Solamniya Fanzin Sayı 001 - Eylül 2020
Yepyeni bir RYO evreni üzerine dosya ve hiç görmediğiniz hikayeler...
Yepyeni bir RYO evreni üzerine dosya ve hiç görmediğiniz hikayeler...
PDF'lerinizi Online dergiye dönüştürün ve gelirlerinizi artırın!
SEO uyumlu Online dergiler, güçlü geri bağlantılar ve multimedya içerikleri ile görünürlüğünüzü ve gelirlerinizi artırın.
E Y L Ü L 2 0 2 0 • S A Y I 1
Önsöz
Ömer Fatih Zorlu
Hazır ol Dünya çünkü Solamniya geliyor!
Çok mu iddialı başladım? Olsun, hadi başlayalım! Selamlar! Ben Solamniya ekibinden
Ömer. Nasıl gidiyor? Bizim için oldukça iyi çünkü çok hızlı gelişen fanzin maceramızın ilk
sayısı şuan gördüğünüz gibi çıkış yaptı. Ve Solamniya’yı tanıtma görevi de bana düştü ve
bunu yapmaktan son derece gurur duydum…
Öncelikle biz kimiz? Biz hayallerinde kurdukları dünyaları keşfe dalıp bunları kâğıt üzerine
dökmekten keyif alan, bunu insanlarla paylaşmayı arzulayan ve bizim gibi yarattıkları
dünyaları okuyucularla buluşturmayı isteyen insanlara sayfalarında yer veren dört
üniversite öğrencisiyiz.
Ne yapmayı, ne tür içeriklere yer vermeyi düşünüyoruz? Yapmayı planladığımız şeyleri üç
ayrı dalda toplamak mümkün bunlardan ilki elbette çeşitli yazarların bilim-kurgu, korku,
fantastik öykülerine yer vermek olacak; burada yazar derken Isaac Asimov’dan, Ray
Bradbury’den veya J.R.R. Tolkien’den değil bizden ve siz okuyucularımızdan bahsediyorum,
yazılarınızı bizimle SolamniyaFanzin@gmail.com adresi üzerinden paylaşmayı unutmayın.
İkinci planımız ise sizi fantastik dünyalar ile tanıştırmak adına dosyalar hazırlamak; dizi, film
ve kitap önerilerimizi sizlerle paylaşmak olacak. Üçüncü ve son planımız ise FRP, RYO ve
MÜRYO sistemleri üzerine yazılar yazıp bu sistemleri/oyunları sizlere tanıtmak üzerine
olacak. Umarım çıkan sonuçtan sizde bizim kadar memnun kalırsınız ve okurken keyifli
vakit geçirirsiniz.
Hazırsanız sayfayı çevirerek Solamniya’ya ilk adımınızı atabilirsiniz, hoşgeldiniz!
E Y L Ü L 2 0 2 0 • S A Y I 1
Paradox
Mert Kızılay
------2006-----
Dennis, soluk soluğa uyandı. Derin derin nefes almaya çalışan Dennis,işini unutmuştu
bile.Bugün büyük gündü. Takyon hızlandırıcıda son aşamaya gelmişlerdi.Deneyler
kusursuzdu ve sona çok yakındılar.Ufak bir problem vardı tabii ama Dennis'in buna
ayıracak vakti yoktu,vizyonu buna izin vermiyordu.Deneklerden biri olan Tom takyon
hızlandırıcıdan çıkınca herkesi hem korkutan hem de hayrete düşüren hikayeler
anlatmaya başlamıştı;gelecekte insanların insan olmadığını ve homosapiensleri hor
gördüklerini anlatıp duruyordu. More için bu Tom un zaten 2 gram olan aklını
tamamen kaybettiğine bir delildi.Evet gelecekte böyle bir şeyin mümkün
olabileceğine inanıyordu fakat daha tam olarak zamanda ileri gitmek mümkün
değildi. Tom bunu yapmış olamazdı,teknoloji bunun için yeterli değildi.
---------------------
Dennis o gün laboratuvardan erken ayrıldı.Gerçekten iyi hissetmiyordu.Bazı yarım
yamalak görüntüler gözünde canlanır gibi oluyor ve sonra karanlığın içinde sönüp
kaybolan bir meşale gibi kayboluyordu. Dennis aklına bir tek uyku düşüncesini
getirmeye çalışarak eve doğru ilerlemeye başladı.Gerçekten kafasının içi bir film
şeridi gibiydi ve görüntüler düzensiz akıyordu.Görüntüler akarken tanıdık bir
mekânın tasvirine denk geldi ve orasının neresi olduğunu bilmeye çalıştı.
E Y L Ü L 2 0 2 0 • S A Y I 1
Tam olarak belli olmasa da;bir sokak lambasından gelen loş ışık eski tarz mağaza
vitrinlerini aydınlatıyordu ve bir vitrinin camına Bosch un yaratıklarını andıran silüet
bir varlık yansıyordu.Zaman o an için durmuş gibiydi sanki;vitrin camına yansıyan
silüet korkuluk gibi sallanıyordu sallandıkça gerçeklik de sallanmaya başladı Dennis
için.Şimdi giderek büyüyen bir karmaşa içindeydi Dennis; etrafında net duyamasa da
çocuk bağırmasına benzer sesler işitiyordu
şimdi.Görüntü netleşince daha önce hiç görmediği fütüristik bir okul tasviri
canlanıverdi,fakat görünüme göre burada bulunan insanlar yıpranmış ve bitik halde
görünüyordu.Konuşmaya çalıştı fakat sesi çıkmıyordu..Veya giderek netleşen seslere
bir müzik eklenmeye başlamıştı ve Dennis'in sesini bastırıyordu bu müzik.Parça
Dennis'e tanıdık gelmişti;Mozart'ın Lacrimosasıydı bu.Şimdi etrafında koşuşturan ve
insan demeye bin şahit isteyen pislik içinde varlıklar görmeye başladı.Sese paralel
olarak hareketlenme de arttı ve çil yavrusu gibi koşuşturmaya başladılar.Normal bir
insanın başına böyle bir olay gelse kafayı yemesi muhtemeldir ama Dennis şaşırmak
veya korkmaktan çok bu ambiyansa hayran kalmıştı.Tam o anda görüş açısı tekrar
karardı..
---------------------
Bu sefer bir önceki mekana benzer bir fütüristik sınıfın içindeydi.Fakat bu sınıfta
sıralar yerine içine bir insanın sığabileceği odacıklar vardı. Dennis şaşkınlıkla etrafına
baktığında bu odacıkların aslında her öğrenci için ayrılmış birer kapsül olduğunu
gördü.Herkes trans halindeymiş gibi hareketsiz duruyordu ve sınıfın önündeki
simülasyona bakıyorlardı.Bu simülasyonda anlayamadığı birtakım yari insan yarı
robot varlıklar yine anlam veremediği birtakım sembolleri gösteriyorlardı. Dennis bu
karmaşa içinde kendisinin de bir kapsülün içinde olduğunu fark etmemişti bile;fakat
Dennis diğerleri gibi trans halinde değil özgürdü.Yani istese çıkıp gidebilirdi.Bunu fark
edince hızla yerinden kalktı ve o anda bir el omzundan bastırarak onu yerine geri
oturttu. Kafasını çevirince karşısında kendisi gibi bir insan gördü;1.80 boyunda
50-60 kilo arası gür siyah saçlı ve muhtemelen 30 lu yaşlarda bir adamdı bu.Adam
'Yerinden kalkmamanı öneririm.Sinir uçlarına bağlı kablolarla donatıldın,herhangi biri
çıkarsa organların eski fonksiyonlarını yitirirler'dedi. Dennis bir an bir distopyaya
sıkışmış gibi hissetse de bu lanet yerden kurtulmak için bir şeyler yapması gerektiğini
fark etti. Dennis 'Ben 2006 yılının Temmuz ayında bir ara sokaktan evime
gidiyordum.Bir anda kendimi burada buldum.Bu nasıl mümkün olabilir?' diye
sordu.Adamın yüzüne hafif bir tebessüm yerleşti ve 'Anlayacaksın' diyerek Dennis
in yanındaki kapsüle girdi.Adamın bir şey yapmasına gerek kalmadan ip gibi yüzlerce
kablo vücudunun farklı yerlerine girdi ve adam yine Dennis'e döndü.Bu sefer
yüzünde korkutucu bir gülümseme vardı..
---------Bosch'un Yaratıkları---------
Dennis inançlı bir insan değildi,inanması gerekiyorsa da bilime inanır ve bilime
güvenirdi.Peki ya bu yaşadıkları neydi o halde? Çağının bilimi bunu açıklayamazdı ve
Dennis bile bilim adamı olmasına rağmen buna anlam veremiyordu.Düşüncelerinden
onu uyandıran derisinden çekilen kablolar oldu.Her bir nano kablo vücudundan
çıkarken Dennis ruhu çekiliyormuş gibi hissetti.Kafasını kaldırınca esrarengiz adamın
ona baktığını gördü.Adam kafasıyla 'hadi' işareti yapıp sınıfta bulunan tek çıkışa
yöneldi, Dennis onu takip etti.
E Y L Ü L 2 0 2 0 • S A Y I 1
İlk konuşan adam oldu:' Adım Joe. Şuan Sapiens lerin eğitim gördüğü bir tür
okuldasın.Çağından uzak olduğunun farkındayım fakat Spidoriusların bizden almadığı
tek şey bu;eğitim.' Dennis bir şey anlamamıştı ve: 'Spidoriuslar da ne oluyor ve bu
okul ne? Daha açık konuş benimle' dedi. Joe '2070 yılında teknolojide bir sıçrama oldu
ve yapay zeka ile organik zeka birleşti.Bunun sonucunda bir Spidorius ırkı ortaya
çıktı.Zamanla Spidoriuslar elimizde ne varsa almaya başladılar,bize Sapiens demeye
başladılar ve bizi aciz varlıklar olarak gördüler.Bizden kalan ne varsa yok ettiler fakat
konu eğitime gelince merhametli davrandılar.Bize okullar inşa ettiler ve bu okullara
'Sapiens Okulu' adını verdiler.Fakat bu merhamet maskesinin altında aslında bizi biz
yapan duygularımızı yok etme amacı yatıyordu.Demin gördüğün trans halindeki
insanlar bunun bir kanıtı' dedi. Dennis ise güzel bir metafor bulmuştu bile: "Bosch'un
Yaratıkları".
---------------------
Böylece Dennis e göre fütüristik olan fakat çağı için harabe denilebilecek bu mekânı
Joe ile gezdiler .Dennis geleceği karamsar hayal etmiyordu;aksine organik ve yapay
zeka el ele vererek hibrit bir tür oluşturacak ve her alanda ilerleyecekti..
Görünen o ki insan yine insanla el ele vermişti.Joe,Dennis'i Sapiens okulunun belki de
en ihtişamlı yerine getirdi; Spidorius Merkezi. Burada insan anatomilerinden
Spidorius anatomilerine,insan sanatından spidorius sanatına ve akla gelebilecek çoğu
konuda materyaller mevcuttu. Dennis aslında biraz kullanmıyor değildi.Herkes
kapsüllerdeyken o ve Joe nasıl oluyordu da özgürce gezebiliyordu? Dennis aklına
takılan soruları sormak için Joe ya döndüğünde merkezde kendinden başka kimse
olmadığını fark etti.Labirentte sıkışan fare gibi bir oraya bir buraya koşturmaya Joe ya
seslenmeye başladı.Fakat çıt yoktu;ta ki o şeyi görene kadar..
---------------------
• Dev bir Cyberzeus heykelinin arkasında kıpraşan bir nesne fark etti.O tarafa doğru
koşar adım gitmeye başladı;tam heykelin arkasına gelmişti ki bir anda bacağına gayet
sert bir nesne çarparak Dennis'i yere serdi. Dennis doğrulmaya çalışırken boynunda
sivri bir metal hissetti ve olduğu yere geri yattı.Görüşü netleşince bugüne kadar
gördüğü en iğrenç yaratığın ona baktığını fark etti;sadece kafa ve kafanın yanlarından
çıkan metal bacaklardan oluşan bu şeyin yüzü de tanıdık geldi Dennis'e. Joe nun
kafasıydı bu,fakat yüzü o kadar harap olmuştu ki bir sanatçının eserine benziyordu.
Dennis,omzuna baskı yapan sivri metalin, derisini deldiğini hissedebiliyordu.Ne
yapacağını bilemeden acı bir çığlık attı ve ardından omzunda yakıcı bir sıcaklık
hissetti;metal omzunu parçalarken kan beyaz mermeri bir sanatçı ustalığıyla
boyuyordu. Dennis yavaş yavaş bilincini yitirmeye başlamışken bir anda yaratık
hırıltılar çıkararak Dennis in üzerine devrildi;görünen oydu ki yaratığın kafası
patlamıştı ve kafasından bir gaz yayılıyordu. Dennis el yordamıyla metali omzundan
çıkartıp yalpalayarak ayağa kalktı.Ortalıkta kimseler gözükmüyordu ve bir anda bu
hale nasıl geldiğini anlamdıramadı. Var gücüyle ileride kapı diye tahmin ettiği yere
doğru koştu ve vardığında bunun gerçekten bir kapı olduğunu gördü.Kapı polikarbon
gibi gözüküyordu ve kolu yoktu, Dennis itmeyi denese de açamadı.Tam o anda aklına
demin Joe ile çıktığı sınıfa geri dönüp kontrolü artık her kime verecekse ona vermek
geldi,mantıklıydı da çünkü bu yüzyılı bilmiyordu,kendi kafasına buyruk hareket edip
kahraman olamazdı.Geri dönüp sınıfa doğru hızlı adımlarla ilerlemeye
başladı.Arkasından garip bir ses geldi fakat
E Y L Ü L 2 0 2 0 • S A Y I 1
Dennis artık buna bakamayacak kadar yorgundu ve korkmuştu.Adımlarını
sıklaştırarak devam etti ve hatta artık koşuyordu.Omzundaki acıya aldırmadan demin
Joe ile çıktığı kapıya vardı.
• Kapı hafif aralıktı,içeriden ses gelmiyordu. Dennis hızla kapıyı iterek içeriye
daldı.İçerisi bomboştu, fakat kendi kapsülü olduğu yerde aynı şekilde
duruyordu.Daha fazla tahammülü kalmayan Denis ivedi bir şekilde kapsüle girdi ve
binlerce nano kablo Dennis in derisinden geçerek sinirlerine girdi.Şimdi rahatladığını
hissediyordu.Aniden önünde bazı görüntüler belirmeye başladı;bazı hibrit türler
sapienslerin üzerinde deney yapıyorlardı.Görüntüler bir anda 2006'nın Temmuz
ayına kaydı; More Laboratuvarı ve içerisinde deney yapan bazı bilim adamları vardı
şimdi.Görüntüler daha hızlı akmaya başladı ve kesit kesit bazı insanımsı
yaratıklar gözükmeye başladı;kapsüllerin içinde trans halinde duran yarı insan yarı
sibernetik zeka varlıklar seçiliyordu.Tekrar görüntü değişince bir tanesi kapsülden
çıkmıştı, ardından laboratuvarın da arkada seçildiği bir ara sokak görüntüsü girdi; bu
görüntüde Joe'nun tarif ettiği Spidorius denen canlıya benzer bir silüet varlık
gözüküyordu..
---------------------
• Dennis nefes nefese gözlerini açtı.Her şey bulanık ve birbirine girmiş haldeydi,sesler
birbirine karışıp uğultuya dönüşüyordu.Görüntü netleşmeye başlayınca etrafında
toplanmış ona bakan insanların olduğunu fark etti;bazıları oradan oraya
koşuşturuyordu.Sesler netleşincede insanlardan birinin konuşması duyuldu:"Fazla mı
ileri gittik acaba ? 20 yıldır yapay zeka ile tam uyum halinde fakat..fakat bunu
dostumuza yapmamalıydık.." Dennis şaşkınlıkla bakışlarını vücuduna çevirdiği zaman
bacaklarının olması gereken yerde robotik örümcek bacakları gördü.Şaşkınlık,korku
ve iğrenmeyle kendine bakarken şok olmuş Dennis aynı zamanda bir kapsülün içinde
olduğunu fark etti,fakat bacaklarını hareket ettiremiyordu.
• O artık Dennis değildi,ne olduğunu bilmiyordu.O sırada başka birinin dediklerini
belli belirsiz işitmeye başladı:"20 yıldır bir yapay zekanın oluşturduğu simülasyonda
olduğunu bilse ne tepki verirdi acaba? Yapay zekanın insanın duygularını
kopyalayarak ona sahte bir gerçeklik yaratması beklenmedik bir gelişme oldu. Dennis
ise.. o böyle olmayı 20 yıl önce seçmedi mi ? Yapay zekayı geliştiren kişinin bir
fedakarlık yaparak onunla birleşmeyi kabul etmesi ve.. ve ömrü boyunca
çıkamayacağı bir simülasyona girmesi... Dennis için acı bir olay fakat bilim ve
teknoloji dünyası için yeni bir çağ başlıyor Joe..
E Y L Ü L 2 0 2 0 • S A Y I 1
S luet
Cihangir Karaege
Hatırlayabildiği en eski anısında bile Silüeti gördüğünü çok iyi biliyordu. Başlarda herkesin
kendini izleyene bir silüete sahip olduğunu ve bunun normal bir şey olduğuna inanıp
olabildiğince korkmamaya çalışmıştı. Fakat ailesine ona bakan karanlık silüetten
bahsedince başta hafife alınmış, ardından da bir ton doktor gezmişti. Kullandığı ilaçlar,
meditasyonlar hatta ruhsal gücü olduğunu iddia eden insanlarla bir ton ritüel yaşadıktan
sonra en doğrusunun Silüeti artık görmediğin söylemesi olduğunu anlamıştı.
Siyah bir dumanın insana benzer bir şekil almış hali gibi olan Silüetin yüzünün ona dönük
olduğunu anlamasını sağlayan tek şey beyaz sivri dişlerini sürekli sırıtır gibi göstermesiydi.
Suratında dişleri dışında hiçbir şey olmasa da bilinci açık olduğu her an ona gözlerini
diktiğini biliyordu. Bazı şizofren hastaları ne kadar korkunç olursa olsun gördükleri şeyle
iletişim kurabiliyor veya en azından ondan korkmamayı başarabiliyormuş. Ama her sabah
uyandığında sanki Silüeti ilk kez görüyor gibi korkuyordu.
Silüet hiçbir zaman hareket etmiyordu. Aralarındaki mesafeyi ilk kez ölçmeye karar
verdiğinde 15 yaşındaydı. 5 metre 11 santim. Ne kadar hareket ederse etsin onun her
zaman 5 metre 11 santim karşısında duruyor demekti bu. Fakat 22 yaşına geldiğinde artık
katlanamayacağı şekilde korkusuyla yüzleşmek zorunda kaldı ve bir kez daha aralarındaki
mesafeyi ölçtü. Bu seferki sonuç 4 metre 48 santimdi. Asla hareket etmediğine emin
olduğu Silüet yıllar geçtikçe ona yaklaşıyordu.
E Y L Ü L 2 0 2 0 • S A Y I 1
Her ne kadar Silüeti gördüğünden bahsetmeyi bıraksa da kendinin bir akıl rahatsızlığı
olduğunu biliyor, hayır bunu istiyordu. Çünkü eğer hasta değilse hayatı boyunca yavaş
yavaş ona yaklaşan bu Silüetin ne olduğu ve ne istediğini öğreneceği bir gün gelecekti ve o
günün hayalini bile kuramayacak kadar korkuyordu.
Bu korkular altında yaşamaya ve çalışmaya devam etti. İşe gittiğinde tavanda asılı bir
şekilde,eve geldiğinde merdivenlerin başında, karısıyla birlikte olurken yatağının baş
ucunda. Hayatının her anında Silüetin korkusuyla yaşıyordu. Karısı çocuk istediğinde karşı
çıkma sebebi de Silüetin gerçek olma ihtimaliydi.
20’li yaşları biterken gitgide daha da yaklaşana Silüete karşı bir önlem alamaması onu
olduğundan daha da deli ediyordu. Ve bir gün 30. yaş gününün sabahı artık Silüet orada
değildi. Yaşadığı dehşet verici mutlulukla karısına sarıldı ve sanki ilk kez birlikte
oluyormuşçasına bir heyecanla onu kucakladı. ‘’Artık çocuk yapmaya hazır mısın?’’ diye
soran karısını kafasını yukarı aşağı oynatarak onayladı.
Silüetsiz geçen 1 ay boyu hayatı en tepeye çıkmıştı. İşte verimi artmış, ailesi ile daha
sağlıklı bir iletişime başlamış ve hatta karısıyla çocuk yapma kararı sonrası ilişkileri hiç
olmadığı kadar iyiye gitmişti. O akşam eve döndüğünde hayatının en tatlı sürprizi ile
karşılaştı. Karısı ona elindeki sonucu gösterip, gözyaşları içinde ‘’Hamileyim’’ demişti. Onu
kucaklayıp mutfağa gönderdikten sonra üst kata çalışma odasına çıktı. Bir bardak viski
koyup aldığı mutlu haberi düşününce rahatsız hissetmeye başladı. Evet artık Silüet
gözükmüyordu ama neden bu kadar çabuk çocuk yapmaya ikna olmuştu ki? İşte o an
hissettiği bu tedirginliğin ne kadar tanıdık geldiğini hatırladı. Bu verdiği karardan doğan
tedirginlik değildi, hayatı boyunca izlendiği için hissettiği tedirginlikti. Gerçekten 1 aydır
bunu hiç hissetmemiş miydi yoksa fark edemeyecek kadar mutluluk sarhoşu mu olmuştu?
Korkunç bir refleksle koltuktan fırladı ve ışıkları açtı. Odanın ortasında etrafı boyunca
dönüp durdu ama Silüet göremedi. Göremese de izlenme hissi hiç olmadığı kadar
kuvvetliydi. Korkudan çığlık atmak üzereydi ki ağzının bir el tarafından kapanmasıyla
korkudan dona kaldı. Hiçliğin ortasında yankılanan bir çığlık gibi bir ses fısıltı ile kulağını
doldurdu
‘’Görevini yaptın, gerisini bana bırak.’’
Yukarıdan gelen gürültü üzerine kadın hızla üst katta ki çalışma odasına koştu. Kapıyı
açtığında kocasının karşısında ayakta görünce rahatladı ama yine de sorma gereği duydu
‘’İyi misin? O ses neydi?’’ Adam bir miktar kadının gözlerinin içine baktı ve cevapladı ‘’Bir şey
yok. Sadece bir böceği öldürdüm. Sen benim için değil, çocuğumuz için endişelen.’’
E Y L Ü L 2 0 2 0 • S A Y I 1
Hükümcül
Berke Akgöz
Durup dururken aklım falezlerin yakınındaki ağaçlık alana gidiyordu.O
günle alakalı çok az şey hatırlıyorum.Sınavların ve çevremdekilerin adeta
bedava bir organizasyona katılırcasına doluştuğu ve oturanların en az dört
katının ayakta kaldığı bir servise dönmüş kafamı rahatlatmak için bizim Mert’in
önerisiyle şehrin kuzeyindeki falezlere gidecektim.Dedemin pickup’ını zorla da
olsa ödünç almış, yanımdaki zulamla birlikte yola çıkmıştım.O gün, Karadeniz’le
birlikte kesişen ufkumu seyre dalmışken, zifiri karanlığın içinde sağ omzumda
bir el hissetmiştim.Altında bol kelimesinin tanımını yeniden yaptıracak bir kot
pantolon giyen ve üzerine de pahalı bir markanın özensiz imitasyonunu geçirmiş
bir eleman ve yancısıyla bir iki kelime konuşmuştum.Sonrası… Sonrasını
hatırlamıyorum.O günün sabahı kendimi pickup’da buldum ve kapı içeriden
kitlenmişti.Uyandığımda Mert’in ödünç aldığım cd çaları ve cebimdeki
bir kaç banknot yoktu. Pikapın penceresinin tıklamasıyla uyandığımı
hatırlıyordum, üzerinde kalınca bir lacivert montla penceremi tıklatan kişi
polisten başkası değildi.Saate baktım, öğle arasındaydık ve sonrasında dersimiz
yoktu.Kafamı o günün bulanık kısımlarını hatırlamak için zorluyordum ama
çabalarım sanırım fiyaskoyla sonuçlanacaktı.Çok fazla canımı sıkmamak için,
kütüphaneye inip biraz WEB’e girdim.Arama motoruna tıklamadan önce, görevlinin
de dışarıda sigara molası vermesinden yararlanıp; kahve otomatından kendimi bir
kahveyle ödüllendirdim.En sevdiğim web sitesine giriş yapıyordum, sitenin adını
‘’beyin patlaması’’ koymuşlardı.Site; adını içeriklerinden alıyordu.Çeşitli
konuların çeşitli alt başlıklarıyla dolu bir forum sitesiydi.Bu site sayesinde
onlarca kez cd takası yaptım, bir sürü kıyafet sattım ve satın aldım ve genel
kültür konusunda kendimi oldukça geliştirdim.
E Y L Ü L 2 0 2 0 • S A Y I 1
Kahvemden bir yudum aldım ve bugün ihtiyacım olan alt başlığı aramaya
başladım.Sayfanın en aşağısındaki ticaret kısmına göz attım ve aradığım başlığı
buldum ‘’2.el ve sıfır ayakkabı alım-satım’’ Bir arkadaşımın çözdüğüm işine karşılık
ondan para yerine ithal bir ürün olan dama desenli kaykay ayakkabısı almıştım ve
şimdi o ayakkabıları buradan okutacaktım.Hemen bir başlık açtım ve ilanı koydum,
resimleri evde ekleyecektim ama şimdiden potansiyel alıcıların dikkatini
çekmeliydim.Kahvemin dibi görünüyordu, öğle arasının bitimine de yaklaşıyorduk,
görevli içeri gelmeden bardağı çöpe attım, masama geri döndüm ve hesabımdan çıkış
yaptım.
Ufak bir otobüs yolculuğundan sonra evdeydim.Dedem muhtemelen
kahvehanedeydi, ben de ayakkabı ilanının fotoğraflarını hallettikten sonra
çıkacaktım.Mutfağa gittim, dedemin dünün akşam yemeği olarak hazırladığı pilavdan
tırtıkladım, sabah kahvaltıdan kalan ekmekten de bir parça kopardım ve peynirle
zenginleştirdim.Midemi çok fazla doldurmadım çünkü dışarıda bir büfeden bir şeyler
yemeyi planlıyordum.Odama geçtim ve perdeyi biraz araladım.Odanın ışık almasıyla
duvardaki posterler ve tabelalar belirginleşti, bu halleri beni biraz huzursuz
etti çünkü ben onları loş ışık altında seviyordum.Şu saatte abajuru açamayacağım için
bunu düşünmemeye çalıştım.Bilgisayarın güç düğmesine bastım.Bizim emektar hafif
bir öksürme ve bir iki inlemeden sonra sonunda yalpalayarak da olsa önüme
‘’pencereleri’’ serdi.Ensesi kalın bir babanın oğlu olan bir arkadaşımın evinde
çektiğimiz fotoğrafları sağolsun bana maillemişti.Berbat bir bağlantı hızı aracılığıyla
indirdim ve verdiğim ayakkabı ilanına yükledim.Bugünlük pek fazla işim yoktu.
Karaköy’de takılırken kulak misafiri olduğum olayı yakından izlemeliydim. Şehrin yer
altı yöneticileri belli ki el değiştiriyordu ve benim bunu kaçırmamam gerekirdi.Hiç
anlam veremediğim iç sesler tarafından dürtülüyordum. Sanki bir iyilik meleğini
yutmuştum ve o karnımı tekmeleyerek beni yönlendiriyordu.Çantamın içine birkaç
parça yolluk aldım ve tabii ki deri kordonumu da yanıma aldım.Kötü olaylar yaşandığı
zaman daima beni kurtarıyordu.Şimdi biraz insanların arasına karışıp, kamufle
olduktan sonra içerisinde paslı torna tezgahlarının uyur halde bulunduğu; geçen sene
mühürlenen bir fabrikanın çatısında yerimi almalıydım.
Sonbahardan kopup, yavaş yavaş kış
mevsimine doğru gidiyorduk.İnsanlar üşüyor olmalı ki, yaktıkları sobaların dumanı
arabanın içine bile geliyordu.Dedemin pikapını fabrikaya çok uzak olmayan bir alana
parkettim, daha doğrusu bıraktım.Güneş artık daha erken kararıyordu ve bu benim
için iyiydi, fabrikanın çatısına daha kolay tırmanabilecektim. Fabrika’nın güvenliğini
sağlayan elemanlar etrafı kesiyorlardı ama fazla dikkat çekmemek istiyorlardı.
İnsanların mesai bitimine denk gelen bir saat aralığındaydık. Elime aldığım yaklaşık üç
metrelik deri kordonumu çatının eteklerindeki bir demir boruya salladım.Ben ve
kordonlar arasında garip bir bağ oluşmuştu.Küçükken şu kırbaçla mum söndürme
numaralarını sihirli sanar, performansı icra eden kişileri hayretle izlerdim. Şimdi ise
adeta iğne deliğinden geçiriyordum…
E Y L Ü L 2 0 2 0 • S A Y I 1
Gece yarısına doğru bir iki araba sesi duyar gibi oldum.Neredeyse uyuya kalıp ,
çatıdan dik açıyla yere çakılacak, bizim minik suçlularımıza ani bir sürpriz
yapacaktım.Yanıma aldığım kolalı jelibonum; sabrımla doğru orantılı şekilde
azalmıştı.Eğer araba seslerini duymasaydım, mekândaki adamları bizzat kendim
konuşturmayı bile deneyebilirdim.Çok geçmeden, içeri iki adamı getirdiler.Giyimleri
hiç de ucuz durmayan ama zevkleri gözlerimin onlara tazminat davası açmasına
neden olacak bu iki adam, şiveleri bozuk bir şekilde
‘’Doymadız mı oğlım?’’ dedi.Öyle senkronize şekilde serzenişte bulundular ki, bir an
ikisi benim gözümde stereo hoparlöre dönüştüler.Etraftaki adamların kıdemlisi gibi
görünen bir eleman; bizim zevksizlere yaklaştı ve ‘’Vahap hapse girdi, sizin iş
bitti.Şimdi hisseyi verin, barlar sokağından da siktirin gidin!!’’ şeklinde ufak bir
tehditte bulundu.İki adam, istemeye istemeye birkaç evrak imzaladı, kıdemli eleman
ağzına sigara bunlara kapıyı gösterdi.Adamlardan birisi ‘’Elbet bir gün, seni de o
Cüneyt’i de döndürecegim oglim’’ dedi.Kıdemli eleman bu tepkiyi hiç sallamadı ve
sigarasına devam etti.Tüm isimleri ve tiplemeleri bir kenarı not aldım.Sonra lazım
olabilirdi.Herkesin fabrikayı terk etmesini bekledim bir fırsat bulup geldiğim yerden;
deri kordonlarımı kullanarak geri döndüm.Geriye sadece pikapa atlayıp, eve geri
dönmek vardı.Tabii dedemin ayak üstü sorgusunu saymazsak…
Dedem, yüzümden ne kadar yorgun olduğumu anlayacak ki, kısa bir selamlaşmadan
sonra hiçbir şey sormadan, bana eğer açsam mutfağı ziyaret edebileceğimi
söyledi.Teşekkür ettim odama geçtim.Güneşe bakışından dolayı dışarıya nispeten ılık
olan odamda şortla bile takılabiliyordum. Çantamı, yatağımın altına koydum ve
giysilerimi bir çırpıda çıkardım.Biraz WEB sörfü benim de hakkımdı.Bu gün biraz daha
dehşet şeyler izlemem tuttu ve bizim ‘’beyin patlaması’’ isimli forumun dibine doğru
yolculukta bulundum.’’+18 içerik’’ kısmını ziyaret ettim.Konulara göz atarken, bir
başlık dikkatimi çekti.Sadece bir tarih yazıyordu, 24.09.2003… Bu yaklaşık bir sene
öncesini işaret ediyordu.Konuya girdim ve yorumlara göz attım.
‘’gece gece biraktim ben altima, gecmi$ olsun’’ ‘’guzel mizansen :D’’
‘’abi nereden buldunuz bunu?’’ ‘’umarim videoyu ceken hayattadir’’
Yorumları okudukça daha da heyecanlandım ve videoyu indirmek için tıkladım.Ekteki
dosya için tahmini süre otuz sekiz dakikaydı. İnternete lanet ettim ve yatağıma geçip
biraz kitap okumaya başladım.Yeni vizyona giren fantastik bir filmin kitabıydı ve
oldukça sürükleyiciydi.Kitap okumaktan sıkılınca, bilgisayara tekrar
oturdum.Videonun inmesine üç dakika kalmıştı.Sabrımın son zerreleri de kulaklarım
ve burnumdan vücudumu terk ediyordu ki, sonunda video indi.Hemen oynatmaya
başladım.Bir kamera görüntüsüydü bu, sanırım yeni çıkan el kameralarından
olmalıydı.Japonlar yapıyor bu işi tabii.
E Y L Ü L 2 0 2 0 • S A Y I 1
Arkadan iki genç sesi duyuyordum, yaşları on beş-on altı
olmalıydı.Kamerayı babalarından ya da bir yakınlarından ödünç aldıkları
belliydi ama bu zifiri karanlıkta bir halt belli olmuyordu.Biraz etrafta
dolandıktan sonra, bir an saklanır gibi oldular.Birkaç saniye hareketsiz
kaldılar… İçlerinden biri sessizliği bozdu. ‘’Gittiler mi len?’’ ‘’Bilmiyom ki
keş ibneler dadandı iyice’’ ‘’Hee bizim Ebru’nun abisinin önüne çıkıp kelebekle
gaspa yeltenmişler’ ‘’vay yavş*klar vay’’ ‘’neyse hadi biraz da denize tut lan
şunu’’ Garibim, ikisi de eve gittiklerinde kapkaranlık bir hiçliği seyre dalacaklardı ama
haberleri yoktu.Denizin tepesine oturmuş Ay’ın cılız ışığı görünüyordu sadece.Biraz daha
dolaştılar ve hışırtılar gelmeye başladı.Sanırım otların kalabalık oldukları
bir yerdeydiler… Yine içlerinden birisi gecenin ıssızlığını diliyle bıçak gibi
yardı ve ‘’ olgum gelip tepinip, çöpleri de burda eyletiyolar len baksana’’
dedi.Diğeri onu onayladı ve ondan, ışık tutması için yardım istedi.Bebeler
tedarikliydi, diğeri el fenerini açtı ve çöplere doğru tuttu.Görüntü biraz
netleşmeye başlamıştı derken, kamerayı tutan eleman bir ‘’hass*ktir’’
çekti.Ayaklarının diplerine doğru tuttuğu kamerası korkudan titriyordu, ‘’
Oğlum Memet, ayağım birine değdi lan’’ Mehmet, onun tepkisinden sonra ışığı tam
diplerine tuttu, kamerayı elinde tutan eleman da kamerayı bir anlığına yere
çevirdi ve yerde biri yatıyordu.Işığın da sırtına doğru vurmasıyla birlikte,
yerdeki elemanın sırtından bir iki bıçak darbesi aldığı net bir şekilde
görünüyordu ve vicdansız adam, yerdeki adama son kez bıçağı sapladığında, bıçağı
orada bırakmıştı.Videoyu o an dondurdum ve bir detaya dikkat ettim.Başımdan aşağı
kaynar sular dökülmeye başlamıştı, yerde yatan elemanın saçları, ceketi ve
pantolonu… Bu kişi bendim.
E Y L Ü L 2 0 2 0 • S A Y I 1
FRP Dosyası - 1
Fate Condensed Türkçe'ye Çevirildi
Tolga Bayram
Uzun bir süreden sonra bir Masaüstü Rol Yapma sistemi resmi olarak türkçeye
çevrildi.2003-2004 yıllarında Dungeon And Dragons 3th edition türkçeye çevirilmişti fakat
beklenen ilgiyi görmemiş ve çeviri anlamında da biraz yetersiz kalmıştı.Bundan dolayıda
uzun bir süre kimse rol yapma oyunlarının çevirisine el atmadı.
Can Sungur önderliğinde ve Berna Ece Gündüz'ün çevirileri sayesinde Fate Condensed
sistemi playtest'e açıldı.Bu proje iki kişi tarafından yapılması nedeniyle bu aşamaya
gelinmesi yaklaşık 7 ay sürdü.Ama zaten çıkar amacı ile yapılmayan bir proje olmasından
dolayı makul bir süre. Şuan içinde bizimde bulunduğumuz yaklaşık 1000 kişilik playtest
kadrosuyla deneme oyunları başlamış bulunmakta.Yaklaşık 1-2 ay sürecek bu süreçte
Dm'ler ve oyuncular sistemi test edecek ve bunun sonucunda bir değerlendirme formu
dolduracaklar.Ülkemizde daha önce böyle masaüstü oyunları için bir playtest
yapılmadığından güzel ve ilginç bir süreç olacak gibi gözüküyor.
E Y L Ü L 2 0 2 0 • S A Y I 1
Peki Bu Fate Condensed Sistemi Nedir?
Fate Condensed 7 yıl önce yayınlanmış Fate Core'un eksiklikleri giderilerek ve daha
geliştirilerek yapılmış bir sistemdir. Fate sisteminde yaygın olan Masaüstü Rpg'leri gibi
sayıların kullanımından ziyade sözel bir oynanışa yer vermektedir. Zarları artı ve eksilidir.
Karakterinizin bir canı, zırh sınıfı gibi şeyleri bulunmamaktadır. Fate'de önemli olan
hikayeyi ilerletmektir, başarısız zar diye bir şey yoktur sadece hikaye farklı bir noktaya
ilerleyebilir.
Fate sisteminin en güzel yönlerinden biri belli bir evrene bağlı olmaması. Yani siz Fate'de
Star Trek setting'inde de oynayabilirsiniz, Lord Of The Rings settinginde de. Bu sizin
hayal gücünüze kalmış bulunmakta. Fate size sadece temelini gösteriyor daha sonra
nasıl bir evrende oynayacağınız karakter kağıdında nasıl değişikler yapacağınız size
kalmış.Örnek verirsek klasik karakter kağıdında uzay gemisi kullanmakla alakalı bir skill
yok fakat siz bunu ekleyebilirsiniz setting'inize uygunsa.Ayrıca internette birçok setting
mevcut biraz araştırma ile birçok evrende maceralara atılabilirsiniz.
Eğer D&D, World Of Darkness, Call Of Cthulhu gibi sistemlere alışıksanız Fate sizi başta
biraz zorlayabilir fakat oynama ve alışmaya başladıktan sonra Masaüstü Rpg oyunlarına
bakış açınızın değişeceğinden eminim.
Kısaca toparlamak gerekirse ülkemizde böyle bir çevirinin, resmi bir çevirinin çıkması
çok güzel bir olay. Özellikle Fate gibi güzel bir sistemi çevirilmesi. Şuan dediğim gibi
playtest sürecinde ve umarım güzel sonuçlar alır. Ayrıca Sistem ücretsiz bir şekilde
yayınlanacak. Umarım yakın zamanda daha fazla sistem çevirisi görürüz.
Fate s stem nde zarların medyanı
sıfırdır bu yüzden oynarken zara değ l
yaptığınız rol becer s ne daha çok
güveneb l rs n z
Playtest K tabının Kapak Fotoğrafı
E Y L Ü L 2 0 2 0 • S A Y I 1
S myacının
Çırağı 1
Enes Malik Acun
"Hoşbulduk hoşbulduk. Bana bir böcek panzehiri verebilir misin? Bir işçimi
madende böcek ısırdı. Sonra sıkıntı olmasın bize de." Alaylı bir gülümseme ile hafif
yaşlı şık giyinişli adama doğru baktıktan sonra dolaplara döndüm."Bir maden
sahibi için oldukça merhametlisiniz sanırım." dedikten sonra kısa süreli bir
sessizlik oldu. O arada da ben dolaptan ilaç arıyordum."Böceğin türü hakkında
bilginiz var mı ona göre bir ilaç vereyim?" hala bir tepki yoktu. Hafifçe arkama,
adama doğru hafifçe baktım."Bir süredir dışarı çıkmıyorsunuz sanırım?"
dedi."Neden?" diye sorup ona doğru yöneldim."Saygın ailesi 2 gün önce düştü.
Artık Kırmızı Lale ailesi ülkenin başına geçti. Ve bir anda bir süre kuralı
değiştirdiler. Saat başı yeni bir kural değişip şehir meydanında duyuruyorlar. Bazı
kişiler bu kurallardan dolayı şehirden atılmaya başladı bile. Sizin bu dükkan biraz
küçük ve gizli size daha sıra gelmemiş sanırım. Dikkat edin ve onların isteklerine
uymaya çalışın derim." oldukça şaşırmıştım. 2 gündür Salih abi dükkana
gelmediği için dükkanda yatıp kalkıyordum. Acaba ona da bir şey mi olmuştu?
"Teşekkür ederim bana bunları söylediğiniz için haberim yoktu bunlardan. Neyse.
Böcek hangi renkti ona göre bir ilaç bulayım size hemen?"
E Y L Ü L 2 0 2 0 • S A Y I 1
"Borcunuz 5 beyazlı gümüşü." Parayı uzatıp dışarıya çıktı maden sahibi. Bende artık
kendi başıma çalışabilirdim biraz diye düşünürken yine kapı açıldı. Bu sefer 2 beyazkırmızı
zırhlı cüsseli asker ve oldukça lüks bir giyinimi olan kel uzun boylu bir beyazlı
gelmişti. Kel adam " Merhaba, ustan burada mı acaba?" dedi. "Hayır 2 gündür
dükkana gelmiyor. O yüzden 2 gündür dükkandan dışarı çıkmadım.". Kel adam az da
olsa şaşırdı. "Pekala o şuan kayıp ise dükkan senindir. Yeni kanun ile tüm ilimleri
kontrol etmeliyiz. Bu yüzden size iki seçenek sunuyoruz. Ya tüm bilgilerinizi bizle
paylaşırsınız ve bizim kontrolümüzde satış yaparsınız ya da dükkanı kapatmak
zorundayız." Aklıma direk Salih abinin çalışmaları geldi. Onca zamandır satış yaptığı
ilaçlar ve iksirler. Bazı insanlar sırf bu ilaçlar için kıtanın diğer ucundan bile buraya
gelirdi."Peki sizin altınızda satış yaparken ne kadar vergi alacaksınız?". "Artık vergi
yok. Tüm gelirinizi ülkeye ereceksiniz ve biz size ihtiyacınız olan kadarını vereceğiz.
Her şey ülkemizin daha güçlü olması için.". Bir anlığına dondum. Kırmızı Lale hiç
güvendiğim bir aile değildi. Güvenmediğim bir ailenin " ihtiyacınız olan kadarı" ne
kadar güvenilebilir olabilir ki? "Bir gün süre verebilir misiniz acaba en azından ustam
gelene kadar, o daha iyi bilir?" "Bekleyecek zaman yok buraya sen bakıyorsun sen
cevaplayacaksın." Bir süre düşündüm. Ama pek sabırlı değiller gibi geldi. "Ustam
bilgilerinin böyle paylaşılmasını istemezdi dükkanı kapatacağız." dedim. Son
duyduğum şey ise onlar kapıya yönelip benim de arkamdaki kitaba yöneldikten sonra
"Ama o bilgiler bize lazım" cümlesi ve bir el arbaletinin sesiydi. Ve evet şuan burada
olma sebebim bu...
"Lale devrinden
sonra beyazlılar
hiçbir zaman eskisi
gibi olamayacaktı"
E Y L Ü L 2 0 2 0 • S A Y I 1
FRP Dosyası - 2
Dungeon And Dragons 5e Encounter'leri
Tufan Anıl Kanca
Encounter #1 - Kayıp Kız ve Onun Evc l Orman Ruhu
Tanıtım:
Bu DM’ler ç n oynamaya hazır b r encounter yazısıdır. İç nde encounter ç n hazırlanmış b r
h kayes yle beraberd r.
H kayes :
Sık sık ormana oyun oynamaya çıkan b r kız yakınlardak mağarada yaşayan b r vahş orman
ruhu le karşılaşır. Zamanla k s arkadaş olur ve orman ruhu(dağ aslanı) onu mağarasına
çağırır. Tab yaşadığı mağara b l nmeyen g zemlerle doludur ve oraya g ren k mseden b r
daha haber alınamamıştır.
Oyuncuları Dah l Etme:
Oyuncuları bu h kayeye dah l etmek ç n önerd ğ m 2 yol var.
1.Yol:
Yakındak b r köy ev nde ağlayan b r ç ft. Ç ft kızlarının kaybolduğunu oyunculara anlatır ve
en son nerede göründüğünü tar f eder. Ger s ayak z tak b yle mağarayı bulmaya kalır.
2.Yol:
Oyuncular ormanda küçük b r kızın gülme sesler n duymaya başlarlar. Ses mağaranın
olduğu taraftan gelmekted r. Burada oyunculara stersen z Arcana zarı attırab lrs n z.
İsted ğ n z koşulu sağlayana mağaranın ç nden gar p b r büyünün geld ğ n h ssett ğ n
söyley n.
Har ta Noktaları:
Mağara 4 ana koridordan oluşmaktadır.
G r ş Kor doru:
Mağarayı dışarıya bağlayan koridor, çıkış dışında 3 adet geçit vardır.
Batı Kor doru:
İçeride önceki maceracıların kemikleri vardır. (Partinizin durumuna göre sayısını
ayarlayabilirsiniz. Detaylar için Bestiary’ye bakınız.)
Doğu Kor doru:
İçerisi baya geniş. Ayrıca küçük bir delik var. Küçük deliğe bakmaya karar verirlerse
içerde birkaç goblin cesedi bulurlar.
Kuzey Kor doru:
Duvarda güneşi simgeleyen bir resim, ve duvarın hemen önünde yerde çizilmiş
benzer bir resim. Duvarda en başta yazılan yazılar oyuncular tarafından anlaşılmaz.
Kodlanarak yazılmıştır ve çözmek için oyunculardan zar atmasını isteyebilirsiniz.
“İçinizdeki inanç bir güneş misali, aydınlatıcak yolunuzu.”
Oyunculardan mağarada kaldıkları süre boyunca belli aralıklarla bilinçlerini korumak
için zar atmalarını isteyin, bu saatte bir veya yarım saatte bir olabilir süre size kalmış.
Düşük atan oyuncular bilinçlerini kaybedip bayılırlar ve ruhları arafta sıkışır. Mağara
aslında başka bir cep evrene açılıyor ve ruh ile kız burada beraber vakit geçiriyor.
Oyuncular eğer metni dışından okuyup kalbinden kızı veya ruhu görmek isterlerse bu
aleme geçebilirler. Kuzey koridoru her taraftan dekore edilmiş ve bütün mağara sarı bir
ışık ile parlamaktadır. Kız Batı koridorunda yemek hazırlamaktadır ve orman ruhu Doğu
koridorunda uyumaktadır. Bundan sonrası Dm’in isteğine ve oyuncuların seçimine
bağlıdır. Arafta sıkışanları kurtarmak için ya ruhu ikna etmeli ya da ruhu öldürmeliler.
L on, D re
Large Beast Unaligned
Armor Class 14 (natural armor)
H t Po nts 60 (8d10 + 16)
Speed 30 ft.
STR DEX CON INT WIS CHA
17 (+3) 15 (+2) 14 (+2) 3 (–4) 12 (+1) 8 (–1)
Sk lls Percept on +3, Stealth +6
Senses Pass ve Percept on 13
Languages —
Challenge 1 (200 XP)
Spec al Tra ts
Keen Smell. The l on has advantage on W sdom (Percept on) checks that rely on smell.
Pack Tact cs. The l on has advantage on an attack roll aga nst a creature f at least one of the
l on’s all es s w th n 5 feet of the creature and the ally sn’t ncapac tated.
Pounce. If the l on moves at least 20 feet stra ght toward a creature and then h ts t w th a
claw attack on the same turn, that target must succeed on a DC 14 Strength sav ng throw or
be knocked prone. If the target s prone, the l on can make one b te attack aga nst t as a
bonus act on.
Runn ng Leap. W th a 10-foot runn ng start, the l on can long jump up to 25 feet.
Act ons
B te. Melee Weapon Attack: +5 to h t, reach 5 ft., one target. H t: 7 (1d8 + 3) p erc ng damage.
Claw. Melee Weapon Attack: +5 to h t, reach 5 ft., one target. H t: 6 (1d6 + 3) slash ng
damage.
Encounter #2: Sahte Escortluk
Tanıtım:
Bu DM’ler ç n oynamaya hazır b r encounter yazısıdır. İç nde encounter ç n hazırlanmış b r
h kayes yle beraberd r.
H kayes :
B r çete maceracılardan taşımacılık ç n yardım stemekted r. Ama amaçları acem
maceracıları pusuya düşürüp onları soyup soğana çev rmekt r.
Oyuncuları Dah l Etme:
Oyuncuları dah l etmen n b rçok yolu var bu görev ç n. Öner m se pano lanı. Oyuncular
eskortluk ed lmes gereken b r paket n olduğu görev kağıdını görür. Ödül se olması
gerekenden baya fazladır. Oyuncular görev verenle konuşmaya g rer. Burada oyuncular
el n zden geld ğ nce normal b r görevm ş g b davranmaya devam ed n. Tek vereceğ n z
şüphe ödülün fazla olması olmalı. Burada oyuncular pazarlığa g r şeb l rler ve ş burada s ze
düşüyor. Ödülle anlaştıktan sonra şafak vakt yola çıkılacağı söylen r.
Yolculuk sırasında eğer stersen z h kaye dışında rastgele b r encounter çıkarab l rs n z.
Arabayla b rl kte y ce ormanın der nlerne nd kler an araba ansızın durur ve etraftan
haydutlar oyunculara saldırır. Haydutların sayısını part n z n durumuna göre
ayarlayab l rs n z.
Haydutlar yen l rse, oyuncular haydutları ararken cepler nde b r mektup bulurlar. Mektupta
alaylı b r şek lde oyuncuların ne zaman yola çıkacağı ve nereden geçeceğ yazmaktadır.
Haydutlar yenerse, oyuncuların üstündek değer olan bütün şeyler çalıp orada bırakırlar.
- E F E Ç E T İ N K O L ' U N Ç İ Z G İ L E R İ N D E N A D A M S T R A N G E -
E Y L Ü L 2 0 2 0 • S A Y I 1
Hantr Sak nler
Ömer Fatih Zorlu
Her şeyin başladığı tarih 12 Ağustos 2120, yani sanırım, açıkçası o gün tarihe bakmak
hiç aklıma gelmemişti ve sürekli yolculuk yapan bir uzay gemisindeyken de zamanı
hesaplamak biraz zor. Ama kabaca yaptığım hesaplara göre bir aydır bu uzay
gemisindeyim ve hayatımın önceki döneminde sadece teoride var olan varlıklarla
beraber sadece teoride bildiğim bir felakete karşı koymaya çalışıyorum.
Bunu eğer okuyabilecek bir Dünya hala varsa başarmışız ve sizin için çok saçma bir
giriş yapmışım demektir. İşte bu yüzden umutlarımın temsili olarak size en baştan
her şeyi bu günlükte anlatacağım…
Benim adım Murat, 35 yaşında bir bilim insanıyım. Türkiye Ulusal Uzay Merkezi’nde
çalışıyorum yani tüm bu olanlardan önce çalışıyordum ve karadelikler üzerinde özel
araştırmalar yapan özel bir ekibin başında bulunuyordum. Ekibimiz haftalardır
oldukça özel bir karadeliği incelemekteydi. Bu karadelik özeldi çünkü oluşma şartları
imkânsızdı ve her şeyi yutmadaki hevesi türdaşlarına göre inanılmaz fazlaydı.
Bu olağanüstü durum ekibin iş düzenini altüst ediyordu ve ekibin her üyesi ancak üç
günde bir ofis dışında uyku çekiyordu, ben ise sorumluluklarım ve inatçılığım
yüzünden haftada bir ancak eve gidiyordum.
İşte her şey 12 Ağustos olarak kabul ettiğim o gün başladı. Binadan çıkmış hızlıca
aracıma doğru gitmekteydim bir an önce uyuyabilmek için neredeyse koşuyordum.
Tam aracımın kapısını açıp içine dalacaktım ki arkamdan birisinin ismimi seslendiğini
duydum,bu bir ET-90 model bir android stajyerdi, onları ofisi çekip çevirmeleri için
kullanıyorduk.
E Y L Ü L 2 0 2 0 • S A Y I 1
‘’Murat Bey! Murat Bey!!!’’ diye iki kez daha seslendi ve nefes nefese kalmışçasına
hızlı soluk vermeye başladı, bu sadece programlamasının parçasıydı ve kulağa hiç
doğal gelmiyordu. ‘’Efendim Doksan? Yoksa ben çıkar çıkmaz yani dostumuzun nasıl
oluştuğu mu öğrenildi?’’ diye bir cevap verdim çünkü bir haftalık bağımı yeni
koparmıştım ve ofisle ilgili hiçbir şey duymak istemiyordum, tek istediğim şey yatıp 24
saat boyunca uyumaktı.
ET-90, ‘’Keşke Murat Bey ama size tek sunabileceğim şey telefonunuz, masanızda
unutmuşsunuz.’’ deyip telefonu uzattı. Bir an refleks ile cebimi yokladıktan sonra
telefonun orada olmadığını fark ettim ve telefonu androidin elinden alırken teşekkür
ettim ve ‘’Rica ederim Murat bey, ama dikkat edin bu kadar dalgınlıkla Dünya’yı
kurtaramazsınız…’’ cevabını aldım ardındansa daha önce hiçbir androidden
duymadığım kadar içten bir kahkaha duydum. Yorgunluğun verdiği umursamazlıkla
kafamı sallayıp aracıma bindim asistana evime gideceğimi söyleyip koltuğumda
uykuya daldım, nede olsa artık aracı manuel sürmek gerekmiyordu asistan her şeyi
hallediyordu.
Uzun bir uyku geçirdim, yolcuğumun normalde sürmesi gerekenden çok daha uzun,
bunu uyandığım andaki sersemlikten dahi anlayabiliyordum. Ama sorunum uzun
uyumak değildi çünkü uyandığımda gözümü arabamda veya evimde açmamıştım,
uyandığım yer kodes gibi bir yerdi, içinde sadece tek bir yatak yer alan, dört bir yanı
metal ile kaplı olan ve floresanlar ile aydınlatılan kutu gibi bir oda. Bir tür mafya ya da
terörist grubu tarafından kaçırıldığımı sandım ve duvarları yumruklamaya yardım
çığlıkları başladım tam bu sırada nereden geldiğini anlayamadığım bir ses ‘’Sakin olun
lütfen, amacımız size zarar vermek değil. Sizi buraya getirme sebebimiz yardım
istemek. Lütfen yatağınıza oturun, birazdan her şeyi anlayacaksınız.’’ dedi ve gitti. Ben
ise karşılık olarak ‘’Neyi anlayacağım ulan kaçırdınız beni çıkarın beni buradan!!!’’ diye
bağrınıp ve burada yazmak istemediğim birkaç küfür etmiş olsam da hiçbir cevap
alamadım ve sonunda pes edip oturup beklemeye başladım. Sakinleştikten sonra
karşımdaki duvar daha öncesinde var olmayan bir kapıya dönüşerek sağa doğru
kayarak açıldı ve içeriye daha önce hiç görmediğim türde iki insansı varlık girdi.
Onları tarif etmekte şuan bile zorlanıyorum çünkü kelimeler dahi onların yaşadığı
ikilemi tarif edemiyor. Fiziksel olarak her kadar insansı olsalar da tarif edilemeyecek
bir çarpıklıkları var, evet iki kolları, iki bacakları ve tek bir kafaları var fakat kolları
gereğinden fazla ince ve uzun ve ellerine bağlı beş yerine üç parmak var dizleri ise
bizimkinin tam tersine bükülüyor. Yüzleri iki tane kocaman yuvarlak kara gözlere ve
yarılmışçasına çarpık bir ağza sahip, burunları ise iki adet delikten başka bir şey değil.
Giyinişleri ise tuhaf derece tanıdık, çünkü giydikleri şeyler Dünya’da da
rastlayabileceğin türde keşiş giysileri ve kafalarında ise meleklerinkine benzer haleler
süzülmekte. Onları gördükten sonra ilk tepkim ‘’Ne? Ne? Ne?!?!? Burada ne oluyor? Siz
nesiniz android mi? Neredeyim ben? Bu ne tür bir tarikatın oyunu? Yaratık mı? Melek
mi? Ne? Beni korkutmaya mı çalışıyorsunuz siz?’’ diye bağırarak sorular sormak ve
kaçmak için yol gözlemek oldu.Aldığım cevap ise bir anda tüm korkumu ve
yorgunluğumu elimde olmaksızın çekip alan ve aldıklarının yerine mutluluk ve
heyecan veren adeta kutsal bir ses tonunda şunlar oldu:
E Y L Ü L 2 0 2 0 • S A Y I 1
‘’-Seni korkutmaya çalışmıyoruz Terra’lı. Burada herhangi bir tarikat söz konusu değil
ve bir android değiliz, bir Hantri gezegeninin sakinleriyiz, benim adım Ad ve bu Evi.
Öncelikle seni ait olduğun yerden alıkoyduğumuz için çok üzgün olduğumuzu
bilmelisin. Ama evrenin bir yırtık içinde çöküp yok olmasını engellemek için yardımına
ihtiyacımız var…
-İlk Bölümün Sonu-
E Y L Ü L 2 0 2 0 • S A Y I 1
Sahte Davet
Tolga Bayram
Vücüdum sanki artık benim bir parçammış gibi hareket etmiyor. Artık güneş ışığı
yüzüme vurmuyor.Her gece insanları gördüğüm zaman sanki bir canavar içimden
çıkmak istercesine vücüdumu parçalıyor.Aldığım her kan kokusu sanki dünyanın en
iyi şarabıymış gibi kokuyor. Ve tatları...
İlk zamanlarda bu durumdan iğrensemde hayatta kalmam için o kırmızı ve sıcak
sıvının boş damarlarımda gezinmesine izin vermem gerekiyordu.Yavaş yavaş bu
duruma alışmak benim gibi biri için kolay olmadı,kimi kandırıyorum tabiki de zor
olacaktı herkes için zor olur. Ama keşke en zor kısmı buna alışmak olsaydı.Her gece
vücüdunun kontrolünü tekrardan eline almak için uğraşmak ve bu gece yaratıklarının
arasında bu iğrenç düzenin, monarşinin bir parçası olmak ve onlara uyum sağlamak...
En kötü ve zor kısmı bu.
Dönüştürülmem bundan 5 yıl öncesine dayanıyor.Orta geliri olan bir
fotoğrafçıydım. Genelde modeller için çekimler yapardım ama haberlerde
gördüğünüz zengin modeller değil,zengin olmaya çalışanlara. Küçük bir dairede tek
başıma oturuyorum eşim veya sevgilim yok, ailemde uzakta arada
sadece merhabalaşıyoruz. Bir gün telefonum çaldı.Bilinmeyen bir numaraydı ve özel
bir fotoğraf çekimi için beni çağırdı.Ama işle alakalı pek bir ayrıntı vermedi.Biraz
garipsedim ama önerdikleri para benim aylık kazancımdan fazlaydı.Biraz fazladan
para kazanmak yeni kamera almama yardımcı olurdu. Kendime özel bir site
tasarlamıştım zamanında, arada küçük küçük çekim işleri geliyordu ama bu
büyüktü.Telefondan adresi söyledi.Yaşadığım şehrin kuzey taraflarındaydı adres ama
daha önce duymadığım sokak ve cadde adıydı.Oraya vardığımda neden duymadığımı
anladım.Bomboş sokaklar, kirli yollar sanki kıyamet sonrası bir film sahnesini andıran
görüntüler vardı karşımda.
E Y L Ü L 2 0 2 0 • S A Y I 1
Birkaç dakika sonra uzaktan bir erkek sesi benim adımı söylüyordu.Hafif sis adamın
yüzünü gizlemeye yetiyordu.Yanıma yaklaştığında direk elini uzattı.
-Merhaba Koray , ben Altuğ Telefonda görüşmüştük.
-Evet, evet
-Nasıl bir çekim olacağı hakkında pek bir şey demediğinizden yanımda fazlaca ekipman
getirdim.
-İyi yapmışsının fakat bizim ekipmanımız var, onları kullanabilirsiniz.
Kendi ekipmanları varsa neden bana ihtiyaç duyucaklarını düşünürken benim gibi iyi
bir fotoğrafçının çekmesinin daha iyi olacağını söyledi.Gururum okşanmadı değil
açıkçası, teşekkür ettim. Beş-on dakikalık bir yürüyüşün ardından beni yer altındaki
bir depo gibi bir yere getirdi.Etraf çok boştu ve korkunçtu.İçeri girdiğimde birbirinden
garip 12-13 kişi vardı.Bazısı 20lerinde beyaz saçlı her tarafı piercingli bir erkek, bi
tanesi yüzünde kana benzer bir renkte yüz boyası sürmüş bir kadın... Etrafta gotik
semboller, heykeller ve eşyalarla doluydu.Herhalde cosplay etkinliği diye düşündüm.
Teker teker herkese bakarken selamlaşıp selamlaşmamak konusunda kafam
karışıyordu.Herkese başımı sallayıp Altuğ’a şimdi ne yapmalıyım,nasıl çekimler
istiyorsunuz diye sordum.Herkesi sıraya dizip teker teker çekmemi ve sonrada
topluca birkaç çekimden sonra büyük çekim yapacağımı söyledi. Kameramı ve onların
ekipmanlarını alarak minik bir stüdyo hazırladım fakat etraftaki loş kırmızı ışık
kameranın iyi çıkmasını engelliyordu fakat ışığın kalmasında ısrarcıydılar.Teker teker
çekimler bittikten sonra toplu çekimlere geldik.Herkes yan yana geçmeden önce bir
bayan gelip bana teşekkür edip kırmızı şarap ikram etti, pek içen biri değilim fakat
güzel bir şaraba da hayır demem.Birkaç yudum aldım şimdiye kadar içtiklerim gibi
değildi ama alışık olmadığımdandır diye düşündüm. Şarabın son yudumu kameranın
son click'i ile aynı anda bitti. Altuğ elinde bir kadeh ile bir adım öne atılarak
-Toplanın artık büyük ana geldik. Herkes eline bir kadeh aldı ve banada bir adet
verdiler fakat bu daha büyüktü ve içmem konusunda da ısrarcıydılar. Normalde böyle
bir durumda bana uyuşturucu veya zararlı bir madde verdiklerinden şüphelenirdim
fakat bu kadar para sadece 2 saatte gelecekse sıkıntı yoktu ve sadece 20-30 dakika
kalmıştı yani hemen burda çıkar ve bu şarap veya herneyse kusardım. Saat akşam
10'a çeyrek vardı eve dönüş biraz korkunç olacaktı böyle bir sokakta. Ama
kazandığım parayla alıcağım kamera benim tek motivasyon kaynağımdı şuan.
Herkes .... Eşliğinde kadehini kaldırıp, kırmızı içeceklerini içerken deponun arka
tarafındaki kapıdan bir tabut geldi.Sonra..... Yanıma gelip:
-Hazır mısın?
-Evet, flash'ı ayarladım ışıklar güzel siz hazırlanın
-Biz hep hazırız
E Y L Ü L 2 0 2 0 • S A Y I 1
Demesiyle beni tuttu ama normal bir tutuş olmadığı uyguladığı güçten belliydi.Beni
tabuta doğru fırlattı.Sırtım aşırı bir şekilde acıdı ve acıyla ne yapıyorsun diye
bağırabildim sadece.Birden herkes benim etrafıma toplandı ve kahkaha atarak
normal bir insanın iki katı olan dişlerini bana gösterdiler.Hayatımda böyle birşey
görmemiştim hepsi hepsi bir şeytan tarafından ele geçirilmiş hayır hatta şeytanın
kendisi gibiydiler gözleri kanlaştı. Bir tanesi tırnağı ile kolumda bir kesik açtı ve ben
kanımın akışını izlerken o kanımla ziyafet çekti. Bana şarap veren kadına bakarak:
-Haklıymışsın Sertap kan içtikleri zaman tatları daha da güzel oluyor sanki karışık bir
kokteyl gibi.
Kan mı? Zaten içtiğim şeyin farklı olduğunu anlamıştım ama şuan kan içtim diye
mızmızlancak zaman değil bir yolunu bulup buradan çıkmam lazım.Kolumdan akan
kan başımı döndürüyordu ama hala ağzımdan kelimeler anlaşılır şekilde çıkmaya
devam ediyordu. Neden ben diye bağırdım.
-Tek yapmamız gereken senin gibi yalnız yaşayan ve para karşılığından hemen gelebilecek
biri lazımdı.Bu ekipmanları neden burada sanıyorsun.Buraya daha önce film seçimleri
için mankenlik seçimleri için birçok insan davet ettik ve hepside inanıp koşarak geldiler.
Boynuma doğru bir harekette bulunacakken hızlıca tabuttan ileri atarak kamera
tripoduma sarıldım. Tripod ile boşa birkaç kez savurdum.Bana sanki bir avmışım gibi
bakıyorlardı.Aralarından kel bir adam üstüme atladı sağa doğru bir adım atarak
adamı arkama aldım ve kafasına bir darbe indirdim.Yere yığıldı ama kalkması 10
saniyeyi geçmedi.Bir başkası bana doğru yürürken birden görüşümden kayboldu ve
arkamda belirdi bana hızlıca bir yumruk attıktan sonra gözlerimi açtığımda
yerdeydim.
-Şuana kadar ilk bize karşı gelen sen oldun.
-Belkide onu aramıza almalıyız ha!
Birden laflarının arasına atlayarak
-Evet evet benide alın,kaynaklarımı kullanarak buraya istediğiniz kadar insan getiririm.
Normalde böyle birşey demezdim ama ölmektense böyle bir olaya girişmek daha
mantıklıydı. Altuğ evet dercesine kafasını salladı ve elini bana uzatırken birden
dişlerini boynuma sapladı ve kanımı son damlasına kadar çekti ve bayıldım.
E Y L Ü L 2 0 2 0 • S A Y I 1
Uyandığımda hayatımda hissetmediğim kadar bir açlık vardı vücüdümda. Ne kadar
içsem de bana yetmiyordu hatta daha fazla istiyordum.Sadece onların tarafına
geçmekle kalmamış onlardan birine dönüşmüştüm beni kaçmayayım diye kendisi
gibi yaratığa dönüştürmüştü. Nefret etsem de hayatta kalmak için onlarla beraber
yıllardır beslendim ve beslenmeye devam ediyorum.
Hatta 15 dakika sonra bir bayan yeni çıkıcak bir dizide oynama umudu ile buraya
doğru geliyor ve bende onu almak için otobüs durağında bekliyorum.
E Y L Ü L 2 0 2 0 • S A Y I 1
#35
Uğur Durmuş
“Üzgünüm dedektif hanım ama kendisi hemen önünüzden çıktı.”
Kasabaya geleli iki gün bile olmadı ama şimdiden bir aydır ##### ‘da kısılı
kalmış kadar tükenmiş ve yorgun hissediyorum. Burada çok fazla zaman geçirmek
istemiyorum sokaklarında dolaşmak bile tüylerimi diken diken etmeye yetiyor.Ofisten
çıkmadan önce bir not bırakıp bugünlük Odama dönsem iyi olur.
Merhabalar başkan ###### bey yaşanan kayıp vakalarından biri için tutulan özel
dedektif olarak görüşmeye geldim fakat ofisinizde sizi bulamadım. Yarın bana vakit
ayırabilirseniz mutlu olurum.
En kısa zamanda görüşmek dileğiyle,
J.R.
Söylenenlere göre son iki haftada bu çevrede en az sekiz kayıp vakası var ama
fazlasının da olduğundan şüpheliyim. İlginç olan bir diğer nokta ise kaybolan gençler
hakkında iki haftadır herhangi bir araştırma yapılmamış gibi gözüküyor. Olayların
üzerinde en çok duran kişinin, benim gibi, bir özel dedektif olması gerçekten davanın
bana uymadığı konusundaki şüphelerimi silmeye yetti. Her şey tıpkı o garip apartman
olayındaki gibi hissettiriyor.
E Y L Ü L 2 0 2 0 • S A Y I 1
Okey! Şimdi üzerinden geçmek gerekirse.. Beni tutan aileden öğrendiğim
kadarıyla çocukları ####### uzun zamandır görüşmediği arkadaşlarını ziyarete
geliyor ve geldikten kısa bir süre sonra aile ile iletişimi kopuyor. Doğal olarak bilgi
alınabilecek ilk kişi ziyarete gelinen arkadaş.. Onun da kurbanlardan biri olması
durumu zaten yeterince zorlaştırıyor fakat asıl kafa karıştırıcı kısım Almila ######
arkadaşı buraya gelmeden üç gün önce kaybolmuş. Aile çocukları kurbanlardan biri
olmasa ve hatta bu gariplikler ya da yetkililer bu kadar kayıtsız olmasa hiç bana
gelmeyebilirlerdi bile.
“ Dikkat! Sıradaki durak F..... F..... durağı inecek yolcularımıza duyurulur”
Ah.. Durağım burasıydı sanırım, şu köşede gördüğüm ###### sokağının
tabelası olmalı... Bu da dün giriş yaptığım ##### Oteli, kaldığım #-12 numaralı odam
ve pek de rahat olmayan yatağım.
Yeni gün yeni fırsatlar değil mi? Tüm gece dinlendim ve çözmem gerek bir
davam var. Bugün de bahanelerini kabul edemem oraya gidiyorum ve..
“İyi günler kasabada yaşanan kayıp vakaları ile ilgili başkan ###### ile görüşmek
istiyorum ve aciliyeti var. Dün de gelmiştim ve başkanın burada olmadığı söylendi
sırf bu yüzden ben de not bırakmıştım bugün artık hayır cevabını kabul etmek
istemiyorum lütfen kendisine Bugün görüşeceğimizi iletir misiniz?”
“Tabii ki.. tabii ki buyurun girebilirsiniz.”
Beklediğimden kolay oldu. O zaman sırada ####### var. Onu karşıma
alıyorum ve...
“Bakın sonunda size ulaşabildiğim. ######‘da üçüncü günüm ve bir şeylerin
yanlış olduğunu söyleyebilmek için fazladan üç gün geçirdim bile. O yüzden direkt
konuya giriyorum ######, Almila ######, ###### Cınar ve eminim adalarını sizin
de çok iyi bildiğiniz diğer kayıp gençler hakkında bildiğiniz ne varsa daha fazla vakit
kaybetmemek adına öğrenmek istiyorum. Benimle ne kadar işbirliği yaparsanız
ikimiz adına da o kadar iyi olur diye düşünüyorum.”
Kaçamak cevaplar vermezsen iyi edersin..
“Ah! Tabii ki dedektif hanım sizi burada ömür boyu tutmak gibi bir niyetimiz yok.
Cevap verebileceğim her şeyi cevaplamak isterim..”
Tamam.. Bir şeylerin yanlış olduğunu anlamam için tüm bunları bu kadar
aptal bir gülümse ile söylemene gerek yoktu.
E Y L Ü L 2 0 2 0 • S A Y I 1
“J### Rad ###. hanım kasabamızın adını daha önce hiç duymadığınızı tahmin
ediyorum. Bence siz de katılırsınız ki ##### gayet akılda kalıcı bir isim. Üstelik
kasabada biraz dolaştıysanız eminim ıssız bir kasaba olmadığını hatta görece yoğun
insan trafiği olan bir yer olduğunu fark etmişsinizdir.”
Tam adımı vermediğime de eminim. Konuşmaya devam et sosyopat
herif çoktan enselendin bile. Artık hiçbir yere kaçamazsın!
“Neyse sıkıldım. Gerçekten uzatamayacağım bu sefer.. Özetlemek
gerekirse ######’da kötü, şeytani, kadim artık ne demek istiyorsan tarzı bir şeyler
yapıyoruz ayinli falan. Hatta ayıp olmasın uğraşıyorsun o kadar isim de vereyim
#######‘a tapıyoruz... yani çoğumuz... hayatta olanlar en azından. Konu çok
dağıldı buralara girmeye çok da gerek yok. Çocuklara gelirsek bu konulardan
bağımsızdı #######’ya çocuk işçi olarak satıyoruz. Belki bir iki tanesini ömrüme
eklemek için kurban vermiş olabilirim ama.”
nE? Beklentilerimin altında kalan klişe plot ve beni ilgilendiren tek
kısmın aslında paranormal olmaması.. Bu dava çok çabuk hayal kırıklığına dönüştü.
“Klişe bulmanız biraz kırıcı oldu fakat elimde hâla bir iki numara var umarım
daha ilginç bir noktaya taşıyabiliriz. Mesela şimdi şu kapıdan çıkıp gidiyorum,
ardımdan geliyorsunuz ve şimdilik konu kapanıyor”
Yalan söylemiyim zihin okuma bir miktar heyecan kat.. ve bu kadar çabuk
çıkıp gitmeni de beklemiyordum. Takip sahnelerinden nefret ediyorum.
“Hey! Nereye gitti şimdi bu yaşlı başlı adam?”
“Üzgünüm dedektif hanım ama kendisi hemen önünüzden çıktı.”
Kasabaya geleli henüz iki gün bile olmadı...
Kaynakça
Kapak Görseli:
Idylls of the King, Gustave Dore
https://www.wikiart.org/en/gustave-dore/idylls-of-the-king-12
İç Kapak Alıntılanan Söz:
Cthulhu'nun Çağrısı, H.P. Lovecraft
İç Kapak Görseli:
Juggling Planets, J. J. Grandville
https://www.oldbookillustrations.com/illustrations/balls-planets/
FRP Dosyası İlk Görsel:
https://www.amazon.com/Fate-Core-Dice-Vampire/dp/1613170602
FRP Dosyası İkinci Görsel:
Fate Condensed Türkçe Playtest Kapağı
İletişim için: solamniyafanzin@gmail.com
Eserler n tel f hakları yazarlarına a tt r ve yazarından yazılı
z n alınmadıkça eserler makul uzunluktak alıntılar dışında
ayrı ayrı dağıtılamaz veya kullanılamaz.