01.06.2017 Views

marketing europe & anatolia Sayı: 064

marketing europe & anatolia, ekonomi, medya, reklam, iletişim ve pazar alanında aylık olarak yayınlanan bir e-dergidir. marketing europe & anatolia’da reklamcı Nurgül Eryıldır Günay'ın kelebek etkisi yaratan ve Yönetmen Abdullah Ekşioğlu'nun adresini bilen yazılarını okuyabilir, ilgi çekici röportajları, haberleri, reklam kampanyaları künyelerini, kültür – sanat ya da gezi gibi sayfaları da bulabilirsiniz. marketing europe & anatolia Ekşioğlu Medya Grup tarafından yayınlanmaktadır.

marketing europe & anatolia, ekonomi, medya, reklam, iletişim ve pazar alanında aylık olarak yayınlanan bir e-dergidir. marketing europe & anatolia’da reklamcı Nurgül Eryıldır Günay'ın kelebek etkisi yaratan ve Yönetmen Abdullah Ekşioğlu'nun adresini bilen yazılarını okuyabilir, ilgi çekici röportajları, haberleri, reklam kampanyaları künyelerini, kültür – sanat ya da gezi gibi sayfaları da bulabilirsiniz. marketing europe & anatolia Ekşioğlu Medya Grup tarafından yayınlanmaktadır.

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Köşe<br />

Abdullah Ekşioğlu / eksioglu70@gmail.com<br />

(retorik<br />

)<br />

Sen de bir mum yak...<br />

Bugünlerde hem islam dininde hem de geleneklerimizde<br />

önemli bir yer kaplayan ramazan ayını idrak ediyoruz.<br />

Ramazan ayı dini vecibelerinin yanı sıra toplumda,<br />

yardımlaşma, empati ve hoşgörünün yaygınlaşması<br />

için de pek çok güzel gelenek ve hassasiyeti içerisinde<br />

barındırdığından inanan ya da inanmayan bir çok kişi için<br />

ayrı bir önem, ayrı bir anlam taşıyor. Ben de yazıma bu<br />

nedenle inansın ya da inanmasın tüm insanlığın ramazan<br />

ayını kutlayarak başlamak istiyorum.<br />

Ramazan ayı denince bir çok kişinin aklına, belki aç<br />

kalınarak yapılan bir ibadetin takvimini oluşturduğu,<br />

belki iftar ve sahur sofralarında normal günlerden<br />

daha fazla paylaşım ve misafirperverlik içerdiği için,<br />

yemek ve sofralar geliyor. Bu çağrışımdan yola çıkan<br />

TV kanallarımız da bu ramazan ayında ekranlarını<br />

yemek tarifi programları ile doldurup, gastronominin<br />

her çeşidinden zenginlikle süslemişler. Süslemişler<br />

süslemesine de her nedense yemek programları, iftar<br />

saatinin tam da öncesinde ekrana geliyor. Yani insanların<br />

açlığa tahammüllerinin, iftara kalan son dakikalara<br />

karşı güçsüzleştiği, bir hedefe varmakla vara kalmak<br />

arasındaki yüksek gerilimli saatlerde. İnsanın her<br />

gördüğünü canı istediği, ekranda gördüğü yemeklerin<br />

kokusunu algılayabildiği saatlerde. Oysa ki eski yıllarda<br />

bu programlar iftarla sahur arasında yayınlanırdı. Eski<br />

Türk filmlerinde çok çok kötü adamların bağladıkları<br />

esirin karşısında suyu yere döküp gülmeleri gibi bir<br />

eziyete dönüşen bu programların bu yıl oruç saatlerinde<br />

yayınlanıyor olmasının ise hepimizce malum olan ama<br />

dillendirmekten imtina ettiğimiz çok belirgin bir sebebi var;<br />

Cehalet.<br />

Yıllarca ucuz iş gücü, politik baskılar ve cehalet<br />

sarmalının kendi iç dinamikleri gereği, medyadan<br />

uzaklaştırılan yetkin kadrolar, yerlerini aslında hiç bir şey<br />

bilmeyen, yayıncılık tecrübesi hasbel kader öğrendiği tek<br />

bir yabancı dil sayesinde yurt dışından kopya çekmekten<br />

ileri gidemeyen kerametleri kendilerinden menkul<br />

cahiller sürüsüne terk ettiği için bugün bir medyadan,<br />

geleneklerinden, etiğinden, bağımsızlığından hatta<br />

varlığından bahsetmemiz mümkün olamıyor.<br />

Bu kerametleri kendilerinden menkul kadrolar, ramazan<br />

ayını, yiyecek reklamlarının, mütedeyyin üreticilerin<br />

reklamlarının alınacağı, islamı anlatmanın mahzun bir<br />

duygu sömürüsü, dinlemenin mahçup bir eziklik olduğunu<br />

zanneden bazı kişilerin programlarının reyting yarışları<br />

yapacağı, ay sonunda gelecek bayramın da tüketim<br />

çılgınlığıyla taçlandırılacağı bir fırsat olarak görüyor.<br />

Herhangi bir dini, kültürel ya da hayata dair birikimleri,<br />

bilgileri ya da görüşleri olmadığından başka bir anlayışı<br />

bu kişilerden beklemek en basit tabirle naif bir tutum<br />

olabilir.<br />

Peki her konuda fikri olan RTÜK bu duruma ne diyor.<br />

Asıl amacı frekans tahsisini gerçekleştirmek olmasına<br />

karşın, kısa sürede bir sansür mekanizmasına<br />

dönüşen, üyelerinin atanma şekli ve doğası gereği,<br />

objektif olmaktan uzaklaşarak siyasi bir yapıya bürünen<br />

RTÜK, zannederim ekranları ve dolayısıyla toplumu<br />

muhafazakarlaştırmak adına bir tehlike hissetmiyor ki bu<br />

konuda herhangi bir girişimde bulunmuş değil.<br />

Böyle olunca güzel ülkem, güzel bir geleneğini daha<br />

cehalete, ucuz din tüccarlarına kurban vermiş görünüyor.<br />

Yine de geç kalmış sayılmayız, hala geri<br />

dönülebilecekken cehaleti ödüllendirmeyi bırakıp,<br />

ilmi, irfanı kendimize rehber edinir, bir kaç kişinin<br />

istikbal endişesini, istiklal davamızın önüne koymaz,<br />

geleneklerimizde, hangi dine inanıyor olursak<br />

olalım dinimizdeki güzellikleri yüceltir, hatalarımızı<br />

kabullenmekten korkmazsak ve en önemlisi, hayatı<br />

anlayıp insanı onurlandırırsak belki son çıkıştan önce<br />

yine rotamızı aydınlık bir ufka çevirebiliriz. Unutmayın en<br />

keskin karanlığı bile aydınlatmak için bir mum yakmak<br />

yeter.<br />

<strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong> / 13

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!