12.06.2020 Views

Metropol Dergisi - Bilişim Vadisi Sayısı

Metropol Dergisi Bilişim Varisi Sayısı Ana kapak konuğu Bilişim Vadisi- Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Bilişim Vadisi Yönetim Kurulu Başkanı Faruk Şekerci Röportaj Konukları: AYD Yönetim Kurulu Başkanı Harun Aydın “Yerli otomobil için AYD hazır”, AYD Türkiye’nin yükselen liderleri arasında”, “AYD istihdam şurasında”, “AYD’den 3 bin istihdam” ve bunlar gibi onlarca başlık… - Konya Makine Mühendisleri Odası Başkanı Aziz Hakan Altun- ''Hayatın her alanında makine mühendisi var'' - Selçuk Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Murat Arıcı; ''Felsefesiz yapay zeka çalışmaları başarısızlığa mahkum'' - Yazılım Mühendisi, Bilgi İşlem Yönetimi Uzmanı Mehmet Ali Yaşar- '' Bir fikir bir toplumu değiştirebilir...'' - Kocaeli Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Yıldırım; ‘’ ArGe yapan, yapmayandan ayrılacak’’ - Konya Bilim Merkezi, 3.5 Yılda 915 Bin Bilim Meraklısını Ağırladı - Selçuk Üniversitesi Teknoloji Fakültesi Dekan V. Prof. Dr. Necmettin Tarakçıoğlu- ‘’Mühendislerin mavi önlüğü giymesi lazım’’ - OSBÜK (Organize Sanayi Bölgeleri Üst Kuruluşu) Başkanı Memiş Kütükcü, ''2017 OSB’ler için milattır'' - Akınsoft Yönetim Kurulu Başkanı Özgür Akın ‘’Robotlar insanları monoton işten kurtarır...’’ - Sesin Efendisi: ITRÎ Mine Sultan Ünver- Müziğin esaretinde ve özgürlüğünde bir arayış hikayesi! - Aliya’yı anlamak ve eleştirel düşünce… Köşe- Ali Galip Baltapğlu

Metropol Dergisi
Bilişim Varisi Sayısı
Ana kapak konuğu Bilişim Vadisi- Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Bilişim Vadisi Yönetim Kurulu Başkanı Faruk Şekerci
Röportaj Konukları: AYD Yönetim Kurulu Başkanı Harun Aydın “Yerli otomobil için AYD hazır”, AYD Türkiye’nin
yükselen liderleri arasında”, “AYD istihdam
şurasında”, “AYD’den 3 bin istihdam” ve bunlar
gibi onlarca başlık…
- Konya Makine Mühendisleri Odası Başkanı
Aziz Hakan Altun- ''Hayatın her alanında makine mühendisi var''
- Selçuk Üniversitesi Öğretim Üyesi
Doç. Dr. Murat Arıcı; ''Felsefesiz yapay zeka çalışmaları başarısızlığa mahkum''
- Yazılım Mühendisi, Bilgi İşlem Yönetimi Uzmanı
Mehmet Ali Yaşar- '' Bir fikir bir toplumu değiştirebilir...''
- Kocaeli Üniversitesi Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Mehmet Yıldırım; ‘’ ArGe yapan, yapmayandan ayrılacak’’
- Konya Bilim Merkezi, 3.5 Yılda 915 Bin Bilim Meraklısını Ağırladı
- Selçuk Üniversitesi Teknoloji Fakültesi
Dekan V. Prof. Dr. Necmettin Tarakçıoğlu- ‘’Mühendislerin mavi önlüğü giymesi lazım’’
- OSBÜK (Organize Sanayi Bölgeleri Üst Kuruluşu) Başkanı
Memiş Kütükcü, ''2017 OSB’ler için milattır''
- Akınsoft Yönetim Kurulu Başkanı
Özgür Akın ‘’Robotlar insanları monoton işten kurtarır...’’
- Sesin Efendisi: ITRÎ
Mine Sultan Ünver- Müziğin esaretinde ve özgürlüğünde bir arayış hikayesi!
- Aliya’yı anlamak ve eleştirel düşünce… Köşe- Ali Galip Baltapğlu





SHOW MORE
SHOW LESS

PDF'lerinizi Online dergiye dönüştürün ve gelirlerinizi artırın!

SEO uyumlu Online dergiler, güçlü geri bağlantılar ve multimedya içerikleri ile görünürlüğünüzü ve gelirlerinizi artırın.

www.metropoldergileri.com 1


RÖPORTAJ<br />

2


www.metropoldergileri.com 3


YAYIN KURULU BAŞKANI<br />

4


www.metropoldergileri.com 5


EDİTÖRDEN<br />

6<br />

Ahmet ÇAKIR<br />

Editör<br />

D E R G İ S İ<br />

a.cakir@metropoldergileri.com<br />

Memleket hayrına<br />

“Bir fikrim var” diyenler<br />

Şanlı Türk ordusu şu anda Türk ve Müslüman bekası için Suriye topraklarında adalet dağıtıyor. Adalet kavramı dünyada<br />

pek çok toplumda Türk ile bütünleşmiş, Türk askeri ayak bastığı her toprağa adalet götürmüştür. Mazlumun her zaman<br />

yanında olan Türkiye, yenidünya düzeninde yerini aldı. 250 Yıllık suskunluğun, biriktirmişliğin bir dışa vuruşuydu bu..<br />

Türk askerinin Suriye yerleşim yerlerinde nasıl karşılandığını gördükçe bölge halkının bugünü beklediğini, Türk’ün<br />

adaletine güvendiğini görüyoruz.<br />

Türkiye bu hamlesinin yanı sıra pek çok konuda atılım yapmaya ve geleceğin dünyasının baş aktörlerinden olma yolunda<br />

önemli adımlar atmaya devam ediyor. Bizim üzerimize düşen kendi gücümüzü, yeteneğimizi fark etmek ve tek bir<br />

yumruk olabilmek.<br />

Geleceğin dünyasında bizi teknoloji savaşları bekliyor, gün geçmiyor ki yeni bir buluş yeni bir icat yapılmadan. Türkiye,<br />

her alanda olduğu gibi bilişime de gereken önemi ve desteği veriyor. Bu sayıda kapak konumuz ‘’<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>’’. <strong>Bilişim</strong><br />

<strong>Vadisi</strong> Yönetim Kurulu Başkanı Faruk Şekerci, vadinin ülkemize katkısını ve geleceğimizde ki rolünü anlattıkça gurur<br />

duymamak elde değil. İşte bu Türkiye; üreten Türkiye, yenilikçi Türkiye, güçlü Türkiye.. Fikri olan bireyine destek olan,<br />

yol gösteren Türkiye.<br />

Eğitimden sağlığa, ulaşımdan savunma sanayisine, artık ülkemiz kendi yazılımını kullanacak. Ülkemiz yetkin insanların<br />

başa geldiği zaman neler yapabileceğini <strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong> projesi ile gösteriyor, kanıtlıyor.<br />

<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong> ülkemize çağ atlatacak bir proje ve ben <strong>Metropol</strong> Dergileri adına <strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong> Yönetim Kurlu Başkanı<br />

Sayın Faruk Şekerci’ye teşekkürü bir borç biliyorum.


www.metropoldergileri.com 7


RÖPORTAJ<br />

8<br />

İÇİNDEKİLER<br />

Kapak<br />

Konusu<br />

12<br />

BİLİŞİM<br />

VADİSİ<br />

Türkiye’nin<br />

geleceği;<br />

“<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>”<br />

Haber<br />

34 Türkiye’nin en rekabetçi ili İstanbul<br />

52 Konya Bilim Merkezi 3.5 Yılda 915 Bin<br />

Bilim Meraklısını Ağırladı<br />

8 DUVAR 20 KÖŞE 72 MAKALE 78 SERGİ<br />

D E R G İ S İ<br />

YAYIN KOORDİNATÖRÜ<br />

Çiğdem KURUT<br />

KAPAK TASARIMI<br />

AHMET TOK<br />

BASKI<br />

Yaygın, Süreli,<br />

Ocak/Şubat/Mart 2018<br />

YAYINCI / İMTİYAZ SAHİBİ<br />

Adına Seycan ÇAKIR<br />

YAYIN KURULU BAŞKANI<br />

Ömer Faruk MEYDAN<br />

YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ<br />

Ahmet ÇAKIR<br />

GÖRSEL YÖNETMEN<br />

Ahmet TOK<br />

PROJE KOORDİNATÖRÜ<br />

Beyzat AKSOY<br />

KURUMSAL İLETİŞİM ASİSTANI<br />

Canan ŞAYİR<br />

GRAFİK TASARIM<br />

HUKUK DANIŞMANI<br />

Av. Seda KARA<br />

YÖNETİM YERİ<br />

Akabe Mh. Şehit Furkan Doğan Cd.<br />

Bey Plaza A Blok 5/503 Karatay/ KONYA<br />

Tel: 0332 323 10 18 Faks: 0332 323 10 19<br />

www.metropoldergileri.com<br />

info@metropoldergileri.com<br />

DAĞITIM<br />

Fevzi Çakmak Mh. Aslım Cd.<br />

Kobisan San. Sit. No: 67 Karatay/KONYA<br />

E-mail: bilgi@ayrintiofset.com<br />

Tel : 0332 342 65 80<br />

Faks: 0332 342 65 81<br />

Ocak 2018<br />

Dergide yayınlanan yazı, fotograf,<br />

illustrasyon ve konuların her hakkı<br />

saklıdır. İzinsiz ya da kaynak gösterilerek<br />

dahi kullanılamaz, alıntı<br />

yapılamaz.


Ocak/Şubat/Mart 2018<br />

D E R G İ S İ<br />

46<br />

26<br />

Röportaj<br />

SAYI<br />

9<br />

58<br />

22<br />

HARUN AYDIN<br />

AYD AYDINLAR YÖNETİM<br />

30ALTUN<br />

KONYA MAKİNE MÜHENDİS-<br />

LERİ ODASI BAŞKANI<br />

36<br />

SELÇUK. ÜNİVERSİTESİ<br />

ÖĞRETİM ÜYESİ<br />

40<br />

MEHMET ALİ<br />

YAŞAR<br />

YAZILIM MÜHENDİSİ, BİLGİ İŞL.<br />

YÖN. UZMANI<br />

48<br />

54<br />

64<br />

68<br />

KURULU BAŞKANI<br />

AZİZ HAKAN<br />

DOÇ. DR.<br />

MURAT ARICI<br />

PROF. DR. MEHMET<br />

YILDIRIM<br />

KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ<br />

ÖĞRETİM ÜYESİ<br />

PROF. DR.<br />

NECMETTİN<br />

TARAKÇIOĞLU<br />

ÖZGÜR AKIN<br />

AKINSOFT YÖNETİM KURULU<br />

BAŞKANI<br />

MİNE SULTAN<br />

ÜNVER<br />

YAZAR<br />

60<br />

www.metropoldergileri.com 9


DUVAR<br />

10<br />

Gayrimenkul Sektörü<br />

Antalya’da buluştu<br />

Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı gayrimenkul sektör temsilcilerine Antalya’yı anlattı.<br />

Yapılan vizyon projeler ve kentsel dönüşüm<br />

projeleri ile şehir mantığını oluşturmaya<br />

çalıştıklarını belirten Başkan<br />

Türel, kent merkezinde şehre ilham<br />

verecek eserlere ihtiyaç olduğunu vurguladı.<br />

Başkan Türel, kentsel dönüşüm<br />

projeleri ile Antalya’nın bambaşka bir<br />

şehir olacağını belirtti.<br />

Antalya Büyükşehir Belediyesi ile Gayrimenkul<br />

ve Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı<br />

Derneği ‘GYODER’ işbirliği ile<br />

‘Gelişen Kentler Zirvesi’ düzenlendi.<br />

Büyükşehir Belediyesi Toplantı Salonu’nda<br />

düzenlenen zirveye, Büyükşehir<br />

Belediye Başkanı Menderes Türel,<br />

GYODER Başkanı Doç. Dr. Feyzullah<br />

Yetgin, gayrimenkul sektör temsilcileri,<br />

yerel yöneticiler, yatırımcılar, uzmanlar,<br />

kamu yöneticileri, işadamları, gayrimenkul<br />

sektörünün ulusal temsilcileri<br />

ve akademisyenler katıldı. Zirvenin<br />

açılış konuşmasını yapan Büyükşehir<br />

Belediye Başkanı Menderes Türel, toplantının<br />

Antalya gayrimenkul ve inşaat<br />

sektörünün vizyonuna katkı yapacağını<br />

belirterek, Boğaçayı Projesi, Kruvaziyer<br />

Liman Projesi, Konyaaltı Sahil<br />

Projesi ve Kentsel Dönüşüm Projesinin<br />

yeni bir Antalya vizyonunu ifade eden<br />

projeler olduğunu söyledi.<br />

MIPIM’İ KEŞFETTİK<br />

Söz konusu projeler için geç kalındığını<br />

vurgulayan Başkan Türel, “İlk belediye<br />

başkanlığım olan 2004-2009 döneminde<br />

acil altyapı ihtiyaçları daha önemliydi.<br />

Bazı projelerimiz çeşitli engeller<br />

nedeniyle başlamadı, 2009’da biz ara<br />

verince zaten başlamış olan projeler de<br />

durdu. 2014’te tekrar görev alınca bir<br />

yıl boyunca proje teknik çalışmaları<br />

yaptık. Antalya MIPIM fuarına projeleriyle<br />

ilk kez 2015’de katıldı. İlk belediye<br />

başkanı seçildiğimde 2004 yılında<br />

MIPIM’e ziyaretçi olarak katılmıştım, o<br />

zamanlar MIPIM’e giden belediye sayısı<br />

yok denecek kadar azdı. Daha sonra<br />

MIPIM’i keşfettik ve belediyeler oralarda<br />

stantlar açmaya başladı. 2015 senesi<br />

itibariyle MIPIM’de stant açarak biz de<br />

yerimizi almaya başladık” dedi.<br />

2016 yılında turizmdeki sorunlar, terör<br />

olayları ve 15 Temmuz nedeniyle zaman<br />

kaybedildiğine dikkat çeken Başkan<br />

Türel, “Bunlar dışında bürokratik<br />

süreçler de ne yazık ki, oldukça vakit<br />

kaybettirdi. Bu toplantıların daha sık<br />

yapılması ve bu toplantılarda konuşulan<br />

şeylerin halkımıza daha iyi duyurulması<br />

gerektiğini düşünüyorum’’ dedi.


KUDÜS İŞGALCİLERİN DEĞİL FİLİSTİN’İN<br />

BAŞKENTİDİR!<br />

ABD Başkanı Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etmesinden sonra Müslüman dünyasının kalbi İstanbul’da, İslam<br />

İşbirliği Teşkilatı Zirvesi’nde attı. İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Türkiye’nin çağrısıyla ve olağanüstü gündem ile toplandı.<br />

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, büyük yankı uyandıran konuşmasında tüm dünyayı Doğu Kudüs’ü Filistin’in<br />

işgal altındaki başkenti olarak tanımaya davet etti. Bu öneri, İİT Sonuç Bildirgesi’nde de aynen yer aldı. TBMM Genel<br />

Kurulu’nda ise AK Parti, CHP ve MHP grupları ortak imzayla ‘Kudüs’ü Bağımsız Filistin Devleti’nin başkenti olarak tanımaya<br />

davet ediyoruz’ çağrısında bulundu. Türkiye’den yükselen bu güçlü sese TÜMSİAD Başkanı Yaşar Doğan, ‘’Kudüs<br />

bizim onurumuzdur, Kudüs bizim ortak davamızdır’’ sözleriyle destek verdi.<br />

ABD Başkanı Trump’ın ‘’Kudüs’ü İsrail’in<br />

başkenti olarak tanıyoruz’’ çıkışı<br />

sonrası Müslüman dünya adeta ayağa<br />

kalktı. Türkiye’nin çağrısıyla İstanbul’da<br />

toplanan İslam İşbirliği Teşkilatı<br />

Olağanüstü Zirvesi, bu kararın tanınmayacağını<br />

tüm dünyaya haykırdı. 57<br />

üyesi bulunan teşkilatın İstanbul’daki<br />

toplantısına 48 ülke katıldı. Cumhurbaşkanı<br />

Erdoğan’ın konuşmasının damga<br />

vurduğu zirvenin sonuç bildirgesinde<br />

ise ‘’ABD Başkanı’nın Kudüs’ü işgalci<br />

güç İsrail’in sözde başkenti olarak tanıyan<br />

tek taraflı kararı en güçlü şekilde<br />

reddedilmiştir. Sözkonusu karar hukuken<br />

hükümsüz ilan edilmiştir’’ denildi.<br />

TÜMSİAD Başkanı Yaşar Doğan ise<br />

hem İİT Sonuç Bildirgesi’nin hem de<br />

TBMM Genel Kurulu’nda üç partinin<br />

aldığı ortak kararın büyük öneme sahip<br />

olduğunu söyledi. Doğan, ‘’Kudüs ve<br />

dolayısıyla Müslüman dünya üzerine<br />

oynanan kanlı oyuna karşı Türkiye’den<br />

yükselen ses tarihi bir niteliktedir. Müslümanların<br />

ilk kıblesi, İslam’ın üçüncü<br />

en kutsal mabedi olan Mescid-i Aksa’nın<br />

yer aldığı Kudüs’ün kutsiyetinin<br />

ve tarihi statüsünün muhafazası tüm<br />

Müslümanlar açısından hayati bir öneme<br />

sahiptir’’ dedi.<br />

www.metropoldergileri.com 11


DUVAR<br />

12<br />

TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK ENDÜSTRİYEL<br />

ATIK TESİSİ ANKARA’DA...<br />

Kentin geleceğini güvence altına alacak<br />

yenilikleri hayata geçirmeye devam<br />

eden Ankara Büyükşehir Belediyesi,<br />

tıbbi ve endüstriyel atıkların özel yöntemlerle<br />

ayrıştırılması, depolanması,<br />

taşınması ve imhasını da örnek bir uygulamayla<br />

gerçekleştiriyor.<br />

Sincan Çadırtepe Katı Atık Depolama<br />

Alanı’nda hizmet veren ve Türkiye’nin<br />

bu alanda en büyük tesisi olan Entegre<br />

Endüstriyel ve Tıbbi Atık Bertaraf Tesisi’nde,<br />

günde ortalama 230 ton endüstriyel<br />

atık, yakılarak yok ediliyor.<br />

Büyükşehir Belediyesi’nden ihaleyle 49<br />

yıllığına kiralama yöntemiyle aldığı bu<br />

hizmeti yürüten Invest Trading & Consulting<br />

(ITC), Türkiye’nin dört bir yanından<br />

gelen günlük ortalama 200 ton<br />

endüstriyel atık ile Başkent’te toplanan<br />

günlük ortalama 30 tonluk tıbbi atığı,<br />

yakarak gaza dönüştürüyor.<br />

ÖRNEK TESİS...<br />

Endüstriyel ve Tıbbi Atık Bertaraf Tesisi,<br />

yılda 100 bin ton ara depolama, 100<br />

bin ton gazlaştırma - yakma ve yılda<br />

200 bin ton nihai depolama kapasitesine<br />

sahip ünitelerinden oluşuyor. Tesiste<br />

ayrıca tıbbi atıklar için 300 tonluk<br />

bir soğuk hava deposu da bulunuyor.<br />

Teknolojisi ve teknik kapasitesiyle<br />

Türkiye’de tek olan tesiste, endüstriyel<br />

atıklar, gazlaştırılarak bertaraf ediliyor.<br />

Her biri saatte 7,5 ton endüstriyel ve<br />

tıbbi atık yakma kapasitesine sahip 2<br />

üniteden oluşan tesis, saatte 15 ton atık<br />

bertaraf edebilme kapasitesine sahip<br />

bulunuyor. Atıklar bu tesiste 1100 ile<br />

1500 derece arasında, gazlaştırma teknolojisiyle<br />

bertaraf ediliyor.<br />

Endüstriyel ve tıbbi atıkların yakılma<br />

işlemi sırasında her iki ünitede açığa<br />

çıkan gazdan elde edilen “syngaz” da<br />

elektrik enerjisine çevrilerek, tesisin<br />

ısıtmasında kullanılıyor. Gazlaştırma<br />

işlemi sonunda kalan yüzde 10 kül ise<br />

nihai depolama alanlarında inşa edilen<br />

özel membranlı lodlarda (yalıtımlı bölme)<br />

sağlık ve çevrenin korunmasıyla<br />

ilgili uluslararası standartlara uygun<br />

şekilde depolanıyor.<br />

ATIK VE GERİYE KALAN KÜL,<br />

ANALİZDEN GEÇİRİLİYOR<br />

Sincan Çadırtepe Katı Atık Depolama<br />

Alanı’na getirilen endüstriyel ve tıbbi<br />

atıklardan alınan numuneler, tesiste<br />

bulunan laboratuvarda analizden geçilerek;<br />

atığın, niteliğine, tehlike derecesine<br />

göre sınıflandırılıp, çevre sağlığı<br />

standartlarına uygun yöntemlerle yakılması<br />

sağlanıyor. Yanma sonucu geriye<br />

kalan yüzde 10’luk külden alınan numune<br />

de kimyasal analizden geçirilerek<br />

tüm gerekli işlemler tamamlanıyor.


www.metropoldergileri.com 13


KAPAK KONUSU<br />

14<br />

Ahmet Çakır<br />

Türkiye’nin geleceği;<br />

“<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>”<br />

<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong> ; Gebze Muallimköy’le hızla<br />

yükseliyor, ilerliyor. Türkiye; <strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong><br />

ile bilişim ve teknolojinin gelişmesi anlamında<br />

tarihinin en büyük yatırımını yapıyor.<br />

Artık ezberler bozulacak, teknolojik anlamda<br />

adımlar daha sağlam atılacak ve “bir fikrim<br />

var” diyen herkese kapılar açılacak. <strong>Bilişim</strong><br />

<strong>Vadisi</strong>’ni <strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong> Yönetim Kurulu Başkanı<br />

Faruk Şekerci ile konuştuk…<br />

Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı<br />

<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong> Yönetim Kurulu Başkanı<br />

FARUK ŞEKERCİ


<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>’nin kuruluş amacı<br />

nedir?<br />

<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong> 2011 yılında, bilgi<br />

teknolojileri, yazılım ve donanım<br />

konularında ülkemizin gelişimini<br />

desteklemek ve stratejik bir merkezde<br />

hızlandırmak amacı ile kuruldu.<br />

<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>’nde çalışmalar şu<br />

an hangi aşamada?<br />

3,5 milyon metrekare alan üzerinde<br />

toplam 5 etap olarak planlanan<br />

<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>’nin 1. etabı olan<br />

idari ofisler, kuluçka merkezi, veri<br />

merkezlerinden oluşan 48 bin metrekarelik<br />

bölüm tamamlandı ve<br />

faaliyete geçti. Kongre merkezi, digital<br />

oyun ve animasyon merkezi,<br />

prototip ürün geliştirme merkezini<br />

de içine alan 1. etap 2. kısım çalışmaları<br />

2018 yılı içerisinde tamamlanacak.<br />

Bölgede sistem nasıl işleyecek?<br />

Burada yer almak nasıl mümkün<br />

olacak?<br />

Bölgede sistem, yazılım, donanım,<br />

programlanma gibi faaliyet<br />

alanları da “yerli - milli” önceliğinde<br />

geliştirilebilir, katma değeri<br />

yüksek, yenilikçi ve rekabetçi<br />

olması önceliği ile birkaç farklı<br />

değerlendirme ekibinin yapacağı<br />

değerlendirme sonucu sisteme<br />

dahil edilecek. Buradaki kritik<br />

nokta; bu süreçlerin<br />

içinde ticari karşılığının<br />

olması, ithalat önleyici ve<br />

ülke ekonomisine değer<br />

katması olacak.<br />

<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong> tam anlamıyla<br />

hizmete girdiği zaman Türkiye’de<br />

neler değişecek?<br />

<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>nin tam anlamıyla<br />

komplex bir proje ve birden fazla<br />

misyonu var. Bunların içinde dijital<br />

dünyada olması gereken ve ülkemizi<br />

geleceğe hazırlayacak tüm<br />

detaylar düşünülüyor. Bu süreçte<br />

hem büyük bir sosyal sorumluluğu<br />

var ki bu çerçevede gençlerimize<br />

ve çocuklarımıza teknoloji dünyasının<br />

sadece kullanmaktan ibaret<br />

olmadığını anlatmak ve öğretmek<br />

hem de her gün tükettikleri ürünleri<br />

artık üretmelerini sağlamak.<br />

Bugüne kadar yüzlercesine şahit<br />

olduğumuz, gururla, mutlulukla<br />

dinlediğimiz projeleri hızla uygulamaya<br />

sokmak. <strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>’nin<br />

en belirgin farkı projeleri düşünce<br />

aşamasından alıp, kendi ayakları<br />

üzerinde duruncaya ve güçlü bir<br />

yapıya ulaşıncaya kadar, hukuki<br />

olarak güvence altında tutup <strong>Bilişim</strong><br />

<strong>Vadisi</strong> bünyesindeki profesyonel<br />

ekipler ile ürün geliştirme,<br />

satış, insan kaynakları, girişimcilik,<br />

finans dahil olmak üzere tüm<br />

detaylarda yanında yer alarak geliştirmek.<br />

İstihdama etkisi ne olacak?<br />

Türkiye; bilginin, teknolojinin,<br />

yüksek teknolojik ürünlerin de kazançlı,<br />

yatırım yapılabilir bir alan<br />

olduğu fiili olarak anlatılabilir ülke<br />

haline gelecek. 2017 verilerine göre<br />

dünyanın en değerli 5 şirketi (ki bu<br />

şirketlerin piyasa değeri 2.7 trilyon<br />

dolar) bilişim ve teknoloji şirketi<br />

iken bizim arsa ve konut, ikinci el<br />

araba veya al-sat ticaretinin ötesine<br />

geçmemiz gerekiyor. Hem genç ve<br />

parlak zihinli gençlerimizin cesurca<br />

üretebildikleri, hem de birikimini<br />

döviz, altın, arsa, tarla yönünde<br />

kullanan yatırımcının teknolojiye<br />

cesurca ve cömertçe yatırım yapabildiği<br />

bir yapıya dönüştüreceğiz.<br />

Doğrudan ve dolaylı olarak bilgi<br />

teknolojilerinin istihdama katkısı<br />

çok büyük. Her bir üretici firmamız<br />

yukarıda belirttiğimiz çalışma<br />

sisteminin oluşturacağı pazar ve<br />

finansal konfor ile hızlı bir şekilde<br />

istihdamlarını artırıyor olacak. Son<br />

iki ay içinde sadece 2 firmamız bu<br />

yönde oluşan konfor alanı sonucu<br />

15 kişiye istihdam oluşturdu. Yine<br />

bu şirketlerimizin kazanç seviyesindeki<br />

yükselmeler harcama kalemlerine<br />

direk olarak yansıyacağı<br />

için etkileştikleri her sektör istihdama<br />

ihtiyaç duyacak.<br />

Buradaki çalışmalardan sonuç<br />

alınmaya başlandığında daha<br />

çok hangi sektörler tetiklenecek,<br />

onların gelişimde nasıl bir etki<br />

oluşacak?<br />

<strong>Bilişim</strong>-Bilgi sistemleri sektöründe<br />

yapılan her çalışma, çok net bir<br />

www.metropoldergileri.com 15


KAPAK KONUSU<br />

16<br />

şekilde her sektöre yeni bir konfor<br />

alanı oluşturuyor. Lojistik sektöründe<br />

ulaşımda, savunma sanayinde,<br />

çok belirgin olarak ortaya<br />

çıkıyor. İlginç bir şekilde dışarıdan<br />

bakıldığında ilgisiz görünse bile<br />

bilgi teknolojilerini en çok kullanan<br />

sektörlerden biri gıda sektörü.<br />

Türk sanayisinde kalifiye<br />

eleman açığının giderilmesinde<br />

nasıl bir rol oynanacak? Eğitimle<br />

ilgili konsept nedir?<br />

Sektörün gelişmesinin kalifiye<br />

eleman ihtiyacına olacak katkısını<br />

bir çığ etkisi gibi değerlendiriyoruz.<br />

Bir nevi “mutluluk” tanımı<br />

şeklinde. Beklenti ile gerçekleşen<br />

arasındaki farkı ne kadar aşağıya<br />

çekersek o kadar fayda elde etmiş<br />

olacağız. Yani “mutluluk1 ortaya<br />

çıkacak. Bu çerçevede öncelikli<br />

olarak beklentileri analiz ederek<br />

başlıyoruz. Kalifiye istihdam için<br />

ne gerekir sorusuna “Anlamlı kazanç,<br />

sürdürülebilir iş akışı ve en<br />

önemlisi iş yapış eğitimi -iş ahlakı”<br />

olarak bakıyoruz.Birlikte çalıştığımız<br />

tüm ekiplerle bu iş kültürü<br />

çerçevesinde hareket ediyoruz.<br />

Türkiye’nin en büyük eksikliklerinden<br />

bir tanesi de siber güvenlik.<br />

Bu alanda özel bir çalışma<br />

söz konusu mu?<br />

Siber güvenlik <strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>’nin<br />

en çok önemsediği, ajandasının ilk<br />

sayfasında olan konulardan biri.<br />

Hazırlıklarını sürdürdüğümüz bir<br />

siber güvenlik akademimiz olacak.<br />

Bu akademinin temel özelliği ise<br />

siber güvenlik uzmanı yetiştirmekten<br />

çok siber güvenlik uzmanı eğitimcisi<br />

yetiştirme olacak.<br />

<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong> beyin göçünün<br />

engellenmesine nasıl bir katkı<br />

sağlar?<br />

Beyin göçünün temel sebepleri çok<br />

belirgin. Kazanç, takdir edilme,<br />

rekabetten kaçış, konforlu çalışma<br />

alanları, kişisel gelişim, konforlu


yaşam başlıcaları. Bu konsepti ile<br />

bu konunun rahatlıkla üstesinden<br />

gelebileceğimizi biliyoruz.<br />

Cari açığımızın büyük bir bölümü<br />

teknolojik harcamalardan kaynaklanıyor.<br />

Bunu da tersine döndürmek<br />

mümkün mü? Mümkünse ne<br />

kadar sürede gerçekleştirebiliriz?<br />

Tabi ki; sanayi, tarım, hayvancılık<br />

gibi sektörlerimiz çok daha gayret<br />

üretmeye devam edecek. Biraz<br />

da esprili olarak ifademiz şu; “Bir<br />

whatsapp<br />

ürettiğimizde<br />

20<br />

milyar dolar. Sadece 3 tane güçlü<br />

yazılım bile cari açığımızı kapatmaya<br />

yetebilir. Bunun için mühendislerimizin,<br />

yazılım uzmanlarımızın<br />

psikolojik ve ekonomik bir<br />

konfor alanında olmaları gerektiğine<br />

inanıyoruz. <strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong> konsepti<br />

tam olarak bu amaca hizmet<br />

ediyor. Bir nevi kazan kazan kurgusu<br />

yapıyoruz.<br />

Dünyanın en büyük şirketlerine<br />

baktığımız zaman genelde yazılım,<br />

teknoloji şirketleri. Türkiye<br />

de 2053’e, 2071’e kadar biz de<br />

altyapıyı <strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong> ile oluşturup<br />

yeni büyük firmalarımızı<br />

yaratabilecek miyiz?<br />

Dünya üzerindeki tüm büyük firmaların<br />

hem yapıları, hem iş modellerini,<br />

hem tarihçelerini titizlikle<br />

inceliyoruz. Firmalarımızı da<br />

www.metropoldergileri.com 17


RÖPORTAJ<br />

18<br />

<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong> “yazılım”<br />

ve “yerli-milli”<br />

ifadelerinin bir arada<br />

hayat bulduğu yer<br />

olacak


“Bir fikrim var”<br />

diyen 7’den 70’e<br />

herkese kapılarımız açık<br />

bu çerçevede değerlendiriyoruz.<br />

İnancımız; 2053-2071’e varmadan<br />

çok daha kısa sürede dünya<br />

devi şirketler, yapılar ortaya çıkarabileceğimiz<br />

yönünde.<br />

Dünyada 10 yıl içinde değişen şirketler<br />

var. Son 60 yıla baktığımız<br />

zaman çeşitli sektörler ön plana<br />

çıkmakta. Gelecekte de yazılım,<br />

teknoloji şirketleri hep başlarda<br />

olacak diyebilir miyiz?<br />

2007-2017 arasında en değerli<br />

şirketlere baktığımızda 2007’de<br />

banka ve petrol şirketlerini görürken<br />

2017’de teknoloji şirketlerini<br />

görüyoruz. Üstelik ilk 5<br />

şirket 2007’de 1.9 trilyon dolar<br />

iken 2017’ye gelindiğinde tamamen<br />

teknoloji şirketlerini<br />

hem de yüzde 35 değer<br />

büyüme ile 2.7 trilyon<br />

seviyesinde görüyoruz.<br />

Sadece bu rakamlar bile<br />

geleceğe ışık tutabiliyor.<br />

Yerli uçak, yerli araba, savunma<br />

sanayindeki roketlerimiz füzelerimiz.<br />

<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong> bunlara<br />

yüzde 100 yerli yazılımla katkı<br />

verecek mi?<br />

<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong> “yazılım” ve<br />

“yerli-milli” ifadelerinin bir<br />

arada hayat bulduğu yer olacak<br />

diyebiliriz.<br />

Benim bir fikrim var diyenin sırtını<br />

dayayacağı bir yer midir <strong>Bilişim</strong><br />

<strong>Vadisi</strong>?<br />

“Bir fikrim var” diyen ülkenin<br />

her köşesinden 7’den 70’e herkese<br />

kapılarımız ardına kadar<br />

açık, ön yargısız ve profesyonelce<br />

uzman ekiplerimizle her detayını<br />

dinlemeye talibiz. Kestirip<br />

atmadan ve kimseye anlamsız<br />

umut vermeden her türlü projeyi<br />

dinlemeye hazırız.<br />

www.metropoldergileri.com 19


KAPAK KONUSU<br />

20<br />

Biz çok büyük ve çok güçlü bir<br />

ülkeyiz. <strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong><br />

bu büyüklüğün gücü ile kuruluyor<br />

<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>’nde sizi en çok heyecanlandıran proje ne?<br />

<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>’nde bizi şimdiden heyecanlandıran birkaç proje var.<br />

Her biri bir patente konu olduğu için detay vermeyelim ama enerji,<br />

güvenlik ve ulaşım alanında ezber bozacak sürprizlerimiz var.<br />

<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>’yle Türkiye’nin geleceği emin ellerde diyebilir<br />

miyiz?<br />

Biz çok büyük ve çok güçlü bir ülkeyiz. <strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong> bu büyüklüğün<br />

gücü ile kuruluyor. Biz her projeyi dinlediğimizde geleceğimizin<br />

ne kadar emin ellerde olduğunu görüyor ve gururlanıyoruz.<br />

Bize düşen sadece bu gururu tüm ülkemizin duyacağı, bileceği hale<br />

getirmek.


www.metropoldergileri.com 21


KÖŞE<br />

22<br />

D E R G İ S İ<br />

Hüseyin BEYAZIT<br />

DERİN TEKNOLOJİLER<br />

Yapay zeka, semantik teknolojileri ve<br />

algoritmaların ısıttığı yeni bir devrimle<br />

karşı karşıyayız. Fırsatlar çok büyük<br />

ama tehditler de. Gelişmiş ülkeler ve<br />

gelişmişliğe yakın ülkeler Cumhurbaşkanları<br />

ve Başbakanlarımızın himayelerinde,<br />

Bilim Ve Teknoloji Bakanlıklarının<br />

önderliğinde bu devrimi<br />

karşılamaya hazırlanıyorlar.<br />

Derin teknolojilerin (DT) yeni somut<br />

mühendislik çözümlerine, yeni bilimsel<br />

ve teknolojik gelişmelere ve buluşlara<br />

dayalı geliştiren teknolojilerdir.<br />

Güvenliğimizi, ekonomimizi, refah<br />

seviyemizi genelde Türkiye ekonomisi<br />

özelde ise Türk şirketlerinin rekabetçi<br />

avantajlarını, rekabetçi gücünü<br />

ve küresel ve bölgesel rakiplere karşı<br />

rekabet koşullarını inanılmaz bir hızla<br />

değiştireceği bir evreye tüm dünya ülkeleri<br />

ile beraber girmek üzereyiz. Bu<br />

değişim ve dönüşüm beraberinde çok<br />

katmanlı, çok boyutlu ve çok aktörlü<br />

riskler ve fırsatları da getirmektedir.<br />

Türkiye’nin bir an önce Cumhurbaşkanımızın<br />

ve Başbakanımızın himayelerinde,<br />

Bilgi ve Teknoloji Bakanlığımızın<br />

önderliğinde yeni bir<br />

pozisyon alması ve aldığı pozisyonları<br />

da güçlendirmesi elzemdir.<br />

Derin Teknolojiler; tüm ülkelerin tarımdan,<br />

savunmaya sağlıktan havacılık<br />

ve uzay endüstrilerinde güvenlik,<br />

istihbarat ve terörle mücadele alanlarına<br />

kadar küresel, bölgesel ve ülkesel<br />

bazda yeni fırsatlar, rekabetçi avantaj<br />

ve üstünlüğün yanında riskleri de<br />

beraberinde getireceklerdir. Küresel<br />

ve bölgesel pazarlarda yeni ihracat<br />

imkanları sunacak, yeni ekonomiler,<br />

pazarlar, sektörler oluşacaktır. Küresel<br />

ve bölgesel rakipler de tabi ki ülkemizde<br />

oluşacak yeni pazarlar ve sektörlerden<br />

pay almaya çalışacak.<br />

DT’lerin ayırt edici özellikleri:<br />

• Tüm endüstriler ve yaşamlarımızı<br />

etkileyecek çok kuvvetli ve muktedir<br />

gücü<br />

• Farklılık yaratmak<br />

• Dönüştürmek ve değişimi hızlandırma<br />

kapasitesi<br />

• Birçok teknolojik alanı kapsamak<br />

• Çok farklı sektörde ve alanlardaki<br />

çok özgün uygulamaları derinlemesine<br />

(yatay ve dikey olarak)etkilemektir.<br />

DT’ler kullanıldıkları tüm alanlarda<br />

karşılaşılan en önemli problemleri/<br />

sorunları en kısa sürede, en kaliteli,<br />

maliyet etkin randımanlı ve en karlı<br />

bir tarzda çözmeyi hedeflemiştir. Örneğin;<br />

kanser erken tanı ve tedavide<br />

genomics(bir üreme hücresinde tüm<br />

genlere ait olan bilgileri elde etme)<br />

disiplinini kullanarak kanser hücrelerinin<br />

çoğalmasını sağlayan genlere ve<br />

protemlere yönelik hastaya özel ilaçlar<br />

ve biyolojik işaretleyiciler tasarlamak.<br />

Tüm bu benzeri sorun ve problemleri<br />

çözmeyi hedefleyen DT’ler yapay zeka<br />

Semantik Bilimi ve Algoritma tasarımı<br />

Big Data,Big Structure ve Veri<br />

Analitik’ine dayanarak sensor dokun-


ma duygusu ile ilglii teknolojiler(Hoptonies),<br />

nano teknolojiler , malzeme bilimi,<br />

bilgisayar mimarisi güç kaynakları<br />

elektriği robot teknolojilerini kullanarak<br />

oluşturmaktadır.<br />

DT’lerin gelişeceği bazı alanlar;<br />

• Kanser erken tanı ve tedavi cihazları,<br />

yöntemleri, ilaçlar, ilaç teknikleri ve genomics<br />

• Tarım ve hayvancılıkta hasatın ve<br />

ürünlerin verimliliği kaliteyi ve sağlıklı<br />

olmasını sağlayan yeni robotlar yeni<br />

ilaçlar ve veri analitiği.<br />

• İklim değişikliğinin olumsuz gidişatını<br />

önleyecek temiz enerji çözümleri<br />

• Sivil ve askeri insansız kara, deniz, denizaltı,<br />

hava ve uzay araçları<br />

• İnsansız silahlar (savaş uçakları, destrayer,<br />

denizaltı, tank vb zırhlı araçlar)<br />

ve robot askerler.<br />

• 3 boyutlu yapay gerçek görüntü sistemleri<br />

• Konuşma, görme ve tanıma sistemleri<br />

• Makine öğrenmesi<br />

• Sinir sistemli robotlar<br />

• Yeni pil/enerji saklama sistemleri<br />

Yukarıda değindiğimiz tüm bu alanlarda<br />

G-20 AB ve OECD ülkeleri<br />

olmak üzere Tayvan, Arjantin, Şili,<br />

Meksika ve Kolombiya pozisyon almak<br />

için stratejiler üretmiştir.<br />

Bu ülkeler yeni şirketlerin kurulmasını<br />

teşvik etmekte. Kurulu start-up şirketleri<br />

desteklemekte veya gelişme kaydetmiş<br />

mevcut şirketleri çok büyük meblağlar<br />

ödeyerek satın almaktadırlar. Örneğin<br />

2014 yılında Google “Deep Mind”<br />

isimli İngiliz yapay zeka şirketini (yeni<br />

kurulmuş) 640 milyon ABD dolarına,<br />

2017 yılında ABD’li Qualoomm şirketi<br />

Hollanda menşeli chip üreticisi NXP<br />

şirketini 47 milyar ABD dolarına, yine<br />

2017’de Japon “SoftBank” Şirketi ARM<br />

Holding’i 38 milyar ABD dolarına satın<br />

almıştır. Bu yeni rekabette üstünlüğü<br />

yakalamak veya devam ettirmek için<br />

dünyanın en büyük ilk 10 bilgisayar bilimleri<br />

kurumlarından 5’ini bünyesinde<br />

bulunduran ABD’den daha çok 47 milyon<br />

profesyonel teknoloji ve yazılım geliştiricisi<br />

bulunan Batı Avrupa ülkeleri<br />

(ABD’de 4,1 milyon kişi)yeni kurulan<br />

DT şirketlerine 2011 yılında 2,8 milyar<br />

dolar ,2016 yılında ise 13 milyar dolar<br />

yatırmıştır. Daha ötesi Batı Avrupa’ nın<br />

en büyük şirketlerinin 2/3’ü direkt olarak<br />

DT geliştirme kapasitesi olan şirketlere<br />

yatırım yapmıştır.<br />

Türkiye olarak biz de Cumhurbaşkanımız<br />

ve Başbakanımızın himayesinde<br />

ve Bilim ve Teknoloji Bakanlığı’nın<br />

önderliğinde ilk önce Ortak Akıl, ortak<br />

dil, ortak resim, ortak vizyon,<br />

amaç, hedefler doğrultusunda ülkesel,<br />

bölgesel ve küresel derin teknoloji<br />

stratejileri ve politikaları geliştirmelidir.<br />

Bu anlamda başta Orta Asya Ülkeleri,<br />

Avrupa, Rusya, Çin, Hindistan,<br />

Japonya, Güney Kore, Malezya,<br />

Endonezya, ABD, Kanada ve Brezilya<br />

‘da ortak veya bireysel Derin Teknoloji<br />

üsleri ve bu üslerden beslenecek<br />

start-up şirketleri kurma fikri safha<br />

safha oluşturulmalıdır. Bu bağlamda<br />

bu üslerin ve ilgili start-up şirketlerin<br />

bulundukları ülke, bölge en son küresel<br />

hedefleri belirlenip mevcut ülkesel<br />

ve bölgesel şartlara uyarlanmış Küresel<br />

Derin Teknoloji Politikaları hayata<br />

geçirilmesi elzemdir.<br />

Küresel şirketlerin genel müdürleri ve<br />

ülke siyasetçilerinin gözlemlediği gibi<br />

her bir şirketin hayat döngüsü olduğu<br />

gibi eğer şirketler dıştaki değişimin<br />

hızı şirketin içindeki değişimin hızını<br />

aşıyorsa şirketin sonu yaklaşmaktadır.<br />

Aynı gözlem ülke ekonomileri içinde<br />

geçerlidir. Tüm Türkiye bu hızımızı<br />

artırmakla mükelleftir.<br />

www.metropoldergileri.com 23


RÖPORTAJ<br />

24<br />

Çiğdem Kurut<br />

Ahmet Çakır<br />

“Yerli otomobil için AYD hazır”, AYD Türkiye’nin<br />

yükselen liderleri arasında”, “AYD istihdam<br />

şurasında”, “AYD’den 3 bin istihdam” ve bunlar<br />

gibi onlarca başlık… Her bir başlık Konya’dan<br />

çıkıp dünyaya yükselen bir başarının özeti. Bu<br />

başlıklar aynı zamanda Konya’nın sanayideki<br />

gelişimini, Türk ekonomisine katkısını gösteren,<br />

“çalışan” kaleminden kısmadan da büyünülebildiğini<br />

kanıtlayan, gurur veren, umutlandıran,<br />

heyecanlandıran, özendiren kelimeler topluluğu.<br />

Bu başlıkların mimarı AYD Yönetim Kurulu Başkanı<br />

Harun Aydın’la röportajımız aşağıda…<br />

BU İŞE<br />

VAKFEDİLDİK<br />

AYD’nin doğuşu nasıl oldu?<br />

1970’li yıllarda 6 kardeşli bir aile olarak<br />

Bozkır’a bağlı Akkise Kasabası’ndan göç<br />

ederek Konya’ya geldik. O yıllarda Avrupa’ya<br />

çalışmak için giden birçok kişinin<br />

uzun yıllar çalıştığı veya oralarda yerleşip<br />

kaldığı bir durumda, babam Hollanda’da<br />

1973-1978 yılları arasında günde 20 saat<br />

çalışarak biriktirdiği küçük bir sermaye<br />

ile açtığı 40 metrekarelik bir tornacı dükkânından<br />

bu günlere kadar geldik. Babam<br />

çiftçi, en büyük abim amcanın yanında<br />

kalfaydı. Başta babam, annem ve abiler<br />

için çileli, sıkıntılı, zor yıllardı. 1997<br />

yılında kardeşim Halil Aydın ile birlikte<br />

bayrağı babam ve abilerden devraldıktan<br />

sonra yaptığımız değişimler, reformlar ve<br />

ihracat odaklı çalışmalar ile hızlı adımlar<br />

atmaya başladık. İlk ihracatımızı da o yıl<br />

Kanada’ya yapmıştık.<br />

“Aydınlar” dendiği zaman akıllara<br />

gelen algı da bu son 10 yıllık<br />

süreçte mi oluştu?<br />

Evet, özellikle son 10 yılda uyguladığımız<br />

üretim modeli, tesisleşme, sürekli<br />

yatırımlar ve ardından gelen istihdam<br />

artışları, ihracat şampiyonlukları, vergi<br />

AYD YÖNETİM KURULU BAŞKANI<br />

HARUN AYDIN


ekortmenlikleri, dünya çapında elde<br />

ettiğimiz başarılar, ödüller. Son birkaç<br />

yılda Türkiye otomotiv endüstrisinde en<br />

büyük ilk 30 firma içinde yer almamız.<br />

Yine her hattı ile kurumsallaşan şirketimiz,<br />

özelliklede 150 civarındaki mühendis<br />

kadromuzla Konya’nın ilk AR-<br />

GE merkezi olmamız, Konya’daki pek<br />

çok firmaya bu konularda öncü ve örnek<br />

olmamız, ardından her türlü destekte ve<br />

yardımda da bulunmamız bu algının<br />

oluşmasında etkili oldu.<br />

AYD hep En’lerle ifade ediliyor.<br />

Bu En’ler nasıl bir vizyonla<br />

sağlandı?<br />

Anadolu insanının aslında her zaman,<br />

her kulvarda, her branşta, en iddialı, en<br />

çalışkan ve en başarılı olması gerekir.<br />

Tarih ve ecdat misyonumuz bu değil mi<br />

zaten. Vizyonumuz bu bakış açısından<br />

ve ruhtan geliyor. Biz laf üretmek, dedikodu<br />

yapmak, hasetlik ve çamur atmak<br />

yerine, bu misyona layık olmak için<br />

işimizi en iyi şekilde yapmaya çalıştık.<br />

İşte bunun sonucudur En olmak.<br />

Direksiyon ve süspansiyon parçalarında<br />

Dünyanın en büyük entegre üretim<br />

kampüsüne sahibiz. Yeryüzünde yürüyen<br />

neredeyse tüm araçlara bu parçaları<br />

üretebiliyoruz. Dünyada OEM kalitesinde<br />

aylık 3 milyon adet ürünü en kısa<br />

sürede ve en hızlı biz üretiyoruz. Binek<br />

ve ticari araç gruplarında 30 binden fazla<br />

çeşit ile dünyanın en geniş ürün yelpazesine<br />

sahibiz. Sektöründe en büyük<br />

alüminyum ve çelik sıcak şekillendirme<br />

fabrikasına sahibiz. Tam otomatik robot<br />

hatlarımızla sac salıncak üretiminde<br />

sektörün yine en büyüğüyüz. Yüzlerce<br />

CNC tezgâhları ile yine en büyük talaşlı<br />

imalat hatlarına sahibiz. Bunun<br />

gibi daha pek çok En’lere sahibiz. Bütün<br />

bu En’ler dünya çapında bize rekabette<br />

büyük bir avantaj sağladı ve fark<br />

yarattı. Bu enlerin hepsi ülkemiz için<br />

de çok hassas stratejik bir öneme de haizdir.<br />

Vizyonumuz; büyüklüğümüzle,<br />

çeşidimizle, kalitemizle, kapasitemiz<br />

ve hizmetimizle, entegre tesislerimizle<br />

dünyanın otomotiv yedek parça OEM,<br />

OES ve after market ön düzenlerinin<br />

üretiminde hep bir numaralı süspansiyon<br />

tedarikçisi olmaktı. Değerlerimiz<br />

KOLAY OLMADI;<br />

DÜNYANIN YARISINA İHRACAT<br />

YAPMAK İSTİHDAM VE İHRACAT<br />

ŞAMPİYONU OLMAK.<br />

VERGİ REKORTMENİ OLMAK.<br />

25 BİN AYRI KALEMDE OTOMOBİL<br />

YEDEK PARÇASI ÜRETMEK.<br />

YILDA 35 MİLYON ADET ÜRÜNÜ VAR<br />

EDİP DÜNYA PİYASASINA SUNMAK.<br />

%100 YERLİ VE %100 MİLLİ<br />

OLMAK.<br />

doğrultusunda bundan asla taviz vermedik.<br />

İhracatta da hep en önlerdesiniz.<br />

Bu politikayı nasıl yürüttünüz?<br />

Bu politikayı 1996 yılından sonra<br />

kendimize en önemli hedef seçtik.<br />

Avrupa’ya ve dev otomotiv firmalarına<br />

ihracat yapmanın en önemli<br />

gerekliliği ve olmazsa olmaz şartı, o<br />

yıllarda fazla bilinmeyen kalite sistemleri<br />

ve yönetimleri idi. Bunları<br />

yerine getirmek için çok emek ve<br />

para harcayarak Avrupa’ya ihracat<br />

için bu ön şartları yerine getirdik. O<br />

yıllar için bu olağan üstü bir vizyon<br />

ve ufuktu. Fuarlarda ve yurt dışındaki<br />

hedef firmalara kendimizi<br />

www.metropoldergileri.com 25


RÖPORTAJ<br />

26<br />

tanıttık, anlattık. Bazen baştan savdılar,<br />

bazen de kibarca kovdular ama yılmadık,<br />

bıkmadık hep uğraştık. Aynı zamanda<br />

fabrikada da çok büyük atılımlar<br />

değişimler ve yenilikler de gerçekleştirdik.<br />

Hem dışarıda hem de içeride vizyoner<br />

bakışla çok çalıştık. İkisi bir araya<br />

gelince artık istenen, talep edilen<br />

marka olduk. Oluşan bu iş ortaklarımızla<br />

birlikte AYD<br />

markasını hedef ülkelerde<br />

etkin, saygın, tercih<br />

edilen ve aranan yedek<br />

parça markası<br />

haline getirmek, ihracat<br />

politikamızın<br />

temelini oluşturdu.<br />

Bugün, 40 yıllık<br />

geçmişimizle uzun<br />

yıllardır ürünlerimizi<br />

yurtdışında farklı coğrafyalarda<br />

50’den fazla<br />

ülkeye ihraç ederek tüketicilerle<br />

de buluşturmayı başardık.<br />

Düzenli ihracat yapılan 50 ülke arasında<br />

başta İngiltere, Almanya, Fransa,<br />

Amerika, Kanada, Brezilya, Arjantin,<br />

Meksika, Belçika, Rusya yer alıyor.<br />

AYD, ürün yelpazesinde bulunan ve<br />

ihraç pazarlarında geniş kabul gören<br />

standart ürünlerinin haricinde, ihracat<br />

pazarlarına özel, yerel ürün geliştirme<br />

vizyonunu da korumaya çalışıyor ve bu<br />

özelliğiyle de diğer üreticilerden ayrışıyor.<br />

İhracatta her daim sürekli büyüme<br />

ARTIK ÇOK KOLAY<br />

MİLLİ OTOMOBİL ÜRETECEK OLAN ÜLKEMİZİN<br />

KENDİ ÜLKESİNDE ARADIĞI YEDEK PARÇAYI BULMASI<br />

İLAVE YENİ YAPILACAK FABRİKALARLA DAHA FAZLA İSTİH-<br />

DAM DAHA FAZLA ÜRETİM DAHA FAZLA İHRACAT, DÜNYA İLE<br />

FAZLASIYLA REKABET EDECEK DEV TESİSLERİN BULUNMASI.<br />

25 BİN ÇEŞİDİ 35 BİNLERE ÇIKARMASI.<br />

35 MİLYON ADET ÜRETİMİ 55 MİLYONLARA YÜKSELTMESİ.<br />

BU YÜZ YILDA OLDUĞU GİBİ GELECEK YÜZ YILLARDA<br />

DA “EN”LERİN ARASINDA OLMASI…<br />

hedefi ile yola çıktık. Çok yakında<br />

pazara yakınlığı arttırmak adına farklı<br />

coğrafyalarda yurt dışı ofisleri ve depoları<br />

hayata geçirme çalışmalarına başladık.<br />

Hep istihdam diyorsunuz. İstihdam<br />

sizin için neden bu kadar<br />

önemli?<br />

Benim düşüncem ve şirket politikamız<br />

şu idi; olabildiğince her şeyi kendi<br />

tesislerimizde üretmek, kaliteyi en<br />

başından ve her aşamasında kontrol<br />

etmek. Rakiplerimizden hem<br />

daha hızlı hem de daha esnek<br />

olmaktı. En önemlisi de<br />

milli ve manevi bir duruş<br />

ile başta Çin ve Uzak<br />

Doğu gibi ülkelerden<br />

ithalat yapmamaktı.<br />

Bunun için de son<br />

on yılda sektöründe<br />

dünyanın en büyüğü<br />

olacak 100 bin metre<br />

kareden oluşan çok<br />

sayıda tesis ve fabrika<br />

yatırımları yaptık. Başta<br />

Çin Devleti’ne ve Çin işçilerine<br />

katkı veren değil, kendi<br />

devletimize ve binlerce Türk<br />

işçisine istihdam sağlayan bir model<br />

oluşturduk. Biz de daha az parça üretir,<br />

geriye kalanı konteyner konteyner ithalat<br />

yapar, çok daha az işçi ile daha fazla<br />

kar elde ederdik. Biz bu kolaycı politikayı<br />

seçmedik. Daha zor olanı, daha


fazla üretmeyi ve daha fazla istihdamı<br />

tercih ettik. Milli ve yerli olmak işte budur.<br />

Dolayısıyla başta Çin Devleti’nin<br />

zenginleşmesinde ve işsizlik rakamlarının<br />

azalmasında rol alan değil, kendi<br />

devletimize ve istihdam rakamlarının<br />

artışında yer aldık. Yine oransal olarak<br />

belki de Türkiye’nin en yüksek net ihracat<br />

rakamlarını gerçekleştirerek cari<br />

açığın düşürülmesinde örnek bir model<br />

teşkil ediyoruz. Bundan dolayı her<br />

yerden çok fazla dua alıyoruz. İlave bir<br />

kişiye iş ve aş sağlamaya vesile olmak,<br />

devletin üstünden yükleri alarak yardımcı<br />

olmak manevi olarak bizim için<br />

en değerli hazinedir.<br />

3 bin istihdam hedefliyorsunuz.<br />

Burada kıstaslarınız neler?<br />

Şu an 2 bin 500 kişiye yakın çalışanımız<br />

var. Yaptığımız yeni makine ve<br />

pres yatırımları ile 2018 yılı ortasından,<br />

itibaren faaliyete geçecek 6 fabrikamıza<br />

ilave 4 yeni fabrika ile çalışan sayımız<br />

3 bin üzerine çıkacak. Konya şehir merkezi,<br />

hatta 100-150 km dışındaki ilçe ve<br />

köylere kadar bizim kendi servislerimiz<br />

gidiyor. Özellikle ilçe ve kasabalardan<br />

çok büyük talep var. Kıstas olarak çalışmaya<br />

uygun, sağlık şartları uygun olan<br />

vasıflı vasıfsız herkesi değerlendiriyoruz.<br />

Belirli eğitimlerden geçirdikten<br />

sonra işe kabul ediliyor.<br />

İstihdam dışında en büyük hedefiniz<br />

nedir?<br />

Türkiye’nin büyümesi kalkınması, şehrimizin<br />

de büyümesi kalkınması için<br />

ihracatın artması gerekiyor. Devletimizin<br />

de koyduğu 500 milyar dolarlık<br />

bir hedef var. Eğer Almanya, Japonya,<br />

Amerika İngiltere ve Fransa gibi büyük,<br />

güçlü, kalkınmış devlet olacaksak; bunun<br />

en önemli yolu ihracatı artırmaktan<br />

İŞE BAŞLARKEN HİÇBİR ŞEY<br />

KOLAY OLMADI. ÇOK ÇALIŞTIK<br />

ÇOK ÜRETTİK VE BAŞARDIK.<br />

…VE ARTIK ÜLKEMİZ İÇİN,<br />

MİLLETİMİZ İÇİN, OTOMOTİV<br />

YEDEK PARÇA ÜRETİMİNDE<br />

DÜNYADA SÖZ SAHİBİ OLMAK<br />

ÇOK KOLAY VE<br />

BİZ BUNA BUGÜNDEN<br />

HAZIRIZ…<br />

geçiyor. Dolayısıyla bizim de 2023’te<br />

koyduğumuz hedef 100 milyon dolar<br />

yatırım, toplam 10 bin çalışan ve 500<br />

milyon dolar ihracat. Bunun için çalışmalarımızı<br />

yapıyoruz. Şu an kendi<br />

sektörümüz olan otomotiv sektöründe<br />

daha farklı parça üretecek yeni fabrikalar<br />

yapımına geçtik. İnşallah 2023’teki<br />

en büyük hedefimiz 500 milyon dolar<br />

hedefini yakalamak.<br />

Son olarak ne söylemek istersiniz?<br />

Türkiye Otomotiv Sanayisinde En Büyük<br />

30 firma içinde her şeyi ile yerli ve<br />

milli tek firmayız. Konya’nın Şampiyonlar<br />

Lig’inde oynayan tek markası ve<br />

işletmesiyiz.<br />

Son sözümüz de;<br />

“DEVLETİNİ MİLLETİNİ VE<br />

VATANINI EN ÇOK SEVEN, İŞİ-<br />

Nİ EN İYİ YAPANDIR.”<br />

www.metropoldergileri.com 27


HABER<br />

28<br />

1 TRİLYON DOLARI YÖNETEN DÜNYANIN EN<br />

BÜYÜK FONLARI TÜRKİYE’DE BULUŞTU<br />

Globalturk Capital tarafından, EMPEA iş birliğinde<br />

bu sene 3’üncüsü gerçekleştirilen<br />

“Türkiye ve Çevresindeki Özel Sermaye Fonları<br />

Yatırımları” etkinliğinde, Cumhurbaşkanı<br />

Recep Tayyip Erdoğan’ın yatırımcılara<br />

mesajı damga vurdu. 65 yıl sonra ilk kez<br />

cumhurbaşkanı seviyesinde gerçekleştirilen<br />

Yunanistan ziyareti sebebiyle etkinliğe<br />

katılamayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip<br />

Erdoğan, gönderdiği yazılı mesajda, Türkiye’nin<br />

son yıllarda karşı karşıya geldiği türlü<br />

engellemeler ve sıkıntılara rağmen, içine<br />

kapanmayıp aksine dünyaya daha da açıldığını<br />

vurguladı. Erdoğan, etkinliğe katılan<br />

yatırımcılara, “Yurtdışındaki bütün olumsuz<br />

propagandalara rağmen, sizlerin bugün<br />

burada olmasını önemli görüyoruz. Bu tavrınızla,<br />

reel ekonominin söylentiler ve dedikodulara<br />

değil, gerçeklere ve fırsatlara itibar<br />

ettiğinin göstermiş oldunuz.” diye seslendi.<br />

Erdoğan yazılı olarak gönderdiği<br />

mesajında şunları kaydetti:<br />

“Türkiye’nin dünyaya açılma yönlü hareketini<br />

ülkemizin her köşesinde görmek<br />

mümkündür. Kuluçka merkezleri, araştırma<br />

merkezleri, sayıları hızla artan girişim<br />

sermayesi fonları ile devletimizin bunları<br />

destekleyen hibe, teşvik ve yardım mekanizmaları,<br />

girişimciliğe verdiğimiz önemi<br />

gösteriyor. Diğer tarafta gittikçe artan<br />

sayıda şirketimiz yabancılarla ortaklıklar<br />

kuruyor. Yine çok sayıda yabancı şirket<br />

ülkemizde faaliyete geçiyor veya faaliyet<br />

alanlarını genişletiyor.<br />

“Yatırımların dış pazarlara entegrasyonu<br />

için maliyetleri düşürdük”<br />

Özel sermaye ve girişim sermayesi yatırım<br />

fonlarının ekonomide sağladığı<br />

katkılara çok önem veriyoruz. Klasik<br />

yatırımlardan farklı olarak fon yatırımlarının<br />

güçlü büyüme iştahlarının, bizim<br />

büyüme hedeflerimizle üst üste geldiğini,<br />

bunun da tüm taraflar için verimli ve<br />

kârlı sonuçlar doğurabileceğini biliyoruz.Bu<br />

kapsamda yatırımcılara, yakında<br />

faaliyetlerini başlatacak olan Varlık<br />

Fonunun yanında daha pek çok imkân<br />

sunuyoruz Şirket kurulumu süreçlerini<br />

basitleştirerek yatırım yapmayı kolaylaştırıyor,<br />

yatırımlarla ilgili hukuki ve idari<br />

süreçleri de hızlandırıyoruz. Yatırımların<br />

iç pazar yanında dış pazarlara da entegrasyonunu<br />

kolaylaştıracak şekilde dış<br />

ticaret maliyetlerini düşürüyoruz.”


“Ekonomik kalkınma terörün en etkili<br />

ilaçlarından biri”<br />

Mesajında, etkinliğe katılan yatırımcılara<br />

“Yurtdışındaki bütün olumsuz<br />

propagandalara rağmen, sizlerin bugün<br />

burada olmasını önemli görüyoruz. Bu<br />

tavrınızla, reel ekonominin söylentiler<br />

ve dedikodulara değil, gerçeklere ve<br />

fırsatlara itibar ettiğinin göstermiş oldunuz.”<br />

diyerek teşekkür eden Erdoğan,<br />

mesajını su sözlerle sonlandırdı:<br />

“Ekonomik kalkınmayı, bugün dünyanın<br />

karşısındaki en büyük bela olan<br />

terörün en etkili ilaçlarından biri olarak<br />

kabul ediyoruz. Gerek Amerika’da sizlerden<br />

de katılımcılarla gerçekleştirdiğimiz<br />

toplantıların, gerekse ülkemizde<br />

faaliyet gösteren yatırımcılarla sürdürdüğümüz<br />

yapıcı diyalogların, olumlu<br />

sonuçlar verdiğini görüyoruz. Bu etkinliğinizin<br />

tüm taraflar için hayırlı<br />

sonuçlar doğurmasını diliyorum. Her<br />

ne kadar şu anda yanınızda olamasam<br />

da devletimizin her konuda sizi desteklediğini<br />

ve destekleyeceğini belirtmek<br />

istiyorum. “<br />

Türk yatırımcılarla ilişki tazelediler<br />

Türkiye’den ve dünyadan 200’ün üzerinde<br />

özel sermaye fonu temsilcisi, Türk<br />

şirketlerinin ve yabancı özel sermaye<br />

fonlarının girişim partneri olarak faaliyet<br />

gösteren Globalturk Capital tarafından,<br />

dünyanın en büyük yükselen pazarlar<br />

özel sermaye oluşumu EMPEA iş<br />

birliğinde dün gerçekleştirilen “Türkiye<br />

ve Çevresindeki Özel Sermaye Fonları<br />

Yatırımları” etkinliğinde buluştu. Cumhurbaşkanı<br />

Recep Tayyip Erdoğan’ın<br />

yakın zamanda gerçekleştirdiği ABD<br />

ziyaretinde bir araya geldiği 1 trilyon<br />

doların üzerinde fonu yöneten özel<br />

sermaye fonu temsilcileri, Türkiye yatırımlarını<br />

değerlendirmek üzere ilişki<br />

tazeledi.<br />

Üst düzey yöneticiler geçidi<br />

Globalturk Capital Kurucu ve Yönetici<br />

Ortağı Barış Öney, EMPEA’nın Eski<br />

Başkanı Yönetim Kurulu Üyesi ve Sözcüsü,<br />

aynı zamanda 25 yılı aşkındır<br />

faaliyet gösteren Global Environment<br />

Fund’ın da eş kurucusu Jeffrey Leonard,<br />

Vodafone Türkiye CEO’su Colman Deegan,<br />

EBDR Sermayeler Yönetici Direktörü<br />

Hasan El Khatib gibi alanında<br />

uzman 30 üst düzey yatırımcının panelist<br />

ve konuşmacı olarak, 200’ün üzerinde<br />

yatırımcı temsilcisinin de dinleyici<br />

olarak katıldığı etkinlikte; Türkiye ekonomisi,<br />

giderek artan yabancı yatırımcı<br />

ilgisi ve özel sermaye fonlarındaki hareketlilik<br />

masaya yatırıldı.<br />

Etkinliğin açılışında konuşan Globalturk<br />

Capital Kurucu ve Yönetici Ortağı<br />

Barış Öney, Globalturk Capital tarafından<br />

EMPEA iş birliğinde gerçekleştirilen<br />

etkinliğin, yükselen pazarlara<br />

yatırım yapan özel sermaye fonlarını<br />

bir araya getiren en önemli platformlardan<br />

biri olduğunu vurgulayarak, bu<br />

yıl 3’üncüsü düzenlenen etkinliğe yurt<br />

dışından ve Türkiye’den 200’ün üzerinde<br />

özel sermaye fonu temsilcisini<br />

ağırlamaktan mutluluk duyduklarını<br />

söyledi. Bu etkinliğe katılan uluslararası<br />

fon sahiplerinin bugüne kadar Türkiye’ye<br />

30 milyar doların üzerinde kaynak<br />

sağladığını belirterek, “Globalturk<br />

Capital’in yaptığı araştırmaya göre,<br />

Türkiye’de son 10 yılda gerçekleşen<br />

yabancı doğrudan yatırım işlemlerinin<br />

%65’i, özel sermaye fonları tarafından<br />

doğrudan ya da onların yönetimlerinde<br />

olduğu yabancı şirketler tarafından yapılıyor.”dedi.<br />

www.metropoldergileri.com 29


HABER<br />

30<br />

Dünyada ilk kez Türkiye’de temsilci<br />

atadı<br />

Konuşmasında 100’ün üzerinde ülkede<br />

1 trilyon doların üzerinde varlığı yöneten<br />

özel sermaye fonları birliği EM-<br />

PEA’nın dünyada ilk kez Türkiye’de bir<br />

ülke temsilcisi atadığını belirten Öney,<br />

“Kendileriyle sürdürdüğümüz yakın temaslar<br />

sonucu birlikte iş birliği yürütme<br />

noktasında karşılıklı bir çaba sarf<br />

ettik. Yürüttüğümüz başarılı çalışmalar<br />

sonucunda, bizim Türkiye temsilcisi<br />

olmamızı arzu ettiler ve bu ünvanı<br />

verdiler. Bu ünvanı almış olmakla hem<br />

kendi açımdan hem de Türkiye açısından<br />

onur duyuyorum. Böylesi güçlü bir<br />

kurumun dünyada ilk kez Türkiye’de<br />

temsilcilik vermesini, Türkiye’nin<br />

yükselen pazarlardaki öneminin vurgulanması<br />

açısından son derece değerli<br />

buluyorum. Bu Türkiye’ye yeni fonların<br />

gelmesinin de önünü açabilecek bir<br />

gelişme” dedi.<br />

EMPEA ve Globalturk Capital işbirliği<br />

Öney, sözlerini şöyle sürdürdü: “Geçtiğimiz<br />

1 yıl içinde EMPEA ve Globalturk<br />

Capital iş birliği, özel sermaye<br />

fonlarının Cumhurbaşkanımız ile hem<br />

New York, hem Washington DC’de özel<br />

olarak bir araya gelmelerini, hem de<br />

Başbakan Yardımcısı, Bakanlarımız ve<br />

ISPAT yöneticileri ile görüşme yapmalarını<br />

sağladı. Ayrıca her yıl Mayıs ayında<br />

Washington DC’de yapılan EMPEA’nın<br />

yıllık toplantılarında 4 yıldan sonra ilk<br />

kez Türkiye oturumu yapılabilmiştir.”<br />

“Türkiye için kilometre taşı”<br />

Konuşmasında özel sermaye fonlarının<br />

yatırım yöntemleri hakkında bilgi veren<br />

Öney, şu bilgileri paylaştı:<br />

“Özel sermaye fonu yöneticileri fon sahiplerinden<br />

genelde 10 yıl için fon toplayıp<br />

bu fonları şirketlere 5 ile 8 yıllığına<br />

yatırırlar. Onların yönetim kurullarına<br />

girerler. Şirketleri hızla büyütmeye çalışıp<br />

daha sonra hisselerini satıp çıkmayı<br />

hedeflerler. Yaptıkları yatırımlardan ne<br />

kadar kar edip çıkabilirlerse bir sonraki<br />

seferde fon sahiplerinden daha fazla fon<br />

toplayabilirler. Yatırımlardan karlı bir şekilde<br />

çıkabilmeleri yatırım yapmalarından<br />

daha önemli bir konudur. Çıkarken<br />

hisselerini bir başka şirkete, fona ya da<br />

şirketin mevcut ortaklarına satabilir, ya<br />

da halka açarak çıkabilirler. Bu yıl ilke<br />

kez 3 adet halka arz yoluyla çıkış yaşanması,<br />

Türkiye açısından bir kilometre taşı<br />

olmuştur. Önümüzdeki yıl Türkiye için<br />

yeni özel sermaye fonu kaynaklarının<br />

Türkiye’ye akabilmesinin önünü açan<br />

çok önemli bir gelişmedir.”<br />

“Küresel özel sermaye endüstrisinde<br />

Türkiye önemli bir rol oynuyor”<br />

EMPEA olarak Türkiye’deki başarılarının<br />

en önemli nedenlerinden birini Globalturk<br />

ile geliştirilen iş birliği modeli<br />

olarak gösteren EMPEA’nın Eski Başkanı<br />

Yönetim Kurulu Üyesi ve Sözcüsü<br />

Jeffrey Leonard, özel sermaye açısından<br />

Türkiye’ye yönelik bakış açılarının<br />

uzun soluklu olduğunu söyledi. Küresel<br />

özel sermaye endüstrisinde Türkiye’nin<br />

önemli bir rol oynadığının altını çizen<br />

Jeffrey Leonard, şunları söyledi: “Türkiye<br />

gibi gelişen pazarlar için yatırımcıların<br />

hassasiyetleri bulunsa da bu ekonomiler<br />

yüzümüzü kara çıkarmıyor. 2012<br />

yılında Türkiye yatırımlar açısından en<br />

verimli zamanını yaşamıştı. O dönemde<br />

Hindistan daha aşağıdaydı. Şimdi ise<br />

yatırımcıların gözdesi Hindistan. Bu durum<br />

Türkiye için bir fırsat aslında. Zira<br />

yeniden yukarı çıkması için bir şans.<br />

Pazarda böyle dalgalanmalar oluyor. Bu<br />

durumdan kaygı duymamak lazım.”<br />

“Türkiye özel sermaye açısından büyük<br />

bir pazar”<br />

Etkinlikte konuşma yapan EBDR Sermayeler<br />

Yönetici Direktörü Hasan El<br />

Khatib, EBDR olarak Rusya, Polonya,<br />

Moğolistan, Mısır ve Türkiye’nin de<br />

içinde bulunduğu 38 ülkelik bir bölgede<br />

enerji, kamu, altyapı sektörlerine yatırım<br />

yaptıklarını vurguladı. Türkiye’de<br />

de önemli bir portföylerinin bulunduğunun<br />

altını çizen Hasan El Khatib,<br />

“Operasyonlarımız arasında Türkiye<br />

en geniş yeri kapsıyor. Türkiye özel sermaye<br />

açısından Polonya ile birlikte en<br />

büyük pazar. Türkiye’de şu an yaşanan<br />

kur dengesizliğine karşın özel sermaye<br />

fonları üzerine düşen görevi yapıyor ve<br />

Türkiye’nin sağlam ekonomisine güvenerek<br />

çalışmaya devam ediyor. Biz de<br />

EBDR olarak yatırımlarımıza devam<br />

ediyoruz.“ dedi.<br />

“Türkiye Telekom pazarı için büyük<br />

fırsat”<br />

Türkiye’nin diğer telekom pazarlarından<br />

farklı olarak sürekli fırsatlar sağlayan,<br />

büyümenin yaşandığı bir pazar olduğunu<br />

kaydeden Vodafone Türkiye CEO’su<br />

Colman Deegan, bunun en önemli nedeni<br />

olarak da genç ve teknoloji meraklı<br />

nüfusu gösterdi. Özel sermaye yatırımlarına<br />

bakıldığında, telekom şirketlerine<br />

çok fazla yatırım yapılmadığına değinen<br />

Deegan, “Oysa Internet Türkiye’de diğer<br />

ülkelere göre çok daha yoğun bir şekilde<br />

kullanılıyor. Bu durum OTT, bulut bazlı<br />

servisler için bize alan açıyor. Dolayısıyla<br />

bu konularda yapılacak daha çok<br />

yatırım var. Bu alanlarda yatırımcılarla<br />

daha yakın çalışmamız gerektiğine inanıyorum.”<br />

dedi.


www.metropoldergileri.com 31


RÖPORTAJ<br />

32<br />

Çiğdem Kurut<br />

Makine mühendisleri kuşkusuz ki sanayinin<br />

olmazsa olmazları. Mühendislerin<br />

sanayi ve teknolojideki önemini Konya<br />

Makine Mühendisleri Odası Başkanı Aziz<br />

Hakan Altun’la konuştuk…<br />

Hayatın her alanında<br />

makine mühendisi var<br />

Makine Mühendisleri Odası sanayiler<br />

açısından nasıl bir önem taşıyor?<br />

Vatandaşlara ve kurumlara yapmış olduğumuz<br />

hizmetler var. Bunlar bilirkişilik<br />

ve denetim üzerine yapılan hizmetler.<br />

Asansör denetimleri, yakın bir zamana<br />

kadar da LPG denetimleri vardı. Bunun<br />

gibi periyodik kontroller yapıyoruz. Makine<br />

Mühendisleri Odası piyasaya kalite<br />

getiriyor. Belli bir kalitede tutuyor ve<br />

piyasayı fiyat olarak düzenliyor. Mesela<br />

biz asansör kontrol işine girmeden önce<br />

Türkiye’de bir asansör kontrolü 600, 700<br />

lira civarındayken, bizim girmemizle beraber<br />

120 lira gibi bir rakama indi. Kalite<br />

bakımından ele alındığında ise özellikle<br />

periyodik kontrollerde merdiven altı diye<br />

tabir ettiğimiz firmalarca yeterli kontroller<br />

yapılmadan belge verilmesi söz konusu<br />

olabiliyordu. Çalışanlarımızla, teknik<br />

görevlilerimizle tüm kontrol ve denetimlerimizi<br />

büyük bir titizlikle gerçekleştiriyoruz.<br />

Bu yüzden de kurumsal firmalar<br />

bizi tercih ediyor. Biz eksiklerini söyleyelim,<br />

raporumuzu sunalım ve sorumluluğumuzu<br />

tam olarak yerine getirelim<br />

anlayışındayız.<br />

Bu denetimlerde çok ayrıntıya giriyorsunuz.<br />

Bunun sebebi nedir?<br />

Mesela şu örneği çok veririz. Asansörün<br />

içindeki ayna bizim güzelliğimizi, yakışıklılığımızı<br />

göstermek için kullanılmaz.<br />

Asansörün kata geldiğini belli etmek için<br />

kullanılır. Kendinizi görün ve asansörün<br />

o kata geldiğini anlayın diye konulmuştur.<br />

Bazen o ayna kırık, çatlaktır diye<br />

KONYA MAKİNE<br />

MÜHENDİSLERİ ODASI BAŞKANI<br />

AZİZ HAKAN ALTUN


aporlarız. Aynayı bile yazmışsınız derler.<br />

Ama işte amacı bu. Beş, altı kişinin<br />

birden bindiği asansörde çatlak ayna da<br />

olmamalı. Bu raporlardan vatandaş rahatsız<br />

oluyor ama düşündüğünüz zaman<br />

da 50 liralık bir ayna için belki büyük bir<br />

kazayı önlüyorsunuz. Odanın görevi işini<br />

tam yapmaktır. Türkiye’deki en büyük<br />

sıkıntılardan birisi piyasalardaki denetim.<br />

Denetimin çok iyi yapılması lazım.<br />

Biz en çok ilk denetimde zorlanırız. İlk<br />

kontrolünü yaptığımız asansörde ya da<br />

periyodik denetimine başladığımız alanlarda<br />

büyük eksiklikler çıkar. Ama 2, 3<br />

kontrolden sonra sıkıntılar azalır. Kendileri<br />

de rahatlar, biz de rahatlarız. İlk seferde<br />

yarım günümüzü alan iş daha sonraki<br />

aşamalarda 1 saaten aza bile düşer.<br />

Geniş bir alanda hizmet veriyorsunuz.<br />

Oda olarak mesleki gruplarımız var. Mesela<br />

SMM dediğimiz serbest müşavirlik<br />

mühendislik hizmeti yapan firmalarımız<br />

mevcut. Geniş bir yelpazeye sahip.<br />

SMM’li üyelerimiz kalorifer, doğal gaz,<br />

iklimlendirme, sıhhi tesisat gibi ve araç<br />

imal tadil montaj işleri yapan firmalarımız<br />

var. Bizden yetki belgesi alırlar. Bu<br />

üyelerimiz odamız altında meslek örgütü<br />

altında toplanıyorlar. Biz de belli standartlar<br />

çerçevesinde bunları koruyoruz.<br />

İcra makamı olmasak da Devlet ve hükümet<br />

yetkilileri bu meslek gruplarına<br />

yönelik bir standart değiştireceği zaman<br />

çalışanların, ülkenin, vatandaşın çıkarına<br />

değilse ya da ileride sıkıntı çıkaracak bir<br />

durum varsa sebepleriyle beraber gerekli<br />

uyarıları yapıyoruz.<br />

Sanayide çalışan mühendislerimiz var.<br />

Makine mühendisliğinin çalışma alanı<br />

çok geniş. Aynı zamanda akademisyenim.<br />

Öğrencilerime de hep söylerim; hayatın<br />

her alanında biz varız. Havanın değişmesi,<br />

iklim koşulları bile bizi ilgilendiriyor.<br />

Soğuk hava depolarından binalara, fırınlara<br />

kadar ısıtma soğutma yapıyorsunuz.<br />

Bunların tümü bizim tasarımımıza göre<br />

yapılıyor. En basiti bu. Mekanik tesisat<br />

diyorsunuz; sıcak su, pis su tesisatı, kalorifer<br />

tesisatlarını, iklimlendirme tesisatını<br />

biz yapıyoruz. Otomobil üretimindeki tüm<br />

yedek parçaları, bahçelerdeki sulama tesislerinde<br />

boru çaplarını hesaplamak bile<br />

bizlere ait. Düşünün doğal gazı Rusya’daki<br />

depodan alıp evinize gelinceye kadarki<br />

aşamada tüm boru çapları hesaplamaları,<br />

kullanılan vanalar, pompalar, redüktörler<br />

gibi tüm ayrıntıların hesaplaması yine bize<br />

ait. Yani hayatın her alanında makine mühendisi<br />

vardır. Makine mühendisliğinin<br />

teknolojiyle uyumunu sağlamak zorundasınız.<br />

Ve diğer mühendisliklerle disiplinler<br />

arası iç içe bu kadar çalışan başka hiçbir<br />

mühendislik dalı yoktur. Bir kalorifer tesisatında<br />

bile inşaat mühendisleri, mimarlarla<br />

beraber çalışıyoruz. Her alanda başka<br />

disiplinlerle çalışmak zorundasınız.<br />

Sanayideki gelişme makine mühendisleriyle<br />

mi sağlanıyor?<br />

1800’lü yıllarda İngiltere sanayi devrimi<br />

ile başlayan gelişmişlik ve teknolojik artırımda<br />

makine mühendisleri büyük önem<br />

taşımıştır. Makineleşmedeki tasarımlar,<br />

kullanılan ürünlerin daha verimli daha<br />

ekonomik ve ergonomik olması yolundaki<br />

tasarımlar, imalatlar, makine tasarımları<br />

geçmiş yüzyıllardan bu yana hala devam<br />

ediyor. Günümüze geldiğimiz zaman da<br />

artık dünün bugünden çok farklı olduğunu<br />

görüyoruz. Bugün hep söylediğimiz bir<br />

şey var; yazılım mühendisliği, elektronik<br />

mühendisliği diyoruz, otomotik kontrol<br />

diyoruz, mekatronik diyoruz. Endüstri<br />

4 diyoruz. Nesnelerin birbiriyle iletişimi,<br />

bağlantısı, inovasyon dilimizden düşmüyor.<br />

Her şeyde kesinlikle bir makine mühendisi<br />

olmak zorunda. İnsanı bir makine<br />

olarak düşünürsek; iskelet ve kas sistemi<br />

makine mühendisine aittir. Bu olmadan<br />

diğerleri olmaz. Beyin dediğimiz yazılımcılara,<br />

sinir sistemi elektronikçi, elektrikçilere<br />

aittir diyebiliriz. Mesela makinenin<br />

tasarımını biz yapıyor ve imalatını<br />

gerçekleştirebiliyoruz. Ama hareketleri<br />

www.metropoldergileri.com 33


RÖPORTAJ<br />

34<br />

ve kontrollerinde diğer mühendislik dalları<br />

ile çalışıyoruz. Bunun en bariz örneğini<br />

trende görüyoruz. Mesela ilk yapılan<br />

trenler kara tren dediğimiz buhar gücü ile<br />

çalışan trenlerdi. Bu trenlerde tamamen<br />

makine mühendisleriyle ilişkili bir durumdu.<br />

Bir buhar makinesi vardı; kömürü atıyorsunuz,<br />

kömürden aldığınız ısı enerjisini<br />

akışkana aktarak belli bir buhar gücüne<br />

çıkarıyorsunuz, buhar gücünden mekanik<br />

enerjiye dönüştürerek tekerleğe aktarıyorsunuz.<br />

Kömürden elde ettiğiniz enerjinin<br />

tekerlere olan aktarımına kadarki hesaplama<br />

bize aitti. Trenin tasarımı da bize aitti.<br />

Hemen hemen başka hiçbir mühendislik<br />

dalı yoktu. Ama teknolojinin gelişimiyle<br />

elektrikli trenler çıkmaya başladı. Yavaş<br />

yavaş bizlere, yine mekanik aksam üzerine<br />

elektrik mühendisleri dahil olmaya başladı.<br />

Daha sonra yüksek hızlı, teknolojik<br />

trenler ortaya çıktı. Yazılımla müdahaleler<br />

yapılmaya başladı. Elektronik mühendisleri,<br />

bilgisayar mühendisleri devreye girdi.<br />

Ama mekanik aksam hala makine mühendislerinde.<br />

Teknoloji nereye kadar giderse<br />

gitsin; her zaman makine mühendisliğine<br />

ihtiyaç duyulacaktır ve geliştiren de hep<br />

makine mühendisi olacaktır. Diğer mühendislik<br />

dalları bizim üzerimize kurgular yapacaktır.<br />

Daha çabuk, daha kontrollü nasıl<br />

yaparız diye, kontrol mühendisleri devreye<br />

girecek. Keza kontrol mühendisliğinde<br />

de yine makine mühendisleri vardır. Makine<br />

mühendisliğinin alanlarından birisi<br />

de kontrol mühendisliğidir. Mekatronik<br />

mühendisliği ortaya çıkmıştır. Bu da biraz<br />

mekanik, biraz yazılım, biraz da elektronik<br />

dahil olduğu bir alandır. Bunun üçünü birleştirerek<br />

makinelerin iletişimini sağlar.<br />

Türkiye’de makine mühendisliğine verilen<br />

değer hangi noktada?<br />

Makine mühendisleri olarak şöyle bir dezavantajımız<br />

var. Hayatın her alanında varız<br />

diye başta söylemiştik. 4 yıllık makine<br />

mühendisliği eğitimini 10 yıla çıkartın; 10<br />

yılda da her dönem 6 tane ders koyun, 10<br />

yılı doldurabilirsiniz. Bu kapasiteye sahip<br />

bir alan. Eğitim süreci hiç bitmeyen<br />

bir alandır. Sürekli de kendini yeniler. 4<br />

yılda temel eğitim veriliyor. Akışkanın,<br />

mekaniğin, ısının, malzemenin temel<br />

eğitimi veriliyor, bunun üzerine öğrenci<br />

okuldan mezun olduktan sonra hangi alana<br />

gidecekse bunların üzerinde eğilimlere<br />

başlıyor. Okulda temel eğitim aldıktan<br />

sonra yoğunlaştığı alana gideceği zaman<br />

uzmanlaşıyor. Konuyla ilgili bilgiye ulaşıp<br />

onu alması lazım. Temel eğitimi vermezseniz<br />

oradaki bilgiye ulaşsa bile alamıyor.<br />

Öğrenci makine mühendisliğinden çırak<br />

olarak mezun olur sonra ustalaşır. Mezun<br />

olduktan sonra kendisini bir alanda çok<br />

iyi yetiştirmek zorunda. Bazı mühendislik<br />

fakültelerinde uygulanan İntörn mühendislik<br />

var. 4. Sınıfta sanayi- üniversite<br />

işbirliğiyle öğrenciyi sanayiye gönderiyor.<br />

Bu süreç okul döneminde de sonrasında da<br />

gerçekleşebilir.<br />

Firmaların gerek inovasyon, gerekse<br />

ArGe çalışmalarında makine mühendislerine<br />

yeterli yetki ve etki sağlanıyor mu?<br />

Mühendislik eğitimimi Konya’da aldım<br />

Konya sanayisindeki oluşumlar 1980’lerde<br />

yeni yeni başlamıştı. Mesela ben öğrenciyken<br />

1. Organize Sanayisi vardı, 2.<br />

Organize Sanayisi’nde de firmalar yeni<br />

yeni kuruluyordu. Ve 1980’lerdeki anlayış<br />

1990’larda hala devam ediyordu. Bu<br />

ilk nesil sanayicilerdi. Biz öğrenciyken<br />

firmaların kapısından içeri zor girebiliyorduk.<br />

Mühendis ne işe yarar deniyordu.<br />

Ama sonra 2. neslin firmaya girmesiyle<br />

ve firmaların da iç hacimlerinin büyüyüp<br />

dışarıya açılmasıyla mühendislerin önemi<br />

arttı. Özellikle 2000’li yıllardan sonra bu<br />

artış çok hızlı bir şekilde yansıdı. Bizim<br />

kapısından içeri giremediğimiz firmalarda<br />

şu anda sadece Konya’da toplam 20<br />

tane Ar-Ge merkezi var. Bunun 18 tanesi<br />

Ar-Ge, 2 tanesi tasarım merkezi olan firmalar.<br />

Bir Ar-Ge merkezinin olması için<br />

minimum 18 çalışan gerek. Bunun 10’a<br />

yakını mühendis. Bu sadece Konya için<br />

söylediğim bir rakam. Nereden nereye geldik.<br />

Ülke bazında büyüttüğümüz zaman<br />

rakamlar katlayarak gider. Firmaların<br />

dışarıya açılmasından sonra makine mühendisliğinin<br />

önemi daha da arttı. Firma-


lardan odamıza şu konularda kendini<br />

yetiştirmiş makine mühendisi ihtiyacımız<br />

var diye talep gelmekte. Hatta bazı<br />

firmalar yetiştirmek için öğrenci istiyor.<br />

Kendi çalışmalarına uygun şekilde yetiştiriyorlar.<br />

Mühendislik de kendi içerisinde nasıl<br />

bir gelişim gösterdi?<br />

Bugün mühendislikte kullanılan araçlar<br />

da değişti. 30 yıl önce teknik resmi,<br />

T cetveli, gönye, iletki ve pergelle büyük<br />

masalar üzerinde yapıyorduk. Ama<br />

bu artık bilgisayara dönüştü. T cetvelle<br />

3 boyutlu çizim yapmak 2 boyutluya<br />

göre daha zordu. Şimdi bilgisayarlarda<br />

3 boyutlu çizim yapmak 2 boyuttan<br />

daha kolay. O seviyeye geldi. Yeni mezun<br />

olan arkadaşlara da bu tür konularda<br />

destek veriyoruz. Bilmeyenler,<br />

kendini geliştirmek isteyenlere kurslar<br />

açıyoruz. Bizim sayfalar dolusu yaptığımız<br />

basit bir makine mühendisliği<br />

hesaplamalarını bilgisayarlarda analiz<br />

programları ile çok daha karmaşığını<br />

daha kısa sürede yapabiliyoruz. Mesela<br />

makineyi tasarlıyorsunuz, gerekli<br />

yerlere gerekli kuvvetleri uyguladıktan<br />

sonra çözümlerden istediğiniz noktadaki<br />

gerilmeleri elde edebiliyorsunuz.<br />

Benzer çözümü akış ve ısı analizi içinde<br />

yapabiliyorsunuz. Bu da zaman kazandırıyor.<br />

Yazılım o kadar gelişti ki;<br />

dünyadaki büyük firmalar yaptıkları<br />

tasarımları ilk önce bilgisayar ortamında<br />

analiz yapıyor. Ondan sonra üretime<br />

geçiyorlar. En küçük parça imalatçısı<br />

bile parçanın mekanik özelliklerini,<br />

dayanıklı olup olmadığını bilgisayar<br />

ortamında gördükten sonra üretime geçiyor.<br />

Maliyeti düşürüyor.<br />

Ar-Ge yaparken sürekli parça üretip<br />

deneme yanılma yoluyla hareket edeceğine<br />

hepsini bilgisayar ortamında yapıp<br />

ideal parçayı ortaya çıkartıp denemeye<br />

geçebiliyorsunuz. Ama bu analiz programını<br />

bilmek için de kişinin çok iyi yetişmesi<br />

lazım. Odamızda bu programları<br />

kaldırabilecek bilgisayarlarımızla<br />

üyelerimize, öğrencilerimize çözüm,<br />

analiz programlarıyla ilgili kurslar<br />

düzenliyoruz. Özellikle öğrencilerden<br />

yoğun talep geliyor. Burada temeli öğrenip<br />

çalıştığı firmanın Ar-Ge’sine inovasyonuna<br />

katkı sağlıyor.<br />

<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>’nin ülkeye katkısı ne<br />

olur?<br />

Bizim üreticimiz ArGe, inovasyon<br />

yapayım ama bana ne getirecek? Her<br />

zaman buna bakar. Eğer ki firma sahibi<br />

“ben ArGe ve inovasyon sonucunda<br />

ürünümde kaliteyi yakaladım, dünya<br />

standartlarına geldim ve de çok güzel<br />

satış yapıp kar elde ediyorum” dediği<br />

an gözü kapalı girer. Şu anda da girmek<br />

zorunda kalıyorlar. Konya bazında<br />

örnek vereyim. Söylediğimiz bir şey<br />

vardı; 1980’ler Konya sanayisinin bebeklik<br />

süreci, 1990’lar çocukluk süreci,<br />

2000’den sonra da delikanlılık süreci.<br />

Bundan sonra olgunluk sürecine girilmesi<br />

lazım. Biz her atılımı yaptık, Avrupa’daki<br />

ürünleri yapmak için onları<br />

aldık geldik, inceledik, aynılarını, benzerlerini<br />

yaptık. Ama artık üzerine koyma<br />

zamanı. Yaptığımızın ne olduğunu<br />

bilme zamanı geldi. Yani yaptığımız<br />

ürünün özelliklerini bilmemiz gerek.<br />

Bunun için tasarım yapmadan önce bir<br />

analiz programıyla kontrol etmesi, tasarım<br />

esnasında bunu ölçmesi, benim<br />

tasarımım en ideal tasarım diyebilmesi<br />

lazım. Üretimi yaptı, sonraki aşamada<br />

da deneysel olarak istenilen ortam şartlarında<br />

deney tesisatını kullanarak yaptığını<br />

analizin veya ürünün doğruluğu<br />

ne kadar, kapasitesi ne kadar bunu belirlemesi<br />

lazım. Konya’da şu anda bunu<br />

yapan firmalar var ve Amerika’ya ihraç<br />

ediyor. Bu firma önceden Türkiye bazlı<br />

çalışıyordu, ama yaptığı deneyler ve<br />

analizlerin sonuçlarıyla yaptığı ürünün<br />

kalitesini ortaya koyduktan sonra yurt<br />

dışına çıkabiliyor. Yurtdışında kataloğuna<br />

bunu belgeli olarak koyabiliyor.<br />

Her şeyi ispatlamak zorundasınız. Bu<br />

güven sağlıyor.<br />

Son olarak ne söylemek istersiniz?<br />

Dünya belli bir yere gidiyor. Bu teknolojinin<br />

önünü alamıyorsunuz. Teknoloji<br />

artık üssel olarak gidiyor. Buna da<br />

bizim ülkemizin bir an önce ayak uydurması<br />

lazım. Bir kişi Tesla elektrikli<br />

araba diye çıkıyor. Üretimine giriyor.<br />

Mekanik araba dönemini kapatıyor. Bir<br />

buluş dünyanın dengelerini değiştirebiliyor.<br />

Bizim de buna uyum sağlamamız<br />

lazım. Bir an önce bizim de bu dengelerin<br />

de bir tarafında yer almamız lazım.<br />

Bu da bilgiyle, mühendislerle gerçekleşecek.<br />

Firma sahipleri ve üretimin<br />

herhangi bir yerinde yer alan kişilerin<br />

mühendislere güvenmeleri ve gerekli<br />

destekleri vermeleri gerekiyor. Biz<br />

de makine Mühendisleri odası olarak<br />

eğitim, kurs veya alanında en yetkili<br />

kişiden bilgi, konferans çalışmalarıyla<br />

elimizden geleni yapıyoruz. Daha önce<br />

Panasonic Yönetim Kurulu’nu getirdiğimiz<br />

gibi yine en yetkili kişiyi getirerek<br />

mühendisimizle, sanayicimizle<br />

buluştururuz. Gerek sanayicimizi gerek<br />

mühendisimizi gerekse vatandaşımızı<br />

bilgilendireceksek en iyi şekilde<br />

bilgilendirerek bilişim ve teknolojiye<br />

gerekli desteği veririz.<br />

www.metropoldergileri.com 35


HABER<br />

36<br />

“TÜRKİYE İÇİN BİR REKABET ENDEKSİ RAPORU”<br />

TÜRKONFED İSTANBUL TOPLANTISI İSİFED EV SAHİPLİĞİNDE DÜZENLENDİ<br />

TÜRKİYE’NİN EN<br />

REKABETÇİ İLİ<br />

İSTANBUL<br />

TÜRKONFED ve EDAM işbirliği ile hazırlanan “Türkiye İçin Bir Rekabet Endeksi”<br />

raporunun yerel tanıtım toplantılarının İstanbul ayağı İSİFED ev sahipliğinde<br />

gerçekleştirildi. 2008 ve 2014 yılı sonuçlarını karşılaştıran rapordaki genel<br />

endekse göre İstanbul Türkiye’nin en rekabetçi ili oldu. İstanbul’un liderliğinde<br />

Marmara Bölgesi’ndeki diğer illerin ortalama sıralamasının da en<br />

rekabetçi iller arasında yer aldığını ortaya koyan rapora göre, 2008’den bu<br />

yana genel endekste İstanbul’un rekabetçilik gücü değişmedi. İstanbul’un<br />

genel endeksi oluşturan 8 alt endeksteki sıralaması ve iyileştirme noktaları<br />

da toplantı kapsamında detaylı olarak incelendi.<br />

Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu<br />

(TÜRKONFED) ve Ekonomi<br />

ve Dış Politika Araştırma Merkezi<br />

(EDAM) işbirliği ile hazırlanan “Türkiye<br />

İçin Bir Rekabet Endeksi” raporunun<br />

çıktıları, İstanbul Sanayici ve<br />

İş Adamları Dernekleri Federasyonu<br />

(İSİFED) ev sahipliğinde düzenlenen<br />

toplantıda mercek altına alındı. TÜR-<br />

KONFED Yönetim Kurulu Başkanı<br />

Tarkan Kadooğlu, İSİFED Yönetim<br />

Kurulu Başkanı Muammer Ömeroğlu,<br />

ve TÜRKONFED Ekonomi Danışmanı<br />

/ Rapor Yazarı Pelin Yenigün Dilek’in<br />

katılımlarıyla gerçekleştirilen toplantıda;<br />

İstanbul özelinde ortaya çıkan veriler<br />

katılımcılarla paylaşıldı.<br />

İSTANBUL 2008-2014 YILLARI ARA-<br />

SINDA REKABETÇİLİK GÜCÜNÜ KO-<br />

RUDU<br />

Daha gelişmiş bir veri seti ve metodoloji<br />

ile güncellenen 2008 yılında hazırlanan<br />

ilk rapor, 2008-2014 yılları arasındaki<br />

değişiklikleri analiz etme imkanı sunarak,<br />

Türkiye’de rekabetçiliğin bölgesel<br />

dağılımına dair de daha tamamlayıcı<br />

bir tablo ortaya koydu. Buna göre İstanbul,<br />

sekiz alt endeksin birleşiminden<br />

oluşan genel rekabetçilik endeksinde en<br />

rekabetçi birinci il olarak yerini korudu.<br />

SEKİZ ALT ENDEKS VE 65 DEĞİŞKENE<br />

GÖRE REKABETÇİLİK ARAŞTIRILDI<br />

Raporda il bazında rekabetçilik endeksini<br />

oluşturan sekiz alt endeks ile 65<br />

değişkenin ışığında rekabetçi dinamikler<br />

araştırıldı. Rekabetçilik endeksine<br />

baz oluşturan alt endekslerde İstanbul;<br />

makroekonomik istikrar, finansal derinlik<br />

ve piyasa büyüklüğü endekslerinde<br />

birinci sırada, fiziki altyapı ve<br />

yaratıcı sermaye endekslerinde ikinci<br />

sırada, insan sermayesi endeksinde 4.<br />

sırada, emek piyasaları endeksinde 6.<br />

sırada, sosyal sermaye endeksinde ise<br />

18. sırada yer aldı. Bu başlıklar altında,<br />

okullaşma oranından, kişi başına elektrik<br />

tüketimine kadar birçok değişken<br />

değerlendirmeye alındı.<br />

KADOOĞLU: “EKONOMİK BÜYÜME-<br />

NİN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ REFORM-<br />

LARLA SAĞLANABİLİR”<br />

Kredi Garanti Fonu (KGF) başta olmak<br />

üzere, hükümet teşviklerinin reel sektörde<br />

yarattığı canlanmanın ekonomik<br />

büyümede ana faktör olduğunu belirten<br />

TÜRKONFED Yönetim Kurulu<br />

Başkanı Tarkan Kadooğlu: “Üçüncü<br />

çeyrekte hane halkı tüketim harcamaları<br />

yüzde 11.7, kamu harcamaları ise<br />

yüzde 2.8 büyüdü. Sabit sermaye oluşumundaki<br />

yüzde 12.8 oranındaki artış<br />

da göz önüne alındığında; üçüncü çeyrekte<br />

büyüme hem tüketim harcamaları<br />

hem de imalat sanayi ile ivme kazandı.<br />

Büyümeye tüketimin katkısı yüzde 7<br />

olurken, sabit sermayenin katkısı yüzde<br />

3.6 ve net ihracatın katkısı ise yüzde<br />

0.4 oldu. Her zaman dile getirdiğimiz<br />

bir gerçeğin büyüme rakamlarının detaylarında<br />

da kendini gösterdiğini söylemek<br />

mümkün. Yani, KOBİ odaklı<br />

politikalar büyüme üzerinde çarpan<br />

etkisi yaratmaktadır. İnşaat sektöründe<br />

yüzde 12’lik büyümenin yanı sıra ilk iki<br />

çeyrekte gerileyen makine ve teçhizat<br />

yatırımlarının yüzde 15.3’lük bir artış<br />

sergilemesi önemlidir. Şimdi hedef, bu<br />

yatırımların ve büyümenin devamlılığını<br />

sağlayacak adımlar atılmasındadır.<br />

Odaklanmamız gereken ana alan<br />

burasıdır. Büyümede sanayi odaklı bir<br />

ekonomik model ile üretim, yatırım ve<br />

istihdam artışında hedeflenen noktalara<br />

gelebiliriz. Sürdürülebilirliği de ancak<br />

bu hedeflere ulaşmamızı sağlayacak reformlarla<br />

sağlayabiliriz” dedi.<br />

“TÜRKİYE’NİN GÜNDEMİNDEKİ EN<br />

ÖNEMLİ SORUN ENFLASYON”<br />

İş dünyasının çok büyük bir faiz yükü<br />

altında yatırım yapmanın zorluğunu<br />

yaşadığını ifade eden Kadooğlu; “Enflasyonun<br />

Türkiye’nin gündemindeki en


önemli sorun olduğunu düşünüyoruz.<br />

2018 yılında büyümenin sürdürülebilirliği<br />

için enflasyonun yüzde 5’ler seviyesine<br />

indirilmesi çok önemlidir. Büyüme<br />

ve enflasyonun çift hanede arttığı bir<br />

süreçte ekonomide sürdürülebilirliği<br />

sağlamak zorlaşacaktır. Enflasyon ve<br />

faizle mücadelede kurumlar arasındaki<br />

işbirliği ne kadar önemliyse, kurumların<br />

bağımsızlığı ve kurumsallaşma kültürü<br />

de bir o kadar değerli ve önemlidir.<br />

Ekonomide mali disiplini korumak,<br />

makroekonomik istikrarı dengede tutacak<br />

politikalar belirlemek ve bunları da<br />

kurumlar arası eşgüdümle yürütmek,<br />

uluslararası yatırımcılara ve kuruluşlara<br />

da olumlu sinyaller verecektir” şeklinde<br />

konuştu.<br />

“KOBİ’LERİN YÜKSEK TEKNOLOJİLİ<br />

ÜRETİM TEMELLİ TEŞVİK VE DES-<br />

TEKLERE İHTİYACI VAR”<br />

2018’in ekonomik politikalar ve sonuçları<br />

açısından, birden fazla dengeye<br />

dikkat edilmesi gereken hassas bir yıl<br />

olacağını söyleyen Kadooğlu, şöyle devam<br />

etti: “Önceliği doğru belirlenen, iyi<br />

anlatılmış, uygulama kararlığını ispat<br />

eden bir reform haritası, ülkemizi 2018<br />

yılında küresel ekonomik risklerden ve<br />

finansal piyasa oynaklığından koruyacaktır.<br />

Diğer yandan ekonomide nicelik<br />

değil niteliğin öne çıktığı dijitalleşen<br />

dünyada. KOBİ’lerimizin yüzde 60’ı<br />

düşük teknolojili üretim yaparken, sadece<br />

yüzde 4’ü yüksek teknolojili üretim<br />

gerçekleştirmektedir. Bu da bize Türkiye’nin<br />

4. Sanayi devrimi sürecinde acil<br />

olarak bir değişim ve dönüşüme ihtiyacı<br />

olduğunu ortaya koymaktadır. Sürdürülebilir<br />

büyüme ve verimlilik artışı<br />

ancak KOBİ odaklı politikaların hayata<br />

geçirilmesiyle mümkündür. KOBİ’lerin<br />

nitelikli insan kaynağından finansmana,<br />

Ar-Ge ve inovasyondan dijitalleşmeye,<br />

yatırımdan istihdama; yüksek<br />

teknolojili üretim temelli teşvik ve desteklere<br />

ihtiyacı vardır. Kredi Garanti<br />

Fonu, vergi indirimleri ve teşvikler ile<br />

kısa vadede ekonomiye can suyu etkisi<br />

başarılı olurken, orta ve uzun vadede 4.<br />

Sanayi devriminin konuşulduğu, dijitalleşmenin<br />

hayatın her alanını etkilediği<br />

yeni dünya gerçekleri dikkate alınarak<br />

Türkiye’nin reformları gündeminin ilk<br />

sırasına alması gerekmektedir. Nitelikli<br />

iş gücü için eğitim sisteminin bilgi bazlı<br />

yeni nesiller yetiştirmesi, mesleki eğitimin<br />

uluslararası standartlarda yeniden<br />

düzenlenmesi, kadınların iş gücüne katılımının<br />

artırılmasına dönük politikaların<br />

uygulanması ekonominin temellerini<br />

sağlamlaştıracak adımlardır.”<br />

ÖMEROĞLU: “KÜÇÜĞÜYLE BÜYÜ-<br />

ĞÜYLE ŞİRKETLERİMİZ ÜLKE EKO-<br />

NOMİSİNİN TAŞIYICILARI”<br />

Ekonominin hükümetin aldığı tedbirler<br />

ile toparlanma ve hızlı bir şekilde büyüme<br />

hızını artırma evresinde olduğunu<br />

belirten İSİFED Yönetim Kurulu Başkanı<br />

Muammer Ömeroğlu ise “Ancak<br />

içinden geçmiş olduğumuz dönemde,<br />

şirketlerimizin bir çoğu öz sermayesinin<br />

ötesinde borçlanmıştır. Bu duruma<br />

ek olarak, son aylarda başlayan E-hacizler<br />

ile şirketler zor bir ekonomik dar<br />

boğaza girmektedir. Küçüğü ile büyüğü<br />

ile, bu şirketlerin ülke ekonomisi için<br />

taşıyıcı değerler olduğunu unutmamak<br />

gerekir. Dolayısıyla şirketlerimizi<br />

ayakta tutmanın yolu aranmalı, borcunu<br />

ödeyenle ödemeyen aynı kefeye<br />

konmamalıdır. Diğer bir önemli konu<br />

da, özellikle İstanbul’da nitelikli mavi<br />

yaka elemanlarda yaşanan açıktır.<br />

Fabrikalarımız kapasitelerinin altında<br />

çalışmaktadır. Dünyada da Türkiye’de<br />

de insanların sanayide çalışmak istememesi,<br />

biz sanayicilerin maliyetlerine<br />

yansımaktadır. Üretim maliyetlerini<br />

hızla yukarı çıkarmakta, dünya ile rekabetimizi<br />

zora sokmaktadır. Aslında<br />

bu sorun şirketlerimizi bekleyen büyük<br />

bir gündemin habercisidir. 2020 yılına<br />

kadar şirketlerimizin Sanayi 4.0’a geçişini<br />

yapamazsak, birçok sektör bitmek<br />

durumunda kalacaktır. Dolayısı ile çok<br />

hızlı davranmalıyız. Şirketlerimiz; Sanayi<br />

4.0‘ı yakalayabilmeleri için gerekli<br />

olan finansmana daha hızlı ve ucuz<br />

bir şekilde ulaşabilmelidir. İstanbul<br />

sanayisi için diğer bir önemli konu da<br />

fabrikalarımızın etrafının konut alanı<br />

olması ve bu durumun getirdiği taşınma<br />

zorunluluğu. Bizler artık, altyapısı<br />

hazırlanmış kalıcı yerler istiyoruz. Aksi<br />

takdirde işletmelerimizi büyütemeyiz.<br />

Ülkemize en iyi şekilde hizmet edebilmek<br />

için önümüzdeki bu gibi engellerin<br />

giderilmesini istiyoruz” dedi.<br />

“İSTANBUL, REKABETÇİLİĞİN VE GE-<br />

LİRİN TÜRKİYE İÇİN İTİCİ GÜCÜDÜR”<br />

İstanbul’un en rekabetçi il sıralamasında<br />

2008 ve 2014 yıllarında Türkiye’nin<br />

en rekabetçi ili olduğunu belirten TÜR-<br />

KONFED Ekonomi danışmanı ve Rapor<br />

Yazarı Pelin Yenigün Dilek, “Özellikle<br />

piyasa büyüklüğünü yansıtan göstergelerde<br />

birinci sıralarda yer alan İstanbul,<br />

rekabetçiliğin ve gelirin Türkiye için itici<br />

gücü olarak gözükmektedir. Araştırma<br />

yapılan yıllar için öne çıkan özellik,<br />

rekabet endeksinde ve kişi başına gelirde<br />

Türkiye ortalaması İstanbul’a bir<br />

parça yaklaşırken, İstanbul’dan sonra<br />

Türkiye’nin en rekabetçi olan illerinin<br />

İstanbul ile farkı açıldığının görülmesidir.<br />

İnovasyon odaklı, sanayi ve hizmet<br />

sektörleri arasındaki çizgilerin azaldığı,<br />

alan uzmanlığının teknoloji uzmanlığı<br />

ile birleştirildiği bir ortamda, rekabetçiliği<br />

iten ve çeken unsurlar hızla değişmektedir.<br />

İstanbul’un bu yeni dönemde<br />

alan uzmanlığı ile teknolojik dönüşümü<br />

birleştirme becerisi ve hızı, Türkiye’nin<br />

rekabetçilik düzeyini de belirleyecektir<br />

ve kritik bir öneme sahiptir” dedi.<br />

www.metropoldergileri.com 37


RÖPORTAJ<br />

38<br />

Çiğdem Kurut<br />

Zeynep Öztop<br />

Selçuk Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Murat Arıcı;<br />

Felsefesiz yapay zeka çalışmaları<br />

başarısızlığa mahkum<br />

Son günlerde çokça dillenen,<br />

popüler olan “yapay zeka”yı<br />

nasıl tanımlayabiliriz?<br />

Yapay zeka; insan dışı bir varlıkta<br />

vuku bulacak zekaya diyoruz.<br />

Zeka hem günlük dilde,<br />

hem de ilgili disiplinlerde kullanımı<br />

itibariyle tümüyle bizdeki<br />

öz bilinçli, bilinçli, zihinsel<br />

işlevlere tekamül eden bir şey<br />

değil. Daha dar kapsamlı anlamı<br />

var. Bir varlık zeki olabilir<br />

ama bu sadece zihinli olduğunu<br />

gösterir. Bilinçli, özbilinçli<br />

olduğunu göstermez. Yapay<br />

zeka tabirinde kullanılan zeka<br />

terimi biraz rastgele gelişmiş<br />

bir terim. Bunun yerine yapay<br />

bilinç ya da yapay zihin denmesi<br />

belki daha uygun olabilirdi.<br />

İngilizcede bu terim artık<br />

gelişiyor. Artificial mind anlamında<br />

kullanılıyor. “Artificial<br />

intelligence” yani yapay zekaya<br />

tekabül eden terim daha çok<br />

bilgisayar bilimleri, robotiks,<br />

bilişsel psikoloji gibi disiplinlerde<br />

mevcut. Kanaatimce yakın<br />

bir gelecekte yapay zihin<br />

tabiri daha yaygın kullanılacak.<br />

Çünkü yapay zeka zihnin<br />

belli bir işlemini temsil ediyor.<br />

Halbuki biz burada zihnin belli<br />

bir kısmını değil komple insan<br />

zihnini simule edebilecek bir<br />

yapay oluşumdan bahsediyoruz..<br />

Mesela hesap makineleri<br />

de insan zihninin belli bir işlevini<br />

yerine getiriyor. Ama bunun<br />

insan zihninin çok küçük,<br />

binde birlik bir fonksiyonuna<br />

tekabül ettiğini söyleyebiliriz.<br />

Yabancı dilde yaygınlaştığı<br />

gibi Türkçe’de de yakın bir<br />

zamanda yaygınlaşacak diye<br />

düşünüyorum. Doğrusu da bu<br />

. Yapay zekanın gerçekleştiği<br />

ama zihnin diğer işlevlerinin<br />

gerçekleşmediği bir robot, klasik,<br />

hedeflenen anlamda bir<br />

insanın komple zihinsel işlevlerini<br />

tümüyle simüle eden bir<br />

varlık olmayacak. Dolayısıyla<br />

biz zihnin belirli işlevlerini<br />

yerine getiren, diğer işlevlerini<br />

ihmal eden bir yapay zekadan<br />

bahsetmiyoruz. Yapay zihin<br />

dendiğinde daha kuşatıcı olacak<br />

ve hedefler de ona doğru<br />

gidecek.<br />

Felsefe yapay zihnin neresinde<br />

yer alıyor?<br />

Yapay zeka şu ara çok popüler<br />

bir terim olmaya başladı. Hollywood<br />

filmlerinden tutun da<br />

artık pek çok alanda bu işleniyor.<br />

Bunun ekonomik, siyasi<br />

yönü var. Ahlaki etiği tartışılıyor.<br />

Hayatın pek çok alanında<br />

insanların dikkatini çeken bir<br />

terim olmaya başladı. Mesela<br />

Facebook yöneticileri yapay<br />

sistemlerinde iki yapay zeka<br />

sistemini devreye sokmuşlar;<br />

bunların birbirleriyle iletişime<br />

geçtiğini görünce sistemin<br />

şalterini indirmek zorunda kalmışlar.<br />

Böyle popüler haberler<br />

sık sık çıkıyor. Ya da bir gün<br />

yapay zeka insanlığı ele geçirebilir<br />

mi, insanlığın kabusu<br />

olabilir mi, yapay zeka bir suç<br />

işlediğinde hukuki, ahlaki açıdan<br />

ne yapılacak gibi meseleler<br />

tartışılıyor. Bugün katlanarak


yükselen bir ivme ile yapay<br />

zekayla ilgili görsel medyada<br />

da pahalı dizilerde, filmlerde<br />

artış var.<br />

Yapay zihnin hayatın pek çok<br />

alanına nüfuz eden bağlantılıları<br />

tartışılıyor. Fakat bu tartışmalar<br />

içerisinde yapay zekanın<br />

felsefeyle ilgili olan bağlantısı<br />

çok az gündeme geliyor. Hep<br />

teknolojik ve popüler alanlarla<br />

bağlantısı anlamında düşünülüyor.<br />

Felsefe ile olan bağlantısı<br />

en kritik olan bağlantısı olmasına<br />

rağmen çok az gündeme<br />

geliyor. Esasen bağlantısı şöyle;<br />

insan zihninin yapısını,<br />

doğasını, ontolojisisini çözümlemeksizin<br />

insan zihnini modellemeniz<br />

imkansız. Önce insan<br />

zihnini tümüyle kavramış<br />

olmamız gerekir. İnsan zihni<br />

şu an her yönüyle kavranabilmiş<br />

bir olgu olarak karşımıza<br />

çıkmıyor. Beyin çok komplike.<br />

Uykunun doğasını bile tam<br />

kavrayabilmiş değiliz. İnsan<br />

neden uykuya ihtiyaç duyar.<br />

İnsan zihnini tümüyle kavramadan<br />

insan zihnini modelleme<br />

imkanı hemen hemen<br />

imkansız gibi. İnsan zihnini<br />

kavrama işi de bilimsel anlamda<br />

daha çok felsefenin işi. İnsan<br />

zihnini kavramak için psikologlar<br />

yoğun bir şekilde uğraşıyor.<br />

Yüzlerce yıllık bir insani<br />

çaba var. Bilişsel bilimciler,<br />

Tıp alanında insan zihnini beyin<br />

üzerinden kavrama çabası<br />

sürüyor. Bu çalışmaların hiçbirisi<br />

felsefi bir teori olmaksızın<br />

sonuca ulaşacak çalışmalar<br />

değil. Felsefi teori insan zihninin<br />

varoluşunu, onun ontolojik<br />

ve epsonojik yapısını açıklayabilen<br />

bir teori sunmaksızın<br />

diğer branşlarda kavrama imkanı<br />

yok. Felsefeyle bağlantısı<br />

tam da burada devreye giriyor.<br />

Felsefede zihnin doğasına ilişkin<br />

araştırma daha çok zihin<br />

felsefesi denilen alt branşın işidir.<br />

Zihin felsefecileri özellikle<br />

1960’lardan sonra çok yoğun<br />

bir şekilde batı ve Amerika’daki<br />

üniversitelerde felsefe bölümleri<br />

ve branşları içerisinde<br />

en sıcak tartışmaların yapıldığı<br />

alan haline geldi. Çünkü bugün<br />

batı medeniyetinin ürettiği<br />

bilimlerin müthiş başarı elde<br />

ettiği 300 yıllık serüvende görülüyor.<br />

Burada tatmin edici<br />

bir başarının sağlanamadığı<br />

tek alan zihnin doğası. Zihin<br />

felsefecileri şu an Amerika’da<br />

tüm felsefeciler arasında en büyük<br />

grubu oluşturmuş olsa bile<br />

henüz zihnin doğasını kavramada<br />

çok mesafe kat ettiğimiz<br />

söylenemez. Zihni tamamen<br />

kavradığımız hiç söylenemez.<br />

Dolayısıyla zihinle ilgili bir<br />

kavrayışınız yoksa bu zihnin<br />

yapay versiyonunu üretmek<br />

mantıken de imkansız gözükmekte.<br />

İnsan kendi zihnini çözememişken<br />

yapay bir zihne neden<br />

ihtiyaç duyuyor?<br />

Bu aslında insandaki pek çok<br />

duyguyla alakalı. İnsan korktuğu<br />

için zihninde mitolojik varlıklar<br />

yaratır. Yalnızlık hissettiği<br />

için mistik ve sezgisel bir<br />

düşünce biçimi geliştirir. İnsan<br />

içinde yaşadığı ortama hayran<br />

olduğu için bir dine inanmayı<br />

hissedebilir. Ya da insan merak<br />

duygusuyla hareket eder<br />

ve felsefi, bilimsel bir düşünce<br />

biçimi gerçekleştirir. Çünkü<br />

sırf merakından kendisini, evreni<br />

Tanrı’nın doğasını ve bu<br />

üçü arasındaki ilişkiyi araştırır.<br />

Bunlar farklı düşünme<br />

biçimleridir. Korku yalnızlık<br />

hayranlık ve de merak duygusu.<br />

Bu dört duygu insanı farklı<br />

düşünme biçimlerine sevk<br />

eder. İnsan neden zihnin yapay<br />

bir versiyonunu oluşturmaya<br />

çalışır? Bu duygularla alakalı.<br />

İnsan kendini kavrayamamış<br />

bile olsa aslında yalnızlığını<br />

gidermek bunlardan en önemli<br />

nedenlerden bir tanesi. İnsanın<br />

doğasında tanrılaşma arzusu<br />

vardır. Bir bakıma yaptığı tüm<br />

eylemlerde. Mesela teknolojiye<br />

baktığımızda en büyük<br />

motivasyonlardan bir tanesi<br />

maksimum hızı yakalamak.<br />

Maksimum hız seviyesi, bir<br />

noktadayken anında başka bir<br />

noktada olmak. Ya da her an<br />

her yerde olmaktır. Mesela insan<br />

doğayı kontrol etmek ister.<br />

Depremleri, gezegenleri, bir<br />

meteorun yönünü değiştirmeyi.<br />

Gücün maksimum seviyesi<br />

Tanrı’dadır. O her şeye gücü<br />

yetendir. İnsan o tanrısal güce<br />

erişmek ister. Doğasında vardır.<br />

İnsan her şeyi bilmek ister.<br />

Bilemediğinin peşine düşmek<br />

ister. Her şeyi bilmek de tanrısal<br />

bir sıfattır. Dolayısıyla<br />

bilme, her şeye güç yetirme,<br />

her an her yerde olma tanrısal<br />

sıfatlardır ve insan edinmelerinin<br />

ardında bu tanrısal sıfatları<br />

elde etmek gayreti olduğunu<br />

söyleyebiliriz. Fakat bu tanrıya<br />

bir meydan okuma değildir.<br />

Çünkü Tanrı bu duyguları<br />

onun içine yerleştirmiştir.<br />

Kendi kutsal kitabımız Kuranı<br />

Kerim alemin yaradılışını anlatırken<br />

“Biz ona kendi ruhumuzdan<br />

üfledik” der.. Bizde de<br />

Tanrısal bir şeylerin olduğunu<br />

söylemek kutsal kitabımıza da<br />

aykırı değil. Bu Tanrıya erişme<br />

olarak da algılanabilir. Tüm<br />

dinler için geçerli.<br />

Her insanın varoluşunda do-<br />

www.metropoldergileri.com 39


RÖPORTAJ<br />

40<br />

ğuştan getirdiği bir duygu.<br />

Tanrı kadar güçlü hissetmek.<br />

Çünkü yeryüzünde yaratabileceğiniz<br />

en muhteşem şey kendi<br />

başına otonom bilinci olan,<br />

zihne sahip bir varlık. Kendinizi<br />

güçlü edebileceğiniz, tanrıda<br />

var olan yaratıcılık sıfatının<br />

kendinizde de vuku bulduğunu<br />

hissedeceğiniz daha güçlü bir<br />

duygu yok.<br />

Yapay zeka üretmek mümkün<br />

mü?<br />

Çok kritik bir soru. Biz yapay<br />

zihin yerine yapay zeka demeye<br />

devam edelim. Yapay<br />

zeka çalışmalarında birinci<br />

mesele gerçek anlamda yapay<br />

bir zeka üretmek mümkün<br />

mü. Tartışılan birinci konu bu.<br />

Bunu daha çok sosyal bilimciler<br />

ve felsefeciler tartışıyor.<br />

Robotiks, bilişsel bilimlerle<br />

uğraşanlar bunu tartışmıyor.<br />

Bunu kabul ediyorlar. İlkece<br />

bu mümkündür, biz bunu nasıl<br />

yaparız aşamasındalar. İnsan<br />

zihninin en kritik üç unsuru;<br />

onun duygulanımlara, arzulara<br />

sahip olabilmesi ve fikirle ilgili<br />

kısmı. Muhakeme, düşünebilme.<br />

Bu üç asli unsuru yapay<br />

zekada da vuku bulabilir ön<br />

kabulüyle çalışmalarını sürdürebiliyorlar.<br />

Felsefi anlamda<br />

böyle bir şey mümkün mü çok<br />

tartışmalı. Kişisel kanaatim<br />

ise bunu söylemek için erken.<br />

Çünkü insanoğlunu kuşatan<br />

bazı bariyerler var. Sınırlı bir<br />

varlık. Kavramsal mekanizmanın<br />

işleyişi, biyolojik yapısı<br />

sınırlı. Çevresindeki evren<br />

sınırlı. İnsanoğlu uzaktaki bir<br />

galaksi hakkında hiçbir zaman<br />

bilgi edinemeyebilir. Çünkü<br />

ışık hızıyla 4 milyar yıl gitmeniz<br />

gerekir. Ya da ölümsüzlüğü<br />

insan keşfedemedi. Yapay<br />

zeka ile keşfedilebileceği hayal<br />

ediliyor ama şu an öyle bir şey<br />

yok. İnsanoğlunun kavrama<br />

gücü zamansal açıdan sınırlı.<br />

Kavramsal mekanizmamızda<br />

da birtakım sınırlamalar olabilir.<br />

Bir kediye quantum fiziğini<br />

öğretme imkanımız sıfır. Kedi<br />

olarak kaldığı sürece. Bizim<br />

de bu anlamda evrende ilkesel<br />

olarak kavrayamayacağımız<br />

meseleler olabilir. Bunu kabul<br />

etmemiz bizi ümitsizliğe sevk<br />

etmemeli. Elimizden geleni<br />

yaparak çevremizi, kendimizi<br />

evreni tanımaya çalışacağız.<br />

Yapay zeka üretmeye çabalarken<br />

insanlığa faydalı başka<br />

argümanlara da ulaşılabilir mi?<br />

Yapay zeka çalışmalarının<br />

başka getirileri var. Bu süreçte<br />

karşınıza çıkan sorunla baş<br />

ederken aslında kendi zekanızı<br />

anlama üzerine büyük<br />

mesafeler kat ediyorsunuz. Bu<br />

yolda daha emekleme seviyesindeyiz.<br />

İşin teknik tarafıyla<br />

ilgili olarak çalışmalar devam<br />

etmeli. Yapay zeka insanın bütün<br />

zihinsel fonksiyonlarının<br />

bilimsel ve teknolojik anlamda<br />

tümüyle modellenebileceği<br />

varsayımından hareketle ilerliyor.<br />

Felsefi anlamda bu imkan<br />

oldukça tartışmalıdır.<br />

Bu farklı bakış açıları bir sorun<br />

yaratıyor mu?<br />

Aslında bazen yaratıyor. Şöyle;<br />

işin zihin felsefesi yönüne hiç<br />

girmemiş insanlar yapay zeka<br />

ile ilgili en temel problemlerle<br />

yüzleşmemiş bilim adamları<br />

İlgili disiplinlerinden elde ettikleri<br />

datalardan bazı hatalı,<br />

hiç çıkarılmaması gereken<br />

mantıki sorular çıkarıyorlar.<br />

Çünkü kullandığı teori; zihin<br />

felsefesinde zihnin doğasına<br />

dair onlarca teoriden sadece<br />

biri. Ama rakip bir sürü teori<br />

var. O teorinin doğruluğu henüz<br />

ispatlanmamış durumda.<br />

İşin teknik ve bilimsel yönüyle<br />

uğraşan kesim işin temelinde<br />

yatan felsefi problemlere aşina<br />

olmalı, felsefeciler de teknik<br />

ve bilimsel boyuttaki gelişmeleri<br />

çok yakından takip etmeli.<br />

Amerika’da şu an sırf yapay<br />

zekayla ilgili bilinç enstitüleri<br />

var. Sadece bilinci çalışıyor. Bu<br />

enstitülerde psikologlar, felsefeciler,<br />

tıp bilimciler mühendislikler<br />

var. Bu tür insanlar o<br />

enstitüde biraya gelmiş vaziyette.<br />

İnterdisipliner bir şekilde<br />

çalışıyor. Ülkemizde bu tür faaliyetler<br />

için çok erken.<br />

Türkiye’nin bu alanda henüz<br />

emekleme aşamasında olmasının<br />

sebebi ne?<br />

Doktora yapmak için yurt dışına<br />

gittim. Doktora sırasında<br />

sorguladığım bir konuydu. Yapay<br />

zekayla ilgili tartışmalar,<br />

genel anlamda zihin felsefesi<br />

disiplini Amerika’da çok canlı,<br />

sıradan insanların bile ilgi<br />

duyduğu bir alan. Ülkeme döndüğümde<br />

baktım ki bununla<br />

ilgili ne altyapı çalışması var,<br />

ne konsensüs ne bir çalışma<br />

zemini oluşmuş. Bu konuyla<br />

ilgili Amerika’da yüzlerce<br />

araştırma laboratuvarı vs. var<br />

iken Türkiye’de böyle bir şey<br />

yok. Ülkeme döndüğümde ne<br />

gibi bir katkım olabilir diye<br />

kendime sordum. Mesela tıp,<br />

eğitim alanında gelişme kaydetmiş<br />

olabiliriz. Ama bu alanda<br />

yok. Çünkü bizim toplum<br />

olarak öncelikli sorunlarımız<br />

farklı. Bir Batı devletinin 50<br />

yıl önce tartıştığı sorunları<br />

biz yeni konuşuyoruz. 1950’li<br />

yıllarda ırkçılık Amerika için<br />

büyük bir problemdi. Düşünürler,<br />

felsefeciler bu konularla<br />

ilgileniyordu. Özgürlük nedir?<br />

Nasıl tanımlamalıyız vs. Ama<br />

bugün bu meseleleri aştıkları<br />

için daha lüks, kendi medeniyetlerinin<br />

geldiği ortamda<br />

daha ileri seviyede konulara<br />

odaklanmış vaziyetteler. Onları<br />

geliştirdiler. Bizim için<br />

henüz bu anlamda lüks kelimesini<br />

kullanabiliriz. Yapay zeka<br />

ile ilgili felsefi düşünce üretme<br />

atmosferinin oluşmayışının nedeni<br />

düşünce arenamızda uğraştığımız<br />

başka sorunlar. Bizim<br />

daha düşünce özgürlüğü,<br />

ifade özgürlüğü gibi alanlarda<br />

gelişme kaydetmemiz gerektiği<br />

gözüküyor. Gelişmeler de<br />

kaydediyoruz aslında. Bir diğer<br />

neden de genel olarak eğitim<br />

sistemimizle alakalı. Sadece<br />

yapay zeka alanına özgü<br />

bir geri kalmışlık değil. Pek<br />

çok disipline özgü de bir geri<br />

kalmışlık bu. Toplum olarak,<br />

devlet olarak YÖK olarak uzun<br />

vadeli stratejik planlar çizerek<br />

zaten aşmaya çalışıyoruz.<br />

Ama bir toplumun zihinsen<br />

dönüşümünün disiplinlerdeki<br />

gelişiminin seyri kademe kademe<br />

vuku bulan bir şey. Toplumların<br />

dönüşümünde 10 yıl,<br />

20 yıl gibi süreler kısa süreler.<br />

Biz küresel arenada neler olup<br />

bittiğinden çok hızlı bir biçimde<br />

etkilenen ve gerekli adımları<br />

atan da bir toplumuz. Karar<br />

verici mekanizma çok kolay<br />

adapte olabiliyor. Türkiye’nin<br />

yakın geleceğinde de yapay zekayla<br />

ilgili çalışmaların sıçrayış<br />

göstereceğine inanıyorum.<br />

Şu an popüler olan yapay zeka<br />

sunumlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?<br />

Dünyada popüler olmuş, insan<br />

zihnini tam olarak modelleyen<br />

yapay zeka iddiaları sunumlarının<br />

gerçeği tam yansıtıp yansıtmadığından<br />

şüphe etmemizi<br />

sağlayacak bir sürü gerekçemiz<br />

var. Bugün üretilen yapay<br />

zekaların tümüyle insan zihnini<br />

her yönüyle modellediğine<br />

özellikle öz bilinç ve bilince<br />

sahip olduğunu söylememek<br />

için ciddi gerekçeler var. Anlatıldığı<br />

gibi değil.<br />

Şu anda yapay zekada zekanın<br />

işleyiş biçimi yazılım üzerinden.<br />

Yapay zeka için 3 kriter<br />

var. Bu zeka kendisini çevresinden<br />

ayırt edebiliyor mu.<br />

İkincisi belli bir hedef seçip o<br />

hedefe yönelik plan yapabiliyor<br />

mu. Üçüncüsü de çevresinde<br />

kendisine benzer varlıklarla<br />

anlamlı bir iletişime geçebiliyor<br />

mu. Bu üç koşulu sağlıyorsa<br />

ortada bir yapay zeka vardır


deniyor. Sorun şu ki; bu üç<br />

kriter sağlansa bile ortaya çıkan<br />

yapay zeka hala tamamen<br />

algometrik çalışabilir. Yani<br />

sana şu girdiyi verirlerse şu<br />

tepkiyi ver. İn put, out put sistemiyle<br />

çalışan mekanizmalar.<br />

Ortada hiç belirlenmemiş bir in<br />

put varsa bu yazılımlar olduğu<br />

gibi durabiliyor ya da anlamsız<br />

tepki vermeye başlayabiliyor.<br />

Ama insan zihninin çalışma<br />

sistemi böyle değil. İnsan zihni<br />

hiç öngörülmemiş durumlara<br />

da tepki geliştirme kapasitesine<br />

sahip bir zihin. Dolayısıyla<br />

bu üç kriter gerçekleşmiş olsa<br />

bile insandaki duygulanım, acı<br />

çekme, deneyim yaşama, hafıza<br />

gibi temel unsurlar özbilinç<br />

ve bilinç dediğimiz zihnin katı<br />

çekirdeğini temsil eden temel<br />

fonksiyonlardan. Yapay zeka<br />

olarak karşımıza çıkan örneklerde<br />

bunun olmadığına dair<br />

çok işaret var. Yani özbilincin<br />

ve bilincin gerçekleşmediğine<br />

dair gösterge var. Dolayısıyla<br />

bunlara çok prim verilmemesi<br />

taraftarıyım.<br />

En belirgin problemler bugün<br />

yapay zekada çözümlenebilmiş<br />

değil. Biri özbilinç. Bir<br />

varlığın kendisini kendisi olmayandan<br />

yani çevresinden<br />

ve benzeri varlıklardan ayırabilme<br />

yeteneğine bilinç, bu<br />

bilinçlilik halinin bilincinde<br />

olmasına da özbilinç diyebiliriz.<br />

Özbilinç üst düzey bir<br />

bilinç halidir. Farkında olmanın<br />

farkındalığı. Bunu gerçekleştirebilen<br />

bir yapay zeka<br />

modelini bu alanda çalışan<br />

biri olarak henüz görmedim.<br />

Yakın zamanda da mümkün<br />

olacağını düşünmüyorum.<br />

Sebebi de temel özbilincin ne<br />

olduğunu, mahiyetini kavrayabilmiş<br />

değiliz. Tümüyle<br />

kavrayamadığımız bir şeyi<br />

yapay ortamda gerçekleştirmemiz<br />

de imkansız.<br />

Yapay zekayla ilgili ne gibi çalışmalar<br />

yürütüyorsunuz?<br />

Doktora tezim tümüyle bilinç<br />

ve özbilinç üzerine. Dolayısıyla<br />

özbilinç yapay zekanın<br />

temelini oluşturan bir konu.<br />

Buna yıllarımı sarf ettiğimi<br />

söyleyebilirim. Bununla ilgili<br />

Amerika’da 5 yıl kadım. 4<br />

yıl doktora sırasında bir yıl da<br />

ABD MIT’de (Massachusetts<br />

Institute of Technology) değişik<br />

araştırmalarda bulundum.<br />

Bununla ilgili kendi büyük<br />

projelerim var. Konya’nın en<br />

büyük üniversitesi olan Selçuk<br />

Üniversitesi’nde de değişik<br />

projelerimiz var. Felsefe bölümüyle<br />

bağlantılı ve onun bünyesi<br />

altında yapay zeka ile ilgili<br />

bir laboratuvar kurma projemiz<br />

var. İlgili makamlar da buna<br />

çok önem veriyor. Laboratuvar<br />

sadece felsefe bölümünün kullanımında<br />

değil, psikoloji, tıp<br />

bilimleri ve mühendisliklerin<br />

de devrede olacağı bir araştırma<br />

laboratuvarı.<br />

Ayrıca yapay zekayla, bilinç<br />

ve özbilinçle ilgili uluslararası<br />

çapta kongreler düzenlemek istiyoruz.<br />

Bağlantılarımızı kapsamlı<br />

bir şekilde sürdürüyoruz.<br />

Sadece yapay zekaya özgü felsefi<br />

akademik bir dergi çıkarmak<br />

istiyoruz. Bu çalışmalarla<br />

biz de bu alandayız. Tüm ülkeler<br />

bu alana yatırım yapmak<br />

istiyor. Artık savaş teknolojileri,<br />

ekonomi, endüstride yapay<br />

zeka kullanımı giderek artıyor.<br />

Araçlarda bile. Otonom hareket<br />

eden her şeyde yapay zeka<br />

var gibi düşünme eğilimi var.<br />

Bu yanlış. Trafikte yola çıkan<br />

araçlar kendi başına sürücüsüz<br />

yol kat ediyorsa bu yapay<br />

zeka olduğunu göstermez.<br />

Ama gidişat bu şekilde. Yapay<br />

zekanın ivme kazanarak<br />

tüm hayatımızı kuşatacağını<br />

görebiliyoruz. Konakladığımız<br />

mekanlarda, evlerde,<br />

ulaşımda, robotik kollarla<br />

endüstride her alanda artacak<br />

bir çalışma alanı karşımıza<br />

çıkıyor. Türkiye bu anlamda<br />

geri kalmamalı, biz de üzerimize<br />

düşeni kendi çapımızda<br />

Selçuk Üniversitesi Felsefe<br />

Bölümü çatısı altında kuracağımız<br />

alanlarla yapmalıyız.<br />

Size göre yapay zeka gerçekten<br />

de tüm dünyayı ele geçirebilir<br />

mi?<br />

Bu korkuların temelsiz olduğunu<br />

düşünüyorum. Çünkü az<br />

önce de anlattığım gibi henüz<br />

insan zihnini tam kavrayamadığımız<br />

için insan zihnine eşdeğer<br />

bir zihin üretebilme imkanımız<br />

şu an ortaya çıkmış<br />

değil. Hatta “evet gelecekte bu<br />

mümkündür deme imkanımız<br />

bile henüz yok. Fakat şu var;<br />

ürettiğimiz otonom makinelere<br />

değişik sistemleri yönetme,<br />

değişik silahlara sahip otonom<br />

sistemler gibi insanların çok<br />

çok üzerinde güçler verilirse,<br />

bunların çalışma biçimleri<br />

için kurduğumuz argoritmik<br />

yazılımlar hata verirse ve<br />

bunlar yanlış çalışmaya başlarsa<br />

bu bir sorundur. Ama<br />

en fazla yok edersiniz. Çünkü<br />

bunların bilinç ve özbilinç<br />

problemlerinden dolayı kendi<br />

başlarına karar alma mekanizmaları<br />

yoktur. Bu tür korkular<br />

şu an için yersiz. İşin popüler<br />

tarafı öne çıkarıldığı için bu<br />

tür sorular soruluyor. İnsanın<br />

dikkatini en çok çeken şey de<br />

korkudur.<br />

www.metropoldergileri.com 41


RÖPORTAJ<br />

42<br />

Çiğdem Kurut<br />

BİR FİKİR<br />

BİR TOPLUMU<br />

DEĞİŞTİREBİLİR<br />

Mehmet Ali Yaşar, çalışmalarını Amerika’da<br />

sürdüren bir yazılım mühendisi,<br />

bilgi işlem yönetimi uzmanı. Özellikle<br />

enerji sektöründe ortaya koyduğu<br />

başarılarıyla dikkat çeken Yaşar’la<br />

Türkiye’yi konuştuk…<br />

YAZILIM MÜHENDİSİ,<br />

BİLGİ İŞLEM YÖNETİMİ UZMANI<br />

MEHMET ALİ YAŞAR<br />

Kısaca kendinizden bahseder misiniz?<br />

Yaklaşık olarak 15 yıl önce Amerika’ya<br />

gelmiş, yazılım mühendisliği, bilgi işlem<br />

yönetimi ve iş yönetimi alanında<br />

uzmanlaşmış, 3 çocuk babası, ailesine<br />

düşkün bir Türk ve Amerikan vatandaşıyım.<br />

Denizli’nin Çal ilçesinin Dayılar<br />

köyünde yaşayan çiftçi bir ailenin 3 çocuğundan<br />

en küçük olanıyım. Annem,<br />

babam ve akrabalarımın bir kısmı halen<br />

köyde yaşamakta. Köyde ilkokulu, ilçede<br />

ortaokulu ve Muğla’da liseyi bitirdim.<br />

Gazi Üniversitesi Fizik Eğitmenliği bölümü<br />

1999 yılı mezunuyum. Ankara’da<br />

7 yıl yaşadım. Üniversite yılları ve sonrasında<br />

birçok alanda iş deneyimlerim<br />

oldu. Amerika’ya geliş öncesi, askerliğimi<br />

Kıbrıs’ta bir tankçı tugayının bilgi<br />

işlem komutanlığında yaptım. Türkiye<br />

belki benim doyduğum yer olamadı ama<br />

doğduğum yer ve bunu asla unutmadım.<br />

Nereden geldiğimizi unutmamak lazım.<br />

Türkiye ziyaretlerimizde ailecek köyde<br />

ve Denizli’de zaman geçirmeyi çok seviyoruz.<br />

Özellikle benim için ve çocuklar<br />

için bu çok değerli ve gerekli.


Amerika’ya gitme kararını nasıl aldınız?<br />

Bunun uzun bir hikayesi var aslında.<br />

Ama özellikle okuyucularınızın ve<br />

genç takipçilerinizin hayatlarında yol<br />

gösterebileceğine inandığım bölümleri<br />

anlatayım. Aslında aklımdaki Amerika<br />

silueti uzun yıllar önce, lise yıllarından<br />

oluşmuştu. Hatırladığım ilk olay kuzenimle<br />

Muğla Köyceğiz’de Amerikan<br />

Turistlerle konuşamayıp, bu yabancı<br />

dil eksikliğinin Amerika’ya giderek<br />

çözüleceğini düşünmemizdi. Tabii ki<br />

bu konu sonraları defalarca konuşuldu<br />

ve sonrası yıllarda bu düşünce biraz<br />

daha ihtiyaca dönüştü ki o zamanlar<br />

ben daha çok bilgi işlem teknolojileri<br />

ve bilgisayarda yazılım dilleriyle ilgilenmeye<br />

başlamıştım. Özellikle bileşim<br />

teknolojileri dünyasındaki gelişmelerin<br />

Amerika’da olması, sanırım bendeki bu<br />

düşünceyi daha çok bir Amerikan rüyasına<br />

dönüştürdü. Bununla ilgili Ankara’da<br />

çalıştığım yıllarda bazı iş deneyimlerimden<br />

örnekler vermek isterim.<br />

Yıl 1999; özel bir kuruluşta bilgisayar<br />

öğretmenliği yapıyordum. Microsoft’un<br />

Office uygulamalarını bilmeyen yoktur.<br />

O yıllarda Windows ve Office ile ilgili<br />

sertifikalar revaçtaydı ve benden ders<br />

verdiğim müfredatla mutabık kalacak<br />

bir kitap yazmam istenmişti. Bununla<br />

ilgili Türkçe kaynaklar kısıtlıydı. İngilizce<br />

kaynaklar ise oldukça yaygındı<br />

ve kaynağından doğrudan yeni sürümler<br />

hakkında bilgiler alınabiliyordu.<br />

Yine o yıllarda İngilizce öğrenim<br />

setleri satma çabalarım bu bağlamda<br />

İngilizceyi öğrenmeyi gerektiriyordu.<br />

Daha sonrasında bilgisayar donanımı<br />

ile ilgili deneyimlerim oldu. 2000’li<br />

yılların başında bilgisayar toplayıp satmak<br />

oldukça popülerdi. Tabii ki bende<br />

kendimi bir anda o işin içinde buldum<br />

ve gördüm ki yine bununla ilgili en son<br />

haberlere ulaşmak İngilizce kaynaklarda<br />

mümkündü. Bilgisayar donanımında<br />

adı geçen tüm isimler Amerikan menşeiliydi.<br />

Yine 2000 yılında Ankara’da,<br />

Tepe Gurubu’na (Tepe Mobilya) ve<br />

Rotary Kulübü’ne yaptığım yazılım<br />

uygulamalarında da aynı problemlerle<br />

karşılaştım. 2001 ve 2002 yılında Kıbrıs’ta<br />

askerdeyken birlikler arasında fiber<br />

bağlantısını kuran gurupla çalıştım.<br />

Tugayın bilgi işlem ağını kuran ekibin<br />

başında gece gündüz demeden ve bence<br />

bilgi yetersizliği nedeniyle “dene yanıl”<br />

yöntemiyle günlerce çalışmak zorunda<br />

kaldık. Yine aynı dertten mustariptim.<br />

Defalarca gördüm ki bileşim teknolojileriyle<br />

ilgili sektörlerdeki hemen hemen<br />

her şey Amerika’dan doğuyordu ve kaynaklar<br />

İngilizceydi. O yıllarda nişanlım<br />

(şu an eşim) Amerika’ya yüksek lisans<br />

yapmaya gitmişti ve ben de askerliğin<br />

hemen akabinde gitmeyi planlıyordum.<br />

Ama vize sıkıntısı vardı. Sanırım Allah’ın<br />

sevgili kuluyum ki 2002 yılında<br />

askerlik biter bitmez o Amerikan vize<br />

sıkıntısını ortadan kaldıracak bir haber<br />

aldım. Çekilişten “Yeşil Kart” kazanmıştım<br />

ve çok geçmeden 2003 yılının<br />

Nisan ayında kendimi Amerika’da,<br />

Teksas eyaletinin Houston şehrinde buldum...<br />

Amerika’ya uzanan hikayenizde sizi<br />

en çok zorlayan ne oldu?<br />

Beni zorlayan bir değil birkaç şey oldu.<br />

Mesela ilk zamanlar ailemden ve arkadaşlarımdan<br />

çok uzakta olmak beni çok<br />

zorladı. Alıştığın şeyleri bulamamak ve<br />

değişmek, bulunduğun ülkenin kültürüne<br />

ayak uydurmak zorunda kalmak çok<br />

www.metropoldergileri.com 43


RÖPORTAJ<br />

44<br />

zordu. Geldiğimde İngilizce seviyem<br />

çok düşüktü ve herhangi bir ekonomik<br />

birikimim olmadığı için İngilizce kurslarına<br />

gidip hem de çalışmak benim<br />

için çok zordu. Özellikle de yapmak<br />

zorunda kaldığınız işler düşük ücretli,<br />

oldukça yorucu işler olursa her şey çok<br />

daha zorlaşıyor. Mesela Amerika’da iş<br />

fırsatlarını görüp borç para ile bir şirket<br />

kurmuştum, zordu bence. Çok stresli<br />

zamanlar geçirdik eşimle. Şirket fikri,<br />

Çin’den ucuza mal alıp AVM’lerde<br />

satmak. Amerika’ya yeni gelen birisi<br />

için Amerikalılara gidecek hediyelik<br />

ürünleri bulmak, dükkân kirası, vergiler,<br />

Çin’den mal getirme çabaları zordu.<br />

Aynı zamanda yazılım mühendisliği<br />

alanında iş yapmak ve kalıcı bir iş bulabilmek<br />

zordu, çünkü Türkiye’deki<br />

iş deneyiminizin ve referanslarınızın<br />

burada hiçbir ehemmiyeti yoktu. Bazı<br />

insanların yabancı dil öğrenme yetisi<br />

vardır ve kolay öğrenirler ama ben çok<br />

zorlandığımı söyleyebilirim. Siz en çok<br />

zorlayanı sormuştunuz ama seçemedim<br />

şimdi, çünkü bu hikâyede gerçekten<br />

durum dışardan göründüğü kadar kolay<br />

değil. Özellikle de hiçbir birikiminiz ve<br />

ailenizin maddi desteği yokken bunları<br />

yapmak oldukça zor.<br />

Amerika’da yürüttüğünüz çalışmalar<br />

hakkında bilgi verir misiniz?<br />

Az önce konusu geçti; Amerika’da ilk<br />

yıllarda bazı “business” yani iş kurma<br />

girişimlerim oldu ama işleri büyütemedim.<br />

Ekonomik kayıpların olmasının<br />

mukabilinde öğrendiklerim, iş bağlantıları<br />

ve dostlukların benim için büyük<br />

kazanç olduğunu düşünüyorum. Aslında<br />

bu ilk sorunuzun da bir cevabı gibi<br />

olacak ama, ben genel iş ahlakı çerçevesinde<br />

para kaybetmeyi insan kaybetmeye<br />

yeğleyenlerdenim ve biliyorum ki<br />

bu; beni ulaşmak istediğim hedefe geç<br />

ulaştıracak veya hiç ulaştırmayacak.<br />

Ama yine biliyorum ki bu benim iç huzurum<br />

için de elzem bir şey. 2004 yılı<br />

sonrasında ilk iş girişimlerimin olmayışı<br />

ve beklenen ekonomik kazançları bulamamak<br />

benim daha çok yazılım mühendisliği<br />

konusunda yoğunlaşmaya itti<br />

diyebilirim. Sonlarında da ciddi diyebileceğim<br />

işleri de bu alanda aldım. Örneğin<br />

bir petrol kimya fabrikasında yazılım<br />

mühendisliği projeleri almam daha<br />

sonraki ciddi projelerin bu sektörden olmasına<br />

neden oldu. Genelde proje bazlı<br />

işlerdi. Mesela ilk proje; boru basınçlarını<br />

ve akış debisini ölçen uygulamanın<br />

verilerini, yeni sistemleri olan Oracle’la<br />

aktarmaktı. Bu projeyi beklenenden<br />

çok çabuk yaptığım için beni çalışan<br />

ödemelerindeki yanlışlıkların bulunup<br />

düzeltileceği daha iyi başka projelere<br />

verdiler. Her zaman işini layıkıyla yapmaktan<br />

ve yapanlardan yanayımdır. Bu<br />

bir başlangıç oldu. Birkaç geçici kısa<br />

vadeli projelerin dışında kalıcı bir işi<br />

yine benzeri petrol ve enerji sektöründe<br />

buldum. Çocuk sahibi olmak ve daha<br />

sürekliliği olan işler yapmak nedeniyle<br />

2005 yılında küçük bir şirkete yazılım<br />

mühendisi olarak girdim. Bu iş daha<br />

çok petrolün bir yerden başka bir yere<br />

taşınmasıyla ilgili düzenlemeleri ve<br />

denetlemeleri yapan Amerikan Ulaştırma<br />

Bakanlığı’nın kontrolündeki bir<br />

sektördeydi ve geliştirdiğim/ürettiğim<br />

web tabanlı yazılımlar bu alanda şirkete<br />

rekabetsel üstünlük kazandırdı ve<br />

işler hızlı bir şekilde büyüdü. 11 yıllık<br />

çalıştığım süreçte firmada yaklaşık her<br />

yıl %30’luk bir büyüme gerçekleşti. Bu


zaman içinde ben de bu şirkette yazılım<br />

mühendisliği, takım liderliği, yöneticilik<br />

gibi çok fonksiyonlu görevlerle<br />

Bilgi Teknolojileri Departmanının tek<br />

sorumlusu oldum. 2015 yılında bu departman<br />

2 milyon doları aşan bütçesi ve<br />

40 kişiye yaklaşan bir yazılım takımıyla,<br />

100’ü aşan çalışan sayısına ulaştık.<br />

Bu arada 2009 ve 2012 yıllarında Türkiye’de<br />

şirket kurup veya benzeri işleri<br />

yapan şirketlerle uzaktan yazılımcı<br />

çalıştırma “outsourcing” yapma konusunda<br />

çalışmalarımız oldu fakat Türkiye’deki<br />

fiyatların pahalı olmasından<br />

dolayı olumlu sonuç alamadık. Genelde<br />

Hindistan’dan ve Güney Amerika’daki<br />

ülkelerden şirketlerle çalışmak zorunda<br />

kaldık. Bu 11 yıllık süreçte birçok<br />

teknoloji projeleri yaptım ve yönettim.<br />

Bunların içerisinde resimden yüz tanıma<br />

ve radyo frekanslı kimlik saptama<br />

gibi güçlü yazılım projeleri de oldu. Bu<br />

edinilmiş bilgi ve deneyimlerimi daha<br />

iyi kullanabileceğimi düşündüğüm için<br />

ayrılıp 2016 yılında kendi şirketimi kurdum<br />

ve şu an bilgi teknolojileri alanında<br />

yazılım danışmanlığı ve yazılım üretme<br />

ve projelendirme gibi servisler veren<br />

bir iş yapıyoruz. Bu şirket hala kuruluş<br />

aşamasında diyebilirim. Çalışmalarımız<br />

için daha çok bilgi almak isterseniz<br />

şirket sayfamızı www.myit101.com ziyaret<br />

edebilirsiniz. Bu şirketin hedef ve<br />

vizyonu müşteriye özel danışmanlık ve<br />

düşük maliyetli, hızlı yazılım uygulamaları<br />

üretmeyi hedef alıyor. Yakın gelecekte<br />

bu alanda kendi yazılımlarımızı<br />

üretmek ve bunu da Türkiye’ye istihkam<br />

götürerek büyütme düşüncelerimiz<br />

var. Bunun yanında 2016 yılında Amerikan<br />

bir çalışma arkadaşımla ortak<br />

kurduğumuz başka bir şirket ortaklığım<br />

daha var. Bu şirket şu anda çok daha belirli<br />

bir sektöre hizmet veriyor. Ve eğer<br />

her şey planladığımız gibi olursa bu işin<br />

öncelikle Amerika içinde daha sonra da<br />

uluslararası arenada büyüyeceğini düşünüyoruz.<br />

Bütün bunların yanında şu<br />

an bir şirkette teknoloji direktörlüğü ve<br />

danışmanlık yapıyorum.<br />

Çalışmalarınızı Türkiye’de sürdürseydiniz<br />

bu başarılara imza atmanız söz<br />

konusu olur muydu?<br />

Olmazdı diye düşünüyorum ama kesin<br />

konuşabilecek kadar da kötümser değilim.<br />

Ne demişler “Doğduğun yer değil,<br />

doyduğun yer!”. Ben üniversite yıllarından<br />

beridir, hatta lise yıllarımdan beridir<br />

yazılım uygulamaları ile uğraşırım.<br />

Üniversitedeyken hem okula gidiyordum<br />

hem de bazı yazılım uygulamaları<br />

üretiyordum. “Windows 95”, 1996 ve<br />

1997 yılları piyasaya çıkmıştı ve kolay<br />

kullanılan ara yüzü ile hızlı bir şekilde<br />

yayılmıştı. Birçok işyeri işlerini bilgisayarla<br />

takip etmek istiyordu. Bunun üzerine<br />

ben de bu fırsatları değerlendirmek<br />

adına birkaç uygulama yazdım. Bunlar<br />

daha çok otel, restoran ve barlar için<br />

“adisyon takip” ve “rezervasyon takip”<br />

gibi programlardı. Hiçbirinden emeğimin<br />

karşılığını alamadım. O zamanlar<br />

şahıs olarak böyle işler yapmak veya<br />

emeğinizin karşılığını alabilmek neredeyse<br />

imkânsızdı. Bu konuda başarılı<br />

olan arkadaşlar da oldu ama genel olarak<br />

bu gibi işler o yıllarda bayağı bir çetrefilliydi.<br />

Büyük bir kurum ya da kuruluştan<br />

adamını bulacaksın, komisyon falan filan.<br />

Bu işler burada da biraz öyledir ama<br />

bir de işi yapıp paranı alamamak vardı<br />

o zamanlar. Ayrıca hatırlarsınız; sokaklarda<br />

kopya korsan yazılımlar satılıyordu.<br />

Neredeyse kimse lisanslı yazılım<br />

kullanmıyordu ve hatta lisanslı kullananlara<br />

enayi gözüyle bakılıyordu. Bu<br />

www.metropoldergileri.com 45


RÖPORTAJ<br />

46<br />

koşullarda benim sermayesiz bir lisanlı<br />

ürün çıkarıp bundan bir iş kurmam sanki<br />

bir mucize gibiydi. Şimdi Türkiye’de<br />

benzeri durumların ve yazılım lisans ihlallerinin<br />

Internet üzerinden yapıldığını<br />

düşünüyorum ama dediğim gibi Türkiye’nin<br />

durumu için kötümser değilim.<br />

Özellikse kurumsal düzeyde bu konuda<br />

çok olumlu çabalar görüyorum. 2000 yılından<br />

sonra kurulan Bilgi Teknolojileri<br />

ve İletişim Kurumu (BTK) buna iyi bir<br />

örnek ve 2008 yılının sonunda hükümet<br />

bununla ilgili birçok düzenlemeye güncellik<br />

getirdi. Lafın kısası, son yıllarda<br />

Türkiye’de bu durumun çok daha iyi olduğunu<br />

düşünüyorum ama halen istenilen<br />

düzeyde değil.<br />

Bugün için de aynı şeyler söz konusu<br />

mu?<br />

Bugün için aynı şeylerin söz konusu<br />

olmadığını söylemek kolay değil ama<br />

bazı acı gerçekler de göz ardı edilemez.<br />

Az önce konuştuk, geçmişteki Türkiye<br />

portresini çizmiştim. Ben size biraz<br />

daha teferruatlı anlatayım. Bence bu<br />

konuda kendimizi bilmek çok önemli.<br />

Dışardan gözleyen birisi olarak ne kadar<br />

objektif olduğum tartışılır ama suçu<br />

kendimizde aramak lazım. Türkiye dışında<br />

ve içinde çok değerli beyinler var.<br />

Bunların kazanılması lazım. Öncelikle<br />

gerekli düzenlemeler getirmek ve hukukun,<br />

Hakkın ve adaletin üstünlüğü<br />

anlayışıyla yola çıkmak gerekir ki bu<br />

alanda çalışan kişi ve kurumların hakkı<br />

olan emeğin ve yatırımın karşılığını<br />

alabilmesi sağlanabilsin. Ülke olarak<br />

çalışan bir sisteme ihtiyacımız var. Çalışan<br />

bir sistemden anlatmak istediğim;<br />

bunun bir ülke için temelde ne kadar<br />

gerekli olduğunu vurgulamak. Benim<br />

burada görebildiğim kadarıyla çalışan<br />

sistem yasama, yürütme ve yargının<br />

bağımsızlığı ve bu güçler ayrılığının<br />

dengelenmiş oluşudur. Bu bahsettiğim<br />

güçler ayrılığı güzel bir örnek. Geçenlerde<br />

burada yaşandı. Teknoloji ile doğrudan<br />

alakalı değil ama eminim siz de<br />

duymuşsunuzdur. Amerika’nın yeni<br />

başkanı Trump göreve gelir gelmez ki<br />

hükümet burada “Yürütme” oluyor,<br />

Amerika’ya göçmenlik ve seyahat ile<br />

ilgili yasaklar getirdi. Fakat bu “Suprime<br />

Court” yani Anayasa Mahkemesi,<br />

“Yargı” tarafından yasaya uymadığı gerekçesiyle<br />

iptal edildi. Bunun akabinde<br />

Trump hükümeti bu yasaklarda bazı değişikliler<br />

yapmak zorunda kaldı. Sonra<br />

da Amerikan anayasasına uygunluğu<br />

onanan yeni karar daha geçtiğimiz ay<br />

yürürlüğe girdi. Çok mükemmel olmasa<br />

da bence bu çalışan bir sistem örneği<br />

ve bence bu hukukun üstünlüğünü<br />

gösteren, anayasanın devleti korumak<br />

için değil de halkı korumak için yazıldığını<br />

gösteren güzel bir örnek. Ayrıca<br />

ben burada bu “çalışan” sistemin ve<br />

anlayışın halkın üzerinde gizli etkileri<br />

olduğuna inanıyorum. En büyük etkisi<br />

devlet çalışanlarının ve Yani herkes işinin<br />

erbabı olmaya çalışıyor ve işi de erbabına<br />

veriyorlar. Politik görüşüne, kim<br />

olduğuna, nereden geldiğine bakmadan.<br />

Bu anlayış bence Teknoloji sektörünün<br />

lokomotifi gibi burada… Türkiye’de de<br />

bugün geçmişe oranla yazılım teknolojilerinin<br />

ve bilgi işlemin gücüne inananların<br />

sayısının oldukça fazla olduğunu<br />

düşünüyorum ve bu sayı gün geçtikçe<br />

artıyor. Ama bahsettiğim liyakat usulüyle<br />

iş yapma anlayışını pek göremiyorum<br />

maalesef… Benim beklentim<br />

eğitime, bilme ve teknolojiye daha çok<br />

önem verilmesi ve daha çok yatırım yapılması<br />

yönünde. Her alanda özellikle<br />

teknoloji üreten kurum, kuruluş ve şahıslara<br />

liyakat usulüyle destekler verilmeli<br />

ve imkanlar sağlanmalı. Hatta ilk<br />

adım olarak istihkam ve enformasyon<br />

için hani teknolojide kullanıyoruz ya;<br />

onun gibi “innovation” yani buluş yapmak<br />

lazım. Sanırım Türkçeye inovasyon<br />

diye geçti bu kelime. Mesela vergilerde<br />

cazip indirimler yapılarak veya<br />

uzun bir süre vergi almayıp yabancı<br />

teknoloji firmalarına Türkiye’de yatırım<br />

yapmalarını sağlamak gibi fikirler<br />

olabilir. Hükümetin bununla ilgili 2009<br />

da çalışmaları olmuştu “Investors Love<br />

Turkey” sloganıyla yani “Yatırımcılar<br />

Türkiye’yi Seviyor.” Ama beklenileni<br />

alamadık. Son zamanlarda da bununla<br />

ilgili bazı devlet yatırımları ve desteklerinin<br />

de mevcut olduğunu biliyorum.<br />

Aynı zamanda askeri alanda birçok askeri<br />

malzeme ve savunma silahlarımızı<br />

ürettiğimizi de biliyorum. Ama uluslararası<br />

düzeyde teknoloji üreten pazarda<br />

değiliz ve büyük teknoloji firmalarımız<br />

yok. Ben bugün dışarıya satacağımız<br />

teknolojiyi veya yazılım uygulamalarını<br />

üretebileceğimize inanıyorum fakat<br />

bunu Türkiye menşeli bir firma olarak<br />

yapamıyoruz ve satamıyoruz. Nedenlerini<br />

de görebiliyorum. Aradaki fark<br />

büyük, yakalamak için akıllı yatırımlar<br />

yapıp çok çalışmak lazım…<br />

Sizin de bildiğiniz gibi 2000 yılı ve<br />

sonrasında teknolojik bir enformasyon<br />

patlaması yaşıyoruz. Dünyada teknolojik<br />

ihtiyaçlar üstel olarak artıyor ve<br />

değişim ihtiyacı duyuyoruz. Evlerde ve


iş yerlerinde robot çalışanlar görmek<br />

çok uzakta değil. Bunun tezatlığında ise<br />

dünyada henüz teknolojiyle tanışmamış<br />

ciddi bir nüfus var. Yani iş manasında<br />

bu konuda bir pazar sıkıntısı yok. Bu<br />

durumlarda çok küçük gibi görünecek<br />

teknolojik fikirler kişilerin hatta milletlerin<br />

hayatını değiştirebilir. Son 20<br />

yıldaki dünya ekonomisine bakın; Çin,<br />

Finlandiya, Hindistan, Güney Kore gibi<br />

ülkeler neredeydiler nereye geldiler. Şu<br />

anda Amerikan ekonomisinin ciddi bir<br />

kısmını teknoloji ile doğrudan ilgilenen<br />

firmalar oluşturuyor. Bu firmaların birçoğunun<br />

kurucusu veya firmada büyük<br />

rol oynayan isimleri genelde göçmen ya<br />

da göçmen asıllı kişilerden oluşuyor.<br />

Amerika’yı güçlü kılan nedenlerden birisi<br />

bu firmalardır ama neden bu insanlar,<br />

bu firmalar Amerika’yı tercih ettiler<br />

ve hâlâ ediyorlar? Cevabı çalışan sistem<br />

diyerek kolayca veririz. Ama bunu iyice<br />

analiz yapıp doğruları Türkiye’ye uygulamak<br />

lazım ki sonrasında Türkiye olarak<br />

“ben de varım” diyebilmeliyiz. Yani<br />

ben de bu teknolojileri üretiyorum, ben<br />

de Dünya ekonomisinde söz sahibiyim<br />

hatta liderim... Son 20 yılı baz alırsak<br />

bence Türkiye’den birçok Sergey Birin,<br />

Larry Page, Elon Musk, Mark Zuckerberg,<br />

Jeff Bezos, ve benzerleri gibi<br />

beyinler çıkmıştır ve hâlâ çıkmaktadır.<br />

Neden bütün bunlar bize olmuyor veya<br />

olamıyor. Bu cevabı zor olan büyük bir<br />

soru. Az önce konuştuk; o hedefe ulaşabilmek<br />

için bir an önce gereğinin layıkıyla<br />

yapılması lazım.<br />

Bu sektördeki gençlere neler tavsiye<br />

edersiniz?<br />

Yazılım teknolojileri alanında gençlerimize<br />

tavsiyem şunlar olabilir; yazılım<br />

kodunun tekrar kullanımına yönelik<br />

akılcı hızlı uygulamalar üretsinler.<br />

Yani hızlı kodlama yapılabilecek ve<br />

yazılım uygulamalarını daha rasyonel<br />

olarak idame etmeyi sağlayacak mantıkta<br />

çalışmalarını tavsiye ederim. Revaçta<br />

olan programlama dilleri ve yeni<br />

çıkan yazılım teknolojilerini yakından<br />

takip etsinler. Mesela günümüzde C#,<br />

Python, Java ve JavaScript dilleri özellikle<br />

Angular ve Node.js gibi dillerin<br />

kullanımı artan diller arasında. Bunun<br />

yanında yazılımcılığın olmazsa olmazı<br />

SQL programlama dillerindeki yenilikleri<br />

yakından takip etmelerini öneririm.<br />

Bu arada son birkaç yıldır Türkiye’de<br />

geliştirilmiş olan bazı “application framework”leri<br />

yani yazılım uygulama iskeletlerini<br />

öğrenmeleri ve kullanmaları<br />

onlara çok şey katar. Mesela www.serenity.is<br />

ve www.aspnetzero.com benim<br />

tavsiye edebileceklerim arasında.<br />

Her işi layıkıyla yapmak önemli. Bunun<br />

mutlaka daha çok getirisi olacaktır. Son<br />

olarak tavsiye edebileceğim şey; sadece<br />

Türkçe değil İngilizce kaynakları da<br />

takip etmeleri ve aklına gelen fikirleri<br />

hayata geçirmek için bıkmadan usanmadan<br />

çalışmaları. Hiçbir başarı kolaylıkla,<br />

defalarca çuvallamadan gelmiyor.<br />

Denemekten ve başarısız olmaktan<br />

korkmasınlar.<br />

Son olarak, hedefleriniz neler?<br />

Kısa vadede Amerika içinde bulunan<br />

müşteri firma portföyümüzü artırmayı<br />

ve yatırımcılarla çalışarak sıcak bir para<br />

akışı sağlamayı hedefliyoruz. Sonrasında<br />

ise bu parayı kullanarak uzun vadeli<br />

teknoloji yatırımları yapmak istiyoruz.<br />

Tabi ki bu işin özellikle Türkiye’de bir<br />

istihkam sağlaması ve büyümesi gibi<br />

uzun vadeli hedeflerimiz de var inşallah.<br />

Allah utandırmasın diyelim.<br />

www.metropoldergileri.com 47


HABER<br />

48<br />

TÜRKONFED BAŞKANI TARKAN KADOOĞLU:<br />

“AB-TÜRKİYE GÜMRÜK BİRLİĞİ’NİN KOBİ ODAKLI<br />

GÜNCELLENMESİ ÖNCELİKLİ BEKLENTİMİZ”<br />

TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Tarkan Kadooğlu, Brüksel’de gerçekleştirilen AB-Türkiye Yüksek Düzeyli Ekonomik<br />

Diyaloğu’nun ikinci toplantısında yaptığı konuşmada, AB-Türkiye Gümrük Birliği’nin güncellenmesi sürecinin<br />

önemli bir ortak zemin oluşturduğunu belirterek; “KOBİ boyutu güçlü, güncel bir Gümrük Birliği’nin, ekonomik büyüme<br />

ve iş yaratımına katkısı uzun süreli olacaktır. AB ve Türkiye KOBİ’leri arasında karşılıklı etkileşim ve ortaklıklara<br />

yeni bir boyut kazandıran Gümrük Birliği, KOBİ’lerimizin yenilikçilik ekosistemindeki payını da güçlendirecektir” dedi.<br />

Türkiye’nin ilgili bakanlarıyla Avrupa<br />

Komisyonu’ndan muhataplarını, Türkiye<br />

ve AB iş dünyasının önde gelen temsilcileri<br />

ile bir araya getirerek doğrudan görüş<br />

alışverişinde bulunulmasına olanak tanıyan<br />

AB-Türkiye Yüksek Düzeyli Ekonomik<br />

Diyalog Toplantısı’nın ikincisine<br />

Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu’nu<br />

(TÜRKONFED) temsilen Yönetim<br />

Kurulu Başkanı Tarkan Kadooğlu<br />

katıldı. Başbakan Yardımcısı Mehmet<br />

Şimşek, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci,<br />

Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent<br />

Tüfenkçi’nin de katıldığı toplantıda Kadooğlu,<br />

yaptığı konuşmada AB-Türkiye<br />

Gümrük Birliği’ne ilişkin önemli açıklamalarda<br />

bulundu.<br />

hataları tekrarlamadan, elimizdeki araçları<br />

işletmenin tam zamanıdır” dedi.<br />

KOBİ boyutu güçlü, güncel bir Gümrük<br />

Birliği’nin ekonomik büyüme ve iş<br />

yaratımına katkısının uzun süreli olacağını<br />

ifade eden Kadooğlu: “AB-Türkiye<br />

Gümrük Birliği’nin, 21. yüzyıl<br />

ticaret kurallarına uygun, KOBİ’lerin<br />

özel şartlarını göz önünde bulunduracak<br />

şekilde güncellenmesi ve hizmetler,<br />

kamu alımları ve tarım ürünlerini<br />

kapsayacak şekilde genişletilmesi<br />

ilişkilerin ihtiyaç duyduğu dinamizmi<br />

yeniden yakalaması için önemli bir fırsat<br />

olarak görülmelidir. AB ve Türkiye<br />

KOBİ’leri arasında karşılıklı etkileşim<br />

ve ortaklıklara yeni bir boyut kazandıran<br />

Gümrük Birliği KOBİ’lerimizin<br />

yenilikçilik ekosistemindeki payını da<br />

güçlendirecektir. Ekonomik entegrasyon<br />

ancak güçlü bir siyasi, sosyal ve<br />

kültürel entegrasyonla derinleştirilebilir.<br />

Dolayısıyla ilişkilerimizin temeli<br />

olarak katılım müzakereleri çerçevesini<br />

korumak kritik öneme sahip” şeklinde<br />

konuştu.<br />

Tarkan Kadooğlu: “Türkiye ve AB’nin<br />

gelecekleri ortak”<br />

TÜRKONFED olarak Türkiye’nin yönünün<br />

Avrupa Birliği olduğuna inandıklarını<br />

vurgulayan Kadooğlu, “Değişen<br />

küresel şartlar ve AB dinamikleri daha<br />

geniş, daha güçlü bir AB ihtiyacına işaret<br />

ediyor. Süreç içerisinde gereklilikleri<br />

yerine getiren Türkiye ve içte yapısal sorunlarını<br />

çözen AB’nin gelecekleri ortak<br />

olmaya devam ediyor. Dönemsel siyasi<br />

gerginliklerin aşılması, yapıcı bir söylemin<br />

benimsenmesi ve sonuç odaklı eylemlere<br />

geçilmesi AB ve Türk iş dünyasının<br />

ortak ve öncelikli beklentisidir. Bu<br />

doğrultuda yürürlüğe girdiği 1996’dan bu<br />

yana karşılıklı olarak kazan-kazan denkleminin<br />

önemli bir unsuru olan AB-Türkiye<br />

Gümrük Birliği’nin güncellenmesi<br />

süreci önemli bir ortak zemin oluşturuyor.<br />

Taraflara somut kazançlar sağlayan<br />

araçların kısa görüşlü siyasi kaygılar<br />

sonucunda bloke edilmesinin olumsuz<br />

sonuçlarını net bir şekilde gözlemleyebildiğimiz<br />

bir dönem içerisindeyiz. Aynı<br />

“Gümrük Birliği güncellemesinde KO-<br />

Bİ’lerin özel şartları göz önünde bulundurulmalı”<br />

“Türkiye’nin AB’ye entegrasyonunun<br />

derinleştirilmesi için iddialı adımlar atılmalı”<br />

Kurulmakta olan yeni dünya düzeninde<br />

iş dünyasının geleneksel sınırların ötesine<br />

geçen önemli sorumlulukları olduğunun<br />

altını çizen Kadooğlu, şöyle devam<br />

etti: “Yaşanabilir bir gezegen, toplumsal<br />

sorunlara kolektif çözümler üretebilen<br />

toplumlar iş dünyasının aktif katılımı<br />

olmadan sağlanamaz. Öte yandan iş dünyası<br />

içinde faaliyet gösterdikleri toplumlar<br />

açık, güvenli, özgür, çeşitliliğe olanak<br />

sağlayan ve dolayısıyla yaratıcı olmadıkça<br />

teknolojik, ekonomik ve sosyal ilerlemeye<br />

öncülük edemezler. Bu doğrultuda<br />

iş dünyası olarak AB ve Türkiye resmi<br />

temsilcilerine önümüzdeki dönemde<br />

Gümrük Birliği’nin güncellenmesi, göç<br />

ve güvenlik alanında işbirliği, dijital ekonomi,<br />

enerji ve vize serbestleştirilmesi<br />

alanları öncelikli olarak Türkiye’nin<br />

AB’ye entegrasyonunun derinleştirilmesi<br />

yönünde farklı alanlarda cesur ve iddialı<br />

adımlar atılması çağrımızı yineliyoruz.”


www.metropoldergileri.com 49


RÖPORTAJ<br />

50<br />

Çiğdem Kurut<br />

Kocaeli Üniversitesi Öğretim Üyesi<br />

Prof. Dr. Mehmet Yıldırım;<br />

ArGe yapan, yapmayandan ayrılacak<br />

Öncelikle kendinizden bahseder<br />

misiniz?<br />

1973 yılında Sarayönü İlçesi Çeşmelisebil<br />

Kasabası’nda doğdum. Ailem<br />

ben çok küçükken Konya’ya taşındı<br />

ve ilköğretime Konya’da başladım.<br />

Nesrin ve Ayşegül Kardeşler İlkokulu,<br />

ardından Karma Ortaokulu ve Fatih<br />

Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi’ni<br />

bitirdim. Teknik Lisede bilgisayar<br />

bölümünü tamamladım. Marmara<br />

Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesi<br />

Bilgisayar Teknolojileri Eğitimi Bölümü’nde<br />

okudum. 1995 yılında, fakülteyi<br />

bitirir bitirmez Kocaeli Üniversitesi’nde<br />

Araştırma Görevlisi olarak<br />

akademisyenliğe başladım. Yüksek<br />

Lisans, Doktora, Doçentlik ve ardından<br />

Profesörlük. Tüm akademik hayatım<br />

Kocaeli Üniversitesi’nde geçti.<br />

Halen Kocaeli Üniversitesi’nde akademisyenliğe<br />

devam ediyorum. Ağırlıklı<br />

olarak yapay zeka yöntemleri ve<br />

bunların farklı alanlarda uygulanması<br />

üzerine çalışmalar yaptım.<br />

<strong>Bilişim</strong> son yıllarda sıkça kullanılan<br />

bir terim. <strong>Bilişim</strong> dendiği zaman ne<br />

anlamamız gerekiyor?<br />

“<strong>Bilişim</strong>” kelimesi günümüzde, İngilizce<br />

“informatics (enformatik)” kelimesindeki<br />

anlamı ile kullanılıyor. Bilgi<br />

mühendisliğinin pratikle ilgilenen branşı<br />

veya akademik anlamda bilgi biliminin<br />

uygulamaya dönük halidir. <strong>Bilişim</strong>,<br />

doğada ve mühendislik sistemlerinde<br />

bilginin temsili, işlenmesi ve sistemler<br />

arası iletişimini inceler. Hesaplama ve<br />

algılama ile ilgili ve sosyal boyutu olan<br />

bir kavramdır. Hesaplama ya da iletişim<br />

yoluyla bilginin dönüşümünü de<br />

kapsar. En üst seviyede anlamlı ve işe<br />

yarar bilgi (knowledge) ile ilgilenirken,<br />

en alt seviyede bilgisayarlarda işlenen<br />

ham veri (data) ile ilgilenir. Daha da<br />

anlaşılır söylemeye çalışırsak, bilişim,<br />

bilgi ve hesaplamanın teorik temellerini<br />

ve bunların bilgisayar sistemlerinde uygulanabilmelerini<br />

sağlayan teknikleri<br />

araştıran bir bilim dalıdır.<br />

<strong>Bilişim</strong> Sistemleri Mühendisliği nedir?<br />

<strong>Bilişim</strong> Sistemleri Mühendisliğinin ne<br />

olduğunu tam olarak anlatabilmek için


Bilgisayar Mühendisliği ile arasındaki<br />

farklardan veya benzerliklerden bahsetmek<br />

gerekir. Her iki mühendislik<br />

dalında teknik dersler, özellikle de bilgisayar<br />

dersleri hemen hemen aynıdır.<br />

Her ikisinde de temel bilgisayar dersleri,<br />

donanım dersleri ve yazılım dersleri<br />

aşağı yukarı aynıdır. <strong>Bilişim</strong> Sistemleri<br />

Mühendisliğinden mezun olan bir<br />

öğrenci Bilgisayar Mühendisliğinden<br />

mezun öğrenci ile aynı teknik dersleri<br />

aynı içerik ile görür. Hatta aynı referans<br />

kitaplar okutulur. Ayrıldıkları noktalardan<br />

bir tanesi şudur; <strong>Bilişim</strong> Sistemleri<br />

Mühendisliğinde ilave olarak, üniversitelere<br />

göre farklılıklar arz etmekle beraber,<br />

yönetim bilimleri ile ilgili dersler<br />

de okutulmaktadır. Örneğin, Yönetim<br />

<strong>Bilişim</strong> Sistemleri, <strong>Bilişim</strong> Sistemleri<br />

Analizi ve Tasarımı, <strong>Bilişim</strong> Sistemleri<br />

Güvenliği, <strong>Bilişim</strong> Hukuku, E-işletme,<br />

E-Ticaret, Adli <strong>Bilişim</strong>, Yönetim ve<br />

Organizasyon, Girişimcilik ve Kalite<br />

Yönetimi vb. dersleri içermektedir.<br />

İçerik olarak bakıldığında <strong>Bilişim</strong> Sistemleri<br />

Mühendisliği daha geniş bir<br />

yelpazeye sahiptir. Bir Bilgisayar Mühendisi<br />

aldığı eğitim açısından değerlendirildiğinde<br />

tamamen teknik bir elemandır.<br />

Yaptığı iş gereği, örneğin bir<br />

yazılım firmasında çalışıyor olsa veya<br />

büyük bir firmanın bilişim departmanında<br />

çalışıyor olsa, ne kadar yükselir<br />

ise yükselsin üst yönetici kademelerine<br />

gelemeyecektir. Kendi kurmuş olduğu<br />

firmasının yönetimini bile, yeteri kadar<br />

büyüdükten sonra, profesyonel yöneticilere<br />

bırakmak zorunda kalacaktır.<br />

<strong>Bilişim</strong> Sistemleri Mühendisi ise teknik<br />

bir eleman olmanın yanı sıra, en<br />

azından bilişim veya teknoloji firmalarında<br />

yöneticilik yapabilecek ve teknik<br />

ekip ile maksimum düzeyde iletişim<br />

kurabilecektir.<br />

Ayrıldıkları ikinci nokta ise, <strong>Bilişim</strong><br />

Sistemleri Mühendisliğinde son sınıf<br />

öğrencileri bir yarıyıl süresince<br />

iş yeri eğitimi adı altında, endüstride<br />

staj yapmakta ve uygulama yönünü<br />

geliştirmektedir. Bu, öğrencilere;<br />

kendilerini geliştirme, üniversite<br />

sonrasında işe adaptasyonlarını ve<br />

istihdamlarını kolaylaştırma imkânı<br />

tanımaktadır.<br />

Öğrenciler bu bölümü bilinçli olarak<br />

mı tercih ediyor?<br />

Tabii ki bunu ölçmenin kolay bir yolu<br />

yok. Ancak öğrencilerimizle yaptığımız<br />

görüşmelerden ve sohbetlerden bir<br />

çıkarım yapabiliyoruz. Benim bölümümde<br />

beş yıldır öğrenci alıyoruz ve<br />

geçen yıl ilk mezunlarımızı verdik. İlk<br />

yıllarda bir bilinçten söz etmek söz konusu<br />

değildi ve Bilgisayar Mühendisliklerine<br />

göre puanı nispeten düşük olduğu<br />

için tercih ettiklerini söylüyorlardı. Son<br />

birkaç yıl içerisinde ise bir farkındalık<br />

düzeyinin oluştuğunu ve daha bilinçli<br />

tercih yaptıklarını gözlemleyebiliyoruz.<br />

Puanlarımızın yükselmesi ve tercih<br />

edebilecekleri başka mühendislik alanları<br />

olmasına rağmen öğrencilerimizin<br />

bölümümüzü tercih etmeleri bu bilincin<br />

bir göstergesi olarak düşünüyoruz.<br />

Sizin bu bölümü seçmekteki amacınız<br />

neydi?<br />

<strong>Bilişim</strong> Sistemleri Mühendisliği çok<br />

yeni bir bölüm. Türkiye’de ve Dünya’da<br />

son dokuz-on yıldır bilinmektedir.<br />

Meslekler gelişmekte ve ihtiyaçlar<br />

doğrultusunda dönüşüm geçirmekte,<br />

yeniden şekillenmektedirler. Bilgisayar<br />

Mühendisliği teknik ihtiyaçlara cevap<br />

vermekle beraber, bilgi yönetimi ve<br />

bilgi mühendisliği alanlarında yetersiz<br />

kalması sonucunda kendi içerisinden<br />

<strong>Bilişim</strong> Sistemleri Mühendisliğini<br />

doğurmuştur. <strong>Bilişim</strong> sistemlerinde<br />

görev alan paydaşların büyük çoğunluğu<br />

bilgisayar alanında eğitim almış<br />

mühendis veya teknik elemanlardan<br />

oluşmaktadır. Benim de geçmişim ve<br />

aldığım eğitim tamamen bilgisayar<br />

üzerinedir. Nasıl bilgisayarcı olduğumu<br />

sorarsanız şöyle cevap verebilirim;<br />

1987-1990 yılları arasında lisedeydim.<br />

Bilgisayar Türkiye’ye yeni yeni girmeye<br />

başlamıştı ve geleceğin mesleği<br />

olarak görülmekteydi. Ben de tamamen<br />

şans diyebileceğim bir rastlantı sonucu<br />

lisede bilgisayar bölümü öğrencisi olmuştum.<br />

Bilgisayar konusunda oldukça<br />

iyiydim ve çocuk yaşlarda birisinden<br />

beklenmeyecek kadar bilinçli olarak<br />

geleceğimi bilgisayar üzerine kurmak<br />

istiyordum. Bu nedenle, Marmara<br />

Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesi<br />

Bilgisayar Teknolojileri Öğretmenliğini<br />

tercih ettim. 1987 yılından bu yana<br />

bilgisayarla iç içeyim.<br />

Türkiye’de bu alanda eğitim verilmesi<br />

süreci nasıl ilerliyor?<br />

Bilindiği üzere, Mesleki ve Teknik<br />

Ortaöğretim Kurumlarının öğretmen<br />

ihtiyacını karşılamak ve Teknik Öğretmen<br />

yetiştirmek üzere kurulmuş olan<br />

Teknik Eğitim Fakülteleri 2009 yılında<br />

kapatılmış ve yerlerine Teknoloji Fakülteleri<br />

kurulmuştur. Teknoloji Fakülteleri<br />

mühendis ünvanına sahip mezunlar<br />

vermektedir. Teknoloji Fakülteleri kurulurken,<br />

fakülte altında açılacak bölümlere<br />

karar verme aşamasında, bazı<br />

üniversiteler örneğin; Selçuk, Sakarya,<br />

Marmara ve diğer bazı üniversiteler Bilgisayar<br />

Mühendisliği Bölümü açmaya<br />

karar vermiş, bazı üniversiteler de örneğin;<br />

Kocaeli, Muğla Sıtkı Koçman, Manisa<br />

Celal Bayar, Karabük ve diğer bazı<br />

üniversiteler <strong>Bilişim</strong> Sistemleri Mühendisliği<br />

Bölümü açmaya karar vermiştir.<br />

İkinci yolu tercih edenler, hali hazırda<br />

üniversiteleri bünyesinde Mühendislik<br />

Fakültesi altında Bilgisayar Mühendisliği<br />

Bölümünün zaten yer alması ve<br />

farklı fakültelerde olsa da aynı isimle<br />

ikinci bir bölüm açmamak için <strong>Bilişim</strong><br />

Sistemleri Mühendisliğini açmayı<br />

tercih etmişlerdir. Şu an Türkiye genelinde,<br />

140’ın üzerinde farklı üniversitede<br />

Bilgisayar Mühendisliği bölümü<br />

bulunmaktadır. Bunlardan 7 tanesi de<br />

Teknoloji Fakültelerinde yine Bilgisayar<br />

Mühendisliği adı altında eğitim-öğretim<br />

vermekte ve bilimsel araştırmalar<br />

yapmaktadır. <strong>Bilişim</strong> Sistemleri Mühendisliği<br />

üçü vakıf olmak üzere 11<br />

üniversitede yer almaktadır. Sayıca Bilgisayar<br />

Mühendisliğinden daha azdır,<br />

daha yenidir ve bu nedenle farkındalığı<br />

da nispeten düşüktür. Ancak her geçen<br />

yıl giriş puanları yükselmekte ve tercih<br />

edilir hale gelmektedir. Geçtiğimiz yıl,<br />

<strong>Bilişim</strong> Sistemleri Mühendisliği’nin<br />

giriş puanları diğer birçok mühendislik<br />

alanından daha yüksekte idi. Yurt<br />

dışındaki üniversitelere baktığımızda<br />

ise <strong>Bilişim</strong> (Informatics) bölümlerinin<br />

sayısının Türkiye’ye oranla daha fazla<br />

olduğunu görmekteyiz. Umuyorum<br />

ki üniversitelerimizde, özellikle vakıf<br />

üniversitelerinde, <strong>Bilişim</strong> Sistemleri<br />

www.metropoldergileri.com 51


RÖPORTAJ<br />

52<br />

Mühendisliği bölümlerinin sayısı artacaktır.<br />

Vakıf üniversiteleri sektörlerle<br />

ve piyasa ile daha içi içedir ve piyasa<br />

taleplerine daha hızlı reaksiyon verebilmektedir.<br />

<strong>Bilişim</strong> Sistemleri Mühendisliği’nin<br />

piyasaya olan katkısı nasıl olacak?<br />

<strong>Bilişim</strong> ve teknoloji sektöründe iş yapan<br />

firmalar en çok katkıyı göreceklerdir<br />

diye düşünüyorum. En başta, bilişim<br />

sektöründe yönetici ihtiyacı artık ciddi<br />

bir sorun olmaktan çıkacak ve bu eksikliği<br />

<strong>Bilişim</strong> Sistemleri Mühendisleri ile<br />

kapatacaklarını umuyorum. Hem bilişim<br />

ve teknolojiye hakim hem de yöneticilik<br />

yeteneklerine sahip mühendisler<br />

bu firmaları yönetecekler. Firmalar, dışarıdan<br />

yönetici bulmak yerine kurum<br />

içerisinden yönetici çıkaracaklar ve kurumsal<br />

aidiyetin tesisine katkıda bulunacaktır.<br />

Bir başka katkısı da, bir yarıyıl<br />

süreli işyeri eğitimi sayesinde, firmalar<br />

istihdam edecekleri mühendisleri daha<br />

öğrenci iken tanımış olacak, kendileri<br />

için en uygun istihdamı gerçekleştirebileceklerdir.<br />

Firmaların kendi iş süreçleri<br />

içerisinde ihtiyaç duyduğu bilgi<br />

yönetimi ve karar destek sistemlerini<br />

de <strong>Bilişim</strong> Sistemleri Mühendisleri gerçekleştirebilecektir.<br />

Toplumsal ve yönetsel anlamda bilişim<br />

teknolojilerinin etkisi nedir?<br />

İşletmeler; hizmet ve ürün kalitesini<br />

artırmak, iletişim, pazarlama ve satış<br />

maliyetlerini azaltmak, müşterilere<br />

hızlı cevap verebilmek, farklı coğrafyalardaki<br />

pazarlara açılmak ve daha<br />

hızlı ürün geliştirmek amacıyla bilişim<br />

teknolojilerini kullanmaktadır. <strong>Bilişim</strong><br />

teknolojileri üretim maliyetlerini azaltır<br />

iken, diğer taraftan da işsizlik oranının<br />

artmasına katkıda bulunmaktadır. Bazı<br />

mesleklerin ve iş kollarının kaybolmasına<br />

hız kazandırmaktadır.<br />

Geçmişte sadece işyerlerinde kullandığımız<br />

bilişim teknolojileri artık toplumsal<br />

hayatımızın her aşamasında kullanılır<br />

bir hal almıştır. İnternet bankacılığı<br />

sayesinde banka şubelerine gitmiyoruz<br />

artık. Birçok hizmet noktasında İnternet<br />

üzerinden randevu alarak kuyruklarda<br />

bekleme olgusu ortadan kalktı. Alışverişlerimizi<br />

internetten yapıyor, yeni<br />

çıkan müzik kliplerini ve filmleri dahi<br />

evden takip ediyoruz. Uzaktan eğitim<br />

aracılığı ile üniversite eğitimini bile<br />

üniversiteye gitmeden tamamlayabiliyoruz.<br />

İş seyahatlerimiz azalmış, başka<br />

şehirlerdeki hatta ülkelerdeki toplantılarımızı<br />

ve iş görüşmelerimizi kendi<br />

ofisimizden veya evimizden yapıyoruz.<br />

<strong>Bilişim</strong> teknolojileri ile birlikte mesafelerin<br />

bir önemi kalmamıştır. Zamandan<br />

tasarruf ediyoruz. Seyahat maliyetlerimiz<br />

düştü. Bilgiye ulaşım kolaylaştı.<br />

Çok uzaktakilerle bile iş yapabilme<br />

kabiliyetimiz gelişti. Ancak, bu kadar<br />

faydaları olan bilişim teknolojileri, diğer<br />

taraftan da bizleri asosyal bireyler<br />

haline getiriyor. Mobil telefon, tablet ve<br />

bilgisayarlarımızla geçirdiğimiz süreler<br />

artar iken; aile, arkadaş toplulukları<br />

veya toplum içerisinde geçirdiğimiz süreler<br />

azalmaktadır. İnternet kafelerde,<br />

gençlerimiz dünyanın öbür ucundan insanlarla<br />

tanışıp konuşup sosyalleştiğini<br />

zannederken, hemen yan masada oturan<br />

birsi ile tanışmayı arkadaş olmayı ihmal<br />

etmektedir. İçine kapanık, pısırık,<br />

toplumsal görgü ve beceriden yoksun<br />

bireyler haline geliyoruz. Sonuç olarak,<br />

bilişim teknolojilerinin ve iletişim araçlarının<br />

diğer teknolojiler gibi olumlu ve<br />

olumsuz özellikleri vardır. Önemli olan<br />

bu özellikleri doğru kullanabilmek ve<br />

hem toplumu hem de teknolojiyi doğru<br />

yönlendirebilmektir.


<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong> Projesi ile ilgili neler<br />

söylemek istersiniz?<br />

<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>ni, bilişimci olmam ve<br />

yaşamımı sürdürdüğüm şehirde yer<br />

alması nedeniyle yakından takip ediyorum.<br />

<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>nin ülkemizin gelişiminde<br />

önemli kilometre taşlarından<br />

birisi olacağına inanıyorum. Akademisyenler<br />

ve bilim adamları üniversitelerde<br />

yeni bilimsel yöntemler geliştirirler,<br />

yeni buluşlar yaparlar. Ancak, fonksiyonları<br />

veya rolleri gereği, bunları<br />

teknolojik bir ürüne dönüştüremezler.<br />

Üniversitelerde üretilen bilginin ürüne<br />

dönüştürülmesi ve katma değer sağlanması,<br />

ancak inovasyonla mümkündür<br />

ve araştırma ve geliştirme (Ar-Ge)<br />

merkezlerinde veya firmaların Ar-Ge<br />

birimlerinde yapılabilir. <strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong><br />

bu anlamda, Ar-Ge yapan bilişim, yazılım,<br />

elektronik, robotik vb. firmalara<br />

ev sahipliği yapacak. Hatta, ilk etapta<br />

30’a yakın Ar-Ge firması <strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong><br />

yönetimince belirlendi bile. Toplamda<br />

5 bine yakın firmanın yer alması düşünülmekte.<br />

Böylesine büyük bir teknoloji<br />

merkezinde 70 binin üzerinde bilişimci<br />

mühendis, programcı ve teknik elemanın<br />

istihdam edilmesi öngörülmektedir.<br />

Sembolik bir katkı olsa da; İŞKUR,<br />

Kocaeli Üniversitesi ve Gebze Teknik<br />

Üniversitesi işbirliği ile Nitelikli <strong>Bilişim</strong><br />

Uzmanlığı sertifikasyon programı<br />

düzenledik ve <strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>ne teknik<br />

eleman yetiştirdik.<br />

Bu projenin Türkiye’ye olan katkısı<br />

dışında üniversitelere de katkısı olacak<br />

mı?<br />

Kesinlikle evet. Türkiye’de, üniversitelerin<br />

teknoloji üretemediği, topluma ve<br />

ekonomiye katma değer sağlamadığı<br />

gibi bir algı var. <strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong> sayesinde,<br />

öncelikle, bu algı yıkılacak kanaatindeyim.<br />

Bilgi üretmekle teknoloji<br />

üretmek farklı şeylerdir. Üniversiteler<br />

rolleri gereği bilgi üretirler. Teknolojik<br />

ürün üretenler ise Ar-Ge yapan mühendislerdir<br />

ve Ar-Ge’nin çok yüksek maliyetleri<br />

vardır. Üniversiteler, ekstra bir<br />

yöntemle desteklenmedikleri sürece, bu<br />

maliyetleri karşılayabilecek kurumlar<br />

değillerdir. Özel sektörümüz ve firmalarımız<br />

da maalesef yıllarca, bünyelerinde<br />

Ar-Ge birimleri kurmak yerine, hazır<br />

teknoloji ithal ettiler, dışarıya patent<br />

paraları ödediler ve ödemeye de devam<br />

etmektedirler. <strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong> sayesinde<br />

Ar-Ge yapan firmalar yapmayanlardan<br />

ayrılacak, yapanlar desteklenirken yapmayanlar<br />

oyundan düşecektir. Firmalar<br />

kendi sorumluluklarını üniversitelere<br />

artık yükleyemeyeceklerdir.<br />

<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>’nde yer alan Ar-Ge firmaları<br />

ile üniversiteler mecburen işbirliği<br />

içerisinde olacaklardır. Bu işbirliği,<br />

firmanın bir sorununu çözerken, üniversiteyi<br />

veya bilim adamını da o sorun<br />

çevresinde odaklanmaya zorlayacak,<br />

dolayısıyla üniversiteyi yönlendirebilecektir.<br />

Üniversite, sadece yeni bir şey<br />

yapmış olmak için değil, bir derde deva<br />

olabilecek hedefe yönelik bir çalışma<br />

yapacaktır<br />

Üniversitelere doğrudan somut bir katkı<br />

da şudur; Ar-Ge sürecinde, çalışan<br />

olarak veya danışmanlık hizmetleri<br />

kapsamında üniversitelerden destek<br />

alınacaktır, bu da üniversitelere kaynak<br />

aktarımı anlamına gelmektedir. Tabii ki<br />

üniversitelerimiz de daha fazla kaynak<br />

kapma peşinde, bir birleri ile veya yurt<br />

dışı üniversiteleri ile rekabet içerisinde<br />

olacaktır.<br />

Son olarak neler söylemek istersiniz?<br />

<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>’nin faydalarından bir<br />

tanesi de mühendislerimize olacaktır.<br />

Mühendislerimiz endüstride, ekseriyetle<br />

beyaz yaka olarak çalışmakta, idareci<br />

veya teknik eleman olarak görev<br />

yapmaktadır. Oysa ki bir mühendisin<br />

asıl görevi Ar-Ge yapmak, tasarım yapmaktır.<br />

<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>, bilişim ve teknoloji<br />

sektörüyle sınırlı kalsa da, mühendislerimize<br />

bu imkânı verecektir.<br />

www.metropoldergileri.com 53


HABER<br />

54<br />

Konya Bilim Merkezi, 3.5 Yılda<br />

915 Bin Bilim Meraklısını Ağırladı<br />

Konya Büyükşehir Belediyesi’nin Konya’ya kazandırdığı Türkiye’nin TÜBİTAK destekli ilk Bilim Merkezi, 2017’de<br />

adeta ziyaretçi akınına uğradı. Konya Bilim Merkezi, 2017 yılında 305 bin ziyaretçiyi ağırlarken açıldığı günden<br />

bu yana 915 bin bilim meraklısına ev sahipliği yaptı.<br />

Türkiye’nin yüksek standartlı ilk bilim<br />

merkezi olan Konya Bilim Merkezi,<br />

2017’de Türkiye’nin farklı şehirlerinden<br />

yüzbinlerce ziyaretçiye ev<br />

sahipliği yaptı.<br />

Konya Büyükşehir Belediye Başkanı<br />

Tahir Akyürek, Türkiye’nin TÜBİ-<br />

TAK destekli ilk bilim merkezi olma<br />

özelliği taşıyan Konya Bilim Merkezi’nin<br />

planetaryumu, bilimsel sergileri,<br />

astronomi günleri, etkinlikleri ve<br />

toplantı salonları ile Konya’nın yeni<br />

cazibe merkezlerinden ve yeni sembollerinden<br />

biri olduğunu söyledi.<br />

Tarihte hem bir başkent hem de bilimin,<br />

ticaretin, sanayinin merkezi<br />

konumunda olan Konya’nın bu konumuna<br />

adım adım erişme yolculuğunda<br />

olduğunu vurgulayan Başkan<br />

Akyürek, Konya Bilim Merkezi’nin<br />

Konya’nın bilim merkezi olma vasfına<br />

katkı yaptığını dile getirdi.<br />

Bilim Merkezi’nin, diğer bilim merkezlerinde<br />

çalışacak personele eğitim<br />

vererek bu konuda da öncülük yaptığını<br />

kaydeden Başkan Akyürek, Milli Eğitim<br />

Bakanlığı ile imzalanan protokol<br />

çerçevesinde 81 ildeki fen lisesi öğrenci<br />

ve öğretmenlerinin de Konya Bilim<br />

Merkezi’nde bilim ve teknolojiyle buluştuğunun<br />

altını çizdi.<br />

Konya Bilim Merkezi’nin öğrencilerin<br />

bilimsel deneyler yapmasına,


doğayı keşfetmesine, teknolojiyi tanımasına,<br />

bilimsel etkinliklerle iç<br />

içe, verimli tatiller geçirmesine de<br />

çeşitli projelerle katkı sağladığını<br />

kaydeden Başkan Akyürek, “Bu yıl<br />

ilk kez atölye ve laboratuvar alanında<br />

yaz kampı düzenledik. Haftanın<br />

belirli günlerinde Bilim Merkezi’nde<br />

kampa alınan ilkokul, ortaokul ve<br />

fen lisesi öğrencilerimiz, bilimsel<br />

etkinliklerle iç içe, verimli bir yaz<br />

tatili geçirdi” dedi.<br />

2017’DE 305 BİN ZİYARETÇİ<br />

Planetaryumu, astronomi günleri, bilimsel<br />

sergileri, etkinlikleri ve toplantı<br />

salonları ile Konya’nın yeni cazibe<br />

merkezlerinden ve yeni sembollerinden<br />

biri haline gelen Bilim Merkezi’ni 2017<br />

yılında 305 bin bilim meraklısı ziyaret<br />

ederken, hizmete açıldığı 2014 yılı Nisan<br />

ayından bu yana ziyaret edenlerin<br />

sayısı 915 bin 556 kişiye ulaştı.<br />

Konya Bilim Merkezi 2017 yılında<br />

Konya Bilim Festivali, Türkiye Bilim<br />

ve Teknoloji Merkezleri Konferansı,<br />

Bilim Tarihi Yaz Okulu, STEM &<br />

MAKERS gibi önemli organizasyonların<br />

yanı sıra; söyleşiler, atölye çalışmaları,<br />

gezici bilim tırı, “Sosyal Bilimler<br />

Makale Yarışması’’ ve “5 Dakikada<br />

Bilim’’ adlı video yarışmaları, su roketi<br />

yarışması, Türkiye Fen Liseleri Fizik<br />

Zümre Başkanları Kampı gibi birçok<br />

etkinliğe imza attı.<br />

www.metropoldergileri.com 55


RÖPORTAJ<br />

56<br />

Çiğdem Kurut Zeynep Öztop<br />

Mühendislerin mavi önlüğü<br />

giymesi lazım<br />

PROF. DR. NECMETTİN TARAKÇIOĞLU<br />

Selçuk Üniversitesi Teknoloji Fakültesi Teknopol’le tüm sanayiye Ar-Ge hizmeti veriyor. Pek çok sektörün bu alandaki<br />

açığını kapatacak olan Teknopol aynı zamanda üretimle de adından söz ettiriyor. Teknopol’ü ve Teknoloji<br />

Fakültesini Dekan V. Prof. Dr. Necmettin Tarakçıoğlu ile konuştuk…<br />

<strong>Bilişim</strong> ve teknoloji dediğimizde aklımıza<br />

ne gelmeli?<br />

<strong>Bilişim</strong> için her tür bilginin harmanlandığı<br />

yer diyelim. Teknoloji deyince<br />

bilimin ürettiği bir teknik var. Teknoloji<br />

bilişimin bir alt kümesi diyebiliriz.<br />

Selçuk üniversitesinde bir teknoloji<br />

fakültesi kurulmuş durumda. Bunun<br />

kuruluş amacı hakkında bilgi verir<br />

misiniz?<br />

Teknoloji fakültesi öğrencilerini iş ile<br />

öğrencilik sırasında temas ettiren, pratiğini<br />

arttıran, uygulama eksikliğini<br />

gideren fakülte olması için açıldı. Ben<br />

80’li yıllardan beri hem üniversite kariyeri,<br />

hem de endüstri yaptım. 2000<br />

yılından sonra organize sanayiye geçtim.<br />

Organize sanayide 2000 yılından<br />

itibaren kendi alanımın ustalık dönemini<br />

yaşadım. Orada artık üst sevide<br />

işler yapma noktasına geldik. Teknoloji<br />

ile ilgili temelin oluşması yıllar alıyor.<br />

Mezun olduktan sonra çırak oluyorsun.<br />

Makine mühendisliğinden mezunum.<br />

Ben de çırak olarak mezun oldum. Çünkü<br />

uygulama eksikliği var. Bu uygulama<br />

eksikliği giderilebilir mi sorusuna<br />

cevap aradık. Son sınıfın bir dönemini<br />

endüstride geçirdim. Burada öğrenciler<br />

bir bakıma çırak gibi diyelim. Profesörlüğe<br />

çıraklıktan geliyorsun. Biz işin<br />

çırağı olmazsak başarılı olamayız. Endüstri<br />

hayatımda 4 şirket kurdum. 4 şirket<br />

de çalışıyor. 2 tanesini üniversiteye<br />

kurdum, 2 tanesi şahsi şirketim. Bunlar<br />

insana bir ufuk açıyor. İş yeri de aldığı<br />

öğrenciyi sahiplenirse daha sonrasında<br />

zaten sen gitme diyor. Ben kendi şirketimde<br />

hep öğrenci çalıştırdım. Part time<br />

iş arayan çocuklar. 5 gün çalıştılar, 3’e<br />

düştü sonra 2’ye düştü. Bu önemli değil.


Hepsini taşıdım. Şimdi onların her biri<br />

sanayide farklı farklı birimlerde çalışıyor.<br />

Akademik hayatımızın gerisinde<br />

iyi iz bırakan asistanlar, öğrenciler bırakmalıyız.<br />

Teknoloji Fakültesi’nde öğrencilere<br />

neyi öğretiyorsunuz?<br />

Teknoloji fakültesinde farklı bölümler<br />

var. Makine mühendisliği, elektrik<br />

elektronik mühendisliği, bilgisayar mühendisliği,<br />

biyomedikal mühendisliği,<br />

malzeme mühendisliği vs. dolayasıyla<br />

her biri kendi alanlarında eğitimlerini<br />

alıyorlar.<br />

Teknopol adında şirket kurdunuz.<br />

Öğrenciler için uygulama merkezi mi?<br />

Evet dediğiniz gibi. Teknopol; sanayinin<br />

içerisinde 10 bin metrekare bir alanda<br />

faaliyet gösteriyor. Sadece Selçuk<br />

Üniversitesi değil, tüm üniversitelere<br />

açık bir alan. İmkânları kullanmak isteyenler<br />

bize başvuruyor. Biz de programı<br />

yapıyoruz.<br />

Üretim de yapılıyor mu?<br />

Burası aslında bir eğitim merkezi ama<br />

bizim kafamız hep üretimde. Teknopol<br />

zaten buradan çıktı. Rektörümüzün de<br />

teşvikiyle Teknopol üretim merkezi<br />

oldu. DPT’den aldığımız destekle bir<br />

cihaz geliştirdik. Arkada bir baraka<br />

var, oraya kurdum. Proje tamamlandıktan<br />

sonra “Hocam bittiyse artık çöpe<br />

atalım” dediler. En kötüsü de bu. Proje<br />

yapılıyor, icraata gidiyor ya rafa ya da<br />

çöpe gidiyor. Sonradan da pişman oldum.<br />

Devletin parasıyla bir iş yaptım.<br />

Sonra bir işe yaramıyor. Ben size bir<br />

vakıf şirketi kurayım, bir kuruşunu da<br />

almayım dedim. Bu materyal oranın<br />

temel sermayesi olsun. Kendi özel şirketimi<br />

de sponsor yaptım. Bir yüksek<br />

lisans öğrencim vardı onu da başına<br />

koydum. Şirket 10 yıldır hayatta, devam<br />

ediyor. Bir niyet ettik karşılığında<br />

on bulduk. O zamanlar Türkiye’de bu<br />

proje yoktu. Yaklaşık 7 yıl lazerle uğraştım.<br />

Savunma sanayinin aşılmaz bir<br />

duvar olduğunu görünce kendi kendime<br />

daha küçük işlere bakmalıyım dedim.<br />

Endüstriye yöneldim. Bir de medikal<br />

sektörüne yöneldim. Medikal lazer<br />

yaptık. Ankara üniversitesinde çalışan<br />

cihazlarımız var.<br />

Teknopol’de hangi sektörü hedeflediniz?<br />

Teknopol şirketinde savunma sanayisini<br />

hedef aldık. Zırhlı araçlarla ilgili bir<br />

projemiz var. Endüstride taşıma robotları<br />

Türkiye’de yapılmıyor. Farklı illerden<br />

seçmiş olduğumuz bir ekip oluşturduk.<br />

CNC operatörü robot yaptık.<br />

Mükemmel bir cihaz. Baktıkça keyfini<br />

çıkarıyoruz. Yapılan iş değil de yapılmayan<br />

işteyiz biz. Şu anda Teknopol’ün<br />

ürettiği net iki şey var. Bir tanesi savunma<br />

sanayilerine gizli projeler gidiyor.<br />

İkincisi endüstriyel operatörlük yapan<br />

robot projesi.<br />

Yürüttüğünüz başka projeler neler?<br />

OTOMATİK DEPO RAF SİSTE-<br />

Mİ; Otomatik depo sistemleri genellikle<br />

büyük hacimli ve ağır yüklerin<br />

depolanmasında, alanların yetersiz olması<br />

nedeniyle depolama yoğunluğunun<br />

yüksek olduğu durumlarda tercih<br />

ediliyor. Sistemlerin insansız olarak<br />

tam otomatik şekilde çalışması, insan<br />

hatalarının önüne geçtiği gibi, deponun<br />

yüksek hassasiyetli ve en verimli şekilde<br />

kullanılmasına imkan tanıyor.<br />

GÜNEŞ TAKİP SİSTEMİ; Fotovoltaik<br />

panellerin maksimum verimle<br />

ve maksimum çıkış gücü sağlayarak<br />

çalıştığı nokta, güneş ışınlarının panel<br />

yüzeyine yaptığı açıya ve panel<br />

sıcaklığına bağlı olarak değişiyor. Bu<br />

proje, maksimum güç noktası izleyi-<br />

www.metropoldergileri.com 57


RÖPORTAJ<br />

58<br />

ci sistemlerin adaptif bulanık mantık<br />

yöntemiyle kontrolünün sağlanmasına<br />

yönelik bir proje.<br />

AYDINLATMA VE YANGIN DE-<br />

NETİM SİSTEMİ ; kurum ve kuruluşlarda<br />

kullanılması amaçlanan, akıllı<br />

aydınlatma ve yangın algılama sisteminin<br />

geliştirilmesine yönelik.<br />

STAJ VE İŞYERİ EĞİTİM YAZI-<br />

LIMI; Staj uygulaması ve işyeri eğitim<br />

uygulaması bulunan fakültelerde<br />

kullanılması amaçlanan, dijital arşivleme<br />

modülüne sahip bir öğrenci staj/<br />

eğitim yazılımının geliştirilmesine<br />

yönelik hazırlandı.<br />

AMBULANS YOL KONTROL<br />

SİSTEMİ; Bu proje de, trafik yoğunluğunun<br />

hızlı artışından dolayı geçiş<br />

üstünlüğü bulunan fakat yeterince fark<br />

edilemeyen, geçiş için boşluk bulamayan<br />

araçların fark edilebilmesi ve geçiş<br />

üstünlüğünü kullanabilmesi için, GPS<br />

tabanlı bir araç uyarı sisteminin geliştirilmesine<br />

yönelik. Bunun gibi çok sayıda<br />

çalışmamız söz konusu.<br />

Şu anda kara geçmiş bir şirket olarak<br />

görülüyor mu?<br />

Ciddi görüştüğümüz birkaç müşterimiz<br />

var. Bizim amacımız bir sanayici<br />

gibi bir kar şirketi olmak değil. Biz bir<br />

üretim şirketi değil, Ar-ge şirketiyiz.<br />

Üretmek zorunda kaldığımız zamanlar<br />

da üretiyoruz.<br />

Üniversitelerden bu tarz çok proje<br />

çıkar mı?<br />

Çıkar elbet. Bizim gibi meraklı ve bu<br />

işten keyif alanın sayısı çok az. Hizmet<br />

aşkı olması gerekiyor. Biz aslında<br />

endüstri dört sıfırın temelini yaptık.<br />

Endüstri dört sıfırı dünyanın konuştuğu<br />

cihazların birbirleriyle haberleşerek<br />

üretimin devam ettiği insansız bir üretim<br />

modelidir. Konya’da operatör sıkıntısı<br />

var, eleman bulamıyorlar. Burada<br />

bir yükleme hanemiz var. Robot tezgâhla<br />

haberleşiyor. Dört tezgâhı yan yana<br />

bağlıyor. Dolaysıyla teknolojinin son<br />

noktasını yakalamış durumdayız. Bu<br />

Selçuk Üniversitesi’nin bir başarısıdır.<br />

Selçuk Üniversitesi’nin böyle bir imkânı<br />

olmasaydı bizim de böyle bir proje<br />

yapma şansımız olmazdı. Bu bir hayır<br />

kapısıdır dedik. Ben şahsen bunun hayatıma<br />

yansıyan bereketini yaşadım.<br />

Akademisyenlik ve sanayicilik. Bu<br />

ikisi aslında bir arada rahatlıkla yürütülebilir<br />

mi?<br />

Bana hep “Hem hocalık, hem bu iş.<br />

Nasıl yürütüyorsunuz” diye sorarlar.<br />

Ben ortalama bir Türk insanıyım. Süper<br />

bir zekâm yok. Ama hep bir artım<br />

vardı. Niyet başlangıcı ifade eder. Ben<br />

hep iyi niyetliydim. İyi hesaplama, iyi<br />

planlama, iyi proje… diye bu böyle gider.<br />

İslam toplumları bu kaderle gayret<br />

arasındaki tam noktayı keşfedebilse<br />

inanılmaz gelişme olur. Biz kendi tembelliğimizi<br />

kadere bağlıyoruz. Böyle<br />

bir şey yok. Rabbim ben size akıl ve<br />

irade verdim diyor. Gayret olmadan<br />

olmaz. Önce niyet sonra gayret. Zaten<br />

siz bunları yaptıktan sonra bereket<br />

kapısı açılıyor. Hiçbir zaman temelimizde<br />

para olmadı. “Hocam ne yapıyorsun?<br />

Zaten paran var. Dersini anlat<br />

evine git” diyorlar. Ama ben arkamda<br />

bir fayda bırakmayayım mı? Büyük işlerden<br />

söz etmiyorum. Kendi çapımda<br />

fayda sağlamaya çalışıyorum. Benim<br />

hayatım 2N 1G’den oluyor. Yani niyet,<br />

gayret, nimet… Endüstri daha zordur.<br />

İşlemci, yatırımcı, ithalatçı ihracatçı<br />

hepsini olacaksın. Benim nokta kadar<br />

bilgim 3M’den oluşuyor. Ben önce<br />

matematik sonra makine mühendisliği<br />

daha sonrada malzeme mühendisliğinden<br />

kariyer yaptım.<br />

Teknopol için yeni planınız var mı?<br />

Sanayi Odası’nın 3 kümesi var. Otomotivciler,<br />

dökümcüler, tarım makineleri<br />

kümesi. Hepsiyle bir araya geldik. En-


düstriyi geliştirelim, veriminizi arttıralım,<br />

Ar-Ge’nize destek olalım dedik.<br />

En iştahlı küme dökümcüler kümesiydi.<br />

Her şeyi manuel yapıyorlar ve ağır<br />

işleri var. Çizimleri bitirdik, makineye<br />

döktük. Kumu nasıl kazanabiliriz diye<br />

kum atıklarını da bulduk. Tamam, biz<br />

hazırız dedik. Bir ay geçti ses gelmedi.<br />

Bu şekilde 6 ay geçti. Sanayiciler evet<br />

çok hevesli ama yoğunluktan iyice kafaları<br />

karışmış. Kötü bir niyet yok lakin<br />

bir dağınıklık var. Biz sanayici değiliz,<br />

üniversiteye yakışacak yeni işler yapacağız.<br />

Çekirdek bir ekiple, ürünle çıktık.<br />

Şimdi medikal sektörüyle ilgili projeler<br />

var. Kendi şirketimin bünyesinde<br />

ama Teknopol de Ar-Ge’sini yapacak.<br />

Bu şekilde sanayiye kazandırmış olacağız.<br />

Büyük ulusal firmalardan çeşitli<br />

teklifler aldık. Bunlar arasında Türkiye’de<br />

ilk defa yapılacak olan projeler de<br />

söz konusu. Rafta olan birçok projemiz<br />

var. Medikalle ilgili 4, 5 başlık var. Yoğun<br />

bakımda yatan hastaların yarısından<br />

çoğu emboli geçiriyor. Bunu önleyecek<br />

bir cihaz geliştirdik. Hastaya iki<br />

çorap giydiriyoruz. Bu çorap tansiyonla<br />

entegre çalışıyor. Hastanın tansiyonu<br />

düştüğünde devreye giriyor. Ayaktan<br />

yukarıya doğru kan pompalıyor. Bir ilaç<br />

dağıtım robotu yaptık. Doktor reçeteyi<br />

giriyor. Sisteme düşüyor ve bu robot tek<br />

tek ilaçları seçiyor. Tekrar 4 kez kontrol<br />

ediyor. Daha sonra paketliyor, barkotluyor.<br />

İlgili servis koduna gönderiyor.<br />

Doğru hastaya, doğru zamanda, doğru<br />

ilacı veriyor. Dünyada yanlış ilaçtan<br />

ölen sayısı oldukça fazla. Bu robotta<br />

hata payı sıfır. Dünya buna geçti Türkiye<br />

de buna geçecek. Nereden nereye<br />

geldik. Hayal gibi diyorum. İyi niyet,<br />

iyi proje, iyi sonuç.<br />

Sanayicinin en büyük eksikliği Ar-Ge<br />

diyebilir misiniz?<br />

Son 10 yılda hükümet çok destekliyor.<br />

Bunları yapan firma sayısı gün<br />

geçtikçe artıyor. Daha kolayı var.<br />

Üniversite oraya bir birim açmış.<br />

Önceden sanayicinin sıkıntısı şuydu;<br />

kampüse gelecek, ben derste olacağım,<br />

beni bulamayacak. Bir araya<br />

gelmekte bile sıkıntı var. Biz size çok<br />

güzel bir ara yüz oluşturduk. Siz sadece<br />

sıkıntınızı söyleyin. Beyin gücü<br />

var. Onların günlük işlerle boğuşmalarına<br />

hiç gerek yok. Üstelik fikir<br />

de sunuyoruz. Tabi makine alacaksa<br />

onun bir bedeli var.<br />

Son olarak ne söylemek istersiniz?<br />

Bizim insanımız çok zeki fakat zincir<br />

olmayı beceremiyoruz. Erasmus<br />

üyesi ülkeler Avrupa Birliği projeleri<br />

yapıyorlar. Problemleri eleman bulamamak.<br />

Kuşaklarında büyük algı<br />

penceresi var. O pencereyi bulmak lazım.<br />

Nesilde sıkıntı yok. Gençlik hızlı<br />

adapte oluyor. Bizim doğru pencereyi<br />

bulmamız lazım. Bütün Erasmus ülkelerinde<br />

bu sıkıntı var. Mavi önlüğü<br />

kimse giymek istemiyor. Her yerde mi<br />

acaba böyle diye merak ettim, araştırdım.<br />

Japonya’da, Kore’de bu yok. Her<br />

renk önlüğü giyiyorlar. Biz Teknopol<br />

saum diye geçiyoruz. Bu merkezler<br />

gibi mezuniyet son sınıfta bir oryantasyon<br />

merkezi olması lazım. Çocukların<br />

sanayiye entegre edilmesi lazım.<br />

Geçiş dönemini burada geçirmesi lazım.<br />

Kısacası mühendislerin mavi önlüğü<br />

giymeleri lazım.<br />

www.metropoldergileri.com 59


HABER<br />

60<br />

SERİK BELEDİYE BAŞKANI<br />

PROF. DR. RAMAZAN ÇALIK<br />

72 KAHRAMAN ANISINA<br />

72 ZEYTİN FİDANI<br />

Serik Belediyesi 72 şehidimiz anısına 72 adet zeytin fidanı dikimi töreni gerçekleştirdi.<br />

24 Ağustos 2016, saat 04:00’te<br />

Türkiye, güneyindeki terör tehdidine<br />

karşı büyük bir operasyon<br />

başlattı. 2011’de başlayan<br />

Suriye iç savaşında Esed rejimi,<br />

DEAŞ, PYD/PKK ittifakının<br />

Türkiye’yi hedef haline getirmesine<br />

karşı başlatılan sınır<br />

ötesi operasyona ‘Fırat Kalkanı’<br />

ismi verildi. Türkiye, 7 ay gibi<br />

bir sürede büyük bir alanı teröristlerden<br />

temizleyerek, bölgede<br />

yaşayan halkın tekrar evine<br />

güven içinde dönmesini sağlamıştı.<br />

İşte bu operasyonlarda 72<br />

şehit vermiştik. Şimdi ise Türk<br />

Silahlı Kuvvetleri (TSK), Suriye’nin<br />

kuzeybatısında bulunan<br />

Afrin’e yönelik Zeytin Dalı Harekatı’nı<br />

başlattı. Operasyonun<br />

ilk günü Fırat Kalkanı Operasyonunda<br />

şehit verdiğimiz 72<br />

kahramanı temsilen 72 savaş<br />

uçağı havalandı ve Afrin bölgesinde,<br />

PKK/KCK/PYD-YPG<br />

ve DEAŞ’a mensup teröristleri<br />

ve onların mevzilerini yerle bir<br />

etti.<br />

Bu kapsamda Serik Belediyesi<br />

‘Fırat Kalkanı’ Şehitlerini<br />

Anma ve ‘Zeytindalı Operasyonuna<br />

destek vermek amacıyla<br />

bugün Belediye Başkanı Prof.


Dr. Ramazan Çalık’ın katılımı ile “Fırat Kalkanı<br />

Şehitleri” anısına, İleribaşı mevkiinde 72<br />

şehidimiz anısına 72 adet zeytin fidanı dikimi<br />

töreni gerçekleştirildi.<br />

Fidan dikimi programına Kaymakam Haluk<br />

Şimşek, Jandarma Binbaşı Mehmet Ece, sivil<br />

toplum kuruluşlarının başkanları ve gazeteciler<br />

katıldı.<br />

ÇALIK: “ŞEHİT OLAN<br />

KAHRAMANLARIMIZ<br />

BARIŞ TİMSALİYDİ”<br />

Belediye Başkanı Prof. Dr. Ramazan Çalık<br />

yaptığı konuşmada; “Fırat Kalkanı ve Zeytin<br />

Dalı” operasyonlarında şehit olan kahraman<br />

askerlerimiz ve güvenlik güçlerimiz anısına<br />

bu hatıra fidanlığı oluşturduk ve 72 adet zeytin<br />

fidanı diktik. Zeytin dalı barışı simgeler, şehit<br />

olan kahramanlarımızın her biri birer barış<br />

timsaliydi. Allah tüm askerlerimizi, güvenlik<br />

güçlerimizi korusun. Şehitlerimize rahmet yakınlarına<br />

sabır diliyorum ”dedi.<br />

www.metropoldergileri.com 61


HABER<br />

62<br />

OSB’lerde üretim odaklı teknoloji geliştirme bölgelerinin yaygınlaştırılması gerektiğini belirten OSBÜK (Organize<br />

Sanayi Bölgeleri Üst Kuruluşu) Başkanı Memiş Kütükcü, 2017 yılının OSB’ler için önemli kararların alındığı bir yıl olduğunu<br />

söyledi. Röportajımız aşağıda..<br />

2017 OSB’ler için milattır<br />

Organize Sanayi Bölgeleri<br />

Üst Kuruluşu (OSBÜK ) Başkanı<br />

MEMİŞ KÜTÜKÇÜ<br />

Öncelikle 2017 yılını değerlendirir misiniz?<br />

2017 yılını değerlendirmeden önce<br />

2016’yı bir hatırlamak lazım diye<br />

düşünüyorum. Biliyorsunuz Türkiye<br />

2016’da çok ağır bir ihanet yaşadı, 15<br />

Temmuz FETÖ ihaneti. Bu ihanetin<br />

ardından kredi derecelendirme kuruluşları<br />

ardı ardına yatırım notlarımızı<br />

düşürdü. Hem ekonomide hem de siyasal<br />

alanda Türkiye karşıtı tüm lobiler<br />

birleşerek, Türkiye’de stres üretmeye<br />

çalıştılar. Bir yandan da yakın coğrafyamızdaki<br />

çatışmalar devam ediyor<br />

ve Türkiye terörle mücadele ediyordu.<br />

Tabi tüm bunlar ekonomimizi kısa süreli<br />

de olsa etkiledi. Kısa süreli diyorum;<br />

çünkü 15 Temmuz’dan sadece 5<br />

ay sonra tüm ekonomik rakamlarımız<br />

hızla toparlandı. Sanayi üretimimiz,<br />

kapasite kullanım oranlarımız arttı,<br />

artmaya devam ediyor.<br />

2017 yılı Türkiye’nin, 2016 yılındaki<br />

tüm kayıplarını telafi ettiği ve yeni kazanımlar<br />

elde ettiği bir yıl oldu.<br />

2016’da 3. çeyrekteki yüzde 1.3 daralmanın<br />

etkisiyle büyümemiz yüzde<br />

2.9’da kalmıştı, bu yılın ilk 3 çeyreğinde<br />

yüzde 7 büyüdük. 3. çeyrekte<br />

yakaladığımız yüzde 11.1’lik büyüme<br />

ivmesiyle dünyanın en hızlı büyüyen<br />

ekonomisi haline geldik. Sanayicilerimiz<br />

de yüzde 2.6 ile bu büyümeye son<br />

yılların en güçlü katkısını verdi. Bu büyümeyi<br />

motive eden en önemli faktörler,<br />

sanayicilerimizin azminin yanı sıra,<br />

hiç kuşkusuz 2017 yılına girilirken hükümetimizin<br />

KGF kefaleti ile sağladığı<br />

kredi artışı ve güçlü teşviklerle yarattığı<br />

olumlu finansal koşullar oldu.<br />

2017 OSB’ler açısından nasıldı?<br />

2017’de Türkiye her alanda devlet-millet<br />

el ele vererek neleri başarabileceğini<br />

ortaya koydu. OSB’ler açısından da<br />

böyleydi. 1 Temmuz’da yürürlüğe giren


Üretim Reform Paketi OSB’lerimizin<br />

üzerinden 1 milyar liralık yük aldı.<br />

Üretim Reform Paketi, Türk sanayisi<br />

için, OSB’ler için bir milattır. Yıllarca<br />

konuştuğumuz pek çok mesele bu paketle<br />

artık sorun olmaktan çıktı. OS-<br />

BÜK olarak biz de Üretim Reform Paketinin<br />

hazırlanmasından sonuna kadar<br />

sürece hep katkı verdik.<br />

Sanayicilerimizin, belediyelerden hafta<br />

sonu çalışma ruhsatı alma zorunluluğu<br />

kalktı. İşletmelerimizin organize sanayi<br />

bölgelerinde yapacakları yatırımlarda,<br />

yatırım maliyetinin azaltılması amacıyla<br />

arsa tahsislerinden damga vergisi<br />

kaldırıldı.<br />

OSB’ler ve diğer planlı sanayi bölgelerindeki<br />

işletmelerimiz emlak vergisinden<br />

muaf tutuldu. Yıllardır söylediğimiz<br />

TRT payı da kaldırıldı. Yine<br />

OSB’lerden KOSGEB payı kaldırıldı.<br />

Ayrıca bu paketle 2002 yılında OSB’lerin<br />

kendi aralarında yardımlaşmalarını<br />

sağlamak amacıyla kurulan OSBÜK’e<br />

de ‘özel hukuk tüzel kişilik’ kazandırıldı.<br />

Bu düzenleme organize sanayi<br />

bölgelerinin temsil kabiliyetini artırdı.<br />

OSBÜK olarak artık OSB’lerimizi daha<br />

kurumsal bir yapıyla temsil ediyoruz.<br />

OSB’lerimizin sorunlarının çözümünde<br />

daha etkin rol alıyor, bölgelerimizi ve<br />

ülkemizi hep beraber büyütmeye, yeni<br />

başarı hikayeleri yazmaya devam ediyoruz.<br />

Bunların hepsini toplarsak, 2017<br />

OSB’ler için bir milattır.<br />

OSB’ler hakkında rakamsal bilgiler<br />

verir misiniz?<br />

Öncelikle şunu ifade etmek isterim;<br />

Türkiye organize sanayi bölgeleri uygulamasıyla<br />

ilk OSB’nin 1961 yılında<br />

Bursa’da kurulmasıyla tanıştı. Yani 56<br />

yıllık bir OSB serüvenimiz var. OSB’lerimiz<br />

bu 56 yılda, dünyaya örnek olacak<br />

başarılara imza attı. Şu anda ülkemizin<br />

en başarılı üretim rejimi haline gelen<br />

OSB’lerimiz dünyada örnek üretim üsleri<br />

olarak gösteriliyor.<br />

Ülkemizin dört bir yanına yayılan organize<br />

sanayi bölgelerimizin her biri<br />

kendi bölgelerinde kaldıraç etkisi gösteren<br />

üretim merkezleri haline geldi.<br />

Şu anda 80 şehrimizde 324 organize<br />

sanayi bölgesi var.<br />

Organize sanayi bölgelerimizde 52 bine<br />

yakın fabrika üretim yapıyor ve OSB’lerimiz<br />

bir milyon 730 binin üzerinde istihdam<br />

sağlıyor.<br />

OSB’lerin nitelikleri ile ilgili neler söylersiniz?<br />

Organize sanayi bölgeleri Türkiye’nin<br />

sanayi üretimine, istihdamına ve ihracatına<br />

çok ciddi katkı veren, pek çok<br />

konuda lokomotif hale gelmiş planlı<br />

sanayi bölgeleridir. Artık OSB’ler konusunda<br />

dünyaya örnek, model bir hale<br />

geldik. Ancak yapmamız gereken şeyler<br />

de var. Teknoloji üretimi bunların<br />

başında geliyor.<br />

Organize sanayi bölgelerimizin niteliklerini<br />

daha yukarıya taşımamız,<br />

OSB’lerimizin teknoloji üretim seviyelerini<br />

her geçen gün geliştirmemiz gerekiyor.<br />

Bunun için de OSB içinde üretim<br />

odaklı teknoloji geliştirme bölgesi<br />

kurulmasına ilişkin çalışmaları hızlandırmamız,<br />

teknoparkların OSB’ler için-<br />

www.metropoldergileri.com 63


HABER<br />

64<br />

de kurulmasını özendirmemiz lazım.<br />

Ayrıca OSB içinde kurulmuş teknoloji<br />

geliştirme bölgelerine sanayicilerimizi<br />

mutlaka dahil etmemiz, Ar-Ge kabiliyeti<br />

olan firmaları buralara kurucu ortak<br />

yapmamız lazım. Yani firmaların<br />

TGB aidiyetini sürekli kılmak durumundayız.<br />

Bu çalışmayı başlatmış veya<br />

çalışmakta olan OSB’lerimiz elbette<br />

var. Ama süreci hızlandırarak rekabet<br />

gücümüzü artırabilirsek, geleceğin Türkiye’sini<br />

daha sağlam bir şekilde inşa<br />

edebiliriz diye düşünüyorum.<br />

Geçtiğimiz yıl Sivas’ta bir mesleki<br />

eğitim zirvesi yaptınız? OSBÜK mesleki<br />

eğitim konusunu önemsiyor.<br />

Önümüzdeki dönemde neler yapacaksınız<br />

bu konuda?<br />

Evet önemsiyoruz. Bu dönem mesleki<br />

eğitim konusu bizim öncelikli çalışma<br />

alanlarımız arasında. Eylül ayında<br />

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanımız,<br />

Milli Eğitim Bakanımız ve<br />

OSB’lerimizin yoğun katılımıyla Sivas’ta<br />

çok önemli bir Mesleki ve Teknik<br />

Eğitim Zirvesi gerçekleştirdik.<br />

Son derece verimli bir programdı.<br />

Bu konu çok önemli. Bugün sanayiyle<br />

meslek liselerinden mezun olan<br />

gençlerimizin nitelikleri arasında<br />

bir uyumsuzluk var. Buna bir de insanımızın<br />

üretimle, sanayiyle ilgili<br />

tutumunu eklersek, genç işsizlik oranımızın<br />

neden yüksek olduğunu daha<br />

iyi anlarız. Bugün Türkiye’de üretim<br />

çağında olan 5 milyon insan, üretime<br />

dahil değil. Peki üretime dahil olanları,<br />

yeterince nitelikli hale getirebildik<br />

mi? Maalesef hayır.<br />

Bizim öncelikli yapmamız gereken,<br />

gençlerimizi mesleki eğitime, çalışmaya,<br />

üretmeye yönlendirmek. Geçtiğimiz<br />

günlerde Sayın Cumhurbaşkanımız bu<br />

konuda çok güçlü bir mesaj verdi, ‘memur<br />

olmayı değil, girişimci olmayı hedefleyin’<br />

dedi gençlere. Bu mesele çok<br />

önemli. Nihayetinde iyi bir mesleki<br />

eğitim almış her genç, aynı zamanda<br />

bir girişimci adayıdır. Dolayısıyla biz<br />

gençlerimizi güçlü bir mesleki eğitim<br />

sistemiyle çalışmaya, üretmeye, girişim<br />

kurmaya motive edebilirsek, bizi kimse<br />

tutamaz. Bundan dolayı OSBÜK olarak<br />

OSB’lerde mesleki ve teknik eğitim liselerinin<br />

sayısını ve niteliğini artıran, iş<br />

piyasasının ihtiyaçlarına yönelik insan<br />

kaynağı yetiştirmeyi hedefleyen her çalışmayı<br />

destekliyoruz.<br />

Ayrıca OSB camiası olarak bakanlığımızın<br />

300 OSB’de 300 teknik kolej<br />

projesini de çok yerinde buluyoruz, destekliyoruz.<br />

Tüm dünya 4. sanayi devrimini konuşurken<br />

biz bunu ıskalayamayız. Iskalamamak<br />

için de ön şart insan kaynağımızı<br />

hızla bu sürece uyumlu hale<br />

getirmek. İnsan kaynağımızı yeni sanayi<br />

devrimine uyumlu hale getirecek niteliklerle<br />

donatmalıyız. Şayet biz eğitim<br />

sistemimizde ve diğer alanlarda köklü<br />

reformlar yapar, sanayimizin önündeki<br />

engelleri kaldırmaya devam edersek,<br />

yarınlar Türkiye için daha güzel olacak.<br />

Biz OSB camiası olarak dün olduğu<br />

gibi, bugün de, yarın da elimizi taşın<br />

altına koymaya hazırız.


www.metropoldergileri.com 65


RÖPORTAJ<br />

66<br />

Çiğdem Kurut<br />

Beyzat Aksoy<br />

Robotlar insanları<br />

monoton işten kurtarır<br />

Bilim kurgu filmlerinde görüp akıl erdiremediğimiz robotlar artık hiç ummadığımız bir yerde karşımıza çıkabilir.<br />

Akınsoft, bir ilki gerçekleştirdi. Konya bir yana Türkiye için bile hayal olarak nitelendirilen insansı robot fabrikasını<br />

hizmete açtı, üretim başladı. İnsanlar bundan böyle robot gibi yaşamı insansı robotlara bırakıp, insanca yaşamanın<br />

yollarını arayabilecek. Röportajımız Akınsoft’un beyni Özgür Akın’la…<br />

AKINSOFT<br />

YÖNETİM KURULU BAŞKANI<br />

ÖZGÜR AKIN<br />

Bilgisayarlarla ne zaman tanıştınız?<br />

Çocukluk dönemimde bilgisayar yoktu.<br />

Sadece televizyondan görebiliyorduk.<br />

Aklımız ermeye başladığı zamanlarda<br />

bilgisayar Türkiye’ye girmeye<br />

başladı. İlk bilgisayarı lisede tanıdım.<br />

Lise 1. Sınıfta elektronik bölümü okudum,<br />

sonra lise 2’de yeni açılan bilgisayar<br />

bölümüne geçiş yaptım. Ama<br />

çocukluk döneminden teknolojiye bir<br />

hayranlık vardı. Basit araç gereçler<br />

yapmak gibi. Ortaokulda bir uzaktan<br />

kumandalı arabayı tamamen kendim<br />

tasarlayıp yapabilmiştim. Elektronik<br />

değildi. Elektrik ve mekanik aksamlı<br />

bir arabaydı. Ya da ortaokulda verilen<br />

ödevlerde genelde teknolojiye yönelik<br />

projeler geliştiriyordum.<br />

Aileden gelen bir merak mı?<br />

Şüphesiz. Babam ilkokul öğretmeni.<br />

Öğretmen Enstitüsü mezunu. Bu bizim<br />

için büyük bir şans. Babam elektroniğe<br />

meraklıydı. Televizyon, radyo<br />

tamiri yapardı. Birçok ev aletini kendisi<br />

tamir edebilirdi. Biz de bir şekilde<br />

bundan etkilendik.<br />

Ege Üniversitesi Bilgisayar programcılığı<br />

okudum. Programcılığı seçmemin<br />

nedeni de o dönem bilgisayar mühendisleri<br />

çok azdı. Meslek lisesi çıkışlı<br />

olduğumuz için de puan düşmesi oluyordu.<br />

Bilgisayar mühendisliği gibi bir<br />

dalı kazanmamız imkansız denecek<br />

kadar zordu. 1994’te bitirdim, 1995’te<br />

Konya’ya döndüm. Şirketimi kurdum.<br />

Bir yandan da Açık Öğretim Fakültesi’nde<br />

İşletme okudum. Ama hep bilgisayar<br />

mühendisi olma isteğim vardı.<br />

Hazırlanmaya devam ettim. 1998’de<br />

de Selçuk Üniversitesi Bilgisayar Mü-


hendisliği’ne girdim. Yüksek Lisansımı<br />

Endüstri Mühendisliğinde, doktoramı<br />

da robotik teknolojilerde yaptım.<br />

İlk şirketinizi kurduğunuz zaman olayın<br />

bu boyutlara gelebileceğini hayal<br />

edebiliyor muydunuz?<br />

İlk şirketimi yazılım üzerine kurmuştum.<br />

Hayalden öte planlıyordum demek<br />

daha doğru olur. Çünkü şirketimi<br />

kurduğum ilk günlerde vizyonlarımı<br />

belirledim. 28 yıllık bir çalışma takvimi<br />

hazırladım. Cumhuriyetimizin<br />

100. Yılını son vizyon olarak atadık.<br />

İnşallah ona da az bir süre kaldı ve<br />

tamamlayacağız.<br />

Her 5 yıllık takvimlerde vizyonlar belirledik<br />

ve bunların hepsini tamamladım.<br />

Sonuncusu kaldı. 2015’te fabrikamızın<br />

temellerini attık. Bizim için çok önemli<br />

bir vizyondu. Çünkü bilgisayar satacağız,<br />

evet güzel. Yazılım yapıyoruz, o da<br />

güzel. Ama ben 1995’te Konya’da robot<br />

fabrikası kuracağım dediğimde “Deli<br />

misin sen” diyorlardı. Doğru da bir bakıma.<br />

Robotik tek başınıza yapılacak<br />

bir iş değil. Ekip işidir, sermaye işidir.<br />

İnsan kaynağı ve sermayenin dışında<br />

en önemlisi de vizyon işidir. O günlerde<br />

bende ne ekip vardı ne sermaye.<br />

Tek başına mıydınız?<br />

Esnaf olduğumuz için tek başına çalıştık.<br />

Sonra çırak alıp yetiştirdik. Yapıcı<br />

İş Merkezi’nde küçük bir dükkânım<br />

vardı. O gün bile söylüyordum, “Burası<br />

bir dünya şirketi. Ve dünya teknoloji<br />

devleri arasında yer alacak. Türkiye’nin<br />

vizyonu olacak. 28 yıllık yazılmış bir<br />

tarihti. Bir şeylerin de burada yapılabileceğini<br />

gösterdik.<br />

Ben 1995’te deseydim ki; uzay üssü<br />

kuracağız, Akınsoft İleri teknoloji<br />

Üniversitesini kuracağız; muhtemel<br />

tımarhaneye atarlardı. Daha önümüzdeki<br />

bilgisayarda hard disk yok, köhne,<br />

ışık almayan küçücük bir dükkanda,<br />

eski birkaç mobilyayla oturuyorsunuz.<br />

Robot dediğimiz zaman bile sürekli<br />

dalga geçiyorlardı. Esprili destekleme,<br />

Türkiye’nin Bill Gates’i geçiyor hahhaaa<br />

falan. Bunlarla çok karşılaşıyorduk<br />

maalesef. Aslında üzülmüyordum<br />

ama insanların daha yapıcı, olumlu<br />

eleştirmesini beklerdim. İşin ucundan<br />

motivasyon anlamında tutmalarını beklerdim.<br />

Bugün en azından onu görebiliyoruz.<br />

Eşinizin, dostunuzun, kamuoyunun<br />

gönülden desteklediğini görüyoruz.<br />

Biz kamu desteği ya da çevremizden<br />

maddi destek almıyoruz. Tek isteğimiz<br />

gönül desteği ya da onure edilmek.<br />

Devlet erkânının onure etmesi. Nasıl<br />

buradan çıkıp Amerika’da Silikon vadisini<br />

onure ediyorlarsa; ülkelerinde de<br />

dünyada ilk olan fabrikaları ziyaret edip<br />

onure etmeleri gerekir. Beklentimiz budur.<br />

Onun dışında hiçbir maddi beklentimiz<br />

yok.<br />

Çok fazla ütopik bakıldığını hissettiğiniz<br />

zaman ne düşündünüz?<br />

Aslına bakarsanız doğru yolda olduğumu<br />

o zaman anladım. İnsanlar size normal<br />

gibi bakıyorsa, çok faydalı bir şey<br />

yapmıyorsunuz demektir. Gerçekten başarının<br />

sinyallerini vermeye başladığınızda<br />

insanlar sizi ütopik görüyorsa dersiniz<br />

ki; “evet bunu başarmalıyım. Bunu<br />

başarırsam insanlığa gerçekten hizmet<br />

etmiş olurum.” İnsanın en önemli amacı<br />

budur. Şüphesiz birinci amacımız para<br />

kazanmak, ihtiyaçlarımızı karşılamak.<br />

Sonrası insanlığa, çevrenize hizmet etmek.<br />

Bu doğrultuda çevrenizde bir sinyal,<br />

bir bakış açısı uyandırabiliyorsanız<br />

gittiğiniz yolun doğru olduğunu anlarsınız.<br />

Hızlanırsınız.<br />

Robot fabrikası açacağım dediğinizde<br />

ailenizin tepkisi ne oldu?<br />

Tabi ki ailemin ilk başta standart bir işin<br />

www.metropoldergileri.com 67


RÖPORTAJ<br />

68<br />

olsun, devlet memuru ol gibi yaklaşımları<br />

oldu. Esnaf olacağım zaman dediler<br />

ki “Kazanırsın kazanamazsın, sabit<br />

bir işin olsun.” Bu plazayı yaparken de<br />

öyle. Plazayı yaparken “Oğlum ne yapacaksın<br />

bu kadar büyük yeri. İçini nasıl<br />

dolduracaksın.” Sonra fikri değişti tabi.<br />

Burada en muhteşem olan; ben hiçbir<br />

zaman böyle bir ortamda çalışamadım.<br />

Ben pasaj içerisinde üç tarafı camlı, sürekli<br />

orası nerede, burası nerede diye<br />

soruların sorulduğu yerde, CD satarak,<br />

mause satarak, bilgisayar tamir ederek<br />

giderlerimi sağladım ve bir taraftan da<br />

geceleri program yazdım. Bu ülkede<br />

bunun olmaması gerekiyor. Şu anda en<br />

azından programcı, mühendis arkadaşlarıma<br />

güzel bir ortam verdiğimi düşünüyorum.<br />

Sağlıklı bir ortamda, sessiz,<br />

sakin, sadece işine odaklanmış şekilde<br />

güzel yazılımlar geliştirdiğimizi düşünüyorum.<br />

Bu ortamı sağlamak bile bizim<br />

için güzel.<br />

Disiplinize bir yönünüz olduğu söyleniyor.<br />

Başarınızın kriterleri buradan<br />

mı kaynaklanıyor?<br />

Bana göre disiplin de göreceli bir kavramdır,<br />

kişiye, ortama göre değişir.<br />

Belki Konya ve Türkiye standartlarına<br />

baktığımızda çok disiplinli çalışan bir<br />

kurum gibi görünebiliriz. Ama Avrupa<br />

standartlarına baktığımızda aslında<br />

onlarla eşdeğer çalışıyoruz. Onlar<br />

disiplinli çalışmıyorlar. Rahat, normal<br />

çalışıyorlar. Biz de normal çalışıyoruz.<br />

Bıraktık kendimizi keyifle çalışıyoruz.<br />

Brifinglerde hep şunu söylüyorum,<br />

“Buraya çalışmaya gelmeyin. Buraya<br />

çalışmaya geleni işe almıyorum ben.<br />

Gerçekten zevk alarak, mesleğini benimsemiş,<br />

mesleğini kıyafet olarak<br />

giymiş, benimsenmiş, bir taraftan da<br />

sevdiği işi yapıp hayatını geçindirmek<br />

isteyen insanlarla çalışmak istiyorum.<br />

Fabrikada da bunun örneklerini görebilirsiniz.<br />

Bu bir disiplin değil, rahatlıktır.<br />

Maalesef 150 kişinin istihdam edildiği<br />

bir kurumu düşünürseniz kimliği doğru<br />

algılayamadığımız sorunlar olabiliyor.<br />

O arkadaşlarımızla da yollarımızı ayırıyoruz.<br />

İnsansı robot fabrikası hayalinizdeki<br />

gibi oldu mu?<br />

22 senedir, bu fabrikayı bu şekilde hayal<br />

ettim. 22 senedir kafamda bu düzeni<br />

planlıyorum. Evet istediğim gibi oldu.<br />

Mutlaka ufak tefek eksikleri var. Dünya<br />

akıyor, teknoloji gidiyor. Bir şeyleri<br />

yakalamamız lazım. 2010’dan itibaren<br />

insanlar robotik teknolojileri duymaya<br />

başlayacak, 2015’ten itibaren de dünya<br />

pazarlarında robotlar yerini almaya<br />

başlayacak, o gün biz de hazır olacağız<br />

dedim. 2009’da Ar-Ge faaliyetlerimizi<br />

başlattık. 2010’da da robotlarımız hazırdı,<br />

para kazanmaya başladık. Artık sektöre<br />

girdik. Kiralama modeliyle açılışlara,<br />

fuarlara robotlarımızı gönderdik.<br />

Ardından seri bir şekilde çoğaltmaya<br />

başladık.<br />

İnsan istihdamının yerini bir robota<br />

bıraktınız diye de tepki aldınız mı?<br />

Sürekli alıyorum bu tepkiyi. Günümüzde<br />

madem teknoloji işsizlik getiriyorsa<br />

tüm teknolojiyi geri alalım. Bugün<br />

dokuma tezgâhları da bir teknolojidir.<br />

Olmasaydı insanlar elle dokuyacaktı.<br />

Halı da öyle. Eskiden kaç elbiseniz, kaç<br />

halınız vardı? 50 sene önceden bahsediyorum.<br />

İş sahası insanları robotlaştırıyorsa<br />

bu bir iş sahası değildir. İnsanın<br />

ihtiyaçlarına hitap eden şeyleri birileri<br />

yapıyorsa bu iştir. Un ve domatesi üretip<br />

karşılıklı takas yapıyorsanız bu da<br />

bir iştir. Artık temel ihtiyaçlarınızı ro-


otlar karşılayabilir. Kendini yenileme,<br />

eğitim, kendini kabul etme, benimseme<br />

gibi ihtiyaçları insanlar tamamlayabilir.<br />

Bugün tiyatrolarımız, sanatçılarımız<br />

neden çoğalmasın. Bugün kaç insan<br />

keman, cümbüş çalabiliyor? İnsanlar<br />

daha sosyal, insani işlerde yürüsün. Robotların<br />

olmadığı fabrikalar her geçen<br />

gün kan kaybediyor. Ekonomide geriye<br />

doğru gidiyorlar. Robotların gelişmesi<br />

insanların monoton iş yapmasını engeller.<br />

İnsanlar sağlığını bozan, yerin<br />

200 metre altında, zehirli gazların bulunduğu<br />

yerden kömür çıkarma gibi her<br />

gün gündemimizde olan problemlerden<br />

uzaklaşabilir. Bunları artık makinalar,<br />

robotlar yapabilir. İnsan sağlığını tehlikeye<br />

atan pek çok alanda robotlar yer<br />

alabilir.<br />

Ev hanımları için çalışmalar yapıyor<br />

musunuz?<br />

Ev hanımlığı güzel bir meslek. Kadınları<br />

bir yandan endüstriye davet ediyoruz<br />

ama öbür taraftan bir sosyal hayat<br />

kaybediyoruz. Çorbamızın ve ailemizin<br />

sıcaklığını kaybediyoruz. Bunları da<br />

göz önünde bulundurmak gerekiyor. Tabii<br />

ki kadınlar iş hayatına dâhil olsunlar<br />

endüstride yer alsınlar ama erkek ile<br />

kadın eşit düzeyde endüstride ezilmesin.<br />

Bu tarihi değiştiremeyiz. Erkek ava<br />

gider, kadın ateş yakar avı bekler. Bu bir<br />

evrimdir. Kadınları ezmememiz lazım.<br />

Uzay üssü çalışmanızın altyapısını<br />

hazırladınız mı?<br />

İnsanlar bize inanmaya başladı. 2023’te<br />

uzaya gidebiliyor muyuz diye soruyorlar.<br />

2023’te Uzay Bilimleri Araştırma<br />

Enstitüsü kuruyoruz. Bu konuda çok<br />

geç kaldık.<br />

Bu çalışmaların size nasıl bir katkısı<br />

olacak?<br />

Hiçbir katkısı olmayacak. Robotların da<br />

bize bir katkısı yok. Bana kazancı olsun<br />

diye kurmadım. Biz yazılımdan belli<br />

bir kazanç elde ediyoruz. Biz Türkiye<br />

için bir şeyler yapmaya çalışıyoruz.<br />

Kalifiye noktasında sıkıntı yaşıyor<br />

musunuz?<br />

Kaliteli personel diye bir şey yoktur. Kaliteli<br />

yönetim diye bir şey vardır. Bir tarafta<br />

değerlendiremediğiniz meslektaşınızı<br />

diğer tarafta değerlendirebilirsiniz.<br />

En çok sevdiğiniz robot hangisi?<br />

Beni zamanında en çok heyecanlandıran<br />

Akıncı-1. Çünkü ilk insansı robottu.<br />

Bakıldığında çok basit ama o zamanlar<br />

bizim teknolojimize göre çok önemli bir<br />

çalışmaydı. Onu garson ve hostes olarak<br />

çalıştırdık. Yeni serimiz daha programlanabilir<br />

hal aldı.<br />

Kafanızı yastığa koyduğunuz an neler<br />

düşünüyorsunuz?<br />

Benim için en önemli şey onurlu ve<br />

gururlu yaşamak. Yalan söylememek,<br />

kimseye borcunuzun olmaması<br />

ve dürüst olmak. Bunlar en yumuşak<br />

yastıktır. 6 ay öncesine kadar çok huzurluydum.<br />

Ziyaretlere gidiyordum,<br />

arkadaşlarıma gidiyordum. Ama aklımdakileri<br />

düşünmekten uyuyamıyorum<br />

son zamanlar. Herkes robot üretir. Hatta<br />

daha iyisini yapar ama bizim de onları<br />

yakalamamıza çok az bir süre kaldı.<br />

Biz yalın olarak kurduk, seri üretime<br />

geçtik. Bu birinci özelliğimiz. Daha<br />

sonra biz bunu 22 yıldır yapacağımızı<br />

söyledik. Vizyonel bir şirketiz. Bugün<br />

ortaya ne koyarsanız en iyi odur. Yarın<br />

onun üstüne bir şey daha eklediğinizde<br />

en iyi o olacaktır. İnsanlık adım adım<br />

erişiyor. Daha önce AVM’ler de broşür<br />

dağıtan bir robot gördünüz mü? Biz<br />

bunu yaptık. Bunlar ülkeyi ve markayı<br />

bir noktaya taşır. Fabrikamızın temelini<br />

kurduk, artık çalışır hale geldik. 16 kişi<br />

bir ekiple gittik, şu an orada 52 kişi var.<br />

www.metropoldergileri.com 69


RÖPORTAJ<br />

70<br />

Sesin<br />

ITRÎ<br />

Müziğin esaretinde ve özgürlüğünde<br />

bir arayış hikayesi!<br />

Efendisi:<br />

“Hayat zavallı ruhumu acılarla öptü ve<br />

benden karşılığında şarkılar istedi.”<br />

Yalnız Türkiye değil, tüm dünya Müslümanları tekbir ve salavatı Itri’nin bestesiyle okur. Yüce Kabe, onun<br />

bestelediği tekbirlerle tavaf edilir. İbrahim Peygamberin, oğlu İsmail’i yatırıp bıçağı eline aldığı günden<br />

beri, kurbanlar onun bestesiyle Yaradan’a adanır. Acziyet ve kudreti hangi beste, hangi kelimeler bu denli<br />

bir arada ifade edebilir ki?<br />

Yahya Kemal Beyatlı, Itri için “Öz musikimizin piri” der.<br />

Oysa bizler onu pek tanımayız. Halbuki Buhurizade Mustafa<br />

Itri, bizler için özel bir öneme sahip, değerli bir isimdir. Tekbir<br />

ve salavatın bestesini sadece Türkiye değil, tüm dünya Müslümanları<br />

Itri’nin bestesiyle okur. Yüce Kabe, onun bestesi<br />

tekbirlerle tavaf edilir. İbrahim Peygamberin, oğlu İsmail’i<br />

yatırıp bıçağı eline aldığı günden beri, kurbanlar onun bestesiyle<br />

Yaradan’a adanır.<br />

Yaşadığı 1600’lü yıllar, Osmanlının karışık dönemleri. Belki<br />

de sanatı, dönem sancılı olduğu için bu denli güçlü. Nitekim<br />

bir sanatçıyı en iyi besleyen acıdan başka nedir ki!<br />

Tarihi romanlarından altıncısında Itri Efendi’yi konu edinen<br />

Mine Sultan Ünver, büyük sanatkarı pek farklı açılardan ele<br />

almış. Bu yüce ismin, insan olmanın getirdiği sancılı halini,<br />

mütevazilik ile kibir arasındaki savaşını, aşkın dostluk mu,<br />

sevgili mi yoksa sadece müzik mi olduğuna dair çatışmalarını<br />

ince ince dokumuş. Öte yandan adeta dönemin fotoğrafını<br />

çekmiş ve zamanın padişahı IV. Mehmet ve Kırım Hanlığı<br />

arasındaki çekişmeyi, entrikası bol, sürükleyici bir kurguyla<br />

işlemiş.


Yakın zaman önce, şehit cenazelerinin<br />

Chopin’in marşı yerine, Itri’nin tekbiriyle<br />

defnedilmesi gündeme gelmişken,<br />

tekbirin bestecisi Itri’yi ve romanını,<br />

yazarı Mine Sultan Ünver ile konuştuk.<br />

Şeyh Galib’i anlattığınız Nar-ı<br />

Aşk romanından sonra, bir kez<br />

daha erkek kahramanla, Itri<br />

Efendi’yle karşımızdasınız. Roman<br />

hakkında fikir verir misiniz?<br />

“Mucize”, “İsrafil’in yeryüzündeki gölgesi”<br />

deniyor ona. Ama o, şöhreti arttıkça,<br />

bir sanatkar olarak türlü acılar içinde<br />

kayboluyor ve acılarından yeniden<br />

doğuyor. Aydınlık-karanlık, iyi-kötü<br />

arasında derin bunalımlara giriyor. Bir<br />

yandan da, yeryüzünün en güzel müziğini<br />

yapacağına yemin ediyor.<br />

Kırım eski Hanı Selim Girayhan, aşktan<br />

öte bir muhabbetle dostu oluyor. Esir<br />

pazarında sesine tutulduğu kör kadın<br />

ise karısı. Saray onu keşfedince, iktidar<br />

oyunlarının, sahteliklerin içine yuvarlanıyor.<br />

Acılı ruhu yardım dileniyor. Buhurizade<br />

Mustafa Itri Mevlevidir ama<br />

o da herkes gibi beşer, insandır. Halen<br />

bugün söylenen salavatı ve tekbiri besteleyen<br />

güçlü maneviyatının yanında,,<br />

şehveti, engin arzuları, eksiklikleri,<br />

kötülükleri de vardır. Sanatta yüceldikçe<br />

kibir denilen hisle tanışır. Ve kibir<br />

zaman içinde tüm varlığını ele geçirir.<br />

Yüce bir sanatkar olarak yapayalnız<br />

kalmıştır.<br />

İstanbul ve imparatorluk karmakarışık.<br />

Canlar alınıyor, haysiyetler satılıyor.<br />

Gizin içinde giz, oyunun içinde oyun<br />

var. Hain sanılan dost, dost sanılan hain<br />

çıkıyor. Entrikaların ortasında kalan<br />

ise zamanın müzik dehası Buhurizade<br />

Mustafa Itri.<br />

Oradan oraya sürükleniyor. Can dostu<br />

Girayhan bir hain mi bilemiyor ama<br />

şüphesine rağmen ondan vazgeçemiyor.<br />

Aşkı arıyor. Bir kadın, müzikten daha<br />

çok sevilebilir mi? Dostu Selim Girayhan<br />

mı, karısı Fasıla mı, yoksa müzik<br />

mi onun gerçek aşkı, savruluyor. Tekbirden<br />

tut-i mucizeguyem’e, kimi bestelerinin<br />

yazılışına sebep olan hadiseler<br />

ise enteresan. Görüyor ki kader tesadüflerle<br />

örülen bir şeydir ve sır tesadüftedir.<br />

Tamburuyla mı avunmalı, yoksa bahçesinde<br />

yetiştirdiği çeşit çeşit çiçeklerle<br />

mi, bilemiyor. Yani roman; müziğin<br />

esaretinde ve özgürlüğünde bir arayış<br />

hikayesi.<br />

Günümüzde İslam dünyasının<br />

söylediği tekbir ve salavat bestesi<br />

Itri’ye ait. Ama siz Itri’yi,<br />

dinsel bir kimlikten öte, sanatçılara<br />

özgü sancılarla anlatıyorsunuz.<br />

Evet, öyle. Nedense bizler, Itri gibi sanatkarlarımızı<br />

ve insanlarımızı hemen<br />

ulular, veliler mertebesine oturturuz.<br />

Oysa onlar da insandı. Peygamberimiz<br />

dahi, hataları olan bir insanoğluydu.<br />

Romanda Itri’yi gerçek bir sanatkar olarak<br />

anlatmak istedim. Onun sayesinde,<br />

hassas ruhlara sahip insanlar olan sanatkarlar<br />

nasıl hissederler, nasıl yaşarlar,<br />

korkuları, kabusları, sevinçleri nedir<br />

gibi sorulara misaller gösterdim.<br />

Din üzerinden gitmek yerine, sanatkar<br />

bir ruhun acıları, sevinçleri, iktidarla<br />

ilişkisi, insanlara nefreti, aşk derecesinde<br />

yaşadığı dostluğu, ruhunu ele geçiren<br />

kibri gibi varoluşsal kavramları işledim.<br />

Bir sanatkar, özellikle de Mevlevi<br />

terbiyesi almış bir deha, hangi sancılarla<br />

boğuşur? Ne kadar dindar olursa olsun,<br />

beşeri anlamda nasıl evrilir, savrulur?<br />

Aşk, Itri için sadece müziktir, bir kadını<br />

sevse dahi, aslında o sadece müziğe<br />

tutkun olarak yaşayıp ölmüştür. Bunları,<br />

kimi zaman metaforları kullanarak<br />

anlatmak istedim. Onu, pek çok diğer<br />

www.metropoldergileri.com 71


RÖPORTAJ<br />

72<br />

sanatkarımız gibi peygamber-aziz nitelemesinden<br />

öte, insan ama mucizevi<br />

yeteneğe sahip bir insan ekseninde, gerçek<br />

hayatın içinde tasvir etmeliydim.<br />

Elbette Itri’nin yaşadığı dönemin çöküntüsü,<br />

Osmanlı’nın siyasi-sosyal<br />

alanda düşüşü, iktidar oyunları gibi pek<br />

çok başka konuya değinilerek, iyi bir<br />

araştırma sonucunda anlatıldı.<br />

Romanda, Evliya Çelebi gibi<br />

meşhur isimler de var.<br />

Itri, Evliya Çelebi, Nabi gibi önemli insanlarımızla<br />

çağdaş. Ayrı ortamı paylaşıyorlar<br />

ki, renkli bir karakter olan, Avcı<br />

lakaplı IV. Mehmet ve validesi Hatice<br />

Turhan Sultan ile gelini de saray hayatlarıyla<br />

romandalar. Merzifonlu Kara<br />

Mustafa Paşa da mühim bir isim. Başarılı<br />

bir devlet adamı olmakla birlikte,<br />

romanın kahramanlarından olan Kırım<br />

hanlarının ihanetiyle Viyana kuşatmasında<br />

başarısız olması ve idam edilmesi<br />

enteresandır.<br />

Bahsettiğiniz Kırım Hanlarının<br />

rol aldığı bir entrika, roman boyunca<br />

okuyucuyu heyecandan<br />

heyecana sürüklüyor. Pek bilinmez<br />

ama Kırım Hanları, Osmanlı<br />

tahtına veliahttılar aslında<br />

değil mi?<br />

Ezelden beri iki devlet kan bağından<br />

dolayı işbirliği içinde olmuşlardır. Asırları<br />

aşan bu iyi ilişkiler neticesinde, iki<br />

hanedan arasında pek bilinmeyen gizli<br />

bir anlaşma yapılmıştır. Buna göre, iki<br />

hanedan birbirlerinin devamlılığına<br />

teminat olmuştur. Osmanlı hanedanın,<br />

hanedan içi sıkıntılar veya sağlık sebeplerinden<br />

ötürü devamını engelleyecek<br />

bir zorlukla karşılaşması halinde,<br />

Kırım hanedanı, Müslüman bir Türki<br />

hanedan olarak, Osmanlı yönetimini<br />

devralacaktır… Mesela şehzade olmazsa<br />

Osmanlının başına Kırım Hanı<br />

geçecektir. Romanda süre giden entrika<br />

bu anlaşmaya dayanıyor gibi görünüyor<br />

ama aslında daha karmaşık. Fakat şimdi<br />

anlatırsak romanın sonundaki sürpriz<br />

bozulur.<br />

Peki sizi Itri üzerine yazmaya<br />

iten nedir?<br />

Buhurizade Mustafa Itri, Sebastian<br />

Bach’ın bizdeki eşdeğeri<br />

olarak görülür. Nitekim<br />

Yunus Emre Enstitüsü<br />

ve kimi Avrupalı müzik<br />

okulları tarafından, Itri ve<br />

Bach konserleri, doğu-batı<br />

sentezi temasıyla gerçekleştirilmiştir.<br />

Avrupa’da<br />

Itri üzerine pek çok araştırma<br />

da vardır.<br />

Itri her türden müzik yapmış<br />

ama en çok dini müzikle<br />

bugünlere ismini taşımıştır.<br />

Büyük bir müzisyen,<br />

aynı zaman da sesi billur bir<br />

söyleyendir. Öte yandan şair, hattattır…<br />

Bu romanı, Itri’yi daha iyi tanıma adına<br />

görev bilinci ve aynı zamanda umre sırasında<br />

şahit olduğum manzaranın dehşetengiz<br />

etkisiyle kaleme aldım. Mescid-i<br />

Nebevi’de ve Kabe’de, her dilden,<br />

renkten ve milletten Müslümanın onun<br />

bestesi tekbirle cezbolması sizce de büyüleyici<br />

değil mi? Özellikle Kabe’nin<br />

etrafında dönen o ihtişamın hep birlikte<br />

tekbir getirdiği o anlar! Tüyler ürpertici.<br />

Üstelik asırlardan beri bu böyle. Tüm<br />

dünyayı saran bir nefes onun bestesi.<br />

Öyle büyüleyici bir beste ki; adeta hem<br />

teslim olan bir kulun tevekkülüyle secdeye<br />

gitmek istiyorsunuz, hem de secde<br />

ettiğiniz o yüceler yücesinin nihayetsiz<br />

kudretini, gücünü iliklerinize kadar, her<br />

bir zerrenizle hissediyorsunuz… Acziyet<br />

ve kudreti hangi kelimeler bu denli<br />

bir arada ifade edebilir? Başka hangi<br />

nota!<br />

Elbette Itri’nin dinsel olmayan pek çok<br />

bestesi de var. Meşhur Tut-i mucizeguyem<br />

bunlardan sadece biri. O, hakikaten<br />

sesin efendisi. Aynı zamanda bir<br />

sanatkarı anlatabilmem için en güzel<br />

misaldi.<br />

Itri kimdir? Genel bir bilgi verir<br />

misiniz?<br />

Buhurizade Mustafa Itri 17. yüzyılın


müzik dehası. Asıl adı Buhurizade<br />

Mustafa. Itri, sonrasında kendisine verilen<br />

bir ad. Çiçekçilik ve meyvecilikle<br />

uğraştığı için bu mahlası almış ki meşhur<br />

Mustafabey armudunu o dölleyip<br />

üretmiştir. Mevlevi’dir. Nitekim, Mevlevi<br />

mukabelesinde okunan bir Segah<br />

ayinini de o bestelemiştir. Hayatı boyunca<br />

beş padişah ve devlet adamından<br />

himaye görmüştür, en önemlisi ise<br />

IV. Mehmet’tir. Kırım eski hanlarından<br />

Selim Giray Han ise bir başka himayedarı<br />

ve arkadaşıdır. Sarayda ve Enderun’da<br />

musiki dersleri vermiştir. Nâbî,<br />

Bakî, Nazîm, Nailî, Nef’î gibi ustaların<br />

şiirlerini bestelemiştir ki bunlardan bazıları<br />

arkadaşı idi. Kendisi de şair ve<br />

hattattı. Bir dönem Esirciler Kethüdalığı<br />

da yapmıştır.<br />

Asıl önemi besteciliğindedir. Eserleriyle<br />

bir çığır açmış, Klasik Türk müziğinin<br />

kurucusu olmuştur. Itrî müziğe<br />

yepyeni bir hava getirmiştir. Dini muhtevalı<br />

eserleri, cami ve tekke müziği<br />

örnekleri olarak ikiye ayrılır. Teravih<br />

namazı sırasında makam değiştirme<br />

kuralı ile, camilerde müezzinlerin uyguladıkları<br />

çeşitli kuralların Itrî tarafından<br />

konulduğu söylenir. Bayram<br />

namazlarında okunan Segâh Kurban<br />

Bayramı Tekbiri, kutsal emanetlerin<br />

ziyareti sırasında okunan Segâh Salât-ı<br />

Ümmiye, Mâye Cuma Salâtı, Dilkeşhâveran<br />

Gece Salâtı, üç yüz yıldır etkilerinden<br />

bir şey yitirmemiş yapıtlardır.<br />

Özellikle ilk ikisi çok kısa birer cümle<br />

içinde oluşturdukları etkinin yoğunluğu<br />

bakımından Türk müziğinde benzersiz<br />

bir sanat gücü taşırlar.<br />

Itrî, Şeyhülislam Esad Efendi’nin belirttiğine<br />

göre, bini aşkın beste yapmış<br />

olan çok verimli bir bestecidir. Bunların<br />

büyük bir çoğunluğu kaybolmuştur.<br />

Bugün ancak kırk dolayında eseri bilinmektedir.<br />

Bir dönem Esirciler Kethüdalığı<br />

da yapmıştır, diyorsunuz. Çok<br />

enteresan, neden peki?<br />

Niye mi? Dünyanın dört bir tarafından<br />

gelen güzel sesleri ve müzik kültürlerini<br />

tanımak için! Buhurizade Mustafa Itri<br />

saraya ve pek çok devlet adamına yakın<br />

olduğu halde büyük servetler, makam<br />

peşinde koşmamış. Onun var oluşu müziğe<br />

odaklı. Bazı tarihçiler Itri’nin kimi<br />

zamanlar gizlice Avrupa’ya gittiğini ve<br />

buraların müziğini araştırdığını söylerler.<br />

IV. Mehmet ise duyduğu zaman<br />

sanatkara bunu yapmasını yasaklamış.<br />

Belki de bu yasak yüzünden musikişinasımız<br />

dünyayı tanımak adına bir yere<br />

gidemeyince, İstanbul’a gelen dünya<br />

insanlarını tanımak istedi. Güzel sesleri<br />

ve yetenekleri keşfedip yetiştirmek,<br />

yeryüzünde söylenen müziği tanıyarak<br />

sanatını geliştirmek için.<br />

Daha önce böyle bir roman yazılmadı,<br />

sizin romanınız bir ilk.<br />

UNESCO, 2011 yılını Itrî’yi anma yılı<br />

ilan ettiğinde, müzik insanlarımız<br />

Sesin Efendisi;<br />

Itri romanından:<br />

“Gönlünde harman<br />

olup zihninde şekillenen<br />

melodiyi tekrar etmek<br />

için neyini aldı ve dudaklarına<br />

götürdü. İlham<br />

edilen musiki öyle efsunluydu<br />

ki, 1001 günlük<br />

çilenin kazandırabileceği<br />

gönül rahatlığını,<br />

iç huzurunu sunuyordu.<br />

Üstelik kanatlandırıp semanın<br />

en yükseklerine<br />

çıkararak yapıyordu<br />

bunu. Hem mütevazı,<br />

hem de ululardan ulu...<br />

Hem teslim olan bir kulun<br />

tevekkülüydü, hem<br />

de o kulun arkasındaki<br />

yüceler yücesinin nihayetsiz<br />

kudretini ifade<br />

edercesine güçlü…<br />

Tekrar ve tekrar melodiyi<br />

üfledi kamışa Itri.<br />

Sonra durdu, neyi dizlerine<br />

bırakıp tekbire<br />

yaptığı besteyi bir kez<br />

daha mırıldandı. Ardından<br />

bir kez de sözleriyle<br />

dillendirdi.<br />

Teşrik tekbiri olacaktı<br />

bu bestenin adı… İlham<br />

olunan o gecenin ardından,<br />

işiteni gönülden<br />

vuracak, kendisine<br />

müptela edecekti.<br />

Hatta ve hatta seneler,<br />

asırlar geçse de nesilden<br />

nesle, dilden dile<br />

söylenegelecekti. Sınırları<br />

İstanbul’u, Osmanlı<br />

toprağını aşacak,<br />

yeryüzü müminlerinin<br />

hanelerinden Kabe’deki<br />

yüce tavafa, kıyamet<br />

kopup asıl nizam kurulana<br />

kadar huşuyla<br />

söylenecek, gönüllere<br />

merhem olacaktı…”<br />

www.metropoldergileri.com 73


MAKALE<br />

74<br />

Ali Galip Baltaoğlu<br />

ALİYA’YI ANLAMAK ve<br />

ELEŞTİREL DÜŞÜNCE…<br />

İslâmlaşmak Ne Demek?<br />

Aliya’ya göre İslâmlaşmak,<br />

halkların lâyık olduğu tarzda<br />

yönetildiğini bilmek demek.<br />

İktidarın güç kontrolü<br />

gerektirdiğini, aksi takdirde<br />

insanları bozduğunu bilmek<br />

demek. Bu bozgundan ve<br />

çürümeden sadece Allah’a<br />

samimiyetle îman eden ve<br />

ahlâki değerleri sürekli canlı<br />

ve ayakta tutanların kurtulabileceğini<br />

bilmek demek.<br />

Hak ile bâtıl arasına kesin bir<br />

çizgi çekerek, hakkı yüceltenlerin<br />

inanç dünyalarında,<br />

bâtıl inançlara ve hurâfelere<br />

yer olmadığını bilmek demek.<br />

Birçok bâtıl inanç ve<br />

hurâfenin Müslümanların<br />

benliklerinde ve evlerinde<br />

kol gezdiğini görmek ve bunlara<br />

karşı mücadele bilinci ve<br />

irâdesi taşımak demek. Birçok<br />

hurâfenin din ticaretine<br />

dönüştüğünü, bu hurâfelerin<br />

dini yok ettiğini görmek<br />

demek. Din bâtıl inançları<br />

yok etmez, hurâfeler inanca<br />

hâkim olursa, hurâfelerin<br />

dini yok edeceğini görmek<br />

ve gereğini yapmak demek.<br />

Aliya, cehâleti kutsayan din<br />

adamlarından, İslâmı sosyal<br />

hayattan çıkararak, İslâm<br />

ahlâkını yozlaştıran ve yok<br />

eden Müslümanlardan, eğitime<br />

yatırım yapmayan İslâm<br />

görünümlü Müslüman dünyasından<br />

şikayetçidir ve bu<br />

Müslümanların behemehâl<br />

İslâmlaşması gerektiğini düşünmektedir.<br />

Bugünün Türkiyesi’nde ve<br />

tüm İslâm dünyasında gerçek<br />

şudur:<br />

Şeklî olarak var olan Müslümanlar<br />

İslâm ahlâkını<br />

içselleştirememektedirler.<br />

İktidar imkânlarını Müslümanca<br />

kullanamamaktadırlar.<br />

Yanlış dînî algının ve<br />

hatta FETÖ ahlâkının kolayca<br />

yerleşmesi bu algının<br />

eseridir. Bizzat Müslümanlarca<br />

dillendirilen “mücâhitler<br />

müteahhit oldu” sözü<br />

bu yanlışı göstermektedir.<br />

Müteahhitliğin tek başına bir<br />

kavram olarak kullanıldığında<br />

kötü bir çağrışımı yoktur.<br />

Ama mücâhitler için böyle<br />

bir kavram kullanıldığında<br />

“müteahhit” kelimesinin<br />

oldukça olumsuz bir anlam<br />

içerdiği açıktır.<br />

Bugün İslâmcı yazar-gazeteci<br />

Abdurrahman Dilipak<br />

“Başımıza gelen felaketler,<br />

şeytanın ve düşmanlarımızın<br />

hîlelerinin sonucu değil,<br />

bizim zaaf ve yanlışlarımızın<br />

sonucudur.” “Biz zalimlerden<br />

olduk” “‘Allah’ın<br />

ipini bıraktık, Allah da bizim<br />

ipimizi bıraktı.” “Bugün iktidar<br />

ve servet bizi şımarttı.<br />

Gücümüz ve servetimiz, aklımız<br />

ve îmanımızın önüne<br />

geçti. Sabrı ve şükrü bırakıp<br />

dünya malı, makâmı için birbirimizle<br />

didişmeye başladık.”<br />

şeklindeki tespitleri bu<br />

acı gerçekleri ifade ediyor.<br />

Aliya, “Biz de zalimlerden<br />

olursak, zulme karşı savaşmamızın<br />

bir anlamı kalmaz.<br />

Kitaba uyacağız” uyarısını<br />

bunun için yapmıştı. Kitaba<br />

uymayan Müslüman tipini<br />

reddetmişti. Kitaba uymak<br />

İslâmlaşmanın en önemli<br />

rüknüydü.<br />

Yine Aliya, “İktidara gelirseniz,<br />

hâl ve hareketlerinize<br />

dikkat edin. Kibirli olmayın,<br />

kendini beğenmişlik etmeyin.<br />

Size ait olmayan şeyleri<br />

almayın, güçsüzlere yardım<br />

edin ve ahlâk kurallarına<br />

uyun. Unutmayın ki sonsuz<br />

iktidar yoktur. Her iktidar<br />

geçicidir ve herkes, er veya<br />

geç, önce milletin ve nihâyet<br />

Allah’ın önünde hesap verecektir”<br />

sözüyle Müslümanın<br />

gücü kullanma ahlakını hatırlatmıştır.<br />

Allah önünde<br />

hesap verme bilincinin, bir<br />

başka deyişle hesap gününe<br />

gerçek anlamda îmanın<br />

önemini ortaya koymuştur.<br />

Müslümanlık iddiasındaki<br />

her iktidarın İslâmlaşmasının<br />

önemi bu tespitlerde saklıdır.<br />

Bu tespitlerin her biri<br />

için ciltlerce kitap yazılabilir.<br />

“İslâmlaşmanın bir türlü<br />

gerçekleşmediği günümüzde<br />

aklın, akletmenin, düşüncenin,<br />

tefekkürün İslâm dünyasından<br />

kovulmasının etkisi<br />

olmuş mudur?” sorusuna da<br />

cevap aramak zorundayız.<br />

2<br />

Mekteplerden Kovulan<br />

Düşünce!<br />

Hummalı çalışmalarla geçen<br />

mücâdele dolu bir hayatın<br />

sonunda Aliya, İslâm dünyasının<br />

hastalıklarını teşhis ve<br />

tedâvide çok önemli bir noktaya<br />

geldi ve dedi ki; “Ben<br />

olsam Müslüman Doğu’daki<br />

tüm mekteplere ‘eleştirel düşünme’<br />

dersleri koyardım.<br />

Batı’nın aksine Doğu bu acımasız<br />

mektepten geçmemiştir<br />

ve birçok zaafın kaynağı<br />

budur.’’<br />

Bu tespitten birkaç sonuç çıkıyordu:<br />

1) Müslüman Doğu eleştirel<br />

düşünmeyi bilmiyordu,<br />

2) Müslüman Doğu’nun<br />

mekteplerinde eleştirel düşünce<br />

öğretilmiyordu,<br />

3) Eleştirel düşünce acımasız<br />

bir mektepti ve Doğu ve Batı<br />

arasındaki farkı oluşturuyordu,<br />

4) Müslüman Doğu’nun eleştirel<br />

düşünmeyi bilmemesi<br />

birçok zaafın sebebi ve kaynağıydı.<br />

Peki Müslüman Doğu’nun<br />

bilmediği eleştirel düşünce<br />

ne menem bir şeydir? Düşünceyi<br />

ne zaman kaybettik?<br />

Anlamaya çalışalım.<br />

Eleştirel Düşünce<br />

Türk Dil Kurumu sözlüğü<br />

“eleştiri” kelimesini isim<br />

olarak; “Bir insanı, bir eseri,<br />

bir konuyu doğru ve yanlış<br />

yanlarını bulup göstermek<br />

amacıyla inceleme işi, tenkit”<br />

diye târif ediyor. Felsefî<br />

karşılığı olarak ise; “Özellikle<br />

bilginin temellerini ve<br />

doğruluk durumunu inceleme,<br />

sınama, yargılama” şeklinde<br />

ifade etmiş. Târiflerden<br />

görüleceği üzere eleştiri kelimesi<br />

ilk anda olumsuz çağrı-


şım yapmakta ise de gerçekte<br />

böyle değildir. İncelenen<br />

konunun yanlış ve olumsuz<br />

yönleri değil olumlu ve doğru<br />

yönleri de doğrudan eleştirinin<br />

içeriğini oluşturmaktadır.<br />

Bu çerçevede eleştirel<br />

düşünce oldukça geniş bir<br />

kavrayış ve anlayıştır. Bir<br />

bakıma akıl ve bilginin kullanımı<br />

ile problematikler<br />

üzerinde mantıklı, doğru ve<br />

savunulabilir fikirleri üretme<br />

ameliyesidir. Bu süreç<br />

fikirlerin analiz edilmesi ve<br />

geçerli sonuçları bulmayı<br />

değil, geçmişten bugüne taşıdığımız<br />

bilgileri, fikirleri,<br />

inançları ve gelenekleri de<br />

irdeler, yaşadığımız zamana<br />

ve istikbale dâir tavır ve<br />

stratejilerin belirlenmesinde<br />

etkin bir işlev görür.<br />

Bu basit tanımdan da görüleceği<br />

gibi eleştirel düşünce<br />

aklın ve bilginin kullanımı<br />

ile varılabilecek en doğru ve<br />

savunulabilir fikirlere ulaşmayı<br />

sağlayan bir süreçtir.<br />

Ancak eleştirel düşünce sadece<br />

karşımıza çıkan fikirlerin<br />

analiz edilmesi ve geçerli<br />

sonuçları çıkarmamızı<br />

sağlayan bir süreç değildir.<br />

Aynı zamanda geçmişten getirdiğimiz<br />

bilgi ve inançlarımızı<br />

irdeler, toplumda karşılaştığımız<br />

olaylara ilişkin<br />

alacağımız tavırları belirler.<br />

Eleştirel düşünce, yeni karşılaştığımız<br />

bilgileri yorumlar<br />

ve analiz ederken kullanılan<br />

bir süreçtir. Michael Scriven<br />

ve Richard Paul tarafından<br />

1987 ABD Ulusal Eleştirel<br />

Düşüncede Mükemmellik<br />

Konseyi’nde eleştirel düşünce<br />

şöyle tarif edilir: “Eleştirel<br />

düşünce: gözlem, deneyim,<br />

yansıtma, çıkarım ya da<br />

iletişim yolu ile elde edilen<br />

bilgilerin inanç ve davranışlara<br />

kılavuzluk edecek şekilde<br />

aktif olarak, ustalıkla<br />

analiz edildiği, sentezlendiği,<br />

değerlendirildiği ve kavramsallaştırıldığı<br />

entellektüel<br />

olarak disiplinli süreçtir”.<br />

Kısacası Eleştirel düşünme,<br />

bir başka deyişle kritik düşünme;<br />

akıl yürütme, analiz<br />

ve değerlendirme gibi zihinsel<br />

süreçlerden oluşan bir düşünme<br />

biçimidir.<br />

Burada kritik soru şudur:<br />

Müslüman Doğu’da bilim<br />

yapılmıyor mu? Zîra Aliya’nın,<br />

bilimin anahtarı eleştirel<br />

düşüncenin Doğu’nun<br />

bütün mekteplerine konulması<br />

teklifi, Müslüman Doğu’da<br />

bilim yapılmadığı anlamına<br />

da geliyor. Bu tespit<br />

İslâm dünyasındaki fâcianın<br />

îlanıdır bir bakıma!<br />

Eleştirel Düşünce Kabızlığından<br />

Kaç FETÖ Çıkar?<br />

İslâm dünyası, İslâm’la,<br />

Kur’an’la uzaktan yakından<br />

ilgisi olmayan inançların ve<br />

hurâfelerin tasallutu altında<br />

inim inim inlemektedir.<br />

Aliya bunu çağımızda fark<br />

eden ve ifâdeye koyan bir fikir<br />

ve devlet adamdır. Vahyi<br />

ve Kur’an’ı, beşerin ürettiği<br />

kaynaklarla bir tutan ve<br />

Kur’an’ın açık hükümlerini<br />

beşerin ürettiği bilgilere âdeta<br />

yedirerek şirkin dibine vuran<br />

İslâm dünyasının, yeniden<br />

ayağa kalkmasının işâret<br />

fişeklerini atıp giden Aliya<br />

İzetbegoviç’i gerçekten anlıyor<br />

muyuz?<br />

“Ben olsam Müslüman Doğu’daki<br />

tüm mekteplere<br />

‘eleştirel düşünme’ dersleri<br />

koyardım. Batı’nın aksine<br />

Doğu bu acımasız mektepten<br />

geçmemiştir ve birçok zaafın<br />

kaynağı budur’’ diyen<br />

Aliya’yı anlayan bir İslâm<br />

dünyasından asla bir FETÖ<br />

çıkmazdı. Asla bir İŞİD çıkmazdı.<br />

Boko Haram diye bir<br />

kavramı bilmezdik! İslâm<br />

dünyasında mezhep savaşı<br />

olmazdı. Suudlar ABD’den<br />

aldıkları silahla kardeşlerine<br />

efelik yapmazdı. ABD’nin<br />

tavşana kaç tazıya tut oyununda<br />

Katar’lı kardeşlerimiz<br />

ABD ile 12 milyar dolarlık<br />

silah anlaşması yapmak zorunda<br />

kalmazdı. İsrail diye<br />

Siyonist eşkıya bir devlet,<br />

Ortadoğu’yu tek başına kasıp<br />

kavuramazdı. Kutsal topraklarda<br />

bu yıl kaç hacı birbirini<br />

ezerek öldürecek diye<br />

bir problemimiz olmazdı.<br />

www.metropoldergileri.com 75


RÖPORTAJ<br />

76<br />

Hergün Müslümanlık iddiasındaki<br />

basın ve yayın araçlarından<br />

emin ve örnek insan<br />

Resûlü, intikamcı, kâtil,<br />

hurâfeci gibi tanıtan, Resûlün<br />

yatak odasını röntgenlemiş<br />

gibi Resûlün özel hayatını,<br />

kaç kadına yettiğini, kaç erkek<br />

gücünde olduğunu anlatan,<br />

yorumlayan hoca kisveli<br />

zatların hikayelerine mâruz<br />

kalmazdık. Resûlümüze ve<br />

sahâbeye sünnet kavramı<br />

içinde hakaret edenleri, Müslümanları<br />

küçük düşürenleri<br />

tespit ve tasfiye etmekte güçlük<br />

çekmezdik. Sonuç olarak<br />

sosyal, ekonomik ve siyasal<br />

sorunların altında ezilmezdik.<br />

Bilim yapar, sahih bilgi<br />

üretir, devâsa bir üretimin<br />

ve ekonominin sâhibi olarak<br />

dünyada adâletin tesisine<br />

katkıda bulunurduk.<br />

Konuyu aşağıda biraz daha<br />

açacağız. Aliya’nın İslâm<br />

dünyasında görmediği bu<br />

anlayış, eleştirel düşünme<br />

nedir ve neden acımasızdır?<br />

Doğu neden bu acımasız<br />

mektepten geçmemiştir? Bu<br />

acımasız mektep neyimizi<br />

acıtmaktadır! Acı veren şifa<br />

kaynağı ilaca direnmekte<br />

miyiz? Doğu eleştirel düşünceyi<br />

reddetmeyi îmâni bir<br />

mesele olarak mı görmektedir?<br />

Öyle görüyorsa neden?<br />

Bu sorular birbirini kovalar<br />

ve bitmez her birinin cevabı<br />

hakkında birçok kitap yazılabilir<br />

ama bizim amacımız<br />

sadece fikir verecek, başlangıç<br />

olacak temel hususları<br />

ortaya koymaktır. Aksi halde<br />

FETÖ ve benzeri yapıların<br />

ortaya çıkmasını bu yapıların<br />

arkasındaki emperyalist<br />

güçlerin İslamlaşmamış<br />

Müslümanları kullanma süreçlerini<br />

anlayamayız.<br />

Hurâfeleri Yok Etmede Eleştirel<br />

Düşünmenin Önemi<br />

Türkiye Diyânet Vakfı İslâm<br />

Ansiklopedisi Hurâfe’yi,<br />

“Mantıkî temeli olmayan<br />

telakki ve uygulamaları, din<br />

adına ileri sürülüp benimsenen<br />

bâtıl inanç ve davranışları<br />

ifâde eden bir terim” olarak<br />

târif etmektedir. Sözlükte<br />

“bunamak” anlamına gelen<br />

haref kökünden türemiş bir<br />

isim olan hurâfe kelimesi,<br />

“akla ve gerçeğe aykırı düşen<br />

aldatıcı söz” anlamına gelmektedir.<br />

Genelde dindeki<br />

boş, bâtıl inanışları, rivâyetleri,<br />

efsaneleri, dinde olmadığı<br />

halde dine sokulan ve<br />

dinden gibi gösterilen asılsız<br />

inançları hurâfe kelimesiyle<br />

karşılarız. Bu kelimenin<br />

kökeninde bunama anlamının<br />

bulunması, yukarıda<br />

yaptığımız açıklamalarımız<br />

açısından da son derece mânidardır.<br />

Medeniyet köklerimizi<br />

ve aslını unutmuş olma<br />

durumunu Alzheimer veya<br />

Demans hastalıklarının belirtisi<br />

olarak açıklamıştık.<br />

Bu hastaların kritik-eleştirel<br />

düşünceyi hayata geçirmesinin<br />

imkânsızlığını da bir<br />

tarafa not edin.<br />

Yaşadığımız Türkiye Cumhuriyeti<br />

Târihi’nin kanaatime<br />

göre en acı ve dramatik<br />

olayı FETÖ darbe teşebbüsünü<br />

hayata geçirenlerin ve<br />

aynı inancı paylaşan diğer<br />

bazı yapıların, Kur’an dışı<br />

çarpık anlayışlarını örnekleyerek,<br />

Aliya’yı ve İslâm<br />

dünyasının içinde bulunduğu<br />

trajik boyutu anlamaya çalışalım.<br />

İslâm dünyasının en gelişmişleri<br />

sınıfında tanımlanan<br />

ülkemizde şu hadis,<br />

İslâmi bir bilgi olarak okunur,<br />

yayılır, dahası iman<br />

edilir! Allah’ın vahyini<br />

insanlığa ilettiği, âlemlere<br />

rahmet olarak gönderilen<br />

Resûl bir hadisinde;<br />

“Yahudiler taşların ve ağaçların<br />

bile arkasına saklanacak,<br />

buna karşın Gargat<br />

ağacından başka bütün taş<br />

ve ağaçlar; “Ey Müslüman,<br />

Ey Allah’ın kulu, Yahudi arkamdadır,<br />

gel onu öldür!”<br />

(Buhârî, Tecrid, IX, 73; Tirmizî,<br />

Birr, 25; Fiten, 2; et-<br />

Tâc, I, 25) diyeceğini ifâde<br />

etmiş.<br />

Bu hadis nedir? Peygamber<br />

böyle bir şey söylemiş olabilir<br />

mi? Kur’an böyle bir söze<br />

cevaz verir mi?<br />

El cevap: Sünnî dünyanın<br />

büyük çoğunluğuna göre Buhari’de<br />

geçtiği için doğrudur<br />

ve hurâfe olamaz.<br />

Peki bu hadis eleştirilmiş ve<br />

bu hadise uydurma ve hurâfe<br />

diyen çıkmış mıdır?<br />

Evet, az sayıda TV’si, gazetesi,<br />

ekonomik gücü olmayan<br />

bilim adamı ve düşünür bunu<br />

söylemekte ve eleştirmektedir.<br />

Peki eleştirenlerin başına<br />

ne gelmiştir? Zındık, dinsiz,<br />

mezhepsiz, Kur’an’ı vazgeçilmez<br />

tek kaynak görmelerinden<br />

dolayı Mealci, Resûlüllahı<br />

reddettikleri iftirasını<br />

pekiştirmek için Sünnetsiz(!)<br />

gibi, içinde kötü îmâlar bulunan<br />

hakaret ve karalamalara<br />

mâruz kalmışlardır. Sadece<br />

içinde bulunduğumuz bu<br />

durum bile İslâm dünyasının<br />

eleştirel düşünceye ne<br />

kadar uzak olduğunu, eleştiriyi<br />

îmanına kast olarak<br />

gördüğünü anlatmaya yeter!<br />

Biz yine de eleştiriye devam<br />

edelim…<br />

Bu hadis sizce ne kadar ciddiye<br />

alınmalı?<br />

Bu hadisi bilimsel bir veri<br />

kabul ederek FETÖ’cü ve<br />

darbeci bir profesör makâle<br />

yazmıştı. Bu hadis ışığında<br />

çağdaş dünya gelişmelerini<br />

yorumlamış, bu yorumu bilimsel<br />

ve önemli bulan İslâmi<br />

referanslarıyla tanınmış<br />

bir site yayınlamıştı. (Prof.<br />

Dr. Osman Özsoy, İşte Yahudileri<br />

Korkutan Hadis.<br />

http://www.haber7.com/<br />

yazarlar/prof-dr-osman-ozsoy/369423-iste-yahudileri-korkutan-hadis)<br />

Bu haşhâşi, darbeyi bir tv<br />

kanalında önceden haber veren,<br />

“profesör olacağıma bir<br />

albay olsaydım sürece katkım<br />

daha çok olacaktı” diyerek,<br />

orduda yetiştirdikleri<br />

Mankurtlara darbe öncesi<br />

moral-motivasyon sağlayan,<br />

kendini ciddi ciddi ilim adamı<br />

sanan bir sözde profesördü!<br />

Bu adamı yüzbinlerce<br />

insan okudu ve bu fikre sorgulamadan<br />

inandı. Klasik<br />

İslâm âlimlerinin geçmişte<br />

söylediği ve inandığı gibi!<br />

Peki bu bilimsel makâle aynı<br />

site de hâla yer alıyor mu?<br />

Yok, artık aramayın! Zîra 15<br />

Temmuz darbe girişiminden<br />

sonra silindi! Ancak basit bir<br />

taramada bu adamın makalesinin<br />

fon müziği ve Gargat<br />

ağacı görüntüleri eşliğinde<br />

hâlâ başka bazı İslami görünümlü<br />

linklerde bulunduğunu<br />

tespit edebilirsiniz. (bkz.<br />

http://www.7awa.today/video/watch/GWvelra-jks)<br />

Klasik anlayışlara uygun<br />

olarak, FETÖ’cü ağzından<br />

bilimsel olduğu farz edilen<br />

bu makâle, siteden FETÖ’cü<br />

söyledi diye kaldırıldıysa da<br />

hadis ortadan kalkmadı. Hadisi<br />

ve bu hadisi ciddiye alanları,<br />

“biz FETÖ’den ve inançlarından<br />

âzâdeyiz, farklıyız,<br />

gerçek Müslümanlarız” diyen<br />

birçok anlayışın sitesinde,<br />

uzun bilimsel açıklamalar<br />

eşliğinde hâlâ bulabilirsiniz.


Bu hadis karşında da insan<br />

ne diyeceğini şaşırıyor. Taş<br />

ve ağaçlar, “arkamda Yahudi<br />

var, gel ve öldür” diyecekmiş<br />

fakat Gargat Ağacı demeyecekmiş!<br />

Gargat Ağacı niye<br />

demeyecekmiş? Gargat Ağacı<br />

Müslüman değil miymiş?<br />

Evet değilmiş, meğer ağaç<br />

Yahudiymiş!<br />

Ağaçlara din isnat eden, zihinsel<br />

dünyalarında zâlim<br />

Yahudileri arkasında saklayan<br />

“karşıt dinden bir ağaç”<br />

tasavvur eden insanların,<br />

Kur’an perspektifine ve eleştirel<br />

düşünceye ihtiyaçları<br />

yok mu? Siyonistle Yahudi<br />

arasındaki farkı bilmeyenlerin<br />

düştüğü acıklı hâl,<br />

Aliya’nın, Doğu’nun mekteplerine<br />

eleştirel düşünme<br />

dersleri koymaktan muradını<br />

anlatır. Müslüman biraz eleştirel<br />

düşünebilse, bu anlayışın<br />

Kur’an’a aykırı olduğunu,<br />

Resûlün Kur’an’a aykırı biz<br />

söz söyleyemeyeceğini anlayacak.<br />

Dahası Kur’an’da<br />

bu konuda bir işâret olmasa<br />

bile, bunun insâni değerlere<br />

aykırı olduğunu, İslâm’ın<br />

insâni, ahlâki değerlere zıt<br />

bir fikir beyan etmediğini ve<br />

edemeyeceğini Kitab-ı Kerim’den<br />

çıkartacak! İslâm’ın<br />

her türlü “izm” e olduğu gibi<br />

Siyonizm’e de karşı olduğunu,<br />

Yahudi ayrımcılığını ve<br />

antisemitizmi körüklemeyeceğini,<br />

İslâm düşüncesinden,<br />

“Ben Fransa’yı veya Fransızları<br />

asla sevmedim ve bunu<br />

söylemekten asla vazgeçmedim…<br />

Ben sizi vicdan olarak<br />

adlandırılan hülyâdan azat<br />

ediyorum… Zayıfa acımak<br />

doğaya ihânettir… Düşmanınızı<br />

şaşırtarak, terör, sabotaj<br />

ve suikast ile demoralize<br />

edin. Geleceğin savaşı budur”<br />

diyen Hitler’lerin değil,<br />

“Ben bir Müslüman’ım ve<br />

öyle kalacağım. Çünkü İslâm,<br />

benim için güzel ve asil<br />

olan her şeyin diğer adı…<br />

Geleceğimizi geçmişimizde<br />

aramayacağız. Kin ve intikam<br />

peşinde koşmayacağız.<br />

Biz de zâlimlerden olursak,<br />

zulme karşı savaşmamızın<br />

bir anlamı kalmaz. Kitaba<br />

uyacağız.” diyen Aliya’ların<br />

çıkacağını fark edecek.<br />

Şâyet biz bu eleştiriye tâbi<br />

tutulmamış söz ve fiilleri<br />

ilâhiyat fakültelerinde din<br />

diye anlatırsak, ilim diye<br />

sunarsak, ne olacak? Buradan<br />

geleceğiniz nokta şudur:<br />

İçinde akıl, mantık, düşünce<br />

barındırmayan uydurma bir<br />

hadise dayanarak, Resûlden<br />

Yahudileri öldürme emri<br />

aldığınız iddiasıyla birçok<br />

kötülüğü meşrulaştırabilirsiniz,<br />

olağanlaştırabilirsiniz.<br />

Nitekim Yahudileri sırf Yahudi<br />

olmaktan dolayı hedef<br />

alan geleneksel İslâmi anlayışlar,<br />

Hitler’ler mi doğurur,<br />

yoksa ilhâmını doğrudan<br />

Kur’an’dan alan Aliya’lar<br />

mı? İslâmi kabul edilen bazı<br />

terör örgütlerinin motivasyonlarını<br />

oluşturan fikirler<br />

Hitler ve benzerlerinin fikirlerine<br />

mi benziyor, yoksa<br />

kitaba uyan Aliya’ya mı? İşte<br />

eleştirel düşüncenin acımazsız<br />

mektebi bu!<br />

Hergün televizyonlarda din<br />

adına yapılan rezâletlere<br />

şâhit oluyoruz. Kamunun<br />

Müslüman bir ülkede hizmet<br />

olarak karşılıksız sunduğu<br />

kefeni almayın, benim sattığım<br />

kabir azabını önleyen<br />

kefeni Çarşamba semtindeki<br />

falan dükkândan alın, aman<br />

yanlış yerden almayın sahteleri<br />

varmış diye trajikomik<br />

vaazlar veren, din tüccarı hocaefendilerin<br />

olduğu ve eleştirilemediği,<br />

eleştirenlerin<br />

vebâlı ve sapık ilan edildiği<br />

bir ülkede eleştirel düşünceye<br />

ihtiyacın ne kadar hayâti<br />

bir mesele olduğunu anlayabiliriz!<br />

Nitelikli dolandırıcılıktan yargılanması<br />

gereken bu din tüccarlarının<br />

nüfuz alanlarının<br />

son derece geniş olduğunu görüyoruz.<br />

Bunlara yönelttiğiniz<br />

eleştirilerin basın ve yayın<br />

gücüyle îtibarsızlaştırılması,<br />

eleştiri yapanlara bu tür hocaların<br />

beyinlerini yıkadığı,<br />

Eric Hoffer “Kesin İnançlılar<br />

“adlı kitabında belirttiği üzere<br />

kesin inançlı hâle getirdiği,<br />

sonuna kadar sömürülen müritleri<br />

tarafından saldırıldığı<br />

görülmektedir.<br />

Olaylara ve fikirlere eleştirel<br />

bakamayanların, sahip<br />

oldukları televizyonlardaki<br />

yayınlarında Buhâri’den<br />

alınmış saçma bir hadisi anlattıktan<br />

sonra, bunu akla<br />

uygun bulmadınız mı, saçma<br />

mı buldunuz (ki saçma<br />

ve akla uygun olmadığını<br />

kendisi de böyle itiraf ediyor)<br />

“kahrolsun aklım mantığım”<br />

demedikçe, îman<br />

etmiş olamayacağımızı<br />

telkin eden, aklı ve mantığı<br />

lânetleyen hocaların bulunduğu<br />

ve etkin oldukları bir<br />

İslâm dünyasında eleştirel<br />

düşünceyi nasıl öğreteceksiniz?<br />

Akıl, mantık ve eleştirel<br />

yaklaşım imansızlığın ve<br />

cehennemlik olmanın alameti<br />

ise, böyle bir riske girmeye<br />

değer mi? Önce iman<br />

denilerek imanı yok eden,<br />

hurafeleri iman esası haline<br />

getiren süreçler bu kültürel<br />

iklimlerde ürüyor!<br />

Tevbe 34’de Allah inananlara,<br />

“Ey iman edenler! Hahamlardan<br />

ve râhiplerden<br />

birçoğu, insanların mallarını<br />

haksız yollarla yiyorlar ve<br />

Allah’ın yolundan alıkoyuyorlar.<br />

Altın ve gümüşü biriktirip<br />

gizleyerek onları Allah<br />

yolunda harcamayanları<br />

elem dolu bir azapla müjdele”<br />

diye boşuna mı seslendi?<br />

Hadid 27’de Allah “...Fakat,<br />

bizim kendileri için onaylamadığımız<br />

bir ruhbanlık uydurdular.<br />

Halbuki onlardan<br />

sadece ALLAH’ı hoşnut edecek<br />

hususlara uymalarını istemiştik.<br />

Üstelik ruhbanlığa<br />

hakkıyla da uymadılar. Aralarından<br />

inananlara ödüllerini<br />

verdik; ancak çokları<br />

yoldan çıkmışlardı” diyerek<br />

ruhbanların çoğunun nasıl<br />

yoldan çıktığını insanoğluna<br />

anlatması sebepsiz mi? Yine<br />

Bakara 44’te Allah’ın, “Ey<br />

bilginler, kitabı okuduğunuz<br />

halde, insanlara iyiliği emredip,<br />

kendinizi unutuyor musunuz?<br />

Aklınızı kullanmıyor<br />

musunuz?” hatırlatması nedendir?<br />

Aklın dışlandığı, hor ve hakir<br />

görüldüğü İslâm dünyasının<br />

bugünkü dünyada hiçbir<br />

şansı olamaz. Suudi Arabistan’ın<br />

baş müftülerinden<br />

şeyh Abdül Aziz Bin Baz’ın<br />

“Dünya’nın Sakin, Güneş’in<br />

Hareketli Olduğuna<br />

ve Gezegenlere Çıkmanın<br />

İmkansızlığına Dair Aklî ve<br />

Hissi Deliller” adlı kitabında<br />

“Kim dünyanın yuvarlak olduğunu<br />

iddia ederse küfür ve<br />

delâlete düşmüş olur. Çünkü<br />

bu iddia hem Allah’ın hem<br />

Kuran’ın hem Peygamber’in<br />

reddidir. Bunu iddia eden<br />

kişi tövbeye dâvet edilir.<br />

Ederse ne âlâ! Aksi takdirde<br />

kâfir ve dinden dönmüş<br />

bir kişi olarak öldürülür”<br />

fetvası verebildiği dünyada,<br />

İslâm’ın Batı’nın Ortaçağını<br />

yaşadığını söylemek yanlış<br />

olmaz sanırım.<br />

Devamı gelecek<br />

sayıda...<br />

www.metropoldergileri.com 77


ARAŞTIRMA<br />

78<br />

Bu nesil için unvan değil, deneyim gerçek<br />

Y kuşağı söze değil<br />

eyleme inanıyor<br />

Great Place to Work Enstitisü, “Best Workplaces for Milleninals” araştırmasının sonuçlarını açıkladı. Araştırmaya göre,<br />

yaptıkları işte anlam bulamayan Y kuşağı çalışanlarının sadece yüzde 29’u verimli çalışıyor. Yüzde 60’ının yeni iş<br />

fırsatı aradığı, yüzde 21’inin bir sene içinde işini değiştirdiğine dikkat çekilen araştırma bulguları, bu kuşakta diğer<br />

nesillere göre iş değiştirme olasılığının 3 kat daha fazla olduğunu ortaya koyuyor.<br />

İş yerindeki karar alıcıların inisiyatifleriyle<br />

oluşan ve gelişen yüksek güven kültürü,<br />

çalışanlar arasındaki eşitliğin sağlanmasında<br />

belirleyici bir faktör. Kurumsal<br />

stratejinin belirlenmesinde de önemli bir<br />

yeri olan güven kültürü, tüm çalışanlar<br />

için olumlu yönde tesir ederken yarının<br />

liderleri olan Y kuşağını daha fazla etkiliyor.<br />

Y kuşağına bağlı güven temelli bir iş<br />

yeri kültürüne öncelik vermek kurumların<br />

geleceği için bir zorunluluk haline geldi.<br />

Söyleme değil eyleme<br />

inanıyorlar<br />

“Best Workplaces for Milleninals” araştırmasından<br />

elde edilen bilgilere göre,<br />

Y kuşağı için yaşadıkları deneyimler,<br />

onlara verilen unvanlardan ve sözlerden<br />

daha inandırıcı. Bu nesil, CEO’ların<br />

iş-hayat dengesini teşvik ettiğini<br />

söylemelerini veya şeffaf bir liderlik<br />

sürecinden bahsetmelerini değil, bu<br />

değerleri günlük çalışma deneyimlerinde<br />

görmeyi talep ediyor. Bu taleplerin<br />

karşılandığı iş yerlerinde Y kuşağı,<br />

çeviklik ve inovasyonda 8 kat daha verimli<br />

oluyor. Bu durum, aynı zamanda<br />

bu neslin iş yerinin marka elçisi olmasını<br />

da beraberinde getiriyor.<br />

Yüzde 89’u çalıştıkları<br />

şirketlerde uzun süre<br />

kalmayı planlıyor<br />

Güven temelli bir kültür tesis etmenin<br />

nitelikli ve genç işgücü yaratmak için<br />

her zamankinden daha önemli olduğunu<br />

belirten Great Place to Work Türkiye<br />

Genel Müdürü Eyüp Toprak, araştırmaya<br />

dair “Y kuşağı için yaptığımız tüm<br />

araştırma çıktılarında aynı sonuç ile<br />

karşı karşıya kalıyoruz. Yüksek güven<br />

kültürünün tüm jenerasyonlar üzerinde<br />

pozitif yönde etkisi mevcut ama bu etki<br />

Y kuşağında her zaman daha yüksek.


İş yerinde güven kültürünü içselleştirmiş<br />

şirketlerde çalışan<br />

Y kuşağının %89’u çalıştıkları<br />

şirketlerde uzun sure kalmayı<br />

planlıyor.” dedi.<br />

Yaptıkları işte<br />

anlam arıyorlar<br />

Y neslinin bir anlam arayışı içinde<br />

olduklarını belirten Toprak,<br />

sözlerine şöyle devam etti: “Y<br />

kuşağı katıldıkları organizasyonlarda<br />

bir etki oluşturmak,<br />

faydalı olmak, değer katmak<br />

istiyorlar. Analizlerde iş yerinde<br />

bir fark yarattığını düşünen<br />

bu kuşağın temsilcileri, diğer iş<br />

arkadaşlarına göre 6 kat daha<br />

uzun bir gelecek planladıklarını<br />

ifade ediyor. En iyi işverenlerde<br />

çalışan X kuşağı çalışanları, liste<br />

dışı kalan şirketlerdeki akranlarına<br />

göre mevcut iş yerlerinde<br />

kalmaya 15, Y kuşağı ise 20 kat<br />

daha yatkın.”<br />

Bu nesli anlayamamak<br />

şirketlere<br />

pahalıya mal olabilir<br />

Araştırma bulgularında bu jenerasyonun<br />

kariyer gereksinimlerini<br />

anlayamamak, sadece<br />

gelecekte yönetici olacak<br />

bir nesli kaybetmek anlamına<br />

gelmiyor. Bu nesle yönelik<br />

strateji ve yol haritası belirlemeyen<br />

şirketler, yenilikçiliği<br />

ve dinamizmi kaybetme riski<br />

ile de yüzleşmek durumunda.<br />

Araştırma sonuçlarına göre bu<br />

durum, şirketler için pahalı ve<br />

ekonomik yönden tehdit edici<br />

bir unsur.<br />

Y kuşağı için<br />

mükemmel bir<br />

kurum kültürü<br />

yaratmanın 5 yolu<br />

Şirketler, Y kuşağı odaklı stratejiler<br />

geliştirmeli. Bu kuşağa<br />

samimiyetle liderlik edilmeli.<br />

Temel değerler tanımlanmalı<br />

ve bu değerler iş süreçlerine<br />

taşınmalı. İşveren markası<br />

güçlendirilmeli. Konuya tümleşik<br />

açıdan yaklaşılarak tüm<br />

çalışanlar için mükemmel bir iş<br />

yeri inşa edilmeli.<br />

www.metropoldergileri.com 79


SERGİ<br />

80<br />

TARİHE<br />

TANIKLIK EDEN<br />

BİNALAR!<br />

SANATÇI CEMAL EMDEN İMZALI ‘GÜNCEL TÜR-<br />

KİYE MİMARLIĞI’ FOTOĞRAF SERGİSİ, TMB’NİN<br />

ANKARA’DAKİ GENEL MERKEZİ’NDE AÇILDI<br />

Çağdaş Türk mimarisinin son 10 yılı fotoğraflarla<br />

belgelendi. Nurus’un 90’ıncı kuruluş yıldönümü<br />

etkinlikleri kapsamında düzenlenen ‘Güncel Türkiye<br />

Mimarlığı Fotoğraf Sergisi’, Ankara’da açıldı.<br />

Türkiye Müteahhitler Birliği’nin ödüllü genel merkez<br />

binasında açılan sergide, sanatçı Cemal Emden’in<br />

çektiği ve Türkiye mimarisinin farklı özelliklerini<br />

yansıtan 35 binanın fotoğrafı yer alıyor.<br />

TÜRK MİMARİSİNE IŞIK TUTUYOR…<br />

Sergiye ev sahipliği yapan Türkiye Müteahhitler<br />

Birliği (TMB) Yönetim Kurulu Başkan Vekili Selim<br />

Bora ise “Birliğimizin ideallerini temsil eden<br />

ve Türk inşaat sektörünün geldiği noktayı ortaya<br />

koyan binamızın iç dekorasyonunu gerçekleştiren<br />

çözüm ortağımız Nurus’un 90’ıncı yıl kutlamaları<br />

çerçevesinde hazırladığı bu seçkiye ev sahipliği<br />

yapmaktan büyük memnuniyet duyuyoruz. Değerli<br />

fotoğraf sanatçısı ve mimar Cemal Emden’in<br />

fotoğrafları ile güncel Türk mimarisine ışık tutan<br />

bu değerli serginin; Türk müteahhitliği markasının<br />

gücünü yansıtan binamızda gerçekleştirilmesini<br />

ayrıca anlamlı buluyoruz” diye<br />

konuştu.<br />

Türkiye Müteahhitler Birliği’nin Leed sertifikalı<br />

genel merkez binası aynı zamanda 2014<br />

yılında, ‘Sign of the City Awards’ yarışmasında<br />

18 ayrı kategoride değerlendirilen 142<br />

proje arasında ‘En İyi Mimari Tasarım’ ödülünü<br />

kazandı. Bina ayrıca İngiltere’nin prestijli<br />

mimarlık ödüllerinden, Building Awards<br />

2014’de Yılın En İyi Uluslararası Projesi ödülüne<br />

değer görüldü.<br />

ENTELEKTÜEL BİNALAR!<br />

Sanatçı Cemal Emden de serginin 6 aylık bir<br />

çalışmanın ürünü olduğunu belirterek, “Bina-


ların her biri, var olan mimari yapıların<br />

dışına çıkmayı başarabilmiş,<br />

dünyadaki başarılı örnekler arasında<br />

yer alan, entelektüel içeriğe sahip<br />

özgün yapılar. Nasıl bir coğrafyada,<br />

nasıl bir kentin içinde yer aldıklarını,<br />

iç mekânlarının ne tür özellikleri olduğunu<br />

fotoğraf karelerine aktarmak<br />

için gayret gösterdik. Ortaya çarpıcı<br />

bir tablo çıktı” diye konuştu.<br />

SON 10 YILA TANIKLIK EDEN Bİ-<br />

NALAR<br />

Sergideki son 10 yılın tarihine tanıklık<br />

eden binaların seçimine, Dokuz<br />

Eylül Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nden<br />

Prof. Dr. Deniz Güner,<br />

İstanbul Teknik Üniversitesi Doç.<br />

Dr. Funda Uz, Özyeğin Üniversitesi<br />

Mimarlık Fakültesi’nden Dr. Tayfun<br />

Gürkaş ve Pamukkale Üniversitesi<br />

Mimarlık ve Tasarım Fakültesi’nden<br />

Yrd. Doç. Dr. Burak Altınışık’ın da<br />

aralarında olduğu bağımsız bir danışma<br />

kurulu karar verdi.<br />

www.metropoldergileri.com 81


RÖPORTAJ<br />

82


www.metropoldergileri.com 83


RÖPORTAJ<br />

84

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!