuncuBaba’nın ismi unutulmamıştır, fikirleriunutulmamıştır, canlı olarak ismi de fikirleri deyaşamaktadır.”Türbe-i Şerif Örtüsündeki Hüsn-i HatŞeyh Hamid-i Velî Hazretlerinin 1960 yılındayapılmış olan türbe örtüsü zamanla değiştirilmeihtiyacı doğduğundan, 2012’de HamidettinAteş Efendi’nin isteği doğrultusunda İstanbulBüyükşehir Belediyesi’nin kuruluşu olanİSMEK tarafından yenisi imal edilmiştir. Yeşil vekırmızı kadife kumaş üzerine iki ayrı renkte yapılanörtülerin üzerindeki “Ğavsul-Vasılîn ŞeyhHamid-i Velî Kuddise sırrehullah” yazısı ile HalilTaybi Hazretlerinin isimlerinin hat kalıplarınıise Hattat Hasan Çelebi’nin öğrencisi HattatAhmet Kutluhan çıkarmıştır. Hatta bu örtülerişlenip getirilirken, bizzat H. Hamidettin AteşEfendi’yi ziyaret eden Ahmet Kutluhan: “Efendimsizin sanata, estetiğe, sanatçıya çok kıymetverdiğinize bizzat şahit olduk. Türbe-i şerifeolan hizmet anlayışınız, ortaya koymuş olduğunuzeserler, sizin her halinizin mükemmelolduğunun delilidir. Bu güzel mekânda hocamHasan Çelebi ile eserlerimin bulunması benimiçin bir şereftir. Sizlere çok teşekkür ederim.”demiştir.“Ya Hazret-i Es-SeyyidOsman Hulûsi Efendi”H. Hamidettin Ateş Efendi; “Hattat AhmetBey, Hulûsi Efendi Hazretlerinin kabr-i şerifinin54 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 55


irlikte Şam’a gittiği Şeyh Bayram Velî (k.s.)’deyer almaktadır.Pek çok yer dolaştıktan sonra, SomuncuBaba hacca gitmiş, ardından Darende’ye dönmüşve vefatına kadar da uzlet hayatı yaşamıştır,1412’de aynı yere defnedilmiştir. 4Mîrâsı ise mânevî ilerlemenin bir yolu olarakbenliğinden geçip diğer insanlara hizmetprensibini bırakmasıdır. Bu prensip onun yolununesası olmuştur, halefi Seyyid Osman HulûsiEfendi (k.s.) tarafından yaşatılmıştır. Bu yazınınsonunda yer alan şiirinde kendini bilme temasınıngüzel ahlâk ve hizmet yolu izlenerek gerçekleştirildiğiniçok açık olarak görebiliriz.Osman Hulûsi Efendi (k.s.), 1990 senesindevefat ettiğinde Osmanlı sonrası Türkiye’sininen büyük rehberlerinden biri olarak tanınıyordu.400’den fazla kaside, rubailer, beyitlerdenoluşan; hakîkî Sevgili’ye olan hasret, seyrü sülûk yolundaki engeller, kalbin tabiatı veyüksek mânevî hallere erişmek için öğütlerdenoluşan Dîvân’ı modern çağ Türkiye’sinde yazılmış,Yûnus Emre (1240-1321) ve Şeyh Gâlip(1757-1799) gibi Osmanlı klasik tasavvuf şairlerinihatırlatan en zengin tasavvuf şiiri kabuledilmektedir.Maneviyatın GayesiHulûsi Efendi (k.s.)’nin çoğu şiirleri teosofininkalıcı meseleleri ve seyr ü sülûkun gayesinianlamanın gerekli olduğu Allah’la doğrudan bağkurmayı isteyen mânevî ilerlemeyi işlerdi. Faslımürşit İbn Ajiba’ya göre taraflı bir alan olarakseyr ü sülûk şu ikisi ile alakalıdır: İlim ve Ledunİlmi. Bu ikisinin yanı sıra insan fıtratını anlamada vardır. Önceleri, özellikle gaybî bilgilerin öğrenilmesiile ilişkilendirilmekteydi, ancak dahasonra kendini bilme ve insan ruhunun özü ileilişkilendirilmiştir. Kendini bilme Rabbini bilmeile alakalı olduğundan dolayı tüm bu ifadelerçelişkili sayılmaz.“Bu bilim ya açık kanıtlar yoluyla ya da şahitolma ve doğrudan anlama yollarıyla bireyinAllah’ı tanıma yeteneğini ele aldığından konusudoğrudan Allah’ın kendisidir. Açık kanıtlarhâlâ O’nu arayanlar, şahit olma ve doğrudananlama ise O’nu bulanlar içindir. Bu bilimin ko-nusunun nefs, kalp ve ruh olduğu da söylenir,çünkü bu bilim nefs, kalp ve ruhu arındırmak vetemizlemekle ilgilenir. Bu da başta dediğimiz,“Kendini bilen nefsini bilir” tanımı ile yakındanalakalıdır.” 5Tasavvuf ve Kendini BilmeSeyyid Osman Hulûsi Efendi, Nakşibendîdervişleri silsilesinden gelen kökleri ile güçlübir mânevî geleneğe sahiptir ve bundan dolayıda şiirleri daima mânevî mânâ arama temasınıişlemektedir. Şiirinde de bu temayı işlediğinigörüyoruz, bu sayede onun seyr ü sülûku kavramsallaştırmasıhakkında fikir sahibi oluyoruz.İslâmî teosofideki en kalıcı olgusal meselelerdenbirisi, yani insan idrâkinin yapısını incelemekonusunu ele alış biçiminde de bu görülmektedir.Gayb âlemi ile bağımız olduğununasıl anlıyoruz ve aklımız bize bu konuda nasılyardım ediyor ya da bu sorunun cevabı mânevîbir şuurun varlığı mı?Arapçada insanı insan yapan itici sebeplerinarkasında bir dizi koşullar vardır ve bunlar OsmanHulûsi Efendi (k.s.)’nin Dîvân’ında, şahsınınİslâmî akıl geleneğindeki uzmanlığını gösterecekşekilde kapsamlı olarak kullanılmaktadır.Her bir koşulun özel bir mânâsı ve çağrışımıvardır, bundan dolayı da her biri özgündür.Bunlar kalp, akıl, ruh ve nefstir.Mürşidlerin seyr ü sülûku, bu dördünü hembirlikte hem de ayrı ayrı bilmektir; bu, Sevgili’yegiden yolda nefis terbiyesi için lüzumludur.Nefs terbiye edilip ne olduğunu anladığı vakithakîkî muhabbet çiçeği gönüllerde açar.Bu halden hale geçişlere Hulûsi Efendi (k.s.)tarafından Dîvân’ında değinilmiştir:Aldı aklımı hoş hevâ-yı yârOldu cân u dil mübtelâ-yı yârVarımı kıldım hep fedâ-yı yârKûyunda oldum bir gedâ-yı yâr 6Hulûsi Efendi (k.s.), kendinden önceki büyüktasavvuf şairleri gibi, gaybî sırları anlayabilsindiye dinleyicisini faydasızca mantık arama derdindenuzaklaşmaya yöneltir. Sadece kalp ve60 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 61


nefis kalbin aklî melekesinin inkâr ettiği mânevîsezgileri kavrayabilir.Tasavvufun Hakikat SınıflandırmasınaYeniden Değinmeİnsan hayatında, insanın ne olduğunu veYaratıcı ile olan bağını bilmekten daha mühimbir merak konusu yoktur. Tasavvuf olarakadlandırılan bu bilgi alanı insanın tabiatını vemânevî şifâ ve hastalıklarını inceler, bu sayedekişi ihsan (Rabbine olan ibadet ve sadakatindemükemmellik) makâmına erişebilir. Bu daSevgili’ye duyulan hakîkî muhabbete bağlı olanşerîat kanunlarına itaatle mümkündür. Hakikatyolundaki bu düzenli ilerleme tasavvuf şairlerince“sevgiliyi arama” olarak adlandırılır, buarayıştan arayan memnundur (safa içindedir).Hulûsi Efendi (k.s.) rubâilerinden birinde:Gönül dostun bula dost hâil olmazGönülsüz post dosta vâsıl olmazMurâd oldur ki Hakk için ola dostKi ansız cân safâya nâil olmaz 7Hulûsi Efendi (k.s.)’nin müritlerine olan nasihatininözünde mânevî ilerleme ve yükselmeninvesîlesi olarak hizmet yolunda olmakvardır. Efendimiz (s.a.v.)’in de dediği gibi, “Halkahizmet eden onun efendisi olur.” İnsanlığa süreklihizmet etme gayreti Allah’a hizmet etmeonuruna (ubûdiyet) eriştirir. Bu da kişinin önüneçıkan sınavlara direnmesi ve sabretmesinigerektirir.Hulûsi Efendi (k.s.)’ye göre seyr ü sülûk kavramıbudur. Eğer hizmette kusûr edilmez ise kişidertlere sabır makamından şükür makamına yükselebilir.Şeyh Abdulkâdir-i Geylanî (k.s.), “Dertlerdenmânevî haz almak âriflerin halidir. Amaöncelikle O’nun rızasını isteyenler hâricindekilerebu nasip olmaz.” buyurmaktadır. 8Bu sürecin <strong>net</strong>icesi ile yaratılmışların hepsiningözünde kıymetli olunur. Hulûsi Efendi (k.s.)şiirini tamamlarken, hizmet temasının kullanımınave güzel ahlâkın ontolojik bağlamda varlığınve yokluğun anlamını aramaktan öteye geçerekahlâkî gerçeklik sorusuna ulaşır ve der ki:Her zamân bir yâr-ı vefâ-dâr ele girmezBülbül güle zâr olur gül-zâr ele girmezDerdini çekdim deyü dil-dâra min<strong>net</strong> etme kimÇekmeden derd ü gamın dil-dâr ele girmez 9”Dîvân şiiri, müridi yüksek ahlâk ve mânevîhizmete yöneltmektedir. Hulûsi Efendi (k.s.)’yegöre hizmet ederek ya da insana sürekli hiz-metle kişi mânevî derecelere yükselir, <strong>net</strong>iceolarak hizmet seyr ü sülûkunun ayrılmaz birparçası haline gelir. Dîvân’ında, Hulûsi Efendi(k.s.)’nin hizmeti nasıl teşvik ettiğini görüyoruz.Hulûsi, Efendi (k.s.)’nin kendisi de hizmetederdi, 1986’da okul, cami, hastane ve diğerhayır hasenat işleri için dinî bir bağış vakfı kurdu.Elinden geldiği kadar muhtaçlara yardımetti. Eserleri bize diğer bir ünlü tasavvuf şairini,Moğol çağında yaşamış olan, Punjabi (Persçe-Arapçakarışımı) dilinde yazan Sultan Bahu(k.s.)’yu hatırlattı. O da, seyr ü sülûkta ilerlemeninyapılan kötülüklere sabretmekle mümkünolduğu temasını sık sık kullanmıştır:“Eğer yaşarken ölüm sanatını öğrenmeyi istiyorsanız,tasavvufa gidin ve orada kalın.Size bir kişi kir bulaştırırsa, ona kınamadanyaklaş.Size karşı sert davranmasına izin verin ve alçakgönüllülükle kabul edin.Allah aşkına şikâyetlere, eleştirilere, suçlamaya,katlanınız, iftiraya sabırla yaklaşınız. Bahuyaşam dizinlerimiz tüm bu imkânların elindedir;Hakk’ın isteklerine göre yaşamamıza izin ver.” 10Âlemi sen kendinin kölesi kulu sanmaSen Hakk için âlemin kölesi ol kulu olNefsin hevâsı için mağrûr olup aldanmaYüzüne bassın kadem her ayağın yolu olVarlığından boşal kim yokluğa erişesinSözünü gerçek söyle Hulûsî’nin dili ol 11* Bu metin 2 Haziran 2012 tarihinde düzenlenenUluslararası Somuncu Baba ve Hulusi Efendi Sempozyumundasunulan tebliğin özetidir.Dipnot1 Bireyle Allah veya melekler arasında doğrudan bağlantıkurmayı amaçlayan dinî sistem.2 Es-Seyyid Osman Hulûsi Ateş, Dîvân-ı Hulûsî-iDârendevî, (Haz. Prof. Dr. Mehmet Akkuş-Prof. Dr. AliYılmaz), Nasihat Yay., İstanbul, 20<strong>06</strong>, s.347. (49).3 Örn bakınız Mardin, Serif, ReligionandSocialchange inModern Turkey, Suny, NewYork, (1989)4 Al-Shaykh al-Da’i al-TurkiUthmanKhulisi al-Darindewi,pg 13-185 Ibn ‘Ajiba, Iqadh al-Himam, pg 66 Dîvân-ı Hulûsî-i Dârendevî. s.345. (36).7 Dîvân-ı Hulûsî-i Dârendevî. s.349 (56).8 Al-Nahlawi, Hadhrwal-Ibaha, p1499 Dîvân-ı Hulûsî-i Dârendevî. s.347.(49)10 Sultan Bahu’nunSufizm Şiiri11 Es-Seyyid Osman Hulûsi, Dîvân-ı Hulûsî-i Dârendevî(Hazırlayanlar: M. Muhsin Kalkışım/Lütfi Alıcı/AhmetYenikale), Ankara 1997, c. I, s. 194.62 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 63


GENÇ KALEMLER / Ayşenur ÇELİKKAYAYürek Yangınımsın,Efendim…!Dünyaya gelen her insan özeldir. İnsanıdiğer insanlardan daha da özel yapanşey, Rabbine olan yakınlığıdır. Kişi Rabbinitanıdıkça, sevdikçe daha da yakınlaşır, yakınlaştıkçaözelleşir, mükemmelleşir ve göktemeleklerin, yeryüzünde tüm insanlığın sevipsaydığı örnek insan olma şerefine mazhar olur.İşte böylesine güzide insanlar Allah’ın muhibbanıolma sıfatıyla sıfatlanırlar. Bu sıfata peygamberlerve peygamberlerden sonra onlarınvarisleri olan evliyaullah mazhar olur.Allah’ın dost kulları denilen evliyaullahAllah’a yakınlaşacak şeylerle yaklaşanlardır. Onlarkınından sıyrılmış yalın kılıç gibi keskindir.Onların her işlerinde yardımcıları Allah’tır. Nasılki Kur’an-ı Kerim’de “yedullâh” ifadesi “Allah’ınkudreti, inayeti” anlamında kullanıldıysa Hz.Peygamber (s.a.v.)’in ve onun vâris-i kâmili olaninsan-ı kâmilin eli de “Allah’ın eli”, yani “kudreti”ve “inayeti” anlamında kullanılmıştır.Kendisini görme şerefine nail olamadığımızama âcizane tanımaya çalıştığımız; güzide, özelve mümtaz insan olma sıfatıyla, gönüllerde gönülyangını oluşturan Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi(k.s.), yakın geçmişimizi aydınlatan bir kandildir.Kendisi, piri Garibullah İhramcızâde İsmail HakkıHazretleri (k.s)’nin kapısına yönelenlerin dertlerineşifa bulacaklarını, elini tutanların “Allah’ın elini”tutmuş gibi olacaklarını belirtir. Onun yolunagirenleri, lütuf ve ihsana uğrayan peygamberlerve o yolda gidenleri Hakk’ın şaşmayan dosdoğruyolunu takip ettiklerini ifade eder.Dîvân-ı Hulûsî-i Dârendevî adlı eserindeşöyle der;Elin tutanlar oldular “yedu’llâh” sırrına mazharAnın tutduğu yol gibi sırâtü’l-müstakîm olmaz.Gül Bahçesinden Yayılan RayihalarDağ başında değil de halk içinde evliyaolma yolunu benimseyen Osman Hulûsi Efendihayatını halka hizmetle geçirmiş, toplumla içiçe fakat Hakk’la beraber olmayı hedefleyen birirşad usulünü benimsemiştirGül neslinin gül bahçesinden yayılan rayihalarındanbir esinti olan Osman Hulûsi Efendi,kendisini tanıyan, gören, görmeyen, herkesingönlünü fethetmiştir. Hasretiyle, görenlerin gönülleriniyakmış, görmeyenlerin ise yüreğindeyürek yangını olarak kalmıştır.Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi, Muhammedîahlak ile ahlaklanmış, Rahman’ın rahmet kanalıylabeslenmiş, gökte meleklerin yerde tüminsanlığın gönlünde ‘Gönüller Sultanı’ olma sıfatıylasıfatlanmış güzide bir insandır.“Gül neslinin gülbahçesinden yayılanrayihalarından bir esintiolan Osman HulûsiEfendi (k.s.), kendisinitanıyan, gören, görmeyen,herkesin gönlünüfethetmiştir. Hasretiyle,görenlerin gönülleriniyakmış, görmeyenlerin iseyüreğinde yürek yangınıolarak kalmıştır.”Allahu Teâlâ’nın rahmet nazarıyla beslenenHulûsi Efendi, Rabbinin sıfat-ı ilahiyesine mazharolur ve gören gözleri kusur görmez, tutanelleri haram tutmaz, işiten kulakları yanlışı işitmez.Ayakları ise küfrün bataklığında yürümediğigibi, bu bataklıkta yürüyenlere de hoşgörünazarıyla bakmayı şiar edinmiş bir insan-ı kâmilolarak yüreklerimizde taht kurmuştur. Evliyaullaholma hasebiyle yediden yetmişe her gönlehitap edebilen bu mümtaz şahsiyet, kimi zamaneşyanın sırrına vâkıf olup ağaçların, kuşların,taşların zikrini müşahede edebilmiş, kimizaman beş yaşındaki anadan doğma evliya ileaynı dili konuşabilmiş, kimi zaman kendisi yediyaşında iken evliyaullahı yar yoluna sokabilmiştir.Bu özelliği ile de Allah dostlarının aralarındayaş farkının gözetilmediğini kavradığımızgibi onların Allahu Teâlâ ile gönülden bir bağlarınında olduğunu anlayabiliriz.İlâhî Aşkın Rengine BoyananlarGül bahçesinin güllerinden derilen Es-SeyyidOsman Hulûsi Efendi yaşam düsturunu sün<strong>net</strong>-iseniyyeye uyarak, Rabbinin kelamına ram olmaktanalmış ve bizlere de bu örnek yaşamıylarehber olmuştur. Rabbinin rengiyle boyanmış veO’nun mümtaz kullarının arasında dürr-i yektaolmuştur. Allah’ın aşkı ile dolu olanlar, o ateş ileyananlar ilâhî aşkın rengine boyanırlar. Bu boyaAllah’ın verdiği manevî bir boyadır. O, Dîvân-ıHulûsî-i Dârendevî adlı eserinde şöyle der;Yönelip Ka’betu’llah’a/Sücûd et Hazretullah’aSer-â-ser sıbgatu’llaha/Boyan artık boyan artıkDünyaya gelen her insan nasıl ki anne karnındatek bir damardan besleniyorsa, Allah’ın velikulları da dünyaya geldikleri ilk andan itibarenRabbinin nazarıyla beslenir ve insan-ı kâmil olgunluğunaulaşırlar. Onların üniversiteler bitirmesine,farklı alanlarda diplomalar almasına ihtiyaçyoktur. Yeri ve zamanına göre onlar, bazen doktor,bazen avukat, bazen mimar, bazen mühendis, bazende öğretmen diplomasını maneviyat kanalıylaRahmet-i Rahman’dan almaya mazhar olmuştur.Rabbimizin lütfuyla, mazhar oldukları bu meziyetlericanlıların hizmetinde kullanmış olanevliyaullah, yeri geldiğinde penceresine konankuşun diliyle konuşup derdine derman olmuş,yeri geldiğinde aşılması zor sıkıntıları bir nazarıylaçözmüş, yeri geldiğinde ise kayaların birpeynir dilimi gibi kesilmesine vesile olmuşlardır.İşte maneviyat erenleri çölleşmiş yüreklerimiziferahlatmış, bu deryaya dalmış insanların gönüllerinimaneviyat pınarlarıyla yıkamışlardır. Asırlargeçse de ardından isimleri ve etkileri her geçengüne inat daha da ölümsüzlük kazanmıştır.Cenab-ı Mevlâ’nın selamının, rahmetinin, ihsanınınve ikramının üzerine olduğuna inandığımızo yüce şahsiyetlerden biri olan Es-SeyyidOsman Hulûsi Efendi, gönüllerimizin gönül yangınıolmuş ender şahsiyetlerdendir. Kendisi içindebulunduğumuz bu sonsuz deryanın kaptanlığınıidame ettirmiş ve bizlere yol göstermiştir.Bizler de bu geminin yolcuları olarak büyüklerinhimmetiyle onu tanımaya gönül verdik.Ne mutlu onu tanıyanlara, tanıtanlara ve yolundaolanlara…64 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 65


SÛFİ PERSPEKTİF / Prof. Dr. Kadir ÖZKÖSEOsman Paşa Üniv. İlahiyat Fak. DekanıHulûsi Efendi (k.s.)’nin Dîvân’ındaDervişlik AhlâkıYetkin insan olmanın yolunu tasavvuftagören Osman Hulûsi Efendi (k.s.), seyr usülük eğitimi gören dervişin basiret ehliolmasını önemsemektedir. Dervişin insan olarakkendisini mahviyette görmesi gerektiğini,kâinatın insana mensup olduğunu, yaratılış gerçeğindenibret alması gerektiğini ve Allah’tanbaşka hiçbir mahalle mensubiyet duygusunakapılmamasını belirtmektedir. 1 Gaflete dalmanınöldürücülüğünden bahseden Hulûsi Efendiuyanışa çağırmakta ve şöyle seslenmektedir:Utan Hak’dan utan artıkUyan artık uyan artıkBu derd-i aşka yan artıkUyan artık uyan artıkYönelip Kâ’betu’llâh’aSücûd et Hazretu’llâh’aSer-â-ser sıbgatu’llâhaBoyan artık boyan artık 2Dervişin BasiretiOna göre insan gözü açık olmalı. Âleminvech-i Hak olduğunu bilmeli. Âlemdeki ilahitecellileri görmeli. Âlemin suretine değil hakikatinenazar etmeli. İnsanın gözden ibarettir.Görebildiği kadar hakikatten nasibini alacaktır.Mevlânâ’nın Mesnevî’ye Bişnev/işit hitabıylabaşladığı gibi Hulûsi Efendi de hakikatlerekulak vermemizi talep etmektedir. Çünkü ilahigüzellikleri görmek ilahi hitabı işitecek kıvamagelmeyi gerekli kılacaktır. Eşyaya basiret gözüile bakıp can kulağı ile işitenler, ikilikten kurtulupvahdete ererler. Âlemde her şeyin yeknesakolduğunu görürler. Evrende kaosa yerolmadığını, her şeyin yerli yerince yaratıldığınıidrak ederler. Gayemiz ilahi ilmi okumaksaeğer, “men aref” sırrına giriftar olmamız gerekmektedir.İrfan mektebinde ders alanlar tümmâsivâdan soyutlanıp Hakk’a talip olurlar veHak’tan gayrıyı terk ederler. Hulûsi Efendi dostyüzünü okunması gereken Kitabullah olarakgörür. İnsan kitabını sayfa sayfa okumayı, insandatecelli eden hakikatleri idrak etmeyi, insanınesma tecellisine ne denli teşne olduğunuidrak etmemizi ister. 3 Buna göre ârifler eşyayaHak nazarıyla bakarken, insanı Hakk’ın aynasıolarak görürler. İnsan idrak düzeyini kaybetmemeli,safiyetini korumalı, mana seyrine dalmalıve hakikat arayışına koyulmalı.Dervişin Bitmeyen DerdiGerek kâinat kitabını okumak gerekse insanlıkaynasına nazar edebilmek için sâlikin dertli olmasıgerekmektedir. Çünkü derde düşen gönüllereHz. Allah deva ihsan eder. Allah’ın cevrine boyuneğdikçe kişide zevk u safa hâsıl olur. Tahammül vesebat tasavvufî ahlakta en temel esastır. Allah’tangelene rıza göstermek, acıyı bal eylemek, Allah’ıntakdirine razı olmak kişiyi saadetli ve bahtiyar kılar.Derdin kıymetini bilmeyenler, dertlerine devalaristerler. Ama ârifler derdimi artır derler. Herdaim dertten derde duçar olurlar. Kendine hayrıdokunamayan, varlık hazinesinden yoksun yaşayanlardanderman istenmez. Varlık da O’nun yoklukda O’nun olduğuna göre Mutlak Varlık’ı görmek,Allah’ı bilmek ve Allah’tan gelen derde rızagöstermek âriflerin kârıdır. 4Hulûsi Efendi Allah’tan kendisini ehl-i derdinyaranı kılmasını, ehl-i derdin lutuf ve ihsanınanail kılmasını istemektedir. Çektiği mih<strong>net</strong> yükününkendisine Allah sevgisini bahşedeceğinidüşünmekte, ıstırabın erdiriciliğini görmektedir.Aşk yolunda mesafe alanlar ehl-i derdinarasına katılır, büyük imtihanlara sürüklenirler.Çekilen bu sıkıntılar ve yaşanan bu zorluklarsâliki bıkıp usandırmaz. Çekilen dertlerin tadınavaranlar kimseden derman talebinde bulunmazlar.5 Dertlenmenin ne denli büyük nimetolduğunu ortaya koyan Hulûsi Efendi Allah’tanderdini artırmasını istemekte ve niyazını şu şekildesürdürmektedir:Yâ Rabb bir derd ver ki bana aslâ dermân olmasınYak nârın aşkıyla bu cânımı gayrıya biryân olmasınArz-ı cemâl eyle ne olur bu âşığın dîdârınaÖyle bir ihsân eyle ki fevkinde ihsân olmasınİstediği sensin şâhım bu cânımın her ân şâhıHer-demi hem-bezmi sen ol hûrî vü gılmân olmasın66 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 67


Yoklukta yürüyüp yüzü hâk olaSu gibi eriyip özü pâk olaDerd ile sînesi çak ü çak olaCemâli dilberi görem der iserının iyi niyetlerinden faydalanmak isteyenlererastlanmaktadır. 23 Bunları maneviyat yolununharamileri sayan ve şeyhlikten habersiz ve liyakatsizisimlerin peşine takılmamak gerektiğiniBoyun vere her zahmete katlanaSabır ede her acıya tatlanaMih<strong>net</strong> çeke yaya iken atlanaHakîkat güllerin derem der ise 18vurgulayan Osman Hulûsi Efendi bir gönül erininkapısına varınca da o kapıya layık tavır sergilemeye,mürşid-i kamillerin otağına yaraşır tutum içerisindeolmaya şu sözleri ile dikkat çekmektedir:Dervîş olan âgâh olurHer kârı zikru’llâh olurHep cümle varından geçerVâsıl-ı ille’llâh olur 19Bugün vardım kurulmuş bezm-i gam hâl-i ferâgatyokBirikmiş ehl-i firkat cem’i hâtırdan alâmet yokDedim pîr kâmil ammâ ki mürîdde kesb-i himmetBir âşiyân tutsun gönül mürg-i lâ-mekân elindeMekânsız mekânı bulup hîç bir mekân olmasınYâ Rabb bu Hulûsî kulunun duâsını eyle kabûlHayrânı kıl cânını gayrıya hayrân olmasın 6Dervişlik YoluHulûsi Efendi’ye göre dervişlik uyanık olmayıgerektirmektedir. Basiret ve firaset sahibikonumuna gelen derviş, baş koyduğu yolunselametini düşünür ve derdinden hoşnut kalır.Çünkü dervişlik iddia makamı değildir. O dervişlikedebini şu şekilde sıralamaktadır:Kendini görmekten ve kendine paye vermektenvazgeçebilmek,Varlığımızdan soyunmak,Tüm kisvelerden sıyrılıp dervişlik kisvesinebürünmek,Aşk ateşinde yanıp yolun düz veya yokuşoluşuna bakmamak,Sevgiliye kavuşma uğruna her şeyi göze almak,Terk-i kâl kılıp kesb-i hâle bürünmek,Hamlıktan kurtulmak, aşk ateşinde pişip olgunlaşmak,7Ağyârı dillendirmemek,Ağyâra bakmamak,Allah’tan başkasını hayal etmemek, 8Gönül safiyetine bürünmek, 9Fenâ makamına ermek, 10Gönlü tecelligâh-ı ilahi kılmak, 11Ahlâkî olgunluğa kavuşmak, 12Hal sahibi olmak, 13Vuslat arzunsa koyulmak, 14Kulluğu her şeyin üstünde tutmak, 15Mürşid-i kâmilin nazarına nail olmak, 16Mürşid-i kâmilin rengine boyanmak,Aşk oduna yanmak. 17Dervişin hangi kıvamda olması gerektiğiniHulûsi Efendi şu dizeleri ile daha anlaşılır kılmaktadır:Dervişin yastığı katı taş gerekYediği eleksiz arpa aş gerekYolda yalın ayak açık baş gerekMenzîl-i maksûda erem der iseMürşide varmadan, ona ikrar kılmadan,varını terk etmeden derviş olunamayacağınıbelirten Hulûsi Efendi beyhude hayat sürengafillere acımakta, Allah yoluna baş koyanve bu uğurda her şeylerini feda eden samimimü’minleri tebcil etmektedir. 20 Dervişliğin kuruiddia olmadığını ve dervişe bedel ödettirdiğinibeyan kılmaktadır. 21 Dervişlik edebini böylesihassas ölçülere riayet olarak gören Hulûsi Efendi,müntesiplerini olma ve erme yoluna davetedip şöyle seslenmektedir:Ey gönül gel edelim tevbeler isyânımızaDahi bel bağlayalım sıdk ile sultânımızaBaşımız uğruna koyup sürelim yüz yolunaOla ki lutf ile rahm eyleye efgânımızaAğlayalım gece gündüz akıdıp göz yaşınıErişe bir nazarı dîde-i giryânımızaEdelim terk-i hevâ vü hevesi cümle ne varNice dil uzatalım sevgili ihvânımızaDile dil-dârımız ol yârımız atar okunuDerd ile çâk etdiğin sîne-i uryânımızaNice bin îd ile bin neş’e husûle gelecekBir kadem basdığı an lutf ile vîrânımızaEy Hulûsî bizi ta’n eylemeğe kasd kılanNazar etmez mi aceb aşk ile sûzânımıza 22Tarikat erbabının gözde olanları kadar sahteleride bulunmaktadır. Tasavvuf yolunu istismaredenlere, dervişlik kisvesine bürünüp başkala-yokTarîkat pîri hâşâ kimseyi ilhâda sevk etmezAna teslîm olanda pîr-i râha hüsn-i niyyet yokTarîkatdan tutup bir el hakîkat oldunuz muhtelMaârif kılmadınız hal ki icrâ-yı şeriât yokErişip fakr-ı tâmma “fakr u fahrî”den abâ giymişKanı bir pâk-dil bir merd-i meydân-ı kanâat yokÇıkıp meclislerinden anlara son söz vedâ etdimHulûsî kûşe-i vahdet gibi semt-i selâmet yok 24Dipnot1. Es-Seyyid Osman Hulûsi Darendevî, Dîvân-ı Hulûsî-iDârendevî, haz.: Mehmet Akkuş, Ali Yılmaz, Nasihat Yayınları,İstanbul 20<strong>06</strong>, s. 11.2. Darendevî, Dîvân, s. 134.3. Darendevî, Dîvân, s. 169.4. Darendevî, Dîvân, s. 43-44.5. Darendevî, Dîvân, s. 153.6. Darendevî, Dîvân, s. 238.7. Darendevî, Dîvân, s. 123-124.8. Darendevî, Dîvân, s. 241.9. Darendevî, Dîvân, s. 396.10. Darendevî, Dîvân, s. 396.11. Darendevî, Dîvân, s. 396.12. Darendevî, Dîvân, s. 396.13. Darendevî, Dîvân, s. 396.14. Darendevî, Dîvân, s. 396.15. Darendevî, Dîvân, s. 396.16. Darendevî, Dîvân, s. 396.17. Darendevî, Dîvân, s. 414.18. Darendevî, Dîvân, s. 282.19. Darendevî, Dîvân, s. 344.20. Darendevî, Dîvân, s. 354.21. Darendevî, Dîvân, s. 396.22. Darendevî, Dîvân, s. 251.23. Darendevî, Dîvân, s. 367.24. Darendevî, Dîvân, s. 128-129.68 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 69


SEMPOZYUM TEBLİĞİ / Dr. Tarık ABDULGELİLMısır Kahire Türk Araştırma MerkeziSeyyid Hulûsi Efendi (k.s.)’nin HutbelerindekiAhlâkî Değerler“Şeyh Hulûsi Efendi (k.s.)’nin Cuma hutbelerinde iman, ibadet,ahlâkla ilgili konular, mübarek günlerle ilgili konular, dinîmünâsebetlerde ve toplumsal meselelerle ilgili özel hutbelerile Nebî Muhammed (s.a.v.)’in ve (Allah ondan razı olsun) İmamAli’nin hutbelerinden örnekler vardır. ”Âlimler, peygamberlerin vârisidirler. Onlarilim, fazîlet ve ahlâk mîrâsı bırakırlar.Her zaman ve her mekânda insanlığınve mü’minlerin elinden tutarak onlara salâhve hidâyet yolunu gösteren âlimler çıkmasıAllah’ın Müslümanlara olan bir rahmetidir. MutluDarende şehrinin hiç bir gün âlimlerden vesâlihlerden yoksun kalmaması onun kaderindendir.Hatta ben, tasavvufu Darende şehri iletanıdım.Gönüllerin Sultanı lakaplı Şeyh OsmanHulûsi Efendi (k.s.), İslâm’ın ruhunun cevherini,hoşgörü öğretilerini, insanoğlunu dünya hayatındagerçek hayatı verme ve âhirette ebediyetdârınının keyfini çıkarma gücünü ortaya koyarakhayatını İslâm’a ve Müslümanlara hizmeteadamıştır. Şeyh Osman Hulûsi Efendi, NebîMuhammed (s.a.v.)’in ahlâkını ahlâk edinerekyirminci asırda insanlığa hizmet eden bir ahlâkmodeli ortaya koymak için çaba sarf etmiştir. Buahlâk modeli, onun davet metodunda ve davranışseyrinde ortaya çıkmaktadır. Onun bu ahlâkmodeli, hutbelerinde, va’zlarında, irşâdında, insanlarınkendisini sevmesinde ve müridlerini<strong>net</strong>rafında toplanmasında bâriz bir etkisi olankişisel davranışında mevcuttu.Fikir sahibi veya hak sahibi veya reform çağrıcısıbir kimse başarıya ancak edebî sözle, açıkdelille ve etkili bir hutbe ile ulaşır. Etkili bir hatip,delilini ortaya koyar ve gayesine ulaşır. Böy-lece etkisi artar ve alanı genişler. Nebîmiz Hz.Muhammed’de (s.a.v.) bizler için güzel örneklervardır. Ayrıca (Allah onlardan râzı olsun) ashâbıEbu Bekir, Ömer, Osman ve Ali’nin hutbelerindede güzel örnekler vardır. Onlardan sonra minberlereçıkan ümmetin selef-i sâlihîninde veimamlarında da güzel örnekler vardır. Zira kulaklaronlara verilmiş ve gözler onlara dikilmiştir.Bu şerefe nâil olmak için bu sorumluluğuüstlenen Şeyh Osman Hulûsi Efendi (k.s.),1945’te vefat eden babasından sonra, SomuncuBaba Camii’nde imam ve hatip olarak davetve irşâd görevini üstlendi. Gönüllü olarak sekizsene boyunca bu görevi yaptı. Sonra 1953 yılındacamide resmî görev kadrosu aldı ve 1987yılında emekli olana kadar göreve devam etti.Cuma hutbesi, Cuma günlerinde va’z ve irşâdaraçlarının en önemlisi sayılır. Ayrıca, Şeyh OsmanHulûsi Efendi, Somuncu Baba Camii’ninminberine çıkarak hutbeyi her hafta Müslümankardeşlerine ulaşmanın bir aracı olarak kullandı.Bu sayede onları, salâha, ıslâha, şerîatınişlerine sarılmaya, hakkı ve adaleti ikâme etmeye,fazîletleri yaymaya, fitneleri bitirmeye,sorunları çözmeye, intikamla yanan nefislerisâkinleştirmeye, donuklaşmış nefisleri hareketegeçirmeye, hak kelimesini yüceltmeye ve bâtılakarşı zafer elde etmeye çağırdı. Böylece mazlumlarınsesi, zâlimlere karşı bir nasîhatçi ve beldesindekibütün insanlar için hidâyetin dili oldu.70 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 71


Dr. Tarık ABDULGELİLMısır Kahire Türk Araştırma MerkeziHulûsi Efendi, Somuncu Baba Camii’ndenverdiği 150 hutbenin, Osman Hulûsi vakfınabağlı Nasihat Yayınevi tarafından 20<strong>06</strong> yılındaİstanbul’da baskısı yapıldı.Şeyh Hulûsi Efendi’nin Cuma hutbelerindeiman, ibadet, ahlâkla ilgili konular, mübarekgünlerle ilgili konular, dinî münâsebetlerdeve toplumsal meselelerle ilgili özel hutbelerile Nebî Muhammed (s.a.v.)’in ve (Allah ondanrazı olsun) İmam Ali’nin hutbelerinden örneklervardır. Kitapta geçen hutbe konularının büyükbir kısmını ahlâkî değerlerin oluşturduğu görülürki, bunların sayısı kırk hutbeyi bulmaktadır.Bu hutbelerde ele alınan ahlâkî değerleredeğinmeden önce Şeyh Osman HulûsiEfendi’nin hutbelerindeki metodunun karakterizeolduğu en önemli özelliklere işaret etmekisterim. Bunlar:1. Şeyh Osman Hulûsi Efendi’nin Cuma hutbeleri,kısa, öz ve sade tek bir konuya odaklanmaile karakterize olmuştur. Zira ŞeyhOsman Hulûsi Efendi, kolayına gelen naklîve aklî delilleri bir araya toplamaya ve başkakonulara atlamadan bunları hutbenin temelhedefi doğrultusunda kullanmaya özengöstermiştir. Hutbesinde ifade ettiği birçokKur’an âyeti, hadîs-i şerîfler, sahâbenin vetâbiînin kıssaları ve şiirlerle, derli toplu birşekilde değerin kendisine odaklamakta, onlarıtopluma ve ferde hayrı ve faydası dokunacakşekilde bunlara uymaya ve uygulamayasevk etmektedir.2. Dinle alakalı kelime ve ifadeleri asırlardırTürk kültürünün belleğine yer etmiş orijinalArapça ile kullanmaya ve bunları modernTürkçe ifadelerle değiştirmemeye özengöstermiştir. Muhtemelen bunun nedeni,Kur’an’ın dili olması vasfı ile Arapçanın Türkkültür belleğindeki yerini korumaya, Arapçanınbekâsına, devam etmesine ve nesildennesle mîrâs kalmasına olan gayretidir.3. Belâgat yönüne gelince, Şeyh Osman HulûsiEfendi, hutbelerinin genelinde önce genel,sonra detay üslubunu kullanmıştır. Zira hutbenintemel konusunu, din ve fıkıhla alakalııstılahlarını ortaya koyar, sonra da bunlarıhiç bir belirsizliğin ve kapalılığın olmadığıkısa cümleler ve basit bir üslupla açıklardı.Bana göre o, bu şekilde bir hutbe üslûbu vehutbelerin konusu ile toplumsal kültür seviyelerininfarklılığına rağmen cemaatin hepsineulaşmayı başarmıştır.Hutbelerdeki Ahlâkî DeğerlerTasavvuf, edep ve ahlâktır. Şeyhlerimiz,fazîlet sahipleri ve ilim ehli bize böyle öğretti.Nitekim âlimler bunu, şu sözleriyle ifadeetmişlerdir: “Her ne kadar tasavvuf mefhûmu,bir taraftan makamların ve durumların ikiliğinedayanmış olsa da İslâm ahlâkının kaynağındanbeslenmektedir. Çünkü İslâm ahlâkı, tasavvufmefhûmunu ayakta tutan bir destektir. Ziraahlâk olmadan tasavvuf olmaz.”Bundan dolayı Şeyh Hulûsi Efendi, ahlâkabüyük önem vermiş ve doğal bir bağlılık göstermiştir.Nitekim 50 numaralı hutbesindeşöyle demiştir: “İslâm demek ahlâk demektir…Müslüman bir kimse namazında ve orucundane kadar titiz olursa aynı zamanda güzelahlâkla ahlâklanmaya, zâhiren ve bâtınentemiz olarak ahlâkın en üstün derecesineulaşamaya çalışmak için de o kadar özengöstermelidir. Bu, Müslümanın en önemlivecîbelerinden biridir.” 1Şeyh Osman Hulus Efendi, güzel ahlâklaahlâklanmak için belirli yol ve vesîleler edinmeyeçağırmıştır. Bunlardan birinin “sâlihlereeşlik etmek” olduğunu belirtmiştir. Zira 50.hutbesinde şöyle demiştir: “Ahlâkınızın ifsatolmaması için sâdık olan kimseleri arayınız veahlâkına güvenmediğiniz kimselerle arkadaşlıketmekten sakınınız. Üstün ahlâk ve temizkalp sahipleri ile oturun ve şunu bilin ki onlarlakaynaşan ve onlarla oturan bir kimse kesinlikleonların güzel karakterini elde eder ve onlarlabuluştukça ilmi, fazîleti ve sevgisi artar.”Şeyh Hulûsi Efendi, hutbelerinde sık sıkahlâkın fert ve toplum için önemine, istikrârın,güvenin ve güvenliğin sağlanmasındaki rolünevurgu yapmıştır. Nitekim 55. hutbesinde şöyledemiştir: “İslâm, bize güzel ahlâkla ve güzel niyetlerleahlâklanmamızı emretmiştir. Şüphesizahlâk, tasavvufun tamamının başıdır. Çünkü insanıngüçlü olması ancak ahlâkla mümkündür.İnsanlığın bekâsı, mutluluğu ve olgunluğu ancakahlâkla mümkün olacağı gibi insanlığın intizâmıda ancak ahlâk çizgisinde yürümekle mümkünolur. Övülen ahlâk, kişiye yeni bir hayat kazandırandeğerli bir haslet olduğu gibi bundan yoksunkalmak da en büyük musîbetlerden bir musîbetsayılır. Zira ahlâkın imar etmediği bir yerdefazîlet güneşi doğmaz.” 2İnsan, bütün haramlardan kaçınmalı ve ilâhîemirlerin hepsini yerine getirmelidir. Zira insan,dünyaya temiz ve düzgün bir fıtratla gelmiştir.Bundan sonra Allah’ın üzerine yarattığı bu te-72 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 73


miz ruhu kötülüklere ve mâsiyetlere bulaştırarakonu terk etmesi insana yakışır mı?” 3Aynı şekilde Şeyh Osman Hulûsi Efendi,diğer hutbelerinde rüşvet, zulüm ve insanlarınmallarının haksızlıkla yenmesi gibiyaygın olan toplumsal hastalıklardan vekötü ahlâktan sakındırmıştır. Zira 62. hutbesindeşöyle demiştir: “Bâtılı hakka çevirmekiçin verilen her şey rüşvettir. Rüşvetbüyük bir günah ve cürümdür… İnsanlarınmallarını haksızlıkla yiyen ve rüşvet isteyenkimseler, azaptan kurtulamayacaklar.Onlar dünyada ve âhirette işledikleri zulümve hıyâ<strong>net</strong>ten dolayı hesaba çekilecekler…Sizden her biriniz, hakkını bilsinve ondan râzı olsun. Zulümden sakınsın,görevine gereken önemi versin, onu kirletmesinve zulmün aracı olmasın. Zira o, bundanmes’ûl olup, sorguya çekilecektir.” 4Ayrıca Şeyh Osman Hulûsi Efendi, annebabayaiyilikte bulunmaya önem vermiş, sıksık bu konuya değinmiş, toplumsal hayatınistikrârında, toplum için bereket ve hayrın hâsılolmasına bağlamış ve bu ahlâkın önemini açıklamıştır.Zira 60. hutbesinde şöyle demiştir:“Bir zamanlar bizler gücü ve kuvveti olmayan,herhangi bir şeyi yapmaktan âciz kimseler idik.Babalarımız ve annelerimiz bizi gözetti, bizekefil oldu, büyük bir merhamet ve iyilikle biziyetiştirdi. İşte zaman devran etti ve onlar şuanda bakıma ve gözetime muhtaç birer yaşlıhaline geldiler. Bizler ise büyüdük, geliştik veonları gözetebilecek bir duruma geldik. Küçükkenonlar bizleri yetiştirdiği gibi onları gözetmesırası bize geldi. Aynı şekilde bir gün gelecekbizler de onların yerini alacağız ve çocuklarımızıngözetiminde olacağız. Anneler ve babalar,evimizde mutluluğun semeresidir ve bolluğunbereketidir. Dolayısıyla her kimin hayatta babasıveya annesi varsa bunu bir fırsata çevirsin veonların rızasına nail olsun.” 5Şeyh Osman Hulûsi Efendi, birçok hutbesindedoğruluğun toplumun istikrârı veselâmetindeki önem ve fazîletine vurgu yapmıştır.Nitekim şöyle demiştir: “Allahu Teâlâ’yaiman eden her Müslüman, kalbi, dili, ameli, yanibütün uzuvlar ile dürüst ve dosdoğru olmalıdır.Kalbi, dili ve fiili arı-duru olmalıdır. Kâmilimana sahip bir mü’min, Allahu Teâlâ’nın emirlerinegöre düşünmeli ve amel etmelidir. Zirakâmil imana sahip bir Müslüman, içi ve dışı ilegöründüğü gibi olmalıdır… Bir Müslüman kendisininMüslüman ve vatansever olduğunu nekadar iddiâ ederse etsin dürüst ve dosdoğru olmadığısürece bunun hiç bir değeri yoktur. Ziranice Müslüman kendisinin namazı kılan ve orucututan güçlü bir imana sahip olduğunu sanırama onlarla ilişki içerisine girdiğinizde onlarındürüst ve dosdoğru olmadığını görürsünüz.” 6* Bu metin 23 Haziran 2012 tarihinde düzenlenenUluslararası Somuncu Baba ve Hulusi Efendi Sempozyumundasunulan tebliğin özetidir.Dipnot1. Es-Seyyid Osman Hulûsi Darendevî, Hutbeler, haz.:Mehmet Akkuş, Ali Yılmaz, Nasihat Yayınları, İstanbul20<strong>06</strong>, 50 nolu Hutbe/S. 1602. 55 nolu Hutbe/S. 1763. 74 nolu Hutbe/S. 238-2404. 62 nolu Hutbe/S. 201-2035. 60 nolu Hutbe/S. 194.1956. 79 nolu Hutbe/S. 256-257Darendeİki dağın arasında akıyorTohma ırmağıdır selin DarendeZengibar Kalesi sakin bakıyorMimarlık yapmalı elin DarendeHüseyin Gazi şehit aktı kanlarıHasan Gazi sizde sevdik onlarıMalatya’da kaldı iki canlarıCafer Battal Gazi kalan DarendeBir tek erin bin aleme dağılmışBir tek pirin bin kişiye sayılmışBaba Yusuf Aksaray’a konulmuşHak ile hak olmuş kulun DarendeBağ bahçende yeşil yaprak bezenirİnsanların çalışarak kazanırKıvrım kıvrım mesafeye uzanırDoğudan batıya yolun DarendeGökpınar’ın suyu akar dolanırBarajıyla bayır bucak sulanırŞelalenin kevser suyu buğlanırHastaya şifadır dolun DarendeBülbül öter bahçe bağlar içindeTohma suyu coşar çağlar içindeEvliyalar enbiyalar içindeDört kitap hatmeden dilin DarendeGarip Mahrumi’yi hayran eylediGezdi dört yanını seyran eylediBen bir bülbül idim mestan eylediAçılmış rengarenk gülün DarendeÂşık MAHRUMİ74 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 75


GENÇ KALEMLER / Halime ÇETİNGül NeslininGül Kokulu EvladıKaleme yemin eden Allah (c.c)’ın selamıylasözlerime başlayıp, nübüvvet mührününsahibine salât u selam ederek, busatırları sizin yüce huzurunuza arz ediyorum.(Hamid Hamidettin Ateş Efendi (Mektubat)) diyentemiz bir ağzın sözleriyle Hulûsi bir kalp ilebaşlıyorum sözlerime.Darende’nin bir köşesidir Zaviye.Darende’nin insanı huzurla baş başa bıraktığı,ırmak kenarında gülleriyle, bülbülleriyleinsanı malayani işlerden alıkoyan,huzura kapı açan bir mutluluktur Zaviye,otuz yapraklı gül şehrinde. Belkide Darende otuz yapraklı gül şehriismini gül neslinin bünyesindebarınmasına borçludur. ‘Şöhretafettir.’ diyerek Bursa’dan sonraDarende’nin Zaviye’sini terciheden Somuncu Baba’sına,Taceddin-i Veli’sine borçludur.1914 yılının 22 Ramazangecesi bir gülkokusu yayılır etrafa,gül neslinden onabenzeyen. O, onikinci kuşaktanŞeyh Hamid-iVeli, 36.kuşaktan kâinatın serveri Hazreti Muhammed(s.a.v.) Efendimizin gül neslinden bir hak dostudur.Diyor ya Nesimi’ Gül olanın aslı güldür,Peygamberin nesli güldür.’ Gül kokulu evladınasevgili babası Hatip Hasan Efendi (k.s.) OsmanHulûsi ismini verir. ‘Efendi’ diye seslenirkardeşleri. Yaşıtlarından daha olgun ve zekidir.Manevî boyutta yaşıtlarının fark edemeyeceğigüzelliklerin farkındadır. Henüz küçük yaşlardaiken pirini gitmek istediği yere yar yolundanulaştırarak himmetlerine mazhar olmuştur.Nefsini yenmiş bir pehlivandır OsmanHulûsi Efendi (k.s.). 20. yüzyılın son Dîvân şairlerindedir.Bir “Künt-ü Kenz”dir Osman HulûsiEfendi (k.s.). gazellerinde, müfredlerinde, rubaive mektuplarında her seferinde farklı bir manadüşürür yüreğimize. Dertlere dermandır beyitleri,gönüllere nakış nakış işleyen, her gönlü ihtiyacınagöre tetikleyen.Halk içinde Hak ile beraber olan OsmanHulûsi Efendi (k.s.) “Hayra vesile olan hayrı yapangibidir.” hadisi şerifini kendisine düsturedinerek 1986 yılında kendi adına “Her canlıyahizmet” için bir vakıf kurdu. TRT’nin kendileri ileyapmış olduğu bir röportajında “Elime bir taşgeçse onu memleketim için nasıl faydalı halegetiririm.” sözleriyle kurmuş olduğu bu vakfıngayesini belirtmiştir. Gönüllü bir hayırseverdiOsman Hulûsi Efendi (k.s), komşusu aç iken,elindekini onlarla paylaşır bir karşılık beklemezdi.Çok misafirperverdi, misafirleri ile çokiyi ilgilenir bütün ihtiyaçlarını giderirdi.Şefkatli ve merhametli bir baba idi, evlatlarıarasında ayrım gözetmezdi. “Hangi evladınızıdaha çok seversiniz?” sorusuna “Büyüyene kadarçocuk olanını, iyileşene kadar hasta olanını,yuvasına dönene kadar gurbette olanını…’ cevabınıvererek babalarımıza örnek bir babadırOsman Hulûsi (k.s).Nice Çocukların OkumasınaÖncü OlmuşEğitime önem verirdi, örnek olarak kendi evlatlarınıneğitimi için çabalamış ve evlatlarınıokutmaları için babalara nasihatlerde bulunmuştur.Kurmuş olduğu vakfın kız erkek ayrımıgözetmeden öğrencilerin tahsili için hem ev,hem yurt, hem de burs desteği vermesi bu durumunen büyük örneğidir. Nice okulların açılmasındaöncü olmuş ve desteklemiştir.Gönüller sultanıdır Osman Hulûsi Efendi(k.s), kutbu’l-azamdır. Bir rehberdir Ümmet-iMuhammed’e, mürşid-i kâmildir.Sabırlı ve meta<strong>net</strong>i büyük bir babadır OsmanHulûsi (k.s.). 1986 yılında bir trafik kazasındaevlatlarını kaybeden. Bir tek kendi evlatlarınındeğil yeğeninin yetimlerine de babadır,kimsesiz mazlum yetimlere de babadır.Hak Teâlâ’nın kudretiyle peygamberler tarafındanmeydana getirilen harikulade şeyleremucize denir. Yine Allahu Teâlâ’nın kudretiyleHak dostları tarafından meydana getirilen harikuladeşeylere de keramet denir.Ez derun vez aşina ve’z birun bigâne-veşİn çonin ziba reviş kem mi buved ender cehanİçerden (Hakka) aşina ol, dışarıdan isehabersiz gibi (davran)Bu tür güzel bir usul cihanda az bulunurMelâmetneş’esinin bir gereğiolarak kerameteönem vermez veonu gizlemeye çalışanNakşbend Hazretleri, yukarıdakibeyitlerde ifadeederler kendilerini. Es-SeyyidOsman Hulûsi Efendi (k.s)’dede aynı hal bulunurdu ve kerametiönemsemezlerdi.“Kişinin hüsn-i nesebi hüsnü edebidir.Daima büyüklere karşı hürmetve küçüklere şefkat et. Ta ki hürmet veşefkat gibi iki haslet-i cemileye sahip olmuşolasın.”...Evladı Mahmud Kemal Ağabey’e mektubundaseslenen Osman Hulûsi Efendi (k.s),inandığı doğruları ve güzellikleri etrafındakiinsanlarla paylaşmasını bilen bir ruh halinesahipti. O, gerek hutbelerinde, gerek şiirlerindeve gerekse mektuplarında “Din nasihattir.”hadis gereği nasihate önem verirdi.1990 yılının 14 Haziran günü Hak Teâlâ(c.c)’ya kavuşan Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi(k.s) kurmuş olduğu vakfı, yardımda bulunduğuonu seven insanlar, açmış olduğu okullar,nice değerli şah eserler ve hayırlı evlatları ilesonsuz ebediyete uğurlanmıştır 15 HaziranCuma günü.Bir gün gelir ki bu hayat-ı âlem hayal olurDehrin nesi varsa cümle pamal olur.Allahu Teâlâ bu kapıyı sevenler ile bizleri bukapıdan iki cihanda ayırmasın. Efendi Hazretleriningözlerinden ve gönüllerinden düşürmesin.Bizleri büyüklerimizle haşreylesin.Selam ve dua ile...76 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 77


SEMPOZYUM TEBLİĞİ / Dr. Ahmed Sami EL-AYİDİMısır Ayn Şems Üniversitesi Öğretim ÜyesiEs-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.) veVakıf Anlayışı“Şeyh Osman Hulûsi Efendi (k.s.), hayatı boyunca insanlara hizmetetmeyi kendisine şiâr ve metot edinmiştir. Nitekim bu fazîletliŞeyh’in hayatını inceleyen bir kimse, onun Kur’an ve Nebevî Sün<strong>net</strong>ahlâkı ile ahlâklandığını ve Allahu Teâlâ’nın şu kavlini tecellîettirerek amel ettiğini görür.”İslâm’da vakıf, İslâm’ın ortaya çıktığı gündenberi İslâm toplumu üzerinde bıraktığı ekonomikve sosyal etkileri ile seçkin bir yeri teşkileder. İslâm Dini, vakıf sayesinde diğer dinlerdenfarklılık arz eder ve vakıflar çeşitliliği ileİslâm toplumuna birçok faydalar sağlamıştır.Vakıf, İslâm’ın getirdiği ve Allah’ın rızası içinteşvik ettiği şer’î muâmelâttan sayılır. Zira vakıf,“iyiliğin, hayrın ve ihsanın kapılarından önemlibir kapıdır.” Çünkü vakıf, dünyada güzel anılmave âhirette güzel sevap olmak üzere kişiye ikigüzelliği sağlar. Bu da mü’min bir kimsenin arzuladığıen yüksek gayedir. 1Vakıf, uzun tarihi boyunca İslâm toplumununvazgeçilmez bir özelliği sayılır; medenî birtoplumun oluşmasına götüren yardımcı unsurlarısağlayarak İslâm toplumunu ilerleme vegelişmeye doğru iten bir enerji meâbesindedir.Şeyh Osman Hulûsi Efendi (k.s.)’ninVakfa İlişkin GörüşüŞeyh Osman Hulûsi Efendi (k.s.) (1914-1990)hayırlarla ve hayırlı amellerle dolu bir hayatyaşamıştır. Zira dinî ve mutasavvıfî kimliğiyle,1945 yılında erken biz zamanda Darende’dekiHamîd-i Velî Camii’nin minberine çıkmış, 42 yılboyunca bu caminin imamlığını ve hatipliğiniyapmıştır. Şeyh Osman Hulûsi Efendi küçükyaşlarından itibaren davet işleriyle ve insanlarahizmet etmekle meşgul olmuş, hayatını insanlarahizmet etmeye adamış ve “İnsanların enhayırlısı insanlara en çok faydalı olanıdır.” ilkesiile hareket etmiştir.Şeyh Osman Hulûsi Efendi’ (k.s.) nin soyu Hz.Muhammed (s.a.v.)’e dayanmakta olup, seçkinilmî bir ortamda büyümüş, Arapçayı ve Farsçayıöğrenmiştir. Mürşidi İhramcızâde İsmail HakkıEfendi’dir. Şeyh Osman Hulûsi Efendi sadeceâlim, mutasavvıf ve imam değildir. Aynı zamandaedebiyatçı ve şairdir. Nitekim Şeyh OsmanHulûsi Efendi (k.s.)’nin edebiyat çalışmaları vardır.Bunlar ise şunlardır:Dîvân-ı Hulûsî-i Dârendevî.Dr. Ahmed Sami EL-AYİDİMısır Ayn Şems Üniversitesi Öğretim ÜyesiMektûbât-ı Hulûsî-i Dârendevî.Şeyh Hamid-i Velî Camii Minberinden Hutbeler.Şeyh Osman Hulûsi Efendi (k.s.), hayatı boyuncainsanlara hizmet etmeyi kendisine şiârve metot edinmiştir. Nitekim bu fazîletli Şeyh’inhayatını inceleyen bir kimse, onun Kur’an veNebevî Sün<strong>net</strong> ahlâkı ile ahlâklandığını ve AllahuTeâlâ’nın şu kavlini tecellî ettirerek amelettiğini görür:“İyilik ve (Allah’ın yasaklarından) sakınmaüzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerineyardımlaşmayın.” 2Aynı zamanda Hz. Muhammed (s.a.v.)’in birçokhadisini tecellî ettirmek üzere hizmet aşkıile çalışmıştır. Bu hadislerden ikisi şunlardır:“Mü’minler birbirini sevmede, birbirlerine acımadave birbirlerine şefkatte bir vücut gibidirler.Vücûdun bir uzvu rahatsız olunca bütün vücutuykusuz ve huzursuz olur.” 3“Mü’min mü’min için birbirini destekleyen birbinanın tuğlaları gibidir.” 4Bu noktadan hareketle Şeyh Osman HulûsiEfendi (k.s.), arzuladığı hizmetleri ve faaliyetlerigerçekleştirmek için vakıf fikrini bir hedefolarak gördüğü gibi vefatından sonra da bu hizmetlerinve faaliyetlerin devamlılığı için de birhedef olarak gördü.78 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 79


Es-Seyyid Osman Hulûsi EfendiVakfı’nın BaşarılarıGenel olarak vakfın İslâm’daki çizgisi, birinciderecede toplumsal eylemle bağlantılıdır. Ziravakfın bütün amacı, insana hizmet etme, insanınhayatını kolaylaştırma ve sıkıntılarını hafifletmeodaklıdır. Bu nedenle vakıf, İslâm toplumunun ihtiyaçlarınıgidermede önemli bir rol oynamaktadır.“Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfı”, başarıve hizmet alanlarının çeşitliliği ile diğer vakıflardanfarklılık arz eder. Zira bizler, Türkiye’de bazıvakıfların ilme mahsus bazılarının maddî yardımlaramahsus, bazılarının aynî yardımlara ve benzerialanlara mahsus olduğunu görmekteyiz. Fakat“Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfı”, bunlarınhepsini ve fazlasını bünyesinde barındırmaktadır.Şeyh Osman Hulûsi Efendi nezdinde vakfailişkin görüşünü ve vakfın gerçekleştirdiği başarılarısunduktan sonra, -Allah rahmet eylesin- bufazîletli Şeyh’in hayatını hayır işleri sevgisine,insanlara yardım etmeye adadığı sonucuna varmaktayız.Bunu ise Allahu Teâlâ’nın şu kavlinitecellî ettirmek için yapmıştır: “Rabbinizin bağışınave takvâ sahipleri için hazırlanmış olup genişliğigökler ve yer kadar olan cen<strong>net</strong>e koşun!” 5Bu görüşü arz ettikten sonra bir kez dahaRasûlullah (s.a.v.)’in şu hadisini hatırlatmak isterim:“Âdemoğlu ölünce ameli kesilir, ancak üçşey devam eder: Sadaka-ı câriye, kendisindenfaydalanılan ilim ve (ölümünden sonra) kendisineduada bulunan evlat.” 6 Şeyh Osman HulûsiEfendi’nin hayatının, üç unsuru ile bu hadîs-işerîfi kapsadığını görmekteyiz; sadaka-ı câriye,Kur’an-ı Kerim ve hadîs-i şerîflerin teşvik ettiğibütün hayır kapılarında dallanan bu azim hayırvakfında tecellî etmektedir. Aynı şekilde “faydalıilim” olan hadîsin ikinci unsuru da böyledir.Zira Şeyh Osman Hulûsi Efendi, ölümündensonra arkasında insanlara faydalı olacak dinîkitaplar, hutbeler ve şiirler bırakmıştır. Hadîsinüçüncü unsuru olan sâlih evlada gelince; ŞeyhOsman Hulûsi Efendi’nin oğlu Seyyid HamidHamidüddin Ateş’in bu vakıf emâ<strong>net</strong>ini taşımasındanve insanlara ve topluma hizmet uğrundababasının amellerini devam ettirmesinden dolayıhayırlı bir kişi olduğunu görmekteyiz.Son olarak bu hayırlı vakfın topluma ve tolumuntüm kesimine hizmet eden başarılarını vefaaliyetlerini artırmasını temennî ediyoruz.* Bu metin 9 Haziran 2012 tarihinde düzenlenenUluslararası Somuncu Baba ve Hulusi Efendi Sempozyumundasunulan tebliğin özetidir.Dipnot1. Berket Muhammed Murat, Vakıf İslâmî Bir Fazilettirve Toplumsal Bir Gerekliliktir, http://islâmselect. <strong>net</strong>/mat/315372. 5/Mâide, 2.3. Buhârî ve Müslim Rivayet Etti.4. Buhârî, Salât, 88, Mezâlim, 5.5. 3/Âl-i İmrân, 133.6 Muslim Rivayet Etti.80 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 81


GENÇ KALEMLER / Hüsne YILDRIMAhsen-i Takvim Mayası“Nefsine uyup da dinen yasak olan bir şeyi bilerek yapan kişi,günah işlemiş olmaktadır. İslâm âlimleri, Allah’ın indirdiğiylehükmetmemek, namaz kılmamak gibi hususları, amelî bir küfür,yani dinden çıkarmayan itikadî küfür olarak görmüşlerdir.”“Biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık.Sonra onu, aşağıların aşağısına indirdik.”(95/Tin, 4-5) Allahu Teâlâ insanı ahsen-i takvimüzere yani maddi ve manevi biçimlendirmeninen güzeliyle yaratmıştır. Bu güzel yaratıştananlaşılan çoğu zaman beden güzelliğidir.Fakat insan sadece maddeden oluşan birmahlûk değildir. İnsanı insan yapan ruhtur. İnsangüzelliğinin en güzel biçimde olması duygusundaözellikle “güzellik” denilen manayıanlamasında ve o duygudan güzeller güzeli,en güzel yaratıcıyı ve O’nun mutlak güzellikleolan kemal sıfatlarını tanıyıp, O’nun ahlâkıile ahlâklanmış olmasındandır. İnsan bu yaratılışile anlamaya, inanmaya, amel etmeye,sevmeye, şefkat etmeye, feyz almaya adaydır.Peygamberler bu ulvi yaratılışın en bariz örnekleridirelbette. Allahu Teâlâ onları en güzelvasıflarla, en güzel kıvamda yaratmış, insanlarauyarıcı ve müjdeleyici olarak göndermiştir.Yine veliler, âlimler, muttakiler, bu yaratılışınmeyveleridir. Yaşadığımız zaman içerisindenörnek verecek olursak 20. yüzyılda yaşamışAllah dostlarından Es-Seyyid Osman HulûsiEfendi (k.s.) bu yüce yaratılışın meyvelerindenbiridir.Osman Hulûsi Efendi (k.s.) Peygamber Efendimiz(s.a.v)’in nesl-i pakinden olup, Hz. Hüseyinkanalından Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in36. kuşaktan torunudur.Hulûsî sulbumüz el-hakRasûlün âline mülhakAltun silsilenin mutlakHep kavm ü kardaşı güldürdizeleriyle Hulûsi Efendi soyunun Allah Resulününpak neslinden olduğunu ifade etmiştir.Peygamberimizin Sün<strong>net</strong>ineOlan BağlılığıOsman Hulûsi Efendi (k.s.) hayatı boyuncatevhid ilkesinden şaşmamış, Allah ve Resulüneitaati temel ilke olarak görmüştür. Hz. Peygamber(s.a.v)’e itaatin onun sün<strong>net</strong>lerine tabi olmaklaolacağını savunan Osman Hulûsi Efendisün<strong>net</strong>ler ışığında bir ömür yaşamıştır. Onunhayatına baktığımızda sün<strong>net</strong>e aykırı bir şeygöremeyeceğimiz gibi doğruluğu, dürüstlüğü,edebi, güvenirliliği ile Peygamber Efendimiz(s.a.v)’e benzerliğini açık ve <strong>net</strong> şekilde görebiliriz.Hicreti esnasında yola çıkmadan öncekendisine ema<strong>net</strong> olarak bırakılan eşyaları sahipleri<strong>net</strong>eslim etmesi için Hz. Ali’yi görevlendiren“el-Emin” lakaplı Allah Rasulünün torunuOsman Hulûsi Efendi askerliği döneminde deposorumlusu iken kendisine ema<strong>net</strong> edilen eşya-82 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 83


ları itinayla muhafaza etmiş, kendisi gibi askerolan hemşehrisi kendisinden ayakkabı bağı istediğindedepodakilerin kendisine ema<strong>net</strong> olduğunuifade ederek kabul etmemiş, arkadaşınıkırmamak için ona kendi cebinden 25 kuruşvererek ayakkabı bağını çarşıdan almasını söylemiştir.Böylece arkadaşının kalbini kırmadanema<strong>net</strong>leri muhafaza etme yolunu seçmiştir.Buradan yine insanlara verdiği değeri ve kalpkırmamak için sarf ettiği çabayı görebiliriz.Edep konusunda son derece hassas olan OsmanHulûsi Efendi gerek evlatlarına, gerek yolundangidenlere edep konusunda nasihatlervermiş, edebin gerekliliğini, büyüklere saygıyı,küçüklere sevgiyi tavsiye etmiştir. Oğlu MahmudKemal’e yazdığı mektubunda şöyle der:“Kişinin hüsn-i nesebi, hüsn-i edebidir. Daimabüyüklerine karşı hürmet ve küçüklerinekarşı şefkat et. Ta ki hürmet ve şefkat gibi ikihaslet-i cemileye sahip olmuş olasın. Her zamaniyilerle mukarin ol, kötülerden ictinab et.Kişinin mi’yari mukarin olduğu kimsedir.”Osman Hulûsi Efendi, Allah Rasulü gibi ilme,insan yetiştirmeye ve hizmete dikkat etmiş, yolundangidenlere bu yönde öğütler vermiştir.Küçük yaşlarından itibaren ilme olan merakıile kitaplara yönelmiş, yaşadığı bölgeye görebüyük sayılabilecek bir kütüphaneye sahip olmuştur.Her canlıya hizmeti kendine şiar edinmişolan Osman Hulûsi Efendi kendi nefsiniayaklar altına almış, kendisi için taş üstüne taşkoymamış fakat söz konusu insanlığa ve canlılarahizmet olduğunda daima en ön safta yeralmıştır.Osman Hulûsi Efendi aynı zamanda birdîvân şairidir. “Din nasihattir.” düsturunca insanlaraiyiliği emredip, kötülükten nehyeden,onlara bulduğu her fırsatta nasihatler verenOsman Hulûsi Efendi şiirlerinde de e güzel birdille okuyucularına nasihatlerde bulunmuştur.Osman Hulûsi Efendi’nin şiirlerine bakıldığındane kadar büyük bir Hakk âşığı olduğu da görülür.Onun şiirleri aşkının bir yansımasıdır.Bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmaktadır:“Âdemoğlu ölünce amel defteri kapanır. Ancaküç kişinin amel defteri kapanmaz:1. Geride sadaka-i cariye bırakanın,2. Hayırlı bir evlat yetiştirenin,3. Geride yararlanılacak bir ilim bırakanın.”Osman Hulûsi Efendi 1990 yılında dünyasınıdeğiştirmiş fakat Peygamber Efendimiz(s.a.v)’in amel defterinin kapanmayacağı üçkimsenin özelliklerini kendisinde toplamıştır.Yapımında bizzat kendisinin de çalıştığı okul,cami vb. inşalar ve kurduğu vakıf ile insanlığafaydalı birçok eser bırakmıştır. Yazmış olduğuşiirler, nasihat amacıyla gönderdiği mektuplarile insanlara ilim kapılarını açmıştır. Yetiştirdiğievlatlar ise Hulûsi Efendi’nin ahrete intikalindensonra onun başlatmış olduğu hayır işlerinikaldığı yerden devralmış, hizmet kervanınıdaha da genişleterek onun açtığı yoldan devametmişlerdir. Onun kurmuş olduğu vakıf bugünbirçok ihtiyaç sahibine umut olmaktadır.Osman Hulûsi Efendi Allahu Teâlâ’nın insanınyaratılışına kattığı “Ahsen-i Takvim” mayasınıgeliştirerek Peygamber Efendimiz (s.a.v)’inahlâkı ile ahlâklanmıştır. Osman Hulûsi Efendidîvânında bunu şu dizelerle dile getirmiştir:“Ahsen-i Takvim”sin esfel yerinKadrini bil kâmil ol ekmel yerinÖlmeden a’laya er âfil yerinSendedir Âdem demisin Âdem’inMazharısın sırr-ı “nefahtü” deminİnsanlara düşen de bu maya üzerinde yükselmekve aşağıların aşağısına inmemek ve“esfele sâfilîn”den olmamak için çaba sarf etmektir.Osman Hulûsi Efendi’nin de dediği gibibu ulvi yaratılışın kıymetini bilmeli, ömür sermayesitükenmeden içinde bulunduğu anı iyideğerlendirmelidir. Allah’a ibadet için geldiğibu dünyada insan her an Allah’ı ananlardan olmalıve sün<strong>net</strong>-i seniyye üzerine yaşamalıdır.Bu fena âlemine geliş amacı dışına çıkmamakgerekir. Kurtuluşa ermenin tek yolu da budur.Koştum Geldim KapınaKoştum geldim kapına bir bulut gibi,Sensin beni uzaklardan çağıran o nur.Tozlu yollardan geçtim bir yel gibi,Sana gelmek sana koşmak bir onur.Yeşilinden almak istedim bir tutam,Gönlüme damladı yeşil bir huzur.Bozkırlarda yandım bir çalı gibi,Sana ulaşırken başladı ince bir yağmur.Şehrinde otuz yapraklı güller açar sevginle,Aydınlığında nice gönül yolunu bulur.Huzurunda diller susar sözler gümüşlenir,Temiz yüreklerde senin sevgin dokunur.Sen ki ağaran bulut yeşeren bahçesin,İyilik güzellik dilerim, senden olur.Tülay KOÇAK84 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 85


FIKIH / Prof. Dr. Abdullah KAHRAMANMarmara Üniv. İlahiyat Fakültesi Öğretim ÜyesiHulûsi Efendi (k.s.)’nin EserlerindeFıkıh İlmi“İslâmî ilimler içerisinde hükümlerin hikmet ve sırlarına daha çokmutasavvıflar yer vermiştir. Onların geniş halk kitlelerine dinîhükümleri öğretme, benimsetme ve teşvîk etme misyonları bukonuya eğilmelerini bir anlamda zorunlu kılmıştır.”Hulûsi Efendi (k.s.)’nin hutbelerinde de buhusus yani hükümlerin teşrîî hikmetine yer vermedikkat çekmektedir. Burada onun ibadetleredair ortaya koyduğu hikmet-i teşrî’den örneklerverilecektir.Hulûsi Efendi (k.s.)’nin Hutbelerindeİman-İbadet-Ahlâk BütünlüğüHulûsi Efendi’nin Hutbeler adlı kitabı iman,ibadet ve ahlâk şeklinde sistematize edilmiştir.Bu hutbeler muhtelif zamanlarda îrâd edilmişolsalar da tertip edenlerin hutbelere bu başlıklarıuygun bulmaları anlamlı ve isabetlidir.Bu, onun hutbelerinde iman-ibadet ve ahlâkbütünlüğünü kurduğunun bir göstergesidir. Bilindiğiüzere iman-ibadet ve ahlâk bütünlüğüİslâm’ın temel hedefidir. Kur’ân ve Hz. Peygamber(s.a.v.)’in sün<strong>net</strong>i de bize sürekli bu hedefigöstermektedir. Hulûsi Efendi de hutbelerindebu nükteyi yakalamış ve kendi üslubunca güzelbir şekilde işlemiştir.“İman” başlığını taşıyan hutbelerinde Allahsevgisi, imanın vasıfları, mü’minin niteliği,Allah’ı sevmek ve Allah tarafından sevilmek,âhirete iman, Allah’ı tanımak, iman, ihsân veAllah’ı zikretmek konularını ele almıştır. 2“İbadet” başlığı altında namaz, oruç, hac,zekât ve kurbanın önemi, faydaları ve bazı temelprensipleri üzerinde durmuş ve bunlarlailgili meselelere yer vermiştir. 3Bir gönül, irşat ve eğitim insanı olan HulûsiEfendi (k.s.) hayatını bu yolda tüketmiştir.Şerîat dairesinde kalmaya ve tarîkattemutedil bir çizgi tutturmaya ne kadar önemverdiğini onun kendi ifadelerinden anlamaktayız.1 Onun eserleri müstakil fıkıh kitabı niteliğindedeğildir. Fıkıh adına onun kalemealdıklarını daha çok Hutbeler adlı eserindegörmekteyiz. Bu sebeple tebliğimizi bu eserinidikkate alarak sunacağız. O, irşad yöntemininbir gereği olarak fıkhın özü ve ruhu diyebileceğimizhikmet-i teşrî’ üzerinde durmuştur. Diğerbir ifadeyle onun fıkıh adına yazdıklarını fıkhınözel bir bölümü ve türü olan hikmet-i teşrî’ çerçevesineoturtmak mümkündür. Hulûsi Efendi(k.s.), hutbelerinde mesaj yüklü, kısa, öz ve yeryer Osmanlıca ifadelerle ele aldığı iman, ibadetve ahlâk gibi temel konularda daha çok ilgilihükümlerin hikmetleri, ferdî ve ictimâî faydalarıüzerinde durmaktadır. Îrâd ettiği hutbeler birbütün olarak değerlendirildiği zaman detayagirmeden ve can alıcı noktalara işaret edilerekmuhataplarını îrşâd, teşvîk ve îkâz gayesi güttüğüsöylenebilir. Hutbelerde gerekli âyet ve hadisleryanında Hz. Peygamber (s.a.v.) ve sahabehayatından tablolara yer verilmesi de bu gayeninesas alındığını göstermektedir. Bu sebepletebliğimizi namaz, oruç, zekât, hac ve fıtır sadakasıgibi ibadetlere hikmet-i teşrî’ bakımındanHulûsi Efendi (k.s.)’nin getirdiği yorumları esasalarak sunmak istiyoruz.İslâmî ilimler içerisinde hükümlerin hikmetve sırlarına daha çok mutasavvıflar yer vermiştir.Onların geniş halk kitlelerine dinî hükümleriöğretme, benimsetme ve teşvîk etmemisyonları bu konuya eğilmelerini bir anlamdazorunlu kılmıştır. Hükümlerin hikmetini bilmek,onları insan zihnine, hayal dünyasına yaklaştıracağıiçin, yapılması konusunda da mükellefiçin teşvîk edici rol oynar.86 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 87


Orucun Teşrîî Hikmeti“Ahlâk” başlığı altında ise âdâb-ı muâşeret,kardeşlik, ana-babaya itâat, iyilik, yardımlaşma,doğruluk, edeb, hayâ, komşulara iyi davranmak,dili korumak, adaletli olmak gibi güzel hasletlerve erdemleri ele almıştır. Bunlar yanında kötühuylardan olan yalanın zararları, rüşvet, istihzâve gıybetin zararları gibi hususlara değinmiştir. 4Orucun ibadetler arasındaki yerini “Oruç, ifratile tefritten âzade, ilâhî bir adl ve insanî biri’tidâl olarak Allah ile kul arasındaki ibadettir.”ifadeleriyle anlatan Hulûsi Efendi bu ibadetinteşrî’ hikmetiyle ilgili olarak şunları söyler:“Fi’l-hakîka; oruçla hayvanî (behimî) arzu-İbadet-ahlâk münasebetini konu ettiği birhutbede şu görüşlere yer verir: “Müslümanlığınen büyük ehemmiyet verdiği bir şey var, o daahlâktır, ahlâk güzelliğidir. Ahlâkın yükselmesiİslâm dininin yegâne gayesidir. Müslümanlıktaahlâkî emirlerin, hem dinî esaslarla, hem defer’î ibadetlerle çok sıkı bir münâsebeti vardır.O kadar ki, ahlâkî vazîfeleri, sırf dinî olan emirlerin,vazîfelerin hâricinde tutmak mümkün biledeğildir.” 5Hutbelerinde iman-ahlâk bütünlüğü yanındadünya-âhiret dengesine de sıkça vurgu yapanHulûsi Efendi şu ifadelere yer verir:“Hayır, hayır… İnsanlar başka bir âlemde lâyemûtâne(ölmeyecek bir halde) yaşayacaklar,dünyadaki amellerinin semerelerini o âlemdegöreceklerdir. Yazıklar olsun o gâfillere ki, bugibi zâhir hakikatleri inkâra cüret eder dururlar.” 6İbadetlerde Aslolan HikmetDeğil İtâattirHutbelerinde ibadetlerin teşrîî hikmeti üzerindeduran Hulûsi Efendi, ibadetlerin bir takımhikmetleri bulunmakla birlikte onların emredilmesininve yerine getirilmesinin esas gayesininAllah’a itâat ve teslîmiyet olduğunu isabetleifade eder. Yani ibadetler belli hikmetler taşısada, mükellef bunları öncelikle sadece Allah’ınemri olduğu için taabbüd anlayışıyla yapar.Onun konuyla ilgili yorumlarından biri şöyledir:olursa olsun, bunlar o ibadetlerin farz olmalarınınyegâne illeti ve hikmeti değildir. İbadetlerinve orucun farz olmasının asıl hikmeti;Allah’ın emirlerine itâatle kulluk ve vazîfezevkini tatmak ve böylece ruhlarımızı riyave gösterişlerden temizleyerek ahlâkımızınsamîmîliğini artırmak ve kendimizi bizzatAllah (c.c)’ın vikâyesine tevdî için nefislemücâdele etmektir.” 7Namazın Teşrîî HikmetiHulûsi Efendi namazla ilgili hutbelerininbirine şu âyetle başlar: “Ailene namazı emretve kendin de ona devam et. Senden rızık istemiyoruz.Sana da biz rızık veriyoruz. Güzel sonuçAllah’a karşı gelmekten sakınanlarındır.” 8 Âyetikısaca yorumladıktan sonra ailenin namaz eğitimineve bu konuda ebeveynin sorumluluğunaişaret eder. Âyetin nâzil olması üzerine Hz. Peygamber(s.a.v.)’in bir ay kadar her sabah Hz. Ali(r.a.) ve Fâtıma (r.anhâ)’nın evlerine gidip onlarınamaz için uyandırdığı bilgisini nakleder. Dahasonra namazın teşrîî hikmetlerine şu cümlelerleişaret eder:“Hâsılı, namaz pek ulvî bir ibadettir. Namazlir, kalben münşerih olur, kendisinde pek güzelduygular husûle gelir.” 9Onun değerlendirmesine göre en resmî namazdabile muntazaman namaz kılanlar şu kazançlarıelde ederler:“Kalp ve beden temizliğiAllah sevgisinin ve Allah korkusunun kalbeyerleşmesiKalbin kuvvet bulmasıFenâlıktan uzak kalmakVakitlerini intizâm altına almak” 10“Hikmet-i şerîfine uymak kaydıyla, usulüylelar terk edilerek insânî arzular kuvvetlendirilir.Nefse hâkimiyet sağlanarak Allah (c.c) yolunatevessül edilir. Allah rızasını kazanmak tarafıalınır. Şehevî duygular terk edilir ve bu suretledünya ve âhiret saâdeti için gerekli ahlâkîfazîletler elde edilir.” 12“İnsan ruhunun berraklaştırılması vemânevî derecesinin yükseltilmesi, hulasa insankemâlinin temin gayesini güden ibadetlerinbu ikinci cephesini bize oruç sağlamaktadır.Kur’ân-ı Kerim’de “Sizden evvelkilere farzedildiği gibi size de oruç farz edildi, ta ki kendinizifenâlıktan koruyasınız.” 13 buyrulması bizebu hikmeti bildirmektedir. İbadetin, Allah ilekul arasında kalan bu cephesi, ibadet yolunadüzülenleri içtimâî hayattan, ahlâk-ı fâzıla vea’mâl-i hasene sahibi kılmakla kendini gösterir.Zira Alla (c.c.)’ın rızasını tahsil etmek gayesiyleyiyip içmekten sakınmak, insanda itâatduygusunu inkişâf ettirir. İnsânî seciyeyi yükseltir,ona sabırlı ve metâ<strong>net</strong>li olmak kudretiniverir ve kişiyi irâdesine hâkim kılar. Peygamberimizin“Oruç ibadetin kapısıdır.” buyurmasındakihikmet budur işte.”Hulûsi Efendi hutbelerinin birini, Ramazanayında Allah’ın oruç tutanlara yönelik beş lütfunaayırmıştır. Onun hadislerden tesbitine görebu lütuflar şöyledir:Ramazan ayının ilk gecesinde Allahu Teâlâ“Tekmîl ibadetlerimizin ve orucun maddive rûhî ne şekilde ve ne mertebede faydasımü’minlerin mîrâcıdır. Kurbiyyet-i manevîyyeyevesîledir. İnsan namaz sayesinde rûhen yükse-kılınan namazlar insanda günahtan, maddî vemanevî pislikten eser bırakmaz.” 11ümmet-i Muhammed’e rahmet nazarıyla bakar.Bu nazara mazhar olan ise azap yüzü görmez.88 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 89


vermeyi tavsiye etmesi 19 kendi döneminin şart-dar konuları da çok önemlidir. Zira tamamıları çerçevesinde değerlendirilmelidir.incelendiğinde hitap kitlesinin ihtiyaçlarınınHaccın Teşrîî Hikmetigöz önünde bulundurulduğu anlaşılmakta-Hac konusunda iki hutbe îrâd eden HulûsiEfendi, her iki hutbede de Hz. Peygamberdır. Aynı zamanda hutbelerin iman-ibadet veahlâk bütünlüğü etrafında îrâd edilmiş olması(s.a.v.)’in Veda Haccı’ndan hareketle haccınçok mânîdârdır. Hutbelerde fıkhın en önemliönemi üzerinde durmuştur. 20bölümlerinden biri olan hikmet-i teşrîin seçil-Fıtır Sadakasının Teşrîî Hikmetimesi ayrıca önem arz etmektedir. O, sadeceHutbelerinde fıtır sadakasının teşrîî hikmetinede değinen Hulûsi Efendi, bu sadakanınibadetlerin ve ahlâkî güzelliklerin hikmet vesırlarını ele almakla yetinmemiş, kötü alışkan-daha çok fakirleri bayram sevincine ortak et-lık ve huyların insanı sürükleyeceği felaketleremek olduğunun altını çizmekte ve şu görüşlereyer vermektedir:de dikkat çekmiştir. Böylece Kitap ve sün<strong>net</strong>inîrşâd yöntemini ârif kişiliği ile birleştirerekOruçlunun ağzında iftara yakın meydana gelenkoku Allah katında miskten daha güzeldir.Ramazan’ın her gece ve gündüzünde meleklerümmet-i Muhammed’e mağfiret talep eder.Allahu Teâlâ, mü’minlerin türlü nimetler içerisindesafâ sürmeleri için cen<strong>net</strong>e hazır olmasıiçin emir verir.Ramazan’ın son gecesi bütün ümmet affedilir.14Zekâtın Teşrîî HikmetiZekât hakkında dört hutbe îrâd eden HulûsiEfendi, bu hutbelerde, Hz. Peygamber (s.a.v.)’iniki hutbesini naklederek, zekât memurlarınıngörevleri 15 gibi fer’î konular yanında zekâtınönemi ve hikmetleri üzerinde de durmuştur. O,zekâtla ilgili hutbelerinden birini, ilgili âyetlerinmeallerini naklederek zekâtın kurallarına ayırmıştır.16 Onu zekâtın teşrîî hikmetine dair bazıifade ve tespitleri şöyledir:“Zekât, malın temizlenip bereketlenmesine,mal sahibinin de rûhen, kalben temizlenmesineyükselmesine sebeptir. Zekât ve sadaka ilemal eksilir sanılmamalıdır. Cenâb-ı Hakk onlarınyerine başkasını verir. Mallar zekâtla muhafazaedilir. Zekâtı verilmeyen mal telef olur.” 17Toplumda meydana gelen pek çok kötülüğünyoksulluk, gelir dengesizliği ve sefâlettenkaynaklandığını dile getiren Hulûsi Efendi,zekâtın bu problemlere nasıl çare olduğunu şuifadelerle ortaya koymaktadır:“Müslümanlığın gerek zekât farîzasıyla vegerekse tavsiye edilen sadakalarla; fakirlerinzarûretlerini gidermeyi, cemiyeti sefâletten,cinâyetten, içtimaî fesatlardan, ahlâkî bozukluklardankorumayı istihdâf ettiğinde şüpheyoktur.” 18Hulûsi Efendi’nin zekâtın toplumsal faydalarıçerçevesinde zekâtın Türk Tayyare Cemiyetine,Hilal-i Ahmer’e ve Çocuk Esirgeme Kurumu’na“Bayramdan evvel herkes fukarâyasadaka-i fitresini vermek sûretiyle, bayramdafakîrlerin yüzü gülecek, onların da elinebirkaç kuruş para girecek, önünün bayramolduğunu anlayacaklardır. Binâenaleyh hâlve vakti yerinde olan her Müslüman, sâhidenfakîr olanlara Ramazân-ı şerîfte fitresini vermeli,fukarâyı sevindirmelidir. Bu sûretle,hem borcunu ödemiş, hem de âhirete sevâbkazanmış, azâbtan kurtulmuş olur. Çünküsadaka-i fıtır vermek orucun kabûlüne, dünyâve âhiret selâmetliğine, sekerât-ı mevtten vekabir âzabından kurtulmaya sebeb olduğubeyân olunmaktadır.” 21Sonuçİrşâd ve irfân insanı olan Hulûsi Efendi,muhataplarını bilgilendirmek, îkâz etmek vegönüllerine girebilmek için aynı zamanda Hz.Peygamber (s.a.v.)’in îrşâd yöntemlerindenbiri olan hutbe îrâdı yolunu kullanmıştır. Hutbelerindeveciz, <strong>net</strong> ve mesaj dolu bir üsluptakip etmiş, bazen de Hz. Peygamber (s.a.v.)’inbazı hutbelerini olduğu gibi nakletmekle yetinmiştir.Hutbelerin dil, üslup ve boyutu ka-kullanmıştır.* Bu metin 18-19 Haziran 2010 tarihlerinde düzenlenen9. Somuncu Baba ve Hulusi Efendi Sempozyumundasunulan tebliğin özetidir.Dipnot1. Örnek olarak bk., Es-Seyyid Osman Hulûsi Ateş, Hutbeler,(Haz. Prof. Dr. Mehmet Akkuş-Prof. Dr. Ali Yılmaz),Nasihat Yay., İstanbul, 20<strong>06</strong>, 62.2. Hutbeler, 3-58.3. Hutbeler, 61-149.4. Hutbeler, 153-285.5. Hutbeler, 78-80.6. Hutbeler, 62.7. Hutbeler, 74.8. 20/Tâhâ, 132.9. Hutbeler, 63-64.10. Hutbeler, 132.11. Hutbeler, 132.12. Hutbeler, 72.13. 2/Bakara, 183.14. Hutbeler, 120-121.15. Hutbeler, 69-71.16. Hutbeler, 136-138.17. Hutbeler, 81-82.18. Hutbeler, 111.19. Hutbeler, 113.20. Hutbeler, 89-92, 134-135.21. Hutbeler, 128.90 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 91


GENÇ KALEMLER / Büşra ŞAHİNHulûsi Efendi Dîvân’ındaMürid Kavramı“Es-Seyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.)’nin Dîvân’ı ve diğereserleri okundukça, temelini attığı, şimdi bir vakıf medeniyetiolarak inşâ edilen eserleri temâşa edildikçe, onun ismiçağlardan çağlara aktarılacaktır. Örnek ve önder bir insanolarak her zaman gönüllerde yaşayacaktır.”Varoluşçular “İnsan dünyaya fırlatılıpatılmıştır.” diye başlar felsefelerini açıklamaya.İnsanın kendi hayatıyla ilgiliyegâne karar organının kendisi olduğunu da budüşünceyle temellendirirler. Bu ağır sorumluluğunyükünden olsa gerek varoluşçu filozoflardaima mutsuzdur. Bu mutsuzluğun temelinde,yaradılışlarında olan bir şeyi, Mutlak Zatı, Yaratıcıyı,Allah’ı göz ardı etmelerinin yattığı iseaçıkça ortada.İnsan, dünyaya Allah’ı aramak, bulmak vetanımak üzere görevlendirilerek gönderilmiştir.Allah “gizli hazinesinin” bilinmesini istemişve yaratıkların en şereflisi olan insanı bu işememur kılmıştır. “İnsan ki aciz ve cahildir” bugörevi kabul ederek dünyaya gelmiştir. Bu yüzdende, insan bu mayaya ters hareket ettiğindemutsuz ve huzursuz olmaya mahkûmdur.Asıl meselemiz ise şudur; bu mutlak mutlulukve huzurun anahtarına nasıl ulaşılır? Herkesçemalumdur ki Allah’a giden yollar asfaltladöşeli değildir. Aksine bu yol engebeli, çetin,sancılı bir süreçtir. Zira Hz. Peygamber (s.a.v.)’inbelirttiği gibi “bu dünya mü’minin cehennemidir.”Mü’min kişi bu dünyada eza ve cefaya katlanırki manevî mertebelerini yükseltsin ve heriki dünyada da müjdelenen kişilerden olsun.Bu yolda tarikat yönünden yürümekse, yolaayakkabılarını çıkartıp eteklerini sıyırarak devametmek demektir. Yolcu artık bir mürşid-ikâmile bağlanarak onun izinden Allah’a ulaşmayıve bu uğurda daha çok çile çekmeyi gözealmış demektir.Hulûsi Efendi (k.s.)’de, hem bir mürşid-ikâmil hem de bir şair olarak bu temaya şiirlerindeçokça yer vermiş; kâmil mürşidin nasıl olduğunuve gerçek müridin nasıl olması gerektiğinianlatmıştır. Hulûsi Efendi’nin şiirlerinde tasvirettiği mürid, mürşidine bağlı, onun sözündençıkmayan, onun manevî üstünlüğünü sorgulamadankabul eden, mürşidinin eliyle Hz. PeygamberEfendimize ve Allah’a ulaşmayı hedefleyenbir seyr-i ü sülûk yolcusudur. Bir şiirindebunu şöyle anlatır;Ana mecnun denir ki ezber etmişDilinde her nefes evrad-ı LeylaDeğişmez iki dünyaya muhakkakO kim Kays ola ede yâd-ı LeylaOlursa her demi yârin gamıylaEder bir gün visali şadı LeylaBu şiirin ilk beytinde Leyla ile Mecnunhikâyesine telmihte bulunularak, Mecnun’unher an dilinde Leyla yani “yar” virdi olduğundan92 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 93


ahsedilmiştir. Buradayar diye anılan HulûsiEfendi için kâh mürşidiİhramcızade Hazretleri,kâh Hz. Peygamber Efendimiz,kâh Cenab-ı Allaholmuştur. İhramcızadeHazretleri de bu durumdanşöyle bahseder;“Hulûsi evladımızın şiirlerinin asıl merkezi Allahve Peygamber Efendimizdir. Ancak yol bizdengeçtiği için bize hitap eder gibi görünür.”Hakiki Bir İmanla Hakiki SaadeteAlıntılanan ikinci beyitte, Mecnun olanınLeyla’yı hatırladıktan sonra bu hatırayı iki dünyaya,yani ne bu dünyaya ne de ahirete değişeceğianlatılmaktadır. Mecnun Arapçada “kendindengeçmiş, deli” manalarına gelmektedir.Mecnun ismiyle bahsedilen asıl kişi Kays’tır,Mecnun onun lakabı olmuş ve o isimle anılmıştır.Bu beyitte yine mürşidini yar edinen müridin,onun hatırasını ne dünyadaki ne de ahirettekisaadetlere değişmeyeceği vurgulanmıştır.Tasavvufta bu konu birçok mutasavvıf şair tarafındanişlenmiştir. Yunus Emre Hazretleri,Cen<strong>net</strong> dedikleriBirkaç köşkle birkaç huriİsteyene ver onlarıBana seni gerek senibeyitleriyle Hulûsi Efendi de,Maksad o yardır yârin unutmaGayri zünnardır yârin unutmabeyitleriyle asıl ulaşılmak istenen şeyin cen<strong>net</strong>olmadığı, hakiki bir imana sahip olan kişinindünyadaki ve ahiretteki saadetlere sırtını dönüpyüzünü “yârine” çevirmesi gerektiğini vurgulamışlardır.Alıntılan üçüncü beyitte de yukarıda bahsettiğimizmüridin asıl emelleriyle ilgili müjde verilmişve eğer mürid her anını yârin huzurundaymış gibi,onu anarak, onu zikrederek onun derdiyle dertlenerekgeçirirse emellerine vasıl olacağı, yârinemanevî anlamda kavuşacağı müjdelenmiştir.Yine bir başka bir şiirindeHulûsi Efendi, müridinmürşidine karşı duymasıgereken muhabbetin sınırlarınınolmadığını şu şekildedile getirmiştir;Men o dostun badesiylegönlümü mest eyledimGayrı bir cam ile bu mestgönlü hüşyar eylememBu beyitte Hulûsi Efendi, “dost” diye bahsettiğimürşidine bağlanmayı onun verdiği içkiylesarhoş olmak olarak sembolize etmiş ve artıkbaşka bir içkiyle gönlünü eğlendirmeyeceğinivurgulamıştır. Çünkü o, o içkiden aldığı tadı birdaha başka hiç bir yerde bulamayacak ve o içkidensonra başka hiçbir içki de susuzluğunu gidermeyecektir.Yani onun mürşidinin sayesindetattığı manevî mertebeler gönlünü öyle bir elegeçirmiştir ki artık başka hiçbir hoca, mürşit,üstad vs. onun gönlünü manevî anlamda dahafazla mutmain edemez. Kâmil mürşid bir tekdeğildir, Allah kullarını çok sevdiği için onlarınkendisine daha kolay ulaşması için birçok kâmilimanlı mürşid yaratmıştır. Her müridin de beslenmesigereken memba farklıdır. Bu yüzdenzahirde mürid mürşidini seçer gibi görünse de,asıl müridi seçen mürşiddir. Bu konuda bir Pirimiz“Bu yola girmeden evvel biz mürşidimiziseçtik zannederdir, ancak mürşid olunca anladıkki, asıl müridi seçen mürşidmiş.” Kamil mürşid,müridinin manevi mertebelerde yükselmesinisağlar. Müridin bu mertebelerden geçerkenaldığı zevk öyle yoğundur ki, başka bir mürşidemeyl etme gereği duymaz.Men firakın narına yakdım vücudum terkibinBaşka bir ateş urup bu cismimi nar eylememBu beyitte de Hulûsi Efendi, ayrılığın ateşiylebütün vücudunu yaktığını söyler ve kendinibaşka bir ateş ile yakmayacağını vurgular. Bubeyit bize bir önceki beyitte bahsedildiği gibimüridin mürşidine bağlılığını ifade etmekle beraber,bir veciz anlam daha içermektedir. HulûsiEfendi, kendisini yakan ateşten bahseder ve buateşin ızdırabından memnuniyetini dile getirmekiçin ateşi yani eziyeti olmayan bir şeye sığınmakyerine başka bir ateşe sığınmayacağınısöyler. En başta belirttiğimiz gibi, Allah’a gidenyol zaten çetin bir yoldur. Sonunda güller olandikenli bir yoldur. Hulûsi Efendi de bu beyitteüstü kapalı bir şekilde bundan bahsetmiş vemüridin kendi mürşidinden yüz dönüp hangi kapıyagitse orada da eza, cefa ve sıkıntılarla karşılaşacağınıbelirtmiştir. Mürid olmanın gereği osıkıntılara katlanmaktır.Men gülistan-ı bekanın gülleri hayranıyımŞol bekasız güllere yüz döndürüp zar eylememGerçek Allah DostlarıBu beyitte Hulûsi Efendi, baki kalacak olanbir gül bahçesinin güllerine gönül verdiğini,diğer ölümlü güllere iltifat edip onlar için ağlamayacağınısöyler. Gül, öncelikle PeygamberEfendimizin sembolüdür. Burada “gülistan-ıbeka” ifadesinden öncelikle anlayacağımız şeyPeygamber Efendimizin soylu nesebidir. Onunher bir torunu, bu sonsuz gül bahçesinin solmayacakbir gülüdür. Bir diğer anlamı ise, Allah’ınKur’an-ı Kerim’de müjdelediği Peygamber Efendimizdensonra gelecek ve insanlığı doğru yolailetme çabalarına devam edecek olan Allahdostlarıdır. Onlar da kıyamete kadar gönderilmeyedevam edeceği için bu gülistan-ı bekanınbir ferdi hükmündedirler. Bekasız güller ise,dünyalık sevgiler, ahirette kendi dâhil kimseyefaydası olmayacak bağlılıklardır. Bu kategoriye,mürşid-i kâmillik iddiasında bulunup insanlarıpeşinden sürükleyen ancak ne böyle ağır bir görevikaldıracak kâmil imanları, ne de Allah tarafındankendilerine müjdelenen böyle bir görevleribulunmayan insanları da kast etmiş olabilir.Hulûsi Efendi’nin bir mürid olarak asıl hedefiseyr-i süluk olduğu için, bu seferde kendisinefaydası dokunmayacak ve ancak yük olacak sevgileresırtını çevirmiştir.Men cemal-i Leyli’nin müştakıyım, mecnunuyumPes bana Leyli meğer gayrıları yar yâr eylememBu beyitte Hulûsi Efendi, Leyla’nın yüzünevurulmuş olduğunu ve Leyla’nın kendisine yeteceğini,ondan başkasını kendisine yar edinmeyeceğinisöyler. Burada yine yukarıdaki beyittekianlamlar karşımıza çıkmaktadır. “Pes bana Leyli”ifadesi “Allah bes, baki heves” vecizesini hatırlatmaktadır.Bir başka Allah aşığı da Allah’ın insanayeterli olduğunu vurgulamak için “O’nu bulanneyi kaybeder, O’nu kaybeden neyi bulur.” demiştir.İnsanın yaradılışı Allah’a ulaşmak üzerineolduğu için, O’nu bulmak başka hiçbir şeye meyilvermemeyi, O’ndan uzak olmak ise hiçbir şey iletatmin olmamayı beraberinde getirir.Men o dostun küfr-ü i zülfün tutmuşum iman deyuAndan ayrı din ile imanı ikrar eylememBu beyit, Hulûsi Efendi’nin müridin mürşidinebağlılığının ne raddede olabileceğini ortayakoymaktadır. Mürid, mürşidine öyle bir aşklabağlıdır ki onun zahirde küfür, Allah’ı inkâr gibigörünen davranışlarını bile imanın bir parçasıolarak kabul eder. Mürşidini bağlılığı, Allah’abağlılığın bir parçası olarak kabul eder ve ondanayrı bir din ile imanı tahayyül edemez. Müridliğeadım attığı andan itibaren zihnindeki dinolgusunu ve kalbindeki imanı mürşidinin pusulasınagöre ayarlar. Zira mürşidinin pusulası herdaim Allah’ı gösterir.Men Hulûsi bağ-ı behcet bülbül-ü hem gülüyümGül nedir bülbül nedir esrarın izhar eylememBu beyitte Hulûsi Efendi, mutluluk bağınınhem bülbülü hem de gülü olduğunu söylüyor vebu gül ile bülbülün batındaki anlamlarının sırrınıveremeyeceğini söylüyor. Gül ile bülbül sembolleridîvân edebiyatında sıkça kullanılan sembollerdir.Bülbül güle âşıktır ve gün boyunca onuniçin ağıtlar yakar, gözyaşı döker. Gül burada sevgiliyibülbül ise aşığı temsil etmektedir. Hulûsi Efendibu beyitte bu mutluluk kervanında hem sevdiğininpeşinden giden, onun için ağlayan bir müridhem de kendisine aynı bağlılıkta müridleri olanbir mürşid olduğunu veciz ifadelerle anlatmış vebu sözlerin derinliğini kendisine saklamıştır.Allahu âlem...94 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 95


TARİH / Resul KESENCELİDîvân-ı Hulûsî-i Dârendevî’de“Değiliz”Redifli Gazelin Şerhi“Geçdik esrâr-ı “ene’l-Hak”dan o Hallâc değilizHızr’ın âbına hayâtına da muhtâc değiliz(Biz o Hallac değiliz; biz Enel-Hak sırrından geçtik. Hızr’ın âbına,hayatına da muhtaç değiliz.)”Birinci dizede telmih edilen Hallac-ı Mansur,tasavvuf yolunda ilerleyerek fenâfi’llâh’aulaşmış ve bu makamda Enel-Hakdiyerek Allah’tan başka hiçbir varlık olmadığını,tek hakîkatın Allah olduğunu dile getirmek istemiştir.Ancak onun bu sözünün zâhir manâsınıele alanlar onu münkir kabul etmişler ve idamınasebep olmuşlardır. Dîvân şiirinde Mansur,inancı uğruna her şeye göğüs germe ve ölmeninsembolü olmuştur. Hallac mazmunu kullanılarakAllah’a ulaşmanın can dâhil her şeydendaha kıymetli olduğu ifade edilmektedir.İkinci dizede anılan Hızır ise “âb-ı hayât”ıiçerek ölümsüzlüğe kavuşan peygamber veyavelî kişidir. Tasavvufta “Âb-ı Hızr” ile “ilm-i ledün”kastedilmektedir. Âb-ı hayat, içene ölümsüzbir hayat verdiğine inanılan sudur. Kur’an-ıKerim’de Hz. Musa ve Hızır kıssası anlatılırkenâb-ı hayata dolaylı olarak temas edilir. Ayetlerdeanlatılanlar şöyle özetlenebilir 2 : Hz. Musa(a.s.) bir gün genç arkadaşıyla birlikte, kendisineAllah tarafından “rahmet ve gizli ilim” verilenHızır (a.s.)’la buluşmak üzere yola çıkar. Buluşmayeri “iki denizin birleştiği yer” (Mecmau’l-Bahreyn)’dir. Yanlarına azık olarak aldıklarıtuzlu balığın canlanıp denize atlaması buluşmayerini belirleyen bir işaret olacaktır. Doğuve Batı dünyasında, çok eskiden beri varlığınainanılan âb-ı hayat, Türkçenin eski ve yeni edebiyateserlerinde zengin anlamlar çağrıştıracakşekilde karşımıza çıkan bir mazmundur.Aşkın SırrıSırrımız hamr gibi içmeyeni mest etmezSırrımız ketm ederiz fasl ile târâc değiliz 3(Sırrımız şarap/mey gibidir; içmeyeni mestetmez. Sırrımızı gizleriz, söyleyerek, açığa çıkararakyağma etmeyiz.)İlk dizede aşk sırrı, şaraba benzetilmiştir(teşbîh-i mufassal). İlâhî aşk söz konusu edildiğindeşarapta da sır özelliği bulunur. Şarap nasıliçmeyene sarhoşluk vermiyorsa aşk sırrı daonu tatmayanı mest etmez. Arapça olan “hamr”kelimesi örtme, kapatma, gizleme anlamınagelmektedir. Şaraba da sarhoşluk verdiği, aklıörttüğü için hamr denmiştir. Burada sır, şarababenzetilirken hamr kelimesiyle tarikat sırrınınehil olmayandan gizlenmesi gerektiğini göstermektedir.Beyit, tarikat sırrı ile ilâhî aşkı gizlediğini,hazine gibi değerli olan bu bilgileri açıklayarakkonuyu bilmeyenlerin yanlış anlamaları ile yağmaedilmesine izin vermediğini söylemektedir.İlâhî aşk ve tarikat sırrı, yağma edilmesine izinverilmediği belirtilerek kapalı istiâre yoluylahazineye benzetilmiştir. “Fasıl” bir edebiyat terimiolarak, sözün edat ve bağlaçlarla birbirinebağlanmadan söylenmesine denir. Tasavvuftaise âşığın sevgilisinden umduğu şeyi eldenkaçırması, ondan ayrı düşmesi anlamına gelir.Hulûsi Efendi Hazretleri ne konuşarak ne de yazaraksırları ortaya çıkarmamakta, susmaktadır.Bu da Allah’la beraber olduğunu, manevî makamınınyüceliğini göstermektedir.Şu şekilde bir hatıra nakledelim: “Sivaslıİhramcızâde İsmail Hakkı Efendi (k.s.) Gürün’üteşrif ederler. Osman Hulûsi Efendi ziyaretinegitmek ister, fakat gidemez. Buna müteessirolur, bir ilahî yazar. Gürün’e gidecek olan HacıMuhyiddin Tütüncü’ye verir ve “Bunu, Hazret birşey okuyun diye emrederse huzurunda okursunuz.”der. Gürün’e varırlar, İhramcızâde Hazretleriniziyaret ederler. Sohbette Hazret Gürünlülerebir ilahî okumalarını söyler. Gürünlüler de,“Efendim Darendeliler güzel okurlar, müsaadeederseniz onlar okusun.” derler. Bunun üzerineİhramcızâde Hazretlerinin işaretiyle OsmanHulûsi Efendi’nin yeni yazdığı on beyitlik ilahîokunur Hazret bu ilahîyi gözyaşıyla dinler. Beşincibeyite -ki, beyit,Ey server-i hûbân bu şeb eyle n’olurihsân bu şebDerdime kıl dermân bu şeb ol dâd-resferyâdıma4şeklindedir- gelindiğinde ise Gürün’den Sivas’adönmeye niyetli iken şöyle buyurur: ‘Gardaş arabayıhazırlayın, Darende’ye gitmemiz üzerimizevazife oldu.’ der. Gürün’den Darende’yi teşrifederler. Böylece iki seven birbirine kavuşacaktır.”Ârifân şimdi koyup hırka-i târ u pûduDediler cümlesi biz hırkalınessâc değiliz 5(Şimdi âriflerin hepsi arış ile argıç hırkasını /dokunmuş hırka terk ederek, “Biz hırka giyecekdokumacı/yalancı değiliz.” dediler.)96 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 97


dünya malına meyledelim.” demişlerdir. HulûsiEfendi’nin şu dörtlüğü ise dervişi çok güzel ifadeetmektedir.Dervişin yastığı katı taş gerekYediği eleksiz arpa aş gerekYolda yalın ayak açık baş gerekMenzîl-i maksûdaerem der ise 6Mene dermân edecek yâr Karîbu’llâh’dırYoksa Lokmân Hekim’e dahi muhtac değiliz 7(Bana şifa verecek olan sevgili İhramcızadeİsmail Hakkı Hazretlerine bağlılıktır/Allah’ayakınlıktır. Yoksa Lokman Hekim’e bile muhtaçdeğiliz.)Hırka ve TaçHırka, dervişlerin yaz kış giydikleri kalınkumaştan dokunan yakasız ve kollu cübbedir.Mürşide bağlılık ifadesi taşır. Dervişler hırkagiydikten sonra dünya nimetlerinden el çekerler.Kademe kademe Allaha doğru ilerler,dünyalık ve gösterişten son derece sakınırlar.Bu sebeple dervişlik alâmeti olan hırka ve taçgibi şeylere de meyletmezler. Hulûsi Efendi,aynı manayı hırka dokumayla ilgili terimleribir arada kullanarak ortaya koymuştur. “Târ upûd” dokumada arış (dokuma tezgâhında boyunaatılan iplik) ile argaç (dokuma tezgâhındaenine atılan iplik)’tır. “Nessâc” ise ilk anlamıyladokumacı; mecaz anlamıyla yalancı demektir.Ârifler, her ne kadar dervişliğin alâmeti olsada nihayetinde tezgâhta dokunan maddî veriyaya sebep olabilecek bir şey olduğu içinhırkayı terk etmişlerdir. Nessâc kelimesinin ilkanlamını dikkate alırsak “Biz dokumacı değilizki hırka giyelim.”; mecaz anlamını tercih edersek“Biz yalancı/riyakâr değiliz ki hırka giyelim/“İsmail Hakkı Efendi (k.s.)’nin daha öncedenDarende’de ihvanları vardı. İhramcızâde Hazretlerifırsat buldukça Darende’ye gelirlerdi.Yine Darende’ye bir teşriflerinde yolda henüzyedi yaşında olan Osman Hulûsi Efendi’ye rastlarlar.İsmail Hakkı Efendi (k.s.) ona hitaben;‘Oğlum, Hacı Mustafa’nın evini biliyor musun?’diye sorunca ‘Biliyorum Efendim.’ diye cevapverir. Bunun üzerine İsmail Hakkı Efendi (k.s.),‘Bizi oraya götürür müsün?’ deyince de ‘Tabigötürürüm Efendim.’ der ve bahçelerin arasından,kısa olan yoldan götürürken, İsmail HakkıEfendi (k.s.), ‘Oğlum nereden gidiyoruz?’ diyesorar. O da; ‘Efendim sizi yâr yolundan götürüyorum.’diye cevap verir. Bunun üzerine İsmailHakkı Efendi (k.s.); ‘Oğlum, bu yâr yolu nedir?’diye sorduklarında, ‘Yâre giden en kestirmeyoldur.’ diye cevap verir. Bu cevap İsmail HakkıEfendi (k.s.)’nin çok hoşuna gider ve OsmanHulûsi Efendi’ye karşı muhabbet duyarlar. OsmanHulûsi Efendi kapıya kadar onları getirir.Bunun üzerine İsmail Hakkı Efendi (k.s.) elinicebine atarak; ‘Oğlum, sana para vereyim.’deyince, ‘Efendim ben para almam, himmetisterim.’ diye cevaplar. ‘Oğul al, himmet bununiçinde.’ demelerine rağmen yine de onualmamakta ısrar edince; ‘Peki oğul, himmet ettik,parayı da al.’ deyip onu razı etmişlerdir.”Burada doğuş olur ve Hulûsi Efendi ilk beytiaşağıda belirtilen ilahiyi kaleme alır. 8Cân alıcı gözlerinin aldı beni bir nazarıOnmayıcı derd ü gama saldı beni bir nazarı 9Yıllar sonra Osman Hulûsi Efendi bu konuyusohbet esnasında şöyle anlatmışlardır: “Birgün Pirimiz İhramcızâde Hazretleri Darende’yiteşrif ettiler. Bizim bahçede oturdular. Çok kalabalıkvardı. Bir ara Pir Efendimiz buyurdularki: ‘Biz Darende’ye ilk geldiğimizde bir çocukbize yol gösterdi. Çocuğa para vermek istedik;fakat o parayı almadı, bizden himmet istedi. Bizde ona himmet ettik. İşte o çocuk bu Hulûsi idi.Şimdi, biz Hulûsi, Hulûsi biz olduk. Gardaşlarım,Darende’mizin kıymetini bilin. Ben Darende’ninsuyundan bir avuç su, toprağından bir avuçtoprak olsam o şeref bana yeter.’ diye buyurdular.Bu söylediğim sohbet anı Pir EfendimizinDarende’yi son teşrifleri oldu.” diyerek gözyaşlarınahâkim olamamıştır.” 10Elin tutanlar oldular yedullah sırrına mazharAnın tuttuğu yol gibi sırat-el müstakim olmaz 11Sivas’ta sohbet esnasında yukarıdaki beyitokununca İhramcızade İsmail Hakkı Efendi (k.s.)murakabe halinde oturuyorken o anda başınıkaldırarak, “Gardaşlarım, bu sözler Allah’a veRasûlullah’a söylenen sözlerdir lakin yol buradangittiği için bizi kastetmiş.” diye buyurdu.İhramcızâde İsmail Hakkı Efendi 1967 yılındakison haclarında Medine-i Münevvere’deMescid-i Nebevî’nin “Sıddık Kapısı” hizasındaHacı Şaban Aydın’ın ve Gemerekli AbdussamedBey’in de bulunduğu bir esnada Osman HulûsiEfendi’ye dönerek; “Oğlum Hulûsi, senin ecdadınbizim sertacımızdır. Üzerinize büyük birvazife intikal ediyor. İhvan’a sahip çıkıp, hizmetedersiniz.” diye buyurmuşlardı. Osman HulûsiEfendi de cevaben, “Estağfirullah Efendim.”der. İhramcızâde İsmail Hakkı Efendi ise sözünedevam ederek, “Bu yükün ağırlığını ancak sizçekebilirsiniz.” diye buyurmuştur. 12Sene 1969, İhramcızade İsmail Hakkı Hazretlerininvefatından birkaç gün önce son sah-98 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 99


Somuncu BabaGeldim Darende’ye gördüm haliniDillerde kelamsın Somuncu BabaDergahına giren boş çıkmaz ordanBir başka alemsin Somuncu BabaOkudum makamın yüce mi yüceAklı olmayana uzun bilmeceHulûsi Efendi bir gül-ü goncaGaribe selamsın Somuncu BabaGirdim dergahına ağlattın beniSana bağlananın yanar mı teniİster müslim olsun ister ermeniUlu Dergaha alansın Somuncu Babarası. Sahrada çok kalabalık, semaver yanıyorçaylar içiliyor. Sohbet esnasında bir ihvan:Zihî devlet ki şol dil kurb-ı Rabbü’l-ÂlemînolmuşDüşüp hâke erişmiş lâ-mekâna bî-mekîn olmuş13gazelini okudu. Hazret “Aferin oğul güzel okudunuz.”buyurdular. O da ”Himmetiniz var olsunEfendim.” dedi. Tekrar İhramcızade Hazretleri“Gardaşlarım, bu Hulûsi Efendi Darendede Hatip Hasan Efendinin oğlu Hulûsi Efendi,biz onları sevdik onlar da bizleri sevdiler. Füyuzatıilahî şimdi Darende’den akıp geliyor.”buyurdular.“Değiliz” redifli gazelin dördüncü beyitindehekimliğin pîri olan Lokman Hekim’e de telmihyapılmış, Hak âşığının bedenin görünenhastalıklarına şifa verecek bir hekime değil,sadece ve sadece tüm manevî hastalıklarınsona ererek ruhun huzur bulması anlamına gelen“Karîbu’llâh”a/Pirine ihtiyaç duyduğu ifadeedilmektedir.Ey Hulûsi biz o mir’ât-ı şuûn zâtıyızVâkıfız sırrına bîgâne-i mi’râc değiliz 14(Ey Hulûsi, biz o manevî hâdiseler aynasınınzâtıyız. Sırrına vâkıfız, miraçtan habersiz değiliz.)Miraç ise genellikle ruhun yükselişi vemanevî yolculuk şeklinde tasvîr edilir. FeridüddinAttâr Hazretleri, Tezkiretü’l Evliyâ isimlieserinde Bâyezîd Bistâmî Hazretlerinin miracınıanlatır. Tasavvuf literatüründe büyük sûfîlerinçoğuna dair miraç hadiseleri anlatılır. HulûsiEfendi Hazretleri de, tecrit sanatıyla kendineseslenerek kendi kişisel miracını tamamladığını;önceki beyitlerde konu ettiği tarikat ve ilâhî aşksırrına vâkıf olduğunu ve insan-ı kâmile ulaştığını,Fenafillaha eriştiğini ifade etmektedir.Dipnot1. Es-Seyyid Osman Hulûsi Ateş, Dîvân-ı Hulûsî-i Dârendevî,(Haz. Prof. Dr. Mehmet Akkuş-Prof. Dr. Ali Yılmaz), NasihatYay., İstanbul, 20<strong>06</strong>, s,96.2. 18/Kehf, 60-82.3. Dîvân-ı Hulûsî-i Dârendevî, s,96.4. Dîvân-ı Hulûsî-i Dârendevî, s, 247.5. Dîvân-ı Hulûsî-i Dârendevî, s,96.6. Dîvân-ı Hulûsî-i Dârendevî, s,282.7. Dîvân-ı Hulûsî-i Dârendevî, s,96.8. S.B.A.K.M. Arşivi, Röportajlar Dosyası, nr. 9/116.9. Dîvân-ı Hulûsî-i Dârendevî, s, 298.10. S.B.A.K.M. Arşivi, Röportajlar Dosyası, nr. 9/118.11. Dîvân-ı Hulûsî-i Dârendevî, s, 99.12. Lütfi Alıcı, İhramcızâde İsmail Hakkı Toprak Efendi Hayatı,Şahsiyeti ve Eserleri, Ankara 2001, s.13. Dîvân-ı Hulûsî-i Dârendevî, s, 119.14. Dîvân-ı Hulûsî-i Dârendevî, s,96.Aşık Erdali’yem bu garip ozanSenin minarenden okunur ezanGönül sayfasına nakşedip yazanKudret-i kalemsin Somuncu BabaAşık ERDALİ100 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 101


KÜLTÜR / Prof. Dr. Enbiya YILDIRIMAnkara Üniv. İlahiyat Fak. Öğretim ÜyesiRehber İnsanlaraMin<strong>net</strong>tarlığımız“İnsan ne kadar iyi bir Müslüman olursa olsun, son dini kendibaşına yaşamaya çalışırsa, çoğu zaman mücadelesinde yenikdüşer ve bir müddet sonra toplum onu kendisine benzetir.İşte bu hakikat, Allah Rasûlü’nün yaşamını kendi hayatındatatbik etmeye çalışan ve güzel bir örneklik sergileyen rehberinsanların önemini ortaya koymaktadır.”Mü’minler her zaman kendilerine önderlikedecek ve artlarından yürüyecekleri üstatlaraihtiyaç duyarlar. Çünkü “cemaatle namaz”imamsız kılınamayacağı gibi bu din de bireysel olarakyaşanamaz. Sözün özü, İslâm ümmet yani cemaatdinidir. O yüzden Hz. Peygamber (s.a.v.) yerleşim yerlerineöncelikle birer imam tayin etmiştir. Bu kişilerhem namazları kıldırıyor hem de oradaki mü’minlerleilgileniyordu. Zira insan ne kadar iyi bir Müslümanolursa olsun, son dini kendi başına yaşamaya çalışırsa,çoğu zaman mücadelesinde yenik düşer ve birmüddet sonra toplum onu kendisine benzetir. İşte buhakikat, Allah Rasûlü’nün yaşamını kendi hayatındatatbik etmeye çalışan ve güzel bir örneklik sergileyenrehber insanların önemini ortaya koymaktadır.Mü’minler onların etrafında ke<strong>net</strong>lendikçe, birlikteçok güzel işler başarabilmekte ve dini çok daha samimibir şekilde yaşayabilmektedirler. Böylece hemkendilerini korumakta, istikamet üzere tutmakta hemde yüce dinin mesajının başkalarına ulaşmasına vesileolmaktadırlar. Doğrusu İslâm her dönem ve hercoğrafyada böylesi insanlar eliyle ayakta kalmış vekalmaya devam edecektir. Onların olmadığıcoğrafyalarda ise değerler kaybolmaya yüz tutmuşve Müslümanlık sadece kimlikte kalmıştırveya hiç kalmamıştır.Sözünü ettiğimiz rehber insanların Allah’ınkitabı ve Rasûlü’nden öğrenip yaşamaya gayretettikleri bazı vasıfları vardır. Bunlar hem onlarıayrıcalıklı kılmakta hem de bizim için canlı örneklikarz etmektedir.Meşrep Farklılıkları KardeşlikRuhunu ZedelemezHz. Peygamber (s.a.v.) bir hadislerinde “Kimilim talep etmek amacıyla bir yol tutarsa, Allahcen<strong>net</strong>e giden yollardan birisini ona kolaylaştırır.”1 buyurmaktadır. Rabbe ulaşan yollar kullarınnefesleri sayısınca olduğuna göre, bir kimseAllah’ın dinine hizmet amacıyla kendi tabiatınauygun bir yola girerek kulluğunu yaşamaya vebu dine hizmet etmeye gayret ederse, girdiğiyol onun cen<strong>net</strong>e uzanan güzergâhı olur. Bunedenle insanların farklı meşreplerde olmalarıkadar tabii bir durum yoktur. Sonuçta herkeskendi kulluğunu yaşamak ve bu dine hizmet etmeklemükellef olduğundan, aslolan bulunduğuyolda kulluğu yoğun olarak yaşamaya gayretetmektir. Bu da bize gösteriyor ki, bir insanın birmeşrebi benimsemesi, onun ümmet tarafındansaygın bir insan olarak kabul edilmesine manideğildir. Çünkü bir meşrebi benimsemiş olsunveya olmasın, her insan kendisine bir hayat çizgisibenimsemiştir ve bu yaşamı “adı konmasabile” onun meşrebi olmuş demektir. Dolayısıylabir âlimin veya daha geniş anlamıyla rehberinsanın bir yolda hizmet etmesi, onun diğermü’minlerle olan kardeşlik hukukuna manideğildir. Çünkü mü’minin yüreğinde diğerher bir kardeşi için yeterince yer vardır.Bu durum şuna benzer: Bir insan HanefîMezhebi’ne veya diğer mezheplerden birinebağlı olabilir. Ancak bu bağlılığı onu, örneğinbir Şâfiî kardeşine karşı cephe almasına nedenolmaz, İslâm kardeşliğinde bir araya gelmeleriniengellemez.102 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 103


Farklı mezhep ve meşreplerdeki MüslümanlarınKâbe’nin etrafında kardeşlik ruhunu tattıklarıgibi, memleketlerindeki durum da aynıdır.Nitekim hepimiz, bizimle aynı meşrepte olmasabile nice güzel insana saygı duyarız ve onumin<strong>net</strong>le anarız, muhabbet duyarız. Her birimizfarklı yollarla Allah’a kulluk etme gayretimizerağmen, farklı hizmet gruplarında çabalayansamimi insanları gönülden severiz ve başarılarınınMüslümanların hanesine yazıldığını biliriz.İlim Tek Başına Yetmezİlim insana pek çok şey kazandırır. Haramıhelalı tanımasına, Allah’a nasıl kulluk edeceğiniöğrenmesine aracılık eder. Ancak söz konusuilim kişinin hayatında yer bulmazsa, bilgi sadecesözde kalır da amele yansımazsa, bu bir açıdankul için vebal olur. Çünkü kişi kıyamette ilmiyleamel edip etmediğinden hesaba çekilecektir. 2Ayrıca ayette belirtildiği gibi, kitapları yüklenmişmerkep konumuna düşmek de söz konusudur. 3İlim öğrenilmek için vardır. Bu nedenle nicebilgi sahibi insan, yaşadığı zamanda etraflarındakilerimüspet anlamda etkileyemediğigibi kendisinden sonraya da kalıcı bir izbırakamamıştır. Hatta nefsanî arzularınınpeşinde koştuklarından dolayı sahip olduklarıilim onları halkın gözünde itibarsızlaştırmıştır.Çünkü insanlar amelle ilimiyan yana istemektedirler. Kişinin yapmadığışeyleri etrafından istemesinden, bilmesinerağmen hayatını İslâm’ın güzellikleriylebezememesinden ve bilgisiylefitneye sebebiyet vermesinden daha kötüne olabilir ki? Bu nedenle gerçek anlamdaâlim, bildiklerini hayatına tatbik edenve ihlasını kaybetmeyen insan demektir.Bugün bizler İslâm büyüğü olarak kimlerianıyorsak onların özelliği bu idi. Öğrendikleriniönce kendi hayatlarında uyguluyorlar,ondan sonra ümmetten istiyorlardı. Buda kalplerdeki konumlarını yüceltiyordu.Etraflarındaki kimseler nezdinde saygınhale geliyorlardı. Her birimizin, yaşadığımızbölgede bu şekilde andığı nice güzelinsan vardır. Rabbim bizleri böylesi güzel insanlarladost etsin!Örnek ŞahsiyettirÖnde olan insan, her hareketiyle önündeolduğu kimselere örnek olur. Yürüyüşünden,yemesinden, içmesinden, etrafındakilere hitapedişinden, yardımlarına koşmasından, dertleriyleilgilenmesinden, sevinçlerini paylaşmasından,velhasıl hayatın her veçhesiyle etrafınaörnek olur. Onu gören insanlar peygamberahlâkını temaşa ederler. Ashabın Hz. Peygamber(s.a.v.)’i görmeyi arzuladıkları gibi, İslâm’ışahsında tecelli ettirmiş olan bu güzel insanıgörmek için yüreklerinde her zaman taze biriştiyak vardır. Çünkü onunla bir araya gelmelerininnedeni madde olmadığı gibi, yanındaolduklarında da dünyayı düşünmezler. SadeceAllah rızası için ve yaratanı anmak için toplanırlar.4 Mü’minler bu güzel zevata baktıklarında,üzerlerine sinmiş olan imanın ziyasından etkilenirlerve “sadece bakmaktan bile” manevî birhaz alırlar. 5Güzel İnsan İz BırakırTopluma rehberlik yapan insan mutlakaardında bir iz bırakır. İnsanlar onu her zamanhayırla yâd ederler. Çünkü o günahlara dalmışolanların arınmalarına ve iyi birer mü’minolmalarına vesile olmuştur. Pek çok hayır işionun öncülüğünde gerçekleşmiştir. Bununyanında nice öğrencinin yetişmesine rehberliketmiştir. Böylesi insanların bir kısmı geriyeçok güzel şiirler ve yazılar da bırakmışlardır.Bu tatlı gerekçelerden dolayı vefatlarındansonra insanlar onları her zaman hayır duaylaanarlar ve isimleri kıyamete kadar baki kalır.Bir mü’min için bundan daha güzel ne olabilirki? Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır:“İnsanların en hayırlısı, insanlara enfaydalı olanıdır.” 6Mü’minleri Üzecek İşler Yapmazİslâm adına bazı faaliyetlerin önünde yeralan ve kendisini rehber edinenlere önderlikyapan bir mü’min, diğer kardeşlerini rencideedecek, tahkir edip küçük düşürecek veyaonların İslâm’a hizmet etmelerine veyahut dazarar görmelerine neden olabilecek bir takımdavranış ve söylemlerde asla bulunmaz. BütünMüslümanların hukukunu korur. Çünkü kendisinive arkadaşlarını İslâm’ın merkezine koyarakfarklı kulvarlarda gayret gösterenlere karşıcephe almak veya onların önünün kesilmesine,zarar görmelerine neden olabilecek bir takımhareketler içinde bulunmak kardeşlik hukukunasığmayacağı gibi Allah’ı da hoşnut etmez.Bu yüzden bir insanın saygıdeğer biri olup olmadığınıümmetin çoğunluğunun ona bakışıbelirler. Kendisiyle beraber hareket edenlerindışında kalan mü’minler topluluğu ondan muzdaripise, yaptıklarından rahatsız oluyorlarsa,bunu yapan kimse mü’minlerin saygısını haketmemiş demektir ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’evarislik makamı olan âlimlik sıfatını da kaybetmiştir.Bu nedenle ümmetin hukukunu kendibireysel veya meşrep hukukuna üstün tutmakson derece önemlidir. Rehber insan, her zamanümmeti önceler.Özlemimizİslâm’ı geniş coğrafyalarda insanların gönüllerineulaştıranlar hasbî gayret eden tasavvuferbabı olmuştur. İslâm dini, Orta Asya, Anadoluve Balkanlarda onların temiz elleri, fedakârruhları ve karşıdakini her zaman kendi nefsi<strong>net</strong>ercih eden kalpleri vasıtasıyla yayılmıştı. Bunedenle sözünü ettiğimiz yerlerde İslâm’dansöz ediyorsak tasavvufun buradaki kesin mührünügörüp itiraf etmek durumundayız. Dinimizigönüllere ulaştıran mutasavvıflarımız ileonların önderlerine bütün içtenliğimizle müteşekkiriz.Onlar her zaman oldular ve olmayadevam etmektedirler. Eskilerde durum nasılidiyse günümüzde de hemen hemen aynıdır.Bu nedenle Hz. Peygamber (s.a.v.)’in ahlâkınıhayatlarına hâkim kılmış olan bu insanlarasevgi ve saygı beslemek yanında İslâm’ın güzellikleriniher tarafa ulaştırmaları için yardımcıolmak zorundayız. Çünkü hepimiz biliyoruzki, İslâm’ın kalplere benimsetilmesi veya Müslümanolanların Allah’ın razı olduğu nezih insanlarhaline gelmeleri için samimi, beklentisiolmayan güzel kulların kendilerine el uzatmalarınamuhtaçtırlar.Bahsettiğimiz hususun resmi yollarla veyaresmi ağızla yapılmasının neredeyse imkânsızolduğunu hepimiz bilmekteyiz. Bu nedenle Hz.Peygamber (s.a.v.)’in ahlâkını ve kulluğunu yaşamlarınahâkim kılmış olan, ahiret hesabını hiçunutmadan istikamet üzere bir hayat sürerekmü’minlere önderlik yapanlara her zamankindendaha fazla muhtacız. Sayılarının çoğalmasıRabbimizden niyazımızdır.Güzel insanların kıymetlerini bilerek onlarınyanında durup destek olan, Allah adına birlikteliktenkuvvet doğacağını görerek her türlüfedakârlığı gösterenlerden Rabbim razı olsun.Dipnot1. Müslim, 2699.2. Tirmizî, 2416.3. 61/Cuma, 5.4. Buhârî, 6408.5. Buhârî, 5534.6. Feyzu’l-Kadîr, 5600.104 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 105


GENÇ KALEMLER / Kübra DEMİRYâre Giden Yolda“Engin bir deryaydı Efendim. Hani demişti ya “Can alıcıgözlerinin aldı beni bir nazarı” diye yârine, işte öyleydi yârimizingözleri. Gözü can alıcı, yüzü daldırıcı, lafı düşündürücü, bakışınazarlı. Çünkü yardan bakıyordu. Çünkü yar için bakıyordu.Çünkü yar için yollara düşmüş yolcuydu. Ama herkesi onagötürmek isteyen bir yolcu..”Bir tohum düştü Darende’ye 12 Ağustos1914’te. Adeta çölün ortasında tek çiçekgibiydi Hulûsi Efendim. Öyle ihtiyacı vardıki her seviyeden insanın ona. Belki rahmet belkiniceydi Efendim. Adını anarken, adının yanınahangi güzel sıfatı koyayım diye adeta yarışagiriyor kelimeler. Doluyor da söyleyemez oluyorum.Ne desem ki neden bahsetsem bilemiyorum.Ama bildiğim tek şey var, onu anlatmayane kalem yeter ne de kalp...Engin bir deryaydı Efendim. Hani demişti ya“Can alıcı gözlerinin aldı beni bir nazarı” diyeyârine, işte öyleydi yârimizin gözleri. Gözü canalıcı, yüzü daldırıcı, lafı düşündürücü, bakışınazarlı. Çünkü yardan bakıyordu. Çünkü yar içinbakıyordu. Çünkü yar için yollara düşmüş yolcuydu.Ama herkesi ona götürmek isteyen biryolcu... Herkes yansın diye dolaşan, yolunu uzatan,zaten ondan gelmişken sadece benim demeyen,herkes gelsin diyen ve ömrünü o yoldageçiren, her nefeste yar diyen kardeş diyendiHulûsi Efendim...Ona yârim diyebilmek bence şansların enbüyüklerinden... Ardından bakmasak da yolundaolduğunu bilmekte. Umarım yolundayızdır.O yolda belki toz, belki kenara tepilen bir taşızdır.Ama bu yoldayız ya, biliyoruz ya gül kokulunazar etti. Daha ne isteriz ki Allah’tan.Bir ağacın gövdesiydi Hulûsi Efendim… Hepimizindalları meyveleri onda. Ne kadar ağırdıoysaki yükü. Ama yar için olunca yardan oluncaçok gelir miydi Hulûsi Efendi’me. Severek taşıyordu.Hatta toprağı da kendi olurdu, suyu dakendi olurdu. Yeter ki Rabbim istesin o onuniçin her şey olurdu.Karanlıklardan doğan bir yıldızdı HulûsiEfendim. Pırıl pırıl bir yıldız, yıldızların en güzeli.O bir okyanus, bizse küçücük bir balık misali...İçindekilerden başka beslenecek yerimizyok. Ama ille de merak ediyoruz dış dünyayı.Ama ne yaparsak yapalım yine açıyor dalgalarınıönümüze. Bazen gözlerimiz mi bulanıyor dagöremiyoruz acaba? Her şey bu kadar önümüzdeyken,Efendim bu kadar cömertken...Gül kokulu, âlemin yaratılış sebebi Hz. MuhammedMustafa (s.a.v.)’nın torunuydu Efendim.Hani o taşlanırken ümmetim, yatarken ümmetim,kalkarken ümmetim diyen Rasûlullah’ın.İşte o da torun ya hep ihvanım dedi, geldi ihvanıdedi, gitti ihvanım dedi, oturdu ihvanım dedi.Bizi yola getirmek için kaç kez döndü. Düşeninelinden tuttu. Ağlayanın yaşını sildi. Kaç dilsizedil, kaç âmâya göz, kaç yaraya merhem oldu vemeşalesini bir kez daha yaktı Darende’de… Birvakıf kurdu Darende’de... Her canlıya hizmetdedi. Her canlıya... Birbirimize yardım etmeyenbizlere, ağzımıza kolay aldığımız ama öyle derinanlamlı, dolu dolu bir kelime ki... Kanadı kırılmışkuşa, susuz kalmış kediye, köpeğe, kurumaktaolan ota hizmet... Aslında bizde böyleyiz işte...Kanadımız kırık korkuyoruz; sevdanın hasına açkaldık, susuz kaldık; kurumaktayız günahımızçok. İşte bunları gördü güzel gözlü. Bize yardımiçin kurdu vakfımızı... Allah ondan razı olsun...Özlüyoruz Efendim. Acıyor kalbimiz. Layıkmıyız ki senin verdiğin emeklere, ettiğin dualara.Sen umudun en güzelini vermişken halagünahkârız, hala umutsuz bakıyor gözlerimiz.Utanıyoruz demeye, ama Hacı Valideme “Gidensuya bakma gelen suya bak, giden su insanıüzer.” diyen sen hep geliyorsun hiç gitmiyorsun,gitme Efendim! Allah senin yoluna bizlerilayık eylesin. Yanına bizleri de al ki kalmayalımsensiz Efendim!1<strong>06</strong> HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 107


KÜLTÜR / Fatih ÇINARMustafa Takî Efendi (k.s.)ve Hulûsi Efendi (k.s.)’dedünya savaşlarının pençesinde kıvranan dönemindekiinsanların dertlerine derman aramayaçalışmıştır. Bu alanda bıkmadan, yorulmadanve şahsî çıkarlarını hesaba katmadan büyük birYöntem Birliğiperformans göstermiştir. Adliye teşkilatındagörev yaptığı dönemlerden itibaren içerisindeyaşadığı toplumun ve bütün dünya insanlarınınsorunlarını tespit ve çözüm noktasında fikirlerüretmiştir. Aynı hassasiyeti Hulûsi Efendi degörmek mümkündür. O, halkın hizmetinde olmayıHakk’a hizmet olarak gördüğü için canlıyahizmeti şiar edinen vakıf faaliyetleri ile açlarındoyurulması, eğitim-öğretim sürecindeki genç-“Takî Efendi ve HulûsiEfendi’nin en dikkat çekicihareket noktaları ‘halkahizmeti Hakk’a hizmet’olarak görmeleridir. Buhassasiyetlerinden dolayı heriki isim de ömürleri boyuncanefislerini değil özeldeMüslümanları genelde bütüninsanlığı düşünerek hareketetmişlerdir. ”Sûfîler ‘ibnü’l-vakt’ olma özellikleri nedeniyledönemlerindeki iletişim araçlarınıetkili bir şekilde kullanmayı hayat felsefesiolarak benimsemiş kimselerdir. Farklı zamandilimlerinde hayatlarını devam ettiren sûfîlerinaraç ve gereçleri değişse de ‘aynı hedefe hizmetiçin emek sarf eden kimseler oldukları’gerçeği hiçbir zaman değişmemiştir. Bu anlamdaon dokuzuncu ve yirminci yüzyılın iki etkiliismi olan Mustafa Takî Efendi ve Osman HulûsiEfendi’nin paralellik arz eden yöntemleri ustacakullanmaları da son derece dikkat çekicidir.Aynı membadan beslenen bu iki isim kullandıklarıyöntemleri etkili bir şekilde içerisinde yaşadıklarıtoplumun hizmetine dönüştürebildikleriiçin topluma yön veren lider ruhlu insanlarolarak tarihe geçmişlerdir. Çalışmamızda genişhalk kitlelerini peşinden sürüklemeyi başarmışbu gönül insanlarının kullandıkları bazı ortakyöntemlere değinmek istiyoruz.Mustafa Takî Efendi veHulûsi Efendi’nin KullandıklarıBazı Ortak YöntemlerTakî Efendi ve Hulûsi Efendi’nin en dikkatçekici hareket noktaları ‘halka hizmeti Hakk’ahizmet’ olarak görmeleridir. Bu hassasiyetlerindendolayı her iki isim de ömürleri boyuncanefislerini değil özelde Müslümanları geneldebütün insanlığı düşünerek hareket etmişlerdir.Takî Efendi, adliye teşkilatındaki görevleri,Sivas Sultanisi ve ilk Meclis’teki faaliyetleri ilelere destek olma, mukaddes ve manevî değerleresarılarak insanların yaşamaları için terdökmüştür. Yö<strong>net</strong>ilen ve yö<strong>net</strong>enler arasındaköprü vazifesi gören Hulûsi Efendi, dönemininsıkıntılı alanları olan ekonomi ve manevî gelişiminönündeki engellerin kaldırılması için uğraşvermiştir.Dönemlerinin İletişim AraçlarınıUstaca KullanmalarıBireyin düşüncelerini, his ve mesajlarınıinsanlara ulaştırabilme noktasında telefon, televizyon,radyo, yazılı ve görsel basının hayatiöneme haiz unsurlar olduğu şüphesizdir. TakîEfendi iletişimde dönemindeki kitap, gazete,dergi ve camii imam-hatipleri ile mesajlarınımuhataplarına ulaştırmaya çalışırken HulûsiEfendi de kitap, dergi, vakıf bültenleri, televizyonve radyo unsurlarını ustaca kullanmıştır.Takî Efendi’nin, ‘Târîh-i Nûr-i Muhammedî’ , ‘KırkHadis’ ve ‘Ağaç Dikmenin Fazileti’ isimli kitapları,‘Sebilürreşat’, ‘Sırat-ı Müstakim’, ‘Beyânü’l-Hak’ , ‘Mikyâs-ı Şeriat’ ve ‘Vicdan Gazetesi’ndekiyazıları ve bu çalışmalarının memleketin enücra köşelerine ulaşabilmesi noktasında köyimam-hatiplerini vasıta olarak kullanması dönemininiletişim araçlarını maharetle kullandığınaişaret eden önemli göstergelerdir. Bunakarşılık Hulûsi Efendi de ‘Dîvân’, ‘Mektûbât’ ve‘Hutbeler’ isimli eserleri, kuruculuğunu yaptığıvakfın faaliyetlerini anlatan broşür ve gazetehaberleri, kültür etkinlikleri, sempozyumlar,faaliyetlerini bütün dünyaya ilan eden radyo vetelevizyon vasıtaları ile kendi dönemindeki iletişimvasıtalarını ustaca kullanmıştır.İlme Düşkünlükleri, Kitap Sevgilerive Kültürün Temeli Zengin BirKütüphaneye Sahip OlmalarıTakî Efendi ve Hulûsi Efendi ilme olan düşkünlüklerinisahip oldukları büyük/çok yönlükütüphaneleri ve kitaplara olan sevgileri ile ifadeeden isimlerdir. İlim adamlarına saygı duymayave ilim sahibi olmaya insanları teşvik edenTakî Efendi, ilimden uzaklaşmanın acı <strong>net</strong>icelerini,kitabın önemini ve ilim ehlinin kıymetinibirçok makalesinde dile getirmiştir. Bununlabirlikte meclis kayıtlarından elde edilen bilgileregöre Takî Efendi, maddî imkânsızlıkların vedünya savaşlarının cereyan ettiği çok sıkıntılıbir dönemde yaşamasına rağmen, büyük çaplıkütüphaneye sahip bir kimsedir. Kütüphanesiningünümüze ulaşabilen, Yıldızeli/Ağıllar Bölgesi’ndekibir yazlıkta muhafaza edilen ve esaskütüphanesinin onda biri olduğu ifade edilenkitapların Takî Efendi’nin kitap sevgisini, ilmedüşkünlüğünü ve kütüphanesinin kapasitesinitarif etmeye yeterli olduğu kanaatindeyiz.108 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 109


Aynı şekilde Hulûsi Efendi de yaşadığı toplum-dolayısıyla Takî Efendi olgunluk dönemlerindeda ilme olan düşkünlüğü ve kitap sevgisi ileuzun bir süre Arapça-Farsça hocalığı yapmıştır.tanınan bir isim olmuştur. 10.000 ciltten fazlaTakî Efendi sadece İslâm kültürünü yansıtaneseri bünyesinden barındıran ‘Hacı Hulûsi Ateş,dillerde değil içerisinde yaşadığı toplumda ko-Şeyhzâdeoğlu Özel Kitaplığı’ ismini verdiği venuşulan Ermeniceye de hâkim bir isimdir. Takîansiklopedi, lügatler, atlaslar, tefsirler, hadisEfendi’nin bu hassasiyeti atalarımızın ‘Bir lisanve fıkıh kitapları, dîvânlar, fikir kitapları ve fenbir insan’ anlayışını benimseyen kişiliğinin birbilimlerine dair eserlerden oluşan zengin kü-göstergesidir.tüphanesi ve kurulmasına vesile olduğu birçokkütüphane onun kitap sevgisini ve ilme olandüşkünlüğünü gösteren işaretlerdir.Dile Olan Yatkınlıkları ve İnsanlarlaİletişimde Dili UstacaKullanabilmeleriTakî Efendi ve Hulûsi Efendi’nin en büyükortak yönlerinden bir tanesi de dile olan yatkınlıklarıve dili fikirlerini muhataplarına ulaştırmadaustaca kullanabilmeleridir. Birçoksûfîde olduğu gibi bu iki isim de sadece sanatiçin dil ve şiire değer vermemişler, dili ve dilinbüyüsünü ifade eden şiiri düşüncelerini ifadeetmede bir araç olarak görmüşlerdir.İslâmî ilimlerin temeli sayılan Arapçaya veİslâm kültürünü derinden etkileyen ve ondanbüyük ölçüde etkilenen Farsçaya her iki isimde ayrı önem vermişlerdir. Takî Efendi, öğrencilikyıllarından itibaren dile olan yatkınlığı ileakranları arasında temayüz etmiş, bu maharetiHulûsi Efendi’nin de Arapçayı öğrenme veonu ustaca kullanma konusunda mahir bir isimolduğunu söyleyebiliriz. Onun bu konudaki maharetini‘Dîvân’ının ve ‘Mektûbât’ının birçok yerindegözlemlemek mümkündür.Topluma Yön Veren MesleklereSahip Olmaları ve SonuçTakî Efendi’yi ve Hulûsi Efendi’yi hizmetlerini<strong>net</strong>kili hale gelmesinde bir araya getirenönemli bir husus da sahip oldukları meslekleridir.Takî Efendi, adliye teşkilatının çeşitli kademelerindekigörevleri, mebusluk dönemindekifaaliyetleri ve nihayet öğretmenlik sürecindekihizmetleri ile toplumun önünde hayr hizmetlerininöncüsü olarak bir hayat sürmüştür. TakîEfendi, kişisel ve toplumsal alanlarda hayatlarınaanlam katmaya çalışan insanlara çözümönerileri ve fiilî mücadelesi ile lider ruhlu birinsan olarak insanlara yol göstermiştir. HulûsiEfendi de, Takî Efendi’de olduğu gibi, öncele-ri vekil daha sonra kadrolu olarak yürüttüğüimam-hatiplik görevi ile toplumun önündetopluma yön veren bir isim olmuştur. HulûsiEfendi, toplumun sosyal ve ekonomik sorunlarınınçözümünde her zaman en önde yer almıştır.İşte Hulûsi Efendi’nin vesile olduğu hizmetlerdenbazıları: Şeyh Hamid-i Veli Cami veKülliyesi’nin onarılması, Zaviye Mahallesi’ndekullanılmaz halde olan Ulu Cami’nin aslına uygunhale getirilmesi, Abdurrahman-ı ErzincanîKülliyesi, Abdurrahman Gazi Cami ve Külliyesi,Balaban Çarşı Cami, Mersin Hulûsi Efendi Cami,İstanbul Ebuzer Cami ve Kültür Sitesi’nin inşası,Hulûsi Efendi Erkek Öğrenci Yurdu, Aişe SıddıkaHanım Kız Öğrenci Yurtları, Darende İlahiyatFakültesi’nin inşası, Darende İmam-HatipLisesi’nin yapımı, Darende Devlet Hastanesi’neAslan TEKTAŞjeneratör desteği, Hacı Naciye Hanım SağlıkOcağı, Somuncu Baba Dergisi…Bu veriler iki gönül insanının, insanların gönülyangınlarını söndürmekte kullandıkları bazıyöntemleri göstermektedir. Netice olarak ifadeetmemiz gerekirse onlar, farklı dönemlerde hayatlarınıdevam ettiren gönül sultanları da olsalaraynı gönül yangınının hissiyatını duyaninsanlara benzer yöntemleri kullanarak rehberlikedebilmeyi başarmış kimselerdir. Bizler dezamanını aşmayı başararak insanlara ufuk çizenve kubbede bıraktıkları hoş seda sebebiyle daimahayr ile yâd edilen bu gönül insanlarınınyöntemlerini kullanmaya çalışmalı ve bu şekildehem şahsımızın hem de içerisinde yaşadığımıztoplumun hayatına anlam katabilmiş olmanınhazzına ulaşma gayretinde olmalıyız.110 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 111


GENÇ KALEMLER / Naciye Dilruba TEKTAŞEhl-i Beyt Bağının GülüRahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla başlarımsözlerime... Âlemleri yaratan Allah’ave Rasûlü’ne salat ve selam olsun... Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.) adını andığımızdabile titretiyor gönülleri. O Evlad-ı RasulAhlâk-ı Nebi. Doğduğu gece ne mübarek geceidi. Takvimler 22 Ramazan 1331’i gösteriyordu.Aylardan Ramazan-ı Şerif idi.Adını babası Hasan Feyzi Efendi koymuştu.Amcası Ömer Osman Hulûsi Efendi’nin adı idi.Kulağına Osman Hulûsi okundu. Küçük yaşlardadahi insanlara hep örnek oldu. Lakabı ‘Efendi’idi. Piri İhramcızade İsmail Hakkı ToprakEfendi’nin o yaşlarda himmetini, duasını almıştı.İhramcızade İsmail Hakkı Toprak Efendi birziyaretlerinde ‘Oğlum, inşallah ilerde büyük birEfendi olursun.’ diye buyurmuştur.Büyüklerin sözü yerde kalmaz. Zamanı gelinceHulûsi Efendi Hazretleri İhramcızadeHazretlerinin müridi oldu. İhramcızade İsmailHakkı Toprak Efendi Hazretleri ahirete irtihaletmeden 1967 Hulûsi Efendi Hazretleri ile birlikteMescid-i Nebi de Huzur-u Saadette Sıddikkapısı hizasında oturdukları bir sırada üzerindekibüyük manevî ema<strong>net</strong>i Hulûsi Efendi Hazretlerinevereceğini şu sözlerle dile getirmiştir:“Oğul, sizin ecdadınız bizim ser tacımızdır. Üzerinizebüyük bir manevî vazife intikal ediyor.İhvana sahip çıkıp hizmet edersiniz.” Cevaben“Estağrirullah Efendim.” diyen Hulûsi Efendi(k.s.)’ye görevin intikal edeceği işaret edilmiştir.İhramcızade Hazretleri “Bu yükün ağırlığını ancaksiz çekebilirsiniz.” buyurmuştur.Hulûsi Efendi Hazretlerinin eğitimi için hassasiyetgösteren muhterem babaları HasanFeyzi Efendi daha yedi yaşlarında iken HulûsiEfendi Hazretlerine Kelamullah’ı öğretip hatimetmelerini de sağlamıştır. Çok küçük yaşlardadahi büyük güzel hallere mazhar olmuştur.İnşa Edilen GönüllerGençliğinde marangozdu. El becerisini ağaçlaranakşetti. Her türlü hizmete koştu. Bina inşaetti, ettirdi. Aynı zamanda gönülleri de inşa etti.Gençliğinde bir zamanda ticaretle uğraştı fakatbir Cuma namazını geciktirmesi üzerine ticaretibıraktı. Nefsim için taş üstüne taşı koymamdedi. Yaptığı her işte Allah rızasını gözetti. Attığıher adım yaşadığı her gün Rabbinin rızasıiçindi.Bir ilahisinde “Dervişe şan gerekmez, yoklukyolcularına başka nişan gerekmez” diyen HazretiPir ecdadı Somuncu Baba Hazretleri gibi“Şöhret affettir.” düsturuyla bütün hayatındaşöhretten kaçınmıştır. Yokluk yolunun yolcusuHazreti Pir “Yok ol da sonra gel var ol” şeklindesöylemiş ve benlikle Allah’a varılamayacağını,öncelikle insanın nefsini yok etmesi gerektiğini,bu yolun yokluk yolu olduğunu, ihvanlarınakendi örnek yaşantısı ile olması gerekeni kal iledeğil hal dili ile anlatmıştır.Şehzade oğlu özel kitaplığını kendi emek vegayretleri ile oluşturmuştur. Kitaba ilime bilimeolan sevgisi başka idi. Okumanın, okutmanın nekadar önemli olduğunu hep anlatırdı. Bir günyanına ziyaret için gelen bir üniversite öğrencisiniyanına oturtarak yanında ki ihvanlarınao öğrencinin kim olduğunu nerde ve hangi bölümüokuduğunu ve okumasından kendinin nekadar memnun olduğunu belirterek üniversiteöğrencisini taltif etmiştir. İhvan-ı yarana da örnekgöstermiştir. Kendi evlatlarının eğitimi ileçok yakından alakadar olmuştur.Aynı zamanda Darende’deki çocukların vegençlerinde iyi eğitim almaları için elinden gelençabayı ve gayreti göstererek insanlığa örnek olmuştur.Darende’deki açılan her okulda, o okullariçin yapılan her binada, koyulan her tuğladaHulûsi Efendi Hazretlerinin gayretleri vardır.1945 yılında muhterem babalarının vefatıüzerine Somuncu Baba Camii İmam-Hatipliğinegeçerek 1987 yılına kadar yani emekli oluncayakadar 42 yıl ecdadı Somuncu Baba Hazretlerininmedfun bulunduğu camide imam-hatiplikgörevini yerine getirmiştir.İmam-hatipliği sırasında okuduğu hutbeleriniŞeyh Hamid-i Veli Camii Minberinden Hut-112 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 113


Sahabe AlbümüProf. Dr. Bünyamin ERULbeler adlı eserde toplayarak arkasında insanlığabıraktığı eserlerin içerisine bir yenisini dahakatmıştır.Küçük yaşta iken yazmaya başladığı ilahilerinide Dîvân-ı Hulûsî-i Dârendevî adlı eserdetoplayarak insanlığın istifadesine sunmuştur.Diğer bir eseri de Mektûbât-ı Hulûsî-iDârendevî’dir. Acısını, sevincini, özlemini, hasretiniyüreğinden dökülen kelimelerle anlattığımektuplarının toplanmış halidir.Her Canlıya Hizmet1986 yılında ‘Her canlıya hizmet’ düsturuylakurduğu vakıfla hizmetin Allah rızası için hiçbirayrım gözetmeksizin her canlıya olduğunu bizlereöğretmiştir.Hulûsi Efendi Hazretleri 1969 yılında pirininvefatı ile aldığı manevî ema<strong>net</strong>i, kendi elleriyleyetiştirdiği ve “Anadan doğma evliya görmek isteyenvarsa Hamid’ime baksın.” buyurduğu enküçük oğlu Hamid Hamidettin Efendi Hazretlerinedevredene kadar birçok gönül dostununkalbine tıpkı Şah-ı Nakşibendi’nin yaptığı gibinakşetti.Vefat etmeden önce ziyaretine gelen birine“Kiraz olgunlaştığında Darende’de buluşalım.”sözü üstüne bütün gönül dostları Hulûsi EfendiHazretleri ile buluşmak için kirazlar olgunlaştığındaDarende’ye gelir hizmetleri ile anılır, insanlığatanıtılır Hulûsi Efendi Hazretleri.Arkasında bıraktığı 3 kitabı, yaptırdığı okulları,köprüleri, çeşmeleri, camileri ile insanlığave her canlıya hala Allah rızası için hizmet etmekte.Hamid Hamidettin Efendi HazretleriMektûbât-ı Hulûsî-i Dârendevî eserinin Takdimnamekısmında Hulûsi Efendi Hazretlerine,gözünün arkada kalmamasını, kendisinin yerinegetirmek istediği fakat ömrünün yetmediğieserlerin bir bir tamamladığını şu şekilde dilegetiriyor.“Eserleriniz var oldukça, sevenlerinizin arasında,her zaman gönüllerimizde yaşayacaksınız.Yakmış olduğunuz manevî ateş hiçbirzaman sönmeyecektir. 20<strong>06</strong> yılının Temmuzayının ortalarındaki bir zamanda bu satırlar yazılıyor.Aradan 16 koca yıl geçti, her geçen günseven dostlarımızın sayıları artıyor. İhvanınızyalnız değil, diktiğiniz fidanlar gelişiyor, büyüyorlar,gözünüz arkada kalmasın Ey Canım Baba.On altı yılda, on altı önemli arzunuzu yerinegetirildi. İnşallah daha nice hizmetler yapmayıYüce Rabbim bizlere nasip eder.”Hayatı yaptığı hizmetler ile her devirde konuşulacak.İnsanlar örnek alacak ve birçok gönüldostu tarafından Hulûsi Efendi Hazretleridillerden dillere, gönüllerden gönüllere hepanlatılacak ve hep yaşatılacaktır.Ruhunuz şad, mekânınız cen<strong>net</strong> olsun Efendim.Muhabbetle Efendim. Güllerin güzelinebendim...Câbir b. Abdullah (R.A.)Adı: CâbirSavaşları :Hudeybiye’ye ve Uhud sonrası tümKünyesi : Ebû Abdullah, Ebû Abdurrahman,savaşlara katılmıştır.Ebû MuhammedGörevleri : Su taşıyıcılığı, Şam’ın fethindeDoğum yılı : M. 607kavmini temsil etmiştir.Doğum yeri : MedineFizikî Yapı : Yaşlandığında gözlerini kaybetti.Ağaran saç ve sakallarını bazen sarıya boyardı.Baba adı : Abdullah b. Amr b. HarâmMizacı : Babası Uhud’da şehit düşmüş veAnne adı : Nesîbebint Ukbeçocuk yaşta sorumluluk yüklenmiştir.Eş(ler)i : Abdurrahman’ın annesi SüheymebintAyrıcalığı : 622’de yapılan ikinci AkabeMes’ûd, Muhammed’in annesi Ümmü’l-Hârisbint MuhammedBey’atı’na katılan en küçük Müslüman idi.Müksirûn yani en çok hadis rivayet eden 7 kişidenAkrabaları : Tespit edilemedi.biridir. En çok mucize rivayetleri ile Şiî öğre-tisine dair birçok rivayet de ondan gelmektedir.Oğulları : Akîl, Abdurrahman, Muhammed,Onun “Sahîfetu Câbir” ve “Kitâbü’l-Mensek” adlıTemîm, Atâ.sahifeleri olduğu söylenmektedir.Kızları : Tespit edilemedi.Ömrü : 94 yaşındaKabilesi : Hazrec’in Selemeoğulları kolundanÖlüm yılı : H. 78İslam’a girişi : M. 622’deÖlüm yeri : MedineSohbet süresi : 10 yılÖlüm sebebi : YaşlılıkRivayeti : 1540Hakkında : Hz. Peygamber (s.a.v.)’in yakın ilgisinemazhar olan gençlerdendi. Allah RasûlüYaşadığı yer : Medineonun için yirmi beş defa istiğfar dilemiştir.Mesleği : Askerlik, müftülükKaynaklar : İsâbe, I. 546-547;Üsd, I. 492; DİA,Hicreti : YokVI. 530; Nübelâ, III. 189-194.114 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 115


GENÇ KALEMLER / Funda KOÇGönüller SultanıAnne ve babası gül neslinden, kendisiise cen<strong>net</strong>teki gül bahçesinin vazgeçilmezgüllerinden… Peygamber kokulu buâbide şahsiyetin işi gönül sultanlığı… Filozoflar,şairler gönül kelimesine bir anlam veremezkenkendileri daha küçük yaşlarda gönülleri fethetmişve “Gönül Fatihi” olarak adını zihinlere kazımıştır.Dünyadaki en sevdiği varlık ise kitaplarıydı.Bir gün ihvanları ile birlikte otururken yanındakilereşu şekilde bahsetmiş: “Oğul haccagitmeden önce bu hayatta en sevdiğim şey kitaplarımdı,ne zaman ki hacca gittim kitaplarımikinci sıraya düştü.” Gazeteler, “Asrın filozofu”şeklinde manşetler atmakta son derece haklıydılar.Efendimin filozof olduğuna tek kanıt budeğil tabiî ki… Çocukken Kur’an’ı hatmeylemişve Kur’an’daki ayetleri bir bir Dîvân’ına nakşetmiştir.Belki gecenin en karanlığında, belkide sabahın nurunda -anlamlandırmaya zihinyetmeyen bir ilhamla- yazılmış olan bu müthişeseri hangi üstad hakkını vererek açıklayabilir?Yazılmasına öyle bir sır vesile oluyor ki, beyitlertek tek işlenirken bu sırra tanıklık edecek tekbir çift göz; müthiş bir ilhamla yazan bu kalemianında durdurabiliyor. İşte böyle meşakkatlerleyazılan bu mükemmel eser, Dîvân-ı Hulûsî-iDârendevî, bu durumu anlatacak bir çift söz;İçinde sonsuzun nuru yandıkçaAçılır karanlığın bahtı siyahdemekle haklı şair. Es-Seyyid Osman HulûsiEfendi Hazretleri öyle bir nuru içinde besliyorduki, her geçen gün bu nur biraz daha büyüyorve kendileri bu oranda eriyordu. Pervane misaliaşkı için bu yolda ilerlemekten vazgeçmiyor vesevdiğine ulaştığında da sonsuz nurun içindeyok olacağını biliyordu. Sonuç mu, sadece söylemesikolay; o içindeki mükemmel nur olmuşki, Efendim halini çok güzel anlatmış:Koy bu vücudum odlara yansınErsin visale pervaneler tek...Düşsem Hulûsi meydan-ı aşkaCevlan kılsam merdaneler tekYeter mi Efendi Hazretlerini anlatmaya kurduğumiki cümle; yetmez. Çünkü onun hali güllerikıskandırıyor, bülbülleri kendine âşık ediyordu.Kendisini gönüllere adamıştı. Sevgilininrızası için gönülleri fethetmeliydi. Neden mi,sevgilinin yeri gönüllerdi. Gönlün bozulmaması,kırılmaması gerektiğini biliyor ve inşası içinher şeyi yapıyordu. Kendileri gönül mevzusunuöyle güzel anlatmışlar kiGönül bir bahrı ummandır ana haddü payan olmazDerunu dürrü cevherdir ki pinhandır ayan olmaz.Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Hazretlerihizmet ehli bir âlimdi. Misyonu, vizyonu insanlığahizmetti. Tabi bu yolda yalnız değildi. Kendisineyoldaş olan annelerin annesi gül kokulueşi, Hacı Naciye Sultandı. Hacı Validemiz dehizmette sınır tanımamış, elinden gelenin fazlasınıyapmış, haliyle tavrıyla insanlığa örnekolmuş bir sultandı. Gül kokusunun kaynağı olanevlerinden misafir eksilmez ve Validemizdehizmet etmekten yorulmazdı. Cen<strong>net</strong> bahçesiningüllerindendi Hacı Naciye Validemiz, çocuklarıise bahçenin gonca gülleri... Bu müthişaileye sahip olan Efendi Hazretleri, eğitime deçok önem vermiş öncelikle de kız çocuklarınınokumasını istemiştir. Darende İmam HatipLisesi’ni yaptırmış, Özel Kız Öğrenci Yurdununaçılmasını sağlamıştır. Kimsesizin, düşkünündaima yanında olmuş hiç bir şekilde doğruluktanayrılmamıştır.12 Ağustos 1914 Pazartesi günü dünyadaaçan gonca gül Es-Seyyid Osman Hulûsi EfendiHazretleri 14 Haziran 1990 tarihinde dar-ıbekaya irtihal etmiştir. 15 Haziran 1990 Cumagünü cenaze namazını, kendi yaptırdığı Darendeİmam Hatip Lisesi’nin önünde kalabalık bircemaat ile halefi ve oğlu olan H. HamidettinEfendi kıldırmıştır.Efendim; Darende’de yaktığın hizmet ateşigünden güne büyüyor. Sınır tanımadan yurt dışına,bambaşka gönüllere ulaşıyor. Bazen yetimbir çocuğun gönlüne, bazen kor yüreklere ulaşıyor.Bizler de “Her şey güzel olacak.” sözüne ithafendurmadan çalışıyor, bize ve insanlığa kazandırmışolduğunuz vakfımıza layık olmak içinçabalıyoruz. Bizler sevmeyi de sevilmeyi de sizdenöğreneceğimizi biliyoruz. Allah’ım, bizlerisizlerden, Peygamber Efendimizden ayırmasıncen<strong>net</strong>te Peygamberimizin ve sizlerin arkasındanyürümeyi nasip etsin. Âmin...116 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 117


EDEBİYAT / Vedat Ali TOKGüneş Gibi Şefkatli“Güneş gibi şefkatli yer gibi tevâzu’luSu gibi sehâvetli merhametle dolu ol(Güneş gibi şefkatli, yer (toprak) gibi alçakgönüllü,su gibi cömert, merhametle dolu ol.)”Güneş gibi şefkatli yer gibi tevâzu’luSu gibi sehâvetli merhametle dolu ol(Güneş gibi şefkatli, yer (toprak) gibi alçakgönüllü,su gibi cömert, merhametle dolu ol.)Yukarıya bir beyti alınan ve tamamı 9 beyittenmeydana gelen bu gazel, Osman HulûsiEfendi’nin, günümüzde en çok beğenilen ve okunanşiirlerinden biridir. Bu gazel ilâhî formundada bestelenmiştir. Osman Hulûsi Efendi’nin Nasihatisimli bu şiirinde her beyt kendi içinde birâhenk oluştururken aynı zamanda okuyucunun,dinleyicinin ruhunu saran bir güzelliği de barındırmaktadır.Bu şiirin bizi saran birçok sebebi varama herhalde en önemlisi kâmil bir mü’mininhulûs-i kalb ile dilinden dökülen dünyevî veuhrevî mahiyetli nağmelerinin ruha verdiği hazşeklinde değerlendirilebilir.Âlemi sen kendinin kölesi kulu sanmaSen Hakk için âlemin kölesi ol kulu olbeyti ile başlayan şiirin tamamında insanınkendini bilmesi öğütleniyor. Kendini bilmekönemlidir, çünkü ‘Kendini bilen Rabbini bilir.’denilmiştir. Nitekim ilk beyitte verilen nasihat,kişinin kendisini dünyanın merkezi konumundagörmemesi gerektiğidir. Çünkü benlik duygusuhem dünya hem de ahiret hayatı için tehlikearz eder. Başkalarını hiçe sayan insan gurur vekibirle dolacak, dolayısıyla belki de farkındaolmadan toplumdan soyutlanacaktır. Beyittekemale ermenin yolu gösteriliyor ikinci mısraile: “Sen Hakk için âlemin kölesi ol kulu ol.” Allahiçin âlemin kulu, kölesi ol. Yani kendin içindeğil, başkaları için mücadele et. Benliğini öneçıkarma, kendi menfaatlerin için başkalarınıezme, diğerkâm ol.Nefsin hevâsı için mağrûr olup aldanmaYüzüne bassın kadem her ayağın yolu olİnsanı felakete sürükleyen hususlardan biride nefsin peşinde koşmaktır. Nefsin sonsuzisteklerine râm olan insan, büyük bir aldanışiçindedir. Bu yüzden nefsin dizginlerini bırakmamalı.Bu da ancak akıl sayesinde mümkündür.Akıl, nefis için bir dizgindir. İyinin ve kötünün,faydalının ve zararlının ne olduğunu akılyolu ile tespit ettikten sonra iradenin hareketegeçirilmesi ile nefsin arzularından emin olmakkolaydır.Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi nefsin istekleriylekendinden geçip mağrur olmanın sakıncalarındanbahsederek, kibrin yok edilmesi içinalçak gönüllü olmanın gereğine değiniyor.Mutasavvıflar, nefis meselesi üzerinde çokdurmuşlar ve insanın mânen yükselmesinintevazudan geçtiğine işaret etmişlerdir. Fuzûlîşöyle diyor:118 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 119


Serverlik ister isen üftâdelik şiâr etKim düşmeden ayağa çıkmadı başa bâde(Başa çıkmayı istiyorsan, düşkünlüğü şiar et.Bâde, ayağa düşmeden başa çıkmadı.)16. asır şairlerinden Hayâlî’nin düşünceleride aynıdır:Ayağa düş dilersen başa çıkmakAnınla başa çıkdı câm-ı sahbâ(Başa çıkmayı istiyorsan önce ayağa düş. Şarapkadehi, böyle olduğu için başa çıktı.)Yukarıdaki beyitlerde -kelime oyunları ve içiçe girmiş manaları bir tarafa bıraktığımızda- insanınmânevî anlamda yücelmesinin ancak tevazuile mümkün olacağı vurgulanmaktadır.Garazsız hem ivazsız hizmet et her canlıyaKimsesizin düşkünün ayağı ol eli olHiçbir canlıdan, hiç bir karşılık beklemeden,her canlıya hizmet et. Kimsesizin, düşkünün eli,ayağı ol.Kâmil insan, yapacağı bir iyiliği karşılık beklemedenyapar. Zaten karşılık beklenerek yapılanbir iyilik, iyilik olmaktan çıkar alış veriş durumunageçer.Allah için herkese hürmet et de sev sevilHer göze diken olma sünbülü ol gülü olSevgi Allah Rızası İçin OlmalıMüslümanın sevgisi Allah rızası için olmalıdır.Peygamber Efendimiz de mü’minlere, birbirlerineduydukları sevginin Allah rızası içinolması gerektiğini söylüyor. Hadislerde şöylezikrediliyor: “Amellerin en faziletlisi Allah içinsevmek, Allah için buğzetmektir.”, “İman bağlarınınen sağlamı Allah için dostluk, Allah için düşmanlık,Allah için sevgi, Allah için nefrettir.”Müslümanlığın şiarında kin, nefret, garezyoktur. Yaratılanı, Yûnusça “Yaratan’dan ötürü”sevme fikri vardır. Her canlıya, hatta cansızasevgi ve merhamet esastır. Çünkü her şeyin yaratıcısıAllahu Teâlâ’dır.İncitme sen kimseyi kimseye incinme hemGüler yüzlü tatlı dil her ağızın balı ol“Tebessüm sadakadır.” diyor PeygamberEfendimiz. Yine “Güzel söz sadakadır.” buyuruyor.Ve atalar ne güzel söylüyor: “Tatlı dil, yılanıdeliğinden çıkarır.”Tatlı dilden, güler yüzden kimseye bir zarargelmemiştir. Tatlı dilin, güler yüzün açamayacağıkapı yoktur. Tabii ki art niyetsiz, riyâsız, hilesiz,çıkarsız olmak kaydıyla.Peygamber Efendimiz İslâm’ı yayarken, tebliğlerindehep yumuşak bir dille hitap etmişmuhataplarına. Hazreti Muhammed (s.a.v.)’inahlâkını bildiren bir ayette şöyle buyruluyor:“Allah’tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşakdavrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydınonlar çevrenden dağılır giderlerdi.”Kâmil bir insan başkalarını incitmekten korkar.Yine kâmil insan kuldan gelen kötülükle incinmez,kendisine yapılan kötülüğü affedicidir.Kin tutmaz. Bilir ki kendini incitecek her davranış,sadece bir imtihan vesilesidir.Nefsine yan çıkıp da Kâbe’yi yıksan dahiİncitme gönül yıkma ger uslu ger deli olKur’an-ı Kerim’de: “Biz insana şah damarındandaha yakınız.” buyrulmuştur. Bir hadis-i kudsîdede şöyle deniyor: “Yere göğe sığmadım, mü’minkulumun kalbine sığdım.” O halde insan, Cenab-ıAllah’ın tecellî ettiği bir mekândır. Yani AllahuTeâlâ bizde, bizim içimizde. Evet, kâmil bir insan,nefsine yenik düşer belki ve Müslümanların enkutsal mekânı olan Kâbe’yi yıkar ve belki tevbeetse günahı da affedilir; ama kendini bilen insanbaşkalarını incitmekten, kalp kırmaktan, gönülyıkmaktan korkar; çünkü bilir ki insanın gönlünüyıkmak, Kâbe’yi yıkmaktan tehlikelidir. Çünkügönül Allahu Teâlâ’nın mekânıdır.Tevazu, Osman Hulûsi Efendi’nin oluşundave fıtratında mevcuttur. Hiçbir zaman kibirlenmemiş,büyüklenmemiş her zaman tevazuunukorumuştur. Hiçbir zaman ben şuyum deme-miş, hiçbir zaman insanların eline bakmamış vehiç kimseye de boyun eğmemiştir. İşte bu daonu dimdik ayakta tutmuş, olabildiğince büyütmüş,sevenlerinin ve tüm insanların gönlündetaht kurmasına vesile olmuştur.Tevazua oldukça önem veren Osman HulûsiEfendi, her işini kendisi yapmış ve çalışarak,alınteri dökerek insanlara bizzat kendisi yardımcıolmuştur. O;Güneş gibi şefkatli yer gibi tevâzu’luSu gibi sehâvetli merhametle dolu olderken güneş gibi, toprak gibi, su gibi hiçbirinsanı ve mahlûkatı ayırmaksızın herkesi eşitşekilde imkânlarından faydalandıran, ne yapılırsa,ne denilirse denilsin üzerlerine düşenvazifeyi yüksünmeden, sızlanmadan yaptıklarını,şefkatin, tevazuun ve merhametin timsaliolduklarını ifade ediyor. Tevazuun timsali olantoprağın üzerine insanlar basıyor, her türlü pisliklerinigömüyorlar, ama toprak hepsini kabulediyor, içine almazlık yapmıyor. Onun içindir kitevazu; topraktan yaratılan insanoğluna yakışanbir ziy<strong>net</strong>tir.Gökçek gerek dervişin sanı yoksula bayaSuçluların suçundan geçip hoşgörülü olDervişlik hırkasını giyen kimse herkese, yoksulada zengine de, güzel davranmalı. Onun işigüzellikledir. Başkalarının gizli saklı işleriyle uğraşmamalı.Çünkü dervişin mücadelesi başkalarıyladeğil, ancak kendisiyledir; kendi nefsiyledir.Hatalı bir insanı bile yargılamak dervişin görevideğildir. O, hep affedicidir. Herkese hoşgörü ilemuamele etmekle yükümlüdür derviş…Varlığından boşal kim yokluğa erişesinSözünü söyle gerçek Hulûsi’nin dili olNefis; En Büyük DüşmanHakikatte insanın en büyük mücadelesi bizzatkendisiyle olmalıdır. Çünkü nefis, insan içinen büyük düşmandır. İnsana güzeli çirkin, çirkinigüzel gösterebilir. Bu da en büyük tehlikedir. Birhadis-i şerife göre “Ölmeden önce ölünüz!” denilmiştir.Bu sözün anlamı insanı nefis muhasebesineyöneltmektir. Yani ahiret hesabını dünyadavermeye teşvik için söylenmiştir. Bir başka deyişleinsan dünyada yapacağı işin hesabını, eninisonunu ahirette imiş gibi düşünüp ona göreyapması gerektiği vurgulanmış bu sözle.Beyitte varlık sözüyle insanı doğru yoldanuzaklaştıracak, ahireti unutturacak mahiyettekidünyanın malı mülkü, zevki sefası; yokluk sözüylede insanın canı dâhil, sahibiymiş gibi gözükenher şeyden, aslında kendine bir ema<strong>net</strong> olandünyevî sıkıntılardan kurtuluşu kastedilmiştir.Söz başı yapılan beyte gelelim:Güneş gibi şefkatli yer gibi tevâzu’luSu gibi sehâvetli merhametle dolu olBüyük mutasavvıf ve filozof Mevlânâ şöylenasihat ediyor insanlara: “Cömertlikte akarsugibi, şefkatte güneş gibi, kusurları örtmektegece gibi, öfkede ölü gibi, tevazuda toprak gibi,müsamahada deniz gibi olunuz.”Osman Hulûsi Efendi de bize ve bütün insanlığaMevlânâ’dan mülhem, güneş gibi şefkatli,yer gibi alçakgönüllü, su gibi cömert vemerhametle dolu olmamızı tavsiye ediyor.Osman Hulûsi Efendi’nin samimî bir dil veüslupla söylediği bu şiirin her beyti akılda kalıcıbir anlam ve âhenk özelliği taşımaktadır.Beyitlerde yer yer edebî sanatlara yer verilmiş;bilhassa ayet ve hadislere telmihlerde bulunulmuştur.Şiirde tenasüp ve tezat sanatları yerliyerince kullanılmıştır. ‘Nasihat’ şiiri edebiyattarihimizde müstesna yerini almış bir şiirdir.120 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 121


GENÇ KALEMLER / Hidayet YILDIZİlmin AydınlığıCahiliye devrinde insanla kız çocukları olduğuzaman utanç duyarlar, kız çocuklarınıdiri diri toprağa gömerlerdi.Allah Resulü (s.a.v.) buyurmuştur:“Çocuklarınıza eşit davranın; farklı davranacakolsanız dahi kızlarınızı üstün tutun!”Hatta çocuklar arasında sevgiyi paylaşmadaeşitliğe bile önem verdi. Bir sahabe, Peygamberimizle(s.a.v.) beraber oturuyordu. Derkensahabenin küçük oğlu geldi, adam onu öptü vekucağına oturttu. Sonra adamın küçük kızı geldi,onu da alarak yanına oturttu.Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.): “Senkız çocuğu ile oğlan arasında adaleti gözetmedin!”buyurarak adamı uyardı.“İlim öğrenmek kadın erkek bütün Müslümanlarafarzdır.” Buyurarak, ilim öğrenmeninkadını erkeği olmadığını açıkça ifade etmişlerdir.Peygamberimiz (s.a.v.)in hanımları, ashabınkızlarının eğitim ve öğretimi ile ilgilenirlerdi.Onlar, evlerine gelen genç kızlara bildiklerinianlatırlar, bu kızlar da öğrendikleri bilgileribaşkalarına aktarırlardı. Hz. Aişe validemiz veÜmmü Seleme validemiz başta olmak üzerePeygamberimizin (s.a.v.) hanımlarının eğitimve öğretime büyük katkıları olmuştur. PeygamberEfendimiz (s.a.v.) sözüyle ve fiilen kadıneğitimini teşvik etmiş, İslam’da en güzel şekildetatbik edilmiş ve kadınlar hiçbir zaman eğitimhakkından mahrum bırakılmamıştır.Hulusi Efendi Hazretleri, kız çocuklarına vekız çocuklarının yetiştirilmesine aynı önemivermiştir. Bir güneş gibi etrafını aydınlatmayadevam etmiştir. Hulusi Efendi, erkek evlatlarınayazmış olduğu mektubunda:”Kızların gönülleriniincitmeyin” buyurmuşlardır.Özellikle kız çocuklarının okutulması yolundaoldukça gayret ve çalışma içerisinde olmuş,çevresine, dostlarına, kız çocuklarının okutulmasınıngerekliğini anlatmıştır. Hulusi EfendiKız çocuklarının dinî eğitimi almaları¸ özellikleKur’an eğitimi almaları noktasında çok büyükhassasiyetini göstermiştir.“Okumanın, okutmanın kızı erkeği olmaz.İlim tahsil etmek Allah’ın emridir. Öğretmeneyardımcı olmak, ilim öğrenene, ilim öğretenehizmet etmektir.” buyurmuşlardır.Bazı dönemlerde birçok öğrenciye öğrenimbursu ve elbise yardımı yapılmış; Darende’dehizmet veren birçok okulun bazı ihtiyaçları vakıftarafından belli zamanlarda karşılanmıştır.1974 yılında açılan İmam-Hatip Lisesi’nde okuyanöğrencilerin giyim kuşamları yıllarca tedarikedilmiş ve hâlen de devam etmektedir.Bizim asıl hedefimiz, gücümüzün yettiği,imkânlarımızın elverdiği ölçüde çalışmak, ilmimiziarttırmak ve onunla amel etmek olmalıdır.Okullar ilim öğrenmenin yolunu gösterir, rehberlikeder. Eğitimimizin dini yönünü tamamlamakiçin de bütün gayretimizi göstererek kendimiziyetiştirmeye çalışmalıyız.Eğitim; ruhumuzun ve bedenimizin eğitiminiiçermektedir.En önemlisi de neyi ne kadar öğrenmemizgerektiği herhalde. Çünkü Hulusi Efendi öncelikliöğrenmemiz gerekenlerin Allah’ın emirleriolduğunu buyurmuştur.“Hulusi Efendi’nin oğullarından Ahmet ŞemsettinAteş ağabey anlatıyor: “Bir gün evde ailecekoturduğumuz bir zamanda Efendi Hazretleriağabeyim Kemal Efendi’yi, beni ve HamideddinEfendi’yi yanına çağırdı ve şöyle buyurdu: Evlatlarımderviş insanın dünyalık bir şeyi olmaz. Kitaplarımdanbaşka sizlere bırakacak bir mirasımyok. Kütüphanemin anahtarından üç tane yaptırdım.İşte sizlere irfan hazinelerinin anahtarlarınıbırakıyorum. Kitapları okuyup sahip çıkın. Ölümher an için hazırdır, dedi. O anda bizler çok duygulandıkgözyaşlarımızı tutamadık.“Üniversitede okuyan gençler geldiği zaman,onlar yaşça küçük olmasına rağmen kenarınaoturtturur, onların üniversitede okuduğunuduyurur, “siz de çocuklarınızı okutun” buyururlardı.Öğrencilerin harçlıklarını verir, okullarınıbitirince de iş sahibi olmalarına yardımcı olurlardı.Günümüzde ise eğitime ve kız çocuklarınıneğitimine verilen önem aynı şekilde devametmektedir.İlkokul, ortaokul ve lisenin açılması, ortaöğrenimöğrencelerini barındırmaya yönelik konforluyurtların açılması, yüksek öğrenim öğrencilerinibarındırmaya yönelik aynı şekilde konforluve içindeki eşyaları tam yurt ve kız-erkeköğrenci evlerinin açılması geçlerin eğitimineverilen önemin göstergeleridir.Biliyor ve inanıyoruz ki, karanlıkları aydınlatan,cehaleti ortadan kaldırarak, iki dünya huzuruve refahı getiren bu güneş her geçen gündaha da parlayacak, etrafı daha çok aydınlatacaktır.122 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 123


ISBN: 978-9944-774-14-7Hulûsi Efendi Romanı“Raziye Sağlam’ın Nasihat Yayınları’nca yayımlanan‘Gül Kokusu’ anlatısı, çağımızın kâmil velilerindenEs-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.)’nin hayatınıkonu alan ve bir menkıbe tadında okuduğum bir roman.Roman derken aslında bir çekince de koymak isterim,zira roman klasik veya modern (hatta postmodern)türleriyle, bu türlerin içerdiği estetik özellikler,içinden doğduğu toplumsal şartlar bakımından farklıbir anlatı damarını ifade ediyor. Raziye Sağlam’ın buanlatısı, ne geleneksel ne de modern romanın gereklerineuymuyor. İyi ki de uymuyor zira bir velininmânevî hayatını konu alınca, yazarın kuşkusuz bizimgeleneksel anlatı dünyamıza uzanması ve bir menkıbeatmosferinde, dilinde bunu aktarması gerekiyor.Anlatılan sıradan bir insan değil çünkü. Anne ve babatarafından Hz. Hüseyin (r.a.) efendimize uzayan seyyidlersilsilesinin altın halkalarından biri...Üstelik hayatını insanların maddî ve mânevî çaresizliğineyönelik hayırlı hizmetlere adamış bir kâmilveli...”ISBN 978-975-97976-8-3KİTAP / Muharrem AKINBir Demet KitapMutasavvıf ve Türk DavetçisiOsman Hulûsi DarendevîEser, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesiile Mısır el-Ezher Üniversitesi Aynu’ş-Şems Üniversitesive Kahire Üniversitesinden olan birilmi heyet Hulûsi Efendi’nin hayatı ve eserleriüzerine çalışmalardan oluşmaktadır. Bu projeyleEs-Seyyid Osman Hulûsi Efendinin hayatı veeserlerinin bütün İslâm dünyası tarafından tanınmasıamaçlanmaktadır.“Mutasavvıf ve Türk Davetçisi Es-SeyyidOsman Hulûsi Darendevî” başlığı altında hazırlanankitabın takdim yazısını Mütevelli HeyetBaşkanı Hamid Hamidettin Ateş ve meşhurArap edibi Aynu’ş-Şems Üniversitesi öğretimüyesi Prof. Dr. Muhammed Harb yazdı.Proje Koordinatörü Ankara Üniversitesi İlahiyatFakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. MehmetAkkuş Bey eserin “Giriş” bölümünde; SomuncuBaba’dan Osman Hulûsi Efendi’ye kadar tarihibilgiler sundu.Eserin redaksiyonunu yine Ankara ÜniversitesiÖğretim Üyelerinden Süleyman Baybarayaptı. Eserde yer alan konular ve ilgili bölümlerihazırlayan akademisyenler şöyledir:Somuncu Baba’dan Hulûsi Efendiye İrşadKervanı: Prof. Dr. Mehmet Akkuş Ankara Üniversitesiİlahiyat Fakültesi/Türkiye Divan-ıHulûsi Darendevî’de Sûfi İşaretler: Dr. AbdülazizAvadallah Kahire Üniversitesi /Mısır TasavvufiMefhumlar ve Asrımızın Şairi OsmanHulûsi Darendevî: Dr. Sâmiye MuhammedCelal Aynu’ş- Şems Üniversitesi/Mısır OsmanHulûsi Darendevî ve Nakşibendî Yolu: Dr. BediaMuhammed Abdülal Hamude Aynu’ş-ŞemsÜniversitesi/Mısır Osman Hulûsi EfendininCuma Hutbeleri: Dr. Ahmed Abdullah Aynu’ş-Şems Üniversitesi/Mısır Kitap, fotoğraflar vebelgelerle zenginleştirilmiştir.Nasihatname“Din nasihattir/samimiyettir.” (Müslim, İmân,95) buyuran Peygamber Efendimiz (s.a.v.) insanlarınirşadı ve bilgilenmeleri için tebliğmetodu içerisinde en samimi bir şekilde hitabetikullanmıştır. Es-Seyyid Osman HulûsiEfendi’nin insanlığa nasihatini anlatan şiiri baştaolmak üzere eserlerindeki öğütlerden bir güldemeti kıymetli okuyuculara sunulmaktadır.Gül KokusuRaziye Sağlam’ın “Gül Kokusu” isimli eseri,çağımızın kâmil velilerinden Es-SeyyidOsman Hulusi Efendi’nin (k.s.) hayatını konualan menkıbe tadında bir roman. Bu anlatı, negeleneksel ne de modern romanın gereklerineuyuyor. İyi ki de uymuyor, zira bir velininmânevî hayatını konu alınca, yazarın kuşkusuzbizim geleneksel anlatı dünyamıza uzanmasıve bir menkıbe atmosferinde, dilindebunu aktarması gerekiyor. Anlatılan sıradanbir insan değil çünkü. Anne ve baba tarafındanHz. Hüseyin (r.a.) Efendimize uzayan seyyidlersilsilesinin altın halkalarından biri...Gönül ve Aşka DairKitap Osman Hulûsi Efendi’nin Dîvânı üzerineyapılan bir çalışmadır. Eserin önsözündeNASİHATProf. Dr. Kaplan çalışmasının hedefini ifadelerleözetliyor: “Hulûsî Efendi’nin şiirinde ikitemel husus bariz olarak karşımıza çıkmaktadır.Gönül ve aşk… Aslında bu iki kavram birbirindenayrılmaz bir bütün oluşturur. Aşk gönlünbir fonksiyonu olarak ifade edilebilir. Aşkın mahalligönüldür. Aşk gönülden fışkırıp çağlar. GönülRahman’ın arşı olarak insanın asıl varlığınıifade eden tarafıdır. Hulusi Efendi (k.s.)’nin şiirlerigönlü hakiki sahibine tahsis etme yolundaönemli bir hizmet ifa etmektedir”.Âlemi sen kendinin kölesi kulu sanmaSen Hakk için âlemin kölesi ol kulu olNefsin hevâsı için mağrûr olup aldanmaYüzüne bassın kadem her ayağın yolu olGarazsız hem ivazsız hizmet et her cânlıyaKimsesizin düşkünün ayağı ol eli olAllâh için herkese hürmet et de sev sevilHer göze diken olma sünbülü ol gülü olİncitme sen kimseyi kimseye incinme hemGüler yüzlü tatlı dil her ağızın balı olNefsine yan çıkıp da Ka’be’yi yıksan dahiİncitme gönül yıkma ger uslu ger deli olGüneş gibi şefkatli yer gibi tevâzu’luSu gibi sehâvetli merhametle dolu olGökçek gerek dervişin sanı yoksula bayaSuçluların suçundan geçip hoş görülü olVarlığından boşal kim yokluğa erişesinSözünü gerçek söyle Hulûsî’nin dili olEs-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s)Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi üzerine çalışmayapacaklar için ufuk açıcı bir kitap olan“Es-seyyid Osman Hulûsi Efendi Dîvânı’ndaGönül ve Aşka Dair”in diğer bölümleri şu başlıklardanmeydana geliyor: Es-Seyyid OsmanHulûsi Efendi’nin Dîvânı’nda Gönül Es-SeyyidOsman Hulûsi Efendi’nin Dîvânı’nda Aşk Gönülve Aşk Merkezli Makalelerden Örnekler…Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi’ninHazret-i Peygamber SevgisiGÜL KOKUSUSevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed(s.a.v)’in dünyaya gelişinin yıldönümü münasebetiyledüzenlenen Kutlu Doğum Haftası Etkinliklerikapsamında, Musa Tektaş’ın yayına hazırlağı“Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi’nin HazretiPeygamber Sevgisi” adlı kitaptan binlerceadet bastırılarak ücretsiz olarak temsilciliklerimizvasıtasıyla okurlarımıza hediye edilmiştir.Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi’nin Dilinden NASİHATNÂMEHulûsi Efendi Romanı GÜL KOKUSURaziye SAĞLAM3. BaskıEs-Seyyid OsmanHulûsi Efendi’nin DilindenNASİHATNÂMERaziye SAĞLAMKİTAPLIKGÜL KOKUSUHulûsi Efendi Romanı4. BaskıMutasavvıf ve Türk DavetçisiOsman Hulûsi DarendevîEditör: Prof. Dr. Mehmet AkkuşNasihat YayınlarıTel: 444 36 61NasihatnameHeyetNasihat YayınlarıTel: 444 36 61Gül KokusuHulûsi Efendi RomanıRaziye SağlamNasihat YayınlarıTel: 444 36 61Gönül ve Aşka DairProf. Dr. Mahmut KaplanNasihat YayınlarıTel: 444 36 61Es-Seyyid Osman HulûsiEfendi’ninHazret-i Peygamber SevgisiHazırlayan: Musa TektaşNasihat YayınlarıTel: 444 36 61124 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 125


TARİH / İsmail ÇOLAKHaçlı Zihniyeti veÖnyargıları“Batı’nın bilinçaltındaki İslâm’a ve Müslümanlara karşı nefret vesaldırganlık duyan zihniyet ve ruh hâlâ canlılığını korumaktadır.Bunun temsilcisi konumundaki köktendinci ve ırkçı çevreler,İslâm’ı ve Müslümanları tehdit ve “terörist” olarak görmeye ve buistikametteki faaliyetlerine devam etmektedirler. ”2013 yılında İsveç’te iki başörtülü kadınınsaldırıya uğraması ve İspanya’da“aşırı dinci” bir Müslüman’ın nasıl tanınacağınadair çizimlerin yer aldığı bir kitapçığınyayımlanması Batı’da bir süredir tırmanışgösteren “İslâmofobik” hareketleri tekrar gündemetaşımıştır. Bilhassa 2012 yılı Eylül ayındaAmerika’da hazırlanan İslâm’a, Hz. Peygamber(s.a.v.)’e ve Müslümanlara hakaret içeren“Müslümanların Masumiyeti” isimli provokatiffilmle bir kez daha görüldü ki, Batı’nın bilinçaltındakiİslâm’a ve Müslümanlara karşı nefretve saldırganlık duyan zihniyet ve ruh hâlâ canlılığınıkorumaktadır. Bunun temsilcisi konumundakiköktendinci ve ırkçı çevreler, İslâm’ıve Müslümanları tehdit ve “terörist” olarakgörmeye ve bu istikametteki faaliyetlerine devametmektedirler. Bu makalede söz konusuçevrelerdeki saldırganlığın kadim köklerindenbaşlayarak “11 Eylül” 2001 sonrasında kendisinigösteren “İslâmfobik” hareketlerin tehlikelitırmanışını analiz etmeye çalışacağım.Haçlı Zihniyeti veOryantalist YargılarHaçlı Seferleri, Hıristiyan Batı’nın, İslâm’ave Müslüman Doğu’ya düzenlediği taarruzlarınilki ve en büyüğüdür. Haçlı taassubunun vesömürgeci zihniyetin müzmin bir maraz olarakBatı’nın fikrî-ruhî bünyesine musallat olmasında;saldırganlık, tahakküm ve yok etme tabiatınınpsiko-sosyal alt yapısını hazırlamadaseferler mühim rol oynamıştır.19-20. yüzyıllarda ortaya çıkan ve bugünde varlığını koruyan Oryantalist akım, Doğu’yuve İslâm’ı tek taraflı bir yaklaşımla, kilise anlayışıçerçevesinde şematize etmiştir. Oryantalistlerinkafasını dokuyan semantik alan bakımındanİslâm, tam bir zıt tip, Hıristiyan Batı’nındüşmanı olarak tanımlanmış ve konumlandırılmıştır.Oryantalist Avrupa’nın Müslüman’ı,Osmanlı’yı ve Arap’ı anlatış biçimi, şirazedençıkmış duygu ve düşüncelerin etkisiyle öylesinekorku verici ve tahrik edici bir kıvama getirilmiştirki, sürekli olarak Batılıların İslâm’ı veMüslümanları de<strong>net</strong>lemesine, eleştirmesine,hakaret etmesine ve nihayet zapturapt altınaalmasına sebebiyet vermiştir.11 Eylül’le Başlayan Saldırılar1992’de “Tarihin Sonu” tezinin sahibi Fukuyamaile 1995’te “Medeniyetler Çatışması”görüşünün savunucusu Huntington’un ortayaattıkları köktenci/radikal komplo teorileriİslâm’a/Müslümanlara karşı başlatılacak globalölçekteki post-modern saldırıların siyasîideolojikaltyapısını hazırlamıştır. 11 EylülHadisesi ve bundan sonra George Bush’un1991’de dile getirdiği “Yüz yıl sürecek yenibir dünya düzeni kuruyoruz.” stratejisi kapsamındaABD’nin, Afganistan, Sudan ve Irak’akarşı misilleme harekâtına soyunmasıylamezkûr global savaş uygulamaya konmuştur.Bu süreçte Batı kamuoyu var gücüyle İslâm’ave Müslümanlara saldırmış; İslâm ile “terör”aynileştirilerek, İslâm’ın kutsallarına hakaretiçeren karalama kampanyalarına kalkışılmıştır.126 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 127


11 Eylül’ün, başta ABD olmak üzeretopyekûn Batı Dünyası’nı, Müslümanlar içinyaşanılmaz hale getirdiği; Müslümanların“ötelenmesine” sebebiyet verdiği; en kötüsüde bugün hâlâ devam eden Müslümanları“terörist” kabul eden, İslâmiyet’e “İslâmofobi”penceresinden bakan bir Batı kamuoyu bıraktığıve nihayet Batı Âlemi’nde menfi birİslâm-Müslüman imajı/algısı meydana getirdiğiaşikârdır. Hâlbuki FBI raporlarına göreABD’de 1980-2005 arasında meydana gelenterör saldırılarının %94’ünün Müslümanlarlaherhangi bir ilgisinin olmadığı; ABD DışişleriBakanlığı’nın raporlarına göre de dünyadaABD’ye karşı işlenen terör suçlarının sadece%7’sinin İslâm dünyasından kaynaklandığıkayıtlara geçmiş ve basında yer almıştı.Oslo Dönemeci veGüçlenen Hareketler22 Temmuz 2011’de Norveç’in başkentiOslo’da; Avrupa’yı ve Hıristiyanlığı, Müslümanlarınhâkimiyetinden kurtarma ve İslâmiyet’inyayılışını engelleme adına 77 kişiyi katledenAnders Behring Breivik’in, kendisini bir “TapınakŞövalyeci” olarak nitelendirmesi, tezimizihaklı çıkaran müşahhas gelişmelerden olmuştur.Breivik, inter<strong>net</strong> sitesinde “İsa’nın veSüleyman Mabedi’nin Şövalyeleri” imzasıylayayımladığı “2083 Bir Avrupa Bağımsızlık Bildirgesi”başlıklı 1.518 sayfalık manifestosundaırkçı ve köktenci fikirler ortaya koymuştur.Avrupa’nın büyük bir “İslâmlaşma” tehlikesiylekarşı karşıya olduğunu ve Müslümanların,Hıristiyan Batı medeniyetini tahrip etmek içinAvrupa’ya sızdıklarını iddia etmiştir.Breivik’in, “İslâmofobik ırkçı” çıkması; 30Eylül 2005’de Danimarka’nın, Jyllands Postengazetesinde Hz. Muhammed (s.a.v.)’e hakareteden karikatürlerin yayımlanmasına sözdedemokrasi adına müsamaha göstermesi; 29Kasım 2009’da İsviçre’de referandumla minarelerin,Fransa’da ise 13 Nisan 2011’de peçeninyasaklanmasına karar verilerek din veibadet özgürlüğünü baltalanması, Avrupa’daİslâmofobinin tırmanışa geçtiğinin tehlikeçanlarından sayılmıştır.İslâmofobik partiler artık neredeyse bütünAvrupa’ya yayılmış vaziyettedir. Yüzlerce aşırısağcı parti, İslâmofobik ırkçılığı, temel ideolojilerindenbiri olarak benimsemiş durumdadır.Konunun uzmanları, ırkçı partilerin, İslâm veçok kültürlülük karşı söylem ve faaliyetlerinin,Oslo katliamına benzer eylemlerin tekrarlanmasıve çoğalması için elverişli bir zemininmeydana gelmesine katkıda bulunduğunu ifadeetmektedirler.Breivik’in de 2004-20<strong>06</strong> yılları arasındaüyesi olduğu Norveç’teki aşırı sağcı İlerici Parti(PP), ülkenin en büyük ikinci siyasi partisikonumundadır. Belçika’daki Flaman MenfaatiPartisi (VB), 30 burkalı Müslüman kadın içinyasak çıkartmayı başarmış ve cami inşaatlarınakarşı tertip ettiği mitinglerle gündeme gel-miştir. Danimarka’ya baktığımızda, “İslâm’ıngirdiği yerde hoşgörü olmaz; İslâm Avrupa’nınyeni vebası” sözünü slogan haline getiren PiaKjaersgaard’ın, ırkçı Danimarka Halk Partisi’nin(DHP) liderliğini yaptığı ve hükümeti dışarıdandesteklediği göze çarpmaktadır.Kimler Körüklüyor?Almanya’da bulunan Friedrich-EbertVakfı’nın Kasım 2011’de yaptığı bir araştırmada;“Müslüman karşıtlığının, Avrupa’da sadeceaşırı sağ gruplar arasında değil, halkın önemlibir kısmında taraftar bulduğunun ve gelenekselırkçılığın geri döndüğünün” ortaya çıkması,yukarıda ifade ettiğimiz ürkütücü gerçeğinson çarpıcı delillerindendir. Araştırmaya göre,Avrupa’da Müslüman karşıtlığının en fazla olduğuülke, %61’le Macaristan iken, bunu %50ile İtalya ve %47 ile Polonya izlemiştir. MilyonlarcaMüslüman’ın yaşadığı Almanya’dahalkın %46’sı, İngiltere’de %45’i, Fransa’daise %38’i Müslümanları “sorun” olarak görmektedir.Karikatür krizleriyle gündeme gelenDanimarka’da vatandaşların %45’i “başörtüsüyasaklanmalı ve Müslümanlar toplumda huzursuzlukmeydana getiriyor” görüşünü paylaştıklarıortaya çıkmıştır. Araştırmayı gerçekleştirenDanimarkalı Jens Peter Frölund Thomsen, 11Eylül’den sonra Müslümanlara karşı nefretinarttığını vurgulamıştır: “Müslüman korkusu 11Eylül, Londra ve Madrid saldırılarından sonragiderek arttı. İnsanların büyük kısmı bilmedenkorkuyor ve nefret ediyor. Büyük bölümününMüslümanlarla irtibatı yok.”Diğer taraftan Amerika’da, Center For AmericanProgress (CAP) düşünce kuruluşunun 11Eylül’ün 10. yıldönümü vesilesiyle hazırlattığı“Korku Şirketi: Amerika’daki İslâmofobi AğınınKaynakları” başlıklı raporda, İslâm düşmanlığınıkörükleyen yayın organlarına maddî destekveren vakıfların aynı olduğu ve bunların son10 yılda toplam 42,6 milyon dolar kaynakaktardıkları belgelerle ispatlanmıştır. Raporagöre, İslâm karşıtı çalışmalara en çok yardımyapan kurumların başında 2007’den itibaren21 milyon 318 bin dolar destek vererekdikkatleri üzerine çeken Donors Capital Fundgelmektedir. Listede 3. sırada yer alan TheRussell Berrie Foundation adlı kuruluşun çoksayıda Yahudi yardım kuruluşunu desteklediğibelirtilmiştir.Washington Post Gazetesi’nin ABC News ilebirlikte yaptıkları bir araştırma sonucu Amerikalıların%49’unun İslâm hakkında olumsuzkanaatlere sahip olmasının ve bunun 2002’denbu yana %39 artmasının temel sebebi olarakda organize dezenformasyon faaliyetlerini<strong>net</strong>kili olduğuna işaret edilmiştir. Raporda görüşlerinebaşvurulan eski CIA görevlisi MarcSageman, bu tür çalışmaların Breivik gibilerinterörizmine altyapı sağladığı ve sonuçlarınınağır olabileceği uyarısında bulunmuştur.128 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 129


SÛFİ YAKLAŞIM / Prof. Dr. Ali SEYYARSakarya Üniv. İİBF Öğretim ÜyesiKalbî Hastalıklara KarşıManevî Rehabilitasyon“Kalbî hastalıklar, bazen geçici kabz (kalbî daralma) girdaplarınıngelip pusuya yatmasından, bazen cismanî ve şehvanî neşe vearzuların egemen olmasından, bazen güzel ahlâk ve edebeuymayan hataları işlemekten, bazen de iyiliklerle ve sevaplarlagururlanıp küstahlaşmalardan dolayı ortaya çıkabilmektedir. ”Kalbî hastalıklar (Maraz-ı Kalbî), nefsaniyetedüşkünlükten ve buna binaen sürekli olarakgünah işlemekten dolayı kişinin düşünce,tutum ve davranışlarında meydana gelen fıtrîve ahlâkî bozulmalardır. Kalbî hastalıklar, zamanındatevbe ve istiğfar etmemenin bir <strong>net</strong>icesiolarak, işlenen günahların insan ruhunu manenlekelemesi ve kişiyi nihayetinde küfre (isyana,inkâra) kadar sürükleyen bir süreçtir. Kalbî hastalıklar,dünya ve ahiret hayatımızı tehdit edenruhî rahatsızlıklar, iman nurunu alan, küfre ve(ya)şirke yol açabilen ve ibadet gibi salih amellerifa etmeyi engelleyen fıtrî yaralardır. Kalbî hastalıklar,nefis mekanizmasını kontrol altında tutamamasonucunda kalbe giren yanlış itikatlar(inançlar) ile ortaya çıkmakta ve insanın hakikati,doğruyu ve gerçeği görmesine engel olmaktadır.Kur’an-ı Kerim, bedenî hastalıklardan dahaziyade kalplerdeki manevî ve itikadî hastalıklarıve sapmaları önemli bir hastalık olarak görmektedir.Özellikle, gerçekten inanmadıkları hâldesahte imanlarıyla ısrarla inananları aldatan veyaonları aldattıklarını zanneden münafıkların tutumve davranışları, ilgili âyette şiddetli bir şekildeyadırganmaktadır: “Münafıkların kalplerindehastalık (iman, nifak ve haset hastalığı) vardır.Allah da onların bu hastalığını çoğaltmıştır.” 1Kalbî hastalıklar, bazen geçici kabz (kalbî daralma)girdaplarının gelip pusuya yatmasından,bazen cismanî ve şehvanî neşe ve arzuların egemenolmasından, bazen güzel ahlâk ve edebeuymayan hataları işlemekten, bazen de iyiliklerleve sevaplarla gururlanıp küstahlaşmalardandolayı ortaya çıkabilmektedir. Bunun yanındaküfür (inançsızlık) içinde yaşamak veya başkabir ifadeyle marifetten yoksun yaşamak, yaniAllah’ı gereği gibi tanımamak, Allah’a şirk (ortak)koşmak, zulmetmek ve haksızlık yapmak, bilerekve sürekli olarak günah işlemek, nefsi ilahlaştırararakkibirlenmek ve büyüklük taslamak, azgınlıkiçinde bulunmak gibi unsurlar da kalbî hastalıklarınkaynağı olabilmektedir.Kalbî hastalıklara ve(ya) sapmalara yol açanbir unsur da gaflettir (manevî körlük). Dinî vetasavvufî boyutuyla gaflet, kişinin nefsinin veşeytanın arzularına teslim olmasını, işlediği günahlarıve ahirette vereceği hesabı düşünmemesini,günahlara tevbe etmeyi terk etmesini,kalbin kasvet içinde oluşunu, kulluk görevini vesorumluluğunu unutmasını ve zamanını faydasızve boş şeylerle geçirmesini ifade etmektedir. 2İç âleme yönelik gaflet, kalbin imanî esaslardanve ibadetlerden uzak olması, meta fizikâlemlere (gaybe) karşı bütünüyle kapalı olmasıve hakikati görememesidir. Nefsanî ve şeytanîdürtülerin etkisiyle sadece cisimler âleminebakmanın sonucunda halifelik (nuranî-ruhanî)vasfını yitiren olan bir kişinin, gafletin pençesindenkurtulması fevkalade zordur.Nitekim Allah’ın Rasûlü Hz. Muhammed(s.a.v.) bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmaktadır:“Gerçek âmâ (kör), gözü görmeyen değil,asıl âmâ kalp gözü görmeyendir.” 3Dolayısıyla gaflet tuzağına düşmüş herhangibir kişi, gözünün yanında aklını, dilini ve kulağınımanevî gerçekleri görmede, duymada,bilmede, anlamada ve tanımada yetersiz hâlegelmektedir. Nereden bakarsak bakalım maneviyatâleminde körlük, nefs-i emmarenin varlığıve süflî tekinleri ile yakından ilgilidir. Zatennefsin mahiyetinde bizatihi bir körlük vardır. Okörlük, kişinin bedeninde zerre miktarınca bilekaldıkça marifetin ve hakikat güneşin görünmesineengel olacaktır. 4Manevî yönden kendilerini tehlikelere atıpYaratan’ın rahmetinden uzaklaşan insanlar,kendi elleriyle gönüllerindeki sevgi, şefkat vemerhamet duygularını öldürürler, taş kalpli olmalarıhasebiyle sosyal sorumluluk şuurunu tamamenyitirirler ve topluma faydalı olamazlar.Kalbî Hastalıklara KarşıManevî TedbirlerSûfîler de tam bu noktada çare olarak nefseistiğfar, tevbe, nefse muhalefet etmek, onukontrol altında tutarak terbiye etmek ve (sosyal)ibadetlerde bulunmak gibi kişinin manevî rehabilitasyonuve gelişimine yönelik tavsiyelerdebulunmaktadırlar. Sûfîler, manevî sapmalariçinde olanlara tatlı dilleriyle müdahale etmegereği duyarlar ve kendilerine tevbe etmelerini130 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 131


Hulûsi Efenditavsiye ederler. Manevî desteğe ihtiyaç duyanbu kişiler, tavsiyeleri dikkate alır ve ciddî birmanevî rehabilitasyon (arınma) gayreti gösterirlerse,Allah, onların bu kalbî hastalıklarınıve sapmalarını hayra (iyiliğe) tebdil eder (dönüştürür)ve kötü eğilim ve kabiliyetlerini hayıristidatlarına çevirerek, onlara yeniden manevîdirilme ve huzurlu bir hayat yaşama fırsatı verir.Bazen kişi, küfür ve inkâr içinde veya Müslümanolup günah işlediği halde Allah’ın inayetive lütfü ile yine de hidayete kavuşup, Allah’ınveli kullarından olabilir. Buna sebep, kişininsahip olduğu herhangi bir fıtrî özellik, güzelbir ahlâk, makbul bir amel veya kendine sevenbirisinden aldığı dua olabilir. Nitekim tasavvuftarihinde gençlik yıllarında eşkıya, hırsız veyaalkolik olan birçok kişi, manevî alanda rehberkonuma gelebilmiştir.Bunlardan birisi de Horasan bölgesindeMerv şehrinde Türk asıllı dindar bir köleden736 yılında dünyaya gelen Hz. Abdullah binMübarek’tir. Cömertliği ile tanınan Abdullah,gençliğinde her nedense içkiye müptela idi.Rivayet olunur ki, bir seferinde arkadaşlarıylabirlikte bir elma bahçesine girerek, yiyip içipeğlenmişler. İyice sarhoş olup aklı başındangittikten sonra seherde ayılmış. Çalgı çalmayateşebbüs etmiş ama çalgı aletinden bir sesçıkmamış. Aleti incelerken gaipten şiddetli birses duymuş: “İman edenlerin, Allah’ı zikretmektenve inen Hak’tan dolayı kalplerini saygı ileürpermesinin zamanı gelmedi mi? Daha evvelkendilerine kitap verilip de, üzerlerinden uzunzaman geçen, böylece kalpleri kararanlar (katılaşanlar)gibi olmasınlar. Onlardan birçoğu (dinlerindençıkmış) fâsık kimselerdir.” 5hastalık bulunduğu sürece, kişinin rehabilitasyonuda o nispette zor olacaktır. Onun için erkensafhada manevî rehabilitasyon hizmetlerininsunulmasında fayda vardır.Bir müdahale biçimi olan manevî rehabilitasyon(nefis tezkiyesi), ileri derecede manevîboşluk, sapma ve(ya) sapkınlık içinde veya kalbîhastalıklara yakalanmış olan kişilerin kendi inançve ruh dünyalarıyla yeniden barışık olmalarınısağlayan manevî destek ve tedavi hizmetleridir.Her insanın başlı başına manevî bir âlem olduğuve dolayısıyla her ferdin kalbî hastalıklarınıntedavisinin de buna göre farklı yöntemlerle sağlanabileceğidüşünülmelidir. Buradan yola çıkarakher sorunlu insan, özel manevî durumuna vederecesine göre değerlendirilmelidir. Bu çerçevedesûfîler, kalbî hastalıklara yakalanmış olanlaragenel bir yaklaşımla bir manevî müdaheleyöntemi olarak nefis muhasebesini önerirler vemanevî rehabilitasyonlarının başarılı olması içinkendilerine ayrıca duada bulunurlar.Sûfîler, kişilerin ne türlü bir yol ve yöntemlemanevî arınmadan geçmeleri gerektiği noktasındasomut ve soyut (ilhamî) bilgi ve tecrübeleresahiptirler. Sûfîler, muhtaç kişilerin tabiatlarınave karakterlerine göre özel bir manevîrehabilitasyon programı uygulamaya koyarlar.Bu çerçevede desteğe muhtaç kişilere belli sorumluluklarve görevler de verebilirler. Bunlarınbaşında günah ve suç işlemeye sebebiyetveren kötü kişi ve ortamlardan uzak durma, ibadetlereyönelme, oruç tutma, değişik problemlerinkarşısında sabır ve teslimiyet gösterme,manevî ve sosyal meşguliyetler içinde bulunma,cemaatlere ve salih amel işlemeye müsaithayırlı faaliyetlere katılma gelmektedir.Somuncu Baba’nın soyundan gelirHulusi Efendi erenlerdendirOn ikinci kuşaktan da torunuO da Ehli Beytin yarenlerdendir.Şeyhzade namıyla bilirdik onuOnu da anlatam dinleyin beniO Resul-ü Ekremin de torunuOtuz altı kuşak bulanlardandır.Seyyidliği şundan belli şüphesizAnnesi hiç süt vermemiş abdestsizVerse bile dahi ki içmez imişO durumda hesap soranlardandır.Sün<strong>net</strong>i severdi ona bağlıydıAllah’ın aşkıyla yanmış dağlıydıİrfan yolu Nakşıbendi koluyduYücelme yolunu bilenlerdendir.Her ne söylediyse doğruydu sözüSözüne uygundu yüreği özüHep güler yüzlüydü o nurlu yüzüİnsanı sevdirip sevenlerdendir.Ona göre sanat önemli iştiMarangoz yanına girdi çalıştıÖğrendikçe işi coştukça coştuMesleğine sevgi dolanlardandırCilt, şiraze, örme mesleği vardıDülgerlik öğrendi mühür kazardıOymacılıktan çok iyi anlardıSanatı çığ gibi örenlerdendir.Dokuz yüz kırk beşte babası öldüŞeyhzade Camiinde görevi aldıKırk iki yıl orda imamda olduCemaatle namaz kılanlardandır.Manevi yönüyle hep örnek olduAhlâkı Resul-ü Ekremden aldıKur’an çizgisinde ömrü yaşadıAllah için açıp solanlardandır.Vakıf kurdu insanların hayrınaBu vakıfla nice yapıldı binaİmam Hatip ve Sanat OkulunaTemeli eliyle atanlardandır.Biliyordu yüce görevi vardıHer can yapamazdı bu işi zorduOğlu Hamideddin de bunu gördüMakamı ehline sunanlardandır.Aynı görev aşkı ile aşinaOğlu geçti makamının başınaBu mabetler varolmamış boşunaDavası uzayıp sürenlerdendir.Bin dokuz yüz doksan on dört haziranBir anda buralar oldu bir viranGöçtü bu dünyadan sevgili sultanBitirip bir ömrü derenlerdendir.Toplanıp geldiler dostu yareniBir mahşer misali oldu dört yanıKıldırdı namazı Hamid-i canıOkunan dualar Kur’an lardandır.Âyet olduğu anlaşılan bu sözlerden irkilenHz. Abdullah, tevbe ederek, derhal sazı yerevurup kırmış, içkiyi dökmüş, kendisini tamamenilim yoluna vermiş ve tasavvufun öncülerindenolmuştur. 6Dipnot1. 2/Bakara, 102. Karagöz, İsmail; Dinî Kavramlar Sözlüğü; Diya<strong>net</strong> İşleriBaşkanlığı Yayınları; Ankara; 2005; s. 193-194.3. Câmiü-s-Sağir; Yeni Asya Neşriyatı; Cilt 3-4; İstanbul;2002; No: 3297.4. Bediüzzaman Said Nursi; Mesnevî-i Nuriye; 2001: 71.5. 57/Hadid, 16.6. Abdülaziz b. Şah Veliyyullah Dehlevî, Büstanu’l-Muhaddisîn, (Terc. Ali Osman Koçkuzu). DİB Yayınları, Ankara;1986, s. 113.Aygüni kimlere kaldı bu meydanNoldu Hulûsi Efendi gibi canYaşadı bir müddet göçtü dünyadanHakk emrine boyun buranlardandır.Ali AYGÜNKişi, manevî yönden kendini düzeltme fırsatıbulamadığı sürece belki de günah işlemeleriniartırarak devam edecektir. Bir başka ifadeylekişide sosyal sapmalara yol açan birçok kalbî132 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 133


ÖRNEK HAYAT / Yusuf HALICIMalatya’nın şirin ilçesi Darende;zengin tarihî mirası ve kültürel birikimininyanında, yetiştirdiği çok büyük manevîdeğerleriyle Anadolu’nun irfana açılan pencerelerindenbiri. Bu manevî şahsiyetler asırlardırbu beldeye huzur, bereket ve feyiz saçmışlardır.Şeyh Hamid-i Veli/Somuncu Baba ve torunuEs-Seyyid Osman Hulûsi Efendi bunlararasında en önemli manevî şahsiyetlerdir.Somuncu Baba Şam, Tebriz ve Erdebil’de aldığızahiri ve batını ilimlerle kazandığı Melamîkimliği ve “Şöhret afettir.” düsturu <strong>net</strong>icesindekendini her zaman halktan gizlemiş, Bursa’dayaptırdığı küçük fırınında pişirdiği ekmekleri“Somunlar mü’minler, somunlar” nidalarıylainsanlara ikram etmiştir. Ama Ulu Camii’ninaçılışında okuduğu Fatiha Suresi’nin yedi türlütefsiri onun sahip olduğu tasavvufî ve diğermanevî ilimlerdeki derinliğinin ortaya çıkmasıaçısından çok önemlidir.Yaklaşık son on yılını Darende’de geçiripburada vefat eden Somuncu Baba Hazretlerinin12. kuşaktan torunu olan son devrinbüyük mutasavvıf ve Dîvân şairi olan HulûsiEfendi Hazretleri de ömrünü gerek başkanıolduğu dernek ve hizmet kuruluşları vegerekse 1986 yılında, bu dernek ve hizmetkuruluşlarını tek çatı altında toplayıp hizmetleritek elden yö<strong>net</strong>ip yönlendirme amacıylakurduğu Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfıaracılığıyla insanlara hizmetle geçirmiştir.Hulûsi Efendi Hazretleri hem sahip olduğu üçilmî eseri hem de önder ve aktif kişiliğiyle herzaman insanların önünde onlara yön verenbir yıldız olmuş adeta hayatını hayır işlerinevakfetmiştir.Darende Velîleri“Her canlıya hizmet” şiarıylakurulan vakıf bugün Darende merkezliolarak bütün Türkiye ve hatta yurt dışıhayrî faaliyetlerini artırarak devam etmekteHulûsi Efendi Hazretlerinin arzu edipte hayatındagerçekleştirme fırsatı bulamadığı hizmetleriyerine getirmektedir.Darende ve çevresinde medfun bulunandiğer manevî şahsiyetlerden öne çıkanları daşu şekilde dir:Medineli Şeyh/Seyyid Abdurrahman GaziSeyyid Abdurrahman Gazi Hazretleritabiînden olup, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’insahabesi ile görüşen bahtiyar zatlardan biridir.Medine asıllı olması sebebiyle “Medişeyh”olarak bilinir. Medine-i Münevvere’ den,Anadolu’nun İslâmlaşması için, İslâm ordularınınAnadolu’ya yaptıkları seferlere katıldığı veburada şehit düştüğü bilinmektedir. Türbesi vekülliyesi Malatya-Darende karayolu üzerindeDarende’ye 9 km. uzaklıktaki Medişeyh Köyündedir.Seyyid Hasan GaziAnadolu topraklarında, Darende’de kendiadıyla anılan bir tepenin başında bir şehid/seyyid mezarı vardır. Bu mübarek kabir; BattalGazi’nin amcası ve kayınpederi olan SeyyidHasan Gazi Hazretlerinindir. Darende’nin ZengibarKalesi’nin güneydoğusunda Hasan GaziTepesi’nde şehit düştüğü yerde medfundur.Hicrî 150-200 yılları arasında Abbasi hükümdarıEmir Ömer zamanında ordu kumandanıolarak görevlendirildiği nakledilmektedir.Yine Sivas Vilayet Salnâmesinde;“Gazzât-ı Kiramdan Hasan Gazi” cümlesiylebaşlayan ibaredekabrinin Darende’deolduğu belirtilmektedir.Bundan birkaç yıl önce, yarı harabekerpiç bir yapı içerisinde ikikemerli, üstü toprak örtülü bakımamuhtaç bir bina içerisinde iken, kabrişerifi, hayata geçirilen büyük bir projeylebu gün için binlerce kişinin ziyaret ettiğibir yer haline getirilmiştir. Kabir taşında“Fahr’il-Ulema Eş-Şehid Hasan Gazi” ayaktaşında ise “Tarih Sene 830 RahmetullahiAleyh” yazılıdır.Hasan Gazi hakkında kaynaklarda çokaçık ve sarih bilgi bulunmamakla birlikteBattal Gazi efsanelerinin ve menkıbelerininiçinde zaman zaman geçmektedir.Es-Seyyid İbrahim Taceddin-i VelîTaceddin-i Velî Hazretleri, Hicrî.650/Miladî. 1252’de Darende’de vefat etmiştir.Türbesi Şeyh Ali Efendi ile birlikte kendilerineait olan Zengibar Kalesi dibinde ahfadlarındanOsman Hulûsi Efendi (k.s.)’inbahçesindedir. Ahfadları arasında oldukçayetişkin zatlar görülmüş olan Taceddin-i VelîHazretleri 13. yüzyılın ortalarında DiyarbakırKadılığı’nda bulunduğu ve orada bir cami ilebir kütüphane yaptırmış olduğu bilinmektedir.Gerçekten de vakıf kayıtları arasındaDiyarbakır’daki Taceddin Mescidi Vakfı adınakayıtlar bulunmaktadır.Oğlu Şeyh Ali’nin vakfiyesi, torunları tarafındangünümüze kadar ulaştırılmış oluphalen gayesine uygun bir şekilde hizmetlerinedevam etmektedir.Es-Seyyid Abdurrahman-ı ErzincanîAbdurrahman-ı Erzincanî, YıldırımBâyezid devri meşayıhlarındandır. PeygamberEfendimiz (s.a.v.)’in temiz neslinden birhalkadır, seyyiddir.Timur’un Anadolu’yuistila etmesi ile Amasya, Tokat,Kastamonu ve Çankırı civarlarınagelir. Halvetiyye tarikatının önemlihalkalarından biri olup, Şeyh SafiyyüddinErdebilî’nin halifelerindendir. Şeyh Hamid-iVelî (Somuncu Baba)’nin Şeyh Abdurrahman-ıErzincanî’nin kızı Necmiye Sultan ile evlendiğirivayet edilmektedir. Ayrıca SomuncuBaba ile Seyyid Abdurrahman-ı Erzincanîarasında, mürşidleri itibariyle manevî birbağ da bulunduğu bilinmektedir. Zira birininmürşidi Safiyyüddin Erdebilî diğerininkiise Alaaddin Ali Erdebilî’dir. Her ikisinin deaynı dönemlerde Darende’de bulunduğu kesindir,arşiv belgeleri bunu göstermektedir.Hayatının son dönemlerinde Darende’ninBalaban Kasabasında ikamet etmiş ve buradayaklaşık 1432 (H.835) tarihinde vefatetmiştir.Abdurrahman Erzincanî’nin kerametlerihakkında bazı rivayetler kaydedildiği gibionun yüksek seviyede ikna gücü olan bilgilibir âlim olduğu, güneydoğuda manevî birmihverin merkezi olarak önemli hizmetleryapmış olduğu gibi bu hizmetlerini Bizans’içlerine kadar ulaştırdığı dikkati çekmektedir.Nitekim kaynaklarda onun Bizans Devleti’ninizni ile İstanbul’a geldiği ve Ayasofya’da Hıristiyanruhanileri ile tevhid hakkında yaptığıbir münazara sonrasında 40 kadar Hıristiyanruhanisinin Müslüman olduğu. İstanbul fetholduğuzaman da bu ruhbanlardan altısınınhalen hayatta bulunduğu bildirilmektedir.Tabii ki bu durum Fatih’in İstanbul’u fethindenönce İslâm düşüncesinin kalpleri fethetmişolduğunu da göstermektedir.İstanbul’un fethinden önce ilk manevîadım o devirde bu şekilde atılmıştır. Değerligönül dostu Abdurrahman-ı Erzincanî Hazretlerikendi dönemine mührünü basmış,ilmi ve irfanıyla tesiri vefatından sonra dagünümüze kadar devam etmiştir.134 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 135


AİLE / Prof. Dr. Sefa SAYGILIKırklareli Üniv. Sağlık Yüksekokulu Öğretim ÜyesiKıskançlık, Nereye Kadar?gün başka kadınlarla birlikte olduğunu öğreniyor.O zaman bu hanımın kanı beynine sıçrayacak, okadınları kıskanacaktır. Bu normal bir tepkidir.Kocasına kıskançlık duymaması elinde değildir.Çünkü bir ailenin geleceği erkeğin tutumuna bağlıdır.Evin hanımı, burada yuvasını koruma içgüdüsündendoğan bir kıskançlık içindedir.Bir erkek ise, işe gidiyorum diye evden çıkıyorve evin etrafına gizlenerek “Eve girecek veeşi ile ilişki kuracak” erkeği suçüstüne yakalamayaçalışıyordu. Birinde, “Ben 3 gün yokum,şehir dışına gidiyorum.” diye çıkmış ve birkaçsaat geçince aniden eve girerek dolapları, kapıarkalarını didik didik aramıştı.Mehmet Doğan’ın “Büyük TürkçeSözlük”ünde eşler arasındakine tekabüleden kıskançlık, “sevdiği, sahip olduğuveya münasebet halinde bulunduğu şeyinbaşkalarıyla aynı tür ilişkiler içinde olmasınakatlanamamak” olarak tarif edilmiş. Sokolof’agöre kıskançlık, “İnsanın en az bilinen duygusuve üzerinde en az konuşulan davranışıdır. Birmuammadır.” Descartes ise, “Kıskançlık, sahipolduklarını koruma isteğinden kaynaklanan birtür korkudur.” diyor.Her insanda az veya çok kıskançlık duygusuvardır. Karşısındakini ya sevgiden dolayı veya“Sende var bende niçin yok?” diye kıskanır. Bizimkonumuz ise aile içinde olan ve birinci grubagiren kıskançlıklar.Aslında dozunda olan kıskançlık normaldirve sevginin, bağlılığın bir göstergesi olarak kabuledilir. Yazar ve evlilik danışmanı David R.Mace “Normal kıskançlık, pek çok evliliği kurtarmışbir emniyet supabıdır. Anormal kıskançlıkise yıkıcı bir saplantıdır ve tedavi edilmesigerekir.” demektedir.Bir ev hanımı düşünelim. Kocasını seviyor,onunla iyi anlaşıyor. Fakat hayatının erkeğinin birAşırı ölçülere kaçmadıkça kıskançlık doğalbir duygu olarak kabul edilmelidir.Hata hayatarenk katar, insanların kendilerine çekidüzenvermelerini sağlar. Dozunda kıskançlık, sevgibelirtisidir ve yakın ilişkileri koruma altına alır.Kıskançlığın olmadığı evliliklerde, aile bağlarızayıftır. Kadın ve erkek, “kıskanılarak” bir sahiplerininbulunduğunu hisseder ve hatırlarlar.3 yıllık evli bir hanım, “Kocam ara sıra beni kıskanmasaydı,çok üzülürdüm.” demişti. “Hâlbukikıskanması, onun beni hâlâ çekici bulduğunuve sevdiğini kabul etmesi anlamına gelir. Lafolsun diye onunla evli olmadığımızı gösterir.Bundan iyi iltifat olur mu?” diye de eklemişti.Gerçekten karısını kıskanmayan erkek azdır.Bir hanım hastam, “Kocam beni hiç kıskanmıyor,mini etek giymem için zorluyor.” demişti. Buevlilik uzun sürmedi ve ayrıldılar.Kıskançlık Neden?İdeal evliliklerin temelinde, dozunda kıskançlıkve eşin sadakatine güven duygusu bulunur.Bu ikisi bir arada yer almalıdır. Evliliktegüvensizliğe yer yoktur. Kıskançlık ve güvensizlikaşırıya vardı mı çekilmez olur. İnsanlar birkaçsebeple kıskançlıklarını aşırıya vardırırlar.Hastalık derecesinde eşini kıskanan kişilerinaynı zamanda kendilerine güvenleri yoktur. Bukişiler şiddetli kıskançlık göstererek, kendilerineolan güvensizliklerini gizlemeye çalışırlar.Ünlü eğitimci Margaret Mead, “Kişinin kendineolan güveni ne kadar az olursa, kıskançlığa da okadar meyilli olur.” demektedir. “Kıskançlık, duyulanaşkı ölçen bir barometre değildir. Dahaçok seven kişinin kendine güvensizliğini gösterir.Kökeninde güvensizlik ve aşağılık duygusuyatan bir olumsuz duygudur.”Kıskançlığın olmaması tabii ki problemdir,ama yanlış kullanıldığında çok yıkıcıdır. Abartıldığındasevgi gibi yapıcı bir duygunun zıddıhaline gelebilir. Sadece kıskananı değil, kıskanılanıda yıpratır. Devamlı aldatılmak düşüncesiile yaşamak kesinlikle dayanılmazdır. Bu tipinsanların hayal güçleri sürekli menfi yöndeçalıştığı için sevgiye dayanan ilişki onlara mutlulukdeğil, hüzün verir. Hatta onların hayattanbezmelerine bile yol açabilir. Kıskançlık saplantıhalini aldığı zaman, çiftleri birbirine bağlayandeğil, ayrılığı hızlandıran ciddi bir hastalık halinegelmiş demektir.Kocasının; kadın olsun, erkek olsun, başkabir kişi ile vakit geçirmesine katlanamayan birkadın hastam olmuştu. Artık hiç yeni arkadaşedinmiyorlar, eskilerle de giderek daha az görüşüyorlardı.Herkesi çevrelerinden uzaklaştırmış,tek başına kalmışlardı. Bütün bunların, yö<strong>net</strong>iciolan kocasının başarısı ile aynı zamandagelmesi tabii ki bir tesadüf değildi. Çocuklarıda artık iyice büyüdüğü için kendini yalnız veişe yaramaz hissetmeye başlamıştı. Yapacakbir işi de yoktu. Kendini değersiz görüyordu.Kocasını kaybetme duygusu onu aşırı bunaltıyordu.Böyle bir hanım kocasını 24 saat kontrol altındatutuyordu. Bir gün cep telefonu ile aramış,o sıra tehlikeli bir kavşakta araba kullanmaktaolan eşi cevap veremeyince bir hayli sıkıştırmış,hangi hanımla başbaşa ne yaptığını sormuştu.Bazı aşırı kıskanan tipler ise aslında kendilerieşlerini aldatmaktadır. Bunu bastırma amacıylaeşine yansıtmaktadır. Kendisi yaptığı içinherkesin iha<strong>net</strong> edebileceği kanısındadır. Herşeydenanlam çıkarır, tartışır, kavga eder. Eşi ha-136 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 137


kettiği cevabı ona verir, ama yine aldırış etmez.Bazen kaba kuvvete, dayağa başvurur.Kıskançlık çok aşırıya varmışsa bir paranoyavakası ile karşı karşıyayız demektir. Bu tipleraşırı gururlu, geçimsizdir, kendini üstün görür,şüpheci ve evhamlıdır. Herşeyden olmadık anlamlarçıkarırlar. Yolda yürürken bile eşlerinigözaltında tutarlar. Çevredeki erkeklere veyakadınlara bakıp bakmadıklarını kontrol ederler.Eve gelince perde ile oynanıp oynanmadığınıaraştırır, pencereden hangi erkeği gözetlediğikonusunda hesap sorarlar. Kocası biraz geçgelse, hangi kadınla birlikte olduğu konusundaonu bunaltırlar.Böyle bir hastam, oldukça dindar ve kapalıhanımını çok sıkıştırıyordu. Eve habersiz anibaskınlar yapıyor, kanepelerin altına varıncayakadar “yabancı erkek” arıyordu. Hanımınınyüzünü gözünü inceleyerek “sevişme izi”araştırıyordu. Kadının yeminlerine, yalvarmalarınaaldırış etmiyordu. Bir gün kadıncağızıdövmeye kalkınca, yakınları onu muayeneiçin getirmişti. Teşhis, paranoyaydı. Tedavisiiçin hastaneye yatırmak gerekiyordu. Çünkübu tipler ne hastalığını kabul ederler, ne deilaç kullanırlar.Yaşlılıkta değişik sebeplerle ortaya çıkabilendemans (bunama) hallerinde de hastalık derecesindekıskançlık görülebilmektedir. Unutkanlıkve evini bulamama gibi bunama belirtilerigösteren aksakallı yaşlı erkek hastam, 50 yıllıkevliliklerinde kıskanç değilken, birden değişmiş,70 yaşındaki hanımını kıskanmaya, zina ilesuçlamaya başlamıştı. Zorla ikna edilerek doktoragetirilmiş ve çektirdiğimiz beyin tomografisindeaterosklerotiken farktlar (beyin damarsertliğinden dolayı kansız kalmasına bağlı ölükısımlar) ve atrofi (beyin hücrelerinde belirgineksilme) dikkati çekmişti.Alkol ve bağımlılık yapan maddeleri uzunsüre kullanan kişilerde de eşini aşırı ve patolojikderecede kıskanma görülebilir. Üstelik bu kişiler,eşlerini hiç olmadık kişilerden kıskanırlar.Ne Yapmalı?Kıskançlık konusuna ılımlı yaklaşmak gerekir.Her şeyi karşılıklı konuşarak mantıklı biryola oturtmak en uygunudur. Kıskançlığı hezeyanaçevirmeden, bunu tek başına çözemeyeceğinibilmelidir. Eşi ile diyalogla orta yolubulmaya çalışmalıdır. Eşler, çekinmeden birbirlerineduygu ve düşüncelerini açmalı, doğruyuyanlışı beraberce ayıklamalıdırlar.Aşırı kıskanmayı sevginin bir yolu olarakgörmemeli aksine sevgiyi gideren bir unsurgibi değerlendirmelidir. Çiftlerden birinin devamlıolarak diğerinden şüphe etmesi, onuizlemesi, her hareketinin ve sözünün altındabaşka bir anlam araması her iki taraf içinde gerçekten zordur. İnsanların birbirleriningünlük hayatları ile ilgilenmeleri duyduklarıyakınlığın bir sembolüdür. Çiftler elbette birbirlerinesoru sorabilirler. Ama soruların aslasorgulama halini almaması, insanları bunaltmamasıgerekir.Çevrelerinde aşırı kıskanç olarak görülenkişinin neler hissettiğini, niçin böyle yaptığınıyakın dostları ile paylaşmasında, fikirlerini almasındafayda vardır.“İllâ gerçeği bulacağım” diye hayatı kendimizeve eşimize zehir etmemiz doğru değildir.Bir dedektif gibi düşünmek ve davranmak zorundaolmadığımızı bilmeliyiz.Kıskançlık duygularının kaynağını araştırmalıdır.Sebeplerini kendi kendimize sıralamalıyız.Haklı mı haksız mı olunduğuna karar verilmelidirve kıskanç insanın çevresine rahatsızlık saçtığıakıldan çıkarılmamalıdır.Son olarak, bu tedbirlerle halledilemeyen veanormal, garip yönleri fazla olan kıskançlıklardamuhakkak beraberce bir psikiyatriste gidilerektedavi yolu seçilmelidir.Parayı aile mutluluğu için şuurla harcamalı,ortak yaşantıyı daha güzelleştirmek ve rahatlaştırmakiçin kullanmalıdır.BabaSeni gören dostlarınla görüştümYolun bir hoş imiş Somuncu BabaHayaliyle lezzetine eriştimBalın bir hoş imiş Somuncu BabaBalın bir hoş imiş Hulûsi BabaNice canlar zikir eder çağlardaEzanların yükselecek dağlardaBülbüllerin ötüşüyor bağlardaGülün bir hoş imiş Somuncu BabaGülün bir hoş imiş Hulûsi BabaLutfederse yakın olur ıraklarÂşıklarda bitmezmiş meraklarDarende’de coşmaktadır ırmaklar.Selin bir hoş imiş Somuncu BabaSelin bir hoş imiş Hulûsi BabaMalatya’da sordum kıymetin başkaDarende’de baktım hizmetin başkaMuhabbetin başka sohbetin başkaİlin bir hoş imiş Somuncu Babaİlin bir hoş imiş Hulûsi BabaDarende’de meclislerde dinlettiMüridlere hoşgörüyü öğrettiKUL NURİ’yi dergâhında söylettiTelin bir hoş imiş Somuncu BabaTelin bir hoş imiş Hulûsi BabaAşık KUL NURİ138 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 139


AİLE / Mukadder Arif YÜKSELAilede ve ÇocukEğitiminde ŞiddetŞiddet, baskı yapmak, baskı altına almak,zor kullanmak, zorbalıkla ve güç kullanımıile muhatabı etkisiz hale getirmeye çalışmaktır.Şiddetin farklı uygulamalarına şahitolmaktayız:Fiziksel şiddet: Güç kullanmak, dayak atmak,darp etmek vb şekillerde sürdürülen şiddettir.Dayak, bir şeye kızan ve öfkesi biriken kişininiçindeki kızgınlığı kaba kuvvete başvurarak tahliyeetmesidir.Dayak, bir eğitim metodu değildir. Eğiticibir faydası da görülmemiştir. Dayakla hizayagetirilen kişi tırstığı için, uygun görülmeyenhareketi bir süre yapmaz. Şiddet gören kişi uygunsuzhareketten vazgeçme konusunda iknaolmamıştır ve uygun ortam bulunca hareketinedevam edecektir. Dayak, kişide psikolojiktravmalara da yol açabilir. Dayak yiyenin dayakatana saygısı kalmaz, dolayısı ile daha sonrakiöğütleri de fayda vermez.Öfke halinde şiddet bir başladı mı neredeve nasıl biteceği kestirilemez. Şiddet uygulayanlar,çoğunlukla kolayca ezilebileceği kimseleresaldırırlar. Dolayısı ile fiziksel şiddetteorantısız güç kullanımı söz konusudur. Şiddetemaruz kalanlar da çoğu zaman ya kendini savunmaktanaciz bir sabidir ya da kas gücü zayıfve narin bir hanımefendidir. Dayak yiyerekbüyüyen çocuk, fırsat buldukça arkadaşlarınıdöver, büyüyünce de eşine ve çocuklarına şiddetuygular. Şiddete maruz kalan eş de bunuçocuklarına yansıtır.Bu kısır döngüye bir yerde son vermek gerekir.Fiziksel şiddet gören birinde iki aşırı tavırgörülür:1. Saldırganlık,2. İçine kapanma,Şiddet uygulama alışkanlığı olanlar;1. Derin bir nefes alarak,2. Konuyu değiştirerek,3. Gergin ortamı terk ederek ya da çocuğuo ortamdan uzaklaştırarak olumsuz durumu soğukkanlılıklageçiştirmeye ve öfkesini kontroletmeye çalışmalıdır.“Ya Sabır, Hasbünallah, la havle vela kuvveteilla billah” denilerek de öfke kontrolü yapılabilir.Peygamberimiz (s.a.v.) sinirlenince abdestalmayı tavsiye etmiştir. Eğer zaman ve ortammüsaitse duş da alınabilir. Bu sayede bütün sinirlergevşer ve bir rahatlama sağlar.Sözel Şiddet: Bağırmak, korkutmak, hakaretetmek, sen adam olmazsın demek, aşağılamak,küfürlü sözler sarf etmek, sık sık sorgulamak,sıkıştırmak, suçlamak, eleştirmek,yaptığı iyi işleri hafife almak, başkaları ilekıyaslamak, ben senin yaşındayken diye başlayansözler. Küsmek, sevmediğini söylemek,duygu sömürüsü yapmak (Siz beni hasta ettiniz,ben ölsem de sizden kurtulsam, değerimiben ölünce anlarsınız vb. sözler), yapılaniyilikleri, masrafları sık sık hatırlatıp bir nevibaşa kakmak.Sözel şiddete maruz kalan çocuk, demek kiben yeteneksizin tekiyim, benden bir şey olmazvb. düşüncelere kapılabilir. Çocuğun özgüveni ve medeni cesareti gelişmez. Kendisinive meramını ifade etmekten aciz bir kişi olarakyetişir. Aşağılanan ve hakaret işiten çocuklardaaşağılık kompleksi oluşur.Çocuk, elbette ebeveynin otoritesini bilemeli,yanlış bir söz ve hareketin kabul görmeyeceğinive kendisini zor durumda bırakacağınıöğrenmelidir. Ebeveyn, yanlış hareketi yapıcıbir üslupla eleştirmelidir. Ebeveyn, dolaylı olarak,sen benim için değerlisin ama bu hareketinionaylamıyorum, mesajı verilmelidir.Dolaylı Şiddet: Keskin ve sert bakışlar, suratasmalar, TV izleme ve kendini inter<strong>net</strong>e kaptırarakçocuklarla ilgilenmemek, onları ilgi, sevgive nitelikli beraberlikten mahrum bırakmak, eşlerinçocukların yanında tartışması, çocuklarınihtiyaçlarının karşılanmaması, sevdiği bir şeyinalınmaması, mantıksız kural ve yasaklar vb.140 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 141


Örnek:Ebeveyn: Dışarı çıkma.Çocuk: Neden?Ebeveyn: Hava yağışlı, soğuk, karanlık vs.(Mantıklı açıklama), ya da,- Ben öyle istiyorum, çıkma dedim mi çıkılmayacak,o kadar! (Mantıksız ve gerekçesizaçıklama)Kardeşler arasında ayırım, birine başarısındandolayı aşırı ilgi gösterip, “Sen de adam ol,kardeşin gibi çalış da seni de seveyim.” demek.Bu durum kardeşler arası kıskançlığa ve kavgayasebep olacaktır.Sevgi, saygı ve gelişim odaklı bir eğitim yerineçocuğun hoşnutluğuna odaklı bir ilişki kurulmasıda son derece mahzurludur. Yukarıdasaydığım farklı şiddet türlerinden sakınayımderken çocuğun yerli yersiz her isteğini karşılamayaçalışmak, “Benim yaşadığım olumsuzluklarıçocuklarım yaşamasın.” diyerek çocuğunistekleri karşısından edilgen bir tutum sergilemek“çocuk sultan”ları ortaya çıkaracaktır.Bu yaklaşım çocukların omzuna ağır bir yükbindirir ve çocuklar böyle bir yükü kaldıramaz.Çocuklar, isteklerinin bir sınırı olduğunu ve heristediği şeyi elde edemeyeceğini, her aklına gelenisöyleyemeyeceğini bilemelidir.Sürekli şiddetin olduğu bir evde, saygı, sevgive güven olmaz. İlişkiler hiçbir şekilde sağlıklı,alınan kararlar da isabetli değildir. İlişkilerinsağlıklı olmadığı ailelerde kusurlar örtbas edilir,yalana başvurulur, suç bastırılır. O an itibarıile yenilen taraf, intikam için fırsat kollamayabaşlar.“Bunların hiçbirini ben yapmadım.” diyebilecekbirisi içimizde neredeyse yok gibidir.Şiddet Dürüstlük Kazandırmazİbni Haldun Mukaddime’sinde mektep vemedreselerde dayağın yasaklanması gerektiğinisöyler. Bu görüşün yüzyıllar öncesinde dilegetirilmesi dikkat çekicidir. Sebebini de şöyleaçıklar: “Dayak yiyen çocuk pısırık olur, çocuğunhevesi ve neşesi yok olur ve onu ilgisizliğesevk eder, çocuk içine kapanır. Kendisini baskıaltında hissettiği için düşüncelerini açıklamaktançekinerek, yalancılığa ve ikiyüzlülüğesürüklenir. Bu yönelimler zamanla onun alışkanlığıve kişiliği hâline gelir. Baskı ve şiddetkorkusuyla dürüstlük kazanmaya alıştırılan çocuk,baskıdan kurtulduğunda bu meziyetlerindende uzaklaşır. 1Eskiden kişi, toplum ve devletlerarası problemçözme yöntemi olarak çoğunlukla kavga vesavaşa başvurulurdu. Kavga ve savaşta üstüngelen karşı tarafı etkisiz hale getirerek sorunubir süreliğine çözmüş olurdu. Bu yaklaşım kültürümüzede yansımıştır:“Dayak cen<strong>net</strong>ten çıkma”“Kızını dövmeyen dizini döver, oğlunu dövmeyenkesesini döver.”Bu ve benzeri sözlerle şiddet, haklı bir gerekçevarsa meşru hatta gerekli addedilmiştir.Bu tür sözler o günün anlayışı çerçevesindehüsnü kabul görmüş olabilir ancak günümüzinsanı, bilgi, görgü ve anlayış bakımından dahainsanî bir düzeye gelmiştir. Günümüz şartlarındaşiddeti makul ve meşru gösterme imkânıkalmamıştır.Peygamberimiz (s.a.v.)’de “Çocuklarınızı yediyaşından itibaren namaza alıştırın, on yaşınageldikleri halde kılmazlarsa dövün.” 2 derken,o günün toplumunda bilinen ve yaygın olarakkullanılan bir problem çözme yöntemine işaretetmiştir. Unutmamak gerekir ki problem çözmeyöntemleri, yöresel ve dönemsel şartlaragöre değişir. Günümüz çocuklarına, beş vakitnamaza başlaman halinde sana cep telefonualacağım denilmesi, kızımıza, tesettüre uygungiyinmesi halinde altın küpe ve yine cep telefonuvaadi istenen davranışı benimsetmede dahaetkili bir yöntem olabilir.Mükemmel anne babalar olmadığımız içinmükemmel bir eğitim yöntemi uygulamamız dabeklenemez ancak çocuk eğitiminde doğru veyanlışın bilinmesi ve yanlışın en aza indirilmesihalinde, söz konusu yanlışların daha sonra bizya da başkası tarafından telafisi de kolay olacaktır.İçinde garaz, hatada ısrar ve önyargı olmayanher kusur af kapsamındadır ve telafisi demümkündür. Çocuklarımız, ayağına diken battığında“anne” diye bağırır ve onun acısı bizi deüzer. Peki, biz neden dikenden daha fazla acıverecek şiddet türü davranışları onlara layıkgörüyoruz?142 HAZİRAN <strong>2014</strong> <strong>somuncubaba</strong> 143


<strong>2014</strong> yılında aboneliğinizi yenilerken, yakınlarınızı daSomuncu Baba’nın ilim ve kültür dünyasına katın.Onların da abone olmasını sağlayın.<strong>2014</strong> YılıÇocuk ekiyle birlikteyıllık abone bedeli85Türkiye : 85 Avrupa : 72 Euro ABD: 102 USDBanka / Posta çeki hesabınıza yatırdım. Dekont İlişiktedir.Adı / Soyadı:Kurum Adı:Ünvan:Dergi Teslim Adresi:Posta Kodu:Telefon:Faks:E-posta:Vergi Dairesi:Abone Başlangıç Tarihi:Faturayı adıma kesinizFaturayı şirket adına kesinizŞehirVergi No:İmza:ABONE İLETİŞİM HATTI444 36 61(0422) 615 15 54Visan İktisadi İşletmesiZaviye Mah. Hacı Hulûsi Efendi Cad.No: 71 44700 Darende MalatyaTel: (422) 615 15 00Faks: (422) 615 28 79bilgi@<strong>somuncubaba</strong>.<strong>net</strong><strong>www</strong>.<strong>somuncubaba</strong>.<strong>net</strong>Posta Çeki (Darende Postanesi) : 1361<strong>06</strong>8Ziraat Bankası TR 56 0001 0003 2026 7984 8050 01Vakıf Bank TR 04 0001 5001 5800 7299 7740 58Gönderilerin abone adına yatırılmasından sonra lütfen arayınız.Derginizin elinize sağlıklı bir şekilde ulaşabilmesi için yukarıdaki alanları eksiksiz bir şekilde doldurunuz.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!