01.04.2020 Views

Dergi 108 sayı 2

Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Atatürkçü Düşünce Kulübü'nün yayın organı olan 108 2.sayısı ile sizlerle

Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Atatürkçü Düşünce Kulübü'nün yayın organı olan 108 2.sayısı ile sizlerle

SHOW MORE
SHOW LESS

PDF'lerinizi Online dergiye dönüştürün ve gelirlerinizi artırın!

SEO uyumlu Online dergiler, güçlü geri bağlantılar ve multimedya içerikleri ile görünürlüğünüzü ve gelirlerinizi artırın.

BİREYCİLİĞE KARŞI

TOPLUMCULUK

İki kız kardeşe artık okuldaki, ailesindeki, çevresindeki

öğrendikleri bilgiler yetersiz gelmiş ve bir bilge adamın

yanına gidip, bilgisinden yararlanmak istemişler. Bilgeye

sordukları her sorunun yanıtını alan kız kardeşler birkaç

gün daha burada kalmaya karar verirler. Bu geçen süre

içerisinde de sordukları her soruya cevap alan kardeşler

bu durumdan sıkılırlar ve ''bilgeye öyle bir soru sormalıyız

ki kesinlikle bilemesin.'' diye düşünürken birinin aklına kurnazca

bir kir gelir. Plan şöyle, bir kelebek yakalayıp avucunun

içine alacak ve bilgeye şu soruyu soracak ''elimdeki

kelebek yaşıyor mu yoksa ölü mü?'' eğer ölü derse elindeki

kelebeği bırakacak, yaşıyor derse hafçe sıkıp kelebeği

öldürecek. Bilgenin yanına gidip soruyu sorarlar ''elimdeki

kelebek yaşıyor mu yoksa ölü mü?'' bilgenin verdiği

cevap ise ''senin elinde kızım.”

GENÇLİK GELECEĞİNİ

KENDİSİ BELİRLİYOR

Gençliğin kaygısı her zaman gelecek olmuştur. Mezun ol

duktan sonra güzel bir iş bulmak, ev almak, son model bir

araba almak, güzel bir eş bulup evlenmek ve aile kurmak.

Peki geleceğimiz sadece bunlarla mı sınırlı? Üniversitelerde

verilen eğitimler bizim kişisel gelişimlerimizi karşılayıp bilinçli

bir birey olarak yetiştiriyor mu? Eğitim sistemi öğrencileri

birbiriyle yarıştırıyor ve bu rekabet ortamı bizleri bencilliğe

yönlendiriyor. Derslerde tuttuğumuz notları arkadaşlarımıza

vermememiz, hakim olduğumuz konuları arkadaşlarımıza

anlatmamamız gibi. Sistem bizlere mezun olduktan sonra

diplomalarımızı satarak iş sahibi olmamızı istiyor. Deniz

Gezmiş bu durumu çok güzel açıklıyor, "isteseydik diplomalarımızı

mor binlikler getiren bir senet gibi kullanırdık.

Mimardık, mühendistik, doktorduk, avukattık. Yazlık kışlık

katlarımız, arabalarımız olurdu. Fakat bizim yüreğimiz işçiyle

birlikte attı. Köylü ile birlikte attı.'' 1968 gençliği kendilerini

sistemin bireyciliğine kaptırmamışlardı, toplumculardı. O dönemde

de günümüzdeki gibi eğitim sisteminde sürekli reformlar

ve değişiklikler oluyordu. Parasız eğitim istiyorlardı.

Bu duruma hareketsiz kalmadılar ve üniversite işgallerine başladılar.

15 günün sonunda da başarılı oldular. Gençlik geleceğini

kendisi çizmişti.

Gelecekte nasıl bir birey olacağımız da bizim elimizde. Sistemin

istediği gibi ezberci ve bilgiden bilinçten uzak bir gelecek mi?

Yoksa bilgiyi hayatın gerçekliğinden alan, çevremizi aydınlatan

bir gelecek mi? Yukarıdaki hikayeden gidecek olursak, kelebeği

sıkıp öldürmekte, serbest bırakıp özgürlüğe uçması da bizim elimizde.

BİREYCİLİĞİN ZİHNE İŞLENMESİ

Bir karınca yuvası ateşe verilir. Binlerce karınca ateşten kaçmak

yerine larvalarını kurtarmak için alevlerin arasında girer ve çoğu

yanarak ölür. Karıncalar da geleceğini kurtarma isteğinde bulunurlar.

Peki geleceği kurtarmak sadece çoğalıp neslini devam ettirebilmek

mi? Bu düşünce bizleri sadece bireyciliğe ve bencilliğe itiyor. Çocuk

yaşlarda zihinlerimize bireyciliği işliyorlar. İlk okulda öğretilen bu

cümleleri hepimiz biliyoruz. ''baba bana bal al.'', ''baba bana top al.'',

''baba bana ip al.'' Bir insana durmadan “bana bana'' dedirtiliyorsa

bu insan bir süre sonra “hep bana hep bana” demeye başlar. Dikkat

edilirse çocuklarımız oyuncaklarını kardeşleriyle bile paylaşmıyorlar.

Her şey tek başlarına kendilerinin olsun istiyorlar. Oyunlarda, yarışmalarda

bile hep bireycilik var. Bu bireycilik ileri yaşlarda gelecek kaygısıyla

birleştiği zaman daha kötü sonuçlara doğru itecek bizleri, yani

kariyerizme geçecek.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!