14.08.2020 Views

02-BÜLTEN

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

yayınıdır.


Evrimsel Değişimin Ajanı Doğal Seleksiyon

• Editör-Ebru Yılmaz •

Takvim 19. Yüzyılı gösterirken Darwin, “doğal seçilim yoluyla devrim” olarak ele aldığı ve

“Doğal Seleksiyon” adını verdiği bir şeyden bahsetti. Şimdilerde de sıkça duyduğunuz bu

kavramın anlatmaya çalıştığı şey şu: Ancak ve ancak, doğada varlığını, gücüyle doğru orantılı

kanıtlayan ve doğanın koyduğu kurallara en uygun, doğanın belirlediği kriterleri en fazla

taşıyan canlılar hayatta kalır.

Daha sonra doğal seleksiyonu atalarımız, büyük balığın küçük balığı yediğini söyleyerek anlatmaya

çalıştılar. Biz burada hep şöyle bir okuma yaptık: Küçük balık olma, yerler. Ama aslında mevzu daha derin.

O zaman soralım; büyük olan küçük olanı yerse ve bu olay sürekli meydana gelirse ne olur?

Doğada bir kısım böceklerin yeşil, bir kısım böceklerin de siyah olduğunu düşünün. Çevre, popülasyonların

sınırsız gelişimini destekleyemediği için popülasyondaki bireylerin hepsi üreme potansiyellerini kullanamaz.

Ve örnekten hareketle; yeşil böceklerin kuşlar tarafından yenme olasılıkları yüksek olduğu için onlar

giderek azalırken, hayatta kalmayı başaran siyah böceklerin yeni siyah nesilleri de giderek artan oranda

doğada rol almaya devam eder. Zamanla siyah böcekler popülasyonda daha fazla varlık kazanırlar ve yeşil

böcekler de onların aksine yok olmaya doğru yelken açar. Ve neticesinde, sizin de öngördüğünüz gibi,

doğadaki tüm böcekler siyah olur. Sırf fenotipteki farklılıklardan dolayı, yaşadığı ortama daha uyumlu

canlıların hayatta kaldığı ve yeterince uyumlanamayanların elenerek yok olduğu bir evrim sürecini anlattım.

Peki, doğal seçilim yoluyla yaşanan bu devrim sizce bizim hayatımızın neresinde? Siz bu hikayenin hangi

tarafında gördünüz kendinizi? Yeşil böcek misiniz yoksa siyah böcek mi?

Dijital dünya kendi doğal seleksiyonunu oluşturdu ve ne kadar firma, kurum, şahıs varsa onlara dedi ki;

kendi uyumlanma yolunu bul, yoksa seni uçurumun kenarından çekecek bir el bulamayabilirsin…

İmtiyaz Sahibi (ErkinŞahinöz Akademi Adına); Erkin Şahinöz - Hande Aykent | Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Ebru Yılmaz

Görsel Yönetmen: Arzu Yılmaz | Katkıda Bulunanlar: Fikret Aslanyürek - Anıl Çil - Hüseyin Gümüştekin - Pınar Kabil

T. 0505 875 49 00

www.erkinsahinozakademi.com

info@erkinsahinoz.com

Türü: E-Dergi / Ayda bir yayınlanmaktadır.

Karma Dergisinde yer alan yazı ve fotoğrafların tüm hakları ErkinŞahinöz Akademi’ye aittir.

İzinsiz ve kaynak gösterilerek dahi kullanılamaz. Yazıların yazılarından ErkinŞahinöz Akademi sorumlu değildir.

Karma dergi basın meslek ilkelerine uymayı taahhüt eder.

www.erkinsahinozakademi.com



www.erkinsahinozakademi.com



CEPTEKİLER

-01-

HAYATI OKUMAK İÇİN

• Fikret Aslanyürek •

“Zekânın, bir zekâ testinden elde edilebilecek tek bir

IQ derecesiyle ölçülemeyecek kadar karmaşık

olduğunu düşünenler için Gardner’ın kitabı iç

rahatlatıcı bir çalışma ve insanoğluna yepyeni

bir gözle bakabilmenin

kapılarını aralayan

bir yapıt.”

Isaac Asimov

Kitap:

Howard Gardner,

Zihin Çerçeveleri

Howard Gardner, Çoklu Zekâ Kuramını

savunan en önemli bilim insanıdır. Standart

psikometrik araçlarla ölçülebilen tek bir

zekâ olduğunu söyleyen geleneksel kuramı

eleştiren Gardner, ilk kez 1983 yılında,

her bireyin birbirinden farklı pek çok

zekâsının olduğu ve bunların her birinin

kendilerine özgü bir biçimde geliştiği

ve çalıştığı tezini ortaya atmıştır. Her

insanda bu zekâların tümü bulunur, ancak

insanların yetenek ve yaratıcılıkları büyük

farklılık gösterir. Bir öğrencinin zekâsının

güçlü yanları ve zayıflıkları ayrı ayrı

işlenerek daha başarılı olması sağlanabilir.

www.erkinsahinozakademi.com



CEPTEKİLER

-02-

SESLİ ARAMADA

SEO UYUMU

• Anıl Çil •

Sesli arama teknolojisinin SEO üzerindeki etkisi

tartışılmaz düzeydedir. Gelişmeleri ve aramalardaki

sesli önceliği okuyabilen firmalar için büyük fırsat

bulunmaktadır. Her geçen gün sesli arama sorgularının

arttığını düşünürsek, e-ticaretten sosyal ağlara kadar

birçok iş modelinde büyük farklılıklar görebiliriz.

Peki neler yapmalıyız?

Sesli aramanın bu kadar hızlı arttığı bir dönemde

firmalarınızın öncelik vermesi gereken başlıklara ve

dijital varlıklara bir göz atalım:

- Mikro veri kullanımını artırın: Konum, telefon numarası,

adres, çalışma saatleri vb. bilgileri kullanmak ilk etapta faydalı

olacaktır. Bu bilgilerin yer aldığı sayfaların arama motorlarında

iyi bir şekilde indekslenmesi gerekmektedir.

- Müşterileriniz gibi konuşun: Google son birkaç yıldır

semantik cümle kalıplarını ve anahtar kelime kullanımlarını

daha değerli görmeye başladı. Bunun, kullanıcıların kendi

konuştukları dile yakın arama sorgularına Google’ın önem

vermesinden kaynaklandığını söyleyebiliriz. Site içeriklerini

bu yönde değiştirmek fayda sağlayacaktır. Sesli arama

sorgularında ön plana çıkmak için doğal bir dille metinleri

yazıya dökmek ve anahtar kelimeleri de konuşma dilinde

sorgulara göre kurgulamak gerekmektedir.

- Müşterilerin soracakları soruları yöneltin:

Müşterilerinizin soracakları soruları daha fazla düşünmeniz

gerekmektedir. Bu şekilde anahtar kelimelerinizi metinlerinizin

içine daha iyi yerleştirebilir ve sorulara yanıt teşkil edecek

şekilde daha kaliteli içerikler oluşturabilirsiniz. Müşterilerinizin,

ürün ve hizmetlerinizi nasıl aradığını düşünerek yola çıkın.

‘Müşteriler, ne tipte sorular sorarak sitenize ulaşabilir?’ gibi

başlıkları iyi irdelemeniz gerekmektedir.

- Sitenizin mobil uyumluluğu konusunda çok

dikkatli olun: Sesli arama sorgularının çoğu mobil

cihazlar üzerinden gerçekleştiği için bu alana yatırım yapmanız

gerekmektedir. SEO olarak sesli komuta uyumlu çalışmalar

yapsanız bile mobil uyumlu bir siteye sahip değilseniz üst

sıralarda yer almanız mümkün olmayacaktır.

- Uzun kuyruklu anahtar kelimelere enerjinizi verin:

Uzun kuyruk anahtar kelimeler, birkaç uzun anahtar kelime

öbeğinden oluşmaktadır. Arama sorgularında çok sıklıkla

kullanılmasa bile dönüşüm oranını artırıcı özelliği olan doğal

dile yakın bu anahtar kelime sorgularını sitede kullanmanız

gerekmektedir.

www.erkinsahinozakademi.com

www.erkinsahinozakademi.com



CEPTEKİLER

-03-

SÖZÜN ÖZÜ

• Fikret Aslanyürek •

“Özgürleştirmeksizin eğiten aptallaştırır.”

Jacques Ranciere Cahil Hoca Kitabından

“Aslında her insan bir romandır ve biraz

kahramandır. Gün gelir anlar ki, harcadığı tek şey

hayalleri değil, zamandır.”

Cengiz Aytmatov

“Dünyanın bütün kötülüklerine başkaldır.

Bazen senin iyiliğin, başkasının kötülüğüne de

olabilir. Kendi iyiliğine de başkaldır.”

YaSar Kemal

,

www.erkinsahinozakademi.com



CEPTEKİLER

-04-

MEYDAN OKUMAYA

KENDİNİZDEN BAŞLAYIN!

• Hande Aykent •

Lütfen, büyük düşünün ve hayattan sadece sağlık ve

mutluluk dilemeyin…

Kanatlarınızı mümkün olduğunca açın, büyük hayaller

kurun ve başarısızlık riskini göze alın.

Hata yapmaktan korkmayın!

Sıradan bir hayatı yaşamak kolaydır. Yerçekimine karşı

koymaksa cesaret ister. Ama cesaretin en büyük ödülü,

ayaklarınızın yerden kesildiğini hissettiğiniz andır. Hedefe giden

yolda en önemli koşul, yorulmadan, moral bozmadan, ısrarcı ve

istikrarlı olmak çünkü. Ve bazen stratejik bir geri adım, son

toplamda başarı olarak bile tanımlanabilir.

Apple’ın her bir ürününün ayrı bir hikâyesi var ancak, size bugün

iPod’dan bahsedeceğim. Çalışanlarına, “İyi bir şey yaptığınızda

bunun üzerinde fazla durmayın, daha da iyisini yapmak için

çalışın, hep bir sonraki adımın hayalini kurun’’ diyen Steve

Jobs, hayal gücü ile aklı birleştiriyordu. iPod ilk çıktığında

sadece Mac bilgisayarlarla uyumlu yapıdaydı, tam 400$ fiyat

etiketine sahipti ve 5GB depolama alanı sunuyordu. O zamanlar

için 5GB oldukça büyük bir depolama alanıydı. Çıkış sloganı,

“cebinizdeki 1000 şarkı” adeta bir devrim niteliğindeydi.

Apple’ın iPod hikâyesinde başarıyı yakalamasının en büyük

sebeplerinden biri, belki de bu geniş depolama alanı imkânı

olmuştu, bir diğeri ise küçüklüğü ve taşıma kolaylığıydı.

iPod piyasaya sürüldüğünde yıl 2001’di. Bu döneme kadar

kasetçalar, cd çalar gibi pek çok müzik dinleme cihazı, dönem

dönem popüler olmuş ve insanlar tarafından müzik dinlemek

amacıyla kullanılmıştı. Fakat bu cihazların ortak özelliği

çok büyük olmaları ve taşımada sorun çıkarmalarıydı. iPod

piyasaya sürülmeden önce, tasarımı bittiğinde, mühendisler

Steve Jobs’a iPod’u sunduklarında Steve Jobs cihazın çok

büyük olduğunu söyledi. Mühendisler şaşırdı ve “Daha küçük

olmasının imkânı yok” dediler. Steve Jobs iPod’u bir akvaryuma

attı ve çıkan kabarcıkları göstererek, “Demek ki hala içinde boş

yer var, küçültün” dedi.

Unutmayın!

“İmkânsız diye bir şey yoktur,

mucizeler biraz zaman alır.”

www.erkinsahinozakademi.com

www.erkinsahinozakademi.com



CEPTEKİLER

-05-

MÜŞTERİ YOLU

• Erkin Şahinöz •

Philip Kotler’e göre müşteri yolu beş A’dan oluşur:

Farkındalık (Aware), Çekicilik (Appeal), Sorma (Ask),

Eylem (Act) ve Savunma (Advocate).

Farkındalık, müşteri yolunun giriş kapısıdır.

Şirketlerin yaptığı reklamlar, diğer müşterilerin kulaktan

kulağa pazarlaması, geçmişte yaşanmış pasif deneyimler

potansiyel bir müşteri için önemli farkındalık kaynaklarıdır.

Bu, farkındalık aşamasıdır.

Çok sayıda markanın farkına varan müşterileri, maruz kaldıkları

tüm bilgileri işledikten sonra kendilerine çekici gelen

markaların kısa listesini çıkarırlar. Akılda kalan özelliklere

sahip olan markalar bu kısa listenin üst sıralarında yer alırlar.

Bu, çekicilik kapısıdır.

Müşteriler bir sonraki aşamada kendilerine çekici gelen

markaları merak etmeye başlarlar. Markaları araştırırlar,

onlar hakkında çeşitli kaynaklardan bilgi toplamaya çalışırlar,

çevrelerine sorarlar. Bu, sorma kapısıdır.

Sorma aşamasında hem offline hem de online kaynakları

kullanırlar. Müşteriler bu aşamada ürüne ikna olurlarsa satın

alma eylemine geçerler. Bu, eylem kapısıdır.

Müşteriler bir ürünü aldıktan sonra kullanım sırasında ürün

hakkında daha fazla bilgiye ulaşırlar, bunların bir kısmı olumlu

bir kısmı da olumsuzdur. Satış sonrası servisi değerlendirirler.

Ortaya bir bağlılık duygusu çıkarsa markayı etraflarına

önermeye başlarlar, hatta marka hakkında eleştiri olduğunda

markayı savunmaya başlarlar.

Bu, savunma kapısıdır.

“Markalaşma,

somuttan soyuta geçiştir.”

Bu noktada müşteriler marka elçileri olurlar. Şirketlerin

yapması gereken, müşterilerini farkındalıktan savunuculuğa

taşımaktır. Markalaşma, marka savunuculuğu oranını (markayı

savunanların markanın farkında olanlarına oranı) azami seviyeye

çıkarmaktır. Bir başka ifadeyle; markalaşma, şirketlerin marka

farkındalığını ne ölçüde marka savunuculuğuna dönüştürdüğüne

bağlıdır. Markalaşma, somuttan soyuta geçiştir. Olgudan algıya

çıkıştır. Mazruftan zarfa sıçrayıştır. Türkiye’deki şirketlerin

markalaşamadığını ortalama ihracatımızın kilogram değerinin

1,1 dolar olmasından görebiliyoruz. Benzer ülkeler ürünlerini

kilosu 4,5 dolardan ihraç ediyor. 1 kilo Mercedes 40 dolar, 1 kilo

iPhone 7.500 dolar, 1 kilo Viagra 75.000 dolardan satılıyorsa

kendimize şu soruyu sormalıyız? Ürünümüzün içine ne kadar

bilgelik koyuyoruz? Niceliği bırak, niteliğe bak. Büyük olmayı

bırak, iyi olmaya bak.

“Dünya, herkesin kendi malını

sattığı bir pazar yeridir.”

Fuzuli

www.erkinsahinozakademi.com

www.erkinsahinozakademi.com



ANAHTAR

PINAR KABİL

“Millet olarak

anlatabiliyoruz

ancak sessizce

dinleyemiyoruz…”

SORU SORMAYI

BİLİYOR MUYUZ?

Cevabını merak ettiği her soruyu

sormak ister insan. Cazibe, sorunun

sorulma şeklinde ve içeriğinde

saklı. Tatminkâr bir iletişim

kurabilmek ve bilgi edinebilmek için

“Güçlü sorular” sorman gerekiyor.

Sen neyin peşindesin?

Yanıtı ne olurdu sizce...

Güçlü soru sorma kavramı burada devreye giriyor.

Güçlü sorular sormak; başkalarının olaya bakış açısını

öğrenmenin, onu dinlemenin, görüşlerini doğrulamanın

ve temel amaç olarak iletişimde verileri kullanarak iki

taraf arasında bir köprü kurmanın en doğru yoludur.

Odaklı sorular sorarak karşı tarafı “aktif dinleme” ile

dinlersen, konuya hakimiyetini ve merak duygunu öne

çıkarırsın. Sen aktif ve tarafsız dinlediğinde ise önyargılar

ve varsayımlar çöker. Soru sormak değil, güçlü soru

sormaktır temeldeki ilke. Güçlü soru sorabilmek bir

liderlik özelliğidir.

Güç ihtiva eden sorular nelerdir

peki? Literatürde bu tür sorulara

“açık uçlu sorular” deniliyor;

cevabının kısaca “evet” ya da “hayır”

olduğu kapalı sorular gibi değildir

bunlar. Yorum ve bakış açısının veriler

ile desteklendiği, hatta ispat edilmeye

çalışıldığı sorulardır güçlü sorular.

“Ne?”, “Neden?”, “Nasıl?”, “Başka?”

gibi soru kalıpları ile başlayan soruları

bu kapsamda değerlendirebiliriz.

Örneğin; “Kendini neden bu kadar çok

suçluyorsun?” diye sorulduğunda kısa

cevap da verilebilir, analiz yapılarak

destekleyici örnekler ile uzun bir

cevap da gelebilir. Eğer konuyu

sonuçsuz bırakmak istemiyorsan

cevabın ardından ikinci soruyu iyi

seçmek gerekir. “Kendini bu kadar

suçlamayı bıraksan ne olur?” sorusu

ise çözüm odaklıdır; cevap verecek

kişi artık kafasından bu soruna karşı

geliştirdiği çözüm önerilerini alt alta

sıralar ve size alternatifler üreterek

fikirlerinizi almak istediğini gösterir.

İşte bu bir diyalogdur, monolog

değildir. Her diyaloğun sonunda

mutlaka o konu ile ilgili bir kazanım

vardır. “Başka ...?” ile başladığınız

final sorusu ile bir yolculuğa

çıkmış olursunuz artık. Bu aşamada

dinlemenin çok büyük bir ehemmiyeti

vardır.

Dinlerken “duygudaşlık/empati”

kavramı devreye girer. Aktif

şekilde fakat empatik olarak

dinleme yapmanız, olayda tek

taraflı düşünmeden, doğru analizi

yapmanızı ve yanılma ihtimalinizi

düşürmenizi sağlar. Dinlemeyi bu

safhada biraz açmakta fayda var:

Millet olarak anlatabiliyoruz ancak

sessizce dinleyemiyoruz sanki, ne

dersiniz? Bunu biraz açalım. Karşı

taraf bir hikayesini, tezini, anısını

anlatıyor olsun. Anlattıklarını onu

gerçekten dinlediğimizi gösterir

şekilde onaylama mimikleri ile ve

bazen de çıkardığımız “hı hı, evet,

tabii…” gibi aktif dinleme kelimeleri

ile desteklemeliyiz. Aktif dinlemenin

ardından “peki sen olsan…,” gibi

“takip soruları” sorarak karşı tarafın

fikirlerini almanın yolunu açmalıyız.

Ancak asla öğüt vermeden yapmalıyız

bunu. Bu arada karşı tarafın

anlattığı hikayeye benzer, sizin veya

bir yakınınızın başınızdan geçen

bir hikayeyi anlatarak konuşmayı

nötrleştirip öldürmeyin sakın; “Aha

da aynısı benim halamın gelininin

oğlunun başına geldi” derken...

İletşimlerde yapılan en büyük

hatalardan biri, aktif dinlerken bile

konuşmaya odaklanmak yerine, bu

konuşmanın sonucunda sorulacak

soruya odaklanmaktır. Bunu biz Türk

milleti olarak çok yapıyor gibiyiz.

İstatiksel veriler ile de destelenen

bu hipoteze göre yabancı dilleri

bu yüzden zor öğrenebiliyoruz. Anı

yaşayıp karşımızdakini dinlemiyoruz.

Karşı tarafın anlattıklarından ziyade,

nasıl bir yanıt vereceğimizi düşünerek

tek taraflı ilerliyoruz. Neticede ne

konuyu anlayabiliyoruz ne de karşıdaki

ile empati kurup değerli olduğunu

hissettirebiliyoruz. Hatta konuyu

anlamadığımız için komik durumlara

da düşebiliyor, kel alaka bir soru

ile düştüğümüz gülünç durumu

taçlandırabiliyoruz. Haliyle ağzımızdan

çıkan ile zihnin algıladığı arasındaki

mesafe de uzadıkça uzuyor ve elbette

netice bir fiyasko oluyor.

www.erkinsahinozakademi.com



Güçlü soru sormak bir liderlik özelliğidir.

Lider olmak ise doğuştan gelen bir şey

değil, sonradan kazanılan bir beceridir.

Bir eylemde başarı istiyorsan kilometre

yapmalısın. On bin saat kuralını

unutmayalım. Belki bir Fazıl Say

olamazsın ama iyi bir piyanist olabilirsin.

Toparlarsak, etkili soru sormak bir etken

eylemdir. Güçlü soru sorduktan sonra,

aktif dinleme yapmak ve takip sorular ile

devam etmek gerekiyor. Kendi fikirlerinizi

eklemelisiniz. Ekleme yaparken

mutlaka verilerden ve istatiksel

bilgilerden kaynak belirtilerek

faydalanmalısınız. Önerinizi verirken

“Siz bu bilgiyi nereden biliyorsunuz?”

sorusuna her daim hazırlıklı olmalısınız.

“Güçlü soru sormak

bir liderlik özelliğidir.”



ANAHTAR

BLOKZİNCİR VE

AKILLI SÖZLEŞMELER

Blokzincir tüm kayıtların

değiştirilemeyecek şekilde ve sadece

yetkili kişilerin yetkileri çerçevesinde

veri girişi yapabildiği ve tüm ağ

üzerinde dağıtık bir şekilde çoklu

kopyalarda tutulan veri tabanıdır. Bu

veri tabanına akıllı sözleşmeler de

koyarak hangi durumda nasıl bir

aksiyon alınacağını da tamamıyla

algoritmaya bırakabiliriz.

ERKİN ŞAHİNÖZ

Veri tabanının tüm ağda dağıtık bir şekilde tutulması

sebebiyle tüm verinin toplandığı tek bir merkez yoktur.

Dolayısıyla server çöktü, sistem hacklendi, içeriden kötü

niyetli veya sakar birisi veriye zarar verdi, veriyi sildi gibi

bir durum söz konusu olmaz.

Kayıtlar çoklu sayıda tutulduğundan belli bir kısmını yok

etmek veya değiştirmek de işe yaramaz. Çünkü sistemdeki

terminallerin, Blokzincir’i kullanırken ellerindeki kayıtlar

ile diğer kayıtlar aynı mı değil mi diye kontrol eden

algoritmaları vardır. Mukayese ettiği iki zincir farklı ise,

hangi zincirden sistemde var diye sorgular. Sistemde

olmayan zinciri bir yana atar, en yaygın olan zinciri

işlemeye devam eder.

Zincirdeki tüm bloklar birbirlerine özet değerleriyle

bağlıdır. Herhangi bir bloğun özet değeri, bir sonraki bloğun

girdilerinden biridir. Dolayısıyla zincirde hangi blokta bir

değişiklik yapılırsa yapılsın o blok ve devamındaki tüm

blokların özet değerleri değişir. Bu kötü niyetli terminalin

tüm o blokların özet değerlerini tek tek hesaplaması

gerekir. Ve de sistemin mevcut zincir uzunluğunu yakalayıp

geçmesi gerekir ki bu pek mümkün değildir.

Zincirdeki tüm kayıtlar zaman sıralı saklanır. Zincire kayıt

atmak veya okumak şifrelerle olur. Bu sayede zincir kimi,

hangi seviyede ilgilendiriyorsa o derinlikte veri girişi veya

veri okuması sağlanır. Örneğin Bitcoin Blokzincir’i açık bir

zincirdir. Uygun bir uygulama kullanan herkes sistemden

veri okuyabilir. Herkes de uygun uygulamalarla ve özel

anahtar kriptolojisini kullanarak zincire veri girişi yapabilir

(kurallar çerçevesinde). Ancak sizin, örneğin nakliye

şirketinde kullanacağınız Blokzincir için sadece okuma

izni olanları, sadece veri yazma izni olanları ve bunların

derinliklerini ayarlamanız mümkündür.

Ve Blokzincir’in en önemli bulduğumuz özelliği, web’in

kurulmasından sonraki en büyük buluş dediğimiz,

toplumsal, finansal ve hukuki büyük değişimlere sebep

olacak dediğimiz özelliği güven unsurudur.

Blokzincirin en etkili özelliklerinden birisi işlem

yapan tarafların birbirlerini tanıma ve güven duyma

zorunluluğunun olmamasıdır. Ve bu ortamı araya bir

merkez, noter, banka, hakem gibi üçüncü bir taraf

sokmadan oluşturma imkanı vardır. Üçüncü bir partinin

yani merkezi bir yapının olmaması işlemlerdeki bilgi

gizliliği, sürat ve maliyet açısından çok olumludur.

Bu konudaki genel bakış açımız şudur: Aracılık

hizmetlerinin yöntemi ve bu hizmeti veren kurumlar yakın

zamanda ya yok olacaklar ya da yapısal dönüşüm

geçireceklerdir.

www.erkinsahinozakademi.com



• Kaynak fazlası olanlardan mevduat toplayıp kaynağa ihtiyacı olanlara kredi veren bankalar

• Evini satmak isteyenler ile ev almak isteyenleri buluşturan emlakçılar

• Gayrimenkul alım satımına şahitlik eden ve resmi kayıtları oluşturan noterlik müessesesi

• İthalat, ihracat işlemlerinde ithalatçı parasını ödeyecek mi; ihracatçı söz verdiği kalitede, miktarda ve zamanda

malları gönderecek mi güvencesini veren akreditif işlemler

• Yurt dışında okuyan kızınıza gönderdiğiniz harçlığı 2-3 gün sonra ulaştıran ve/veya yüksek komisyon talep eden

SWIFT, Western Union veya MoneyGram gibi aracılar

• Gece kulübüne girerken sadece 18 yaş kuralını kontrol etmesi gerekirken kimliğindeki ad, soyad, doğum yeri,

medeni durum, anne adı gibi özel detaylarını da görme durumunda kalan güvenlikçiler

• Tedarik zincirinde hangi aşamada hangi belgelerin olacağını, hangilerinin imzalanacağını belirten, bürokrasinin

olabilecek en kötü tecrübesini yaşatan kurallar bütünü

• İş mülakatlarında manuel hazırladığımız CV’mize bugün için haklı olarak dudak bükerek ve şüpheli bakan işe

alımcılar

• Sanat eserini, bestelediği müziği, yazdığı romanı korsan internet piyasasından koruyacağım diyen ama telif

haklarının da tam karşılığını vermeyen müzik ve sanat dünyası aracıları

• Odasını veya evini kısa süreli tanımadığı kişilere kiraya verilebilmesini sağlayan AirBnB

• Kendi aracıyla belli bir yerden belli bir yere insanları götürmelerine imkan sağlayan UBER

• Bilmediğimiz ülkelerde, tanımadığımız otellerde rezervasyon yaparken belli bir yere kadar güvence sağlayan

ama bunun için de otellerden %25-30 komisyon alan, dolayısıyla bizim daha ucuza tatil yapmamıza engel olan

booking.com

• Tarlasında ürettiği ürünü ana pazara, büyük şehre, hale nasıl gönderip, kime nasıl satacağını bilemeyen

çiftçinin sırtından geçinen kabzımallar ve

• Alıcı ile satıcı arasında bir nevi teyitleşmeyi sağlayan, bir nevi güven ortamı yaratan aklınıza gelen her türlü

aracılık faaliyeti yapan şirketler, kurumlar, yapılar ve hizmetler kabuk değiştirecektir.

www.erkinsahinozakademi.com



“Aracılık hizmetine ihtiyaç kalmamasıyla

aracılar ortadan kalkacak.”

Aracılık hizmetine ihtiyaç kalmamasıyla aracılar ortadan kalkacak. Hem

alıcı ile satıcıya binen maliyetler düşecek hem de süreçler hızlanacaktır.

İşlemlerin tarafları her türlü detayı, yazışmayı, sözleşmeyi kendilerinde

saklama ve güncelleme ve her seferinde de karşı parti ile uzlaşma

zorunluluğundan kurtulacaklar.

Seçimler şeffaf olacak ve hızlanacak. Aklınıza sadece milletvekili seçimleri

gelmesin. Her türlü oylamada aynı pratikliği ve verimliliği yaşayacağız.

Örneğin, Gümüşhane’de bir dere üzerine kurulacak HES projesi... Çevreye

zararı, ekolojik dengeyi zorlaması, civardaki habitata zarar vermesi bir

tarafta; enerji üretimi, ülkenin kalkınması, HES’in yapılacak bölgede

sağlanacak istihdam diğer tarafta olmak üzere nasıl bir karar verelim?

Bu esnada da HES’i yapacak şirket civar köydeki 60 kişiye 3 yıl boyunca

istihdam yaratacağı ve 200 kişilik bir ilkokul yaptıracağı sözünü vermiş

durumda.

Oluşturulacak akıllı kontratta köylülerin HES üzerine kısıtlaması koyulur.

3 yıl boyunca istihdam sözü tutulur ve ilkokul yaptırılırsa, köylülerin rızası

ile HES’in üzerindeki mülkiyet ve/veya kullanım kısıtlaması kalkar. Eğer

bu yetmiyorsa, kontrat oluşturulma şartlarına bir de belli bir tazminat

tutarı eklenir. Böylece verilmiş olan sözlerin tutulacağı garanti altına

alınmış olur. Peki, buna rağmen HES’e izin verelim mi, vermeyelim mi?

İşte bu konuda kamuoyunun çoğunluk görüşüne yine akıllı kontratlardaki

kurallarla başvuracağız. Akıllı kontrattaki belli bir girdiyi “Evet/Hayır”

diye işaretleyeceğiz. Bunu da ağırlaştırarak yapabiliriz. Mesela HES’in

kurulacağı köylerde yaşayanların oyu 37 sayılırken, Gümüşhane’de

yaşayanların oyu 5 sayılır, Karadeniz’de yaşayanların oyu 2, ülkenin diğer

yerlerinde yaşayanların oyu 1.

Başka bir örnek de Greenpeace için verelim. Örneğin Greenpeace Kuzey Kutbu’nda

kaçak balina avlayanlarla mücadelesini daha da etkinleştirmek için bir proje

geliştirmiş ve bunun için bağış talep ediyor olsun. İnsanlar projeye tam inanırsa,

toplanacak bağış farklı olur; pek inanmıyorum ama yine de Greenpeace diye

yardım edelim derse meblağ farklı olur. Şu şekilde bir akıllı kontrat tasarlayalım:

Toplanacak tüm bağış hak ediş usulüne göre Greenpeace’e aktarılacaktır. Şu

internet sitesinde resmi görülen, bilmem ne bandıralı, şu kadar grostonluk gemiyi

iki yıllığına kiralama sözleşmesi imzaladığında toplanan bağış havuzundan 3 milyon

dolar aktarılacak. Mürettebat kadrosunda dördü doktoralı olmak üzere toplam 12

tane üniversite kadrolu akademisyen kaydedilince, bağış havuzundan 300.000 dolar

daha aktarılacak. Gemi limandan çıkış yaptığında 100.000 dolar daha aktarılacaktır.

Gemi 47. enlemin kuzeyine geçtiğinde bağış havuzundan 2 milyon dolar, Kuzey

Kutbu bölgesi içerisinde aralıksız 67. gününü tamamladığında ise bağışın tüm

kalan tutarı olan 4,5 milyon dolar daha Greenpeace hesabına aktarılacaktır. Hem

Greenpeace projeye gönül rahatlığıyla başlayabilir; çünkü taahhütlerini yerine

getirdiğinde, ödeme alacağına emindir; hem de potansiyel bağışçılar boş yere bağış

yapmayacaklarına, kandırılmadıklarına emin olacaklardır ve yüksek tutarlarda bağış

toplanmasına vesile olacaktır. Blokzincir teknolojisi sayesinde noter kayıtlarından,

hasta kayıtlarına kadar pek çok konuda hem güvenilirlik hem de mahremiyet, aracısız

ve düşük maliyetle sağlanabilecektir. Hem de sadece bunlarla sınırlı kalmayacaktır.

Blokzincir teknolojisinin daha başka nerelerde hayatımıza gireceğini

sizin hayal gücünüze bırakıyoruz.



EKONOMİ

ERKİN ŞAHİNÖZ

DEFI

Merkeziyetsiz Finans

Bu köşenin yazarı COVID-19’u değil,

Bitcoin’i milat olarak görüyor. 2009

yılı bir yol ayrımıdır. Bitcoin baraj

kapağını açan bir buluştu, yoksulu

yoksullaştıran, varsılı varsıllaştıran

totaliter finansal sistemi tabuta

soktu. Ancak tüm geleceği Bitcoin’e

bağlamamak gerekiyor. Akıllı dijital

sözleşmeler, blokzincir, ethereum,

DEFI dediğimiz merkeziyetsiz finans

sistemi tarihi yapacak.

Kripto para dünyası halen Satoshi Nakamoto’nun

gerçekte kim olduğuna kafa yoruyor. Bu çabayı

beyhude buluyorum. Satoshi Nakamoto, akıllı

sözleşme fikrini geliştiren, kayıt defterinde dağıtık

mimari uygulamasını Bit Gold ile hayata geçiren

Nick Szabo’dur. Satoshi Nakamoto, Ekim 1985’te

“Kimlik Bilgisi Gerektirmeyen Güvenlik: Büyük

Birader’i Hükümsüz Kılacak Ödeme Sistemleri”

başlıklı makaleyi yazan David Chaum’dur. Satoshi

Nakamoto, bugünkü haliyle Bitcoin ve birçok kripto

paranın bel kemiğini oluşturan “iş ispatı”

algoritmasını 1996 yılında “Hashcash” adıyla başka

bir amaç için geliştiren Adam Back’tir. Satoshi

Nakamoto, kriptografi dünyasında bir devrim olarak

kabul edilen “gizli anahtar şifrelemenin” (public

key cryptography) herkese açık ilk uygulaması olan

PGP (Pretty Good Privacy = Mahremiyet Çok Güzel)

yazılımını şirketleştiren efsane Hal Finney’dir.

Ezcümle, Satoshi Nakamoto kolektif zekadır.

Bitcoin, “bit” ve “coin” sözcüklerinin

bir araya gelmesinden oluşuyor. Bit,

bilgisayar dilinde “0” ve “1”’i temsil

eder. Elektronik ortama, dijital

dünyaya işaret ediyor. “Coin” ise

madeni paradır. Madeni para nakit

işlemi, aracı olmayan kişiden kişiye

nakit transfere işaret eder. O halde

Bitcoin, nakit paranın fiziki ortamda

kişilere sağladığı avantajı dijital

ortama taşımaktır.

Elektronik ortamda arada PayPal,

Western Union ve bankalar olmadan

kişiden kişiye (peer-to-peer/ nakit)

değer transferi yapabilmektir.

Yüz yüze değilken de nakit işlem

gerçekleştirebilmektir. Bankacılığı

bankalar olmadan yapabilmektir,

büyük bir devrimdir.

“Merkezi olmayan

kripto paralar 11

yıldır merkezi

platformların

üzerinde çalışmak

zorunda kaldı.”

Ama bu 11 yıl öncesinin devrimiydi.

Merkezi olmayan kripto paralar

11 yıldır merkezi platformların

üzerinde çalışmak zorunda kaldı.

Ne kastediyorum? Merkezi olmayan

kripto paraları merkezi borsalardan

merkezi kuruluşların kredi kartı ile

satın alınabiliyorduk. Kripto paralarda

mevduat ve kredi mekanizmaları tam

oturmamıştı.

DEFI ile yeni teknoloji artık eski,

arkaik platformlardan kurtuluyor,

potansiyelini çok daha iyi

gösterebileceği yeni merkeziyetsiz

(aracısız) platformlara kavuşuyor. Nasıl

mı? Önce DEFI’nin tanımını yapalım.

DEFI, Türkçe karşılığı merkeziyetsizlik

olan “decentralization” sözcüğü ile

Türkçe karşılığı finans olan “finance”

sözcüğünün ilk iki harflerinden

oluşuyor, “de” ve “fi”. Merkeziyetsiz

finans ya da aracısız finans diyoruz

DEFI’ye. Konuyu artık “Türkiye’deki

Ahmet bir Pazar günü (bankacılık

kapalıyken) Londra’daki arkadaşı

Bob’a bir cüzdandan bir cüzdana

olacak şekilde, saniyeler içerisinde,

aracı olmaksızın, çok düşük işlem

maliyeti ile ya da işlem maliyeti

olmaksızın, 3 Bitcoin Cash gönderdi”

düzeyinden yukarılara taşımalıyız.

“Türkiye’deki Ahmet, ABD’deki John’a

taahhüt ettiği hizmeti yerine getirmesi

durumunda 2,5 Litecoin gönderecek.”

“Türkiye’deki Ahmet, ABD’de yaşayan

çocukluk arkadaşı Mehmet’e akşam

oynanacak derbiyi Beşiktaş kazanırsa

5 Bitcoin SV gönderecek, Fenerbahce

kazanırsa Mehmet Ahmet’e 20

Litecoin gönderecek.”

www.erkinsahinozakademi.com



“Türkiye’deki ithalatçı firma, İtalya’daki üreticiden 2 adet CNC

tezgahı satın alacak. Türkiye’deki ithalatçı taahhüt edilen şartlar

gerçekleştiğinde ve taahhüt edilen ürün İtalya’daki limanda gemiye

yüklendiğinde ürünün ödemesini istikrarlı coin

(stable coin) Tether ile yapacak.”

Çıkmamız gereken düzey burası.

Belli şartların yerine getirilmesi ya da belli koşulların oluşması

durumunda gerçekleşecek işlemleri aracısız ya da güvenilir üçüncü

taraf olmaksızın nasıl yapacağız?

Burada akıllı dijital sözleşmeler

devreye giriyor ve güvenilir üçüncü

tarafın görevini yükleniyor. Aracı

gidiyor, akıllı sözleşme geliyor. O

halde işlemlerin programlanabilmesi

gerekiyor. Buna uygun bir merkeziyetsiz

kayıt defteri (blokzincir) gerekiyor.

B i t c o i n

Blokzinciri bunu

halledemez

ama Ethereum

Blokzinciri tam

da bunun için

tasarlanmıştı.

Bitcoin baraj

kapağını

açtı derken

bunu kasettim. Şimdi bayrağı

Ethereum Blokzincir’i, akıllı

sözleşmeler, istikrarlı coin’ler

taşıyor. Bunlar sayesinde merkezi

borsayı merkeziyetsiz borsaya

dönüştürmek, merkezi uygulamaların

yerine merkeziyetsiz uygulamaları

(DEFI D-app) koymak mümkün,

mevduat ve kredi mekanizmalarını

merkeziyetsiz ortamda da sunmak

mümkün. Dönüştürüldü, koyuldu ve

sunuldu zaten. Dünya DEFI pazarının

büyüklüğü 2,5 milyar doları aştı.

Bırakın artık dolara buradan girilir mi,

altını kaçtan alalım, borsaya hangi

hisse senedi ile girelim sorularını.

Melek yatırımcı olun. Türkiye’nin de

DEFI pazarı büyüyecek.

(Not: Konuya uzak olanlara “Satoshi

Dünyayı Değiştiriyor” isimli kitabımı

okuyarak başlamalarını tavsiye

ederim).

www.erkinsahinozakademi.com



MARKALAŞMA

ANIL ÇİL

FIRFIR YOK ARKADAŞLAR!

90’larda çocuk ya da genç idiyseniz

‘fırfır yok’ size yabancı bir tabir

değildir. Bu tabir, uzun saatler

harcanan atari salonlarının

vazgeçilmeziydi. Takım oyununun

ve rekabetin ergen yüzlere ilk

yansımasıdır. Atılan tek jetonla

kıyasıya rekabet başlar. Gözler

keskin, bilek hareketleri stratejik ve

langırt masası sanki bir

satranç tahtası…

Fırfır, langırt kollarının amaçsızca ve

topa bakmadan çok süratli bir şekilde

çevrilmesinin halk arasındaki adıdır.

Fırfır yapanlar iş bilmez ve hatta kural

tanımaz olarak nitelendirilirdi. Hoş

karşılanmazdı ve oyundaki konumunuzu

rakiplerin nezdinde “acemi” düzeyine

indirirdi. Bir tekniğe, mantığa ve

stratejiye değil; daha çok olasılığa

dayalıydı. Fırfır topun belirlenmiş

bir hedefe ulaşmasına değil, ivme

kazanmasına yol açardı. Estetik

değil, kestirme idi. Matematiksel

değil, varsayımsal idi. Hedef odaklı

değil, ivmelendiriciydi. Düzdü, takım

paslaşmasına dayanmazdı. Süreç

odaklı değil, sonuç odaklıydı.

Hem şirket hem de insan yönetiminde

birçok kez ‘fırfır’ yapıldığına tanık

oluyoruz hayatta. Artık ‘fırfır’ yaparak

başarı elde edilebilecek bir dönemde

değiliz. Detaylara inmek, verimlilik

esaslı hareket etmek, zihnimizin

kıvrımlarını harekete geçirmek

gerekiyor. Bir kurum ve marka hafızası

oluşturmalıyız. Evet, bu kısım çok

önemli. Kurum içi hafıza oluşturmak

çok önemli. Satıştan/sahadan gelmiş

olmanız, şirketin kuruluşundan

bugünlere kadar her departmanı ilmek

ilmek işlemiş olmanız, müşterileriniz

ile çok iyi ilişkilere sahip olmanız

bulunduğunuzdan yerden daha iyi

seviyelere gitmeniz için artık yeterli

olmayacaktır. Bu durumun en güçlü

örneği bizzat ülkemizin kendisidir.

1980’den 2020’ye kadar GSYİH

bakımından IMF verilerine göre en büyük

ekonomi sıralamasında hayatımızda ne

değişti? Aslına bakarsanız hiçbir şey

değişmedi. Sadece kendi sahamızda

top çeviriyoruz. 1980’de de en büyük

20 ekonomi arasında idik, şimdi de...

En iyi geldiğimiz sıra on beşincilik idi.

Bunu da son 40 yıllık süreçte 1987,

1998, 2004, 2005, 2006, 2007 ve 2008

yıllarında yaşadık.

“Dünyanın

En Değerli 500

Markası 2020

araştırmasının

sonuçlarına göre

ilk 500 içerisinde

bir tane bile Türk

markası

bulunmamaktadır.”

Şirketlerimizin durumu da hiç farklı

değil. Gelin, en değerli markamıza

yakından bakalım. 1 milyar 975 milyon

dolarlık piyasa değeri ile THY, ülkemizin

en değerli markası olarak karşımıza

çıkıyor. Bir başarı hikayesi var mı?

Evet, mutlaka var ama çok çığır açıcı ve

yıkıcı bir başarı olarak niteleyemeyiz.

1990’ların başındaki ‘They Hate You’

havayolu şirketi düzeyinden THY olma

yolunda ciddi bir imaj düzeltmesi

gerçekleştirildi. Büyüklük gözlüğüyle

değil marka değeri gözlüğüyle bakmayı

öğrenmemiz gerekiyor. Uluslararası

marka değerlendirme kuruluşu

Brand Finance tarafından hazırlanan

‘Dünyanın En Değerli 500 Markası 2020’

araştırmasının sonuçlarına göre ilk 500

içerisinde bir tane bile Türk markası

bulunmamaktadır. ABD, 205 markasıyla

birinciliği göğüslemiş durumda.

Öyleyse, durup düşünmemiz lazım.

Yaptığımız işe bir hikaye eklemenin

elzem olduğuna artık inanmak

gerekiyor. Yoksa fırfır yapmaya devam

ederek ülkemizi gelecek nesillere

teslim edeceğiz. Böyle bir ekosistemde

fırfır ile gol atmak oldukça zordur.

Listenin zirvesinde teknoloji markaları

bulunuyor. Hikaye de hep buralardan

çıkıyor. O zaman kurumsal hafıza,

marka hafızası oluşturmak; ERP,

CRM gibi sistemleri işletmelerimizin

boyutu ne olursa olsun, iş süreçlerine

entegre etmek gerekmektedir.

Markayı, yaşaması gereken bir miras

gibi görmek, her yönetim kademesinde

kurum kültürü oluşturmak ve müşteriye

tutarlı bir hizmet sunmak lazım.

www.erkinsahinozakademi.com



“Sosyologları,

psikologları,

antropologları

yönetim kademelerine

getirerek fark

yaratabilirsiniz.”

Marka değeri, şirketlerinizin sahip olduğu arsa, araç, bina, taşınmaz ve demirbaşlar ile değil, bilançoda

yer almayan ekibiniz ile ürettiğiniz soyutlarla artar. Sosyologları, psikologları, antropologları yönetim

kademelerine getirerek fark yaratabilirsiniz. Kadını engelleyerek değil, onun önünü açarak, onun

spiral zekasından yararlanarak başarabilirsiniz. Olimpiyatlarda farklı branşlarda da altın madalya

kazanabiliyorsanız, Türkiye’den Barcelona’ya, Real Madrid’e futbolcu ihraç edebiliyorsanız, Nobel

ödüllü bilim insanlarının sayısını artırabiliyorsanız marka olursunuz. ‘Köşeyi dönme’ siyasetinden,

‘katma değer’ yaratma siyasetine geçerek, kaliteli ve entelektüel turistleri Ege, Akdeniz kıyılarına

çekerek başarabilirsiniz. Özetle, ‘fırfır yapmadan’, samimiyetle ve erdemli yaklaşarak ülkemizi her

alanda hak ettiği marka değerine ulaştırmalıyız.

Yapanlardan olmanız dileğiyle…

www.erkinsahinozakademi.com



ÜRETİM

YALIN ÜRETİM

VE “FİKİR”

EKONOMİSİ

HÜSEYİN GÜMÜŞTEKİN

Endüstri 2.0, “ne üretirsen

satılır” felsefesi üzerine

kurulmuş, sadece nicelik

üzerinden gelişen bir sanayi

devrimi idi. Dünyada hızla

artan nüfusun güçlü

talebini niteliği değil,

niceliği önceleyerek

karşılayabilmek için inşa

edilmişti.

Tüketiciler çamaşır makinası, otomobil,

fırın gibi temel ihtiyaçları karşılayan

ve hayatı kolaylaştıran ürünleri satın

alıyordu. Tüketicilerin tasarımsal

beklentileri düşük, fonksiyonel

beklentileri yüksekti. Endüstri 2.0

bu nedenle seri üretimi esas almıştı.

Üretimi hızlandırmak için tek rengi

seçen Ford fabrikalarında “Siyah

olduğu sürece istediğiniz rengi satın

alabilirsiniz” sözü sloganlaşmıştı. 2.

Dünya Savaşı sonrası yeniden inşa

edilen dünyada rekabet artmaya

başladı. Artık ürettiğini ölçebilen ve

ölçtüğünü kontrol edebilen ve tüm

bu verileri de analiz edebilen bir

üretim mimarisinin ortaya çıkması

kaçınılmaz olmuştu. Üretimde

nicelik kadar niteliğin de gelişmesini

savunan ve bunun da ancak toplam

kalite yönetimi ile sağlanabileceğini

düşünen kişilerden biri William Edward

Deming’dir.

“Sanayide

gerçekleştirilen

“Amerikan

Rüyası”nın mimari

Deming’dir.”

Deming, çok iyi bir istatistikçi idi.

Sanayileşme ve ekonomik kalkınma

konusunda geliştirdiği yöntemler ile

bugün deha olarak kabul ediliyor. Bir

süre Tarım Bakanlığı ve ABD Nüfus

Bürosu’nda çalıştı. Uzun yıllar toplam

kalite yönetimi felsefesi üzerinde

araştırmalar yaptı. Toplam kalite

yönetimi felsefesinin ancak istatistik

teknikleri ile oluşturulabileceğini

inanıyordu. İlham kaynağı, Bell

Laboratuvarlarında efsaneleşen Walter

Shewhart idi. Sanayide gerçekleştirilen

“Amerikan Rüyası”nın mimari

Deming’dir. Üretimi büyümeye değil,

kalkınmaya yönelik olacak şekilde

tasarladı. Amerika’nın bugünkü

ekonomik konumunda etkisi büyüktür.

Her fırsatta, her ortamda toplam kalite

yönetimine geçilmesi gerektiğini

savundu. Bir gün bir konferansta

kendisine “Üretmemiz gereken

seviyenin üstündeyiz, ilerideyiz’’ diyen

bir Amerikalı sanayiciye şöyle cevap

vermiştir: “Hayatın iki temel kuralı

vardır:

1. Değişim kaçınılmazdır,

2. Herkes değişime direnir.”

www.erkinsahinozakademi.com



İki atom bombasının etkisinden sıyrılıp sanayisini ve ekonomisini kalkındırma planları yapan

Japonya, Deming’e teklif götürür. Deming Japonya’nın bu teklifine sıcak bakar fakat bunun

için iki şartı vardır. Bunlardan bir tanesi Japonya’ya gitmeden Avrupa’ya uğramaktır. Diğer

şartı ise Ankara’ya gelmektir. Deming’in Ankara’ya gelmek istemesinin sebepleri arasında

Türkiye’nin 2. Dünya Savaşı’na katılmamış olması ve genç nüfusu vardır. 1950 yılında

Sümerbank’ta “Türkiye’de Endüstriyel Kalite’’ konulu her biri dört gün süren altı seminer

verir. 300 civarında mühendis ve yöneticiye kendi belirlediği sistemi anlatır. Cumhuriyet

döneminde yurt dışında ve yurt içinde tahsil yapan genç mühendisler çok etkilenir. Fakat

sonuç beklediği gibi olmayacak ve Türk iş insanları ve kamu yöneticilerinden ‘’Bunlar iyi

güzel fakat mevzuatta yok’’ cümlesini duyacaktır.

Bireysel başarılar kazanan ülkemiz neden takımsal başarılara imza atamıyor ve sürekli

hüsran yaşıyor? Bunun nedeni eğitim sistemimizin gelişmiş ülkelerin öne çıkardığı 4C

eğitim sisteminin yanından bile geçemeyecek durumda olması.

4C eğitim nedir?

Communication İletişim (Bizim ailemiz bize yeter)

Collaboration İş Birliği (Bu bir yarış, sakın bildiğini anlatma)

Critical Thinking Eleştrel Düşünme (Sana söyleneni yap)

Creativity Yaratıcılık (Önce okulunu bitir)

Biz, en sağ kolonda örneklediğim şekilde eğitim aldık. Elbette, örnekler daha da

zenginleştirilebilir. Ama işin özüne dönersek; bir toplumun gelişiminin o toplumun genelde

yüzde 1’inden ibaret olan “yaratıcı sınıfına” nasıl davranıldığına bağlı olduğunu söyleyebiliriz.

Kalıpları kırabilecek, büyük dönüşümleri gerçekleştirebilecek yaratıcı sınıfı el üstünde

tutuyorsanız, görüşlerini dikkate alıyorsanız ve beyin göçünden koruyabiliyorsanız “fikir

ekonomisi”ne giden yolun kapısı açmışsınız demektir. Deming, bu ülkenin faydalanamadığı

nice değerlerden sadece bir tanesidir. Siz hala en iyisini bildiğinizi sanıyor, atadan kalma

yöntemlerle devam ediyorsanız, dış akıldan faydalanmıyorsanız zor günlerin eli kulağında

demektir.

“Ortak ve tutku dolu amaçlara sahip insanlardan

oluşan bir topluluk oluşturabilirseniz,

her şey mümkündür.”

Howard Schultz

www.erkinsahinozakademi.com



YENİ DÜNYA

DİJİTAL ÇAĞIN

ANALOG ZİHİNLERİ

ERKİN ŞAHİNÖZ

Blockbuster bir zamanlar

dünyanın en büyük VHS film

kiralama şirketiydi. Şirket

1990’lı yıllarda ismiyle

müsemma bir şekilde hızla

büyüyordu. Zirveye 2004 yılında

ulaştı. Dünya genelinde 84.300

çalışanı ve 9.094

mağazasıyla Amerikan rüyasını

gerçeğe dönüştürmüştü.

Lakin üst yönetim Blockbuster’ın

iş modelinin “S” eğrisinin son

aşamalarına geldiğinin farkında

değildi. Somut ekosistemin“

soyutlaşmaya” başladığını gözden

kaçırmışlardı. 1997 yılında kurulmuş

olan Netflix Blockbuster’ın kuyusunu

kazmaya başlamıştı çoktan. Buna

rağmen, Netflix’in CEO’su 2000

yılında Blockbuster’a teklif götürdü,

“50 milyon dolara bizi alın” dedi,

Blockbuster teklifi reddetti. Birkaç yıl

sonra tarihin en pahalı “hayır”larından

biri olarak kayda geçecekti.

Netflix, Blockbuster gibi fiziki büyümeyi

tercih etmedi. Zamanın ruhuna uygun

bir şekilde sanal büyümeyi hedef

aldı. Somut değil, soyut düşünüyordu.

Netflix, mağaza yatırımı yapmıyordu,

filmleri ilk yıllarda DVD’ye kaydedip

müşterilerine posta ile gönderiyordu.

Oldukça “çevik” bir iş modeli

kurmuştu. Büyük olanın küçük olanı

yuttuğu dönem bitiyor, çevik olanın

hantal olanı tarihe gömeceği dönem

başlıyordu. Amazon’un kitapçılıkta

yaptığını film sektöründe yapan

Netflix’in bugünkü karnesi ortada; 180

milyon aboneye ulaştı, piyasa değeri ile

Walt Disney’i geride bıraktı.

“Netflix, verinin

21. Yüzyılın petrolü

olduğunu çoktan

keşfetmişti.”

Niye buradan girdim? Yazının ana

görselinde gizemli bir denklem

bulunuyor, onu anlatacağım. Yıl 2006.

Netflix, verinin 21. Yüzyılın petrolü

olduğunu çoktan keşfetmişti. Katma

değeri artırmanın yolunun “tavsiye

sistemini” sürekli iyileştirmekten

geçtiğini biliyordu. Bunu yapabilmek

için binbir türlü yola başvurdular. Ve

bugün Netflix, müşterisinin yüzde

kaçının izlemeye başladığı dizinin birinci

bölümünü tamamladığını, dizinin birinci

bölümünü tamamlayanların ne kadar

zaman sonra ikinci bölüme geçtiğini,

diziyi hangi sahnede izlemekten

vazgeçtiğini, hangi günlerde hangi

saatlerde film seyrettiğini, nerede ileri

nerede geri sardığını, lokasyonunu,

hangi cihaz ile izlediğini, hangi filmi ya

da diziyi aradığını, neyi merak ettiğini,

hangi ses düzeyini tercih ettiğini ve

nicelerini biliyor. Buna büyük veri

analizi diyoruz.

Netflix, müşterisini bilebilmek için, bir

sonraki davranışını tahmin edebilmek

için, karar anını öngörebilmek

için, hangi diziyi ya da filmi tercih

edebileceğini tahmin edebilmek için,

genele yaygın pazarlama yapmak

yerine kişiselleştirilmiş pazarlama

geliştirebilmek için her yıl veri

mühendisliğine milyonlarca dolar para

akıtıyor. Biz firmalarımıza “hadi dijital

check-up’ınızı yapalım, dijital

dönüşümün neresinde olduğunuzu

tespit edelim sonra çözüm geliştirelim”

dediğimizde “şimdi ne gerek” bakışı ile

karşılaşıyoruz çoğunlukla.

www.erkinsahinozakademi.com



2006 yılına gidiyoruz. Efsaneleşmiş bir “açık inovasyon” örneğini paylaşacağım. Netflix,

kazananın 1.000.000 USD ile ödüllendirileceği bir yarışma başlattı. Herkesin katılımına açık

olan bu yarışmada asıl amaç Netflix’in kendisine ait “müşteriyi bil” algoritmasından yüzde 10

daha başarılı bir algoritma geliştirilmesini sağlamaktı. Dünyanın her tarafından matematikçiler,

yazılımcılar ve mühendisler büyük ödülü alabilmek için çalışanı ya da yatırımcısı olmadıkları

bir şirketin sorununu çözebilmek için büyük rekabete girişti. İlk denemelerinde sadece

gelişim ödülü ile yetinmek zorunda kalan takımlar en sonunda birleşti. BellKor, BigChaos

ve Pragmatic Theory takımlarının bir araya gelmesiyle oluşan BellKor’s Pragmatic Chaos

takımı Netflix’in algoritmasını yüzde 10 iyileştirdi ve ödülü kazandı. O gün Netflix’in derdini

çözerken, müşterisini daha iyi bilebilmesi için geliştirilen “topluluk öğrenmesi/ensemble

learning” tekniği bugün çok daha ileri aşamalara getirilmiş sürümleri ile yüz okuma başta

olmak üzere birçok alanda kullanılıyor. (Görseldeki denklemde, Netflix ödülünü kazanan

takımın algoritmayı geliştirebilmek için film-film ağırlıklarının üçüncü setini de eklediklerini

görülüyor).

“Veriyi kurcalarsan, sana her şeyi söyleyecektir.”

Ronald Coase’nin dediği gibi, “Veriyi kurcalarsan, sana her şeyi söyleyecektir.” Artık Türkiye’de

de ‘borsa’ ve ‘ödeme platformu’ ile bütünleşmesi sağlanmış blokzincir teknolojileri var.

Şirketlere; kripto para, jeton (token) veya TL ile ödeme sistemi, dijital cüzdan ve müşteri

sadakat programı oluşturma imkanı veren uygulamalar var. Blokzincir tabanlı çözümler

ile tedarik zincirini çok daha verimli yönetebilmek ve büyük veri analizi yapabilmek artık

mümkün. Yeni fikirlerin can suyu olan ihtilaf ortamını oluşturmaktan korkmayalım, açık

inovasyon tekniğini kullanalım, müşterimizi ve tedarikçimizi de AR-GE’nin içine sokalım, her

şeyi bildiğimizi zannetmeyelim, dış akıl kullanalım. Dijital çağda analog düşünmeyelim.

Kaynak: https://www.netflixprize.com/assets/GrandPrize2009_BPC_BellKor.pdf

“Açılmamış kanatların

büyüklüğü bilinmez.”

andre gide

www.erkinsahinozakademi.com



NÖRO

BU MATEMATİK

BİZİ KANDIRIYOR

HOCAM…

FİKRET ASLANYÜREK

“Kim o, deme boşuna…

Benim, ben.

Öyle bir ben ki gelen kapına;

Baştanbaşa sen.

Diyordu Özdemir Asaf, eşitliğin iki

tarafının hiçte eşit olmadığı “2=1” adlı

şiirinde. Gerçi Feridun Düzağaç da;

“Kendimi kendimden çıkarsam

sıfır kalmaz. Bu matematik

bizi kandırıyor hocam…”

dememiş miydi?

Şiirlere, şarkılara, müziğe, mimariye

ve daha nicelerine konu oldu

“Matematik”… Peki, hayatın bu

denli içinde olmasına rağmen neden

okul yıllarının korkulu rüyasıydı

matematik? “Hayatın bu denli içinde

olmasına rağmen” sözü hiç de yabana

atılmamalı. Çünkü bir görüşe göre

matematik yaratılmış düzenin sırları

içinde kodlanmış olarak vardır ve

insan onu sadece keşfeder. Galileo,

“İnsana bu mükemmel beyni veren

tanrının, insanın bu beyni kullanmasını

istemediğine inanmıyorum.”

derken belki de tam da bu sırların

keşfedilmesini kastediyordu.

Küçük Bir Şans…

Sevmenin yolu, önce tanımaktan,

sonra anlamaktan geçer. Ancak

anlayabildiğimiz şeyleri sevebiliriz.

Matematik kitapları da genellikle

anlamaya yardımcı olacak şekilde

yazılmaz. “Matematiğin Aydınlık

Dünyası” isimli kitap üniversite

yıllarında hocamızın sınavda 30 puanlık

test sorusu soracağı için okuduğum

küçük bir kitapçıktı benim için. Ama

şimdi daha iyi görüyorum ki Sinan

Sertöz Hocamızın bu kitabı belki de

matematiği ilk kez bu denli anlamamı

ve sevmemi sağladı. Hatta anlamanın

ötesinde idrak merhalesine geçmeye

başladıkça benim, önemli kapıları

aralanmama da vesile oldu.

Seni ölene dek

seveceğim…

İşte tarihte bu sevdaya gönül vermiş

unutulmaz kahramanlar da var.

Bunlardan biri olan Fransız matematikçi

Galois de, yirmi yaşlarında, ertesi

gün düello edeceğini ve becerisinin

olmaması nedeniyle düelloda hayatını

kaybedeceğini bilmesine rağmen

hayatının son gecesinde oturup “Galois

Gruplarıyla” ilgili kafasından geçen en

son fikirleri kâğıda dökmeyi göze alan

bir adam. Bu dünyaya veda edeceği

günün son gecesinde matematikçileri

uzun yıllar üzmüş olan problemin kesin

çözümünü hediye vermişti. Bir denklem

hangi koşullarda çözülebilir?

www.erkinsahinozakademi.com



“İnsanoğlunun değeri bir kesirle ifade edilecek olursa;

Payı gerçek kişiliğini gösterir,

paydası da kendisini ne zannettiğini.

Paydası büyüdükçe kesrin değeri küçülür.”

Bir Varmış, Bir Yokmuş…

Sayı saymak matematiğin ilk eylemidir. İlkel

sayı sayma yöntemlerinden bir başkası da

sadece 1 ve 2’yi kullanan sistemdir ki, bugün

bilgisayar teknolojisinin temelini oluşturan

da bu sistemdir. Sayı sistemi oluşmaya

başladığında insanlar çok uzun bir süre sadece

1 ve 2’yi bildiler. Araştırdığımızda gerçekten

de 1 ve 2’nin diğer sayılardan farklı bir yeri ve

önemi olduğunu görüyoruz. Belki de bu konuda

en ilginç örnek Sümer tarihinden geliyor.

Sümercede 1 ve 2 ile “kadın” ve “erkek” aynı

sembollerle gösteriliyormuş. Hatta 1 ve 2’nin

“ben” ve “sen” demek olduğu toplumlar da var.

Üç sayısı ise çok sonra bulunuyor ve önemli

bir çokluğu belirttiği için kelimenin anlamı

tamamen değişiyor. Bunun da belki en güzel

örneği eski Çin ideogramlarında karşımıza

çıkıyor. Anlamı “ağaç” olan şekilden üç tane

olunca “orman” anlamına geliyormuş.

TOLSTOY

Yokluktaki çokluk; Sıfır…

Sıfırın bulunması 1 ve 2’den çok daha

sonra oluyor. Yani insanlar yüzyıllarca

sıfırsız yaşamış. Sıfırı ilk bulanın

Hintliler olduğu ve bu kavramın

Araplara ve daha sonra Avrupa’ya

yayıldığı düşünülüyor. Sıfırı hesap

yapmak için ilk kullanan kişiyse 800

yıllarında El-Harezmi.

Başka bir sayı daha var mıdır ki hem

hiçliği ifade etsin hem de çoğaldıkça

sayıların değerini büyütsün ya da

küçültsün. Yani ne onunla olur ne de

onsuz…

Pi Sayısının Gönlü Geniş

Biz onu hep “3,14” değeriyle kısıtladık.

Yetmedi, yanına üç nokta ilave edip

“uzatmaya gerek yok” dedik daha da

üzdük. Oysaki virgülden sonra rakamların

ne kadar fazla uzayıp gideceğini

bilemiyoruz. Ama o buna hep itiraz etti.

Geçmişten bugüne binlerce yıldır süren

bir arayışın adıdır matematik. Varoluşun

ve hakikatin sırrına kadim olmanın

arayışının… Nâzım’ın “Neyi Bildirir

Sayılar” şiirinin bir bölümüyle veda edelim

şimdilik matematiğe ve onun temel taşı

olan sayıların gizemli dünyasına…

“…yeryüzünde yuvarlak hesap ve şimdilik 2,5 milyarız

% 80’imiz aç

yıl 1962

62 yılında 2 avcı uçağını sofraya koysak

çevirsek ete ekmeğe şaraba salataya

40 milyon insan doyasıya yer içer

40 milyon kediye de artar ekmekten etten

kediler salata yemez şarap içmez

kedileri ben kattım ziyafete

neyi bildirir sayılar

neyi bildirmeli

yaklaşan nedir size

uzaklaşan nedir bizden.”

NAzIm

www.erkinsahinozakademi.com



ÜRETİM

YALIN ÜRETİM ve

YALIN YAŞAM

HÜSEYİN GÜMÜŞTEKİN

The Principles of Scientific

Management 1909 – Frederick

Winslow TAYLOR. Endüstri 2.0 ile

başlayan değişimin baş mimarlarından

olan Taylor, 1911’de yazdığı

“Bilimsel Yönetimin İlkeleri” isimli

kitabında; endüstriyel gelişimin

anahtarının işçilerin tek bir iş konuda

uzmanlaşması ve yönetimin sunduğu

akışa göre üretim yapması olduğunu

savunur.

Eğer bu sistem günümüze kadar gelse idi, pazar sadece

tekelleşmiş markalardan oluşurdu. Bu sistem yerini,

müşteri isteklerine göre şekillendirilebilen “yalın üretim”

yöntemlerine bıraktı. Yalın üretim aslında her alanda

hayatımızın bir parçası oldu. Dijital dünyanın yeni platformları

ve bu platformların üzerindeki uygulamalar isteklerimizi

analiz edip bize “tavsiyeler” sunmaya başladı. Yeni nesil

akıllı uygulamalar danışmanlık görevi üstlenmeye başladı

adeta bizler için. Navigasyon uygulamaları bile bize çok

sayıda seçenek sunuyor ama varmak istediğimiz yere “en

kısa yoldan” veya “en hızlı şekilde” ulaşmamız için tavsiye

paylaşıyor. Bu seçenek aslında yalın üretimi planlarken

kullandığımız “kritik yol diyagramı”ndan başka bir şey değil.

Gittiğimiz yerdeki bize uygun konaklama ve ihtiyaç yerlerini

belirlemesi de yine yalın üretim metotlarından biri olan

“MRP Malzeme İhtiyaç Planından” başka bir şey değil. Her

dakikamızı planlayabilen akıllı telefonlar yorulduğumuzu

düşünerek dört saatte bir ya da dikkat dağınıklığı

yaşadığımızı düşünerek şerit ihlalinden sonra bize kahve

molası sinyalini hem sesli hem de görsel olarak bildiriyor.

Bu da yalın üretimin akıllı otomobillerdeki “poke yoke”

yönteminden başka bir şey değil.

Yalın üretim aslında hayatınızın çok önemli bir parçası haline

geldi, farkında olmasanız da. Gelin yalın üretim ilkelerini

kusursuzca uygulayan bir kahve markasını inceleyelim.

Starbucks üretimini konuşuyoruz. Sıradaki her bir kişi

kahveyi çok değişik seçeneklerde isteyebiliyor ve ürünü

aynı anda aynı kişiden (istasyondan) alabiliyor. Peki bu

operasyonların arkasında neler oluyor?

www.erkinsahinozakademi.com



• Size özel bir siparişi kabul etmek

- JIT ( Just in Time): Anında üretim, kişiye özel üretim ve kişiye özel sunuş.

• İsteklerinizi detaylandırmak ve baristaya vermek;

- KAN – BAN: Takım çalışması, anında planlama, işe odaklanma, hızlı sonuç, 0 kayıp

zaman, operasyon kartı (Starbucks kahve bardağı üzerindeki bilgiler).

• Baristanın doğru kahveyi hazırlaması

- POKE – YOKE Hata Yapmayı Engelleme:

Kahve bardağı üzeindeki detaylı iş emri ve su ve basınç ayarlı otomatik kahve makinas.

• Farklı kahveler ve farklı sunuş

- HEIJUNKA (Siparise göre ve stoksuz üretim:

Kişiye göre anında üretim ve sunum yapabilme becerisi.

• Farklı ve değişken üretim alanı (Soğuk ve Sıcak)

- 3 M Muda Mura Muri:

(Üretim Hattı Dengeleme) Çalışanlar eşit yük ve sorumlulukla işlerini yürütüyorlar.

• Üretim bölümü:

- 5S (Seiketsu, Seiri, Seiton, Seiso, Shitsuke ):

Temiz, erişilebilir, düzenli, standard ve gerekli.

• Çalışma Alanı

- U-type layout ( U tipi çalışma alanı):

Tüm çalışanların her makinaya ulaşabiliyor olması.

• Yoğunluğa göre değişen iş bölümü

- SHOJINKA: İş dağılımında rotasyon ver işi yapabilme becerisi

• Siparise göre üretim

- 8 WASTES (8 israf analizi):

Yanlış üretim, fazla üretim, kayıp zaman, yeteneksiz eleman, malzeme taşıma zamanı,

çalışanın fazla yürümesi, stok fazlası, fazladan üretim zamanı… Bunların hiçbirisi yok.

• Planlı bakım

- TPM (üretken bakım): Makinaların günlük bakımlarının baristalar

tarafından yapılması ve planlanan saatlerde de rutin bakımların yapılması

• İşletmenin kısa sürede hazır olması:

- SMED (Single minutes exchange of die): Kısa sürede

mağazanın açılabilir olması.

Bugüne kadar bu detaylarla bakmadığınız bu küçük üretim

hattı tamamen müşteri odaklı çalışan ve müşteri isteği dışında

üretim yapmayan bir “yalın üretim” hattıdır. Yalın üretim için

gerekli her türlü sitemi içinde barındırır ve uygular. Ayrıca ön

ödemeli uygulaması ile de Erkin Şahinöz beyin söylemi ile

bankacılık ve müşteri analizi yapmaktadır. Aksi halde 22.000

adet kahve dükkanı ile her ülkede başarı yakalanamazdı.

Bizim kahvehanelerimiz gibi sadece çay üretmek ve seçenek

olmadan tek tip bardakla, tek tip ürünle yaşamak zorunda

kalırdı. Ömrü de kaçınılmaz bir şekilde kısa olurdu.

‘’Ben her bir kahve bardagına

gönlümü döküyorum’’

Howard Schultz

Taylor Yöntemi ile yalın üretim yönteminin ortak paydası

zaman yönetimidir. Verimli zaman yönetimi Endüstri 2.0 ile

başlayan süreçten beri hiç değişmeden ama sürekli gelişerek

müşteri memnuniyetinden çalışan memnuniyetine kadar olan

süreçlerin her aşamasında gerekli olan en önemli boyut halini

almıştır.

www.erkinsahinozakademi.com



1

ŞİRKET DEĞERLEME

Eğitmen: Erkin Şahinöz

17-18 Ağustos - 20:30 / 22:00

erkinsahinoz_akademi CANLI YAYIN

PLANLANAN

EGITIMLER

AMAÇ

Bu eğitimde şirket değerlemesi hem teorik hem de pratik uygulamalarıyla katılımcılara

aktarılmaktadır. Değerlemeye şirket satın alınması, şirket satılması veya şirket birleşmesi

süreçlerinde ihtiyaç duyulmaktadır. Ayrıca yeni yatırım planlanması ve fizibilite çalışmaları,

finansal modelleme, kritik karar süreçleri, stratejik ortaklık çalışmaları ve yeniden yapılandırma

faaliyetlerinde de şirket değerinin belirlenmesi gerekmektedir. Eğitimde genel kabul görmüş

yöntemler, şirketin faaliyet gösterdiği sektör ve şirketin iş modelindeki farklılıklara göre

uyarlanarak anlatılmaktadır.Eğitimin son bölümünde şirket değerini yükseltmeye yönelik öneriler

paylaşılmakta ve hassasiyet analizi çalışmasına yer verilmektedir.

İÇERİK

• Şirket Değerleme

- Şirket değerini etkileyen faktörler

- Marka, kontrat ve müşteri portföyü gibi maddi olmayan varlıkların değerlemesi

- Şirket değerini artırmaya yönelik öneriler

- Satın alma ve birleşme süreçlerinin yönetimi

- Finansal gözden geçirme (check-up)

- Net varlık yöntemi

- İndirgenmiş nakit akımı yöntemi

- Piyasa çarpanları yöntemi

- Hassasiyet analizi

www.erkinsahinozakademi.com



2

BİLANÇO OKUMA VE FİNANSAL TABLOLARI

ANALİZ ETME EĞİTİMİ Eğitmen: Erkin Şahinöz

1-2 Eylül - 20:30 / 22:00

erkinsahinoz_akademi CANLI YAYIN

AMAÇ

Ölçemezsen bilemezsin, bilemezsen yönetemezsin. Teknolojideki yıkıcı inovasyonlar endüstriyel

verimliliği ciddi şekilde geliştirdi ve daha önce emsali görülmemiş ürün ve hizmet çeşitliliği ortaya

çıktı. Küreselleşmenin artması ve iletişimin kolaylaşması ile ülkeler ve bölgeler arasındaki fiyat

farkları anlamsızlaştı. Ürün ve hizmetlerin hızla metalaştığı, teknolojinin giderek minyatürleştiği,

fiyat savaşlarının arttığı, kar marjlarının düştüğü günlerdeyiz. Dolayısıyla, yeni yollarda eski

kunduralarla yürümek mümkün olmayacak. Dünün yöntemleri ile bugünü yönetmeye çalışanlar

yarın olmayacaklar.

Şirketlerimizin yüzde 98’i vahşi rekabetin hakim olduğu kanlı kızıl okyanusta üçüncü kuşakta

boğuluyor. Sadece yüzde 2’si rekabetin hemen oluşmasının güç olduğu bir pazar boşluğu yaratıp

mavi okyanusa yelken açabiliyor. Bir zincirin gücü en zayıf halkası kadardır, o zayıf halkalardan biri

de birçok şirketimiz için “finansal yönetim”dir.

“Finansal Check-Up” eğitimi ile katılımcıların CAMELSC sisteminden yararlanarak “stratejik

finansal yönetim” konusunda uzmanlaşmalarının sağlanması amaçlanmaktadır.

İÇERİK

• CAMELSC

• Capital Adequacy – Sermaye Yeterliliği

• Asset Quality – Varlık Kalitesi

• Management Quality – Yönetim Kalitesi

• Earnings Quality – Karlılık Kalitesi

• Liquidity Management – Likidite Yönetimi

• Sensitivity – Risklere Hassasiyet Analizi

• Compliance – “En İyi Uygulamalara” Uyumluluk

• Finansal Check-Up

• Bilançonun “üç boyutlu” analizi

• Bilançoyu saat yönünde ya da saate

ters yönde çevirme

• Du-Pont analizi, S-Skoru ve finansal

analiz teknikleri

• Şirket süreçlerinde “darboğazların” tespiti

• Uygulamalar



3

BLOKZİNCİR, KRİPTO PARALAR VE

MERKEZİYETSİZ FİNANS

Eğitmen: Erkin Şahinöz

12-13 Eylül - 20:30 / 22:00

erkinsahinoz_akademi CANLI YAYIN

AMAÇ

1970’lerde geliştirilen internet ile 90’larda hayatımıza giren internet tabanlı uygulamalar (www,

FTP, e-posta, anlık mesajlaşma, harita hizmetleri, yol yardımı, internet bankacılığı, güvenlik

sistemleri, ulaşım, moda, sağlık, eğlence, haber paylaşımı, iletişim, alışveriş ve aklınıza gelen

yüzlerce daha uygulama) son elli yılda tüm dünyayı nasıl değiştirdiyse, blokzincir de yakın

dönemde iş modellerinde kökten değişime yol açacak. Blokzincir aslında bir veri tabanıdır. Veriler,

sıralı bir şekilde bloklara kaydedilir. Her bir kaydın zaman damgası bulunur. Bir blok dolunca bir

sonraki blok üretilir. Bloklar birbirine zincir şeklinde bağlanır. Blokzincir, dağıtık mimariye sahip

bir veri tabanıdır.

Blokzincir temelde birden fazla tarafın kendi aralarında önden mutabakata vararak hataları sıfıra

indirip, işlemi farklı veri tabanları üzerinde kaydederek değiştirilememesini garanti altına aldıkları

bir veri saklama yaklaşımıdır.

Bu eğitimde blokzincir uygulamaları ve kripto paralar, çalışma prensipleri, özellikleri, iş

modellerine etkileri ile düzenleme otoritelerinin konuya yaklaşımları üzerine bilgi aktarmak

ve tartışma ortamı yaratmak amaçlanmaktadır. Ayrıca katılımcıların blokzincirin oluşmasını,

işlemlerin kayıt edilmesini, dağıtık yapıda takip edilmesini, madencilerin tüm sistemin işlemesini

sağlamadaki motivasyonlarını, kripto paraları, akıllı kontratların kullanımını, ICO gibi projeye fon

toplama yöntemlerini ve iş modellerine etkilerini içselleştirmeleri hedeflenmektedir.

İÇERİK

• Kripto Paralar

- Elektronik dünyada “nakit”

- Paranın tarihteki yolculuğu

- Para ve devlet

- Şifrepunk ve Büyük Birader

- Saadet zinciri

- İçsel değeri

- Para-Meta-Finansal Varlık

- Bilgi paylaşımı ve değer transferi

- Coin ve token (jeton) farkı

- ICO, ITO, IEO

- İzahname (whitepaper)

- Programlanabilir para

- Ortak malların trajedisi

- Bizans generalleri problemi

- Dijital matematik tabanlı varlık

- Mikro ödemeler

- Dijital kıtlık

- Somut para ve soyut para

• Diğer Kripto Paralar ve Uygulamaları

- Ethereum, Bitcoin Cash, Ripple

- Litecoin, EOS, Tron, Tether

- Monero, karanlık web ve derin internet

- Elektronik cüzdan çeşitleri

- Elektronik cüzdan kullanımı

• Blokzincir

- Karşı taraf riski

- Güvenilir üçüncü taraf

- Blokzincir teknolojisi

- Kapalı ve açık blokzincirler

- Blokzincirde güven

- Blokzincirde güvenlik

- Hash ve SHA256

- Blokzincir ile kayıt sistemi

- Blok yapısı

- Merkle ağacı

- Çatallanma (gönüllü ve zorunlu)

- Blokzincirdeki düğüm tipleri

- Ölçeklenebilirlik

- Madencilik

- Dağıtık kayıt sistemi

- POW (iş ispatı), POS (pay ispatı),

POI (önemi kanıtlama) ve diğerleri

- Blok yapısı

• Blokzincir Uygulamaları

- Blokzincir teknolojisinden etkilenen alanlar

- Blokzincir uygulama örnekleri

- Para transferleri

- Mikro krediler

- Dış ticaret işlemleri

- Denetim otoriteleri ve mevzuat

- Futures BAKKT

- ‘Müşterini Bil’ işlemleri

- Güncel projeler

- Akıllı sözleşmeler

- Tedarik zinciri uygulamaları

- Blokzincir alternatifleri

- DEFI – Merkeziyetsiz finans



4

ZİHİN HARİTALARI

Eğitmen: Fikret Aslanyürek

26 Eylül - 10:30 / 12:00 - 14:00 / 15:30

erkinsahinoz_akademi CANLI YAYIN

AMAÇ

Tony Buzan, dâhilerin not alma tekniklerinden esinlenerek Zihin Haritaları Tekniğini ortaya

koymuştur.

Zihin Haritaları ile öğrenme becerilerinin bir araya gelmesi bilginin, beynimiz ile uyum içinde

olmasını ve bu sayede bilgileri çok daha iyi ve rahat öğrenmemizi, kolay hatırlamamızı ve

aktarmamızı sağlar.

Betimleme, renkler ve görsel-uzamsal düzenleri kullanan Zihin Haritaları Tekniğinin, not alma ve

ezberleme gibi geleneksel çalışma tekniklerinden çok daha fazla akılda kaldığı bilimsel olarak

kanıtlanmıştır.

Bir Zihin Haritası sizin düşüncelerinizi kelimenin tam anlamıyla haritalar, ilişkiler ve bağlantılar

kurarak yeni düşünceler ortaya koymanızı sağlar. Sizin fikirlerinizi, kapalı bir kutu olan

beyninizden alıp, görünür bir hale getirir. Organik dallar çizerek size yeni fikirler konusunda ilham

verir.

“Tony Buzan’ın Zihin Haritalarından daha net ve etkin bir zihinsel araç olamaz!” The Times

21. Yüzyılın yetkinlikleriyle iş yapabilme becerilerini kazanmak için sürekli gelişmeli ve

değişmelisiniz. Günümüzde inovasyon, işimizin diğer yönlerine artı bir değer katmaktan çok bir

zorunluluk haline geldi. Yeni fikirler üretmek ve yepyeni yaklaşımlarla ortaya çıkmak artık her

zamankinden daha önemli. Bir zihin haritası yaratmak, inovasyon yapmanın, yaratıcılığın ve hatta

karşı karşıya olduğunuz durum ile başa çıkabilmenin yaratıcı yollarını bulmanız için mükemmel

bir araçtır.

Bu eğitimde beynimizin öğrenme sürecinden yola çıkarak bilgileri nasıl daha kolay, pratik ve

uygulanabilir bir şekilde öğrenerek yaşamınıza geçirebileceğinizi keşfedeceksiniz. Ayrıca resmin

genelini ve detayları aynı anda görme becerisini kazanacaksınız.

KULLANIM ALANLARI

• Toplantı sırasında hızlı ve pratik not

alma,

• Problem çözme,

• Analiz ve karar verme,

• Yaratıcı düşünme,

• Beyin fırtınası,

• Toplantı yönetimi,

• Günlük, haftalık vs. iş planı hazırlama,

• Sunumları daha rahat ve etkili yapma,

• Ders çalışma,

• Ayrıca kitap okurken, film izlerken

hatta tatil planı hazırlarken bile zihin

haritalarının pratik kazanımlarını

kullanabilirsiniz.

Not: Zihin Haritaları uygulamalar

için katılımcıların yanında;

• Orta boy resim defteri yada

çizgisiz not kağıdı,

• Renkli keçeli kalem

bulundurması gerekmektedir.

İÇERİK

• Zihnimizin Potansiyeli

• İş Hayatında Akıp Giden Zihnimiz

• Öğrenme & Hatırlama Psikolojisi

• Simonides’in Hafıza Sarayı

• Hafıza Şampiyonu Bir Kumarbaz

• Not Alma ve Not Üretme

• Standart Not Alma Sisteminin Eksikleri

• Zihin Haritası ile Tanışalım

• Zihin Haritası Oluşturma Aşamaları:

Dallar, Anahtar Kelime, Resimleme,

Renkler

• Neden Toplantılarda Zihin Haritası

kullanmalısınız?

• Sunumlarda Zihin Haritası kullanmak

ne fayda sağlar?

• Zihin Haritasıyla Not Alma

Simülasyonu

• Diğer Uygulama Alanları



www.erkinsahinozakademi.com

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!