marketing europe & anatolia Sayı: 018
marketing europe & anatolia, ekonomi, medya, reklam, iletişim ve pazar alanında aylık olarak yayınlanan bir e-dergidir. marketing europe & anatolia’da reklamcı Nurgül Eryıldır Günay'ın kelebek etkisi yaratan ve Yönetmen Abdullah Ekşioğlu'nun adresini bilen yazılarını okuyabilir, ilgi çekici röportajları, haberleri, reklam kampanyaları künyelerini, kültür – sanat ya da gezi gibi sayfaları da bulabilirsiniz. marketing europe & anatolia Ekşioğlu Medya Grup tarafından yayınlanmaktadır.
marketing europe & anatolia, ekonomi, medya, reklam, iletişim ve pazar alanında aylık olarak yayınlanan bir e-dergidir. marketing europe & anatolia’da reklamcı Nurgül Eryıldır Günay'ın kelebek etkisi yaratan ve Yönetmen Abdullah Ekşioğlu'nun adresini bilen yazılarını okuyabilir, ilgi çekici röportajları, haberleri, reklam kampanyaları künyelerini, kültür – sanat ya da gezi gibi sayfaları da bulabilirsiniz. marketing europe & anatolia Ekşioğlu Medya Grup tarafından yayınlanmaktadır.
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
marketing
Tarih: Nisan 2013 Sayı: 18
europe & anatolia
transformatör
Bağışlayın Beni:
kelebeğin fırtınası
Dikkat Türk Telekom
reklamı çıkabilir!
retorik
Mükemmel toplum
ve kaos teoremi...
Avrupa’da
Türk Markası
İçindekiler
marketing
europe & anatolia
Sayı: 18 Tarih: Nisan 2013
İmtiyaz Sahibi
Eksantrik Film Prodüksiyon Reklam ve
Yayıncılık Hizmetleri San. ve Tic. Ltd. Şti.
e-mail: eksantrik@eksantrik.com
P.K.: 112 34725 Kızıltoprak - İstanbul - Tr.
Genel Yayın Yönetmeni ve
Sorumlu Yazı İşler Müdürü
Elvin Ekşioğlu
e-mail: elvin@eksantrik.com
P.K.: 112 34725 Kızıltoprak - İstanbul - Tr.
Haber ve Fotoğraflar
Agency Europe & Anatolia
Katkıda Bulunanlar
Argun Albayrak
Nurgül Eryıldır Günay
Ali Erdem Ekşioğlu
Seval Duban
Ekim Sölemez
Danışman
Abdullah Ekşioğlu
İlan Rezervasyon
Melis Deniz
Yayın Türü
Süreli Yayın
Yönetim Yeri
Agency Europe & Anatolia
Feneryolu Mh. Gedikli Sk.
Adilbey Ap. No: 15/13
Kadıköy - İstanbul - Tr.
Tel: +90 555 233 24 41
e-mail: meadergi@gmail.com
marketing europe & anatolia
Agency Europe & Anatolia tarafından
Süreli yayınlanan bir e-dergidir.
Bu yayının tüm hakları Eksantrik Film
Prodüksiyon Reklam ve Yayıncılık Hizmetleri
San. ve Tic. Ltd. Şti. aittir. Tamamı ya
da bir bölümü yayıncısının izni olmaksızın
çoğaltılamaz ve yayınlanamaz.
Tüm ilanların sorumluluğu firmalara, makalelerdeki
görüşler ve hukuki
sorumluluk yazarlara aittir.
Kısa Kısa 04 - 10
Medya Dünyası 12 - 13
transformatör 15
Röportaj 16 - 25
kelebeğin fırtanası 26 - 27
Reklam Dünyası 28 - 29
retorik 31
Kampanyalar 33 - 41
Gezi 42 - 49
Kültür Sanat 50 - 51
Bu derginin yayınlanma sürecinde
hiçbir ağaç zarar görmemiştir.
mobil: http://m-mea.eksantrik.com
http://www.facebook.com/meadergi
Bir Ekşioğlu Medya Grup kuruluşudur.
marketing europe & anatolia / 1
Köşe
Elvin Ekşioğlu / elvin@eksantrik.com
( editörden
)
Paylaştıkça çoğalan dergi...
marketing europe & anatolia'nın yeni sayısını yine titiz
bir çalışmayla hazırladık. Yayın hayatına başladığımız
ilk günden bu yana her fırsatta dile getirdiğimiz, hiçbir
cemaate hizmet etmeyen, aldığı ilan kadar basılmayan,
paylaştıkça çoğalan, tam bağımsız, tarafsız sadece ve
sadece doğru bildiğini yazan bir dergi olma sözümüzün
sadece sözde olmadığını çıkardığımız her sayımızda siz
değerli okuyucularımıza ispat ettiğimizi düşünüyorum.
Yayına başladığımız ilk günden itibaren sektörde yer
alan yayın organlarından bazıları tarafından tehdit
edildik. Biz oralı olmadık. Bağlantılı kişilerce sosyal
medyada sözlü saldırılara ve alenen düzenlenen
yıpratma operasyonlarına maruz kaldık. Kulak asmadık,
asmayacağız da.
Biz hep aynı şeyi söyledik. Yapmaya çalıştığımız tek şey
sektöre özgür bir ses getirmekti.
olmadı da. Zannediyorum bizim dergimizin en büyük
farkı ve güzel yanı da bu özgürlüğü muhafaza edebiliyor
olmamız. Bu sayı retorikde Abdullah Ekşioğlu'nun yazdığı
gibi tek taraflı ve sabit fikirli olmak bizi fakirleştirirdi biz
zenginliği seçtik.
Bundan sonra da sektördeki diğer yayınlardan bizi tehdit
olarak görenlerine nacizane bir tavsiyemiz var. Bizimle
uğraşmaktan vazgeçsinler, eğer kendileri için bir gelecek
istiyorlarsa bağlı oldukları odaklardan kurtulup bizim
özgürlüğümüzü taklit etsinler. Korkusuz ve özgür olmak
onları da yüceltecek belki bizim varlığımızı gereksiz
kılacaktır. Ancak o güne kadar bu sayfalardan size
ulaşmaya devam edeceğiz.
Temsilcisi olduğunuz müşterilerinizin ilanlarıyla bizi
bu yürüyüşümüzde desteklemenizi, dergimizi bizim
dergimiz olarak değil kendi derginiz olarak paylaşmanızı,
yaygınlaştırmanızı diliyorum.
Bu sayımızda Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci
Egemen Bağış bizi kırmayarak Türkiye'nin marka değeri
hakkındaki sorularımızı yanıtladı. Kendisine teşekkür
ediyorum. Bu yazarlarımızın zaman zaman muhalif
yazılarını sansürlememiz için bir neden olamazdı,
Sevgiyle kalın.
marketing europe & anatolia / 3
Kısa Kısa
Türkiye 2012 dijital reklam yatırımları raporu...
IAB Türkiye 2012 dijital
reklam yatırımları raporuna
göre sektör %30
büyüyerek, 1 milyar TL
sınırına dayandı. 943
milyon TL’yle toplamdan
aldığı pay %18
oldu. 33 ülkede dijital
pazarlama iletişimi endüstrisinin
gelişmesi
için faaliyet gösteren
IAB’nin (Interactive Advertising Bureau) Türkiye merkezi
IAB Türkiye’nin, açıklamasına göre dijital reklam yatırımları
2012’de geçen yıla göre %30 artışla 943 milyon TL oldu.
IAB Türkiye Dijital Reklam Harcamaları // AdEx-2012
Raporu’na göre;
• Display, arama raporu, mobil reklam, ilan sayfaları,
e-posta, oyun içi reklam gibi uygulamalardan oluşan internet
reklam yatırımları toplamı; 943 milyon TL,
• Gösterim/tıklanma bazlı reklam, video, sponsorluk ve gelir
paylaşımlı reklam yatırımlarından oluşan “Display Reklam
Yatırımları”; 374 milyon TL,
• Ücretli sıralama, arama motoru görüntülü reklam ağından
oluşan “Arama Motoru Reklam Yatırımları”; 448 milyon TL,
• Mobil gösterim ve mobil opt-in SMS/MMS’den oluşan
“Mobil Reklam Yatırımları” 36 milyon TL,
• İlan sayfaları reklam yatırımları 76 milyon TL olurken,
e-posta ve oyun içi reklam yatırımları toplamı 9 milyon TL
olarak gerçekleşti.
IAB Türkiye Başkanı Ahmet Pura, e-marketer verilerine
göre 2012’de dünyada toplam reklam yatırımlarının yaklaşık
500 milyar ABD $’ı olduğuna ve bu rakamın 100 milyar
$’ının dijitalden geldiğine dikkat çekerek, “Artık her 5 dolardan
1’i dijital ortamda kullanılıyor.” dedi.
Pura, Türkiye’de 2012 yılı için dünya ortalamasının
(%16 – ZenithOptimedia) üstünde, bir büyüme öngördüklerini
ve bunun gerçekleştiğini, dijitalin geçen yıla oranla
%30 büyüyerek 943 milyon TL’na ulaştığını vurguladı. Dijitalin,
en geç 2016’da ikinci büyük mecra olacağı tahmin
edilmektedir.
Shopper Marketing Konferansı...
Alışveriş dünyasında
son yıllarda
hızla trend olan
“Shopper Marketing”,
Bahçeşehir
Üniversitesi
İletişim Fakültesi
“Reklam, Medya
ve Tüketici Araştırmaları
Merkezi
(RMT) ve IPSOS
işbirliğiyle düzenlenecek
konferansta
ele alınacak.
BAU Beşiktaş
Kampüsü’nde 11
Nisan’da düzenlenecek “Uluslararası Shopper Marketing
Konferansı”nın pazarlama, perakende, reklam ve akademi
dünyası için “ufuk açıcı” nitelikte olması bekleniyor.
Ana sponsoru Altavia Türkiye, yan sponsorları Turkishtime
ve POPAI, medya sponsoru ise MindShare Business
Planning olan konferansın açılış konuşmalarını, Bahçeşehir
Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Haluk
Gürgen, Ipsos Türkiye Deputy CEO’su Renan Burduroğlu
ve Altavia Türkiye’nin CEO’su Zeynep Necipoğlu yapacak.
Bahçeşehir Üniversitesi Reklamcılık Bölüm Başkanı Prof.
Dr. Ali Atıf Bir’in de “Shopper Marketing’de Entegre İletişim
Planı” başlıklı konuşması ile katkıda bulunacağı konferans,
“shopper marketing” alanında uzman birçok yöneticinin
görüşlerini de bir araya getirecek.
BAU Reklamcılık Bölüm Başkanı, aynı zamanda Reklam,
Medya ve Tüketici Araştırmaları Merkezi Başkanı Prof. Dr.
Ali Atıf Bir, konferansın, pazarlama alanında son yıllarda
geldiği nokta itibariyle Türkiye için gerekli ve ufuk açıcı olacağını
dile getirdi. Geleneksel reklam gelirlerinin artmasının,
alışverişçilerin sahada tetiklenmesine bağlı olduğunu,
bu nedenle “shopper marketing”in büyük önem taşıdığını
vurgulayan Bir, “Bu alanda dünyaya örnek olabilecek
uygulamalara imza atmış kişilerin görüşlerini ve deneyimlerini
paylaşması için işbirliği yapmaktan büyük mutluluk
duyuyorum” diye konuştu.
4 / marketing europe & anatolia
Kısa Kısa
Fıtch’ten Yapı Kredi
Portföy’e yüksek not...
Dünyanın önde gelen
derecelendirme
kuruluşlarından Fitch
Ratings, Yapı Kredi
Portföy’ünM2+(tur)
olan Portföy Yöneticisi derecesini en yüksek not olan
M1(tur) notuna yükseltti. Portföy yönetimi alanında global
standartlarda en yüksek derecelendirme notunu
ifade eden M1,Yapı Kredi Portföy’ün sektördeki öncü
konumu,deneyimi, artan pazar payı, yatırım performansındaki
sürekliliği, risk yönetimi, teknolojik altyapısı ve
2012 yılı sonunda tarihi yüksek seviyeye ulaşan portföy
hacmi dikkate alınarak verildi.
Yapı Kredi Portföy’ün bu alandaki deneyiminin, yatırım
süreçleri kalitesinin ve piyasa risklerinin izlenmesindeki
etkinliğinin uluslararası bir teyidi olduğunu vurgulayan
Gülsevin Yılmaz, “Portföy yönetimi alanında global
standartları Türk yatırımcılarıyla buluşturduğumuz için
gurur duyuyoruz, şeklinde konuştu.
Teknosa’dan iki günde
dört mağaza...
Teknosa, mağaza yatırımlarını
hızlandırdı.İki günde
dört mağaza açılışı birden
gerçekleştiren Teknosa,
Türkiye genelinde toplam
289 mağazaya ulaşarak,
teknolojiyi tüketicilerin ayağına
götürmeye devam etti.
Türkiye’nin lider teknoloji
perakendecisi Teknosa, iki günde dört mağaza birden
açtı. “Herkes İçin Teknoloji” felsefesiyle Türkiye’nin 81
ilinde teknolojiyi tüketicilerin ayağına götürmeyi hedefleyen
Teknosa, İstanbul Brandium AVM, Samsun Piazza
AVM, Antalya Erasta Retail Park ve Siirt Andera Park’da
açtığı mağazalarla Türkiye genelinde toplam 289 mağazaya
ulaştı. Teknosa Genel Müdürü Mehmet T. Nane,
“Teknosa olarak en önemli hedeflerimizinden biri Türk
tüketicilerinin teknolojiye en rahat şekilde ulaşmasını
sağlamak. Bu nedenle her geçen gün Türkiye genelindeki
hizmet alanımızı daha da artırıyoruz.
Bilişim sektörünün 2013 beklentileri...
Danışmanlık firması Ernst & Young’ın Türkiye Kurumsal
Finansman Bölümü, 2013 yılında dünyada, bilişim sektöründe
bulut bilişim, ödeme sistemleri ve mobil uygulamalar
açısından hareketli bir yıl olduğunu
ve en önemli işlemin
Amerikalı Cisco Systems’ın
alanlarında orta ve büyük boyutlarda satın alma İngiltere merkezli NDS
işlemlerinin beklendiğini, Türkiye’de ise özellikle melek
yatırımcı ve özel sermaye fonlarının yeni kurulan yenilikçi
internet tabanlı şirketlere yatırım yapacağı bir yıl olmasının
öngörüldüğünü açıkladı.
Son yıllarda, bilişim şirketlerine diğer sektörlerden yapılan
ve temel olarak verimliliği artırmayı amaçlayan yatırımların
2013 yılında da gerçekleşmesini öngördüklerini
belirten Ernst & Young Türkiye Kurumsal Finansman
Bölüm Başkanı Müşfik Cantekinler, Türkiye’de 2013
yılının, özellikle melek yatırımcı ve özel sermaye fonlarının
yeni kurulan yenilikçi internet tabanlı şirketlere yatırım
yapacağı bir yıl olmasının beklendiğini söyleyerek,
aynı zamanda bu yatırımcıların geçmiş yıllardaki bazı
yatırımlarından da hisse satışı yoluyla çıkabileceklerini
ve bu işlemlerin de sektördeki satın alma ve birleşme
hacmini etkileyeceğini belirtti.
2012 yılının dünyada 3 bine yakın işlemle bilişim sektörü
Group’u 5 milyar ABD Doları
bedelle satın alması olduğunu
da belirten Cantekinler,
Facebook’un Instagram’ı 1
milyar ABD Doları karşılığında satın almasını da 2012 yılında
dünyada gerçekleşen dikkat çekici işlemlerden biri
olarak değerlendirdi. Müşfik Cantekinler, açıklamasında
Türkiye’de birleşmelere de değindi: “Türkiye’de bilişim
sektörü, 2012 yılında gerçekleşen 43 işlemle enerji sektöründen
sonra en çok satın alma ve birleşme gerçekleştirilen
sektör oldu. Sektörde irili ufaklı çok sayıda işlem
gerçekleşti; satın alma ve birleşme işlemlerinde sektörün
özellikle işlem sayısı açısından ön plana çıktığı bir
yılı geride bıraktık. Sektörde öne çıkan en önemli işlem
Yemeksepeti’nin yüzde 36,7 hissesinin 44 milyon ABD Doları
bedelle Amerika merkezli özel sermaye fonu General
Atlantic tarafından satın alınmasıydı.
marketing europe & anatolia / 5
Kısa Kısa
Yüzyıllık Markalar...
Yüzyıllık Markalar Derneği Olağan
Genel Kurul Toplantısını
“Yüzyıllık Üye Markaların” katılımı
ile Hilton Sütlüce Hotelinde
gerçekleştirdi. Toplantının
açılış konuşmasında “Yüzyıllık
Markalar Derneği’nin; üyelerinin
yüzyıllık kültürel değerlerini,
bilgi ve birikimlerini toplumla paylaşmayı ve ülkemizden
yüzyıllık ulusal ve uluslararası markaların çıkmasına
katkıda bulunmayı hedeflediğini” vurgulayarak başlayan
Yönetim Kurulu Başkanı Seydali Gönel, bu birikimin
Derneğe yeni katılan ve katılacak yüzyıllık markalar ile
artarak kıymetleneceğini belirtti.
Cemilzade 4. Kuşak Temsilcisi Barış Cemiloğlu, Yüzyıllık
Üye Markaların; ekonomik gelişimine katkıda bulunarak,
ülkemiz ve dünya ölçeğinde bilinirlik ve itibarlarını
arttıracak, ülkemize mâl olmuş yüzyıllık markaların
marka değerleri başta olmak üzere, tarihi ve kültürel
zenginliklerimize sahip çıkacak çalışmalarda bulunacakalarının
altını çizdi.
Little Caesars,
reklam ajansı konkuru...
Little Caesars, yeni reklam ajansı için konkur sürecini
başlattı.
Little Caesars, reklam ajansı konkuru açtı. Little Caesars
Pizza, bundan sonraki dönemde tüm reklam stratejilerini
oluşturacak ve yönetecek yeni reklam ajansı
arayışlarına başladı.
Son 16 yıldır Çelebi Holding yönetiminde büyümesini
sürdüren Little Caesars Pizza, Türkiye genelinde 100’e
yakın restoranı ile hizmet veriyor. Türk fast food sektöründe
birçok yeniliğe imza atan Little Caesars, “bir alana
bir bedava” konseptini sektöre ilk getiren marka olarak
anılıyor.
Coca-Cola’nın yeni
iletişim ajansı..
Yenilikçi
Markalar Zirvesi...
Coca-Cola’nın yeni kurumsal iletişim ajansı desiBelAjans
oldu. desiBelAjans, 1 Nisan 2013 tarihinden itibaren
Coca-Cola Türkiye’ye stratejik iletişim, lider iletişimi,
medya ilişkileri ve gündem yönetimi desteği vermeye
başladı.
desiBelAjans’ın Coca-Cola dışındaki müşterileri arasında
Digiturk, Boğaziçi Üniversitesi, Servier İlaç ve Mobilya
Sanayicileri Derneği (MOBSAD) de bulunuyor.
“Yenilikçi Markalar Zirvesi”, 04 Nisan 2013 tarihinde
Sheraton İstanbul Maslak Otel’de gerçekleştirilecek.
Yenilikçi Markalar Zirvesi’nde Türkiye’nin ve dünyanın
en önemli şirketlerinin üst düzey yöneticileri, pazarlama
ve marka alanında kitapları bulunan otoriteler ve akademisyenlerden
oluşan otuzu aşkın konuşmacı, onlarca
oturum ve önemli konuları paylaşacak.
Amerika, İngiltere, Güney Afrika ve daha birçok ülkenin
pazarlama otoriteleri, global yöneticileri ve işletme sahipleri
04 Nisan 2013 tarihinde İstanbul’da bir araya gelecek.
Türkiye, EDUPLUS’ın önderliğinde düzenlenecek
bir büyük zirveye daha ev sahipliği yapacaktır.
6 / marketing europe & anatolia
Kısa Kısa
2013 Effie Ödülleri sahiplerini buldu...
İlk kez 2005 yılında başlatılan Effie Türkiye Reklam Etkinliği
Ödülleri, bu yıl rekor bir katılım oranına ulaştı. 21
kampanya altın, 14 kampanya gümüş, 16 kampanya
bronz Effie kazandı.
Reklamcılar Derneği ve Reklamverenler Derneği’nin;
EffieWorldwideInc. işbirliğiyle düzenlediği 5. Effie Türkiye
Reklam Etkinliği Yarışması’nın ödül töreni yapıldı.135
finalist ödül için yarıştı
Bu yıl 215 başvuruyla katılım rekoru kırılan yarışmada;
en fazla başvuru yapılan kategoriler arasında bulunan
Bilgi Teknolojileri kategorisinde 19, İçecek kategorisinde
19, Dijital Uygulamalar kategorisinde 18, Tatlı-Tuzlu kategorisinde
18, Banka-Sigorta-Finansal Hizmetler kategorisinde
5, İçecek kategorisinde 19, Lansmanda Başarılı
kategorisinde 14 ve Banka-Sigorta-Finansal Hizmetler kategorisinde13
kampanya, Effie Ödülleri’ni kazanmak için
yarıştı.
Bu yıl 5.’si düzenlenen Effie Türkiye’nin sponsorluğunu Eti,
Şekerbank, Turkcell, Vivaki ve ThinkNero üstlendiler. Reklamverenler
Derneği Başkanı Ahmet Pura yaptığı açılış konuşmasında,
Effie Türkiye Reklam Etkinliği Yarışması’na
katılımın arttığını ve Effie’nin yarışmaların altın standardı
olarak addedildiğini belirtti. Reklamcılar Derneği ve 2013
EffieTürkiye Jüri Başkanı Alper Üner ise, ödül töreninde
yaptığı konuşmada, Effie’nin dünyanın en zorlayıcı ve en
kıymetli yarışmaları arasında bulunduğunu belirtti.
Effie’de finalist olmanın da çok önemli ve değerli olduğunu
söyleyen Alper Üner, Jüri değerlendirmelerinin gerekçeyle,
tartışarak yapıldığını ve sonuçların belirlendiğini belirterek,
Effie Türkiye Jürisi olarak önelemede 2 gün, toplam
19 saat; finalde 2 gün, toplam 27 saat kesintisiz ve titiz bir
şekilde görev yapan tüm jüri üyelerine de teşekkür etti.
Leo Burnett Türkiye’nin
Ajans Başkan Yardımcısı, Roda Sezer Oldu...
Leo Burnett Türkiye İcra Kurulu Başkanı (CEO) Melda
Tamtürk Barkın, Roda Sezer’in, Leo Burnett İstanbul’un
yeni Ajans Başkan Yardımcısı (Müşteri İlişkileri ve Strateji)
olarak göreve başladığını açıkladı.
Roda Sezer, Leo Burnett ailesine katılmasıyla ilgili şu
açıklamayı yaptı: “Global ölçekte hizmet veren dünyanın
en prestijli ve güçlü network ajanslarından Leo
Burnett’in İstanbul ofisinde yepyeni ve heyecan verici
bir dönem başlıyor. Bu yeni sürecin içinde yer almaktan
büyük mutluluk duyuyorum. Yıllar boyunca hem ajans
hem de müşteri tarafında kazandığım tecrübe ve bilgi
birikimini aktarmak için en doğru yerde olduğuma inanıyorum.
Hedefimiz müşterilerimizin en yakın stratejik iş
ortağı olmak, markalarımızın değerlerini artıracak katma
değerli yaratıcı çözümler sunmak. Harcanan her kuruşun
ne kadar önemli olduğunu çok iyi biliyoruz.”
Roda Sezer, Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Fakültesi
Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nü bitirdikten
sonra UC Berkeley’de İş İdaresi eğitimi aldı. Kariyerine
ACNielsen’da tüketici
ve reklam araştırmalarından
sorumlu müşteri
temsilcisi olarak
başladı. Daha sonra
yaklaşık 8 yıl boyunca
sırasıyla Yorum Publicis,
Young&Rubicam/
Reklamevi ve Grey
Worldwide’da Müşteri
ve Stratejik Planlama
Direktörü pozisyonlarında
farklı sektörlerden
birçok markaya
hizmet verdi. Reklam kariyerinin ardından Türkiye’nin
öncü kurumlarından Ülker’de 6 sene çalıştı. Bu sürede
kişisel bakım kategorisinde Komili Pazarlama Müdürlüğü
yaptı, daha sonra grubun içinde yer alan McCormick Yıldız
Gıda’ya geçti.
marketing europe & anatolia / 7
Kısa Kısa
ERGO Türkiye’ye yeni
pazarlama müdürü...
18 Mart 2013 tarihi itibarıyla
görevine başlayan
Alaattin Sabuncu:”ERGO
Türkiye’nin pazarlama stratejilerine
analitik çözümler
ile yön veren; müşteri ihtiyaçlarını
en detay düzeyde
anlayan; acentelerin ve diğer
iş ortaklarımızın memnuniyet
ve performanslarını
optimum düzeye taşıyan bir
anlayış içerisinde, ERGO markasını koruyan ve geliştiren
bir takım olacağız”.dedi. Çalışma hayatına 1999
yılında Başak Hayat Sigorta A.Ş. ile başlayan Alaattin
Sabuncu, 2005 – 2007 yılları arasında Ak Emeklilik AŞ.,
2007-2008 yıllarında ise AvivaSA Emeklilik’te çeşitli üst
düzey pozisyonlarda görev aldı. Yıldız Teknik Üniversitesi
Endüstri Mühendisliği bölümü mezunu olan Alaattin
Sabuncu, lisansüstü eğitimini The City University of
New York, Baruch College’da tamamladı.
İstanbul 2020...
Ülker, şimdi de dünyanın en önemli spor organizasyonu
olan 2020 Olimpiyat Oyunları’nda, İstanbul’un adaylık
sürecine katkı sağlıyor. 5 takım formasının sırtında yer
alan Ülker, olimpiyatlara destek vermek amacıyla logo
alanını “İstanbul 2020” için kullanıyor. Takımların da
işbirliği ile ligin 27. haftasında; Beşiktaş, Bursaspor,
Fenerbahçe, Galatasaray ve Trabzonspor takımları sahaya
sırtlarında ‘İstanbul 2020’ yazısıyla çıkacak.
Futbol ve basketbolda hem profesyonel düzeyde hem
de alt yapılara destek veren Ülker, Tokyo ile Madrid’in
de aday olduğu 2020 Olimpiyat Oyunları’nın İstanbul’da
gerçekleştirilmesi için yapılacak tanıtım çalışmalarını
sürdürecek. Olimpiyatların düzenleneceği şehir ile ilgili
son karar ise, 7 Eylül 2013’te Arjantin’in başkenti Buenos
Aires’te açıklanacak.
Merve Kadıoğlu,
Dijital Pazarlama...
Divan İstanbul Asia’da...
Profesyonellerin deneyimlerini
Divan Grubu’nun, Anadolu
yakasındaki şık ve
görkemli iş oteli Divan
İstanbul Asia’nın “Otel
Müdürü” görevine Merve
Kadıoğlu atandı.
Avusturya Lisesi ve Boğaziçi
Üniversitesi Turizm
ve Otel İşletmeciliği
Bölümü’nden mezun olduktan
sonra, 1995 yılında iş yaşamına atılan Kadıoğlu,
İstanbul’daki birçok beş yıldızlı otelde “Satış Müdürü” ve
“Satış Direktörü” görevlerinde bulundu. Merve Kadıoğlu
ayrıca, bir üniversitede turizm sektörü hakkında eğitmenlik
görevini de üstlenmektedir. SKAL, İş ve Meslek
Sahibi Kadınlar Federasyonu gibi derneklerde de aktif
rol alan Kadıoğlu, mesleki gelişimi için birçok eğitim
programına katıldı. Merve Kadıoğlu, çok iyi derecede
İngilizce ve Almanca, orta düzeyde Fransızca biliyor.
paylaştıkları, bilgi odaklı akademik
bir ortam olan Sektora
Akademi’nin 20 Nisan tarihinde
düzenleyeceği “Dijital Pazarlama
Eğitimi”nde Ferroli Türkiye sosyal
medya deneyimleriyle yer alacak.
Özel sektöre uygun eğitim modelleri
ile dijital alanda insan yetiştirmeye odaklı Sektora
Akademi, “Dijital Pazarlama Eğitimi” programı
kapsamında tüm katılımcılara sektörün önde gelen
firmalarından uzman kişilerin paylaşacağı deneyimlerle
dijital pazarlama methodlarını aktaracak. Eğitimde, Ferroli
Türkiye de dijital pazarlama alanında yaptığı başarılı
projeleri ve sosyal medyaya kurum olarak bakışını anlatacak.
Bu çerçeve doğrultusunda Ferroli Türkiye Pazarlama
Müdürü Alev Eroğlu, bir vaka analizi olarak “Eskimolar
Türk olsaydı” adlı ödüllü sosyal medya projesini
katılımcılarla paylaşacak ve sosyal medyada marka olmakla
ilgili deneyimlerini aktaracak.
10 / marketing europe & anatolia
Medya Dünyası
Görev değişiklikleri...
Basında Görev Değişiklikleri
•Bünyesinde Star gazetesi, 24 TV gibi yayınları bulunduran
Star Medya Yayıncılık’ ın grup başkanlığına Star gazetesi genel
yayın yönetmeni Mustafa Karaalioğlu getirildi. Karaalioğlu’
ndan boşalan göreve ise, Yusuf Ziya Cömert atandı.
• Gazete Habertürk köşe yazarları Pakize Suda, Balçiçek İlter,
İsmet Özkul ve magazin müdürü Memet Güler ile yollarını
ayırdı.
• Vatan gazetesi köşe yazarı Selahattin Duman ile gazetenin
yolları ayrıldı.
• Bugün gazetesi magazin müdürü Bilal Özcan ile yollar ayrıldı.
• Akşam gazetesi muhabiri Helin Alp gazeteden ayrıldı.
• Lezzet Dergisi yazı işleri müdürü Ebru Ünal görevinden ayrıldı.
• Cumhuriyet gazetesi köşe yazarı Mustafa Sönmez, muhabirler
Hülya Keskin, Özge Keskin ve Sevim Ertemur görevlerinden
ayrıldı. Ayşe Yıldırım ise, yazı işleri müdürü olarak göreve
getirilirken, muhabir Aykut Küçükkaya sorumlu müdür ve yazı
işleri müdür yardımcısı oldu.
• Mutlu Gölgeçen’ den boşalan Sabah gazetesi Ankara haber
müdürlüğüne Yahya Bostan getirildi.
• Akşam’ da dış haberler müdürü olarak görev yapan Hakan
Oktay ile yazı işleri müdür yardımcısı Eren Demir, yazı işleri
müdürlüğü görevine atandılar. Dış haberler müdürlüğü görevine
ise, Beril Köseoğlu Borovalı getirildi.
• Vatan gazetesi istihbarat servisinden ayrılan Burcu Purtul
Uçar, Hürriyet gazetesi polis-istihbarat servisine transfer oldu.
• Yeni Çağ gazetesi muhabirlerinden Alev Sipahi görevinden
ayrıldı.
• Yeni Şafak gazetesinde görsel yönetmen olarak görev yapan
Sevdi Çavuşoğlu gazete ile yollarını ayırdı. Çavuşoğlu’ nun
yerine önceden Yeni Şafak gazetesinde çalışmış olan Numan
İlhan geçti.
• Milli gazete yayın danışmanı İbrahim Balcı görevinden ayrıldı.
• Hürriyet gazetesi istihbarat servisinde çalışan Sefa Kıdık, gazeteyle
yollarını ayırdı.
• Aydınlık gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Serhan Bolluk’un
gazete ile yolları ayrıldı. Genel yayın yönetmenliği pozisyonuna
Mustafa İlker Yücel getirildi.
• Aydınlık gazetesinin genel yayın yönetmeni ve genel müdürü
değişti. Genel yayın yönetmeni Serhat Bolluk’ un yerine Türkiye
Gençlik Birliği Genel Başkanı İlker Yücel, Genel Müdür
Mehmet Sabuncu’ nun yerine ise Ulusal Kanal Yönetim Kurulu
Başkanı Yalçın Büyükdağlı getirildi.
• Aydınlık gazetesinde özel haber ve röportajlara imza atan
yazı işleri müdürü Mehmet Bozkurt görevinden ayrıldı.
• Star gazetesinde yazı işleri müdürü Cüneyt Oruç ve bir süre
önce bölge eklerinden gece yazı işleri müdürlüğüne getirilen
Turhan Öztürk ile yollar ayrıldı.
• Vatan gazetesi ile yolları ayrılan Aziz Özen, Hürriyet gazetesi
istihbarat servisinde çalışmaya başladı.
• İzmir Gözlem gazetesi yazı işleri müdürü Gökhan Köküşoğlu,
görevinden ayrıldı. Köküşoğlu’ ndan boşalan göreve ise Murat
Ervin getirildi.
Görsel Medyada Görev Değişiklikleri
• Celal Toprak, Bugün Gazetesi ekonomi müdürlüğü görevinden
ayrılarak Cem Medya Grup Başkanı olarak göreve başladı.
• Star TV program müdürü Sinan Demir ve Simay Olcay’ ın kanal
ile yolları ayrıldı. Program yönetmenliği görevinde bulunan
Recep Balcı ise, program müdürü görevine getirildi.
• İMC TV haber müdürü Mustafa Alp Dağıstanlı kanaldan ayrıldı.
• TRT TÜRK’ ün haber müdürü Taşkın Şenol ve Mehmet Başar
görevlerinden ayrıldı. Yerine, 24 TV’ den ayrılan İlker Taşkın
getirildi.
• Habertürk TV spikeri Ceren Akdağ, kanal ile yollarını ayırdı.
TGRT Haber’ in ekran yüzlerinden Emre Kalkan ve Merve Topaloğlu
kanal ile yollarını ayırdı.
• Habertürk Magazin’ de yayın koordinatörlüğü görevine getirilen
Kadir Kaymakçı’ dan boşalan magazin müdür yardımcılığı
görevine Mustafa Büyüksipahi getirildi.
• NTV gece bültenini sunan Ahmed Arpat, görevini Buket Aydın’
a devretti.
• A Haber televizyonu muhabirlerinden Aysun Çekiç görevinden
ayrıldı.
• Star TV yönetmeni Betül Özenç kanal ile yollarını ayırdı.
• Habertürk televizyonu editörlerinden Engin Güleç ve Ceren
Akdağ görevlerinden ayrıldı.
• Habertürk TV’ de Belgesel Yapım Koordinatörlüğü görevine
Tayfun Gönüllü atandı.
• Show TV’ den ayrılan muhabir Seyhan Erdağ, Fox TV ile
anlaştı.
• A Haber Cihan Narlı’ yı editör kadrosuna kattı.
• TV 8 ile yolları ayıran Okan Bayülgen’ in yeni adresi Beyaz
TV oldu.
Haber Ajansında Görev Değişiklikleri
• Cihan Haber Ajansı muhabirlerinden Gürkan Tuzlu görevinden
ayrıldı.
• İhlas Haber Ajansı, spor servisi muhabiri Refik Fidan görevinden
ayrıldı.
• İhlas Haber Ajansı internet sayfası editörlerinden Bekir Özer
görevinden ayrıldı.
Elektronik Basında Görev Değişiklikleri
• Yasemin Çongar, t24.com.tr’ de köşe yazarlığı görevine başladı.
• hurriyet.com.tr haber sitesi magazin editörlerinden Aslı Yurtseven
görevinden ayrıldı.
• Gazeteport haber sitesi reklam koordinatörü Handan Işıklı
görevinden ayrıldı. Baran Mutlu, reklam koordinatörlüğü görevine
getirildi.
• Gazeteci - yazar Ayhan Hünalp ve Şemsi Sılkım hayatlarını
yitirdi.
• Fox TV dizisi Harem, artık Pazar günleri yayınlanacak.
12 / marketing europe & anatolia
Medya Dünyası
marketing europe & anatolia / 13
Köşe
Argün Albayrak / argun@uckisiler.com
(transformatör
)
Bağışlayın Beni:
Geçen ay sizlerin başını çok ağrıttım. Bağışlayın beni...
Bundan 70 sene önce bizlere hitaben yazılmış muhteşem
yazıyı ‘anlamayadık’. Anca uyandık ama bir baktık ki artık
genç değiliz ve o yüzden bizi bağlamaz diye düşündük.
Bağışlayın beni...
Avrupa Avrupa duy sesimizi diye ‘bir mehter bestesi
yapmışız’... 1 ileri 4 geri... Bağışlayın beni.
e-sosyal olmuş çıkmış, ‘sokağa çıkamaz’ olmuşuz...
Bağışlayın beni.
TUIK’in içinden çıkılması imkansız ve bazı noktalarda
birbirini tutmayan verileri ışığında gördüm ki: Milletin
çok büyük bir çoğunluğu ‘bildiğin AÇ’, şımarık
hayatlarımızdan utandım. Bağışlayın beni...
Türk kimliğine olan bağışıklık sistemimiz çökmüş, o hızlı
trenin içinde ben de yaşıyorum. Bağışlayın beni...
Egemenlik kayıtsız şartsız hepimizden alınmış...
Bağışlayın beni.
İkinci Ankara - ‘KBMM’ bir adada kurulmuş...
Bağışlayın beni.
Oluuum bak git demişler... kuyruğumuz arada tırım tırım
dönüp gitmişiz. Bağışlayın beni...
Türkiye Türklerindir diyenler – Türkiye Türklerindir
‘diyemeyenlere’ dönüşmüş... Bağışlayın beni.
Memlekette bir türbulans var ki hanımlar, aman ‘türbansız
çıkmayın’, saçlarınıza yazık. (İnanırız vallahi... )
Bağışlayın beni.
İstanbul 2020 diye bir olimpik film yapmışlar. Tam ‘film’
olmuşuz. Orada değildim ama iyi ki ‘Naim Süleymanoğlu’
oradaymış... Bağışlayın beni.
‘CANİ’nin biri özel adasından halklar adına ‘MANİ’
okumuş. Hepimiz sus pus dinlemişiz. Bağışlayın beni...
İstanbul’un Surları – İstanbul’un Suriyeli’ lerine
dönüşmüş... Bağışlayın beni.
Son 14 yılda aile içi şiddet – yüz kızartıcı suçlar
%200 artmış...Bağışlayın beni.
Yandaş, Mandaş, Kandaş hemen her kanalda ‘milyarca
TL’lik kamu spotları ile yılın reklamvereni devlet olmuş...
Bağışlayın beni.
Devlet Başkanı ‘muhteşem sülüman’... First leydi
‘Hürrem’. Aman kaçırmayalım... Bağışlayın beni.
Ben öz be öz ‘Türküm’... Bağışlayın beni.
Bir kulağımdan giren ‘doğrular’, diğer kulağımdan
‘korkular’ olarak çıkmış... Bağışlayın beni.
‘Ne Mutlu Türküm Diyebilene’...
Bağışlayın Beni... (dış ses: bağrışma uleen)
İsrail özür dilemiş. Dağın haberi olmamış...
Bağışlayın beni.
Sevgiyle...
NÜGRA KARYABLA
marketing europe & anatolia / 15
Avrupa’d
Röportaj
a Türk Markası...
Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci
Egemen Bağış
Bizim için önemli olan, AB üye ülkelerinin takdirine
mazhar olmaktan ziyade, AB sürecinin yarattığı ivme sayesinde
her alanda çağdaş standartlara ulaşmak ve vatandaşlarımızın
temel hak ve özgürlüklerini daha da geliştirmektir.
Bu anlayıştan hareketle bir yandan yoğun siyasi ve diplomatik
temaslar yoluyla müzakere sürecindeki siyasi engellerin aşılmasına
çalışmakta, diğer yandan da kararlılıkla
reform sürecini devam ettirmekteyiz.
Röportaj Elvin Ekşioğlu
- Avrupa Birliği sürecinin demokratikleşmemize
katkıları, üye ülkeler
tarafından algılanabiliyor mu?
Sayın Başbakanımız Recep Tayyip
Erdoğan’ın ifadesiyle Avrupa Birliğine
katılım sürecini Cumhuriyetin ilanından
sonraki en önemli çağdaşlaşma projesi
olarak görüyor, bu felsefe doğrultusunda
çalışmalarımızı sistemli ve yoğun bir
şekilde sürdürüyoruz.
Bizim için önemli olan, AB üye ülkelerinin
takdirine mazhar olmaktan ziyade,
AB sürecinin yarattığı ivme sayesinde
her alanda çağdaş standartlara ulaşmak
ve vatandaşlarımızın temel hak ve
özgürlüklerini daha da geliştirmektir. Bu
anlayıştan hareketle bir yandan yoğun
siyasi ve diplomatik temaslar yoluyla
müzakere sürecindeki siyasi engellerin
aşılmasına çalışmakta, diğer yandan
da kararlılıkla reform sürecini devam
ettirmekteyiz.
AB süreci şüphesiz ki, Türkiye’nin demokratikleşmesini
destekleyici ve bu
yöndeki reformları hızlandırıcı bir rol
oynamaktadır. Siyasi reformlarla vatandaşlarımızın
sahip olduğu bireysel hak
ve özgürlüklerin kapsamı genişletilmiş,
çağdaş demokrasilerin temel ilkeleri
olan şeffaflık, hesap verebilirlik, katılımcılık
gibi değerler gündelik hayatımızın
bir parçası olmuştur.
AB sürecinde gerçekleştirilen reformların
da katkısıyla ülkemiz bir sosyo-ekonomik
dönüşüm sürecinden geçmektedir.
AB’ye uyum kapsamında atılan her
adımda, vatandaşlarımızın refahını ve
yaşam standartlarını yükseltmek açısından
faydalı olup olmadığının muhasebesi
yapılarak hareket edilmektedir.
2002 yılından bu yana AB müktesebatına
uyum içeren yaklaşık 2000 adet
mevzuat çıkararak gerçekleştirdiğimiz
reformlar sessiz bir devrim olarak
Türkiye’nin çehresini değiştirmiştir.
Tüm siyasi blokajlara rağmen reform
sürecini ısrarla devam ettiren Hükümetimiz
Avrupa’nın en reformcu Hükümeti
olmuştur. Bu sayededir ki, AB ülkeleri
krizle boğuşurken ülkemiz tarihinin en
demokratik, en müreffeh, en çağdaş,
en şeffaf dönemini yaşamaktadır. Bu
durum sadece Avrupalı dostlarımız tarafından
değil, tüm dünya tarafından
marketing europe & anatolia /17
Röportaj
ilgiyle takip edilmektedir.
Bilindiği üzere Avrupa Komisyonu her
yıl aday ülkelerin kaydettiği gelişmeleri
rapor eden ilerleme raporları yayımlamaktadır.
1998 yılından beri Türkiye’ye
ilişkin yayımlanan ilerleme raporları
Türkiye’nin başta siyasi kriterler olmak
üzere ilerleme kaydettiğimiz alanları
tescil eder niteliktedir. Ancak son olarak
2012 İlerleme Raporu’nda gerçekleştirdiğimiz
reformlara ilişkin olumlu
değerlendirmelere yer verilmiş olsa da,
yanlı ve objektif olmaktan uzak değerlendirmeler
Rapor’un güvenilirliğine
gölge düşürmüştür. Başta dönem başkanı
GKRY olmak üzere Türkiye’nin
modernleşme arzusunu görmek istemeyen
bir takım üye ülkelerin yönlendirmeleriyle
maalesef objektif bir rapor
hazırlanamamıştır.
Son bir yılda ülkemizde gerçekleştirilen
reformları geniş bir perspektiften,
en doğru ve objektif şekilde sunan bir
kaynak, “Türkiye Tarafından Hazırlanan
2012 Yılı İlerleme Raporu” adı altında
Bakanlığımız tarafından hazırlanmıştır.
Bizim AB üyelik sürecimiz
bazı üye ülkelerin önyargılarına
teslim edilemeyecek bir
kararlılığın neticesidir.
Hiç kuşkusuz ki bu Rapor Türkiye’nin
AB müzakere sürecinin durduğunu ve
reformların sekteye uğradığını iddia
edenlere verilebilecek en güzel yanıttır.
AB üye ülkeleri arasında Türkiye’nin
reform iradesini ve kararlılığını algılayamayan
ülkeler olsa bile, ülkemizi
çağdaş seviyeye taşıyacak bu reformlardan
vazgeçmek niyetinde değiliz.
Zira bizim AB üyelik sürecimiz bazı üye
ülkelerin önyargılarına teslim edilemeyecek
bir kararlılığın neticesidir.
Bu kapsamda, bazı AB üye ülkeleri
tarafından müzakere sürecimizi engellemeye
yönelik haksız siyasi blokajları
aşmak, başta 23. Fasıl (Yargı ve Temel
haklar) olmak üzere tarama sonu
raporları dâhi tarafımıza iletilmeyen
müzakere fasıllarında kaydedilen gelişmeleri
teyit etmek ve mevcut işbirliği
mekanizmalarının güçlendirilmesine
katkı sağlamak amacıyla pozitif gündemi
başlattık.
23. Fasıl ile alakalı gerçekleştirdiğimiz
Çalışma Grubu Toplantıları neticesinde
AB Komisyonu Genişlemeden Sorumlu
Üyesi Sn. Stefan Füle’den siyasi kriterler,
temel haklar ve yargı alanlarında
kaydedilen gelişmeleri ve attığımız
adımları teyit eden bir mektubu Aralık
2012’de aldık.
Arzumuz odur ki AB Komisyonu tarafından
teyit edilen bu gelişmeler AB
Konseyi tarafından da siyasi blokajlara
maruz kalmadan kabul görür ve
Türkiye’nin AB müzakerelerinde hak
ettiği ivme tekrar kazanılır.
Son dönemde Fransa’nın haksız siyasi
blokajını kaldırmaya yönelik adımlar atması
da geçmişte AB üye ülkeleri tarafından
yapılan hataların telafi edileceğini
gösteren önemli bir gelişmedir.
- Uluslararası pazarda Türk mallarının
rekabeti Çin örneğinde olduğu
gibi düşük fiyat politikalarıyla mı
18 / marketing europe & anatolia
Röportaj
yoksa markalaşmış kaliteyle mi sağlanmalı?
Sanayileşme sürecimizde göz ardı edilemeyecek
önemli mihenk taşlarından
birisi, kuşkusuz, 50 yıllık bir döneme
dayanan Avrupa Birliği ile ilişkilerimizdir.
Bu süreçteki en önemli adımlardan
birisi olan Gümrük Birliği ile sanayi ve
ticaretimiz önemli bir aşama kaydetmiş,
fikri mülkiyet haklarından rekabet
kurallarına, teknik mevzuat uyumundan
ürün standartlarına kadar önemli
bir yelpazede AB normlarını kabul etmeye
başlamıştır. Gelinen son aşamada
rahatlıkla söyleyebilirim ki, Gümrük
Birliği kapsamındaki hemen her alanda
yüksek bir uyum seviyesi sağlanmış
durumdadır. Böylece markalaşmış bir
kalite ve güvenlik olgusu bir seçenek
olmaktan çıkarak, gittikçe kökleşmeye
başlayan bir realite durumunu almıştır.
Çin, büyük ekonomisi ve dünya seviyesinde
gerçekleştirdiği ihracatıyla önemli
bir küresel güç konumundadır. Ancak
Çin’i iyi anlayabilmek için öncelikle üretim
altyapısını oluşturan güce iyi bakmak
gerekmektedir. Hemen herkesin
malumudur ki, yüksek Ar-Ge maliyetine
sahip yüksek teknolojili ürünleri imal
edip ihraç edebilmek belirli bir maliyeti
de beraberinde getirmektedir ve
dünyada Ar-Ge gücünü uzun vadeli
bir dönemde elde etmiş ülkeler genellikle
üç ana eksen üzerinde yer
almaktır: A.B.D., Avrupa ve başta Japonya
ile Tayvan olmak üzere Uzakdoğu.
Söz konusu bölgelerin hem içinde
hem de dışında duran Çin’in rekabet
edebilirlik açısından temel avantajı
ise düşük girdi ve işgücü maliyetidir.
Dünya genelindeki pazarlara bakarsak,
bahse konu üç eksen de buna
dâhil olmak üzere, Çin mallarına olan
talebin büyük çoğunluğu düşük maliyet
nedeniyle oluşmaktadır. Zira tıpkı
teknoloji üreten Çinli firmaların söylediği
gibi, sorun yeterli kaliteye ulaşıp
ulaşamama kapasiteleri değil, yeterli
kalitenin sağlanması için ödenecek
bedelin karşılanıp karşılanmamasıdır.
Bunun en güzel örneğini ise savunma
sanayileri gibi tüketim malları haricindeki
alanlarda ileri teknoloji üretmeye
odaklanmalarında görebiliriz.
Aslında bu düşük maliyet unsuru ile
elde ettikleri ihracat büyüklüklerine
bakıldığında, Çin örneği için bir diğer
faktörü daha eklememiz doğru olacaktır;
düşük maliyetle yüksek karlar elde
edebilmek için gereken insan gücü ve
üretim altyapısı. Çin’in nüfus büyüklüğü
ve süregelen düşük maliyetli üretim
imkânlarının bir araya gelmesiyle, tüketim
ürünleri ve ara mal ihracatındaki
temel faktörler de oluşmuş olmaktadır.
Son 10 yılda atılan adımlarla
büyük bir yükseliş trendine
girmesiyle ihracat rakamlarımız
cumhuriyet tarihimizin en
yüksek seviyelerine ulaştı.
Ülkemizin geçmişten bugüne kadar süregelen
sanayileşme hamleleri ve bunun
sonuçları ele alındığında ise, kendi
iç dinamiklerimiz bakımından daha
farklı bir tablo ile karşılaşmaktayız. İlk
dönemlerde tarım üretimi ağırlıklı ve
büyük oranda işgücüne dayalı bulunan
ekonomimiz zamanla sanayi mallarına
yönelmeye başlamış, yerli teşebbüslerin
yanı sıra yabancı sermayenin
gerçekleştirdiği yatırımlarla birlikte ileri
bir seviyeye ulaşmıştır. Bütün bunların
sonucunda bugün kimyasal ürünlerden
otomotive, makine imalatından ilaç sanayisine
kadar birçok sektörde köklü
hale gelmiş bir endüstriye sahip duruma
geldik; üretim altyapımız ise emek
yoğun sektörlerden teknoloji yoğun
alanlara yöneldi; ayrıca tarım sektöründe
de geleneksel anlayıştan çıkıp geniş
bir işlenmiş tarım üretimi kapasitesine
ulaştık. Son 20 yıla bakacak olursak,
geçmişte yaşanan ekonomik krizlerin
etkisiyle gerileme sürecine giren ekonomimizin,
herkesin kabul ettiği üzere,
son 10 yılda atılan adımlarla büyük bir
yükseliş trendine girmesiyle ihracat rakamlarımız
cumhuriyet tarihimizin en
yüksek seviyelerine ulaştı.
Ülkemiz ekonomisinin modernleşmesi-
marketing europe & anatolia / 19
Röportaj
ne büyük katkı sağlayan Gümrük Birliği
ile beklenen en önemli faydalardan birisi,
yabancı üreticilerin mallarını gümrüksüz
ve kotasız bir şekilde Avrupa’ya
ihraç edebilmeleri imkânı nedeniyle
ülkemize yatırım yapmasıydı. Ayrıca o
dönemlerde Bulgaristan ve Romanya
gibi işgücü maliyeti yüksek olmayan
ülkeler de AB’ye henüz üye olmamıştı.
Ancak yabancı teşebbüsün olmazsa olmazı
olan ekonomik istikrar o dönemde
şimdiki gibi sağlanmamış olduğundan,
söz konusu yatırımlar ülkemize beklendiği
düzeyde gelmedi. Bugün ülke ekonomisin
geldiği ileri seviye ile birlikte
Gümrük Birliği’nin ilk yıllarında işgücü
maliyetlerimizdeki görece düşük seviye,
artan refah gücü nedeniyle yukarı
çıkmış durumdadır. Tabii ki vatandaşlarımızın
refah seviyesi bizim öncelikli
hedefimizdir, bunda bir şüphe yoktur.
Bu durum ise ekonomik kalkınmanın
temel kurallarından birisi olan yabancı
Elbette ki,
düşük maliyetin
küresel rekabet edebilirlik
açısından önemli
bir avantaj olduğu
yadsınamaz bir gerçektir.
yatırım için başka araçların devreye
sokulmasını gerektirmektedir. Özellikle
küresel kriz ortamındaki fırsatların değerlendirilmesiyle
bu yatırımları çekmek
için var gücümüzle çalışmaktayız
ve rakamlar gösteriyor ki, başarılı da
olmaktayız.
Elbette ki, düşük maliyetin küresel rekabet
edebilirlik açısından önemli bir
avantaj olduğu yadsınamaz bir gerçektir.
Fakat çok önemli bir husus olarak
şunu da belirtmek isterim; sizin de
farkında olduğunuza emin olduğum
şekilde, düşük maliyetli üretim konusu
rekabet edebilirlik açısından tek kriter
değildir. Bugün dünya genelinde değer
bakımından ihracat şampiyonu ülkelere
baktığımızda hep aynı şeyi görmekteyiz:
Yüksek katma değerli teknolojik
ürünler. Örnek olarak, ileri teknolojili bir
akıllı telefona harcanan para 2 ton buğdayın
satış fiyatına tekabül etmektedir.
Söz konusu katma değerli ürünlerin bir
diğer avantajı da kısa döngülerle yenilenebilir
pazarlara sahip olmalarıdır.
Ülkemiz otomotiv sektöründe, makine
sektöründe kazandığı büyük ivmeleri
teknolojinin her alanına yaymış bir hale
geldiğinde görülecektir ki, ihracatta
navlun bedeline yazılan ürün ağırlıkları
aynı olsa bile, elde edilen değer kat be
kat fazla olacaktır.
Çin ve Avrupa Birliği demişken bir diğer
önemli oluşumu da göz ardı edemeyiz.
Küresel ölçekte serbest ticaretin sağlanması
çerçevesinde oluşturulan ve
ülkemizin 1995 yılında katıldığı Dünya
Ticaret Örgütü (DTÖ) bugün itibarıyla
159 üye sayısına ulaşmıştır. Ekonomik
olarak büyük küresel güçlerin tamamının
üye olduğu DTÖ’ye Çin 2001 yılının
sonunda katılmış, Rusya ise örgüte
geçen yıl içinde katılım sağlamıştır.
DTÖ kuralları gittikçe daha fazla artan
bir şekilde küresel ticareti şekillendirmeye
başlamıştır. Ülkemizin Avrupa
Birliği adaylığı yolunda uyum sağladığı
fikri mülkiyet kuralları ve gümrüksüzkotasız
ticaret ilkesi gibi hükümler, söz
konusu ülkeler dâhil her üye ülke için
bağlayıcı olmaktadır. Bu açıdan bakıldığında
hem AB sürecinin ülkemiz sanayisi
için nasıl öğretici ve hazırlayıcı
bir yönü olduğu anlaşılmakta, hem de
“ucuz olsun bizim olsun” fikrinin geçerliliğini
ciddi şekilde yitirmeye başladığını
göstermektedir.
- Gümrük birliği çerçevesinde Türk
Mallarının tercih edilişinde kalite algısı
ve artı değer yaratma yönetimi
için neler yapılıyor?
Bu sorunuza esasen iki farklı süreçten
20 / marketing europe & anatolia
Röportaj
bahsederek cevap verebilirim. Bunlardan
ilki Türkiye’nin kalite altyapısının,
yani standardizasyon, akreditasyon,
uygunluk değerlendirmesi, metroloji ile
piyasa gözetimi ve denetimi yapısının
geliştirilmesi yönünde atılan adımlar,
diğeri de Türk Malı imajını ve ülkemiz
itibarını uluslararası piyasalarda arttırmak
üzere tasarlanan ve yürütülen
TURQUALITY programına yönelik hususlar.
1996 yılında yürürlüğe giren Gümrük
Birliği, Türkiye’nin dış ticaret rejimini yeniden
yapılandırmakla kalmamış; AB ile
geleneksel olarak sürdürülen ticari ilişkilerin
geliştirilmesinde de rol oynamış
ve üçüncü ülkelerle ticaret bakımından
önemli sonuçlar doğurmuştur. Bu doğrultuda,
Türkiye ile AB arasında malların
serbest dolaşımının tam anlamıyla
sağlanabilmesi için, sadece mevzuat
uyumunun yeterli olmadığının bilincinde
olan hükümetlerimiz, uyumlaştırılan
mevzuatın sağlıklı bir şekilde uygulanabilmesi
için, ülkemizin standardizasyon,
akreditasyon, uygunluk değerlendirmesi,
metroloji ile piyasa gözetimi
ve denetimi sistemlerinin de AB ile aynı
ilkeler doğrultusunda işleyen bir yapıya
kavuşturulması amacıyla önemli çalışmalara
imza atmıştır.
Bu kapsamda pek çok AB kaynaklı
proje gerçekleştirilmiş, hem kamu kurumlarımızın
hem de özel sektörün ve
üniversitelerimizin idari kapasitelerinin
ve mesleki yeterliliklerinin arttırılmasına
yönelik çalışmalar sürdürülmüştür.
Bakanlığımızca koordine edilen
Türkiye-AB Mali İşbirliği projeleri kapsamında
2002 – 2007 yıllarında ilk
ayağı gerçekleştirilen “Türkiye’de Kalite
Altyapısının Desteklenmesi Projesi”nin
ikinci ayağı “Türkiye’de Kalite Altyapısının
Güçlendirilmesi Projesi” adıyla 3
Mayıs 2010 tarihinde resmen başlatılmış
ve 2012 yılında da tamamlanmıştır.
Avrupa Birliği tarafından finanse edilen
bu proje kapsamında, AB teknik mevzuatına
dair hem kamu sektöründe
hem de özel sektörde teknik mevzuatın
uyumlaştırılması ve uygulanması, akreditasyon,
standardizasyon, uygunluk
değerlendirme ve belgelendirme, metroloji/kalibrasyon,
ithalat denetimleri,
piyasa gözetimi konularında çok sayıda
eğitim faaliyeti, çalışma gezileri,
farkındalık yaratma kampanyaları ve
seminerler gerçekleştirilmiştir.
Benzer şekilde, ülkemiz kalite altyapısına
yönelik olarak AB’nin diğer kaynaklarından
da pek çok teknik destek
sağlanmış, pek çok farklı proje gerçekleştirilmiştir.
Bu projeler sonucunda
gelişen ülkemiz kalite altyapısı bugün
itibariyle AB ile tam uyumlu ve rekabet
Gümrük Birliği sayesinde
AB’ye tam uyumlu hale
getirilen TSE tarafından
AB standartlarının %99’u
ulusal standart olarak
benimsenmiştir.
gücü yüksek bir profil çizmektedir.
Malların serbest dolaşımının işleyişinde
son derece önemli bir role sahip
olan standardizasyon, sanayinin rekabet
gücünü arttıran ve tüketicinin sağlık
ve güvenliğini ve çevreyi korumada
kullanılan araçlardan birisidir. Gümrük
Birliği sayesinde AB’ye tam uyumlu
hale getirilen Türk Standartları Enstitüsü
tarafından AB standartlarının %99’u
ulusal standart olarak benimsenmiştir.
132 sayılı Türk Standartları Enstitüsü
Kuruluş Kanununda değişiklik yapan
662 sayılı Kanun Hükmünde Kararname
ile TSE’nin standart üretme faaliyetini
daha etkin bir şekilde yürütme
imkânı sağlanmıştır. TSE, 1 Ocak 2012
tarihi itibariyle CEN ve CENELEC’in
tam üyesi olmuştur.
Piyasaya arz edilecek ürünlerin ilgili
teknik düzenlemeye uygunluğunu
değerlendiren ve AB Komisyonu tarafından
görevlendirilen dolayısıyla da
yaptığı işlemler tüm AB üyesi ülkeler
tarafından kabul edilen onaylanmış
kuruluşlar açısından da ülkemiz son
marketing europe & anatolia / 21
Röportaj
yıllarda önemli çalışmalar gerçekleştirmiştir.
Hâlihazırda 23 adet onaylanmış
kuruluşumuz değişik alanlarda hizmet
sunarak firmalarımızın daha ucuza uygunluk
değerlendirmesi hizmetlerinden
faydalanmasını sağlamakta ve böylece
uluslararası pazarlarda rekabet güçlerini
arttırmaktadır.
Uygunluk değerlendirme kuruluşlarınca
gerçekleştirilen çalışmaların ve düzenlenen
belgelerin güvenilirliğini ve geçerliliğini
desteklemek amacıyla oluşturulmuş
bir kalite altyapısı olan ve piyasaya
arz edilen ürünlerin güvenli olmasını
sağlayan mekanizmanın en tepe noktasını
oluşturan akreditasyon alanında
da ülkemizde pek çok önemli çalışma
gerçekleştirilmiştir.
Ülkemizin ulusal akreditasyon kuruluşu
olan Türk Akreditasyon Kurumu (TÜR-
KAK), 2001 yılında hizmet vermeye
başlamış ve ülkemizin kalite altyapısını
22 / marketing europe & anatolia
Türk Akreditasyon Kurumu
(TÜRKAK), 2001 yılında
hizmet vermeye başlamış ve
ülkemizin kalite altyapısını
iyileştiren en önemli aktörlerden
birisi haline gelmiştir.
iyileştiren en önemli aktörlerden birisi
haline gelmiştir. 4457 sayılı Türk Akreditasyon
Kurumu Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun ile kurulan TÜRKAK,
10 Nisan 2012 tarihinden bu yana Bakanlığımızın
ilgili kuruluşu olarak görev
yapmaktadır. Sanayimizin yapısal dönüşümünün
sağlanmasında ve küresel
pazarlarda daha güçlü bir pozisyon
kazanmasında standardizasyon ve akreditasyon
gibi hizmetlerin önemli rolü
vardır. Önümüzdeki dönemde uluslararası
arenada daha aktif çalışmalar
yürütmeyi planlayan TÜRKAK, helal
gıda konusunda da dünyada öncü bir
rol oynayacaktır.
Bu süreçte sözedilmesi gereken bir
diğer husus da TURQUALITY programıdır.
Türkiye’nin uluslararası pazarda,
kendi markalarıyla ayakta durabilen
küresel bir oyuncu olmasını sağlamak
ve ”Türk Malı” imajını ve Türkiye’nin
itibarını güçlendirmek amacıyla, “10
Yılda 10 Dünya markası yaratmak” vizyonuyla
oluşturulan proje 2004 yılında
başlatılmıştır. 2011 yılı sonu itibariyle
dayanıklı tüketim ürünleri, endüstriyel
makina, hazır giyim, kuyum/mücevherat,
otomotiv ve tekstil sektörlerinde
77 şirketin 87 markası TURQUALITY
programı, 28 şirketin 31 markası da
Marka Programı kapsamında destek
altına alınmıştır. 2006–2011 yıllarında
TURQUALITY ve Marka Programlarına
dâhil olan şirketlerin ihracatları % 60,6
artmıştır.
Anlaşılacağı üzere, TURQUALITY
programı, 2023 hedeflerine ulaşmamıza
yardımcı araçlardan birisidir.
Sonuç olarak, Gümrük Birliği sonrasında
gerçekleştirilen gerek mevzuat uyumu
gerekse gerekli teknik altyapının
kurulması ve güçlendirilmesi sayesinde
artık Türk üreticileri tamamen AB standartlarında
kaliteli ve güvenli üretim
yapmaktadır. Hem bu kalite altyapısı,
hem de TURQUALITY sayesinde ise
Türk ürünlerinin uluslararası pazarlardaki
imajı her geçen gün iyileşmektedir.
Turizm sektöründe kongre, deniz güneş,
doğa ya da kültür alanlarında markalaşmış
kentlerimiz var mı ya da bu
konuda somut planlar bulunuyor mu?
Geçtiğimiz yüzyılın son yarısından itibaren
turizm dünyanın en güçlü ve en
tartışılan sosyo-ekonomik güçlerinden
birisi haline gelmiştir. Özellikle bir kalkınma
aracı olarak görülmesinin birçok
sebebi vardır. Bunlardan bazıları, turizmin
en çok gelişen sanayi sektörlerinden
birisi olması, sermayenin yeniden
Röportaj
paylaşımında ve transferinde hem ulusal
hem de uluslararası düzeyde etkin
rol oynaması, mal ve hizmetler açısından
düşünüldüğünde yerel ekonomide
diğer sanayi alanlarının gelişmesini
teşvik eden lokomotif bir sektör olması,
diğer sanayi alanlarıyla kıyaslandığında
mevcut doğal güzelliklerden bağımsız
düşünülemeyeceği için (deniz, kum
gibi) iş kurma aşamasında daha düşük
maliyetinin olması olarak sıralanabilir.
2012 yılı itibariyle Türkiye’nin turizm
sektörü geliri, 29.351 milyon $ ve kişi
başına ortalama 798 $’dır. Türkiye
2012 yılında 37 Milyona yakın turist
tarafından ziyaret edilmiştir. Avrupa’da
İspanya ve İtalya’dan sonra en çok ziyaret
edilen 3. ve Dünya’da da 6. sırada
yer almaktadır.
Türkiye’yi ziyaret eden turistlerin yarısından
fazlası Avrupalı turistlerden
oluşmaktadır. Turizm ve ulaşımdan
sağlanan gelirler ülkemiz GSYH’sinin
yaklaşık %11’ini oluşturmakta ve toplam
istihdamın da %8’ini teşkil etmektedir.
Bu alanda 2012 yılında yapılan
30,5 Milyar TL’lik yatırım tüm yatırımların
%11’ine denk gelmektedir.
Ülkemizde hali hazırda turizm potansiyelinden
faydalanabilen marka olma
yolunda emin adımlarla ilerleyen kentlerimiz
çoktur. Bugün Giresun, Ordu ve
Çanakkale eko-turizmde, Antalya, İzmir
ve Muğla kıyı turizminde, Afyon, Kütahya
termal turizmde, Ankara, Antalya ve
İstanbul sağlık turizminde önemli illerdir.
Yine kongre turizminde de önemli
atılımlar olmaktadır. İstanbul, İzmir, Ankara,
Antalya kongre turizminde önemli
düğüm noktalarıdır.
Ülkemiz kıyı turizmi yanı sıra, alternatif
turizm (sağlık ve termal turizm, kış
sporları dağ ve doğa turizmi, yayla turizmi,
kırsal ve eko turizm, kongre ve
fuar turizmi, kurvaziyer ve yat turizmi,
golf turizmi, vb.) gibi turizm türleri açısından
da eşsiz imkânlara sahiptir.
Termal turizm olarak kaynak açısından
dünyada 7. Avrupa da 1. sıradayız. Bu
alanda çok donanımlı ve köklü termal
oteller hızla yapılmaya başlanmıştır.
Bununla birlikte, bu potansiyel yeterli
ölçüde faydalanılmamaktadır.
Bunun
iyileştirilmesine yönelik birçok çalışma
yürütülmektedir. En başta 2007 yılında
uygulamaya konulan ve “Sürdürülebilir
turizm yaklaşımının benimsenerek istihdamın
artırılmasında ve bölgesel gelişmede
turizmin öncü bir sektör konumuna
ulaştırılması ve Türkiye’nin 2023
yılına kadar, uluslararası pazarda turist
sayısı ve turizm geliri bakımından ilk
beş ülke arasında önemli bir varış noktası
ve uluslararası bir marka haline getirilmesi”
vizyonuyla hazırlanan Turizm
Sektör Stratejisi ve Eylem Planı gelmektedir.
Marka kentler Türkiye Turizm
Stratejisinin güçlü önerileri arasındadır.
2012 yılı itibariyle
Türkiye’nin
turizm sektörü geliri, 29.351
milyon $ ve kişi başına ortalama
798 $’dır.
Turizmin çeşitlenmesi hiç şüphesiz ulaşımında
çeşitlenmesini gerekli kılmaktadır.
Bir diğer olumlu gelişme de Çevre
ve Şehircilik Bakanlığı tarafından Kıyı
alanlarının duyarlı kullanımının sağlanması,
mevcut yasal ve organizasyonel
düzenlemelerin değerlendirilmesi, kıyı
bölgesi yönetim modelinin öngörülmesi
amacı çerçevesinde geliştirilen bütünleşik
kıyı alanları planlama ve yönetim
yaklaşımıdır. Bu çerçevede deniz kıyısında
yer alan neredeyse tüm illerimiz
için taslak raporlar oluşturulmuştur.
- Uluslararası dolaşımda Türkiye
Cumhuriyeti Pasaportu’nun saygınlığı
ve kolaylaştırıcı avantajları nelerdir?
Bu alanda geliştirici çalışmalar
bulunuyor mu?
Pasaport kişinin bir nevi uluslararası
hüviyeti demektir. Pasaportu ibraz eden
devlet uluslararası çapta ne derece
muteber ise pasaport hamili de gittiği
ülkelerde o ölçüde bir kolaylıkla karşılaşacak,
itibar görecektir.
Özellikle yurtdışı seyahat yapan işadamlarımız
yakinen bilirler; çok değil
bundan on bir, on iki yıl öncesine kadar,
gittikleri ülkelerde ceplerinde TC pasa-
marketing europe & anatolia / 23
Röportaj
portu taşıyor olmak vatandaşlarımıza
herhangi bir güven duygusu maalesef
veremiyordu. Gittiğiniz ülkenin otelinde
‘check-in’ yaparken dahi otel görevlisinin
tavrından rahatsız olabiliyordunuz.
Herhangi bir sorunla karşılaştığınızda
size ikinci sınıf insan muamelesi yapılabiliyordu.
Ancak bugün, geçtiğimiz on yıllık süre
zarfında gerçekleştirdiğimiz atılımlarla,
ülkemizin her anlamda uluslararası
saygınlığı arttı. Aktif dış politikası, güçlü
ekonomik istikrarı, artan ticari ilişkileri,
kültürel ve sportif alandaki başarılarıyla
Türkiye, bugün dünyanın parlayan yıldızlarından
biridir. Şüphesiz bu durum
ceplerimizdeki pasaportun itibarını da
artırdı. Türkiye’nin geniş bir coğrafyada
siyasal ve ekonomik bir bölgesel güç
haline gelmesi, ‘ay yıldızlı’ pasaportumuzun
da kıymetini artırdı.
Çok yönlü dış politikamız sayesinde
gerçekleştirdiğimiz akılcı diplomatik,
kültürel ve ticari münasebetlerle, Türkiye
bugün dünyanın her yerindedir. Bir
zamanlar yardım alan ülke konumunda
Bugün, başka hiçbir
belgeye gerek olmaksızın
sadece pasaportunuz ile
yaklaşık yetmiş ülkeye
ceketinizi alıp gidebilirsiniz.
olan Türkiye artık donör bir ülke haline
geldi ve Orta Asya’dan Afrika’ya kadar
birçok ülkeye destek oluyor. Bu durum
doğal olarak bu ülkelerde Türkiye’ye
ve Türk vatandaşlarına duyulan ilgi ve
muhabbeti de artırdı. Örneğin bugün
Afrika ülkelerin gittiğinizde, sahip olduğunuz
Türk pasaportunuz sayesinde,
Batı Avrupalı turistlere gösterilenden
daha misafirperver bir şekilde ağırlanabiliyorsunuz.
Türkiye, uluslararası alanda siyasetten,
ticarete ve sanata kadar her alanda
elde edeceği başarılarla güçlü konumunu
pekiştirecek, buna paralel olarak
da TC pasaportunun itibarı artmaya
devam edecektir. Bu istikamette yürümeye
devam ediyoruz. Bu doğrultuda
hükümetimiz döneminde kazanılan
birçok somut başarı örneğini saymak
mümkün. Ancak burada birçok ülkeyle
gerçekleştirdiğimiz vize serbestîsine de
ayrıca değinmek isterim. Bugün, başka
hiçbir belgeye gerek olmaksızın sadece
pasaportunuz ile yaklaşık yetmiş ülkeye
ceketinizi alıp gidebilirsiniz. Bu Türk
pasaportuna gösterilen güvenin, Türk
pasaportunun taşıdığı itibarın en önemli
göstergesidir.
Dünyanın birçok ülkesi, Türkiye Cumhuriyeti
Pasaportunu yeterli görerek vatandaşlarımızdan
vize talep etmezken,
AB ülkeleri maalesef vatandaşlarımızı
hala vize kuyruklarında bekletmeye devam
ediyor. Açıkça söylemek gerekirse
bu kabulü mümkün olmayan haksız ve
yakışıksız bir uygulamadır. Bu durum
müzakerelerin doğasına aykırıdır. Nitekim
Türkiye, daha önce katılım müzakereleri
yürüten aday ülkeler arasında
vize uygulamasına tabii tutulan yegâne
ülkedir. Aslında, Türkiye şu anda aday
ülke statüsünde olmasaydı bile vatandaşlarımızın
bazı AB ülkelerine vizesiz
girebilmesi gerekiyordu. Zira 1963’te
imzalanan Ankara Anlaşması ve müteakiben
akdedilen Katma Protokol gereğince
vatandaşlarımızın vize serbestîsi
konusunda kazanılmış bazı hakları söz
konusu. Bütün bunlara rağmen, AB’nin
sergilediği tavır en hafif tabiriyle bir samimiyetsizlik
göstergesidir ve maalesef
katılım perspektifini kâğıt üzerinde bırakmaktadır.
- Avrupa’nın Türkiye’ye bakışındaki
oryantalist önyargı bir avantaj mı dezavantaj
mı? Avantajsa nasıl kullanılabilir,
dezavantaj ise nasıl aşılabilir?
Genel olarak değerlendirildiğinde AB
üye devletlerinin Türkiye’ye bakışları
farklılık arz etmektedir. İspanya başta
olmak üzere bazı AB üye devletlerinin
kamuoyları Türkiye’ye karşı daha
az önyargılı olarak değerlendirilebilir.
Almanya, Fransa gibi ülkelerin ise
Türkiye’ye karşı daha fazla önyargılı
24 / marketing europe & anatolia
Röportaj
olduğu bilinmektedir.
Söz konusu önyargılar, Türkiye’nin AB
üyelik süreci için dezavantaj oluştursa
da biz Türkiye ile ilgili AB’de var olan
oryantalist önyargıları aynı zamanda
bir avantaj olarak görüyoruz. AB üye
ülkelerine yönelik yürüttüğümüz iletişim
kampanyaları ile toplumun farklı
kesimleri Türkiye hakkında doğru bilgilere
sahip oluyorlar. Türkiye hem Batılı,
hem Doğuludur. Hem Avrupalı, hem
Akdenizli hem de Asyalıdır. Türkiye
Doğunun en Batılı, Batının en Doğulu
ülkesidir.
Çok kültürlülüğü ile Türkiye, “birlik içinde
çeşitlilik” felsefesine sahip Avrupa
Birliği’nin güçlenmesine katkı sağlayacaktır.
Bugün Türkiye’nin AB üyeliği
önündeki en önemli engel önyargılardır.
Einstein’ın söylemiş olduğu gibi önyargıları
yıkmak atomu parçalamaktan
daha zordur. Ancak AB Bakanlığı olarak
biz bu önyargıları kırmakta kararlıyız.
Önyargıların kırılması açısından Erasmus
Programı paha biçilmez katkılar
sağlamaktadır. Gençler geleceğimize
ışık tutacak bireylerdir. Erasmus
Programı aracılığı ile Türkiye’de eğitim
gören yabancı öğrenciler sahip
oldukları önyargılardan arınırken,
Avrupa’da eğitim gören Türk öğrenciler
ise Türkiye’nin tanıtımına katkı
sağlamaktadır. Bununla beraber
Bakanlığımız, “AB Yolunda Genç
İletişimciler” yarışmasını düzenlemektedir.
Gençlerimizin hem AB’yi
öğrenmesini hem de Türkiye’nin AB
üyeliği yolunda gönüllü elçileri olarak
ülkemizin Avrupa Birliği katılım
sürecini sahiplenmelerini hedefleyen
yarışma, üniversite öğrencilerinin AB
üyeliğimize ilişkin fikirlerini eserlerinde
paylaşarak karşılıklı önyargıları
aşmayı amaçlamaktadır. Geleceğimizin
garantisi olan gençler bu süreçte
çok önemli bir role sahiptir.
- Sizce Türkiye markası doğru yönetiliyor
mu, öneri ve planlarınız nelerdir?
Bakanlığımız, ülkemizi AB’ye ve AB’yi
Türkiye’ye anlatmak amacıyla iki yönlü
bir strateji oluşturmuştur. 2010 yılından
beri uygulanmakta olan Avrupa Birliği
İletişim Stratejisi (ABİS) çerçevesinde
ulaşılacak amaçlardan biri de “Türkiye
Markası” oluşturulmasıdır.
Bakanlığımız, ABİS kapsamında Türkiye
hakkındaki görüş ve mesajlara
dayalı sloganları içeren, profesyonel
iletişim yaklaşımı ile reklam boyutu bulunan
bir marka yaratılması için önemli
uluslararası organizasyonlar, sportif,
sanatsal ve kültürel faaliyetler düzenlemektedir.
Bununla beraber, Bakanlığımızca
yürütülen faaliyetlerin, hedef
Türkiye’ye gelen turistlerin çoğu
memnuniyetlerinden
dolayı ülkemizi tekrar ziyaret
etmektedirler.
ülkelerin iletişim araçlarında yer alması
amaçlanmaktadır.
Şu an itibarı ile Türkiye markasının
doğru yönetildiği düşünülebilir. Marka
yönetiminin en güzel örneği olarak Türk
Hava Yolları gösterilebilir. Ancak her
zaman iyinin de daha iyisi yapılabilir.
Bakanlığımız da bu sürece destek vermek
ve ülkemizin markalaşmasına katkı
sunmak için çalışmalarına aralıksız
devam etmektedir.
Bakanlık olarak, AB üye devletlerini
ziyaret eden veya orada yaşamakta
olan vatandaşlarımızın Türkiye’nin fahri
kültür ve turizm ataşeleri olduklarını
benimsemeleri gerektiğini düşünüyoruz.
Unutmamak gerekir ki ülkemize
karşı önyargılar bulunmasına rağmen
Türkiye’ye gelen turistlerin çoğu memnuniyetlerinden
dolayı ülkemizi tekrar
ziyaret etmektedirler. Bu açılardan baktığımızda
geçmiş ile kıyaslandığında
ülkemizin bir hayli yol aldığını söylemek
yanlış olmaz.
marketing europe & anatolia / 25
Köşe
Nurgül Eryıldır Günay / nurguleryildir@gmail.com
(
kelebeğin
fırtınası)
Dikkat Türk Telekom reklamı çıkabilir!
Güzel ülkeme bahar geldi. Yakında havalar iyice
ısınmaya başlayacak, dört bir yanımızı da soğuk içecek
reklamları saracak. İşte bu nedenle şimdi biraz sıcak
içecek reklamlarına göz atalım istiyorum. Ama önce
sıcak, soğuk demeden en sağlıklı olanı suyla başlayalım,
sonra da kendimizi diğer sıvıların akışına bırakalım.
Annemin deyimiyle "zayıflama doktoru" trend tanımıyla
"yaşam koçu" Prof. Dr. Osman Müftüoğlu Sırma Su'yun
yeni reklamıyla karşımızda. Reklam filminde suyun
sağlığımız için ne kadar önemli olduğu hoş ve huzur
veren bir şekilde anlatılmış. Çocuklar için tasarlanmış
mavili, pembeli yeni şişelerine de bayıldım (Daha önce
var mıydı bilmiyorum, varsa da ben görmemiştim).
Osman Hoca çok uzun zamandır medyada sağlıklı
yaşamla ilgili önerilerde bulunuyor ama dikkat ettiyseniz
TV'lerdeki sabah kuşağı gediklisi ot-çöp uzmanları
gibi ukalalıklar yapmıyor. İşaret parmağını sallayarak
"hııııı sakın ha, bunları yemeyin, şunları içmeyin
yoksa çok fena olur" dediğini hiç duymadım. Hep
kendine özgü nazik, beyefendi tavrıyla karşısındakini
azarlamadan, aşağılamadan ve en az bunlar kadar
önemli olan "abartmadan" yapıyor işini. Atıyorum
"zencefille, kuzu kulağını kaynatıp 10 dakika sütün
içinde beklettikten sonra sabahın ilk ışıklarında kalkıp
için, bakın karaciğeriniz ilk günkü gibi pırıl pırıl olacak"
gibi acaip tavsiyelerde bulunmuyor. Sanıyorum O'nu
diğerlerinden farklı kılan, güven veren özelliklerin başında
bu tarzı geliyor. Sonuç olarak Osman Müftüoğlu'nun
sağlıklı olmak için su için önerisi bende Sırma Su olarak
karşılığını buldu. Bundan sonra su alırken Sırma Su'yu
da tercih edeceğim. Ayrıca söylemeden geçemeyeceğim
Hülya Koçyiğit de zarafetiyle bu reklama çok yakışmış.
Bu reklamda kalsın, hatta mümkünse Turkcell'li reklamı
artık son bulsun. Zira anne rolündeki reklamı tam bir
facia. Ahmedim nerdesin sözünü duymaktan içime
fenalık geldi valla. İmdaaaatt diye bağırasım geliyor.
Laf aramızda annesinin sıkboğazlığı yüzünden Ahmed
okumak için İstanbul dışını özellikle tercih etmiştir diye de
düşünmüyor değilim :)
Eskiden varoşların, ezilmişlerin, sonraları elitlerin,
sosyetenin velhasıl hepimizin sevgisini kazanmış
büyük bir ustayı Müslüm Gürses'i kaybettik. Ve genelde
olduğu gibi kaybettikten sonra aslında zannettiğimizden
daha fazla sevdiğimizi fark ettik. Hastanede tedavi
gördüğü süre boyunca Çaykur Müslüm Gürses'li
reklamlarına aralıksız devam etti. Bu vesileyle biz de
her gördüğümüzde "inşallah iyileşir" diye iyi dileklerimizi
tekrar ettik. Olmadı ne yazık ki bu dünyadan ayrıldı.
Şimdi aklıma şu soru takıldı: Bundan sonra Çaykur
Müslüm Gürses'li reklamlara devam ederse, bu davranış
etik olur mu? Devam etmeli mi, yoksa durdurmalı mı?
Devam ederse acı bir olaydan bile ticari kazanç sağlama
peşinde olan bir marka durumuna mı düşer? Yoksa
sevilen bir sanatçının anısına saygı için bir süre daha
reklamlara devam eden bir marka olarak mı algılanır. Ben
ikincisi gibi düşünenlerdenim. Çaykur Müslüm Baba'lı
reklamlara devam etsin. Bu dünyadan ayrılmasına henüz
alışamadık, ekranlardan bari hemen ayrılmasın.
Diğer bir çay markası olan Obaçay'ın Emel Sayın'lı
reklamının ikinci filmi de geçtiğimiz günlerde yayına girdi.
Çay Tiryakileri Cemiyeti üyesi kadınlar bir evde toplantı
yapıyor ve iyi bir çayın hangi özelliklere sahip olması
gerektiğini anlatıyorlar. Burada bardaklar dikkatimi çekti.
Benim bildiğim çay tiryakileri ince belli küçük bardaklarda
çay içerler. Ama buradaki bardaklar büyük boy ve kalın
belli. Açıkcası bu tiryakilik bana pek inandırıcı gelmedi.
Şunu da tam anlayamadım. Bir sürü kadın güzelce
giyinmiş, kuşanmış çoktan evlerinden kalkıp gelmiş.
Kahvaltı sofrası göremediğimiz için muhtemelen öğleden
sonra 5 çayına gelmişler. Çaylar, kekler, sohbetler
kıyamet kopuyor, ama Emel Hanım sabahlıkla zili çalıyor.
Sanatçılar geç kalkar mantığı heralde.
Doğuş çay reklamlarına gelince onlar bu ara biraz hız
kesti galiba. Eskisi kadar yoğun karşımıza çıkmıyor. En
güzel çay Doğuş Çay sizden yeni bir hamle bekliyoruz.
Ülkemizde hazır kahveye ismini veren Nescafe, gençler,
genç aileler, ofis çalışanları dışında, annelerimizin altın
gününde de kendine yer açmayı planlamış. Üçü bir
arada, ikisi yanyana derken, bu sefer de yeni ürünü
Falcı'yla hazır Türk kahvesi olarak karşımıza çıktı. Falcı
reklam filmi konusu özetle şöyle: Kalabalık bir ''günde''
26 / marketing europe & anatolia
Köşe
gelin, kaynana çekişmesinin kahveli sunumu, akıllı
gelinin hazır Türk kahvesi Falcı'yı keşfetmesiyle Gelin:1
- Kaynana: 0 olarak sonuçlanıyor. Ama şöyle bir durum
var. Benim annemin yıllardır yok ''Kurtuluştakilerle altın
günü'', yok ''yakındakilerle apartman günü'', aman da
uzaktakilerle ''kebapçı günü'' diye arkadaşlarıyla her
ay bir sürü toplaşması olurdu. Bu toplaşmaların bizim
eve denk gelen gününde, sabahtan akşama kadar
evde temizlik yapılır, özel tabaklar, kristal bardaklar
ortaya çıkarılırdı. Öğleden sonra başlayıp gece ikilere
kadar falan da özel börekler, daha önce yapılmamış
çörekler hazırlanır, pastalar, kısırlar sunulurdu. Gündüz
gelen arkadaşlarlardan kalanları da akşam biz yerdik
:) Öncesinde dokunmak bile kesinlikle yasaktı. Ama
zaten hepsinden fazla fazla yapıldığı için akşam biz eve
gelince de ziyafet devam ederdi. Buraya kadar herşey
normal. Yani normal işte :)) Bu günlerdeki yiyecekleri
biliyordum ama içecekler konusunda pek fikrim yoktu.
Ta ki annnemler bunların üstüne bir de ''kahve günü''
icat edene kadar. Kahve günü şöyle oluyor, yakın
civardaki arkadaşlar sabah 10 - 12 arası içlerinden birinin
evinde toplanıp sadece kahve içiyor, sohbet ediyor ve
sonra evlerine dağılıyorlar. Ama bu kahve gününde
Türk kahvesi değil sütlü Nescafe içiyorlardı. Nereden
mi biliyorum, bizim evdeki gün sırasında annem ''bu
nescafeyi nerden alıyosunuz'' diye sormuştu, ordan
biliyorum. Böyle bir ikramda bulunmalarının sanıyorum
şöyle bir nedeni vardı. Amaç her gün yenilen içilen
şeylerin dışında farklı bir şey ikram etmek. Biz her
gün işyerimizde Nescafe içerken onlar özel günlerinde
içiyordu. Yani diyeceğim şudur: Hazır Türk kahvesi hedef
kitlesi anneler, teyzeler değil, genç aileler olmalı.
Son bir reklamla yazımı bitirmek istiyorum. Geçtiğimiz
ay bireysel emeklilikle ilgili yeni reklam filmleri de yayına
girdi. Yapı Kredi Emelilik taksici filmiyle sektördeki
rakiplerine göre daha mütevazi davranmış. Taksi şoförü
emekli olunca yelkenli yatlar, abartılı sosyal hayat yerine
sahil kasabasında bahçeli bir ev hayal ediyor. Yıllarca
arabasına binen müşterilerine bu hayalini anlatıp duruyor.
On yıllar geçiyor, emeklilik günü geliyor ve görüyoruz
ki ne sahil kasabasında ev, ne bahçeden toplanmış
domatesler var. Saçları bembeyaz olmuş taksici amcayla
beraber biz de hüzünleniyoruz. Sonunda şöyle bir
düşünceyle başka reklama geçiyoruz: Keşke emeklilik
için her ay kenara biraz para koysaydı, ama olmadı işte.
Kısmet… Mutlu sonla bitmeyen, üzücü olaylar karşısında
'' Git bi elini yüzünü yıka açılırsın'' geleneğinden gelen
bir millet olarak bu durumda da kısmet değilmiş diyerek
olayı bağlayıp yolumuza devam ediyoruz. E ama asıl
para biriktirmeye özendirme kısmı olacaktı bu reklamın, o
nerde? Yok. Unutmamak lazım olumsuzluklar karşısında
kader-kısmet ikilisine havale eder geçeriz. Mutlu sonlar
bizi daha fazla motive ediyor. Taksici amca sonunda
hayalindeki hayata kavuşsaydı, biz de onun izinden
gidebilirdik. Oysa şimdi aynı tas, aynı hamam devam
ediyoruz.
Son dedim ama dergi yayına hazırlanırken reklam
kuşaklarına düşen Türk Telekom fiber internet
reklamını da yazmadan geçemedim. Ferhat Göçer'in
farklı yorumuyla Memleketim şarkısı eşliğinde Türk
Telekom elemanları her yere fiber optik kablo döşüyor.
Misafirperver köylüler ikramlarda bulunuyor. Çocuklar
mutlu, yaşlılar hala umutlu falan her şey güzel giderken
Ferhat Göçer öyle bir bağırarak şarkıya devam ediyor ki,
izlerken koltuktan düşüyordum. Bu ne sestir yarabbi, bu
ne haykırış. Kimse dememiş mi, ya abi bi dur, bi sakin
ol. Kulağımın zarı patladı. Bu reklam çıktığı anda ''lütfen
cihazınızın sesini kısınız'' gibi bir ibare falan olmalı. Hadi
beni bırak, Telekom tırı karlı dağlardan geçiyor, adam
avaz avaz şarkı söylüyor, çığ düşer mazallah.
Gelecek ay neşeli reklamlarda buluşmak üzere...
Not: Bu sayıdaki yazım, iyi günde, kötü günde hep
yanımda olan canım annem için. Doğduğumdan beri
yaptığı ve bundan sonra yapacağı bütün güzellikler için
sonsuz teşekkürlerimle...
marketing europe & anatolia / 27
Reklam Dünyası
Mavi Kıvanç’a Çok mu Çok Yakışıyor...
2010 - 2011 yıllarında “Vay, vay,
vay...”, “Çok mu çok oluyoruz?”
ve “Çok sev...” gibi sloganlarla hafızalarda
yer eden Mavi - Kıvanç
Tatlıtuğ reklam işbirliği, 2013 İlkbahar
– Yaz kampanyasıyla yeniden
başlıyor. Konusu ve Tatlıtuğ’a eşlik
edecek oyuncuların sır gibi saklandığı
film, Nisan ayında gösterime
girecek. Kıvanç Tatlıtuğ’un tüm başarılarının
yanı sıra jean’i üzerinde
taşımasıyla ve fit duruşuyla da
markaya çok yakıştığını söyleyen
Mavi yetkilileri, yeni kampanyanın
yine çok ses getireceğine inanıyor.
Mavi’nin hep moda kalmayı bilmesi,
çeşitliliği ve jean uzmanlığını
vurgulayan reklam filmiher zaman
olduğu gibi Mavi’ye has bir espri
de barındıracak.
“Aile İçi Şiddete Son”...
Penti bu yıl “Aile İçi Şiddete Son” demek için her biri
kendi alanında duayen 6 ünlü erkeğe çorap tasarlattı.
Önceki yılların aksine, sadece “erkek gözünden aile içi
şiddete son ”un anlatıldığı çoraplarda, şiddeti anlatan
ustura, özgürlüğü anlatan kuş, masumiyeti anlatan kedi,
kalpli yara bandı ve piyano gibi figürler ön plana çıkıyor.
Penti, son yıllarda Türkiye’de artan kadına şiddet olaylarına
bir dur demek ve bu sorunla ilgili farkındalığı artırmak
amacıyla ünlülerin tasarladığı çorapların satışından
elde edilecek gelirin tamamını “ Aile İçi Şiddet Acil Yardım
Hattı”na bağışlıyor.
Aile içi şiddet konusunda hassas olanlar ve bu şiddete
son demek isteyenler bu çorapları satın alarak kampanyaya
destek olabilirler.
Bay J, Burak Kut, Mete Horozoğlu, Mehmet Turgut, Seyfi
Dursunoğlu( Huysuz Virjin), Tolga Çevik, düşüncelerini,
zevklerini yansıttığı tasarımları ve mesajlarıyla projeye
destek veriyor. Eğlenceyi, sevgiyi, duyguları ve kadına
şiddeti ön plana çıkaran tasarımlar kadar ünlülerin konuyla
ilgili verdiği mesajlar da bir o kadar çarpıcı ve özel
28 / marketing europe & anatolia
Reklam Dünyası
Pepsi, O Anların Hepsi...
Yeni kampanyası ile dünyadaki herkesi hayatı dolu dolu
yaşamaya çağıran, unutamayacağı anlar katmaya çalışan
Pepsi, şimdi Türkiye’deki Pepsi tutkunlarının en güzel anlarını
yeni çekilecek reklam filminde yayınlayacak.
Pepsi’nin reklam yıldızı olmanın hayallerini kuran tüketicilerin
hayallerindeki ‘’an’’ları gerçekleştireceği yeni
kampanyasında, Pepsi Türkiye Facebook sayfasına 05
Nisan’a kadar yükleyeceğiniz en sevdiğiniz anlarınızdan
oluşan fotoğraflar, sürpriz isimlerden oluşan jürinin seçiminin
ardından Pepsi’nin tüm Türkiye’de yayına girecek
reklam filminde yerini bulacak. Pepsi’nin hayallerinizdeki
o anı gerçekleştireceği, hayatınızın sonuna kadar saklayabileceğiniz
anlarınızdan oluşturacağı reklam filmine ise
tüm Türkiye’nin hep bir ağızdan söylemeye başladığı, Nil
Karaibrahimgil’in sözlerini yazıp Özge Fışkın’ın seslendirdiği
“Pepsi, O Anların Hepsi” şarkısı eşlik edecek. “Pepsi
Yaşatır Seni” platformuna Pepsi Türkiye’nin resmi Facebook
sayfası olan 5 Nisan tarihine kadar
www.facebook.com/pepsiturkiye
adresinden ulaşılabilecek.
Orlando Bloom hazla buluştu...
Magnum, bu yıl marka yüzü olarak Hollywood yıldızı
Orlando Bloom’u seçti. Yüzüklerin Efendisi’ndeki Elf Legolas
karakteriyle tanınan ve Karayip Korsanları’ndaki
Will Turner ve Truva’daki Paris rolleriyle dünya çapındaki
ününü pekiştiren Orlando Bloom, Magnum’un yeni
reklam filmlerinde İtalyan model Carla Moure ile birlikte
rol alacak. Orlando Bloom’un oynayacağı reklam filmleri
Haziran’da yayına girecek.
Reklam kampanyasının çekimleri yönetmen Ömer Faruk
Sorak tarafından yapılırken, kampanyanın fotoğrafları
ise fotoğrafçı Nihat Odabaşı’nın objektifinden
yansıyacak. Orlando Bloom, reklam filminin yanı sıra
Magnum’un dijital projelerinde de yer alacak.
Magnum şimdiye kadar, Josh Holloway, Benicio Del Toro,
Elizabeth Hurley, Eva Longoria ve Karl Lagerfeld gibi
isimlerle yaptığı işbirlikleriyle iletişim çalışmalarındaki
çıtasını hep yüksek tutmuştu.
2012’nin Kasım ayında bağımsız araştırma şirketi Millward
Brown tarafından yapılan “Markalar ve Ünlüler”
araştırmasının sonuçlarına göre markaların sevilme
skorlarına bakıldığında Magnum zirvede konumlanıyor.
marketing europe & anatolia / 29
Köşe
Abdullah Ekşioğlu / eksioglu70@gmail.com
(retorik
)
Mükemmel toplum ve kaos teoremi...
Yönetim erkini kullananlar zaman zaman mükemmel
toplum yaratma hayallerine kapılırlar. Bu duygu özünde
ebeveynlerin korumacılığını barındırsa da sonuçta
baskıcı yönetimlerin ve faşist girişimlerin doğuşuna
neden olur. Oysa mükemmellik nedir? Herkes fiziksel
olarak kusursuz bir simetri, altın oranla tam bir örtüşme
içerisinde şekillenmiş olsaydı estetik ihtiyacımız karşılanır
mıydı? Yoksa bizi eşsiz kılan asıl unsur kusurlarımız mı?
diye irdelemek gerekir.
Aynı şekilde tek tip genel kabul görmüş ahlak ve sosyal
düzen sınırları içerisinde bir toplumun tarihsel süreçte
kendini geliştirme yetisinin de kaybolacağını ileri sürmek
sanırım hiç de yanlış olmayacaktır.
Aslında fiziksel bir estetik kaygısıyla baktığımızda da,
sosyal olarak irdelediğimizde de, evrenin doğasını
sorguladığımızda da, dini olarak ele aldığımızda da
karşımıza hep aynı sonuç çıkar. Bu sonuç şudur asıl
hatalı ve mükemmellikten uzak olan yönetim erkini
kullananların hayalindeki kusursuz toplumdur.
Şimdi tüm bu kriterleri tek tek inceleyelim.
Estetik açıdan az önce de belirttiğim gibi kusursuz
simetrik ve orantılı şekiller, grafikler yaratabilir, fibonacci
sayılarıyla mükemmel helezonu oluşturabiliriz ama
oluşturduğumuz her şey eşsiz olmaktan uzak tekdüze bir
yapıda olacaktır. Parmak izlerimizdeki mükemmel eşsizlik
ya da yüzümüze asıl kişiliğini veren, belki zamanın bize
armağanı, bir kırışıklık bizi daha da eşsiz kılmaz mı?
Çin'in mezarındaki asker heykellerinin asıl hayranlık
uyandıran kısmı yüzlerce heykelin hiçbirinin birbirine
benzememesi değil mi?
İktisat açısından bakıldığında da durum değişmez
toplumdaki işsizlik oranını denklemden çıkarırsanız bir
çok iktisat teorisi çöker ve piyesa dengesi kurulamaz.
Evrenin doğası da aslında bir kaos teoremi üzerinde
yapılanmaz mı? Evrende insan eliyle bir kalıba
sokulmuş herşey, şehirler, yapılar vs zaman içerisinde
düzensiz yapıya dönme eğilimindedir. Bu nedenledir ki,
yüzyıllar boyunca insanlar tarafından oluşturulan her
yapı, insan müdahalesi ortadan kalktığında bozulmuş
ve evrenin düzensiz formuna geri dönmüştür. aslında
kaos teoremi bu düzensiz yapının kendisinin asıl düzen
olduğunu, ancak değişkenlerin fazlalığı nedeniyle hesap
edilemeyecek kadar karmaşık olduğunu ortaya koyar.
Sevgili dostum Nurgül'ün bu dergide yazdığı köşesine
kelebeğin fırtınası adını vermesi de evrenin bu düzenine
bir gönderme olarak güzel bir örnek değil mi? Yani
yönetim erkini kullananların özlemini duyduğu kusursuz
toplum evrenin doğasına da aykırıdır.
Konuyu dinsel açıdan ele aldığımızda da durum
değişmez. "Hani, Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir
halife yaratacağım” demişti. Onlar, “Orada
bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi
yaratacaksın? Oysa biz sana hamdederek daima seni
tesbih ve takdis ediyoruz.” demişler. Allah da, “Ben sizin
bilmediğinizi bilirim” demişti." (Bakara Suresi 30. Ayet)
Tanrı kendisine sürekli ibadet eden iradesiz bir melek
kavmi yerine kusurları olan insanı kendisine halife kılmayı
tercih eder. Herşeye hakim olan Tanrı bile insanlardan
kusursuz bir toplum olmalarını istemezken yönetim
erkini kullananların kusursuz toplum hayallerindeki Tanrı
öykünmesinin ne kadar yersiz ve yanlış bir yaklaşım
olduğu apaçık bir gerçektir.
Uzun lafın kısası toplumları asıl mükemmelleştiren genel
geçer doğrulara mutlak iteat değil kişilerin hata yapma
özgürlüğüdür. Bugünlerde en çok savunmamız gereken
temel hakkımız bu olmalıdır. "Ne olacak canım. Biz kötü
birşeyi önermiyoruz. İnsanlar iyi insan olsunlar sadece
bunu istiyoruz." demek kulağa çok masum gelse bile
aslında evrenin doğasına aykırı, toplumu yozlaştırıcı,
tanrının iradesine ters bencil ve sapkın bir önermedir.
Ben kusurlarımı seviyorum, kimsenin hata yapma
hakkımı elimden almasını beni bir torna tezgahına
sokmasını istemiyorum ve tüm sevdiklerimi hatalarıyla
seviyorum.
marketing europe & anatolia / 31
Kampanyalar
İçinde sıkı bi’ şeyler var...
Rocco Sıkı şeker, 3 filmden oluşan yeni reklam kampanyasıyla
ekranlarda. Gençlerin, ‘’İçinde sıkı bi’ şeyler var.’’
sloganından aldıkları ilhamla, kendi aralarındaki Rocco
Sıkı şeker paylaşımını eğlenceye dönüştürme yöntemlerini
gösteren filmler, bir kampüsün havuz başında, amfisinde
ve kantininde geçiyor. Gençler, Rocco Sıkı şeker’in kutu ve
ürünlerle yaptıkları sıkı numaralarla yine yaratıcılığın sınırlarını
zorlarken, rutin yaşamlarını eğlenceli hale getirmeyi
başarıyorlar.
Reklam filmi künyesi
Reklamveren: PepsiCo Yiyecek
Reklamveren yetkilisi: Alpagut Çilingir, Gizem Turan,
Cemre Kefeli
Reklam Ajansı: Brick
Strateji: Tolga Gümüşay
Yaratıcı Ekip: Cemre Tutar, Öykü Akgürgen
Müşteri İlişkileri: Elif Onat Bozkurt
Yönetmen: Serter Tırmık
Prodüksiyon Şirketi: Kala Film
Post Prodüksiyon: Sinefekt
marketing europe & anatolia / 33
Kampanyalar
AXE Apollo reklam filmi...
AXE Apollo’nun reklam filmi yayına girdi. Gerek çekim tekniği
gerekse görselliğiyle Hollywood filmlerinin en heyecanlı
sahnelerini aratmayan reklam filmi, yakışıklı bir itfaiyecinin
güzel kızı yanan bir binadan kurtarmasını konu alıyor.
Alevler içindeki binaya zorlukla giren itfaiyeci yoğun çabaların
ardından, hayatını ortaya koyarak kızı kurtarıyor. Güzel
kızı binadan çıkaran kahraman itfaiyeci için şimdi mutlu son
zamanı! Ama o da ne? Ölümden dönen esas kız kahramanıyla
yalnızca birkaç saniye bakışıyor. Sokağın ortasında
duran astronotu gören genç kız asıl kahramanına doğru koşuyor.
Çünkü bir astronottan daha büyük kahraman olamaz.
Reklam Filmi Künyesi
Reklamın başlığı: Axe Apollo – Fireman
Reklamveren: Unilever / Axe
Reklamveren yetkilisi: Ercan Solmaz
Reklam ajansı: Reklam adaptasyonu Rabarba
Yaratıcı yönetmen: Serdar Saban
Yaratıcı grup: Serdar Saban, Arın Kahyaoğlu, Alp Kızıltan,
Umut Siliman, Ufuk Işık
Müşteri ilişkileri grubu: Gökçe Evirgen, Gamze Farz
Ajans prodüktörü: Koray Öztürk
Baharda kuşlar gibi...
Bellona, yeni koleksiyonu ile mağazalarda yerini alırken
Medya ajansı: Mindshare
Medya planlamacı: Aslıhan Anarat, Fulya Gülcen, Gamze
Gülcü, Volkan Yazıcı, Berk Doğan Candaş Uygun, Alper Artam,
Kübra Ekşi, Derya Erbaş, Çiğdem Nacar, Esra Balaban
Kullanılan mecralar: TV, Digital, Outdoor, Instore, Cinema
reklam filmi ile de ekranlarda sevenleri ile buluşmaya başladı.
‘Yine bu bahar evler Bellona’yla güzelleşiyor’ sloganıyla
ürünlerini lanse eden Bellona, seçkin yeni koleksiyonunu
Şevval Sam’ın enerjisiyle birleştirerek Bellona severlere
sundu.
‘Baharda Kuşlar gibi’ melodileri ile de dikkat çeken reklam,
Film Sokağı Stüdyolarında 3 günlük bir çalışma ile tamamlanırken
filmin setinde de eğlenceli anlar yaşandı. Oldukça
kalabalık bir ekiple çekilen reklam filminin yönetmeni ise Hakan
Yonat.
Reklam Filmi Künyesi
Reklamveren: Boydak Holding - Bellona
Reklamveren Yetkilisi: Murtaza Durmuş, Mehmet Emin
Çakıcı, Serpil Savaşcı
Reklam Ajansı: Piramit
Yaratıcı Yönetmen: Deniz Köker
Yaratıcı Grup: Hatice Ekşi, Beske Köker Duru
Müşteri İlişkileri: Deniz Sesli, Ayşe Işın, Doli Bolkar, Deniz
Kavuk
Prodüksiyon Şirketi: Kala Film
Yönetmen: Hakan Yonat
Medya Şirketi: Mindshare
Mecra: TV, Basın, Radyo, Sinema, İnternet
34 / marketing europe & anatolia
Kampanyalar
Dokker’a çok şey sığar!...
Eşyalarını Dokker’a yükleyerek konsere gitmeye hazırlanan
rock grubunu ağına dolayan örnek ev kızı Nurhayat, bu iri
kıyım, hırçın ve karanlık delikanlılarla başa çıkmanın yolunu
elbette yine iğneleyici dilinde buluyor. Geniş iç hacmiyle dört
rocker, konser gereçleri ve üstüne üstlük Nurhayat’ı da içine
sığdıran Dokker’da Nurhayat’ın esprileri arka arkaya ardına
geliyor.Dokker’la ilk karşılaşmasında “Ooo Dokker mı o ?”
klasiğiyle söze başlayan Nurhayat,“Fiyatı biraz daha yüksek
olsa ben de alıcaktım zaten!“Hadi, alışveriş merkezine çek
de üstünüze başınıza doğru düzgün birşeyler alalım!” gibi
sözleriyle rockçıları şaşırtıyor.
Reklam filmi künyesi
Reklamveren: Dacia
Reklamveren Yetkilisi: Özlem Ünlü, Pınar Krand
Reklam Ajansı: Publicis Yorum
Kreatif Grup: Ebru Ataman, Adnan Elmasoğlu, Zafer
Külünk, Pınar Paçacıoğlu, Mehtap Korkmaz, Begüm Arduç,
Yahya Mayda, Eda Ayhangil
Müşteri İlişkileri: Yeşim Uzuner, Sinan Bilsel, Alp Sayınlı,
Mine Hatapkapulu
Stratejik Planlama: Selda Sedes, Zeynep Bortaçina
Medya Planlama ve Satın Alma: OMD
Prodüksiyon: Arzu Köksal, Gamze Bayındır
Kullanılan Mecra: TV, Gazete, Outdoor, Internet, POP
Yönetmen: Ömer Faruk Sorak
Prodüksiyon Şirket: Böcek Yapım
Koçtaş, Banyonun Kralı...
Koçtaş, yeni reklam kampanyası ile bu kategoride krallığını
ilan ediyor. Seramikten bataryaya, banyo dolabından duş
kabinine, vitrifiyeden aksesuara binlerce ürün ile banyoları
güzelleştiren lider ev geliştirme perakendecisinin yeni
reklam filminde, birbirinden farklı banyolarla Koçtaş’ın
banyo kategorisindeki gücü yine dinamik ve eğlenceli bir
şekilde vurgulanıyor. “Banyonun Kralı” söylemi ile yürütülen
kampanya, yeni dönem için yaratılan reklam müziği ile de
akıllarda yer ediyor. Reklam filminde banyosunu yenilemek
isteyenlere “Koçtaş’a uğramadan banyonuzu yenilemeyin”
mesajı veriliyor.
Reklam Filmi Künyesi
Reklamveren: Koçtaş
Reklamveren yetkilisi: Şule Bülbülkaya
Reklam ajansı: AD-Stop
Yaratıcı grup: Evren Gülçığ, Can Hasan Gökmen,
Özlem Uçkun, Bengü Kırkız
Müşteri ilişkileri grubu: Funda Eriş Top,
Gülfem Özdem Can, Tuğçe Alabaş
Yapım şirketi: Depo Film
Yönetmen: Thor
Müzik: Jingle House
Kullanılan mecralar: TV, sinema, radyo, basın, internet,
outdoor
marketing europe & anatolia / 35
Kampanyalar
Söke Vadi Evleri...
Global Gayrimenkul Geliştirme İş Ortaklığı tarafından
Söke’de gerçekleştirilen Söke Vadi Evleri’nin Yerel TV’lerde
yer alacak reklam filmleri EFS reklam tarafından hazırlandı.
Eksantrik Prodüksiyon’un yapımcılığını üstlendiği filmin yönetmenliğini
Elvin Ekşioğlu gerçekleştirdi.
Film Nisan ayının ikinci yarısında yerel TV’lerde yayına girecek
ve Söke’de outdoor reklamlarla da desteklenecek.
Reklam Filmi Künyesi
Reklamveren: Global Gayrimenkul Geliştirme İş Ortaklığı
Reklamveren Yetkilisi: Ergun Sölemez
Reklam Ajansı: EFS Reklam
Yaratıcı Yönetmen: Dilşah Uğurlu
Yönetmen: Elvin Ekşioğlu
Prodüksiyon: Eksantrik Prodüksiyon
Yapımcı: Ayşem Yılmaz
Mecra: TV
Reklam Filminin Süresi: 32 saniye
Magnum mini...
Magnum’un bu sezondaki ilk reklam filminde Magnum Mini
serisine eklenen yeni Magnum Mini Classic 6’lı ürünü anlatılıyor.
Magnum ile yaşanan hazzı eve taşımak isteyenlere
sunulan ve çok kısa sürede evde yaşanan hazların vazgeçilmezi
olan Mini ailesinin reklam filmi “Her günün bir Magnum
mini anı vardır” sloganı üzerine kuruluyor.
Reklam Filmi Künyesi
Reklamın başlığı: Clothes
Reklamveren: Unilever
Reklamveren yetkilisi: Mick Van Ettinger, Sophie Galvani,
Vanessa Caralps, Nuno Silva, Orçun Doğan, Selin Özdemir
Reklam ajansı: LOLA-Madrid (Adaptasyon: Lowe İstanbul)
Yaratıcı Yönetmen: Pablo Monzon, Jorge Lopez,
Paulo Areas, Francisco Cassis, Chacho Puebla
Yaratıcı grup: Matin Feijóo, Gustavo Marioni
Müşteri ilişkileri grubu: Maria Lopez Chicheri, Gonzalo
Olivera, Yann Baudoin, Graziela Guido, Laura Gerpe
Stratejik planlama: Erwin Flores
Ajans prodüktörü: Hector Palacio
Yapım şirketi: The Smile
Medya ajansı: Mindshare
36 / marketing europe & anatolia
Kampanyalar
Sütlü köpüklü NESCAFÉ...
NESCAFÉ’den kahve tutkunlarına yepyeni bir ürün:
NESCAFÉ 3ü 1 Arada Sütlü Köpüklü. Tüketici araştırmaları
sonucunda gençlerin tat profilinden yola çıkılarak yaratılan
bol sütlü, bol köpüklü NESCAFÉ 3ü1 Arada yumuşak içimli
kahve keyfi sunuyor.
3ü1 Arada reklamlarının yüzü olmaya devam eden Sarp
Apak ve Öner Erkan yeni NESCAFÉ 3’ü1 Arada Sütlü Köpüklü
için de kameraların karşısına geçti.
Reklam Filmi Künyesi
Reklamveren: Nescafé
Reklamveren Yetkilisi: Burçin Alev Ekşi, Bentürk İybar,
Elif Yonca
Reklam Ajansı: Publicis Yorum
Kreatif Grup: Cevdet Kızılay, Selma Harman, Ali Bozkurt
Müşteri İlişkileri: Özlem Öğüt, Seda Çaykara,
Gözde Gülşen, Ceysun Giritli
Stratejik Planlama: Selda Sedes, Zeynep Bortaçina,
Can Besceli
Medya Planlama ve Satın Alma: Mindshare
Prodüksiyon: Arzu Köksal, Gamze Bayındır
Kullanılan Mecra: TV
Bugünün ve geleceğin pedi Molped...
“Molped ile Hep Daha İyiye” mottosunun yanı sıra, markanın
yenilikçi, iddialı ve ileri görüşlü bakış açısı yansıtıldı.
Hazırlıkları 15 gün süren reklam filminin, reel çekimleri
Türkiye’de gerçekleşirken 3D teknoloji çalışmaları
Hollanda’da 45 günde tamamlandı. Yönetmen koltuğunda
Hollanda’nın ödüllü yönetmeni Paul Vos otururken, reklam
filminin 3D tasarımlarına ise dünyaca ünlü post prodüksiyon
şirketi Hectic Electric Amsterdam imza attı.
Vietnam Kreatif Ajansı tarafından kurgulanan, görüntü yönetmenliğini
Nico Hovingh’ın yaptığı reklam filminin yaratıcı
yönetmenliğini Gürkan Günaydın üstlendi.
Reklam Filmi Künyesi
Reklamveren: Hayat Kimya – Molped
Reklamveren Temsilcisi: Melek Soklangıç Dinçer,
Gülser Golbazi Karlı, Elçin Bayraktaroğlu
Reklam ajansı: Vietnam
Yaratıcı Yönetmen: Gürkan Günaydın
Sanat Yönetmeni: Cihangir Gümüş
Müşteri İlişkileri: Ceren Gül, Melike Karamehmetoğlu
Ajans Prodüktörü: Begüm Baran
Yönetmen: Paul Vos
Görüntü Yönetmeni: Nico Hovingh
Yapım Şirketi: Edcommercials
3D Kreatif Direktörü: Marc Kubbinga
Yapımcı: Derya Tuzluca
Post Prodüksiyon Şirketi: Hectic Electric
Fotoğraf: Volkan Hiçyılmaz
Dublaj Sanatçısı: Merve Oflaz
Müzik: Gerard et Jerome
marketing europe & anatolia / 37
Kampanyalar
Siz ne yerseniz çocuğunuz da onu yer...
Marka: Sarelle
Reklam ajansı: Puck Communication
Reklam veren yetkilisi: Aslı Eren Şengezer
Yaratıcı Ekip: Haluk Erkmen, Erdil Yaşaroğlu,
Selay Kızılova
Müşteri Ekibi: Hande Özkut, Sevda Ersoy, Ceren Unay
Prodüksiyon Şirketi: Spark Film Collective
Yönetmen: Nadir Bekar
Kullanılan mecra: TV, outdoor
Puck-Communication tarafından çekilen eğlenceli reklam
filminde, önemli bir yeniliğe imza atarak çizgi karakteri ‘Ercan’
çekim teknikleriyle birleştirdi. Erdil Yaşaroğlu’nun kendi
çizdiği ve seslendirdiği anne karnındaki Sarelle tutkunu
bebeği canlandırdığı reklam filminde, Begüm Kütük Yaşaroğlu
da doğmamış çocuğuna kavanoz kavanoz Sarelle
yetiştirmeye çalışıyor.
Reklam filminin künyesi
Reklam veren: Sanset Gıda
Hep sürsün istiyorum!...
Ülker İçim Labne için TBWA\ISTANBUL tarafından hazırlanan
yeni reklam kampanyasında, kahvaltı masasında oturan
minik bir çift görüyoruz.
Esas oğlan, melankolik ifadesiyle “Daha ne kadar sürer sence?”
diye sorunca, esas kız kendinden emin, “Bence daha
çoook sürer” cevabını yapıştırıyor...
Bu anın hiç bitmemesini isteyen minik jönümüzün, “Hep sürsün
istiyorum!” derken, aslında annelerinin ekmeğe sürmekte
olduğu İçim Labne’yi kastettiğini anlıyoruz.
TBWA\ISTANBUL’un tasarladığı “Hep Sürsün” filmi, Mehmet
Kurtuluş’un yönetmenliğinde, Anima prodüksiyon tarafından
hayata geçirildi.
Reklam filminin künyesi
Reklamveren: Ülker İçim
Yönetmen: Mehmet Kurtuluş
Reklam Ajansı: TBWA\ISTANBUL
Post Prodüksiyon: Anima
ECD: Emre Kaplan
Müzik: Jingle Jackson / Emre Irmak
Yaratıcı Ekip: Kerim Gürsel, Burak Kunduracıoğlu, Yiğit İrde Medya Ajansı: Starcom
Marka Ekibi: Ela Bilgisel, Seda Şeker, Ece Güçük
Kullanılan Mecralar: TV, outdoor, radyo
Stratejik Planlama Ekibi: Toygun Yılmazer, Deniz Özkılıç
Prodüksiyon Ekibi: Pelin Güneş, Gizem İnan
LİNK:
Prodüksiyon Şirketi: Anima
https://vimeo.com/61106852
38 / marketing europe & anatolia
Kampanyalar
“Gözlük mü alıcan, Opmar’a bak”...
Opmar Optik’in yeni reklam kampanyası yayında.
Tazefikir tarafından hazırlanan kampanya; Opmar Optik’in,
müşterilerine onlarca marka, binlerce model gözlük arasından
seçim imkanı verdiğini anlatıyor.
Kampanyanın ana sloganı olan “Gözlük mü alıcan, Opmar’a
bak” tüm mecralarda etkin bir şekilde yer alıyor. Opmar Optik
Reklam Kampanyasında ana mecra olarak yer alan televizyon
reklamı, radyo spotları, internette rich media uygulamaları,
display reklamlar, Facebook ve internet videolarıyla
destekleniyor.
Reklam filminin künyesi
Reklamveren: Opmar Optik
Reklamveren Yetkilisi: Semih Saraçoğlu, Sertaç Karaca,
Sema Helvacı, Kaan Batu Çayıroğlu, İpek Günay
Reklam Ajansı: Tazefikir
Ajans Başkanı: Çağlar Gözüaçık
Müşteri İlişkileri: Simla Pala, Melek Tüfekçiler
Yaratıcı Grup: Sadık Sakin, Güvenç Turasay
Ajans Prodüktörü: Tamer Gültekin
Prodüksiyon Firması: Kala Film
Yönetmen: Serter Tırmık
Pegasus’un yeni imaj reklamı...
Pegasus Hava Yolları, yeni imaj reklamı ile kurulduğu Kasım
2005 tarihinden bu yana, kendisini üst üste 2 yıl “Avrupa’nın
en hızlı büyüyen havayolu” unvanına taşıyan süreci ve başarılı
sonuçlarını kamuoyu ile paylaşıyor.Pegasus’un sunduğu
yeni nesil uçuş deneyimini ve havayolu seyahatine getirdiği
yeni nesil yaklaşımı gözler önüne seren reklam filmi;
internet, TV, sinema, radyo, outdoor ve gazete-dergi reklamlarıyla
destekleniyor.
Reklam filminin künyesi
Reklamveren: Pegasus Hava Yolları
Reklamveren Temsilcisi: Onur Dedeköylü, Sibel Yaman
Kavuklu, Elif Yalt Başeski
Reklam Ajansı: Rafineri
Kreatif Direktörler: Ayşe Bali, Ufuk Uslu
Kreatif Ekip: Can Erdoğan, Gökhan Özdemir, Faruk Terzi
Stratejik Planlama: Aslı Yorgancıoğlu, Ege Demirtaş
Müşteri İlişkileri: Ebru Halitağaoğlu, Erbek Onur
Prodüktör: Selen Tezol
Prodüksiyon Şirketi: Soda Film
marketing europe & anatolia / 39
Kampanyalar
Hayatı Yaşa, Anı Paylaş!...
Acer, yeni marka sloganı ‘Sınırların Ötesini Keşfet’ den yola
çıkarak modern çağın kaşifleri için birbirinden eğlenceli sosyal
medya uygulamaları yaratmaya devam ediyor. Sosyal
medya üzerinden her gün yaptıklarını ve gördüklerini paylaşmayı
seven tüm kaşifler artıkbenimkesfim.com ‘da bir
araya geliyor. Modern çağın kaşiflerinin bu kampanyaya
katılmak için www.benimkesfim.com‘a girmeleri ve Facebook
hesaplarıyla bağlanmaları yeterli. Kaşiflerin sonrasında
tek yapmaları gereken 15 Nisan tarihine kadar Instagram,
Twitter ve Facebook üzerinden #benimkesfim hastag’i ile
onlara ilham veren bir yazıyı, yeni keşfettikleri bir yeri ya da
bir fotoğrafı paylaşmaları.
Reklam filminin künyesi
Müşteri: Acer Türkiye
Uygulamanın başlığı: #benimkeşfim:
Hayatı Yaşa, Anı Paylaş!
Kampanya adresi: www.benimkesfim.com
Uygulama Tipi: Entegre Sosyal Medya Kampanyası
(Facebook, Twitter ve Instagram)
Uygulama Sahibi: Acer Türkiye
Marka Yetkilisi: Semanur Aksoy
Dijital Ajans: Revolvia Marketing Partners
Yaratıcı Grup: Kerem Koç, Melis Arkın, Türker Vural
Proje Yöneticisi: Melis Arkın, Onur Karslı
2 haftada gözle görülür etki...
Bakım serisinin reklam filmleri yayına girdi.
Kişisel bakımın her alanında hem ürünleri hem de reklam
filmleriyle kadını cesaretlendiren Dove, bu sefer özel bir
formülle geliştirdiği Saç Dökülmesine Karşı Bakım Serisiyle
kadınlara sesleniyor.
Serinin reklam filmleri 3 ay boyunca yayında olacak.
Reklam Filmi Künyesi
Reklamın başlığı: Dove Saç Dökülmelerine Karşı Bakım
Serisi - Ogilvy Mather İstanbul Adaptasyon
Reklamveren: Unilever / Dove
Reklamveren yetkilisi:Handem Çelenkler, Tarık Bayar,
Nilay Gözegir
Reklam ajansı: Ogilvy Mather İstanbul
Yaratıcı yönetmen: Dide Hersekli
Yaratıcı grup: Gökçe Karabay
Müşteri ilişkileri grubu: Banu Payzun - Tuğba Balcı
Ajans prodüktörü: Fulya Akay
Yapım şirketi: İmaj Film Studyolari
Medya ajansı: Mindshare
Fulya Gülcen
Medya planlamacı: Gamze Gülcü, Candaş Uçgun, Kullanılan mecralar: TV, Gazete, Açıkhava, Instore, Digital
Alper Artam, Kübra Eksi, Derya Erbaş, Aslihan Anarat,
40 / marketing europe & anatolia
Kampanyalar
Engin, Artema’ya karşı...
TBWA\ISTANBUL tarafından Artema için hazırlanan, Engin
Günaydınlı reklam filmi yayında.
Filmde, Artema ve Engin arasındaki reklam anlaşmasının
detaylarını Engin’den öğreniyoruz. Artema’yı bozması halinde
bol sıfırlı paralara kavuşacağını ümit eden Engin, bunun
sadece bir formalite olduğundan ve paraları alacağından
emin. Sonraki filmlerde Engin ve Artema’nın maceraları devam
edecek. Bakalım Engin mi kazanacak, Artema mı?
Artema’nın yıllardır devam eden aç-kapa konseptine, Engin
Günaydın ile yeni bir soluk geliyor. Reklam filminin yönetmenliğini
Eralp Vardar üstlendi. Çekimlerinin 3 gün sürdüğü
filmin prodüksiyonu Böcek Yapım tarafından gerçekleştirildi.
Reklam filminin künyesi
Reklamveren: Artema
Reklam Ajansı: TBWA\ISTANBUL
ECD: Emre Kaplan
Yaratıcı Ekip: Kerim Gürsel, Doğu Göçük, Yiğit İrde,
Şükran Genç, Cem Bilgi
Marka Ekibi: Ela Bilgisel, Seda Şeker, Ece Güçük
CSO: Toygun Yılmazer
Stratejik Planlama Ekibi: Maral Bezircioğlu
Prodüksiyon Ekibi: Ceyda Kayaçetin, Alev Cihan
Prodüksiyon Şirketi: Böcek Yapım
Yönetmen: Eralp Vardar
Post Prodüksiyon: Böcek Yapım
Müzik: Emre Irmak / Jingle Jackson
Medya Ajansı: Carat
Akbank’ın “Zıt İkizleri”...
Kullanılan Mecralar: TV, Outdoor, Basın, İnternet
Akbank, Kıvanç Tatlıtuğ ve İlker Ayrık’ın, “Zıt İkizler” olarak
rol aldıkları yeni reklam kampanyasında, henüz Akbank’la
tanışmayan ve bankayla çalışmayan kesim hedefleniyor.
Reklam filminin künyesi
Reklamveren: Akbank
Reklamveren Yetkilisi: Murat Göllü, Ayşegül Ögelman,
Özge Baran Metin, Yeliz Sönmez
Reklam Ajansı: TBWA\ISTANBUL
CCO: İlkay Gürpınar
Kreatif Direktör: Emre Kaplan
Yaratıcı Ekip: Doğu Göçük, Kerim Gürsel,
İlker Kayserilioğlu, Ahmet Bülent İlterberk, Şükran Genç
Burak Kunduracıoğlu,
Marka Ekibi: Ela Bilgisel, İpek Türkili, Başak Sarıoğlu
CSO: Toygun Yılmazer
Stratejik Planlama Direktörü: Tuğyan Çelik
Prodüksiyon Ekibi: Ceyda Kayaçetin
Prodüksiyon Şirketi: Filmpark
Yönetmen: Bahadır Karataş
Medya Ajansı: Mediacom
marketing europe & anatolia / 41
Şirin m
adresinden otel bulurum. Baktım en güzeli
Grand Namlı Otel. Hemen 2 kişilik
odamızı da aldık.
Sabah sırt çantalarımızı hazırlayıp
Haydarpaşa Gar’ ına doğru yola çıktık.
Biletlerimizi alıp yerlerimize yerleştik.
Tren oldukça geniş ve rahattı. Koltuk
araları 90 cm. Geniş geniş koltuklar rahatlıkla
oturuyorsunuz. Trende yemekli
vagon da var. Üstelik alkollü içecek de
satıyorlar.
Trenimiz hareket etti ve tıngır mıngır
yola koyulduk. Filmlerde hep çok hoşuma
gitmiştir trenle yolculuk eden insanlar.
Şimdi ben yapıyordum aynısını, inanılmaz
heyecanlıydım. Pencerelerden
dışarıyı seyrettim. Köhne evler, köyler
gördüm. Köylerden kasabalardan geçtik.
En çok Bilecik istasyonunu sevdim.
Çok şirin sarı bir gar vardı Bilecik’ te.
Sıcacık bir ev izlenimi veriyordu insana.
Trenimiz 1 saat gecikmeyle vardı
Eskişehir’e. İner inmez -3 derece hava
hoşgeldin dedi bize. Gardan bir taksiye
binip otel ismini söyledik. Şoför abi otelleri
karıştırıp bizi farklı iki otele götürdü
fakat üçüncüsünde doğru oteli bulduk.
Meğerse garın arka sokağıymış. Otele
giriş işlemlerini yaptık ve bir tane şehir
haritası alıp odamıza çıktık. Eşyaları
yerleştirip hemen haritada gezilecek
yerleri işaretleyip bir liste oluşturduk.
Üzerimizi sıkıca giyinip fotoğraf makinamızı
aldık ve kendimi Eskişehir so-
Gezi
i şirin Eskişehir...
Bu ay bir maruzatım var. 20-21 Nisan tarihlerinde yapılacak
BEYOFF Off Road oyunlarına
hazırlık yaptığım için yeni yazı yazamadım :(
Ama bu ay ki sayıda gezi yazım olmazsa da içim rahat etmez.
O yüzden en sevdiğim yazımı ve
en sevdiğim gezimi sunuyorum ilginize :)
Fotoğraflar ve yazı Seval Duban
Merhaba sevgili okurlarım :)
Bu ay bir maruzatım var. 20-21 Nisan
tarihlerinde yapılacak BEYOFF Off
Road oyunlarına hazırlık yaptığım için
yeni yazı yazamadım :( Ama bu ay ki
sayıda gezi yazım olmazsa da içim rahat
etmez. O yüzden en sevdiğim yazımı
ve en sevdiğim gezimi sunuyorum
ilginize :)
Bu arada unutmadan; hepinizi beklerim
yarışa. Yer, Kanlıca Orman İşletmesi
Ağaçlandırma Sahası, Riva (Riva’ ya
girmeden hemen yolun solu, afişlerdenve
araçlardan anlarsınız zaten :)
Gelelim en sevdiğim gezime :)
Son 1 yıldır Eskişehir çok ilgimi çekmeye
başlamıştı. Haberlerde yeni belediye
başkanının verdiği hizmetleri görmüştüm
bir kaç kez. Bir gün gelen bir mail’
de Porsuk Çayının etrafındaki kafelerin
fotoğrafını görmüştüm. O kadar çok hoşuma
gitmişti ki bir gün mutlaka gidip
keşif yapmalıyım demiştim. İşte o keşfi
geçen hafta yapma şansı buldum.
Çarşamba günü daha fazla yeni işimde
çalışamayacağıma karar verip istifa
dilekçemi yazdım. Akşam oğluma yarın
Eskişehir’i keşfetmeye gidelim mi dediğimde
gözlerinin içi parladı. Hemen
TCDD web sitesine girip sabah saatlerindeki
trenlere baktık. Eskişehir Ekspresi
saat 07:00 trenine 2 kişilik yer alıp
otel rezervasyonuna geçtik. Ben yurtdışı
gezilerim için hep www.booking.com
marketing europe & anatolia / 43
zaman. Neyse, sokak aralarında dolanırken
açık bir kapı gördüm ve daldım
içeri. Binaların arasında dolanırken Lületaşı
çarşısının arka kapısının oraya
çıktığımızı farkedip hemen daldık içeri.
Çarşı iki katlı kare biçiminde şirin bir
bina. İçerde lületaşı süs eşyeler yapıp
satıyorlar. Bir tane mağazaya girip hayranlıkla
yaptıkları kolyeleri anahtarlıkları
inceledik.
Sonra taşın çıkarıldığı nasıl işlendiği
hakkında fikir edindik. Usta, Serhan’a
da ıslak bir taş hediye edip denemesini
söyledi. Eve geldiğimizde uğraşmasına
rağmen henüz sonlandırmadı çalışmayı.
Bakalım bekliyoruz...
Odunpazarı evlerini geride bırakıp tarihi
Kurşunlu Külliyesine geçtik.
Külliyenin girişinde sağlı sollu iki bina
var. Biri eski aşevi ama şu an içinde
cam el işi yapan cam sanatçıları çalışıyor.
Diğer taraf ise eskiden İmaret olan
nikah salonu. Girip içlerini geziyoruz.
Mimari beni büyülüyor resmen. Ben de
eski binalara karşı bir zaaf var nedense.
Külliyenin içinde bunların haricinde
Lületaşı Müzesi, El sanatları Müzesi,
Cami ve eski bir Kütüphane var.
Külliyeyi de gezip bitirdikten sonra kar-
Gezi
kaklarına attık.
İlk günkü gezi planımız müzeler ve
çarşılar. Serhan’ın hiç hoşlanmadığı
mekanlar yani. İlk mekan Odunpazarı
mevkii, Eski Odunpazarı Evleri. Hatirada
ölçek olmadığı için tam kestiremiyoruz
mesafeyi. Tramvay ve otobüste
bulamayınca taksiye binelim dedik.
Beş dakika sonra Odunpazarı Evlerine
vardık.
Rengarenk şirin mi şirin eski evler. Eski
dediğime bakmayın hepsi pırıl pırıl.
Bir kaç tanesi kafeterya olarak hizmet
veriyor. Birinde Çağdaş Cam Sanatları
Müzesi var. Bir kaç tanesi butik otel.
İnsanın içi açılıyor sokak aralarında gezerken.
Ben ayaklarım yerden kesilmiş
süzülür gibi dolanıyorum sokak aralarında.
Arkadaşlarımın hiç sevmediği bir huyum
var benim. Sokak aralarında dolanırken
bir ara veya gizli geçit gibi bir
yer görünce hemen dalarım içeri. Tabii
heyecandan kimseye haber vermediğim
için ben dönene kadar ararlar beni.
Artık alıştılar ama bir süre bakınıyorlar
göremeyince şimdi çıkar bir yerlerden
diyorlar. Bu sayede aslında çok güzel
yerler de keşfettiğim oluyor zaman
Rengarenk
şirin mi şirin eski evler.
Eski dediğime bakmayın
hepsi pırıl pırıl.
Bir kaç tanesi kafeterya
olarak hizmet veriyor.
44 / marketing europe & anatolia
Gezi
nımızın acıktığını farkedip Eskişehir’ in
meşhur yemeklerinin tadına bakmaya
karar verdik. Hemen yakındaki bir yere
girip çiğbörek ve köfte söyledik. Gerçekten
de çiğ börek konusunda ustalar.
Onlar sayesinde akşam yemeği yiyemedim.
Yediklerimizi eritmek için Külliyeden
aşağı doğru yürüyüp Cumhuriyet Tarihi
Müzesine gittik. Fakat burası umduğumuz
gibi çıkmadı. İçerde sadece
fotoğraflar ve bir kaç tane maket vardı.
Fotoğraflar duvarda asılı, altında da ne
zaman çekildiği ve fotoğrafta kimler olduğu
bilgisi var. İçerde fotoğraf çekmek
yasak olduğu için oradan örnek veremiyorum.
Hayal kırıklığıyla kendimizi dışarı atıp
Anadolu Üniversitesi Eğitim Karikatürleri
Müzesi ‘ ne geçtik. Son zamanlarda
Serhan’ı karikatür çizme merakı
sarmıştı. Bu müzenin varlığını duyunca
coştu. İçeri zor attık kendimizi.
Genelde yörenin karikatüristlerinin
eserleri olduğu için pek aşina değildim
karikatürlere ama arada Avni, Daral ve
Timsah’ ı görmek pek hoşuma gitti. Sanırım
en uzun bu müzede vakit geçirdik.
Genelde yörenin
karikatüristlerinin eserleri
olduğu için pek aşina değildim
karikatürlere ama arada
Avni, Daral ve Timsah’ ı
görmek pek hoşuma gitti.
Müze çıkışında kalabalık bir sokakta
bulduk kendimizi. O gün Pazar kuruluyormuş.
Hava aşırı soğuk olduğundan
peynir tenekelerinde yaktıkları ateşim
közleriyle ısınıyor Pazar esnafı. Eskişehir
sadece onun dumanı vardı.
Memlekette hava kirliliği yok, inanılır
gibi değil. En çok bu yönüne hayranlık
duydum Eskişehir’ in.
marketing europe & anatolia / 45
Gezi
İlk günkü gezilecek yerler listesine baktığımızda
sadece iki tane yer kaldığını
görüp yine düştük yollara. Fakat yorgunluk
çökmeye başlamıştı yavaş yavaş.
Serhan biraz mırın kırın etti ama
yine de fazla zorluk çıkarmadan Çağdaş
Cam sanatları müzesine vardık.
Burada cam sanatçılarının yaptıkları
eserler sergileniyordu. Bazıları gerçekten
takdire şayandı.
Aynı müze içerisinde eski giysilerin sergilendiği
bir bölüm daha vardı. Sanıyorum
Eskişehir sosyetesinin bir zamanlar
özel günlerinde giydiği elbiselerdi
bunlar.
Geriye kaldı tek bir müze, arkeoloji
müzesi. Orası da yakın nasıl olsa diye
başladık yürümeye. Ama yürü yürü
bitmiyor ki. Serhan başladı bızıldamaya.
Şöyleydi böyleydi derken bulduk
müzeyi. Fakat hayalı kırıklığına uğradık
çünkü müze kapalı. İnşaat halinde
2000 yılından beri restore ediliyormuş.
11 yıl olmuş hala ama daha çooook var
müzenin açılmasına. Belki 2020 yılına
yetişir.
Hayretler içersinde oradan ayrılıp sokak
aralarından geçerek kestirme yollardan
otele gidelim dedik.
Veee masal gemisine
biniyoruuuzzz.
Fakat masal gemisi tadilatta.
İçerde hummalı bir çalışma var.
Ona rağmen merakımızı
yenemeyip dalıyoruz içeri.
Yol üzerindeki şehitlikten geçtik.
Tabii biz sokak aralarında kaybolunca
oteli falan bulamadık. Sonunda bir taksiye
atlayıp otele gittik. O kadar çok yorulmuşuz
ki merdivenleri zor çıktık. İki
yorgunluk birasından sonra mışıl mışıl
uyumuşum.
Ertesi sabah yine 1 derece Eskişehir
sabahına uyandık. Otelde güzel bir
kahvaltının ardından attık kendimizi dışarı.
Bugünkü planda parklar ve kafeler
var.
İlk rota Sazova Bilim Sanat ve Kültür
Parkı. Parka girdiğimizde bir masalın
içine giriyor gibi hissettik kendimizi.
Donmuş Japon balıkları
Veee masal gemisine biniyoruuuzzz.
Fakat masal gemisi tadilatta. İçerde
hummalı bir çalışma var. Ona rağmen
merakımızı yenemeyip dalıyoruz içeri.
Geminin üzeri muşamba ile kapatılmış.
Pek estetik olduğu söylenemez. Yaza
hazırlık yapıyorlar sanırım.
Çok büyük keyifle gezdiğimiz masal
gemisinden çıkıp parkın diğer yerlerini
gezmeye gidiyoruz. Park içersinde görkemli
bir şato var. Merakla oraya gittik
fakat oranın da tadilatta olduğunu öğrendik.
İşin kötü yanı bizi içeri sokma-
46 / marketing europe & anatolia
Kentpark yazın Eskişehir’ in
tatil beldesi oluyor.
İnsanlar yüzüyor, güneşleniyor.
Ama kışın
in cin top oynuyor.
Burayı da görmek gerek yazın.
Gezi
dılar. Orayı görmek için yazın bir kez
daha Eskişehir’ e gitmek gerekiyor :)
Burası da Sazova’ nın açık hava tiyatrosu.
Ama kışın burada hayat yok :(
Sıra ikinci parkta. İkinci durak Kentpark.
Sazova ve Kentpark şehrin iki
ayrı ucunda. Kış olduğu için de pek fazla
ulaşım aracı yok. Bizi Sazova’ ya bırakan
taksi şöförü kartını vermişti, araç
bulamazsanız ararsınız diye. Tabii araç
bulamayınca aradık abiyi ve bizi Kentpark’
a bıraktı.
Büyük bir hevesle girdik Kentpark’a,
ama yine hevesimiz kursağımızda kaldı.
Bizden başka pek kimse yoktu mekanda
:(
Kentpark yazın Eskişehir’ in tatil beldesi
oluyor. İnsanlar yüzüyor, güneşleniyor.
Ama kışın in cin top oynuyor.
Burayı da görmek gerek yazın.
İki park dolaşınca yorulduk tabii :( Oranın
şık mekanlarından birine oturup soluklandık
biraz.
Sonra da Porsuk çayının etrafını gezmek
için tekrar düştük yollara. Buranın
da kışın pek tadı tuzu yok tabii.
Çok nefis yemekler yapıyorlar.
Porsuk Çayını temiz tutalım.
Sıra gelmişti beni en çok heyecanlandıran
geziye. Devrim otomobili. Orta
okuldaydım sanırım, yan komşumuzun
kızı benden 6 yaş büyüktü, Taksim
meydanından Beyoğluna doğru
yürüyoruz. İşte ilk orada görmüştüm
bu otomobili. Na tarih hatırlıyorum ne
de gününü ama bir tek bu otomobili hatırlıyorum.
Gurur duymuştum Türk mühendislerinle.
Sonra aradan yıllar geçti
otomobil filme konu oldu. İki kez sinemada
izledim heyecan duyarak. Cemal
Paşa ikinci arabaya davet edilirken
marketing europe & anatolia / 47
Gezi
ünlü “Garp kafasıyla araba yaptınız;
ama şark kafasıyla benzin ikmal etmeyi
unuttunuz” sözünü çok tutmuştum.
Neyse lafı fazla uzatmayalım. Yine atladık
taksiye, taksici amcaya biz Tülomsaş’
a gitmek istiyoruz dedik. 5 dakika
sonra garip bir fabrika önünde durduk.
Film Beykoz Eski Kundura Fabrikasında
çekilmiş. Fabrikayı kısa sürede cer
atölyesine dönüştürmüşler film için.
Tülomsaş’ ın önünde dikilirken bir garip
hissettim kendimi. Fabrika bekçisi
şaşırmış bir ifadeyle yanıma geldi nasıl
yardımcı olabilirim dedi. Devrim otomobilini
görmek istiyorum deyince kimliğimi
aldı ve yanımıza bir görevli verip bizi
içeri yolladı. Sanırım pek talep görmüyor
ki yadırgadılar bizi. Ben etrafı inceleyerek
dolanıyorum fabrikanın bahçesinde.
Görevli abiye de habire sorular
soruyorum. Siz burada ne yapıyorsunuz,
şu bina ne, gece vardiyası da var
mı vs. Fabrikada vagon üretiyorlarmış.
Gece de çalışıyorlar ve bildiğimiz şu
yeni trenlere vagon yapıyorlar. Ama
beni çok ısrar etmeme rağmen fabrikanın
içine sokmadılar.
Devrim otomobilinin yanına varınca
ben etrafını tavaf etmeye başladım.
Cemal Paşa ikinci arabaya
davet edilirken ünlü “Garp
kafasıyla araba yaptınız;
ama şark kafasıyla benzin
ikmal etmeyi unuttunuz”
sözünü çok tutmuştum.
O sırada da Serhan’ a otomobilden
bahsediyorum. Serhan bile sinir oldu
otomobilin seri üretimine taş koyan
aşağılık mühendislere. Korkmayın size
tarihçesini anlatmayacağım. Ama merak
edenler için http://www.devrimotomobil.com/main.php?kid=338
Fabrikadan çıkarken abi bize 10 sayfalık
bir kitapçık verdi. Sanırım orjinali
yok o yüzden fotokopisini verdi. Gösterdiğimiz
ilgiden hayli memnun oldular
ve bizi güler yüzleriyle uğurladılar.
Artık muradıma ermiştim. Geriye bir tek
Haller Gençlik merkezi kalmıştı. Ama
ondan yapılacak başka bir şey daha
vardı. Gezi kısmı tamamlanmak üzere
ama bir de yemek kısmı var tabii. İlk
gün çiğböreğin tadına baktık. Geriye
Balaban kebabı kalmıştı ve bir de haşhaşlı
çörek. Kaldığımız otelin alt katı
kebapçıydı, dedik orada yiyelim.
Balaban biraz İskender kebabını andırıyor.
Alta pide diziliyor, bu pideler
kemik ve domates suyu ile ıslatılıyor.
Sonra az yoğurt konuyor. Üzerine de et
veya köfte. Nasıl yapıldığını sormadım
sadece gördüklerimi anlatıyorum. Tabii
tadı nefis bu şeyin. Üzerine de künefe,
48 / marketing europe & anatolia
Gezi
oooohhh mis. Haşhaşlı çöreğe yer kalmadı
tabii. O yemeğin üzerine restoranın
sıcak havası da eklenince dışarıdaki
soğuğa nispet yapar gibi ağırlık çöktü
tabii. Yukarı çıkıp bir güzel şekerleme
yaptık. Şimdi şeker deyince aklıma tatlı
kısmı geldi. Eskişehir’e has iki tane
de tatlı lezzet var. Biri met helva biri de
cevizli nuga helvası. Ama ben bunların
Eskişehir’e has iki tane de
tatlı lezzet var.
Biri met helva biri de
cevizli nuga helvası.
Ama ben bunların fotoğrafını
çekemeden yedim hepsini.
fotoğrafını çekemeden yedim hepsini.
Velhasıl Eskişehir insanın hem gözünü
hem de karnını doyuruyor.
Akşam haller gençlik merkezini gezdik.
Ben oraya da hayran kaldım. Oturup
yemek yiyip şarap içip sohbet etmek
için harika bir yer. İlerleyen saatlerde
canlı müzik de var. Akşamı da burada
geçirdik tabii. Sonra da bi güzel uyuduk.Cumartesi,
Eskişehir’ deki son günümüz.
11:45 treni ile döneceğiz. Fakat
aam Haller Gençlik Merkezinde hiç fotoğraf
çekmediğimiz için önce o işi hallediyorum.
Gündüz pek kimse yok ve
çoğu mekan kapalı. Fotoğraf işini hallettikten
sonra gara gidiyoruz ama öğreniyoruz
ki bizim tren 3 saat gecikmeli
gelecek. O da en az 3 saat daha belli
değil. Eğer trene ilk duraktan biniyorsanız
şanslısınız çünkü vaktinde kalkıyor.
Ama sonrası şansınıza kalmış. Biz biletlerimizi
iade edip otobüsle gitmeye
karar verdik. Saat 12:00 otobüsüne
bilet alıp otogara gittik. Son derece
teknolojik otobüsümüze binip İstanbul’
a doğru yola çıktık. Bu keyifli gezi de
burada sona erdi :)
marketing europe & anatolia / 49
Kültür - Sanat
Koç Müzesi’nde “Bubble Car...
Rahmi M. Koç Müzesi, otomobil koleksiyonuna yenilerini
ilave etti.
Rahmi M. Koç Müzesi “Bubble Car” “Baloncuk Araba” olarak
da adlandırılan BMW Isetta 300 modelini ve Ford’un
ilk yarış arabalarından çok özel bir modeli koleksiyonuna
katarak meraklılarının ziyaretine sunuyor.
Rahmi Koç Müzesi, otomobil tutkunlarına geçmişe yolculuk
yaptırarak, küçük ve şirin tasarıma sahip BMW Isetta
300’ü ve dünyanın ilk yarış arabalarından olan 1931 Model
Ford yarış otomobilini yakından görme fırsatı sunuyor.
Otomobil tarihinin en önemli kişilerinden biri olan Henry
Ford ‘T’ Modeli’ni 1908’de yaratmıştır, ayrıca kendisinin
uzun yıllardır süregelen bir yarış otomobili tutkusu vardır.
Ford motor üretim bu eşsiz dizayna sahip yarış arabasının
karasörü; İndianapolis, İndiana, ABD’deki Dreyer Motorsports
Firması tarafından üretilmiştir. Ford motor bu yarış
otomobili 1931 yılında üretilmiştir.
Fotoğraf Sergisi...
“Su Mühendisliği Harikaları” kitabı için yazar İrfan
Unutmaz’ın çektiği yaklaşık 8 bin karelik fotoğraf arşivinden
derlenen fotoğraflardan bir sergi düzenleniyor.
Trump Alışveriş Merkezi’nde 29 Mart Cuma günü başlayacak
fotoğraf sergisi, 15 Nisan’a kadar devam edecek.
“Su Mühendisliği Harikaları Fotoğraf Sergisi”, Trump
Alışveriş Merkezi’nin ardından WILO’nun Tuzla’daki
Leed Sertifikalı Yeşil Binası’nda ve “WILO Pompa Teknolojileri
Eğitim Merkezi”nin bulunduğu Yıldız Teknik
Üniversitesi’nde sergilenmeye devam edecek.
Vira Vira
Yunuslara Özgürlük...
Ressam Şima
Kavacık ve
Kaligraf Hande
Ünver, iki
yıldır sayısız
hukuksuzlukla
adı anılan ve
uluslararası
düzeyde boykota
neden
olan Kaş Yunus
Parkı’na
karşı harekete
geçti. 15 Nisan tarihine kadar Antalya’nın Kaş ilçesindeki
Kültürevi’nde ziyaretçilere açık olan “Yunuslara Özgürlük
Suluboya ve Kaligrafi Sergisi”, bu yaz yeniden
açılma hazırlıklarıyla gündeme gelen Kaş Yunus Parkı’ndaki
yunusların ve türlü işkenceler yoluyla eğitilen
diğer deniz memelilerinin özgürlüğüne adanıyor. Sergi,
Kaş’taki etkinliğin ardından, 5 - 15 Mayıs 2013 tarihlerinde
Kalkan Kültürevi’nde ziyaret edilebilecek.
50 / marketing europe & anatolia
Kültür - Sanat
Giordano Dance Chicago...
Giordano Dance Chicago cazın dans haliyle İş Sanat sahnesinde
dans tutkunlarıyla buluşuyor.
Yenilikçi caz dans koreografileri yaratmak ve sahnelemek
misyonuyla 50 yıldır bu önemli Amerikan sanat formunu
her yaştan ve kökenden izleyiciyle buluşturan topluluk, eklektik
programlarındaki hareket ve müziklerde caz dansını
güçlü bir şekilde sunuyor.
Temelleri 1963 yılında caz dansçısı Gus Giordano tarafından
atılan topluluk 1966 yılında sergilediği birçok performansın
Chicago ulusal televizyon kanalında yayınlanmasıyla
Giordano Dance Chicago adını aldı. Giordano Dance
Chicago kurulduğu günden bu yana ABD başta olmak
üzere Almanya, Fransa, İtalya, İsviçre, Rusya, Bahamalar,
Brezilya, Kanada, Meksika, Guatemala ve Japonya gibi
pek çok ülkede kitlelere Amerikan caz dansının heyecanını
yaşatmaya devam ediyor.
Modern ve gelenekseli bir arada barındıran koreografisi
ile Giordano Dance Chicago 5 – 6 Nisan’da İş Sanat sahnesinde
iki ayrı programla olağanüstü bir dans şölenine
imza atacak.
Photo Digital Fuarı...
Türkiye’nin en kapsamlı fotoğrafçılık fuarı Photo Digital bu
yıl 11 - 14 Nisan 2013 tarihlerinde 5. kez sektörün tüm
bileşenlerini ve uzmanlarını bir araya getirecek. 2 yılda bir
düzenlenen fuar; pazara yeni giren mağazalar, farklı satış
kanalları ve yeni fotoğraf teknolojilerine dair gelişmelerin
ilk kez sergilenmesi ayrıcalığıyla fotoğrafçılar için en değerli
platform olma özelliğini 2013’te de sürdürecek.
Sektörün önde gelen markalarının ve tedarikçilerinin en
son ürünleri ve teknolojileri sergileyecekleri Photo Digital
Fuarı; amatörden profesyonele fotoğrafçılık, dijital görüntüleme
ve baskı sistemleriyle ilgilenen herkesi buluşturacak.
Messe Stuttgart Ares Fuarcılık tarafından 5. kez
düzenlenen fuar Yeşilköy’de CNR Expo Fuar Merkezi’nde
160’in üzerinde stant yer alacak.
Messe Stuttgart Ares Fuarcılık Genel Müdürü Hakan Gençoğlu:
“Bu yıl 5. kez gerçekleştirdiğimiz Photo Digital yeni
teknolojilerin tanıtılması adına önemli bir boşluğu dolduruyor.
Bu doğrultuda katılımcı ve ziyaretçi sayıları her yıl
bir önceki yıla oranla artış gösteriyor. Geçen yıl 500’ün
üzerinde markanın temsil edildiği fuarımızda 145 katılımcı
firma stant açtı ve 38 bin kişi ziyaret etti. Bu yıl gerçekleştireceğimiz
Photo Digital fuarımıza 160’in üzerindekatılımcı
firma ve 45 bin ziyaretçi bekliyoruz.
marketing europe & anatolia / 51