25.03.2017 Views

marketing europe & anatolia Sayı: 010

marketing europe & anatolia, ekonomi, medya, reklam, iletişim ve pazar alanında aylık olarak yayınlanan bir e-dergidir. marketing europe & anatolia’da reklamcı Nurgül Eryıldır Günay'ın kelebek etkisi yaratan ve Yönetmen Abdullah Ekşioğlu'nun adresini bilen yazılarını okuyabilir, ilgi çekici röportajları, haberleri, reklam kampanyaları künyelerini, kültür – sanat ya da gezi gibi sayfaları da bulabilirsiniz. marketing europe & anatolia Ekşioğlu Medya Grup tarafından yayınlanmaktadır.

marketing europe & anatolia, ekonomi, medya, reklam, iletişim ve pazar alanında aylık olarak yayınlanan bir e-dergidir. marketing europe & anatolia’da reklamcı Nurgül Eryıldır Günay'ın kelebek etkisi yaratan ve Yönetmen Abdullah Ekşioğlu'nun adresini bilen yazılarını okuyabilir, ilgi çekici röportajları, haberleri, reklam kampanyaları künyelerini, kültür – sanat ya da gezi gibi sayfaları da bulabilirsiniz. marketing europe & anatolia Ekşioğlu Medya Grup tarafından yayınlanmaktadır.

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Kısa Kısa<br />

Türkiye’deki Muhafazakarlık...<br />

BBDO reklam ajansı,<br />

2012 yılı boyunca Türk<br />

kültürünü ve kültürün belirlediği<br />

davranışları incelediği<br />

araştırma dizisinin<br />

“Muhafazakarlık” başlıklı<br />

araştırması 13 ilde toplumun<br />

farklı kesimlerinden<br />

gelen 250 katılımcı ile<br />

derinlemesine görüşmeler<br />

gerçekleştirilerek yapılan<br />

“Türkiye’deki Muhafazakarlık”<br />

araştırma<br />

sonuçları açıklandı.<br />

Türkiye’de Muhafazakar Olmak : Ne diyoruz, ne yapıyoruz?<br />

Son dönemde kamuoyunun en hararetli konusu muhafazakarlık<br />

tartışması, ya da popüler söylemiyle Türkiye’nin<br />

daha dindar olup olmadığı. Türkiye’de kendisini “dindar”<br />

olarak tanımlayanların oranı 2000 yılından bu yana değişmedi<br />

ve Avrupa ülkeleri ile kıyaslandığında hayli yüksek<br />

olan %81 oranını koruyor. Benzer bir şekilde Ipsos KMG<br />

tarafından iki yılda bir gerçekleştirilen Türkiye’yi Anlama<br />

Kılavuzu araştırmasının 2012 sonuçlarına göre Türkiye’de<br />

dini inancının hayatına yön verdiğini söyleyenlerin oranı<br />

2007 ile 2011 arasında %72’den %66’ya gerilemiş durumda.<br />

Bu ve buna benzer araştırma sonuçları da eklendiğinde,<br />

Türkiye gittikçe daha İslami bir rejime mi geçecek tartışması<br />

gündeme oturuyor.<br />

Gündelik gözlemlerin ve vurgulanan eğilimlerin tersine,<br />

dindarlığın önemli göstergesi olan dini pratiklerin uygulanmasında<br />

ise negatif bir değişim gözleniyor. 2003’ten<br />

2007’ye, %31,6 olan düzenli namaz kılma oranı %29,3’e;<br />

düzenli oruç tutma oranı ise %65’ten %50’ye gerilemiş<br />

durumda. Ancak kılınan namaz, tutulan oruç gibi somut<br />

sayılarda gözlenen bu eğilim, kişilere düşünceleri sorulduğunda<br />

bambaşka bir tablo çiziyor. Katılımcılar, yükselen<br />

oranlarda (2003’te %21,5; 2007’de %24,8) muhafazakar<br />

olduklarını söylüyorlar. Yani Türk toplumu, sorulduğunda<br />

kendini dindar ve muhafazakar olarak tanımlarken, dini<br />

pratiklerin uygulaması konusunda gittikçe daha az takipçi<br />

oluyor. Tezat teşkil eden bu tutum, bizlere muhafazakarlık<br />

tartışmasının, din ve dini uygulamalardan çok kişilerin düşünce<br />

yapısı ve toplumun kendini nasıl gördüğü ya da görmesi<br />

gerektiği ile ilgili bir konu olduğunu düşündürtüyor.<br />

Kelimenin kökü bize muhafazakarlığın fiziksel bir uğraşıdan<br />

ya da bireysel bir baskıdan çok kişilerin belleğini, hatıralarını<br />

yönetmek isteyen bir ideoloji olduğuna işaret etmekte.<br />

Nitekim, sadece müslüman/islamcıların değil laik/<br />

seküler, Türkçü/milliyetçi ve sol/sosyalist grupların da vurguladıkları,<br />

belledikleri ve herkese de belletmek istedikleri<br />

idealize edilmiş bir geçmiş hayali var. (Ipsos’un 2012 tarihli<br />

araştırmasına göre en güçlü eğilimlerimiz arasında geçmişe<br />

özlem %71 ile ilk sıralarda yer alıyor). Zaten bu hatırlatma<br />

dürtüsü muhafazakârlığı salt bir dünya görüşü olmaktan<br />

ayrıştıran asıl nokta. Muhafazakar düşünce o “ideal”<br />

geçmişi hatırlamak ve tebliğ etmenin yanı sıra, herkesin<br />

hatırladığı eşsiz versiyon haline getirmek istiyor. Çoğu<br />

zaman da yaratılan ideal tasavvura uymayan versiyonlar<br />

şiddetle reddediliyor. İslami muhafazakârların, padişahları<br />

içki içerken gösteriyor diye; milliyetçi muhafazakarların,<br />

Türklüğünden aldığı güç ile değil de teknik üstünlük ve savaş<br />

hilesi ile galip geliniyor diye bir TV dizisine gösterdikleri<br />

tepki, muhafazakar düşüncenin alternatif tasavvurlara<br />

karşı ne derece tahammülsüz olduğunu gösteriyor. Üstelik<br />

bu sadece İslamcı ve milliyetçi muhafazakarlık için geçerli<br />

değil; cumhuriyetin ilk döneminde yaşanan her şeyi olumlayan,<br />

cumhuriyetçi muhafazakarlık ve SSCB döneminde<br />

çekilen acıları gösteren film ve kitapları lanetleyen sosyalist<br />

muhafazakarlık tavır yaklaşım olarak ayrışmıyor ve<br />

farklı tasavvurları aynı dayatmacı, ezberletici tavırla bizlere<br />

belletmeye çalışıyor. Özetle Türkiye’de muhafazakarlık,<br />

belli bir kampa özgü olmaktan ziyade toplumun neyi nasıl<br />

hatırlayacağını yönetmek isteyen, kendi geçmiş tasavvurunu<br />

topluma belletmeye çalışan bir söylemdir.<br />

Muhafazakarlığımızın Kökünde Aile Var<br />

Türk toplumu için aile korunması gereken ve güven duyulan<br />

yegane kurum olarak öne çıkmakta. Nitekim sayısal<br />

araştırmalar da bulguyu sürekli olarak yinelemekte; 2011<br />

verilerine göre Türkiye, kişilerarası güvenin en düşük olduğu<br />

ülke (Türkiye’de %15 olan bu oran İskandinav ülkelerinde<br />

%70’lere varıyor) ama kimseye güvenmediğini<br />

söyleyen Türk toplumunun neredeyse her ferdi (%93) ailesine<br />

tamamen güveniyor. Diğer toplumsal kurumlar bu<br />

denkleme katıldığında ailenin önemi daha da artmaktadır.<br />

Araştırmalara göre Türk toplumu sırasıyla millet (%10),<br />

devlet (%19), din (%22) ve ailenin (%46) korunması gerektiğini<br />

düşünüyor. Muhafazakarlaştığı, gittikçe daha dindar<br />

hale geldiği söylenen bir toplumun, korunması gereken<br />

unsurlarda aileyi, dinin önüne, üstelikte oransal olarak iki<br />

kat önüne alması oldukça şaşırtıcıdır. Gerçekten de Türk<br />

toplumu için en kutsal olan kurum ailedir; din, millet ve<br />

devlet ancak aileden sonra gelir. Türk toplumu için sosyal<br />

dayanışma ağları ve örgütlenmeler kriz anlarında güvenilemeyecek<br />

kadar zayıf; “devlet”, “millet” ve hatta ”din” gibi<br />

soyut kavramlar “aile” gibi kanlı canlı ve somut bir gerçeğe<br />

kıyasla uzak kalıyor. Bu nedenle, 20 yıldır istikrarlı bir<br />

şekilde evlilik kurumuna, aile olmaya inancımızı koruyor,<br />

Avrupa’da çoktan kabul edilmeye başlanan kadının evlenmeden<br />

çocuk sahibi olmasına şiddetle karşı çıkıyoruz<br />

(Avrupa’da bu durumu onaylayanların oranı %47 iken ülkemizde<br />

sadece %7). Bir katılımcımız bu konuya olan şiddetli<br />

reddini şu kelimelerle anlatmaktadır:<br />

“Sonuçta aile kavramı diye bir şey var değil mi? Herkes<br />

böyle yaparsa aile diye bir şey kalmaz. Yani toplumu bozacak<br />

şeyler yapmayacaksın, bence toplum açısından da<br />

insan açısından da. (…)<br />

Aileye olan vurgumuz öyle güçlü ki onu dışarıdan gelebilecek<br />

her türlü müdahaleden koruyoruz. Ne de olsa kol<br />

kırılır, yen içinde kalır. Ailenin sınırları içinde olan sadece<br />

aileyi ilgilendirir ve dış dünyada gerçekleşenler aileyi etkilemedikçe<br />

önemsizdir.destekliyoruz.<br />

<strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong> / 11

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!