01.02.2017 Views

İnovatif Kimya Dergisi Sayı 43

İnovatif Kimya Dergisi Sayı 43

İnovatif Kimya Dergisi Sayı 43

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

<strong>Kimya</strong><br />

<strong>Dergisi</strong><br />

İNOVATİF<br />

<strong>Kimya</strong> <strong>Dergisi</strong><br />

YIL:5 SAYI:<strong>43</strong> ŞUBAT 2017<br />

PİGMENTLER<br />

HAVACILIKTA ALTERNATİF YAKIT<br />

KONUŞULDU<br />

3 BOYUTLU GRAFEN, ÇELİKTEN<br />

10 KAT DAHA GÜÇLÜ


KURALLARIMIZ<br />

1. <strong>İnovatif</strong> <strong>Kimya</strong> <strong>Dergisi</strong> yazılarını herhangi bir<br />

makalenizde veya yazınızda kullanmak için yazısını<br />

aldığınız kişiye mail atarak haber vermek, kullanmış<br />

olduğunuz yazıların kaynağını ise dergi olarak<br />

belirtmek durumundasınız.<br />

2. Dergide yazılan yazıların sorumluluğu birinci<br />

derece yazara aittir. Bu konu hakkında bir sorun<br />

yaşıyorsanız ilk olarak yazara ulaşmalısınız.<br />

3. Dergide yer alan bilgileri kullanarak başınıza<br />

gelebilecek felaketlerden ya da işlerden dergi<br />

sorumlu değildir.<br />

4. Dergide yazarların kullanmış olduğu resimlerde,<br />

yazılarda kesinlikle kaynak belirtilmek zorundadır.<br />

Aksi durum olduğu zaman bunu yazarın kendisine<br />

ulaşarak sormalısınız. Çünkü bize yazı gönderen<br />

yazarlarımızdan ricamız telif haklarına riayet<br />

ederek fotoğrafları dökümanlarına eklemeleri.<br />

Buradan çıkacak problemlerden doğrudan yazarlar<br />

sorumludur. Dergi sorumlu değildir.<br />

5. Dergide benim de yazım olsun diyen yazarlarımız<br />

var ise yazılarınız için Yavuz Selim KART ile<br />

konuşabilirsiniz. Dergi ile iletişim kurmak için ise<br />

iletisim@inovatifkimyadergisi.com adresine<br />

mail atabilirsiniz.<br />

6. Dergimizde yayınlanmasını istediğiniz yazıları<br />

info@inovatifkimyadergisi.com mail adresine<br />

göndermelisiniz. Bu mail adresine gönderdiğiniz<br />

yazılarda bir eksiklik var ise editör tarafından<br />

incelenecektir. Eksik kısımları var ise size geri<br />

dönüş yapılacaktır. Düzeltmeniz için tavsiyelerde<br />

bulunulacaktır. Lütfen geri dönüş yapılınca bunu<br />

kendinizi küçümsemek olarak görmeyin. Amaç<br />

daha güzel bir yazı ve daha güzel bir dergi.<br />

7. Tarafımıza çok yazı gelmediği takdirde her yazıyı<br />

yayımlamaya gayret edeceğiz lakin başkalarının<br />

yazılarını kendi yazmış gibi gönderenler, kaynaksız<br />

yazı gönderenler, çok kısa yazı göndenlerin<br />

yazılarını maalesef yayımlamayacağız.<br />

8. Dergide dini ve siyasi içerikli yazılar yayımlanmaz.<br />

Herhangi bir dini grubu temsil eden ya da herhangi<br />

bir siyasi grubu temsil eden söz ve kelimeler<br />

yazınızda olursa dergi o kısımları değiştirmeniz<br />

konusunda sizi uyarır. Değiştirmezseniz dergi<br />

yayımlamama hakkını ya da yazının o kısmını<br />

değiştirme hakkını elinde tutar. Bu konuda son söz<br />

dergi yöneticisine aittir.<br />

9. Bu dergide kimya ilmi üzerine okuyan, kimya<br />

ilmine meraklı, kimya ilmi ile ilgili araştırma<br />

yapmayı seven herkes yazabilir.<br />

10. Dergi ekibimiz gönüllü kişilerden oluşmuştur.<br />

Bu dergi ilk kurulduğu zamandan beri böyledir.<br />

Dergi ekibinde olan herkes bu kuralı kabul etmiş<br />

sayılır. Gelen kişilere en başta bu kural söylenir.<br />

Görevini yapmayan, dergide anlaşmazlık çıkaran,<br />

huzur bozan, dergi yöneticisini dinlemeyen kişiler<br />

ekipten çıkarılır.<br />

11. Dergi tasarım ve yönetiminden sorumlu kişi<br />

buraya ek maddeler koyup değiştirme yetkisine<br />

sahiptir.<br />

12. Dergiyi okuyanlar ve dergi ekibi bu kuralları<br />

kabul etmiş sayılırlar.<br />

SOSYAL MEDYA<br />

http://www.inovatifkimyadergisi.com<br />

https://www.facebook.com/Inovatif<strong>Kimya</strong><strong>Dergisi</strong><br />

https://twitter.com/Inovatif<strong>Kimya</strong><br />

https://instagram.com/inovatifkimyadergisi<br />

http://inovatifkimyadergisi-blog.blogspot.com.tr<br />

https://www.youtube.com/channel/UCmIkYbQtd8LtCP6GVL0tVGQ<br />

https://plus.google.com/+Inovatifkimyadergisi<br />

https://www.linkedin.com/profile/view?id=AAIAABHWzAYBk8n_O2Xp0LJgn9bB-aLM6w0-3pw


Ekibimiz<br />

YAVUZ SELİM KART<br />

KİMYA MÜHENDİSİ<br />

KURUCU-YÖNETİCİ<br />

PELİN TANTOĞLU<br />

KİMYAGER<br />

FACEBOOK EDİTÖRÜ<br />

EBRU APAYDIN<br />

KİMYA MÜHENDİSİ<br />

FACEBOOK EDİTÖRÜ<br />

TUĞBA NUR AKBABA<br />

KİMYAGER<br />

ÇEVİRİ EDİTÖRÜ<br />

GÜLŞAH TİRENG<br />

KİMYA TEKNİKERİ<br />

FACEBOOK EDİTÖRÜ<br />

PEMBE ÖZÇAKMAK<br />

KİMYA MÜHENDİSİ<br />

ÇEVİRİ EDİTÖRÜ<br />

ZEHRA ORUÇ<br />

KİMYA MÜHENDİSİ<br />

ÇEVİRİ EDİTÖRÜ<br />

BURÇİN AKSARAY<br />

KİMYAGER<br />

ÇEVİRİ EDİTÖRÜ<br />

DERYA İNCELİ<br />

KİMYAGER<br />

ÇEVİRİ EDİTÖRÜ<br />

TARIK BERCAN SARI<br />

KİMYA VE BİYOLOJİ MÜHENDİSİ<br />

ÇEVİRİ EDİTÖRÜ<br />

ÖZLEM ÖZDEN<br />

KİMYAGER<br />

ÇEVİRİ EDİTÖRÜ<br />

HATİLE MOUMİNTSA<br />

KİMYA<br />

FACEBOOK EDİTÖRÜ<br />

GİZEM AYVERDİ<br />

KİMYAGER<br />

FACEBOOK EDİTÖRÜ<br />

ASLIHAN YILDIZ<br />

KİMYA TEKNİKERİ<br />

FACEBOOK EDİTÖRÜ<br />

BEGÜM MENEVŞE<br />

KİMYAGER<br />

INSTAGRAM EDİTÖRÜ<br />

CANAN KULA<br />

KİMYAGER<br />

ÇEVİRİ EDİTÖRÜ<br />

ELİF TUNA<br />

KİMYA MÜHENDİSİ<br />

ÇEVİRİ EDİTÖRÜ<br />

AYŞENUR YAPRAK<br />

KİMYA MÜHENDİSİ<br />

ÇEVİRİ EDİTÖRÜ<br />

DAMLA ÖZTÜRK<br />

KİMYAGER<br />

FACEBOOK EDİTÖRÜ<br />

DİLEK İNSEL<br />

KİMYA MÜHENDİSİ<br />

ÇEVİRİ EDİTÖRÜ<br />

NİLAY ÇABUK<br />

KİMYA MÜHENDİSİ<br />

ÇEVİRİ EDİTÖRÜ<br />

ÖZNUR ÇALIŞKAN<br />

KİMYA VE SÜREÇ MÜHENDİSİ<br />

ÇEVİRİ EDİTÖRÜ<br />

SİZ DE EKİBİMİZE KATILIN


Ekibimiz<br />

SAFİYE DEMİRCİOĞLU<br />

KİMYA MÜHENDİSİ<br />

FACEBOOK EDİTÖRÜ<br />

SİNAN YENER<br />

KİMYA MÜHENDİSİ<br />

ÇEVİRİ EDİTÖRÜ<br />

SİZ DE EKİBİMİZE KATILIN


EDİTÖRDEN<br />

<strong>43</strong>. <strong>Sayı</strong>dan Herkese Merhaba,<br />

Öncelikle bize olan ilgi ve alakanız için çok teşekkür ederiz.<br />

2017 yılında web sitemiz ile e-dergimizde kimya ve kimya<br />

sektörüne dair haberler artık daha fazla yer alacak.<br />

Bize her zaman kimya sektörü ya da kimya ile ilgili bir konuda<br />

yazıp gönderebilirsiniz.<br />

Ekibimizde yer almayı düşünenler ise web sitemizden bize<br />

ulaşabilir.<br />

İyi okumalar dileriz<br />

YAVUZ SELİM KART


REKLAM<br />

İÇİN<br />

iletisim@inovatifkimyadergisi.com<br />

BİNLERCE KİŞİNİN OKUDUĞU DERGİMİZE<br />

ONBİNLERCE KİŞİNİN ZİYARET ETTİĞİ WEB SİTEMİZE<br />

REKLAM VERİN<br />

BİNLERCE KİŞİYE ULAŞIN


İÇİNDEKİLER<br />

DÜNDEN BUGÜNE ELEKTRİĞİN<br />

GELİŞİMİ<br />

ÇİN, HİDROJEN ENERJİSİYLE<br />

ÇALIŞAN HAVA ARACINI TEST ETTİ<br />

HAVACILIKTA ALTERNATİF YAKIT<br />

KONUŞULDU<br />

ÇOCUKLARDA ASPİRİN TEDAVİSİNİN<br />

ASİT BAZ DENGESİ ÜZERİNE<br />

12<br />

OLAN ETKİSİ<br />

MADDENİN GENETİĞİNİ<br />

DEĞİŞTİREN TÜRK’E OBAMA’DAN 14<br />

ANLAMLI ÖDÜL<br />

SAKARYA ÜNİVERSİTESİ’NDEN<br />

MÜTHİŞ BULUŞ: ALTINDAN 5 KAT 16<br />

DEĞERLİ BOR KİMYASALI<br />

PİGMENTLER 18<br />

3 BOYUTLU GRAFEN, ÇELİKTEN 10 26<br />

KAT DAHA GÜÇLÜ<br />

SAKARYA ÜNİVERSİTESİ FENOLSÜZ<br />

MİKRO BESİN GÜBRESİ ÜRETTİ 27<br />

UV - UV VİS GÖRÜNÜR BÖLGE & MOR<br />

ÖTESİ SPEKTROSKOPİSİ<br />

29<br />

YENİ NANOTEKNOLOJİ SAYESİNDE<br />

İNSAN HAREKETLERİNDEN ENERJİ<br />

ELDE EDİLEBİLECEK<br />

8<br />

11<br />

10<br />

35<br />

BİTKİ ÇAYININ<br />

“AZI KARAR ÇOĞU ZARAR”<br />

36


BURAK TEKİN<br />

YÜKSEK KİMYA MÜHENDİSİ<br />

CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ<br />

DOKTORA ÖĞRENCİSİ (19 Mayıs Üniversitesi Araştırma Görevlisi)<br />

burak.tekin@omu.edu.tr<br />

Dünden Bugüne Elektriğin<br />

Gelişimi<br />

Şüphesiz son 300 yılın en büyük buluşu olan<br />

elektrik, bugün hayatımızın vazgeçilmez bir<br />

parçası haline gelmiştir. Peki, artı veya eksi<br />

yüklü statik ( durgun) veya mobil ( hareketli )<br />

parçacıkların neden olduğu fiziksel bir olgu olan<br />

elektriği hangi bilim adamı ve hangi şartlar altında<br />

bulmuştur?<br />

Tarihte pek çok uygarlıkta elektriksel uğraşlara yer<br />

verildiğine rastlanılmaktadır. Ancak, Elektriği ilk<br />

olarak ciddi anlamda inceleyen bilim adamı William<br />

Gilbert olmuştur. 16. yüzyılın sonlarında, kehribarı<br />

kullanarak statik elektrikle magnetizma arasındaki<br />

ilişki üzerinde araştırmalar yapar ve kehribar<br />

Yunan dilinde elektron anlamına gelmektedir. Bu<br />

nedenle Gilbert durağan elektriğin etkisini elektrik<br />

kuvveti olarak isimlendirmeye karar vermiştir. İlk<br />

elektrik ölçen aleti, elektroskopu, versorium adını<br />

verdiği dönel bir ibre şeklinde icat etmiştir. Gilbert,<br />

elektrik ve manyetizmanın aynı şeyler olmadığını<br />

ileri sürdü. Kanıt olarak elektriksel çekim ısı ile yok<br />

olurken manyetik çekimin yok olmadığıydı. William<br />

Gilbert’ın statik elektrik üzerine yapmış olduğu<br />

çalışmalar neticesinde, artı/eksi yüklerin isimleri<br />

konulmuş oldu.<br />

18. yüzyılın başına kadar hep statik (durgun)<br />

olarak incelenen elektrik. 18 yüzyılda İtalyan<br />

fizikçi Alessandro Volta tarafından gümüş ve çinko<br />

mataryeller arasına tuz karışımlı sıvı koyarak<br />

hareketli elektrik akımı elde etmiştir. Volta, yapmış<br />

olduğu çalışmaları daha da geliştirir ve 1800’lü<br />

yılların başlarında ilk ticari pil üretmeyi başarır.<br />

1774 yılında Royal okulunda fizik profösürü olarak<br />

görev alan Volta, aynı yıllar içerisinde kapasitans<br />

üzerine çalışmalar yapmış ve bu deneyleri sonucunda<br />

elektrik potansiyeli ile elektrik yükleri arasında bir<br />

ilişkinin olduğunu keşfetmiştir. Bu yüzden elektrik<br />

potansiyelinin birimi, volta’nın ismini anımsatan<br />

‘volt’ olarak adlandırılır.<br />

8


Şekil 1: Voltaik Pil<br />

Elektriğin kullanımı ile bazı ilkleri kısaca özetleyecek olursak eğer:<br />

• İlk trafik ışığı 1868'de Londra'ya konmuştur.<br />

• İtalya’nın Milano şehri, tümüyle LED aydınlatmaya geçen ilk büyük şehirdir.<br />

• 1857 yılında Fransa'nın Lyon şehrinde bulunan Imperiale Caddesi Dünya’nın elektrikle aydınlatılan ilk<br />

caddedir.<br />

• Kristof Kolomb’un Amerika’yı keşfinin 400. yıldönümünü kutlamak üzere 1893 Chicago’da Michigan gölü<br />

kıyısında açılan Columbia fuarı, elektrikle aydınlatılan ilk fuar’dır.<br />

Kaynaklar :<br />

http://www.mailce.com/elektrigi-kim-icat-etti.html<br />

http://www.bilgesokak.com/elektrigin-icadi-mucidi-2063.html<br />

http://www.elektrikrehberiniz.com/elektrik/elektrigin-tarihcesi-5062/<br />

https://tr.wikipedia.org/wiki/Alessandro_Volta<br />

https://tr.wikipedia.org/wiki/William_Gilbert<br />

http://zetamar.com/tr/component/content/article?id=97:sokak-aydinlatmasi<br />

http://www.elektrikport.com/teknik-kutuphane/dunyanin-elektrik-enerjisi-ile-aydinlatilan-ilkcaddesi/15276#ad-image-0<br />

http://www.teias.gov.tr/eBulten/makaleler/2011/fuarlar/elektronikteknikfuarlar.htm<br />

9


Haber<br />

Yabancı<br />

ÇİN, HİDROJEN ENERJİSİYLE<br />

ÇALIŞAN HAVA ARACINI TEST ETTİ<br />

Çin, hidrojen enerjisiyle çalışan hava aracını<br />

başarıyla test etti.<br />

ST Daily gazetesinin aktardığına göre, ABD ve<br />

Almanya’dan sonra Çin hidrojen enerjisiyle çalışan<br />

hava aracını başarıyla test eden 3. ülke oldu.<br />

RX1E isimli iki kişilik hava aracı baz alınarak ülkenin<br />

kuzeyindeki Lieaoning eyaletinde geliştirilen hava<br />

aracının test uçuşu ise Shenyang’da gerçekleştirildi.<br />

20 kilovat enerji üretme kapasiteli hidrojen yakıt<br />

hücresine sahip uçak testler sırasında 320 metre<br />

irtifada seyretti.<br />

10


Yerli<br />

Haber<br />

HAVACILIKTA ALTERNATİF YAKIT<br />

KONUŞULDU<br />

Anadolu Üniversitesi Havacılık ve Uzay Bilimleri<br />

Fakültesinin düzenlediği “Sürdürülebilir Havacılık<br />

İçin Alternatif Yakıtların Değerlendirilmesi”<br />

semineri, 29 Aralık Perşembe günü Havacılık<br />

ve Uzay Bilimleri Fakültesi Doç. Dr. Mustafa Öç<br />

Toplantı Salonu’nda gerçekleştirildi. Kanada Ontario<br />

Üniversitesi Öğretim Üyesi ve İstanbul Yıldız Teknik<br />

Üniversitesi Misafir Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim<br />

Dinçer’in verdiği seminere öğretim elemanları ve<br />

öğrenciler katıldı.<br />

söyledi. En kısa sürede karbonsuz çözümlerin<br />

hayata geçirilmesi gerektiğinin altını çizen Dinçer,<br />

insanoğlunun dönemsel yakıt tüketimini ve<br />

kullanılan materyalleri açıkladı. Gelecek projeleri<br />

hakkında da bilgiler veren Prof. Dr. Dinçer,<br />

geliştirdikleri yakıt teknolojilerini otomobillerden<br />

uçaklara kadar her türlü araçta kullanmak<br />

istediklerini ve çevre dostu her türlü çözümü hayata<br />

geçirmeyi hedeflediklerini belirtti.<br />

Havacılık sektörünün öneminden bahseden Prof.<br />

Dr. İbrahim Dinçer, “Havacılık sektöründe gerekli<br />

hamlelerin yapılması ve alandan başlayarak<br />

sektörle ilgili her türlü teknolojinin geliştirilip<br />

takip edilmesi lazım. Ayrıca alternatif yakıtlar<br />

konusunda da araştırma ve geliştirme yapılması<br />

önemli bir konu. Dolayısıyla bu alternatif<br />

yakıtların da en uygun şekilde kullanımına yönelik<br />

çalışmaların yapılıp hayata geçirilmesi gerekiyor.”<br />

dedi.<br />

Prof. Dr. Dinçer, amonyak kullanımı üzerine<br />

çalışmalarını katılımcılara aktararak, bu yakıt<br />

sayesinde araçlarda alternatif enerjiyi ve çevreye<br />

karbon salınımını düşürmeyi hedeflediklerini<br />

11


ECE ÖZTEN<br />

YÜKSEK KİMYAGER<br />

TRAKYA ÜNİVERSİTESİ<br />

MEZUN<br />

eceozten@gmail.com<br />

ÇOCUKLARDA ASPİRİN<br />

TEDAVİSİNİN ASİT BAZ DENGESİ<br />

ÜZERİNE OLAN ETKİSİ<br />

ASİT BAZ DENGESİ<br />

Yaşamsal olayların normal sürmesi için, vücut<br />

sıvılarının asit baz dengesinin korunması<br />

gerekir. Vücudumuzda meydana gelen<br />

biyokimyasal reaksiyonların çoğu fizyolojik hidrojen<br />

iyonu konsantrasyonunun sürdürülmesine bağlıdır.<br />

H konsantrasyonu değişiklikleri, yaygın organ<br />

disfonksiyonları oluşturduğundan bu durum hemen<br />

regüle edilir. Asit-baz bozuklukları başlıca plazma<br />

HCO 3-<br />

, pH veya PCO 2<br />

düzeylerindeki değişiklikler<br />

sonucunda ortaya çıkar. Ayırt etmek için ise anyon<br />

ÇOCUK VE İLAÇ İLİŞKİSİ<br />

Çocuk, bebeklik ve ergenlik çağları arasındaki yaş<br />

profilidir. Birleşmiş millet raporlarında 0-18 yaş<br />

arasındaki insanlar çocuk kabul edilir. Bu aralığın<br />

içinde bazı dönemler vardır.<br />

Çocuklarda akılcı ve güvenli ilaç kullanımı için,<br />

gelişim fizyolojisi ve farmakolojinin temel kuralları<br />

açıcı ve serum osmaliltesi gibi çok hassas teşhis<br />

araçları kullanılır. Belirlenen bir durum yoksa, venöz<br />

kan gazları, arteriyel analizinde farklı bulgulara<br />

dayanarak asit-baz dengesinin ve farklı hastalıkların<br />

patofizyolojisinin kısa bir özetini vermek genellikle<br />

günlük klinik uygulamada ilk adımdır. İkinci adım<br />

ise, özellikle çocuklarda asit baz denge bozukluğu,<br />

buna neden olan durumlar, bunların içinden aspirin<br />

tedavisi ve çocuklara zararı hakkında detaya inilir.<br />

iyi bilmek gerekir. Çocuğun hem fizyolojik yaşı hem<br />

de psikososyal gelişim durumu, uygulanacak tedavi<br />

yolunun seçimi, doz aralıklarının belirlenmesi ve<br />

tedavi sonuçları ile ilgili parametrelerin izlenmesinde<br />

önem taşır. Fizyolojik faktörler özellikle yeni<br />

doğanlar ve süt çocuklarında ilaç seçimini etkiler.<br />

12


ÇOCUKLARDA GÜNLÜK VEYA DOZ BAŞINA İLAÇ MİKTARLARININ HESAPLANMASI<br />

İki parametreden yararlanılır. Vücut ağırlığı ve vücut<br />

yüzeyi. Bu parametrelere göre, çeşitli drogların<br />

çocuk dozları, ilaç rehberinde ve pek çok<br />

pediatri kitabında özel tablolarda gösterilmiştir. İki<br />

parametreyi birleştirirsek aşağıdaki formül ortaya<br />

çıkar.<br />

ÇOCUKLARDA AĞRI DEĞERLENDİRMESİ VE İLAÇ KULLANIMI<br />

Çocuklarda ağrı çeşitli hastalıklar, travma ve medikal<br />

girişimlere bağlı olarak ortaya çıkabilir. Çocuklarda<br />

ağrı genellikle yetersiz olarak değerlendirilir ve<br />

tedavi edilir. Ağrı çocukta fizyolojik stres cevabının<br />

aktivasyonuna neden olur. Kardiyovasküler sistem,<br />

solunum, metabolik, renal ve immun sistem gibi<br />

birçok organ sisteminde belirgin değişiklikler<br />

meydana gelir. Vücutta yolunda gitmeyen olayların<br />

oluştuğunu haber vermesi nedeniyle ağrı, özellikle<br />

yakınmalarını tam olarak dile getiremeyen küçük<br />

çocuklarda oldukça önemlidir. Çocuklar tam ifade<br />

edemeseler bile bakışları ve tavırlarıyla ağrıyı belli<br />

ederler. Fizik muayene sırasında çocuğun kasılması,<br />

yüzünü buruşturması ağrıya işaret eder. Ağrının<br />

çeşitli kişisel ve çevresel faktörlere bağlı sübjektif bir<br />

algı olduğu göz önüne alınarak değerlendirilmeli ve<br />

tedavisi yapılmalıdır. Ağrının değerlendirilmesinde,<br />

kişisel ifadeleri ve davranışları gözlem veya<br />

fizyolojik ölçümler kullanılarak çocuğun yaşına ve<br />

kooperasyonuna göre değerlendirilir.<br />

Özellikle 0-7 yaş arası çocuklar ve yoğun bakım<br />

ünitesinde izlenen çocukların ağrıyı tanımlaması<br />

daha zordur. Ağrının değerlendirilmesi için birçok<br />

yöntem vardır.<br />

Erişkin ve çocuklarda ağrı ve buna bağlı<br />

semptomların değerlendirilmesinde belirli<br />

skalalar kullanılır. Bunlar hastadaki bazı özellikler<br />

veya değişimlerin bir gözlemci tarafından<br />

değerlendirilmesine veya ölçülmesine ya da ağrının<br />

hastanın kendisi tarafından değerlendirilmesine<br />

dayanır.<br />

4 yaş ve üstündeki Çocuklarda aspirin<br />

intoksilasyonunda respiratuar alkaloz ve artmış<br />

anyon gap’li metabolik asidoz görülür. Normal<br />

şartlarda sağlıklı bir çocukta her 100 kalorinin<br />

yakılması sırasında 115 ml su, 3.2 mEq Na + ve 2.4<br />

mEq K + harcanır. Bunun sonucunda da kilogram<br />

başına 2-3 mEq Na + , 1-2 mEq K + ve 2-4 mEq Cl -<br />

verilmesiyle bu denge korunabilir.<br />

Aspirin de çocukluk döneminde bu dengeyi bozan<br />

ilaçlar arasındadır ve intoksilasyonlara neden<br />

olabilir. Kusan ve ateşi yüksek olan çocuğa aspirin<br />

verildiği zaman birkaç hafta sonra çocukta tekrardan<br />

aspirinden oluşan bir rahatsızlık görülür. Aspirin<br />

çocuklarda dozundan fazla ve çok ateşlendiği zaman<br />

kullanılmamalıdır. Hatta 18 yaşına kadar çocuklara<br />

aspirin verilmemelidir. Fazla kullanımında Reye<br />

sendromu denen bir hastalığa da neden olduğu<br />

görülmektedir. Özellikle gribal enfeksiyonlarda<br />

kullanıldığında da Reye Sendromunun görülme<br />

olasılığı son derece artmaktadır.<br />

Reye sendromu: Karaciğerde yağlanma ve karaciğer<br />

yetmezliği ile beyin hasarının bir arada görüldüğü bir<br />

hastalıktır.<br />

Kaynaklar :<br />

1.Hovens, M. M. C., Snoep, J. D., Groeneveld,<br />

Y., Tamsma, J. T., Eikenboom, J. C., & Huisman,<br />

M. V. (2007b). High levels of low-density<br />

lipoprotein cholesterol and triglycerides and<br />

suboptimal glycemic control predict ex vivo aspirin<br />

responsiveness in patients with type 2 diabetes. J.<br />

Thromb. Haemost. 5(7), 1562−4.<br />

2.Committee on psychosocial Aspects of child and<br />

family health. Task force pain in infants, children and<br />

adolescents. Pediatrics. 2001; 108:793-797. 2. Golianu<br />

B, Krane EJ, Galloway KS, et al. Pediatric acute pain<br />

management. Pediatr Clin North Am 2000;47: 559-<br />

587.<br />

3.Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Mecmuası Cilt<br />

57, <strong>Sayı</strong> 3, 2004<br />

4.https://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87Çocuk<br />

13


Haber<br />

Yabancı<br />

MADDENİN GENETİĞİNİ<br />

DEĞİŞTİREN TÜRK’E OBAMA’DAN<br />

ANLAMLI ÖDÜL<br />

Bilgisayar ortamında yaptığı biyolojik maddeleri<br />

yeniden tasarlama çalışmalarıyla dikkatleri<br />

çeken ve ABD Başkanı Barack Obama tarafından<br />

ödüllendirilen Türk bilim insanı Doç. Dr. Sinan<br />

Keten, kağıt hamurunda bulunan “nano selüloz”dan<br />

kurşun geçirmez cam elde etmek için çalışmalar<br />

yürüttüklerini, insanların gelecekte kompozit<br />

malzemeden üretilen otomobil ve uçaklarla yolculuk<br />

yapıp, cama dönüştürülmüş ahşap binalarda<br />

yaşayabileceklerini söyledi.<br />

Beyaz Saray tarafından oluşturulan Malzemelerin<br />

Genetiği Girişimi (The Materials Genome Initiative)<br />

kapsamında ABD Savunma Bakanlığı ve Ulusal<br />

Bilim Vakfı için birçok projede görev alan, başarılı<br />

çalışmalarla ABD’nin en prestijli ödüllerinden<br />

“Başkanlık Genç Bilim İnsanları ve Mühendisleri<br />

Ödülü”ne (The Presidential Early Career Award for<br />

Scientists and Engineers – PECASE) layık görülen<br />

Northwestern Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr.<br />

Sinan Keten, AA muhabirinin sorularını yanıtladı.<br />

Türkiye’de annesi ve ablasının da mezun olduğu<br />

Robert Koleji ve Boğaziçi Üniversitesinde eğitim<br />

aldıktan sonra Massachusetts Teknoloji Enstitüsünde<br />

(Massachusetts Institute of Technology – MIT)<br />

yüksek lisans ve doktorasını tamamladığını belirten<br />

Keten, depreme dayanıklı binalar konusunda<br />

başlayan kariyerinin, doktora eğitimi sırasında<br />

tanıştığı malzeme mühendisliği sayesinde farklı bir<br />

boyuta taşındığını söyledi.<br />

ABD Savunma Bakanlığı aday gösterdi<br />

Doktora eğitimi sırasında başladığı, nano boyutlu<br />

malzemeleri bilgisayar ortamında yeniden<br />

tasarlama çalışmaları, ABD Savunma Bakanlığı<br />

Deniz Kuvvetleri Araştırma Ofisinin de aralarında<br />

bulunduğu birçok kuruluşun dikkatini çeken Keten,<br />

genç yaşına rağmen ABD’de bilim dünyasının en çok<br />

konuşulan isimleri arasına girmeyi başardı. Doç. Dr.<br />

Keten, ABD Savunma Bakanlığının tavsiyesiyle aday<br />

gösterildiği PECASE ile Obama’nın onayını alarak<br />

onurlandırıldı.<br />

Türkiye’nin deprem ülkesi olması nedeniyle<br />

üniversiteden sonra depreme dayanıklı binalar<br />

üzerine çalışmalar yapmaya karar verdiğini belirten<br />

Keten, “MIT’de doktora yaptığım sırada malzeme<br />

mühendisliğiyle tanıştım. Aslında depreme<br />

dayanıklı binalar konusunda yapmış olduğum<br />

hesaplama yöntemlerinin, malzemeler için de<br />

geçerli olduğunu fark ettim. Böylece bilgisayar<br />

yöntemleriyle yeni malzemeler tasarlamaya,<br />

özellikle doğadan elde edilen bio-malzemelerden<br />

nasıl daha farklı maddeler geliştirebiliriz, bunları<br />

araştırmaya başladım.” dedi.<br />

Kağıt hamurundan kurşun geçirmez cam elde<br />

edilebilecek<br />

Yapmış olduğu çalışmaların çok ilginç sonuçlar<br />

verdiğini kaydeden Keten, “Örneğin kağıt<br />

hamurunda bulunan ‘nano selüloz’ dediğimiz<br />

kristallerden nasıl kurşun geçirmez cam elde<br />

edebileceğimizi araştırıyoruz. Ahşap bir<br />

14


malzemeden kurşun geçirmeyen, şeffaf bir madde<br />

elde edilmesi uçuk bir fikir gibi geliyor insana<br />

ama yapmış olduğumuz temel araştırmalar, uzun<br />

vadede bu noktaya gelebileceğimizi gösteriyor.”<br />

diye konuştu.<br />

Geliştirdikleri malzemelerin başta ilaç sanayi olmak<br />

üzere birçok alanda kullanıldığını vurgulayan<br />

Keten, “Çalışmalarımız ‘nano-selüloz’ gibi<br />

doğada bulunan ancak bizim tamamıyla<br />

değerlendirmeyi bilmediğimiz, kendi kendimize<br />

sentezleyemediğimiz malzemelerin uygulama<br />

alanlarını genişletmeyi kapsıyor. Deneyler yerine<br />

bilgisayar ortamında teorik çalışmalar yaptığımız<br />

için çok geniş bir uygulama alanına sahibiz.”<br />

değerlendirmesinde bulundu.<br />

ABD Savunma Bakanlığı için birçok proje üzerinde<br />

çalıştığını kaydeden Keten, “nano selüloz”den<br />

kurşun geçirmez cam elde etmenin yanı sıra gemi<br />

yüzeylerine yapışan bakterilerle ilgili araştırma<br />

yaptığını bildirdi. Keten, “Bakteriler yüzeylere<br />

biyofilm denen bir madde oluşturarak çok sağlam<br />

şekilde yapışabiliyor. Biyofilm oluşumu daha<br />

başka canlıların da gemilere yapışmasını tetikleyip<br />

yakıt tüketimini artırıyor. Biyofilm, insan<br />

vücudunda da çok ciddi enfeksiyonlara sebebiyet<br />

verebiliyor. Bu yapışma özelliğinden yola çıkarak<br />

su altında yapışan yeni malzeme üretebileceğimizi<br />

ve aynı zamanda bazı ölümcül hastalıkları<br />

önleyebileceğimizi düşünüyoruz.” diye konuştu.<br />

Beton ve çelik binaların yerini cam veya kompozit<br />

yapılar alacak<br />

Üzerinde çalıştıkları bir diğer malzemenin de karbon<br />

fiber olduğunu açıklayan Keten, “Karbon fiber<br />

kompozitler, şu aralar çok kullanılıyor. Gelecekte<br />

otomobil, uçak ve pek çok sistemin metaller<br />

yerine polimer kompozit dediğimiz malzemelerle<br />

tasarlanacağını düşünüyorum. Bu şekilde çok daha<br />

hafif ve dayanıklı malzemeler elde edilecek.” dedi.<br />

Çalışmalarının, gelecekteki günlük hayata etkisinin<br />

nasıl olacağı sorulduğunda ise Keten, şunları söyledi:<br />

“Aklımıza bir fikir geldiğinde bunu<br />

gerçekleştirmek onlarca sene sürebiliyor. Bu<br />

konu oldukça meşakkatli çalışmalar gerektiriyor.<br />

Bence gelecekte bilgisayarda birkaç tuşa basıp<br />

aklımızdaki fikirleri doğrudan malzemelere<br />

dönüştürebileceğiz. Gelişmekte olan metotlarla<br />

bunu çok daha hızlı şekilde yapabileceğimize<br />

inanıyorum. Kullandığımız malzemelerin<br />

15<br />

şekillerinin de değişeceğini düşünüyorum.<br />

Örneğin beton ve çelikle yapılan binaların bir süre<br />

sonra kompozit ya da cam gibi farklı malzemeden<br />

yapılabileceğini hayal ediyorum. Bu şekilde daha<br />

tasarruflu ve çok daha uzun ömürlü binaların<br />

tasarlanabileceğini düşünüyorum. Söylediğim gibi<br />

bu çok uzun bir süreç, bunları görmeye ömrümüz<br />

yeter mi bilmiyorum ama bunların olacağını<br />

tahmin ediyorum.<br />

Ben daha çok malzemenin direnciyle<br />

ilgileniyorum. Onları daha dayanıklı hale<br />

nasıl getirebileceğimiz konusu beni daha çok<br />

meraklandırıyor. Tasarladığımız malzemeler, şu an<br />

beton ve çelik ile kıyaslanabilecek fiyatta olmasalar<br />

da uzun vadede daha avantajlı ve çevreye daha<br />

az zararlı olabilirler. Bu noktada fiyat farkının<br />

dengelenebileceğini düşünüyorum.”<br />

Bugün için plastik ve karbon fiber gibi malzemelerin<br />

nano boyutta bir araya geldiklerinde nasıl<br />

davranacaklarını tam olarak kestiremediklerinin<br />

altını çizen Keten, kompozitlerin, gelecekte bugün<br />

kullanılan malzemelerin yerini alma noktasında çok<br />

avantajlı göründüğünü söyledi.<br />

Bateri çalıp, basketbol oynuyor<br />

Genç yaşta elde ettiği başarısını neye borçlu olduğu<br />

sorulduğunda Keten, “Eğitim hayatım boyunca<br />

derslerimin yanı sıra müzik ve spor gibi konularla<br />

da ilgilendim. Basketbol oynamayı ve bateri<br />

çalmayı çok seviyorum. MIT’deki eğitimim<br />

sırasında caz orkestrasıyla sahne alıyordum.<br />

Northwestern Üniversitesinde göreve başladıktan<br />

sonra da müzik aktivitelerim devam ediyor. Son<br />

olarak cadılar bayramında öğrencilerim için sahne<br />

aldım.” yanıtını verdi.<br />

Yaratıcı zekanın insanın öğrenme sürecini olumlu<br />

etkilediğine inandığını ifade eden Keten, “İnsanlar<br />

genelde başarılı öğrencilerin, kendilerini araştırma<br />

ve ders çalışmaya verdikleri için sosyal aktivitelere<br />

fazla zaman ayıramadıklarını düşünebilirler.<br />

Bu doğru, başarılı olmak için çok çalışmak<br />

gerekiyor ama ben yaratıcı zekanın da aktif<br />

şekilde kullanılması gerektiğine inanıyorum.<br />

Bireysel olarak kendimizi geliştirebilmemiz<br />

için beynimizin sağ ve sol loblarını aynı anda<br />

kullanmamız gerektiğine inanıyorum. Bir müzik<br />

enstrümanıyla ilgilenmenin, insanın yaratıcı<br />

düşünme ve öğrenme yeteneğini geliştirdiğini<br />

düşünüyorum.” ifadesini kullandı.


Yerli<br />

Haber<br />

SAKARYA ÜNİVERSİTESİ’NDEN<br />

MÜTHİŞ BULUŞ: ALTINDAN 5 KAT<br />

DEĞERLİ BOR KİMYASALI<br />

Sakarya Üniversitesi’nden Müthiş Buluş: Altından<br />

5 Kat Değerli Bor <strong>Kimya</strong>salı<br />

Sakarya Üniversitesi’nden iki akademisyen, bor<br />

elementini kullanarak ileri teknolojili subftalosiyanin<br />

türevi boya üretti.<br />

Yaklaşık 7 yıl süren araştırmalarının sonucunda<br />

dünyada olmayan ve altından tam beş kat daha<br />

değerli bir ileri teknoloji ürünü bor boyası<br />

geliştirdiklerini belirten SAÜ Fen-Edebiyat Fakültesi<br />

<strong>Kimya</strong> Bölümü öğretim üyeleri Prof. Dr. Salih Zeki<br />

Yıldız ve Doç. Dr. Uğursoy Olgun, geliştirdikleri<br />

ürünü patent koruması altına aldı.<br />

Son 3 yılda patent sayısını 15 katına çıkardık<br />

Ülkece zenginleşmenin yolunun yükte hafif<br />

pahada ağır işler yapmaktan ve bunları tüm<br />

dünyaya satmaktan geçtiğini belirten Sakarya<br />

Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Muzaffer Elmas,<br />

SAÜ’lü akademisyenlerin artık sadece ders verip<br />

öğrenci yetiştirmediğini, aynı zamanda Teknokent<br />

bünyesinde şirketleşerek girişimci olduklarını<br />

söyledi. Sakarya Teknokent’in Türkiye’nin Ar-Ge ve<br />

yenilik ekosisteminin önemli paydaşlarından biri<br />

olduğunu dile getiren Prof. Dr. Elmas, son 2 yılda<br />

Teknokent’te şirket kurarak buluşlarını ticarileştirme<br />

yönünde önemli aşamalar kat eden akademisyen<br />

sayısının 3 katına çıktığını kaydetti.<br />

Özellikle Sakarya Teknokent’in ve bünyesinde<br />

faaliyet gösteren ADAPTTO Teknoloji Transfer<br />

Ofisi’nin etkin bir arayüz rolü üstlenmesiyle<br />

son 3 yılda üniversitenin kuruluşundan bu yana<br />

alınan patent sayısını 15 katına çıkardıklarını<br />

ifade eden Rektör Elmas, hedeflerinin artık sadece<br />

patent almak değil aynı zamanda bu patentleri<br />

ticarileştirerek ülkenin kalkınmasını desteklemek<br />

olduğunu vurguladı. Prof. Dr. Elmas, sözlerini<br />

şöyle sürdürdü: “Çok değerli bir kimyasal madde<br />

geliştiren akademisyenlerimiz Prof. Dr. Salih Zeki<br />

Yıldız ve Doç. Dr. Uğursoy Olgun, buluşlarını<br />

ADAPTTO Teknoloji Transfer Ofisimiz aracılığı<br />

ile uluslararası patent korumasına aldılar ve ilk<br />

ihracatlarını yaptılar. Gram fiyatı yaklaşık olarak<br />

800 TL değer biçilen bu kimyasalı üreten bu iki<br />

akademisyenimizi tebrik ediyor, başarılarının<br />

devamını diliyorum.”<br />

Nasıl bir kimyasal boya ve nerelerde kullanılacak?<br />

Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan buluş sahibi<br />

akademisyenler Prof. Dr. Salih Zeki Yıldız ve Doç.<br />

Dr. Uğursoy Olgun ise şunları söyledi: “Buluşumuz<br />

önemli iki aşamadan oluşmaktadır. Birinci aşamada,<br />

bor elementi işlenerek kimyasal reaksiyona girme<br />

potansiyeli ve yüzey alanı çok daha fazla olan nano<br />

bor esaslı bir katalizör formuna dönüştürülmektedir.<br />

Daha sonraki ikinci aşamada ise hazırlanan<br />

nano bor tozunun dinitril türevleri ile kimyasal<br />

reaksiyonundan yeni tip bor subftalosiyanin<br />

türevi boyalar üretilebilmektedir. Bu aşamalarda,<br />

tarafımızca geliştirilen yeni nanoteknolojik bor<br />

katalizörü üretim teknikleri ve yine ileri teknoloji<br />

kimyasal boya sentez yöntemleri kullanılmıştır.<br />

16


Yeni bir yöntemle üretimi yapılan subftalosiyanin<br />

türü boyaların kimyasal analiz sonuçları, bilinen<br />

bor türevi subftalosiyaninlerin yanında daha<br />

önce bilinmeyen yeni bileşik formüllerinin var<br />

olduğunu da teyit etmektedir. Üniversitemiz<br />

laboratuvarlarında, 7 yıl boyunca yapılan çalışmalar<br />

neticesinde üretilen teknolojik boyalar daha önce<br />

bilimsel literatürde bilinmeyen tamamen yeni<br />

fiziksel ve kimyasal özelliklere sahiptir. Yüksek<br />

flüoresans özelliğe sahip ileri teknoloji bor<br />

subftalosiyanin boyalarının üretiminde bilinen ve<br />

zor şartlarda sentezi yapılan boyaların üretimi için<br />

yeni bir alternatif yöntem geliştirilmiştir. Bu yöntem<br />

sayesinde çok daha kolay reaksiyon şartlarında<br />

yüksek verimlerle üretim yapılabilmektedir. Böylece,<br />

bu tür boyaların dünya çapında ticarileşmesi ve<br />

yaygın teknolojik kullanımları mümkün olacaktır.<br />

Son zamanlarda yapılan bilimsel çalışmalarda, Bor<br />

subftalosiyan tipi boyaların organik foto-voltaik<br />

güneş pil verimini önemli ölçüde artırdığı ve yine<br />

organik ışık saçan diyotların emisyon verimini<br />

yükselttiği bilinmektedir. Buluş konusu metot ışık<br />

emilimi, çözünürlüğü ve dispersiyon özellikleri<br />

yüksek metal kompleksi boyaların üretimine imkân<br />

sağlamaktadır.<br />

Bu süreçte, bizlere verdikleri katkı ve desteklerden<br />

dolayı Rektörümüz Prof. Dr. Muzaffer Elmas<br />

hocamıza ve Sakarya Teknokent A.Ş. Genel<br />

Müdürümüz Prof. Dr. Tahsin Engin hocamıza çok<br />

teşekkür ederiz.”<br />

Buluş konusu metot ile üretilecek olan boyaların<br />

güneş pili olan foto-voltaik (PV) panellerinde;<br />

organik yapılı ışık saçan diyotlar olan OLED`lerde;<br />

fotodinamik terapi (PDT) gerektiren tedavilerde;<br />

kuvvetli floresans boya olarak ağartıcı, renklendirici<br />

ve moleküler işaretleyici uygulamalarında;<br />

antibakteriyel formülasyonlarda; dokunmatik<br />

ekranlarda ve DVD’lerin üretiminde; optik filtre,<br />

ışık absorblayıcı, yarı iletken boya, elektron verici ve<br />

elektron alıcı tabakalarda; anti-simetrik ftalosiyanin<br />

türü boyaların sentezlerinde; tekstil, polimer ve<br />

deterjan sektörlerinde olmak üzere geniş endüstriyel<br />

kullanımları mümkündür.<br />

Yurt dışına da ihraç edilebilir<br />

Geliştirilen yöntem ve ürünlere ilişkin iki adet<br />

patent başvurusu yapılmış olup, yurt dışı firmalarla<br />

lisanslama görüşmeleri halen devam etmektedir.<br />

Ayrıca, yeni bor subftalosiyanin türevi ürünlerin bor<br />

rezervi oldukça yüksek olan ülkemizde üretilerek<br />

yurt dışı firmalara ihraç edilme potansiyeli oldukça<br />

yüksektir. Yurt dışı firmalardan gelen talepler<br />

üzerine, Sakarya Üniversitesi bünyesinde geliştirilen<br />

ürünlerin büyük ölçekli olarak endüstriyel üretimine<br />

yönelik çalışmalarımız başlamış bulunmaktadır.<br />

17


DAMLA ÖZTÜRK<br />

KİMYAGER<br />

ANKARA ÜNİVERSİTESİ<br />

MEZUN<br />

oztrkdamla@gmail.com<br />

PİGMENTLER<br />

Pigmentler, küçük partikül büyüklüğüne sahip,<br />

organik veya inorganik olan kimyasallardır.<br />

Boyaya; renk, örtme, koruyuculuk<br />

(antikorozif) ve dayanıklılık (örneğin; korozyona,<br />

alkalilere vb.) gibi özellikler verirler. Pigmentler,<br />

kimyasal tertip, fiziksel şekil ve optik özellikler<br />

bakımından büyük değişiklikler gösterirler.<br />

Pigmentler herhangi bir çözeltide çözünmeyen<br />

maddeler olup tane boyutları genel olarak 1<br />

mikronun altındadır. Özellikle renklerinden dolayı<br />

önem kazanan ve bu yüzden daha çok yüzey örtme<br />

işlemlerinde kullanılan, suda çözünmeyen inorganik<br />

ve organik maddelerdir.<br />

Pigmentlerin Tarihçesi<br />

Pigmentlerin tarihçesi, tarih öncesi mağara<br />

boyalarının uygulanması sırasında kullanılan<br />

hematit, kahverengi demir cevheri ve diğer<br />

mineraller ile 30 000 yıldan öncelere dayanır.<br />

M.Ö. 2000’e doğru, doğal demir (III) oksit bazen<br />

manganez filizleriyle karışık halde yakılarak<br />

çömlekçilikte kullanılmak üzere, kırmızı, menekşe,<br />

siyah pigmentler üretildi. Arsenik sülfür ve naples<br />

sarısı (bir çeşit kurşun antimonat) ilk temiz sarı<br />

pigmentlerdi. Ultramarin (Lapis Lazuli) Mısır<br />

mavisi ve kobalt alüminyum oksit spineli (oksitlerin<br />

karışımı) ilk mavi pigmentlerdi. Malachite ve<br />

yapay olarak hazırlanan bakır hidroklorür ilk yeşil<br />

pigmentlerdir. Seramik pigmentler yaygın olarak<br />

Resim 1.1: Çeşitli renkte pigmentler<br />

18<br />

kullanıldı. Kalsit ve kaolinit bu zamanda kullanılan<br />

beyaz pigmentlerdi.<br />

Mısır ve Babil’de boyama, camcılık ve tekstil<br />

boyamacılığı teknikleri gelişmiş bir düzeye ulaştı.<br />

Yapay lapis lazuli (kalsiyum ve bakır silikat) hala<br />

Mısır mavisi olarak bilinir. Antimonsülfür ve<br />

Galenan (kurşun sülfür) siyah pigment olarak,<br />

cinnebar kırmızı pigment olarak ve kobalt camı<br />

ve kobalt alüminyum oksit mavi pigment olarak<br />

kullanılırdı. PLUTARCH’a göre Yunan ve Romalılar<br />

boyama sanatıyla pek az ilgilendiler ve yeni<br />

pigmentler geliştirilmesi katkıları pek olmadı. PLINY<br />

pigmentleri yukarıda bahsedilen pigmentler ve<br />

massicot, kırmızı kurşun, beyaz kurşun ve alumler<br />

olarak sıralar. Tebeşir ve kil tozları beyaz pigment


olarak kullanılmıştır.<br />

Kavimler göçü (4. ve 6. yy arası) ile orta çağın<br />

sonlarına kadar renk verici maddeler teknolojisinde<br />

kayda değer bir gelişme görülmemiştir. Doğadaki<br />

naples sarısı ve bazı tekstil boyaları üzerine olan<br />

gelişmeler dışında pek yenilik olamadı.<br />

Bu alandaki ilk yeni gelişmeler Rönesansın<br />

başlangıcında görüldü. Karmen (derin kırmızı)<br />

İspanyollar tarafından Meksika’dan getirildi.<br />

Avrupa’ds a ise kobalt içeren mavi camlar, saflor ve<br />

smalt keşfedildi.<br />

Pigment endüstrisi, 18.yy’da Berlin mavisi (1704),<br />

kobalt mavisi (1777), Şili yeşili ve krom sarısı<br />

(1778) ile 18.yy’da başladı. 19.yy’da ultramarin,<br />

Guignet’s yeşili, kobalt pigmentleri demir oksitler ve<br />

kadmiyum pigmentleri çabuk bir şekilde geliştirildi.<br />

20.yy’da pigmentler genişleyen, bilimsel bir buluş<br />

konusu haline geldi. Son 50 yıldır, yapay renkli<br />

pigmentler, kadmiyum kırmızısı,manganez<br />

mavisi, molibden kırmızısı,bizmutla karışık<br />

oksitler pazardaki yerini aldı. Anatas ve rutil<br />

yapılarıyla titanyum dioksit, çinko oksit yapay<br />

beyaz pigmentlerden olup dolgu maddeleri olarak<br />

kullanılmaya başlandı. Luster pigmentleri artan bir<br />

öneme sahiptir.<br />

dayanır. Binlerce yıl önce çok parlak renk tonu<br />

vermelerinden ve çözünürlük sebeplerden<br />

dolayı boyar maddeler gibi sınıflandırılan bitki<br />

ve hayvandan elde edilen organik pigmentler<br />

kullanılıyordu.<br />

Tarihte organik pigmentler tekstil boyamacılığında<br />

kullanılıyordu. Daha sonra Çin kili ve tebeşir gibi<br />

mineral tabanlı substrat üzerinde adsorblanarak<br />

çözücülere karşı dirençli tabakalar oluşturan<br />

pigmentler, bu yetenekleri sayesinde süslemecilikte<br />

de kullanılmışlardır. Sonraları bu maddeler lake<br />

ve tonerler olarak tanındı. Flavan ve antrakuinon<br />

( difenil diketon) serileri binlerce yıl uygulama<br />

için doğal renklerin başlıca kaynağı olarak aynı<br />

uygulamalarda kullanıldı.<br />

Bilimsel kimya çağının başlamasıyla tekstil<br />

boyamacılığı için çok fazla boyar madde sentezlendi.<br />

Bunlardan birkaçı pigment tonerleri olarak<br />

kullanımı için anorganik substratlar ile adsorbsiyonu<br />

uygulandı. Ticari piyasada bulunan asit boyalarının<br />

çözünebilir sodyum tuzları lakeler oluşturmak üzere<br />

suda çözünebilir baryum, kalsiyum veya kurşun<br />

tuzları ile tepkimeye girerek pigmentlerin zorunlu<br />

bir özelliği olan çözünmezlikten saptılar. Bazik<br />

boyalarda tanin veya antimonlu potasyum tartaratlar<br />

çözünmeyen renkler veren pigmentlerdir<br />

Organik pigmentlerin uygulaması antik çağlara<br />

Pigment Çeşitleri<br />

Beyaz Pigmentler<br />

• Titandioksit<br />

• Çinkolu pigmenler<br />

• Kurşunlu pigmentler<br />

• Antimonoksit<br />

• Zirkonyumoksit<br />

• Potasyum titanat<br />

Ekstenderler (Dolgu<br />

Maddeleri/Pigmentler)<br />

• Karbonatlar<br />

• Silisyumdioksit<br />

• Silikatlar<br />

• Sülfatlar<br />

• Alimünyumoksit<br />

19


Renkli Pigmentler<br />

İnorganik Pigmentler<br />

• Demir Oksitler (tabi ve sentetik demir oksit)<br />

• Kromatlar o Kadmiyum bileşikleri<br />

• Feri, ferro siyanür pigmentler (Prusya mavisi)<br />

Siyah pigmentler<br />

• Karbon siyahı pigmentler<br />

• Bakır-krom kompleks siyahı<br />

• Anilin siyahı<br />

Metalik Pigmentler<br />

• Alimünyum fleyk<br />

• Çinko tozu<br />

• Paslanmaz çelik fleyk<br />

• Bakır ve bakır alaşımı fleyk<br />

Korozyon Önleyici Pigmentler<br />

• Kırmızı kurşun oksit<br />

• Kırmızı siliko kromat<br />

• Çinko ve stransiyum kromat<br />

• Molibdat pigmentler<br />

• Kalsiyum plumbat<br />

Lüminesans Pigmentler<br />

• Fluoresan Pigmentler<br />

• Fosforesan Pigmentler<br />

• Kalsiyum Sülfürlü Pigmentler<br />

• Çinko Sülfürlü Pigmentler<br />

• Çinko Silikatlı Pigmentler<br />

Organik Pigmentler<br />

• Azo pigmentler<br />

• Monoazo sarı ve turuncu pigmentler<br />

• Disazo pigmentler<br />

• Beta-Naftol pigmentler<br />

• Naftol AS pigmentler ( naftol kırmızılar)<br />

• Azo pigment lakeler<br />

• Benzimidazolon pigmentler<br />

• Disazo kondenzasyon pigmentler<br />

• Metal kompleks pigmentler<br />

• İsoindolinone ve isoindoline pigmentler<br />

• Polisiklik pigmentler<br />

• Ftalosiyanin pigmentler<br />

• Quinakridon pigmentler<br />

• Perilen ve perinon pigmentler<br />

• Thioindigo pigmentler<br />

• Antrapirimidin pigmentler<br />

• Ftlavanthrone pigmentler<br />

• Pyranthrone pigmentler<br />

• Anthanthrone pigmentler<br />

• Dioksazin pigmentler<br />

• Triaril karbonyum pigmentler<br />

• Quinoftalon pigmentler<br />

• Diketopirrolo pirrole pigmentler<br />

PİGMENTLERİN GENEL ÖZELLİKLERİ<br />

Pigmentler;<br />

• Tanecik büyüklüğü 1 mikrondan daha küçük<br />

• Doğal veya yapay olabilen<br />

• Anorganik veya organik<br />

• Suda çözünmeyen<br />

• Yağlarda çözünmeyen veya az çözünen<br />

• Işıktan veya atmosferik etkilerden (özellikle<br />

02) etkilenmeyen<br />

• Sürüldüğü yere iyice kenetlenip kaplama yani<br />

örtme imkânı sağlayan maddelerdir.<br />

Anorganik pigmentlerin çoğu bu özelliklere<br />

uyarken organik pigmentler suda ve yağlarda<br />

çözündüklerinden yağlı boya yapımında<br />

kullanabildikleri için lake hâline getirilir; bu<br />

şekilde çözünmeleri önlenir. Lakeler, oksidasyona<br />

dayanıklı boyar maddelerin bazı metaller, tuzlar<br />

veya tanen ile birleşmesinden doğar. 0,5-0,05<br />

mikron büyüklüğünde pigmentlerin bulunduğu<br />

formülasyonla optimum renk gücü, parlaklık ve<br />

havalandırmaya dayanıma ulaştığı tespit edilmiştir.<br />

Zaten çoğu pigment üreticisi de bu boyutlarda<br />

20


üretim yapmaktadır.<br />

Pigmentler şekil olarak beş kısımda incelenir:<br />

• Küresel<br />

• Kübik<br />

• Düğümlü<br />

• İğne şeklinde<br />

• Fleyk<br />

Organik pigmentlerinin çoğunun şekli küre<br />

şeklindedir.<br />

Kuru hâldeki bir pigment, primer partiküller,<br />

aggregate, agglomerate içerir. Primer partiküller tek<br />

olan kristallerdir.<br />

Primer parçacık, uygun bir prosesle, örneğin<br />

elektronik veya ışık mikroskobuyla görülen<br />

tanınabilen parçacıklardır.<br />

Primer partiküllerin bir grup içinde yüz yüze<br />

temasta olmalarına aggregate adı verilir. Bu grubun<br />

yüzeyi, kendini meydana getiren parçacıkların<br />

toplam yüzeyinden küçüktür<br />

En iri pigment tanesiyle aggregatenin zayıf<br />

kuvvetlerle birbirine bağlanmasına agglomerate<br />

denir. Bunun toplam yüzeyi, tek tek yüzeyleri<br />

toplamından pek farklı değildir.<br />

Primer parçacıklar çok daha kolay disperze edilir.<br />

Yukarıdaki bu üç yapı bağlayıcı veya dispersiyon<br />

ajanıyla çevrelenmez, birbirleriyle etkileşirlerse<br />

topaklanma oluşur.<br />

Pigmentlerin topaklanması sonucu<br />

Düşük parlaklık<br />

Az dayanıklı kaplama gücü<br />

Düşük viskozite<br />

Pigmentlerin topaklanmaması sonucu<br />

Yüksek parlaklık<br />

Dayanıklı kaplama gücü<br />

Yüksek viskozite<br />

Agglomerasyon tüm pigment tozlarında oluşur, fakat formüle edilen boyada istenilmez. Üretim sırasında var<br />

olan agglomerateler dispersiyon sırasında kırılır.<br />

Kütle tonu: Pigmentlerin tek başına bir vernik içinde pigment, beyazla karıştırıldığında birisi sarımsı, birisi<br />

dispers edilmesi neticesinde meydana gelen renktir. pembe, diğeri mavimsi pembe verebilirler.<br />

Kütle tonu, standart bir pastaya göre mukayese edilir.<br />

Kullanılan verniğin, standart pastada kullanılan<br />

vernikle aynı özellikleri göstermesi gerekir. Standart<br />

ve numune cam plaka üzerine zemini kaplayacak<br />

şekilde sürülür , karşılaştırma yapılır.<br />

Alt ton: Pigmentlerin diğer pigmentlerle<br />

karıştırıldıklarında meydana getirdikleri renk<br />

tonlarıdır.<br />

Renk verme kuvveti: Renkli pigmentlerde renk<br />

verme kuvveti tayini, belirli oranlarda beyaz bir<br />

pigmentle karıştırılarak, beyaz pigmentlerde ise<br />

renk verme kuvveti tayini belirli oranlarda siyah<br />

pigmentlerle karıştırılarak yapılır. Renk verme<br />

kuvveti standart pasta miktarı oranın 100 ile<br />

çarpılmasıyla % olarak bulunur. Aynı kütle tonuna<br />

sahip pigmentlerin renk verme tonları farklı olabilir.<br />

Örneğin, aynı kütle tonunda olan iki kırmızı<br />

Örtme gücü: Boya içindeki her kg pigmentin<br />

örtebileceği m 2 olarak tanımlanır. Örtme gücü;<br />

pigmentin boya içindeki konsantrasyonuna ,<br />

dispersiyon derecesine, tane iriliğine, rengine ve<br />

pigmentin özelliğine, pigmentle verniğin kırılma<br />

indisleri arasındaki farka bağlıdır.<br />

Yağ absorbsiyonu: Belirli deney şartlarında 100 g<br />

pigmenti bağlamak için kullanılan minimum yağ<br />

miktarının ml ya da g olarak ifadesidir. Bu yağ<br />

genellikle asiti giderilmiş keten tohum yağıdır.<br />

Kusma: Bazı pigmentler bağlayıcı ve solventlerin<br />

bazılarında az miktarda çözünür. Bu pigmentlere,<br />

kusan pigmentler denir.<br />

Dayanıklılık: İyi bir pigmentin ısıya, ışığa, kimyasal<br />

maddelere karşı dayanıklı olması beklenir.<br />

21


PİGMENTLERİN İŞLEVLERİ<br />

Pigmentlerin en önemli işlevi boyaya örtücülük kazandırmalarıdır. Örtücülük pigmentin ışığı kırma indisi ile<br />

verniğin kırma indisi arasındaki farka doğrudan bağlıdır. Yani pigmentin kırma indisi büyüdükçe örtücülüğü<br />

de güçlenir. Örneğin rutil TiO 2<br />

' in kırma indisi 2,76 ve anatas TiO2'in ise 2,55 olduğu için beyaz pigment<br />

olarak en çok tercih edilen pigment rutil TiO 2<br />

'dir.<br />

Şekil 1.2 : Elektromanyetik spektrum (Görünür ışıkta renklerin dalga boyları)<br />

Pigmentler boyaya kimyasal ve fıziksel etkilere karşı<br />

direnç de kazandırır.<br />

Şöyle ki, boyanın asidik veya bazik ortamlara uygun<br />

olması ve parlaklığı gibi özellikler pigmentlerin<br />

cinslerine ve kullanım şekillerine bağlıdır.<br />

Pigmentlerin parlaklığa katkısı ıslatıcı kalitesine,<br />

ıslatma derecesine ve pigmentin dispersiyon oranına<br />

bağlı olarak değişir. İyi bir ıslatma pigmentin<br />

PVC (Pigment Volume Consantration), pigmentlerin<br />

boya içerisindeki hacimce derişimini veren önemli<br />

bir bağlantıdır. PVC doğru formülasyonunda<br />

hesaplanması en gerekli değerlerden birisidir. Boya<br />

formülasyonu için yapılan AR-GE çalışmaları<br />

daha çok deneme yanılma yoluyla yapılır. Yine de<br />

bazı temel bilgiler gereklidir. Yani rastgele reçete<br />

oluşturup olmayınca sil baştan edemeyiz.<br />

Bu nedenle boyayı oluşturan bileşenlerin her<br />

yönden özelliklerini bilmek iyi bir başlangıç olur.<br />

Özellikle pigmentler boyanın önemli bir bölümünü<br />

oluşturduğu ve dıştan görülen özellikleri de çok<br />

etkiledikleri için baştan "hangi pigment ne kadar<br />

PVC KAVRAMI<br />

22<br />

parlaklığını arttırır.<br />

Ancak bazı durumlarda parlaklık değil, matlık<br />

tercih edilebilir. Pigmentlerin renk verme gücü ise<br />

hem pigmentin cinsine hem de kullanım oranı ve<br />

dispersiyon derecesine bağlıdır. İyi bir dispersiyon<br />

sağlanmadan kaliteli ve örtücü bir boya ve düzgün<br />

bir renk elde edilemez.<br />

kullanılacak" sorusu yanıtlanmalıdır. PVC bu<br />

anlamda çok önemli bir kavram olarak karşımıza<br />

çıkar.<br />

Payne , PVC kavramından bahsederken, PVC<br />

değiştikçe boyanın örtücülük ve diğer özelliklerinin<br />

de yavaş yavaş değiştiğini ancak belli bir PVC<br />

değerinden sonra bu özellik değişmesinin birden<br />

bire önemli oranlara fırladığını bildirmiştir. Bu PVC<br />

değerine CPVC (Critical PVC) kritik konsantrasyon<br />

denir.


Bazı boya cinsleri için uygun görülen PVC aralıkları şöyledir:<br />

BOYA CİNSİ<br />

PVC ARALIĞI<br />

Düz-mat boyalar 50-75<br />

Yarı-parlak boyalar 35-45<br />

Parlak boyalar 25-35<br />

Yapı dış boyaları 28-36<br />

Metal astarları 25-40<br />

Tahta astarları 35<br />

Tablo 1.3 : Boya cinslerine göre PVC aralığı<br />

ÇEŞİTLERİNE GÖRE PİGMENTLER ÖZELLİKLERİ<br />

VE<br />

KULLANIM ALANLARI<br />

1. Beyaz Pigmentler<br />

Temel olarak beyaz pigmentler titan, kurşun ve<br />

çinkonun inorganik bileşikleridir. Boya sanayiinde<br />

kullanılan en önemli beyaz pigment titandioksitttir.<br />

1.1. Titan Dioksit<br />

Birim örtme gücünün fiyatındaki düşüklük<br />

nedeniyle, en çok satılan beyaz pigmenttir. Rutil<br />

ve anatas kristal şekilleri ile pazarlanır ve dış<br />

cephe boyalarında yaygın şekilde kullanılır. Ayrıca<br />

emaye ve lakelerde de yer alır. Tipik bir dış cephe<br />

boyasında % 40 kadar pigment yer alır. Bunun<br />

yaklaşık % 60'ı TiO 2<br />

dir. Geriye kalan madde % 5<br />

ZnO, % 25 mika, silika, silikatlar ve CaCO 3<br />

gibi<br />

dolgu maddeleridir. Böyle bir formülasyonla elde<br />

edilen boya kontrollü bir tebeşirlenme ile uzun<br />

ömre sahip olur ve bir dahaki boya uygulaması<br />

için de iyi bir yüzey oluşturur. Titanyum dioksit'in<br />

en önemli işlevi pigment olmak şartıyla hem boya<br />

ve kaplama hem de plastik, kağıt, mürekkep, fiber,<br />

gıda ve kozmetik ürünlerinde; parlaklık, beyazlık ve<br />

donukluk sağlamasıdır. Titanyum dioksit dünyada<br />

en geniş çapta kullanılan beyaz pigmenttir. Ancak,<br />

ona bu eşi benzeri olmayan hüneri, bu beyaz toz<br />

özellikleri veren nedir? Öncelikle, sadece elmaslar<br />

titanyum dioksitten daha fazla kırılma göstergesine<br />

sahiptir. Kırılma göstergesi, ışığın eğilebilme<br />

kabiliyetinin ölçümüne denir. Bu sayede donukluk<br />

ve örtme kabiliyeti sağlanır. Sadece Magnezyum<br />

oksit, titanyum dioksitten daha beyazdır. Ancak bu<br />

maddenin kırılma göstergesi titanyum dioksitten çok<br />

daha düşüktür. Bu da istenilen donukluğa ulaşmak<br />

için çok daha fazla Magnezyum oksit gerektiği<br />

anlamına gelir. Bu nedenle pratikte, titanyum dioksit<br />

tercih edilir.<br />

Kullanılan TiO 2<br />

'nin %50'si yağlı boyalar, vernikler ve<br />

lakelere sarfedilir. İkinci önemli kullanım alanı kâğıt<br />

endüstrisidir ve % 15'lik bir yer tutar. Plastiklerin<br />

renklendirilmesinde de en çok kullanılan beyaz<br />

pigment yine TiO 2<br />

' dir. Her alanda TiO2 kullanımı<br />

giderek artmaktadır. Bunun sebebi ekonomik olması<br />

ve örtme gücünün fazla olmasıdır. TiO 2<br />

'nin örtme<br />

gücü film oluşturan bileşenlerle ilişkili olarak yüksek<br />

kırılma indisinden kaynaklanmaktadır. Daha dengeli<br />

olan rutil şekli daha az tebeşirlenme eğilimi gösterir.<br />

Daha yüksek örtme gücüne sahiptir ve sararma<br />

eğilimi daha azdır.<br />

2.Titandioksit Yapımı<br />

Pek çok yöntem olmakla beraber burada en çok<br />

tutulan ve ekonomik görülen klorür prosesi<br />

incelenecektir.<br />

2.1. Titandioksit Yapım Yöntemi<br />

Titan tetra klorürün oksidasyonu, bir gaz yakıt ve<br />

oksijen alevinde özel bir yakıcıda kontrol altında<br />

yakılması suretiyle titan di okside dönüştürülmesi<br />

işlemidir. Bu işlem sonunda üstün kalitede rutil TiO 2<br />

elde edilir.<br />

23


TiCl 4<br />

+ O 2<br />

→ TiO 2<br />

+ 2Cl 2<br />

TiCl 4<br />

ise mineral rutilden C varlığında klorlandırma<br />

vasıtasıyla elde edilir.<br />

Bu yöntemle TiO 2<br />

elde edilmesi şu an için cazip<br />

sayılabilirse de rutil cevherinin kısıtlı oluşu<br />

ve zamanla tükeneceği düşünülünce geleceği<br />

pek aydınlık görülmemektedir. Ancak yine de<br />

günümüzde açılan tesislerin tümü bu prosesi<br />

kullanmaktadırlar. Kurşunlu pigmentlerin en çok<br />

tanınanları bazik kurşun, kurşun sülfat,ve kurşun<br />

karbonattır. Çinkolu pigmentlerin ise en çok tanınanı<br />

çinko oksittir. Litopon adıyla tanınan pigment ise<br />

çinko sülfür ve baryum sülfat karışımıdır.<br />

2.2.Litopon (Lithopone)<br />

Bu beyaz pigment TiO 2<br />

'nin gelişmesiyle önem<br />

kaybetse de ucuz oluşu ve özellikle bina içi örtü<br />

boyalarında iyi sonuç vermesi nedeniyle hâla<br />

kullanılmaktadır. Parlak beyaz, çok ince öğütülmüş,<br />

ucuz bir beyaz pigmenttir.<br />

2.3. <strong>Kimya</strong>sal Bileşimi<br />

Yaklaşık olarak eşit mol miktarında baryum sülfat ve<br />

çinko sülfir içeren bir karışık pigment bileşimindedir.<br />

18. yy. sonlarında litopon çeşitli isimler altında<br />

pazarlandı ise de bu adlandırmalardan çabuk<br />

vazgeçildi ve standart isim olarak litopon yerleşti.<br />

Ticari litopon pigmentinin ZnS içeriği % 28’ dir.<br />

3.Renkli Pigmentler<br />

Kullanılan renkli pigmentlerin bir çoğu çeşitli<br />

metallerin oksitleri, kromatları ve bazı karışık<br />

filizleridir. Örneğin; demir (III) oksit kırmızı renk<br />

veren bir pigmenttir.<br />

Mavi Pigmentler Kırmızı<br />

Pigmentler<br />

Yeşil Pigmentler Sarı Pigmentler Kahverengi<br />

Pigmentler<br />

Ultramarin Sülyen Krom oksit Litarj (PbO) Sienna toprağı<br />

(Burntsienna)<br />

Bakır ftalosiyanin Demir oksit Hidrate krom oksit Kurşun veya çinko Kara toprak<br />

kromat<br />

(Burnt umber)<br />

Demir mavisi Kadmiyum<br />

kırmızısı<br />

Ftalosiyanin yeşili Hansa sarısı Vandyke<br />

kahverengisi<br />

Ftalosiyanin<br />

mavisi+ çinko<br />

kromat<br />

Ferrit Sarısı<br />

Tablo 3.1 : Bazı pigment renkleri ve isimleri<br />

4.Siyah Pigmentler (Karbon Siyahı)<br />

Karbon siyahı gerçekte çok ince toz halindeki<br />

gözeneksiz, karbonlu bir maddedir. Son derece<br />

dikkatle kontrol edilen pirolitik (ısı etkisi ile<br />

parçalanma) petrokimyasal prosesler ie üretilir.<br />

En üstün kalitedeki lastik karbon siyahı yaklaşık<br />

10-75 nm çapında küresel karbon taneciklerinden<br />

oluşur. Sıcaklık etkisiyle üzüm salkımı gibi bir araya<br />

gelmişlerdir. Kullanım alanı yalnız boya ile sınırlı<br />

olmayıp tüketimin büyük bir bölümü de lastik<br />

endüstrisinde gerçekleşir. Lastiği sağlamlaştırdığı<br />

1904 yılında İngiltere’de S.C. Mote tarafından<br />

belirtilmiştir.<br />

Boya da karbon siyahı kullanılması sadece siyah boya<br />

üretimi için değildir. Aynı zamanda başka renklerde<br />

de koyulaştırmak ve örtücülüğü arttırmak ve aşınma<br />

direnci kazandırmak gibi amaçlarla kullanılmaktadır.<br />

5.Dolgu Maddeleri<br />

Bu maddeler boyanın hacim ve kütle kazanması ve<br />

zımparalanabilir hale gelmesi için kullanılırlar. Aynı<br />

zamanda örtücülüğünü de arttırırlar. Bu maddelerin<br />

kullanılmasındaki temel amaç boyada bulunan<br />

katı madde oranını ekonomik biçimde arttırmaktır<br />

denebilir.<br />

24


Çoğunlukla dolgu maddesi olarak doğal<br />

kaynaklardan elde edilen ve fazla bir işleme gerek<br />

duyulmadan kullanılan Ca, Mg, Ba elementlerinin<br />

karbonat, silikat ve oksitleri kullanılır. Doğal<br />

kaynaklardan elde edilen bu malzeme istenen<br />

ölçüde ince öğütülerek boyada doğrudan<br />

kullanılabilir. Ancak bu da genel harcamayı fazlaca<br />

arttırmadığından boyanın en ucuz bileşenleri<br />

dolgu maddeleridir. Özetle dolgu maddeleri iki ana<br />

kaynaktan elde edilir:<br />

8.1.Fluoresan Pigmentler<br />

Anorganik fluoresan tuzlarından ibarettir. Uranyum<br />

tuzları özellikle uranyum ve potasyum sülfat yeşil bir<br />

fluoresana sahiptir. Mor bir ışıldama yapan kalsiyum<br />

florür ve mavi bir fluoresan yapan kalsiyum tungstat<br />

bu pigmentler arasındadır.<br />

8.2.Fosforesan Pigmentler<br />

* Uygun kayaların pulvarizasyonu<br />

* <strong>Kimya</strong>sal çöktürme<br />

Boya sanayinde en çok kullanılan bazı dolgu<br />

maddeleri ve kimyasal bileşimleri şunlardır:<br />

Talk (3MgO.4SiO2.H2O)<br />

Barit (BaSO4)<br />

Kalsit(CaCO3)<br />

Kaolen(SiO2.Al2O3)<br />

Dolamit(CaCO3.MgCO3)<br />

Kuars(SiO2)<br />

Diatome(SiO2)<br />

Mika(K2O.3Al2O3.6SiO2.2H2O)<br />

6.Metalik Pigmentler<br />

Bakır yada bakır alaşımından yapılırlar. Ayrıca<br />

paslanmaz çelik bu amaçla kullanılmaktadır. Metalik<br />

pigmentlerin birkaç önemli fonksiyonu vardır. Brom<br />

tozları dekoratif boyalarda geniş ölçüde kullanılır.<br />

Metalik pigmentler içinde en çok alüminyum tozu<br />

kullanılır. Alüminyum pigmentlerde hem dekoratif<br />

maksatla hem de ısı yalıtıma dayanıklı tercih edilir.<br />

Yapraklanan ve yapraklanmayan tiplerde White<br />

sprite içinde toz ve pasta halinde satılır. Alüminyum<br />

yassı yaprak şeklindeki parçacıklardan oluşur. Boya<br />

sürüldüğünde bunlar yüzeye çıkar, kurudukça<br />

parçacıklar birbirlerinin üstüne gelecek şekilde<br />

alüminyum tabakası oluşturur. Bu tabaka dekoratif<br />

olarak parlaklık verir. Koruyucu olarak da zararlı<br />

canlıları ve nemi önler. Yapraklanan alüminyum tozu<br />

alüminyum yaprağının sürekli dövülmesi ve ezilmesi<br />

ile elde edilir. Çinko tozları ise korozyon önleyici<br />

özelliği sayesinde astar boyalarında kullanılmaktadır.<br />

7. Korozyon Önleyici Pigmentler<br />

Korozyon önleyici pigmentler korozyona sebep<br />

olacak hava şartlarına, su ve organik ortamlara<br />

dayanıklıdır. Ayrıca alkalilere karşı da duyarlıdır.<br />

8.Lüminesans Pigmentler<br />

25<br />

8.2.1.Kalsiyum Sülfürlü Pigmentler<br />

Karışım kireç, kükürt ve pirinç nişastasından<br />

ibarettir. Aktifleştiriciler ise nitrat asidi ile hafif<br />

asitlendirilmiş bizmut nitrat ve toryum nitrat<br />

çözeltileridir. Mavi bir lüminesans verir. Bu karışıma<br />

benzeyen bir karışım da sarı bir lüminesans verir.<br />

Kükürt oranı iki katına çıkarsa yeşil bir lüminesans<br />

verir. Sarı ve kırmızı fosforesans veren pigmentlerin<br />

beyaz ve mor olanlardan daha iyi korunabilme<br />

özelliği vardır.<br />

8.2.2.Çinko Sülfürlü Pigmentler<br />

Bir miktar lakali tuzu ile magnezyum klorür veya<br />

aktifletirici içeren amonyaklı bir çinko tuzu çözeltisi<br />

kükürtlü hidrojen yardımı ile çökertilir. Süzülüp<br />

kurutulur ve 1200 °C’ ye ısıtılır. İçinde eser miktarda<br />

demir bulunması fosforesans için engel olabilir.<br />

8.2.3.Çinko Silikatlı Pigmentler<br />

Monoçinko silikattır ZnO.SiO 2<br />

Diçinkosilikat 2ZnO.<br />

SiO 2<br />

yüksek yüksek fosforesans vermemekle beraber<br />

fluoresan yönünden aralarında fark yoktur. Sarı bir<br />

lüminesans verir.<br />

Kaynaklar :<br />

• BUXBAUM Gunter, İndustrial İnorganik Pigment<br />

• DYO, Boya El Kitabı<br />

• Introduction to paint chemistry and turner G.P.A<br />

Principles<br />

• SHREVE R.Norris &Joseph A.Brink Jr, <strong>Kimya</strong>sal Proses<br />

Endüstrileri, 1985<br />

• YÜREKLİ Şeref, Reçine ve boya teknolojisi,<br />

İstanbul,1995<br />

• www.elpacocoatings.com<br />

• www.neon.chem.vidaho.edu<br />

• www.alibaba.com<br />

• www.specialcham4polymers.com<br />

• www.cci-icc.gc.ca<br />

• www.chelix.com<br />

• www.realcolorwheel.com<br />

• www.ecologie-pratique.org


Haber<br />

Yabancı<br />

3 BOYUTLU GRAFEN, ÇELİKTEN<br />

10 KAT DAHA GÜÇLÜ<br />

Massachusetts Institute of Technology’in üstünde<br />

çalışmalar yürüttüğü 3 boyutlu Grafen, çelikten<br />

yüzde 95 daha az yoğun olmasına rağmen on kat<br />

güçlü yapısıyla merak uyandırıyor.<br />

Öncelikle akıllarınıza şu soru gelebilir: Nedir bu<br />

grafen? Grafen, bal peteğine benzer kristalimsi<br />

bir yapıda biçimlenen bir karbon atomu. Elektriği<br />

verimli şekilde ileten yapısı ile elektronik<br />

sektöründeki pek çok alanda faydanılan bir yapıdır.<br />

Teorik olarak, grafen doğru işlenirse elmas uçlu<br />

matkaplara bile dayanabilir.<br />

MIT, söz konusu materyalin kimyasal işlemlerde, su<br />

arıtma tesislerinde ve beton köprülerde bile rahatça<br />

kullanılabileceğini vurguluyor. Polimer ve metal<br />

parçacıkları almak, grafenle bunları kaplamak ve<br />

doğru basıncı uygulamak yeterli. Elbette tüm bu<br />

işlemleri, işinin ehli bir bilim adamı yapmalı.<br />

MIT (Massachusetts Institute of Technology),<br />

teorik olanı pratiğe taşımayı başardı. MIT’teki<br />

bilim insanları, malzemenin süngerimsi yapısını<br />

öne çıkarmak için diatomik küpleri kullanıyor. Söz<br />

konusu yapı daha sonra sıkıştırma testlerine tabi<br />

tutuluyor. Şekillendirme işlemi mutlak önemde zira<br />

nesnenin gözenekli yapısı, daha fazla yüzey anlamına<br />

geliyor. Böylece grafen düşük ağırlıkta olsa bile,<br />

dayanıklılık üst seviyede oluyor. Ne de olsa çelikten<br />

on kat güçlü bir materyal karşı karşıyayız.<br />

En beklenmedik gelişme, farklı küplerin<br />

öngörülemez davranışları. Daha kalın duvarlar<br />

ve kıvrımlara sahip olanlar, daha fazla basınç<br />

uygulandığında daha az kararlı bir yapıya bürünüyor.<br />

Daha ince küp ise kontrollü bir şekilde parçalanarak,<br />

şeklini neredeyse son aşamaya kadar koruyabiliyor.<br />

MIT’e göre geometri, buradaki dominant faktör.<br />

26


Yerli<br />

Haber<br />

SAKARYA ÜNİVERSİTESİ FENOLSÜZ<br />

MİKRO BESİN GÜBRESİ ÜRETTİ<br />

Bitkilerin mineral ihtiyacını karşılamak için<br />

kullanılan, fenol maddesi içermeyen, daha verimli<br />

ve güvenilir yerli “şelatlı mikro besin gübresi” imal<br />

edildi.<br />

Sakarya Üniversitesi (SAÜ) Fen-Edebiyat Fakültesi<br />

<strong>Kimya</strong> Bölümü Anorganik <strong>Kimya</strong> Ana Bilim Dalı<br />

Başkanı Prof. Dr. Salih Zeki Yıldız, tarım kimyasalları<br />

üzerine AR-GE araştırmaları yapmak için Sakarya<br />

TEKNOKENT içinde KOSGEB destekli kurdukları<br />

şirkette, ithal edilen ve içinde fenol bulunan gübre<br />

üzerinde çalışma yaptı.<br />

Bitkilerin mineral ihtiyacını karşılamak için toprağa<br />

verilen demir, mangan, bakır, bor ve çinkodan oluşan<br />

mikro besin elementlerinin içinde zehirli madde<br />

içeren fenol olması üzerine Prof. Dr. Yıldız, yeni<br />

gübre üretmek için çalışmalara başladı.<br />

Yıldız, yeni nesil şelatlı mikro besin gübrelerinde<br />

kullanılan fenol yerine alternatif molekül arayışı<br />

içerisine girerek, yaklaşık 6 ay süren çalışmalar<br />

neticesinde, etkinliği düşük bir molekül olan<br />

etilendiamin tetra asetik asitini, kompleksleşme<br />

çalışmalarında etkinliklerini çıkartarak, amino asit<br />

yapısında daha verimli, güvenilir, yüksek çevreci ve<br />

yerli “oksi-şelatlı” mikro besin gübresi üretti.<br />

Alternatif bir yapı ortaya koymuş olduk<br />

KOSGEB’ten aldıkları destekle Sakarya<br />

TEKNOKENT bünyesinde kurdukları şirkette AR-<br />

GE çalışmaları yaptıklarını vurgulayan Yıldız, “Bu<br />

çalışmalar sırasında özellikle dünyadaki üretilmiş<br />

olan molekülleri inceliyoruz. Bu yaptığımız<br />

çalışmalarda bahsettiğimiz unsur karşımıza çıktı<br />

ve bunu bu haliyle üretmek istemedik.” ifadelerini<br />

kullandı.<br />

Prof. Dr. Yıldız, fenol yerine alternatif molekül arayışı<br />

içerisine girdiklerini belirterek, etkinliği düşük bir<br />

molekül olan ve daha önce kullanılan etilendiamin<br />

tetra asetik asidin (EDTA) güvenilir bir kimyasal<br />

olması üzerine bunun üzerinde çalışmaya karar<br />

verdiklerini dile getirdi.<br />

Bu durumda bu molekülün kompleksleşme<br />

kararlılıklarını istenilen seviyeye getirmek için<br />

27


çalışma başlattıklarını dile getiren Yıldız, şu ifadeleri<br />

kullandı:<br />

“Özellikle etkinliğinin düşük olması sebebiyle<br />

etilendiamin tetra asetik asiti kullanılmıyor.<br />

Yapmış olduğumuz çalışmalarda mikro<br />

besin elementlerinden özellikle demir iyonu<br />

ile kompleksleşme etkinliğini düşük olan<br />

etilendiamin tetra asetik asidinin kompleks<br />

kararlılığını iyileştirerek, şu anda bilinen ve<br />

dünyada uygulanan yeni nesil moleküllerin<br />

durumuna getirdik. Dolayısıyla bizim için bir<br />

kazanım oldu. Bu molekülü kullanarak dünyada<br />

bilinen ve etkinliği yüksek şelatlı ajanlara<br />

alternatif bir yapı ortaya koymuş olduk.”<br />

28


ZEHRA ORUÇ<br />

KİMYA MÜHENDİSİ<br />

MERSİN ÜNİVERSİTESİ<br />

ÖĞRENCİ<br />

z.oruc3363@gmail.com<br />

UV - UV VİS<br />

GÖRÜNÜR BÖLGE & MOR ÖTESİ<br />

SPEKTROSKOPİSİ<br />

Elimizde bir madde olduğunu varsayalım. Ne<br />

olduğunu bilmiyoruz, belkide saf değil birden<br />

fazla bileşimi var, hangi fonksiyonel grupları<br />

içerdiğini bilmiyoruz, dolayısıyla tehlikeli olup<br />

olmadığı hakkında bir fikrimiz yok, eğer öyleyse de<br />

derişimlerini bilmiyoruz.<br />

Tüm bu soruları en hızlı ve en kolay şekide<br />

yanıtlamak için çeşitli kromotografiler ve<br />

spektroskopik cihazlar tasarlandı. İşte bu yazıda bu<br />

cihazların en önemlilerinden biri olan ultraviyole<br />

spektroskopisini tanımaya çalışalım.<br />

Cihazın kullanım amacı olarak fonksiyonel<br />

grupların tanınması, fonksiyonel grupları taşıyan<br />

bileşiklerin nicel analizi gösterilebilir. Ancak<br />

diğer cihazlardan farklı olarak moleküllerin<br />

stereokimyasını araştırabilir, geometrik izomerleri<br />

ve konformasyonları bulabilir, reaksiyon kinetiği,<br />

reaksiyon ara ürünleri ve denge sabitlerini<br />

bulabilirsiniz.<br />

Görünür bölge ve mor ötesi (UV-VIS) spektroskopisi moleküllerdeki elektronik geçişlerin verdiği<br />

spektrumlarla madde hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlar. Elektronik spektrum 100-700 nm aralığını<br />

kapsar;<br />

100-200 nm aralığı Vakum UV,<br />

200-400 nm aralığı UV (veya yakın UV) ve<br />

400-700 nm aralığı görünür bölgedir.<br />

29


Bir bileşik görünür bölgede absorbsiyon yaparsa renklidir ve absorbladığı rengin tamamlayıcı renginde<br />

görünür. Örneğin, viyolede absorpsiyon yapan bir bileşik yeşildir.<br />

Cihaz sistemi 4 kısımdan oluşur ;<br />

1. Işın Kaynağı<br />

2. Monokromatör<br />

3. Numune Hücresi<br />

4. Dedektör<br />

Bu cihazda ışın kaynağı olarak döteryum( D2),<br />

tungsten(W), ksenon(Xe), hidrojen(H2) ve civa<br />

buhar lambası gibi sürekli ışın kaynakları kullanılır.<br />

Bunlardan en çok kullanılanı ultraviyole bölgede<br />

kullanılan döteryum ve hidrojen lambasıdır.<br />

Döteryumun ışın şiddeti hidrojene göre çok daha<br />

fazladır ve daha uzun ömürlüdür ancak hidrojenden<br />

çok daha pahalıdır. Ksenon ve civa buhar lambası her<br />

iki bölgedede ışıma yapabilir.<br />

Monokromatör birden fazla dalga boyuna<br />

sahip bir ışın demetinden tek dalga boylu ışın<br />

elde etmek için kullanılan düzenektir. Işın<br />

kaynağından gelen ışından istediğimiz dalga<br />

boyunu seçip numuneye göndermeyi sağlar. Filtreli<br />

fotometrelerdeki monokromatörler ışık filtresi iken<br />

spektrofotometrelerde ışık prizması kullanılır.<br />

Numune hücresi numunenin bulunduğu yerdir ve<br />

bu cihaz için iki farklı numune hücresi kullanılabilir,<br />

cam olanlar ve kuvartz olanlar. Cam olanlar<br />

daha düşük maliyetlidir ve görünür bölge için<br />

daha uygundur. Kuvartz olanlar UV ışınları, IR<br />

yakın bölgeleri ve görünür bölge için elverişlidir.<br />

Ultraviyole ve görünür bölgelerde silindirik hücreler<br />

kullanılması daha ekonomiktir. Bu durumda, çalışma<br />

süresince hücrenin yerleşme konumu ışın demetine<br />

göre aynı olmalıdır; aksi halde yol uzunluğunun<br />

değişmesi ve eğri yüzeylerdeki yansıma kayıpları<br />

önemli hatalara yol açar.<br />

Son olarak dedektör, maddenin ışını absorblayıp<br />

absorblamadığını anlamamızı sağlayan, ışın şiddetini<br />

ölçmemizi sağlayan alettir. Bu cihazda dedektör<br />

çeşidi olarak ;<br />

1. Fotovoltaik dedektör<br />

2. Fotoçoğaltıcı tüp<br />

3. Fototüp<br />

kullanılabilir. Dedektör seçerken dikkat edilmesi<br />

gereken nokta ışın kaynağıdır. Çünkü hangi ışın<br />

kaynağını kullanıyorsak o ışınları ölçmeye uygun<br />

dedektör seçimi yapmamız gerekir.<br />

İki farklı UV spektrometresi vardır ;<br />

1. Tek Işık Yollu Spektrofotometreler<br />

2. Çift Işık Yollu Spektrofotometreler<br />

Tek bir çalışma prensibinden bahsedemesekte temel<br />

mantık ikisindede aynıdır.<br />

Tek yollu spektrofotometrelerde cihaz bileşenlerinin<br />

tümü aynı ışık yoluna yerleştirilmiştir. Işın<br />

kaynağından çıkan ışınlar monokromatörde dalga<br />

boylarına ayrılır ve bizim istediğimiz dalga boyu<br />

seçilerek numune tutucudaki örneğe gönderilir.<br />

Işına maruz kalan örnekteki bağ elektronları ışını<br />

absorblarken enerjisi artacak ve daha yüksek enerji<br />

seviyesine geçeceklerdir. Elektronlar tekrar temel hal<br />

seviyesine geçmek istedikleri zaman üzerindeki fazla<br />

enerjiyi atmak isteyeceklerdir. İşte tam bu sırada<br />

dedektör yayılan ışının şiddetini ölçerek elektrik<br />

sinyaline çevirecek ve analizi tamamlayacaktır.<br />

30


Çift yollu spektrofotometrede tek yolludan farklı<br />

olarak referans madde kullanılır. Monokromatörden<br />

çıkan ışık, eşit şiddette iki demete bölünerek biri<br />

örneğe diğeri referans maddenin bulunduğu kaba<br />

gönderilir. İkiye ayrılan ışık, iki ayrı dedektörle<br />

algılanır ve dedektörlerde oluşan sinyallerin oranı<br />

ölçülür. Böylece örnekteki geçirgenlik değeri<br />

sürekli olarak çözücününki ile karşılaştırılmış olur.<br />

Burada iki dedektörün tam uyumlu olması, yani eşit<br />

şiddetteki ışık ile aynı sinyali oluşturması gerekir.<br />

Numune tutucudaki örneğe ışınlar geldiği zaman,<br />

örnek içerisindeki moleküller enerji absorblar.<br />

Dolayısıyla elektronik,titreşme ve dönme<br />

uyarmalarına neden olur. Organik moleküllerde dört<br />

tür elektronik geçiş görmek mümkündür.<br />

31


32


Monokromatik (tek dalgaboylu ışıma) ve I0<br />

şiddetindeki bir ışık demeti çözeltideki herhangi bir<br />

molekül tarafından absorplandığında şiddeti azalır<br />

ve tüpü I şiddetinde terkeder. Moleküllerin seçilen<br />

dalga boyundaki ışımayı absorplaması sonucu ortaya<br />

çıkan azalma Lambert-Beer eşitliği ile verilir.<br />

I0 : Örnek kabına giren ışık şiddeti<br />

I : Örnek kabını terk eden ışık şiddeti<br />

ε : Molar absorpsiyon katsayısı (L / mol.cm)<br />

b: Örnek kabının kalınlığı ışığın çözelti içinde kat ettiği yol (cm)<br />

Ancak bu yasayla bazı hatalardan dolayı her zaman doğru sonuç elde edemeyiz. Şekilde görüldüğü gibi<br />

Lambert-Beer yasasında sapmalar görülebilir.<br />

Bu sapmalarını analiz edecek olursak ;<br />

1.Gerçek sapmalar<br />

- Bu yasa monokromatik ışın için geçerlidir.<br />

- Örnek homojen olmalıdır.<br />

-Aynı λ’da absorpsiyon yapan birden fazla türün birbirinin<br />

absorpsiyonunu etkilememesi gerekir.<br />

2. Aletlerden ileri gelen sapmalar<br />

- Lambert-Beer eşitliği monokromatik ışın için geçerli olduğundan<br />

dedektöre kaçak ışık gelmesi veya ışığın saçılması sonucu şiddetinde<br />

azalma olması sapmalara neden olur.<br />

3. Çözelti etkileşmelerinden gelen sapmalar<br />

- Eğer örnek homojen değilse, bazı yerlerinde koagüle olmuş<br />

parçalar varsa, doğru bir absorbans ölçülemez. Bu parçalar ayrıca ışığın<br />

saçılmasına da neden olurlar.<br />

Bu cihazla analiz yapılırken izlenen basamaklar şöyledir ;<br />

1. Maksimum soğurma dalga boyunun bulunması<br />

2. Kalibrasyon grafiğinin oluşturulması ve bilinmeyen çözeltinin derişiminin bulunması<br />

33


c1 ve c2 derişimlerinde<br />

örneğin absorbansı λ1 ve λ2 dalga boylarında absorbans değeri, Aλ1 ve Aλ2 bulunur. Absorbans değerleri ve<br />

hesaplanan ε değerlerinden yararlanarak,<br />

Aλ1 = 1ελ1bc1 + 2ελ1bc2<br />

Aλ2 = 1ελ2bc1 + 2ελ2bc2<br />

Eşitlikleri yardımıyla c1 ve c2 hesaplanır. Formül biraz daha düzenlenirse ;<br />

A = εbc = εm/Ma.V<br />

M= εm/A.V<br />

m : bileşiğin kütlesi<br />

Ma : bileşiğin mol kütlesi<br />

V : çözeltinin hacmi<br />

ε : molar absorbsiyon katsayısı<br />

Kaynaklar :<br />

1. http://biyokure.org<br />

2. www.balıkesir.edu.tr<br />

3. https://www2.chemistry.msu.edu<br />

4. https://en.wikipedia.org<br />

34


Haber<br />

Yabancı<br />

YENİ NANOTEKNOLOJİ SAYESİNDE<br />

İNSAN HAREKETLERİNDEN ENERJİ<br />

ELDE EDİLEBİLECEK<br />

Nanoteknoloji alanında çığır açma potansiyeline<br />

sahip biyo-uyumlu ferroelektrik nanojenenarötler<br />

(FENG) sayesinde insan hareketlerinden enerji elde<br />

edilebilecek.<br />

Michigan Eyalet Üniversitesi’nde görevli<br />

araştırmacılar nanoteknoloji alanında çığır açacak<br />

yeni bir cihaz geliştirdi. Son derece ince ve esnek<br />

olan bu nanoteknoloji cihazı sayesinde insan<br />

hareketlerinden enerji elde edilebilecek. Akıllı<br />

telefonlardan dizüstü bilgisayarlara çeşitli cihazlarda<br />

kullanılabilecek bu yeni teknoloji, birçok alanda fark<br />

yaratma potansiyeline sahip.<br />

Biyo-uyumlu ferroelektrik nanojeneratör ya<br />

da FENG olarak anılan bu yenilikçi teknoloji<br />

sayesinde insanların klavyede yazı yazmasından<br />

veya telefonunu kullanmasından elde edilecek<br />

enerji ile bu cihazlar şarj edilebilecek. Cihazı<br />

geliştiren ekibin başında yer alan Michigan Eyalet<br />

Üniversitesi elektronik mühendisi Nelson Sepulveda;<br />

yakın gelecekte bu teknoloji sayesinde insanların<br />

telefonlarını bir hafta boyunca şarj etmeden<br />

kullanabileceklerini belirtti.<br />

cihazı çok sayıda LED lambayı yakmaya yeterken, bir<br />

dokunmatik ekrana enerji sağlamak için çok daha<br />

küçük bir cihazın yeterli olacağı sunum sırasında<br />

katılımcılara gösterildi.<br />

Biyo-uyumlu ferroelektrik nanojenaratörün silikon<br />

taban üzerine kurulu yapısındaki katmanları;<br />

polipropilen ferroelektrik, gümüş ve poliimidden<br />

oluşan ince duvarlar ayırıyor. İyonize katmanların<br />

sıkıştırılması ile alttaki maddeden elektrik enerjisinin<br />

elde edilmesi sağlanıyor.<br />

Bu yenilikçi teknolojiyi geliştiren araştırmacılara<br />

göre FENG; cep telefonları, kablosuz kulaklıklar ve<br />

dokunmatik ekranlar gibi birçok cihaz için alternatif<br />

enerji kaynağı olabilir. Cihazın farklı boyutlara<br />

uyarlanabilmesi, hafifliği ve basit kullanımı göz<br />

önüne alındığında FENG cihazların önümüzdeki<br />

yıllarda yaygın şekilde kullanılmaya başlanması pek<br />

de uzak bir ihtimal değil.<br />

Araştırmacılar; esnek, ince ve birçok kullanım<br />

alanına uygun ilk prototipleri geçtiğimiz günlerde<br />

tanıttılar. Avuca sığacak kadar küçük bir FENG<br />

35


Yerli<br />

Haber<br />

BİTKİ ÇAYININ<br />

“AZI KARAR ÇOĞU ZARAR”<br />

Adıyaman Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi<br />

<strong>Kimya</strong> ve Biyokimya Bölümü Yardımcı Doç. Dr.<br />

Ahmet Özkaya, “İnsan metabolizmasına destek<br />

mahiyetinde günlük olarak 1-2 çay bardağı bitki<br />

çayı içilmesi kafidir."<br />

Özkaya, AA muhabirine yaptığı açıklamada, kış<br />

aylarının gelmesiyle soğuk algınlıklarının arttığını<br />

söylerken insanların kendilerini hastalıktan korumak<br />

adına kullandıkları bitki çaylarını doğru bir şekilde<br />

tüketmeleri konusunda uyarılarda bulundu.<br />

Tüketilen bitki çaylarının bilinçli şekilde kullanılması<br />

gerektiğini belirten Özkaya, salgın hastalıkların<br />

yaygın bir şekilde görüldüğü bu aylarda, hastalığa<br />

yakalandıktan sonra tedavi amaçlı kullanılan bitkiler<br />

konusunda dikkatli olun çağrısı yaptı.<br />

Özkaya, gribal hastalığa yakalanan vatandaşların<br />

uzman bir doktora görünmeleri gerektiğini kaydetti.<br />

Yeşil çay gibi bitkilerin aşırı kullanımının enzim<br />

aktivitelerini arttırdığı için karaciğer dokusunda<br />

tahribatlar meydana getirdiğini dile getiren Özkaya,<br />

sağlık açısından düşünüldüğünde az kullanılmasının<br />

fayda sağlayacağını belirti.<br />

Bitki çaylarının kullanımında yanlış yargı olduğunu<br />

aktaran Özkaya, şöyle konuştu:<br />

“Ne kadar çok bitki çayı içersem, o kadar çok<br />

faydası olur. Bu durum çok yanlış bir düşüncedir.<br />

Bitki çayı içerisinde bulunan bazı biyokimyasal<br />

maddeler karaciğer dokusunu yorar ve işlevini<br />

ters yönde etkiler. Bu maddeler özellikle<br />

antioksidan etki gösterirken fazla kullanımında<br />

antioksidan etkinin tersi olan prooksidan etki<br />

yani zararlı etkiyi ortaya çıkarıyor. Bu nedenle<br />

insan metabolizmasına destek mahiyetinde günlük<br />

olarak 1-2 çay bardağı bitki çayı içilmesi kafidir.”<br />

Bitki çayı satışı yapan Attar Fatih Uçarer ise havaların<br />

36


soğuk olması nedeniyle bitki çaylarının satışında<br />

artış olduğunu ifade etti.<br />

Uçarer, özellikle son günlerde gribal enfeksiyonlarda<br />

ıhlamur, zencefil, tarçın, karanfil, ada çayı ve<br />

kuşburnu gibi çayları alan müşterilerin çoğunlukta<br />

olduğunu kaydetti.<br />

37


YAZARIMIZ<br />

OLUN<br />

KOŞULLAR<br />

1-) KİMYA VEYA KİMYA SEKTÖRÜ İLE İLGİLİ BİR KONUDA KAYNAKLARINIZI BELİRTEREK<br />

YAZIN<br />

2-) HER AYIN 20. GÜNÜNE KADAR info@inovatifkimyadergisi.com adresine<br />

AD-SOYAD<br />

SIK KULLANDIĞINIZ MAİL ADRESİ<br />

BİTİRDİĞİNİZ/OKUDUĞUNUZ OKUL İSMİ<br />

PROFİL FOTOĞRAFI<br />

YAZINIZIN WORD FORMATI<br />

İLE GÖNDERİN.<br />

BİR SONRAKİ AY BİLGİLERİNİZ İLE YAZINIZI YAYIMLAYALIM

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!