Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
POP UP!<br />
<strong>01</strong>/ Mayıs 2020<br />
HANDE<br />
DOĞANDEMIR<br />
İLE MESAFELI<br />
KUTLAMA<br />
YENI GELECEK ÜZERINE<br />
ARAŞTIRMALAR,<br />
RÖPORTAJLAR,<br />
IPUÇLARI<br />
VE UMUT...<br />
HAYAL<br />
KURDURAN<br />
MODA
EDİTO<br />
FOTOĞRAF: GETTY IMAGES TÜRKİYE<br />
ELLE EKSTRA<br />
Bu sevimsiz, hepimizi yaralayan pandemi dönemi, bir<br />
yandan farklı çalışma biçimlerine adapte olmamıza da<br />
ortam hazırladı. Uzaktan kumanda yapılan çekimler,<br />
daha duyarlı konular, hayal kurduran, moral veren fotoğraflar,<br />
modada savaş sonraları neler yapıldığını araştırmalar…<br />
Şu an telefonunuzun ya da tabletinizin veyahut bilgisayarınızın<br />
ekranından okuduğunuz bu e-dergimiz de bu dönemin<br />
bir eseri.<br />
Ekipçe, muhtemelen hepiniz gibi birçok evreden geçtik.<br />
Umut, depresyon, panik, kaygı… Rahata alışma, rahat batması,<br />
yetersizlik hissi, yaratıcılık endişesi… Sonra dedik ki,<br />
sakin sakin içerik üretmeye ve var olmaya devam edelim. Bu<br />
ruh hallerinin hepsinde olalım, anı kaçırmayalım. Bu sebeple<br />
yeni normale geçene kadar 15 günde bir bu dijital yayınları<br />
kendi web sitemiz ve sosyal medyamızdan; yanı sıra dijital<br />
platformlardan yayınlamaya devam edeceğiz. Amacımız bu<br />
mesafeli günlerde yanınızda olmak, içeriklerimizle size arkadaşlık<br />
etmek.<br />
Tam da bu sebeplerle kapağımızda oyuncu Hande Doğandemir’i<br />
özgürlük, neşe ve umut hissi veren karesiyle gö-<br />
<strong>elle</strong>.com.tr • instagram @ElleTurkiye • facebook @ElleTurkey • twitter @ElleTurkey
FOTOĞRAF: FIRAT MERİÇ<br />
rüyorsunuz. Hepsi hem bizim, hem de Hande’nin özlediği<br />
duygulardı. Kır çiçeklerinin arasında böyle bir dönemde<br />
nasıl çekim yaptığımızdan da bahsetmek isterim. Öncelikle<br />
söyleyeyim, saç ve makyaj Hande Doğandemir’e ait. Çekim<br />
mekanı bizim evin bahçesi ve arka bahçeden açılabildiğimiz<br />
Demirciköy kırları… Tüm kıyafetler hijyen kurallarını<br />
titizlikle uygulayan H&M’den geldi. Çekim ekibi olarak üç<br />
kişiydik: Hande Doğandemir (bir yerden bir yere aynı araba<br />
içinde bile gitmezken dağ tepe yürüdü, kapak kızı olmanın<br />
dışında saç ve makyajdan da o sorumluydu), moda editörümüz<br />
Aslı Asil ve fotoğrafçı Fırat Meriç. Enteresan bir heyecanımız<br />
vardı. Bir şeyi oldurmak için hiç şikayet etmeden<br />
saatlerce çalıştık, daha fazlasını aramadık, istemedik, eksik<br />
olan hiçbir prodüksiyon kalemini dert etmedik. Bu çekim<br />
sanki bizi sahalara tekrar döndüren köprü gibiydi. Evde olmak<br />
gibiydi diyeceğim ama ben zaten evdeydim…<br />
Bu dijital yayında başka ne yaptık? Bir blog hevesiyle<br />
hepimiz, ilgi duyduğumuz bir konunun ucundan tuttuk.<br />
Örneğin Serli Gazer, muhteşem bir “balkon” konusu yaptı.<br />
“Bunca zamandır şehirde yaşayan, arkalarda bir yerde hor<br />
görülmüş bir balkonu olduğunu hatırlayan kaç kişiyiz” dediği<br />
konusunda son 50 yılın unutulmaz balkon karelerini<br />
toplamayı başarmış. Bence görsel şölen… Sayfa 42.<br />
Aykun Taşdöner, bu pandemi ve sonrası yaşayacağımız<br />
ikinci aşama hayatımızı, alışkanlıklarımızı nasıl değiştirecek,<br />
gelecek nasıl şekillenecek uzmanlara sordu. Gece hayatından,<br />
konserlere ve tüm kültür sahnesine; markaların PR<br />
iletişiminden seyahate, plajda hijyenden modada teknolojiye<br />
çok kapsamlı bir araştırmanın bu ilk bölümü.. Bir sonraki<br />
yayında da devamı gelecek. Sayfa 14.<br />
Selin Miloşyan, gelecekteki hayat biçimlerinden duyduğu<br />
endişeyi donanımlı bir röportaj konusuna dönüştürdü.<br />
Bora Aksu’dan Derin Sarıyer’e, Özlem Kaya’dan Özlem<br />
Yalım’a usta tasarımcılardan nasıl giyineceğimizden hangi<br />
ürünleri kullanacağımıza pek çok yenilikçi fikir duyacaksınız.<br />
Sayfa 24.<br />
Bu röportajı şiddetle öneriyorum. Biri Zeynep Erekli’nin<br />
son zamanların günden güne daha çok takip edilen<br />
podcast’i Umarım Annem Dinlemez’in yaratıcısı Tuluğ<br />
Özlü ile gerçekleştirdiği röportaj. Sayfa 36.<br />
Gülgün Özek, Daniel Lee’nin, dolayısıyla Bottega’nın<br />
hayranı. 2020 yazına dev giriş yapan (dev derken, gerçekten)<br />
maksi Arco Slouch çantasını masaya yatırdı. Akabinde<br />
o çantaya sahip de olmasını diliyorum :) Sayfa 8.<br />
Neslihan Denizer, sezonun öne çıkan çanta ve ayakkabılarını,<br />
Aykun Taşdöner hala evden takip edebileceğiniz<br />
kültür sanat olaylarını inceledi. Sayfa 4 ve 12.<br />
Bir gün seyahat etmeye başlarsak diye, müthiş bir “hobi<br />
tatili” konusu hazırladık. Hayatını hobisinin etrafında geliştirmeye<br />
sevenlere öneririm. Sayfa 88.<br />
E-mag’imizde daha çok konu var. Fazla spoiler vermeden,<br />
sizi okumaya davet ediyorum. 15 gün sonra yeniden<br />
görüşmek üzere… Bu arada, basılı dergi ne olacak derseniz;<br />
bir yandan Temmuz/Ağustos sayısını hazırlamaya devam<br />
ediyoruz.<br />
Ve şimdiden… İlk defa, geleneklerimize ve huyumuza<br />
uymayan şekilde bir bayram kutlayacağız. Olsun, biz her<br />
türlü birleşmeyi, kucaklaşmayı biliriz. Samimiyet, mesafeyi<br />
yener.<br />
İyi bayramlar…<br />
ZEYNEP ÜNER
ELLETREND<br />
DOĞADAN GELEN<br />
HER LOKASYON IÇIN KURTARICI BIR PARÇA, ŞIK VE DÜZENLI GÖRÜNÜMÜN ARACI, AYNI ZAMANDA<br />
UYUM KONUSUNDA DA UZMAN. NATUREL TONLARDA AYAKKABILAR HAYAT KURTARMAYA GELDI!<br />
HAZIRLAYAN: NESLİHAN DENİZER YAZI: SEDA DESOVALI<br />
GUCCI<br />
DIOR<br />
Toka detaylı loafer, a359, IPEKYOL<br />
Deri sandalet, 450 €, PRADA/<br />
NET-A-PORTER.COM<br />
Bantlı topuklu sandalet, a359, IPEKYOL<br />
FOTOĞRAFLAR: GETTY IMAGES TÜRKİYE, NET-A-PORTER.COM VE MARKALARA AİT<br />
4 ELLE
Güneşi gördükçe hasırlı versiyonlar öne çıkıyor<br />
Zincir detaylı ayakkabı, 920 €, BOTTEGA<br />
VENETA/ NET-A-PORTER.COM<br />
TODS<br />
Fırfır detaylı sandalet, 385 £, DORATEYMUR<br />
HERKES İÇİN<br />
Örgülü terlik, a299,99, MANGO<br />
Nude sandalet, a129, H&M<br />
Toka detaylı sandalet, a779, ACADEMIA - BEYMEN<br />
Platformlu sandalet, 590 €,<br />
MIU MIU/ NET-A-PORTER.COM<br />
Zımba detaylı sandalet, a1845, MICHAEL KORS<br />
Dolgu topuklu sandalet, 350 €, BY FAR/<br />
NET-A-PORTER.COM<br />
Lazer kesimli babet, 690 €, ALAIA/<br />
NET-A-PORTER.COM<br />
Süet loafer, a329, HOTİÇ<br />
Yılan desenli loafer, a299, DESA<br />
ELLE 5
ELLETREND<br />
MINIK BOYUT<br />
BIR SÜREDIR HAYATIMIZDA OLAN MINI MINI BUCKET VE BENZERI ÇANTALAR NE OMZUMUZDAN<br />
NE DE ELIMIZDEN PEK DÜŞMEYECEK GIBI.<br />
HAZIRLAYAN: NESLİHAN DENİZER YAZI: SEDA DESOVALI<br />
OSCAR DE LA RENTA<br />
Çanta, a299, IPEKYOL<br />
Metalik hasır çanta,<br />
a1200, MEHRY MU<br />
Deri ve kumaş karışımı<br />
çanta, a199,99, MANGO<br />
FOTOĞRAFLAR: GETTY IMAGES TÜRKİYE, NET-A-PORTER.COM, MATCHESFASHION.COM VE MARKALARA AİT<br />
6 ELLE
MARNI<br />
İki tonlu çanta, a1930, MICHAEL KORS<br />
Çok renkli çanta, a399, TWIST<br />
LOEWE<br />
Çizgi detaylı çanta, a9300, FENDI<br />
Örgü detaylı çanta, a15.600, PRADA<br />
Toka detaylı çanta, 1590 €, GUCCI/<br />
NET-A-PORTER.COM<br />
Sarı çanta, a3195, VAKKO<br />
ELLE 7
ELLETREND<br />
BÜYÜKLER LİGİ<br />
HER KOLEKSIYONUNDAN ÖNCE, ACABA BU KEZ HANGI BOTTEGA’YI ALAMAMAK IÇIMDE<br />
KALACAK DIYE HAYIFLANDIĞIM DANIEL LEE’NIN; 2020 YAZINA GIRIŞI BÜYÜK OLDU. BÜYÜK DERKEN;<br />
MILANO’DAKI MARKANIN ŞOVUNA ILK ÇIKAN PARÇA, MAKSI ARCO SLOUCH’TAN SÖZ EDIYORUM.<br />
YAZI: GÜLGÜN ÖZEK<br />
Aytül Gürbüz Tükel<br />
FOTOĞRAF: GETTY IMAGES TÜRKİYE<br />
8 ELLE
Üç farklı ebatla çıkan çantanın; 75’e 44 cm.’lik XXL<br />
modeli üzerine konuşalım istiyorum. Kış sezonundan<br />
hatırladığımız Arco serisi, o zamanlar<br />
biraz sert mizaçlıydı. Bırakın çapraz kullanmayı,<br />
bir kütle olarak, sokakta yanınızdan geçen birine sizden bağımsız<br />
omuz atabilecek kudretteydi. O serinin büyük boyu,<br />
tam da bu azameti nedeniyle pek ilgimi çekmemişti. Derken<br />
Arco günc<strong>elle</strong>nerek, yıla yeniden giriş yaptı. Hala büyük,<br />
ama o eski halinden eser yok. Şimdi; yumuşak dokusu,<br />
hafif parlak tekstürlü seçenekleri ve ince, uzun askılarıyla<br />
beni kendine çekmekte. Bottega’nın yaz koleksiyonunda;<br />
‘90’ların minimal ve vurdumduymaz tavrı, ‘80’lerin güçlü<br />
ve gösterişli yanıyla mükemmelen bir araya geliyor. Enfes<br />
triko elbiseler ve deri şortlar eşliğinde hayatımıza giren<br />
Arco Slouch, sezonu domine edebilecek güçte. Dolayısıyla,<br />
ona doğru çekilen sadece ben olmayacağım.<br />
XXL çantaları illa ki çok doldurduğumuz ve külçe gibi<br />
ağır olunca da çuval gibi taşımak zorunda kaldığımız için<br />
pek sevmem. Fakat Arco Slouch’taki çapraz kullanım ve<br />
vaat edilen yumuşaklık ilgi çekici. Onun için her ne kadar,<br />
kısa seyahatlerin vazgeçilmez çantası olacak denilse de, içini<br />
doldurmamakta yarar var. Zarif ve ince saplarıyla onca<br />
yükü taşımak zorunda mı? Peki ya o yumuşak gövdesi?<br />
Tıka basa dolu haliyle, fil yutmuş yılana dönüşen bir Arco<br />
Slouch, Arco Slouch olmaktan çıkacaktır. Siz siz olun ve sakin<br />
kalarak; minumum eşyayla, maksi boy kullanın.<br />
TASARIM<br />
Kadın erkek demeden herkesin kullanabileceği Arco Slouch;<br />
süet içi ve taşıyanla uyum içinde hareket eden yumuşak dış<br />
materyali ile yazın hip parçası olmaya aday. Medium’dan<br />
maksiye üç boyu olan bu modelin, biri kapanan, ikisi açık,<br />
3 cebi var.<br />
ROSIE<br />
@rosiehw<br />
Yeni nesil Bottega’nın,<br />
fahri marka temsilcisi<br />
Rosie Huntington-<br />
Whiteley’i anmadan<br />
olmaz. Kendisinden;<br />
saçlarını ıslatarak geriye<br />
attığı ve tek omuz Bottega<br />
elbiseyle taktığı Arco<br />
Slouch’lu, ayna önü bir<br />
poz bekliyorum.<br />
BOTTEGA’CILAR<br />
Bu yaz, sokağa<br />
çıkabildiği anda yeni<br />
sürüm Arco’suyla boy<br />
gösterecek bazı isimlerin;<br />
Chloe Harrouche, Pernille<br />
Teisbaek, Jeanette<br />
Madsen ve Caroline Issa<br />
olması pek muhtemel.<br />
(Fotoğrafta Harrouche; bir<br />
önceki, ‘sert mizaçlı’ Arco<br />
ile görülüyor.)<br />
ELLE 9
ELLESTYLE<br />
HAYAL<br />
KURDURAN<br />
SİLUETLER<br />
ADETA BIR PERI MASALINI ANDIRAN<br />
ALEXANDER MCQUEEN’IN 2020 YAZ<br />
KOLEKSIYONU, SÜRDÜRÜLEBILIR DEĞERLERE<br />
VE GIYIMDE MIRAS KÜLTÜRÜNE PARMAK<br />
BASMASI AÇISINDAN ROMANTIZMDEN ÖTE<br />
ANLAMLAR TAŞIYOR.<br />
YAZI: SELİN MİLOŞYAN<br />
Aytül Gürbüz Tükel<br />
10 ELLE
Dünyadaki kirliliğe katkısı büyük olan moda sektörü<br />
son yıllarda doğa dostu bir üretim anlayışı benimsemek<br />
için çabalarken çevreye verilen zararın<br />
tüm çıplaklığıyla idrak edildiği salgınla birlikte bu<br />
çabanın artık bir zorunluluk, sürdürülebilir tasarımının<br />
vazgeçilmez olduğu daha iyi anlaşıldı. Sarah Burton’un<br />
öncülüğünde 10 yıldır daha bilinçli bir modanın savunuculuğunu<br />
yapan Alexander McQueen markası, geçen yıl eski<br />
koleksiyonlarından arta kalan kumaşları moda okullarında<br />
okuyan genç öğrencilere yıl sonu bitirme projelerinde kullanılmaları<br />
için vererek doğa dostu bir felsefenin öneminin<br />
bir kere daha altını çizmişti.<br />
Geçmiş koleksiyonlarında öne çıkan, dönüştürülmüş<br />
jakar, ipek, tül ve dant<strong>elle</strong>ri ilkbahar/yaz 2020 koleksiyonu<br />
için yeniden çalışan, romantik, volümlü ve oldukça ihtişamlı<br />
tasarımlara imza atan marka bu parçalarla el emeğine ve<br />
zanaatkarlığın korunup sürdürülmesine verdiği değeri gösteriyor.<br />
DETAYLARDAKİ GÖRKEM<br />
Tasarımlarda başrol oynayan İrlanda keteni, geri dönüştürülmüş<br />
dantel, organza ve tülle zenginleşirken ortaya<br />
rüya kurduran bir koleksiyon çıkmış. Fildişi renkli elbiseler<br />
üzerinde parlayan kurumuş çiçekler, elde kesilmiş plise organzeden<br />
soluk pembe mini kıyafetler, fırfır kollu korseleri<br />
sonlandıran asimetrik etekler; her bir parçanın nasıl bir el<br />
işçiliğiyle yaratıldığını, detaylardaki görkemi açığa çıkarıyor.<br />
Sonbahar/kış 2<strong>01</strong>7-2<strong>01</strong>8 koleksiyonundan kalma 80<br />
metrelik dantel ve tüllerle yeniden dikilen bir elbisenin <strong>elle</strong><br />
kesilmiş, tam tamına 3000 daireyle titizlikle oluşturulması,<br />
kumaşların nasıl bir restorasyondan geçtiğini de gözler<br />
önüne seriyor.<br />
Yine eski sezonlardan kumaşlarla yeniden oluşturulan<br />
bir başka elbisedeyse 2<strong>01</strong>6 yaz koleksiyonunun fildişi dant<strong>elle</strong>rini,<br />
2<strong>01</strong>9 yazının jakarlarını görmek mümkün.<br />
MODADA MİRAS VE GELENEK KÜLTÜRÜ<br />
Her parçanın detaylarındaki incelikle göz kamaştıran bu<br />
koleksiyonu; sadece tektipleşmeye karşı modanın bir özgünlük<br />
ve farklılık arayışı olarak değil, hızlı modaya karşı<br />
zanaatkarlığa verilen değer, el emeğinin dünden bugüne<br />
iletilmesi, doğaya saygılı ve sürdürülebilir bir tasarımın<br />
yerleşmesi, kumaşların, kıyafetlerin kuşaktan kuşağa aktarılarak,<br />
yeniden hatırlanarak ve hazırlanarak modada bir<br />
miras ve gelenek kültürünün de doğup gelişmesine katkı<br />
sağlaması dahilinde okuyabiliriz. Tüketime biraz olsun es<br />
verdiğimiz, eskilerle yetinmeyi öğrendiğimiz salgın günlerinde,<br />
Sarah Burton ilkbahar/yaz 2020 koleksiyonuyla bizleri,<br />
modayı ve giyinmeyi bu çerçevede ele almak üzerine<br />
düşündürüyor, hem de yine hayal kurdurarak yine yenilikten<br />
vazgeçmeyerek...<br />
Burton tasarlaması uzun süren, emek gerektiren kıyafetlerle,<br />
örneğin bir çiçek detayını elbiseye işlemekle geçen<br />
meşakkatli bir zaman diliminin değeri üzerinde dururken<br />
aslında hız ve doyumsuzluğa sırt çeviriyordu, hem de birkaç<br />
ay sonra tüm dünyayı etkisi altına alacak pandeminin<br />
de aynı şeyleri sorgulatacağını bilmeden...<br />
İSTİRİDYE<br />
ELBİSE<br />
Büyük bir<br />
emekle elbiseye<br />
tutturulan, iki<br />
ile dokuz cm<br />
arasında değişen<br />
fırfırların yarattığı<br />
volümler oldukça<br />
göz alıcı. Eski<br />
sezonlardan<br />
kalma 80 metrelik<br />
dantel ve tülün<br />
kullanıldığı ve<br />
istiridye elbise<br />
olarak tanımlanan<br />
tasarımdaki<br />
tam 3000 daire<br />
ise hayranlık<br />
uyandıran bir<br />
işçiliğin meyvesi.<br />
ELLE 11
ELLEMOOD<br />
EKRANIN BAŞINDAYIZ<br />
“SADECE SIKICI İNSANLAR SIKILIRLAR” DERKEN YANILMIŞ OLAMAZLAR. EVET VAKTİNİZİ HİÇBİR ŞEY<br />
YAPMADAN GEÇİRMEK DE SERBEST. ÇÜNKÜ NEDEN OLMASIN? AMA OLUR DA SAATLER BİRAZ<br />
DAHA ÇABUK AKSIN İSTERSENİZ ÖNÜMÜZDEKİ 15 GÜNDEN BAZI ÖNERİLERİ SİZİN İÇİN DERLEDİK.<br />
HAZIRLAYAN: AYKUN TAŞDÖNER<br />
ZOOM’DA ESKİŞEHİR’E, OMM’A YOLCULUK<br />
Seyahatlerin ertelenmesi nedeniyle Eskişehir’deki OMM’u gezme planları da bir süreliğine askıya alındı tabii.<br />
Ancak bu sırada müze bağlarını koparmıyor. Birlikte üretmeyi hedefleyen yetişkin ve çocuk atölyeleri, müzenin<br />
kapalı olduğu bu dönemde Zoom üzerinden canlı olarak gerçekleşiyor. 6 Haziran’a kadar her cumartesi saat<br />
16.00-16.40 arasında gerçekleşecek programda Üç Boyutlu Kartlar, Süt ile Ebru Desenleri, Kolaj, Şablon Baskı<br />
ve Origamiden Heyk<strong>elle</strong>r konu başlıklı atölyeler yer alıyor. Ücretsiz Zoom atölyelerine egitim@omm.art adresine<br />
e-posta göndererek katılabilirsiniz.<br />
MÜZEDE BULUŞALIM,<br />
ÇEVRİMİÇİ VE REHBERLE<br />
Evden oturduğumuz yerden müze gezmek biz istemesek<br />
de yeni normallerimizden biri oldu. Bazı müzeler ise<br />
online rehberli turlarla bu gezintileri daha anlamlı<br />
kılıyor. Arter’in düzenlediği çevrimiçi rehberli turların<br />
ilki, 22 Mayıs Cuma akşamı 18.30–19.15 saatleri<br />
arasında. Ayşe Erkmen’in, Cevdet Erek’in sergilerini bu<br />
kez farklı bir gözle görüp, izleyeceğiz.<br />
Diyalog ve tartışmaya daha fazla zaman tanımak adına<br />
sınırlı katılımcıyla düzenlenecek turlara katılmak için<br />
ogrenme@arter.org.tr adresi üzerinden rezervasyon<br />
yaptırılması gerekiyor.<br />
FOTOĞRAFLAR: GETTY IMAGES TÜRKİYE<br />
12 ELLE
39. İSTANBUL FİLM FESTİVALİ BAŞLIYOR<br />
Nisan ayında düzenlenmesi planlanan İstanbul Film Festivali salgın nedeniyle<br />
iptal olunca, çare dijital bir çözümde bulunmuştu. Aynı ruhu evde devam<br />
ettirebilmek adına festival ekibi Mubi ile bir işbirliğine giderek geçtiğimiz<br />
yıllarda ödül kazanan yapımları iki hafta boyunca bizimle paylaşmıştı. Ancak<br />
İstanbul Film Festivali’nin sürprizi bununla da sınırlı değil. Dünyanın tüm önemli<br />
film festivalleri bir araya gelerek dijital bir seçki hazırlayacaklarını duyurdu<br />
bu süreçte. Hem filmleri desteklemek, hem de izleyici neşelendirmek için<br />
elbette. Büyük sürpriz ise İstanbul Film Festivali’nden geldi. 15 – 29 Mayıs’ta<br />
İstanbul Film Festivali için özel hazırlanmış bir websitesi üzerinde 39. İstanbul<br />
Film Festivali programından Türkiye’de ilk kez gösterilecek 15 yabancı filmin<br />
gösterimi gerçekleşecek. Berlin’den, Cannes’dan Toronto’dan ödülle dönen ve<br />
merakla beklenen filmler bir arada. Detaylı bilgi film.iksv.org adresinde.<br />
GÜNEŞ ST.<br />
TROPEZ’DE<br />
PARLIYOR<br />
Assouline’in en yeni<br />
kitaplarından olan St. Tropez<br />
Soleil bizi oturduğumuz<br />
yerden seyahate çıkarıyor ve<br />
bugünlerde en çok ihtiyacımız<br />
olan ruh halini aşılıyor. Güneşli<br />
bir Fransız kasabası ve masmavi<br />
bir denizin bize hissettirdiklerini<br />
unutmuş olabilirsiniz.<br />
Sayfalar arasında çıktığınız<br />
yolculuk bununla birlikte çok<br />
daha fazlasını da sunuyor.<br />
Françoise Sagan, Brigitte<br />
Bardot, Matisse gibi Fransa’yı<br />
sembolize eden isimlerin<br />
yaşadığı bu vahayı, Naomi<br />
Campbell’ın partilemekten en<br />
çok keyif aldığı Nikki Beach’i<br />
ve bir zamanlar Chanel’in de<br />
defilesini düzenlediği, hayatın<br />
ve eğlencenin asla durmadığı<br />
ve film setini andıran kasabayı<br />
farklı bir gözle sunuyor.<br />
Seyahat etmek yasak, ancak<br />
hayal kurmak serbest.<br />
PARİS VE CAZ, DAHA NE İSTERİZ?<br />
La La Land ile Oscar kazanan yönetmen Damien Chaz<strong>elle</strong>’in Netflix’e geleceğini öğrendiğimizde<br />
heyecana kapılmıştık. Whiplash ve ışıklar şehri Los Angeles’ta geçen modern aşk masalının<br />
özünde müziklerin kusursuz kullanımı geliyordu. Netflix’in yeni yapımı The Eddy ise bize tam da<br />
bunu veriyor. Chaz<strong>elle</strong>’in en çok anlatmayı sevdiği şeyi; aşkı ve müzikli bir dünyayı. Hikaye bu kez<br />
Paris’in caz kulüplerinde geçiyor. Başrollerde birçok ödüllü yapımdan tanıyacağınız Leila Bekhti,<br />
Tahar Rahim ve geçtiğimiz sene Cold War ile bir anda dünya starı mertebesine ulaşmış, aynı<br />
zamanda enfes bir sesi de olduğunu gösteren Polonyalı Joanna Kulig var.<br />
ELLE 13
ELLE<br />
BÖLÜM 1<br />
YA SONRA?<br />
SALGININ ETKİLERİ DEVAM EDİYOR, EDECEK! ANCAK HAYAT YAVAŞTAN NORMALE YA DA YENİ BİR<br />
DÜZENE DOĞRU EVRİLİYOR. İKİNCİ AŞAMA VE SONRASI HAYATIMIZI VE ALIŞKANLIKLARIMIZI NASIL<br />
DEĞİŞTİRECEK, GELECEK NASIL ŞEKİLLENECEK? UZMANLARINA SORDUK...<br />
HAZIRLAYAN: AYKUN TAŞDÖNER<br />
Açık hava sinemaları geri döndü. Ama kendi otomobilinizle<br />
gidip beyazperdeden filmi izlediğiniz<br />
versiyonları. Hayır bu kez nostalji amaçlı<br />
değil, İzmir de dahil olmak üzere Türkiye’de ve<br />
dünyadan birçok şehirden bunun yavaştan yeniden hayatımıza<br />
entegre olduğunu gördük. Amsterdam’da ikişer kişilik<br />
camdan kaleler yapıldı restoranların önünde. Fransa, İtalya<br />
ve Birleşik Krallık başta olmak üzere şehirlerde bisiklet<br />
kullanımını arttırmak için yeni fonlar hazırlandı. Daha yeşil<br />
bir gelecek artık istediğimiz tek şey. Belçikalılar ise “corona<br />
bubble”ı geliştirdiler. Her aile kendilerini ziyaret edebilecek<br />
dört kişilik bir liste oluşturuyor. Eyvah! Yoksa listede yok<br />
musunuz? Amazon bir süre önce drone’la kargo döneminin<br />
başladığını duyurmuştu, İngiltere’de de teslimat için robotlar<br />
kullanılmaya başlandı. Yoksa uzun süredir beklediğimiz<br />
farklı bir gelecek nihayet kapıyı çaldı mı?<br />
Bundan sonrasına yol gösterecek elbette birkaç unsur<br />
var. Sürdürülebilirlik ve hızlı bir dijital dönüşüm başta geliyor.<br />
Aynı zamanda bir ekolojik sorunla da karşı karşıyayız.<br />
Üretkenlik, bedensel ve ruhsal sağlığın da hiç olmadığı kadar<br />
tartışılacağı öngörülüyor trend analistleri tarafından...<br />
Peki, Mart 2020’den önce her zaman uğradığımız müze,<br />
konser salonları, alışveriş noktaları değişime nasıl ayak uyduruyor?<br />
Nasıl bir geleceği öngörüyorlar, hazırlıkları neler?<br />
FOTOĞRAFLAR: OSAMU YOKONAMI, ARTHUR ELGORT/CONDE NAST-GETTY IMAGES TÜRKİYE, MARTIN PARR<br />
14 ELLE
ALIŞVERİŞ<br />
MİRELLA KASPİ<br />
BEYMEN Pazarlama İletişim Genel Müdür Yardımcısı<br />
“FARKINDALIKLARIMIZ, GELİŞEN<br />
TEKNOLOJİ VE YENİ NESLİN<br />
TÜKETİM ALIŞKANLIKLARININ DA<br />
ETKİSİYLE, ETİK VE SÜRDÜRÜLEBİLİR<br />
MODA KAVRAMLARI GÜÇLENECEK.”<br />
ONLINE SATIŞLARDA ARTIŞ<br />
Baby Boomers yani +50 grubun da aralarında yer aldığı<br />
daha önce hiç online alışveriş deneyimi yaşamamış çok sayıda<br />
yeni tüketici, bu süreçte online alışveriş kavramıyla tanıştı.<br />
Dijitalleşme, Beymen’in en öncelikli ve en çok yatırım<br />
yaptığı alanlardan biri. Pandemi döneminde alışverişlerin<br />
online satışlara yönelmesi, bize doğru yolda ilerlediğimizi<br />
bir kez daha gösterdi. Bu süreçte pandeminin gerekliliklerine<br />
bağlı olarak evde geçirdiğimiz zamanları daha eğlenceli<br />
ve konforlu kılacak pek çok yeni kategorinin yanı sıra daha<br />
önce sadece mağazalarımızda satılmakta olan markalarımızı<br />
da Beymen.com’a ekledik. Beymen.com’un Nisan ayı sipariş<br />
hacmi yüzde 245 artarken, yeni müşteri sayısı yaklaşık<br />
yüzde 80 artış gösterdi.<br />
MODANIN GELECEĞİ<br />
Yeni farkındalıklarımız, gelişen teknoloji, yeni neslin tüketim<br />
alışkanlıklarının da etkisiyle, etik ve sürdürülebilir<br />
moda kavramları daha da güçlenecek. Önümüzdeki dönemlerde<br />
doğa dostu kumaşlardan üretilmiş tasarımlar,<br />
çok fonksiyonlu mod<strong>elle</strong>r, doğal liflerin kullanıldığı koleksiyonları<br />
daha çok göreceğiz. Markalar için empati, sosyal<br />
sorumluluk, duygusal değerler daha da önem kazanacak.<br />
Ürüne dokunmak, hissederek seçmek, insanlarla tekrar<br />
bir araya gelmek, mağaza içinde yaşadığımız deneyim, satış<br />
personelinin ilgisi kısacası daha fazla reel hayatta olmak<br />
hepimiz için hala çok önemli ve değerli. Özellikle bu kadar<br />
uzun süre sosyal izolasyonda kalınca hepimiz bu hisleri yeniden<br />
yaşamayı çok özledik. Elbette alışveriş alışkanlıklarımız<br />
da değişecek.<br />
MAĞAZALARDA ALINACAK ÖNLEMLER<br />
Beymen olarak bireysel ve toplumsal sağlığın korunması ve<br />
çalışanlarımızın bu dönemi fiziksel, ruhsal ve zihinsel olarak<br />
sağlıklı bir şekilde atlatması en önemli önceliklerimiz.<br />
İlk olarak 12 Mayıs Salı günü itibariyle Beymen Suadiye,<br />
Beymen Nişantaşı, Beymen Kavaklıdere, Beymen Antalya<br />
ve Beymen Club Erenköy mağazalarımızda 12.00-19.00<br />
saatleri arası hizmet vermeye başladık. Mağazalarımız, özel<br />
eğitimli personelimiz tarafından uluslararası standartlardaki<br />
dezenfektan markası Huwa-San’ın ekolojik ürünleri<br />
ile virüs ve benzeri mikroorganizmalar üzerinde etkili olan<br />
ekolojik ürünler ile rutin olarak hem gün içinde hem de kapanış<br />
sonrasında dezenfekte ediliyor. Düzenli sağlık kontrolünden<br />
geçen ve her gün ateşleri ölçülen ekiplerimiz, kişisel<br />
koruyucu ekipmanları ile sosyal mesafe kurallarına uygun<br />
şekilde hizmet vermekteler. Deneme kabinlerimiz her kullanım<br />
öncesi dezenfekte ediliyor, denenmiş ürünleri hijyen<br />
koşulları gereği mağazalarımızda hazırlanan alanlarda bekletildikten<br />
ve yoğun buharlı ütüleme işlemi yapıldıktan sonra<br />
ertesi gün yeniden servise sunuyoruz. Mağazalarımızda<br />
özel alışveriş deneyimi yaşamak isteyen müşterilerimiz,<br />
randevulu özel alışveriş için Beymen Özel Müşteri İlişkileri<br />
hattımızı arayarak özel randevu alarak, tercihleri doğrultusunda<br />
hazırlanan ürünleri beklemeden keşfedebilecek. Ayrıca<br />
Beymen Evimde servisimiz ile The One Beymen Özel<br />
Müşteri Programını da geliştirdik.<br />
SEBLA REFİĞ DEVİDAS<br />
BEYMEN İthal Kadın Markalar Satınalma ve Ürün Direktörü<br />
“MÜŞTERİ GİTGİDE İHTİYACA<br />
YÖNELİK, ZAMANSIZ, YATIRIM<br />
PARÇASI OLABİLECEK ÜRÜNLERİ<br />
TERCİH ETMEYE BAŞLAYACAK.”<br />
KOLEKSİYONLARDA SALGININ ETKİSİ<br />
Değişimin belirtileri aslında pandemi öncesinde de başlamıştı.<br />
Tasarım ekiplerinin nefes alamadan tasarladıkları<br />
yeni koleksiyonlar, gerçeği yansıtmayan bir müşteri talebi,<br />
yeni çıkmakta olan koleksiyon ve tasarımcıların çokluğu<br />
moda dünyasını bir miktar yavaşlamaya doğru itiyordu.<br />
Covid-19’un bu gidişatı hızlandıracağına eminim. Öncelikle<br />
tasarımcılar, bu dönemde müşterinin ihtiyacını daha somut<br />
bir şekilde ölçmeye çalışacaklar. Müşteri gitgide ihtiyaca<br />
yönelik, zamansız, klasik, yatırım parçası olabilecek ürünleri<br />
tercih etmeye başlayacak. Sadece ürün değil, aynı zamanda<br />
markaların arkasında felsefeyi de kendisi ile özdeşleştirmek<br />
isteyecek. Bu noktada tasarımcılar ve ekipleri, yeni<br />
sezonu tasarlarken markalarının en güçlü yanlarını ortaya<br />
koyarak işe başlayacaklar. Markanın güçlü yanlarını, hitap<br />
ettiği müşteri kitlesini, yeni felsefesini ve geçmişten gelen<br />
çağrışımlarını birlikte harmanlayacaklar. Sadeleşmeyecekler<br />
fakat yepyeni klasikler oluşturacaklar. Arşivlere dönecekler<br />
fakat birebir onları uygulamayacaklar. Koşmaktan<br />
yorulmuş moda dünyası derin bir nefes alacak.<br />
ELLE 15
ELLE<br />
SEYAHAT<br />
ŞEBNEM DENKTAŞ<br />
Lüks Seyahat Yazarı & Tasarımcısı, @especiallyafrica<br />
“HAYATIMIZA DİJİTAL SAĞLIK<br />
PASAPORTLARI GİBİ YENİ<br />
PROSEDÜRLER GİRECEK.”<br />
Güvenle yola çıktığımız bir seyahat, aşıdan önce mümkün<br />
mü? Şehirler ya da ülkeler arası sınırlar açıldığında<br />
hemen seyahat etmeli miyiz?<br />
Bunun için kulak vereceğimiz en önemli kurumlar, Sağlık<br />
Bakanlığı’mız ve Dünya Sağlık Örgütü. Onlar yeşil ışığı<br />
yaktıkları an, yola çıkabiliriz. Ben insanoğlunun, içindeki<br />
merak ve keşfetme dürtüsünü uzun süre bastıramayacağına<br />
inananlardanım. Tabii öncelikle kendimizi doğal olarak<br />
korumaya alacak ve “eve yakın” tatillere çıkacağız. Amerikalıların<br />
tabiriyle “staycation” bu sezonu özetleyen kelime...<br />
Sonbahar itibariyle de daha büyük adımlar atmaya<br />
başlayacağız. Ben turizmin çok kısa sürede toparlayacağını<br />
düşünüyorum. Amerika ve İngiltere’de yapılan bazı önemli<br />
anketlerde halkın üçte biri, seyahat yasağı kalktıktan sonraki<br />
ilk üç ay içinde uluslararası seyahatlere çıkmayı planladığını<br />
söylüyor. Tabii ki sınırlar açılır açılmaz herkesin hemen<br />
uçağa atlayıp yola çıkacağını söyleyemeyiz; her şeyden önce<br />
dijital sağlık pasaportları gibi hayatımıza girecek yeni prosedürler<br />
de bunu çok kolay ve mümkün kılmayacaktır.<br />
Seyahat etmeyi cesaretle bir tutabilir miyiz? Arabayla<br />
yakın yerler, ya da uzak yerlerde uzun tatiller...<br />
Cesaret… Evet, sanırım buna çok ihtiyacımız olacak. Ama<br />
cahil cesaretinden bahsetmiyorum. Keyifli bir hobi olan seyahati<br />
kendine ve diğer insanlara zehir etmeyecek bilinçli<br />
yolcuların bilge cesareti bize gerekli olan… Bundan yaklaşık<br />
dört-beş yıl önce hatırlarsanız dünyanın en büyük, en ünlü<br />
şehirlerinde ciddi terör olayları yaşandı. O dönem insanlar<br />
kalabalık şehirler yerine, terör tehdidine karşı daha güvenli<br />
olduklarına inandıkları ada ve doğa tatillerine yöneldiler.<br />
Şimdi de aynısı olacak. Herkes mümkün olduğunca kalabalıklardan<br />
uzak kalabileceği sessiz sakin rotalara, tropikal<br />
adalara, doğayı ve yaban hayatını keşfedebilecekleri destinasyonlara<br />
yönelecek. Bahamalar, Maldivler, Seyş<strong>elle</strong>r gibi<br />
adalar 2021’in favori destinasyonları arasında şimdiden<br />
yerini aldı. Sahraaltı Afrika da bu listede olacak. Kıtanın doğusu<br />
ve güneyi, Avrupa, Asya ve Amerika ile kıyaslandığında,<br />
Covid-19 açısından çok daha hafif yaralar aldı. Afrika’da<br />
konaklayacağınız bir safari kampında sadece beş-altı çadır<br />
süit bulunuyor. Karşılaşacağınız insan sayısı ise yirmiyi geçmez.<br />
Safari turizmi hiç olmadığı kadar popüler olacak.<br />
AirBnb’nin anlamını yitireceği, otomobillerin çok daha<br />
fazla kullanılacağı konuşuluyor (ki bunun da negatif<br />
anlamda getirileri olacaktır)... Siz ne düşünüyorsunuz?<br />
Zengin gezginlerin ulaşım açısından özel uçakları ve yatları,<br />
konaklama için de müstakil villaları tercih edeceğini şimdiden<br />
görebiliyoruz. Kısıtlı bütçelere sahip olanlar ise sık sık<br />
tatil yapmak yerine yılda bir kez aile ya da yakın arkadaş<br />
gruplarıyla uzun bir tatile çıkacaklar. Otomobille yakın ve<br />
sakin yerlere; ya da uçaklarda fiziksel mesafe ve hijyen kurallarına<br />
göre yeniden tasarlanan kabinlerde uzak rotalara<br />
yolculuk edebilecekler. AirBnb maalesef oyun dışı kalacak.<br />
Çocukluğumuzdaki yazlık evlere dönüş yaşanacak. Ot<strong>elle</strong>r<br />
arasında da özellikle hijyen konusunda misafirlerine daha<br />
fazla güven aşılayacak olan ünlü zincir ot<strong>elle</strong>r, büyük markalar<br />
ve marka olmayı başarmış butik ot<strong>elle</strong>ri başrollerde<br />
16 ELLE
göreceğiz. Otel odalarının sertifikalı bir temizlik işleminden<br />
geçirildikten sonra kilitlenip sadece gelen misafirin cep<br />
telefonuna indirilen bir aplikasyonla açılması söz konusu…<br />
Sürdürülebilir turizm daha da öne çıkacak. Kavramın, ekolojik<br />
olarak kategorize edilen ot<strong>elle</strong>rde odalara bambu havlular<br />
yerleştirmekten ibaret olmadığını anlayacağız.<br />
ALİ İSPAHANİ<br />
The Stay Ot<strong>elle</strong>ri Kurucu Ortağı<br />
“GİTTİĞİMİZ YERİN TEMİZLİK VE<br />
HİJYEN KURALLARINI CİDDİYE ALAN<br />
BİR MÜESSESE OLDUĞUNU BİLMEK<br />
HEPİMİZ İÇİN KRİTER OLACAKTIR.”<br />
SEYAHATTE YENİ DÖNEM<br />
Seyahat ve konaklama boyunca hem misafirlerin hem de<br />
kendilerini ağırlayan personelin sağlık ve güvenliği için alınacak<br />
tedbirlerin büyük bir kısmı, mart ayından bu yana<br />
aldığımız önlemleri devam ettirmek şeklinde olacak. Bu nedenle<br />
maske takmak, dezenfektan kullanmak, sosyal mesafeyi<br />
korumak gibi genel önlemlere alışması çok da zor olmayacaktır.<br />
Sağlık Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın<br />
belirttiği önlem ve protokollerle birlikte, işleyişte ciddi değişimler<br />
olacak. Mal kabulündeki hijyen kurallarından ortak<br />
alanların temizlik frekansı ve şekline, kullanılan temizlik<br />
ürünlerinden sosyal mesafeyi mümkün kılmak için kullanılacak<br />
teknolojik çözümlere kadar birçok konuda The Stay<br />
olarak hazırlanıyoruz. Geçmişte sadece ismini ve markasını<br />
bildiğiniz, kendiniz veya kanaatine güvendiğinizin kişilerin<br />
onayını aldığınız yerlere giderdiniz; yeni yerler deneme iştahınız<br />
daha az olurdu. Markasının güven verdiği destinasyonlar,<br />
hem yeme-içme hem de otelcilik için öne çıkacaktır.<br />
Gittiğimiz yerin temizlik ve hijyen kurallarını ciddiye alan<br />
bir müessese olduğunu bilmek hepimiz için kriter olacaktır.<br />
HİJYEN NASIL KORUNACAK?<br />
Hijyen konusunda hassasiyetin hangi unsurlarının ne kadar<br />
kalıcı olacağı önemli; hepimiz her hâlükârda sık sık el<br />
yıkamalı, hasta olduğumuzda dikkat etmeliyiz. Herkes hem<br />
kendi sağlık ve hijyenine dikkat etmeli, hem de diğerlerinin<br />
endişelerine saygı göstermeli. Bu süreç içinde biz The Stay<br />
Ot<strong>elle</strong>ri olarak gerekli tüm önlemleri alıyoruz. Hem lokanta<br />
ve bar gibi ortak alanlarımızda, hem de misafir odalarımızda<br />
uluslararası standartlarda hijyen önlemlerimizi aldığımız<br />
gibi, tüm hizmet süreçlerimizi de gözden geçiriyor ve<br />
misafirlerimizin sağlık, huzur ve konforunu düşünerek yeniliyoruz.<br />
Hijyen ve sağlık konusunda hastane kriterlerini<br />
dahi tatmin eden ürünleri kullanıyor, sık temas noktalarına<br />
özellikle önem veriyor, teması ortadan kaldırabileceğimiz<br />
noktalarda da gerekli önlemleri alıyoruz. Bu konuda dünya<br />
genelinde turizm ve seyahat sektörünün kabul gördüğü<br />
önlemleri almak en önemli konu. Bunun için fiziksel hazırlıklara<br />
başlamakla beraber organizasyonumuz içinde bu<br />
önlemlerin uygulanmasını sağlayacak kişileri görevlendiriyoruz<br />
ve tüm personel için eğitim düzenliyoruz. Dünya genelinde<br />
takip ettiğimiz tüm yayın ve kurumlar önümüzdeki<br />
süreçte bizim için en önemli konulardan birinin test teknolojisinin<br />
gelişmesi olduğunu söylüyor. Turizm için misafirlerin<br />
seyahatlerine başlarken sağlıklı olması kadar, seyahatleri<br />
sırasında da sağlıklı kalması çok önemli. Ot<strong>elle</strong>rimizde<br />
ağırladığımız misafirlere konaklamaları boyunca da hızlı ve<br />
doğru cevap veren testlerle takip etmek istiyoruz.<br />
ELLE 17
ELLE<br />
KÜLTÜR/<br />
SANAT<br />
İLKAY BALİÇ<br />
Arter İletişim Direktörü<br />
“BU DÖNEM DAHA ÖNCE<br />
SANAL ORTAMA TAŞIMAYI<br />
HAYAL DAHİ ETMEYECEĞİMİZ<br />
PROGRAMLARIMIZIN UZAKTAN DA<br />
İŞLEYEBİLECEĞİNİ GÖSTERDİ.”<br />
Salgın sürecinde sergileri evden takip ettik, Zoom’da<br />
eğitimlere katıldık. Bu içinde bulunduğumuz sürece yaratıcı<br />
bir çözüm müydü, yoksa sonrasında da hayatımızda<br />
var olmaya devam edecek mi?<br />
Arter’in programı fiziksel mekân düşünülerek kurgulanmış<br />
sergilerden, bu sergiler etrafında kurgulanmış yorumlama<br />
ve öğrenme içerikleri ile yayınlardan ve canlı sahne sanatları<br />
etkinliklerinden oluşuyor. Karantina sürecinde mevcut<br />
dijital içeriklere koleksiyondan çevrimiçi bir video seçkisi,<br />
Spotify listeleri ve Öğrenme Programı ekibimizin geliştirdiği<br />
yeni dijital etkinlikler eklendi. Örneğin hareket atölyelerimizi<br />
ve rehberli turları dijitale taşımak, “bulaşma” gündelik<br />
hayatın birincil kaygısına dönüşmeseydi aklımızda olan bir<br />
fikir değildi. Her katılımcının evdeki bir yapıtı veya nesneyi<br />
anlattığı “Evden Anlat” buluşmaları da Öğrenme ekibimizin<br />
yine bu döneme özgü olarak kurguladığı ve deneyime<br />
açtığı bir format. Yeni normalin nasıl görüneceğini bugünden<br />
kestirmek mümkün değil ancak hepimiz yeni normale<br />
bu dönemdeki deneyimlerimizin hatırası ve bilgisiyle geçiş<br />
yapacağız. Bu dönem bize daha önce sanal ortama taşımayı<br />
hayal dahi etmeyeceğimiz programlarımızın uzaktan da<br />
pekâlâ işleyebileceğini gösterdi ve dijital araçlarla fiziksel<br />
mesafe engelini aşarak başka şehirlerde, ülkelerde yaşayan<br />
kitlelerle bir araya gelebileceğimizi bir kez daha hatırlattı.<br />
Herkes dijital dünyanın araladığı olanakları bu şekilde birinci<br />
elden tecrübe etmiş oldu. Bu da aslında, dijitali ikinci<br />
plana atan kurumların bile durup bu kez farklı bir ilgiyle<br />
bakmasını sağlayacak. Hem ekip olarak birbirimizle, hem<br />
işbirliği içerisinde olduğumuz kişi ve kurumlarla, hem de<br />
ziyaretçi ve takipçilerimizle iletişim kurmanın yeni yollarını<br />
keşfettiğimiz bir dönemden geçiyoruz. Ofis çalışanlarımızın<br />
pek çoğunun tamamen, bazılarının da kısmen evden<br />
çalıştıkları ama toplamda işe daha az gidilen bu haftalarda<br />
iş süreçlerimizi de hızla yeniden yapılandırdık. Arter’in yapısında<br />
ve programında temel bir değişiklik öngörmüyoruz<br />
ancak şehir içinde hareket etmenin tamamen güvenli hale<br />
geldiği durumda bile çağdaş sanat semineri, atölye gibi içeriklerimizi<br />
fiziksel mekândaki buluşmalara ilaveten çevrimiçi<br />
olarak da sunmamız söz konusu olacaktır.<br />
Sağlık açısından sizin çözümleriniz neler?<br />
Yeniden ziyarete açılacağımız tarihi kesin olarak öngörmek<br />
mümkün olmasa da, buna başladığımızda uygulayacağımız<br />
tedbirlere dair çalışmalarımız sürüyor. Ziyaretçilerimizde<br />
aşırı steril bir mekânda oldukları tedirginliğini uyandırmaksızın<br />
onları güvende hissettirecek bir dizi tedbiri uygulamaya<br />
koyacağız: Bina ve galeriler içerisinde aynı anda bulunabilecek<br />
kişi sayısına kısıtlama getirmek, maskeyi zorunlu<br />
tutmak, asansör kullanımını sınırlamak gibi uygulamaların<br />
yanında elbette ziyaretçilere binada hangi tedbirlerin alınmakta<br />
olduğuna dair doğru ve yeterli bilgilendirme yapmak<br />
da bu süreçte çok önemli olacak.<br />
18 ELLE
Bunu olumlu karşılıyorum ben. Bilim insanları, salgının<br />
yarattığı olumsuz etkilerin belki yıllara yayılan bir süreç<br />
içerisinde, kademe kademe azalacağını belirtiliyorlar. Yani<br />
önümüzde değişken bir süreç var. Dolayısıyla salgının ilk<br />
birkaç ayında yaşananların kendiliğinden “yeni normal”imiz<br />
olacağını düşünmüyorum. Şu anda en uç noktada olabilecekleri<br />
yaşıyoruz, buna verilen tepkiler de ona göre uç<br />
noktada. Bahsettiğim bu geçiş süreci mutlaka yeni sonuçlar<br />
da doğuracaktır. Bunları şimdiden kestirmek çok kolay değil.<br />
Ama şu anda yaşadığımız ile eskisi arasında belli bir denge<br />
noktası oluşacak gibi geliyor bana. Tabii bu durumun teknolojik<br />
gelişmeleri ne yöne ilerleteceği de önemli. Salgının<br />
sonuçları bir takım yeni ve yaratıcı teknolojilere yol açabilir,<br />
bunlar da hayatımızı etkileyecek. Mesela belki son 4-5 yıldır<br />
emekleme sürecini aşamamış olan VR (sanal gerçeklik) teknolojileri<br />
bu sayede daha hızlı gelişecek ve hayatımıza daha<br />
doğrudan girecek. Bunu biraz da zaman gösterecek bence.<br />
HARUN İZER<br />
İstanbul Caz Festivali Direktörü<br />
“SON 4-5 YILDIR EMEKLEME<br />
SÜRECİNİ AŞAMAMIŞ OLAN VR<br />
TEKNOLOJİLERİ BU SAYEDE DAHA<br />
HIZLI GELİŞECEK VE HAYATIMIZA<br />
DAHA DOĞRUDAN GİRECEK.”<br />
YENI DÜZEN<br />
Bir anda bütün kurumlar hem evde kalmayı kolaylaştırmak<br />
hem de aslında kendi kitlesi ile iletişimini koparmamak için<br />
böyle hızlı çözümler buldu, kaynaklarını olabilecek en geniş<br />
şekilde açtı. İKSV olarak biz de bu açıdan elimizden geleni<br />
yaptık, mesela şu anda YouTube kanalımızda klasik müzikten<br />
caza, tiyatrodan çağdaş sanata birbirinden güzel eserler,<br />
belges<strong>elle</strong>r, tiyatro oyunları paylaşıma açık. Alıcı, tüketici,<br />
izleyici tarafından bakınca da, aslında bunlar olabilir şeylermiş<br />
diye düşündük, böyle kaynakların olduğunu gördük.<br />
PEKI YA DÜNYACA ÜNLÜ SANATÇILAR<br />
Bugüne kadar müzik gruplarının uluslararası turneleri çok<br />
ince bir matematik ve bütçe dengesi üzerinden kuruluyordu,<br />
şu anda bunun bütün parametreleri sarsılmış durumda.<br />
Diyelim bir ülke önümüzdeki bir yıl boyunca yurtdışından<br />
gelen herkese 14 gün karantina uygulayacağını ilan etti, bu<br />
durumda herhalde hiçbir müzik grubu o ülkeye kolay kolay<br />
konsere gitmek istemez. Turne planlaması da ciddi bir sıkıntıya<br />
girer. Bunun gibi binbir türlü soru ve sorun var ortada.<br />
Tabii bu sefer şartlar eşit, tahminen bu sıkıntılar sadece<br />
Türkiye’de değil bütün dünyada yaşanacak. İşin ekonomik<br />
tarafı da tabii ki çok önemli ve kritik. Biz bu açıdan şanslı<br />
olduğumuzu düşünüyoruz, 22 yıldır festivalimizin sponsoru<br />
olan Garanti BBVA ve festivali ilk yılından bu yana destekleyen<br />
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın katkıları devam ediyor<br />
ve festivallerin yaşaması için bunlar gerçekten çok değerli.<br />
KÜLTÜR SANATIN BİRLEŞTİRİCİ GÜCÜ<br />
İzleyici tekrar eskisi gibi konserlere gitmek istese de bunun<br />
nasıl olacağını tam kestiremiyor ve tabii ki çok sayıda<br />
insan da dışarıda, konser salonlarında kendisini eskisi kadar<br />
rahat hissetmeyeceğini açıkça dile getiriyor. Bizler, etkinlik<br />
düzenleyicileri olarak azami hassasiyet göstermek<br />
durumundayız. Ama diğer taraftan ülkedeki kültür ve sanat<br />
hayatının devamı açısından kamunun alacağı önlem ve yönlendirmeler<br />
de çok kritik. İKSV olarak biz de kamu kurum<br />
ve kuruluşlarına bu konudaki önerilerimizi yeni bir politika<br />
metni oluşturarak sunduk. “Pandemi Sırasında Kültür-Sanatın<br />
Birleştirici Gücü ve Alanın İhtiyaçları” adını taşıyan<br />
bu metin, koronavirüs salgını koşullarında kültür-sanatın<br />
toplumsal rolünü vurguluyor, ayrıca farklı ülkelerde yaratıcı<br />
sektörleri destekleyen tedbirleri özetliyor. Türkiye’de kültür<br />
alanında da kamu desteğine ciddi bir ihtiyaç var.<br />
ELLE 19
ELLE<br />
KEREM AYAN<br />
İstanbul Film Festivali Direktörü<br />
“BU DÖNEMİ PSİKOLOJİK OLARAK<br />
ATLATMAMIZ İÇİN BİRAZ KÜLTÜR VE<br />
SANAT DESTEĞİ GEREKİYOR.”<br />
SALONLARA GERİ DÖNÜŞ<br />
MUBI ile beraber festival döneminde eski de olsa seyircileri<br />
filmsiz bırakmayalım dedik ve her gün Festival’de ödül<br />
almış bir film koyduk. Yaratıcı çözümler her dönemde işe<br />
yarar. Ama bu dönemi psikolojik olarak atlatmamız için biraz<br />
kültür ve sanat desteği gerekiyor tabii. İlk defa önümüzü<br />
göremediğimiz ve kontrol edemediğimiz bir dönemdeyiz.<br />
Ben duruma iyimser bakarak bunların geçeceğini ve herkesin<br />
salonlara geri döneceğini düşünüyorum. Bu arada her<br />
şey geçerse tabii ki sinemaya, tiyatroya, konserlere gidelim<br />
ama tamamen eski halimize dönüp dünyaya zarar vermeye<br />
de devam etmeyelim. Ama eğer azalsa da hala virüs tehdidi<br />
altındaysak o zaman dünyadaki örnekleri gibi (aralıklı<br />
oturma, dezenfekte etme vs.) salonlarda gerekli önlemleri<br />
alacağız.<br />
süreçte yaptığımız şeyleri her şey normale döndükten sonra<br />
bazen sürdürmeyi düşünüyoruz. Çünkü her an herkes tarafından<br />
fiziken ulaşılabilir değiliz ve bu insanlar için de dijital<br />
de olsa ulaşılabilir olmak güzel olacak.<br />
Mekanlarınızda hijyeni nasıl koruyacaksınız?<br />
Biz de misafirlerimizden ayrı varlıklar değiliz, aynı takıntılara<br />
sahip olacağız ve öncelikle kendimiz ve ekibimiz için<br />
önlemler alacağız. Pandemi öncesinde de sektörde temizlik<br />
ve sağlığa verdiğimiz yüksek önemle adımızdan hep söz ettirmiş<br />
bir kurum olduğumuzu göz önüne alındığında, yeni<br />
dönemde gereğinden fazla bir hassasiyetle karşılaşırsanız<br />
şaşırmayın.<br />
‘Gizli’ ve belirli kitlelere hitap eden mekanlar hep vardı.<br />
Ancak salgın sonrasında bu tarz mekanların varlığında<br />
bir artış görebilir miyiz?<br />
Bu noktada iki ayrı bakış açısı var. Bir tanesi çok un-<br />
EĞLENCE<br />
ORKUN BOZDEMİR<br />
Klein Entertainment Genel Direktörü<br />
“ÜYELERE ÖZEL YA DA<br />
BELİRLİ KİTLELERLE, ONLARIN<br />
REFERANSLARINA HİTAP EDEN<br />
MEKANLARA TALEP OLACAKTIR.”<br />
Dans etmek sizin için şu anda ne ifade ediyor?<br />
Bir süre önce sorsaydınız çok farklı bir cevap verirdim ama<br />
şimdi özlemi ifade ediyor; sevdiklerimize sarılmak, dokunmak,<br />
ne kadar değerliymiş. Umarız ki kısa bir süre sonra değerini<br />
daha iyi bildiğimiz mutluluk kaynağını ifade edecek.<br />
Zoom partilerine alıştık mı?<br />
Pandemi süresince insanların negatif ruh haliyle savaşmak<br />
için ürettiği bir çözüm olduğuna dair güçlü bir inancım var.<br />
Özellikle bizim insanımızın eğlence kültürüne temelden zıt.<br />
Biz ne olursa olsun beraber yapmayı seviyoruz. Eğlence hayatının<br />
geleceğine hoş bir ekleme olmuş olabilir. Biz de bu<br />
20 ELLE
derground, kontrolsüz mekanlar, bunlar son derece tehlikeli<br />
ve aklı başında insanların talep edeceğini sanmıyoruz. Diğeri<br />
de yüksek kalite standartlarına sahip, belki daha pahalı<br />
ama üyelere özel ya da belirli kitlelerle onların referanslarına<br />
hitap eden mekanlar, bunlara talep olacaktır.<br />
BURAK BEŞER<br />
The Beach Of Momo Ve Momo Bebeköy’ün Yaratıcısı<br />
“GRUPLARIN KENDİ ARALARINDA<br />
GÜVEN TESTİNİ GEÇTİKTEN<br />
SONRA SEYAHAT EDECEKLERİNİ<br />
DÜŞÜNEREK, ONLARA ÖZEL KÜÇÜK<br />
OTURMA ALANI YAPABİLİRİZ.”<br />
PLAJDA HİJYEN<br />
Hijyen konusu bu sezon MOMO’nun en büyük transferi diyebiliriz.<br />
Geçen senelerde hangi ünlü DJ’i transfer edelim<br />
derken bu sene hijyen transfer etmek durumunda kaldık.<br />
Bakanlığımızdan gelecek uygulamalarla beraber, kendimizi<br />
misafirlerimiz yerine koyup ek önlemlerle sezona başlamayı<br />
düşünüyoruz. Çünkü insanlar birbirine “Kalk Güney’e gidelim”<br />
dediğinde biraz da “Kalk kaçalım şu virüs muhabbetinden”<br />
demek isteyecekler. Bizim görevimiz de insanların<br />
gözüne sokmadan ama her türlü virüs önleminin alındığı,<br />
güvenli bir işletme sunmak. Yani biz The Beach of MOMO<br />
olarak arka planda sterilizasyon üzerinde çok sıkı çalışacağız.<br />
Misafirlerimize virüssüz bir adaya düşmüşler hissini ve<br />
güvenini vermek en büyük hedefimiz. İlk etapta kapasite<br />
düşürmemiz kesin gibi duruyor. Grupların birbirlerine güvenip<br />
kendi aralarında o güven testini geçtikten sonra beraber<br />
seyahat edeceğini düşünürsek, onların bir arada olduğu<br />
küçük bir yatma ve oturma alanı yapabiliriz. Daha az sayıda<br />
gelen misafirlerimiz için de şezlong aralarını mesafeli tutmaktan<br />
başka seçenek yok. Tabii ki bu durum gelecek misafirlerimizin<br />
MOMO’dan alacağı keyfi eksiltmeyecek. Güneşin<br />
içlerini ısıtacağı, ayakları kuma bastığında bütün stresi<br />
unutacakları ve onlara pandemiyi unutturmak için uğraşan<br />
bir ekip ile karşılaşacaklar.<br />
ULAŞIM<br />
MELİKE PEKSEL<br />
Volvo Car Türkiye Kurumsal İletişim ve Pazarlama Müdürü<br />
“İNSANLARIN HAYATTA KALMA<br />
GÜDÜSÜ DEĞİŞECEK. SATIN<br />
ALMA DAVRANIŞLARINDA, MARKA<br />
DEĞERLERİ PANDEMİ ÖNCESİNDEKİ<br />
DÖNEMDEN ÇOK DAHA FAZLA ÖN<br />
PLANDA OLACAK.”<br />
İnsanların seyahatlerde uçak, tren gibi toplu taşımadansa<br />
araç kullanımını tercih edecekleri öngörülüyor. Ancak<br />
bunun da doğaya zarar verebileceği gündemde...<br />
İnsanları ve üzerinde yaşadığımız gezegenimizi merkezimize<br />
aldığımız aksiyonları oluştururken, felsefemizin arkasında<br />
global sürdürülebilirlik programımız “Omtanke” yaklaşımı<br />
bulunuyor. “Omtanke”, özen göstermek, önem vermek<br />
anlamına geliyor. Bir ikinci mânası da “tekrar düşünmek”.<br />
Bundan sonraki tüm satın alma davranışlarında, marka de-<br />
ELLE 21
ELLE<br />
ğerleri pandemi öncesindeki dönemden çok daha fazla ön<br />
planda olacak. Geçtiğimiz sene Volvo’nun 360c otonom<br />
konseptini sunarken “Sürüş dururken uçmak neden?” diye<br />
sormuş ve gelecekte uçaklar yerine otomobillerle daha konforlu<br />
uzun mesafe yolculuklar yapabileceğimizi, havaalanı<br />
güvenlikleri ile başlayan, kuyrukta saatlerce bekleme, gürültülü,<br />
sıkışıklık gibi yorucu unsurlarla devam eden seyahatlerin<br />
olmadığı bir dünyanın geleceğini öngörmüştük. Marka<br />
olarak, kurulduğumuz ilk yıllardan günümüze insanlar için<br />
sunduğumuz güvenlik konusundaki sürdürülebilir yaklaşımımızı<br />
ve teknolojimizi, uzun bir süredir gezegenimizin de<br />
güvenliğini sağlayacak şekilde kullanmak ve daha az karbon<br />
ayak izine ulaşmak için geliştiriyoruz. 2<strong>01</strong>9’dan itibaren<br />
ürettiğimiz tüm yeni Volvo otomobillerinde mutlaka elektrikli<br />
bir motor olacağını duyurmuştuk. İsveç’in Skövde kentinde<br />
yer alan motor fabrikamız, ilk karbon nötr tesisimiz<br />
oldu. Son 10 yılda, otomobillerimizdeki CO2 salımını yüzde<br />
27 azalttık. 2025 yılında geldiğimizde ise otomobillerimizdeki<br />
karbon ayak izini 2<strong>01</strong>8’e göre yüzde 40 daha azaltmayı<br />
hedefliyoruz. Pandeminin çok öncesinde, 2040 yılında, bütün<br />
bu strateji ve aksiyonlar sonrasında, üretim tesislerimiz,<br />
ofislerimiz, ürün ve servislerimiz ve bütün tedarikçi zincirimiz<br />
ile birlikte iklim nötr bir marka olmayı hedeflediğimizi<br />
açıklamıştık. Ofislerimizden ve etkinliklerimizden tek kullanımlık<br />
plastikleri çıkartarak 2<strong>01</strong>8’den bu yana yaklaşık 20<br />
milyon tek kullanımlık plastiğin kullanımının önüne geçtik.<br />
İLETİŞİM<br />
VE PR<br />
FERİDE TANSUĞ<br />
L’APPART PR<br />
“KONVANSİYONEL PR ARAÇLARI<br />
GÜNÜMÜZDE GEÇERLİLİĞİNİ<br />
YİTİRMİŞ DURUMDA, YENİ<br />
SÖYLEMLERE DİJİTALİ KUCAKLAYAN<br />
STRATEJİLERE İHTİYACIMIZ VAR.”<br />
Sürecin yaratıcılığı tetiklediğini düşünüyor musunuz?<br />
Kesinlikle düşünüyorum. İlk defa yaşanan ve rutinin dışına<br />
çıkan her donemde tarih boyunca yaratıcılığın tetiklendiği-<br />
22 ELLE
ni görüyoruz. Bu süreçte hayatımıza giren yaratıcı yeniliklerin<br />
de artık bir parçamız haline geleceğine inanıyorum. İş<br />
yapış şeklimiz, gündelik hayatımız, önceliklerimiz değişti,<br />
biz artık eskiden olduğumuz insanlar değiliz. Mesela ofise<br />
gitmenin hiç de elzem olmadığını, diretilen yüz yüze toplantıların<br />
nasıl bir zaman kaybı olduğunu hep birlikte gördük.<br />
Zamanımızı daha verimli planlayabildiğimiz bir alternatif<br />
hayat olduğunu anladık. Ben mesela bir saatlik bir toplantı<br />
için Nişantaşı’ndaki ofisimizden Yenibosna’ya gidip geri<br />
döndüğümüz, iki saati de trafiğe feda ettiğimiz günlere geri<br />
dönmeyi kesinlikle istemiyorum.<br />
Online olmanın faydaları ne oldu sizce?<br />
Hepimiz bu sürece hazırlıksız yakalandık ve hem yeni kuralları<br />
yolda koymamız, hem de vakit kaybetmeden hayata geçirmemiz<br />
gerekti. Zoom’da lansmanlar yaptık. Bir lansmana<br />
katılmak için sokağa çıkıyorsunuz, bir araç kullanıyorsunuz,<br />
hem İstanbul trafiğinde yıpranıyorsunuz, hem de karbon<br />
ayak izi bırakıyorsunuz. Ama bu sayede çok daha hızlı ve<br />
kompakt bir şekilde öğreniyor, sorularınızı soruyor ve hayata<br />
devam edebiliyorsunuz. Elbette kozmetik gibi sektörlerde<br />
ürünü deneyimletmek de çok önemli, bugüne kadar<br />
kargo firmalarının yükünü artırmamak adına ürünü fiziksel<br />
olarak ulaştırma seçeneğine başvurmadık ama “yeni normal”<br />
dediğimiz halde bu konu ile ilgili de çalışıyoruz. Lüks<br />
sektöründen moda haftalarının geleceğine, hızlı modanın<br />
akıbetinden perakende sektörünün açmazlarına konuşacak<br />
çok konu var. Biz de COVID-19’un moda endüstrisinin<br />
farklı alanlarına etkilerini, o alanlardan seçilen isimlerle konuşmak<br />
üzere “Ses ver!” Podcast serimizi başlattık.<br />
Markalar bir süredir hedef kitleden ziyade daha kişisel<br />
yaklaşmaya başlamıştı. Pandemi sonrası PR çalışmaları<br />
nasıl değişecek sizce?<br />
Pandemi sonrası PR da eskisi gibi olmayacak. Konvansiyonel<br />
PR araçları günümüzde geçerliliğini yitirmiş durumda,<br />
yeni söylemlere, bütünleşik ve dijitali kucaklayan stratejilere<br />
ihtiyacımız var. Bizim işimizin en önemli bileşenlerinden<br />
biri olan etkinlikler nasıl bir formata evrilecek, bunun<br />
üzerinde çalışıyoruz ama birebir deneyimler önceliklendirilecek,<br />
markalar topluluk yönetimi anlayışından ister istemez<br />
çıkmak ve daha küçük topluluklara konuşmak zorunda<br />
kalacak. Pandemi sonrasında ben yeni farklı markaların da<br />
doğacağını düşünüyorum dolayısıyla fırsatları takip edip<br />
sezmek bir başka isimiz olacak diye düşünüyorum.<br />
PELİN ATAY KURAN<br />
H&M İletişim Müdürü<br />
“PANDEMİ SONRASI İLETİŞİM<br />
ÇALIŞMALARINI BELİRLERKEN<br />
DUYGULARA YÖNELEN VE<br />
İHTİYAÇLARI GÖZ ÖNÜNDE<br />
BULUNDURAN BİR PLANLAMAYA<br />
DOĞRU GİDİLMESİ GEREKTİĞİNE<br />
İNANIYORUM.”<br />
PANDEMİ VE YARATICILIK<br />
Kesinlikle hiçbirimizin öngöremediği bu sürecin yaratıcılık<br />
adına yeni yollar ve bakış açıları da beraberinde getirdiğini<br />
düşünüyorum. “Yeni normal” kavramı ortaya çıktı ve bu<br />
sürecin yaratıcılığı yükselttiğini düşünüyorum. Belirsizlik,<br />
yaratıcılığı tetiklemekte, keşfetme, yeniyi bulma arzusunu<br />
ortaya çıkartmakta. Bu süreçte ayrıca kendimizi daha çok<br />
dinleme, yaşamın hızında fırsat bulamadığımız pek çok şeye<br />
zaman ayırma şansı da yakaladık. Yeni normal düzende ortaya<br />
konulan fikirlerin devamlılığı olacağına da inanıyorum<br />
çünkü bir şekilde mevcut düzenin iyi gitmediği aşikar oldu<br />
ve süreç de net bir şekilde hepimize dur dedi. Her şeyin temelinde<br />
denge önemli bir unsur. Ortaya çıkan yeni yaratıcı<br />
fikirlerin de bir denge içerisinde hayat bulup daha geniş kitlelere<br />
ulaşacağına inanıyorum.<br />
YENİ DÖNEMDE İLETİŞİM<br />
Pandemi sonrası iletişim çalışmalarını belirlerken daha<br />
duygulara yönelen ve ihtiyaçları göz önünde bulunduran bir<br />
planlamaya doğru gidilmesi gerektiğine inanıyorum. Bireye<br />
dokunan iletişime odaklanılacak. Genelden ziyade kişiye<br />
odaklı, daha özel hissettiren uygulamalar, servisler ön plana<br />
çıkmaya başlayacak.<br />
Sürdürülebilirlik önemliydi ama şimdi her zamankinden<br />
daha da önem kazandı. Bilinçli tüketimin, kaynaklarımızı<br />
doğru kullanmamızın gerekliliği bu süreçte kendini iyice<br />
hissettirdi ve pek çok kişinin de farkındalığı arttı. Marka<br />
olarak uzun zamandır sürdürülebilirliğe önem veriyoruz,<br />
sürdürülebilirliği çok önce iş planımıza aldık. Bu süreçte<br />
gördük ki teknolojik altyapı ile birçok çalışmayı aynı ofiste<br />
olmasak da yine yürütebilmekte ve sonuçlandırabilmekteyiz.<br />
İletişim dediğinizde açıkçası genel düzende hepimizin<br />
alışık olduğu tanıtımlar, lansmanlar ve etkinlikler önemli bir<br />
rol alıyor ama yeni normal düzende bir takım yeni uygulamaların<br />
ve deneyimlerin artık yerini alacağına inanıyorum.<br />
Örneğin showroomumuz bizim en büyük iletişim kurduğumuz<br />
mekanlarımızdan birisi. Birçok tanıtımımızı, kontaklarımızın<br />
yer aldığı etkinliklerle gerçekleştirdik. Yeni düzende<br />
belirli bir süre ile dijital olarak işleyişimizi yürütmeyi ön<br />
görüyoruz. Birebir gerçekleştirmekte olduğunuz randevular<br />
yerini dijital ortamda ürünlerimizi gösterip teknolojinin<br />
son fırsatlarını da değerlendireceğimiz sunumların yapılacağı<br />
bir boyuta geçecek.<br />
ELLE 23
ELLE<br />
VİRÜSE<br />
KARŞI<br />
TASARIM<br />
PANDEMI SADECE CAN<br />
GÜVENLIĞIMIZLE ILGILI DEĞIL,<br />
GELECEKTEKI HAYAT BIÇIMLERIMIZ<br />
HAKKINDA DA BELIRSIZLIK VE<br />
TEDIRGINLIK YARATIYOR. MODA VE<br />
ENDÜSTRIYEL TASARIM DÜNYASININ<br />
ÖNDE GELEN ISIMLERINDEN<br />
NASIL VE HANGI KOŞULLARDA<br />
YAŞAYACAĞIMIZA, NASIL<br />
GIYINECEĞIMIZ VE HANGI ÜRÜNLERI<br />
KULLANACAĞIMIZA DAIR ÇARPICI<br />
ÖNGÖRÜLER ALDIK. ÖNÜMÜZDE<br />
AYAKKABI TABANLARINI STERILIZE<br />
EDEN PASPASLARDAN EVLERDE<br />
KIŞISEL ODALARA UZANAN YENILIKÇI<br />
FIKIRLERLE DOLU BIR LISTE VAR.<br />
YAZI: SELİN MİLOŞYAN<br />
24 ELLE
BORA AKSU<br />
Moda tasarımcısı<br />
“AZA VE ÖZE DÖNECEĞİZ”<br />
Bir moda tasarımcısı olarak çok etkilendim bu<br />
süreçten. Tuhaf bir dönem. Bir tasarımcının görsel<br />
açıdan beslenmesi için özgür olması gerekir. Korona<br />
salgını boyunca dışa bakmak yerine içimize dönmeyi<br />
öğrendiğimizi düşünüyorum. Tasarımcılıktan öte<br />
kendimizi daha iyi tanıyıp dinleyebileceğimiz bir dönem<br />
bu. Zorunlu bir dur yaşıyoruz.<br />
Eskiden koleksiyonlar öncesi rutin bir süreçten geçer,<br />
araştırır, farklı ülkelere gider, farklı kültürlerle tanışır, sergi<br />
ve galeri gezerdim. Tasarlamak sadece mekanik olarak<br />
yapılabilecek bir işlem değil. Duygu olarak yaşamanız ve<br />
hissetmeniz gereken organik bir süreç.<br />
İçinde bulunduğumuz sosyal, ekonomik ve global<br />
değişimler her şeyi olduğu gibi modayı da etkisi altına<br />
alıyor ve bizler tasarımcılığımızı da sınıyoruz. Tabii ki<br />
tasarım sureci devam ediyor. Ama her şeyin bilinmez<br />
olduğu bir dönemde insanın kendini motive etmesi,<br />
önümüzdeki 2021’i düşünmek ve yaratmak kolay<br />
değil. Mağazalarımızın birçoğu yeni yeni açılmaya<br />
başlarken alışveriş alışkanlıklarındaki değişimin yerine<br />
oturması zaman alacak. Ne yazık ki pek çok marka da<br />
aramızda olmayacak salgın sonrası. Her şeye yeni baştan<br />
bakabileceğimiz, küçülüp azalacağımız bir döneme<br />
adım atabiliriz. Moda sektörünün az ve öze döneceği<br />
kanısındayım.<br />
ELLE 25
ELLE<br />
GAMZE SARAÇOĞLU<br />
Moda tasarımcısı<br />
“ANI YAŞAMAK EN BÜYÜK LÜKS OLACAK”<br />
Genel sonuca bakılırsa işler bıraktığımız yerden devam<br />
etmeyecek, bambaşka bir dünyaya uyanmış olacağız, bu<br />
süreç bittiğinde.<br />
Bu sebeple mesleki olarak çalışma disiplinimiz ve<br />
şeklimiz de değişim gösterecek. Moda algısı ve tüketici<br />
davranışları değişecek.<br />
Öngörüm daha bilinçli ve fayda sağlayan bir tüketime<br />
doğru evrileceğimiz. Ekolojik, doğaya en az zarar verecek<br />
şekilde hayatımızı sürdüreceğimizi düşünüyorum.<br />
Öte yandan lüks tüketimde ciddi bir farklılık olacağını<br />
sanmıyorum, tek farklılık lüks algısının maddi haz yerine<br />
manevi haza odaklanması olabilir. Anda kalmak, anı<br />
yaşamak en büyük lüksümüz olacak, geniş bakış açısıyla<br />
baktığımızda.<br />
PANDEMİ SONRASI NASIL GİYİNECEĞİZ?<br />
Kriz dönemlerinde güvenli koleksiyonlar hazırlamak<br />
çok doğru bir tercihtir. Marka ve tasarımcılar riski en aza<br />
indirerek bu doğrultuda tasarlarlar.<br />
Kriz sonrasında ise tüketici heyecan verici, geçmiş<br />
süreci unutturacak ve iyi hissettirecek tasarımlar görmek<br />
ister. Bu sebeple hep ihtişam olur, avangard tasarımlar,<br />
zengin renk skalaları sıkça görülür.<br />
Pandemi sürecinde içe döndük, kendimizi sorguladık,<br />
toplumsal bilincin kıymetini anladık. Bu süreç sonunda iki<br />
farklı bakış açısının öne çıkacağını düşünüyorum. Sakin,<br />
pratik kullanımlı, doğal kumaşlardan oluşan fonksiyonel<br />
tasarımların yanı sıra hayal gücüne ve yaratıcılığa övgü<br />
niteliğinde, renkli, özgür ve yenilikçi koleksiyonlar da<br />
dikkat çekecek. Pandemi sürecinde içsel sorgulamanın ve<br />
belirsizliğin getirdiği endişenin insan zihnindeki özgürlüğü<br />
olacak bu tasarımlar.<br />
Her sektör gibi moda endüstrisi de zor zamanlardan<br />
geçiyor. Önümüzdeki günlerde markaların<br />
sürdürülebilirlik ve tekstil teknolojilerine ciddi yatırım<br />
yapmaları gerekecek. Doğaya ve insan sağlığına daha az<br />
zarar veren bir üretim sistemine geçeceğiz.<br />
Haziran ayının ilk haftasında showroom’umuzu<br />
belli saat aralıklarında belli günlerde açacağız. Randevu<br />
aralıklarımızı genişletip provaya sadece iki kişi gireceğiz.<br />
Danışmanlık toplantılarımıza Zoom’dan, Mimar Sinan<br />
Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde verdiğim<br />
derslere de online olarak devam edeceğiz.<br />
26 ELLE
ÖZLEM KAYA<br />
Moda tasarımcısı<br />
“MERKEZİMİZDE DOĞA OLACAK”<br />
Bir dönüm noktası yaşadığımıza dair hepimiz hemfikiriz.<br />
Eski alışkanlıklarımıza veda ettiğimiz, yerine yenilerini<br />
koyduğumuz bir zamandayız artık. Giyinmekten çok<br />
yemek yemek ya da yapmakla ilgileniyoruz. Hayatta<br />
kalma mücadelesi veriyoruz aslında. Geç de olsa doğanın<br />
gücünün farkına varıyoruz. Sürdürülebilirlik, geri<br />
dönüşüm, çevreye duyarlı olmak gibi kavramlar hayati<br />
önem taşıyor. Bundan sonra da merkezimize doğayı<br />
konumlandırarak yaşayacağımızı düşünüyorum.<br />
Çevreyi en çok kirleten sektörlerin başında gelen<br />
tekstil olumlu yönde ciddi adımlar atmaya başladı. Yeni<br />
dönemde daha bilinçli, ihtiyaçtan fazla alışveriş yapmayan<br />
bir tüketicinin oluşacağını düşünüyorum. Kaliteli ve<br />
katma değerli ürünlerin artması, koleksiyon adetlerinin<br />
azaltılması ve üzerine daha fazla düşünülmüş ürünlerin<br />
üretilmesi artık kaçınılmaz.<br />
FOTOĞRAF: GETTY IMAGES TÜRKİYE<br />
MİNİMALİZM VE FONKSİYONELLİK<br />
Moda her zaman içinde yaşadığı politik, ekolojik ya<br />
da sosyolojik durumların bir yansıması oldu. Pandemi ile<br />
birlikte uzunca bir süre daha kullanmamız şart görünen<br />
birçok ürün var. Maske, eldiven, tulum gibi. Yeni sezonda<br />
sokak modasına adapte edilmiş şekillerde göreceğimiz<br />
bu ürünler farklı renk, desen ve kumaşlarla üretilip<br />
satılmaya başladı bile. Buna ek olarak sonbaharla birlikte<br />
yağmurluk ya da panço gibi, belki maskesi kendinden olan,<br />
cep alternatifleriyle çanta taşımamızı gerektirmeyecek<br />
ve akıllı kumaşlardan üretilmiş dış giyimler hayatımıza<br />
girecek.<br />
Minimalizm ve fonksiyonelliğin kaçınılmaz olduğunu<br />
düşünsem de avangard ama hikayesi olan özel ürünlerin<br />
de rağbet göreceğine inanıyorum. İnsanların kendilerine<br />
daha çok dönmeleri ve bazı şeylerin analizini daha iyi<br />
yapmaları alışveriş alışkanlıklarına da yansıyacak. Bir<br />
tişört alırken sadece modeliyle ya da üzerindeki baskıyla<br />
değil kumaşının içeriğiyle de ilgilenecekler. Biz ne kadar<br />
doğru tüketirsek firmalar da o ölçüde doğru üretim<br />
yapmaya dikkat edecekler. Hammadde açısından bu<br />
kadar zengin bir ülke olarak AR-GE’ye daha fazla bütçe<br />
ayırmamız gerektiğinin her zaman altını çiziyorum.<br />
ELLE 27
ELLE<br />
DERİN SARIYER<br />
Derin Design kreatif direktör ve tasarımcısı<br />
YEPYENİ BİR DÖNEM<br />
Koronavirüs yaşamakta olan insan jenerasyonlarının<br />
bugüne kadar başlarına gelen ve onları derinden<br />
etkileyen en belirleyici olay. Bu gerçekliğin altını çizelim.<br />
Normalleşmenin ne zaman olacağını bilmiyoruz, yalnızca<br />
tahmin edebiliyoruz. Fakat normalleşmeyle beraber birçok<br />
şeyin değişeceğini açıkça söyleyebiliriz; yaşamlarımız<br />
ve alışkanlıklarımız değişecek. Önceliklerimizi rasyonel<br />
bir tavra kaydıracağımız, kozmetik, yapay, gelişigüzel<br />
stillerle oyalanmayacağımız yeni bir dönem başlayacaktır<br />
bu salgın tamamen atlatıldığında. Daha radikal, işin<br />
özüne fokuslanabilen, ruhumuzu ortaya koyabileceğimiz,<br />
cesaretli davranmaktan kaçınmayacağımız yepyeni bir<br />
dönemin kapısı açılacaktır.<br />
MÜSTAKİL EVLER VE KİŞİSEL ODALAR<br />
Evlerimiz de bugün ile aynı olmayacak. Günümüzde çok<br />
fazla insanı tek bir yerde organize etmek için tasarlanmış,<br />
sağlık ve hijyenin dikkate alınmadığı çokça yüksek yapı<br />
var. Şimdi ise salgın sebebiyle bu yüksek yapılarda<br />
kullandığımız her şeyle teması azaltmak için refleks<br />
kazanıyoruz: Asansör, asansör düğmeleri, kapı kolları,<br />
yüzeyleri ve komşular. Terası ya da balkonu dahi olmayan<br />
bu yapılarda geçirilen sosyal izolasyon sonrasında<br />
FOTOĞRAF: GETTY IMAGES TÜRKİYE<br />
müstakil evlerin dönemi başlayacak. Küçük, düşük bütçeli<br />
ama sabahları bahçesinde kahvemizi içebileceğimiz evler.<br />
Son yılların ana trendlerinden biri olan açık plan<br />
yerleşimlerin dönemi kapanacak. Yeniden kişisel odalar<br />
devreye girecek. Giriş alanı mekanın diğer bölümlerinden<br />
ayrı tutulacak. Ayakkabılarımız, kıyafetlerimiz ve<br />
kullandığımız diğer tüm eşyalarla dışarıdan taşıdığımız<br />
kirin bu alanda bırakılıp yaşam alanına taşınması<br />
eng<strong>elle</strong>necek. Suların filtreden geçirilebileceği sistemler<br />
oluşturulacak. Aynı şekilde dışarıdan gelen hava filtreden<br />
geçtikten sonra içeri dağılacak. Aydınlatma sistemlerinde<br />
ultraviyole radyasyon içeren ürünler devreye girecek.<br />
Zararlı bakteri ve virüslerin etkisiz hale getirilmesinde<br />
katkısı olan her teknolojik gelişme gündeme oturacak.<br />
Şu anda insanların çoğunluğu evden çalışıyor. Bu<br />
dönem bittiğinde evden çalışmaya devam etmek ve bunu<br />
kalıcı bir yaşam biçimi kılmaya istekli insan sayısında<br />
artış olacak. Evin gelişigüzel bir yerinde çalışmak değil,<br />
özel bir alanı tamamen kişisel ofise çevirmek ve bu<br />
bölümü uzaktan çalışmayı kolaylaştıracak bütün iletişim<br />
teknolojileri ekipmanlarıyla donatmak önem kazanacak.<br />
28 ELLE
devrim niteliğinde bir başarılı olabilir. Örneğin elinizde<br />
tuttuğunuz fenere benzeyen bir ultraviyole dezenfektör<br />
ile dışarından gelen paketleri, kıyafetleri, eşyaları kolayca<br />
dezenfekte edebilirsiniz. Önümüzdeki dönemde bunun<br />
gibi yenilikçi ürün ve fikirlerle bol bol karşılaşacağız,<br />
tasarımcılar olarak evde maske dikmenin ötesine<br />
geçmeliyiz.<br />
ÖZLEM YALIM<br />
Tepta Aydınlatma A.Ş. marka direktörü<br />
AYAKKABI TABANLARINI TEMİZLEYEN PASPAS<br />
Yaşam biçimlerindeki değişim tasarım dünyasını da<br />
etkileyecek. Çalışma alanlarımızdan ulaşım araçlarına,<br />
seyahat ve tatil alışkanlıklarımızdan yeme içme<br />
sektörlerine, eğitimden kıyafetlerimize kadar fiziki<br />
çevremiz tamamen baştan ele alınacak.<br />
Dış ortamlar enfekte olduğuna ve iç mekanlar<br />
korunması gerektiğine göre kapıda sterilizasyon konusunu<br />
iyi düşünmek gerekiyor. Dışarıdan satın aldığımız ürünleri<br />
ve ayakkabılarımızı köpüklü sularla yıkamak, bekletmek<br />
gibi şeyler yapıyoruz bugünkü imkanlarımızla. Oysa bu<br />
sürecin iyileşmesi mümkün olabilir, buna yönelik ürünler<br />
tasarlanabilir. Mesela paspas gibi bir kültürümüz var ve<br />
bu süreçte sterilizasyon için önemli bir eşyaya dönüştü.<br />
Sadece çamurları ve ıslaklığı temizlemesi yetmeyecek,<br />
eğer ayakkabı tabanlarını da sterilize eden bir malzeme<br />
ve yapıda üretilirlerse burada hem ticari hem de inovatif<br />
başarı sağlanabilir. Ultraviyole ışınlar bugün hastanelerin<br />
ve toplu ulaşım araçlarının sterilizasyonu için yaygın<br />
olarak kullanılmaya başlandı. Bu ışınlar radyoaktif<br />
oldukları için insanlara zararlı. Diğer yandan susuz,<br />
sabunsuz ve kimyasal olmadan temizlik sağlayan bu<br />
teknoloji muhtemelen şu anda çeşitli laboratuvarlarda<br />
günlük kullanım için ehlileştirilmeye çalışılıyordur. Sonuç<br />
ÇOK BÖLMELİ ÇANTALAR<br />
Bu dönemde şu ya da bu şekilde dışarı çıkan herkes aynı<br />
ihtiyacı hissediyor. Artık çantamızda dökülme olasılığı çok<br />
yüksek olan dezenfektan ve kolonyanın yanı sıra yedek<br />
eldiven ve maskeler taşıyoruz. Ellerimizin hakimiyeti çok<br />
önemli. Dışarıdayken başkalarından aldığımız nesnelerin<br />
diğer eşyalara dokunmaması da hassas bir konu. Bunun<br />
için yedek poşetler taşıyorum ben. Bunların tümü için<br />
çantada farklı bölmeler gerekiyor. Ben de hep fazla bölmeli<br />
çantaları tercih ettim. İşte bu yeni ihtiyaçlara göre çantalar<br />
tasarlanmalı. Hatta cüzdanlarımız da değişmeli. Para<br />
alışverişi büyük sorun. Belki de paralarımız Kanada’daki<br />
gibi plastik olacak. Paralarını deterjanlı suda bekleten<br />
insanlar bile gördüm bu süreçte. Mümkün olduğunca<br />
online ödemeler yapmak en iyisi. Düşünün başkasından<br />
aldığımız paraları nerede bekleteceğiz? Başka bir<br />
bölmede! Bölmeli çanta en öncelikle ihtiyaçlarımızdan.<br />
VİRÜS TUTMAYAN PLASTİK VE BAKIR<br />
Tek kullanımlık plastik de pandemi sürecinde öne<br />
çıkacak. Plastik üzerinde virüs tutmayan, kimyasal<br />
olarak geliştirilebilecek verimli bir malzeme. Dolayısıyla<br />
ilgililerin bu alandaki çalışmalarının da başladığını<br />
tahmin ediyorum. Yakında özellikle ambalaj sektöründeki<br />
plastikler bizlere hijyenik ve virüs tutmaz olarak<br />
pazarlanabilir. İki tane yoğurt kabı var, biri virüs tutmaz,<br />
hangisini alırsınız?<br />
Bakırın da eski çağlardan bu yana antibakteriyel bir<br />
malzeme olduğunu biliyoruz. Post pandemi döneminde<br />
özellikle kamusal alanlarda, merdiven tırabzanlarında,<br />
okullarda bu malzemenin bir yapı öğesi olarak yeniden<br />
yaygınlaşacağını öngörüyorum. Mutfak eşyalarımızda da<br />
bakıra dönebiliriz.<br />
OFİSLERDE TASARIM<br />
Ofislerdeki tasarımın dönüşümü başlı başına bir konu.<br />
Pan<strong>elle</strong>r hızlı bir dönüş yapacak. Bölücü duvarlar, masa<br />
pan<strong>elle</strong>ri, kabin biçiminde çalışma masaları ve ortamları<br />
şimdiden ilgi gören ürünler arasında. Ortak alanların<br />
artık bir önemi kalmadı. Daha geniş, ayrı ayrı yerlerde ve<br />
sayıları daha çok olan dinlenme ve rahatlama alanları öne<br />
çıkabilir.<br />
ELLE 29
ELLE<br />
İBIZA’DA<br />
GÖRÜŞMEK ÜZERE<br />
YAŞADIĞIMIZ BU KOŞULLAR GEREĞI EVDE KALMAK ZORUNDA OLMASAYDINIZ TAM ŞIMDI<br />
NEREDE OLMAK ISTERDINIZ? TATILDE MI? DENIZ KENARINDA MI? BELKI BIR BEACH PARTIDE MI?<br />
NETFLIX’IN YENI DIZISI SIZI EVINIZINDEN ALIP BAMBAŞKA YERLERE GÖTÜRECEK. BIR DOZ GERILIM,<br />
BOLCA DRAM, FAZLASIYLA AKSIYON... SÖZÜMÜZ SÖZ, HEPSI VAR.<br />
YAZI: NESLİHAN DENİZER<br />
30 ELLE
Karantina dönemi başladığından beri, ben de birçoğunuz<br />
gibi Netflix’e adeta yapışıp kaldım. Hangi<br />
arkadaşımla konuşsam (biraz da dedikodu azlığı<br />
veya komple yokluğundan da diyebiliriz) soru her<br />
seferinde “Şu anda ne izliyorsun?”a bağlanıyor. Bu aşamada<br />
izlenebilecek her şeyi sıfırladığımı söyleyebilirim. (Evet, biliyorum<br />
bu mümkün değil ama her şeyi izledim duygusunu<br />
bilirsiniz...) Büyük ihtimalle siz de benzer durumdasınız. İyi<br />
bir haberim var! La Casa De Papel’in yaratıcısı Álex Pina ve<br />
The Crown’ın yapımcısı Left Bank Pictures’ın yeni dizisi<br />
White Lines’ı izleme listenize alın. Tabii ki Netflix’te!<br />
10 bölümlük dizi, Manchester’dan ünlü bir DJ, Axel<br />
Collins’in İspanya’nın ünlü adası İbiza’da ortadan kaybolması<br />
ve ölümünden 20 yıl sonra yeniden gündeme gelmesi<br />
üzerine. Kız kardeşi Zoe Walker yıllar önce olup bitenleri<br />
araştırıp öğrenmek için İbiza’ya gider. Hikaye günümüz ve<br />
90’lar arasında gidip geliyor. Böylece izleyen 90’lar dönemine<br />
de tanık oluyor. İngiliz ironisi ve İspanyol espri anlayışının<br />
hakkını veren White Lines böylece farklı beklentileri<br />
de karşılıyor.<br />
Şimdiki hayatımızın yeni gerçeği Zoom üzerinden Laura<br />
Haddock, Tom Rhys Harries, Angela Griffin, Daniel<br />
Mays ve Ceallach Spellman, yani dizideki beş ana karakterle<br />
röportaj yaptım. Görüşmelere, İngiltere’de büyüdüğüm için<br />
izlediğim birçok diziden çok iyi bildiğim Angela Griffin’le<br />
başladım. Bu röportajlar bana eskiye nazaran çok daha<br />
kişisel ve samimi geldi, belki de karşımdakiler evlerindeki<br />
oturma odalarında ben ise mutfağımdaki masamda oturduğumuz<br />
için... Angela ile elimizdeki<br />
çay bardaklarını kaldırarak<br />
şerefe yapıp sohbete başladık.<br />
“White Lines sürekli ‘kim yaptı’<br />
sorusunu sorduran heyecan dolu<br />
bir komedi. Ancak bu diziyi tarif<br />
etmek zor çünkü bence yeni bir<br />
tür yarattı” diyor. Angela, 20 yıldır<br />
İbiza’da yaşayan, Axel’in en<br />
iyi arkadaşı Marcus’un eski eşi<br />
Anna’yı canlandırıyor. Çok karmaşık<br />
bir karakter Anna. Anne,<br />
eski eş, sevgili, aynı zamanda<br />
lüks villasında verdiği erotik<br />
partilerin baş tasarımcısı. “Anna<br />
daha önce canlandırdığım hiçbir<br />
karaktere benzemiyor. İnanılmaz<br />
biri, ve bunu iyi manada<br />
söylemiyorum. Kendine odaklı,<br />
korkusuz, hiçbir çekincesi olmayan,<br />
aynı zamanda karşısındaki<br />
üzerine sakinleştirici etkisi olan<br />
biri. İsmi de Anna değil sanki<br />
La Casa De Papel’in yapımcısının imzasını taşıyan<br />
White Lines 15 Mayıs’tan itibaren Netflix’te. Başrolde<br />
Laura Haddock ve Tom Ryhs Harries var.<br />
Anaconda. Zaten yılan gibi biri.”<br />
Laura Haddock’un canlandırdığı karakter ise diğer<br />
uçta. O, öldürülen DJ Axel’in (onu da Tom Rhys Harries<br />
canlandırıyor) kız kardeşi rolünde. Sessiz, bir çocuk annesi,<br />
kütüphanede çalışan kendi halinde bir kadın. İki kardeşi<br />
gördüğümüz sahneler, 90’lardaki Manchester’da geçiyor.<br />
Daha iyi bir hayat isteyen genç bir DJ ağabeyini idolize eden<br />
bir kardeş...<br />
OLUMLU BAKIŞLAR<br />
Laura ve Tom’la aynı anda görüşüyorum. Belki de İngiliz<br />
erkeklerinin ne kadar çekici olduklarını unutmaya başlamışım<br />
çünkü anında Tom’un etkisinde kalıyorum. (Belki de<br />
çok uzun süre karantinada kaldım?) “Nasılsınız?” soruma<br />
gülümseyerek “Seni görür görmez daha iyi oldum” diyor.<br />
Yüzüm kızarıyor. Bu görüntülü söyleşide PR’lar, menajerler<br />
ve Laura’nın olduğunu hatırlıyorum. Gözlerini deviren Laura<br />
“Ah Tom” diyor. Tom ben daha ilk sorumu soramadan<br />
“İsmin çok güzel, nasıl telaffuz ediliyor?” diye konuşmaya<br />
devam ediyor.<br />
Kendime gelip sorularıma dönüyorum. İçinde bulunduğumuz<br />
bu tuhaf süreci düşününce, tam da böyle bir zamanda<br />
yayınlanan bir proje içinde bulunmanın Tom’a neler<br />
hissettirdiğini soruyorum. “İnsanlara böyle bir dönemde bir<br />
şeyler sunabildiğimiz için kendimi çok şanslı ve iyi hissediyorum.<br />
Umarım onlara realiteden bir kaçış fırsatı vermiş<br />
oluruz. Hikaye tam da bu etkiyi yaratıyor: muhteşem lokasyonlar,<br />
güzel manzaralar ve mekanlar, buna ilaveten hedonist<br />
ve hatta deli karakterler.<br />
Dizinin bir gizli kahramanı da<br />
müzikler. Böyle dönemlerde ruhumuzu<br />
ayakta tutan, bizi gündemden<br />
az da olsa uzaklaştıran<br />
böyle yaratıcı işlerdir. Bizim projemiz<br />
bunlara cevap veriyorsa,<br />
iyi bir iş çıkardığımız anlamına<br />
gelir.”<br />
Benim de en çok dikkatimi<br />
çeken hepsi birbirinden farklı<br />
karakterler oldu. Laura’ya bu<br />
projeye evet dedirten ne oldu<br />
diye soruyorum. “Álex Pina’nın<br />
bu işe dahil, yani yapımcısı<br />
oluşu, ikinci sırada ise Zoe’nin<br />
kişiliği. Kim olduğunu tam bilemeyen,<br />
35 yaşında bunu ancak<br />
keşfetmeye başlayan biri. İbiza’ya<br />
çok sevdiği ağabeyine ne<br />
olduğunu araştırmak için giden<br />
ancak asıl kendisini de bulmak<br />
için yola çıkan biri o.” Zoe’nin<br />
ELLE 31
ELLE<br />
White Lines Balearic Adaları’nda çekildi - Majorca<br />
ve İbiza dahil. Muhteşem arka planlar, lüks villalar,<br />
havuz partileri ekranda sizi bekliyor.<br />
Hiçbir şey göründüğü gibi<br />
değil bu beyaz adada.<br />
yaşadıkları, iniş çıkışları ve bilinmezlikler izleyiciyi anında<br />
yakalıyor. Onunla empati kurup Axel’i kimin öldürdüğünü<br />
bulmasını gerçekten istiyorsunuz, “adalet yerini bulsun”un<br />
da ötesinde, kendi ruh sağlığı açısından.<br />
NOSTALGIA FOREVER<br />
Axel Manchester’dan İbiza’ya gitmek için ayrıldığında yanında<br />
en iyi arkadaşı Marcus var. Daniel Mays günümüzdeki<br />
Marcus’u, Ceallach Spellman ise onun gençliğini canlandırıyor.<br />
Daha önce bahsettiğim İngiliz ironisinin çoğunu<br />
Marcus’ta buluyorsunuz. Nefret etmeyi sevdiğiniz fırlama<br />
genç o.<br />
Daniel’e Marcus’ta ilgisini en çok çeken neydi diye soruyorum.<br />
“Marcus gibi ruhu hiç yaş almayan insanlar tanıyorum.<br />
Hem üzücü, hem de insana çok sevimli gelen özellikleri<br />
var. Hani birlikte takılmayı sevdiğiniz ama bir hafta<br />
tahammül edemeyeceğiniz arkadaşlarınızın bir özeti” diye<br />
ekliyor. İzleyici olarak Marcus’u destekliyorsunuz çünkü<br />
aslında kalben doğru yerde ama gençlik yıllarında tıkanıp<br />
kalmış. “Aslında hayatı dolu dolu, dibine kadar yaşamaya<br />
çalışan biri. Sanırım hepimiz böyle yapmalıyız.”<br />
Ceallach Spellman çok genç olduğu için (24 yaşında)<br />
90’ları kaçırdığına ancak bu projede bunu tecrübe edebildiği,<br />
yani rolü gereği yaşadığı için çok şanslı hissettiğini anlatıyor.<br />
“Ne dönemmiş! 90’ları araştırmaktan çok keyif aldım.<br />
Ancak dizi bundan fazlasını veriyor. İnsanların sevgi uğruna<br />
neler yapabileceğini hatırlatıyor. Her karakterin hikayesinde<br />
sevgiye dair bir şeyler var. Hepsi daha fazlasını, daha fazla<br />
sevilmeyi istiyor. Hepsini birbirine bağlayan da bu.”<br />
White Lines izleyicisini bazen hiç ummadığı yerlere<br />
götürüyor. İnişler, çıkışlar, belirsizlikler, tüm bunlara bolca<br />
şahit olacaksınız. Röportaj sırasında tüm ekibe bu projenin<br />
mesajı nedir ve insanların bundan ne alması gerektiğini<br />
sordum. Gerçeklerden kaçma isteği ve dolu dolu yaşamanın<br />
hazzı... Hepsi bu konuda hemfikir: White Lines günümüze,<br />
şu anki durumumuza çok uygun bir olaylar dizisi. Son<br />
dönemde içinde bulunduğumuz gerçeklerden kaçma isteğimiz,<br />
hayatı dolu dolu yaşamak için içimizde birikenler...<br />
Tüm bunları bizlere, evimizdeyken de hissettiren White<br />
Lines. #evdekal<br />
32 ELLE
INSTAGRAM/ELLETurkiye<br />
ELLE kızlarının bakış açısıyla<br />
en güzel Fotoğraflar BURADA<br />
TAKİPTE KALIN<br />
ELLE kızlarının<br />
EĞLENCELİ dünyası<br />
FACEBOOK /ELLETurkey<br />
ELLE'İn İlham veren dünyası İçİn<br />
YOUTUBE kanalımıza abone<br />
olmayı unutmayın!<br />
YOUTUBE/ELLETurkiye<br />
GÜNCEL HABERLER TÜM DETAYLARIYLA<br />
BU ADRESTE<br />
MODA, TREND, STİL, GÜZELLİK<br />
VE GÜNCEL OLAN HER ŞEYİ,<br />
HER AY VE HER AN<br />
ELLE’DE PAYLAŞIYORUZ...<br />
Dünyada ve Türkiye'de ne oluyorsa,<br />
anında İşte tam burada.<br />
TWITTER/ELLETurkey<br />
Tablet dergİnİz<br />
her ay zengİnleştİrİlmİş<br />
İçerİğİyle<br />
Apple Store'da ve<br />
Google Play'de!<br />
ELLE 27
ELLE<br />
TEATRAL GERÇEKLİK<br />
HERKESİN HÂLÂ BİR AİDİYET VE TOPLULUK HİSSİNE İHTİYAÇ DUYDUĞUNU VE KIYAFETLERİN BİZE BU<br />
HİSSİ YAŞATABİLEN ÖNEMLİ ŞEYLERDEN BİRİ OLDUĞUNU DÜŞÜNEN TASARIMCI GİZEM GÜL İLE<br />
YENİ MARKASI SOMME SLOVI’Yİ KONUŞTUK.<br />
YAZI: SERLİ GAZER BOYACI FOTOĞRAFLAR: ASYA ÇETİN<br />
Aytül Gürbüz Tükel<br />
İstanbul’da sanat yönetimi eğitimi alan tasarımcı Gizem<br />
Gül Londra’dan New York’a uzanan bir hikayenin başrolünde.<br />
İlk olarak Ece Gözen ve sonrasında da Londra’da<br />
tanıştığı Emre Aktuna’nın kurduğu Outkastpeople<br />
markalarında çalışıyor. 2<strong>01</strong>6 yılında New York’a taşınarak<br />
Fashion Institute of Technology’de Moda Tasarımı okuyor<br />
ve hemen ardından Proenza Schouler ve Helmut Lang modaevlerinde<br />
çalışarak tasarımcı kimliğini farklı bir boyuta<br />
taşıyor. Yıl 2020 olduğunda ise kendi markası Somme Slovi’yi<br />
kuruyor.<br />
Modaya dair ilk anıların neler?<br />
Küçüklüğümden beri kıyafet ve arabalara karşı takıntım<br />
vardı. Sanırım daha sonrasında kıyafetlere olan ilgim ağır<br />
bastı. Henüz ilkokulu yeni bitirdiğim dönemlerde moda<br />
dergileri alır, fotoğraflardaki mod<strong>elle</strong>rin üzerine bir şeyler<br />
çizer sonra onlardan duvar boyunca kolajlar yapardım.<br />
Bir de ananem çok iyi kalıp çıkarır ve dikiş dikerdi. Her<br />
ziyaretimizde ona yardım ederdim; modaya dair her şeyi<br />
ilk ondan öğrendim. Sanırım bunlar aklımda en yer etmiş<br />
anılarım.<br />
34 ELLE
Proenza Schouler, Helmut Lang gibi markalarda çalıştın.<br />
Tam olarak ne yapıyordun ve bu deneyim sana neler<br />
kazandırdı?<br />
Proenza Schouler’de kadın bölümünde, Helmut Lang’te ise<br />
erkek bölümünde asistan tasarımcı olarak çalıştım. Ayrıca<br />
Helmut Lang’te gerçekleştirdiğimiz Global Taxi Project ve<br />
Jeremy D<strong>elle</strong>r Capsule gibi işbirliklerinde daha öncü roller<br />
üstlendim. Proenza’da Jack ve Lazaro gibi isimlerle, Helmut<br />
Lang’te ise Mark Howard Thomas ile birlikte çalışmak<br />
öncelikle çok heyecan vericiydi. Özellikle birebir çok vakit<br />
geçirme şansı bulduğum Mark Howard Thomas’tan koleksiyon<br />
hazırlamak üzerine çok şey öğrendim. Özetle, New<br />
York’ta moda sektörünün işleyişini gördüm, çevremi genişlettim<br />
ve bütün bu tecrübeler ve tanıştığım insanlar kendi<br />
markamı kurarken bana çok yardımcı oldu.<br />
Somme Slovi’yi yaratma hikayen nedir?<br />
Her ne kadar o hep gördüğümüz, bildiğimiz markaların<br />
mutfağında bir şeyler yaratıyor olmak çok güzel bir his olsa<br />
da tamamıyla benim olan bir şey istedim. Bir noktada kendi<br />
markamı kuracağımdan emindim, fakat zamanını bilemiyordum.<br />
Sanırım beni tetikleyen şey edindiğim bütün bu<br />
tecrübeleri artık kendim için kullanmam gerektiği hissiydi<br />
ve bu his Helmut Lang’ten ayrıldıktan sonra geldi. Marka<br />
ismim Somme Slovi’nin literatürde bir anlamı yok, fakat<br />
benim için kişisel bir anlamı var. FIT’de okuduğum dönemde<br />
tanıdığım, çok sevdiğim ve yakın zamanda kaybettiğim<br />
profesörüm Wallace Sloves’un isminden bir parça almak<br />
istedim; ayrıca tasarım dili olarak oldukça etkilendiğim<br />
Fransız ve Rus kültürüne de bir gönderme yapmak istedim.<br />
Böylece Somme Slovi ortaya çıktı.<br />
İlk koleksiyonunda edebiyat ve şiirden ilham alıyorsun.<br />
Hatta üniversitedeyken okuduğun bir Baudelaire kitabı<br />
sana yön veriyor. Neydi seni 19. yüzyıl Paris bohemyasına<br />
çeken?<br />
Koleksiyona dair kafamda oluşan çoğu fikir, Yıldız Teknik<br />
Üniversitesi’nde sanat yönetimi okuduğum döneme kadar<br />
dayanıyor. O dönemde incelediğim Baudelaire’in “Modern<br />
Hayatın Ressamı” adlı kitabı araştırma sürecimin başlangıcı<br />
oldu. Kitaptaki karakterlerden Grisette’lerin, dönemin<br />
ilk bağımsız kadın karakterlerinden olmaları, burjuva geleneklerini,<br />
çalışma ahlakını ve cinsiyet rollerini reddetmeleri<br />
oldukça ilgimi çekti ve bu konu üzerine odaklandım.<br />
Araştırma sürecinde bayağı bir zorlandım çünkü elimde<br />
çok az sayıda görsel ve sınırlı sayıda yazılı kaynak vardı. Bu<br />
kadınlardan 19. yüzyıl eserleri dışında neredeyse hiç bahsedilmemiş<br />
olması, bununla ilgili bir şeyler yapma isteğini<br />
daha da artırdı.<br />
Sence moda dünyası nasıl bir süreçten geçiyor? Pandemi<br />
sonrası nasıl bir değişiklik olacağını öngörüyorsun?<br />
Çok fazla markanın daha sürdürülebilir yaklaşımlara yöneleceğini<br />
düşünüyorum; hatta büyük markalar için bu bir seçim<br />
olmaktan ziyade bir zorunluluk olacak. Moda endüstrisi<br />
yavaşlayacak, seri üretimden uzaklaşıp yön değiştirecek<br />
diye düşünüyorum. Fakat bundan önce kriz sonrası bir kutlama<br />
dönemi de olabilir; tıpkı İkinci Dünya Savaşı sonrası<br />
Dior’un ‘New Look’ döneminde olduğu gibi. Hırpalanma<br />
sonrası gelen rahatlamayla sanki abartı, maksimalist ve alışılmadık<br />
siluetler daha çok ilgi görecek gibi geliyor. Ya da<br />
sağlığımızdan ve dünyamızdan en iyi şekilde yararlanmaya<br />
yönelik bir aciliyet duygusuyla, imaj, öncelik listemizde çok<br />
daha aşağı sıralara düşebilir. Bu nedenle daha temel, fonksiyonel<br />
ve dayanıklı ürünler isteyebiliriz.<br />
Geçtiğimiz bu süreç yaratıcılığını besledi mi yoksa rehavete<br />
kapıldın mı?<br />
Bir dönemdir halihazırda evdeki atölyemde çalıştığım için,<br />
alışkanlıklarım çok da fazla değişmedi. Kendime ayırdığım<br />
vakit bir nebze çoğaldığından daha çok okumaya ve bir<br />
sonraki koleksiyonum için araştırma yapmaya vakit buluyorum.<br />
Dolayısıyla benim açımdan rehavete kapılmaktan<br />
öte, yaratıcılığımı besleyen bir dönem oldu.<br />
Bu sayımızın teması “umut”. Senin için nasıl bir anlamı<br />
var?<br />
Sahip olduklarıma minnet duymak, ailemin ve arkadaşlarımın<br />
yanımda olduğunu bilmek bana güven verir; bu güven<br />
duygusu da beraberinde umut getiriyor. İyilik ve kötülüğün<br />
bir şekilde dengelendiğini düşünmek de bana her zaman<br />
umut vermiştir. Bir de sanırım bunun gibi belirsiz bir zamanda,<br />
moda, geçmişin ve eski normalimizin tekrar gerçeğe<br />
dönüşeceği günü hayal etmemizi sağlıyor.<br />
Gizem Gül<br />
Gizem Gül’ün yarattığı koleksiyonun kampanya<br />
çekimi, New York Garment District’te fotoğrafçı<br />
Asya Çetin ve kreatif direktör Gia Seo tarafından<br />
yapıldı. Ayrıca Somme Slovi’nin modeli, Acne’nin<br />
‘Muse’ kampanyasındaki yüzü Sara Hiromi.<br />
ELLE 35
ELLE<br />
UMARIM ANNEM<br />
DINLEMEZ<br />
SON ZAMANLARIN GÜNDEN GÜNE<br />
DAHA ÇOK TAKIP EDILEN PODCAST’I<br />
UMARIM ANNEM DINLEMEZ’IN YARATICISI<br />
TULUĞ ÖZLÜ, BU IŞE NASIL BAŞLADIĞINI<br />
VE MUHABBETIN EKSENININ SEKS<br />
MACERALARINDAN ÇIKIP KADIN OLMAYA,<br />
KIŞILIK INŞASINA, ÇOCUKLUK TRAVMALARINA<br />
NASIL EVRILDIĞINI ANLATIYOR.<br />
RÖPORTAJ: ZEYNEP EREKLI<br />
FOTOĞRAF: OZAN KIYMAÇ<br />
Ben sevişmeyi, sevmeyi bilmediğimi anladım Tuluğ!” diye<br />
çınlıyor Kalben’in enerjik sesi. Cinsellik, aşk, sevgi ve kendi<br />
duyguları hakkında müthiş şeyler söylüyor, insanı gitgide<br />
içine çekiyor. Soruları soransa, Umarım Annem Dinlemez<br />
adlı podcast’in yaratıcısı Tuluğ Özlü. 31 yaşındaki Özlü, her<br />
hafta bir konukla sohbet ettiği Podcast’ini birkaç ay önce<br />
başlattı. Kadıköy’ün kalbinden doğan ve kısa sürede artan<br />
takipçisiyle büyüyen Umarım Annem Dinlemez, ilk zamanlarda<br />
seks hikayeleri ve kadınlık konuşulan gayrı ciddi bir<br />
ortam gibi görünüyordu. Gün geçtikçe işin rengi değişti. Her<br />
konuk, muhabbeti bir adım öteye taşıdı. Artık konu listesinde<br />
çocukluk, cinsel kimlikler, yönelimler, özgüven, tabular,<br />
korkular da var. Podcast’inin direksiyon kırdığı yönden çok<br />
mutlu olan Tuluğ Özlü, “Hayatla bir derdi olan ve bunu anlatmak<br />
isteyen herkese kapım açık.” diyor. Ve merak edenlere<br />
yanıt: Annesinin spotify’ı olmadığı için henüz dinlemiyor.<br />
Böyle bir Podcast yapma fikri aklına nasıl düştü?<br />
Her zaman anlatacak değişik bir hikayem, başıma gelen<br />
komik bir anım olur. Özellikle son iki yıllık bekar hayatım<br />
skandallar, talihsizlikler ama eğlenceli hikayelerle dolu.<br />
Yanlış erkeklere çekilme, yanlış kararlar verme ya da tam<br />
seks esnasında “ay ben yapamayacağım” diyerek kalkma<br />
gibi kara komedi durumlarım bol. Ve tüm bunları arkadaşlarıma<br />
anlatmayı severim. Bir gün bir arkadaşım beni sanat<br />
yönetmenliği üzerine konuşmak için programına davet etti.<br />
“Saçmalama, çok sıkıcı. Her zaman hepinize anlattığım başarısız<br />
seks hikayelerim bile daha çok ilgi çeker” dedim ve<br />
kendimi radyo programında buldum. Zaten çok az olan tek<br />
gecelik ilişkilerimden bir tanesini ve başıma gelen birkaç<br />
komik olayı anlattım. Program bitti karnıma ağrılar girdi;<br />
36 ELLE
“Ben naptım” dedim; ‘’umarım annem dinlemez!”. Ertesi<br />
gün programı dinlerken hiç rahatsız olmadığım gibi aksine<br />
kendime çok güldüm. Ve bunu yapmaya karar verdim.<br />
Konuklarını nasıl seçiyorsun?<br />
Bu işe başladığımda hedefim eğlenceli diyaloglar kurmaktı.<br />
Sıkıcı olduğunu düşündüğüm biri karşımda oturmamalıydı,<br />
gelen konuğu sevmem önemliydi. Fakat sonra olayın<br />
eğlenceden başka bir boyuta geçtiğini fark ettim. Dinleyen<br />
herkesin konuşulan şeylerde kendini bulduğunu gördüm.<br />
İşte o zaman benim için program “seks yapıyoruz biz” diye<br />
bağırmaktan çıktı. Seks yapıyoruz evet, bunu herkes anladı,<br />
peki kadınlar olarak derdimiz neydi? Hayatla bir derdi olan<br />
ve bunu anlatmak isteyen herkese kapım açık.<br />
Sormaktan en çok zevk aldığın sorular hangileri?<br />
Bir seks Podcast’i olarak başladım fakat artık bir takım<br />
meseleleri didiklemeyi seviyorum. Gelen konuğu araştırıp<br />
yaşadığı ve kadınları ilgilendiren meselelerini konuşmayı,<br />
programı bu şekilde sürdürmeyi tercih ediyorum. Bazen<br />
çocukluğunda yaşadığı bir anı ya da ergenliğinde yaşadığı<br />
bir travma programa yön veriyor. Aslında hepsi birbiriyle<br />
bağlantılı; çocukluktan başlayıp, güven durumunu konuşup<br />
ardından yatakta nasıl olduğuna geçebilirim ama olay “ilk<br />
kimle seks yaptın”dan çıktı, oraları geçtik.<br />
Sohbetlerin “seks satar” kolaycılığına düşmemesi ve<br />
dinleyene içgörü kazandırılabilmesi için bir çaba sarf<br />
ediyor musun?<br />
İlginç bir dinleyici kitlem var. Seks konuşmayan biri geldiği<br />
zaman gerçekten burnumuzdan getiriyorlar. Çok şaşırıyorum.<br />
İstemiyoruz yahu bu hafta seks konuşmak. Ya da gelen<br />
kişi konuşmaya çekiniyor ama buraya gelmiş, en azından<br />
denemiş, sakin olalım. Dediğim gibi mesele seksten çıktı,<br />
artık diğer meselelerimize de bakalım.<br />
Tüm Podcast’lerin içinde, duyduğundan beri hiç aklından<br />
çıkmayan bir cümle var mı?<br />
Yiğit Karaahmet’le yaptığım programda ailesinin cinsel<br />
yönelimini görmezden geldiğini fakat aslında nasıl özgür<br />
bıraktıklarını, “Bana bi’ bahçe verdiler ve ben o bahçeyi<br />
istediğim bitkilerle doldurdum” diye anlatması üzerine düşündürdü.<br />
Bir de Deniz Özturhan’ın “orgazm rolüne teşvik<br />
primi” demesi aklımda kalan cümlelerden.<br />
Programa davet ettiğin ama katılmak istemeyen biri<br />
oldu mu?<br />
Çok oldu. Bekleyenler, bekletenler var. “Ben yapamam” diyen<br />
de çok.<br />
Podcast’ini en çok kimler dinlesin istiyorsun? Kafa açmak<br />
gibi bir derdin var mı?<br />
Bana mesaj atan, e-mail atan, kendinden bir şeyler bulan,<br />
aynı şeyleri yaşamış ya da hiç yaşamamış o kadar çok kadın<br />
ya da henüz ergenliğinde genç kız var ki ister istemez kafaları<br />
açılsın istiyorum. Erkeklerin de kadınları anlamaya<br />
çalıştığını, ya da cinsel yönelimi ne olursa olsun herkesin<br />
birbirinin tecrübesini merakla dinlediğini gözlemliyorum.<br />
Umarım Annem Dinlemez, parça ve klip çok güzel. Kendi<br />
iç dünyanı dinleyiciye açmak nasıl bir his?<br />
Teşekkür ederim. Hikaye şu: Utku’nun yaptığı (Serhat Utku<br />
İnan) Umarım Annem Dinlemez jingle’ı çok beğenildi. Sonrasında<br />
“haydi uzun versiyonu yapalım” dedik, ancak ben<br />
hayatımda hiç müzik yapmadım ve müzik yapmaktan anlamam.<br />
Söz de yazamadım. Utku “Twitter’a yazdıklarını yolla”<br />
dedi. O an oturdum bir sürü Tweet’imi sıraladım, kafiyeli<br />
ve uyumlu olanları derledim, üstüne iPhone kulaklığımla<br />
Tweet’leri okuyup, şarkıyı söyleyip yolladım. Üç gün sonra<br />
hazırdı. Yani aslında derdim iç dünyamı dışa vurmak gibi<br />
değil de, bir şarkı yapacağımı kendime kanıtlamaktı. Sonuç<br />
olarak video ve müzik o kadar güzel oldu ki hemen yayınlamaya<br />
karar verdik. Yine kendinden bir şeyler bulan çokça<br />
kadına ulaştı. Zaten hangi şarkı, hangi roman, hangi şiir yazarın<br />
iç dünyasının dışavurumu değil ki? İç dünyam ya da<br />
sayıkladıklarım belki tuhaf gelebilir insanlara. Ama klibin ve<br />
şarkının bana bıraktığı his güzel, sıkıntı yok.<br />
Klip bana Lena Dunham’ı anımsattı...<br />
Girls’ü herkes gibi yayınlandığı 2<strong>01</strong>2 yılında değil de yalnızlığımın<br />
ilk aşaması, 2<strong>01</strong>8 yılında izlemeye başladım. Benim<br />
için zor bir dönemdi. İlk defa tek başıma evde oturmam<br />
gerekiyordu. Benimki gibi hayatlar olduğunu görmek Lena<br />
Dunham’a bir hayranlık uyandırdı.<br />
Senin dinlemeyi sevdiğin Podcast hangisi?<br />
Sansürsüz bir muhabbet döndüğü için KALT’ın Podcasti’ni<br />
takip ediyorum.<br />
Şu anda ilgini çeken ve yaptıklarını takip ettiğin müzisyen,<br />
yazar, sanatçı, sinemacılar kimler?<br />
Yeni dünya düzenine ben de herkes gibi alışmaya çalışıyorum.<br />
Splash Scene adında bir topluluk alanı Zoom üzerinden<br />
görsel ve işitsel sanat gösterimleri düzenliyor. Bende<br />
açık olmayan bazı kapıları açtıklarını düşünüyorum. 55-60<br />
gündür evde yalnızım. Son dönemde merkezinde kadın olan<br />
üç dizi izledim: Unorthodox, Self Made: Inspired by the Life<br />
of Madam C. J. Walker ve Normal People.<br />
Şu sıralar ne okuyorsun?<br />
“Bir Pirenin Otobiyografisi”ni. 1887 yılında Londra’da ilk<br />
kez yayınlanan anonim bir erotik roman, sonradan Stanislas<br />
de Rhodes diye bir avukata ait olduğu ortaya çıkıyor ve 1976<br />
yılında kitabın filmini çekiyorlar.<br />
Bu röportajı hazırladığımız sırada 22. Podcast’ini yapmıştın.<br />
İnternette hakkında çıkan yorumlar ya hayranlık<br />
dolu ya da yerin dibine batırma isteğinde. Bunlar sana<br />
ne hissettiriyor?<br />
Her şeyi kafaya takan biriyim. İlk 10 bölüm sürekli söylenen,<br />
eleştirilen şeylere göre çeşitli denemeler yaptım. Hakkımda<br />
yazılan her şeyi okudum, dert edindim. Sonra bir gün okumamaya<br />
karar verdim. Kulağıma etraftan aşağılandığım bir<br />
takım cümleler geldiğinde üzülüyorum çünkü bu programı<br />
aslında bunun tam tersini savunduğum için yapıyorum. İyi<br />
şeyleri de okuyorum. Ama hayatımda hep birilerine kendini<br />
sevdirmeyi görev edinmiş biri olarak 31 yaşında şunu anladım,<br />
herkes beni sevemez ve zaten neden sevsin. Neyse, yarın<br />
sabah terapim var sanırım bunları orada konuşmalıyım.<br />
ELLE 37
ELLE<br />
FOTOĞRAF: STUART CLARKE<br />
38 ELLE
JANE<br />
GOODALL<br />
ECO-AGE’İN EŞ KURUCUSU VE KREATİF DİREKTÖRÜ LIVIA FIRTH, HER ZAMAN BİR İLHAM KAYNAĞI<br />
OLAN DAME DR JANE GOODALL İLE DOĞA, UMUT, İNSANLIĞIN İNATÇI YAPISI VE SALGINI HER<br />
ŞEYİ YENİDEN BAŞLATABİLMEK İÇİN BİR UYARI OLARAK ELE ALMAYI KONUŞTU.<br />
Özel bir tanıtıma ihtiyacı olduğunu sanmıyorum.<br />
Ünü, Jane Goodall Enstitüsü’nün kurucusu,<br />
Birleşmiş Milletler Barış Elçisi olarak<br />
dünyanın dört bir yanına yayılmıştı zaten.<br />
Geçtiğimiz yıllarda birçok kez kendisiyle bir araya gelmiştim.<br />
Genelde Londra’da düzenlenen Roots & Shoots isimli<br />
kâr amacı gütmeyen organizasyonunun ödül töreninde karşılaşırdık.<br />
Etrafında sürekli çocuklar ve en sevdiği şey olan<br />
oyuncak şempanzesi olurdu. Başarılı kariyerini düşününce<br />
kendisinden mesafeli olmasını bekleyebilirsiniz, hatta bu<br />
umduğunuz bir şey de olabilir. Ancak durum tam aksi.<br />
Jane Goodall bu sıralar her zamankinden daha güçlü<br />
gülümsüyor. İnsanlarla etkileşim kurmak, iletişime geçmek<br />
konusunda hiç olmadığı kadar hevesli. Doğadan ve hayvanlar<br />
aleminden bize iletmek istediği bir mesajı var çünkü.<br />
Eng<strong>elle</strong>rden dolayı bugünlerde sadece evinde vakit<br />
geçirebildiğinden ötürü mutlu olduğunu düşünerek söze<br />
başlıyorum. Ancak o Zoom ekranından bana bir Marslı görmüşçesine<br />
bakıyor. “Yola koyulmak için gün sayıyorum, seyahat<br />
etmeyi ve insanları çok özledim.” İşte sohbetimizden<br />
bazı kesitler...<br />
Sevgili Jane, sizi yeniden görmek ne kadar güzel, harika<br />
görünüyorsunuz.<br />
Çok teşekkür ederim.<br />
Afrika’da devam eden bir takım projeleriniz vardı,<br />
Covid-19 onları da etkiledi mi?<br />
Güney Afrika’daki Chimp Eden (kurtarılmış şempanzelerin<br />
yaşadığı doğal park) ve Kongo’daki Tchimpounga’da (şempanze<br />
rehabilitasyon merkezi) her şey yolunda gidiyor. Bu<br />
yerleşim yerlerinde insanları şempanzelerden uzak tutabiliyoruz.<br />
Ayrıca bölgeye ayak basan herkese test yapılıyor.<br />
Dolayısıyla tehdit oluşturacak bir durum yok ortada. Ancak<br />
Tanzanya’daki doğal park Gombe’de durum biraz farklı.<br />
Burası çitle çevrilmiş değil ve etrafta binlerce insan kötü<br />
şartlarda yaşamaya devam ediyorlar. Alana geçebilen insan<br />
sayısında bir kısıtlamaya gittik, şempanzeleri kontrol edebilmeleri<br />
için haftada bir ya da iki kez girişlere izin veriliyor.<br />
Açıkçası virüsün şempanzelere de geçmesinden endişe duyuyoruz.<br />
Zorlu bir süreç...<br />
Geçtiğimiz günlerde yeni bir belgeselinizin yayınlandığını<br />
gördüm: “Jane Goodall: The Hope”. Daha iyi<br />
bir zamanlama olamazdı. Paskalya Bayramı’nda da Instagram<br />
mesajınızda umudun, direncin altını çizmiştiniz.<br />
İkinci Dünya Savaşı’nı ve 11 Eylül’ü yaşayan biriyle<br />
sohbet edebilmek önemli. Siz bu süreçlerin arkasından<br />
gelen değişime tanıklık ettiniz. Yine umut var mı?<br />
Doğanın göstermiş olduğu dirençte, gençlikte umudun yaşadığını<br />
görüyorum. Aynı zamanda “Pes etmeyeceğim, asla<br />
pes etmeyeceğim” diyen her bireyde de umudu hissediyorum.<br />
Ancak bazı konularda umudum yok, mesela bazı devlet<br />
başkanları asla değişmeyecek. İşte bu yüzden de toplumların<br />
ses çıkarması gerekiyor. Bence evde kaldığımız bu süreç<br />
toplum olarak birbirimizle bağ kurabileceğimizi de gösterdi.<br />
“On Fire” başlıklı kitabında Naomi Klein iyileşmek için<br />
Marshall Planı’ndan bahsediyordu. Belki olacak olan da<br />
bu. Devletler ve şirketler ayakta kalmak ve virüsle başa<br />
ELLE 39
ELLE<br />
KARANTINA BIZE,<br />
BIRBIRIMIZE BAĞLI<br />
OLDUĞUMUZU<br />
GÖSTERDI.<br />
BIR TOPLULUK<br />
OLDUĞUMUZU<br />
HATIRLATTI.<br />
Fotoğraflar Jane Goodall Enstitüsü’nün arşivinden. Goodall’un Afrika kıtası başta olmak üzere dünya genelinde şempanzelerin doğal<br />
hayatlarını korumak için kurmuş olduğu Roots & Shoots organizasyonun kamp alanlarından.<br />
FOTOĞRAF: THE JANE GOODALL<br />
INSTITUTE/ HUGO VAN LAWICK<br />
FOTOĞRAF: JANE GOODALL INSTITUTE/<br />
JANE GOODALL FOTOĞRAF: THE JANE GOODALL INSTITUTE/ SHAWN SWEENEY<br />
40 ELLE
çıkmak istiyorlarsa sert bir biçimde değişmeleri gerektiklerini<br />
görmüşlerdir. Doğa için sizin geliştireceğiniz<br />
Marshall Plan’ı nedir?<br />
Şu anda yerleşim bölgelerinin, şehirlerin yeşillendirilmesi<br />
üzerine bir makale yazıyorum. Ağaç dikmek, park alanlarını<br />
genişletmek, kısacası şehirleri daha yeşil yapmak üzerine<br />
yazıyorum. Okulların bahçelerinde organik sebzeler yetiştirebiliriz.<br />
Böcekler ve kelebekler polenleri yayarak çiçeklerin<br />
yeniden açmalarını sağlayabilirler. Bunu yapabiliriz.<br />
Daha fazla ağaç dikebilir ve ormanları koruyabiliriz. Bunu<br />
zaten yapıyoruz. Ancak gençlerle, politikacılarla, şirketlerle,<br />
öğretmen ve ebeveynlerle iletişim kurmamız gerekiyor.<br />
Dört bir yandan işe koyulmalıyız. Ünlü bir söz var: “Küresel<br />
düşünürüm, lokal hareket ederim.” Kimin söylediğini hatırlamıyorum,<br />
ancak sıralamada bir hata olduğunu düşünüyorum.<br />
Küresel düşünebilmeye cüret etmekten önce lokal<br />
hareket etmemiz gerekiyor. Oturduğunuz yerden dünyanın<br />
problemlerini düşünmeye kalkışırsanız depresyona girersiniz.<br />
Ancak, “Hımm, bu konuda bir şeyler yapabilirim, okulumu<br />
ya da yaşadığım mahalleyi geri dönüşüm konusunda harekete<br />
geçirebilirim” dediğiniz zaman işe koyulabilirsiniz.<br />
DOĞANIN GÖSTERMIŞ OLDUĞU DIRENÇTE,<br />
GENÇLIKTE UMUDUN YAŞADIĞINI GÖRÜYORUM.<br />
AYNI ZAMANDA “PES ETMEYECEĞIM, ASLA PES<br />
ETMEYECEĞIM” DIYEN HER BIREYDE UMUDU<br />
HISSEDIYORUM.<br />
Roots ve Shoots’un özünde yatan da bu. Bu sayede bugün<br />
65 ülkede aktif bir şekilde çalışmaya devam edebiliyoruz.<br />
Evet çok büyük bir organizasyon. Hindistan’da da aktifsiniz<br />
değil mi?<br />
Gün geçtikçe büyüyoruz. Bu sene Hindistan’a gitme planlarımız<br />
vardı. Bazı okulları ziyaret edecektim ve gönüllülerle<br />
görüşecektim. Birçok okul ve insan bana inanılmaz<br />
iham veriyor, hepsine teşekkür etmek istemiştim. Sanırım<br />
onlarla yapacağım görüşme de şimdilik sanal dünyada gerçekleşecek.<br />
Bu arada Hindistan’da çalışmalarını sürdüren<br />
koordinatörümüz Shweta Khare Naik de çok iyi iş çıkartıyor.<br />
Karantinadan hemen önce Çin’e gidebildiğim için çok<br />
mutluyum. Çünkü Roots ve Shoots’ün bölgedeki varlığı çok<br />
önemli. Orada üniversite öğrencileriyle işbirliği halindeyiz.<br />
Büyük şirketleri ziyaret edip çevre koşulları hakkında konuşuyorlar.<br />
Herkesi ışık, bilgisayar ve kağıt kullanımı konusunda<br />
bilinçlendirmeye çalışıyorlar. Bu toplantıların ardından<br />
şirketler değişmeye başlıyor.<br />
Bu muhteşem bir haber. Eminim dünyanın dört bir yanında<br />
şirketler öğrencilerin ofislerine gelerek onları bilgilendirmelerinden<br />
mutlu oluyorlardır. Ne de olsa eğitim<br />
küçük yaşta başlıyor. Bu yüzden Greta Thunberg ile de<br />
gurur duyuyorum. Tek bir kişi, tüm dünyadaki gençleri<br />
protesto etmeleri konusunda harekete geçirdi. Ancak<br />
bu protestoların artık sonuç vermelerini istiyorum. Yani<br />
sadece başkaldırmakla kalmamalı. Değişim yapmak istiyorsanız<br />
pozitif, yapıcı ve optimist olmalısınız. Bazen<br />
bu oldukça zor. Bir aktivist olarak ben de zaman zaman<br />
heyecanıma yenilip fazla sinirli ya da gergin olabiliyorum.<br />
Kimi zaman sabrım kalmıyor, herkes değişimi istediğini<br />
söylüyor, ancak kimse hareket etmiyormuş gibi<br />
geliyor...<br />
Olayı basite indirgemek gerekiyor. Her şeye aynı metotla<br />
yaklaşamazsınız. Çünkü bu işe yaramaz. Şempanzeler<br />
üzerindeki tıbbi deneyleri sonlandırmak için yaptıklarımı<br />
hatırlıyorum da, laboratuvarlara giderek<br />
toplantılar düzenliyordum. Birçok<br />
hayvan hakları savunucusu benimle konuşmayı<br />
kesti. Bana, “Bu korkunç insanlarla<br />
nasıl aynı masaya oturursun? Nasıl<br />
onların ikram ettiği kahveden içersin?”<br />
diyorlardı. Ben de onlara şöyle demiştim.<br />
“Eğer onlarla bir araya gelmesem değişimin<br />
başlamasını nasıl bekleyebilirim ki?”<br />
Ben de kilit noktalardaki yetkililere ulaşabilmek<br />
için farklı yollar denedim hatta<br />
hatta şempanzeler hakkında konuşmayı<br />
bıraktım. Onlara çekmiş olduğumuz bazı<br />
filmleri gösterdim. Akşamüzeri güneşin<br />
altında yatmaktan bahsettim. Bu sayede<br />
fikirleri değişti. Bu anında olmadı ama<br />
bugün bütün Amerikan şempanzeleri tıbbi araştırmalardan<br />
muaf.<br />
Çok haklısınız. Peki bu salgın sayesinde bir Reset tuşuna<br />
basılabileceğini düşünüyor musunuz?<br />
Bu fırsatımız var. Birçok bireyin kendini sıfırlayacağını tahmin<br />
ediyorum. Bunun ses getireceğini ve tepedeki bazı insanları<br />
da harekete geçireceğini düşünüyorum.<br />
Ben de bu konuda ümitliyim. Hep beraber hareket<br />
gedersek, birbirimizin elinden tutarsak hayaller gerçeğe<br />
dönüşebilir.<br />
Şu anda birbirimiz elini tutamayız ama...<br />
O halde bunu sanal olarak yapabiliriz. Sizi görmek<br />
çok güzeldi Jane Goodall, umarım en kısa zamanda<br />
yeniden sarılabiliriz.<br />
ELLE 41
ELLE<br />
LOKASYON<br />
PAYLAŞIYORUM:<br />
BALKON<br />
İZOLASYON DÖNEMINDE ŞEHIRDE YAŞAYAN, ARKALARDA BIR YERLERDE HOR GÖRÜLMÜŞ<br />
BIR BALKONU OLDUĞUNU HATIRLAYAN KAÇ KIŞIYIZ?<br />
YAZI: SERLI GAZER BOYACI<br />
Aytül Gürbüz Tükel
FOTOĞRAFLAR: GETTY IMAGES TÜRKİYE, SHUTTERSTOCK<br />
Hayatı güz<strong>elle</strong>ştirmek istiyorsak güvenebileceğimiz<br />
tek bir millet var; İtalyanlar... Pandeminin ilk<br />
günleri, henüz ülkemizde virüs ivme kazanmamış,<br />
balkonlarımız erzak deposu, kullanılmayan<br />
eşyaların kaldırıldığı birkaç metrekarelik karo taşlarından<br />
ibaret. İlk kez o günlerde gördük İtalyanlar balkonlarından<br />
birbirleriyle sohbet ediyor, şarkı söylüyor, müzik yapıyor<br />
hatta pinpon oynuyor. Bu görüntüler pandeminin en umut<br />
veren video’larından oldu. İzledikçe insanın içini huzur<br />
kaplıyordu.<br />
Sonra hatırladık arkalarda bir yerlerde küçük ve potansiyeli<br />
hor görülmüş bir mekan olduğunu. “Link’i aşağıya<br />
bıraktım” web sitelerinden renkli minderler, ışıklar sipariş<br />
ettik. Güneşin vurduğu o küçücük köşelere serpildik bir<br />
kedi gibi. Gözlerimizi kapattık, belki Maçka Parkı’nda piknik<br />
yaptığımızı hayal ettik hatta kimi zaman daha da ileri<br />
giderek tatilde olduğumuzu düşledik. Güneş kremlerini<br />
çıkardık, kendimizi D vitaminin kollarına bıraktık. Hayatlarını<br />
hiç merak etmediğimiz insanlarla yüz yüze konuşmanın<br />
heyecanını yaşadık. Kibarlık bu balkonlardan yayıldı.<br />
Apartmanın en alt katında oturan gay komşum, karşı<br />
apartmandaki sokağa çıkamayan yaşlı teyzeye sokaktan bir<br />
ihtiyacı olup olmadığını soruyordu. İnsanlar birbirlerinin<br />
çiçeklerine iltifat ediyordu. Pazar akşam üstleri saat altı<br />
civarı bizim sokağa happy hour yaşatan gençler “devam”<br />
tezahüratlarıyla alkışlandı. İnsanlar konser düzenledi,<br />
hatta balkonunda maraton mesafesi koşan oldu. Ve aklıma<br />
geldi balkon dediğimiz şey aslında oldukça küçümsenmiş<br />
bir kavram. Bir düşünün, Juliet’in balkonu olmasaydı Romeo’yla<br />
birbirlerine olan hislerini ilk nerede açığa çıkaracaklardı?<br />
Ya da bu kadar turist Verona’ya neden gidecekti?<br />
Peki ya Buckingham Palace’ın balkonundan el sallayan Elizabeth<br />
o ikonik ve tuhaf hareketini nerede yapacaktı? Madonna<br />
Don’t Cry For Me Argentina’yı nerede söyleyecek,<br />
nerede Eva Peronculuk oynayacaktı? Nelson Mandela’nın<br />
özgürlüğünü geri kazandıktan sonra yaptığı ilk şey ne oldu?<br />
Bir balkona çıkıp konuşmak. Papa milyonlarca Katoliği nereden<br />
kutsuyor? Bir balkondan. Evet Vatikan’ın da olsa balkon<br />
balkondur. Ve bize hep iyi haberler verir (kendi politik<br />
geçmişimiz hariç), umut vaat eder, uzun sohbetlere, arkadaş<br />
ağırlamalarına, kendimizle yalnız kalmalara, partilere,<br />
iç hesaplaşmalara mekan olur... Bu küçük ya da şanslıysanız<br />
büyük karo taşı bize aslında azımsadığımız değerleri hatırlattı.<br />
Sahip olduklarımızı değerlendirmeyi, küçük dokunuşlarla<br />
hayatın güz<strong>elle</strong>şebileceğini. Kişis<strong>elle</strong>ştirmenin gücünü...<br />
Ve tabii Zoom toplantıları dışında da giyinecek bir<br />
nedenimiz olduğunu. Ne de olsa komşularla konuşurken iyi<br />
görünmekte fayda var.<br />
ELLE 43
ELLE<br />
Arka Pencere filminden bir kare<br />
Yıl 1938, Manhattan’da balkonunda güneşlenen bir kadın<br />
44 ELLE
Ingrid Bergman, 1950’ler... Bergman, İtalyan yönetmen Roberto Rossellini’den olan çocuklarıyla<br />
2<strong>01</strong>4, Pierce Brosnan<br />
ELLE 45
ELLE<br />
Diane Keaton ve Woody Allen, 1977. Annie Hall’un ikonik sahnesi<br />
Audrey Hepburn ve o dönemki kocası Mel Ferrer evlerinin balkonunda, 1960<br />
46 ELLE
Sophia Loren, Yesterday, Today and Tomorrow<br />
filminin çekimlerinde, 1963<br />
David Bowie, Paris, 1977<br />
Juliet’in balkonu, Verona<br />
Natalie Wood, New York, 1961<br />
ELLE 47
ELLE<br />
90’lar ve Jerry Seinfeld yine ruhumuza dokunuyor<br />
Royalgiller, 1986<br />
48 ELLE
Christopher Atkins ve Brooke Shields, 1980’ler New York<br />
Jane Fonda, Paris, 1963<br />
ELLE 49
ELLE<br />
Jane Birkin, 1971<br />
50 ELLE
1968, Faye Dunaway ve Steve McQueen, The Thomas Crown Affair filminin bir sahnesinde<br />
Her (2<strong>01</strong>3) filminden bir kare<br />
ELLE 51
ELLE<br />
Nelson Mandela, 1990<br />
Papa Francis<br />
Penelope Cruz, 1999<br />
52 ELLE
Madonna<br />
Susan Sarandon, Cannes, 1978<br />
ELLE 53
ELLE<br />
Mamma Mia filmi, 2008<br />
Marilyn Monroe, New York, 1955<br />
54 ELLE
Romeo + Juliet filmi<br />
Kraliçe Elizabeth ve balkonu<br />
Sarah Jessica Parker<br />
Sex and The City dizisinden bir kare<br />
ELLE 55
56 ELLE<br />
Yaprak desenli elbise, a199,<br />
Beyaz spor ayakkabı, a179,<br />
ikisi de H&M, Güneş gözlüğü,<br />
moda editörüne ait
DÜŞLER<br />
TARLASI<br />
HAYAT YENIDEN AKMAYA BAŞLARKEN BIZIM IÇIN DE ARTIK ESKI<br />
ALIŞKANLIKLARIMIZA DÖNME VE MODA ÇEKIMLERIYLE HAYALLER<br />
KURDURMAYA DEVAM ETME ZAMANI. BAŞARILI OYUNCU HANDE<br />
DOĞANDEMIR’LE KARANTINA DÖNEMI EN ÇOK ÖZLEM DUYDUĞUMUZ<br />
DOĞADA, YEŞILLIKLERIN ARASINDA SOSYAL MESAFEYI KORUYARAK<br />
BULUŞTUK. HEM NEFES ALDIK, HEM DE ÖZÜMÜZE DÖNDÜK.<br />
YAZI: SELİN MİLOŞYAN FOTOĞRAFLAR: FIRAT MERİÇ MODA EDİTÖRÜ: ASLI ASİL<br />
ELLE 57
58 ELLE<br />
Beyaz yazılı tişört, a59,99, Jean<br />
şort, a159, ikisi de H&M
Beyaz poplin elbise, a179,<br />
Beyaz spor ayakkabı, a179,<br />
ikisi de H&M<br />
ELLE 59
60 ELLE<br />
Çizgili bikini üstü, a79,99, Sarı<br />
pantolon, a179, Beyaz spor<br />
ayakkabı, a179, hepsi H&M
ELLE 61
62 ELLE<br />
Zebra desenli mayo, a129, Jean<br />
şort, a159, ikisi de H&M
ELLE 63
64 ELLE<br />
Siyah tişört, a79,99, Bej rengi<br />
jean pantolon, a129, Beyaz spor<br />
ayakkabı, a179, hepsi H&M<br />
Keten masa örtüsü, a379, Çiçekli<br />
kurulama bezi, a49,99, Mavi<br />
büyük servis kasesi, a169, Mavi<br />
küçük kase, a49,99, Ahşap<br />
tabak, a74,99, Kahve fincanı,<br />
a49,99, hepsi H&M HOME
ELLE 65
66 ELLE
Siyah elbise, a129, Hasır çanta,<br />
a249, Beyaz spor ayakkabı,<br />
a179, hepsi H&M, Hasır şapka,<br />
moda editörüne ait<br />
ELLE 67
ande Doğandemir’le ELLE’in ilk buluşması. Bu ilk buluşma<br />
başka bir ilkle, bizim karantina sonrası normalleşme başlarken<br />
dışarıda gerçekleştirdiğimiz ilk moda çekimiyle de<br />
çakışıyor. Ve bir başka ilk de okuduğunuz dijital ELLE, kısaca<br />
E-mag. Hem bu dergi hem de bu çekimin şartları, eski<br />
alışkanlıkların yeni düzene nasıl adapte olacağına dair küçük<br />
bir ipucu aslında. Saçı ve makyajı hazır şekilde gelen, moda<br />
editörünün seçtiği kıyafetleri, yardımı olmadan kendi giyinen,<br />
kısaca kimseyle yakın temasa girmeden hazırlanan Hande<br />
Doğandemir, fotoğrafçı Fırat Meriç’in yönlendirmeleri doğrultusunda,<br />
sadece ve sadece doğayla yakınlaşarak gülümsedi<br />
bizlere, çimlerde uzanıp poz verirken içimizi açtı, hasret kaldığımız<br />
oksijeni geri verdi ve Aslı Asil imzalı, rengarenk, yaz<br />
kokan bir styling’le de güzel günlere olan umudumuzu artırdı.<br />
Sanki bir rüyadan uyanmış, dış dünyaya karışmış ve güneşli<br />
bir günde Hande Doğandemir’le piknik yapmaya çıkmıştık...<br />
Mutlu, neşeli ve içi içine sığmayan bir Hande var karşımızda.<br />
Enerjisiyle çekimin konsepti ve mis gibi hava durumu birbirini<br />
çok iyi tamamladı.<br />
Oyunculuğunun yanı sıra o bir sosyolog. Ankara Üniversitesi,<br />
Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi sosyoloji bölümü mezunu.<br />
Bu da elbette onun hayata, karantina dönemi ve sonrasına,<br />
oyunculuğuna ve geleceğine olan bakış açısını etkiliyor. Tek<br />
hedefi iyi hikayelerde yer almak...<br />
Karantinada günleriniz nasıl geçiyor?<br />
İnanır mısınız aslında hiç sıkılmıyorum. Normalde de evde<br />
vakit geçirmeyi seven biriyim. Çok daha sağlıklı bir beslenme<br />
düzenine geçtim. Yemek yapmak bir terapi benim için... Günün<br />
bir saatini mutlaka spora ayırıyorum. Bir şeyler okumaya<br />
odaklanmakta zorlanıyorum, dolayısıyla bol bol dizi ve film<br />
izliyorum. Köpeğim Ginger bu süreçte hayat kurtardı, onunla<br />
birlikte olmaktan ve evdeki bitkilerimle uğraşmaktan keyif<br />
duyuyorum. Bunaldığım evde olmak değil, içinde bulunduğumuz<br />
durum ve belirsizlik.<br />
Korona günlerinde en çok ne tüketiyor, en sık kiminle konuşuyor,<br />
ne izliyor, evinizin en çok neresinde vakit geçiriyor<br />
ve en çok hangi online uygulamayı kullanıyorsunuz?<br />
Glüten ve süt ürünlerini tüketmeyi kestiğim için en çok sebzeyle<br />
besleniyorum. Telefonda en çok annem ve birkaç yakın<br />
arkadaşımla konuşuyorum. Evde en çok mutfakta ve hava durumuna<br />
göre de terasta vakit geçiriyorum. En çok FaceTime<br />
uygulamasını kullanıyorum.<br />
Karantina sonrası yapmayı planladığınız neler var?<br />
Öncelikle Ankara’da bulunan ailemi görmek istiyorum. Çok<br />
özledim, onlarla vakit geçirmek ve tabii tatile çıkmak, öncelikli<br />
planlarımdan. Bir de çalışmak gözümde tütüyor, özellikle<br />
Tiyatro Craft’ta sergilediğimiz oyunumuz Waterproof’la biran<br />
önce sahneye geri dönmek, en büyük arzum. Karantinada<br />
birkaç kişi var görüştüğüm ama elbette arkadaşlarımın, annemin<br />
ve babamın yakınımda olmalarını isterdim. Yalnızlıktan<br />
şikayetçi değilim, iyi bile geldi...<br />
Evlerde kaldığımız bu dönem hayatınızda nasıl izler bıraktı,<br />
neler öğrendiniz? Ve bir sosyolog olarak süreci nasıl<br />
değerlendiriyorsunuz?<br />
Öncelikle korkuyla, yalnızlıkla ve sevdiklerimizden uzakta<br />
olmakla yüzleştik. Sosyal medya bu noktada kurtarıcı oldu, o<br />
yüzden yapılan ve keşfedilen her şeyi yargılamadan anlamaya<br />
çalışıyorum. Film seyrederken bile birbirine temas eden insanları<br />
tedirginlikle izledik, temizliğe dair yeni huylar edindik,<br />
kimseye yaklaşmamaya ve dokunmamaya, kendimizle vakit<br />
geçirmeye başladık. Bunların hepsinin kişisel, toplumsal ve<br />
mesleki davranışlarımızda -normale dönerken- kalıcı alışkanlıklar<br />
şeklinde yer edeceğini düşünüyorum. Bu bir üretme ya<br />
da kendine dönme süreci değil, herkes kendine iyi gelen yöntemi<br />
buluyor bir şekilde. En güzeli hiçbir şeyi zorlamadan akıl<br />
sağlığımız yerinde çıkabilmek.<br />
Sizde iz bırakan ve karantina sonrası gitmeyi hayal ettiğiniz<br />
yerler var mı?<br />
Bir plan yapmadım açıkçası çünkü ne zaman normale döneceğimizi<br />
bilmiyoruz. Tatil planlarında da temkinli olmak gerekecek.<br />
Ama ben gezmeyi, yeni yerler görmeyi, başka ülkeleri<br />
ve kültürleri tanımayı çok seviyorum. Şimdilik buna daha çok<br />
vakit var gibi görünüyor. Geçen sene bu zamanlarda Amerika-Meksika-Küba<br />
tatili yapmıştım ve çok etkilenmiştim. Bavuluma<br />
olabildiğince az eşya alıp tekrar böyle bir yolculuğa<br />
çıkmayı çok isterim.<br />
Bu süreçte azla yetinmeyi, küçülmeyi ve minimal yaşamayı<br />
öğrendim. Ama kesinlikle yanımdan ayırmayacağım, vazgeçemeyeceğim<br />
tek şey fotoğraf makinam.<br />
İletişim sosyolojisi üzerine eğitim görmeniz hayatınızı, bakış<br />
açınızı ve oyunculuğunuzu nasıl etkiledi?<br />
Aslında sosyoloji mezunuyum, üniversite son sınıftayken<br />
iletişim sosyolojisi üstüne çalıştım ve tezimi de sinema üzerine<br />
yazdım. Sosyoloji bana hayatın her alanında anlam kattı,<br />
oyunculuk için de gözlem, analiz etme ve davranış konusunda<br />
rehber oldu. İyi ki böyle bir eğitim almışım diyorum.<br />
“1980 Dönemi Türk Sinemasında Kadının Cinsel İstismarı”<br />
üzerine tez yazmışsınız. Kadının cinsel istismarı ne yazık ki<br />
farklı alanlarda bugün de devam ediyor.<br />
Benim için zor bir konuydu, bilinçli olarak tercih ettim çünkü<br />
çok hassas ve dert edindiğim bir mesele bu. Gen<strong>elle</strong>me yapmak<br />
istemem ama maalesef kadın istismarı her alanda fazlasıyla<br />
devam ediyor. Her kadın neredeyse hayatında en az bir<br />
kere sözlü ya da fiziksel tacize uğramıştır. Son zamanlarda Me<br />
Too gibi cesaret verici hareketler başladı. Zamanında korkutulduğumuz<br />
şeylerle ya da doğru bildiğimiz yanlışlarla yüzleştik.<br />
Birlikte hareket edip korkmadan hakkımızı savunursak<br />
karşımıza çıkarılan eng<strong>elle</strong>rin üstesinden gelip sesimizi duyurabiliriz.<br />
Korkmamalıyız çünkü yalnız değiliz.<br />
Peki yolunuz sosyolojiden oyunculuğa nasıl uzandı?<br />
Okulu bitirdikten sonra İstanbul’a gelip bir televizyon kanalında<br />
staj yapmaya başladım. Orada çalışırken oyunculuk<br />
konusunda etrafımdan çok destek aldım, bir şekilde aklıma<br />
soktular diyebilirim. İşin eğitimini almak istedim ve Akademi<br />
35 Buçuk Sanat Evi’ne devam ettim. Böylece hem kamera<br />
arkasında çok şey öğrendim hem de kendi yolumu çizdim.<br />
Hande Doğandemir deyince herkesin aklına çok sevilen<br />
Güneşi Beklerken dizisi geliyor.<br />
Bence diziyi bu kadar unutulmaz yapan bir dönem çok popüler<br />
olan gençlik işlerini tekrar hatırlatması ve samimiyetiydi.<br />
Her karakter çok sevildi. Benim oyunculuğa doyduğum,<br />
68 ELLE
kendimi her anlamda tatmin ettiğim, mesleğime dair çok şey<br />
öğrendiğim ve çok zevk aldığım bir proje oldu. Kariyerimdeki<br />
yeri hep çok önemli ve bambaşka kalacak.<br />
Oyunculuk sizin için ne ifade ediyor?<br />
Oyunculuğu ne popülerlik ne de maddiyat için yapıyorum.<br />
Kendimi üretmediğim, yaratmadığım bir hayatın içinde düşünemiyorum.<br />
Bu benim var olma biçimim. Hayat bir gün<br />
belki bana başka şartlar sunar, belki hayatımın sonuna kadar<br />
oyunculuk yapmam. Ama yaptığım süre boyunca en iyisine<br />
ulaşmak, kendimi geliştirmek için hep çabalıyor olacağım.<br />
Kendime çizdiğim, içinde en çok sinema ve tiyatronun olmasını<br />
ümit ettiğim bu oyunculuk yolunda emin adımlarla ilerliyorum.<br />
İyi bir oyuncu tanımlamasını siz nasıl yapardınız?<br />
İyi bir oyuncu içinde bulunduğu dünyada her kimi canlandırıyorsa<br />
onun gerçekliğine beni inandıran kişidir.<br />
Festivallerde ödülleri toplayan Nuh Tepesi de oldukça iyi<br />
bir hikaye. Senaryo ve karakter sizi, rolü kabul etmenizi<br />
nasıl etkiledi?<br />
Senaryoyu okuduğumda çok etkilendim. Senaristimiz ve<br />
genç yönetmenimiz Cenk Ertürk’ün harika bir hikaye anlatması,<br />
ilk uzun metraj senaryosunu bu denli etkileyici biçimde<br />
aktarması çok değerliydi. Aslında bu bir erkek hikayesi ve çok<br />
az gördüğümüz ama yeri çok önemli olan bir kadın karakter<br />
vardı filmde. Sonrasında Cenk’le konuştuğumda canlandıracağım<br />
Elif karakterinin kilit bir rolde olduğunu daha iyi anladım.<br />
Çok heyecanlıydım...<br />
Film bir baba-oğul ilişkisi üzerinden aileyi, toplumsal baskıyı<br />
sorguluyor. Rolünüzü, rolünüzün hikayenin gidişatını<br />
nasıl etkilediğini anlatır mısınız?<br />
Film aslında Elif’le başlıyor, sonra onu ortalara doğru vurucu<br />
bir sahnede görüyoruz ve perde en son onun sesiyle kapanıyor.<br />
Filmin parantezini tek kadın karakterle açıp kapatmak<br />
yönetmenin tercihiydi. Elif’in gizemli bir hikayesi var ve<br />
Cenk Ertürk’ün onunla ilgili planlarını izlemek heyecanlı.<br />
Birçok başarılı oyuncu da yan yana geliyor filmde.<br />
Ali Atay ve Haluk Bilginer müthiş performanslarıyla o güzel<br />
hikayeyi taçlandırdılar. Mehmet Özgür, Arın Kuşaksızoğlu,<br />
harika ekibin kadrosundalar. Cenk de derdini çok iyi anlatıyor.<br />
Tüm bunlar bir araya gelince başarı kaçınılmaz oldu.<br />
Nuh Tepesi 6 Mart’ta vizyona girdi ve korona süreci başladı...<br />
Nuh Tepesi’nin çok uzun bir festival süreci oldu, yaklaşık<br />
bir yıl tüm dünyayı gezdi ve tam burada vizyona girmişken<br />
korona nedeniyle kaldırıldı. Biz üniversite söyleşilerine başlamıştık...<br />
Her şey normalleşince gösterimler ve söyleşilerin<br />
tekrarlanacağını ümit ediyorum. Ayrıca Nuh Tepesi’nin şu an<br />
adını veremeyeceğim önemli bir dijital platformla anlaşması<br />
var, ileride oradan da izleyebileceğiz.<br />
Karantina boyunca farklı teklifleri değerlendirme, senaryolar<br />
okuma fırsatınız oldu mu?<br />
Şu an için televizyon sektörünün durgun olduğunu söyleyebilirim.<br />
Şimdilik bir projem yok, artık yaz sonrası bakacağım.<br />
Bu arada karantinadan hemen önce Kaan Yıldırım, Ahmet<br />
Mümtaz Taylan ve daha birçok ünlü ismin dikkat çektiği Gelincik<br />
filminde rol aldım. Enteresan bir film oldu, merakla onu<br />
bekliyorum. Bir de şu an sürprizi kaçmasın diye söylemek istemediğim,<br />
yeni bir anlayış, güzel bir ekip ve sahneyle ortaya<br />
çıkacak bir projem var. Yakında provaları başlayacak.<br />
Kendinizi bize nasıl anlatırsınız?<br />
Eskiye oranla daha pozitif olduğumu, ayaklarımın daha çok<br />
yere bastığını söyleyebilirim. Sezgilerim çok kuvvetlidir, hatta<br />
çevrem için bazen her şeyi bu kadar iyi seziyor olmam can<br />
sıkıcı addedilebiliyor.<br />
Hayatınızda aldığınız en cesur karar neydi?<br />
Bu başkaları için çok basit görünebilir ama üniversitedeyken<br />
bir anda karar alıp Fransa’ya Lille şehrinde okumaya gitmek,<br />
benim küçük ve korunaklı hayatımda, sonrasında her şeyi değiştirecek<br />
oldukça cesur bir adım sayılırdı. Sosyoloji son sınıfı<br />
orada bitirdim. Farklı kültürler tanımak, hayat görüşümün gelişimi<br />
açısından da aldığım en iyi karardı.<br />
Peki ya hayal kırıklıkları, mutsuzluklar...<br />
Tabii ki, hem de çok yaşadım. İyi ki yaşamışım demek kulağa<br />
çok romantik geliyor ama doğru. Beni ben yapan her şeyi kabulleniyorum<br />
bu hayatta. Her şey daha farklı olabilir, her şey<br />
daha yolunda gidebilirdi ama o zaman nasıl bir Hande olurdum<br />
bilmiyorum. Şu anki “ben”i her şeyiyle seviyorum.<br />
Yine de kendinizde sevmediğiniz yönler var mı?<br />
Bazen fazla maymun iştahlı davranıyorum, oysa bazı konularda<br />
sürekliliği korumayı öğrenmek isterim. Bir de fazla kontrol<br />
delisiyim. Her şeyi planlamak ve o plan dahilinde yaşamak<br />
için uğraşıyorum ki, o da bazen yorucu olabiliyor.<br />
Güzellik ve estetik algınızı anlatır mısınız?<br />
Güzellik anlayışımın dayatılan güzellik tanımıyla ilgisi yok.<br />
Kişinin zekası, yeteneği, disiplini, dürüstlüğü, tüm güzellik<br />
anlayışlarının ötesinde. İlgimi çeken, insanların bedenleri ve<br />
yüzleri değil, hayattaki duruşları. Çok fazla güzellik merkezine<br />
giden biri değilim, evde yaptığım bakımlarla yetiniyorum.<br />
Cildimi doğal sabunlar, serumlar ve yağlarla temiz tutup nemlendiriyor,<br />
sadece doğal ürünler kullanıyorum.<br />
Çok gür ve güzel saçlarınız var. Sırrınız nedir?<br />
Saçlarım çocukluğumdan beri hep çok gürdü, o zamanlar nasıl<br />
kullanacağımı bilemezdim ama zamanla bu özelliğimi sevince<br />
kıvırcık saçı güzel göstermenin yollarını buldum. Maske<br />
yapıyor ve kıvırcık saça özel ürünler sürüyorum.<br />
Çekimde elbiseler, pantolonlar ve tişörtler var. Sizin tarzınızı<br />
belirleyen öğeler hangileri?<br />
Açıkçası ben rahatıma çok düşkünüm, genelde spor bir tarzım<br />
var. Siyahı çok kullanırım ama artık renklendirmeye çalışıyorum.<br />
En çok maskülen stili seviyorum, özel günlerde pantolon<br />
ve ceket takımlar favorim.<br />
Sürdürülebilirlik hayatınızda nasıl bir yer tutuyor?<br />
Aslında sıfır atık ve sürdürülebilirliği hayatımın her noktasında<br />
uygulamak isterim ama tabii bunu bir anda yapabilmek<br />
mümkün olmuyor. Geri dönüştürülebilir, doğal ve katkısız<br />
olan her şeyin benim için önceliği var. Örneğin yiyecekleri<br />
marketten değil, üreticisinden temin ediyor, evde, bir arkadaşımın<br />
hazırladığı doğal sabun ve kremleri kullanıyorum.<br />
Ekolojik bilinçle çalışan küçük işletme ve girişimcileri takip<br />
ederek onlara destek olmaya çalışıyorum.<br />
ELLE 69
70 ELLE
MÜKEMMEL<br />
DENGE<br />
BERMUDA VE YELEK<br />
GIBI MASKÜLEN<br />
PARÇALAR BU DEFA<br />
MÜCEVHERLERLE<br />
BULUŞTU. RAFINE<br />
INCILER, ELMASLAR VE<br />
BAŞKA DEĞERLI TAŞLAR<br />
SONUCU ETKİLEMEK<br />
ÜZERE DEVREYE GİRDİ.<br />
ÖZETLE, FEMINEN<br />
VE MASKÜLEN<br />
DOKUNUŞLAR GÜÇ<br />
BİRLİĞİ YAPTI!<br />
FOTOĞRAFLAR: JACKSON<br />
BOWLEY<br />
MODA EDITÖRÜ: LIDEWIJ<br />
MERCKX<br />
Ceket, VERSACE, Polo yaka<br />
tişört, MAISON MARGIELA,<br />
Şort, TOGA, Çorap, FALKE,<br />
Sneaker, ACNE STUDIOS,<br />
Rose gold küpe, BVLGARI,<br />
Zincir kolye, SCHAAP &<br />
CITROEN, Gümüş bileklik,<br />
Altın bileklik, Altın yüzük,<br />
hepsi TIFFANY & CO., Beyaz<br />
altın bileklik, BOUCHERON,<br />
Altın, oniks ve elmas yüzük,<br />
LOUIS VUITTON, Zincir<br />
(ayak bileğinde), DINH VAN<br />
ELLE 71
72 ELLE<br />
Üst, Zincir kolye, ikisi de LOUIS VUITTON, Zincir yüzük,<br />
CARTIER, Logo yüzük, GUCCI, Altın ve elmas kalın<br />
bileklik, Beyaz elmas altın yüzük, ikisi de AURELIE<br />
BIDERMANN, Elmas ve kuvars altın yüzük, CHANEL
Kazak, PEPE JEANS,<br />
Gözlük, ANDY WOLF,<br />
Saat, CARTIER<br />
ELLE 73
74 ELLE<br />
Ceket, SAVAGE<br />
ISLAND, Kazak,<br />
AMERICAN VINTAGE,<br />
Halka küpe, Uzun<br />
küpe, Elmas rose<br />
gold yüzük, hepsi<br />
PIAGET, Kolye,<br />
TIFFANY & CO., Altın<br />
yüzük, POMMELATO,<br />
Beyaz altın ve sarı<br />
altın elmas yüzük,<br />
BOUCHERON, Mühür<br />
yüzük, PAOLA VILAS,<br />
Saat, ROLEX
Bluz, Kazak, Şapka, hepsi ARIES ARISE, Saat, CHANEL,<br />
Altın oniks bileklik, LOUIS VUITTON, Yüzük, BVLGARI<br />
ELLE 75
76 ELLE<br />
Gömlek, V yaka üst, ikisi de, TOGA, Gözlük, VIKTOR &<br />
ROLF/ SPECSAVERS, Küpe, MARIA BLACK, Cuff, Saat,<br />
ikisi de BVLGARI, Beyaz altın bileklik, BOUCHERON
ELLE 77
78 ELLE<br />
Bluz, Şapka, ikisi de REJINA PYO,<br />
Üst, IRO PARIS, Bıçak, CASSTROM<br />
SWEDEN, Kısa kolye, TIFFANY<br />
& CO., Zincir kolye, Uzun kolye,<br />
ikisi de ALIGHIERI, Elmas bileklik,<br />
BOUCHERON, Altın bileklik, PIAGET,<br />
Çok renkli cam yüzük, MONDO<br />
MONDO, Elmas altın yüzük, LOUIS<br />
VUITTON
Bluz, FILLES A PAPA, Uzun inci küpe, Taşlı yüzük, ikisi de DELFINA DELETREZ, Cuff,<br />
CHARLOTTE CHESNAIS, Küçük cuff, BVLGARI, Mühür yüzük, AMBUSH<br />
SAÇ VE MAKYAJ: EVA COPPER/ MAC VE BALMAIN HAIR COUTURE ürünleriyle<br />
MODEL: SARA VAN DER HOEK/ VDM MODEL MANAGEMENT<br />
FOTOĞRAF ASİSTANI: ARASH FATEHI<br />
ELLE 79
ELLEGÜZELLİK<br />
BU POZLAR<br />
BİR İHTİMAL...<br />
ŞİMDİLERDE BU POZLAR YA GEÇMİŞE AİT YA DA ÇOK UZAK GIBI GELSE DE, BİZ İYİMSER OLMAK<br />
İSTİYORUZ. ÖZETLE, EVDE EGZERSİZ YAPMAYA DEVAM. GÜNEŞIN TADINI TIPKI BU KARELERDEKI<br />
GIBI ÇIKARACAĞIMIZ DÖNEM YAKLAŞIYOR, HISSEDIYORUZ...<br />
FOTOĞRAFLAR: CHRISTINE KREISEILMAIER YAZI: SUZAN YURDACAN<br />
80 ELLE<br />
SU VE GÜNEŞ<br />
Son dönemde hepimizi<br />
yoran gerçeklerden biraz<br />
uzaklaşabilmek adına<br />
çıkacağımız ilk tatili düşlemek<br />
iyi geliyor. Bu kareyi de bahane<br />
ederek mesajımızı veriyoruz:<br />
deniz ve havuz kenarında<br />
makyaja gerek yok!
ACİL D<br />
VİTAMİNİ<br />
Hepimiz güneşi<br />
yüzümüzde ve<br />
tenimizde hissetmeyi<br />
çok özledik. Üstelik<br />
bu “tamamen<br />
duygusal” bir durum<br />
değil, bir ihtiyaç.<br />
Güneş en önemli D<br />
vitamini kaynağımız.<br />
Günde sadece 15<br />
dakikalık bir buluşma<br />
bile yeterli oluyor.<br />
Yine de plaja inerken<br />
dev şapkalarımızı<br />
ve güneş kremini<br />
unutmuyoruz!<br />
ELLE 81
ELLEMODA<br />
ELLEGÜZELLİK<br />
DENİZ<br />
KOKUSU<br />
Sadece romantik<br />
olmamızla ilgili değil<br />
bu. Deniz kokusu,<br />
daha doğrusu deniz<br />
suyunda bulunan<br />
iyot bedenimize ve<br />
ruhumuza iyi geliyor.<br />
Üstelik iyot bağışıklık<br />
sistemini de olumlu<br />
yönde etkiliyormuş.<br />
82 ELLE
BİKİNİ<br />
VÜCUDU<br />
Son haftalarda yemeği<br />
biraz fazla kaçırmış<br />
olabiliriz, bahanemiz<br />
çok geçerli! Neyse ki<br />
evde spor da yaptık.<br />
Yaptık, öyle değil mi?<br />
Eninde sonunda çok<br />
sevdiğimiz mayo ve<br />
bikinileri giyeceğiz.<br />
İyimser olmak istiyoruz!<br />
ELLE 83
ELLEGÜZELLİK<br />
“UZANMIŞIM<br />
KUMSALA...”<br />
Bu güzel yaz şarkısının<br />
müziği kulaklarımızda<br />
çınlıyor. Fikir olarak<br />
bile mutlu olmamız için<br />
yeterli. Kendimize bir<br />
söz verdik, artık tatillerde<br />
telefon yerine elimizde<br />
kitap, bulunduğumuz<br />
yerin tadını daha çok<br />
çıkaracağız.<br />
84 ELLE
B PLANI<br />
Elbette ki var. Her zaman bir ikinci şık yedekte bekliyor.<br />
Diyelim ki birebir bu pozu veremedik. Poz derken,<br />
seyahate çıkmayı böyle özetledik. O zaman hemen son<br />
bölümdeki Hobi Ot<strong>elle</strong>ri sayfalarına gidip kendimizi<br />
araştırmaya verip hazırlıklara devam diyeceğiz. Ama<br />
bu pozu vermeyi de iple çekiyoruz, yalan yok.<br />
Model: Lise Olsen/ Team Model, Norveç<br />
Saç ve makyaj: Sophie Higginson<br />
Moda editörü: Nicole Smallwood<br />
Cheval Blanc Randheli Maldives’e teşekkür ederiz.<br />
ELLE 85
ELLEGÜZELLİK<br />
UÇUCU<br />
YAĞLARIN<br />
GIZEMINİ<br />
KEŞFEDİN<br />
EVDE GEÇIRDIĞINIZ BU DÖNEMDE<br />
MODUNUZU YÜKSELTMENIZ IÇIN<br />
SIZLERE MIS GIBI BIR ÖNERIMIZ<br />
VAR. İYILEŞTIRICI ETKILERIYLE<br />
DIKKAT ÇEKEN UÇUCU<br />
YAĞLARIN KESKIN KOKULARIYLA<br />
RUHUNUZU ARINDIRABILIR,<br />
EVDE RAHATLATICI BIR MASAJ<br />
YAĞI YA DA CILT IHTIYACINIZA<br />
GÖRE BAKIM IKSIRINIZI<br />
KENDINIZ HAZIRLAYABILIRSINIZ.<br />
BU IHTIMALLER SIZE DE ÇOK<br />
EĞLENCELI GELMIYOR MU?<br />
YAZI: NİLAY YALÇINKAYA<br />
FOTOĞRAFLAR: ARNO/ARNAUD CAUCHOIS STYLIST: LAURIANE SEIGNER<br />
84 ELLE
Hepimizin şu sıralar en ihtiyacı olan; daha iyi hissetmek<br />
ve enerjimizi yükseltecek bir şeyler bulmak.<br />
Konuyu uzatmadan doğrudan aromaterapiye<br />
getirelim. Adını koku anlamına gelen aroma<br />
kelimesinden ve tedavi anlamına gelen terapiden alan bu<br />
kelime, esas olarak kişinin zihnini, bedenini ve ruhunu iyileştirmenin<br />
doğal yolu. Mısır, Çin ve Hindistan gibi birçok<br />
eski uygarlıkta en az 6000 yıldır uygulanmış, oldukça popüler<br />
bir tamamlayıcı ve alternatif tedavi olarak kullanmış<br />
ve günümüzde kadar da gelmiş. Hem genel sağlığı hem de<br />
ruhsal rahatlığı destekleyen bu alternatif terapinin en büyük<br />
destekleyicisiyse uçucu yağlar. Peki nedir bu uçucu yağlar?<br />
Çiçeklerden, yapraklardan, saplardan, meyvelerden ve köklerden<br />
çeşitli yöntemlerle elde edilen yüksek konsantrasyonlu<br />
ve çok değerli yağlardır. O kadar konsantre ve yoğun<br />
bir yapıya sahiplerdir ki, direk koku duyunuzu uyarır, hatta<br />
cilt üzerinde bazen yan etkilere neden olabilirler. Bu yüzden<br />
çok dikkatli ve kontrollü bir şekilde kullanılmalıdır. Kozmetik<br />
dünyasında cilt, vücut, yüz ve saç ürünleri için tercih<br />
edilen birçok uçucu yağ var. Temizleme, nemlendirme, kurutma<br />
ve tonlama gibi çeşitli etkilere sahip olan bu yağların<br />
özellikle cilt bakımında olası problemlere karşı iyileştirici<br />
çözümler sunması bizi heyecanlandırıyor. Akneli, lekeli ya<br />
da çok kuru bir cildiniz varsa, bu problemlerle savaşmak<br />
için de çok uygun çeşitleri var. Bunun yanında depresyon,<br />
stres, uykusuzluk, kas ağrısı, hazımsızlık, baş ağrısı, solunum<br />
problemleri gibi birçok rahatsızlık için de çeşitli kombinasyonlarının<br />
kullanıldığını biliyoruz.<br />
Evde kendi doğal<br />
reçetenizi hazırlayın<br />
Misbahçe kurucu ortağı Serra Göney’den<br />
güçlü yağlarla doğal cilt bakımı ve rahatlatıcı<br />
yağ karışımı önerileri aldık. “Aromaterapi,<br />
bitkilerin kök, yaprak, çiçek, gövde veya<br />
reçinelerinden buhar distilasyonu yöntemiyle<br />
elde edilen uçucu yağların fiziksel, fizyolojik veya<br />
psikolojik rahatsızlıkların iyileştirilmesinde destekleyici<br />
olarak kullanıldığı bir alandır. Cilt için de faydalarıyla öne<br />
çıkan uçucu yağlar, çok güçlü bir yapıya sahip olduklarından<br />
Serra Göney<br />
doğrudan uygulanmamalı. Koklanarak veya difüzör, buhurdanlık<br />
yoluyla havaya verilerek veya sabit bir yağla seyreltilerek<br />
kullanılmalıdır. Sakinleştirici özelliğiyle lavanta uçucu yağı özellikle<br />
bu dönem uyku ve kaygı problemi yaşayanlar için faydalı.<br />
Gece yatmadan önce yastığınıza damlatılabilir ya da sabit bir<br />
yağla karıştırılarak yüzünüze sürerek uykuya hazırlanabilirsiniz.<br />
Cilt bakımında ise benim favorilerim ıtır uçucu yağı ve ölmez<br />
çiçek uçucu yağı. Itır uçucu yağı ton eşitlemeye ve gözenek<br />
sıkılaştırmaya yönelik bakım yaparken, ölmez çiçek uçucu yağı<br />
kolajen sentezini artırmak için cildi uyararak yaşlanma karşıtı<br />
bakımda öncüdür. Lekeler için 30 ml kuşburnu çekirdeği yağına<br />
7 damla ıtır uçucu yağı ekleyerek bu karışımdan 3-4 damla temiz<br />
cilde uygulayabilirsiniz. Itırın güle benzer hoş kokusu cilt bakım<br />
ritüelinin keyfini artıracaktır. Yaşlanma karşıtı bakım için 30 ml<br />
ahududu çekirdeği yağına 7 damla ölmez çiçek uçucu yağı<br />
ekleyerek özel bir karışım hazırlayabilirsiniz.”<br />
BIRKAÇ DAMLA YETERLI!<br />
İçinde bulunduğumuz süreç, hepimizi psikolojik olarak da<br />
(olumsuz) etkiledi. Stres ve anksiyete semptomlarını hafifletmek<br />
için lavanta, nane, bergamot ve yasemin yağlarını<br />
tercih edin. Bunlar endişe, kaygı ve stresin olumsuz etkilerini<br />
üzerinizden atmanıza destek olmak için devreye girer.<br />
Buhurdanlığa 3-4 damla yağ eklemeniz yeterli. Favoriniz iki<br />
yağı karıştırıp kendi karışımınızı da hazırlayabilirsiniz.<br />
Cunda Breeze yeşil<br />
buhurdanlık, a120,<br />
MİSBAHÇE<br />
Ylang Ylang uçucu<br />
yağı,10 ml, a100<br />
VINACOCHA<br />
Itır uçucu yağı, 10 ml,<br />
a90, MİSBAHÇE<br />
EDİTÖRÜN ÖNERİSİ<br />
Bu sıra temizlikle kafayı yemiş durumdayım. Kendimi istemsizce günde birkaç kere elimde bezle yerleri silerken<br />
buluyorum. Deterjanların <strong>elle</strong>rimde yarattığı tahribata dayanamayınca doğal bir yönteme başvurdum. Temizlik<br />
suyunuzun içerisine 4-5 damla çay ağacı uçucu yağı ve birkaç damla da lavanta uçucu yağı damlattım. Güçlü<br />
antiseptik özelliklere sahip olan çay ağacı, aynı zamanda doğal bir dezenfektan. Antibakteriyel özelliklere<br />
sahip olan lavanta da bu sayede hem etkili bir temizlik yapmama hem de yatıştırıcı özellikleriyle rahatlamama<br />
yardımcı oluyor. Bu arada ben sıcak su tercih ediyorum. Böylece yağın kokusu daha hızlı yayılıyor. Siz de benzer<br />
durumdaysanız bunları deneyin.<br />
ELLE 87
ELLENEFES<br />
HOBI SEYAHATLERI<br />
SON DÖNEMDE YAŞADIKLARIMIZ ROTA TERCIHLERIMIZI DE ETKILEYECEKTIR. ARTIK TATILLERINIZI<br />
KIŞISEL UĞRAŞLARINIZA GÖRE DE PLANLAMAYI DÜŞÜNÜR MÜSÜNÜZ? DÜŞÜNCESI BILE IYI<br />
GELIYOR. SIZIN IÇIN ÖN ÇALIŞMAMIZI YAPTIK. BIR GÜN TEKRAR YOLA ÇIKTIĞIMIZDA...<br />
YAZI: ŞEBNEM DENKTAŞ<br />
FAS<br />
The Oberoi, Marrakech<br />
MIMARI<br />
Karantina döneminin ardından rotanızı ilk Fas’a doğru çevirirseniz, mimari harikası bir otelde müthiş bir tatil yapmanız<br />
mümkün. Beş yıl süren inşasının ardından yılbaşı öncesi hizmete açılan The Oberoi, Marrakech, Fas’ın rüya kentinde<br />
masalsı bir sarayda uyuma fırsatı sunuyor. Asırlık zeytin ağaçlarıyla çevrelenen otelde yerel mermerlerin İslam ve Endülüs<br />
süsleme sanatlarıyla çehre değiştirdiğini görebilirsiniz. Atlas Dağları manzaralı 84 oda, süit ve villadan oluşan The Oberoi,<br />
Marrakech’in, şehirdeki ünlü Ali Bin Yusuf Medresesi’nden ilhamla yaratıldığını belirtelim.<br />
88 ELLE
LOS ANGELES<br />
The Prospect Hollywood<br />
Bir süredir bunu da online yapıyoruz ancak “eski usul” alışverişiniz için Amerika’ya gitmeye karar verdiğinizde bu adres<br />
aklınızda bulunsun. Melekler Şehri Los Angeles’ta kapılarını açan The Prospect Hollywood, modaya yaraşır renklilikteki<br />
dizaynıyla şu aralar oldukça popüler bir buluşma noktası. 1930’ların Hollywood Regency tarzındaki binasıyla dikkat çeken<br />
butik otel, dönemin şaşaasını yansıtacak şekilde dekore edildi. El yapımı mobilyalarla döşeli 24 odası bulunan The Prospect<br />
Hollywood, şık detaylarıyla sinema dünyasının büyülü tarihçesine dair çok şey anlatıyor.<br />
ALIŞVERIŞ<br />
ELLE 89
ELLENEFES<br />
GASTRONOMI<br />
FRANSA<br />
Epicurean<br />
Burgundy<br />
Yeme-içme<br />
düşkünleri için<br />
kaçırılmayacak bir<br />
fırsat! Dünyaca<br />
ünlü lüks otel<br />
markası Belmond,<br />
Fransa’nın Burgonya<br />
bölgesinde<br />
gastronomik şölene<br />
dönüşen yedi<br />
günlük bir cruise<br />
gezisi sunuyor<br />
misafirlerine...<br />
“Epicurean<br />
Burgundy: A<br />
12-star Cruise”<br />
adlı bu çok özel<br />
program, Fransa’nın<br />
ödüllü ürünleriyle<br />
ünlü Burgonya<br />
bölgesinde bir<br />
dizi lüks şarap<br />
evi ziyaretlerinin<br />
yanı sıra, Michelin<br />
yıldızlı restoranlarda<br />
öğle ve akşam<br />
yemeklerini de<br />
içeriyor. Seyahat,<br />
şirketin Belmond<br />
Napoléon adlı lüks<br />
nehir teknesinde<br />
gerçekleşiyor.<br />
90 ELLE
GOLF<br />
HAWAII<br />
Mauna Lani, Auberge Resorts Collection<br />
Golf oynamak için Hawaii’ye doğru yol almak şimdilik çok uzak bir ihtimal gibi gelse de elbet bir gün yine yollara<br />
düşeceğiz. ABD’li Auberge Resorts Collection’ın 200 milyon dolar harcayarak yenilediği Mauna Lani, 333 oda, süit ve<br />
bungalovdan oluşan yepyeni bir lüks resort olarak adaya farklı bir soluk getirdi. Üç yeni havuz eklenen resort’ta türünün tek<br />
örneği diyebileceğimiz kapsamda bir de fitness merkezi inşa edildi. Toplamda 45 delikli üç safhadan oluşan muazzam golf<br />
sahasıyla beğeni toplayan Mauna Lani’de resepsiyonun bile okyanus manzaralı olduğunu söylemeden geçmeyelim.<br />
ELLE 91
ELLENEFES<br />
SAFARI<br />
KENYA<br />
Mara Nyika<br />
Safarinin ana vatanı Kenya’da yeni açılan Mara Nyika, gerçek bir çadır kamp ve yaban hayatı deneyimi vaat ediyor.<br />
Ülkenin dünyaca ünlü Maasai Mara Milli Parkı’nda zaman zaman yaşanan kalabalıktan sıkılanlar için daha az keşfedilmiş<br />
Naboisho bölgesinde hizmete giren Mara Nyika’da sadece beş çadır süit bulunuyor. Muhteşem doğa olayı Büyük Göç<br />
yolu üzerinde kurulan bu lüks kampta sabah erken ve akşamüzeri ülkenin en iyi rehberleri eşliğinde çıkacağınız safarilerde,<br />
aslanları, leoparları, çitaları görüp fotoğraflamanız an meselesi.<br />
92 ELLE
GOA<br />
MansionHaus<br />
Hindistan’da nefis kumsallarıyla bilinen ama diğer şehirlere göre daha az keşfedilmiş olan Goa’da, 19’uncu yüzyıldan<br />
kalma kolonyal bir yazlık evin butik otele dönüştürülmesi fikriyle ortaya çıktı MansionHaus… Yeni açılan otelde neoklasik<br />
tarzda dekore edilen ve jakuzilerle desteklenen dokuz süit yer alıyor. Uzun yıllar Portekiz kolonisi olarak varlık gösteren<br />
Goa’daki tarihi yapılar ve baharat plantasyonları keşfetmeye değer. Umman Denizi kıyıları ise ziyaretçilere kültür ve deniz<br />
tatilini birleştirme imkanı sunuyor.<br />
KÜLTÜR<br />
ELLE 93
ELLENEFES<br />
PARIS<br />
Hôtel Particulier Villeroy<br />
Paris’i hangimiz özlemedi ki? Ne zaman olur bilemiyoruz ama ilk gidişinizde şehrin en yeni ve lüks adreslerinden birinde<br />
tarihe doğru bir yolculuğa çıkmanızı öneririz. Porselen dünyasının saygın isimlerinden Villeroy Ailesi’nin 1908 yılından kalma<br />
malikanesinin otele dönüştürülmesiyle ortaya çıkan Hôtel Particulier Villeroy, tarihi eser statüsü nedeniyle titizlikle renove<br />
edildi. İtalyan Promemoria marka mobilyalarla dekore edilen odalarda 20 bin dolarlık Vispring yataklar, Zalto kadehler ve<br />
Christofle gümüşler öne çıkan detaylar…<br />
TARIH<br />
94 ELLE
SU SPORLARI<br />
MALDIVLER<br />
Soneva Jani<br />
Maldivler’in en ayrıcalıklı resort’u olarak lanse edilen Soneva Jani, kalabalıklardan uzak bir tatil arayışında olanları<br />
ağırlamaya devam ediyor. Böyle bir tatile her zamankinden çok ihtiyacımız var! Sadece 24 su üstü villa ve bir beach<br />
villa’dan oluşan resort, insan yerleşimine kapalı Medhufaru adasında yer alıyor. Her villanın kendine ait büyük bir havuzu<br />
ve açılabilir tavanı var. Bu sayede gündüzleri yatak odasında güneşlenmek ve geceleri yıldızları izleyerek uykuya dalmak<br />
mümkün. Resort’un yer aldığı Noonu atolünün turkuaz sularında her tür su sporuyla meşgul olabilme şansı da cabası...<br />
ELLE 95
PRINT / ONLINE / TABLET / MOBILE<br />
<strong>elle</strong>.com.tr • instagram @ElleTurkiye • facebook @ElleTurkey • twitter @ElleTurkey<br />
YAYINCI<br />
DOĞAN BURDA DERGİ YAYINCILIK VE PAZARLAMA A.Ş.<br />
CEM M. BAŞAR<br />
İcra Kurulu Başkanı<br />
ZEYNEP ÜNER<br />
Yayın Direktörü (Sorumlu)<br />
NESLİHAN DENİZER SUZAN YURDACAN BÜLENT BILGIN<br />
Yönetici Moda Editörü Yazı İşleri Müdürü Görsel Yönetmen<br />
GÜLGÜN ÖZEK ASLI ASIL SELİN MİLOŞYAN SERLİ GAZER BOYACI AYKUN TAŞDÖNER<br />
Fotoğraf Editörü Moda Editörü Konular Editörü Moda Haberleri Editörü Konular Editörü<br />
Sayfa Tasarım EVGİN YAKUPOĞLU<br />
Katkıda Bulunanlar: SEDEN MESTAN, ŞEBNEM DENKTAŞ<br />
Etkinlik ve Proje Direktörü ALİ ERMAN İLERİ<br />
Marka Müdürü YEŞİM YAŞAR<br />
Kurumsal İletişim Müdürü FUNDA DEMİRCİ AYAN<br />
Ankara Temsilcisi ERDAL İPEKEŞEN Tel: 0312 207 00 71<br />
ELLE DİJİTAL<br />
DENİZ ÜNALDI YILDIRIM Yayın Yönetmeni<br />
DUYGU HAKSUN Web Editörü<br />
GÖKHUN SUNGURTEKİN Dijital Yayınlar Direktörü<br />
YÖNETİM<br />
Üretim Planlama Direktörü (Tüzel Kişi Temsilcisi) YAKUP KURTULMUŞ<br />
Satış ve Dağıtım Direktörü EGEMEN ERKOROL<br />
Finans Direktörü DİDEM KURUCU<br />
Dijital İçerik Direktörü EREN DEMİR<br />
REKLAM<br />
Grup Başkanı NISA ASLI ERTEN ÇOKÇA<br />
Reklam Grup Başkan Yardımcısı IŞIL BAYSAL TURAN, SEDA ERDOĞAN DAL<br />
Satış Müdürleri BERIL GÜROĞLU SÖZKESEN, HÜLYA HANKENDİ<br />
Teknik Müdür AYFER KAYGUN BUKA<br />
Tel: 0212 336 53 61 - 62<br />
Reklam Hedef Sayfalar Tel: 0212 336 53 70 Faks: 0212 336 53 91<br />
Reklam Rezervasyon Tel: 0212 336 53 00-57-59 Faks: 0212 336 53 92-93<br />
Ankara Reklam Satış Koordinatörü SEZINUR BALIKÇIOĞLU Tel: 0312 207 00 72 - 73<br />
Ankara Reklam Satış Müdürü BELIZ BALIBEY Tel: 0312 207 00 72 - 73<br />
Bölgeler Reklam Satış Müdürü DILEK ÜNLÜ Tel: 0212 336 53 72 Faks: 0212 336 53 91<br />
YÖNETİM YERİ<br />
Kuştepe Mah.Mecidiyeköy Yolu Caddesi No:12, Trump Towers, Kule:2, Kat: 21-22-23 34387, Şişli, İstanbul Tel: (0212) 410 32 00 Faks: (0212) 410 35 81<br />
Baskı: Bilnet Matbaacılık ve Yayıncılık A.Ş. Dudullu Organize San. Bölgesi 1.Cad. No:16 Ümraniye-İSTANBUL<br />
Tel: 0 216 444 44 03 Faks: 0 216 365 99 07-08 www.bilnet.net.tr, Sertifika No: 42716<br />
Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Yayın türü: Yerel, aylık üyesidir.<br />
DB Okur Hizmetleri Hattı Tel: (0212) 478 0 300 okurhizmetleri@doganburda.com<br />
DB Abone Hizmetleri Hattı Tel: (0212) 478 0 300 Fax: 0212 410 35 12 -13 abone@doganburda.com www.doganburda.com Hergün saat 09.00-22.00 arasında hizmet verilmektedir.<br />
© 1998 ELLE, Doğan Burda Dergi Yayıncılık ve Pazarlama A.Ş. tarafından Hachette Filipacchi Presse’in (Fransa) lisansıyla ve Lagardere Active Group’a bağlı olarak, T.C. yasalarına uygun şekilde<br />
yayımlanmaktadır. ELLE’de yayımlanan yazı, fotoğraf, harita, illüstrasyon ve konuların her hakkı saklıdır. İzinsiz, kaynak gösterilerek dahi alıntı yapılamaz.<br />
ELLE® is used under license from the trademark owner, Hachette Filipacchi Presse, a subsidiary of Lagardère SCA<br />
The ELLE trademark and logo are owned in Canada by France-Canada Editions et Publications, Inc. and in the rest of the world by Hachette Filipacchi Presse (France), each LAGARDERE ACTIVE Group<br />
companies.<br />
ELLE is used under license from the trademark owners.<br />
CEO – Constance BENQUÉ CEO ELLE International Licenses - François CORUZZI SVP/International Director of ELLE - Valéria BESSOLO LLOPIZ<br />
SVP/Director of International Media Licenses & Syndication - Mickael BERRET<br />
ELLE Brand Management – Marketing Manager, Morgane ROHÉE - Editorial Manager, Trish NAGY TRAVIESO - Graphic Design Manager, Marine LE BRIS - Senior Digital Project Manager, Moda ZERE<br />
ELLE International Productions – Fashion Editor, Charlotte DEFFE / Beauty & Celebrity Editor, Virginie DOLATA<br />
ELLE Syndication – Deputy Syndication Team Manager, Marion MAGIS / Syndication Coordinator,<br />
Sophie DUARTE / Copyrights Manager – Séverine LAPORTE / Database Manager, Pascal IACONO<br />
www.<strong>elle</strong>aroundtheworld.com<br />
International Ad Sales House: LAGARDERE GLOBAL ADVERTISING<br />
SVP/International Advertising – Julian DANIEL jdaniel@lagarderenews.com