Wassily Kandinsky - Sesler
Kandinsky, Sesler
Kandinsky, Sesler
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
www.isaretatesi.com
Wassily Kandinsky
SESLER
Çeviren: Aytek Sever
WASSILY KANDINSKY
Wassily Wassilyevich Kandinsky (1866-1944). Rus ressam, sanat teorisyeni ve şair.
Genellikle soyut resmin kurucusu olarak kabul edilir. Çocukluğu ve gençliği Odesa
ve Moskova’da geçti. Hukuk ve ekonomi öğreniminin ardından otuz yaşından
itibaren kendini tamamen resme adadı. En üretken dönemlerini Almanya, İsviçre,
Fransa ve Rusya arasında gezinerek geçirdi. Münih’te Franz Marc, Gabriele Münter,
August Macke, Paul Klee, Alexej von Jawlensky, Arnold Schönberg gibi sanatçılarla
işbirliği içinde Der Blaue Reiter grubunu kurdu ve aynı ada sahip efsanevi almanağı
çıkardı. Bir dönem Bauhaus Sanat ve Mimarlık okulunda ders verdi. Müzik,
edebiyat, resim gibi farklı sanat türleri arasında sentezi savunan sanatçı, soyut
sanatın biçimsel araçları için yoğun, kararlı bir içgörüyü ve yöntemli bir tinselliği
zemin bellemiştir. Resmiyle, çeşitli sanat alanlarında yansımaları olan
Dışavurumculuk, Gerçeküstücülük, Dadacılık, Süprematizm, Fütürizm gibi
avangart akımlar üzerinde etkiler yaratan ve Sanatta Tinsellik Üzerine (Über die
Geistige in der Kunst) ve Nokta ve Çizgiden Yüzeye (Punkt und Linie zu Fläche) adlı
teorik yapıtları da bulunan Kandinsky, ayrıca gençliğinden itibaren Rusça ve
Almanca şiirler yazmıştır. Sanatçının yazı, resim ve ses arasındaki ilişkileri
araştırdığı 38 düzyazı şiir ve 56 ağaç baskıdan oluşan Sesler (Klänge), tüm
zamanların en önemli “sanatçı kitabı” (livre d'artiste) örnekleri arasında sayılır.
AYTEK SEVER
Şair, çevirmen. 1981 yılında Bursa’da doğdu. Üniversite ve yüksek lisans öğrenimini
Boğaziçi Üniversitesi ve ODTÜ’de tamamladı. Çeşitli alt kitaplardan oluşan
Hiperbor, Siòn, Moto Perpetuo, Anka, Omega adlı şiir toplamlarının yanı sıra, R.W.
Emerson (Yaşamın İdaresi), H.D. Thoreau (Doğa ve Yürüyüş Üzerine Seçme Denemeler),
W. Whitman (Ben, Jack Engle; Çimen Yaprakları; Benliğimin Şarkısı), W. Kandinsky
(Sesler), R. Tagore (Firari; Gitanjali; Meyve Hasadı; Kadim Düşünceler), D.H. Lawrence
(İnsanlar ve Öteki Yaratıklar), G. Stein (Nesneler; Odalar) çevirileri vardır.
Wassily Kandinsky
SESLER
Çeviren: Aytek Sever
Sesler
Wassily Kandinsky
Özgün adı:
Klänge (1912)
Çeviren ve Yayına Hazırlayan:
Aytek Sever
Kapak Resmi:
‘Doğaçlama 1’
Wassily Kandinsky
1. Basım:
Altıkırkbeş Yayınları, 2015
Gözden Geçirilmiş 2. Basım:
© İşaret Ateşi (isaretatesi.com), Haziran 2021
Referans:
Kandinsky, W. Sesler (Çev. Aytek Sever). 2021. http://www.isaretatesi.com/wassilykandinsky-sesler/
E-kitap olarak www.isaretatesi.com sitesinde yayımlanmıştır. Her
hakkı saklıdır. Eserin tamamı veya bölümleri hiçbir yolla basılamaz,
kopyalanamaz, eser sahibinin izni olmadan başka bir mecra veya internet
sitesi üzerinden yayımlanamaz. Alıntılar için lütfen kaynak gösteriniz.
www.isaretatesi.com
isaretatesi@gmail.com
İÇİNDEKİLER
S e s l e r
Tepeler (Hügel) ……………………………………………………….. 12
Görmek (Sehen) ………………………………………………………. 14
Fagot (Fagott) …………………………………………………………. 15
Açık (Offen) …………………………………………………………… 17
Bahar Başı (Vorfrühling) ……………………………………………... 18
Kafes (Käfig) ………………………………………………………….. 19
Şu (Das) ……………………………………………………………….. 20
Çan (Glocke) …………………………………………………………... 21
Yeryüzü (Erde) ……………………………………………………….. 23
Neden? (Warum?) ……………………………………………………. 24
Değişimsiz (Unverändert) …………………………………………..... 26
Obua (Hoboe) ………………………………………………………….. 28
Bahar (Frühling) ………………………………………………………. 29
Biri Ya Da Diğeri (Einiges) …………………………………………... 30
Hayır (Nicht) ………………………………………………………….. 31
Daha Ne? (Doch Noch?) ……………………………………………… 33
Sesler (Klänge) ………………………………………………………… 34
Su (Wasser) ……………………………………………………………. 36
Kopuş (Der Riss) ……………………………………………………... 38
Başka Türlü (Anders) ………………………………………………… 39
Çıkış (Ausgang) ………………………………………………………. 40
Ormanda (Im Wald) ………………………………………………….. 41
Perde (Vorhang) ……………………………………………………..... 42
Beyaz Köpük (Weisser Schaum) ……………………………………... 43
İlâhi (Hymnus) ………………………………………………………... 44
Ardından (Später)…………………………………………………….. 45
Serüven (Abenteuer) ………………………………………………….. 46
Kireç ve İs (Kreide und Russ) ………………………………………… 47
Bahar Mevsimi (Lenz) ……………………………………………….. 49
Yapraklar (Blätter) ……………………………………………………. 50
Şarkı (Lied) …………………………………………………………...... 52
Kök (Wurzel) …………………………………………………………... 54
Masa (Tisch) ………………………………………………………….... 56
Alaca Çayır (Bunte Wiese) ……………………………………………. 57
Bakış (Blick) …………………………………………………………… 59
Kule (Der Turm) ………………………………………………………. 60
Bakış ve Şimşek (Blick und Blitz) ……………………………………. 61
Yumuşaklık (Das Weiche) ……………………………………………. 62
www.isaretatesi.com
SESLER
10
www.isaretatesi.com
11
www.isaretatesi.com
TEPELER
Bir tepeler yığını, akla gelebilecek ve arzu edilebilecek her
türlü renkte. Her biri farklı boyutta tepelerin, ama hepsinin
sureti benzer, başka bir deyişle, neredeyse bir: dibi geniş,
ortada iki yana doğru şişkin, en üstte yamyassı. Sade, sıradan
tepeler, tam hayal edildiği gibi ama hiç görülmeyen cinsten.
Ve düz beyaz, yani ne mavimsi ne de sarımsı, ne
mavimsileşen ne de sarımsılaşan incecik bir yol kıvrılı kıvrıla
uzanıyor tepeler arasında.
Bir adam yürüyor yolda, bileklerine kadar inen upuzun, siyah,
kırışıksız bir palto giyinmiş. Benzi sapsarı, ama iki yuvarlak al
al benek yanaklarında. Bir o kadar al al dudakları. Bir davul
asmış boynuna, yürüyor çala çala.
Gülünç bir gidişi var adamın.
Koşturuyor bazen, deli deli ve düzensizce dövüyor davulunu.
Bazen yavaşça gidiyor, sanki bir düşünceye gömülmüşçesine,
mekanik, uzayıp giden bir tempoyla vuruyor davuluna: güm...
güm... güm... güm... Bazen heykel gibi duruyor ve davulunu
şu hepimizin çok hoşuna giden yumuşak, beyaz, oyuncak
tavşancıklar gibi çalıyor.
Bu duruş pek uzun sürmüyor ama.
12
www.isaretatesi.com
Yine koşturuyor adam, deli deli ve düzensizce dövüyor
davulunu.
Sonra nasıl da tükenmişçesine, simsiyah uzanıp yatıyor, beyaz
yolda sere serpe, rengarenk tepeler arasında... Davulu yerde
duruyor yanıbaşında ve iki tokmak da orada.
Kalkıyor birden ayağa. Başlıyor yine koşturmaya.
Bütün bunları yukarıdan seyrediyorum ben ve sizin de
yukarıdan bakmanızı rica ediyorum.
13
www.isaretatesi.com
GÖRMEK
Mavi Mavi kalktı ayağa, düştü.
Sivri İnce öttürdü ıslığı, ittirdi, aradan geçemedi.
Gürüldedi her yan.
Kalınkahverengi takılıp kaldı − görünüşe göre, sonsuza kadar.
Daha geniş açman gerek kollarını.
Ve yüzüne kırmızı örtü örtmen gerek.
Görünüşe göre. Görünüşe göre.
Daha geniş. Daha geniş.
Ve belki de yoktur değişen bir şey: sensin değişen bir tek.
Beyaz sıçrayış ardına beyaz sıçrayış.
Ve bir beyaz sıçrayışın ardından, bir diğer beyaz sıçrayış. Ve
bu beyaz sıçrayışın içinde beyaz bir sıçrayış. Her beyaz
sıçrayışın içinde beyaz bir sıçrayış.
Ne fena, senin bulanıklığı göremiyor olman: Oysa bulanıklığın
orta yerinde, neyse aradığın.
Burası her şeyin başladığı yer..........................................................
.........................................................Gümbürrr......................................
14
www.isaretatesi.com
FAGOT
Koskoca evler yıkılıverdi birden. Küçücük evler ayakta kaldı.
Tombul, katı, yumurta biçimli turuncu bulut duruverdi kentin
üzerinde. Belediye binasının uzun ince kulesinin sivri ucuna
takılmış gibi göründü orada ve menekşe rengi yaydı etrafa.
Kupkuru, çıplak bir ağaç titrek ve oynak upuzun dallarını
uzattı derin gökyüzüne. Kapkaraydı, beyaz kağıttaki bir delik
gibi. Dört yaprakçık kıpırdadı uzun süre. Eser yoktu
rüzgârdan.
Oysa fırtına kopup da bazı kalın duvarlı binalar yıkıldığında,
hareketsiz kaldı incecik dallar. Minik yapraklar kaskatıydılar:
Sanki dökme demirdendiler.
Bir karga sürüsü dosdoğru bir çizgi olup uçtu havada, kentin
üzerinde.
Ve birdenbire yine sakindi herşey.
Turuncu bulut kayboldu. Keskin bir maviye bürünmüştü
gökyüzü. Ağlanacak derecede sarıydı kent.
Ve tek bir ses çınladı tüm bu sessizlikte: nal sesleri. Anlaşıldı
bomboş sokaklarda beyaz bir atın tek başına gezindiği. Bu ses
uzun süre devam etti, çok, çok uzun süre. O yüzden kimse
15
www.isaretatesi.com
bilemedi sesin tam olarak ne zaman sustuğunu. Sessizlik ne
zaman başlar, kim bilebilir?
Bir fagotun uzayıp giden, yayılan, hayli ifadesiz, kayıtsız
tınısıyla bomboş ve derinden derine, yeşilleşti her şey ağır
ağır. Alçak perdeden ve hayli kirli. Sonra daha parlak, daha
soğuk, daha zehirli; daha da parlak, daha da soğuk, daha da
zehirli.
Binalar boy attı yükseklere doğru, daralarak. Hepsi sağdaki
bir noktaya meyletti, belki de sabahın olduğu yöne.
Sabaha duyulan özlem gibi belirgindiler.
Ve daha parlak, daha soğuk, daha zehirli bir yeşile kesti
gökyüzü, evler, kaldırımlar ve kaldırımda yürüyen insanlar.
Dur durak bilmeden, kesintisizce, yavaş yavaş ve daima ileriye
bakarak yürüdü herkes. Ve hep bir başlarına.
Tepesinden gür ve görkemli dallara büründü deminki çıplak
ağaç. Yükseğe kuruluverdi ağacın tacı ve derli toplu, sosise
benzer, kıvrık bir biçim aldı. Tek başına bu taç bile öyle cart
bir sarıydı ki yürek dayanmıyordu.
Ne iyiydi, altından geçen insanlardan hiçbirinin bu tacı
görmemesi.
Bir tek fagot zorladı kendini bu renkleri ifade etmeye. Giderek
yüksek perdeye çıktı, çıktı da çıktı, keskin ve cırtlaktı ahenksiz
tını.
Ne kutluydu fagotun doğru tınıya varamaması.
16
www.isaretatesi.com
AÇIK
Yeşil çimende kayboldu kaybolacak.
Kurşuni balçığa yapışşştı yapışacak.
Bembeyaz karda kayboldu kaybolacak.
Kurşuni balçığa yapışşştı yapışacak.
Sere serpe: kalın uzun esmer kamışşşlar.
Sere serpe.
Uzun kamışlar.
Kamışşşlar.
Kamışşşlar.
17
www.isaretatesi.com
BAHAR BAŞI
Bir beyefendi çıkardı şapkasını sokakta. Gördüm siyah-beyaz,
pomatla tepeden sağa sola yapıştırılmış saçları.
Bir başka beyefendi de çıkardı şapkasını. Gördüm koskoca,
gülpembe, yağlı kel kafayı, mavimtrak parıltılarıyla.
Birbirini gördü her iki adam, karşılıklı gülümsediler − çarpık
çurpuk, boz, sararmış, dolgulu dişlerini sergileyerek.
18
www.isaretatesi.com
KAFES
Bölünmüştü ikiye. İki elimle tutup bitiştirdim iki ucu. Bir
şeyler çoğaldı çepeçevre. Pek yakında, etrafımda. Görülecek
hiçbir şey yoktu ama.
Düşündüm, hiçbir şey yoktu ortada. Yine de ilerleyemedim.
Peynir fanusundaki bir sinek gibiydim.
Yani görülecek bir şey yok, gene de başa çıkılamıyor. Hatta
bomboş. Yalnızca bir ağaç duruyor karşımda, daha doğrusu
bir ağaççık. Yaprakları yeşil, bakır pası gibi. Demir gibi yoğun
ve o denli sert. Kankırmızı elmalar sarkıyor dallardan.
Hepsi o kadar.
19
www.isaretatesi.com
ŞU
Hepiniz bilirsiniz şu dev bulutu, karnabaharı andıran.
Karbeyaz sertlikte çiğnetir kendini - ve kupkuru kalır dil.
Böyle salıvermiştir kendini koyu mavi havaya.
Ve aşağıda, onun altında, zeminde şu alev alev ev. Kıpkırmızı
tuğlalarla sağlam, ah, nasıl da sapasağlam inşa edilmiş.
Ve sapasağlam duruyor sapsarı alevler arasında.
Ve bu evin önünde, yerde...
20
www.isaretatesi.com
ÇAN
Bir keresinde Weisskirchen'de adamın biri, "Asla ama asla
yapmam ben bunu" dedi.
Tam aynı anda Mühlhausen'de kadının biri şöyle dedi: "Sığır
eti, yanında bayırturpu."
İkisi de söyledikleri şeyleri söylediler, çünkü başka türlüsü
mümkün değildi.
Bir tüy kalem tutuyorum elimde, onunla yazıyorum.
Mürekkebi olmasaydı, yazamazdım.
Keyifle geviş getiren cüsseli, güçlü kuvvetli yaratık aniden art
arda kafatasına inen kof sesli tokmak darbeleriyle kendini
kaybediyor. Gömülüyor yere. Bedende açılan bir yarıktan
sızıyor kan. Oluk oluk yoğun, yapışkan, kokulu kan akıyor,
sonu gelmeyecekmiş gibi akıyor.
Ne harika bir beceriyle yüzüyorlar kahverengi-beyaz tüylerin
süslü desenleriyle bezenmiş kalın, sıcak, kadifemsi postu.
Soyulmuş deri ve kankırmızı, buhar tüttüren, buram buram
kokan et.
Dümdüz, her yönde ufka doğru dümdüz uzanarak kaybolan
arazi.
21
www.isaretatesi.com
En solda bir huş ağacı koruluğu. Henüz körpe, narin, beyaz
gövdeler ve çıplak dallar. Düz, kahverengi tarlalar,
düpdüzgün çizgiler halinde özenle sürülmüş. Bu dev
çemberin ortasında küçük bir köy, topu topu iki üç gri-beyaz
ev. Tam ortada bir çan kulesi. İpinden çekilen küçük çan
çınlıyor: çın, çın, çın, çın, çın......
22
www.isaretatesi.com
YERYÜZÜ
Ağır yeryüzünü ağır küreklerle arabalara
yüklediler. Doldu arabalar, ağırdılar.
Adamlar atlara bağırdılar. Kırbaçları
şaklattılar adamlar. Ağır yeryüzünü ağır
arabalarla ağır ağır çekti atlar.
23
www.isaretatesi.com
NEDEN?
"Kimse çıkmadı oradan."
"Hiç kimse?"
"Hiç kimse."
"Kimse?"
"Hayır."
"Evet! Ama ben oradan geçtiğimde, biri duruyordu orada."
"Kapıda?"
"Kapıda. Kollarını açmıştı iki yana."
"Evet! İçeri kimseyi salmamak için."
"Kimse girmedi mi içeri?"
"Hiç kimse."
"O, kollarını iki yana açmış olan, orada mıydı?"
"İçeride?"
"Evet. İçeride."
"Bilmiyorum. Bir tek kollarını iki yana açmıştı, içeri hiç kimse
girmesin diye."
24
www.isaretatesi.com
"İçeri Hiç Kimse girmesin diye mi yollanmıştı oraya? Kollarını
iki yana açmış olan?"
"Hayır. Geldi, kendi kendine durdu orada, kollarını açtı iki
yana."
"Ve Hiç Kimse mi, Hiç Kimse mi, Hiç Kimse mi çıkmadı dışarı?"
"Hiç Kimse, Hiç Kimse."
25
www.isaretatesi.com
DEĞİŞİMSİZ
Bankım mavi, ama hep orada değil. Geçen gün yerinde
buluverdim onu. Yanında da serin şimşek duruyordu, her
zamanki gibi. Bu defa şimşeğin etrafındaki otlar yanıktı her
nasılsa. Belki de gaipten parlayıverdi bir anda şimşek, ucu
topraktaydı. Yoksa hiç değişiklik sezmedim ben: Her şey eski
halindeydi. Her zamanki gibi. Oturdum bankıma. Sağımda
topraktaki şimşek − sivri ucu gömülmüştü derine: Belki de bir
tek o parlıyordu derinde. Geniş düzlüklerdi önümde.
Sağımda, elli adım ötemde kadın siyah mendilini bastırıyordu
sinesine, siğil otu gibi. Kırmızı mantara baktı sonra. Ve
solumda, fırtınada kalmışçasına duran bir yazıt:
"Sihir! Od!"
Defalarca okudum bunu ve uzaktan bildim bu beyaz levhada
kulağa fırtınada kalmış gibi gelenin ne olduğunu. Alıştığım
üzere, iki yüz adım ötemde dört yeşil ev bitiverdi yerden.
Gürültüsüzce. Kapısı açıldı soldan ikincinin. Uçuk mor takımını
giymiş kızıl saçlı tombul adam (ki onu ne zaman görsem
ödem gelir aklıma) benekli atını çıkardı tepede sağdaki son
evden, atladı sırtına ve sürüp gitti (hani derler ya) rüzgâr gibi.
Nasıl da dehşetli gürledi uzaklardan narası, yine ve yeniden:
"Hele bekle! Hah! Tıkır tıkır ödenecek dehşetli bedel!"
26
www.isaretatesi.com
Sonra, her zaman olduğu gibi (sağdan) ikinci evden, elinde
bahçe ibriğiyle çıkıverdi sıska Türk, suladı kurumuş fidanını
renk renk çini mürekkebiyle, oturdu yere, sırtını verdi fidanın
gövdesine, kah kah güldü. (Kahkahaları duyamıyordum.) Ve
ben renk renk çini mürekkebinin onu gıdıkladığı gibi tuhaf bir
fikre kapıldım. Sonra duyuldu uzaklardan, görünmeyen bir
çanın vurduğu:
"Çini−Çını"
Ve kadın yüzünü döndü benden yana.
27
www.isaretatesi.com
OBUA
Nepomuk yeni şık frağını giyinmişti, yassı tepede çöküp
oturduğunda.
Yeşil göl çarptı gözüne, aşağıda.
Küçük, beyaz-yeşil huş ağacının gövdesine dayadı sırtını
Nepomuk, büyük, uzun, siyah obuasını çıkardı ve herkesçe
bilinen bir sürü güzel şarkı çaldı. Uzun müddet kendini
kaptırıp çaldı da çaldı. Belki iki saat. "Bir kuş geliyor uçarak"
şarkısına başlayıp "uça-"ya geldiğinde, Meinrad kan ter
içinde, nefes nefese koşup geldi tepeye − ve eğri, sipsivri,
keskin, ucu kıvrık, pasparlak kılıcıyla vurup koparıverdi
obuadan dolgun bir parçayı.
28
www.isaretatesi.com
BAHAR
Şşşt, sessiz ol alaca adam!
Ağır ağır kayıyor tepeden aşağı eski ev. Kadim masmavi
gökyüzü ümitsizce sıkışıp kalmış dallar ve yapraklar arasında.
Seslenme bana!
Ümitsizce asılı duruyor havada gürültüler, kesif hamura saplı
bir kaşık gibi. Çimenlere yapışıyor adımlar. Ve çimenler sivri
uçlarıyla delmeye çalışıyorlar görünmez olanı.
Başının üzerine kaldır baltayı ve vur, kır!
Kelimelerin ulaşmıyor bana. Çalılardaki yaş paçavralar gibi
asılı duruyorlar.
Neden boy atmıyor hiçbir şey, kavşaktaki çürük ahşap haç
hariç? Ve kolları sağdaki ve soldaki havayı ayırıyor ikiye. Ve
kafası delip geçmiş göğü. Ve kenarlarına sürtünüyor boğucu
kızıl-mavi bulutlar. Ve şimşekler kesip biçiyor bulutları en
beklenmedik anda, kesikler çizikler iyileşiyor hemen, geriye iz
bırakmadan. Ve bir şey var, yumuşak bir çarşaf gibi
düşüveren. Ve biri var konuşan, konuşan − − konuşan − −
Sen misin yine, alaca adam? Sen misin?
29
www.isaretatesi.com
BİRİ YA DA DİĞERİ
Suda gitgide derine indi balık. Gümüştü rengi. Su maviydi.
Takip ettim gözlerimle. Derine inmeye devam etti balık.
Görebiliyordum hâlâ. Göremiyordum artık. Göremezken bile
görebiliyordum.
Sahiden gördüm balığı, sahiden. Sahiden gördüm, gördüm
onu. Gördüm onu. Gördüm onu. Gördüm onu. Gördüm onu.
Gördüm onu. Gördüm onu.
Sessizce duruyordu uzun bacaklı beyaz at. Maviydi gökyüzü.
Uzundu bacaklar. Hareketsizdi at. Yeleleri sarkıyordu aşağıya
ve kımıldamıyordu. Uzun bacaklar üzerinde at hareketsizce
duruyordu. Yaşıyordu ama. Ne bir kas seğirmesi, ne deride bir
kıpırtı. Yaşıyordu.
Sahiden, sahiden. Yaşıyordu.
Gepgeniş çayırda bir çiçek büyüyordu. Maviydi çiçek.
Gepgeniş çayırda bir çiçek sadece.
Sahiden, sahiden, sahiden. Vardı o.
30
www.isaretatesi.com
HAYIR
Zıplayan adam bana ilginç geliyor. Heyecanlandırıyor beni.
Düz, sert, kupkuru zeminde küçük, yusyuvarlak bir çukur
kazmış, durmaksızın zıplıyor her gün saat dörtten beşe kadar
onun üzerinden. − Çukurun bir tarafından diğerine, üç
metrelik bir hendeği aşmasına yetecek bir gayretle atlıyor. Ve
sonra hemen, geriye.
Ve sonra yeniden öbür tarafa. Ve beri tarafa! Bir o tarafa, bir
bu tarafa. Ah! İleri, geri. İleri, geri. Tekrar tekrar. Ah, bir daha,
bir daha, bir daha. Yiinee... Yiiineee...
Böyle bir şeye gözünü dikip bakmamalı insan.
Ama eğer oradaysanız ve bir kereliğine olsun, bir kerecik
bakıyorsanız, o zaman... evet, o zaman… nasıl olup da
gözünüzü kaçırabilirsiniz? Nasıl kaptırmazsınız kendinizi?
Takılıp kalmazsınız? Hayır diyebilmek bazen erişilemez
derecede uzak. Dünyada şimdi yaşamının ikinci (ve son)
kısmını yaşamakta olan kim bilmez ki… Herkes bilir! Ve bu
yüzden dönüp dolaşıp zıplayan adama gidiyorum. Ve
heyecanlandırıyor beni. Hüzünlendiriyor beni. O...
Sakın gitmeyin oraya! Bakmayın asla ona!!..... Asla!!............
.................................
31
www.isaretatesi.com
.................................
Saat üç buçuk olmuş bile. Gidiyorum oraya. Geç kalırım
yoksa.
32
www.isaretatesi.com
DAHA NE?
Seni çılgın köpük.
Seni işe yaramaz salyangoz, sen ki sevmezsin beni.
Sonu gelmez asker adımlarının kof sessizliği, duyamadağım.
Sen dört parçalı pencere, ortanda bir haçla.
Sen bomboş salonların penceresi, kimsenin yaslanmadığı
beyaz duvarın penceresi. Sen konuşkan pencere, işitilmez
iniltilerinle. Kayıtsızsın sen bana: Benim için yapılmamışsın.
Sen, cismani harç.
Sen dalgın kırlangıç, sen ki sevmezsin beni.
Dönen tekerlerin kendini tüketen sessizliği, suretleri
kovalayan ve şekillendiren.
Siz binlerce taş, siz ki benim için döşenip çakılmamışsınız
zemine. Ayağımı tekinsizce alıkoyarsınız. Küçüksünüz, sert ve
boz. Bana parlak altını gösterme kudretini size kim verdi?
Sen konuşkan altın. Beklersin sen beni. Hoş görünürsün bana:
Benim için yapılmışsın.
Sen, ruhani harç.
33
www.isaretatesi.com
SESLER
Çehre.
Uzak.
Bulut.
....
....
Bir adam duruyor elinde uzun bir kılıçla. Kılıç uzun ve parlak.
Çok parlak.
....
....
Beni sıkça aldatmak istemiştir ve itiraf ediyorum: Başarmıştır
da − aldatmayı. Ve belki de fazlasıyla sıkça.
....
....
Gözler, gözler, gözler... Gözler.
....
....
34
www.isaretatesi.com
Sıska ve yaşı geçkin bir kadın var, başına örtü bağlamış olan.
Yüzünde kalkan gibi duruyor örtü ve gölgeler düşürüyor
çehreye.
Kadın bir buzağıyı çekiyor boynuna bağlı ipten, buzağı küçük
ve zor duruyor eğri büğrü bacaklarının üzerinde. Bazen
uysalca yürüyor buzağı arkadan. Bazen istemiyor, o zaman
kadın ipinden çekiştiriyor. Buzağı başını eğiyor, silkiniyor ve
destek alıyor bacaklarından. Ama bacaklar cılız ve kopmuyor
ip.
İp kopmuyor.
....
....
Çehre.
Uzak.
Bulut.
Kılıç.
İp.
35
www.isaretatesi.com
SU
Sarı kumda küçük, sıska, kırmızı bir adam gidiyordu. Ayağı
kayıyordu sürekli. Buz tabakasında yürüyordu sanki. Engin
düzlüğün sarı kumu vardı oysa.
Ara ara şöyle diyordu: "Su... Mavi Su". Ve kendi de
anlamıyordu neden öyle söylediğini.
Yeşil, kırış kırış bir palto giymiş bir atlı geçip gitti sarı bir at
üzerinde çılgınca.
Yeşil atlı çekti iri beyaz yayını, döndü atın sırtında ve kırmızı
adama attı okunu. Bir çığlık gibi öttü ok ve kırmızı adamın
kalbine yöneldi. Ama kırmızı adam son anda eliyle tuttu oku
ve bir kenara fırlattı.
Yeşil atlı güldü ve sarı atının boynuna sarılarak kayboldu
ufukta dörtnala.
Büyüdü kırmızı adam ve daha sağlam bastı adımını. "Mavi
Su" dedi.
İlerledi böylece. Kumlar gri renkli kumullar ve sert tepeler
oluşturdu yolunda. Gittikçe daha sert, daha gri, daha yüksek
oldu tepeler, ta ki sonunda kayalıklara varıldı.
36
www.isaretatesi.com
Ve kayalıkların altından ilerlemeye devam etmesi gerekiyordu
adamın, ne olduğu yerde durabiliyor ne de geri
dönebiliyordu. Geri dönüş yoktu.
Tam sarp ve sivri kayaların yanından geçerken fark etti ki,
yukarıda pusuya yatmış beyaz biri, üzerine iri, boz bir kaya
yuvarlamaya hazırlanıyordu. Geri dönüş yoktu. Dar geçitten
geçmek zorundaydı. Ve yürüdü. Tam kayaların altına
geldiğinde yukarıdaki kişi nefesini tutup son bir gayretle
yüklendi.
Ve kaya düştü kırmızı adamın üzerine. Adam kayayı sol
omzuyla karşıladı ve sırtından arkaya attı. Yukarıdaki beyaz
adam güldü ve arkadaşça selam verdi başıyla. − Kırmızı adam
büyüdü, yani uzadı. − − "Su, Su" dedi. − − Kayalıkların
arasındaki geçit genişleyip açıldı, ilerledikçe tekrar yayvan
kumullara gelindi, giderek yayvanlaşıp düzleştiler onlar da ve
sonunda tamamen yok oldular.
− Bir tek düzlük kaldı geriye.
37
www.isaretatesi.com
KOPUŞ
Ufak tefek adam zinciri koparmak istedi ve tabii ki
başaramadı. İri yarı adamsa kolayca kopardı. Ufak tefek adam
hemen oradan tüymek istedi.
İri yarı adam onu ensesinden yakaladı, kulağına eğilip şöyle
dedi: "Bu aramızda sır olarak kalmalı." Ve ikisi de bastı
kahkahayı.
38
www.isaretatesi.com
BAŞKA TÜRLÜ
Büyük bir 3 vardı − koyu kahverengi üzerine beyaz. Üst
kıvrımı alttakinin büyüklük olarak aynısıydı. Öyle
düşünüyordu insanlar.
Oysa üstteki kıvrım
büyüktü alttakinden.
azıcık, azıcık, azıcık
Bu 3 hep sola bakıyordu − asla sağa değil. Ayrıca biraz da
aşağıya bakıyordu, çünkü görünüşe göre rakam sadece öyle
dengede durabiliyordu. Oysa gerçekte, fark edilmesi kolay
değildi ama üstteki
azıcık, azıcık, azıcık
daha büyük olan parça sola eğikti.
Şu durumda bu büyük beyaz 3 hep sola ve bir nebze aşağıya
bakıyordu.
Belki başka türlüydü her şey.
39
www.isaretatesi.com
ÇIKIŞ
Alkış tuttun. Ama sevincine doğru eğme başını, meyletme.
Sakın, sakın.
İşte biri bıçakla bir şeyler kesiyor yine.
Yarıyor bıçakla yine. Ve gümbürdüyor gökte şimşek. Kim
sürdü seni daha derine?
Karanlık, derin, durgun sularda aşağıyı gösteriyor ağaçların
sivri tepeleri.
Hep, hep.
İşte iç geçiriyor biri. Derin derin iç geçiriyor. Yine iç geçiriyor.
İç geçiriyor.
Ve kupkuru bir şeylere vuruyor değnek.
Kim işaret edecek kapıyı, − çıkışı?
40
www.isaretatesi.com
ORMANDA
Giderek sıklaştı orman. Kızıl ağaç gövdeleri giderek kalınlaştı.
Ağırlaştı da ağırlaştı yeşil ağaç tepeleri. Hava karardı, karardı.
Çalılar gürleşti. Mantarlar çoğaldıkça çoğaldı. Sırf mantarla
kaplandı her yer. Giderek zorlaşıyordu adam için ilerlemek,
yol açmak, takılıp tökezlememek. Yine de söyledi, kendi
kendine söyleyip durdu, hızlana hızlana, tekrar tekrar aynı
sözleri: − −
İyileşen yaralar.
Uyumlu renkler.
Arka sol çaprazında bir kadın yürüyordu adamın. Adam
sözlerini her bitirdiğinde kadın kendinden emin bir tavırla ve
"y"leri uzatarak konuşuyordu:
vayyy... uyyyanık...
41
www.isaretatesi.com
PERDE
İpi çektiler ve perde kalktı. Bu ânı hepimiz dört gözle
beklemiştik. Perde yukarıdan sarkıyor. Perde yukarıdan
sarkıyor. Perde yukarıdan sarkıyor. İnikti perde. Şimdi kalkık.
Yukarıya kalkarken (tam kalkmaya başladığında), hepimiz
nasıl da haz duymuştuk.
42
www.isaretatesi.com
BEYAZ KÖPÜK
Bilmek isterdim, bu neden böyle ve başka türlü değil. Başka
türlü olabilirdi, bambaşka olabilirdi.
Yassı yeşil tepeler arasından kuzguni siyah bir ata binmiş bir
kadın geçip gidiyor. Tepelerin sonunu göremiyorum. Kadın
kırmızılar giyinmiş, yüzünü kanarya sarısı bir peçe örtüyor. Atı
acımasızca kırbaçlıyor kadın. Ama daha hızlı koşamaz at.
Zaten dörtnala gidiyor ve sıcak, bembeyaz köpükler soluyarak
beyaza kesmiş. Kadın dimdik oturuyor atın sırtında ve
vazgeçmiyor, kara atı kamçılıyor, kamçılıyor.
Sizce de kara at ölebilse daha iyi olmaz mıydı? İyice beyaza
kesmiş sıcak beyaz köpüklerden!
Ölemiyor ama. Yok, hayır! Ölemez.
Nasıl da bambaşka olabilirdi her şey, bambaşka...
43
www.isaretatesi.com
İLÂHİ
İçten içe kıpırdıyor mavi dalga.
Yırtık pırtık kırmızı bez.
Kırmızı paçavra. Mavi dalgalar.
Kapalı duran kadim kitap.
Suskun bakış uzaklara.
Loş karmaşalar ormanda.
Kabarıyor mavi dalgalar.
Kırmızı paçavra battı batacak.
44
www.isaretatesi.com
ARDINDAN
Derin yüksekliklerde bulurum seni. Orada, pürüzsüz olanın
battığı yerde. Keskin olanın kesmediği yerde. Sol elinde
tutarsın halkayı. Ben, sağ elimde tutarım halkayı. Kimse
göremez zinciri. Oysa bu halkalar zincirin en uç halkalarıdır.
Başlangıç.
Son.
45
www.isaretatesi.com
SERÜVEN
Bir keresinde kimsenin yaşamadığı bir dağ köyüne gitmiştim.
Evler inci gibi beyazdı ve her birinin sımsıkı kapalı yeşil
panjurları vardı. Köyün orta yerinde otları gür yeşil bir
meydan, meydanın ortasında sivri çatılı yüksek bir çan kulesi
olan çok eski bir kilise vardı. Kulenin büyük saati ilerliyor ama
vurmuyordu. Çan kulesinin dibinde çok şişkin karınlı kırmızı
bir inek duruyordu. Hareketsizdi ve miskin miskin geviş
getiriyordu. Her ne zaman saatin yelkovanı bir çeyrek, yarım
veya tam saati gösterse, böğürüyordu inek: "Ooooy! Telaş
yapmayın!" Ve sonra yine geviş getiriyordu.
46
www.isaretatesi.com
KİREÇ VE İS
Ah, nasıl da yavaş gidiyor adam.
Biri olsaydı da diyebilseydi ona: Daha hızlı, daha hızlı git,
daha hızlı, daha hızlı, daha hızlı, daha hızlı.
Fakat onu diyebilecek biri yok ortada. Ya da var mı?
Bu kara çehre, beyaz dudaklarıyla − bembeyaz dudaklarıyla,
sanki kireçle boyanmış, sıvanmış, makyajlanmış gibi.
Ve yeşil kulaklar!
Yeşiller mi acaba? Değiller mi yoksa? Ya da öyleler mi?
Ağaçlar her güz yitiriyorlar yapraklarını, kıyafetlerini, süslerini,
bedenlerini, tepe dallarının tacını.
Her güz. Ve ne kadar daha? Kaç güz daha? Sonsuza dek?
Değil mi yoksa? Ya da öyle mi?
Nasıl da yavaş gidiyor adam.
Her bahar büyüyor menekşeler. Ve kokuyorlar, kokuyorlar.
Hep kokuyorlar. Hiç vazgeçmezler mi kokmaktan? Ya
vazgeçerler mi? Yoksa, beyaz bir çehre mi isterdiniz kara
dudaklarla − kapkara dudaklarla, sanki isle boyanmış,
sıvanmış, makyajlanmış gibi. Bunu mu yeğlerdiniz?
47
www.isaretatesi.com
Belki de biri vardır adama "daha hızlı" diyebilecek, hatta
diyordur belki çoktan: Daha hızlı, daha hızlı, daha hızlı.
Daha hızlı, daha hızlı, daha hızlı, daha hızlı, daha hızlı.
48
www.isaretatesi.com
BAHAR MEVSİMİ
1.
Batıda yeni ay.
Yeni ayın boynuzunun ucunda bir yıldız.
Ensiz yüksek bir ev kara.
Işığı yanan üç pencere.
Üç pencere.
2.
Sarı parıltıda uçuk mavi benekler. Yalnız benim gözlerim
görüyor uçuk mavi benekleri. İyi geliyorlar gözlerime. Neden
kimse görmüyor sarı parıltıda uçuk mavi benekleri?
3.
Parmaklarını daldır kaynayan suya.
Haşla parmaklarını.
Bırak, acıyı terennüm etsin parmakların.
49
www.isaretatesi.com
YAPRAKLAR
Bir şey hatırlıyorum.
Bir dağ vardı, göklere kadar uzanan, kocaman, kapkara,
üçgen biçimli. Belli belirsiz seçilebiliyordu gümüş zirvesi. Bu
dağın sağ yanında çok kalın ve çok gür, yemyeşil tepe dalları
olan bir ağaç vardı. Ağacın tepesindeki bu taç o kadar gürdü
ki, yapraklar birbirinden ayırt edilemiyordu. Solda ise tek bir
nokta üzerinde yoğunlaşmış halde küçük beyaz çiçekler
büyüyordu, düz bir tabakçık gibi görünüyorlardı.
Başka birşey yoktu.
Bu manzaranın önündeydim ve bakıyordum.
Aniden bir adam geldi sağ taraftan, bir şeyin sırtına binmiş
olarak. Bir tekeydi üzerinde durduğu, her şey gayet olağan
görünüyordu, ama tekenin boynuzları arkaya değil, öne
doğru dönüktü. Ve kuyruğu, olması gerektiği gibi yukarıya
değil aşağıya dönüktü ve tüysüzdü.
Adamınsa mavi bir suratı ve kısa, eğri bir burnu vardı. Güldü
ve küçük, ayrık ayrık, hayli yıpranmış görünen ancak yine de
bembeyaz olan dişleri göründü. Cart kırmızı bir şey fark ettim.
Adamın bana gülümsemesine hayret etmiştim.
50
www.isaretatesi.com
Ağır ağır tekesini sürüp gitti ve kayboldu dağın ardında.
Ama tuhaf olan şuydu ki, manzaraya tekrar baktığımda
ağacın tüm yaprakları yerdeydi ve solda hiç çiçek yoktu artık.
Bir tek böğürtlenler vardı.
Dağ ise olduğu yerde duruyordu.
Bu defalık böyleydi.
51
www.isaretatesi.com
ŞARKI
Bir adam oturuyor
Daracık halkada,
Sıkışmışlığın
Daracık halkasında.
Adam hoşnut.
Yok kulakları.
Noksan gözleri.
Kızıl güneş topunun
Kızıl uğultusundan
Bir iz bulamıyor.
Devrilmiş olan
Ayağa kalkar.
Ve konuşmayan
Bir şarkı söyler.
Kulakları olmayan,
Gözleri noksan adam
52
www.isaretatesi.com
Kızıl güneş topunun
Kızıl uğultusuna dair
Bir şeyler bulup çıkarmalıdır.
53
www.isaretatesi.com
KÖK
Küçük, kıpır kıpır örümcekler kaçıp gitti elimin altından. Minik
kıvrak örümcekler. Gözlerim yansıdı gözbebeklerinizden.
− "Aklı ağaçta mı hâlâ?"
− "Huş ağacı mı?"
* * *
* * *
Tam zamanında görünür akşam yıldızının ışığı. Biliyor musun
ne zaman?
* * *
− "Benim gördüğüm ağacı o bilmiyor."
− "Ağaç saat saat büyümekle büyüyor."
− "Ve ağacın kuru yapraklarını ateş yok ediyor."
− "Kuru yapraklar."
* * *
Havada delikler açamaya çalışıyor çan.
Ve yapamıyor.
54
www.isaretatesi.com
Sürekli yakalanıyor.
* * *
− "Aklı ağaçta olabilir. Kökünden tepesindeki dallara kadar
titriyor ağaç."
− "Ah! En üstteki yapraklar."
− "Aklı ağaçta yine!"
− "Huş ağacı mı?"
55
www.isaretatesi.com
MASA
Uzun bir masa vardı. Ah, uzun, upuzun bir masa. Masanın
sağında ve solunda çok, çok, pek çok insan oturuyordu,
insanlar, insanlar,
insanlar.
Ah, uzun, pek uzun süre bu uzun, upuzun masada oturdu
insanlar.
56
www.isaretatesi.com
ALACA ÇAYIR
Çimensiz ama parlak alaca çiçeklerle dolu bir çayırda yan
yana oturuyor beş adam. Altıncısı da ayakta duruyor hemen
yanda.
İlki şöyle diyor:
"Çatı sağlam... sağlam çatı... sağlam..."
Bir müddet sonra ikincisi konuşuyor:
"İlişmeyin bana: Terliyorum ben... Ben terleniyorum... Evet!"
Sonra üçüncüsü söz alıyor:
"Duvarın üzerinden değil!
Duvarın üzerinden değil! Hayır!"
Dördüncüsü ise şöyle diyor:
"Olgunlaşan meyve!"
Uzun bir suskunluktan sonra beşincisi bağrınıyor cırtlak bir
sesle:
"Uyandırın onu! Kocaman açın gözlerini! Dağdan bir taş
yuvarlanıyor. Bir taş, bir taş, bir taş, bir taş!... Dağdan!...
Buraya doğru yuvarlanıyor!... Obur olsun kulakları! Kocaman
açın gözlerini! Bacaklarını uzatın! Uzasın, uzasın... bacakları!!"
57
www.isaretatesi.com
Yanlarında duran altıncı aniden haykırıyor, aniden, var
gücüyle:
"Sessizlik!"
58
www.isaretatesi.com
BAKIŞ
Ne diye bakıyorsun tülün ardından bana? Sana seslenmedim,
tülün ardından bana bakmanı istemedim. Ne diye saklıyor tül
senin yüzünü benden? Yüzünü neden göremiyorum tülün
ardında? Bakma tülün ardından bana! Seslenmedim sana.
İstemedim seni. Göz kapaklarım kapalı, görüyorum yine de
bana baktığını, tülün ardından baktığını. Tülü kenara
çekeceğim, yüzünü göreceğim ve sen benim yüzümü
göremeyeceksin. Neden kenara çekemiyorum tülü? Ne diye
saklıyor tül senin yüzünü benden?
59
www.isaretatesi.com
KULE
Bıyıkları yukarıya kıvrık, yeşil kazaklı adam sere serpe yayılmış
çayırda. Hiç hoşlanmam ondan. Kırmızı mantarlar her yanda.
Kadın çıkageliyor yeşil ormandan. Rengi mavi, hoşuma
gitmiyor.
Adamın yanına oturuyor ve yok oluyor tüm mantarlar.
Yoklar.
Adam ayağa kalkıyor ve gidiyor. Kadın da yanında. Yeşil
ormandan geçerek büyük kırmızı eve gidiyorlar.
Gri kapı sımsıkı kapalı. Sonra yok kapı.
Kadın giriyor içeriye. Adam da arkasından.
Yukarıdaki kulede sık sık görünüyor ikisi, hoşuma gitmiyor.
Gri kapı sımsıkı kapalı.
60
www.isaretatesi.com
BAKIŞ VE ŞİMŞEK
O (adam) beslenmek istediği içindir ki, pembeli kuşu eleverdi
keskin beyaz sorguç. Şimdi sırılsıklam sarıyor o (kadın)
pencereleri ahşap bezlerle! − Uzaklara değil, ama eğri büğrü.
− Coştu orkestra − vay! vay! Yarıyuvarlak saltçemberler
bastırdı bastıracak satranç tahtalarını ve demir kitapları!
Çömelerek tırtıklı öküzlerin yanına yatıp uzanmak istiyor
Nürnberg − dayanılmaz ağırlığıyla alnının. Gökyüzü, gökyüzü,
basma şeritleri taşıyabilirsin sen... Kafamdan da büyüyebilir
bir bacak, kısa kuyruklu, sivri burunlu bir attan. Gelin görün
ki, kömür balığına kızıl çizikler ve sarı çentikler bir fişek
gibidir
öğleyin!
61
www.isaretatesi.com
YUMUŞAKLIK
Kendi çirkin, huysuz atının üstünde yatıyor herkes. Her
halükârda daha iyi olurdu tombul bir kuş kendisinin olmayan
incecik bir dalda otursaydı küçücük, kıpır kıpır, capcanlı bir
yaprakla. Çömelebilir herkes (çömelemeyenler illaki öğrenir).
Sivri kuleleri görebiliyor mu herkes? Açılsın kapı! Yoksa bu
kıvrım havaya uçuracak çatıyı!
62
www.isaretatesi.com
63
www.isaretatesi.com
.
64