5.Ulusal Speleoloji Sempozyumu
Mağara Araştırma Derneği 5.Ulusal Speleoloji Sempozyumu
Mağara Araştırma Derneği 5.Ulusal Speleoloji Sempozyumu
- TAGS
- mad
- magara
- caves
- arkeolojik
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
5. Ulusal
Speleoloji
Sempozyumu
2011, İstanbul, Türkiye
18 - 21 Mart, 2011
5 th National
Speleological
Symposium
2011, İstanbul, Turkey
March 18 - 21, 2011
BOĞAZİÇİ ULUSLARARASI MAĞARA ARAŞTIRMA DERNEĞİ
İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ MAĞARA ARAŞTIRMA KULÜBÜ
MAĞARACILIK FEDERASYONU
BOĞAZİÇİ INTERNATIONAL SPELEOLOGY SOCIETY
ISTANBUL TECHNICAL UNIVERSITY SPELEOLOGY SOCIETY
SPELEOLOGICAL FEDERATION
5. Ulusal Speleoloji Sempozyumu
İstanbul, Türkiye, 18-21 Mart 2011
5 th National Speleological Symposium
İstanbul, Turkey, March 18-21, 2011
Sempozyum düzenleyicisi:
Boğaziçi Uluslararası Mağara Araştırma Derneği (BUMAD)
Sempozyum destekçileri:
Mağaracılık Federasyonu (MF)
İstanbul Teknik Üniversitesi Mağara Araştırma Kulübü (İTÜMAK)
5. Ulusal Mağarabilim Sempozyumu 18-21 Mart 2011 tarihlerinde Boğaziçi Uluslararası
Mağara Araştırma Derneği’nin ev sahipliğinde, Mağaracılık Federasyonu ve İstanbul Teknik
Üniversitesi Mağara Araştırma Kulübü’nün desteğiyle İstanbul Teknik Üniversitesi Süleyman
Demirel Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilmiştir. Türkiye’de mağara bilimiyle uğraşan ve sportif
mağaracılık faaliyeti yürüten kişi ve kurumları bir araya getirerek bilgi paylaşımı sağlamayı
amaçlayan sempozyuma yaklaşık 200 izleyici katılmıştır. Sempozyumda 27’si sözlü 29’u da
poster olmak üzere toplam 56 bildiri sunulmuştur. Bu kitapta sözlü sunumların çoğu tam metin,
poster sunumları ise özet olarak yayınlanmıştır.
Sempozyum organizasyon komitesi:
Emrah Çoraman
Mehmet Emre Döker
Yalın Emek Çelik
Kitabı yayına hazırlayanlar:
Adil Ayar
Emrah Çoraman
Bu kitapta bulunan tüm materyal yazarların izniyle yayınlanmıştır ve tüm hakları yazarların
kendilerine aittir. Yazarlar tarafından gönderilen metinler format düzenlemeleri dışında
aynen yayınlanmış olup etik ve bilimsel sorumluluğu yazarlara aittir.
önsöz
Türkiye mağaracılık yapılacak en güzel
ülkelerden biri; henüz araştırılmamış binlerce
mağara, keşfedilmeyi bekleyen yüzlerce
canlı, birbirinden güzel coğrafyalarda kurulmayı
bekleyen sayısız dostluklar var. Öte
yandan giderek artan yapılaşma ve doğal
yaşam alanlarının tahrip edilmesi, mağaraları
ve mağaralarda yaşayan canlıları her
geçen gün daha da çok tehdit ediyor. Bundan
sadece birkaç yıl önce hiç el değmemiş halini
gördüğümüz birçok mağaranın içersine artık
beton yürüme yolları yapılıyor, birçoğu taş ve
mermer ocakları tarafından yok ediliyor ve
yine sayısını bile tahmin etmediğimiz kadar
çoğu ise baraj suları altında kalıyor.
Korumanın ilk adımı belki de belgelemek;
sahip olduklarımızı bilmezsek koruyamayız.
Bu da mağaracıların ve mağaralarda
araştırma yapan bilim insanlarının sorumluluğunu
bir kat daha arttırıyor. Bu sempozyumda
sunulan bildirilerin konu başlıklarına
bakıldığında da koruma çalışmalarının giderek
arttığını görüyoruz. Umuyoruz gelecek
yıllarda her yıl düzenlenecek olan bu sempozyum
Türkiye’nin speleolojik değerlerini
belgeleyerek Anadolu’daki mağara ekosistemlerinin
korunmasına katkı sağlayacaktır.
foreword
Turkey is one of the best countries to be
a caver; there are thousands of caves waiting
to be explored, hundreds of cave species to be
discovered, and numerous friendships to be
established. On the other hand, developmental
policies and the increased rate of destruction
of natural habitats put extra pressure
on caves and cave fauna. Most of the caves
that we had a chance to visit in their pristine
period now has concrete walking paths
inside, some of them vanished away by the
stone and marble quarries, and we do not
know how many of them are flooded by water
dams.
Most probably, the first step of protection
is documenting; if we do not know what
we have, we cannot protect them. The increased
pressure on caves brings extra responsibilities
for cavers and speleological scientists.
Nevertheless, the number of presentations in
this symposium shows that now there is an
increasing number of studies focusing on to
the conservation issues. We hope that this
symposium, which will be organized annually
in the following years, will contribute to the
cave conservation in Anatolia by documenting
Turkey’s speleological values.
5. Ulusal Speleoloji Sempozyumu
Organizasyon komitesi adına
On behalf of the organizing committee
5th National Speleological Symposium
Emrah Çoraman
Boğaziçi Uluslararası
Mağara Araştırma Derneği
Boğaziçi International
Speleological Society
ÖNSÖZ
Türkiye’de mağara sistemli araştırmalarının tarihi en az yarım yüzyıl geriye gider. Bir süre
yerbilimleri çevreleriyle sınırlı kalan bu çabalar, 1970’lerin başından itibaren üniversite öğrencileri
tarafından geliştirilmiş, en azından keşif teknikleri anlamında belirli bir kurumsallığa ve
olgunluğa erişmiştir. Aynı zamanda üniversite kampüslerinin dışında kurumsal yapılar oluşmuş
ve sorumlulukları paylaşmaya başlamıştır.
Karstlaşma süreçlerinin ‘insan boyutlu’ ürünü olarak mağara ekosistemi, mineralojiden
evrim biyolojisine, doğa bilimlerinin hemen her alanı için adeta bir doğal laboratuardır. Bu özellikleriyle
nedeniyle mağaraların incelenmesi bilimsel bir yaklaşımı davet eder. Bu amaçla bir
çok ülkede bu amaca hizmet etmek üzere mağara içi izleme/gözlem altyapıları oluşturulmuş,
mağaralarda gözlenen fiziksel ve biyolojik süreçlerin anlaşılması için önkoşul olan araştırma
sürekliliği sağlanmıştır. Bunun bir sonucu olarak, ‘mağara bilimi’, hakkında derslerin verildiği,
bilimsel etkinliklerin düzenlendiği, dergilerin yayınlandığı ve hak ettiği bir akademik kabule
kavuşmuştur.
Bu kitap, Türkiye mağara araştırma camiasının, kolaylıkla öngörülemez bir düzende
tekrarladığı sempozyumların beşincinin içeriğini yansıtmaktadır. Bir sempozyum bildiri kitabı
olmanın ötesinde, Türkiye’de speleolojinin, günahıyla sevabıyla, bir fotoğrafını çekmektedir. Bu
sayfalarda yarım asır sonunda ulaşılan amatör özenin ve heyecanın ürünlerini gözleyebilirsiniz.
Diğer yandan, bardağın boş tarafına da işaret edilebilir: Türkiye’nin akademik dünyası, bir çok
doğa bilimi alanında da olduğu gibi, bu alanda da varlığı, iyimser bir ifadeyle, zayıf ve örgütsüzdür!
Bu sempozyum çekirdek bir grubun özverili çabalarıyla ve bu çabalara duyarsız kalmayan
katılımcıların heyecanıyla gerçekleşmişti; bu kitap da benzer şekilde, ülkemizde çok sık rastlanmayan
bir özen ve sabır ürünü olarak bize ulaşıyor. Türkiyeli bir doğa bilimci olarak bu çalışmanın
akademik dünyamızı olumlu yönde utandırmasını, bir kilometre taşı oluşturmasını diler,
emeği geçen herkese, akademisyenlere ve amatörlere, ‘ellerinize, kafanıza, gönlünüze sağlık’
derim.
H. Nüzhet Dalfes
İTÜ Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü
FOREWORD
The history of systematic cave research in Turkey goes back at least half a century. At the
very beginning these efforts were confined to earth sciences circles, from 70’s on, university
students took over, and, at least from exploration techniques perspective, an institutional framework
was built and a certain level of maturity and competency was achieved.
Cave ecosystems, ‘human-scale’ products of karst processes, are natural laboratories for
almost all fields of natural sciences, from mineralogy to evolutionary biology. As a consequence
of their unique features, caves invite a scientific approach to their exploration. In many countries,
observational/monitoring infrastructures have been established and certain research continuity,
a must for understanding observed physical and biological processes, have been achieved.
Consequently, ‘cave science’ reached the academic recognition it deserves with scientific societies
and meetings, dedicated journals etc.
These proceedings reflect the content of the fifth of in a series of symposia with unpredictable
repetition period. Beyond being just a proceedings book, it takes a snapshot of speleology
in Turkey, with all its strengths and weaknesses. In these pages, you can observe the care and
enthusiasm of a true amateurism. On the other hand, it also points to the empty half of the glass:
academic presence, as it is the case in many disciplines of natural sciences in Turkey, is weak
and disorganized!
This symposium happened because of devoted efforts of a core group and the enthusiastic
response of participants to these efforts; the book itself offers us the product of a relentless
perseverance and meticulous work. As a natural scientist of this land, I am hoping that it will
put to shame (in a positive sense) our academic community and constitute a milestone. I also
thank wholeheartedly all those who contributed, academics and amateurs, to make it happen.
H. Nüzhet Dalfes
ITU Eurasia Institute of Earth Sciences
içindekiler
bildiriler
Arkeolojİ — Antropolojİ — tarİH
BİYOLOJİ
güvenlİK
harİTALAMA
20 Çatalhöyük Speleothem Örneklerİnİn İncelenmesİ
32 MAĞARA SANATI
46 TARİHİ YERALTI YAPILARININ ARAŞTIRILMASINDA
MAĞARACILIK TEKNİKLERİNİN KULLANIMI
54 Dr. Temuçİn Aygen Ve 1964 Uluslararası İstanbul
Speleolojİ Ve Karstolojİ Konferansı
58 TÜRKİYE SPELEOLOJİ (MAĞARABİLİM) KAYNAKÇASI
62 DÜZKIR MAĞARASINDAN (ALADAĞLAR) ELDE EDİLEN BAKTERİ
İZOLATLARININ BİYOLOJİK AKTİVİTELERİ
74 Türkİye’nİn İlk Mağara Akrebİ Kaydı
76 MAĞARA BAKTERİLERİ VE OLİGOTROFİ
82 TÜRKİYE MAĞARA ÇEKİRGELERİ (RHAPHIDOPHORIDAE,
ORTHOPTERA): YENİ VERİLER EŞLİĞİNDE TAKSONOMİ VE
COĞRAFİK YAYILIŞLARI
90 Unutulan bir Mağara Örümceği; Troglohyphantes pisidicus
Brignoli, 1971 (Aranei; Linyphiidae)
92 MAĞARACILIKTA GÜVENLİK
98 OPENGL KULLANARAK MAĞARA MODELLEME
108 HARİTALAMA MAĞARA İÇİ ÖLÇÜMLER
116 Eduard Alfred Martel’İn Mağara Harİtaları
118 BULGARİSTAN MAĞARALARININ KADASTROSU
JEOLOJİ
KORUMA
120 ALADAĞLAR SİLSİLESİNDE (KAYSERİ, NİĞDE, ADANA) KARST
EVRİMİNİN MAĞARA MORFOLOJİSİNE ETKİSİ
134 GEYİK DAĞLARI KUŞAĞI’NIN (Gündoğmuş-ANTALYA) DERİN
MAĞARA POTANSİYELİ
142 KUZGUN, TOROS DAĞ KUŞAĞININ YÜKSEK KARST ZONUNDAKİ
EN DERİN MAĞARA
150 MAĞARA ÇÖKELLERİNİN GEÇMİŞ İKLİM ARAŞTIRMALARINDA
KULLANILMASI: İNCESU MAĞARASI DİKİT KAYITLARINA GÖRE
ORTA TOROSLARDA SON 45000 YILLIK İKLİM DEĞİŞİMİ
156 Yağlıpınar Formasyonu’nun Sedimantolojisi, Pınarbaşı
Kuzeyi, Kayseri
158 LÜBNAN DAĞININ KARSTİK ÖZELLİKLERİ
160 TURİZME AÇILMIŞ MAĞARADA (MENCİLİS MAĞARASI- KARABÜK)
BİYOÇEŞİTLİLİĞİN GÖZLEMLENMESİ
166 MAĞARA EKOSİSTEMLERİNİN KORUNMASINDA ETKİNLİK VE 2863
SAYILI KÜLTÜR-TABİAT VARLIKLARINI KORUMA KANUNU
184 MAĞARALARIN KORUNMASINDA EKOSİSTEM YAKLAŞIMI VE
DEREBUCAK-ÇAMLIK MAĞARALARI TABİAT PARKI ÖRNEĞİ
200 TURİZME AÇILMIŞ MAĞARALARIN REHABİLİTASYONUNDA
KORUNAN ALANLAR YAKLAŞIMI VE GÜRCÜOLUK MAĞARASI
(BARTIN) ÖRNEĞİ
202 Türkİye’dekİ Önemlİ Yarasa Mağaralarının Belİrlenİp
Korunması
posterler
böLGE VE MAĞARA ARAŞTIRMALARI
206 Sarpunalinca Mağarasının Araştırılması ve
Harİtalanması
207 Safranbolu Kanyon ve Mağaralari
208 Kahramanmaraş Kuzeyi Hİdrojeolojİsİ ve Mağaraları
209 KARS, BORLUK VADİSİ VOLKANİK MAĞARALARI VE KAYA
RESİMLERİ
210 AMASRA BÖLGESİNDE ARAŞTIRMALAR
211 KÜRE MİLLİ PARKI MAĞARA ARAŞTIRMA PROJESİ
213 Gülnar Bölgesinin Araştırma Sonuçları ve
Mağaraların İncelenmesİ
214 Çem Düdenİ
215 Dİm Mağarası (Alanya-Antalya): Önemlİ bİr jeoturİzm
potansİyelİ
217 KEŞ DAĞI DÜDENİ
218 ÜÇ KIZKARDEŞLER: YAYLACIK, İNİLTİ PAZARI, ÇADIR ÇUKUR
219 Kızılİn MAĞARASI ARKEOLOJİK BULGULARI
HARİTA — dOKÜMANTASYON — ARAŞTIRMA
220 CLAUDE CHABERT VE AYVAİNİ’NİN HARİTALANMASI
221 MAĞARA ARAŞTIRMALARINDA STANDART OLUŞTURULMASI
222 ÇİFT HARİTALAR VE TAY PROJESİ
223 MAĞARA GİRİŞLERİNE KİTABE
(MAĞARA KÜNYELEMESİ)
224 Eskİ-İklİm Çalışmalarında Mağara Çökellerİnİn
Kullanımı
TEKNİK
226 Yüksek İrtİfa Kamplarında Su Elde Etme
227 Tek Tellİ Mağara İletİşİm Aygıtı
228 DOĞRUDAN BAĞLANTI ASKILARI
229 SIVI PENETRANT İLE MUAYENE YÖNTEMİNİN MAĞARACIKTA
UYGULAMALARI
230 MAĞARA FOTOĞRAFÇILIĞI
231 MAĞARA HAZIRLIK ANTRENMANI İÇİN BİR MODEL ÖNERİSİ
BİYOLOJİ VE KORUMA
232 ATIK YÖNETİMİ VE MAĞARACILIKTA GERİ KAZANIM
233 KÜLTÜR ve TABİAT VARLIKLARINI KORUMA KANUNU
KAPSAMINDA TESCİL EDİLMİŞ MAĞARALAR ENVANTERİ
235 Yıldız Dağları Mağaraları ve Mağara Faunaları
236 Bazı Endemik Tegenaria Latreille, 1804 (Agelenidae,
Araneae) Türleri Üzerİnde Sİstematİk Araştırmalar
238 Türkiye mağaraları böcek (Insecta: Coleoptera) faunası
243 MAĞARA KAMPLARINDA KATI ATIK YÖNETİMİ
index
articles
archeology — Antropology — hıstory
bıology
safety
mappıng
21 Investigation of Speleothem Finds at Çatalhöyük
33 Cave Art
47 CAVING TECHNIQUES IN EXPLORATION OF UNDERGROUND
STRUCTURES OF
47 HISTORICAL BUILDINGS
55 Dr. Temuçin Aygen AND 1964 INTERNATIONAL SPELEOLOGY
and carstology conference ın ıstanbul
59 SPELEOLogıcal BIBLIOGRAPHY of turkey
63 Bıologıcal Actıvıtıes Of Bacterıa Isolated From Düzkır
Cave (Aladağlar)
75 First Cave Scorpion Record of Turkey
77 CAVE BACTERIA AND OLIGOTROPHY
83 CAVE CRICKETS (ORTHOPTERA, RHAPHIDOPHORIDAE):
THEIR TAXONOMY AND GEOGRAPHICAL DISTRIBUTION WITH
ADDITIONAL DATA
91 a forgotten cave spıder; Troglohyphantes pisidicus
Brignoli, 1971 (Aranei; Linyphiidae)
93 SAFETY IN CAVıng
99 MODELING CAVES USING OPENGL
117 The Cave Maps of Eduard Alfred Martel
119 Cadaster of Bulgarian Caves
Geology
conservatıon
121 EFFECT OF KARST EVOLUTION IN THE ALADAGLAR RANGE
(KAYSERİ, NİĞDE, ADANA) ON THE CAVE MORPHOLOGY
135 THE DEEP CAVE POTANTIOAL OF GEYİK DAĞLARI RANGE
(Gündoğmuş-ANTALYA)
143 KUZGUN, THE DEEPEST CAVE IN THE HIGH KARST ZONE OF THE
TAURUS MOUNTAIN BELT
151 USE OF CAVE DEPOSITS IN PALEOCLIMATE RESEARCH: THE
CLIMATE IN THE MIDDLE TAURUS DURING THE LAST 45000
YEARS BASED ON STALAGMITE RECORDS OF THE INCESU CAVE
157 Sedimentologıc Features of Yağlıpınar Formation,
Northern Pınarbaşı, Kayseri
159 KARST FEATURES IN MOUNT LEBANON
161 Observation of BioDiversIty in TourIstIc Caves
(Mencilis Cave - Karabük)
167 THE EFFICIENCY IN PROTECTING CAVES and LAW NO: 2863,
CULTURAL AND NATURAL HERITAGE PROTECTION ACT
185 ECOSYSTEM APPROACH IN CAVE CONSERVATION and
DEREBUCAK-ÇAMLIK CAVES CASE
201 PROTECTED AREA APPROACH IN REHABILITATION OF SHOW
CAVES and GÜRCÜOLUK CAVE (BARTIN) CASE
203 ıdentıfıcatıon and protection of important bat caves
in turkey
posters
regıon and cave expedıtıons
206 EXPLORATION AND MAPPING OF SARPUNALINCA CAVE
207 CANYONS AND CAVES OF SAFRANBOLU
208 HYDROGEOLOGY AND CAVES OF NORTH KAHRAMANMARAŞ
209 PETROGLYPHS AND VOLCANIC CAVES OF BORLUK VALLEY, KARS
210 AMASRA REGION EXPLORATION RESULTS
212 KÜRE NATIONAL PARK CAVE EXPLORATION PROJECT
213 CAVE Exploratıon results in GÜLNAR Region
214 Çem Sinkhole
216 Dim Cave (Alanya-Antalya): An important Geotourism
potential
217 KEŞ MOUNTAIN SINKHOLE
218 three sisters: YAYLACIK, İNİLTİ PAZARI, ÇADIR ÇUKUR
219 ARCHEOLOGICAL FINDINGS OF KIZILİN CAVE
map — documentatıon — research
220 CLAUDE CHABERT AND MAPPING OF AYVAINI CAVE
221 ESTABLISHING A STANDARD FOR CAVE RESEARCHES
222 DOUBLE MAPS AND TAY PROJECT
223 INFORMATION TAGS AT CAVE ENTRANCES
(CAVE TAGGING)
225 The Use of Speleothems in Paleoclimatic Studies
technıque
226 Getting Water at High Elevation Camps
227 Single Wire Cave Communication Device
228 DIRECT ATTACHMENT HANGERS
229 inspection of cavıng gear wıth dye-penetrant method
230 CAVE PHOTOGRAPHY
231 PROPOSAL OF A MODEL PREPARATORY TRAINING FOR CAVING
bıology and conservatıon
232 WASTE MANAGEMENT AND RECYCLING IN SPELEOLOGY
234 INVENTORY OF CAVES SUBMITTED UNDER CULTURAL AND
NATURAL ASSETS PROTECTION LAW
235 Caves and Cave Fauna of YILDIZ MOUNTAINs
237 Furter Study on the Systematics of some Endemic
Tegenaria Latreille, 1804 (Agelenidae, Araneae) Spiders
238 Review of the cave-inhabiting beetles (Insecta:
Coleoptera) fauna of Turkey
244 SOLID WASTE MANAGEMENT IN CAVING CAMPS
www.yarasalar.org
Nerede yasadiklarini bilirsek koruyabiliriz,
www.yarasalar.org gözlemleriniz bekliyor.
BİLDİRİler
artıcles
Çatalhöyük Speleothem Örneklerİnİn
İncelenmesİ
Gülgün Gürcan
ÖZET
Bu tezde Çatalhöyük’te bulunan Speleothem örnekleri kontekslerine göre incelenmiş, ICP-MS
analizi yardımı ile çevre hangi mağaralardan getirildikleri araştırılmış ve ne amaçlı kullanıldıkları
yorumlanmaya çalışılmıştır.
Bu tezle birlikte ülkemizde ilk defa bir kazı yerinde bulunmuş Speleotemler üzerinde detaylı araştırma
ve analizler gerçekleştirilmiştir. Sonuç olarak Çatalhöyük mitleri aracılığıyla, kozmos’ta geçmiş
ile bağlarını ortaya koyduğunu, speleotemler de bu bağlamda gerek mağaralara uzanan atalarına erişmede,
onlarla bağ kurmada, gerekse kozmosun yaratılma ve dengede tutulma sürecinde önemli bir yeri
olduğu saptanmıştır.
Anahtar kelimeler: Çatalhöyük, Mağara, Speleothem, Şamanizm, KuramsalArkeoloji.
20
Investigation of Speleothem Finds at
Çatalhöyük
ABSTRACT
Gülgün Gürcan
In this thesis, the Çatalhöyük Speleothem samples were examined by context; it has been investigated
with the help of the ICP-MS analysis to find out the caves from which they were brought and
with what purpose and interpretations have been made about,what for they were used.
First time in our country, Speleothems were investigated in great detail and analyzed at their
site. As a result of this, Çatalhöyük , through myth and history , revealed its ties with the past in the
cosmos and that Speleothems in this context have an important place in the sense that they are significant
not only in having access to its ancestors extending to the caves and setting bonds with them but
also in the process of creation of the cosmos and its balance to be kept.
BİLDİRİLER
Keywords: Çatalhöyük, Cave, Speleothems, Shamanism, Archaeological Theory
21
GİRİŞ
Konunun Tanımı ve Ele Alınan Sorun
Konya ovasındaki Yakındoğu’nun en büyük Neolitik yerleşmelerinden biri olan Çatalhöyük’ün
buluntuları arasında yeralan, speleotem adı verilen başta sarkıt ve dikitler olmak üzere mağara oluşumlarının
saptanıp, kontekslerine göre değerlendirilip, ne amaçla kullanıldıklarının yorumlanması, sembolik
anlamların sorgulanması, hangi çevre mağaralardan getirildiklerinin araştırılması ve bu bağlamda
9000 yıl önceki Neolitik toplumda spelelotemlerin yerinini ve etkilerinin ne olabileceğinin incelenmesini
oluşturmaktadır. Bu çalışma ile Türkiye’de ilk defa bir kazı yerinde bulunmuş olan speleothem
örnekleri incelenmiş ve analizler sonucu yerleşmede bulunan örneklerin çevredeki hangi mağaralardan
gelmiş olduğu araştırılmıştır.
Çalışma Yöntemi
Çalışmalar üç başlık altında gerçekleştirilmiştir.
1- Envanter çalışması: Çatalhöyük kazılarında ortaya çıkartılmış speleotem örnekleri saptanıp,
üzerinde tanımlama ve fotoğraflama çalışması yapılarak, envanteri çıkartılmıştır.
2- Mağara Araştırması: Çatalhöyük’te bulunan speleotemlerin, hangi mağaralardan getirildiğinin
saptanması için yakın çevre mağaralar incelenmiş ve analiz için örnekler alınmıştır.
3- Analiz: Çatalhöyük’teki ve mağaralardan alınan speleotemler üzerinde ICP- MS metodunda
iz element analizi yapılarak sonuçlar yorumlanmıştır, bunların hangi tip mağara ortamlarında
oluşmuş olabilecekleri konusunda değerlendirme yapılmıştır.
Çatalhöyük Projesi : Yeri, Konumu ve Araştırma Tarihçesi
Çatalhöyük Konya’nın, Çumra ilçesininin 11 km kuzeyinde yer almaktadır. İlk olarak 1961-65 yılları
arasında İngiliz Arkeoloji Enstitüsü’nün desteğiyle J. Mellaart yönetiminde, 1993 yılında Ian Hodder
başkanlığında uluslar arası bir ekip tarafından 25 yıl sürmesi planlanan ikinci dönem kazıları başlatılmıştır.
1960’lı yıllarındaki kazılarda ortaya çıkartılan yaklaşık 3000-8000 kişilik bir nüfusu barındıran
Neolitik Çağ yerleşmesinin mimarisi, başta duvar resimleri ve kabartmalarından oluşan sanat ve
sembolizimi Çatalhöyük’ün dünya çapında tanınmasına neden olmuştur. Çatalhöyük 2. dönem kazılarının
amacı ise ard süreçsel arkeoloji ile, sanatın ve sembolizmin neden bu zamanda, Çatalhöyük’te ortaya
çıktığı sorusudur.1 Hodder Çatalhöyük’teki sanatın; ister duvar kabartmalarında olsun, ister resimlerde
genelde uygulamalı olarak kuşaklararası aktarımda estetik boyutundan ziyade, ataların ruhlarını üzerine
çekmek yada uzaklaştırmak bakımından ritüel önemi olabileceğine dikkat çekmiştir.2
ÇATALHÖYÜK SPELEOTEM ÖRNEKLERİ
Speleotem Nedir?
Karstik mağara ortamında ikincil mineral birikmesi sonucu oluşan çökellere; sarkıt, dikit,
akmataş, genel olarak speleotem terimi önerilmektedir. Etimolojik olarak Spelaion Yunanca’da mağara
<?>
C. Renfrew ve P.Bahn , (2001): Archaeology :Theories Methods and Practice, Thames&Hudson,
London, s.44-46
2 I. Hodder, (2006): Çatalhöyük Leoparın Öyküsü, D. Şendil (çev.), İstanbul, Yapı ve Kredi Yayınları,
s.195.
22
anlamına gelirken, Thema ise depozit, çökel demektir. Araştırma konumda Çatalhöyük’te bulunan
speleotem örnekleri arasında genelde sarkıt, köpekdiş spar ve akmataş (tufa) yer alır.
BİLDİRİLER
Şekil.1. Çatalhöyüğün topografik planı ve kazı alanları
Çatalhöyük Speleothem Örnekleri
Speleothem örnekleri 14 adet olup Doğu Çatalhöyük’te farklı kazı alanlarından gelmektedir.
Tabloda hangi dönem ve alandan geldiğini göstermektedir.
Buluntu Birim
No
Açma Tabaka Bina Oda Bölüm
1 11904 40X40 VI, V 52 93 2004
2 13952 IST IV, V 63 283
3 12438 IST IV, V 63 284
4 14019 GÜNEY VI, V 65 297
5 14640 40X40 V, VI 59 276
6 16258 GÜNEY IV, III 44 319
7 16253 GÜNEY IV, III 44 319
8 16590 GÜNEY V, VI 56 339 2069
9 16550 GÜNEY IV, III 44 319
10 17017 GÜNEY V, VI 56 339
11 17039 GÜNEY V, VI 56 339
12 10475 GÜNEY III 42 202
13 17600 T.Poznan II 81
14 15400 4040
Şekil.2. Çatalhöyük speleotem buluntularının kontekslerine göre envanteri.
23
Şekil.3. 11904 x2 nolu örnek, Tip: Kristal blok
Buluntunun konteksi: 52 nolu kil depolar kazılırken, 2004 nolu bölümde depo 93 nolu alan
VI-V tabakalara denk düşmektedir. Bina terk edilirken bu alana belki de ritüel amaçlı olarak bu kristal
bloğun ve onun yanına da bir domuz kafatası rleştirildiği, binanın daha sonradan bilinçli olarak yakılıp
yıkıldığı belirtilmektedir. 3
Şekil.4. 12438 s1 nolu örnek. Tip: Kristal görünümlü taş boncuk.
Buluntunun konteksi: İst açmasında 63 nolu binanın taban üzeri dolgusunda bulunmuştur.
Aynı bölgede taban üzerinde, daha önce tavanda asılı olduğu tahmin edilen deri kese içinde; kemik,
çanak çömlek parçaları ve obsidyen de bulunmuştur.
3 11904 nolu birim kayıt formu, 4040 açması kazı notları 2005, Çatalhöyük yayınlanmamış rapor.
24
BİLDİRİLER
Şekil 5: 10475 nolu örnek , Tip: Speleotem Sarkıt.
Buluntunun konteksi: Bu figürin 2004 yılı Güney açmasında 42 nolu bina içinde, platformun
altında bir mezar dolgusu içinde bulunmuştur. Speleotem sarkıt özelliğini gösteren başın üzerinde ve
özellikle bacakların ucunda derin delik bulunmaktadır. Bu delikler sarkıt oluşurken içinden su damlayan
kanallardır.
Şekil 6. 17600 nolu örnek.Tip: Speleotem Sarkıt
Buluntunun konteksi: Bu sarkıt 2008 yılı kazılarında alan 202 de bina 81’in kuzey dolgusunda
“Team Ponzan” açmasında.elek için alınan örnekte elekten geçirilen dolgu toprak içinde bu buluntuya
rastlanmıştır.
25
Şekil.7. 15400 nolu örnek Tip: Çanak çömlek parçası içindeki speleothem örneği
Buluntunun yapısı ve yorumu: Bu çanak çömlek parçası üzerinde yapılan ince kesit analizinde,
çanak çömlek içerisine katkı maddesi olarak eklenmiş mağaradan gelme olsalığı yüksek köpek
diş spar kalsit parçası labaratuar ortamında gözlenmiştir. Jeolog C.Doherty denetiminde Oxford RHLA
laboratuarında araştırma yapan E. Camizuli(CH 07-42 dog tooth spar) örneği olarak raporlanmıştır. 4
MAĞARA ARAŞTIRMALARI
Arkeolojik çalışmalar çoğu kez mağaraların özellikle doğal ışığın girdiği ağız kısımlarında gerçekleştirilmektedir.
Bunun nedeni genelde mağara iskanlarının çoğu kez mağaraların giriş kısımlarında
olmasından dolayıdır.Araştırmaların çok azı mağaraların ritüel olarak kullanılması, speleotemlerin
bilinçli olarak toplanması, işlenmesi ve sembolik olarak kullanımına yönelik gerçekleştirilmiştir. 5
Speleothemler dahil her türlü mağara oluşumunun arkeoloji ile olan bağlantıları konusunda Türkiye’de
araştırmalar şimdiye kadar yapılmamiştır. Son dönemlerde speleotemler üzerinde yapılan araştırmalar
daha çok geçmiş dönem iklimsel koşulları belirleme amaçlı olmuştur.
Çalışma alanı
Çatalhöyük coğrafi referans noktası alınarak, konum olarak en yakın çevre mağaraların araştırılması
için üç yıllık bir arazi çalışması yapılmıştır. 2007 yılında Konya’nın batısında Seydişehir, kuzeybatısında
Beyşehir mağaraları içlerinde sarkıt-dikit genel olarak spleleotem bulunma yoğunluğuna göre
tespit edilip, araştırma ve örnekleme yapılmıştır. 2008 -2009 yılı araştırmaları ise Çatalhöyük’ün batısında,
Seydişehir’den devam edilip, güneyinde Karaman ile ve güney doğusunda Taşkale ilçelerindeki
mağaralarda gerçekleştirilmiştir.
İncelenen Mağaralar
Toplam 10 mağaraya gidilmiştir: İncesu Mağarası, Asarini Mağarası (Taşkale), Asarini Mağarası
(Başkışla), Arapyurdu Mağarası I, Arapyurdu Mağarası II, Ferzene Mağarası (Seydişehir), Hatçenin
İni , Eşek İni, Direkli İn Mağarası (Beyşehir), İncikini (Karaman). Bunlardan alınan örneklerden Ferzene,
İncesu ve Arapyurdu örnekleri ICP MS +B iz elementi analizine tabi tutlumuştur.
4 E.Camizuli,(2008) : Clay Provenance of Neolithic & Chalcolithic Ceramics , Çatalhöyük 2008 Archive
Report, www.catalhoyuk.com.
5 Bu konuda örekler için bkz. J.E. Brady, A. Scott, H. Neff ve M.D. Glascock, (1998): “Speleothem
Breakage, Movement, Removal, and Caching: An aspect of Ancient Maya Cave Modification”, Geoarchaeology
12 (6), s. 725-750. M.A. Dowd, (2008): The Use of Caves for Funerary and Ritual Practices in Neolithic Irland.
Antiquity 82 (316), s. 305-317.
26
SPELEOTEM ÖRNEKLERININ ICP-MS İLE ANALIZI VE YORUMU
Çatalhöyük speleotemlerinin orijinlerini belirleyebilmek için, Kütle Spektrometresi (ICP-
MS) kullanılarak iz elementlerini karşılaştırma amaçlanmıştır. Kanada’da yerleşik AcmeLabs
Laboratuarın’da toplam 6 örnek üzerinde toplam 45 adet ayrı iz elementine bakılmıştır
Çatalhöyük’teki üç değişik açmadan üç örnek analiz için seçilmiştir: 11904 nolu speleotem örneği
4040 açmasından , 13952 nolu speleotem örneği İstanbul açmasından, 16253 nolu speleotem örneği
Güney açmasındanalınmıştır.
Mağaralardan alınan örneklerde Çatalhöyük örneklerinin laboratuar ortamında morfolojik ve
jeolojik inceleme raporuna göre paralellik taşıyan speloetemlerin seçilmesi temel alınmıştır. Örnekleme
için mağara seçimi ise, konum olarak Çatalhöyük’e ulaşılması yakın ve Çatalhöyük örnek kontekslere
uyumlu mağaralardan seçilmiştir: İncesu Mağarası, Ferzene Mağarası, Arapyurdu I Mağarası speleotem
örrneği seçilmiştir.
Sonuçlar ekteki grafikde verilmiştir Grafiğe göre maksimum limit değerleri dikkate alındığında
karşılaştırılabilir elementlerin Cu, Pb, As, Rb, Sr, Zr La ve Ce oldukları görülmektedir. 6
AcmeLabs ICP-MS testleri sonucu yapılan korelasyon ile iz element takibinden 1. 11904 nolu
örneğin İncesu Mağarası örneği ile uyumlu, 2. 13952 nolu örneğin Ferzene mağarası ile, 3. 16253 nolu
örneğin ise Arapyurdu I ve Ferzene ile uyumlu olduğu görülmektedir.
BİLDİRİLER
Şekil.8. ICP-MS element analiz ile mağara örnekleri arası korelasyon.
DEĞERLENDİRME
Eğer kültürü bireyin ve toplumların yaşamını devam ettirebilmesi adına doğayla girdiği mücadelede
yarattığı, kuşaktan kuşağa aktardığı maddi ve manevi her şey olarak tanımlarsak, insanın oluşturduğu
kültürün çevre ile bağlantısı kaçınılmazdır. Çevre, bireyin ve topluluğun içerisinde yaşadığı doğal
ve sosyal ortamı ifade eder. Doğayla iç içe yaşayan toplumlar karşılaştıkları sorunları çözmek için yine
doğaya başvurmuşlar, dağ, orman, mağara vs gibi öğeleri kutsal kabul etmişlerdir.
Bir çok kültürde mağaralar kutsal mekanlar olarak kabul edilmekte, ayinler yapılmakta, ruhlar
dünyasına geçiş ile bağlantılı mekanlar olduklarına inanılmaktadır.7 Ayrıca, insanlık var olduğundan
bu yana, mağaralar, çeşitli destanlara, efsanelerde konu olmuş ve açıklanamayan doğaüstü olayları
kavramada, çözüm oluşturmada yardımcı olmuştur.
Çalışma konum olan mağaralardan taşınan speleotemler muhtemelen Çatalhöyük Neolitik dönem
6 Prof. Dr. Serdar Bayarı’nın verdiği bilgilerden dolayı teşekkür ederim.
7 D.Lewis-Williams, (2004 a): “Constructing a Cosmos: Architecture, Power and Domestication at
Çatalhöyük”, Journal of Social Archaeology, 4 (1):36-38.
27
insanları için kutsal sayılmışlardır ve bunlar sembolik bir anlam içermektedirler. Taşların sağlamlığı,
dayanıklılığı ve kalıcılığı tarihöncesi dönemlerde insanların dikkatini çekmiştir. İnsanlar taşları hem
kullanmışlar hem de onlara anlamlar yükleyerek kutsal saymışlardır. Genel olarak baktığımızda, kaya
gibi oluşumlar insanın kendi kırılgan ve geçici yapısını aşan bir gücün temsilidir, varlığın mutlak şeklidir.8
İnsan taşın büyüklüğünde, sağlamlığında, biçiminde, renginde, parlaklığında, içinde bulunduğu
kutsal olmayan dünyadan farklı bir dünyaya ait bir gerçeklik ve güç bulur. Bunun nedeni ise taş çoğu
zaman araç olarak kullanılmıştır. Kökenlerine ya da biçimlerine bağlı olarak kimi zaman kutsal, kimi
zaman sembolik değerler kazanmış olmalarına karşın taşlar genelde aracı olarak işlev görmüşlerdir.9
Arkeolojik olarak speleotemler yoğun olarak Maya arkeolojisinde incelenmişlerdir. Maya’da
speleotemlerin konteksleri ve kullanımlarında Çatalhöyük ile benzerlikleri vardır. Maya yerleşmelerinde
bulunan speleotem örneklerinin bazılarından figürin yapılmış ve gömütlere sunu olarak
konmuştur.10.Benzer uygulama Çatalhöyük’te ise sarkıttan işlenerek yapılmış 10475 nolu bu figürin
elimizdeki ender bir örnektir, mezar kazılırken bulunmuştur, diğer bir örnek ise 17600 nolu işlem
görmemiş, atıklardan eleme toprakta bulunan sarkıttır.
Speleotemlerin mağaralardan getirilip çeşitli ritüeller de kullanılmış olabileceğine ait bir örnek,
Çatalhöyük’ten 4040 açmasında 11904 nolu buluntu 53 nolu evin bilinçli yıkımı sırasında ritüel amaçlı
ambar depolarında bir sunu olarak konulmuş örnektir. Speleothemin koruyucu bir faktörü olduğu
anlaşılıyor, simgesel olarak bir güçleri veya manaları11 vardı. Çatalhöyük’te gene benzer bir uygulama
ise Mellaart’ın kazıları sırasında bir evin anbarına konulmuş figürindir. Hodder bu uygulamaların
sembolik anlamlar içerdiğini söylemektedir12.
Diğer yandan Çatalhöyük’te değişik kontekslerde speleoteme rastlanmıştır. Bunlardan en yaygın
olanı Güney açmasında çöplükler, atıklar arasından gelen irili ufaklı parça spelotemlerdir. Bunlar
muhtemelen kısa süreli eylemler için kullanılmışlar sonra işlevleri (veya kutsallıkları) bitince atılmışlardır.
Hodder, Çatalhöyük’te çöplüklerde çok fazla rastlanan figürinler ve diğer kutsal sayılabilecek
nesneler için de benzer yorumda bulunmuştur.13
Speleotemler ayrıca çeşitli süs eşyaları yapımında kullanılmıştır. Çatalhöyük’te İstanbul açmasından
63 nolu binanın 284 nolu odasındaki toplu buluntular içinden gelen bir adet 12438 nolu speleotem
boncuk bulunmuştur.14
15400 nolu (Şek.7.) çanak çömlek parçası ise ince kesit analizinde, çanak çömlek içerisine speleotem
köpek diş sparın katkı maddesi olarak eklendiği gözlenmiştir.15 Muhtemelen Çatalhöyük’te bu
çanak çömlek farklı bir kontekste ritüel amaçlı olarak kullanılmış daha sonra imha edilerek çöpe atılmış
olabilir. Speleotemlerin buluntu kontekslerinden yola çıkarak bunların aynen figürinler gibi adak ya
da koruyucu işlev gördükleri düşünülebilir. Bunlar ambarlar gibi koruyucu işlev üslendikleri ortamlara
yerleştirilmiş olabilirler. Hodder’ın öne sürdüğü gibi belki de ruhlara veya dünya dışı varlıklara
adanan adaklardı. 16 Neolitik toplumda daha yerleşik bir yaşantı başlaması ile toplumsal utanç, dedikodu,
bedduaya yönelik korku ve kuşkular artmış olabilir. Suçlama, lanetleme gibi davranışlardan
korunma ihtiyacı doğmuş olabilir. Speleotem gibi nesneler bu süreçte bir temsilci veya arabulucu olabilirler.
17 Bunlardan bir kısmı bu tip kısa süreli eylemler için kullanılıp atılmış olabilirler. Ayrıca speleo-
8 Eliade, 2003: 222-223.
9 Eliade 2003: 222-225
10 J. Brady v.d., (1997): “Speleothem Breakage, Movement, Removal, and Caching: An Aspect of
Ancient Maya Cave Modification”. Geoarchaeology 12/ 6: 733-734. Bu Maya yerleşmeleri; Copan, Honduras,
The Rio Candeleria Cave System in Alta Verapaz, Peten, Guatemela, Chiapas, Belize, Yucatan sayılabilir.
11 Mana: Polinezyalılar tarafından sipirütel, ruhsal güç anlamı gelir. Ayrıca bkz. Eliade, 2003: 15,43.
Bu kitabında Eliade “mana”’nın aslında tüm dinler içinde tarif edilemez, görülemez ruhsal güç olarak
kullanıldığına dikkat çekmektedir. Brady v.d., 1998: 740.
12 Hodder, 2006:131.
13 Hodder, 2006: 194.
14 Bkz. Şek.6. ve Şek.7.
15 Camizuli, 2008 :24-30
16 Hodder, 2006: 194.
17 Hodder, 2006:195.
28
tem buluntular, kilden, mermerden yapılan figirünlere göre ayrı bir sembolik anlam içerir; mağaradan
geldikleri için Neolitik insanın geçmişi ile bağ kurmada, özellikle atalarının uzun dönem avcı toplayıcı
olarak yaşadıklarını anımsatan, ata kültü ile bağlantılı tapınımlarda, onların ruhları ile bağlantı kurmada
aracı olarak kullanılmış olabilirler.
Lewis-Williams’a göre Çatalhöyük evleri bir mağaraya benzemektedir ve insanoğlunun yerleşimin
yüzeyinde (damlarda) dolaştıkları, sonra karanlık iç kısıma girdikleri katlı bir evrenin somutlaştırılmış
halidir.18 Odaların çoğunda duvarlara oyulmuş kırmızıaşı boyalı nişler vardır, bu tür nişlerin benzeri
Avrupa’daki Paleolitik dönem mağara duvarlarında adakları, sunuları yerleştirme için açılmışlardı.19
Bu tür nişleri Ferzene Mağarası girişinde de görmekteyiz. Muhtemelen toplumda Şamanlar vaya ritüel
liderler gibi ruhlar dünyası ve atalarla ilişkilerde aracılık eden kişiler vardı ve bu kişiler mağaraları
ziyaret etmiş, ayinler yapmış ve mağaradaki bu uygalamaları yarattıkları sanat ve ev içi uygulamlarıyla
tekrar canladırmışlardı. Hodder’a göre binaların içine başta duvar resimlerinden oluşan sanat eserlerini
yapanlar da bu kişilerdi.20 Çatalhöyük’te sanat ile ölüm arasında bir bağlantı vardır ve Şamanlar
bu bağlantıda önemli rol oynarlar. Başta duvar resimlerinden oluşan sanat, binaların içinde ölülerin
gömüldüğü platformların üzerindeki duvara yapılmaktadırlar ve muhtemelen ölülerin ruhlarını yaşayan
kişilerden koruyor olabilirler. Mağaraları ölüler dünyasına açılan kapılar olarak görürsek, mağaralar
benzetilen binalar içinde yapılan ayinlerde mağaralardan getirilen speleotemlerin kullanılması
da doğaldır. Belkide Çatalhöyük’te buluanan speleotemler ölümle bağlantılı ritüellerde aracı vazifesi
görüyorlardı.
Çatalhöyük’te Şamanizm zaman içinde aktarılan değerleri ile örülmüştür. Şamanın kosmozunu
oluşturan üçlü evren anlayışı, metaforik ve maddesel olarak sembolik değerlerde ve sosyal hiyerarşide
evlerin içinde sürekli yapılanmıştır. Benzer şekilde Avrupa’da M.Ö. 30 000 yıllarda mağaralar spiritüel
ve maddeselin bir olduğu, örtüştüğü görünmez evrenin bir parçası olarak algılanıyordu. Yeraltındaki,
derin geçitler, salonlar orayı ziyaret edenler tarafından donatılmayı, süslenmeyi ve yeniden uyumlanmayı
kaosdan kurtulup, kozmosu korumayı sağlıyordu. 21 Çatalhöyük’te ise kozmos ev içinde, mimaride
ve taşınan, işlenen speleotemler yardımıyla tanımlanarak, bunun sonucu olarak algılanan kozmosda
toplum yapısı kontrol edilir ve dengede tutulur hale geliyordu. Bu kontrol edilebilir durum ise daha
rahat, esnek bir toplumsal yapının temellerini sağlıyordu. Bu mekanizma ise Neolitik toplumun oluşumunu,
gelişmini sağlayan süreçi başlatıyordu.
BİLDİRİLER
SONUÇ
Bu çalışmada Çatalhöyük’te bulunan 14 adet spleoetem22 incelenmiştir. Dört ayrı açmadan23 ve
farklı kontekslerden gelen örnekler Çatalhöyük buluntuları arasında sembolik açıdan ayrı bir öneme
sahiptirler ve farklı bir sınıflandırmayı hak etmektedirler.
Çatalhöyükte bulunan speleotem örneklerinin, Çatalhöyük çevresindeki hangi mağaralardan
geldiğini saptamak için 3 ayrı dönemde24 toplam 2800 km kat edilerek yüzey ve mağara araştırmaları
gerçekleştirilmiştir. Toplam 10 ayrı mağaradan örnekler toplanmış, hem mağara örnekleri hem de
Çatalhöyük örnekleri üzerinde ICP-MS analizi gerçekleştirilerek Çatalhöyük örneklerinin çevre hangi
mağaralardan gelmiş olabileceği tahmin edilmeye çalışılmıştır. Toplam 6 örnek 25 üzerinde yapılan
analiz sonucu iz elementleri takip edilerek örneklerin Ferzene, İncesu ve Arapyurdu I Mağaralarından
gelmiş olabileceği, bu bağlamda bu mağaraların Çatalhöyük insanı için önemli olabileceği sonucuna
18 Lewis-Williams, 2004a:30-31.
19 Lewsi-Williams, 2004a: 36-37.
20 Hodder, 2006: 198.
21 Lewis-Williams, 2004b:205
22 Speleotem envanteri için bkz Şekil.2.
23 4040 açması, İstanbulaçması, Güney açması ve Team Ponzan açması.Harita üzerindeki yerleri için
bkz. Şekil.1.
24 2007,2008 ve2009 yaz dönemi mağara yüzey ve mağara içi araştırmları.
25 6 öeneğin 3’ü mağaradan, 3’ü Çatalhöyük’ten seçilmiştir.
29
varılmıştır. Fakat tez süresince yapılan kapsamlı yüzey araştırmalarına rağmen, analiz edilen örnekler
sınırlı kalmıştır. 26 Çatalhöyük Speleothem örneklerinin farklı mağaralardan da getirilme olasılıkları
vardır. İleride daha fazla örnek üzerinde yapılacak analizler Çatalhöyük Speleotem buluntularının çevre
hangi mağaralardan gelmiş olabileceğinin tahmin edilmesinde daha fazla mağarayı kapsayabilecektir.
Çatalhöyük’te kozmosu tanımlamada ve yerleşmede yeniden yapılandırılmasında, mağaraların
rolü önemlidir. Şamanik öğelerin öne çıktığı toplumsal, mimari ve inançsal yapıda Çatalhöyük’te
speleotemler ile kurulan bağların, yerleşik düzene geçişte Neolitik insan için geçmişle kurulan bağların
yansıması ve dönüşümü olarak da değerlendirilebilir. Uzun bir iç dönüşüm sonucunda, Hodder’ın
değindiği gibi maddenin içselleştirilmesi sürecinde Çatalhöyük, kendi mitlerini ve dönüşümünü yaratmıştır.
27 Avcı toplayıcı dönemlerde yaşam alanı olan mağaralar, Neolitik Çağda toplumsal düzenin ve
inanç sisteminin bir parçası haline dönüşmüştür. Çatalhöyük’te alt katmanlarda speleotemler daha çok
mağaradan getirldikleri ham halleriyle karşımıza çıkarken, ilerleyen dönemler içinde üst katmanlarda
figürin olarak bina 42 ‘de işlenmiş, müdahele edilip dönüştürülmüş şekilde ortaya çıkarlar. Eliade’nin
öne sürdüğü gibi hiçbir inanç sistemi, mit bütünüyle yeni değildir, hiçbir mitsel mesaj geçmişi tamamıyla
geçersiz kılamaz. Önceki çağlardan gelen bir dinsel gelenek yeniden yoğrulur, yenilenir, yeniden
değerlendirilerek yeni ilkelere göre bütünleştirilir. Hodder’ın da belirttiği gibi pek çok sembolik temanın
kökeni daha erken avcı-toplayıcı toplumlara dayanır. Çatalhöyük, mitleri ve yaratılan kozmos’ta
geçmiş ile bağlarını ortaya koymaktadır, speleotemler de bu bağlamda gerek mağalara uzanan atalarına
erişmede, onlarla bağ kurmada , gerekse kozmosun yaratılma ve dengede tutulma sürecinde önemli bir
yer tutmuşlardır.
KAYNAKÇA
Brady, J., A. Scott, H.Neff ve M. Glascock (1997): “Speleothem Breakage, Movement, Removal,
and Caching: An Aspect of Ancient Maya Cave Modification”. Geoarchaeology 12/ 6 : 725 –750.
“Clay Provenance of Neolithic & Chalcolithic Ceramics” Çatalhöyük 2008 Archive Report, www.
catalhoyuk.com
Crumley, (1999):“Sacred Landscapes: Constructed and Conceptralized”.W. Ashmore & B. Knapp
(eds), Archaeologies of Landsacpe. London: Blackwell, s. 269-276.
Eliade, M. (1999): Şamanizm : İlkel Esrime Teknikleri, (çev) Birkan, İ. İmge Kitabevi, Ankara.
Eliade, M. (2003): Dinler Tarihine Giriş, Kabalcı, İstanbul.
Eliade, M. (2007): Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi,Taş Devrinden Eelusis Mysteria’larına,
Ali Berktay (çev.), Kabalcı, İstanbul.
Güldalı, N. ve Nazik, L.,(1985): “İncesu Mağaralar Sistemi (Karaman-Taşkale) Jeomorfolojik
Evrimi ve Ekonomik Olanakları”, Jeomorfoloji Dergisi, 12, Türkiye jeomorfologar Derneği, Ankara,
107-114.
Gürcan, G. (2010): Çatalhöyükte Bulunan Speleotem Örneklerinini İincelenmesi, Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Trakya Üniversitesi, Arkeoloji Bölümü,
Changing Mateirials at Çatalhöyük: Reports from the 1995-1999 Season. McDonald Institute for
Archaeological Research / British Institute of Archaeology at Ankara, Monograph,Cambridge.
Hodder, I. (2006): Çatalhöyük. Leoparın Öyküsü.YKY Yayınları, İstanbul.
26 Analizin sınırlı sayıda örnek üzerinde yapılabilmesinin nedeni, Ac-Me Kanada’daki labaraturda ICP-MS
iz element analizinin maliyetinin oldukça yüksek olmasından dolayı sadece 6 örnek seçilerek yapılmıştır.
27 Hodder’ın değindiği gibi Neolitik dönemde artan eşyanın daha çok içselleştirilmesi, en küçük işlerin
yapılmasında bile başka eşyalara ve başkalarına daha bağımlı olmayı gerektirmiştir. Bunun sonucu insanlar
eşyalar giderek birbirine karıştı ve karşılıklı bağımlı hale geldiler. İlişkiler zaman içerisinde “yayıldı” ve
insanlarla eşyalar uzun süreli ilişkilere girdiler. Hem yerleşik düzenin hem de tarımın temelinde yatan işte bu
uzun süreli madde ile insan arası ilişkidir. Hodder 2006:256-257
30
Lewis-Williams, D. (2004): “Constructing a Cosmos: Architecture, Power and Domestication at
Çatalhöyük”, Journal of Social Archaeology, 4 (1):28-59.
Lewis-Williams, D. (2004):The Mind in the Cave: Consciousness and the Origins of Art, Thames
and Hudson, London.
Moore, G.W. ve N. Sullivan. (1997): Spleology, Caves and The Cave Environment, Cave Books,
Missouiri.
Nazik,L. v.d. (2005): Karaman İli Doğal Mağaraları, TC Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü
Jeoloji Etütleri Dairesi Başkanlığı, Ankara.
Ozansoy, C. ve Mengi,H. (2006): Mağarabilimi ve Mağaracılık, TÜBİTAK Popüler Bilim
Kitapları,Ankara.
Pearson, J.L.(2002): Shamanism and the Ancient Mind, A Cognitive Approach to Archaeology,
Altamira Press, Oxford.
Price, N.S. (2001). The Archaeology of Shamanism, Routledge, London.
Prufer, K. M. ve J. E. Brady(der) (2005):Stone Houses and Earth Lords: Maya Religion in the Cave
Context, Colorado UP.
Renfrew, C. ve Bahn, P.(2001): Archaeology: Theories Methods and Practice, Thames&Hudson,
London
Tankersley, K., et al., (1997): “Achaeology and Speleothems”, (der). Hill,C.A. ve Forti,P. , Cave
Minerals of The World, National Speleological Society, Alabama USA , 266-271.
BİLDİRİLER
31
MAĞARA SANATI
Gülfem Uysal
Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Antropoloji Bölümü, Beytepe, Ankara 06800,
Mağara Araştırma Derneği (MAD)
Özet
Zamanımızdan 150 bin yıl önce tarih sahnesinde Neanderthaller yer almaya başlar. Neanderthaller
yaklaşık 120 bin yıllık ömürlerinin yarısını, Würm buzul döneminde geçirmek durumunda kalırlar. Bu
sürede soğuktan korunmak ve çeşitli ayinler gerçekleştirmek amacıyla yaşam alanları olarak mağaraları
seçtiler, ölülerini gömdüler. Ne var ki 1500 cm3 beyin hacmine ulaşmalarına rağmen simgesel düşünce
ve sanat anlamında çağdaşları Kromanyonları yakalayamadılar. Fazlasıyla buzul dönemine özelleşmiş,
anatomik yönden farklı olan neanderhaller, kültürel ve teknolojik olarak daha donanımlı olan modern
homo sapiensler (kromanyon) karşısında daha fazla dayanamayıp yok oldular. Bu aşamadan sonra
mağaralar kromanyonların “sanat galerileri” ne dönüştü. 20-25 bin yıllık üst paleolitik dönem boyunca
kromanyonlar giysilerini diktiler, boncuklardan ve hayvan dişlerinden yapılmış kolye-bilezik ve
gerdanlıklar taktılar. Böylelikle üst paleolitik sanatı olarak bilinen devir açıldı. Batı Avrupa’da özellikle
de İspanya ve Fransa’da 200 den fazla mağarada duvar resmi belirlenmiştir. Ayrıca bu mağaralarda 10
binin üzerinde –taşınabilir sanat- diye adlandırılan süslemeli nesne ve heykeller ortaya çıkarılmıştır. Bu
nesneler için tercih edilen hammaddeler genellikle, hayvan dişleri, kemik, geyik boynuzu, fildişi, deniz
kabukları ve çeşitli taşlardan oluşturmaktadır. Ürettikleri boncukların çoğunu giysilerde kullandıkları
belirlenmiş olup, ileri düzeyde uzmanlık gerektiren Venüs heykellerinin ise ayin ve geçiş törenlerinde
rol aldıkları düşünülmektedir. Kadın heykelleri çoğu kez doğurganlık ve üretimi yansıtmaları açısından,
abartılı karın ve kalçalarla sembolize edilmişlerdir
Karanlık mağara duvarlarına yapılan resimlerde genellikle yaşanılan dönem hayvanlarının son
derece doğru anatomik detaylar gözetilerek çizilmiş oldukları belirlenmiştir. Dikkat çeken nokta, betimlemelerin
çoğunda eti yenmeyen hayvanlara yer verilmiş olmasıdır. At, bizon, geyik, dağkeçisi, mamut,
öküz gibi hayvanlar resmedilmiştir. Araştırmacılar bu hayvanların duvar resimlerinde yer almasını
genellikle avın zenginleşmesi için yapılan törenler ile, kimi araştırmacılar inisiasyon adı verilen geçiş
törenlerindeki ritüeller ile, kimileri de o grubun toplumsal örgütleniş biçimiyle ilişkili olduğunu savunurlar.
Anahtar kelimeler: üst paleolitik, mağara duvar sanatı, taşınabilir sanat, kromanyon
32
Cave Art
Gülfem Uysal
Abstract
Hacettepe University Department of Anthropology, Beytepe, Ankara 06800,
Cave Research Association
Neanderthals emerged on the state of history approximately 150.000 years before our era. The
Neanderthals were obliged to spend half of their 120.000-year existence in the Würm Ice Age. During
this period, they chose caves as living spaces in which to protect themselves from the cold, carry out
various rituals and bury their dead. Despite their 1500 cubic centimeters of brain volume, however,
they could not match their contemporaries, the Cro-Magnons, in terms of symbolic thought and art.
Neanderthals had a different anatomy, excessively adapted to ice age conditions, so that they could
not survive for long vis-à-vis modern homo sapiens (Cro-Magnon) who was better equipped in culture
and technology. After this stage, the caves became the “art galleries” of the Cro-Magnons. During the
upper Paleolithic period that lasted for 20-25.000 years, Cro-Magnons stitched their clothes, and wore
necklaces, bracelets and neckbands. This was how the period knows as the upper Paleolithic art began.
There are mural paintings in more than 200 caves in Western Europe, especially in Spain and France.
In addition, over 10.000 decorative objects and statues – called portable art – have been discovered in
these caves. The material out of which these objects were made generally included animal teeth, bones,
deer antlers, ivory, seashells and various stones. It has been observed that the beads produced were
used to decorate clothes; Venus statues that required advanced specialization, on the other hand, are
thought to have been used in ceremonies and initiation rites Fertility and production were often symbolized
through exaggerated bellies and hips in statues of women.
Murals on dark cave walls portraying various animals of the epoch are found to be highly correct
in terms of anatomical detail. What attracts attention is that most of the representations are of animals
whose meat did not serve as food. The paintings contain horses, buffalo, mountain goat, mammoth,
and oxen. Some researchers explain the presence of these animals in the paintings in terms of rituals to
increase game; others in terms of rites of passage called initiations, and some claim that they represent
the mode of social organization of the group.
BİLDİRİLER
Keywords: upper paleolithic, parietal cave art, portable art, cro-magnon
33
Würm buzul döneminde yaşamak ve bu sürede içerisinde soğuktan korunarak çeşitli ayinler
gerçekleştiren Neanderthaller, yaşam alanları olarak mağaraları seçtiler, ne var ki 1500 cm3 beyin
hacmine ulaşmalarına rağmen simgesel düşünce ve sanat anlamında çağdaşları Kromanyonları (erken
arkaik homo sapiens) yakalayamadılar. Her ne kadar yaşam alanı olarak neanderthaller mağaraları
seçmiş olsalar da sanat yaratma konusunda başarılı değillerdi. Belki de onlar için hayatta kalmayı
başarabilmek ve soğuktan korunmak, sanat üretmekten daha önemliydi. 25-30 bin yıllık üst paleolitik
dönem boyunca Homo sapienslerin türdeşleri ve ataları olarak kabul ettiğimiz kromanyonlar, mağara
duvarlarına resimler yaptılar, giysilerini diktiler, boncuklardan ve hayvan dişlerinden kolye-bilezik ve
gerdanlıklar yaptılar. Böylelikle, üst paleolitik sanatı olarak bilinen dönem başladı ve günümüzden
yaklaşık 10 bin yıl öncesine kadar sürdü.
Üst paleolitik dönem sırasıyla, Orinyasiyen, Gravetiyen, Solutreyen ve Magdalaniyen olmak üzere
dört kültür evresine ayrılır. Orinyasiyen kültür evresinde, oyma kaya resimleri ve bireysel beden süslemelerinin
ön plana çıktığını görmekteyiz. Ancak, son dönem olan Magdalaniyen evresinde mağara
duvar resimleri ile karşı karşıya gelinir. Fransa, İspanya, İtalya, Çin, Hindistan ve Afrika’nın çeşitli
yerlerinde, kısaca dünyanın farklı bölgelerinde bulunan pek çok mağara resmi, geçmiş insanın kültürel
yapısı hakkında çok önemli bilgiler sunmaktadır. Bu resimlerde kullanılan tarz ve boyama teknikleri,
bilim insanlarını şaşkınlığa düşürecek kalite ve üstünlüktedir. Çalışmayı daha anlaşılabilir hale getirmek
için, mağara sanatının yapım tekniklerine göre başlıklar altında incelemek gerekmektedir. Buna
göre; 1. Kazıma Resim, 2. Boyalı Resim, 3. Alçak Kabartma heykel ve 4. Yontuk tip heykel olarak dört
başlık belirlenmiştir. Sanat eserlerinin yapıldıkları yerler açısından ayıracak olursak, Taşınabilir sanat
(art mobilier/portable art), duvar sanatı (art parietal) ve kaya sanatı (art rupestre/ rock art) olarak
ayırmak gerekecektir.
Ancak, sabit ve taşınabilir sanat eserlerine geçmeden önce dönemin taş endüstrisinden biraz
bahsetmek yerinde olacaktır. Alt paleolitikten beri süregelen el baltası gibi aletler bir yandan devam
ederken yeni aletler ve endüstriler ortaya çıkar. Çoğu, ağaçtan çubuklara takılmaya uygun “uç” niteliği
taşırlar. Üst paleolitikte aletlerde ve aletlerin yapıldığı malzemelerde büyük bir çeşitlilik göze çarpar.
Sadece taş değil, kemik, fildişi, boynuz ve tahta gibi, kalem ve ince aletler yapmaya uygun hammaddeler
seçilir. Büyük taş çekirdeklerinden, yumrular ve dilgiler çıkarılarak yapılan aletlerde sayıca ve nitelik
olarak artış gözlenir. Aletlerin boyutlarında küçülme ve çeşitlenme vardır, yeni ve küçük aletler, büyük
ve çok maksatlı aletlerin yerini almıştır. Artık alet çantası zenginleşmiş, alet yapan aletler üretilmeye
başlanmıştır. Bunun yanı sıra balıkçılık ve tekstil işlerinde kullanılan aletler yapılmıştır. 35-40 bin yıl
öncesinde (byö) başlayan Şatelperoniyen endüstrisini, Orinyasiyen (34-30 bin yıl önce), Perigordiyen
(32-22 bin yıl önce), Gravetiyan (30-22 byö), Solutriyen (22-18 byö) ve Magdalaniyen (18-11 byö) taş
endüstrileri takip etmiştir (Resim 1). Özellikle Solutriyen tip endüstride iki yüzeyli yapraksı uçlar, iğneler
gibi ince işçilik isteyen aletler göze çarpmaktadır. Magdalaniyen de ise, ok ve yay dışında zıpkın,
harpon, olta ve kancalarda çeşitlilik gözlenmiştir (Resim 2). Mağara duvarlarına resim yapma, Orinyasiyen
endüstrisiyle birlikte başlamıştır (Resim 3).
Kazıma Resim
Üst Paleolitik dönemin ilk aşaması olan Orinyasiyen kültürde, bedensel süslemeler ve kazıma/
oyma sanatında patlama gözlenmiş, mağara duvar resimlerine rastlanılmamıştır. Bu sanatın ortaya
çıkarılış tekniğinde, kullanılan maddenin cinsinin, kayaların doğal çıkıntılarının, hammaddenin sertliğinin,
sanatçının görüş, yetenek ve tarzlarının katkısı çok belirleyicidir. Sanatçı genellikle uygulayacağı
tekniğe göre maddeyi seçer. Örneğin geometrik motifler taş gibi çok sert maddeler üzerine işlenemez.
Bu yüzden geometrik çizimlerde kemik ve boynuz gibi maddeler tercih edilmiştir. Bazen de tam tersi
sanatçı işleyeceği maddenin cinsine göre teknik arar. Duvar sanatında kayanın kalitesine göre farklı
teknikler oluşmaktadır. Bazen duvarların yapısı bombelidir alçak kabartmaya uygundur. Bazen de bazı
34
mağara duvarlarının ve kayalarının satıhları o kadar düz ve serttir ki alçak kabartmaya uygun değildir.
Böyle bir zeminde ancak, kazıma resim ya da boyalı resim uygulanabilir durumdadır. Kazıma mağara
duvarına yapılabileceği gibi, boynuz, kemik diş gibi objelerin üzerinde de yapılmaktadır. Burada esas
olan renk değil biçimdir. Kazıma desenler, resmin yapılacağı hammaddeden daha sert bir kalem veya
uç ile kazıma oyma ya da gagalama yoluyla gerçekleştirilir (Yalçınkaya, 1979:71).
Kazıma resimlerde zaman ve mekana göre yeni teknikler yaratmak olasıdır. İnce, derin, çift çizgi
ya da konturların noktalar ya da gelişkin darbelerle oluşturmak farklı teknikleri yansıtır. Kazıma tekniği
olarak kabul edilen gagalama tekniği özellikle Afrika Mısır Sahara’sında yaygın olup Anadolu’da da
Kars, Camışlı köyü, Yazılıkaya’da belirlenmiştir. Kazıma resimlerde çizgiler net ve belirgindir hiçbir
düzeltme ya da yanlış darbe yoktur. Elbette kötü durumda olan ve beceriksiz sanatçıların elinden çıkmış
resimler de bulunmaktadır. Ama genellikle kaba olan vücut derin çizgilerle vurgulanmış, tüy, göz gibi
ayrıntılar, betimlenmiş ve figürlerin içleri ince aletlerle taranmış resimler de ortaya çıkarılmıştır.
Izgara biçimlerin, dairelerin beneklerin ve daha geometrik (entopik) olan çizimlerin düşsel imgeleri
çağrıştırması, bu motiflerin ile o dönemde yaşamış şamanlarla ilişkilendirilmesine neden olmuştur.
Ancak bu motiflerin birçoğu çizgisel olsa da nadiren kayaya kazıma biçiminde olup, çoğunlukla tek renk
boya (monokrom) kullanılarak yapılmışlardır (Lewin, 2000:195). Sanat eserleri arasından ister taşınabilir
olsun, ister duvar, ister kaya sanatı olsun her yerde kazıma/oyma tekniğini gözlemlemek olasıdır.
Cezayir’de bulunan 6 bin yıllık kayaaltı sığınağında yer alan ağlayan inekler (Resim 4), Türkiye Antalya
Yağca köyü yakınlarındaki Katran dağında bulunan Öküzini mağarasının giriş kısmında yer alan
kazıma boğa resmi (Resim 5) ve Fransa Les Eyzies yakınlarında yer alan Abri de Lartet mağarasındaki
üzerine çizim yapılmış kemik (Resim 6) bu stillere birer örnek teşkil eder.
BİLDİRİLER
Boyalı Resim
Boyalı resimlerden önce yaklaşık 30 bin yıl öncesine tarihlenen ilk resimler, mağaraların renkli
kilden oluşan duvarları üzerine parmak bastırarak çizilmiş geometrik desenler ve hayvan siluetleri
olarak karşımıza çıkar. Daha sonra ellerini mağara duvarlarına dayayıp, üzerine ortası boş bir kemikten
boru gibi yararlanarak, ağzı ile is ya da renkli boya püskürtmek suretiyle duvar üzerinde ellerinin
siluetini çıkarmayı öğrendiler. İspanya ve Fransa’daki yaklaşık 22 mağaranın en derin ve karanlık köşelerine,
duvarlara, kireçtaşı perdelerin üzerine 100’lerce metrekarelik alanlara el izi bırakmışlardır. Bu
izlerin, çoğunu el izi oluşturacak şekilde boya püskürtmek yoluyla elde etmişlerdir (Resim 7). Daha az
kullanılan diğer bir yöntem ise, elin boyanmasından sonra duvarda iz çıkaracak biçimde bastırılması
biçimdeki baskı yöntemiyle gerçekleştirmişlerdir. Siyah ve kırmızı rengi neden tercih ettikleri bilinmemekle
beraber, doğada daha kolay bulunabilir olmasından kaynaklandığı görüşü kuvvet kazanmıştır.
El izlerinin bir kısmı beş parmaklı olmakla birlikte bazılarında parmakların noksan ya da hiç olmayışı
hala gizemini korumaktadır (Clottes ve Courtin 1996).
Dünyanın bilinen en eski resimleri Batı Avrupa’da paleolitik çağın sonu ile tarihlenmiş mağara
duvarlarına yapılmış at, boğa, bizon, geyik, dağkeçisi, mamut, öküz resimleridir. Orinyasiyen dönemde
karşımıza çıkmayan duvar resimleri, magdalaniyen evresinde patlama noktasına ulaşır (Lewin, 2000
ve Özbek, 2007). 25 bin yıllık bu süreçte, Batı Avrupa’da özellikle de İspanya ve Fransa’da 200 den fazla
mağarada duvar resmi belirlenmiştir. Avrupa’da duvar resimleri ihtiva eden toplam 277 tarihöncesi
mağara, Afrika’da ise 1 milyonu aşkın resimli mağara belirlenmiştir. Tarihleri kesin olarak bilinmemekle
beraber, Almanya’nın güneydoğusunda Heidenheim bölgesinde bulunan Vogelhard mağarasındaki
resimlerin en eskilerini 30 bin yıl, en yenilerinin ise 9.500 yıllık oldukları belirlenmiştir. Mağara
resimlerinin en ünlüleri Pirenelerin İspanya tarafında kalan Altamira ve Fransa’nın güneybatısındaki
Dordogne bölgesinin kireçtaşı kayaçlarında kalan Lascaux, Niaux ve Les Eyzies mağaralarındadır.
Mağara duvarlarına yapılan resimlerde Üst paleolitik insanlarını karanlık mağara duvarlarına
genellikle yaşadıkları dönemde hüküm süren hayvanları resmettiklerini görmekteyiz. Bolluk ve kıtlık
35
36
dönemlerine göre avladıkları hayvanların niteliği gibi duvar resimlerinde de zaman zaman bazı türler
artarken bazılarının daha az resmedildiği dikkat çeker. Hayvanların bolca yer almasına karşılık insan
figürlerin son derece az olduğu izlenmektedir. Var olan figürler de genellikle çöp adam biçiminde ve
özensiz tasfir edilmiş erkeklerdir. İnsan figürleri genellikle savaşırken ya da güç durumda çizilmişlerdir.
Yerde yatan, oklara hedef olmuş ya da elinde ok ve yayı ile resmedilmiş figürlere Avustralya yerlilerinin
(Aborjin) ve Afrika’nın güneyindeki Sanların (Buşman) kaya resimlerinde ve mağaralarında rastlamak
mümkündür. Ayrıca, ispanya’da bir mağarada, yabanıl arı kovanından bal toplayan ve etrafta kocaman
yaban arılarının uçtuğu bir kadın resmi bulunmuştur. Kaya sanatında genellikle kadın betimlemelerine
pek rastlanmamakla beraber, kuzeybatı Avustralya’daki Kimberley bölgesinde resmedilmiş kadınların
varlığı dikkat çekmektedir. Lascaux’un alt galerilerinden birinde bir bizonun önünde yatmakta olan bir
avcı bulunmaktadır. Avcının kuş maskesi de yerdedir, hayvana saplamış mızrak barsaklarının dökülmesine
neden olmuş, boynuzlu bir suaygırı sahneyi terk ederken resmedilmiştir (Lewis-Williams 2004).
Bu sahneden olasılıkla bir av sahnesi gerçekçi bir kompozisyonla tasfir edilmiştir. Ancak ilginç olan
nokta neredeyse tüm resimlerde hayvanların başarıyla çizilmesine karşın manzara resmine hiç rastlanmamış
olmasıdır. Hayvan ve insan figürlerinin birleştiği “teriantrop” çizimler üst paleolitik sanatının
küçük ama önemli bir parçası olarak kabul edilir. En güzel örnek, Fransız Pirenelerindeki Les Toris
Freres mağarasında bulunan figür olup, “gövdesi, kimliği belirsiz iri yapılı bir hayvan gövdesine; arka
bacaklarının dizlere kadar ki kesimi, insan bacağına; kuyruğu bir tilki ya da kurt kuyruğuna benzer,
ön bacakları anormal yapıda olup, ön ayakları insan eli biçimindedir. Tepesinde bir çift geyik boynuzu
bulunan tuhaf yüzü, kuş yüzüne benzemektedir” biçiminde tarif edilmiştir (Resim 7). Bu tip resimler
araştırmacılar tarafından “düşsel imgeler ya da “şamancıl sanat” olarak yorumlanmaktadır (Lewin,
2000:200-202).
Boyalı resimlerde uygulanan tekniklere bakacak olursak, bazılarının tek renkli (monokrom), bazılarının
çok renkli (polikrom) olduklarını, ayrıca -figürü boyalı kontürle belirginleştirmek, -içini tamamen
boya ile doldurmak, -boya ile doldurulan yüzeylere birden fazla renk uygulamak, -içi renklendirilmiş
figürü siyah renkle çevrelemek, -figürün içini renkli noktalarla bezemek gibi tek ya da birkaç
tekniğin bir arada uygulandığı örnekler bulunmaktadır. Ayrıca boyama ve kazıma tekniklerinin beraber
uygulandığı resimler de mevcuttur. Böyle kazınmış kontürler içine boya sürülür ya da püskürtülür.
Diğer bir örnek de, boya doğrudan kazınmış kontür üzerine uygulanır (Yalçınkaya, 1979:73). Mağara
insanları duvar resimlerini yaparken, karbon/kömürün siyahını, demirli toprağın kırmızı ve sarısını,
manganezin koyu kahverengini kullandılar. Bu maddeleri ezip toz haline getirdikten sonra hayvan yağı
ya da suyla karıştırarak sürülebilir hale getirdiler. Boyaları sürmek için, hayvan kıllarını, yosun ya da
deri parçalarını, püskürtmek için boynuz ve uzun kemikleri kullanmış oldukları sanılmaktadır. Fransa
Lascaux mağarasındaki yaban öküzü (Resim 8), Pech Merle’deki benek bezeli at resmi (Resim 9), ve
kuzey İspanya’daki Altamira mağarasındaki boğalar holü ve koşan hayvanların (Resim 10) resmedildiği
duvar, eşsiz üst paleolitik duvar boyama sanatı örnekleridir.
Üst paleolitik sanatçıları çoğu kez gerçekçi (realistik) çizgileri benimsemişler, resmettikleri nesnelerin
karakteristik ögelerini ön çıkarmayı hedeflemişlerdir. Ancak “görsel gerçekcilik” dışında “zihinsel
gerçekcilik” eserlerine de rastlanmıştır. Bu tarzda canlılar sanki şeffafmış gibi kabul edilirler. İspanya‘da
Pindal mağarası duvar resimlerinde yer alan, kalbi ile birlikte çizilmiş mamut resmi (Resim 11), Avustralya
Kakuda kaya resimlerinde iç organları ve iskelet sistemiyle birlikte çizilmiş balık resimleri en
dikkat çekici olanlardan bazılarıdır. Resimlerin geçirdiği evrimsel aşama, başlangıçta oran ve büyüklüklerde
hatalar içermekle birlikte ve basit çizgilerden oluşmaktaydı. Sonradan her türlü detay işlenmeye,
derin çizgiler ya da renklerle vurgulanmaya başlanmıştır. İlerleyen evrelerde, renklerde çeşitlenme,
doğal kabartılardan faydalanarak rölyefli figürlerle eserlere boyut katılmış hatta çizilen hayvanlara
hareket kazandırılmıştır. Son evrelerde ise kazıma tekniği neredeyse ortadan kalkmış tamamen renk ön
plana geçmiştir. Boyut ve hareket renklerin kombinasyonuyla gerçekleştirilmeye başlanmıştır. Perspektif
konusunda oldukça başarısız olan üst paleolitik sanatçıları, resimlerini çoğu kez profilden yapmayı
tercih etmişlerdir. Mısır, Bizans ve Gotik sanatlarında, hatta El Greco gibi ressamlarda da aynı özelliğe
rastlamak mümkündür (Yalçınkaya 1979:77).
Alçak Kabartma Heykel
Bu teknik, eserin kontürlarındaki derinlik bakımından değerlendirilmelidir. Kimi zaman kaya
üzerindeki bir kabarıklıktan faydalanılırken kimi zaman da dış çerçeve oyularak, esas nesnenin kabarık
olması sağlanacak biçimde etrafı kazınır. Yüksek kabartmalar bu gruba girerler. Bazı durumlarda
kayaların üzerindeki kil yığınları şekillendirilerek alçak kabartma heykeller de yapılmıştır. Fransa
Fourneau-du Diable’deki boğalar, Amerika Arkansas eyaletinde yer alan Blanchard mağarasındaki dağ
keçisi, Lascaux mağarasında bulunan Laussel venüsü ile kabartmalı boğa figürü ve Fransa Roc-aux
Sorcier’deki eserler bu tarz heykellerin en güzel örnekleri (Resim 12) arasındadır.
BİLDİRİLER
Yontuk Tip Heykel
Özellikle Avrupa’daki mağaralarda 10 binin üzerinde –taşınabilir sanat- diye adlandırılan süslemeli
nesne ve heykeller ortaya çıkarılmıştır. Taşınabilir sanat eserleri daha yaygın olarak büyük topluluklarda
tercih edilmekteydi. Bu eserler için kullanılan hammaddeler genellikle, hayvan dişleri, kemik,
geyik boynuzu, fildişi, deniz kabukları ve çeşitli taşlardan oluşturmaktadır. Taşınabilir sanat eserlerini,
-süslenmede kullanılan boncuk, kolye ucu ve gerdanlık gibi kişisel eşyalar, -müzik aletleri, - Venüs ve
hayvan heykelleri olarak 3 gruba ayırmak gereklidir. Orinyasiyen dönemde çok sayıda tipte boncuk
karşımıza çıkmaktadır. Bu boncukların hammaddeleri topluluğun yaşadığı çevreden toplandığı gibi,
100’lerce kilometre uzaktan gelmiş, büyük olasılıkla değiş-tokuşla yoluyla elde edilen bu egzotik malzemelerin
çoğu takı yapımında ve giysilerde kullanılmaktaydı. Bunun dışında özellikle tilki olmak üzere
etçil hayvanların dişleri ve geyik gibi otçulların dişleri tercih edilmiştir. Randal White, güneybatı
Fransa’da önemli orinyasiyen yerleşim yerlerinden çıkarılan boncuklar üzerinde çalışmış ve birbirinden
farklı malzeme ve en az beş değişik yöntemle üretilmiş dokuz çeşit gerdanlık saptamıştır (Lewin,
2000:182). Üst paleolitik dönemde boncukların kullanım alanlarına ilişki bazı analojiler yapılsa da, çok
sayıda boncuğun motifler şeklinde giysilere işlenmiş olduğu kesinlik kazanmıştır. Moskova yakınlarında
yer alan Sungir yerleşim yerinde bir erkek iskeletinin göğüs seviyesinde hayvan dişlerinden yapılmış
çok sayıda boncuğun bulunması buna en güzel örnektir (Özbek, 2007). Hayvan motiflerinin işlendiği
kolye uçları ve muskalar, araştırmacılara göre, resmedilen hayvanın tılsımından yararlanmak ve kötü
ruhlardan korunmak için kullanılmaktaydı. Sibirya Mal-ta bölgesinde mamut dişinden yapılmış çok
sayıda kolye ucu ve boncuklar günışığına çıkarılmıştır (Resim 13).
Atalarımız ayinlerde ve düşünceleri aktarma da sadece resim sanatını değil müziği de keşfetmişlerdi.
Orta Avrupa’da ve Ukrayna Mezine’de orinyasiyanden magdaliyene kadar, kuş, rengeyiği, ayı
kemiği kullanılarak üretilmiş üzerinde delikler olan flütler gün ışığına çıkarılmıştır (Resim 14). Sadece
flüt değil, vurmalı ve yaylı müzik aletlerinin kanıtları yine aynı yerleşim yerinden çıkarılmıştır (Picq,
1999’dan aktaran Özbek, 2007:221). Müzik, üst paleolitik insanları dışında Avustralya Aborjin’leri ve
Afrika Sun’ları için de imge yaratımı ve kullanımının önemli bir parçası durumundadır (Lewin, 2000).
Müzik özellikle trans durumuna geçmiş şamanın ruhlar dünyası ile iletişime geçmesi, iç ve dış sesleri
yönetmesi bakımından son derece önemli bir olgu olarak kabul edilmekteydi. Ne var ki ele geçen, iki
düzine kadar flüt olduğu kabul edilen parçanın üzerindeki deliklerin gerçekte ses çıkarmak amacıyla
mı yapıldığı, yoksa başka hayvanların diş izleri mi olduğu her zaman kesin olarak anlaşılamamaktadır
(Lewis-Williams, 2007:224).
Yontuk tip heykeller arasında birinci sırayı kadın figürinlerinden oluşan Venüs heykelleri almaktadır.
Kadın heykelleri, hayvan figürlerine göre daha gerçekçi tarzda yapılmış olmalarına rağmen
çoğunda kolların bulunmadığı dikkat çekmektedir. Ortalama 10-40 cm arasında değişen boyutlarda ve
37
genellikle pişmiş topraktan, fildişinden ve kireçtaşından yontularak hazırlanmışlardır. Kadın heykelleri
çoğu kez doğurganlık ve bereketi yansıtmaları açısından, abartılı karın, kalça ve göğüslerle sembolize
edilmişlerdir. Zira, Özbek (2007)’e göre, avcılık ve toplayıcılıkla uğraşan, hareketli bir yaşam süren
paleolitik kadınlarının böylesi şişman olması düşünülemezdi. Venüs heykellerinin ayin ve geçiş törenlerinde
kullandıkları düşünülmektedir. Çek Cumhuriyeti Dolce Vestonice venüsü, İtalya’daki kolsuz
ve kırmızı aşı boyalı venüs, Avusturya’da bulunan meşhur Willendorf venüsü (Resim 15) ve kardeşler
Venüsleri, Fransa’daki Lespugue venüsü, Les Eziyes Sireuil venüsü, Brassempouy venüsü ve figürin
kafası, Ukrayna’da Gagarino venüsü, Rusya Kostienski venüsü orta ve doğu Avrupa’da karşımıza çıkan
taşınabilir sanat eserleri arasındadır. Az sayıda da olsa erkek heykellerine de rastlamak olasıdır. Örneğin,
Çek Cumhuriyetinin Dolni Vestonice sit alanında fildişinden yapılmış bir erkek heykeli üst paleolitik
döneme ait son derece nadir eserlerdendir (Resim 16).
Venüs heykelleri dışında son derece detaylı işlenmiş hayvan heykelleri bulunmuştur. Almanya’nın
Hohlenstein-stadel mağarasından günışığına çıkarılan fildişinden yapılmış, aslan başlı insan figürü
32 bin yıl ile en eski sanat eserleri arasında yer alır. Yine Almanya’da Vogelherd mağarasında aynı
yıllara tarihlenen at ve mamut figürleri fildişinden oyulmuştur. Çoğu kırık ve parçalı olmasına rağmen
Çek Cumhuriyeti Dolni Vestonice yerleşim alanında bulunan gergedan figürüde 25-30 bin yıl öncesine
tarihlenmektedir. Blanchard mağarasında bulunan fildişi mamut, Mas d’Azil mağarasından at başı,
Lartet mağarasından birlikte yüzen ren geyikleri, güneybatı Almanya’da yer alan Hohle Fels mağarasının
sadece 2 cm boyutlarındaki uçan kaz/kuş heykeli, (Resim 17) sayısız örneklerden bazılarıdır.
Heykelin bir diğer kullanım alanı da objelerle birleştirilmiş durumda olanlardır. Genellikle asa ya
da savurgaçların tutma kısımları işlenmiştir. Fransa‘da La Madeleine mağarasında bulunan böğrünü
yalayan biz bizon figürü ve kucaklaşan geyikler yine birer mızrak-atacağına yerleştirilmişlerdir. Magdalaniyen
döneme tarihlenen Fransa Mas d’Azil mağarasından gün ışığına çıkarılan geyik boynuzundan
oyulmuş dışkılayan dağ keçisi heykeli son derece üniktir (Resim 18). Yine aynı mağarada bulunmuş
olan rengeyiği boynuzundan yapılmış asa üzerinde üç at başı oyulmuş durumdadır. Bu atlardan biri,
cinsiyeti belirlenemeyen bir tay, ikincisi yetişkin bir at, diğeri de derisi yüzülmüş bir at kafasıdır. Bu
asanın da şamanistik faaliyetlerde kullanıldığı sanılmaktadır.
Sonuç ve Öneriler
Cevaplanması gereken en önemli soru, üst paleolitik insanları olan kromanyonların bu resim
ve heykelleri neden yaptıklarıdır. Günümüz birçok sanat tarihçisine göre bu eserler “sanat sanat içindir”
ilkesine göre yapılmamışlardı. Özellikle duvar resimlerinin yapıldıkları yerlere ulaşmada çekilen
güçlüklere bakacak olursak -dar pasajlar, karanlık, rutubet gibi olumsuz şartlar-, sanat üretmelerinin
başka bir nedeni olmalıydı. Resim yapmak için neden bu kadar derini seçmişlerdi? Küçük heykelleri,
fildişleri üzerine kazınmış işaretleri neden yapmışlardı? Ürettikleri sanat eserlerinin mutlaka toplumsal
bir çerçeve içinde ve bir amaca yönelik olması gerekiyordu. Sessiz sanat eserlerinin sakladığı cevaplar
hala gizemini korumakla beraber bazı teoriler ortaya sürülmektedir. En fazla kabul gören fikir, avın
zenginleşmesi ve erişkinliğe geçiş törenleri (inisiasyon) için yapılan seramoni ve büyüler sırasında bu
resimlerin yapıldığı yolundadır. Av aletleri ve sembolik işaretler ise, yakalanması çok arzu edilen bir avı
ele geçirme isteğinin sembolik bir tasviri ve bir av büyüsü olarak kabul edildi.
Fransız araştırmacı Salomon Reinach, üst paleolitik insanlarının, avladıkları hayvanlar üzerinde
üstünlük sağlamak için resim yaptıklarını savunurken, resimlerin neden mağaralarda yapıldığını da,
“böyle bir faaliyetin esrara bürünmesi ve insanların yaşadıkları yerden uzakta yapılmasının “ daha
mantıklı olduğunu açıklamaktadır. Abbe Henri Breuil ise, insanların bu resimleri, yırtıcı hayvanın
gücünü kendisine almak için yaptıklarını belirtmiştir. Ne var ki yapılan resimlerin hepsi yırtıcı hayvanlardan
ibaret değildir. Breuil’in öğrencisi Andre Leroi-Gourhan yapısalcılık ilkesinin ikili zıtlıklarına
dayanarak, üst paleolitik boyunca mağaraların erkek:dişi zıtlık ilkesine göre düzenlenmiş organize sığı-
38
naklar olduğunu iddia etmiştir. Gourhan’a göre bazı hayvanlar ve semboller dişileri bazıları da erkekleri
ifade etmekteydi. Örneğin, at, dağ keçisi, ren geyiği gibi küçük otçullar ve benekler, ok işareti gibi semboller
erkeği, yaban öküzü, bizon gibi büyük otçullar ve kare, ok ucu gibi semboller dişileri temsil etmekteydi
(Lewis-Williams 2004:61). Duvar resimlerinin tamamen şamanistik eylemlerden ibaret olduğunu
savunan araştırmacılar, yer altı ve yerüstü ruhlar dünyası ile iletişim kuran şamanların, mağaraları yer
altı dünyasının kapıları olarak gördüklerini ve şamanlara yardım eden hayvan ruhlarını aradıklarını
ifade ederler. Kayalardan çıkarmış gibi görünen hayvan resimlerinin ruhlar dünyasında gerçek dünyaya
geçişi yansıttığı varsayılmaktadır. Margaret Conkey “ 20 bin yıl öncesinin sanatı, bugünkü insanın
kökeni ile ilintili değilse de, bugünkü insanın ne anlama geldiği ile ilintilidir “ demektedir. Bu durumun
toplumlararası ilişkilere yönelik görüşmelerle ilgili olduğunu belirtmiş günümüz etnografisinde sanatın
ve simgesel betimlemelerin böyle yorumladığını ifade etmiştir (Lewin, 2000:179).
Sonuç olarak yapabileceğimiz en büyük hata, üst paleolitik sanatını bugünkü batılı “sanat” anlayışımızla,
sanata ve sanatçıya yüklenen roller ile yorumlamaya çalışmak olacaktır. İkinci önemli nokta,
Afrika’dan çıktığını bildiğimiz atalarımızın Avrupa’ya, Asya’ya, Ortadoğu’ya giderken, Anadolu’yu
baştan sona geçtiklerini daima akılda tutmamız gerekmektedir. Özellikle Avrupa üst paleolitik sanatının
merkezi olmuşken, bizler neden böylesi sanat eserlerine mağaralarımızda rastlayamıyoruz? Günışığına
çıkaracağımız her eser atalarımızın geçiş yollarının belirlenmesinde bilim dünyasına önemli katkılar
sağlayacaktır.
BİLDİRİLER
Kaynakça
Clottes, J. ve Courtin, J. (1996). The cave beneath the sea; paleolitic images at Cosquer. Harry N.
Abrams, Inc. Publishers, New York.
Lewin, R. (2000). Modern insanın Kökeni. Tübitak Popüler Bilim Kitapları, Ankara.
Lewis-Williams, D. (2004). The mind in the cave. Thames&Hudson, Londra.
Thomas, H. (1994). The first humans, the search for our origins. New Horizons.
Özbek, M. (2007). Dünden bugüne insan. İkinci Baskı. İmge Kitabevi.
Yalçınkaya, I. (1979). Taş devri sanatında teknik ve stil. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi,
29(1), 4:67-82.
Mağara resimlerinin sırrı http://www.lahuti.com/forum/magara-resimlerinin-sirri-43353.html
(28.02 2011).
39
Resimler
Resim 1: Orinyasiyen taş endüstrisi
Resim 2: Solutriyen taş endüstrisi
Resim 3: Üst Paleolitik harpon ve taş aletleri
40
Resim 4: Cezayir Kayaaltı Sığınağı, “ağlayan inekler”
BİLDİRİLER
Resim 5: Türkiye Antalya Öküzini, “boğa kazımalı giriş”
Resim 6: Fransa Les Eyzies Lartet, “mamut işlenmiş kemik”
41
Resim 7: Fransa Les Toris Freres, “şamancıl resim”
Resim 8: Fransa Pech Merle, “benekler ve el izi”
Resim 9: Fransa Lascaux, “yaban öküzü”
42
Resim 10: İspanya Altamira “boğalar”
BİLDİRİLER
Resim 11: İspanya Pindal mağarası, “kalbi ile çizilmiş mamut”
Resim 12: Fransa Roc-aux Sorcier, “kabartma boğa figürleri”
43
Resim 13: Sibirya Mal-ta, “mamut dişi kolye ucu”
Resim 14: Ukrayna Mezine, “kemik flütler”
Resim 15: Avusturya Willendorf, “willendorf venüsü”
44
Resim 16: Çek Cumhuriyeti Dolni Vestonice, “erkek figürü”
BİLDİRİLER
Resim 17: Almanya Hohle Fels, “uçan kaz”
Resim 18: Fransa Mas d’Azil, “dışkılayan dağ keçisi”
45
TARİHİ YERALTI YAPILARININ ARAŞTIRILMASINDA
MAĞARACILIK TEKNİKLERİNİN KULLANIMI
Emine Azak
OBRUK Mağara Araştırma Grubu (o’mag)
ÖZET
Geçtiğimiz yıllarda başta Tarihi Yarımada (Ayasofya-Topkapı Sarayı) olmak üzere farklı coğrafyalarda
(Hasankeyf, Kars) tarihi yapılarda yer altı unsurlarının araştırılması ile ilgili bilimsel çalışmalara
destek verme şansına eriştik. Bu çalışmalarda klasik mağaracılık teknik ve yöntemlerinin, akademik
araştırmalara büyük katkısı olabileceğini doğrudan deneyimleme şansımız oldu. Bu sunumda söz
konusu çalışmaların örnekleri ışığında sportif mağaracılık ise arkeolojik araştırmaların olası kesişme
alanları incelenecek, avantaj ve dezavantajları ile zorlukları bir arada ele alınarak gelecekteki benzer
işbirliklerinin daha verimli yürütülebilmesi için öneriler ortaya konulacaktır.
46
CAVING TECHNIQUES IN EXPLORATION OF
UNDERGROUND STRUCTURES OF
HISTORICAL BUILDINGS
ABSTRACT
Emine Azak
OBRUK Cave Research Group (o’mag)
BİLDİRİLER
In recent years, we have been fortunate to take part in research projects related to underground
structures of historical buildings, mainly within Hagia Sophia and Topkapi Palace. Use of classic
caving techniques have been beneficial in aiding archeological researchers. This presentation investigates
interactions and collaboration opportunities between cavers and academical research institutions,
advantages and disadvantages, difficulties and outlines suggestions that would make such collaborations
more productive.
47
Giriş
2009 yılı boyunca İstanbul Teknik Üniversite’sinden Dr. Çiğdem Aygün’ün proje yöneticiliği altında
yürütmüş olduğumuz Topkapı Sarayı ve Ayasofya Müzesi altındaki sarnıç, kuyu ve tünellerin araştırılması
projesi; mağaracı kimdir, çalışma alanları nelerdir sorusunu kendimize bir kez daha sormamıza
yol açtı.
Bir seneyi aşkın süre boyunca yapmış olduğumuz çalışmalar sırasında, insan yapımı yeraltı
boşluklarında çalışmanın teknik zorluklarını, tehlikelerini ve risklerini doğrudan gözlemleme şansı
elde ettik, çalışma tekniklerimizi edindiğimiz tecrübeler doğrultusunda ilerlettik. En önemlisi de doğal
ortamlarda, mağaralarda çalışmaya alışık olan biz mağaracıların, teknik donanımız ve tecrübelerimiz
ile arkeolojik ve mimari araştırmalara yapabileceğimiz katkıların önemini kavradık.
Tarihi ve mimari önemi olan, insan tarafından inşa edilmiş ya da kazılarak yapılmış yeraltı strüktürlerinin
araştırılması, farklı disiplinlerin bir araya gelmesini gerektirir. Bu araştırmalar esnasında
speleolojik araştırma tecrübesine, tekniklerine ve ekipmanlarına sıkça ihtiyaç duyulur. Ancak, bu birikim
ve teknikler mutlaka, mimarlık, şehir planlamacılığı, arkeoloji ve ölçüm gibi belirli profesyonel
beceriler ile desteklenmelidir.
Geçmiş Araştırmalar
Araştırılmayı bekleyen sayısız insan yapımı yeraltı yapılarına sahip olan ülkemizde, bu çalışmalara
bugüne kadar yeterli ilginin gösterilmemiş olmasının çeşitli nedenleri vardır:
Ülkemizde çalışılmayı bekleyen sayısız tarihi önemi olan yeryüzü yapıları bulunmaktadır ve bu
yapıların araştırılması her zaman öncelik kazanmış, daha fazla ilgi görmüştür.
Yeraltı strüktürlerinin araştırılması teknik zorluklar hatta riskler içerir. Bu nedenle, özellikli
donanımlar ve speleolojik aktivite becerisi, tecrübesi gerektirir.
Kazılarak yapılmış yeraltı strüktürlerinin araştırılması yeryüzü araştırmaları ile kıyaslandığında
daha problemlidir.
Yeraltı tarihi ve mimari mirasını araştırabilecek, teknik ve bilimsel becerisi olan, diğer disiplinler
ile işbirliği yapabilecek mağaracı sayısının yetersizliği ya da becerilerini sunabilecek mağaracılara
erişim zorluğu, bu konuda çalışma yapan araştırmacıları çözümsüz ve desteksiz bırakmaktadır.
Ülkemizde, speleolojik metotlar kullanılarak yapılmış olan araştırmalar oldukça az ancak bir o
kadar da önemlidir. Aşağıda listelenen bu çalışmaların çoğu ne yazık ki yabancı mağaracıların desteği
alınarak yapılmıştır.
1986 yılında Boğaziçi Üniversitesi Mağara Araştırma Kulübü (BÜMAK), Ayasofya Müzesi’nin o
dönem müdürü Alparslan Koyunlu’nun çağrısı üzerine Ayasofya Müzesi Narteks’inin altında yer alan
büyük sarnıç ve etrafındaki dehlizler ile Arkeoloji Müzesi altında bulunan sarnıcın ölçümünü yapmış,
bu çalışmalar müze müdürüne teslim edilmiştir.
1991 ve 1992 yıllarında, ‘Commissione Nazionale Cavita Artificial’e (İnsan Yapımı Yeraltı Boşlukları
Araştırma Komisyonu) bağlı Cenova’lı mağaracılar, Kültür Bakanlığı ile ortak bir çalışmayla, Kapadokya
yeraltı şehirlerinde son derece kapsamlı araştırmalar yapmıştır. Bu çalışmalar sonucunda Sivasa,
Tatların, Örentepe, Ağıllı, Derinkuyu, Tilköy, Zile, Dulkadirli ve İnlimurat’taki yeraltı şehirleri, Göreme
Deresi ve Kılıçlar Vadisindeki su dağıtım yapıları, Civelek’teki mağaralar araştırılmış, bölgedeki yeraltı
yapıları ile ilgili ilk dijital arşiv oluşturulmuştur. Bu çalışmaların sonuçları Roberto Bixio ve Vittorio
Castellani tarafından birçok farklı makale ile sunulmuştur. Çalışmalar esnasında:
• Yer altı yapıları ölçülmüş ve haritalanmış
• Topografik çalışmalar ile yeraltı yapılarının yerleri haritada işaretlenmiş
• Coğrafi haritaların ve yeraltı yapılarının konumlarının rekonstrüksiyonu yapılmış
48
• Farklı yapı teknikleri, kullanım amaçları, yerleşim planlarını içeren tipolojik kataloglama
çalışması yapılmış
• Tarihi ve arkeolojik araştırmalar yapılmış
• Video ve fotoğraf arşivi oluşturulmuş
• Jeolojik incelemeler yapılmıştır.
2004 yılında, dünyada korunması gereken 100 tarihi eser arasında bulunan Ani Harabeleri’nde
çalışmalar yapan aynı ekip, 2008 yılından itibaren ise Doç. Dr. Nakış Karamağaralı ile birlikte, Bitlis’te
bulunan Eski Ahlat Şehri Kazısı kapsamında, kaya-mağara yerleşimleri, yeraltı yolları, geçitleri ve su
kanalları ile ilgili araştırmalarına devam etmektedir.
Halen sürmekte olan araştırmalar esnasında Harabeşehir, Taht-ı Süleyman, Bağdedik, Gıcat,
Akrek, Arkınlı, Çatalağzı, Kırklar, Uludere ve Yuvadamı mevkilerinde çok sayıda kayalara oyulmuş
mekân, bağlantı tünelleri, yeraltı yolları, geçitleri ve su kanallarına ait yeni tespitler yapılmıştır.
Konaklama ve depolama amacıyla kullanılan mekânların dışında Gıcat, Bağdedik, Akrek, Kırklar ve
Yuvadamı’nda, ibadet etmek amacıyla kullanılan küçük şapeller belirlenmiş, buluntuların fotoğrafları
çekilmiş, gerekli belgeleme çalışmaları yapılmış, belirlenen yerleşim yerlerinin GPS koordinatları alınmış
ve coğrafi harita üzerine yerleşimlerine başlanmıştır.
2009 yılında, Boğaziçi Uluslararası Mağara Araştırma Derneği (BUMAD), Fatih Belediyesinin
talebi üzerine, Sultanahmet’te bulunan Hipodrom’un güneyindeki, sarnıç olarak kullanılmış
Sphendone’u ve Sphendone’dan kuzeye, Dikilitaş’ın altına doğru uzanan tünelleri araştırmıştır. Hipodrom,
Bizans’ta araba yarışları ve şenliklerin, Roma’da gladyatör savaşlarının ve Osmanlı’da ise Türklerin
ata sporu olarak bilinen cirit oyunlarının yapıldığı bir yapıydı. 1204’te o zamanki adı Konstantinopolis
olan kente düzenlenen Haçlı Seferleri’nde yerle bir edilmiş ve geriye sadece hala ayakta duran
varlığına dair hiçbir işaret ya da levha bulunmayan Sphendone Duvarı ile Dikilitaş, Örmeli Sütun ve
Yılanlı Sütun kalmıştır. Bu çalışma esnasında BUMAD, Sultanahmet’deki, Bizans döneminden kalan,
yaklaşık 1900 yıllık geçmişe sahip Sphendone ve buna bağlı 335 metre uzunluğunda tüneller araştırmış,
haritalamış, fotoğraf çalışmaları yapmış ve bu tünelleri harita üzerine işlemiştir.
BİLDİRİLER
Tarihi Yarımada Araştırmalarımız
Bizler ise 2009 yılı boyunca, ASPEG üyesi olarak, Dr. Çiğdem Aygün ile Topkapı Sarayı ve Ayasofya
Müzesi altında bulunan dehliz, kuyu ve olası sarnıçların, tünellerin tespit edilmesi ile ilgili ortak bir
çalışma yaptık.
İstanbul Tarihi Yarımadasının büyük bir kısmını oluşturan Ayasofya Müzesi, Topkapı Sarayı ve
Arkeoloji Müzesi sorumluluk alanları içinde bulunan yeraltı yapıları ve su isale sistemleri daha önce
de araştırılmıştı. Alman arkeolog Schneider, Amerika’daki Bizans Enstitüsü adlı kurumun girişimi
ile Amerikalı mimarlar Van Nice ve Emerson, Prof. Dr. Kazım Çeçen, Prof. Dr. Hülya Tezcan farklı
zaman dilimleri içinde bölgede çalışmalar yaptılar. Ayasofya Müzesi’nin, Topkapı Sarayı ve Arkeoloji
Müzesi’nden daha fazla ve detaylı yabancı araştırmaya konu olması anlaşılır bir durumdur. Buna
rağmen, hem kaynakçada belirtilen araştırmaların hiçbirinde bahsi geçen yapılar arasındaki ilişkiler
detaylı olarak incelenmemiş, hem de tüm bu araştırmalara rağmen yaptığımız çalışmalar sırasında yeni
yapılar tespit edilmiştir.
Yapmış olduğumuz araştırmanın amacı:
• Daha önce yapılan çalışmalar sonucunda Ayasofya, Topkapı Sarayı ve Arkeoloji müzelerinde
tespit edilmiş olan dehliz, tünel, sarnıç ve kuyuların yeniden incelenerek, geçen süre zarfında tahrip
49
olanların tespiti, bu anlamda incelenmemiş olanların bulunması.
• Tüm bu yapıların birbirleri ile olan ilişkilerinin tespiti.
• Yapılış amaçları ve tarihleri konusunda aydınlatıcı bilgilere ulaşılmasını sağlamak.
• Bizans ve Osmanlı dönemlerinde inşa edilmiş bu yapıların mimari teknikleri arasında farklılıkların
bilimsel açıdan incelenmesi.
• Bu yapıların şehrin su ve kanalizasyon sistemi ile olan bağlantılarının tespiti.
• Son olarak, uzun zamandır incelenmemiş bu yapılarda oluşabilecek tahribatın belgelenmesi idi.
Araştırmalar sonucunda:
• Ayasofya Müzesi iç nartex altında bulunan sarnıç ve bu sarnıca bağlanan tünellerin araştırılması
yapılmış (ki aynı dönemde BUMAD tarafından da belgesel çekim çalışması yapılmıştır)
• Yine Ayasofya Müzesi kuzey bahçesinde zemin altında bulunan, MS 5.yy’da inşa edildiği düşünülen
yeraltı mezar odalarının araştırılması tamamlanmış
• Topkapı Sarayı’nda 2. Avlu’da yer alan ve Dolap Ocağı olarak bilinen büyük ve küçük kuyular
arasındaki tüneller araştırılmış
• Saray avlusundaki tüm sarnıçlara girilmiş, tespit ve ölçüm çalışmaları yapılmış
• Harem bahçesi ve Harem binası altındaki tüneller araştırılmıştır
• Bir yılı aşan bu çalışmaların sonunda, Topkapı Sarayı ve Ayasofya Müzesi altında nerede ise
toplamı 1000 metreyi bulan su kanalları ve dehlizler araştırılmıştır.
• Çalışmalar esnasında:
• İncelenen tüm yapılarda pusula ve klinometre destekli hassas ölçümler alınmış, bu ölçümler
yüzeyden alınan referans noktaları ile koordine edilmiştir.
• Yine tüm yapılarda yakın plan fotoğraf çekimleri ve detay ölçümler ile yapıların inşa edildiği
malzemeler belgelenmiştir.
• Birbirinden bağımsız ve detaylı olarak yapılan tüm röleve ve çizimler, bütünlüğün sağlanabilmesi
için ayrıca 1/1000 ölçekli haritaya yerleştirilmiştir.
• Tümü su ile dolu olduğu için girilemeyen kuyu ve sarnıçlarda ise mağara dalgıçları tarafından
dalış yapılmış, bunun mümkün olamayacağı dar noktalarda ise Geo Radar ve robot kamera
kullanılmıştır.
• Bu çalışmaların sonuçları Dr. Çiğdem Aygün tarafından yayınlanacaktır.
Speleolojik Yöntemler
Doğal mağaralar için geçerli olan standart yöntemler ve uygulamaların, insan yapısı yeraltı boşlukları
söz konusu olduğunda bazı dezavantajları ve sınırlamaları bulunmaktadır. Bu alandaki kısıtlı çalışmamızda
edindiğimiz tecrübeler ile çıkardığımız dersler ise ana hatları ile aşağıdaki gibidir:
Eğim Ölçümleri
Birçok yeraltı yapısında eğimin sıfır (tamamen yatay) veya sıfıra yakın olması doğaldır. Özellikle
geniş uzanımlı galeriler söz konusu olduğunda sıfıra yakın eğimlerin hassasiyetle ölçümü çok önemli
hale gelmekte, bu ölçüm sağlıklı alınamazsa kesit çizmek imkânsız hale gelmektedir.
İdeali tabii ki mağaracılıkta kullanılan hassas klinometreler yerine teodolit, nivo gibi daha üst
düzey ölçüm cihazlarının kullanılmasıdır. Ancak gerek bütçesel nedenlerle, gerekse çalışılan mekânların
fiziki zorlukları nedeniyle bu hassas cihazların kullanılması pratikte her zaman mümkün olmayacaktır.
Bu koşullarda mağara ölçümlerinin standart ekipmanı hassas klinometreler, bu tarz çalışmalar için de
en iyi seçenek olarak kalmaktadır.
50
Ancak bir yandan da ek önlemler alınmadıkça bu tarz mekânlarda standart klinometre ölçüm
yöntemi ile gerekli hassasiyetin sağlanması mümkün değildir. En azından ölçen kişinin göz seviyesi ile
hedefin, yerden tam tamına aynı yükseklikte olması için özel bir çaba sarf edilmelidir. Bunun da pratikte
tek yöntemi karşılıklı kalibre edilmiş yükseklik çubukları veya tripodlar ile olabilir. Tavan yüksekliğinin
alçaldığı, hatta sürünme şekline dönüştüğü pasajlar da dikkate alınarak, birden çok uzunlukta
yükseklik çubuğu bulundurulması gerekecektir.
Bu yöntem kullanılmadan yapılmış herhangi bir ölçüm yeterince hassas kabul edilemez.
Buna karşın yükseklik çubuğu kullanımı dahi ilk bakışta göründüğü kadar kolay olmamakta ya
da tüm problemleri çözmemektedir. Örneğin birçok yeraltı galerisinde yer seviyesi birikme taş/toprak
ya da dolguyla yükselmiştir. Bir istasyondan ötekine ayakaltındaki dolgu seviyesi belirsiz bir şekilde
değişiyor olabilir. İstasyonlarda yapılan ölçümlerde yükseklik çubuğunun dolgu malzemeye batmaması
veya malzemenin ezilerek seviye değişimi olmaması için özen gösterilecektir. Yine de bu tür durumlarda
yapılacak çizimlerde gerçek döşeme seviyesi ancak tahmini olarak gösterilebilir.
BİLDİRİLER
İstasyon seçimleri
Ölçüm alınan galeriler boyunca ölçüm istasyon noktaları seçiminde de ilave bir çok kriter işin
içine girmektedir. Bunların hepsi istasyon sayısını, dolayısıyla çalışma süresini arttırıcı yöndedir. Bu
nedenle ölçüm çalışmasına giren ekipler, mağaracılıkta alışık olduklarından çok daha ağır ilerleyen bir
çalışmaya hazırlıklı olmalıdırlar.
Mağara ölçüm çalışmasından önemli bir farklılık, galeri yönü değişmese bile tavan/duvar/döşeme
yapısında küçük farklılıkların oluştuğu noktaların istasyon olarak belirlenmesi gereksinimidir. Bu tuğla
yapısında veya tipinde bir değişiklik olabileceği gibi, sonradan yapılmış bir müdahalenin izi gibi bir
nedenle de olabilir.
Defter tutma
Aynı nedenle ölçüm defterine alınacak notların miktarı ve kapsamı da çok artmakta, değişiklik
göstermektedir. Yukarıda söz edilen bariz yapı değişimleri dışında mağara ortamından farklı olarak
tavan yüksekliklerinde de kesite işlenmesi gereken ani değişimler olmaktadır. Bu tavan yükseklik
değişim noktalarını istasyon olarak belirlemek yeterli değildir; bu tür istasyonlarda, bir değil iki tavan
yüksekliği not edilecek ve iki istasyon arası tavan eğim değişimi ayrıca kesite işlenecektir.
Mekân çizimleri
Tünel, kanal, bağlantı yolu gibi yeraltı yapılarının ölçümü, biz mağaracıların alışık olduğu ölçüm
şekline pek de uzak değildir. Az önce belirtilen noktalara özen gösterildiğinde, pusula, klino ve şerit
metre, lazer metre kullanımı ile rahatlıkla ölçüm tamamlanabilmektedir. Ancak, sarnıç, hypogeum,
kuyu gibi mekân çizimlerinde mutlaka mimari ölçüm teknikleri, röleve çıkarma ve çizim becerilerine
sahip olmak gerekmektedir. Farklı disiplinler ile işbirliği bu aşamada önem kazanmaktadır. Tarihi
mimari yeraltı yapılarında çalışacak mağaracılar için, mimarlar tarafından verilen kısa bir eğitim faydalı
olacaktır.
Belgeleme Çalışmaları için gerekli detaylar
Yeraltı yapılarında, hassas mimari ölçüm kadar önemli olan farklı bir konu da belgeleme çalışmaları
için istenen öğelerin bir araya getirilmesidir.
Mimari yapının yapım zamanını belirleyebilecek her türlü noktasal detay alınmalıdır.
Yapının örtüsü (tonoz, kubbe, taş levha v.b.), zemin malzemesi ve duvar malzeme-
51
si (kaya, tuğla duvar, taş örme duvar v.b.) gerek yerinde yapılan detay çizimler, gerek kullanılmış
olan malzemelerden numune alınması, gerekse fotoğraf çekimi ile belgelenmelidir.
Var ise, yapım aşamasında kullanılan devşirme malzemeler belirtilmeli, tıkanan kolların, kapanan
mekânların ne şekilde tıkandığı (çökme, taş ya da tuğla duvar örülmesi, kaya oluşumuna denk gelme,
toprak çökmesi v.b.) saptanmalıdır.
Bu çalışmaya başlamadan önce ekipte bulunan mimar ya da arkeologlardan kontrol listesi istenmesi,
sadece detay çalışmaları için bir kişinin görevlendirilmesi son derece faydalıdır.
Teknik Zorluklar
Gaz Birikimi / Eksikliği
İnsan yapımı yeraltı boşluklarında, zehirli gaz birikimi riski doğal mağaralara göre daha fazladır.
Özellikle kör kuyu şeklindeki boşluklarda karbondioksit birikimi ciddi bir risk olarak ortaya çıkabilir.
Bazı durumlarda yeraltı katmanlarında doğrudan ya da dolaylı olarak lağım ve organik madde sızıntıları,
biyolojik reaksiyonlar ile ortamdaki karbondioksit miktarının artmasına yol açabilmektedir.
Yapmış olduğumuz çalışmalarda bu tür bir durumla karşılaşılmamış olunmasına karşın her
mekânın riskleri kendi çerçevesinde değerlendirilmeli ve gerektiği yerde emniyet için çoklu gaz detektörleri
(oksijen, karbondioksit, toksik gaz) kullanılmalıdır.
Dikey inişler
Doğal mağaralardan en önemli farklılık, dübel kullanımının ihtimal dışı olmasıdır. Nadir de olsa,
doğal bağlantı imkânlarının da çok sınırlı olduğu durumlarla karşılaşılması kaçınılmazdır. Bu durumlarda
ip teknikleri (SRT) yerine eski usul çelik telli merdiven kullanımı tercih edilebilir. Bu kullanımda
sürtünme noktaları büyük ölçüde önemini yitirmekte ve çok daha geride yeralan bir bağlantı noktasından
başlama imkânı ortaya çıkmaktadır.
Merdiven kullanımı, ip tekniklerinde eğitimsiz olan arkeoloji, mimar vb. elemanların da gerektiği
zaman yeraltı yapılarına ulaşımını sağlamak açısından kolaylık sağlayacaktır.
Hijyen
Bu konu özellikle şehir içi tarihi yapıların alt katmanlarında çalışırken karşılaşılan beklenmedik
ve belki de en sevimsiz problemdir. Çeşitli boyda fare ve sıçanlar normalde uzakta durmakla birlikte,
bunların yaşadığını bildiğiniz suların içine girme mecburiyeti bir sorun oluşturmaktadır.
Belki de daha tatsızı, yeraltı boşluklarına lağım sızmaları olduğu durumda araştırmacının tatsız
iki seçim arasında kalmasıdır. Ya araştırmadan vazgeçilip o kısım yarım bırakılacak, ya da bu koşullarda
herşeye rağmen çalışma sürdürülecektir. Tavanı basık bir galeride üzerinde süründüğünüz bir
karış balçık çamurun ne olduğunu bilememek, ilerledikçe artan kokuya karşın çalışmayı sürdürmeye
çabalamak, sevimsiz bir duygu. Biz bunu birden çok kere yaşadık ve her seferinde de mümkün olan son
noktaya kadar ilerlemeyi seçtik.
Lağım dışında diğer bir enteresan deneyim, yine Topkapı Sarayı’nda çalışan diğer bir grup tarafından
yaşandı. Eski kimya hane binasının altındaki sarnıçtaki korkunç kokulu balçığın, yıllar boyu kimya
laboratuarından deşarj edilmiş kimyasallar olduğu anlaşıldı.
52
Yapısal Sağlamlık
Yapımı üzerinden yüzyıllar geçmiş ve belki de yüzyıllardır kimsenin girmediği yeraltı yapılarının
sağlamlığı sorgulanmalıdır. Örneğin Ayasofya altında, daha önceki hiç bir haritada veya çalışmada
görünmeyen ve hipodrom tarafına doğru ilerleyen bir galeri uzantısına girdiğimizde, tavandaki bir
destek taşının kırılarak kısmi bir çöküntüye yol açtığını ama çöküntünün altında sürünerek geçilebilecek
bir boşluk olduğunu gördük. Bu geçişin bir tehlike arz edip etmediğini değerlendirmek çok zor
olduğu gibi, emniyetli davranmak için devamı olduğu görülen ve gidişatı dolayısıyla çok önemli olabilecek
bir galerinin araştırmasını yarım bırakıp dönmek de çok zor bir karardır. Kaldı ki birçok durumda
bu yapıların arz ettiği tehlikeler gözle bu kadar net görülmeyecek şekilde gizli de olabilir.
Sonuç
BİLDİRİLER
• Ülkemiz, araştırılmayı bekleyen yeraltı yapıları açısından son derece zengindir. Bu zenginliğin
ötesinde, bu yapılar son derece önemli tarihi özelliklere sahiptir.
• Konya-Gökyurt, Diyarbakır-Hasuni, Diyarbakır-Hilar, Eskişehir-Muslar bunların sadece birkaçıdır.
• Biz mağaracıların bu aşamada yapması gereken, yeraltı unsurlarının araştırılmasında gerekli
olan teknik becerilerimizi geliştirmek, yeterli bilgi ve donanıma sahip olduğumuzu ilgili kurumlar,
mimarlar ve arkeologlar ile paylaşmaktır. Türkiye’deki en önemli araştırmalarda ne yazık ki
yabancı mağaracıların imzası vardır. Dileğimiz en kısa zamanda, bu döngünün değişmesidir.
Kaynakça
T.C. Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü XI. Araştırma Sonuçları Toplantısı
T.C. Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü XIII. Araştırma Sonuçları Toplantısı
BUMAD, Hipodrom Gezi Raporu (30 Aralık 2009)
Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü 24. Araştırma Sonuçları
Toplantısı
Eski Ahlat Şehri Kazısı, 2008 yılı raporu (Doç. Dr. Nakış Karamağaralı)
53
Dr. Temuçİn Aygen Ve 1964 Uluslararası
İstanbul Speleolojİ Ve Karstolojİ Konferansı
Bülent ERDEM
İ.Karaoğlanoğlu Cad. Yayıncılar Sok. No.10 Kat.4 Serantepe 34418 – İstanbul
Özet
Jeolog Dr. Temuçin Aygen’in düzenlediği Uluslararası Speleoloji ve Karstoloji Konferansı 20
yabancı bilim insanının katılımıyla İstanbul Universitesi’nde toplandı. Üç gün boyunca çeşitli konularda
tebliğler sunuldu. Daha sonra katılımcılar 2 hafta boyunca Türkiye Kartsı hakkında bilgi edindikleri
bir batı Anadolu turu yaptılar. Ankara, Konya, Mersin, Antalya, Burdur, İzmir ve İstanbul’un muhtelif
yerlerini gezerek Anadolu karstının bazı bilimsel sorunlarını yerinde gördüler.
Anahtar kelimeler: Temuçin Aygen, Speleoloji, karst olayları.
54
Dr. Temuçin Aygen AND 1964 INTERNATIONAL
SPELEOLOGY and carstology conference ın
ıstanbul
Abstract
Bülent ERDEM
İ.Karaoğlanoğlu Cad. Yayıncılar Sok. No.10 Kat.4 Serantepe 34418 – İstanbul
BİLDİRİLER
Arranged by geologist Dr. Temucin Aygen, the International Conference of Speleology and Karstology
at Istanbul, with the participation of about twenty foreign scholars, opened first at Beyazit de Istanbul
University. for three days papers and discussions enlivened the sessions, broken by tours around
the Bosporus. During the following two weeks the members of the Conference took a field trip across
Anatolia, through Ankara, Konya, Mersin, Antalya, Burdur, Izmir, Bursa, and Istanbul. They thus had
the opportunity to investigate the principal karstic phenomena of Turkey - the Konya obrouks, travertines
of’ Yerkòpru and Antalya, caves of the Mersin region, vauclusian springs of Irviz and Manavgat,
and so forth. The interest of these occurrences of Anatolian karst is unquestionable - in addition to
the scientific problems they pose, they represent a great economic value either as tourist centres or as
producers of electric energy and sources of water for irrigation.
Keywords: Temucin Aygen, Speleology, Karst phenomen.
55
Konferansın içeriği
Seneler önce Antaş Havacılık ve Turizm Ltd. Şti.’nin bir Konferans’tan çok turizm organizasyonunu
andıran “Uluslararası Speleoloji ve Karstoloji Konferansı” programını gördüğümde [Zaten Programın
başlığı da “Türkiye Mağara Araştırma (Speleoloji Cemiyeti) ve Antaş Havacılık ve Turizm Ltd. Şti.
Organizasyonu” olarak geçiyordu] merak edip araştırmıştım, ancak bir sonuca ulaşamamıştım. Daha
sonraları Konferansa ait İngilizce ve Türkçe Programı elime geçince, konferans hakkında daha detaylı
bilgiye ulaşmak bayağı kolaylaştı. 1964 yılının 29 Nisan günü toplanan Türkiye Mağara Araştırma
(Speleoloji) Cemiyeti Müteşebbis Heyetinin aldığı karar doğrultusunda derneğin kuruluşunun uluslararası
speleoloji, jeoloji ve hidrojeoloji camiasına duyurmak için düzenlenen konferansa Fransa’dan,
Almanya’dan, İspanya’dan, Lübnan’dan ve Avustralya’dan katılımcılar davet edilir. Konferansın aksamadan
uygulanabilmesi için görev paylaşan Temuçin Aygen, Mesut Çetinçelik, Cahit Sönmez, Adem
Seber, Fahrettin Arslan, İsmail Yalçınlar, Arda Arel aylarca süren çalışma sonunda yaklaşık 100 kişinin
konferansa katılımını sağlarlar.
Konferansın açılışı 24 Eylül 1964 tarihinde İstanbul Üniversitesi Coğrafya Enstitüsü’nde yapılır.
İlk konuşmayı Turizm ve Enformasyon Bakanı Ali İhsan Gögüş yapar. Daha sonra Edebiyat Fakültesi
Dekanı Prof.Dr.Vehbi Eralp son derece düzgün bir Fransızca ile konuklara hoş geldin konuşması yapar.
Yabancı katılımcılar adına kürsüye gelen Fransa d’Orleans-Tours Üniversitesi Edebiyat ve Sosyal Bilimler
Fakültesinden Profesör Paul Fenelon yaptığı konuşmada Osmanlı İmparatorluğu’nun eski başkentinde
bulunmaktan onur duyduklarını söyler. Konferansın bilimsel kısmının açılış konuşmasını yapan
Coğrafya Enstitüsü Müdürü Profesör Ahmet Ardel Karstik bölgelerdeki Jeomorfolojik gelişmeleri hem
laboratuarda, hem de sahada jeologlar ve karstaloglar tarafından saptanan bulgular ışığında anlatır.
Daha sonra kürsüye gelen Jeolog Dr. Temuçin Aygen Türkiye’de Speleoloji biliminin gelişiminden ve
yetiştirdiği genç ekibin mağara araştırma sonuçlarından bahseder.
Coğrafya Enstitüsü Anfitiyatrosunda yapılan kongrede bu sunumlardan sonra 12 tebliğ daha sunulur.
İlk konuşmayı Profesör İsmail Yalçınlar yapar. Kuzey ve Kuzey Doğu Anadolu karstından bahseder.
Konuşmasına Konya’nın doğunda bulunan Karapınar bölgesindeki obruklar ile devam eder. Daha
sonraki sunum Batı Toroslar ile Dalmaçya arasında benzetmeyi anlatan Prof.Ahmet Ardel tarafından
yapılır. Bu bölgede çeşitli jeolojik etkiler ve tektonik hareketler sonucunda oluşan mağaralardan bahseder.
Temuçin Aygen ise Karadeniz bölgesinde Ereğli, Filyos ve Akçaabat’da az bilinen karstik yapılardan
bahseder. Montpellier Bilimler Fakültesinden genç asistan Claude Drogue kalker bölgelerinde
suyun akışı ile ilgili bir bildiri sunar. Profesör Avias Fransa’da kullanılan karstik deyimler ile ilgili bilgi
verir. Hidrojeolog Adem Seber Obruklar üzerine bir konuşma yapar. DSİ’den Bayan Muzaffer Türkmen
Türkiye’de karstik suların kimyası üzerine yaptığı konuşmada, sodalı suların sulamaya uygun olmadığını
ve devletin en önemli görevinin yeraltı su kaynaklarının değerlendirilmesi olduğunu anlatır. Daha
sonra genç jeolog Mesut Çetinçelik radyo isotop yöntemler ile yer altı su kaynaklarının araştırmasından
bahseder. Claude Pommier Fransa’da mağara araştırma yöntemlerini anlatır. Fransız Speleoloji Federasyonu
delegesi Enfin, modern mağara araştırma malzemelerinden bahseder. Şişme botlar, naylon
ipler ve dayanıklılıklarının denendiği Berger Mağarası araştırmasından slayt gösterisi ile bahseder.
Daha sonra kürsüye tekrardan gelen Temuçin Aygen, Jeolojik araştırma yapılmadan Konya bölgesinde
yapılan May barajından ve hiçbir şekilde su tutmamasından bahisle, jeologların ve hidrojeologların,
yer altı su kaynaklarının değerlendirmesi, sulamanın sağlanması ve elektrik enerjisi elde edilmesindeki
önemini vurgular. Jeologların ve hidrojeologların ortak çalışması ile Manavgat çayı üzerine yapılacak
Oymapınar Barajı hazırlıklardan uzun uzadıya bahseder.
Canberra Üniversitesinden Profesör Jennings Avustralya’nın karstik bölgelerinden ve araştırmaların
tarihçesinden bahseder. Toplantıya katılamayan Budapeşte Merkez Kütüphanesinden Kuchta
Gijula’nın Mağara araştırma metodlarından bahseden sunumu Romanya Speleoloji Enstitüsünden
56
Profesör Motas tarafından yapılır.
Katılımcılar, 27 Eylül tarihinden itibaren 14 Ekime değin sürecek Turizm ve Enformasyon Bakanlığı
Genel Müdürü Öğüt Yazman’ın yöneticiliğinde ve bakanlığın İzmir ve Antalya il Müdürlerinin de
katılımıyla İzmit, Ankara, Göreme, Konya, Ereğli, Mersin, Alanya, Antalya, Burdur, İzmir, Bursa ve
İstanbul’u kapsayan Anadolu turuna çıkarlar. Bu Anadolu yerel basında çokça yer bulur. Ekip geldiği
her yerde yerel yöneticiler tarafından karşılanır ve devletin tüm olanakları seferber edilir. Ekip Burdur’a
geldiğinde ekip içinde yer alan Norbert Casteret, Burdur’da halka mağaracılığı anlatan bir seminer
verir. Bu Seminerde Temuçin Aygen’den ve çalışmalarından övgü ile bahseden Casteret, İnsuyu Mağarasının
bugüne değin gördüğü mağaraların en güzeli olduğunu anlatır. Ekibin ziyareti ve Casteret’in
İnsuyu hakkında söyledikleri günlerce yerel gazetelerde haber yapılır.
BİLDİRİLER
57
TÜRKİYE SPELEOLOJİ (MAĞARABİLİM) KAYNAKÇASI
Bülent ERDEM
İ.Karaoğlanoğlu Cad. Yayıncılar Sok. No.10 Kat.4 Serantepe 34418 – İstanbul
Özet
Yunanca “biblion = kitap” ve “graphein = yazmak, tarif etmek” kelimelerinden gelen kaynakça
deyimi başlıca iki anlama gelmektedir: 1 -Kitaplar ya da bir kitap hakkında bilgi veren yazı, 2 - Belli bir
konuda ya da çeşitli konulardaki yayınlanmış eserlerin listesi.
Her ne kadar çalışmanın adı Speleoloji (Mağarabilim) Kaynakçası ise de; Yapılan çalışmada,
Türkiye Mağaraları ile ilgili olarak yayınlanmış her türlü basılı ve digital malzemenin derlenmesi ve
ilgilenenlerin kullanımına sunulması hedeflenmektedir.
Meydana getirilen çalışma ile ilgili tüm bilgiler ve kullanılan yöntemler detaylı olarak verilmeye
çalışılmış, karşılaşılan zorluklar ve bu zorlukları gidermek için izlenen yol anlatılmış ve daha önce
yapılan çalışmaların güncellenmesi ve güncellemenin sürekliliğinin sağlanması sorunun çözümlenmesi
araştırılmıştır.
Anahtar kelimeler: Speleoloji, Mağarabilim, Kaynakça.
58
SPELEOLogıcal BIBLIOGRAPHY of turkey
Bülent ERDEM
Abstract
İ.Karaoğlanoğlu Cad. Yayıncılar Sok. No.10 Kat.4 Serantepe 34418 – İstanbul
The expression ‘speleogy’ comes from the words ‘biblion: book and graphein: to write, to describe’
in greek, it has two meanings: the first one is the informative writings in one or more books, the other
meaning is the list of the works on a particular subject or the works published on various subjects.
Even if the title is the bibliography of the speleogy; the aim of this work is basically to compile
each and every printed or digital material written about the caves in Turkey, then to bring them to the
public interest.
Ultimately in this dıligent work, you can find the concern to reflect every information and the
procedures used in detail, also to clarify every complication we encountered, the way vve approach to
handle them, and the concern for updating the previous works, along with the s.tudy so that we can
keep these updates steady.
BİLDİRİLER
Keywords: Speleology, Bibliography.
59
KAYNAKÇANIN İÇERİĞİ
Yunanca “biblion=kitap” ve “graphein=yazmak, tarif etmek” kelimelerinden gelen kaynakça
deyimi başlıca iki anlama gelmektedir: 1) Kitaplar ya da bir kitap hakkında bilgi veren yazı, 2) Belli
bir konuda ya da çeşitli konulardaki yayınlanmış eserlerin listesi. Kısa bu sözlük anlamı ile kaynakça
çalışması, 18. yüzyıl sonlarından itibaren kitapların sistemli tanıtımı ve tarihçesini belirten bir terime
dönüşmüştür.
Bilinen ilk kaynakça 2.yüzyılda yaşamış olan Bergamalı hekim Galenos’a aittir. Bir diğer kaynakça
ise Aziz Bede’nin 731 / 732’de tamamladığı “Historia ecclesiastica gentis Anglorum” (İngiliz Halkının
Kilise Tarihi) adlı yapıtıdır. Kitapların manastırlarda elle çoğaltıldığı ortaçağda kaynakların dökümü
kolaydı. 15.yüzyılda matbaanın bulunması ile kitap sayısında görülen büyük artış, kaynakça hazırlamadaki
zorlukları da arttırmıştır. Ancak bu zorluğa bağlı olarakta kitaplar üzerine bilginin dökümü
giderek daha gerekli ve daha yararlı olmaya başladı. 1545 gibi erken bir tarihte evrensel bir kaynakça
oluşturmayı amaçlayan İsviçreli doğabilimci ve yazar Conrad Gesner, Bibliotheca Universalis (Evrensel
Bibliografya) adlı yapıtında geçmişte ve kendi döneminde Yunanca, Latince ve İbranice yazılmış tüm
yapıtlara yer vermişti.
Bizden bir örnek vermek gerekirse Katip Çelebi Keşfü’z Zünun adlı yapıtıyla bugün kullanılan
kaynakça hazırlama yöntemlerinin öncüsü oldu. Arapça yazılan yapıtta zamanın 300 bilim dalı tanımlanıyor
ve 9.500 yazarın, 14.500 kitabı tanıtılıyor ve yapıtlar bilim dallarına göre alfebetik olarak sıralanıyordu.
Bu örneklerin vermesinin nedeni, kaynakça hazırlamanın ve de yayınlamanın öneminin çok
eskiden beri kavrandığını kısaca göstermektir.
Türkiye’de Speleoloji kaynakçası ile ilgili ilk eser Fransız Speleolog Claude Chabert’in 1968 yılında
‘Grottes et Gouffres’in 42. sayısında yayınlanan çalışmasıdır. Burada 60 eser tanıtılmaktadır. Bu eseri,
Hidrojeolog Michel Bakalowicz tarafından 1970 yılında ‘Grottes et Gouffres’in 45. sayısında yayınlanan
çalışma izlemiştir. Bu çalışmada da 47 eser tanıtılmaktadır. Bakalowicz’in bu çalışmasında Selçuk
Trak’ın 1941 yılında Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Coğrafya Enstitüsü’nün 1 no’lu yayını olan ‘Türkiye
Coğrafya Eserleri Genel Bibliyografyası’ adlı çalışması ile Ervin Lahn’ın Mart 1948 yılında Türkiye
Jeoloji Kurumu Bülteni’nin 2. sayısında yayınlanan ‘Türkiye Jeolojik Bibliyografyası’ adlı çalışmasından
da yararlanılmıştır. (Ervin Lahn’ın çalışmasında 519 esere ait kayıt vardır).
Selçuk Trak’ın çalışması kısa sürede tükenince, 1942 yılında Fransız Coğrafya Kurumu’ndan Prof.
Dr.H.Louis’in yapılan çalışmayı öven, ve önemli bir eksikliği giderdiği vurgulayan bir önsözü ile 2.
baskısı yapılmıştır. Bu çalışmada 627 eser tanıtılmaktadır. Yapılan bu eserde dönemin, çalışma alanı ile
ilgili tüm kitaplar ile süreli yayınları da taranmıştır. Bunlar arasında en dikkate değer olan 1871 yılından
beri yayınlanmakta olan ‘Annales de Geographie’ dergisidir. Daha sonra Chabert bu çalışmayı tekrar
sürdürmüş ve özellikle yabancı yayınları kapsayan oldukça geniş bir kaynakça hazırlığı ortaya çıkmıştır.
1980’lı yıllarda Mustafa Aktar’ın çalışmaya katılması ile oluşturulan kaynakçanın Türkçe yayınlar
açısından eksiklikleri tamamlanmaya çalışılmıştır.
1988 yılına gelindiğinde de Chabert, hazırlanan Kaynakçayı Spéléo-Club de Paris’in 13. yayını
olarak ‘Bibliographie Spéléologique de la Turquie 1722-1987’ olarak yayınlamıştır. Yayınlanan bu çalışmada
979 adet eser tanıtılmaktadır. Ancak bu çalışmada doğrudan speleolojiyi ilgilendirmeyen kaynaklar
da yer almaktadır. Ayrıca detaylı bilgi içermeyen (Makalenin tanımı, yayın tarihi v.b.) referanslar da
içermektedir.
1995 yılından itibaren, Chabert’in yayınlanan Kaynakçası temel alınarak burada yer alan eserlerin
bulunmasına ve derlenmesine başlanmıştır. 1986 Yılına değin yayınlanan çalışmaları kapsayan
Kaynakça bu tarihten itibaren güncel halde tutulmaya çalışılmıştır. Burada amaçlanan, Türkiye Mağaraları
üzerine yayınlanan her türlü basılı ve digital malzemenin derlenmesi ve ilgelenenlerin kullanımına
sunulmasıdır.
Ülkemizde bilgiye ulaşmanın zorluğu dikkate alındığında, Türkiye Mağaraları ile ilgili çalışmaları
60
toplamaya çalışmanın ne kadar zor olduğunu tahmin edilebilir. Özellikle Üniversite Yayınlarını takip
etmek oldukça zor. Uç bir örnek vermek gerekirse, Erzurum Kazım Karabekir Eğitim Enstitüsü adına
yayınlanan ‘Doğu Coğrafya Dergisi’ Konya’da yayınlanmakta, Afyon’dan dağıtımı yapılmaktadır.
Üniversiteler tarafından düzensiz de olsa çıkartılan Coğrafya ve Jeoloji dergilerinde son zamanlarda
mağaralar üzerine oldukça fazla çalışma yayınlanmaktadır. Bu da üniversite yayınlarının sürekli
takibinin zorunluğunu göstermektedir. Bunun yanı sıra üniversitelerde yapılan yüksek lisans ve doktara
tezlerinde de nicel ve nitel olarak artış gözlenmektedir. 2004 ile 2007 arasında yapılan 19 yüksek
lisans ve doktara tezi tema olarak mağaralar ile ilgilidir.
Bilgisayar teknolojisinin hızlı olarak gelişmesi, bilgiye ulaşmada nisbeten de olsa bir kolaylık
sağlamıştır. Bu sağlanan kolaylıkla ulaşılan kaydın sahibi ile yazışılarak yapılan çalışmanın teminine
gidilmektedir. Bu temas sonucunda ulaşılmayan birçok çalışma da, talep edilen yayın ile birlikte yayınlayan
tarafından gönderilmektedir.
Yapılan kaynakça çalışması, ilgilendiğini belirten her talep sahibine gönderilmektedir. Bunun
sonucunda da, ulaşılamayan, gözden kaçan, kullanılan alfabe nedeni ile zaten ulaşılması mümkün
olmayan çalışmalar hakkında da bilgi edinilmektedir. Bu durumun en yakın örneği Sevgili Alexey
Zhalov tarafından verilen, 15 adet ağırlıklı olarak rusça ve bulgarca çalışmalardır.
Kaynakçada şu anda yer alan 2.646 adet kaydın, 2.428 adedine ulaşılarak kaynakça arşivine katılmıştır.
Bu kayıtların da 2.017adedi digitalize edilmiş, diğerlerinin de digitalize edilmesi sürmektedir.
Bunun dışında yeralan 284 adet yeni kayıt, dijitali edilmiş, kaynakçaya eklenmek üzere beklemektedir.
Yapılan kaynakçaya, kullanım kolaylığı sağlaması açısından makale, kitap ve tezlerin yazılış lisanına
göre, türkçe ve kullanılan dil ile özet hazırlanmaktadır. Bunun dışında, kaynakçada yer alan çalışmalara
kolay ulaşımın sağlanması amacıyla, farklı kriterlerde indeks hazırlanmıştır. (Örneğin, tarihe
yöre, mağara adına göre, bölgeye göre, mağarada yaşayan canlıya göre vb.)
Bu çalışmalara bilgisayar üzerinden ulaşılması için gerekli alt yapı çalışmaları da yapılmakta, fazla
uzak olmayan bir zaman dilimi içerisinde gerçekleşmesi için uğraşılmaktadır. Ve böylelikle mağara
bilimi ile ilgilenenlerin, makale veya tez yazarlarken, hiç görmedikleri, okumadıkları kaynakları, referans
olarak göstermek zorunda kalmamalarını öngörülmektedir.
BİLDİRİLER
Teşekkür
Kaynakçanın zenginleşmesine ve eksiklerin sağlanmasında büyük katkıları olan Emrah Çoraman,
Kadir Boğaç Kunt, Koray Törk, Mustafa Yamaç, Achille Casale, Alexey Zhalov, Oana Chachula ve Katalin
Bolner Takacsne’nin isimlerini anmak ve teşekkürlerimi sunmak istiyorum.
61
DÜZKIR MAĞARASINDAN (ALADAĞLAR) ELDE EDİLEN
BAKTERİ İZOLATLARININ BİYOLOJİK AKTİVİTELERİ
Mesut Şen 1,2,* , Cansu Bayburt 3 , Süleyman Aydın 1,4 , Nur İpek Önder 1,2 ,
Zerrin İncesu 5 , Burcu Atlı 3 , Mustafa Yamaç 1,6
1, Eskişehir Mağara Araştırma Derneği (ESMAD), Eskişehir.
2, Anadolu Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Biyokimya Anabilim Dalı, Eskişehir.
3, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji Anabilim Dalı, Eskişehir.
4,
Anadolu Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmakoloji Anabilim Dalı, Eskişehir.
5,
Anadolu Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Biyokimya Anabilim Dalı, Eskişehir.
6, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Eskişehir.
* Sorumlu Yazar: Mesut Şen
ÖZET
Bu çalışmada, Aladağlar bölgesinde varlığı belirlenen ve “Düzkır” ismi verilen mağaradan elde
edilen bakteri izolatlarının çeşitli biyolojik aktivitelerinin belirlenmesi konu alınmıştır. Çalışma kapsamında
kaya ve oluşum yüzeylerinden yüzey temas ya da toprak örneklerinden seyreltme plaka yöntemleri
ile izole edilen bakteri izolatları; antimikrobiyal ve sitotoksik aktivitelerinin yanı sıra, statin üretim
ve akut toksisite özellikleri açısından da araştırılmıştır. İzolatların antimikrobiyal aktiviteleri “agar
piece” yöntemi ile bakteri ve mayalardan oluşan bir test paneline karşı belirlenmiş olup elde edilen
sonuçlar pozitif kontrol olarak kullanılan antibiyotikler ile karşılaştırılmıştır. Bakterilerin statin üretimi,
Neurospora crassa ve Candida albicans organizmalarına karşı statin aktivitesine bağlı inhibisyonuna
dayanarak ve pozitif kontrol olarak lovastatin kullanılan disk düfizyon ve ince tabaka kromatografisi
yöntemi ile belirlenmiştir. İzolatlardan elde edilen ekstraktların 5RP7 (H-ras aktif fibroblast) sıçan
hücre hattı üzerinde sitotoksik etkileri “MTT” yöntemi ile araştırılmış olup elde edilen sonuçlar pozitif
kontrol olarak kullanılan Cisplatin ile karşılaştırılmıştır. Aynı zamanda, ekstraktların akut toksisite
özellikleri ve genel davranış üzerine etkileri in vivo olarak fareler üzerinde test edilmiştir.
Anahtar kelimeler: Aktinomiset; Antimikrobiyal aktivite; Sitotoksisite; Akut toksisite; Statin üretimi
62
Bıologıcal Actıvıtıes Of Bacterıa Isolated
From Düzkır Cave (Aladağlar)
Mesut Şen 1,2,* , Cansu Bayburt 3 , Süleyman Aydın 1,4 , Nur İpek Önder 1,2 ,
Zerrin İncesu 5 , Burcu Atlı 3 , Mustafa Yamaç 1,6
1, Eskişehir Mağara Araştırma Derneği (ESMAD), Eskişehir.
2, Anadolu Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Biyokimya Anabilim Dalı, Eskişehir.
3, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji Anabilim Dalı, Eskişehir.
4,
Anadolu Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmakoloji Anabilim Dalı, Eskişehir.
5,
Anadolu Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Biyokimya Anabilim Dalı, Eskişehir.
6, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Eskişehir.
* Sorumlu Yazar: Mesut Şen
BİLDİRİLER
ABSTRACT
The objectives of this study were defining and measuring biological activities of some bacteria
isolated from a cave called “Düzkır” in Aladağlar. In this study, bacterial isolates obtained by dilution
plate methods were investigated for their antimicrobial and cytotoxic activities, as well as statin
production poperties and the acute toxicity. Antimicrobial activities of bacterial isolates had been defined
against bacteria and fungi by “Agar Piece Method”, and the results were compared with positive
control, antibiotics. Isolates’ statin production capabilities was determined by disc diffusion method
against Neurospora crassa and Candida albicans and thin layer chromatography which lovastatin was
used as a positive control. Cytotoxic activities of extracts from bacteria against H-ras transformed cell
line, 5RP7 were measured by using MTT assay, and the results were compared with Cisplatin, positive
control. Besides, acute toxicity of the extracts and effects on the overall behavior has also been tested
on mice in vivo.
Keywords: Actinomycetes; Antimicrobial activity; Cytotoxicity; Acute Toxicity; Statin Production
63
Giriş
Mikroorganizmalar, özellikle bakteriler, toprakaltı çevreleri de dahil olmak üzere biyosferin
hemen her yerinde başarı ile yayılırlar (Ghiorse, 1997). Aktinomiset grubu bakterilerin mağaralarda
dağılım gösteren heterotrof bakteriler arasında dominant oldukları bilinmektedir (Groth ve Saiz-Jimenez,
1999). İtalya’ daki Grotta dei Cervi (Laiz ve ark., 2000) ve İspanya’ daki Altamira ve Tito Bustillo
(Groth ve ark., 1999) mağaralarından elde edilen bakterilerin çoğunun Streptomyces cinsine ait oldukları
vurgulanmıştır. Bu cinse ait bakterilerin çok geniş bir spektrumda biyoaktif metabolitler ürettikleri
bilinmektedir. Günümüze dek bu bakteri cinsi tarafından üretilen çok sayıda antibiyotik, antiparazitik,
antitümör, insektisit, herbisit, alkaloid, enzim inhibitorü, immunoaktif, antitrombotik ajan olarak aktif
olan metabolit izole edilmiş, tanımlanmış, patent korumasına alınmış ve ticari preparat haline getirilmiştir
(Desphande ve ark., 1988; Zhang ve ark., 2000).
Alışılmamış ortamlardan elde edilecek yeni bakterilerin yeni biyoaktif metabolitler sunma potansiyeli,
çok sayıda araştırıcıyı yeni araştırmalar yapma konusunda motive etmektedir. Bu bakış açısı
ile mağaralar halen keşfedilmeye açık olan habitatlar olarak değerlendirilebilir. Bu ortamlardan izole
edilecek yeni bakteri izolatları da biyoaktif metabolit üretimi açısından gelecek vaat etmektedir.
Eskişehir Mağara Araştırma Derneği (ESMAD), 2009 yılında gerçekleştirdiği ön araştırmada
Aladağlar bölgesinin oldukça zengin bir mağara potansiyeli barındırdığını belirlemiştir. Bu araştırma
sırasında varlığı belirlenen mağaralardan bir tanesinin potansiyeline inanılarak 28 Haziran-11 Temmuz
2010 tarihleri arasında bir araştırma etkinliği gerçekleştirilmiştir. Bu etkinlikte giriş ağzı deniz seviyesinden
3344 metre yükseklikte bulunan mağaraya, bulunduğu bölgeye atfen “Düzkır Mağarası” ismi
verilmiştir. Gerçekleştirilen etkinlik sırasında mağaranın keşfedilmesi ve haritalanmasının yanı sıra,
çalışmamızın konusunu oluşturan mikrobiyolojik örneklemeler de yapılmıştır. Bu örneklemeler ile çok
sayıda bakteri izolatı elde edilmiş olup, sunulan bu çalışmada bunlar arasından seçilen beş tanesinin
dört farklı biyolojik aktivitesi araştırılmıştır.
MATERYAL VE YÖNTEM
Düzkır mağarasından (Aladağlar) elde edilen bakteri izolatlarından C5-3, C5-13, C5-17, C6-7 ve
C6-11 kodlu olanların biyolojik aktivitelerini konu alan bu araştırmada, mağaradan izole edilen bakterilerin
antimikrobiyal aktiviteleri, statin üretme yetenekleri, sitotoksik etkileri in vitro ve fareler üzerinde
akut toksisite ve genel davranış üzerine etkileri in vivo olarak test edilmiştir.
Bakterilerin İzolasyonu
Bakterilerin izolasyonunda mağaranın farklı derinliklerinden örnekleme yapılmasına ve mağaranın
genel anlamda temsil edilmesine özel önem verilmiştir. Elde edilen örnekler laboratuvar ortamına
getirildikten sonra Nişasta Kazein Medium (NKM) besiyerine inokule edilmiştir.
Seçici olarak kullanılan besiyerlerinde, karakteristik koloni ve spor morfolojisi gösteren izolatlar
seçilmişler, gerekmesi halinde aynı besiyerinde saf kültür halinde elde edilinceye kadar tekrar ekilmiştir.
Saf kültür halinde başarıyla elde edilen aktinomiset izolatları +4oC‘de NKM agar ve -20oC’de
gliserol ortamında muhafaza edilmiştir.
Antimikrobiyal Aktivitenin Belirlenmesi
Test organizması olarak kullanılan Micrococcus luteus, Enterecoccus fecalis, Listeria monocytogenes,
Bacillus cereus, Candida utilis ve Saccharomyces cerevisae ARS Culture Collection, Northern
Regional Research Laboratory, Peoria, Illinois, USA adresinden temin edilmiştir. In vitro antimikro-
64
biyal aktivite testleri, “Agar Piece Method” ile gerçekleştirilmiştir (Ichikawa ve ark., 1971). Bu amaçla
aktinomiset izolatları NKM ortamında 7-10 gün inkübasyona bırakıldıktan sonra, bakterilerin büyüdükleri
besiyeri ortamından 6 mm çapında diskler çıkarılmıştır.
Bakteri ve mayalar, McFarland 0.5 bulanıklık standardına göre ayarlanarak, her bir kültürden
uygun besiyerine 100 l inokülasyon yapılarak yayma ekim yöntemiyle ekilmiştir. 6 mm çapındaki
aktinomiset diskleri yayma ekim yapılan bakteri ve maya kültürlerinin üzerine doğrudan yerleştirilmiştir.
Mayalar 28oC’de 48 saat boyunca, bakteriler 37oC’de 24 saat boyunca inkübe edilerek, diskler etrafındaki
inhibisyon zonları, antibiyotik diski ile karşılaştırılarak aktivite değerlendirilmesi yapılmıştır.
Statin Üretİmİ
Aktinomiset izolatları, NKM besiyerinde 28oC’de 7-10 gün inkübe edilerek aktif hale getirilmiştir.
Aktif hale getirilen izolatlardan, spor solüsyonu hazırlanarak sayım yapıldıktan sonra YLA besiyerine
her bir besiyerinde 106 spor olacak şekilde yayma ekim yapılan bakteri izolatları 28oC’de 10 gün boyunca
inkübasyona bırakılmıştır.
İnkübasyon sonunda petrilerden 6 mm çapında agar diskler çıkarılarak, içerisinde 2 ml etil asetat
bulunan tüplere aktarılmıştır. Etil asetat içerisindeki agar diskleri, 50oC’lik su banyosunda 15 dakika
işlem gördükten sonra 15 dakika vorteks ve 15 dakika 7500 rpm’de santrifüjleme işlemleri uygulanmıştır.
Elde edilen ekstraktlardan 50 µl sıvı 6 mm çapında kağıt disklere emdirilmiştir.
Biyotayin için test suşlarından N. crassa SDA besiyerinde 28oC 10 gün boyunca inkübe edildikten
sonra, spor solüsyonundan sayım yapılarak her bir tarama besiyerinde 0.3 - 0.5 x 108 spor olacak
şekilde inokülasyon yapılmıştır. C. albicans test suşunun, SDB besiyerinde 30oC’de 2 gün boyunca
inkübe edilerek, McFarland 0.5 bulanıklık standardına göre ayarlandıktan sonra tarama besiyerine
ekimi yapılmıştır. Test suşlarının yayma ekimi yapılan, petrilerinin her birine ekstraktlarının emdirildiği
kağıt diskler yerleştirilmiştir. Pozitif kontrol olarak statin ürettiği bilinen mikroorganizmalar ve ticari
statin solüsyonu emdirilmiş kağıt diskler kullanılırken, negatif kontrol olarak etil asetat emdirilen kağıt
diskler kullanılmıştır. 28°C’de 16-18 saat inkübe edilen test petrilerinde, petri içerisindeki kağıt disk
etrafında şeffaf zon oluşumu pozitif sonuç olarak yorumlanarak, İTK’ nde onaylama testine geçilmiştir.
İTK testi için solvent sistemi, silika jel kromatografi kağıtları kullanılarak yapılmıştır. Lam boyutunda
kesilen silika jel kağıtlarına, kapiller boru yardımıyla 40 µl ekstrakt ve 20 µl ticari statin solüsyonu
(1 mg/ml) yüklenmiştir. Hareketli faz ortamında 3 kez yürütme işlemi yapıldıktan sonra, kristal iyot
buharı boyama yapılmıştır. Statin onaylama amacıyla yapılan bu çalışmada, Rf değerinin 0.85 olması
beklenmiştir.
BİLDİRİLER
Sitotoksik Etki
Aktinomiset izolatlarından elde edilen ekstraktların anti-kanser etkilerinin olabileceği düşünülerek;
ekstraktların “MTT Yöntemi” (Mossmann, 1983) ile H-ras transform fibroblast hücre hattı olan
sıçan 5RP7 üzerinde sitotoksik etkilerine bakılmıştır.
Biyoaktif Metabolit Üretimi ve Ekstraksiyonu
Sitotoksik etkisi belirlenecek olan bakteri, öncelikle uygun koşullarda büyütülerek biyoaktif metabolit
üretmesi sağlanmıştır. Bu amaçla, aktinomiset izolatları öncelikle NKM besiyerinde 28oC’de 7-10
gün inkübe edilerek aktif hale getirilmiştir. Aktif hale getirilen izolatlardan spor solüsyonu hazırlanarak
sayım yapıldıktan sonra, 100 ml fermentasyon besiyerinde (Liu ve ark., 2007) 108 spor olacak biçimde
inokülasyon yapılmıştır (Taechowisan ve ark., 2007). Ön kültür, 120 rpm hız ile 30oC’ de 48 saat
inkübe edildikten sonra % 5 oranında aşılama materyali olacak şekilde 500 ml hacimli asıl fermentas-
65
yon ortamına aktarılmıştır. Aynı koşullarda 7 gün boyunca fermentasyona bırakılmıştır (Taechowisan
ve ark., 2007; Ye ve ark., 2009).
Fermentasyon sonucunda, kültür sıvısı Whatman No:1 filtre kağıdından süzüldükten sonra
8000 rpm’ de 15 dakika santrifüj edilmiştir. Elde edilen süpernatant evaporatörde orijinal hacminin ¼
oranına kadar konsantre edildikten sonra 3 kez Etil asetat ile ekstrakte edilmiştir. Süzülme sonucunda
ayrılan hücre kısmı ise, 3 kez aseton ve 3 kez Etil asetat ile ekstrakte edildikten sonra her iki etil asetat
solüsyonu birleştirilmiş ve liyofilize edilerek ham ekstrakt haline getirilmiştir.
Hücre Kültürü
5RP7, % 10 fetal dana serumu (FCS), 92gr/l konsantrasyonunda % 4 NaHCO3 ve % 1 penisilinstreptomisin
içeren Dulbecco’s Modified Eagle’s solüsyonu (DMEM) (Sigma) içerisinde 37°C‘de ve %
5,5 CO 2 içeren inkübatör ortamında tutulmuşlardır. Hücreler daha sonra 2x tripsin/EDTA solüsyonu
ile 1:3 oranında alt kültürlere ayrılmışlardır.
Ekstraktların stok solüsyonları dimetilsülfoksit (DMSO) içerisinde hazırlanmıştır ve daha sonraki
dilüsyonlar 5RP7’nin kültür ortamı kullanılarak yapılmıştır.
MTT ölçümü
8×10 5 hücre/ml de olacak şekilde hazırlanan hücre süspansiyonundan, 100μl alınarak 96 kuyulu
hücre kültürü tabakalarının her kuyucuğuna aktarılmış ve aynı zamanda hücrelere 25, 50, 100, 250,
500, 1000 μg/ml konsantrasyonların da ekstraktlar eklenerek 37°C’de inkübe edilmişlerdir. 24 ve 48
saat inkübasyon süresi sonunda, her bir kuyucuğa 20 μl MTT boyası (5 mg/ml) ilave edilmiş ve hücreler
37°C’de 2 saat daha inkübe edilmişlerdir. Bu süre sonunda hücrelerden MTT boyası uzaklaştırılmış ve
her bir kuyuya 200 μl DMSO eklenerek 10 dakika inkübe edilmişlerdir. Renk değişimi, ELx800 Bio-Tek
plaka okuyucusunda 540 nm dalga boyu ile belirlenmiştir. Ekstrakt ile muamele edilmeyen kontrol
hücre canlılığı % 100 olarak kabul edilerek, deney hücrelerinin canlılık oranları % olarak ifade edilmiştir
(Zeytinoğlu ve ark., 2003). Elde edilen sonuçlar, pozitif kontrol olarak 25, 50, 100, 250 μg/ml
konsantrasyonlarında Cisplatin ile karşılaştırılmıştır.
Akut toksik etkilerinin ölçümü
Test maddelerinin akut toksik etkilerinin ölçülmesi için, daha önce bildirilen yönteme uygun
olarak (Lorke, 1983) her bir test maddesinden 10 ve 100 mg /kg i.p olmak üzere iki farklı dozda Swiss
albino farelere uygulanmış ve enjeksiyonları takiben iki gün boyunca denekler gözlenmistir.
İstatistiksel değerlendirmeler
Sitotoksisite deneylerinin sonuçları, test gruplarının % canlılık verileri kullanılarak tek yönlü
t-testi ile istatistiksel olarak değerlendirilmiştir.
BULGULAR VE TARTIŞMA
Antimikrobiyal aktivite tarama çalışması sonucu, çalışma kapsamında ele alınan aktinomiset
izolatlarının test mikroorganizmalarının gelişmelerine olan etkileri Çizelge 1’de özetlenmiştir.
66
Çizelge 1. Aktinomiset izolatlarının test mikroorganizmalarına karşı inhibisyon zonları (mm)
İzolat
Kodu
Ml Ef Lm Bc Ec Sf Cu Sc
Kontrol 22,18 14,84 V 30,23 20,9 25,81
C5-3 18,27 19,57 - 19,41 25,485 22,23 - 13,735
C5-13 9,64 18,255 - - - - - -
C5-17 9,625 13,155 - - - - - -
C6-11 - 13,655 - - - - - -
C6-7 10,4 17,78 - 8,865 - 15,76 - -
Ml: Micrococcus luteus, Ef: Enterobacter faecalis, Lm: Listeria monocytogenesis; Bc: Bacillus cereus; Ec:
Escherichia coli; Sf: Streptococcus faecalis; Cu: Candida utilis, Sc: Saccharomyces cerevisiae
BİLDİRİLER
Aktinomiset izolatlarının statin üretip üretmedikleini belirlemek amacı ile gerçekleştirilen biyotayin
yönteminden elde edilen bulgular Çizelge 2’ de sunulmuştur.
Çizelge 2. Biyotayin yönteminde test suşlarına karşı pozitif sonuç veren izolatlar ve zon çapları (mm)
İzolat kodu C. albicans N. crassa
C5-13 - -
C6-11 - 9,96
C5-3 - 5,75
C6-7 8,41 -
C5-17 6,94 -
Etil Asetat - -
Aspergillus terreus 9,09 -
Ticari lovastatin - 34,25
Biyotayin aşamasından sonra, pozitif zon veren suşların İTK ile onaylama testinde hiçbir izolatın
Rf =0.85 değerinde benek vermediği görülmüştür.
C5-3, C5-13, C5-17, C6-7, C6-11 kodlu izolatlardan elde edilen ekstraktların farklı konsantrasyonları
ile 24 ve 48 saat inkübe edilen 5RP7 hücre hatları MTT boyası ile inkübe edildikten sonra % hücre
canlılığı tespit edilmiştir. MTT boyası mitokondriyal dehidrogenazların etkisiyle 2 saat sonunda mor
renkli kristaller oluşturur ve oluşan formazan tuzları DMSO ile çözdürüldükten sonra renk değişimi
540 nm dalga boyunda ölçülür. Sonuçlar her test konsantrasyonun 4 kuyucukta uygulanıp deneyin iki
kere tekrar edilmesi ile elde edilmiştir.
Yapılan sitotoksisite testleri sonucunda C5-3 ekstraktının H-ras transform hücre hattı üzerinde
doza bağlı etki gösterdiği saptanmıştır (Şekil 1). 50 μg/ml konsantrasyonda etki göstermezken; 250 μg/
ml konsantrasyon ile 24 saat inkübasyonda % 20 sitotoksik etki gözlenmiştir. 24 saat inkübasyon için
C5-3 ekstraktının IC50 değeri (% 50 ölümün gözlendiği konsantrasyon) 550 μg/ml olarak belirlenmiştir.
IC50 değerinin bir alt konsantrasyonu olan 500 μg/ml’ın etkisi ile 50 μg/ml, 100 μg/ml ve 250 μg/
ml’nin etkisi arasında anlamlı olarak fark bulunduğu yapılan t-testi ile ortaya konmuştur (p<0,05).
67
Şekil 1. C5-3’ün 5RP7 üzerindeki sitotoksik etkileri.
Test gruplarından C5-13’ün etkisinde zamana ve doza bağlı bir değişim gözlenmiştir (Şekil 2).
25 μg/ml C5-13 ile muamele edilen hücrelerde 24 saat inkübasyon sonrası kontrol grubuna göre %
24 ölüm gözlenmekte iken aynı konsantrasyonun 48 saatlik inkübasyonunda ekstraktın etkisi ortadan
kalkmaktadır. 5RP7’de C5-13’ün 24 saatlik IC50 değeri 590 μg/ml olarak bulunmuştur. 500 μg/ml ve
50 μg/ml ile yapılan etki karşılaştırılmasında anlamlı fark gözlenmiştir.
Şekil 2. C5-13’ün 5RP7 üzerindeki sitotoksik etkileri.
C5-17 kodlu ekstrakt diğer test gruplarına göre daha spesifik bir etki göstermektedir (Şekil 3).
68
Ekstraktın 50 ve 100 μg/ml konsantrasyonlarında sitotoksik etki gözlenirken, 250 μg/ml konsantrasyonunda
proliferatif etki gözlenmektedir. 250 μg/ml’den daha yüksek konsantrasyonlarda sitotoksik
etki artmaktadır. C5-17’nin IC50 değeri 785 μg/ml olarak bulunmuş olup, 500 μg/ml ile bir alt dozu
olan 250 μg/ml’nin etkileri arasında anlamlı fark gözlenmiştir.
BİLDİRİLER
Şekil 3. C5-17’nin 5RP7 üzerindeki sitotoksik etkileri.
C6-7’nin H-ras transform hücre hattına etkisi doz ile doğru, zaman ile ters oranlıtılı olduğu
saptanmıştır (Şekil 4). 24 saat inkübasyonda IC50 değeri 315 μg/ml olarak belirlenmiş olup, 250 μg/
ml’nin etkisi ile 25 ve 50 μg/ml’nin etkisi arasında anlamlı fark olduğu t-testi ile tespit edilmiştir.
Şekil 4. C6-7’nin 5RP7 üzerindeki sitotoksik etkileri.
69
C6-11 kodlu ekstraktta, C6-7’yle benzer, doz ile doğru zaman ile ters orantılı bir sitotoksit etki
gözlenmekte olup, IC50 değeri 380 μg/ml olarak belirlenmiştir (Şekil 5). Pozitif kontrol olarak kullanılan
Cisplatin’in 24 saatlik inkübasyon sonucundaki IC50 değeri ise 90 μg/ml olarak tespit edilmiştir.
Şekil 5. C6-11’in 5RP7 üzerindeki sitotoksik etkileri.
Swiss albino fareler kullanılarak yapılan akut toksisite deneylerinin sonucunda ekstraktlar
denekler üzerinde toksik etki göstermediği Çizelge 3’de sunulmuştur.
Çizelge 3. Test maddelerinin uygulanması sonucu ölenler.
Test Maddesi
Konsantrasyon
(mg/kg)
Ölüm/Canlılık
C5-3 10 0/3
C5-3 100 0/3
C5-13 10 0/3
C5-13 100 0/3
C5-17 10 0/3
C5-17 100 0/3
C6-7 10 0/3
C6-7 100 0/3
C6-11 10 0/3
C6-11 100 0/3
70
SONUÇ VE ÖNERİLER
Aktinomisetlerin, antifungal ve antimikrobiyal biyoaktif metabolit üretme yetenekleri, ilk antibiyotik
actinomycin’ in Waksmann ve Woodruff (1940) tarafından izole edilmesinden bu yana bilinen bir
konudur. Özellikle aktinomisetler içersinde yer alan Streptomyces cinsi antibiyotik üretim potansiyelinden
dolayı, antibiyotik çalışmalarının odak noktasındadır. Bugün bilinen tüm antibiyotiklerin yarısının
aktinomisetler tarafından üretilmesi bu organizma grubunu, antibiyotik eldesinde ayrı bir yere taşımaktadır
(Muiru ve ark., 2007). İnsanoğlunun her geçen gün farklı özelleşmiş habitatları keşfetmesi ve
buralardan izolasyonlar yapması ile yeni aktif biyometabolitlerin keşfedilmesi olası olmaktadır.
Bu kapsamda ilk kez izole edilen aktinomiset izolatlarıyla yaptığımız antimikrobiyal aktivite belirleme
çalışması kapsamında, taranan 5 izolatın tamamı değişik test suşlarının büyümesini inhibe etmiştir.
Özellikle C5-3 kodlu izolatın, test edilen 6 bakteri suşundan 5 tanesine, 2 mayadan 1 tanesine direnç
göstermesi sebebiyle geniş spektrumlu bir antimikrobiyal aktiviteye sahip olduğu anlaşılmaktadır. Bu
izolatın gerçekleştirdiği inhibisyon oranlarının tamamı pozitif kontrol olarak kullanılan eritromisin (15
μg) antibiyotiği ile rekabet edebilir seviyededir. Sonuç olarak oldukça etkin bir antimikrobiyal aktivite
ile karşı karşıya olduğumuz söylenebilir. Henüz çok yeni denebilecek bir tarihte İtalya’daki Grotta dei
Cervi mağarasından izole edilen bir Streptomyces tendae suşundan yeni bir poliketid glikozid olan
Cervimycins A-D molekülünün belirlenmiş olması (Herold ve ark., 2005) bizi bu yöndeki çalışmalara
devam etme konusunda cesaretlendirmektedir.
Statinler, kolesterol metabozlimasında yer alan HMG CoA (hidroksi metil glutaril koenzim A)
enzimini inhibe ederek serum kolesterolünü düşürmeye yarayan poliketid yapısında olan bileşiklerdir.
Funguslar başta olmak üzere pek organizma, statin ve türevlerini sekonder metabolit olarak üretme
yeteneğine sahiptir. Son yıllarda artan çalışmalar sonucu Streptomyces sp. ve Actinamadura sp.
gibi aktinomiset türlerinde statin varlığının bildirilmesi bu konuda bu organizma grubuna da dikkat
çekmektedir. Srinu ve arkadaşlarının, denizel aktinomisetlerinde yaptığı statin tarama çalışmasında,
güçlü bir statin pozitif izolat bildirmeleri aktinomisetlerin bu konuda potansiyellerine ortaya koymaktadır
(Srinu ve ark.; 2010).
Disk difüzyon yöntemi ile yapılan biyotayin çalışmasında C6-11 ve C5-3 kodlu izolatların N.crassa,
C6-7 ve C5-17 kodlu izolatların C. albicans’ ta inhibisyon zonu oluşturması statin üretme yeteneğine
sahip olduklarının bir göstergesi sayılabilmektedir. Fakat pozitif sonuç veren izolatlarla yapılan İTK
çalışmasında, lovastatin için daha önceden belirlenen Rf değerini gösterememeleri nedeniyle, inhibisyonun
nedeninin statin üretimi olmadığı anlaşılmıştır. Bu bağlamda, bu organizmaların antifungal
potansiyelleri olduğunu söylemek mümkündür.
Mağara ortamından izole edilen aktinomisetlerden elde edilen ektraktların sitotoksik etkilerine
bakılması daha önce yapılmamış bir çalışma olup, bundan sonraki etki tarama çalışmalarına öncülük
edebilir. Şekil 7’de de görüldüğü gibi kullanılan ekstrakların 5RP7 üzerinde etki gösterdiği konsantrasyonlar,
solid tümörlerin tedavisinde etkin olarak kullanılan en önemli antineoplastik ilaçlardan biri
olan Cisplatin’in (Kelland, 2007), yapılan deneyler sonucu elde edilen etki dozu ile karşılaştırıldığında
çok yüksek olduğu gözlenmektedir.
BİLDİRİLER
71
Şekil 7. Test grupları ile Cisplatin’in IC50 değerlerinin karşılaştırılması
Feling ve arkadaşları tarafından yapılan bir çalışmada denizel ortamdan izole edilen bir aktinomiset
türünden elde edilen salinosporamide A bileşiğinin HCT-116 kolon kanser hücre hattı üzerinde
IC50 değeri 80 ng/ml olarak bulunmuştur (Feling ve ark., 2003). Bu çalışma bize aktinomiset ekstaktlarından
elde edilebilecek saf bileşiklerin yüksek sitotoksik etkilerinin olabileceğini göstermektedir.
Test gruplarının sitotoksik etkilerini gösteren grafikler izlendiğinde (Şekil 1-5), bazı konsantasyonlarda
ölçülen optik dansitelerin % canlılığa çevrildiğinde konsantrasyonun tekrarları arasında gösterdiği
farklılıklara bağlı olarak standart sapmanın yüksek olduğunu gözlemlemekteyiz. Aynı konsantrasyondaki
etkilerde görülen dalgalanmalar test edilen ekstraktın çok fazla bileşikten meydana gelebileceğini
ortaya koymaktadır. Sitotoksik etki gösteren bileşik yada bileşiklerin intraselüler mi yoksa ekstraselüler
mi olduğunu tespit etmek amacı ile bakteri kültüründen sonraki aşamada ekstraktın intraselüler ve
ekstraselüler kısımları karıştırılmadan sitotoksisite testleri yapılacak olursa IC50 değerleri daha düşük
bulunabilir. Elde edilecek bileşikler ile yapılacak deneylerle hücrelerde kanseri önleyici yolakları uyarıp
uyarmadıklarına bakılabilir.
In vivo ortamda fareler ile yapılan akut toksisite deneyleri sonucunda toksik etki gözlenmemesi,
test edilen ekstraktların insanlarda güvenle kullanılabilme potansiyeli olduğunu ispat etmektedir.
Karstik mağaralardan yeni biyoaktif metabolitlerin elde edilmesi olasılığı oldukça yüksektir. C5-3
kodlu izolatımızın antimikrobiyal aktivitesi, C5-17 ve C6-7 kodlu izolatlarımızın sitotoksik aktivitesi
bu çalımada elde ettiğimiz en ümit verici sonuçlardır. Sonraki çalışmalarımızın bu bakteri izolatlarının
türlerinin belirlenmesi ve ürettikleri biyoaktif metabolitlerin karakterizasyonu yönünde ilerlemesi
planlanmaktadır.
TEŞEKKÜR
Çalışmalarımızda kullandığımız bakterilerin 3344 metre rakımda yerin 130 metre altından izole
edilmesine aracılık eden, başta ekspedisyon sorumlusu Ferit Yiğit (ESMAD) olmak üzere 2010 Aladağlar
Ekspedisyonu’nda emeği geçen tüm kişi ve kurumlara teşekkürü bir borç biliriz.
72
KAYNAKÇA
Desphande BS, Ambedkar SS, Shewale JG (1988). Biologically active secondary metabolites from
Streptomyces. Enzyme Microb. Technol., 10: 455-473.
Feling, RH; Buchanan, GO; Mincer, TJ; Kauffman, CA; Jensen, PR; Fenical, WF Salinosporamide
A: a highly cytotoxic proteasome inhibitor from a novel microbial source, a marine bacterium of the
new genus Salinospora.,Angew. Chem., Int. Ed.2003, 42, 355−357.
Ghiorse WC (1997). Subterranean life. Science, 275: 789-790.
Groth I, Saiz-Jimenez C (1999). Actinomycetes in hypogean environments. Geomicrobiol. J., 16:
1-8.
Groth I, Vetterman R, Schuetze B, Schumann P, Saiz- Jimenez C (1999). Actinomycetes in karstic
caves of northern Spain (Altamira and Tito Bustillo). J. Microbiol Meth., 36, 115-122.
Herold K, Gollmick FA, Groth I, Roth M, Menzel KD, Möllmann U, Grafe U, Hertweck C (2005).
Cervimycin A-D: a polyketide glycoside complex from a cave bacterium can defeat vancomycin resistance.
Chem. Eur. J., 11: 5523-5530.
Ishikawa T, Date M, Ishikura T, Ozaki A (1971). Improvement of kasugamycin-producing strain
by the agar piece method and the prototroph method. Folia Microbiol., 16: 218-224.
Kelland L (2007) The resurgence of platinum-based cancer chemotherapy. Nat Rev Cancer 7:
573-584.
Laiz L, Groth I, Schumann P, Zetta F, Felske A, Hermosin B, Saiz-Jimenez C (2000). Microbiology
of the stalactites from Grotta dei Cervi, Porto Badisco, Italy. International Microbiol., 3: 25-30.
Liu R., Zhu T., Li D., Gu J., Xia W., Fang Y., Liu H., Zhu W., Gu Q., 2007, Two indolocarbazole
alkaloids with apoptosis activity from a marine-derived actinomycete Z2039-2, Arch Pharm Res, 30, 3,
270-274.
Lorke, D. 1983: A new approach to practical acute toxicity testing. Arch. Toxol., 54: 275-287.
Mossmann, T. 1983. Rapid colorimetric assay for cellular growth and survival: application to
proliferation and cytotoxicity assays. Journal of Immunological Methods, 65, 55-63.
Muiru W.M., Mutitu, E.W., Mukunya, D.M., 2007, Characterization of antibiotic metabolites from
actinomycete isolates, African Crop Science Conference Proceedings, 8, 2103-2107.
Srinu M., Phani Bhushan P.V., Moges F., Srilakshmi J., Sankar G., Prabhakar T., Lakshminarayana
K., 2010, Screening of Hmg Co A reductase inhibito produciıng marine actinomycetes, JPRHC, 2,
1, 66 -74.
Taechowisan T., Lu C., Shen T., Lumyong S., 2007, Antitumor activity of 4-Arylcoumarins from
endophytic Streptomyces aureofaciens CMUAc130, J. Cancer Res., 3, 2, 86-91.
Ye L., Zhou Q., Liu C., Luo X., Na G., Xi T., ,2009, Identification and fermentation optimization
of a marine-derived Streptomyces griseorubens with anti-tumor activity, Indian Journal of Marine
Sciences, 38(1), 14-21.
Zeytinoğlu, H., İncesu, Z. and Baser, K.H.C. 2003, Inhibition of DNA synthesis by carvacrol in
mouse myoblast cells bearing a human N-ras oncogene. Phytomedicine, 10 (4), 292-299.
Zhang Z, Zeng W, Huang Y, Yang Z, Li J, Cai H, Su W. 2000, Detection of antitumor and antimicrobial
activities in marine organism associated actinomycetes isolated from the Taiwan Strait, China.
FEMS Microbiol. Lett., 188: 87-91.
BİLDİRİLER
73
Türkİye’nİn İlk Mağara Akrebİ Kaydı
Ersen Aydın YAĞMUR 1 , Kadir Boğaç KUNT 2 , Hakan DURMUŞ 3
1,
Ege Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Zooloji Anabilimdalı
2,
Eserköy Sitesi, 9/A Blok, No: 7, Ümitköy/ Ankara
3,
Dokuz Eylül Üniversitesi, Buca Eğitim Fakültesi, Biyoloji Eğitimi Anabilim Dalı
ÖZET
Bu çalışmada 2009 yılı içerisinde Dim Mağarasından (Alanya, Antalya) toplanan Iurus cinsine ait
akrep örneği incelenmiştir. Mağara duvarındaki bir çatlaktan 25 cm’lik pens ile yakalanmış bir adet dişi
örnek %70’lik alkolde tespit edilmiş örnek Olympus C7070 fotoğraf makinası monte edilmiş Olympus
SZX7 mikroskop ile incelenmiştir.
Şu ana kadar Dünya’nın birçok bölgesindeki mağaralardan akrep kayıtları verilmiştir. Superstitionia,
Troglotayosicus, Alacran, Stygochactas, Sotanochactas, Typhlochactas cinsleri Kuzey
Amerika; Hadogenes Güney Afrika; Belisarius Güney Batı Avrupa mağaralarından kaydedilmiştir.
Son zamanlarda yapılan çalışmalarda da Orta Doğu’nun bilinen ilk mağara
akrebi olan Akrav İsrail’den, Troglokhammouanus ve Vietbocap Güney Doğu Asya’dan tanımlanmıştır.
Karstik yapısı sayesinde çok fazla mağaraya sahip olan Türkiye’den kısa zaman öncesine kadar
hiç mağara akrebi bulunamamıştır. Yakın zamanda yapılmış bir çalışma ile Iurus kadleci türü Dim
mağarasından bulunan bir kayıt da kullanılarak Antalya’dan tanımlanmıştır. Iurus kadleci türü halen
Türkiye’den bilinen tek mağara akrebi türüdür. Iurus kadleci türü Türkiye’de varlığı bilinen diğer üç
Iurus türünden ince uzun yapısı, uzun yapılı parmakları ve kırmızımsı kahverengi renkleri sayesinde
rahatlıkla ayırt edilebilir.
Anahtar kelimeler: Iurus kadleci, Mağara akrebi, Dim Mağarası, Türkiye
Teşekkür
İncelenen örneğin toplanmasına yardım eden Rey Gabriel’e; örneğin tanımlanması ve yayınlanmasındaki
iş birlikleri için František Kovařík, Victor Fet ve Michael E. Soleglad’a teşekkürler.
74
First Cave Scorpion Record of Turkey
Ersen Aydın YAĞMUR 1 , Kadir Boğaç KUNT 2 , Hakan DURMUŞ 3
abstract
1, Ege University, Science Fakulty, Biology Department, Zoology Section
2, Eserköy Sitesi, 9/A Blok, No: 7, Ümitköy/ Ankara
3, Dokuz Eylül University, Buca Education Fakulty, Biology Education Department
In this study a scorpion specimen belong to Iurus genera is investigated that collected from Dim
Cave (Alanya, Antalya) in 2009. A female specimen was catched from a crack at the cave wall via a
forseps that is 25 cm long. The specimen was fixed in %70 etil alcohol and examined under Olympus
SZX7 stereo microscop.
Many cave scorpion records were given from caves where located several places of the world up the
now. Superstitionia, Troglotayosicus, Alacran, Stygochactas, Sotanochactas, Typhlochactas genera
were recorded from North America; Hadogenes genera was recorded South Africa; Belisarius genera
was recorded South-west. Known only cave scorpion of Middle East Akrav was described from Israel,
Troglokhammouanus and Vietbocap were described from South-east Asia recently. Although Turkey
has got too much caves reason of Karstic formation, any cave scorpion record wasn’t given until now.
Nowadays Iurus kadleci species was described from Antalya in a revisional work. Dim Cave specimen
was used in this work, too. Iurus kadleci species still only known scorpion species from Turkey. Iurus
kadleci easily differentiate from other three Iurus species known from Turkey with slender body, long
fingers redish brown coloration.
BİLDİRİLER
Keywords: Iurus kadleci, Cave scorpion, Dim cave, Turkey
Acknowledgments
Thanks to Rey Gabriel for help to collection specimen; to František Kovařík, Victor Fet and Michael
E. Soleglad for their cooperation to description and publishing of specimen.
75
MAĞARA BAKTERİLERİ VE OLİGOTROFİ
Özlem BARIŞ
1 , Medine GÜLLÜCE, Ahmet ADIGÜZEL,
Mehmet KARADAYI, Fikrettin ŞAHİN
1, Atatürk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 25240/Erzurum, TÜRKİYE
Özet
Dünya ekosistemleri karşılaştırıldığında bazı ortamların yaşam sınırlarını çeşitli fiziksel ve kimyasal
faktörler açısından zorladığı bilinmektedir. Kutuplar, tuz gölleri ve jeotermal alanlar gibi ekstrem
ortamlar bunlara örnek verilebilir. Ancak yer altına bakıldığında çok daha ilginç ve bir veya daha fazla
sınırlayıcı faktöre sahip olan mağaralar, ekstrem ekosistemler olarak dikkat çekmektedir. Işık, sıcaklık,
su/nem ve özellikle de besin maddelerinin kıtlığı birçok mağarada önemli sınırlayıcı faktörler olarak
sıralanabilir. Mağaralarda besin kıtlığına ve diğer sınırlayıcı faktörlere dayanıklı ve/veya adapte olmuş
canlılar bulunmaktadır. Bu canlıların en önemli grubunu bakteriler oluşturmaktadır.
Mağara canlıları olarak bakteriler çalışılacak ise birden fazla kritere, özellikle kültüre alınabilen
bakteriler için “Oligotrofi” koşullarına dikkat etmek gerekmektedir.
Bu çalışma ile özellikle organik madde yükünün çok az olduğu mağaralarda bakteri florası
araştırılmıştır. Bu bakterilerin oligotrofi denemeleri yapılarak kültür koşulları ve izolasyon teknikleri
yeniden değerlendirilmiştir. Elde edilen izolatların bazıları daha az besin maddelerinin bulunduğu besiyerlerinde
daha iyi geliştiği gözlemlenmiştir. Hatta bazı denemelerde normal besiyerlerinde izole edilemeyen
bakterilerin az besin maddelerinin bulunduğu ortamlarda izole edilebildiği tespit edilmiştir.
Anahtar kelimeler: Mağara, Oligotrofi, Bakteri izolasyonu.
76
CAVE BACTERIA AND OLIGOTROPHY
Abstract
Özlem BARIŞ 1 , Medine GÜLLÜCE, Ahmet ADIGÜZEL,
Mehmet KARADAYI, Fikrettin ŞAHİN
1, Atatürk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 25240/Erzurum, TÜRKİYE
When world ecosystems are compared, it is known that some ecosystems forced limits of life in
terms of various physical and chemical factors. Poles, salt lakes and geothermal areas can be given as
examples for these extreme environments. However, when the underworld is looked at caves, much
more interesting and having one or more of limiting factors, attract attention as extreme ecosystem. The
light, temperature, water/moisture, and in particularly scarcity of nutrients can be ranged as important
limiting factors in many caves. In the caves, living organisms are resistant or adapted to the scarcity of
nutrients and other limiting factors. Bacteria are the most important group of these living organisms.
In bacteria are studied as cave living organisms, more than one criteria should be considered.
Especially for culturable bacteria, oligotrophy conditions should be minded.
In this study, bacterial flora of caves, where especially has very little organic matter, was investigated.
Culture conditions and isolation techniques of these bacteria were re-evaluated by using Oligotrophy
experiments. Some of these bacteria it is observed that some of these bacteria grow much more in
poor media formulations. Moreover in some experiments it was determined that some bacteria, which
cannot be isolated by using normal media, can be isolated from poor media formulation.
BİLDİRİLER
Keywords: Cave, Oligotrophy, Isolation of bacteria.
77
GİRİŞ
Bir ekosistem olarak mağaralar, havalandırma, ışık, organik madde girişi, su/nem miktarları
bakımından biyosferin oldukça farklı bir parçasını oluşturmaları sebebiyle dikkat çekmektedirler.
Mağaralar; sınırlandırılmış ve sıra dışı ekosistemler oluşturduğu için, farklı biyolojik çeşitliliğe sahiptirler
(Sarbu et al. 1996; Yamaç, 2008; Barış, 2009). Mağaraların biyoçeşitliliği ile ilgili çalışmalar oldukça
az sayıda olup özellikle mikroçeşitlilik ile ilgili çalışmalar yeterli değildir (Northup and Lavoie 2001).
Çeşitli nedenlerle (turizm, depo vb.) insan kullanımına açılmış mağaralar canlı çeşitliliği açısından
normal floradan çok farklılık göstermekle beraber, mağaralar genellikle mikroflora açısında sınırlı
ve korunmuş bölgelerdir (Northup et al. 2003; Engel et al. 2007).
Mağaralarda enerji ihtiyacının karşılanması için fotosentez dışındaki iki temel mekanizma
kullanılabilir. Bu mekanizmalar inorganik ve/veya organik maddelerin indirgenmesi reaksiyonlarını
gerektirir (Prescott et al. 2002). Besin ve enerji zincirinin inorganik maddelerin indirgenmesi ile oluşturulduğu
mağaralara örnek olarak Lower Kane ve Lechuguilla mağaraları verilebilir. Canlılığın olduğu
mağaralarda çoğunlukla temel enerji kaynağı olarak organik maddeler kullanılmaktadır. Bunun nedeni
ise indirgenebilecek inorganik maddelerin sınırlı olması veya her mağaranın uygun inorganik yapıya
sahip olmamasıdır. Mağaralara organik madde girişi birkaç yolla sağlanmaktadır ve birçok mağara için
oldukça sınırlıdır (Simon et al. 2003). Bunlar; mağaralara insan girişi ve insanlar tarafından bırakılan
organik materyal, çeşitli hayvanların (Trogloksenler; örneğin yarasalar) dışkıları ve dışarıdan getirdiği
organik materyal, bazı bitki kökleri, özellikle turizme açılmış mağaralardaki yapay ışıkla ortaya çıkan
yapay flora, inorganik materyallerin indirgenmesi ile enerjisini sağlayan bakteriler ve kalıntıları, son
olarakta mağaraya farklı yollarla sızan su aracılığı ile giren organik yük olarak sıralanabilir. Organik
maddelerin giriş yollarına kendi karşılaştırıldığında ise, insan ve bitkilerin ulaşabildiği mağara sayısı
oldukça az olduğundan bu yollarla organik madde girişi sınırlı olup çoğu mağaralara organik madde
girişini sağlayan en temel etkenler su ve trogloksenlerdir (Özbek 1990; Ozansoy ve Mengi 2006).
Mağaralarda yerleşik olarak bulunan bakterilerin ise mağaranın sunduğu yaşam sınırları dahilinde
kendi metabolik faaliyetlerini devam ettirebilecek ve üreyebilecek mekanizmalara sahip olmaları
gerekmektedir. Bu nedenle mağaralarda yer alan bakteriler ekstremofil olarak değerlendirilebilmektedir
(Barton and Jurado 2007). Ekstremofil ise sıra dışı koşullarda yaşamsal faaliyetlerini ve neslini
sürdürebilen canlılar için kullanılan bir tanımdır (Satyanarayana et al. 2005).
Sınırlı besin maddesiyle hayatını idame ettirebilen “Oligotrof” bakteriler ekstremofiller içerisinde
az bilinen ve az çalışılan bir gruptur. Yaşamın kimyasal alt sınırında yaşayan bu bakterilerin önemli
kısmı normal kültür teknikleri ile izole edilemezler ve birçok çalışmada göz ardı edilirler (Pemberton et
al. 2005).
Bu çalışma ile canlı girişinin çok az olduğu ve içine kayaçtan sızan su hariç düzenli su girişi
olmayan bir mağara seçilerek bakteri çeşitliliği araştırılmıştır. Sonuç olarak normal besiyerlerine göre
daha az besin maddesi içeren ve bazı maddelerle desteklenen bazı besiyerleri kullanılarak farklı izolatların
elde edilebildiği belirlenmiştir.
78
MATERYAL VE METOT
Çalışmada kullanılan örnekler (kayaçtan sızan su ve soda çubukları) Erzurum ili Yıldızkaya
mağarasından steril tüpler içerisine laboratuara getirilmiş ve çalışma yapılıncaya kadar +4 o C’de buzdolabında
muhafaza edilmiştir. 1ml su veya 1 gram örnek 9ml steril %0.9’luk tuzlu su içerisinde nazikçe
homojenize edilerek, bir seri dilüsyonu (10 -3 ’e kadar) hazırlanmıştır. Hazırlanan 10 -1 -10 -3 dilüsyonların
her birinden üç paralel olmak üzere; NA, 1/2 NA, 1/4 NA ve 1/8 NA besiyerlerine ekilerek, 16, 25 ve
32 o C’de iki hafta süresince etüvde inkübe edilmiştir. İnkübasyonun; 1., 2., 3., 5., 7. ve 14. günlerinde
petri plaklarında gözlemlenen farklı kolonilerden yeni besiyerlerine alınarak saflaştırma yapılmıştır.
Farklı dilüsyonlarda izole edilen bakteriler sayısal ve çeşitlilik açısından incelenmiştir. Elde edilen
izolatlar farklı oranlarda dilüe edilen sıvı besiyerlerine ekilerek verimler incelenmiştir. Besiyerlerine
gliserol ve tuz ilaveleri yapılarak denemeler yapılmıştır. Elde edilen saf koloniler koloni morfolojileri
ve ışık mikroskobunda basit ve çeşitli differansiyel boyamalar yapılarak mikromorfolojileri karşılaştırılarak,
farklı olduğu düşünülen izolatlar seçilmiş ve diğer karakterizasyon işlemlerine kadar %18’lik
gliserol içeren NB içerisinde -86 o C’de saklanmaktadır (Barış, 2009).
BİLDİRİLER
Tanısı yapılacak bakteriler MIDI sistemi için standart kültür ortamı olan TSA’da gelişemeyen
izolatlar farklı oranlarda dilüe ve gliserol ilaveli TSB besiyerlerinde 24-144 saat süreyle inkübe edilerek
üretilir. Gelişimini tamamlayan bakterilerin hücrelerinden yağ asitleri (FAMEs) saflaştırılarak gaz
kromatografisi esasına göre çalışan “MIS” cihazında okutularak yağ asit profilleri belirlenir (Barış,
2009). Tür seviyesinde tanılarının yapılabilmesi için 16S rRNA dizi analizleri yapılmaktadır.
BULGULAR VE TARTIŞMA
İlk aşamada normal besiyerinde izole edilen bakterilerin bazılarının dilüe ve özellikle gliserol
katkılı (%4’e kadar) besiyerlerinde iyi geliştiğinin görülmesi nedeniyle izolasyon tekniği yeniden ele
alınmıştır. Örnekler dilüe besiyerlerine ekilerek 14. güne kadar gözlem yapılmıştır. Elde edilen izolatlardan
farklı olduğu düşünülenler saflaştırılmıştır. Özellikle dilüe besiyerlerinden elde edilip normal
ortamda gelişmeyen veya çok yavaş gelişen izolatlardan, koloni morfolojileri ve mikromorfolojileri
farklılık olduğu düşünülen örnekler FAMEs analizi ile Sherlock Version 6.0 veri tabanına tanılanamamıştır.
Elde edilen yağ asit profillerine göre farklı olan örneklerin 16S rRNA bölgeleri çoğaltılarak DNA
dizi analizi yapılmaktadır.
Oligotrofik bakteriler ile ilgili az sayıda çalışma bulunmaktadır. Sonuçları kıyaslayabileceğimiz
çalışma sayısı ise ekosistem dikkate alındığında daha da azdır. Mağara ekosistemlerinde çalışan araştırmacılardan
kültür teknikleri üzerinde duran en önemli çalışma Pemberton et al. (2005)’e ait bir bildiridir.
Bu çalışmada dilüe besiyeri kullanmak yerine toprak ekstraktı ve farklı besiyerleri tasarlanmıştır.
Pemberton et al. (2005)’e göre özellikle Actinomycetes izolasyonu için farklı ve daha fakir besiyerleri
kullanılması faydalı olmaktadır ve bu değerlendirme bizim sonuçlarımızı açıklamak için yeterlidir.
SONUÇ VE ÖNERİLER
Elde edilen bulgular çalışma ortamı olan mağaralarda izolasyon yapılırken oligotrofinin göz
ardı edilmemesi gerektiğini ortaya koymaktadır.
79
TEŞEKKÜR
Mağaradan örneklerin alınmasında ve çalışmanın çeşitli aşamalarındaki katkılarından dolayı
Hakan ÖZKAN, Furkan ORHAN ve tüm çalışma arkadaşlarıma teşekkürlerimi sunarım.
KAYNAKÇA
Barış, Ö. 2009. Erzurum ilindeki mağaralarda damlataşı oluşumunda etkili bakterilerin izolasyonu,
karakterizasyonu ve tanısı. Atatürk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Doktora Tezi, Erzurum
pp. 135.
Barton, HA. and Jurado, V. 2007. What’s Up Down There? Microbial Diversity in Caves. Microbe, 2(3),
132-138.
Engel, AS., Lichtenberg, H., Prange, A. and Hormes, J. 2007. Speciation of sulfur from filamentous
microbial mats from sulfidic cave springs using X-ray absorption near-edge spectroscopy. FEMS
Microbiological Letter, 269, 54–62.
Northup, DE. and Lavoie, KH. 2001. Geomicrobiology of Caves: A Review. Geomicrobiology Journal,
18, 199-222.
Northup, DE., Barns, SM., Yu, LE., Spilde, MN., Schelble, RT., Dano, KE., Crossey, LJ., Connolly, CA.,
Boston, PJ., Natvig, DO. and Dahm, CN. 2003. Diverse microbial communities inhabiting ferromanganese
deposits in Lechuguilla and Spider Caves. Environmental Microbiology, 5(11), 1071-
1086.
Ozansoy, C. ve Mengi, H. 2006. Mağara bilimi ve mağaracılık, TÜBİTAK yayınları.
Özbek, O. 1990. Kuru Mağaracılık Eğitimi. ODTÜ-SAT MADAG Mağara Dalışı Eğitimi Programı. S1-28.
Pemberton, A., Millette, J. and Barton HA. 2005. Comparative study of oligotrophic bacterial species
cultivated from Jack Bradley Cave, Kentucky. 14th International Congress of Speleology, 21-28
August 2005, Kalamos, Hellas.
Prescott, LM., Harley, JP. and Klein, D. 2002. Microbiology. fifth Edition, The McGraw−Hill Companies,
p1147, Boston, U.S.A.
Sarbu, SM., Kane, TC. and Kinkle, BK. 1996. A Chemoautotrophically Based Cave Ecosystem. Science,
272, 1953-1955.
Satyanarayana, T., Raghukumar, C. and Shivaji, S. 2005. Extremophilic microbes: Diversity and perspectives.
Current Science, 89(1), 78-90.
Simon, KS., Benfield, EF. and Macko, SA. 2003. Food web structure and the role of epilithic biofilms in
cave streams. Ecology, 84(9), 2395–2406.
Yamaç, M. 2008. Bir mikrobiyoloğun gözü ile karstik mağaralar. 4. Ulusal Speleoloji Sempozyumu,
21-24 Şubat 2008, Ankara, s. 135-154.s
80
www.yarasalar.org
Nerede yasadiklarini bilirsek koruyabiliriz,
www.yarasalar.org gözlemleriniz bekliyor.
TÜRKİYE MAĞARA ÇEKİRGELERİ
(RHAPHIDOPHORIDAE, ORTHOPTERA): YENİ VERİLER
EŞLİĞİNDE TAKSONOMİ VE COĞRAFİK YAYILIŞLARI
Mehmet Sait Taylan 1 , Mauro RampInI 2 & Claudio Di Russo 2
1, Akdeniz Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, Antalya, TÜRKİYE
msaittaylan@akdeniz.edu.tr
2, Roma, La Sapienza Üniversitesi, Zooloji Enstitüsü, Roma, İTALYA
mauro.rampini@uniroma1.it, beagle.amb@inwind.it
ÖZET
Mağara çekirgeleri ülkemizde iki farklı alt familyaya (Dolichopodainae ve Troglophilinae) ait iki
cins ile temsil edilmektedir. Günümüze kadar bu cinslerden Dolichopoda ve Troglophilus’a ait 10 tür
tanımlanmıştır. Ancak son 5 yılda yapılan arazi çalışmaları sonucunda, mağara çekirgelerine ait 5 yeni
tür bulunmuş ve bilim dünyasına tanıtılmak üzere yayına hazırlanmaktadır. Ülkemizde mağara çekirgeleri
ile ilgili ilk taksonomik çalışmalar Martinez Escalera’nın Anadolu’da yapmış olduğu gezide topladığı
örnekleri inceleyen Bolivar tarafından 1899 yılında yapılmıştır. Bolivar, Dolichopoda aranea,(K.
Maraş) D. pusilla (Hatay) ve Troglophilus escalerai (K.Maraş) türlerini tanımlamıştır. Bu ilk çalışmadan
yaklaşık 70 yıl sonra Petr A. Us 1970’de Troglophilus adamovici (Isparta) ve T. gajaci (Mersin)
türlerini literatüre kazandırmıştır. Bu öncül çalışmaların ardından Rampini&Di Russo Dolichopoda
cinsine ait, Dolichopoda sbordonii 2006 (Antalya), D. noctivaga 2007, D. lycia 2008 türlerini ve ayrıca
Troglophilus cinsine ait iki yeni tür olan T. bicakci 2003 ve T. tatyanae 2007 türlerini bilim dünyasına
tanıtmıştır. 2005 yılında başladığım Türkiye mağara çekirgeleri ile ilgili doktora tezine ait çalışmalarında
yedi farklı coğrafik bölgeyi temsil edecek şekilde (yaklaşık 10’ar mağara) 75 farklı mağaradan
örnekleme yapılmış ve 31’inde mağara çekirgesine rastlanmıştır. Mağara çekirgeleri dikkatli yüzey
taraması metodu ile elle yakalanarak %96’lik etil alkolde muhafaza edilmiş ve Leica marka mikroskop
kullanılarak literatür yardımı ile teşhisleri yapılmıştır. Çalışmalar sonucunda Dolichopoda cinsine
ait 1 yeni tür (Dolichopoda sutiniae sp.n) ve Troglophilus cinsine ait 4 yeni tür (Troglophilus ozeli
sp.n. (İzmir), Troglophilus pherseniensis sp.n. (Konya), T. coracesiensis sp.n. (Alanya) ve T. telmessis
sp.n tespit edilmiştir. Mağara çekirgelerinin ülkemizde sadece Doğu Karadeniz (Trabzon’dan Artvin’e
kadar) ve Akdeniz Bölgesinde (Antalya’dan Hatay’a kadar) yayılış gösterdiği bilinmekteydi. Ancak son
5 yılda yapılan arazi çalışmaları sonucunda Ege Bölgesi ve ayrıca Orta ve Batı Karadeniz Bölgeleri’nde
de mağara çekirgelerinin yayılış gösterdiği saptanmıştır. Mağara çekirgelerinin günümüz coğrafik yayılışında,
buzul devirlerin etkilerinin yanı sıra, Karstik bölgelerin, orman zonlarının ve ayrıca bölgesel
bazda iklimsel farklılıkların önemli rol oynadığı düşünülmektedir.
Anahtar kelimeler: Rhaphidophoridae, mağara çekirgeleri, Türkiye
82
CAVE CRICKETS (ORTHOPTERA,
RHAPHIDOPHORIDAE): THEIR TAXONOMY AND
GEOGRAPHICAL DISTRIBUTION WITH ADDITIONAL
DATA
Mehmet Sait Taylan 1 , Mauro RampInI 2 & Claudio Di Russo 2
1, Akdeniz University, Science Institute, Biology Department, Antalya, TURKEY
msaittaylan@akdeniz.edu.tr
2, Dipartimento di Biologia Animale e dell’ Uomo, Universita degli Studi di Roma “La Sapienza”,
ITALY
mauro.rampini@uniroma1.it, beagle.amb@inwind.it
BİLDİRİLER
ABSTRACT
Cave crickets of Turkey include two genus (Dolichopoda and Troglophilus) which are belong two
different subfamilies (Dolichopodainae and Troglophilinae). Until now, 10 species have been described
in our country but in last 5 years, 5 new species more found and have been preparing for publications.
First study on cave crickets in Turkey (Orthoptera, Rhaphidophoridae) was achieved by Bolivar
in 1899, after the Martinez Escalera that collected the first specimens of cave crickets in Asia Minor,
described by Bolivar as Dolichopoda aranea, D. pusilla and Troglophilus escalerai. Seventy-five years
later Troglophilus adamovici and T. gajaci were described by Petr A. After these early efforts, study on
Rhaphidophoridae from caves in Turkey started again with describing three new species from the genus
Dolichopoda namely Dolichopoda sbordonii Di Russo and Rampini 2006, D. noctivaga Di Russo and
Rampini 2007, D. lycia Rampini and Di Russo 2008 and two new species from the genus Troglophilus:
T. bicakci Rampini and Di Russo 2003 and T. tatyanae Di Russo and Rampini 2007. Additional data
and excursions (from 2005 until now) of my PhD thesis about cave crickets of Turkey, on the whole 75
caves were visited (nearly 10 caves for geographical per region) and among these only 31 caves resulted
inhabited by cave crickets. Specimens were collected between 2005 and 2010 by hands searching
on walls and ground of caves through the all day and preserved in %96 ethyl alcholol. These new data
allowed us to identify some new taxa of Dolichopoda (Dolichopoda sutiniae sp.n.) and five Troglophilus
species (Troglophilus ozelii sp.n (İzmir), Troglophilus pherseniensis sp.n (Konya), T. coracesiensis sp.n
(Alanya) and T. telmessis sp.n (Muğla). Until now the known distribution of Rhaphidophoridae includes
only Eastern Black Sea (from Trabzon to Artvin) and Mediterranean (from Antalya to Hatay along
the Taurus mountain) regions. However, according to our recent results Turkish cave crickets not only
distributed in these two regions but also common in Western Anatolia (Aegean region) and Western
Black Sea region. We think that glacial periods and also karstic areas, forest zones and climatic conditions
have important roles of recently geographical distribution of cave crickets.
Keywords: Rhaphidophoridae, Cave Crickets, Turkey
83
GİRİŞ
Mağara çekirgelerinin çoğu mağaralara adapte olmuş olan canlılardır. Dolayısıyla karanlıkta
yaşamaktadırlar ve karanlıkta yaşam morfolojik ve fizyolojik değişimleri de beraberinde getirmiştir.
Mağara çekirgeleri de, diğer mağara eklembacaklılarında olduğu bazı morfolojik ve fizyolojik adaptasyonlara
sahiptirler. Depigmentasyon, gözlerin indirgenmesi, vücut üyelerinin (özellikle antenler ve arka
femur) uzaması, yumurta büyüklüğünün artması, yumurta sayısının azalması, metabolik hızın düşmesi
vb. değişimler en bariz olanlarıdır (Sbordoni, 1982, Di Russo ve Sbordoni, 1998).
Rhaphidophoroidea üst familyasına ait 7 familyadan biri olan Rhaphidophoridae (mağara
çekirgeleri), bu üst familya içerisinde mağarada yaşayan çekirgelerin bulunduğu tek familyadır. Mağara
çekirgeleri dünya üzerinde 10 alt familyaya ait (Aemodogryllinae, Anoplophilinae, Ceuthophilinae,
Dolichopodainae, Gammarotettiginae, Macropathinae, Protroglophilinae, Rhaphidophorinae, Troglophilinae,
Tropidischiinae) 78 cins ve 505 tür ile temsil edilmektedir (Eades ve ark. 2005).
Mağara çekirgeleri ülkemizde iki farklı alt familyaya (Dolichopodainae ve Troglophilinae) ait
iki cins ile temsil edilmektedir. Günümüze kadar bu cinslerden Dolichopoda ve Troglophilus’a ait 10
tür tanımlanmıştır. Ülkemizde mağara çekirgeleri ile ilgili ilk taksonomik çalışmalar Bolivar tarafından
1899 yılında yapılmıştır. Bolivar, Dolichopoda aranea,(K. Maraş) D. pusilla (Hatay) ve Troglophilus
escalerai (K.Maraş) türlerini tanımlamıştır. Bu ilk çalışmadan sonra Petr A. Us 1970’de Troglophilus
adamovici (Isparta) ve T. gajaci (Mersin) türlerini literatüre kazandırmıştır. Bu öncül çalışmaların
ardından Rampini ve Di Russo Dolichopoda cinsine ait, Dolichopoda sbordonii 2006 (Antalya), D.
noctivaga 2007, D. lycia 2008 türlerini ve ayrıca Troglophilus cinsine ait iki yeni tür olan T. bicakci
2003 ve T. tatyanae 2007 türlerini bilim dünyasına tanıtmıştır (Bolivar, 1899, Us, 1974, Rampini ve Di
Russo, 2003, Di Russo ve Rampini, 2006, Galvagni, 2006, Di Russo ve ark. 2007, Rampini ve Di Russo,
2008).
Mağara çekirgelerinin bazı türleri epigian habitatlarda (ormanlar ve tropikal alanlar) yaşasalar
da, genelde mağaralara adapte olmuş mağara çekirgeleri dünyada (Holoarktik, Afrotropical (Etiyopyan),
Neotropical, Oriyental ve Avustralya bölgelerinde) geniş bir yayılış göstermektedirler (Hubbel ve
Norton 1978). Ülkemizde bulunan mağara çekirgelerinin de dahil olduğu Dolichopodainae ve Troglophilinae
alt familyaları sadece Palearktik bölgede yayılış göstermektedirler. Dolichopodainae altfamilyasıdaki
Dolichopoda cinsi Pirene’lerden Kafkas’lara kadar geniş bir yayılış gösterirken, Troglophilinae
altfamilyasında bulunan Troglophilus cinsinin yayılışı güney Avrupa ve Türkiye ile sınırlı kalmıştır.
Mağara çekirgelerinin türleşmelerinde allopatrik türleşmenin iki farklı durumunun söz konusu olduğu,
buzullar arası dönemde (interglacial period) dispersal ve buzul dönemde (glacial period) ise vikaryans
olarak gerçekleştiği düşünülmektedir (Chopard, 1936, Jeannel, 1947, Ruffo, 1955).
MATERYAL ve METOT
Yapılan arazi çalışmalarında her coğrafik bölge başına ortalama 10 mağara olmak üzere toplam
75 mağara ziyaret edilmiştir Mağara çekirgelerine ait örneklerin yakalanması için mağara yakınlarına
kamp kurularak, mağaralara genellikle gündüz ve nadiren geceleri girilmiştir. Örnekler mağara böceklerinin
yakalanmasında kullanılan “dikkatli yüzey tarama” metoduyla (Di Russo vd 2007) toplanmıştır.
Örnekler kafa lambası kullanılarak mağara içinde (nadiren dışında mağaraya yakın kaya çatlaklarında,
ağaç kovuklarında, yaprak altlarında) eldiven yardımıyla toplanıp %96’lık etil alkol içeren tüplere konularak
laboratuara getirilmiş ve -20 o C’de muhafaza edilmiştir. Teşhisler için Bolivar 1899, Harz 1969, Us
1974, Di Russo ve Sbordoni 1998, Grochov 2001, Rampini ve Di Russo 2003, Di Russo ve Rampini 2006
ve Di Russo vd 2007 literatürleri kullanılmıştır.
84
BULGULAR
Yapılan arazi çalışmaları sonucunda 75 mağaranın 31’inden mağara çekirgesi örnekleri toplanırken,
44’ünden bulunamamıştır. Toplanan örneklerin incelenmesi sonucunda 5 yeni tür (Dolichopoda
cinsine ait 1 ve Troglophilus cinsine ait 4 yeni tür) olduğu tespit edilmiştir (Taylan ve ark. 2011).
Toplanan örneklere ait lokaliteler ve taksonomik bulgular aşağıdaki gibidir.
Genus Dolichopoda Bolivar, 1880
Dolichopoda pusilla Bolivar, 1899
Tip lokalitesi: Akbès cave (Bolivar, 1899)
Örnek toplanan lokaliteler: Hatay, Hassa, Gülpınar, Akbez Mağarası
Dolichopoda aranae Bolivar, 1899
Tip lokalitesi: Jenidje-Kale, Marach ( Bolivar, 1899)
BİLDİRİLER
Dolichopoda sbordonii Di Russo & Rampini, 2006
Tip lokalitesi: Karain cave, Dösemealtı, Antalya
Örnek toplanan lokaliteler: (i) Karain mağarası, Döşemealtı, Antalya (*MZUR); (ii) İnsuyu mağarası,
Burdur.
Bu türe ait bulunan yeni lokaliteler: (i) Musaini mağarası, Döşemealtı, Antalya; (ii) Tabak 1 mağarası,
Döşemealtı, Antalya; (iii) Kocain mağarası, Karaveliler, Antalya.
Dolichopoda noctivaga Di Russo & Rampini, 2007
Tip lokalitesi: Kafkasor, Artvin
Örnek toplanan lokaliteler: (i) Kafkasor; Artvin (* MZUR), (ii) Düzköy, Artvin (*MZUR); (iii)
Çoruh vadisi, İspir, Erzurum
Bu türe ait bulunan yeni lokaliteler: (i) Zefre mağarası, Giresun, Espiye; (ii) Anaçbaşı mağarası,
Ordu, Kabadüz, Bayramlı; (iii) Sarıkaya mağarası Bolu, Yığılca; (iv) Kelemen mağarası, Karabük,
Yenice.
Dolichopoda lycia (Galvagni, 2006)
Tip lokalitesi: Peynirdeliği Mağarası, Gedelma köyü, Antalya.
Bu türe ait bulunan yeni lokaliteler: (i) Sıtmaini mağarası, Kemer, Antalya; (ii) Geyikbayırı mağarası,
Geyikbayırı, Antalya; (iii) Karamağara, Göynük, Kemer, Antalya; (iv) Konakaltı mağarası, Antalya.
Dolichopoda sutiniae sp. n. (Taylan et al. unpublished data)
Örnek toplanan lokaliteler: (i) Sütini mağarası, Selçuk, İzmir; (ii) Aşıkali mağarası, Argavlı, Söke,
Aydın.
Genus Troglophilus Krauss 1879
Troglophilus escalerai Bolivar, 1899
Tip lokalitesi: Jenidje-Kale, Maras.
Bu türe ait bulunan yeni lokaliteler: Döngel cave, Narlıseki, Maraş.
Troglophilus gajaci Us, 1974
Tip lokalitesi: Cennet mağarası, Narlıkuyu, Silifke, Mersin.
Örnek toplanan lokaliteler: Cennet mağarası, Narlıkuyu, Silifke, Mersin.
85
Troglophilus adamovici Us, 1974
Tip lokalitesi: Zindan mağarası, Eğridir, Isparta.
Örnek toplanan lokaliteler: (i) Zindan mağarası, Eğridir, Isparta. (ii) Balatini cave, Çamlık, Derebucak,
Konya; (iii) Tınaztepe mağarası, Seydişehir, Konya; (iv) Ferzene mağarası, Kuğulu Park, Seydişehir,
Konya
Troglophilus bicakcii Rampini & Di Russo, 2003
Tip lokalitesi: Bıçakçıini, Derebucak, Konya.
Örnek toplanan lokaliteler: (i) Bıçakçıini, Derebucak, Konya (ii) Balatini cave Çamlık, Derebucak,
Konya; (iii) Feyzullah Düdeni, Kembos Polyesi, Derebucak-Ibradı arası
Bu türe ait bulunan yeni lokaliteler: Direkliin mağarası, Yeşildağ, Beyşehir, Konya.
Troglophilus tatyanae Di Russo & Rampini, 2007
Tip lokalitesi: Kafkasor, Artvin.
Örnek toplanan lokaliteler: Kafkasor, Artvin (*MZUR)
Troglophilus ozelii sp. n. (Taylan et al. unpublished data)
Örnek toplanan lokaliteler: Havran (İnonu) mağarası, Havran, Balıkesir.
Bu tür Emrah Özel tarafından 2008 yılında bulunmuştur.
Troglophilus coracesiensis sp. n. (Taylan et al. unpublished data)
Örnek toplanan lokaliteler: Dim mağarası, Alanya, Antalya.
Troglophilus pherseniensis sp. n. (Taylan et al. unpublished data)
Örnek toplanan lokaliteler: (i) Ferzene mağarası, Kuğulu Park, Seydişehir, Konya.
Troglophilus telmessis sp. n. (Taylan et al. unpublished data)
Örnek toplanan lokaliteler: (i) Güroluk mağarası, Gökçeovacık, Fethiye, Muğla; (ii) Gökçeler
mağarası, Uyku vadisi, Milas, Muğla.
TARTIŞMA ve SONUÇ
Şu ana kadar ülkemizde mağara çekirgelerinden Dolichopoda (D. aranea, D. pusilla, D. sbordonii,
D. noctivaga, D. lycia) ve Troglophilus cinslerine (T.escelaria, T. gajaci, T. adamovici, T. bicakcii,
T. tatyanae) ait 10 tür tanımlanmıştı. Doktora tez çalışması kapsamında yapılan mağara örneklemeleri
sonucunda Dolichopoda cinsine ait 1 ve Troglophilus cinsine ait 4 yeni tür (Taylan ve ark. 2011,
Taylan ve ark. unpublishhed data) tespit edilmiştir. Diğer taraftan mağara çekirgelerinin günümüze
kadar yalnızca Doğu Karadeniz, İç Anadolu’nun güneyi ve Akdeniz Bölgesi’nde yayılış gösterdiği bilinmekteydi.
Bu çalışmayla birlikte Ege Bölgesi, Orta ve Batı Karadeniz ve ayrıca Marmara Bölgesi’nde
de mağara çekirgelerinin yayılış gösterdiği tespit edilmiştir. Mağara çekirgelerinin günümüz coğrafik
yayılışında, buzul devirlerin etkilerinin yanı sıra, Karstik bölgelerin, orman zonlarının ve ayrıca bölgesel
bazda iklimsel farklılıkların önemli rol oynadığı düşünülmektedir. Zira mağara çekirgeleri karstik
açıdan zengin bölgelerde yoğun olarak tespit edilmiştir. Güneydoğu Anadolu bölgesinin karstik açıdan
zengin olmasına rağmen bu bölgeden mağara çekirgesinin tespit edilmemiş olmasında, Anadolu diyagonalinin
bir bariyer olarak görev alması ve karasal ikliminin mağara çekirgelerinin yayılışına engel
teşkil etmesinin etkili olabileceği düşünülmektedir. Diğer taraftan karasal iklimin sadece Güneydoğu
Anadolu’da değil, Orta Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerinde de mağara çekirgelerinin bulunmaması-
86
nın başlıca nedenlerinden biri olabileceği düşünülmektedir (Taylan ve ark. 2010, Taylan ve ark. 2011).
TEŞEKKÜRLER
Tez danışmanım Akdeniz Üniversitesi Biyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mehmet Öz’e, arazi
çalışmalarında yardımları olan Tekirdağ Namık Kemal Üniversite’si Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji
Bölümü’nden Yrd. Doç. Dr. Deniz Şirin’e, Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Yüksek
Lisans öğrencisi Emrah Özel’e, AKÜMAK (Akdeniz Üniversitesi Mağara Araştırma Topluluğu)’tan
Özgür Can Sönmez, Yusuf Canbaz ve Semih Tan’a, mağaracılığa başlamama teşvik eden başta Ender
Usuloğlu ve ASPEG’e sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Bu çalışma Akdeniz Üniversitesi Bilimsel Araştırmalar
Yönetim Birimi tarafından desteklenen 2008.03.0121.002 no’lu doktora tez projesine ait veriler
içermektedir.
BİLDİRİLER
KAYNAKÇA
Bolivar, I. (1899). Orthoptères du voyages de M. Martinez Escalera dans L’Asie Mineure. Annales de la
Société Entomologique de Belgique, 43, 583-607.
Chopard, L. (1936). Biospeleologica N. LXIII. Orthopteres et Dermapteres (Premiere serie). Archives
de Zoologie Experimentale et Generale. Paris 78: 195-214.
Di Russo, C. ve Rampini, M. (2006). A new species of Dolichopoda from caves of Southern Turkey
(Orthoptera, Rhaphidophoridae). Fragmenta entomologica, Roma, 38 (1), 7-14.
Di Russo, C. ve Sbordoni, V. (1998). Gryllacridoidea. In: Juberthie. C., Decu, V. (Eds) Encyclopedia
Biospeleologica. Vol. Moulis, Bucarest, pp. 989-1001.
Di Russo, C., Rampini, M. ve Landeck, I. (2007). The cave crickets of North-East Turkey and Trans-
Causasian regions, with description of two new species of the genera Dolichopoda and
Troglophilus (Orthoptera, Rhaphidophoridae). Journal of Orthoptera Research, 16 (1), 67-76.
Eades, D.C., Otte D., Cigliano M.M. ve Braun H. (2005). Orthoptera Species File Online. Version
2.0/4.0. [retrieval date]. <http://Orthoptera.SpeciesFile.org
Galvagni, A. (2006). Nuovo genere e nuova specie di Dolichopodinae dell’Anatolia sudoccidentale:
Hellerina lycia n. sp. (Insecta, Orthoptera, Rhaphidophoridae). Atti Accademia Roveretana
degli Agiati, Rovereto, (8) 6 (B), 75-83.
Gorochov, A.V. (2001). The higher classification, phylogeny and evolution of the superfamily Stenopalmatoidea.
In: The Biology of Wetas, King Crickets and their Allies, Field ed. pp.3-33.
Harz. (1969). The Orthoptera of Europe. Volum I.
Hubbel, T.H. ve Norton, R. (1978). The systematics and biology of cave crickets of the North American
tribe Hadenoecini (Orthoptera; Saltatoria: Ensifera; Rhaphidophoridae; Dolichopodinae).
Miscellaneous Publications Museum of Zoology, University of Michigan, 156, 1-124.
Jeannel, R. (1947). Les fossiles Vivants des Cavernes, 321 pp. Gallimard, Paris.
Rampini, M. ve Di Russo, C. (2003). Una nuova specie di Troglophilus di Turchia (Orthoptera, Rhaphidophoridae).
Fragmenta entomologica, Roma, 34 (2), 235-247.
Rampini, M. ve Di Russo, C. (2008). On southern anatolian Dolichopoda Bolivar, 1880 with taxonomic
notes on the genus Hellerina Galvagni, 2006 (Orthoptera, Rhaphidophoridae). Fragmenta
entomologica, Roma, 40 (2), 229-236.
Ruffo, S. (1955). Le attuali conoscenze della fauna cavernicola della regione puglise. Memorie di Biogeografia
Adriatica, 3: 1-143.
87
Sbordoni, V. (1982). Advances in speciation of cave animals. In: Barigozzi, C. (Ed.) Mechanism of
speciation. Alan R. Liss, Inc. New York. pp. 219-240.
Taylan, M.S, Rampini M., Di Russo C.(2010). Cave crickets (Orthoptera, Rhaphidophoridae) from
Turkish subterranean habitats: an update of taxonomy and geographical distribution (20th
International Conferance on Subterranean Biology, 28 August- 3 September, Postojna, Slovenia).
Taylan, M. S., Di Russo, C., Rampini, M., ve Cobolli, M. (2011). The Dolichopodainae and Troglophilinae
cave crickets of Turkey: an update of taxonomy and geographic distribution (Orthoptera,
Rhaphidophoridae), Zootaxa, (accepted).
Us, P. A. (1974). Cave Orthoptera (Saltatoria: Rhaphidophoridae and Gryllidae) collected by Dr. Jean
Gajac in Yugoslavia, Greece and Turkey. Entomologist’s Monthly Magazine, 110 (1322-1324),
182-192.
88
89
BİLDİRİLER
Unutulan bir Mağara Örümceği; Troglohyphantes
pisidicus Brignoli, 1971 (Aranei; Linyphiidae)
Kadir Boğaç Kunt 1 , Ersen Aydın Yağmur 2 , Recep Sulhi Özkütük 3 ,
Mert Elverici 4 , Rahşen Saltanat Kaya 5
1,
Eserköy Sitesi 9/A Blok No:7 06530 Ümitköy Ankara Türkiye E-posta: chaetopelma@gmail.com
2,
Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Zooloji Seksiyonu 35100 İzmir Türkiye
3,
Anadolu Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü 26470 Eskişehir Türkiye
4,
Ortadoğu Teknik Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü 06531 Çankaya Ankara
Türkiye
5,
Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü 16059 Nilüfer Bursa Türkiye
ÖZET
Bu çalışmada 2010 yılı içerisinde Hacı Akif mağarasından (Konya, Beyşehir, Beyşehir gölü, Hacı
Akif adası) toplanan Troglohyphantes cinsine ait örümcek örnekleri incelenmiştir. Mağara ortamından
el aspiratörü vasıtasıyla toplanan toplam 10 adet (3, 5 ve 2 ergin altı) örnek, %70’lik etil alkole alınarak
laboratuvar ortamına taşınmıştır. Örneklerin sistematik durumlarını belirleyen genital organları
(erkeklerde palp, dişilerde epijin) Leica DFC295 monte edilmiş Leica S8AP0 stereomikroskop ile incelenmiştir.
Bu işlemden önce dişi epijinleri uygun ölçülerde diseksiyon iğnesi kullanılarak abdomenden
ayrılmış ve laktik asit ile muamele edilerek yumuşak dokuların ortamdan uzaklaşmaları sağlanmıştır.
Örneklerin habitus ve genital organ fotoğrafları tabanında parafin bulunan petri kapları içerisinde
çekilmiş ve “CombineZM” yazılımı kullanılarak yüksek kalite ve netlikte fotoğraflar elde edilmiştir.
İncelenen Troglohyphantes örneklerinin tüm yapısal ve tanımlayıcı özellikleri dikkate alındığında,
1971 senesinde İtalyan araknolog “Paolo Marcello Brignoli” tarafından aynı mağaradan toplanan ve
sadece dişi üzerinden betimlenen T. pisidicus Brignoli, 1971 türüne ait oldukları anlaşılmıştır. İncelenen
örnekler üzerinden erkek bireyin betimlenmesi ilk kez, dişinin betimlenmesi ise yeniden yapılmıştır.
Ayrıca T. pisidicus Brignoli, 1971’in yapısal ve tanımlayıcı özellikleri, 2008 senesinde tip yerinin yakınındaki
bir mağaradan (İnönü Mağarası, Kurucaova) betimlenen Troglohyphantes karolianus Topçu,
Türkes & Seyyar, 2008 türü ile karşılaştırılmıştır.
Anahtar kelimeler: Troglohyphantes pisidicus, Mağara örümceği, Hacı Akif Mağarası, Türkiye
Teşekkür
Bu çalışma Anadolu Üniversitesi Araştırma Fonu (Proje no: 1001F31) tarafından kısmen desteklenmiştir.
90
a forgotten cave spıder; Troglohyphantes
pisidicus Brignoli, 1971 (Aranei; Linyphiidae)
Kadir Boğaç Kunt 1 , Ersen Aydın Yağmur 2 , Recep Sulhi Özkütük 3 ,
Mert Elverici 4 , Rahşen Saltanat Kaya 5
1,
Eserköy Sitesi 9/A Blok No:7 06530 Ümitköy Ankara Türkiye E-posta: chaetopelma@gmail.com
2,
Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Zooloji Seksiyonu 35100 İzmir Türkiye
3,
Anadolu Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü 26470 Eskişehir Türkiye
4,
Ortadoğu Teknik Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü 06531 Çankaya Ankara
Türkiye
5,
Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü 16059 Nilüfer Bursa Türkiye
BİLDİRİLER
ABSTRACT
In this study samples were investigated belonging to the genus Troglohyphantes collected during
2010 from Hacı Akif Cave (Konya, Beyşehir, Lake Beyşehir, Hacı Akif island). A total of 10 specimens
(3, 5 and 2 sub adults) collected from cave environment by using hand aspirators were fixed in 70%
ethanol and transfered to the laboratory. Genital organs determining the taxonomical situation of the
specimens (palps for males, epigyn for females) were examined under Leica S8AP0 stereo microscope
mounted with Leica DFC295. Before this procedure female epigyns were dissected from abdomen
by using dissecting needles and were treated with lactic acid for removal of soft tissues. Habitus and
genitalia photographs were taken inside petri plates filled with paraffine at the bottom and software
“CombineZM” was used to get high quality photographs.
By considering all structural and descriptive characteristics of our Troglohyphantes specimens,
it is concluded that they belong to the species T. pisidicus Brignoli, 1971, which was collected and described
only via female, by the Italian Arachnologist “Paolo Marcello Brignoli” from the same cave at
1971. Among our specimens, description of the male carried out for the first time and re description
of the female has been performed. Moreover, structural and descriptive characteristics of T. pisidicus
Brignoli, 1971 were compared with Troglohyphantes karolianus Topçu, Türkes & Seyyar, 2008 which
was described from the close vicinity (İnönü Cave, Kurucaova) at 2008.
Keywords: Troglohyphantes pisidicus, Cave spider, Hacı Akif Cave, Turkey
Acknowledgements
This study was partially supported by Anadolu University Research Funds (Project no: 1001F31)
91
MAĞARACILIKTA GÜVENLİK
Metin ALBUKREK
Unilever, Saray Mahallesi, Sokullu Sokak, No:8, 34768 Ümraniye/İstanbul
Metin.Albukrek@unilever.com
Özet
Mağaralar tehlikeler ile doludur. Tehlikelerin bilincinde olmak ve ona göre önlem almak, kaza
risklerini önemli ölçüde en az düzeye indirebilir. Kazaların oluşmasını planlı bir şekilde önlemek için iki
yöntem mevcuttur: Reaktif önlemler ve Proaktif önlemler. Kazaların önlenmesi için yukarıda belirtilen
her iki yöntemin de aynı anda uygulanması gereklidir.
Reaktif önlemler: Kaza veya olay oluştuktan sonra, tekrarının önlenmesi için önlem almak reaktif
önlemlerdendir. Kaza ve kazaya ramak kalmalardan ders alınmalı, buna sebep olan güvensiz davranışlar
belirlenmeli, güvensiz davranışlara sebep olan altında yatan sebepler ise ortaya çıkartılmalıdır.
Proaktif önlemler: Kaza veya olay oluşmadan önce önlem almaktır. Bunun için mağaradaki tehlikelerin
bilinmesi, riskin belirlenmesi ve değerlendirilmesi ve önlemlerin önceden alınması gereklidir.
Anahtar kelimeler: Mağara, olay, kaza, kazaya ramak kalma, güvensiz davranışlar
92
SAFETY IN CAVıng
Metin ALBUKREK
Abstract
Unilever, Saray Mahallesi, Sokullu Sokak, No:8, 34768 Ümraniye/İstanbul
Metin.Albukrek@unilever.com
Caves are full of hazards and risks. Being aware of the hazards and taking appropriate measures
will decrease risks of accidents considerably. There are two methods to prevent accidents in a planned
way: Reactive measures and proactive measures. In order to prevent accidents, it is necessary to implement
both at the same time.
Reactive measures: Preventive measures are taken after an accident or incident has occurred.
Lessons should be taken out of the accidents and incidents, unsafe acts causing them should be determined
and the underlying reasons causing unsafe acts should be investigated.
Proactive measures: Preventive measures are taken before an accident or incident has occurred.
For this, the hazards of caving should be known, the risks should be determined and analysed and
preventive measures should be taken.
BİLDİRİLER
Keywords: Cave, incident, accident, near miss, unsafe act.
93
Giriş
Mağaralar tehlikeler ile doludur. Tehlikelerin bilincinde olmak ve ona göre önlem almak, kaza
risklerini önemli ölçüde en az düzeye indirebilir.
Herhangi bir mağara kazasında aşağıdaki kayıplar oluşabilir:
- Hayat
- Yaralanma
- Ekipman
- Para
- Zaman
- Medyada olumsuz haber
- Moral bozukluğu
Kazaların oluşmasını planlı bir şekilde önlemek için iki yöntem mevcuttur.
Reaktif önlemler ve Proaktif önlemler
Kazaların önlenmesi için yukarıda belirtilen her iki yöntemin de aynı anda uygulanması gereklidir.
1. Reaktif Önlemler:
Kaza veya olay oluştuktan sonra, tekrarının önlenmesi için önlem almak reaktif önlemlerdendir.
Mağaracılıkta kazalar güvensiz davranışlardan meydana gelir. Ancak tek bir güvensiz davranış, her
zaman kazaya sebep olmaz. Ciddi kazalar incelendiğinde, altında yatan birçok güvensiz davranışa rastlayabiliriz.
Güvensiz davranışlar sonucu meydana gelen olay, eğer (şans eseri) kaza ile sonuçlanmamışsa,
buna “kazaya ramak kalma” adı verilir. “Kazaya ramak kalma”ların kazaya dönüşüp dönüşmemesini
“şans” belirler. Kaza ve kazaya ramak kalmalardan ders alınmalı, buna sebep olan güvensiz davranışlar
belirlenmeli, güvensiz davranışlara sebep olan altında yatan sebepler ise ortaya çıkartılmalıdır. Örnek
vermek gerekirse:
Kaza:
- Ölüm (Işıksız kalıp düşme, hipotermi, vs)
- Yaralanma (Işıksız kalıp ayak burkulması, hipotermi, vs)
- Sadece kurtarma (Ekibin ışıksız kalması ve kurtarılması) Zaman kaybı olduğu için, bu olayı
(yaralanmasız) kaza olarak değerlendirmek daha doğru olur)
Kazaya/kurtarmaya ramak kalma:
- Işıksız kalmak ve başkasının ışığı yardımı ile mağaradan çıkmak
Güvensiz davranışlar (görünür sebepler):
- Yedek karpit almamak
- Yedek fener/yedek pil almamak
- Girmeden önce elektrik sistemini kontrol etmemek.
Güvensiz Davranışların altında yatan (görünmeyen) sebepler:
- Yetersiz eğitim,
- Tecrübe eksikliği
- Kişisel aşırı güven
Diğer görülmeyen sebepler
- Mağaracılık kuruluşunun yeterli bir eğitim programının olmayışı,
94
- Tehlikelerin bilincinde olmamak.
Görüldüğü üzere asıl çözülmesi gereken problemler “görülmeyen” sebeplerdir. Her olay (kaza
+ kazaya ramak kalma) ve güvensiz davranışın altında yatan görülmeyen sebeplerin araştırılması ve
gerekli önlemlerin alınması tekrarı önleyecektir.
2. Proaktif Önlemler:
Kaza veya olay oluşmadan önce önlem almak. Bunun için:
- Mağaradaki tehlikelerin bilinmesi
- Riskin belirlenmesi ve değerlendirilmesi ve
- Önceden önlemlerin alınması gereklidir.
BİLDİRİLER
Aşağıda Mağaracılıkta mevcut tehlikeler ve alınabilecek önlemler belirtilmiştir:
1.1. Boğulma
- İyi yüzme bilmeyenin mağaraya sokulmaması
- Mağaraya dışında bota binme çalışması
- Mağara kıyafeti ile suda yüzme çalışması
- Mağarada can yeleği (?)
2.2. Su basması
- Mevsimine uygun mağaraya gitmek
- Meteorolojiyi takip etmek
- Yöre halkından bilgi almak
- İyi yüzme bilmek
- Yiyeceksiz mağaraya girmemek
- Uygun giyinmek
2.3. Hipotermi
- Mağaraya uygun giyinmek,
- Pamuklu giymeme,
- Suya düşmemek için yavaş ve dikkatli yürüme,
- Enerji verici gıda bulundurmak,
- Aşırı yorulmadan mağaradan çıkmak
2.4. Karanlıkta kalma
- Kişi başı en az iki ışık kaynağı taşıma.
- Işık kaynaklarını gezi ve mağara öncesi kontrol.
2.5. Kaybolma
- Geçilen kollara dikkat etmek
- Arada bir geriye bakmak,
- Üst üste 3 taş ile işaretler bırakmak
- Çok kollu mağaralarda, numaralı veya oklu kartonlar bırakmak
- Ekibi bölmemek
2.6. Bitkinlik
- Spor yapmak
- Yorgunken mağaraya girmemek
- Ergonomik (herkese uygun) döşeme yapmak
- Enerjiyi hesaplı kullanmak
2.7. Yürürken kayıp düşme
95
96
- Yavaş ve dikkatli yürüme
- Yorgunken mağaraya girmemek
- Mağarada uykusuz ve yorgun ilerlememek
- Aşırı yük taşımamak
2.8. Dar yerde sıkışma
- Geri geri çıkamayacağın deliğe girmemek.
- Kesinlikle yokuş aşağıya darala baş aşağıya girmemek.
2.9. Bastığın / tutunduğun taşın kırılması / oynaması
- Basılacak taşın statik durumunun gözle kontrolü
- Basılacak setin et kalınlığı ne kadar ?
- Çamur / çakıl üzerinde yükselmiş dikitlere dikkat et.
- Doğal bağlantıdan inmeden evvel, var gücünle bağlantıyı çekip kontrol et.
2.10. Bağlantının kopması
- Bilmeyenlerin yalnız başına döşeme yapmaması
- Bağlantı noktaları hk. eğitim
- En az 2 noktaya bağlantı yapmak
- Çapraz kontrol
- Her geçenin döşemeyi tekrar kontrol etmesi
2.12. İpin sürtünüp kopması
- Döşemede kesinlikle ipin sürtmemesi
- Yastık kullanmak
- 10 mm’den ince ip kullanmamak
- Her geçenin ipe bakarak inip çıkması
2.12. Malzeme hatası
- Gezi öncesi, gezi sırası ve döşemelerde malzeme kontrolü
- Malzemelerin düzgün yıkanması
- Kızgın güneşte sentetik malzeme bırakmamak
2.13. Desandöre saç takılması
- Emniyet kemerini kuşanmadan önce saçları bağlamak.
- Ulaşılabilir bir cepte çakı bulundurmak.
- Stoplu desandör kullanmak
2.14. Dikey mağarada kişisel hatalar
- Ekibin en az % 50’sinin tecrübeli olması
- Delta ve kuşamın mağaraya girmeden çapraz kontrolü
- İnişe başlayanın, ikinci kişi tarafından izlenerek kontrolü.
- Aceminin, iki tecrübeli arasında inip çıkması
- Döşeme yapanın ikinci kişi tarafından izlenerek kontrolü
2.15. Asetilen patlaması
- Yeni devreye alınan lambanın kaçağını ateşle kontrol etmemek
- Yeni devreye alınan lambayı memesiz yakmamak.
2.16. Karbondioksit gazı
- Nefes almada değişiklik hissedildiğinde hemen yukarıya çıkmak.
- Riskli yerlerde gaz ölçüm aleti kullanmak.
2.17. Kişisel aşırı güven
- Kişisel sivriliklerin ikna ile törpülenmesi
- Kişiye ortak tavır alınması
- Gezide herkesin herkesten sorumlu olduğunun bilinmesi
- Ne olursa olsun emniyet saatına uymak
2.18. Yerel insanların verebileceği zararlar
- Kampı, malzemeleri ve eşyaları hiç bir zaman yalnız bırakmamak
- İplere zarar verilmemesi, aşağıya taş atılmaması için dikey girişleri yalnız bırakmamak.
- Jandarma ve/veya muhtara haber vermek
Aşağıdaki olaylar kaza olasılığını arttırıcı faktörlerdendir:
- Eğitimsiz mağaraya girme
- Ekipte % 50’den fazla yeni üye bulunması
- Plansız geziler, emniyet saatsiz girişler
- Fanatik girişler
- Eksik ekipmanla mağaraya girme
- Uykusuzluk, yorgunluk, aç mağaraya girme
- Alkol, ilaç, vs
- Kendine güven
- Ekip bireylerinin birbirini tanımaması
- Ekip ruhu olmaması
BİLDİRİLER
Sonuç
Güvenlik birinci amacımız olmalıdır. Hiçbir araştırma bizden önemli değildir. Kazalar, güvensiz
davranışlardan kaçınılması ile önlenebilir. Tehlikeler ve önlemleri düşünülmelidir. Güvensiz davranışlar
ve olaylar ateş başında ya da yayınlarda paylaşılmalıdır. Mağara kazaları, olay analizleri, ampul veya
tıpa olma durumları raporlandırılarak paylaşılmalıdır.
97
OPENGL KULLANARAK MAĞARA MODELLEME
Aytaç Tokatlı 1 , Selçuk Canbek 2, 3
1, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Elektrik ve Elektronik Mühendisliği ABD, Eskişehir
aytactokatli@gmail.com
2, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Bilgisayar Mühendisliği Bölümü, Eskişehir
3, Eskişehir Mağara Araştırma Derneği
selcuk@ogu.edu.tr
ÖZET
Bu çalışmada OpenGL ve C Sharp programlama dili kullanılarak üç boyutlu mağara modellemesi
yapılmıştır. Modelleme için gerekli veriyi oluşturmak amacıyla mağaradaki her ölçüm istasyonundan
kesit fotoğrafları çekilmekte ve bazı görüntü işleme yöntemlerinden geçirildikten sonra kesit detayları
elde edilmektedir. Bu yöntemler sırasıyla paralel izdüşüm dönüşümü, istasyon doğrultusunda döndürme,
görüntü iyileştirme, gölge filtreleme, normalizasyon adımlarından oluşmaktadır. Son aşamada
veriler uygulama içinde birleştirilerek mağaranın üç boyutlu modeli oluşturulmaktadır. Kullanıcı program
yardımı ile oluşturulan modelin içinde ya da çevresinde gezinebilmekte, uzunluk ve hacim ölçümleri
yapabilmektedir. OpenCave olarak adlandırılan program diğer mağara modelleme programlarından
farklı olarak kesit detay fotoğraflarını kullandığı için oldukça gerçekçi modeller oluşturabilmektedir.
Örnek uygulama olarak Tozman mağarasının (Eskişehir) giriş kısmı kullanılmıştır. Uygulamaya http://
sipexa.com/opencave sitesinden ulaşılabilir.
Anahtar kelimeler: Üç boyutlu mağara modelleme, OpenGL
98
MODELING CAVES USING OPENGL
Aytaç Tokatlı 1 , Selçuk Canbek 2, 3
1, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Elektrik ve Elektronik Mühendisliği ABD, Eskişehir
aytactokatli@gmail.com
2, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Bilgisayar Mühendisliği Bölümü, Eskişehir
3, Eskişehir Mağara Araştırma Derneği
selcuk@ogu.edu.tr
BİLDİRİLER
ABSTRACT
In this work, 3D cave modeling using OpenGL and C Sharp, which is a part of Microsoft .net
framework, is implemented. In this application, a section view of each survey station has taken in the
cave. These photographs have processed using some image processing tools such as parallel projection
transformation, rotation and alignment to station orientation, shadow filtering and normalization.
Finally section details have combined to build a 3D cave model. In the application, user can walk inside
or outside of the model or measure length and volume. The application, which is called as OpenCave,
can create more realistic models instead of other mapping softwares, because section details are taken
from photographs. In this presentation, entrance part of the Tozman cave, which is located Eskişehir,
was used as an example application. Application of this study can be accessed from http://sipexa.com/
opencave.
Keywords: 3D Cave Modeling, OpenGL
99
1. GİRİŞ
Öncelikle, jeoloji ve hidrojeoloji bilim dallarının konu alanı olan mağaralar, araştırmacılara yaşadığımız
dünyayla ilgili çok önemli bilgiler sağlar. İlk insanların mağaralarda yaşamış olması ve insanların
uzun yıllar boyunca mağaraları çeşitli amaçlarla kullanması, mağaraları arkeolojik açıdan da önemli
mekânlar haline getirmiştir. Mağaralar ayrıca, kendi ekosistemleri içinde, birçoğuna mağara dışında
rastlanmayan geniş bir canlı çeşitliğine de ev sahipliği yapmaktadır. Tüm bu nedenlerden ötürü
birçok bilim adamı bilgiye ulaşmak için mağaralara girmektedir. Mağaraların üç boyutlu modellenmesi
jeoloji, arkeoloji ve biyoloji gibi mağaralarla ilgilenen bir çok bilim dalları tarafından sıklıkla kullanılan
jeolojik haritaların daha anlaşılır olması ve üzerinde ölçümler yapılabilmesinde önemli rol oynar.
Şehirlerin ve özellikle mimari yapıların üç boyutlu modellenmesi ve içerisinde sanal olarak dolaşma
olanağı, planlama, projelendirme, sunum ve görselleştirme işlemleri bilgisayarlarla yapılmaktadır.
Günümüzde birçok mağara modelleme programı bulunmaktadır. Wookey’in (2001) yaptığı incelemede
Survex, Tunnel, Cml, Vectors, Caveplot, Toporobot, Cavesurveystandard, Caps, Cavemap, Cmap,
Compass, Karst256, Smaps, Smaps Lite, Surv93, Survey, Caveview, CaveRender, Onstation, Pitter/
Plotter, Speleo Graphics, Wincompass, Winkarst ve Wincaps gibi mağara inceleme ve modelleme yazılımları
listelenmiştir. Bunların arasında aktif olarak kullanılan Winkarst, Survex, Compass ve Cave-
Render yazılımları öne çıkmaktadır.
Winkarst; tümleşik çalışan mağara araştırma editörüyle, Survex; farklı modelleri tek bir yapı altında
toplamasıyla, Compass; gösterilecek modeli parçalara ayırıp işlemci üzerindeki yükü azaltmasıyla
ve CaveRender, topografya özelliklerinin kullanımını sağlamasıyla öne çıkmaktadır. Birbirlerinden
farklı özellikler içeren bu yazılımlar, araştırmacıyı istatistiksel verilerden kurtarıp daha detaylı inceleme
yapılabilmesine olanak sağlamaktadır. Söz konusu yazılımlar incelendiğinde çalışma prensiplerinin
geleneksel harita çıkartma yöntemi ile elde edilen verilerin üzerine inşa edildiği görülmektedir.
Geleneksel harita çıkartma yönteminde mağara incelemesi en az iki kişiden oluşan bir ekip tarafından
yapılmaktadır. İncelenecek mağaranın haritasının çıkartılması ekip tarafından belirlenen, istasyon adı
verilen konumlarda yapılır [2]. Geleneksel yöntemlerde, her istasyonun kesit yüksekliği ve genişliği
tahmin edilir veya elle ölçülür. Kesit şekli ise ölçüm yapan tarafından kabaca elle çizilir. Mağaranın
yaklaşık üç boyutlu haritası bu kesitlerin birleştirilmesi ile oluşturulur. Ancak bu yöntemde detayların
birçoğu kaybolur.
Daha duyarlı ölçüm yapılmasını sağlayan bir yöntem ise istasyon kesitlerinin fotoğraflarını
çekmektir. Fotoğrafla haritalama (photo-survey) denilen bu yöntem ile kesit detayı, çekilen fotoğraflardan
görüntü işleme teknikleri ile elde edilir [1].
Bu çalışmada, fotoğrafla haritalama yöntemi ile elde edilen kesit eğrileri üç boyutlu düzlemde
konumlandırılmış ve mağara modeli oluşturulmuştur. Konumlandırılan her istasyon ile bir sonraki
istasyon arasındaki geçişlerin sertliğini azaltabilmek için Cubic Spline interpolasyon yöntemi ile ara
istasyonlar elde edilmiştir. Kullanıcı isteğine göre aktif hale getirilen bu özellik, kesitlerin birleştirilmesi
sırasında hesaplamalara eklenmiştir. Böylece, diğer programlara kıyasla çok daha gerçekçi görünen
mağara modelleri elde edilmiştir.
Bu çalışmada geliştirilen ve OpenCave olarak adlandırılan yazılım, temel olarak Wookey’in (2001)
yaptığı araştırmada değinilen yazılımların genel özelliklerini içermekle birlikte mağaranın daha gerçekçi
modellenmesini sağlamakta, ayrıca kullanıcıya mağaraya gitmeden önce, detaylı olarak iç yapısını
inceleme ve dolaşma fırsatı sunmaktadır.
100
2. YÖNTEM
Bu çalışmada geliştirilen yazılım çerçevesinde C# programlama dili ve OpenGL grafik kütüphanesi
kullanılmıştır. Mağara modelini oluşturabilmek için kullanıcıdan alınan veriler ile ön ayar dosyasından
okunan değerler C# programlama dilinde yorumlandıktan sonra OpenGL kütüphanesindeki
fonksiyonlara aktarılmaktadır.
OpenGL yani uzun adı ile “Open Graphics Library” birçok farklı işletim sisteminde iki boyutlu
veya üç boyutlu bilgisayar grafikleri oluşturmak için kullanılmaktadır. OpenGL ana yapısı ile birlikte
yazılımcılara eklentiler ile geliştirme yapabilme fırsatı sunmaktadır. Açık kaynak kodlu olması nedeni
ile herhangi bir yazılımcı, OpenGL’in desteklediği 250 fonksiyonun üzerine kendi fonksiyonlarını ekleyebilmekte
veya var olanları gereksinimleri doğrultusunda değiştirebilmektedir.
Çalışmada fotoğrafla haritalama yöntemiyle ölçülmüş mağaraların 3 boyutlu modellemesi yapılmaktadır.
Fotoğrafla haritalama yönteminde, klasik ölçüme ek olarak istasyon kesitlerinin fotoğrafı
çekilir. Bu amaçla 180 derecelik yarı küreyi aydınlatan ışık kaynağı kullanılarak fotoğraf çekilir.
Işık kaynağı, kesit detayı elde edilecek istasyona yerleştirilir. Fotoğraf makinesi ise istasyonun
arkasında uygun bir yere yerleştirilir. Çekilen her fotoğraf bazı görüntü işleme tekniklerinden geçirilmektedir.
Öncelikle fotoğrafa paralel izdüşüm dönüşümü uygulanır. Böylece ortam geometrisinden
kaynaklanan perspektif bozulmaları düzeltilir ve görüntü üzerinde her noktada ölçüm yapılabilir hale
getirilir. Ardından, kesit düzleminin tam karşısından fotoğraf çekilemediği durumlarda, kesit görüntüsünün
doğru elde edilmesini sağlayacak döndürme işlemi yapılır. Döndürme ve ölçek bilgilerini elde
etmek için ışık kaynağının sırtına yapıştırılan referans nesne kullanılır (Şekil 2.1).
BİLDİRİLER
Şekil 2.1 Işık kaynağı
Görüntü üzerindeki gereksiz detaylar ile gürültü filtreleri ile temizlenir ve gölge filtreleme tekniği
ile her kesitin sınır eğrisi elde edilir. Kesit eğrileri belirli aralıklarla örneklenerek kesit sınır noktaları
oluşturulur (Şekil 2.2).
Şekil 2.2 Fotoğrafla haritalama yöntemi ile elde edilen görüntü
101
Her bir fotoğrafa uygulanan bu tekniklerden sonra elde edilen görüntüler, sınır noktalarından
ve ışık kaynağının bulunduğu noktayı temsil eden referans noktalardan oluşmaktadır. Bir kesite ait
referans nokta, ışık kaynağının bulunduğu konum olarak kabul edildiğinde (Şekil 2.3), kesiti oluşturan
bölgenin yapısı iki boyutlu uzayda noktalar ile ifade edilebilmekte ve “cubic spline” adı verilen eğriler
ile birleştirilebilmektedir. Şekil 2.3’te kesiti oluşturan noktalar rakamlarla gösterilmiş ve “cubic spline”
eğrisi ile birleştirilmiştir.
Şekil 2.3 Bir kesite ait noktalar ve birleştiren “cubic spline”
Araştırmacı, bir kesite ait sınırı oluşturan noktaları belirleyip o kesitin başlangıç noktasına göre
konum ve yönlenmesini sakladığında, topladığı verileri modelleme yaparken kullanabilmektedir.
Herhangi bir mağaranın modellemesi yapılırken kullanıcıdan alınan verilerde yer alan koordinatlar
doğrultusunda, her kesit yapılan hesaplamaların ardından OpenGL fonksiyonları ile ekrana çizdirilmiştir.
Herhangi bir modellemenin hızlı gerçekleştirilebilmesi için tüm hesaplamalar proje ilk açıldığında
kullanıcıdan istenilen verilerin alınmasının ardından yapılmış ve bellekte kullanılmak üzere
saklanmıştır.
Uygulama geliştirilirken kullanılan model kullanıcıdan veri alınmasıyla başlayıp girilen verilerin
ekranda gösterilebilecek hale getirilmesiyle oluşan bir süreci içermektedir. Bu süreç mağara verilerinin
kullanıcıdan alınması ile başlamaktadır. Kullanıcıdan alınan veriler, bir Excel dosyasında sıralı olarak
listelenmektedir.
Kesit detay bilgilerinin belirtildiği görüntü dosyasının içerisinde referans olarak alınacak noktanın
ana görüntü üzerinde hangi konumda olduğu bilgisi ile birlikte görüntü üzerinden alınan noktalar
ve her bir noktanın referans noktasından ne kadar uzaklıkta olduğu bilgisi bulunmaktadır. Ayrıca, bu
bilgiler görüntü üzerinde yer alan noktalardan tespit edildiği için bir noktanın gerçekte ne kadar uzunlukta
olduğu bilgisi de aynı dosya içerisinde yer almaktadır.
Kullanıcı verileri alındıktan sonra, çizim aşamasında herhangi bir hesaplama yapılmayacağı için
matematiksel hesaplamaları yönlendirecek bir ön ayar dosyasının tanımlanması gerekmiştir. Ön ayarlar
ile ilgili dosya içerisinde ara istasyonların oluşturulup oluşturulmayacağı, oluşturulacaksa iki ana
istasyon arasında kaç tane ara istasyon oluşturulacağı belirtilmiştir. Ayrıca, istasyon içerisinde nokta
tarama modu ve tarama modu varsayılan tarama modu değilse merkez noktası referans nokta olmak
şartıyla, merkezi çevreleyen sınır noktaları üzerinde kaç derece aralıklarla tarama yapılacağı tanımlanmıştır.
Geliştirilen yazılım içerisinde mağaranın dış duvarlarını oluşturabilmek için doku kaplama yapılmıştır.
Elde edilen hesaplamalar doğrultusunda OpenGL üzerinde çizim yaptırıldıktan sonra kesitler
arasında oluşturulan eğriler üzerine kaplama yapılmaktadır.
Kameranın bulunduğu konumu değiştirirken son kullanıcı ileri-geri gidebilir, sola-sağa veya
yukarıya-aşağıya doğru bakabilir. Bu nedenle, kamera sınıfı içerisinde dönüşler ile ilgili işlemleri yapabilecek
fonksiyonlar tanımlanmıştır. Herhangi bir noktada kullanıcı herhangi bir yönde ileri veya geri
gitmek isterse kameranın baktığı konumu belirten koordinatlardan, bulunduğu konumu belirten koordinatların
çıkartılması ve hızı belirten bir değişkenle oluşan farkların çarpılması ne kadarlık bir hareke-
102
tin olacağını belirtmektedir.
Döşeme ve kamera ile ilgili işlemlerin yapılmasından sonra ön ayar dosyası içerisindeki veriler
ile kullanıcı verileri sisteme yüklenmiştir. Mağaranın istasyon adı verilen kesit özelliklerini belirten
kullanıcı verilerinin, etkin kullanılabilmesi için istasyon adında bir sınıf oluşturulmuş ve o kesit ile
ilgili hesaplanan verilerin aynı sınıfa bağlı ek sınıflarda tutulması sağlanmıştır. İstasyon adındaki bu
sınıf her bir kesit için tekrar oluşturulup dizi üzerinde saklanmıştır. Böylece tek bir erişim noktası
üzerinden tüm yapıya ulaşmak, çizim esnasında oluşabilecek performans kayıplarını önlemiştir. Excel
dosyası içerisinde yer alan kullanıcı verileri, ana veri olması nedeni ile yazılıma ilk etapta aktarılmıştır.
Bu nedenle, istasyon sınıfında kesitin referans noktasının konumu ve hangi dosyada kesit detaylarının
bulunduğu bilgisi değişkenler üzerinde tutulmuştur. Ardından tüm kesit detayları dizi üzerinde yer
alan istasyonlara aktarılmıştır.
Verilerin yorumlanması süreci istasyonları döndürmek için gerekli olan açının hesaplanması, ara
istasyonların oluşturulması, döndürme işlemleri ve “cubic spline” eğrilerini içermektedir.
Bir istasyondan, kendisinden sonra gelen istasyona nişan alınarak ölçüm yapıldığı için çizim
sırasında oluşturulacak istasyonların da hesaplanan bir açı ile kendi ekseni etrafında y eksenine olan
paralelliği korunacak şekilde döndürülmesi gerekmektedir. Bu açının hesaplanması, tüm istasyonlar
üç boyutlu düzlemde ekranda gösterilirken üst taraftan bakıldığında yapılan ölçümler ile çizilen grafiklerin
birbirine uyuşmasını sağlamaktadır. Kesiti kendi ekseni etrafında döndürebilmek için kesitin
referans noktası merkez olarak kabul edilmiştir. Ardından, referans noktalar arasındaki açının hesaplanması
için, bir sonraki istasyonun bir önceki istasyona göre z ve x bileşenlerinin farkları alınarak ters
tanjant fonksiyonuna verilip elde edilen değerden 90 derece çıkartılmıştır. İki referans nokta arasındaki
döndürme açısı hesaplandıktan sonra hesaplamada ilk kullanılan kesite ait sınır noktaları, elde
edilen açı uygulanarak döndürülmüştür.
İstasyonların kendi eksenleri çevresinde döndürülmesi işlemi Denklem 2.1’de gösterilen matris
çarpımı üzerinden yapılabilir. Burada bir istasyonun kendi ekseninin referans noktasıyla kesiştiği
varsayılmıştır. Denklem 2.1’de gösterilen matris çarpımı, Hoff’a (2000) göre sağ el kuralı ile saat
yönünün tersine, y ekseni çevresinde döndürmek için kullanılmaktadır. Bu matris üzerinde kullanılan
sinüs bileşenlerinin işaretlerinin yerleri değiştirildiğinde saat yönünde döndürme işlemi yapılabilmektedir.
OpenGL fonksiyonları incelendiğinde döndürme işlemlerini yapan komutların olduğu görülmüştür.
Ancak, döndürme işlemi yapıldıktan sonra yeni koordinatlar direk çıktı olarak elde edilememiştir.
Onun yerine geri besleme mekanizması kullanılarak yeni koordinatların elde edilebileceği tespit edilmiştir.
Yapılan testlerde geri besleme mekanizmasının oluşturulması, döndürme işleminin sıklığından
ötürü ciddi performans kaybına neden olduğu gözlemlenmiştir. Bu nedenle, döndürme işlemi
OpenGL’e bırakılmayıp Denklem 2.1’de yer alan matris çarpımı üzerinden yaptırılmıştır.
BİLDİRİLER
(2.1)
Denklem 2.1’de θ radyan cinsinden döndürme açısı, x, y, z döndürülmek istenilen koordinatı ve x’,
y’, z’ döndürülmüş koordinatı belirtmektedir.
İstasyon kesitlerini birbirine bağlayan “Cubic Spline” eğrileri oluşturulduktan sonra mağaranın
toplam hacmi ile birlikte uzunluğunun hesaplaması yapılabilmektedir. Uzunluk hesaplaması referans
noktaları birleştiren eğri üzerinde yapılır. Bu nedenle, haritalama ekibi tarafında yapılan ölçümlerdeki
toplam uzaklıktan daha fazla ve daha gerçekçi olduğu düşünülmektedir. Uzunluk hesaplamasında iki
103
kesitin referans noktalarını birleştiren eğrinin uzunluğu kullanılmaktadır. Şekil 2.4’te görüldüğü gibi
haritalama ekibinin yapmış olduğu ölçüm siyah renkteki çizgi ile ifade edilmektedir. Geliştirilen uygulama
içerisindeki ölçüm ise bordo eğri ile belirtilmektedir.
Şekil 2.4 Uzunluk hesaplamasında oluşan farkın gösterimi
Mağaranın toplam hacminin hesaplanabilmesi için her istasyonun referans noktasından geçen
“cubic spline” eğrisi kullanılmaktadır. Oluşturulan bir istasyonun ister gerçek bir istasyon isterse
sonradan oluşturulan sanal bir istasyon olduğu düşünülürse birinci istasyonun kesit alanının hesaplanmasının
ardından “cubic spline” eğrisi üzerinde ikinci istasyona kadar ilerletilir. Birinci istasyonun
kesit alanı ile eğri uzunluğu çarpılır. Ardından, aynı eğri üzerinde ikinci istasyondan birinci istasyona
doğru ilerletilir ve ikinci istasyonun kesit alanı ile eğri uzunluğu çarpılır. Elde edilen iki hacmin ortalaması
alınır (Şekil 2.5). Böylece iki istasyon arasında oluşan hacim yaklaşık olarak bulunur. Bu işlem
tüm istasyon ikilileri için yapılıp elde edilen sonuç toplandığında mağaranın toplam hacmi elde edilir.
İstasyonun kesitini oluşturan noktaların oluşturduğu poligonun alanı farklı şekillerde bulunabilir. Bu
yöntemlerden en çok bilinen poligonu üçgenlere bölüp her bir üçgenin alanını hesaplayarak poligonun
toplam alanının bulunmasını sağlamaktır. Page (2009) ve Simmons’a (2008) göre bir poligonun
alanı poligonu oluşturan noktaların birbirini takip edecek şekilde bir determinant üzerinde yazılması
ile bulunabilir (Denklem 2.2).
(2.2)
Şekil 2.5 Hacmin hesaplanması
104
Tüm hesaplamalar yapıldıktan sonra çizim aşamasına geçilmiştir. Kullanıcının mağara içerisinde
gezinirken, yön duygusunu kaybedebileceği düşünülerek, kullanıcıya bulunduğu konum bilgileri,
mağaranın neresinde olduğu ve yönünün nasıl değiştiği bilgileri sunulmuştur. Bu bilgilerden harita
ve yön değişimi, OpenGL ekranı parçalara ayrılarak her bir parçanın kendisine özel çizimi yapılmıştır.
Referans noktaları birleştiren eğrinin küçük bir ekranda çizilmesi ve kameranın tepe noktasına taşınıp
eğrinin tam orta noktasına bakması harita oluşturmak amacıyla kullanmıştır. Ayrıca, yön duygusunu
oluşturabilmek için bir başka ekranda eksenler gösterilmiştir.
3. UYGULAMANIN KULLANIMI
Program açıldığında otomatik olarak serbest dolaşım yapılabilecek bir şekilde kullanıcının karşısına
çıkmaktadır (Şekil 3.1). Kullanıcı farenin sol butonuna bastıktan sonra imleci sağa veya sola, yukarı
veya aşağıya doğru ilerlettiğinde görmüş olduğu yapının sağına veya soluna dönebilmekte, yukarıya
veya aşağıya doğru bakabilmektedir. Bu esnada klavye üzerinde yer alan yön tuşları ile istediği konuma
doğru görüş alanını koruyarak ilerleyebilmektedir. Serbest dolaşım modunda ışığın etkisi kapatılmıştır,
yani araştırmacı uzaktaki nesneler ile yakındaki nesnelere yansıyan ışığı aynı şiddette görecektir.
BİLDİRİLER
Şekil 3.1 Serbest dolaşım modu
Programın üst kısmında yer alan menü üzerinden “Görünüm” altında “Yol” yazan bölüm seçildiğinde
kullanıcının konumu istasyonlar arası referans noktalarına ait “cubic spline” eğrisinin ilk konumu
olan noktaya taşınır (Şekil 3.2). Kullanıcı klavye üzerindeki kısa yolları kullanarak eğri üzerinde veya
eğrinin dışında hareket edebilir. Buradaki temel amaç kullanıcıya mağara içerisinde dolaşıyormuş hissi
verebilmektedir. Yol modunda ışığın etkisi açılmıştır, yani araştırmacı uzaktaki nesneler ile yakındaki
nesnelere yansıyan ışığı farklı şiddette görecektir.
İstasyonlar arasındaki eğri üzerinde dolaşmak için kullanıcı klavyedeki ileri okuna basmalıdır.
Farenin sol tuşuna bastıktan sonra istediği bir konuma doğru bakabilir veya bu tarz temel işlemleri
klavyedeki kısa yolları kullanarak yapabilir. Kullanıcı bu modda ilerlerken ekranın sol üst tarafında bir
önceki konuma göre oluşan eğimi görebilmektedir.
Şekil 3.2 Yol modu ve ışığın etkisi
105
Programın üst kısmında yer alan menü üzerinden “Görünüm” altında “Prizma” yazan bölüm seçildiğinde
mağarayı oluşturan tüm istasyonların bir prizma içerisinde görünmesini sağlayan özellik aktif
hale gelmektedir. Kullanıcının bakış açısı, prizmanın dışında olacak şekilde konumlandırılmaktadır.
Kullanıcı sol – sağ tuşlarını kullanarak, prizma merkezde olacak şekilde prizmanın çevresini saran gizli,
yatay bir daire üzerinde hareket edebilmektedir. Kullanıcı yukarı – aşağı tuşlarını kullanarak, prizmanın
üzerinde olduğu kesitin çevresini saran gizli, dikey bir daire üzerinde hareket edebilmektedir.
Ayrıca, kullanıcı klavye üzerindeki “W”, “A”, ”S” ve ”D” tuşlarını kullanarak herhangi bir yöne doğru
hareket edebilmektedir. Prizma modunda ışığın etkisi kapatılmıştır. Şekil 3.3’te modellenmiş mağara
karşı taraftan görünmektedir.
Şekil 3.3 İstasyonları kapsayan prizmanın gösterilmesi
Şekil 3.4 Dolgunun gösterimi aktifken istasyonlar
Şekil 3.5 Harita üzerinde kullanıcının konumu
Ekranın sol bölümü kullanıcının temel bilgilere erişmesini kolaylaştırmak amacıyla geliştirilmiştir.
Bunun için grafik arabirimi 4 farklı parçaya ayrılmıştır. Öncelikle araştırmacının düzlem üzerinde
hangi koordinatlarda bulunduğunu belirten bir bölüm oluşturulmuştur. Ayrıca, koordinatların hemen
altında hesaplanan toplam hacim metreküp üzerinden ve toplam uzunluk metre cinsinden belirtilmektedir.
Koordinatların yer aldığı bölümün altında araştırmacının mağaranın neresinde olduğunu daha
106
rahat anlaması için o anki konumu mağaranın üstten görünüşünü sağlayan küçük bir harita üzerinde
gösterilmektedir. Böylece kullanıcı grafiklerin birbirine çok yakın olması durumunda nerede olduğunu
daha rahat kavramaktadır (Şekil 3.5).
4. SONUÇ
Bu çalışmada mağara ve benzeri diğer jeolojik yapılar üzerinde yapılan ölçüm sonuçlarını üç
boyutlu modelleyen ve kullanıcının incelemesini sağlayan bir uygulama geliştirilmiştir. Kapalı hacimlerin
modellenmesinde kullanılan uygulama ile kullanıcı üç boyutlu modelin içinde ve dışında gezinebilmekte,
uzunluk, alan ve hacim ölçümleri yapabilmektedir.
C# programlama dili ile OpenGL kütüphanesi kullanılarak, programın hem Windows hem de
Linux tabanlı bilgisayarlarda çalışabilir olması hedeflenmiştir. C# programlama dili .Net Framework
üzerinden Windows tabanlı işletim sistemleri üzerinde çalışabilirken, Mono projesi ile Linux tabanlı
işletim sistemlerinde de çalışabilmektedir.
Uygulama, mağara ve kapalı hacim modellemesi yapan diğer programlardan farklı olarak, istasyon
en kesitlerinin şekillerinin belirlenmesinde fotoğraflardan yararlanmaktadır. En kesit şekillerinin
belirlenmesinde ölçekli fotoğraf kullanılması, programın öncüllerinden çok daha gerçekçi modeller
üretebilmesini sağlamanın yanı sıra, kesit alanı ve hacim hesabındaki duyarlılığı da oldukça arttırmaktadır.
Kullanıcı oluşturulan üç boyutlu modeli dışarıdan inceleyebildiği gibi, kapalı hacim içerisinde
de gezinebilmektedir. Aydınlatma yöntemi olarak başa takılan lamba seçilmiş, böylece kullanıcıda
mağara içinde dolaşma duygusunun uyandırılması amaçlanmıştır. Mağara içerisinde araştırma yapılırken
kullanıcının hangi konumda olduğu ve yön bilgileri uygulamaya eklenen harita ile eksen eğrileri
sayesinde detaylı olarak gösterilmiştir. Araştırma esnasında kullanıcının bulunduğu konumun ekran
görüntülerinin alınabilmesi sağlanmıştır.
Geliştirilen uygulama mağara modellemenin yanı sıra, kapalı hacim ölçümü ve modellemesi yapılacak
tüm alanlarda, örneğin inşaatlar ve mimari modellerde, tünel kazıları ve hafriyatlarda hak edişin
hesaplanması amacıyla kullanılabilir.
BİLDİRİLER
KAYNAKÇA
Canbek, S., Adar, N., 2005, Precise Measurement of Surveying – Sections Using Image Processing
Techniques, Proceeding of the 14th International Congress of Speleology, Athens
Eskişehir Mağara Araştırma Derneği Eğitim Notları, 2005
Hoff, K. E., 2000, Deriving 2D and 3D Rotations
Page, J., 2009, Area of a polygon, http://www.mathopenref.com/coordpolygonarea.html,
Erişim Tarihi: 18.03.2010
Simmons, B., 2008, Area of a Convex Polygon, http://www.mathwords.com/a/area_
convex_polygon.htm, Erişim Tarihi: 18.03.2010
Wookey, B., 2001, http://www.sat.dundee.ac.uk/arb/surveying/software.html, Erişim Tarihi:
18.03.2010
107
HARİTALAMA MAĞARA İÇİ ÖLÇÜMLER
Nedim Ersin KÜLEKÇİ
Dokuz Eylül Üniversitesi Mağara Araştırma Kolu (DEÜMAK)
İzmir Mağara Araştırma Derneği (İZMAD)
nedimersin@gmail.com
Özet
Mağaracılık, bünyesinde birçok bilim dalını ve özel ilgi alanını barındıran bir doğa sporudur.
Mağaracılıkla uğraşan kişiler, bu bilim dallarından veya ilgi alanlarından istedikleriyle ilgilenebilirler.
Haritalama, mağaracılığın bilimselliği ile özel ilgi alanlarının kesiştiği çok özel bir uğraştır. Haritalama
ile uğraşacak mağaracılar; belirli eğitimlerini almış, mağara içi tecrübesi olan ve bu işle kendi istekleriyle
ilgilenen kişiler olmalıdır. Çünkü keşfedilen mağaraların haritaları, daha sonra yapılacak olan tüm
çalışmalara yön verecek olan en önemli bilgi kaynağıdır. Haritalar; bilimsel, sportif ve eğitim amaçlı
faaliyetlerde, en önemlisi kurtarma organizasyonlarında kullanılan ve bu çalışmaların iskeletini oluşturan
kaynaklardır. Haritaların kullanıldığı alanlar şu şekilde özetlenebilir;
Bilimsel çalışmalarda; toplanılan verilerin mağaranın hangi noktalarından çıkarıldığının belirlenmesi,
mağaranın içinde yapılacak olan uzun soluklu çalışmalarda, ölçüm cihazlarının mağaranın hangi
noktalarına yerleştirildiğinin belirlenmesi gibi çalışmalarda kullanılmaktadır.
Sportif veya eğitim amaçlı düzenlenen etkinliklerde; mağaranın zorluk derecesinin anlaşılması, bu
doğrultuda ekibin mağaraya kaç kişi girmesi ve içeride nasıl hareket etmesi gerektiği konularında strateji
belirlenmesi, mağara içi donanım seçimi ve mağaraya girmeden önce bu donanımların hazırlanması
gibi çalışmalarda kullanılmaktadır.
Kurtarma organizasyonlarında en önemli iki kriter, çabukluk ve güvenliktir. Kazazedenin en hızlı
ve en güvenilir şekilde dışarı çıkarılmasıdır. Bu kriterleri sağlamak ise mağaraya girmeden önce belirlenen
stratejilerle yapılabilmektedir. Bu çalışmalar, mağara dışına giden en kestirme yolun belirlenmesi,
mağara içinde kullanılacak olan kurtarma yöntemlerinin belirlenmesi, organizasyonda çalışacak kişi
sayısının belirlenmesi, bu kişilerin mağara içindeki görevleri gibi organizasyon için hayati önem taşıyan
çalışmalardır. Bu çalışmalar için ise başvurulabilecek tek kaynak mağara haritalarıdır.
Mağara ölçümleri ve çizimleri bu bilinçle ve çok büyük özveriyle yapılmalıdır. Mağara keşfi yapan
ekiplerin, geleceğe bırakacağı en önemli şeyin, çizilen haritalar olduğu unutulmamalıdır.
Mağara haritalamasını kısaca şu şekilde tanımlayabiliriz: Mağaraların, çeşitli yöntemlerle yapılmış
ölçümlerinin, iki veya üç boyutlu görünüşlerini dijital ya da klasik yöntemlerle çizilmesidir. Haritalama
konusunu temel olarak “Mağara İçi Ölçümler” ve “Çizim Teknikleri” olarak iki ana başlık altında
toplayabiliriz. Bu çalışmada sizlere, “Mağara İçi Ölçümler” konusu anlatılacaktır.
108
HARİTALAMANIN ÖNEMİ
Mağaracılık, bünyesinde birçok bilim dalını ve özel ilgi alanını barındıran bir doğa sporudur.
Mağaracılıkla uğraşan kişiler, bu bilim dallarından veya ilgi alanlarından istedikleriyle ilgilenebilirler.
Haritalama, mağaracılığın bilimselliği ile özel ilgi alanlarının kesiştiği çok özel bir uğraştır. Haritalama
ile uğraşacak mağaracılar; belirli eğitimlerini almış, mağara içi tecrübesi olan ve bu işle kendi istekleriyle
ilgilenen kişiler olmalıdır. Çünkü keşfedilen mağaraların haritaları, daha sonra yapılacak olan tüm
çalışmalara yön verecek olan en önemli bilgi kaynağıdır. Haritalar; bilimsel, sportif ve eğitim amaçlı
faaliyetlerde, en önemlisi kurtarma organizasyonlarında kullanılan ve bu çalışmaların iskeletini oluşturan
kaynaklardır. Haritaların kullanıldığı alanlar şu şekilde özetlenebilir;
Bilimsel çalışmalarda; toplanılan verilerin mağaranın hangi noktalarından çıkarıldığının belirlenmesi,
mağaranın içinde yapılacak olan uzun soluklu çalışmalarda, ölçüm cihazlarının mağaranın hangi
noktalarına yerleştirildiğinin belirlenmesi gibi çalışmalarda kullanılmaktadır.
Sportif veya eğitim amaçlı düzenlenen etkinliklerde; mağaranın zorluk derecesinin anlaşılması,
bu doğrultuda ekibin mağaraya kaç kişi girmesi ve içeride nasıl hareket etmesi gerektiği konularında
strateji belirlenmesi, mağara içi donanım seçimi ve mağaraya girmeden önce bu donanımların hazırlanması
gibi çalışmalarda kullanılmaktadır.
Kurtarma organizasyonlarında en önemli iki ölçüt, çabukluk ve güvenliktir. Kazazedenin en hızlı
ve en güvenilir şekilde dışarı çıkarılmasıdır. Bu ölçütleri sağlamak ise mağaraya girmeden önce belirlenen
stratejilerle yapılabilmektedir. Bu çalışmalar, mağara dışına giden en kestirme yolun belirlenmesi,
mağara içinde kullanılacak olan kurtarma yöntemlerinin belirlenmesi, organizasyonda çalışacak kişi
sayısının belirlenmesi, bu kişilerin mağara içindeki görevleri gibi organizasyon için hayati önem taşıyan
çalışmalardır. Bu çalışmalar için ise başvurulabilecek tek kaynak mağara haritalarıdır.
Mağara ölçümleri ve çizimleri bu bilinçle ve çok büyük özveriyle yapılmalıdır. Mağara keşfi yapan
ekiplerin, geleceğe bırakacağı en önemli şeyin, çizilen haritalar olduğu unutulmamalıdır.
Mağara haritalamasını kısaca şu şekilde tanımlayabiliriz: Mağaraların, çeşitli yöntemlerle yapılmış
ölçümlerinin, iki veya üç boyutlu görünüşlerini dijital ya da klasik yöntemlerle çizilmesidir. Haritalama
konusunu temel olarak “Mağara İçi Ölçümler” ve “Çizim Teknikleri” olarak iki ana başlık altında
toplayabiliriz. Bu çalışmada, “Mağara İçi Ölçümler” konusuna değinilmiştir.
BİLDİRİLER
MAĞARA İÇİ ÖLÇÜMLER
Bu yazıda ölçümlerin yapıldığı donanımlardan, ölçüm yönteminden, bu ölçümlerin neden yapıldığından
ve kişilerin görevlerinden bahsedilecektir. Mağara içi ölçümler, seçilen iki istasyon arasında,
uzunluk ve açı ölçümlerinden oluşmaktadır. Bu ölçümler minimum iki kişiyle yapılabilir. Ama yapılacak
ölçümlerin daha hızlı ve güvenilir olması için ideal kişi sayısı dörttür. Bu kişilerin görev dağılımları;
verileri deftere kaydeden kişi, açı ve eğimi ölçen kişi, uzunlukları ölçen kişi ve istasyon seçici olarak
belirlenmesi işleri oldukça kolaylaştıracaktır.
ÖLÇÜM MALZEMELERİ
Donanım seçiminde, dikkat edilecek birkaç husus vardır. Mağara içine sokulacak tüm malzemelerin;
neme, suya ve sıcaklık değişimlerine dayanımının yüksek olması, maruz kalacağı fiziksel darbelere
karşı dayanıklı olması ve boyutlarının mağara içinde kullanılabilecek ebatlarda olması gerekmektedir.
Özel olarak; metrenin okuma yapılacak kısımlarının fosforlu olması, keza kayıt yapılan defter sayfalarının
fosforlu olması, mutlak karanlıkta daha güvenilir sonuçların toplanabilmesini ve daha hızlı hareket
edilmesini sağlayacaktır.
Metre: Yatay ve dikey uzunlukları ölçmek için kullanılan donanımdır. Çelik-şerit metre veya
109
lazer metre kullanılabilir. Yüksek tavanlı ve geniş en kesitli dikey mağara ölçümlerinde, ipte veya boltta
sabitlenen mağaracının sol, sağ, yukarı ve aşağı hareketi kısıtlıdır. Bu sebepten dolayı bu ölçümler şerit
metre ile yapılamamaktadır. Lazer metre kullanımı; hem bu ölçümlerin yapılmasına olanak sağlayacak,
hem işleri hızlandıracak hem de okuma hatalarını azaltacağından dolayı tercih edilmelidir.
Klinometre: İki istasyon arasındaki açı ve eğim değerlerini ölçmek için kullanılan donanımdır.
Eğimin ve açının aynı cihazda ölçüldüğü klinometreler mağara içi hareketi kolaylaştıracağından tercih
sebebi olmalıdır.
Defter: Mağara içinde yapılan ölçümlerin kaydedildiği donanımdır. Defterde ölçüm verilerin
girildiği bölmeler dışında; mağaranın sınırları içinde bulunduğu il, ilçe, köy, mevkii bilgileri, mağaranın
girişinin GPS koordinat değerleri, ölçüm ekibi ve mağara içi ölçümlerinin başladığı tarih kesinlikle
bulunmalıdır. Bunların yanı sıra, defterin boş kısımlarına mağara krokisi ve gerekli yerlerde kesitlerin
çizilmesi daha sonra ölçüm ekibinin işini oldukça kolaylaştıracaktır. Kroki ve kesit çizimlerinde kişisel
sembol kullanımından kaçınılmalıdır. Kesinlikle standart semboller kullanılmalıdır.
ÖLÇÜM YÖNTEMİ
Mağara içi ölçümlerinde çoğunlukla kullanılan yöntem, seçilen istasyonlar arasında mesafe, açı
ve eğim ölçümlerinin yapılması ve bunların kaydedilmesi şeklindedir. Bu yöntemde mağara girişinde
bulunan ölçüm ekibinden, istasyon seçici mağara içinde ilerleyerek ilk istasyonu belirler. Belirlenen
istasyona uzunlukları ölçecek kişi geldiğinde, istasyon seçici bir sonraki istasyonu belirlemek için
mağara içinde ilerlemeye devam eder. Seçilen ilk istasyonda bulunan uzunluk ölçen kişi yüzünü mağara
girişindeki istasyona dönerek, aradaki mesafeyi, bulunduğu istasyonun kendi sağ ve soluna göre, sağ ve
sol kayaya, tavan ve zemine olan mesafelerini ölçer. Mağara girişindeki istasyonda yüzü uzunluk ölçen
kişiye dönük olan, eğim ve açı ölçecek kişi bu değerleri klinometre yardımıyla okur. Bu veriler kayıt
altına alınıp, bir sonraki istasyondan aynı işlemler tekrarlanır. Bu ölçümlerin nasıl yapıldıkları ve ne
amaçla yapıldıkları aşağıda şekillerle belirtilmiştir.
Uzunluk Ölçümleri
Anlatıldığı üzere; 1 istasyonundaki uzunluk ölçücü 0 istasyonuyla arasındaki mesafeyi, kendi duruşuna göre
sağ ve sol kayaya olan mesafesini ve tavan ve zemine olan mesafelerini ölçer. İki istasyon arasında ölçülen
değer, gerçek değerdir. Harita üzerinde plan ve profilde çizilecek değer ise istasyonlar arasındaki kuş
uçuşu uzaklıktır.
Şekil 1 Uzunluk Ölçümü Plan
Şekil 2 Uzunluk Ölçümü Profil
110
Eğim Ölçümü
Bir önceki istasyonda bulunan eğim ölçen kişi, klinometrenin doğrultusunu diğer istasyondaki
kişinin bel hizasına tutarak okuma yapar. Okuma yapılırken, baktığımız doğrultuda eğim azalıyorsa,
okunulan değerin başına eksi işareti konularak yazılmalıdır. Eğim artışı söz konusu ise okunulan değer
aynen yazılmalıdır. Eğim ölçmek, mağara plan ve profilinin kuş uçuşu uzaklıklarını bulmakta kullanılmaktadır.
İki istasyon arasında ölçülen mesafenin, ölçülen açının (Şekil 3 Eğim Ölçümü) sinüs değeri
ile çarpılması ile profil kuş uçuşu uzaklığı, ölçülen açının (Şekil 3 Eğim Ölçümü) kosinüs değeri ile
çarpılması ile ise plan kuş uçuşu hesaplanmaktadır.
BİLDİRİLER
Şekil 3 Eğim Ölçümü
Açı Ölçümü
Bir önceki istasyonda bulunan açı ölçen kişi, klinometrenin doğrultusunu yer zeminden geçtiğini
varsaydığımız düz bir çizgiye paralel tutarak okumayı yapar. Açı okuması mağaranın virajlandığı
kısımlarda, doğrultuyu belirlemekte kullanılmaktadır. Referans noktası olarak manyetik kuzey
alınmakta ve doğrultumuzun bu referans noktayla yaptığı açı ölçülmektedir.
Şekil 4 Açı Ölçümü
111
İSTASYON SEÇİMİ
Mağara içi ölçümlerinin hepsi belirlenen istasyonlar arasında yapıldığı için, istasyon seçimi
önemli bir yer teşkil etmektedir. Mağara içinde mümkün olduğunca fazla istasyon seçilmesi mağaranın
daha detaylı haritasının çizilmesini sağlayacaktır. Daha güvenilir haritalar çizebilmek için doğru yerlerde
istasyonlar seçilmeli ve düzgünce numaralandırılmalıdır. Bu yüzden istasyon seçecek kişiler, gerekli
eğitimlerini almış ve tecrübe sahibi kişiler olmalıdır.
İstasyon seçiminde dikkat edilmesi gereken konular:
1. Mağara Doğrultusunun Yön Değiştirdiği Noktalarda (Virajlanma)
2. Mağara Kesitindeki Değişimlerde
3. Mağaranın Kollara Ayrıldığı Noktalarda (Dallanma)
1. Virajlanma
Mağaranın ilerleyiş istikametinde, gerekli ölçümlerin yapılamayacak ölçüde doğrultu değiştirdiği
noktalarda istasyon seçilmelidir. Ölçümler virajlanma nedeni ile yapılamadığından bu noktalarda istasyon
seçmek oldukça kolaydır.
Şekil 5 Virajlanma
2. Mağara Kesitindeki Değişimlerde
Kesit değişimi, yatayda sol ve sağ kaya bloklarının, profilde ise tavan ve zeminin birbirine
yaklaşması veya uzaklaşmasıdır. Bu noktalarda istasyon seçimi yapıldığında mağaranın daha detaylı
haritasının çizilmesi sağlanacaktır. Bu değişimler plan ve profilde ayrı ayrı gösterilmiştir.
Şekil 6 Kesit Değişimi
112
3. Mağaranın Kollara Ayrıldığı Noktalarda
Mağaranın kollara ayrıldığı bölgelerde dikkatli olunmalıdır. Bu bölgelerde, önce bir kolda ölçümler
yapılır, daha sonra aynı noktaya dönülerek diğer kollarda ölçümler yapılır. Bu bölgelerde, defter
tutucu dallanmanın başladığı istasyona “*” işareti koymalı. Çünkü ilk kolun ölçümleri tamamlandığında,
diğer kolların ölçümleri bu istasyondan başlanılarak yapılacaktır. Ayrıca istasyon yerini tam
olarak hatırlayabilmek için mağara içinde o noktaya bir işaret koyulması, o noktaya dönüldüğünde
işleri kolaylaştıracaktır. Aşağıda örnek harita ve defter tutma biçimi bulunmaktadır.
BİLDİRİLER
Şekil 7 Dallanma
İstasyondan
İstasyona
Uzunluk
Açı Eğim Sağ Sol Üst Alt Notlar
*15 16 2 100 25 1.35 2 2.5 1.5
16 17 5 125 36 1.75 2.36 3.28 0.69
Sarkıt ve
Dikit
Sarkıt ve
Dikit
17 18 10 165 63 2.56 8.2 5 1.5 Çarşak
18 19 7 140 12 5.3 1.2 1.35 0.8 -
*15 20 21 5 -23 5 1 2 1.5
Su Akışı
Başladı
20 21 13 25 -32 2 0.7 0.65 1 -
Görüldüğü üzere; dallanmanın başladığı istasyon 15 numaralı istasyondur. Bu istasyondan, plan üzerinde
gidiş doğrultusuna göre solda kalan kol araştırılmıştır. Bu kolun ölçümleri, 19 numaralı istasyonda bitmiştir. Daha
sonra diğer kola girilmiş ve dallanmanın başladığı 15 numaralı istasyondan ölçümler başlamıştır. Bu kolun ilk
istasyon numarası ise keşfi tamamlanmış kolun son istasyon numarasını bir arttırarak belirlenmiştir.
113
DİKEY MAĞARALARIN ÖLÇÜMLENMESİ
Dikey mağaralar, yatay mağaralara göre daha tehlikeli ve daha zor şartlarda hareket edilebilmektedir.
Dikey mağaralara girmek için kullanılan SRT tekniği ip üzerinde sadece bir kişinin hareketine
izin verdiğinden, ölçümler iki kişi ve genelde hat doğrultusunda ve emniyet noktaları arasında
yapılabilmektedir. Önceki istasyonda (genelde üst kısımda bulunan kişi), defter kaydını ve klinometre
okumalarını yapmalı, diğer istasyondaki kişi ise uzaklıkları ölçmelidir. Kroki üzerinde, iniş hattı
üzerindeki boltları ve ip doğrultusunu gösterilmelidir. Ölçümler mutlaka emniyet alındıktan sonra
yapılmalıdır. Ayrıca, ölçüm ekibi ölçüm aletlerini üzerlerine bağlaması malzemelerin düşmesini önleyip
ölçümlerin daha güvenli bir şekilde yapılmasını sağlayacaktır.
Şekil 9 Dikey Mağara
114
Eduard Alfred Martel’İn Mağara Harİtaları
Bülent ERDEM
İ.Karaoğlanoğlu Cad. Yayıncılar Sok. No.10 Kat.4 Serantepe 34418 – İstanbul
Martel Fransa, Belçika, Avusturya ve Yunanistan’ta 6 yıl süren araştırmaları sonucunda 1894
yılında “Les Abimes” kitabını yayınladı. Speloloji kelimesinin ilk defa kullanıldığı bu kitap, birbirinden
güzel 100 mağara gravürü ve 200 adet mağara haritası çizimi içermektedir. Sunumun amacı kitabın
tanıtımı ile kitapta kullanılan birbirinden güzel mağara haritalarını sergilemek ve kullanılan lejant ve
teknik üzerine bilgi vermektir. Martel göre Speloloji kelimesi tarih öncesi çağları inceleyen Émile Rivière
tarafından oluşturuldu. Yunanca’da “spelion” ve “logos” kelimelerinin birlikte kullanılması ile mağara
biliminin bilimsel tanımı oluştu. Martel bu yeni bilimi geniş bir program ile tanımlamaktadır. Konular
onun mantığına göre Hidroloji, Jeoloji, Mineraloji, Meteoroloji ve topografi gibi seçilmiş alanları
kapsamaktadır.
116
The Cave Maps of Eduard Alfred Martel
Bülent ERDEM
İ.Karaoğlanoğlu Cad. Yayıncılar Sok. No.10 Kat.4 Serantepe 34418 – İstanbul
After six search campaigns in France and studies in the caves of Belgium, Greece and Austria,
Martel decides to publish a synopsis of his work in a book entitled “Les Abimes”, in 1894. In this book,
he does not just report the results of six years’ research, but tries to put forth the basis of a new branch
of natural sciences: speleology or the science of caves. The very word “speleology” is brand new. Martel
claims it was created by prehistorian E. Rivière. The Greek root spelaion meaning “cave” and logos,
meaning “discourse”, give a scientific ring to the name of the practice. Martel defines a vast program
for this new science. Subjects appear according to his personal logic. He mentions hydrology, geology
and mineralogy, meteorology and topography, which are all fields in which he has already been distinguished.
BİLDİRİLER
117
BULGARİSTAN MAĞARALARININ KADASTROSU
Alexey Zhalov
Helictit Mağara Araştırma Kulübü, Sofya
Bulgar Mağaracılık Federasyonu
alex@speleo-bg.com
Özet
Bulgaristan’da bulunan mağaralar için temel bir kart listesi 1974 yılında Bulgar Mağaracılık Federasyonu
tarafından düzenlendi. Bu liste (kadastro), Bulgar mağaracıların sistematik ve uzun süreli çalışmaları
– bitmek bilmeyen bir çalışma – sonucunda oluşturulmuş kapsamlı bir bilgi havuzudur. Bu liste,
Bulgaristan’da günümüze kadar keşfedilmiş olan 6080 mağara hakkında bilgi içermektedir. Kadastro,
ulusal idari kısımlara göre belirlenen bölgesel prensipler ışığında 13 farklı dosya halinde tasarlanmıştır.
Her bölgenin dosyası her bir yerleşime ait klasörler ile bu klasörlere ait alt–klasörlere sahiptir. Alt–
klasörler kadastronun en küçük birimi olup, her bir mağaraya ait belgeleri içerirler – harita, dijital
harita (varsa), morfolojik açıklamalar, A & B kartları, teknik açıklamalar, bilimsel bilgiler (varsa), fotoğraflar,
kaynakçalar.
Kadastronun genel verileri, elektronik ortamda da bir kaç anahtar kelimeye göre bilgilendirici
arama sistemi adı altında düzenlenmiştir: idari yer (bölge), Bulgaristandaki mağara ve karst bölümleri,
mağaranın N kadastrosu, mağaranın adı veya adının bir kısmı. Her mağaranın dosyası mağara hakkındaki
genel bilgileri içerir – derinlik, uzunluk, GPS verileri, harita, mağara girişinin fotoğrafı, jeoloji,
hidrojeoloji, biyospeleoloji, vb. Kadastronun elektronik versiyonu taşınabilir haldedir ve Bulgar Mağaracılık
Federasyonu’na üye 38 kulübe birden dağıtılmıştır. Kadastro her iki yılda bir güncellenmektedir.
Anahtar kelimeler: Bulgaristan, kadastro, mağara, mağara haritası, mağara yerleri, mağara koruma,
mağara araştırma, mağara anketi, veritabanı, dijitalizasyon, gıs, gps, veri, bir mağaranın dosyası, formlar,
harita telif hakları, iş akışı.
118
Cadaster of Bulgarian Caves
Alexey Zhalov
abstract
Caving Club “Helictit” – Sofia
Bulgarian Federation of Speleology
alex@speleo-bg.com
A Principal Card Index (Cadaster) for Bulgarian Caves was set up in 1974 at the Bulgarian Federation
on Speleology. The Cadaster is a very comprehensive pool of information, the result of the systematic
and continuous work of the Bulgarian speleologists - a work, which goes on unabated. Up to
date the Index contains information on all 6080 caves explored in Bulgaria up to date. The cadaster is
placed in 13 file cases divided at territorial principle according the national administrative division in
districts. The case of each district consist a folders of each settlements with subfolders. The subfolders
are the smallest unit of the cadaster and consist the documents of each cave – paper map, digital map
(if exist), morphological description, card A & B, technical description, scientific information (if exist),
photos, bibliographical materials.
The general data of the Cadaster are organised electronically under the management of a informational
searching system under few keys: administrative location; division of karst and caves in Bulgaria;
cadaster N of the cave, name or part of the name of the cave. The file of each cave consist its general data
– depth, length, GPS data, map, photo of the entrance, geology, hydrogeology, biospeleology, etc. The
electronic version of the Cadaster is portable and is spread among all 38 speleological clubs member of
Bulgarian Federation of Speleology. It is updated twice yearly.
BİLDİRİLER
Keywords: Bulgaria, cadaster, caves, cave maps, cave locations, cave preservation, cave research, cave
survey, database, digitalization, GIS, GPS data, file of a cave, forms, maps copyrights, workflow
119
ALADAĞLAR SİLSİLESİNDE (KAYSERİ, NİĞDE, ADANA)
KARST EVRİMİNİN MAĞARA MORFOLOJİSİNE ETKİSİ
Koray TÖRK 1 , C.Serdar BAYARI 2 , Alexander KLIMCHOUK 3 , Lütfi NAZİK 4 , N.Nur ÖZYURT 2 ,
Emrullah ÖZEL 1 , Fatih SAVAŞ 1
1, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü, Üniversiteler Mah. Dumlupınar Bulv. No:139, 06800
Çankaya Ankara, Türkiye cave@mta.gov.tr
2,
Hacettepe Üniversitesi, Jeoloji Mühendisliği Bölümü, 06800 Beytepe Ankara, Türkiye
3,
Ukrayna Mağara ve Karst Araştırmaları Enstitüsü, Tavrichesky Ulusal Üniversitesi, 4 Prospect
Vernadskogo, 95007 Simferopol, Ukrayna
4,
Ahi Evran Üniversitesi, Coğrafya Bölümü, Aşık Paşa Yerleşkesi; Kırşehir
ÖZet
Dağ silsilelerinde karst gelişimi günümüzdeki koşulardan çok, geçmiş jeolojik dönemler boyunca
etkili jeolojik, tektonik ve iklim süreçlerdeki değişimlerin bir sonucudur. Söz konusu süreçler aynı
zamanda karst sistemi içindeki mağaraların morfolojik ana hatlarının da belirlenmesini sağlamaktadır.
Orta ve Doğu Toroslar arasında geçiş bölgesi oluşturan Aladağlar Silsilesi, kabaca 450 m ile 3750
m kotları arasında uzanan, 1000 km 2 ’lik geniş bir karst masifini içermektedir. Jeolojik, tektonik ve
jeomorfolojik gözlemler bu masifteki karstlaşmanın Paleosen’den günümüze uzanan zaman diliminde
gerçekleştiğini göstermektedir. Eosen’de hidrotermal-hipojenik karstlaşmanın etkili olduğu masifte,
daha sonra silsilenin yükselmesi ile birlikte Oligosen-Geç Miyosen’e değin süren tropik/yarı-tropik
iklim koşulları altında epijenik karstlaşma gelişmiştir. Daha sonraki dönemde, silsile günümüzdekine
yakın bir yükseltiye ulaşmış, Geç Pliyosen’den itibaren etkili olmaya başlayan soğuk-kurak iklim koşullar
altında karstlaşma şiddeti azalmıştır. Kuvaterner boyunca etkili olan buzullaşma süreçleri karstlaşmanın
büyük oranda yavaşlamasına, önceki dönemlere ait üst epikarst zonunun büyük oranda yıkımına
neden olmuştur. Silsilenin yüksek kesimlerinde saptanan 250’den fazla mağaranın tamamına yakın
bölümünün dikey yönde gelişmiş olması öngörülen karst evrimini desteklemektedir. İncelenen mağaraların
büyük bölümü 2000 m ve üzerindeki giriş kotlarına sahip olup, 3000 m’nin üzerindeki kotlarda
120 kadar mağara belirlenmiştir. Saptanan mağaraların büyük bölümünün buzul kazımasından ve
donma-çözülme süreçlerinden kaynaklanan moloz malzemesi ile tıkandığı izlenmektedir. Mağaraların
yüzeye yakın bölümlerinin geniş salonlar içerdikleri, buna karşın daha derin bölümlerin oldukça dar ve
dik akım kanallarından oluştukları izlenmektedir. Silsilenin hızlı yükseliminin ve yüzeysel beslenimin
yaygın oluşunun mağaralarda geniş akım kanallarının oluşumunu engellediği anlaşılmaktadır. Geniş
galeriler içeren mağaralar allojenik beslenimin gerçekleştiği alanlarda gözlenmektedir.
Anahtar Sözcükler: Mağara, karst, Aladağlar
120
EFFECT OF KARST EVOLUTION IN THE ALADAGLAR
RANGE (KAYSERİ, NİĞDE, ADANA) ON THE CAVE
MORPHOLOGY
Koray TÖRK 1 , C.Serdar BAYARI 2 , Alexander KLIMCHOUK 3 , Lütfi NAZİK 4 , N.Nur ÖZYURT 2 ,
Emrullah ÖZEL 1 , Fatih SAVAŞ 1
1, Directorate of Mineral Research and Exploration of Turkey, Universiteler Mah. Dumlupinar Bulv.
No:139 06800 Cankaya Ankara, Turkey cave@mta.gov.tr
2,
Hacettepe University, Department of Geological Engineering, , Beytepe, 06800 Ankara, Turkey
3, Ukrainian Institute of Speleology and Karstology, Tavrichesky National University, 4 Prospect
Vernadskogo, 95007 Simferopol, Ukraine
4, Ahi Evran University, Department of Geography, Aşık Paşa Campus, Kırşehir Turkey
BİLDİRİLER
ABSTRACT
Development of karst in mountain ranges is a result of the variations in the geologic, tectonic and
climatic processes during the past geologic periods, rather than the recent conditions. In the meantime,
these processes determine the outlines of the morphology of caves developed in karst system. The
Aladağlar Range located in the transition zone between central and eastern Taurids, extends between
450 m and 3750 m elevations in an area of 1000 km2. Geological, tectonic and geomorphological observations
reveal a karst development from Paleocene to present. The massif has been subject to hydrothermal-hypogenic
karstification during the Eocene while, epigenic karst developed until Oligocene-late
Miocene under tropical/sub-tropical climate conditions that accompanied the uplift of the massif. In
the following period, the massif has reach elevations close to recent and the karstification intensity
weakened under the cold-dry climate conditions that started to dominate since late Pliocene. The glacial
processes that became dominant during the Quaternary caused a substantial deceleration in karst
development and the destruction of upper epikarst zone. The vertical development observed in almost
all of more than 250 caves discovered in the high part of the massif supports the anticipated karst development.
Most of the discovered caves are located above 2000 m elevation and 120 caves are located
above 3000 m elevation. A great majority of discovered caves have been blocked by debris produced by
freezing-thawing and glacial scouring processes. Large chambers and rather narrow/vertical shafts are
observed in the upper and lower parts of the caves, respectively. It appears that the rapid uplift of the
massif and the widespread surface recharge have prevented the development of large conduits systems
in the caves. caves with large galleries are observed in areas with allogenic recharge.
Keywords: Cave, karst, Aladag Mountain Range
121
GİRİŞ
Türkiye’de geniş alansal yayılım gösteren ve ağırlıklı olarak karbonatlı birimlerde oluşan karst
akiferleri yeraltısuyu potansiyeli açısından önemli rezervler içermekte olup, bu konuda özellikle Toroslar
Dağ Kuşağı özel bir yere sahiptir. Söz konusu alandaki karst akiferlerinin günümüzdeki hidrojeolojik
davranışları ve içerdikleri yeraltısuyu potansiyelinin büyüklüğü ise güncel iklim koşullarının yanısıra,
karstlaşmanın jeolojik tarih boyunca geçirdiği evrim tarafından da kontrol edilşmektedir. Karst evrim
süreçlerinin ortaya konulmasındaki en önemli yapılardan birisi de, korunarak bugüne ulaşan mağaraların
morfolojik karakteristikleridir.
ÇALIŞMA ALANI
Çalışma alanı Aladağlar Silsilesi kuzeyde Sultansazlığı, doğuda Zamantı Nehri, güneyde Karsantı
Havzası ve batıda Ecemiş Fay Zonu ile sınırlı olup, kabaca 1000 km 2 düzeyinde bir alanı kaplamaktadır
(Şekil 1). Silsilenin en yüksek (3767 m, Kızılkaya Zirvesi) ile en alçak bölümleri (450 m, Yerköprü-III
kaynakları) arasında yaklaşık 3300 m’lik bir kot farkı bulunmaktadır. Ortalama yüksekliğin yaklaşık
2500 m olduğu silsile kabaca KD-GB uzanımlıdır. Silsileyi batıdan sınırlayan Ecemiş Fay Zonu kabaca
1500 m ile 1250 m arasında, doğudan sınırlayan Zamantı Nehri kabaca 1100 m ile 450 m kotları arasında
uzanmaktadır. Kuzeyde ortalama 1100 m kotunda yer alan Sultansazlığı Havzası genel olarak yatay
bir uzanıma sahiptir. Güneyde bulunan Karsantı Havzası silsile eteklerinde kabaca 1800 m kotundan
güneyde 400 m kotuna değin engebeli biçimde azalan bir topografya sunmaktadır.
Şekil 1. Çalışma alanı.
122
ALADAĞ SİLSİLESİ VE DOLAYINDA GENEL YAPISAL DURUM
Aladağlar Silsilesi ve dolayı Tekeli ve diğ’ne (1984) göre iç kesimleri tektono-startigrafik benzerliklere
sahip, ağırlıklı olarak Üst Devoniyen ile Alt Kreatase arasında çökelmiş platform tipi karbonatlar
içeren altı ayrı naptan oluşmaktadır (Şekil 2.). Aladağ Birliğine ait naplar tektonik konumlarına göre
alttan üste (ve kuzeybatıdan güneydoğuya) doğru -kabaca güneydoğuya eğimli- Yahyalı, Siyah Aladağ,
Minaretepeler (Üst Kuşak), Çataloturan, Emli ve Beyaz Aladağ nap birimlerini içermektedir. Naplara
kaynak oluşturan karbonat platformu Senoniyen yaşlı bir ofiyolitik melanj ile örtülmüştür.
BİLDİRİLER
Şekil 2. Aladağlar Silsilesinde napların yayılımı (Tekeli ve diğ.’nden, 1984).
123
KUVATERNER ÖNCESİ KARSTLAŞMA
Aladağlar Silsilesi’nin Erken Eosen dönemindeki plütonik sokulumdan kaynaklanan hidrotermal
çözelti getirimi nedeniyle bu dönemde yoğun hipojenik (derin kökenli çözelti kaynaklı) karstlaşmaya
uğradığı anlaşılmaktadır. Günümüzde silsile genelinde yaygın bir dağılım gösteren karbonatlı cevher
yataklarının ilksel sülfidik mineralizasyonunun anılan hipojenik karstlaşmaya paralel olarak oluştukları
düşünülmektedir. Epijenik karstlaşma ise jeodinamik gelişime bağlı olarak yüzeylenme ve yükselme
yoluyla karst örtüsünün sıyrılması, bunu takiben de yüzey ve yeraltı drenaj sistemlerinin kurulması
yoluyla gerçekleşmiştir. Silsilede epijenik karstlaşmanın zamansal gelişiminde ayrıca iklim ve yağış gibi
diğer faktörler de etkili olmuştur. Tüm bu faktörlerin epijenik karstlaşmanın gelişimindeki zamansal
etkisinin belirlenmesinde “Karstlaşma Şiddeti Parametrik İndeksinden (KŞPİ)” yararlanılmıştır. KŞPİ,
i) silsilenin zamansal yükselti değişimini, ii) yükselti, paleocoğrafik konum ve küresel sıcaklık değişimi
temelinde hesaplanan silsile ortalama yükseltisindeki zamansal ortalama hava sıcaklığı değişimini ve
hava sıcaklığı ile doğru orantılı olduğu varsayılan zamansal yağış miktarı değişimini dikkate almaktadır.
Buna göre; karstlaşmanın en yüksek oranda yaşandığı Miyosen döneminden günümüze karstlaşma
şiddetinde azalan bir eğilim olduğu görülmektedir.
Şekil 3 Aladağlar Silsilesi’nde son 65 My boyunca KŞPİ’nin değişimi. (Törk, 2008)
KUVATERNER ÖNCESİ KARSTLAŞMANIN GENEL ÖZELLİKLERİ
Aladağlar Silsilesi’nin doğu-kuzey bölümünde, Çamlıca ve Dikme yerleşimleri dolayında yayılan
Alt-Orta Miyosen yaşlı çökeller allta bulunan Beyaz Aladağ Birliği’ne ait karbonatlar üzerinde uyumsuz
olarak yer almakta olup bu yapı bölgede Geç Oligosen döneminde tropik karstlaşmanın hüküm sürdüğünü
göstermesi açısından önemlidir (Şekil 4).
124
BİLDİRİLER
Şekil 4. Çamlıca dolayında Zamantı Vadisi boyunca Aladağ Birliğine ait karbonatlı birimlerde Geç Oligosen
paleotopografyasının genel görünümü (bakış D’ya).
DÜDEN-MAĞARA-KAPIZ-VADİ SİSTEMLERİ
Gerek Aladağlar Silsilesi ve gerekse Bolkardağ Silsilesi gibi civar havzalarda gerçekleştirilen saha
gözlemleri yüzey ve yeraltı drenaj sistemleri arasındaki etkin etkileşimin bir sonucu olarak ortaya
çıkan “Düden-Mağara-Kapız-Vadi (DMKV)” sistemlerinin karstlaşma sürecinde önemli bir işleve
sahip olduklarını göstermektedir (Nazik, 2007, sözlü görüşme). DMKV sistemlerine bağlı karstlaşma
Aladağlar Silsilesinin Kuvaterner öncesi karstlaşmasında önemli bir yere sahip olduğu gibi, Holosen
döneminde silsile genelinde karstlaşmanın yeniden canlanmasında da önemli bir işleve sahiptirler.
DMKV sistemleri kısaca; allojenik ve/veya otijenik “noktasal” yüzeysel beslenimi “düden” ve çıkış
noktasında yer alan “karst kaynağından” oluşan iki ana uç bileşenli sistemde, yeraltısuyu akımına bağlı
olarak zamanla karstik akım kanalları genişlemekte ve akım yolu boyunca uzanan yüzeysel karstlaşmanın
aşırı derecede gelişmesi ile mağara tavanı göçmekte ve bunun sonucunda da mağara bir “kapıza”
dönüşmesi şeklinde oluşmaktadır. Kapız oluşumunu takip eden süreçte ise vadi yamaçlarında gelişen
erozyon, kapızın zamanla dik yamaçlı bir vadiye dönüşmesini de sağlamaktadır 1 (Şekil 5 ve Şekil 6).
1 DMKV sistemlerinin gelişimine ilişkin kuramın temelleri Dr. Lütfi Nazik tarafından atılmıştır.
125
Şekil 5. Cimbar Düdeni dolayında karbonatlı (karstik) ve kırıntılı (ofiyolitik) birimler (bakış B’ya).
Şekil 6. Cimbar Kapızının akış aşağıdan görünümü (bakış D’ya).
DOLU SAVAK VE DİP SAVAK SİSTEMLERİ
Dolu savak ve dip savak sistemleri bir karst akiferindeki en yüksek ve en düşük kotlu kaynakları
tanımlamaktadır. Dolu ve dip savak tipli kaynakların bir karst sistemi içindeki konumları yüzey ve
yeraltı drenaj sistemleri arasındaki etkileşim nedeniyle havzanın morfolojik gelişimi üzerinde önemli
bir etkiye sahiptirler. Aladağ Silsilesinde önemli boşalıma sahip kaynakların tümü silsilenin doğu yamacında,
Zamantı Nehri ve kolları üzerinde yer almaktadırlar. Tüm sistemin “dip savak” konumlu boşalımı
güneydoğuda, 450 m kotunda yer alan Küp (Yerköprü-III) kaynağıdır. Bu kaynak günümüzde silsile
genelindeki yeraltı drenajının önemli bir bölümünü (~% 50) üzerinde toplamıştır. Benzer biçimde
Zamantı Nehri ve kolları üzerinde yer alan diğer yerel dip savak ya da dolu savak konumlu kaynaklarda
yeraltı drenajının bu akarsu dolayında yoğunlaşmasına neden olmuştur. Öte yandan, Kuvaterner
buzullaşmaları sırasında yerlatısuyu boşalımının sınırlanması/durması buna karşın düşük kotlardaki
beslenimden kaynaklanan yüzeysel akış nedeniyle akarsu yataklarındaki derinleşmenin devam etmesi
Kuvaterner öncesi akarsu seviyesinden boşalan dip ve dolu savak konumlu kaynakların günümüzde
akarsu yataklarından yukarıda kalmasına neden olmuştur (Şekil 7 ve Şekil 8).
126
BİLDİRİLER
Şekil 7. Yerel dip savak işlevine sahip, kısmen askıda bulunan Göksu Kaynağı (bakış B’ya).
Şekil 8.Yerel dip savak işlevine sahip, asılı konumda bulunan Kapuzbaşı Kaynak Grubu (bakış KB’ya).
KUAVATERNER DÖNEMİ EPİKARSTİK SÜREÇLER
Aladağlar Silsilesi üzerinde gelişen Kuvaterner dönemi buzul aktiviteleri, kendilerinden önce
gelişmiş olan fluviyo-karstik kökenli vadileri kullanmış ve söz konusu buzul süreçleri güncel karst
topoğrafyasının şekillenmesinde belirleyici olmuşlardır (Şekil 9).
127
Şekil 9. Hacer buzul vadisinin Tekelik Tepe dolayından görünümü (bakış D’ya) (sol), Emli buzul vadisine akış
aşağıdan bakış (bakış D’ya) (sağ).
Kabaca 2 My’lık bir süreyi kapsayan Kuvaterner buzullaşmaları Miyo-Pliyosen döneminden arda
kalan epikarst zonunun özellikle Aladağlar Silsilesi’nin üst kotlarda uzanan bölümlerinin kazınma
yoluyla tamamen tahrip olmasını sağlamıştır (Şekil 10).
Şekil 10. Yedigöller Platosu’nda buzul kazıması ile oluşan yüzeylerin genel görünümü (bakış D’ya).
Aladağlar Silsilesi’nde keşfedilen mağaraları önemli oranda Yedigöller Platosu ile bu bölgeden
doğuya uzanan sahada yer almasında mağara araştırmaların söz konusu alanlarda yoğunlaştırılmasının
önemli bir rolü vardır (Şekil 11). Daha alt kotlarda bulunan diğer bölgelerde yürütülen saha çalışmaları,
Beyaz Aladağ Birliği’ne ait çıplak kaya yüzeylerinden oluşan anılan araştırma alanının ulaşılabilir
mağaraların saptanması açısından daha uygun niteliklere sahip olduğunu göstermiştir. Öte yandan,
lojistik olanakların sınırlı olması nedeniyle Yedigöller Platosu’nun güneyinde kalan, benzer niteliklere
sahip bölge yeterince araştırılamamıştır “sarp topoğrafya, ulaşım güçlükleri vs.”. Bununla birlikte,
anılan alanın da dikkate değer bir ulaşılabilir mağara potansiyeline sahip olduğu düşünülmektedir.
128
BİLDİRİLER
Şekil 11. Aladağlar Silsilesinde belirlenen mağaraların alansal dağılımı.
Kuvaterner buzullaşma süreçleri yaşanırken Aladağlar Silsilesi üzerinde epikarstik zonun buzullarca
kazınması sonucu mağara sistemlerinin üst bölümlerinin yok olmuştur. Bu sürecin bir sonucu
olarak silsilenin üst kotlarında çok sayıda kafası kesilmiş bacalar (decapitated shaft) ile karşılaşılmaktadır
(Şekil 12). Buzullaşmaya bağlı erozyonun kafası kesik bacaların bulunduğu kesimlerde epikarstik
zonun en azından birkaç on metrelik bölümünü tahrip ettiği anlaşılmaktadır (Şekil 13).
Şekil 12. Kesilmiş karstik bacalar.
129
A B C
Şekil 13 Bazı kesilmiş karstik baca formundaki mağaraların açılmış kesitleri.
Buzullaşmanın karst sistemi üzerindeki tahribatının bir diğer türü duvarsız bacalardır. Bu yapılar
Hacer Vadisi gibi dik yamaçlı vadilerde, vadi yamacına paralel olarak dikey yönde gelişen akım
kanallarının vadi buzulunun yarattığı basıncın kalkması sonucu parçalanmasından kaynaklanmaktadır
(Klimchouk et al., 2006). Öngörülen oluşum modeline göre vadi buzulu oluşumu yavaş bir süreç olup,
vadinin buzulla dolması yavaş bir biçimde gerçekleşmekte, oluşan buzulun vadi yamaçlarında oluşturduğu
basınç kayaç tarafından kolaylıkla sönümlenmektedir. Buna karşın, erime dönemlerinde vadi
buzulunun hızla erimesi vadi duvarı üzerindeki basıncın hızla azalmasına neden olmakta, kayacın bu
ani serbestleşmeyi sönümleyememesi ise dikey akım kanalı ile vadi duvarı arasındaki bölümün parçalanmasına
neden olmaktadır (Şekil 14).
İncelenen mağaraların tamamına yakın bölümü 2000 m ve üzerindeki giriş kotlarına sahip olup,
3000 m’nin üzerindeki kotlarda 120 kadar mağara belirlenmiştir (Şekil 15). Öte yandan, mağaraların
giriş kotları ile derinlikleri arasındaki ilişkinin büyük oranda mağaraların tıkanmışlık düzeyi tarafından
kontrol edildiği anlaşılmaktadır (Şekil 16).
Silsilede saptanan tıkanmamış mağaraların genel olarak dikey bir gelişime sahip olduğu ve derinliklerinin
yerel flüviyal aşınma tabanını oluşturan çevre vadilerin kotlarınca kontrol edildiği anlaşılmaktadır
(Şekil 17).
Aladağlar Silsilesinde keşfedilen ve tıkanmamış durumdaki mağaraların tamamının yüzeye yakın
bölümlerde geniş salonlar içermelerine karşın derin bölümlerde oldukça dar dikey akım kanallarından
oluştukları izlenmektedir. Bu durum, olasılıkla mağara oluşumuna katkı sağlayan epijenetik beslenimin
karst sistemi yüzeyine homojen biçimde yayılmasının bir sonucu olarak değerlendirilmektedir. Diğer
bir deyişle, yüzeysel beslenimin belirli noktalarda toplanmaması mağaralarda gözlenen akım kanal-
130
larının aşırı derecede gelişmesini kısıtlayan başlıca faktör olmuştur. Bu kapsamda önemli bir diğer
faktörün ise silsilenin Orta-Geç Miyosen’den itibaren hızla yükselmesi olduğu düşünülmektedir. Öte
yandan, silsilenin hemen hemen günümüzdeki yükseltisine ulaştığı Kuvaterner başlangıcından itibaren
gerçekleşen buzullaşma dönemlerinde beslenimin katı fazda kilitlenmesinin de dikey akım kanallarının
büyümesini sınırlayan bir diğer etken olduğu düşünülmektedir.
BİLDİRİLER
Şekil 14. Duvarsız bacalar.
Giriş kotu (m)
3600
3400
3200
3000
2800
2600
2400
2200
2000
1800
1600
1 14 27 40 53 66 79 92 105 118 131 144 157 170 183 196 209 222
Sıra no
Şekil 15. Mağaralarda giriş kotu dağılımı.
131
Derinlik (m)
1600
1400
1200
1000
800
600
400
200
0
0 1000 2000 3000 4000
Giriş kotu (m)
Şekil 16. Mağaralarda derinlik-giriş kotu ilişkisi.
Şekil 17. Başlıca derin mağaralar ve bunların çevre vadi konumları ile ilişkisi (Klimchouk et al.2006).
SONUÇLAR
Aladağ Silsilesi’nde epijenik karstlaşmanın silsilenin etkin biçimde karasallaşmaya başladığı Paleosen
döneminden itibaren gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Paleosen-Eosen’deki ilk karasallaşma dönemini
takiben silsilenin asıl yükselimi Oligosen’de başlamış ve Orta Miyosen’de aynı hızla devam etmiştir.
Orta Miyosen’den günümüze doğru ise –daha düşük hızda olmakla birlikte- silsilenin yükselimi devam
etmiştir. Bu sürecin sonucu olarak Aladağlar Silsilesi Kuvaterner başına değin günümüzdeki yükseltisine
yakın değerlere ulaşmış bulunmaktadır. Karasallaşma sürecinde silsilenin ofiyolitik örtüsü Oligosen
başına değin büyük oranda sıyrılmıştır.
Kuvaterner, silsile genelinde karstlaşmanın büyük oranda durduğu ve/veya yavaşladığı bir
dönemdir. Bu dönemde sıcaklıktaki düşüş yüksek kotlarda buzulların oluşmasını, daha alt kotlarda ise
donma-çözülme süreçlerinin etkili olduğu periglasiyal koşulların etkili olmasını sağlamıştır. Bu koşulların
Toroslar Dağ Kuşağı’nın benzer yükselti aralığındaki diğer bölümlerinde de etkili olduğu düşünülmektedir.
Silsilenin üst kotlarında epikarst zonunun tamamen tahrip olmasına neden olan Kuvaterner buzul-
132
laşmaları çok sayıda mağara sisteminin üst bölümlerinin de yok olmasına neden olmuştur. Buzullaşma
süreçlerine bağlı olarak pek çok mağaranın kafa bölümleri kesilmiş, vadi yamaçlarına paralel gelişen
mağaralarda ise duvar yıkılmaları gerçekleşmiştir. Karbonatlı birimler ile geçirimsiz birimler sınırında
yer alan düdenlerden itibaren gelişen düden-mağara sistemlerinin buzul erime dönemlerindeki yoğun
allojenik beslenim sonucu hızla geliştikleri, bu gelişime bağlı olarakta tavan bölümlerinde hızlı göçmelerin
oluştuğu izlenmektedir. Bu süreç düden-mağara sistemlerinde kapızlara, kapızların da zamanla
flüviyal vadilere dönüşmesini sağlamaktadır. Düden-mağara-kapız-vadi sistemlerinin (örğ. Cimbar
Kapızı) silsile genelindeki karstlaşmanın gelişiminde önemli unsurlar oldukları gözlenmektedir. Bu tür
yapıların Kuvaterner öncesi dönemlerde de geliştikleri anlaşılmaktadır.
Aladağlar Silsilesinde keşfedilen ve tıkanmamış durumdaki mağaraların tamamında, yüzeye
yakın bölümlerde geniş salonlar içermelerine karşın derin bölümlerde oldukça dar dikey akım kanallarından
oluştukları izlenmektedir.
BİLDİRİLER
KAYNAKÇA
Klimchouk, A., Bayari, C.S., Nazik, L., Tork, K., (2006) Glacial destruction of cave systems in
high mountains, with special reference to the Aladaglar massif, Central Taurids, Turkey. Acta Carsol
35(2):111–121
Tekeli, O., Aksay, A., Ürgün, B.M. and Işık A.,1984. Geology of the Aladağ Mountains. Geology of
the Taurus Belt, Proceedings Int. Sym., 26-29 September, Ankara-Turkey.
Törk, K., 2008, Aladağlar’da (Niğde-Kayseri-Adana) buzullaşma evrelerinin karstlaşma üzerine
etkileri, Hacettepe Üniversitesi, Fen Bilimleri Enst. Doktora Tezi, Ankara
133
GEYİK DAĞLARI KUŞAĞI’NIN (Gündoğmuş-ANTALYA)
DERİN MAĞARA POTANSİYELİ
Koray TÖRK, Tulga ŞENER , Emrah ÖZTEKİN, Uğur Murat LELOĞLU, Birhan ALTAY
Mağara Araştırma Derneği (MAD) GMK Bulvaryı Kubilay Sokak
Kubilay Apt. No: 17/1 Anıttepe/ANKARA
ÖZet
Mağara Araştırma Derneği (MAD) tarafından 2003 yılında başlatılan ve halen devam etmekte
olan Geyik Dağları Kuşağı bölge araştırması yaklaşık 500 km 2 ’lik bir alanda sürdürülmektedir. Bölgede
sürdürülen çalışmalar; yeni mağaraların haritalanmasının yanısıra, yürütülecek karst çalışmalarına
ışık tutması açısından da önemlidir. Geyik Dağları Kuşağı, Orta Toroslar Karst Bölgesi’nin en yüksek
zirve ve plato alanlarından birisi konumundadır. Araştırması yapılan bölgedeki karstik karbonatlar
(Üst Mesozoyik-Alt Tersiyer), KB-GD doğrultusundaki tektonik hatlara paralel olarak uzanmaktadır.
Tektonik yükselim alanı olan bölge, güncel akarsularca derin vadiler şeklinde yarılmıştır. Karbonatların
tabanında ve litolojik olarak ara seviyelerinde yer yer geçirimsiz kayaçların bulunması ve fluviyokarstik
süreçlerin baskın olması bölgede araştırması yapılan ve keşfedilecek mağaraların 1000 m’lerden daha
sığ derinlikte ancak daha uzun olabileceğini ortaya koymaktadır.
Geyik Dağları ve çevresinde MAD tarafından araştırması tamamlanan ve halen devam eden
mağaraların genel durumlarına bakıldığında; ortalama giriş kotu yüksekliğinin 2100 m, mağaraların
yatay gelişimlerinin, ortalama (-)336m’lik dikey gelişim oranına göre daha yüksek bir ortalama değere
(2486 m) sahip olduğu gözlenmektedir.
Anahtar kelimeler: Geyik Dağları, karst, litoloji, tektonik yükselim
134
THE DEEP CAVE POTANTIOAL OF GEYİK DAĞLARI
RANGE (Gündoğmuş-ANTALYA)
Koray TÖRK, Tulga ŞENER, Emrah ÖZTEKİN, Uğur Murat LELOĞLU, Birhan ALTAY
ABSTRACT
Cave Research Association (MAD) GMK Bulvaryı Kubilay Sokak
Kubilay Apt. No: 17/1 Anıttepe/ANKARA
BİLDİRİLER
The research of Geyik Dağları Range has been continued in 500 km2 area by Cave Research Association
(MAD) since 2003. These expeditions are also important for the karst research as much as the
mapping of the new cave systems. The range is the one of the highest summit and plateau area of Central
Taurus Belt. The karstic rocks are parallel to the tectonic lines which are on the NW-SE direction
in the expedition area. The deeply incision of the area have been done with the actual river systems on
account of the tectonic uplift. The potential depth of the caves must be lower than the 1000 m because
of the fluvial karstic processes and the lithologic properties of the area.
The average lateral length (2486 m) is higher than the depth (-) 336m with the average 2100 m
entrance elevation in the caves which explored by MAD in Geyik Dağları Range and the vicinity.
Keywords: Geyik Dağları, karst, lithology, tectonic uplift
135
GİRİŞ
Mağara Araştırma Derneği (MAD) tarafından 2003 yılında başlatılan ve halen devam etmekte
olan Geyik Dağları Kuşağı bölge araştırması yaklaşık 500 km 2 ’lik bir alanda sürdürülmektedir (Şekil
1). Araştırmalar halen topografik olarak ortalama 2500 m’lik zirvelerin arasında uzanan, eski aşınım
düzlüklerinde gelişmiş subatan (düden) mağara sistemlerinin bulunması incelenmesi şeklinde yürütülmektedir.
Şekil 1. Yerbuldur haritası
BÖLGESEL JEOLOJİ
Orta Toroslar’da yeralan araştırma bölgenin genel jeolojik özellikleeine bakılacak olunduğunda;
en altta Geyik Dağı Birliği olmak üzere , Aladağ Birliği, Bolkar Dağı Birliği ve Bozkır
Birliği adlarıyla bilinen stratigrafi, yapısal ve metamorfizma özellikleri açısından farklı ortam
koşullarını yansıtan kaya birimi toplulukları, birbirleriyle tektonik ilişkili olarak yer alır (Şekil
1). Araştırmaların yürütüldüğü Geyik Dağı Birliği, Üst Paleozoyik yaşta karbonat ve kırıntılı
kayalarla onları açısal uyumsuz olarak üstleyen ve Lütesiyen yaşta olistolit ve olistostromal
oluşuklu filiş ile son bulan Üst Mesozoyik-Alt Tersiyer yaşta şelf tipi karbonat istifini kapsar
(Özgül, 1997).
136
BİLDİRİLER
Şekil 2 Bölgenin tektono-stratigrafi birliklerinin yayılımını gösteren şematik harita (Özgül, 1997).
GEYİK DAĞLARI’NIN KARSTİK ÖNEMİ
Yürütülen çalışmalar, yeni mağaraların bulunması ve haritalanmasının yanısıra, karst araştırmaları
için de önemli veriler sağlamaktadır. Özellikle hızla tükenmekte olan kullanılabilir tatlısu kaynak
rezerv alanlarının belirlenmesi ve koruma alanlarının oluşturulması, Geyik Dağları gibi hem Konya
Kapalı Havzası’nı hem de Akdenize boşalan nehirleri besleyen bir kütle için, mağara araştırmalarını
daha da öne çıkarmaktadır (Şekil 3).
137
Şekil 3. Araştırma bölgesine (Yaylacık) ait genel görünüm (foto H.Yıldırım)
Araştırma bölgesi aynı zamanda, kuzeydeki ortalama 1000 m kotunda uzanan Konya Kapalı
Havzası ve Akdeniz (0 m) arasında, hidrolojik açıdan bariyer konumundadır. Bölge, Orta Toroslar Karst
Bölgesi’nin en yüksek zirve ve plato alanlarından birisini oluşturmaktadır (Şekil 4). Araştırması yapılan
bölgede yeralan karbonatlar, KB-GD uzanımlı olan tektonik hatlara paralel olarak uzanmaktadır
(bkz. Şekil 2). Tektonik olarak bir yükselim alanı olan bölge, bu süreçlere bağlı olarak güncel akarsularca
derin vadiler şeklinde yarılmıştır. Havza kuzeyden Ermenek Çayı drenaj sistemi tarafından kontrol
edilirken, güneyden Akdeniz seviye değişimleri sistemi kontrol etmektedir. Özellikle Akdeniz’e dik
gelişen genç yarılmalarda, Kuvaterner dönemi deniz seviyesi değişimleri oldukça etkili olmuştur. Bu
değişimlere bağlı kıyı bölgeleri denizaltı karst ve mağara sistemleri de gelişmiştir (Şekil 5).
Şekil 4. Çalışma bölgesi vadi profilleri
138
BİLDİRİLER
Şekil 5. Bölgesel dreanj sistemleri
Tabanında ve litolojik olarak ara seviylelerinde yer yer geçirimsiz kayaçların bulunması, bu bölgenin
GD’sunda yer alan ve yaklaşık 1500 m’lik farklı yaşlardaki karbonat istifinin ardalandığı Taşeli
Platosu’ndki derin sistemler (Peynirlikönü ve Çukurpınar Mağaraları) benzeri yapıların oluşmasını
engellemiştir. Bölgede araştırması yapılan ve keşfedilecek mağaraların 1000 m’lerden daha sığ derinlikte
ancak daha uzun olması tahmin edilmektedir (Şekil 6). Tektonik yükselmeye karşın mağara
sistemleri bu bölgede göreceli olarak askıda kalmışlardır.
Şekil 6. Yaylacık Düdeni giriş ağzı (foto H.Yıldırım)
139
Aktif düden girişleri ve bunu izleyen çok sayıdaki kaynak çıkış noktalarının bulunması, bölgedeki
fluviyokarstik süreçlerin baskın olduğunu ve göreceli olarak yatay-aktif sistemlerin gelişeceğini göstermektedir
(Şekil 7).
Şekill. 7. Fluviyokarstik mağara giriş ağzı (foto H.Yıldırım)
Mağara Giriş Kotllarının Dağılımı
2250
2200
2150
2100
Kot (m)
2050
2000
1950
1900
1850
1800
0 2 4 6 8 10 12 14 16 18
Mağara
Şekil 8. Araştırması yapılan mağaraların yükseklik dağılımı
ARAŞTIRMA ÇALIŞMALARI
Bölgedeki ilk çalışmalar 1996-1999 yılları arasındaki dönemde başlatılmakla birlikte ilk organize
araştırma etkinliği 2003 yazında yapılmış ve 2004 yılında da devam edilmiştir. Bu dönemde bölgeye
4-5 kez gidilmiş bazı mağaralar haritalanmış bazılarının ise giriş ağızları tespit edilmiştir. Araştırmalar
2005-2008 yılları arasında farklı bir bölgeye kaydırılmış (MAD, 2008), 2009 yılında ise bu bölgede
tekrar başlanmıştır.
140
Geyik Dağları ve çevresinde Mağara Araştırma Derneği (MAD) tarafından araştırması tamamlanan
ve halen devam eden mağaraların genel durumlarına bakıldığında ortalama giriş kotu yüksekliği 2100
m’dir (Şekil 8). Bu mağaraların derinlikleri 10-450 metreler arasında değişmektedir (Şekil 9) (Şekil 10).
En üst kottaki aşınım düzeyi araştırma bölgesinin yaklaşık K’de kalan Ermenek Çayı (~1000m) olarak
düşünülüğünde bile karstlaşma taban düzeyi, aşınım düzeyinin oldukça üzerinde kalmakta ve dolayısı
ile karstlaşma litolojik bariyerler tarafından kontrol edilmektedir.
Mağaraların Derinlik Değişimi
0
0 2 4 6 8 10 12 14
-50
-100
-150
BİLDİRİLER
Derinlik (-m)
-200
-250
-300
-350
-400
-450
-500
Mağara
Şekil 9. Araştırması yapılan mağaraların derinlik değişimi
Şekil 10. İnilti Pazarı mağarası giriş ağzı (foto H.Yıldırım)
Kaynak
Özgül, N., 1997, Bozkır-Hadim-Taşkent (Orta Toroslar’ın kuzey kesimi) dolayında yer alan
tektoo-stratigrafik birliklerin stratigrafisi, MTA Dergisi 119, s:113-174, Ankara
MAD, 2008, Dernek bülteni, sayı no:14, Ankara
141
KUZGUN, TOROS DAĞ KUŞAĞININ YÜKSEK KARST
ZONUNDAKİ EN DERİN MAĞARA
Koray TÖRK 1 , C.Serdar BAYARI 2 , Alexander KLIMCHOUK 3 ,
Emrullah ÖZEL 1 ,Nur ÖZYURT 2 , Fatih SAVAŞ 1
1, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü, Üniversiteler Mah. Dumlupınar Bulv. No:139, 06800
Çankaya Ankara, Türkiye cave@mta.gov.tr
2,
Hacettepe Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü, 06800 Beytepe Ankara, Türkiye
3,
Ukrayna Mağara ve Karst Araştırmaları Enstitüsü, Tavrichesky Ulusal Üniversitesi, 4 Prospect
Vernadskogo, 95007 Simferopol, Ukrayna
ÖZet
Aladağlar, 1000 km2’lik alansal yayılımı ve Kızılkaya (3767 m), Demirkazık (3756 m) gibi yükseltileri
ile Toros dağ kuşağının önemli kütlelerinden birisini oluşturmaktadır. Aladağlar silsilesinde yüksek
dağ karstı araştırmaları kapsamında, 2004 yılında keşfedilen Kuzgun Mağarası 1400 m’ye ulaşan derinliği
ile Türkiye’de 2nci, Dünya’da ise 18nci en derin mağaradır. Girişi 2850 m kotunda yer alan mağara,
bir koyun sırtı (roche moutonee) yapısının koruması altında buzul kazımasına bağlı malzeme getiriminden
korunmuş ve günümüze kadar ulaşmıştır. Mağara, buzullaşmanın karst sistemi üzerindeki etkilerine
ilişkin veriler sunmasının yanısıra, Aladağ kütlesi genelinde karstlaşmanın gelişimi açısından da
değerli veriler içermektedir. Yüzeyden itibaren üç farklı gelişim zonu içeren Kuzgun Mağarası’nda ana kolun
genel uzanımı D-B doğrultusunda olup, ikincil bir kol ise Hacer Vadisi’ne yönelmektedir. Mağaranın üst zonu
hidrotermel-hipojenik karstlaşma izleri içermektedir. İkinci zonun büyük oranda Kuavterner öncesi dönemin
daha ılıman iklim koşullarında oluştuğu düşünülmektedir. Daha derinde yer alan zon, büyük oranda dar ve
yatay/yarı-yatay galeriler ile bir birine bağlanan şaftlardan oluşmaktadır. Mağaranın dip bölümü zaman zaman
doygunlaşma izleri içeren bir göçük zone içermektedir. Silsileden boşalan karstik kaynakların kotları göz önüne
alındığında, Kuzgun Mağarası’nın 1800-2000 m arasında potansiyel bir derinliğe sahip olduğu anlaşılmaktadır.
Anahtar Sözcükler: Mağara, Kuzgun, Aladağlar
142
KUZGUN, THE DEEPEST CAVE IN THE HIGH KARST
ZONE OF THE TAURUS MOUNTAIN BELT
Koray TÖRK 1 , C.Serdar BAYARI 2 , Alexander KLIMCHOUK 3 ,
Emrullah ÖZEL 1 ,Nur ÖZYURT 2 , Fatih SAVAŞ 1
1,
Directorate of Mineral Research and Exploration of Turkey, Universiteler Mah. Dumlupinar Bulv. No:139
06800 Cankaya Ankara, Turkey cave@mta.gov.tr
2,
Hacettepe University, Department of Geological Engineering, , Beytepe, 06800 Ankara, Turkey
3,
Ukrainian Institute of Speleology and Karstology, Tavrichesky National University, 4 Prospect Vernadskogo,
95007 Simferopol, Ukraine
BİLDİRİLER
ABSTRACT
Aladaglar Range with its Kızılkaya (3767 m) and Demirkazık (3756 m) summits and the 1000 km2
of areal extent constitutes one of the important massifs within the Taurus mountain belt. The Kuzgun
Cave, discovered during the high mountain karst surveys in 2004, is the second deepest cave of Turkey
and 18th of the world with its depth 1400 m. The cave with its entrance located at 2850 m, has been
protected from the debris inflow due to glacial scouring by a roche moutonness structure. The cave
possesses invaluable data that shed light on the effects of glaciation on karst system and its evolution.
Kuzgun Cave possesses three different cave development zones extending from surface to depths. The
main gallery of the cave extends in E-W direction while a secondary branch elongates toward Hacer
Valley located to the southeast. The upper zone of cave presents evidences of hydrothermal-hypogenic
karst development. The second zone is thought to have developed during the more humid climate
conditions of a period prior to Quaternary. The third zone located deeper constitutes shafts connected
by horizontal to semi-horizontal narrow passages. The bottom part includes a collapse zone with episodic
flooding. Based on the elevations of springs draining the karst massif, a potential depth range of
1800 to 2000 m is anticipated for the Kuzgun Cave.
Keywords: Cave, Kuzgun, Aladaglar Mountain Range
143
GİRİŞ
Aladağlar Silsilesi’nde 2004 yılında keşfedilen Kuzgun Mağarası 1400 m’ye ulaşan derinliği ile
Türkiye’de 2nci, Dünya’da ise 18nci sırada yer almaktadır. Mağara, buzullaşmanın karst sistemi üzerindeki
etkilerine ilişkin veriler sunmasının yanısıra, silsile genelinde karstlaşmanın gelişimi açısından da
değerli kanıtlar içermektedir. Girişi 2850 m kotunda yer alan mağara bir koyun sırtı yapısının koruması
altında buzul kazımasına bağlı malzeme getiriminden korunmuştur (Şekil 1).
Şekil 1. Kuzgun Mağarası’nın giriş ağzının bulunduğu bölgenin görünümü.
KUZGUN MAĞARASI’NIN KARSTİK GELİŞİMİ
Mağarada ana kolun genel uzanımı D-B doğrultusunda olup, ikincil bir kol ise Hacer Vadisi’ne yönelmektedir.
Mağara yüzeyden itibaren üç farklı zon içermektedir (Şekil 2 ve Şekil 3). Yüzeye yakın “French Kiss” adlı
salonun bulunduğu kesim (-50 m ile -200 m aralığı) diğer zonlara göre yatay gelişimin daha yoğun olduğu ve
daha bol sayıda çökel içeren bölümdür (Şekil 4 ve Şekil 5). Daha derin bölümde yer alan ikinci zonda ise hızlı bir
144
yarılma sürecinin sonucu olarak derinlik hızla artmaktadır. Bu bölümde olasılıkla buzul erimesine bağlı yoğun
su girişinden kaynaklanan bir erozyon hakimdir (Şekil 6). Buna bağlı olarak daha önceki dönemlerde oluşmuş
akmataşlarının önemli bir bölümünün yarıldığı izlenmektedir. İkinci bölümün önemli özelliklerinden birisi
çapları bir metre dolayında olan çok sayıda hidrotermal kalsit nodülü içermesidir (Şekil 7). Bu nodüllerin tamamına
yakın bölümü yeraltısuyu akışınca yarılmıştır. Söz konusu nodüllerin varlığı Kuzgun Mağarası oluşumunun
silsilenin karasallaşmaya başladığı dönem öncesinde, Paleosen-Eosen dönemindeki plütonik sokuluma
bağlı hidrotermal aktivite ile başladığına işaret etmektedir. Mağaranın daha derin bölümlerini içeren üçüncü
zon ise oldukca dar bacalardan oluşmakta ve hızla derinlere doğru uzanmaktadır. Bu bölüm hemen hiç mağara
çökeli içermemekle birlikte bazı bölümlerinde iyi korunmuş Miyosen denizel fosilleri ile karşılaşılmıştır.
Kabaca 2250 m topografik kotuna karşılık gelen derinlikte (-600 m) pekişmemiş kırıntılı malzeme
içinde iyi korunmuş bu fosiller, Orta Miyosen (Langiyen) yaşlı sığ deniz-plaj ortamını karakterize eden
Pelecyora (Cordiopsis) islandicoides, Ventricoloidea multilamella, Clausinella suplicata, Cassidaria
taurinensis, Melania aquitanica, Euspira cf. catena helicina, Ostrea sp (?), Cardita sp, Crassatella cf.
raulini, Melania sp., Turritella sp., pelesipod indet türlerini içermektedir (tanımlama Dr. Y.İslamoğlu,
MTA). Bu gözlemler, mağaranın fosillerin bulunduğu derinliklerinin olasılıkla Miyosen öncesinde oluştuğunu
ve yüzeydeki kanıtları Dikme Havzası dolayında gözlenen Orta Miyosen denizinin silsilenin bu
bölümüne de uzandığını göstermektedir.
BİLDİRİLER
Şekil 2. Kuzgun Mağarası planı (Klimchouk ve diğ., 2006).
Kuzgun Mağarası buzul kazımasına bağlı tıkanmanın gerçekleşmemesi durumunda Aladağlar
Silsilesi genelinde karşılaşılabilecek dikey mağaraların genel yapısını yansıtması açısından önemli bir
gözlem alanıdır. Silsile genelinde saptanan ve geniş çaplarına karşın buzul kazıma ürünleri ile tıkanmaları
nedeniyle incelenemeyen çok sayıdaki şaftın da benzer mağara sistemlerinin üst bölümlerine
ait oldukları düşünülmektedir. Kuzgun Mağarası içinde daha ılıman koşullardaki mağaralarda gözlenen
türden büyük epijenik salonlar ve büyük hacimlere ulaşan mağara çökelleri ile karşılaşılmamış
olması olasılıkla bölgenin Kuvaterner öncesi hızlı yükseliminin ve Kuvaterner’deki yoğun buzullaşma
faaliyetlerinin bir sonucudur. Kuvaterner öncesi hızlı yükselimin akım kanallarının hızla derinleşmesini
sağlayarak yüzeysel beslenimin üst kotlarda çökelime fırsat kalmaksızın hızla derinlere ulaşmasını
sağlamış olması güçlü bir olasılıktır. Diğer yandan, Kuvaterner öncesinde silsile yüzeyinin iyi gelişmiş
bir epikarst zonu içermesinin de söz konusu sızmayı hızlandırmış olması olası görülmektedir. Öte
145
yandan, Kuvaterner buzullaşma dönemleri süresince mağaranın bulunduğu yüksek kotlardaki beslenimin
kilitlenmesi nedeniyle çökel oluşumunun engellendiği anlaşılmaktadır. Mevcut çökellerin önemli
bir bölümünün buzullaşma-arası dönemlerde hızla derinlere inen beslenim suyundan arta kalan sızıntılar
tarafından oluşturulduğu düşünülmektedir. Mağaradan rastgele (belirli bir yaş aralığını temsil
etmemesi için) seçilen mağarataşı örneklerinden elde edilen U/Th yaşlarının tamamının 300 By ya da
daha sonraki dönemde oluşmuş olması bu önermeyi desteklemektedir (Törk, 2008).
Şekil 3. Kuzgun Mağarası açılmış kesiti (Klimchouk ve diğ., 2006).
146
BİLDİRİLER
Şekil 4. Kuzgun Mağarası, “French Kiss” Salonu.
Şekil 5 Kuzgun Mağarası çökellerinden görünüm.
147
Şekil 6 Kuzgun Mağarasında hızlı yarılma ile oluşan bacalar.
Şekil 7 Kuzgun Mağarasında dev hidrotermal kalsit nodülleri.
148
SONUÇLAR
Aladağlar Silsilesi’nde keşfedilen en derin mağara Kuzgun Mağarası olup, bir koyun sırtı yapısının
gerisinde yer alması nedeniyle tıkanma süreçlerinden etkilenmeksizin korunabilmiştir. Mağara’da 1400
m derinliğe inilmiş, göçüntülerin yaşamsal tehlike yaratması nedeniyle ilerleme faaliyetleri durdurulmuştur.
Kuzgun Mağarasındaki dikkat çekici başlıca gözlemler hidrotermal karstlaşmaya ait metrik büyüklükteki
kalsit nodüllerini ve Orta Miyosen denizel fosil depolarını içermesidir. Hidrotermal nodüllerin
varlığı Erken Eosen’deki hipojenik süreçlerin silsilenin yüzey bölümlerine değin etkili olduğunu göstermeleri
açısından önemlidir. Diğer yandan, denizel Miyosen fosillerinin varlığı ise silsilenin üst kotlarını
da kapsayan geniş bölümlerinin kısa süreli de olsa deniz girişiminden etkilendiğini göstermektedir.
BİLDİRİLER
KAYNAKÇA
Klimchouk, A., Bayari, C.S., Nazik, L., Tork, K., 2006, Glacial destruction of cave systems in
high mountains, with special reference to the Aladaglar massif, Central Taurids, Turkey. Acta Carsol
35(2):111–121
Klimchouk, A., Kasjan,Y., Samokhin, G., Nazik, L., Bayari, C.S., Tork, K., Ozel, E., 2006 Kuzgun
Cave in the Aladaglar Massif, Turkey: recent developments and the perspectives. Abstracts, 2nd Middle-East
Speleology Symposium, Lebanon, April 21-23, 2006. - pp.52-53.
Törk, K., 2008, Aladağlar’da (Niğde-Kayseri-Adana) buzullaşma evrelerinin karstlaşma üzerine
etkileri, Hacettepe Üniversitesi, Fen Bilimleri Enst. Doktora Tezi, Ankara
149
MAĞARA ÇÖKELLERİNİN GEÇMİŞ İKLİM
ARAŞTIRMALARINDA KULLANILMASI: İNCESU
MAĞARASI DİKİT KAYITLARINA GÖRE ORTA
TOROSLARDA SON 45000 YILLIK İKLİM DEĞİŞİMİ
Gizem Erkan 1 , Mertcan Özbakır 1 , C. Serdar Bayarı 1 , Hai Cheng 2 ,
N. Nur Özyurt 1 , Dominik FleItmann 3
1,
Hacettepe Üniversitesi, Jeoloji Mühendisliği Bölümü, Beytepe, TR-06800 Ankara, Türkiye gizems@
hacettepe.edu.tr
2,
Department of Geology & Geophysics University of Minnesota 108 Pillsbury Hall, 310 Pillsbury Dr.
SE Minneapolis, MN 55455-0219 cheng021@umn.edu
3,
University of Bern, Institute of Geological Sciences and Oeschger Centre for Climate Change
Research, Baltzerstrasse 1+3, 3012 Bern, Switzerland
fleitmann@geo.unibe.ch
ÖZet
İklim tüm canlıların yaşam koşullarını belirleyen en önemli etkenlerden birisidir. Enlem, yükselti,
kar örtüsü, buz hacmi, deniz yüzey sıcaklıkları, atmosferik kompozisyon, okyanus akıntıları, sera
gazları, Dünya’nın yörüngesinde meydana gelen değişiklikler ve volkanik aktiviteler yerküredeki iklim
sisteminin başlıca bileşenleridir. Bu bileşenlerin bir veya birkaçının değişmesi iklim değişikliklerine
neden olmaktadır. Bununla birlikte, küresel iklimin değişiminde etkili süreçler ve bunlar arası etkileşimler
henüz yeterince kesin biçimde anlaşılamamıştır. Gelecekteki iklim değişimlerinin sağlıklı bir
biçimde öngörülmesi için geçmişteki iklimin nasıl değiştiğinin bilinmesi; bu değişimde etkili süreçler
arası etkileşimlerin güvenilir biçimde saptanması gerekmektedir. Geçmişteki iklim değişimlerine ilişkin
bilgiler mevcut “doğal arşiv” kayıtlarından elde edilmektedir. Başlıca doğal arşivler ise ağaç halkalarından,
kutuplardaki buzullardan, okyanus-deniz-göl tabanı çökellerinden ve mağara çökellerinden oluşmaktadır.
Diğer arşiv tipleri ile kıyaslandığında, mağara çökelleri iklim değişimine ilişkin daha belirgin
izler içermeleri ve bu izlerin oluştuğu dönemlerin daha yüksek yaş hassaslığı ile belirlenebilmesi
nedeniyle öne çıkmaktadırlar. Araştırmalarda en çok tercih edilen çökel formu dikitlerdir. Dikitlerin
yapısal, dokusal, kimyasal ve izotopik özellikleri dış ortam koşullarından etkilenmektedir. Dikitlerin
gelişim ekseni boyunca elde edilen oksijen-18, karbon-13 ve iz element verileri yüksek hassaslıktaki
uranyum/toryum (Th-230) yaş verileri ile desteklendiğinde geçmiş ortam koşulları hakkında değerli
bilgiler sunmaktadırlar. Bir çökeldeki oksijen-18 değişimleri çökelin oluşum dönemindeki yüzey sıcaklık
değişimlerinin güvenilir bir göstergesidir. Benzer biçimde, çökellerdeki karbon-13 izotop değişimleri
çökelin oluştuğu dönemde yüzeyde egemen olan bitki tür ve bolluğunun göstergesidir. Konuyla
ilgili bir örnek olarak, bu çalışmada orta Toroslardaki İncesu Mağarasından alınan bir dikit örneğine
ait oksijen-18 ve karbon-13 duraylı izotop verileri son 45,000 yıl boyunca ortam ve iklim koşullarının
tahmin edilmesi amacıyla kullanılmıştır. Çökelin izotop kayıtları Younger Dryas, Son Buzul Maksimumu,
Heinrich olayları (3-4) ve 8200 yıl olayı gibi önemli küresel iklim olaylarının orta Toroslarda da
etkili olduğunu göstermektedir.
Anahtar kelimeler: paleoiklim, paleoortam, mağara çökeli
150
USE OF CAVE DEPOSITS IN PALEOCLIMATE
RESEARCH: THE CLIMATE IN THE MIDDLE TAURUS
DURING THE LAST 45000 YEARS BASED ON
STALAGMITE RECORDS OF THE INCESU CAVE
Gizem Erkan 1 , Mertcan Özbakır 1 , C. Serdar Bayarı 1 , Hai Cheng 2 ,
N. Nur Özyurt 1 , Dominik FleItmann 3
1, Hacettepe Üniversitesi, Jeoloji Mühendisliği Bölümü, Beytepe, TR-06800 Ankara, Türkiye gizems@
hacettepe.edu.tr
2, Department of Geology & Geophysics University of Minnesota 108 Pillsbury Hall, 310 Pillsbury Dr.
SE Minneapolis, MN 55455-0219 cheng021@umn.edu
3, University of Bern, Institute of Geological Sciences and Oeschger Centre for Climate Change
Research, Baltzerstrasse 1+3, 3012 Bern, Switzerland
fleitmann@geo.unibe.ch
BİLDİRİLER
ABSTRACT
Climate is one of the most important factors that determines the living conditions of all creatures.
Topography, snow cover, ice volume, sea surface temperature, atmospheric composition, ocean
currents, greenhouse gases, variations in Earth’s orbit and rotation, volcanic activities are the major
actors of climate system. Changes in one or more of these actors results in climate system changes.
However, processes affecting the global climate change and the interactions between them are not well
understood yet. The reliable prediction of the future climate changes requires a robust understanding
of the past changes in climate and the interactions between the processes that result in these changes.
The data on past climate changes are obtained from the present records of the “natural archives”. Major
natural archives include tree rings, polar ice cores, ocean-sea-lake sediments and cave deposits/sediments.
Compared to others, cave sediments (speleothems) become prominent as they contain more
specific records of past climate changes that can be dated with much better precision. Stalagmites
are preferred over the other types of cave deposits in past climate research. The structural, textural,
chemical and isotopic properties of stalagmites are affected by external environment conditions. When
supported highly precise uranium/thorium (Th-230) age data, the oxygen-18, carbon-13 isotope and
trace element data obtained along the growth axis of stalagmites provide invaluable information about
past environment conditions. The oxygen-18 variations recorded in a cave deposit constitute a reliable
proxy for the changes in surface temperature and source of precipitation during the period of its formation.
Similarly, the variations in carbon-13 isotope record reflect changes in dominant plant types and
the environmental conditions that affect their abundance. In this study, oxygen-18 and carbon-13 data,
obtained from a stalagmite belonging to the Incesu Cave located in the middle Taurus range, are used
to evaluate the past climate and environment changes during the last 45.000 years. The isotope records
of sample reveal that important global climate events like Younger Dryas, Last Glacial Maximum, Heinrich
Events (3-4) and 8200 BP event have influenced the climate in the middle Taurus range.
Keywords: paleoclimate, paleoenvironment, cave deposit
151
GİRİŞ
Uzun bir süre gözlemlenen sıcaklık, nem, hava basıncı, rüzgar, yağış gibi meteorolojik olaylar
iklim tanımının yapılmasında kullanılan kavramlardır. Enlem, yükselti, yer şekilleri, kar örtüsü, buz
hacmi, deniz yüzey sıcaklıkları, atmosferik kompozisyon, okyanus akıntıları bunların yanı sıra sera
gazları, buz örtüleri, volkanik aktiviteler, Dünya’nın ekseninde ve dönüşünde meydana gelen değişiklikler
iklim sisteminin birer parçasıdır. İklim küçük ölçekli sistemler arasındaki ilişkiyle ortaya çıkan
büyük ölçekli bir sistemdir. Küçük ölçekli sistemlerin kendi içinde ve sistemlerin birbirleri arasında
meydana gelen etkileşimler iklimi önemli ölçüde etkilemektedir. Yeryüzünde Dünyanın var olmasıyla
birlikte sürekli değişimler meydana gelmektedir. Milankovitch döngüleri, solar döngüler, Kuzey Atlantik
salınımı, Güney salınımı-El Niño gibi periyodik olan ve volkanik aktiviteler, plaka tektoniği, solar
radyasyon değişimleri ve rüzgarlar gibi periyodik olmayan süreçlerle birlikte tektonizma gibi yerkabuğu
aktiviteleri, okyanuslar, atmosferik hareketler, buzullar ve bu bileşenler arasındaki geri beslenim
mekanizmaları iklimin dinamik bir sistem olarak tanımlanmasını sağlamaktadır. İklimsel değişimler
bahsedilen bu faktörlerin etkisiyle meydana gelmektedir. İklim sisteminin bileşenlerinde görülen değişimler
lokal ve/veya küresel ölçekte iklim değişikliklerine neden olmaktadır. Gelecekteki iklim değişimlerinin
sağlıklı bir biçimde öngörülmesi insan türünün geleceği açısından önem taşımaktadır. İklimin
gelecekteki değişiminin anlaşılabilmesi için öncelikle geçmişteki iklim değişimlerinin neden ve nasıl
oluştuğunun bilinmesi gerekmektedir. Bu kapsamda gelecekteki iklim durumlarını belirlemek amacıyla
iklim modelleri oluşturulur. Oluşturulan modellerle iklimsel parametrelerin değişiminin nasıl olduğu,
yeryüzü koşulları ve iklimin bu koşullardan nasıl etkilendiği anlaşılmaya çalışılır. İklim üzerinde etkili
olan faktörler farklı zaman ölçeklerinde değişikliklere neden olmaktadır. Yeryüzünde son iki milyon yıl
boyunca birçok değişim meydana gelmiştir. Çeşitli iklimsel değişimler nedeni ile Kuvaterner boyunca,
Pleyistosen ve Holosen’de farklı iklimsel koşullar yer almıştır. Böylece farklı ölçekli iklimsel değişiklikler
ile dünya birçok iklimsel dalgalanmaya sahne olmuştur (Şekil 1).
Şekil 1. İklimi etkileyen faktörler ve tanımlanan önemli iklimsel olaylar (Anderson, 2007)
Konuyla ilgili bir örnek olarak, bu çalışmada orta Toroslardaki İncesu Mağarasından alınan bir
dikit örneğine ait oksijen-18 ve karbon-13 duraylı izotop verileri son 45.000 yıl boyunca ortam ve iklim
koşullarının tahmin edilmesi amacıyla kullanılmıştır.
152
MATERYAL VE YÖNTEM
Dünya genelinde geçmiş iklim değişimlerinin nedeninin ve sonuçlarının belirlenebilmesi için
mevcut “doğal arşiv” kayıtlarından yararlanılmaktadır. Geçmişteki iklim değişimlerine ilişkin bilgiler
ağaç halkalarından, kutuplardaki buzul karotlarından, okyanus-deniz-göl tabanı çökel karotlarından
ve mağara çökellerinden elde edilmektedir. Buzul karotlarının geçmiş ~500 bin yıllık dönem ile sınırlı
olması, denizel ya da gölsel çökellerin oluşum yaşlarının hassas biçimde belirlenemeyişi nedeniyle
paleoiklim araştırmalarında mağara çökelleri önem kazanmıştır. Doğal arişiv kayıtları içinde mağara
çökelleri geçmiş iklimin anlaşılmasında kullanılabilecek en iyi izleri içermeleri ve çok yüksek hassasiyetle
(+/-10 yıl) yaş tayini yapılabilmesi nedeniyle öne çıkmaktadır. Bu çökellerden elde edilen oksijen-18
verileri paleoiklim, karbon-13 verileri ise paleoortam koşulları hakkında bilgi sağlamakatadır.
Aynı zamanda diğer doğal arşiv kayıtlarından farklı olarak mağara çökelleri yeryüzünde hemen her
yerde bulunabilmektedir. Böylece iklimin yeryüzünün farklı yerlerinde nasıl değiştiğinin anlaşılmasını
mümkün kılmaktadır.
Mağara çökellerinde 18 O ve 13 C izotoplarının çeşitlilik göstermesi yeryüzünde okyanuslar, atmosfer,
toprak zonu, mağara sistemindeki çeşitli çevresel süreçler arasındaki etkileşim ve değişimler sonucunda
meydana gelmektedir. Mağara çökellerinde gelişim ekseni boyunca oksijen izotop değişimleri
paleosıcaklığın bir göstergesi olarak değerlendirilmektedir. Çökelde δ 18 O değişimleri zaman içindeki
yüzey sıcaklık değişimleri ile ilişkilendirilmektedir (Bradley, 1999). Mağara çökellerindeki karbon
izotopları topraktaki CO 2
’den elde edilen karbon ile kayacın çözünmesinden elde edilen karbon arasındaki
dengeyi ifade etmektedir. Toprak zonu kökenli karbonda 13 C gelişimi C 3
, C 4
ve CAM olarak adlandırılan
üç bitki türünün fotosentez döngüsü sonucunda gerçekleşmektedir. (Clark and Fritz, 1997)
Mağara çökellerinden elde edilen duraylı izotop verileri yaş tayinlerine ( 230 Th) dayalı yaş modelleri
ile birleştirilerek oksijen-18 ve karbon-13 zaman serileri oluşturulur. Daha sonra veri setleri incelenerek
küresel iklim olaylarının örneklenen çökele ve bulunduğu bölgeye etkisi anlaşılmaya çalışılır.
BİLDİRİLER
BULGULAR VE SONUÇLAR
Bu çalışmada İncesu Mağarası’ndan alınan yaklaşık 35 cm uzunluğunda bir dikit örneği incelenmiştir.
Örneğin dış yüzeyinin açık kahverevgi- sarı renkte olduğu, kesilmiş iç yüzeyinde birkaç milimetre
kalınlığa kadar gelişmiş, açık ve koyu renkli laminaların yer aldığı görülmektedir. Örnek üzerinde
seçilen 24 noktada detaylı 230 Th yaş tayini analizleri gerçekleştirilmiştir. Örneğin yaklaşık 45.000 yıllık
bir zaman aralığında gelişim gösterdiği ve gelişim sürecinde 4527-7868 GÖ, 13229-29000 GÖ ve günümüzden
önce 2386 yılı olmak üzere üç zamansal boşluk içerdiği belirlenmiştir (Şekil 2).
İncesu Mağarası’ndan alınan dikit örneğinin kararlı izotop içeriğinin belirlenmesi için dikit gelişim
ekseni boyunca 1 mm aralıklarla toz örnek alınmış ve oluşum zamanı boyunca 18 O ve 13 C izotop
içeriklerinin değişimi izlenmiştir. Dikit örneğinden elde edilen oksijen-18 ve karbon-13 duraylı izotop
verileri son 45.000 yıl boyunca ortam ve iklim koşullarının tahmin edilmesi amacıyla kullanılmıştır. 18 O
ve 13 C verileri değerlendirildiğinde 18 O izotopunun daha negatif değerleri daha yağışlı ve ılıman koşulları,
13 C izotopunun daha negatif değerleri yağış miktarında ve dolayısıyla bitki örtüsünde bir artışın
meydana geldiği koşulları yansıtmaktadır. Çökelin izotop kayıtları Younger Dryas, Son Buzul Maksimumu,
Heinrich olayları (3-4) ve 8200 yıl olayı gibi önemli küresel iklim olaylarının orta Toroslarda da
etkili olduğunu göstermektedir (Özbakır, 2010) (Şekil 3).
153
Şekil 2. İncelenen dikit örneğine ait örnekleme noktaları (Özbakır, 2010)
Younger Dryas (YD) günümüzden önce ~11500 ile 12800 yılları arasında küresel ölçekte meydana
gelen bir soğuma sürecidir. Grönland buzul kayıtlarından (GRIP ve GISP2) elde edilen sonuçlar (Alley,
2000) ile belirlenen bu soğuma sürecinin Orta Anadolu’da da eş zamanlı olarak gerçekleştiği görülmektedir.
Orta Anadolu’da YD soğuma süreci daha soğuk ve kurak, yağış miktarının azaldığı bu şartlara
bağlı olarak gelişen bitki örtüsü yayılımında azalma şeklinde etkili olmuştur (Şekil 3).
Yaklaşık 12000-60000 yıl önce meydana gelen ve Heinrich Olayları olarak tanımlanan soğuma
periyotları dikit örneğinde görülen bir diğer önemli iklim sürecidir. Heinrich Olayları 6 dönem şeklinde
tanımlanmaktadır. Yaklaşık 12000 yıl (H0), 16800 yıl (H1), 24000 yıl (H2), 31000 yıl (H3), 38000
yıl (H4), 45000 yıl (H5) ve 60000 yıl (H6) olarak ifade edilmektedir. İzotop verileri incelendiğinde
H3 ve H4 olaylarının dikit örneğinin gelişim zamanı içinde kaldığı görülmektedir. Heinrich 3 olayı
Orta Anadolu’da günümüzden önce yaklaşık 30000 yıl dolaylarına, Heinrich 4 olayı günümüzden önce
~35000 dolaylarına karşılık gelmektedir (Şekil 3).
Dikit örneğinde gözlenen bir diğer önemli iklimsel olay “8200 Yıl Olayı” olarak adlandırılan
soğuma sürecidir. Günümüzden 8200 yıl önce meydana gelen ani sıcaklık azalması olayı Younger
Dryas sürecinden daha ılıman ancak Küçük Buz Çağı’ndan daha şiddetli bir şekilde görülmüştür. İncesu
Mağarası’na ait olan örnekte 8200 yıl olayının Orta Anadolu’da günümüzden önce ~8300 yıl dolayında
gerçekleştiği görülmektedir. Önemli bir diğer olay günümüzden yaklaşık 4200 yıl önce meydana gelen
ve tarihte de Mezopotamya’da Akad İmparatorluğu’nun sona ermesinin sebebi olarak görülen “4200 Yıl
Olayı”dır. Sıcaklık azalması şeklinde görülen bu olay önemli ortamsal değişimlerin meydana gelmesine
neden olmuştur (Arz et al., 2006). Dikit örneğinin 18 O ve 13 C izotoplarında gözlenen değişimler önemli
bir yağışsız/kurak dönemin gerçekleştiğini ve bitki örtüsü yayılımında bir azalmanın olduğunu ifade
etmektedir.
154
BİLDİRİLER
Şekil 3. İncelenen dikit örneğine ait 18O ve 13C verileri, yaşlandırma noktaları (kırmızı noktalar) ve örnekte
gözlenen küresel iklim olayları (Özbakır, 2010)
TEŞEKKÜR
Arazi çalışmalarında gösterdikleri katkıdan dolayı MTA Karst ve Mağara Araştırmaları Birimi’nden
Dr. Koray Törk ve MTA Hidrojeoloji Birimi’nden Dr. Noyan Güner’e teşekkür ederiz.
KAYNAKÇA
Alley, R. B., 2000, The Younger Dryas cold interval as viewed from central Greenland, Quaternary
Science Reviews, 19, p. 213-226
Anderson,D., Goudie, A., Parker, A., 2007, Global Enviroments through the Quaternary, Oxford
University Press, New York, 359 pages
Arz, H. W., Lamy, F., Patzold, J., 2006, A pronounced dry event recorded around 4.2 ka in brine
sediments from the Northern Sea, Quaternary Research, 66 p. 432-441
Bradley, S. R., 1999, Paleoclimatology, Reconstructing Climates of the
Quaternary, 2nd Edition, International Geophysical Series, 68, p. 3.
Clark, I.D., Fritz, P., 1997, Environmental Isotopes in Hydrogeology, Lewis Publishers, USA, 328
p.
Özbakır, M., 2010, Orta Güney Toroslarda Kuvaterner Paleoikliminin Karst Evrimine Etkisinin
İncelenmesi, Yüksek Lisans Tezi, H.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara, 77s.
155
Yağlıpınar Formasyonu’nun Sedimantolojisi,
Pınarbaşı Kuzeyi, Kayseri
Fatma TARAF & İbrahim TÜRKMEN 1
Fırat Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü,
TR-23119 Elazığ, Türkiye
1, iturkmen@firat.edu.tr
ÖZet
Kayseri ili Pınarbaşı ilçesinin kuzeyinde yer alan inceleme alanının jeolojik birimlerini Çardakboğazı
Dere Formasyonu (Permiyen), Aşıdağı Formasyonu (Triyas), Topmeşe Tepe Formasyonu (Jura-
Kretase), Pınarbaşı Grubuna ait Kocadağ Kireçtaşı Üyesi (Jura- Kretase)-Yeldeğirmeni Tepe Kireçtaşı
Üyesi (Üst Jura- Alt Kretase), Maden Tepe Formasyonu (Meastrihtiyen - Paleosen), Yağlıpınar Formasyonu
(Paleosen- Eosen) ve Köprübaşı Formasyonu (Pliyosen) oluşturur.
Yağlıpınar Formasyonu bu çalışmada Altıkesek Üyesi ve Karaboğaz Üyesi olmak üzere iki birime
ayırılmıştır. Altıkesek üyesi orta yelpaze ve dış yelpaze fasiyes topluluklarından oluşmuştur. Orta yelpaze
fasiyes topluluğu matriks destekli konglomeralar, tane destekli konglomeralar, teknemsi çapraz
tabakalı kumtaşları ve yatay tabakalı kumtaşları ile temsil edilen örgülü kanallardan oluşur. Kalişli
düzeyler içeren kırmızı çamurtaşları, ince taneli kumtaşları ve merceksi geometrili kireçtaşları içeren
kırmızı çamurtaşları dış yelpaze fasiyes topluluğunu karakterize eder. Karaboğaz üyesi ise, taşkın düzlüğü
ve göl çökellerinden kuruludur. Havzada geniş yayılım gösteren ve kalişli düzeyler içeren kırmızı -
kahverengi masif çamurtaşları taşkın düzlüğü fasiyes topluluğu olarak yorumlanmıştır. Yoğun kuruma
çatlakları ve mikrokarst yapıları ile Chara fosilleri ve stromatolitik düzeyler içeren masif kireçtaşları ise
göl tortullarını oluşturur.
Yağlıpınar Formasyonu’nun fasiyes özellikleri ve dolgu karakteristikleri bunların KD-GB doğrultulu
bir grabende oluştuğunu göstermektedir. Buradaki alüvyal çökeller temeldeki Permiyen–Kretase
yaşlı kireçtaşlarından kaynaklanmıştır.
Anahtar kelimeler: Sedimantoloji, alüvyal yelpaze, taşkın düzlüğü, göl, Yağlıpınar Formasyonu,
Kayseri.
156
Sedimentologıc Features of Yağlıpınar
Formation, Northern Pınarbaşı, Kayseri
Abstract
Fatma TARAF & İbrahim TÜRKMEN 1
Fırat Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü,
TR-23119 Elazığ, Turkey
1, iturkmen@firat.edu.tr
BİLDİRİLER
Stratigraphic units of the study area that located in the north of Pınarbaşı township of Kayseri
are represented by Çardakboğazı Dere Formation (Permian), Aşıdağı Formation (Triassic), Topmeşe
Tepe Formation (Jurassic-Cretaceous) - Yeldeğirmeni Tepe Limestone member (Upper Jurassic-Lower
Cretaceous) and Maden Tepe Formation (Maestrichtian-Paleocene) of Pınarbaşı Group Yağlıpınar
Formation (Palaeocene -Eocene) and Köprübaşı Formation (Pliocene).
In this study Yağlıpınar Formation has been divided as Altıkesek member and Karaboğaz member.
Altıkesek member is characterized by middle alluvial fan and distal fan deposits. Middle fan deposits is
composed of matrix supported conglomerate, clast supported conglomerate, trough crossbedded sandstone
and horizontal stratified sandstone characterizing braided channels. Distal alluvial fan deposits
consist of fine grained sandstone, caliche bearing red mudstone and lenticular body limestone. Karaboğaz
member is composed of floodplain deposits and lacustrine deposits. Massive mudstone bearing
carbonate nodules was widely developed in the basin characterizing flood plain deposits. Lacustrine
deposit is composed of massive limestone that contain mudcracks, microcarst, charophytes fossils and
stromatolite.
Facies aspects and basin fill characteristics of Yağlıpınar Formation indicate that the sequence
was developed NE-SW oriented graben. The alluvial deposits were derived from limestone forming
Permian-Cretaceous basement.
Keywords: Alluvial fan, flood plain, lacustrine, Yağlıpınar Formation, Kayseri, Turkey.
157
LÜBNAN DAĞININ KARSTİK ÖZELLİKLERİ
Fadi H. Nader
Liban Mağara Araştırma Kulübü (S.C.L.)
fadi.nader@gmail.com
ÖZET
Lübnan Dağı (Mount Lebanon) Lübnan’ın batısında, Akdenizin doğu kıyısı boyunca denize paralel
uzanan (32 ° 34’ ve 34 ° 41’ kuzey enlemleri arasında) bir dağ sistemidir. Toplam yüzölçümü 10,450
km 2 olan Lübnan’ın 7000 km 2 ’si (% 67) karstik kayalardan oluşan bir bölgedir (mesozoyik–senozoyik
çağ). Lübnan ve Karşı–Lübnan (Anti–Lebanon) Dağları kuzeydoğu–güneybatı yönlü uzanan ve aralarında
Bekaa adı verilen yüksek bir ova bulunan, birbirine paralel iki dağ sistemidir. Deniz seviyesinden
ortalama yüksekliği 2200 m’yi aşan ve uzunluğu yaklaşık 170 km olan Lübnan Dağı, batı Akdeniz’den
gelen rüzgarlara karşı iyi bir engel oluşturmaktadır. Her iki dağda bol miktarda yağmur ve kar yağışı
görülmektedir. Buna karşın, Beqaa vadisinde ve güney-batı Lübnanda ise daha az yağış görülür. Her
yıl mayıs ayndan ekim ayına kadar hemen hemen hiç yağış olmazken, yıllık yağış miktarının % 80’i
Kasım’dan Şubat’a kadar görülmektedir. Lübnan dağlarının yükseklerinden aşağıya sürekli akan 11 adet
akarsu bulunmaktadır.
Lübnandaki karstik özellikler, çeşitli etkenlerin farklı kombinasyonu (iklimsel, tektonik, jeomorfolojik,
hidrolojik) ve nispeten farklı karbonat yapıları nedeniyle çok geniş bir değişkenlik gösterir.
Katılımımızın amacı, Lübnan Dağı’ndaki bazı karstik özellikleri temel ve basit anlamda tanıtmak ve
Lübnan Karst Araştırmaları’ndaki son gelişmelere ışık tutmaktır. Yüksek irtifalarda bulunan kırık
karbonat tabakalardaki derin karstlaşma, suyun hızlı bir biçimde süzülmesine izin vererek, karstik su
kaynaklarını, kıyı ve denizaltı su kaynaklarını besleyen yeraltı su rezervine katkıda bulunur. Bu bölgedeki
mağara ağı doğal olarak bulunduğu yer ile (yükseklik, litoloji) ilgilidir. Dolayısıyla, belirgin üç
bölge (I, II, III) sahip oldukları karakteristik karstik özellikleriyle tanıtılacaktır. Nispeten yüksek irtifa
mağaraları (I. Bölge) kaya oluşumu ve litoloji’ye göre başlıca iki gruba ayrılır– Jura jeolojik zamandaki
tekdüze kalker derin, dikey mağaralar ve Kretase zamandaki kalker ara katmanlı, pekmez toprağı/
volkanik labirent, yatay mağaralar. Bunlar, kıyısal freatik mağaralardan (III. Bölge; Jura tabakasında–
dağlardan geri doldurulan yeraltı su rezervlerine yatay bağlantı oluşturur) ve kıyısal fosil mağaralardan
(Kretase tabakasında) farklı olarak anlatılacaktır. Lübnanın herkes tarafından bilinen Jeita Mağarası
ise III. Bölgenin Jura karst sistemine bağlıdır, bu mağarada hidroloji ve mağara oluşumu araştırmalarında
bir çok çalışma yapılmıştır. Bu şekildeki araştırmaların bazı sonuçları hakkındaki bilgiler de
sizlere sunulacaktır.
Anahtar kelimeler: Jura, Mağara, boşaltma katsayısı, Mağara topografyası, mağara oluşumu, Jeita,
Lübnan.
158
KARST FEATURES IN MOUNT LEBANON
ABSTRACT
Fadi H. Nader
Spéléo-Club du Liban (S.C.L.)
fadi.nader@gmail.com
Lebanon is located along the central-eastern coast of the Mediterranean Sea (between latitudes
32°34’N and 34°41’N). The total Lebanese land surface is 10,450km2, with about 7,000km2 (or 67%)
of the territory covered with karstified carbonate rocks (Mesozoic – Cenozoic in age). The Lebanon and
Anti-Lebanon are two parallel mountainous ranges, trending north-northeast-south-southwest; they
are separated by a high-plain called the Bekaa. Mount-Lebanon has average altitudes exceeding 2200m
above sea level for a length of 170km, forming an efficient obstacle for the westerly winds blowing from
the Eatsern Mediterranean realm. Precipitation (rain and snow) falls in abundance on both Lebanese
mountain ranges. In contrast, less rainfall occurs in the Beqaa valley and in the southwestern portion
of Lebanon. About 80% of precipitation falls from November through February, while almost no rain
occur from May to October (the dry/recession period). There are 11 perennial streams flowing from the
high ranges of Mount Lebanon, from typical karstic springs.
Karstic features are characterized by a broad diversity in Lebanon, due to the complex combination
of various factors (e.g. climatic, tectonic, geomorphologic, hydrological) and the relatively small
dimensions of carbonate structures. This contribution attempts to provide a basic and simple characterization
of some major karst features present in Mount Lebanon and to shed lights on recent progress
in the Lebanese karst research. Deep kasrtification in fractured carbonate strata at high altitudes
allows rapid infiltration contributing to a considerable reserve of groundwater, which emerges eventually
from karst springs as well as coastal and submarine confined springs. The cave networks are inherently
associated with their location (e.g. altitude, lithology). Accordingly, three distinct zones (I, II,
III) with characteristic karstic features are presented. The relatively high altitude caves (Zone I) mainly
fall in two groups based on the corresponding rock formation and lithology – deep, vertical caves in the
monotonous limestone-made Jurassic sequence; and labyrinth, lateral caves in the marl/volcanics and
limestone interlayered Cretaecous sequence. These are discussed separately from the coastal phreatic
caves (Zone III; in the Jurassic strata – forming lateral collectors of reserved groundwater recharged
from the highland) and the coastal fossil caves (in the Cretaceous strata). The traditionally known show
cave of Lebanon, Jeita, belongs to Jurassic karst system of Zone III and has been lately subject to several
studies in hydrogeology and speleothem investigations. Information about some results of such
studies will be also presented.
BİLDİRİLER
Keywords: Jurassic, Caves, Discharge coefficient, Cave topography, Speleothems, Jeita, Lebanon.
159
TURİZME AÇILMIŞ MAĞARADA (MENCİLİS MAĞARASI-
KARABÜK) BİYOÇEŞİTLİLİĞİN GÖZLEMLENMESİ
Pınar YILDIZ 1,2 , Meltem ALTUNÖZ ²
1, Mağara Araştırma Derneği
2, Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Biyoloji ABD
pinaryildiz28@gmail.com
Özet
Mağaralar karanlık, yüksek nem ve düşük sıcaklık gibi özelliklerinden dolayı çevremizde
gördüğümüz diğer ekosistemlerden farklı özellikler taşırlar. Kırılgan ve hassas ekosistemler oldukları
için, dışarıdan gelebilecek en ufak etkiler bile geri dönüşü olmayan hasarlara neden olabilir. Turizme
açılmış mağaralar bu açıdan büyük tehlike altındadır. Yapay ışıklandırma için kullanılan lambalar,
çevrelerinde mağara için doğal olmayan yosunlaşmaya neden olmaktadır. Mencilis Mağarası’ nda
yapılan gözlemlerden elde edilen sonuçlar bu görüşü desteklemektedir. Yapılan araştırma ile Mencilis
Mağarası’ndaki yapay ışıklandırmanın, mağara ekosistemi üzerindeki olumsuz etkileri, bu etkilerin
nedenleri ve bu nedenlerin ortadan kaldırılması için alınması gereken önlemler ortaya konulmuştur.
Anahtar kelimeler: Mağara, turizm etkisi, biyoçeşitlilik, yapay ışıklandırma, yapay ışık florası
160
Observation of BioDiversIty in TourIstIc
Caves (Mencilis Cave - Karabük)
Abstract
Pınar YILDIZ 1,2 , Meltem ALTUNÖZ ²
1, Cave Research Association
2,
Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Biyoloji ABD
pinaryildiz28@gmail.com
BİLDİRİLER
Because of their low light, high humidity and low temperature conditions cave ecosystems differ
from those we are accustomed to see on the surface. Since they are very sensitive and fragile even the
smallest outside effects can cause irreversible damages, thus caves selected for tourism are under grave
danger. Among these negative affects damages caused by improper artificial lighting are most visible.
Light sources used in artificial lighting cause unnatural moss growth in their surroundings. Observations
made at Mencilis cave clearly portray this situation. This study will analyze the negative effects of
artificial lighting on Mencilis Cave, underlying reasons of these effects and feasible preventative measures
that can be taken.
Keywords: Cave, Effects of Tourism, biodiversity, artificial lighting, lampenflora
161
Giriş
Mağaralar yeryüzü ortamlarından farklı ışık, sıcaklık ve nem özelliklerine sahip olmasından dolayı
farklı bir ekolojik yapıya sahiptir. Faunistik yapı bu etmenlere göre gelişirken floristik yapı ise mağaranın
doğal ışık alan bölgesine kadar gerçek bir gelişme gösterir. Fakat mağaraların karanlık bölgelerinde
dışarıdan sel suları vs. ile girmiş olan tohumların bir miktar büyüme gösterdiğini daha sonra ise ışık
kaynağı olmadığı için öldüğünü söyleyebiliriz.
Mağaralar kırılgan ve hassas ekosistemler oldukları için, dışarıdan gelebilecek en ufak etkiler bile
geri dönüşü olmayan hasarlara neden olabilir. Turizme açılmış mağaralarda yapay ışıklandırma kullanıldığından,
lambalar çevresinde doğal olmayan yosun tabakaları görülmektedir. Hatta bazı mağaralarda,
özellikle inceleme yapılan Mencilis Mağarası’nda bu yosunlaşma daha da ileri giderek karasal bitkilere
yerini bırakmıştır. Yosun oluşumu sadece ve sadece mağaraların gün ışığı alabilen giriş zonu için
doğaldır; içeride rastlanan yosunlaşma, doğal olarak düşük besinli olması gereken mağaralara besin
girdisine (yosun) neden olur. Bu durum hem mağara ortamının doğallığını bozmakta hem de mağarada
yaşayan canlıları tehlike altına sokmaktadır.
Turizm mağaralara, sıcaklık ve karbondioksit artışı ile en büyük etkiyi yapmaktadır. Ziyaretçi
sayısı fazla olan turistik mağaralarda bu durum yapay ışığın ortama olan etkisini artırmakta ve ortamda
eksik olan ışık enerjisinin (foton enerjisi) bu şekilde sisteme girmesine neden olmaktadır.
Mencilis Mağarası yapısı gereği eşsiz bir güzelliğe sahiptir, fakat bilinçsiz ışıklandırmadan dolayı
ışık kaynaklarının etrafında alg, yosun, eğrelti otları vb. oluşumu gözlemlenmektedir. Giriş kısmından
mağaranın içlerine doğru ilerledikçe koşullar daha durağan hale geçmekte ve bu durum da ışık kaynaklarının
etkisini artırmaktadır.
Turizmin Etkileri
Mağara turizminde, ziyaretçilerin mağara ortamlarını görmeleri için konulan ışık kaynakları
karanlık ortama yapay yollarla ışık enerjisinin ortama girmesine neden olmaktadır. Mağaraya giren her
ziyaretçinin ortamdaki karbondioksit oranını artırdığını düşünürsek, ziyaretçi sayısının fazla olmasıyla
ile belirli bir seviyede kalması gereken karbondioksit oranının artmasına neden olur. Bunlara ilave
olarak tohum ve sporlar da ziyaretçilerin üzerlerine yapışarak mağara ortamına giriş yaparlar.
Mağaralara konulan yapay ışık kaynakları ortam sıcaklığının kontrolsüz bir biçimde yükselmesine
sebep olur. Buna ilave olarak, ziyaretçiler mağaraya girdiğinde, vücut ısılarından ötürü ortamda
sıcaklık artışına neden olurlar. Yani günlük ziyaretçi sayısının artması ile ortamdaki havanın ısınması
arasında pozitif bir korelasyon bulunur. Bu sıcaklık etkisi, özellikle mağara turizminin yoğun olduğu yaz
aylarında daha net bir biçimde görülmektedir. Mağaranın yapısı gereği eğer iyi bir ventilasyonu varsa,
bu sıcaklık artışı kendisini bir sonraki güne kadar tölere edebilir, fakat ventilasyon iyi değil ise, bu artış
sezon boyu artarak devam eder ve mağara yapılarına zarar verecek düzeye gelir.
Ziyaretçilerin mağaralara girmesinin sonucu olan sıcaklık artışına ek olarak havadaki karbondioksit
oranı da artar. Normal şartlarda, mağara ortamındaki hava dışarıdaki havaya oranla 2 – 20 kez daha
fazla karbondioksit içermektedir. Literatürde yapılan çalışmalar göstermiş ki içerideki CO 2
konsantrasyonu
500 – 600 ppm arasında değişiklik gösterirken, ziyaretçilerden sonra 1500 ppm den daha yukarı
çıkabilmektedir. Bunlara ek olarak ziyaretçilerin solunumla yaydığı CO 2
miktarı kadar büyük olmasa
da, yapay ışık çevresinde büyüyen alg, yosun vb. faunistik elemanlar respirasyonları sırasında CO 2
açığa
çıkarırlar.
Karanlık bir mağara ortamına ışık kaynağı konulduğunda çevresine yayacağı tek zararlı etken
sıcaklık olmayacaktır. Sıcaklıkla birlikte bir enerjiyi de, foton enerjisi, çevresine verecektir. Çevreye
yayılan bu fotonlar, alg gelişimi için uygun ortamı hazırlar. Substratum olarak kayaç yüzeyleri, inorganik
karbon kaynağı olarak havada zaten yoğun miktarda bulunan CO 2
konsantrasyonu ve ön koşulların
162
tamamlanması için gerekli olan foton enerjisini de yapay ışık kaynaklarından alan spor ve tohumlar,
çimlenip, mağara ortamına yerleşirler.
Literatürde, ışık şiddeti ile yapılan çalışmalar göstermiştir ki; 0.5 ile 1 µmol foton m -2 s -1 arasında
değişen foton akı yoğunluğu, alg gelişiminin başlaması için uygun ortamı oluşturur, gelişim ise genellikle
21 µmol foton m -2 s -1 olduğunda devam eder. Siyanobakteri ve diatomeler için ise bu aralık 5 –
6 µmol foton m -2 s -1 dir. Bu durumdan anlaşılıyor ki, alg gelişimi için foton yoğunluğu önceliklidir.
Gelişme için gerekli olan substratum (ışığın etki ettiği kaya yüzeyleri), spektral foton akısı ve klorofil-a
konsentrasyonu ile oldukça yakından ilişkilidir. Kaya ve oluşumların yapısı alg gelişiminin substratum
ihtiyacını karşılar.
Durağan su içine konulmuş yapay ışık kaynakları alg gelişimi için uygun ortamı hazırlar. Litaratürde
bu konu ile ilgili çalışmalar mevcuttur, içlerinden önemli olan bir tanesi de Tokat’ta bulunan
Ballıca Mağarası’ nda yapılmıştır.
BİLDİRİLER
Sekil 1. 250 wattlık ışık kaynağının etkisi. Fotoğraf: Pınar Yıldız
MATERYAL VE YÖNTEM
İnceleme yapmak üzere Şubat 2010 tarihinde Mencilis Mağarası’nda turizmin ve yapay ışığın etkilerini
görmek için örnekleme çalışması yapılmıştır. Mağara girişinden itibaren, ilk istasyon 30 metrede
seçilmiş ve daha sonrasında her 10 metrede bir ışık kaynakları etrafında örnekleme yapılmıştır. Son
örnekleme istasyonu ise, platformun sonundaki 250 wattlık ışık kaynağı çevresinden yapılmıştır. Alg,
liken ve yosun örnekleri kuru kaplarda toplanmış, sulardan alınan örnekler ise %4 lük formaldehite
konulmuştur.
SONUÇLAR
Mencilis Mağarası’nın ışıklandırılmasında çoğunlukla, 25 - 40 watt arasında değişen enerji tasarruflu
ampuller, ayrıca belirli noktalarda 70 – 250 wattlık ışık kaynakları kullanılmaktadır. Bu ampulle-
163
rin ışık şiddetleri genellikle 1800 ile 2600 lümen arasındadır. Işık kaynaklarının hemen hemen tamamı
aydınlatılmak istenen alanlara çok yakın yerleştirilmiş. Mağaranın morfolojik yapısından dolayı da bu
ışık kaynaklarına yakın olan yüzeyler (aydınlatılması gereken alanda ışık şiddetinin 50 lux/ m2 olması
gerektiği düşünülürse) çok yüksek ışık şiddetine maruz kalmaktadır. Bu durumda 70 ve 250 watt lık
lambalar, ışıklandırılması düşünülen alanlara çok fazla ısı ve ışık yayarak aşırı yosunlaşmaya neden
olmuşlar ve geri dönüşümsüz tahribata yol açmışlardır.
Yosunlaşmanın oluşması için ısının yanında yeterli ışık şiddeti de gereklidir. Koşulları durağan
olan mağaraya koyulan sıcak ışık kaynağının, çevresindeki havayı belirli bir dereceye kadar ısıtması
ve mağaraya çok sayıda ziyaretçinin girmesi ortam ısısının artmasına etkendir. Mağaraya düzensiz ve
sık sık yapılan girişler ortamın CO 2
yoğunluğunu artırarak ısı artışına etken olur. CO 2
yoğunluğunun
artması hassas mağara süslerine ağır tahribatlar verir. Işık kaynağı ve ziyaretçilerin etkileri aynı zamanda
mağaranın nemli olan havasını da etkileyerek nem oranını düşürür. Bu etkiler özellikle ışık kaynağının
yakın çevresinde çok daha net görülür. Isınan havayla beraber nemin de azalması alg gelişmi için
uygun ortamı hazırlar.
Biyolojik aktiviteler tahribat ve aşınma ile, gözenekliliği artırarak kayaların içlerine kadar suyu
geçirir. Bu durum oluşumların ve kayaların üzerinde geri dönüşümü mümkün olmayan korozyonlara
neden olur.
Normal koşullarda mağarada bulunmaması gereken fazladan bir besin vardır artık; bitki. Bu bitkiler
besin zincirinde üretici noktasında yerini alır. Üzerine gelecek olan zincirlerde ise mağara ortamında
alışık olmadığımız canlılara rastlamak mümkün olacaktır. Çünkü gerekli olan sıcaklık, ışık ve besin
bu ortamda artık bulunmaktadır. Karasal koşullara göre sucul ortamda floristik elemanların gelişmesi
daha olasıdır, çünkü ortamda yeterli herşey zaten vardır, ışık eksikliği de yapay yollardan sağlandığından
karasal hayata göre daha hızlı alg gelişimi gözlemlenir.
Turizme açılmış mağaralarda, ziyaretçiler, sıcaklığın ve CO 2
oranının artmasına sebep olurlar.
Sıcaklık ve CO 2
artışı ile ortamın nem oranı düşer. Ortamda insan olduğu için sessiz olan mağara ortamında
ses fazlalığı oluşur. Doğal yapı değişir. Mağarada bulunan yarasalar için doğal yapının değişmesi,
kolonilerdeki birey sayılarının azalması anlamına gelir. Eğer bu etmenlerin şiddeti artarsa kolonilerdeki
bireylerin hepsinin ölmesi anlamına gelir.
TARTIŞMA VE ÖNERİ
Literatürdeki çalışmalara göre, yılda 100 saat aydınlanan bir mağarada algler gelişim için yeterli
enerjiyi sağlayamadığından büyüme ve gelişme göstermemişlerdir. Bundan şu sonucu çıkarabiliriz ki,
yosunlaşmayı engellemenin en basit ve etkili yolu, gereksiz aydınlanmanın minimum tutulmasıdır.
Mağaraya küçük ziyaretçi gruplarının yerine, bunların birkaç tanesinin birleşmesiyle oluşan ziyaretçi
grupları, rehber eşliğinde kask ve kafa lambası donanımı ile birlikte girmelidir. Böylece günlük ve
yıllık aydınlanma süresi kısalır ve yosun oluşumunu engellemek için tedbir alınmaya başlanmış olur.
Turizme açılmış mağarada aydınlatma için soğuk ışık kaynağı tercih edilmelidir. Işıklandırma
yapılacak alanda birim yüzeye düşen ışık miktarı 50 lux/m 2 yi geçmemelidir. Işık kaynakları rastgele
değil, amaca yönelik olarak, uygun ve belirli noktalara yerleştirilmeli ve aşırı aydınlıktan bilhassa kaçınılmalıdır.
Şiddetli ışık yayan lambalar yerine, küçük ama etkili olabilecek birçok sayıda ışık kaynağı
tercih edilmelidir. Gereksiz yere ışıklar açık bırakılmamalı, gruplar o bölgeden geçtikten sonra ışıklar
mutlaka söndürülmelidir. Mümkünse ısının rahatça dağıtılabilmesi için ışık kaynakları hava sirkülasyonunun
olduğu yerlere yerleştirilmelidir. Platform aydınlatmalarında, aydınlatma düzeneği platformun
dışına ışık taşırmayacak şekilde kurulmalıdır. Mağara bölümler halinde aydınlatılmalı ve her
bölümün ışıklandırması bir uzaktan kumanda veya bir açma kapama anahtarı ile kontrol edilmelidir.
Mağaranın turizme açılmış bölümünün yıl boyunca sıcaklık, nem ve CO 2
miktarı ölçümleri veri toplama
cihazları ile yapılmalıdır. Bu cihazlar ışıklandırmadan ve ziyaretçilerden en çok etkilenecek yerle-
164
re yerleştirilmelidir. Bu cihazlardan çıkan sonuçlara göre ziyaret süreleri ve sayıları belirlenmelidir.
Mağara içerisine hiçbir şekilde ses kaynağı konulmamalıdır.
TEŞEKKÜR
Bu çalışma, Mağara Araştırma Derneği Koruma Kurulu üyelerince hazırlanan “Karabük - Mencilis
Mağarası Aydınlatma Raporu” ndan desteklenilerek yazılmıştır. Koruma Kurulu üyelerine teşekkür
ederiz.
KAYNAKÇA
BİLDİRİLER
Cigna, A., Burri, E., 2000, Development, management and economy of show caves, International
Journal of Speleology (1/4), s. 1-27
Grobbelaar, Johan U., 2000, Lithophytic algae: A major threat to the karst formation of show
caves, Journal of Applied Phycology v.12, s. 309-315
Mulec,J. ve Kosi, G., 2009, Lampenflora algae and methods of growth control, Journal of Cave
and Karst Studies v.71, no. 2, s. 109-115
Kekillioğlu, A.,2008,Çevresel sürdürülebilirlik ve mağaralar, 4. Ulusal Speloloji Sempozyumu,
Ankara, p 1-21
Kekillioğlu, A., 2008, Mağaralar ve Ekoturizm, 4. Ulusal Speloloji Sempozyumu, Ankara, s. 89-113
A. Pulido-Bosch, W. Martín-Rosales, M. López-Chicano, C. M. Rodríguez-Navarro, A. Vallejos,
1997, Human impact in a tourist karstic cave (Aracena, Spain), enviromental Geology 31 (3/4), s.
142-149
165
MAĞARA EKOSİSTEMLERİNİN KORUNMASINDA
ETKİNLİK VE 2863 SAYILI KÜLTÜR-TABİAT
VARLIKLARINI KORUMA KANUNU
Dr. Selim ERDOĞAN
Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü, Mağara Koruma Birimi
Özet
Mağaraların ekosistem bütünlüğü içerisinde değerlendirilmesi ve alınacak koruma önlemlerinin
belirlenmesinde tüm ekosistem bileşenlerinin dikkate alınması yalnızca Türkiye’de değil, tüm Dünya’da
yeni gelişmekte olan bir yaklaşımdır. Bununla birlikte, mağarabilim açısından önde gelen ülkeler
kurumsal ve yasal koruma çalışmalarını bu yeni yaklaşıma göre şekillendirmektedirler. Ulusal veritabanına
kayıtlı ve bilimsel açıdan incelenmiş 1500’e yakın mağarasıyla Türkiye de mağara ekosistemlerinin
korunmasında etkinliği sağlamak adına kurumsal-yasal altyapısını bu çağdaş yaklaşımla yeniden
yapılandırmalıdır. Bununla birlikte, Türkiye’de mağaralar halen Milli Parklar Kanunu, Kara Avcılığı
Kanunu ve Kültür-Tabiat varlıklarını Koruma Kanunu kapsamında korunmaktadır. Ancak bu kanunların
da korumada etkinlik açısından güçlü ve zayıf yönleri bulunmaktadır. Özellikle 2863 sayılı Kültür
ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun öngördüğü statülerin mağaraların korunmasında ne derece
etkili olduğu ayrıntılı olarak değerlendirilmesi gereken bir husustur. Bu çalışmada söz konusu mevzuat
aracının öngördüğü statüler, bu statüler ile koruma altına alınan mağaralar ve oluşturulan koruma
şemsiyesinin etkinliği irdelenmiştir.
Anahtar kelimeler: Mağara, Koruma, Mevzuat, Doğal Varlık
166
THE EFFICIENCY IN PROTECTING CAVES and LAW
NO: 2863, CULTURAL AND NATURAL HERITAGE
PROTECTION ACT
Abstract
Dr. Selim ERDOĞAN
General Directorate Nature Conservation and Natural Parks, Cave Conservation Unit
BİLDİRİLER
To handle caves with ecosystem integrity and to take into consideration all ecosystem components
in determination of conservation measures are newly developing approaches not only for Turkey but
also for the rest of the world. As regards spelology, towering countries are shaping their institutional
and legislative conservation studies according to this new approach. Turkey, with its scientific inventory
containing approximately 1500 caves, has to restructure its institutional-legislative base in respect
of this contemporary thought in order to activate its conservation efforts. On the other hand, in Turkey
caves are being protected in the frame of National Parks Law, Cultural and Natural Heritage Protection
Act and Hunting Law. However these laws have strengths and weaknesses as regards efficiency in
conservation. Especially efficiency of conservation status suggested by Cultural and Natural Heritage
Protection Act in protecting caves has to be evaluated in detail. In this study conservation status, caves
being protected by this law and the efficiency of this legislative instrument are being discussed.
Keywords: Cave, Conservation, Legislation, Natural Heritage
167
Giriş
Bilim olarak ekolojinin ve bunun uygulama sahası olan çevre korumanın gelişimi henüz çok yenidir.
Ernst Haeckel’in ilk kez “Ekoloji” kelimesini telaffuz etmesinin ve bu kavramın içini Danimarkalı
Eugenius Warming’in doğru içerikle doldurmasının üzerinden henüz yüzyıl gibi kısa bir süre geçmiştir
(Nicholson ve Margetts, 2007., Silvius, 2007). Bir başka deyişle, bilim olarak ekoloji ancak yirminci
yüzyılın başında güncel anlamına kavuşabilmiştir.
Her bilim dalının olduğu gibi, ekolojinin de günlük yaşamda bir uygulama alanı vardır. “Doğa
koruma” şeklinde insan yaşamında yerini bulan bu uygulamalar ise ancak İkinci Dünya Savaşı’nda
yaşanan yıkımdan sonra olanaklı olabilmiştir. Bu dönemde 18 ülke, 7 uluslararası örgüt ve 107 ulusal
kuruluşun kendisini korumaya adamış temsilcileri bir araya gelerek güçlerini birleştirmişler ve Dünya
Doğayı Koruma Birliği’ni 1948 yılında International Union for Protection of Nature (IUPN) adıyla
kurmuşlardır (IUCN, 2007). Daha sonra IUCN olarak tanınacak olan bu örgütün kuruluşu çağdaş çevre
koruma yaklaşımının miladı olarak kabul edilebilir.
Tüm ekosistem bileşenlerini bütüncül bir yaklaşımla korumayı hedefleyen doğa koruma yaklaşımı
bile bu kadar yeni bir geçmişe sahipken, mağaraları ekosistem ölçeğinde ele alan bir koruma yaklaşımının
olgunlaşmış bir felsefi temele ve kurumsal bir yapıya kavuşmuş olmasını beklemek doğru olmayacaktır.
İnsan diğer çoğu ekosistem hizmetinden olduğu gibi mağaralardan da sonu gelmeyecek bir doğal
kaynak olarak yararlanmış, mağaraları ekosistem olarak dikkate alan yaklaşım ancak 1970’lerden sonra
çevre koruma yazınında kendisine yer bulabilmiştir.
Bugün hala pek çok ülkenin mağaralarını ilksel koruma politikaları ve koruma statüleri çerçevesinde
ele aldığı, ancak birkaç ülkenin mağaraları ekosistem bütünlüğü içerisinde değerlendirdiği görülmektedir.
Günümüzde mağara ekosistemlerini korumaya yönelik özgün mevzuat araçları geliştiren
ülkeler arasında Slovenya (Cave Conservation Act, 2003) ve ABD (Federal Cave Protection Act, 1988)
sayılabilir. Ancak Jamaica gibi bazı ülkelerde de yalnızca mağaraları korumaya yönelik yasal düzenlemeler
yapma yönünde girişimler olduğu bilinmektedir. Benzer şekilde Avrupa Parlamentosu 2008
yılında yayınladığı yazılı bildiriyle Avrupa Birliği komisyonuna AB Anayasası’nın 151. maddesi uyarınca
mağaraları ve mağara içi oluşumları korumaya yönelik bir yasal araç hazırlama görevi vermiştir (EU,
2008). Söz konusu yasa taslağı “direktif” niteliği kazanarak Avrupa Birliği sınırları içerisinde yürürlüğe
girdiği tarihte aday ülke konumundaki Türkiye açısından da bağlayıcı bir nitelik kazanacaktır.
Türkiye’de Mevcut Yasal Durum
Türkiye sahip olduğu binlerce mağaraya karşın, bu doğal mirası korumaya yönelik adımları atmada
henüz başlangıç safhasındadır. Doğa koruma adına öncü girişimlerin 1950’lerin sonunda ilan edilen ilk
milli parklar olduğu göz önüne alındığında, daha kat edilmesi gereken uzun bir yol olduğu anlaşılabilir.
Özel Çevre Koruma Kanunu kapsamında “Özel Çevre Koruma Alanı” olarak tescil edilerek koruma
altına alınan 15 alan dışında, Türkiye’de mağaralar “alan ölçeğinde koruma statüsü” öngören üç mevzuat
aracı ile korunmaktadır. Bunlar 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıkları Kanunu, 2873 sayılı Milli
Parklar Kanunu ve 4915 sayılı Kara Avcılığı Kanunu’dur. 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu kapsamında
korunması gereken kaynak değerlere sahip, özellikli sahalar Milli Park, Tabiat Parkı, Tabiatı Koruma
Alanı ve Tabiat Anıtı olarak tescil edilmektedir. 4915 sayılı Kara Avcılığı Kanunu ile de fauna açısından
özel öneme sahip bölgeler “Yaban Hayatı Geliştirme Sahası” olarak koruma altına alınmaktadır. Bu
çalışma derinleştirilerek daha kapsamlı bir “korunan alanlar ve mağara ekosistemleri analizi” haline
getirilecek olduğundan ve anılan tüm yasa araçlarının başlı başına irdelenmesi gerektiğinden, yalnızca
2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıkları Kanunu’na yönelik bir değerlendirme yapılmıştır. Diğer iki yasa
aracı, değerlendirmeye yönelik verilerin tamamlanmasının ardından bu analizle bütünleştirilecektir.
168
Kültür ve Tabiat Varlıkları Kanunu
Kültür ve Tabiat Varlıkları Kanunu, Türkiye’nin alansal ölçekte doğal ve kültürel mirasını koruma
yönünde attığı ilk ciddi adımlardan birisidir. 1983 yılında yayımlanarak yürürlüğe giren kanun, pek çok
eksiğine rağmen günümüzde bile ortak ulusal mirasın korunması yönünde etkin şekilde kullanılan bir
yasa aracı olmuştur. Yasanın amacı “korunması gerekli taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları
ile ilgili tanımları belirlemek, yapılacak işlem ve faaliyetleri düzenlemek, bu konuda gerekli ilke ve
uygulama kararlarını alacak teşkilatın kuruluş ve görevlerini tespit etmek” olarak tanımlanmıştır.
Doğa korumanın çoğu kez “yatırımın ve kalkınmanın önündeki engel” olarak görüldüğü bir dünyada,
siyasi iradenin koruma ilkelerinin önüne geçebileceği öngörüsüyle, yürütme erkinden bağımsız ve
mutlak karar yetkisine sahip “koruma kurulları” tanımlanmıştır. Korunan alan ilanları ve uygulama
kararları “korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile ilgili yapılan tespitler koruma
kurulu kararı ile tescil olunur” hükmüyle bu kurulların sorumluluğuna verilmiştir.
Korunması gerekli kültür ve tabiat varlıklarının koruma alanlarının belirlenmesi ve bu alanlarda
gerçekleştirilecek her tür uygulama için de, kararlara yasal itiraz yolu açık olmak üzere, koruma kurulları
yetkilendirilmiştir. Bunun yanı sıra, günümüzde uygulanan çağdaş yaklaşım olan yönetim planı ile
korumanın başlangıcı sayılabilecek olan “koruma amaçlı imar planı” sistemi zorunlu kılınmış, korunan
alanlarda planlı yönetim anlayışına geçişe büyük katkı sağlanmıştır.
Zaman içerisinde karşılaşılan aksaklıkları giderme, koruma kurullarının ve koruma mevzuatının
işlevselliğini arttırma gerekçeleriyle günümüze dek 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kanunu’nda dört kez (1987, 2004, 2006, 2009) önemli değişiklik yapılmıştır. Bu değişiklikler kapsamında
koruma kurullarından “koruma bölge kurulları”na geçiş, yerel yönetim yetkilerinin revizyonu
gibi kurumsal yenilemeler yapılmış, yasada yer alan ifadelerde (doğal varlık teriminin kültür varlığı
şeklini alması) ve planlama yaklaşımlarında (çevre düzeni planı ve yönetim planı sistemlerinin dahil
edilmesi) yeniden yapılandırmaya gidilmiştir.
2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu uyarınca oluşturulan ve bu kanun
kapsamında koruma kurullarınca uygulanacak olan genel koruma politikalarını belirleme yetkisine
sahip “Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu”, 05.11.1999 tarih ve 658 sayılı ilke kararı
ile “arkeolojik sit”, 19.06.2007 tarih ve 728 sayılı ilke kararı ile de “doğal sit” statülerini yeniden tanımlamıştır
(Anonim, 2011(a)). Kültür ve Tabiat Varlıkları Kanunu’nda “ilginç özellik ve güzelliklere sahip
olan ve ender bulunan korunması gerekli alanları ve taşınmaz tabiat varlıkları” olarak tanımlanan
Doğal Sit statüsünün kapsamı ve uygulama ölçütleri, Yüksek Kurul ilke kararında çizilen çerçeveyle
açıklığa kavuşturulmuştur.
BİLDİRİLER
1. Derece Doğal SİT
Kesin yapı yasağı olmakla birlikte, resmi ve özel kuruluşlarca zorunlu olan alanlarda, teknik altyapı
hizmetleri (kanalizasyon, açık otopark, telesiyej, teleferik, içme suyu, enerji nakil hattı, telefon hattı
ve benzeri) uygulamalarının Koruma Kurulunca uygun görüleceği şekliyle yapılabilir.
2. Derece Doğal SİT
Doğal yapının korunması ve geliştirilmesi yanında kamu yararı göz önüne alınarak kullanıma
açılabilecek alanlardır. Bu alanlarda, turizm yatırım ve turizm işletme belgeli turistik tesisler ile hizmete
yönelik yapılar dışında herhangi bir yapılaşmaya gidilemez
169
3. Derece Doğal SİT
Doğal yapının korunması ve geliştirilmesi yolunda, yörenin potansiyeli ve kullanım özelliği de göz
önünde tutularak konut kullanımına da açılabilecek alanlardır.
Benzer şekilde 2863 sayılı Kanun’da “insanlığın varoluşundan günümüze kadar ulaşan eski uygarlıkların
yer altında, yer üstünde ve su altındaki ürünlerini, yaşadıkları devirlerin sosyal, ekonomik ve
kültürel özelliklerini yansıtan her türlü kültür varlığının yer aldığı yerleşmeler ve alanlar” olarak tanımlanan
arkeolojik sit statüsünün kapsamını Yüksek Kurul aldığı ilke kararıyla çizmiştir.
1. Derece Arkeolojik SİT
Korumaya yönelik bilimsel çalışmalar dışında aynen korunacak sit alanlarıdır. Bu alanlarda,
kesinlikle hiçbir yapılaşmaya izin verilmez. İmar planlarında “aynen korunacak sit alanı olarak belirlenir”.
Bilimsel amaçlı kazıların dışında hiçbir kazı yapılamaz.
2. Derece Arkeolojik SİT
Korunması gereken, ancak koruma ve kullanma koşulları koruma kurulları tarafından belirlenecek,
korumaya yönelik bilimsel çalışmalar dışında aynen korunacak sit alanlarıdır. Bu alanlarda, yeni
yapılaşmaya izin verilmez. Ancak günümüzde kullanılmakta olan tescilsiz yapıların basit onarımlarının
yürürlükteki ilke kararı doğrultusunda yapılabilir.
3. Derece Arkeolojik SİT
Koruma - kullanma kararları doğrultusunda yeni düzenlemelere izin verilebilecek arkeolojik alanlardır.
Tanımlamalardan da görülebileceği gibi, derecenin büyümesiyle koruma statüsünün esnekliği
artmakta, birinci derece doğal ve arkeolojik sit uygulamalarında ise neredeyse bir “mutlak koruma”
öngörülmektedir. Sit statüsünün derecesi arttıkça, Kanun’un ihlali durumunda failin karşılaşacağı
yaptırım da ters orantılı şekilde azalmaktadır. Birinci derece sit statüsüne sahip alanlarda 2863 sayılı
Kanun’a aykırı durum yaratanların karşılaşacağı cezalar, daha yüksek dereceli sit alanlarına göre daha
yüksek olmaktadır.
Yüksek Kurul’un ilke kararları doğrultusunda, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü
eşgüdümünde kültür ve tabiat varlıkları koruma kurulları tarafından yapılan çalışmalarla toplam 10.627
adet doğal, tarihi, kentsel ve arkeolojik sit alanı tescil edilmiştir (Anonim, 2011(b)). Bu alanların tescil
durumları incelendiğinde, yukarıda değinilen çerçevede belirlenmiş sit statülerinin yanı sıra, derecesi
belirtilmemiş doğal - arkeolojik sit alanları ve kapsamı tam olarak ne 2863 sayılı Kanunda ne de Yüksek
Kurul’un ilke kararlarında tam olarak açıklanmamış bir “doğal varlık” statüsü olduğu görülmektedir. Bu
çalışma kapsamında yapılan yazın taramasında doğal varlık olarak tanımlanan bu statünün sınırlarına,
içeriğine, etkisine ve yaptırım gücüne ilişkin sağlıklı bir bilgiye ulaşılamamıştır.
Bununla birlikte, 2863 sayılı kanunda “jeolojik devirlerle, tarih öncesi ve tarihi devirlere ait olup,
ender bulunmaları veya özellikleri ve güzellikleri bakımından korunması gerekli yer üstünde, yer
altında veya su altında bulunan taşınmazlar” şeklindeki doğal varlık tanımının, daha sonra Yüksek
Kurul tarafından alınan ilke kararında doğal sit için yapıldığı görülmüştür. Bu durumda, 2863 sayılı
Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kanunu ile tescili yapılmış sahaların envanteri içerisinde önemli bir
170
yer tutan doğal varlık statüsünün tam olarak neyi ifade ettiği anlaşılamadığından, etkisi konusunda bir
değerlendirme yapmak da güçleşmektedir.
Yukarıda anılan 10.627 sit alanının 322 adedini mağaralar oluşturmaktadır. Bir başka ifadeyle,
322 adet alan mağaranın, arkeolojik veya doğal kaynak değerleri dikkate alınarak, 2863 sayılı Kanun
kapsamında tescili yapılmıştır. Bu alanların dökümü Tablo 1’de sunulmaktadır.
Buradan da görülebileceği gibi, 64 alan 1, 2 ve 3. derece arkeolojik sit, 50 alan 1, 2 ve 3. derece
doğal sit, 131 alan ise doğal varlık olarak tescil edilmiştir. 32 alanda hem doğal hem arkeolojik sit statüsü
bulunurken, 25 alanda arkeolojik, 22 alanda ise doğal sit statüsü bulunmakla birlikte derecesi bilinmemektedir
(Şekil 1).
BİLDİRİLER
Şekil 1. Statülerine Göre 2863 Sayılı Kanunla Tescil Edilmiş Mağaraların Dağılımı
171
Tablo 1. 2863 Sayılı Kanunla Tescili Yapılan Mağaralar
NO MAĞARA ADI İL İLÇE KÖY SİT Statüsü
1 Yarımburgaz İstanbul Avcılar 1. Derece Arkeolojik SİT
2 Örülü Mağara Adana Saimbeyli Karakuyu 1. Derece Arkeolojik SİT
3 Sarı Mağara Adana Yüreğir Belören 1. Derece Arkeolojik SİT
4 Adsız Adıyaman Merkez Göksu köprüsü 1. Derece Arkeolojik SİT
5 Kırkkapılı Aksaray Eskil Büyükerdoğdu 1. Derece Arkeolojik SİT
6 Adsız Ankara Haymana Demirözü 1. Derece Arkeolojik SİT
7 Adsız Ankara Haymana Yenice 1. Derece Arkeolojik SİT
8 İnkaya Ankara Kazan Kınık 1. Derece Arkeolojik SİT
9 Adsız Ankara Haymana ŞerefliGökgöz 1. Derece Arkeolojik SİT
10 Adsız Ankara Ayaş Gökler Mah. 1. Derece Arkeolojik SİT
11 Karadağ Antalya Akseki Süleymaniye 1. Derece Arkeolojik SİT
12 Adsız Antalya Korkuteli Bayatbademler 1. Derece Arkeolojik SİT
13 Bağırcak Antalya Akseki Kuyucak 1. Derece Arkeolojik SİT
14 Haçlı Sığınak Antalya Merkez Beldibi/MP içi 1. Derece Arkeolojik SİT
15 Adsız Antalya Serik Hasgebe 1. Derece Arkeolojik SİT
16 Yemişli Antalya Kaş Aklar 1. Derece Arkeolojik SİT
17 Adsız Antalya Merkez Çığlık/Kızıldere 1. Derece Arkeolojik SİT
18 Adsız Antalya Merkez Çığlık/Kızıldere 1. Derece Arkeolojik SİT
19 Adsız Balıkesir Dursunbey Hacılar 1. Derece Arkeolojik SİT
20 Karain Burdur Ağlasun Hisarköy 1. Derece Arkeolojik SİT
21 Karain Burdur Bucak Kocaaliler 1. Derece Arkeolojik SİT
22 İnarası Burdur Bucak Taşyayla 1. Derece Arkeolojik SİT
23 Kızılin Burdur Merkez Çatalağıl 1. Derece Arkeolojik SİT
24 Katırcıini Bursa İznik Merkez 1. Derece Arkeolojik SİT
25 Kapıkaya Bursa Orhaniye Erenler 1. Derece Arkeolojik SİT
26 Hırbemerdon Diyarbakır Bismil Mesudiler 1. Derece Arkeolojik SİT
27 Berkleyn Diyarbakır Lice 1. Derece Arkeolojik SİT
28 Adsız Diyarbakır Kocaköy Arkbaşı 1. Derece Arkeolojik SİT
29 Şaklat Diyarbakır Kocaköy Şaklat 1. Derece Arkeolojik SİT
30 Cem-i Reşan Diyarbakır Çınar Aşağıkonak 1. Derece Arkeolojik SİT
31 Ahiler Eskişehir Merkez Ahiler 1. Derece Arkeolojik SİT
32 İmera Gümüşhane Merkez Olucak 1. Derece Arkeolojik SİT
33 Büyükekiz Isparta Şkaraağaç Çarıksaray 1. Derece Arkeolojik SİT
34 Kocain Isparta Gönen Senirce 1. Derece Arkeolojik SİT
35 Kapalıin Isparta Gönen Senirce 1. Derece Arkeolojik SİT
36 Adsız İzmir Torbalı Uyuzdere vad. 1. Derece Arkeolojik SİT
37 Adsız İzmir Bornova Kayadibi 1. Derece Arkeolojik SİT
38 Kırkmağaralar Kmaraş Pazarcık Yukarı Pazarcık 1. Derece Arkeolojik SİT
39 Adsız Kastamonu Cide Sofular 1. Derece Arkeolojik SİT
40 Bedre Kırklareli Merkez Koyunbaba 1. Derece Arkeolojik SİT
41 Karacehennem Konya Selçuklu Yazıbelen 1. Derece Arkeolojik SİT
42 Avdan Kütahya Merkez Avdan 1. Derece Arkeolojik SİT
43 Antik mağaralar Mardin Merkez Savurkapı 1. Derece Arkeolojik SİT
44 Peynirli Muğla Milas Ören 1. Derece Arkeolojik SİT
172
Tablo 1. 2863 Sayılı Kanunla Tescili Yapılan Mağaralar (devam ediyor)
NO MAĞARA ADI İL İLÇE KÖY SİT Statüsü
45 Adsız Muğla Fethiye Kemer 1. Derece Arkeolojik SİT
46 Pınarcık Niğde Çiftlik Kayırlı 1. Derece Arkeolojik SİT
47 Yedioba Niğde Bor 1. Derece Arkeolojik SİT
48 Adsız Siirt Merkez Gökçebağ 1. Derece Arkeolojik SİT
49 Şikefta Siirt Merkez Kışlacık 1. Derece Arkeolojik SİT
50 Köroğlu Sivas Merkez Tavraderesi 1. Derece Arkeolojik SİT
51 Bazda Şanlıurfa Harran 1. Derece Arkeolojik SİT
52 Güngörmez Tekirdağ Saray Galata Deresi 1. Derece Arkeolojik SİT
53 Adsız Tokat Turhal Şenyurt 1. Derece Arkeolojik SİT
54 Bacılı Yozgat Merkez Bacılı 1. Derece Arkeolojik SİT
55 Kırkgöz Yozgat Merkez Küçükçalıklı 1. Derece Arkeolojik SİT
56 Kemikli Yozgat Yenifakılı Damlalık mvk. 1. Derece Arkeolojik SİT
57 Şıngırdaklıin Ankara Ayaş Hamamboğazı 1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
58 Adsız Ankara Güdül Kirmir Çayı 1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
59 Adsız Ankara Güdül Yeşilöz 1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
60 Kızılin Antalya Merkez Yağca 1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
61 Çarkini Antalya Merkez Yağca 1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
62 Mustanini Antalya Merkez Yağca 1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
63 Karain Antalya Merkez Yağca 1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
64 Macarini Antalya Merkez Yağca 1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
65 Öküzini Antalya Merkez Yağca 1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
66 Suluin Antalya Merkez Yağca 1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
67 Koyunini Antalya Merkez Yağca 1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
68 Harunini Antalya Merkez Yağca 1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
69 Kocain Antalya Merkez Döşemealtı 1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
70 İn Antalya Merkez Döşemealtı 1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
71 Sırtlanini Aydın Karacasu Çamarası 1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
72 Adsız Çankırı Orta Sakseli 1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
73 Beyinli Denizli Merkez Kurtluca 1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
74 Hassuni Diyarbakır Silvan 1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
75 Döngel Kmaraş Merkez Döngel 1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
76 Adsız Konya Merkez Gökyurt 1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
77 Işıkini Konya Hadim Dülgerler 1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
78 Adsız Konya Derebucak Pınarbaşı 1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
79 Adsız Mersin Mut Hacıahmetli 1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
80 Peynirçiçeği Muğla Bodrum Gündoğan 1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
81 İncirli Muğla Milas Gökçeler 1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
82 Civelek Nevşehir Gülşehir Civelek 1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
83 Güzelli Yozgat Şefaatli Güzelli 1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
84 Cehennemağzı Zonguldak Krz.Ereğlisi Süleymanlar 1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
85 Kilise Zonguldak Krz.Ereğlisi Süleymanlar 1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
86 Adsız Konya Sarayönü Beşgözpınarı 2. Derece Arkeolojik SİT
87 Kaleyamacı Niğde Çiftlik Kayırlı 2. Derece Arkeolojik SİT
88 Adsız 1 Tekirdağ Saray Güneşkaya Mvk. 2. Derece Arkeolojik SİT
BİLDİRİLER
173
Tablo 1. 2863 Sayılı Kanunla Tescili Yapılan Mağaralar (devam ediyor)
NO MAĞARA ADI İL İLÇE KÖY SİT Statüsü
89 Adsız 2 Tekirdağ Saray Güneşkaya Mvk. 2. Derece Arkeolojik SİT
90 Adsız 3 Tekirdağ Saray Güneşkaya Mvk. 2. Derece Arkeolojik SİT
91 Adsız 4 Tekirdağ Saray Güneşkaya Mvk. 2. Derece Arkeolojik SİT
92 Adsız Ordu Perşembe Boğazcık 2.Doğal-2. Derece Arkeolojik SİT
93 Astım Mersin Silifke Hasanaliler 3.Arkeolojik
94 Aylapınarı İstanbul Silivri Danamandıra Arkeolojik SİT
95 1 Nolu Mağara Ankara Kızılcahamam Mahkemeağacı Arkeolojik SİT
96 2 Nolu Mağara Ankara Kızılcahamam Mahkemeağacı Arkeolojik SİT
97 3 Nolu Mağara Ankara Kızılcahamam Mahkemeağacı Arkeolojik SİT
98 4 Nolu Mağara Ankara Kızılcahamam Mahkemeağacı Arkeolojik SİT
99 5 Nolu Mağara Ankara Kızılcahamam Mahkemeağacı Arkeolojik SİT
100 6 Nolu Mağara Ankara Kızılcahamam Mahkemeağacı Arkeolojik SİT
101 7 Nolu Mağara Ankara Kızılcahamam Mahkemeağacı Arkeolojik SİT
102 8 Nolu Mağara Ankara Kızılcahamam Mahkemeağacı Arkeolojik SİT
103 9 Nolu Mağara Ankara Kızılcahamam Mahkemeağacı Arkeolojik SİT
104 10 Nolu Mağara Ankara Kızılcahamam Mahkemeağacı Arkeolojik SİT
105 11 Nolu Mağara Ankara Kızılcahamam Mahkemeağacı Arkeolojik SİT
106 12 Nolu Mağara Ankara Kızılcahamam Mahkemeağacı Arkeolojik SİT
107 13 Nolu Mağara Ankara Kızılcahamam Mahkemeağacı Arkeolojik SİT
108 14 Nolu Mağara Ankara Kızılcahamam Mahkemeağacı Arkeolojik SİT
109 15 Nolu Mağara Ankara Kızılcahamam Mahkemeağacı Arkeolojik SİT
110 16 Nolu Mağara Ankara Kızılcahamam Mahkemeağacı Arkeolojik SİT
111 17 Nolu Mağara Ankara Kızılcahamam Mahkemeağacı Arkeolojik SİT
112 18 Nolu Mağara Ankara Kızılcahamam Mahkemeağacı Arkeolojik SİT
113 19 Nolu Mağara Ankara Kızılcahamam Mahkemeağacı Arkeolojik SİT
114 20 Nolu Mağara Ankara Kızılcahamam Mahkemeağacı Arkeolojik SİT
115 21 Nolu Mağara Ankara Kızılcahamam Mahkemeağacı Arkeolojik SİT
116 Cunni Erzurum Karayazı Salyamaç Arkeolojik SİT
117 Pekmezdere Kırklareli Pınarhisar Arkeolojik SİT
118 Tekkeköy Samsun Tekkeköy 1 ve 3. Derece Arkeolojik SİT
119 Adsız Sivas Zara Demiryurt Arkeolojik sit
120 Adsız Ankara Şereflikoçhisar Kurutlutepe 1. Derece Doğal SİT
121 Adsız Antalya Serik Akbaş 1. Derece Doğal SİT
122 Mavi Antalya Kaş Kaş-Kalkan Kıyı 1. Derece Doğal SİT
123 Güvercinlik Antalya Kaş Kaş-Kalkan Kıyı 1. Derece Doğal SİT
124 Güvercinini Antalya Kaş Kaş-Kalkan Kıyı 1. Derece Doğal SİT
125 Deniz Antalya Kaş Kaş-Kalkan Kıyı 1. Derece Doğal SİT
126 Aslanlı (Yaren) Aydın Kuşadası Kirazlı 1. Derece Doğal SİT
127 Gürcüoluk Bartın Amasra Çakrazbez 1. Derece Doğal SİT
128 Çimağıl Bayburt Merkez Çimağıl 1. Derece Doğal SİT
129 Seylik Bolu Seben Musasofular 1. Derece Doğal SİT
130 İnsuyu Burdur Merkez Çatalağıl 1. Derece Doğal SİT
131 Ayıini Bursa Mkemalpaşa Söğütalan 1. Derece Doğal SİT
132 Aslanini Denizli Acıpayam Dodurgalar 1. Derece Doğal SİT
174
Tablo 1. 2863 Sayılı Kanunla Tescili Yapılan Mağaralar (devam ediyor)
NO MAĞARA ADI İL İLÇE KÖY SİT Statüsü
133 Keloğlan Denizli Acıpayam Dodurgalar 1. Derece Doğal SİT
134 Fakıllı Düzce Akçakoca Fakıllı 1. Derece Doğal SİT
135 Sarıkaya Düzce Yığılca 1. Derece Doğal SİT
136 Aksu Düzce Yığılca 1. Derece Doğal SİT
137 Yelini (Yılanlı) Eskişehir Günyüzü Kayakent 1. Derece Doğal SİT
138 Zindan Isparta Aksu Zindan Deresi 1. Derece Doğal SİT
139 Adsız İzmir Torbalı Uyuzdere vad. 1. Derece Doğal SİT
140 İncesu Karaman Merkez Taşkale 1. Derece Doğal SİT
141 Asarini Karaman Merkez Taşkale 1. Derece Doğal SİT
142 Yenidünya Karaman Merkez Bucakkışla 1. Derece Doğal SİT
143 Balıönü Kastamonu Cide Abdülkadir 1. Derece Doğal SİT
144 Kızılkaya Konya Hadim Bolat 1. Derece Doğal SİT
145 Obruk Konya Derbent Değiş 1. Derece Doğal SİT
146 Adsız Yapay Kütahya Merkez Sabuncupınar 1. Derece Doğal SİT
147 Naldöken Kütahya Tavşanlı Elmaağacı 1. Derece Doğal SİT
148 Kocain Kütahya Simav Örencik 1. Derece Doğal SİT
149 İnçal Kütahya Simav Örencik 1. Derece Doğal SİT
150 Köşekbükü Mersin Anamur Ovabaşı 1. Derece Doğal SİT
151 Kepez Mersin Silifke Kızılisalı 1. Derece Doğal SİT
152 Adsız Mersin Merkez Aslanköy 1. Derece Doğal SİT
153 Adsız Muğla Fethiye 1. Derece Doğal SİT
154 Yerküpe Muğla Kavaklıdere Menteş 1. Derece Doğal SİT
155 Adsız Muğla Marmaris Karacasöğüt 1. Derece Doğal SİT
156 Acıgöl Nevşehir Acıgöl Acıgöl 1. Derece Doğal SİT
157 Karaağaç Zonguldak Alaplı Akçakoca yolu 1. Derece Doğal SİT
158 Erçek Zonguldak Merkez Elvanpazarcık 1. Derece Doğal SİT
159 Çamlık mağaraları Konya Derebucak Çamlık 1 ve 2. Derece Doğal SİT
160 Zeus Aydın Kuşadası Güzelçamlı 2. Derece Doğal SİT
161 Dupnisa Kırklareli Demirköy 2. Derece Doğal SİT
162 Tınaztepe Konya Seydişehir Madenli 2. Derece Doğal SİT
163 Adsız Konya Meram Hatip mah. 2. Derece Doğal SİT
164 Boynuzcu Konya Seydişehir Tarascı 2. Derece Doğal SİT
165 Kuşu Konya Taşkent Balcılar 2. Derece Doğal SİT
166 Sultanpınarı Konya Bozkır Üçpınar 2. Derece Doğal SİT
167 Ballıca Tokat Pazar Ballıca 2. Derece Doğal SİT
168 Derbent Tokat Merkez Derbent Boğazı 2. Derece Doğal SİT
169 Avara Kütahya Emet Esatlar 3. Derece Doğal SİT
170 Gürlek İstanbul Şile Hacıllı Doğal SİT
171 İnkese İstanbul Şile 9 Tepeler Doğal SİT
172 Palanlı Adıyaman Merkez Palanlı Doğal SİT
173 Ağbayır Aksaray Sarıyahşi Bekdik Doğal SİT
174 Mağara Amasya G.Hacıköy Gümüş Doğal SİT
175 Tuluntaş Ankara Gölbaşı Tuluntaş Doğal SİT
176 Baltalı Ardahan Hanak Horasan Doğal SİT
BİLDİRİLER
175
Tablo 1. 2863 Sayılı Kanunla Tescili Yapılan Mağaralar (devam ediyor)
NO MAĞARA ADI İL İLÇE KÖY SİT Statüsü
177 Camili Ardahan Hanak Horasan Doğal SİT
178 Beşik Ardahan Hanak Horasan Doğal SİT
179 Adsız Elazığ Keban Keban Brj. Doğal SİT
180 Buzluk Elazığ Harput Güllübağ Doğal SİT
181 Adsız Erzurum Oltu Yıldızkaya Doğal SİT
182 Adsız Kastamonu Cide Kalafat Köyü Doğal SİT
183 İn Kırıkkale Sulakyurt Kalekışla Doğal SİT
184 İnsuyu Konya Cihanbeyli Doğal SİT
185 Eskiköyün Konya Meram Eski Köy Doğal SİT
186 Kuruçay Mersin Silifke Susanoğlu Doğal SİT
187 Adsız Mersin Tarsus Taşkuyu Doğal SİT
188 Adsız Sivas Yıldızeli Bakırcıoğlu Doğal SİT
189 Divanlı Yozgat Akdağmadeni Divanlı Doğal SİT
190 Karababa İstanbul Çatalca Gökçeli Doğal Varlık
191 Adsız İstanbul Sultangazi Cebeci Doğal Varlık
192 Mektep Adana Saimbeyli Değirmenci Doğal Varlık
193 Adsız Adana Saimbeyli Karakuyu Doğal Varlık
194 Örülü Mağara Adana Saimbeyli Yardibi Doğal Varlık
195 Örülü Mağara Adana Saimbeyli Değirmenci Doğal Varlık
196 Pirin Adıyaman Merkez Pirin Doğal Varlık
197 Adsız Adıyaman Gölbaşı Harmanlı Doğal Varlık
198 Aynalı Amasya Merkez Ziyaret Doğal Varlık
199 Kral Mezarı Amasya Merkez Ziyaret Doğal Varlık
200 Manastır Ankara Gölbaşı Selametli Doğal Varlık
201 Tesbili Antalya Alanya Taşatan Dere Doğal Varlık
202 Dim Antalya Alanya Kuzyaka Doğal Varlık
203 Kadınini Antalya Alanya Oba Doğal Varlık
204 Bucakalan Antalya Akseki Bucakalan Doğal Varlık
205 Damlataş Antalya Alanya Saray Mah. Doğal Varlık
206 Yalan Dünya Antalya Gazipaşa Beyrebucak Doğal Varlık
207 Sırtlanini Antalya Gazipaşa Karalar Doğal Varlık
208 Adsız Antalya Alanya Oba/Tosmur Doğal Varlık
209 İsli Antalya Merkez Hisarçandır Doğal Varlık
210 Mağara Çukuru Antalya Merkez Pınarlı/Çamköy Doğal Varlık
211 Simoluğu Antalya Manavgat Gebece Doğal Varlık
212 Adsız Antalya Merkez Kovanlık Doğal Varlık
213 Suini Antalya Alanya Oba/Bucakoluk Doğal Varlık
214 Meryemini Antalya Gündoğmuş Umutlu Doğal Varlık
215 Adsız Antalya Alanya Güzelbağ Doğal Varlık
216 Kararsak Antalya Merkez Varsak Doğal Varlık
217 Koyungöbedi Antalya Akseki Sadıklar Doğal Varlık
218 Sabancılar Antalya Alanya Elikesik Doğal Varlık
219 Kesmeliyatak Antalya Alanya Elikesik Doğal Varlık
220 Altınbeşik Antalya İbradı Ürünlü Doğal Varlık
176
Tablo 1. 2863 Sayılı Kanunla Tescili Yapılan Mağaralar (devam ediyor)
NO MAĞARA ADI İL İLÇE KÖY SİT Statüsü
221 Savangin Artvin Yusufeli Bakırtepe Doğal Varlık
222 Bal Artvin Ardanuç Sakarya Doğal Varlık
223 İnceğez Bartın Amasra İnceğez Doğal Varlık
224 Adsız Bayburt Merkez Maden/Taşçılar Doğal Varlık
225 Oyukkaya Bolu Mengen Doğal Varlık
226 Adsız Burdur Tefenni Yuvalak Doğal Varlık
227 Seferyiğiti Burdur Bucak İncirdere Doğal Varlık
228 Oylat Bursa İnegöl Hilmiye Doğal Varlık
229 Koçköy Düzce Akçakoca Yenimahalle Doğal Varlık
230 Koç Elazığ Keban Gökbelen Doğal Varlık
231 Ala Erzincan Kemaliye Esertepe Doğal Varlık
232 Adsız Erzurum Oltu Ünlükaya Doğal Varlık
233 Adsız Erzurum şenkaya Timurkışla Doğal Varlık
234 Yedi Odalar Erzurum şenkaya Yeşilkaya Doğal Varlık
235 Büyük Mağara Eskişehir Seyitgazi Doğançayır Doğal Varlık
236 Küçük Mağara Eskişehir Seyitgazi Ağılderesi Doğal Varlık
237 Ahır Gaziantep Şahinbey Uzunçarşı Cd. Doğal Varlık
238 Karaca Gümüşhane Torul Cebeli Doğal Varlık
239 Adsız Gümüşhane Merkez Akçakale Doğal Varlık
240 Arılı Gümüşhane Torul Arılı Doğal Varlık
241 Tomara Gümüşhane Şiran Seydibaba Doğal Varlık
242 Kırklar Gümüşhane Köse Salyazı Doğal Varlık
243 İkisu Gümüşhane Torul İkisu Doğal Varlık
244 Beşikli Hatay Samandağ Nekropolde Doğal Varlık
245 Adsız Hatay Antakya Hanyolu Doğal Varlık
246 Kuzini Isparta Sütçüler Kesme Doğal Varlık
247 İnönü Isparta Eğirdir Sarıidris Doğal Varlık
248 Adsız İzmir Menderes Ahmetbeyli Doğal Varlık
249 Adsız İzmir Torbalı Özbey Doğal Varlık
250 Adsız İzmir Selçuk Bayrakçıtepe Doğal Varlık
251 Mencilis Karabük Safranbolu Bulak Doğal Varlık
252 Adsız Karaman Merkez Başharman Doğal Varlık
253 Adsız Kars Merkez Ocaklı Doğal Varlık
254 Adsız Kars Kağızman Camuşlu Doğal Varlık
255 Adsız Kars Kağızman Camuşlu Doğal Varlık
256 Adsız Kars Kağızman Camuşlu Doğal Varlık
257 Ölçülü Kars Merkez Ölçülü Doğal Varlık
258 Karabalçık Kastamonu Abana Iğrava Mvk. Doğal Varlık
259 Adsız Kayseri Yeşilhisar Doğanlı Doğal Varlık
260 Karıncalı Kırşehir Merkez Doğal Varlık
261 Meşeköy Kırşehir Kaman Meşeköy Doğal Varlık
262 Güvercinlik Konya Derbent Değiş Doğal Varlık
263 Adsız Konya Meram Kızılviran Doğal Varlık
264 Adsız Konya Meram Kızılviran Doğal Varlık
BİLDİRİLER
177
Tablo 1. 2863 Sayılı Kanunla Tescili Yapılan Mağaralar (devam ediyor)
NO MAÐARA ADI ÝL ÝL Ç E KÖY SÝT Statüsü
265 Deveciini Konya Altýnekin Hacýnuman Doða l V arl ýk
266 Peynirini Konya Derbent Mülayim Doða l V arl ýk
267 Ýn de res i Malatya Merkez Çöþnük Doða l V arl ýk
268 Sulu Malatya Doðanþehir Polat Doða l V arl ýk
269 A dsýz 1 Mardin Midyat Acýr lý Doða l V arl ýk
270 A dsýz 2 Mardin Midyat Acýr lý Doða l V arl ýk
271 A dsýz 3 Mardin Midyat Acýr lý Doða l V arl ýk
272 A dsýz 4 Mardin Midyat Acýr lý Doða l V arl ýk
273 A dsýz 5 Mardin Midyat Acýr lý Doða l V arl ýk
274 A dsýz 6 Mardin Midyat Acýr lý Doða l V arl ýk
275 A dsýz 7 Mardin Midyat Acýr lý Doða l V arl ýk
276 A dsýz 8 Mardin Midyat Acýr lý Doða l V arl ýk
277 A dsýz 9 Mardin Midyat Acýr lý Doða l V arl ýk
278 Ad sýz 10 Mardin Midyat Acýr lý Doða l V arl ýk
279 Ad sýz 11 Mardin Midyat Acýr lý Doða l V arl ýk
280 Ad sýz 12 Mardin Midyat Acýr lý Doða l V arl ýk
281 Ad sýz 13 Mardin Midyat Acýr lý Doða l V arl ýk
282 Ad sýz 14 Mardin Midyat Acýr lý Doða l V arl ýk
283 Kýrksütunlu Mardin Savur Kýr kd i re k Doða l V arl ýk
284 Derinsu Mardin Savur Derinsu Doða l V arl ýk
285 Eshab-ýKeyf Mersin Tarsus Say Doða l V arl ýk
286 A y nal ý Gö l Mersin Ay dýn cýk Gemi Duraðý Doða l V arl ýk
287 Ad sýz Muðla Marmaris Cennet Adasý Doða l V arl ýk
288 Tekesuyu Muðla Datça Emecik Doða l V arl ýk
289 Damlataþ Niðde Merkez Deðirmenli Doða l V arl ýk
290 Karaasmaz Niðde Altunhisar Bayatönü Doða l V arl ýk
291 Ad sýz Ordu Ünye Yazkonaðý Doða l V arl ýk
292 Ad sýz Samsun Merkez Matasyon yolu Doða l V arl ýk
293 Ad sýz Samsun Merkez Doða l V arl ýk
294 Kenkürük Sivas Hafik Dýþkap ý Doða l V arl ýk
295 Ad sýz Þan l ýur f a Merkez Doða l V arl ýk
296 Ad sýz Þan l ýur f a Merkez Tepe Mah. Doða l V arl ýk
297 Eyüp Peygamber Þan l ýur f a Merkez Kendirci Doða l V arl ýk
298 Ad sýz Tokat Zile Evrenköy Doða l V arl ýk
299 Ad sýz Trabzon Maçka Kýr anta þ Doða l V arl ýk
300 Ad sýz Trabzon Maçka Akarsu Doða l V arl ýk
301 Ad sýz Trabzon Merkez Sahil karayolu Doða l V arl ýk
302 Vazelon Trabzon Maçka Kiremitli Doða l V arl ýk
303 Koskarlý Trabzon Düzköy Çayýrbaðý Doða l V arl ýk
304 Çalköyü Trabzon Düzköy Çalköyü Doða l V arl ýk
305 Vazelen Trabzon Maçka Doða l V arl ýk
306 Ad sýz Trabzon Düzköy Çalköyü Doða l V arl ýk
307 Ad sýz Van Gürpýnar Yedisalkým Doða l V arl ýk
308 Horhor Van Merkez Van Kalesi Doða l V arl ýk
178
Tablo 1. 2863 Sayılı Kanunla Tescili Yapılan Mağaralar (devam ediyor)
NO MAÐARA ADI ÝL ÝL Ç E KÖY SÝT Statüsü
309 Ad sýz Yalova Merkez Soðucak Doða l V arl ýk
310 A dsýz 1 Zonguldak Krz.Ereðlisi Kavakderesi Doða l V arl ýk
311 A dsýz 2 Zonguldak Krz.Ereðlisi Kavakderesi Doða l V arl ýk
312 A dsýz 3 Zonguldak Krz.Ereðlisi Kavakderesi Doða l V arl ýk
313 Gökgöl Zonguldak Merkez Ankara yolu Doða l V arl ýk
314 Kýzýl el ma Zonguldak Merkez Çatalaðzý Doða l V arl ýk
315 Cumayaný Zonguldak Merkez Çatalaðzý Doða l V arl ýk
316 Ýnaðzý Zonguldak Merkez Kilimli Doða l V arl ýk
317 I lýk su Zonguldak Merkez Kozlu Doða l V arl ýk
318 Sofular Zonguldak Çaycuma Sofular Doða l V arl ýk
319 Ç ay ýrk ö y Zonguldak Çaycuma Güdüllü Doða l V arl ýk
320 Küçük Maðara Zonguldak Çaycuma Ç ay ýrk ö yü Doða l V arl ýk
321 Ad sýz Kýrþehir Mucur Yeþilyurt Doðal ve Arkeolojik SÝT
322 Ad sýz Kýrþehir Mucur Aksaklý Doðal ve Arkeolojik SÝT
BİLDİRİLER
2863 Sayılı Kanun’un Etkinliği
2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu yukarıda özetlenen nitelikleri nedeniyle
mağara ekosistemlerinin korunmasında etkili bir araç gibi görülmektedir. Ancak ören yerleri, arkeolojik
yerleşkeler ve farklı ekosistem türleri için etkinliği üst seviyede olan bu mevzuat aracının mağaralar konusunda
aynı güce sahip olduğunu ifade etmek güçtür. Bu çelişki başta kurumsal yapı ve personel rejimi olmak
üzere pek çok farklı etkenden kaynaklanmaktadır.
Kurumsal Yapının Yetersizliği
Gelişmiş ülkeler ölçeğinde bile değerlendirildiğinde 2863 sayılı Kanun doğal ve kültürel mirasın korunması
açısından önemli bir adımdır. Bununla birlikte Kanun etüd, tescil, planlama ve uygulama aşamalarında
ilgili birimlerini ve koruma kurullarını yetkilendirirken bu alanların izlenmesini ve etkin saha kontrolünü
içermeyen bir sistemik yapı oluşturmuştur. Bir alanın etüdü tamamlanarak ilgili koruma kurulu tarafından
tescili yapıldıktan sonra alana ilişkin bir belirsizlik ortaya çıkmaktadır. İlanı yapılan alanların düzenli
izlemesi, tehdit analizleri yapılmamakta, bu da herhangi bir ihbar olmadığı takdirde sahadaki sorunların
karar vericilere ve uygulayıcılara yansımamasına neden olmaktadır. Bir örnek vermek gerekirse, arkeolojik
sit statüsüne sahip olmasına karşın kaçak define kazısı gerçekleştirilen çok sayıda mağara mevcuttur. Bu
durumda yaptırım gücü son derece yüksek olmasına karşın, 2863 sayılı Kanun ancak kolluk kuvvetleri tarafından
failler belirlenebildiğinde etkili şekilde kullanılabilmektedir.
Benzer şekilde, Kanun’da uygulayıcı kurum konumundaki Kültür ve Turizm Bakanlığı’na konuyla ilgili
kolluk teşkilatını oluşturma yetkisi verilmemiş olduğundan, etkin saha kontrolü gerçekleştirilememektedir.
Bir başka deyişle sit alanlarında, milli parklarda “orman muhafaza memurları” aracılığıyla gerçekleştirilen,
denetim ve fiziki koruma görevini yürütecek herhangi bir yapı bulunmamaktadır. Bu da Kanun kapsamında
tescili yapılmış alanlarda meydana gelen ihlallerin belirlenememesi, müdahale edilememesi anlamına
gelmektedir. Çarpıcı bir örnek, arkeolojik sit olarak tescil edilen Akin Mağarası’nın (Şereflikoçhisar, Ankara)
ağzının yasadışı definecilik faaliyetlerinin önlenmesi amacıyla yıkılarak tümüyle kapatılmasıdır. Kurumun
kendi kolluk ve koruma birimi olmadığından, kaçak kazı tehdidi mağara ağzı yıkılarak bertaraf edilmiştir.
179
Personel Rejiminden Kaynaklanan Olumsuzluklar
2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamında etüd ve tescil çalışmalarını
yürüten koruma bölge kurullarının ile Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nde görevli teknik
personelin mesleki altyapısı incelendiğinde genellikle mimar, arkeolog, sanat tarihi uzmanı, biyolog gibi
mağara ekosistemleri konusunda deneyimi olmayan, ancak diğer doğal-kültürel miras unsurları konusunda
uzman kadrolardan oluştukları görülebilir. Bu uzmanlar arkeolojik yerleşimler, kentsel sit alanları,
tarihi ve kültürel miras, yüzey ekosistemleri gibi konularda son derece başarılı çalışmalar yürütmekte
ve ülke genelinde belirli bir standart dahilinde tescil kararları almaktadırlar. Ancak mağaralar
gibi kendine has jeomorfolojik, hidrojeolojik, ekolojik özellikleri olan ve çoğu kez çok disiplinli bilimsel
araştırmalar gerektiren ekosistemlerde bu uzmanlık dalları yetersiz kalmaktadır. Bu durumda kadroların
tüm özverisine ve çabasına karşın belirli bir standart oluşturulamamakta, mutlak şartta korunması
gereken mağaralara tescil yapılmayıp acil önlem gerektirmeyen mağaralara en katı koruma statüleri
verilebilmektedir. Bunun en çarpıcı örneklerinden birisi Ayvaini Mağarası (Bursa, Mustafakemalpaşa)
gibi önemli bir hidrolojik sistemin hiçbir statüye sahip olmamasına karşın, hemen yakın bölgesinde yer
alan Ayıini Mağarası’nın 1. Derece Doğal Sit statüsüyle koruma altına alınmış olmasıdır.
Bunun yanı sıra, personel yapısındaki bu yetersizlik nedeniyle koruma bölge kurulları arasında da
yapılan tesciller açısından bir standart oluşturulamadığı gözlenmektedir. Kurulların etüd için görevlendirdikleri
personelin mesleki altyapısına veya kararı oluşturan kurul üyelerinin bilim uzmanlıklarına
göre eşdeğer alanlar için önerilen statüler farklılıklar gösterebilmektedir. Bir örnek vermek gerekirse
jeomorfolojik yapı açısından birbirine çok benzeyen Ballıca Mağarası (Pazar, Tokat) 1. Derece Doğal Sit
statüsüne sahipken, Oylat Mağarası (İnegöl, Bursa) Doğal Varlık olarak tescil edilmiştir. Bu çelişkiler
uygulamalarda da farklılıklar doğurmaktadır.
Statülerdeki Belirsizlikler
Koruma Yüksek Kurulu’nun ilke kararlarıyla netleştirdiği arkeolojik ve doğal sitler sınırları, içerikleri,
yaptırım güçleri iyi tanımlanmış, uygulamada boşluklara ve çelişkilere yer vermeyecek statüler
durumundadırlar. Bununla birlikte, “doğal varlık” olarak tescil edilmiş alanlarda belirlenme ölçütleri,
izin verilen ve yasaklanan uygulamalar gibi konularda belirsizlikler bulunmaktadır. Yapılaşmaya ne
dereceye kadar izin verilebileceği, doğal varlık olarak tescil edilen bir mağaranın hangi şartlarla turizme
açılabileceği ve bu alanlarda denetimin nasıl sağlanacağı gibi konularda sağlıklı ölçütler bulunmamaktadır.
Türkiye’de resmi olarak turizme açılmış durumdaki 29 mağaranın 13’ünün “doğal varlık” olarak
tescil edildiği düşünüldüğünde, bunun ne kadar önemli bir soru işareti oluşturduğu daha iyi anlaşılabilir.
2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ile koruma altına alınan 322 mağaranın
131’i doğal varlık olarak statü verilen mağaralardır. Bu mağaralarda vahşi yaklaşımla turizme
açma dışında ekosistem bütünlüğüne zarar veren başka olumsuz süreçler de yaşanmaktadır. Doğal
varlık statüsüne sahip İnönü Mağarası (Eğridir, Isparta) yasa dışı define kazısı, Koçköy (Yenimahalle,
Düzce) arazi kazanmak amacıyla giriş ağzının doldurulması, Kızılelma-Cumayanı (Zonguldak) sistemine
doğrudan kömür atık deşarjı yapılarak mağaranın büyük oranda tahrip edilmesi, İnağzı (Zonguldak)
Mağarası’nın evsel atık depolama sahası olarak kullanılması bu örneklerden sadece bazılarıdır.
Sonuçlar
2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, uygulamaya konduktan sonra geçirdiği
süreçte karşılaşılan olumsuzluklara rağmen, özgün bir mağara mevzuatının henüz bulunmadığı Türkiye
180
açısından önemli bir koruma aracıdır. Bu kanunun arkeolojik yerleşkelerde, tarihi alanlarda ve sulak
alan-orman ekosistemlerinde kullanıldığı etkinlikte kullanılabilmesi için kanunun güçlü ve zayıf yönlerinin
doğru değerlendirilmesi önemlidir.
Özellikle 2863 sayılı Kanun’un kendisinde ve Koruma Yüksek Kurulu ilke kararlarında tanımlanan
statülerin açıklığa kavuşturulması, mağara ekosistemlerinde hangi statülerin etkin koruma anlamına
geldiğinin doğru şekilde anlaşılması gerekmektedir. Doğal ve arkeolojik sit gibi belirlenme ve uygulama
ölçütleri net bir şekilde tanımlanmış statülerin yanı sıra, doğal varlık gibi herhangi bir standarda
oturtulamayan statülerin varlığı göz ardı edilmemelidir.
Bu kapsamda ela alındığında, “doğal varlık” olarak kültür ve tabiat varlıkları envanterinde yer
alan sahaların “korunan alan” olarak değerlendirilmesi uygun olmayacaktır. Doğal varlık olarak tescil
edilmesine rağmen azımsanmayacak sayıda mağaranın ekolojik işleyişinde ve jeomorfolojik bütünlüğünde
geri dönüşümü zor tahribat oluşması, bu statünün bir koruma statüsü olarak değerlendirilmemesi
gerektiği sonucunu doğurmaktadır. Doğal varlık statüsüne sahip mağaraların 2863 sayılı Kültür
ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamında koruma altına alınan mağaralar envanterinden
çıkarılması durumunda, bu çerçevede korunan mağara sayısı 191 olmaktadır. Bu durumda ortaya çıkan
tablo Şekil 2’de verilmiştir.
BİLDİRİLER
Şekil 2. Doğal Varlık dışındaki statülere göre mağaraların dağılımı
2. derece doğal sit uygulaması, turizm tesislerine ve kamu yararı gözetilerek yapılacak müdahalelere
olanak verdiği için, mağaraların ekosistem bütünlüğü içerisinde korunması anlamına gelmemektedir.
Üçüncü derece doğal sit durumunda ise konut amaçlı yapılaşma bile koruma bölge kurulunun
kararı ile verilebilmektedir. Benzer şekilde, 2. ve 3. derece arkeolojik sit uygulamalarında koruma bölge
kurulunun kararı doğrultusunda mağaranın ekolojik işleyişini etkileyecek eylemlere izin verilebilir. Bu
durumda farklı koruma kurullarının yetkisindeki eşdeğer alanlar için bir tescil standardı oluşturulamama
olasılığı yüksektir.
181
Bilimsel araştırmalar ve eğitim amaçlı faaliyetler dışındaki eylemlere ve alanda fiziksel değişiklik
gerektiren müdahalelere izin vermemesi nedeniyle 1. derece doğal sit, 1. derece arkeolojik sit statüleri
en etkin koruma yaklaşımları olarak dikkat çekmektedir. 29 alanda bu iki statünün birlikte bulunması
ise korumanın etkinliğini artıran bir uygulamadır. 1. derece doğal, 1. derece arkeolojik sit statüsüne
sahip olan ve bu iki statüyü aynı anda birlikte taşıyan mağaraların sayısının, toplam tescilli mağara
sayısına oranı % 29 dur. Bu oran aynı zamanda tescil aşamasında etkin koruma statüsü kazandırılmış
mağara sayısıdır.
İlk bakışta % 29 çok düşük bir başarı oranı gibi görülebilir. Ancak mağara konusunda yetkin ve
deneyimli personel yokluğu, mağara konusunda bir tescil standardının bulunmaması ve yetkili kurumun
teşkilat yapısında etkin saha denetimi yapmakla yükümlü kolluk gücü bulunmaması gibi olumsuz
faktörler göz önüne alınarak değerlendirildiğinde, bu rakam oldukça yüksek bir başarı yüzdesidir.
Bu çalışma kapsamında yapılan değerlendirmelerde 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıkları
Kanunu’nun doğru uygulandığı takdirde mağara ekosistemlerinin korunmasında etkili bir araç olarak
kullanılabileceği görülmüştür. Ancak Kanun’un uygulanması aşamasında karşılaşılan güçlüklerin ve
yapıdaki zayıflıkların aşılmasında, mağaraların ekosistem boyutunda korunması yönünde kaygıları ve
beklentileri olan kesimlerin sürece aktif katılımı bir zorunluluktur.
Deneyimli ve yetkin mağara uzmanından yoksun olan koruma bölge kurulları sportif mağaracılıkla
uğraşan derneklerce ve Türkiye Mağaracılık Federasyonu’nca desteklenmeli, kurullardan gelecek
talepler doğrultusunda mağara toplulukları etüd ve tescil süreçlerine katkıda bulunmalıdır. Bu noktada,
koruma bölge kurullarının çoğu kez hareket noktasını oluşturan vatandaş ihbarları yerine, mağara
topluluklarının teknik raporları referans alınmalıdır. Benzer şekilde, karşılaşılan hukuki ihlaller de
koruma bölge kurullarına rapor şeklinde iletilmelidir.
Mağaraların özellikleri, ekosistem gereksinimleri gibi konularda deneyimli mağara topluluklarının
koruma bölge kurullarının yürüttüğü çalışmalara aktif katılımı ile 2863 sayılı Kültür ve Tabiat
Varlıkları Kanunu’nun uygulanmasında karşılaşılan zayıflıklar giderilebilecek, korumada etkinlik artırılabilecektir.
Kaynakça
Anonim, 2011(a)., http://www2.epdk.org.tr/mevzuat/diger/ArkeolojikSitler_658/ArkeolojikSitler.pdf
Anonim, 2011(b)., http://www.kultur.gov.tr/TR/belge/1-90748/istatistikler.html., (03.03.2011)
EU, 2008., Written Declaration “on Protection of Caves as cultural, natural and environmental
Heritage”., 23.04.2008, 0033/2008., European Parliament.
IUCN., Shaping a Sustainable Future., The IUCN Programme 2009-2012., (www.iucn.org.,
18.02.2007)
Nicholson, J., Margetts, D., 2007., Who Was...Ernst Haeckel?., Biologist., Vol. 54, No.1., ss 32-34.
Silvius, J.E., 2007., A Brief History of Ecology., Cedarville University, Compilation., Cedarville,
ABD., ss 1-8.
The Republic of Slovenia., 2003., Cave Conservation Act., No. 801-07/94-4/6., Ljubljana, 17
December 2003.
US Congress., 1988., The Federal Cave Protection Act., US Code 63., 16 USC Sec. 4301.
TC Kültür ve Turizm Bakanlığı., 1983., Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu., Kanun No
2863., Resmi Gazete, Tarih: 21.07.1983, Sayı: 18113.
TC Çevre ve Orman Bakanlığı., 1983., Milli Parklar Kanunu., Kanun No 2873., Resmi Gazete,
Tarih:11.08.1983, Sayı: 18132.
TC Çevre ve Orman Bakanlığı., 2003., Kara Avcılığı Kanunu., Kanun No 4915., Resmi Gazete,
Tarih:01.07.2003, Sayı:25165.
182
183
BİLDİRİLER
MAĞARALARIN KORUNMASINDA EKOSİSTEM
YAKLAŞIMI VE DEREBUCAK-ÇAMLIK MAĞARALARI
TABİAT PARKI ÖRNEĞİ
Selim ERDOĞAN, Hakkı S. ERGENELİ,
Murat DELİBAŞ, Ufuk SABANCILAR
Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü, Mağara Koruma Birimi
Özet
Konya ili Derebucak ilçesi sınırları içerisinde yer alan Çamlık Kasabası, Toros Karst Kuşağı’nın
tipik özelliklerini yansıtan önemli bir karst alanıdır. Çamlık Mağaraları Öneri Tabiat Parkı ise, Çamlık
Kasabası’nın yaklaşık 1,5 km batısından başlayarak 857 hektarlık bir alan üzerinde batıya doğru uzanan,
Körükini, Suluin, Balatini, Asmacıini, Çocuk Attıkları Delik, Saklı Uçurum, Derevend, Baraj, Eski Düden,
Dede Tarlası Düdeni, Gavur Beşiği ve Dölek Düdeni gibi çok sayıda mağarayı kapsaması öngörülen
bir korunan alandır. 2009 yılında başlayan etüt çalışmaları sonucunda, sadece adı geçen mağaraların
değil, bölgede bulunan diğer önemli karst yapılarının da korunması amacıyla geniş bir sahanın 2873
sayılı Milli Parklar Kanunu kapsamında “tabiat parkı” statüsüyle koruma altına alınması öngörülmüştür.
Çamlık ve Derebucak belediyelerince de desteklenen projede mağaraların ekolojik işleyişinin etkin
şekilde korunabilmesi amacıyla ekosistem yaklaşımı benimsenmiş, Çamlık Belediyesi’nce kısa sürede
tamamlanarak faaliyete geçen atıksu arıtma tesisi ile Körükini’ne ulaşan derenin kirletici konsantrasyonu
düşürülmüş ve ilk olumlu sonuçlar alınmaya başlamıştır. Bu çalışmada 2011 yılı sonuna kadar tescil
edilmesi planlanan Çamlık Mağaraları Tabiat Parkı’nda uygulanan yaklaşım anlatılmaktadır.
Anahtar kelimeler: Derebucak, Çamlık Mağaraları, Mağara Koruma, Milli Parklar Kanunu
184
ECOSYSTEM APPROACH IN CAVE CONSERVATION
and DEREBUCAK-ÇAMLIK CAVES CASE
Abstract
Selim ERDOĞAN, Hakkı S. ERGENELİ,
Murat DELİBAŞ, Ufuk SABANCILAR
General Directorate Nature Conservation and Natural Parks, Cave Conservation Unit
BİLDİRİLER
Çamlık Village which is situated in Konya Derebucak is a significant karst area reflecting typical
characteristics of Taurus Karst Belt. Suggested Derebucak-Çamlık Caves Nature Park is a protected
area starting by the western end of Çamlık village and extending westwards on an area of 857 hectars.
It’s foreseen to be covered many caves such as Körükini, Suluin, Balatini, Asmacıini, Çocuk Attıkları
Delik, Saklı Uçurum, Derevend, Baraj, Eski sinkhole, Dede Tarlası sinkhole, Gavur Beşiği and Dölek
sinkhole. As a result of studies initiated in 2009 the area is thought to be declared as “nature park” in
the frame of National Parks Law in order to protect not only these caves but also other significant karstic
features in the surrounding area. The ecosystem approach has been the basis of this Project which
is supported also by local administrations and to maintain ecological functions of caves in an efficient
way was the primary target. First progress was made by the wastewater treatment plant which was
constructed and operated by Çamlık Municipality. Hence the concentration of contaminants reaching
to Körükini Cave decreased. In this study, the approach applied for Derebucak Çamlık Caves Nature
Park which is thought to be declared by the end of 2011.
Keywords: Derebucak, Çamlık Caves, Cave Conservation, National Parks Law.
185
Giriş
Beyşehir Gölü’nden başlayarak Akdeniz’e doğru uzanan bölge, Toros Karstı’nın en tipik özelliklerinin
görüldüğü alanlardandır. Yüksek verimli karst akiferlerinin ve son derece değişken beslenim-boşalım
ilişkilerinin karakterize ettiği karmaşık hidrolojik sistemler, gerek yüzey gerek yer altı jeomorfolojik
unsurlarının iyi gelişmiş örnekleri bu bölgeyi Türkiye’nin en önemli karst alanlarından birisi haline
getirmektedir. Bu bölgenin Derebucak-Cevizli-Çamlık arasında kalan kesim, bulunduğu karst alanının
tüm özelliklerini yansıtmaktadır. Derebucak – Çamlık Mağaraları da bu alanın sembol yapılarındandır.
Şekil 1. Çalışma Alanının Yer Bulduru Haritası
Konya’nın güneyinde, Beyşehir-Derebucak ve Seydişehir ilçeleri arasında kalan çalışma alanı idari
olarak Derebucak ilçesine bağlıdır (Şekil 1). Beyşehir ve Derebucak ilçelerini birbirine bağlayan devlet
yolunun Çamlık Beldesi’nden itibaren sol tarafında uzanan saha büyük oranda orman rejiminde olup,
zeminin alüvyal malzeme ile dolduğu çöküntü kesimlerde şahıs arazileri de bulunmaktadır.
Bölgede yerleşik yaşamın başlamasıyla birlikte pek çok medeniyet izlerini bırakmış, bu durum da
alanda bulunan mağaraları yasa dışı define arayıcılarının cazibe odağı haline getirmiştir. Bunun yanı
sıra son yıllarda yanlış öngörülerle ve sürdürülemez projelerle mağara turizmine yönelen ilgi, Derebucak-Çamlık
mağaralarında da kendisini göstermiş, sahada bulunan mağaralarla ilgili turistik yatırım
beklentileri artmıştır. Türkiye mağaracılığı açısından son derece önemli olan Derebucak-Çamlık
mağaralarının gelecek kuşaklara doğal özellikleri korunarak bırakılması bir zorunluluk olduğundan,
Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü tarafından “öncelikli” olarak nitelenmiş ve çalışma
takvimine alınmıştır.
Çalışma sahasında yapılan etüdler sonucunda birbirinden çok farklı hidrolojik, jeomorfolojik ve
ekolojik özelliklere sahip 14 mağara belirlenmiş, bu mağaraları da içine alan bölge ekosistem bütünlüğü
içerisinde ele alınarak, sistemik bir yaklaşımla değerlendirilmiştir.
186
Jeolojik Özellikler
Konya ili Derebucak ilçesi sınırları içerisinde yer alan çalışma alanı Orta Torosların kuzeybatı
dış kenarında bulunmakta ve Toros Karst Kuşağı’nın tipik özelliklerini yansıtmaktadır. Tüm Orta
Toroslar’da olduğu gibi, tek bir faktöre bağlı olmayıp sedimantololji-tektonizma ve hidrojeokimya
öğelerinin tümünün etkisinin ortak ürünü olan bu karstın en özgün jeomorfolojik yapıları Çamlık
bölgesinde yoğun şekilde gözlenmektedir. Karstlaşmanın bu derece iyi gelişimini sağlayan jeolojik yapı
geçmişten günümüze dek çok sayıda araştırmacı tarafından incelenmiştir.
Nazik ve diğ. (1993) çalışma bölgesinin jeolojisini Monod (1977, 1979) ve Akay’ın (1981) çalışmalarını
esas alarak değerlendirmiş, böylece jeolojik yapıyı “yerli birlikler” (otokton) ve “yabancı birlikler”
(allokton) olarak iki grupta ele almışlardır (Nazik ve diğ., 1993). Buna göre Beyşehir Gölü batı-güneybatısı
ve Beyşehir ilçesi güneyi yerli (otokton) birimlerden oluşmuş, yabancı birimler (allokton) ise
KB-GD doğrultulu bir senklinal içerisinde, yerli birimler arasında kalmışlardır. Bu nedenle yerli birimler
yabancı birimleri kuşatmış şekilde, topoğrafik olarak daha yüksek kesimlerde de gözlenirler. Buna
karşın Özgül (1976) tüm Toroslar’a yönelik yaptığı çalışmada jeolojik birimleri yapısal durumlarının
yanı sıra stratigrafik özelliklerini de dikkate alarak tanımlamıştır (Özgül, 1976).
Yerli (Otokton) Birimlerin tabanında Orta Kambriyen yaşlı Seydişehir şeyleri yer almaktadır.
Beyşehir ilçesinin hemen güneyinde gözlenen şeyller aynı zamanda bölgedeki karstlaşma tabanını oluşturmaktadır.
Bunun üzerinde Jura dolomit ve dolomitik kireçtaşlarıyla başlayan, Kretase ve Paleosen-
Eosen kireçtaşları ile devam ederek Eosen flişi ile son bulan Toros Karbonat Platformu yer almaktadır.
Çoğu yerde kalınlığı 1000 metreyi aşan Kretase kireçtaşları son derece gelişmiş örnekleriyle karst
jeomorfolojisinin yaygın şekilde gelişmesine olanak sağlamıştır. Gerek litostratigrafik yapı, gerek iyi
gelişmiş tektonizma, bu bölgede “Toros Karstı” olarak bilinen sistemin ve bu sistem içerisinde çok
sayıda mağaranın oluştuğu ortamı ortaya çıkarmıştır (Nazik ve diğ., 1993).
Nazik ve diğ. (1993) Eosen flişinin de bölgede karstın oluşumunda belirleyici unsurlardan birisi
olduğunu vurgulamaktadır. Araştırmacılara göre, normal koşullarda stratigrafik olarak otokton birimlerin
üzerinde yer alması gereken fliş, paraotokton bindirmeler nedeniyle bazı kesimlerde Mesozoyik
karbonatlarının altında gözlenmektedir. Bu durum, geçirimsiz flişin bu kesimlerde karstlaşma tabanını
oluşturmasına neden olmaktadır. Nazik ve diğ. Bu duruma örnek olarak da Çamlık Mağaraları’nın
güneybatısında bulunan Gembos ve Kızılalan gibi polyelerin fliş üzerine yerleşen karbonat birimleri
içerisinde gelişmesini göstermektedir. Bunun dışında, alokton birimlerin yerleşmesini ve diğer tektonik
değişimleri izleyen evrede Pliyo-kuıvaterner birimler çökelmiştir. Ancak vadi işlerinde ve küçük
çukurlarda depolanan bu litolojiler kartlaşmaya elverişli değillerdir.
Bölgede karstlaşmaya elverişli litolojik birimler arasında alokton seriler de yer almaktadır. Nazik
ve diğ. (1993) “yabancı kayalar” olarak adlandırdıkları bu birimlerin Beyşehir Gölü’nün güneyinden
başlayarak güneydoğu yönünde gözlendiğini ve otokton kayaçlar üzerindeki bir senklinalde yüzer
konumda olduklarını ifade etmektedirler. Lütesiyen-Alt Priyaboniyen döneminde kuzeydoğudan
güneybatıya yer değiştirerek yerleşen Beyşehir – Hoyran Napları’nın en önemli bileşeni Bademli-Cevizli
Ünitesi’dir. Yerli Eosen flişi ve konglomerası üzerine tektonik dokanakla gelen bu ünite Permiyen
kireçtaşı ve kalkşistleri ile başlar ve Schtiyen marnları, Üst Triyas-Alt Liyas konglomeraları, Liyas-Üst
Senoniyen dolomit-kireçtaşları ile devam ederek Geç Kretase fliş (olistostrom) ile sona erer. Geçirimsiz
seviyelerle ara tabakalı olduğu kesimlerde karstlaşma kesintiye uğramıştır (Nazik ve diğ., 1993).
Özgül (1976) ise ayırtman stratigrafi özellikleri ve kapsadıkları kaya birimleri açısından birbirinden
değişik havza koşullarını yansıtan kaya birimi toplulukları için “birlik” terimini kullanmaktadır.
Buradan yola çıkarak, araştırmacı tabanda yer alan Kambriyen yaşlı mermer ve dolomit ile üzerindeki
Ordovisyen şeyl üzerine uyumsuzlukla gelen Kambriyen-Tersiyer arası çökelmiş otokton sistemi Geyikdağı
Birliği olarak tanımlamaktadır. Nazik’in “yabancı kayalar” olarak adlandırdığı Permiyen-Kretase
arası yaşlı allokton birimler ise Özgül tarafından Bozkır Birliği olarak tanımlanmaktadır (Özgül, 1976).
BİLDİRİLER
187
Tüm araştırmacıların bugün bölgenin jeolojisi ile ilgili bulgu ve tanımlamaları dikkate alındığında,
Çamlık Mağaraları’nın da bulunduğu Beyşehir Gölü’nün güneyi ile Derebucak ilçesi arasında kalan
kesimde jeolojik yapı tabanda Orta Kambriyen yaşlı Seydişehir şeyleri, dolomitli kireçtaşları ve şistler
bulunmaktadır. Bunun üzerinde otokton Geyikdağı Birliği ve bazı kesimlerde yüzlek veren allokton
Bozkır Birliği bulunmaktadır (Akay ve Uysal, 1988). İnceleme alanının genel jeoloji haritası Şekil 2’de
verilmiştir.
Geyikdağı Birliği
Özgül (1976) birliğin adını Orta Toroslar’ın batı kesiminde, Gündoğmuş yakınlarında bulunan
Geyik Dağı’ndan almıştır. Özgül’e göre birlik tabanda Orta-Üst Kambriyen yumrulu, alacalı renkli kireçtaşı
birimi ile başlar. Ordovisyen şeyl ve kumtaşı; Silüriyen çakıltaşı, graptolitli şeyl ve yumrulu kireçtaşı;
Devoniyen kumtaşı, şeyl, dolomitli kireçtaşı ve resifal kireçtaşı; Karbonifer şeyl ara tabakalı kireçtaşı;
Permiyen kuvarsit ara katkılı algli kireçtaşı ile temsil edilmiştir. Jura ve Alt Kretase kalın, neritik
karbonatlı kayaçları kapsar. Birlik Üst Kretase ve Paleosen’de resifal kireçtaşı, Lütesiyen’de filiş fasiyesinde
kayaçlarla devam ederek Üst Lütesiyen-Üst Eosen yaşlı olistostrom ile sona erer (Şekil 3). Batıdan
doğuya doğru Bey Dağları’ndan Munzur Dağları’na kadar olan bir kuşakta yüzlek verir (Özgül, 1976).
Bozkır Birliği (Beyşehir-Hoyran Napı)
Fethiye-Köyceğiz’den Karaman’a kadar geniş bir kuşakta yüzlek veren Bozkır Birliği’ne ait litolojik
birimler Beyşehir-Seydişehir yöresinde “Beyşehir-Hoyran Napı” adını almaktadır. Ancak Özgül farklı
coğrafyalarda farklı adlandırmalarla bilinen bu birimlerin tümünü Bozkır Birliği olarak tanımlamıştır
(Özgül, 1976).
Şekil 2. Orta Toroslar’ın Genelleştirilmiş Jeoloji Haritası (Akay, E. ve Uysal, Ş., 1988)
188
Bozkır birliği, Triyas-Kretase aralığında çökelmiş pelajik ve neritik kireçtaşı, radyolarit, bazik
denizaltı volkaniti, tüf, diyabaz, ultrabazit, serpantinit vb. kayaların değişik boyutlarda blok ve dilimlerini
kapsayan büyük bir “karışık (melanj)” görünümündedir (Özgül, 1997).
Bozkır Birliği tek bir kaya biriminden oluşan büyük blokların yanında geniş zaman aralıklarını
temsil eden ve değişik kaya birimlerinden oluşan, örneğin Orta-Üst Triyas yaşta deniz altı volkanitleri
ve onu geçişli olarak üstleyen ve Geç Triyas-Geç Kretase aralığında sürekli havza çökelimini yansıtan
pelajik kireçtaşı istifi, Üst Triyas-Liyas yaşta neritik ve yer yer resifal fasiyeste kireçtaşı ve onu çökel
ilişkili olarak üstleyen Jura-Kretase aralığını temsil eden planktonik foraminiferli kırmızı mikritlerden
oluşan kondanse kireçtaşı vb. dilimleri kapsar (Şekil 4). Senoniyen tektonik devinimleriyle dilimlenerek
karışık (melange) özelliği kazanan bir havzanın okyanus tabanından kıta yamacına değin uzanan
farklı kesimlerini temsil eden, ayırtman kaya türü ve özellikleriyle sahada kolay izlenebilen, dolayısıyla
gurup ya da formasyon derecesinde litostratigrafi birimi olarak da tanımlanabilen bu dilimlerin kimisi
Toros kuşağı boyunca yüzlerce km. yanal süreklilik gösterir (Özgül, 1997).
BİLDİRİLER
Şekil 3. Geyik Dağı Birliği’nin genelleştirilmiş stratigrafik kesiti (Özgül, N., 1976; Seydişehir Bölgesi Brunn ve
diğerlerinden (1971) alınmıştır)
189
Şekil 4. Bozkır Biriliği’nin stratigrafik kesitleri (Özgül, N., 1976)
Bozkır Birliği’ne ait birimler Beyşehir Gölü’nün güneyinde “Beyşehir-Hoyran Napı” adıyla bilinmektedir
(Özgül, 1976). Beyşehir-Hoyran Napı’nın en önemli birimi ise “Bademli-Cevizli Ünitesi”dir.
Otokton Eosen flişi ve konglomerası üzerine tektonik dokanakla gelen bu ünite Permiyen kireçtaşı ve
kalkşistleri ile başlayarak Schtiyen marnları, Üst Triyas-Alt Liyas konglomeraları ile devam ederek
Liyas-Üst Senoniyen dolomit ve kireçtaşları, Üst Kretase olistostromu ile sona erer. Çalışma alanının
güneydoğu kesiminde yer alan ve kalınlığı yaklaşık 200 metre olan Permiyen kireçtaşları yer yer dolomit,
şeyl ve kuvarsitlerle ara tabakalıdır. Aradaki bu geçirimsiz seviyeler nedeniyle litolojik olarak karstlaşmaya
elverişli kireçtaşlarında karstlaşma kesintiye uğramıştır. Cevizli kireçtaşlarının bulunduğu
alanlarda “gelişememiş karst” meydana gelmiştir (Nazik ve diğ., 1993).
Bademli-Cevizli Ünitesi’nin karstlaşma ve mağara gelişimi bakımından en önemli birimi Liyas-
Üst Senoniyen yaşlı kireçtaşlarıdır. Monod (1977 ve 1979) tarafından “Çamlık Kalkerleri” olarak adlandırılan
bu kireçtaşları, otoktona ait Eosen flişinin tektoniğin de yardımıyla akarsular tarafından derince
kazılmaları sonucunda yüksekte kalarak büyük karstik kornişleri oluşturmuşlardır. Gerek litolojik
özellikleri ve gerek bol çatlaklı yapıları nedeniyle, üzerleri yoğun bir karstla örtülü olan bu kireçtaşları
alttan geçirimsiz dolomit, konglomera ve marnlarla çevrildiğinden, yatay mağara gelişimine elverişli
bir ortam hazırlamışlardır. Çalışma alanında bulunan ve MTA Genel Müdürlüğü tarafından jeolojikjeomorfolojik
etüdü yapılan büyük mağaraların çoğu bu kireçtaşları içerisinde gelişmiştir (Nazik ve diğ.,
1993).
Çamlık Mağaraları’nı da kapsayan bölgenin jeomorfolojisini belirleyen tektonik hareketler
Eosen’de başlamıştır. Üst Lütesiyen - Priyaboniyen’de Beyşehir - Hoyran Napları kuzeydoğudan sürüklenerek
bugünkü konumlarını almışlardır. Orta Miyosen’e kadar etkili olan yatay hareketler (bindirme
ve naplar) ile para otokton bindirmeler veya ters kıvrımlar meydana gelmiştir (Nazik ve diğ., 1993).
190
Alandaki etkin sıkışma unsurlarından birisi de Beyşehir’den Taşkent-Mut’a kadar uzanan Beyşehir
Fayı’dır. Faydaki normal atım Beyşehir Yöresi’nde otokton birimlerin Eosen çökelleri üzerine yerleşmiş
naplarla, otoktonun Ordovisyen çökellerini neredeyse yan yana getirmiştir. Fay Beyşehir yöresinde Üst
Lütesiyen-Alt Priyaboniyen’de Beyşehir-Hoyran Napları’nın yerleşmesinden sonra gelişmiş ve böylece
otokton ile alloktonları normal atımıyla yan yana getirmiştir. Diğer taraftan Üst Pliyosen çökelleri
tarafından da örtülmektedir. Buradan da fayın Üst Eosen sırasında/sonrasında, Üst Pliyosen öncesinde
gelişmiş olduğu anlaşılmaktadır. Beyşehir Fayı en az 4 km.lik bir yanal atıma sahip olup, kuzeydoğu
bloğu önemli derecede alçalmıştır (Akay ve Uysal, 1988).
Jeomorfolojik Özellikler
Çamlık Mağaraları’nı kapsayan alanın jeomorfolojisini ayrıntılı şekilde inceleyen Nazik, alanın
aralarında büyük yükselti farkları bulunan jeomorfolojik ünitelerden meydana geldiğini ifade etmektedir.
Nazik’e (1992) göre genel olarak kuzey-güney ve kuzeybatı-güneydoğu yönünde gelişen orojenik
kuşakların arasında bir çok paleo-vadi ve güncel akarsu yer alır. Bölgenin batı, doğu ve güneyinde yoğun
bir karst gelişmiştir. Aynı zamanda aşınım dönemlerine de karşılık gelen, plato karakterli bu alanların
arasında daha genç rölyef sistemleri (polye, dolin, uvala, mağara gibi makro karstik şekiller ile aşınım
yüzeyleri, dağ arası ova ve vadiler) bulunur. Orta Toroslar’ın bu kesiminde en yüksek alanları oluşturan
tepeler, çalışma sahasının güney ve batısında yer alır. Buradan güneye (Manavgat Nehri Havzası) ve
kuzeye (Beyşehir Gölü Havzası) gidildikçe yükseklikler düşer (Nazik ve diğ., 1993).
Çalışma bölgesinde, karbonat kayaların litostratigrafik ve yapısal özellikleri ile bölgenin morfolojik
ve karst taban düzeylerine göre; “yoğun karst” ve “gelişememiş karst” olmak üzere iki farklı karst
modeli meydana gelmiştir. Yoğun karstik alanlarda karstlaşmaya ait tüm şekiller görülür. Bu şekiller
büyük boyut ve derinliğe ulaşmışlardır. İnceleme alanının batı ve güneyinde bulunan kireçtaşları
üzerinde bu tür karst yer almaktadır. Buna karşılık, Beyşehir-Hoyran Napları’nın bulunduğu alanlarda
ise karstlaşma fazla gelişememiştir. Bu bölgelerdeki karstlaşma daha çok yanal yönde gelişmiş, sığ karst
niteliğindedir (Nazik ve diğ., 1993).
İnceleme alanında bulunan polye, uvala ve dolin gibi makrokarstik şekiller üç farklı zonda kümelenmiştir
(Nazik, 1992). Orta Miyosen ve Üst Miyosen aşınım yüzeyleri üzerinde 1450-1900 metreler
arası yüksekliklerde bulunanlar flüviyo-karstik oluşumludur. Buna karşılık, 1250-1400 metrelerdeki
polye ve uvalalar Pliyosen aşınım yüzeyleri ve Pliyosen paleovadilerinin karstlaşmaları ile meydana
gelmişlerdir. Çalışma sahasında geniş yer tutan bu gruptaki makrokarstik şekillerin en önemlileri
Gembos, Kızılova, Kızılalan, Kerimli, Bıçakçı, Mumbala polyeleri ile bunların yakınında bulunan uvalalardır.
1150-125 metreler arasında gelişen uvalalar ise en alt Pleyistosen rölyef sistemine aittirler ve
flüviyo-karstik gelişim özelliğine sahiptirler. Beyşehir Gölü güneyinde yer alan uvalalar ile Çetmi Uvalası
bu gruba dahildir (Nazik ve diğ., 1993).
Nazik ve diğ. (1993) araştırma bölgesinde hidrolojik zonlara göre üç farklı mağara sistemi yer aldığını
ifade eder. Bunlardan “fosil mağaralar”, Pliyosen rölyef sistemine bağlı olarak gelişmişlerdir. Yatay
konumdaki bu mağaralar, günümüzde vadoz zonda kalarak fosilleşmişlerdir. Balatini, Dede Tarlası,
Dölekini, Sığırini, Hatçeninini, Eşekini, Tulumini, Pancarlık mağaraları Pliyosen’den beri gelişimlerini
sürdüren mağaralardır. Buna karşılık yüksek karstik alanlarda bulunan kuyu şeklindeki “dikey mağaralar”,
neo-karstik döneme aittirler. Bu mağaralar vadoz zonda gelişmişlerdir. Bölgede yer alan üçüncü
mağara grubu “aktif-yarı aktif mağaralar” oluşturur. Üst Pliyosen’den sonra oluşmaya başlayan bu tür
mağaralar, “düden” veya “kaynak” mağara konumundadırlar (Nazik ve diğ., 1993).
Derebucak-Çamlık karst alanında 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu kapsamında etüdü yapılan
bölgede koruma altına alınması öngörülen 14 mağara belirlenmiştir. Bu mağaralar ve temel özellikleri
Tablo 1’de verilmektedir.
BİLDİRİLER
191
Tablo 1. Derebucak-Çamlık Karst Alanında Değerlendirilen Mağaralar
MAÐARA ADI ÝL ÝL Ç E KÖY
TOPLAM
UZUNLUK
(m)
EN DERÝN
NOKTA
(-m)
EN
YÜKSEK
NOKTA
(+m)
UZANIM
HÝDROLOJÝK
DURUM
Asmacýini Konya Derebucak Çamlýk 29 6 Yatay Fosil
Balatini Konya Derebucak - 1768 -32 6 Yatay Aktif-Fosil
Çocuk Attýklarý Delik Konya Derebucak Çamlýk 515 -15,5 Yatay YarýAktif
DedetarlasýDüdeni Konya Derebucak Çamlýk 542 -47
Yatay-Yarý
Yatay
Aktif
Dölek Düdeni Konya Derebucak Çamlýk 286 -10 Yatay YarýAktif
Körükini Konya Derebucak Çamlýk 1330 -54
Yatay-Yarý
Yatay
Küçük Suluin Konya Derebucak Çamlýk 32 -12 Yatay (Eðimli) Fosil
Suluin Konya Derebucak Çamlýk 750 0 Yatay Aktif
Deverend Konya Derebucak Çamlýk 20 Yatay Fosil
Mastaltý Konya Derebucak Çamlýk 200 -30
Eski düden Konya Derebucak Çamlýk
Yarý Yatay -
Dikey
Yarý Yatay -
Dikey
Baraj Konya Derebucak Çamlýk 200 Yatay
Aktif
YarýAktif
YarýAktif
Gavur Beþiði Konya Derebucak Çamlýk Yatay Fosil
Saklýuçurum Konya Derebucak Çamlýk 100
Yarý Yatay -
Dikey
Hidrojeolojik Özellikler
Derebucak-Çamlık mağaralarını kapsayan alanda yüzey ve yeraltısuyu unsurları ile bunlar arası
etkileşimler irdelenmiştir. Buradan, çalışma alanında çok önemli bir yüzeysuyu rejimi olmadığı görülmektedir.
Alandaki tek önemli yüzeysuyu unsuru Uludere’dir. Çamlık beldesinin kuzeydoğusunda
bulunan Taşçılar, Ortagöz, Büyükgöz, Özpınar ve Yazılıyurt pınarlarından boşalan suların oluşturduğu
dereler ile Dumdumalanı’ndan gelen kol birleşerek Uzunsu Deresi’ni oluşturmaktadır. Uzunsu Deresi
Çamlık’tan geçtikten sonra Körükini Mağarası’na girmekte, yeraltında yaklaşık 1300 metre yol kat ettikten
sonra yüzeye çıkar. 315 metrelik bir mesafede Körükini çıkışı (Değirmenini) ile Suluin girişi arasında
bulunan çöküntü dolininde aktıktan sonra Suluin Mağarası’na girer. 290 metre uzunluktaki Suluin
içerisinde ilerleyen Uzunsu Deresi yüzeye tekrar çıktığı noktadan itibaren Balat Deresi adını alır (Nazik
ve diğ., 1993).
Balat Deresi batıya Derebucak ilçesine doğru akar, Kocaçay adını alır ve burada kuzeyden gelen
bir kolla birleşerek Uludere’yi oluşturur. Uludere ise daha sonra Burmacı Sırtı ile Tınaztepe arasından
güneye yönelir ve Gembos Polyesi’ne ulaşır (Aygen, 1967). Kocaçay DSİ Genel Müdürlüğü tarafından
2007 yılında tamamlanan Derebucak Barajı’nın temel beslenim unsurudur. Derebucak Barajı
aracılığıyla Beyşehir-Derebucak arasında kalan kesimde 3750 hektar alanın sulanması hedeflenmiştir.
Ayrıca Baraj gereksinim duyulması halinde bu sistemden Beyşehir Gölü’ne su derive edilmesi amacıyla
da kullanılacaktır. 41 metre talveg yüksekliğine, normal su kotunda 11 Milyon m3 dolu hacme ve 100
hektar göl aynası alanına sahip olan Derebucak Barajı aynı zamanda, daha kuzeyde bulunan Gencek
Barajı ile birlikte alandaki iki durgun su kütlesinden biri durumundadır (Anonim, 2009).
DSİ Genel Müdürlüğü 16-134 nolu akım gözlem istasyonu verilerine göre, Kocaçay’ın uzun yıllar
yıllık ortalama akımı 2,8 m3/s dir. En yüksek debi 6,83 m3/s ile Nisan ayına, en düşük debi ise 0,01
m3/s ile Eylül ayına aittir (Anonim, 2009(b)). Türkiye genelinde Eylül ayı yağışlı ve akarsuların debilerinin
artmaya başladığı bir dönem olmasına karşın Çamlık’ta Kocaçay’ın minimum debisine ulaşma-
192
sının iki temel nedeni bölgenin yaz sonunda da kurak-sıcak Akdeniz İklimi özeliği göstermesi ve akarsuyu
besleyen kaynakların karstik akiferlerden boşalıyor olmasıdır. Bu tarz akifer boşalımlarında debi
bahar aylarında karakteristik olarak artar ve yaz sonuna doğru en alt seviyeye ulaşır.
BİLDİRİLER
Şekil 5. Çalışma Alanındaki Hidrografik Unsurlar (Aygen, T., 1967)
Şekil 6. Kocaçay Uzun Yıllar Aylık Ortalama Akım Değerleri (Anonim, 2009(c))
193
194
Görüldüğü üzere, bölgenin hidrojeolojik yapısında en önemli unsur yeraltısuyudur. Gelişmiş karstlaşmış
yapısı nedeniyle, bölgeye düşen yağış ya da yüksek kesimlerde depolanan kar, uzun mesafeli
yüzeysel hareket yapamadan düden ve dolinler aracılığıyla doğrudan noktasal beslenimle, ya da kırık ve
çatlaklar boyunca süzülerek karst yer altı drenajına katılmaktadır.
Çalışma alanının hidrojeolojisini ayrıntılı şekilde inceleyen ve bölgesel hidrojeolojik yapıya ilişkin
kavramsal bir model geliştiren Ekmekçi (1993), günümüze kadar geçen tarihsel sürecin her evresinde
yoğun tektonik etki altında kalmış olması nedeniyle, bölgenin jeolojik-hidrojeolojik yapısının son
derece karmaşık bir özelliğe sahip olduğunu ifade etmektedir (Ekmekçi, 1993). Yazara göre ofiyolitik
nap bindirmeleri bölgenin hidrojeolojisini kontrol eden unsurlardır. Hidrojeolojik birimler olarak
Mesozoyik ve Paleozoyik yaşlı karbonatlı birimler geçirimlidir ve bunlardan Jura-Kretase yaşlı kireçtaşları
ile dolomitler önemli karst akiferleri oluştururlar. Bu akiferlerden boşalan büyük karst akiferlerinin
çekilme eğrileri üzerinde yapılan analizler, bu akiferlerin hacimlerinin onlarca kilometrekareye
ulaşacak derecede yayılıma sahip olduklarını göstermektedir (Günay, 1981). Tersiyer flişleri ve ofiyolitik
seriler bölgedeki geçirimsiz litolojileri oluşturmaktadır (Ekmekçi, 1993).
Manavgat Nehri’nin beslenimine önemli oranda katkıda bulunan ve çok sayıda mağarayı bünyesinde
barındıran Mesozoyik kireçtaşlarının bazı kesimlerde 1000 metreden fazla kalınlığa ulaştıkları
ifade edilmektedir (Günay, 1985). Günay bu birimin depolama kapasitesinin 5,4x109 m3 ve akifer
olarak yayılımının yaklaşık 1086 km2 olduğunu belirtmektedir. Kestirilen depolamanın ise yaklaşık
% 20-30’u dinamik rezervi oluşturmaktadır. Araştırmacıya göre akifer kalınlığı ortalama 500 metre,
gözenekliliği (n) ise 0,001 seviyesindedir. Mesozoyik kireçtaşları içerisinde yeraltısuyu akım hızı 1700
m/gün olup, çözünme kanalları ve boşlukları boyunca, kondüvit akımı (yönlü akım) şeklinde gerçekleşmektedir
(Günay, 1985).
Akiferin besleniminin büyük bölümü yağıştan kaynaklanmaktadır. Ancak Beyşehir ve Suğla gölleri,
Gembos, Eynif ve Sobuca polyeleri ile Değirmenlik karst alanının akiferin besleniminde önemli
katkısı vardır. Bununla birlikte, bu katkı Beyşehir Gölü ile Manavgat Nehri akımı arasında doğrudan bir
bağlantı olduğu anlamını taşımamaktadır (Günay, 1985). Bölgenin karmaşık hidrojeolojik yapısı nedeniyle
çoğu araştırmacı bölgeyi “Beyşehir-Seydişehir Sistemi” olarak ele almakta, ayrıştırma yapmaktan
kaçınmaktadır. Bir örnek vermek gerekirse 2006 Yılı Konya İl Çevre Durum Raporu’nda Çamlık
Mağaraları’nı kapsayan “Beyşehir-Seydişehir Bölgesi”nin yıllık emniyetli yeraltısuyu potansiyeli 112,6
Milyon m3/yıl olarak verilmiştir (Tunçez ve diğ., 2006). Bununla birlikte, akifer özellikteki Mesozoyik
ve Paleozoyik karbonatlı birimlerinin tümü aynı havzanın bileşenleri değildir. Bu akiferler yapısal özellikleri,
ilişkide oldukları geçirimsiz birimlere göre konumları ve topoğrafik özelliklerine göre Manavgat
Nehri’ne olduğu kadar, Köprüçay Havzası’na da katkıda bulunabilmektedirler.
Çalışma alanı yarıkurak iklim özellikleri göstermektedir. Yağışın büyük bölümü kışın gerçekleşmekte
ve Doğu Akdeniz kökenli siklon sistemlerinden kaynaklanmaktadır. Yağış yıl içerisinde önce hafif
ve orta şiddette, dağların güney ve doğu kesimlerine düşmekte, Kasım başından itibaren ise kar bu
dağların yüksek kesimlerine düşer ve kar örtüsü Haziran’a kadar kalır. Temmuz ve Ağustos en kurak
aylardır. Bu dönem sıcak ve kurak, buharlaşma şiddetinin çok fazla olduğu aylardır. Bu kurak dönemde
yağış az ve konvektif niteliktedir. Çamlık Mağaraları’nın bulunduğu bölgede ortalama yıllık toplam
yağış 900-1000 mm, yıllık toplam buharlaşma ise 1000 mm seviyesinde gerçekleşmektedir (Günyaktı
ve diğ., 1993). Çalışma alanını temsil edecek nitelikte bir meteorolojik gözlem istasyonu verisine ulaşılamamış
olmakla birlikte, ne yakın konumdaki üç merkezin 1999-2007 arası yıllık ortalama yağış miktarları
yaklaşık olarak Beyşehir için 510 mm, Hadim için 589 mm ve Seydişehir için 730 mm seviyesindedir
(Anonim, 2009(d)). Yukarıda da ifade edildiği gibi, topoğrafik olarak daha yüksekte olan ve daha yoğun
kar yağışına maruz kalan Çamlık beldesi çevresinde bu değerin 1000 mm’ye yaklaştığı düşünülmektedir.
BİLDİRİLER
Şekil 7. Çalışma alanını da kapsayan bölgenin genel hidrojeolojik yapısı (Ekmekçi, M., 1993)
Diğer Ekosistem Özellikleri
Demirelma (2006) yaptığı çalışmada, planlama sahası ve çevresinde Akdeniz fitocoğrafik bölgesi
özelliklerinin baskın olduğunu, alanın Akdeniz ile İran-Turan fitocoğrafik bölgeleri arasında geçiş
oluşturduğunu ifade etmiştir. Araştırmacı söz konusu çalışmada 2081 bitki örneği toplamış, bu bitkilerin
teşhisleri sonucunda 96 familya ve 441 cinse ait 957 takson belirlenmiştir. Belirlenen taksonların
fitocoğrafik bölgelere göre dağılımı ise; Akdeniz elementi 239 (% 25), İran-Turan elementi 114 (% 12),
Avrupa-Sibirya elementi 54 (% 5,6), Geniş yayılışlı 117 (% 12,2) ve fitocoğrafik bölgesi bilinmeyenler ise
433 (% 45,2) şeklindedir (Demirelma, 2006).
Arazinin sarplığı, yaban hayatı açısından elverişli habitatlar oluşturur. Bu türler arasında ilk
akla gelen tür nesli küresel ölçekte tehlike altında bulunan Yaban Keçisidir (Capra aegagrus). Akdeniz
Bölgesi’ne endemik bir memeli türü olan Yünlü Kaya Uyuru (Dryomys laniger) de bu bölgede yaşamaktadır.
Endemik ve nesli küresel ölçekte tehlike altında bulunan bir tür kara semenderi olan Lyciasalamandra
atifi, endemik Toros kertenkelesi (Lacerta danfordi) ve Pamfilya kertenkelesi (Lacerta pamphylica)
da alanda bulunan türlerdendir (Eken ve diğ., 2006). Bunların yanı sıra alanda yaban domuzu,
kurt, tilki, sansar, çakal, sincap ve karakulak türlerinin de sık sık görüldüğü yöre halkı tarafından ifade
edilmektedir.
195
Ornitofauna açısından ise, Derebucak-Çamlık-Akseki-İbradı arasında kalan ve Çamlık
Mağaraları’nı da içine alan bölge Türkiye’nin Önemli Kuş Alanları (ÖKA) arasında yer almaktadır. En
az üreyen çift sayısı Küçük Kartal (Hieraaetus pennatus) için 5, Küçük Yeşil Ağaçkakan (Picus canus)
için 15, Küçük Sıvacıkuşu (Sitta krueperi) için 750 olarak kaydedilmiştir. Ayrıca alanda Ak Sırtlı Ağaçkakan
(Dendrocopos leucotos) ve Kara Ağaçkakan (Dryocopus martius) da üremektedir (Kılıç ve Eken.,
2004). Üreyen bu türler dışında, Orta Toroslar’da yayılım gösteren türlerin tümüne alanda rastlamak
mümkündür.
Sosyoekonomik Özellikler
Ekilebilir arazi miktarının son derece az olduğu beldede hayvancılık temel uğraşı durumundadır.
Yakın çevrede bulunan Derebucak’taki el sanatları (halıcılık) ve Gembos Ovası’nda gerçekleştirilen
tarım ile Gencek’te silah üretimi gibi geçim kaynakları Çamlık’ta bulunmamaktadır. Bu nedenle Çamlık
nüfusunun işgücü oranı giderek azalmakta, genç nüfus yoğun şekilde büyük kentlere göç etmektedir.
Bunun yanı sıra, Çamlık nüfusu içerisinde yurtdışında çalışan işçi oranı çok yüksektir. Yerleşik halk
arasında ise çoğunluğu yurtdışından emekli olarak yurda kesin dönüş yapmış ya da çocukları Çamlık
dışında ikamet eden yaşlılar oluşturmaktadır. Bu nedenle ticari açıdan önem arz edecek büyüklükte
tarım arazisi talebi olmamakta, yerleşik halk elindeki az miktarda toprakta ziraatle ve hayvancılıkla
uğraşarak günlük geçimini sağlamaktadır.
Ekosistem Ölçeğinde Değerlendirme ve Alan Koruma
Çalışması
Günümüze dek yalnızca jeomorfolojik oluşumları ve bu jeoçeşitliliğin yarattığı cazibe unsurları ile
gündeme gelen Derebucak-Çamlık mağaraları, gerçekte bulundukları bölgede yaban hayatına da önemli
habitatlar, parçası oldukları doğal ortamı paylaşan tüm ekosistem bileşenlerine yaşamsal hizmetler
sağlamaktadırlar. Bir örnek vermek gerekirse, sistemin hidrolojik yapısı bulunduğu yörede yarattığı
mikroklima etkisi ile birlikte ele alınırsa, bölgedeki orman ekosistemi açısından ne kadar önemli olduğu
anlaşılabilir.
Bu açıdan yapılan değerlendirmeyle, mağaraları ayrı ayrı yapılar olarak ele almak yerine, mağaraları
da içerisine alan bölgenin bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmesi ve jeomorfolojik unsurlar
şeklinde tescil etmek yerine ekosistem yaklaşımı ile alan ölçeğinde koruma çalışması yapılması tercih
edilmiştir. Yalnızca mağara giriş ve çıkışları değil, mağaraların içerisinde oluştuğu bloklar da bütünüyle
alan içerisinde bırakılmıştır. Bunun yanı sıra sahadaki orman ekosisteminin temsil edici nitelikte olan
ve mağaralarla bütünleşen kısmı, yaban hayatına habitat oluşturan kısımlar korunan alan sınırları içerisine
katılmıştır. Sınırların çizilmesi aşamasında da, yörede herhangi bir sosyoekonomik sıkıntıya yol
açmamak adına orman rejimi dışında kalan özel şahıs arazileri korunan alan dışında tutulmuş, sınırlar
ise olabildiğince çıplak gözle de ayırt edilebilen fiziki hatlardan geçirilmiştir. Bu hatlar olarak genellikle
karayolu, kanal gibi fiziki engeller tercih edilmiştir.
Korunan alan belirleme çalışmaları sonucunda 857 hektarlık bir saha, 2873 sayılı Milli Parklar
Kanunu kapsamında “Tabiat Parkı” olarak koruma altına alınması kararlaştırılarak, yasal tescil süreci
başlatılmıştır (Şekil 8).
Sonuçlar
Günümüzde özellikle Avrupa Birliği’nin mağaraların ekosistem bütünlüğü içerisinde korunması
yönünde somut adımlar attığı görülmektedir. Bu doğrultuda Avrupa Parlamentosu yayımladığı bildiri
ile Avrupa Konseyi’ni mağaralara özgü bir koruma mevzuatı oluşturma yönünde talimatlandırmıştır
196
(European Parliament, 2008). Başta Slovenya gibi mağaraların günlük yaşamın önemli bir parçası
olduğu ülkeler olmak üzere, ulusal düzeyde de hükümetler mağaralara özgü koruma mevzuatları oluşturma
yolunu benimsemektedirler.
BİLDİRİLER
Şekil 8. “Derebucak-Çamlık Mağaraları Tabiat Parkı” Öneri Sahası
Bununa birlikte, doğa koruma çalışmalarının henüz emekleme safhasında olduğu Türkiye gibi
ülkelerde ise, mağaraların korunması genellikle 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu gibi yürürlükte olan
mevzuat araçları aracılığıyla gerçekleştirilmektedir. Günümüze kadar bu kapsamda tescili yapılan
sahalar yardımıyla doğrudan ya da dolaylı olarak koruma altına alınmış mağaralar bulunmaktadır.
Bununla birlikte, koruma-kullanım dengesinin oluşturulması aşamasında, dengenin koruma
tarafı ön planda tutularak yapılan ilk “korunan mağara alanı” ilanı Derebucak-Çamlık Mağaraları
Tabiat Parkı olacaktır. Özellikle ilandan sonra izlenecek yol, alanda ziyaretçi aktivitelerini kolaylaştırmak
adına mağaralarda kalıcı değişikliklere yol açmak değil, mağaraları olduğu şekliyle ve koruma
ilkeleri ön planda tutularak ziyaretçilere sunmak şeklinde olacaktır.
Derebucak-Çamlık Mağaraları Tabiat Parkı’nın temel yönetim ilkesi “ayak izinden başka bir şey
bırakma, zamandan başka bir şey öldürme, fotoğraftan başka bir şey alma” olacaktır. Bu kapsamda her
mağaranın ve çevreleyen alanın ziyaretçi taşıma kapasitesi belirlenecek, bu kapasiteyi aşan sayıda ve
nitelikte ziyaretçi alanlara sokulmayacaktır. Hazırlanacak yönetim planı kapsamında gelecek ziyaretçiler
mağaralardan ziyarete açılacak olanlarına doğal haliyle girecek, tüm ziyaret mağaracılık konusunda
deneyimli, sertifikalı alan kılavuzları refakatinde gerçekleşecektir.
Bu uygulamanın, Türkiye’de kontrolsüz şekilde gerçekleştirilen mağara turizmi uygulamalarına
karşı bir örnek oluşturması, mevcut yaklaşımın sürdürülebilirlikten uzak, ekosistem işlevlerini reddeden,
insan merkezcil bakış açısını değiştirmesi umulmaktadır. Derebucak-Çamlık Mağaraları Tabiat
197
Parkı’nın ilan edilmesi ile, Türkiye mağaracıları açısından büyük öneme sahip bu alanın giderek artan
turizm baskısından kurtulması, mağaraların birer işletme olarak bilinçsizce kullanılması yerine, doğrudan
mağaracılar tarafından korunması hedeflenmektedir.
Kaynakça
Akay, E., Uysal, Ş., 1988., Orta Torosları’ın Post-Eosen Tektoniği., MTA Dergisi, 108., ss 57-68.
Anonim, 2009., http://www.dsi.gov.tr/baraj/detay.cfm?BarajID=258 (10.10.2009)
Anonim, 2009(b)., http://www.dsi.gov.tr/agibilgi/agibilgi.aspx (10.10.2009)
Anonim, 2009(c)., http://www.dsi.gov.tr/agibilgi/agibilgi.aspx (10.10.2009)
Anonim, 2009(d)., www.dmi.gov.tr (10.10.2009)
Aygen, T., 1967., Manavgat-Oymapınar (Homa) Kemer Barajı ile, Beyşehir-Suğla Gölü-Manavgat
Çayı Havzasının Jeolojik, Hidrojeolojik ve Karstik Etüdü., EİE Genel Müdürlüğü., 155 s.
Demirelma, H., 2006., Derebucak (Konya), İbradı-Cevizli (Antalya) Arasında Kalan Bölgenin
Florası., Selçuk Üniversitesi Biyoloji Anabilim Dalı, Doktora Tezi., s 14.
Eken, G., Bozdoğan, M., İsfendiyaroğlu, S., Kılıç, D.T., Lise, Y., 2006., Türkiye’nin Önemli Doğa
Alanları., Doğa Derneği yayınları., Ankara.
Ekmekçi, M., 1993., A Conceptual Model For The Lake Beyşehir Karst System., Hydrogeological
Processes in Karst Terranes (Proceedings of the Antalya Symposium and Field Seminar, October 1990.,
IAHS Publications No. 207., ss 245-251.
European Parliament, 2008., Written Declaration “on Protection of Caves as cultural, natural and
environmental Heritage”., 23.04.2008, 0033/2008., European Parliament.
Günay, G., 1985., Karst Groundwater Studies in Manavgat River Basin., Karst Water Resources
(Proceedings of the Ankara-Antalya Symposium)., IAHS Publications, No. 161.,ss 333-341.
Günyaktı, A., Usul, N., Güler, S., Turfan, M., 1993., Environmental Isotope Study of the Lakes
Region in Southern Turkey., Tracers in Hydrology (Proceedings of the Yokohoma Symposium, July
1993)., IAHS Publications, no. XXX., ss 197-202.
Kılıç, D. T., Eken, G., 2004. Türkiye’nin Önemli Kuş Alanları 2004 Güncellemesi., Doğa Derneği
yayınları, Ankara.
Nazik, L., Aksoy, B., Güldalı, N., Tüfekçi, K., Beydeş, S., 1993., Beyşehir ve Derebucal İlçelerinin
(Konya) Doğal Mağaraları., MTA Genel Müdürlüğü, Jeoloji Etütleri Dairesi Başkanlığı., ss 8-13
Özgül, N., 1976., Toroslar’ın Bazı Temel Jeoloji Özellikleri., Türkiye Jeoloji Kurumu Bülteni., cilt
19., ss 65-78.
Özgül, N., 1997., Bozkır-Hadim-Taşkent (Orta Torosların Kuzey Kesimi) Dolayında Yer Alan
Tektono-Stratigrafik Birliklerin Stratigrafisi., MTA Dergisi, Sayı 119, ss 113-174.
Tunçez, S., Candan, E., Kartal, A.H., Kunt, N., 2006., Konya İl Çevre Durum Raporu., Konya İl
Çevre ve Orman Müdürlüğü., s. 108.
198
199
BİLDİRİLER
TURİZME AÇILMIŞ MAĞARALARIN
REHABİLİTASYONUNDA KORUNAN ALANLAR
YAKLAŞIMI VE GÜRCÜOLUK MAĞARASI (BARTIN)
ÖRNEĞİ
Murat DELİBAŞ., Selim ERDOĞAN., Hakkı S. ERGENELİ., Ufuk SABANCILAR
Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü, Mağara Koruma Birimi
Özet
Bartın ili, Amasra ilçesi sınırları içerisinde yer alan Gürcüoluk Mağarası Orta Karadeniz Karst
Kuşağı’nda, iki büyük dolini birbirinden ayıran bir sırt üzerinde oluşmuştur. Amasra ilçesine yaklaşık 10
km mesafede bulunması sebebiyle yüksek turizm potansiyeline sahip olduğu düşünülen mağara 2006
yılında turizme açılmıştır. Ancak geçen zaman içerisinde beklenen ziyaretçi akını gerçekleşmemiş, yapılan
yatırım da atıl hale gelmiştir. Mağara içi oluşumlarında Türkiye’de turizme açılan diğer tüm mağaralarda
görülen bozunmalar yaygın şekilde gerçekleşmiş ve mağara bu şekliyle kaderine terk edilmiştir.
Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü Mağara Koruma Birimi bu mağaranın teknik olanaklar
ve bilimsel gerçekler ışığında rehabilitasyonu amacıyla 2009 yılında etüt çalışmalarını başlatmıştır. Bu
nedenle mağarayı da içine alan 49,9 hektarlık bir alan 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu kapsamında
“tabiat parkı” olarak koruma altına alınması öngörülmüştür. Bu çalışmada 2011 yılı sonuna kadar tescil
edilmesi planlanan Gürcüoluk Mağarası Tabiat Parkı’nda uygulanan yaklaşım anlatılmaktadır.
Anahtar kelimeler: Gürcüoluk Mağarası, Mağara Koruma, Tabiat Parkı
200
PROTECTED AREA APPROACH IN REHABILITATION
OF SHOW CAVES and GÜRCÜOLUK CAVE (BARTIN)
CASE
Abstract
Murat DELİBAŞ, Selim ERDOĞAN, Hakkı S. ERGENELİ, Ufuk SABANCILAR
General Directorate Nature Conservation and Natural Parks, Cave Conservation Unit
BİLDİRİLER
Gürcüoluk Cave which is situated in Amasra (Bartın) is formed on Central North Anatolian Karst Belt, on
a ridge separating two dolines. The cave was thought to have high touristic potential because of its short distance
of 10 km to Amasra city center and opened to the public in 2006. However expected visitor number couldn’t be
reached and related investments became useless. In the cave, a diffuse degradation occurred on speleothems,
which is shown frequently in all show caves of Turkey. Hence the cave was abandoned to its fate. The Cave
Conservation Unit of General Directorate of Nature Conservation and National Parks initiated a program in 2009
to rehabilitate the cave in the frame of technical possibilities and scientific realities. The cave and the surrounding
area of 49,9 hectars is proposed to be designated as “nature park” in the frame of National Parks Law. In this study
the approach applied for the Gürcüoluk Cave Nature Park which is planned to be declared before the end of 2011.
Keywords: Gürcüoluk Cave, Cave Conservation, Nature Park
201
Türkİye’dekİ Önemlİ Yarasa Mağaralarının
Belİrlenİp Korunması
Emrah Çoraman ve Yalın Emek Çelik
Boğaziçi Üniversitesi Çevre Bilimleri Enstitüsü
Boğaziçi Uluslararası Mağara Araştırma Derneği (BUMAD)
Özet
Türkiye’deki yarasa popülasyonları için önem taşıyan mağara habitatlarının çoğu mağara turizmi,
baraj inşaatları ve taş ocakları gibi unsurların sürekli tehdidi altındadır. Yarasa kolonilerinin dağılımı
hakkında yeterli bilgi sahibi olunmaması, etkili koruma yönetim planlarının hazırlanmasını zorlaştırmaktadır.
Bu projenin amacı Türkiye’nin önemli yarasa mağaralarının tespit edilmesi ve Doğa Koruma
ve Milli Parklar Genel Müdürlü ile işbirliği içinde koruma atına alınmasıdır. Projenin aynı zamanda
gelecekte yöneticiler, araştırma enstitüleri, menfaat grupları ve yerel halkla işbirliği içerisinde gerçekleştirilecek
izleme programlarına zemin oluşturulması amaçlanmaktadır.
Anahtar kelimeler: Yarasa, mağara, koruma, Türkiye
202
ıdentıfıcatıon and protection of important
bat caves in turkey
Abstract
Emrah Çoraman ve Yalın Emek Çelik
Boğaziçi University Institute of Environmental Sciences
Boğaziçi International Speleological Society (BUMAD)
BİLDİRİLER
Many of the cave habitats that are important for bat populations in Turkey are under constant
pressure due to the factors such as cave tourism, construction of water dams, and stone quarries. The
lack of information on the distribution of bat colonies makes it difficult to prepare effective conservation
management plans. In this project we intend to identify important bat caves in Turkey and collaborate
with Nature Protection and Natural Parks Directorate to take them under protection. We also aim
to set a base for a future monitoring program by collaborating with regulators, research institutions,
special interest groups, and local people.
Keywords: Bat, cave, protection, Turkey”
203
poster
özetlerİ
poster
abstracts
Sarpunalinca Mağarasının Araştırılması
ve Harİtalanması
Erkin Ozan Yıldız ve Ali Yamaç
OBRUK Mağara Araştırma Grubu (o’mag)
Sarpunalınca Mağarası, belki de Karadeniz Bölgesi’nin en uzun zamandır bilinen mağaralarından
birisi. 1960’lı yıllardan bu yana birçok defa ziyaret edilmiş ve hatta, farklı gruplar
tarafından kısmen de olsa haritalanmış olan bu mağara, geçen bu süre zarfında hiçbir zaman
bir bütün olarak araştırılmamıştı. Kastamonu’ya bağlı Devrekani İlçesi’nin kuzeyinde, yer yer
açığa çıkan melanj kalker blokları içinde yer alan Sarpunalınca Mağarası ilk defa OBRUK Mağara
Araştırma Grubu tarafından bir bütün olarak ele alındı. Bu çalışma esnasında mağaranın 4 farklı
giriş ve 4 farklı çıkış ağzı arasındaki kısmı tümü ile ölçüldü. Bu çalışmanın yanısıra, bölgenin
jeolojik ve jeomorfolojik özellikleri de incelendi. Öte yandan, mağaranın fosil galerilerinde tesbit
edilen arkeolojik ve biyolojik buluntular değerlendirildi. Bu poster sunumunda, Sarpunalınca
Mağarası’nda gerçekleştirilen tüm bu çalışmalar kapsamlı bir şekilde açıklanacaktır.
EXPLORATION AND MAPPING OF SARPUNALINCA
CAVE
Sarpunalınca Cave is one of a much known cave from Black Sea Region. It has been visited
since 1960. Moreover, it was mapped partially by different groups; however, it had not been researched
completely. Sarpunalınca Cave is in the north of the Devrekani, Kastamonu where melange
calcareous blocks are seen. The cave had been explored completely by OBRUK Cave Research
Group. Four entrances and four exits were found during the exploration and the area between
them was completely surveyed. In addition, geologic and geomorphologic researches were done.
In the main fossil gallery of the cave, archaeological and biological findings were also evaluated.
In this presentation, whole research of Sarpunalınca Cave will be explained in details.
206
Safranbolu Kanyon ve Mağaralari
Nuray Ada ve Ali Yamaç
OBRUK Mağara Araştırma Grubu (o’mag)
Doğudan batıya 15 km mesafede birbirinden bağımsız 6 farklı kanyona sahip olan Safranbolu
ilçesi, sadece bu özelliği ile bile jeolojik bir öneme sahiptir. Bölgede genel olarak iki farklı
formasyon gözlenir: Safranbolu Formasyonu, ismini aldığı Safranbolu’yu da içine alan ve doğuya
doğru geniş alanlarda gözlenir. Bu yapı, altta konglomera ile başlayıp üste doğru karbonatlı
kumtaşı, kumlu kireçtaşı ve kireçtaşına geçer. Kireçtaşı genellikle sarımsı, beyaz, açık gri renkli
olup, yumrulu yapıdadır. Bu formasyon, etrafını kuşatan ve İnaltı Formasyonu’ndan kütle akması
yolu ile kanyon içlerine dek ulaşmış, Safranbolu kuzeyinde bulunan Sarıçiçek Dağı’nın ve Bulak
Mağarası ile Hızar Mağarası’nın da içinde yer aldığı, gri, bej renkli, orta-kalın katmanlı ve masif
görünümlü kireçtaşları içeren Sunduk Üyesi ile birlikte bölgenin ana yapısını oluşturmaktadır.
Bu bölgede yapılan birçok gezi sonrası her iki formasyonda 17 yeni mağara bulunmuş, tüm
bu mağaralar araştırılarak ölçülmüş ve haritalanmıştır. Öte yandan, en az bu sayı kadar da mağara
ihbarı mevcuttur. Bu poster sunumunda hem bölgenin bu ilginç jeolojisi ile jeomorfolojisi görsel
örneklerle tanıtılacak, hem de toplam uzunlukları 3.500 metreyi geçen tüm bu yeni mağaralar
ile, uzun yıllar önce keşfedilmiş Bulak ve Hızar mağaraları bir bütünsellik içinde incelenecek ve
değerlendirilecektir.
POSTER ÖZETLERİ
CANYONS AND CAVES OF SAFRANBOLU
Safranbolu, which has 6 separate canyons within a distance of 15 km’s from east to west,
has a geological importance even only with that special nature. There are two different geological
formations in the area; Safranbolu Formation, which can be seen in large areas towards east,
covering the Safranbolu village. This formation, begins with conglomerate at the bottom, having
carbonated sandstone to the upper parts, then swicthes to sandy limestone and limestone on the
upper parts. Limestone is mostly white to light grey in color and pebbled. This formation, with
Sunduk Formation, which reaches to the area and canyons by mass flow from Inaltı and containing
grey colored massive limestones, are the main formations of the whole area. Bulak and Hızar
caves, two long and important caves of the region are in that second geological formation.
After several explorations in that area 17 caves had been found, explored and mapped. We
also have at least same number of new cave notice from the same area. Within that poster presentation,
region’s geology and geomorphology will be explained in details and, in addition to that, all
the new caves and the previously explored Bulak and Hızar caves will be evaluated.
207
Kahramanmaraş Kuzeyi Hİdrojeolojİsİ ve
Mağaraları
Ali Yamaç
OBRUK Mağara Araştırma Grubu (o’mag)
Kahramanmaraş kuzeyinde daha önce yapılan speleolojik araştırmalar; 1982 yılında BÜMAK
tarafından Döngel Mağarası’nın araştırılması, ardından 2007 yılında “Groupe d’Explorations
Spéléologiques d’Aquitaine” adlı Fransız ekip tarafından bazıları 2000 m’den yüksek irtifada
birçok potansiyel alan tesbit edilmesi ile kısıtlı idi. MTA Mağara Birimi’nin 2008 yılında bölgede
yaptığı kısa çalışma sırasında ise Döngel ile Tekir civarında altı mağara bulundu ve araştırıldı.
Kahramanmaraş kuzeyinde, batıda Andırın’dan, kuzeyde Afşin’e, doğuda ise Süleymanlı’ya dek
uzanan yüzlerce kilometrekarelik kalker bloğun şimdiye dek çok ufak bir kısmı incelenmiştir.
Öte yandan, bölgede uzun yıllardır sürdürülen arkeolojik yüzey araştırmalarının birçok
yeni mağara keşfi ile sonuçlandığı bilinmekte. Dr. Cevdet Merih Erek tarafından 2006 yılında
yapılan yüzey araştırması sırasında Tekir Yassı Mağara, Püren Geçiti / Günbatını Mağarası ve
Kurucaova Mağarası bulundu. 2007 yılında ise aynı akademisyen başkanlığında, daha önce 1959
yılında Prof. Dr. Kılıç Kökten tarafından sondaj yapılan Direkli Mağarası’nda kazılara başlandı.
Bölgede 2009 yılında çalışmalara başlayan OBRUK Mağara Araştırma Grubu şimdiye dek
20’den fazla mağara bulmuş ve araştırmıştır. Bu poster sunumunda hem yeni bulunan ve araştırılan
bu mağaralar ile ilgili kapsamlı bilgi verilecek, hem de bölgenin hidrojeolojik ve jeomorfolojik
açıdan önemi anlatılacaktır.
HYDROGEOLOGY AND CAVES OF NORTH
KAHRAMANMARAŞ
Previous caving expeditions around north of Kahramanmaraş region were limited by
BÜMAK’s exploration of Döngel Cave at 1982 and finding some cave potential areas of high altitudes
at 2007 by “Groupe d’Explorations Spéléologiques d’Aquitaine”. MTA Ceva Department
found and documented six caves around Döngel and Tekir during their short research at 2008.
A very small area of huge limestone massifs at the north of Kahramanmaraş, which continues
Andırın to the west, Afşin to the north and Suleymanlı towards east had been explored by cavers.
Meanwhile, it has been known that, long years’ archaeological explorations of tha area
resulted with numerous cave explorations. Dr. Cevdet Merih Erek’s survey at 2006 resulted with
the finding of Tekir Yassı Cave, Püren Geçiti / Günbatını Cave ve Kurucaova Cave bulundu. By
the leadership of same academician, excavations at Direkli Cave, which was found by Prof. Dr.
Kılıç Kökten at 1959, began at 2007.
OBRUK Cave Research Group, which began cave explorations in that area by 2009, found
and documented more than 20 caves. In this poster presentation, in addition to region’s hydrogeologic
and geomorphologic importance and the relationship with cave formations, detailed
information about those newly found caves will be given.
208
KARS, BORLUK VADİSİ VOLKANİK MAĞARALARI
VE KAYA RESİMLERİ
Ali Yamaç
OBRUK Mağara Araştırma Grubu (o’mag)
Kars’a bağlı bir köy olan Mağaracık’tan doğuya doğru 6 km uzanan Borluk Vadisi mağaralarından
çok, kaya resimleri ile bilinmektedir. Yine de, 1942 yılında Prof. Kılıç Kökten tarafından
bu bölgede yapılan araştırmalar sırasında birkaç mağarada sondaj kazısı yapmış ve tarihöncesi
malzemeler bulmuştur. Yayınlanan makalesinde Prof. Kılıç Kökten, kesin bir yer belirtmemekle
birlikte, Mağaracık ve Azat köyleri civarındaki mağaralarda bulduğu mikrolitler ve obsidiyenden
yapılmış kazıyıcılara bakarak bu mağaraların büyük olasılıkla Paleolitik Döneme ait bir yerleşimler
olduğunu yazmıştır. Bu posterde, kültürel ve arkeolojik açıdan büyük öneme sahip Borluk
Vadisi tanıtılacak ve bölgede yapılan araştırmalar sırasında bulunan mağaralar anlatılacaktır.
Prof. Kılıç Kökten’in çalışması sırasında üzerinde önemle durduğu fakat makalesinde kesin yeri
belirtilmeyen Mağaracık Mağarası’nın yeri tesbit edilmiş ve bu mağara ölçülerek haritalanmıştır.
Sunumumuzda bu mağara ile birlikte, 70 yıl kadar önce araştırılan diğer mağaralar da anlatılacak,
bu volkanik bölgede bulunan mağaraların oluşumları açıklanacak ve bölgedeki kaya resimlerinden
örnekler verilerek korunmalarına dikkat çekilmeye çalışılacaktır.
POSTER ÖZETLERİ
PETROGLYPHS AND VOLCANIC CAVES OF BORLUK
VALLEY, KARS
Borluk Valley which continues 6 km towards the east of Mağaracık village of Kars had long
been known by its petroglyphs, rahter than its caves. But, during 1942 in some caves of that valley,
an archaeological survey had been carried out by Prof. Kılıç Kökten and some prehistoric findings
had been documented. Although he did not mentioned an exact location of the caves, according
to microliths and scrapers that he found in the caves around Azat and Mağaracık villages, in his
article Mr. Kokten claims that those caves were Paleolithic settlements. In this poster presentation,
Borluk Valley, which has an archaeological and cultural importance, will be explained in
details, in addition to the caves that were explored. Mağaracık Cave, which Prof. Kokten searched
70 years ago and wrote about the importance of findings in detail but the exact location was
unkown ever since, was also found, measured and mapped. In this presentation, those caves and
their volcanic formations will be explained. Also with some interesting examples of petroglyphs,
the need for preservation of that area will be emphasized.
209
AMASRA BÖLGESİNDE ARAŞTIRMALAR
Emine Azak
OBRUK Mağara Araştırma Grubu (o’mag)
Bu poster sunumunda, farklı çalışmalar sırasında ziyaret edilen Amasra bölgesindeki
sürdürülen araştırmaların, bölgede yerel olarak farklılıklar gösteren jeolojik ve jeomorfolojik
formasyonlarla bir bütün olarak değerlendirilip açıklanması amaçlanmaktadır. Her ne kadar
“Amasra Bölgesi” olarak isimlendirilmiş olsa da bu tanım, yapılan araştırmaların bütünselliğini
vurgulamak için kullanılmış genel bir isim olup bu posterde anlatılacak çalışmalar, Bartın kuzeyinden
Cide’ye dek uzanan yaklaşık 100 km’lik bir alan içinde gerçekleştirilmiştir. Amasra’nın
güneybatısından güneydoğusuna doğru uzanan alanda yaşı, Kretase’den Tersiyer’e kadar değişen
birçok kalker formasyonu yüzeylenmiştir. Bu kireçtaşlarının üzerinde yer yer transgresif olarak
konglomeralı marnlar içeren seriler de gözlenmektedir. Bölgenin tabanını Permo – Triyas yaşlı
kumtaşlarının oluşturduğu, bunların üzerinde yer alan kireçtaşı kalınlığının ise yer yer 600 – 700
metrelere çıktığı anlaşılmıştır. Bölgenin güneyinde masif bloklar halinde yüzeylenen kireçtaşlarından
farklı olarak, sahile yakın kesimlerde kireçtaşlarının hem örtülü, hem de kısmen melanjlar
halinde olması bölgedeki mağara araştırmaları için ciddi bir zorluk teşkil etmektedir. Bölgede
tarafımızdan bulunan ve araştırılan ikisi dikey toplam 12 mağara dışında, daha önce keşfedilmiş
ve araştırılmış Karakaçak ve Gürcüoluk mağaraları da mevcuttur. Sunumda, tüm bu mağaralar,
jeolojik ve jeomorfolojik formasyonlarla bütünlük içinde kapsamlı bir şekilde açıklanacaktır.
AMASRA REGION EXPLORATION RESULTS
This poster presentation aims to present and explain caves of the Amasra region and their
relation to the local variations observed in the geological and geomorphological formations of the
area. The title “Amasra Region” is used only as a general indication as the area of interest ranges
from north of Bartin in the west, to Cide in the east, a distance of 100 km. During the course of
our field work, we discovered and explored a total of 12 caves. These, along with two previously
known caves (Karakaçak and Gürcüoluk) are reviewed in detail, along with the geological and
geomorphological formations that they formed in.
210
KÜRE MİLLİ PARKI MAĞARA ARAŞTIRMA PROJESİ
Ender Usuloğlu, Fatih büyüktopçu
Anadolu Speleoloji Grubu (ASPEG)
Anadolu Speleoloji Grubu, Çevre ve Orman Bakanlığı, Doğa Koruma ve Milli Parklar
G.M.’lüğü Mağara Koruma bölümü ile imzaladığı “Küre milli parkı mağara ve mağara
biyoçeşitlilik araştırma” projesi ile yaklaşık 27 aydır söz konusu bölgede 21 defa araştırma
gezisi düzenlemiştir. Bu gezilere biliminsanlarının yanısıra, ASPEG ve diğer mağaracılık
kurumlarından yaklaşık 60’ın üzerinde mağaracı araştırmalara katılmıştır.
Yapılan araştırmalarla, proje başlangıç tarihine kadar bölgede araştırılan mağara
sayısı 43 iken, proje bitimi ile bu sayı 85’e çıkmıştır. Özellikle, daha ihbarların olduğu
ve balta girmez ormanların içler ine doğru derinlemesine araştırma yapılması sonucu
mağara sayısının rahatlıkla 100’ü geçebileceğini tahmin etmekteyiz.
Hidrojeolojik açıdan, Sorkun ve Eşekçukuru (Çovurmatepe 6) mağaralarının araştırılmasının
sonuçlanması önemlidir. ASPEG olarak, proje sonlansa bile bu mağaralardaki
araştırmalarımıza devam etmek niyetindeyiz.
Proje çerçevesinde mağaralardaki biyoçeşitlilik için numune toplama çalışmaları
yapılmış ve 24 değişik mağaradan, 198 biyolojik numune toplanmıştır. Bu araştırmaların
sonucunda, 26 farklı takson, cins ve tür düzeyinde, 85’e yakın numune ise takson,
sınıf ve takım bazında teşhis edilebilmiş ve en az 5 yeni tür bulunmuştur. Detaylar için
bakınız ek-3.Biyoçeşitlilik gözönünde bulundurulduğunda, Chilopoda ve Diplopoda
grubuna ait yeni tür-lerin bulunduğu EŞEKÇUKURU ve MANTAR mağaraları, Pesudoscorpionida
grubuna ait yeni türün bulunduğu EJDER mağarası, Niphargus cinsine
ait yeni türün bulunduğu ILGARİNİ, KAPAKLI mağaralarının yanı sıra, önemli mağara
ekosistemlerine ve yüksek derecede biyolojik çeşitliliğe sahip SORKUN, ATAK, BUZLUK
ve TOPMEYDANI mağaralarının önemle korunması gerekmektedir.
Araştırmalarımızda arkeolojik ve antropolojik bulgulara da rastlanmıştır. Aramızda
ilgili uzmanların bulunmaması, araştırmalarımızı sadece gözlemle kısıtlamıştır. Özellikle
ATAK, MEDİL 1 ve 2 ve ILGARİNİ’nin arkeolojik ve antropolojik açıdan detaylı bir
araştırmaya tabii tutulması, özellikle yöredeki eski yaşam şekil ve adetlerine ışık tutacaktır.
Bölgedeki araştırmalarımızda sıklıkla DEFİNECİ kazılarına rastgeldik. Bölgedeki
jandarma kolluk kuvveti defineci olaylarına katı şekilde yaklaşmakla beraber, çözümün
yörede yaşayan halkın milli parka olan bakış açısını değiştirmekte yatmaktadır.
Bazı mağaraların turizme açılarak korunabileceği kanaati oluşmuştur. Bu mağaralar,
zaten bir şekilde turiste açık olan ILGARİNİ ve MEDİL 1 ve 2, BUZLUK ve
SİPAHİLER’in detaylı bilimsel çalışmaların yapılmasından sonra KORUNARAK açılması
yerinde olur.
Sportif veya bilimsel amaçlı mağara girişlerinde milli parklar idaresinden izin alınması
ve özellikle sadece bazı mağaraların sportif mağaracılığa açık olması ve bunlarında
dayanıklı ve uzun ömürlü dübellerle döşeme hatlarının belirlenmesi, dübel kirliliğini
engelleyecektir.
POSTER ÖZETLERİ
211
KÜRE NATIONAL PARK CAVE EXPLORATION
PROJECT
Signing a protocol regarding cave research in Küre National Park with the department
of Cave Protection at the ministry of Environment and Forestry, ASPEG started
caving trips and discovered more than 40 new caves during the 27 months period of the
project. Apart from drawing maps, we collected 198 biological samples from 24 caves
and discovered possibly more than 5 new species. Caving activities in the area had started
in early 1980’s. Up until the project, the number of caves discovered was 43. Now
it is 85 caves. Considering the dense forest and wild karstic area that is very difficult
to penetrate, we believe the potential of finding more new caves in the national park is
realistic. Ilgarini, Sorkun, Eşekçukuru 1, Mantar, Ejder, Kapaklı, Buzluk, Sipahiler and
Topmeydanı caves are rich in biodiversity and should be protected.
Despite the lack of expertise of archeology and antropology in our team, we have
observed remainings of old settlements and human bones in Ilgarini, Atak and Medil
1 and 2 caves. Should there be such an extensive research, we believe it will shed light
on the early settlements in this area. These caves should be protected strictly especially
from the treasure hunters.
As for the touristic potential of the caves, we believe some of the caves can be protected
by opening up to tourism with delicate and careful planning. Ilgarini which is already
visited by tourists should be officially opened to tourism carefully bearing in mind that
it contains new species and old settlements at the entrance. All proposed touristic caves
should be only allowed to be visited by tourists with expert guides.
As for the cavers who come to the region for scientific and sportive caving purposes,
all of them should be subjected to permission from the department of national parks.
Only some caves should be open for the sportive caving trips and those caves should
have long lasting boltings for rigging to avoid more bolts placed to the walls. As ASPEG
we are ready to do the job if the Department of National Parks asks us to do it.
212
Gülnar Bölgesinin Araştırma Sonuçları ve
Mağaraların İncelenmesİ
Arzu TAĞHAN
Boğaziçi Üniversitesi Mağara Araştırma Kulübü (BÜMAK)
Bölgede yapılan ön araştırma gezileri, envanter incelemeleri ve MTA raporları doğrultusunda
Mersin ili, Gülnar ilçesi’nin kırsal kesiminde kapsamlı bir bölge araştırması olmadığı göz
önünde bulundurularak Boğaziçi Üniversitesi Mağara Araştırma Kulübü 18-30 Ağustos 2009
tarihleri arasında bölgeye bir araştırma gezisi düzenlemiştir. Orman Bölge Müdürlüğü’nün de
desteği ile gerçekleşen bu araştırma gezisinde 20’si daha önce keşfedilmemiş 24 mağarada inceleme
ve haritalama çalışmaları yapılmıştır. Araştırılan bu mağaralar, genel olarak 20- 30 metrelik
obruk karakteristiğine sahip küçük, fosil mağaralardır. Araştırma gezisinin kapsamlı bir raporu
hazırlanmıştır. Bu rapor Mersin Bölge Orman Müdürlüğü’ne sunulmuş ve İstanbul mağaracılarının
ortak yayın organı olan Heeyoo e-dergisinde yayımlanmıştır.
POSTER ÖZETLERİ
CAVE Exploratıon results in GÜLNAR Region
According to preliminary research trips, reports of MTA (Mineral Research & Exploration
General Directorate) and inventories making in Gülnar, there is no extensive research in this
region of Mersin. In 2009, Boğaziçi University Speleological Society (BÜMAK), therefore, arranged
an expedition in this region between 18-30 Augustus. With the aid of Regional Directorate
of Forestry, they examined and mapped 24 caves (20 of them were undiscovered). The depth of
these caves is generally around 20-30 m. As characteristic feature, they are sinkhole and fossil
caves. A comprehensive report of this expedition was prepared by BÜMAK. This report was offered
to Mersin Regional Directorate of Forestry and published in Heeyoo which is an electronic
house organ of İstanbul cavers.
213
Çem Düdenİ
M. Seda Erdural
Boğaziçi Üniversitesi Mağara Araştırma Kulübü (BÜMAK)
Yeni araştırma bölgeleri için yapılan çalışmalar sırasında, Türkiye Kuvaterner
Sempozyumu’nda İsmail Ege ve Saadettin Tombul tarafından sunulmuş olan “Soğanlı Dağında
Karstlaşma-Buzullaşma İlişkisi” raporuna ulaşılmış ve buradan edinilen Soğanlı Dağındaki dolinlerin
tabanlarında bir çok düden bulunduğu bilgisiyle bölgeye ön araştırma gezileri yapılmasına
karar verilmiştir. 2010 yılı boyunca düzenlenen üç araştırma gezisinin ardından 20 Ağustos - 5
Eylül 2010 tariherinde bölgeye BUMAD, BÜMAK ve İTÜMAK ortak bir araştırma gezisi düzenlemiştir.
Bu araştırma gezisinde bölgedeki yüzey araştırmalarına devam edilmişse de, ekipler daha
çok Çem Yaylasındaki Çem Düdeninin keşfine ve haritalanmasına yoğunlaşmıştır. Çem Düdeni
tüm ihtişamıyla mağaracıları şaşkına çevirmekte ve dev galerileriyle onlara meydan okumakta.
277 metrelik uzun bir tek inişe sahip mağaranın keşif çalışmaları hala devam etmekte.
Çem Sinkhole
A report that is presented by two academicians in Turkey Quaternary Symposium showed
us that doline surface in Soganli Mountain was containing many sinkholes. By digging up further
information, we decided to organize pre-expeditions to the area. After three times surface surveying
in 2010, an expedition organized by BUMAD, BUMAK, and ITUMAK between August 20
and September 5. The teams continued surface surveying, while the main focus was to discover
and survey Çem Sinkhole. Çem Sinkhole amazes cavers and challenges them with its giant galleries.
With its 277 metres long single pit, it is waiting to be discovered.
214
Dİm Mağarası (Alanya-Antalya): Önemlİ bİr
jeoturİzm potansİyelİ
M.Oruç BAYKARA 1 , Mehmet ÖZKUL
Pamukkale Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeoloji Mühendisliği
1, obaykara@pau.edu.tr
Dim Mağarası Türkiye’nin Akdeniz kıyısındaki Turizm Merkezi Antalya’ya 145 km.,
Alanya’ya 11 km. uzaklıktadır. Mağara deniz seviyesinden 232 m. yükseklikte olup, 1691 m.
yüksekliğindeki Cebireis Dağı’nın batı yamacında yer alır. Dim Mağarası’ na Alanya’nın Kestel
Belediyesi üzerinden Dim Çayı vadisinden ve Tosmur Belediyesi üzerinden asfalt yollarla ulaşılır.
Dim Mağarası Orta Toroslardaki Cebireis Dağının ana kütlesini oluşturan Alt Paleozoyik
Yaşlı çok sert ve çok kalın tabakalı gri-koyu gri renkli rekristalize kireçtaşı formasyonunun içindedir.
Dim Mağarası, KB-GD doğrultuda bir fay zonu üzerinde gelişmiştir. Mağara’nın yaklaşık
150 m. yakınında Dim Çayı Vadisi yer alır. Kireçtaşlarının alt seviyeleri şistlerle ardalanmalı
olup en altta formasyon tamamen şistlere dönüşür. Toros Dağları genç Alpin Dağ kuşağındadır
ve günümüz yüksekliklerine Plio-Pleyistosen dönemindeki şiddetli düşey tektonik hareketler
sonucu ulaşmıştır. Bu hareketler sırasında Dim Çayı yatağını daha derinlere doğru kazmıştır.
Aynı süreçte Dim Mağarası da gelişimini sürdürerek günümüzdeki konumuna ulaşmıştır.
Dim Mağarası 360 m. uzunluğunda, yatay, 10-15 m. genişliğinde ve yüksekliğindedir. Mağara içi
çok çeşitli ve zengin damlataş oluşumları ile kaplıdır. Günümüzde de bu gelişim yer yer devam
etmektedir. Mağaranın sonunda, girişten 17 m. daha derinde 200 m 2 su yüzeyi bulunan küçük bir
göl bulunmaktadır. Suyun bu bölümde birikmesinin nedeni göl tabanının geçirimsiz şistlerden
oluşmasındandır. Dim Mağarası’nda yarasa, farklı örümcek türleri, solucanlar, mağara semenderi
gibi canlı yaşamına da rastlanmıştır.
Alanya ve civarının önemli bir turizm bölgesi olması Mağara’nın jeoturizm potansiyelini
oldukça arttırmaktadır. 1998 yılında ilk ve tek özel işletilen mağara olarak turizme kazandırılan
Dim Mağara’sı, özellikle yaz sezonu boyunca oldukça yoğun olarak misafirlerini ağırlamaktadır.
Jeoloji ve jeomorfoloji uzmanlarının yer aldığı bir ekip tarafından mağaranın doğal ortamına
uygun olarak jeoturizme kazandırılması, Dim Mağarası’nın Uluslararası Turizme Açık Mağaralar
Birliğine (ISCA) 2002 yılında üye olmasını sağlamıştır. Yaklaşık 15 kişilik çalışanı ile Dim Mağarası,
bölge için önemli bir geçim kaynağı ve ülkemiz için örnek bir jeoturizm kuruluşudur.
POSTER ÖZETLERİ
Anahtar kelimeler: Dim Mağarası, jeoturizm, Dim Çayı, Alanya
215
Dim Cave (Alanya-Antalya): An important
Geotourism potential
Dim Cave is at a distance of 145 Km. to the touristic city of Antalya and 11 Km. to the touristic
center Alanya, on Mediterranean coast of TÜRKİYE. The Cave is at a high of 232 meters from
the sea level and is at the western slope of 1691 meters high CebiReis Mountain. The Dim Cave
is reachable both from Kestel and Tosmur Towns and also from Dim Stream Valley by asphalted
roads.
The Dim Cave was formed in the early Paleozoic aged Central Taurids, very strong and
very thin layered dark-grey coloured recrystallized limestone, that compose main structure of
the Cebireis Mountain. The Dim Cave was developed at a fault zone that was NW-SE direction.
Approximately there is a Dim Stream Valley 150 meters far from the Dim Cave. The Tauirds are
on the late Alpine orogenic belt and they reached their heights at the age of Pleistocene by the
forceful tectonic movements. During these tectonic movements The Dim River diged the river
bed to the lower elevations and in the same period The Dim Cave continued its development and
reached today’s position. The Dim Cave is 360 meters long and approximately has 10-15 meters
width and height. The interior of the cave is covered by many kinds of dripstone (stalactites and
stalagmites) formations and at present the dripstone formation is still continued from place to
place. Different arachnid species, worms, bats and salamander were observed in the cave.
Alanya and its vicinity is an important tourism area. Because of this The Dim Cave has an
high geotourism potential. The Dim Cave was opened to the tourist at 1998, by a private company
which is unique in the Turkiye. In the peak season, The Dim Cave has many guests. In 2002 the
International Show Caves Association (ISCA) has qualified the Dim Cave as a member of the
association. The Dim Cave, is an important income effect to its vicinity and is a good example for
geotourism in Turkiye.
Keywords: Dim Cave, geotourism, Dim River, Alanya
216
KEŞ DAĞI DÜDENİ
Fatih Şen 1 ve Murat Eğrikavuk 2
OBRUK Mağara Araştırma Grubu (o’mag)
1, amfibi@ttmail.com
2, murat.egrikavuk@ontrol.com.tr
Obruk Mağara Araştırma Grubu (o’mag) olarak Kahramanmaraş’ın 65 km kuzeyinde bulunan
Tekir Kasabası’nın doğusunda, Keş Dağı Düdeni’ni iki yıldır araştırmaktayız. 1800 metre
yükseklikteki bu düdene batan suların aşağıda, 900 metre irtifada bulunan Yeşilgöz Obruğu’ndan
çıktığı düşünülüyor. Düdenle obruk arasındaki uzaklık ise yaklaşık 4.000 metre. 2009 yılındaki
araştırmada hem mağaraya ilk girişler yapılmış, hem de Yeşilgöz Obruğu’na yapılan dalışlarla su
altı mağarasının başlangıcı tespit edilmişti. 2010 yılında ise
-175 metrede başlayan inişin hayallerimizin çok ötesinde derinlikte kesintisiz devasa bir iniş
olduğu anlaşıldı. Dahası, bu noktada mağara birden inanılmaz bir yapısal değişikliğe uğruyor; su
yatağı uçsuz bucaksız görünen bir fay çatlağının bir uç noktasından derinlere doğru iniyordu. Bu
fay çatlağının yan duvarına geçerek yaptığımız döşeme ile -300 m derinliğe ulaştıysak da inişin
dibini henüz göremedik.
POSTER ÖZETLERİ
KEŞ MOUNTAIN SINKHOLE
As OBRUK Cave Research Group, we’ve been exploring Keş Mountain Sinkhole since two
years which is at 65 km’s north of Kahramanmaraş, high on the mountains at the east of Tekir
Village. It has been believed that the waters of that are entering underground from that cave
which is at 1800 meters of altitude, exists again at Yeşilgöz Dolin, at 900 meters altitude. Total
distance between the doline and sinkhole is roughly 4.000 meters. During the first expedition at
2009, our teams had both dive the Yeşilgöz and found the underwater entrance of the cave, in
addition to cave exploration. By 2010, it was understood that the pit which begins at -175 meters
was far beyond our imaginations; it continues as a single drop to a depth which still unkown.
Moreover, at that point the cave’s stuctural formation has an immense alteration; suddenly the
huge galleries of the cave changed to a very narrow and endlessly long and deep fault fissure.
After a -125 meters descent at that fissure, which means a total depth of -300 meters in the cave,
bottom of the pit still couldn’t be seen. By July 2011, OBRUK’s third exploration at Keş Mountain
Sinkhole will begin.
217
ÜÇ KIZKARDEŞLER: YAYLACIK, İNİLTİ PAZARI,
ÇADIR ÇUKUR
Uğur Murat Leloğlu, Tulga Şener, Koray Törk, Vedat Gün, Birhan Altay,
Emre Baturay Altınok
Mağara Araştırma Derneği (MAD)
Mağara Araştırma Derneği’nin 2002’den itibaren Geyik Dağı bölgesinde yaptığı araştırmaların
devamı niteliğinde Geyik Dağı’nın güneydoğusundaki bölgede, Antalya-Gündoğmuş sınırları
içerisinde 2050- 2200 m yükseklik bandında birbirine yakın üç önemli aktif mağara bulunmuştur.
-168 m derinlikte ve 956 m uzunluktaki Çadır Çukur Düdeni henüz araştırılmamış bir yan kol
haricinde 2004’te haritalanarak MAD Bülteni’nin 2008 yılında basılan 14üncü sayısında yayınlanmıştır.
Yaylacık ve İnilti Pazarı Mağaralarında ise araştırma çalışmaları sürmekte olup -437 m
ve -246 m derinliklerine ve 3300 m ve 840 m uzunluklarına ulaşılmıştır. Elde edilen veriler bu üç
mağaranın birleşerek daha büyük bir sistem halinde devam ettiğine dair bir olasılığı göstermektedir.
Bu posterde, sözkonusu bölgede bulunan mağaralara yapılan araştırmaların kısa tarihçesi
ile, mağaralarda yapılan ölçümler sunulmaktadır. Ayrıca bu mağaraların oluşturduğu sistemle
ilgili çeşitli analizler ve öngörüler üç boyutlu bilgisayar grafikleri desteği ile sunulmuştur.
three sisters: YAYLACIK, İNİLTİ PAZARI, ÇADIR
ÇUKUR
As a result of the expeditions carried out by Cave Research Association (MAD) in Geyik
Mountains area since 2002, three important active caves in close proximity are discovered in
2050-2200 m elevation band within the borders of Antalya-Gündoğmuş on the southeast of
Geyik Mountains. Çadır Çukur Sink of 168 m depth and 956 m long was surveyed and mapped
in 2004 except for a side branch and published in 14th issue of MAD Bulletin printed in 2008.
The exploration of Yaylacık and İnilti Pazarı caves are not complete yet, but the depths of 437 m
and 246 m and lengths of 3300 m and 840 are reached, respectively. The survey data hints the
probability that these three caves may connect each other and continue as a larger system. In this
poster, the expeditions to these caves are briefed and the surveys are presented. Additionally,
various analyses and conjectures about the system composed of these caves are shown using
three-dimensional computer graphics.
218
Kızılİn MAĞARASI ARKEOLOJİK BULGULARI
Emrah Çoraman, Mehmet Emre Döker
Boğaziçi Uluslararası Mağara Araştırma Derneği (BUMAD)
Boğaziçi International Speleological Society
Boğaziçi Uluslararası Mağara Araştırma Derneği Kızılin Mağarası’nda yürüttüğü araştırma
çalışmalarında tarih öncesi devirlerden kalma birçok iskelet ve pişmiş toprak örneğine rastlamıştır.
Gerekli incelemelerin yapılması için Burdur Müze’si ile ortaklaşa çalışarak tespit edilen arkeolojik
buluntuların bir kısmı mağara dışına çıkarılmıştır. Çıkarılan seramikler üzerinde Türkiye
Atom Enerjisi Kurumu tarafından yapılan analizlere göre parçaların en gencinin yaklaşık 2900 en
yaşlısının ise 3700 yaşında olduğunu belirlenmiştir. Bu veriler mağaranın ilk tunç çağı döneminde
insanlar tarafından kullanıldığını göstermektedir. Bunun yanı sıra diğer bazı bulgular mağaranın
Kalkolitik dönemde de kullanıldığına işaret etmektedir. Mağaranın gerekli koruma statüsünün
alması için müze müdürlüğü ile gerekli çalışmalar yürütülmektedir.
POSTER ÖZETLERİ
ARCHEOLOGICAL FINDINGS OF KIZILİN CAVE
Several skeletons and earthenware items from prehistoric times were found in Kızılin Cave,
during the explorations carried out by Boğaziçi International Speleological Society. In order to
conduct necessary studies, some of the archeological findings were moved out of the cave in
cooperation with the Burdur Museum. According to the analysis made by the Turkish Atomic
Energy Authority, the youngest of the items was dated back to 2900, and the oldest to 3700 years
before present. These findings indicate that the cave was in use by men during the Bronze Age.
Meanwhile, some other findings points out that the cave was also used in the Chalcolithic Period.
In order for the cave to be ascribed relevant protection status, efforts are being made in conjunction
with the museum directorate.
219
CLAUDE CHABERT VE AYVAİNİ’NİN
HARİTALANMASI
Ali Yamaç ve Murat Eğrikavuk
OBRUK Mağara Araştırma Grubu (o’mag)
Bu posterde, bir yandan geçen yıl kaybettiğimiz Claude Chabert’in Türkiye’de yıllar boyunca
sürdürdüğü mağaracılık çalışmalarının genel bir özeti açıklanırken, diğer yandan da Claude
Chabert tarafından ölçülmesine 1988 yılında başlanan ve aralıklarla çalışılarak 1993 yılında
çizilen Ayvaini Mağarası haritasının ölçüm, çizim aşamaları, haritanın üzerinden anlatılacaktır.
Türkiye’ye ilk olarak 1966 yılında, Temuçin Aygen’in daveti üzerine gelen Claude Chabert,
Türkiye’deki son mağara gezisi olan 2001 yılına dek, çoğu Toroslarda olmak üzere 200’den fazla
mağara keşfetmiş, haritalamış ve raporlamıştır. Bunlar arasında yurdumuzun en uzun mağaraları
da mevcuttur. Posterde, bu çalışmaların genel bir özeti verilecek, Claude Chabert tarafından
bulunan mağaralar ve yazılan makaleler tanıtılacaktır. Öte yandan, aynı posterde sunulacak
bir diğer konu ise Claude Chabert tarafından çizilen ve hata oranı yüksek olduğu için bugüne
dek yayınlanmayan 1/500 ölçekli Ayvaini haritasıdır. Bahsedilen bu haritanın en büyük özelliği,
yaklaşık 11 metre uzunluğu ile, bilinen en büyük mağara haritalarından biri olması ve inanılmaz
ölçüde detay içermesidir. Bu harita, poster sunumunun bir parçası olarak, atlas halinde basılıp
sempozyum sırasında ilgilenenlerin görüşüne de sunulacaktır.
CLAUDE CHABERT AND MAPPING OF AYVAINI
CAVE
In this poster presentation a detailed explanation will be made about the long years’ caving
activities and explorations of Claude Chabert in Turkey, in addition to his famous Ayvaini Cave
map, which he began measuring at 1988 and finalized by 1993. Measurement and drawing stages
of this huge map will be explained in details. Upon an invitation of Temuçin Aygen, Claude
Chabert visited Turkey at 1966 for the first time and explored, documented and mapped more
than 200 caves till 2001, mostly around Taurus Mountains. Some caves that he explored are
among the longest in Turkey, namely Pınargözü and Tilkiler. In this poster presentation, a short
summary of all his works including his articles and maps, will be given. Meanwhile, in the same
poster, in addition to his other works, Claude Chabert’s efforts about drawing a 1/500 scale map
of Ayvaini Cave will be explained. This map, which was never published due to its high error rate
is the longest cave map of Turkey with a total length of 11 meters and covers incredible details of
the cave. As a part of that poster presentation, this map will be published and distributed as an
atlas.”
220
MAĞARA ARAŞTIRMALARINDA STANDART
OLUŞTURULMASI
Çağan Çankırılı 1 ve Ali Yamaç
OBRUK Mağara Araştırma Grubu (o’mag),
1, c_nagac@yahoo.com.sg
Yurdumuzda, farklı mağara araştırma ekipleri tarafından sürdürülen mağara araştırmaları
sırasında hemen her yıl yüzden fazla yeni mağara keşfedilmekte, bunların bir kısmı haritalanmakta,
raporlanmakta ve yayınlanmaktadır. Öte yandan, birçok kuruluş tarafından oldukça sportif
bir şekilde ele alınan bu çalışmalarda, mağaracılığın jeoloji, biyoloji, hidrojeoloji gibi birçok
bilimdalı ile içiçe bir yumak olduğu gözardı edilmektedir. Her mağaracının jeolog ya da biyolog
olamıyacağından yola çıkarak, her rapor için bu tür gözlem sonuçları talep etmenin anlamsızlığı
aşikardır. Ama, kısıtlı da olsa, belirli bazı bilgilerin aynı mağaraya daha sonra yapılabilecek
kapsamlı araştırmalara ışık tutabileceği de aşikardır.
Bu poster sunumunda, yukarıda vurgulanan bu noktalardan hareketle, bir mağara raporunda
olması arzulanan asgari bilgilerle, bu bilgilere ne şekilde ulaşılabileceği açıklanacak, yurt dışındaki
standart çalışmalarından örnekler verilerek belirli bir format oluşturulması için yöntemler
tartışılacaktır. Aynı sunumun diğer bir yönü olarak da, basılı yayın dışındaki yayın imkanları ve
bu tür raporlamanın faydaları açıklanacaktır.
POSTER ÖZETLERİ
ESTABLISHING A STANDARD FOR CAVE
RESEARCHES
Every year more than a hundred new caves are explored by different cave clubs in Turkey.
Some of those newly explored caves are also mapped and published. On the other hand, most
caving groups’ are working without reckoning that caving is and must be a scientific work, which
has to be in a close cooperation with geology, hydogeology, biology etc. Though, it is unreasonable
to accept every caver as a biologist or a geologist and its nonesense to expect detailed scientific
reports from those groups, we also believe that; even some limited information about those scientific
areas will create helpful resources for future researches. Even a rough information about
the geology of the surrounding or a limited, visual information about living troglobites will help
future researchers for a decision to work or skip that cave for a detailed work about a certain
scientific exploration.
In this poster presentation, we will discuss the minimum information that must exist in a
cave report, the ways to reach and interpret those informations via internet, in addition to the
foreign standardization examples. On the other hand, the discussions for the methodology and
electronic publishing opportunities will be presented.
221
ÇİFT HARİTALAR VE TAY PROJESİ
Ali Yamaç
Obruk Mağara Araştırma Grubu (o’mag)
Bu posterde, Türkiye’de uzun yıllar boyu aynı mağaraların farklı zamanlarda ve bir diğerinden
haberdar olmaksızın çizilmiş farklı haritaları görsel olarak sunulacaktır. Bu sunumla, bir
yandan mağara haritacılığında yapılan büyük hatalar irdelenip, aynı mağaranın aynı ölçek ve
yönde çizilmiş, birbirinden çok farklı haritaları sergilenirken, diğer yandan da herkesin ulaşabileceği
genel bir envanterin yararları açıklanmaya çalışılacaktır. Aynı mağaranın farklı haritalarının
çizilmesinin en temel sebebi o mağaranın daha önce araştırıldığının bilinmemesidir. Yapılan
araştırmalar sonunda bu şekilde, birkaç defa keşfedilmiş ve birden fazla haritası olan toplam 33
mağara tesbit edilmiştir. Bu posterde, bahsedilen bu haritalar arasından 20 tanesi sergilenecek
ve aralarındaki önemli farklar vurgulanacaktır. Aynı sunumun devamı niteliğinde, TAY Türkiye
Mağara Envanteri tanıtılacak ve bugüne dek katettiği yol anlatılacaktır. Bu sunumla amaçlanan
nokta, yurdumuzda araştırma yapan tüm mağaracıların keşfettikleri ve araştırdıkları mağaraların
daha önce araştırılmış olup olmadığını bilerek emeklerini heba etmemeleridir.
DOUBLE MAPS AND TAY PROJECT
Within this poster presentation, several maps of same caves which were drawn without the
knowledge of previous map will be shown. So, with this presentation firstly, cave mapping errors
will be discussed by showing solid examples by the maps of same caves with huge differences.
Also, on the other hand, in order not to map same caves over and over again, the benefits of a
general inventory will be explained. After a long search 33 double (or triple) mapped caves had
been found. In that poster 20 of them will be shown with an emphasis to important differences
between the maps of same caves. Also, as a follow up of the same presentation, TAY Cave Inventory
will be presented and its improvement will be explained.
222
MAĞARA GİRİŞLERİNE KİTABE
(MAĞARA KÜNYELEMESİ)
Birhan ALTAY, E. Baturay ALTINOK
Mağara Araştırma Derneği (MAD)
Ülkemizde mağara araştırmacı kuruluş ve mağaracı sayısı günden güne artmış bununla
birlikte araştırılan mağara sayısı da o denli artmıştır. Buna karşın halihazırda araştırılmayı bekleyen
pek çok daha mağara bulunmaktadır. Sahada bir araştırma gezisinde karşılaşılan mağaranın
araştırıldığına dair bir bilgi yok ise o mağaraya araştırma girişleri yapılmaktadır. Bir süre sonra
içeride daha önce araştırıldığına dair işaretler saptanınca da, o ana kadar yapılan ölçümleme
sonlandırılmaktadır. Bu durum ise hem gereksiz bir uğraşıya hem de zaman kaybına yol açmakta
ve raporlanması halinde ise sanki daha önceki çalışma veya çalışmaların yok sayılmasına neden
olmaktadır. Bu duruma engel olabilmek, araştırmacı kuruluşlar arasında bilgi alışverişi ve işbirliğini
arttırmak amacıyla, araştırılan mağara girişlerine biraz uzak mesafeden de görülebilecek
büyüklükte ve de çok uzun bir süre olmasa da yine bir süre silinmeden veya kaybolmadan kalabilecek,
kirlilik oluşturmayacak bir şekilde “Mağara Kitabesi (Künyesi)” yapılmasını önermek ve bu
konuyu mağaracı çevresinde bir kez daha tartıştırmak amacıyla bu sunum hazırlanmıştır.
Kitabe ya da Künye hazırlanması konusu, daha önceleri TMB bünyesinde tartışılmış ve 1995
Genel Kurulunda uygulanması yönünde bir karar da alınmıştır. Bu tür bir uygulama, getireceği
kolaylık ve yarar dolayısı ile başka ülkelerde görülmemekle birlikte Dünya Mağaracılığı için de
önerilebilecektir.
POSTER ÖZETLERİ
Anahtar kelimeler: Mağara künyesi, mağara kitabesi
INFORMATION TAGS AT CAVE ENTRANCES
(CAVE TAGGING)
Despite the number of explored caves is steadily increasing in our country there are still
lots of unexplored caves remaining. In current procedure if there is no information about a cave
encountered during field work, a research expedition is mounted to look for clues indicating if the
cave is explored before. If it is determined that the cave was explored before by another group the
expedition is then terminated, resulting in unnecessary loss of many man-hours.
This presentation is about a proposal to place a “Cave Information Tag”, a little distance
to the cave entrance, in easily observable proportions, durable to elements, allowing previous
explorers to share information without damaging natural environment, which can prevent such
situations as mentioned above and improve coordination and data sharing between caving organizations.
Similar proposals were debated before under the roof of Turkish Cavers Union and a
decision was made for their implementation in the 1995 assembly. Despite there is no precedent,
clear benefits of such a practice make it worthy for cavers all around the world.
Keywords: Cave tagging, cave info
223
Eskİ-İklİm Çalışmalarında Mağara
Çökellerİnİn Kullanımı
M.Oruç BAYKARA 1 , Mehmet ÖZKUL
Pamukkale Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeoloji Mühendisliği
1, obaykara@pau.edu.tr
Değişen iklim koşulları ve bu değişen iklim koşullarının canlıların yaşamına etkisi çeyrek
yüzyıldır dünyanın gündemini meşgul eden popüler bir sorun haline gelmiştir. Son yıllarda yapılan
çalışmalar, küresel ısınma olarak adlandırılan bu değişen iklim koşullarının var olan iklim
sürecinin doğal seyrinin bir sonucumu yoksa insanoğlunun faaliyetleri nedeniyle oluşan hızlı ve
kontrol edilemeyen bir değişim olup olmadığını yönünde yoğunlaşmıştır. Bu doğrultuda geçmişiklim
koşullarını ve geçmiş-iklim koşullarına etkiyen faktörleri araştırmak için çok yönlü çalışmalar
başlatılmıştır. Bu kapsamdaki çalışmaların büyük bir bölümü okyanus dip çökelleri ve
kutup buzullarına ait karotlar üzerinde yapılmaktadır. Son on yıl içerisinde de mağara çökellerinin
iklim-değişimleri çalışmalarında oldukça güvenilir birer veri kaynağı olduğu kanıtlanmış ve
mağara çökelleri yardımıyla incelenen geçmiş-iklim çalışmaları hızla artmıştır.
Çeyrek yüzyıl önce mağara çökellerinin geçmiş-iklim araştırmalarında kullanılabileceği
öngörülmüş ve özellikle son on yıl içerisinde de çeşitli nedenlerden dolayı mağara çökellerinin
geçmiş-iklim araştırmacıları için güvenilir birer veri kaynağı olduğu kanıtlanmıştır. Bu nedenler
(1) mağara çökellerinin 10 3 -10 5 yıl aralığı boyunca kesintisiz olarak büyüyebilmesi, (2) uranyumserisi
yaşlandırma yöntemleriyle kesin ve hassas olarak yaşlandırılabilmesi, (3) mağara dışındaki
çevresel değişimlerin izlerini barındırması (mağara içi sıcaklık yaklaşık olarak yıllık dış sıcaklık
ortalamasına eşittir ve mağara içi damlayan sular yüzeyden sızan suyun miktarıyla doğru orantılıdır)
ve (4) genel olarak ikincil alterasyonların gözlenmemesi olarak sıralanabilir.
Anahtar kelimeler: Eski-iklim çalışmaları, speleothem, dikit
224
The Use of Speleothems in Paleoclimatic
Studies
Climatic changes and the effects of these changes on life of organisms have become a popular
problem that occupies the world agenda for a decade. In recent years, researches are focused
on the causes of global warming and the question; “is it a natural consequence of climatic changes
or is it an uncontrollable man-made change”. Thus, well-rounded researches were begun in order
to investigate the paleoclimatic conditions and the factors that effects the paleoclimatic conditions.
In this context, most of the paleoclimatic researches were applied on the deep-sea sediment
cores and ice cores. In the last decade, speleothems were proved as a reliable source for paleoclimatic
studies and speleothem focused researches were rapidly increase.
Speleothems (cave precipitates) have proved attractive to palaeoclimatologists for a number
of reasons. They can grow continuously for 10 3 –10 5 years. Precisely and accurately dated by
U-series methods. They capture the cave’s response to the external environment (cave temperature
is around the mean annual external temperature and dripwater discharge reflects the
amount of infiltration). Generally show little secondary alteration.
POSTER ÖZETLERİ
Keywords: Paleoclimate, speleothem, stalagmite
225
Yüksek İrtİfa Kamplarında Su Elde Etme
Ferit Yiğit
Anadolu Üniversitesi Doğa Sporları Kulübü, Eskişehir
ferityigit@yahoo.com
Uzun süreli kamplarda, sürekli ve kullanıma uygun su bulunması aktivitenin en önemli
gereksinimlerinden biridir. Genelde kampların yerleri su kaynaklarına yakın seçilse de, bazen
–özellikle yüksek irtifada- su bulmak oldukça güç olabilmektedir. Su kaynağının bulunmadığı
yerlerde su gereksinimi kar eritme ile giderilebilir. Türkiye’deki dağların yüksek irtifalarında
neredeyse bütün yıl boyunca kar bulmak mümkündür. Kar eritebilmek için temel gereksinim
ısı enerjisidir. Gerekli olan ısı enerjisi iki şekilde karşılanabilir; ocak, odun ve kömür gibi hazır
kaynaklar ya da güneş enerjisi gibi doğal kaynaklar. Yüksek irtifada yapılacak bir kampa hazır
kaynak götürmenin zorluğu düşünülürse en kolay ve etkin yöntem güneş enerjisinden yararlanmaktır.
Bu çalışmada Eskişehir Mağara Araştırma Derneği’nin 2010 Aladağlar Ekspedisyonu için
geliştirdiği ve başarıyla kullandığı kar eritme sistemi tanıtılmaktadır. Düzenek, içerisine konan
karı eritmekte ve kullanım için haznesinde su biriktirebilmektedir. Kurulan sistem, etkinlik süresince
mağaracılara başarı ile su sağlamıştır.
Anahtar kelimeler: Yüksek irtifa, Kar eritme
Getting Water at High Elevation Camps
Constant and fresh water supply is one of the most important necessities of the activity
during long term camps. Although camp places are generally chosen near a water source, it may
sometimes, especially at high elevation, be quite difficult to find water. Water necessity can be
achieved by melting snow where a water source cannot be found. It is possible to find snow at
high elevations of Turkey during almost all year. The fundamental requirement for melting snow
is heat energy. The requirement heat energy can be got in two ways; one of them is ready resources
such as stove, wood and coal and the other one is natural resources such as sun. It is the
easiest and most sufficient way to benefit from sun considering that the difficulty of taking ready
resources to a high elevation camp.
In this study, melting snow technique which is developed and used successfully by Eskişehir
Cave Research Association (ESMAD) for the 2010 Aladağlar expedition. Mechanism that melts
the snow which is put inside and accumulates water in its reservoir for usage. This system served
water to cavers successfully during the camp.
Keywords: High elevation, Melting snow
226
Tek Tellİ Mağara İletİşİm Aygıtı
Hakan KAYACI
Eskişehir Mağara Araştırma Derneği (ESMAD)
Bilimsel, sportif veya hobi amaçlı yapılan mağara etkinliklerinde mağaranın jeolojik yapısına ve
büyüklüğüne bağlı olarak mağara içerisindeki ve mağara içi ile dışı arasındaki iletişim büyük önem taşımaktadır.
Bu konudaki alternatiflerden biri de tek telli telefon sistemidir. Eskişehir Mağara Araştırma
Derneği tarafından bu sistemin 2010 Aladağlar Ekspedisyonunda kullanması amacıyla değişik yöntemler
üzerinde çalışmalar yürütülmüştür. Bu çalışmalar sonucunda düşük maliyetli ve basit elektronik donanım
ve tasarıma sahip tek telli telefonlar üretilmiş olup bu sistemler ilk olarak Haziran 2010 tarihli Manasır
Düdeni etkinliğinde kullanılmıştır. Bu çalışmada, kullanılan sistemin teknik ve pratik ayrıntıları ile birlikte
hedeflenen iyileştirmeler hakkında bilgi verilmiştir.
POSTER ÖZETLERİ
Anahtar kelimeler: Mağara içi iletişim, tek telli telefon
Single Wire Cave Communication Device
The communication between the cavers inside and outside of the cave, during the scientific,
sports or hobby motivated expedition is crucially important due to the size and the geological
structure of the cave. One of the alternatives on this topic is the single wire telephone. In order to
use this system in Aladaglar Expedition, in 2010, studies were carried out on various approaches
by Eskisehir Cave Research Association. As a result of these studies single wire telephones with
low cost, basic electronics hardware and simple design were manufactured and these systems
were used firstly in the Manasir Dudeni activity in June 2010. In this study, information about
technical and practical details of the system used and in addition aimed innovations are given.
Keywords: Cave communication, single wire telephone
227
DOĞRUDAN BAĞLANTI ASKILARI
Tulga Şener, Kubilay Erdoğan
Mağara Araştırma Derneği (MAD)
Derin mağara araştırmalarının sayısının artması, daha hafif malzeme kullanım ihtiyacını
beraberinde getirmiş, bu amaçla, farklı mağaracılık teknikleri ve malzemeler denenmiştir. Özellikle
spectra ip, güçlü ve hafif olması gibi özelliklerinin yanında esnek olmayan ve sürtünmeye
dayanıklı yapısıyla, “hafif döşeme teknikleri” dediğimiz bu tekniklerin uygulamasında yerini
almıştır. Doğrudan bağlantı askısı, 5 mm spectra ip halkasının kullanıldığı aluminyum alaşımdan
yapılmış bir döşeme malzemesidir. Doğrudan ipi bu spectra ip halkasına, birkaç özel düğümle
direk olarak bağlanmaktadır. Doğrudan bağlantı askıları keskin kaya duvarlarının bulunduğu
yüzeylerde, Y bağlantılarda ve saptırıcılarda güvenle kullanılabilmektedir. Ayrıca tavan emniyet
noktaları oluşturmaya da oldukça uygundur. Bu posterde doğrudan bağlantı askılarının, mağara
döşeme tekniklerinde kullanımı, örneklerle anlatılacaktır.
Anahtar kelimeler: Spectra ip, hafif döşeme teknikleri, askı
DIRECT ATTACHMENT HANGERS
The increase in number of deep cave expeditions, brought the necessity for use of lighter
equipment, which in turn resulted in experimenting of different caving techniques and equipments.
The spectra cord, in particular, found its place in the application of these techniques called
as “light caving techniques”, not only with its features like being strong and light, but also with its
nonelastic and abrasion resistant construction. Direct attachment hanger is a rigging gear made
of aluminum alloy, and a 5 mm spectra cord link is used on it. The rigging line is directly attached
to this spectra cord link with the help of several particular knots. Direct attachment hangers are
safely used on sharp-edged surfaces, and for making Y-belays and deviations. Besides, it is higly
convenient for making ceiling anchor points. This poster illustrates the use of direct attachment
hangers in cave rigging techniques.
Keywords: Spectra cord, light caving techniques, hanger
228
SIVI PENETRANT İLE MUAYENE YÖNTEMİNİN
MAĞARACIKTA UYGULAMALARI
Kubilay Erdoğan
Mağara Araştırma Derneği (MAD)
Sıvı Penetrant Testi bir tahribatsız muayene yöntemi olup, çatlaklar gibi göz ile görülemeyen
yüzeysel kusurları belirlemek için kullanılır. Malzeme yüzeyine uygulanan penetrant sıvısı
(içe işleyen sıvı) çatlaklara nüfuz eder. Sonrasında yüzey temizlenerek temizlenmiş olan yüzeye
bir ilaç tatbik edilir, böylece sıvının nüfuz ettiği kusurlar görünür hale gelir. Görünür hale gelen
belirtiler kabul edilebilir veya edilemez (bir kusur) olarak belirlenir. Bu çalışmada, mağaracılıkta
kullanılan aluminyum alaşım malzemelerin sıvı penetrant ile muayenesi için basit ve uygulanabilir
bir yöntem geliştirilmesi; geliştirilen bu yöntemin mağara sporcularına öğretilerek çatlak veya
hatalı malzeme sebebiyle oluşabilecek kazaların önüne geçilmesi hedeflenmektedir.
POSTER ÖZETLERİ
Anahtar kelimeler: penetrant, tahribatsız, muayene, çatlak, mağara, mağaracılık, aluminyum,
malzeme, belirti
inspection of cavıng gear wıth dyepenetrant
method
Dye-penetrant inspection method is one of non-distructive tests and used for detecting invisible
surface defects like cracks. Penetrant dye applied to the surface of the material penetrates
into the cracks. The surface is cleaned afterwards, and developer is applied to the clean surface
Thus, the defects penatrated by the dye becomes visible. Indications became visible are specified
as acceptable or un-acceptable (defects). This study aims to improve a simple and easy to apply
technique for the dye penetrant inspection of gear, used for caving and made of aluminum alloys;
and teach the technique to spelunkers to avoid accidents that may have caused by cracked or
faulty material.
Keywords: penetrant, nondestructive, inspcetion, crack, cave, caving, spelunker, aluminum,
material, indication
229
MAĞARA FOTOĞRAFÇILIĞI
Altan VARKAL
Ege Üniversitesi Mağara Araştırma Kolu (EGEMAK)
Fotoğraf için ışık olamazsa olmaz bir konumdayken mutlak karanlık olan mağarada ışık
kaynaklarının türü çok önemlidir. Çoğunlukla mağara fotoğrafları flaş kullanılarak çekilir ancak
bu mağara oluşumlarının şeklinin, formunun ve derinliğinin kaybolmasına neden olabilir. Bu
nedenle flaş kullanılacaksa bile doğal ışık kaynakları ile birlikte dolgu ışığı olarak kullanılabilir.
Fotoğrafın oluşması için ışığın olması yeterlidir. Mağaradaki ışık miktarının yetersizliği fotoğraf
makinesinde ışık kontrolünü sağlayan diyafram ve enstantanenin doğru kullanılması ile ortadan
kaldırılabilir.
CAVE PHOTOGRAPHY
Since lighting is a crucial element in photography, the types of light sources gain extra
importance in caves, where absolute darkness is the natural condition. Most of the time the cave
photographs are taken with the help of a flash light, which leads to the loss of form, shape and
depth of the cave formations. Therefore, if flash light is to be used, it should be used as fill light,
along with natural light sources. The existence of light is sufficient for the formation of a photograph.
The disadvantage created by the insufficient light conditions in the caves can be compensated
with the appropriate use of light control mechanisms of the camera; lens aperture and shutter
speed.
230
MAĞARA HAZIRLIK ANTRENMANI İÇİN BİR MODEL
ÖNERİSİ
Birhan ALTAY
Mağara Araştırma Derneği (MAD)
Mağaracılık, kuru fosil, sulu aktif, yatay veya dikey özellikli gibi farklı mağara ortamlarında
yapılmaktadır. Çoğunlukla birkaç saatten birkaç güne uzanan sürelerde doğal ya da ipte tırmanış,
iniş veya istasyon hazırlama ve hat döşeme gibi bedene yüklenmeler, ardından bir süre bekleme
veya yürüme ile dinlenmeli şekilde olmak üzere intervalli yüklenme-dinlenme dönemleri ile
süren bir sportif aktivitedir. Buna mağaranın karanlığı, soğukluğu ve aşırı nemliliği eklendiğinde
diğer doğa sporları ya da açık hava sporlarına göre zorluğu bir kat daha artmaktadır.
Tüm bu özellikleri ile Mağaracılık Sporu bir kuvvette devamlılık ve dayanıklılık sporu olarak
değerlendirildiğinde, mağaracılar için uzun süreli dayanıklık kazandıran bir egzersiz modeline
gereksinim duyulmaktadır.
Bu çalışmada Mağara Hazırlığı süreci 3 ayrı dönemde ele alınarak mağaracılara etkinlikler
öncesi hazırlık, sürekli antrenmanlı olmak, kuvvette devamlılık ve dayanıklılık sağlayan antrenmanların
nasıl olması gerektiği yönünde bazı önerilerde bulunulması amaçlanmış, sportif mağaracılık
için antrenmanının gerekliliğine yönelik bilinç oluşturma hedefinin yanısıra araştırma
etkinlikleri süresince sakatlıkların en aza indirgenmesi ve araştırma verimliliğinin arttırılmasına
yönelik bir öneri antrenman modeli tasarlanmıştır.
POSTER ÖZETLERİ
Anahtar kelimeler: mağara hazırlık antrenmanı, hazırlık antrenmanı, mağara antrenmanı,
mağara hazırlığı
PROPOSAL OF A MODEL PREPARATORY TRAINING
FOR CAVING
Caving is usually performed in different environment such as dry fossil, wet active, horizontal
and vertical. Caving is an interval sport which includes heavy physical activity periods
similar to natural or rope climbing, decent, anchor and fixed rope setup often continuing for time
periods between a few hours and a few days, followed by resting periods composed of waiting
and walking. The hardships are increased relative to other outdoor sports by darkness, coldness
and high humidity of the caves. When we consider caving as a strength and endurance sport, we
require a long term endurance gain model for training of cavers.
In this study preparatory caving training is considered in 3 different periods. Cavers are
suggested to make pre-activity preparations, to be well conditioned, to maintain strength and
endurance training, to understand the necessity of training and learn methods to reduce training
injuries to a minimum.
Keywords: Preparatory training for caving, preparatory training, caving training
231
ATIK YÖNETİMİ VE MAĞARACILIKTA GERİ
KAZANIM
Handan ERDEMİR
Mağara Araştırma Derneği (MAD)
Atık yönetimi; atığın kaynağında azaltılması, özelliğine göre ayrılması, toplanması, geçici
depolanması, ara depolanması, geri kazanılması, taşınması, bertarafı ve bertaraf işlemleri sonrası
kontrolü ve benzeri işlemleri içeren bir yönetim biçimidir. Atık yönetimi basamaklarından
olan geri dönüşüm için öncelikle atıklar; geri dönüştürülebilen ve geri dönüştürülemeyen atıklar
olarak ayrılmalıdır. Çöp olarak nitelediğimiz atıkların önemli bir miktarını geri dönüşümü
mümkün olan metal, plastik, cam, kağıt ve karton gibi ambalaj atıkları oluşturmaktadır. Geri
dönüşümü mümkün olan bu atıkların tekrar üretim sürecine dahil edilmesi için kaynakta ayırma,
ayrı toplama, sınıflandırma, değerlendirme gibi temel basamaklardan geçirilmelidir. Şehir yaşamında
evlerde kolayca uygulanabilen geri kazanım faaliyet sırasında doğal ortamın kirlenmemesi
ve o bölgede yaşayan canlıların zarar görmemesi için kamp alanlarında ve mağaralarda da uygulanmalıdır.
Kamplarda atıklar ayrı biriktirilmeli ve geri kazanım projesinin uygulandığı merkezlere
ulaştırılarak ekonomiye kazandırılmalıdır. Tüketici ve bir doğa sporcusu olarak, atıkları ana
kaynağında geri dönüştürülebilen ve geri dönüştürülemeyen atıklar olarak ayırma ile çevrenin
korunmasına ve doğal varlıkların daha verimli kullanılmasına katkı sağlanmış olur.
Anahtar kelimeler: Atık, ambalaj atığı, atık yönetimi, geri dönüşüm, mağaracılıkta geri kazanım
WASTE MANAGEMENT AND RECYCLING IN
SPELEOLOGY
Waste management is a type of management which includes reducing waste in source
collection,processing, transport,recycling,monitoring and disposing of waste material and also
checking of disposal or post-disposal process. The waste material should be separated recyclable
or non-recyclable ones to recycling a step of waste management. Recycling materials such
packing wastes as metals, polyethylene and PET bottles, glass bottles and jars form a big part of
waste materials qualified as a waste product. This recycling waste material should be treated some
fundamental steps such source seperation, collection, classification and appreciation processes
to make these waste material recyclable. All these process can be easily maintaned at home in
cities but in industrial field, a protection of nature should be considered as well, so proper landfill
must be used for this purpose. In caving trips, waste materials should be collected separately and
transported to recycling centers for economical gain. We can support the protection of nature by
being aware of importance of recycling process as a consumer and nature sportsman.
Keywords: Waste material, packing waste, waste management, recyling, recycling in speleology
232
KÜLTÜR ve TABİAT VARLIKLARINI KORUMA
KANUNU KAPSAMINDA TESCİL EDİLMİŞ
MAĞARALAR ENVANTERİ
Birhan ALTAY*, Emre Baturay ALTINOK, Ayşenur BİBER, Yetkin BOZ, Ömer ÇETİNKAYA,
Özge TUTAR, Pınar YILDIZ
Mağara Araştırma Derneği (MAD)
Ülkemizde doğal mağaraların korunması için özel bir hukuki düzenleme olmamakla birlikte,
mağaraların korunmasına yönelik yegane mekanizma, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Kanunu (KTVKK) hükümleri uyarınca, Koruma Bölge Kurullarınca Tabiat Varlığı
olarak tescil edilmeleridir.
Bu kanun kapsamında kimi zaman kurumun kendi birimleri, kimi zaman da Mağaracılıkla
ilgili kuruluşların mağaraların korunmasına yönelik başvuruları üzerine; 2863 sayılı Kanun
hükümleri uyarınca bölge esasına göre kurulmuş olan Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulları,
kendilerine yapılan başvuru sonrasında kendiliğinden özellik arz eden mağaraları tescil
ederek koruma statülerini belirlemektedir. Doğal mağaralar bu değerlendirmeler sonucu Doğal
Varlık, Doğal Sit Alanı, Arkeolojik Sit biçimlerinde tescil edilmektedir. Başvurulara olumsuz
cevap verilmesi durumunda ise tescil işlemleri, açılan davalarda yapılan bilirkişi incelemeleri
sonucunda verilen kararlar ile mümkün olabilmektedir.
Turizm faaliyetleri kapsamında planlanan yatırım faaliyetleri ile daha önceden tescillenmiş
mağaraların koruma statüleri değiştirilebilmektedir; tescillerinde “bir çivi dahi çakılamayacak”
kadar katı koruma anlayışı olmasına karşın mağaralar, yatırıma uygun koruma statüleri ile yatırım
faaliyetlerine uygun hale getirilebilmekte ve bu sayede doğal güzelliklerini birkaç yılda yok
edebilecek dış müdahalelere açık hale gelmektedirler.
Tescillenmiş mağaralarda koruma bütünlüğünün sağlanabilmesi, tescil statülerinin değiştirilmesi
halinde bu kararlara karşı müdahale olanakları ve korumaya yönelik stratejilerin geliştirilebilmesi
için ülkemizdeki tescilli mağaraların envanterinin bilinmesi, bu mağaraların hangi
Koruma Kurulları tarafından hangi koruma statüsü ile koruma altına alındığını bilmek gereklidir.
Bu çalışmada Mağara Araştırma Derneği Koruma Kurulu olarak KTVKK kapsamında
koruma altına alınan mağaraların bölge ve koruma statüsü açısından envanteri ortaya konulacak,
koruma statülerinin sağladığı özellikler ile Bakanlığın koruma ve turizme açma politikaları
doğrultusunda aldığı kararlar değerlendirilerek Mahkemeler aracılığıyla nasıl korunabileceklerine
dair önerilerde bulunulacaktır.
POSTER ÖZETLERİ
Anahtar kelimeler: Mağara koruma, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, tescilli
mağaralar envanteri, mağaraların koruma statüleri
233
INVENTORY OF CAVES SUBMITTED UNDER
CULTURAL AND NATURAL ASSETS PROTECTION
LAW
Despite the lack of a special legislation for conservation of natural caves in our country, only
mechanism for conservation of caves, is for them to be submitted as natural assets by Regional
Conservation Committee, under the provisions of 2863 numbered Cultural and Natural Assets
Protection Law (KTVKK in Turkish).
Cultural and Natural Assets Protection Comities, which are regionally established under
provisions of 2863 numbered law, register the caves considered as natural assets and determine
their conservation status, sometimes following requests made by own units of the ministry and
sometimes by caving establishments under the provisions of KTVKK.
Following these evaluations natural caves are registered in Natural Asset, Natural Sit Area
and Archeological Sit Area categories. In cases where a conservation request is denied registration
is possible by petitioning a court for an expert opinion.
Conservation statuses of registered caves can be changed by tourism development plans;
despite being initially registered as under absolute protection, conservation statuses of caves can
be changed according to development plans and they be exposed to devastating outside interference.
To be able to maintain conservation standards, retain a legal way of objection against status
changes and develop conservational strategies; inventory of registered caves of our country,
conservation statuses of the registered caves and the responsibility areas of the conservation
committees should be known.
In this study Cave Research Association Conservation Committee aims, to document the
inventory of caves which are protected under provisions of KTVKK in regional and conservation
status categories, to evaluate the benefits conferred by conservation statuses and touristic
development plans of the ministry and to make proposals on how caves can be protected by legal
petitions to courts.
Keywords: Cave Conservation, Cultural and Natural Assets Protection Law, Inventory of registered
caves, conversation status of caves.
234
Yıldız Dağları Mağaraları ve Mağara
Faunaları
Emrah ÇORAMAN, Yalın Emek ÇELİK, Mehmet Emre DÖKER
Boğaziçi Uluslararası Mağara Araştırma Derneği (BUMAD)
Yıldız Dağları Biyosfer Projesi çerçevesinde BUMAD’ın gerçekleştirdiği çalışmalar
kapsamında 26 mağarada araştırma yapılmış, 13 mağaranın haritası çizilmiş ve dört
mağarada (Tirfez, Kuru, Pestilin ve Ceneviz) arkeolojik bulgular tespit edilmiştir. Öte
yandan Yenesu, Kurudere (Domuzdere), Ceneviz ve Kız mağaralarının jeomorfolojik
oluşumlar açısından dikkat çekici olduğu belirlenmiştir. Biyospeleolojik çalışmalarda
50’den fazla hayvan türünün mağaralarda yaşadığı tespit edilmiştir. Omurgasızlar,
tanımlanan 40 tür ile en fazla çeşitliliğin görüldüğü grup olmuştur. Ayrıca çalışmalarda
ikisi örümcek biri de yalancı akrep olmak üzere üç muhtemel yeni tür keşfedilmiştir.
Araştırılan mağaralarda toplam dokuz türden 42,000 yarasanın yaşadığı tespit edilmiştir.
Definecilik, taş ocağı işletmeleri ve mağara turizmi, Yıldız Dağları’ndaki mağara
sistemlerine yönelik tehditlerin başında gelmektedir. Koruma gereksinimleri değerlendirmesi
sonucunda bölgedeki 9 mağaranın öncelikli olarak koruma altına alınması
önerilmiştir.
POSTER ÖZETLERİ
Caves and Cave Fauna of YILDIZ MOUNTAINs
As a part of the Yıldız Mountains Bosphere Project, twenty-six caves in Yıldız Mountains
were explored in terms of biospeleological, archaeological and geomorphological
aspects by BUMAD. Thirteen caves were mapped and in four of the caves, Tirfez, Kuru,
Pestilin, and Ceneviz, archaeological findings were documented. Yenesu, Kurudere
(Domuzdere), Ceneviz, and Kız are the most interesting caves in terms of the geomorphological
formations. More than fifty fauna species were recorded in biospeleological
surveys. Invertebrates, with 40 identified species, is the most diverse faunal group. Three
potential new species, two spiders and one pseudo-scorpion, were also discovered. Nine
cave-dwelling bat species, with a total number of approximately 42,000, were recorded.
Treasure hunting, quarrying, and cave tourism are the most common threats to cave
systems in the Yıldız Mountains. According to an evaluation of conservation needs, nine
caves were offered to have high conservation priority.
235
Bazı Endemik Tegenaria Latreille, 1804
(Agelenidae, Araneae) Türleri Üzerİnde
Sİstematİk Araştırmalar
Rahşen S. Kaya 1 , Kadir Boğaç Kunt 2 , Yuri M. Marusik 3 , Recep Sulhi Özkütük 4 ,
Ersen Aydın Yağmur 5
1, Uludağ Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 16059, Nilüfer, Bursa,
Türkiye.
E-posta: rkaya@uludag.edu.tr; rahsens@gmail.com
2, Eserköy Sitesi, 9/A Blok, No:7, 06530, Ümitköy, Ankara, Türkiye. E-posta: chaetopelma@gmail.com
3, Institute for Biological Problems of the North RAS, Portovaya Str. 18, Magadan, Russia
E-mail: yurmar@mail.ru
4, Anadolu Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 26470, Eskişehir, Türkiye.
E-posta: sozkutuk@gmail.com
5, Ege Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Zooloji Seksiyonu, 35100, İzmir, Türkiye.
E-posta: ersen.yagmur@gmail.com
Bu çalışmada, 2010 yılında Cennet Mağarası ve Dilek Mağarasından (Silifke, Mersin) toplanan
Tegenaria Latreille, 1804 cinsine ait örümcek örnekleri incelenmiştir. Çalışmanın ana materyalini
Cennet Mağarası ve Dilek Mağarasından el aspiratörü vasıtasıyla özellikle taş altlarındaki
ağlardan toplanan Tegenaria cinsine ait örümcekler oluşturmaktadır. %70’lik etil alkole konularak
etiketlenip laboratuar ortamına getirilen örneklerin erkek ve dişi üreme organları Leica
DFC290 dijital kamera monte edilmiş Leica M205 C stereo mikroskop ile incelenmiştir. Örneklerin
tüm özelliklerini ortaya koyan fotoğrafları tabanında parafin bulunan petri kapları içerisinde
çekilmiş ve “Leica LAS Multifocus” yazılımı kullanılarak yüksek kalite ve netlikte fotoğraflar elde
edilmiştir. Dişi bireylerin üreme organının temizlenmesinde %10’luk potasyum hidroksit kullanılmıştır.
İncelenen Tegenaria örneklerinin tüm yapısal ve tanımlayıcı özellikleri dikkate alındığında,
1978 senesinde İtalyan araknolog “Paolo Marcello Brignoli” tarafından Cennet Mağarası
ve Dilek Mağarasından toplanan ve sadece dişi birey üzerinden betimlenen Tegenaria averni
Brignoli, 1978 ve Tegenaria elysii Brignoli, 1978 türlerine ait oldukları tespit edilmiştir. İncelenen
örnekler üzerinden her iki türün de, erkek bireylerinin betimlenmesi bilim dünyası için ilk
kez, dişi bireylerinin betimlenmesi ise yeniden yapılmıştır.
Anahtar kelimler: Tegenaria averni, Tegenaria elysii, Cennet Mağarası, Dilek Mağarası, Türkiye
Teşekkür: Leica M205 stereo mikroskobu ile fotoğrafların çekiminde yardımcı olan Prof. Dr.
Gökay Kaynak’a teşekkür ederiz (UÜ BAP Proje no: F-2005/4). Ayrıca, arazi çalışmaları sırasında
yardımcı olan Yaprak Gürkan ve Mehmet Çalık’a teşekkür ederiz. Bu çalışma Anadolu Üniversitesi
Araştırma Fonu (Proje no: 1001F31) tarafından kısmen desteklenmiştir.
236
Furter Study on the Systematics of
some Endemic Tegenaria Latreille, 1804
(Agelenidae, Araneae) Spiders
In this study, Tegenaria Latreille, 1804 specimens which collected from Cennet Cave and
Dilek Cave in 2010 were examined. The spider specimens were collected from Cennet Cave and
Dilek Cave using hand aspirator. The specimens were collected in their funnel-webs under the
stones. Digital images of the palps and epigyne were taken with a digital camera (Leica DFC290,
Germany) that was connected to the optical tube of a stereomicroscope (Leica M205 C, Leica
Microsystems GmbH, Wetzlar, Germany) and five to 15 photographs were taken in different focal
planes and combined. Photographs were taken in dishes of different sizes with paraffin at the
bottom. The epigyne was macerated in 10% KOH. The distinctive morphological and copulatory
organ characters are represent that the studied Tegenaria samples are belong to two endemic
spiders, Tegenaria averni Brignoli, 1978 and Tegenaria elysii Brignoli, 1978, which were originally
described based on only female samples from Turkey by Brignoli (1978). The unknown
males of Tegenaria averni Brignoli, 1978 and T. elysii Brignoli, 1978 are described for the first
time here and the females are redescribed based on the newly collected material and detailed
pictures of copulatory organs are presented first time since its original description.
POSTER ÖZETLERİ
Keywords: Tegenaria averni, Tegenaria elysii, Cennet Cave, Dilek Cave, Turkey.
Acknowledgments: The authors would like to thank Prof. Dr. Gökay Kaynak (Uludağ University,
Department of Physics) for allowing to use Leica M205 C Stereo Microscope (Research
Foundation of Uludağ University Project No: F-2005/4). Also, we would like to thank Yaprak
Gürkan and Mehmet Çalık for their valuable helps during the field trips. This work was supported
in part by the Anadolu University (Project number: 1001F31).
237
Türkiye mağaraları böcek (Insecta:
Coleoptera) faunası
Sinan Anlaş 1 ve Kadir Buğaç Kunt 2
1, Department of Zoology, Faculty of Science, University of Ege, 35100 Izmir, Turkey
sinan.anlas@gmail.com
2, Eserköy Sitesi 9/A Blok No:7 06530 Ümitköy Ankara, Turkey
Türkiye mağaralarından kaydedilmiş böcekler ile ilgili yapılan literatür taraması sonucunda,
Coleoptera takımından, Carabidae, Cholevidae, Leiodidae, Histeridae ve Staphylinidae familyalarına
bağlı 83 türün varlığı rapor edilmiştir. Bunlardan 40 tür (47, 6 %) Türkiye’deki mağaralarda
endemik olarak bulunmaktadır. Ek olarak, bu türlerin zoocoğrafik durumu tartışılmıştır.
Anahtar kelimeler: Coleoptera, mağara böcekleri, fauna, zoocoğrafya, Türkiye, endemizm.
Review of the cave-inhabiting beetles
(Insecta: Coleoptera) fauna of Turkey
After a review of the literature on the cave-inhabiting beetles fauna of Turkey, it was found
that 84 species belonging to the family Carabidae, Cholevidae, Leiodidae, Histeridae and Staphylinidae
of the order Coleoptera from Turkey have been reported. Amongst those 40 species (47,6
%) have been distributed only in Turkish caves. In addition, the zoogeographical affinities of
those species are discussed.
Keywords: Coleoptera, cave-inhabiting beetles, fauna, zoogeography, Turkey, endemism.
238
Giriş
Türkiye, jeomorfolojik yapısı, farklı klimatik koşulları ve üç kıta arasındaki konumu nedeni
ile zoocoğrafik açıdan özel bir öneme sahip olup, çok zengin bir kınkanatlı faunası içermektedir.
Buna rağmen, Türkiye mağaralarının kınkanatlı faunası çok az araştırılmış olup, belli başlı çalışmalar
Besuchet (1978), Bordoni (1978), Casale (1988), Casale & Giachino (1985, 1989), Casale &
Vigna Taglianti (1984, 1999), Casale et al. (2003), Coiffait (1973), Jeannel (1930a, b, 1934, 1947a,
b, 1955), Scheerpeltz (1958), Vailati (1984) ve Vigna Taglianti (1980) tarafından gerçekleştirilmiştir.
Yakın zamanda da Kunt ve ark. (2010), yaptıkları katalog çalışmasında, Türkiye mağaralarında
bulunan omurgasızların kontrol listesini vermiştir. Kunt ve ark. (2010), çalışmalarında
Türkiye mağaralarından 35 kınkanatlı türüne ait kayıt bildirmiştir.
Bu çalışmada, mevcut literatür taranarak Türkiye mağaralarından kaydedilen kınkanatlı
türlerinin belirlenmesi ve bu türlerin zoocoğrafik açıdan irdelenmesi amaçlanmıştır.
Bulgular ve Tartışma
POSTER ÖZETLERİ
Bu çalışmada Türkiye mağaralarından bugüne kadar kaydedilmiş Carabidae, Cholevidae,
Leiodidae, Histeridae ve Staphylinidae familyalarına bağlı 84 türün varlığı saptanmıştır. Bu
türlere ait korolojik diyagramlar şekil 1 ve 2’de özetlenmiştir.
Şekil 1. Anadolu mağaralarından kaydedilen kınkanatlıların korotipleri (END= Endemik, HOL=
Holoarktik, PAL=Palearktik, ASE= Asiatik-Avrupa, SIE= Sibero-Avrupa, TEM= Turano-Avrupa-
Mediteryan, TUE= Turano-Avrupa, TUM= Turano-Mediteryan, EUM= Avrupa-Mediteryan, SWA= Güney
Batı Asiatik, EUR= Avrupa, SEU= Güney Avrupa, MED= Mediteryan, EME= Doğu Mediteryan, TUR=
Turanian).
Türkiye mağaralarından kaydedilen türler büyük korolojik kategorilere göre incelendiğinde,
türlerin % 47.62’sinin yani yaklaşık yarısının endemik olduğu bulunmuştur. Endemik türler
de genellikle kaydedilen mağaraya özgü türler olarak saptanmıştır. Diğer türlerden %20.24’ü
Mediteryan ülkelerde az ya da çok yayılan türler olduğu belirlenmiş olup, geri kalan türlerin %
9.52’si kozmopolit, yine aynı oranda Palaearktik, % 8.33 oranda Avrupa ve son olarak da % 4.76
oranında Asya’da yayılan türler olduğu saptanmıştır.
239
Şekil 2. Türlerin büyük korolojik katagorilere göre değerlendirmesi (END= Endemik veya lokal olarak
endemik; ASI= Asya’da yaygın; COS= Kozmopolit; MED= Mediteryan bölgede az ya da çok yaygın; PAL=
Paleraktik; EUR= Avrupa’da yaygın).
Tablo 1. Türkiye mağaralarından kaydedilen kınkanatlı takımına ait familyaların toplam tür ve endemik
tür sayıları ile bunların oranları.
Familya Tür sayısı Endemik tür sayısı Oran (%)
Carabidae 30 18 60.0
Cholevidae 17 12 70.6
Leiodidae 5 3 60.0
Histeridae 1 1 100
Staphylinidae 31 6 19.4
Toplam tür sayısı 84 40 47.6
Türkiye mağaralarından kaydedilen bugüne kadar kaydedilen toplam 84 türün kınkanatlı
familyalarına bakıldığında, ençok türün Staphylinidae (31 tür) ve Carabidae (30) familyalarına
ait olduğu görülmektedir. Endemizm oranı en yüksek familyalardan ise Cholevidae (toplam 17
tür, 12’si endemik) ve yine Carabidae (18 endemik tür) familyaları dikkat çekmektedir. Staphylinidae
familyası ençok türe sahip olmasına rağmen endemizm oranı %19.4 ile en düşüktür.
Bunun nedeni staphylinidlerin karanlık zon dışında mağara girişlerinde de bolca bulunmalarıdır.
Anadolu diğer Akdeniz ülkeleri ile karşılaştırıldığında büyük bir yüzölçümü olması, farklı
jeomorfolojik yapısı, endemizme yol açacak korunaklı alanları, kıtalar arasındaki geçiş yollarında
bulunması, yüksek dağ ve platolar ile farklı iklimsel yapıya sahip olması (Casale & Vigna Taglianti
1999), nedeni ile faunistik açıdan zaten çok zengin bir biyoçeşitliliğe evsahipliği yaparak adeta
bir kıta özelliği göstermektedir. Ancak ne var ki hala Türkiye kınkanatlı faunası henüz tam olarak
tespit edilememiştir. Buna paralel olarak da Türkiye mağaralarının kınkanatlı faunası ile ilgili
yapılan araştırmalar son derece yetersizdir. Bugüne kadar yapılan araştırmalar birkaçı dışında
genellikle tesadüfi örneklemelerden ibarettir. Örnek toplanan mağaralar daha çok turistik bölgelerde
bulunan mağaralar veya turizme açılan mağaralardır. Bu nedenle yapılan bu genel olarak
amatörce örneklemeler toplama yapılan mağaranın faunasını da tam olarak belirlemekten uzaktır.
Üstelik onbinlerce olarak tahmin edilen Türkiye mağaralarının yalnızca bine yakınının araştırılarak
belgelendirilmesi henüz işin başında olunduğunu göstermektedir.
Mevcut literatür ve Türkiye’deki tür sayısı, komşu ülkelerdeki mağara kınkanatlı fauna
bilgileri ve Türkiye’nin zengin biyoçeşitliliği göz önüne alındığında, Türkiye mağara kınkanat-
240
lı faunasının şu anda bilinen tür sayısından defalarca kat daha fazla olduğu öngörülmektedir.
Tabiki bu durum genel olarak mağara böcek faunası için de geçerlidir. Gelecekte yeni tanımlanacak
mağaralar ile belgelendirilmiş mevcut mağaralar detaylı olarak incelendiğinde Türkiye mağaralarındaki
kınkanatlı faunası daha ayrıntılı ortaya çıkacaktır. Ancak turizme açılan, tamamen
ışıklandırılan ve yanlış değerlendirilen mağaraların biyolojik zenginliklerini kaybettiğine üzülerek
şahit olmaktayız. Bu nedenle uzman kişilerin ve yetkililerin bütüncül yaklaşımlarla mağaraları
korumaları ve biyolojik zenginliklerine değer vererek hareket etmeleri son derece önemlidir.
Kaynakça
Besuchet, C. (1978). Le premier Pselaphide Troglobie de la Turquie (Coleoptera). Estratto
da: “Fauna ipogea di Turchia”, a cura di V. Sbordoni e A. Vigna Taglianti. Quadwrni di speleologia,
circolo speleogico Romano. 3 (1973-79): 69-73.
Bordoni, A. (1978). Staphilinidae dell’Asia Minore. Quinta nota: Entita’ raccolte in grotta
e descrizione di nuove specie (Coleoptera). Fauna Ipogea di Turchia, Quaderni di Speleologia,
Circolo Speleologico Romano 3: 55-67.
Casale, A. & Giachino, P. M. (1985). Nuovi Bathyscinae (Coleoptera, Catopidae) di Grecia e
di Turchia. Boll. Mus. reg. sci. nat. Torino 3 (1): 221-231(4), 17 fig.
Casale, A. & Giachino, P. M. (1989). Nuovi Carabidae Trechinae et Catopidae Bathysciinae
della fauna sotterranea di Turchia (Coleoptera). Fragmenta Entomologica. 21/2: 163-178.
Casale, A., Vigna Taglianti, A. (1984). Due nuovi Carabidi cavernicoli dell‟Anatolia Meridionale
(Coleoptera, Carabidae). Fragmenta Entomologica, Roma, 17 (2): 309-329.
Casale, A. & Vigna Taglianti, A. (1999). Caraboid beetles (excl. Cicindelidae) of Anatolia, and
their biogeographical significance (Coleoptera, Caraboidea). Biogeographia Lavori della Societa
Italiana. Nouva Serie, 20: 277-406.
Casale, A., Felix, R. & Muilwijk, J. (2003). Two new cave-dwelling Laemostenus (Antisphodrus)
species from South-Western Anatolia (Coleoptera, Carabidae) Tijdschrift voor Entomologie
146: 235-240.
Coiffait, H. (1973). Contribution á la connaissance des Coléoptéres des grottes d’Anatolie.
Ann. Spéléol., 28(4): 685-688.
Jeannel, R. (1930a). Monographie des Trechinae, 4. Partie L’Abeille Paris XXXIV 108-111.
Jeannel, R. (1930b). Diagnoses préliminairesde quelques Bathysciinae nouveaux Bull. Soc.
Ent. Fr., 226.
Jeannel, R. (1934). Coléoptères cavernicoles de la grotte de Fersine, en Asie mineure. Annales
de la Société entomologique de France, 103: 159-174.
Jeannel, R. (1947a). Coléopteres cavernicoles de I’Anatolie recuillies par M.C. Kosswing.
Notes biospéol., 1: 9-15.
Jeannel, R. (1947b). Coléopteres cavernicoles de I’Anatolie recuillies par M.C. Kosswing.
Rev. Fac. Sci. Univ. İstanbul, 12: 81-88.
Jeannel, R. (1955). Un Bathysciola cavernicole nouveau de Turquie. Notes Biospéologiques,
10: 117-120.
Kunt, K. B., Yağmur, E. A. Özkütük, S., Durmuş, H. & Anlaş, S. (2010). Checklist of the cave
dwelling invertebrates (Animalia) of Turkey. Biological Diversity and Conservation 3 (2): 26-41.
Scheerpeltz, O. (1958). Wissenschaftliche Ergebnisse der von Herrn Dr. K. Lindberg, Lund,
im Jahre 1956 nach der Türkei und Armenien unternommenen Reise. Coleoptera- Staphylinidae.
Entomologisk Tidskrift (Supplementum) 78 (1957): 3-37.
Vailati, D. (1984). Un nuova Anemadinae di Anatolia (Coleoptera, Catopidae). G. it. Ent., 2:
195-202.
POSTER ÖZETLERİ
241
242
Vigna Taglianti, A. (1980). Nouvelles donnees sur la systematique et la repartition geographique
des Coleopteres Carabiques cavernicoles et endoges du proche-Orient (Coleoptera, Carabidae).
Mém. Biospéol. 7: 163-172.
MAĞARA KAMPLARINDA KATI ATIK YÖNETİMİ
Metin Albukrek
Unilever, Saray Mahallesi, Sokullu sokak, No:8, 34768 Ümraniye/İstanbul
Metin.Albukrek@unilever.com
Bilhassa uzun mağara araştırma gezilerinde, karışık olarak biriktirilen çöpleri gezi sonunda bertaraf
etmek, sorunlar yaratmaktadır. Eğer gezi uzun ve kalabalık ise, karışık olarak biriktirilen dağ gibi
çöplerin gezi sonunda ne yapılacağı sorun olur. Önerilebilecek yakma yöntemi ise başka çevresel sorunlar
doğurur. Boğaziçi Üniversitesi’nden rahmetli hocamız Prof. Dr. Kriton Curi’nin değimi ile “Katı atık,
arzu edilmeyen yerde bulunan kıymetli maddelerdir.”
Çevreye en az etki vermesi açısından, atıkların üretildikleri anda, 5’e ayrılması önerilmektedir.
1. Organik atıklar: Gıda artıkları, tuvalet kâğıdı.
“Görsel kirlilik” yaratmayacak şekilde doğaya terk edilebilir. Sık ziyaret edilen bir bölge ise, bunları
geri taşımak daha uygun olur.
2. Yanabilen (geri kazanılabilecek) atıklar: Naylon, plastik, kâğıt, karton vs.
Bunlar oluştukça veya günlük olarak yakılabilir. Ancak, dumanları solunmamalı ve üzerinde
yemek pişirilmemelidir. Daha iyi bir yöntem, bunların geri taşınıp, geri kazanılmaları için geri kazanım
kumbarasına atılması veya bir hurdacıya verilmesidir.
3. Yanmayan (geri kazanılabilecek) atıklar: Cam kavanoz, şişe, teneke, konserve kutu vs.
Civardaki yerel halk bunlarla ilgilenmezse, geri taşınıp geri kazanılmaları için geri kazanım
kumbarasına atılmalı veya bir hurdacıya verilmelidir.
4. Tehlikeli atıklar: Pil, akü, ilaç, vs.
Geri götürülmeli, belediye’nin tehlikeli atık sistemine dahil edilmelidir.
5. Kullanılmış karpit:
Bazik olduğundan tehlikeli atık sınıfına girer. Doğaya terk edilirse, uzun zaman sonra, zamanla
CO 2
ile birleşip nötr hale gelecektir, ancak bu süre içinde yerüstü ve yeraltı sularına ve canlılara zararlıdır.
Geri götürülmeli ve normal çöp olarak atılmalıdır. Miktarı fazla olmayacağından çöplükte sorun
yaratmayacaktır. Böyle bir sistemin çalışması için herkesin katılımı şarttır. 5 ayrı cins atığın nerede
(bidon/poşet) biriktirileceği önceden düşünülmelidir. Kampa ilk varıldığında, sistem kurulmalı ve net
bir şekilde etiketlenmelidir.
POSTER ÖZETLERİ
Anahtar kelimeler: Mağara kampı, katı atık, geri kazanım
243
SOLID WASTE MANAGEMENT IN CAVING CAMPS
Especially after long caving camps, it will be difficult to dispose off solid wastes if all type of
wastes were stored together. Incineration at the camping site however, would create other serious
pollution problems. “Waste is a valuable material staying at a wrong place.” This phrase was
pronounced by our deceased Prof Dr. Kriton Curi from Boğaziçi University.
To minimise environmental impacts, it is proposed to separate solid wastes at source, into
5 main categories and dispose or recycle them accordingly.
1. Organic Wastes: Food wastes, toilet paper.
They can be left at campsite for natural decay. However, appropriate care should be given
not to create any visual pollution. If the area is a frequently visited place, it would be better to
carry them back.
2. Combustible (recyclable) wastes: Plastic, paper, cardboard, etc.
These could be incinerated at campfire. However, fumes should not be inhaled and fire
should not be used for cooking. It would be better to carry them back for recycling.
3. Incombustible (recyclable) wastes: Glass jars, glass bottles, tin cans, etc.
If the nearby villagers will not be interested to have these, these should be carried back for
recycling.
4. Hazardous wastes: Batteries, medicine, etc.
Should be carried back and disposed off via the hazardous waste disposal route of the municipality.
5. Used carbide:
Being alkali, it is a hazardous waste. If left to the nature, would combine with the CO2
and would be neutralised after long time. However, during this time, it will act as hazardous to
surface, groundwater and living beings. Used carbide should be carried back and disposed off as
normal waste due to small volume. To be successful, this info should be shared with every participant.
When arriving at the camping site, the labelled disposal places should be prepared as a
first job.
Keywords: Caving camp, solid waste, recycling
244
245
POSTER ÖZETLERİ