Wassily Kandinsky - Sesler
Kandinsky, Sesler
Kandinsky, Sesler
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
www.isaretatesi.com<br />
<strong>Wassily</strong> <strong>Kandinsky</strong><br />
SESLER<br />
Çeviren: Aytek Sever
WASSILY KANDINSKY<br />
<strong>Wassily</strong> <strong>Wassily</strong>evich <strong>Kandinsky</strong> (1866-1944). Rus ressam, sanat teorisyeni ve şair.<br />
Genellikle soyut resmin kurucusu olarak kabul edilir. Çocukluğu ve gençliği Odesa<br />
ve Moskova’da geçti. Hukuk ve ekonomi öğreniminin ardından otuz yaşından<br />
itibaren kendini tamamen resme adadı. En üretken dönemlerini Almanya, İsviçre,<br />
Fransa ve Rusya arasında gezinerek geçirdi. Münih’te Franz Marc, Gabriele Münter,<br />
August Macke, Paul Klee, Alexej von Jawlensky, Arnold Schönberg gibi sanatçılarla<br />
işbirliği içinde Der Blaue Reiter grubunu kurdu ve aynı ada sahip efsanevi almanağı<br />
çıkardı. Bir dönem Bauhaus Sanat ve Mimarlık okulunda ders verdi. Müzik,<br />
edebiyat, resim gibi farklı sanat türleri arasında sentezi savunan sanatçı, soyut<br />
sanatın biçimsel araçları için yoğun, kararlı bir içgörüyü ve yöntemli bir tinselliği<br />
zemin bellemiştir. Resmiyle, çeşitli sanat alanlarında yansımaları olan<br />
Dışavurumculuk, Gerçeküstücülük, Dadacılık, Süprematizm, Fütürizm gibi<br />
avangart akımlar üzerinde etkiler yaratan ve Sanatta Tinsellik Üzerine (Über die<br />
Geistige in der Kunst) ve Nokta ve Çizgiden Yüzeye (Punkt und Linie zu Fläche) adlı<br />
teorik yapıtları da bulunan <strong>Kandinsky</strong>, ayrıca gençliğinden itibaren Rusça ve<br />
Almanca şiirler yazmıştır. Sanatçının yazı, resim ve ses arasındaki ilişkileri<br />
araştırdığı 38 düzyazı şiir ve 56 ağaç baskıdan oluşan <strong>Sesler</strong> (Klänge), tüm<br />
zamanların en önemli “sanatçı kitabı” (livre d'artiste) örnekleri arasında sayılır.<br />
AYTEK SEVER<br />
Şair, çevirmen. 1981 yılında Bursa’da doğdu. Üniversite ve yüksek lisans öğrenimini<br />
Boğaziçi Üniversitesi ve ODTÜ’de tamamladı. Çeşitli alt kitaplardan oluşan<br />
Hiperbor, Siòn, Moto Perpetuo, Anka, Omega adlı şiir toplamlarının yanı sıra, R.W.<br />
Emerson (Yaşamın İdaresi), H.D. Thoreau (Doğa ve Yürüyüş Üzerine Seçme Denemeler),<br />
W. Whitman (Ben, Jack Engle; Çimen Yaprakları; Benliğimin Şarkısı), W. <strong>Kandinsky</strong><br />
(<strong>Sesler</strong>), R. Tagore (Firari; Gitanjali; Meyve Hasadı; Kadim Düşünceler), D.H. Lawrence<br />
(İnsanlar ve Öteki Yaratıklar), G. Stein (Nesneler; Odalar) çevirileri vardır.
<strong>Wassily</strong> <strong>Kandinsky</strong><br />
SESLER<br />
Çeviren: Aytek Sever
<strong>Sesler</strong><br />
<strong>Wassily</strong> <strong>Kandinsky</strong><br />
Özgün adı:<br />
Klänge (1912)<br />
Çeviren ve Yayına Hazırlayan:<br />
Aytek Sever<br />
Kapak Resmi:<br />
‘Doğaçlama 1’<br />
<strong>Wassily</strong> <strong>Kandinsky</strong><br />
1. Basım:<br />
Altıkırkbeş Yayınları, 2015<br />
Gözden Geçirilmiş 2. Basım:<br />
© İşaret Ateşi (isaretatesi.com), Haziran 2021<br />
Referans:<br />
<strong>Kandinsky</strong>, W. <strong>Sesler</strong> (Çev. Aytek Sever). 2021. http://www.isaretatesi.com/wassilykandinsky-sesler/<br />
E-kitap olarak www.isaretatesi.com sitesinde yayımlanmıştır. Her<br />
hakkı saklıdır. Eserin tamamı veya bölümleri hiçbir yolla basılamaz,<br />
kopyalanamaz, eser sahibinin izni olmadan başka bir mecra veya internet<br />
sitesi üzerinden yayımlanamaz. Alıntılar için lütfen kaynak gösteriniz.<br />
www.isaretatesi.com<br />
isaretatesi@gmail.com
İÇİNDEKİLER<br />
S e s l e r<br />
Tepeler (Hügel) ……………………………………………………….. 12<br />
Görmek (Sehen) ………………………………………………………. 14<br />
Fagot (Fagott) …………………………………………………………. 15<br />
Açık (Offen) …………………………………………………………… 17<br />
Bahar Başı (Vorfrühling) ……………………………………………... 18<br />
Kafes (Käfig) ………………………………………………………….. 19<br />
Şu (Das) ……………………………………………………………….. 20<br />
Çan (Glocke) …………………………………………………………... 21<br />
Yeryüzü (Erde) ……………………………………………………….. 23<br />
Neden? (Warum?) ……………………………………………………. 24<br />
Değişimsiz (Unverändert) …………………………………………..... 26<br />
Obua (Hoboe) ………………………………………………………….. 28<br />
Bahar (Frühling) ………………………………………………………. 29<br />
Biri Ya Da Diğeri (Einiges) …………………………………………... 30<br />
Hayır (Nicht) ………………………………………………………….. 31<br />
Daha Ne? (Doch Noch?) ……………………………………………… 33<br />
<strong>Sesler</strong> (Klänge) ………………………………………………………… 34
Su (Wasser) ……………………………………………………………. 36<br />
Kopuş (Der Riss) ……………………………………………………... 38<br />
Başka Türlü (Anders) ………………………………………………… 39<br />
Çıkış (Ausgang) ………………………………………………………. 40<br />
Ormanda (Im Wald) ………………………………………………….. 41<br />
Perde (Vorhang) ……………………………………………………..... 42<br />
Beyaz Köpük (Weisser Schaum) ……………………………………... 43<br />
İlâhi (Hymnus) ………………………………………………………... 44<br />
Ardından (Später)…………………………………………………….. 45<br />
Serüven (Abenteuer) ………………………………………………….. 46<br />
Kireç ve İs (Kreide und Russ) ………………………………………… 47<br />
Bahar Mevsimi (Lenz) ……………………………………………….. 49<br />
Yapraklar (Blätter) ……………………………………………………. 50<br />
Şarkı (Lied) …………………………………………………………...... 52<br />
Kök (Wurzel) …………………………………………………………... 54<br />
Masa (Tisch) ………………………………………………………….... 56<br />
Alaca Çayır (Bunte Wiese) ……………………………………………. 57<br />
Bakış (Blick) …………………………………………………………… 59<br />
Kule (Der Turm) ………………………………………………………. 60<br />
Bakış ve Şimşek (Blick und Blitz) ……………………………………. 61<br />
Yumuşaklık (Das Weiche) ……………………………………………. 62
www.isaretatesi.com<br />
SESLER<br />
10
www.isaretatesi.com<br />
11
www.isaretatesi.com<br />
TEPELER<br />
Bir tepeler yığını, akla gelebilecek ve arzu edilebilecek her<br />
türlü renkte. Her biri farklı boyutta tepelerin, ama hepsinin<br />
sureti benzer, başka bir deyişle, neredeyse bir: dibi geniş,<br />
ortada iki yana doğru şişkin, en üstte yamyassı. Sade, sıradan<br />
tepeler, tam hayal edildiği gibi ama hiç görülmeyen cinsten.<br />
Ve düz beyaz, yani ne mavimsi ne de sarımsı, ne<br />
mavimsileşen ne de sarımsılaşan incecik bir yol kıvrılı kıvrıla<br />
uzanıyor tepeler arasında.<br />
Bir adam yürüyor yolda, bileklerine kadar inen upuzun, siyah,<br />
kırışıksız bir palto giyinmiş. Benzi sapsarı, ama iki yuvarlak al<br />
al benek yanaklarında. Bir o kadar al al dudakları. Bir davul<br />
asmış boynuna, yürüyor çala çala.<br />
Gülünç bir gidişi var adamın.<br />
Koşturuyor bazen, deli deli ve düzensizce dövüyor davulunu.<br />
Bazen yavaşça gidiyor, sanki bir düşünceye gömülmüşçesine,<br />
mekanik, uzayıp giden bir tempoyla vuruyor davuluna: güm...<br />
güm... güm... güm... Bazen heykel gibi duruyor ve davulunu<br />
şu hepimizin çok hoşuna giden yumuşak, beyaz, oyuncak<br />
tavşancıklar gibi çalıyor.<br />
Bu duruş pek uzun sürmüyor ama.<br />
12
www.isaretatesi.com<br />
Yine koşturuyor adam, deli deli ve düzensizce dövüyor<br />
davulunu.<br />
Sonra nasıl da tükenmişçesine, simsiyah uzanıp yatıyor, beyaz<br />
yolda sere serpe, rengarenk tepeler arasında... Davulu yerde<br />
duruyor yanıbaşında ve iki tokmak da orada.<br />
Kalkıyor birden ayağa. Başlıyor yine koşturmaya.<br />
Bütün bunları yukarıdan seyrediyorum ben ve sizin de<br />
yukarıdan bakmanızı rica ediyorum.<br />
13
www.isaretatesi.com<br />
GÖRMEK<br />
Mavi Mavi kalktı ayağa, düştü.<br />
Sivri İnce öttürdü ıslığı, ittirdi, aradan geçemedi.<br />
Gürüldedi her yan.<br />
Kalınkahverengi takılıp kaldı − görünüşe göre, sonsuza kadar.<br />
Daha geniş açman gerek kollarını.<br />
Ve yüzüne kırmızı örtü örtmen gerek.<br />
Görünüşe göre. Görünüşe göre.<br />
Daha geniş. Daha geniş.<br />
Ve belki de yoktur değişen bir şey: sensin değişen bir tek.<br />
Beyaz sıçrayış ardına beyaz sıçrayış.<br />
Ve bir beyaz sıçrayışın ardından, bir diğer beyaz sıçrayış. Ve<br />
bu beyaz sıçrayışın içinde beyaz bir sıçrayış. Her beyaz<br />
sıçrayışın içinde beyaz bir sıçrayış.<br />
Ne fena, senin bulanıklığı göremiyor olman: Oysa bulanıklığın<br />
orta yerinde, neyse aradığın.<br />
Burası her şeyin başladığı yer..........................................................<br />
.........................................................Gümbürrr......................................<br />
14
www.isaretatesi.com<br />
FAGOT<br />
Koskoca evler yıkılıverdi birden. Küçücük evler ayakta kaldı.<br />
Tombul, katı, yumurta biçimli turuncu bulut duruverdi kentin<br />
üzerinde. Belediye binasının uzun ince kulesinin sivri ucuna<br />
takılmış gibi göründü orada ve menekşe rengi yaydı etrafa.<br />
Kupkuru, çıplak bir ağaç titrek ve oynak upuzun dallarını<br />
uzattı derin gökyüzüne. Kapkaraydı, beyaz kağıttaki bir delik<br />
gibi. Dört yaprakçık kıpırdadı uzun süre. Eser yoktu<br />
rüzgârdan.<br />
Oysa fırtına kopup da bazı kalın duvarlı binalar yıkıldığında,<br />
hareketsiz kaldı incecik dallar. Minik yapraklar kaskatıydılar:<br />
Sanki dökme demirdendiler.<br />
Bir karga sürüsü dosdoğru bir çizgi olup uçtu havada, kentin<br />
üzerinde.<br />
Ve birdenbire yine sakindi herşey.<br />
Turuncu bulut kayboldu. Keskin bir maviye bürünmüştü<br />
gökyüzü. Ağlanacak derecede sarıydı kent.<br />
Ve tek bir ses çınladı tüm bu sessizlikte: nal sesleri. Anlaşıldı<br />
bomboş sokaklarda beyaz bir atın tek başına gezindiği. Bu ses<br />
uzun süre devam etti, çok, çok uzun süre. O yüzden kimse<br />
15
www.isaretatesi.com<br />
bilemedi sesin tam olarak ne zaman sustuğunu. Sessizlik ne<br />
zaman başlar, kim bilebilir?<br />
Bir fagotun uzayıp giden, yayılan, hayli ifadesiz, kayıtsız<br />
tınısıyla bomboş ve derinden derine, yeşilleşti her şey ağır<br />
ağır. Alçak perdeden ve hayli kirli. Sonra daha parlak, daha<br />
soğuk, daha zehirli; daha da parlak, daha da soğuk, daha da<br />
zehirli.<br />
Binalar boy attı yükseklere doğru, daralarak. Hepsi sağdaki<br />
bir noktaya meyletti, belki de sabahın olduğu yöne.<br />
Sabaha duyulan özlem gibi belirgindiler.<br />
Ve daha parlak, daha soğuk, daha zehirli bir yeşile kesti<br />
gökyüzü, evler, kaldırımlar ve kaldırımda yürüyen insanlar.<br />
Dur durak bilmeden, kesintisizce, yavaş yavaş ve daima ileriye<br />
bakarak yürüdü herkes. Ve hep bir başlarına.<br />
Tepesinden gür ve görkemli dallara büründü deminki çıplak<br />
ağaç. Yükseğe kuruluverdi ağacın tacı ve derli toplu, sosise<br />
benzer, kıvrık bir biçim aldı. Tek başına bu taç bile öyle cart<br />
bir sarıydı ki yürek dayanmıyordu.<br />
Ne iyiydi, altından geçen insanlardan hiçbirinin bu tacı<br />
görmemesi.<br />
Bir tek fagot zorladı kendini bu renkleri ifade etmeye. Giderek<br />
yüksek perdeye çıktı, çıktı da çıktı, keskin ve cırtlaktı ahenksiz<br />
tını.<br />
Ne kutluydu fagotun doğru tınıya varamaması.<br />
16
www.isaretatesi.com<br />
AÇIK<br />
Yeşil çimende kayboldu kaybolacak.<br />
Kurşuni balçığa yapışşştı yapışacak.<br />
Bembeyaz karda kayboldu kaybolacak.<br />
Kurşuni balçığa yapışşştı yapışacak.<br />
Sere serpe: kalın uzun esmer kamışşşlar.<br />
Sere serpe.<br />
Uzun kamışlar.<br />
Kamışşşlar.<br />
Kamışşşlar.<br />
17
www.isaretatesi.com<br />
BAHAR BAŞI<br />
Bir beyefendi çıkardı şapkasını sokakta. Gördüm siyah-beyaz,<br />
pomatla tepeden sağa sola yapıştırılmış saçları.<br />
Bir başka beyefendi de çıkardı şapkasını. Gördüm koskoca,<br />
gülpembe, yağlı kel kafayı, mavimtrak parıltılarıyla.<br />
Birbirini gördü her iki adam, karşılıklı gülümsediler − çarpık<br />
çurpuk, boz, sararmış, dolgulu dişlerini sergileyerek.<br />
18
www.isaretatesi.com<br />
KAFES<br />
Bölünmüştü ikiye. İki elimle tutup bitiştirdim iki ucu. Bir<br />
şeyler çoğaldı çepeçevre. Pek yakında, etrafımda. Görülecek<br />
hiçbir şey yoktu ama.<br />
Düşündüm, hiçbir şey yoktu ortada. Yine de ilerleyemedim.<br />
Peynir fanusundaki bir sinek gibiydim.<br />
Yani görülecek bir şey yok, gene de başa çıkılamıyor. Hatta<br />
bomboş. Yalnızca bir ağaç duruyor karşımda, daha doğrusu<br />
bir ağaççık. Yaprakları yeşil, bakır pası gibi. Demir gibi yoğun<br />
ve o denli sert. Kankırmızı elmalar sarkıyor dallardan.<br />
Hepsi o kadar.<br />
19
www.isaretatesi.com<br />
ŞU<br />
Hepiniz bilirsiniz şu dev bulutu, karnabaharı andıran.<br />
Karbeyaz sertlikte çiğnetir kendini - ve kupkuru kalır dil.<br />
Böyle salıvermiştir kendini koyu mavi havaya.<br />
Ve aşağıda, onun altında, zeminde şu alev alev ev. Kıpkırmızı<br />
tuğlalarla sağlam, ah, nasıl da sapasağlam inşa edilmiş.<br />
Ve sapasağlam duruyor sapsarı alevler arasında.<br />
Ve bu evin önünde, yerde...<br />
20
www.isaretatesi.com<br />
ÇAN<br />
Bir keresinde Weisskirchen'de adamın biri, "Asla ama asla<br />
yapmam ben bunu" dedi.<br />
Tam aynı anda Mühlhausen'de kadının biri şöyle dedi: "Sığır<br />
eti, yanında bayırturpu."<br />
İkisi de söyledikleri şeyleri söylediler, çünkü başka türlüsü<br />
mümkün değildi.<br />
Bir tüy kalem tutuyorum elimde, onunla yazıyorum.<br />
Mürekkebi olmasaydı, yazamazdım.<br />
Keyifle geviş getiren cüsseli, güçlü kuvvetli yaratık aniden art<br />
arda kafatasına inen kof sesli tokmak darbeleriyle kendini<br />
kaybediyor. Gömülüyor yere. Bedende açılan bir yarıktan<br />
sızıyor kan. Oluk oluk yoğun, yapışkan, kokulu kan akıyor,<br />
sonu gelmeyecekmiş gibi akıyor.<br />
Ne harika bir beceriyle yüzüyorlar kahverengi-beyaz tüylerin<br />
süslü desenleriyle bezenmiş kalın, sıcak, kadifemsi postu.<br />
Soyulmuş deri ve kankırmızı, buhar tüttüren, buram buram<br />
kokan et.<br />
Dümdüz, her yönde ufka doğru dümdüz uzanarak kaybolan<br />
arazi.<br />
21
www.isaretatesi.com<br />
En solda bir huş ağacı koruluğu. Henüz körpe, narin, beyaz<br />
gövdeler ve çıplak dallar. Düz, kahverengi tarlalar,<br />
düpdüzgün çizgiler halinde özenle sürülmüş. Bu dev<br />
çemberin ortasında küçük bir köy, topu topu iki üç gri-beyaz<br />
ev. Tam ortada bir çan kulesi. İpinden çekilen küçük çan<br />
çınlıyor: çın, çın, çın, çın, çın......<br />
22
www.isaretatesi.com<br />
YERYÜZÜ<br />
Ağır yeryüzünü ağır küreklerle arabalara<br />
yüklediler. Doldu arabalar, ağırdılar.<br />
Adamlar atlara bağırdılar. Kırbaçları<br />
şaklattılar adamlar. Ağır yeryüzünü ağır<br />
arabalarla ağır ağır çekti atlar.<br />
23
www.isaretatesi.com<br />
NEDEN?<br />
"Kimse çıkmadı oradan."<br />
"Hiç kimse?"<br />
"Hiç kimse."<br />
"Kimse?"<br />
"Hayır."<br />
"Evet! Ama ben oradan geçtiğimde, biri duruyordu orada."<br />
"Kapıda?"<br />
"Kapıda. Kollarını açmıştı iki yana."<br />
"Evet! İçeri kimseyi salmamak için."<br />
"Kimse girmedi mi içeri?"<br />
"Hiç kimse."<br />
"O, kollarını iki yana açmış olan, orada mıydı?"<br />
"İçeride?"<br />
"Evet. İçeride."<br />
"Bilmiyorum. Bir tek kollarını iki yana açmıştı, içeri hiç kimse<br />
girmesin diye."<br />
24
www.isaretatesi.com<br />
"İçeri Hiç Kimse girmesin diye mi yollanmıştı oraya? Kollarını<br />
iki yana açmış olan?"<br />
"Hayır. Geldi, kendi kendine durdu orada, kollarını açtı iki<br />
yana."<br />
"Ve Hiç Kimse mi, Hiç Kimse mi, Hiç Kimse mi çıkmadı dışarı?"<br />
"Hiç Kimse, Hiç Kimse."<br />
25
www.isaretatesi.com<br />
DEĞİŞİMSİZ<br />
Bankım mavi, ama hep orada değil. Geçen gün yerinde<br />
buluverdim onu. Yanında da serin şimşek duruyordu, her<br />
zamanki gibi. Bu defa şimşeğin etrafındaki otlar yanıktı her<br />
nasılsa. Belki de gaipten parlayıverdi bir anda şimşek, ucu<br />
topraktaydı. Yoksa hiç değişiklik sezmedim ben: Her şey eski<br />
halindeydi. Her zamanki gibi. Oturdum bankıma. Sağımda<br />
topraktaki şimşek − sivri ucu gömülmüştü derine: Belki de bir<br />
tek o parlıyordu derinde. Geniş düzlüklerdi önümde.<br />
Sağımda, elli adım ötemde kadın siyah mendilini bastırıyordu<br />
sinesine, siğil otu gibi. Kırmızı mantara baktı sonra. Ve<br />
solumda, fırtınada kalmışçasına duran bir yazıt:<br />
"Sihir! Od!"<br />
Defalarca okudum bunu ve uzaktan bildim bu beyaz levhada<br />
kulağa fırtınada kalmış gibi gelenin ne olduğunu. Alıştığım<br />
üzere, iki yüz adım ötemde dört yeşil ev bitiverdi yerden.<br />
Gürültüsüzce. Kapısı açıldı soldan ikincinin. Uçuk mor takımını<br />
giymiş kızıl saçlı tombul adam (ki onu ne zaman görsem<br />
ödem gelir aklıma) benekli atını çıkardı tepede sağdaki son<br />
evden, atladı sırtına ve sürüp gitti (hani derler ya) rüzgâr gibi.<br />
Nasıl da dehşetli gürledi uzaklardan narası, yine ve yeniden:<br />
"Hele bekle! Hah! Tıkır tıkır ödenecek dehşetli bedel!"<br />
26
www.isaretatesi.com<br />
Sonra, her zaman olduğu gibi (sağdan) ikinci evden, elinde<br />
bahçe ibriğiyle çıkıverdi sıska Türk, suladı kurumuş fidanını<br />
renk renk çini mürekkebiyle, oturdu yere, sırtını verdi fidanın<br />
gövdesine, kah kah güldü. (Kahkahaları duyamıyordum.) Ve<br />
ben renk renk çini mürekkebinin onu gıdıkladığı gibi tuhaf bir<br />
fikre kapıldım. Sonra duyuldu uzaklardan, görünmeyen bir<br />
çanın vurduğu:<br />
"Çini−Çını"<br />
Ve kadın yüzünü döndü benden yana.<br />
27
www.isaretatesi.com<br />
OBUA<br />
Nepomuk yeni şık frağını giyinmişti, yassı tepede çöküp<br />
oturduğunda.<br />
Yeşil göl çarptı gözüne, aşağıda.<br />
Küçük, beyaz-yeşil huş ağacının gövdesine dayadı sırtını<br />
Nepomuk, büyük, uzun, siyah obuasını çıkardı ve herkesçe<br />
bilinen bir sürü güzel şarkı çaldı. Uzun müddet kendini<br />
kaptırıp çaldı da çaldı. Belki iki saat. "Bir kuş geliyor uçarak"<br />
şarkısına başlayıp "uça-"ya geldiğinde, Meinrad kan ter<br />
içinde, nefes nefese koşup geldi tepeye − ve eğri, sipsivri,<br />
keskin, ucu kıvrık, pasparlak kılıcıyla vurup koparıverdi<br />
obuadan dolgun bir parçayı.<br />
28
www.isaretatesi.com<br />
BAHAR<br />
Şşşt, sessiz ol alaca adam!<br />
Ağır ağır kayıyor tepeden aşağı eski ev. Kadim masmavi<br />
gökyüzü ümitsizce sıkışıp kalmış dallar ve yapraklar arasında.<br />
Seslenme bana!<br />
Ümitsizce asılı duruyor havada gürültüler, kesif hamura saplı<br />
bir kaşık gibi. Çimenlere yapışıyor adımlar. Ve çimenler sivri<br />
uçlarıyla delmeye çalışıyorlar görünmez olanı.<br />
Başının üzerine kaldır baltayı ve vur, kır!<br />
Kelimelerin ulaşmıyor bana. Çalılardaki yaş paçavralar gibi<br />
asılı duruyorlar.<br />
Neden boy atmıyor hiçbir şey, kavşaktaki çürük ahşap haç<br />
hariç? Ve kolları sağdaki ve soldaki havayı ayırıyor ikiye. Ve<br />
kafası delip geçmiş göğü. Ve kenarlarına sürtünüyor boğucu<br />
kızıl-mavi bulutlar. Ve şimşekler kesip biçiyor bulutları en<br />
beklenmedik anda, kesikler çizikler iyileşiyor hemen, geriye iz<br />
bırakmadan. Ve bir şey var, yumuşak bir çarşaf gibi<br />
düşüveren. Ve biri var konuşan, konuşan − − konuşan − −<br />
Sen misin yine, alaca adam? Sen misin?<br />
29
www.isaretatesi.com<br />
BİRİ YA DA DİĞERİ<br />
Suda gitgide derine indi balık. Gümüştü rengi. Su maviydi.<br />
Takip ettim gözlerimle. Derine inmeye devam etti balık.<br />
Görebiliyordum hâlâ. Göremiyordum artık. Göremezken bile<br />
görebiliyordum.<br />
Sahiden gördüm balığı, sahiden. Sahiden gördüm, gördüm<br />
onu. Gördüm onu. Gördüm onu. Gördüm onu. Gördüm onu.<br />
Gördüm onu. Gördüm onu.<br />
Sessizce duruyordu uzun bacaklı beyaz at. Maviydi gökyüzü.<br />
Uzundu bacaklar. Hareketsizdi at. Yeleleri sarkıyordu aşağıya<br />
ve kımıldamıyordu. Uzun bacaklar üzerinde at hareketsizce<br />
duruyordu. Yaşıyordu ama. Ne bir kas seğirmesi, ne deride bir<br />
kıpırtı. Yaşıyordu.<br />
Sahiden, sahiden. Yaşıyordu.<br />
Gepgeniş çayırda bir çiçek büyüyordu. Maviydi çiçek.<br />
Gepgeniş çayırda bir çiçek sadece.<br />
Sahiden, sahiden, sahiden. Vardı o.<br />
30
www.isaretatesi.com<br />
HAYIR<br />
Zıplayan adam bana ilginç geliyor. Heyecanlandırıyor beni.<br />
Düz, sert, kupkuru zeminde küçük, yusyuvarlak bir çukur<br />
kazmış, durmaksızın zıplıyor her gün saat dörtten beşe kadar<br />
onun üzerinden. − Çukurun bir tarafından diğerine, üç<br />
metrelik bir hendeği aşmasına yetecek bir gayretle atlıyor. Ve<br />
sonra hemen, geriye.<br />
Ve sonra yeniden öbür tarafa. Ve beri tarafa! Bir o tarafa, bir<br />
bu tarafa. Ah! İleri, geri. İleri, geri. Tekrar tekrar. Ah, bir daha,<br />
bir daha, bir daha. Yiinee... Yiiineee...<br />
Böyle bir şeye gözünü dikip bakmamalı insan.<br />
Ama eğer oradaysanız ve bir kereliğine olsun, bir kerecik<br />
bakıyorsanız, o zaman... evet, o zaman… nasıl olup da<br />
gözünüzü kaçırabilirsiniz? Nasıl kaptırmazsınız kendinizi?<br />
Takılıp kalmazsınız? Hayır diyebilmek bazen erişilemez<br />
derecede uzak. Dünyada şimdi yaşamının ikinci (ve son)<br />
kısmını yaşamakta olan kim bilmez ki… Herkes bilir! Ve bu<br />
yüzden dönüp dolaşıp zıplayan adama gidiyorum. Ve<br />
heyecanlandırıyor beni. Hüzünlendiriyor beni. O...<br />
Sakın gitmeyin oraya! Bakmayın asla ona!!..... Asla!!............<br />
.................................<br />
31
www.isaretatesi.com<br />
.................................<br />
Saat üç buçuk olmuş bile. Gidiyorum oraya. Geç kalırım<br />
yoksa.<br />
32
www.isaretatesi.com<br />
DAHA NE?<br />
Seni çılgın köpük.<br />
Seni işe yaramaz salyangoz, sen ki sevmezsin beni.<br />
Sonu gelmez asker adımlarının kof sessizliği, duyamadağım.<br />
Sen dört parçalı pencere, ortanda bir haçla.<br />
Sen bomboş salonların penceresi, kimsenin yaslanmadığı<br />
beyaz duvarın penceresi. Sen konuşkan pencere, işitilmez<br />
iniltilerinle. Kayıtsızsın sen bana: Benim için yapılmamışsın.<br />
Sen, cismani harç.<br />
Sen dalgın kırlangıç, sen ki sevmezsin beni.<br />
Dönen tekerlerin kendini tüketen sessizliği, suretleri<br />
kovalayan ve şekillendiren.<br />
Siz binlerce taş, siz ki benim için döşenip çakılmamışsınız<br />
zemine. Ayağımı tekinsizce alıkoyarsınız. Küçüksünüz, sert ve<br />
boz. Bana parlak altını gösterme kudretini size kim verdi?<br />
Sen konuşkan altın. Beklersin sen beni. Hoş görünürsün bana:<br />
Benim için yapılmışsın.<br />
Sen, ruhani harç.<br />
33
www.isaretatesi.com<br />
SESLER<br />
Çehre.<br />
Uzak.<br />
Bulut.<br />
....<br />
....<br />
Bir adam duruyor elinde uzun bir kılıçla. Kılıç uzun ve parlak.<br />
Çok parlak.<br />
....<br />
....<br />
Beni sıkça aldatmak istemiştir ve itiraf ediyorum: Başarmıştır<br />
da − aldatmayı. Ve belki de fazlasıyla sıkça.<br />
....<br />
....<br />
Gözler, gözler, gözler... Gözler.<br />
....<br />
....<br />
34
www.isaretatesi.com<br />
Sıska ve yaşı geçkin bir kadın var, başına örtü bağlamış olan.<br />
Yüzünde kalkan gibi duruyor örtü ve gölgeler düşürüyor<br />
çehreye.<br />
Kadın bir buzağıyı çekiyor boynuna bağlı ipten, buzağı küçük<br />
ve zor duruyor eğri büğrü bacaklarının üzerinde. Bazen<br />
uysalca yürüyor buzağı arkadan. Bazen istemiyor, o zaman<br />
kadın ipinden çekiştiriyor. Buzağı başını eğiyor, silkiniyor ve<br />
destek alıyor bacaklarından. Ama bacaklar cılız ve kopmuyor<br />
ip.<br />
İp kopmuyor.<br />
....<br />
....<br />
Çehre.<br />
Uzak.<br />
Bulut.<br />
Kılıç.<br />
İp.<br />
35
www.isaretatesi.com<br />
SU<br />
Sarı kumda küçük, sıska, kırmızı bir adam gidiyordu. Ayağı<br />
kayıyordu sürekli. Buz tabakasında yürüyordu sanki. Engin<br />
düzlüğün sarı kumu vardı oysa.<br />
Ara ara şöyle diyordu: "Su... Mavi Su". Ve kendi de<br />
anlamıyordu neden öyle söylediğini.<br />
Yeşil, kırış kırış bir palto giymiş bir atlı geçip gitti sarı bir at<br />
üzerinde çılgınca.<br />
Yeşil atlı çekti iri beyaz yayını, döndü atın sırtında ve kırmızı<br />
adama attı okunu. Bir çığlık gibi öttü ok ve kırmızı adamın<br />
kalbine yöneldi. Ama kırmızı adam son anda eliyle tuttu oku<br />
ve bir kenara fırlattı.<br />
Yeşil atlı güldü ve sarı atının boynuna sarılarak kayboldu<br />
ufukta dörtnala.<br />
Büyüdü kırmızı adam ve daha sağlam bastı adımını. "Mavi<br />
Su" dedi.<br />
İlerledi böylece. Kumlar gri renkli kumullar ve sert tepeler<br />
oluşturdu yolunda. Gittikçe daha sert, daha gri, daha yüksek<br />
oldu tepeler, ta ki sonunda kayalıklara varıldı.<br />
36
www.isaretatesi.com<br />
Ve kayalıkların altından ilerlemeye devam etmesi gerekiyordu<br />
adamın, ne olduğu yerde durabiliyor ne de geri<br />
dönebiliyordu. Geri dönüş yoktu.<br />
Tam sarp ve sivri kayaların yanından geçerken fark etti ki,<br />
yukarıda pusuya yatmış beyaz biri, üzerine iri, boz bir kaya<br />
yuvarlamaya hazırlanıyordu. Geri dönüş yoktu. Dar geçitten<br />
geçmek zorundaydı. Ve yürüdü. Tam kayaların altına<br />
geldiğinde yukarıdaki kişi nefesini tutup son bir gayretle<br />
yüklendi.<br />
Ve kaya düştü kırmızı adamın üzerine. Adam kayayı sol<br />
omzuyla karşıladı ve sırtından arkaya attı. Yukarıdaki beyaz<br />
adam güldü ve arkadaşça selam verdi başıyla. − Kırmızı adam<br />
büyüdü, yani uzadı. − − "Su, Su" dedi. − − Kayalıkların<br />
arasındaki geçit genişleyip açıldı, ilerledikçe tekrar yayvan<br />
kumullara gelindi, giderek yayvanlaşıp düzleştiler onlar da ve<br />
sonunda tamamen yok oldular.<br />
− Bir tek düzlük kaldı geriye.<br />
37
www.isaretatesi.com<br />
KOPUŞ<br />
Ufak tefek adam zinciri koparmak istedi ve tabii ki<br />
başaramadı. İri yarı adamsa kolayca kopardı. Ufak tefek adam<br />
hemen oradan tüymek istedi.<br />
İri yarı adam onu ensesinden yakaladı, kulağına eğilip şöyle<br />
dedi: "Bu aramızda sır olarak kalmalı." Ve ikisi de bastı<br />
kahkahayı.<br />
38
www.isaretatesi.com<br />
BAŞKA TÜRLÜ<br />
Büyük bir 3 vardı − koyu kahverengi üzerine beyaz. Üst<br />
kıvrımı alttakinin büyüklük olarak aynısıydı. Öyle<br />
düşünüyordu insanlar.<br />
Oysa üstteki kıvrım<br />
büyüktü alttakinden.<br />
azıcık, azıcık, azıcık<br />
Bu 3 hep sola bakıyordu − asla sağa değil. Ayrıca biraz da<br />
aşağıya bakıyordu, çünkü görünüşe göre rakam sadece öyle<br />
dengede durabiliyordu. Oysa gerçekte, fark edilmesi kolay<br />
değildi ama üstteki<br />
azıcık, azıcık, azıcık<br />
daha büyük olan parça sola eğikti.<br />
Şu durumda bu büyük beyaz 3 hep sola ve bir nebze aşağıya<br />
bakıyordu.<br />
Belki başka türlüydü her şey.<br />
39
www.isaretatesi.com<br />
ÇIKIŞ<br />
Alkış tuttun. Ama sevincine doğru eğme başını, meyletme.<br />
Sakın, sakın.<br />
İşte biri bıçakla bir şeyler kesiyor yine.<br />
Yarıyor bıçakla yine. Ve gümbürdüyor gökte şimşek. Kim<br />
sürdü seni daha derine?<br />
Karanlık, derin, durgun sularda aşağıyı gösteriyor ağaçların<br />
sivri tepeleri.<br />
Hep, hep.<br />
İşte iç geçiriyor biri. Derin derin iç geçiriyor. Yine iç geçiriyor.<br />
İç geçiriyor.<br />
Ve kupkuru bir şeylere vuruyor değnek.<br />
Kim işaret edecek kapıyı, − çıkışı?<br />
40
www.isaretatesi.com<br />
ORMANDA<br />
Giderek sıklaştı orman. Kızıl ağaç gövdeleri giderek kalınlaştı.<br />
Ağırlaştı da ağırlaştı yeşil ağaç tepeleri. Hava karardı, karardı.<br />
Çalılar gürleşti. Mantarlar çoğaldıkça çoğaldı. Sırf mantarla<br />
kaplandı her yer. Giderek zorlaşıyordu adam için ilerlemek,<br />
yol açmak, takılıp tökezlememek. Yine de söyledi, kendi<br />
kendine söyleyip durdu, hızlana hızlana, tekrar tekrar aynı<br />
sözleri: − −<br />
İyileşen yaralar.<br />
Uyumlu renkler.<br />
Arka sol çaprazında bir kadın yürüyordu adamın. Adam<br />
sözlerini her bitirdiğinde kadın kendinden emin bir tavırla ve<br />
"y"leri uzatarak konuşuyordu:<br />
vayyy... uyyyanık...<br />
41
www.isaretatesi.com<br />
PERDE<br />
İpi çektiler ve perde kalktı. Bu ânı hepimiz dört gözle<br />
beklemiştik. Perde yukarıdan sarkıyor. Perde yukarıdan<br />
sarkıyor. Perde yukarıdan sarkıyor. İnikti perde. Şimdi kalkık.<br />
Yukarıya kalkarken (tam kalkmaya başladığında), hepimiz<br />
nasıl da haz duymuştuk.<br />
42
www.isaretatesi.com<br />
BEYAZ KÖPÜK<br />
Bilmek isterdim, bu neden böyle ve başka türlü değil. Başka<br />
türlü olabilirdi, bambaşka olabilirdi.<br />
Yassı yeşil tepeler arasından kuzguni siyah bir ata binmiş bir<br />
kadın geçip gidiyor. Tepelerin sonunu göremiyorum. Kadın<br />
kırmızılar giyinmiş, yüzünü kanarya sarısı bir peçe örtüyor. Atı<br />
acımasızca kırbaçlıyor kadın. Ama daha hızlı koşamaz at.<br />
Zaten dörtnala gidiyor ve sıcak, bembeyaz köpükler soluyarak<br />
beyaza kesmiş. Kadın dimdik oturuyor atın sırtında ve<br />
vazgeçmiyor, kara atı kamçılıyor, kamçılıyor.<br />
Sizce de kara at ölebilse daha iyi olmaz mıydı? İyice beyaza<br />
kesmiş sıcak beyaz köpüklerden!<br />
Ölemiyor ama. Yok, hayır! Ölemez.<br />
Nasıl da bambaşka olabilirdi her şey, bambaşka...<br />
43
www.isaretatesi.com<br />
İLÂHİ<br />
İçten içe kıpırdıyor mavi dalga.<br />
Yırtık pırtık kırmızı bez.<br />
Kırmızı paçavra. Mavi dalgalar.<br />
Kapalı duran kadim kitap.<br />
Suskun bakış uzaklara.<br />
Loş karmaşalar ormanda.<br />
Kabarıyor mavi dalgalar.<br />
Kırmızı paçavra battı batacak.<br />
44
www.isaretatesi.com<br />
ARDINDAN<br />
Derin yüksekliklerde bulurum seni. Orada, pürüzsüz olanın<br />
battığı yerde. Keskin olanın kesmediği yerde. Sol elinde<br />
tutarsın halkayı. Ben, sağ elimde tutarım halkayı. Kimse<br />
göremez zinciri. Oysa bu halkalar zincirin en uç halkalarıdır.<br />
Başlangıç.<br />
Son.<br />
45
www.isaretatesi.com<br />
SERÜVEN<br />
Bir keresinde kimsenin yaşamadığı bir dağ köyüne gitmiştim.<br />
Evler inci gibi beyazdı ve her birinin sımsıkı kapalı yeşil<br />
panjurları vardı. Köyün orta yerinde otları gür yeşil bir<br />
meydan, meydanın ortasında sivri çatılı yüksek bir çan kulesi<br />
olan çok eski bir kilise vardı. Kulenin büyük saati ilerliyor ama<br />
vurmuyordu. Çan kulesinin dibinde çok şişkin karınlı kırmızı<br />
bir inek duruyordu. Hareketsizdi ve miskin miskin geviş<br />
getiriyordu. Her ne zaman saatin yelkovanı bir çeyrek, yarım<br />
veya tam saati gösterse, böğürüyordu inek: "Ooooy! Telaş<br />
yapmayın!" Ve sonra yine geviş getiriyordu.<br />
46
www.isaretatesi.com<br />
KİREÇ VE İS<br />
Ah, nasıl da yavaş gidiyor adam.<br />
Biri olsaydı da diyebilseydi ona: Daha hızlı, daha hızlı git,<br />
daha hızlı, daha hızlı, daha hızlı, daha hızlı.<br />
Fakat onu diyebilecek biri yok ortada. Ya da var mı?<br />
Bu kara çehre, beyaz dudaklarıyla − bembeyaz dudaklarıyla,<br />
sanki kireçle boyanmış, sıvanmış, makyajlanmış gibi.<br />
Ve yeşil kulaklar!<br />
Yeşiller mi acaba? Değiller mi yoksa? Ya da öyleler mi?<br />
Ağaçlar her güz yitiriyorlar yapraklarını, kıyafetlerini, süslerini,<br />
bedenlerini, tepe dallarının tacını.<br />
Her güz. Ve ne kadar daha? Kaç güz daha? Sonsuza dek?<br />
Değil mi yoksa? Ya da öyle mi?<br />
Nasıl da yavaş gidiyor adam.<br />
Her bahar büyüyor menekşeler. Ve kokuyorlar, kokuyorlar.<br />
Hep kokuyorlar. Hiç vazgeçmezler mi kokmaktan? Ya<br />
vazgeçerler mi? Yoksa, beyaz bir çehre mi isterdiniz kara<br />
dudaklarla − kapkara dudaklarla, sanki isle boyanmış,<br />
sıvanmış, makyajlanmış gibi. Bunu mu yeğlerdiniz?<br />
47
www.isaretatesi.com<br />
Belki de biri vardır adama "daha hızlı" diyebilecek, hatta<br />
diyordur belki çoktan: Daha hızlı, daha hızlı, daha hızlı.<br />
Daha hızlı, daha hızlı, daha hızlı, daha hızlı, daha hızlı.<br />
48
www.isaretatesi.com<br />
BAHAR MEVSİMİ<br />
1.<br />
Batıda yeni ay.<br />
Yeni ayın boynuzunun ucunda bir yıldız.<br />
Ensiz yüksek bir ev kara.<br />
Işığı yanan üç pencere.<br />
Üç pencere.<br />
2.<br />
Sarı parıltıda uçuk mavi benekler. Yalnız benim gözlerim<br />
görüyor uçuk mavi benekleri. İyi geliyorlar gözlerime. Neden<br />
kimse görmüyor sarı parıltıda uçuk mavi benekleri?<br />
3.<br />
Parmaklarını daldır kaynayan suya.<br />
Haşla parmaklarını.<br />
Bırak, acıyı terennüm etsin parmakların.<br />
49
www.isaretatesi.com<br />
YAPRAKLAR<br />
Bir şey hatırlıyorum.<br />
Bir dağ vardı, göklere kadar uzanan, kocaman, kapkara,<br />
üçgen biçimli. Belli belirsiz seçilebiliyordu gümüş zirvesi. Bu<br />
dağın sağ yanında çok kalın ve çok gür, yemyeşil tepe dalları<br />
olan bir ağaç vardı. Ağacın tepesindeki bu taç o kadar gürdü<br />
ki, yapraklar birbirinden ayırt edilemiyordu. Solda ise tek bir<br />
nokta üzerinde yoğunlaşmış halde küçük beyaz çiçekler<br />
büyüyordu, düz bir tabakçık gibi görünüyorlardı.<br />
Başka birşey yoktu.<br />
Bu manzaranın önündeydim ve bakıyordum.<br />
Aniden bir adam geldi sağ taraftan, bir şeyin sırtına binmiş<br />
olarak. Bir tekeydi üzerinde durduğu, her şey gayet olağan<br />
görünüyordu, ama tekenin boynuzları arkaya değil, öne<br />
doğru dönüktü. Ve kuyruğu, olması gerektiği gibi yukarıya<br />
değil aşağıya dönüktü ve tüysüzdü.<br />
Adamınsa mavi bir suratı ve kısa, eğri bir burnu vardı. Güldü<br />
ve küçük, ayrık ayrık, hayli yıpranmış görünen ancak yine de<br />
bembeyaz olan dişleri göründü. Cart kırmızı bir şey fark ettim.<br />
Adamın bana gülümsemesine hayret etmiştim.<br />
50
www.isaretatesi.com<br />
Ağır ağır tekesini sürüp gitti ve kayboldu dağın ardında.<br />
Ama tuhaf olan şuydu ki, manzaraya tekrar baktığımda<br />
ağacın tüm yaprakları yerdeydi ve solda hiç çiçek yoktu artık.<br />
Bir tek böğürtlenler vardı.<br />
Dağ ise olduğu yerde duruyordu.<br />
Bu defalık böyleydi.<br />
51
www.isaretatesi.com<br />
ŞARKI<br />
Bir adam oturuyor<br />
Daracık halkada,<br />
Sıkışmışlığın<br />
Daracık halkasında.<br />
Adam hoşnut.<br />
Yok kulakları.<br />
Noksan gözleri.<br />
Kızıl güneş topunun<br />
Kızıl uğultusundan<br />
Bir iz bulamıyor.<br />
Devrilmiş olan<br />
Ayağa kalkar.<br />
Ve konuşmayan<br />
Bir şarkı söyler.<br />
Kulakları olmayan,<br />
Gözleri noksan adam<br />
52
www.isaretatesi.com<br />
Kızıl güneş topunun<br />
Kızıl uğultusuna dair<br />
Bir şeyler bulup çıkarmalıdır.<br />
53
www.isaretatesi.com<br />
KÖK<br />
Küçük, kıpır kıpır örümcekler kaçıp gitti elimin altından. Minik<br />
kıvrak örümcekler. Gözlerim yansıdı gözbebeklerinizden.<br />
− "Aklı ağaçta mı hâlâ?"<br />
− "Huş ağacı mı?"<br />
* * *<br />
* * *<br />
Tam zamanında görünür akşam yıldızının ışığı. Biliyor musun<br />
ne zaman?<br />
* * *<br />
− "Benim gördüğüm ağacı o bilmiyor."<br />
− "Ağaç saat saat büyümekle büyüyor."<br />
− "Ve ağacın kuru yapraklarını ateş yok ediyor."<br />
− "Kuru yapraklar."<br />
* * *<br />
Havada delikler açamaya çalışıyor çan.<br />
Ve yapamıyor.<br />
54
www.isaretatesi.com<br />
Sürekli yakalanıyor.<br />
* * *<br />
− "Aklı ağaçta olabilir. Kökünden tepesindeki dallara kadar<br />
titriyor ağaç."<br />
− "Ah! En üstteki yapraklar."<br />
− "Aklı ağaçta yine!"<br />
− "Huş ağacı mı?"<br />
55
www.isaretatesi.com<br />
MASA<br />
Uzun bir masa vardı. Ah, uzun, upuzun bir masa. Masanın<br />
sağında ve solunda çok, çok, pek çok insan oturuyordu,<br />
insanlar, insanlar,<br />
insanlar.<br />
Ah, uzun, pek uzun süre bu uzun, upuzun masada oturdu<br />
insanlar.<br />
56
www.isaretatesi.com<br />
ALACA ÇAYIR<br />
Çimensiz ama parlak alaca çiçeklerle dolu bir çayırda yan<br />
yana oturuyor beş adam. Altıncısı da ayakta duruyor hemen<br />
yanda.<br />
İlki şöyle diyor:<br />
"Çatı sağlam... sağlam çatı... sağlam..."<br />
Bir müddet sonra ikincisi konuşuyor:<br />
"İlişmeyin bana: Terliyorum ben... Ben terleniyorum... Evet!"<br />
Sonra üçüncüsü söz alıyor:<br />
"Duvarın üzerinden değil!<br />
Duvarın üzerinden değil! Hayır!"<br />
Dördüncüsü ise şöyle diyor:<br />
"Olgunlaşan meyve!"<br />
Uzun bir suskunluktan sonra beşincisi bağrınıyor cırtlak bir<br />
sesle:<br />
"Uyandırın onu! Kocaman açın gözlerini! Dağdan bir taş<br />
yuvarlanıyor. Bir taş, bir taş, bir taş, bir taş!... Dağdan!...<br />
Buraya doğru yuvarlanıyor!... Obur olsun kulakları! Kocaman<br />
açın gözlerini! Bacaklarını uzatın! Uzasın, uzasın... bacakları!!"<br />
57
www.isaretatesi.com<br />
Yanlarında duran altıncı aniden haykırıyor, aniden, var<br />
gücüyle:<br />
"Sessizlik!"<br />
58
www.isaretatesi.com<br />
BAKIŞ<br />
Ne diye bakıyorsun tülün ardından bana? Sana seslenmedim,<br />
tülün ardından bana bakmanı istemedim. Ne diye saklıyor tül<br />
senin yüzünü benden? Yüzünü neden göremiyorum tülün<br />
ardında? Bakma tülün ardından bana! Seslenmedim sana.<br />
İstemedim seni. Göz kapaklarım kapalı, görüyorum yine de<br />
bana baktığını, tülün ardından baktığını. Tülü kenara<br />
çekeceğim, yüzünü göreceğim ve sen benim yüzümü<br />
göremeyeceksin. Neden kenara çekemiyorum tülü? Ne diye<br />
saklıyor tül senin yüzünü benden?<br />
59
www.isaretatesi.com<br />
KULE<br />
Bıyıkları yukarıya kıvrık, yeşil kazaklı adam sere serpe yayılmış<br />
çayırda. Hiç hoşlanmam ondan. Kırmızı mantarlar her yanda.<br />
Kadın çıkageliyor yeşil ormandan. Rengi mavi, hoşuma<br />
gitmiyor.<br />
Adamın yanına oturuyor ve yok oluyor tüm mantarlar.<br />
Yoklar.<br />
Adam ayağa kalkıyor ve gidiyor. Kadın da yanında. Yeşil<br />
ormandan geçerek büyük kırmızı eve gidiyorlar.<br />
Gri kapı sımsıkı kapalı. Sonra yok kapı.<br />
Kadın giriyor içeriye. Adam da arkasından.<br />
Yukarıdaki kulede sık sık görünüyor ikisi, hoşuma gitmiyor.<br />
Gri kapı sımsıkı kapalı.<br />
60
www.isaretatesi.com<br />
BAKIŞ VE ŞİMŞEK<br />
O (adam) beslenmek istediği içindir ki, pembeli kuşu eleverdi<br />
keskin beyaz sorguç. Şimdi sırılsıklam sarıyor o (kadın)<br />
pencereleri ahşap bezlerle! − Uzaklara değil, ama eğri büğrü.<br />
− Coştu orkestra − vay! vay! Yarıyuvarlak saltçemberler<br />
bastırdı bastıracak satranç tahtalarını ve demir kitapları!<br />
Çömelerek tırtıklı öküzlerin yanına yatıp uzanmak istiyor<br />
Nürnberg − dayanılmaz ağırlığıyla alnının. Gökyüzü, gökyüzü,<br />
basma şeritleri taşıyabilirsin sen... Kafamdan da büyüyebilir<br />
bir bacak, kısa kuyruklu, sivri burunlu bir attan. Gelin görün<br />
ki, kömür balığına kızıl çizikler ve sarı çentikler bir fişek<br />
gibidir<br />
öğleyin!<br />
61
www.isaretatesi.com<br />
YUMUŞAKLIK<br />
Kendi çirkin, huysuz atının üstünde yatıyor herkes. Her<br />
halükârda daha iyi olurdu tombul bir kuş kendisinin olmayan<br />
incecik bir dalda otursaydı küçücük, kıpır kıpır, capcanlı bir<br />
yaprakla. Çömelebilir herkes (çömelemeyenler illaki öğrenir).<br />
Sivri kuleleri görebiliyor mu herkes? Açılsın kapı! Yoksa bu<br />
kıvrım havaya uçuracak çatıyı!<br />
62
www.isaretatesi.com<br />
63
www.isaretatesi.com<br />
.<br />
64