İstikbal Dergi Haziran 2021 Sayısı
Eskişehir'in en çok okunan yerel gazesi İstikbal Gazetesinin aylık yayını olan İstikbal Dergi Haziran 2021 sayısı yayında..
Eskişehir'in en çok okunan yerel gazesi İstikbal Gazetesinin aylık yayını olan İstikbal Dergi Haziran 2021 sayısı yayında..
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
L İ D E R G A Z E T E E S K İ Ş E H İ R ’ İ N S E S İ
DERGİ
PARA İLE SATILAMAZ, ÜCRETSİZDİR AYLIK iŞ, SiYASET, SPOR ve YAŞAM DERGiSi Sayı: HAZİRAN 2021
Demir ağlara
8’nci hat eklendi
Sağlık çalışanları
için : “Saygı Parkı”
“Eskişehir’in
ağabeyleri
Kuvvetlidir”
“Biz varız,
ayaktayız,
yaşamayı
sürdürüyoruz”
Es-Es
ne hallere
düştü
Bir yeni
Eskişehir
hayali
Anadolu Üniversitesi’ne
2021’de Altın Ödül geldi
t8’de
t16’da
EDiTöR
Murat Taşkın
Bu şehrin kısa
hikayesi...
Hikâye şu;
İki adam koskoca bir sandığı bir kapıdan geçirmeye çalışırlar.
Uzun süren uğraşlar sonucu ikisi de kan ter içinde kalır.
Biri oflayıf pufladıktan sonra diğerine yakınır “Ne de ağırmış
bu sandık! Bir türlü kapıdan içeriye sokamadık”
Diğeri şaşkın cevap verir:
-“Sandığı dışarıya çıkartmayacak mıydık?”
HHH
Eskişehir’de 160 bin Sivrihisarlı yaşıyor
t18’de
t32’de
Bu şehrin pek çok sorunu var ve bu sorunlar halledilemez sorunlar
değil.
Sadece birlikte hareket etmek bile, bu sorunların büyük bir bölümünün
ortadan kaldıracak.
HHH
Ama gelin görün ki bir türlü olmuyor.
Bu şehirde pek çok iş yapılabilirliği olmasına rağmen yapılamıyor.
Bunun nedeni, birlikte iş yapma bilmezliği.
Ortak iş yapılmıyor bu şehirde…
Ortak iş yapmak için yola çıkanlar da, yolda birbirlerine iş yaptırmaz
hale geliyorlar.
Gezi
ZEKİ
PEKGENÇ
TAJ MAHAL
“DEDEMİN VERDİĞİ
OSMANLI PARASI İLE
KOLEKSİYONER
MERAKIM BAŞLADI”
HHH
Bazen bilinçli yapıyorlar bunu.
Fakat…
Bazen de kendi bildikleri doğrularda ısrar ettikleri için bilmeden
yapıyorlar.
Sonuçta, birlikte iş yapılamıyor bu şehirde.
Bu kafayla gidilirse yapılmayacak da…
Şehrin bu kısa hikayesi de uzunca bir süre böyle devam edip
gidecek maalesef...
Genel Yayın Yönetmeni : Burak TÜRKMEN
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü : Murat TAŞKIN
GAZETESİ’NİN AYLIK İŞ, SİYASET VE YAŞAM DERGİSİ
Gazete, Haber ve Reklam :
Arifiye Mah. Yalbı Sk. No: 13/A K:6 D:10 ESKİŞEHİR
Tel & Faks : 0.222. 220 19 01 - 220 19 06
e-mail : haber@istikbalgazetesi. com
4
t34’de
PARA İLE SATILAMAZ, ÜCRETSİZDİR www.istikbalgazetesi.com Sayı : HAZİRAN 2021
UĞUR OFSET MATBAACILIK, GAZETECİLİK SAN. VE TİC. A.Ş. ADINA
Sahibi : Burak TÜRKMEN
Baskı :
ÖNKA OFSET BASIM ve MATBAACILIK HİZMETLERİ
Zübeyde Hanım Mah. Sebze Bahçeleri Cad. No: 80
İSKİTLER 06070 ALTINDAĞ/ANKARA
Tel: 0.850 346 26 86 / 0.312. 384 26 85 - 384 26 86
e-posta : onkamatbaa@gmail.com
ESKİŞEHİR’DEN KISA...KISA...ESKİŞEHİR’DEN KISA...KISA...ESKİŞEHİR’DEN KISA...KISA...
Üniversite
lavanta
kokacak
Meşelik Kampüsündeki 20 bin metrekare alan 40 bin lavanta fidesine kavuştu
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi'nde
(ESOGÜ) kampüs yeşillendirme ve çiçeklendirme
çalışmaları devam ediyor.
Eskişehir Orman Bölge Müdürlüğünün de
katkıları ile yapılan fide dikimlerinde Meşelik
Kampüsü 40 bin lavanta fidesine kavuştu.
20 Bin metrekare alana ekimi yapılan fidelerin
çiçeklenmesi ile kampüste görsel
şölen yaşanacak. Tıbbi aromatik bitkiler
arasında önemli bir yeri olan lavantaların
üniversitede yürütülen laboratuvar
çalışmalarında da kullanılması planlanıyor.
Eskişehir’de
araç sayısı
300 bini aştı
ESOGÜ
Dünya
sıralamaları
listesinde
Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TUİK) açıkladığı 2021 yılı
Nisan Ayı Motorlu Kara Taşıtları İstatistik verilere göre,
Eskişehir'de trafiğe kayıtlı araç sayısı 300 bini aştı Geçen ay
toplam motorlu kara taşıtı sayısı bir önceki aya oranla 952
artışla 301 bin 870 oldu. TUİK verilerine göre, Eskişehir'de
2021 yılı Nisan ayında 4 bin 731 otomobil, 100 minibüs, 42
otobüs, bin 163 kamyonet, 196 kamyon, 423 motosiklet,
271 traktör ve 12 özel amaçlı taşıtın devri yapıldı. Eskişehir
genelindeki motorlu kara taşıtlarının 176 bin 527'i otomobil,
3 bin 979'u minibüs, 2 bin 622'i otobüs, 47 bin 962'i kamyonet,
10 bin 812'i kamyon, 34 bin 237'i motosiklet, 24 bin
973'ü traktör, 758'i ise özel amaçlı taşıttan oluşuyor.
ODTÜ University
Ranking by Academic
Performance
Laboratuvarı
(URAP) “2020
Yılında Üniversitelerimizin
11
Dünya Genel
Sıralamasındaki
Durumu” raporu
yayınladı.
Lise öğrencisi Türk kahvesi hazırlayıp servis eden robot yazılımı geliştirdi
Türk kahvesi servis eden robot
Eskişehir Atatürk Mesleki ve Teknik
Anadolu Lisesi öğrencisi İlayda Toraman,
Türk kahvesi hazırlayıp servis
eden bir robot yazılımı geliştirdi.
Endüstriyel Otomasyon Teknolojileri
Bölümü 11. Sınıf öğrencisi İlayda
Toraman, okullarına gelen robotu,
kurduğu yazılım ile Türk kahvesi
servisi yapmasını sağladı. Robot,
İlayda’nın 3 günde hazırlayarak
kurduğu yazılım ile kahve
makinesini çalıştırıyor ve
kahve hazır olana kadar
yanına koymak üzere
şişedeki suyun kapağını
açarak bardağa doldurduktan
sonra fincanın kenarına
çikolata servis ediyor.
Robot, kahveyi piştikten
sonra cezveyi alarak
kahveyi fincana dolduruyor.
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi bilimsel yayınları ile 11 sıralama
kuruluşunun (URAP, ARWU, CWUR, LEIDEN, NTU, QS, RUR,
SCIMAGO, THE, USNEWS ve WEBOMETRICS) 7’sinde bulunarak
dünya sıralamaları listesinde öne çıktı. ESOGÜ, liste
sıralamasındaki bu başarısı ile Türkiye’deki 203 üniversite
arasında 20. sırada yer aldı.Dünya sıralamalarında 7 listeye girme
başarısı gösteren üniversiteler arasında Selçuk, Akdeniz, Gebze
Teknik, Anadolu Üniversiteleri ile İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü
de bulunuyor. URAP 2020 raporuna göre dünyanın ilk 500 üniversitesi
arasında 9 Türk üniversitesi yer alıyor.
Tarım ve Orman Bakanlığı 27,8 milyon TL hibe desteği sağlayacak
Tarımda 219 proje ile 407 kişiye istihdam
Tarım ve Orman Bakanlığı Türkiye genelinde
onaylanan toplam 3 bin 456 kırsal kalkınma
projesi için 1.1 milyar lira
hibe verecek. Projelerin
219’u yani yüzde 6,3’ü
Eskişehir’de
gerçekleştirilecek ve 27,8
milyon TL hibe desteği
sağlanacak.
Hibe desteğinin ekonomik
yatırım ve alt yapı projelerinin
toplam yatırım
tutarı 60 milyon TL ve hayata
geçirildiklerinde 407
kişiye istihdam sağlayacak.
2006-2020 yılları arasında
15 yılda Eskişehir'de kırsal ekonomik yatırım
ve alt yapı yatırımları konularında 346 projeye
68,3 milyon TL hibe verilmişti. Bir önceki
etapta Eskişehir’de 127 proje için 14 milyon
760 bin 91 TL’lik hibe desteği verilirken bu
dönem yapılan 289 adet başvurudan 213 adet
ekonomik alt yapı projesi ile 6 adet ekonomik
yatırım projesi olmak üzere toplam 219 proje İl
Tarım ve Orman Müdürlüğünce onaylanarak
Bakanlığa gönderildi. Bakanlığınca yapılan
değerlendirmede gönderilen projelerin tamamı
onaylandı. 2021'de uygulanacak kırsal
ekonomik ve ekonomik altyapı projeleri ile;
408.145 m alanda 162 yüksek plastik tünel
(sera), 50 ve 60 başlık 2 süt sığırcılığı tesisi,
200 başlık koyun-keçi tesisi, 1 tıbbi aromatik
bitki işleme tesisi, 1 lavanta
işleme tesisi, 1
bitkisel ürün (tohum)
işleme tesisi kurulacak ve
51 balya, silaj, yem
hazırlama makineleri ile
Eskişehir tarımına destek
sağlanacak.
5
5 Mahalleyi kent merkezi ve Şehir Hastanesi’ne bağlayan Kumlubel Tramvay Hattı hizmete açıldı
Demir ağlara 8’nci hat
eklendi
Eskişehir Büyükşehir
Belediyesi, vatandaşların
şehrin dört bir noktasına
ulaşımını kolaylaştırmak için
yeni tramvay hatlarını açmaya
devam ediyor. Fatih,
Zafer, Tunalı, Ömerağa Mahallelerini
kent merkezi ve Şehir
Hastanesi’ne bağlayan Kumlubel
hattı hizmete açıldı.
Kent içi ulaşıma büyük bir yatırım yaparak
tramvay hatlarını Emek Mahallesi’nden
Şehir Hastanesi’ne, oradan
da Sultandere ve 75. Yıl Mahallesi’ne
uzatan Büyükşehir Belediyesi, Kumlubel
hattındaki çalışmalarını da tamamlayarak
bu hattı da hizmete açtı. Kumlubel
tramvayının ilk seferine Eskişehir
Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr.
Yılmaz Büyükerşen, Cumhuriyet Halk
Partisi Eskişehir Milletvekilleri Utku
Çakırözer ve Jale Nur Süllü, Odunpazarı
Belediye Başkanı Kazım Kurt, Tepebaşı
Belediye Başkanı Ahmet Ataç, CHP il ve
ilçe başkanları ile belediye bürokratları
katıldı.
Kumlubel Mahallesi başta olmak üzere
bölgedeki birçok mahallenin ulaşım
sorununu kalıcı olarak çözecek olan
Kumlubel tramvay hattı, Eskişehir’in
kuzeyinde bulunan mahallere yapılması
planlanan tramvay hatları için de kilit rol
oynuyor.
Kumlubel tramvay hattının açılışında
açıklamalarda bulunan Büyükşehir
Belediye Başkanı Prof. Dr. Yılmaz
Büyükerşen, “Kumlubel hattımız ile tramvay
ağımız 8 hatta 55 kilometreye ulaştı.
Türkiye’de birçok alanda örnek gösterilen
şehrimizin her geçen gün daha fazla
gelişmesi ve bununla birlikte nüfusunun
da artmasıyla elbette ihtiyaçları da
artıyor. Bu ihtiyaçlara karşılık verebilmek
adına bizler de imkanlarımız ölçüsünde
yatırımlarımızı sürdüreceğiz. 19 Hazirana
kadar vatandaşlarımız yeni hatlardaki
duraklardan ücretsiz olarak faydalanabilecekler.
Kumlubel tramvay
hattımızın vatandaşlarımıza hayırlı
olmasını diliyorum” dedi.
Mevcutta çalışan 13 numaralı Şehir Hastanesi-Opera
hattının 14 Haziran
Pazartesi günü itibariyle hat numarası 10
olan Kumlubel-Opera-Şehir Hastanesi
güzergâhında seferlerine devam
edeceğini belirten ESTRAM yetkilileri ise,
vatandaşların hatta ait sefer sıklıkları ve
hareket saatleri ile detaylı bilgiye 14 Haziran
itibariyle www.eskisehir.bel.tr ve
www.estram.com.tr üzerinden
ulaşabileceğini ifade ettiler.
6
Artık mor patates
de yetişecek
Büyükşehir Belediyesi’ne
ait tarlalarda
Eskişehir Büyükşehir Belediyesi, üreticilere sağladığı destekler
ve hayata geçirdiği kırsal kalkınma projeleri ile Türkiye’ye
örnek olmaya devam ediyor. Alpu ve Seyitgazi ilçelerinde hayata
geçirilen hayvancılık projelerini desteklemek için belediyeye
ait tarlalarda tahıl ekimi de yapan Büyükşehir Belediyesi,
son olarak Eskişehir üreticisine yeni bir ürün kazandırmak için
Karahüyük Mahallesi’nde 10 dönümlük alana mor patates ekti.
Kırsal kalkınma projeleri ve sağladığı destekler
ile ekonomik olarak zor günlerden geçen
üreticilere destek olan Eskişehir Büyükşehir
Belediyesi, kendi mülkiyetine ait tarım arazilerine
tahıl ekiminden sonra mor patates ekerek
Eskişehir’e tarımda yeni bir ürün
kazandırmayı amaçlıyor.
Üreticilere sağladığı destekler ve hayata
geçirdiği kırsal kalkınma projeleri ile
Türkiye’de bu alanda örnek yerel yönetimlerden
biri olan Eskişehir Büyükşehir
Belediyesi, mülkiyetinde bulunan tarım
arazilerini de ekerek çiftçilere
destek oluyor. Alpu ve Seyitgazi
ilçelerinde hayata geçirilen
hayvancılık projelerini
desteklemek için belediyeye
ait tarlalarda tahıl ekimi
yapan Büyükşehir Belediyesi,
Eskişehir üreticisine yeni bir
ürün kazandırmak için
Odunpazarı ilçesi Karahüyük
Mahallesi’nde 10 dönümlük
alana mor patates ekti. Mor
patatesin zengin besin
değerlerine sahip olduğunu
ve güçlü bir antioksidan
kaynağı olduğunu belirten
Büyükşehir Belediyesi yetkilileri,
üretilen mor patateslerin
hasattan sonra çiftçilere
tohumluk olarak verileceğini
ifade ettiler.
7
YAZI
Gürcan BANGER
Küreselleşmenin etkilerini açık biçimde
ortaya koyduğu unsurlar arasında
kentlerin özel bir yeri var.
Değişim ve dönüşümün kendisini en belirgin
biçimde koyduğu alanlar ise ekonomi
ve kültür olarak dikkatimizi çekiyor. Ekonomi
alanındaki değişimi; kentteki ekonominin
küresel şirketlerin pazarı haline
dönüşmesiyle ya da küresel markaların
kenti işgal etmeye başlamasıyla gözlüyoruz.
Kentin önemli caddelerinde 360 derece
bir gözlem yaptığımızda; adeta hangi
kentte yaşadığımızı unutturacak derecede
birbirine benzeyen markalı reklamlar ve
mağazalar görüyoruz.
Küreselleşmenin bir diğer etkisi ise kültür
alanında oluşuyor. Son yarım yüzyılın bu
önemli olgusuna dayalı olarak ya yerel
kültür küreselleşiyor ya da kürsel olan,
büyük bir hızla yerel olanı yok edip onun
yerini alıyor. Bir başka deyişle; küreselleşme
olgusu, her an kültürü daha fazla
alınır satılır hale getirip egemen kültürün
baskınlığını ortaya çıkarıyor. Bunu TV kanallarından
mimarlığa, müzikten gösteri
sanatlarına kadar her alanda kolayca gözlemek
mümkün… Hatta küreselleşmenin
acımasız hegemonyasından inançların bile
kendisini kurtaramadığını izlemek şaşırtıcı
değil.
Artık tarihin tercihini kentlerden yana
yaptığı konusunda herhangi bir kuşkumuz
8
kalmadı. Dolayısıyla her geçen gün kentler,
artan biçimde ekonominin odakları haline
dönüşüyor. Sanayi kentlerde
yoğunlaşırken, hizmetler sektörü bu yerleşimlerde
ilk sırayı çoktan aldı. Özetle artık
pazar, kentin kendisi…
Giderek daha fazla alışveriş konusu olan
kültürde kendi evi olarak kentleri benimsemiş
durumda. Geçmişte daha büyük
oranda üretilebilmiş olan kır kültürü, yeni
tohumlarını ve fidanlarını kentte buluyor.
Ülkemizde arabesk olarak gözlenen yaşam
biçimi, kır kültürünün kentte –geçici bir
süre de olsa– yeşermesinden başka bir
şey değil. Bu durum, geçmişte alışık olmadığımız
yeni türden bir kent kültürü oluşturdu.
Hiç kuşkusuz; değişim, yeni
evrelere doğu ilerlemeye devam edecek.
Ülke coğrafyasını kentler açısından incelediğimizde;
bazı kentsel yerleşimlerin diğerlerine
oranla daha hızlı büyüyüp
serpildiğini gösteriyor. Bu kentler bir yandan
yeni ekonomi merkezleri olarak yükselirken,
diğer yandan da yeni kültürün
gelişme merkezleri olarak dikkati çekiyor.
Dolayısıyla kentsel gelişmede ekonomiyi
ve kültürü birbirinden ayırmamamız gerçeğini
deneysel olarak gözlemiş oluyoruz.
Ekonomik olarak gelişen kentler, yakın ve
uzak çevreleri açısından bir düğüm (bir
odak noktası) özelliği gösteriyorlar. Bu
odak noktasını diğer yerleşimlere bağlayan
ilişkiler ise adeta bilgi ve lojistik ekonomisinin
ağları gibi duruyor. Bu bağlar
üzerinden ticaret, kültür alışverişi ve ulaşım
gerçekleşiyor. Bir merkez olarak güçlü
bağlara sahip kentler, kendi gelişimleri
açısından daha yüksek oranlı katma değer
yaratabiliyorlar. Kentsel çeşitliliğe rağmen
hem merkez hem de bağ özellikleri itibarıyla
bazı kentlerin uzmanlaşmış olduğu
sektörler ve alanlar dikkatimizi çekiyor.
Bu durum, hem eğitim kurumları hem de
üretim altyapısı ile bir bilgi uzmanlaşması
ve yoğunlaşması anlamına geliyor. İster istemez
şu soruya cevap vermemiz gerekiyor:
Yaşadığım kentin yeni ekonomi
alanında uzmanlıkları baskın uzmanlıkları
ne(erdir?
Yukarıda da değindiğim gibi; günümüzde
bilginin üretim merkezleri kentlerdir. Bilgi,
bu yerleşimlerde yalnız üretilmekle kalmaz;
aynı zamanda işlenir, pazarlığı yapılır
ve alınır satılır. Bu süreçte etkili olan
mekanizmaların öncelikle üniversiteler,
ar-ge ve inovasyon merkezleri, nitelikli
sanayi işletmeleri ile teknoparklar olduğunu
biliyoruz. Dolayısıyla bu unsurlar
açısından daha dinamik ve gelişkin özelliklere
sahip kentler, kaçınılmaz rekabet
sürecinde daha önde durabiliyorlar.
Bir kentin göstergeleri arasında bilgisayar
ve iletişim altyapısı ve okullaşma kalitesi
–bu kurumun üretimin ihtiyaçları ile doğrudan
ilişkilendirilmesi– önem taşıyor. Bir
kentte okulların sayıca çokluğu ile her yıl
kaç tane öğrencinin mezun olduğu bir
yere kadar değerli. Eğer bir kent kenti sıçramalı
farklılığını yaratmak istiyorsa; eğitim
kurumları açısından kentin üretim
–dolayısıyla insan kaynakları– ihtiyacına
doğruda cevap verebilmelidir. Sıradan
(farklılaşmamış) diplomaların veya sertifikaların
verildiği bir eğitim modelinin kentler
arası yarışı fazlaca anlamı, değeri ve
önemi olmuyor.
Ne yapmalı? Öncelikle kent, kendi vizyonuna
ilişkin olarak gelişmeyi öngördüğü
üretim alanlarını belirlemeli. Daha sonra
bu alanlara uygun insan kaynağını yetiştirmek
üzere eğitim kurumlarında müfredat
ve eğitim biçimi açısından gerekli
değişimi sağlamalı.
Küreselleşme ve Kent
Kentin neredeyse hiçbir biçimde küreselleşme
olgusunun dışında kalması mümkün
değil. Kent, bir düğüm noktası (odak, merkez)
olarak kentte bulunuşu ve kurduğu
bağlarla küreselleşmeden olumlu veya
olumsuz etkilenebiliyor. Küresel ekonomiye
bağlanmanın araçları arasında hava
yolu, demiryolu, deniz yolu ile iletişim kanallarının
özel yerleri var.
Ulaşım ve iletişim kadar önemli bir diğer
konuyu hatırlatmam lazım. Eğer mal ve
hizmetlere ek olarak bilgiyi kendiniz üretmiyorsanız,
mevcut kanallarınızdan ancak
başkalarının ürettiklerini tekrar edersiniz.
Bu da sizi kentinize
ve kendinize yabancılaştırır;
küresel
kültür ile aynılaşmaya
başlarsınız;
ekonominiz büyük
bir hızla üretimden
tüketime doğru
kayma gösterir.
Bir kentin mal ve
hizmetleri üretmesi,
hiç kuşkusuz önemlidir.
Ama unutulmamalı
ki; ürün
ömrünün kısaldığı,
taklitçiliğin ivme kazandığı
bir dönemde
yaşıyoruz. Bu nedenle
aynen işletmeler
gibi kentler de
bir bütün olarak inovatif
(yenilikçi)
olmak zorunda.
Kentsel inovasyon; kültürden ekonomiye,
sivil toplumdan yerel yönetime kadar tüm
alanların içsel bir özelliği olmak durumunda.
Bir kentte yer alan kurum ve kuruluşlar
açısından teknolojik yenilikçilik
son derece önemli; ama diğer yandan kentin
tamamı özünde yenilikçi olabilmeyi
başarmalı.
Kentte yenilikçi olmanın, muhtemelen inovasyonun
diğer türlerinden ayrılan bir
yanı var. Kentsel mekânı geliştirirken eski
ile yeniyi birbirine eklemlemek gerekiyor.
Mekân kullanımı anlamında yenilikçilik;
tarihe, kültüre ve geleneğe saygılı olmayla
birlikte anlam kazanıyor. Geçmişi yok ederek
küresel rüzgârların etkisiyle aynılaşan
kentler büyük bir hızla anlamsızlaşıp yokmekâna
dönüşüyor.
Eskişehir dediğimizde tarih, kültür, kimlik
ve geçmişten geleceğe uzatan ilişkilerle
tanımlanmış bir mekân aklımıza gelmeli.
Bir kentin mekânsal tanımlaması; ister geleneksel
ister çağdaş, nasıl bakarsanız
bakın, bu unsurları içermek zorunda. Peki;
adı geleneksel çağrışım yapan Eskişehir’de
de durum böyle mi? Odunpazarı semti ve
Şeker Fabrikası gibi sayıları giderek azalan
birkaç unsuru çıkarırsanız, Eskişehir’de
ne gelenek kalmış, ne tarih, ne de
ilişkiler kültürü… Kentin geçmiş kültürüne
sahip çıkmaya çalışan insan adedi bile neredeyse
sayılacak kadar az…
“Non-Lieux” isimli kitabıyla ismini duyurmuş
olan Fransız antropolog ve filozof
Marc Augé, bu tür özelliklerle oluşmayan –
yani belirli bir kimliği ve tarihi olmayanmekânlara
“yok-mekân (non-lieux)” adını
veriyor. Bir anlamda yok-mekân, tarihsel
ve kültürel kökleri olmayan ve sanallık
ruhu içinde yaratılmış ve en önemlisi geçmişi
reddederek yok etmeyi tercih eden
bir mimari veya teknolojik mekân anlayışıdır.
İnsanın kentle mekânsal bağlantısı şöyle
bir örnekle tanımlanabilir. Gözleri bağlı bir
kişinin gözlerini dünyanın herhangi bir
kentinde açtığınızda, o kenti tanıyabiliyorsa,
bu durumda o kentin bir kimliği var
demektir. Bunları semtlere, mahallelere,
sokaklara ve alanlara da indirgeyebilirsiniz.
Eğer gözlerini açan kişi çevresinde
gördüğü özgün olmayan yapılanmadan
dolayı kenti tanımakta zorlanıyorsa, o
kentin bir kimlik sorunu var demektir.
Yine o kentin insanla bağlarında sorunlar
olduğunu söyleyebiliriz.
Sokakta veya caddede yürürken, çevrenize
dikkat edin. Şimdi şunu söyleyin; bu
kenti, başka kentlerden ayırt eden nedir?
Eğer kendinizi o kent yerine, Strazburg
veya Prag veya Viyana’da gibi hissediyorsanız,
bu durumda Augé’nin söylediği gibi
bir yok-mekâna düşmüşsünüz demektir.
Çağın kentleri dönüştüren küresel anlayışı,
her yeri birbirine benzetmeye çalışıyor.
Bu, küreselleşmenin net sonuçlarından
biri... Sanki önemli olan, o kentin özgünlüğü
ve kimliği değil. Adeta önemli olan, o
kent içinde örneğin McDonalds’ı veya Carrefour’u
veya Starbucks’ı ya da bir başkasını
ayırt edebilmek… Bu yeni durum,
ulusal ve yerel kimlikleri ortadan kaldırıyor.
İngiliz, Fransız, İtalyan veya Türk olmanız
önemli değil; önemli olan, örneğin
McDonalds’ı fark etmeniz… Dolayısıyla
tüm kentler, giderek birbirini andıran
marka toplulukları haline dönüşüyor. Bir
anlamda; “Kahrolsun kimlik, yaşasın küresel
markalar” diye çığlık atıyor bugünün
sıradan kentleri. İşte; kentin sanallaşması
ve yok-mekân haline dönüşmesi budur.
Kentler, giderek doğadan ve insandan kopuyor.
Mekân ölçeği insan boyutlarını aşmaya
başladı. Daha çok tüketebilmemiz
için, insanın algılamakta zorlandığı yeni
bir sanal dünya yaratılıyor. Adeta bilgisayar
oyunlarındaki karakterlere benzemeye
başladık. Başkalarının yarattığı dar
bir iklimde yaşamaya zorlanıyoruz. Bu iklime
dokunmak ve bu ortamın ilişkilerine
insanca katılmak gün be gün zorlaşıyor.
Geçmişten ve gelenekten hızla uzaklaşıyoruz.
İnsanın insanla
ve doğayla iletişimi
demek olan yaşamın
uzağına düşüyoruz.
Geri dönmek istediğimizde
ise ne yazık
ki, ulaşmak istediklerimizin
tümünü yitirmiş
olacağız.
Geriye sadece sevimsiz
aynılık ve
monotonluk kalmış
olacak. Bir yurttaş
olarak ben; geleneği
olan, tarihsel ve kültürel
köklere sahip,
gözlerimi açtığımda
tanıdığım, Prag’ı
veya Strazburg’u
veya Viyana’yı kopyalamayan
ama bizatihi
Eskişehir’e
benzeyen bir kentte
yaşamak istiyorum.
Üretim Kentinden
Tüketim Kentine
Günümüzde tarih tercihini kentlerden
yana yapmış görünüyor. Bu görüntü
19’uncu yüzyıldan itibaren netleşmeye
başlamakla birlikte 1970’lerden sonra nitelik
olarak değişime uğradı. 1970’lere
kadar ulus-devlet içinde –ilgili ülkenin sınırları
içinde– bir aktör olan kentin etki ve
nüfuz alanı küresel boyutlarda büyüdü.
9
Daha doğrusu; bazı kentler küresel ölçekte
etkili hale geldiler. Diğer yandan ölçek
yükseltmesini başarmakta zorlananlar ise
egemen ekonomi ve kültürlerin hegemonyası
altında üretim kentinden tüketim
kentine, farklılıktan aynılığa ya da büyükten
küçük ölçeğe geçtiler. Günümüzün çağdaş
kent tanımı, diğer kentlerle
yarışabilen, rekabet üstünlüklerine sahip
yerleşim anlamına gelmektedir. Söz konusu
üstünlükler ise bilgi üretiminden kültürel
zenginliğe, yaşanabilir kent
çevresinden yükselen ekonomik katma
değere kadar farklı kategorilerden oluşuyor.
Küreselleşme ile birlikte yaşanan süreç, –
kaçınılmaz rekabetin bir sonucu olarak–
sadece kentler arasında uçurumlar oluşmasından
ibaret değil. Geçmiş dönemlere
oranla kentsel mekânın kullanımında da
ciddi farklılaşmalar gözlüyoruz. Örneğin
farklı gelir düzeylerine sahip farklı sosyal
sınıf ve katmanların oturma bölgelerinin
de ayrıldığını izliyoruz. Varoşlara karşılık
olarak etrafı sur benzeri duvarlarla çevrilmiş
zengin yerleşimlerinin (bir anlamda
zengin gettolarının) oluştuğunu gözlüyoruz.
Örneğin İstanbul’da bu yönelimi net
biçimde gözlerken, Eskişehir’de de benzer
girişimlerin tohum ve fideleri görülmeye
başladı.
Kentsel dönüşüm, Türkiye’de özellikle
nüfus olarak gelişmiş kent merkezlerinin
gündeminde olan konulardan biri… Eskişehir’de
henüz planlanmış bir kentsel dönüşüm
örneği gözlemedik. Kentsel dönüşüm,
yoksul kesimleri halen oturdukları yerlerden
ederek, onların kentin daha uzak köşelerine
savuruyor. Planlı kentsel
dönüşüm projelerinin gözlenmeye başladığında,
Eskişehir’de de bunları izlememiz
son derece olağan bir gelişme olacak.
Özetle; kentte bir yandan yoksul varoşları
oluşurken, diğer yandan da yükselen zengin
gettoları, kentin mekânsal bölünmesini
(ayrışmasını) bir toplumsal ve sınıfsal bölünmeye
(ayrışmaya) tahvil ediyor. BU ayrışmanın,
pek çok durumda yerel
yönetimler eli veya onayıyla çağdaşlık
adına gerçekleştiriliyor olması ise bir aymazlığın
göstergesi olarak tarihte yerini
alıyor.
Yukarıda özetlediğim süreç, bir kentte ekonomik
gelişme, istihdam ve adaletli gelir
dağılımının toplumun bir bütün olarak duruşu
–sosyal kaynaşmışlığı– açısından ne
derece önemli olduğunu vurguluyor. Yukarıdaki
ayrışmışlık tuzağına düşmemek için
kent için geliştirilen projelerde yurttaşlar
için gelir ve istihdam yaratmanın ne derece
acil olduğunu bir kez daha kavrıyoruz.
Eskişehir, bir yandan rekabet
üstünlükleri elde etmeye çalışırken –bu
yönlü temel yeteneklerini geliştirirken–
tüm dünyanın içine yuvarlanmakta olduğu
istihdamsız ekonomik büyüme tuzağına
düşmemek zorundadır.
Bu anlatılanların verdiği esinle yeni türden
bir Eskişehir tahayyülü kuralım. Böyle
bir kent öncelikle bir sermaye merkezi olmalı.
Aynı zamanda sermayenin yönetildiği
ve denetlendiği bir merkez
özelliklerine sahip olmalı. Sermaye birikimini
sağlamamış bir kent, işletme sermayesi
olmadan yola çıkmaya benzeyen bir
firmaya benzer. Dolayısıyla ne kalıcı ne de
sürdürülebilir olur.
Yeni Eskişehir, bir üretim merkezi olmalı.
Başta teknoloji olmak üzere buluş ve yeniliklerin
geliştirildiği bir merkez olarak öne
çıkabilmeli. Ayrıca kentte üniversiteler, arge
merkezleri ve sınai işletmeler aracılığı
ile üretilen bilginin organize yapılar aracılığı
ile dağıtımı ve pazarlaması sağlanabilmeli.
Üretim yapan firmalar ürün ve hizmetlerini
küresel pazarlarda sunabilmeliler. Bu
üretimin pazarda konumlanabilmesi için
gerekli borsalar, iletişim ağ ve merkezleri,
sigorta ve muhasebe firmaları, danışmanlık
kuruluşları, tasarım ofisleri ve sektörel
dış ticaret oluşumları bulunmalı. Bu türden
büyük kurum ve kuruluşların acenteleri,
bağlantı noktaları veya yönetim
birimleri kentte var olmalı. Hiç kuşkusuz;
yeni türden bir kentin en önemli özelliklerinden
biri, bir kavşak ve ulaşım odağı
(transport hub) olmasıdır. Hava yolu, demiryolu
ve karayolu bağlantılarının özel
bir önemi var.
Son olarak; Eskişehir, yeni döneme hazırlanırken
kendi insan kaynaklarını ekonomik,
kültürel ve siyasal olarak da bu
zaman diliminin gereklerine göre hazır
hale getirmeli. Aksi durumda söylenecek
şarkı “Ellerim böyle boş, boş mu kalacaktı?”
olur.
10
Eskişehir’de
her 137
kişiye
bir cami
düşüyor
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından
açıklanan Din İstatistikleri 2020 verilerine
göre Eskişehir'de toplam 789 cami
bulunuyor. Kentte her bin 137 kişiye bir
cami düşüyor.
TÜİK Din İstatistikleri 2020 sonuçları
bazında Türkiye'deki cami sayılarını açıkladı.
Bir önceki yıla göre Türkiye'deki cami sayılarının
yüzde 0,20'lik oranla arttığı belirlenirken,
ülkedeki toplam cami sayısı 89 bin
445 olarak tespit edildi. 2019 yılında 777
tane caminin bulunduğu Eskişehir’de son bir
yılda 12 tane yeni cami yapıldığı hesaplandı.
Türkiye listesinde binin altında cami sayısı
olan iller arasında yer alan Eskişehir, ülke
genelinde ise 45’inci sırada yerini buldu.
Eskişehir 2021 nüfusu, tahmini verilere
göre 890 bin 716 iken, kente bulunan 789
cami ile yapılan ortalama hesabına göre her
bin 137 kişiye bir cami düştüğü hesaplandı.
Cami sayısına göre zirvede İstanbul'un,
en son sırada Tunceli’nin bulunduğu listede
Eskişehir'in bölge iller arasında da cami sayısında
geride olduğu görüldü.
11
Geçtiğimiz yıl, Eskişehir’de
ihalesi yapılmıştı.
Sonrasında hukuki davalar
açıldı.
Herkes ihalenin durdurulmasını
istiyordu.
Hukukta, vatandaşla aynı şekilde
düşündü.
Söz konusu ihalenin yürütmesinin
durdurulmasına karar verdi.
Herkes, derin bir “oh” çekti.
H H H
Sözünün ettiğimiz ihale, alışılmış
ihale türleri değil!
Kaçak inşaat ihalesi değil mesela!
Çevreye aykırı bir proje falan da
değil.
Maalesef ki, bir can’ın, canların
öldürülmesine ilişkin bir ihale!
“Geyiklerin avlanması ihalesi”
İhalenin adı bir tüylerimizi
diken diken etmeye yetiyor zaten…
H H H
İşte böylesine bir ihale Eskişehir’de
olmayınca, bu kez Afyon’dan
ihale oldu.
ZEVK İÇİN KİMSE
CAN ALMAYA
YELTENEMEMELİ!
Bu yazıyı yazdığımız zamanda,
ihale nasıl sonuçlandı, kim aldı, kaç
paraya aldı bilmiyoruz.
Ancak, geyiklerin canı üzerinden
bile bir para kazanma derdi olduğu
açık.
Belki ihaleyi alan, av merakı için
büyük paralar harcayanlara bu haklarını
devredecekler.
Tüm bunların hepsi insanlığımızı
sorgulatacak kadar vahim düşünceler.
H H H
Böyle bir manzara karşısında ise,
sorumlular yine aynı savunmayı yapacak.
Bunu da biliyoruz.
Diyecekler ki,
“Bu 18 geyik zaten hayli yaşlı,
doğal dengeyi bozuyorlar”
Mantık bu şekildeyse, o halde
doğada yaşam süren tüm canlıların
yaşlılarını vurarak öldürelim.
Böylesine bir düşünce, asla bir
can için yapılan ihaleyi savunmaya
yetmez.
Hiçbir gerekçe, bu canların
zevk için öldürülmesine gerekçe
olamaz.
Madem yaşlılar ve ölümleri yakın,
Hiç merak etmeyin, o halde
doğa zaten her türlü dengeyi kendi
içerisinde sağlayacaktır.
Bırakın da tabiat vakti zamanı
gelince kendi kararını kendisi versin.
Sadece geyikler için, yaşayan her
canlı için.
H H H
Temennim ise yeniden bir mücadeleden
yana.
Tıpkı geçen yılki gibi!
Sadece hayvansever örgütleri
değil, tüm toplum olarak bu savaşı
vermeli.
Bu tür ihalelerin bir daha hiç
açılmaması için herkes üzerine düşeni
yapmalı.
Yaşadığımız yüzyılda hiç kimse
en küçük bir canlıyı bile egosu için
öldürmeye yeltenememeli…
Emine Girgin
eminagirgin@hotmail.com
GÖRÜŞTÜĞÜNÜZ ERKEĞİN
SİZİ ARAMAMA SEBEPLERİ
Çok hoşlandığınız bir erkekle buluşmaya
gittiniz. Keyifli bir gün geçirdiniz hatta
onunda sizden hoşlandığını düşündünüz
fakat ertesi gün sizi aramadı.
Milyon tane soru yağmuruna tutmakta
haklısınız. Beni çirkin mi buldu? Benden
hoşlanmadı mı? Amacı mı farklıydı?
Acaba fazla mı konuştum? Gibi gibi…
Erkeklerin aramaması kadınları bu denli
düşündürtüyor tabi ki ama şunu öncelikle
unutmayalım ki erkekler genel
olarak sorumsuz varlıklardır.
12
Eğer bir erkek ile buluşuyorsanız
sonrasında o erkeğin sizi aramaması sizden
aradığını bulmamış olduğundan
kaynaklanır. Tabi biraz süre tanıyın, belki
de sonradan size dönüş yapacaktır. Eğer
bir erkek sizi 1 hafta boyunca aramıyor
sormuyorsa merak etmiyor demektir.
Merak etmemesi de tabii ki de sizi
önemsemediğinin göstergesidir. O halde
ya siz arayıp durumunu sorun ya da artık
ondan umudunuzu kesin.
Ama bana soracak olursanız ben hiçbir
zaman beni aramayan bir erkeği
aramıyorum. İnceldiği yerden kopuyor
genellikle.
Sürekli konuşurken bir anda kesmesi mi
yoksa zaten bazı insanlarla bazı sohbetler
kopuk kopuktur, bu davranışı
zaten hep böyle miydi? Bunu düşünmek
lazım.
Misal, biz zaten çok konuşmuyorsak
görüşmeden sonra sürekli beni
aramasını bekleyemem. Karşı taraf zaten
çok konuşan biri değil. Bu adamın za-
Asķ nedir?
Tarihini arasţırdım.
Bir göz gezdireyim
yaşananlara, tecrübelere dedim.
Nasıl keşfedildigĭni de
merak ettim doğrusu…
Ne yaşandı da adına “asķ”
denildi degĭl mi?
Asķın dillendirilmesi neden
yanakları pembelesţirdi?
Ne oldu da saklanarak yaşandı
bu duygu?
Neden gizlilik istedi tecrübeler?
Neden utandırdı açıgă çıkması?
Iṅternetten yaptıgĭm kısa gezintide
çok sağlıklı bir bilgiye
ulaşamadım.
Ama asķın özlemle eş degĕr tutuldugŭna
tanıklık ettim.
Belki de özlem ve hüzün agĭr
bastıgĭnda kalbin her zerresinde bu
duygu kuvvetlendi.
Asķ bana gücļü bir duygu gibi
geliyor.
Sevgiden farkı da tam olarak
bu…
Sevgi daha naif…
Daha paylaşılır…
Daha çogălır…
Daha ince…
Asķ bencil…
Asķ egoist…
ASĶIN TARIḢİ…
Özge Zaim
ozgezaim1@gmail.com
Asķ sert…
Hatta acımasız…
Iṗin ucunu kaçırdıgĭnda
“şiddetli”
Bu yüzden “asķ” duygusunun
dikkatli kullanılması, dikkatli
yaşanması gerekiyor.
Çünkü “tehlike” icȩriyor aynı zamanda…
Asķ adı altında yaşanan kadın
cinayetleri tam olarak bundan degĭl
mi?
Asķın nasıl yaşanacagĭnın bilinmemesinden…
Boÿle kişilere “asķ cahili” adını
koydum.
Kullanamadıkları,
yönlendiremedikleri, altından kalkamadıkları
bu gücļü duyguyu
“şiddetle” bastırma geregĭ hissettikleri
için…
Bu kadar sert de olmak istemiyorum
aslında asķa karşı…
Elbet onun da iyi tarafları vardır.
Özlemin bir digĕr adı ne de
olsa…
Hüzünle de güzel gidiyor.
Sadece kavuşamama hali
degĭldir elbet ama kavusţugŭnda adı
daha çok “sevgiye, sadakate, sȩfkate”
kayıyor gibi geliyor bana…
Iṅce bir çizgi var aralarında…
Ali Murat Iṙat “Asķın tarihi” kitabında
o sebeple oÿle anlatmış sanırım…
Şoÿle özetliyor:
“Derler ki, basļangıcţa insanların
dört eli, dört ayagĭ ve tek bir baş
üzerinde zıt yönlere bakan iki yüzü
varmış. Bu iki yüz, insanlara eşi benzeri
görülmemiş bir kibir veriyormuş.
Olimpos'un kudretli tanrısı
Zeus, insanların bu kibrini dindirmek
için onları tam ortalarından
ikiye ayırmış. Iṅsanın kibri dinmiş
dinmesine; ama bu sefer de kendisinden
koparılıp alınan digĕr yarısını
özlemeye, hayatı boyunca onu arayıp
tekrar bir olmak için uğraşmaya
basļamış. Bu hale asķ denilmiş.”
Iṅsanoğlu ne tuhaf…
Kaybettikten sonra anlıyor.
Kaybettikten sonra adına “asķ”
deniyor.
mana ihtiyacı vardır. Ama bir anda kesiyorsa
ya da ara sıra konuştuğunuz halde
onu bile artık yapmıyorsa işte size sebepleri;
1. Belki ilk görüşmede sizi kırmamak
adına o günü devam ettirmiş olabilir.
2. İsteklerini karşılamıyor olabilirsiniz.
3. Sadece seks amaçlı görüşmek istiyordur
ama siz ona uygun değilsinizdir.
4. Çapkındır bir sürü kız etrafındadır
onları da değerlendirir.
5. Sizden Elektrik alamamıştır.
6. Belki bir tavrınız ona itici gelmiştir.
7. Samimi gelmemişsinizdir.
8. Kafası karışmıştır.
9. Sizden soğuduğu için sizinle bir süre
görüşmek istemez.
10. Sevmeyen erkekler merak etmedikleri
için aramaz.
11. Özgürlüğüne düşkün erkekler merak
etmedikleri için aramaz.
12. Sıkıntısı olan erkekler bazen kendi
halinde kalmak için aramaz, onu bir süre
kendi haline bırakınız.
13. Müsait olmadıkları için fırsat bulsalar
da canlarını sıkmamak için aramazlar.
14. Devamlı konuşmak istemediği için
aramaz.
Bütün çabalarınıza rağmen hala sizin
mesajlarınıza, aramalarınıza geri dönmüyorsa
ya da siz yazdığınız zaman ya
da aradığınız zaman konuşuluyorsa
bence sizde daha fazla o kişiyle vakit
geçirmeyin. Daha çok üzüleceğinize
böyle bir durumdan kurtulduğunuza
sevinmelisiniz.
13
Türkiye Harp Malulü
Gaziler, Şehit ve Dul
Yetimler Derneği’ne
seçilen ilk kadın
başkan : SEVİNÇ
ULUÇEŞME
“Biz varız, ayaktayız,
Türkiye Harp Malulü
Gaziler-Şehit ve Dul
Yetimler Derneği’ne gittim.
Yeni dernek başkanı ile
tanışmaya…
Hava yağmurlu…
Bazı röportajlar da
suskunlaşıyor
gökyüzü…
Derneğin yeni başkanı
kadın…
Şehit eşi…
Bilgili, mütevazi,
sıcakkanlı…
Eşi 2013 yılında İstanbul’da
yaşanan helikopter
kazasında şehit
oluyor.
3 çocukları var.
İkisi kız biri erkek…
Yıllar geçmesine
rağmen acı sanki aynı
yerde duruyor gibi…
Röportaj esnasında sık
sık susuyor, nefes
alıyor.
Ben başka taraflara
bakıyorum.
Ama bugün gözyaşının
sırası değil…
Acıyı değil de gururu
konuşmak istiyorum
daha çok…
Çünkü derneğe ilk kez
bir kadın başkan
seçiliyor.
Ben soruyorum o
güleryüzüyle yanıtlıyor.
Bazen geçmişe gidiyoruz.
Bazen gelecekten
bahsediyoruz.
Ama umutluyuz.
Umutlu…
Bütün şehit yakınlarına
da umut olacak.
Fark ediyoruz.
14
İlk olarak sizi
tanıyalım mı?
Şehit eşiyim. 5
Nisan 2021 yılında
olağan genel kurula
gittik. İlk kadın
başkanını seçti. Yeni
ve genç bir yönetim
kadrosuyla bu göreve
talip olduk. Ve
kazandık. 3 çocuk annesiyim.
2 kızım bir
oğlum var.
Aklınızda var
mıydı başkanlığa
seçileceğinize dair bir
hedef?
Yoktu. Dernek
sekreterliğine
alışmıştım, seviyordum
da işimi. İyi de
yapıyordum ama son zamanlarda artık süreç
öyle bir ilerledi ki çıkmaza girilmişti. Onda da
sen yaparsın denildiğinde yapacağımı biliyordum
zaten. İnsanların da, üyelerin de, protokolün
de desteği ayrı güzel oldu. Hep beraber
bu işe karar verdik. Kendi aramızda başkanımızı
seçtik, yönetim kurulumuzu oluşturduk. Biz varız
dedik. Üyeler de buna sessiz kalmadı. Yüzde
80’ine yakın oy aldık. Ondan sonra kazandık.
“BEYAZ BİR SAYFA AÇACAĞIZ DEDİK”
Yönetim de kadın ağırlık mı?
Yönetim de ilk 5’te 2 kadın 3 erkek üyemiz
var. Sonrasında her organımızda kadın yöneticimiz
var. Daha genç, daha çalışabilecek
kişileri seçtik. Duygusal davranmadık. Onu
kırmayalım, bunu kırmayalım şeklinde değil de
profesyonel düşündük. Kim nerde daha başarılı
olabilir, bizi daha iyi temsil edebilir diye
düşündük. O şekilde bir kadro oluşturduk. Güzel
bir kadromuz var.
Eskişehir’de kaç üyeniz var?
280 üyemiz var. Yeni üyelerimiz de oluyor.
Kırılanlar, küsenler, istifa edip gitmiş olanlar
şimdi tekrar dönüşe başladı. Biz zaten beyaz bir
sayfa açacağız dedik tüm konuşmalarımızda.
Bizi ya da onları desteklediler şeklinde bir
ayrımımız da yok. Kaygımız da yok. Şehit annesiyse
annedir, babaysa babadır, gaziyse
gazidir, eşse eş, yetimse yetimdir bizim için.
Herkese biz kucak açtık. Herkesi biz burada
görmek istiyoruz. Birlik ve beraberliği sağlamak
istiyoruz. Ve bunda da adım adım, gerçekten
yaşamayı sürdürüyoruz”
pozitif yönde geri dönüşler alıyoruz.
Herkes çok memnun olduğunu dile getiriyor.
Çok iyi bir ekibin olduğunu
söylüyor. Bu da çok gurur verici bir şey.
“HERKES DEĞİŞİMİ DESTEKLEDİ”
Siyaset dünyası nasıl baktı bir kadın
başkan seçilmesine?
Siyaset çok olumlu baktı. Protokol,
belediye başkanları aklınıza kim geliyorsa
herkes değişimi destekledi. Olması
gereken bir değişim oldu diyorlar. Birde
kadının olması ayrı bir güzellik katıyor.
Sayın Valimizden, Sayın Emniyet
Müdürümüzden tutun da
kaymakamlarımız, milli eğitim
müdürümüz herkes çok olumlu. Değişimin
olması gerektiğini ve bu değişimin içinde
kadının olmasının ayrı bir güzellik
olduğunu söylüyorlar.
Eşiniz ne zaman şehit oldu?
17 Aralık 2013 yılında şehit olmuştu.
Helikopter kazasında şehit olmuştu. İstanbul’da
helikopter düşmüştü. 4 kişilik
mürettebattı. Olay yerinde şehit oldu.
Sonrasında Eskişehir’e taşındım. 2014
yılının Haziran ayında taşınmıştım. Haziran’dan
bu yana da Eskişehir’deyim.
RÖpoRtAj
Özge Zaim
“KAPIYI AÇINCA ANLIYORSUNUZ”
İlk haberi nasıl aldın?
Eşime telefonla ulaşamamıştım. Sabah
öperek göndermiştim. Daha öğlen olmadan
içime ateş düşmüştü. Hiç aramam normalde
ama o gün aramak istedim nedense…
Ulaşamıyordum. Brifingdeyim, ben seni
ararım demişti sonrasında zaten
ulaşılamadı. Ben dayanamadım. Sürekli
aradım. Ulaşılamıyordu. Kapı çaldı sonra…
Kapıyı açtığımda karşımda bir sürü insan
vardı. Tanıdığım, tanımadığım… Açınca
zaten anlıyorsunuz. Ne için geldiklerini biliyorsunuz.
Orada ben dizlerimin üzerine
düşmüşüm. Yere yığılmışım tam anlamıyla…
Görevliler “Ben eşinizin iş” dedikten sonra
sen düştün yere diyorlar. Dinlemedin, sonunu
getiremedin diyorlar. Zaten kapıyı açar
açmaz biliyorsun kıyametin koptuğunu. O an
kopmuştu.
Üstünden çok zaman geçti ama acılar
unutulmuyor. Şu an neler hissediyorsun?
Çok özlüyoruz. Birde benim babasını
bilen çocuklarım da vardı. İkisi lise
öğrencisiydi. Biri 9. sınıf diğeri 11.
sınıftaydı. Bir tanesi daha 2 yaşındaydı,
emiyordu. Mesela o hiç babası tanımıyor.
Hiçbir ortak hatıra hatırlamıyor. Ama çok
özlüyor. Ara ara krizlerimiz oluyor. Bir kez
göreyim, neden onlar tanıdı da ben
tanımadım diye çok soru soruyor.
“EN İYİ YAŞAYAN ANLAR”
Dernek olarak hedefiniz nedir?
Öncelikle biz bireysel bir şey istemiyoruz
ama kitlesel olarak bizim
güzel bir binaya ihtiyacımız var.
Dernek yerine ihtiyaç var. İki bacağı
olmayan üye gazilerimiz var bizim.
Derneğin içini bilmiyorlar, çünkü
gelemiyorlar. Tekerlekli sandalyeye
mahkumlar. Normalde insanlar başka
işlerini yapabiliyorlar ama kendi
derneğine gelemiyorlar. Biz onlara
öncelikle dernek yeri temin etmek istiyoruz.
Herkesi burada görmek istiyoruz.
Çünkü biz burada terapi
görüyoruz. Şehit babası, şehit annesi,
şehidin eşi, gazilerimiz kendinden
birisi olunca, acı ortak olunca, en iyi
anlayan da yaşayan oluyor. Yaşayan
biliyor. Geri kalan çok anlamıyor.
Onları da aramızda görmek istiyoruz.
Sırf tekerlekli sandalyede oldukları
için gelemiyorlar. Yani yer sorunu
bizim ilk sorunumuz. İnşallah onu
çözeceğiz. Ufukta ışığı gördük.
Acılar ortak dedik. Neler söylemek
istersin son olarak?
Haberi alınca zaten ilk varan kişi
biz oluyoruz. Çünkü ben kendi acımı
yaşarken Sivas’tan bir telefon
gelmişti bana. Bir şehit eşiydi. Bana, “Sende
aramıza katıldın” demişti. Etrafımdaki tüm
insanların ne söylediği çok önemli değildi,
ne yaptıkları çok önemli değildi ama o
kadının söylediğini unutamıyorum. “Ne ilk
ne de son olacaksın” sözlerini maalesef ki
hiç unutmuyorum. O beni çok etkilemişti. O
acımın yanında beni çok etkilemişti. Şimdi
de yeni bir şehit haberi alınca ailenin yanına
mutlaka gidiyorum. Resmi töreni bile beklemiyorum.
Bende şehit eşiyim, 3 çocukla
kaldım diyorum. İnanıyorum ki benim
konuşmam onlarda daha etkili oluyor. Ben
varım, ben ayaktayım, yaşamaya devam
ediliyor diyorum. Onu göstermek istiyorum.
Çok teşekkürler Sevinç Hanım…
Ben teşekkür ediyorum.
15
Anadolu Üniversitesi’ne
2021’de Altın Ödül geldi
Türkiye’nin en büyük sosyal medya
ödüllerinden olan “Social Media Awards
Turkey 2021’de Anadolu Üniversitesi
kendi kategorisinde birin oldu
16
Sektöründe lider markaların sosyal
medya performanslarının değerlendirilmesiyle
kazananların belirlendiği ve Türkiye’nin en
büyük sosyal medya ödüllerinden olan ‘Social
Media Awards Turkey 2021’de Anadolu Üniversitesi,
kendi kategorisinde birinci oldu.
Sosyal medyaya damgasını vuran marka,
ajans, proje ve kişilerin belirlendiği, BoomSonar
ve Marketing Türkiye iş birliği ile düzenlenen
Social Media Awards Turkey 2021
ödüllerini kazanan markalar, 9 Haziran
Çarşamba günü düzenlenen
çevrim içi törenle açıklandı. 50'den
fazla farklı sektörde, 48 binin üzerinde
sosyal medya hesabının performansının
ölçümlendiği
yarışmada Anadolu Üniversitesi,
“Üniversiteler” kategorisinde “Altın”
ödül almaya hak kazandı.
Tüm hesaplar ve sayfalar için
takipçi sayısından paylaşımlara, etiket
kullanımından etkileşime birçok
farklı kritere dayalı veri analizi yapılarak
listeler oluşturuluyor. Ayrıca
değerlendirmelerde, başarılı hesaplar
için hem rakamsal veriler hem
de sektör önderlerinin oylaması
göz önünde bulunduruluyor. Ödüller
ise markaların sosyal medyada
gösterdikleri performans, tarafsız
ve veriye dayalı olarak hazırlanan
SocialBrands sosyal medya marka
endeksi sonuçlarına göre belirleniyor.
‘Social Media Awards Turkey 2021’de
Anadolu Üniversitesinin Altın Ödül kazanmasına
ilişkin Anadolu Üniversitesi Rektörü Prof.
Dr. Fuat Erdal görüşlerini şu şekilde dile getirdi:
“Aynı kategoride geçen yıl Gümüş, bu yıl
Altın ödül kazandık. Pandemi döneminde
uzaktan eğitim sürecini başarıyla yürütürken,
hem mezun hem mevcut hem de aday öğrencilerimizle
iletişim ve etkileşimimizi sağlamada,
bu alanda kritik öneme sahip olan sosyal
medya mecralarını etkili kullanarak, öğrencilerimizle
bağımızı hiç koparmamaya gayret
ediyoruz. Bunun yanı sıra sahip olduğumuzu
bilgiyi topluma aktarmak ve topluma hizmet
misyonumuzu sürdürmek için de sosyal medyayı
aktif olarak kullanıyoruz. Bu bağlamda
ödül bizim için bunları yapabildiğimizin bir
göstergesi olarak önem taşıyor. Biz büyük bir
aileyiz.”
Eskişehir’in coğrafi
işaret tescilli 8 ürünü var
Eskişehir’deki kuruluşlardan
Türk Patent
ve Marka Kurumu’na
yapılan
başvurular
sonucu
Eskişehir’de
lületaşından
incili
küpelisine, met helvasından
çiğböreğine kadar 8 ürün coğrafi
işaret ile tescillendi. İlk olarak Eskişehir
Sanayi Odası tarafından yapılan başvuru
sonucu 1999 yılında “Eskişehir Lületaşı”
coğrafi işaret ile tescillenirken, son olarak
ise Eskişehir Ticaret Odası tarafından
yapılan başvuru ile 2020 yılında
“Sivrihisar Cebesi” coğrafi işaret ile tescillendi.
Eskişehir Lületaşı, 1997 yılında Eskişehir
Sanayi Odası tarafından yapılan başvuru
sonucu 1999 yılında coğrafi işaret
ile tescillenen ilk ürün oldu. Aynı zamanda
Türkiye’nin maden grubundaki
ilk coğrafi işaretli ürünü olan ve ''deniz
köpüğü'', ''köstebek taşı'', ''beyaz altın''
olarak da bilinen lületaşı, süs ve takı
yapımında kullanılıyor. Dünya rezervlerinin
büyük bölümü Eskişehir
sınırları içinde
bulunan lületaşı, yerin
100 metre altından çıkarılıyor.
Eskişehir Çiğböreği (çibörek),
Eskişehir Ticaret Odası tarafından
yapılan başvuru ile 2012 yılında
coğrafi işaret ile tescillendi. Eskişehir’e
göç eden Kırım Türklerinin geleneksel
aşı olan ve Tatar dilinde
“nefis”, “güzel” anlamındaki “çi”
adıyla yapılan börek, kentte gelen
yerli ve yabancı turistlerin tattığı
lezzetler
arasında
yer alıyor.
Eskişehir
Met Helvası,
Eskişehir
Ticaret
Odası tarafından
yapılan
başvuru
ile 2017 yılında coğrafi
işaret ile tescillendi. Pişmaniye
tadını andıran Met Helvası, un,
yağ, şeker, limon ve su kullanılarak
lifli hale getiriliyor. 2-3
santimetre çapında, 6 santimetre
uzunluğunda yuvarlak
hazırlanan ürün, yatay kesilmiş
bir şekerleme cinsi olarak raflarda
yer alıyor.
Sivrihisar Cebesi ve Sivrihisar
İncili
Küpesi, Eskişehir
Ti-
caret Odası
tarafından yapılan başvuru ile
2020 yılında coğrafi işaret ile
tescillendi. “Sivrihisar Cebesi ve
İncili Küpesi”, 1800’lü yıllardan
günümüze, Ermeni ustalarından
(1917 yılına kadar Sivrihisar’da
yaşamışlar) devralınan geleneğin
aktarılmasıyla günümüze taşındı.
İnce, tel tel altınların halı gibi tamamen
el işçiliği ile dokunmasıyla
yapılan ince ve geniş bir bilezik
çeşidi olan “Sivrihisar Cebesi” 22 ayar
altın örme tekniğiyle üretiliyor. Sivrihisar
İncili Küpesinin dikkat çeken özelliği
ise orijinalinin 12 adet inciden yapılmış
olması. Küpenin üst kısmındaki mavi taş
nazar, ortasındaki kırmızı taş ateşi, etrafındaki
inciler de saflığı ve temizliği
temsil ediyor.
Eskişehir’in Sivrihisar İlçesi’ne özgü
muska baklavası, dövme sucuğu ve höşmerim
tatlısı Sivrihisar Belediye tarafından
yapılan başvurular sonucu coğrafi
işaret ile tescillendi. Türkiye'nin birçok
kentinde aynı isimle anılsa da "Sivrihisar
höşmerim tatlısı"nın lezzet serüveni,
kısık ateş üzerindeki tavanın içinde eritilen
kaymağa, un eklenip kavrulmasıyla
başlıyor.
17
Sivrihisar Eğitim Kültür ve Dayanışma Vakfı (SEV) Başkanı Bekir Kalır ile Vakıf ve Sivrihisar üzerine:
Eskişehir’de 160 bin
Sizi tanıyalım mı ilk olarak?
1966 Sivrihisar doğumluyum. Sivrihisar Endüstri
Meslek Lisesi Torna Tesviye Bölümü'nü bitirdikten
sonra Anadolu Üniversitesi Kütahya İktisadi İdari Bilimler
Fakültesi İşletme Bölümü'nden mezun oldum.
25 yılı şube Müdürlüğü olmak üzere 31 yıl özel
bankalarda görev yaptıktan sonra Aralık/2020
yılında emekli oldum. 2021 yılı Mart ayı itibariyle,
Sivrihisar Eğitim Kültür Dayanışma Vakfı (SEV) yönetim
kurulu başkanı olarak görev yapmaktayım. Evli
ve iki kız evladı olan bir babayım.
Ne kadar zamandır vakıfta aktif olarak
çalışıyorsunuz?
SEV vakfı ile bundan 7 yıl önce tanıştım. Vakfımıza
üye olduktan sonra yapılan ilk genel kurulda yönetim
kuruluna seçildim, akabinde yapılan görev
bölümünde, yönetim kurulu başkan yardımcısı olarak
görev aldım. Vakıf başkanımız Naci Şakar'ın
Şubat/2021 de vefatı nedeniyle boşalan başkanlık
görevi için yapılan oylamada; yönetim kurulunun oy
Sivrihisar Eğitim Kültür ve Dayanışma Vakfı
Bekir Kalır ile vakıf üzerine güzel bir sohbet
gerçekleştirdik.
Başkanlık sürecinden tutun da vakıf çalışmalarına
kadar detaylı bir sohbet gerçekleştirdiğimiz
Bekir Bey, Eskişehir’de 160 bin
Sivrihisarlı vatandaşın yaşadığını belirtti.
Nasreddin Hoca’nın Sivrihisarlı olduğunu da
ifade eden Kalır, ilçenin tarihi yemekleri
hakkında da bilgi verdi.
18
birliği ile aldığı kararla vakıf başkanı olarak
görevlendirildim. Bu vesile ile bana güvenip bu kutsal
göreve layık görenlere bir kere daha teşekkür ediyorum.
Sorumluluğumun çok ağır olduğunun
farkındayım. Tüm Sivrihisarlı hemşerilerimi temsil
etmek duygusu sorumluluğumu daha da artırıyor.
Ne gibi çalışmalara imza attınız peki?
Vakfımızın çalışmalarını, adından da anlaşılacağı
üzere, üç ana başlıkta yani eğitim, kültür ve
dayanışma başlıkları altında toplayabiliriz.
EĞİTİM: Vakfımız 20 yıldır üniversite öğrencilerimize
tahsil hayatı boyunca, yılın 9 ayı burs desteği vermektedir.
Hayırsever üyelerimizin burs fonuna
verdikleri katkılarla sürdürülen bu projede 20 yıl
boyunca toplamda 1651 öğrenci vakfımızdan burs
almıştır. Üyelerimizin burs vermek için gösterdikleri
ilgi ve destek takdire şayandır. Öyle
hayırseverlerimiz mevcuttur ki bir hayırseverimiz 10
öğrenciye bursu vermektedir. Diğer bir hayırsever
üyemiz tam 19 yıldır devamlı kesintisiz burs desteği
vermektedir. Sivrihisar’da “SEV MUZAFFER
DEMİR ANADOLU LİSESİ” binası yaptırılıp
Milli Eğitime devredilerek hizmete
açılmıştır. Vakfımızın okulumuz ile ilişkisi
kesintisiz devam etmekte olup, talepleri
vakıf imkânları içinde karşılanmaktadır.
Yine vakfımızın değerli üyelerinden Atışkan
kardeşler Sivrihisar’da Mustafa Atışkan
karma öğrenci yurdu yaptırarak
öğrencilerin hizmetine sunmuşlardır.
KÜLTÜR: Kadim ilçemizin o kadar çok tarihi
ve kültürel değerleri var ki bu değerleri bir
sonraki kuşaklara aktarmak adına kitaplar
yayınlamaktayız. Tarihimizi, kültürümüzü,
İlçemizden yetişen önemli şahsiyetleri,
ilçemizin tarihi eserlerini ve buna benzer
pek çok farklı konuda kitaplar bastırıp
üyelerimize, hemşerilerimize, il ve ilçe protokol
mensuplarına, kütüphanelere göndermekteyiz.
Eskişehir dışında yaşayan
hemşerilerimiz talep etmeleri halinde
adreslerine kargo ile göndermekteyiz.
DAYANIŞMA: Her yıl artık gelenek haline
dönüşmüş üyelerimiz ve hemşerilerimizin
Ramazan ayında dayanışma fonuna
gönderdiği maddi yardım ve erzak
yardımlarını ihtiyaç sahibi hemşerilerimize
ulaştırmaktayız.Her yıl bir önceki yıldan
daha fazla yardım vakfımıza ulaşmaktadır.
Bizlere güvenen hemşerilerimize
minnettarız.
Sev ile nasıl tanıştınız? Vakıf başkanı
olmak gibi bir plan var mıydı?
7 yıl önce Finansbank Eskişehir Çukurçarşı
şubesine atanmıştım. Vakfımızın o
dönemdeki Başkanı Naci Şakar büyüğümüz
yönetim kurulu ile birlikte şubeme hayırlı olsun ziyaretinde
bulunmuştu. O ziyarette rahmetli
başkanımız, vâkıfın faaliyetlerini anlattı ve beni de
vakıfa üye yapmak istediklerini ilettiğinde severek
kabul etmiştim, vakıfla tanışmam bu şekilde olmuştu.
Vakıf başkanlığı yapmak planlarımda yoktu. Lakin
emekli olmam, başkanımız vefat etmesi sonucunda
arkadaşlarımızın bana görev tevdi etmeleri neticesinde
bu onurlu, şerefli, bir o kadar da sorumluluğu
ağır olan bu görevi kabul ettim. Önceden bir şeyleri
planlayarak bu anlamdaki STK’larda görev almak pek
doğru olmayacağı kanaatindeyim. Her zaman görev
istenmez, verilir anlayışında olmuşumdur. Üyelerin
takdirleri ve bir göreve layık görmeleri halinde
görevden kaçmak olmaz diye düşünüyorum. Vakıf
hizmetleri gönül işidir, özveri ister. Hiçbir beklentiniz
olmadan Allah rızası için ve kul hakkını gözeterek
çalışmalı, sorumluluk almalısınız. Haddim olmayarak
bu anlamda sorumluluk alacak dostlarıma önerim şu
olabilir; koltuktan güç alan değil koltuğa güç verecek
kişilerin sivil toplum kuruluşlarında görev almaları
gerekir.
Başkan olduktan sonra ilk gerçekleştirdiğiniz
çalışma nedir?
Başkan olduktan sonra ilk yapmak istediğiniz nelerdir
diyelim. 31 yıl kurumsal organizasyonlarda
çalışmamdan dolayı edindiğim tecrübeyi vakfa aktarmak,
işleyiş de kurumsallaşmayı sağlamak
amacındayım. İkinci önem verdiğim hususu alınacak
her karar da tüm yönetim kurulu üyelerinin bilgi ve
onayı ile alınmasını gerektiği ortak akıl ile hareket
ederek, herkes için en faydalı kararlar alarak
uygulanmasını sağlamaktır. Asla ben değil biz olarak
hareket etmek, üyemiz olsun olmasın herkesin
görüşlerine başvurarak faydalı, kalıcı işlere imza
atmak amacındayız. Yönetim kurulu üyelerimizle
ahenk içinde çalışıyoruz. Böyle bir ekiple birlik beraberlik
içinde olmaktan ve hepsi bir marka değer
olan, başarılı isimlerle birlikte çalışmaktan, üretmekten
son derece mutluyum. Çok önem verdiğim diğer
husus ise ortak paydası Sivrihisar olan STK’lar ile de
biz olarak çalışmaktayız, çalışacağız. Her zaman
söylediğimiz, sloganlaştırdığımız "biz birlikte
güçlüyüz, gücümüz birlikteliğimizdendir" bizim yönetim
anlayışımızdır ve buna da sadık kalacağız.
Hedefleriniz nelerdir?
İlk hedef birlik beraberlik, olabildiğince yaygın tabana
yayılmış ülkemizde veya ülke dışındaki
hemşerilerimize ulaşmak. Diğer hedefimiz ilk hedef
paralelinde burs verdiğimiz öğrenci sayısını ve
verdiğimiz burs tutarını anlamlı şekilde arttırmaktır.
Bunu yapabilmek için de üye sayımızı artırmak ana
hedefimizdir. Bu hedefte önceliğimiz özellikle genç
ve kadın üyelerimizin artırılmasıdır. Gençlerimizin
şimdiden görev almaları vakıf kültürünü
öğrenmelerini, benimsemelerini, vakıf yönetim-
Sivrihisarlı yaşıyor
RÖpoRtAj
Özge Zaim Sarıoğlu
lerinde görev almalarını önemsiyoruz. Diğer bir hedef
ise; burs verdiğimiz öğrencilerimiz ile daha sıkı
bağlar oluşturmak onları hayata hazırlamak için her
anlamda destek vermek, staj imkanı, kurs desteği, işe
girmelerinde referans olma vb süreçlerde de yardımcı
olmak hedeflerimiz arasındadır. Sadece burs vermek
değil, ihtiyaç duyduklarında her zaman yanlarında
olma gayretinde olacağız. Orta ve uzun vadede kalıcı
eserler olarak vakfımıza hizmet binasına
kavuşturmak, Eskişehir'e SEV koleji ve bir öğrenci
yurdu kazandırmak gibi hedeflerimiz bulunmaktadır.
Nasreddin Hoca Sivrihisarlı mı Akşehirli mi?
"Bayrak Şairi" olarak bilinen Arif Nihat Asya Sivrihisar
ile Akşehir arasında süren bu tartışmadan
etkilenmiş olmalı ki, dizeleriyle bu işi tatlıya
bağlamak istemiş; "Bir beşik kalmış Sivrihisar’da
Akşehir’de bir mezar… Sayesinde akraba olmuşlar
Akşehir’le Sivrihisar..."
Nasreddin Hoca, Yunus Emre gibi evrensel
değerlerimize birçok yerin sahip çıkması tabii
karşılanabilir. Ancak, Nasreddin Hocamızın
Sivrihisarlı olduğu konusunda bizim hiç bir tereddüdümüz
yoktur. Prof. Dr. R. Oğuz Arık, Prof. Süheyl
Ünver ve Prof Dr Pertev Nail Boratay gibi tarihçilerin
ve araştırmacıların beyanları ve özellikle son yıllarda
Prof Dr. Erol Altınsapan tarafından Sivrihisar’da
yapılan arkeolojik çalışmalar ve Prof.Dr. Mehmet
Mahur Tulum'un yaptığı bilimsel çalışmalar da
Nasreddin Hoca'nın Sivrihisarlı olduğunu
kanıtlamaktadır. Türk-İslam Kültürü filozoflarından,
büyük bilge ve gülmece ustası Nasreddin Hoca, 1208
yılında Eskişehir’in Sivrihisar İlçesine bağlı Hortu
Köyünde, şimdiki adı Nasreddin Hoca Mahallesinde
dünyaya gelmiştir. İlköğrenimini, din görevlisi olan
babasından alan Nasreddin Hoca daha sonraları Sivrihisar
ve Konya medreselerinde öğrenimine devam
etmiştir. Kendi köyünde ve Sivrihisar’da imamlık ve
vaizlik görevlerinde bulunmasının ardından ilim tahsilini
tamamlamak üzere Akşehir’e gitmiştir. Burada
Seyyid Mahmut Hayrani, Seyyid Hacı İbrahim Veli
gibi devrinin tanınmış bilgin ve arif kişilerinden dersler
almıştır. Daha sonra Anadolu’nun çeşitli yerlerinde
hocalık, katiplik, müderrislik, kadılık ve
mahkemelerde bilirkişilik yapmış, 1284 yılında vefat
etmiştir. Nasreddin Hocamız "Dünyanın Merkezi Sivrihisar"
sözüyle özdeşleşmiştir.
Sivrihisar yemekleriyle de çok ünlü bir ilçe aslında.
Bilgi alabilir miyiz yemek tarihi konusunda?
Sivrihisar, asırlar boyu pek çok medeniyete beşiklik
yapan ve bu uygarlıklardan izler taşıyan bir tarih ve
kültür şehridir. Sivrihisar, tarihin süzgecinden
süzülüp gelen adet ve ananelerini, kültürel
değerlerini yaşatan bir beldedir. Sivrihisar, tarih
boyunca karşılaştığı medeniyetlerin yemek kültürlerini,
kendi öz yemek kültürü ile birleştiren ve neticede
zengin bir mutfak kültürüne sahip olan bir
ilçedir. O bakımdan, taşıdığı kültürel değerler içinde,
mutfak kültürünün de önemli bir yeri vardır. Sivrihisar
mutfağı çok zengindir. Kepen'in Keleminden
dolmamız, Koçaş'ın patlıcanından bastımız, güvecimiz,
düğün ve davetlilerin vazgeçilmezi bamya
çorbamız, su böreğimiz, Muska baklavamız,
Hoşmerimiz, Dövme sucuğumuz, un helvamız,
arabaşımız gibi daha pek çok geleneksel yemek ve
tatlı çeşitlerimiz vardır. Bu arada, Sivrihisar
Belediyesi tarafından, "Sivrihisar'ımızın meşhur "
Muska Baklavası"," Hoşmerim Tatlısı" ve " Dövme
sucuklarına "Coğrafi İşaret Tescil Belgesi alınarak, geleneksel
yemek ve tatlılarımızın tanıtımı yönünde
önemli adımlar atılmıştır. Koçaş patlıcanı, Kepen
Kelemi gibi markalaşmayı hak eden yerel ürünlerimizin
de Türk Patent Enstitüsü'nce tescili sağlanmalıdır
diye düşünüyorum. Eskişehir’deki dostlarımızın,
gurbetteki hemşerilerimizin, her ortamda yemeklerimizi
yaşatacaklarından eminim. İsteriz ki, Sivrihisar
yemekleri ile herkes tanışsın, bu güzel lezzetleri tatmayan
kalmasın. Bu vesile ile gelin hep birlikte, güzel
Sivrihisar'ımızın tüm kültürel değerlerine sahip
çıkalım, bu eşsiz değerleri yaşatmaya devam edelim
diyorum. Çünkü Sivrihisar bunu fazlasıyla hak ediyor.
Eskişehir'de kaç Sivrihisarlı var? Vakfın üyesi kaç?
Eskişehir de “160.000” Sivrihisar kökenli kişi
yaşadığı tahmin ediliyor. Resmi bir istatistiğe sahip
değiliz. Sivrihisar’da doğmamış lakin anne babası
Sivrihisarlı olan hemşerilerimiz dahil edildiğinde bu
rakama ulaştığını öngörmekteyiz. Bizim üye sayımız
vakıf olmamızdan dolayı sınırlı sayıdadır, vakfa üyelik
kabul koşulları diğer sivil toplum kuruşlarından
biraz farklıdır. Lakin şunu diyebilirim üyelerimizin
tamamı çok saygın kendini ispatlamış, başarılı iş
insanlarından, profesyonel yöneticilerden, serbest
meslek erbaplarından oluşmaktadır. Üç kuşak üye
olan ailelerimiz mevcuttur. Dede, oğul ve torun üye
olan ailelerimiz vardır. Bundan dolayı mutluluk
duymaktayız.
Son olarak neler söylemek istersiniz?
Son olarak vakfımızı Sivrihisar’ımızı ifade etmeye
çalıştığımız bu röportaj da bize bu imkânı sağlayan İstikbal
Gazetesi imtiyaz sahibi Sayın Burak Beye ve
size şükranlarımı sunuyorum. 1991 yılında kurulan
ve bu yıl 30.kuruluş yılını bu yıl kutlayacağımız
vakfımızın 50 değerli kurucusuna, kurucu
başkanımız, onursal başkanımız Atilla Şamdan'a
böyle bir vakfı kazandırdıklarından dolayı ne kadar
teşekkür etsek azdır. Kurucularımızdan, yönetim kurulu
üyelerimizden, vakıf üyelerimizden vefat edenlere
ve de 16 yıl gibi uzun bir süre ile kesintisiz
başkanlık görevini sürdürmekte iken yakında
kaybettiğimiz Vakıf Başkanımız merhum Naci
Şakar’a Allah'tan rahmet dilerim, ruhları şad olsun.
Hayatta olanlara sağlık ve saadetler dilerim. Bize
emanet edilen, bu kutsal görevi, vakfımızın yönetim
kurulu ve üyelerimizle birlikte güvene dayalı, samimi
bir ortamda,açık net ve şeffaflık ve dürüstlük
ilkelerinden ayrılmadan, Allah rızası için hayırlı
hizmetler yapmayı nasip etsin.
19
ESKİŞEHİR’İN DIŞ
20
TİCARETİ
İHRACAAT
İTHALAT
FİRMA SAYISI
ESKİŞEHİR’DE YABANCI SERMAYE
“EOSB araştırma sonuçları rakamlarından alınmıştır”
21
22
23
Odunpazarı Belediyesi’den bir vefa örneği daha
Sağlık çalışanları
için : “Saygı Parkı”
Odunpazarı Belediyesi, pandemi döneminde canını
hiçe sayarak fedakârca çalışan sağlık çalışanları için
Vadişehir Mahallesi’ne Sağlık Çalışanlarına Saygı
Parkı yapıyor. Konuyla ilgili konuşan Odunpazarı
Belediye Başkanı Kazım Kurt, sağlık çalışanlarına
herkesin borçlu olduğunu vurgulayarak “Bu borcu
ödemek de bizim görevimiz” dedi.
24
Odunpazarı Belediyesi,
pandemi döneminde
hayatını kaybeden sağlık
çalışanlarının adını yaşatmak
ve vefa borcunu ödemek
için Sağlık Çalışanlarına Saygı
Parkı yapıyor. Vadişehir Mahallesi
Pamukkale Sokak’ta
bulunan Sağlık Çalışanlarına
Saygı Parkı, 12 bin 530 bin
metrekarelik alanda yapılıyor.
Sağlık Çalışanlarına Saygı
Parkı Eskişehir Bilecik Tabip
Odası (EBTO), Sağlık Sen ve
Odunpazarı Kent Konseyi’nin
talebi üzerine Odunpazarı
Belediye Başkanı Kazım
Kurt’un talimatı ile yapılıyor.
Aralık ayında gerçekleştirilen
meclis toplantısında alınan
karar sonrasında çalışmaları
başlatılan parkta, çalışmalar
hız kesmeden devam ediyor.
Sağlık Çalışanlarına Saygı
Parkı’nda kafeterya, süs havuzu,
havuz seyir terası, pergole,
çiçekli tak, kent
mobilyaları, 2 adet çocuk
oyun grubu, fitness aletleri,
bisiklet parkuru, matematik
adası, yürüyüş yolları, bitkisel
düzenleme ve Sağlık Çalışanlarına
Saygı Anıtı
bulunacak.
“BU BORCU ÖDEMEK
BİZİM GÖREVİMİZ”
Konuyla ilgili konuşan Odunpazarı
Belediye Başkanı
Kazım Kurt, tüm dünyada insanlık
tarihinin olağanüstü
dönemlerinden birinin yaşandığını
belirtti. Koronavirüs
nedeni ile sağlık
emekçilerinin büyük bir sıkıntı
içinde olduğunu kaydeden
Başkan Kurt, sağlık
emekçilerinin büyük bir özveri
ile çalışarak salgını kontrol
altına almaya
çalıştıklarına dikkat çekti.
Sağlık çalışanlarına herkesin
borçlu olduğunu vurgulayan
Başkan Kurt, “Bu borcu ödemek
de bizim görevimiz”
dedi.
SAĞLIK EMEKÇİLERİ
ADINA ŞİİR ÖDÜLÜ
Sağlık Çalışanlarına Saygı
Parkı Odunpazarı Belediyesi’nin
sağlık emekçilerine
olan vefa borcunu ödemek
için gerçekleştirdiği tek çalışma
değil. Belediye, Sağlık
ve Sosyal Hizmet Emekçileri
Sendikası (SES) Eskişehir Şubesi
ile birlikte koronavirüs
salgınında hayatını kaybeden
sağlık emekçileri adına ulusal
çapta şiir ödülü de düzenliyor.
Seçici kurulunda Odunpazarı
Belediye Başkanı
Kazım Kurt, SES Eskişehir Şubesi
EŞ Başkanı Birtürk Özkavak,
Şükrü Erbaş, Rahmi
Emeç, Betül Dünder, Ömer
Asaf Tosun ve Emel İrtem’in
yer aldığı şiir ödülüne katılmak
isteyenler için son başvuru
tarihi 2 Temmuz 2021.
Çocuk dostu Odunpazarı Belediyesi’nden örnek protokol
Eskişehirli çocuklar
için “özel” proje
Odunpazarı Belediyesi, çocuklara yönelik hak temelli ve çocukları güçlendirmek için yaptığı çalışmalarıyla
bilinen Eksi 25 Derneği ile “Eksi 25 Çocuk Köyü Projesi Uygulama ve İş Birliği” protokolü
imzaladı. Protokol kapsamında Gültepe Mahallesi’nde yapımı tamamlanan Odunpazarı Halk Merkezi’nde
Eksi 25 Derneği’ne bir yer tahsis edilecek ve dernek bu merkezde Odunpazarı Belediyesi ile
birlikte çocuklar için çalışmalar yapacak.
Daha önce ‘Resimli Çocuk Hakları
Kitabı’ bastırarak çocuklara anlayabilecekleri
şekilde haklarını
anlatan; okul öncesi eğitimin her
çocuğun hakkı olduğunu söyleyerek
kreş ve çocuk merkezleri
açan Odunpazarı Belediyesi,
‘Çocuk Dostu Belediyecilik’ çalışmalarına
bir yenisini ekledi. Belediye,
çocuklar ile ilgili yaptığı
çalışmalarla bilinen Eksi 25 Derneği
ile “Eksi 25 Çocuk Köyü Projesi
Uygulama ve İşbirliği
Protokolü” imzaladı. Trans Anadolu
Doğalgaz Boru Hattı Projesi
Sosyal ve Çevresel Yatırım Programları
(TANAP-SEİP) kapsamında
desteklenen “Eksi 25
Çocuk Köyü Projesi” protokolü
için Odunpazarı Belediye Başkanı
Kazım Kurt’un makamında
imza töreni gerçekleştirildi. İmza
törenine, Başkan Kurt ve Eksi 25
Derneği Yönetim Kurulu Başkanı
Burak Karakaya katıldı.
İmzalanan Eksi 25 Çocuk Köyü
Projesi Uygulama ve İş Birliği
Protokolü kapsamında, Gültepe
Mahallesi’nde bulunan Üniversite
Evleri Sosyal Tesis Binasında
yapımı tamamlanan Odunpazarı
Halk Merkezi’nin birinci katı Eksi
25 Derneğine tahsis edilecek.
Eğitimde iş birliğine yönelik yapılacak
her türlü çalışmada çocuğun
üstün yararı gözetilecek.
Çalışmalar bilimsel alan yazınına
uygun olarak gerçekleştirilecek.
ESKİŞEHİR’DEKİ ÇOCUKLAR
İÇİN YARARLI ÇALIŞMALAR
YAPILACAK
İmza töreninde konuşan Başkan
Kurt, Odunpazarı Belediyesi ile
Eksi 25 Derneği arasında imzalanan
protokolün her iki tarafa da
hayırlı olmasını diledi. Gültepe
Mahallesinde bulunan Halk Merkezi’nin
bir bölümünü çocukların
eğitimi için Eksi 25 Derneği’ne
tahsis ettiklerini söyleyen Başkan
Kurt, “Tahsis ettiğimiz bu
alanda, Eskişehir’deki çocuklar
için yararlı çalışmaların yapılacağına
inanıyorum” dedi. Başkan
Kurt, Burak Karakaya ve Eksi 25
Derneği çalışanlarına teşekkür
etti.
ÇOCUK DOSTU BELEDİYE
ÇALIŞMALARI İÇİN BAŞKAN
KURT’A TEŞEKKÜR ETTİ
Protokolün herkes için hayırlı olmasını
dileyen Karakaya, çocukları
güçlendirmek üzere kurulu
bir sivil toplum örgütü olduklarını
belirtti. Karakaya, “Çocukların
katılımcı ve etkin bir şekilde
yararlanacakları bir yapı oluşturmak
için Odunpazarı Belediyesi
ile işbirliğine gittik. Çocuk dostu
belediye çalışmalarından dolayı
Başkan Kurt’a ve tüm belediye
çalışanlarına teşekkür ediyorum”
diye konuştu.
25
Korona sürecinde YKS’ye
girecek öğrencilere 10 öneri
Tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs
2021 Yükseköğretim Kurumları Sınavı’na
(YKS) girecek öğrencileri de büyük
oranda etkiledi. Öğrencilerin birçoğu “Bu
sınav hayatımı belirleyecek. Ya kazanamazsam?”
gibi yaygın endişeleri taşıyorken üstüne
“Ya sınavda virüs kaparsam?” gibi
düşünceler de eklenmiş durumda. Sınava girecek
olmak başlı başına bir kaygı sebebi
iken üstüne virüsün gündemde olması öğrenciler
için baş etmesi zor bir hal aldı. Peki
öğrenciler kalan kısa sürede bu zamanı nasıl
değerlendirebilir? Uzmanlar sınavına girecek
öğrenciler için 10 önemli öneride bulundu.
Uzmanların öğrencilere 10
önemli önerisi ise şöyle;
• Sonuç odaklı değil de
süreç odaklı bakabilmek
kaygınızı hafifletecek ve
sınava daha rahat girmenizi
sağlayacaktır.
• En çok verim aldığınız
saatlerde çalışmalarınızı
yapabilir, konu
eksiklerinizi listeleyip
günlük ve haftalık ders
çalışma planları yapabilir,
bu konuda destek
alabilirsiniz.
• Ders çalışma isteğinizin
olmadığı zamanlarda,
o hâlinize saygı
duymalı, kendinizi zorlamamalısınız.
• Kendinize, yapabileceğiniz ölçüde ve
gerçekçi hedefler belirleyin. Gerçekçi olmayan
hedefler ve beklentiler, sizin çalışma
motivasyonunuzdan başarıya olan inancınıza
kadar birçok konuda olumsuz tutumlar
sergilemenize sebep olabilir.
• Evde deneme çözerken
maskeli çözebilirsiniz,
böylelikle gerçek
sınavın
provasını
yapmış olursunuz.
• Sınava yönelik gerekli hijyen tedbirlerinin
alınacağını, önlemler alınacağı zaman
virüsün bulaşamayacağını bilin ve sınav
anında sadece sınav sorularına odaklanın.
• Salgınla ve sınava yönelik süreçle ilgili
haberlerden ve sosyal medyadaki olası bilgi
kirliliğinden uzaklaşın.
• Sosyal ilişkilerinizi şu koşullarda da
mümkün olduğunca iyi tutmanız, arkadaşlarınızla
görüntülü konuşmalar yapmanız dayanıklılığınızı
arttıracaktır. Ancak size iyi
gelmeyen, olumsuz konuşmalarla iç karartan
kişilerden bir süre uzakta kalmaya; size
iyi hissettiren, güzel enerji veren kişilerle
daha sık iletişimde olmaya özen gösterin.
• Evde olmak, aktivitelerden uzak kalacağınız
anlamına gelmiyor. Size mutluluk
veren, keyifli hissettiren hobilerinizi ve aktivitelerinizi
yapmayı ihmal etmeyin. Müzik
dinleyebilir, dans edebilir, resim çizebilirsiniz.
• Vücudunuzu hareketsiz bırakmayın,
her gün 10 dakika bile olsa egzersiz yapabilirsiniz.
Stresinizi hafifletecek nefes egzersizlerini,
yoga ve meditasyon yapmayı
da şu süreçte deneyebilirsiniz. Normalde
yapmasanız dahi sınavın yaklaştığı şu
günlerde deneyerek yalnızca kendinize
odaklanmanın,
anda kalmanın
dinlendirici etkisini
keşfedebilirsiniz.
26
Mihalıççık ilçesinde yaşayan 62 yaşındaki Yurttaş ayaş ;
Geyik boynuzlarından mükemmel heykeller yapıyor.
Geyik boynuzları
O’nun elinde
sanata dönüşüyor
Eskişehir Mihalıççık İlçesi Ilıcalar
Mahallesi’nde oturan 62 yaşındaki
Yurttaş Ayaş’ın, geyik boynuzundan
yaptığı insan ve hayvan figürleri
büyük beğeni topluyor.
Yaptığı figürlerin eskiden fildişinden
yapıldığını belirten
Yurttaş, “Ben
geyik
boynuzunu
keşfettim.
Geyik
boynuzunu
fildişi gibi çok
dayanıklı
olduğu için
tercih ettim.
Çiftleşme
döneminden sonra
geyikler Şubat - Nisan
ayları arasında
boynuzlarını dökerler.
Geyik
boynuzlarını
çobanlardan ve
dağ köylülerinden
satın
alıyorum” diyor.
Eskişehirli Boynuz Heykelciliği sanatını
icra eden Yurttaş Ayaş, doğadan bulduğu
geyik boynuzlarıyla çeşitli figürler yapıyor.
Açığı sergilerle yaptığı eserleri sergileyen
Ayaş, geyik boynuzunun sert olması
nedeniyle zor işlendiğini söyledi.
HOBİ OLARAK BAŞLADI
Daha önce Mihalıççık İlçesine bağlı köy
olan Ilıcalar Mahallesi'nin muhtarlığını da
yapan Yurttaş Ayaş, 21 yıl önce hobi olarak
geyik boynuzlarından çeşitli figürler
yapmaya başladığını söyledi.
Ayaş, dayanıklı olması nedeniyle geyik
boynuzunu tercih ettiğini belirterek, “Bu
tür figürler geçmişte fildişinden yapılıyormuş.
Ben de geyik boynuzunu keşfettim.
Geyik boynuzunu fildişi gibi çok dayanıklı
olduğu için tercih ettim. Geyik boynuzlarını
çobanlardan ve dağ köylülerinden
satın alıyorum. Figürlerime kartaldan başladım.
Çünkü kartal hayranıyım. Sonradan
insan ve hayvan figürlerine yöneldim.
Kimseden yardım almıyorum. Atölyem
yok. Geyik boynuzu, çok dayanıklı ve zor
işlenen bir malzeme. Bazı eserleri 3 ayda
zor tamamlayabiliyorum" dedi.
GEYİK BOYNUZU İŞLEMEK ZOR VE
SABIR İSTİYOR
14 yaşında İstanbul’da bir inşaat firmasında
işe girdiğini ve 1999 yılında emekli
olduktan sonra tekrar köyüne döndüğünü
ifade eden Yurttaş Ayaş, kendisini oyalamak
için boynuz heykelciliği sanatına başladığını
söyledi.
İlk başlarda köylülerin kendisiyle dalga da
geçtiğini ifade eden Ayaş, “Geyik boynuzu
işlemesi zor ve sabır isteyen bir iş. Bu
yüzden ilk eserim bir tespih olmasına
rağmen üzerinde hayli
vakit harcadım. Tecrübemle sabittir
ki bir mermeri işlemek bir
geyik boynuzunu işlemekten çok
daha kolay. Tarihi figürler hep ilgimi
çekmiştir. Eski medeniyetlerin
fildişinden yapmış olduğu
eserleri inceleme fırsatım oldu.
Fildişine yakın olması nedeniyle
geyik boynuzunu tercih ettim”
şeklinde konuştu.
GEYİK BOYNUZU İÇİN GEYİK
ÖLDÜRMÜYORUZ
Geyik boynuzlarını çobanların ve ormana
yakın köylerde yaşayanların bulup kendisine
getirdiğini belirten muhtar Ayaş, kendisinin
de boynuzu getirenlere bir miktar
para ödediğini anlattı. Bölgelerinde çok
fazla geyik yaşadığını ve boynuz için
geyik öldürmediklerini de belirten Ayaş,
“Ben bu boynuzları diğer bir deyişle hammaddeyi
bulabilmek için ormanda uzun
süreli yürüyüşler yapıyorum. Bu arayış
çok vaktimi alsa da doğada geçirdiğim
vakit boyunca daha rahat ve net düşünebiliyorum.
Böylelikle yaptığım işe daha iyi
odaklanıyorum. Çoğu zaman hammaddeyi
dağ köylerinde ki çobanlardan satın alıyorum.
Erkek geyikler çiftleşme mevsimi
geldiğinde boynuz boynuza dövüşüp sürü
içindeki diğer erkeklere üstünlük sağlamaya
çalışır. Bu dönem içerisinde boynuzları
ciddi zararlar görebilir. Bu yüzden
çiftleşme dönemi bittikten sonra geyikler
Şubat - Nisan ayları arasında boynuzlarını
dökerler. Geyik boynuzları her yıl gelişen
kemiksi bir yapıya sahiptir ve sadece
erkek geyiklerde bulunur. Yeni çıkan boynuzlar
kalın bir kadife tabakanın içinde
gelişir ve bu tabaka içindeki kemik sertleşene
kadar birkaç ay boyunca boynuz
üzerinde kalır. Daha sonra bu tabaka geyikler
tarafından ağaç ya da kaya gibi sert
cisimlere sürtülerek boynuzdan ayrılır.
Ayrılan bu boynuzlarla heykellerimi yapıyorum”
diye konuştu.
GEYİK BOYNUZU 300-400
YIL DAYANABİLİYOR
Geyik boynuzunun 300- 400 yıl tahriş olmadan
dayanabileceğini ifade eden Ayaş,
“Köydeki evimin bir odasını atölyeye çevirdim.
4 metre uzunluğunda bir tahtanın
üzerinde, eğe, kesme demirler, çelik sivri
uçlar ile bu sanatı yapmaya çalışıyorum”
dedi.
ÇEŞİTLİ SERGİLER AÇTI
Boynuz heykelciliği sanatçısı Yurttaş Ayaş,
Eskişehir’de açtığı çeşitli sergilerde eserlerini
sergiledi. Sanatçı Ayaş, ayrıca Eskişehir
Mihalıççık İlçesi Ilıcalar
Mahallesi’ndeki evini de sergi salonuna
çevirdi. İsteyen sanatseverler Ayaş’ın
evindeki sergi salonunu da gezebiliyorlar.
27
İBB Başkanı İmamoğlu “İşte Yılmaz Büyükerşen
ağabeyimiz, Ahmet Ataç ağabeyimiz.”
“Eskişehir’in ağabeyleri
Tepebaşı Belediye Başkanı Dt. Ahmet Ataç,
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem
İmamoğlu ile bir araya geldi. Başkan İmamoğlu,
“Ahmet Ataç benim ilçe belediye
başkanlığımdan beri sıcak temasımız olan
bir ağabeyim. Eskişehir’in ağabeyleri de
zaten kuvvetlidir. İşte, Yılmaz Büyükerşen
Ağabeyimiz, Ahmet Ataç Ağabeyimiz” dedi.
Tepebaşı Belediye Başkanı Dt. Ahmet Ataç,
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı
Ekrem İmamoğlu ile ArtContact İstanbul
Çağdaş Sanat Fuarı’nda bir araya geldi.
Başkan Ahmet Ataç, fuarın açık ve kapalı sergi
alanında Tepebaşı Belediyesi’nin koleksiyonunda
yer alan eserleri, Başkan Ekrem İmamoğlu’na
ve eşi Dilek İmamoğlu’na tanıttı.
Ataç, eserlerin yanı sıra Tepebaşı Belediyesi’nin
sanat organizasyonları hakkında da İmamoğlu
çiftine bilgiler aktardı.
İmamoğlu: İşte Yılmaz Büyükerşen Ağabeyimiz,
Ahmet Ataç Ağabeyimiz
Başkan Ataç’ı başarılı çalışmalarından
dolayı kutlayan Başkan
İmamoğlu, “Ahmet Ataç
Başkanımı, İstanbul’da
görmek çok güzel, hoş geldiniz.
Başkanımız iyi ki gelmiş, kendisi severek
takip ettiğimiz bir başkanımız. Benim ilçe belediye
başkanlığımdan beri sıcak temasımız
olan bir ağabeyim. Eskişehir’in ağabeyleri de
zaten kuvvetlidir. İşte Yılmaz Büyükerşen Ağabeyimiz,
işte Ahmet Ataç Ağabeyimiz. Hepimizin
yolları açık olsun, sanatla olsun.
Tepebaşı’nın çok güzel ve renkli çalışmalarını
gördük. Tepebaşı toprağının, sanatla bir araya
gelmesi çok müthiş bir fikir. İnşallah Tepebaşı’nda
da buluşuruz. Zaten bir Eskişehir zi-
Kuvvetlidir”
yaretimiz olacak. Tepebaşı Belediyemizin hazırladığı,
‘Eskişehir: Kökleri Derinde Yepyeni
Bir Şehir’ kitabını da incelemek istiyorum”
sözlerini kullandı.
Başkan İmamoğlu’na ilgisinden ve sözlerinden
dolayı teşekkürlerini ileten Başkan Ataç da
“Sayın Ekrem İmamoğlu ile birlikteliğimiz uzun
bir geçmişe dayanıyor. Kendisi sadece İstanbulluların
değil, tüm ülkemizin beğenisini kazanmış
bir isim. Değerli eşi Dilek Hanım ile
birlikte ilk fırsatta yeniden Eskişehir’e bekliyorum.
Tepebaşı’nın örnek projelerini bir kez
daha yerinde görmesini ve Eskişehirliler ile bir
araya gelmesini çok isterim” diye konuştu.
Başkan Ataç ve Başkan İmamoğlu, Tepebaşı
Belediyesi’nin sanat eserleri önünde hatıra fotoğrafı
da çektirdi.
28
Usta sanatçı Prof. Süleyman Saim Tekcan’dan Tepebaşı Belediye övgüsü
Tepebaşı’na Türkiye
adına müteşekkiriz”
Tepebaşı Belediyesi’nin ArtContact İstanbul
Çağdaş Sanat Fuarı’nda bulunan
sanat eserlerini inceleyen usta sanatçı
Prof. Süleyman Saim Tekcan, Tepebaşı
Belediyesi’nin sanata üstün seviyede
hizmet verdiğini belirtti.
Tepebaşı Belediyesi, koleksiyonundaki
nadide sanat
eserlerini ArtContact İstanbul
Çağdaş Sanat Fuarı’nda sergilemeye
devam ediyor.
Tepebaşı’nın açık ve kapalı
alanlarda sergilenen eserleri,
sanatseverlerin yanı sıra usta
sanatçılardan da övgü topluyor.
Ünlü ressam, sinema oyuncusu,
heykeltıraş, baskı, grafik, gravür
sanatçısı ve öğretim üyesi
Prof. Süleyman Saim Tekcan da
Tepebaşı Belediyesi’nin sanat
eserlerini inceleyen isimlerden
oldu.
TEKCAN: TÜRKİYE ADINA
MÜTEŞEKKİRİZ
Prof. Tekcan’a eşlik eden Başkan
Ataç da sanatçıya eserleri
tanıttı. Geçmişte Tepebaşı Belediyesi’nin
Uluslararası Sanat
Çalıştayı’na da katılan Tekcan,
Başkan Ataç’a teşekkür ederek,
“Eskişehir deyince akla sanata
gönül veren iki isim, Yılmaz Büyükerşen
ve Ahmet Ataç gelir.
Sanata gerçekten çok az belediye
üstün seviyede hizmet veriyor
ve bunlardan bir tanesi
de Tepebaşı Belediyesi. Bu konuda
gerçekten Türkiye adına
müteşekkiriz. Sağ olsun, var
olsun. Böyle güzel bir koleksiyonu
İstanbullular ile bir araya
getirdiği için de teşekkür ediyoruz”
dedi.
“ESERLERİ GÖREN
VATANDAŞLARIMIZIN
YÜZÜ GÜLÜYOR”
Sanatın olduğu yerde güzel
şeylerin bulunduğunu kaydeden
Başkan Ataç ise “Saim Bey
ile bizim Uluslararası Sanat Çalıştayı’nda
beraberdik. Kendisi
sanatı ile bizim organizasyonumuza
yıllar öncesinde değer ve
renk kattı. Uzun süre önce resmettiği
eseri, bugün burada
sergileniyor. İşte, bu sanatın
güzelliği ve gücünün bir örneği.
Biz de bu güzellikten ve güçten
aldığımız kuvvetle sanata destek
olmaya, sanatçının yanında
yer almaya devam ediyoruz. Bu
etkinlikte kendisine rastlamam
da çok mutluluk verici oldu.
Sanat gerçekten çok önemli bir
dünya görüşü, felsefe ve kucaklamadır.
Özellikle bugünlerde
Türkiye’nin en büyük ihtiyacı,
insanlarımızın birbirini kucaklamasıdır.
Sanat eserlerini
gören vatandaşlarımızın gerçekten
yüzü gülüyor. Sanatın
olduğu yerde insanlık ve her
zaman güzel şeyler bulunur.
Saim Hocamıza da sanata katkıları
için teşekkür ediyorum”
sözlerini kullandı.
Başkan Ataç buluşmada Prof.
Tekcan’a “Eskişehir: Kökleri Derinde
Yepyeni Bir Şehir” kitabını
armağan etti.
29
İYİ BİR KAN DOLAŞIMI
AndulasyonİÇİN ÇOK ÖNEMLİ
Terapi
Fizyomer Terapia Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Tıp Merkezi, Tıbbi Direktörü
Dr. Türkan Tünerir “Andulasyon Terapi” hakkında bilgi verdi.
Sağlığın devamı için gereken en önemli
unsurlardan birinin iyi bir kan dolaşımı
olduğuna dikkat çeken Uzm. Dr. Tünerir,
“ Sağlıklı bir kan akışı, hayati fonksiyonların
sürdürülebilmesi için son derece
önemlidir. Bunun nedeni, sağlığımız için
ihtiyaç duyduğumuz herşeyin vücudumuzdaki
ilgili bölgelere kan ile taşınmasıdır.
Dolaşım sistemi, tüm organları ve
dokuları gece gündüz beslemekle görevlidir.
Bu nedenle andulasyon terapi kan
dolaşım sistemini destekler ve daha iyi
bir kan dolaşımı sağlar” dedi.
“Andulasyon terapi kan dolaşımını
düzenleyerek daha hızlı iyileşme
sağlar”
Andulasyon Terapi’nin daha hızlı
iyileşme sağladığına dikkat çeken
Uzm. Dr. Tünerir, “Andulasyon terapisi,
kan dolaşımını düzenler,
dolayısıyla kan akışını ve kanın
viskozitesini iyileştirir. Damar
duvarının sağlıklı ve esnek bir şekilde
genişleyip daralmasını sağlayarak iltihaplanmaları
önlerken, damarları daraltan
ve kan akışını bozan plak oluşumunu
da engeller, kan basıncını düzenler. Daha
iyi bir kan dolaşımı sayesinde başta oksijen
ve besinler olmak üzere yaşamsal
bileşenler vücudun her noktasına ulaşmış
olur“ dedi.
enerjik sürdürebilme şansımız artar.
Daha iyi bir kan dolaşımı beraberinde,
daha hızlı iyileşme,
daha az kramp,
daha az varis, daha
az yorgunluk, daha
iyi kan değerlerinin
oluşmasını sağlar” ifadelerini
kullandı.
Andulasyon
terapinin
vücutta
sağladığı
faydalar
Andulasyon
Terapinin
vücutta sağladığı faydalara dikkat
çeken Uzm.Dr. Tünerir , “ Andulasyon
Terapi, ödem ve selülitte azalma sağlar.
Metabolizmayı aktive eder. Karın bölgesindeki
yağları azaltır. Kolajen üretimini
arttırarak daha sağlıklı ve sıkı bir cilt
sağlar. Lenf akışını uyarır, savunma sistemini
güçlendirir. Lenf ödemi azaltır.
Vücuttan su ve yağ atılımını hızlandırır.
Stres yönetimi ve gevşemeye destek
olur. Daha kaliteli uyku ve strese direnci
arttırır. Kronik ağrıları giderir. Kısa sürede
iki beden zayıflatır. Vücutta bulunan
tüm sıvıların salınımını
(osilasyonunu) sağlar. Otojen sağlık
kaynakları (kendi kendini iyileştirme
mekanizmaları) ile kan
ve lenf dolaşımının aktivasyonu
için çok etkili bir yöntemdir.
Andulasyon yalnızca
bir organ veya bir organ sistemi
üzerinde etki göstermek
yerine, organizmanın
önemli fonksiyonlarının üzerinde bütüncül
ve pozitif bir etki sağlar.
Sağlığın
yeniden kazanılmasını
ve sürdürülmesinin
temelini
oluştu-
rur” dedi.
“İyi bir kan dolaşımı sonucunda
daha enerjik bir hayat”
İyi bir kan dolaşmı beraberinde
daha canlı ve enerjik bir hayatı
getirdiğine dikkat çeken Uzm.Dr.
Tünerir, “ Andulasyon terapisi ile
kan akışı düzenlenmiş ve güçlendirilmiş
olup, organizmanın ihtiyaç
duyduğu besin öğeleri ve
oksijenin biyolojik enerji
ATP’nin üretildiği mitokondriye
taşınımı daha sağlıklı
hale gelir. Böylelikle yaşam
yolculuğunu daha canlı ve
30
Yazın
tüketilecek
olan 5 süper
sebze
Karaciğer dostu olarak bilinen enginar,
Enginar: yapılan araştırmalar sonucunda içerdiği
vitamin ve mineral yoğunluğu ve anti toksin özelliği ile birçok
hastalıkta destek tedavi olarak da özellikle yapraklarından
gıda desteği olarak faydalanılmaktadır. Enginar aynı zamanda
mide ve sindirim sistemi dezenfektanı olarak da bilinmektedir.
Bunun dışında kalp hastalıklarında, romatizma ve gut da,
safra kesesi ve karaciğer rahatsızlıklarında faydalıdır. Enginar
yemeği yaparken sadece taban bölümü değil, yapraklarının da
pişirilip dip kısmının sıyrılarak yenmesi tavsiye edilir.
Bezelye: Protein,
lif ve nişasta açısından
zengin bir sebzedir. A, C
ve B vitaminlerinin
yanı sıra demir, potasyum
ve fosfor gibi mineralleri
de içinde
barındıran besleyici bir
sebzedir. Bezelye bir
çok yemek çeşidinde kullanılabilir,
ayrıca soğuk yemeklerde
ve çorbalarda da
kullanılabilir.
Protein ve vitaminler açısından son derece
Bakla: zengin bir sebze olan baklanın taneleri tazeyken
yeşil, kuruyunca açık kahverengidir. Kuru bakla, taze baklaya
göre daha besleyicidir. Kuru baklanın 100 gramında
yaklaşık olarak 25 gr. Protein, 60 gr. Karbonhidrat vardır. Ayrıca
bakla B1, B2, B6 ve K vitaminlerinin yanı sıra potasyum
ve magnezyum mineralleri açısından da oldukça zengindir.
Demir deposu olarak bilinen ıspanak ayrıca
A, B, C ve E vitaminlerinden, mag-
Ispanak:
nezyum, fosfor ve iyot mineralleri ve protein açısından da çok
zengin bir sebzedir. Bu nedenle vücudun direncini arttırır,
özellikle bahar aylarında nükseden hastalıklara karşı vücudu
korur. Kemik ve
karşı koruyucudur.
Ispanağı
salata
olarak,
kıymalı
veya
zeytinyağlı
yemek olarak
hata atıştırmalıklar
içerisinde
bile kullanabiliriz.Tüm
dişleri de güçlendirir. Diş çürümelerine
bu
faydalarının yanında ıspanak
gut hastalarına,
eklem iltihabı olanlara, böbrek taşı şikayeti olanlara tavsiye
edilmez.
Havuç:
Salatalarda, her türlü et ve sebze yemeklerinde
ayrıca taze sıkılmış sebze suyu olarak
kullanılabilir. Unutkanlığa karşı kullanımı yaygındır. Son yıllarda
erken bunama, Alzheimer, kap krizi, kronik baş ağrılarında,
deri ve akciğer kanserine karşı kullanılmaya
başlanmıştır.
31
Gezi
ZEKİ
PEKGENÇ
TAJ MAHAL
Seyahat ederken bazen hiç
öngörmediğiniz, planlamadığınız olaylarla
karşı karşıya kalabiliyorsunuz.
Bu gibi durumlar bazen sıkıntı verici olabiliyorsa
da kimi zaman da
yaşamınızda ancak bir kez
görebileceğiniz ilginç ve anlamlı bir olguya
tanıklık edebiliyorsunuz. Bir
Hindistan seyahatimizde böyle bir sürpriz
yaşadık. Turun normal akışına
göre Fatehpur Sıkri antik şehrini
gezdikten sonra akşam üstü Agra
şehrine varacak ve otelimize
yerleşecektik. Ertesi gün de Taj
Mahal’i ziyaret edecektik.
Otobüsümüz Agra’ya
yaklaşırken Hindli rehberimiz
aldığı bir son dakika
haberini bize iletti.
Hindistan’ı ziyaret eden
bir ülkenin başbakanı
yarın Agra’ya geleceği için
Taj Mahal ziyarete
kapanacakmış. Bu nedenle,
rehberimiz akşamüstü şehre girer
girmez bugün açık olan Taj Mahal’e
gidilmesini önerdi. Çok yorucu bir gün
geçirmiş olmamıza rağmen bu öneriyi
zorunlu olarak kabul ettik.
TAJ MAHAL’İ 18 HAZİRAN
GÜNÜ GÖRMEK
Taj Mahal kompleksinin dış giriş kapısına
geldiğimizde inanılmaz bir insan selinin
içeriye girmekte, bir o kadar kişinin de
çıkmakta olduğunu gördük. Dış bahçesine
geçtiğimizde mahşeri bir kalabalıkla
karşılaştık. Anıtsal ana giriş kapısından asıl
bahçeye girip kafamızı kuzeye çevirince nefesimiz
tutuldu; karşımızda muhteşem Taj
Mahal. Dünyanın 7 harikasından biri. Ne var
ki harikulade bahçede ve Taj Mahal
32
18 Haziran Günü Taj Mahal
(türbesinin) çevresinde yürümek mümkün
değil. Bu kadar kalabalık olmasının nedeni;
bugün (18 Haziran) burada yatan Babür Kralı
Şah Cihan’ın sevgili eşi Mümtaz Mahal’in
ölüm yıl dönümü olması imiş. Farklı din ve
inançlardan binlerce insan, çoluk-çocuk onu
anmaya ve ziyarete gelmiş. Hindular müzik
çalıyor. Müslüman gençler bizim pek alışık
olmadığımız şekilde gösteriler yapıyor, sloganlar
atıyor, açtıkları bayraklarla yürüyüş
yapıyorlar. Binlerce insan türbenin dörtbir
tarafını doldurmuş. Bir Müslüman kadının
ölüm yıldönümünün böyle anılması çok ilginç.
Bu mahşeri kalabalıktan ve Hinduların
rahatsızlık veren davranışlarından dolayı
inanılmaz güzellikteki türbenin içine
giremedik. Hatta bu muhteşem yapıyı inceleyemedik.
İstediğimiz gibi fotoğraflar
çekemedik.
Bir ünlü gezginleri ikiye ayırıyor; “Taj Mahal’i
Görenler” ve “Taj Mahal’i Görmeyenler”
olarak. Bence Taj Mahal’i görenler de
ikiye ayrılır; Taj Mahal’i 18 Haziran’da
görenler ve diğer günlerde görenler. Bir
tesadüf bize çok değişik bir olayı
yaşamamızı ve bazı şeyleri tekrar
tekrar düşünmemizi sağladı. Ölümsüz
sevginin gücünü ve insanlar üzerindeki
etkisini yaşayarak gördük.
Sevgi, vefa, anma, saygı duyma gibi
insalcıl duygular inanç, ırk, milliyet
gibi kavramların çok çok üstünde.
Değişik etnik gruplardan
ve farklı dine/felsefeye
inanan binlerce insan
bu muhteşem anıtı
görmek, görmekten
ziyade bu anlamlı
günde burada olmak
için gelmiş. Hikayesine
olan hayranlık ve
saygıdan dolayı burada
toplanmış.
Bu ilginç Taj Mahal ziyaretimizden sonra
Agra şehrinde kalacağımız otele gittik.
Geceleyeceğimiz “Taj Gateway” oteline özel
«Bindi» töreniyle girdik. Bu otel ve belki
Agra’daki diğer oteller de bulunduğu şehrin
en önemli unsuru olan Şah Cihan ve onun
sevgili eşi Mümtaz Mahal’in anısını her
köşesinde yaşatıyor. Otelde, Hint
mutfağından değişik tatların sunulduğu
akşam yemeğimizi alırken rehberimiz bize
güzel bir haber getirdi; konuk başbakanın
programı değiştirilmiş. Sabah erkenden Taj
Mahal’e tekrar gidilmesini önerdi. Sabaha
karşı kalkıp, gün doğumunda tekrar Taj Mahal’i
görmeye gittik. Dünkü mahşeri
kalabalıktan eser yok. Sabah güneşinin
aydınlattığı pürüzsüz beyaz mermer
şaheserin masmavi gökyüzü ve yemyeşil
cennet bahçesi ile uyumu olağanüstü. Bu em-
salsiz anıtmezar bir kompleks olarak tasarlanmış ve inşa edilmiş.
Bu muhteşem anıt topluluğunu; türbeyi, türbenin 4 köşesine
yerleştirilmiş ve benzersiz mimari zeka ile yapılmış minareleri,
camiyi, misafirhaneyi, muhteşem ana kapısını ve bahçesini rahat
rahat gezdik. Bu kez bol bol fotoğraf çektik.
BENZERSİZ BİR ANIT
Taj Mahal; Babür İmparatoru Şah Cihan’ın Kraliçe Mümtaz Mahal’e
olan aşkının somutlaştırılmış hali. Sevgili eşi için son dinlenme yeri
olarak yaptırmış. Henüz 39 yaşındayken, eşiyle birlikte gittiği savaş
alanında 14. çocuğunu doğururken ölen Mümtaz Mahal için inşa
edilen bu eşsiz eser benzersiz bir türbe.
Bu mermer şaheser, belki de Hindistan'ın en büyüleyici ve en güzel
anıtı. İçinde yeraldığı bu mükemmel simetrik kompleks 20.000
işçinin emeği ile 22 yılda (1630-1652) inşa edilmiş. İnşaatında her
meslek grubundan sanatçılar, hatta kuyumcular görev almış.
Bahçesi de en bilgili bahçıvanlar tarafından adeta bir cennet
bahçesi olarak düzenlenmiş. Pers mimar, Üstat İsa tarafından tasarlanan
Taj Mahal’in kubbesini Mimar Sinan’ın bir ustasının dizayn
ettiği söylenir.
17 dönümlük dikdörtgen şeklindeki bahçenin Yamuna Nehri
kıyısındaki kısa kenarına konumlandırılan Taj Mahal, altı kumtaşı
üstü de beyaz mermerden oluşan bir platform üzerine inşa edilmiş.
Yapının büyük ve zarif kubbesi tam 60 metre çapında, 24 metre
yüksekliğinde. Tam altında Şah Cihan ve Mümtaz Mahal’in mezarı
bulunuyor. Türbe girişinin üst ve yanlarına, kıymetli taşlarla Yasin
Suresi işlenmiş. Ana kubbenin çevresinde (anıtı inşa etmek için
geçen 22 yılı simgeleyen) 22 küçük kubbe var. Türbenin içi değerli
taşlarla, kıymetli beyaz mermere ince kakma işler ile işlenmiş renkli
mermerlerle dekore edilmiş. Burada mermer işçiliği ve mermere
kazınmış kıymetli ve yarı kıymetli taş işçiliği doruk noktada.
Binlerce kıymetli taş, mermerlere kusursuz bir şekilde İşlenmiş. Taj
Mahal'in yüz binlerce akik, sedef ve firuze gömülü olan
duvarlarında ayrıca 42 zümrüt, 142 yakut, 625 pırlanta ve 50 adet
çok iri inci varmış. Taj Mahal ve çevresinin yapımında harcanan
toplam paranın bugünkü karşılığının yaklaşık bir milyar dolar
olduğu hesaplanmış. Hazineyi sıfırlayan babasının daha fazla harcama
yaparak devleti zayıf düşürmesine müsaade etmeyen oğlu
Aurangzeb, onu tahtan indirmiş ve Agra Kalesi’ne hapsetmiş.
Babasına kalenin Taj Mahal’i gören doğu cephesinde küçük bir
saray yaptırmış. Şah Cihan 8 yıl boyunca Taj Mahal’i oradan
seyretmiş. Ölümünün ardından oğlu tarafından Taj Mahal’e,
hayatının aşkı Mümtaz Mahal’in yanına defnedilmiş. Şimdi eşiyle
birlikte yatıyor…
Bugün türbenin içine de girebildik. Dış görünümün ihtişamına
karşın mozolelerin bulunduğu iç kesim biraz kasvetli. Ancak, mermer
ve kıymetli taşların işçiliği, renk uyumu olağanüstü. Esasen bir
türbe olan bu yapıda gördüğümüz mozeleler (sandukalar) gerçek
mezar değil. Şah Cihan ve eşinin mezarları daha aşağıda bir
bölgede.
Taj Mahal, 1983 yılında; "Hindistan'daki Müslüman Sanatının
Mücevheri ve Dünya Mirasının Evrensel Olarak Hayranlık
Uyandıran Başyapıtlarından Biri" olduğu için UNESCO Dünya
Mirası Listesi'ne girdi. İkinci Taj Mahal ziyaretimizde sertifikamızı
da aldıktan sonra dönüp otelde kahvaltımızı yaptık. Daha sonra da
yine muhteşem bir yapıya, Agra Kalesi’ne gittik.
19 Haziran Günü Taj Mahal
Kompleksin Ana
Giriş Kapısı
33
Geçmişte gazetecilik yapmışlığı var… Futbol adamlığı var… Yazarlık var…
Bilinmeyen bir yönü de koleksiyonerlik…
“DEDEMİN VERDİĞİ OSMANLI PARASI
İLE KOLEKSİYONER MERAKIM BAŞLADI”
Eskişehirli olan ve şu anda Sivasspor'un
idari menajeri olarak görev
yapan Kerem Atılmaz, 1992
yılından beri biriktirdiği Milli
Mücadele dönemine ait askeri
objeleri, Eskişehir'deki
evinin müzeyi andıran 15
metrekarelik odasında
sergiliyor. Atılmaz 8 yaşındayken
dedesinin
verdiği Osmanlı parasıyla
koleksiyoner olmaya
merak sardı
Kerem Atılmaz gazetecilik döneminde birlikte amatör sahaların
tozunu yuttuğu arkadaşımız Erkan Midilli’ye konuştu.
Hobisi için eski askeri objeleri biriktirmeye
başlayan Atılmaz, 29 yılda kılıçtan kamaya,
madalyadan miğfere yüzlerce
parçaya sahip oldu. Evinin bir odasını
koleksiyonuna ayıran Atılmaz,
bazı objeleri müzelere
bağışlarken son olarak da
Milli Mücadele kahramanlarının
hayat hikayelerini
ele
aldığı “Korkusuzlar"
adlı
kitap da yazdı.
İSTİKBAL DERGİYE KONUŞTU
Kerem Atılmaz…
Kendisi Eskişehirli..
Herkes onu teknik direktör Rıza
Çalımbay’ın ekibinde idari menajer
olarak tanır.
15 yıldır menajer olarak görev yapan
Atılmaz aynı zamanda Milli Mücadele
dönemine ait hem Türk ordusu hem de
yabancı ordulara ait 500'ün üzerinde
farklı savaş objesine sahip bir isim.
İstikbal Dergiye bu ay konuk olan
Atılmaz hayatını ve en önemlisi de
dedesinin verdiği Osmanlı
parasıyla koleksiyoner olmaya
nasıl merak sardığını anlattı.
ES-ES FUTBOL
OKULUNA KAYIT
YAPTIRDIM”
“Eskişehir doğumluyum.
Okul hayatım Eskişehir ve
Ankara’da geçti. 1985’de
Eskişehirspor futbol okulunun
ilk kayıt
yaptıranlarından oldum.
İlkokul, ortaokul ve lise’de
hentbol ve atletizm ile
uğraştım. Ankara’da
okurken 50-75-100 metre
yarışlarında Ankara şehir
birinciliğim var”
34
15 yıldır yurt içi ve yurt dışındaki kamplar
ve organizasyonlar sayesinde gittiği her
şehirdeki antikacı ve sahafları dolaşıyor
“SPOR MUHABİRİ OLARAK
GÖREV YAPTIM”
“1994 yılında Spor muhabiri olarak
çalışmaya başladım. Sazova’da şimdiki
yeni stadyumun olduğu yerde amatör
maçların oynandığı dört adet saha vardı,
bir maçın kadrolarını alana kadar diğer
sahalarda 3-5 tane gol olurdu. O zaman
iki saatte bir otobüs kalkardı Sazova’dan.
Gidiş dönüşlerde ya polis otosu, ya ambulans
ya da galip gelen bir takımın otobüsü
ile gazete binasına gelirdim. 36’lık
film makarası verilir, her maçtan bir adet
fotoğraf çekme hakkım olurdu.
Şimdiki gibi dijital makine ile çek,
bak, beğenmezsen sil bir daha
çek imkanı yoktu. Güzel bir enstantaneyi
yada maçta çıkan bir
olayı o tek kare foto ile tamamlamam
gerekiyordu. Karanlık
odada çektiğim fotoların negatiflerini
keser, bir sonraki maça
saklardım. Eskişehir’de ki o
zaman olan sekiz adet yerel
gazeteye haberleri, puan durumunu,
maç skorlarını daktilo ile
yazar fax makinası ile gönderirdim”
“2008 YILINDA İDARİ
MENAJER OLARAK
GÖREVE BAŞLADIM”
“2005 yılında Eskişehirspor’da resmi
web sitesi koordinatörü olarak
çalışmaya başladım. Başlangıçta amatörce
bir sevdaydı benimkisi.
Stadyumda maçlarda elimde mikrofon
seremoni esnası maç kadrolarını
okuduğum da oldu, gollerden sonra
delice gol anonsları yaptığımda.
2008 sezonunda idari menajer olarak
görev almaya başladım.
Eskişehirspor’da yaklaşık 8 teknik direktör
ile çalıştıktan sonra Rıza
Çalımbay ile beraber Sivasspor, Mersin
İy, Rizespor, Kasımpaşa, Antalya,
Konya, Trabzonspor gibi kulüplerde
idari menajer olarak
çalıştım.16 yıldır Seyhan
Atılmaz ile
evliyim, 8 yaşında
Pars, 11 yaşında
Yağız isminde
iki oğlum var”.
“8 YAŞINDA
BU MERAK
Atılmaz 2005
yılında Eskişehirspor’da
göreve
başladı.
BAŞLADI”
Atılmaz, dedesinin kendisine verdiği
Osmanlı parasıyla koleksiyon
merakının başladığını belirterek “8
yaşındayken dedemin verdiği Osmanlı
parasıyla bana bir merak sardı.
Küçükken harçlıklarımla antikacılara
gidip eski paralardan satın aldırdım.
1992 yılından itibaren milli mücadele
dönemine ait askeri objeler biriktirmeye
başladım”
“YURT İÇİ VE YURT
DIŞINDA ANTİKACILARI
DOLAŞIYORUM”
“İşim gereği son 15 yıldır yurt içi ve yurt
dışındaki kamplar ve organizasyonlar
sayesinde gittiğim her şehirdeki
antikacı ve sahafları
dolaşıyorum. Milli mücadele
dönemine ait hem Türk ordusunun
hem de yabancı ordulara
ait 500'ün üzerinde
farklı savaş objesine sahibim.
Birinci Dünya Savaşı'nda
Kerem Atılmaz,
Rıza Çalımbay’ın
ekibinde bir çok
takımda görev
yaptı.
35
Atılmaz ailesi
de koleksiyon
meraklısı.
36
“Korkusuzlar" adlı kitap
büyük ilgi gördü.
Cumhuriyet'in ilanına kadar
kullanılmış askeri objeleri
biriktiriyorum"
“ÇOK DEĞİŞİK
OBJELERE SAHİBİM”
“Ay yıldızlı süvari kılıçları,
Yatağan kılıçları, kamalar,
süngüler, madalyalar,
mataralar, siper lambaları, dürbünler,
şırıngalar, mermiler,
miğferler, çarıklar, kamçılar,
barutluk, yağdanlık, kişisel
eşyalar, pusulalar, sahra telefonu,
telgraf, gibi objelere
sahibim. Şu anda söz konusu
döneme ait bende ait bulunmayan
objeleri arıyorum”
“5-6 YIL ARADIM”
"Bir Türk subayının hatıratını
okurken, İngilizlerin kullandığı
hücum düdüğü olduğunu
öğrendim. Bunun üzerine İngiliz
hücum düdüğünü
araştırdım ve 5-6 yıl sonra
bulup koleksiyonuma kattım.
Sahra telefonunu bulmak için
de 4-5 yılımı harcadım. Enver
Paşa'nın üst rütbeli subaylar
için özel yaptırdığı bir Enveriye
hançeri vardır. Sonunda
bir tane de ondan
edindim.
“MÜZELERE
BAĞIŞ DA YAPTIM”
“Osmanlı döneminden
Yeniçerilerin kullandığı
Akıncı kılıcı da koleksiyonumda
mevcut. Eskişehir'de
Kurtuluş Müzesi'ne bazı
bağışlarda bulundum. Trabzon'da
bir müzeye bağış
yaptım. Ankara'da 1. Meclis'e
de bağışta bulundum. Sivas
Devlet Tiyatrosu'nda bir yıl
boyunca 50 savaş objem
sergilendi" dedi.
“KİTAP YAZDIM”
“Birinci Dünya Savaşı'ndan
Cumhuriyet'in ilanına kadar
yaşanan işgaller ve ismi az
duyulmuş Milli Mücadele
kahramanlarının hayat
hikayelerinin yer aldığı “Korkusuzlar"
adlı kitabım
yayınlandı. Okuyanlar çok iyi
dönüş yapıyor. Buda benim
çok hoşuma gidiyor.
Ayrıntıları bilmeyen bir çok
kişi arıyor soruyor. Ben de anlatmaya
çalışıyorum”
Tarihi objeleri, halka açık ve ücretsiz
olarak sergilemek en büyük hedefi.
Evde 500'ün üzerinde farklı obje var.
“HEDEFİM VAR”
Atılmaz sona olarak en büyük hedefini de açıklayarak “ Tarihi
Odunpazarı Bölgesi'nde eski ve fiyatı uygun bir ev bulmam
halinde elimdeki tarihi objeleri, halka açık ve ücretsiz
olarak sergilemek istiyorum” dedi.
Kerem Atılmaz bir çok oyuncu ile de görev yaptı.
37
FARKLI TAKIMLARDA
KUPA KALDIRDILAR
>>
Eskişehirli isimler bu sezon farklı takımlarda
kupa kaldırarak şampiyonluk
yaşadılar. Dorukhan Toköz ile Bilal
Ceylan Beşiktaş ile önce lig, ardından
Türkiye Kupası şampiyonluğunu yaşadı.
>>
Eskişehirli oyuncu Gökhan Köseoğlu’nun
kaptanlığını yaptığı Bucaspor,
2. Lig şampiyon olurken
kupayı Gökhan kaldırdı. Yine Mustafa
Denizli’nin ekibinde görev
yapan Gökhan Karaaslan ise antrenör
olarak kupa sevinci yaşadı.
Beşiktaş ligi iki kupa
ile kapatırken iki
Eskişehirli oyuncu
da siyah-beyazlı
takımda kupa
mutluluğu yaşadı.
Dorukhan ve
Bilal’in kupa
sevinci
38
DORUKHAN VE BİLAL’İN ÇİFTE KUPA SEVİNCİ
Eskişehirspor alt yapısından yetişen Dorukhan Toköz ile Bilal
Ceylan Beşiktaş ile önce lig, ardından Türkiye Kupası şampiyonluğunu
yaşamanın gururunu tattılar.
Eskişehirspor’un son dönemde yetiştirdiği oyuncular Süper
Lig’de önemli yerlere gelmeyi başarıyor.
Beşiktaş’a daha önce transfer
olan ve Avrupa’ya gidileceği konuşulan
Dorukhan Toköz’ün yanı sıra geçtiğimiz
devre arasında
Siyah-Beyazlılara imza atan ve son
haftalarda sürekli kadroda yer alan
Bilal Ceylan çifte şampiyonluk yaşadı.
Beşiktaş ligin ardından Türkiye
Kupası’nın da sahibi
oldu. Bu iki başarıda Dorukhan
Toköz ile Bilal Ceylan’da
kadroda yer almanın
gururunu yaşadılar. İkilinin
sosyal medya paylaşımlarına
Eskişehirsporlu
futbol severlerden de
büyük ilgi ve beğeni geldi.
Genç antrenör Gökhan
Karaaslan’da teknik adam
olarak kupa sevinci yaşadı.
GÖKHAN’IN MUTLULUĞU
Eskişehirli oyuncu Gökhan Köseoğlu’nun
kaptanlığını yaptığı
Bucaspor, İskenderun Futbol
Kulübü’nü penaltılarla eleyerek
şampiyon olurken kupayı Gökhan
kaldırdı.
Misli.com 3. Lig 1-2. Grup playoff
finalinde normal süresi 1-1,
uzatma bölümleri ise 2-2 eşitlikle
biten müsabakada penaltı
atışları sonucunda İskenderun
Futbol Kulübü’ne 5-4 üstünlük
sağlayan Bucaspor 1928,
Misli.com 2. Lig’e yükseldi.
Şampiyon takım maç sonu
büyük sevinç yaşarken kupayı
ise Es-Es alt yapısından yetişen
Eskişehirli oyuncu Gökhan Köseoğlu
kaldırdı. Bucaspor
1928 Kaptanı Gökhan Köseoğlu,
"Çok mutluyum. Tarifi
imkansız. Kelimelerle anlatmaya yetmez. Taraftarımıza söz
verdik. Bu takım şampiyon olacak dedik. Taraftarımıza buradan
selam olsun. Fırtına geri dönüyor" dedi.
ANTRENÖR OLARAK KUPA KALDIRDI
Teknik Direktör Mustafa Denizli’nin ekibinde yer alan Eskişehirli
Gökhan Karaaslan da yardımcı antrenör olarak kupa kaldırdı.
2017’de Denizli’nin yanında ilk olarak Eskişehirspor’da
görev yapan Karaaslan o dönemden bu yana deneyimli teknik
adamın Kasımpaşa ve Tractor takımlarında olduğu gibi yine
yardımcılığını yapıyor.
TFF 1. Lig play-off finalinde Altınordu’yu mağlup ederek
Süper Lig son biletini alan Altay, düzenlenen törenle kupasını
aldı. Mücadelenin sona ermesinin ardından futbolcular ve
teknik ekip büyük sevinç yaşadı. Eskişehirli genç antrenör
Gökhan Karaaslan’da
şampiyonluk
sevincini
tatmış oldu.
Bucaspor, İskenderun Futbol
Kulübü’nü penaltılarla eleyerek
şampiyon olurken kupayı
Gökhan kaldırdı.
Teknik Direktör Mustafa Denizli’nin ekibinde
yer alan Eskişehirli Gökhan Karaaslan Altay’ın
şampiyonluk sevincinde yer aldı.
Gökhan başarılı
bir sezon geçirdi.
39
KONGREDE
ADAY ÇIKMADI
Çoğunluğun aranmadığı ikinci toplantıya
188 Eskişehirspor Delegesi katıldı.
ES-ES NE HALLERE DÜŞTÜ
SAHİpSİZ
TAKIM
SAHİpSİZ
ŞEHİR
40
Genel kurul
salonuna
dev bayrak
asıldı.
>>
Eskişehirspor’un Mali
genel kurulunda Başkan
Mustafa Akgören ile
yönetimi ibra edilirken,
Seçimli olağanüstü genel
kurulda aday çıkmadığı
için kongre 17 günlüğüne
ertelendi.
>>
Ali Çelikoğlu başkanlığında
Fatih Baturaygil,
Mehmet Şimşek, Mehmet
Kahya ve Çetin Arslanboğa’dan
oluşan divan kurulu
transferin açılması
ve yönetimin oluşması
adına çalışmalar yaptı
>>
Eskişehirspor genel
kurulunda delege
Erkan Koca’nın Başkan
Mustafa Akgören’e “Alacaklarını
hiçbir yönetici
tahsis etti mi? Şehirde ki
söylentilere son verip bizleri
aydınlatılmasını istiyoruz”
diyerek bazı
sorular yöneltmesi de
dikkat çekti.
Mustafa
Akgören
görevi
bıraktı.
BORÇ 246 MİLYON
Eskişehirspor’un Olağan Mali Genel Kurulu
ve Olağanüstü Seçimli Genel Kurulu,
yapılırken yine aday çıkmadı. Öncelikle
kulübün finans durumuyla ilgili
rapor okundu. Raporda,
kulübün 246 milyon 258
bin 239 lira 48 kuruş borcu
olduğu açıklandı. Denetim
Kurulu Üyesi Okan
Mısırlıoğlu ise 2021
yılına ait Denetim
Kurulu Faaliyet
Raporu’nu okudu.
Olağan Mali
Genel Kurul
toplantısında
Yüksek Divan
Başkanı Ali
Çelikoğlu,
kulübün
2020-2021
sezonuna
ait faaliyetleriyle ilgili
yönetim kurulu
ibrasını oylamaya
sundu.
Yönetim Kurulu,
oy
çokluğuyla
ibra
edildi.
Erkan Koca hesap sordu.
“VİC-
Aday çıkmayınca
yetki Ali Çelikoğlu
başkanlığındaki
Divana verildi.
DANIM RAHAT, ALNIM AK,
BAŞIM DİK AYRILIYORUM”
24 Kasım 2019’da göreve gelen Mustafa
Akgören ve arkadaşları 11 Haziran’da
görevi bıraktı. Genel kurul sonunda
veda konuşması yapan Akgören “Birçok
proje ile geldik ama hep sorunlar ile
karşılaştık. Bundan daha iyisini
yapması için dua edeceğim
arkadaşlarımı göreve davet ediyorum.
Eskişehirspor sahipsiz kalmasın.
Geçirdiğimiz sürede bize sahip çıkan
büyük çoğunluğa, sahip çıkmasa da
kıvamında eleştiriler yapan herkese
şahsım ve yönetim kurulumuzdaki
arkadaşlarım adına teşekkür ediyorum.
Biz hakkımızı helal ediyoruz. Camia da
bize hakkını helal etsin. Huzurlarınızdan
vicdanım rahat, alnım ak, başım dik
ayrılıyorum” dedi.
DERİN HESAPLAŞMA
Eskişehirspor genel kurulunda delege
Erkan Koca’nın Başkan Mustafa
Akgören’e “Alacaklarını hiçbir yönetici
tahsis etti mi? Şehirde ki söylentilere
son verip bizleri aydınlatılmasını istiyoruz”
diyerek bazı sorular yöneltti. Kongrenin
ardından da Taraftarlar Birliği
Başkanı Murat Diri yazılı açıklama yaparak
Başkan Akgören’in kulübe verdiği
alacaklarının bir kısmını fidan
kampanyasından tahsil ettiğini açıkladı.
Başkan Akgören ise sosyal medya
hesabından açıklama yaparak
“Başkanlık yaptığım süre içerisinde,
kulübün hesabını çok tutmama rağmen,
kendi hesabımı hiç tutmadım. Sorulan
soruya gönül rahatlığı ile eski
alacağımdan tahsilat yapmadım dedim”
dedi. Derin hesaplaşmanın gündem
olması ve konuşulması kafalarda da
soru işaretleri bıraktı.
YETKİ DİVANA VERİLDİ
Olağanüstü Seçimli Genel Kurul’da Divan
Kurulu Ali Çelikoğlu ile Fatih Baturaygil,
Mehmet Şimşek, Mehmet Kahya ve Çetin
Arslanboğa’dan oluştu. Kurulda
Eskişehirspor başkanlığına aday
çıkmaması üzerine kongre üyelerince
geçici süreliğine Yüksek Divan’a
denetleme ve yürütme yetkisi verildi.
Divan heyeti transferin açılması ve
yönetimin oluşması adına çalışmalarını
sürdürüyor. Öncelikle yasağı kaldırmak
için 78 isimden imza alması gereken
kurul tek tek isimler ve avukatları ile
görüşüyor.
41