30.09.2020 Views

Mesele Fanzin (Ağustos Sayısı)

PDF'lerinizi Online dergiye dönüştürün ve gelirlerinizi artırın!

SEO uyumlu Online dergiler, güçlü geri bağlantılar ve multimedya içerikleri ile görünürlüğünüzü ve gelirlerinizi artırın.

Mesele

2020 Ağustos Sayı:4

5TL


Mesele

Mutfaktan

Meselemizi çıkartma

kararını bundan dört ay

önce aldığımızda nasıl

heyecanlı isek bu sayıda da

çok heyecanlıyız. Ekip

olarak tasarımımıza biraz

daha renk katmak ve

değiştirmek istedik.

Bütün heyecanımızı bir

kenara bırakarak klavyenin

başına geçip yazmaya

başlamak cüretkarlığını her

zaman göstermeye

niyetliyiz.

İyi okumalar..

Selam ve dua ile...

Kalabalıklardan ve Cesur Yeni

Dünyalardan kafasını kaldırma

cesaretini gösteren herkese

ithafen...


İçindekiler

Hatırlayalım mı? ...................... 4

Gözyaşlarıma Havale

Ediyorum..................................

6

smanlı'dan"Çalınanlar" ..........8

Borcumu Ödemeye

Gidiyorum................................ 19

Hiç Kültürlülük ....................... 21

Genel Yayın Yönetmeni Ve İmtiyaz Sahibi: M. Sadık Köroğlu

Tasarım: M. Sadık Köroğlu

Yazı İşleri: Gürali Kamalak, İbrahim Safa Aktaş , Ahmet Hakan

Erbay

Dağıtım Sorumlusu, Lojistik ve İletişim: Ömer Erkam Çakmak

İletişim : fanzinmesele@gmail.com

|instagram/meselefanzin|twitter/FanzinMesele


Hatırlayalım mı ?

M U S T A F A S A D I K K Ö R O Ğ L U

ünya kaç can ister hiç düşündünüz mü

önmek için. Her gün

irileri daha fazla hamburger yesin diye

aç kişinin ölmesi gerekir atılan varil

ombalarından. Koskoca bir belirsizliktir

ünya bu sorulara cevap veremeyecek

adar aciz ama her gün onlarca insanı

ömebilecek kadar zeki bir belirsizlik.

insi, alçak kapitalleri, emperyalleri çok

üzel anlatan mısralar geliyor

klıma İsmail Kılıçaslan’dan “Amerika sen

usun ……. Çocuğusun” diye başlayarak

eniz piyadesi Morris ’onları anlatan

izelerde kaybolmamak ne mümkün.

Ben bu düşüncelerle geceye karışmışken bir film

çıkıverdi

karşıma. İlk defa bir hint filmini bile isteye satın alıp

izleyeceğim heyecanım

doruklarda. Filmin adı “Kurbaan” Afganistan’daki

terör olaylarını anlatıyor.

Hatırlatayım kimsenin Ladin’i sevdiği yahut onu

savunduğu falan yok. Soru şu

insanlar neden ladin için uçak düşürüyor. Mesele

basit şiddeti öğrendikleri gibi

uyguluyorlar. Kardeşlerine sultan Ahmet’te bombalı

saldırı düzenliyorlar, kardeşliği

unutarak. Çünkü onlara unutulmayı unutturulmayı

biz öğrettik. Ladin onlara sadece

hatırlanma hayalleri gösteren bir teröristti.

4


Hayatından bezmiş bir insana

isteyebileceği her şeyi vadetti.

Cenneti ve bu dünyadan ayrılmayı

vadetti, sınavı kolay yoldan geçmeyi.

Denklem basitti ondan her şeyini

alan dünyadan ikiz kuleleri götürüp

cennete kanatlanmak. Dedim ya

unutmayı biz öğrettik onlara, onlar

da sadece Allah’ın emir ve

yasaklarını unuttu bize de kendilerini

hatırlattı.

Neyse filmimize dönelim film

Bollywood bakışıyla mükemmel

şiddet eğilimli Afganları gösteriyor

lakin eşine gözünün önünde tecavüz

eden Morrisonlar yok. Küresel

terörden beslenen bir Abd yok. Lİttle

boy ile Hiroşima’yı ve Nagazaki’yi

dümdüz eden Eizenhower’ın adı yok.

Yahut Irak’tan çıkarken silah falan

bulamadık öldürdüğümüz yarım

milyon insandan ailelerinden ve

bütün değerlerini ayaklar altına

aldığımız İslam aleminden özür

dileriz diyen bir Abd bir İngiltere yok.

Ya da Cıa destekli bir Taliban’dan

kimse bahsetmiyor. Biz sadece

James Bond biliriz, İndiana Jones

falan…

Ya dünya bize yabancı ya biz

dünyada yalancı olduğumuzdan

dileyebildiğimiz dilekler de

kısıtlanmış durumda. Kimse bir İslam

alemi hayal etmiyor , kimse 2. Yalta

toplantısından bahsetmiyor , kimse

Açe’den Miyanmar’dan bahsetmiyor.

Lakin herkesin dilinde bir Abd

türküsü var Ab’nin ütüsü de

bozulmuş diyebiliyoruz. Buna da

şükür demek gelmiyor içimden ama

zorla söylüyorum. Durun

mimlemeyin hemen beni. Ondan

dolayı şu mükemmel replikle

bitiriyorum yazımı.

“Ben m adım Khan,

ve ben terör st

değ l m.”

5


Gözyaşlarıma

Havale Ed yorum

Ş A M İ L

Kelimeler sanki Bismarck

Her mısrada yıkılıyorum

Sabahın güneşi

Geceden kalma mahmurluğumu

götürürken yanında

Gözyaşlarımı siliyorum

-Aman görmesin kimse/zeval

gelmesin erkekliğime-

Hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyorum

sana dair

Ağlasam da anlar mısın

bilmiyorum

Binbir düşünce dolaşır yaşlarımda

Bulabilir misin emin değilim

kendini

Ben bile bulamıyorum bazen

kendimi

6


Rüyalarda sokaklarında

dolaşıyorum

Çocukların ağlamıyor bu kez

Yok enkazlar, çığlıklar

Allah’ım bu ne güzel düş diyorum

-Keşke beklesen sonsuza kadar-

Biraz daha kal gitme

Hissizleşiyor sensiz davam

Birde sensiz ağlayamıyorum

Suskunluk ağır geliyor

Ey Kudüs ben seni

Gözyaşlarıma havale ediyorum….

7


smanlı'dan "Çalınanlar"

İ B R A H İ M S A F A A K T A Ş

Bu acı olaylar silsilesi 1838 yılında

Osmanlı Devleti ve İngiltere arasında

yapılan Baltalimanı Antlaşması ile

başladı. Osmanlı Devleti o vakte

kadar sınırları içerisindeki tarihi

eserlere yabancıların dokunmalarına

izin vermemişti. Ancak bu

antlaşmanın ardından önce İngilizler,

daha sonra da diğer Batılı devletler

Osmanlı Devleti'ndeki tarihi eserleri

resmen yağmalamıştır. Öyleki bu

batı uygarlığının sadece Osmanlı

İmparatorluğuna kestiği bir fatura

değildir.

Nitekim Yunanistan dahil olmak

üzere, batılı devletlerin kültürel ve

zihinsel olarak işgal ettiği bütün

ülkelerden "çaldığı" ve yine

kurdukları düzende sahip olanın

hakkı bile olmadığı tarihi

eserlerden bahsedeceğim. Hani

üzerine sprey boyalar ile aşkımızı

haykırdığımız tarihi eserlerden.

8


K N İ D O S A S L A N I

1858 yılında Charles Newton isimli bir İngiliz 2 gemi ve 300

adam ile birlikte Datça'da bulunan Knidos Antik Kenti'ne gelir

ve burada bulduğu her şeyi gemiye yükleyerek İngiltere'ye

götürür. Götürdüğü eserlerden en önemlisi de Knidos

Aslanı'dır. 2200 yaşında ve 6 ton ağırlığında olan bu heykeli

yerinden kaldırıp gemiye yüklemek için vinçler ile üç ay

süren bir çalışma yapılmış. Heykel şu an British Museum'da

sergilenmektedir .Datça halkı 2008 yılında bu heykelin iade

edilmesi için kamuoyu oluştursa da, heykel zamanında

devlet izniyle verildiği için iade edilmemiştir. Heykelin bir

kopyası yapılmış ama gerçeği ile pek alakası yoktur.

9


Bu gördüğünüz resim ise bizimkiler tarafından yapılan çakma

Knidos Aslanı

10


Z E U S S U N A Ğ I

1878 yılında Carl Humann isimli bir Alman mühendis yol

yapım çalışmaları için Bergama'ya gelir ve bölgedeki antik

kentte incelemelerde bulunur. Sonrasında ile sahte evraklar

hazırlayarak kentteki birçok tarihi eseri yurt dışına kaçırır.

Bunlardan en önemlisi kocaman bir bina olan ve günümüze

kadar sapasağlam gelmiş Zeus Sunağı'dır. Sunak bulunduğu

yerde parçalarına ayrılmış ve gemilere yüklenerek

Almanya'ya götürülmüştür. Burada da İtalyan mimarlar

tarafından yeniden birleştirilmiştir. Anlayacağınız koskoca

binayı parça parça söküp götürmüşler ve kimsenin gıkı

çıkmamış.

11


N E R E İ D A N I T I

1840 yılında Charles Fellows isimli bir İngiliz gezgin

Ksanthos Antik Kenti'ne gelir ve buradaki tarihi eserleri

gemilere yükleyerek memleketine götürür. Götürdüğü en

önemli eser de Nereid Anıtı'dır. Tıpkı Zeus Sunağı gibi bu

anıt da parçalarına ayrılmış ve götürüldüğü yerde yeniden

birleştirilmiştir. Ksanthos kentinde, kentin likyalı yöneticisi

Arbinas için yapılmıştır. sütunlar arasındaki 12 Nereid

heykelinden dolayı Nereidler anıtı ismi ile anılmaktadır.

günümüzde bir çok "ÇALINTI" eser gibi British Museum'da

bulunmaktadır.

12


T R U V A H A Z İ N E L E R İ

1870 yılında Heinrich Schliemann isimli bir Alman avukat

Truva Antik Kenti'ne gelir ve altın bulma umuduyla izinsiz

olarak kazılar yapmaya başlar. 1873 yılında ilk altını

bulunca devamının da olduğunu düşünür ve antik kentin

temellerini dinamitlerle patlatarak arama faaliyetlerini

sürdürür. Çıkardığı yüklü miktarda altın tarihi eseri önce

Yunanistan'a, sonra da Almanya'ya kaçırır. Durum

öğrenilince Schliemann'a dava açılır. Çaldığı eserler geri

istenir ve verdiği zarardan ötürü tazminat talep edilir.

Davalar sonucunda Schliemann 50.000 frank ödemek

zorunda kalır ve çıkardığı eserlerin bir kısmını İstanbul'a

gönderir, ancak hepsini vermez.

13


1874 yılında Schliemann çıkardığı eserleri

önce Yunanistan, sonra Fransa ve en

sonunda Sovyetler Birliği'ne satmaya

çalışsa da başarılı olamaz ve eserler

Berlin Etnoğrafya Müzesi'nde

sergilenmeye başlanır. İkinci Dünya

Savaşı başladığında eserlerin hepsi

paketlenir ve Prusya Eyalet Bankası

kasasına yerleştirilir. 1945 yılında Sovyet

güçleri Berlin'e girer ve Sanat Komitesi

başkanı Victor Lazarev tarafından

hazineler bulundukları yerden alınarak

Rusya'ya götürür. Bu hazineler şu anda

Puşkin Müzesi'nde sergilenmektedir.

14


M İ L L E T P A Z A R K A P I S I

Bu sefer baş rolde dandik biri değil, Theodor

Wiegand isminde bir Alman arkeolog var. Bu

arkadaş 1899 yılında Milet Antik Kenti'ne

gelmiş ve burada kazılar yaparak bulduğu

parçaları Almanya'ya götürmüş. 1903 yılına

gelindiğinde bu kapıyı bulmuş ve 750 tonluk

yapıyı parçalarına ayırarak ülkeden

çıkarmış, daha sonra bu parçalar Pergamon

Müzesi'nde yeniden birleştirilmiş ve

sergilenmeye başlanmış.

15


H A L İ K A R N A S M O Z O L E S İ

P A R Ç A L A R I

Knidos Aslanı'nı götüren Charles Newton

isimli adam, Knidos'tan önce Bodrum'a

gelmiş ve Dünyanın Yedi Harikası'ndan

biri kabul edilen Halikarnas Mozolesi'nin

kalan parçalarını, heykellerini,

kabartmalarını ve mozaiklerini gemilere

yükleyerek İngiltere'ye götürmüş.

Kazmadıkları kısımlarda olanlar da bizde

kalmış.

16


Bunlarda bizim elimizde ,

dalga geçermiş gibi, bırakılan

parçalar. Bu parçalar bile çok

değerli zamanında elimizde

olanları koruyamadık.

Vatanımızın kültürel bütün

zenginliklerini oryantalistlerin

oyuncağı ettik. En azından

elimizde kalan bu parçaların

kıymetini bilmeliyiz.

17


Daha yazılabilecek çok şey var

ancak insanın gerçekten morali

bozuluyor bunları paylaşırken.

Bu olaylarda bunu yapanlar

kadar, bizim de suçlu

olduğumuzu düşünüyorum.

Yabancılar koca tapınağı parça

parça söküp götürürken, kimse

çıkıp da hesabını sormamış

zamanında. 150 sene sonra

bizden giden eserlerin hesabını

sormak aklımıza gelmiş. Olana

da çok sahip çıkmıyoruz zaten.

Mesela Samsat Steli son derece

önemli bir tarihi eser olmasına

rağmen, antik kent yakınındaki

köy halkı bu parçayı ortasından

delmiş ve zeytin ezmek için

kullanmış. Elin İngilizi de

köylüye az bir para verip bunu

almış ve müzesine koymuş.

Bakın bu aklıma gelen ilk örnek,

bunun gibi daha niceleri var.

İnsanlar yakınlarında bulunan

antik kentlerdeki yapıların

taşlarını sökerek ev, ahır ya da

tarla sınırı yapmak için

kullanıyor sanki memlekette taş

kalmamış gibi.

Dikkat çekmek istediğim diğer bir

nokta ise buraya koyduklarımın

sadece bizim ülkemizden gidenler

özelinde. O dönemde Osmanlı'nın

elinde olan diğer ülkeler de bu

almaya çalışıyor mesela. Ancak

zamanında bunların çoğu devlet

izniyle götürüldüğü için, adamların

vermemek. Hukuki olarak hiçbir

olduğu. Yani sadece Türkiye

yağmadan nasibini almış.

Yunanistan kendi ülkelerinden

götürülen eserleri halen geri

keyfine kalmış geri verip

hakkımız yok yani. Yazık

gerçekten.

Şu anda bu yazıyı okuyan sizleri

saklamakla iyi mi etmişler de tarih

yaptıkları hareketin o yöre halkına

ve tarihin kendisine bir suç olup

"Acaba bizim sahip

çıkamadığımız tarihi alıp

korunabilmiş en azından yoksa

olmadığı sorusuyla baş başa

bırakıyorum.

18


BORCUMU ÖDEMEYE

GİDİYORUM

Z E L İ M H A N

Dünya hapishanesinin

On altıncı koğuşundayım 16

senedir

Burada doğdum büyüdüm

Ve burada öleceğim

-Ezgilerle olsun ölümüm-

Tek isteğim gardiyanımdan

Şu sözümü iyi bellesin

Ardımdan daha niceleri gelecek

Ne sağa ne sola bakıp gidecek

Kimse yok haberin olsun

Ne çalacaklar kapını

Ne soracaklar hatırını

Ancak mahşer görür

Sen iyice sakla yüzünü

Tutmayacak senin sözünü

Kalmayacak kimse haberin olsun

19


Bilsin ki ben doğduğumda

ölmüyorum

Meğer on altılık bir rüya

görüyorum

Borcum var Ödemeye gidiyorum

Söyleyin

Söyleyin ona haberi olsun…

Ben nicedir zindandayım

Kimse bilmez ne haldeyim

Yalnız o bilir

Söyleyin ona haberi olsun

Ben gideceğim birazdan

Bu sahte diyardan

Sahte oyuncaklarından koparak

gideceğim

Söyleyin ona haberi olsun

20


HİÇ KÜLTÜRLÜLÜK

iç kültürlülük yumuşak ve oryantalist

abirle “global kültür” kapitalist sistemin en

nsanlara en büyük kazığı olan kültür

mperyalizminin adıdır. Özellikle batılı

lkelerin ve ABD’nin bayrağını taşıdığı

ültür emperyalizmi hayatın her alanına

ansımaktadır. Giydiğimiz pantolonun

edeninden telefonumuzu tutuş şeklimiz ve

atta telefon mesajlarımız. Bu durumun

luşmasına sebep olan neden nedir peki?

rneklerle açıklamak insanların zihninde

anlanması açısından kolay olacağından

erebileceğimiz en basit örnek Urfa’nın

ebabının Amerika’ya has bir şey

lduğunun söylenmesi olabilir.

Ö M E R E R K A M Ç A K M A K

asimile etmesi ve yavaş yavaş sindirmesi

olarak değerlendirebilir. Peki kültürlerimiz

yok olursa ne olur? Bir milleti var eden o

yaşadıklarından, inanışlarından var olmuş

kültürüdür. Bir kültürü n oluşması binlerce

yıla mal olur. Bu kültür her nesilde yeniden

Mehmetler değil de Hanslar yetiştirmiş

Bahsettiğimiz bu kavramın tehlikeli

olmasının asıl sebebi bütün kültürleri

milletin binlerce yıl boyunca

aşılanmazsa artık doğurduğunuz ve

büyütüp baktığınız çocuklarınız sizin

çocuklarınız olmaz. Evinizde Ahmetler

olursunuz.

21


Çağımızın en büyük sıkıntısı dünyanın binlerce yıllık

emeğine çöpe atan, yukarıda bahsettiğimiz kültür

emperyalizmine de sebep olan küreselleşme belasıdır.

Küreselleşme denince aklıma o müthiş dizeler geliyor Hakan

Albayrak’tan

“Bana bir Camel alırsan eğer sana son iki yüzyılın en büyük

şiirini okurum.

Geçen akşam yazdım, Derinlemesine araştırma laboratuvarının

tuvaletinde

öksürürken.

Uzun bir şiir olduğu söylenemez ama 4500 lirana değer,bunu

garanti ederim.

Aslına bakarsan her şeyine değer ve eğer şansın varsa dünyan

değişir.

Tuvalette öksürürken işte...........

Emniyet sarayının elektrik yüklü blokları arasında....

birden aklıma geldi son iki yüzyılın en büyük şiiri;

Liberalleri vurun”

Şiirde de derin cümlelerde bahsedildiği gibi başımıza bütün

bu belaları bulaştıran liberal düşünceni hayali ihracatlarını

değil artı maddi sonuçlarını görmeye başladık. Bu maddi

sonuçların karşısına gençlerimizin kültürel asimilasyonunu

engelleyebilecek alternatifler koymadığımız müddetçe

engellememizin mümkün olmadığını anlamamız gerekiyor.

22


"

Demirden sağnaklar altında uyur

sevdiğim

göğsünde hazin ayak izleri eski

Şubatların

onu yaralar kıpırdatıyor

ve o sertelmektedir yaralardan

kasıklarına boşalmaktadır nal sesleri

"

23


Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!