Ludwig Feuerbach ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu - KurtuluÅ ...
Ludwig Feuerbach ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu - KurtuluÅ ...
Ludwig Feuerbach ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu - KurtuluÅ ...
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
LUDWÝG EUERBACHVE KLASÝK ALMAN ELSEESÝNÝN SONURÝEDRÝCH ENGELS
<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong> elsefesinin <strong>Sonu</strong> [1] , . Engels tarafýndan 1886baþ-larýnda yazýlmýþtýr. Die Neue Zeit, n° 4 <strong>ve</strong> 5, 1986’da yayýmlanmýþ <strong>ve</strong> ayrý basýmý1888’de Stutt-gart’da yapýlmýþtýr.[Türkçe’ye çevirisi, <strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong> elsefesinin <strong>Sonu</strong>, s: 1-70, SolYayýnlarý, Eylül 1979, Ýkinci Baský.]Eriþ Yayýnlarý tarafýndan düzenlenmiþtir. 2003erisyay@kurtuluscephesi.comhttp://www.kurtuluscephesi.comhttp://www.kurtuluscephesi.nethttp://www.kurtuluscephesi.org
ÝÇÝNDEKÝLER9 Önsöz12 Bir – Hegel’den euerbach’a22 Ýki – Ýdealizm <strong>ve</strong> Materyalizm33 Üç – euerbach’ta Din elsefesi <strong>ve</strong> Törebilim42 Dört – Diyalektik Materyalizm60 Açýklayýcý Notlar
LUDWÝG EUERBACHVE KLASÝK ALMAN ELSEESÝNÝN SONURÝEDRÝCH ENGELS
ÖNSÖZMARKS, Ekonomi Politiðin Eleþtirisine Katký’nýn “Önsöz”ünde,Berlin 1859, her ikimizin, 1845’te Brüksel’de, “<strong>Alman</strong> felsefesininideolojik anlayýþý ile bizim görüþ tarzýmýz [özellikle Marks tarafýndaniþlenen materyalist tarih anlayýþý sözkonusu idi] arasýndaki uzlaþmazkarþýtlýðý ortaya koymaya karar <strong>ve</strong>rdik: bu, gerçekte, bizimgeçmiþteki felsefi bilincimizle hesaplaþmamýzdý. Bu planýmýz, hegelsonrasýfelsefenin bir eleþtirisi biçiminde gerçekleþti. Elyazmasý,formalar halinde, iki cilt olarak, Vestfalya’ daki yayýnevi sahibininelindeydi ki, yeni geliþmelerin, yapýtýn basýlmasýný olanaksýz kýldýðýnýöðrendik. Biz, görüþlerimizi açýklýða kavuþturmak olan baþlýcaamacýmýza [sayfa 9] vardýðýnýz için, elyazmasýný [2] farelerin kemiriciriedrich Engels<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong>elsefesinin <strong>Sonu</strong>9
eleþtirisine se<strong>ve</strong> se<strong>ve</strong> terkettikO dönemden beri, kýrk yýldan fazla bir zaman geçti, <strong>ve</strong> ikimizdenbiri yeniden bu konuya dönme fýrsatýný bulamadan Marksöldü. Hegel ile olan iliþkilerimiz konusunda çeþitli nedenlerle düþüncelerimiziaçýkladýk, ama bu açýklamalar, hiçbir yerde sorunu tamamlayýp,konuyu kapatýcý nitelikte deðildi. Hiçbir zaman euerbachkonusuna yeniden deðinmedik, bununla birlikte euerbach,pek çok bakýmdan hegelci felsefe ile bizim anlayýþýmýz arasýndabir ara halka idi.Bu arada, Marks’ýn dünya anlayýþý, <strong>Alman</strong>ya’nýn <strong>ve</strong> Avrupa’nýnsýnýrlarýnýn çok ötelerinde <strong>ve</strong> dünyanýn bütün uygar dillerinde yandaþlarbuldu. Öte yandan, klasik <strong>Alman</strong> felsefesi, þimdi, yabancýülkelerde bir yeniden doðuþ yaþamaktadýr, özellikle Ýngiltere, Ýskandinavya<strong>ve</strong> hatta <strong>Alman</strong>ya’da, öyle görünüyor ki, insanlar, oralardaüni<strong>ve</strong>rsitelerde felsefe diye sunulan deðiþik sistemlerden alýnmýþöðelerden meydana gelen, alýcý bulamayan popüler kitaplardanusanmaya baþlýyor.Durum böyle olunca, Hegel felsefesi ile iliþkilerimiz konusunda,bizim nasýl bu felsefeden çýktýðýmýz <strong>ve</strong> nasýl ondan ayrýldýðýmýzüzerine kýsa <strong>ve</strong> sistematik bir inceleme yazýsý gitgide bana dahazorunlu göründü. Ve ayný þekilde, bana öyle geldi ki, yerimizi bulmadanönceki kaynaþma dönemimizde, euerbacth’ýn, Hegel-sonrasýherhangi baþka bir filozoftan daha fazla üzerimizde etkiliolduðunu tamamen teslim ederek bir onur borcunu da ödemekzorundaydýk. Onun için, Neue Zeit gazetesinin yazýkurulunun, Starcke’nineuerbach konusundaki kitabý üzerine bir eleþtiri yazmamýistemekle bana <strong>ve</strong>rdiði fýrsatý kaçýrmadým. Çalýþmam, bu derginin1886 yýlýnda çýkan [sayfa 10] 4 <strong>ve</strong> 5. fasiküllerinde yayýnlandý <strong>ve</strong> gözdengeçirildikten sonra burada yeniden ayrý bir baský olarak çýkýyor.Bu satýrlarý baskýya yollamadan önce, eski 1845-1846 elyazmasýnýyeniden çýkardým <strong>ve</strong> bir kez daha baktým. euerbach üzerineolan bölüm bitirilmemiþ. Kaleme alýnan kýsým, ancak bizim ozamanki ekonomi tarihi konusundaki bilgilerimizin ne kadar eksikolduðunu tanýtlayan bir materyalist tarih anlayýþý açýklamasýndanibaret. Burada euerbach öðretisinin bile eleþtirisi bulunmadýðý için,þimdiki amacým bakýmýndan elyazmasýndan yararlanamazdým.Buna karþýlýk, Marks’ýn eski bir defterinde, ek olarak yayýnlananeuerbach üzerine oniki tezi yeniden buldum. Bunlar, sonradan10 riedrich Engels<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong>elsefesinin Son
iþlenmek üzere çabucak kaðýt üzerine çiziþtirili<strong>ve</strong>rmiþ, hiç de baskýiçin hazýrlanmýþ olmayan yalýn notlardýr, ama yeni dünya anlayýþýnýndahiyane tohumunun atýlmýþ olduðu ilk belge olarak ölçülemeyecekbir deðer taþýyorlar. [sayfa 11]Londra, 21 Þubat 1888riedrich Engels. Engels,<strong>Ludwig</strong> euerbach undder Ausgang der klassichendeutschen Philosophie, Stuttgart 1988,adlý yapýtta yayýnlanmýþtýr.riedrich Engels<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong>elsefesinin <strong>Sonu</strong>11
BÝRHEGEL’DEN EUERBACH’ABU YAPIT,* bizi, zaman içinde bizden bir kuþaklýk bir araylaayrýlan, ama bugün <strong>Alman</strong>ya’da yaþamakta olan kuþaða, sanki yüzyýlöncesinin tarihini taþýyormuþcasýna yabancý bir çaða götürüyor.Ama gene de bu zaman içinde <strong>Alman</strong>ya’nýn 1848 devrimine hazýrlanýþýçaðý yaþandý: o zamandan beri bizde bütün olup bitenler1848’in bir devamýndan, yalnýzca devrimin vasiyetinin yerine getirilmesindenbaþka bir þey deðildir.Týpký 18. yüzyýlda ransa’da olduðu gibi, 19. yüzyýlda <strong>Alman</strong>ya’dada, felsefedeki devrim siyasal çöküþü de hazýrladý. Ama nebüyük farklýlýk bu ikisi arasýndaki! [sayfa 12] ransýzlar, bütün resmi* C. N. Starcke, <strong>Ludwig</strong> euerbach, Stuttgart, erd. Encke. 1885. -Ed.12 riedrich Engels<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong>elsefesinin Son
ilime karþý, Kiliseye karþý, hatta sýk sýk devlete karþý, açýk savaþýmhalindeydiler, yapýtlarý sýnýrlarýn ötesinde, Hollanda’da, Ýngiltere’debasýlýyor, kendileri ikide-bir Bastille’i ziyaret edecek durumdabulunuyorlardý. <strong>Alman</strong>larda ise, tersine, devlet tarafýndan atananprofesörler, gençliðin hocalarýydý, yapýtlarý öðretim elkitaplarý olaraktanýnýyor, <strong>ve</strong> bütün geliþmeyi taçlandýran sistem, Hegel’in sistemi,þu ya da bu biçimde Prusya krallýðýnýn devlet felsefesi katýna yükselmiþti!Ya devrim, profesörlerin ardýna, onlarýn ukalâca <strong>ve</strong> karanlýksözlerinin ardýna, onlarýn aðýr <strong>ve</strong> sýkýcý uzun uzun tümcelerininiçine mi gizleneydi? O sýralar devrimin temsilcileri olarak görülenadamlar, liberaller, insanlarýn kafalarýna kargaþalýk yaðdýran bu felsefeninen amansýz düþmanlarý deðiller miydi? Ama ne hükümetin,ne liberallerin göremediðini, bir adam, en azýndan daha 1833’tegördü. Henri Heine [3] idi bu adamýn adý.Bir örnek alalým. Hiçbir felsefi sav, Hegel’in ünlü “Gerçekolan her þey ussaldýr, ussal (rationnel) olan her þey gerçektir”* savýkadar, yeteneksiz hükümetlerde bu denli þükran duygularý <strong>ve</strong>onlardan daha az yeteneksiz olmayan liberallerde de bu denli öfkeuyandýrmamýþtý. Bu, açýkça, var olan her þeyin kutlulaþtýrýlmasý,despotluðun, polis devletinin, keyfi adaletin, sansürün onaylanmasýdeðil miydi? Ýþte böyle yorumladý bunu riedrich Wilhelm III, onunlabirlikte de uyruklarý. Oysa, Hegel’de var olan her þey, hiç de öylebirdenbire gerçek deðildir. Gerçeklik saný, Hegel’de, ancak, aynýzamanda zorunlu olana uygulanýr, “gerçeklik açýlýp ortaya çýkýþýndazorunluluk olarak kendini ortaya koyar”; onun için Hegel, ne olursaolsun her türlü hükümet önlemini gerçek [sayfa 13] saymaz – bizzatHegel “belli bir hazinesel kurum”** örneðinden sözeder. Ama zorunluolan, son aþamada, ayný þekilde ussal olduðuna da gösterir,<strong>ve</strong> o zamanýn Prusya devletine uygulanýnca, Hegel’in savý, bu devletussaldýr, zorunlu olduðu ölçüde de ussaldýr anlamýndan baþka biranlama gelmez; bununla birlikte, bu devlet bize kötü görünüyorsa<strong>ve</strong> kötü olduðu halde gene de var olmakta devam ediyorsa, buhükümetin kötü niteliðinin kanýtýný <strong>ve</strong> açýklamasýný, uyruklarýn bunauygun düþen kötü niteliðinde bulur. O zamanýn Prusyalýlarý lâyýk* Georg Wilhelm riedrich Hegel, “Encyclopädie der philosophischen Wissenschaftenim Grundrisse. Erster Thell. Die Logik”, Werke, Bd, 6. Berlin 1840. -Ed.** Goethe, aust, Erster Teil, Studierzimmer. -Ed.riedrich Engels<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong>elsefesinin <strong>Sonu</strong>13
olduklarý hükümete sahiptiler.Oysa, Hegel’e göre, gerçeklik, hiçbir þekilde, her koþulda <strong>ve</strong>her zaman, þeylerin belirli bir siyasal ya da toplumsal duruma uygungelen bir san (attribut) deðildir. Tam tersine, Roma Cumhuriyetigerçekti, ama onun yerini alan Roma Ýmparatorluðu da aynýþekilde gerçekti. 1789 ransýz monarþisi, o kadar gerçek-dýþý, yanitüm zorunluluktan yoksun, o kadar usa aykýrý olmuþtu ki, Hegel’inher zaman büyük bir coþku ile sözünü ettiði Büyük Devrim tarafýndanyýkýlmalýydý. Bunun sonucu olarak, burada, monarþi gerçekdýþý,devrim ise gerçek olandýr. Ve böylece, geliþmesi sýrasýnda,daha önce gerçek olan her þey gerçek-dýþý olur, zorunluluðunuyitirir, var olma hakkýný, ussal niteliðini yitirir; cançekiþen gerçekliðinyerini, yeni <strong>ve</strong> yaþayabilir bir gerçeklik alýr; <strong>ve</strong> bu, eðer þeylerin eskidurumu direnç göstermeden ölecek kadar usçul olursa barýþçýlyolla, yok eðer zorunluluða karþý durursa zor yoluyla olur. Ve böyleceHegel’in savý, gene hegelci diyalektiðin oyunuyla kendi karþýtýnadöner: insan tarihi alanýnda gerçek olan her þey, zamanla, usa aykýrýolur, demek ki, gelecek, yazgýsý gereði, daha önceden usa aykýrýdýr,önceden usa aykýrýlýkla lekelenmiþtir: <strong>ve</strong> insanlarýn kafasýndaussal olan ne varsa gerçek olmaya adaydýr, [sayfa 14] görünüþe görevar olan gerçeklikle ne kadar çeliþik olursa olsun. Her gerçek olanýnussallýðý savý, hegelci diyalektiðin bütün kurallarýna göre þu baþkasavda çözümlenir: Var olan her þey, yok olmayý hakeder.Ama Hegel felsefesinin asýl anlamý <strong>ve</strong> devrimci niteliði (buradaKant’tan beri süregelen hareketin sonucu olarak Hegel felsefesininbu yönüyle sýnýrlý kalmak zorundayýz) insan düþüncesinin <strong>ve</strong>insan, eyleminin bütün sonuçlarýnýn son <strong>ve</strong> kesin olma niteliðineartýk kesin olarak son <strong>ve</strong>rmesindedir. elsefede kabul edilmesisözkonusu olan gerçek, Hegel’de, bir kere keþfedildikten sonraartýk ezbere öðrenilmesinden baþka bir þey kalmayan bir dogmatikilkeler dermesi deðildi artýk; gerçek, bundan böyle, bizzat bilgisürecinin içinde, hiçbir zaman sözde bir mutlak gerçeðin bulunuþuile artýk daha öteye gidilemeyen, ulaþýlan mutlak gerçek karþýsýndakollarý kavuþturup aðzý açýk seyretmekten baþka yapacak bir þeybulunmayan bir noktaya varmaksýzýn bilginin alt basamaklarýndangittikçe daha üst basamaklarýna yükselen bilimin uzun tarihselgeliþmesinde yatýyordu. Ve bu, bütün öteki bilgi <strong>ve</strong> pratik eylemalanlarýnda olduðu gibi felsefi bilgi alanýnda da böyleydi.14 riedrich Engels<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong>elsefesinin Son
Bilgi kadar tarih de, insanlýðýn ülküsel olarak eksiksiz bir durumuiçinde son <strong>ve</strong> kesin tamamlanýþa varamaz; eksiksiz bir toplum,eksiksiz bir “devlet”, ancak imgelemde (muhayyilede) varolabilen þeylerdir; tam tersine, tarih içinde ardarda birbirini izleyendurumlar, insan toplumunun aþaðýdan yukarýya doðru giden sonsuzgeliþmesi içinde ancak geçici birer aþamadýrlar. Her aþamazorunludur <strong>ve</strong> bu yüzden de çaðýna göre <strong>ve</strong> kökenini borçlu olduðukoþullara göre meþrudur; ama bu aþamanýn kendi baðrýndayavaþ yavaþ geliþen daha üst düzeydeki yeni koþullarýn karþýsýndahükümsüz <strong>ve</strong> haksýz olur; daha üst düzeyde bir aþamaya yer <strong>ve</strong>rmesigerekir, ki bu yeni aþama [sayfa 15] da sýrasý gelince gerileme <strong>ve</strong>ölme devresine girer. Nasýl burjuvazi, büyük sanayi, rekabet <strong>ve</strong>dünya pazarý aracýlýðýyla, pratik içinde, bütün eski, dayanýklý <strong>ve</strong>saygýn kurumlarý* bozup yokederse, ayný þekilde, bu diyalektik felsefede, bütün en sonuncu mutlak gerçek kavramlarýný <strong>ve</strong> bu gerçeðeuygun düþen insanlýðýn mutlak durumlarý kavramlarýný geçersizleþtirir.Bu diyalektik felsefe karþýsýnda kesin, mutlak, kutsalhiçbir þey varlýðýný sürdürmez; bu felsefe her þeyin dayanýksýzlýðýný,<strong>ve</strong> her þeydeki dayanýksýzlýðý gösterir, <strong>ve</strong> onun karþýsýnda, kesintisizolmak <strong>ve</strong> yok olmak sürecinden, daha aþaðýdakinden dahayukarýdakine sonsuz çýkýþ sürecinden baþka hiçbir þey yürürlüktekalamaz, o kendisi de bu sürecin düþünen beyindeki yansýsýndanbaþka bir þey deðildir. þurasý da doðrudur ki, onun bir de tutucuyani vardýr, o, bilginin <strong>ve</strong> toplumun geliþmesinin belli aþamalarýnýnkendi çaðlarýna <strong>ve</strong> kendi koþullarýna göre meþruluðunu kabul eder;ama daha ileri gitmez. Bu görüþ tarzýnýn tutuculuðu görelidir, onundevrimci niteliði ise mutlaktýr – zaten hüküm sürmesine izin <strong>ve</strong>rdiðitek mutlak olan da budur.Burada, bu görüþ tarzýnýn doðabilimin bugünkü durumu iletam bir uyum içinde bulunup bulunmadýðý sorusunu tartýþmanýngereði yoktur: doðabilim yeryüzünün kendi varlýðý konusunda mümkünolabilecek bir sonun önceden görülmesini saðlarsa da, bunakarþýlýk yeryüzünün oturulabilirliðine iliþkin oldukça kesin bir sonuönceden söyleyebilmekte <strong>ve</strong> bu yüzden de insanlýk tarihine yalnýzyükselen bir soy dalý deðil, ama ayný zamanda aþaðý doðru inen bir* Bkz: “Komünist Parti Manifestosu”. Burjuvazinin bu devrimci eyleminin açýklandýðýpasajlar. -Ed.riedrich Engels<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong>elsefesinin <strong>Sonu</strong>15
soy dalý da <strong>ve</strong>rmektedir. Herhalde, insanlýk tarihinin iniþe geçeceðidönüm noktasýndan henüz oldukça uzakta bulunuyoruz <strong>ve</strong> Hegel[sayfa 16] felsefesinden, çaðýnda, doðabilimin henüz gündemine almadýðýbir konu ile uðraþmasýný isteyemeyiz.Ama þunu söyleyebiliriz ki, aslýnda, yukarýda gösterilmiþ olangeliþme, Hegel’de burada gösterildiði kesinlikte deðildir. Bu geliþme,onun yönteminin zorunlu bir sonucudur, ama Hegel’in kendisi busonucu hiçbir zaman bu kadar açýk seçik olarak çýkarmamýþtýr. Vebu, salt, Hegel’in bir sistem kurmak zorunda olmasý yüzünden, <strong>ve</strong>bir felsefe sisteminin de geleneksel gereklere göre her ne biçimdeolursa olsun mutlak gerçek sonucuna varmak zorunda olmasýyüzündendir. Demek ki, Hegel, özellikle Mantýk’ýnda, bu öncesiz<strong>ve</strong> sonrasýz gerçeðin, mantýksal süreçten, yani tarihsel sürecin kendisindenbaþka bir þey olmadýðýný ne kadar kuv<strong>ve</strong>tle ifade ederseetsin, gene de kesinlikle bir yerde sisteminin sonuna varmasýgerektiði için, kendisini, bu sürece bir son <strong>ve</strong>rmek zorunda görüyor.Kendisi de, Mantýk’ta, bu sondan bir baþlangýç yapabilir; þu anlamdaki, burada sonuncu nokta mutlak ikir (idea) –zaten bu da, Hegelonun hakkýnda bize ne diyeceðini hiç bilmediði için mutlaktýr–doðada “kendi kendine yabancýlaþýr”, yani doðaya dönüþür <strong>ve</strong> dahasonra zihinde (esprit), yani düþüncede <strong>ve</strong> tarihte kendi kendinegeri döner. Ama, bütün felsefenin sonunda, böyle çýkýþ noktasýnageri geliþin ancak bir tek yolu vardýr; o da tarihin ereðinin, insanlýðýnkesinlikle bu mutlak ikrin bilgisine varmasýnda yattýðýný varsaymak<strong>ve</strong> bu mutlak ikir bilgisine Hegel’in felsefesinde ulaþýlmýþ olduðunuaçýklamaktýr. Ama bununla Hegel’in sisteminin, bütün dogmatikiçeriði mutlak gerçek olarak ilân edilmiþ olur, bu dogmatik içerik,Hegel’in, dogmatik olan ne varsa hepsini geçersizleþtiren diyalektikyöntemi ile çeliþki halindedir, bu yüzden Hegel’in öðretisinin devrimciyaný, onun tutucu yanýnýn aðýrlýðý altýnda ezilip boðulmuþtur.Ve felsefi bilgi konusunda doðru olan, tarihsel pratik için de [sayfa 17]doðrudur. Hegel’in kiþiliðinde, mutlak ikri hazýrlayýp iþlemeyibaþaran insanlýk, pratikte, bu mutlak ikri gerçeðe geçirebilecekdurumda olmalýdýr. Dolayýsýyla mutlak ikrin çaðdaþlarýnýn karþýsýnaçýkardýðý pratik siyasal gerekliliklerin gözü fazla yükseklerde olmamalýdýr.Ve iþte böylece, Hukuk elsefesi’nin sonunda þunu buluyoruz:mutlak ikrin, riedrich-Wilhelm III’ün baþarýya ulaþmaksýzýn,uyruklarýna inatla vaadettiði [4] þu temsili monarþide, yani o16 riedrich Engels<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong>elsefesinin Son
zamanki <strong>Alman</strong>ya’nýn küçük-burjuva koþullarýna uyarlanmýþ mülksahibi sýnýflarýn dolaylý, sýnýrlý <strong>ve</strong> ýlýmlý bir egemenliðinde gerçekleþmelidir;bu da, ayrýca, kurgusal olarak soyluluðun zorunluluðunubize tanýtlamak için el<strong>ve</strong>riþli bir durumdur.Demek ki, sistemin iç zorunluluklarý, kendi baþlarýna derinliðinedevrimci olan bir düþünme yönteminin yardýmýyla, çok ýlýmlýbir siyasal sonucun günýþýðýna çýkmasýný açýklamaya yetiyor. Zatenbu sonucun özgül biçimi Hegel’in <strong>Alman</strong> olmasýndan <strong>ve</strong> kafasýnýnarkasýnda, týpký çaðdaþý Goethe gibi bir darkafalý burjuva saç örtüsütaþýmasýndan geliyordu. Goethe de, Hegel de, herbiri kendi alanýnda,Olimposlu Jüpiterler idiler, ama ne biri, ne de öteki, hiçbir zaman<strong>Alman</strong> darkafalý burjuvalýðýndan tamamýyla sýyrýlamadý.Bununla birlikte, bütün bunlar, Hegel sisteminin, kendisindenönceki herhangi baþka bir sistemden kýyaslanamayacak kadardaha geniþ bir alaný kucaklamasýna <strong>ve</strong> bu alanda bugün bilehâlâ insaný þaþýrtan bir düþünce zenginliði geliþtirmesine engel olamaz.Tinin Görüngübilimi (ki buna, tinin embriyoloji <strong>ve</strong> paleontolojisininbir paraleli denilebilirdi: insan bilincinin tarihsel olarakgeçtiði evrelerin kýsaca yeni bir kopyasý olarak kavranýlan bireyselbilincin geçirdiði deðiþik evreler boyunca geliþmesi) Mantýk, Doðaelsefesi, Tin elsefesi, bu sonuncusu kendi içinde tarihsel altbölüþler halinde iþlenmiþtir: Tarih, Hukuk, [sayfa 18] Din felsefeleri,elsefe Tarihi, Estetik vb. – bütün bu deðiþik tarihsel alanlarda,Hegel, geliþmenin iletken telinin varlýðýný bulmaya <strong>ve</strong> tanýtlamayaçalýþýr <strong>ve</strong> o, yalnýzca yaratýcý bir deha olmayýp ayný zamanda derinansiklopedik bilgiye sahip bir adam olduðundan bütün bu alanlardakiçalýþmalarý derin izler býrakmýþtýr. Besbelli ki, bir “sistem”zorunluluðu sonucu, o, küçük çaplý hasýmlarýnýn üzerine bugünhâlâ gürültü kopardýklarý keyfi yapýlara baþvurmak zorunda kalýr.Ama bu yapýlar, onun yapýtýnýn ancak çerçe<strong>ve</strong>si <strong>ve</strong> iskelesidirler;boþ yere bu yapýlar üzerinde durulmayýp, güçlü yapý içersinde dahaderinlere dalýnýrsa, orada, bugün bile bütün deðerlerini koruyansayýsýz hazineler bulunur. Bütün filozoflarda “sistem” kesinlikle geçiciolandýr, çünkü o, insan aklýnýn hiç de geçici olmayan bir gereksinmesinden,yani bütün çeliþkilerin üzerinden aþmak gereksinmesindenortaya çýkar. Ama bütün bu çeliþkiler kesin olarak ortadankaldýrýldý mý sözde mutlak gerçeðe varýrýz: dünya tarihi sonunavarmýþ bitmiþtir, bununla birlikte her ne kadar artýk yapacak birriedrich Engels<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong>elsefesinin <strong>Sonu</strong>17
þeyi kalmamýþsa da, gene de devam etmesi gerekir: dolayýsýyla çözümlenmesiolanaksýz yeni bir çeliþki ortaya çýkar. Böyle konulunca,felsefenin ödevinin, ancak bütün insanlýðýn ileriye doðru geliþmesiiçinde yapabileceðini tek baþýna bir filozofun gerçekleþtirmesiniistemekten baþka bir anlama gelmediðini anlar anlamaz*–hiç kimse bunu anlamada bize Hegel’den daha çok yardým etmemiþtir–e<strong>ve</strong>t bunu anladýðýmýz zaman, sözcüðe þimdiye deðin <strong>ve</strong>rilenanlamda bütün felsefenin de iþi bitmiþ olur. Artýk bu yoldan <strong>ve</strong>herhangi bir kimsenin tek baþýna ulaþmasý olanaksýz olan her türlü“mutlak gerçek”ten vazgeçilir, <strong>ve</strong> bunun yerine diyalektik düþünceninyardýmýyla, pozitif bilimler <strong>ve</strong> bu bilimlerin sonuçlarýnýn [sayfa19] sentezi yoluyla ulaþýlabilir göreli gerçeklerin ardýna düþülür.elsefenin genel olarak sona eriþi Hegel iledir; gerçekten, o, sisteminde,bir yandan felsefenin tüm geliþmesini en görkemli bir tarzdaözetlerken, öte yandan bilincinde olmasa da, dünyanýn gerçek,pozitif bilgisine götüren bu sistemler labirenti dýþýndaki yolu bizegösterir.Hegel’in bu sisteminin, <strong>Alman</strong>ya’nýn felsefe kokan havasýüzerinde ne denli büyük bir etki yapacaðýný anlamak güç deðildir.Bu, on yýllarca süren <strong>ve</strong> Hegel’in ölümüyle bile hiç duraklamayangörkemli bir yürüyüþ oldu. Tam tersine “Hegel hayranlýðý” Hegel’ekarþý olanlara bile azçok bulaþarak, özellikle 1831-1840 yýllarý arasýndahüküm sürdü. Ve iþte kesinlikle bu dönemdedir ki, hegelci görüþler,bilerek ya da bilmeyerek, en deðiþik bilimlere en geniþ biçimdegeçerek yayýldý <strong>ve</strong> ortalama “kültürlü” bilincin zihinsel besininisaðladýðý gündelik yazýna <strong>ve</strong> günlük basýna bile iþledi. Amabütün çizgi boyunca gerçekleþen bu zafer bir iç savaþýmýn ön belirtisindenbaþka bir þey deðildi.Hegel’in öðretisinin tümü, daha önce de gördük, en deðiþikpratik parti anlayýþlarýný koyabileceðiniz oldukça geniþ boþluklarbýrakýyordu; <strong>ve</strong> o zamanki <strong>Alman</strong> teorisyenlerinde, her þeyden önceiki þeye, dine <strong>ve</strong> siyasete pratik bir nitelik <strong>ve</strong>riliyordu. Daha çokHegel’in sistemi üzerinde duran bir kimse, bu iki alanda da oldukçatutucu olabiliyordu; buna karþýlýk, diyalektik yöntemi esas alan ise,dinde olduðu kadar siyasette de en aþýrý muhalefete katýlabiliyordu.Hegel’in kendisi de, yapýtlarýnda sýk sýk raslanan devrimci öfke* Bkz: riedrich Engels, Anti-Dühring, s. 175-177. Sol Yayýnlarý. -Ed.18 riedrich Engels<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong>elsefesinin Son
patlamalarýna karþýn, sonunda tutucu yana daha çok eðilir görünüyordu.Sistemi, Hegel’e “güç bir kafa çalýþmasý” bakýmýndan,yönteminden daha pahalýya malolmamýþ mýdýr? 1830-1840 yýllarýnýnsonlarýna doðru, hegelci okuldaki bölünme, gitgide daha belirginolarak kendini gösterdi. Sol-kanat, yani [sayfa 20] “genç-hegelciler”denilenler, pietist tarikatýndan kuralcý protestanlara <strong>ve</strong> feodal gericilerekarþý savaþýmlarýnda, o zamana deðin öðretilerine devletinhoþgörü <strong>ve</strong> hatta koruyuculuðunu saðlamýþ olan, günlük olaylarýnnazik sorunlarý karþýsýnda ayný zamanda hem felsefi hem de kibarcaölçülülüðü yavaþ yavaþ býraktýlar; <strong>ve</strong> 1840’ta, riedrich Wilhelm IVile birlikte kuralcý sofuluk <strong>ve</strong> mutlakiyetçi feodal gericilik tahtaçýktýðý zaman, açýkça yan tutmamak artýk olanaksýz oldu. Savaþým,gene felsefi silahlarla yürütülmeye devam edildi, ama artýk bu kezsoyut felsefi amaçlar uðruna deðil; þimdi doðrudan geleneksel dinin<strong>ve</strong> mevcut devletin yýkýlmasý sözkonusu idi. Ve <strong>Alman</strong> Yýllýklarý’nda [5]pratik sonal amaçlar, çoðunluðuyla hâlâ bir felsefi kýlýk biçimindegörünüyor idiyse de, genç-hegelciler okulu 1842 yýlýnýn RheinischenZeitung’unda yükselen radikal burjuvazinin felsefesi olarak kendiniaçýkça ortaya koydu <strong>ve</strong> ondan sonra felsefi maskesini, ancak sansürükandýrmak için kullandý.Ama o dönemde siyaset güçlüklerle dolu bir alan olduðundanbaþlýca savaþým dine karþý yürütüldü. Bu savaþým, öte yandan,dolaylý da olsa, özellikle 1840’tan bu yana, siyasal savaþým deðilmiydi? Ýlk çýkýþý, Ýsa’nýn Yaþamý (1835) [6] ile Strauss yapmýþtý. Dahasonra, Bruno Bauer, Ýncildeki bir dizi anlatýnýn, bizzat onlarý anlatanlartarafýndan uydurulmuþ olduklarýný ortaya koyarak, bu yapýtta,Ýncildeki mitlerin meydana geliþi üzerine geliþtirilen teoriye karþýçýktý. Bu iki akim arasýndaki savaþým “kendinden bilinç” ile “töz”arasýndaki çatýþma gibi bir felsefi örtü altýnda yürütüldü. Ýncilintansýklý öykülerinin, gelenekler yoluyla bilinçsiz olarak topluluðunbaðrýnda mitlerin biçimlenmesinden mi doðduðu, yoksa havarilerinkendilerince mi uydurulduklarý sorunu, þiþirile þiþirile, dünyatarihinin kesin devindirici gücünü oluþturan þeyin “töz” mü, yoksa“kendinden bilinç” mi olduðu sorunu [sayfa 21] haline getirildi. Ve,ensonu, bugünkü anarþizmin yalvaci –Bakunin ona çok þey borçludur–kendi egemen “biricik”i ile, egemen “kendinden bilinç”iniaþan Stirner geldi. [7]Hegel okulunun parçalanma sürecinin bu yönü üzerinderiedrich Engels<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong>elsefesinin <strong>Sonu</strong>19
fazla durmayacaðýz. Bizim için daha önemli olan þudur: en kararlýgenç-hegelcilerin çoðunluðu dine karþý olgucu savaþýmlarýnýn pratikzorunluluklarý yüzünden Ýngiliz-ransýz materyalizmine sürüklendiler.Ve burada kendi okullarýnýn sistemi ile çatýþma halinegirdiler. Materyalizm, doðayý, tek gerçeklik olarak kabul ederken,gerçeklik, Hegel’in sisteminde mutlak ikrin yabancýlaþmasýndan,diyelim ki düþüncenin bir alçalmasýndan baþka bir þey deðildir;her durumda düþünme <strong>ve</strong> onun ürünü ikir, burada önde gelenbaþat öðe, doða ise, kýsacasý, ancak ikrin alçakgönüllülüðü sayesindevar olan, ondan türemiþ bir öðedir. Ve bu çeliþki içinde iyikötü debelenip duruldu.Ýþte o sýradadýr ki euerbach’ýn Hýristiyanlýðýn Özü adlý kitabýçýktý. Kitap, bir çýrpýda, materyalizmi, içtenlikle yeniden tahtaçýkararak, bu çeliþkiyi toz etti. Doða her türlü felsefeden baðýmsýzolarak vardýr; doða, biz insanlarýn, kendimiz de doðanýn ürünleriolan bizlerin, üzerinde büyüdüðümüz temeldir; doðanýn <strong>ve</strong> insanlarýndýþýnda hiçbir þey yoktur, <strong>ve</strong> bizim dinsel imgelemimizin yarattýðýüstün varlýklar bizim kendi öz varlýðýmýzýn hayali yansýsýdýrlarancak. Büyü bozulmuþtu; “sistem” parçalanmýþ <strong>ve</strong> bir kenara atýlmýþtý,çeliþki çözümlenmiþti, çünkü yalnýz imgelemde vardý. Bukitap hakkýnda bir fikir edinmek için, onun özgür kýlýcý etkisini bizzatyaþamýþ olmak gerekir. Coþku herkesi sardý: biz hepimiz, birdenbire“foyerbahçý” olduk, Kutsal Aile’yi okurken, Marks’ýn yeni görüþtarzýný nasýl bir coþkuyla selamladýðý <strong>ve</strong> –bütün eleþtirici kayýtlarýnakarþýn– ondan ne derecede etkilendiði görülebilir.Kitabýn kusurlarýnýn bile anýndaki baþarýsýna katkýsý [sayfa 22]oldu. Kitabýn yazýlmýþ olduðu edebi <strong>ve</strong> hatta yer yer abartmalý stil,ona büyük bir okur kitlesi saðladý, <strong>ve</strong> her ne olursa olsun, kitap, buuzun, soyut <strong>ve</strong> çapraþýk Hegel tutkunluðu yýllarýndan sonra bircanlýlýk kaynaðý idi. “Saf düþünce”nin dayanýlmaz duruma gelenegemenliði karþýsýnda, kendini haklý gösteremese de, hiç deðilsekendini baðýþlatan sevginin aþýrý ölçüde ululaþtýrýlmasý için de aynýþey söylenebilir. Ama þunu unutmayalým: 1844’ten bu yana “kültürlü”<strong>Alman</strong>ya üzerinde bir salgýn gibi yayýlarak bilimsel bilginin yerinisüslü sözlerle, üretimin ekonomik dönüþümü yoluyla proletaryanýnkurtuluþunun yerini “sevgi” yoluyla insanlýðýn özgürlüðe kavuþmasýyladolduran, kýsacasý, B. Karl Grün’ün en tipik temsilcisi olduðubu yazýn <strong>ve</strong> mide bulandýran bu duygusal lafazanlýk içinde kaybolan20 riedrich Engels<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong>elsefesinin Son
“gerçek sosyalizm”, kesinlikle, euerbach’ýn bu iki zaafýna baðlanýr.Þunu da unutmamak gerekir ki, hegelci okul çözülme halindeidiyse de, eleþtiri, hegelci felsefenin üstesinden gelememiþti.Strauss <strong>ve</strong> Bauer, herbiri, hegelci felsefenin bir yönünü alýyor <strong>ve</strong>polemik biçiminde birbirlerine karþý kullanýyorlardý. euerbach isebütünüyle sistemi parçaladý <strong>ve</strong> tam bir yalýnlýkla bir yana býraktý.Ama bir felsefenin yanlýþlýðýný ilân etmekle yetinerek, onun üstesindengelinmiþ olmaz. Ve Hegel felsefesi kadar güçlü bir yapýt,ulusun düþünsel geliþmesi üzerinde bu kadar büyük bir etki yapmýþolan bir yapýt, safça <strong>ve</strong> açýkça bilmemezlikten gelinerek baþtan savýlamazdý.Onun anladýðý anlamda onu “aþmak”, yani eleþtirel yollaonun kabuðunu kýrmak, ama onunla kazanýlan yeni içeriðikurtarmak gerekirdi. Daha ilerde bunun nasýl yapýldýðýný göreceðiz.Ama bu arada, 1848 devrimi, euerbach’ýn Hegel’e gösterdiðiayný umursamazlýkla her türlü felsefeyi bir yana attý. Ve buyüzden euerbach’ ýn kendisi de arka plana itildi. [sayfa 23]riedrich Engels<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong>elsefesinin <strong>Sonu</strong>21
ÝKÝÝDEALÝZM VE MATERYALÝZMHER felsefenin <strong>ve</strong> özellikle modern felsefenin büyük temelsorunu, düþüncenin varlýk ile iliþkisi sorunudur. Ýnsanlar, kendifiziksel yapýlýþlarý konusunda tam bir bilgisizlik içinde <strong>ve</strong> düþlerindekigörüntülerin* dürtüsü altýnda bulunduklarý en eski zamanlardanberi kendi düþünceleri ile duyumlarýnýn kendi öz bedenlerinin bireylemi olmadýðý, ama bu bedende oturan <strong>ve</strong> ölüm anýnda bu bedenden[sayfa 24] ayrýlan ayrý bir ruhun iþi olduðu düþüncesine varmýþ-* Bugün bile yabanýllarda <strong>ve</strong> aþaðý barbarlarda, düþlerinde kendilerine görünen insanbiçimlerinin, bir an için kendi bedenlerinden ayrýlmýþ bulunan ruhlar olduklarý yolundakianlayýþ hüküm sürmektedir. Bunun içindir ki, gerçek insan, düþteki görüntüsünün budüþleri görenlere karþý iþlediði eylemlerden sorumlu tutulur. Örnegin, Ýmthurn, 1884’teGuyan Hintlilerinde bunu saptamýþtýr. [8]22 riedrich Engels<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong>elsefesinin Son
lardýr – bu andan sonra da bu ruhun dýþ dünya ile iliþkileri üzerinekendilerine birtakým fikirler yaratmak gerekmiþtir. Eðer, ölümanýnda, bu ruh bedenden ayrýlýyor <strong>ve</strong> kendi yaþamýný sürdürüyorsa,ona ayrý özel bir ölüm yakýþtýrmak için hiçbir neden yoktu; <strong>ve</strong>böylece, geliþmenin o aþamasýnda, hiç de bir avunma gibi deðil,ama, tersine, kendisine karþý elden hiçbir þey gelmeyen bir yazgý,hatta sýk sýk, özellikle Yunanlýlarda, gerçek bir kötü yazgý, bir felaketgibi görünen ruhun ölümsüzlüðü fikri doðdu. Dinsel avunç isteðideðil de, bedenin ölümünden sonra bir kez varlýðý kabul edilmiþbulunan bu ruhun ne yapacaðý konusundaki genel bilisizliktenortaya çýkan bu þüphe, genel olarak, kiþisel ölümsüzlüðün o cansýkýcýanlayýþýna yolaçtý. Buna tamamýyla benzer bir biçimde, doðagüçlerinin kiþileþtirilmesiyledir ki, dinin daha sonraki geliþmesi sýrasýnda,gitgide daha dünya-dýþý bir biçim alan, ensonu bir soyutlamasürecinin, diyebilirim ki, hemen hemen zihinsel geliþme boyuncavarlýk kazanan bir damýtma sürecinin sonucunda, azçok sýnýrlý güçte<strong>ve</strong> birbirlerine karþý sýnýrlayýcý olan sayýsýz tanrýlar insanlarýn zihninde,tektanrýlý dinlerin tek baþýna bir tek tanrý fikrini yaratýncaya deðin,ilk tanrýlar doðdular.Düþüncenin varlýða, tinin doðaya iliþkisi sorununun, bütünfelsefenin bu en yüksek sorununun kökleri, týpký her dinde olduðugibi, yabanýllýk çaðýnýn kýsýtlý <strong>ve</strong> bilisiz kavrayýþlarýndadýr. Ama busorun, ancak Avrupa toplumu, hýristiyan ortaçaðýn uzun kýþ uykusundanuyandýðý zaman bütün kesinliðiyle konabilir <strong>ve</strong> ancak ozaman bütün anlamýný kazanabilirdi. Ayrýca ortaçaðýn skolastiðindebüyük bir rol oynamýþ olan düþüncenin varlýða göre durumusorunu, tinin mi yoksa doðanýn mý, hangisinin esas öðe olduðusorunu, bu sorun, kilise bakýmýndan, þu keskin biçimi aldý: dünyaTanrý tarafýndan mý yaratýlmýþtýr, [sayfa 25] yoksa bütün öncesizlikboyunca var mý idi?Bu soruyu yanýtlayýþlarýna göre filozoflar iki büyük kampaayrýlýyorlardý. Tinin doðaya göre önce gelme özelliðini ileri sürenler<strong>ve</strong> buna göre de, son aþamada, ne cinsten olursa olsun dünya içinbir yaratýlmayý kabul edenler –bu yaratýlma çok kez, filozoflarda,örneðin Hegel’de, hýristiyanlýkta olduðundan çok daha karmaþýk<strong>ve</strong> çok daha olanaksýzdýr– bunlar, idealizm kampýný oluþturuyorlardý.Ötekiler, doðayý esas öðe sayanlar ise materyalizmin deðiþik okullarýndayer alýyorlardý.riedrich Engels<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong>elsefesinin <strong>Sonu</strong>23
Baþlangýçta, iki deyim: idealizm <strong>ve</strong> materyalizm, bundanbaþka bir anlama gelmiyordu, biz de, burada, onlarý baþka biranlamda kullanmayacaðýz. Daha ilerde, eðer buraya baþka bir þeysokulmuþ olursa bundan nasýl bir karýþýklýk doðacaðýný göreceðiz.Ama düþüncenin varlýkla iliþkisi sorununun bir baþka yönüdaha vardýr: bizim çevremizdeki dünya hakkýndaki düþüncelerimizile bizzat bu dünya arasýnda nasýl bir baðýntý vardýr? Bizim düþüncemizgerçek dünyayý bilebilecek durumda mýdýr? Gerçek dünyayadeðgin tasarýmlarýmýzda <strong>ve</strong> kavramlarýmýzda gerçekliðin doðru biryansýsýný <strong>ve</strong>rebilir miyiz? Bu soru, felsefe dilinde düþünce ile varlýðýnözdeþliði sorunu diye adlandýrýlýr <strong>ve</strong> filozoflarýn büyük çoðunluðubu soruya olumlu biçimde yanýt <strong>ve</strong>rirler. Örneðin Hegel’de bu olumluyanýt kendiliðinden ortaya çýkar; çünkü gerçek dünya üzerinebizim bildiðimiz þey, kesinlikle, onun, fikre uygun içeriðidir, bu da,mutlak ikrin ilerleyici bir gerçekleþmesi dünyayý yapar; o mutlakikir ki, bütün öncesizlik boyunca, dünyadan baðýmsýz olarak <strong>ve</strong>dünyadan önce bilinmeyen bir yerde var olmuþtur; oysa apaçýktýrki, düþünce daha önceden, fikirlerden meydana gelen bir içeriðibilebilir. Gene apaçýktýr ki, burada tanýtlanmasý sözkonusu olan,daha önceden, öncüller içinde örtük (zýmnen) bulunan içeriktir.[sayfa 26] Ama bu, Hegel’in, düþüncenin <strong>ve</strong> varlýðýn özdeþliði yolundakitanýtýndan þu öteki vargýyý çýkarmasýna engel olmuyor: onun felsefesi,kendi düþüncesine göre doðru olduðundan, bundan böyle tekdoðru felsefe de odur <strong>ve</strong> düþünce ile varlýðýn özdeþliði, insanlýðýnonun felsefesini hemen teoriden pratike geçirmesi <strong>ve</strong> tüm dünyayýhegelci ilkelere göre dönüþtürmesi ile doðrulanmalýdýr. Bu da Hegel’inazçok bütün filozoflarla paylaþtýðý bir kuruntudur.Ama daha bir dizi baþka filozof da vardýr ki, dünyayý bilmeninolanaklý olduðunu, ya da en azýndan derinliðine bilmenin olanaklýolduðunu kabul etmezler. Modernler arasýnda Hume <strong>ve</strong> Kantbunlardandýr, <strong>ve</strong> bunlar, felsefenin geliþmesinde çok büyük bir roloynamýþlardýr. Bu görüþ tarzýný çürütmek üzere söyleneceklerinözü, idealist görüþ açýsýndan olanaklý olduðu ölçüde, daha önceHegel [9] tarafýndan söylenmiþtir; euerbach’ýn materyalist açýdanbuna eklediði, derin olmaktan çok nükteye dayanýr. Bu felsefesaplantýsýnýn en çarpýcý çürütülmesi, bütün öteki saplantýlarda olduðugibi, pratiktir, özellikle deneyim <strong>ve</strong> sanayidir. Eðer biz, doðalbir görüngü hakkýndaki anlayýþýmýzýn doðruluðunu, bu görüngüyü24 riedrich Engels<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong>elsefesinin Son
iz kendimiz yaratarak <strong>ve</strong> onu koþullarýnýn yardýmýyla meydanagetirerek <strong>ve</strong> hele onu kendi amaçlarýmýza hizmet ettirerek tanýtlayabiliyorsak,Kant’ýn kavranamaz “kendinde þey”inin iþi biter. Bitkisel<strong>ve</strong> hayvansal organizmalarda üretilen kimyasal tözler, organikkimya birbiri ardýndan onlarý birer birer yapmaya koyuluncaya kadar,böyle “kendinde þeyler” olarak kalýrlar; ama kimya onlarý yaptýmý, “kendinde þey”, bizim için þey haline gelir, týpký örneðin,artýk kýzýlkök halinde tarlalarda yetiþtirmeyip çok daha kolaylýkla<strong>ve</strong> daha ucuza taþ kömürü katranýndan [sayfa 27] çýkardýðýmýz alizaringibi. Copernikus’un güneþ sistemi, üçyüz yýl boyunca, bir varsayýmoldu; bunun üzerine bire karþý yüz, bin, onbinle de bahse giriþilse,gene de varsayýmdý; oysa Le Verrier, bu sistemden çýkarýlan <strong>ve</strong>rileryardýmýyla, yalnýz, bilinmeyen yeni bir gezegenin varlýðýnýn zorunluolduðunu deðil, ama ayný zamanda bu gezegenin gökyüzündebulunmasý gereken yeri hesaplayýnca <strong>ve</strong> daha sonra Galile onugerçekten bulunca [10] Copernikus’un sistemi tanýtlanmýþ oldu. Bununlabirlikte, yeni-kantçýlar <strong>Alman</strong>ya’da Kant’ýn düþüncelerine,bilinemezciler ise Ýngiltere’de Hume’un düþüncelerine (bu düþüncelerÝngiltere’de hiçbir zaman ortadan kalkmadý) yeni bir canlýlýk<strong>ve</strong>rmeye uðraþýyorlarsa da, bu, bilimsel açýdan, bunlarýn çok zamanönce yapýlmýþ olan teorik çürütülmelerine oranla bir geriye gidiþtir,pratikte ise materyalizmi açýktan açýða geri çevirirken, gizlice,utangaç bir biçimde kabul etmektedir.Ama, Descartes’tan Hegel’e, Hobbes’dan euerbach’a gidenbütün bu dönem boyunca, filozoflar, sanýldýðý gibi, hiç de saf fikringücüyle ileri itilmemiþlerdir. Tersine. Gerçekte onlarý ileri iten þey,özellikle doðabilimdeki <strong>ve</strong> sanayideki gitgide daha coþkunlaþanbüyük ilerlemedir. Materyalistlerde, bu, hemen yüzeyde kendinigösterir, ama idealist sistemler de gitgide daha çok olmak üzeremateryalist bir içerik kazanmýþlar <strong>ve</strong> kamutanrýcýlý (panthéiste) görüþaçýsýndan tin ile madde arasýndaki aykýrýlýðý o þekilde uzlaþtýrmayaçalýþmýþlardýr ki, Hegel’in sistemi, yöntemine <strong>ve</strong> içeriðinegöre, idealist bir biçimde baþüstü konulmuþ bir materyalizmdenbaþka bir þey deðildir.Dolayýsýyla, Starcke’nin, euerbach’ý nitelendirirken, ilkin düþünceninvarlýkla iliþkisi temel sorununda euerbach’ýn tutumunuincelemesi anlaþýlýr. Daha önceki filozoflarýn, özellikle Kant’tan sonrakilerin,felsefi anlayýþlarýný [sayfa 28] gereksiz yere aðdalý bir dilleriedrich Engels<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong>elsefesinin <strong>Sonu</strong>25
açýkladýðýndan, <strong>ve</strong> yazar, yapýtlarýndan soyutlanarak alýnmýþ pasajlaraaþýrý bir biçimcilikle baðlý kaldýðýndan, Hegel’in çok aleyhindeolan kýsa bir giriþten sonra, foyerbahçý metafiziðin, filozofun ilgiliyapýtlarýnýn ardarda sýralanýþýndan çýkan sonuca göre geliþmesiniayrýntýlý bir biçimde açýklayan bir çalýþma geliyor. Bu açýklamaözenli <strong>ve</strong> açýk bir biçimde yapýlmýþ; ne yazýk ki, bütün kitap gibi buaçýklama da, çok kez kaçýnýlmasý olanaðý bulunan bir sürü felsefideyimler yýðýnýyla doldurulmuþ, öylesine iþi güçleþtirici bir yýðýn ki,yazar, hiç de tek <strong>ve</strong> ayný okulun ya da hatta euerbach’ýn kendisinindeyiþ biçimiyle yetinmeyip felsefi olmak iddiasýndaki en çeþitliakýmlarýn, özellikle de bugün ortalýðý sarmýþ olanlarýn deyimlerinikitabýna kattýðý ölçüde büsbütün cansýkýcý bir durum alýyor.euerbach’in geliþmesi, bir hegelcinin –doðrusunu söylemekgerekirse hiçbir zaman kurallara tam baðlý olmayan bir hegelcinin–materyalizme doðru geliþmesidir; belli bir aþamada,öncelinin idealist sistemiyle iliþkileri toptan koparmamaya doðrugötüren bir geliþmedir. Ensonu, Hegel’in “mutlak ikir”inin dünyadanönce varolmasýnýn, “mantýk kategorilerinin” evrenden önceki“önvarlýðý”nýn, yukarda bir yaratýcý inancýnýn gerçeksiz bir kalýntýsýindanbaþka bir þey olmadýðý; duyularla algýlanabilir maddi dünyanýn,bizim de bir parçasý olduðumuz bu maddi dünyanýn tekgerçeklik olduðu <strong>ve</strong> bize ne kadar yüce görünürlerse görünsünlerbilincimizin <strong>ve</strong> düþüncemizin, maddi, bedensel bir organýn, beyninürünlerinden baþka bir þey olmadýklarý kavrayýþý, karþý durulmazbir güçle kendisini ona kabul ettiriyor. Madde, tinin bir ürünüdeðildir, ama tinin kendisi maddenin en üstün ürününden baþkabir þey deðildir. Ýþte bu, elbette ki, salt materyalizmdir. Bu noktayagelince, euerbach [sayfa 29] birdenbire duruyor. Ötedenberi süregelen,þeye deðil ama materyalizm sözcüðüne iliþkin, felsefi önyargýyýaþamýyor. Þöyle diyor:“Materyalizm, bana göre, insan varlýðýnýn <strong>ve</strong> bilgisinin yapýsýnýntemelidir; bana göre, bir fizyologa, sözcüðün dar anlamýndabir doðacýya, örneðin Moleschott’a göre olduðu gibi <strong>ve</strong> onlarýn özel<strong>ve</strong> mesleki görüþ açýlarýndan zorunlu olarak görüldüðü gibi, materyalizm,bu yapýnýn kendisini bilmek deðildir. Ben, geride baþtansona materyalizmle ayný görüþteyim, ama ileride deðil.”** Engels euerbach’ýn özdeyiþlerinden alýntýlarý Karl Grün’ün þu kitabý üzerinden26 riedrich Engels<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong>elsefesinin Son
euerbach, burada, madde ile tin arasýndaki iliþkileri anlamanýnbelirli bir tarzýna dayanan genel dünya anlayýþý olarak materyalizmile, bu dünya anlayýþýnýn belirli bir tarihsel evrede, yani 19.yüzyýlda, ifade edilmiþ olduðu özel biçimi birbirine karýþtýrýyor. Dahasý,materyalizmi, 18. yüzyýl materyalizminin bugün doðabilimcilerin<strong>ve</strong> doktorlarýn kafalarýnda varlýðýný sürdüren <strong>ve</strong> Büchner, Vogt<strong>ve</strong> Moleschott’un 1850-1860 yýllarýnda ortalýða yaydýklarý kaba, sýðbiçimi ile karýþtýrýyor. Ama, nasýl idealizm bütün bir dizi geliþmeevrelerinden geçmiþse, materyalizm de geçmiþtir. Materyalizm, doðabilimleri alanýnda çað açan her yeni buluþ ile kaçýnýlmaz olarakbiçimini deðiþtirmek zorundadýr; <strong>ve</strong> tarihin kendisi de materyalistbir iþleme tâbi tutulalý beri burada da yeni bir geliþme yolu açýlmaktadýr.Geçtiðimiz yüzyýlýn materyalizmi her þeyden çok mekanikçiidi, çünkü bu çaðda, bütün doða bilimleri arasýnda yalnýz mekanik<strong>ve</strong> henüz ancak –yeryüzündeki <strong>ve</strong> gökyüzündeki– katý cisimlerinmekaniði, kýsaca, yerçekimi mekaniði, belli bir olgunlaþma durumunaulaþmýþtý. Kimya, henüz çocuksu, filojistik biçimiyle vardý. [11][sayfa 30] Biyoloji, henüz kundaktan çýkmamýþtý; bitkisel <strong>ve</strong> hayvansalorganizmalar ancak kabaca incelenebilmiþti <strong>ve</strong> ancak salt mekaniknedenlerle açýklanýyorlardý; Descartes için hayvan nasýl bir makineise, 18. yüzyýlýn materyalistlerine göre de insan öyle bir makineydi.Mekanik yasalarýn da elbette ki iþlediði, etkili olduðu, amadaha üst sýradan yasalarca daha geri plana atýldýklarý kimyasal <strong>ve</strong>organik yapýdaki olaylara da yalnýz tek baþýna mekaniðinuygulanmasý, klasik ransýz materyalizminin özgül, ama o dönemiçin kaçýnýlmaz darlýklarýndan biridir.Bu materyalizmin ikinci özgül darlýðý, dünyayý bir süreç olarak,tarihsel geliþme yolunda bir madde olarak kavramadaki yetersizliðidir.Bu, o çaðda doða bilimlerinin ulaþmýþ olduklarý düzeye<strong>ve</strong> bu doða bilimlerine baðlý olan metafizik, yani anti-diyalektikfelsefe tarzýna uygun düþüyordu. Doðanýn, aralýksýz sürüp giden birhareket içinde olduðu biliniyordu. Ama, çaðýn fikirlerine göre, buhareket, gene ayný þekilde aralýksýz sürüp giden bir çember çiziyordu<strong>ve</strong> bu yüzden de hiç ilerlemiyordu; daima ayný sonuçlarý <strong>ve</strong>riyoryapýyor:<strong>Ludwig</strong> euerbach in seinem Briefwechsel und Nachclass sowie in seiner PhilosophischenCharakterentwicklung, Bd. 2, Leipzig <strong>ve</strong> Heidelberg 1874. -Ed.riedrich Engels<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong>elsefesinin <strong>Sonu</strong>27
du. Bu görüþ tarzý o zaman için kaçýnýlmazdý. Güneþ sistemininoluþumunun kantçý kuramý henüz formüle edilmiþti <strong>ve</strong> ancak basitbir merak konusu gibi kabul ediliyordu. Yeryüzünün evriminin tarihi,jeoloji, henüz hiç bilinmiyordu <strong>ve</strong> bugünkü canlý varlýklarýn, yalýndankarmaþýða doðru evrim gösteren uzun bir dizinin sonucu olduklarýdüþüncesi, o zaman bilimsel olarak konamýyordu. Bu durumda,tarihsel olmayan doða anlayýþý kaçýnýlmazdý. Bu anlayýþla Hegel’dede karþýlaþýldýðýna göre, 13. yüzyýl filozoflarý bu yüzden o kadarkýnanamaz. Hegel’de, doða, ikrin yalýn bir “yabancýlaþmasý” olarak,zaman içinde hiçbir geliþmeye el<strong>ve</strong>riþli deðildir, yalnýzca çeþitliliðiniuzay içinde açýp yayma olanaðýna sahiptir, öyle ki, içerdiði bütüngeliþme derecelerini ayný zamanda <strong>ve</strong> birbiri yanýsýra yayýp serer<strong>ve</strong> hep [sayfa 31] ayný süreçleri aralýksýz durmadan yinelemeye mahkümbulunur. Ve iþte uzay içinde, ama zamanýn –her türlü geliþmenintemel koþulunun– dýþýnda bir geliþme saçmalýðýný, Hegel,doðaya dayatýyor, üstelik jeolojinin, embriyolojinin, bitkisel <strong>ve</strong> hayvansalfizyolojinin, organik kimyanýn geliþmekte olduðu <strong>ve</strong> bu yenibilimlerin temeli üzerinde daha sonra gelecek olan evrim teorisinindeha dolu önsezilerinin, her yanda (örneðin Goethe <strong>ve</strong> Lamarck’ta)görünmekte olduðu bir zamanda. Ama sistem bunun böyle olmasýnýgerektiriyordu <strong>ve</strong> yöntem, sistem aþkýna, kendi kendine ihanetetmek zorundaydý.Tarihe aykýrý bu görüþ, tarih alanýnda da geçerliydi. Burada,ortaçaðýn kalýntýlarýna karþý savaþým, görüþü sýmsýký sýnýrlandýrýlýyordu.Ortaçað, tarihin, bin yýllýk genel barbarlýk tarafýndan basitbir kesintiye uðratýlmasý sayýlýyordu; ortaçaðdaki büyük ilerlemeler–Avrupa’da uygarlýk alanýnýn geniþlemesi, orada uzun ömürlü,yaþama þansý olan uluslarýn yanyana oluþmasý, son olarak 14. <strong>ve</strong>15. yüzyýlýn büyük teknik ilerlemeleri– bütün bunlardan hiçbiri gözegörünmüyordu. Oysa, böyle yapmakla, büyük tarih zincirinin ussalbir biçimde kavranýlmasýna engel olunuyordu <strong>ve</strong> tarih, olsa olsa,filozoflarýn kullanýmýna sunulmuþ bir örnekler <strong>ve</strong> belgeler açýklamasýhizmetini görüyordu.<strong>Alman</strong>ya’da, 1850’den 1860’a kadar materyalizmi halka yayanseyyar satýcýlar* hiçbir yönden hocalarýnýn bu sýnýrlý görüþ açýlarýnýaþamadýlar. O zamandan beri doðabilimde yapýlmýþ bütün* Vogt, Büchner, Moleschott. -Ed.28 riedrich Engels<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong>elsefesinin Son
ilerlemeler, onlara yaratýcýnýn varlýðý inancýna karþý yeni kanýtlarhizmeti görmekten baþka bir iþe yaramadý; <strong>ve</strong> aslýnda üstlendikleriþey, hiç de teoriyi daha ileri doðru geliþtirmek deðildi. Ýdealizmetkinliðini yitirmiþ <strong>ve</strong> 1848 devriminden öldürücü darbeyi yemiþidiyse de, gene de, materyalizmin bir an için daha [sayfa 32] da aþaðýlaradüþtüðünü görmenin hoþnutluðunu tadabilmiþtir. euerbach,bu materyalizmin sorumluluðunu üzerinden atmakta yerden göðehaklýydý; ancak materyalizmin seyyar vaizlerinin öðretisi ile genelolarak materyalizmi birbirine karýþtýrmaya hakký yoktu.Bununla birlikte burada iki noktaya dikkati çekmek gerekir.Birincisi, euerbach’ýn zamanýnda bile, doða bilimleri henüz yoðunbir kaynaþma sürecinin tam ortasýndaydý, bu süreç, ancak, sononbeþ yýl içinde durulmuþluðuna <strong>ve</strong> göreli bir tamamlanýþa kavuþtu;yeni bilgi malzemesi duyulmadýk bir biçimde yýðýlýp birikiyordu,ama birbirini itip kakan bu yeni buluþlar kargaþasý içinde sýralý birbaðlantýnýn, dolayýsýyla bir düzenin yerleþmesi ancak þu son zamanlardaolabildi. Gerçi, euerbach, þu üç kesin buluþa da ulaþmýþtý –hücrenin bulunuþu, enerjinin dönüþümünün bulunuþu <strong>ve</strong> darvincilikadý altýnda bilinen evrim teorisinin bulunuþu. Ama, kýr ortasýndatek baþýna bir filozof, bilginlerin kendilerinin bile o dönemde yahâlâ karþý çýktýklarý ya da doyurucu bir biçimde kullanmasýný bilmedikleribuluþlarýn deðerini takdir edecek kadar bilimdeki ilerlemeleriyeterli bir biçimde nasýl izleyebilirdi? Bunun suçu, kendilerinikarýþ karýþ aþan euerbach, küçük bir köyde köylüleþmek <strong>ve</strong> tozlanýpörümceklenmek zorunda kalýrken, kurnaz <strong>ve</strong> seçmeci (éclectiques)kýlý kýrk yarmakla vakit geçirenlerin felsefe kürsülerineelkoymalarýna yolaçan <strong>Alman</strong>ya’nýn içler acýsý koþullarýndadýr yalnýzca.Demek ki, ransýz materyalizminde tek yanlý ne varsa hepsiniçýkarýp atan, <strong>ve</strong> o zaman artýk mümkün hale gelmiþ olan tarihseldoða anlayýþý euerbach için ulaþýlmaz kaldý ise bunun kusuruonun deðildir.Ama, ikinci olarak, euerbach, yalnýz doða bilimleri materyalizminin“insan bilgisinin yapýsýnýn kendisini deðil, bu yapýnýntemelini” oluþturduðunu söylemekte [sayfa 33] yerden göðe haklýdýr.çünkü biz, yalnýzca doðada deðil, ayný zamanda insan toplumuiçinde yaþýyoruz, <strong>ve</strong> insan toplumunun da týpký doða gibi kendigeliþmesinin <strong>ve</strong> kendi biliminin tarihi vardýr. Dolayýsýyla, toplumunbilimini, yani tarihsel <strong>ve</strong> felsefi denilen bilimlerin tümünü, mate-riedrich Engels<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong>elsefesinin <strong>Sonu</strong>29
yalist temel ile uyumlaþtýrmak <strong>ve</strong> bu temele dayanarak onlarý yenidenkurmak sözkonusuydu. Ama bu, euerbach’a nasip olmadý.euerbach, burada, “temel”e karþýn, geleneksel idealistçe baðlarýntutsaðý kaldý <strong>ve</strong> “ben ilerdeki deðil, gerideki materyalistlerle aynýgörüþteyim” derken de bunu kabul ediyordu. Ne var ki, toplumsalalanda, “ileri doðru” bir tek adým atamayan <strong>ve</strong> 1840 ya da 1844’tekigörüþünü aþmayan bizzat euerbach oldu <strong>ve</strong> bu da, gene, özellikleonun, tecrit edilmiþ durumundan ileri geldi, bu durum onu, –baþka herhangi bir filozoftan çok daha fazla toplumla iliþkilerkurmak, fikir alýþ<strong>ve</strong>riþinde bulunmak için yaratýlmýþ olan euerbach’ý–kendi deðerindeki insanlarla iþbirliði ya da çatýþma içindefikirler yaratacak yerde, inzivaya çekilmiþ beyninden fikirler çýkartmakzorunda býraktý. Onun ne ölçüde bu idealist alanda kaldýðýnýdaha ileride ayrýntýlarýyla göreceðiz.Burada bir de þuna dikkati çekmek yeter: Starcke,euerbach’in idealizmini olmadýðý yerde arýyor. “euerbach idealisttir,insanlýðýn ilerlemesine inanýyor.” (s. 19.) “Her þeyin temeli,altyapýsý, gene de idealizm olarak kalýyor. Bize göre, gerçekçilik,düþüncel (idéale) eðilimlerimizi izlerken yoldan sapmalara karþýbir koruma çaresinden baþka bir þey deðildir. Acýma, sevgi, gerçek<strong>ve</strong> hak yolunda coþku hep düþüncel güçler deðiller midir?” (s. výýý)Bir kere, idealizmin burada, ülküsel (idéale) erekleri izlemektenbaþka bir anlamý yoktur. Oysa bu sonuncular, olsa olsaKant’ýn idealizmine <strong>ve</strong> onun “kesin emir”ine girerler; oysa Kant’ýnkendisi felsefesine “deneyüstü [sayfa 34] düþüncecilik” (idéalismetranscendantal) adýný <strong>ve</strong>riyordu; <strong>ve</strong> bu, Starcke’nin de anýmsayacaðýgibi, felsefenin ahlâki ülküleri de iþlemesinden dolayý deðil,bambaþka nedenlerleydi. elsefi idealizmin ahlâki ülkülere, yanitoplumsal ülkülere inancýn çevresinde döndüðü boþinaný, felsefenindýþýnda, kendilerine gerekli birkaç felsefi kültür kýrýntýsýnýSchiller’in þiirlerinde ezberleyen darkafalý <strong>Alman</strong> burjuvalarýndaoluþmuþtur. Hiç kimse, Kant’ýn güçsüz –güçsüz, çünkü olanaksýzýister, <strong>ve</strong> dolayýsýyla gerçek hiçbir þeye varamaz– “kesin emir”ini,özellikle, yetkin bir idealist olan Hegel’den daha keskin bir biçimdeeleþtirmedi <strong>ve</strong> hiç kimse, Schiller’in aþýladýðý gerçekleþmez ülkülerekarþý darkafalý burjuva düþkünlüðü ile Hegel’den daha acýmasýzcaalay etmedi (örneðin, Phénomenologie’ye bakýnýz).Ama, ikinci olarak, insanlarý harekete geçiren her þeyin –30 riedrich Engels<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong>elsefesinin Son
eynin aracýlýðýyla duyulan bir açlýk, bir susuzluk duyumu ile baþlayan<strong>ve</strong> gene beynin aracýlýðý ile hissedilen bir doymuþluk izlenimiile sonuçlanan yemek yemenin <strong>ve</strong> içmenin bile– zorunlu olarakonlarýn beyinlerinden geçmesinin önüne geçilemezdi. Dýþ dünyanýninsan üzerindeki yansýlarý onun beyninde ifadesini bulur, <strong>ve</strong> oradaduygular, düþünceler, içgüdüler, istemler, kýsacasý, “düþüncel (idéale)eðilimler” biçiminde yansýrlar <strong>ve</strong> bu biçimde “düþüncel güçler”haline gelirler. Eðer insanýn genellikle “düþüncel eðilimlere” baþeðmesi<strong>ve</strong> “düþüncel güçler”in kendi üzerinde etkili olmalarýna izin<strong>ve</strong>rmesi, onun bir idealist olmasýna yetiyorsa, normal olarak geliþmiþher insan, bir çeþit doðuþtan-idealisttir <strong>ve</strong> bu durumda nasýl olurda hâlâ materyalistler var olabilir?Üçüncü olarak, insanlýðýn, hiç deðilse þu anda, genel birbiçimde, ilerleme doðrultusunda hareket ettiði inancýnýn, materyalizmile idealizm arasýndaki uzlaþmaz karþýtlýkla kesin olarak hiçbirilgisi yoktur. ransýz [sayfa 35] materyalistleri, týpký deist [12] Voltaire <strong>ve</strong>Rousseau kadar, hemen hemen baðnazlýk derecesinde bu inançtaidiler, <strong>ve</strong> hatta sýk sýk bu inançlarý uðruna büyük kiþisel öz<strong>ve</strong>rilerdebulundular. Ama, bütün yaþamýný “gerçek <strong>ve</strong> hak aþkýna” –söziyi anlamýnda alýnmýþtýr– adamýþ biri varsa, o da, örneðin, Diderotolmuþtur. Bu bakýmdan, eðer, Starcke, bütün bunlarýn idealizmolduðunu ileri sürerse, bu, yalnýz <strong>ve</strong> yalnýz materyalizm sözcüðününolduðu gibi, bu iki yönelim arasýndaki uzlaþmaz karþýtlýðýn, onuniçin her çeþit anlamýný yitirdiðini tanýtlar.Gerçek þu ki, Starcke, belki bilmeyerek olsa da, burada,materyalizm sözcüðüne karþý darkafalý burjuvalarýn önyargýsýna,kökenini köy papazlarýnýn eski iftiralarýndan alan bu önyargýya baðýþlanmazbir ödün <strong>ve</strong>rmektedir. Darkafalý, materyalizm dendiði zaman,pisboðazlýk, ayyaþlýk, arsýzlýk, ten zevkleri ile þatafatlý bir yaþamsürdürmeyi, açgözlülük, cimrilik, doymak bilmezlik, çýkar peþindekoþmayý <strong>ve</strong> borsa oyunlarýný <strong>ve</strong> kendisinin gizliden gizliye kölesiolduðu bütün bu iðrenç kusurlarý anlar; <strong>ve</strong> idealizm sözcüðündenise, baþkalarý önünde göklere çýkardýðý, ama kendisi ancak herzamanki “materyalist” aþýrýlýklarýnýn zorunlu sonucu olan sýkýntýdönemlerini ya da bunalýmlarý atlatmasý sözkonusu olduðu süreceinandýðý, erdeme, insanlýða <strong>ve</strong> genellikle “daha iyi bir dünya”yaimaný anlar <strong>ve</strong> durmadan pek sevdiði þu nakaratý yineler: “insandediðin de nedir ki? Yarý-hayvan yarý-melek!”riedrich Engels<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong>elsefesinin <strong>Sonu</strong>31
Zaten Starcke, euerbach’ý, halen <strong>Alman</strong>ya’da filozof adýaltýnda kurum satmakta olan öðretim görevlilerinin saldýrýlarýna <strong>ve</strong>onlarýn temel kurallarýna karþý savunmak için büyük zahmetleregiriþiyor. Bu, kuþkusuz, klasik <strong>Alman</strong> felsefesinin ölümünden sonrayetim doðan bu eciþ bücüþ dölleri ile ilgilenenler için önemlidir;bu Starcke’nin kendisine de gerekli görünmüþ olabilir. Biz, okurlarýmýzýböyle bir sýkýntýdan baðýþlayacaðýz. [sayfa 36]32 riedrich Engels<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong>elsefesinin Son
ÜÇEUERBACH’TA DÝN ELSEESÝVE TÖREBÝLÝMEUERBACH’IN gerçek idealizmi, onun din felsefesini <strong>ve</strong> törebiliminiele aldýðýmýzda hemen kendini gösterir. O, hiçbir þekildedini ortadan kaldýrmak istemez, onu yetkinleþtirmek ister. elsefeninkendisi de dine dönüþmelidir.“Ýnsanlýðýn geçirdiði dönemler ancak dinsel özelliðin deðiþiklikleriylebirbirlerinden ayýrdedilirler. Ancak insan kalbine kadargiden hareketler, derin tarihsel hareketlerdir. Kalb, dinin bir biçimideðildir, ki bunun içinde dinin de yeri olsun; kalb dinin özüdür.”(Starcke tarafýndan aktarýlýyor, s. 168).Din, euerbach’a göre, þimdiye deðin gerçekliðin [sayfa 37] ger-riedrich Engels<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong>elsefesinin <strong>Sonu</strong>33
çeksiz bir yansýsýnda –insan niceliklerinin gerçeksiz yansýlarý olanbir ya da birçok tanrýnýn aracýlýðýnda– kendi gerçeðini arayan <strong>ve</strong>þimdi artýk onu doðrudan <strong>ve</strong> dolaysýz olarak sen ile ben arasýndakisevgide bulan, insanlarýn kendi aralarýnda sevgi iliþkisi, kalb iliþkisidir.Ve iþte böylece, euerbach’ ta, cinsel sevgi eninde sonundakendi yeni dininin uygulanýþýnýn en yüksek biçimi deðilse de,en yüksek biçimlerinden biri haline gelir.Oysa, insanlar arasýndaki duygusal iliþkiler, özellikle iki cinsarasýndaki iliþkiler insanlar var olduðundan beri var olmuþlardýr.Cinsel sevgi, özellikle son sekiz yüzyýl boyunca geliþti <strong>ve</strong> kendisinibu dönem boyunca, her þiirin kaçýnýlmaz ekseni haline getiren biryer elde etti. Bugünkü pozitif dinler, cinsel sevginin devlet tarafýndandüzenlenmesine, yani evlenme yasalarýna, yüce onaylarýný<strong>ve</strong>rmekle yetindiler <strong>ve</strong> hemen yarýn ortadan kalksalar, sevgi <strong>ve</strong>dostluk pratiðinde en küçük bir deðiþiklik olmaz. Ýþte böylelikledirki, hýristiyan dini, ransa’da 1793’ten 1798’e kadar fiilen öylesineortadan silinmiþti ki, Napoléon’un kendisi bile dirençle, güçlüklerlekarþýlaþmadan onu geri getiremedi <strong>ve</strong> aradaki zaman içindeeuerbach’ýn anladýðý anlamda dinin yerini tutacak bir þeye hiçbirgereksinme duyulmadý.Burada, euerbach’ýn idealizmi, sevgi, dostluk, acýma, öz<strong>ve</strong>rivb. gibi karþýlýklý eðilimlere dayanan insanlar arasý iliþkileri,euerbach’ýn kendisine göre de geçmiþe ait olan özel bir dininanýmsamalarý olmaksýzýn ancak kendilerinde olduklarý gibi düþünüpdeðerlendirmekten deðil, tersine, bu iliþkilerin, ancak, dinin adýnýkullanarak kendilerine yüce bir onay <strong>ve</strong>rildiði anda tam deðerlerineulaþtýklarýný ileri sürmekten ibarettir. Ona göre esas olan, saltinsansal olan bu iliþkilerin var olmalarý deðildir, ama bunlarýn, yeni,gerçek din gibi kavranýlmalarýdýr. Onlar, ancak, dinin damgasýnýyedikleri zaman tam deðerlerine [sayfa 38] sahip olmalýdýrlar. Din(religion) latince religare [baðlamak, birleþtirmek] sözünden gelir<strong>ve</strong> ilk anlamýyla birlik demektir. Buna göre iki insan arasýndaki herbirlik bir dindir. Ýþte bunlar, idealist felsefenin baþvurduðu en sonkaynaklar, böyle sözcük kökenine iliþkin hokkabazlýk oyunlarýdýr.Üstün gelmesi gereken, sözcüðün gerçek kullanýmýnýn tarihsel evriminegöre ne anlama geldiði deðil, ama kaynaksal kökenine görene anlama gelmesi gerektiðidir. Ve iþte böylece, idealistçe anýsý okadar deðerli olan din sözcüðü, özellikle dilden yitip gitmesin diye,34 riedrich Engels<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong>elsefesinin Son
cinsel sevgi <strong>ve</strong> cinsel birlik, bir “din” mertebesine yükseltilmiþlerdir.Ýþte tastamam böyle açýklýyorlardý düþüncelerini 1840 ile 1850 arasý,Louis Blanc eðilimli Parisli reformistler: dinsiz bir insaný ancak bircanavar gibi tasarýmlayabiliyorlardý <strong>ve</strong> bize “Donc l’athéisme, c’estvotre religion!”* diyorlardý. euerbach, gerçek dini temelde materyalistolan bir doða anlayýþý üzerine oturmak isterse, bu, gerçekte,modern kimyayý sanki gerçek simya imiþ gibi kavramakla ayný kapýyaçýkar. Eðer din, kendi Tanrýsýndan geçebilirse, simya da kendisimya taþýndan geçebilir. Zaten simya ile din arasýnda çok sýký birbað vardýr. Simya taþýnýn hemen hemen tanrýsal pek çok özelliðivardýr, <strong>ve</strong> Ýsa’dan sonra ilk iki yüzyýlýn Yunan-Mýsýr simyacýlarýnýn,Kopp <strong>ve</strong> Berthelot’nun saðladýklarý <strong>ve</strong>rilerin de tanýtladýðý gibi,hýristiyan öðretisinin hazýrlanýþýnda paylarý vardýr.euerbach’in “insanlýðýn dönemlerinin ancak dinsel düzeydedeðiþikliklerle birbirlerinden ayýrdedildikleri” yolundaki iddiasýtamamýyla yanlýþtýr. Tarihin büyük dönüm noktalarý, ancak, þimdiyekadar var olmuþ dünya çapýndaki üç büyük din: budizm, hýristiyanlýk,müslümanlýk iþin içine karýþtýklarý ölçüde, dinsel niteliktedeðiþikliklerle birlikte yürümüþtür. Doðal bir biçimde, oluþmuþ olan[sayfa 39] eski kabile <strong>ve</strong> ulus dinlerinin hiçbir yayýlma eðilimleri yoktu,<strong>ve</strong> kabilelerin <strong>ve</strong> uluslarýn baðýmsýzlýðýna son <strong>ve</strong>rildiði zaman bütündirenme yeteneklerini yitiriyorlardý: Cermenlerde, gerilemedöneminde olan Roma Ýmparatorluðu ile <strong>ve</strong> bu imparatorluðunhenüz benimsediði <strong>ve</strong> kendi ekonomik, siyasal <strong>ve</strong> ideolojik durumunauyarlanmýþ olan evrensel hýristiyan dini ile basit bir temas,buna yetiyordu. Ancak, azçok yapma bir biçimde doðmuþ olanbüyük evrensel dinler için, özellikle hýristiyanlýk <strong>ve</strong> müslümanlýkiçindir ki, genel tarihsel hareketlerin dinsel bir damga taþýdýklarýnýgözlemliyoruz <strong>ve</strong> hatta hýristiyanlýk alanýnda bu dinsel damga,gerçekten evrensel erimli devrimler için, 13. <strong>ve</strong> 17. yüzyýllar arasýndaburjuvazinin özgürleþme savaþýmýnýn ilk evreleriyle sýnýrlýdýr <strong>ve</strong>euerbach’ýn sandýðý gibi insan kalbiyle <strong>ve</strong> din gereksinmesiyleaçýklanamaz, kesinlikle dinden <strong>ve</strong> tanrýbilimden baþka ideolojibiçimlerini tanýmayan ortaçaðýn daha önceki tüm tarihi ile açýklanýr.Bununla birlikte, 18. yüzyýlda burjuvazi de kendi sýnýf görüþüneuygun, kendi öz ideolojisine sahip olacak kadar güçlendiði zaman,* “Öyleyse sizin dininiz de tanrýtanýmazlýk!” -ç.riedrich Engels<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong>elsefesinin <strong>Sonu</strong>35
yalnýz hukuksal <strong>ve</strong> siyasal fikirlere baþvurarak, din ile ancak kendisiiçin bir engel olduðu ölçüde ilgilenerek, kendi büyük <strong>ve</strong> kesin devrimini,ransýz Devrimini yaptý. Ama eskisinin yerine yeni bir dinkoymaktan iyice sakýndý; Robespierre’in bunda nasýl yenilgiyeuðradýðý bilinir.Benzerlerimizle olan iliþkilerimizde salt insanca duygularduymamýz olanaðý, daha bugün, içinde hareket etmek zorundaolduðumuz uzlaþmaz karþýtlýk <strong>ve</strong> sýnýf egemenliði üzerine kurulutoplum tarafýndan zaten yeterince bozulmuþtur; bizim, öyleyse, buduygularý bir din düzeyine yükselterek daha da fazla bozmamýzýnhiçbir nedeni yoktur. Ve ayný þekilde, halen özellikle <strong>Alman</strong>ya’dageçerli olan tarih yazma tarzýyla, tarihteki büyük sýnýf savaþýmlarýnýkavramamýza zaten yeterince gölge [sayfa 40] düþürülmüþtür, bir desýnýflar savaþýmýný din tarihinin basit bir eklentisi haline dönüþtürerekbu kavrayýþýn büsbütün olanaksýz kýlýnmasýna hiçbir gereksinmekalmamýþtýr. Daha bu noktada, bugün artýk euerbach’tan ne kadaruzaklaþmýþ olduðumuz ortaya çýkýyor. Onun, bu yeni sevgi dininikutlamaya ayrýlmýþ olan “en güzel pasajlarý” bugün artýk büsbütünokunamaz olmuþtur.euerbach’in ciddi bir biçimde incelediði tek din, tektanrýlýlýküzerine kurulu, hýristiyanlýktýr, Batýnýn dinidir. O, hýristiyan Tanrýsýnýn,insanýn gerçeksiz bir imgesi, bir yansýsý olduðunu gösteriyor.Ama bu Tanrý uzun bir soyutlama sürecinin ürününün kendisi,daha önceki kabile <strong>ve</strong> uluslarýn sayýsýz tanrýlarýnýn özünün özüdür.Ve bu nedenle, Tanrýnýn kendisinin bir imgesinden baþka bir þeyolmayan insan da, gerçek bir insan deðildir, o da sayýlan pek çokgerçek insanýn özünün özüdür, soyut insandýr, bu nedenle de o dazihinsel bir imgedir. Her sayfasýnda duyulardan gelen hazlara düþkünlüðüvaaz eden, somuta, gerçekliðe gömülmeye çaðýran aynýeuerbach, insanlar arasýndaki salt cinsel iliþkilerden baþka iliþkilerdensözetmeye sýra geldi mi, baþtan aþaðý soyut olur.Bu iliþkiler, ona ancak bir tek yönleriyle görünürler: ahlâk.Ve bu noktada gene, euerbach’ýn Hegel’e oranla þaþýrtýcý kýsýrlýðýkarþýsýnda donakalýyoruz. Hegel’in törebilimi ya da ahlâk düþüncesiöðretisi hukuk felsefesidir <strong>ve</strong> 1. soyut hukuk; 2. öznel ahlâk düþüncesi;3. nesnel ahlâk düþüncesi bölümlerini içerir, bu sonuncusuda kendi içinde aile, uygar toplum <strong>ve</strong> devletten oluþmuþtur. Biçimine kadar idealistse, içeriði o kadar gerçekçidir. Bütün hukuk, eko-36 riedrich Engels<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong>elsefesinin Son
nomi <strong>ve</strong> siyaset alaný, burada, ahlâkýn yanýnda biraraya toplanmýþtýr.euerbach’ta bunun tam tersidir. Biçim bakýmýndan o, gerçekçidir,hareket noktasý olarak insaný alýr: ama bu insanýn içinde yaþadýðýdünya kesinlikle sözkonusu deðildir, onun için de bu insan, dinfelsefesinde [sayfa 41] uzun, tumturaklý sözler söyleyecek o hep aynýsoyut insan olarak kalýr. Bu insan anasýnýn baðrýnda doðmamýþtýr,tektanrýlý dinlerin tanrýsýndan meydana çýkmýþtýr, demek ki, tarihselolarak oluþmuþ, belirlenmiþ gerçek bir dünyada da yaþamaz; ötekiinsanlarla pekâlâ iliþki içindedir, ama bu öteki insanlarýn herbirionun kadar soyuttur. Din felsefesinde, hiç deðilse, henüz kadýnlar<strong>ve</strong> erkekler vardý, ama ahlâkta, bu son ayrým da ortadan kaybolur.Doðrusunu isterseniz, euerbach’ta uzun aralarla þu cinstentümcelerle karþýlaþýlýr: “Bir sarayda baþka türlü düþünülür, birkulübede baþka türlü.” – “Eðer açlýk, yoksulluk yüzünden bedenindebesleyici bir þey yoksa, kafanda, usunda, kalbinde de ahlâk içinbesleyici bir þey yoktur.” – “Siyasetin bizim dinimiz olmasý gerekir”,*vb.. Ama euerbach bu sözlerden ne yapacaðýný hiç bilmez, bunlaronda basit bir söyleyiþ biçimi olarak kalýrlar <strong>ve</strong> Starcke’nin kendiside, siyasetin, euerbach için aþýlamaz bir sýnýr <strong>ve</strong> “toplumbiliminonun için terra incognita** olduðunu”*** itiraf etmek zorunda kalýr.euerbach, iyi ile kötü arasýndaki çatýþkýyý iþleyiþ biçimindede Hegel ile karþýlaþtýrýldýðýnda, daha az sýð görünmüyor bize. Hegelþöyle yazýyor: “insan doðal olarak iyidir dendiði zaman büyük birgerçeðin dile getirildiði sanýlýyor, ama unutuluyor ki, insan doðalolarak kötüdür dendiðinde daha büyük bir gerçek dile getirilmektedir.”Hegel’de, kötü, tarihsel geliþmenin devindirici gücününkendini ortaya koyuþ biçimidir. “Ve, doðrusu istenirse, bu [sayfa 42]tümcenin ikili bir anlamý vardýr, þöyle ki, bir yandan her yeni ilerleme,zorunlu olarak, kutsal olan bir þeye karþý büyük bir suç, gerileyipson bulma yolunda olan ama alýþkanlýkla kutsanmýþ þeylerineski durumuna karþý bir baþkaldýrma olarak görünür, öte yandan* Engels, <strong>Ludwig</strong> euerbach’ýn þu üç yapýtýndan alýntý yapýyor: Widerden Dualismusvon Leib und Seele, leisch und Geist - Noth meistert alle Gesetze und hebt sie auf -Grundlage der Philosophie. Nothwendigkeit einer Veränderung. -Ed.** Bilinmez ülke. -ç.*** Georg Wilhelm riedrich Hegel, “Grundlinien der Philosophie des Rechts oderNaturrecht und Saatswissenschaft im Grundrisse” <strong>ve</strong> “Vorlesungen über die Philosophieder Religion”, Werke, Bd. 8, Berlin 1833 <strong>ve</strong> Bd. 12, Berlin 1840. -Ed.riedrich Engels<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong>elsefesinin <strong>Sonu</strong>37
uzlaþmaz sýnýf karþýtlýklarýnýn ortaya çýkýþýndan beri, kesinlikle insanlarýnkötü tutkularý, açgözlülük, egemen olma istediðidir ki,tarihsel geliþmenin kaldýraçlarý olmuþlardýr, feodalitenin <strong>ve</strong> burjuvazinintarihi, örneðin, bunun süregelen bir tanýtýdýr, baþka bir þeydeðil. Oysa, bu ahlâki kötülüðün tarihsel rolünü incelemekeuerbach’ýn hiç aklýna gelmez. Genel olarak, tarih, onun için,içinde rahatsýz olduðu, kendini gü<strong>ve</strong>nli hissetmediði bir alandýr.“Doðadan çýkan ilkel insan yalnýzca basit bir doðal varlýktý, bir insandeðildi. Ýnsan, insanýn, kültürün, tarihin bir ürünüdür.”* ünlübildirisi, bu bildiri bile, euerbach’ta tamamýyla kýsýr bir açýklamaolarak kalýr.Bunun içindir ki, euerbach’ýn ahlâk konusunda bize söylediklerison derecede kýsýr þeyler olabilirler ancak. Mutluluða doðrudürtü doðuþtandýr insanda <strong>ve</strong> bu yüzden de bütün ahlâkýn temelinioluþturmalýdýr. Ama mutluluða doðru dürtü ikili bir düzenleyiciyebaðlýdýr. Birincisi, bizim davranýþlarýmýzýn doðal sonuçlarýnýnetkisinden dolayý: sarhoþluðu baþ aðrýsý, alýþkanlýk halini almýþ aþýrýlýðý,hastalýk izler. Ýkincisi, davranýþlarýmýzýn toplumsal sonuçlarýnýnetkisinden dolayý: eðer biz, baþkalarýnýn ayný mutluluk dürtülerinesaygý göstermezsek onlar kendilerini savunurlar <strong>ve</strong> bu savunmalarýile bizim kendi mutluluk dürtümüzü rahatsýz ederler. Bundançýkan sonuca göre, kendi dürtümüzü tatmin etmek için, kendidavranýþlarýmýzýn sonuçlarýný âdil bir biçimde deðerlendirecekdurumda olmamýz, öte yandan da, sözkonusu bu ayný dürtüyü[sayfa 43] baþkalarý için de kabul edecek durumda olmamýz gerekir.Baþkalarýyla olan iliþkilerimizde kendi kendimize koyduðumuz ussalsýnýrlama <strong>ve</strong> sevgi –hep sevgi!– demek ki, euerbach’ta ahlâkýnýntemel kurallarýný oluþturur <strong>ve</strong> bütün öteki kurallar bunlardan çýkar.Ve ne euerbach’ýn en ustaca yapýlmýþ açýklamalarý, ne de Starcke’ninen büyük övgüleri, bu birkaç tümcenin zavallýlýðýný <strong>ve</strong> sýðlýðýnýörtemez.Eðer birey sýrf kendi kendisiyle uðraþýyorsa, mutluluk dürtüsü,ancak çok ayrýksýn durumlarda tatmin olunur <strong>ve</strong> bunun nekendine, ne de baþkasýna yararý olur. Tersine, bu eðilim, dýþ dünyaile iliþikleri <strong>ve</strong> tatmin olma araçlarýný gerektirir, dolayýsýyla da, be-* <strong>Ludwig</strong> euerbach, “ragmente zur Charakteristik meines philoscphischen Curriculumvitae”, Sämmtliche Werke, Bd. 2. Leipzig 1846. -Ed.38 riedrich Engels<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong>elsefesinin Son
sin gerektirir, karþý cinsten bir bireyi, kitaplarý, karþýlýklý konuþmalarý,tartýþmalarý, eylemde bulunmayý, tüketim nesnelerini <strong>ve</strong> çalýþmayýgerektirir. euerbach’ta ahlâk, ya bu tatmin araç <strong>ve</strong> nesnelerininher insana birden <strong>ve</strong>rilmiþ olduklarýný varsayar, ya da bu ahlâk,insana, ancak uygulanmasý olanaksýz birtakým iyilik dersleri <strong>ve</strong>rir,dolayýsýyla bu araçlardan yoksun olanlar için beþ para etmez. Veeuerbach’in kendisinin kupkuru açýkladýðý da budur: “Bir saraydabaþka türlü düþünülür, bir kulübede baþka türlü. Eðer açlýk, yoksullukyüzünden bedeninde besleyici bir þey yoksa, kafanda, usunda,kalbinde de ahlâk için besleyici bir þey yoktur.”*Baþkalarý için de mutluluk dürtüsü hakkýnýn eþitliði sözkonusuolduðunda, iþler daha mi iyi görünür? euerbach bu hakistemini mutlak bir biçimde, her çaðda <strong>ve</strong> bütün koþullarda geçerliolarak koyar. Ama bu istem ne zamandan beri üstün gelmektedir?Acaba, hiçbir zaman, antikçaðda köleler ile efendilerin, ortaçaðdaserfler ile [sayfa 44] baronlarýn mutluluk dürtüsü hakkýnýn eþitliðisözkonusu olmuþ mudur? Ezilen sýnýfýn mutluluk dürtüsü her zamanacýmasýzcasýna <strong>ve</strong> “yasa uyarýnca” egemen sýnýfýn mutlulukdürtüsüne feda edilmemiþ midir? E<strong>ve</strong>t, denecektir, bu ahlâka aykýrýidi, ama þimdi haklarýn eþitliði tanýnmýþtýr. E<strong>ve</strong>t, burjuvazi, feodaliteyekarþý savaþýmýnda <strong>ve</strong> kapitalist üretimin geliþme seyrisýrasýnda, kendini, bütün kast ayrýcalýklarýný, yani bütün kiþisel ayrýcalýklarýyýkmak <strong>ve</strong> ilkin bireyin özel hukuk konusunda eþitliðini,sonra yavaþ yavaþ medeni hukuk konusunda <strong>ve</strong> hukuksal bakýmdaneþitliðini getirmek zorunda hissettiðinden beri <strong>ve</strong> böyle hissettiðiiçin, sözde tanýnmýþtýr. Ama mutluluk dürtüsü, ancak en azmanevi haklarla, en çok da maddi araçlarla yaþar. Oysa kapitalistüretim, eþit haklardan yararlanan kiþilerin büyük çoðunluðuna, ancaken gerekli þeylerin ulaþmasýna gözcülük eder <strong>ve</strong> dolayýsýylaçoðunluðun mutluluk dürtüsü hakkýnýn eþitliðine, köleci ya da feodaltoplumun gösterdiði saygýdan –o da gösterirse–, hiç de dahafazlasýný göstermez. Ya durum, mutluluðun zihinsel araçlarý, kültüraraçlarý bakýmýndan daha mi iyidir? Sadowa okulu öðretmenininkendisi bile bir efsane deðil midir? [13]Ama dahasý var. oyerbahçý ahlâk teorisine göre esham bor-* Engels, <strong>Ludwig</strong> euerbach’ýn þu yapýtlarýndan alýntý yapýyor: Widerden Dualismusvon Leib und Seele, leisch und Geist - Noth meistert alle Gesetze und hebt sie auf. -Ed.riedrich Engels<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong>elsefesinin <strong>Sonu</strong>39
sasý ahlâkýn en yüce tapýnaðýdýr... ancak her zaman doðru bir biçimdeoynanmasý koþuluyla. Eðer benim mutluluk dürtüm beni borsayagötürüyorsa <strong>ve</strong> eðer ben orada kendi iþlemlerimin sonuçlarýný,benim için yalnýz el<strong>ve</strong>riþli durumlar saðlayacak, hiçbir üzücü durumyaratmayacak kadar doðru bir biçimde tartýyorsam, yani sürekliolarak kazanýyorsam, euerbach’in öðüdü yerine gelmiþ olur.Böyle yapmakla bir baþkasýnýn ayný mutluluk dürtüsüne de birzarar <strong>ve</strong>rmiþ olmam, çünkü bu baþkasý da benim kadar gönüllüolarak borsaya gitmiþtir <strong>ve</strong> benimle birlikte borsa oyunu iþini sonucabaðlarken, gene [sayfa 45] týpký benim gibi, kendi mutlulukdürtüsüne uyarak hareket etmiþtir. Ve eðer o, parasýný kaybederse,onun eylemi, kesinlikle bu yüzden ahlâka aykýrý olduðunu ortayakoyar, çünkü yanlýþ hesaplanmýþtýr, <strong>ve</strong> ben, ona hakettiði cezayý<strong>ve</strong>rirken, hatta gururla bir çeþit modern Rhadamante [14] olmaklaöðünebilirim. Sevgi, yalnýzca duygusal bir söz olmadýðý ölçüde,borsada da hüküm sürer, çünkü herbir borsa oyuncusu, orada,baþkasýnda kendi mutluluk eðiliminin tatminini bulur. Sevginin yapmasýgereken þey <strong>ve</strong> pratikte kendini ortaya koyuþ biçimi de budeðil midir? Eðer ben, iþlemlerimin sonuçlarýna deðgin þaþmaz biröngörü ile, dolayýsýyla baþarý ile oynarsam euerbach ahlâkýnýn ensýký gereklerinin hepsini yerine getiririm <strong>ve</strong> üstelik daha dazenginleþirim. Baþka terimlerle söyleyecek olursak, euerbach ahlâký,kendisi bunu hiç istemese de, ya da bunun hiç farkýnda olmasada, bugünkü kapitalist toplumun ölçülerine göre biçilmiþtir.Ama sevgi! – E<strong>ve</strong>t, sevgi, her zaman her yerde, iyilikçi, sevindiricibir tanrýdýr <strong>ve</strong> bu tanrý, euerbach’ta, pratik yaþamýn bütüngüçlüklerinin üstesinden gelmeye yardým etmek durumundadýr –<strong>ve</strong> bunu, birbirine taban tabana karþýt çýkarlarý olan sýnýflara bölünmüþbir toplumda yapacaktýr. Bununla da felsefenin devrimciniteliðinin en son kalýntýsý da felsefeden kaybolur <strong>ve</strong> geriye artýkeski tekerlemeden baþka bir þey kalmaz: Birbirinizi seviniz! – Cins<strong>ve</strong> mevki ayrýmý yapmaksýzýn kucaklaþýnýz! – Evrensel barýþ düþü!Özet olarak, euerbach’ýn ahlâk kuramý, bütün kendindenönce gelenler gibidir. Bu kuram da, bütün zamanlara, bütün halklara,bütün koþullara uygulanýr <strong>ve</strong> kesinlikle bu yüzdendir ki, hiçbirzaman <strong>ve</strong> hiçbir yerde uygulanabilir deðildir <strong>ve</strong> gerçek dünyakarþýsýnda Kant’in kesin emri kadar güçsüz kalýr. Gerçekte, hersýnýfýn <strong>ve</strong> hatta her mesleðin kendi özel ahlâký vardýr, <strong>ve</strong> bu ahlâký40 riedrich Engels<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong>elsefesinin Son
[sayfa 46] cezalandýrýlmadan çiðneyebildiði yerde çiðner, <strong>ve</strong> herkesibirleþtirmesi gereken sevgi, savaþlarla, çatýþmalarla, davalarla, karýkocakavgalarýyla, boþanmalarla birinin öteki tarafýndan olabildiðincesömürülmesi ile kendini belli eder.Ama nasýl olabildi de, euerbach’ýn yaptýðý o yaman ilk itiþkendisi için bu kadar kýsýr kaldý? Salt þu yüzden, euerbach, ölesiyenefret ettiði soyutlama ülkesinin dýþýna çýkamýyor <strong>ve</strong> canlý gerçeðinyolunu bulamýyor. O, bütün gücü ile doðaya <strong>ve</strong> insana sýmsýkýtutunur, ama doða <strong>ve</strong> insan onun için basit sözlerden ibaret kalýr.Ne gerçek dünya konusunda, ne gerçek insan konusunda bizekesin olarak hiçbir þey söyleyemiyor. Oysa, euerbach’ýn soyutinsanýndan yaþayan gerçek insanlara, ancak bu insanlar tarih içindeeylem halinde dikkate alýndýðý zaman geçilebilir. Ama euerbachbuna yanaþmaz <strong>ve</strong> bunun içindir ki, anlamamýþ olduðu 1848yýlý, onun için ancak gerçek dünya ile kesin bir kopma <strong>ve</strong> yalnýzlýðaçekilme anlamýna gelmiþtir. Bunun sorumluluðu, bir kez daha,onu acý bir biçimde yýkýma terkeden <strong>Alman</strong>ya’nýn koþullarýndadýr.Ama euerbach’ýn hiç atmamýþ olduðu adýmýn atýlmasýkaçýnýlmazdý; foyerbahçý yeni dinin merkezini tutan soyut insaninanýþýnýn yerini, zorunlu olarak, gerçek insanlarýn <strong>ve</strong> onlarýn tarihselgeliþmelerinin bilimi almalýydý. euerbach’ýn görüþ açýsýnýn budaha sonraki, euerbach’ýn kendisinin de ötesindeki geliþmesini,Marks, 1845’te Kutsal Aile’de baþlattý. [sayfa 47]riedrich Engels<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong>elsefesinin <strong>Sonu</strong>41
DÖRTDÝYALEKTÝK MATERYALÝZMSTRAUSS, Bauer, Stirner, euerbach, felsefe alanýndan ayrýlmadýklarýölçüde hegelci felsefenin uzantýsý oldular. Strauss, Ýsa’nýnYaþamý <strong>ve</strong> Dogmatik’den sonra artýk yalnýz felsefi yazýna çalýþtý <strong>ve</strong>Renan’vari din tarihi yazdý; Bauer, ancak tarih alanýnda, hýristiyanlýkkökenli bir þey, ama aslýnda kayda deðer bir þey yapmayý baþardý;Stirner yalnýzca ilgi çekici bir tip olarak kaldý, hatta Bakunin, [sayfa 48]onu, Proudhon ile malgamalayýp bu malgamaya da “anarþizm”adýný <strong>ve</strong>rdikten sonra bile; yalnýz euerbach, filozof olarak dikkatedeðer kaldý. Ama yalnýz bütün özel bilimlerin üzerinde duran <strong>ve</strong>42 riedrich Engels<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong>elsefesinin Son
onlardan bir bireþim meydana getiren sözde bilimlerin bilimi felsefe,onun için aþýlmaz bir engel, dokunulmaz bir kapalý kutu olarakkalmadý; o kendisi de filozof olarak yolun ortasýnda durdu <strong>ve</strong>aþaðýda materyalist, yukarda ise idealist oldu; eleþtiri ile Hegel’ibaþýndan atýp kurtulmayý bilemedi, ama düpedüz iþe yaramaz diyebir yana attý, oysa kendisi, Hegel sisteminin ansiklopedik zenginliðinekarþýlýk þiþirilmiþ bir sevgi dininden, zavallý <strong>ve</strong> güçsüz birahlâktan baþka olumlu hiçbir þey gerçekleþtiremiyordu.Ama, Hegel okulunun parçalanýp daðýlmasýndan bir baþkaeðilim daha çýkmýþtýr; gerçekten mey<strong>ve</strong> <strong>ve</strong>ren tek eðilimdir bu <strong>ve</strong>esas olarak Marks’ýn adýna baðlýdýr.*Hegel felsefesi ile kopma, burada da materyalist görüþe dönmeylemeydana gelmiþtir. Bu demektir ki, gerçek dünya –doða <strong>ve</strong>tarih– önceden düþünülmüþ idealistçe he<strong>ve</strong>slere kapýlmadan kimolursa olsun, ilkin, kendisine göründüðü gibi kavranmaya karar<strong>ve</strong>rildi; düþsel iliþkiler içinde deðil, ama kendi öz iliþkileri içindedeðerlendirilen olgulara uyuþmasý olanaksýz, idealistçe bütün he<strong>ve</strong>slerinacýmasýzca kurban edilmesine karar <strong>ve</strong>rildi. [sayfa 49] Ve iþtemateryalizmin de gerçekte bundan öte bir anlamý yoktur. Yalnýz,ilk kezdir ki, materyalist dünya anlayýþý gerçekten ciddiye alýnýyor<strong>ve</strong> tutarlý bir biçimde bilginin dikkate alýnan bütün alanlarýna –hiçdeðilse genel çizgileriyle– uygulanýyordu.Hegel basit bir biçimde bir yana konulmakla kalýnmadý:tersine, onun yukarýda açýklanan devrimci yönünden, diyalektikyöntemden yola çýkýldý. Ama bu yöntem, hegelci biçimiyle yararlanýlamazdurumdaydý. Hegel’de diyalektik, kendi kendine geliþenikirdir. Mutlak ikir, yalnýzca bütün sonsuzluk boyunca –bilinmezbir yerde– var olmakla kalmaz, ama ayný zamanda varolan bütün* Burada kiþisel bir açýklama yapmama izin <strong>ve</strong>rilsin. Son zamanlarda birkaç kez buteorinin hazýrlanýþýndaki payým ima edildi, onun için bu noktayý aydýnlatacak birçkaç sözsöylemekten kendimi alakoyamam. Marks ile kýrk yýllýk ortak çalýþmam sýrasýnda <strong>ve</strong>ondan önce teorinin hazýrlanýþýnda olduðu keder özellikle geliþtirilmesinde de benimbelli bir kiþisel payým olduðunu yadsýyamam. Ama, özellikle iktisat <strong>ve</strong> tarih alanýnda yön<strong>ve</strong>rici temel fikirlerin büyük çoðunluðu <strong>ve</strong> özellikle de bu fikirlerin kesin ifadelendiriliþleri,Marks’ýn iþidir. Benim teoriye katkýmý, olsa olsa birkaç özel bilgi dalý dýþýnda, Marks,bensiz de gerçekleþtirebilirdi. Ama Marks’ýn yaptýðýný ben yapamazdým. Marks, bizimhepimizi aþýyordu; Marks, hepimizden daha uzaðý, daha geniþ <strong>ve</strong> daha çabuk görüyordu.Marks, bir deha idi; biz ötekiler ise, olsa olsa yetenekli kiþiler. O olmasaydý, teori bugünbulunduðu yerden çok gerilerde olurdu. Dolayýsýyla teori haklý olarak onun adýný taþýyor.[Engels’in notu]riedrich Engels<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong>elsefesinin <strong>Sonu</strong>43
dünyanýn yaþayan gerçek ruhudur. Mutlak ikir, Mantýk’ta uzunuzun iþlenen <strong>ve</strong> hepsi de kendi içinde bulunan bütün hazýrlayýcýevrelerden geçerek yeniden kendi kendine dönmek üzere geliþir.Sonra, doðaya dönüþerek “yabancýlaþýr”, orada kendi kendinin bilincindeolmaksýzýn, doðal zorunluluk kýlýðýna bürünmüþ olarakyeni bir geliþmeden daha geçer, <strong>ve</strong> ensonu insanda kendi kendininbilincine geri döner; bu kendi kendinin bilinci de kendi sýrasýnda,mutlak ikir, Hegel felsefesinde tamamýyla kendi kendinedönünceye kadar, tarih içinde, iþlenip arýnýr. Hegel’de, doðada <strong>ve</strong>tarihte kendini gösteren diyalektik geliþme, yani zikzak halindekibütün hareketler <strong>ve</strong> bütün ani geri çekilmeler boyunca kendini ortayaçýkaran aþaðýdan yukarýya doðru ilerlemenin nedensel zincirleniþi,demek ki, ikrin, bütün sonsuzluk boyunca nerede olduðubilinmeyen, ama herhalde, düþünen her insanýn beyninden baðýmsýzolarak süregiden özerk hareketinin kopyasýdýr [Abklatsch] ancak.Ýþte çýkarýlýp atýlmasý sözkonusu olan bu ideolojik tersyüz olmadurumuydu. Biz yeniden beynimizin fikirlerini, onlarý mutlak ikrinþu ya da bu derecede yansýlarý [Abbilder] olarak, gerçek nesnelersayacaðýmýz yerde, onlarý materyalist açýdan nesnelerin yansýlarýolarak kavradýk. [sayfa 50] Bundan ötürü, diyalektik, dýþ dünya içinolduðu kadar insan düþüncesi için de hareketin genel yasalarýnýn–temelde özdeþ olan ama ifadede birbirinden ayrýlan, insan beynionlarý bilinçli olarak uygulayabildiði halde, doðada <strong>ve</strong> þimdiye dekbüyük bölümüyle insan tarihinde de bu yasalarýn yalnýz bilinçsizolarak, görünüþte sonsuz bir dizi raslantýlar içinde dýþ zorunlulukbiçiminde kendilerine yol açmalarý anlamýnda birbirinden ayrýlaniki yasalar dizisinin– bilimine indirgeniyordu. Ama bu yoldan ikrinkendisinin diyalektiði, gerçek dünyanýn diyalektik hareketininyalnýzca basit bir bilinçli yansýsý haline geldi <strong>ve</strong> böylelikle Hegel’indiyalektiði baþý yukarýda olmak üzere doðrultuldu, ya da daha doðrubir deyiþle, baþýnýn üzerinde dururken yeniden ayaklarý üzerinekondu. Ve yýllardan beri bizim en iyi çalýþma aracýmýz <strong>ve</strong> en etkilisilahýmýz olan bu materyalist diyalektik, ne dikkate deðer bir þeydirki, yalnýzca bizim tarafýmýzdan deðil, ayrýca bizden baðýmsýz, hattaHegel’den bile baðýmsýz olarak Joseph Dietzgen* adlý bir <strong>Alman</strong>* Bkz. Bir Kol Ýþçisi Tarafýndan Anlatýlan Ýnsanýn Kafa Çalýþmasýnýn Özü, Saf <strong>ve</strong>Pratik Aklýn Eleþtirisi, Hambourf, Meissner, 186944 riedrich Engels<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong>elsefesinin Son
iþçisi tarafýndan yeniden bulundu.Ama böylelikle, Hegel felsefesinin devrimci yaný alýnmýþ <strong>ve</strong>ayný zamanda da, Hegel’de, felsefesinin tutarlý uygulamasýnýönlemiþ olan idealist þatafatýndan bu felsefe arýndýrýlmýþtýr. Dünyanýnbir tamamlanmýþ þeyler karmaþasý olarak deðil de, görünüþtedurulmuþ þeylerin, týpký beynimizdeki zihinsel yansýlarý olan kavramlargibi, kesintisiz bir oluþ <strong>ve</strong> yokoluþ deðiþmesinden geçtikleri,son olarak bütün görünüþteki raslantýlara <strong>ve</strong> geçici geriye dönüþlerekarþýn, ilerleyici bir geliþmenin eninde sonunda belirmeye baþladýðýbir süreçler karmaþasý olarak dikkate alýnmasý gerektiði düþüncesi,– bu büyük temel düþünce, özellikle Hegel’den beri günlük bilinceöyle derinlemesine [sayfa 51] iþlemiþtir ki, bu genel biçimiyle artýk hemenhemen hiçbir itirazla karþýlaþmaz. Ama onu sözde kabul etmekle,onu pratikte, ayrýntýlý olarak, araþtýrmaya tutulan her alandauygulamak ayrý ayrý þeylerdir. Oysa araþtýrmada hiç þaþmadandaima bu görüþ açýsýndan yola çýkýlýrsa, artýk bir daha kesin çözümler<strong>ve</strong> sonsuz gerçekler istemekten kesin olarak vazgeçilir, herzaman edinilen her bilginin zorunlu olarak sýnýrlý olma niteliðinin<strong>ve</strong> bu bilginin, içinde, kazanýlmýþ olduðu koþullara baðýmlýlýðýnýnbilincinde olunur; hâlâ geçerli olan eski metafiziðin, doðru <strong>ve</strong> yanlýþ,iyi <strong>ve</strong> kötü, özdeþ <strong>ve</strong> deðiþik, zorunlu <strong>ve</strong> olumsal gibi giderilemezkarþýtlýklarýnýn zorunlu etkisinden de kaçýnýlabilir artýk; bilinir ki bukarþýtlýklarýn ancak göreli bir deðerleri vardýr, þimdi doðru olaraktanýnan þeyin gizli bir yanlýþ yaný da vardýr <strong>ve</strong> bu, daha sonra ortayaçýkacaktýr, týpký þimdilik yanlýþ tanýnanýn da doðru bir yaný olduðu<strong>ve</strong> bu doðru yaný yüzünden daha önce doðru sayýlýr olduðu gibi; <strong>ve</strong>gene bilinir ki, zorunlu olduðu ileri sürülen þey, salt raslantýlardanmeydana gelmiþtir <strong>ve</strong> sözde raslantý, zorunluluðun altýnda gizlendiðibiçimdir <strong>ve</strong> bu böyle sürer gider.Hegel’in “metafizik” yöntem dediði, <strong>ve</strong>rilmiþ <strong>ve</strong> deðiþmeznesneler olarak düþünülen <strong>ve</strong> þeylerin incelenmesiyle uðraþmayýyeðleyen <strong>ve</strong> kalýntýlarý hâlâ zihinlere musallat olan eski araþtýrma<strong>ve</strong> düþünme yönteminin doðruluðu, zamanýnda, tarihsel olarak ortayaçýkmýþtý. Süreçleri incelemeden önce, þeyleri incelemek gerekiyordu.Bir þeyde meydana gelen deðiþiklikleri gözlemlemeden önce,þu ya da bu þeyin ne olduðunu bilmek gerekiyordu. Ve bu, doðabilimlerinde böyle oldu. Þeyleri kesin biçimleriyle meydana gelmiþþeyler olarak ele alan eski metafizik, ölü <strong>ve</strong> canlý þeyleri kesin bi-riedrich Engels<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong>elsefesinin <strong>Sonu</strong>45
çimleriyle meydana gelmiþ olarak inceleyen bir doðabiliminin ürünüidi. Ama bu inceleme tarzý, kesin bir ilerlemenin, yani bizzat doðanýnbaðrýnda [sayfa 52] bu þeylerde meydana gelen deðiþmelerin sistemlibir biçimde incelenmesine geçiþin olanaklarý yaratýlýncaya kadargeliþtiði zaman, iþte o anda, felsefe alanýnda da eski metafiziðinölüm çanlarý çalmaya baþladý. Ve gerçekten, geçen yüzyýlýn sonunadek, doðabilim, her þeyden çok olgularý toplayan bir bilim, birtamamlanmýþ þeyler bilimi olmasýna karþýn, yüzyýlýmýzda, temelolarak bir bölümleme (sýnýflama) bilimi, bir süreçler bilimi, buþeylerin kökeni <strong>ve</strong> geliþmesinin bilimi <strong>ve</strong> bu doðal süreçleri bir büyükbütün halinde birbirine baðlayan baðlantýnýn bilimidir. Bitkisel<strong>ve</strong> hayvansal organizmalardaki olaylarý inceleyen fizyoloji, herorganizmanýn embriyondan, olgunluða kadar geliþmesini inceleyenembriyoloji, yeryüzü yüzeyinin aþama aþama oluþmasýný inceleyenjeoloji, hep yüzyýlýmýzýn çocuklarýdýrlar.Ama doðal süreçlerin ardarda zincirleniþine deðgin bilgimizidev adýmlarla ileri götürmüþ olan, özellikle üç büyük buluþtur:birincisi, her bitkisel <strong>ve</strong> hayvansal organizmanýn, kendisindenbaþlayarak, çoðalma <strong>ve</strong> farklýlaþma yoluyla geliþtikleri birim olarakhücrenin bulunuþu; dolayýsýyla, yalnýzca bütün üst organizmalarýngeliþmesi <strong>ve</strong> büyümesinin tek bir tümel yasaya göre meydana geldiðitanýnmakla kalýnmadý, ama hücrenin dönüþme yeteneðinin,organizmalarýn da hangi yolla türlerini deðiþikliðe uðratabildiklerini<strong>ve</strong> dolayýsýyla bireysel olmaktan öte bir geliþmeyi tanýyabildiklerinigösterdiði de kabul edildi. – Ýkincisi, enerjinin dönüþümününbulunuþu: bu buluþ, en baþta inorganik doðada etkin olan bütünsözde güçlerin, mekanik kuv<strong>ve</strong>tin, <strong>ve</strong> tamamlayýcýsý potansiyel denilenenerjinin, ýsýnýn, ýþýnýmýn (ýþýyan ýþýk ya da ýsýnýn), elektriðin,manyetizmin, kimyasal enerjinin hepsinin birtakým belli nicel oranlaragöre birinden ötekine geçen evrensel bir hareketin deðiþikgösterileri olduklarýný göstermiþtir, öyle ki, bu enerjilerden, ortadankalkan birinin belli bir [sayfa 53] miktarý karþýlýðýnda ötekinde belli birmiktar yeniden ortaya çýkar <strong>ve</strong> doðanýn bütün hareketi, böylece,bu, kesintisiz olarak bir biçimden bir baþka biçime dönüþme sürecineindirgenir. – Ensonu, ilk kez Darwin’in yaptýðý tümü kapsayantanýtlama, ki buna göre, halen çevremizi kuþatan bütün doða ürünleri,insanlar da içinde olmak üzere, hepsi baþ1angýçta az sayýdatekhücreli tohum özünden baþlayan uzun bir geliþme sürecinin46 riedrich Engels<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong>elsefesinin Son
ürünüdürler, <strong>ve</strong> bu tek-hücrelilerin kendileri ise kimyasal yolla oluþmuþbir protoplazmadan ya da albüminimsi bir cisimden oluþmuþtur.Bu üç büyük buluþun <strong>ve</strong> doða bilimlerindeki çok büyükilerlemelerin sayesinde, bugün, yalnýzca ayrý ayrý ele alýnan deðiþikalanlardaki doða görüngüleri arasýndaki ardarda zincirleme sýralanýþýdeðil, ama baþka baþka alanlar arasýndaki baðlantýyý da gösterebilecek<strong>ve</strong> böylece, ampirik doða biliminin bize saðladýðý olgularyardýmýyla, doðanýn zincirleniþinin bir bütün halinde tablosunu hemenhemen sistematik bir biçimde sunabilecek durumdayýz. Eskidenbu bütün halinde tabloyu bize <strong>ve</strong>rmek, doða felsefesi denilenþeyin iþiydi. Doða felsefesi, bu iþi, ancak, henüz bilinmeyen gerçekbaðlantýlarýn yerine imgesel, düþsel baðlantýlar koyarak, eksik olanolgularý düþüncelerle tamamlayarak <strong>ve</strong> gerçekte var olan boþluklarýancak imgelemde doldurarak yapabiliyordu. Böyle davranýrken,bu felsefe binlerce dahiyane fikirler yarattý, daha sonraki çok sayýdabuluþun önsezilerini getirdi, ama bu arada, bir hayli ahmakçasözler de ortaya koydu, baþka türlü de yapamazdý. Çaðýmýz içindoyurucu bir “doða sistemi”ne varmak için, doðanýn diyalektikolarak, yani kendine özgü zincirleniþi doðrultusunda incelenmesininsonuçlarýný yorumlamanýn yeterli olduðu bugün <strong>ve</strong> bu zincirlemegidiþin diyalektik niteliðinin kendileri isteseler de, istemeselerde, metafizik okulda yetiþmiþ bilginlerin beyinlerine bile kendinikabul ettirdiði bugün, doða felsefesi, [sayfa 54] kesin olarak bir yanabýrakýlmýþtýr. Bu felsefeyi yeniden diriltmek yolunda her türlü giriþimyalnýz gereksiz olmakla kalmaz, geriye bir gidiþ olur.Ama doða için doðru olan, bu yüzden de tarihsel bir geliþmesüreci olarak kabul edilen þey, bütün dallarý içinde toplum tarihi<strong>ve</strong> insansal (<strong>ve</strong> tanrýsal) þeyleri iþleyen bilimlerin tümü için dedoðrudur. Burada da gene, tarih, hukuk, din vb. felsefesi, olaylararasýndaki tanýtlanmasý gereken gerçek baðlantýnýn yerine, filozofunbeyninin türettiði baðlantýyý koymaya, tarihi, bütünü içinde olduðugibi deðiþik bölümlerinde de, fikirlerin, elbette ki yalnýzfilozofun kendisinin gözde tuttuðu fikirlerin gitgide geliþen gerçekleþmesiolarak kavramaya dayanýyordu. Böylece, tarih, bilinçsiz,ama zorunlu olarak, önsel olarak saptanmýþ belli bir ülküsel erekdoðrultusunda iþliyordu, bu erek, örneðin Hegel’de, kendi mutlakikrinin gerçekleþmesi idi, <strong>ve</strong> bu mutlak ikre doðru geri dönüþüriedrich Engels<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong>elsefesinin <strong>Sonu</strong>47
olmayan gidiþ tarihsel olaylarýn iç zincirleniþini oluþturuyordu. Henüzbilinmeyen gerçek zincirleniþin yerine böylece yeni bir –bilinçsizya da yavaþ yavaþ kendi kendinin bilincine varan– gizemli bir Tanrýkonuyordu. Öyleyse, burada da, týpký doða alanýnda olduðu gibi,gerçek zincirleniþleri açýða çýkararak, yüzeysel, yapma zincirleniþleridýþtalamak sözkonusuydu; bu iç de, sonu sonuna, insan toplumununtarihinde egemen yasalar olarak kendilerini kabul ettiren genelhareket yasalarýný bulmaya dayanýyordu.Ne var ki, toplumun geliþme tarihi, bir noktada, doðanýngeliþme tarihinden temelde deðiþik olarak kendini ortaya koyar.Doðada –insanlarýn doða üzerinde yaptýðý karþý etkiyi bir yana býraktýðýmýzölçüde– birbirleri üzerinde etki meydana getirenler, yalnýzcabilinçsiz <strong>ve</strong> kör etmenlerdir <strong>ve</strong> genel yasa bu etmenlerin deðiþkenoyunlarý içinde belirir. Bütün bu olanlardan hiçbir þey –isteryüzeyde gözlemlenebilen sayýsýz görünür raslantýlarda [sayfa 55] olsun,ister bu raslantýlardan tevarüs eden <strong>ve</strong> düzenliliði doðrulayan doðrudansonuçlarda olsun– bilinçli istenen bir erek olarak meydanagelmez. Buna karþýlýk, toplum tarihinde, etkin olanlar, yalnýz, bilincesahip, düþünüp taþýnarak ya da tutku ile hareket eden <strong>ve</strong> belirlierekleri izleyen insanlardýr; hiçbir þey bilinçli bir maksat olmadan,istenen bir erek bulunmadan meydana gelmez. Ama bu ayrým,tarihsel araþtýrma bakýmýndan, özellikle caðlar <strong>ve</strong> olaylar tek baþlarýnaele alýndýklarýnda ne kadar önemli olursa olsun, tarihin akýþýnýngenel iç yasalarýn hükmü altýnda olduðu gerçeðinde hiçbir deðiþiklikyapmaz. Çünkü, burada da, bütün bireyler tarafýndan bilinçli olarakizlenen ereklere karþýn, genel bir biçimde, yüzeyde, görünüþte hükümsüren raslantýdýr. Ancak istenen erek çok seyrek olarak gerçekleþir;çoðunlukla, izlenen ereklerin çoðu birbirleriyle çaprazlaþýr<strong>ve</strong> birbirlerine karþý dururlar, ya kendileri önsel gerçekleþemezereklerdir, ya da onlarý gerçekleþtirecek araçlar henüz yetersizdir.Böyle olduðu içindir ki, sayýsýz bireysel irade <strong>ve</strong> eylemlerin çatýþmalarýtarihsel alanda, bilinçsiz doða alanýnda hüküm sürmekte olanatýpatýp benzer bir durum yaratýr. Eylemlerin erekleri istenmiþ ereklerdir,ama bu eylemleri gerçekten izleyen sonuçlar istenen sonuçlardeðillerdir, ya da baþlangýçta gene de güdülen amaca uyar gibigörünseler de, sonunda istenmiþ olanlardan bambaþka sonuçlaravarýrlar. Böylece tarihsel olaylar da, ayný þekilde, büyük çapta raslantýlarýnhükmü altýnda görünürler. Ama raslantý, yüzeyde oynar görün-48 riedrich Engels<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong>elsefesinin Son
düðü her yerde, daima gizli iç yasalarýn emri altýndadýr <strong>ve</strong> iþ, yalnýzcabu yasalarý bulup ortaya koymaktýr.Ýnsanlar, herbiri bilinçli olarak istedikleri kendi amaçlarýnýizleyerek, bu tarih nasýl bir biçim alýrsa alsýn, kendi tarihlerini yaparlar,<strong>ve</strong> iþte bu baþka baþka doðrultularda etki yapan sayýsýz iradenin<strong>ve</strong> bunlarýn dýþ [sayfa 56] dünya üzerindeki çeþitli yankýlarýnýn bileþkesi,tarihi oluþturur. Öyleyse burada da önemli olan sayýsýz bireyin neistediðidir. Ýrade, tutku ile ya da düþünme ile belirlenir. Ama, kendileride doðrudan tutkuyu ya da düþünmeyi belirleyen araçlar çokdeðiþik niteliktedir. Bunlar, gerek dýþ nesneler, gerek ülküsel niteliktegüdüler, yani hýrs, “gerçek <strong>ve</strong> adalet düþkünlüðü”, kiþisel kinya da her çeþitten salt kiþisel he<strong>ve</strong>sler olabilirler. Ama bir yandan,tarih üzerinde etkili olan çok sayýda, bireysel iradenin, çoðunlukla,niyetlenilen sonuçlardan büsbütün baþka sonuçlara –sýk sýk doðrudankarþýt sonuçlara– götürdüklerini, <strong>ve</strong> dolayýsýyla, bunlarýn güdülerinin,varýlan sonal sonuç bakýmýndan ancak ikincil bir önemleriolduðunu gördük. Öte yandan, bu güdülerin de arkasýnda gizliolan devindirici güçlerin neler olduðunu <strong>ve</strong> etkin insanlarýn beyinlerindehangi tarihsel nedenlerin bu güdülere dönüþtüðünü kendikendine sorabilir insan.Bu soruyu, eski materyalizm hiçbir zaman ortaya koymadý.Bunun içindir ki, onun tarih anlayýþý, bir tarih anlayýþý olduðu ölçüde,özünde kýlgýcýdýr (pragmatique); her þeyi eylemin güdülerinegöre yargýlar, tarihsel bir etki meydana getiren insanlarý soylu olan<strong>ve</strong> soylu-olmayan ruhlar olarak ayýrýr, <strong>ve</strong> sonra da düzenli olaraksoylularýn hep aldandýklarýný, soylu olmayanlarýn da galip geldiklerinisaptar, eski materyalizme göre tarihin incelenmesinden hiçbir dersalýnamayacaðý düþüncesi de bundan ileri gelir, <strong>ve</strong> bize göre ise,tarih alanýnda, eski materyalizm kendi kendisiyle uyumlu deðildir,çünkü devindirici güçlerin ardýnda ne olduðunu, devindirici güçlerinkendi devindiricilerinin de neler olduklarýný inceleyeceðine, tarihteetkin ülküsel (idéales) devindirici güçleri son nedenler olarak alýr.Tutarsýzlýk, ülküsel devindirici güçleri tanýmakta deðildir, amaonlarýn belirleyici nedenlerine kadar daha ilerilere gitmemektedir.Buna karþýlýk, [sayfa 57] tarih felsefesi, özellikle Hegel tarafýndan sunulduðubiçimiyle, görünürdeki güdülerin <strong>ve</strong> ayrýca tarihte insanlarýneylemlerini gerçekten belirleyen güdülerin tarihsel olaylarýn hiç deson nedenleri olmadýklarýný <strong>ve</strong> bu güdülerin gerisinde baþka belir-riedrich Engels<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong>elsefesinin <strong>Sonu</strong>49
leyici güçlerin bulunduðunu <strong>ve</strong> asýl bunlarýn araþtýrýlmasýnýn sözkonusuolduðunu kabul eder; ama o, bunlarý, tarihin kendisindearaþtýrmaz, onlarý daha çok dýþarýdan, felsefi ideolojiden alýr, tarihesokar. Hegel, örneðin, Eski Yunanlýlarýn tarihini kendi öz içzincirleniþi ile açýklayacaðý yerde, kýsaca, bu tarihin, “güzel kiþiliðinbiçimleri”nin iþlenip hazýrlanmasýndan <strong>ve</strong> “sanat yapýtý”nýn sanatyapýtý olarak gerçekleþmesinden baþka bir þey olmadýðýný söyler.Bu nedenle, Eski Yunanlýlar üzerine pek çok güzel <strong>ve</strong> derin þeylersöyler, ama bu, bizim, bugün, bir sözden fazla bir þey olmayanböyle bir açýklamayla artýk yetinemememize engel olmaz.Dolayýsýyla, insanlarýn tarihsel eylemlerinin güdüleri ardýnda–bilerek ya da bilmeyerek, belirtmek gerekir ki çok kez bilmeyerek–bulunan <strong>ve</strong> gerçekte tarihin en son devindirici güçlerini meydanagetiren devindirici güçleri araþtýrmak sözkonusu ise de, nekadar ünlü, ne kadar sivrilmiþ olurlarsa olsunlar, bireylerin güdüleri,büyük yýðýnlarý, tümüyle halklarý <strong>ve</strong> her halk içinde de bütünkitlesiyle sýnýflarý harekete geçiren güdüler kadar <strong>ve</strong> gene bu geniþyýðýnlarý geçici bir kaynaþmaya, çabucak sönen saman alevi gibiparlamaya deðil de, kalýcý, sürekli, büyük bir tarihsel dönüþümlesonuçlanan bir eyleme götüren güdüler kadar sözkonusu olamazlar.Burada, açýk ya da bulanýk bir biçimde, doðrudan ya da ideolojik<strong>ve</strong> hatta tanrýsallaþtýrýlmýþ bir biçimde, eylem halindekiyýðýnlarýn ya da onlarýn liderlerinin –büyük adam denilenler bunlardýr–düþüncesinde bilinçli güdüler olarak [sayfa 58] yansýyan devindiricinedenleri aydýnlýða çýkarmak – iþte bizi baþka baþka çaðlarda<strong>ve</strong> baþka baþka ülkelerde olduðu gibi tarihin tümü üzerinde deegemen olan yasalarýn izi üzerine götürebilecek tek yol budur.Ýnsanlarý harekete geçiren ne varsa, hepsi zorunlu olarak onlarýnbeyninden geçer, ama bunun beyinde alacaðý biçim, koþullaraçok baðlýdýr. Ýþçiler, 1848’de, Ren bölgesinde yaptýklarý gibi makineleriartýk düpedüz kýrýp dökmedikleri günden beri kapitalist makineleþmeylehiç de barýþmýþ deðildirler.Ama, daha önceki bütün dönemlerde, tarihin bu devindiricinedenlerinin araþtýrýlmasý –baðlarýn <strong>ve</strong> bunlarýn etkilerinin içiçegeçmiþ olmalarý durumundan <strong>ve</strong> örtülü nitelikleri yüzünden– hemenhemen olanaksýz olduðu halde, çaðýmýz, bu zincirleniþleri okadar yalýnlaþtýrmýþtýr ki, bilmece çözülebilmiþtir. Büyük sanayiinutkusundan beri, yani en azýndan 1815 barýþ antlaþmalarýndan bu50 riedrich Engels<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong>elsefesinin Son
yana, Ýngiltere’de bütün siyasal savaþýmýn, iki sýnýfýn, toprak aristokrasisi(landed aristocracy) ile burjuvazinin (middle class) egemenlikiddialarýnýn çevresinde döndüðü hiç kimse için bir sýr deðildir.ransa’da, Burbonlarýn geri dönüþü iledir ki ayný olgunun bilincinevarýlmýþtýr; Thierry’den, Guizot, Mignet <strong>ve</strong> Thiers’e kadar, Restorasyondöneminin tarihçileri, her yerde, bunu, ortaçaðdan bu yanabütün ransýz tarihini anlamaya izin <strong>ve</strong>ren anahtar olarak gösterirler.Ve, 1830’dan beri de, iþçi sýnýfý, proletarya, bu iki ülkede iktidar içinsavaþan bir üçüncü olarak tanýnmýþtýr. Durum o kadar yalýnlaþtýrýlmýþtýki, bu üç büyük sýnýfýn savaþýmlarýnda onlarýn çýkarlarýnýnçatýþmasýnda modern tarihin devindirici gücünü –hiç deðilse buen ileri iki ülkede– görmemek için kasýtlý olarak gözlerini kapamakgerekiyordu.Ama bu sýnýflar nasýl oluþmuþtu? Ýlk bakýþta daha eskidenfeodal olan büyük toprak mülkiyetine, hâlâ –hiç deðilse baþlangýçta–siyasal nedenlere, zor yoluyla kendine [sayfa 59] maletmeye dayananbir köken yüklenebilirdiyse de, bu, burjuvazi <strong>ve</strong> proletarya içinartýk olanaklý deðildi. Burada, iki büyük sýnýfýn kökeni <strong>ve</strong> geliþmesi,açýk <strong>ve</strong> elle tutulabilir bir biçimde, salt ekonomik nedenlerden ilerigelmiþ olarak görünüyordu. Ve toprak mülkiyeti ile burjuvazi arasýndakisavaþýmda, bir o kadar burjuvazi ile proletarya arasýndakisavaþýmda da, en baþta ekonomik çýkarlarýn sözkonusu olduðu dabesbelliydi; siyasal iktidar, ancak bu çýkarlarýn gerçekleþmesinebasit bir araç olarak hizmet etmek durumundaydý. Burjuvazi <strong>ve</strong>proletarya, her ikisi de, ekonomik koþullarýn, daha doðrusu, üretimtarzýnýn dönüþümü sonucu oluþmuþlardý. Bu dönüþüm, ilkin loncatezgâhýndan manüfaktüre, manüfaktürden de makineler kullanan,su buharý ile iþleyen <strong>ve</strong> bu iki sýnýfý geliþtirmiþ olan büyük sanayiegeçiþtir. Bu geliþmenin belli bir aþamasýnda, burjuvazi tarafýndanharekete geçirilen yeni üretici güçler –en baþta, iþbölümü, pek çoksayýda daðýnýk iþçilerin [Teilarbeiter] bir tek manüfaktür içinde birarayatoplanmalarý–, bu güçler tarafýndan yaratýlan deðiþim koþullarý<strong>ve</strong> gereksinmeler, tarihten gelen <strong>ve</strong> yasalarýn onayladýðý mevcutüretim düzeniyle, yani feodal toplumsal düzenin lonca ayrýcalýklarýyla<strong>ve</strong> sayýsýz kiþisel <strong>ve</strong> yerel (ayrýcalýklý olmayan katmanlar içinde o ölçüde engel meydana getiren) ayrýcalýklarla baðdaþmazduruma geldiler. Burjuvazi tarafýndan temsil edilen üretici güçlerfeodal toprak sahipleri <strong>ve</strong> lonca ustalarý tarafýndan temsil edilenriedrich Engels<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong>elsefesinin <strong>Sonu</strong>51
üretim düzenine karþý ayaklandýlar. <strong>Sonu</strong>cunu biliyoruz. eodalbaðlar, Ýngiltere’de gitgide, ransa’da bir hamlede koparýldý,<strong>Alman</strong>ya’da henüz iþin sonuna varýlmadý. Ama nasýl ki geliþmeninbelli bir aþamasýnda, manüfaktür, feodal üretim tarzý ile çatýþmayagirdiyse, þimdi de ayný þekilde, büyük sanayi feodal üretimin yerinialan burjuva üretim düzeni ile çatýþmaya girmiþtir. Bu düzenle,kapitalist üretim tarzýnýn dar çerçe<strong>ve</strong>siyle baðlanmýþ bulunan [sayfa60] büyük sanayi, bir yandan tümüyle halkýn büyük yýðýnýnýn gittikçeartan proleterleþmesine yol açarken, öte yandan sürümü olanaksýz,gittikçe daha önemli miktarda üretim yaratýr. Aþýrý üretim <strong>ve</strong>yýðýnlarýn yoksulluðu, herbiri ötekinin nedeni olmak üzere, iþte büyüksanayiin sonucu olan <strong>ve</strong> kaçýnýlmaz olarak üretim tarzýnýn dönüþmesiyleüretici güçlerin özgürlüðünü gerektiren anlamsýz çeliþkibudur.Öyleyse, hiç deðilse modern tarihte, bütün siyasal savaþýmlarýnsýnýf savaþýmlarý olduklarý <strong>ve</strong> sýnýflarýn bütün kurtuluþ savaþýmlarýnýn,zorunlu olan siyasal biçimlerine karþýn –çünkü her sýnýf savaþýmýbir siyasal savaþýmdýr– son tahlilde ekonomik kurtuluþun çevresindedöndükleri tanýtlanmýþtýr. Dolayýsýyla, devlet, siyasal düzen,hiç deðilse burada, ikincil öðeyi <strong>ve</strong> uygar toplum, ekonomik iliþkiler,alaný, belirleyici öðeyi oluþturur. Hegel’in kendisinin de onayladýðýeski geleneksel anlayýþ, devleti belirleyici öðe, uygar toplumu isebu birincisi tarafýndan belirlenen öðe olarak görüyordu. Görünüþteböyledir. Nasýl ki tek baþýna býrakýlmýþ bir insanda, faaliyetlerininbütün devindirici güçleri, onu harekete geçirmek için zorunlu olarakbeyninden geçmeli, onun iradesinin dürtülerine dönüþmeliyse, aynýþekilde, uygar toplumun bütün gereksinmeleri de –iktidardaki sýnýfhangisi olursa olsun– herkese kendilerini yasa biçiminde dayatmalarýiçin devletin iradesinden geçmelidirler. Ýþin kendiliðindenanlaþýlan biçimsel yaný budur; sorun, yalnýzca salt biçimsel olanbu iradenin –bireyin olduðu gibi devletin iradesinin de– içeriðininne olduðu <strong>ve</strong> bu içeriðin nereden geldiði, neden özellikle þu þeyindeðil de bu þeyin istendiði sorunudur. Eðer bunun nedenini arayacakolursak, modern tarihte, devlet iradesinin, bütünü içinde,uygar toplumun deðiþken gereksinmeleri ile, þu ya da bu sýnýfýnüstünlüðüyle, son tahlilde, üretici güçlerin <strong>ve</strong> deðiþim iliþkileriningeliþmesiyle belirlendiðini buluruz: [sayfa 61]Ama eðer bizim modern çaðýmýzda bile, devlet, çok büyük52 riedrich Engels<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong>elsefesinin Son
üretim <strong>ve</strong> iletiþim araçlarýyla, baðýmsýz bir geliþmesi olan baðýmsýzbir alan oluþturmuyorsa, <strong>ve</strong> eðer, tersine, onun geliþmesi gibi varlýðýda, son tahlilde, toplumun ekonomik varlýðýnýn koþullarýyla açýklanýyorsa,bu durum, insanlarýn maddi yaþamýnýn üretiminin henüzbu zengin kaynaklardan yararlanamadýðý <strong>ve</strong> dolayýsýyla bu üretiminzorunluluðunun insanlar üzerinde daha da büyük bir egemenlikkurmuþ bulunduðu bütün daha önceki dönemler için çok dahadoðru olmalýdýr. Eðer, bugün hâlâ büyük sanayi <strong>ve</strong> demiryollarý çaðýnda,devlet, özünde, üretim üzerinde egemen olan sýnýfýn ekonomikgereksinmelerinin yoðunlaþmýþ biçimde yansýsýndan baþkabir þey deðilse, bir insan kuþaðýnýn maddi gereksinmelerininkarþýlanmasý için bütün yaþamýnýn bugün bizim <strong>ve</strong>rdiðimizden çokdaha büyük bir bölümünü ayýrmak zorunda olduðu <strong>ve</strong> dolayýsýylaekonomik gereksinmelere bugün bizim olduðumuzdan daha dabaðýmlý bulunduðu dönemde, egemen sýnýfýn ekonomik gereksinmelerinindaha büyük ölçüde bir yansýsý olmalýydý. Geçmiþ çaðlarýntarihinin incelenmesi, konunun bu yönüyle ciddi olarak uðraþýruðraþmaz, bunu gereðinden fazla doðrular. Ama bunu þimdi buradaiþleyemeyiz.Eðer devlet <strong>ve</strong> kamu hukuku, ekonomik koþullarla belirlenmiþiseler, aslýnda, belli koþullar içinde bireyler arasýnda varolannormal ekonomik iliþkileri onaylamaktan baþka bir þey yapmayanmedeni hukuk için de bu durum elbette ki aynýdýr. Ama bununoluþ biçimi çok çeþitli olabilir. Ýngiltere’de olduðu gibi, bütün ulusalgeliþmeye uygun olmak üzere, eski feodal hukuk biçimleri, büyükbölümüyle onlara burjuva bir içerik <strong>ve</strong>rmek, hatta doðrudan feodaladýna burjuva bir anlam yakýþtýrmak suretiyle alýkonulabilir, amaayrýca, Batý Avrupa kýtasý üzerinde olduðu gibi, dünyada metaüreticisi bir toplumun [sayfa 62] ilk dünya hukuku olan Roma hukukubasit meta sahipleri arasýndaki bütün bellibaþlý hukuksal iliþkileri(satýcý <strong>ve</strong> satýn alýcý, borçlu <strong>ve</strong> alacaklý, sözleþme, hisse senedi vb.)kýyaslanamayacak kadar hassas iþleyiþi ile birlikte temel olarakalýnabilir. Bunu yaparken de, henüz küçük-burjuva <strong>ve</strong> yarý-feodalbir toplumun yararý için, bu hukuk, ya adlî uygulama yoluyla basitolarak bu toplumun düzeyine getirilir (kamu hukuku), ya dasözümona bilgili <strong>ve</strong> ahlâkçý hukukçularýn yardýmýyla yeniden eldengeçirilir <strong>ve</strong> o toplumsal duruma uygun düþen, bu koþullarda hukukaçýsýndan bile kötü olacak ayrý bir yasa haline getirilebilir (örneðin,riedrich Engels<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong>elsefesinin <strong>Sonu</strong>53
Prusya Landrecht [hukuku]). Ama bir de, büyük bir burjuva devrimdensonra, gene tam bu Roma hukuku temel alýnmak üzere,ransýz Code Civil’i [medeni yasa] kadar klâsik olan bir burjuvatoplum yasasý hazýrlanabilir. Dolayýsýyla, burjuva hukukununhükümleri, toplumun ekonomik varlýk koþullarýnýn hukuksal birbiçimde ifadesinden baþka bir þey deðilse de, bu, koþullara göre,iyi ya da kötü bir þekilde yapýlabilir.Devlet, insan üzerindeki ilk ideolojik güç olarak kendini gösteriyorbize. Toplum, dýþ <strong>ve</strong> iç saldýrýlara karþý, ortak çýkarlarýnýsavunmak üzere kendi kendine bir organizma yaratýr. Bu organizmadevlet iktidarýdýr. Devlet daha doðar doðmaz, kendini toplumdanbaðýmsýz kýlar, <strong>ve</strong> belli bir sýnýfýn organizmasý haline geldiðiölçüde <strong>ve</strong> bu sýnýfýn egemenliðini doðrudan doðruya üstün kýldýðýölçüde, bu baðýmsýzlýðý daha da büyük olur. Ezilen sýnýfýn egemensýnýfa karþý savaþýmý, zorunlu olarak siyasal bir savaþým haline,ilkin bu sýnýfýn siyasal egemenliðine karþý yürütülen bir savaþýmhaline gelir; bu siyasal savaþýmýn ekonomik temeli ile olan iliþkisininbilinci bulanýklaþýr, <strong>ve</strong> hatta büsbütün kaybolabilir. Ama, busavaþýma katýlanlarda, tamamýyla bu bilinç kaybolmasa bile, tarihçilerinkafasýnda hemen hemen her zaman kaybolur. Roma [sayfa63] cumhuriyetinin baðrýndaki savaþýmlara iliþkin bütün eski kaynaklariçersinde, gerçekte sözkonusu olan þeyin toprak mülkiyetiolduðunu bize açýkça <strong>ve</strong> kesinlikle söyleyen tek kaynak Appien’dir.Þu var ki, devlet bir kez toplum karþýsýnda baðýmsýz bir güçhaline geldi mi, kendisi de, artýk yeni bir ideoloji yaratýr. Meslektenpolitikacýlar, kamu hukuku kuramcýlarý, özel hukukçular, gerçekte,ekonomik olaylarla olan baðlantýyý hileyle örtbas ederler. Herözel durumda, ekonomik olgular, yasa biçiminde onaylanmak içinhukuksal konular biçimini almak zorunda olduklarýndan, <strong>ve</strong> aynýzamanda, daha önceden yürürlükte olan bütün hukuk sisteminihesaba katmak gerektiðinden, hukuksal biçim, her þey olmak, ekonomikiçerik ise hiçbir þey olmamak durumundadýr. Kamu hukuku<strong>ve</strong> özel hukuk, kendi baðýmsýz tarihsel geliþmeleri olan, kendibaþlarýna sistemli bir açýklamaya el<strong>ve</strong>riþli <strong>ve</strong> bütün iç çeliþkilerintutarlý bir biçimde elenmiþ olmalarý nedeniyle böyle sistemli biraçýklamadan vazgeçemeyen özerk alanlar olarak ele alýnýrlar.Daha da yüksek, yani kendi maddi ekonomik temellerindendaha da uzaklaþmýþ ideolojiler, felsefe <strong>ve</strong> din biçimini alýrlar.54 riedrich Engels<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong>elsefesinin Son
Burada, tasarýmlarýn kendi maddi varlýk koþullarý ile baðlantýsý, aracýhalkalar yüzünden, gittikçe daha karmaþýk, gittikçe daha karanlýkbir durum alýr. Ama gene de bu baðlantý vardýr. Nasýl ki, bütünRönesans çaðý, 15. yüzyýlýn ortalarýndan bu yana kentlerin, dolayýsýylaburjuvazinin özsel bir ürünü olduysa, o zamandan beri uykusundanuyanmýþ olan felsefe de ayný þekilde burjuvazinin ürünüolmuþtur. elsefenin içeriði, aslýnda büyük burjuvazi haline gelenküçük <strong>ve</strong> orta burjuvazinin geliþmesine uygun düþen fikirlerin felsefiifadesinden baþka bir þey deðildi. Ekonomi politikçi olduklarýkadar felsefeci de olan son yüzyýlýn Ýngiliz <strong>ve</strong> ransýzlarýnda budurum açýkça ortaya çýkar, <strong>ve</strong> Hegel okulunun [sayfa 64] durumunagelince, bunu daha yukarýda göstermiþtik.Bununla birlikte, din üzerinde biraz daha duralým, çünkümaddi yaþamdan en uzak olan <strong>ve</strong> ona en yabancý görünen dindir.Din, henüz aðaç üzerlerinde yaþadýklarý çok eski çaðlarda, insanlarýn,kendi doðalarýna <strong>ve</strong> kendilerini kuþatan dýþ doðaya iliþkin enilkel yanýlgýlarýyla dolu tasarýmlarýndan doðmuþtur. Ama her ideoloji,bir kere oluþtuktan sonra, <strong>ve</strong>rilmiþ belli tasarým öðeleri temeliüzerinde geliþir <strong>ve</strong> onlarý iþlemeye devam eder; yoksa o bir ideolojiolamazdý, yani fikirleri, baðýmsýz bir biçimde geliþen <strong>ve</strong> yalnýz kendiöz yasalarýna baðlý olan özerk kendilikler olarak ele alamazdý.Beyinleri içinde bu zihinsel sürecin sürüp gittiði, insanlarýn maddiyaþam koþullarýnýn, sonunda, bu süreci belirlediði, bu kiþiler içinzorunlu olarak bir bilinmez olarak kalýr, yoksa bu, bütün ideolojininsonu olurdu. Bundan dolayý, akraba her halk grubu için çoðu kezortak olan bu ilkel dinsel tasarýmlar, bu grubun bölünmesindensonra, her halk, kendi payýna düþen varlýk koþullarýna göre, özelbir biçimde geliþir, <strong>ve</strong> bu süreç, bir dizi halk gruplarýnýn, özelliklede arî grubun (Hint-Avrupa grubunun) karþýlaþtýrmalý mitolojileriile ayrýntýlý bir biçimde ortaya konmuþtur. Her halkta bu biçimdeoluþan tanrýlar, egemenlikleri, korumak zorunda olduklarý ulusaltopraklarýn sýnýrlarýný aþmayan ulusal tanrýlardý <strong>ve</strong> bu ulusal topraklarýnsýnýrlarý ötesinde baþka tanrýlar itiraz kabul etmeyen biregemenliðe sahiptiler. Bu tanrýlar da, ancak, ulus varlýðýný sürdürdüðüsürece tasarýmda yaþamlarýný sürdürebiliyorlardý; <strong>ve</strong> ulusla birlikteonlar da kayboldular. Eski uluslarýn bu yok oluþuna, RomaÝmparatorluðunun ortaya çýkýþý yol açtý; biz, burada, Roma Ýmparatorluðununkuruluþunun ekonomik koþullarýný inceleme durumun-riedrich Engels<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong>elsefesinin <strong>Sonu</strong>55
da deðiliz. Eski ulusal tanrýlar, ancak Roma sitesinin dar sýnýrlarýnagöre yontulmuþ olan Roma tanrýlarý bile, geçersiz hale geldiler.Dünya [sayfa 65] imparatorluðunu evrensel bir dinle tamamlamakgereksinmesi, Roma’ya, yerli tanrýlarýn yanýnda, birazcýk saygýyadeðer bütün yabancý tanrýlarý da kabul ettirmek <strong>ve</strong> onlara birertapýnak saðlamak ereðiyle yapýlan giriþimlerde açýkça kendini gösteriyordu.Ama yeni bir evrensel din, bu þekilde, imparatorlukkararnameleri ile yaratýlamaz. Yeni evrensel din, hýristiyanlýk, dahao zamandan, genelleþmiþ doðu tanrýbilimi, özellikle musevi tanrýbilimiyle,bir de halk arasýnda yayýlmýþ biçimiyle Yunan felsefesinin,özellikle de stoacýlýðýn birleþmesi sonucu gizli olarak oluþmuþtubile. Hýristiyanlýðýn baþlangýçtaki görünümünü bilmek için, herþeyden önce, çok ayrýntýlý, titiz araþtýrmalara giriþmek gerekir, çünkühýristiyanlýðýn bile aktarýlan resmi biçimi, onun devlet dini halinegeldiði <strong>ve</strong> Ýznik Konsili [15] tarafýndan bu amaca uyarlandýðý zamanaldýðý biçimiydi. Tek baþýna, doðuþundan ancak 250 yýl sonra devletindini haline gelmiþ olmasý bile, onun, çaðýnýn koþullarýna uygundüþtüðünü tanýtlamaktadýr. Hýristiyanlýk, ortaçaðda, feodalite geliþtikçe,tam bir feodal hiyarerþi ile birlikte feodaliteye uygun düþenbir din haline dönüþtü. Ve burjuvazi ortaya çýktýðý zaman, ilkinransa’nýn güneyinde Albi bölgesi halký arasýnda, [16] bu bölge kentlerininen büyük bir gönenç içinde bulunduklarý bir çaðda, feodalkatolikliðe karþý bir sapkýnlýk olarak protestanlýk geliþti. Ortaçað,bütün öteki ideoloji biçimlerini: felsefeyi, siyaseti, hukuk bilimini,tanrýbilimin bir eki haline getirmiþ, bunlarý tanrýbilimin bireraltbölümü yapmýþtý. Böylece her toplumsal <strong>ve</strong> siyasal hareketitanrýbilimsel bir biçim almaya zorluyordu; büyük bir fýrtýna koparmakiçin, yýðýnlarýn yalnýzca dinle beslenen kafasýna kendi özçýkarlarýný dinsel bir kis<strong>ve</strong> altýnda sunmak gerekiyordu. Nasýl ki,daha baþlangýçtan itibaren, burjuvazi, kentlerde, mülk sahibi olmayan<strong>ve</strong> bilinen hiçbir katmana ait bulunmayan <strong>ve</strong> gelecektekiproletaryanýn habercileri olan bir [sayfa 66] plebyenler, gündelikçiler<strong>ve</strong> her türlü hizmet görevlileri ordusunu yarattý ise, ayný þekilde, builk mezhep de, bir ýlýmlý burjuva mezhebi <strong>ve</strong> bir de bu burjuvamezhebinden olanlarýn bile nefret ettikleri devrimci plebyenlermezhebi olarak çabucak ikiye bölündü.Protestan mezhebinin yýkýlmazlýðý, yükselen burjuvazinin yenilmezliðineuygun düþüyordu; burjuvazi yeteri kadar kuv<strong>ve</strong>tlenince,56 riedrich Engels<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong>elsefesinin Son
o zamana kadar hemen hemen yerel bir niteliði olan feodal soyluluðakarþý savaþýmý da ulus çapýnda boyutlara varmaya baþladý.Ýlk büyük eylem <strong>Alman</strong>ya’da oldu; bu eyleme Reform adý <strong>ve</strong>rildi.Burjuvazi, ayaklanan öteki katmanlarý: kentlerin plebyenlerini,kýrlarýn küçük soylularýný <strong>ve</strong> köylüleri, ne kendi sancaðý altýndatoplayabilecek kadar güçlü, ne de yeterince geliþmiþ idi. Ýlk yenilensoyluluk oldu; köylüler, bütün bu devrimci hareketin en yükseknoktasýný meydana getiren bir isyanla ayaklandýlar; kentler onlarýyalnýz býraktý <strong>ve</strong> böylelikledir ki, devrim, prenslerin ordularý karþýsýndadayanamayýp ezildi, durumdan en büyük yararý da bu prenslerelde ettiler. Bundan böyle, <strong>Alman</strong>ya, üç yüzyýl boyunca tarihte özerkbir biçimde rol alan ülkeler safýndan silinecektir. Ama, <strong>Alman</strong> Luther’inyanýnda bir de ransýz Calvin vardý. Calvin, tam bir ransýzkatýlýðý ile Reformun burjuva niteliðini ön plana koydu <strong>ve</strong> Kiliseyicumhuriyetleþtirdi <strong>ve</strong> demokratlaþtýrdý. Luterci reform, <strong>Alman</strong>ya’daolduðu yerde sayar <strong>ve</strong> ülkeyi yýkýma götürürken, kal<strong>ve</strong>nci reform,cumhuriyetçilere, Cenevre’de, Hollanda’da, Ýskoçya’da bir bayrakolarak hizmet etti, Hollanda’yý, Ýspanya’nýn <strong>ve</strong> <strong>Alman</strong> imparatorluðununboyunduruðundan kurtardý <strong>ve</strong> Ýngiltere’de geçmekte olanBurjuva Devrimin ikinci perdesinin ideolojik giysisini saðladý. Buradakal<strong>ve</strong>ncilik, çaðýn burjuvazisinin çýkarlarýnýn gerçek bir dinsel kýlýfýolarak belirir, onun için 1689 devrimi, soyluluðun bir bölümü ileburjuvazi arasýnda bir uzlaþmayla [sayfa 67] sonuçlandýðý zaman,kal<strong>ve</strong>ncilik bütünüyle kabul edilmedi. [17] Ýngiliz ulusal kilisesi yenidendaha önceki biçimiyle kral papa olmak üzere katolik kilisesi olarakdeðil de bir hayli kal<strong>ve</strong>nleþtirilmiþ olarak yeniden kuruldu. Eskiulusal kilise, katoliklerin neþeli pazarýný kutlamýþ kal<strong>ve</strong>ncilerinhüzünlü pazarý ile savaþmýþtý, burjuvalaþmýþ yeni kilise bugün hâlâÝngiltere’yi süslemekte olan kal<strong>ve</strong>nci pazarý getirdi.ransa’da, kal<strong>ve</strong>nci azýnlýk, 1685’te ezildi, [18] katolikliðe döndürüldüya da ülkeden sürüldü. Ama bu neye yaradý? Daha o dönemdeözgür düþünceli Pierre Bayle iþbaþýndaydý, <strong>ve</strong>, 1694’te Voltairedoðdu. Louis XIV’ün despotça tutumu, ransýz burjuvazisiiçin, devrimini dine bulaþmadan salt siyasal bir biçimde, yani geliþmiþburjuvaziye yaraþan tek biçimde gerçekleþtirmesini kolaylaþtýrmaktanbaþka bir iþe yaramadý. Ulusal meclislerde yer alanlar protestanlarýnyerine özgür düþünceliler oldu. Böylece hýristiyanlýk sonaþamasýna girmiþ bulunuyordu. Herhangi ilerici bir sýnýfýnriedrich Engels<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong>elsefesinin <strong>Sonu</strong>57
özlemlerine gelecekte ideolojik bir kýlýf hizmeti görecek yetenektenyoksun bir hale gelmiþti; gitgide egemen sýnýflarýn tekellerinde olanbir mülkiyet oldu, ki bu sýnýflar, onu, aþaðý sýnýflarýn dizginlerinielde tutmak için basit bir yönetim aracý olarak kullanýyorlardý. Þunuda kaydedelim ki, deðiþik sýnýflarýn herbiri kendine uygun gelendini kullanýr: toprak aristokrasisi katolik cizvitliðini ya da protestanortodoksluðunu, liberal <strong>ve</strong> radikal burjuvazi rasyonalizmi <strong>ve</strong> bubaylarýn herbirinin kendi dinlerine inanmalarý ya da inanmamalarýhiçbir þeyi deðiþtirmez.Öyleyse görüyoruz ki, bütün ideolojik alanlarda gelenekbüyük bir tutucu güç olduðu gibi, din de, bir kez oluþtuktan sonra,her zaman geleneksel bir öz içerir. Ama, bu özde meydana gelendeðiþiklikler, sýnýf iliþkilerinden, dolayýsýyla bu deðiþiklikleri yapaninsanlar arasýndaki [sayfa 68] ekonomik iliþkilerden ileri gelir. Bu kadarýburada yeter.Buraya kadar söylediklerimizde, besbelli ki, ancak marksisttarih anlayýþýnýn genel bir taslaðýný çizmek <strong>ve</strong> olsa olsa bazý aydýnlatmalaryapmak sözkonusu olabilir. Bunun tanýtlanmasýný gene tarihinkendisine dayanarak yapmak gerekir <strong>ve</strong> bu konuda þunu pekâlâsöyleyebilirim ki, baþka yazýlar bu anlayýþý daha þimdiden yeterincesaðlamlaþtýrmýþlardýr. Ama bu anlayýþ, tarih alanýnda felsefeye son<strong>ve</strong>rmiþtir, týpký diyalektik doða anlayýþýnýn da her çeþit doða felsefesinigereksiz olduðu kadar olanaksýz kýlmasý gibi. Her alanda, artýk,kafasýnda birtakým zincirleniþler kurup tasarlamak deðil, ama onlarýolaylarýn içinde bulup çýkarmak sözkonusudur. Böyle yapýlýnca,doðadan <strong>ve</strong> tarihten sürüp atýlan felsefeye, ancak salt düþüncealaný, demek ki, düþünme sürecinin kendi yasalarýnýn öðretisi, yanimantýk <strong>ve</strong> diyalektik kalýyor, o da salt düþünce alanýnýn hâlâ varlýðýnýsürdürmesi ölçüsünde.1848 devrimi ile birlikte “kültürlü” <strong>Alman</strong>ya, teoriye yol <strong>ve</strong>rdi<strong>ve</strong> pratiðe geçti. El emeðine dayanan küçük sanayi <strong>ve</strong> manüfaktürünyerini, gerçek büyük sanayi aldý: <strong>Alman</strong>ya dünya pazarý üzerindeyeniden ortaya çýktý. Yeni küçük <strong>Alman</strong> Ýmparatorluðu, [19] hiç deðilseen göze batan bozukluklarý ortadan kaldýrdý, bu bozukluklaryüzünden, o zamana kadar, küçük devletler sistemi, feodaliteninkalýntýlarý <strong>ve</strong> bürokratik ekonomi, bu geliþmeyi engellemiþlerdi.Ama kurgu (spéculation), tapýnaðýný esham borsasýna kurmak üzerefilozofun çalýþma odasýndan gitgide daha çok uzaklaþtýkça, kültürlü58 riedrich Engels<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong>elsefesinin Son
<strong>Alman</strong>ya, en büyük siyasal gerileme döneminde <strong>Alman</strong>ya’nýn þanýolmuþ olan o büyük teorik anlayýþýný –elde edilen sonuç pratikteyararlanýlabilir olsun ya da olmasýn, polis yönetmeliðine karþý olsunya da olmasýn, salt bilimsel araþtýrma anlayýþýný– yitiriyordu. Kuþkusuzresmi <strong>Alman</strong> doða bilimi, özellikle ayrýntýlý araþtýrmalar alanýnda,çaðýnýn düzeyinde kalmaktadýr, [sayfa 69] ama daha þimdiden,Amerikan Science dergisi, haklý olarak, þimdiki halde, tek tekolgularýn büyük zincirleniþleri <strong>ve</strong> bunlarýn yasa olarak genelleþtirilmesialanýndaki kesin ilerlemelerin, eskiden olduðu gibi artýk <strong>Alman</strong>ya’dadeðil, Ýngiltere’de çok daha fazla yapýldýðýna iþaret ediyor.Ve felsefe de dahil, tarihsel bilimler alanýnda, eski uzlaþmaz teorikzihniyet, klasik felsefe ile birlikte, boþ bir seçmeciliðe, kariyer <strong>ve</strong>gelir kaygýlarýna yer <strong>ve</strong>rme <strong>ve</strong> en bayaðý bir ikbal avcýlýðýna kadardüþmek üzere gerçekten tamamýyla yok oldu. Bu bilimin resmitemsilcileri, burjuvazinin <strong>ve</strong> bugünkü devletin ilân edilmiþ ideologlarýoldular – ama burjuvazinin de, devletin de, iþçi sýnýfý ile açýkça muhalefethalinde olduklarý bir dönemde.Ve ancak iþçi sýnýfý içindedir ki, <strong>Alman</strong> teorik zihniyeti dokunulmamýþolarak durmaktadýr. Onu oradan çýkarýp atmak olanaksýzdýr;orada kariyer düþüncesi, kâr peþinde koþma düþüncesi,yukarýnýn iyilikçi koruyuculuðu düþüncesi yoktur; tersine, bilim, nedenli uzlaþmazlýkla <strong>ve</strong> önyargýsýz olarak iþ görürse, o kadar iþçisýnýfýnýn çýkarlarý <strong>ve</strong> özlemleri ile uyum içinde bulunuyor. Bütünüyletoplum tarihini anlamaya olanak <strong>ve</strong>ren anahtarý, emeðin geliþmesinintarihinde bulan yeni eðilim, hemen iþçi sýnýfýna seslenmeyiyeðledi, resmi bilimde ne aradýðý ne de umduðu kavrayýþý iþçi sýnýfýndabuldu. <strong>Alman</strong> iþçi hareketi, klasik <strong>Alman</strong> felsefesinin mirasçýsýdýr.[sayfa70]1886 baþlarýnda yazýlmýþtýrDie Neue Zeit, n° 4 <strong>ve</strong> 5, 1986’dayayýmlanmýþ <strong>ve</strong> ayrý basýmý 1888’deStuttgart’da yapýlmýþtýr.riedrich Engels<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong>elsefesinin <strong>Sonu</strong>59
AÇIKLAYICI NOTLAR[1]<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong> elsefesinin <strong>Sonu</strong> baþlýklý yazý,marksizmin en önemli yapýtlarýndandýr. Engels, burada diyalektik <strong>ve</strong> tarihselmateryalizmin esaslarýný sistematik biçimde anlatýr. Bilimsel komünizmin felsefikaynaklarýný, özellikle Hegel’de diyalektik yöntemi <strong>ve</strong> euerbach’ýn felsefesindemateryalizmi eleþtirel bir incelemeden geçirir, marksist felsefe ile hem Hegel’inidealist diyalektiðinin, hem de euerbach’ýn metafizik materyalizminin aþýldýðýna,<strong>ve</strong> bunlarýn ortadan kalktýðýna, felsefi düþüncenin geliþmesinde yeni bir döneminbaþladýðýna iþaret eder. Bununla ilgili olarak Engels, tüm felsefenin temelkonusunun düþünce <strong>ve</strong> varlýk iliþkisi sorunu olduðu gerçeðini formüle eder. Busorunun yanýtlanmasýnýn, materyalistler <strong>ve</strong> idealistler ayrýmý için baþta gelenölçütü gösterdiðini kanýtlar.Engels, bu çalýþmasý ile, uluslararasý iþçi hareketinde marksizminyerleþmesi bakýmýndan ölçülemeyecek kadar deðerli bir iþ yapmýþtýr. Bu çalýþma,iþçi sýnýfýnýn, bilimsel dünya görüþünün <strong>ve</strong> devrimci sýnýf partisinin ayrýlmaz birbütün meydana getirdiði <strong>ve</strong> burjuva felsefeye karþý onun yürüttüðü savaþýmiçin çok iyi bir teorik temel olduðu bilinci ile iþçi sýnýfýnýn donanmasýnda önemlibir katký olmuþtur.Yazý 1886 Nisan <strong>ve</strong> Mayýsýnda Neue Zeit’ta yayýnlandý; 1888’de bir broþürolarak çýktý.[2]Sözü edilen, ancak yüzyýlýn baþýnda ele geçen <strong>ve</strong> tümüyle ilk kez1933 yýlýnda, Marx-Engels-Lenin Enstitüsünün çalýþmalarýyla basýlan <strong>Alman</strong>Ýdeolojisi’dir.60 riedrich Engels<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong>elsefesinin Son
[3]Engels, burada, Heine’ýn, Zur Geschichte der Religion und Philosophiein Deutschland (<strong>Alman</strong>ya’da elsefe <strong>ve</strong> Din Tarihine Katký) adlý yapýtýný imaediyor. ransýz halkýna sunulan bu kitapta, Heine, <strong>Alman</strong> felsefesinin <strong>ve</strong> bufelsefenin zamanýnda oynadýðý rolün bir karakteristiðini <strong>ve</strong>riyordu.[4]Napoléon’a karþý kurtuluþ savaþlarý denilen savaþlar sýrasýnda Prusyakralý, uyruklarýna bir anayasal düzeni kabul etmeyi vaat etmiþti. Bu vaat hiçbirzaman yerine getirilmedi.[5]1838-1843 yýllarýnda A. Ruge <strong>ve</strong> Th. Echtermeyer tarafýndan çýkartýlansol-hegelcilerin dergisi.[6]Strauss, bu kitapta, Ýsa’yý bir tanrý olarak deðil, ama büyük bir tarihselkiþilik olarak sunar, Ýncil’in anlatýlarýný hýristiyan topluluklarý içinde hemen hemenbilinçsiz bir biçimde ortaya çýkan mitler olarak alýr. Bruno Bauer, Strausseleþtirisinde, onu, mitlerin yaratýlmasýnda bilincin rolünü tanýmamazlýktangelmekle suçlar.[7]1845’te yayýnlanan <strong>ve</strong> Marks <strong>ve</strong> Engels tarafýndan <strong>Alman</strong> Ýdeolojisi’ndeeleþtirilen Biricik <strong>ve</strong> Özelliði adlý kitap ima ediliyor.[8]Engels 1883’te Londra’da yayýnlanan þu kitabý kastediyor: “Amongthe Indians of Guiana: seing sketches, chiefly anthropologie, from the interiorof British Guiana”, E<strong>ve</strong>rard erdinand im Thurn.[9]Hegel’in yapýtý, bütünüyle, Hume <strong>ve</strong> Kant felsefesinin bir eleþtirisidir.Özellikle Mantýk adlý kitabýnda bu konu üzerinde fazlasýyla durmuþtur.[10]Burada kastedilen, gökbilgini Johann Galile tarafýndarý 1846’dakeþfedilen Neptun gezegenidir.[11]Daha 1745’te Lomonossov tarafýndan çürütülen filojistik teorisinegöre yanma olayýnýn özü, yanan cisimden flojiston denilen varsayýlý (farazi) birbaþka cismin çýkýp gitmesine dayanýyordu. Lavoisier, Ýngiliz kimyacýsý Priestley’inaraþtýrmalarýna dayanarak, 18. yüzyýlýn sonunda, doðru teoriyi kurdu. Yanma,iki cismin yarýþmasý deðil ama, yanan cismin oksijenle birleþmesinden ibarettir.[12]Deizm (yaradancýlýk), dünyanýn yaratýcýsý olarak bir tanrýyý tanýyan,ama dünyanýn daha sonraki geliþmesi üzerinde bu tanrýnýn herhangi bir etkisiolduðunu kabul etmeyen bir din felsefesi görüþüdür.[13]Prusyalýlarýn Sadowa zaferi (3 Temmuz 1866) burjuva <strong>Alman</strong>tarihçileri tarafýndan “kültürün <strong>ve</strong> eðitimin zaferi” olarak ilân edilmiþtir. “Sadowazaferi, Prusyalý öðretmenin zaferidir” diyen ünlü sözü onlar yaratmýþlardýr.[14]Yunan mitolojisine göre cehennem yargýçlarýndan biri, Zeus’un oðlu,Minos’un kardeþi.[15]325 yýlýnda toplanan Ýznik Konsili, Roma Ýmparatorluðunun hýristiyankilisesinin ilk dünyasal konsili, tüm hýristiyanlar için baðlayýcý olan bir inançlarsistemi hazýrlamýþtý, bu sistemin tanýnmamasý devlete karþý iþIenmiþ bir suçolarak cezaya neden oluyordu.[16]Albigenzer’Ier, 12. <strong>ve</strong> 13. yüzyýlda Güney ransa <strong>ve</strong> Kuzey Ýtalya’daçok yayýlmýþ, merkezi güney ransa kenti Albi olan dinsel bir tarikatýn üyeleriydi.Bunlar, ticaret <strong>ve</strong> zanaatla uðraþan kent insanlarýnýn feodalizme karþýprotestosunu dinsel biçimde dile getiriyorlardý. Yirmi yýl süren bir savaþla, <strong>ve</strong>gaddarca misillemelerle hareket bastýrýlmýþtý.riedrich Engels<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong>elsefesinin <strong>Sonu</strong>61
[17]1688-1689 yýllarýnda Stuart’lar hanedanýnýn devriliþi gerçekleþti <strong>ve</strong>krallýk iktidarý Wilhelm III von Oranien’e geçti. Bu iktidar darbesi, burjuvakapitalistiliþkilerin yerleþmesine <strong>ve</strong> bunlarýn parlamentoya baðýmlý, bir anayasalmonarþi ile gü<strong>ve</strong>nceye baðlanmasýna yardým etti.[18]1865’te, Louis XIV, Henri IV’ün 1598’de protestanlara tapýnmaözgürlüðü <strong>ve</strong> hak eþitliði <strong>ve</strong>rdiði Nantes ermanýný yürürlükten kaldýrdý.[19]1871’de Prusya’nýn egemenliði altýnda kurulmuþ <strong>ve</strong> <strong>Alman</strong>ca konuþanbütün ülkeleri kapsamayan <strong>Alman</strong> imparatorluðu.62 riedrich Engels<strong>Ludwig</strong> euerbach <strong>ve</strong> <strong>Klasik</strong> <strong>Alman</strong>elsefesinin Son