Hukuk ve Daha Fazlası
www.hplusdergi.com
Mayıs - Haziran 2017
Sayı 01
h+
ÜCRETSİZDİR
İş Yaşamında
Stres ve
Baş Etme
Yolları
Yurt Dışı
LL.M. Rehberi
University of
Wrocław
Kapak Söyleşisi
Av. Mehmet
DURAKOĞLU
Sayfa 58
Mehmet GÜN
Yargı
Performansını
Güçlendirmek
Sayfa 04
Murat Volkan DÜLGER Mert YAŞAR Nazlı CAN
Adli Bilişim ve
Ülkemizde
Uygulaması
Sayfa 20
Devletin Spora
Müdahale Hakkı
Olmalı mı?
Sayfa 26
Uzay
Madenciliğinin
Hukuki Boyutu
Sayfa 30
+ 3 Soru 3 Cevap Avukat M. Gökhan AHİ
+ Spor İstediğin Yerden Başla
+ Ofis Yaşamı Mutluluk İçin İpuçları
+ Üretkenlik Avukatlar İçin Coworking Fırsatları
+ Teknoloji Mobil Tarayıcılar
+ Hukuk Konulu Diziler #HTGAWM
Merhaba
YÖNETİM VE YAZI İŞLERİ
Hukuk Akademisi Eğitim ve Yayıncılık Ltd. Şti.
Adına Sahibi
KAAN ÖNCÜ
Genel Yayın Yönetmeni:
MERVE GÜLMEZ
Editör
SENA TUĞRUL
sena@hplusdergi.com
Yazı İşleri Yönetmeni
ERHAN KAHRAMAN
erhan@hplusdergi.com
Tasarım & Dizgi:
Gökçe KOCAMAN
gokce@hplusdergi.com
Fotoğraf Yönetmeni:
Sertan TÜRYAKİ
sertan@hplusdergi.com
Hukuk Danışmanı:
Ömer ÖZGÜR ÜNLÜ
omer@hplusdergi.com
Reklam & Dağıtım
Eda Cansu ALPASLAN
eda@hplusdergi.com
BASKI
TURKUVAZ HABERLEŞME VE YAYINCILIK A.Ş.
A. Akpınar Mahallesi Hasan Basri Cad.
No:4 Sancaktepe- İST. T. 0216.585.9000
( h+) Dergisi, Hukuk Akademisi Eğitim ve
Yayıncılık Ltd. Şti. tarafından T.C. yasalarına
uygun olarak yayınlanmaktadır.
Türk yayın hayatında Hukuk konulu çok sayıda Akademik
ve Bilimsel derginin varlığına kıyasla, öznesi Avukat olan
ve mesleki makallerin yanısıra güncel yaşam konularına
da değinen basılı bir dergi ne yazık ki bulunmamaktaydı.
Oysaki doktorlar, mühendisler, mimarlar ve benzeri meslek
grupları için güncel yaşam ile mesleki gelişmeleri harmanlayan
dergiler uzunca bir süredir rafları süslüyor. Hukuk Akademisi
AVUKATLARIN
HEM KIŞISEL
HEM DE
PROFESYONEL
YAŞAMLARINA
DOKUNAN
Kapsamlı Bir
Dergi SUNMAYI
AMAÇLADIK.
olarak bu eksikliği gidermeyi
ve mesleki makalelerin yanısıra
Avukatların hem kişisel hem
de profesyonel yaşamlarına
dokunan kapsamlı bir dergi
sunmayı amaçladık.
Şüphesiz en büyük teşekkürü
bu dergiye bilgi ve emekleriyle
değer katan yazar kadromuz hak
ediyor. Onların desteği ve inancı
olmasaydı bu dergi de olmazdı.
Kapak söyleşisinde değerli
sohbetiyle bizi onurlandıran
İstanbul Barosu Başkanı Sn.
Mehmet DURAKOĞLU’na yoğun
temposunda ayırdığı vakit için bir
kez daha teşekkür etmeyi borç biliyoruz. Son olarak, bu kapsamda
bir derginin ücretsiz olarak dağıtılmasına olanak sunan ilan
sahiplerine ve iş ortaklarımıza teşekkür ediyoruz. Umarız h+ yoğun
iş temponuzda ufak ve keyifli bir
mola vermenize vesile olur. Her
türlü görüş ve önerinizi bizimle
paylaşmanızdan mutluluk duyacağız.
Temmuz ayında tekrar görüşmek
dileğiyle.
Avukat Sena TUĞRUL, Editör
sena@hplusdergi.com
YAYIN TÜRÜ / TRAJ
Yaygın, Süreli (İki Aylık) / 5.500 Ad.
HUKUK
AKADEMİSİ
A. Şahkulu Mahallesi Serdar-ı Ekrem Sokak
15/A Galata - İST. T. 0850.532.2824
M. bilgi@hukukakademisi.com.tr
www.hplusdergi.com l info@hplusdergi.com
Bizi Takip Edin
instagram.com/hplusdergi
facebook.com/hplusdergi
linkedin.com/in/hplusdergi
twitter.com/hplusdergi
Hukuk
04 YARGI
PERFORMANSINI
GÜÇLENDIRMEK
08
20
ADLI BILIŞIM
VE ÜLKEMIZDE
UYGULAMASI
Alman ve İngiliz
Dijital dünya sınırlarımızı
yargılarının performans
zorlarken suçu
karşılaştırmasının Türk
aydınlatabilecek bilgiyi de
yargısı için zorunlu kıldığı
yine dijital ortamlardan
vakıa ve delillerin tam
elde etmek zorundayız.
ve doğru ifşası, yargıyı
Hal böyle olunca, dijital
topluma maliyet olmaktan
çıkararak Türk hukukçularını
hizmet ihraç eder hale
getirecektir.
KAPAK SÖYLEŞİSİ
AV. MEHMET
DURAKOĞLU
İstanbul Barosu
ortamlardan delil tespit
etmek, kıldan DNA tespit
etmek gibi uzmanlık
gerektiren bir konu oldu.
Av. Mehmet GÜN
Başkanı
Doç. Dr. Murat Volkan DÜLGER
26
DEVLETIN SPORA
MÜDAHALE HAKKI
OLMALI MI?
30
UZAY
MADENCILIĞININ
HUKUKI BOYUTU
40
EVLILIKTE YOLLARI
AYIRIRKEN VELAYETE
ORTAK OLMAK
Devletin spora müdahale
hakkı, hatta müdahale
yükümlülüğü var mı? Yoksa
Sporun Siyaset ve Hukuk
Düzeni Karşısında Özerkliği
olmalı mıdır? Bu soruların
ciddi şekilde tartışılması
gerekiyor.
Uzay, halen bilinmeyenlerle
dolu olabilir. Hatta orada
yapılacak madencilik
faaliyetleri için önümüzde
uzun yıllar da olabilir. Fakat
bu, uzay madenciliğine
dair hukuki altyapının
hazırlanmasına engel değil.
Geçtiğimiz Şubat ayında,
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin
ortak velayet ile ilgili verdiği
bir karar oldukça ses getirdi.
Hukukçular kendi aralarında
bu işin hukuki boyutlarını
tartışırken, çoğu gazete
“velayette devrim” başlığı ile
konuya dikkat çekti.
Av. Mert YAŞAR
Av. Nazlı CAN
Av. Ayça ÖZDOĞAN
44
3 SORU 3 CEVAP
AV. M. GÖKHAN AHI
46
SÖYLEŞİ
DOÇ. DR. BAŞAK BAYSAL
Bilişim Hukuku alanında
Ekonomik krizler toplumun neredeyse tüm katmanlarında büyük değişim
uzmanlaşmak için nasıl bir
ve dönüşümleri beraberinde getiriyor. Özellikle reel ekonomide ortaya
eğitim almak gerekiyor,
çıkan olumsuz yansımalar, hukuk dünyasındaki önemli bir tartışmayı;
Mesleğin ne gibi zorlukları
“Sözleşmelerin Uyarlanması” konusunu tekrar gündeme taşıyor. İstanbul
var? Bilişim Hukuku uzmanı
Av. M. Gökhan AHİ cevapladı.
Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Başak Baysal’a hem yeni kitabının
detaylarını hem de konu hakkındaki düşüncelerini sorduk.
ve Daha Fazlası
18
56 14
YURT DIŞINDA
HUKUK
YÜKSEK LİSANSI
WROCŁAW
ÜNIVERSITESI
TAHKİM
GELECEĞIN
HUKUKÇULARI
“TAHKIM” IÇIN
YARIŞTI
28 58
ÜRETKENLİK
BÜROSUNU YENI
KURACAK AVUKATLAR
IÇIN COWORKING
FIRSATLARI
HUKUK KONULU DİZİLER
HOW TO GET AWAY
WITH MURDER?
İNCELEME
INGILTERE’DE
HUKUK KARIYERI
06
AJANDA
HUKUK
ETKINLIKLERI
36
SAĞLIK
STRES VE BAŞ ETME
YOLLARI
42
OFİS YAŞAMI
MUTLULUK IÇIN
IPUÇLARI
52
SPOR
ISTEDIĞIN YERDEN
BAŞLA
60
MOBİL TEKNOLOJİ
TARAYICI
UYGULAMALARI
64
ONLINE YAŞAM
SOSYAL MEDYA
KULLANIMI
Sayfa 4
İngiltere
Almanya
Türkiye
Av. Mehmet GÜN
Yargı
Performansını
Güçlendirmek
ALMAN VE INGILIZ YARGILARININ
PERFORMANS KARŞILAŞTIRMASININ
Türk Yargısı IÇIN ZORUNLU KILDIĞI VAKIA
VE DELILLERIN TAM VE DOĞRU IFŞASI,
YARGIYI TOPLUMA MALIYET OLMAKTAN
ÇIKARARAK Türk Hukukçularını HIZMET
IHRAÇ EDER HALE GETIRECEKTIR.
2,81
Türkiye’de, 2014 yılında
100.000 kişiye düşen hakim
sayısı 11,4 olup bu rakam
AB ülkelerinde 10,4 - 11,5
aralığında iken Almanya’da 23,9
hakimle en yüksek; İngiltere’de ise
3,3 hakimle en düşüktür. Almanya AB
ortalamasının 2, İngiltere’nin 8 katı
kadar; İngiltere ise AB ortalamasının
3’te 1’i; Almanya’nın 8’de 1’i kadar
fazla hakim çalıştırmaktadır.
Hakim
Başına Düşen
Dava Sayısı
4
1.487
414
262
Türkiye
İngiltere
Almanya
Aynı yıl içinde açılan dava sayısı
Türkiye’de 3.706.000, İngiltere
2.815.000 ve Almanya’da 5.064.000
olup, nüfus ve ekonomiye göre
karşılaştırılabilir büyüklüktedir.
İngiltere’de 1 hakime düşen dava
sayısı 1.487 ile 262 dava düşen
Almanya’nın 7 katı, 419 dava düşen
Türkiye’nin 3 katı daha fazladır.
Bir Türk hakim, 1 Alman hakimin
iki katı; İngiliz hakimin ise yaklaşık
3’te biri kadar davaya bakması
gerekmektedir. İngiliz hakimin
yarısı kadar davaya bakan Türk
hakimi iş yükü altında boğulmakta;
dava sayısını Almanya seviyesine
indirmeye çalışmaktadır.
İngiliz yargısı, davaların % 98’inde
uzlaşma sağlarken Alman yargısı
sadece % 38’ini sulh edebilmekte.
Türkiye’de ise durum oldukça vahim...
Türkiye’de davaların % 2’nde bile sulh
sağlanamamakta. Davaların % 98’inde
tatmin edici olmayan kararlar veren yargı,
toplumda uzlaşmayı artırıp ihtilafları
azaltmak yerine adeta körüklemekte
olan mahkemeler, uyuşmazlıkları barışla
sonuçlandırılarak uzlaşma yeri değil, tam
tersine yeni uyuşmazlıklar doğurma yeri
haline gelmiş bulunmaktadır.
5,06
3
3,76
Toplam
Dava Sayısı
(Milyon Adet)
Yargıdan memnuniyet aynı seviyelerde
olan Almanya’da hakim çokluğundan
ve yargı bütçesinin yüksekliğinden;
İngiltere’de ise yüksek yargılama
maliyetlerinin adalete erişim hakkını fiilen
kısıtladığından şikayet edilmektedir.
2014 yılında Yargı bütçesi Almanya’da
12.7; İngiltere’de 6; Türkiye’de ise 2.5 Milyar
Avro’dur. Almanya, İngiltere’deki adalete
erişim şikayetlerini İngiltere’nin iki katı
bütçe ayırmak ve 8 katı fazla hakim
çalıştırmak suretiyle çözmüş olmasına
karşın; ancak yine de İngiltere’nin
3’te biri kadar uzlaşma performansı
gösterebilmektedir.
100.000 Kişiye Düşen
4
Dava Sayısı
Arada bu kadar bariz ve büyük fark
olmasının temel sebebi, İngiltere’de her
uyuşmazlıkta olayların ve delillerin -
aleyhe olsa bile - dürüştçe tam ve doğru
ifşa ve ibrazı geçerli iken Almanya’da
iddiayı ispat etme - ispat edilebilecek
şeylerin iddia edilmesi sisteminin geçerli
olmasıdır.
Tam ve doğru ifşa ve ibraz sistemi,
hakimin davadaki iş yükünü % 90
azaltırken tarafları uzlaşmaya zorlamakta;
yargılamada mahkemeye düşün iş yükünü
azaltarak her daim iyiye giden bir döngü
oluşturmaktadır. 2011 yılındaki bir ankete
göre tam ve doğru ifşa sistemine sahip
olan İngiltere, Hollanda ve İsviçre’de yargı
hizmetlerinden memnuniyet ve yargılama
hızı, bu sisteme sahip olmayan ülkelere
göre oldukça yüksektir.
Almanya’dan iktibas edilmiş olan
iddiayı ispat etme sistemi, Türkiye’de
yozlaşmış; uyuşmazlık konusu olaylar ve
delilleri tarafların işlerine geldiği şekilde
cımbızlayarak ifşa ve ibraz etmesine,
yargılamaların da mahkemeyi kandırma
çabasına dönüşmüştür. Bu yozlaşma
doğal ve kaçınılmazdır. Çünkü Aman
toplumu düzen, organizasyon ve onu
iyi işleten mekanizmalara itibar eder;
bireylere itimadı en sona bırakır. Bu
konularda Alman toplumundan çok farklı
olan Türk toplumunda bireylere ve onların
iyi niyetine daha çok itimat edilmekte;
düzen ve organizasyon, bireylerin
inisiyatifine daha çok bırakılmaktadır.
Türkiye, sosyolojik ve kültürel olarak
farklı olduğu Alman yasalarını tercüme ve
iktibas etmesinin sonuçlarının farkında
olmalıdır.
Türkiye, İngiltere ve Almanya
arasındaki farklar, başarı ve zayıflıklar
analiz edilip dersler çıkarılarak bu
farkındalığı sağlayabilir; adalete erişim
hakkını güvence altına alırken yargısını
ve yargılamalarını etkin ve verimli
çalıştıracak kendine özgü bir sistem
kurabilir. Yargı performansı, Türkiye’nin
kendi ihtiyaçlarına cevap veren özgün bir
tam ve doğru ifşa ve ibrazı getirilmesi
suretiyle kolaylıkla artırılabilir.
Tam ve Doğru İfşa ve İbraz, yargının
tüm paydaşlarına büyük kazançlar ve
fırsatlar getirecektir. Önlerine tekemmül
etmiş dosyalar gelmesi, hakimlerin hızlı
ve sıhhatli kararlar vermelerini, adalette
İngiltere
3,3
Almanya
23,9
Türkiye
11,4
“YARGI
PERFORMANSI,
TÜRKIYE’NIN KENDI
IHTIYAÇLARINA
CEVAP VEREN
Özgün Bir Tam ve
Doğru İfşa ve İbrazı
GETIRILMESI
SURETIYLE
KOLAYLIKLA
ARTIRILABILIR.”
Sayfa 5
kaliteyi ve saygınlıklarını artıracaktır.
Avukatların sorumlulukları, iş kaynakları
hızla artacak, paralel olarak etkinlik ve
saygınlıkları yükselecek; hem adalete
güven güçlenecek hem de daha az
sayıda hakimle daha çok sayıda ve daha
yüksek kalitede hizmet üretilebilecek;
toplumda uzlaşma ve işbirliği kültürü hızla
gelişecektir.
Yargı Türkiye’ye maliyet olmaktan
çıkarak yüksek katma değer sağlar hale
gelmesi, hukuk sektörünün büyüyerek
Türkiye’yi uluslararası uyuşmazlık
çözüm merkezi haline getirmesi, Türk
hukukçuların hizmet ihraç eder hale
gelmesi hayal değildir; gerçekleşmesi için
uyuşmazlık çözümünde dürüstlük ilkesinin
tam ve doğru ifşa yoluyla sağlanması
yeterlidir.
Av. Mehmet GÜN
Gün+Partners
mehmet.gun@dahaiyiyargi.org
12.770
3
Toplam
Yargı Bütçesi
(Milyar Euro)
6.006
2.455
Almanya
İngiltere
Türkiye
Sayfa 6
HALİT ÇELENK HUKUK ÖDÜLLERİ
ETKİNLİK AJANDASI
Üçüncü kez
düzenlenen Halit
Çelenk Hukuk
Ödülleri, 1 Mart
2017 tarihine kadar eserlerini
seçici kurula gönderen
katılımcılardan ödüle layık
görülenlerin 5 Mayıs Cuma
günü onurlandırılmasıyla
gerçekleşecek. 2011 yılında
kaybettiğimiz hukukçu Halit
Çelenk adına üç yıldır verilen
ödüllerin amacı “Yaşamda
ve hukukta devrimci
duruşun, adaletsizliğe karşı
mücadelenin simgelerinden
olan Halit Çelenk’in hukuk
mücadelesi ve eserleri
doğrultusunda, toplumsal
ilişkiler ile hukuk arasında
bağlantı kuran yayın,
tez veya diğer eserlerin
üretilmesini teşvik etmek”
olarak açıklanırken, eser
konusunun ise serbest
olduğu belirtilmişti. Üstelik
katılımcıların hukukçu
olmaları da gerekmiyor
Prof. Dr. Rona Aybay, Prof.
Dr. Korkut Boratav, Prof.
Dr. Ali Murat Özdemir, Yard.
Doç. Dr. İlker Kılıç, Av. Erşen
Şansal, Av. Başar Yaltı, Av.
Barış Aybay, Serpil Çelenk
Güvenç, Av. Bilgütay Hakkı
Durna, Ali Rıza Aydın ve
Av. Özlem Şen Abay’ın yer
aldığı Seçici Kurul tarafından
değerlendirmelerin yapıldığı
etkinliğe Türkiye Barolar
Birliği de katkı sağlıyor.
KİM DÜZENLİYOR?
Halit Çelenk
Hukuk Ödülleri
Düzenleme
Kurulu
NEREDE?
Ankara
NE ZAMAN?
05 Mayıs 2017
KATILIM BEDELİ
Ücretsiz
DETAYLI BİLGİ
bilgi@halitcelenk.org
AVRUPA BİRLİĞİ HUKUKUNDA GÜNCEL GELİŞMELER KONFERANSI
KİM DÜZENLİYOR?
Ankara Üniversitesi
Hukuk Fakültesi
Avrupa Birliği
Hukuku Anabilim
Dalı ve ATAUM
NEREDE?
Ankara
Ankara Üniversitesi
Hukuk Fakültesi
Avrupa Birliği
Hukuku
Anabilim Dalı ve Avrupa
Toplulukları Araştırma ve
Uygulama Merkezi (ATAUM)
tarafından 11 Mayıs’ta
düzenlenmesi planlanan
Avrupa Birliği Hukukunda
Güncel Gelişmeler
Konferansı, özellikle AB
Hukuku alanında yüksek
lisans ve doktora yapan
genç akademisyenlerin
tebliğleriyle hareket
kazanacak. Tebliğ
çağrılarının Şubat 2017’de
sona erdiği konferans
için kabul bildirimleri ise
Mart ayı başında dağıtıldı.
Konferansta Avrupa Birliği
Kurumsal Hukuku, Avrupa
Birliği Maddi Hukuku ve
Türkiye-Avrupa Birliği
İlişkilerinin Hukuki Boyutu
ana başlıklarında tebliğler
yayınlanması bekleniyor.
Öte yandan, yakın dönemde
Birleşik Krallık’ın Avrupa
Birliği’nden çıkış kararıyla
sonuçlanan ve “Brexit” olarak
bilinen sürecin hukuki boyutu
da tebliğ başlıkları arasında
yer alıyor.
NE ZAMAN?
11 Mayıs 2017
KATILIM BEDELİ
Ücretsiz
DETAYLI BİLGİ
ataum.ankara.edu.tr
www.hplusdergi.com
Sayfa 7
ANKARA YILDIRIM BEYAZIT ÜNİVERSİTESİ ULUSLARARASI SEMPOZYUMLARI
Ankara Yıldırım
Beyazıt
Üniversitesi
Hukuk Fakültesi
ile Ticaret ve Fikri Mülkiyet
Hukuku Uygulama ve
Araştırma Merkezi, iki yıldır
başarıyla tamamlanan
sempozyum serisine Mayıs
ayı sonunda arka arkaya iki
etkinlikle daha devam ediyor.
25 Mayıs Perşembe günü
düzenlenecek olan III. Fikri
Mülkiyet Hukuku Uluslararası
Sempozyumu’nda Patent
Hukuku ele alınacak. Merkez
hemen ertesi gün, 26 Mayıs
Cuma, III. Ticaret Hukuku
Uluslararası Sempozyumu ile
Banka ve Sermaye Piyasası
Hukukuna odaklanıyor.
Her iki sempozyum da
Türkçe ve İngilizce dillerinde
sunulurken, Ticaret Hukuku
Sempozyumunda İngilizceye
ek olarak Almanca simültane
çeviri hizmeti de sağlanacak.
KİM DÜZENLİYOR?
Ankara Yıldırım
Beyazıt Üniversitesi
Hukuk Fakültesi
& Ticaret ve Fikri
Mülkiyet Hukuku
Uyg. ve Ar. Merkezi
NEREDE?
Ankara
NE ZAMAN?
25 - 26 Mayıs 2017
KATILIM BEDELİ
Ücretsiz
DETAYLI BİLGİ
commerciallaw@ybu.edu.tr
ABERDEEN ÜNİVERSİTESİ ULUSLARARASI TAHKİM YAZ OKULU
Birleşik Krallıktaki en
iyi ilk 15 üniversite
arasında yer
alan Aberdeen
Üniversitesi Hukuk Fakültesi,
29 Mayıs – 9 Haziran
2017 tarihleri arasında
“Uluslararası Tahkim Yaz
Okulu” programı düzenliyor.
Tahkim alanında farklı
ülkelerden dünyaca ünlü
akademisyenlerin ve
avukatların vereceği eğitim;
öğrencilere uluslararası bir
ticari tahkimin en başından
en sonuna kadar kılavuzluk
ediyor. Bu eğitim sırasında
tahkim sürecinin her
aşamasının tatbiki yönleri
mercek altına alınıyor.
Eğitimin merkezinde sınıf
içi münazaralar ve atölye
çalışmaları yer alıyor ve
bu sayede öğrencilerin
bu alanda çalışmak
için ihtiyaç duydukları
becerileri uygulamalı olarak
geliştirmeleri planlanıyor.
İki haftalık kurs boyunca
öğrencilere çalışma
materyalleri sağlanırken,
gerçekçi bir tahkim
mizanseni oluşturabilmek
amacıyla her öğrenciye
davalı ya da davacı rolü
veriliyor.
KİM DÜZENLİYOR?
Aberdeen
Üniversitesi Hukuk
Fakültesi
NEREDE?
Aberdeen, İskoçya
NE ZAMAN?
29 Mayıs - 09
Haziran 2017
KATILIM BEDELİ
£2800
+ Konaklama Bedeli
DETAYLI BİLGİ
www.abdn.ac.uk
Hukuk ve Daha Fazlası
Sayfa 8
KAPAK SÖYLEŞİSİ
Avukat Mehmet Durakoğlu
“Ben Okula
Girdiğim İlk Gün
Avukat
Hissetmiştim
Kendimi.”
Avukatlık mesleğinin
duayenlerinden İstanbul
Barosu Başkanı Mehmet
Durakoğlu ile yaşamı
ve Türkiye’nin hukuk yolculuğu
hakkında özel bir söyleşi
gerçekleştirdik. Durakoğlu, bir
yandan henüz çocuk yaşta, bir
daktilonun mekanik takırtısıyla
başlayan hukuk ilgisini
ve ardından gelen fakülte
yıllarını anlatırken, diğer yandan
Türkiye’nin Son 30 Yılını bir
hukukçu gözüyle resmetti.
Fotoğraf: Orhan GEÇGİN
Işık: Cüneyt ALKOÇ
www.hplusdergi.com
Sayfa 9
1982’DE İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ
HUKUK FAKÜLTESİ’NDEN MEZUN
OLDUNUZ. ÖNCESİNE DÖNERSEK
HUKUK OKUMAYA NE ZAMAN
VE NASIL KARAR VERDİNİZ?
Çocukluğumun özlemidir Avukatlık.
Ben daktilo ile büyüdüm babamın
yazıhanesinde. Ofislerin adı
yazıhaneyi o zamanlar. Kâtibiydim
ben babamın. Kâtipti sekreterlerin
adı... ERİKA’ydı daktilom benim.
ERİKA bir daktilo markasıdır. Ama,
daktiloların Mercedes’idir. Muhteşem
kayan bir şaryosu vardır. Şeridi,
isterseniz kırmızı- siyah iki renk
olabilir. Satır sonuna geldiğinde
uyaran bir zil sesi vardır. Vurduğu
yerde harf biter.
Bir Anadolu kentinin 1968 yılında,
henüz 12 yaşındayken, böyle başladı
bende hukuk semptomları. Henüz
yanlışlıkların “delete” edilerek
silinemediği, her yanlış tuş basımının
“sayfa güzelliğini” bozduğu, üzerine
vurulan yeni harfin aslında “acemiliği”
anlattığı yıllardaydık. Hiç bu kadar
dikkat kesilmemiştim ben yaşama,
ERİKA’ya...
Çocuklar için en ciddi şey,
oyuncaklarıdır diye duymuştum.
Benim en ciddi oyuncağımdı
ERİKA. Ben de top oynadım, elma
ağaçlarından ben de kopardım
elmaları, benim de oldu haylazlıklarım
ama, bir yaşamın biçimlendiğini
fark etmeden gelişen zamana esir
olduğumda, biçimlenen yaşamın
avukatlık olduğunu sonradan
anlayacaktım. Eski kitaplar kokardı.
Çoğu kez toz kokardı. Toz kokusunu
bilir misiniz? Hele hukuk kitapları
mutlaka toz kokardı... Tiyatrocunun
sahne tozunu yutması gibi yutardı
avukatlar da kitap tozlarını. Avukat
kitap ilişkisi de daktilo ilişkisi kadar
muhteşemdi. Dedim ya 1968 yılıydı
ve her yazıhanede sadece bir duvara
yerleşecek kadar kitaplar, bu ülkenin
toplam mevzuatı idi sanki... O kadardı
yani. Her avukat yazıhanesinden
adliye yönetilebilirdi sanki. Swartz
adını, Ebulula Mardin ismini, Hirch’i,
Sulhi Dönmezer’i ben daha o yaşımda
kitaplardan tanımıştım. Daha 12
yaşındaydım. Bu adamlar sayfalar
dolusuydu, anlamadığım dilde bir
şeyler yazıyorlardı ve sonradan
çok sevmiştim, kitap kokuyorlardı.
Babamın akıl hocalarıydılar.
Büyük adamlar olmalılar diye
düşünüyordum. Öyle ya babamdan
bile çok biliyorlardı. Sonraki yıllarda
bir gün - ki o günü unutamam -
“Kurtçuklardan muhteşem kelebekler
yapmayı becerebilen insanlardır
avukatlar” demişti babam. Onu
becerebilirse bir insan avukat olur
demişti. Yıllar sonra üstelik de
birdenbire “sen de avukat ol” demişti
bana... “Yaparsın” demişti. ERİKA’yla
göz göze gelmiştim.
AVUKATLIK MESLEĞİNE
İLİŞKİN İDEALLER, HAYALLER
VE BEKLENTİLER TÜM HUKUK
FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİ İÇİN
TEMEL MOTİVASYON KAYNAĞI.
SİZİN ÖĞRENCİLİK YILLARINIZDA
BU MESLEĞE İLİŞKİN İDEALLERİNİZ
NELERDİ?
En kanlı dönemlerin öğrencisi olmak
varmış yaşamımda. 12 Eylül 1980
darbesine çeyrek bile kalmamışken;
1976’da başlamıştım İstanbul Hukuk’a.
Kalacak yerim olsa getirirdim ERİKA’yı
da. Otelde kalıyordum... Başka yerlerin
kalacak güvende olmadığı, öğrenci
yurtlarının silahlarla tarandığı devirlerdi...
Sokaklar kurşun trafiğinden mustaripti.
Yayasız ve hukuksuzdu.
Biliyor musunuz, ya da nereden
bileceksiniz! Ben okula girdiğim ilk
gün avukat hissetmiştim kendimi. O
kadar içinden geliyor ve içimde o kadar
yaşatıyordum ki bu mesleği, ben okulu
bitirmeyecektim de onlar diploma
vereceklerdi sanki...Sanki onlar çağırmıştı
beni okula.
“O KADAR IÇINDEN
GELIYOR VE
İçimde
O Kadar
Yaşatıyordum ki
Bu Mesleği,
BEN OKULU
BITIRMEYECEKTIM
DE ONLAR
DIPLOMA
VERECEKLERDI
SANKI...
SANKI ONLAR
ÇAĞIRMIŞTI
BENI
OKULA”
Şu yanımdan geçen insanlar falan,
onlar da bilmeliydiler ki ben Hukuk
Fakültesi talebesiydim. Yürüyüşümün bile
değiştiğinin farkındaydım. Ben farklıydım.
Onlar fark etmiyorsa bana neydi... Bu okul
bitecekti. Bitirecektim ve kurtçuklardan
muhteşem kelebekler yapacaktım.
Beni Avukat öyküleri büyütmüş,
fakülteye kadar da getirmişti. Benimkisi
sıradan bir öğrencilik değil de, sanki doğal
bir sürecin bu aşamasıydı.
4
Hukuk ve Daha Fazlası
Sayfa 10
AVUKATLIĞA ADIM ATARKEN SİZE
İLHAM VEREN İSİMLER KİMLERDİ?
Avukatların biat etmediklerini, ram
etmediklerini, boyun eğmediklerini
öğrencilik yıllarımda Orhan Apaydın’dan
öğrenmiştim.
Dedim ya öyküler büyütmüştü beni
diye. Ne şanlı bir direniştir o... Baro
Başkanlığı boyunca, cezaevlerindeki
sanıkların hastaneye götürülürken “sevk
zinciri” denilen zincirlere bağlanmasının
insan onuru ile bağdaşmadığını
söylerken birgün kendisine de sevk zinciri
vurulacağını düşünmüş müydü? Başkan
olarak bunun mücadelesini verdikten
sonra 12 Eylül Darbesi Baroyu basmış,
kapılarını mühürlemiş ve Başkanı Orhan
Apaydın’ı mahpuslara göndermişti. O
da mahpusta hastalanmıştı da sevk
zincirine vurmaya kalkışmışlardı. İstemedi,
vurdurmadı kendini. Vurdurmadı ve öldü.
Barosunu darbelerin direnç merkezi yapan
adam ölmüştü. Darbelerin mahkemeleri
yurtdışına çıkış yasağı koyduğu için daha
60’ında ölmüştü.
Bir yaşamın inanç uğruna sonlanması
bana hep saygın gelmiştir. O’nun
avukatlar için öldüğünü düşündüm hep.
Avukatlar daha dik yürüyebilsinler diye.
Onlara kaideler yapıp, dikerim heykellerini
yüreğime o günden bu yana.
Avukatlığımın yüreğimde yer ettirdiği,
yaşadıkça saygıyla anacağım Sevgili
Hocam Prof. Dr. Uğur Alacakaptan’ın
yanında ise stajda ve sonrasında
öğrendiklerimi engin bir deneyim
“AVUKATLARIN BIAT
ETMEDIKLERINI,
RAM
ETMEDIKLERINI,
BOYUN
EĞMEDIKLERINI
ÖĞRENCILIK
YILLARIMDA
Orhan Apaydın’dan
ÖĞRENMIŞTIM.”
diye sakladım. Darbe hukukunun
acı tadını ben de içinden alıyordum
işte... Hukuksuzluğun ya da. Ben haklı
davaların karar duruşmalarından başı
önde çıkmanın yüreğine yüklediği yükü
taşıyarak başladım avukatlığa. Dişimi
de yumruğumu da sıkıp, biriktirmemeye
çalışmıştım bunun kinini. Biliyordum insan
yüreğinde bir yüktü kin, Taşınmamalıydı.
Mesleğime ilişkin bileylenmedir benim
yaşadıklarım. Beni oluşturan değerlerin
izi işte.
30 YILI AŞAN MESLEK HAYATINIZDA
4 DÖNEM BAŞKAN YARDIMCILIĞI
GÖREVİNİ ÜSTLENDİNİZ.
TÜM BU SÜREÇ BOYUNCA
AVUKATLIK MESLEĞİNE VE
MESLEKTAŞLARINIZIN KARŞILAŞTIĞI
SORUNLARA İLİŞKİN EN BELİRGİN
GÖZLEMLERİNİZ NELERDİ?
Anlattıklarımı yaşarsanız “mücadele”
denilen kavram, başka yaşamların
aynı kavrama yükledikleri anlamlardan
farklılaşır. Genleriniz de sizi bu yönde
güdülüyorsa kaçamazsınız. Ben Sevgili
Başkanım Kazım Kolcuoğlu’nun çağrısıyla
geldim Baro Yönetimi’ne. Öncesindeki
siyasal öz taşıyan uğraşlarıma devam
etmek yerine bu görevi yeğlememin
nedeni, Baronun hak ettiği etkinlik
noktasına taşınabileceğine dair
inancımdı. Bence İstanbul Barosu bir
Baro olmanın çok ötesine taşınabilirdi.
Sonrasında da Ümit Kocasakal
başkanlığında bu algının tüm Türkiye’de
yaygınlaştığını gördükçe tercihimdeki
haklılık da çıktı. Bugün İstanbul Barosu
sadece avukatların değil, yurttaşların
da Barosu olmayı başarabilmiş bir
kurumsallığa sahiptir. Bunu önemsiyorum
ve dahası böyle bir örgütleri olduğu
için meslektaşlarımın da önemsediğini
biliyorum.
Böylesine bir etkinlik noktasına
ulaşabilmiş olmak, yargı dünyasında
taleplerinizin her koşulda karşılanması
olanağını sağlamasa bile, bir itiraz
mesleği olan avukatların kendileri için bir
“Direnç Merkezinde” örgütlenmeleri çok
önemli olabiliyor. Bu ülkenin hukuk devleti
olabilmesini sağlamak ve bu bağlamda
yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı gibi
kavramları yerli yerine oturtmak, özellikle
de bu konjonktürde bizim için temel
görevdir. Avukatlar, yargının bağımsız
olmadığı atmosferde nefes alamazlar. Bu
alandaki mücadele “bedelini göze alarak”
yapılan mücadeledir. Bizim için de öyle
oldu. Soruşturmalar geçirdik. Yargılandık.
Mahkum olsak mesleğimiz bile elden
gidecekti.
Kuşkusuz sorunları sadece bu
düzlemde ele almak yetmez. Mesleğimizin
kendisine özgü sorunlarına da çözüm
aramak ve bulmak zorundaydık. Ancak
bir gerçeği gözlemlemek olasıydı. Hukuk
Devleti olmak yolundaki mücadelenin
savsaklandığı her aşama, kaçınılmaz
olarak mesleğimizi ve ona özgülenen
sorunları büsbütün geriye götürmekteydi.
Örneğin, Hukuk Devleti olamadığımız
için zorunlu müdafilik kavramı
önemsenmiyor. Örneğin, Adli Yardımla
yurttaşların adalete erişimi sağlanmakta
iken, bu çabaya atfettiğimiz değer,
iktidarlar için bizimle aynı anlama
gelmiyor. Hükümet, inşaata ayırdığı
kaynağın binde birini bu alana aktarmayı
düşünmüyor.
Hukuk Devleti olamadığımız
için, sadece yargının bağımsızlığı
etkilenmekte kalmıyor, onun da
ötesinde yargının kurucu unsuru olan
avukatlık, ciddi ekonomik sorunlarla
karşı karşıya kalabiliyor. Oluşturmakta
geciktikçe hukuk devletini, geçmişte
genç meslektaşlara özgülenen kazanç
www.hplusdergi.com
Sayfa 11
sorunu, her yaştaki avukatın sorunu
olmaya dönüşüyor Daha ötesi mesleğin
itibarsızlaştırılması gibi daha bir “özgün”
sorunlarla karşılaşıyoruz.
MESLEĞE İLK ADIM ATTIĞINIZ 1986
YILINDAN GÜNÜMÜZE, AVUKATLIK
MESLEĞİNDE NELER DEĞİŞTİ?
Doğrusu bu noktada gri bir yerde
duruyorum. Biz bu mesleği, Batı’nın
tarihsel süreçlerine benzer gelişimlerde
yaşamadığımız için, değişimleri de
farklı değerlendirmek konumundayız.
Zaman içinde beklenen değişimin bir
gelişim olarak yansımaması, ülkemizin
de değişimindeki parametrelerde
“BUGÜN ISTANBUL
BAROSU SADECE
AVUKATLARIN
DEĞIL,
Yurttaşların da
BAROSU
OLMAYI
BAŞARABILMIŞ BIR
KURUMSALLIĞA
SAHIPTIR.”
saklıdır. 30 yıl önce darbelerle uğraşan,
sıkıyönetimlerde, DGM’lerde başlayan
benim sürecim, ÖYM’lerde OHAL’lerde
devam etti. İtiraf etmeliyim ki 30 yıl
daha çok sorun biriktirdi. 30 yıl önce
bugünü daha bir gelişmenin süreci
olarak öngörürken, bugün yanıldığımı
gözlemleyebiliyorum.
Ama bu süreçte avukatların
mücadeleleri diğer bütün mesleklerin
önünde yer aldı. Toplumda ciddi bir takdir
gördük. Sonra edindiğimiz itibar, bir
biçimiyle budanmaya çalışıldı. Hatta belli
odaklarda “itibarsızlaştırma” yönünde
planlamalar yapıldı.
Sorunu, hukuk devleti olup olmamakla
bağıntılı algılıyorum. Bunu başarana
kadar, iyimser olamayacağım.
BAŞKAN ADAYLIĞI SÜRECİNİZE
ÇOK FARKLI DİNAMİKLER ETKİ
ETMİŞ OLMALI. ÖNCEKİ SORUDA
BELİRTTİĞİNİZ SEBEPLERE EK
OLARAK HANGİ BEKLENTİ VE
KOŞULLAR SIZI BAŞKANLIĞA TAŞIDI?
KISACA BAHSEDER MISINIZ?
Düşlediğim dünyanın kurulmasına dair
konulan her bir tuğlanın taşınmasına katkı
vermeyi çok önemsedim ben. Öylesine
bir lojistiğin neresinde olabileceğimi hiç
önemsemedim. Yapabileceklerimden de
geri durmadım hiç. Biriken emeklerin
karşılığının olup olmaması ikincil bir
sorun oldu benim için. Yenmek, yenilmek
değildi amaç, bir tuğlanın daha konulup
konulmadığıydı.
Dedim ya, Ümit Kocasakal yönetimleri,
Baroyu hak ettiği etkinlik noktasına
taşıdı. O süreçlerin içindeki hepsi
birbirinden önemli ve özverili işlevler
yükümlenen yönetici arkadaşlarımın
içinde, son sırada da olsa yer alabilmiş
olmayı, yaşamımın en değerli terekesi
sayacağım. Şimdi ben onların içinden
birisi olarak, onları temsil ederken
verdikleri emeğin, bana yüklediği prestiji
kullanıyorum. Benimkisi, kişisel bir
planlamanın beni getirdiği yer değil,
arkadaşlarımızla birlikte oluşturduğunuz
değerlerin simgelendiği yerdir.
Gelebilmek değildir aslında marifet;
giderken yapılan icmaldir önemli olan...
Bunu biliyorum. Şimdi de aynı özveriyle
çalışan yönetici arkadaşlarımla birlikte,
bu devasa sorunların üstesinden gelmeye
çalışıyoruz. Biz büyük bir ekibiz. Sadece
resmen görevlendirilmiş arkadaşlarımızın
değil, görevlerini kendi bilinçlerinde
saklayan Önce İlke Çağdaş Avukatlar
Grubu’nun her bir ferdi bu çalışmaların
içinde özel yükümlülükler taşıyorlar. Onlar
beni eşitler arasında birinci seçtiler.
Bütün beklenti ve koşulları da birlikte
belirliyoruz.
Bizi bir ekip yapan değerleri bir adım
daha öne çıkarmak ve mesleğimizi
bir adım daha ileriye götürmek temel
yaklaşımdır bizim için. Biz hiç Atatürk
çizgisinden ödün vermeden, çağdaşlaşma
idealini temel hedef sayan bir algıyla
yürüdük, doğru yolu öyle bildik. Bizim
laikliği fanus içine alıp korumamız, onunla
yarattığımız artı değerlerin korunması ve
halka mal edilmesi çabasıydı. Bölünmez
bütünlüğümüze atfettiğimiz öneme
dudak bükülmesine, burun kıvrılmasına
izin vermedik hiç. Hukuk, pusulamız
oldu bizim hep. Onu siyasal stratejilerin
parçası olmaya yöneltenlerin karşısında
durduk. Hukuku krizlerin parçası
yapanlara karşı, onu krizlerden çıkışın
momentumu olarak tanıtmaya çalıştık.
Siyasal iktidarların meşruiyet kaynağı
olan halk iradesinin, hukukla çakışmasının
gerekliliğini anlatageldik. Hukuk
felsefesinin temel meşguliyet alanı olan, o
iki ontolojik ve ahlaki değerden -özgürlük
ve eşitliğin- özünden türeyen insan
4
Hukuk ve Daha Fazlası
Sayfa 12
haklarının, bütün hakların iddialarından
da önce geldiğini haykırdık. Bu bir ahlaki
taleptir dedik. İnsan Hakları’nın yaşamak
için değil, insanca yaşamak için gerekli
olduğunu anlattık. Savunma Hakkına
yüklediğimiz anlamı herkes kavrasın
istedik. Romalıların kölelerinden bile
esirgemedikleri bu hakka yüklediğimiz
kutsiyete saygı besleyip büyüttük biz.
Keşke bunları söylemeye gerek
olmasaydı. Bunları savunmak bir
gereksinim olmasaydı keşke…
36 BİNDEN FAZLA ÜYEYE SAHİP
İSTANBUL BAROSUNUN BAŞKANI
OLARAK MESLEKİ SORUN VE
BEKLENTİLERİ KARŞILAYACAK KISA
VE ORTA VADELİ PLANLARINIZI
PAYLAŞABİLİR MISINİZ?
Hukuk Devleti iddiasını hak etmeyi
amaçlayan mücadele vadesiz planımızdır.
Yargıyı bağımsız kılamazsak Avukatlık
yapılamayacağını biliyoruz. Onun için
bunu önemsiyoruz ve önceliyoruz.
Önümüzdeki planlamalarımız içinde
Baro Binamızın ve Balmumcu’daki yeni
sosyal tesis inşaatının bitirilerek açılması
var. Bu yıl içinde bu açılışları yapmış
olacağız. 2017 içinde Huzurevi inşaatına
da başlamış olacağız. İlk bakışta, bu
uğraşların mesleki bağlantıları kimilerince
algılanmasa da özellikle itibarsızlaştırma
tartışmalarının yaşandığı konjonktürde
ciddi sonuçları vardır.
Avukatlık Yasası değişikliğinin
önümüzdeki dönem içinde gündemimizde
yer alacağı anlaşılıyor. Bu alandaki
reforma çok ihtiyacımız var. Yeni bir
model oluşturmak ve artık eskiyen
yapıyı yenilemek gerekiyor. Meslek İlke
ve Kuralları ile Reklam Yönetmeliği yeni
algılarla yeniden oluşmalı. Bu alanda
çalışmalarımız sürüyor.
Üniversitelerin, olağanüstü sayıda ve
denetimsiz olarak açılması nedeniyle
ortaya çıkan sorunların giderilmesi
bağlamında yeni bakış açıları geliştirmek
ve akreditasyon benzeri çözümler önerip
üretmek de düşünsel çalışmalarımız
bağlamında.
Sağlık güvencesinde geldiğimiz noktayı
geliştirmek, munzam emekliliği bir adım
daha yaygınlaştırmak, bilişim sistemlerini
mesleğimizin etkin yardımcısı konumuna
getirmek, süreklilik isteyen takip
konularımız olacak.
Genç meslektaşlarımızın çok ciddi
sorunları var. Bu sorunların tespit ve
çözümünü birlikte sağlayacağımız
platformlarda yeni örgütlenmeler
oluşturup, katılım modelleriyle karar
süreçlerini değiştirmeyi planlıyoruz.
Adli Yardımda ve zorunlu müdafilik
sistemlerinde “etkin savunma” algısını
daha bir egemen kılmayı amaçlayan
yeni bakış açıları geliştirirken, ücretler
noktasında da adımlar atılması yolundaki
çabalarımızı yoğunlaştırıyoruz.
Aslında, mesleki sorunlarımız o denli
yoğun ki, Baro olarak çözüme ilişkin
stratejimiz, temel bir ayrıma dayanıyor.
Baro olarak gücümüzün yeteceği ve
gerçekleştirilmesi konusunda bizim
uğraşımızı gereksindiren her türlü sorun
çözülecektir. Baroyu aşan ve yasal
düzenleme gereksindiren her konuda da
mutlaka bir yaklaşımımız olacak ve bu
yaklaşım yansıtılacaktır.
SON YILLARDA ÜLKEMİZDE
HUKUK EĞİTİMİNİN YÖNTEM
VE KALİTESİNE İLİŞKİN CİDDİ
TARTIŞMALAR YAŞANIYOR. BIR
KIYAS YAPMANIZI İSTERSEK
ÖĞRENCİLİK YILLARINIZDAKİ EĞİTİM
ILE GÜNÜMÜZ EĞİTİMİ ARASINDA
NİTELİK AÇISINDAN NE GİBİ FARKLAR
MEVCUT?
Bu konudaki yakınmalar, öteden bu
yana kuşaklar arası farklılık olarak ileri
sürülmektedir. Ben, birkaç kuşak içinde
bu söylemlere tanık oldum. Bizden önceki
kuşaklar, kendi dönemlerini övünç vesilesi
sayılan öykülerle anlatırken, gelinen
evreyi eleştirirlerdi. Tıpkı sonrasında bizim
yaptığımız gibi.
Ama son dönem, bizim ve önceki
kuşakların öykülerinden çok farklı...
Öylesine bir süreç yaşadık ki, denetimsiz
açılan hukuk fakültelerinin bizi getirdiği
nokta bu alanda ciddi sorunsallar üretti.
Yeterli öğretim ve eğitim kadrosuna
sahip bulunmadan açılan Fakülteler
eliyle yansıtılan sonuçlar çok ağır
oldu. Bugün sadece avukatlıkta değil,
yargıç ve savcılar da dahil olmak üzere,
yargı dünyamızın çok ciddi bir kalite
sorunu var. Bugünkü sorunu önceki
kuşakların farklı yargılarından beslenen
öykülerinden ayırmak gerekiyor. Çığ gibi
mezun veriliyor. Bu sayılar, ihtiyacı ifade
eden sayılar değil. Nicelik sorunundan
kaynaklanan nitelik sorunu ile eğitimin
özünden kaynaklanan çok ciddi ama çok
ciddi bir sorunla karşı karşıyayız.
ÜLKEMİZDE BUGÜN 100’Ü AŞKIN
HUKUK FAKÜLTESİ VAR VE BU
FAKÜLTELER ARASINDA EĞİTİM
KALİTESİ BAKIMINDAN ÇOK CİDDİ
FARKLAR VAR. HERKES HUKUK
ÖĞRENİMİNE İLİŞKİN ACİL REFORM
İHTİYACINI DİLE GETİRİYOR.
HUKUK ÖĞRENİMİNDE MEVCUT
SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE İLİŞKİN NE
GİBİ POLİTİKA ÖNERİLERİNİZ VAR?
Türkiye’deki Hukuk Fakültelerinin
sayısını takip edemez olduk. Biz
konuşurken bir fakülte daha açılabilir.
Bu noktada eğitimin önemi
yadsınamaz bir gerçekliktir. Kuşkusuz ilk
bakışta fakültelerin yapısal sorunlarından
başlamak gerek. YÖK Sisteminin
dayattığı sorun umut verici bir gelecek
vaat etmiyor. Keza temel eğitim ve orta
eğitim de umut vermiyor. Genel kültür
düzeyindeki sorunlarla başlayan eğitimin
ideal bir gelişkenlik düzeyi yaratabilmesi
olası değildir.
Hukuk fakültelerinin ders
programlarında ciddi sorunlar var. Sorunu
felsefi temelde algılatan dersler seçmeli.
Uygulamalı dersler ise yok denilecek
düzeyde. Batıda “hukukun genel teorisi”
adı altındaki öğretiler bizde yok.
Bu sorun çok derindir ve ciddiye
alınmadıkça da derinleşecektir. Ben
sorunun farkında olunduğundan da
emin değilim. Ama bu sorunu tartışırken
bazı fakülteleri ayırmak gerektiğine
işaret etmek, hakşinaslık olacaktır.
Parmaklarımızın sayısını geçmese de
eleştirilerden uzak tutulması gereken
fakültelerin olduğunu görüyorum. Daha
önemlisi, bu sorunu öğrenci bağlamında,
ona ilişkin bir kusur olarak nitelemenin
de yanılgı olacağını kanısındayım.
Hatta yetmezliklerine tanık olduğumuz
bazı fakültelerden kendini yetiştirmeyi
becerebilenlerin sıyrılabildiklerini de
görüyorum. Ama bunlar, genel tabloyu
değiştirmeye yetmiyor.
EĞİTİM KONUSUNDA
TBB İLE BİRLİKTE YÜRÜTTÜĞÜNÜZ
ÇALIŞMALAR VAR MI?
TBB bağlamında, akreditasyon da
dahil olmak üzere hukuk fakülteleri
arasında rekabet sağlayacak
www.hplusdergi.com
Sayfa 13
çalışmalar yapıyoruz. YÖK’ün hukuk
fakültelerine kabulü ilk 150.000 içine
almasının yeterli olmadığını, eğitim
programlarından başlayan bir sürecin
birlikte kararlaştırması gereğini
anlatmaya çalışıyoruz. İstanbul Barosu
olarak, hukuk kliniği uygulamalarına
destek vererek fakültelerin uygulamalı
derslerine Baro servislerinin katkılarını
veren tasarımlar içindeyiz. Ancak, her
şeyin ötesinde sorunu geniş bir çerçevede
ele alıp, bu konuda YÖK’le birlikte yeni bir
çerçeve çizilmesi gerekliliği kaçınılmaz
noktaya varmıştır. Ankara’da TBB ve
YÖK arasındaki çalışmaların, söylem
düzeninden eylem düzeyine vardırılması
beklentisindeyiz.
BİR DİĞER ÖNEMLİ TARTIŞMA
KONUSU İSE MEZUNİYET SONRASI
SÜREÇLE İLGİLİ. SON YILLARDA
“AVUKATLIK SINAVINA” İLİŞKİN
BEKLENTILER OLDUKÇA ARTTI. BU
KONUDAKİ GÖRÜŞLERİNİZ NELER?
Sınavın mutlaka gerekli olduğu
kanısındayım. Ancak sınavı, olağanüstü
artışa işaret eden bir nicelik sorununun
çözümü olarak değil, özellikle nitelik
sorunu bağlamında değerli buluyorum.
Sınav, mesleğimizin var olan sorunlarını
çözecek önemli bir argüman olsa bile, her
şeyi çözen bir “tılsım” değildir ve olamaz.
Sınav, yargıç ve savcılıkta neyi ne ölçüde
çözmekte ise, bizde de onu o ölçüde
çözecektir.
Hukuk fakültesi mezuniyetinin
“avukatlığı garantileyen” bir unsur olması,
stajın müeyyidesiz olması, “eşyanın
tabiatına aykırıdır”. Batı örneklerine
bakıldığında, ülkemizin bu alanda çok
geriden geldiğini görmek olasıdır. Türkiye
bu alanda, bazı Asya ülkelerinin de
gerisindedir. Bu bize yakışmıyor.
Söylediğim gibi, sınav her sorunumuzu
çözmeyecek ama, sorun çözmeye
başladığımızın bir göstergesi olabilecektir.
AVUKATLIK MESLEĞİNE İLK
BAŞLADIĞINIZ GÜNE DÖNSENİZ,
KENDİNİZE NASIL BİR NASİHAT
VERİRDİNİZ?
Bilgi... Daha çok bilgi... Bu mesleğin
tılsımlı sözcüğünün bilgi olduğunu
düşünüyorum. Avukat kendisini sürekli
geliştirmesi gereken kişidir. Sürekli
bilgi açlığı çekmeli ve sürekli bilgi
biriktirmelidir. DNA’sında olmalı insanın
avukatlık; kromozomlarında yani... Bu bir
söyleşi olmasa, yerimiz bol olsa ve ben
saatlerce bilginin gerekliliğini anlatsam…
“BILGI...
DAHA ÇOK
BILGI...
Bu
Mesleğin
Tılsımlı
Sözcüğünün
Bilgi
OLDUĞUNU
DÜŞÜNÜYORUM.”
YOĞUN ÇALIŞMA SAATLERİNDEN
ARTA KALAN ZAMANLARDA
VAZGEÇİLMEZLERİNİZ NELER?
İŞ VE ÖZEL YAŞAMI NASIL
DENGELİYORSUNUZ?
“Arta kalan zaman” kavramını
özlüyorum. Arta kalan zamanı üretmenin
ne denli gerekli olduğunu bilmekle
beraber bunu beceremiyorum. Bu
görevin sorumluluğu, sürekli araştırmayı
gereksindirdiği için okumak en temel
uğraşa dönüşüyor. Ama bir farkı var.
Kendi istediğimi okumaktan çok,
zorunlulukların bana dayattıklarını
okuyorum. Roman özlüyorum en çok.
Alıp da okunacaklar sırasında bekleyen
romanları.
Uğraşımın düşünsel dünyamı bu
denli esir alabilmesinden şikayetçiyim...
Yalnızlığı bile görevimle yaşıyorum. Arta
kalmıyor zaman... En önemli özgürlüğüm,
Pazar günü birkaç saatimi verdiğim
Cumhuriyet Bulmacası…
İLGİ DUYDUĞUNUZ BIR SPOR YA DA
SANAT DALI VAR MIDIR?
Futbola ilgi duyarım. Fenerbahçeli
olarak maçları takip eder, TV’den izlemeye
çalışırım.
Hiçbir sanata becerim olmasa da,
özellikle plastik sanatların meraklısıyım.
İddialı olmayan antika tutkum var. Evlerin
duvarları, resim asmak içinmiş gibi gelir
bana.
Hukuk ve Daha Fazlası
Sayfa 14
TAHKİM
Geleceğin Hukukçuları
“Tahkim” İçin Yarıştı
Yaklaşık 1,5 yıldır faaliyette olan
İstanbul Tahkim Merkezi (ISTAC)
ilk kez hukuk öğrencilerini
tahkim davası yarışmasında
buluşturdu. Bilgi Üniversitesi Santral-
İstanbul Kampüsü, Türkiye’nin farklı
köşelerinden gelen genç hukukçuların
yarışma heyecanına sahne oldu.
Zorlu Holding’in destekleriyle
düzenlenen yarışma organizasyonuna
Genç ISTAC platformu imza attı.
Yurt genelinde üniversitelerin hukuk
fakültelerinden 42 takımın katıldığı
“Geleceğin Tahkim Avukatı Yarışması”nda,
230 öğrenci birincilik hedefiyle
mücadele etti. Takımlar, gerçek bir
tahkim yargılamasında olduğu gibi,
aylar öncesinden davacı ve davalı
olarak dilekçelerini sundu. 29-30 Nisan
tarihlerinde ise farazi duruşmalar
gerçekleştirilirken, “söz savunmada” idi…
29 Nisan Cumartesi günü 32
takımın yer aldığı sözlü yargılama ve
duruşmalarda, tahkim alanında uzman
akademisyenlerin yanı sıra, önde gelen
hukuk bürolarından avukatlar hakemlik
yaptı. Ticari bir uyuşmazlığın “İstanbul
Tahkim Merkezi Kuralları” uygulanarak
çözümü etrafında kurgulanan yarışmada
ilk 8’e kalan ekipler, 30 Nisan pazar
günü yarı final ve final heyecanı yaşadı.
Yarışmanın final duruşmasında ise Bilkent
Üniversitesi ile Galatasaray Üniversitesi
takımları karşı karşıya geldi.
Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu
Üyesi Av. Kürşat Karacabey, Ankara
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim
Üyesi Prof. Dr. Seldağ Güneş Peschke ve
İstanbul Tahkim Merkezi Başkanı Prof. Dr.
Ziya Akıncı’nın hakemliğinde gerçekleşen
www.hplusdergi.com
Sayfa 15
final yarışmasında, birincilik sevincini
yaşayan taraf Galatasaray Üniversitesi
oldu. Geleceğin Tahkim Avukatı ödülü de
Bilkent takımından Hande Pat’a verildi.
Genç ISTAC Özel Ödülü’nü ise Ankara
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi ekibi aldı.
ŞÖLEN GİBİ 2 GÜN…
İstanbul Tahkim Merkezi Başkanı Prof.
Dr. Ziya Akıncı, ödül töreninde yaptığı
konuşmada, yarışmayı “hukukçuların
şöleni” olarak yorumladı;
”İstanbul Tahkim Merkezi artık
avukatların merkezi konumunda,
fevkalade sahip çıkıyorlar ISTAC’a…
Bu yarışmaya gösterilen ilgi de bunun
göstergesiydi. Şölen gibi iki gün
yaşadık. Merkezimiz belki de en güzel
aktivitelerinden birini gerçekleştirdi.
ISTAC kısa bir süre önce faaliyete
geçmesine rağmen, uluslararası davalarla
aktif bir tahkim merkezi oldu. Genç
hukukçularımız için de yeni bir çekim
merkezi haline geldi. En önemlisi ise, hem
özel sektör hem kamu sektörü ISTAC’ı
benimsedi. Artık sözleşmelere ISTAC
tahkimi şartı yazılıyor, etkinliğimiz her
geçen gün artıyor.”
Yarışmayı destekleyen Zorlu
Grubu’na ve hakemlik yapan hukukçu
ve akademisyenlere teşekkür eden
ISTAC Başkanı Akıncı, geleceğin tahkim
avukatlarına “Bu yarışmanın kaybedeni
yok” mesajını verdi;
“Yarışmanın gerçekleşmesinde aktif
rol üstlenen Genç ISTAC, 1820’ye ulaşan
üye sayısı ile kurumumuz için önemli bir
platforma dönüştü. Artık İstanbul Tahkim
Merkezi, genç hukukçuların adresi…
Geleceğin avukatları mesleklerini bu
merkezde milletlerarası düzeyde icra
edecek. Biz ISTAC olarak avukatları ve
hakemleriyle yeni bir tahkim jenerasyonu
oluşturmaya çalışıyoruz. Geleceğin
tahkim avukatı kim? Hepinizsiniz…”
Zorlu Holding Hukuk Direktörü Özlem
Gelbal Uluışık da, “ISTAC’ın avukatlık
mesleğine katacağı itibarı gözardı
edemeyiz” derken, genç hukukçuların
yarışma heyecanına ortak olmaktan
duydukları memnuniyeti dile getirdi.
İstanbul Tahkim Merkezi’nin
gelenekselleştirmeyi hedeflediği “Genç
ISTAC Geleceğin Tahkim Avukatı
Yarışması”nda final mücadelesi veren
takımlar, üniversitelerine para ödülleri ve
sürpriz hediyelerle döndü;
BİRİNCİLİK ÖDÜLÜ;
Galatasaray Üniversitesi (7.500 TL)
İKİNCİLİK ÖDÜLÜ;
Bilkent Üniversitesi (5.000 TL)
ÜÇÜNCÜLÜK ÖDÜLÜ;
Anadolu Üniversitesi (2.500 TL)
GELECEĞİN TAHKİM AVUKATI;
Hande Pat (Bilkent Üniversitesi)
GENÇ ISTAC ÖZEL ÖDÜLÜ;
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi
EN İYİ DAVA DİLEKÇESİ ÖDÜLÜ;
Gazi Üniversitesi
EN İYİ CEVAP DİLEKÇESİ ÖDÜLÜ;
İstanbul Şehir Üniversitesi
Hukuk ve Daha Fazlası
Sayfa 16
MEDENİ USUL HUKUKU
KİTAP TANITIMI
Medeni Usul
Hukuku kitabının
15. basısı olan
3 ciltlik bu eser,
daha geniş bir yazar kadrosu,
yeni bir plan ve içerikle
okuyucuya ve hukukçulara
sunulmaktadır. Bu basıyla
birlikte ülkemizde neredeyse
pek mümkün olmayan bir şey
gerçekleştirilmiş, yazar sayısı
üç iken sekize ulaşmıştır. Her
bir bölüm tek başına veya
birlikte, o konuda özel olarak
çalışmış, makalesi, tezi, eseri
bulunan yazarlar tarafından
kaleme alınmış, bazı
bölümlerde ise farklı şekillerde
katkıda bulunulmuştur.
Kolektif bir çalışmanın ürünü
olan kitabın bu basısı yaklaşık
iki yıllık bir çalışma sonucu
ortaya çıkmıştır.
Kitabın birçok yönde
farklı olduğunu söylemek
mümkündür. Kitap medenî
usûl hukuku (belki de tüm
alanlar) bakımından bu kadar
geniş yazar kadrosuyla,
bu şekilde ülkemizde
ortaya çıkan ilk eserdir, bu
yönüyle sürdürülebilir bir
örnek olmasını diliyoruz.
Bu kitapta hem doktrin
hem de uygulamaya katkı
sağlanması, her iki bakımdan
da başvuru kitabı olması
amaçlanmaktadır. Bu sebeple,
kitapta tüm genel eserler ve
özellikle ilgili bölümlerdeki
temel monografi, tez,
makaleler değerlendirilmiş,
aynı zamanda yabancı hukuk
sistemlerindeki konuyla
ilgili temel tartışmalara da
değinilmiştir.
Kitabın genel
bibliyografyası yanında, ilgili
bölümlerde o bölüme özgü
bibliyografya verilerek atıf
yapılan kaynaklar dışında
da okuyucunun kaynaklara
ulaşması, araştırma
yapması kolaylaştırılmıştır.
Kitapta mümkün olduğunca
her konuda emsal yargı
kararlarına yer verilmiş,
bu kararlar gerektiğinde
değerlendirilip tartışılmıştır.
Ancak bu yapılırken
kitabın, özellikle uygulamada
yapıldığı gibi karar yığını
haline getirilerek gereksiz yere
hacminin artırılmamasına
dikkat edilmiş, temel yargı
kararları belirtildikten sonra,
kısa açıklama ve künye atfıyla
diğer kararlara değinilmiştir.
TÜRK İSVİÇRE MEDENİ HUKUKU
Kadir Has Üniversitesi
Hukuk Fakültesi’nin ,
17-18-19-20 Şubat
2016 tarihlerinde
düzenlediği, “Medeni Kanun’un
ve Borçlar Kanunu’nun 90. Yılı
Uluslararası Sempozyumu:
1926’dan Günümüze Türk-
İsviçre Medeni Hukuku” konulu
bir dizi toplantı boyunca
sunulan tebliğler, 90. Yıl
Armağanı olarak 2 cilt halinde
bu kitapta toplanmıştır.
İsviçre Medeni Kanunu’nun
Fransızca metninden
tercüme edilerek 17 Şubat
1926 tarihinde kabul edilen
Medeni Kanun ve 23 Nisan
1926 tarihinde kabul edilen
Borçlar Kanunu ile Türkiye
Cumhuriyeti, İslam Hukuku
sisteminden ayrılarak Roma-
Cermen Hukuku sistemini
benimsemiş ve böylece laik
hukuk esaslarının temelini
oluşturan çok önemli bir
Kanunlaştırma (Codification)
hareketini gerçekleştirmiştir.
Bu önemli adımın 90. yılı
münasebetiyle, Medeni Hukuk
ve ayrılmaz bir parçası olan
Borçlar Hukuku alanına giren,
kişiliğin başlangıcından
sona ermesine kadar
hem gerçek hem de tüzel
kişileri ilgilendiren tüm
temel hukuki kavram ve
kurumlara ilişkin sunumların
yapıldığı Sempozyum bu
kitapta toplanarak gerek
akademisyenlerin gerek
uygulayıcıların istifadesine
sunulmuştur. Armağan’da,
Türkiye’den ve yurtdışından
sempozyuma katılan çok
sayıda uzman hukukçunun
tebliğ metinleri esas
alınarak düzenlenmiş 77
makale yer almaktadır.
www.hplusdergi.com
Sayfa 17
BANKACILIK KANUNU ŞERHİ
Bankacılık Kanunu
Şerhinin ikinci
baskısı olan bu
kitapta, Bankacılık
Kanununda, temel kanunlarda
ve ikincil mevzuatta yapılan
değişiklikler; Anayasa
Mahkemesi, Yargıtay ve
Danıştay kararları; Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme
Kurumunun, Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonunun,
Türkiye Cumhuriyet Merkez
Bankasının, Mali Suçları
Araştırma Kurulunun, Gümrük
ve Ticaret Bakanlığının,
Maliye Bakanlığının ve ilgili
diğer kurum ve kuruluşların
görüşleri; öğretideki görüş
ve eleştiriler dikkate
alınmış ve uygulamada
ortaya çıkan sorunlara ve
tartışmalı konulara yönelik
önerilere yer verilmiştir.
Kitaptan hukukçuların
yanında bankacıların da
yararlanabileceği dikkate
alınarak Bankacılık
Kanunundaki düzenlemelerin
temelini teşkil eden iktisadi
ve mali sebeplere de
değinilmiştir. Bu suretle Kanun
hükümlerinin amacının ve
kapsamının belirlenmesinde,
yorumlanmasında
farklı bir bakış açısı
getirilmeye çalışılmıştır.
Ayrıca, okuyucuya kolaylık
sağlamak ve önemli
açıklamaların dikkatten
kaçmasını önlemek
amacıyla “kavram ve
tanımlara” ilişkin bazı önemli
açıklamalar birden fazla
maddeyle ilgili kısımda özet
biçimde yer almıştır.
BANKACILIK KANUNU ŞERHİ
Yaşar Alıcı
On İki Levha
Yayıncılık
2017 Nisan
350,00 TL
YENİ ÇIKANLAR
SATIM SÖZLEŞMESİNDE
HASARIN GEÇİŞİ
TİCARİ İŞLETME HUKUKU
(SABİH ARKAN)
MEDENİ USUL HUKUKU
PRATİK ÇALIŞMALARI
Esra Hansu
Sabih Arkan
E. Yılmaz, E. Hanağası, R. Arslan,
S. T. Ayvaz
On İki Levha
Yayıncılık
Bankacılık ve
Ticaret H. Araş. E
Yetkin
2017 Nisan
2017 Mart
2017 Mart
30,00 TL
70,00 TL
35,00 TL
ELVEDA ANAYASA
Kemal Gözler
Ekin
2017 Mart
13,50 TL
PEKCANITEZ USÛL
- MEDENÎ USÛL HUKUKU (3 CİLT)
H. Pekcanıtez, H. T. Korkmaz,
M. Akkan, M. Özekes
On İki Levha
Yayıncılık
2017 Mart
450,00 TL
ÇOK SATANLAR
İSTİNAF SİSTEMİNE GÖRE YAZILMIŞ
İCRA VE İFLAS HUKUKU
SÖZLEŞMENİN UYARLANMASI
İŞ HUKUKU
Baki Kuru
Başak Baysal
Sarper Süzek
Legal
On İki Levha
Yayıncılık
Beta
2016 Eylül
2017 Mart
2017 Şubat
90,00 TL
95,00 TL
82,50 TL
ANONİM ORTAKLIKTA GENEL KURUL
KARARLARININ HÜKÜMSÜZLÜĞÜ
Erdoğan Moroğlu
On İki Levha
Yayıncılık
2017 Mart
75,00 TL
Hukuk ve Daha Fazlası
Sayfa 18
LL.M. REHBERİ
Yurt Dışında
Yüksek Lisans İçin
Farklı Bir Alternatif
Wrocław Üniversitesi
Wroclaw; her yıl
ortalama 150
bin öğrencinin
hem çeşitli
ülkelerden hem de Polonya’nın
diğer şehirlerinden okumak
için tercih ettiği bir şehir. Bir
anlamda ülkemizin güzide
öğrenci şehri Eskişehir’e
benzetmek yanlış olmaz.
Tam bir öğrenci şehri olan
Wrocław, bulunduğu eyaletin
coğrafi konumu sebebiyle
hem Çek Cumhuriyeti ile hem
de Almanya ile komşu bir
şehir. Wrocław Üniversitesi,
mimari yapısı ve merkezi
lokasyonunun yanı sıra
akademik anlamda da dünya
sıralamasında 401-500
bandında bulunuyor.
FAKÜLTE HAKKINDA
1811 yılında kurulan
Prusya Hukuk Fakültesi’nin
geleneği bugün de devam
ediyor. Hukuk, Yönetim
ve Ekonomi Fakültesi,
Polonya’nın en büyüklerinden
biri. Her yıl aralarında
Avrupa, Rusya, Uzak Doğu
ve Afrika ülkelerinden gelen
uluslararası öğrencilerin de
bulunduğu 12 binin üzerinde
öğrencinin bünyesine katıldığı
bu fakülte, öğrencilerine
birçok farklı alanda Erasmus
gibi uluslararası değişim
programları da sunmakta.
Bu tarihi yapı, hukuk eğitimi
noktasında Polonya’daki
“Uluslararası Hukuk ve Avrupa
Birliği Hukuku” konulu yüksek
lisans programına sahip tek
fakülte olma niteliği taşıyor.
İki yıllık bir içeriğe sahip olan
program dahilinde Uluslararası
Ekonomi Hukuku ya da İnsan
Hakları Hukuku alanlarından
birini uzmanlık aşamasında
tercih edebiliyorsunuz.
Yine program dahilinde;
Uluslararası Kamu Hukuku,
Karşılaştırmalı Anayasalar
Hukuku, Uluslararası
Ceza Hukuku, Uluslararası
Vergi Hukuku, Uluslararası
Sübvansiyonlar Hukuku
gibi kamu hukuku alanları
derslerini alabiliyor; bunlara
ek olarak Karşılaştırmalı
Özel Hukuk, Uluslararası
Ticari Uyuşmazlık Çözümleri,
Birleşme & Devralma Hukuku,
Uluslararası Sigorta Hukuku
derslerini de görebiliyorsunuz.
Türkiye’deki Yüksek Lisans
programlarından farklı olarak
Wrocław Üniversitesi’nde
Yüksek Lisans tezinizi iki yıllık
eğitim dönemi içerisinde
yazıyorsunuz.
Tez danışmanınızla ilk
toplantınızda iki yıllık bir
plan yapıyor ve çalışma
takviminize ilk günden
itibaren başlıyorsunuz. Buna
ilaveten farklı ülkelerden
gelen sınıf arkadaşlarınız
çalışmalarınızın uluslararası
kimlik kazanmasına yardımcı
oluyor.
www.hplusdergi.com
Sayfa 19
ORTALAMA BÜTÇE
Programın yıllık bedeli
3.000 Euro. Yaşam masrafları
kişiden kişiye değişkenlik
gösterdiği için aylık kira dahil
400 - 1000 Euro arasında bir
bütçeye ihtiyaç duyabilirsiniz.
Ancak belirtmekte yarar var,
Polonya birçok konuda Avrupa
ülkelerine nazaran çok daha
ucuz bir ülke.
Özet olarak; “Başvuru
Kolaylığı”, “Yaşam Giderleri”,
“Eğitim Kalitesi” ve “Gelecek
Fırsatları” göz önüne
alındığında Polonya’da Hukuk
Yüksek Lisansı yapmak,
birçok yerli ve yabancı tercihe
göre daha cazip hale geliyor.
Konuyla ilgili daha fazla bilgi
almak için okulun sitesini
ziyaret edebilir, sorularınız
olursa da çekinmeden benimle
iletişime geçebilirsiniz.
Av. Ömer Özgür ÜNLÜ
omer@hplusdergi.com
NASIL BAŞVURABİLİRSİNİZ?
Wrocław Üniversitesi
Uluslararası Hukuk ve Avrupa
Hukuku LL.M. programına
başvurular kış dönemi için
Ekim’de, yaz dönemi içinse
Şubat’ta sona eriyor.
Başvurmak için
lisans diplomanız, lisans
transkriptiniz, B2 dil yeterlilik
belgeniz, sağlık raporu,
2 fotoğraf ve pasaport
fotokopiniz yeterli. Bu
anlamda Türkiye’den bir
üniversiteye başvurudan
çok daha kolay bir süreç
sizi bekliyor. Wrocław
Üniversitesi’nin https://
international.uni.wroc.pl/
en adresindeki internet
sitesinden ilgili adımları takip
ederek önce kendinize bir
başvuru profili oluşturuyor,
ardından istenen bütün
belgeleri oraya yüklüyorsunuz.
Okulla yazışmaları
tamamlayıp ön kabulü
aldıktan sonra ise ilk yılın
ücretinin yatırılmasıyla
birlikte okul size kabul
mektubunuzu gönderiyor.
Kabul mektubunuzu alır
almaz ilgili evrakların hepsini
toplayıp, kabul mektubunuz
ile beraber Polonya vizesi için
başvurunuzu tamamlıyorsunuz.
B2 dil yeterliliği için IELTS
5.5-6.0, TOEFL 550 dil yeterlilik
belgesi sunabileceğiniz gibi,
okulun Skype üzerinden kendi
yaptığı sözlü dil yeterlilik
mülakatına da girebilirsiniz.
Polonya, batısında Almanya, güneyinde Çek Cumhuriyeti
ile Slovakya, doğusunda ise Rusya, Belarus ve Ukrayna
ile komşu olan bir Orta Avrupa ülkesi. Yaklaşık 40
milyonluk nüfusuyla dünyanın en kalabalık 33. ülkesi olan
Polonya 2004 yılından bu yana Avrupa Birliği’ne üye.
Birlik dahilinde kendi para birimini (zloty) kullanan birkaç
ülkeden biri olan Polonya, ekonomik anlamda diğer üye
ülkelere nazaran daha tasarruflu politikalar izlemesine
karşın iktisadi büyümesini devam ettiriyor.
Hukuk ve Daha Fazlası
Sayfa 20
BİLGİLERİMİZİ ARTIK
DİJİTAL ORTAMDA
SAKLAMAYI TERCİH
EDİYORUZ. KİTAP
ÇALIŞMAMIZI,
EN SON
HAZIRLADIĞIMIZ
BESTEYİ,
ÇEKTİĞİMİZ
FOTOĞRAFLARI
KÂĞIT ÜZERİNDE
DEĞİL KİŞİSEL
BİLGİSAYARIMIZDA,
ŞİRKETLERİN
KAYITLARINI KALIN
KLASÖRLERDE
DEĞİL SUNUCU
BİLGİSAYARLARDAKİ
UYGULAMALARDA
TUTUYORUZ.
HATTA BUNUNLA DA
YETİNMİYORUZ,
HER ŞEYİ BULUTA
GÖNDERİYORUZ.
DİJİTALLEŞTİRDİĞİMİZ
BİLGİ ARTIK HER
YERDE VE HER AN
DOLAŞIMDA.
BİR TUŞA BASINCA
KARŞIMIZA GELİYOR,
BİR TUŞLA
ÇOĞALIYOR VE BİR
TUŞLA DA YOK
OLUYOR VEYA BİZ YOK
OLDUĞUNU
ZANNEDİYORUZ!
ADLİ BİLİŞİM
&Ülkemizde
Uygulaması
Bilgi çağını yaşadığımız 21.
yüzyılda teknolojiye bağımlı
bir haldeyiz. Yaşamın her
alanını dijitalleştiriyoruz.
Bankacılıktan ticarete, habercilikten
iletişime, iş hayatından sosyal hayata
kadar her şeyin önüne “e” harfini
koyar olduk. Teknolojinin yardımı ile
yaşamımız ne kadar kolaylaşıyor
gibi görünse de, madalyonun öteki
yüzünde banka hesaplarımıza girilmesi,
e-postlarımızın ele geçirilmesi, kişisel
bilgilerimizin çalınması gibi bilişim
suçu olarak tabir ettiğimiz istenmeyen
ve bize zarar veren olaylara da maruz
kalmaya başladık.
Dijital dünya sınırlarımızı zorlarken
suçu aydınlatabilecek bilgiyi de
yine dijital ortamlardan elde etmek
zorundayız. Hal böyle olunca, dijital
ortamlardan delil tespit etmek, kıldan
DNA tespit etmek gibi uzmanlık
gerektiren bir konu oldu. Adli Bilişim
(Computer / Cyber Forensic) olarak
adlandırdığımız bu uzmanlık alanı artık
Adli Bilimler çatısı altında ayrı bir
disiplin ve uzmanlık alanı olarak kendini
göstermeye başlamış durumda.
Doç. Dr. Murat Volkan DÜLGER, Akademisyen/Avukat
Bu makalede adli bilişimin tüm
yönlerini teknik detaylara çok fazla
girmeden, hukukçuların anlayacağı
bir dil ile anlatmaya çalışılacağım.
İlk önce dijital delil kavramı ve dijital
delilin bütünlüğünü ve sağladığımız veri
özet değeri kavramlarını anlattıktan
sonra, adli bilişimin temel ilkelerine ve
süreçlerine detaylı olarak değineceğim.
www.hplusdergi.com
Sayfa 21
DİJİTAL DELİL
Adli bilimler, suçun ispatında
kullanılabilecek nitelikteki bilginin,
yani delilin bilimsel yollarla ortaya
çıkarılmasını edilmesini konu alır. Adli
bilişim incelemelerinde ise, sabit disk
ve taşınabilir USB bellek gibi elektronik
materyallerin içerisindeki gözle
görülmeyen, elle tutulmayan ve sanal
olarak nitelendirdiğimiz dijital veriler
incelenir ve gerçek /fiziksel dünya ile
ilişkisi kurulup, suçu ispat edebilecek
nitelikteki dijital veriler ortaya çıkarılır.
Elektronik materyallerin içerisinde
suçu ispat edebilecek nitelikteki dijital
veriler “dijital delil” olarak isimlendirilir.
ELEKTRONİK
MATERYALLERİN
İÇERİSİNDE SUÇU
İSPAT EDEBİLECEK
NİTELİKTEKİ DİJİTAL
VERİLER “DİJİTAL
DELİL” OLARAK
İSİMLENDİRİLİR.
Dijital veriler doğası gereği çok hızlı
şekil ve yer değiştirebildiği için, yanlış
bir müdahale, dijital delillerin bir daha
elde edilemeyecek şekilde yok olmasına
sebebiyet verebilir. Bu sebeple dijital
delillere müdahale edenlerin bilişim
sistemlerinin nasıl çalıştığını, bilgiyi
nasıl sakladığını ve nasıl ilettiğini,
bununla birlikte siber dünyayı ve bu
ortamlardaki dijital delillere nasıl
yaklaşılması gerektiğini iyi bilmeleri
gerekir. Adli bilişim konusunda tecrübe
kazanmış bu insanlar ise “Adli Bilişim
Uzmanı” olarak isimlendirilirler.
Dijital delillerin incelendiği ortamlar
da son derece önemlidir. İncelemeler
ister adli kollukta ister özel bilirkişiler
tarafından yapılıyor olsun, laboratuvar
ortamı sağlanmalıdır. Adli bilişim
laboratuvarlarında elektronik
materyallere zarar gelmeyecek
şekilde uygun ortam sağlanmalı ve
incelemeler adli imaj dosyası üzerinden
yürütülmelidir.
VERİ ÖZET DEĞERİ (HASH)
Adli bilişim incelemelerinde en
kritik konu delilin değişmeden
incelenmesidir. Delilin değişmediğinin
ispat edilmesi için veri özet değeri
(Hash) olarak tanımlanan bilginin delil
ile beraber taşınması gerekir. Veri özet
değeri bilimsel olarak kabul edilmiş
matematiksel bir algoritmadır.
DELİLİN
DEĞİŞMEDİĞİNİN
İSPAT EDİLMESİ
İÇİN VERİ ÖZET
DEĞERİNİN (HASH)
DELİL İLE BERABER
TAŞINMASI
GEREKİR.
Algoritmaya parametre olarak giren
veri, işlem sonucunda belirli uzunlukta
sayısal bir değer olarak çıkar. Birden
fazla veri özet değeri hesaplama
algoritması bulunmaktadır. Her
algoritmada çıkan verinin özet değerinin
sayısal uzunluğu farklıdır. Çıkan değerin
sayısal uzunluğu, hesaplanan iki verinin
özet değerinin aynı olma olasılığını
düşürür.
Örneğin; “Adli Bilişim” yazısından
oluşan bir verinin özet değerini, MD5
(Message-Digest 5) adlı algoritmayı
kullanarak hesaplayacak olursak;
“07ffec3f75b3b9b01c4fc3fe85de247”
şeklinde bir sayısal değer üretilir.
Oluşan veri özet değeri 32 adet 16’lık
sayı sisteminin rakamlarını içerir. Bu
kadar rakam ile oluşturabileceğimiz
değer miktarı 2128, yani kullandığımız
sayı sisteminde 36 rakamlı, çok büyük
bir sayı olup, iki farklı veriye ait özet
değerinin aynı çıkma olasılığının ne
kadar düşük olduğunu gösterir.
4
Hukuk ve Daha Fazlası
Sayfa 22
Eğer “Adli Bilişim” verisinin veri
özet değeri, SHA1 (Secure Hash
Algorithm 1) algoritması ile
hesaplanırsa “b16a22679c9550ad-
85cd97621fd9640595ecdb84” sayısal
değeri üretilir. Oluşan özet değeri ise
bu sefer 40 adet 16’lık sayı sisteminin
rakamlardan oluşan başka bir sayıdır.
Ancak burada rakamlar arttığı için
olasılık logaritmik olarak düşer. Veri
özet değeri hesaplanacak bilgi ister 1
TB boyutunda bir diskin içeriği olsun
ister içerisinde sadece “Adli Bilişim”
yazan bir metin dosyası olsun oluşan
veri özet değerinin uzunluğu hep aynı
olacaktır.
Olasılık değerlerinin aşırı düşük
olması sebebiyle, oluşan veri özet
değerinin veriyi temsil ettiği kabul edilir.
Adli bilişim incelemelerinde bir dijital
delilin veri özet değeri için hem MD5
hem de SHA1 algoritmaları kullanılır.
ADLİ BİLİŞİM İNCELEMELERİ SÜRECİ
Adli Bilişim incelemelerinin süreci,
diğer tüm adli bilimler disiplinlerinde
olduğu gibi olay yerinde başlar ve
delilleri içeren raporun mahkemeye
iletilmesi ile sona erer.
Uygulamayı dikkate aldığımızda
sürecin tamamını üç ana parçaya
ayırmak gerekir. İlk aşama olaya
müdahale edilip dijital delilleri içeren
elektronik materyallerin toplanmasıdır.
Bu aşama ne kadar sağlıklı yürürse,
bundan sonraki aşamalarda o kadar
sağlıklı yürütülecektir. Ardından
elde edilen elektronik materyaller
incelenerek dijital deliller ortaya
çıkarılır.
Bu aşama, laboratuvar
ortamında adli bilişim uzmanlarınca
gerçekleştirilmelidir. En son aşamada,
elde edilen delillerin yazılı olarak
raporlanması yapılır.
Anglo Amerikan hukuku sistemine
tabi ülkelerde ise ayrıca rapor
mahkemede bir sunum eşliğinde
anlatıldığından son aşama raporlama
ve sunum başlığı altında karşımıza
çıkmaktadır
ELDE ETME AŞAMASI
Olay yeri delile ilk temasın yapılacağı
aşamadır. Delilin toplanması sırasında
uygun koşulların sağlanamaması, delilin
sağlıklı toplanamamasına ve delil
niteliğini kaybetmesine yol açacaktır.
Bu yüzden olay mahalline gelmeden
önce kolluk kuvvetleri olay yeri ile ilgili
bilgi edinmeli ve gerekli alet ve araçları
yanlarına almalıdırlar.
Ülkemizde olay yerinden elektronik
materyallerin toplanması ile ilgili
gerekli hukuki düzenleme; CMK madde
134’de “Bilgisayarlarda, Bilgisayar
Programlarında ve Kütüklerinde Arama,
Kopyalama ve Elkoyma” başlığı altında
yapılmıştır. Yapılan hukuki düzenleme
her ne kadar yeterli olmasa da, olaya
müdahale eden ve elektronik materyali
toplayan kolluk görevlilerini bağlayan
zorunluluklar bulunmaktadır.
CMK 134(1):
... ŞÜPHELİNİN
KULLANDIĞI
BİLGİSAYAR VE
BİLGİSAYAR PROG-
RAMLARI İLE
BİLGİSAYAR KÜTÜK-
LERİNDE ARAMA
YAPILMASINA,
BİLGİSAYAR KAYIT-
LARINDAN KOPYA
ÇIKARILMASINA …
Maddenin birinci fıkrasında olay
yerinde şüpheliye ait elektronik
materyallerin içerisindeki verilerin
kopyasının çıkarılması, yani adli
imaj dosyasının elde edilmesi tarif
edilmektedir. Adli imaj dosyası,
materyalin içerisindeki verinin tamamını
içeren bir bilgisayar dosyasıdır. İster
materyalin içerisindeki verinin veri
www.hplusdergi.com
Sayfa 23
özet değeri alınsın ister adli imaj
dosyasının veri özet değeri alınsın
ikisi de aynı olacaktır. Daha sonra
yapılacak incelemeler orijinal materyal
üzerinde değil imaj dosyasında
gerçekleştirilmelidir.
İkinci fıkrada ise; imaj dosyasının
alınmasının mümkün olmadığı
durumlarda materyallere el konulması
gerektiği ve imajları alındıktan sonra
materyallerin gecikme olmaksızın iade
edilmesi gerektiği belirtilmektedir.
CMK 134 (2):
…ÇÖZÜMÜN
YAPILABİLMESİ VE
GEREKLİ
KOPYALARIN
ALINABİLMESİ İÇİN,
BU ARAÇ VE
GEREÇLERE
ELKONULABİLİR.
ŞİFRENİN
ÇÖZÜMÜNÜN
YAPILMASI VE GE-
REKLİ KOPYALARIN
ALINMASI HALİNDE,
ELKONULAN
CİHAZLAR GECİK-
ME OLMAKSIZIN
İADE EDİLİR.
Dördüncü fıkrada ise; elde edilen
imaj dosyasının bir kopyasının şüpheli
veya vekiline verilmesi gerektiği
belirtilmektedir.
İmaj alma sürelerinin uzun olması,
yüksek boyutlardaki disklerin imajlarının
almanın mümkün olmaması, imaj
almadan inceleme yapılacağı zaman
delillerin nasıl toplanacağı gibi durumlar
detaylı olarak belirtilmediğinden, kanun
CMK 134 (4):
ÜÇÜNCÜ FIKRAYA
GÖRE ALINAN
YEDEKTEN BİR KOP-
YA ÇIKARILARAK
ŞÜPHELİYE VEYA
VEKİLİNE VERİLİR VE
BU HUSUS TUTA-
NAĞA GEÇİRİLEREK
İMZA ALTINA ALINIR.
maddeleri bu hali ile uygulamada yeterli
olmamaktadır.
Kanun maddelerini bir yana koyarsak,
sağlıklı ve doğru bir adli bilişim
incelemesinin yapılabilmesi için en
azından olay yerinde şüpheliye ait
elektronik materyallerin imaj dosyasının
oluşturulması ve imaj dosyasının veri
özet değerinin taraflara verilmesi
gerekir. Taraflara veri özet değerinin
verilmesi, incelemenin doğru imaj
üzerinden yapıldığını ispat etmek içindir.
İnceleme sonucunda hazırlanan raporda
incelemenin hangi veri özet değerine
sahip imaj üzerinden yürütüldüğü
belirtilir. Böylece başka bir adli bilişim
uzmanı da aynı veri özet değerine
sahip imaj dosyasını incelediğinde aynı
sonuçlara ulaşacağı ortaya konulmuş
olur. Eğer farklı bir veri özet değeri
hesaplanırsa imaj dosyasının farklı bir
diske ait olduğu veya disk üzerinde
değişiklik yapıldığı anlamına gelir. Böyle
bir durumda değişikliğin nasıl olduğu ile
ilgili geriye doğru bir tespit yapmak da
mümkün olmaz.
Elde edilen materyaller toplandıktan
sonra imaj dosyası olay yerinde alınmaz
ise içerisine sonradan veri eklenip
eklenmediği hususunda her zaman bir
şüphe söz konusu olur. Bu yüzden delilin
niteliği bozulmuş olacak ve yürütülen
incelemeler de boşa gidecektir. Bununla
birlikte elde edilen imaj dosyalarının
veri özet değerleri taraflara verilmelidir.
Aksi halde, incelemesi yapılan imaj
dosyasının olay yerinde elde edilen
imaj dosyası olup olmadığı ile ilgili
şüphe oluşur. Bu şüphelerin önüne
geçebilmek için ilke olarak kolluk
kuvvetleri olay yerinde imaj dosyasını
tarafların huzurunda almalı ve imaj
dosyası alınırken oluşan veri özet değeri
taraflara verilmelidir (CMK’nın 134/2.
maddesi istisnadır ve istisna olarak
uygulanmalıdır!).
CMK’nın 134. maddesi bu hali ile
uygulandığında en azından olay yerinde
dijital delillere müdahale edildiğinde
imaj dosyasının alınması ve taraflara
veri özet değerinin verilmesi gerektiği
konularını içerir. Bu yüzden kanundaki
zorunluluklar kolluk kuvvetlerine delilin
güvenliği açısından bağlayıcı bir
zorunluluk getirmektedir.
ADLİ İMAJ DOSYASI;
OLAY YERİNDEN
ELDE EDİLEN
ELEKTRONİK
MATERYALİN
İÇERİSİNDEKİ
VERİNİN
TAMAMINI İÇEREN
BİR BİLGİSAYAR
DOSYASIDIR.
LABORATUVAR İNCELEMESİ
Olay yerinde elde edilen materyaller
ve/veya imaj dosyaları henüz bulgu
niteliğindedir. Bir sonraki aşama;
bulgular incelenip içerisinde suçu ispat
edebilecek nitelikte delilin bulunup
bulunmadığının tespit edilebilmesidir.
Laboratuvar ortamında yapılacak bir
incelenmenin ardından materyaller
ispata elverişli delil niteliğine kavuşur.
İncelemeler adli imaj dosyası
üzerinden yürütülmelidir. Eğer olay
yerinden elde edilen materyal
laboratuvara gönderildiyse üzerinde
4
Hukuk ve Daha Fazlası
Sayfa 24
zorunlu kalınmadıkça bir inceleme
yapılmamalı ve güvenli bir ortamda
saklanmalıdır. Özellikle sabit diskler
mekanik aksamlara sahip olduğundan
fiziksel güvenliği alınmadığında disk
bir daha çalışamayacak bir duruma
gelebilir.
Adli bilişim incelemeleri gerekli
donanım ve yazılımlarla donatılmış,
yetişmiş uzmanları bulunan
laboratuvarlarda yürütülmelidir.
Laboratuvar ortamında; incelemelerin
yapılacağı iş istasyonları, yazma
- koruma cihazları, adli inceleme
yazılımları, farklı tipteki elektronik
materyalleri okuyabilecek
dönüştürücüler ve ara kablolar gibi
donanım ve yazılımlar bulunmalıdır.
Olay yerinde elde edilen imaj dosyası
terabaytlarca veri içeriyor olabilir. Bu
kadar çok veri içerisinden suç unsuru
verinin bulunması, samanlıkta iğne
aramak kadar zor olabilir. Veriler bilinçli
olarak değiştirilmiş veya silinmiş
olabilir. Her incelemeye başlamadan
önce materyalin durumuna göre veri
kurtarma işlemleri uygulanmalıdır.
Böylece anlamlandırılmış daha fazla bir
veri ile çalışma imkânı olacaktır.
Burada en kritik konu incelemeyi
yapacak olan uzmanın niteliğidir.
Adli bilişim uzmanları bilgisayar
sistemlerinin nasıl çalıştığını, bilgiyi
nasıl sakladığını ve nasıl ilettiğini,
bununla birlikte siber dünyayı ve bu
ortamlardaki dijital delillere nasıl
yaklaşması gerektiğini iyi bilmelidir.
Ülkemizde adli bilişim uzmanlığı ile
ilgili bir standart bulunmamaktadır.
Ancak bu konuda uluslararası
bazı sertifikasyon kurumları sınav
ile sertifikasyon sağlamaktadır.
Sertifikasyonlar genel şartları sağlıyor
olsa da, her inceleme konusu olayda çok
farklı durumlarla karşılaşmak mümkün
olduğundan, önemli olan adli bilişim
uzmanının ne kadar tecrübeye sahip
olduğudur.
Bir uzman ne kadar çok dosya
üzerinde çalışmış ise o kadar çok
tecrübeye sahip olacaktır.
RAPORLAMA AŞAMASI
Adli bilişim incelemeleri sonucunda
yapılan çalışmalar ve elde edilen
deliller bir rapor eşliğinde ilgili makama
sunulmalıdır. Hazırlanan rapor, talep
edilen husus doğrultusunda elde edilen
bilgileri içermelidir. Raporun içeriği
yapılan inceleme doğrultusunda teknik
bilgileri içereceği için raporun diline çok
dikkat etmek gerekir. Zira kullanılacak
gereksiz teknik bilgiler raporun
anlaşılırlığını azaltacak ve sonucu
özetlemeyecektir.
Bir adli bilişim raporu, bir makalede
bulunan Giriş-Gelişme-Sonuç
bölümlerindeki gibi oluşturulmalıdır.
Giriş bölümünde; yapılan inceleme
öncesi bilgiler girilmelidir. Bu bilgiler:
• İncelemede kullanılan donanım ve
yazılımların versiyonları ile birlikte
bir listesi: Aynı donanım ve yazılımlar
kullanıldığında aynı sonuç elde etmesi
gerekir.
• Talep edilen incelemenin ne olduğu:
Nasıl bir inceleme yapılması istenmiş
ise, bu talep rapora dökülmelidir. Yapılan
incelemeler de talep doğrultusunda
yapılmalıdır. Talep edilen çalışmalardan
herhangi biri eksik bırakılmamalı, eğer
yapılamıyorsa neden yapılamadığı
anlatılmalıdır.
• Raporu hazırlayan uzman ile ilgili bilgi
ve belgeler: Raporu inceleyen uzmanın
yetenekleri ve incelemeyi kapsayıp
kapsamadığı ortaya konulmuş olur.
• Tarih bilgileri: Talebin ne zaman geldiği,
ne zaman incelemeye başlandığı,
imajın ne zaman alındığı vs. gibi
tarihler raporda belirtilmelidir. Özellikle
mahkemelerin en sık sorun yaşadığı
konulardan birisi de raporun zamanında
hazırlanmasıdır.
• İncelenen elektronik materyallere ait
bilgiler: İncelenen materyalin cinsi, sabit
disk mi yoksa USB bellek mi olduğu,
kapasitesi, seri numarası, veri özet
değeri, içerisindeki işletim sistemine
ait bilgiler vs. belirtilmelidir. Böylece
incelenen materyalin detaylı bir künyesi
çıkarılmış olur.
Raporun gelişme bölümünde ise
yukarıda listelenen materyaller üzerinde
laboratuvarda bulunan donanım ve
www.hplusdergi.com
Sayfa 25
yazılımlar ile nasıl bir inceleme yapıldığı
detaylı olarak anlatılmalıdır. Delilin
hangi dosya olduğu, dosyanın veri
özet değeri, disk üzerinde bulunduğu
lokasyon gibi bilgiler belirtilmelidir.
Ayrıca tespit edilen delile hangi işlemler
sonucunda erişildiği kronolojik olarak
anlatılmalıdır.
Bazı adli bilişim raporlarında; sadece
delil olarak tespit edilen dosyanın ve/
veya veriye ait bilgilerin belirtildiğine
rastlanılmaktadır. Ancak bu dosyanın
nasıl elde edildiği ve hangi işlemler
uygulandığı anlatılmaz ise, aynı süreçler
uygulanarak raporda elde edilen
sonucun doğrulaması yapılamayacaktır.
Bu durum raporların kalitesini gösteren
en önemli noktalardan biridir.
Raporun sonuç bölümünde ise;
sorulan hususu özetleyecek kısa bir
metin yazılmalıdır. Örneğin; eğer sorulan
husus, “X dosyası bu bilgisayarda var
mı? Varsa ne zaman oluşturulmuştur?”
şeklinde ise, raporun sonuç bölümüne
“X dosyası incelenen bilgisayarda
“C:\Dosyalar” klasörü altında
bulunmaktadır. Dosyanın oluşturma
tarihi 12.12.2016’dır” gibi kısa ve yalın
bir bilgi bulunmalıdır. Bu bilgiye nasıl
ulaşıldığı ile ilgili tüm teknik çalışmalar
raporun inceleme yani gelişme
bölümünde yazılmalıdır. Eğer yapılan
inceleme adli bir vaka ise; raporun
sonuç bölümü raporu talep eden hakim
veya savcıya hitap eder.
Zira hakim ve savcı için önemli
olan “sorulan husus tespit edilmiş mi,
edilmemiş mi?” olduğudur. Raporun
teknik konuları ile ilgilenmeyecektir.
Raporda anlatılan teknik kısımlar
ise tarafları ikna etmek için yazılır.
Avukatlar raporu başka bir adli bilişim
uzmanına inceletmek isteyebilirler.
Bu durumda hazırlanan rapordaki tüm
süreç aynı inceleme yapıldığında yine
aynı sonucu elde ediyor olmalıdır.
SONUÇ
Adli bilişim uzmanlığı ile ilgili
ülkemizde bir standart bulunmuyor
olması, çok farklı kalitelerde rapor
çıkaran özel veya tüzel kişiliklerin
bulunmasına sebep olmaktadır.
3.11.2016 tarihli ve 6754 sayılı
Bilirkişilik Kanunu dahi bu standartları
koymamıştır. Sadece bilirkişilerin
denetlenmesini zorunlu hale getirmiştir.
Zorunluluğu denetleyecek ve
adli bilişim uzmanlarının kalitesini
ortaya koyacak nitelikte bir
birimin oluşturulması çok da kolay
görünmemektedir.
Sorun ülkemizde adli bilişim
konusunda yetişmiş insanların
bulunmamasıdır. Mevcut durumda az
sayıdaki uzman ise kurmuş oldukları
adli bilişim laboratuvarları üzerinden
inceleme yapmaktadır ve adli bilişim
uzmanlarını denetleyecek daha üst bir
makam henüz bulunmamaktadır.
Çok sayıda bilişim suçunun işlendiği
günümüzde adli bilişimuzmanlığının
önemi yadsınamayacak kadar önemlidir.
BU YÜZDEN
ÜLKEMİZDE ADLİ
BİLİŞİM UZMANI
YETİŞTİRİLMESİNE
BÜYÜK ÇABA SARF
EDİLMESİ GEREKİR.
Doç. Dr. Murat Volkan DÜLGER
Akademisyen / Avukat
volkan.dulger@dulger.av.tr
[1] Ian Walden, Computer Crimes and
Digital Investigations, Second Edition,
Oxford, Oxford University Press, 2016, s.
371.
[2] Murat Volkan Dülger, Bilişim Suçları
ve İnternet İletişim Hukuku, Altıncı Bası,
Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2015, s. 789
Hukuk ve Daha Fazlası
Sayfa 26
Devlet ve
Spor Kurumları:
Devletin
Müdahale
Hakkı
Olmalı mı?
“DEVLETIN SPORA MÜDAHALE HAKKI, HATTA MÜDAHALE
YÜKÜMLÜLÜĞÜ VAR MI? YOKSA Sporun Siyaset ve Hukuk
Düzeni Karşısında Özerkliği OLMALI MIDIR? BU SORULARIN
CIDDI ŞEKILDE TARTIŞILMASI GEREKIYOR.”
Sporun özerkliği kavramı ilk kez
Modern Olimpiyat Oyunları’nın
kurucusu Pierre de Coubertin
tarafından 1909 yılında ortaya
atılmıştı. Coubertin’e göre, özerk spor
yapılanmasının üyelerinin iyi niyetle
oluşturdukları spor düzeni, “devlet” olarak
adlandırılan dev ve tanımlanamayan bir
yapı karşısında büyük risk altındaydı.
DEVLET KARŞISINDA ÖZERKLİK
“Özerk” ifadesi resmi olarak ilk kez 1949
yılında Olimpik Antlaşma’da (Olympic
Charter) yer aldı. Bu Antlaşma’da, ulusal
olimpiyat komitelerinin ancak “Bağımsız
ve Özerk” olmaları halinde IOC tarafından
tanınacağı öngörüldü.
1949’dan bugüne Olimpik Şart’ta önemli
değişiklikler yapıldı. “Özerklik” koşulu ise
değişmeyen ve hatta güçlendirilen ilke
oldu. Bugün uluslararası federasyonlar
ve dünyanın pek çok ülkesindeki ulusal
federasyonlar “özerklik” ilkesi ışığında,
siyasi müdahalelerden uzak yönetiliyor.
Özerklik ilkesi özellikle uluslararası
spor kurumları tarafından çok ciddiye
alınıyor. Bu kurumlar devletlerin spora
müdahalesine sert tepki gösteriyor. 2012
yılında IOC, Hindistan Ulusal Olimpiyat
Komitesi’nin üyeliğini askıya aldı. 2016
yılında Kuveyt’in ulusal olimpiyat
komitesine ve futbol federasyonuna
müdahale etmesinin ardından IOC ve
FIFA, Kuveyt’in üyeliklerini askıya aldı.
“Özerklik” ilkesi, devletlere karşı
ileri sürülürken; devletlerin de bu ilkeyi
savunma aracı olarak kullandıklarını
görüyoruz. 2016 yılında, Dünya Dopingle
Mücadale Ajansı (WADA), bağımsız
bir soruşturma komisyonu kurdu.
Bu komisyon Uluslararası Atletizm
Federasyonu ile ilgili bir soruşturma
yaptı. Soruşturma sonucunda yayınlanan
Mclaren Raporu’nda Rusya’da sistematik
doping sorunu olduğu iddia edildi.
WADA ve IOC, Rus devletini dopingi
kurumsallaştırmakla suçladı. Rusya
Devlet Başkanı Vladimir Putin ise bu
iddiaları reddetti ve iddiaları “sporun
özerkliğine siyasi müdahale” olarak
tanımladı. Putin, sporun devlet işlerine
jeopolitik müdahale aracı olarak
kullanıldığını ileri sürdü.
www.hplusdergi.com
Sayfa 27
ÖZERKLİK İLKESİ YENİDEN TANIMLANIYOR
Teoride, özerklik ilkesi basittir:
Federasyonlar ve sporu yöneten diğer
uluslararası kurumlar sporu devletlerden
koruyacak olağanüstü statüyü haiz
tüzel kişiler olmalıdır. Özetle, siyasetin
önemli bir silahı olan spor, siyasetten
uzak tutulmalı ve İsviçre’de kurulmuş
özel hukuk tüzel kişilerinin yönetimine
bırakılmalıdır. Ancak uygulamada bu
prensip geniş bir kesim tarafından
sorgulanıyor.
Bugün uluslararası spor federasyonları
mutlak özgürlüğe sahip değil. Uluslararası
spor federasyonları amaçlarını
belirleyebilir, yapılanabilir, teknik oyun
kurallarını yaratabilir, disiplin kuralları
öngörebilir. Bununla birlikte, bu kurallar
ve kuralların somut uygulaması hukukun
temel ilkelerini ihlal etmemelidir. Aksi
halde, hâkim müdahale edecek ve
federasyonları cezalandıracaktır. Yargı,
uluslararası hukukun genel ilkelerini,
insan haklarını ve Avrupa Birliği hukukunu
koruyacaktır. Bu “normalleşme”, bütün
dünyada, bütün spor branşları ve spor
federasyonları için yaygınlaşıyor.
IOC, FIFA, UEFA gibi uluslararası
spor kurumları, uzun süre sırtlarını spor
tahkimine dayadı. İsviçre’de kurulan Spor
Tahkim Mahkemesi (CAS), uluslararası
spor yapılanmasını bir süre için devletlerin
müdahalesinden korudu. Bugün ise
CAS yargı kıskacında. İsviçre Federal
Mahkemesi CAS’ın kararlarını iptal ediyor.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, CAS
kararları sebebiyle İsviçre’ye karşı yapılan
başvuruları ciddiye alıyor. Almanya,
Belçika gibi devletlerin mahkemeleri
CAS’ın mutlak yetkisini tehdit eden
kararlar veriyor. IOC, FIFA, UEFA, IAAF
yöneticileri soruşturuluyor, yargılanıyor ve
mahkum ediliyor.
“ISVIÇRE’DE
KURULAN
Spor
Tahkim
Mahkemesi (CAS),
ULUSLARARASI
SPOR
YAPILANMASINI
BIR SÜRE IÇIN
DEVLETLERIN
MÜDAHALESINDEN
KORUDU. BUGÜN
ISE CAS YARGI
KISKACINDA.”
ÖZERKLİK ÖLDÜ, YAŞASIN “ÖZEL YAPI”
Sporun yargı aracılığıyla devletlerin
müdahalesine tabi tutulması, spor
camiasında hoş karşılanmadı. Devlet
müdahalesinden mümkün oldukça
korunmak isteyen spor camiası, özerklik
yerine başka bir ilke yaratmak için
kollarını sıvadı. Sonunda “sporun özel
yapısı” kavramı yaratıldı.
“Sporun özel yapısı” ilkesi, sporun diğer
insan faaliyetlerine benzemediği, fark
yaratan özellikleri olduğu ve bu özellikleri
sebebiyle spor sektörü için istisnalar
yaratılması gerektiği düşüncesine
dayanıyor. Bu ilkenin yaratıcıları, spor
dışındaki ekonomik faaliyetlere ve
sektörlere uygulanan kurallarının spora
doğrudan uygulanamayacağını iddia
ediyorlar. İddiaya göre, ticaret hukuku,
rekabet hukuku, vergi hukuku, sosyal
hukuk gibi hukuk dallarının kuralları spora
uygulanırsa, spor doğasından uzaklaşır ve
ruhunu kaybeder.
Bu yeni teori Avrupa Birliği’ni ve
devlet yargıçlarını ikna etmedi. Avrupa
Birliği, sporun özel yapısını kabul etse
bile, spor Avrupa müktesebatından
bağımsız hale gelmedi. Avrupa Komisyonu
ve Avrupa Birliği Adalet Divanı spor
sektörünü denetlemeye devam ediyor.
Devlet mahkemeleri spor yöneticilerini
cezalandırıyor, spor federasyonlarının
kararlarını iptal ediyor.
TÜRKİYE’DE SPOR: “DEVEKUŞU MODELİ”
Bugün Türk sporu devletin yönetiminde.
Gençlik ve Spor Bakanı fiilen sporun
tek hakimi. Spor Genel Müdürlüğü
aracılığıyla mevzuatı hazırlıyor. Spor
federasyonlarının yönetimlerini belirliyor.
Ceza Kurullarına ve Tahkim Kurulu’na
istediği kişileri atıyor. Beğenmediği
insanlar hakkında soruşturma açtırıyor
ve Ceza Kurullarında yargılatıyor.
Bakan’ın atadığı Merkez Ceza Kurulu’nun
kararlarına karşı yine Bakan’ın atadığı
Spor Genel Müdürlüğü Tahkim Kurulu’na
başvurulabiliyor. Spor Genel Müdürlüğü
Tahkim Kurulu’nda Anayasa’ya aykırı
şekilde hâkim ve savcı kökenli üyeler
bulunuyor. Hâkim ve savcılar İdare’nin
ajanı haline getirildiler.
Dünyada spor federasyonlarının
kararları yargı denetimine tabi iken,
Türkiye’de spor, yargı denetiminden
kaçırılıyor. Anayasa Mahkemesi, Tahkim
Kurulu kararlarına karşı devlet yargısına
başvurulmasını yasaklayan kanun
hükümlerini iptal etti. TBMM, Anayasa
Mahkemesi’nin iptal ettiği düzenlemeyi
Anayasa hükmü haline getirdi. Bugün
Türkiye Futbol Federasyonu ve SGM
Tahkim Kurulu kararlarına karşı yargıya
başvurulamıyor. Yargı denetimine tabi
olmayan bu tahkim kurulları neredeyse
tüm dosyalarda adil yargılanma hakkını
ihlal ediyor.
TÜRKİYE, SPORUN MERKEZİ OLABİLİR
Türkiye Cumhuriyeti devleti bir
yandan sporu siyasetin emrine
sunarken, diğer yandan sporu yargıdan
koruyor. Devletimiz uluslararası spor
federasyonlarına Anayasa değişikliği
önerip, onlara siyasi müdahale
yapılmayacağı yönünde teminat verirse,
Türkiye uluslararası sporun merkezi haline
gelebilir. Böylece siyasetin ve yargının
müdahale edemeyeceği bir spor düzeni
yaratılması için teori üretmekle zaman
kaybedilmez.
Avukat Mert YAŞAR
myasar@mertyasar.com
Hukuk ve Daha Fazlası
Sayfa 28
ÜRETKENLİK
Bürosunu
Yeni Kuracak
Avukatlar için
Coworking
Yoğun
Fırsatları
bir envanter
gerektirmeyen, fiziksel araç
gereç ihtiyacı sınırlı olan her iş
gibi avukatlık mesleğinde de
ortak çalışma alanları yeni trend haline
geldi. İşini yeni kuran birer girişimci
olarak, büro açacak avukatlar için kira,
personel, aidat, elektrik, su ve internet
gibi pek çok masrafı ortadan kaldıran
sanal ve hazır ofisler, en az maliyetle işe
başlamak isteyen avukatların tercihi
oluyor.
Özellikle sınırlı bir bütçeyle işe
başlayacak olan avukatların sekreter,
internet, temel tüketim ve hatta çaykahve
ihtiyaçlarına karşılık veren ortak
çalışma alanları, yine ihtiyaca bağlı
olarak toplantı odası ve farklı alanlarda
çalışma gibi seçenekler de sunuyor. Yeni
insanlarla tanışarak, geniş bir çevreye
ulaşmanın önem taşıdığı avukatlıkta,
coworking alanlarında gerçekleştirilen
etkinlikler, ortak ilgi alanları ve iş
beklentileri çerçevesinde bir araya
gelen insanlar için güçlü bir networking
olanağı sağlıyor.
Sayfa 29
Pınar Massena / CEO, Workinton
ÜRETKENLİK ARTIŞIYLA ZAMAN
TASARRUFU
Aynı süre zarfında daha fazla işin
üstesinden gelmenin yeni nesil ismi
olan “üretkenlik” için pek çok araştırma
yapılıyor. Bu araştırmalarda özellikle
herkesin bir arada çalıştığı, açık ofis
tasarımındaki ortamlarda motivasyonun
artış gösterdiği dile getiriliyor. Daha
verimli bir çalışma düzeni için, insanlardan
uzak ve izole bir ortam yerine işlerin
durmadığı, rahat ve konforlu bir çalışma
ortamı tercih edilmesi gerekiyor.
Benzer şekilde, uzmanlar çoğu
insan için mutlak bir sessizlik yerine
orta seviyede arka plan gürültüsünün
verimliliği artırdığını kaydediyor. Ortak
çalışma alanlarındaki toplantılar,
görüşmeler ve diğer düşük ve orta seviye
arka plan gürültüleri; üretkenliğin zirveye
ulaşmasına yardımcı oluyor.
HER YERDE OFİS İMKANI
Ortak çalışma alanlarında kullanım
tercihleri bir veya birden fazla ofisi
kapsayabiliyor. Bu sayede örneğin
İstanbul’un farklı konumlarında, tek bir
ofise bağlı kalmaksızın çalışmak mümkün
oluyor. Hatta Workinton gibi farklı illerde
ofisleri bulunan ortak çalışma alanları
sayesinde şehir dışı seyahatlerinde bile
internet, çay/kahve ve ofis ortamı için
araştırma yapmaya gerek kalmıyor.
Tüm bu avantajlar sayesinde ortak
çalışma alanları hizmet sektörünün
diğer kollarında olduğu gibi avukatlık
dünyasında da hızla yükseliyor.
Coworking sisteminin Türkiye’deki ilk ve
en büyük uygulayıcısı olan Workinton
ofisleri, işletmelere yüzde 90’a varan
oranlarda maliyet avantajları sağlarken,
daha verimli ve bol seçenekli bir çalışma
ortamı sunuyor.
Workinton CEO’su Pınar Massena,
sanal ofislerin sağladığı maliyet
avantajını şöyle özetliyor: “Avukatlar,
meslekleri gereği birden fazla yerde
iş takibinde bulunabiliyor. Dolayısıyla
en kısa zamanda çalışmasını
tamamlaması gerekiyor. Workinton
farklı lokasyonlardaki şubeleri ile
avukatların ihtiyaçlarını karşılıyor.
Ayrıca stresli bir meslek grubu olan
avukatlar, Workinton’da düzenlenen
etkinliklerde hem öğretici, hem de
eğlenceli vakit geçirebilir. Üstelik
Workinton’da ihtiyaçlarına göre aylık
200 liradan başlayan fiyatlarla bir
sanal ofis kiralayabilir. Workinton
çalışma alanlarında her gün iş
yapabilir, misafirlerini ağırlayabilir,
sekreter hizmetlerinden de ücretsiz
faydalanabilirler.”
Pınar Massena, avukatların müvekkilleri
ile özel görüşme yapmaları da gerektiğini
söyleyerek, “Workinton savunma gibi
kutsal görevi olan avukatlar için 2 ila
10 kişi arasında özel görüşme odaları
organize edebiliyor. Bu odaları avukatlar,
saatlik, günlük ve aylık kralayabiliyor.
Kurumsal bir duruş sergilemek isteyen
avukatlar, görüşmelerini bu prestijli
alanlarda yaparak itibarlı bir hizmet
vermiş oluyorlar” şeklinde konuştu.
Hukuk ve Daha Fazlası
Sayfa 30
Avukat Nazlı CAN
[1] Rosetta Uydusu
Uzay
Madenciliğinin
Hukuki Boyutu
Uzay, halen bilinmeyenlerle dolu olabilir. Hatta orada yapılacak
madencilik faaliyetleri için önümüzde uzun yıllar da olabilir. Fakat
bu, uzay madenciliğine dair hukuki altyapının hazırlanmasına
engel değil.
Philae Modülü [2]
Biliyor muydunuz?
İNSANOĞLU İLK KEZ
KUYRUKLU YILDIZA
UZAY ARACI İNDİRDİ!
Avrupa Uzay Ajansı tarafından 02 Mart 2004 günü Ariane 5 adlı
füzeyle fırlatılan Rosetta Uydusu [1] ve taşıdığı minik iniş modülü
Philae [2] , Güneşin etrafında 5 kez döndükten sonra yaklaşık
6,4 milyon kilometrelik yolculuğunu 2014 yılında tamamlayarak
67P [3] isimli kuyruklu yıldıza ulaştı.
İniş modülü Philae 12 Kasım 2014 günü saat 08.35’de
Rosetta’dan ayrıldı ve yaklaşık 1 metre/saniye hız ile 67P
kuyruklu yıldızına yaklaştı. İlk olarak saat 15.33’de 67P kuyruklu
yıldızına iniş yaptı ama iki defa geri sekti ve hedeflenen iniş
bölgesinden çok öteye uygun olmayan bir durumda 67P’ye
konumlanıp bilimsel çalışmalarına başladı.
Kendisinden zaman zaman haber alınabilen Philae, kuyruklu
yıldızın temel yapıtaşları hakkında bilim dünyası için oldukça
önemli bilgiler paylaştı. 67P isimli kuyruklu yıldızın etrafında tur
atmaya devam eden ana araç Rosetta ise 30 Eylül 2016’da 67P
kuyruklu yıldızına intihar dalışı yaparak misyonunu tamamladı.
67P Kuyruklu Yıldızı [3]
Boyu 4.3 Km / En Geniş Yeri 4.1 Km
www.hplusdergi.com
Sayfa 31
İktisadi ve teknolojik gelişim için
elzem olan çok sayıda elementin
Dünyamız’da sınırlı bulunması
dolayısıyla belki de 50-60 yıl
içerisine tükenmesi beklenmektedir.
Bu nedenle alternatif arayışlara
girilmiş ve bunların tedariki ile ilgili
uzaya yönelme fikri ortaya atılmıştır.
Bazı bilim insanları tarafından
asteroidlerle Dünyamız’a gelmiş
olduğu iddia edilen altın, kobalt,
demir, manganez, molibden, nikel,
osmiyum, palladyum, platin, renyum,
rodyum, ruthenyum ve tungsten
gibi çok sayıda elementin bilhassa
Dünya’ya yakın asteroidlerden
tedarik edilebilmesi için çalışmalar
başlatılmıştır.
NASA’nın tahminlerine göre
Dünya’ya yakın 10.000 civarında
asteroid bulunmaktadır ve
içlerindeki cevherin değeri
trilyon Dolar’ın üzerindedir. Tüm
bu bilimsel ve iktisadi veriler,
uzay ve asteroid madenciliği
alanında firmaların kurulmasına
ve bu alandaki çalışmaların
hızlanmasına yol açmıştır. Henüz
madencilik faaliyetleri aktif olarak
başlamamışken hukuki olarak en
somut adım ise 25 Kasım 2015’te
ABD tarafından atılmıştır.
Dönemin ABD Başkanı Barack
Obama “Uzay Yasası” adıyla bilinen
ve asteroid ve uzay madenciliğine
ilişkin hükümler ihtiva eden yasayı
imzalayarak A.B.D. firmalarının ve
vatandaşlarının uzay madenciliği
yapmalarının önünü açmıştır. Peki
uzayda madencilik faaliyetlerinin
yürütülmesi hukuka uygun mudur?
“Uzay Çağı”nın 4 Ekim 1957’de
SSCB yapımı Sputnik 1’in
fırlatılmasının ardından başladığı
kabul edilmektedir. Sputnik’ten
önce de “Uzay Hukuku” ile ilgili
birtakım çalışmalar mevcuttu,
ancak fırlatmadan sonra bu
çalışmalar oldukça hız kazandı. Bu
dönemde uzay hukuku ile ilgili temel
düzenlemeleri yapan Birleşmiş
Milletler’in “Uzayın Barışçıl Amaçlarla
Kullanımı Komitesi”, beş temel
uluslararası sözleşme ile beş ilke ve
bildirge tanzim etti.
Uzay madenciliğinin bu
antlaşmalardan bilhassa 1967 tarihli
“Ay ve Diğer Gökcisimleri Dahil
Uzayın Keşif ve Kullanılmasında
Devletlerin Faaliyetlerini Yöneten
İlkeler Hakkında Antlaşma” (Uzay
Antlaşması)’nın maddelerini ihlal
edip etmediği yönünde çeşitli görüş
ayrılıkları bulunuyor.
Bu maddelerden ilki Antlaşma’nın
uzayın bütün insanlığa tahsis
edilmiş olduğunu, her devletin gök
cisimlerinin bütün bölgelerine serbest
erişim hakkı olduğunu ve iktisadi
veya bilimsel kalkınmışlık düzeyinden
bağımsız uzay faaliyetlerinin bütün
ülkelerin hayır ve menfaatine
yürütüleceğini düzenleyen birinci
maddesidir. Madenciliği sadece
uzay faaliyetlerinde önde gelen
ülkelerin yapabilmesi ve menfaati bu
ülkelerin elde edebilecek oluşu benim
de içinde yer aldığım madenciliğin
hukuka aykırı olduğunu düşünen
hukukçulara göre işbu maddeyi ihlal
etmektedir. Madenciliğin hukuka
uygun olduğunu savunan hukukçular
ise elde edilecek menfaatin tasnif
şeklinin düzenlenmemiş olmasından
ötürü maddenin ihlal edilmediğini öne
sürmektedirler.
Antlaşma’nın 2. maddesi de yine
tartışma konusudur. Şöyle ki söz
konusu maddeye göre; “Ay ve diğer
gökcisimleri dahil, uzay, egemenlik
ilanı, kullanma veya işgal suretiyle
veya diğer herhangi bir suretle milli
iktisaba konu olamaz.”
Uzayda devletlerin egemenlik
iddiası değil ancak gerçek kişilerin
bir kısmı gülünç çeşitli ilginç mülkiyet
iddiaları olmuştur. Amerikalı Dennis
Hope, Ay’ın kendisine ait olduğunu
iddia ederek ABD’ye, eski SSCB’ye ve
B.M.’ye bu durumu bildiren mektup
göndermiş ve 55.000 U.S.D.’lik çöp ve
depolama ücreti istemiştir.
NEAR Shoemaker uzay aracının
433 Eros asteroidine 2001’deki
inişini takiben Gregory Nemitz isimli
bir kişi ise kendisine ait “Orbital
Development” isimli şirketin bu
asteroidin maliki olduğunu iddia
etmiş ve NASA’dan her dünya yüzyılı
için 20 U.S.D.’lik depolama ve park
ücreti isteyerek mülkiyet iddiasıyla
ilgili dönemin Amerikan Dışişleri
Bakanı Colin Powell’a mektup
göndermiştir. Reno Nevada da açtığı
dava reddedilen Nemitz benzer
davaları açmaya devam etmiş olsa
da nihayet 2005’te bu ısrarından
vazgeçmiştir. Bu gibi örneklerin
yanısıra doğrudan asteroidlerin
mülkiyeti ile ilgili bazı davalar da
mevcuttur. Mesela; Iowa’daki Forest
City’e 1890’da düşen bir meteorit ve
Oregon’a düşmüş olan Willamette
meteoriti ile ilgili mahkeme mülkiyet
konusunda toprak sahibinin lehine
karar vermiştir.
Uzayda mülkiyet iddialarının
yaygınlığı dolayısıyla Uluslararası
Uzay Hukuku Enstitüsü (IISL) 2004
4
Hukuk ve Daha Fazlası
Sayfa 32
ve 2009 yıllarında uzayda mülkiyet
hakkı iddialarına ilişkin bildiriler
yayınladı ve devletlerin özel hukuk
kişilerinin yapacakları faaliyetleriyle
ilgili uluslararası sorumluluğa sahip
olduğunu; özel hukuk kişilerinin
yetkilendirilmesinin ve denetiminin
de yine devletlerin sorumluluğunda
olduğunu; bununla birlikte uzayda
mülkiyet hakkının olmayacağını ifade
etti. Uzaydaki doğal kaynakların
çıkarımı konusunu da ele alarak IISL;
bu kaynaklarla ilgili bir düzenlemenin
olmaması dolayısıyla BM vasıtasıyla
mevcut uluslararası uzay hukuku
temelinde konunun açıklığa
kavuşturulmasının gerektiğini de
ifade etti.
Uzay madenciliği konusuna yine
dönecek olursak; uzaydan elde
edilecek kaynakların mülkiyete
konu olup olamayacağı da yine bir
başka tartışma konusudur. Uzay
madenciliğini destekleyen hukukçular
Uzay Antlaşması’nın kaynaklarla ilgili
bir malik statüsünü düzenlememesi
dolayısıyla cisimleri elde edenlerin
bunların maliki olacağını ve uzayın
ticari kullanımının Antlaşma ile
engellenmediğini savunmaktadır.
Kanaatimce Uzay Antlaşması’nın
ikinci maddesi uyarınca bu mümkün
değildir.
Bir diğer tartışma, Antlaşma’nın
taraf devletlerin uzay faaliyetlerini
diğer taraf devletlerin mukabil
menfaatini dikkate alarak ve
zararlı bir şekilde kirlenmesini ve
yer dışı maddelerin sokulması
sonucunda yeryüzü ortamında
hasıl olacak zararlı değişmeleri
önleyecek şekilde yürütmelerine
müteallik 9. maddesinden kaynaklı
çıkmaktadır. Diğer devletlerin mukabil
menfaatlerinin ne olduğu ve nasıl
gözetileceği net değildir. Menfaat ile
maddi bir menfaat mi yoksa bilimsel
bir menfaat mi ifade edilmektedir?
Keza yeryüzü ortamında zararlı
değişiklik meydana getirmenin ya
da bunu önleyecek tedbirlerin ne
olduğunun tanımı hususunda da
netlik bulunmamaktadır. Çevre ile
ilgili hassasiyetler konusunda da yine
farklı görüşler mevcuttur.
Söz konusu faaliyetlerin çevreye
zarar vereceğini iddia edenlerin
aksine uzun vadede çevre açısından
uzay madenciliğinin faydalı
olacağı görüşünü savunan kişiler
de vardır. Örneğin; “Sürdürülebilir
Madencilik: Çevrecilik Adına Asteroid
Madenciliğinin Teşviki” isimli
makalesinde Kevin Mac Whorter,
önümüzdeki 60 yıl içerisinde bilim
insanlarının modern endüstri
için elzem olan bazı elementlerin
tükeneceğini beklediğini yazmıştır.
Cep telefonu, laptop bilgisayarlar,
rüzgar türbinleri, güneş paneli gibi
pek çok ürünün ham maddesi olan
platin, çinko, altın, fosfor, indium
gibi pek çok kaynağın tükeneceğini
belirterek bugünkü madencilik
endüstrisinin Dünya’ya çevresel
açıdan çok zarar verdiğini ve bütün
ekosistemin gerek su kirliliği gerekse
ormansızlaşma dolayısıyla tahrip
olduğunu ifade etmiş ve bu nedenle
aslen uzay madenciliğinin çevre için
faydalı olacağını savunmuştur.
Uzay madenciliği demişken; bir
başka zengin kaynak olan Ay’dan
da kısaca bahsetmekte de fayda
var. Dünyadaki gibi koruyucu bir
manyetik alanı olmayan Ay’a güneş
rüzgarlarıyla yüklü miktarlarda
Helium 3 gelmektedir. Bu izotopun
radyoaktif olmaması ve de
tehlikeli atıklar oluşturmaması
dolayısıyla güvenli bir nükleer enerji
oluşturabileceği düşünülmektedir.
(Helium 3’ün güvenliliğinin aksini iddia
eden Frank Close gibi teorik fizikçiler
de mevcut.)Çin’in bilhassa hakim
olduğu seryum, lantan, neodimiyum,
praseodimyum gibi ileri teknoloji
ürünlerinde kullanılan kaynakların
da yine Ay’da yüklü miktarlarda
olduğu tahmin edilmektedir. Bu
nedenle Ay da madencilik faaliyetleri
ile ilgili önemli bir kaynak olarak
görülmektedir. Bugün Rusya uzay
programı uyarınca Ay’ın keşfi için
uzay aracı fırlatarak Dünya’ya
materyaller getirmek üzerinde
çalışmaktadır. Rus bilimadamları
Ay’ı aynı zamanda diğer gezegenlere
seyahat için merkez olarak kullanma
konusunu da değerlendiriyorlar.
Avrupa Uzay Ajansı da yine Güneş
Sistemi’ndeki görevlerde daha
uzak noktalara gidebilmek için Ay’ı
kullanmayı düşünmektedir. Özel
sektör ise Ay’dan Helium3 yerine su
alarak yakıt elde etmeyi hedefleri
arasına eklemiş durumda. Örneğin
Shackletonenergy isimli şirket,
2020’li yıllarda Ay’daki suyu alıp
Dünya’nın LEO yörüngesindeki yakıt
istasyonuna getirmeyi planlıyor. Zira
hidrojen ve oksijen sıvı hale getirildiği
takdirde uzay aracı için çok etkili bir
yakıttır. Çin ve Hindistan da Ay’da
madencilik yapmayı planlayan diğer
ülkeler olarak sıralanıyor. Çin, bu yıl
içinde Chang’e 5’i fırlatarak Ay’dan
www.hplusdergi.com
Sayfa 33
2 kg’lık toprak ve kaya parçası alıp
Dünya’ya getirmeyi ve incelemeyi
planlıyor. Ay ile ilgili hukuki
düzenlemelere gelecek olursak; Ay ile
ilgili düzenlemeler daha sarihtir. Zira
Ay Anlaşması’nda açık denizlerdekine
benzer bir rejim düzenlenmiştir ve
Ay’ın yüzeyinden veya yüzeyinin
altından çıkarılan doğal kaynaklar
hiçbir devlete, kuruma vs. ait
olmayacaktır. Bu kaynaklar insanlığın
ortak mülküdür ve kaynak çıkarımı ile
ilgili bir uluslararası rejim mevcuttur.
Ancak Türkiye’nin de tarafı olduğu Ay
Anlaşması (1979) uzay faaliyetlerini
yürüten ülkelerin tarafı olmadığı çok
az sayıda ülkenin kabul ettiği bir
anlaşmadır. Bugün asteroidlerden
maden çıkarılması ile ilgili yasayı
çıkarmış olan ABD’nin Ay Anlaşması
ile ilgili tutumuna gelince; her ne
kadar ilk başta dönemin Amerikan
Başkanı Carter tarafından söz
konusu anlaşma desteklenmişse
de sonrasında bu anlaşmanın uzay
kaynaklarının edinimi ile ilgili her türlü
özel sektör faaliyetlerini tıkayacağı
uyarısı üzerine taraf olunmamıştır.
Madencilik ile ilgili tartışmalar
sürerken dönemin Amerikan Başkanı
Barack Obama madencilikle ilgili
düzenlemeler içeren yasayı 25 Kasım
2015’te imzaladı. Aslında kabul
edildiği için dikkat çekmiş olsa bile
benzeri bir girişim daha evvelden
de olmuştu. Şöyle ki; “Uzayın
Derinliklerindeki Kaynakların Keşfi
İçin Amerikan Uzay Teknolojileri
Yasası” 2013-2014 Kongre
döneminde teklif edilmiş, ancak
reddedilmişti. Amerikan Temsilciler
Meclisi’nin Bilim, Uzay ve Teknoloji
Komitesi’nin Uzay Alt Komitesi’ne
10 Eylül 2014’te yazılı olarak
görüş sunmuş olan Joanne Irene
Gabrynowicz konunun hukuki boyutu
ile ilgili tespitlerde bulunmuştu.
Gabrynowicz, sivillerin eylemlerinin
hukuki sorumluluğunun Uzay
Antlaşması’nın tarafı olarak Amerikan
Hükümeti’ne ait olduğunu, bu
4
Çin, bu yıl içinde Chang’e 5’i fırlatarak Ay’dan
2 kg’lık toprak ve kaya parçası alıp Dünya’ya
getirmeyi ve incelemeyi planlıyor.
Biliyor muydunuz?
Tarih 11 Aralık 1972’yi gösterirken, Apollo 17 aya iniş yaptı. Bu insanoğlunun son ay seyahati
değildi, ancak aya giden insanlı uzay araçları için yörüngeden çıkılan son sefer oldu.
Apollo 17 ay yüzeyine Orion kapsülünü bıraktıktan sonra Astronotlar
kapsülden çıkarak bir dizi bilimsel araştırma yaptı.
Hukuk ve Daha Fazlası
yükümlülüğün federal lisanslandırma
düzenlemeleri ile yerine getirildiğini
ve uzaya giden cisimlerin ABD’de
tescil edilerek Amerikan Yasaları’na
tabi olduğunu, ancak yörünge üzeri
lisanslandırmayı yapan bir otoritenin
olmadığını belirtmiştir. Fırlatma ve
Dünya’ya geri giriş ile ilgili olarak FAA
(Amerikan Federal Havacılık Dairesi)
lisanslandırma yetkisine sahipken
yörüngede bir süre kalacak olan
özel sektör cismini lisanslandırma
yetkisine sahip değildir.
Uluslararası antlaşmalar
çerçevesindeki olası neticelerine
ilişkin olarak ise Gabrynowicz
uluslararası uzay hukukunun
gelişiminde “opinio juris”in önemli
olduğunu belirtmiş ve söz konusu
yasa teklifinin muğlak olması
dolayısıyla çekişmeli neticeler
doğurabileceğini ifade etmiştir.
Gabrynowicz’e göre Antlaşma
sarih bir şekilde toprak edinmeyi
ve egemenliği yasaklamışken
doğal kaynakların edinimi ile ilgili
net değildir. Ancak kaynakların
çıkarılması uzayın “kullanımı” içinde
değerlendirilebilir diye görüşünü
sunmuştur. Buna karşın söz konusu
kaynakların çıkarılması hususunu
“kullanım” içinde değerlendirmek
mümkün olsa dahi mülkiyetlerinin
kime ait olacağı muğlaktır. Bu
yasanın reddinden kısa bir süre
sonrasında ise 2015’teki yasa
çıkarılmıştır. Yasa uyarınca
Amerikan vatandaşlarının ticari uzay
faaliyetlerinin ve uzay kaynaklarını
edinimlerinin kolaylaştırılması teşvik
edilmektedir. ABD’nin uluslararası
yükümlülükleri ile uyumlu olarak
uzayın keşfi ve de uzay kaynaklarının
edinimini ile ilgili kamusal engellerin
kaldırılması gerekliliği düzenlenmiştir.
Söz konusu faaliyetler ABD’nin
uluslararası yükümlülüklerine uygun
olarak ve de Federal Hükümet’in
yetkilendirmesi ve denetimi altında
yapılacaktır. İşbu yasa uyarınca
madencilik faaliyeti yapanların uzay
kaynağının veya asteroidin maliki
olabilecekleri, bunları nakledebilme,
kullanabilme ve satabilme haklarının
da yine ABD’nin uluslararası
yükümlülüklerine ve ilgili hukuk
kurallarına uygun olarak bulunduğu
kabul edilmiştir.
Ayrıca ABD’nin herhangi bir
gök cismi üzerinde egemenlik
hakkının veya yargı yetkisinin veya
gökcisminde mülkiyet hakkının
olduğunun anlaşılmamasına da vurgu
yapılmıştır. IISL Amerika Birleşik
Devletleri’nin yeni yasasını ele alarak
20 Aralık 2015’te konsensus ile kabul
etmiş olduğu uzay kaynaklarının
madenciliğine ilişkin görüşünde ise
şu tespitleri yapmıştır: Yörünge alanı
da dahil olmak üzere bir bölge/alan
(territory) almak yasaktır ancak
kaynak alımı konusu net değildir.
Uzay Antlaşması’nın, uzayın eşitlik
ilkesine uygun herhangi bir ayırım
yapılmaksızın keşif ve kullanımı ile
ilgili maddesindeki “serbest kullanım”
kavramının içine gök cisimlerindeki
mineraller ve su dahil “yenilenemeyen
doğal kaynaklar”ın alınması/
tüketilmesi dahil midir değil midir
konusu net değildir ve bu konuda
herhangi bir uluslararası anlaşma
bulunmamaktadır.
Kaynaklarla ilgili daha kısıtlayıcı
düzenlemeler içeren Ay Antlaşması
ise çok az sayıda devlet tarafından
kabul edilmiştir ve burada
düzenlenmiş olan doğal kaynakların
dağıtımı ile ilgili rejimin teamül
haline geldiği de söylenemez.
Dolayısıyla ABD yasasının Uzay
Antlaşması’nın bir yorumu olarak
değerlendirmesi mümkündür. Yine
bu sebepten madencilik faaliyetleri
gök cisimleri üzerinde egemenlik
hakkı iddia etmek şeklinde telakki
edilmemiştir. Bu hususta ABD’nin
ilgili düzenlemesindeki uluslararası
düzenlemelere uygunluk ile ilgili
maddesine de atıfta bulunulmuştur.
ABD’nin yasasını takiben Şubat
2016’da bu kez Lüksemburg, uzay
madenciliği ile ilgili destekleyici
adımlar atacağını duyurdu. Yaklaşık
200 milyon Euro’luk bütçe ayıran
Lüksemburg, uzay madenciliği
faaliyetlerini düzenleyen bir yasal
düzenlemeyi yürürlüğe koymayı
planlıyor. Ancak Amerikan yasasından
farklı olarak Lüksemburg’da yerleşik
yerli/yabancı tüm şirket ve şahıslar
kanunun sağladığı haklaradan
faydalanabilecek . Hatta Lüksemburg
bu konuda iddialı bir şekilde uzay
kaynakları ile ilgili Silikon Vadisi
olmayı hedeflediğini de belirtiyor.
Uzay madenciliği faaliyetlerini
gerçekleştirmeyi planlayan Deep
Space Industries ve de Planetary
Resources da Lüksemburg’da faaliyet
göstermek üzere teşvik edildi ve
söz konusu şirketlerle anlaşmalar
imzalandı. Birleşik Arap Emirlikleri,
Avustralya ve bazı başka ülkelerin de
yakın zamanda uzay madenciliğine
ilişkin bir yasal düzenlemeler yapması
beklenilmektedir.
Av. Nazlı CAN
İstanbul Barosu Havacılık Ve Uzay
Komisyonu Başkanı
nazli@can.aero
www.hplusdergi.com
Özel Adli Bilişim Danışmanlığı Veri Kurtarma Hizmetleri Güvenli Veri İmha Bilişim Suçlarının İncelenmesi
Internet Web Sayfası İncelenmesi Eposta İncelemesi ve IP Tespiti Kredi Kartı Dolandırıcılığı
CD/DVD, Kredi kartı, SIM kart, Takograf Kartı İncelemesi Bilgisayar, Hard Disk İncelemesi
Cep Telefonu İncelemesi Şifreleme ve Şifre Çözümleme Güvenlik Kamera Sistemlerinin İncelenmesi
FSEK Kapsamında Lisanssız Yazılımların İncelenmesi
www.fidescfi.com.tr
A. Yıldız Posta Cad. No: 14 Emel Apt. D:102 34349 Gayrettepe - İstanbul T. + 90 212 275 08 65 F. + 90 212 217 79 34
P. info@fidescfi.com.tr
www.hplusdergi.com
Sayfa 37
Uzman Klinik Psikolog Yasemin OZAN, MA, MSc
Iş Yaşamında
Stres ve
Baş Etme
Yolları
ŞÜPHESIZ, AVUKATLAR
YALNIZCA HUKUK KURAL
VE KURAMLARI ILE
MESLEK YAŞAMLARINI
SÜRDÜRMEZ. AVUKAT –
MÜVEKKIL ETKILEŞIMI
VE BU ETKILEŞIM
SONUCU ORTAYA ÇIKAN
“KARŞIT TARAFLAR
ILE ILETIŞIM SÜRECI”,
BERABERINDE
İntikam, Öfke, Kin, Hırs,
Nefret ve Kıskançlık
GIBI NEGATIF
DUYGULARLA
BAŞ ETME
ZORUNLULUĞUNU DA
GETIRIR.
Tüm bu iletişim ve etkileşim
sürecini düzenleyici kanun
ve uygulamalar ışığında
yönetmek durumunda
olan avukatlar, iş yaşamına özgü
rekabet, performans kaygısı, statüyü
koruma ve kaybetme endişesi ya da
ekonomik sıkıntılar gibi diğer baskı
faktörleriyle de mücadele etmek
durumunda kalabilir.Bu faktörler aynı
zamanda strese yol açan en belirgin
nedenlerdendir.
Her bir birey stres karşısında
farklı reaksiyon verir. Bazı kişiler
iş yaşamında karşılaştıkları stres
faktörleri ile baş edebilirken bazı
kişiler zorlanırlar. Bazıları da baskıyı
çok fazla bulup boyun eğerler.
Aşırı stres, kaygı ve baskı, kişilere
yaşamlarının kontrolünün kendi
ellerinden çıktığı sinyalini verir ve
bu durumda kişiler ya bedensel ya
da ruhsal olarak bu duruma tepki
vermeye başlarlar. Aslında stres,
kişinin yaşamını kaldırabileceği
yükten çok daha fazlasının olduğunu
algılama biçimidir de. Bu durumda
ister istemez kişinin ya psikolojik
bağışıklık sistemi ya da fiziksel
bağışıklık sistemi düşer ve içinde
bulunduğu duruma reaksiyon verir.
Hukuk ve Daha Fazlası
Sayfa 38
Yapılan bazı araştırmalar, düşük
miktarda stresin yaşamımızın
devamlılığı için gerekli olduğu
yönündedir. Fakat günümüzde
özellikle iş yaşamında yaşanan aşırı
baskı, performans kaygısı, statüyü
koruma ve kaybetme endişesi ile
ekonomik sıkıntılar, kişilerin psikolojik,
duygusal ve fiziksel sağlığı üzerinde
önemli bir etki oluşturmaktadır.
“Adrenalin ve Glükokortikoid” Bu
iki hormon ve stres tepkisi hayatta
kalmamız için oldukça önemlidir.
Fakat beklenenin üzerinde stres
kişinin yaşamını fiziksel ve ruhsal
olarak tehdit etmeye başlar. Kişinin
yüksek düzeyde stres faktörü ile karşı
karşıya kalmasının yanı sıra olayları
algılayış biçimi de stres düzeyinin
artmasında belirgin rol oynamaktadır.
Kuzey Carolina’da 1980’li yılların
sonunda yapılan bir araştırmada
stresin yol açtığı fiziksel, zihinsel ve
duygusal sıkıntıların başında şunlar
geliyor;
Stres= Ülser
Stres= Damar Sertliği
Stres= Atardamar Duvarında
Zedelenme
Stres= Kalp Krizi
Kronik Stres= Hipokampüste
Küçülme, Öğrenme ve Hafızaya Zarar
Verme
Şiddetli Akut Stres= Çok İyi Bilinen
Bilgilerin Kısa Zaman Diliminde
Hatırlanmasını Zorlaştırır.
“PROFESYONEL
YAŞAM VE
IŞ HAYATINA
ILIŞKIN
GEREKLILIKLERI
GÖZ ARDI
ETMEK
GÜNÜMÜZ
DÜNYASINDA
PEK OLASI
GÖZÜKMEMEKLE
BIRLIKTE
Bu Gerçek ile
Yaşarken,
STRES
DÜZEYIMIZI
AZALTABILMEK
VE STRES ILE
BAŞ EDEBILMEK
MÜMKÜNDÜR.”
4
Stres ile
Baş Etmek
İçin
1- OLAYLARA TAKILMAYIN!
Kişiler, genelde yaşamlarındaki
bir veya iki olaya takılır ve bu olay
ile ilgili stres düzeylerini olması
gerektiğinden çok daha yukarı
çıkarır.
Büyük fotoğrafa bakmaya
çalışmak kişileri gerçekliğe
çekmede pek çok kez fayda sağlar.
Özellikle uzun süreli stres kaygı
düzeyimizi de yükselttiği için
öğrenme ve hatırlama güçlüğü
yaşamamıza neden olabilir.
Bu nedenle iş yaşamında
“yapılması gerekenler listesi”
yapmak, bu sorun ile baş etmede
fayda sağlar. Kişinin kendisine iş
yaşamının dışında ödül vermesi, bir
yaşam oluşturması ya da var olan
yaşamını canlandırması, stresin
olumsuz etkilerini azaltmasına
yardımcı olur.
2- NEFES EGZERSİZLERİ!
Nefes alışınız sık ve sığ olmamalı
mümkün olduğunca derin şekilde
olmalı. Doğru nefes almak kişiyi
sakinleştirir ve stres belirtilerini
azaltır. Doğru nefes almayı
öğrenmek zaman ister, pratik
yapmayı gerektirir.
www.hplusdergi.com
Temel İpucu
Sayfa 39
STRES VE MİZAH ARASINDAKİ İLİŞKİ
UYKU VE STRES ARASINDAKİ İLİŞKİ
3- ANDA KALIN VE ENDİŞELENMEYİN!
Gelecek için endişelenmek
ya da geçmiş için pişmanlık
duymak bizi stres içinde tutar ve
yaşadığımız andan keyif almamızı
engeller. Sadece anda kalmayı
becerebilirsek stresi biraz olsun
uzaklaştırabiliriz.
Endişelenmek için 10 dakika
yeterli bir zamandır. Bu nedenle
bir konu ile ilgili endişelenmek için
kendimize 10 dakika vermeye ve
sonrasında kendimizi durdurmaya
çalışmak önemlidir. Endişelerinizle
randevulaşın, bu randevu haricinde
endişelendiğiniz konu aklınıza
geldiğinde, randevu zamanınıza
erteleyin.
4- BEDENİNİZE ÖNEM VERİN!
Yemek, uyku ve düzenli egzersiz
stres ile baş etmede önemli
yollardandır.
Vücudunuzu sağlıklı, dengede
ve dinç tutmak için kaçınmanız
gerekenler ise şeker, nikotin,
alkol ve kafeindir. Bunlar
vücudu gereğinden fazla uyarır,
bununla birlikte stres zamanında
Glükokortikoid ve adrenalin
hormonlarının artışını kolaylaştırır.
İyi bir kahkaha sonrasında bir
rahatlama ve iyi bir hisse sahip
olduğumuzu hiç fark ettiniz mi?
Peki iyi bir his ve rahatlama dışında
beynimizde neler oluyor? Samimi bir
kahkaha pozitif duygular vermenin
yanı sıra solunum ve abdominal
bölgedeki kas fonksiyonlarını
düzenler, kas gerginliğini azaltır,
yaşanılan psikolojik stres
faktörlerinin etkisini azaltır ve
öğrenme zorluğunu azaltır.
İyi bir kahkaha beyin fonksiyonlarını
ve oksijen alımını arttırır; dolayısıyla
beyinde daha fazla endorfin
hormonunun salgılanmasını sağlar.
Ayrıca iyi bir kahkaha stres hormonu
olarak bilinen kortizol, epinefrin ve
diğer stres hormonlarının düzeyini
azaltır. Sonuç olarak, mizahın negatif
duygularımızı azaltması, kişiler arası
ilişkileri güçlendirmesi ve dolayısıyla
stres algısını azaltması açısından
önemli bir görevi vardır. Uyku
yoksunluğu ise stres bağlantılı ruhsal
bozuklukların artmasına neden olur.
Yoğun iş temposu ve stresli
bir hayat mücadelesinin önemli
sonuçlarından birisi de uyku
sorunlarıdır. Hiç düşündünüz mü
neden uykusuz bir gecenin ardından
stresli durumlar olduğundan daha
kötü görünür? Aynı zamanda tam
aksi de mümkündür. İyi bir uyku,
mükemmel fikir ve çözümleri de
beraberinde getirir. Yetersiz uyku
sadece zihinsel fonksiyonlarımızı
değil aynı zamanda bedensel
fonksiyonlarımızı da olumsuz etkiler.
Örneğin, dört saat ile sınırlanan
kötü bir uyku ile geçen bir gece
sonunda kan dolaşımımız artar
ve kardiyovasküler sistemi
fonksiyonlarımız azalır. Kronik ağrılar
ve in amatuvar hastalıklara olan
direncimiz azalır; yetersiz uyku ile
insülin direncimizin düşmesi ise
diabete kapı açar.
Uyku yoksunluğu stres bağlantılı
ruhsal bozuklukların artmasına ve
zorluklarla baş etme becerilerimizin
azalmasına neden olur. Sonuç olarak;
yetersiz uyku hayati riskin artması ile
birebir bağlantılıdır.
Uyku düzenini sağlamak ve
bedenimizin negatif bağışıklık
tepkisini azaltmak için uyku
hijyeni oldukça önemlidir. Uyku
düzeninin kişinin kendisi tarafından
değerlendirilmesi, iyi bir uykuya engel
olan bariyerlerin tanımlanması ve
kaliteli uyku ipuçlarının uygulanması
önemlidir. Sağlıklı alınan bir uykunun,
kronik, faturası ağır olan ağır
hastalıkları önleme konusunda etkili
olduğu bilinmektedir. Özetle, alınan
iyi bir uykunun vücut fonksiyonları
üzerindeki etkisi yadsınamaz bir
gerçektir.
Uzman Klinik Psikolog
Yasemin OZAN, MA, MSc
info@yaseminozan.com
Hukuk ve Daha Fazlası
RTAK V
Evlilikte Yolları Ayırırken
Sayfa 40
Velayete
Ortak Olmak
GEÇTIĞIMIZ
ŞUBAT AYINDA,
YARGITAY 2. HUKUK
DAIRESI’NIN ORTAK
VELAYET ILE
ILGILI VERDIĞI BIR
KARAR OLDUKÇA
SES GETIRDI.
HUKUKÇULAR
KENDI ARALARINDA
BU IŞIN HUKUKI
BOYUTLARINI
TARTIŞIRKEN,
ÇOĞU GAZETE
“Velayette Devrim”
BAŞLIĞI ILE
KONUYA DIKKAT
ÇEKTI.
Yargıtay 2. HD. tarafından
verilen kararda, ortak velayet
düzenlemesinin Türk kamu
düzenine açıkça aykırı olup
olmadığı değerlendirilmiş ve ortak
velayetin Türk kamu düzenine açıkça
aykırı olduğunu, Türk toplumunun
temel yapısı ve temel çıkarlarını
ihlal ettiğini söylemenin mümkün
olmadığı belirtilmiştir. Kararın hukuki
dayanağı olarak da Avrupa Konseyi üye
devletlerinin taraf olduğu, İnsan Hakları
ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair
Sözleşme’ye ilave adımlar kapsamında
düzenlenen ek protokol gösterilmiştir.
11 No.lu Protokol ile Değişik İnsan
Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya
Dair Sözleşme’ye Ek 7 No.lu Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun 25.03.2016 tarihinde yürürlüğe
girmiştir.
Ek 7 No.lu Protokolün “Eşler Arasında
Eşitlik” başlıklı 5. maddesine göre
“Eşler, evlilik bakımından, evlilik
süresince ve evliliğin bitmesi halinde,
kendi aralarındaki ve çocuklarıyla olan
ilişkilerinde, özel hukuk niteliği taşıyan
hak ve sorumluklar açısından eşittir. Bu
madde, devletlerin çocuklar yararına
gereken tedbirleri almalarına engel
değildir.”
Bilindiği üzere, Anayasa’nın 90.
maddesi gereğince, usulüne göre
yürürlüğe konulmuş milletlerarası
andlaşmalar kanun hükmündedir ve
usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel
hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası
andlaşmalarla kanunların aynı konuda
farklı hükümler içermesi nedeniyle
çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası
andlaşma hükümleri esas alınır.
Yargıtay tarafından ortak velayet
konusunda verilen ilk karar olmasına
rağmen, daha önce Yerel Mahkemelerce
ortak velayet konusunda verilen kararlar
olduğu bilinmektedir. Daha önce 2009
yılında İzmir’de ortak velayet kararı
verildiği gibi sonrasında da bazı Aile
Mahkemesi hakimleri tarafından ortak
velayet kararı verilmiştir. Yukarıda
bahsettiğimiz Protokolün mevcut
olmadığı dönemde de, yine taraf
olduğumuz milletlerarası andlaşmalar
çerçevesinde hakim tarafından
ortak velayet kararı verilebileceği
savunulmaktaydı. Hatta doktrinde
RTAK VELAYET, İSVİÇRE, BELÇİKA,
ELAYET
Sayfa 41
bir görüş velayeti düzenleyen TMK m.
336/2’de bir istisna boşluğu olduğu,
maddenin amacının çocuğun en
menfaatine olacak düzenlemeyi yapmak
olduğu, bu sebeple de ortak velayet
kararı verilebileceği yönündeydi. Ancak
buna karşılık Yargıtay uygulamasında,
ortak velayetin bizim hukuk sistemimizde
uygulanmasının mümkün olmadığı
yönünde kararlar mevcut olduğu
gibi, ortak velayet içeren yabancı
mahkeme kararlarının tanıma ve
tenfizi de reddedilmekteydi. Yargıtay
tarafından verilen kararın önemi buradan
kaynaklanmaktadır.
Türk Hukuku açısından, 25.03.2016
tarihinde yürürlüğe giren Ek 7 No.lu
Protokol kapsamında artık ortak velayet
ile ilgili hukuki gerekçe daha güçlenmiş
görünmekte. Öncelikle bu milletlerarası
düzenleme ile iç hukukumuzdaki
boşanma sonrası velayet düzenlemesinin
farklı hükümler içerip içermediğine
bakmak gerekir.
TMK. 336. maddesinin düzenlemesi,
boşanmada velayet, çocuk kendisine
bırakılan tarafa aittir şeklindedir. Yani
Medeni Kanunumuz boşanmadan sonra
tekli velayeti kabul etmiştir. Türkiye’nin
kabul ettiği ek protokolde ise evliliğinin
bitmesi halinde, eşlerin kendi aralarındaki
ve çocuklarıyla olan ilişkilerinde, özel
hukuk niteliği taşıyan hak ve sorumluklar
açısından eşit olduğu belirtilmiştir.
Bu düzenlemenin Medeni Kanundaki
düzenlemeden farklı olduğu açıktır.
Çünkü bilindiği gibi velayet, çocukların
şahıslarının ve mallarının korunması
ile temsilleri konusunda tüm hak ve
yükümlülükleri kapsamaktadır. Çocuk
ile ilgili olarak böylesine geniş bir hak
ve sorumluluğu ebeveynlerden sadece
birine bırakmanın, boşanma sonrası
anne ve baba arasında eşitliği bozan bir
düzenleme olduğu açıktır.
Ortak velayet, İsviçre, Belçika, Fransa,
Almanya ve Amerika Birleşik Devletleri’nin
çeşitli eyaletlerinde uygulanmaktadır.
Ortak velayet İsviçre’de daha önce
istisna bir düzenleme olarak ancak anne
ve babanın anlaşması ve hakimin bu
anlaşmayı onaylaması halinde geçerli
olan bir uygulamayken, 2014 yılında
yapılan değişiklik ile İsviçre’de genel kural
ortak velayet, istisna ise tekli velayet
olarak kabul edilmiştir.
Ortak velayetin dünyadaki genel
uygulaması, anne ve babanın bizim
sistemimizde yer alan anlaşmalı boşanma
gibi mahkemeye birlikte başvurmaları
ve hakimin de anne ve babanın bu
anlaşmalarını çocuğun yararına kabul
edip onaylamasına bağlanmıştır. Ortak
velayet halinde, yine çocuğun günlük
bakımı tek veli tarafından sağlanmakta,
çocuk bu velinin yanında yaşamakta ve
yine diğer veli ile kişisel görüşme günleri
belirlenmektedir. Ancak veliler, çocuk ile
ilgili olan konularda örneğin yetiştirme
tarzı, eğitim ya da sağlık gibi her
konuda birlikte karar almak zorundadır.
Bir konuda anlaşamamaları halinde
ise yetkili makamlar tarafından karar
alınır. İsviçre’de yetkili makam boşanma
davası devam ederken bu davanın
görüldüğü mahkeme, dava yoksa Çocuk
ve Yetişkinleri Koruma Kurumu adındaki
kurumdur. Yine İsviçre’de çocuğun
bakımını üstlenen veli, günlük ve acil
durumlarda tek başına karar verebilir.
2004 yılından bu yana çeşitli
kurumlarda ortak velayet ile ilgili
çalışmalar yapan ve bu kavramı
anlatmaya çalışan biri olarak, bu kavram
ile ilgili olarak daha çok tartışacağımızı
tahmin etmekteyim. Ancak bütün
dünyada ortak velayet kavramına doğru
bir gidiş bulunmaktadır ve özellikle
boşanma sonrası çocuğu tek tarafa
ait gibi gören görüş değişmektedir.
Bizim kanunlarımızda da buna uygun
düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.
Avukat Ayça ÖZDOĞAN
avukat@aycaozdogan.av.tr
FRANSA, ALMANYA VE AMERİKA
Ortak velayet, Isviçre, Belçika, Fransa, Almanya ve
Amerika Birleşik Devletleri’nin çeşitli eyaletlerinde uygulanmaktadır.
Sayfa 42
OFİS YAŞAMI
İşyerinde
Mutluluğunuzu
Arttıracak Basit Düzenlemeler
ÖNCELİK RENK SEÇİMİNDE
OFİSLERDE KULLANILACAK RENKLER SEÇİLİRKEN,
DÜNYACA ÜNLÜ RENK PSİKOLOĞU ANGELA WRİGHT’IN
TAVSİYELERİNE UYMAKTA FAYDA VAR.
ÖRNEĞİN, Mavi TONLARI ZİHİNSEL
RAHATLAMAYI SAĞLARKEN, Sarı ZİHNİ
HAREKETE GEÇİRİYOR, Kırmızı TANSİYONU YÜKSELTİP KAN
AKIŞINI HIZLANDIRIYOR, Yeşil İSE SAKİNLEŞTİRİYOR.
EĞER OFİSİN RENGİNİ DEĞİŞTİRME ŞANSINIZ YOKSA,
ÇALIŞMA ŞEKLİNİZE UYAN RENKLERDEKİ OBJELERLE ÇALIŞMA
MASANIZI SÜSLEYEBİLİRSİNİZ.
Kaynak: www.huffingtonpost.com/liz-wilkes/happiness-tips_b_5476104.html
www.hplusdergi.com
Sayfa 43
GENÇLİK RUHU GİBİ KOKUYOR
En güçlü duyularımızdan biri olan
kokudan, üretkenliği artırmak için
yeterince yararlanılmıyor. Japonya’da
daktilo kullananlar üzerinde yapılan bir
araştırmada, limon kokusuna maruz kalan
kişilerin %54 oranında daha az hata
yaptığı gözlemlenmiş.
Araştırma farklı kokular denenerek
tekrarlandığında, yasemin için bu
oran %33, lavanta için ise %20 olarak
tespit edilmiş. Çalışma alanınızda
kullanabileceğiniz oda spreyini, su ve
esansiyal yağları karıştırarak kendiniz de
kolayca hazırlayabilirsiniz.
ORTAM SICAKLIĞINI ARTTIRIN
GÜN IŞIĞINDAN FAYDALANIN
Amerikan Ulusal Yenilenebilir Enerji
Laboratuvarı’nın yaptığı çalışmaya
göre, gün ışığında çalışmak kişinin
yaratıcılığını ve verimliliğini belirgin
derecede artırıyor.
Chicago Northwestern
Üniversitesi’nin araştırmasında,
güneş ışığına maruz kalmadan
çalışanların, günlük 46 dakikalık uyku
kaybı olduğu ortaya çıktı. Yapay
ışığa maruz kalan kimselerde uyku
ve stresli davranış halinin görülmesi,
bilinen bir gerçek.
Eğer çalışma masanızın
doğrudan güneş ışığıyla teması
yoksa, kendinize gün ışığından
yararlanabileceğiniz alternatif
mekânlar bulmalısınız. Doğal ışıktan
yararlanma şansı olmayanlar ise
çalışma mekânlarında doğal ışığa
en yakın olan aydınlatma araçlarını
tercih etmeli.
YER DEĞİŞİKLİĞİ YAPIN
International Management Facility
Association’ın araştırmalarına göre,
Amerika’daki çalışma alanlarının %70’i
açık ofis şeklinde tasarlanıyor. Açık
ofis yerleşimi ekip üyeleri arasındaki
paylaşımı artırsa da, birçok kişi için
uyarıcı etki gösteriyor. Kişinin dikkat
dağınıklığını önlemek amacıyla, toplantı
odası gibi özelleştirilmiş alanların tercih
edilmesi gerekiyor.
DOĞAYLA BİRLİKTE OLUN
Çalışma masasının üzerinde
saksı bitkisi yetiştirmek, üretkenliği
artıracak en kolay yollardan biri. Exeter
Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya
göre, çalışma ortamında bitki bulunması
yaratıcılığı artıyor, konsantrasyonu ve
odaklanmayı sağlıyor. Yetiştirilen bitki
aynı zamanda havayı temizliyor ve
ortamdaki bakterileri yok ediyor.
Ortam ısısının vücut sıcaklığına
uygun olmaması durumunda, verimli
çalışmak mümkün olmaz. Üşüdüğünüzü
hissettiğiniz bir ortamda, iş yapma
yeteneğiniz oldukça düşüktür. Cornell
Üniversitesi, ortam sıcaklığının
üretkenliğe etkisini araştırdı.
Çoğu kişi tarafından soğuk ortamların
kişi için daha uyarıcı olduğunu
düşünülse de, elde edilen sonuçlar, ortam
sıcaklığının düşük olmasının kişi için
zararlı olduğunu ve üretkenliği azalttığını
ortaya koydu.
ERGONOMİ TAVSİYELERİ
Vücudunuzu ekran karşısında
dik duracak şekilde konumlandırın.
Dirsekleriniz üst bedene göre 90o ya da
hafif eğimli olabilir.
Çalışma koltuğu seçimini,
oturduğunuzda ayaklarınız yere değecek
şekilde yapın. Eğer çalışma koltuğu size
bel desteği sağlamıyorsa, alt sırtınız ve
koltuğunuz arasına yastık koyabilirsiniz.
Eğer sık sık telefonla konuşurken
yazı yazma gereksinimi duyuyorsanız,
telefonu baş ve omuz arasındaki bölgeye
sıkıştırmak yerine, kulaklık kullanmayı
tercih edin.
Oturduğunuz pozisyonda monitörü,
bir kol boyu uzağa ve direkt karşınıza
gelecek şekilde yerleştirin. Ekranın üst
noktasının, göz hizasının biraz aşağısında
olmasına dikkat edin.
Hukuk ve Daha Fazlası
Sayfa 44
Bilişim Hukuku
BİLİŞİM HUKUKU ALANINDA UZMANLAŞMAK
İÇİN NASIL BİR EĞİTİM ALMAK GEREKİYOR,
MESLEĞİN NE GİBİ ZORLUKLARI VAR?
BİLİŞİM HUKUKU UZMANI
AVUKAT M. GÖKHAN AHİ CEVAPLADI.
1-EĞİTİM
2-ZORLUK
3-TAVSİYE
Bilişim hukuku uzmanlığı için
hukuk eğitiminin ardından
kişinin ne gibi eğitimler alması,
kendini nasıl geliştirmesi gerekli?
Bilişim Hukuku ve Adli Bilişim
alanındaki konferanslara,
seminerlere ve eğitim
çalışmalarına katılmaları
ve mesleki bilgi düzeylerini
devamlı güncel tutmaları
gerekiyor. Sadece hukuk
konferansları değil, internet
ve bilişim sektöründeki genel
konferanslara da çevre edinmek
için katılmaları önemli.
Bir internet sitesini, bir kişisel
blogu kendilerinin yapmalarını,
sosyal medya jargonlarına hakim
olabilmek için iyi bir sosyal
medya kullanıcısı olmalarını ve
internette bir çok platformda
deneyimli bir kullanıcı olmalarını
kesinlikle elzem görüyorum.
Bir de adli bilişim alanı çok
önemli. Elektronik ortamdan
elde edilen delillerin toplanması,
analiz edilmesi ve raporlanması
oldukça hassas ve önemli bir
konu. Zira, elektronik delilerin
yok edilmesi, oluşturulması ve
manipüle edilebilmesi çok kolay
olabildiğinden, bilişim hukuku
uzmanı olan kişinin elektronik
deliller ve adli bilişim konusunu
çok iyi bilmesi gerekiyor.
Bilişim hukuku uzmanlığının ne gibi
zorlukları vardır?
Bilişim Hukuku, diğer geleneksel
hukuk dallarına göre multi
disipliner bir yapıdadır. Örneğin, bir
elektronik ticaret sitesi açıldığında,
Ticaret Hukuku, Borçlar Hukuku,
Reklam Hukuku, Fikri Haklar
Hukuku, Tüketici Hukuku’nun
bilinmesi, hatta satılan ürünün /
hizmetin konusuna göre Sağlık,
Gıda veya Havacılık mevzuatının
da ince noktalarının bilinmesi
gerekmekte. Bilgi Teknolojileri ve
İnternet alanında yeni çıkan bir
iş modelinde, örnek olabilecek bir
sözleşme daha önceden mevcut
olmadığı için, çoğu zaman daha
önce hukuk hayatında hiç var
olmamış yepyeni sözleşmeler
yazılabilmektedir. Bazen, bir
suçun veya hukuki ilişkinin
tanımlanmasında mevcut
kanunlarda bir düzenleme olmaması
ya da internetin ve teknolojinin
doğasına ters kanunların varlığı
zaten büyük bir zorluk yaratırken,
bu konularda bilgi sahibi olmayan
polis, savcı ve yargıçlara tüm bu
konuları izah edebilmek çok sıkıntılı
olabilmektedir.
Teknolojiye ve internet sektörüne
yönelik terimler ve kavramların
fazlalığı, teknolojinin sürekli
gelişmesi ve hiç olmayan yepyeni
iş alanlarının çıkması da yaşanan
zorluklardan bazıları olarak
önümüze çıkabilmektedir.
Bu alanda faaliyet göstermek
isteyen Avukat ve Avukat
adayları için tavsiyeleriniz neler?
Avukatlık mesleği özü
itibarıyla en başta meraklı
ve şüpheci olmayı gerektirir.
Olayların arka planını
görebilmek, ticari ve sosyal
ilişkileri iyi analiz edebilmek,
var olanla yetinmemek, riskleri
öngörebilmek ve kendini sürekli
geliştirmek mesleğimizin temel
nitelikleri arasında sayılabilir.
Bunlara ek olarak, eğer bilişim
hukuku alanı seçilecekse, bilim
ve teknoloji alanındaki her
tür yeniliklere açık olmak ve
teknolojik ürünleri, hizmetleri
ve gelişmeleri sürekli takip
etmek gerekiyor. Sosyal ağların,
teknolojik trendlerin ve bu
alandaki terminolojinin takip
edilmesi çok önemli. İnternet
sitelerinin, internet ağının ve
servislerinin arka plandaki
teknik işleyişlerinin bilinmesi
şart. Çünkü, şeytan detaylarda
gizlidir.
Bilişim ve internet
sektöründeki haberlerin,
gelişmelerin ve iş terimlerinin
sürekli izleniyor olması,
terminolojinin bilinmesi, sektör
insanları ve müvekkillerle aynı
dili konuşmak ve onları anlamak
için oldukça yararlı.
www.hplusdergi.com
Sayfa 46
SÖYLEŞİ
Ekonomik Krizler ve
Sözleşmenin Uyarlanması
Doç. Dr. Başak BAYSAL İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi
Yaşanan her ekonomik kriz
toplumun neredeyse tüm
katmanlarında büyük değişim
ve dönüşümleri beraberinde
getiriyor. Özellikle reel ekonomide
ortaya çıkan olumsuz yansımalar, hukuk
dünyasındaki önemli bir tartışmayı;
“Sözleşmelerin Uyarlanması” konusunu
tekrar gündeme taşıyor. İstanbul
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim
Üyesi Doç. Dr. Başak Baysal’a hem
yeni kitabının detaylarını hem de konu
hakkındaki düşüncelerini sorduk.
MART AYINDA “SÖZLEŞMENİN
UYARLANMASI-BK M. 138”
İSİMLİ KİTABINIZ ON İKİ LEVHA
YAYINCILIKTAN YAYINLANDI.
SÖZLEŞMENİN UYARLANMASI İLE
İLGİLİ BİR ÇALIŞMA YAPMA FİKRİ
NASIL DOĞDU?
Bu kitabın temelinde 2007 yılında
savunduğum “Zaman İçerisinde Değişen
Koşulların Hukuki İşleme Etkisi” başlıklı
doktora tezim yer alır. İşlem temelinin
çökmesi kuramı ve sözleşmenin
değişen koşullara uyarlanması lisans
öğrenciliğimden beri ilgimi çeken bir
konuydu. Sözleşmeye bağlılık ilkesindeki
tıkanmaların ifa sürecinde nasıl
çözüldüğü bugün bile en temel çalışma
konularımın ortak noktasıdır. Konu
seçimini tez danışmanım, değerli hocam
Prof. Dr. Rona Serozan’la birlikte yaptık;
asistanı olma şansını yakaladığım için de
tez sürecinin her anını birlikte yürüttük.
Nitekim kitabın bu basısı da ona ithaf
olunmuştur.
2009 yılında bu tez çalışmasını
“Sözleşmenin Uyarlanması” ismi ile yine
On İki Levha Yayıncılık yayınladı. Bu ilk
basıda, henüz tasarı aşamasında olan
Borçlar Kanunu’nda yer alan “Aşırı İfa
Güçlüğü” başlıklı hükmü de incelemiş,
eleştirilerimi sunmuştum. Bu ve diğer
yazarlarca yapılan eleştiriler neredeyse
hiç dikkate alınmadan 01.07.2012
tarihinde Türk Borçlar Kanunu yürürlüğe
www.hplusdergi.com
Sayfa 47
girdi ve kitapta tasarı hükmü olarak
incelenen hüküm birçok eksiklikle
138. maddede yasalaştı. Geçen bu
zamanda kitabın basısı da tükendi.
Sevgili dostum ve yayıncım Erol Öz’ün
de cesaretlendirmesi ile sözleşmenin
uyarlanması isimli bu kitabın kendisinin
de yeni hüküm dikkate alınarak
“uyarlanması” gündeme geldi, bu şekilde
kitap tamamen gözden geçirilerek ve
güncellenerek yayınlandı
AŞIRI İFA GÜÇLÜĞÜ İLE İLGİLİ 138.
MADDE 6098 SAYILI YENİ TÜRK
BORÇLAR KANUNU İLE GETİRİLEN EN
ÖNEMLİ DEĞİŞİKLİKLERDEN. SİZCE
NEDEN BÖYLE BİR DEĞİŞİKLİĞE
İHTİYAÇ DUYULDU?
Sözleşmenin uyarlanması sorunu Türk
hukukuna has olmadığı gibi, yeni bir sorun
da değildir. Türkiye’de belirli aralıklarla
ortaya çıkan büyük ekonomik krizler
nedeniyle, Türk hukuk uygulamasında bu
konu BK m. 138 yürürlüğe girmeden uzun
süre önce de özel bir önem kazanmıştır.
Ekonomik krizler sonucu birçok sözleşme
ilişkisinde edimler arasındaki denge
bozulmuş; önceden görülemeyen,
hesaba katılamayan değişiklikler sonucu
birçok kişi mağdur olmuştur. Bu durum
özellikle kira sözleşmeleri ve banka kredi
sözleşmeleri bakımından uygulamada
büyük bir sıkıntı doğurmuştur. Yargıtay,
mağduriyetlerin giderilmesinin çözümünü
sözleşmelerin değişen koşullara
uyarlanmasında bulmuştur. Ancak
ne yazık ki, verilen kararlar arasında
tutarlılık ve birlik sağlanamamış; kira
sözleşmesinde mağdur olan taraf
sözleşmenin uyarlanması yoluyla
korunurken, banka kredi sözleşmesi söz
konusu olunca bu konuda çekingen bir
tutum sergilenmiştir. Bunun ana nedeni,
sözleşmenin uyarlanması gibi önemli bir
konuda, hukuki ve teorik temel, şartlar
ve sonuçlar bakımından kavramların
yerine oturmamış olmasıdır. Yargıtay
kararlarında çarpıcı bir şekilde ortaya
çıkan bu belirsizliğin giderilmesi için,
sözleşmenin uyarlanmasının hangi teoriye
dayandığının, bu teorinin gereklerinin
ve sonuçlarının mutlaka açıkça ortaya
konması gerekir. Aksi takdirde, adaletli
bir sonuca ulaşması için hâkime gerekli
dayanak noktaları sunulmamış olur;
benzer olaylarda farklı çözümlerin ortaya
BK M. 138 ILE
OBJEKTIF
ÖLÇÜTLER
GETIRILMEYIP
OLDUKÇA
GENEL IFADELER
KULLANILARAK
UYGULAMAYA
ÇOK IŞ
BIRAKILMIŞTIR.
YARGI
KARARLARINDA DA
HER ŞEYDEN
ÖNCE,
BK M. 138’in İfa
Sürecindeki Her
Aksaklığa Bir
Çözüm Olarak
DÜŞÜNÜLMEMESI
GEREKIR.
çıkması da şaşırtıcı olmaz. BK m. 138’e
bu nedenle ihtiyaç duyulduğunu, amacın
sözleşmenin uyarlanması konusunda
mümkün olduğunca somut ölçütlere
ulaşmak, böylelikle de sözleşmelerin
uyarlanması konusunda hukuk güvenliğini
tehdit eden keyfi kararların engellenmesi
olduğunu söylemek isterdim. Ancak, BK
m. 138’in yürürlüğe girmesi ne yazık ki
bu ihtiyacı azaltmamış, kitapta detaylı
olarak açıkladığım üzere tam tersine
daha da arttırmıştır. Yine de uygulamada
BK m. 138’in yaratabileceği sorunların
aşılmasına yönelik çözümler bulmaya
çalıştım, ne de olsa artık yürürlükte
olan bir hüküm söz konusu eleştirsek de
bugün önemli olan doğru bir uygulamaya
kavuşmaktır.
AÇIKLAMALARINIZDAN YENİ
KANUNLA GETİRİLEN HÜKMÜN
BİRÇOK EKSİKLİK İÇERDİĞİ
ANLAŞILIYOR. PEKİ YARGI
KARARLARI İLE BU EKSİKLİKLERİN
TAMAMLANMASI MÜMKÜN OLACAK MI?
Bunu şu anda öngörmek zor. Sözleşmenin
uyarlanması özünde bir risk paylaşımı
sorunudur. Ortaya çıkan durum
değişikliğinin yarattığı riske kim
katlanacaktır? BK m. 138 ile sözleşmenin
uyarlanmasının yasal bir hükme
bağlanmış olması bu sorunun cevabını
kolaylaştırmamış aksine zorlaştırmıştır;
zira hüküm bizi Yargıtay uygulamasından
bir adım öteye bile taşımamıştır.
Dolayısıyla akla gelen soru bu hükmün
düzenlenmiş olmasının Türk hukukuna ne
gibi bir katkı sağlayacağıdır.
Sözleşmenin uyarlanması, ahde vefa
ilkesinin bir istisnası olarak sözleşme
hukukunu temelinden değiştiren bir
kurumdur. Böylesi bir kurumun Borçlar
Kanunu gibi temel bir kanunda açık
hükme bağlanmasının önemli sonuçları
olacaktır. Sözleşmenin tarafları,
karşılaştıkları her aksilikte kanunun
onlara sözleşmeyi uyarlama imkânı
verdiğini düşünmemelidirler. Sözleşmenin
uyarlanmasının ölçütleri objektif olmalı
ve ahde vefa ilkesini yürürlükten kaldırır
şekilde asla yorumlanmamalıdır. BK
m. 138 ile objektif ölçütler getirilmeyip
oldukça genel ifadeler kullanılarak
uygulamaya çok iş bırakılmıştır. Yargı
kararlarında da her şeyden önce, BK m.
138’in ifa sürecindeki her aksaklığa bir
çözüm olarak düşünülmemesi gerekir.
EKONOMİK KRİZLER ÜLKE
GÜNDEMİMİZİN HER ZAMAN GÜNCEL
KONULARINDANDIR. SÖZLEŞMENİN
UYARLANMASI DA, HEPİMİZİN
MALUMU EN ÇOK EKONOMİK
KRİZLER ORTAYA ÇIKTIĞINDA
BAŞVURULAN BİR ÇARE. SON
DÖNEMDE UYARLAMA DAVALARINDA
EKONOMİK KRİZ İLE İLGİLİ BİR TUTUM
DEĞİŞİKLİĞİ MEVCUT MU?
Kitabın bu basısına Lexpera Hukuk
Bilgi Sistemi’nde yapılan tarama sonucu,
konu ile ilgili Yargıtay’ın en temel
kararları eklendi. Bu kararlardaki gelişim
sözleşmenin uyarlanması konusunda özel
bir önem taşıyan Yargıtay’ın tutumunu
anlamak açısından da önemlidir. Aslında 4
Hukuk ve Daha Fazlası
Sayfa 48
sözleşmenin uyarlanması sadece
ekonomik krizlere özgülenemez ancak
ülkemizdeki uygulama genellikle bu yönde
olmuştur.
Türk hukukunda sözleşmelerin
uyarlanması sıklıkla ekonomik krizler
sonucu edimler arasındaki dengenin
bozulmasında gündeme gelmiştir.
Sözleşmenin uyarlanması hususundaki
önemli yargı kararları yaşanan iki
önemli ekonomik kriz sonucu alınmıştır.
Bunlardan ilki 1994, diğeri ise 2001
ekonomik krizleridir. Bu ekonomik
krizler sonucu, sözleşmede edimler
arasındaki denge bozulmuş ve mağdur
taraf, sözleşmenin değişen koşullara
uyarlanmasını talep etmiştir. Ekonomik
krizlerin sözleşmelerin uyarlanmasına
ilişkin teorilerin doğmasına ve
gelişmesine katkısı tüm ülkelerde
gözlemlenmiştir.
Japon Yeni davaları olarak bilinen
ve Japon Yeninin Türk Lirası karşısında
aşırı değer kazanması nedeniyle açılan
son dönem uyarlama davalarında ise
Yargıtay’ın tutumu ekonomik krizlerin
öngörülebilirliğine vurgu yaparak
uyarlamanın kabul edilmemesi yönünde
olmuştur. 2014 yılında Yargıtay Hukuk
Genel Kurulu oldukça tartışma doğuran
bir karar vermiş ve sözleşmenin
uyarlanmasını ekonomik krizlerde bile
mümkün olmadığı yönünde katı bir
tutum benimsemiştir. Bu karar özellikle
ekonomik krizlerin Türkiye’de öngörülebilir
olduğu gerekçesi bakımından belirli
tartışmalar doğurmuştur
SÖZLEŞMENİN UYARLANMASI
SADECE ÜLKEMİZDE GÜNCEL
BİR KONU DEĞİL. SON OLARAK
KARŞILAŞTIRMALI HUKUK
ALANINDA DA UZMANLAŞMIŞ BİR
HUKUKÇU OLARAK BU KONUDAKİ
GÖZLEMLERİNİZİ DE MERAK
EDİYORUZ.
Kitabın yayınlandığı 2009 yılından
bugüne sözleşmenin uyarlanması ile
ilgili birçok çalışma ve sunum yapma
fırsatı bulduk. Bu nedenle uyarlama
ile ilgili düşüncelerimiz de belirli bir
olgunluğa erişti. Bugün sözleşmenin
uyarlanması ile ilgili karşılaştırmalı bir
değerlendirme yaptığımda, size belki
şaşırtıcı gelecek ama kurumun kanun
hükmü ile düzenlenmesinin uygun
www.hplusdergi.com
“TÜRK
HUKUKUNDA
SÖZLEŞMELERIN
UYARLANMASI
SIKLIKLA
Ekonomik Krizler
SONUCU
EDIMLER
ARASINDAKI
DENGENIN
BOZULMASINDA
GÜNDEME
GELMIŞTIR.”
TÜRKİYE GSYH BÜYÜME
ORANLARI 2000 - 2015
Kaynak: TCMB
5,3
2003
-5,7
2001
Ekonomik
Kriz
3,0
2014
2,1
2012
-4,8
2009
Küresel
Ekonomik
Kriz
olmadığını düşünüyorum. Sözleşmeye
bağlılık ilkesinin temel ilke olduğu bir
düzende, sözleşmenin uyarlanması
nesnel ve muğlaklıktan uzak ölçütlere
bağlanmalıdır. BK m. 138 hükmü
yukarıda açıkladığımız üzere böyle
ölçütler sunmamıştır. BK m. 138 ile
objektif ölçütler getirilmeyip oldukça
genel ifadeler kullanılarak uygulamaya
çok iş bırakılmıştır. İncelediğimiz birçok
hükümde de durum farklı değildir. İşlem
temelinin çökmesi teorisi temelinde
düzenlenmiş olan ve en nesnel ölçütleri
sunan § 313 BGB hükmü bile özellikle
işlem temeli kavramının belirsizliği
nedeniyle eleştiriye maruz kalmaktadır.
Sözleşmenin uyarlanması konusundaki
Avrupa sözleşme hukuku uyumlaştırma
çalışmaları da sonuçta birer uzlaşma
ürünüdür ve eleştirilen hükümlerde hep bu
göze çarpar.
Bu nedenle üzerinde düşünmeye
devam ettiğimiz bir soru ile bitirmek
isteriz: Sözleşmenin uyarlanması
gibi bir kurumun son yıllarda artan
eğilimlere uygun olarak yasal bir
düzenlemeye kavuşturulması gerçekten
en uygun çözüm müdür? Kitabın bu yeni
basısında vardığımız sonuç sözleşmenin
uyarlanması kurumunun bir kanun
hükmüne hapsedilmesinin yerinde
olmadığı yönünde olmuştur. Sözleşmenin
uyarlanması kurumu açısından
hâkimin, somut olay adaleti temelinde
nesnel ölçütler sunmak konusunda
kanunkoyucuya nazaran daha iyi bir
konumda olduğu düşüncesindeyiz.
BK m. 138’in varlığı içtihat hukuku
yoluyla nesnel ölçütlerin getirilmesini
engeller nitelikte değildir; hükmün
yürürlüğe girmesi hâkimlerin somut olay
adaleti sağlama noktasındaki önemlerini
azaltmamıştır, bu konuda onlara
daha çok iş düşmektedir, özellikle kriz
zamanlarında sözleşme hukukunun temel
ilkelerini zedelemeden objektif ölçütlerle
sözleşmeyi uyarlamak kolay olmayan
ancak sadece borçlar hukuku açısından
değil ülke ekonomisi bakımından da
önemli bir görevdir.
QR Kodu okutarak
eğitim hakkında detaylı bilgi
alabilir, başvuru işlemlerini
başlatabilirsiniz
Sayfa 50
MOLA
Yurt Dışı Tatili İçin
Alternatif Ülke
TATİLİNİZİ YURT DIŞINDA
GEÇİRMEYİ
PLANLIYOR AMA NEREYE GİDECEĞİNİZE KARAR
VEREMİYOR MUSUNUZ? FARKLI VE ÖZEL BİR TATİL
GEÇİRMENİZ ADINA SİZLERE ALTERNATİF 5 ROTA
BELİRLEDİK.
1
HIRVATISTAN
Hırvatistan , Orta Avrupa, Balkanlar
ve Akdeniz’in kesişme noktasında yer
almaktadır. Hırvatistan da ana karanın
ötesinde, keşfedilmeyi bekleyen irili
ufaklı binlerce ada bulunmaktadır. Yeşilin
mavi ile buluştuğu adalar kıyının bir
parçası gibi, karaya çok yakın. Başkent
Zagreb’den Split’in kıyı güzelliklerine
ve Dubrovnik’in müthiş tarihine,
Hırvatistan’da görülmesi gereken bir
çok yer bulunmaktadır. Doğal Parkları,
Maritime müzesi, barok kiliseler ve 13.
Yüzyıldan kalma şehir duvarları gezilmesi
gereken yerler arasındadır. İngiliz şair
Lord Byron’un ‘adriyatikin İncisi’ diye
tanımladığı Hırvatistan, Muhteşem kıyı
şeridi, bozulmamış doğası ve orta çağdan
kalma şehir merkezleri ile harika bir tatil
cennetti.
Hırvatistan, Split
2
RUANDA
Ruanda ya da resmi adı ile Ruanda
Cumhuriyeti, Afrika kıtasının orta
bölümünün doğu kısmında yer alan bir
ülkedir. Doğa tutkunları için, Ruanda’ya
gitmek bir zorunluluk olmalı. Son derece
fotojenik manzaraları ve ünlü çay
bahçeleri ile “ Bin Tepeler Ülkesi” olarak
bilinen ülke, harika bir doğaya sahip.
Hatta Amazonlar dışındaki dünyanın
tek yağmur ormanı burada bulunuyor.
Büyüleyici altın maymunlara ve dünyanın
vahşi yaşayan gorillerinin yarısına ev
sahipliği yapan Volcanoes National Park,
mutlaka görülmesi gereken bir cazibe
merkezi. Ülkenin zengin yaban hayatına
yakınlaşacak Vahşi Doğa Safarileri de
yapabilirsiniz.
Afrika’nın primat türlerinin dörtte
birinden fazlasını barındığı Afrika’nın
en büyük dağ ormanları olan Nyungwe
Forest National Park da görmeniz gereken
yerler arasında. Ruanda’nın başkenti
Kigali, bütçenize uygun konaklama
olanakları sunduğu gibi Akagera Ulusal
Parkı ve Başkanlık Sarayı Müzesi gibi
ilgi çekici mekanlara ev sahipliği de
yapmaktadır.
Ruanda, Nyungwe Forest National P.
www.hplusdergi.com
Sayfa 51
Portekiz, Sintra
5
PORTEKIZ
Avrupa’nın güneybatısında İber
Yarımadası üzerinde yer alan Portekiz,
Avrupa Kıtası’nın en batısındaki ülkedir.
Tarih, sanat ve doğa güzelliği bakımından
görülesi bir yer olan Portekiz gezilecek
yerler bakımından da turistlere bol
alternatifli imkanlar sunuyor. Atlas
okyanusu kıyısındaki bu küçük ülke
ılıman iklimi ile gittiğinize değecek bir
destinasyon. Portekiz’deki zamanınızı
Algarve plajlarının keşfederek veya eski
tarihlerini ve çağdaş kültürlerini güzelce
evlendiren Lizbon ve Porto şehirleniri
gezerek geçirebilirsiniz. Portekiz’de yaz
mevsiminde festivaller önemli yer tutar.
Her şehrin ve kasabanın kendi festivali
vardır. Özellikle Haziran ayı festivalleri
çok popülerdir. Eğer bu yaz için bir Avrupa
gezisi düşünüyorsanız şahane yemekleri
ve FODA müziği için bile rotanıza
Portekizi ekleyebilirsiniz.
4
SEYŞELLER
Seyşeller
Hindistan, Taç Mahal
3
HINDISTAN
Güneyinde Hint Okyanusu, batısında
Umman Denizi ve doğusunda Bengal
Körfezi’nin bulunmasıyla birlikte
Hindistan’ın deniz kıyısı 7.517 kilometre
uzunluktadır. Hindistan, kültür, renk, tarih,
cömertlik ve gelenek bakımından zengin
geniş bir ülkedir. Altın Üçgen olarak
bilinen en önemli şehirleri.Delhi, Agra
ve Jaipur. Delhi, gece kulüpleri, gelişen
işletmeler ve kalabalık pazarları ile en
modern Hindistan’dır. Agra ise; dünyanın
güzelliklerinden birine ev sahipliği yapıyor,
Taj Majal. Jaipur da yer alan Nahargarh
Kalesini günbatımında ziyaret etmeye
unutmayın. Gündüzler kendinizi fil
sürerken bulabilir akşamları ise ; hint
kültürlerine ait dans partilerine katılarak
farklı tecrübeler edindiğiniz için şahane
bir tatil geçirebilirsiniz.
Seyşeller, Hint Okyanusu’nda 115’den
fazla küçük tropik adadan oluşan
bir ada ülkesi. Afrika’nın doğusunda,
Madagaskar’ın ise kuzeydoğusunda yer
almaktadır. Bu adaların en büyüğü Mahé
Adasıdır. Diğer önemli adalar; Praslin,
La Digue, Silhouette, Destroches ve
Aldabradır.
Adalar, granit ve genellikle volkanik
türde olup, dağlık bir araziye sahiptir. En
yüksek nokta Mahé Adasındaki Morne
Seychellors Tepesi.
Seyşeller, dünyanın en gözde tropik
ada cennetlerden birisi. Beyaz kumlardan
oluşan plajları, palmiyeleri ve turkuaz
rengi denizi ile bu olağanüstü ada,
sanki bu dünyaya ait olmayan bir
cennet parçasıymış gibi duruyor. Hint
Okyanusu’nun gizli hazinesi Seyşeller,
ekvatora çok yakın olmasına rağmen
iklim, güneydoğu alizeler sebebiyle ılıman
seyrediyor.
Tropik ada olan Seyşelleri gezmek için
en uygun dönem, Haziran – Kasım arası.
Güneşin yılın büyük bölümünde yalnız
bırakmadığı Seyşeller tatili için vize de
gerekmiyor.
Hukuk ve Daha Fazlası
Sayfa 53
Oktay GÜNEŞ, Milli Atlet, Galatasaray SK
istediğin
yerden başla
UZUN VE YORUCU
GEÇEN MESAININ
ARDINDAN EVE
DÖNÜŞ YOLU BITMEK
BILMIYOR. EBEDI
ISTIRAHATE YATMIŞ
GIBI GÖZÜKEN
KIRMIZI IŞIK VE
YEŞILI BEKLERKEN
ZIHNINIZI MEŞGUL
EDEN ONLARCA
PROBLEM; Hala
tamamlanmamış işler,
müvekkiller, ekonomik
baskı, aşırı iş yükü,
ofis içi çatışmalar
ve ülke gündemi.
Siz bu düşüncelerle boğuşurken bir
anda karşınızdan rengarenk spor
kıyafetleri ve fosforlu ayakkabıları
ile koşan insanlar beliriyor. Belliki
kilo problemleri yok, son derece sağlıklı ve
fit durumdalar. Her yaştan kadın ve erkek,
farkettiyseniz sayıları da giderek artıyor
ve artık heryerdeler.
Koşarken görülen kişi yada kişilere
yönelik (bahaneyle karışık) ilk tepkiler;
“Dertsiz tasasız rahat insanlar!” ya da
“İşsiz güçsüz insanlar!” Sahi, bu insanlar
nereye koşuyor? ve neden koşuyor?
Neden sorusuna verilebilecek
yüzlerce cevaptan ilk akla gelenler;
Yaşam kalitesini artırmak, sağlıklı bir
hayat sürmek, sorun ve problemlerden
uzaklaşmak, formunu korumak ya da
mücadele becerisini artırmak olabilir.
Fakat, biz koşucaların bildiği bir sebep
daha var ki çoğu zaman diğerlerinin
önüne geçebiliyor.
YA DA SADECE MUTLU OLMA İSTEĞİ
hücreleri tarafından üretilen hormonlara
verilen isimdir. Hormonun işlevi, ağrının
şiddetini azaltmak ve vücuda daha
az rahatsızlık vermesini sağlamak için
sinirleri uyuşturmaktır. Endorfin hormonu,
yukarıda belirtilen işlevinden daha
farklı olarak da salgılanır. Vücudunuz;
yemek, seks, ağrı gibi farklı uyaranlarla
karşılaştığında ön beyinin alt kısmı
hypothalamus, endorfin çağrısında
bulunur.
Endorfin salgısı hem vücuttaki ağrı
kesici sistemdir, hem de vücudun kendi
kendini ödüllendirme sistemidir.
Egzersiz sonrasında da endorfin
salgılanır. Bu duruma en iyi örnek;
koşucular arasında bilinen runner’s
high terimidir. Runner’s high, belirli
bir yoğunlukta yapılan koşu sonrası
hissedilen aşırı mutluluk halidir. Ve evet
tüm koşucular aslında birer endorfin
bağımlısıdır.
BAŞLANGIÇ ÇİZGİSİNDEN MERHABA
İster 5K’lık hafif tempo bir koşuyu
tamamlayın ister 40K’lık uzun bir
maratonu, mesafe ve süre farketmeksizin
koşu sonrası vücudunuz sizi her daim aynı
hediye ile ödüllendirir; Endorfin Hormonu
yada bilinen adıyla Mutluluk Hormonu.
Endorfin, insan vücudunda ağrıyan
dokularda ağrının azalması için beyin
Bu köşede spor kültürü ve
bilincinize katkıda bulunmaya ve koşu
antrenmanlarınız hakkında ufak ama
kullanışlı bilgiler vermeye çalışacağım.
Öncelikli amacım, spor alışkanlığı
kazanmanız, spora ayırdığınız vakti
disipline etmeniz ve bunun bir sonucu
olarak koşu sporunu hayatınızın önemli
4
Hukuk ve Daha Fazlası
Sayfa 54
bir parçası haline getirmek. Hedefimiz
ise kısa ve net; 39. İstanbul Maratonunda
10K kategorisinde koşmak. Kendinizi
“hayatımda hiç spor yapmadım”, “spor
yapmayı sevmiyorum” ya da “spor
yapmaya vaktim yok” gibi bahaneler ile
avutuyorsanız, buna son vermenin zamanı
geldi!
Mayıs ayını yalnızca yürüyüş
egzersizleri ile tamamlayacağız. Haziran
ayında ise “Yürüyüş + Koşu” anternmanı
ile devam edeceğiz. Bir sonraki sayfada
yer alan Mayıs ayı programını eksiksiz
şekilde sürdürmeniz size üç konuda
fayda sağlayacak; Zamanı disipline
etmeyi öğreneceksiniz, vücudunuzu
tanıyacaksınız ve mental açıdan hafif
tempo koşuya hazır hale geleceksiniz. Bu
üç konuda elde edeceğiniz kazanımlar
Haziran ayında başlayacağımız
“Yürüyüş+Koşu” antrenman programına
daha kolay adapte olmanızı sağlayacak.
ÇİTALAR, PİRELER VE KARINCALAR
Çitalar hızlı koşar, pireler zıplar,
karıncalar ise kendi ağırlıklarının 50
katını taşıyabilir. Ya insanlar? İnsan
türü yeryüzünde en uzun süre koşabilen
canlıdır. Çitalar saatte 140 km’lik hızı
ancak 4-5 saniye kadar sürdürebilir.
Fakat astım hastası 40 yaşındaki bir
kişi 111 km’lik ultra maratonu 13 saatte
tamamlayabilir. 70 yaşındaki Bob Becker
217 kilometrelik ultra maratonu 41 saat
30 dakika ve 21 saniyelik derece ile
tamamlamıştır. Siz farketmeseniz de,
kas sisteminiz ve iskelet yapınız gün
boyu masada oturmaya değil harekete
ve koşmaya programlıdır. Modern şehir
hayatının getirdiği kolaylık ve avantajlar
fiziksel açıdan durağan bir yaşamı ve
piskolojik ön kabulleri da beraberinde
getiriyor. Özetle, koşabilirsiniz!
Tek yapmanız gereken zihninizi ve
vücudunuzu buna hazırlamak!
HER KOŞU MENTAL BİR OYUNDUR
Fiziksel açıdan iyi durumda olmanız
çoğu zaman yeterli olmaz, Rekortmen
koşucular bile her yarışta aynı mental
mücadeleyi verir; Yorgun değilim!, Pes
etmemem lazım!, 1 km daha dayan!
Kimisi koşu boyunca kendisiyle konuşur,
BIR SONRAKI
SAYFADA
YER ALAN PROGRAMI
EKSIKSIZ ŞEKILDE
SÜRDÜRMENIZ
SIZE ÜÇ KONUDA
FAYDA SAĞLAYACAK;
Zamanı
disipline etmeyi
öğreneceksiniz,
vücudunuzu
tanıyacaksınız ve
mental açıdan
hafif tempo
koşuya
hazır hale
geleceksiniz.
kimisi yalnızca iyi şeylere odaklanmaya
çalışır, kimisi ise müzik dinler ama herkes
bu mücadelede bir yöntem geliştirir. Siz
de ilk antrenmana başladığınız andan
itibaren aynı mücadeleye girişeceksiniz,
buna hazırlıklı olun! Zihniniz size türlü
oyunlar oynayacak, Yorgunluk hissi
(fiziksel bir ağrı eşliğinde gelmediği
müddetçe) mücadele etmeniz gereken en
önemli mental engel.
Unutmayın, kimse ilk günden
itibaren 40K, 15K ve hatta 10K’lık
mesafeler koşmaz, koşmamalıdır da.
Adım adım ilerlemek ve vücudu yavaş
yavaş hazırlamak sizin kendinizi daha
iyi tanımanıza ve mental direncinizi
artırmanıza olanak sunar. Koşu
egzersizi esnasında yalnızca kendinizle
yarışırsınız. Hedefleri siz koyar, kuralları
siz belirlersiniz. Bütün bunlar için öncelikle
kendinizi ve vücudunuzu tanımanız
gerekir. Haziran ayındaki “Yürüyüş+Koşu”
programında belirli günler bir araya gelip
ortak koşu antrenmanları yapacağız.
Bu antrenmanların öncesinde ve
sonrasında merak ettiğiniz konularda
elimden geldiğince sizleri bilgilendirmeye
çalışacağım. Yazıya son vermeden önce
iki önemli konu hakkında bilgi vermek
istiyorum;
KOŞU AYAKKABISI SEÇİMİ
Düzenli bir koşu programına
başlamadan önce spor ayakkabısı satın
almamanızı öneririm. Ayakkabı seçimi
kişinin kilosu, yere basışı, koşu sıklığı,
koşu yaptığı zemin, gündüz ya da akşam
egzersizine bağlı olarak değişkenlik
gösterir. Marka ya da popülariteyi baz
alarak satın aldığınız ayakkabılar ilerleyen
dönemlerde performans düşüklüğüne ve
hatta sakatlıklara yol açabilir. Temmuz ayı
yazımda ayakkabı seçimine ilişkin temel
bilgileri sizlerle ayrıca paylaşacağım.
SAĞLIK KONTROLÜ
Kronik bir rahatsızlığınız varsa ya da
yaşınız 45 ve üstü ise koşu aktivitelerine
başlamadan önce doktorunuzla iletişime
geçmeniz ve onun tavsiyeleri ile egzersiz
programı oluşturmanız faydalı olacaktır.
Mayıs ve Haziran aylarının herkes için
sağlık ve mutluluk dolu geçmesi dileklerimle.
www.hplusdergi.com
Sayfa 55
MAYIS AYI : YÜRÜME
EGZERSİZLERİNİZİ KAYDEDİN
ESNEME HARKETLERİ
Sizin için uygun olan 3 gün belirleyin.
Hangi günler olduğu tamamen sizin
kontrolünüzde. Önemli olan Mayıs ayı
boyunca belirlediğiniz gün ve saatlere
sadık kalmanız. Unutmayın, Mayıs ayı
programında temel amacımız vücudunuzu
ve zihninizi koşu egzersizlerine
hazırlamak! İşte program;
1. GÜN
İlk gün antrenmanımızı 25 dakikalık
rahat yürüyüş ile tamamlıyoruz
2. GÜN
25 dakikalık birinci gün yürüyüş
egzersizine 8 dakika daha ekliyoruz ve
toplamda 33 dakikalık bir antrenman
çıkartıyoruz.
3. GÜN
Haftanın son antrenman gününde 7
dakikalık bir artış söz konusu ve haftayı
40 dakikalık yürüyüş ile kapatıyoruz.
HAZİRAN AYI : YÜRÜME + KOŞMA
Jeff GALLOWAY tarafından 43 yıl
önce geliştirilen bu sistem özellikle
koşu sporuna yeni başlayanlar için hala
en etkili ve verimli yöntem. Haziran
ayındaki programımızı “Yürüme + Koşma”
anternmanları ile tamamlayacağız. Mayıs
ayında olduğu gibi yine kendiniz için
uygun olan 3 gün belirleyin;
1. GÜN
5 Dakikalık yürüyüşün ardından 1
Dakikalık hafif tempo koşu yapın. 5+1
şeklindeki bu anternmanı toplamda 5 set
boyunca tekrarlıyoruz. (30 Dakika)
2. GÜN
5 Dakikalık yürüyüşün ardından 2
Dakikalık hafif tempo koşu yapın.
5+2 şeklindeki bu anternmanı toplamda 5
set boyunca tekrarlıyın. (35 Dakika)
3. GÜN
5 Dakikalık yürüyüşün ardından 3
Dakikalık hafif tempo koşu yapın.
5+3 şeklindeki bu anternmanı toplamda 5
set boyunca tekrarlıyın. (40 Dakika)
* İlk hafta hafif tempo (Düşük Hız) ile
başladığınız antrenman temponuzu
ilerleyen haftalarda artırın. Örneğin 2’nci
haftanın ilk günü, 1 dakikalık koşunuzu
bir önceki haftaya kıyasla daha hızlı
koşmaya çalışın. Ve bu tempo artışını her
hafta uygulayın.
Ios ya da Android farketmez, her marka
ve model akıllı telefona uygun çok sayıda
ücretsiz koşu uygulaması mevcut. Tek
yapmanız gereken bu uygulamalardan
birini telefonunuza yükleyip “Başla” ve
“Bitir” ikonlarını kullanmak. Telefonunuz
egzersize dair süre, mesafe, hız ve tempo
bilgileri kayıt altına alacak. Bu bilgiler
kedinizi daha iyi tanımanıza ve ölçmenize
olanak sağlayacaktır.
NE ÇOK KALIN NE ÇOK İNCE
Egzersiz için kapalı mekandan
dışarı ilk çıktığınızda hafif bir üşüme
duygusu hissetmeniz kıyafet seçiminde
ideal unsurdur. Belirli bir süre sonra
vücudunuzun ısısı artacağı için kalın
kıyafetler giyinmek egzersiz esnasında
sizi rahatsız edebilir.
PLAYLIST OLUŞTURUN
Çoğu sporcu egzersiz esnasında müzik
dinlemeyi tercih eder. Oluşturduğunuz
playlistler Antrenmandan keyif almanıza
katkı sunar. Ayrıca, ritim ile eşzamanlı
olarak koşu temponuzu oluşturabilir ve
onu koruyabilirsiniz
Esneme, vücudun bir bölümünün
eklem hareket açıklığında (ROM)
belli bir noktaya ulaşması olarak
ifade edilebilir. Esneme hareketi
aktif veya pasif şekilde olabilir.
Pasif esneme bir partner veya
makina yardımıyla sağlanan
esnemeleri içerir. Aktif esneme
ise esneyen kişinin hareketi kendi
gerçekleştirdiği, esnemek için
bir kuvvet uyguladığı esnemedir.
Örneğin kişi oturup ayak uçlarına
uzanma (sit and reach) yapmak
istediğinde karın kasları ve kalça
bükücülerin kuvvetini hareketi
yapmak için kullanır. Dinamik
esneme kasları spora özgü
harekete hazırlar, sinir sistemini
aktive eder, kan dolaşımını
hızlandırır ve vücut ısısını
artırır. Bunların sonucu olarak
performansta artış meydana gelir.
Ayrıca, olası sakatlıkları önlemede
oldukça faydalıdır.
Mayıs ve Haziran ayı egzersiz
programı kapsamında her
antrenman öncesi ve sonrasında
özellikle gün içerisinde gerilen ayak
bileği çevresindeki kaslarımızı
rahatlatmak için bir bank ya da bel
hizanızı geçmeyecek yükseklikte
sabit bir alana bacağınızı
kaldırarak tutun ve göğsünüzü
öne doğru itmeye çalışın. Bu işlemi
21 saniye boyunca uyguladıktan
sonra. Aynı egzersizi diğer
bacağınız için de uygulayın.
Söz konusu egzersizi resimde
görüldüğü şekilde yapmaya çalışın
fakat fazla zorlamayın. Zamanla
kaslarınızın daha kolay
esnediğini
farkedeceksiniz.
Sayfa 56
DİZİ REHBERİ
How To
Get Away
With
MURDER?
“BEN PROFESÖR ANNALISE KEATING
VE BU DA CEZA HUKUKUNA
GİRİŞ DERSİ YA DA BENİM VERDİĞİM
İSİMLE CİNAYETTEN PAÇAYI
KURTARMAK”
Evde dizi keyfi yapmayı planlıyor
ancak ne izleyeceğinize karar
veremiyorsanız sizlere ufak
bir sürprizimiz var; “How to
Get Away With Murder?” ya da sıkı
takipçilerinin verdiği isimle #HTGAWM.
Dizi, ABD’nin en saygın hukuk
okullarından biri olan Middleton
Üniversitesi’nde hırslı bir grup hukuk
öğrencisi ile onların başarılı ceza
hukuku profesörlerinin etrafında geçen
hikâyeyi konu ediniyor. Gizem, rekabet
www.hplusdergi.com
Sayfa 57
ve entrika unsurlarının bolca işlendiği
dizi yayınlandığı gece reytingleri altüst
etmiş ve eleştirmenlerce “yeni nesil suç
draması” olarak tanımlanmıştı.
Dizinin hikayesi oldukça ilginç;
üniversitedeki akademik çalışmalarının
yanı sıra savunma avukatlığı da yapan
Annalise Keating, dersine devam eden
en başarılı beş öğrenciyi seçerek hukuk
bürosunda çalışma fırsatı verecektir.
Öğrenciler, zeki ve karizmatik Profesör
Annalise Keating’in gözüne girebilmek ve
hukuk bürosunda kendisiyle çalışabilme
şansını yakalamak için Ceza Hukuku
101, diğer adıyla “Cinayetten Paçayı
kurtarmak” dersinde birbirleriyle kıyasıya
yarışırlar. Bilmedikleri şey, derste
öğrendiklerini kişisel yaşamlarında da
uygulamak zorunda kalacak olmalarıdır.
Genel olarak Profesör Annalise
Keating’in kişisel ve iş yaşamı etrafında
şekillenen dizi, zekice kurgulanmış
senaryosu, yoğun diyalogları ve neredeyse
her bölümde yaşattığı şaşırtıcı finalleri ile
fenomen haline gelmiş durumda.
Oyuncular: Viola Davis, Alfred Enoch, Jack Falahee, Aja Naomi King, Matt
McGorry, Karla Souza, Charlie Weber ve Liza Weil
Profesör Annalise Keating rolünü
“Fences” filmindeki performansıyla
2017 Oscar Töreninde “En İyi Yardımcı
Kadın Oyuncu” ödülünü alan Viola
Davis canlandırıyor. Viola Davis, 2015
yılında #HTGAWM dizisi ile Primetime
Emmy, ‘Bir Drama Dizisinde En İyi Kadın
Başrol Oyuncusu Ödülü’nün de sahibi
olmuştu. Eleştirmenlerce #HTGAWM
‘deki performansından övgüyle bahsedilen
Viola Davis’e genç isimler başarıyla eşlik
ediyorlar.
İlk bölümü 25 Eylül 2014’te yayınlanan
ABD yapımı #HTGAWM, ABC kanalında
yayınlanıyor. Üçüncü sezon finali Şubat
2017’de yayınlanan dizi toplamda 45
bölümlük bir arşive sahip. IMDB’de
8.3 gibi yüksek bir puanlama alan ve
yine aynı sitede “Cinayetten paçayı
kurtarmak” çevirisiyle tanıtılan dizi,
People’s Choice Ödülleri, Image Ödülleri,
Screen Actors Guild Ödülleri, Altın Küre
Ödülleri ve GLAAD Ödülleri’nde çok
sayıda adaylık ve ödül almasının yanı sıra
Amerikan Film Enstitüsü tarafından da
teşekkürle onurlandırıldı. İlk bölümünden
bu yana farklı yarışmalardaki adaylık
sayısı 38 olan dizi, bunların 10’undan
ödülle dönmeyi başarmış durumda.
Son olarak ufak bir tavsiye; kurgusu
fazlasıyla gizem ve suç unsurlarıyla
örülü dizide diyalogları dikkatlice takip
etmelisiniz. Gerilim unsurlarıyla dolu olay
örgüsü ve sık sık kullanılan flashback’ler
izleyici açısından yorucu olmakla birlikte
film tadında dizi arayanlar için eşsiz bir
imkân sunuyor.
Dizi
Künyesi
Adı: How to Get Away with Murder?
(Cinayetten Paçayı Kurtarmak)
Ülke: ABD
Kanal: ABC
Yapım Yılı: 2014
Türü: Hukuk Draması / Gizem / Suç
Sezon: 3
Bölüm Sayısı: 45
IMDB: 8.3 /10
Hukuk ve Daha Fazlası
Sayfa 58
İngiltere’de
Hukuk
Kariyeri
Ingiltere’nin hukuk sistemi, dünyanın
en gelişmiş hukuk sistemlerinden
biri olarak kabul ediliyor. Birçok
ülkenin kendi hukuk sistemini
geliştirirken İngiltere’yi örnek alması
nedeniyle; uluslararası hukuk eğitiminde
en çok tercih edilen ülkelerin başında da
İngiltere geliyor. Bu yazımızda, kariyerini
İngiltere’de sürdürmeyi planlayanlar
için hem temel bilgiler hem de rehber
niteliğinde ipuçlarını paylaşmayı
amaçladık.
SOLICITER VE BARRISTER
İngiltere ve Galler’de yerleşik olan
hukuk sisteminde iki tür avukat
bulunuyor; “Solicitor” ve “Barrister”.
Bunların her ikisi de Türkçe’ye avukat
olarak çevrilse de, teknik açıdan önemli
farklar mevcut. Solicitor’lar çoğu Türkçe
literatürde “Dosya Avukatı” olarak
tanımlansada bizim alışık olduğumuz
türde standart mahkemelere bakıyor,
şirketlere bağlı çalışıyor ve danışmanlık
yapabiliyorlar. Barrister’lar ise yüksek
mahkemelerde görev alıyor, serbest
çalışabiliyor ve kendi hukuk bürolarını
açabiliyorlar. Aradaki fark bu denli
büyük olunca, aldıkları eğitim de ona
göre farklılaşıyor. Hukuk derecesini alan
mezunların, Solicitor olabilmek için bir
yıl boyunca LPC - Legal Practice Course
adı verilen eğitimi alıp, sonrasında iki
yıllık ücretli staj süresini tamamlamaları
gerekiyor. Staj bitince Solicitor unvanı
alınıyor. Burada kritik noktalardan
biri; staj yapılacak kurumun öğrenci
tarafından bulunması gerekiyor. Barrister
olmak için ise hukuk eğitimi sonrası
BPTC - Bar Professional Training Course
eğitimi alınıyor. Sonrasında bir yıllık
staj tamamlanıyor ancak staj sonunda
Soliciter gibi unvan verilmiyor. Barrister
olabilmek için yaklaşık 7 yıl boyunca bir
avukatla çalışmak ve çeşitli aşamaları
tamamlamak gerekiyor.
“TÜRKİYE’DE HUKUK OKUDUM, NE
YAPMAM GEREKİYOR?”
Türkiye’de verilen hukuk eğitimi
ile İngiltere’deki eğitim birbirine denk
olmadığı için; Türkiye’de lisans eğitimini
tamamlayanlar İngiltere’de hukuk mezunu
olarak tanınmıyor. Arada alınması gereken
çeşitli dersler bulunuyor. Bu denkliği
elde etmek için bir yıl süren ve GDL -
Graduate Diploma in Law adını taşıyan
bir programa dahil olunması gerekiyor.
Zorunlu ve seçmeli derslerin yer aldığı
GDL programı 1 yılda tamamlanabiliyor.
GDL programını başarıyla tamamlayanlar
tıpkı İngiltere’deki bir hukuk mezunu
gibi seçtiği kariyer yoluna göre LPC ya
da BPTC üzerinden eğitimine devam
edebiliyor. Katılımcılar LPC eğitimine
ilave dersler alması durumunda
işletme yüksek lisansını da eş zamanlı
olarak tamamlama imkanına sahip. Az
sayıda üniversite tarafından verilen
LPC ve BPTC programlarına kayıt
koşulları farklılık gösteriyor. LPC için
6,5 IELTS puanı yeterliyken, BPTC için
minimum 7,5 IELTS puanı aranıyor.
Yabancı öğrenciler uluslararası hukuk
bürolarının Londra’da bulunmasından
dolayı LPC ya da BPTC eğitimlerini bu
şehirde tamamlamayı tercih ederken
GDL programlarını ise eğitim ve yaşam
maliyetlerinin nispeten daha az olduğu
Londra dışındaki üniverstelerden alıyor.
Bazı önde gelen hukuk büroları staj
anlaşmasını yapacakları kişilere LPC
eğitimleri için burs imkanı sunabiliyor.
LPC ya da BPTC eğitimleri için Londra
www.hplusdergi.com
Sayfa 59
İNGİLTERE DIŞI HUKUK DERECESİ
LLB (Hons)
Hukuk
Lisansı
/3 Yıl
LLB (Hons)
Hukuk
Lisansı
(Uzaktan
Eğitim)
/3 Yıl
LLB (Hons)
Uluslararası
Ticaret
Hukuku
Lisansı
/3 Yıl
GDL
Eğitimi
/1 Yıl
Avukat
Olma Şartı
LPC
Eğitimi
/1 Yıl
LPC + MA
Eğitimi
/1 Yıl
BPTC
Eğitimi
/1 Yıl
LLM
/ 1 Yıl
QLTS
SINAVI
STAJ / 2 YIL
STAJ / 1 YIL
STAJ / 2 YIL
TECRÜBE / 7 YIL
SOLICITOR BARRISTER SOLICITOR
merkezli üniversitelerin seçilmesindeki
en önemli sebeplerden birisi de bu.
Ayrıca üniversitelerin bünyesinde faliyet
gösteren kariyer merkezleri LPC ya da
BPTC eğitim sonrası zorunlu olan staj
anlaşması için öğrencilere ücretsiz
danışmanlık hizmeti verebiliyor. Üniversite
seçiminde kariyer merkezlerinin
etkinliğinin ve anlaşmalı olduğu hukuk
bürosu sayısı gibi çeşitli bilgileri
araştırmanız oldukça önemli. İngiltere
dışından gelip kariyerini bu ülkede
sürdürmek isteyen hukukçular genelde
Solicitor olma yolunda ilerliyor. BPTC
Eğitiminin zorluğu, staj süresine ek
olarak 7 yıllık yoğun bir hazırlık sürecinin
olmasından dolayı Barrister tercih edilen
bir kariyer seçeneği değil. 2015 itibarıyla
İngiltere’de 170.000 dolayında kayıtlı
Soliciter bulunuyor. Faal olarak çalışan
Barrister sayısı ise sadece 16.000.
ALTERNATİF SEÇENEK: QLTS SINAVI
QLTS-The Qualified Lawyers Transfer
Scheme yada Türkçe çevirisiyle “Kalifiye
Avukatlar Transfer Programı”, başka
ülkelerde avukat olarak çalışmakta
olan kişilerin QLTS sınavını başardıkları
takdirde staj, eğitim veya benzeri başka
bir şarta ihtiyaç kalmadan Baro’ya (The
Law Society of England and Wales)
kaydolmalarına ve doğrudan solicitor
olarak çalışmalarına imkan sağlıyor.
QLTS sınavına girmek için kendi
ülkesinde avukatlık yapıyor olmak,
disiplin cezası yahut adli ceza almamış
olmak ve yeterli düzeyde İngilizce bilmek
gerekiyor. Bu koşulları sağlayan kişilere
5 yıl geçerli “Uygunluk Sertifikası”
veriliyor. Adaylar bu sertifika ile QLTS
sınavına girme hakkına sahip oluyor.
Uygunluk sertifikası almak için başvuran
avukatlarda belirli bir tecrübe şartı
aranmamakla birlikte QLTS sınavını
başarmaları durumunda Baroya kayıt
sürecinde C2 düzeyinde İngilizce şartı
aranıyor.
İngiltere’de avukatlık yapmak için
başvuran bir aday uygunluk sertifikasının
geçerlilik süresi olan 5 yıl içinde 3 kez
QLTS sınavına girme hakkında sahip.
QLTS sınavı iki aşamadan oluşuyor;
Çoktan seçmeli test sınavı MCT ve
OSCE olarak anılan uygulama sınavı.
MCT, sabah ve öğleden sonra 3’er saatlik
oturumlara bölünmüş tam günlük bir
sınav. (90+90=180 Soru) OSCE ise
mülakat, avukatlık, dosya hazırlama,
yazma ve online hukuk araştırması
yapma yeteneklerini ölçen bir sınavlar
dizisi ve birkaç gün sürebiliyor. QLTS
sınavı başvuru ücreti ise 200 Sterlin.
Hukuk ve Daha Fazlası
Sayfa 60
Cem SÜNBÜL
HABERTÜRK TV / Teknolojik
TEKNOLOJİ
Mobil Tarayıcılar
Mobil dönüşüm hukuk
dünyasında da pek çok
alışkanlığın değişmesine
neden oluyor. Çok değil,
bundan sadece 10 yıl önce ayrı bir
uğraş olarak gördüğümüz pek çok iş,
bugün cebimizdeki akıllı telefonlarla
anında halledilebiliyor. Mesafe ölçme,
fotoğraf çekme, yön bulma, müzik
dinleme ve internette dolaşma gibi tüm
kullanıcıları ilgilendiren özelliklerin yanı
sıra, akıllı telefonların bir de avukatların
verimliliğini artıran, işlerini kolaylaştıran
uygulamaları bulunuyor.
NİSAN AYI: TARAMA UYGULAMALARI
Dilekçe, fatura ya da benzeri basılı
evrakları acil olarak paylaşmamız
gerektiğinde (panikle karışık) Scanner/
Tarayıcı arayışa gireriz: En yakın
internet kafe nerede? Ofisteki yazıcının
tarayıcı özelliği var mıydı? Telefonla
resmini çekip göndersem aynı işi görür
mü?
Oysa cebinizde duran akıllı telefon,
aynı zamanda tüm belgeleri kolaylıkla
tarayıp, profesyonel bir tarama cihazı
kalitesinde dijitalleştirerek dilediğiniz
gibi paylaşma olanağı sunar. Bu hizmeti
sunan pek çok uygulama ücretli olduğu
için, ilk seferde doğru tercihi yapmanız
zor olabilir.
Android ve iOS platformlarında
kullanılan uygulamalar arasında en
iyi 5 alternatifi seçtiğim bu listede,
her bir uygulamanın görsel tarama
kalitesine, tarama sonrası paylaşım için
bulut sistemlerle entegre çalışmasına,
kullanım kolaylığına ve tarama sonrası
düzenleme gibi ek özellikler sunup
sunmadığına dikkat ettim.
www.hplusdergi.com
Sayfa 61
sayesinde, çocuğunuzun
1-SCANBOT
“Öyle bir tarama uygulaması
olsun ki, ben daha dosyaya
yaklaştırdığım anda taramayı
kendisi yapsın, bana sadece
biten tarama sonrası belgeyi
nasıl paylaşacağımı seçmek
kalsın” diyorsanız, Scanbot
sizin için geliştirildi. Ücretsiz
olarak indirilebilen uygulama,
özellikle kolay kullanımı ve güçlü
ek özellikleriyle dikkat çekiyor.
Evrak taramak işinizin önemli
bir parçasıysa, ki bu dergiyi
okuyorsanız muhtemelen
öyledir, Scanbot’un ücretli
yükseltmeleriyle optik karakter
tanımlama, arama, düzenleme
ve imzalama özelliklerine, Touch
ID ile güvenlik, renk filtresi,
akıllı isimlendirme ve temalara
kavuşmak mümkün. iCloud
Drive’dan Dropbox’a, Google
Drive’dan OneDrive’a kadar pek
çok bulut depolama hizmetiyle
entegre çalışan Scanbot
üzerinde PDF dokümanları
düzenleme imkanınız da
bulunuyor.
2-CAMSCANNER
Tüm mobil platformlarda
en yaygın kullanılan tarama
uygulamalarından biri de
CamScanner. Ücretsiz indirme
sonrası çeşitli özellikler için
aylık tarifeyle hizmet veren
CamScanner, özellikle çoklu
sayfa tarama ve toplu tarama
işlemlerinde öne çıkıyor. Optik
karakter tanımlama (OCR)
özelliğiyle belgede yer alan fiyat,
tarih, başlık gibi önemli detayları
daha sonra arama yapılabilir
şekilde kaydeden uygulama,
taranmış görsellerin görüntü
kalitesini artırmak için de
araçlar sunuyor. Box, Dropbox ve
Google Drive ile entegre çalışan
CamScanner ile paylaştığınız
PDF belgelerine parola koruması
da koyabilirsiniz.
3-GOOGLE DRIVE
Android kullanıcısıysanız,
en iyi ücretsiz tarama
uygulaması büyük ihtimalle
cihazınızda öylece yatıyordur.
Şimdi onu işe koyma vakti!
Google Drive uygulamasını
açın, “Yeni Ekle” tuşuna basın
ve “Tarama” seçeneğini
tıklayın. Kaydedeceğiniz her
türlü tarama görüntüsü, hem
cihazınızda hem de Google
Drive hesabınızda güvenle
saklanacaktır. Sonrasında
nasıl istiyorsanız o şekilde
paylaşmanız mümkün
olacaktır. Üstelik Drive’ın
tarama işlevi, optik karakter
tanımlama özelliği sayesinde
PDF’e dönüştürülen dosyalar
üzerinde metin bazlı aramalar
yapılabiliyor.
4- SCANNABLE BY EVERNOTE
Üretkenlik uygulaması
olarak Evernote
kullanıyorsanız, iş dünyasında
oldukça popüler olan bu
servisin ücretsiz olarak
yayınladığı Scannable adlı
uygulama bir hayli işinize
yarayacaktır.
Her ne kadar sadece iOS
aygıtlarında (iPhone veya
iPad) çalışsa da, Scannable
ile kartvizitlerden faturalara,
kısa notlardan çok sayfalı
kağıt evraklara kadar her
türlü içeriği kolayca taramak
mümkün. Tarama sonrası elde
edilen görüntüler Evernote
hesabına otomatik olarak
yükleniyor.
Görsellerden arka planın
otomatik olarak kırpılması
Transformers desenli
masasında taradığınız
evraklar iş yerinde günün
eğlencesi haline dönüşmüyor.
Scannable ile yapılan
taramaları, iOS cihazındaki
Dropbox veya iCloud gibi
diğer uygulamalar üzerinden
paylaşmak da mümkün.
Üstelik herhangi bir ücretli
sürüm olmaksızın, tamamen
bedava olması Scannable’ı
çoğu iOS kullanıcısı için
birinci tercih haline getiriyor.
5-SCANNER PRO
Taradığınız her dokümanı
doğrudan Dropbox, Google
Drive ya da Evernote arşivinize
ekleyen Scanner Pro da iOS
üzerinde kaliteli bir tarama
uygulaması arayanların ilk
durakları arasında yer alıyor.
Çok sayfalı evraklar ya da
boyutları standart dışı kalan
fatura gibi belgeler üzerinde iyi
çalışan Scanner Pro, ayrıca aynı
kablosuz ağ üzerinden erişim
sağlayarak örneğin dizüstü
bilgisayarınıza web tarayıcısı
üzerinden kolayca dosyaları
indirmenize olanak tanıyor.
Biliyor muydunuz?
Doküman taramaya olanak
tanıyan teknoloji, aslında
telefondan bile önce icat edildi.
“Elektrik Baskılama Telegrafı”
(Electric Printing Telegraph)
adını taşıyan bu teknoloji, ilk
olarak 1843 yılında İskoç mucit
Alexander Bain tarafından
geliştirildi. Sonraları 20. yüzyılda
faks makinesi için temel alınan
EPT teknolojisi, 1966 yılında
ilk makul fiyatlı, taşınabilir ve
standart telefon hattı üzerinden
çalışan faks makinesini
piyasaya sürmesiyle yaygın
kullanıma ulaştı.
Hukuk ve Daha Fazlası
Sayfa 62
Vizyon
Mayıs
12 Mayıs
26 Mayıs
YARATIK: COVENANT
KARAYIP KORSANLARI
5: SALAZAR’IN INTIKAMI
Gladyatör filminin usta
yönetmeni Ridley Scott,
Kaptanımız Jack Sparrow
Alien’da kendi yarattığı evrene,
yelken açtığı sularda
Prometheus ile başlayan
yaklaşan kötü rüzgarları
THE LAST FACE
05 Mayıs
yeni üçlemesinin ikinci filmi
olan Alien: Covenant filminde
geri dönüyor. 90’lı yıllardan
Alien filmlerini serisi ile ismi
DEHA
26 Mayıs
hisseder. Korkunç Kaptan
Salazar’ın yönetimindeki
ölümcül hayalet korsanlar,
denizdeki tüm korsanları
ne kadar örtüşse de bu film
öldürerek Şeytan Üçgeni’nden
Yetenekli ve çekici bir
Prometheus filminin devamı
Hayatı başarısızlıklarla dolu
kaçmayı başarmıştır; hayatta
doktor Afrika’nın çatışma
niteliğinde çekilmiştir.
olan Frank Adler karakterini
kalan tek korsan ise kaptan
bölgelerinden birinde görevini
Koloni gemisi Covenant’ın
canlandıracak olan Chris
Jack’tir. Jack, Salazar’ın
sürdürmektedir ve bu esnada
mürettebatı galaksinin
Evans, Florida kırsalında
gazabından ve intikamından
aynı bölgede çalışan birine
oldukça uzak bir köşesinde,
yeğeni Mary’yi büyütürken,
kurtulmak için Poseidon
aşık olur.
keşfedilmemiş cennet olarak
Mary’nin okula başlamasıyla
Asası’nın peşine düşer. Bu
Aşk ikisi için de başlamış
varsaydıkları gezegenin
birlikte hemen yetenekli
efsanevi asayı bulmak içinse
olsa da ilişkileri ile son derece
aslında karanlık ve çok
olarak yaftalanması sebebiyle
güzel ve zeki gökbilimci
tehlikeli olan ve ciddi mesai
tehlikeli bir yer olduğunu
Mary’nin annesi Evelyn ile
Carina Smyth ve Kraliyet
isteyen işlerini dengede
anlarlar. Gezegendeki yegane
kızı büyütme konusunda bir
Donanması’ndan dik başlı,
tutmak kahramanlarımız için
canlı lanetli Prometheus’un
savaşa girecek.
genç bir denizci olan Henry
bir hayli güç olacaktır.
keşfinden sonra hayatta kalan
Film, mücadelenin yasal
ile zorlu bir anlaşma yapar.
69.Cannes Film Festivali’nde
‘sentetik’ David’dir.
sürecine odaklanacak.
Dying Gull’un dümenindeki
prömiyeri yapılan filmin
Bir önceki filmde de
Senaryosunu Tom Flynn’ın
Jack Sparrow, hem kötü
yönetmen koltuğunda
izlediğimiz X-Men serisinin
yazdığı filmin yönetmen
kaderini tersine çevirmenin
oyuncu kimliğinin yanı sıra
genç Magnetosu Michael
kolduğunda Marc Webb
hem de şimdiye dek karşına
yönetmenliğiyle de beğeni
Fassbender başrolde
oturuyor (Aşkın 500 Günü,
çıkan en dişli ve korkunç
toplayan ünlü isim Sean Penn
seyrederken, Fantastik
İnanılmaz Örümcek Adam
düşmandan kurtulmanın
oturuyor.
Canavarlar Nelerdir, Nerede
1&2). ABD yapımı Film aile için
yollarını arayacaktır. Johnny
Erin Dignam’ın senaryosunu
Bulunurlar? isimli filmde
dramaya ağırlık verecek.
Depp’e Javier Bardem ve
yazdığı filmde başrolleri
rol almış olan büyücü ajan
Brenton Thwaites’ın eşlik ettiği
Charlize Theron, Adèle
Katherine Waterston yanı sıra
filmin yönetmen koltuğunda
Exarchopoulos ve Javier
Demian Bichir ve Billy Crudup
Joachim Rønning ve Espen
Bardem paylaşıyor.
gibi isimler de yer alıyor.
Sandberg oturuyor.
www.hplusdergi.com
Haziran
Sayfa 63
SAHIL GÜVENLIK
02 Haziran
MUMYA
09 Haziran
90’ların meşhur dizisi
Sahil Güvenlik (Baywatch)
beyazperdeye uyarlanan filmin
başrollerini Dwayne Johnson
ve Zac Efron üstlenirken,
Priyanka Chopra, Alexandra
Daddario, Jon Bass, Kelly
Rohrbach ve Ilfenesh Hadera
da kadroda yer alıyor.
Mitch Buchannon
kendini işine adamış, cesur
ve sorumluluk sahibi bir
cankurtarandır. Sorumlu
olduğu koyu korumak
onun için her şeyden önce
gelmektedir. Onunla birlikte
çalışan ekibiyle hiçbir sorunu
yoktur ve ekip görevlerini
mükemmel bir şekilde yerine
getirmektedir. Ancak günün
birinde aralarına yeni bir
ekip üyesi daha katılır. Bu
küstah yeni cankurtaran
Mitch’in sinirlerini bir hayli
zorlayacaktır. Ancak koyu
tehdit eden bir suç planı
su yüzüne çıkınca ikili
aralarındaki çekişmeyi bir
kenara bırakıp iş birliği
yapmak zorunda kalacaktır.
Aksiyon, komedi ve macera
türündeki filmin yönetmeni
Seth Gordon.
WONDER WOMEN
02 Haziran
Filmin senaryosunu Allan
Heinberg ve Geoff Johns
kaleme alırken filmin süper
kahraman kadınını Batman
v Superman: Adaletin Şafağı
filminde olduğu gibi yine Gal
Gadot canlandırıyor.
Filmin kadrosunda Connie
Nielsen, Chris Pine, Robin
Wright ve David Thewlis gibi
başarılı isimler bulunuyor.
Amazon prensesi Diana
Price, nam-ı diğer Wonder
Woman dünyayı keşfetmek
için tropik topraklarını geride
bırakıp demir ve camın hüküm
sürdüğü dünyamıza dalar.
Birçok inanüstü yetenek ve
kıvrak bir zekayla donatılmış
olan güzel kahraman Cennet
Adası’nın medeniyete açılan
kapısı olacaktır. v
İlki 1932 yılında çekildikten
sonra beyazperdede kendine
hatırı sayılır bir yer edinmeye
başlayan Mumya hikayeleri,
uzun bir aradan sonra, 1999
yılında bu kez Stephen
Sommers’ın kamerasıyla
yeniden izleyiciyle
buluşmuştu.
Universal Stüdyoları orijinal
‘The Mummy’i bir yeniden
çevrimle tekrar canlandırma
yoluna gitti ve yönetmen
olarak Mama (2013) filminin
genç yönetmeni Andrés
Muschietti’yi seçti.
Sıkıca mühürlenmiş olan
antik bir mezar yüzyıllardır
unutulmuş bir çölde
yatmaktadır. Ancak askeri bir
operasyon sonucu keşfedilir
ve açılır.
Zamansız bir şekilde hayatı
elinden alınan antik kraliçenin
ruhu da uyanmış olur. Yüzyıllar
boyunca büyüyen öfkesiyle
günümüze uyanan kraliçe
insanlığa boyun eğdirmeye
ve kendisine yapılanları
ödetmeye kararlıdır.
Filmin başrollerinde Tom
Cruise ile beraber Russell
Crowe yer alıyor.
ARABALAR 3
16 Haziran
Pixar’ın sevilen serisi
Arabalar’ın 3. devam
halkasının yönetmen
koltuğunda Brian Fee
oturuyor. Şimşek McQueen’in
yeni maceralarını göreceğimiz
filmde sevimli arabayı
kendisinden genç ve
hızlı arabalar tarafından
bozguna uğratılmış olarak
görüyoruz. Şimşek pistlere
geri dönmenin hayalini kurup
kenara itildiğine içerlerken
bir anda #95’in işinin henüz
bitmediğini kanıtlamaya karar
veriyor. Hevesli genç yarış
teknisyeni Cruz Ramirez’in
yardımına, kazanmak için
bir plana, merhum Hudson
Hornet’in verdiği ilhama ve
birkaç beklenmedik numaraya
ihtiyacı olan arabamız Piston
Kupasının en büyük yarışında
boy göstermeye hazırlanıyor.
Hukuk ve Daha Fazlası
Sayfa 64
ONLINE YAŞAM
Kişisel ve
Mesleki Gelişim İçin
Sosyal Medya Kullanımı
Son on yılda sosyal medya hem
kişisel hem de profesyonel
hayatımızın vazgeçilmez bir
parçası oldu. Üstelik uzmanlar,
bu eğilimin yavaşlamaya hiç de niyeti
olmadığını söylüyor.
Peki bu sizin için ne ifade ediyor?
Cevabı çok basit: Sosyal medyayı daha
aktif olarak kullanmanız gerekiyor!
Çünkü, sosyal medya kişisel ve kurumsal
itibar yönetiminde en güçlü araçlarından
biri haline geldi. Sosyal medya, doğru
ve etkin bir şekilde kullanıldığında
mesleki gelişim açısından eşsiz sonuçları
beraberinde getiriyor. Sosyal medyanın
sunduğu sınırsız iletişim gücünü arkanıza
almak, mesleki ve bireysel gelişiminiz
için yaptığınız en doğru hamlelerden
biri olacaktır. Web geliştirme uzmanları,
sosyal medya ve çeşitli sosyal
platformların en iyi nasıl kullanılacağı
hakkında oldukça kapsamlı çalışmalar
gerçekleştiriyor. Sayfalarca rehber
okumaya vaktiniz yoksa; işe 5 basit adımı
uygulayarak başlayabilirsiniz:
1-Sosyal medyayı ne amaçla kullanmak
istediğinizi öncesinde belirleyin.
Avukatların sosyal medyayı yalnızca
reklam amaçlı kullanmaları hem
yasal düzenlemeler açısından hem de
takipçilerinizle sürdürülebilir iletişim
açısından olumsuz sonuçlar doğurur.
2-Anlamlı içerik paylaşımında bulunun:
Faydalı bilgiler, görüş ya da haber
paylaşmaya özen gösterin.
3-İstikrar sosyal medyada da önemlidir.
Paylaşımlarınızda sürekliliğe önem verin.
4-Mesleğiniz ile ilgili gelişmelerin yer
aldığı farklı sosyal medya platformlarını
da takip edin.
5-Etkiyi ölçün, geri dönüşümü doğru bir
şekilde yorumlayıp gerekli değişiklikleri
yaparak sosyal medya hesaplarınızı en iyi
hale getirin.
www.hplusdergi.com
Sayfa 65