Allah Yolunda Mücahidin Kalesi
Mektebe -> Kitablarımız -> Allah Yolunda Mücahidin Kalesi (Hâlid El-Huseynân - Tercüme: Ebu Sümeyye)
Mektebe -> Kitablarımız -> Allah Yolunda Mücahidin Kalesi (Hâlid El-Huseynân - Tercüme: Ebu Sümeyye)
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
içindekiler
ÖNSÖZ 09
“Allah’ın Sevabını Umarak Savaşan Kişi” 11
“Hastalık, Borç ve Fakirlikten Kurtulmak İçin
Şehadeti Talep Etmek” 12
“Savaşımızdaki Akidemiz” 12
“Mücahidin, Adil Olması Şartı Aranmaz” 13
“Oturan Âlimden Cihad ile İlgili Soru Sorulmaz” 13
“Zafer ve Hezimetin Sebepleri” 14
“Savaşmadan Önce Salih Amel İşlemek” 14
“Korkaklıktan Sakındırmak” 15
“Allah Yolunda Hizmet Etmenin Fazileti” 15
“Allah Yolunda Paylaşmak ve Kardeşini
Kendi Nefsine Tercih Etme” 16
“Kişinin İmamdan İzin İstemesi” 16
“Tek Başına Sefer Etmek” 17
“Korku Zamanında Dışarının Durumunu
Kontrol Etmek” 17
“Savaşta Sarık Bağlamak ve Miğfer Giymek” 18
“Savaşta ‘Ben falan oğluyum bunu benden al!’
Diyerek Düşmana Darbe Vurmak” 18
“Allah Yolunda Bir Kâfiri Öldürmek” 19
“İnsanlar Savaşı Bıraktığı Zamanlarda
Tek Başına Cihad Eden Kişi” 19
“Emire İtaat Etmek” 20
“Emire Nasihat Etmek” 20
“Kâfir Bir Yakınını Öldüren Mücahid” 21
“Mücahidin Eşinden Uzak Durma Müddeti” 22
“Kayıp Mücahidin Nikâh ve Mirası” 22
“Gaziyi Cihada Göndermek ve Karşılamak” 23
“Allah Yolunda Tozlanmanın Fazileti” 24
“Emirlik İstemenin Yasaklanması” 24
“Müdafaa Savaşı Hariç, Cihad İşleri
İmamın İçtihadına Bırakılmıştır” 26
“İstişare Etmek” 27
“Emir Aciz Olduğunda Onu Azledip
Yerine Başkasını Tayin Etmek” 28
“Çok Faziletli Birisi Varken Az Faziletli
Olanı Emir Seçmenin Caizliği” 28
“Emirin Bizzat Kendisinin Savaşa İştirak Etmesi” 29
“Savaşta Çekişmenin, İhtilaf Etmenin Kötülüğü ve
Emire İsyanın Cezası” 30
“Emirin, Askerlerini Koruma Konusu” 31
“Çocukların Savaşması” 31
“Emirin Ordusunu Geriden Takip Etmesi” 32
“Emire ve Askerlerine Tembihte Bulunmak” 32
“Emirin Değişik İşlerle Görevlendirdiği Kimseleri
Hesaba Çekmesi” 33
“Cihadın En Azı Senede Bir Defa Yapılmasıdır” 33
“Düşmanla Karşılaşmayı İstemenin Yasak Olması” 33
“Savaşanlara Hizmet Etmeleri Amacıyla
Çocukları Savaşa Götürmek” 35
“Zayıf Kimseler Sebebiyle Zafere Ulaşmak” 35
“Kur’an-ı Kerim ile Düşman Topraklarına
Girmenin Yasaklanması” 36
“Mücahidlere Verilmeyen/Satılmayan Yiyeceği
Zorla Almanın Caizliği” 36
“Gazveden Dönmenin Sevabı” 38
“Yürüyüşte Acele Etmek” 38
“Savaşçıların Yaptıklarıyla Övünmeleri” 39
“Savaş Karşılıklıdır” 39
“Savaş Hiledir” 40
“Uzak Düşman ile Savaşmak” 40
“Perşembe Günü Yola Çıkmanın Müstehablığı” 40
“Kendilerine İslam Daveti Ulaşmış Olan Bir Topluluğa,
Saldırılacağı Haberi Verilmeden Saldırmak” 41
“Küfür, Öldürmekten Daha Şiddetlidir” 42
“Bir Yere Sefer Yapılacağı Zaman
Başka Bir Yerin İşaret Edilmesi” 42
“Ben Korkuyla Desteklendim Hadisi” 43
“Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in Savaş Şekli” 44
“Savaşta Yalan Söylemek” 44
“Savaş Esnasında İftar Etmek” 45
“Savaşta Büyüklenmek” 46
“Ailelerine İsabet Etme İhtimali Olsa Dahi, Düşmana Gece Baskınları
Düzenlemek ve Mancınık Atmanın Caizliği” 46
“Allah’ın Azabıyla Kimseye Azab Edilmez” 47
“Savaştan Kaçmak” 48
“Düşman Bizi Toplu Bir Şekilde Yok Edecekse
Kaçmanın Caiz Olmayışı” 49
“Yok Olma Zannı Olsada Az Bir Topluluğun Çok
Bir Topluluk Karşısında Sebat Göstermesi” 49
“Kişinin Savaşta Yaşadıklarını Anlatması” 50
“Düşmana Karşı Hazırlık” 50
“Kadınların Savaşması” 51
“Savaşa Katılan Kadınlara Ganimetten
Bir Pay Verilir mi?” 52
“Düşman Topraklarına Kadınlarla
Beraber Gitmenin Hükmü” 52
“Canıyla ve Malıyla Cihad Edemeyenlere
Gereken Şeyler” 52
“Cihada Giden Kimsenin Masrafları” 53
“Mücahidin Namazı” 53
“Saldırganın Def Edilmesi” 55
“Fitne Savaşı” 55
“İsyancılara Karşı Savaşmak” 56
“Müslüman İsyancılara Uygulanacak Cezalar” 56
“Şeriat Ahkamını Uygulamayan
Gruplara Karşı Savaş” 57
“Antlaşmasını Bozanlara Karşı Savaşmak” 57
“Zimmet Ehli Antlaşmalarını Bozarlarsa
Onlarla Savaşılır” 58
“Düşmanlardan Öldürülmemesi Gereken
Kimselerin Öldürülebilmesi” 59
“Savaşabilecek Kimselerin Öldürülmesi” 59
“Kendisine Davet Ulaşmayanın Hükmü” 60
“Haram Aylarda Savaşmak” 60
“Harem Bölgesinde Savaşmak” 61
“Medine Haremi” 62
“Ölüm Üzere Beyat Etmek” 62
“Suikast” 63
“Adam Kaçırma” 64
“İnsanları Kalkan Edinme” 65
“Kâfire Atılan Merminin Yanlışlıkla
Müslümana İsabet Etmesi” 66
“Mücahidin Savaşta Silahını İmha Etmesi” 66
“Kitle İmha Silahları” 66
“Düşmanı Herhangi bir Şeyle Defetmek” 67
“Telef Etmenin Caiz Olduğu ve Olmadığı Haller” 67
“Hayvanları Öldürmenin Hükmü” 68
Ganimet Yiyeceklerinden Yemenin Caizliği 68
“Kâfir Bir Köle Müslüman Olup, Aramıza
Katılırsa O Hür Olur” 69
“Mücahidin Bir Şey Bulması” 69
“Emir Bir Mücahidi Maslahat Sebebiyle Bir Yere
Gönderdiğinde Ganimet Mallarındandan
Ona Pay Ayrılır” 70
“Bir Kâfir, Malı Ganimet Olarak Alındıktan Sonra
Müslüman Olarak Yanımıza Gelirse Ondan Alınan
Malı Ona Geri İade Etmek Vacip Değildir” 70
“Muellefetul Kulub” 71
“Ganimetten Kendilerine Pay Verilmeyenlerin Durumu” 71
“Bizimle Savaşa Çıkan Kâfire Pay Verilir mi?” 72
“Ganimet Toplanmadan Önce Kaçanlara
Ganimetten Pay Verilir mi?” 72
“Ganimetten Önce veya Sonra Ölenlerin Durumu” 73
“Ordunun Taşımaktan Aciz Kaldığı Ganimetler” 73
“Cizyeler” 73
“Ganimet olan Yiyeceklerden Yemek Haram Değildir” 74
“Ganimetten Çalan Kişi Ganimet Malından
Mahrum Edilirmi?” 75
“Yaralı Kişinin Teyemmüm Etmesi” 75
“Filan Şehiddir Denmez” 75
“Karın Ağrısından, Bulaşıcı Hastalıktan, Boğularak
veya Bina Altında Kalarak Ölen ve Doğumda
Hayatını Kaybeden Kadınlar Yıkanır mı?” 76
“Haddini Aşmış Kimselerle Savaşırken Öldürülen
Adil Kimselerin Hükmü” 76
“Ölülere Temsil Yapılmasının Yasak Olması” 77
“Savaşcı Kâfirlerin Cesetlerinin Toprağa Gömülmesi” 78
“Kesilmiş Başların Taşınması” 78
“Müşriklerin Cesetlerinin Satılmasının
Caiz Olmaması” 79
“Müslüman Esiri Kurtarmak” 79
“Kişi Düşmana Teslim Olabilirmi?” 79
“Müslüman Esir ile Kâfir Arasındaki Ahit” 80
“Kâfirlerin Bir Müslümanı Esir Edip, Kendileri ile
Savaşmayacağına Dair Yemin Aldıktan Sonra Bırakmaları” 81
“Müslüman Esirlerin Düşmanla Beraber
Başka Bir Düşman ile Savaşmaları” 82
“Mücahidlere Zarar Verecek Sırları İfşa Etmekten Korkan Bir Mücahidin
Esir Düştüğünde Kendisini Öldürmesinin Caiz Oluşu” 82
“Esirin Namazı” 84
“Bağlanmış ve Temizliğini Yapamayan Esirin Namazı” 84
“Esirin Kaçması” 85
“Müslüman Kadının Esir Oluşu” 85
“Esirlerin Hükmü” 85
“Mürted Esir” 87
“Esirin Bağlanması” 87
“Esirlerden biri İslam’a Girerse Müslümanların
“Onun Üzerindeki Mülkü Devam Eder” 87
“Bir Mücahid Müslümanları Kendilerine Kalkan Edinmiş Düşmana
Mermi Atıp ta Müslüman Öldürürse Hükmü Ne Olur?” 88
“Düşmana Saldırırken, Öldürülmemesi Gereken Birileri
Mücahidler Tarafından Öldürülürse Onlara Diyet Gerekmez” 89
“Darul Harb’de Hududların Tatbik Edilmesi” 89
“Sınır Boylarında Hadlerin Uygulanması” 90
“Savaşçılara Yardımcı Olanın Hükmü” 90
“Beldelerin Hükmü” 91
“Düşman Topraklarının Mübah Oluşu” 91
“Emirin ve Ferdin Verdikleri Eman” 91
“Bir Toplulukla Antlaşmaya Girdikten Sonra, Onlardan Birileri
Bu Antlaşmayı Bozarlarsa Hepsiyle mi Yoksa Anlaşmayı
Bozanlarlamı Ahdimiz Bozulmuş Olur?” 92
“Kâfirlerden Yardım İstemek” 92
“Mürtedlerden Yardım Almak” 93
“Sapık Fırkalardan Yardım Alma” 93
09
ÖNSÖZ
بمس هللا الرمحن ي الرح
Hamd; âlemlerin Rabbi, hâkimi ve düzene koyucusu olan Allah’a,
sevdiği ve razı olduğu gibi olsun. O’nu över, O’ndan yardım ister ve
O’ndan bağışlanma dileriz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin
kötülüklerinden Allah’a sığınırız.
Salât ve selam efendimiz, önderimiz mücahidlerin komutanı rahmet
ve savaş peygamberi olan, Allah’ın mesajını taşıyan, emaneti yerine
getiren, ümmete nasihatta bulunan ve hakkıyla Allah yolunda
cihad eden Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’e, Ehl-i Beytine, Ashab-ı
Kiram’ına ve O’na kıyamete kadar tabi olan Mü’minlere olsun.
Allah-u Teâlâ kime hidayet vermişse onu saptıracak yoktur. Kimi
de saptırmışsa ona hidayet edecek yoktur.
Allah’tan başka ilah olmadığına, hiçbir ortağı olmadığına şahadet
eder, Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’in, O’nun kulu ve elçisi olduğuna
da şahitlik ederim.
“Ey iman edenler! Allah’tan, O’na yaraşır şekilde korkun ve ancak
Müslümanlar olarak can verin” (Âl-i İmrân, 102)
“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan
ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının.
Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’tan
ve akrabalık haklarına riâyetsizlikten de sakının. Şüphesiz Allah sizin
üzerinize gözetleyicidir” (Nisâ, 1)
“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin. Ki, Allah
işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah’a ve Rasûlü’ne
itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur” (Ahzâb, 70-71)
“Şüphesiz, sözlerin en doğrusu Allah’ın kelâm’ı, yolların en güzeli
Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’in, yolu ve işlerin en kötüsü
10
sonradan çıkarılanlarıdır. Sonradan uydurulup dine sokulan her yenilik
bid’at ve her bid’at sapıklıktır ve her sapıklık da ateştedir.” (Buhari,
Müslim, İbn Mâce, Nesaî)
Şehid Abdullah Azzam (rahimehullah) “Hurilerin Aşıkları” adlı kitabında
şu güzel sözleri söyler:
“Tarih boyunca bu ümmet rabbani akide ve bu akideyi yaymak
ve hayata hakim kılmak için dökülen kanlarla ayakta kalıp, yaşamıştır.
Bu ümmetin yaşaması için iki unsura ihtiyaç vardır… Âlimin
mürekkebi ve şehidin kanı. Eğer biz ümmetin tarihini hem âlimin
mürekkebi hem de kanı ile yazsak ne güzel olur… Böyle bir durumda
İslam tarihinin haritası; biri siyah diğeri kırmızı olmak üzere iki
renkle çizilmiş olur. Bundan daha güzel olanı ise hem kanın hem
de kalemin aynı kişi tarafından feda edilmesidir. Böyle bir durumda
yazıyı yazan el ile kan veren el aynı kişiye yani âlim bir şahsiyete ait
olmuş olur.
Bu ümmette rabbani âlimlerin ve şehitlerin sayısı ne kadar çok
artarsa; nesiller o oranda uykusundan uyanır ve gafletten kurtulur…
Tarihin satırları ancak kanla yazılır ve şeref sarayı ancak feda edilen
başlarla inşa edilir… İzzet ve şeref ancak feda edilen bedenler üzerinde
yükselip, anlamını bulur. Devletler ve toplumlar ancak örnek
modellerle ayakta durur.”
Değerli okuyucular, elinizde ki bu risale hayatını ilim okuma,
okutma, irşad, davet, tebliğ ve cihada adamış, rabbani ilim ehli mücahitlerden,
hayatını inşaAllah öyle zannederiz A.B.D. savaş uçaklarının
bombalamasıyla şehadetle kapatmış olan Şeyh Ebu Zeyd
El-Kuveyti’ye aittir. Horasan topraklarında cihad ederken bu risaleyi
cihad eden kardeşler için toparlamış, daha çok büyütmeye çalışmış
ancak şehadet emrine boyun eğdiği için risaleyi genişletme ve daha
değişik konulara girme imkanı bulamamıştır. Bu risalenin cihad ehli
kardeşlerimize faydalı olmasını diliyor, Şeyh’e sadakai cariye amellerinden
sayılmasını yüce Rabbimden niyaz ederim.
Ebu Sümeyye
Allah Yolundaki Mücahidin Kalesi 11
بمس هللا الرمحن ي الرح
Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a salât ve selam efendimiz,
mücahidlerin komutanı Rasûlullah’a olsun.
“Allah yolunda şehid olmak Allah dostlarının en yüksek mertebesidir.
Şehidler Allah’ın özel ve kendisine yaklaştırdığı kullarıdır.
Sıddıklık derecesinden sonra ancak şehadet gelir. Allah-u Teâlâ kullarından
şehidler edinmek ister. Allah’ın sevgisi ve rızası sebebiyle
kanları akıtılır. Allah’ın rızasını ve sevgisini kendi nefislerinin önüne
geçirirler. Bu dereceye ulaşmanın yolu da sebeplerin oluşması ve
düşmanın saldırısıyla oluşur” (İbnu’l Kayyim, Zadul Mead)
Müslümanları cihadtan nefret ettiren onları korkutan ve cihadı
sanki ölümmüş gibi tasavvur eden, kadınların dul çocukların yetim
olması olarak gösteren kişiler ile bu geçen hikmetli söz arasında ne
kadar büyük bir fark vardır.
| 1. mesele |
“Allah’ın Sevabını Umarak Savaşan Kişi”
Allah-u Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Allah, Allah yolunda çarpışıp
öldüren ve öldürülen mü’minlerden, karşılığı cennet olmak üzere,
mallarını ve canlarını satın almıştır. Bu O’nun üzerine, Tevrat, İncil
ve Kur’an’da vaadedilmiş olan bir haktır. Allah’dan daha çok ahdine
vefa gösterebilen kim vardır? Şu halde yapmış olduğunuz bu alışverişinizden
dolayı sevinin. İşte büyük kurtuluş budur.” (Tevbe, 111)
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Genişliği
yerler ile gökler arası kadar geniş olan cennete kalkınız.” (Sahih-i
Müslim)
İbn-i Dakik (rahimehullah) der ki: Allah’ın sevabını ve sürekli olan
nimetini talep eden kişi, Allah yolunda cihad eden kişidir.
12
ebu zeyd el-kuveyti (hâlid el-huseynân)
| 2. mesele |
“Hastalık, Borç ve Fakirlikten Kurtulmak
İçin Şehadeti Talep Etmek”
İbn-i Nehhas (rahimehullah) der ki: Bu kişiye şehid denmeme ihtimali
vardır. Çünkü bu kişi Allah’a yaklaşmak ve Allah’ın dinini yüceltmek
kastını taşımamıştır. Şehid olma ihtimali de vardır. Çünkü
nefsini cihad yolunda feda etmiştir. Bu ihtimal daha yüksektir ancak
ihlaslı olarak canlarını feda eden şehidlerin mertebesine ulaşamaz.
| 3. mesele |
“Savaşımızdaki Akidemiz”
Allah-u Teâlâ şöyle buyurur: “Zafer, yalnızca mutlak güç ve hikmet
sahibi Allah katındandır.” (Âl-i İmrân, 126)
“Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer inanmışsanız,
üstün gelecek olan sizsiniz.”
“Eğer siz (Uhud’da) bir acıya uğradınızsa, (Bedir’de de düşmanınız
olan) o kavim de benzer bir acıya uğramıştır. O günleri biz insanlar
arasında döndürür dururuz (zaferi bazen bir topluma bazen öteki
topluma nasip ederiz.) Ta ki Allah, iman edenleri ortaya çıkarsın ve
aranızdan şahitler edinsin. Allah zalimleri sevmez.” (Âl-i İmrân, 139-
141)
“(Savaşta) onları siz öldürmediniz, fakat Allah öldürdü onları; attığın
zaman da sen atmadın, fakat Allah attı (onu). Ve bunu, müminleri
güzel bir imtihanla denemek için (yaptı). Şüphesiz Allah işitendir,
bilendir.” (Enfal, 17)
Mücahidlerin Şeyhi Dr. Abdullah Azzam (rahimehullah) der ki:
Şüphesizki nefisle yapılan cihad, mal ile yapılan cihaddan daha üs-
Allah Yolundaki Mücahidin Kalesi 13
tündür. Bundan dolayı Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) dönemindeki
Osman bin Affan ve Abdurrahman bin Avf (radiyallahu anhum) gibi
zengin sahabeler, cihaddan muaf tutulmamışlardır. Çünkü nefislerin
temizlenmesi ve ruhların terbiye edilmesi ancak savaş meydanlarına
katılmakla gerçekleşir.
| 4. mesele |
“Mücahidin, Adil Olması Şartı Aranmaz”
Bera (radiyallahu anhu) der ki: Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e
demirden zırhını kuşanmış bir adam geldi ve dedi ki: “Ey Allah’ın
Rasûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) savaştıktan sonra mı Müslüman olayım?
Yoksa şimdimi Müslüman olayım?” Rasûlullah (sallallahu aleyhi
ve sellem) dedi ki: “Müslüman ol, sonra savaş.” Müslüman oldu, savaştı
ve öldürüldü. Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) dedi ki: “Çok az amel
işledi çok büyük sevap kazandı.” (Muttefekun Aleyh)
| 5. mesele |
“Oturan Âlimden Cihad İle İlgili Soru Sorulmaz”
Allah-u Teâlâ şöyle buyurur:
“Geride kalan kadınlarla beraber olmaya razı oldular, onların
kalplerine mühür vuruldu. Bu yüzden onlar anlamazlar.” (Tevbe, 87)
“Sorumluluk ancak, zengin oldukları halde senden izin isteyenleredir.
Çünkü onlar geri kalan kadınlarla beraber olmaya râzı oldular.
Allah da onların kalplerini mühürledi, artık onlar (neyin doğru olduğunu)
bilmezler.” (Tevbe, 93)
“Ama bizim uğrumuzda cihad edenleri elbette kendi yollarımıza
eriştireceğiz. Hiç şüphe yok ki Allah iyi davrananlarla beraberdir.”
(Ankebut, 69)
Süfyan bin Uyeyne, İbn-i Mubarek’e dedi ki: İnsanların bir konuda
ihtilaf ettiklerini görürsen sana cihad ehline gidip sormanı
14
ebu zeyd el-kuveyti (hâlid el-huseynân)
tavsiye ederim. Çünkü Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor: “Şüphesiz ki
onlara hidayet edeceğiz.”
İbn-i Teymiyye (rahimehullah) dedi ki: Cihad işleri, din konularını
iyi bilen kişilere sorulur. Cihad ile ilgili fetva verenin ahkâm çıkarabilmesi,
ihlaslı olması, savaşı ve ehlini iyi tanıması şartı vardır.
| 6. mesele |
“Zafer ve Hezimetin Sebepleri”
“Ey iman edenler! Herhangi bir topluluk ile karşılaştığınız zaman
sebat edin ve Allah’ı çok anın ki başarıya erişesiniz.”
“Allah ve Rasûlü’ne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya
kapılırsınız da kuvvetiniz gider. Bir de sabredin. Çünkü Allah
sabredenlerle beraberdir.” (Enfal, 45-46)
İbn-i Kayyım (rahimehullah) der ki: “Allah-u Teâlâ mücahidlere şu
beş şeyi emretmiştir. Bu şeyler mücahidler topluluğunda toplanırsa,
sayıları azda olsa zafer kazanırlar:
1. Sebat etmek,
2. Allah’ı Çokca anmak,
3. Allh ve Rasûlüne itaat etmek,
4. Çekişmemek
5. Sabretmek
| 7. mesele |
“Savaşmadan Önce Salih Amel İşlemek”
Ebu Derda (rahimehullah) der ki: “Sizler amellerinizle savaşıyorsunuz”
(Sahih-i Buhari)
Açıklaması: Salih ameller, savaşta ayakların sabit olmasına sebeptir.
Amellerin bereketi sebebiyle savaş, şekil kazanır ve bu ameller
Allah Yolundaki Mücahidin Kalesi 15
cihadın bir parçasıdır. Yani nasıl amel işliyorsak cihadımız o yönde
şekillenir.
| 8. mesele |
“Korkaklıktan Sakındırmak”
“…yoksa onlardan korkuyor musunuz? Eğer (gerçek) müminler iseniz,
bilin ki, Allah, kendisinden korkmanıza daha lâyıktır.” (Tevbe, 13)
Ebu Hureyre (radiyallahu anhu) dedi ki: Rasûlullah (sallallahu aleyhi
ve sellem)’i şöyle derken işittim: “Kişideki en kötü şer, aşırı bir cimrilik
ve kalbi yerinden söken korkaklıktır.” (Ebu Davud, El-Bani sahih demiştir.)
Açıklama: Bu hasletler kişinin savaş sırasında zayıflamasına ve
geride durmasına sebebiyet verir. Fakirlik korkusuyla Allah yolunda
malını infak etmez. Korkaklık kalbe hakim olunca da düşman karşısında
sebat gösteremez.
| 9. mesele |
“Allah Yolunda Hizmet Etmenin Fazileti”
Enes (radiyallahu anhu) dedi ki: Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)
ile beraber bir seferdeydik. Aramızda oruçlular ve oruçlu olmayanlar
vardı. Oruçlu olanlar uzandılar, oruçlu olmayanlar ise çadırları
kurup, oradakilere su dağıttılar. Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve
sellem) dedi ki: “Oruçsuz olanlar ecri alıp götürdüler.” (Muttefekun Aleyh)
Açıklama: Oruç tutmayanlar hizmetleri sebebiyle çokça sevap
elde ettiler. Çünkü oruçlu olanlara ve olmayanlara hizmet ettiler.
16
ebu zeyd el-kuveyti (hâlid el-huseynân)
| 10. mesele |
“Allah Yolunda Paylaşmak ve Kardeşini
Kendi Nefsine Tercih Etme”
“Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih
ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa
erenlerdir.” (Haşr, 9)
Ebu Said El-Hudri dedi ki: Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)
şöyle buyurdu: “Yanında fazla bineği olan bineği olmayana versin.
Yanında fazla azığı olan azığı olmayana versin.” Ebu Said dedi ki:
Birçok mal çeşidinden bahsedince, bizler yanımızda fazla bir mal
tutmanın caiz olmayacağını zannettik. (Sahih-i Müslim)
Ömer (radiyallahu anhu) dedi ki: Zayıf, arkadaşlarının emiridir.
Yani: seferde bineği zayıf olan kişi gözetlenir ve onun hızına göre yol
gidilir.
| 11. mesele |
“Kişinin İmamdan İzin İstemesi”
“Müminler, ancak Allah’a ve Rasûlü’ne gönülden inanmış kimselerdir.
Onlar, o Peygamber ile ortak bir iş üzerindeyken ondan izin
istemedikçe bırakıp gitmezler. (Rasûlüm!) Şu senden izin isteyenler,
hakikaten Allah’a ve Rasûlü’ne iman etmiş kimselerdir. Öyle ise, bazı
işleri için senden izin istediklerinde, sen de onlardan dilediğine izin
ver; onlar için Allah’tan bağış dile; Allah mağfiret edicidir, merhametlidir.”
(Nur, 62)
Cabir (radiyallahu anhu) dedi ki: Bir gazveden Peygamberimiz (sallallahu
aleyhi ve sellem) ile beraber dönüyordum. Yeni evlendiğim için
hızlı bir şekilde Medine’ye dönmek için izin istedim ve bana izin verdi.
(Muttefekun Aleyh)
Allah Yolundaki Mücahidin Kalesi 17
| 12. mesele |
“Tek Başına Sefer Etmek”
İbn-i Ömer (radiyallahu anhu) Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’den
rivayet eder: “Benim bildiğimi insanlar bilmiş olsaydı kimse
tek başına gece vakti yolculuk yapmazdı.” (Sahih-i Buhari)
Şeyh İbn-i Useymin dedi ki: Bir insanın tek başına gece vakti
tenha yerlerde sefere çıkması doğru değildir. Çünkü sefer esnasında
hastalanabilir veya bayılabilir veya ona birileri saldırabilir veya daha
başka sakıncalı şeyler başına gelebilir. Yanında onu müdafaa edecek
kimse olmayınca onun için bu durum sakıncalı olur. Ancak günümüzün
aydınlık ve işlek olan yollarında tek başına bir yere gitmesinde
bir sakınca yoktur. Çünkü etrafında ona yardım edecek insanlar
bulunabilir. Dolayısıyla bu hâl yasak kapsamına girmez.
| 13. mesele |
“Korku Zamanında Dışarının Durumunu
Kontrol Etmek”
Enes (radiyallahu anhu) der ki: Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) insanların
en iyisi, en cömerdi ve en cesuruydu. Bir gece Medine halkı
korkuya kapılmış ve sesin geldiği yere bazı kişiler koşmuştu ancak
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in kılıcı boynunda asılı bir vaziyette
Ebu Talha’nın çıplak olan atının üzerinde geldiğini ve insanlara
“Korkmayın! Korkmayın!” dediğini gördüm.
İmam Nevevi (rahimehullah) bu hadisin faydalarında şunları demektedir:
Bu olaydan Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in cesaretini
ve bu cesareti sebebiyle insanlardan önce sesin geldiği yere gittiğini,
durumu kontrol edip insanlar olay yerine varmadan durumu haber
vermesi ve geç kalmamak için çıplak ata bindiğini görmekteyiz. Bu
da kişinin korku hallerinde acele etmesinin meşruluğunu gösterir.
Ayrıca bu hadisten boynuna kılıç asmanın ve insanları sakinleştirmenin
müstehablığını da anlamaktayız.
18
ebu zeyd el-kuveyti (hâlid el-huseynân)
| 14. mesele |
“Savaşta Sarık Bağlamak ve Miğfer Giymek”
Cabir (radiyallahu anhu) der ki: Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)
Mekke’ye girdiği zaman başında siyah sarık vardı. (İbni Mace ve
El-Bani sahih demiştir.)
Enes (radiyallahu anhu) der ki: Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)
Mekke’ye girdiğinde başında miğfer vardı.
Miğfer, demirden olup, başı ok vs. şeylerden korur. Az önceki
rivayet, Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’in Mekke’yi fethettiğinde
ihramsız olarak başına miğfer giydiğini ve o şekilde Mekke’ye girdiğini
görüyoruz. Aslen Mekke’ye ihramsız girilmez ve ihramda baş
örtülmez. Ancak burada Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in
sebeplere sarıldığını görmekteyiz. Bu da tevekküldendir. Şüphesiz ki
Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) tevekkül edenlerin efendisidir.
Başına bir şey gelmesin diye o miğferi giymiştir.
| 15. mesele |
“Savaşta ‘Ben falan oğluyum bunu benden al!’
Diyerek Düşmana Darbe Vurmak”
Bera’dan (radiyallahu anhu) Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) Huneyn
gününde şöyle demiştir; “Ben Peygamberim! Yalan yoktur. Ben
Abdulmuttalib’in oğluyum!.” Bu sözden, savaş esnasında kişinin kendi
soyunu belli ettirmesinin caizliğini görmekteyiz.
Seleme (radiyallahu anhu) savaşta bir müşrike vururken, “Bunu
benden al, ben İbnul Ekva’nın oğluyum” demiştir. (Sahih-i Buhari)
İbn. Battal der ki: Ekva ok atıcılığında isabeti ile meşhur birisiydi.
Buna binaen cesareti ve savaştaki ustalığıyla bilinen kimselerle
Arapların iftihar etmesi aralarında bilinen bir adetleriydi.
Allah Yolundaki Mücahidin Kalesi 19
İbn-i Useymin der ki: Bir insanın savaşta kuvvetiyle, soyuyla ve
benzeri şeylerle iftihar etmesinde bir sakınca yoktur.
| 16. mesele |
“Allah Yolunda Bir Kâfiri Öldürmek”
Ebu Hureyre (radiyallahu anhu) rivayet eder: Peygamberimiz (sallallahu
aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Bir kâfir ile onu öldüren kişi
ateşte ebediyen bir araya gelmez.” (Sahih-i Müslim)
Kadı İyaz der ki: Bu hadisten şu ihtimaller çıkar; Allah yolunda
bir kâfiri öldüren müminin günahları affedildiği için o kimse cehennem
ateşine girmez ve onun işlediği günahların cezası ateşin dışında
başka bir ceza ile verilir. Ya da kâfirlerin azap görecekleri yerlerde o
mümin azap görmez.
| 17. mesele |
“İnsanlar Savaşı Bıraktığı Zamanlarda
Tek Başına Cihad Eden Kişi”
“Artık Allah yolunda savaş. Sen, kendinden başkası (sebebiyle)
sorumlu tutulmazsın. Müminleri de teşvik et. Umulur ki Allah, kâfirlerin
gücünü kırar (güçleriyle size zarar vermelerini önler). Allah’ın
gücü daha çetin ve cezası daha şiddetlidir.” (Nisa, 84)
Şeyh Sa’di (rahimehullah) der ki: Bu hâl kulun en faziletli halidir.
Allah’a itaat ve cihad konusunda nefsini amel etmeye yönlendirmekle
beraber, başkasını da bu amele teşvik etmektedir. Bazen bir kulda
bu iki şey ya da ikisinden birisi yok olur. Bu sebeple Peygamberimiz
(sallallahu aleyhi ve sellem)’e şöyle emredilmiştir; “Allah yolunda savaş,
sen ancak kendinden sorumlusun” Yani; senin nefsinden başkasına
gücün yetmez. Dolayısıyla başkasının fiiliyle mükellef değilsin. Ve
sen müminleri savaşa teşvik et.
20
ebu zeyd el-kuveyti (hâlid el-huseynân)
İbn-i Abbas (radiyallahu anhu) Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’den
rivayet eder: “Fitne zamanında insanların en hayırlısı atının
yularını tutup, Allah’ın düşmanlarını kovalayarak korkutan ve korkutulandır.
Ya da insanlardan uzak bir şekilde uzlete çekilip, Allah’ın
hakkını ödeyen kimsedir.” (Tirmizi hasen demiştir.)
İbh Hazm (rahimehullah) der ki: Küfür ehline karşı, fasık bir komutan
veya fasık olmayan, zorla veya normal şartlarla başa gelmiş olan
kişilerle beraber savaşılır. Tek başına gücü yeten kimseler yine tek
başlarına küfre karşı savaşabilirler.
| 18. mesele |
“Emire İtaat Etmek”
Ebu Hureyre (radiyallahu anhu) rivayet eder: Peygamberimiz (sallallahu
aleyhi ve sellem) şöyle buyurur: “Bana itaat eden Allah’a itaat etmiştir.
Bana isyan eden de Allah’a isyan etmiştir. Emirime itaat eden,
bana itaat etmiştir. Emirime isyan eden ise bana isyan etmiştir.” (Muttefekun
Aleyh)
Ali (radiyallahu anhu) rivayet eder: Peygamberimiz (sallallahu aleyhi
ve sellem) şöyle buyurur: “Allah’a isyan konusunda itaat yoktur. İtaat
maruf konularda yapılır.” (Muttefekun Aleyh)
| 19. mesele |
“Emire Nasihat Etmek”
Ebu Hureyre (radiyallahu anhu) rivayet eder: Peygamberimiz (sallallahu
aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Allah-u Teâla sizden üç şeyden
razı olur ve şu üç şeyi de sizin için kötü görür.: Allah’a ibadet etmenizi,
Ona hiçbir şeyi ortak koşmamanızı, toptan Allah’ın ipine sarılıp dağılmamanızı
ve Allah’ın başınıza geçirdiği emirlerinize nasihat etmenizden
razı olur. Sizin için (Kiyla ve Kal) Dedi dendi, çok soru sormayı
ve malı zayi etmeyi (israf etmeyi) kötü görür.” (Müslim)
Allah Yolundaki Mücahidin Kalesi 21
İbn-i Hacer (rahimehullah) der ki: Cemaat arasında fesat çıkartabilecek
sözleri sultana haber vermekte bir sakınca yoktur ve bu kötü
koğuculuk yapma konusuna da girmez.
| 20. mesele |
“Kâfir Bir Yakınını Öldüren Mücahid”
“Allah’a ve ahiret gününe inanan bir toplumun -babaları, oğulları,
kardeşleri, yahut akrabaları da olsa- Allah’a ve Rasûlü’ne düşman
olanlarla dostluk ettiğini göremezsin. İşte onların kalbine Allah, iman
yazmış ve katından bir ruh ile onları desteklemiştir. Onları içlerinden
ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedî kalacaklardır. Allah
onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan hoşnut olmuşlardır. İşte onlar,
Allah’ın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, kurtuluşa erecekler de sadece
Allah’ın tarafında olanlardır.” (Mücadele, 22)
İbn-i Kesir (rahimehullah) der ki: Bazı rivayetlerde şu anlatılmaktadır:
“Babaları dahi olsa” sözü Ebu Ubeyde hakkında söylenmiştir.
Çünkü Ebu Ubeyde Bedir savaşında kâfir olan babasını öldürmüştür.
“veya evlatları” Ebu Bekir hakkında söylenmiştir. Zira o gün oğlu
Abdurrahman’ı öldürmeye niyetlenmişti. “veya kardeşleri” Musab
bin Umeyr hakkında söylenmiştir. O gün kardeşi Ubeydullah bin
Umeyr’i öldürmüştür. “veya aşiretleri” Ömer hakkında söylenmiştir.
O gün Ömer dayısını öldürmüştür. Aynı şekilde bu söz Hamza, Ali
ve Ubeyde hakkında söylenmiştir. Zira onlar Utbe, Şeybe ve Utbe
oğlu Velid’i o gün öldürmüşlerdi. (Allah en iyisini bilir.)
Âlimler şu konuda ittifak etmiştir. Bir mücahid, yakını olan bir
kâfiri savaşta kendisine saldırsın veya saldırmasın direkt olarak öldürebilir.
22
ebu zeyd el-kuveyti (hâlid el-huseynân)
| 21. mesele |
“Mücahidin Eşinden Uzak Durma Müddeti”
Ömer (radiyallahu anhu) ordu komutanlarına şunu yazmıştır; “Bir
askeri eşinden dört aydan fazla uzak tutmayınız.” (Beyhaki)
Bu içtihat Ömer’e (radiyallahu anhu) aitti. Zira bazı kadınlara şu soruyu
yöneltmişti; “Bir kadın kocasız ne kadar sabredebilir?” aldığı
cevaba binaen bu görüşe varmıştır.
Ahkâmul Mücahid isimli kitapta şu ibareler geçmektedir: “Bu
müddet mücahidin amirinin görüşüne bağlı olarak uzatılıp, kısaltılabilir.
Zaman, mekân ve hallerin bu konuya etkisi vardır. Bu meselenin
aslı amirlerin içtihadına bırakılır.”
| 22. mesele |
“Kayıp Mücahidin Nikâh ve Mirası”
Ömer (radiyallahu anhu) dedi ki: Bir kadın, kocasını yitirir ve nerede
olduğunu bilmezse dört sene bekler ve bu dört sene sonunda dört
ay on gün iddet bekler. (Beyhaki)
Kayıp: Bir şahıs kayıpsa ölümü dirimi veya nerede olduğu bilinmezse
o şahıs kayıp hükmündedir.
Kayıp kişilerin ölümüne hükmetme müddeti âlimler arasında
ihtilaf konusu olmuştur.
İmam Malik (rahimehullah) Hz.Ömer’in bu sözüne binaen kocasını
kaybeden kadın dört sene bekler, bu dört sene sonunda dört ay on
gün daha iddet bekleyip başkasıyla evlenebilir demiştir.
Allah Yolundaki Mücahidin Kalesi 23
Ebu Hanife, (rahimehullah) İmam Şafiîi (rahimehullah) ve İmam Malik’in
bir görüşüne göre müddet belirlenmez, her asrın kadısı (hakimi)
buna karar verir.
İbni Kudame El-Makdisi El-Muğni’de iki rivayet getirip, şu rivayeti
tercih eder; Kayıp olanın malı taksim edilmez, eşiyle evlenilmez
ta ki ölüm haberi kesinleşene kadar. Veyahut ta bir insanın en fazla
yaşayabileceği kadar bir müddet takdir edilir, bu müddet de kadının
içtihadına bağlıdır.
| 23. mesele |
“Gaziyi Cihada Göndermek ve Karşılamak”
Sa’d bin Yezid (radiyallahu anhu) dedi ki: Rasûlullah (sallallahu aleyhi
ve sellem) bir gazveden dönerken, halk veda tepesine giderek onu karşılamıştır.
(Ebu Davud, Tirmizi sahih demiştir.)
İbn-i Abbas (radiyallahu anhu) dedi ki: Peygamber (sallallahu aleyhi ve
sellem) Kab bin Eşref ’i öldürmeye giden ashabla beraber baki mezarlığına
kadar gitmiş ve onlara “Allah’ın ismi ile çıkınız. Allah’ım onlara
yardım et” diyerek dua ile uğurlamıştır.
Mücahidi uğurlama konusuna, onunla beraber, yardım ederek
pasaport ve vize alma, yol eşyalarını tedarik etme ve onları en son
ayrılacakları yere kadar götürme bu işin içerisine girmektedir.
Bu hadislerden şu manayı da çıkartabiliriz; mücahidlere yardım
etmek Amerika ve uşaklarının aradıkları kimseleri saklamak, korumak
ve onlara destek vermek bu konuya girmektedir. Allah’u teala,
muhacir ve mücahidlere destek veren ensarı şu ayeti ile övmüştür:
“İman edip de hicret edenler, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla
cihad edenler ve (muhacirleri) barındırıp yardım edenler var ya, işte
onların bir kısmı diğer bir kısmının dostlarıdır. İman edip de hicret
etmeyenlere gelince, onlar hicret edinceye kadar size onların mirasından
hiçbir pay yoktur. Eğer onlar din hususunda sizden yardım
24
ebu zeyd el-kuveyti (hâlid el-huseynân)
isterlerse, sizinle aralarında sözleşme bulunan bir kavim aleyhine olmaksızın
(o müslümanlara) yardım etmek üzerinize borçtur. Allah
yapacaklarınızı hakkıyla görmektedir.” (Enfal, 72)
| 24. mesele |
“Allah Yolunda Tozlanmanın Fazileti”
Aişe (radıyallahu anha) rivayet eder: Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)
Hendek günü gelip silahını bıraktı ve gusletti. Cibril (aleyhisselam)
geldi, başını toz kaplamıştı. Dedi ki: “Silahı bıraktın mı ? Vallahi ben
henüz silahımı bırakmadım.” Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)
dedi ki: “Nereye ?” dedi ki: “Şu tarafa diye gösterip, Kureyza oğullarına
doğru işaret etti.” Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’de onlarla
savaşmak üzere yola çıktı.
Mühelleb (rahimehullah) dedi ki: Tozdan temizlenmek için gusül
almıştı. Allah yolunda tozlanmak, cihad etmenin alametidir. Peygamberimiz
(sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Allah yolunda
ayakları tozlanan kimseye cehennem ateşi dokunmaz.” Dikkat
edilirse Cibril (aleyhisselam) teberrüken kendisini tozdan temizlemememiştir.
Yukarıdaki hadisten şunu da anlarız: Peygamberimiz (sallallahu
aleyhi ve sellem) savaşa ancak Allah’ın izni ile çıkardı.
Yine şunu anlarız: Melekler Allah yolunda cihad edenlerle beraber
olurlar. İstikamet üzere oldukça onlara yardım ederler. Eğer
ihanet eder ve ganimetlerden çalarlarsa onlardan ayılırlar. (En iyisini
Allah bilir.)
| 25. mesele |
“Emirlik İstemenin Yasaklanması”
“İşte ahiret yurdu! Biz onu yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu
arzulamayan kimselere veririz. (En güzel) âkıbet, takvâ sahiplerinindir.”
(Kasas, 83)
Allah Yolundaki Mücahidin Kalesi 25
Abdurrahman bin Semura (radiyallahu anhu) dedi ki: Rasûlullah
(sallallahu aleyhi ve sellem) bana şöyle buyurdu: “Ey Abdurrahman emirlik
isteme! İstemeden verilirse sana yardım olunur istediğin için sana
verilirse onunla başbaşa bırakılırsın.” (Muttefekun Aleyh)
Ebu Zer (radiyallahu anhu) dedi ki: Dedim ki; “Ey Allah’ın Rasûlü
(sallallahu aleyhi ve sellem) beni görevlendirmeyecek misin?” Eliyle
omuzuma vurdu ve dedi ki: “Ey Ebu Zer sen zayıf birisisin ve o bir
emanettir. Kıyamet gününde rüsvaylık ve pişmanlık sebebi olacaktır.
Ancak hakkı ile alıp, ona düşen görevi yerine getirenler müstesnadır.”
(Sahih-i Müslim)
İmam Nevevi (rahimehullah) dedi ki: Bu hadis emirlik/mesulluk
istemekten uzak durulması gerektiğini bildirir. Özellikle de bu görevi
yerine getiremeyecek zayıf kimseler için. Rüsvaylık ve pişmanlık
ise ona ehil olmayan kimseler içindir. Veyahutta bu işe ehil olup,
adil davranmayanları Allah-u Teâlâ kıyamet gününde zelil edip, onu
utandıracaktır. Bu kişi yaptığı eksiklikler sebebiyle de pişman olacaktır.
Bu işe ehil olup, adil olanlara gelince onlar için büyük fazilet
vardır. Bu konu ile ilgili birçok hadis gelmiştir. Bunlardan bir tanesi;
“Yedi sınıf insanı Allah-u Teâlâ kıyamet gününde gölgelendirecektir.
Onlardan birisi adil olan imamdır.” Yine başka bir hadiste; “adil
olanlar kıyamet gününde nurdan mimberlere oturacaklardır”
Ebu Musa der ki: Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur:
“Vallahi bizler bu işe isteyen veya hırslı olanı getirmeyiz.” (Muttefekun
Aleyh)
Şöyle bir soru sorulabilir: Yusuf (aleyhisselam) Kral’a dedi ki: “Beni
yeryüzü hazinelerine başkan kıl. Şüphesiz ben koruyucu ve bilen birisiyim.”
bu ayette geçtiği üzere Yusuf (aleyhisselam) emirlik istemiştir. Bu
hâl yukarıdaki hadislerle çelişmiyor mu?
Cevap: İki şekilde bu soruya cevap verebiliriz;
26
ebu zeyd el-kuveyti (hâlid el-huseynân)
Bizden önceki şeriatlerde emirlik istenebiliyordu, ancak bizim
şeriatımızda emirlik istenmesi yasaklanmıştır.
Yusuf (aleyhisselam) yeryüzü hazinelerinin kaybolacağını, ihmal
edileceğini ve hakkı ile dağıtılmayacağını tahmin edince, insanların
açlık gibi bir felakete maruz kalmamaları için, kendisi de bu işe en
ehil kimse olduğundan bu görevi istemiştir.
İbn-i Useymin (rahimehullah) der ki: Osman bin Ebil As, Peygamber
efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’e: “Beni kavmime namaz kıldırmam
için imam yap” dediğinde Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve
sellem) de onu kavmine imam yapmıştır. Bu rivayetten şunu anlarız,
kişi emirlik istediğinde bunu isteme sebebini öğreniriz. Eğer bu işe
en ehil olduğu için istiyorsa, bunda bir sakınca yoktur.
| 26. mesele |
“Müdafaa Savaşı Hariç, Cihad İşleri
İmamın İçtihadına Bırakılmıştır”
Âlimler cihadı iki kısma ayırırlar: Taleb ve Savunma cihadı.
Talep Cihadı: kâfirlerle kendi yurtlarında savaşmaktır.
Savunma Cihadı: kâfirler islam diyarını işgal ettiği zaman onlara
karşı yapılan savaştır.
Bütün âlimler taleb cihadının ümmete farz-ı kifaye olduğunu
söylerler.
Savunma cihadı ise daha üst mertebededir. Çünkü talep cihadından
daha önemlidir. Hatta bütün ilim ehli, kâfirler Müslüman
beldelerine saldırdığında, imamdan izin alınamadığı vakitlerde onlara
karşı savaşmayı vacip görmüşlerdir.İbn-i Abbas (radiyallahu anhu)
dedi ki: Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Fetihten
sonra hicret yoktur. Ancak niyet ve cihad vardır. Savaşa çağrıldı-
Allah Yolundaki Mücahidin Kalesi 27
ğınızda icabet ediniz.” (Muttefekun Aleyh)
İmam Nevevi (rahimehullah) dedi ki: Mekke’den hicret kaldırılmıştır.
Çünkü Mekke fetihten sonra İslam diyarı olmuştur. Ancak deliller
hicretin kıyamete kadar olacağını ifade etmektedir.
“Ancak niyet ve cihad vardır” bunun anlamı, niyetimizin Allah
yolunda cihad etmek ve Allah’ın kelimesini yüceltmek olmasıdır.
“Savaşa çağrıldığınız zaman icabet ediniz.” Bu hâl cihadın farz-ı ayn
olduğu haldir. Eğer imam bir kimseyi veya bir topluluğu savaşa çağırırsa,
onlara icabet etmek farz olur. Aynı şekilde düşman bir İslam beldesine
girdiğinde veya savaş safında hazır olunduğunda savaşmak farz olur.
| 27. mesele |
“İstişare Etmek”
İbnu’l Kayyim (rahimehullah) dedi ki: İmamın daha doğru bir görüşe
varmak, emiri altındakilerin gönüllerini kazanmak, onların
kınamalarından sakınmak ve maslahatı bilmek amacı ile istişare etmesi
müstehabtır. Bu konuda Allah-u Teâlâ şöyle buyurur: “Onlarla
istişarede bulun.”
Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) Bedir gününde: “Ey insanlar
bana öneride bulununuz” demiştir.
İmam Nevevi (rahimehullah) der ki: Ebu Hureyre (radiyallahu anhu)
demiştir ki: Hiç kimseyi Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in ashabıyla
istişare ettiği kadar istişarede bulunduğunu görmedim.
28
ebu zeyd el-kuveyti (hâlid el-huseynân)
| 28. mesele |
“Emir Aciz Olduğunda Onu Azledip
Yerine Başkasını Tayin Etmek”
Malik bin Rahta dedi ki: Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)
bir seriyye gönderdi ve başlarına bir emir tayin etti. Fakat o emir
Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in verdiği emirleri yerine getirmedi.
Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) dedi ki: “Benim emrimi
yerine getirmeyen o adamı azledip, emrettiklerimi yapacak birini
seçmekten aciz mi kaldınız?!” (Ebu Davud, El-Bani hasen demiştir.)
Avnul Mabud kitabında şu ibare geçer: “Emrimi yerine getirmeyen”den
kasıt, ben birisini bir işe yönlendirir veya emrettiğimde
verdiğim görevi yerine getirmezse onu azlediniz, demektir.
| 29. mesele |
“Çok Faziletli Birisi Varken Az Faziletli
Olanı Emir Seçmenin Caizliği”
İbn-i Teymiyye (rahimehullah) dedi ki: Ebu Zer El-Gifari (radiyallahu
anhu) Halid bin Velid’den güvende ve doğrulukta daha üstün olmasına
rağmen Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) Ona dedi ki: “Ey
Ebu Zer ben seni zayıf birisi olarak görüyorum ve nefsime sevdiğimi
senin için de seviyorum. İki kişiye; emir ve yetimin malına da veli
olma.” Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) Ebu Zer’i emirlikten
ve sorumluluktan nehyetmiştir çünkü onu bu konuda yeterli görmemiştir.
Halbuki onun hakkında şöyle buyurmuştu: “Ebu Zer’den
daha doğru sözlü kimseyi ne yeşil yapraklar gölgelendirmiş, ne de
kuru topraklar 1 taşımıştır.”
1 “Yeşil yaprakların gölgelendirdiği ve kuru toprağın taşıdığı” bu sözden kasıt yeryüzüdür.
Yani yeryüzünde Ebu Zer kadar doğru sözlü bir kimse görülmemiştir.
Allah Yolundaki Mücahidin Kalesi 29
| 30. mesele |
“Emirin Bizzat Kendisinin Savaşa İştirak Etmesi”
Ebu Hureyre (radiyallahu anhu) der ki: Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve
sellem) şöyle buyurur: “İmam kalkandır, onun arkasında savaşılır ve
onunla korunulur. Eğer Allah’tan sakınmayı emreder ve adil olursa
buna karşın sevabı vardır. Adaletin dışında emrederse günahı ona
yüklenir.” (Sahih-i Müslim)
İmam Nevevi (rahimehullah) dedi ki: “imam kalkandır” yani korumadır.
Müslümanları düşmanın eziyetinden korur. İnsanların birbirlerine
zulmetmelerini engeller, İslam topluluğunu himaye eder ve
insanlar ondan sakınıp, cezalandırmasından korkarlar.
“Arkasında savaşılır” bundan kasıt, onunla beraber kâfirlere, asilere,
haricilere ve fesad yayan her türlü zalime karşı savaşmaktır.
Siyer ve rivayet âlimleri derler ki:
Gazve: Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’in bizzat katıldığı savaşa
denir. Bu savaşta adedin, çokluğu veya azlığı, çarpışmanın olması
veya olmaması fark etmez.
Seriyye: Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’in kendisinin bizzat
katılmadığı fakat ashabından bir grubu gönderdiği topluluğa denilmektedir.
Hz. Musa (aleyhisselam)’dan önceki Peygamberlerde cihad meşru
değildi. Durum şundan ibaretti; Peygamber kavmine gönderilir, onları
tevhide davet eder, halkı da bu davete karşı iki kısma ayrılırdı.
Çoğunluk davetini kabul etmezken azınlığı davetine icabet ederdi.
Allah-u Teâlâ, Peygamberine tabi olmayanları da helak ederek cezalandırırdı.
Tıpkı Semud kavmini ve birçok kavmi helak ettiği gibi.
30
ebu zeyd el-kuveyti (hâlid el-huseynân)
Hz. Musa (aleyhisselam)’dan itibaren Allah-u Teâlâ cihadı meşru
kılmış, iman edenler ile etmeyenler arasındaki savaş o tarihten itibaren
başlamıştır.
Gazvelerin en büyükleri yedi tanedir. Tarihi sıralamaya göre
bunlar; Bedir, Uhud, Ahzâb, Hayber, Mekke Fethi, Huneyn ve Tebuk
gazveleridir. Bu gazveler kuranda zikredilmiştir.
Muhammed bin İshak der ki: Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)
bizzat kendisi yirmi yedi gazveye katılmış ve bunlardan dokuz tanesinde
de savaşmıştır. Bunlar; Bedir, Uhud, Hendek, Kureyza, Mustalik,
Hayber, Mekke Fethi, Huneyn ve Taif savaşlarıdır.
Gönderdiği seriyyeler ise otuz sekiz tanedir.
| 31. mesele |
“Savaşta Çekişmenin, İhtilaf Etmenin Kötülüğü ve
Emire İsyanın Cezası”
“Allah ve Rasûlü’ne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya
kapılırsınız da kuvvetiniz gider. Bir de sabredin. Çünkü Allah
sabredenlerle beraberdir.” (Enfal, 46)
Said bin Ebi Burde babasından o da dedesinden rivayet eder:
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Muaz ve Ebu Musa’yı Yemen’e gönderdiği
zaman onlara şöyle dedi: “Kolaylaştırın, zorlaştırmayın müjdeleyin,
nefret ettirmeyin birbirinize tenezzül edin ve ihtilafa düşmeyin”
(Sahih-i Müslim)
İmam Nevevi (rahimehullah) der ki: Rasûlullah efendimiz (sallallahu
aleyhi ve sellem) bu hadisinde her bir lafzı zıddı ile beraber toplamıştır.
Çünkü kişi ikisini bir vakitte işleyebilir. -yani önce kolaylaştırıp
sonra zorlaştırabilir- Eğer bir sözle yetinmiş olsaydı misalen “kolaylaştırın”
demiş olsaydı duyan kişi belki bir kere veya birkaç kere kolaylaştırır
ve çoğu hallerinde zorlaştırabilirdi. Ancak “zorlaştırmayın”
deyince bu bütün hallerde zorlaştırmayı bırakması gerektiğini anlar.
Allah Yolundaki Mücahidin Kalesi 31
Bera bin Azib (radiyallahu anhu) dedi ki: Peygamber efendimiz (sallallahu
aleyhi ve sellem) Uhud gününde elli okçuyu tepeye yerleştirdi ve
onlara dedi ki: “eğer kuşların bizleri kaptıklarını dahi görseniz, size
haber göndermedikçe yerinizden ayrılmayın. Düşmanı hezimete uğrattığımızı
ve onları çiğnediğimizi görürseniz yine de size haber göndermeden
yerinizden ayrılmayın.” (Ebu İshak’ın Siyer Kitabından)
Okçular, yerlerini terk etmeleri ve emirlerine isyan etmeleri sebebiyle
galibiyete doğru giden savaş, yenilgiye dönüşmüştür.
| 32. mesele |
“Emirin, Askerlerini Koruma Konusu”
İbn-i Ömer (radiyallahu anhu) Rasûlullah efendimizin (sallallahu aleyhi
ve sellem) şöyle buyurduğunu rivayet eder: “Her biriniz çobansınız ve
her biriniz güttüklerinizden sorumlusunuz.” (Muttefekun Aleyh)
Âlimler derlerki; Çoban, koruyucu, güvenilir ve yaptığı işin selametini
düşünen kişidir. Buna binaen insanlardan bir grubu yöneten
her bir emir, adil olmakla dünya ve dini maslahatlarını gözetlemek
ve korumakla sorumludur.
Ömer bin Hattab’ın (radiyallahu anhu) ordu komutanlarına yazdığı
mektupta şunlar geçmektedir: “Bera bin Malik’i İslam ordusunun
başına geçirmeyiniz zira o askerleri helaka götürür.”
| 33. mesele |
“Çocukların Savaşması”
Abdullah bin Ömer (radiyallahu anhu) dedi ki: Uhud gününde on
dört yaşındayken Rasûlullah’a (sallallahu aleyhi ve sellem) savaşmam için
arz edildim ancak o kabul etmedi. Hendek günü on beş yaşındayken
arz edildiğimde beni kabul etti. (Muttefekun Aleyh)
32
ebu zeyd el-kuveyti (hâlid el-huseynân)
Âlimler, silah taşıyabilecek ve onu kullanabilecek güce sahip
olan her bir çocuğun savaşa çıkarılmasında bir beis yoktur demişlerdir.
| 34. mesele |
“Emirin Ordusunu Geriden Takip Etmesi”
Cabir bin Abdullah (radiyallahu anhu) der ki: Peygamberimiz (sallallahu
aleyhi ve sellem) savaşa giden ordunun arkasında gider, zayıf olanlara
yardım ve dua eder, bineği olmayanları da yanına bindirerek
onlara yardımcı olurdu. (Sahih-i Müslim)
Emirin ordunun arkasında gitmesinin hikmeti, ordudan geriye
kalanlara yardımcı olmak, kaybolmalarını engellemek, kaçmak ve
hezimete uğrayanları durdurmak içindir.
Cabir bin Abdullah (radiyallahu anhu) zayıf bir devenin üzerinde
sefer ederken Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) onu geride bırakan
bu deveye vurmuş ve dua etmiştir. Sonra Cabir’in devesi diğer develer
gibi yürümeye başlamış hatta onları da geçmiştir.
Her bir Müslüman seferde arkadaşlarına yardımcı olmalı ve ihtiyaçlarını
gidermelidir. Bu edep Nebevi Sünnet’ten öğrendiğimiz
edeplerden birisidir.
| 35. mesele |
“Emire ve Askerlerine Tembihte Bulunmak”
Bureyde (radiyallahu anhu) dedi ki: Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)
bir emiri seriyyenin başına tayin ederken ona, kendi nefsi ve
emiri altındaki müminler için Allah’tan korkmasını tavsiye ederdi.
Onlara şöyle derdi; “Allah’ın adıyla ve Allah yolunda Allah’ı inkar
edenlere karşı savaşınız. İhanet etmeyiniz, ganimet malından çalmayınız,
ölülerine zulüm 2 etmeyiniz ve çocukları öldürmeyiniz.” (İbn-i
Mace, El-Bani sahih demiştir.)
2 Zulüm’den kasıt arapça da “Temsil” olarak geçen, ölünün uzuvlarının kesilmesi
ve yüz şeklinin değiştirilmesidir.
Allah Yolundaki Mücahidin Kalesi 33
| 36. mesele |
“Emirin Değişik İşlerle Görevlendirdiği
Kimseleri Hesaba Çekmesi”
Humey es Saidi (radiyallahu anhu) dedi ki: Peygamber efendimiz
(sallallahu aleyhi ve sellem) Süleymoğlullarının sadakalarını toplamak
üzere İbn-i Lütbiye’yi görevlendirmişti. İbn-i Lütbiye’nin bu görevinden
sonra Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ona, verdiği görevi
sormuştur. O da şöyle demiştir: “Bu mallar size ait, bu mallar da
bana hediye edilmiştir.” Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle
buyurdu: “Doğru sözlü isen, annenin veya babanın evinde oturmuş
olsaydın yine de bu hediyeler sana gelir miydi?” (Sahih-i Buhari)
| 37. mesele |
“Cihadın En Azı Senede Bir Defa Yapılmasıdır”
Kurtubi (rahimehullah) der ki: Emirin, Müslümanları en az senede
bir gazveye çıkarması vaciptir. Emirin kendisi bizzat onlarla beraber
gazveye çıkar, ya da güvendiği kimseyi kendi yerine gönderir. Savaştığı
kâfirleri İslam’a davet eder, gittiği yerde Allah’ın dinini hakim
kılar ve düşmanın ya İslam’a girmesini ya da cizye ödemesini sağlar.
| 38. mesele |
“Düşmanla Karşılaşmayı İstemenin Yasak Olması”
Abdullah bin Ebi Evfa (radiyallahu anhu) dedi ki: Peygamberimiz
(sallallahu aleyhi ve sellem) düşmanla karşılaştığı bir günde güneşin öğle
vakti batıya doğru kayması için beklemiş, sonra insanlar arasında
kalkıp şöyle demiştir; “Ey insanlar düşmanla karşılaşmayı temenni
etmeyiniz. Allah’tan afiyet dileyiniz ve onlarla karşılaştığınız zaman
ise sabrediniz.” (Sahih-i Buhari)
34
ebu zeyd el-kuveyti (hâlid el-huseynân)
Rasûlullah efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) düşmanla karşılaşmayı
istemeyi yasaklamıştır. Çünkü durumun hangi yönde seyredeceğini
ve hangi hallere düşüleceğini insanlar bilemezler. Bu konudan
şunu da anlamaktayız ki; insanın kendi nefsine ağır gelecek şeyleri
temenni etmesi de yasaklanmıştır. Bu sebeple selefi salihin fitnelerden
ve imtihanlardan uzak olmayı dilerlerdi. Çünkü insanlar belaya
karşı sabretmede değişiklik arz ederler. Kimisi sabredebilirken kimisi
de isyan edebilir. Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) döneminde bir
adam yaralanmış ve çektiği acıya dayanamayıp intihar etmiştir.
Ebu Bekir Sıddık (radiyallahu anhu) der ki: Belaya uğrayıp sabretmektense
beladan muaf tutulup şükretmeyi tercih ederim.
Ali bin Ebi Talib (radiyallahu anhu) oğluna şu vasiyette bulunmuştur;
Ey evladım kimseyi savaşta mübarezeye 3 çağırma, ama seni mübarezeye
çağıran olursa icabet et. Çünkü o haddini aşandır. Allah-u
Teâlâ haddini aşan kimselere karşı müminlere yardım edeceğini
vaad etmiştir.
İmam Nevevi (rahimehullah) der ki: Düşmanla karşılaşmak yasaklanmıştır.
Çünkü bunda kibir ve nefse olan tevekkül yatmaktadır. Ve
bu kendi kuvvetine güvenmektir. Bu şekliyle düşmana önem vermez
ve bu da düşmana karşı tedbir alması gerektiği yerde tedbir almadığını
gösterir.
“Allah’tan afiyet dileyiniz” manası: hem dünyada hem de ahirette
kötü hallerden uzak olmayı Allah’tan talep etmek demektir.
“Düşmanla karşılaşınca sabrediniz” manası: savaşta sabretmeye
yönelik teşvik vardır. Ve sabretmek savaşın en önemli dayanaklarından
bir tanesidir.
“Ey iman edenler! Herhangi bir topluluk ile karşılaştığınız zaman
sebat edin ve Allah’ı çok anın ki başarıya erişesiniz. Allah ve Rasûlü’ne
itaat edin, birbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız da kuv-
3 Savaş başlamadan önce iki ordudan da birer kişinin çıkıp teke tek çarpışmasıdır.
Allah Yolundaki Mücahidin Kalesi 35
vetiniz gider. Bir de sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.”
(Enfal, 45-46)
| 39. mesele |
“Savaşanlara Hizmet Etmeleri Amacıyla
Çocukları Savaşa Götürmek”
Enes bin Malik (radiyallahu anhu) dedi ki: Rasûlullah (sallallahu aleyhi
ve sellem) Ebu Talha’ya dedi ki: “Çocuklarınızdan bir çocuğu bana
bulup getir ki bana Hayber Savaşı’nda hizmet etsin.” Enes bin Malik
devamla şöyle dedi: Ebu Talha beni ergenlik çağına yaklaştığım bir
dönemimde Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e hizmet etmem üzere
onun yanına götürdü. Ona hizmet etmeye başladım. Bineğinden
indiği zaman şöyle dua ettiğini duyardım: “Allah’ım üzüntüden ve
kederden, acizlikten ve tembellikten, cimrilikten ve korkaklıktan, çokça
borçlanmaktan ve düşmana yenilmekten sana sığınırım” (Sahih-i
Buhari)
Bu hadisten şu anlaşılır: ücret ödemeden bir çocuk bir âlime
veya din imamına hizmete verilebilir. Çünkü Enes’in bu hadisinde
Enes’in hizmet karşılığı ücret almadığı görülmektedir.
| 40. mesele |
“Zayıf Kimseler Sebebiyle Zafere Ulaşmak”
Ebu Derda (radiyallahu anhu) Rasûlullah efendimiz (sallallahu aleyhi ve
sellem)’in şöyle buyurduğunu nakleder: “Bana zayıfları getiriniz zira
zayıflarınız sebebiyle rızıklanır ve yardım olunursunuz.” (Ebu Davud,
El-Bani sahih demiştir.)
Nesaî’nin rivayetinde şöyle gelmektedir: “Onların duası, doğrulukları,
namazları ve ihlasları sebebiyle rızıklanır ve yardım olunursunuz.”
36
ebu zeyd el-kuveyti (hâlid el-huseynân)
Onlarda ibadet ve ihlas olup dünya meşguliyetinden ve lezzetlerinden
uzak olmaları sebebiyle ibadete daha çok yönelirler bu sebeple
duaları kabul edilmeye daha fazla layıktır.
Kalpleri dünyaya bağlı olmayan, ibadetle ve duayla meşgul olan
kimseler bir orduda bulunurlarsa o ordu zafer kazanmaya daha çok
layık olur. Çünkü onların kalpleri saftır ve Allah’a karşı ihlas içerisindedir.
| 41. mesele |
“Kur’an-ı Kerim İle Düşman Topraklarına
Girmenin Yasaklanması”
İbni Ömer (radiyallahu anhu) Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’den
rivayet eder: Peygamberimiz, Kur’an-ı Kerim ile düşman toprağına
sefer edilmesini yasaklamıştır. (Muttefekun Aleyh)
İmam Nevevi (rahimehullah) der ki: Kur’an-ı Kerim’in düşmanların
eline geçme korkusu varsa Kur’an ile düşman topraklarına girilmesini
fakihler haram görmekteler. Ama düşmana mektup yazarken
o mektubun içerisine bir iki ayet yazılmasında bir beis yoktur. Ebu
Sufyan rivayet eder: Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Rumların Kralı
Hirakl’a mektup yazarken, “Ey kitap ehli aramızda ve aranızdaki
ortak kelimeye geliniz…” ayetini de yazmıştır.
| 42. mesele |
“Mücahidlere Verilmeyen/Satılmayan Yiyeceği
Zorla Almanın Caizliği”
Ukbe bin Amir (radiyallahu anhu) dedi ki: Rasûlullah (sallallahu aleyhi
ve sellem)’e dedik ki: “Bizleri bir yerlere gönderiyorsun, bir kavme
misafir oluyoruz ancak onlar bizleri misafir etmiyorlar. Bu halde ne
yapmamız lazım?” dedi ki: “Eğer bir kavmin yanına gider ve misafire
ikram edilmesi gereken şeyi size ikram ederlerse onu kabul ediniz. An-
Allah Yolundaki Mücahidin Kalesi 37
cak bunu yapmazlarsa misafirin hak ettiği şeyi onlardan alabilirsiniz.”
(Sahih-i Müslim)
Tirmizi (rahimehullah) dedi ki: Bu hadisin manası: Ashab-ı kiram
savaşa çıkarlardı. Bazı kavimlerin yanından geçerler ve yemek almak
isterler ancak alamazlardı. Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) onlara
dedi ki: “Eğer sizlere satmazlarsa onlardan zorla alma mecburiyetinde
kalırsanız zorla alınız.”
Hz. Ömer (radiyallahu anhu) askerlerine böyle yapmalarını emrederdi.
Yine hadisten şu anlaşılır: Herhangi bir misafir, bir yere konuk
olur ve ikram edilmezse ihtiyacı kadar onlardan yiyecek alabilir. Bu
konuda ona bir günah yoktur. (Hakim, Ebu Hureyre’den rivayet etmiştir.
İmam Zehebi ve El-Bani bu rivayeti doğrulamışlardır.)
Misafire ikram etmenin vacip olduğunu İmam Ahmed ve İmam
Leys söylemiştir. İbn-i Recep ve Şevkani de bu görüşü tercih etmekteler.
Ancak cumhur misafire ikram etmenin vacip değil sünnet olduğunu
söylemektedir.
“Misafire ikram etmek hem köylüye hem de şehirliye gerekir mi?”
Meselesinde İmam Şafiî ikisine de gerekli görürken İmam Malik ve
İmam Suhnun ikram etmenin köy halkına gerekli olduğunu şehir
halkına gerekmediğini söylemekteler. Zira şehirlerde oteller ve benzeri
kalabilecek mekânlar bulunmakta ve yiyecekler satılmaktadır.
Meyvesi olan bir bahçeden geçen kimse o meyvelerden yiyebilir
mi?
Cevap: O bahçeden geçen kimse şu şartlar dahilinde meyvelerden
yiyebilir:
O bahçenin üzerinde/önünde duvar veya bekçi olmaması lazım.
38
ebu zeyd el-kuveyti (hâlid el-huseynân)
Meyveler toplanmış halde değil, ağaçlarda veya yerlere dökülmüş
olmalıdır.
Ağaçlara tırmanmamalı sadece elle uzanıp alınmalıdır.
Yediğinin haricinde, toplayıp yanında götürmemelidir.
Âlimlerin geneline göre yiyecek olan kişinin buna muhtaç olması
gerekir.
Eğer bu şartlardan bir tanesi ihlal edilirse yenmesi caiz olmaz.
| 43. mesele |
“Gazveden Dönmenin Sevabı”
Abdullah bin Amr dedi ki: Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle
buyurmuştur: “Savaştan dönmek gazve etmek gibidir.” (Ebu Davud,
El-Bani sahih demiştir.)
Manası: Burada savaştan geri dönmekten kasıt, yapılan operasyondan
geri dönmektir. Gidişine ve dönüşüne sevap verilir. Bunun
misali camiye giden kimsenin aldığı sevabı dönüşünde de alması
gibidir. Cihad’dan dönerken yolda ölecek olursa o Allah yolunda ölmüş
sayılır.
| 44. mesele |
“Yürüyüşte Acele Etmek”
Ebu Humeyt (radiyallahu anhu) rivayet eder: Peygamberimiz (sallallahu
aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Ben Medine’ye acele ederek
döneceğim. Kim benimle beraber acele etmek isterse yanımda gelebilir.”
(Sahih-i Buhari)
Ebu Hureyre (radiyallahu anhu) dedi ki: Rasûlullah (sallallahu aleyhi
ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Sefer, azaptan bir parçadır. Zira sizden
Allah Yolundaki Mücahidin Kalesi 39
birinizin uykusunu, yeme ve içmesini men eder. Sizden birisi işini bitirdikten
sonra ehline dönmekte acele etsin” (Sahih-i Buhari)
İmam Nevevi (rahimehullah) dedi ki: Bu hadisin manası: Kişi işini
bitirdikten sonra gecikmeden ehline dönmesi müstehabdır.
| 45. mesele |
“Savaşçıların Yaptıklarıyla Övünmeleri”
Abdullah bin Abbas (radiyallahu anhu) der ki: Ali (radiyallahu anhu)
Uhud günü bükülmüş olan kılıcıyla eve geldi. Fatıma’ya dedi ki: “İşte
bu kılıç bana merhem oldu.” 4
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) dedi ki: “Eğer sen kılıcınla güzel
vurduysan Sehl bin Hanif, Ebu Dücane, Asım bin Sabit ve Haris
bin Samme de güzel vurmuştur.” (Hakim, Buhari’nin şartına göre Sahihtir.)
| 46. mesele |
“Savaş Karşılıklıdır”
“Eğer siz (Uhud’da) bir acıya uğradınızsa, (Bedir’de de düşmanınız
olan) o kavim de benzer bir acıya uğramıştır. O günleri biz insanlar
arasında döndürür dururuz (zaferi bazen bir topluma bazen öteki
topluma nasip ederiz.) Ta ki Allah, iman edenleri ortaya çıkarsın ve
aranızdan şahitler edinsin. Allah zalimleri sevmez.” (Âl-i İmrân, 140)
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Savaş
karşılıklıdır.” (Sahih-i Buhari)
4 Bundan kasıt: “içimi soğuttu, beni huzura kavuşturdu” manasındadır.
40
ebu zeyd el-kuveyti (hâlid el-huseynân)
| 47. mesele |
“Savaş Hiledir”
Cabir bin Abdullah (radiyallahu anhu) rivayet eder: Rasûlullah (sallallahu
aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Savaş hiledir.” (Sahih-i Buhari)
İmam Nevevi (rahimehullah) der ki: Âlimler antlaşmayı bozmamak
ve verilen sözü çiğnememek kaydıyla imkân dahilinde her türlü hileye
başvurulmasını caiz görürler.
| 48. mesele |
“Uzak Düşman İle Savaşmak”
İmam Şafiî (rahimehullah) dedi ki: Eğer düşmanların durumu birbirine
karışır ve biri diğerinden daha tehlikeli veya yapılacak savaş
ona daha tesirli olacak ise uzak dahi olsa onun seçilmesinde bir sakınca
yoktur. Ve bu durum zaruret dahilinde uygulanır. Zaruret hali
yoksa uygun değildir.
Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’e Haris bin Ebi Dirar’ın
Peygamberimizle savaşmak için adam topladığı haberi ulaşır. Peygamberimiz
bu haberi duyunca yakınında düşman olmasına rağmen
yakınındaki düşmanı bırakıp, gidip uzakta olan Haris bin Ebi Dirar’a
karşı savaşmıştır.
Aynı şekilde Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’e karşı Halid
bin Ebi Sufyan’ın adam topladığı haberi gelince, Peygamberimiz
(sallallahu aleyhi ve sellem) yakınında düşman olmasına rağmen, İbni
Uneys’i Halid bin Ebi Süfyan’ı öldürmesi için gönderir.
| 49. mesele |
“Perşembe Günü Yola Çıkmanın Müstehablığı”
Kab bin Malik (radiyallahu anhu) rivayet eder: Peygamberimiz (sallallahu
aleyhi ve sellem) Tebük Savaşı’na Perşembe günü çıkmıştır ve Perşembe
günleri sefere çıkmayı severdi. (Sahih-i Buhari)
Allah Yolundaki Mücahidin Kalesi 41
| 50. mesele |
“Kendilerine İslam Daveti Ulaşmış Olan
Bir Topluluğa, Saldırılacağı Haberi Verilmeden
Saldırmak”
İbn-i Ömer (radiyallahu anhu) der ki: Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve
sellem) Mustalik oğullarına haber vermeden saldırmış, savaşanlarını
öldürüp, çoluk ve çocuklarını köle olarak almıştır. (Muttefekun Aleyh)
O gün annemiz Cuveyriye’de (radıyallahu anha) Müslümanların eline
geçmiştir.
Bu hadisten iki mesele çıkartılmaktadır:
Hadis bir küfür topluluğunun kendilerine İslam daveti ulaştıktan
sonra, uyarılmadan gaflet anında iken saldırılabileceğine işarettir.
İbn-i Munzir der ki: Bu ilim ehlinin çoğunluğunun görüşüdür.
Bu manada birçok rivayet gelmektedir. Misalen: Kab bin Eşref ve Yahudi
olan İbn-i Hakik’in öldürülmesi kıssası gibi.
Bu hadiste: “batı alemini ve Amerikalıları İslam’a davet etmek,
onları öldürmekten daha iyidir” diyenlere bir reddiye vardır. İlmi
çarptıran bu kimseler, zahiren davetin faziletini gösteren hadisleri
öne sürerek davetin savaşmaktan daha hayırlı olduğunu savunurlar.
Bizler, Allah’a davet etmenin faziletini inkâr edecek değiliz. Fakat
Yahudiler gibi delilleri birbirine çarptırarak hoşumuza giden
delilleri öne sürerek İslam’ın tahrif edilmesine karşıyız. Tabi ki bu
meselede tercih edilen görüş, kâfirlerle savaşmadan önce onlara davetin
götürülmesidir. Ancak onlar daveti reddettikten sonra hiçbir
değerleri kalmaz ve istediğimiz vakitte onlarla savaşabiliriz.
Yine göz ardı edilmemeli ki bu ihtilaf talep cihadında geçerlidir.
Ancak, savunma cihadında ister kendilerine davet ulaşmış olsun
ister olmasın her hâlükârda onlara karşı savaşmak ve onları defet-
42
ebu zeyd el-kuveyti (hâlid el-huseynân)
mek bizlere vaciptir. Bu sözlerin benzerini Muhammed bin Hasen
es-Seyr kitabında ve İbnu’l Kayyim’da Zimmet Ehlinin Ahkâmı adlı
kitabında zikreder
“Çoluk ve çocuklarını köle olarak almıştır” sözüne gelince;
Arapların köle olarak alınabileceğine dair delildir. Çünkü Mustalik
Oğulları Arap idiler. Cumhuru ulema bu konuda hemfikirdirler
Bazı âlimler, Arapların köle alınamayacağını savunurlar. Fakat
onların itimat edebilecekleri sağlam bir delilleri yoktur. Siyer ve gazvelerin
anlatıldığı kitapları inceleyenler, Peygamberimiz (sallallahu
aleyhi ve sellem)’in kitap ehlinin dışında Araplardan Hevazin ve Mustalik
Oğullarından köle aldığını göreceklerdir.
| 51. mesele |
“Küfür, Öldürmekten Daha Şiddetlidir”
İbn-i Teymiyye (rahimehullah) dedi ki: İnsanların ıslahı için, insanlardan
ne kadar öldürülmesi gerekiyorsa Allah-u Teâlâ buna izin
vermiştir. O şöyle buyurmaktadır; “Fitne öldürmekten daha büyüktür”
manası ise: Öldürmekte şer ve fesat varsa, kâfirlerin yaydıkları
şer ve fesatlar da daha büyük kötülükler vardır.
| 52. mesele |
“Bir Yere Sefer Yapılacağı Zaman Başka
Bir Yerin İşaret Edilmesi”
Kab bin Malik (radiyallahu anhu) der ki: Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve
sellem) birçok gazvesinde asıl gideceği yeri bildirmez, kinaye 5 yoluyla
başka bir yere saldıracakmış gibi hareket ederdir. (Sahih-i Buhari)
5 Gerçek maksadını açığa çıkarmamak için her yöne çekilebilecek söz ve fiillerde
bulunup maksadın gizlenmesidir.
Allah Yolundaki Mücahidin Kalesi 43
Bu hadisten şunu anlıyoruz: Müslümanların emniyeti için ve
kâfirleri ansızın, hazırlıksız bir şekilde yakalamak için asıl gidilecek
yeri gizleyip, sanki başka bir yere sefer düzenlenecekmiş gibi davranılması
caizdir.
| 53. mesele |
“Ben Korkuyla Desteklendim Hadisi”
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Benden
önceki ümmetlere verilmeyen beş şey bana verilmiştir; bir aylık mesafeden
korku ile desteklendim, yeryüzü bana mescid ve temizlenme
yeri kılınmıştır…” (Sahih-i Buhari)
Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in düşmanlarının kalplerine
Allah-u Teâlâ korku indirmiş, bir aylık mesafede olmalarına
rağmen düsmanları O’ndan (sallallahu aleyhi ve sellem) korkar ve çekinirlerdi.
Bir aylık mesafe denmesinin sebebi ise, çünkü Peygamberimiz
(sallallahu aleyhi ve sellem)’in en uzak düşmanı ile arasında bir aylık bir
mesafe vardı. Bu özellik Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’e aitti
hatta tek başına olsa bile kâfirler O’ndan korkarlardı.
Soru: Bu korku sadece Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’e mi ait,
yoksa ümmette bu özelliğe dâhil edilebilir mi?
Cevap: Görünen o ki bu özellik Peygamberimiz (sallallahu aleyhi
ve sellem)’in ümmetine de verilmiştir. Çünkü hadisten de anlaşıldığı
üzere daha önceki ümmetlere yasaklanmış olan şeylerin hem kendisine
hem de ümmetine helal sayılması, korkunun da Rasûlullah
(sallallahu aleyhi ve sellem) ile ümmeti arasında ortak bir özellik olduğunu
işaret etmektedir.
Mesela; ganimetler daha önceki ümmetlere helal değildi. Fakat
daha sonra hem Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) efendimize hem
44
ebu zeyd el-kuveyti (hâlid el-huseynân)
de ümmetine helal edilmiştir. Korkunun da Rasûlullah (sallallahu aleyhi
ve sellem) efendimiz ile ümmeti arasında müşterek olması Allah-u
Teâlâ’nın bu ümmete rahmet ettiğinin bir göstergesidir.
| 54. mesele |
“Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in
Savaş Şekli”
Numan bin Mukrin (radiyallahu anhu) der ki: Rasûlullah (sallallahu
aleyhi ve sellem) ile beraber savaşa katıldım. Günün başında savaşa girmeyecek
olsa, Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) güneşin meyil etmesi,
rüzgârın esmesi ve yardımın inmesi için savaşı öğleden sonraya geciktirirdi.
(Ahmed, Hakim sahih demiştir.)
Rüzgarın esmesi, zafer işaretiydi, çünkü Ahzâb Savaşı ile ilgili
olarak Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor; “Onların üzerine rüzgar estirdik
ve görmediğiniz ordular gönderdik” buna binaen rüzgarın esmesi
zaferi işaret ediyor. Genelde de rüzgar öğleden sonra esmektedir.
Öğleden sonraya bırakmasının iki hikmeti vardır;
1. Silahların serin havada daha verimli çalışabilmesi.
2. Savaşçıların serin havada daha canlı olmaları.
Namaz vakitleri, duaların daha çok kabul olunduğu vakitlerdir.
Özellikle de öğle namazı Allah-u Teâlâ’nın güneşin batıya doğru kaymasından
sonra rahmet kapılarını açtığı bir vakittir. Bu sebeple duaların
kabul edilmesi ve zafere ulaşılması ihtimali o vakitlerde daha
yüksek olur.
| 55. mesele |
“Savaşta Yalan Söylemek”
Ummu Gülsüm (radıyallahu anha) dedi ki: Rasûlullah (sallallahu aleyhi
ve sellem) yalan konusunda hiçbir şeye izin vermezdi. Ancak şu üç
Allah Yolundaki Mücahidin Kalesi 45
hususu müstesna ederdi; “Savaşta söylenen yalan, insanların arasını
ıslah etmek ve erkeğin hanımına, kadının kocasına 6 söyledikleri müstesnaydı.”
(Sahih-i Müslim)
Bu hadiste geçen hususlar dışında zaruret halinde de yalan söylenebileceğini
bildirmektedirler. Misal olarak, yanında saklanmış bir
kişiyi, zalim birisi onu aradığında orada olmadığını veya onu arayan
kişiyi uzaklaştırmak için orada olmadığını söylemesi yalan kısmına
girmez. Hatta bu konuda yemin etse dahi günahkar olmaz.
| 56. mesele |
“Savaş Esnasında İftar Etmek”
Rasûlullah efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) savaşlarda düşmanla
karşı karşıya gelindiğinde orucun açılmasını emrederdi.
Ebu Said El-Hudri (radiyallahu anhu) der ki: Rasûlullah (sallallahu
aleyhi ve sellem) ile oruçluyken Mekke’ye doğru sefere çıktık. Sonra bir
yerde konakladık. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) bizlere dedi ki:
“Şu an düşmanınıza yaklaşmış bulunmaktasınız. Orucunuzu açmanız
sizin için daha kuvvet vericidir.” Bu tavsiyesi bizim için bir ruhsattı.
Ancak bizden oruç tutanlar ve tutmayanlar vardı. Sonra bir yerde
daha konaklayınca Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) dedi ki: “Birazdan
savaşa gireceksiniz. İftar etmek sizin için daha güç vericidir. Orucunuzu
açınız.” Bu da artık bizim için bir ruhsat değil emir oldu ve
sonrasında orucumuzu açtık.
İbn-i Kayyim, hocası İbn-i Teymiyye’den cihad için orucu açmanın
caiz oluşunu nakleder ve İbn-i Teymiyye’nin kendisi de cihad
da orucunu açmıştır. Ramazan ayında düşman Şam’a geldiğinde iftar
etmenin fetvasını da vermiştir. Bazı âlimler “yol uzun değildir”
illetini getirerek itirazda bulununca Şeyh (rahimehullah) onlara şöyle
6 Buradaki yalandan kasıt, her türlü yalan değildir. Sadece sevgiyi ve bağlılığı arttırıcı
söylenen sözlerdir. Misalen; eşinden fazla hoşlanmadığı halde onu çok
sevdiğini söylemesidir. Diğer bir örnek: iki veya daha fazla eşi olan birisinin
her bir eşine diğerlerinden daha çok değer verdiğini söylemesi gibi.
46
ebu zeyd el-kuveyti (hâlid el-huseynân)
demiştir; Bu iftar sefer için değil, düşmanla yapılacak cihad da daha
kuvvetli olmak içindir.
Süleyman El-Ulvan (Allah esaretten kurtarsın) dedi ki: Eğer komutan,
orucun mücahidleri cihad da zayıf düşürüp, onlara meşakkat verdiğini
sezer ve düşmanların da bu orucu fırsat bilerek, Müslümanlara
karşı bir koz olarak kullandıklarını görürse onlara iftar etmelerini
emreder. Bu konu, genel maslahatların gözetilmesi ve zararların defedilmesi
babına girer.
| 57. mesele |
“Savaşta Büyüklenmek”
Cabir bin Atik (radiyallahu anhu) rivayet eder: Rasûlullah (sallallahu
aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Allah-u Teâlâ’nın sevdiği ve sevmediği
büyüklenme şekli vardır. Allah’ın sevdiği büyüklenme, savaş
esnasında kişinin göstermiş olduğu büyüklenmedir.” (Ebu Davud, El-Bani
hasen demiştir.)
İnsanın kibirlenip büyüklük taslaması ve kendini beğenmesi
aslen caiz değildir. Allah-u Teâlâ kibirlenenleri kötülemiştir. Ancak
savaş esnasında bu hal caizdir. Çünkü bu hal düşmana karşı onurlu
olmayı, düşmana karşı sebat göstermeyi, kuvvetin devamlılığını, cesaret
ve düşman karşısında zayıf düşmemeye işarettir. Büyüklenmek,
sadece savaş halinde mübah kılınmıştır.
| 58. mesele |
“Ailelerine İsabet Etme İhtimali Olsa Dahi, Düşmana
Gece Baskınları Düzenlemek ve Mancınık Atmanın
Caizliği”
Sad bin Cusâme dedi ki: Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e soruldu:
Gece baskınları yaparken müşriklerin kadın ve çocukları da
isabet almaktadır. Dedi ki: “Onlar onlardandır.” (Muttefekun Aleyh)
Allah Yolundaki Mücahidin Kalesi 47
San’ani (rahimehullah) gece baskınlarını şöyle anlatır: Düşmanın
gafil, kadınlar ve çocuklarla karışık olduğu bir gece vaktinde ansızın
erkeklerini öldürmek maksadı ile yapılan, kadın ve çocuklarında
isabet aldıkları saldırı çeşididir. Aslen bu saldırı kadın ve çocuklara
yönelik değildir. Ancak karanlık olması sebebiyle onlarda isabet almaktadırlar.
Bunun sebebi ile kişiye günah yazılmaz.
İbni Kudame (rahimehullah) gece baskınlarında bir sakınca yoktur
demiştir.
İmam Ahmed (rahimehullah) der ki: Gece baskınlarında bir sakınca
yoktur. Aslen şu anki mücahidlerin Rumlara saldırı vakti geceleyin
olmaktadır. Seleften bu saldırı çeşidini kötü göreni bilmiyoruz.
Âlimlerin çoğunluğu “onlar onlardandır” sözünden yola çıkarak,
gece saldırılarında kadın ve çocuklar öldürülse dahi savaşmanın caiz
olduğunu söylerler.
Günümüzde kahraman on dokuz mücahidin, New York ve Washington’a
yaptıkları mübarek saldırıların delili, Sad bin Cusâme’nin
rivayet ettiği hadistir. Allah-u Teâlâ’nın basiretini kapattığı kâfirleri,
tağutları ve kuvvetlerini savunan kimseler bu mücahidlerin delilsiz
hareket ettiklerini söylemişlerdir. Ancak bu değerli şehidler delil ile
hareket etmişlerdir. Allah amellerini kabul etsin.
| 59. mesele |
“Allah’ın Azabıyla Kimseye Azab Edilmez”
Ebu Hureyre (radiyallahu anhu) dedi ki: Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve
sellem) bizleri bir bölgeye gönderdi ve dedi ki: “Filan ve filanı bulursanız
onları ateş ile yakınız.” Bizler yola çıkmak isteyince Efendimiz
(sallallahu aleyhi ve sellem) dedi ki: “ben falan ve falanı yakmanızı emretmiştim
fakat ateş ile ancak Allah-u Teâlâ azab eder. O ikisini bulursanız
onları öldürünüz.” (Sahih-i Buhari)
48
ebu zeyd el-kuveyti (hâlid el-huseynân)
Taberi (rahimehullah) dedi ki: Bu hadisteki ateşle yakma yasağı aslen
birisini kastederek yapılırsa olur. Ancak savaş sırasında mancınık
vb. ateşli silahlardan isabet alırlarsa bu bunun dışındadır. Çünkü
Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) Taif ’e mancınık kurdurmuştur.
| 60. mesele |
“Savaştan Kaçmak”
“Tekrar savaşmak için bir tarafa çekilme veya diğer bölüğe ulaşıp
mevzi tutma durumu dışında, kim öyle bir günde onlara arka çevirirse
muhakkak ki o, Allah’ın gazabını hak etmiş olarak döner. Onun yeri
de cehennemdir. Orası, varılacak ne kötü yerdir!” (Enfal, 16)
Ebu Hureyre (radiyallahu anhu) dedi ki: Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve
sellem) şöyle buyurmuştur: “Yedi helak edici günahtan sakınınız” dediler
ki; nedir onlar ya Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)? Dedi ki:
“Allah’a şirk koşmak, sihir yapmak, Allah’ın haram kıldığı canı haksız
yere öldürmek, faiz yemek, yetim malı yemek, savaşta düşmandan
kaçmak ve iffetli ve namuslu mümin kadınlara zina iftirası atmak.”
(Muttefekun Aleyh)
İmam Nevevi (rahimehullah) der ki: Savaşta taktik gereği düşman
karşısından kaçıp, bir daha saldırmak veyahutta kaçıp başka bir mücahid
topluluğuna katılmak bunun dışındadır.
Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır; “Şimdi Allah, yükünüzü hafifletti;
sizde zayıflık olduğunu bildi. O halde sizden sabırlı yüz kişi
bulunursa, (onlardan) ikiyüz kişiye galip gelir. Ve eğer sizden bin kişi
olursa, Allah’ın izniyle (onlardan) ikibin kişiye galip gelirler. Allah
sabredenlerle beraberdir.” (Enfal, 66)
İbn-i Kudame (rahimehullah) der ki: Bir Müslümanın iki kâfirden
kaçması helal değildir. Ancak üç kâfirden kaçması caizdir. Eğer esir
düşmekten korkarsa öldürülene kadar savaşır.
Allah Yolundaki Mücahidin Kalesi 49
Serhasi (rahimehullah) bu hadis hakkında şunları söylemektedir;
“On iki bin kişilik ordu azınlıktan dolayı mağlup olmaz.” Bu hadis,
eğer Müslümanlar bu sayıya varırlarsa, düşmanın sayısı çok olsa da
kaçmalarının caiz olmadığını gösterir. Ve birlik içerisinde oldukları
müddetçe de bu sayı düşman karşısında hezimete uğramaz.
| 61. mesele |
“Düşman Bizi Toplu Bir Şekilde Yok Edecekse
Kaçmanın Caiz Olmayışı”
İbn-i Teymiyye (rahimehullah) der ki: Savunma savaşında düşman,
sayıca çok olup, Müslümanların onları def etme gücü olmadığı, onlarla
savaşmadıkları zaman ise, Müslümanların geride bıraktıklarına
saldırıp yok edeceklerini görürlerse bütün imkânlarıyla onlara karşı
yok olurcasına savaşmaları gerekmektedir.
Buna benzer bir örnek de şu şekildedir; Müslüman beldesine
saldıran düşman, Müslümanlardan sayıca iki kat fazlaysa ve Müslümanlar
da onları def edemeyecekse ve bunun sonucunda Müslümanların
kadın ve çocukları yok olacaksa, düşmanın karşısından
çekilmek ve savaşı bırakmak caiz değildir. Uhud savaşı bu anlatılan
duruma bir örnektir.
| 62. mesele |
“Yok Olma Zannı Olsada Az Bir Topluluğun Çok
Bir Topluluk Karşısında Sebat Göstermesi”
Allah-u Teâlâ şöyle buyurmuştur: “…nice az sayıda bir birlik Allah’ın
izniyle çok sayıdaki birliği yenmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir,
dediler.” (Bakara, 249)
İmam Serahsi (rahimehullah) der ki: Müslümanlara, güçlerinin
yetmeyeceği büyük bir sayıda düşman saldırdığı zaman hezimete
uğramalarında bir günah yoktur. Aynı şekilde onlara karşı sabır göstermek
bazılarının dediği gibi; “ellerinizle kendinizi tehlikeye atma-
50
ebu zeyd el-kuveyti (hâlid el-huseynân)
yınız” ayetine muhalif değildir. Bilakis bu sabır gösterme, Allah’ın
rızasını elde etmek için nefsini feda etmek kısmına girer. Böyle bir
sabır örneğini birkaç sahabe göstermiştir. Örneğin, arıların cesedini
koruduğu Asım bin Sabit’in, nefsini feda etmesi ve Rasûlullah (sallallahu
aleyhi ve sellem)’in onu övmesi olayından yola çıkarak bu fiilin bir
sakıncası olmadığını anlamaktayız.
Kanlar Fıkhı isimli kitapta şu ibare geçmektedir: Bu anlatılan
hâl eğer düşmana zarar verme zannı taşıyorsa uygulanır. Aksi halde
düşman karşısından çekilmesi gerekir.
| 63. mesele |
“Kişinin Savaşta Yaşadıklarını Anlatması”
Saib bin Yezid dedi ki: Talha’nın Uhud günü yaşadıklarını anlattığını
gördüm. (Sahih-i Buhari)
Buhari Kays’tan rivayet eder: dedi ki: Uhud gününde Rasûlullah
efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’i koruması sebebiyle elinin felç olduğuna
şahit oldum. Ebu Osman der ki: Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve
sellem) ile beraber Talha ve Saad’dan başka kimse kalmamıştır. Talha
(radiyallahu anhu) başkalarına örnek olmak, onları teşvik etmek için yaşadıklarını
anlatmıştır.
| 64. mesele |
“Düşmana Karşı Hazırlık”
Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Onlara (düşmanlara) karşı
gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar
hazırlayın, onunla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan
başka sizin bilmediğiniz, Allah’ın bildiği (düşman) kimseleri korkutursunuz.
Allah yolunda ne harcarsanız size eksiksiz ödenir, siz asla
haksızlığa uğratılmazsınız.” (Enfal, 60)
Allah Yolundaki Mücahidin Kalesi 51
İmam Taberi (rahimehullah) der ki: “Gücünüzün yettiği” sözü, düşmana
karşı silah, at vs. gücünüzün yettiği aletleri ve edevatları hazırlamanız
demektir.
Ukbe bin Amir (radiyallahu anhu) rivayet eder: Rasûlullah (sallallahu
aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Dikkat edin kuvvet atmaktır! kuvvet
atmaktır! kuvvet atmaktır!” (Sahih-i Müslim)
İbn-i Teymiyye (rahimehullah) der ki: Zayıflık vaktinde düşmana
karşı kuvvet ve besili atlar hazırlamak vaciptir. Çünkü bir vacibin
tamamlanması için ihitiyaç duyduğu herşey vacip olur.
Ukbe bin Amir rivayet eder: Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)
şöyle buyurmuştur: “Kim atıcılığı öğrenip te terk ederse bizden değildir,
yahut isyan etmiştir” (Sahih-i Müslim)
| 65. mesele |
“Kadınların Savaşması”
Enes (radiyallahu anhu) dedi ki: Ummu Suleym, Huneyn gününde
bir hançer aldı. Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) “Bu hançer neden?”
diye sorunca dedi ki: “Eğer müşriklerden biri bana yaklaşırsa bunulna
karnını deşeceğim.” (Sahih-i Müslim)
Enes bin Malik (radiyallahu anhu) dedi ki: Rasûlullah (sallallahu aleyhi
ve sellem) bazı gazvelere giderken Ummu Suleym’i ve Ensar’dan bir
grup kadını da, askerlere su dağıtmak ve yaralıları tedavi etmek için
yanında götürürdü. (Sahih-i Müslim)
İmam Nevevi (rahimehullah) der ki: Bu tedaviden kasıt kocalarına
ve mahremlerine yaptıkları tedavidir. Ancak bunun dışında başkalarını
tedavi ederlerse, vücutlarına dokunmadan, müdahalenin gerektiği
yerlere dokunarak yapabilirler.
52
ebu zeyd el-kuveyti (hâlid el-huseynân)
| 66. mesele |
“Savaşa Katılan Kadınlara Ganimetten
Bir Pay Verilir mi?”
Ulemanın geneli onlara bir pay verilmeyeceğini söylemiştir. Ancak
İbni Abbas’ın (radiyallahu anhu) görüşüne göre, İmam Şafiî ve Süfyan
es-Sevri onlara pay verilebileceğini söylerler.
| 67. mesele |
“Düşman Topraklarına Kadınlarla
Beraber Gitmenin Hükmü”
İbn-i Nehhas (rahimehullah) der ki: Âlimler, kadınlarla beraber
düşman toprağına gidilmeyeceği konusunda görüş birliğine varmışlardır.
Ancak, büyük bir ordu olup kadınların korunması sağlanabiliyor
ise bu durum müstesnadır.
İmam Ahmed (rahimehullah) kadınları tehlikeli sınır boylarına götürmenin
caiz olmadığını söylemektedir.
| 68. mesele |
“Canıyla ve Malıyla Cihad Edemeyenlere
Gereken Şeyler”
Allah-u Teâlâ şöyle buyurur: “Allah ve Rasûlü için (insanlara)
öğüt verdikleri takdirde, zayıflara, hastalara ve (savaşta) harcayacak
bir şey bulamayanlara günah yoktur. Zira iyilik edenlerin aleyhine
bir yol (sorumluluk) yoktur. Allah çok bağışlayan ve çok esirgeyendir.”
(Tevbe, 91)
İbn-i Kudame (rahimehullah) dedi ki: Cihad, çocuğa, deliye, kadına
ve savaşmasına mani olan hastalık sahibine vacip değildir. Ancak bir
gözü kör, başı veya dişi ağrıyan, hafif bir sıtması olan, hafif sakatlığı
olan ve benzeri basit hastalıklara sahip olanlar Cihad’dan muaf değillerdir.
Allah Yolundaki Mücahidin Kalesi 53
İbn-i Kesir (rahimehullah) der ki: Bunlar, oturduklarında insanlara
nasihat eder, cihaddan soğutmaz ve insanları bu konuda ağırlaştırmazlarsa
onlara bir sakınca yoktur. Bu oturma vakitlerinde muhsin
kimselerden olmaları gerekiyor. Çünkü Allah-u Teâlâ “Muhsin olanlara
bir sakınca yoktur” diye buyurmuştur.
| 69. mesele |
“Cihada Giden Kimsenin Masrafları”
Fethu’l Kadir isimli kitapta şu ibare geçmektedir: Gazinin cihada
gitme masrafları kendi malından karşılanır. Tıpkı hac gibi cihad
ibadeti de mal ve beden ile yapılan bir ibadettir. Ancak, kendi parası
masraflarını karşılayamıyor ise, imam beytulmaldan onun yol
masraflarını ve ailesinin giderlerini karşılar. Eğer Beytu’lmal’da para
kalmadıysa, imam bu masrafları adil bir şekilde halktan karşılayabilir.
Çünkü onun cihadıyla büyük bir zarar def edilecektir. Dolayısıyla
kâfirlerin zararlarının Müslümanlara ulaşması büyük bir kötülüktür.
Bu büyük kötülük ancak halktan mal toplanması, yani küçük olan
kötülük ile def edilir.
| 70. mesele |
“Mücahidin Namazı”
Allah-u Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Yeryüzünde sefere çıktığınız
zaman kâfirlerin size kötülük etmelerinden endişe ederseniz, namazı
kısaltmanızda size bir günah yoktur. Şüphesiz kâfirler, sizin apaçık
düşmanınızdır. Sen de içlerinde bulunup onlara namaz kıldırdığın
zaman, onlardan bir kısmı seninle beraber namaza dursunlar, silahlarını
(yanlarına) alsınlar, böylece (namazı kılıp) secde ettiklerinde
(diğerleri) arkanızda olsunlar. Sonra henüz namazını kılmamış olan
(bu) diğer gurup gelip seninle beraber namazlarını kılsınlar ve onlar
da ihtiyat tedbirlerini ve silahlarını alsınlar. O kâfirler arzu ederler
ki siz silahlarınızdan ve eşyanızdan gafil olsanız da üstünüze birden
baskın yapsalar. Eğer size yağmurdan bir eziyet olur yahut hasta
bulunursanız silahlarınızı bırakmanızda size günah yoktur. Yine de
54
ebu zeyd el-kuveyti (hâlid el-huseynân)
tedbirinizi alın. Şüphesiz Allah, kâfirler için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.”
(Nisa, 101-102)
İbn-i Cubeyr rivayet eder: Ashabı kiram, Zaturrika savaşında
Rasûlullah efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ile beraber korku namazı
kılarken, bir kısmı saf bağlamış ve diğer bir kısmı da düşmana
karşı saf durmuşlardı. Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) yanındakilerle
bir rekat namaz kıldı ve sonra ayağa kalkıp ikinci rekatta
bekledi. Yanındakiler namazlarını tamamladılar ve gidip düşmana
karşı saf durdular. Düşmanın karşısında duran grupta gelip, Rasûlullah
(sallallahu aleyhi ve sellem) ile bir rekat namaz kıldılar. Peygamberimiz
(sallallahu aleyhi ve sellem) tahiyyatta bekledi. Namazlarını tamamladılar
sonra Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’le beraber selam
verdiler. (Muttefekun Aleyh)
Allah-u Teâlâ şöyle buyurur: “Eğer (herhangi bir şeyden) korkarsanız
(namazlarınızı) yürüyerek yahut binmiş olarak (kılın). Güvene
kavuştuğunuz zaman, siz bilmezken Allah’ın size öğrettiği şekilde
O’nu anın (namaz kılın).” (Bakara, 239)
İmam Taberi (rahimehullah) dedi ki: Eğer korku askerleri kaplarsa,
herkes imkânına göre ayakta veya oturarak istedikleri tarafa doğru
yönelip namazlarını kılabilirler.
Mübarek Furi dedi ki: Eğer iki ordu birbirine karışır, tüfekler ve
toplar patlar, tanklar ve zırhlı araçlar hareket eder, uçaklarla bombalar
atılmaya başlanırsa korku namazının herhangi bir şekli kalmaz.
İstedikleri gibi topluca veya tek tek ayakta, yürüyerek ve binekler
üzerinde namazlarını kılabilirler.
Allah-u Teâlâ şöyle buyurur: “…onlar da ihtiyat tedbirlerini ve
silahlarını alsınlar. O kâfirler arzu ederler ki siz silahlarınızdan ve eşyanızdan
gafil olsanız da üstünüze birden baskın yapsalar.” (Nisa, 102)
Kur’an Ahkamı isimli kitapta şu ibare geçer: İlim ehlinin geneli,
korku esnasında namaz kılan kimsenin silahını yanına almasını
müstehab görmüşlerdir.
Allah Yolundaki Mücahidin Kalesi 55
| 71. mesele |
“Saldırganın Def Edilmesi”
Said bin Zeyd rivayet eder: Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)
şöyle buyurur: “Kim malı uğrunda öldürülürse o şehiddir. Kim ailesi
uğrunda öldürülürse o şehiddir. Kim kanı 7 veya dini için öldürülürse
o da şehiddir.” İbn-i Teymiyye (rahimehullah) der ki: Dine ve mukaddesata
saldıran düşmanı defetmek icma ile vaciptir. Dini ve dünyayı
bozan düşmanı defetmek imandan sonra en önemli amellerdendir.
Onun için herhangi bir şart yoktur. Herkes imkanı dâhilinde onu
defeder.
| 72. mesele |
“Fitne Savaşı”
Ebu Hureyre (radiyallahu anhu) rivayet eder. Rasûlullah (sallallahu
aleyhi ve sellem) şöyle buyurur: “Öldürenin niçin öldürdüğünü ve öldürülenin
de niçin öldürüldüğünü bilmediği bir zaman gelmedikçe kıyamet
kopmaz.” Dediler ki; “o nasıl olacak ey Allah’ın Rasûlü?” dedi ki:
“Herc (ölümlerin çoğalması) öldürende öldürülende ateşte olacaktır.”
İbn-i Teymiyye (rahimehullah) der ki: Şüphesiz fitne zamanında
savaşa başlamak caiz değildir. Sonra der ki: Eğer zorla savaşa götürülürse,
tıpkı müşriklerin kendi saflarında Müslümanlara karşı onu
savaştırmaları gibi, Müslümanlar onu öldürse dahi savaşması caiz
olmaz. Eğer bir Müslüman masum bir Müslümanı öldürmek için
zorlanırsa Müslümanların ittifakı ile bu caiz olmaz. Velev ki onu
ölümle tehdit etmiş olsalar da durum fark etmez. Çünkü Müslüman
kardeşini öldürmekle kendisini koruması daha evla değildir.
7 Kan’dan kasıt kendisini müdafaa etmesidir.
56
ebu zeyd el-kuveyti (hâlid el-huseynân)
| 73. mesele |
“İsyancılara Karşı Savaşmak”
“Eğer müminlerden iki gurup birbirleriyle vuruşurlarsa aralarını
düzeltin. Şayet biri ötekine saldırırsa, Allah’ın buyruğuna dönünceye
kadar saldıran tarafla savaşın. Eğer dönerse artık aralarını adaletle
düzeltin ve (her işte) adaletli davranın. Şüphesiz ki Allah, âdil davrananları
sever.” (Hucurat, 9)
Ali (radiyallahu anhu) Cemel günü o savaşta dedi ki: Kaçanı öldürmeyiniz.
Yaralı olanı öldürmeyiniz ve savaşı bırakanı da öldürmeyiniz.
İmam Nevevi (rahimehullah) der ki: İmam, asilere zeki ve nasihat
edebilecek bir arabulucu göndermedikçe onlarla savaşmamalıdır. Bu
giden nasihatçi neden isyan çıkardıklarını sorar. Eğer zulme uğradıkları
konusunda şüpheler ortaya atarlarsa o şüpheleri giderir, halen
hatalarında isyan ederlerse onlara karşı savaş ilan eder.
| 74. mesele |
“Müslüman İsyancılara Uygulanacak Cezalar”
İmam Şafiî (rahimehullah) der ki: İsyancıların işledikleri suçlara
bakılır. Eğer kan dökme, mala elkoyma ve tevil yoluyla Müslüman
kadınları cariye alma gibi bir şey ispatlanamaz ise onlara bir ceza
gerekmez. Ancak ellerinde haksız yere aldıkları bir mal görülürse o
mal ellerinden alınır.
İkinci olarak; Tevil etmeksizin Allah-u Teâlâ’nın had cezası olarak
beyan ettiği bir suçu işlerlerse onlara had uygulanır. Eğer hadden
kaçar, sonradan tutuklanırlarsa o had onlara uygulanır.
Allah Yolundaki Mücahidin Kalesi 57
| 75. mesele |
“Şeriat Ahkamını Uygulamayan
Gruplara Karşı Savaş”
İbn-i Teymiyye (rahimehullah) der ki: İslam şeriatının herhangi bir
kanununa başkaldıran bir taife bu şeriat kanunu mütevatir ve açık
olan meselelerden ise, bu taifedeki kimseler şehadet kelimesini söyleseler
dahi onlarla savaşmak vacip olur.
“Fitne ortadan kalkıncaya ve din tamamen Allah’ın oluncaya kadar
onlarla savaşın! (İnkâra) son verirlerse şüphesiz ki Allah onların
yaptıklarını çok iyi görür.” (Enfal, 39)
Eğer dinin bir kısmı Allah’a diğer bir kısmı ise Allah’tan başkasına
ise din tamamıyla Allah’ın olana kadar onlarla savaşmak vacip
olur.
| 76. mesele |
“Antlaşmasını Bozanlara Karşı Savaşmak”
“Eğer antlaşmalarından sonra yeminlerini bozarlar, ve dininize
saldırırlarsa, küfrün önderlerine karşı savaşın. Çünkü onlar yeminleri
olmayan adamlardır. (Onlara karşı savaşırsanız) umulur ki küfre
son verirler.” (Tevbe, 12)
İbni Ömer (radiyallahu anhu) dedi ki: Nadir ve Kureyza oğulları
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ile savaştılar. Peygamberimiz (sallallahu
aleyhi ve sellem) Nadir oğullarını sürgün etmiş, Kureyza oğullarını
ise antlaşma gereği yurtlarında bırakmıştır. Ancak ilerleyen zamanlarda
Kureyza oğulları antlaşmalarını bozunca Rasûlullah (sallallahu
aleyhi ve sellem) erkeklerini öldürmüş, kadın, çocuk ve mallarını Müslümanlar
arasında pay etmiştir. (Sahih-i Müslim)
58
ebu zeyd el-kuveyti (hâlid el-huseynân)
| 77. mesele |
“Zimmet Ehli Antlaşmalarını Bozarlarsa
Onlarla Savaşılır”
Ömer’e (radiyallahu anhu) bir dava getirilir. Davanın konusu Müslüman
bir kadını zinaya zorlamış olan ehli kitaptan bir adamdır. Hz.
Ömer ona der ki: “Biz bunun üzere sizinle barış yapmadık.” Sonra
emri üzerine ehli kitaptan olan o adam Beytul Makdis’te idam edilir.
İbn-i Ömer’e (radiyallahu anhu) denildi ki; “Rahibin birisi Peygamber
efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’e küfrediyor” dedi ki: “Onu işitmiş
olsam muhakkak ki öldürürüm. Çünkü bizler onlara bunun için
eman vermedik.”
İbn-i Kayyım (rahimehullah) Zimmet Ehli Ahkâmı isimli kitabında
zimmet ehlinin terk etmesi gereken sekiz şartı zikreder. Bu maddeler
Müslümanlara tek tek veya topluca mal ve can konusunda verilebilecek
zararları def etmektedir.
Bu maddeler şunlardır;
• Müslümanlara karşı savaşacak kimselere yardımcı olmamak.
• Müslüman bir erkek veya Müslüman bir kadın öldürmemek.
• Yol kesicilik yapmamak.
• Casusları barındırmamak.
• Müslümanlara karşı kâfirlere yazı ve haber yoluyla yardımcı
olmamak.
• Müslüman kadınla zina etmemek.
• Nikâh adı altında Müslüman bir kadınla beraber olmamak.
• Herhangi bir Müslümanı dininden çevirmemek.
Bu maddelere şu dört husus eklenmektedir; Allah-u Teâlâ’ya, kitabına,
dinine ve Peygamberine yakışmayacak surette söz söylemek.
Allah Yolundaki Mücahidin Kalesi 59
| 78. mesele |
“Düşmanlardan Öldürülmemesi Gereken
Kimselerin Öldürülebilmesi”
Rabah bin Rabi (radiyallahu anhu) rivayet eder: Rasûlullah (sallallahu
aleyhi ve sellem) ile beraber bir gazvedeydik. İnsanların bir şeyin başında
toplandığını görünce Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) adamların
neden toplandıklarını öğrenmek için birisini gönderdi. O kişi dönüp,
öldürülmüş bir kadının başında toplandıklarını haber verdi. Bunun
üzerine Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) dedi ki: “Bu kadının
öldürülmemesi gerekirdi.” (Ebu Davud, El-Bani sahih demiştir.)
İbn-i Hacer (rahimehullah) dedi ki: Bu hadisten şu anlaşılır: Bu kadın
savaşacak olsaydı o zaman öldürülebilirdi.
Sad bin Cusâme dedi ki: Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e
müşriklerin aileleri hakkında, gece baskınlarında kadınlarının ve
çocuklarının isabet aldıkları soruldu. Dedi ki: “Onlar onlardandır.”
(Sahih-i Müslim)
Makdisi’nin Şerhul Kebir isimli kitabında şu ibare geçmektedir:
Eğer düşman kadın, çocuk ve öldürülmemesi gereken kişileri kalkan
edinmişse, o kişilerin öldürülmesi pahasına düşmanla savaşılır.
| 79. mesele |
“Savaşabilecek Kimselerin Öldürülmesi”
Atiyye El-Kurazi dedi ki: Kureyza gününde Peygamber (sallallahu
aleyhi ve sellem)’e arz edildik. Etek altı kıllarımızın çıkıp çıkmadığına
bakıldı. Çıkanlar öldürüldü. Çıkmayanlar ise serbest bırakıldı. Bende
serbest bırakılanların arasındaydım. (Tirmizi sahih demiştir.)
Kanlar Fıkhı isimli kitapta şu ibare geçmektedir: Kimlerin savaşçı
sayılıp, kimlerin savaşçı sayılmayacağını belirleyen fark ergenliktir.
Ergenliğe ulaşmış her bir kimse savaşmasa dahi savaşçı hük-
60
ebu zeyd el-kuveyti (hâlid el-huseynân)
müne girer. Günümüzün tabiriyle bu kimse asker değil sivil dahi olsa
hüküm aynıdır.
İbn-i Ömer dedi ki: Ömer (radiyallahu anhu) ordularına şunu yazmıştır:
Kadın ve çocukları öldürmeyiniz. Ancak etek altı tıraşı olan
büyümüş çocukları öldürebilirsiniz.
İbn-i Kudame (rahimehullah) dedi ki: Eğer bir kadın, savaşçılara ok
topluyor, su dağıtıyor veya onları savaşa teşvik ediyorsa bu kadın savaşçı
hükmündedir. Aynı şekilde çocuk, yaşlı ve diğer savaştan men
sayılanlar da aynı hükümdedirler. Yardım ettiklerinde öldürülürler.
| 80. mesele |
“Kendisine Davet Ulaşmayanın Hükmü”
İbn-i Kudame (rahimehullah) der ki: Kâfirlerden kendisine davet
ulaşmayan birileri bulunuyorsa onların davet edilmeden öldürmeleri
caiz değildir. Eğer davet edilmeden önce veya kendisine eman
verilmeden öldürülmüşse o kişi için bir diyet yoktur.
| 81. mesele |
“Haram Aylarda Savaşmak”
Allah-u Teâlâ şöyle buyurur: “…De ki: O ayda savaşmak büyük
bir günahtır…” (Bakara, 217)
Abdular bin Mesud (radiyallahu anhu) dedi ki: “Yani helal olmaz.”
Cabir bin Abdullah (radiyallahu anhu) dedi ki: Rasûlullah (sallallahu
aleyhi ve sellem) kendisine saldırılmadıkça haram aylarda saldırmazdı.
Eğer savaş durumu olursa aylar bitene kadar beklerdi. (İmam Ahmed)
Kanlar Fıkhı isimli kitapta şu ibare geçer: Savunma amacıyla haram
aylarda savaşmanın meşruluğu konusunda âlimeler ve fakihler
arasında görüş birliği vardır. Aynı şekilde helal aylarda taleb cihadı
Allah Yolundaki Mücahidin Kalesi 61
başlamışsa ve haram aylara da sarkıyorsa o aylarda da savaşı devam
ettirmek de caizdir.
Âlimler haram aylarda düşmana karşı savaş başlatma konusunda
iki görüştedirler.
Allah-u Teâlâ şöyle buyurur: “…Haram ay haram aya karşılıktır.
Hürmetler (dokunulmazlıklar) karşılıklıdır…” (Bakara, 194)
İmam Şevkani (rahimehullah) şöyle demiştir; Yani haram aylarda
sizinle savaşırlar ve bu ayların hürmetini çiğnerlerse sizde buna karşılık
bu aylarda onlara karşı savaşınız. Böylece yaptıklarının cezasını
alsınlar.
İbn-i Kayyım (rahimehullah) der ki: Peygamber efendimiz (sallallahu
aleyhi ve sellem)’in haram aylarda gazveye çıktığı, saldırıya geçtiği veya
seriyye gönderdiği sabit olmamıştır.
| 82. mesele |
“Harem Bölgesinde Savaşmak”
Allah-u Teâlâ şöyle buyurur: “…Mescid-i Haram’da onlar sizinle
savaşmadıkça, siz de onlarla savaşmayın. Eğer onlar size karşı savaş
açarlarsa siz de onları öldürün. İşte kâfirlerin cezası böyledir.” (Bakara,
191)
İbn-i Abbas (radiyallahu anhu) der ki: Harem’in hepsi Mescid-i Haram’dır.
Ebu Şureyh El-Adevi (radiyallahu anhu) dedi ki: Rasûlullah (sallallahu
aleyhi ve sellem) şöyle buyurur: “Mekke’yi insanlar değil Allah-u Teâlâ
haram kılmıştır. Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimsenin orada
kan dökmesi, ağaç kesmesi helal değildir. Eğer biri neden Peygambere
ruhsat verilmiştir derse, ona deyin ki: Allah-u Teâlâ Peygamberine
izin vermiş ama sizlere izin vermemiştir. Zira Allah bana gündüz vak-
62
ebu zeyd el-kuveyti (hâlid el-huseynân)
ti bir saat izin vermiş sonra yeniden haram olmuştur. Dün haram olduğu
gibi bugünde haram olmuştur. Duyan duymayana haber versin.”
(Sahih-i Buhari)
İmam Taberi (rahimehullah) der ki: Kim haremin dışında had cezası
gerektirecek bir suç işler ve harem bölgesine sığınırsa imam onu
dışarı çıkarmaya mecbur eder. İmamın harem bölgesinde onu muhasara
altına alması ve onunla savaşması caiz değildir. Onu dışarı
çıkarmak için baskı yapar. Çünkü Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve
sellem) şöyle buyurmuştur: “Bana gündüz vakti sadece bir saat helal
kılınmıştır. Sonra yeniden haram olmuştur.”
| 83. mesele |
“Medine Haremi”
Ebu Said El-Hudri (radiyallahu anhu) rivayet eder, Rasûlullah (sallallahu
aleyhi ve sellem) şöyle buyurur: “Allah’ım İbrahim (aleyhisselam) Mekke
haremini haram kılmıştır. Bende Medine’yi haram kılıyorum. Medine’nin
iki dağı arasında kan dökülmez ve savaş için silah taşınmaz.”
(Sahih-i Müslim)
İbni Muflih (rahimehullah) der ki: Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve
sellem) Mekke’nin haramlığını zikrettikten sonra Medine’nin de Mekke
gibi haram kılındığını beyan etmiştir.
| 84. mesele |
“Ölüm Üzere Beyat Etmek”
“Andolsun ki o ağacın altında sana biat ederlerken Allah, o müminlerden
razı olmuştur. Kalplerinde olanı bilmiş, onlara güven duygusu
vermiş ve onları pek yakın bir fetihle ödüllendirmiştir.” (Feth, 18)
Yezid bin Ebi Ubeyd o da Seleme’den rivayet eder: “Peygamber
(sallallahu aleyhi ve sellem)’e beyat ettim. Sonra bir ağacın gölgesine gittim.
İnsanlar azalınca dedi ki: “Ey Ekva oğlu sen beyat etmeyecek misin?”
Allah Yolundaki Mücahidin Kalesi 63
dedim ki: “Beyat verdim ey Allah’ın Rasûlü (sallallahu aleyhi ve sellem)”
dedi ki: “Bir daha beyat ver.” Ona ikinci defa beyat verdim. Ebu
Ubeyd dedi ki: “Seleme’ye sordum: Ey Ebu Müslim siz o gün neyin
üzerine beyat veriyordunuz?” dedi ki: “Ölüm üzere.” (Sahih-i Buhari)
Abdullah Azzam (rahimehullah) der ki: Bir Müslümanın birkaç beyat
vermesi caizdir. Bir emire onunla beraber cihad etme beyatı verebilir
ve başka bir şeyh’e de ilim alma ve onun yanında terbiye görme
üzere de beyat verebilir. Bu beyatlerde bir çelişki yoktur. Beyat alan
kişinin, belli bir konuda beyatı veren kişiden, her noktada mutlak
itaat beklemesi caiz değildir. Zira beyat alan kişi beyatı günaha çevirebilir.
Örneğin; Beyat aldığı kişiye Allah yolunda cihada çıkamazsın
derse bu alınan beyat günaha dönüşür.
| 85. mesele |
“Suikast”
Allah-u Teâlâ şöyle buyurur: “Haram aylar çıkınca müşrikleri
bulduğunuz yerde öldürün; onları yakalayın, onları hapsedin ve onları
her gözetleme yerinde oturup bekleyin…” (Tevbe, 5)
Cabir (radiyallahu anhu) dedi ki: Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)
şöyle buyurdu: “Kab bin Eşref ’i ortadan kaldıracak var mıdır?” Muhammed
bin Mesleme (radiyallahu anhu) dedi ki: “Onu öldürmemi istermisin?”
Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) dedi ki: “Evet” dedi ki:
“O halde bazı sözleri söylememe bana izin ver.” Peygamber (sallallahu
aleyhi ve sellem) dedi ki: “Sana izin verdim.” (Muttefekun Aleyh)
Muhammed bin Mesleme’nin (radiyallahu anhu) birkaç arkadaşıyla,
Yahudi olan Kab bin Eşref ’e suikast gerçekleştirip onu ortadan kaldırdığı
siyer kitaplarında geçmektedir.
Suikast iki türlüdür: Haram ve Caiz olan
64
ebu zeyd el-kuveyti (hâlid el-huseynân)
Haram olan; Bir kimse öldüreceği kişiye açık bir dille eman verir
ve öldürülecek kişi bu emana güvenip, o şekilde davranırsa, o kimsenin
kanını dökmek veya ona ihanet etmek caiz değildir. Âlimler bu
konuda ittifak içindedirler.
Caiz olan; Eman lafızlarını açıkça beyan etmeden, sanki eman
veriyormuş gibi sözlerde bulunup, gerçekte eman vermeden onu
kandırarak öldürmektir. Çünkü savaş hiledir.
İbnul Eşref ’in Öldürülmesi Konusunda Söylenenler:
Bazı âlimler dediler ki; “Bu adamın öldürülmesi caiz olan suikast’e
girer. Çünkü ibni Mesleme ona açık bir dille eman vermemiştir.
Ona kapalı sözler söylemiş ve o şekilde onu öldürmüştür.
Abdullah bin Umeys dedi ki: “Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)
beni Halid bin Sufyan El-Huzeli’ye gönderdi. O vakit Arafat’a yakın
bir yerde duruyordu. Bana dedi ki: “Git ve onu öldür.” Yanına gittim
ve onu gördüm o vakit ikindi namazının vakti girmişti. Namazımı
geciktirecek olsam, vaktin çıkamasından korktum ve ima ile namazımı
kıldım. Sonra yanına yaklaştığımda, “sen kimsin” dedi. Dedim
ki; Araplardan bir adamım, senin haberin bana ulaştı ve bende onun
için geldim. Dedi ki: Evet ben o işi yapmak istiyorum. Onunla bir
müddet yürüdüm ve fırsatını bulunca kılıcımı kaldırıp onu öldürdüm.”
(Ebu Davud)
| 86. mesele |
“Adam Kaçırma”
İmran bin Huseyn dedi ki: Sakif kabilesi cahiliyede Akil oğullarıyla
antlaşma içindeydiler. Müslümanlar Akil oğullarından bir adamı
devesi ile beraber yakalayıp, Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e
getirdiler, dedi ki: “Ey Muhammed beni ne için yakalattın?” dedi ki:
“Antlaşmada olduğunuz Sakif kabilesi sebebiyle seni yakalattım. Sakif
kabilesi de Müslümanlardan iki adam yakalamışlardı.” (Sahih-i Müslim)
Allah Yolundaki Mücahidin Kalesi 65
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) döneminde iki esir yakalanmıştı.
Onlardan biri dedi ki: “Ben Müslümanım” Rasûlullah (sallallahu
aleyhi ve sellem) dedi ki: “Esir edinmeden önce bu sözünü söylemiş olsaydın
tamamıyla kurtuluşa ererdin.”
Ebu Hureyre (radiyallahu anhu) rivayet eder: Peygamber efendimiz
(sallallahu aleyhi ve sellem) atlı adamları gönderdi. Daha sonra bu atlılar
bir adamı yakalayıp getirdiler ve onu mescidin direklerinden birisine
bağladılar. (Muttefekun Aleyh)
| 87. mesele |
“İnsanları Kalkan Edinme”
Sad bin Cusâme dedi ki: Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’den
soruldu. “Gece müşriklere saldırı yapıldığında, kadın ve çocukları
isabet alıyor.” O (sallallahu aleyhi ve sellem) dedi ki: “Onlar onlardandır.”
(Ebu Davud, Tirmizi)
İbn-i Kudame El-Makdisi der ki: Eğer kâfirler kadın ve çocuklarını
kendilerine kalkan ederlerse savaşçılar kast alınarak onlara ateş
edilebilir. Çünkü onlara ateş etmemek cihadın durmasına sebebiyet
verir. Eğer Müslüman esirleri ve zimmet ehlini kendilerine kalkan
edinirlerse ancak savaş kızıştığı ve Müslümanlar için hezimetten
korkulduğu vakitte ateş edilebilir. Bu kalkan edindikleri kimseler
zaruret hali dışında öldürülmez zaruret gerektirdiği taktirde İslam
ordusunun korunması için onlar da öldürülebilir.
İbn-i Teymiyye (rahimehullah) dedi ki: Eğer kâfirler Müslümanları
kendilerine kalkan edinirler ve onlarla savaşılmadığı zaman Müslüman
savaşçılar tehlike altına girecek olurlarsa kâfirler kast alınarak
üzerlerine ateş edebilir. Bu esir olan Müslümanlardan, Allah ve
Rasûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) yolunda öldürülen olursa zahiren o
kişi mazlumdur ve İnşaAllah şehiddir ve niyetine göre dirilir.
66
ebu zeyd el-kuveyti (hâlid el-huseynân)
| 88. mesele |
“Kâfire Atılan Merminin Yanlışlıkla
Müslümana İsabet Etmesi”
Ebu Hanife (rahimehullah) der ki: Hata ile öldürülen Müslüman
için ne diyet ne de kefaret vardır. Çünkü şer’an yasaklanmamış bir
atıştı. Bu sebeple herhangi bir şey gerektirmez. Tıpkı kanı helal olan
hayvanı avlarken atış yapılması gibi.
| 89. mesele |
“Mücahidin Savaşta Silahını İmha Etmesi”
Hattabi (rahimehullah) Cafer’in savaşta atını kesmesi ile ilgili şunları
söylemektedir: Müslüman kişi savaşta mağlup olduğu ve güç yetiremediği
hallerde düşmanın eline geçip faydalanmaması için elindekileri
imha edebilir.
Bu malzeme düşmanın her türlü faydalanabileceği bir şey olabilir.
| 90. mesele |
“Kitle İmha Silahları”
İmam Nevevi (rahimehullah) der ki: Kâfirleri, beldelerde ve kalelerde
muhasara altına alıp üzerlerine su dökmek, ya da boğulmaları
için bulundukları yeri su ile doldurmak veya onların üzerlerine
mancınık ile ateş atmak ve ansızın onlara saldırmak caizdir.
İmam Şirbini Muğni, El-Muhtaç isimli kitabında şunu ekler:
Düşmanın içerisinde kadın ve çocuklar dahi olsa, evleri onların
üzerlerine yıkmak, suyu kesmek, üzerlerine akrepler ve yılanlar atmak
da caizdir. Çünkü Allah-u Teâlâ şöyle buyurur: “Haram aylar
çıkınca müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün; onları yakalayın, onları
hapsedin ve onları her gözetleme yerinde oturup bekleyin.” (Tevbe, 5)
Allah Yolundaki Mücahidin Kalesi 67
| 91. mesele |
“Düşmanı Herhangi bir Şeyle Defetmek”
İmam Şirbini der ki: İslam diyarına giren ve İslam topraklarını
işgal eden düşmanı defetmek için imkan dahilin deki her şey kullanılabilir.
Bu, taş atmak dahi olsa durum aynıdır.
| 92. mesele |
“Telef Etmenin Caiz Olduğu ve Olmadığı Haller”
Abdullah Azzam (rahimehullah) der ki: Dört mezheb imamı, gerek
savaş için hazırlıkta ve gerek savaş esnasında Müslümanlar için faydalı
ve kâfirler için zararı olan her şeyi yapabilirler. Bu, insan veya
hayvan öldürmek, ağaç kesmek veya bir binayı yıkmak gibi şeylerde
olabilir.
Yine Abdullah Azzam (rahimehullah) şöyle demiştir; Maslahatın
takdiri, savaş bölgesindeki askeri komutanın görüşüne bağlıdır. Eğer
kâfirlerle yapılan savaşta, onların mallarını telef etmede ve ağaçlarını
kesmede bir maslahat varsa, Allah’ın kelimesinin yücelmesi için
böyle şeyler yapılabilir.
Eğer düşmanın elinde olan şeyler savaştan sonra Müslümanların
eline ganimet ve benzeri yollar ile geçecekse o eşyaları telef etmek
caiz olmaz. Çünkü bu, mücahidlerin maslahatını zayi etmek
ve faydasız yere malları yok etmek anlamına gelir. Bu da hem savaş
hem de barış halinde haram olan bir şeydir. Ancak zannı galibe göre
eğer düşman Müslümanlara galip gelip, ellerindeki malzemelere sahip
olacaksa, bu malzemeler ister silah, ister mühimmat isterse taşınamayacak
bir mal olsun bunların düşmanın eline geçmemesi için
imha edilebilir.
68
ebu zeyd el-kuveyti (hâlid el-huseynân)
| 93. mesele |
“Hayvanları Öldürmenin Hükmü”
Abdullah Azzam (rahimehullah) der ki: Bazı âlimler, hayvanlardan
eziyet verici veya köpekler gibi necis olan hayvanları savaş veya barış
halinde öldürmenin caiz olduğunu söylemişlerdir. Kuduz olan köpeği
öldürmek menduptur. 8 Eti yenmeyen ancak savaşta faydalanılan
at, katır, eşekler gibi hayvanları alabilirsek onları öldürmeyiz. Ancak
bunlar düşmanın elinde olup, onları öldürdüğümüz zaman düşmanın
kuvveti azalıyorsa bu durumda o hayvanları da öldürebiliriz.
Eti yenen hayvanlara gelince, gücümüz yetip onları ele geçirdikten
sonra kesip yiyebilirsek bu daha iyidir. Onları boş yere öldürmeyiz.
Ancak ele geçiremiyorsak diğer hayvanlar gibi düşmanın faydalanmaması
için öldürebiliriz.
| 94. mesele |
Ganimet Yiyeceklerinden Yemenin Caizliği
İbn-i Ömer (radiyallahu anhu) dedi ki: “Bizler savaşlarımızda bal ve
üzüm ele geçirirdik ve onları yer, beytulmal’a götürmezdik.” (Sahih-i
Buhari)
Abdullah bin Ebi Evfa dedi ki: “Hayber günü elimize yiyecek
geçmişti. Her gelen adam kendisine yetecek kadar o yiyecekten alıp
giderdi.” (Ebu Davud, El-Bani sahih demiştir.)
Bu deliller bizlere yiyeceğin, paylaştırılmadan önce yenebileceğini
gösterir. Eğer bu yiyecek fazla olursa gaziler ihtiyaçları kadar
ondan alabilirler. Geri kalanı ise, paylaştırılmak üzere toplanan diğer
ganimetlerin arasına konur.
Düşmandan ele geçen silah ve binekler savaş esnasında da kullanılabilir.
Savaş bittikten sonra ganimet eşyalarının arasına konur.
8 Yani güzel olan, tavsiye edilen şey.
Allah Yolundaki Mücahidin Kalesi 69
Kâfirlerin elbiseleri, ekinleri ve malzemelerine gelince bunlardan
herhangi bir şey kullanmak caiz değildir. Ancak zaruret hallerinde
örneğin savaş şiddetli bir soğuk vaktindeyse ve o anda elbiseye ihtiyacı
varsa o elbiselerden giyebilir.
Evzai’ye (rahimehullah) elbiselerden soruldu ve o dedi ki: Elbise giyilmez.
Ancak ölüm tehlikesi olursa giyinebilir.
| 95. mesele |
“Kâfir Bir Köle Müslüman Olup, Aramıza
Katılırsa O Hür Olur”
Şa’bi o da Sakif kabilesinden bir adamdan rivayet eder, o adam
dedi ki: Ey Allah’ın Rasûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) bizlere köle olan
Ebu Bekra’yı iade et. (Bizden önce Müslüman olmuştu) Rasûlullah
(sallallahu aleyhi ve sellem) dedi ki: “O Allah’ın, sonra Peygamber’inin serbest
bıraktığı kişidir.” (Ebu Davud)
Ebu Bekra müşriklerin elinde köle olan bir esirdi. Rasûlullah
(sallallahu aleyhi ve sellem) Taif ’i muhasara altına alınca İslam’a giren Ebu
Bekra gidip Müslümanlara katılmıştır. Allah ve Rasûlü’nün minnetine
nail olup, hürriyetine kavuşmuştur.
| 96. mesele |
“Mücahidin Bir Şey Bulması”
Havi El-Kebir isimli kitapta şu ibare geçer: Bir mücahid düşmanın
karargâhında bir şey bulursa o bulduğu şey ganimet mallarına
eklenir. Ancak o şeyi Müslümanların karargâhında bulup, sahibi çıkmazsa
bu buluntu eşya hükmüne girer.
70
ebu zeyd el-kuveyti (hâlid el-huseynân)
| 97. mesele |
“Emir Bir Mücahidi Maslahat Sebebiyle Bir Yere
Gönderdiğinde Ganimet Mallarındandan
Ona Pay Ayrılır”
İbni Ömer (radiyallahu anhu) dedi ki: Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve
sellem) Bedir günü dedi ki: “Osman, Allah ve Rasûlü’nün bir ihtiyacı
sebebiyle bir yere gitti. Ben onun yerine beyat ediyorum.” Sonra
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Ona ganimetlerden pay ayırdı. Başka
kimseye pay ayırmadı. (Ebu Davud, El-Bani sahih demiştir.)
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Osman’ı kızı Rukiye’yi tedavi
etmesi için göndermişti. Başkalarına pay verdiği gibi ona da pay vermiştir.
Çünkü onun ordu arasında hazır olmaması Rasûlullah’ın (sallallahu
aleyhi ve sellem) izni ileydi. Rukiye’de (radıyallahu anha) ordu henüz
Bedir deyken vefat etmiştir.
| 98. mesele |
“Bir Kâfir, Malı Ganimet Olarak Alındıktan Sonra
Müslüman Olarak Yanımıza Gelirse Ondan Alınan
Malı Ona Geri İade Etmek Vacip Değildir”
Misvar bin Mahreme dedi ki: Hevazin kabilesinden İslam’a girmiş
elçiler Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in yanına gelmişlerdi.
Ondan alınmış olan mallarını ve sebi 9 lerini istediler. Rasûlullah (sallallahu
aleyhi ve sellem) kalktı ve dedi ki: “Bana sevimli olan söz doğru
olan sözdür. Ya sebiyi ya da malı seçebilirsiniz.” dediler ki; sebimizi
seçiyoruz. Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Müslümanlar arasında
kalkıp, Allah’ı övdü, hamd ve senadan sonra dedi ki: “Şu kardeşleriniz
tevbe etmiş bir şekilde bize geldiler. Onlara sebilerini geri çevirmelerini
uygun görüyorum. Sizden, onların gönüllerini hoş etmek isteyen
geri çevirsin.” Ashab dedi ki: Ya Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)
gönüllerini hoş ederiz. Sebiyi onlara verdiler ve Rasûlullah (sallallahu
9 Sebi: düşmandan alınmış kadın ve çocuklardır.
Allah Yolundaki Mücahidin Kalesi 71
aleyhi ve sellem) onları gelen bu elçilere teslim etti. (Sahih-i Buhari)
Bu hadisten şu fıkıh çıkarılır: Araplardan da sebi alınabilir.
Acemler gibi onlar da köle edilebilirler. Ancak bu konuda âlimler
ihtilafa düşmüştür. İmam Şafiîi’nin bu konuda iki görüşü vardır. Bu
hadisten yine şu anlaşılır. Malları ganimet olarak alınmış olan birisi
Müslüman olarak aramıza gelirse, ondan alınmış olan malın iadesi
vacip değildir.
| 99. mesele |
“Muellefetul Kulub 10 ”
Amr bin Tağlib dedi ki: Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e mal
ya da sebi getirildi. O (sallallahu aleyhi ve sellem) getirilen şeyi paylaştırdı.
Ancak bazılarına verip, bazılarına vermedi. Kendisine bir şey
verilmeyen kimseler kendi aralarında söylendiler. Rasûlullah (sallallahu
aleyhi ve sellem) dedi ki: “Ben bazı kimselere imanlarının zayıflığı
ve sabredemeyeceklerinden çekindiğim için veririm. Allah-u Teâlâ’nın
kalplerini zengin kıldığı bazı kimselere de vermem.” (Sahih-i Buhari)
İmam Şevkani bu hadis ile ilgili der ki: İmam, ganimetleri dağıtırken
bir kısım insanların dünyaya olan meyili sebebiyle, onları
kazanmak ve itaat ettirmek için ganimetten daha fazla verebilir. Bazılarına
da imanlarının kuvveti ve ahiretlerine olan yönelişleri sebebiyle
hiçbir şey vermeyebilir.
| 100. mesele |
“Ganimetten Kendilerine Pay Verilmeyenlerin
Durumu”
İbn-i Kudame (rahimehullah) der ki: Köle gibi kendisine ganimetten
bir pay verilmeyen birileri, darul harbe girer ve ganimet elde
10 Bunlar iki kısımdır. İlki, islam’a girmiş ancak kalplerinin güçlenmesine ihtiyaçları
vardır. İkincisi ise; islama meyilliler ancak henüz islama girmemişler.
Onları islama kazandırmak için, iyilik yapılıp, mal verilir.
72
ebu zeyd el-kuveyti (hâlid el-huseynân)
ederlerse, imam beş de birini alır gerisini onlara verir. Bu kimseler
sadece köleler ya da çocuklar ya da hem köle hem de çocuklar beraber
olabilirler.
| 101. mesele |
“Bizimle Savaşa Çıkan Kâfire Pay Verilir mi?”
Muğni isimli kitapta şu ibare geçer: Bu konuda âlimlerimiz iki
görüşe ayrılmışlardır;
İmam Ahmed’den gelen rivayet, Müslümana pay verildiği gibi
kâfire de pay verilir. Bu görüşü İmam Evzai, Sevri ve İshak desteklemektedir.
Cevze Cani der ki: Bu cephe ehlinin görüşüdür.
İmam Ahmed’den gelen diğer rivayette; kâfirlere pay verilmez
çünkü onlar cihad ehlinden sayılmazlar. İmam Malik, Şafii, Ebu Hanife’de
bu görüştedirler.
| 102. mesele |
“Ganimet Toplanmadan Önce Kaçanlara
Ganimetten Pay Verilir mi?”
İbn-i Kudame (rahimehullah) dedi ki: Bir topluluk ganimet toplamadan
önce savaştan kaçar ve diğer toplulukta ganimetleri toplarlarsa
kaçanlara ganimetten bir pay verilmez. Çünkü toplama işinde
bulunmamışlardır. Ganimetin mülkü toplayana aittir. Eğer ki kaçanlar
başka bir cihad topluluğuna katılmak için kaçtıklarını söylerlerse
yine de onlara ganimetten bir pay verilmez. Ancak, ganimetleri
topladıktan sonra kaçarlarsa o ganimetten pay alabilirler. Çünkü o
ganimetleri toplama mülkünde bulunmuşlardır. Daha sonra kaçmalarıyla
bu haklarını kaybetmezler.
Allah Yolundaki Mücahidin Kalesi 73
| 103. mesele |
“Ganimetten Önce veya Sonra Ölenlerin Durumu”
İmam Şafiî ve Ebu Sevr derler ki: Kişi savaşa katılır ve ganimet
toplandıktan sonra ölürse ona bir pay ayrılır ve varislerine verilir.
Eğer savaşmadan önce ölürse ona ganimetten bir şey ayrılmaz.
| 104. mesele |
“Ordunun Taşımaktan Aciz Kaldığı Ganimetler”
İbni Munasif (rahimehullah) dedi ki: Bundan kasıt, ordunun taşıyamadığı
ya da imamın attığı ya da yakmak istediği bir malı ordudan
bir adamın almasıdır.
İmam Malik bu konuda, malın ordudan alan kişiye ait olduğunu
söyler. Bu mal paylaştırılmaz. Buna benzer bir görüşü de Evzai
beyan etmiştir.
Ebu Hanife (rahimehullah) der ki: Eğer ordu eşya veya koyun gibi
şeyleri alıp, bunları taşımakta aciz kalırlarsa koyunları keser, eşyaları
yakarlar ve o koyunların etlerini de ateşte yakarlar ki müşrikler bunlardan
faydalanmasınlar.
| 105. mesele |
“Cizyeler”
Abdurrahman bin Avf (radiyallahu anhu) rivayet eder: Rasûlullah
(sallallahu aleyhi ve sellem) Hecar Mecusilerinden cizye almıştır. (Sahih-i
Buhari)
Enes (radiyallahu anhu) der ki: Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)
Halid bin Velid’i, Eki Dardume 11 denilen kabile reisine gönderdi.
Onu yakalayıp getirdiler ve Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)
onun kanını dökmedi. Ve onu cizyeye bağladı.
11 Bu kişi araplardan olup, Gassan kabilesinden olduğu rivayet edilir.
74
ebu zeyd el-kuveyti (hâlid el-huseynân)
Cizye: Müslümanlar, kâfirleri kendi beldelerinde hayatta bırakırlarsa,
bunun karşılığında onlardan aldıkları mallardır. Bu malları
öderken alçalmış bir şekilde öderler.
Bazı âlimlere göre ganimet, Araplardan olsun veya olmasın bütün
kâfirlerden alınabilir. Bazı ilim ehline göre de cizye sadece Yahudi
ve Hristiyanlardan alınır. Fakat her türlü kâfir İslam hükmü
altında yaşadığında, ondan cizye alınabileceğini işaret eden hadisler
vardır. Bu kâfirler cizye ödedikten sonra hayatta kalırlar. İslam ahkâmını
ve Müslümanları görürler ve bu da onların İslam’a girmelerine
sebep olabilir.
| 106. mesele |
“Ganimet olan Yiyeceklerden Yemek
Haram Değildir”
Abdullah Azzam (rahimehullah) der ki: Ganimetler dağıtılmadan
önce ganimetlerin yiyecek olanlarından yenebileceğine dair dört
imamın ittifakı vardır. Yine âlimlerin çoğunluğu ganimet elde etmiş
olan mücahidler ihtiyaç duydukları her türlü yiyecekten yiyebilir ve
hayvanlarının yemini de bu ganimetten karşılayabilirler. İster bu
paylaşımdan önce olsun ister sonra. Ayrıca ister imamın izni ile olsun
ister izin almadan. Durum fark etmez.
Yine âlimler zaruret olmadan da ganimet malından yenilebileceğini
söylemişlerdir. Yine bazı âlimler şöyle demişlerdir; Savaştan
sonra elde edilen bineklere binebilirler ve elbiseleri giyebilirler ve
silahları da kullanabilirler.
Allah Yolundaki Mücahidin Kalesi 75
| 107. mesele |
“Ganimetten Çalan Kişi Ganimet Malından
Mahrum Edilirmi?”
Muğni kitabında iki görüş gelmektedir;
Birinci görüş: Bu kişi payından mahrum edilir. Bu söz Evzai’ye
nisbet edilir.
İkinci görüş: Ganimetten mahrum edilmez. İbni Kudame (rahimehullah)
der ki: Payından mahrum edileceğine dair ne bir hadis ne
de bir kıyas gelmemiştir.
| 108. mesele |
“Yaralı Kişinin Teyemmüm Etmesi”
Abdullah bin Abbas şu ayet hakkında şöyle demiştir:
“Ey iman edenler! Siz sarhoş iken -ne söylediğinizi bilinceye kadarcünüp
iken de -yolcu olan müstesna- gusül edinceye kadar namaza
yaklaşmayın. Eğer hasta olur veya bir yolculuk üzerinde bulunursanız
yahut sizden biriniz ayak yolundan gelirse, yahut kadınlara dokunup
da (bu durumlarda) su bulamamışsanız o zaman temiz bir toprakla
teyemmüm edin: Yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz Allah çok
affedici ve bağışlayıcıdır.” (Nisa, 43)
Dedi ki: “Eğer kişi Allah yolunda yaralanır ve cenabet olursa
yıkanacağı zaman ölümden de korkarsa teyemmüm eder.” (İbn-i
Huzeyme, Hakim)
| 109. mesele |
“Filan Şehiddir Denmez”
Ebu Hureyre (radiyallahu anhu) rivayet eder. Rasûlullah (sallallahu
aleyhi ve sellem) şöyle buyurur: “Yolunda cihad edeni Allah bilir. Yolunda
yaralananı da Allah bilir.”
76
ebu zeyd el-kuveyti (hâlid el-huseynân)
Ömer bin Hattab (radiyallahu anhu) dedi ki: Hayber günü efendimiz
(sallallahu aleyhi ve sellem)’in ashabından bazıları gelip dediler ki;
“filan şehid oldu, filan şehid oldu.” Sonra bir adamı zikrettiler ve dediler
ki; “filan şehid oldu.” Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle
buyurdu: “Asla! Ben onu çalmış olduğu bir örtü içinde ya da bir elbise
içinde ateşte gördüm” (Sahih-i Müslim)
Buhari “Falan şehiddir denmez” diye bir konu açmıştır. İbn-i
Hacer (rahimehullah) der ki: Kesin ifade ile kullanılmaz.
Abdullah Azzam (rahimehullah) der ki: Bizlerin savaşta öldürülen
kimseye şehid ismini vermemiz, şehid ahkâmının onun hakkında
uygulanması içindir. Zahiri durumuna göre ve kuvvetli zan ile böyle
deriz. Onu kefenlemeyiz onu yıkamayız ve onun üzerinde namaz
kılmayız. Bu selef ve halef 12 cumhurlarının söylediği sözdür.
| 110. mesele |
“Karın Ağrısından, Bulaşıcı Hastalıktan, Boğularak
veya Bina Altında Kalarak Ölen ve Doğumda
Hayatını Kaybeden Kadınlar Yıkanır mı?”
Cevap: Abdullah Azzam (rahimehullah) dedi ki: Evet bütün bunlar
yıkanır ve cenaze namazları da kılınır. Bu cumhurun sözüdür.
| 111. mesele |
“Haddini Aşmış Kimselerle Savaşırken Öldürülen
Adil Kimselerin Hükmü”
Muğni isimli kitapta şu ifade geçmektedir: Haddini aşmış kimselerle
savaşırken ölen adil kimseler, müşriklerle savaşırken ölen
kimselerin hükmü gibidir. Yıkanıp cenaze namazları kılınmaz. Çünkü
Ali (radiyallahu anhu) yanında savaşırken ölen kimselerin cesetlerini
yıkamamıştır.
12 Seleften sonra gelen faziletli insanlar.
Allah Yolundaki Mücahidin Kalesi 77
| 112. mesele |
“Ölülere Temsil 13 Yapılmasının Yasak Olması”
Allah-u Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Eğer ceza verecekseniz, size
yapılan işkencenin misliyle ceza verin. Ama sabrederseniz, elbette o
sabredenler için daha hayırlıdır.” (Nahl, 126)
Abdullah bin Yezid, Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’den nakleder:
“Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) kişiden zorla malını almayı
ve temsili yasaklamıştır.”
Şeyh Abdullah Azzam (rahimehullah) der ki: Ölmüş müşriklerin
cesetlerini toprağa gömmek, cihad adabındandır. Eğer cesetlerini
ücret ödeyerek almak isterlerse, ücret almadan cesetleri onlara verebiliriz.
Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) Bedir günü müşriklerin
liderlerinin cesetlerini kuyuya atmıştır. Kureyza oğullarından
öldürülen kimseler için, Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) hendekler
kazdırmıştı.
İbn-i İshak, Megazi isimli kitabında der ki: Müşrikler Peygamberimiz
(sallallahu aleyhi ve sellem)’den Nevlef bin Abdullah bin Mugire’nin
cesedini satın almak istediler. Bu kişi hendek savaşında hendeği
aşarken öldürülen kişiydi. Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)
dedi ki: “Onun ne cesedine nede parasına ihtiyacımız vardır.”
Bizler, İmam Şafiî ve İmam Malik’in görüşünü tercih ederiz.
Görüşleri; ölülere temsil yapılmamasıdır. Bu görüş, ne İslam’ın genel
kaidelerine ne de ruhuna ve öğretilerine uygundur.
13 Ölen bir kimsenin herhangi bir uzvunu kesmek veya suretini bozmak demektir.
78
ebu zeyd el-kuveyti (hâlid el-huseynân)
| 113. mesele |
“Savaşcı Kâfirlerin Cesetlerinin Toprağa Gömülmesi”
İbn-i Mesud (radiyallahu anhu) dedi ki: Rasûlullah (sallallahu aleyhi
ve sellem) Kureyş’in önderlerine beddua etti ve dedi ki: “Allah’ım Kureyş’in
ileri gelenlerini sana havale ettim. Allah’ım bu Cehil’i, Utbe bin
Rabia’yı, Şeybe’yi, Ukbe bin Muayt’ı, Umeyye bin Halef ’i veya Ubey
bin Halef ’i sana havale ediyorum.” Hepsinin Bedir günü öldürüldüklerini
ve Bedir de bir kuyuya atıldıklarını gördüm. (Sahih-i Buhari)
Ahkamul Sultaniyye isimli kitapta şöyle geçer: Kâfirlerden öldürülmüş
kimseler, kefenlenmeden toprağa gömülürler.
| 114. mesele |
“Kesilmiş Başların Taşınması”
İmam Serahsi (rahimehullah) der ki: Birçok şeyhimiz derler ki, eğer
kesilmiş başların taşınmasında, müşriklere öfke, Müslümanların
kalplerinin serinlemesi varsa özellikle de bu öldürülenle müşriklerin
ileri gelenleri ve büyükleri ise, taşınmasında bir beis yoktur. Zira Abdullah
bin Mesud (radiyallahu anhu) Bedir günü Ebu Cehil’in kesilmiş
kafasını götürüp Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in önüne koymuştur.
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) onu engellememiş ve böyle bir
fiili de yasaklamamıştır.
Ukbe bin Amir der ki: Ebu Bekir (radiyallahu anhu) dedi ki: “Bana,
kesilmiş kafanın getirilmesine gerek yoktur. Haberi veya haberin yazılı
olduğu kâğıdın gelmesi yeterlidir.” (Nesaî)
Şevkani (rahimehullah) der ki: Eğer kesilmiş kafanın taşınmasında
Müslümanların kalplerinin kuvvetlenmesi ve kâfirlerin gücünün
zayıflaması varsa bunda bir mani yoktur. Bilakis doğru ve güzel bir
davranıştır.
Allah Yolundaki Mücahidin Kalesi 79
| 115. mesele |
“Müşriklerin Cesetlerinin Satılmasının
Caiz Olmaması”
İbn-i Abbas (radiyallahu anhu) der ki: Müslümanlar bir müşriki öldürmüşlerdi.
Müşrikin akrabaları cesedini satın almak istediler. Peygamberimiz
(sallallahu aleyhi ve sellem) Müşrik leşinin satılmasını onlara
yasakladı. (Beyhaki)
| 116. mesele |
“Müslüman Esiri Kurtarmak”
“Size ne oldu da Allah yolunda ve “Rabbimiz! Bizi, halkı zalim
olan bu şehirden çıkar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katından
bir yardımcı yolla!” diyen zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar
uğrunda savaşmıyorsunuz!” (Nisa, 75)
Ebu Musa rivayet eder: Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle
buyurur: “Esiri kurtarınız” (Buhari)
Kurtubi (rahimehullah) der ki: İster savaş yoluyla ister mal yoluyla
Müslüman esirleri kurtarmak yine Müslüman olan topluluğa vaciptir.
| 117. mesele |
“Kişi Düşmana Teslim Olabilirmi?”
Ebu Hureyre (radiyallahu anhu) dedi ki: Rasûlullah (sallallahu aleyhi
ve sellem) on kişilik bir seriyye gönderdi. Başlarına da Asım bin Sabit’i
emir olarak tayin etti. Bu seriyye yola çıktı ve El-Hede’e denilen
yere geldiğinde, Lihyan oğulları iki yüz kişilik okçu birliğiyle onları
yakalamak için yola çıktılar. Müslümanların izlerini, yedikleri Medine
hurmasının çekirdeklerinden takib ediyorlardı. Sonunda onlara
yaklaştıklarında Asım ve ashabı Futfut denen yere sığındılar. Müşrik
topluluğu etraflarını sardı. Eğer teslim olursanız sizden kimseyi öldürmeyeceğiz
dediler. Seriyye emiri Asım bin Sabit dedi ki: “Valla-
80
ebu zeyd el-kuveyti (hâlid el-huseynân)
hi bugün kâfir birinin zimmetini (korumasını) kabul etmeyeceğim.
Allah’ım bizim halimizi Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’e duyur.”
Müşrikler onları ok yağmuruna tuttular. Asımla beraber yedi kişiyi
öldürdüler. Üç kişi müşriklere teslim oldu. Onlar da Hubeyb El-ensari
ve İbni Desinne idi.
İbni Hacer (rahimehullah) dedi ki: Bir esir, müşriklerden eman kabul
etmeyebilir ve ölene kadar esir düşmemek için mücadele edebilir.
Bu hal azimeti seçenler içindir. Ancak ruhsat ile hareket etmek istiyorsa
teslim olabilir.
Hasan-ı Basri (rahimehullah) der ki: Teslim olmasında bir beis yoktur.
Süfyan es-Sevri (rahimehullah) der ki: Teslim olmasını kerih görürüm.
İmam Ahmed (rahimehullah) der ki: Esareti kabul etmesi benim
hoşuma gitmez. Esir düşmektense savaşıp, öldürülmesi bana daha
sevimlidir. Her hâlükârda ölüm vardır.
İbni Kudame (rahimehullah) dedi ki: Esirlikten korkarsa, öldürülene
kadar savaşması daha evladır. Ve nefsini teslim etmemiş olur.
Böyle yaparsa çok sevap kazanmakla beraber yüksek derecelere ulaşır.
kâfirlerin ona işkence etmelerinde ve fitneye maruz kalmasından
da emin olur. Ancak esareti kabul ederse bu da caizdir… “Asım ve
yanındaki arkadaşlarının kıssasını anlattıktan sonra” dedi ki: “Asım
azimeti almıştır. Hubeyb ve Zeyd de ruhsatı almışlardır. Bunlarda
hiçbirisi kınanmaz, hepsi de övülmeye layıktırlar.”
| 118. mesele |
“Müslüman Esir ile Kâfir Arasındaki Ahit”
Kanlar Fıkhı isimli kitapta şu ibare geçer: Eğer Müslüman esir
ile onu yakalamış olan kâfir arasında herhangi bir ahit yani onları öldürmeyeceğine
dair söz verme yoksa bu Müslüman esir kâfirlerden
Allah Yolundaki Mücahidin Kalesi 81
öldürebildiği kadar öldürür. Ve onlara verebildiği kadar zarar verir.
Eğer Müslüman esir ile kâfirler arasında bir ahit veya ona verilmiş bir
eman varsa onlardan kaçıp kurtulabilir. Ve sahih olan görüşe göre
onları öldürmeden oradan uzaklaşır. Eğer kâfirler kaçan bu Müslüman
esire yetişirlerse onları def etmek için yine onları öldürebilir.
Eğer onu esir eden, mürted kâfir ise esarete düşmüş olan Müslüman,
bu mürtedi öldürmeyeceğine dair söz verse dahi o mürtedi
öldürüp kaçabilir.
| 119. mesele |
“Kâfirlerin Bir Müslümanı Esir Edip, Kendileri ile
Savaşmayacağına Dair Yemin Aldıktan Sonra
Bırakmaları”
Huzeyfe bin Yeman (radiyallahu anhu) dedi ki: Bedir savaşına çıkmayışımın
sebebi, ben ve babam olan Huseyl ile beraber (Mekke’den)
çıkmıştık. Kureyş kâfirleri bizleri yakaladılar ve dediler ki; “Sizler
Muhammed’e mi gideceksiniz?” dedik ki: “Hayır biz Medine’ye gideceğiz.”
Bizlerden Allah adına Medine’ye gittiğimiz zaman onunla
beraber savaşmamaya dair söz aldılar. Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e
gelip durumu ona haber verdik. Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)
dedi ki: “Gidin (savaşa katılmayın) onlara verdiğimiz sözü yerine
getirelim ve Allah’tan onlara karşı yardım isteyelim.” (Sahih-i Müslim)
İmam Nevevi (rahimehullah) der ki: Huzeyfe ve babasının durumuna
gelince; kâfirler onlardan Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)
ile beraber Bedir savaşında savaşmayacaklarına dair söz almışlardı.
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) onlara verdikleri sözü yerine getirmeleri
gerektiğini emretti. Buradaki emir vacip değildir. İmamla
veya yardımcısıyla beraber cihada katılmama sözünü yerine getirmek
vacip değildir. Fakat Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ashabı
hakkında sözlerini bozdukları haberinin yayılmamasını istediği
için onları savaşa götürmemiştir.
82
ebu zeyd el-kuveyti (hâlid el-huseynân)
Kanlar Fıkhı isimli kitapta şu ibare geçmektedir: Bir söz, vacibi
terk etmek veya haramı işlemek gerektiriyorsa o sözü yerine getirmek
gerekmez. Eğer kâfirler ellerindeki bir Müslümanı serbest bırakma
karşılığında namazı terk etmesini veya içki içmesini şart koşarlarsa,
Müslüman esir de bu şartları kabul edip, çıkarsa o verdiği
sözleri yerine getirmez. Hatta ittifak ile yerine getirmesi haramdır.
Eğer bir esir, farz-ı ayn olan cihadı terk edeceğine dair söz verirse bu
sözünü yerine getirmez.
| 120. mesele |
“Müslüman Esirlerin Düşmanla Beraber Başka Bir
Düşman İle Savaşmaları”
Evzai (rahimehullah) der ki: Eğer düşman zafere ulaşırsa, esirleri
serbest bırakacağına dair söz verirse esirler bu savaşa katılabilirler.
Eğer bırakma sözü vermezlerse onlarla savaşmaları caiz olmaz. Ancak
savaşmadıkları halde kanlarının dökülme korkusu varsa bu durumda
savaşabilirler. İmam Ahmed’in görüşü bu yöndedir. Ancak
İmam Malik böyle bir halde savaşmalarını kerih görmüştür.
| 121. mesele |
“Mücahidlere Zarar Verecek Sırları İfşa Etmekten
Korkan Bir Mücahidin Esir Düştüğünde Kendisini
Öldürmesinin Caiz Oluşu”
Muhammed bin İbrahim’e (rahimehullah) soruldu: Cezayirli mücahidler,
Fransızların eline esir olarak düştüklerinde, Müslümanların
yerlerini ve sırlarını anlatmaları için şiddetli işkencelere maruz kalmaktadırlar.
Müslümanların sırlarını anlatmamak için intihar edebilirler
mi?
Cevap: Fransızlar bu savaşta küfürlerinde ileri gitmişlerdir. Cezayirlilerden
birisini ellerine geçirdiklerinde, silahlarının ve Müslümanların
saklandıkları yerleri anlatmaları için onlara iğne vuruyorlar.
Bu esir düşen kişi bazen Müslümanların ileri gelenlerinden olup,
Allah Yolundaki Mücahidin Kalesi 83
iğnenin tesiri ile falan filanca yerdedir diye söylemektedir. Bu iğne
kişinin aklını karıştırmadan sarhoşluk hissi verir.
İslam’a girdiklerini iddia eden Cezayirliler yanımıza geldiler ve
dediler ki: Bu iğneyi ona vurmamaları için esir düşen kişi intihar
edebilir mi? Ve devamla dedi ki: Bana çok şiddetli işkenceler yapıyorlar.
İntihar ettiğim zaman şehid olarak ölür müyüm?
Onlara cevaben dedik ki: Eğer anlattığınız gibiyse intihar etmeniz
caizdir. Bunun delili Ashabu Uhdut’ta geçen “Çocuğun Rabbine
İman Ettik” kıssasıdır. Ancak, nefsin öldürülmesi konusu çok önemli
bir mesele olduğu için şu teferruata ihtiyaç vardır;
Esir düşen Müslüman sırlardan bir sır taşıyor ve bu sır Müslümanların
maslahatını ilgilendiriyorsa bunun iki hali vardır.
Durum; Bu sırrın çok tehlikeli olmaması. Bu haldeki esir olan
mücahid işkence görse de sabretmelidir. Eğer işkenceye dayanamazsa
bu sırrı anlatabilir ve bu haldeyken nefsini öldürmesi caiz değildir.
Durum; sırrın tehlikeli olması: bunda da iki ihtimal vardır. İlki,
esir olan kişinin zannına göre eğer tüm işkencelere dayanıp, susabileceğini
zannediyorsa ne kendini öldürmesi nede sırrı anlatması caiz
olmaz. Ona düşen sabretmesi ve susmasıdır. İkincisi ise, işkencelere
sabredemeyip, sırrı ifşa edecekse o zaman nefsini şu şartlar dâhilinde
öldürebilir;
Niyeti Allah için olmalıdır.
Sır tehlikeli olup, açığa çıktığında Müslümanlara büyük zarar
verecekse
Sırrı taşıyan kişi işkencelere dayanamıyorsa
Gerçekten sır sahibi düşmanın eline düşmüşse ya da kesin olarak
ellerine esir düşeceğini bilirse
84
ebu zeyd el-kuveyti (hâlid el-huseynân)
| 122. mesele |
“Esirin Namazı”
İmam Malik (rahimehullah) esirin namazı ile ilgili sorulunca dedi
ki: Mukim olanın namazı gibi namaz kılar.
Mudevvene isimli kitabında İmam Malik şöyle der: “Esir, darul
harpte namazını tamamlar başka bir yere götürüldüğünde seferi namazı
kılar.” Ebu Ömer (rahimehullah) der ki: Âlimler arasında şu konuda
ihtilaf bilmiyorum; esirken mukim gibi namaz kılar, eğer sefere
çıkar veya çıkarılırsa o zaman ona misafir hükmü verilir.
| 123. mesele |
“Bağlanmış ve Temizliğini Yapamayan Esirin Namazı”
Allah-u Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Namazlara ve orta namaza
devam edin. Allah’a saygı ve bağlılık içinde namaz kılın. Eğer (herhangi
bir şeyden) korkarsanız (namazlarınızı) yürüyerek yahut binmiş
olarak (kılın). Güvene kavuştuğunuz zaman, siz bilmezken Allah’ın
size öğrettiği şekilde O’nu anın (namaz kılın).” (Bakara, 238-239)
Allah-u Teâlâ’nın şu sözü ile alakalı “eğer korkarsanız yürüyerek
veya binerek” İbn-i Ömer dedi ki: “Eğer şiddetli bir korku olursa
binekten veya yürür halde ise ima ederek namazını kılar.” (Sahih-i
Müslim)
Ebu Hureyre (radiyallahu anhu) dedi ki: Rasûlullah (sallallahu aleyhi
ve sellem) şöyle demiştir; “Size bir şeyi emredersem ondan gücünüzün
yettiğini yapınız” (Sahih-i Müslim)
İbn-i Recep, Cami’ul Ulum ve Hikem isimli kitabında der ki:
“Kişi emredilenin hepsini yapamıyor, sadece bir kısmını yapabiliyorsa
imkanı doğrultusunda yapabildiğini yapmalıdır.”
Allah Yolundaki Mücahidin Kalesi 85
| 124. mesele |
“Esirin Kaçması”
Aiz bin Amr El-Muzeni (radiyallahu anhu) rivayet eder, Rasûlullah
(sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “İslam yüksektir onun üzerine
yükselinmez” (Beyhaki, El-Bani hasen demiştir.)
İbn-i Nehhas (rahimehullah) der ki: Eğer esir, kâfirlerin elinden
kaçma imkanı bulursa âlimlerin ittifakıyla kaçması gerekmektedir.
Yine âlimlerin ittifakıyla esirden, kaçmayacağına dair yemin alırlarsa,
kaçtığında onun yemini yoktur çünkü o ikrah altındadır.
| 125. mesele |
“Müslüman Kadının Esir Oluşu”
Abdullah Azzam (rahimehullah) der ki: Âlimler şöyle demektedir;
Müslüman kadın esir düşeceğini anlarsa, ırzı için de korkarsa teslim
olması caiz değildir.
| 126. mesele |
“Esirlerin Hükmü”
Enes (radiyallahu anhu) dedi ki: Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)
Mekke’ye başında miğferi olduğu halde girdi. Miğferi başından çıkartınca
ona bir adam geldi ve dedi ki: İbn-i Hatal Kâbe’nin örtüsüne
asılı duruyor. Dedi ki: “Onu öldürünüz.” (Muttefekun Aleyh)
Âlimler dediler ki: Onu öldürttü çünkü o İslam’dan irtidat etmişti
ve yanında da hizmet etmekte olan bir Müslümanı öldürmüştü.
Peygamber efendimize de (sallallahu aleyhi ve sellem) küfredip dil uzatıyordu.
Onun iki cariyesi vardı. Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi
ve sellem)’e ve Müslümanlara hakaret içeren şarkılar söylerlerdi. Bu
sebeple bu adam eman altına girmemiştir. Rasûlullah (sallallahu aleyhi
ve sellem) onu, İbni Ebi Sarh’ı ve bu iki şarkı söyleyen cariyeleri istisna
tutmuş ve Kâbe’nin örtüsüne asılı oldukları görülse dahi öldürülmelerini
emretmişti.
86
ebu zeyd el-kuveyti (hâlid el-huseynân)
Cubeyr bin Mut’im (radiyallahu anhu) dedi ki: “Peygamberimiz (sallallahu
aleyhi ve sellem) Bedir esirleri ile ilgili olarak şöyle dedi: “Mut’im
bin Adi benimle bu pis kişiler için konuşmuş olsaydı, onun hatırına
onları bırakırdım.” (Sahih-i Buhari)
San’ani dedi ki: Cubeyr, sahabe olup nesheb (soy) ilmini bilen
birisiydi. Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in Müşriklere “pis
kişiler” demesinin sebebi işledikleri şirk sebebiyledir. Bunun gibi
müşriklere Allah-u Teâlâ Kur’an’da necis demiştir. Hadiste Mut’im
bin Adi’nin bu esirlerin bırakılmasını taleb etmiş olsaydı, Peygamberimiz
(sallallahu aleyhi ve sellem)’in bırakacak olmasının sebebi; Rasûlullah
(sallallahu aleyhi ve sellem)’e yaptığı iyilikten dolayıydı. Peygamberimiz
(sallallahu aleyhi ve sellem) Taif ’ten döndüğünde Mekke müşrikleri
O’nu (sallallahu aleyhi ve sellem) engelleyince Mut’im bin Adi’nin himayesi
ile Mekke’ye girmiştir.
Yine bu hadisten şu anlaşılmaktadır; büyük bir adamın şefaati
sebebiyle esirden den karşılık almadan da bırakılabilir.
Ömer bin Hattab (radiyallahu anhu) dedi ki: Bedir günü olduğunda
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) esirlerden fidye almıştı Allah-u
Teâlâ buna karşılık şu ayeti indirmişti: “Yeryüzünde ağır basıncaya
(küfrün belini kırıncaya) kadar, hiçbir Peygambere esirleri bulunması
yaraşmaz. Siz geçici dünya malını istiyorsunuz, halbuki Allah (sizin
için) ahireti istiyor. Allah güçlüdür, hikmet sahibidir.” (Enfal, 67) (Ebu
Davud, El-Bani hasen-sahih demiştir.)
Şerhul Kebir ve Muğni isimli kitaplarda şöyle geçer: Esirler arasında
kuvveti ve Müslümanlara galibiyeti olan birisi varsa öldürülmesi
daha doğrudur. Esirler arasında zayıf olup, zengin olan varsa,
onlardan fidye alınır.
Esirler arasında Müslümanlara akıl veren, İslam’a girmesi umulan
ve kendisine bir iyilik yapıldığı zaman Müslümanlara yardımcı
olması yada onları savunması umulan kişilerin, karşılıksız olarak
serbest bırakılması daha iyidir. Aralarında kötülüklerinden emin
Allah Yolundaki Mücahidin Kalesi 87
olunan ve hizmetlerinden de faydalanılacak kişiler varsa (kadınlar
ve çocuklar gibi) onların köle edilmesi daha iyidir. İmam, maslahatı
daha iyi bildiği için esirlerin durumu ona havale edilir.
| 127. mesele |
“Mürted Esir”
İbn-i Kayyım (rahimehullah) dedi ki: Riddeti büyümüş bir kimseyi
tövbeye çağırmadan öldürmek caizdir. Abdullah bin Sad bin Ebi
Sarh Müslüman olup hicret etmişti. Rasûlullah efendimiz (sallallahu
aleyhi ve sellem)’in vahiy kâtipliğini yapardı. Sonra dininden dönüp
Mekke’ye kaçtı. Mekke fethi gününde Osman bin Affan (radiyallahu
anhu) beyat etmesi için onu Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’e
getirdi. Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) uzun bir vakit
sustuktan sonra beyatini kabul etti. Sonra dedi ki, uzun susmamın
sebebi sizden birinizin kalkıp, boynunu vurmasını beklemem sebebiyleydi.
| 128. mesele |
“Esirin Bağlanması”
Ebu Hureyre (radiyallahu anhu) dedi ki: “Rasûlullah (sallallahu aleyhi
ve sellem) atlılar gönderdi ve bu atlılar bir adamı yakalayıp getirdiler.
Mescidin direklerinden birisine bağladılar.” (Muttefekun Aleyh)
| 129. mesele |
“Esirlerden biri İslam’a Girerse Müslümanların
“Onun Üzerindeki Mülkü Devam Eder”
İmran bin Huseyn (radiyallahu anhu) dedi ki: Sakif kabilesi Akil
oğullarının müttefikleriydiler. Sakif kabilesi Rasûlullah (sallallahu aleyhi
ve sellem)’in ashabından iki kişiyi esir etmişti. Müslümanlar’da akil
oğullarından bir adamı esir etmiş ve ‘Adba’ denen deveyi de ondan
almışlardı.
88
ebu zeyd el-kuveyti (hâlid el-huseynân)
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bağlı olan o esirin yanından
geçerken esir dedi ki: “Ey Muhammed!.” Rasûlullah (sallallahu aleyhi
ve sellem) yanına gelip dedi ki: “Ne istiyorsun?” dedi ki: “Beni neden
yakaladınız?” dedi ki: “Müttefikleriniz olan Sakif ’in işledikleri suç sebebiyle
seni yakaladık.” Sonra gitti. Sonrasında bir daha seslendi: “Ey
Muhammed, ey Muhammed” dedi ki: “Ne istiyorsun?” dedi ki: “Ben
Müslümanım” dedi ki: “Eğer sen esir edilmeden önce bu sözü söylemiş
olsaydın tam bir kurtuluşa ererdin.” (Sahih-i Müslim)
Nevevi (rahimehullah) dedi ki: “tam bir kurtuluşa ererdin” sözünden
kasıt eğer esir edilmeden önce Müslüman olsaydın seni esir etmek
caiz olmadı. Sen İslam ile esirlikten selamete kavuşurdun ve
malın da ganimet olarak alınmazdı. Ama esirlikten sonra Müslüman
olursa seni öldürme tercihi düşer ve seni ya köle edinmek ya fidye ya
da iyilik karşılığında serbest bırakmak vardır.
| 130. mesele |
“Bir Mücahid Müslümanları Kendilerine Kalkan
Edinmiş Düşmana Mermi Atıp ta Müslüman
Öldürürse Hükmü Ne Olur?”
Cihad Ahkâmı isimli kitapta şöyle geçer: Bir mücahid düşmana
mermi atarda, Müslümana isabet edip etmediğini bilmezse ona ne
diyet nede kefaret gerekmez. Bu söz Hanefi ve Malikilerin sözüdür.
Eğer mücahid mermi atarken, düşmanı kast ederek atıp ta bu
mermi Müslümanlara isabet ederse ona bu halde diyet vacip olur.
Aynı zamanda hata ile öldürme kefareti gerekir. Bu imam Malik’in
sözüdür. Aynı görüşe İmam Şafiîi de katılır. İmam Ahmed’den de bir
rivayet vardır. Ancak bu diyeti ödeyen Müslümanların beytulmalıdır.
Allah Yolundaki Mücahidin Kalesi 89
| 131. mesele |
“Düşmana Saldırırken, Öldürülmemesi Gereken
Birileri Mücahidler Tarafından Öldürülürse
Onlara Diyet Gerekmez”
Cihad Ahkâmı isimli kitapta şöyle geçer: Eğer savaş esnasında
mücahid bu gibi insanları öldürürse ya da saldırı esnasında öldürülse
bu ister hata ister kasıtlı olsun ona bir şey gerekmez. Ne diyeti ne
de kefareti gerekmez. Ona tövbe ve istiğfar gerekir.
Sad bin Cusâme hadisinde geçmişti. Rasûlullah (sallallahu aleyhi
ve sellem)’e soruldu gece vakti müşriklere baskın yaparken, kadın ve
çocuklarda isabet alıyor. Dedi ki “Onlar da onlardan’dır” (İbn-i Mace,
Tirmizi) Onları esir ettikten sonra öldürürse yine diyet ve kefaret gerekmez.
Ona tövbe ve istiğfar gerekir. Çünkü caiz olmayan bir şeyi
yapmıştır. İmam veya komutan ona tazir cezası verir. Öldürdüğü
kimsenin kıymetini komutana öder o da aldığı parayı ganimete koyar.
Çünkü ganimet alacak olan kimselerin hakkını telef etmiş olur.
| 132. mesele |
“Darul Harb’de Hududların Tatbik Edilmesi”
Busr bin Ebi Erta’a dedi ki: Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’i
şöyle derken işittim. “Savaşta eller kesilmez.” (Ebu Davud, El-Bani sahih
dedi.)
Ömer’den (radiyallahu anhu) rivayet edilir. İnsanlara şöyle yazmıştı:
“Emir ordudan veya seriyyeden birini veya hutta savaşan Müslümanlardan
birine had cezası vermesin. Ta ki geri dönene kadar. Aksi halde
şeytan onu tuzağına düşürüp kâfirlere katılmasına sebep olabilir.
(İbn-i Mansur, Ebu Şeybe)
Döndükten sonra ona had uygulanır. Çünkü bu konuda delil
vardır. “Hırsızlık eden erkek ve kadının ellerini kesiniz” bu kişi de hırsız
olursa bu ayete binaen cezası verilir.
90
ebu zeyd el-kuveyti (hâlid el-huseynân)
İbn-i Kayyım (rahimehullah) der ki: Eğer o kimseden, nasuh bir
tövbe açığa çıkar ve düşmana karşı güzel başarılar gösterdiği görülürse
affedilir. Bunun delili şudur: Sad bin Ebi Vakkas Ebu Mihcen’i
affetmiştir. Sahih olan kıssası Abdurrezzak’ın Musennef isimli kitabında
geçmektedir. İbn-i Hacer bu kıssanın senedini sahih görmüştür.
İbn-i Mihcen içki içmişti. Cezalandırılmadan önce düşmana
savaşta çok büyük darbeler indirmişti. Sad bin Ebi Vakkas düşmana
verdiği bu ziyan sebebi ile onu cezalandırmayacağına dair yemin etti.
| 133. mesele |
“Sınır Boylarında Hadlerin Uygulanması”
Muğni isimli kitapta şöyle geçmektedir: Sınır boylarında hadler
uygulanır. Bu konuda bir ihtilaf bilmiyoruz. Çünkü İslam’ın beldeleri
sayılırlar. Tıpkı başkalarının cezalandırılmaya ihtiyacı olduğu gibi
oranın halkının cezalandırılmaya ihtiyacı vardır. Ömer (radiyallahu
anhu) Ebu Ubeyde’ye içki içene seksen sopa vurulmasını yazmıştı. O
vakitler Ebu Ubeyde Şam diyarında sınır boylarındaydı.
| 134. mesele |
“Savaşçılara Yardımcı Olanın Hükmü”
İbn-i Teymiyye (rahimehullah) dedi ki: Savaşçı hırsızlar bir grup
olursa ve öldürme işini onlardan birisi yapar, geri kalanlar ona yardımcı
olur ve korurlarsa sadece öldürenin öldürüleceğini söyleyen
ilim ehli vardır. Ancak cumhura göre hepsi öldürülür. Bunlar yüz
kişi dahi olsa durum fark etmez. Çünkü koruyan ile öldüren eşittir.
Raşit halifelerden bu konuda delil gelmiştir. Ömer İbn-i Hattab (radiyallahu
anhu) savaşçılara gözetme yapan ileri gözcüyü öldürtmüştür.
Allah Yolundaki Mücahidin Kalesi 91
| 135. mesele |
“Beldelerin Hükmü”
İbn-i Kayyım (rahimehullah) Zimmet Ehli Ahkâmı isimli kitabında
der ki: “Âlimlerin geneli der ki: İslam beldesi Müslümanların ele
geçirdikleri ve İslam ahkâmını uyguladıkları mekandır. İslam beldesine
komşu olsa dahi İslam ahkamı uygulanmazsa o belde Dar’ul
İslam olmaz.”
| 136. mesele |
“Düşman Topraklarının Mübah Oluşu”
Seyrul Kebir isimli kitapta şöyle geçer: Şeriata göre kâfirlerin
kanları ve malları mubahtır. Ancak barış, eman veya zimmet ehli
olanlar bundan müstesnadır. Çünkü düşmanın toprakları serbestlik
ve savaş topraklarıdır.
| 137. mesele |
“Emirin ve Ferdin Verdikleri Eman”
Muğni isimli kitapta şöyle geçer: İmamın kâfirlere verdiği eman
topluluklarını ve fertlerini kapsar. Çünkü onun velayeti bütün Müslümanlaradır.
Emir kendisine yakın olan müşriklere eman verebilir.
Müslümanlardan bir kişi müşriklerden bir kişiye veya on kişiye veya
küçük bir gruba veya hutta küçük bir kaleye eman verebilir. Ancak
büyük bir beldeye eman veremez.
92
ebu zeyd el-kuveyti (hâlid el-huseynân)
| 138. mesele |
“Bir Toplulukla Antlaşmaya Girdikten Sonra,
Onlardan Birileri Bu Antlaşmayı Bozarlarsa
Hepsiyle mi Yoksa Anlaşmayı Bozanlarlamı
Ahdimiz Bozulmuş Olur?”
İbn-i Kayyım (rahimehullah) dedi ki: Peygamber (sallallahu aleyhi ve
sellem)’in metodu şuydu: Bir kavimle antlaşmaya girer ve bir kısmı bu
antlaşmayı bozar ise ve diğer kısmı da bu bozmayı ikrar eder veya
razı olurlarsa Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) hepsini, antlaşmayı
bozmuş hükmüne tabi tutardı. Kureyza, Nadir, Kaynuka oğullarına
ve Mekke ehline yaptığı bu kabildendi.
Tebrie isimli kitapta şöyle geçer: Bir kavmin lideriyle yapılan
sulh veya antlaşma o kavmin her bir ferdiyle yapılan antlaşma gibidir.
Her biri tek tek antlaşmaya tabii tutulmaz o topluluğun her
bir ferdi başkanlarının yaptığı antlaşma sebebiyle güven içerisinde
olurlar. Aynı şekilde eğer ki liderleri bu antlaşmayı bozarsa her bir
ferdi bu antlaşmayı bozmuş sayılır.
| 139. mesele |
“Kâfirlerden Yardım İstemek”
Aişe (radıyallahu anha) dedi ki: Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)
Bedir’e çıktı. Müşriklerden bir adam onun peşinden gitti. Peygamberimiz
(sallallahu aleyhi ve sellem) ona; “Sen Allah’a ve Rasûlü’ne
iman ediyor musun?” dedi. Dedi ki: “Hayır.” dedi ki: “Geri dön! ben
müşrikten yardım almam.!” (Sahih-i Müslim)
İbn-i Kudame (rahimehullah) dedi ki: Müşrikten yardım alınmaz.
Bu görüşü İbnil Munzir, Cevzecani ve ilim ehlinden bir cemaat
benimsemiştir. Ancak İmam Ahmed’in ihtiyaç zamanında yardım
alınabileceğini işaret eden sözleri vardır. Bu yardım alınacak kişi
Müslümanların iyi gördüğü birisi olmalıdır. Eğer bu kişi güvenilir
olmazsa ondan yardım alınmaz.
Allah Yolundaki Mücahidin Kalesi 93
Aişe (radıyallahu anha) dedi ki: “Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)
ve Ebu Bekir (radiyallahu anhu) yol gösterici bir adamı Eddil oğullarından
kiralamışlardı. O adam Kureyş’in küfür dini üzereydi. Ona
develerini verdiler ve sevr mağrasında üç gün sonra buluşmak üzere
sözleştiler.” (Sahih-i Buhari)
İbn-i Hacer (rahimehullah) der ki: Bu hadisten şu hükmü çıkarırız:
Güvenilir olursa yol göstermek için bir kâfiri kiralayabiliriz.
| 140. mesele |
“Mürtedlerden Yardım Almak”
İbn-i Abbas (radiyallahu anhu) rivayet eder: Nebi (sallallahu aleyhi ve
sellem) dedi ki: “Dinini değiştireni öldürünüz” (Sahih-i Buhari)
Kanlar Fıkhı isimli kitapta şöyle geçer: Mürted kâfirlerden yardım
almanın haramlılığı konusunda bir ihtilaf yoktur. Çünkü mürtedin
riddeti üzere ikrar olunması icma ile caiz değildir.
| 141. mesele |
“Sapık Fırkalardan Yardım Alma”
“Ey iman edenler! Kendi dışınızdakileri sırdaş edinmeyin. Çünkü
onlar size fenalık etmekten asla geri durmazlar, hep sıkıntıya düşmenizi
isterler. Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen
sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları)
ise daha büyüktür. Eğer düşünüp anlıyorsanız, âyetlerimizi size
açıklamış bulunuyoruz.” (Âl-i İmrân, 118)
Kurtubi (rahimehullah) dedi ki: Allah-u Teâlâ bu ayetle müminlere
kâfirlerden, Yahudilerden ve sapık fırkalardan sırdaş ve yardımcı
edinmelerini ve onlarla istişare edip, işlerini onlara havale etmelerini
yasaklamıştır.
İbn-i Muflih dedi ki: Müslümanların herhangi bir işinde sapık
fırkalardan yardım istenmez. Çünkü bunda Müslümanlara büyük
zarar vardır.
Buhuti (rahimehullah) dedi ki: Bir Müslümanın rafiziler gibi dalalet
fırkasından yardım alması caiz değildir. Bu, ister Müslümanların
işleri, savaş, işçilik, katiplik vb. şeyler olsa dahi durum fark etmez.