Aytek Sever - Hiperbor - V
Aytek Sever, Şiirler
Aytek Sever, Şiirler
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
<strong>Aytek</strong> <strong>Sever</strong><br />
HİPERBOR - V
AYTEK SEVER<br />
Şair, çevirmen. 1981 yılında Bursa’da doğdu. Üniversite ve yüksek<br />
lisans öğrenimini Boğaziçi Üniversitesi ve ODTÜ’de tamamladı. E-<br />
kitap halinde yayımlayacağı, çeşitli alt kitaplardan oluşan <strong>Hiperbor</strong>,<br />
Siòn, Moto Perpetuo, Anka adlı şiir toplamlarının yanı sıra, yayımlanmış<br />
veya e-kitap halinde yayımlanacak olan Emerson (Yaşamın İdaresi),<br />
Thoreau (Doğa ve Yürüyüş Üzerine Seçme Denemeler), Whitman (Ben,<br />
Jack Engle; Çimen Yaprakları; Benliğimin Şarkısı), Kandinsky (Sesler),<br />
Tagore (Firari; Gitanjali; Meyve Hasadı), D. H. Lawrence (İnsanlar ve<br />
Öteki Yaratıklar) çevirileri vardır.
<strong>Aytek</strong> <strong>Sever</strong><br />
HİPERBOR - V
<strong>Hiperbor</strong> - V<br />
<strong>Aytek</strong> <strong>Sever</strong><br />
Kapak Resmi:<br />
‘Narkissos’<br />
Caravaggio, c. 1597-1599<br />
1. Baskı:<br />
© İşaret Ateşi, Aralık 2018<br />
E-kitap olarak www.isaretatesi.com sitesinde yayımlanmıştır.<br />
Her hakkı saklıdır. Eserin tamamı veya bölümleri hiçbir yolla<br />
basılamaz, kopyalanamaz, eser sahibinin izni olmadan başka bir<br />
mecra veya internet sitesi üzerinden yayımlanamaz. Alıntılar için<br />
lütfen kaynak gösteriniz.<br />
www.isaretatesi.com<br />
isaretatesi@gmail.com
Deniz’e
İÇİNDEKİLER<br />
<strong>Hiperbor</strong> - V<br />
Hava Kararırken ……………………………………………………... 17<br />
Polisiye Dönem ……………………………………………………..... 18<br />
Dinleyici ………………………………………………………………. 21<br />
Kurdun Yüzü ………………………………………………………… 25<br />
Yerliler ………………………………………………………………... 26<br />
Ses Varlık - I ………………………………………………………….. 28<br />
Femininissima ………………………………………………………... 30<br />
Yönünü Bilen ………………………………………………………… 33<br />
Ses Varlık - II …………………………………………………………. 35<br />
Nabız ………………………………………………………………….. 37<br />
Ses Varlık - III ………………………………………………………... 40<br />
Poyraz ………………………………………………………………… 42<br />
Ermiş ve Satyr ……………………………………………………….. 43<br />
Ses Varlık - IV ………………………………………………………... 46<br />
Uyku Özlemi ………………………………………………………… 47<br />
Tayyızaman - I ………………………………………………………. 49<br />
Tayyızaman - II …………………………………………………….... 50
Düğme ………………………………………………………………… 52<br />
Dağlar …………………………………………………………………. 54<br />
Merkezde ……………………………………………………………... 55<br />
Ters ……………………………………………………………………. 56<br />
Fantasia ……………………………………………………………….. 57<br />
Jazz ……………………………………………………………………. 59<br />
Kut …………………………………………………………………….. 60<br />
Balık …………………………………………………………………... 62<br />
Ölçülü ………………………………………………………………… 63<br />
Sisyphos Yok, Ephesos Yok ………………………………………… 64<br />
Yeni Ev ………………………………………………………………... 65<br />
Koku Varlık …………………………………………………………... 67<br />
Dolunay Gecesi ………………………………………………………. 69<br />
Hiper Zapping ……………………………………………………….. 71<br />
Bedenler, Hareketler ………………………………………………… 73<br />
Hurra ………………………………………………………………….. 75<br />
Seçim ………………………………………………………………….. 76<br />
Kalıp …………………………………………………………………... 77<br />
Oda Müziği …………………………………………………………... 78<br />
Şifre ……………………………………………………………………. 79<br />
Enlem ………………………………………………………………….. 82<br />
Ünlem …………………………………………………………………. 84<br />
Görev ………………………………………………………………….. 86<br />
Dünyaya Dönüş ……………………………………………………… 88
Anahtar ……………………………………………………………….. 90<br />
Konser ………………………………………………………………… 91<br />
Feyyür + + ……………………………………………………………… 93<br />
Dönüşüm ……………………………………………………………... 96<br />
Ultra …………………………………………………………………... 99<br />
Oda …………………………………………………………………… 103<br />
Direnç …………………………………………………………………. 105<br />
Fiyaka …………………………………………………………………. 106<br />
Çatı Katından Gece Manzarası ……………………………………... 107<br />
Seyir …………………………………………………………………… 110
www.isaretatesi.com<br />
“Sehen wir uns ins Gesicht. Wir sind<br />
Hyperboräer, – wir wissen gut genug, wie<br />
abseits wir leben. ‘Weder zu Lande noch zu<br />
Wasser wirst du den Weg zu den Hyperboräern<br />
finden’: das hat schon Pindar von uns gewusst.<br />
Jenseits des Nordens, des Eises, des Todes –<br />
unser Leben, unser Glück...”<br />
“Kendimize karşı dürüst olalım. <strong>Hiperbor</strong>luyuz<br />
biz, – pek iyi biliriz ne denli kopuk<br />
yaşadığımızı. ‘<strong>Hiperbor</strong>lulara giden yolu ne<br />
karadan, ne denizden bulabilirsin’: Daha<br />
Pindaros söylemişti bunu bizim için. Kuzeyin<br />
ötesinde, buzun ötesinde, ölümün ötesinde –<br />
bizim yaşamımız, bizim mutluluğumuz…”<br />
13
www.isaretatesi.com<br />
14
www.isaretatesi.com<br />
HİPERBOR - V<br />
(2010-2012)<br />
15
www.isaretatesi.com<br />
16
www.isaretatesi.com<br />
HAVA KARARIRKEN<br />
Sinirleri yağmura hazırlayan elektriklenme.<br />
Titreyen göl.<br />
Kara bulutun altındaki yayvan dağ zirvesi; külrengi<br />
gökte o zirvenin ardında daha yüksek, daha dik ve daha koyu<br />
renkli ikinci bir zirve olması.<br />
Akşamdan önce son kuş geçip gidiyor, ötüşüyle zamanın<br />
muamma dolu dokusunu uyararak.<br />
Yabancı bir ot kokusuyla değişiyor suya inmiş karacanın<br />
gözündeki bakış.<br />
Karanlığın aynı tonunda buluşuyor bölge ağır ağır.<br />
Suda sürüklenen ağaç kabuğu, ormanda kıpırtı,<br />
hayvansal soluklar, vadiden duyulan alâmet gibi bir ayı<br />
böğürtüsü. Suda küçük küçük şıpırtılar.<br />
Olup hiç iz bırakmadan yokolanların, geçmiş tüm<br />
oluşların uzandığı doğrultuda, – sonsuzda kesişim noktası.<br />
17
www.isaretatesi.com<br />
POLİSİYE DÖNEM<br />
bir gizem/gerilim şiiri<br />
Beğeniye ve keyfe dayalı bir seçicilik yerine katılık ve<br />
korkunun yönlendirdiği sakınım dolu haftalardan sonra,<br />
bulunduğu yerden hoşnutsuzlukla ve aynı anda birçok yerde<br />
olma isteğiyle günlerini harcamışken, şimdi, nereden türediği<br />
belli olmayan böyle basit ve beklenmedik bir temayla zinciri<br />
kırarak zamanını anlamlandırabiliyor olmayı garip buluyor:<br />
Bir film sekansı ve orada çalan müzik; parlak gün ışığının<br />
vurduğu mahkeme salonu; sanık cinayetle itham ediliyor;<br />
saksofon dramayı arttırırken zaman neredeyse duracak gibi; ve<br />
nihayet, sanığın yüzünün donup kalıverdiği an…<br />
Bu öykü kendisini ne ilgilendirir bilmiyor, ama üzerine<br />
alıyor onu, benimsiyor, saksofon çalındıkça zihninde beliren<br />
imgede kendisini yaşamın kurgularına tanıtacak bir kimlik<br />
buluyor. İnanıyor bu kimliğe, büsbütün ona bürünüyor, o<br />
oluyor.<br />
Aynı dramatik tavırla bakıyor albümlerde siyah-beyaz<br />
fotoğraflara, eprimiş vesikalıklara, sahildeki boş şezlonglara,<br />
limanda demirli yelkenlilere, geniş ve uzun, tenha sokaklara,<br />
18
www.isaretatesi.com<br />
inşaat makinelerine, hurdası çıkmış traktörlere. Polisiye bir<br />
mercekten görüyor, esrarlı bir zevkle, resmi büroları, arşiv<br />
dolaplarını, telefonları, ahşap sehpaları, abajurları. Satende<br />
ilerliyor.<br />
Araştırıcı bakışın yer ettiği dikkatli gözlerle geçiyor<br />
kentten, suça ve adalete yakın. – Öyle ki, polisiye tema<br />
pekiştikçe, insanın dünyasının inanç ve değerler bir tarafa<br />
bırakıldığında ve kültür katmanı buharlaştığında nasıl da<br />
kaba, haşin ve ölümcül kurallarla işlediğini görüyor.<br />
“İnsan her güne bir düş bulmalı,” dediği zaman, naif bir<br />
iyimserlikle söylemiyor bunu; tam aksine, düşsüz ve<br />
yanılsamasız kalmanın, belirli bir durumda belirli bir nesneye<br />
yaklaşabilmek için gereken en temel perspektiften ve<br />
araçlılıktan mahrum kalmanın ne demek olduğunu iyi bilen<br />
bir kişinin sinik tavrıyla konuşuyor. “Ve bulduğu düşü<br />
sürdürmeli değil sadece, sömürmeli de o düşü sonuna kadar,”<br />
diyecek belki de sözüne devam edecek olsa: Kullanabileceği<br />
temayı bir kere bulmuşken, onunla düşünmekte, o temaya<br />
bürünerek düşünmekte sınır tanımamaktan yana oluşu onun<br />
en ayırt edici özelliğidir.<br />
Bu haliyle onu kesintisizce takibe alan bir kamera olsa,<br />
belki de, geniş bir duygulanım yelpazesiyle düşünürken<br />
yüzüne ara sıra yansıyan birtakım tuhaf ışıkları ve derin, kuyu<br />
gibi karanlıkları, alacalı renkleri ve kötülükleri yakalayabilir.<br />
19
www.isaretatesi.com<br />
Tümden içine gömüldüğü polisiye kimliğiyle, bir ara,<br />
yeraltı tünelinin karanlık ucuna doğru bakarken yüzünün<br />
donup kalıverdiği an…<br />
20
www.isaretatesi.com<br />
DİNLEYİCİ<br />
Şarap, diyordu herkes. Kimsenin dilinden düşmüyordu<br />
sarhoşluk. “Su,” diyordu o ise: “Sadece su.”<br />
En baştan beri su vardı. İçti, düzenli içti, su kıldı<br />
bedenini, düşüncelerini, yaşamını. Berraklığı, akıcılığı,<br />
kendiliğindenliği, sade ve gerçek oluşunu aldı sudan. Ruhu<br />
sularda gezindi. Durağanlığı ve hareketi sudan öğrendi;<br />
ilerlemeyi, beklemeyi; özsel ve arı olmayı, kalmayı. Öyle<br />
olduğu sürece, suyu buldu hep. Suydu dünya.<br />
Ve onun suyu, müzikti. Her gün kahvaltıdan sonra bir iki<br />
saat aylaklık eder, sonra saat on bire doğru dışarının<br />
gürültülerinin ulaşamadığı loş arka odaya geçer, kanepeye<br />
uzanırdı. Karşı koltukta teyp olur, o gün için seçtiği müzik<br />
parçası çalardı. Bazen bir Wagner uvertürü dinlerdi, bazen bir<br />
Brahms adagio non troppo’su, bazense bir Chopin<br />
impromptu’su, ya da baştan sona bir Rahmaninof varyasyonu,<br />
Weber’den sonat parçaları.<br />
Tam bir dinleyiciydi o. Müzik çalmaya başladığında,<br />
müthiş bir dikkatle dinlemeye hazır olurdu; kulak kesilirdi,<br />
hatta kendi tümden kulak kesilirdi: Baştan sona, notaları değil,<br />
21
www.isaretatesi.com<br />
notaların karşılıklarını duyarak kendini yapıta öyle bir verişi<br />
vardı; müzikteki detayların, geçişlerin, keskinliklerin,<br />
oyalanmaların, ilerleyen armonideki bölgesel değerlerin, üstü<br />
örtülü sürprizlerin, yanıltmacaların derinine inmekte, ses ve<br />
sessizliğin anlık ilişkisini, birtakım ilgileri, ayrımları, karşıtlık<br />
ve bütünlükleri yakalamakta öyle ileri giderdi ki; orada<br />
duyum, benlik, yaşam ve fizik gerçekliğin özüne dair bir içerik<br />
bulmak ve o içeriği doğal dünyaya tekrar aktarmak (canlı<br />
sanatın nabzını tutmak) adına çok defalar müziğin<br />
yaratıcılarının bile ötesine geçtiğini, doğrudan doğruya<br />
yaratımın ardındaki güçlerin âlemine girdiğini hisseder, tarifi<br />
imkânsız bir doyumla ürperirdi.<br />
Fakat zaman geçti, araya pek çok olaylar girdi; mekân<br />
değişti, uğraşlar değişti, yaşantı değişti. Koşullar bambaşka<br />
olunca “saat on bir ritüeli” sona erdi. Daha doğrusu, dinleyici<br />
için, ritüel nitelik değiştirdi. Artık açık havadadır müzik, tıpkı<br />
içeriği gibi, dışarıdadır – nesnelerin çılgın yoğunluklarıyla ve<br />
havada boşluğun ani derinliğiyle, duyumun keskinliği,<br />
karmaşıklığı ve tekrarlılığıyla, belleğin ve dağarcığın<br />
zikzakları ve sıçramalarıyla, sabırsız istemle, nakışların gizemi,<br />
hareketin heyecanı, zamanın tiniyle, koku manzaralarıyla, gece<br />
girdaplarıyla, düş gücünün ve sağlığın döngüleriyle. – Ritüel<br />
artık dışarıdadır. Tatlı bir tedirginlik ve eşsiz bir başdönmesi<br />
vardır akşam yaklaşırken doğada ve kentlerde.<br />
Böylece, örneğin, dinleyici yaz günü bir bisiklet gezisine<br />
çıkar ve sahil boyunda pedal çevirirken tanıksız bir akışla<br />
ezberden ilerletir Dvorak birinci senfonideki allegro’yu.<br />
22
www.isaretatesi.com<br />
Müziği fizik dünyaya uyarlamayı ve armoninin yabanıl<br />
havasını solumayı iyi bilen biri olarak, bisiklet ilerledikçe,<br />
yapıtın genel hareket duygusundaki sığayı ne yapıp edip<br />
korur – ve ses renklerini birbiri ardına, dalgalı deniz<br />
yüzeyindeki ışıklı parçalarla, çamlı koya yaklaşırkenki Orta<br />
Avrupa havasıyla, ceviz ağaçlarındaki rüzgârlı savruluş ve<br />
hışırtılarla, tozların ortasında heykel gibi duran köpeklerle, yol<br />
kenarı böğürtlenleriyle ve yeşilde kırpışan akşamsefaları ve<br />
çan çiçekleriyle eşler.<br />
Ya da, bir kasım günüdür, yağan yağmura dikkat kesilir,<br />
yarı uyur yarı uyanık bir yoğunlaşmayla, kentin genel<br />
karanlığında, yatayda, ağırdan ağıra, bir katar gibi ilerletir<br />
duyum çizgisini: Park koruluğunda can alıcı bir gece düğümü<br />
bulur, tarih müzesi civarındaki yapay aydınlıkta bir cızırdama,<br />
koku takıntısını andıran bir aksama yakalar, sanki bir maden<br />
yatağıymışçasına cevher ışıltıları saçan konut şantiyesini<br />
görür. – Bu, largo’dur.<br />
Bir başka zaman, avlulardan, sokaklardan, dere<br />
kıyısından, ormandan geçer; bir taraçada durup düzlüklere<br />
bakar; taş bir duvarın kıyısında sarmaşıkları ve yosunları<br />
inceler; sabah erken vakit kendini bahar güneşinin altında<br />
duymaktan hoşlanır. Mevsimin inceliklerini araştırırken,<br />
aklında hep müziğin her an kurulan planı vardır. Evirip<br />
çevirip, bir ileri bir geri, scherzo’yla oynar.<br />
Ya da kış ortasında bir yolcudur su üzerinde. Gemi<br />
günlerdir körfezde demirlemiş dururken ve kıyıya yanaşma<br />
izni beklerken, saatlerin marazi sıkıntısının ve dakikaların<br />
23
www.isaretatesi.com<br />
alâmetsiz genişliğinin orta yerinde birkaç notalık bir temaya<br />
tutunur, durup durup birtakım ses dizilerini tekrarlayıp uç uca<br />
eklemeyi dener: Müziksel bir anlam birimini, çağrıştıra<br />
çağrıştıra doğurtmak ister gibidir. – Bir an için bir kıvılcım,<br />
özgün bir kıpırtı yakalar, sabredemez, birdenbire kamarasında<br />
yattığı yerden ayağa fırlar ve lombozdan bakar eflatun gök,<br />
erken dolunay, mavi dağlar, birkaç gökdelen ve ışıkları yanmış<br />
boz bir apartman sırasının oluşturduğu görünüm bütününe. –<br />
Bu, maestoso’dur.<br />
Dahası, dinleyici artık en çok kendini duyar. Müziğe<br />
kulak kabarttığında, kaçınılmaz bir şekilde, sesi uyarladığı<br />
görüntüdeki etkileri o an nasıl düzenlediğini dinler. Aslında<br />
bu da tıpkı ötekiler gibi bir dinlemedir, – yalnızca küçük bir<br />
farkla: Bu etkiler ve kendisi arasında hangisinin diğerinden<br />
önce geldiğini, dinlediğinin müzik mi kendi yaptığı işlemler<br />
mi olduğunu bazen fena halde karıştırır ve bunun, içinde<br />
bulunduğu koşullardan hoşlanabilmek adına çözülmesi<br />
gereken bir mesele olduğunu düşünürken zaman zaman<br />
müziği büsbütün kaçırdığı olur.<br />
24
www.isaretatesi.com<br />
KURDUN YÜZÜ<br />
Dosdoğru geçiyor ormanın içinden. Bir uğrak<br />
aramaksızın ilerliyor. Kendi bölgesinden ayrılarak geldiği<br />
yabancı bir bölge burası.<br />
Alıcılarını dört açmış, çevreyi tarıyor. Anlamazmışçasına<br />
bakıyor boşluğa. Havayı kokluyor; belirgin bir koku<br />
seçilemiyor. İnce bir sis var. Etrafta yer yer kar birikintileri.<br />
Aşınmış yamaçlardan, çukurluk, yarık yarık mevkilerden<br />
geçiyor. Cılız, kupkuru çalılara, yere saçılmış dal parçalarına,<br />
hiçbir işine yaramayacak kozalaklara, pörsümüş yapraklara,<br />
tuhaf köklere rastlıyor. Soğuk, puslu, dumanlı havada kara<br />
kara ağaçlar çıkıyor karşısına. Patikalar düzensiz; kayalar,<br />
uçurumlar, dereler sık sık engel oluşturuyor. Geçitlerden<br />
süzülüp gidiyor. Tek başına. Soluğunu duyan yok. Gölge gibi<br />
geçiyor fundalıklardan. Tuttuğu yol muamma dolu; çamurda<br />
ve karda bıraktığı ayak izlerinden anlaşılamaz çizdiği eğri ya<br />
da ördüğü ağ. Henüz kendi de, kendisinin ipucu olabilecek<br />
anlamlı bir işaret görmedi. – Henüz hiçbir şeye başlayamadı.<br />
Planını gerçekleştiremediği sürece kafası karmakarışık<br />
kalacak kurdun: Emareler yüzünün vahşi geometrisinde.<br />
25
www.isaretatesi.com<br />
YERLİLER<br />
Ateş yakıyorlar. Dumanın çevresinde toplanıyorlar. Bu<br />
alan ağaç kütükleri, hasır, yapraklar ve kamışlarla çatılmış ve<br />
zemini yerden bir karış yüksek tutulmuş çepeçevre<br />
kulübelerin orta yerinde, köyün meydanıdır. Şamanın bir<br />
işaretiyle susuyorlar ve önemli eylemi göz kırpmadan<br />
izliyorlar. Anlama kapılıp gitmeleri çok da zaman almıyor.<br />
Seslere ve dumana ayak uydurarak mırıldanıyorlar.<br />
Tepiniyorlar, ayaklarını kızıl toprağa vurarak ayin dansı<br />
yapıyorlar.<br />
Bu köyün insanları avlanmaz. Fazlalıkları toplarlar<br />
sadece. Su kıyısına gitseler de balık tutmadan dönerler; ama<br />
uzun süre kalırlar orada. Dalgındırlar, derin düşüncelere<br />
gömülürler, ama neyi düşündükleri bilinmez. Bazen<br />
burunlarının ucundakini göremezler; dumanlı, bulanık,<br />
hülyalı, mahmur bir yaşayışı yeğliyor gibidirler; bir bütün<br />
olarak aldıkları dünyadan parçalar seçmek onların yaşam<br />
düzeni ve zaman kavramına terstir sanki. Oluş halindeki<br />
şeyleri tanımaz, tanımlamazlar. Hep başladıkları yerdedirler.<br />
Aylaktırlar. Bundan çıkıp buna dönerler.<br />
26
www.isaretatesi.com<br />
Oyunu iyi bilirler! Çocukturlar! Bebektirler hatta, –<br />
eylemde yeni, ilk ve ilkel. Saçmanın ve gelişigüzelin dilini<br />
doğal bir ustalıkla konuşurlar. Usdışı ve bâtıl olana sonsuz bir<br />
tin katarlar. Sayısız çeşitlemelere dökerler satirik neşeyi!<br />
Kendilerini verimli kılan meyveyi günde bir kez, o da<br />
bulurlarsa yerler. İşler uğraşlarla eğlence arasında bölünmeler,<br />
kopuşlar yoktur onlar için, birinden diğerine geçerken haz<br />
akıcılığını kaybetmezler.<br />
Bu sene onlar arasından ormanda orkideyi gören olmadı.<br />
Loş ormana yolu düşenler sık ve yüksek ağaçların altında<br />
gezinirken şaşkın şaşkın bakındılar, yeşil gövdeler boyunca<br />
parlak gün ışığına doğru tırmanan sarmaşıkları seyrederken<br />
başları döndü, yere yığıldılar.<br />
Biri bir gün avucunda bir parça firuze ile çıkageldi.<br />
27
www.isaretatesi.com<br />
SES VARLIK - I<br />
Kollarını yukarının bolluğuna<br />
açmış gibi duran yamaçlara yağıyor<br />
kızıl toprakla, çamlarla, sivri kayalarla,<br />
lahit kalıntılarıyla ve çınar ağaçlarıyla beraber<br />
yabanıl dokuyu tamamlayan<br />
–– böcek cırıltısı.<br />
Dere boyundaki kuytu mevkinin<br />
otlar, çakıl taşları, dikenli çalılar,<br />
iri çiçekler ve kuşlar gibi<br />
ayrılmaz bir parçasıdır<br />
–– su şırıltısı.<br />
Şimşek çakıyor,<br />
loş kayalık boğazda<br />
cisimlerin ve havanın içinden<br />
simyasal boya gibi geçiyor<br />
–– gökgürültüsü.<br />
28
www.isaretatesi.com<br />
Yavan ve bomboş<br />
alacakaranlık saatinde<br />
donuk vadi kesitine birdenbire<br />
abartılı bir olay karakteriyle doğuyor<br />
–– horozun ötüşü.<br />
29
www.isaretatesi.com<br />
FEMİNİNİSSİMA<br />
Kadın en çok neden sakınır? Bilincin dünyayı<br />
karartmasından. – Akıp gidiyordur zaman, kadın<br />
yakalamıştır elektriği, özgürce davranıyor, geleni<br />
karşılıyordur, hoşnuttur, bozulsun istemez bu. Hem sonra<br />
sıcaklık vardır, nefes, kıpırtı, kıvraklık, buz ve ateş ve<br />
ürperiş. Gölge düşsün istemez spontan yaşama; deneyim,<br />
görü, bellek kararsın hiç istemez. Sakınır böyle bir eril<br />
kararmayı getirenden: En şeytani görür onu, iter<br />
kendinden.<br />
Kadın bir erdem görmez yabancılaşmakta; bunun bir<br />
erdem olduğunu telkin edenlere inanmaz. Noksan,<br />
kusurlu, tuhaf, eğri büğrü, saçma, cüzî de olsa, akıldışı ve<br />
istemsiz de olsa tüm şeylerin toplamının insanı insan,<br />
hayatı hayat yaptığını; geçmişin bütün ıvır zıvırının ve en<br />
can alıcı olarak da olağan, vasat, bayağı olanın bugünü,<br />
şimdiyi, ânı yarattığını ve sonranın yolunu hazırlayıp açık<br />
tuttuğunu bilir. Büyük bir dili konuşmaz kadın; yumuşak,<br />
küçük ve emin adımlar basar. Doldura doldura ilerler ve<br />
bu arada yaşayarak bilir hem zorunlu hem rastlantısal<br />
30
www.isaretatesi.com<br />
olanlarla bizzat şekillendiğini. – Bilmese de bilir bunu:<br />
Yanıltılamaz kadın, yabancılaştırılamaz.<br />
Dahası, kadın içeriden yaşar: Her şeyin içinden beden<br />
olarak geçildiğini bilir. Yoksa renklerle ve desenlerle<br />
konuşamazdı, üzerindeki aksesuarlara bir kerelik içrek<br />
nitelikler aktaramazdı, bir eda sahibi olamazdı. Bunu<br />
ondan iyi kim yapabilir? Kadının bedensel varoluşu nasıl<br />
kalbinden yakaladığını anlayabilmek için onun rutin<br />
kımıltıları, duruşu, oturup kalkmayı, geçip gitmeyi, her<br />
türlü ifadeyi, jesti ve mimiği zamansal çizgide<br />
(zamanlamalar!) nasıl da etkili kullandığına bakmak ve<br />
bunlarda en geçici, anlık ve tin-beden ilişkisinin tamlığı<br />
adına bir o kadar da gerçek sanat olan dansın çekirdeğinin<br />
barındığını görmek gerek. – Üstelik kadın farkında bile<br />
değildir bütün bunların: İçindedir çünkü, farkında olması<br />
gerekmez. (Neredeyse, denebilir ki, üstbilinç’tir kadın<br />
dünyasının öbür adı.)<br />
Kendini erkeğe tanıtmanın yollarını arar kadın, hatta<br />
tiranca dayatır kendini. Gelgelelim, bu konusunda erkeğin<br />
durumu ümitsizdir; kadındaki bedensel varoluşu, o,<br />
ancak salt tensellik olarak algılayabilir. Ahmaktır erkek,<br />
kadın dünyasının gizeminin eşiğinde, şehvet düşkünü<br />
olabilir en iyi ihtimalle. Örneğin bir kokuya takılır kalır. O<br />
zaman da içindeki kestirmeci yan zirveye çıkar: Zamanı,<br />
akışı ihlâl eder; çatışır üstbilinçle (çünkü, bilinç’tir erkek).<br />
Oysa bekletecektir kadın – üstbilinçte buluşma<br />
olanağı yakalanana kadar. Çünkü ölçüleri gözetir o,<br />
31
www.isaretatesi.com<br />
zamanın nabzını tutar, aralıkları sayar, müzikolojik bir<br />
düzen arar. Erken olan da geç olan kadar kötüdür<br />
(zamansızlık tümden kötüdür); birinden korkar kadın,<br />
ötekinden içi geçer; işlerliği, çarkların dönüyor ve<br />
momentumun korunuyor olmasını her şeyden çok<br />
önemser; ve kulağı hep ölçülerdedir; ölçüleri yakalamak,<br />
ritmi kaçırmamak, boşa oyalanmamak hayatidir. Kadın<br />
bekler, ama zamanında gelmeyeni karşılamayı reddeder,<br />
tanımazlıktan gelir. Üstelik kurallarını da asla tartışmaya<br />
açmaz; sadece kendi kuralları olduğunu varsayar, başka<br />
türlüsü gelmez elinden.<br />
Dahası, kadın kendi koşulları içinde kendini öyle<br />
benzersiz bir kesinlikle tanır; güzelliği, zekâyı, sağlığı,<br />
içinden yetiştiği çevreyi, ikna, yanıltma ve kafa karıştırma<br />
becerilerini, yani elindeki türlü kişisel olanakları, sahip<br />
olduğu gücü ve yaratabileceği etkiyi öyle somut bir<br />
şekilde öğrenir ki, yeri geldiğinde sihirli değneğini çıkarıp<br />
o etkiyi yaratıvermesi onun için işten bile değildir.<br />
Bence kadının baktığı yöndedir derin orman, gölün<br />
dibi, zümrüt façetasındaki toz.<br />
32
www.isaretatesi.com<br />
YÖNÜNÜ BİLEN<br />
İşte Laos! Kendi dumanı içinde, loş, içten sıcak. Şu<br />
karanlık çabalayanların, kan ter içinde, tanıyamayacağı. –<br />
Sürükleyici uğraştan çıktım, inanmıştım, dışarıdayım şimdi,<br />
yürüyorum, yeni öğreniyorum dünyayı: ışıklı tabelalar, yokuş<br />
aşağı hızla geçişi arabaların, yüzler, lekeli kaldırımlar, adım<br />
atan bacağım, yere basan ayağım. Çocuk duyum! Yukarıda,<br />
cadde üzerinde, kapalı kış başı havasının yoğun karnı. – Laos<br />
orada! (Orman, taşkın doğa, sulak toprak, tüm Budist<br />
tapınakların silueti.) Görüyorum buradan oraya doğru uzanan,<br />
yapay bir ışık çizgisinin belirlediği dolaysız yolu. – Yol yerinde<br />
kalacak. İstediğim an tutabilirim o yolu. Yerinde olmasından<br />
hoşnutum. Şimdi buranın kokularını, soğuğunu duyuyorum,<br />
buranın çalpara şıkırtılarını. Tanıyorum, geçtiğim sokakta, iç<br />
sessizliğimin geniş tropik yapraklarını; omurgam sazlıktaki bir<br />
kamış gibi dik ve düzgün; yogi bileklerimdeki tüy hafifliğiyle<br />
tartarak yatıştırıyorum sağda solda kontrolsüz kıpırtıları;<br />
uyumu kalabalıkta hep kaval sesiyle taklit ediyorum;<br />
duracakmış gibi yavaşlayan zamanla ilerliyorum ulu çınarın<br />
saçakları altından; capcanlı yağlı boya renklerle, kayganlıkla,<br />
şıpırtılarla yürüyorum.<br />
33
www.isaretatesi.com<br />
Yolun ucunda gördüğüm Laos kadar yakınım,<br />
başlangıçtaki Laos’a.<br />
34
www.isaretatesi.com<br />
SES VARLIK - II<br />
alışveriş merkezi<br />
Bu ne ses cangılı! Tanrı dünyayı askıda duran satılık deri<br />
yelekleriyle, alüminyum folyolarla, oyuncak bebeklerle,<br />
market köşelerindeki renkli ambiyans lambalarıyla, yıpranmış<br />
dinlenme koltuklarında oturup sırnaşan pasaklı sevgililerle,<br />
naylon poşetlerdeki organik desenlerle, plastik çiçeklerle,<br />
parfüm kokularıyla, mekânın ilintilerle dolu çağdaş dokusuyla<br />
yarattı! AVM’nin üçüncü katının yankılı boşluğunda kadın<br />
kikirtileri, yürüyen merdivenlerin harekete geçme tıkırtıları,<br />
asansör katta ikazı ve topuk takırtıları bir araya geldiğinde<br />
anladım bunu.<br />
Bu ne ses cangılı! Gömüldüğüm koltukta<br />
kımıldandığımda, kadife kılıfa sürtününce hışırdayan<br />
kıyafetlerimden tanıdım yabancı olduğum bedendeki ben’i.<br />
Ama ne ses cangılı! Ekrandaki animasyona dalmıştım,<br />
dijital çağın yapay evrenlerinden nesnel dünyanın gerçekliğine<br />
kademe kademe dönerken, arada kalmanın köklü yer/yön,<br />
öz/özne karmaşalarıyla salladım varlığın zeminini, – sonra,<br />
soluğumu tuttum, arı kovanı gibi olmuş geniş salonun ses<br />
35
www.isaretatesi.com<br />
kalabalığından zar zor sıyrılarak, açığa, köşeye, uzağa doğru<br />
kaçan duyusal kavisin işaretlediği dördüncü boyutu<br />
yakaladım.<br />
Hep vardık.<br />
36
www.isaretatesi.com<br />
NABIZ<br />
-üç paralel akışlı senfonik poem-<br />
37
www.isaretatesi.com<br />
38
www.isaretatesi.com<br />
39
www.isaretatesi.com<br />
SES VARLIK - III<br />
Duvarlar ince. Apartman, ses yalıtımı pek düşünülmeden<br />
yapılmış. Sesler dörtduvarın dışından, kapalı pencerelerden de<br />
nüfuz ediyor içeri. Kalabalık bir apartman burası; yanda, altta,<br />
üstte komşuların hareketliliğini duyabiliyoruz. Bu dairenin<br />
sessiz boşluğu dış seslerin rastgele trafiği için açık bir zemin.<br />
Hele de korunmaya çalışılan, üzerine titrenen bir ruh<br />
durumu söz konusuyken! Biliyorum: Olaylar ses dalgalarıyla,<br />
sudaki halkalar gibi yayılır; (bağırışlar, ünlemler, iniltiler––)<br />
seslerle taşınır öfke ve acı; seslerle ister istemez ortak oluruz<br />
başka kötülüklere, bayağılıklara, başkalarının uzak dünyasına,<br />
bize yabancı olduğundan bizim için kafa karıştırıcı olana. –<br />
Duymak istemiyorum. Kapatıyorum kendimi, iç ritmimi<br />
korumak istiyorum. Bilincim, müzik olmayan her şeyi<br />
yadırgayan kulaklarım için kalkan olmuş: Ama başıma<br />
sinekler gibi musallat oluyor parkede mobilyaların sürtünme<br />
gıcırtıları, homurtulu diyaloglar, yere düşürülen sert cisim<br />
tıkırtıları, güm ederek çarpan kapılar, borularda su uğultuları,<br />
çocuk çığlıkları, kırılan bir camın şangırtısı, sokakta<br />
yankılanan ısrarlı bir korna sesi.<br />
40
www.isaretatesi.com<br />
Bir yandan suskunluğum, aylaklığım, bir yandan da<br />
uyarılmışlığım, aşırı hassaslığım. Ya da buna kedicil bir<br />
hassaslık, yapısal bir iç huzursuzluk demek daha doğru olur.<br />
Bunun neye karşılık geldiğini en iyi bilen de evin kedisi M.; bu<br />
apartman dairesinin günün yirmi dört saati burada olan tek<br />
sakini. Başımı usulca çeviriyorum, bakışları üzerimdeymiş,<br />
göz göze geliyoruz. Böyle anlarda gözlerini hiç ayırmaz, insanı<br />
tedirgin edecek kadar uzun bakar. Garip hislerle, ânın<br />
erişilmez gizemiyle dolup ürperirim. Belki de evin bu gerçek<br />
sahibine sormak gerek, bu dörtduvarın arasında bilinci ne gibi<br />
güçlerin yönettiğini.<br />
Hassaslığından, iç huzursuzluğundan dem vurduğum,<br />
her türlü çıtırtıya kulak kesilmiş, her sese irkilen bu sarışın<br />
kürklü hanımefendi, o uyanık, güvensiz, her an tetikte<br />
bekleyen tavrıyla belki de, yakaladığı ruh durumunu korumak<br />
için çabalayan benimle çok benzer bir kaygıyı paylaşıyordur:<br />
Olumlu, sürekliliği olan, alışıldık koşulların ufacık bir dış<br />
etkenle bozulup tersine dönebileceği ihtimali hep aklındadır<br />
onun.<br />
41
www.isaretatesi.com<br />
POYRAZ<br />
42
www.isaretatesi.com<br />
ERMİŞ VE SATYR<br />
Mahremiyet örtüsü kalkmış. İşte sere serpe uzanıyor dişi<br />
beden.<br />
İstenmiş, bilinçli, uzatmalı bir içedönükleşme ve<br />
durgunluk döneminin ucunda, senin canlanma ânında belirdi,<br />
gözbebeğinin kıvılcımında, bu oda, bu kadın. Kişiliğinin<br />
ekonomisi, sağlam beğenin, seçici ilkelerin, yaşantındaki gizli<br />
işleyiş, katı perhizler ve kararlı birtakım yönelmeler senin için<br />
bu zirve deneyimin koşullarını yarattı. Kendini sana sunmuş<br />
dişi beden. Dingin bir düşünce zeminiyle, düzene girip<br />
yenilenmiş bir tinsellikle, dinç bir bedenle ve keskin duyularla<br />
yaşayacaksın bu tabula rasa sevi dakikalarını. Masumsun,<br />
lekesizsin; bütünlüğün ve coşkun tümden meşru kılıyor seni.<br />
Duvarlara gölgeler vuruyor. Hava dumanlı, nefes yoğun.<br />
Zaman duracak gibi, öyle ağır ilerliyor. En ufak bir kımıltı bile<br />
önemli, en küçük bir ses bile işitilmekte: çıtırtılar, eklem<br />
kıtırdamaları, belli belirsiz yutkunmalar, iniltiler, kumaşa<br />
sürtünme sesleri. Ve sonra, kıpırtısız uzun aralıklar. – Duya<br />
duya ilerliyor, bilincin insanüstü düzeylerinden de, insancıl<br />
düzeylerden de geçiyorsun. Doğanla konuşuyor beden.<br />
43
www.isaretatesi.com<br />
Alışıyorsun seninle soluyan öteki varlığa. Abajurun<br />
solgun ışığında görüntüler besliyor ruhunu. Bedenin ayrımına<br />
vardığın her bölgesi, uzuvların farklı farklı her pozu bir<br />
şeylere dokunuyor içinde. Doymaz bir açlıkla, sonsuz bir<br />
hevesle bakıyorsun. Masumiyetinin sınırı yok. Duyuların<br />
yönlendiriyor seni. Giderek artan bir hassaslıkla görüyorsun<br />
çukurlukları, kabarıklıkları, gölgelerin oyunlarını, renk<br />
tonlarını; tendeki geçişleri yakalıyorsun; inceliyorsun benleri,<br />
şeftali tüylerini, eşsiz kırışıklıkları.<br />
İlk kez temas edermiş gibi öğreniyorsun kıvrımları; her<br />
dokunuş yeni, beden hep bakir. Adaleler, kaba et, eklemler,<br />
kemikler ve yumuşacık dolgunluklardaki ifadeyi, benliğin<br />
somut sırlarını milim milim keşfediyorsun. Gezinen<br />
parmaklarına rastgelen kayganlık, pütürler ve izler, bütün<br />
bunlara türlü şekillerde dokunmak veya dokunmamak,<br />
dokunmayı ertelemek seni ayrı ayrı uyarıyor, uyuşturuyor,<br />
ayıltıyor, oyalıyor.<br />
Uzatıyorsun dakikaları; zamanın yavaşlığı bir lütuf.<br />
Duyum zevki neden aceleye gelsin? Bir kez bulunmuşken, ne<br />
diye geçiştirilsin bu yoğun saat? Tenin öteki tene dalga dalga<br />
akışındaki hoş tedirginliğin, tazelenmenin, uzlaşmanın, ve<br />
onay dolu, rengârenk bir geçmiş ve bir gelecek düşününün<br />
zamansız bir döngüde buluştuğu canlılık ve esenlik ölçeği bu.<br />
Ve kokular! En esaslısı etkilerin… Bedeni en olağan<br />
haliyle duyarken, koskoca bir burunsun sen! Enseyi, kürek<br />
kemiklerinin arasını, belin çukurluğunu, kalçaları, baldırları,<br />
topukları ve sonra avuç içlerini, kolları, omuzları tararken,<br />
44
www.isaretatesi.com<br />
saçlara gömülürken, kulaklara ve dudaklara sokulurken,<br />
benzersiz bir kokular atlasında geziniyor, sarhoş oluyorsun.<br />
Geçişler, akış, takılıp kalmalar, tüm hislerin karmaşık<br />
birlikteliği ve doğal devridaim, dişi bedenin yakınlığında<br />
ruhun ahenkli zenginliğini ateşlemiştir.<br />
Bedenin en mahrem bölgelerinde, en özel ara noktalarda,<br />
oralara ait doku berrak bir açıklıkla görülmektedir: Bu uç<br />
ayrıntılarda, hem şehvani yanın keskin bir karşılığının, hem de<br />
bireyi türünün yapısal kökenleri üzerinden dünyaya bağlayan<br />
kozmik bilginin olduğu bilinmektedir.<br />
45
www.isaretatesi.com<br />
SES VARLIK - IV<br />
İnsan gözlerini yumar ve mekânın kültürel ilgileri aşan<br />
nesnelliğini duyar: Bilinç, sesler yardımıyla, maddeyi belirleyen<br />
boşluklardan akar.<br />
Gözümü yumuyorum: Metalik, insani, mekanik,<br />
hayvansal, elektronik ve rüzgârsı seslerin geçişleriyle<br />
işaretlenen karanlık bir ses fanusundayım ve boşluğu tarayan<br />
seslerle bir bir doluyor işlek caddelerin ucuna kireç kokusu,<br />
madenlere pelte, gökyüzüne kümülüs tarlasının belirsiz bir<br />
noktasında kaybolan bir kerelik yay ve gece kentine toprağı en<br />
uzak tepeye kadar yoklayan pathos dokusu. – Sonra, bunların<br />
en yoğun olduğu ânın hemen ardından, sular çekilirmişçesine<br />
boşalıyor dünya; geriye karanlık bir zemin kalıyor: varlık,<br />
mekân, madde.<br />
Dokunabiliyoruz zamana.<br />
46
www.isaretatesi.com<br />
UYKU ÖZLEMİ<br />
uzun uykulara duyduğum özlem<br />
susuzluğumu gece yarısı<br />
ücra mağaraların<br />
derin karanlıklarına uzattı.<br />
baktım pencereden,<br />
çıktım lambasız balkona,<br />
panoramik manzaradan<br />
kaotik kapkara siluetler,<br />
suretsiz çalkantılar geçti.<br />
koşturmacaların, gürültü patırtıların,<br />
arbedelerin hamur gibi yoğrulan<br />
hummalı kentini<br />
floresan vadide zorbaca inciledim,<br />
ışıksız mahalleler beni hınçla karşıladı.<br />
47
www.isaretatesi.com<br />
mavi at heykelini<br />
silindirik gökdelenin<br />
açmazına koydum,<br />
bir kriz çıktı yarım yamalak.<br />
kent merkezine<br />
abartılı bir nabız yakıştırdım,<br />
bina yığınları<br />
soluksuz kaldı.<br />
ziftlendi toprak,<br />
patlıcan moru bulut<br />
doğu göğüne mıhlandı.<br />
uzun uykulara duyduğum özlem<br />
asla uyunamayan bir dünyanın<br />
hiçliğine yolladı beni ışık hızıyla ––<br />
en yakıcı uçta kavrulunca<br />
kendimi geri çağırdım dehşetle.<br />
48
www.isaretatesi.com<br />
TAYYIZAMAN - I<br />
Kumardan önce ateş geldi. Burada ateş! Günü geldi.<br />
Madem öyle neden sentetik bu deri? Hınç geldi.<br />
Suyu saldık. Geriden takip etti buharlı soluk. Kuyu<br />
boyunda maden ısısı. Manyetik bordürden geçtik, birdenbire<br />
maviliğe kavuşan vitrine vardık. Yavaşlayan bir hızla<br />
karanlığa gömülen tüm nesneler işlek caddenin erişilmez<br />
köşelerinde kendilerine doğru yolculuk etti. Esti meltem.<br />
Mırıltı raylarında aktı trenler. Grotesk kesitler belirdi – nergis<br />
gözlere. Spot ışığında balta! Tınlayan nal! Sesin dokunduğu<br />
uzak oda: turuncu, kovuk gibi, çilek kokulu. Tıpkı kilit<br />
vurulmuş atölyede kalan son vidanın cevheri gibi. Viva la<br />
vida! Tüm dünya akiktir, ama her şeyin akikliği öteki şeylere<br />
gizlidir. Amazon ormanlarına kaçıyor elektriğin aryası…<br />
Gecede ip koptu!<br />
Önceye döndük. Yitiverdi her şey.<br />
Duruyoruz öylece. Ateş yok. İşimiz kumara<br />
kaldı. Zar atalım bari.<br />
49
www.isaretatesi.com<br />
TAYYIZAMAN - II<br />
alışveriş merkezi<br />
Yapay ışıklarla tezgâhlar, vitrinler, karolar, panolar,<br />
şeritler, pervazlar boyunca caz kovalamacası! Dizi dizi kapalı<br />
mekânlar, endüstriyel iç mimari, göz alıcı dekorasyon. İnsanın<br />
karşısına birbiri ardına türlü türlü nesneler, alaca renkler,<br />
melez dokular getiren büyük mağaza. Piyasa safarisi! Hızla<br />
işleyen zihin, her an eşleşecek öğeler bulan göz, yüklü duyum.<br />
Uyarımların kalabalığı, öngörülmemiş karmaşık etkiler, yoğun<br />
hava. Raflardaki şekilli simli mumlara bakarken, ya da palto<br />
beğenirken! İnsanlar doluşuyor her yandan; küçük spotların<br />
güçlü ışıkları, tempolu müzik, parfüm kokuları, ürün bilgileri,<br />
uğultular. Ortamın ad hoc bombardımanıyla tatlı tatlı<br />
ürpermenin yolunu bulmuşken, tüm nesneleri uzlaştıran<br />
zemini koruyorum, hipnotik bir halde mağazada uzun süre<br />
oyalanıyorum.<br />
Sonra birden dışarı çıkıyor, yakaladığım ritmi<br />
sürdürerek, sıcacık düşüncelerle otopark asfaltının karanlığına<br />
doğru yürüyorum, kısa sürede âdeta en uzak ormanların<br />
ötesine ışınlanıyorum.<br />
50
www.isaretatesi.com<br />
Eski zamanların Sankt-Peterburg’u burası;<br />
Nevski Praspekt’te geziniyor gece bekçisi:<br />
Sokak lambası alevinin camın içinde yanışını<br />
ömrühayatında ilk kez, bir dakika boyunca<br />
gözlerini hiç ayırmadan seyrediyor.<br />
51
www.isaretatesi.com<br />
DÜĞME<br />
ufukta puslu günbatımının<br />
yapbozu tamamlandığında<br />
beride kemik bir düğme<br />
parlıyor yaş çimenlerde.<br />
dikkat dağıtıcı<br />
bir kemik düğme ––<br />
tali bir noktadan<br />
bulandırıyor manzarayı.<br />
karanlık huzmelerle<br />
lekeleyip perdeliyor<br />
ağaçlar arasındaki açıklıktan<br />
güneydeki allı morlu tepeleri<br />
gören daracık hattı.<br />
alacakaranlıkta<br />
havanın tütünsü kokusunu<br />
52
www.isaretatesi.com<br />
uğursuz salgılarla<br />
zehirliyor.<br />
sanki lanet bir göz ––<br />
bulunduğu yerde kötücül, tekinsiz,<br />
şeytani bakışlı.<br />
karartı içinde<br />
tavus yeşilini andıran<br />
yakıcı bir matlığa bürünmüş,<br />
histerik, hipnotik.<br />
pul kadar bir alandan<br />
halka halka yayılarak devleşiyor,<br />
trajik karanlığı<br />
zifte boğuyor.<br />
koro uğultuları,<br />
vahşi iniltiler, çığlıklar<br />
ve ürkünç fısıltılar arasında<br />
küçücük kemik düğme<br />
geceden daha büyük<br />
bir hiçliğin kıyametini duyuruyor.<br />
53
www.isaretatesi.com<br />
DAĞLAR<br />
-Himalaya interlüdü-<br />
Aşkın yükseklikler, ıssız gök boşluğu.<br />
Dağların çatısı: Parçalı zirveler; sivri, kırık kırık<br />
kayalıklar; aşınmış, çıplak, yarık yarık, dilim dilim yamaçlar;<br />
inişli çıkışlı, çanaklar oluşturup eğri büğrü konilerde buluşan,<br />
kâh sıra sıra uzanıp kâh kopuk kopuk duran, parlak, boz,<br />
damalı, her yöne dönük girift mevkiler kurmuş sayısız yüzey.<br />
Yerin en yükseğinde ve göğün en yakınında her türlü<br />
şekil ve engebeyle dolu bu yamru yumru, büyüğün en büyüğü<br />
kütle, bitimsizce uzanacakmış gibi görünürken, – işte,<br />
birdenbire başlayan bir bulut deniziyle sınırlanıyor: Pamuk<br />
gibi bulutlar; yoğun, engin, tekdüze bir beyazlık, ufukla bir.<br />
Ne ki, hemen ileride, başka bir doğrultuda yeniden<br />
başlıyor dağlar.<br />
54
www.isaretatesi.com<br />
MERKEZDE<br />
55
www.isaretatesi.com<br />
TERS<br />
-impromptu-<br />
Solaklar yakınlarda.<br />
Uğursuz ahlâk masası – platin sarısı boyatmışlar<br />
ofislerini! Evimizde nasıl oturalım şimdi hardal sarısı?<br />
Sığdırmaz ettiler. Gölgeleri düşüyor bu uğultusuz odalara.<br />
Uğursuz ahlâk masası! – Ve burada, salonun köşesinde rustik<br />
masa, ahşap dalgaları, boğuntu. Çiçek desenli berjer,<br />
dışarıdaki gece renklerine göre hiç olmadığı kadar âtıl şimdi.<br />
ŞİMDİ!! Büyük bir vakum sıkıştırdıkça en özel köşeyi,<br />
özelliksiz kalıyorum. Canıma düştüler. Abajur aydınlığında<br />
bulaşıcı uyuşukluk: Solaklar yakınlarda!<br />
“Sonraya sakladığım senfoni lekelenmese bari.”<br />
56
www.isaretatesi.com<br />
FANTASİA<br />
“İhtiyarı görün.”<br />
Bitkinsiniz, içiniz kararmış. Aç, susuz, uykusuz, – ihtiyarı<br />
görün.<br />
Yerdeki yuvarlağa basın. Rengi atmış panelin önüne<br />
geçin, heykel gibi durun. Yapışkan adımlarla, yerden<br />
kalkmayan ayaklarla geldiniz buraya. Ihlamurlar renklerinden<br />
bir şey kaybetmemişse de, kaldırımların suyu büsbütün<br />
çekilmiş. Yan yana getiremezsiniz bunları. Boynunuza çelengi<br />
atıp kaçtı hoşgeldin heyeti. Tek başınızasınız. Bakın şimdi<br />
ırmağa; ölgün bir buhar tütüyor sudan. Buraya gelirken, anlık<br />
bir sarsıntı tuhaf göstermişti size gerçekliği. Uyuşuk, sersem,<br />
hantal vaziyette bir şeyler yapmalısınız bundan, – gövdeniz<br />
sert bir kabukla kaplı, içten içe pelte de olsanız.<br />
Görün ırmaktaki cıvıklığı. Havada pis bir duman.<br />
Etrafınıza bir an bakın. İrkilip bir uykudan ayıldınız sanki.<br />
Kavakların kıpırtısını yakalayın; ördekler hipnotize ediyor.<br />
Âtıl kalamazsınız. Zamanın dışından seslenin zamanın içine.<br />
Sarmaşıklar iniyor binanın parşömen renkli cephesine. Güz<br />
ikindisi duvarda yağ gibi akıyor. Kırlangıç öttü.<br />
57
www.isaretatesi.com<br />
Görememişlerdi sizi, duyamamışlardı! Sanmışlardı ki,<br />
apokaliptik bir bekleyişin eşiğinde takılıp kalmışsınız;<br />
sanmışlardı ki çürümeye kurulusunuz. O halde kendinizi<br />
duyurun şimdi: Aladdin’in Şenlik Marşı çalıyordu hep,<br />
dinliyordunuz!<br />
Gürbüz pancarlar oluşadursun, varlık anlatsın kendini, –<br />
dinleyin, dinletin.<br />
58
www.isaretatesi.com<br />
JAZZ<br />
to a commuter on the bus, by the window<br />
You are there and this is a novel feel I get out of you.<br />
American girl! Play well with the strap of your bag. (Your<br />
nature thus translates into our mainstream reality. In a<br />
character that I know of all living. Of myself.) — Electric soul!<br />
Ticktock rhythm! Latent boom! Dreamy night thoughts! Flash<br />
vision! Free-flowing profile before the city lights! Busy heart of<br />
the dark! — You are the moment: either left out of time or<br />
enclosed back in time. Blue wiz! Net of patterns! Spark-catcher<br />
of desires! Cute plot! My belief in easy presence! Lovelike!<br />
Sneeze gently where you are — and I will perpetually spread<br />
out your being in slow jazz tempo.<br />
59
www.isaretatesi.com<br />
KUT<br />
Sislerden hayalet gibi beliriyor kule yıkıntısı.<br />
Şimdi başlıyor her şey. Burada, şu an.<br />
Çarpıcı bir deneyimde büyüklüğü inatla kovalarken<br />
küçülen ve büyük bir öyküyü küçücük bir deneyimde<br />
sürdürürken bunu bilmeyen sen, şimdi, olmayan bir özü<br />
aramayı bırakıp, etrafta bulduğun işaretlerden yola çıkarak,<br />
uyandırabilirsin benliğini adım adım.<br />
Sislerden hayalet gibi beliriyor kule yıkıntısı.<br />
Havada yoğun bir nem, toprak ve ağaç kokusu. Köpek<br />
havlamaları, kuş ve horoz ötüşleri duyuluyor. Kuşluk vakti<br />
ışığa doyuyor puslu dünya. Kendi ifadesini bulmuş tin. Yeniye<br />
doğru açılan tatlı bir belirsizlikle, dingin kıpırtıların<br />
beşiğindesin.<br />
Biliyorsun, büyük bir uykudur yaşamın: Uykudadır her<br />
şey; bir düştür gördüğün. – Ve Parsifal’sin sen bugün, müziğin<br />
yankılanıyor havada, leitmotiflerinin sonsuz tekrarları!<br />
Sislerden hayalet gibi beliriyor kule yıkıntısı.<br />
60
www.isaretatesi.com<br />
Yürüyorsun geniş vadiye karşı. Hızla seyreliyor sis.<br />
Yamaçların uzantısını, vadinin genişliğini ve dönemeçlerini<br />
tanıyorsun. Beden dinç, soluk doyurucu, uzuvlar sağlık dolu,<br />
güç dolu.<br />
Toprağın ve ağaçların renklerini, göğün tavanındaki<br />
bulutları inceliyorsun. Yeniden öğreniyorsun bakışlarını<br />
gölden geçirmeyi; alışıyorsun. Karşı yamaçta çarpıcı bir<br />
kabarıklıkla kalkan gibi duran kayalık, ardındaki koskoca<br />
dünyayı buruk buruk perdeliyor.<br />
Uzak dağlara bakıyorsun; akşam üstleri alev alev yanan<br />
dağlardı bunlar. Öyle tanımıştın onları. Klarnet, trombon, tuba<br />
sesleri duyardın, yaylıların ince tınıları. Görüyorsun ufkun<br />
geçidinden yansıyan pırıltıyı: tapınağını arayan bir geçit. Böyle<br />
tanıyorsun ufku, tapınakları.<br />
Çığırında akıyor yaşamın. Duyuyorsun sesi, devinimi,<br />
sürekliliği. Sıradan bir öyküyle, sudan sebeplerle kuruluyor<br />
gün. Alışkanlıkların, becerilerin ve zaaflarınla; dürtülerin,<br />
tutkunluğun ve sabrınla ilerliyorsun adım adım, – Baba’nın<br />
kaprislerinden ve gazabından, Oğul’un meziyetini<br />
doğuruyorsun.<br />
61
www.isaretatesi.com<br />
BALIK<br />
Balık hafızaymış! Neymiş efendim, balığın hafızası<br />
anlıkmış, olanı hemen unutuyormuş. Şöyle mi yani: Kesit kesit<br />
yaşıyor balık, her an kendini bir yerde buluyor? – Bu bize<br />
balığa dair neyi anlatır ki? Hangi canlı için, olmak, kesintisiz<br />
bir hafızayı gerektirir? Ya da, hareket bilince mi denktir?<br />
Harekete yön veren, varlığın bütünsel momentumu değil<br />
midir, – içten ve dıştan bir toplam?<br />
Balığın hafızası, sudur.<br />
62
www.isaretatesi.com<br />
ÖLÇÜLÜ<br />
Müziği duydun. Çimenlere ayak bastın, yürüdün.<br />
Yaylılar geriliyordu: ana ses. Tarhların yanından geçtin.<br />
Arabalar aktı yoldan. Flüt duyuldu. Duvar boyunda kış<br />
güneşine uydun; taşlara, yosunlara, sarmaşıklara dokundun.<br />
Fıskiye şırıldıyordu parkta. Koşturan, bekleyen insanlar, canlı<br />
jestlerle konuşan kadınlar. Ziller, davul, glockenspiel. Uçak<br />
pistleri geride kaldı. Uzayıp giden raylar. Ağaç sıraları. Tuba,<br />
fagot, korno. Dere boyu ıslık. Bodur çalılar. Tepecikler. Gölet.<br />
İki durak arası süre. Piyano çalındı. Hız, tempo, akış. Ölçüyü<br />
tutturdun. Ufukta kızıl bir çizgi. Soğuk esinti boşlukta. Yine<br />
yaylılar, hep birden.<br />
Durma, bekleme: Kaçıverir müziğin ritmi.<br />
63
www.isaretatesi.com<br />
SİSYPHOS YOK, EPHESOS YOK<br />
Ephesos ziyareti<br />
Hani bakır, hani fırıldak, hani telek? Hani nar, hani gül,<br />
hani ipek? Hani yakut, hani kertenkele, hani gülle? Yok, hiçbiri<br />
yok! Hani kadeh, hani mermer? Hani zırh, gölge, renkler?<br />
Mendil – – mendilde elmas? Yok! Yok!<br />
Hani mumu yakan tesadüf? Ateşin karnı gibi düşünce<br />
tutulması? Hani aşkın buğu; üzerimizde nefes kesici kemer?<br />
Ağzımızı bıçak açmazkenki sırrımız? Yok! Hani leke, hani<br />
pürüz, hani yumrular? – Sisyphos? Adına Sisyphos dediğimiz<br />
tuhaflık, cilve, cazibe? Yok!<br />
Ephesos ayağıma kadar gelmiş olabilir. Sisyphos yoksa,<br />
Ephesos da yok.<br />
64
www.isaretatesi.com<br />
YENİ EV<br />
İşte yeni eviniz. Seçtiğiniz plan, odaların düzeni.<br />
Duvarlar, boyattığınız pastel renkler. Mobilyalar, halılar, satın<br />
aldığınız bilumum eşya. Parke zemin, işlemeli alçı kornişler,<br />
duvar lambaları, tablolar, saten perdeler. Salonda çepeçevre<br />
kitaplık, şömine ve televizyon; sehpalarda hayvan heykelleri,<br />
vazolar ve kâseler. Abajur, köşe koltuğu, minderler. Çeşitli<br />
oran ve ölçülerle pekişecek bir denge ve uyum düşünülmüş<br />
evin her köşesinde; ortak bir tarzın yansımaları üzerinden belli<br />
bir oturmuşluk ve dinginlik aranmış; uğraşlar ve alışkanlıklar<br />
için alanlar yaratılmış. Sanki en küçük detayına kadar tüm<br />
eşyalar ölçe biçe, bir sisteme göre yerleştirilmiş. Net bir yön<br />
duygusu hâkim iç mekâna. Koridorların ürpertici bir derinliği<br />
var. Arka bahçeye bakan odalar diğer taraftaki caddenin tüm<br />
seslerinden yalıtılmış. Çalışma odasındaki berjer sanki sırf<br />
düşünülüp kalınsın diye konmuş köşeye. Fotoğraf çerçeveleri<br />
soluk yansılar saçıyor. İçerinin sessizliği ve kıpırtısızlığı<br />
çağrışımlarla dolduruyor yalnızlığı. Bir ruhu var bu evin.<br />
Odalarda tedirgin adımlar yönlendiriyor insanı; güven<br />
duygusunun kesinliği ötelerin gerilimine karışıyor. Boşluktan<br />
kadanslar doğuruyor hava akımı. Heykel gibi duruyor insan<br />
65
www.isaretatesi.com<br />
yatak odasında. Dürtüler düzene giriyor, düşünce akışkanlık<br />
kazanıyor; uykunun meziyeti elektriklendiriyor gardırobu,<br />
avizeyi, yastıkları, battaniyeyi, kilimleri.<br />
Belki de bir Big Bang başlamak üzere bu yeni evde, –<br />
benlik tüm sağlığı ve sayrılığıyla saçılacak mekâna…<br />
66
www.isaretatesi.com<br />
KOKU VARLIK<br />
Ağır ağır kendime geliyorum.<br />
Kentin keşmekeşinden bitkin düşmüştüm; harekete<br />
koşullanmış bir halde sürekli yanlış çalışan bedenimi<br />
peyderpey terk etmişti dirim. Fakat evimin dörtduvarının<br />
arasına döndüğümde içgüdüsel olarak yaptığım birtakım<br />
danslar, spor bile sayılamayacak acayip atlama zıplamalar,<br />
orgiastik figür ve hareketler, kısacık bir zaman aralığında<br />
enerji düzenleyici bir refleks görevi görerek beni kendime<br />
getirdi.<br />
Önce bedenimi tamamen yorup enerjimi tüketmem<br />
gerekiyordu. Sonra, bir dakika bile oturup dinlenmeden, art<br />
arda soğuk ve sıcak duş, yoğun bir buhar banyosu. Deri<br />
değiştirmiş gibi oluyorum şoklanınca, canlanıyorum.<br />
Ardından, oda ısısına, durgunluğa dönüş. Arp tınıları.<br />
Yiyebileceğim kırmızı bir elma var meyve kâsesinde. Ağır<br />
hareketlerle, öteberiyi oradan oraya usulca koyarken çıkan<br />
tıkırtılara kulak vererek hazırlıyorum bir fincan çayı.<br />
Bacaklarıma sürtünüyor kedi.<br />
67
www.isaretatesi.com<br />
Elmayı kemirişim, çayı yudumlayışım, sessiz sakin<br />
oturuşum bir tür ayin havasında. Ayaklarımı hafifçe<br />
oynatıyorum, bileklerim kıtırdıyor. Kaslarım, kemiklerim,<br />
organlarım tazelenmiş; gerilim dalga dalga terkediyor tenimi.<br />
Ferah, derin nefesler alıyorum. Kanım sımsıcak. Kulaklarımda<br />
tatlı bir uğultu. İnce bir ter boşanıyor üzerimden. Fincanı saran<br />
parmaklarımda olağan dokunuşun engin gücü.<br />
Yumuyorum gözlerimi; kendimi duyuyorum mekânda:<br />
bedenim somut ve bütün. Nefes alıyorum, hışırtılar<br />
duyuyorum: dışarıdaki ağaçların hışırtıları; biliyorum,<br />
oradalar.<br />
Boşluğun ve varlığın içten içe kutsanışı bu. Günün<br />
saatinin aşıladığı iyimser, meraklı ve tedirgin etkilerle yoğun<br />
bir duygulanım atlasına doğru aralanıyor kapılarım;<br />
ürperiyorum.<br />
Ve eşiği nihayet aşıyorum: Genzime yürüyüp beni<br />
ayıltıveren odunsu bir kokuyla, nesnelerin gerçekliğine<br />
gözlerimi açıyorum.<br />
68
www.isaretatesi.com<br />
DOLUNAY GECESİ<br />
Kaba inşaat halindeki<br />
beş apartman bloğunun<br />
ortasında kalan boş arazide<br />
karanlıkta bembeyaz parlayan pus<br />
dolunaya işaret ediyor.<br />
Upuzun prodüktivite merkezi binasının<br />
ön cephesinden yansımalarla<br />
havalanan bir milyon pervane<br />
biçimsiz öncünün dümen suyuna<br />
kapılıp gidiyor.<br />
Köşelerde kaybolan<br />
ve geceye karışan<br />
her karaltı<br />
derin kaynaklara değiyor.<br />
69
www.isaretatesi.com<br />
Yayvan tümsekteki<br />
Maya tapınağını andıran müzenin<br />
geniş dümdüz terası üzerinde kalan boşlukta<br />
kaynağı belirsiz<br />
boğuk iniltiler, ünlemler.<br />
Issız trafo alanında<br />
elektriksel gizemler<br />
bas seslerle dalga dalga tınlıyor;<br />
dikenli telin öte yanında<br />
zifirî karanlıktan<br />
kara dağın ardına kadar inen<br />
keskin bir eğri.<br />
Baktığım yerden<br />
somut varlığa<br />
vahşi bir dirim yayıyorum<br />
buharlı nefesimle dolunay gibi.<br />
70
www.isaretatesi.com<br />
HİPER ZAPPİNG<br />
ekranda uzay görüntüleri,<br />
düşüncem ultra mor<br />
dokunuyorum okyanus kıyılarına,<br />
kum tanelerim altın<br />
derinleşiyor sıcak sular,<br />
ateş balığıyım karanlığa<br />
boşluğu kaplamış platin,<br />
densité 21,5<br />
ışıkta çaputlar kutsal,<br />
sancım esrik<br />
kilde kavruluyor güneş,<br />
mekân fırdolayı yazıt<br />
71
www.isaretatesi.com<br />
parıltıları yutuyor ırmak,<br />
yaş alacakaranlıkta çiy elmas<br />
amforada sessiz girdap,<br />
eşikte beliriyorum alaca<br />
değiyorum elektriğe,<br />
levha yuttum karnımda ışınım<br />
72
www.isaretatesi.com<br />
BEDENLER, HAREKETLER<br />
Sen eve gelince kafam karıştı.<br />
Gelişinin duygusal bir ağırlığı yok aslında; burada olman<br />
sıradan, günlük bir durum. Evdesin, dönmüşsün, bu kadar<br />
basit. Ama sen geldin ve benim için ortamın havası değişti.<br />
Bocalıyorum. Eve alışmıştım. Şimdi yeniden, başka türlü<br />
alışmam gerekiyor. Az bir değişiklik bile yeter bazen benim<br />
gibilere, aksayabilirim, bilirsin. Değişimin hep gerisinde<br />
kalanlardanımdır ben.<br />
Bir mimik var sende tanımlayamadığım. Bu mimik – bir<br />
ilk sanırım. Yeni, aniden beliren, biricik. Nereden belirdi, nedir<br />
o, neyi anlatır, neden anlatır, – yahut bir şey anlatır mı? Öncesi<br />
nedir, sonrası nedir, tekrarlanabilir mi, tekrarlansa veya<br />
tekrarlanmasa neyi gösterir? – Duyamıyorum mimiğini. Zaten<br />
ben ya çok fazla duyarım, ya da hiç duyamam, ikisinin arası<br />
yoktur, bilirsin.<br />
Bilir misin? – Anlayamadım seni. Mimiğin geçti, gitti.<br />
Tepkisiz kaldım. Bu arada sen çantanı bıraktın, atkını ve<br />
eldivenlerini attın, mantonu çıkardın, konuşmaya başladın.<br />
Sonra yan odaya geçtin, oradan anlatmaya devam ediyorsun. –<br />
73
www.isaretatesi.com<br />
Buradasın. Beklememiştim seni. Her gün eve gelirsin zaten, ne<br />
var ki bunda? Ama alışamadım. Oysa hemen alışmalıydım:<br />
Sen yanımda, en yakınımdaki kişi değil misin?<br />
Bulunduğum odada gezinen bir bedensin. Pasif gözlerle<br />
izliyorum ara ara seni. Çerçevede beliriveriyorsun, duyu<br />
alanıma arkadan ya da yandan yaklaşıyorsun, şaşalıyorum.<br />
Kediyi de garipsiyorum bazen böyle, koltukların üzerinde<br />
yürüdüğünde, yalandığında, gözlerini dikip baktığında. Buna<br />
dikkatimi verdiğim zaman, garipsiyorum. Kapanmaz bir<br />
boşluk, bir mesafe vardır insanın başkalarıyla arasında, ister<br />
kendi türünden olsun, ister başka türden, ötekinin başka bir<br />
canlı olması yeter. – Canlılığımı ayakta tutan koşulları bir tek<br />
ben bilirim. Başkasının canlılığını, başkasının koşullarını<br />
yabancılayışımın asal değerini sorgulayacak değilim.<br />
Hem sonra, yabancılarım tabii: Kim bilir ki bedeni? –<br />
Kendi bedenimi bile bir yabancılayışım vardır benim. Her an<br />
yeniden tanımıyor muyum onu? Garipliği içindeyim. Ben<br />
bedenim değilim de ondan; – ama bedenimi<br />
yabancılayışımdaki tavır beni anlatıyor olabilir.<br />
Beden dili bedenimin dilidir, benim dilim değil: Kim<br />
kendini bedeninin diline yansıttığını söyleyebilir? Bilemez ki<br />
neyi yansıttığını. Belki de duruşuyla, tavrıyla hiç istemediği,<br />
hatta hiç bilmediği bir şeyi gösteriyordur başkalarına!<br />
Dışarıya dış olarak yansıyan içiz biz.<br />
74
www.isaretatesi.com<br />
HURRA<br />
-impromptu-<br />
Bartók savaşları! Metalik zıtlıklar – soluyan renklerle.<br />
Güneybatının toz mavisine marul yaprağı dalgaları, kristal küre<br />
bâtın, ıslak koku, su ekber. Sokağı ölçen 23 anekdot! – Atlet<br />
ruhlu bir yaratıcı o: Uykusuna, beslenmesine<br />
dikkat ediyor, disiplini, düzeni, kişisel bir<br />
ekonomiyi önplana almış, sıkı çalışıyor,<br />
bedeni sapasağlam, ciğerindeki nefes ve<br />
damarındaki kan esenlik dolu, sinirleri çelik<br />
gibi, yüklenebilir her türlü ağırlığı, koruyor<br />
döngüyü, biliyor ne istediğini, aşamaları<br />
geçiyor, hedeflere ulaşıyor, bir sonrakine<br />
daima hazır, formunu ve moralini hep en üst<br />
düzeyde tutuyor ve bunu hep tam kapasite<br />
çalışarak ve kendini son raddeye kadar<br />
zorlayarak yapıyor, dinlenmeler bile sırf<br />
kendi ritmini korumak için, içinde harıl harıl<br />
işleyen bir süper makine var onun, durmuyor. –<br />
Kaldırımlar cevher. Biber satılıyor sokakta. Bir ardı var seyyar<br />
satıcının… Ve tezgâhındaki biberler! Salve saliva. Yapraksız kayın.<br />
Kuş kuşku. Düş kilim. Dişler kamaşıyor.<br />
75
www.isaretatesi.com<br />
SEÇİM<br />
76
www.isaretatesi.com<br />
KALIP<br />
Üst üste biniyor horoz, tabanca horozu, rüzgâr gülü<br />
horozu, horoz şekeri.<br />
Kopyalanıyor suretler; lekeler ve desenler tek tip; yapboz<br />
parçaları, inek postları, duvarda yosunlar ve gökte bulutlar<br />
birörnek. Tüm ızgara çerçevelerin, artı işaretleri ve koordinat<br />
eksenlerinin ucu çarmıha çıkıyor!<br />
Denek taşım berbat bir kalıp; uzak durun şimdi benden;<br />
ister manken başı, ister büst, ister kukla, isterse insan kafası, –<br />
birer kopyadır hepsi, denktir ve yapaydır – bu, aynılığın sonu<br />
gelmeyen faciasıdır.<br />
77
www.isaretatesi.com<br />
ODA MÜZİĞİ<br />
Üç gitar, bir tombul akordeon. Şen şakraklar. İspanyollar,<br />
buradalar. Flaş! Gerisi karanlık. Bir dans enstantanesi:<br />
gözbebeğinde sabit imge, bilince leke. Suskuyu hassasça tartıp<br />
ayarlıyoruz an çıpalarıyla; gerisi müzik. Yatayda ilerliyor<br />
fitilin kıvılcımı, izliyoruz gayri ihtiyari. Sığınacağı nihai bir<br />
kovuk arıyor kendine uyku, kutu gibi odalarda, derinde, dipte.<br />
Rüzgârla, girdapçıklarla, kutsal taşa duran çarpıntıyla.<br />
Aynaların kıstırdığı örgü koltuğu köşede iki büklüm. Kalıyor<br />
orada ekose desenlerle sonsuza dek. Işığa kristal filtre. Başka<br />
İspanyol tınılar – ve yamru yumru bir broş! Gitarların ve<br />
akordeonun şen gerilimi artık tutamaz bizi burada. Çıt ve çın!<br />
– Kalıyorlar; ve güneş gibi büyüyerek geçiyorum evin ulu<br />
kapılardan, çıkıyorum şehre. Kapı alınlıklarından aldığım atlı<br />
aslanlı manzaralarla. Ses karmaşası olan ne varsa, baskın<br />
gelerek boğsun onları müzik. Çıkıyorum şehre, – güney şehre,<br />
– sızı şehre, – azgın bir tufanla içine bembeyaz, hıncahınç<br />
dolacağım şehre: – dış seslerin bir ayine doğru derinleştiğine<br />
inandığım şehre, (bunun için varolduğuna inandığım şehre,) –<br />
gündüzdüşü bulutuna bürülü, sürat kokan, kınalı, lüks,<br />
delifişek şehre.<br />
78
www.isaretatesi.com<br />
ŞİFRE<br />
Üzerimde hiçbir filtrenin göstermediği şifre, sonunda ters<br />
ışıkta belli oldu.<br />
Bu belirsiz işaret, gün boyu kendimle taşıdığım<br />
sembollerin, armaların, amblemlerin hepsinden farklıydı. Beni<br />
tanıtan onlardı belki ama, asıl kodum bambaşkaydı. Ben de<br />
tanımıyordum onu; özümde değil, dışımda, üzerimdeydi.<br />
Fakat ne etkileniyordu, ne de etkide bulunabiliyordu. Onay<br />
beklemiyordu. Görülemiyordu. Asla bilemeyeceğim<br />
underground yanımdı, asla kopamadığım oversoul’um. Tenimdi<br />
direnen. Sezebiliyordum. Bemollere kulak kabartmıştım.<br />
Habersizdim yaydığım ışıktan. Benlerimde kişisel bir anlatım<br />
gizliymiş.<br />
İnsan nasıl kapılmaz kendi varlığının darlığına! –<br />
Çöldeydim, hamsin baskınlarının ortasındaydım; görünüşteki<br />
genel amaçsızlığımı koşullayan iç mantığın bile yabancısı<br />
olduğu bir tür bedevilik çökmüştü üzerime. Soluk yolumda,<br />
burnumda, genzimde, boğazımda, ciğerlerimde kekremsi bir<br />
hastalık belirtisi gibi gezen glossolalia sızısı gitgide pekişti.<br />
Ayırt edemiyordum neyin hastalık neyin nekâhet olduğunu;<br />
79
www.isaretatesi.com<br />
en marazi anlarda algım birdenbire keskinleşip kafam müthiş<br />
hızlı çalışmaya başlıyordu, rahat bir nefes alıyordum.<br />
Akabinde kara kara, çarşaf çarşaf yayılan tedirgin düş<br />
düşünceleri, tekinsiz fısıltılar, karmakarışık, oya gibi imgeler…<br />
Fenalaşma ve iyileşme belirtileri birbirini kronik tekrarlarla<br />
izledi.<br />
Çok fazla belirsizlik vardı. Ne yapıp ettiysem, baktığım<br />
şişkin yamaçlar üzerindeki nuages gris’den, köhne maden<br />
ocaklarından, karanlıktaki yaratıkvari kayın ağaçlarından ve<br />
uzak mor tepelerden bir kış anlatısı çıkaramadım. Şaşı şaşı<br />
baktı bana tüm acayipliğiyle elime aldığım malakit küreler;<br />
sancıdı ufku incelediğim teleskopun merceği.<br />
Dünyayla içrek bir ilişki kurmaya bel bağlayıp bundan<br />
bir türlü somut sonuç elde edemeyince nihayet dümeni ters<br />
tarafı kırdım, ama yeniden olağan bir benliğe bürünmeme<br />
gidecek yolun neredeyse jeolojik oluşumlar kadar ağır işleyen<br />
bir süreçten geçeceğine hemen ikna oldum. – Belki de tam o<br />
sırada, davranış kalıplarımın benim içeriden algılayamadığım<br />
basitliğini gözlemliyordu kedim.<br />
Sonu gelmeyen bir değişimsizlik algısı içinde, kopuk<br />
kopuk da olsa, her biri kendi uzayında derinlik kazanan pek<br />
çok şey denedim art arda: Bir Sultanahmet fotoğrafında gökte<br />
art nouveau desenler gördüm sözgelimi; bir Rus günbatımı<br />
tablosundan cıss sesi duydum; Britten’ın impromptu-andante<br />
lento’sunu, Ives’ın Central Park in the Dark’ını, Villa-Lobos’un<br />
New York Skyline’ını, Copland’ın Quiet City’sini şekilden şekle<br />
girerek dinledim ve alacakaranlıktaki birtakım kıpırtılara<br />
80
www.isaretatesi.com<br />
doğru, belki tılsım olur diye bir kuvars kristali tuttum. Ardı<br />
arkası kesilmeyen bir silsilenin, anlamsız bir yığın zırvanın,<br />
abuk sabuk bir curcunanın içinde kaybolup gittim böylece;<br />
elimden başka türlüsü gelmedi.<br />
Ama ne zaman ki, gecenin bir yarısı vardığım gizli<br />
tapınakta tonozun altından geçerek taş koridorun ucuna kadar<br />
yürüdüm ve esrarlı mahzenin kapısında durdum, işte o<br />
zaman, günün keşmekeşi başarılı bir sona doğru uzanan<br />
büyülü bir zincirin halkaları olarak aydınlanıverdi birden:<br />
Erişilmeze doğru erişmiştim, ve karşıdan kaynağı belirsiz<br />
kuvvetli bir ışığın vurmasıyla o an üzerimde bir saniyeliğine<br />
göründü şifrem.<br />
81
www.isaretatesi.com<br />
ENLEM<br />
Varèse için libretto<br />
hınk. dıdık. hıdı. hınk. gıpıt. ıyıp. nurt.<br />
hınkk! melekût-ttt. hınk. çıkırt. cır cır cır cır cır cır.<br />
fıt fıt ftfıt. gohhrr : ardıç kuşunun gerçek yaşamı, en<br />
uçlarda. ŞU AN. indd – grurulek: krlrr krlik glk<br />
civ yiv vii i .şenlendirilen yabanlıklar oldu.<br />
dolunay sana bakar<br />
Anlamı elden bırakma.<br />
kum kum kum kum kum kum kum kum kum kum<br />
kum kum kum kum kum kum kum kum kum kum kum<br />
kum kum kum kum kum kum kum kum kum kum kum<br />
kum kum kum kum kum kum kum kum kum kum kum<br />
kum kum kum kum kum kum kum kum kum kum kum<br />
kum kum kum – kumsalda – – kum saatinde.<br />
tziiyyyyk : güneye güneye. uzuyor hadisenin<br />
çizgisi – kıtırt kıtırt’a dek. AĞAÇ KABUĞU ıfff ıfıf<br />
ıfff .nefesin tamlığına dağılmadan gidebilirse<br />
kişi. yaman<br />
Anlamı elden bırakma.<br />
82
www.isaretatesi.com<br />
Şçe içeçeçe he hı ehıhe hh. tayf. alize. girdap.<br />
GAFFAR SETTAR CABBAR – .nokta bâb.<br />
hedef tahtası! daireler! daireler! daireler, daireler,<br />
daireler!!! viyu viyu viyu iv uuv SETTAR GAFFAR<br />
.özgür bâb. hâlesinin içinde hâle hâle –<br />
inanılan hâle : thereminle<br />
Anlamı elden bırakma.<br />
rımpampampam tımtım rımramramramramgımgamgamgam<br />
[pizzicato] “Yüceltilme sırası şimdi kimde? Hı,<br />
Kalavun? Kandinski, ha? Heredia? Hah,<br />
Barenboim. – Ama sen hep aşağılanmak<br />
istiyorsun Gülfem, kusura bakma, bu düşkün<br />
amor fatine ayak uyduramam! Şu sevimli<br />
kafatasın da olmasa mazur görmem seni asla.”<br />
araz arz azur .bilmem nasıl doğuyor sizdeki<br />
öğle karanlığından bu yön oku denizaşırılığın.<br />
bu cümle boyunca lontano for large orchestra<br />
atoller hariç.<br />
Anlamı elden bırakma.<br />
bambu mirketi perdeliyor.<br />
83
www.isaretatesi.com<br />
ÜNLEM<br />
Duvar saatine bakıyorsunuz. Evinizde. Pencereden dışarı<br />
sarı bir lamba ışığı gösteren, üst mahalledeki evinizde. İçerisi<br />
ılık. Etrafta kataloglardan seçerek, severek satın aldığınız<br />
eşyalar. Mesai bitmiş, dönmüşsünüz eve: ezberlediğiniz eve;<br />
her sabah çıktığınız ve her akşam döndüğünüz eve. Bağlısınız<br />
işinize ve ailenize. İlkeleriniz var. Tanınırsınız. Yaşamda<br />
yerinizi bulmuşsunuz. Önünüze dosya gelir, imzayı atarsınız.<br />
Fotoğraf çekinilir, resme siz de girersiniz. Sakallı haliniz size<br />
daha çok yakıştı. Bugünlere çalışarak geldiniz. Görevinizi<br />
sizden iyi kimse yapamaz. Düşünceliyken elinizi çenenize<br />
götürürsünüz. O ağız, o burun; başınızın o eğikliği; ayağa<br />
kalkışınız. Akşam göğünün altında dikilen karaltısınız. Parkta<br />
yürüdünüz, banklarda oturdunuz. Fotoğrafını çektiniz<br />
arabanın. Gür saçlarınız havalanıyor rüzgârda. Mevsim kış.<br />
Kereviz aldınız, mutfakta masaya bıraktınız. Kızıl elmayı<br />
evirip çevirdiniz elinizde; yüzeyinde yansımalar vardı. Kemire<br />
kemire yediniz. Duvarda asılı kılıç dedenizden kalma.<br />
Senelerdir sizde. Kitaplar sıralanıyor raflarda; okumaya<br />
vaktiniz pek yok. Puronuzu okuma koltuğunda içersiniz.<br />
Planlarınız var. Uzun bir ömür gerek. Sağlığınızı koruyun.<br />
84
www.isaretatesi.com<br />
Güncel gelişmeleri takip edin. Fırsatları iyi değerlendirmeli.<br />
Zamanı yakalamalı. Ortak akıl işliyor. Geçen yıl bu zamanlar<br />
Uzak Doğu’ya gitmiştiniz. Pasaportunuzda bir sürü damga.<br />
Kaydınız tutuluyor. Bilgileriniz giriliyor sisteme. İşte, vesikalık<br />
resminiz. Düzenleniyor belgeler. Bekleme salonunda<br />
saksılarda iri bitkiler. Dakikalar geçiyor. Geniş kadranları var<br />
duvar saatlerinin.<br />
Siz! İçinde bulunduğunuz koşulları ebedî bir düzenin<br />
görünümü sayıp, nasıl da ölmeyecekmiş gibi yaşadınız!<br />
85
www.isaretatesi.com<br />
GÖREV<br />
Araştır göğü. İncele taşları, yaprakları, ağaç kabuklarını.<br />
Karıştır havayı. Oyna maddeyle, ısıt bulutları, bük caddeleri<br />
ufka göre. Çık merdivenleri, bak güneşe.<br />
Yetmez ama bunlar, sana daha fazlası gerek. Çarkları<br />
tersine çevir, uzaklaş ataletten, takın kurnazlığını, seç<br />
ayrımları, yön ver akışa. Tam ortasındasın her şeyin. Kaynak<br />
ve dayanak sensin.<br />
Sezgilerin meşale. Suskunluğun çıpa. İçgüdün sihirli bir<br />
asa. Görünümler aynan. Eriş, dokun, dönüştür. Yanıt veriyor<br />
nesneler. Soluğun yaşam soluğu varlıklara.<br />
Dönüyor çarkların, saç pırıltılarını; durumlar yoğun,<br />
olaylar senin buluşların. Yollar koy ortaya, yürü o yolları,<br />
yarat yolculuğu. Bir kilit yarat – ve bir anahtar.<br />
Türet ilkeleri, çıkar denek taşını ortaya, hazırla simyayı:<br />
Işık kıl dünyayı.<br />
* * *<br />
Ateşlendi devinim, yağıyor sorular, sıralanıyor<br />
görevlerin: “Hangi akışın kilidini ne tür anahtar açar? Eşyanın<br />
86
www.isaretatesi.com<br />
atlasında nasıl gezinilir, istenilen etkiler duyumlardan nasıl<br />
elde edilir? Hangi deneyim hangi edimden uç verir; edimlerin<br />
sıralanışında nasıl bir matematik gizlidir; sağlıklı işleyişin sırrı<br />
nedir? Hazla örtüşmeyen deneyimin sarmalından nasıl kaçılır;<br />
deneyim birden tükeniverdiğinde neyle geçiş yapılır?<br />
Edimlerin zehiri nasıl akıtılır; nefes kesici deneyimde<br />
boğulmamak adına nasıl nefes alınır? Mekânların folkloru<br />
hangi şifrelerle örülür; yoğun durumun labirentinden nasıl<br />
çıkılır? Kültür ve hayvansal bilinç nasıl bağdaşır? Zamanın<br />
dokusu nasıl okunur; söylemler, paradigmalar, dönemler<br />
hangi kozmik kodlarla yazılıdır? Tarih ile tarihdışı nasıl bir<br />
üstbilinçte buluşur; bilim ve sanat en yüksek döngülere nasıl<br />
çıkarılır, teknoloji nasıl tinsel kılınır? – Benliğin gücüyle çoğalt<br />
doğayı, esrik kentler yarat! Ayrımların büyüsünü tutuştur,<br />
ilintilerin aydınlık zincirini kur, yeryüzüne bir değerler<br />
cümbüşü saç! Çılgın haz dansını başlat, kesintisiz yapım<br />
sürecini ilerlet! Günbatımından, denizlerden ve bulutlardan<br />
şaşmaz derecede gerçek, esgeçilemeyecek bir esas bulup çıkar,<br />
varoluşa armağan sun onu, daima sonsuzun dehasını<br />
esinleyen parlak sözlerle konuş, evrene hep kut taşı!”<br />
87
www.isaretatesi.com<br />
DÜNYAYA DÖNÜŞ<br />
Unutuyor çeliği, kromu, titanyumu; uzaklaşıyor<br />
platformların, tünellerin, yerçekimsiz kabinlerin, kontrol<br />
panellerinin evreninden. Yıldızlara, boşluğa ve gezegenlere<br />
bilimsel gözle bakışı sona erdi. Dünyaya dönüyor.<br />
Dijital sinyaller kalabalığından, mekanik arı kovanından<br />
çıktı. Yeryüzüne iniyor.<br />
İlkin dağ yığınlarını gördü; zirveleri ve yamaçları<br />
küflenmiş, pul pul dökülür bir halde buldu. Ama yırtıyor<br />
çeperi hemen, sıyrılıyor yabancılığından.<br />
Sürükleniyor havada. Geride bırakıyor yanardağları,<br />
kalderaları, dipsiz kanyonları, acı gölleri, bozkırları. Bir parça<br />
yeşil yakalıyor ufukta. Ani bir kuzey çığlığı duyuyor. Kar<br />
kokusu alıyor.<br />
Tadıyor havanın nemini. Rüzgârlara bırakıyor kendini<br />
okyanus boyunca. Sahillere, vadilere, nehirlere kayıyor. Çiçek<br />
tarlalarını, çayırları, ormanları aşıyor.<br />
Hayvan sürüleri görüyor. Mandalar, gazeller, zürafalar,<br />
kazlar, turnalar parlak birer mühür gözbebeğine. Yoğun<br />
baharat kokuları geziniyor havada. Şırıltılar, uğultular, ötüşler,<br />
88
www.isaretatesi.com<br />
ulumalar, vızıltılar yankılanıyor. Canlılık ve dürtüyle gürül<br />
gürül yerküre. Böcekler ve kelebekler ışıkta trilyonlarca<br />
kıvılcım. Güneş lekeleri nasıl da uzak. Ufuk kıpkızıl.<br />
Kayıyor boşlukta. Bulutların ötesine, çöle. Alabildiğine<br />
kum, göz kamaştırıcı huzmeler, palmiyeler.<br />
Kanı ve canıyla, kendini baştan beri içinde hayal ettiği<br />
dünyaya kavuşuyor nihayet. Son bir nefesle kumulları aşıp,<br />
kutlu vahaya ayak basıyor nihayet: yerçekimi nihayet…<br />
89
www.isaretatesi.com<br />
ANAHTAR<br />
Klişede tekili gördüm.<br />
Belirsiz, değişken, canlı bir tekrarsızlıklar bütünüdür<br />
kültür – ve o kültürün içindeki yaşamımız. İlkelerin<br />
yanardönerliği yerini hazır tutar yeninin ve dirimin.<br />
Kapalı havanın rengine bürünmüş ayna camlı kulelerle,<br />
tarihî mezarlık parseline vuran güneş ışınıyla, koruluktaki<br />
pusla, metal çitteki keskin yansımayla uyuyorum günün barok<br />
trajedi armonisine.<br />
Kiler köşesinde petrol yeşili, bambaşka bir aydınlık<br />
buldum. Banyo armatürlerinin gelecek gizemleriyle dolu<br />
soyluluğunu apaçık duydum. Kabuki oynayan adamlar, kovuk<br />
sahnelerde, duvarlar içre. Televizyon ekranında gördüğüm<br />
somonun sırtı gümüş işaretten yoksun değildi. Sırrı<br />
uzaysallaştı aynaların.<br />
Ne garip! İnsan bazen içinden düğme teyelleyerek çıktığı<br />
yüksek döngüye limon dişleyerek dönebiliyor, – kendi<br />
içeriklerinin göstergesini yakından takip ederek…<br />
90
www.isaretatesi.com<br />
KONSER<br />
“Daha açılışta yoldan çıkan armoniyi böyle toparlayabileceğimi<br />
düşünmemiştiniz.”<br />
Ne konser salonundaydım, ne de çalışma odamda,<br />
masada, portelerin başında. Müziği hareket halinde, kâh kapalı<br />
mekânda kâh açık havada kuruyor, dolayısıyla nota kâğıtlarını<br />
nereye gitsem yanımda taşıyordum. Yapıtı her yere<br />
götürdüğüme göre, tomar tomar kâğıdı yanımda taşımamda<br />
neden gariplik olsun? Çantamdan ara sıra çıkarıp kâğıtlara<br />
armoniler işliyordum. Böylece şekillenen yapıt, doğrudan<br />
doğruya zamansal çizgiye oturdu, akışın diline büründü.<br />
Notalarla olan ilişkim dışarıya nasıl göründü, tuhaf mıydım,<br />
bilmiyorum. İçrek bir düş görmüştüm.<br />
Tüm süreç boyunca, edimlere kattığım içerikleri belli bir<br />
göstergeden okudum: İçgüdümün zikzaklı ilerleyişindeki<br />
tutarlılığı, içi duymaya odaklı bir kararlılıkla takip ediyordum.<br />
– Ölçüleri hiç kaçırmadım.<br />
Yanından geçtiğim insanlar, “Bu çocuk belirsiz sosyal<br />
dünyamıza elle tutulurluğu, mahmur yaşayışımıza somut<br />
91
www.isaretatesi.com<br />
bilgiyi getiriyor,” dediler. Onaylayışım ve onaylanışım<br />
maddede ve zamanda, içten dışa ve dıştan içe örtüştü.<br />
Nereden nasıl geldiği anlaşılmaz bir esinle, âdeta ayin<br />
havasında nefes alıp veriyorum işte; sessiz, dingin, bas<br />
tınılarla, daha edilirken kabul olunan bir duayı<br />
mırıldanıyorum. – Passacaglia! Seferber ediyorum viyolonsel,<br />
keman, kontrbas, viyolaları; flüt, klarnet, fagot, korno, obua,<br />
trombon, trompet, tubaları; vurmalılar, arp, timpani, çelesta da<br />
eşlik ediyor. Tek ışık kaynağının küçük bir yarım ay olduğu<br />
noir dağ manzarasında, hızla olgunlaşan bir beceriyle, gümüş,<br />
loş ve aydınlık işaretleri yakalayıp çoğaltıyorum. Derken<br />
önümde, karanlığın içinde bir göl açılıyor. Kristal vahalar.<br />
Gece rüzgârı. Issızlık. Bitkiler. Derin ormana doğru uzanan<br />
yönde Hacerü’l-Esved…<br />
Beni üçle beşi çarpmayı beceremeyecek biri<br />
olarak görenleri hayrete düşüren sıradışı bir<br />
zekâm vardır: Evet, bazen gerçekten üçle beşi<br />
zor çarparım; ama bazen de çok daha zor bir<br />
işlemi, örneğin 128265719128 çarpı 44735044’ü,<br />
biraz zaman verilirse kafadan hesaplayıp<br />
söylerim: 5737972588882721632.<br />
92
www.isaretatesi.com<br />
FEYYÜR + +<br />
cuy – ya – feyyür. – Mıknatısın ruhusun sen. Ele avuca<br />
sığmaz. Hem çeken hem iten. Sendeki mum alevi karnından<br />
gümüş balık geçmez.<br />
İn evlere kapanıyoruz, kış uykusu mu, Hint fakiri uykusu<br />
mu ne. Kont Drakula uykusu mu? – İç odadayız, hep aynı<br />
duvara bakmaktan bıkmayarak: kireç beyazı, kötü yapılmış<br />
sıva ve badanayla yüzeyi dalga dalga, bomboş bir duvar. O<br />
kadar. İç odadayız. En iç oda. İçiz, dışımız yok. Sonraya<br />
ertelenmiş kaçışsız sorumluluklar da, keyifli alışkanlıklar da.<br />
Pinekleyen beden, kısa devre yapmış ruh, merkezcil girdap<br />
monoton: koza, metamorfozsuz. Evrensel yenilenmezlik.<br />
Dönümsüzlük. Hımbıllaşma. Panikleyen pudra: pejmürdelik,<br />
pasak, pesanteler, Vivaldi’de ölmüş primavera.<br />
corps raté.<br />
sgate – – kha – ajj – cuy – ya – feyyür. – Yine. Uç. Tuhaf.<br />
Sancı. Son. – Yaşamaya devam ederek.<br />
93
www.isaretatesi.com<br />
Yahut evden çıkmışız, dışarıdayız, – durağanlıkta<br />
hareketin geridönüşsüzce katılaşma eğilimi yerine, iki yönlü<br />
bir akışın kesitini görüyoruz; durgunluk hem dinlendiriyor<br />
hem erk aşılıyor; özelleştirerek geçiyoruz öncenin generic<br />
sokaklarından (bu sokaklar ki bize kültürümüzün özne<br />
yokkenki folklorsuzluğunu göstermişti); apartman<br />
yığınlarında çoğul detaylar var; yürüyoruz, uymuşuz mozaik<br />
dokuya, ilerliyoruz bahçelerin önünden ve sıra sıra<br />
balkonların, cumbaların altından; sardunyaların, demir<br />
parmaklıkların, türlü türlü perde desenleri ve lamba ışıklarının<br />
göründüğü pencerelere bakıyoruz; sonra, adımlarımızı<br />
hızlandırarak, geçiyoruz dönemeçlerden, pasajlardan,<br />
köprülerden, heykellerin, panoların, işaret levhalarının,<br />
şemsiyeli kadınların ve kara kedilerin önünden, ses<br />
manzaralarının, dokunsal vahaların, koku haritalarının<br />
içinden; – koşar adım dalıyoruz galeriye, Chagall tabloları var,<br />
krem rengi koridorun ucundaki kapıdan avluya çıkarak, karlı<br />
ağaç saçakları altından seğirtiyoruz – ve sonunda, andante<br />
cantabile ma non tanto: Sokak boyunca uzanan duvarın dibinde<br />
büyük dirimini bulan özne, bina kütlelerini, duvarların ardını,<br />
avluları, havayı ve yüksekleri yokluyor; savurgan Titan-irade,<br />
çağdaş kültürü silkeleyip etrafa cevherler saçıyor; ve işte o an,<br />
denenen tılsımlardan biri nihayet bir vanayı çeviriyor ve taşlar<br />
yerine oturuyor; – cilve bir orada bir değil; – ve yerkürenin<br />
üzerinde kalbinden yakalıyoruz cızırtılı girdabı; gözün<br />
hayvansal bakışlarıyla dosdoğru bakıyoruz dimdik yükselen<br />
dağa, kabaran doğaya; – nabız uğulduyor; çeperi zorluyoruz,<br />
94
www.isaretatesi.com<br />
zonkluyoruz, döngüler geri getiriyor çıt eden çekirdeği bize – –<br />
çıt!<br />
ıçg – gefühl – – feuer<br />
ujj – cuy – ya – feyyür. – Ele avuca sığmaz. Hem kem<br />
gözden sakınan uğur, hem kara lanet. Mıknatısın ruhusun sen,<br />
kuark oynağı! Sendeki mum alevi karnından gümüş balık<br />
geçmez.<br />
95
www.isaretatesi.com<br />
DÖNÜŞÜM<br />
“Sabahki gibi değil hiçbir şey. Oysa şafak vakti içimde doğal bir<br />
büyüklenme duygusu kabarmış, beni insan, güzellik, kültür, tin,<br />
tarih, gelecek, istem ve zirvelere dair sınırsız bir inançla<br />
doldurmuştu. Karmaşık duyularla içrek bir imge türeterek, onu bir<br />
mühür gibi her yere bastım. Ama araya ıvır zıvır girdi, dikkatim<br />
dağıldı, zihnim karıştı. Döngü kırıldı. Boşluktayım şimdi. – Acaba ne<br />
yana meyletsem? Örneğin yıldızları mı düşünsem? Cangılları? Ya<br />
da denizaltıları? Altmışlı yılları? Çınar ağaçlarını? Acaba kentin<br />
doğu yönündeki çukurluğu izleyen ana aksına bir Honegger armonisi<br />
mi düşürsem?”<br />
* * *<br />
Bunları ve daha pek çok şeyi özel birer işlev gibi deniyor.<br />
Çünkü erken saatlerde yakaladığı perspektifi ilerleyen<br />
saatlerle beraber kaybetmişse de, türeyen imgenin esaslarına<br />
tutunmakta diretir bellek adacıkları – ve kişi eylemsiz<br />
kalamaz, denemeler yapmadan duramaz. Hiçbir sofistike<br />
yöntemin gideremediği sıradan bir hata uyarısı zihnini teslim<br />
almıştır onun; buna bir karşılık bulmak zorundadır.<br />
96
www.isaretatesi.com<br />
Vasatlığın içinden güçlü imgeye rağmen dokunulmazca<br />
geçememiş olması, kolay uzlaşabileceği bir durum değildir.<br />
Gün ortasında tutulup kalır insan; muammanın kısır<br />
hesaplamalarına hapsolur; eli kolu bağlanır.<br />
* * *<br />
Felaketin kıyısında geziniyor, grotesk homurtular<br />
duyuyor. Tekinsiz bir kararlılıkla koruluğun kıyısındaki<br />
yamaca geliyor. Katı bir dürtü yönlendiriyor onu; ama bu öyle<br />
üstü kapalı, öyle alttan alta oluyor ki, birtakım güçlerin etkisi<br />
altında oradan oraya gezinmeyi âdeta kurban psikolojisiyle<br />
kabullenmek zorunda.<br />
Taraçada duruyor kış güneşine karşı. Geniş çatı<br />
tarlalarının ötesine, uzaklara doğru, yün çiğner gibi bir hisle<br />
bakıyor. Bir şey mi var beklediği? Öylece pineklerken, yatışıp<br />
dinmenin ya da arızayı geçiştirmenin dolaylı bir yolunu mu<br />
bulmayı umuyor? (Hiç masum değildir o; muhakkak bir hinlik<br />
düşünüyor.)<br />
Islak toprağın kokusunu soluyor. Su birikintilerine<br />
bakıyor: Hareler görüyor. Rüzgârın uğultularına kulak<br />
kesiliyor. Heykel gibi kaskatı duyuyor gövdesini. Ağacın<br />
dallarına tünemiş göçmen kuşları görüyor: Zamanın içindeler.<br />
Sanki her adımını sayıyor, her hamlesine dikkat ediyor.<br />
Her hareketinin arka planında bir incelik, bir niyet, bir strateji<br />
seziliyor. Belki de belleğin anlık bir işaretiyle ya da algının<br />
saniyelik bir keskinliğiyle, günün geri kalanı için<br />
yürüyebileceği yolu gördü, durumunu başka bir gözle<br />
97
www.isaretatesi.com<br />
değerlendirmeye başladı. Yoksa harekete geçmesinin bir<br />
anlamı olmaz zaten: Güce dayalı yoğun bir yaşam kurmaya<br />
dair deneyimleri ona yalnızca belli koşullarda kullanılabilecek<br />
bazı beceriler aşılamıştır, ve o yüzden gayet iyi bilir ki,<br />
ayrımları, ilintileri, zamanlılığı ve senkronları tinsel bir<br />
canlılıkla ele almasını sağlayacak avantajı elde edemezse, lirik<br />
bir kaosun uzağında kalıp yeni döngüler için görüş alanları ve<br />
hareket düzlemleri açabilmenin yolunu bulamayacaktır. Buna<br />
emin olana dek, sancılar içinde kıvransa ve durağanlığın<br />
amansız erozyonuna uğrasa bile beklemek zorunda.<br />
* * *<br />
Göl kıyısındaki çınara, suyun titrek yüzeyine, taşa konan<br />
kargaya bakıyor: à la haiku bir an için hâlâ çok mu erken? Kol<br />
saatine bakıyor, zamanın derinliğini arıyor, ibreler arası çöller<br />
görüyor. Honegger armonisinde yoğun bir içerik yerine,<br />
çığırından çıkış zikzakları ve müziğin dinlenemezliği ilkesi mi<br />
var? Manzarada tüm topoğrafyayla örtüşen kutlu bir duyum<br />
çarşafı mı dalgalanıyor, – yoksa hiçbir parseliyle asla yanıt<br />
vermeyecek kaskatı bir yığınla mı karşı karşıya?<br />
Sorulması gereken en yaman soruyu, kendine tam bu<br />
noktada soruyor: “Denemelerim bana Yeni’yi verebilir mi, yoksa<br />
tüm iradem bir dağarcığa, sınanıp denenmiş olana, Eski’ye<br />
mahkûmdur da, kaynağı kendimden aldığım sürece yalnızca onu mu<br />
yeniden üretebilirim?”<br />
98
www.isaretatesi.com<br />
ULTRA<br />
– "Sidre’yi geçtik sanki…"<br />
– "Hayırdır, öte doğru mu, beri doğru mu?"<br />
Ametist kırıkları, ulu orta, un ufak. Akordeon körüğünde<br />
gölgeler: notalara kendini veremeyen dinleyici için.<br />
Avucunda küre tutan imparator: karnı aç. – Derinden inci<br />
tanesi çıkaran dalgıç: karnı tok! Bambu filizi yemiş öğleye,<br />
kauçuk sanmamış. Sonra, sualtına güdümlüyken de şaşmamış:<br />
yekpare deneyimmiş. Kesintisizmiş.<br />
Resif tüm mercanlarıyla oluşmuş, tamamlanmış. Daha<br />
fazla olacağı yok. Denizşakayığını saran salyamsı sümüksü<br />
sıvıyı esgeçmeyen doğal ilintiler, ne hikmettir, kıymık kadar<br />
bir yosunda daha da yoğun. Dalgalanıyor yosun. Vay! Resif<br />
renk-ısı; kokusu kesif; gizemli bir solukla döneniyor.<br />
Sular bulanık. – Bulanık mavi.<br />
Yüzümden sular süzülürken duşta. Kökenimin okyanus<br />
olduğuna iyice inanmışken. Geride kısık bir sesle Penderecki<br />
metamorfozu duyuluyor. Ilık suyla, su dualarıyla:<br />
99
www.isaretatesi.com<br />
"Sudur dünya… İçinde yüzdüğüm… Ilıktır… İçi ılık,<br />
dışı ılık… Ben de ılık oluyorum onunla… Serindir…<br />
Sıcaktır… Benim için… Benim suyum… Ilık su…<br />
Suyum ben… Sularla bir… Suların içinde bir…<br />
Suların içinde bir akış… Akıyorum… Yine su<br />
olarak… Benakış… Kendim… Su davranışlı… En iyi<br />
bildiğim… Yatağımdan akarak… Sulara…<br />
Sudünyada… Dünyalar kadar su… Ilık… Ben…<br />
Su…"<br />
Öğlenin kapalı yunağında, sucul bir meditasyon türemiş<br />
kendiliğinden: İçinde tutar beni, berraktır, arıdır, akar, yıkar.<br />
Uzlaşmadır, sancıların dinişi ve uyku. Beni bir buhar kozasına<br />
sarar. Elmas gibi parlarım.<br />
Ama suyun elverişli koşullarından çıkan<br />
kişinin, karşı konulamaz bir dürtüye tutulup<br />
kendini sürekli kopyalamasına, her an elmas<br />
gibi parlamaya çalışmasına şaşmamak gerek.<br />
Çünkü, bu tuhaf ısrarda sakat bir yan olduğu<br />
kesinse de, bütün zamanını elmas peşinde<br />
geçirenlerin onu bulduğunda bu tür bir<br />
çılgınlığa kapılmasından daha doğal bir şey<br />
olamayacağı da kesindir. Üstelik içinden<br />
geçilen mekânların kendini kopyalayıp duran<br />
kişiyi sürekli yanlışlaması da bir şey<br />
değiştirmez: Onaylansa da onaylanmasa da, o<br />
kişinin işi elmasladır, parıltıyladır.<br />
100
www.isaretatesi.com<br />
Bir odadan diğer odaya geçiyor, her odada aynı telaşı<br />
kurguluyorum. Tuhaf gelgitler içindeyim. Kılcalda cıva bir<br />
yükseliyor, bir iniyor.<br />
Yağmurlu günün loşlaştırdığı salonda günlük işlere dair<br />
planlarımı, zaman çizelgemi, önceliklerimi ve gerekçelerimi<br />
düşsel düşüncelerle kuruyorum. Ama sonra, dolabın<br />
vitrinindeki, keskin parıltılar yakaladığım kadın heykeline<br />
bakarken, ensemin dibinde ters bir gölgenin beni izlediği<br />
hissine kapılıyorum. Parıltı neden kesiliyor birdenbire? Ters<br />
bir gölge işleri bozuyor; yoksa parlak değil mi heykel?<br />
Kurnazlığımı konuşturup masa üstündeki kır çiçeklerinin,<br />
meyve tabağının ve mumluğun natürmort ânını yakalıyorum,<br />
yine de parıltıdan giderilemiyor lekeler.<br />
Oda köşesini loş bir aydınlık sarmış: Sancıdır.<br />
Tarçın kokusu algı çölüne hapsolmuş. – Kokmuyor.<br />
Hayvansal özsu ölülükle kuşatılmış.<br />
Boşluğun ortasında bir Sibirya ormanı var; ama dışı yine<br />
boşluk, zifirî karanlık.<br />
Sisten kuş çıkıyor, seviniyorum. Uçup gidiyor, siste<br />
kayboluyorum.<br />
Boğucu yaz mevsiminin tüm gizli dengesini daldaki bir<br />
şeftalide bulmayı zorluyorum; onun yerine, demir bir bilyede<br />
en feci hafızasızlığı buluyorum.<br />
Hafız’ı örten kara beneği buluyorum.<br />
101
www.isaretatesi.com<br />
Rahat bile olsa iç taraf, – dışta aman<br />
vermeyen katılık, darlık...<br />
102
www.isaretatesi.com<br />
ODA<br />
Odanın duvarları bej renk. Ortada kiremit kırmızısı<br />
Afgan halısı, üzerinde kadmiyum sarısı eliptik sehpa. Halı<br />
karşı duvara göre hafif çapraz duruyor, sehpanın elipsi de<br />
öyle. Yan duvarlar karşıya göre geniş açılar yapıyor. Oda<br />
dikdörtgen değil, daha ziyade yamuk. Ve iki yanda tavandan<br />
örgü püsküller sarkıyor. Van Gogh odası perspektifiyle<br />
yerleştirilmiş koltuklar, abajur, toprak testi, çalışma masası.<br />
Senin odan bu. Gececil bir oda. Uzaklara değgin. Gizemi<br />
sımsıcak. Sessizliği tıs sesi; bemollerle belirsiz klarnet tizlerine<br />
doğru uzanan bir ıssızlıkla buruk. Kapalı ortam için fazlasıyla<br />
taze ve bakir bir hava var burada. Tarçın ve salatalık mı<br />
kokuyor? Abajurun ışığı tupturuncu, ateş gibi. Karşı duvardan<br />
mukarnasları andıran kıvrımlarla, dökümlü kara bir perde<br />
sarkıyor yere kadar. Ortasında şarap rengi bir açıklık, belki de<br />
yan odaya açılan alçak bir geçiş kapısı (ve o bilinmeyen yan<br />
oda; belki de bir hücre büyüklüğünde ve kıpkızıl).<br />
Hipnotik bir elektrik sarmış eşyayı. Koltuğun yanında,<br />
yerde, abartılı bir gramofon. Sehpadaki sedef tabakta,<br />
kaleydoskop.<br />
103
www.isaretatesi.com<br />
Geliyorsun, yerleşiyorsun odana, – her şeyiyle senin olan<br />
bu odaya: Des Esseintes değilsin, anbean pekişiyor içeride<br />
koşulların elverişliliği.<br />
104
www.isaretatesi.com<br />
DİRENÇ<br />
Aklından bir an bile çıkarmadın tempo primo’yu. Virdindi<br />
o senin, olaylar trafiğine karşı. Güne parlak bir başlangıç<br />
yaptın, gün boyu aynı kıvamı korudun, her şeyi kafes gibi<br />
saran yapıları çaprazlamasına katettin. – Anayoldaydın,<br />
ilerliyordun. Başkaları da vardı orada, başka insanlar.<br />
Karşılaşıyordun. Selamlar verildi sana, oralı olmadın. Soruları<br />
geçiştirdin, gittin: zihninde bir sabit fikir. Slalom yaptın<br />
kalabalıklar arasından. – Toplantı odasındaydın, tavanda<br />
manyetik bir enerji topağının varlığına inandın: Uğurlu gök<br />
cismin, korudun onu, ona bel bağladın. İnsanlar konuşurken,<br />
andante amoroso gecesinin mistik yaratıkları saydın onları: kara<br />
lehçeli söyleyişleri aslında bulut davranışlı. Bilmiyorlardı<br />
nelere ne büyük zararlar verebileceklerini: gökkubbede öyle<br />
Turangalîla bir fresko…<br />
Uğradığın her yerde sana ait o özel kıpırtıyı uyandırdın;<br />
gizlice sürdürdün onu, korudun. Üzerine titrediğin elektriği<br />
mekâna ve eşyaya yaydın.<br />
Korkunun cart yeşili konturlamış seni, – güzel ve masum<br />
gövdeni: Senin bulunmuş hazzın, vasatlığa hapsolacak diye<br />
ürperiyor.<br />
105
www.isaretatesi.com<br />
FİYAKA<br />
-impromptu-<br />
Seviyorum bu şaklabanı! Lades kemiklerini, cam<br />
bilyeleri, yüzükleri getirdi bana. Tamamla beni, ey gözleri<br />
sürmeli, çeyreğim ben! Kıvrılıp çınlayayım. Ne zaman ilkel<br />
olmadım ki? Buğumu takınayım güne karşı, ışıkta sarsılayım.<br />
İniyorum mahzenime. Suyun içinden gülümseyeceğim, bekle.<br />
Gör sırma saçlarımı. Parlak gözeneklerim balsamik. Telek<br />
konmuş omzuma. Kıpırtı durmaz. Ten üstün. Tirşe sulara<br />
gömülüyor gümüş halka. Yutkundukça açılıyorum. Gidişim<br />
akımla aynı doğrultuda. Yürek bu! Sorgucum asi. Altın toz<br />
bulaşmış paçama. Irmaklar diliyle mırıldanırken – içe doğru,<br />
vantrilokça. Hanelere döndüm yüzümü. Koşuşan fareler çizdi<br />
rotamı. Zikzaklar eşsizdir. Hohoyt! Eski manzara resmindeki<br />
patika. Bakışlıyım. Ensemden gıdıklıyor tahtakurusu.<br />
Yeter ki sürsün döngü, geçeyim dönüşümlerden,<br />
kalmayayım danssız, kokusuz.<br />
106
www.isaretatesi.com<br />
ÇATI KATINDAN GECE MANZARASI<br />
“Noktürn bize gecede önemli<br />
şeyler olduğunu söylüyor.”<br />
Uzak dağ yolunda araba farları parladığı an zihnimde bir<br />
ışık çakıyor, dolunayı çevreleyen bulutun şeklini ve renklerini<br />
incelemeye koyuluyorum. Gece manzarası capcanlı.<br />
Kentin yamaç tarafında sokak aydınlatmalarıyla renk<br />
renk olmuş semt âdeta pelteleşmiş, bir tür yağ bulanıklığıyla<br />
titreşiyor: fokur fokur, tuhaf bir çorba; ürpertici, karanlık bir<br />
bulamaç. Akışkanlığın ve kıvamın tılsımıyla kıpır kıpır; içinde<br />
sanki pitonlar, ejderhalar, şahmaranlar yoğruluyor. – Pembeli<br />
morlu bulutların deseni altında, üstteki taraçada devlet<br />
binaları El Greco Toledosu.<br />
Aşağıda, düzlükteki ızgara planlı loş sokaklarda, ara sıra<br />
geçip giden arabalardan karanlığın kılcal damarlarına sızıyor<br />
ışık. Köşebaşlarında, kavşaklarda alaca ambiyanslar. Her<br />
sokağın ucunda bir kuytu, derin bir temas, varlığı yoklamanın<br />
sıcaklığı. Heves uyandıran bir sessizlik.<br />
Beride, sanayi bölgesi. Geniş bir baraka, depo, hangar,<br />
ambar tarlası; uzayıp giden tesisler. Makrokozmos içinde bir<br />
107
www.isaretatesi.com<br />
mikrokozmos bu: zamanın ve mekânın mühendislikten<br />
geçirildiği, yazgıların bürokratikleştiği, korkunun matematiğe<br />
dökülüp kalıplaştığı.<br />
Sanayi bölgesinin uzak köşesinde genişçe bir ambardan<br />
beyaz bir ışık sızıyor dışarı. Orada, kim bilir, belki de<br />
palamarlar yahut yelken bezleri son bir işleme tâbi tutuluyor,<br />
belki yıkanıyorlar, hatta defalarca yıkanıp dezenfekte<br />
ediliyorlar, belki de işlem bir türlü durmuyor, materyal öyle<br />
çok beyazladı ki etrafa keskin bir ışınımı andıran bu kör edici<br />
beyazlık yayılıyor, zaman buz kesiyor.<br />
Kentin diğer tarafında geniş konut bölgesi. Lambalarla<br />
turkuaz ve kehribar rengi aydınlanmış park, orada uzaktan bal<br />
kokuyor, tuz kokuyor. Karanlıkta kalan koruluğun yahut<br />
mezarlık alanının bağrında sanki iri bir örümcek ya da akrep<br />
geziyor, karanlığı gıdıklıyor, ürpertiyor, irkiltiyor.<br />
Geniş bir inşaat alanı var oraya yakın; vinçler gecenin<br />
heybetli muhafızları gibi sıra sıra. Parlak aydınlatılmış temel<br />
çukurunda belki de cinler kafa kafaya vermiş, esrarlı taşlarla<br />
kıvılcımlar çaktırıyorlar, gecenin geri kalanı için başka yerlere<br />
taşıyacakları uğursuz pırıltıyı yakalıyorlar. Yankılanıyor<br />
koronun pes sesi; meçhul ayinin rahipleri doğunun kapısında,<br />
âlemler arası bir geçidin ağzında bekliyor.<br />
Kentin tam ortasında, dolunaya göre tuhaf, çarpık bir<br />
konumda, eğikmiş gibi duran bir gökdelen var. Üst katı bir<br />
araştırma merkezi belki de, pembe lambalı bir laboratuvar.<br />
Yan yana sıralanan odacıklarda sanki metal tezgâhlar, deney<br />
gereçleri, tüpler, solüsyon kavanozları seçilebiliyor. Tavşanlar<br />
108
www.isaretatesi.com<br />
var orada, sayısız tavşan, hepsi de en vahşi deneylere üstün<br />
geldi, sonsuz bir dehayı yaratarak ve tüm çağları aşarak,<br />
görülmedik bir kudretle Tanrı’yı tesbih ediyorlar.<br />
Doğu ufkunda, yerküreden bile daha geniş, incecik kızıl<br />
bir yay kabarıyor, aurora borealis’ini arayan eflatun göklere<br />
dokunuyor. En uzakta, masalsı kasaba ışıkları. Hayat veren<br />
ötelerin sınırı belki de oradan başlıyor.<br />
109
www.isaretatesi.com<br />
SEYİR<br />
Onun gördüğü tepeyi başka hiç kimse görmedi.<br />
Pat diye kalkıyor yerinden, tırmanıyor merdiveni, çıkıyor<br />
çatıya, manzaraya karşı dikiliyor, aniden hazırlıksız bir bakış<br />
seansı başlatıyor: Uzak dik yamaçta ve göl kıyısında daha<br />
evvel yakaladığı majör imgeyi tekrarlaması mümkün değil mi?<br />
Akşam ağır ağır inmekte, ve bölgeyi tararken kıyıdaki beyaz<br />
lambalı bina öbeğine vardığında imgenin ışığını yeniden<br />
yakıveriyor.<br />
Bu içrek duyarlılıkların kaynağını kendinde taşır o;<br />
geniştir dağarcığı: “Tanıştırayım, Bay Misfit,” – bir zamanlar,<br />
deneysel bir göz yumma hummasına tutulup dakikalarca<br />
odanın durum diliyle ürperen çocuktu o, – şimdi, sıkıntının<br />
eşiğinde açan dev nergis.<br />
Sonra aşağı iniyor, sokağa çıkıyor. Peşine takılan başıboş<br />
bir köpekle bahçedeki kızıl kordilini tavaf ediyor; bitkinin<br />
hava kararmadan önceki geçici renklerini inceliyor, onun her<br />
yöne yayılmış sivri yapraklarını çeşitli açılardan gözlemliyor.<br />
Derken alacakaranlıktan son serçe geçiyor; o saniye kendi<br />
karaltısını lacivertin ortasında, karanlığa doğru küçülen bir<br />
110
www.isaretatesi.com<br />
dişbudak gibi duyuyor. Güçlü bir işaret bu ona, bir komut: Hiç<br />
vakit kaybetmeden merdiveni tırmanıp kendini yine çatıda<br />
buluyor.<br />
Manzara için bu kez yüzünü doğuya değil, batıya<br />
dönmüş, – peçesini atmış, – oturuşu, duruşu ve bakışıyla<br />
ditirambik bir serinliğe yerleşmiş. Kulaklarına rüzgârın<br />
uğultusu doluyor.<br />
Batı ufkunu tarayıp oranın uyarım yoğunluğundan<br />
seçimler yaparken, gerekirse Mozart’ın masonik marşına ya da<br />
Bach passacaglia’sına bile başvurabilir: Araçları meşru kılan<br />
öznellik onda o denli belirgin ve edimsel mecaz becerisi öyle<br />
gelişmiş ki, bir an konuşacak olsa, ağzından birtakım sözler,<br />
antik bir lahdin panosunda yazılı, şifreli bir ibare gibi<br />
dökülüverir:<br />
“everything is manipulable”<br />
111
www.isaretatesi.com<br />
112