26.12.2018 Views

Aytek Sever - Hiperbor - VI

Aytek Sever, Şiirler

Aytek Sever, Şiirler

SHOW MORE
SHOW LESS

PDF'lerinizi Online dergiye dönüştürün ve gelirlerinizi artırın!

SEO uyumlu Online dergiler, güçlü geri bağlantılar ve multimedya içerikleri ile görünürlüğünüzü ve gelirlerinizi artırın.

<strong>Aytek</strong> <strong>Sever</strong><br />

HİPERBOR-<strong>VI</strong>


AYTEK SEVER<br />

Şair, çevirmen. 1981 yılında Bursa’da doğdu. Üniversite ve yüksek<br />

lisans öğrenimini Boğaziçi Üniversitesi ve ODTÜ’de tamamladı. E-<br />

kitap halinde yayımlayacağı, çeşitli alt kitaplardan oluşan <strong>Hiperbor</strong>,<br />

Siòn, Moto Perpetuo, Anka adlı şiir toplamlarının yanı sıra, yayımlanmış<br />

veya e-kitap halinde yayımlanacak olan Emerson (Yaşamın İdaresi),<br />

Thoreau (Doğa ve Yürüyüş Üzerine Seçme Denemeler), Whitman (Ben,<br />

Jack Engle; Çimen Yaprakları; Benliğimin Şarkısı), Kandinsky (Sesler),<br />

Tagore (Firari; Gitanjali; Meyve Hasadı), D. H. Lawrence (İnsanlar ve<br />

Öteki Yaratıklar) çevirileri vardır.


<strong>Aytek</strong> <strong>Sever</strong><br />

HİPERBOR-<strong>VI</strong>


<strong>Hiperbor</strong> - <strong>VI</strong><br />

<strong>Aytek</strong> <strong>Sever</strong><br />

Kapak Resmi:<br />

‘Adem’in Yaratılışı’, ayrıntı<br />

Michelangelo, c. 1512<br />

1. Baskı:<br />

© İşaret Ateşi, Aralık 2018<br />

E-kitap olarak www.isaretatesi.com sitesinde yayımlanmıştır.<br />

Her hakkı saklıdır. Eserin tamamı veya bölümleri hiçbir yolla<br />

basılamaz, kopyalanamaz, eser sahibinin izni olmadan başka bir<br />

mecra veya internet sitesi üzerinden yayımlanamaz. Alıntılar için<br />

lütfen kaynak gösteriniz.<br />

www.isaretatesi.com<br />

isaretatesi@gmail.com


Deniz’e


İÇİNDEKİLER<br />

<strong>Hiperbor</strong> - <strong>VI</strong><br />

Soluk ………………………………………………………………….. 16<br />

Doğu Masalı …………………………………………………………. 18<br />

Nesneler ve Eylemci ………………………………………………… 20<br />

Ayrım ………………………………………………………………… 22<br />

Elektrik ……………………………………………………………….. 24<br />

Rüya …………………………………………………………………... 26<br />

Masalsılık …………………………………………………………….. 35<br />

Hız …………………………………………………………………….. 37<br />

Kan ……………………………………………………………………. 39<br />

Başka Ev ……………………………………………………………… 40<br />

Edimler Yankısı ……………………………………………………… 42<br />

Remystification ………………………………………………………. 44<br />

Peyzajda Neden Safari? ……………………………………………... 46<br />

Gece Başlangıcı ………………………………………………………. 47<br />

Şeyler ………………………………………………………………….. 48<br />

Dolu ………………………………………………………………….... 49<br />

Kader Ânı ……………………………………………………………... 51


Dağdaki Göl …………………………………………………………... 53<br />

İkilem ………………………………………………………………….. 54<br />

Makine ………………………………………………………………… 55<br />

İşaretler ………………………………………………………………... 56<br />

Birlik …………………………………………………………………… 59<br />

İnce Ayar ……………………………………………………………… 60<br />

Kinestezi ………………………………………………………………. 61<br />

Meçhul Koy ………………………………………………………….... 64<br />

Gözlem ………………………………………………………………… 66<br />

Yaz Rüyası …………………………………………………………….. 68<br />

Uçlarda ………………………………………………………………… 70<br />

Anima ………………………………………………………………….. 71<br />

Varış ……………………………………………………………………. 72


www.isaretatesi.com<br />

“Sehen wir uns ins Gesicht. Wir sind<br />

Hyperboräer, – wir wissen gut genug, wie<br />

abseits wir leben. ‘Weder zu Lande noch zu<br />

Wasser wirst du den Weg zu den Hyperboräern<br />

finden’: das hat schon Pindar von uns gewusst.<br />

Jenseits des Nordens, des Eises, des Todes –<br />

unser Leben, unser Glück...”<br />

“Kendimize karşı dürüst olalım. <strong>Hiperbor</strong>luyuz<br />

biz, – pek iyi biliriz ne denli kopuk<br />

yaşadığımızı. ‘<strong>Hiperbor</strong>lulara giden yolu ne<br />

karadan, ne denizden bulabilirsin’: Daha<br />

Pindaros söylemişti bunu bizim için. Kuzeyin<br />

ötesinde, buzun ötesinde, ölümün ötesinde –<br />

bizim yaşamımız, bizim mutluluğumuz…”<br />

12


www.isaretatesi.com<br />

13


www.isaretatesi.com<br />

HİPERBOR-<strong>VI</strong><br />

(2010-2012)<br />

14


www.isaretatesi.com<br />

15


www.isaretatesi.com<br />

SOLUK<br />

Akşamın mavi mekânları kararmaya durmuştu. Gölgeler<br />

geziyordu alacakaranlıkta. Kendimi gördüm: Kuşbakışı<br />

bakmadım, kendimden gördüm, içimdeydim. Sıcak bir leylak<br />

rengiydim.<br />

Belirirken öz varlığı duvarın, pencere ahşabının,<br />

pencereden görünen dışarının. Baktım, baktım.<br />

Kendimden gördüm, sıcağım şimdi, bahçelerde<br />

büyüyebilirim.<br />

Ayna çerçevesi tırtıklarındaki madenî yansıma; oda<br />

köşesi karanlığında nabız gibi atan mum alevi; soluğun<br />

yoğunluğu; bellekte çakan kıvılcım; elimde tuttuğum mektup<br />

açacağının aşıladığı yapıcı his; pencereden durdukları yerdeki<br />

ağırlıklarıyla gördüğüm tırmık, römork, saman yığını,<br />

bidonlar; ayarlanmış konumları onların.<br />

Dışarı çıkıyorum.<br />

Paltomun yakaları kalkık, esinti ensemdeki tüyleri<br />

ürpertiyor; yanık odun kokulu mezralardan tangırtılar<br />

duyuyorum. İnek ve kaz seslerine kulak veriyor, kış rüzgârının<br />

16


www.isaretatesi.com<br />

gölün üzerinden sazlıklara kadar olan süpürücü etkilerini<br />

şurup gibi içiyorum.<br />

Kas seğirmelerimi ve kaçak ağrılarımı diplerde<br />

gezinmeye alıştığım sürece terk edemiyordum. Şimdi, yabanıl<br />

ormanda manyetik bir merkez sezerek yön duygumu oraya<br />

odakladığım ölçüde, bedenim tiklerden, sızılardan,<br />

spazmlardan arınıyor.<br />

Yeni bir eşikteyim. Serbestçe soluyorum zamanın<br />

dokusunu.<br />

Fundalıklarda, korularda, gölün üzerinde, kuytularda<br />

ağırdan ağıra sığırcıkvari bir yaşama dönüyorum.<br />

17


www.isaretatesi.com<br />

DOĞU MASALI<br />

İlk kez oluyor bu.<br />

Kış göğünde orta irtifalardan gelen belirsiz karaltılar,<br />

sazlığa çörekleniyorlar; gecede fa sesinin dar halkasında ıslıksı<br />

tınılarla döneniyorlar.<br />

İlk kez oluyor bu.<br />

Penceremden görünen kasaba boyunca derin renk<br />

kovukları belirmiş: biri mavi, biri turuncu, biri yeşil.<br />

İlk kez oluyor bu.<br />

Karanlığı boydan boya katediyor karga sürüsü – net bir<br />

kararlılıkla, floresan beyazı maden girişinden önceki kavaklara<br />

dek.<br />

İlk kez oluyor bu.<br />

İnek böğürtüsü; öyle gürbüz bir ses. Yaygarası kazların:<br />

kısa süren, mutlak bir susuşla dinen. Sessizliğin sol anahtarı.<br />

18


www.isaretatesi.com<br />

Loş sokaktan koşarak geçen çocuk: kar üzerinde katır kutur<br />

adımlarla. Teneke tangırtısı. – Ortalık aslında nasıl da<br />

sütliman.<br />

İlk kez oluyor bu.<br />

Bacadan kireç rengi, yoğun tüten duman. Bir başka<br />

bacadan kül rengi dağılan, seyrelen. Bir başkasından is karası,<br />

kesik kesik. Derin bir nefesle araştırdığım kopkoyu renklere<br />

gömülü mahallede.<br />

İlk kez oluyor bu.<br />

Buz, don, esintiler, uğultu, hışırtı. Sokak lambasının ışığı<br />

altında, karanlığın yakın ucunu dağlamış bakır rengi kavşak:<br />

kendi ardının kapısı.<br />

İlk kez oluyor bu.<br />

Karla kaplı uzak doğu yamaçları – ve hareketli iki kara<br />

nokta orada; belki de iki kurt: dürbünün öbür ucunda azman<br />

canlılık!<br />

19


www.isaretatesi.com<br />

NESNELER VE EYLEMCİ<br />

Armonik ses eğrileriyle şekillenir yaşam algım,<br />

kurduğum bireysel nomoloji: doğa, insanlar, olaylar, durumlar,<br />

akış, uyarımlar, – iniş ve çıkışlar, kütle, döngü, yamacın ışık<br />

vuran tarafı, hareket aralıkları, etki, merkezler. Tınılarda gizli<br />

renklerle geçerim hepsinin üzerinden. Nesnel varlıklar ve<br />

eylem becerim bana tüm hacmiyle müziği verir. İçimde bir tür<br />

ses barometresi taşırım.<br />

Açık havada yürürüm, çeşitli yönlerde galeri gibi uzanan,<br />

değişken mecralar sezerim. – Yoksa parkta, restoranın gölete<br />

bakan çıkışına yakın, Haçaturyan’ın romansını nasıl<br />

duyardım?<br />

Ortamın serinliğine bir tür karıncalanmayla yerleşirim.<br />

Bir koza sarar beni. Manyetik gelgitlerle retinamda on iki<br />

köşeli bir yıldız belirir. Hiç meditatif düşünülmemiş ayağım,<br />

yıpranmış botun içinde, işte şimdi, tam şu an, ilk kez meditatif<br />

düşünülüyor…<br />

Lıkırdıyorum. Damağımda kuşburnu tadı – ve güm!<br />

Korktum.<br />

20


www.isaretatesi.com<br />

Davranışlarıma yön vermesi beklenen kılavuz çizgiler<br />

ağından kabuk değiştirerek, tanımsızca geçiyorum; termal bir<br />

yumağım, ele avuca sığmaz, radara yakalanmaz.<br />

Görülmüyorum: – Görülürsem, zamanda ve mekânda<br />

yarattığım kırılmalarla nasıl kaza izi bırakmayayım?<br />

21


www.isaretatesi.com<br />

AYRIM<br />

ayrımım<br />

günlük bir misfit durumunu<br />

fit yapma yöntemim kadar<br />

basit<br />

ayrımım<br />

bir içdeniz imgesinin<br />

karanlığına yağ lekeleri katışım kadar<br />

basit<br />

ayrımım<br />

bulutun dağılgan ucundan önce<br />

oyalandığım sürenin uzunluğu kadar<br />

basit<br />

ayrımım<br />

macentanın yanına yanık siena<br />

22


www.isaretatesi.com<br />

ararkenki huzursuzlanışım kadar<br />

basit<br />

ayrımım<br />

güneyi boşlukta<br />

bir kıvılcımla tanıyışım kadar<br />

basit<br />

ayrımım<br />

önümdeki yol ayrımında<br />

bir tarafın diğerinden sıcak oluşu kadar<br />

basit<br />

23


www.isaretatesi.com<br />

ELEKTRİK<br />

Odanın karanlığında şimşek gibi sıçrayan elektrik akımı<br />

aniden super slow motion yavaşlığıyla tırtıklı bir çizgiye<br />

dönüştüğünde, tüm ambiyansın aksak ritme kurulu olduğu<br />

hissine kapıldım ve tırtıklı çizgi keskin bir testere gibi göründü<br />

bana. Enerji ve madde ikiliği tini parçalayabilecek bir ironiydi.<br />

Ürpertici bir deneydi. Gözler üzerimdeydi. İkilik pekişti,<br />

testere tırtığı somutlaştı. – O zaman dünyanın tüm halkları bir<br />

ağızdan bağırdılar: “Korsika haritadır!”<br />

Gidemedim Korsika’ya. Bunu duyan kim gidebilirdi ki?<br />

Haritaydı Korsika. Gidemezdim. Haritanın başına oturdum,<br />

pasif kalamayıp hep bir şey yapmaya koşullanmış halimle.<br />

Gene de iyi bir seçim sayılırdı harita. Baktım, oyalandım;<br />

enlem ve boylamların önünde hayal meyal, hangi kıtaya<br />

baktığımı bilmeksizin uzun müddet kalakaldım. – Neredeydi<br />

Korsika? Bulamıyordum. Korsika harita bile değil miydi<br />

yoksa?<br />

Hafakanlar bastı. Düzlemden fırlayan enlem ve boylam<br />

çizgileri sarmallara dönüşerek odayı örümcek ağı gibi sardı,<br />

24


www.isaretatesi.com<br />

içinden çıkılmaz bir yumak halini aldı. Feci bir tuzağa<br />

düşmüştüm; boğucuydu eğriler; nefes alamıyordum.<br />

Kıvrım ve sarmalların aşırılığından türeyen absürt anlamı<br />

kovalamak insanı nereye götürür bilinmez, – içine<br />

hapsolduğum gözenekten, yarı bilinçli yarı bilinçsiz,<br />

vargücümle bağırdım: “Korsika haritası Akdeniz kokar!”<br />

25


www.isaretatesi.com<br />

RÜYA<br />

Nerval’e<br />

Bir kütüphanenin ana çalışma salonu. Kitaplar<br />

karıştırıyor, birtakım notlar alıyorum. Acelem yok, sakinim.<br />

Başkaları da var, uzunlamasına masalarda teker teker veya<br />

birkaç kişilik gruplar halinde oturmuşlar. İçeride pür sessizlik<br />

olduğu söylenemez. Aslında mırıltılar, fısıltılar, öksürükler,<br />

sayfa çevirme sesleri seyrek ve belli belirsiz, ama insanların<br />

çokluğundan ve yüksek tavandaki akustiğin bozukluğundan,<br />

ortam arı kovanı gibi. Ya da bana öyle geliyor. Çünkü<br />

çalışırken bir an mutlak bir yoğunlaşmaya ihtiyaç duyuyorum,<br />

bu da tam tersi bir hassaslık ortaya çıkarıyor. İçeride<br />

tanımlayamadığım, tekinsiz bir şeyler seziyorum, ama bunun<br />

ne kadarı gerçekten orada, ne kadarını ben kuruyorum, belli<br />

değil. Yaptığı gürültüden dolayı uyardığım yanıbaşımdaki<br />

çocuk –ki arkadaşlarıyla üç kişiler– oralı olmayınca, bir anda<br />

kontrolümü kaybederek yerimden fırlıyor ve Anadolu<br />

delikanlısı tipli o irice oğlana kafa atıyorum, aynı anda da<br />

ayağımın burnuyla böbreğine doğru tekmeyi geçiriyorum. Sert<br />

bir giriş yapıyorum kendimce, ama darbelerim o kadar kof ki<br />

26


www.isaretatesi.com<br />

oğlan ve üç arkadaşı ayaklanmaya başlayınca hemen<br />

centilmence tavırlar takınıp ağabey gibi davranarak ortamı<br />

yumuşatmaya çalışıyorum. Böylece durumu kontrol altında<br />

tutuyorum.<br />

Fakat tekrar yerime oturduğum sırada havadaki gerilim<br />

öncekinden daha beter bir vukuat doğuruyor ve aniden bir<br />

rehine krizi patlak veriyor. İlginçtir, kütüphanenin ana çalışma<br />

salonu dediğim bu yer aslında bir havaalanı bekleme<br />

salonuymuş; filtreli geniş camlardan içeri öğle sonrası ışığı<br />

vuruyor. Kadın erkek hepimiz rehineyiz ve polis de intikal<br />

etmiş. Bizi rehin alan silahlı şahıs lise yıllarımdan tanıdığım<br />

biri. O zamanlar tanıdığım haliyle herhangi bir suç olayına<br />

karışacağına asla ihtimal vermeyeceğim, son derece beyefendi<br />

biri olan bu çocuk, şimdiki kemik çerçeve gözlükleri, kumrala<br />

boyanmış saçları ve eskisinden sadece biraz daha keskin olan<br />

yüz hatlarıyla bana hâlâ öyle biri gibi geliyor ve o yüzden de<br />

elindeki silaha rağmen onu düşmanım olarak göremiyorum.<br />

Kendinden emin bir şekilde silahını kilit bir noktaya<br />

doğrultup, kendisi, biz rehineler ve polis arasında bir üçgen<br />

kurmuş. Bir açmaz söz konusu. Durumu değiştirecek<br />

hamlenin nereden geleceği merakla beklenirken, sanki çocuğu<br />

tanıyor olmam beni kendiliğinden onun suç ortağı yapıyormuş<br />

gibi, bir anda eyleme dâhil olup, bir parmak şıklatma hareketi<br />

ve çocuğa doğru yaptığım bir mimikle polisi yanıltıyorum.<br />

Ortalık karışıyor. (Tam bir curcuna; ama gariptir, bir el bile<br />

silah patlamıyor.) Kaçmaktan başka yol yok ve benim<br />

beklenmedik hamlem buna fırsat yaratıyor. Polislerin<br />

bağırışları ve kalabalığın itiş kakışları arasında tabanları<br />

27


www.isaretatesi.com<br />

yağlıyorum. Arkama dönüp bakmıyorum bile, lise arkadaşımı<br />

düşünecek vaktim yok, herkes kendi başının çaresine bakmalı.<br />

Zaten yaptığım hamlenin beni olaya öyle bir dâhil edişi var ki,<br />

kendimi olayın asıl faili, planlayıcısı ve uygulayıcısı gibi<br />

hissediyorum. Belki de başından beri gerçekten öyleydi ve<br />

bunu kendimden bile gizlemiştim. Yoksa olayı nasıl bu denli<br />

sahiplenebilirdim, nasıl bu denli planlı hareket edebilirdim?<br />

Atak ve seri bir şekilde, ustaca kaçıyorum; her nasıl<br />

oluyorsa, binayı avucumun içi gibi biliyorum. Meğer burası<br />

hem kütüphaneyi, hem de havaalanı bekleme salonunu<br />

kapsayan devasa bir binaymış; bir üniversiteye, ya da<br />

kompleks bir devlet kurumuna benzeyen, Bükreş’teki Halkın<br />

Evi’ni andıran, kat kat, iç içe bölümlerden oluşan labirentvari<br />

bir yapıymış. Her taraf türlü halklardan insanlarla ve onların,<br />

alışveriş arabalarıyla, tekerlekli bavullarla ve çekçeklerle<br />

götürdüğü eşyalarla, öteberiyle, evcil hayvanlarla çılgınca<br />

kalabalık; tüm salonlar ve koridorlar vızır vızır. Nasıl<br />

adlandırmalı bilmiyorum, bana buranın henüz görmediğim<br />

yerlerinde tapınak, hastane, otel, imalathane, müze, darphane,<br />

kışla, botanik bahçesi gibi sayısız alt kısım var gibi geliyor.<br />

Binayı tanıyorum, ama nereden, hatırlamıyorum; gene de bu,<br />

içgüdümün yönlendirmesiyle kapıları birbiri ardına açıp<br />

merdivenlerden geçerek, oradan oraya atlayıp zıplayarak hızla<br />

ilerlememe engel değil. Belki de sırf sezgilerim güçlü olduğu<br />

için yanılmıyorumdur. Kapana kısılmıyorum, hatta kaçarak<br />

ilerlemekten zevk de alıyorum. Gene de gergin ve telaşlı,<br />

ambiyansları üstünkörü yaşayarak, koştura koştura, filmi<br />

ileriye hızlı sarar gibi (“çarpı-4”, ara ara “çarpı-8” hızıyla)<br />

28


www.isaretatesi.com<br />

geçiyorum odalardan, koridorlardan, salonlardan, pasajlardan.<br />

Bir ara, duvarların ardında, âdeta bir zindanın en iç hücreleri<br />

gibi birbirine açılan ve bomboş olduğu için korkutucu olan<br />

birtakım taş odacıklardan geçtiğim sırada, karşıma heyecan<br />

arar gibi duran ve istemem halinde kaçışımda bana eşlik<br />

edeceğini bir bakışıyla hissettiriveren kıvırcık sarı saçlı bir<br />

kadın çıkıyor; ama acele ettiğim için durup düşünme fırsatım<br />

yok, ve gizli odacıkların mahrem ortamının bize sunabileceği<br />

erotik olanağı kaçırdığımı birkaç saniye sonra farkettiğimde<br />

anlık bir kızışmayla kafam karışsa da, tekinsiz oda<br />

silsilesinden belli bir kaçış kararlılığıyla çıkıveriyorum. Bu<br />

hariç, geçtiğim mekânlarda kimseyle ilgim olmuyor, koşa koşa<br />

ilerliyorum sadece. Genel havam olumlu. Yoluma devam<br />

ediyorum.<br />

Gittiğim yeri biliyor gibiyim. Karmakarışık dev binada<br />

vektörel olarak çaprazlamasına ve aşağı doğru inerken<br />

geçtiğim tüm koridorlar, merdivenler, sahanlıklar, asansörler,<br />

salonlar, depolar müthiş bir insan trafiğinin arasından beni<br />

aşağılardaki bir çalışma ofisine, mahzene veya uyku odasına<br />

doğru götürüyor. İnsanlar arasında kaçışımı sıradan bir<br />

meşguliyet gibi algılıyorum. Herkes hareket halinde, tüm<br />

insanlar bir yerden bir yere gidiyorlar, bir şeyler yapıyorlar,<br />

birtakım gündemleri var ve ben de öyleyim. Gene de kendimi<br />

özel hissediyorum, çünkü aranan, izi sürülen, yakalanmak<br />

istenen biriyim ve gizleniyorum. Dahası, polisten kaçarkenki<br />

maharetim, seri davranışlarım ve tercihlerimin isabetliliğiyle<br />

olaylar istediğim yönde gelişmiş; seçkinliğim sınanarak<br />

onaylanmış; ve de, en önemlisi, kaçmaktan epeyce zevk<br />

29


www.isaretatesi.com<br />

alıyorum. Şanslı olduğum ve bir şeylerin beni kolladığı o<br />

kadar belli ki…<br />

Yaydığım aura alt katlara yaklaştıkça hepten doğaüstü<br />

bir niteliğe bürünüyor. Etraf artık tenha. Bir başıma ışıl ışılım.<br />

Orta Çağ şatolarının hazine odalarını andıran yüksek<br />

kubbemsi tavanlı, geniş bir salona varıyorum. Meğer burası iki<br />

profesörün ofisiymiş. Bu profesörlerden biriyle görüşmeye<br />

gelmiş gibi davranarak izimi kaybettirmeyi umuyorum. Artık<br />

uçabiliyorum; tavana yakın küçük üst kapıdan girince, kıvrıla<br />

kıvrıla inen merdivenleri kullanmak yerine, salonun zeminine<br />

havada süzülerek iniyorum. İçerisi duvar lambalarının solgun<br />

ışığıyla aydınlanmış; tezgâhı andıran masalarda eski püskü ve<br />

tozlu öteberi var; birtakım eşyanın üzerine örtüler çekili.<br />

Kenardaki bir kürsünün üzerinde sayfaları açık duran kalın,<br />

ciltli bir kitap var ve bir çalışma lambası yanıyor. Sanki kitabın<br />

başından yeni kalkılmış. Yarım bir bardak çay da görüyorum<br />

orada. Profesörler nerede acaba? Köşedeki küçük toplantı<br />

odasında yarı kalkık jaluzilerin arasından görüyorum ki bu top<br />

sakallı, şişe dibi gibi gözlüklü, yüzlerinde tiksinme ifadesi yer<br />

etmiş adamlar –büyük bir yanlışın bu ciddi adamları– masada<br />

baş başa vermişler, (kim bilir hangi konuda) hummalı bir<br />

değerlendirme içindeler. Onları gördüğüm an onlar da beni<br />

farkediyor; kınayıcı bakışlarına karşılık başımla “peki, sonra<br />

gelirim, iyi toplantılar” gibisinden bir hareket yaparak, oradan<br />

derhal ayrılmaya karar veriyorum. Aramızdaki statü farkını<br />

hissettirmiş olmaları zannettikleri gibi rahatsız etmiyor beni;<br />

çünkü onlar, büyük bir yanlışın içinde olduğundan dolayı<br />

mazur gördüğüm insanlar. Benim statü tanımayan özel<br />

30


www.isaretatesi.com<br />

durumumu onlar nereden bilecekler? Yeniden kanatlanarak,<br />

tavana doğru yükseliyorum; bu uçuş, seçkinliğimi şüpheye yer<br />

bırakmayacak şekilde sergiliyor. Odadan ayrılmadan evvel<br />

yüksekte bir süre içerinin ambiyansını yaşıyorum. Burası sanki<br />

doğrudan bir mağaranın içine oyulmuş; her yanda saygı<br />

uyandıran, tapınakvari bir eskilik seziliyor ve bundan<br />

kaynaklanan bir geleneğin ağırlığı duyuluyor. Aşağıda, hemen<br />

bitişikte, başka bir odacık farkediyorum; benim gibi doğaüstü<br />

birinin istediği her yere uçmasında hiçbir sakınca<br />

olamayacağından, dümeni oraya doğru kırıyorum; havada<br />

çizdiğim fazladan bir kavisin zevkini doyasıya çıkararak<br />

yavaşça alçalıyorum. Bitişikteki odacık ana salonun kovuk gibi<br />

bir bölmesi; içine ağır, masif ahşap bir yemek masası ve dört<br />

sandalye zar zor sığmış. Duvarda bir pencere var, önünde<br />

bana arkası dönük, kısa boylu, küt saçlı, tombul bir kız<br />

duruyor. Oraya buraya hafifçe takıla takıla içeri süzülüyorum;<br />

melankolik bir edayla dışarıyı seyreden kızın yanına iniyorum.<br />

Derdim pencereden bakmak, oraya bunun için inmişim, her<br />

halimden belli. Yüzünde buruk, bitkin bir ifade olan kızcağız,<br />

niyetimi hemen anlayarak, pencere sanki hukuken benim<br />

hakkımmış gibi kenara çekiliyor. Meğer burası ikinci katmış;<br />

aşağıda bahçe uzanıyor ve alacakaranlıkta gür yapraklı iri<br />

meşeler seçilebiliyor. İleride derin orman başlıyor olmalı.<br />

Pencerenin aralığından ıslak toprak ve çimen kokusu<br />

alıyorum. Yağmurdan bihaberdim; gene de dışarısı tam<br />

beklediğim gibi, kaçıp ulaşmak istediğim gibi. Hiç<br />

oyalanmadan kızın yanından ayrılıyorum; arkamdan kızın<br />

tekrar pencerenin önünde yerini alacağına eminim, burası<br />

31


www.isaretatesi.com<br />

onun melankolisi için tahsis edilmiş. (Peki nasıl oldu da<br />

ikimizin hakları birbiriyle çatışmadı?) Kaçışımı bir an evvel<br />

sonuçlandırmam gerek. Dışarıyı önceden görüp fikir sahibi<br />

olmam iyi oldu; doğru tarafa yöneldiğime emin oldum.<br />

Binanın dışarısını hedeflemem gayet mantıklıymış.<br />

Fakat uçabilme özelliğime duvarların içinden de<br />

geçebilme özelliğinin eklenmesiyle elde ettiğim mutlak hareket<br />

kabiliyeti beni yanıltıyor ve kestirmeden gitmek isterken<br />

(neden dosdoğru duvardan veya pencereden dışarı<br />

yönelmeyip binanın içine yöneldim?) kendimi laboratuvar gibi<br />

görünen bir odada buluveriyorum. Görmemem gereken bir<br />

yer burası, bulunmamam gereken bir yer. Sezebiliyorum bunu.<br />

Girmemeliydim buraya, ama ha deyince de ayrılamıyorum.<br />

Çakılıp kaldım; sanki görmemem gereken bir şeyleri görmek<br />

zorundayım. Kendimi neye zorladığımı bilmiyorum (belki de<br />

hiçbir şeyin havamı bozamayacağını ispatlamak istiyorum).<br />

Sahiden bir laboratuvar burası. Her köşesi ortak bir<br />

anlatının parçası gibi duruyor. Sanki bir belgesel sekansı.<br />

Ortada metal bir deney masası var, üzerinde teknik araç<br />

gereçler, tüpler, kaplar, solüsyonlar. Ayakta duran bir yaratık<br />

görüyorum, hem deneyin parçası olup hem de deneyi yürüten<br />

şempanzeleşmiş bir insan. Dişi. Yumuşak bir sesi, spiker gibi<br />

bir diksiyonu var. Sakinliği ürpertici. Beyaz önlük giymiş bir<br />

primat düşünün, ama insan gibi davranıp insan gibi<br />

konuşuyor, sanki tersine evrim yaşamış (eğer böyle bir şey<br />

olabilirse). Yaptığı şey tam bir saçmalık: Masanın üzerinde<br />

kundaklanmış bir lemur var, onun ağzına bir sigara götürüyor;<br />

32


www.isaretatesi.com<br />

sanki lemur da başkalaşım geçirerek insansılaşmaya başlamış<br />

bir melez tür; tiryakilere özgü anlamsız yüz ifadesiyle<br />

sigaradan bir fırt alıyor, o sırada şempanzemsi doktor<br />

anlatıyor: “Görüldüğü gibi, öleceğini anlayan lemurlar sigara<br />

içmek istiyorlar.” Sonra, hiç de ölecekmiş gibi durmayan<br />

kundaklanmış lemuru kucağına alıp bize (kameraya?) doğru<br />

dönüyor, asap bozucu bir anaçlıkla sırıtıyor.<br />

O an köşede, yanıp sönen floresan ışığında, bir koltuğa<br />

kayışlarla sıkıca bağlanmış başka bir deneği görüyorum:<br />

Benim ta kendim bu! Nasıl bir muameleye tâbi tutulduysam,<br />

müthiş hızlı başkalaşımlar geçirerek şekilden şekle giriyor,<br />

lastik gibi, hamur gibi uzayıp kıvrılıyor, cıva gibi akıp geri<br />

dönüyorum; derim de alacalı bulacalı renklere bürünüyor,<br />

çığlıksı sesler çıkarıyorum. Sonra, başkalaşımın sonuna<br />

ulaşmış gibi bir anda donup kalıyorum: Bedenim aynı beden,<br />

çift başlıyım…<br />

EPİLOG<br />

“Rüya”da, gördüğüm bir rüyayı tüm ayrıntılarıyla,<br />

eksiksizce anlatmak istedim. Amacım, anlatıyı kendi<br />

gerçekliği içinde tastamam kurmak ve metni öylece<br />

bırakmaktı. Yani, rüyamın içinden bir tür yazı kamerası<br />

33


www.isaretatesi.com<br />

geçirdim. Sabahın köründe uykumdan kopkoyu bir rüya<br />

sıcaklığıyla ve beklenmedik bir yazı akıcılığıyla<br />

uyandığımda yaptım bunu. İşin meraklıları rüyanın<br />

yorumunu yapabilir. Bana kalırsa rüyalar eğlenceli<br />

oyunlardır ve nasıl ki kendi kurallarıyla oynanıyorlarsa,<br />

kendi bütünlükleri içinde okunmaları gerekir, “dışarı”nın<br />

kurallarıyla değil.<br />

Şunu da söylemek isterim ki, rüyanın sonundaki çift<br />

başlılık beni sanılabileceği kadar korkutmadı. Yoksa<br />

anlattıklarımı rüya değil, kâbus olarak anlatırdım. Söz<br />

konusu çift başlılık, kaynağını yaşamımın ikili<br />

gerçekliğinden alıyor olmalı: bir yanda ben ve gündelik<br />

yaşamım, diğer yanda yaşamımın gözlemlenebilir<br />

gerçekliğine karşılık sürdürdüğüm özel yaşam, yani inşa<br />

ettiğim yapıt üzerinden iki yıldan uzun bir süredir<br />

yürüttüğüm program. Bunların birini yaşıyor, öbürünü<br />

yaşatıyorum. Tek bedende iki baş. Ama olsa olsa insanın<br />

her türlü ikiliği kadar ürkütücü, ve ancak yaşamın diğer<br />

bütün birincil ve ikincil gerçeklikleri kadar (ama onlardan<br />

daha fazla değil) korkunç. Zira tüm o ikilikler, yaradılış<br />

itibarıyla ikili olan insan tarafından en dinamik<br />

yöntemlerle idare edilir, sürdürülür: sürdürülebilir. – Ve<br />

hal böyleyken, hem rüyadaki denek olunur, hem deneyi<br />

gözlemleyen, hem deneyi yapan, hem de hepsini kapsayıp<br />

hepsinden farklı olarak, rüyayı gören olunur. Uyunur,<br />

rüya görülür, uyanılır. Ya da bazen hiç uyunamaz: Ama o<br />

da rüyadır.<br />

34


www.isaretatesi.com<br />

MASALSILIK<br />

Seyir taraçasından bakıyor.<br />

Kenti küçük küçük aralıklarla inceliyor. Manzara<br />

üzerinde odaklandığı, sonra geri çekildiği noktalar var. Şu an<br />

bu taraçada bir tek o olduğu için, kendini kimseye göre<br />

ayarlamak zorunda değil; uzunca kalış süresini yadırgayacak<br />

kimse yok. Yalnızca kendisi kimi uzatmalardan,<br />

oyalanmalardan huzursuzluk duyuyor.<br />

Taraçanın parmaklıklarına yaslanarak, görmek istediği<br />

bölgeye doğru bakıyor. Gözlerini kısıyor. Tatmin olmamış<br />

olacak ki, bir adım geri çekiliyor. Elleri belinde. Hem sık sık<br />

dikkat kesiliyor, hem de sanki dikkati kolayca dağılıyor. Çeşitli<br />

görüş açıları ve perspektifler yakalamak ister ve bunu<br />

yaparken huysuzlanır gibi bir hali var. Onun bu seyir<br />

eyleminin ne gibi bir deneyime karşılık geldiğini çözebilmek<br />

için kafasının içine girmek gerek.<br />

Rastgele üç dağınık nokta alıyor, onların aralarındaki<br />

dilimleri tarıyor: Ama bütünleştiremiyor bu dilimleri. Sonra,<br />

çeşitli atipik şekillerde kesitler seçiyor manzaradan, birinde<br />

aradığını bulamayınca diğerine, sonra bir diğerine bakıyor.<br />

35


www.isaretatesi.com<br />

Bunlardan bir içerik elde edebiliyor mu belli değil. Ardından,<br />

kent merkezini belirleyen hat boyunca ilerlerken, kuzeydoğu<br />

yönündeki çanağa varınca, oradan derin bir izlenim toplamaya<br />

çalışıyor. Aynı bölgeden ileri geri, iki yönde, tekrar tekrar<br />

geçiyor. Sanki bununla, baktığı yay üzerindeki alanları yakıp<br />

kavuruyor, çölleştiriyor.<br />

Gene de vazgeçmiyor. Dört odak alıyor kendine,<br />

aralarında belli bir hücumun koridorlarını açıyor; çınlamalar,<br />

manyetik sol anahtarları, tarçın rüzgârları, klarnet<br />

orkideleriyle karşılık arıyor. Ama basit bir doğu-batı kapanışı,<br />

rutin bir örtülme hissi, monoton bir ses armonisi seçebiliyor<br />

sadece. Sönük duyumlarla kaplanıyor ölü zemin.<br />

Manzarada bir masalsılıktır uyandırmaya çalıştığı, – orada<br />

olmayan. Eskinin izlenimleriyle ve sabit fikrin ısrarlarıyla<br />

zorluyor; içgüdünün ardı ardına U dönüşleriyle aynı çemberi<br />

sonuçsuzca dolaylıyor. Oysa ya oradadır manzarayı<br />

görülmeye değer kılacak olan masalsılık ve görülür, – ya da<br />

orada değildir ve görme oyunlarıyla, denemelerle, dağarcıktan<br />

kopyalamalarla var kılınamaz.<br />

36


www.isaretatesi.com<br />

HIZ<br />

İlerleyiş, akış. Yakalanmış ivme; kararlı bir hız. Artan bir<br />

hız değil; kendi düzeyini bulmuş, korunan, sürdürülen bir hız.<br />

Her şeyden önce, insansı bir hız. – Peki, hareketin<br />

kaynağını nereden aldı? Durdu, kabuğuna çekildi, âdeta<br />

uykuya yattı; bütünsel bir hareketlenmenin güçlerini hazırladı.<br />

Kımıldandığında, en içteki, yalnızca özel durumlarda işleyen<br />

motoru çalışmaya başladı; doğal bir içgüdüyle hızı aradı.<br />

İlerlemeye koyuldu.<br />

Ölçüsüz bir hız değil bu; sona dayanmış bir hız değil.<br />

Önü alınamazlığın hızı değil; ayakları yere basmayan bir hız<br />

değil. Kaba ön hesaplara dayalı, varsayımsal, gerçekdışı bir hız<br />

değil. Taşıtların o ritmik karşılığı olmayan hızı değil; işlevsel<br />

bir hız değil. İletim, mekanik, elektronik prensiplerinin kabul<br />

ettiği türden bir hız değil. Fizik ve matematik bu hızın ayarını<br />

ölçemezdi. Gelgelelim fiziği de matematiği de içeriyor<br />

kendinde: Hareketi doğal güçlerde bulmuş, bizzat hareket<br />

olmuş.<br />

Hızlı geçişlerin hızı değil bu; oradan oraya atlamaların<br />

hızı değil; ışınlanma hızı değil. Kabarmış istemin döngüleri<br />

37


www.isaretatesi.com<br />

hiçe sayan zapping hızı değil. Bunların hepsi sönümlenmeye<br />

kuruludur. Bu ise kalıcı bir hız; kendi kendini döndüren, akıcı<br />

bir hız.<br />

Yani yavaşlığın hızıdır bu. Sürekliliğin hızı. Hareket<br />

kadar, durgunluktan da beslenir. Durumları, denge çıpalarını<br />

tanır, tarar. Kendi yön okunu mekânlara koyar, geçtiği<br />

ortamlara ısı olur. – Güneyin hızıdır bu. Baharın hızı. Kuşlarla<br />

arı kovanı gibi kaynayan fundalığın hızı. Kaya-hız. Yamaçtan<br />

aşağıya doğru süzülen bulutun hızı. Beyazlığın hızı.<br />

Sessizliğin.<br />

Organik bir hız; tüm bedensel işlevlerin eşlik ettiği bir<br />

hız! At hızı gibi örneğin. Ya da sinek hızı. Göldeki balıkların<br />

hızı. Yapraktaki tırtılın. Patikadaki köpeğin. Ve doğadaki tüm<br />

bedensel hızların yelpazesini (örneğin kızıl karıncanın,<br />

güvercinin, maymunun, örümceğin birbirinden çok farklı<br />

aralıklara denk düşen kımıltılarında) tarayıp kendi özyapısının<br />

karşılığını bulmuş ve uygulamaya koymuş olan öznenin hızı.<br />

Ve işte, o, ilerliyor göl kıyısında – doğru ayarı bulduğunu<br />

ancak içindeyken anladığı ideal bir hızla; adımları, elini kolunu<br />

sallayışı ve başını çevirip etrafına bakışı rüzgâra ve sudaki<br />

harelere ayak uydururcasına; soluk alıp verişiyle etki<br />

yaratarak, etkilenerek, döndürerek, katılarak, dönüşerek.<br />

38


www.isaretatesi.com<br />

KAN<br />

Senin öğle güneşinde havuza cumburlop düşerkenki<br />

görüntünde sinematografik kirlenmeler olmasaydı, sabahleyin<br />

rüzgârlı gölde yüzen ördeklerin parlak yeşiliyle başlayan<br />

olağanüstü gelişim aniden kesintiye uğramayacaktı. Boşlukta<br />

yağ gibi kayamadın.<br />

Vahşi bir kan gerek sana. Oysa damarında sentetik kan<br />

akıyor. İkindi güneşinin vurduğu korulukta sıralanan çam<br />

ağacı gövdelerini İberya Sokağı’na kadar devam ettiremedin.<br />

Terk ettin olmayan kitabeleri.<br />

Senin “ayla söyleşmek” dediğin, herkesçe tanımlı bir<br />

fonksiyon aslında: lunalog.<br />

Vahşi bir kan gerek sana. – Şimdi ne oldu da ıssız cadde<br />

boyunca geceyi katmerlendirmeye çalışıyorsun?<br />

39


www.isaretatesi.com<br />

BAŞKA EV<br />

Başka bir ev burası. Senin evin değil. Misafirsin. Salonda<br />

ötekilerle beraber oturuyorsun.<br />

Davete uyup geldin sadece. Burada evinin elverişli<br />

koşullarını bulmayı ummuyorsun. (Ya da umuyor musun?)<br />

Kanepede sohbete katılmadan, sessizce oturuyorsun. Etrafa<br />

bakıyorsun; duvarlara, eşyalara göz gezdiriyorsun.<br />

Her evin kendine göre bir havası vardır, öyle ya da böyle.<br />

Buranın havasını solumaya çalışıyorsun. Kıpırdanabilmen için<br />

işaretler gerek sana. Buradaki varlığını anlamlı kılacak<br />

işaretler. Bir dizi uyarımdan tutarlı bir bütün. Çarkların<br />

işlediğini duyup bunun zevkine biraz varabilsen, sıradan ve<br />

ortalama olan sana uygun koşullar yaratacak, biliyorsun.<br />

Dingin iç kıpırtılarla, dengeli bir başlangıç arıyorsun.<br />

Tuhaf bir rahatlığın var; bir koza sarıyor seni; kuytundasın.<br />

Ağır ağır işliyor dakikalar. Sakin, uyumlu, huzurlusun.<br />

“Evini senin için elverişli kılan şey neydi? Ona bir karşılık<br />

bulabilir misin burada?” Bunu düşündüğünü farkeder etmez,<br />

ani bir iradeyle kafanı kaldırıp duvarda asılı iki resim arasında<br />

40


www.isaretatesi.com<br />

bağlantı kurmaya girişiyorsun: biri Dali’nin Meditatif Gül’ü,<br />

diğeri öne doğru eğilmiş aşırı uzun kollu bir balerinin siyahbeyaz<br />

fotoğrafı. Köşede biblolar dizili raflar, kenarları Kiril<br />

alfabesiyle yazılı ciltli kitaplar; diğer köşede şömine ve at<br />

heykeli: Gençliğin iyimser tazeliğiyle dolup, cam şişelerde<br />

tılsımlı ışıltılar, kurabiye paketinin ambalajında uçsuz bucaksız<br />

derin bir kırmızı yakalıyorsun; ve koridor boyunca arka tarafın<br />

aydınlığına doğru uzanıyor senin için kaplan yazlarının<br />

dooooooo sesi…<br />

41


www.isaretatesi.com<br />

EDİMLER YANKISI<br />

Görülmüyordun. Kapalıydın: tekdüzeliğe kamufle.<br />

Kıpırtılarını nadiren farkedenler, deviniminin aksaklığıyla ve<br />

cılız ışığınla seni aynı dokuya geri döndürüyordu hemen.<br />

Âtıl değildin sen aslında; bir duman bulutu içindeydin;<br />

edimlerin görünüşte bir etki yaratmasa da durmadan bir<br />

şeylerle besleniyor, bir şeyler yapıyor, bir şeylere maruz<br />

kalıyordun. “Kendine doldurup durduğun bunca<br />

malzemeden, içindeki değirmen ne gibi bir ürün versin<br />

istiyorsun?” dediler. Oysa sınırları ve ölçüleri gözden<br />

kaçırmıyor, aralıkları kolluyordun. “Karmaşaya bir<br />

orkestrasyon arıyorsun,” dediler, “olmayacak şey bu.”<br />

Sınırlara, ölçülere uydun, aralıkları gözettin. Senden,<br />

karşılığını arayan bir uğultunun titreşimleri yayılıyordu<br />

gizlice.<br />

Yerini öyle belli ediyordun. Nefesin iz bırakmıştı geçtiğin<br />

her mat zeminde, toprakta, su yüzeyinde, kokusuz buz gibi<br />

havada.<br />

Nihayet hareketin ruhu erişti dönemeçlere, kestirmelere,<br />

kıyıya köşeye, dört bir yana. Saat kadranlarına tanımı doldu<br />

42


www.isaretatesi.com<br />

kökenlerin, uyumun, mizansenin. Bir karaağaçlar üzeri<br />

boşluklar homurtusu duyuldu, doğudaki en uzak geçide<br />

doğru uzanan tenha caddede.<br />

Yapıtın düşünü gördüren içrekleşmeye kapıldın yeniden.<br />

Yumruğunun ve bileğinin içine, adalelerine, eklemlerine<br />

yerleşti zaman, oradan işledi.<br />

Ve dört dörtlük dinlediğin Einzug der Götter in Walhalla ile<br />

pekişen, geniş döngülere ait ayrıksı edimlerinin oturmuş bir<br />

programa dönüşebileceğine dair inancın, şimdi, boz höyük<br />

civarındaki esrik renklere olağandışı bakış sürenle<br />

katmerleniyor.<br />

43


www.isaretatesi.com<br />

REMYSTIFICATION<br />

Tıkanmıştı sistem. İşaret geldi. Elveda köhne düzen!<br />

Dönüşümün yolu açıldı. Vazgeçiyoruz işlemeyen çarklardan.<br />

Sırtınızı dönün kurumlara. Lojmanları terk edin.<br />

Bürokrasinin hükmü kalmadı. Siciliniz tertemiz! El<br />

arabalarıyla çöpe atılıyor klasörler. Artık o demir banklara<br />

oturmak zorunda değilsiniz. Standart üretime paydos!<br />

Şalterler indi. Tabldotlar boş kalsın.<br />

Bir kere bile dolmamış güğümü hurdaya verin. Iskartaya<br />

çıksın mühimmat kamyonları. Doktorlara görünmemiz<br />

gerekmiyor kamu sağlığı adına. Karantina kalkmış.<br />

Sevgilinizle sözleşebilirsiniz akşam için. Sahil yolunda<br />

yürümek için izin almaya gerek yok. Baloncular, hulahupçular<br />

çıksın ortaya.<br />

Gırtlağınızdaki tüy topağını tükürün! Boston yutmuş gibi<br />

yürümeyin artık. Özgürce konuşun; ağzınızdan baloncuklar<br />

saçın geğirerek, gülünç olun çocuklara. Yürüyün, nefesinizin<br />

dumanı tütsün. Sürün elinizin içini dışını kumtaşına. Tutun<br />

akik tesbihleri. Yolun öteki ucunu isteyin.<br />

44


www.isaretatesi.com<br />

Törensel olmayan boru çalınmış dağın yamacında.<br />

Notasını kimseler söyleyemiyor. Gidin, kendiniz duyun.<br />

Kanınız gürül gürül, yürüyün doludizgin, bakalım nefesiniz<br />

yetecek mi gökkuşağının dibindeki hazineye varmaya…<br />

* * *<br />

Buydu asla duyulmayan nota, anahtarı gerçek müziğin!<br />

Tek bir ses yetiyor köhne düzeni yıkmaya. Bitti ölü törenler,<br />

kara sözler… Büyülü yolu yürüyüp vardık gökkuşağının<br />

ucuna, duruyoruz hazinenin yanıbaşında; alıyoruz altın<br />

boruyu elimize, sırayla üflüyoruz bir sen, bir ben, hepimiz;<br />

yürekten geliyor bu sonsuz heves; varlığın rengârenk<br />

tınılarıyla yeri göğü inletiyoruz!<br />

45


www.isaretatesi.com<br />

PEYZAJDA NEDEN SAFARİ?<br />

Botsvanalılar, dünyalara değerdiniz siz! Ne Montenegrin<br />

ihanetin soyluluğu tutabilir yerinizi, ne de Bangalore’daki<br />

cazip istif… Neler denenmedi ki? Rengârenk fırıldaklar salındı<br />

gecekondu mahallelerine; alizeye şeritler savruldu, konfetiler.<br />

Kevser: artık gulaş yenmeyen mutfaklarda. Yoğun maddeyle<br />

içten cisimleştirildi saksılar ve şadırvanlar. Lüks ve küf. – Yok!<br />

Botsvanalılar’ın pırıltısı, Botsvana’da kaldı.<br />

Şimdi, maden ocaklarının ağzından sersemletici<br />

dumanlar geçiyor. Yeni otlardan, belirsiz Ekvator Ginesi<br />

fısıltıları. Sarkaçlarla uyunuyor. Uyanıldığında, parkta bir<br />

savan: zürafalı, gergedanlı, pattadanak. Sıra sıra meşe<br />

ağaçlarına yapay alacalar doğuyor; katettiğim mesafenin<br />

menzilini ufka kadar uzatıyorum ıkına sıkına; gölgeliklerde<br />

masklar görüp kuytuların kimyasıyla oynuyorum.<br />

Ach pazoog diyorum, kolumda duyuyorum sağlığımı, – ya<br />

hemen Hacerü’l-Esved kovuğuna uzatsam yumruğumu?<br />

Tempus edax rerum:<br />

Demin gördüğüm yamaçtan akan yağları, gene bakıp<br />

nasıl göreyim?<br />

46


www.isaretatesi.com<br />

GECE BAŞLANGICI<br />

Araba kentin öbür ucundaki gece kahverengisi semte<br />

doğru en kestirme güzergâhı izleyerek yol alırken, dışarıyı<br />

seyreden arka koltuk yolcusunun yakaladığı yakıcı<br />

duyarlılıkta bir araya geldi tılsım, ürperti, evreka ve sürekli<br />

içeriyi dinleyen masum stetoskopun nihayet tespit ettiği<br />

fazladan güç nabzı: Usul usul çalıyordu “Le Gibet” ve arka<br />

koltuktaki yolcu için uyumun, kaynaşmanın, capcanlı bir<br />

bütünlüğün altın karakteri belirdi.<br />

Aydınlık tünel girişindeki dev ekranın non-place’ini,<br />

görüntüde kaynayan dumanları, maytap kıvılcımlarını, şerit<br />

konfetileri, gülen suratları, stilize çiçek desenlerini ve Eyfel<br />

Kulesi’ni fantastik bir yumak olarak gördüğü saniye irkildi<br />

yolcu, kafası karıştı, kikirdedi: Epifani’yi kurtaran refleksti bu;<br />

burçları non-stop zorlayan nergis gözü, duyusal sınırı aşmışken<br />

son anda kendine getirdi!<br />

47


www.isaretatesi.com<br />

ŞEYLER<br />

Duvara asılı bir doksanlı yıllar motokros posteri.<br />

Cilası soyuk, rengi atmış, tozlu ahşap kitaplık.<br />

Odanın köşesini kaplamış kauçuk bitkisi.<br />

Pikapta boşa dönen plak.<br />

Açık unutulmuş televizyon: Tiflis’te bir resmî arşiv,<br />

masaya oturmuş anlatıyor kahverengi takım elbiseli, hâkî yeşil<br />

kravatlı bürokrat.<br />

İçerisi sahlep kokuyor.<br />

Sarkaçlı duvar saatinin tiktakları, duvarın pürüzleri,<br />

boyaya yapışıp kurumuş sivrisinek, saç teli.<br />

Kaşığın dışbükeyinde kendi eğri büğrü yansımasını<br />

seyreden çocuk.<br />

Dokunulduğunda tuhaf bir ıslaklık hissi veren muşamba.<br />

Her şey bir peltenin içinde; aralarında mayalar, yağlar<br />

var; tüm varlıklar ayna derinlikleriyle bağlanıyor birbirine.<br />

Perspektifler keşfedilmeyi bekliyor!<br />

48


www.isaretatesi.com<br />

DOLU<br />

kayış çiğner<br />

gibi bir hisle<br />

içinden geçilen yavan<br />

kanun taksimine tıkıştırılan<br />

mutlak umman.<br />

demir geçidinde<br />

duran düsturu milyon çerçi:<br />

aslında olmayan<br />

lif lif seslere takılıp kalmış,<br />

hamur gibi yoğruluyor.<br />

ufka kadar<br />

düzlükleri zorlayan<br />

kuru çığlıklar<br />

ve boşluğu balta gibi yaran<br />

kara bir perde.<br />

49


www.isaretatesi.com<br />

bir beşik<br />

verin şu yorgun adama:<br />

duyuların bebekleşmesi<br />

için kuytu bir köşe!<br />

50


www.isaretatesi.com<br />

KADER ÂNI<br />

Üzerinden bir kuzgun sürüsünü andıran sinek ve maça<br />

şekilli karaltıların geçtiği taş han. Akşam karanlığını ücra<br />

mağaraların kasvetine doğru sönümlendiren keman sesi.<br />

Hanın salonunda, ayakta terracotta savaşçı gibi duran hancı.<br />

Duvarlarda, tavanın köşesinde, çatlaklarda is, lekeler, örümcek<br />

ağları, çıyanlar, acayip gölgeler. Mahzende, içinde neyin<br />

uyuduğu bilinmeyen oblong box.<br />

Dışarıda ıssız anayol, kapkaranlık orman, uğursuz<br />

rüzgâr. Bataklıktaki kamışları flütsü ıslıklarla öttüren ruhlar.<br />

Kapıları pencereleri kapayıp sürgülemek laneti kovmaya<br />

yetmiyor. Hanı saran gerilim tiktakları konukları şarap<br />

masasına çakmış. Kimseden çıt çıkmıyor. Kalp atışları – güm<br />

güm, güm güm, güm güm… Hayalî kıpırtılar geziniyor.<br />

Olacakların eşiğindeki ürperti kasıp kavuruyor ortalığı.<br />

Dakikalar cendereye girmiş. Bu dehşetli darboğazdan çıkış var<br />

mı?<br />

Nal sesleri duyuluyor. Haberci geliyor olmalı; duyuluyor<br />

iyice yaklaştığı, nehirden geçtiği; duyuluyor kamçının<br />

şakladığı, atın acı acı kişnediği: Hanın önünde pat diye<br />

51


www.isaretatesi.com<br />

kesiliyor sesler, usulca dönüyor kapının topuzu, donakalıyor<br />

herkes, nefesler tutulmuş, zaman duruyor âdeta: İçeri adım<br />

atmak üzere olan, şu an hem kutsal haberci hem vahşi<br />

heyula…<br />

52


www.isaretatesi.com<br />

DAĞDAKİ GÖL<br />

Hareli göl, ormanın saçakları. Rüzgârın suda çizdiği<br />

geniş kavis, uzak kıyı. Buğu, göz kamaştırıcı ışıltılar, esrarlı<br />

gündüz karanlıkları, kuytular. Kâh bulutlar, kâh güneş.<br />

Suda başka bir kavis; can alıcı işaret. Beride zümrüt yeşili,<br />

zeytuni sular; ileride petrol yeşili, koyu turkuaz sular. Belirgin<br />

tonal ilintiler.<br />

Kuşlar su üstünde mekik dokuyor.<br />

Ormanın sık ağaçları; rüzgârda hafif hafif sallanan sayısız<br />

dal ve yaprak; türlü böcekler, vızıl vızıl arılar, sinekler;<br />

kımıldayan peygamberdevesi, kabuktan sızan reçine, uçuşan<br />

tohumlar… Akıyor saniyeler, işliyor zaman: Gölün kendi<br />

zamanı bu; saatin akrep ve yelkovanı taklit edilemez bir hızda<br />

dönüyor.<br />

Orada, burada ve şurada aynı sonsuz saat.<br />

Yörede zengin bir gerçeklik madeni.<br />

İçindeyim kokusunu aldığım dünyanın.<br />

53


www.isaretatesi.com<br />

İKİLEM<br />

Gücünü duy, – düşüş yaşa. Güneşe bak, – kıvran. Menzili<br />

gör, – yoldan sap. Ateşi harlat, – donakal. Parıltıyı gör, –<br />

sersemle. Belir, kaybol. Eyle, yozlaş. İlerle, hapsol. Bir yüzeyini<br />

gör suyun, bir dibe dön. Bir çık aydınlığa, bir kapan kuyuya.<br />

Ritmin bozukluğunu giderecek kapsamlı etkenin<br />

nereden, nasıl geleceğine dair mistik bir merak – –<br />

54


www.isaretatesi.com<br />

MAKİNE<br />

-şifre dökümü-<br />

55


www.isaretatesi.com<br />

İŞARETLER<br />

Kampana sesleri… Tren gidiyor… Tren geliyor…<br />

Bir tren gidiyor, bir tren geliyor. Buradayım günlerdir. Açım,<br />

uykusuzum, bitkinim.<br />

Kampana sesleri… Tren gidiyor… Tren geliyor…<br />

Dinmenin, dinlenmenin çınıltısı. Açığımdan geçiyor.<br />

Sersemlik. Baş dönmesi. Güdüsüzlük: uyanamayışı<br />

gerekçelerin. Ezbere edimler. Kendi haline bırakılamayan<br />

doğa, çelişkilerle hırpalanmış öz. Tersliklerin bıraktığı çarpık<br />

nişan.<br />

Bedeni terk etmeyen bir huyluluk var. Ne yapacağını,<br />

elini kolunu nereye koyacağını bilememezlik, rahat<br />

duramamak. Çırpınmak, debelenip durmak. Uzuvları teslim<br />

alan huzursuzluk; sancı, kasılmalar, bulantı. Tuhaf belirtilerle<br />

kendini gösterip teşhisi konulamayan genel bir maraz. Kötü<br />

kanı atmanın tek yolu olarak düşünülmüş sülükler: bedene<br />

yapışık, deriyle bütünleşmiş, devamlı kan emen.<br />

56


www.isaretatesi.com<br />

Bir ara bir kırılma noktası yakaladığımı düşünmüştüm;<br />

güçlü bir parıltı. Ânın gerçekliğine inanmış, kalıcı bir etki<br />

yaratacağına hemen ikna olmuştum. Doğru<br />

değerlendirebilseydim belki gerçekten de öyle olacaktı, ama<br />

biricikliğini göz ardı edip araçsal yaklaşınca sönümlendirdim<br />

onu, aşırı kullanımla zamandışı bir katılığa büründürdüm,<br />

etkisini öldürdüm. (Bahar dönümüyle, zihnimde bir pırıltı<br />

değil, âdeta bir pıhtı uyandırmıştım.) Geri alınamaz bir<br />

durumdu bu.<br />

Tanımlar değişiyor. Uykuyla uyanıklık, devinimle atalet<br />

birbirine girmiş, zaman ve mekân algısı altüst olmuş,<br />

edimlerin içeriği, öncelikler ve senkronlar iyice şaşmış.<br />

Deneyim bedenin içgüdü ve alışkanlık yoluyla tanıdığından<br />

tamamen farklı bir zeminde karşılık bulmaya başlamış.<br />

Sözgelimi, dağ yürüyüşündeyim, çam ormanına girerken<br />

ormanı değil, Falkland Adaları’nın haritadaki yerini<br />

düşünüyorum. Yahut konserdeyim, Brahms’ın adagio’su<br />

çalarken, evin silinip süpürülecek yerlerini tahayyül ediyorum,<br />

– hatta bazı mahrem yerleri. Silinip gidiyor çam ormanı da,<br />

adagio da.<br />

Ya kalıcı bir hal alacak bu aksaklık, ki o zaman benliğin<br />

bütünlüğü kaosa hapsolacak demektir; ya da er geç bir<br />

dönüşüm yaşanacak, ki o zaman, durum tersine dönünce<br />

karanlık gediklerden altın bir doku belirecek demektir. –<br />

Durum henüz fazlasıyla belirsiz, işaretleri neye yormam<br />

gerektiğini bilemiyorum, tam anlamıyla Araf’tayım: Işığa<br />

boğulmuş piramit biçimli cam çatıda bir ara Strauss’un Von den<br />

57


www.isaretatesi.com<br />

Freuden und Leidenschaften’ının kasırgasını görüyorum; sonra,<br />

Sonata Facile’nin andante’si çalarken (4 dk. 10 sn. boyunca)<br />

salonda cilalı zemin uçsuz bucaksız yangın…<br />

58


www.isaretatesi.com<br />

BİRLİK<br />

Toprağın üzerinde gür yapraklarla koca bir şemsiye gibi<br />

duran ağacı duymak: Varlığının yoğun etkileri bana kendime<br />

özgü yollarla; geri duruşumun, büyük beklentilerimin,<br />

suskunluğumun, disiplinimin, gözümdeki pırıltının, esrik<br />

bravuramın, duendemin, dramamın filtrelerinden geçerek<br />

ulaşırken yol yol, döne dolana, dalga dalga…<br />

Yeşermiş çimenler! Şişkin yamaç! Beyaz hareli gökyüzü!<br />

İğde ağacı! İncir kokusu! Dereciklerden, çağlayanlardan aka<br />

aka gelen ve gölete varıp dalgalanmaya duran su! Binlerce<br />

yaprağıyla dans eden ulu kayın!<br />

Yazbaşı toprağında duymak kendi varlığımın enginliğini!<br />

59


www.isaretatesi.com<br />

İNCE AYAR<br />

Kürenin içinde yoğruluyor magma. Uğulduyor<br />

yerkabuğu, yeniden konumlanıyor havayuvarı, kalibre oluyor<br />

manyetik kutuplar.<br />

Yerin beri tarafını karanlık sarmış. Buralar gece.<br />

Issız bir bölgedeyiz. Deniz çalkantılı. Kara, buz gibi.<br />

Hava akımları alçak tepeleri ve düzlüğü aşarak ufkun<br />

alacakaranlığına uzanıyor. Kayaların pürüzsüz yüzeylerinde<br />

kabalistik işaretler. Karanlığın ve soğuğun kenetlendiği uçlar<br />

seziliyor boşlukta. Gökte kılcal damarlarla birbirine sızıyor<br />

lacivert ve mor. Dört bir yanda uzak içbükeyler, derin<br />

menziller, dev geçitler.<br />

Havada bir çınıltı var. Ürperiyor ten. Kıvılcımlar çakıyor.<br />

Jasper yumrularını sarıyor gelecek duygusu. Kuzgun<br />

yumurtaları hayra alâmet.<br />

Karışıyor deniz.<br />

Esas gece, balinaların derinde yolunu tuttuğu gecedir.<br />

60


www.isaretatesi.com<br />

KİNESTEZİ<br />

Kilidi açmak istiyor, ama doğru anahtarın hangisi olduğunu<br />

bilmiyor. (Bir maymuncuğu olsa keşke!)<br />

Art arda deniyor anahtarları, hem de bir sürü anahtar;<br />

denemeleri sonuçsuz kaldıkça anahtarların sahiciliğinden şüphe<br />

etmeye başlıyor. (Belki de sahte anahtarlarla vakit kaybediyor.)<br />

Hatta kilitten bile şüphe ediyor! Sadece doğru anahtarı değil,<br />

doğru kilidi bile bulamamış olabilir. (Bir kilit var olmasına var, ama<br />

anahtarları denediği kilit acaba o asıl kilit mi?) Durum o denli<br />

arapsaçı.<br />

Gene de tek bildiği şey anahtar denemek olduğundan, kilidin<br />

doğru olduğunu varsayarak işlem yapmaya devam ediyor. Rastgele,<br />

birbiri ardına, durmak bilmeksizin deniyor anahtarları; biri ille tutar<br />

diyor. (Belki de kapının kendiliğinden açılmasını bekliyor.)<br />

Açması gerek kendini. Ama bu öyle kolay görünmüyor,<br />

fena halde kapalı, kilitli.<br />

61


www.isaretatesi.com<br />

Tinin anahtarı seslerde, renklerde, kokularda, tatlarda,<br />

dokunsal ya da bileşik bazı duyumlarda gizli olabilir. O bu<br />

defa bunları çeşitli şekillerde denemiş, hepsinin boşa çıktığını<br />

görmüş. Başka bir anahtara, daha kapsamlı, daha bütünsel bir<br />

açılışa ihtiyacı var. Kendini tümüyle içine atması gerekiyor<br />

açma ediminin.<br />

Bu onu kendiliğinden üçboyutlu bir algının içine<br />

koyuyor. Hareketi arıyor; bu defa kilidi bedenen açacağını<br />

anlamış. Silsile halinde hamleler, manevralar yapıyor;<br />

mekânların ve ambiyansların içinden karmakarışık bir rotayla<br />

yolculuk ediyor: Sayısız figürle içgüdüsel bir dans bu, zamanın<br />

tapınağında doğaçlama bir ayin, – şifrelerle dolu hareketlerin<br />

mistik mekaniği. Bir enerji yumağına dönüşüyor. Dinamizmin<br />

içrek diliyle yerleşiyor dünyaya.<br />

Zikzaklar çiziyor, U dönüşleri, slalomlar<br />

yapıyor! Son sürat gidiyor, fren yapıp dönüyor<br />

hızla, yuvarlanıyor, perendeler atıyor!<br />

Zıpladı, düştü; zıpladı, düştü; zıpladı,<br />

düştü! Kendi etrafında fırıl fırıl, topaç gibi<br />

dönüyor! Nasıl bir döngü bu, neyin baş<br />

dönmesi, neyi taklit ediyor, neler yapıyor?<br />

Yok, dışarıdan anlaşılamaz, yalnızca içinde<br />

olunabilir bunun. Çemberler çiziyor, sarmallar<br />

çiziyor! Havada asılı kalıyor, bir gidiyor bir<br />

geliyor, boşluğun salıncağında sallanıyor!<br />

62


www.isaretatesi.com<br />

Geniş kavisler çiziyor, uçlardan bumerang gibi<br />

dönüyor, kaskatı duruyor aniden, mıhlanıp<br />

kalıyor! Fırlıyor, yükseliyor, zirveye çıkıyor<br />

- yüksekte takla ardına takla atıyor!<br />

Neye karşılık geldiğini kendisinin bile bilmediği bir sürü<br />

hareket deniyor. Tuhaf bir kararlılığı, hırsı, öfkesi var.<br />

Dünyada sıcacık bir yer arıyor kendine, ama bunca histerik<br />

tekrarlılık, telaş ve hınçla bu nasıl mümkün olabilir? Abartılı<br />

biçimlerle ortaya koyduğu onca tipik ve atipik hareketin onu<br />

olumlu bir etkinliğe değil, tutar yanı olmayan bir çılgınlığa<br />

yaklaştırdığı kesin.<br />

Hal böyleyken, kilit elbette kapalı hâlâ, anahtarlar işe<br />

yaramıyor. Bütün bunlar ne uğruna? Bunca ısrar, bunca şiddet<br />

niye? Sonuç yok, son yok. Debelenip dursun. Hiçbir şey<br />

olacağı yok. Durduramıyor kendini. Hepsi saçmalık.<br />

Gene de, her şey denenip boşa çıktıktan<br />

sonra, sonu bir türlü gelmeyen o upuzun çağın<br />

sonunda, – ancak ve ancak o mutlak şekilde<br />

sona dayanmışlık koşulunda, – nihayet,<br />

dönemecin ardı berisine gelir gibi bir hisle,<br />

merkezkaç bir sınırdan çekim kaynağına<br />

dönercesine dönüp geliyor esrikliğin hâlesi,<br />

anahtar deneyenin ona taktığı güzel adla<br />

Corona de Luxe...<br />

63


www.isaretatesi.com<br />

MEÇHUL KOY<br />

bozkırda alacakaranlığa<br />

gömülen ak kaya<br />

yansıttığı kırık parıltıyla<br />

bu saat<br />

volkanik dağa ayna.<br />

dipten balon gibi<br />

kabaran boğuk uğultu<br />

ucu ucuna değiyor<br />

göğün tavanına.<br />

akşamın ebruli ufkunda<br />

keskin ayrımlarla<br />

benek benek uçuşan<br />

aşkın bir kıpırtı.<br />

külrengi<br />

kireç beyazı<br />

64


www.isaretatesi.com<br />

koyu pembe<br />

mor hülyalar.<br />

yoktu bozkır<br />

yoktu buralar:<br />

kuzeyde meçhul koyun<br />

altın ışığı yandığından beri<br />

derin nefes<br />

mekânın ruhu<br />

ve öteler var.<br />

65


www.isaretatesi.com<br />

GÖZLEM<br />

Gölün kıyısında oturuyor. İskelede, şezlongda. Aylak,<br />

etrafına bakınıyor.<br />

Güneş tam tepede. Yaz sıcağı sarsıyor her yanı. Şemsiye<br />

gölgesine sığınmış olan o, bulunduğu yerden etrafı gözlüyor.<br />

Uzak kıyı geniş dimdik bir dağ kütlesiyle çevrili. Orada<br />

hemen gölün yamacında, nispeten alçak, kayalık bir tepe var,<br />

üzerinde puslu bir kale yıkıntısı. Batıda, yayvan bir tümsekte,<br />

peribacalarını andıran sarılı pembeli oluşumlar. Beride,<br />

turistleri buraya getiren trenin yanaştığı istasyon.<br />

Manzaranın bu belirgin öğelerine bir bir bakıyor. İyice<br />

bellemiş onları; sırayla, hiçbirini atlamadan, hepsine belli bir<br />

süre ayırarak tekrar tekrar bakıyor. Dağ kütlesi, kale yıkıntısı,<br />

peribacaları, istasyon. Dağ kütlesi, kale yıkıntısı, peribacaları,<br />

istasyon. Kendi bulunduğu yer, merkez.<br />

Günün özgün havası içinde, onun için bunların hepsinin<br />

özel birer içeriği var: Dağ kütlesi, ötelerin nefes kesici<br />

taçkapısı; kale yıkıntısı, büyülü aşkın kayıp tapınağı;<br />

peribacaları, zamanı zirvede durduran es; istasyon, yaz<br />

66


www.isaretatesi.com<br />

serüvenlerinin buğulu menzili. – Hepsi birer onay, tazelenme<br />

ve arınma kaynağı. Dağa, kale yıkıntısına, peribacalarına ve<br />

istasyona her baktığında görüyor aynı imgelerin serabını.<br />

Tekrar tekrar göz gezdiriyor manzarada, ileri geri.<br />

Gölün kıyısında oturuyor.<br />

Tinin kokusu dalga dalga kaplıyor dünyayı…<br />

67


www.isaretatesi.com<br />

YAZ RÜYASI<br />

1. gövdem günün cenini<br />

göğün ucunu tutuyor cımbız<br />

2. serin koridor şah damar<br />

tenim karıncalanıyor<br />

3. kabuk değiştiriyor saatler<br />

boşlukta tını başlangıç<br />

4. cam bilye dönüverdi mavisine<br />

kulakta çınlama sarmal nabız<br />

5. ışık baş dönmesi<br />

tükürük mayhoş ter iksir<br />

6. kum taneleri kentilyon<br />

buğu kat kat ufuk taklalar<br />

68


www.isaretatesi.com<br />

7. krem kokuları vahşi<br />

bedenler yangın deli kan tuz buz<br />

8. ateş vantuz nefes azgın<br />

dolgun bombeler son en son<br />

69


www.isaretatesi.com<br />

UÇLARDA<br />

Volkanlar patlıyor, yer sarsılıyor. Göktaşları yağıyor,<br />

okyanus fokurduyor, gayzerler fışkırıyor. Kasırgalar kopuyor,<br />

hortumlar biçiyor çorak düzlükleri, vahşi şimşekler çakıyor<br />

durmadan, gök gürlüyor. Yer yarılıyor, dipsiz uçurumlar<br />

açılıyor, her yanda şiddetli patlamalar, yangın. Gümbürtülerle,<br />

uğultularla, doğanın çığlıklarıyla yankılanıyor hava. Oluşum<br />

ve yıkımın sonu gelmez çalkantısı bu.<br />

Gürültüdür âlemin ruhu.<br />

Sarsıntılar, patlamalar dinmiş, dağ taş durgun.<br />

Kasırgalar, hortumlar, yangınlar sona ermiş. Göktaşları<br />

yağmıyor, gökyüzü güvenli bir kubbe, hava pırıl pırıl.<br />

Alabildiğine uzanıyor toprak. Dereler kıvrım kıvrım. Ağaçlar<br />

boy atmış, ulu ağaçlar, gür ormanlar, cangıllar. Geniş<br />

havzalarda bolluk, bereket, sükûn. Öğle güneşinde hafif bir<br />

pus, tatlı esintiler. İncecik bir titreşimle sürüp gidiyor yaşam<br />

döngüsü. Serap hazır, uyku hazır, düş hazır.<br />

Sessizliktir âlemin ruhu.<br />

70


www.isaretatesi.com<br />

ANİMA<br />

Sıra sıra karaltılar dizildi güneşte. Kıvılcımlar parladı,<br />

sessiz boşlukta ısınıverdi tepeler. Aydınlığa yükseldi ova.<br />

Samyeli altüst etti toz denizlerini. Işık vurdu kitabeye.<br />

Upuzun binanın caddeye düşürdüğü kırık renkli gölgeden<br />

dosdoğru bir yol göründü çivit mavisi sazlıklara doğru.<br />

Düzlüğün kıyısında ulu bir geçit gibi beliren vadinin<br />

üzerinde, uçurtma gibi geziyor şahin. Otlar kına kokuyor.<br />

Ova capcanlı. Hava taptaze, esenlik dolu, yoğun. Saat<br />

başı anıran eşek, zamanın nabzını tutuyor, varlığını avaz avaz<br />

duyuruyor öteki varlıklara, muazzam bir kararlılıkla<br />

tutunuyor dünyaya.<br />

Kayalık uçurum nefes kesici şekilde dik. – Donup kalıyor<br />

bir an her şey: Yüzünü güneyin sonsuz kaynağına dönmüş<br />

putlar.<br />

71


www.isaretatesi.com<br />

VARIŞ<br />

İnadın güzelliği vardır yazda. Kendisidir; diretir kendisi<br />

olmakta.<br />

Bir tavırdır yaz, irade, kararlılık, ısrar.<br />

Güzeldir, güzelin ruhudur yaz; titreşimdir, iletim: ilinti,<br />

bütünlük, süreklilik. Çılgın bir akım.<br />

Gücün tınısıdır yaz, tinler kokusu. Etkiler yumağı, esrik<br />

başdönmesi…<br />

* * *<br />

İçinden bulutsu bir yavaşlık akan gözlerle görür insan<br />

kırdaki kavağı, dirimin renksiz alevini, engin çemberleri.<br />

Süsler vardır toprakta ve havada; bir sürü gizli süs; belirirler<br />

derin nefeslerle, zamanın deli nabzıyla. Ezgiler yankılanır<br />

düzlüklerde, yamaçlarda, zirvelerde. Yoğun kaynaklar, ayin<br />

merkezleri, fokur fokur kaynayan düğümler…<br />

Hükmeder yaz – ve yaşam alanını bulur insan: Yabanidir<br />

o, masum; – bir kristaldir, içinde somut iradenin ve bilmezlik<br />

nirvanasının, ikiye kırılan bir görüntü gibi birleştiği ışıltılı bir<br />

72


www.isaretatesi.com<br />

safir. Döner muammadan geri; tek anlamlılığın yüce<br />

mutluluğunu, bilginin sonsuz bereketini bulur!<br />

İnadın güzelliği vardır onda: Şaşırtıcı ve gerçek olanın;<br />

dolaylı ve kesin olanın; örtük ve egemen olanın; esaslı ve<br />

tanıksız olanın eşsiz güzelliği… Kökenlerin ve menzilin<br />

güzelliğiyle gelir; mutlak işareti saklar kendinde, gizlenir.<br />

Kaynağı sezdirir; susar sabırla; edimlerin karmaşık<br />

düzenindeki şifreleri ve basitlikteki akıcı mantığı birer ilke<br />

olarak kullanarak, sürdürür varlığın sessiz manyetiğini.<br />

* * *<br />

Kıyısındayım güzeller güzeli sulak bir havzanın; yazın<br />

tüm bereketiyle capcanlı bir Afrika büyüsü yayan geniş bir<br />

cennet bahçesi… Tohumlar, tozlar, kökler, özler öyle bir<br />

bollukla serpilmiş ki buraya; her tür canlının toplandığı bir<br />

Nuh’un Gemisi gibi, öyle muazzam bir çeşitlilikle, dolup<br />

taşarcasına yığılmış ki bitkiler, böcekler, yosunlar, kuşlar,<br />

memeliler; ve şırıl şırıl sularla, hışır hışır otlarla, yapraklarla,<br />

dinmek bilmeyen ötüşlerle, vızıltılarla, homurtularla,<br />

çığlıklarla, ulumalarla, ve ışıl ışıl renklerin, gizli ruhların,<br />

parlak işaretlerin sınırsız dirimiyle öyle bir kaynıyor ki bu<br />

kutsal yuva…<br />

Uzun bir yolculuğun sonunda, bozulmamış bir beden ve<br />

saf bir iradeyle, ve binbir çeşit dürtüyle eşiğine vardım<br />

buranın. Karşımda uçsuz bucaksız sevgi, kusursuz uyum…<br />

Evrensel kardeşliğin yurdu burası; tüm varlıkların nihai<br />

buluşması – ve işte geldim!<br />

73


www.isaretatesi.com<br />

Yürüyorum dosdoğru, ve biliyorum, şu eşikten geçip de<br />

varacağım her şeyin çılgın çekirdeğine; tüm varlıkların<br />

arasında hepsiyle bir ve tek, alacağım yerimi: Yeni, taze,<br />

dipdiri, ilk, tam ve bütün – sonunda insan olacağım…<br />

74


www.isaretatesi.com<br />

75

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!