Elektronik Sistemler ve Elektromanyetik Uyumluluk
Elektronik Sistemler ve Elektromanyetik Uyumluluk
Elektronik Sistemler ve Elektromanyetik Uyumluluk
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
ELEKTRONİK SİSTEMLER<br />
<strong>ve</strong><br />
ELEKTROMANYETİK KİRLİLİK<br />
Doç. Dr. Le<strong>ve</strong>nt Sevgi<br />
İTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü, Savunma Teknolojileri, Maslak / İstanbul<br />
İTÜV-SAM Savunma Araştırmaları Merkezi, Kıyı Apt. No:4/8, Moda, İstanbul<br />
E_posta: le<strong>ve</strong>nt.sevgi@ttnet.net.tr sevgil@itu.edu.tr Tel: 532 - 599 5090<br />
Özet – Cep telefonlarının beklenenin üzerinde ilgi görmesi, değişik radar tiplerinin sivil amaçlı<br />
kullanımlarının hızla artması toplumsal duyarlılığı haberleşmenin temel unsuru olan elektromanyetik<br />
dalgaların çevre <strong>ve</strong> sağlık üzerindeki olası etkilerine yönlendirmiştir. Konu yurt içinde olduğu kadar<br />
yurt dışında da güncelliğini korumaktadır. Farklı seslerin, düşüncelerin yükseldiği, adeta kaosa<br />
dönüşen elektromanyetik kirlilik konusunda çözüm topluma bilgi <strong>ve</strong> gü<strong>ve</strong>n <strong>ve</strong>recek akılcı <strong>ve</strong> bilimsel<br />
çabalarla elde edilebilecektir. Bu yazıda, son dönemde bu konuda Türkiye’de yapılan çalışmalara yer<br />
<strong>ve</strong>rilmiştir. Bunlara paralel olarak üretime dönük ARGE <strong>ve</strong> ARGE’ye dayalı tedarik konularında<br />
etkinliği <strong>ve</strong> <strong>ve</strong>rimi arttıracak, sorumluluğu sağlayacak <strong>ve</strong> aynı zamanda denetlemeyi kolaylaştıracak<br />
öneriler sıralanmıştır.<br />
1. Giriş<br />
Cep telefonlarının yaygınlaşması son yıllarda beklenmedik boyutlara ulaşmıştır. GSM 900 MHz<br />
şebekeleri (Telsim <strong>ve</strong> Turkcell) devreye girdiğinde hedeflenen her iki şebekenin de 500,000 aboneye<br />
ulaştığında GSM 1800 MHz şebekelerinin devreye sokulmasıydı. Oysa, beklenenin çok üstünde<br />
kullanım olması nedeniyle 2000 yılı sonlarında Aria <strong>ve</strong> Aycell şebekeleri devreye sokulduğunda<br />
Türkiye’de cep telefonu kullanıcı sayısı neredeyse 20 milyona ulaşmıştı. Bu sayı İngiltere’de 25,<br />
ABD’de ise 110 milyonu aşmıştır <strong>ve</strong> 2005 yılında dünyada 1.2 milyara ulaşacağı tahmin edilmektedir.<br />
Öte yandan, günümüzde değişik özellikli radarların sivil amaçlı kullanımı hızla yaygınlaşmaktadır.<br />
Gelişmiş ülkelerde nüfusun yoğun, yerleşimin sık olduğu metropollerde trafik sorununun çözümü<br />
Akıllı Yönetim <strong>Sistemler</strong>iyle sağlanır olmuştur. Bu sistemlerde, kritik caddelere, kavşaklara<br />
kameralar, ısıl kameralar, mikrodalga radarları gibi algılayıcılar yerleştirilerek araç sayma, hız ölçme,<br />
kontrol, trafik akışını denetleme, yönlendirme <strong>ve</strong> güçlü bilgisayar yazılımları <strong>ve</strong> uzman sistemlerle<br />
ileriye doğru trafik öngörebilme işlevleri gerçeklenebilmektedir.<br />
Ayrıca, İstanbul <strong>ve</strong> Çanakkale Boğazları, Panama, Sü<strong>ve</strong>yş kanalları gibi dar <strong>ve</strong> tehlikeli su yolları ile,<br />
New York, Hamburg, Hong Kong gibi yoğun yükleme, boşaltma yapılan limanlarda da kontrol <strong>ve</strong><br />
yönlendirme yine değişik radarların <strong>ve</strong> güçlü bilgisayar yazılımlarının kullanıldığı Akıllı <strong>Sistemler</strong>le<br />
sağlanmaktadır.<br />
Bütün bu nedenler çevremizi kuşatan TV/radyo <strong>ve</strong>ricileri, baz istasyonu antenleri, mikrodalga<br />
radarlarının çevreye <strong>ve</strong> insan sağlığına olası olumsuz etkiler konusunda kaygıları gündeme<br />
getirmektedir. Özellikle cep telefonları <strong>ve</strong> baz istasyonlarında yoğunlaşan bu kaygılar medyada <strong>ve</strong><br />
toplum önünde olumlu/olumsuz, doğru/yanlış, gerekli/gereksiz parametrelerle tartışıldığından adeta bir<br />
kaosa dönüşmektedir.<br />
Bu yazıda cep telefonları, baz istasyonları <strong>ve</strong> Türk Boğazlarına kurulmakta olan mikrodalga<br />
radarlarına dönük son dönemde yapılan çalışmalar özetlenmiştir. Konuyla ilgili bilgilendirici yazılar<br />
son dönemde değişik dergi <strong>ve</strong> gazetelerde yer aldığından terimler, tanımlar, standartlar <strong>ve</strong> sınır değeler<br />
çok kısa özetlenmiştir. Yazıda daha çok gerçeklenen ölçmelere <strong>ve</strong> sürdürülen bilimsel çalışmalara yer<br />
<strong>ve</strong>rilmiştir. Bu çalışmaların desteklenerek sürdürülmesi Türkiye’nin birçok konuda olduğu gibi
izleyici rolünden yön <strong>ve</strong>ren, standartları tartışan, sınır değerleri belirleyen bir ülke konumuna<br />
getirebilecek, bu ise bilime gü<strong>ve</strong>nen bir Türkiye imajıyla uluslararası saygınlığımızı arttıracaktır.<br />
2. Cep Telefonları <strong>ve</strong> Baz İstasyonları<br />
Türkiye’de ikisi 900 MHz (Telsim, Turkcell) ikisi 1800 MHz (Aria, Aycell) olmak üzere dört GSM<br />
şebekesi bulunmaktadır. Abone sayısının, bugün itibarıyla, 20 milyonu aştığı söylenmektedir. Telsim<br />
<strong>ve</strong> Turkcell için toplam 50’şer, Aria <strong>ve</strong> Aycell için ise 150’şer konuşma kanalı tahsis edilmiştir. Her<br />
kanal 900 MHz <strong>ve</strong>ya 1800 MHz civarında farklı frekansla belirlenir. GSM şebekeleri zamanda<br />
çoğullama denen (TDMA, Time Domain Multiple Access) sistem ile bir kanaldan aynı anda sekiz<br />
kişinin konuşması iletilebilmektedir. Bu ise her şebeke için birkaç yüzü geçmeyen abone anlamına<br />
gelmektedir. Bu nedenle, milyonlarca aboneye sağlıklı hizmet <strong>ve</strong>rebilmek için GSM sistemi hücresel<br />
bir yapıda olmak zorundadır. Şekil 1’de görüldüğü gibi, bölge abone sayısına <strong>ve</strong> yerleşim özelliklerine<br />
göre hücrelere bölünmekte <strong>ve</strong> örneğin 900 MHz’deki 50’şer kanal bu hücreler arasında 4’lü ya da 7’li<br />
olarak paylaştırılmaktadır.<br />
Şekil 1: Hücresel GSM sistemi (dörtlü sistem)<br />
Şekilden görüleceği üzere, aynı kanalları tekrarlı olarak kullanan (örneğin 1 numaralı) hücreler<br />
arasında bir hücre çapı kadar uzaklık bulunmaktadır. Bu sayede tekrarlı olarak aynı frekansları<br />
kullanmanın getireceği girişim (interference) olayının önüne geçilmektedir.<br />
3 Sektör<br />
1 Sektör<br />
Kör bölge<br />
Tam kapsama<br />
Şekil 2: GSM hücresinde sektörel kapsama <strong>ve</strong> gölge oluşması
Bir bölgede hücrelerin belirlenmesi abone sayısına <strong>ve</strong> yerleşim özelliklerine (arazi yapısına, bina<br />
sıklığına, yüksekliğine, vb.) bağlıdır <strong>ve</strong> genelde Şekil 1’deki gibi ideal geometrik özellik göstermez.<br />
Şekil 2’de kapsama <strong>ve</strong> gölge bölge oluşması resmedilmiştir. Şekilden görüleceği üzere, GSM<br />
frekanslarında elektromanyetik dalgaların yayılımı ufuk ile sınırlı olduğundan kapsama alanında<br />
yüksek binaların, dar sokakların olması kapsamayı engelleyecek <strong>ve</strong> daha küçük ila<strong>ve</strong> kapsamalarla<br />
(ila<strong>ve</strong> baz istasyonlarıyla) bu delikler kapatılmaya çalışılacaktır. Özellikle, İstanbul, İzmir gibi yoğun<br />
yerleşimin olduğu, Rumlardan kalma dar sokakların (örneğin Kadıköy’de Altıyol, Beyoğlu’nda İstiklal<br />
Caddesi, vb.) bulunduğu bölgelerde kaliteli hizmet <strong>ve</strong>rebilecek kapsamayı sağlamak için normalin<br />
üstünde baz istasyonu gerekebilecektir. Üstelik bir de bu bölgelerde nüfus yoğunluğunun çok yüksek,<br />
abone sayısının da çok fazla olması hemen her sokakta, bina çatılarında, cephelerinde çok sayıda baz<br />
istasyonu görmemize neden olacaktır.<br />
GSM şebekelerinin özellikleri, hücresel yapı, baz istasyonları, vb. konular yanında, denetleme,<br />
standartlar <strong>ve</strong> sınır değerler hakkında güncel yazılar son dönemde değişik kaynaklarda yer almıştır [1-<br />
8], bu nedenle bu yazıda ayrıntıya girilmemiştir. Sadece uzman kuruluşların başında gelen ICNIRP,<br />
belirlediği sınır değerler <strong>ve</strong> bu değerlerin denetlenmesi kısaca ele alınmıştır. Buna karşın, son<br />
dönemde İstanbul’da bir çok bölgede, değişik zamanlarda, örnekleme yoluyla <strong>ve</strong> habersiz yapılan<br />
ölçülerin değerlendirmesine <strong>ve</strong> Türkiye’de bu konularda yapılan bilimsel çalışmalara yer <strong>ve</strong>rilmiştir.<br />
ICNIRP <strong>ve</strong> Sınır Değerleri<br />
Cep telefonları <strong>ve</strong> baz istasyonları dahil iyonlaştırmayan radyasyon konusunda uzman <strong>ve</strong> tarafsız<br />
kuruluşların başında ICNIRP (International Committe on Non-Ionising Radiation Protection)<br />
Uluslararası İyonlaştırmayan Radyasyondan Koruma Komitesi gelir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO),<br />
Birleşmiş Milletler (UN), Avrupa Birliği (AB) <strong>ve</strong> Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) yanında birçok<br />
ülke tarafından tanınan ICNIRP, IRPA (International Radiation Protection Association) Uluslararası<br />
Radyasyondan Koruma Kurulu tarafından 1992 yılında oluşturulmuştur [9].<br />
ICNIRP, konusunda bağımsız, bilimsel çalışmalar yapmak, ulusal <strong>ve</strong> uluslararası sağlık kuruluşları <strong>ve</strong><br />
örgütleri ile ortak çalışmalar yürütmek, bunların sonunda elde edilen <strong>ve</strong>rilere dayanarak<br />
iyonlaştırmayan radyasyon konusunda insan <strong>ve</strong> toplum sağlığı kılavuzları hazırlamakla yükümlüdür.<br />
ICNIRP kılavuzlarında sözü edilen sınır değerler bilimsel bütün <strong>ve</strong>rilerin derlenmesi <strong>ve</strong> gözden<br />
geçirilmesiyle elde edilmektedir <strong>ve</strong>, henüz bilinmeyenlerin bilinenler yanında çok daha fazla olması<br />
nedeniyle, yoruma <strong>ve</strong> tartışmaya açıktır.<br />
Temel sınır değer olarak insan vücudunda bir derecelik sıcaklık artışına neden olan elektromanyetik<br />
güç yutulmasından yola çıkılmaktadır. Bu güne dek gerçeklenen gözlemler <strong>ve</strong> deneyler insan<br />
vücudunun sürekli bir derecelik sıcaklık artışını düzenleyemediği <strong>ve</strong> sorunlar yarattığını<br />
belirtmektedir. Yapılan çalışmalar ortalama insanda bir derece sıcaklık artışı için kilogram doku başına<br />
4W güç yutulması gerektiğini göstermiştir. Temel sınır değer olarak 24-saat yaşanan, insanların<br />
bulunduğu her yerde (50 kat gü<strong>ve</strong>nlik payı ile, yani 4W değeri 50'ye bölünerek) 0.08 W/kg SAR<br />
değerine ulaşılmıştır. Özgül soğurma oranı (SAR, specific absorbtion rate) olarak <strong>ve</strong>rilen temel sınır<br />
değerlerin ölçülmesi hemen hemen olanaksızdır. Ya bilgisayar simülasyonları ile gerçeklenmektedir<br />
ya da insanın elektromanyetik özelliklerine benzeyen robotlar yardımıyla ölçülebilmektedir. Bu<br />
nedenle, kolay ölçülebilen, gözlenebilen parametreler cinsinden <strong>ve</strong>rilen türetilmiş sınır değerlere<br />
geçilir.<br />
Türetilmiş sınır değerler, elektrik (E) <strong>ve</strong> manyetik (H) alanlar ya da güç yoğunluğu (S) cinsinden<br />
<strong>ve</strong>rilir. <strong>Elektromanyetik</strong> kaynaklardan yeterince uzakta (düzlem dalga kabulü altında) bunlar, birbirine<br />
basit katsayılarla bağlı olduklarından birini ölçmek diğerlerini de elde etmek anlamına gelir (H=E/377,<br />
S=E 2 /377). O nedenle sadece elektrik alan şiddetini yada güç yoğunluğunu <strong>ve</strong>rmek yeterlidir.<br />
ICNIRP türetilmiş sınır değerler olarak 900 MHz'de 42 V/m, 1800 MHz'de ise 59 V/m değerlerini<br />
kabul etmiştir [9]. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) <strong>ve</strong> Avrupa Birliği de ICNIRP sınır değerlerini<br />
tanımaktadırlar. Ancak, temkinli yaklaşım gereğine inanan İtalya bu değeri genelde 20 V/m, okul,<br />
hastane, vb. yerlerde 6 V/m, Rusya 6 V/m, İs<strong>ve</strong>ç ise 4 V/m'ye indirmiştir. Türkiye hem Çevre
Bakanlığı Genelgesi hem de Ulaştırma Bakanlığı Yönetmeliği ile ICNIRP değerlerini kabul etmiş<br />
olmasına karşın, son dönemde özellikle Telekominikasyon Kurumu’nun çalışmalarında bu sınır<br />
değerin 900 MHz GSM şebekeleri için 10.0 V/M’ye indirilmesi tartışılmaktadır.<br />
Baz istasyonu ölçmeleri<br />
Şekil 3’te ICNRP değerlerinin sağlanıp sağlanmadığını denetlemek üzere kullanılabilecek geniş bandlı<br />
(istenirse bilgisayar kontrollü <strong>ve</strong> tam otomatik çalışabilecek) bir elektrik alan ölçü aleti gösterilmiştir.<br />
Bu alet bulunduğu ortamda 100 MHz – 3 GHz arasında çalışan bütün (radyo/TV <strong>ve</strong>ricileri, GSM<br />
şebekeleri, mikrodalga fırın, vb.) elektromanyetik kaynaklardan gelebilecek toplam elektrik alanı<br />
ölçmektedir. Zaten ICNIRP sınır değerleri de kaynağı ne olursa olsun bulunduğunuz yerdeki toplam<br />
değeri belirlemektedir. Bu değerlerin aşılması durumunda hangi kaynağın buna neden olduğunu<br />
bulmak önem kazanır. Bu durumda frekans seçiciliği olan <strong>ve</strong> yöne karşı duyarlı düzen (örneğin<br />
spektrum analizörü <strong>ve</strong> geniş bandlı yönlü bir anten) ile sınır değerin aşılmasına neden olan kaynak<br />
bulunabilir.<br />
Şekil 3: Baz istasyonlarında elektromanyetik alan ölçen taşınabilir düzen<br />
1999 yılından bu yana İstanbul’un değişik semtlerinde ölçüler gerçeklenmektedir. Bu ölçüler, aykırı<br />
değerlerin çıkması beklenen bölgelerde iş <strong>ve</strong> tatil günlerinde, gündüz <strong>ve</strong> gece değişik saatlerde,<br />
sokaklarda, bina çatılarında, evlerin değişik odalarında, balkonlarında tekrarlı olarak<br />
gerçeklenmektedir. Şekil 4 <strong>ve</strong> 5’te iki tipik ölçü örneği gösterilmiştir. Şekil 4’te Kadıköy çarşı<br />
bölgesinde iki bina <strong>ve</strong> cephelerine yerleştirilmiş sektörel (sadece sokağa yöneltilmiş) baz istasyonu<br />
antenleri gösterilmiştir. Takrarlı yapılan ölçülerde bu sokakta çıkan değerler 2.5 – 6.0 V/m değerleri<br />
arasında değişmektedir.<br />
Şekil 4: İstanbul’da örnekleme ile seçilmiş baz istasyonları (Kadıköy)
Şekil 5’te ise Çengelköy çarşısında bir baz istasyonu anteni görülmektedir. Şekildeki baz istasyonu<br />
binanın üçüncü katında bir diş muayenehanesinin penceresi hizasında kurulmuştur. Resimdeki kişinin<br />
bulunduğu pencere bekleme odasına aittir. Antenin hemen üstündeki pencere ise muayene odasıdır <strong>ve</strong><br />
dişçi koltuğu pencere kenarındadır. Yapılan ölçülerde elde edilen değerler, aşağıda kaldırımda 1.5 –<br />
4.5 V/m, bekleme odasında 1.5-6.0 V/m <strong>ve</strong> muayene odasında ise 1.0–10.0 V/m arasında<br />
değişmektedir. Baz istasyonu anteninin en fazla ışıma yaptığı yönde, yaklaşık 0.5m ötede deneme için<br />
yapılan ölçüde 60 V/m değeri elde edilmiştir. Buradan bu antenin yaklaşık 5 W ortalama güce <strong>ve</strong> 15<br />
dBi anten kazancına sahip olduğu (EIRP=150W) anlaşılmaktadır.<br />
Şekil 5: İstanbul’da örnekleme ile seçilmiş baz istasyonları (Çengelköy)<br />
Yapılan ölçmeler Türkiye’de 900 MHz GSM şebekeleri için mevcut teknoloji ile İs<strong>ve</strong>ç’in kabul ettiği<br />
4 V/m ile İtalya-Rusya'nın kabul ettiği 6 V/m sınır değerleri arasında bir değerin pratikte<br />
gerçeklenebilir olduğunu göstermektedir. Bu nedenle Türkiye'nin 900 MHz'deki sınır değeri 5V/m<br />
değerine düşürülmesi konusuna ağırlık <strong>ve</strong>rilebilir.<br />
Benzer ölçülerin 1800 MHz GSM şebekeleri için tekrarlanması <strong>ve</strong> öncelikle ila<strong>ve</strong> yük getirmeden elde<br />
edilebilecek en düşük sınır değerlerin saptanması çalışmaları bir an önce gerçeklenmelidir. Bu konuda<br />
çalışmalar sürdürülmektedir.<br />
Sürdürülen Bilimsel Çalışmalar<br />
Civardaki elektromanyetik dalgaların varlığı nedeniyle insan vücudunda oluşan elektrik <strong>ve</strong> manyetik<br />
alanlar iki tür etki yaratır. Bunlar:<br />
♦ Isıl etkiler<br />
♦ Isıl olmayan etkilerdir.<br />
Isıl etkiler, insan vücudunda yutulan elektromanyetik enerjinin ısıya dönüşmesi <strong>ve</strong> vücut sıcaklığını<br />
arttırması olarak tanımlanır. Bu sıcaklık artması yutulan ısının vücuttan, kan dolaşımı gibi nedenlerle<br />
atılmasıyla dengeleninceye dek sürer. Isıl olmayan etkiler ise kimyasal, biyolojik, genetik <strong>ve</strong><br />
psikolojik olarak sıralanabilir.<br />
Sözü edilen araştırma konuları çok disiplinli <strong>ve</strong> karmaşık türdendir. Çözümü henüz bulunamayan<br />
sorunlar olduğu gibi çözüm için on yıllarca süren deneysel <strong>ve</strong> istatistiksel çalışmalar yapılması<br />
gereken problemler de vardır. Bunun temel nedeni, canlıların davranışlarının çok karmaşık olmasıdır.<br />
Tartışılan konuların başında baz istasyonları <strong>ve</strong> cep telefonlarının başta kanser olmak üzere çeşitli<br />
hastalıklara neden olup olmadığı, oluyorsa hangi değerler için bu tehlikenin söz konusu olduğu, vb.<br />
gelmektedir. Tıp uzmanları, biyofizikçiler hemen her türlü etki üzerinde çalışmalarını aralıksız
sürdürmektedirler. Sadece fikir <strong>ve</strong>rmek açısından sürdürülen çalışmalardan bir kaçı aşağıda<br />
sıralanmıştır:<br />
• Kanser etkileri<br />
• Baş ağrısı, uyku düzensizliği<br />
• Psikolojik etkileri<br />
• Genetik etkiler<br />
• Embriyolara etkileri<br />
• Kan bariyerlerine etkileri<br />
• Sinir sistemine etkileri<br />
• Çocukların gelişimine etkileri<br />
• Hamile kadınlara etkileri, vb.<br />
Bu çalışmalar başlıca iki şekilde gerçeklenmektedir:<br />
(a) Denek hayvanlarla (in-vivo) ya da laboratuar ortamında değişik kimyasal maddelerle (invitro)<br />
sürdürülen çalışmalar,<br />
(b) Epidemiyolojik (istatistiksel) çalışmalar.<br />
Her iki sınıfa giren çalışmalar da yoğun, uzun dönemli, titiz <strong>ve</strong> en önemlisi bilimsel çaba gerektirir.<br />
Örneğin, epidemiyolojik çalışmaları ele alalım. Bir bölgede kanser ya da benzeri bir hastalık artışı<br />
gözlendiğinde bunun baz istasyonlarından kaynaklandığı nasıl ilişkilendirilecektir? Bu sorunun yanıtı<br />
ancak <strong>ve</strong> ancak o bölgede baz istasyonlarının yaydığı EM enerjinin belirlenmesi, bölgenin EM kirlilik<br />
haritasının uzun dönemli <strong>ve</strong> periyodik olarak ölçülmesi <strong>ve</strong> <strong>ve</strong>ri tabanlarının oluşturularak bu tür<br />
epidemiyolojik çalışmaları sürdüren uzmanların kullanımına sunulmasıyla olasıdır. Aksi durumda, "bu<br />
bölgede şu kadar baz istasyonu var, o halde neden bunlardır" türü yaklaşımlarla bir yere<br />
varılamayacağı, bilimsel sonuçlara ulaşılamayacağı gün gibi aşikardır.<br />
Bir diğer örnek olarak EM enerjinin embriyoya etkilerini incelemeyi ele alalım. Burada yapılacak olan<br />
belli sayıda embriyonun iki gruba ayrılarak bir kısmı EM enerji etkisi altında, kalanı ise bu etkiden<br />
uzakta tutularak belli bir süre gözlemek <strong>ve</strong> sonuçları irdelemektir. Bunları yaparken, sıcaklık, basınç,<br />
nem, rüzgar, vb. diğer tüm etkenlerin her iki deney grubu için de aynı olması sağlanmalıdır. Bu amaçla<br />
özel inkubatör denen kapalı <strong>ve</strong> sözü edilen parametrelerin kontrol edilebildiği yapılar kullanılır. Bu tip<br />
deneysel çalışmanın zorluklarından bir kısmı şu şekilde sıralanabilir:<br />
1. İnkübatörler içerisinde homojen yayılmış <strong>ve</strong> seviyesi kontrol edilebilecek EM enerji nasıl<br />
yaratılacaktır?<br />
2. Her boyutta inkübatör ile bu deney yapılabilir mi, ya da özel olarak tasarlanması mı<br />
gerekir?<br />
3. Bu enerji bir cep telefonunu simüle ediyorsa, bunun modülasyonu, darbe süresi, vb. nasıl<br />
oluşturulacaktır?<br />
4. Oluşturulacak EM ortamın denetlenebilmesi için ölçüler nasıl yapılacaktır?<br />
5. Embriyolar ne miktarda <strong>ve</strong> ne sürede inkübatörde tutulacaktır?<br />
6. Embriyolardaki değişimler nasıl gözlenecektir?<br />
7. Sonuçlar nasıl değerlendirilecektir?<br />
Bu sorular kolayca çoğaltılabilir. Soruların bir kısmı teknik bir kısmı ise tıp alanlarıyla ilgilidir <strong>ve</strong><br />
farklı uzmanlarca yanıtlanacaktır. Bu durum diğer bütün deneysel çalışmalarda da benzer olacaktır.<br />
Görüldüğü gibi, tıp uzmanlarınca yapılacak her türlü deneysel çalışmanın alt yapısı EM uzmanlarınca<br />
hazırlanmak <strong>ve</strong> denetlenmek zorundadır.<br />
Türkiye bu araştırmaların bir kısmı içerisinde vardır <strong>ve</strong> uluslararası kongre <strong>ve</strong> sempozyumlarda bu<br />
tartışmaların içerisinde yer almaktadır [10-12]. Özellikle ısıl etkilerin belirlendiği SAR<br />
araştırmalarında uluslararası birkaç grupla yarışma içerisinde çalışmalarını sürdürmektedir. Henüz<br />
araştırma bütçesi kaynak ya da sponsor bulunamadığından Türkiye’de SAR laboratuvarı<br />
kurulamamıştır, ancak bunun gerçeklenmesi için bütün fizibilite çalışmaları tamamlanmış <strong>ve</strong><br />
raporlanmıştır. Türkiye, ayırabileceği yaklaşık 200 bin ABD doları bir kaynak ile böyle bir<br />
laboratuvara bir yıldan kısa bir sürede sahip olabilecek durumdadır. Bunun dışında bilgisayarla SAR<br />
simülasyon çalışmaları aralıksız <strong>ve</strong> birçok uluslararası merkezden daha etkin olarak sürdürülmektedir<br />
[10-12].
Şekil 6'da, yansımasız bir odada, fantom denen <strong>ve</strong> gerek boyutları gerekse elektriksel özellikleri insana<br />
benzeyen prototiplerle gerçeklenen bir SAR ölçmesi gösterilmiştir [13-14]. Burada uzayda hassas<br />
konum bilgisi <strong>ve</strong>rebilen bir robot kolunun ucunda ince <strong>ve</strong> hassas ölçü yapabilen özel elektrik ya da<br />
manyetik alan probları kullanılarak insan dokularına nüfuz eden elektrik alan şiddeti ölçülerek SAR<br />
değerlerine ulaşılır [12].<br />
Şekil 6: Tipik bir yansımasız oda <strong>ve</strong> SAR ölçme düzeni<br />
Şekil 7’de ise SAR ölçü düzeninde kafa <strong>ve</strong> el fantomları kullanarak ölçülen en yüksek SAR değerleri<br />
gösterilmiştir. Yapılacak tekrarlı ölçülerle hangi marka <strong>ve</strong> model cep telefonunun ne kadar SAR’a<br />
neden olduğu belirlenebileceği gibi, bu değerin hangi tutuş için en yüksek ya da en az çıkacağı da<br />
bulunabilir.<br />
0.54 W/kg 0.17W/kg 0.61 W/kg<br />
Şekil 7: Değişik cep telefonu tutuşları için ölçülen en yüksek SAR değerleri<br />
Bilgisayar kontrollü tam otomatik ölçülerle bir cep telefonunun insan kafasının içerisinde oluşturacağı<br />
SAR dağılımı da elde edilebilmektedir. Şekil 8’de bu duruma bir örnek gösterilmiştir [12].<br />
SAR, dokularda birim ağırlık başına yutulan EM gücü [W/kg] gösterir. Birçok uzman, EM dalga –<br />
canlı etkileşimi söz konusu olduğunda SAR büyüklüğünün kullanılmasının doğru (yeterli) olmadığı<br />
iddia etmektedir. Çünkü:<br />
• SAR sadece (simüle edilmiş) dokularda ısıl etkileri belirler,<br />
• Sayısal modelleme yoluyla elde edilenler de yeterince hassas olmayacaktır,
• SAR ölçmeleri, dokuların gerçek biyolojik davranışları hakkında bilgi <strong>ve</strong>rmeyecektir,<br />
• Henüz kabul edilmiş bir SAR ölçme ya da modelleme standardı yoktur,<br />
• SAR belli ağırlıktaki (1g ya da 10g) dokuda ortalama alınarak elde edilir, noktasal tepe<br />
değerler çok farklı olabilir.<br />
Şekil 8: SAR dağılımıi (sarıdan yeşile renkler yüksek SAR değerlerinden düşük SAR<br />
değerlerine dağılımı göstermektedir)<br />
Son yıllarda yapılan SAR ölçmeleri arasında önemli farklılıklar gözlenmektedir. Örneğin, aynı model<br />
<strong>ve</strong> marka cep telefonu için iki farklı laboratuarda birbirinin iki üç katı farklı SAR değerleri<br />
ölçülebilmektedir. Farklı SAR ölçmeleri kullanılan fantomlardan, laboratuar ortamının kendisinden,<br />
ölçü adımlarının farklılıklarından, vb. kaynaklanabilir. Laboratuarlarda SAR ölçmelerini belli bir<br />
standarda sokabilmek amacıyla elektrik, elektronik <strong>ve</strong> bilgisayar mühendislerinin uluslararası meslek<br />
örgütü <strong>ve</strong> bilimsel kurumu olan IEEE, SAR ölçme metodolojisi üzerindeki çalışmalarını henüz<br />
tamamlayabilmiş değildir [15,16].<br />
Türkiye’de Yapılan Çalışmalar<br />
Türkiye SAR simülasyonları konusunda güçlü sayısal modelleme birikim <strong>ve</strong> sayısal program<br />
kütüphanesine sahiptir. Türkiye, son yıllarda bu çalışmalardan sonuçlar almaya <strong>ve</strong> uluslararası<br />
platformlarda tartışmalara katılmaya başlamıştır [12-14].<br />
Anten<br />
Kafa<br />
Cep telefonu<br />
El<br />
σ 2, ε 2<br />
σ 1, ε 1<br />
Ayrık Kafa <strong>ve</strong> El Modeli Dokular<br />
Şekil 9: Bilgisayarda kullanılan bir sayısal EM kafa modeli
Şekil 9’da bir bilgisayar modeli gösterilmiştir. Bu model insan kafasındaki farklı dokulara sahip olan<br />
bir model olup güçlü sayısal tekniklerle bu dokulardaki SAR değerleri bilgisayar hesaplarıyla elde<br />
edilebilmektedir.<br />
Bilgisayar yardımıyla SAR hesaplaması için güçlü <strong>ve</strong> yaygın kullanılan sayısal tekniklerin başında<br />
FDTD (Finite-difference time-domain) <strong>ve</strong> TLM (transmission Line Matrix) yöntemleridir [12-14].<br />
Şekil 10 <strong>ve</strong> 11’de bu iki teknik ile elde edilen SAR dağılımları gösterilmiştir. Şekillerde her bir kare<br />
insan kafasındaki farklı düşey kesiti göstermektedir. Her şeklin üzerindeki sayısal değer ise anlık tepe<br />
SAR değerlerini belirtmektedir. Bu şekilde ölçülen ya da farklı tekniklerle simülasyonları yapılan<br />
SAR değerleri karşılaştırılarak sonuçların gü<strong>ve</strong>nirliği <strong>ve</strong> doğruluğu sağlanmaya çalışılır.<br />
Şekil 10: TLM tekniği ile elde edilen tipik SAR değişimi<br />
Şekil 11: FDTD tekniği ile elde edilen tipik SAR değişimi<br />
Ulusal desteklerle bu çalışmalar sürdürülürse, birçok alanda olduğu gibi, sadece yabancıların yaptığı<br />
araştırmalara bakarak tartışmanın, kararlar almanın ötesinde bu konuda uluslararası önderlik yapacak<br />
duruma kolayca gelinebilir. Bu çalışmalar ulusal <strong>ve</strong> uluslararası düzeyde Türkiye için gurur kaynağı<br />
olmalıdır.
3. Türk Boğazlarında kurulmakta olan radarlar<br />
<strong>Elektromanyetik</strong> kirlilik tartışmalarının yapıldığı bir diğer konu Boğazlarımıza kurulmakta olan<br />
radarlrla ilgilidir. Bilindiği gibi, Türk Boğazlarından geçişler 1936'da imzalanan <strong>ve</strong> halen yürürlükte<br />
olan uluslararası Montreux anlaşmasına göre düzenlenmiştir. Montreux anlaşmasına göre boğazlardan<br />
geçiş serbesttir. Ancak, dünyanın hiçbir yerinde serbest geçiş hakkı yoktur, gü<strong>ve</strong>nli serbest geçiş hakkı<br />
vardır. Gü<strong>ve</strong>nli serbest geçiş ise, uluslararası kurallar göz önüne alınarak, Boğazların her koşulda <strong>ve</strong><br />
sürekli gözetlenmesi ile olasıdır [17].<br />
Türk boğazlarında kurulmakta olan GTYBS (Gemi Trafik Yönetim Bilgi Sistemi) bilimsel yöntem,<br />
çağdaş teknoloji <strong>ve</strong> ilgili bütün uluslararası kural, düzenleme <strong>ve</strong> anlaşmalar dikkate alınarak<br />
tasarlanmış bir sistem olup, boğazlardaki gemi trafiğinin hem gü<strong>ve</strong>nliğini, hem <strong>ve</strong>rimliliğini üst<br />
düzeye çıkaracak <strong>ve</strong> aynı zamanda çevrenin de korunmasına yardımcı olacak bir sistemdir [17]<br />
GTYBS kapsamında sekizi İstanbul, beşi Çanakkale Boğazlarında olmak üzere toplam on üç adet<br />
radar kulesi kurulacaktır. Şekil 12'de İstanbul Boğazı'nda kurulacak radar kulelerinin yerleri <strong>ve</strong><br />
kapsama alanları gösterilmiştir. Boğazda koyu kırmızı ile gösterilen bölgeler en az iki radar ile<br />
kapsanırken açık kırmızı ile gösterilen yerlerde sadece bir radar kapsaması söz konusudur.<br />
Şekilde gösterilen kule noktaları <strong>ve</strong> kapsama, uzun teknik hesaplamalar, ölçüler <strong>ve</strong> arazi<br />
incelemelerinden sonra ortaya çıkmış <strong>ve</strong> en az radar ile, Boğazda her gemiyi her an iki radar<br />
görebilecek şekilde tasarlanmıştır.<br />
Şekil 12: İstanbul Boğazı, 8 radar noktası <strong>ve</strong> kapsama karakteristikleri<br />
Radar kuleleri <strong>ve</strong> elektromanyetik radyasyon seviyeleri<br />
GTYBS bünyesinde radar noktalarına kurulacak olan kuleler, çevreye uyum sağlayacak şekilde <strong>ve</strong><br />
estetik kaygılar da göz önünde tutularak uzmanlarca tasarlanmıştır. Şekil 13'te Kanlıca radar kulesinin<br />
maketi resme monte edilmiş olarak gösterilmiştir.<br />
Kanlıca radar kulesi, denizden (zeminde) 50m geride, kule tepesine yerleştirilecek olan radar anteni ise<br />
yerden yaklaşık 35-38m yüksekte olacaktır. Radar antenine en yakın yerler öndeki iki bina<br />
(çatılarından yaklaşık 30m) <strong>ve</strong> solda cami minaresi (yaklaşık 25m) olarak görülmektedir.<br />
Şekil 14'te Kanlıca radarına ait tipik kapsama <strong>ve</strong> uzaklıklar gösterilmiştir. Radar yatayda 0.4 derece,<br />
düşeyde 18 derece anten (3dB) demet genişliğine sahiptir. Anten kazancı G=34 dBi, yan <strong>ve</strong> arka<br />
demet seviyeleri ana demete göre, sırasıyla, 27 dB <strong>ve</strong> 35 dB daha düşüktür. Radar anteni dakikada<br />
(seçime bağlı olarak) 6, 12 <strong>ve</strong>ya 22 devir hızla tüm Kanlıca kıyılarını kapsamaktadır. Radar anteni 360<br />
derece dönmesine karşın arka tarafa (yani karada yerleşim bölgesine) ışıma yapmamaktadır (anten
arkaya döndüğünde <strong>ve</strong>rici kapatılmaktadır). Radar <strong>ve</strong>rici frekansı yaklaşık 9900 MHz'dir. Radar işareti<br />
süresi 50ns - 200ns arasında değişen <strong>ve</strong> tekrarlama frekansı (PRF, Pulse Repetition Frequency) 2-4<br />
kHz olan darbe katarıdır.<br />
Şekil 13: Kanlıca sahilinde radar kulesinin yerleşimi<br />
θ tilt = 5.2°<br />
18°<br />
Bogaz eni ~1100m ~100m ~50m<br />
Şekil 14: Radar düşey demeti <strong>ve</strong> uzaklıklar<br />
~38m<br />
Sadece radarlar değil, baz istasyonu, mikrodalga fırını, TV/radyo, vb. bütün elektronik sistemlerde<br />
elektromanyetik etkilerin konuşulduğu güç seviyeleri ortalama güçler cinsindendir. Kanlıca radarının<br />
ortalama gücünün hesabı şöyledir. Radar <strong>ve</strong>rici gücü tepe değeri olarak 25 kW (25000W)<br />
değerindedir. Darbeli çalışan <strong>ve</strong> sabit bir yöne bakan radarlarda ortalama güç<br />
darbe süresi<br />
P ort = Ptepe<br />
×<br />
[W]<br />
(1)<br />
darbe periyodu<br />
denklemiyle <strong>ve</strong>rilir. Vericiden yeterince uzakta elektrik alan şiddeti (E) ile ortalama gücü (Port)<br />
birbirine bağlayan güç yoğunluğu ifadesi (d uzaklık olmak üzere)<br />
2<br />
E P<br />
2<br />
= G ×<br />
ort<br />
[W/m ]<br />
(2)<br />
377<br />
2<br />
4πd<br />
şeklindedir. Bu ifadeden ortamdaki elektrik alan şiddeti<br />
30P<br />
E = G ×<br />
ort<br />
[V/m]<br />
(3)<br />
2<br />
d
olarak elde edilir.<br />
Kanlıca radarı için kullanılacak olan iki çalışma modu Tablo 1'de <strong>ve</strong>rilmiştir.<br />
Tablo 1: Kanlıca radarı çalışma modları<br />
PRF 4000 Hz 3000 Hz<br />
Darbe Süresi 50 ns 200 ns<br />
En kötü hal analizi için radar anteninin en fazla ışıma yaptığı ana doğrultuda ortalama güç<br />
Port = 25 kW × 200 × 10 -9 × 3000 = 15 [W]<br />
elde edilir. Yani 25 kW tepe gücüne sahip radarın (sabit baktığı durumda) ortalama gücü (Kanlıca için<br />
<strong>ve</strong> en yüksek değer olarak) 15 W'tır. Bu ise orta düzeyde bir baz istasyonunun ortalama <strong>ve</strong>rici gücü<br />
civarındadır. GTYBS radarları yatayda bölgeyi 0.4 derecelik demetle dairesel dönerek taramaktadır.<br />
Radar anteni denize baktığında <strong>ve</strong>rici çalışmakta, arkaya karaya döndüğünde ise kapanmaktadır.<br />
Yani,radar anteni gücü sadece denize yöneltmektedir.<br />
Anten dönüşü göz önüne alındığında ortalama güç daha aşağıda olacaktır. Yaratacağı etki bakımından<br />
yine en kötü hal analizi için dakikada 22 devir dönme hızı alınırsa anten bir dönüşünü 60/22 saniyede<br />
gerçekleştirecektir. Bir dönüşte ise durduğumuz sabit doğrultuya ancak bu sürenin 0.4/360 kadarı<br />
(0.003 s) bakabilecektir. Bu durumda, anten çalışırken <strong>ve</strong> dönerken durduğumuz doğrultuya ancak 3<br />
milisaniye bakabilecektir. Böylece ortalama güç yaklaşık 45 mW olacaktır.<br />
GTYBS Anten kazancı G=34 dBi olduğundan radar <strong>ve</strong>ricisinin EIRP (Effecti<strong>ve</strong> isotropic radiated<br />
power) değeri<br />
EIRP = P × Gi = 45×10 -3 × 2500 = 112.5 [W]<br />
olacaktır (gücü 5 W, kazancı 15 dBi olan düşük güçlü bir baz istasyonu için EIRP değeri yaklaşık 150<br />
W'tır). Bu güç ile yaklaşık 20m ötede elde edilecek elektrik alan şiddeti (3) denkleminden<br />
Güç Yoğunluğu: S = 2.2 [µW/cm 2 ]<br />
Elektrik alan şiddeti ise: E = 2.9 [V/m]<br />
olarak elde edilecektir. Yani, radar anteni kazara arka tarafa ışıma yapsa bile bunun yaratacağı<br />
elektrik alan şiddeti 20 m ötede 3 V/m değerini aşmayacaktır. Oysa, radar anteni arka tarafı<br />
taradığında <strong>ve</strong>rici kapatılmaktadır. Normal koşullarda karaya doğru radar ışıması söz konusu<br />
değildir.<br />
ICNIRP tarafından belirlenen sınır değerlerler frekansa göre değişir. GTYBS radarlarının çalıştığı<br />
bölge 2GHz ile 300 GHz arasında (yaklaşık 9.9 GHz) olup bu frekans bölgesinde ICNIRP sınır değeri<br />
güç yoğunluğu olarak: S=990 [µW/cm 2 ]<br />
elektrik alan şiddeti olarak: E=61 [V/m]<br />
olarak belirtilmiştir. Oysa, kazara bile karaya ışıma yapması durumunda radarın 20m'de yaratacağı etki<br />
güç yoğunluğu olarak: S=2.2 [µW/cm 2 ]<br />
elektrik alan şiddeti olarak: E=3 [V/m]<br />
değerlerini aşmamaktadır. Normalde, karada 20m ötedeki alan şiddeti bu değerden binlerce kat daha<br />
az olacaktır.<br />
Türk Boğazları'ndan gü<strong>ve</strong>nli geçişi sağlamak amacıyla kurulmakta olan GTYBS radarlarının<br />
elektromanyetik radyasyon riski cep telefonları <strong>ve</strong> baz istasyonlarının risklerinden yüzlerce defa daha
azdır. Yaşamda sıfır risk diye bir şey söz konusu olamayacağından sözü edilen risklerin kabul<br />
edilebilir olması/olmaması önemlidir. Baz istasyonlarından yüzlerce kat daha düşük olan GTYBS<br />
radarlarının elektromanyetik radyasyon riskinin, dünyadaki diğer risklere nazaran kabul edilebilir<br />
olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.<br />
4. Sonuçlar <strong>ve</strong> Öneriler<br />
Bu yazıda, çevremizi kuşatan elektronik cihazlar <strong>ve</strong> sistemler nedeniyle artan kaygılara yönelik<br />
yapılan çalışmalar ele alınmıştır. Özellikle İstanbul’da yapılan <strong>ve</strong> 900 MHz GSM şebekelerine ait baz<br />
istasyonu ölçmeleri değerlendirilmiş <strong>ve</strong> Türkiye’nin kabul edebileceği en düşük sınır değerler<br />
tartışılmıştır. Ayrıca, bu tip ölçmelerin düzenli olarak, uzun süreli <strong>ve</strong> örnekleme yöntemine göre hem<br />
900 MHz hem de 1800 MHz GSM şebekeleri için yapılması <strong>ve</strong> Türkiye geneline ait bir ölçü <strong>ve</strong>ri<br />
bankası oluşturulması gerekliliği vurgulanmıştır.<br />
<strong>Elektromanyetik</strong> dalgaların çevre <strong>ve</strong> insan sağlığı üzerindeki olası olumsuz etkilerinin araştırılması<br />
disiplinler arası işbirliğini gerektiren karmaşık <strong>ve</strong> duyarlı bir konudur. Isıl etkilerin araştırıldığı SAR<br />
parametresinin gerek bilgisayar simülasyonlarıyla gerekse fantom ölçmeleriyle elde edilmesi yetkin <strong>ve</strong><br />
deneyimli kadroların titiz çalışmasını gerektirir. Türkiye’de özellikle SAR simülasyon çalışmaları<br />
diğer birçok ülkeden daha ileridir. Birçok uluslararası araştırma grubunun tek bir teknik üzerinde<br />
deneyimi varken Türkiye’de birden fazla güçlü tekniklerle, karşılaştırmalı olarak bu simülasyonlar<br />
gerçeklenmektedir [10-12]. Ayrıca, Türkiye’de gerçeklenen diğer birçok araştırmaya göre çok küçük<br />
bir bütçeyle modern bir SAR laboratuvarının kurulmasına yönelik tüm alt yapı çalışmaları<br />
tamamlanmıştır <strong>ve</strong> ölçme <strong>ve</strong> simülasyon çalışmalarının bir arada gerçeklenmesi Türkiye’yi bu konuda<br />
öncü ülkelerden birisi konumuna getirebilecektir.<br />
Bugün uzmanlar, SAR ile belirlenen ısıl etkilerden çok ısıl olmayan etkilerin araştırılması gereği<br />
üzerinde hemfikirdir. Isıl olmayan etkilerin belirlenmesi ise SAR değerlerinin elde edilmesi kadar net<br />
<strong>ve</strong> kolay değildir, uzun, titiz <strong>ve</strong> yorucu çalışmaları gerektirir. <strong>Elektromanyetik</strong> dalgaların çevre <strong>ve</strong><br />
insan sağlığı üzerindeki olası olumsuz etkilerinin belirlenmesi disiplinler arası bir çalışmayı<br />
gerektirmesine karşın belirleyici olan tıp dallarındaki uzmanlıklardır. <strong>Elektromanyetik</strong> uzmanlarının<br />
hazırlayacağı ortamlarda yapılacak deneyler <strong>ve</strong> epidemiyolojik çalışmalar sonucu ancak sağlıklı<br />
yorumların yapılabilmesi olasıdır.<br />
Bilim, bugün gelinen noktada elektromanyetik radyasyonun olumsuz etkilerinin olduğu ya da olmadığı<br />
kesin sınır değerleri belirleyecek durumda değildir. Bunun belirlenmesi de kolay, hemen yapılabilecek<br />
bir işlem değildir. Verilen sınır değerler, disiplinler arası olan bu konularda uluslararası uzmanların<br />
eldeki <strong>ve</strong>rilerle, bugüne dek yapılan bilimsel araştırmalara dayanarak belirleyebildiği değerler olup,<br />
tartışmaya <strong>ve</strong> yoruma açıktır. Bu nedenle burada <strong>ve</strong>rilen sayısal değerlere bu gözle bakmak<br />
zorunluluğu vardır. Sınır değerlerin çok altından olması, sorun olmadığı, ya da uzun dönemde sorun<br />
yaratmayacağı anlamına gelmeyebileceği gibi, sınır değerlerin aşılmasının da kesin kanıtlanmış, her<br />
zaman her süre için olumsuz etki yaratacağı da söylenemez.<br />
Tartışma<br />
MSB ARGE, ürüne yönelik ARGE <strong>ve</strong> ARGE’ye dayalı tedarik felsefelerini uzun süreden beri<br />
benimsemiş <strong>ve</strong> sınırlı olanaklarıyla uygulamaya çalışmaktadır. Ulusal savunmanın olmazsa olmaz<br />
koşulunun bilim <strong>ve</strong> teknolojiyi yakalamaktan <strong>ve</strong> uygulamaktan geçtiğini en iyi bilen<br />
kurumlarımızdandır. Ulusal savunma, Silahlı Kuv<strong>ve</strong>tlerimizin gereksinimlerine yönelik projeler kadar<br />
bu yazıya konu olan projelerin de desteklenmesiyle güçlenecektir.<br />
Bu konuda tutarlı yol izlemeye çalışan kurumların başında silahlı Kuv<strong>ve</strong>tler <strong>ve</strong> özellikle MSB ARGE<br />
<strong>ve</strong> Teknoloji Dairesi geldiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Uzun dönemde ulusal olması zorunlu,<br />
kritik gereksinimlerin yer aldığı Stratejik Hedef Planı (SHP), On yıllık Tedarik planları (OYTEP)<br />
üzerinde çalışmaları, ülkenin endüstri-savunma uzman haritasını çıkarması, vb. bunun en güzel<br />
göstergelerinden sadece bir kaçıdır.
Ulusal savunma sistemlerinin ileri teknoloji gerektiren pahalı <strong>ve</strong> karmaşık sistemler olduğu, bu<br />
sistemlerin kurulmasında dışa bağımlılığın minimum düzeyde olası gereği, sistemlerin araştırılması,<br />
incelenmesi, seçimi, kurulumu <strong>ve</strong> sürekli çalışır durumda kalmasının sağlanmasının deneyimli <strong>ve</strong><br />
uzman kadroların varlığına bağlı olduğu, vb. değişik platformlarda sürekli vurgulanmaktadır [18-21],<br />
bu nedenle burada tekrarlanmamıştır. Ancak, bu yazıda konuyla ilgili can alıcı noktaların altı<br />
çizilmeye çalışılmıştır.<br />
İleri teknoloji gerektiren ulusal savunma projeleri büyük bütçeli, genelde uzun süreli <strong>ve</strong> ileriye dönük<br />
öngörülerin, kestirimlerin zor yapılabild iği tiptendir. MSB ARGE <strong>ve</strong> Teknoloji Dairesi'nce koordine<br />
edilen projelerde daha çok TÜBİTAK, ASELSAN gibi özgün kurumlarımızın, İTÜ, ODTÜ gibi önde<br />
gelen üni<strong>ve</strong>rsitelerimizin <strong>ve</strong> yerli savunma şirketlerinin yer alması teşvik edilmektedir. MSB ARGE<br />
bunu yaparken bir yandan ulusal endüstri <strong>ve</strong> ARGE kurumlarının birikimlerini arttırmayı, öte yandan<br />
kritik sistem gereksinimlerini içeriden karşılamayı hedeflemektedir. Ancak, uzun dönemli sürekliliğin<br />
sağlanamaması nedeniyle MSB bu kurumlarla sık sık sorunlar yaşamaktadır. Başından itibaren sonuna<br />
dek bir projeyi aynı ekibin götürmesi neredeyse ender rastlanan bir durumdur. Proje başında yetkiyi<br />
<strong>ve</strong> kaynakları paylaşan ekip ile işler ters gittiğinde (genelde karşılaşılan bir durumdur) sorumluluğu<br />
paylaşan ekibin farklı olması MSB’yi karşısında muhatap bulmak açısından zor durumda<br />
bırakabilmektedir. Her ne kadar kurumsal sorumluluk var dense de uygulamada projenin başarımı<br />
açısından bu bir anlam ifade etmeyebilmektedir.<br />
Başta ABD olmak üzere gelişmiş ülkelerde bu sorunun aşılması için<br />
(a) ARGE kurumlarında uzun dönemli süreklilik sağlanmakta, ulusal deneyimli kadrolar<br />
oluşturulmakta <strong>ve</strong> korunmakta,<br />
(b) Kişiye özgü projeler <strong>ve</strong>rilmektedir.<br />
Bunlardan özellikle kişiye proje <strong>ve</strong>rilmesi dönemi Türkiye’de de bir an önce başlatılmalı <strong>ve</strong> şu<br />
hususlar tartışılmalıdır:<br />
• Savunma projelerinin genelde başarımı deneyimli bir iki lider etrafında kurulan çekirdek<br />
kadrolarla yürütülmesinde yatmaktadır.<br />
• Bir kurumda belli bir birikime (bir lidere <strong>ve</strong>/<strong>ve</strong>ya bir iki uzmana) gü<strong>ve</strong>nilerek <strong>ve</strong>rilen bir<br />
projenin bu ekip ayrıldığında başarım şansı son derece azalmaktadır.<br />
• Belli bir kuruma <strong>ve</strong>rilen bir proje imzalandıktan sonra, bütçesinin önemli bir kısmının<br />
kurumun diğer açıklarının kapatılmasına ayrılması proje ekibini zora sokabilmektedir.<br />
Sonuç olarak, Üni<strong>ve</strong>rsite, TÜBİTAK ya da diğer hangi kurumda olursa olsun proje bir uzmana kişisel<br />
olarak <strong>ve</strong>rilebilmelidir. Bu sayede, olumsuzlukların sorumlusu her koşulda belli olacaktır. Projeye<br />
talip olan kişi ya da grup bu durumda hangi kurumda olursa olsun sonuna dek yetkili olacak <strong>ve</strong><br />
dolayısıyla tam sorumlu tutulabilecektir. Başarısızlık bu kişinin kariyerini etkileyeceğinden başarım<br />
şansı çok yükselecektir.<br />
Kaynaklar<br />
[1] L. Sevgi, <strong>Elektromanyetik</strong> <strong>Uyumluluk</strong> – <strong>Elektromanyetik</strong> Kirlilik, ISBN No: 975-395-396-8, TMMOB-<br />
EMO İstanbul Şubesi, Aralık 2000<br />
[2] L. Sevgi, “<strong>Elektromanyetik</strong> Kirlilik <strong>ve</strong> EMC mühendisliği - I”, TÜBİTAK-MAM Teknolojik İşbirliği<br />
Dergisi, Nisan 2000<br />
[3] L. Sevgi, “<strong>Elektromanyetik</strong> Kirlilik <strong>ve</strong> EMC mühendisliği - II”, TÜBİTAK-MAM Teknolojik İşbirliği,<br />
Dergisi, Temmuz 2000<br />
[4] L. Sevgi, “<strong>Elektromanyetik</strong> Kirlilik, Cep Telefonları <strong>ve</strong> Baz İstasyonları” , Cumhuriyet Bilim Teknik<br />
Dergisi, 18 Temmuz 2000,<br />
[5] L. Sevgi, “25 Soruda Cep telefonları - baz istasyonları <strong>ve</strong> sağlığımız”, Cumhuriyet Bilim Teknik Dergisi,<br />
13 Ocak 2001<br />
[6] L. Sevgi, “<strong>Elektromanyetik</strong> Kirlilik, Cep Telefonları <strong>ve</strong> Baz İstasyonları”, EMO Elektrik Mühendisleri<br />
Odası İstanbul Şubesi Bülteni, Ocak-Temmuz 2000
[7] L. Sevgi, “<strong>Elektromanyetik</strong> Kirlilik, Cep Telefonları <strong>ve</strong> Baz İstasyonları”, EMO Elektrik Mühendisleri<br />
Odası Merkez Özel Sayısı, Ağustos 2000<br />
[8] A. Kaya, E. Akın, “RF Alan Seviyelerinin ölçülmesi, Hücresel <strong>ve</strong>riciler için kritik seviyeler, toplam<br />
sonuçların çevre <strong>ve</strong> insan sağlığı açısından değerlendirilmesi”, MSB Araştırma Teknoloji <strong>ve</strong> Faaliyetler<br />
Bülteni, Sayı 15, sf. 23-31, Nisan 2001<br />
[9] ICNIRP “Guidelines fro Limiting Exposure to time-varying electric, magnetic, and electromagnetic fields<br />
(up to 300GHz)”, Health Physics, 74, 4494-522, 1998<br />
[10] L. Sevgi, F. Akleman, M. O. Özyalçın, “EM Kirlilik <strong>ve</strong> Modelleme Teknikleri”, Bilişim Toplumuna<br />
Giderken EM Kirlilik Etkileri Sempozyumu, Bilişim Derneği Kitapçığı, Gazi Üni<strong>ve</strong>rsitesi, Ankara, 11<br />
Kasım 1999<br />
[11] F. Akleman & L. Sevgi, "FDTD Analysis of Human Head – Mobile Phone Interaction in Terms of Specific<br />
Absorption Rate (SAR) Calculations and Antenna Design", Proc. of IEEE-APS, Conference on Antennas<br />
& Propagation for Wireless Comm., pp. 85-88, No<strong>ve</strong>mber 2-4, 1998, Waltham, MA, USA<br />
[12] M. O. Ozyalcın, F. Akleman & L. Sevgi, "Numerical Modeling, Validation & Verification in Biomedical<br />
Engineering: SAR calculations caused by cellular phones", ICECOM’01, 16th Int. Conf. on Applied<br />
Electromagnetics and Comm., Dubrovnik, Croatia, Oct 1-3, 2001<br />
[13] Örneğin, bkz. http://www.speag.com<br />
[14] Spectrum Science Institute, RF Dosimetry Research Board, “SAR Measurement Requirements”, Report<br />
No:SSI/DRB-TP-Do1-030, 51 Spectrum way, Nepean Ontario, K2R 1E6, Canada<br />
[15] IEEE Standards for Safety Le<strong>ve</strong>ls with Respect to Human Exposure to Radio Frequency Electromagnetic<br />
Fields, 3kHz to 300GHz, IEEE Standard C95.1-1991, 1992<br />
[16] “Evaluating Compliance with FCC Guidelines for Human Exposure to Radio Frequency Electromagnetic<br />
Fields,” FCC, Washington D.C., OET Bull. 65, August 1997<br />
[17] TÜRBO-GTYBS Türk Boğazları Gemi Trafik Yönetimi <strong>ve</strong> Bilgi Sistemi Projesi, İTÜV-SAM tarafından<br />
projelendirilen hazırlanan <strong>ve</strong> T.C. Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığı'nca kurulmakta olan sistem, 1997-<br />
2001<br />
[18] L. Sevgi, "ULUSAL SAVUNMA SİSTEMLERİ – ULUSAL ARGE KURULUŞLARI", MSB Araştırma<br />
Teknoloji <strong>ve</strong> Faaliyetleri Bülteni, Sayı 11, sayfa 22-30, Kasım 1999,<br />
[19] L. Sevgi, "Gereksinimlerin Karşılanmasında Ulusal Yeteneklerin Etkileşimi: MAM-BTAE Modeli" 1.<br />
Hava-Uzay Çalıştayı 7-8 Haziran 1999, İTÜ / İstanbul<br />
[20] L. Sevgi, "Uzun Menzilli Füzeler <strong>ve</strong> Erken Uyarı <strong>Sistemler</strong>i", KKK Hava Savunma Okulu <strong>ve</strong> Eğitim<br />
Merkez Komutanlığı Hava Savunma Dergisi, Eylül 1999, İstanbul<br />
[21] L. Sevgi, "Gömülü, Örtülü <strong>ve</strong> Gizlenmiş cisimlerin Saptanması <strong>ve</strong> Algılayıcı Tipleri", KKK 21inci Yüzyıl<br />
Harekatı <strong>ve</strong> Modern İstihkam Techizatı Sempozyumu, 7-8 Ekim 1999, İzmir
Le<strong>ve</strong>nt SEVGİ<br />
1958 yılında Akhisar’da doğdu. İlk öğrenimini 1969 yılında Altı Eylül<br />
İlkokulunda, orta öğrenimini 1976 yılında Eskişehir Anadolu Lisesinde<br />
tamamladı. Lisans öğrenimini 1982’de İTÜ, İstanbul Teknik<br />
Üni<strong>ve</strong>rsitesi, Elektrik Fakültesi’nde, Yüksek lisans <strong>ve</strong> doktora<br />
öğrenimlerini ise, sırasıyla 1984 <strong>ve</strong> 1990 yıllarında İTÜ Fen Bilimleri<br />
Enstitüsü, <strong>Elektronik</strong> <strong>ve</strong> Haberleşme Anabilim dalında tamamladı.<br />
Askerlik görevini 1984-1986 yılları arasında Topçu Asteğmen olarak<br />
yaptı. 1991’de Yardımcı Doçent, 1995’te Doçent ünvanı aldı.<br />
İTÜ Elektrik-<strong>Elektronik</strong> Fakültesi, <strong>Elektronik</strong> <strong>ve</strong> Haberleşme Mühendisliği, <strong>Elektromanyetik</strong> Alanlar<br />
<strong>ve</strong> Mikrodalga Tekniği Anabilim dalında 1982-1990 yılları arasında araştırma görevlisi, 1991-1994<br />
yılları arasında yardımcı doçent <strong>ve</strong> 1995-1998 yılları arasında doçent olarak çalıştı. 1997-1998<br />
arasında Bölüm Başkan yardımcılığı görevini üstlendi.<br />
1988-1990 yılları arasında Amerika Birleşik Devletleri’nde New York Polytechnic Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nde<br />
Weber Araştırma Merkezinde doktora araştırmalarında bulundu.<br />
1993-1997 yılları arasında Savunma Sanayi Projelerinde uzman araştırıcı olarak yer aldı.<br />
Propagasyon, Radar sistemleri, RCS Modelleme <strong>ve</strong> Sistem geliştirme üzerinde araştırmalara katıldı.<br />
1998-1999 yılları arasında Kanada’da Raytheon Canada Limited firmasının Bilimsel Araştırma<br />
Grubu’nda yer aldı. Geliştirilmekte olan Çok Algılayıcılı Deniz Gözetleme Sistemi üzerinde<br />
çalışmalar yaptı. Aynı dönemde Waterloo Üni<strong>ve</strong>rsitesi Mühendislik Fakültesinde ortak çalışmalarda<br />
bulundu.<br />
1999-2000 yılları arasında TÜBİTAK-MAM, Marmara Araştırma Merkezi Bilişim Teknolojileri<br />
Araştırma Enstitüsü’nde <strong>Elektronik</strong> <strong>Sistemler</strong> Grup Başkanlığı yaptı. Bu dönemde NATO SAS<br />
Panelinde TÜBİTAK-MAM, Milli Savunma Bakanlığı Ulusal Sensörler <strong>ve</strong> <strong>Elektronik</strong> <strong>Sistemler</strong><br />
Panelinde TÜBİTAK üyesi olarak görev aldı.<br />
İlgi <strong>ve</strong> uzmanlık alanları arasında <strong>Elektromanyetik</strong> <strong>Uyumluluk</strong> <strong>ve</strong> Kirlilik, Biyo-elektromanyetik,<br />
Sayısal Modelleme, Radarlar, Anten <strong>ve</strong> Propagasyon, RCS modelleme <strong>ve</strong> Çok algılayıcılı Tümleşik<br />
<strong>Sistemler</strong> sayılabilir.<br />
Halen İTÜV-SAM Savunma Araştırmaları Merkezinde çalışmalarını sürdürmekte <strong>ve</strong> İTÜ Fen<br />
Bilimleri Enstitüsü, Savunma Teknolojileri Paketinde <strong>ve</strong> Uludağ Üni<strong>ve</strong>rsitesi Mühendislik<br />
Fakültesinde Yüksel Lisans <strong>ve</strong> Doktora dersleri <strong>ve</strong>rmektedir. Değişik üni<strong>ve</strong>rsitelerde dört doktora ile<br />
üç Y.Lisans tez danışmanlığı yürütmektedir. <strong>Elektromanyetik</strong> problemlerle ilgili güçlü sayısal<br />
modelleme grubu vardır.<br />
Uluslararası hakemli dergilerde 20’ ye yakın, uluslararası hakemli konferans <strong>ve</strong> sempozyumlarda da<br />
50’ ye yakın makalesi vardır.<br />
Son dönemlerde güncel bir konu olan elektromanyetik kirlilik, cep telefonları <strong>ve</strong> baz istasyonları<br />
konularında yazılı basında yazıları yer almakta <strong>ve</strong> görsel basında programlara katılmaktadır. Evli <strong>ve</strong><br />
bir çocuk babasıdır.