29.04.2021 Views

MÖHUK 5 (PRATİK) (1)

PDF'lerinizi Online dergiye dönüştürün ve gelirlerinizi artırın!

SEO uyumlu Online dergiler, güçlü geri bağlantılar ve multimedya içerikleri ile görünürlüğünüzü ve gelirlerinizi artırın.

MİLLETLERARASI ÖZEL HUKUK

UZEM NOT 5

OLAY 2

“Davacılardan (D) Bankası, Avusturya’da bulunan tekne hakkında borçlu şirket ile yaptıkları

mülkiyeti saklı tutma sözleşmesi gereğince, borç ödeninceye kadar dava konusu tekneyi kullanmak

üzere borçluya teslim ettiklerini, borç ödenmediği için mülkiyetin henüz borçluya geçmediğini iddia

etmiştir. Diğer davacı (S) Şirketi, tekneyi Türkiye’de bulunduğu sırada borçludan noter onaylı satış

sözleşmesiyle satın aldığını, bilahare borçluya kiraya verdiğini ileri sürerek mülkiyetin kendisine ait

olduğunu belirtmiş ve haczin kaldırılmasını istemiştir. Mahkemece Türk hukuku uygulanarak davacı

(D) bankasının davasının reddine, (S) şirketinin davasının ise kabulüne karar verilmiştir.

Davaya konu olan olayların taraflarının tamamı Avusturya uyruklu olup, olayların, devletler özel

hukuku çerçevesinde değerlendirilmesi gerekliliği tartışılmazdır. Ne var ki uyruklar dikkate

alınmadan hukuki sorunun çözülmesi isabetli olmamıştır.

Dava konusu teknenin, gemi siciline kayıtlı olmadığı bu nedenle taşınır niteliği bulunduğu dikkate

alınarak değerlendirme yapılmalıdır. Prensip olarak milletlerarası eşya hukukunda, eşyanın

bulunduğu yer hukuku (lex rei sitae) hakimdir. MÖHUK md.23/I uyarınca, taşınır mallar üzerindeki

mülkiyet hakkı, malın bulunduğu yer hukukuna tabidir. Ancak bir taşınır eşya belirli bir hukuk

alanından diğer bir hukuk alanına geçerse, bu eşya kendiliğinden yeni hukuk alanının eşya hukuku

statüsüne tabi olur. Olayda dava konusu tekne Türkiye’de haczedildiğinden teknenin mülkiyeti

Türk hukukuna göre tayin edilmelidir. Türk hukukunda, taşınır mülkiyeti zilyetliğin teslimi ile alıcıya

geçer. Dava konusu tekne borçluya teslim edilmiş olduğundan mülkiyet borçluya geçmiştir. Davacı

bankanın alacak hakkı kişisel bir hak niteliğinde olduğundan bu hakkı alacaklıya karşı ileri

süremez.”

SORU 1: Tarafların tümü Türk uyruklu olsaydı, davaya konu olayların milletlerarası özel hukuk

kuralları çerçevesinde değerlendirilme zorunluluğu ortadan kalkar mıydı? Yargıtay’ın konuya ilişkin

görüşünü değerlendirerek cevaplandırınız.

ÖĞRENCİ: Yabancılık unsuru, bir olay veya ilişkinin bir veya birden çok yabancı hukuk nizamıyla temas

halinde bulunmasıdır. Kararda ilk derece mahkemesi yabancılık unsuru olduğunu gözden kaçırmıştır.

Yargıtay, davaya konu tarafların tamamı Avusturya uyruklu olduğundan olayın milletlerarası özel

hukuk alanında değerlendirilmesi gerektiğini savunmuştur. Yargıtay sadece uyruğu dikkate almıştır.

Bu değerlendirme doğru olmakla birlikte eksiktir. Çünkü sözleşme kurulurken tarafların Avusturya

vatandaşı olması yanında tekne de sözleşme kurulurken Avusturya’da bulunmaktadır. Bu nedenle

taraflar Türk de olsalar yabancılık unsuru taşıdığı için herhangi bir değişiklik olmazdı. Olayın

milletlerarası özel hukuk kuralları çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir.

Arkadaşınızın dedikleri doğru. Yabancılık unsuru MÖHUK’ta açıkça düzenlenmemiştir.

Yabancılık unsuru şahsi, coğrafi ya da konu itibariyle özel hukuk münasebetinin birden fazla yabancı

hukuk sistemiyle ilişkili olmasıdır. Olayda birinci derece mahkemesi herhangi bir değerlendirme

yapmadan bunu iç hukuk meselesi olarak değerlendirip doğrudan Türk hukuku uygulayarak

çözmüştür. Halbuki yabancılık unsuru mevcut olduğu için iç hukukta MÖHUK’a gitmesi

gerekmekteydi. Yargıtay bu tespiti yapmıştır ancak sadece kişi bakımından yabancılık unsurunu

değerlendirmiş, yer bakımından bir değerlendirmede bulunmamıştır. Yargıtay’ın değerlendirmesi

doğrudur ama eksiktir. Sadece kişi bakımından yabancılık unsuru değil, aynı zamanda tekne yabancı

2.10 TL Sayfa 1


MİLLETLERARASI ÖZEL HUKUK

bir ülkede bulunduğundan dolayı yer bakımından da yabancılık unsuru mevcuttur. Bu nedenle

Yargıtay’ın değerlendirmesine doğrudur ama eksiktir diyoruz.

Sınavlarda size doğrudan yabancılık unsurunu sorarsak yabancılık unsuru hakkında bir

değerlendirme yapmanız gerekiyor. Onun dışında “yabancılık unsuru içeren özel hukuk ilişkisidir”

deyip geçmelisiniz. Doğrudan sorulmadığı takdirde uzunca yabancılık unsuru değerlendirmesi

yapmayın.

SORU 2: Dava konusu tekne üzerindeki hakkın, Avusturya hukuku tarafından taşınmaz mülkiyeti

olarak nitelendirilmesi karşısında, gemi siciline kayıtlı olmadığı için Türk hukukunda taşınır

mülkiyeti hakkı sayılmasından kaynaklanan problem nasıl çözülür?

Bir hukuk sisteminde taşınmaz mal olarak kabul ediliyor, diğer hukuk sisteminde taşınır mal

olarak kabul ediliyor. Bu durum nasıl çözülür?

ÖĞRENCİ: Problemin ana kaynağı bir malın menkul mü yoksa gayrimenkul mü olduğudur. MÖHUK’ta

lrs kuralı olarak bilinen malın bulunduğu yer kuralı vardır. Bir malın menkul mü yoksa gayrimenkul mü

olduğunu bu şekilde bulabiliyoruz. Olayda da uyuşmazlığa konu mal işlem anında Avusturya’da

bulunduğu için Avusturya hukukuna göre çözümlenmelidir. Bu nedenle Avusturya hukukuna göre

taşınmaz mal olarak kabul edilmelidir.

Burada bir Yargıtay kararı mevcut olduğu için Yargıtay’ın verdiği kararı da değerlendirmeniz

gerekir. Birinci derece mahkemesi bu durumla alakalı bir şey dememiş; Yargıtay ise dava konusu

tekne gemi siciline kayıtlı olmadığı, bu nedenle taşınır niteliği taşıdığı şeklinde değerlendirme

yapılmalıdır demektedir. Malın menkul mü yoksa gayrimenkul mü, yani hangi nitelikte olduğu

hususunda tartışma vardır. Malın taşınır mı taşınmaz mı olduğu da ayni hakka ilişkin bir meseledir ve

MÖHUK md. 21’e gidilmek kaydıyla belirlenen hukuka göre çözümlenmesi gerekir.

Aynî haklar MADDE 21

(1) Taşınırlar ve taşınmazlar üzerindeki mülkiyet hakkı ve diğer aynî haklar, işlem anında malların

bulunduğu ülke hukukuna tâbidir.

İşlem anında malın bulunduğu ülke hukukuna (lrs) bakacağız. Olayımızda mal Avusturya’da

bulunurken davacı D ile borçlu arasında bir işlem gerçekleşmiştir. İşlem anında malın bulunduğu ülke

Avusturya olduğu için malın niteliğine Avusturya hukukuna göre karar verilmesi gerekir. Ancak

Yargıtay Türk hukukunu baz alarak taşınır niteliğinde olduğunu söylemiştir. Yargıtay’ın bu konudaki

kararı yerinde değildir. Mal Avusturya hukukuna göre taşınmaz niteliğindedir.

SORU 3: Eşyanın bulunduğu yer, milletlerarası özel hukuk bakımından ne ifade eder? Bu

kavramdan ne anlaşılması gerektiği prensip olarak hangi hukuka göre belirlenir?

ÖĞRENCİ: Bağlama konusunun hukuka bağlanmasında kullanılan bağlantı unsuruna bağlantı noktası

deriz. Eşyanın bulunduğu yer de bağlama noktasıdır. MÖHUK md. 21’de “taşınır ve taşınmaz mallar

üzerinde ayni haklar, işlem anında malın bulunduğu yer hukukuna tabidir” denilmektedir. Burada

hangi ülkenin MÖHUK kurallarına atıf yapıldığını göstermektedir. Avusturya MÖHUK’unda yer alan bir

bağlama noktası da Avusturya hukukuna göre yorumlanmalıdır.

Bir özel hukuk münasebetini bir hukuka bağlayan maddi veya hukuki unsurlara bağlanma

noktası diyoruz. MÖHUK md. 21’de de bağlanma noktası olarak eşyanın bulunduğu yer esas

2.10 TL Sayfa 2


MİLLETLERARASI ÖZEL HUKUK

alınmıştır. Eşyanın bulunduğu yer bağlanma noktası olarak kabul edilmiştir. Bağlanma noktaları hangi

hukuk içinde yer alıyorsa bu hukuk sistemine göre değerlendirilmelidir. Türk MÖHUK sisteminde yer

alan bir bağlanma noktası Türk hukuk sistemine göre değerlendirilecektir. Ancak atıf söz konusu

olduğunda (şahıs ve aile hukukunda atıf dikkate alınır), örneğin Türk MÖHUK sistemi bizi Avusturya

MÖHUK sistemine götürdüyse Avusturya MÖHUK kurallarını uygulayacaksak, bağlanma noktasını

Avusturya hukukuna göre değerlendirmemiz gerekmektedir. Ancak olayımız şahıs veya aile hukukuna

ilişkin değildir, eşya hukukuna ilişkin bir durum söz konusudur. Eşya hukukuna ilişkin bir mesele

olduğundan atıf dikkate alınmaz. Eşyanın bulunduğu yer hukuku Türk MÖHUK’una binaen tespit

edildiğinden eşyanın bulunduğu yer kavramını da Türk hukuk sistemine göre değerlendirmemiz

gerekmektedir. Çünkü bu kavram Türk hukuk sistemi içinde yer almaktadır. Arkadaşınız dediği kısım

hatalı oldu. Eşyanın bulunduğu yerin ne anlam ifade ettiği Türk hukuk sistemine göre karar

verilmelidir.

İçinde bulunduğu hukuka göre değerlendirilir. Hakim bu kavramı Türk MÖHUK’unda görerek

işlem yaptığı için Türk hukukuna göre değerlendirilmesi gerekmektedir. Lex fori hakimin hukuku

olduğu için atfın olduğu durumları kapsamaz. Bu nedenle içinde bulunduğu hukuka göre

değerlendirilmelidir demek daha doğrudur.

SORU 4: Mülkiyeti saklı tutma sözleşmesine uygulanacak hukuk nasıl tayin edilir. Açıklayınız.

ÖĞRENCİ: Mülkiyeti saklı tutma sözleşmesi doğrudan bir borçlar hukuku sözleşmesi olmayıp, belli bir

şarta bağlanıp ve bu şart gerçekleşene kadar mülkiyetin satıcıda kalması durumudur. Şart

gerçekleşene kadar alıcı malı emin sıfatıyla zilyet olarak elinde bulundurur, sözleşmede öngörülen

şart gerçekleşirse mülkiyet alıcıya geçer. MÖHUK maddelerine baktığımızda doğrudan mülkiyeti saklı

tutma sözleşmelerine yönelik bir madde bulunmamaktadır. Bu nedenle genel hüküm olan MÖHUK

md. 21’e gidilmelidir. Md. 21’de “taşınırlar ve taşınmazlar üzerindeki mülkiyet hakkı ve diğer aynî

haklar, işlem anında malların bulunduğu ülke hukukuna tâbidir” denilmektedir. Taşınır mal sonradan

yer değiştirse dahi sözleşmenin kurulduğu anda hangi ülke hukukuna tabiyse o ülke hukukuna göre

tatbik olunacaktır. Olayda taraflar arasında bir mülkiyeti saklı tutma sözleşmesi mevcuttur. Alıcı malik

değildir. Özel düzenleme bulunmadığından genel kural olan MÖHUK md. 21’de belirtilen sözleşme

kurulduğu esnada sözleşmeye konu olan malın bulunduğu ülke hukuku uygulama alanı bulur. Olayda

işlem sırasında tekne Avusturya’da bulunduğu için tabi olduğu hukuk Avusturya hukukudur. Tekne

daha sonradan Türkiye’ye gelse de bu önemsizdir. Sözleşme yapıldığı anda malın bulunduğu ülke

hukukunun uygulanması gerekmektedir.

Arkadaşınızın cevabı doğru. Mülkiyeti saklı tutma sözleşmesine ilişkin özel bir MÖHUK

düzenlemesi mevcut değildir. Mülkiyeti saklı tutma sözleşmesi her ne kadar sözleşme ibaresi

barındırsa da bir borçlandırıcı işlem olarak değil, tasarruf işlemi olarak dikkate alınır, ayni haklara

ilişkin bir durumdur ve taşınır rehni niteliğindedir. Mülkiyeti saklı tutma sözleşmesi, bir satım

sözleşmesi nedeniyle alıcıya teslim ettiği mal üzerinde bir şartın gerçekleşmesine kadar satıcının

mülkiyetinin devam etmesidir. Burada satış bedeli tamamen ödenmediği sürece mülkiyet satıcıda

kalmaya devam eder. Ayni hakka ilişkin olduğu için MÖHUK md. 21 kapsamında değerlendirilmelidir.

Olayımızda davacı D bankası ile tekne alıcısı kişi arasında mülkiyeti saklı tutma sözleşmesi mevcuttur.

Aynî haklar MADDE 21

(1) Taşınırlar ve taşınmazlar üzerindeki mülkiyet hakkı ve diğer aynî haklar, işlem anında malların

bulunduğu ülke hukukuna tâbidir.

2.10 TL Sayfa 3


MİLLETLERARASI ÖZEL HUKUK

Mülkiyeti saklı tutma sözleşmesinin işlem anı olarak kurulduğu zamanı dikkate almamız

gerekmektedir. İşlem anında mal Avusturya’da bulunmaktadır. Bu nedenle mülkiyeti saklı tutma

sözleşmesi Avusturya hukukuna göre değerlendirilmelidir. Avusturya hukukuna göre de geçerli bir

mülkiyeti saklı tutma sözleşmesi mevcuttur. Mülkiyeti saklı tutma sözleşmesine Avusturya hukuku

uygulanacaktır.

SORU 5: Olayda, Avusturya hukukuna tabi olan mülkiyeti saklı tutma sözleşmesinin, Türk

hukukunda yer alan bir şartın yerine getirilmemesinden ötürü geçersiz kılınmasının gerekçesi

nedir? Açıklayınız.

Burada Yargıtay’ın görüşünü açıklamanızı bekliyoruz. Yargıtay’ın görüşüne katılmıyorsanız

kendi görüşünüzü ifade edebilirsiniz. Doktrinde tartışmalı bir konu.

Yargıtay bankadan kredi almak suretiyle bir tekne satın alan davalı ile banka arasında kredi

ödeninceye kadar teminat amaçlı olmak üzere akdedilen mülkiyeti saklı tutma sözleşmesinin

geçerliliği hakkında bir karar vermiştir. Yani mülkiyeti saklı tutma sözleşmesinin hangi hukuka tabi

olacağı hususunda bir görüş bildirmiştir. Dava konusu teknenin gemi siciline kayıtlı olmadığı için

taşınır nitelikte olduğunu, MÖHUK md. 21’de işlem anında eşyanın bulunduğu yer hukukunun

uygulanacağı belirtildiği için banka ile davalı arasında yapılan mülkiyeti saklı tutma sözleşmesi

yapıldığı sırada mal Avusturya’da bulunduğundan Avusturya hukukuna tabi olacağı belirtilmiştir. Bir

taşınır eşyanın bir hukuk alanından diğer bir hukuk alanına geçmesi halinde bu eşya kendiliğinden

yeni hukuk alanına tabi olur ancak tamamlanmış ayni haklar bakımından eski hukuktaki haklar

korunmaya devam eder. Örneğin mal Avusturya’dayken bir mülkiyeti saklı tutma sözleşmesi yapıldı,

daha sonra mal Türkiye’ye geldiği zaman kural olarak MÖHUK md. 21 işlem anıyla sınırlı tuttuğu için

mal Avusturya’dayken yapmış olduğumuz ayni hakka ilişkin kazanımın korunması gerekmektedir.

Ancak Yargıtay bu kararında bir istisna olarak önceki hukuk alanının eşya hukuku hükümlerinin

sonraki hukuk alanının eşya hukuku hükümlerine uymaması durumunda, yeni statünün önceki

statünün yerini alacağını ifade etmiştir. Biz şöyle öğrenmiştik: MÖHUK md. 21’e göre işlem anındaki

hukuka göre hak kazanılır, sonradan eşyanın yer değiştirmesi önem arz etmeyecektir. Ama Yargıtay

burada önceki hukuk alanındaki eşya hukuku hükümlerinin, eşyanın yeni bulunduğu ülkedeki hukuk

hükümleriyle uyumlu olmaması durumunda sonraki statü yerinin dikkate alınması gerektiği yönünde

bir görüş bildirmiştir.

Avusturya hukukunda mülkiyeti saklı tutma sözleşmesi taraflar arasındaki bir sözleşme ile

geçerli olabilmektedir. Yani tarafların bu konuda anlaşması, mülkiyeti saklı tutma sözleşmesinin

geçerliliği açısından yeterliyken, TMK’da mülkiyeti saklı tutma sözleşmesinin geçerliliği için alıcının

yerleşim yeri siciline tescil şartı mevcuttur. Avusturya hukukunda tescil şartı bulunmadığından,

Yargıtay bunun Türk hukuku açısından geçerli olabilmesi için tescil edilmiş olması gerektiğini söylemiş.

Olayda bir tescil olmadığı için Yargıtay’a göre mülkiyeti saklı tutma sözleşmesi geçersizdir. Doktrindeki

ağırlıklı görüş de önceki hukuk alanı içinde tahsis edilmiş bir hakkın statü değişikliğinden sonra

varlığını devam ettirmesi, yani önceki ayni hak statüsü içerisinde tesis edilmiş bir hakkın ikinci ayni

hak statüsü çerçevesinde geçerliliklerini korumaları, ikinci ülkede de bu hakka aynı şekilde geçerlilik

sağlanmışsa geçerli olur. Avusturya hukukundaki düzenlemenin tam bir karşılığı bulunmadığı için Türk

hukuku açısından geçerli olmayacağı ifade edilmektedir. Ancak MÖHUK md. 21’deki düzenleme

nettir. İşlem anında taşınmazın bulunduğu ülke hukukuna göre ayni hakkın kazanılacağını, daha sonra

taşınmazın yer değiştirmesi durumunda kazanılmış haklar bakımından bir değişiklik olmayacağını

ancak tamamlanmamış haklar bakımından eşyanın yeni bulunduğu yer hukukuna göre işlem

2.10 TL Sayfa 4


MİLLETLERARASI ÖZEL HUKUK

yapılacağını ifade etmiştik. Olayımızda sözleşmenin yapıldığı anda mal Avusturya’dadır ve Avusturya

hukukuna göre mülkiyeti saklı tutma sözleşmesi tamamlanmıştır, yani ayni hak kazanılmıştır.

Yargıtay’ın istisnai olarak karşılıklığı bulunmadığı için Türk hukukunun uygulanması yönündeki

görüşüne katılmıyoruz.

MÖHUK farklı hukuk sistemlerindeki farklılıkların mevcut olması sebebiyle oluşturulmuş bir

kanundur. Farklı hukuk sistemlerinde, farklı kaideler öngörüldüğü için hangi hukuk sisteminin

uygulanacağının tespit edilmesi bakımından oluşturulmuştur. Bu nedenle Yargıtay’ın mantığı,

kanunlar ihtilafı kuralları mantığına ters düşmektedir. He ülke kendi gelenek göreneklerine uygun

olarak kendi hukuk kurallarını oluşturabilir. O hukuk kuralları kendi ülkemizde geçerli olmadığı için

kendi ülkemizdeki hukuk kurallarının uygulanmasını talep edemememiz gerekir. Aynı zamanda

TBK’daki tescil şartının sadece Türk hukuk sistemine tabi mallar için öngörüldüğünü düşünmekteyiz.

Buradaki mal Türk hukuk sistemine değil, Avusturya hukuk sistemine tabidir. Bu sebeplerle azınlık

görüşe katılıp, Yargıtay’ın vermiş olduğu kararın yerinde olmadığını düşünüyoruz.

SORU 6: Davacı (S) şirketi ile borçlu arasında akdedilen satım sözleşmesine uygulanacak hukuku

belirleyiniz.

Burada ayni hakka ilişkin değil, direkt sözleşmeye ilişkin bir soru mevcut. Burada öncelikle

uluslararası sözleşmeler açısından durumu değerlendirip bunların kapsamına giren bir durum olup

olmadığını değerlendirmeliyiz. Uluslararası sözleşmelerin kapsamına girmiyorsa MÖHUK md. 24’e

gidilmesi gerekir.

Olayda S şirketi tekneyi borçludan noter onaylı satım sözleşmesiyle satın aldığı, daha sonra

borçluya kiraya verdiği ifade edilmektedir. Olayımızda yabancılık unsuru bulunmaktadır, alım satım

sözleşmesi mevcuttur. Satım sözleşmesi olduğu için öncelikle Mal Satımına İlişkin Viyana

Sözleşmesine gitmemiz gerekmektedir. Sözleşmeyi incelediğimizde tekne satımına ilişkin

sözleşmelerin, sözleşme kapsamı dışında olduğu belirtilmiştir. Bu nedenle sözleşme kapsamında

değerlendirme yapamayız, MÖHUK’a gitmek suretiyle uygulanacak hukukun tespiti gerekmektedir.

MÖHUK’taki özel düzenlemelerin kapsamına giren bir sözleşme olmadığından genel hüküm olan

MÖHUK md. 24’e gidilecektir. Md. 24’te öncelikle sübjektif bağlama kurallarının olup olmadığını, yani

tarafların bir hukuk seçimi yapıp yapmadığının tespit edilmesi gerekmektedir. Olayda taraflar bir

hukuk seçimi yapmamışlardır. Bu nedenle MÖHUK md. 24/4 objektif bağlama kurallarına bakılmalıdır.

Bu fıkrada en sıkı ilişkili hukukun tespitinde birtakım objektif bağlama kurallarının öngörüldüğünü

görmekteyiz.

(4) Tarafların hukuk seçimi yapmamış olmaları hâlinde sözleşmeden doğan ilişkiye, o sözleşmeyle

en sıkı ilişkili olan hukuk uygulanır. Bu hukuk, karakteristik edim borçlusunun, sözleşmenin

kuruluşu sırasındaki mutad meskeni hukuku, ticarî veya meslekî faaliyetler gereği kurulan

sözleşmelerde karakteristik edim borçlusunun işyeri, bulunmadığı takdirde yerleşim yeri hukuku,

karakteristik edim borçlusunun birden çok işyeri varsa söz konusu sözleşmeyle en sıkı ilişki içinde

bulunan işyeri hukuku olarak kabul edilir. Ancak hâlin bütün şartlarına göre sözleşmeyle daha sıkı

ilişkili bir hukukun bulunması hâlinde sözleşme, bu hukuka tâbi olur.

Olayda şirketler arası bir ilişki olduğu için, ticaret şirketlerinin bütün ilişkileri ticari iş olduğu

için, bu işi de ticari ve mesleki faaliyet gereği kurulan sözleşme olarak kabul etmemiz gerekmektedir.

Zaten şirketin malı satın alıp kiralamasından da bunun ticari amaçla alıp kiraladığı tespit

2.10 TL Sayfa 5


MİLLETLERARASI ÖZEL HUKUK

edilebilmektedir. Bu durumda öncelikle karakteristik edim borçlusunun işyerine bakılması gerekir.

Karakteristik edim borçlusu, para borcunun karşısında sözleşmeye rizikoyu veren kişi olarak

tanımlanabilmektedir. Burada sözleşmeye adını ve ağırlığını veren, rizikoyu üzerinde barındıran kişi

borçlu şirkettir. Olaydan anlaşıldığı kadarıyla borçlu şirket de Avusturya’da kurulu bir şirket ve işyeri

de Avusturya’da bulunmaktadır. Bu nedenle olaya uygulanacak hukuk Avusturya hukukudur diyoruz.

Daha ilişkili bir hukukun olup olmadığının da tespit edilmesi gerekmektedir. Olayda taraflar

arasındaki satım sözleşmesi Türkiye’de yapılmıştır, mal Türkiye’de, taraflar Türkiye’dedir. Tüm bunlar

beraber değerlendirildiğinde Türk hukukunun daha sıkı ilişkili olduğu tespitinde bulunabiliriz. Bu

nedenle objektif bağlama kuralları çerçevesinde sıkı ilişkili hukuk Avusturya hukuku çıksa da, daha sıkı

ilişkili hukuk olarak Türk hukukunun mevcut olmasından dolayı olaya Türk hukuku uygulanmalıdır.

Sınavlarda en sıkı ilişkili hukuk değerlendirmesini sakın unutmayın. Belki objektif bağlama

kurallarına göre tespit edilen hukukla aynı hukuk çıkacaktır ama yine de bu değerlendirmeyi kağıt

üzerinde görmek istiyoruz.

OLAY 3

Türk Firması (T) kuru incir ve üzüm ihraç etmektedir. Alman ticaret şirketi (A), Türk Firması (T)’nin

ihraç ettiği malları Almanya’da pazarlayıp satmaktadır. (T)firması malların bir kısmını doğrudan

doğruya ticaret şirketi (A)’ya Almanya’ya göndermekte, bir kısmını ise bu şirketlerin Türkiye’deki

yavru ortaklığı (C)’ye Türkiye’de teslim etmektedir. Bu ticari ilişkiye ait tekmil önemli anlaşmalar

(T) firması ile doğrudan doğruya ticaret şirketi (A) arasında yapılmaktadır. Özellikle (T) ile (A)

arasındaki ticari ilişkiye ait bütün teferruat Almanya’da görüşülüp karara bağlanmaktadır.

Ticaret Şirketi (A) malların büyük bir kısmını Almanya’da paketlemektedir. Paketler de yine ticaret

şirketi (A)’nın talebine uygun olarak Almanya’da hazırlanmaktadır. Türk firması (T) ile Alman ticaret

şirketi (A) arasındaki bu ticari ilişki yazılı bir sözleşmeye dayanmamaktadır.

SORU 1: Türk Firması (T), Alman ticaret şirketi (A) ile ticari bağlantısına son vermek istemektedir.

Hangi hukuk uygulanacaktır?

Sözü edilen şirketlerden biri Almanya’da yani yabancı ülkededir ve malların kısmen teslim yeri

de yabancı ülkedir. Bundan dolayı yabancılık unsuru olayda mevcuttur. Özel hukuk ilişkisi olduğundan

milletlerarası özel hukuk kuralları uygulama alanı bulacaktır. Olayda bir sözleşme mevuttur ve bu

sözleşme özel düzenlemeler kapsamındaki sözleşme olmadığı için MÖHUK md. 24 kapsamında

değerlendirme yapılması gerekmektedir. MÖHUK md. 24’te tarafların hukuk seçimine öncelik

tanınmıştır.

(4) Tarafların hukuk seçimi yapmamış olmaları hâlinde sözleşmeden doğan ilişkiye, o sözleşmeyle

en sıkı ilişkili olan hukuk uygulanır. Bu hukuk, karakteristik edim borçlusunun, sözleşmenin

kuruluşu sırasındaki mutad meskeni hukuku, ticarî veya meslekî faaliyetler gereği kurulan

sözleşmelerde karakteristik edim borçlusunun işyeri, bulunmadığı takdirde yerleşim yeri hukuku,

karakteristik edim borçlusunun birden çok işyeri varsa söz konusu sözleşmeyle en sıkı ilişki içinde

bulunan işyeri hukuku olarak kabul edilir. Ancak hâlin bütün şartlarına göre sözleşmeyle daha sıkı

ilişkili bir hukukun bulunması hâlinde sözleşme, bu hukuka tâbi olur.

Olayda tarafların seçtikleri bir hukuk bulunmamaktadır. Türk firması T ile Alman şirketi A

arasında kuru incir ve üzüm alım satımına ve bunun pazarlanmasına ilişkin bir akit söz konusudur.

2.10 TL Sayfa 6


MİLLETLERARASI ÖZEL HUKUK

Sadece alım satım sözleşmesi olsaydı uluslararası sözleşme hükümlerine giderdik ancak burada alım

satım ve pazarlama sözleşmesi olduğundan sui generis bir sözleşmedir. İki tarafa da borç yükleyen bir

sözleşme türüdür. Hukuk seçimi yapılmadığı için objektif bağlama kurallarına bakılmalıdır. Olayın

ticari iş olup olmadığı hakimin hukukuna göre belirlenecektir, yani Türk hukukundaki düzenlemelere

göre tespit edilecektir. TTK’da düzenlenen bütün hususlar ve bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün

işlem ve fiiller ticari iştir. Bir tacirin borçlarının ticari olması asıldır. Gerçek kişi tacir, sözleşme

sırasında bu işin ticari iş olmadığını açıkça bildirmişse iş ticari iş sayılmaz. Tüzel kişilerin bütün

faaliyetleri ticari iştir.

Olayda bir ticari şirket tarafından kurulan bir sözleşme olduğu için ticari iş niteliğinde bir

işlemdir. Karakteristik edim borçlusu, akde adını ve ağırlığını veren, diğerlerine göre daha rizikolu

konumda olandır. Türk şirketinin edimi kuru üzüm ve incirin pazarlanması için Alman şirketine

teslimidir. Alman şirketinin edimi pazarlamanın yapılacağı ülkede pazarlamanın ve gerekli reklamların

teknik ve ekonomik ayrıntılarını düzenlemek, reklamları yapmak, gönderilen malların bu ülkenin

zevkine ve burada geçerli olan güvenlik ve sağlık şartlarına uygun halde paketlemektir. Bu ifadelerden

Alman şirketinin daha rizikolu olduğunu ve çok çeşitli yükümlülüklerinin olduğunu anlıyoruz. Bu

sebeple karakteristik edim borçlusu Alman şirketidir. Ticari akit olduğundan ilk önce Alman şirketinin

işyerinin bulunduğu ülke hukuku olan Alman hukuku uygulama alanı bulacaktır. MÖHUK md. 24/4

kapsamında Alman hukuku uygulanacaktır.

Daha sıkı bir hukuk mevcut mu değil mi değerlendirilmelidir. Daha sıkı ilişkili hukuku

değerlendirirken coğrafi yakınlıktan ziyade hukuki yakınlık dikkate alınmalıdır. Malların büyük

çoğunluğu Almanya’da teslim edilmektedir, pazarlaması Alman hukukuna uygun olacak şekilde

Almanya’da yapılmaktadır. Olayda her iki taraf açısından da Almanya’nın daha sıkı ilişkili hukuk

olduğu tespit edilmektedir. Daha sıkı ilişkili hukuk da Alman hukuku olduğu için Alman hukuku

uygulama alanı bulur.

Türk şirketinin Türkiye’de teslim ettiği mallar için de daha sıkı ilişkili hukuk Alman hukuku

mudur? Bu mallar ana borç ilişkisine dayalı olarak teslim ediliyorsa, yani bunlar için ayrı bir sözleşme

yapılmıyorsa veya bunun üzerindeki tartışma ana borç ilişkisinden kaynaklı olarak oluşuyorsa, ana

borç ilişkisi açısından durum değişmeyeceğinden bunlar için de daha sıkı ilişkili hukuk Alman

hukukudur diyebiliriz. Ancak bu malların teslimine ilişkin hususi sözleşmeler yapılıyorsa burada daha

sıkı ilişkili hukukun Alman hukuku olduğunu söyleyemeyiz. Çünkü pazarlama ve organizasyon, bu

malların teslimine ilişkin sözleşmede yer almaz.

Eğer şekil bakımından bir uyuşmazlık olsaydı MÖHUK md. 7 kapsamında değerlendirme

yapılacaktı. Yazılı olmaması sözleşmenin geçerliliğini etkiliyor mu etkilemiyor mu şeklinde bir soru

olsaydı MÖHUK md. 7’ye gidilecekti. Tarafların iradeleri hakkında bir soru olsaydı MÖHUK md. 32’ye

gidilecekti.

SORU 2: Almanya’ya gönderilen malların, istenilen vasıfta olup olmadığına ilişkin ölçüm, sayım,

tasarım vb. işlemler hangi hukuka göre gerçekleştirilecektir?

NOT 1: MÖHUK md. 33’ü görmediğimiz için bu sorunun çözümünü sonraya bıraktı.

NOT 2: KATILIMIN DÜŞÜK OLMASI HALİNDE BİR DAHA PRATİK ÇALIŞMA YAPMAYACAĞINI BELİRTTİ.

2.10 TL Sayfa 7

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!