05.08.2021 Views

İstikbal Dergi Temmuz 2021 Sayısı

Eskişehir'in en çok okunan yerel gazetesi İstikbal Gazetesinin aylık yayını İstikbal Dergi Temmuz 2021 sayısı yayınlandı

Eskişehir'in en çok okunan yerel gazetesi İstikbal Gazetesinin aylık yayını İstikbal Dergi Temmuz 2021 sayısı yayınlandı

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

t

t

t

L İ D E R G A Z E T E E S K İ Ş E H İ R ’ İ N S E S İ

DERGİ

PARA İLE SATILAMAZ, ÜCRETSİZDİR AYLIK iŞ, SiYASET, SPOR ve YAŞAM DERGiSi Sayı: TEMMUZ 2021

Eskişehir’de Sürdürülebilir

VAH

ES-ES’İM

VAH…

Bir destek de

arıcılık yapan

kadınlara

geldi

Odunpazarı

ilk hasadı

Kalkanlı’da

yaptı

Ataç “Yeni

ufuklu

projelerle

yol alacağız”




BU TAŞIN

AŞIĞI

OLDUM

Eskişehir’de

“Rus Dili”

Derneği

t20’de

ESKİŞEHİR’İN

KÜLTÜREL MİRASI

YOK OLABİLİR

t18’de

t22’de

“BAZI TAKIM

ARKADAŞLARIMIN

ANNELERİNDEN DE

BÜYÜĞÜM”

EDiTöR

Murat Taşkın

“Seçim öncesi

tutulmayan sözlerin

verildiği merkez”

Bu şehirde;

Eskişehir’in Demiryollarının merkezi olacağı sözü verildikten

sonra, TÜLOMSAŞ’ın hükmi şahsiyetine son verildi…

Eskişehir’in Havacılık Merkezi olacağının sözü verildikten

sonra, Havaalanından yurtiçi uçuşları durduruldu…

Eskişehir Hızlı Treni üretecek sözü verildikten sonra, Hızlı

Tren üretimi Sakarya’ya verildi…

H H H

Eskişehir ilk yerli uçağı yapacak sözü verildikten sonra, nasıl

olduysa Kayseri çıktı ortaya…

Eskişehir’in Karayollarının merkezi olacağı ve Kuzey ve

Güney Çevre yolları yapılacağı sözü verildikten sonra, ilçe yolları

bile yapılmadı.

Eskişehir Termal Kenti olacağı sözü verildi, verildiği gibi unutuldu…

Eskişehir Balon Turizmi Kenti olacağı sözü verildi, balon daha

havalanmadan patladı.

Eskişehir ile ilgili verilen sözler hep seçimler öncesine denk

geldi.

Seçimlerden sonra verilen sözlerin hepsi unutuldu…

Yukarıda saydıklarımızın hiçbiri bakın görün; seçim gündeme

gelinceye kadar konuşulmayacak.

“Seçim” lafının gündeme gelmesi ve ağızlarda dolaşmaya başlamasıyla

birilikte, yine aynı sözler 3’üncü, 5’inci tekrarı olarak verilecek…

H H H

Eskişehir, verilen sözlerle her şeyin merkezi yapılacak!

Seçimler bitecek…

Verilen sözlerden hiçbir şey çıkmayacak…

Seçim öncesi havalarda uçuşan merkezlerin adı dahi anılmayacak.

Ta ki diğer seçim kapıya dayanıncaya kadar…

Ve Eskişehir olarak bu şehir söz verildiği gibi hiçbir şeyin merkezi

olamayacak…

Olsa olsa , “Seçim öncesi tutulmayan sözlerin verildiği merkez”

olacak!

4

t34’de

GAZETESİ’NİN AYLIK İŞ, SİYASET VE YAŞAM DERGİSİ

PARA İLE SATILAMAZ, ÜCRETSİZDİR www.istikbalgazetesi.com Sayı : TEMMUZ 2021

UĞUR OFSET MATBAACILIK, GAZETECİLİK SAN. VE TİC. A.Ş. ADINA

Sahibi : Burak TÜRKMEN

Genel Yayın Yönetmeni : Burak TÜRKMEN

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü : Murat TAŞKIN

Gazete, Haber ve Reklam :

Arifiye Mah. Yalbı Sk. No: 13/A K:6 D:10 ESKİŞEHİR

Tel & Faks : 0.222. 220 19 01 - 220 19 06

e-mail : haber@istikbalgazetesi. com

Baskı :

ÖNKA OFSET BASIM ve MATBAACILIK HİZMETLERİ

Zübeyde Hanım Mah. Sebze Bahçeleri Cad. No: 80

İSKİTLER 06070 ALTINDAĞ/ANKARA

Tel: 0.850 346 26 86 / 0.312. 384 26 85 - 384 26 86

e-posta : onkamatbaa@gmail.com


Ünlü Opera bestecisi Muhlis Sabahattin ile Eskişehir Gar binasında

karşılaşan Mustafa Kemal Atatürk arasında yaşanan diyalog…

Kemal bana bir 5 bin lira versene!

Muhlis Sabahattin Türkiye’nin

yetiştirdi en büyük bestecilerden

bir tanesi. Operalar bestelemiş

önemli bir sanatçı.

Dahası…

Batı müziğini Türk halkına tanıtan

ünlü ve kıymetli bir isim.

Mustafa kemal Atatürk’ün de

yakından tanıdığı iyi bir dostu ve

arkadaşı…

H H H

Kumpanyası ile birlikte

Anadolu’ya turneye çıkıyor. Ancak

işleri iyi gitmiyor. Eskişehir’de bir

otelde resmen rehin kalıyor. Adeta

bir mucize olmasını bekliyor. Mucize

yok. Kar her yeri kapatmış.

Kimse sokağa dahi çıkamıyor.

Sıkışmış kalmış Eskişehir’de.

H H H

Muhlis Sabahattin aslında tam

anlamıyla batılı bir adam… Frak,

Silindir Şapka, Pelerin falan

giyiyor.

Yıl 1925. Beklediği mucize nihayet

gerçekleşiyor.

H H H

Atatürk Şapka Devrimi’ni yapmış,

Anadolu’yu trenle dolaşıyor.

Anadolu’da şehirleri dolaşan treni

Eskişehir’de de duruyor. Atatürk

Eskişehir garında Duran trenin

camını indiriyor önce. Sonra da

elindeki şapkayı çıkartıyor “beyler

işte bu gördüğünüz şapkadır.”

diyor.

Sonra iniyor trenden, resmi

zevatın elini tek tek sıkıyor.

H H H

Muhlis Sabahattin duyuyor

Atatürk’ün Eskişehir’e geldiğini.

Farkını çekip, Eskişehir tren istasyonunun

yolunu tutuyor.

Bütün resmi zevat istasyonda

dizilmiş vaziyette. Böyle fraklı,

silindir şapkalı bir adam istasyon

meydanına gelince, resmi zevat

bir adım geriye çekiliyor.

İçlerinden Çoğu Amerikan

büyükelçisi geldiğini falan

zannediyor.

Muhlis Sabahattin bekleyen

zevatın önünden yürüyerek

geçiyor en ön tarafa.

H H H

Atatürk trenden iner inmez İyi

arkadaşı olan Muhlis Sabahattin

ile bir anda karşı karşıya geliyor.

-“Hayrola Muhlis?” diyor Atatürk.

“Ne arıyorsun burada?”

Muhlis Sabahattin sağa bakıyor

sola bakıyor sonra da Atatürk’ün

kulağına

eğilip, şu diyalogu

başlatıyor;

-Yolsuzum

Kemal.

Otelde rehin

kaldık. 5 TL

versene bana

diyor.

Atatürk elini

cebine atıyor.

2 TL

çıkarıyor.

-2 TL var

Muhlis.

-5 TL lazım

Kemal ne yap

et bul.

-Nereden

bulayım ki?

-Bul. Ne yap ne et bul.

Mustafa Kemal yanındaki Paşa’ya

dönüyor, “Yanında para var mı?”

diye soruyor.

-1 TL var paşam.

-3 TL oldu Muhlis.

-Koskoca Cumhuriyet kurdun 2

TL daha bulamıyor musun?

Atatürk 1 TL validen 1 TL’de emir

subayından alıyor. 5 TL’yi

Muhlis

Sabahattin

kumpanyasıyla

Muhlis

Sabahattin

tamamlıyor Muhlis Sabahattine

veriyor.

Ardından Muhlis Sabahattin

omzuna elini koyuyor “Hayırlı

turneler. Arkadaşlara selamlar.”

dedikten sonra Yoluna devam

ediyor.

H H H

Muhlis Sabahattin Atatürk’ten

aldığı 5 TL ile hemen otele

dönüyor. Kumpanyası’nda görevli

olan sanatçılara “Parayı

buldum.Toplanın gidiyoruz “

diyor. Ve böylece kumpanya

Eskişehir’den hareketle diğer

Anadolu kentlerine doğru yol

Almak üzere ayrılıyor.

Celal Sururi

Atatürk’ün

Eskişehir Gar’ında

karşılanması

5


Büyükşehir Belediyesi, düzenlediği konserlerle hem hasret kaldığımız

günleri hatırlattı hem de müzisyenlere destek oldu

Hem hasret dindiren

hem de katkı veren proje

Eskişehir Büyükşehir

Belediyesi’nin, pandemiden

ekonomik olarak etkilenen

ve zor günlerden geçiren

sanatçılara destek için

düzenlediği ‘Sahne Senin

Eskişehir’ projesi

kapsamında şehrin dört bir

yanında konserler başladı.

Büyükşehir Belediyesi’nin Temmuz ayı

içerisinde şehrin 7 ayrı noktasında

düzenlediği konserlerle Eskişehirli sanatseverler

müzik dinlemenin coşkusunu

doyasıya yaşadı. Belirlenen alanlarda

yarım saatlik sahne performanslarıyla

Eskişehirliler ile buluşan sanatçılar uzun

bir aranın ardından sahne almanın

mutluluğunu yaşadı.

Ulus Anıtı, Gazebo (Kanlıkavak), Adalar,

Hamamyolu Sanat Köprüsü, Sazova

Bilim Kültür ve Sanat Parkı, Kentpark ve

Kum Saha Bağlar Parkı’nda akşamüzeri

saatlerinde düzenlenen konserleri

dinleyen Eskişehirliler, pandeminin

getirdiği karantinalı günlerin ardından

müziğin coşkusu ile keyifli vakit geçirerek

adeta hasret dindirdi.

“Sahne Senin Eskişehir” etkinliklerinin

devam edeceğini ifade eden Büyükşehir

Belediyesi yetkilileri, etkinlikte sahne

alan sanatçılara nakdi destek

sağlanacağını belirtti. Büyükşehir

Belediyesi’nin pandemi sürecinde daima

kendilerine destek olduğunu ifade eden

sanatçılar ise, Başkan Büyükerşen’e de

böylesine anlamlı bir proje dolayısıyla

teşekkür etti.

6


Büyükşehir Belediyesi’nin tarım projeleri her geçen gün genişliyor

Bir destek de arıcılık

yapan kadınlara geldi

Eskişehir Büyükşehir Belediyesi, tarım,

hayvancılık ve ipekböcekçiliği desteklerinin

ardından arıcılık yapan kadın çiftçilere de arı

kovanı ve arıcılık ekipmanı sağlayarak destek

olmaya başladı.Gerçekleştirilen törenle

Eskişehir Kadın Çiftçiler Derneği üyeleri ve

arıcılıkla ilgilenen 41 kadın çiftçiye, Eskişehir

Büyükşehir Belediyesi Tarımsal Hizmetler

Dairesi’nin hazırladığı yaklaşık 350 kovan ile

arıcılık ekipmanı dağıtıldı.

Törene katılan Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Genel

Sekreteri Ayşe Ünlüce, “Belediye olarak imkanlarımız

dahilinde üreticilerimizi her alanda desteklemeye

çalışıyoruz. Dut fidanı, domates ve marul fidesi dağıtımları

ile başlattığımız çiftçi desteklerimize ilerleyen yıllarda lavanta,

manda, koyun hibeleri ve tohumluk mahsul üretimleri ile

devam ettik. Şimdi ise arıcılık ile ilgilenen kadınlarımıza kovan

ve ekipman desteği sağlayarak bu yolculuğumuza devam ediyoruz.

Başkanımız Prof. Yılmaz Büyükerşen ülkemizin

kalkınması için tarım ve hayvancılığının desteklenmesinin

önemini her zaman vurgulamakta. Bu projemiz

ile kadınların da üretime katkı sağlamasına

destek veriyor olmak bizleri oldukça mutlu etti.

Toplumun gelişmesinde öncü olan kadınlar üretime

katıldıkça, ülkenin geleceğine olan güvenimiz

de artıyor. Kadının elinin değdiği her şey

güzelleşiyor ve bu nedenle ülkemizde kadınların

her alanda önlerinin açılması gerekiyor. Biz de

Büyükşehir Belediyesi Yılmaz Hocamızın

önderliğinde olarak kadın emeğini desteklemeye

devam edeceğiz. Diliyorum ki bizlerin bu desteği

büyür ve Eskişehir’imiz arıcılık ve bal üretiminde

marka olur” dedi.

2’şer katlı, 20 çıtalı çam odunundan yapılmış

kovanlarını ve ekipmanlarını gerçekleştirilen

törende teslim alan kadın çiftçiler, kendilerine

olan desteklerinden dolayı başta Büyükşehir

Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen olmak

üzere tüm belediye personeline teşekkür ettiler.

7


Anadolu Üniversitesi Çocuk Eğitimi Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin

düzenlediği Klasik Gitar Yaz Programı başladı

Çocuk Üniversitesi’nde

İLK DERS

Anadolu Üniversitesi Çocuk Eğitimi Uygulama ve

Araştırma Merkezi (Çocuk Üniversitesi) tarafından

düzenlenen Klasik Gitar Yaz Programı’nın ilk dersi 29

Haziran Salı günü Japon Bahçesi’nde gerçekleştirildi.

Klasik gitarın temel çalma becerilerini kazandırmayı

amaçlayan programın ilk dersine Anadolu Üniversitesi

Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Betül Demirci, Çocuk Eğitimi

Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr.

Bahadır Yanık, Müdür Yardımcısı Prof. Dr. Serap Erdoğan,

yaz programlarının yürütücüleri ve öğrenciler katıldı.

Programın açılış konuşmasını yapan Anadolu

Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Betül

Demirci şunları söyledi: Çocuk Üniversitesi

kapsamındaki etkinlikler geçtiğimiz yıl pandemi

nedeniyle yüz yüze yapılamadı. Bu yıl Klasik

Gitar Programımız da ilk yüz yüze etkinliklerimizden

biri oldu.” Çocuk Üniversitesi’nin tarihine

de değinen Demirci, “Çocuk Üniversitemiz

2011 yılında üniversitemiz bünyesinde kuruldu.

O günden bugüne özellikle bilim, sanat, spor

alanlarında 7-17 yaşlarındaki çocuklarımız,

gençlerimizin akademik ortam deneyimlerini

tecrübe kazandırmak amacıyla programlar

yürütüldü. Bu programlardan biri de Klasik

Gitar. Klasik gitarın pek çok gencin hayatında

önemli bir rolü vardır diye düşünüyorum. Farklı

konularda 10 ayrı programın bugünden

itibaren Eylül ayının ilk haftasına kadar

yürütülmesi planlandı. Sonuç olarak bu programlara

katılacak olan öğrencilerimize, gençlerimize

keyifli ve verimli bir süreç olmasını

öncelikle temenni ediyorum. Programlarda

katkısı olan hocalarımıza ve emeği geçenlere

de teşekkürlerimi iletiyorum.”

Prof. Dr. Yanık: “Türkiye’nin her yerinden

öğrencilerimiz var”

Çocuk Eğitimi Uygulama ve Araştırma Merkezi

için ‘Çocuk Üniversitesi’ ifadesini kullandıklarını

söyleyen Merkez Müdürü Prof. Dr. Bahadır

Yanık, merkezin yaz programındaki ilk dersinin

açılışı ve tanıtımı için bir araya gelindiğini belirtti.

Prof. Dr. Yanık, sözlerine şu şekilde

devam etti: “Bugün yüz yüze programımızın

açılışını yapıyoruz. Pandemi koşulları

dolayısıyla dersimizin açık havada yapılmasını

uygun gördük ve Rektör hocamız, rektör

yardımcılarımız sağ olsunlar böyle bir imkânı

bize verdiler. Üç programımız açık havada olacak.

Bunun dışındaki programlarımızın henüz

geçiş döneminde olduğumuz için zoom

programı üzerinden, çevrim içi olarak

yapılması planlanıyor. Pandemi dönemi bize

uzaktan eğitimin de mümkün olduğunu gösterdi.

Türkiye’nin her yerinden öğrencilerimiz

8

var, talep olduğu

takdirde bunu da devam ettirmek istiyoruz.

Önümüzdeki dönemlerde eğitimlerimizin bir

kısmı yine yüz yüze, bir kısmı da uzaktan olmaya

devam edecek.”

Prof. Dr. Erdoğan: “Bugün burada

başladığımız süreç bu mücbir sebebin

bittiği gün olsun”

Öğrenmenin gerçekleşebilmesi ve anlamlı olabilmesi

için dokunmanın, hissetmenin, görmenin

gerekli olduğunu vurgulayan Çocuk

Eğitimi Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdür

Yardımcısı Prof. Dr. Serap Erdoğan, “Bugün

burada başladığımız süreç bu mücbir sebebin

bittiği gün olsun. Çocuk Üniversitesi’nin en

başta çocuklara, daha sonra ailelerine ve daha

sonra da tüm insanlığa katkı sunmasını diliyorum.”

şeklinde konuştu.

Beril Ateş: “Çocuk Üniversitesi olarak

etkinliklerimizi daha da genişletmek istiyoruz.”

Pandemi döneminde ilk kez yüz yüze bir program

gerçekleştirdikleri için mutlu olduklarını

ifade eden Çocuk Üniversitesi Yaz Dönemi

Program Koordinatörü Beril Ateş, “7-17 yaş

gruplarındaki çocuklara ve gençlere yönelik

olan dersimizi açık havada planladık.

Eğitimlerin açık havada ve sınırlı sayıda

öğrenciyle olması bizim için

daha güvenli. Çocuk

Üniversitesi olarak etkinliklerimizi

daha da

genişletmek istiyoruz. Bu

kapsamda bunun gibi

sanatsal, fen bilimleri,

sosyal bilimler, sağlık ve

spor bilimleri gibi

programları da

eğitimlerimize eklemek

hedeflerimiz arasında.”

dedi.

Prof. Tonella Tüzün:

“Anadolu Üniversitesi bu projenin yaşam

bulabilmesi için en uygun yerlerden biri”

Çocuk Üniversitesi 2021 yaz döneminde

Klasik Gitar ve Müzik Teorisi adlı iki ayrı

programı yürütme görevini üstlenen Devlet

Konservatuvarı Öğretim Üyesi Prof. Lilian

Maria Tonella Tüzün ise, “İnsanı doğru

meslekle buluşturmak gelişmiş toplumların

ortak bir özelliği, işte bu projenin amacı da tam

bu noktayı hedefliyor: çocukları sosyal,

kültürel, sanatsal bilimler ve sportif bilgiye

maruz bırakmak. Çıktıları değerlendirerek

onların yeteneklerine uygun meslek seçimi için

veriler elde etmek ve bu veriler içinden en

değerli varlıklarımız olan çocuklarımızın

yaşamlarına doğru dokunuşları yapabilmek.

Dolayısıyla Anadolu Üniversitesi bu projenin

yaşam bulabilmesi için en uygun yerlerden

biri.” diye konuştu.

Çocuk Eğitimi Uygulama ve Araştırma Merkezi

Müdür Yardımcısı Prof. Dr. Serap Erdoğan ve

Klasik Gitar Programı eğitmeni Adil Koray

Barut’un “Hatırla Sevgili” ve “Nazende

Sevgilim” şarkılarını seslendirmesiyle açılış

programı sona erdi.

Kayıtları devam eden programlara katılmak ve

programlar hakkında bilgi edinmek için

www.cocuk.anadolu.edu.tr adresini ziyaret

edilebilirsiniz.


Eskişehir’de yaşandığı anlatılan

Mitolojik bir efsane

Frigya halkı,

tanrıçaları Kibele’ye

Agdos

adlı kaya

aracılığıyla

tapınırmış.

Kibile,

Jüpiter’in(Cennetin

tanrısı)

aşkına hiçbir

zaman karşılık

vermeyen inatçı

bir tanrıça

olarak tanınır.

Jüpiter bir gün Agdos’a gizlice yanaşıp,

üzerine tohumlarını saçar. Bir zaman

sonra kayanın dibinden Agdistis doğar.

Şarap tanrısı Diyonysis, Agdistis’in sahip

olduklarına kıskançlık duyar. Zira o hem

kadın hem de erkek zevklerine erebilen

Hüsna bir yaratıktır.

Sonunda Agdistis’i şarabıyla sarhoş

eder. O çok kıskandığı erkeklik organını

oracıkta keser. Yere düşen erkeklik

organından büyük bir badem ağacı biter.

Sangonos’un (Sakarya ırmağı) kızı Nana,

ağacın ilk meyvesini göğsüne alarak

gebe kalır.

Nena bu birleşmeden Attis’i dünyaya getirir

ve onu dağlara bırakır.

Kibele

Jüpiter

H H H

Attis

büyüyünce

çok yakışıklı

bir genç olur.

Hem Kibele

hem de

Agdistis ona

karşı aşk

sarhoşluğuna

kapılır.

Delikanlının

gözü ise kral

Midas’ın güzel kızından başkasını

görmez.

Agdistis, Attis’i kendisiyle olmaya bir

türlü ikna

edemeyince, Attis

delice

kıskançlığa

kapılır ve onu

çıldırtır.

Zavallı genç

oğlan bir çam

ağacının

altında erkeklik

organını

keser.

Her şeyi

gören tanrıça

Kibele derin

bir kedere

kapılır.

Gelip onu Çam

ağacının altında gömer.

Attis’in erkeklik organından kanlar

menekşelere tohum olur.

H H H

Sevdiği delikanlının ölümüne

neden olan Agdistis ise

çektiği acılara dayanamayarak

Jüpiter’e Attis’in bedeninin

bozulmadan sonsuza

dek kalması için yalvarmaya

başlar.

Her ne kadar öldürülen kendi

oğlu olsa da zamanla Jüpiter

bile Agdistis’in hüznüne

dayanamaz hale gelir. Hatta

bir hediye verir.

H H H

Jüpiter, Attis’in saçlarının

daima uzayacağını ve serçe

Kral Midas

Agdistis,

parmağının da hareket edeceğini

söyler.

Bu sözü alan Agdistis, delikanlının

ölü bedenini alıp, Pesinus’a(Sivrihisar-Ballıhisar)

getirip gömer.

H H H

İşte; Attis bayramını da o gün ilan

eder ve mezarı korumaları için bir rahip

heyeti kurar.

Galli adı verilen bu rahipler düzenledikleri

törenlerde erkeklik organlarını (sünnet)

kesmeye devam etmişlerdir.

9


Eskişehir’in Sosyo -

Değişimi, Gelişimi ve

1800’ler

1815’16-Orduya hayvan yetiştirmek üzere

“Çifteler’de Hâra-yı Hümayun kuruldu.

1828-Osmanlı – Rus Savaşı sırasında Tuna

boylarından Anadolu’ya göç eden bir

bölüm Tatar kabilesi Eskişehir Sancağı’nda,

Çifteler’de Hâra-yı Hümayun’a yerleştirildi.

1832-Kırım’dan göç edenlerin bir bölümü

Eskişehir civarında yerleştirildi.

1831-Eskişehir şehir merkezi erkek nüfusunun

4.085 olduğu belirlendi.

1834Sadaret tarafından görevlendirilen Seyyid

Feyzullah Efendi Eskişehir’deki hamamları incelemek

üzere şehre geldi.

1836-Eskişehir “Hüdavendigar Müşirliği”

sınırları içine alındı.1840Hüdavendigar

Eyaleti’ne bağlı olarak Eskişehir’de

muhassıllık örgütü kuruldu.

-1840-1843 yılları arasında Eskişehir

muhassıllığına kent merkezinin yanı sıra İnönü,

Karacaşehir, Seyitgazi, Bilecik, Söğüt, Seferihisar

(Sivrihisar), Torbalı, Göynük ve Günyüzü

adıyla dokuz kazanın meclisi de bağlandı.

10

1840-Bilecik ve

Eskişehir

muhassılıkları

birleştirildi.

1841Eskişehir, Kütahya,

Karahisar-ı

sahip ve Karesi

sancakları Hüdavendigar

eyaletine

bağlandı.

1843-Karakeçili

Aşireti’nden 2.193

kişi Eskişehir’e,

2.899 kişi de Seyitgazi’ye

yerleştirildi.

1852-Kafkasya

göçmenlerinden

Abaza Bey Kabilesi

Çukurhisar

Mevkii’ne iskan edildi.

1859-Çerkez muhacirlerden Altıkesik ve

Besni kabilelerine mensup aileler Seyitgazi

ilçesine yerleştirildi.

1860-Çerkez ve Tatar göçmenlerin bir kısmı

Eskişehir’de yerleştirilmeye

başlandı.

1864-Büyük Çerkez Sürgünü

sonrasında Anadolu’ya gelen

Çerkezlerin bir bölümü

Eskişehir’de yerleştirildi.

1867-Eskişehir, Hüdavendigar Vilayeti’ne

bağlı Kütahya

Sancağı’nın bir kazası haline

dönüştürüldü.

1867-Eskişehir’de belediye

teşkilatı kuruldu ve ilk belediye

başkanlığı görevine Sabit

Efendi atandı.

1870/71- yıllarında Eskişehir kazasındaki erkek

nüfusunun 16.518 olduğu belirlendi.

1878- 93-Harbi (1877-78) sonrasında göç

eden Çerkezlerin bir bölümü Eskişehir’de

yerleştirildi.

1882-Anadolu’ya

göç eden Çerkez

göçmenlerin bir

bölümü

Eskişehir’de

yerleştirildi.

1884-Eskişehir’de

Ziraat Bankası’nın

şubesi açıldı.

1886 Çiftliğ-i Humayun

Çifteler’den

Mahmudiye’ye

taşındı.

1887-Abhaz göçmenlerin

bir

bölümü

Eskişehir’e

yerleştirildi.

1889-İzmit-

Eskişehir-Ankara Demiryolu’nun inşaası için

“Anadolu-Osmanlı Demiryolu Şirketi” kuruldu.

1891-1891-yılında Eskişehir’e yerleşen

“Saint Augustin de I’Assomption” rahipleri

bir okul açtılar.

1892-İstanbul - Eskişehir arasında demiryolu

inşaatı tamamlandı ve tren seferleri 19 Haziran

1892’de başladı.

1893-Eylül 1893 tarihinde çıkan

Eskişehir’de kolera salgını çevre illeri de

tehdit etti.

1893-Eskişehir- Konya Demiryolu Hattı’nın

yapım imtiyazı “Anadolu-Osmanlı Demiryolu

Şirketi”ne verildi.

1893-94--Eskişehir’de “Ticaret ve Sanayi

Odası” kuruldu.

1894-Almanlar tarafından “Lokomotif ve Vagon

Tamir Atölyesi” (Cer Atölyesi) kuruldu.

1894-Seyyah Vital Cuinet, Eskişehir kent

merkezi nüfusunun 19.023; Eskişehir

kazasının genel nüfusunun ise 67.074

olduğunu yazdı.

1896-Eskişehir-Konya Demiryolu işletmeye

açıldı.

1896-Al- manlar

tarafından eğitim dili Almanca olan bir okul

açıldı.

1897-Papa tarafından Eskişehir kaymakamı

Reşid Bey ve Belediye Reisi Sabık Ahmet

Hamdi Efendi’ye nişan verildi.

1897-Almanya tarafından Eskişehir

Kaymakamı Mehmet Reşit Bey’e dördüncü

rütbeden “Kron dö Prus” nişanı verildi.

1900’ler

1904-Eskişehir’de Osmanlı Bankası’nın bir

şubesi açıldı.1908İlk yerel gazete “Nimet”

adıyla yayımlandı.

1908-Eskişehir Kazası’nın genel nüfusunun

90.981 olduğu belirlendi.

1908-Eskişehir’de ilk sinema gösterimi yapıldı.

1908-Eylül-Ekim 1908 tarihinde Osmanlı

İmparatorluğu’nda yaşanan grev dalgası

Eskişehir’de de yankı buldu.

1909-“Eskişehir Alman Demiryolu Okulu”

(Eisenbahn Schule in Eskisehir) açıldı.

1910 Mart ayında belediye meclisi üyelikleri

için yapılan seçimde Hacı Mehmet Ali bey

en fazla oyu alarak belediye başkanı seçildi.


Ekonomik Yapısının

Kronolojisi (1815 - 2019)

1910-Eskişehir’de ilk tiyatro gösterisi “Hafiye

Zorbası” oyunu ile yapıldı.

1910-Eskişehir’de Ticaret Borsası açıldı.

1910-Dava Vekili Takiyüddin Bey tarafından

“Eskişehir” adı bir gazete yayınlanmaya

başlandı.

1911-Eskişehir gazetesinin yayın kadrosu

tarafından “Hakikat” gazetesi yayınlanmaya

başlandı.

1912-Büyük Balkan Göçü’yle Anadolu’ya göç

edenlerin bir bölümü Eskişehir’de iskan edildi.

1912-Eskişehir’in ilk şirketlerden “Demir ve

Hırdavat Şirketi” kuruldu.

1912-Zeytunzade Sadık ve ağabeyi Mehmet

Tevfik Efendi tarafından finanse edilen

“Metanet” adı altında bir gazete yayınlanmaya

başlandı.

1914-Yapılan nüfus sayımında Eskişehir

Kazası’nın genel nüfusunun 152.360 olduğu

belirlendi.

1915-Eskişehir bağımsız bir sancak (Liva)

merkezine dönüştürüldü ve Ankara Vilayeti’ne

bağlı Mihalıçcık kazası Eskişehir’e bağlandı.

1915-“Dar-ül Mualimin

Mektebi” açıldı.

1915-İdris Vehbi tarafından “Kurultay” gazetesi

haftalık olarak yayınlanmaya başlandı.-1915-

“Karacahisar Gazetesi” yayınlanmaya

başlandı.1916Eskişehir’in genel nüfusunun

161.579 olduğu belirlendi.

1916-“Eskişehir Milli Ticaret ve Sanayi

Anonim Şirketi” adıyla ilk ulusal sermayeli

şirketlerden biri kuruldu.1916“Azm ü Emel”

gazetesi yayınlanmaya başlandı.

1916-“Turan Numune Mektebi” eğitim-öğretime

açıldı

1917-“Milli Kütüphane” adıyla bir

kütüphane açıldı.

1917-“Edebi ve Mizahi bitaraf Türk Gazetesi”alt

başlığı ile “Nevzat” gazetesi yayınlanmaya

başlandı.

1917-“Şifa Yurdu” adıyla kurulan Gureba

Hastanesi hizmet vermeye başladı.

1918-“Eskişehir Çiftçi Bankası Osmanlı

Anonim Şirketi “adıyla ilk yerel banka kuruldu.

1918-Karacaşehir’de ilkbaharda panayır

kurulması kararı alındı.

1919-200 kişilik bir İngiliz birliği Eskişehir İstasyonu’nu

işgal etti.

1919-Anadolu ve Rumeli Müdafaa-ı Hukuk

Cemiyeti’nin

Eskişehir

şubesi açıldı.

1920-Çerkez

Etem Ağustos

1920 tarihinde

Eskişehir’de

Arif Oruç

aracılığıyla

“Seyyare-i

Yeni Dünya”

adıyla bir

gazete

çıkarmaya

başladı.

1920-Mustafa

Kemal Paşa

Eskişehir’e ilk

kez geldi. (21

Haziran 1921)

1920-Eskişehir’de “Hava İstasyonu

Komutanlığı” kuruldu.

1920-Milli Demiryolları İdaresi ilk kez

Eskişehir’de kuruldu. Eskişehir’in 1921

yılında Yunanlılarca işgal edilmesi

dolayısıyla Ankara’ya taşındı.

1921- I. İnönü Zaferi (6-10 Ocak

1921).1921 II. İnönü Zaferi (23

Mart-1 Nisan 1921).

1921-Eskişehir’in İşgali (19 Temmuz

1921).

1922-Eskişehir düşman

işgalinden kurtuldu (2 Eylül

1922).

1923-Eskişehir il oldu.1923‘Türk-

Yunan Halklarının Mübadelesine

İlişkin Sözleşme ve Protokol

Anlaşması’ sonrasında

1923 – 1925 yılları arasında ülkeye gelen

Batı Trakyalı Türklerin bir bölümü

Eskişehir’de iskan edildiler.

1924-Olimpiyat elemeleri Eskişehir’de yapıldı.

1924-

“Eskişehir

Lületaşı

Madeni Türk

A.Ş.” kuruldu.

1924-Almanlar

tarafından

işletilen “Lokomotif

ve Vagon

Tamir Atölyesi”

(Cer Atölyesi)

devletleştirildi.

1925-

“Sakarya

Gazetesi”

yayınlanmaya

başlandı.

1925-Eskişehir

Ticaret Borsası

yeniden

yapılandırıldı.

1926-

“Eskişehir Tayyare Bakım Atölyesi” kuruldu.

1926-Hava İstasyonu’nun adı “1’inci Hava İstasyonu”

olarak değiştirildi.

1926-“Eskişehir Tayyare Tamirhanesi” kuruldu.

1926-Eskişehir’deki ilk halk kitaplığı faaliyete

girdi.

1927-Türkiye’deki ilk nüfus sayımında

Eskişehir’in merkez nüfusu 32.341 olarak

belirlendi.

1927-“Kurt Kiremit Fabrikası” ve “Arslan

Kiremit Fabrikası” kuruldu.

1927-“Eskişehir Bankası Türk Anonim

Şirketi” kuruldu.

1928-“Eskişehir Marsilya Kiremit ve Tuğla

Fabrikası Türk Anonim Şirketi” kuruldu.

1929-Eskişehir’de ilk kez yataklı tedavi

ünitelerinin bulunduğu bir Devlet Hastanesi

kuruldu.

1929 –1933 yılları arasında Bulgaristan’dan

Türkiye’ye göç edenlerin bir kısmı Eskişehir’e

yerleştirildi.

11


1930-“Atatürk Lisesi” eğitim – öğretime

açıldı.

1930-Eskişehir Tayyare Tamirhanesi’nin adı

“Eskişehir Tayyare Tamir Fabrikası” şeklinde

değiştirildi.

1932-Demiryolları için işçi ve makinist

yetiştirmek üzere “Çırak Mektebi” kuruldu.

1932-Eskişehir Halkevi açıldı.

1932-1’inci Hava İstasyonu’nun adı “1’inci

Hava Alayı” olarak değiştirildi.

1933-Eskişehir Şeker Fabrikası üretime

başladı.

1933-Türk Hava Yolları ilk uçuşunu Ankara-

Eskişehir-İstanbul hattında gerçekleştirdi.

1935-“Malhatun İlkokulu” eğitim – öğretime

açıldı.

1935-“Necatibey İlkokulu” eğitim –

öğretime açıldı.

1935-“Yunusemre İlkokulu” eğitim – öğretime

açıldı.

1935 –1940 yılları arasında Bulgaristan’dan

Türkiye’ye göç edenlerin bir kısmı

12

Eskişehir’e

yerleştirildi.

1936-“Tayyare

Mektebi” eğitim –

öğretime açıldı.

1936-Türk Hava

Kurumu

tarafından “İnönü

Eğitim Merkezi”

kuruldu.

1936-Kalabak

Suyu Eskişehir

kent merkezine getirildi.

1937-“Eskişehir

Orman Fidanlığı”

kuruldu.

1937-Mahmudiye’de

“Öğretmen Okulu”

eğitim-öğretime açıldı.

1938-Yugoslavya ile imzalanan ‘Göç

Anlaşması’ uyarınca Türkiye’ye göç edenlerin

bir bölümü Eskişehir’e yerleştirildi.

1939-Mahmudiye’deki Öğretmen Okulu’nun

adı “Köy Öğretmen Okulu” olarak değiştirildi.

1940-Genel Nüfus Sayımı’nda Eskişehir’in

Türkiye’nin 6. büyük ili olduğu ortaya çıktı.

1940-TÜLOMSAŞ kuruldu.

1940-Mahmudiye’deki Köy öğretmen

Okulu’nun adı “Çifteler Köy Enstitüsü”

şeklinde değiştirildi.

1940-“Dumlupınar İlkokulu”

eğitim – öğretime açıldı.

1940-“İki Eylül İlkokulu”

eğitim – öğretime açıldı.

1942“Atatürk Teknik ve

Endüstri Meslek Lisesi” açıldı.

1942-Eskişehir Tayyere

Tamir Fabrikası’nın adı

“Hava İkmal Merkezi Genel

Müdürlüğü” şeklinde

değiştirildi.

1944-Sarar Terzi Atölyesi kuruldu.

1944-Şeker Fabrikası Hastanesi

hizmete girdi.

1947-Türkiye Emlak Kredi

Bankası tarafından

Eskişehir’de ilk şube açıldı.

1948-Doğum ve Çocuk

Bakımevi hizmete girdi.

1948-Hava Kuvvetleri Hastanesi

hizmete girdi.

1948-Verem Savaş Dispanseri hizmete

girdi.

1949-Göğüs Hastalıkları Hastanesi hizmete

girdi.1950Yapı Kredi Bankası tarafından

Eskişehir’de ilk şube açıldı.

1950’ler

1950-Porsuk Çayı’nın taşması sonucu

Eskişehir’de sel felaketi

meydana

geldi.

1950-“İstikbal

Gazetesi”

yayımlanmaya

başlandı.

1950–1951 yılları

arasında Bulgaristan’dan

Türkiye’ye

göç edenlerin bir

kısmı Eskişehir’e

yerleştirildi.

1951-Hava Harp

Okulu

Eskişehir’de kuruldu. Okul, 1954’de İzmir’e,

1967’de İstanbul’a taşındı.

1953-Şekerbank “Pancar Kooperatifleri

Bankası” adıyla Eskişehir’de kuruldu.

1953-Ankara-Eskişehir-İstanbul uçak seferleri

günlük olarak yapılmaya başladı.

1955-Yeni Eskişehir Tren Garı hizmete girdi.

1956-Eskişehir’de deprem oldu (Şiddeti

Richter ölçeğine göre 6,0).

1957-“Eskişehir Çimento Fabrikası T.A.Ş.” kuruldu.1958“Yüksek

Ticaret ve İktisat Okulu” kuruldu.

1958-Cer Atölyesi’nin adı “Eskişehir Demir

Yolu Fabrikası” olarak değiştirildi.

1959-“Eskişehir Porsuk Oteli” açıldı.

1959-Yüksek Ticaret ve İktisat Okulu’nun

adı “Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler

Akademisi” olarak değiştirildi.

1960-Eskişehir Porsuk Oteli binası Türk Silahlı

Kuvvetleri’ne devredildi ve “Eskişehir Orduevi”

adını aldı.

1960-Gamgam Otel (Bugünkü Büyük Otel)

faaliyete geçti

1961“Devrim” otomobilleri Eskişehir Demir

Yolu Fabrikası’nda üretildi.

1961-İsmail Ayaz Otobüs İşletmesi kuruldu.

1962-“1’inci Hava Kuvvetleri Komutanlığı” kuruldu.

1964-Entil Endüstri Eskişehir’de

kuruldu.1965Eskişehirspor kuruldu.

1965“Eston Eskişehir Beton San. A.Ş.” kuruldu.

1965-Sümerbank Basma Sanayi Müessesesi

kuruldu.

1966-Eskişehir Müze Müdürlüğü bünyesinde

arkeolojik eserler sergilenmeye başlandı.

1967-Eskişehir okuma-yazma oranında

Türkiye’de ikinci sırada yer aldı.

1968-Eskişehir Sanayi Odası kuruldu.

1968-Yabancı Dil Enstitüsü, Eczacılık Yüksek

Okulu ve Kimya Mühendisliği Yüksek

Okulu açıldı.

1968-“Milli İrade Gazetesi” yayınlanmaya

başlandı.

1969-TCDD Eskişehir Fabrikası’nda dizel

lokomotif yapımına başlandı.

1969–1978 yılları arasında imzalanan ‘Türkiye

- Bulgaristan Yakın Akraba Göçü Anlaşması’


sonucunda Bulgaristan’dan Türkiye’ye göç

edenlerin bir kısmı Eskişehir’e yerleşti.

1970-Eskişehir Tıp Fakültesi kuruldu.

1970-Eskişehir Eğitim Enstitüsü açıldı.

1971-Devlet Mühendislik ve Mimarlık

Akademisi açıldı.

1972-ETİ Bisküvi Fabrikası kuruldu.19725 kw

gücündeki Eskişehir TV’si paket program

yayınına başladı.

1972-Porsuk Barajı hizmete girdi.

1973-Anadolu Üniversitesi kuruldu.

1973- Eskişehir Organize Sanayi Bölgesi

faaliyete geçti.

1974-Arkeoloji Müzesi faaliyete girdi.

1975-Eskişehir Buzdolabı İşletmesi üretime

başladı.

1977-“Esen Makina San. ve Tic. A.Ş.” kuruldu.

1977-Arçelik Eskişehir Kompresör İşletmesi

üretime başladı.

1978-Eskişehir’in yerel hamburger markası

PİNO açıldı.

1982-Açık Öğretim Fakültesi’ne öğrenci

alınmaya başlandı.

1982-Eskişehir’deki akademi, yüksekokul ve

enstitüler Anadolu Üniversitesi’ne bağlandı.

1983-Endel A.Ş. Eskişehir kuruldu.

1983-“Sarar Giyim Tekstil San. ve Tic. A.Ş.” kuruldu.

1984-“Sonhaber Gazetesi” yayınlanmaya

başlandı.

1984-“26 Eskişehir Gazetesi” haftalık olarak

yayınlanmaya başlandı.

1985-Eskişehir Uçak Fabrikası’nın temeli

atıldı.

1985-“Esnaf Sarayı Alışveriş Merkezi” faaliyete

girdi.

1985-“TUSAŞ Motor San. A.Ş.” kuruldu.

Eskişehir’deki fabrikada F-16 uçakları için

motor üretimi gerçekleştirilmeye başlandı.

1986-“Olay Gazetesi” 15 günde bir yayınlanan

gazete olarak yayın yaşamına başladı.

1986-Eskişehir Demiryolu Fabrikası’nın adı

“Türkiye Lokomotif ve Motor Sanayii A. Ş.”

(TÜLOMSAŞ) olarak değiştirildi.

1988-“İki Eylül Gazetesi” yayın yaşamına

başladı.

1988-“Eskişehir Havacılık Müzesi” kuruldu.

1989- “Yeni Anadolu Gazetesi” yayınlanmaya

başlandı.

1989–1992 yılları

arasında

yaşanılan Büyük

Bulgaristan Göçü

ile Bulgaristan’-

dan Türkiye’ye

göç edenlerin bir

kısmı Eskişehir’e

yerleştirildi.

1989-Anadolu

Üniversitesi’ne

bağlı olarak

“Anadolu

Havaalanı” hizmete

girdi.

1991-“Köylü Kenti

ile İçanadolu

Gazetesi” haftalık olarak yayınlanmaya

başlandı.

1991-“Lületaşı Müzesi” kuruldu.

1992-“Kanal 26” televizyonu kuruldu.

1993-Eskişehir Osmangazi Üniversitesi kuruldu.

1993-Alp Havacılık Sanayi ve Ticaret A. Ş.

Kuruldu.

1994-Eskişehir büyükşehir oldu.

1994-Anadolu Üniversitesi “Cumhuriyet

Tarihi Müzesi” açıldı.

1995-Uluslararası Eskişehir Festivali düzenlenmeye

başlandı.

1996-“Sarar Ev Tekstili ve Gömlek

Fabrikası” kuruldu.

1998-Eskişehir’de Tepebaşı ve

Odunpazarı ilçeleri kuruldu.

2000’ler

2001-Uluslararası Pişmiş Toprak

Sempozyumu düzenlenmeye

başlandı.

2001-Eskişehir Büyükşehir

Belediyesi “Haller Gençlik

Merkezi Tepebaşı Sahnesi”

hizmete açıldı.

2001-Eskişehir Büyükşehir

Belediyesi Şehir Tiyatroları 40 yıl

aradan sonra yeniden faaliyetlerine

başladı.

2001-Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Senfoni

Orkestrası kuruldu.

2002-Eskişehir Büyükşehir Belediyesi “Turgut

Özakman Salonu” hizmete açıldı.

2002-Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Senfoni

Orkestrası ilk konserini verdi.

2004-Eskişehir’de şehir içinde yolcu taşımak

üzere tramvay seferlerine başladı.

2004-Anadolu Üniversitesi Eğitim

Karikatürleri Müzesi açıldı.

2004-Eskişehir Büyük Belediyesi Eskişehir

Operası, opera ve bale temsillerine başladı.

2004-Eskişehir Büyükşehir Belediyesi

“Sanat ve Kültür Sarayı Tiyatro Salonu”

hizmete açıldı.

2007-“Çağdaş

Cam Sanatları

Müzesi” kuruldu.

2009-Yüksek Hızlı

Tren ile Ankara –

Eskişehir

arasında yolcu

taşımacılığına

başlandı.

2009-Eskişehir

Büyükşehir

Belediyesi “Ergin

Orbey Sahnesi”

hizmete açıldı.

2010-Anadolu

Üniversitesi “Turizm

Araştırma ve Uygulama Birimi” açıldı.

2010-Eskişehir Arkeoloji Müzesi, “Eskişehir Eti

Arkeoloji Müzesi” adıyla tekrar açıldı.

2013-Yüksek Hızlı Tren ile Eskişehir –

Konya arasında yolcu taşımacılığına

başlandı.

2013-“Yılmaz Büyükerşen Balmumu Heykeller

Müzesi” açıldı.

2013-“Turizm Kitaplığı” Odunpazarı

semtinde açıldı.

2013I-Türk Dünyası Turizm Öğrencileri

Kurultayı düzenlendi.

2013-Eskişehir Türk Dünyası Kültür Başkenti

oldu.

2013-Üniversite öğrencisi Ali İsmail Korkmaz

Gezi olayları sırasında darp edilmesi

sonucu 19 yaşında öldürülerek yaşamını yitirdi.

2014-Sazova parkı içinde masal şatosu törenle

açıldı.

2017-35 Bin kişilik yeni Eskişehir Stadyumu

tamamlanarak hizmete girdi.

2018-Eskişehir Teknik Üniversitesi kuruldu.

2019-OMM Odunpazarı Modern müze

yapılan törenle hizmete açıldı.

“Tepebaşı belediyesinin ‘Dünden bu güne 14

işletmenin öyküsü’kitabından alınmıştır”

13


Kurban bayramı yaklaşırken artık

klasikleşen “Nerede o eski bayramlar”

serzenişine bir de başka açıdan bakalım.

Her sene bayramlardan önceki

telaşın azalmaya başlaması, çocukların

bayramlıkları için eskiden olduğu

gibi heyecan duymaması ve bayram ziyaretlerinin

azalması gibi konulardan

muztarip oluşumuz gün yüzüne çıkıyor.

“Eee her şeyleri var, bayramlığa

niye sevinsinler?”,

“Biz eskiden bu baklavaları elimizde

açardık”,

“Gelen giden yok herkes tatilde”

gibi benzer pek çok cümleyi duyuyoruz.

Pekiyi, insanlar sadece eski bayramları

mı özlüyor?

Değişen sadece eski bayramlar mı?

Yoksa bayram gibi özel günlerde

başka duygular mı açığa çıkıyor? Sanki

bayram işin bahanesi oluyor gibi.

Hep bir arada olmaya alışmış,

komşuluk ilişkilerini görmüş, birbirine

güvenmeyi, paylaşımı yaşamış insanlar

olarak, bu hislerin bir bayram gününde

bile yaşanamıyor oluşu sanırım son

nokta oluyor.

“Hiç değilse bayramda…” gibi

haklı bir istek oluşuyor.

Çünkü konu sadece bayram değil.

Biz sadece “eski bayramlar”ı

ESKİ BAYRAMLAR

özlemiyoruz.

Bir arada olmanın verdiği hissi,

yargısız birbirimize koşturduğumuz

günleri, sevinci ve üzüntüyü beraber

paylaştığımız zamanları özlüyoruz.

Biz kavga etmeden sohbet etmeyi,

çocuklarımızı yarıştırmadan rahatça

vakit geçirdiğimiz aile ortamlarını,

ortak paydada buluştuğumuz coşkuyu

özlüyoruz.

Bayramdan önce yapılan baklava

değil ki mesele, insanın özlediği şey

tüm komşuların beraber, çıkarsızca bir

araya gelmesi; mesele bayramdaki kalabalıklar

değil o kalabalıkların içinin

dolu olması, bir anlamı olması.

İnsanlar bayramlarda ya da başka

özel günlerde yine bir araya geliyor

ama kimse kimseyle sohbet etmiyor,

kimse birini dinleme niyetinde değil.

“Hı, hı” diye devam eden sözde

muhabbetler, telefonlardan ayrılmayan

gözler, fikir çatışmalarından doğan

kavgalar, “o bilmem ne görüşten” diyerek

bitirilen dostluklar…

İçi boş, bomboş ilişkiler.

Her ne yapmış olursa olsun “Bu

oğlan/kız bizim mahallemizin çocuğudur

aman başına bir şey gelmesin,

kimse duymasın” gibi düşüncelerden

“Bu da şu görüşteymiş, geçen gün şu

kelimeyi kullandı ben ne olduğunu

anladım, bir daha onla görüşmem” e

gelen bir durum bizimkisi.

İsterse dostluğun üstünden 20

sene geçmiş olsun fark etmez, aynı fikirde

değilsek silip atabilecek hale geldik

dostlarımızı.

Ne bir milli maç ne bir milli bayram

birleştirmeye yetmiyor bizi.

Nerede milli bayramlarda ellerinde

bayraklarla gezen çocuklar, nerede

onları şarkılarıyla destekleyen

büyüklerimiz?

Nerede şen şakrak geçen dost

meclisleri?

Büyüklerimiz gençleri suçlayacak

belki, “Ama onlarda ne saygı biliyor ne

iletişim” diyecek. Ama bu gençlerin

problemi değil sadece.

Kimse gönüllü değil geçinmeye.

Herkes bir şeyleri eleştirme ve en

ufak şeyden kargaşa çıkarma peşinde.

Yani bayram değil mesele, “Nerede

bir ve beraber olduğumuz o günler?”

sorusunun dışa vurumu sadece.

Bu sebeple bayram temennim

şudur; “Kibrimizi yargılarımızı, nefretimizi

kurban edelim, neşe dolu günlerimize

geri dönelim”…

Emine Girgin

ÇİRKİN ERKEK

SEVEN KADIN

eminagirgin@hotmail.com

Çevrenizde mutlaka görüyorsunuzdur.

Güzel bir kadının çirkin bir

erkekle birlikte olduğuna çoğu kez

şahit oluyorsunuzdur. Hatta sizde

içinizden geçiriyorsunuzdur belki de

benim gibi “ bu kadın bu adamda ne

bulmuş acaba? Diye.

Peki, çirkin erkeklerin ne gibi özellikleri

vardır? Kadınlar tarafından neden

tercih edilir başlıklarda toparlayalım.

14

1-AKILLIDIR

Çirkin erkekleri seven kadınların

geneli diğer kadınlara göre daha

akıllıdırlar. Nasıl davrandıkları, neye

göre hareket ettikleri onlar için büyük

önem taşır. Bu yüzden kendileri akıllı

olduğu gibi birlikte oldukları erkeklerin

de akıllı olmalarını isterler. Akıllı

erkekler her zaman kadınlar için tercih

edilecek ilk sebeplerden biridir.

2- KÜLTÜRLÜDÜR

Çirkin erkekler tıpkı çirkin kadınlar

gibi kendilerine bakım yapmayı

sevmezler. Dışını süslemek yerine

içini süslemeyi tercih ederler. Diğer

erkeklere oranla daha çok kitap okur,

sanatla ve müzikle ilgilenerek zaman

geçirirler. Bu nedenle kültürel açıdan,

yakışıklı diye tanımlanan erkeğe göre

daha ön plana çıkmaya başlar.


KENDİN İÇİN

YAŞA…

Özge Zaim

ozgezaim1@gmail.com

“Eskileri” çok seviyorum.

Eskimeyen eskileri…

Eskitilemeyen anıları…

Eksilmeyen yaşanmışlıkları…

Çünkü değerli…

Eskide kalan her şey

mutlaka “eksik” kalmıştır.

Belki de ondan…

Hep içimizde bir ukde yok

mudur geçmişe baktığımız

zaman…

O zamana gitsem de yaptığım

o hatayı yapmamış olsam…

Şu zaman diliminde başka

yerde kalsam…

Keşke o yaşanmışlığı silip atabilsem

hayatımdan…

“Eksilmez” bir türlü pişmanlıklar…

Devrilmez…

Silinmez…

Bazen izi kalır ömrün boyunca…

Leke değildir aslında da

önüne getirirler, kirli gibi hissettirirler.

Bir dolu sepet karşında durur

sanki…

Sürekli yıkamak istersin geçmişi.

İzi çıkmaz.

Halbuki yaşam her bir duyguyu

kabul ettiğin an güzeldir.

Temizlemek için uğraşma

yani…

Kavga etme…

Çoğu kez denedim.

Geçmişe giderek, istemediğim

zaman diliminde yaşanılanları istediğim

hayatlarla değiştirmeyi…

Olmuyor.

O zaman da farklı beklentiler

kafamı kurcaladı.

O zaman da farklı şeylerin

beni mutsuz edeceğini fark ettim.

Çünkü insanoğlu bu!

Hatasızı yok!

Dört dörtlüğü yok!

Yanlış yapmadan yaşayanı

yok!

Tatmin olanı yok!

Eskileri bu yüzden “eskitmeden”

kabul ederek yaşamayı

öğrendim.

Hatalarımı değiştiremeyeceğimi

anladım ama hatalarımdan

ders çıkarmayı da öğrendim.

İstemediğin kişilerle zaman

kaybetmeden yaşamayı da öğrendim.

Kendin için yaşayacaksın…

İnsan isterse arınır, yeniden

başlar, bunu biliyorum.

Bütün kalbime hissediyorum.

Ve bütün kalbimle yazıyorum.

İnadına yaşa, inadına gül, inadına

sev…

En güzel intikam yolu…

Bunu bil…

3- İLGİ ÇEKMEZLER

Çirkin erkekler diğer erkeklere göre

daha az dikkat çekerler hatta hiç

dikkat çekmeyebilir diyebiliriz. Bu da

kadınlar tarafından en çok istenen

şey olabilir. Kıskanmak için sebep

olmayınca bu da çirkin erkeğin hanesine

bir artı sağlıyor.

4- GÜVEN VE

DÜRÜSTLÜK

Her kadın güvenebileceği bir

adamla birlikte olmayı ister.

Çirkin erkekte bulduğu bir

diğer özellikte dürüst ve güvenilir

olmasıysa, bu erkeği tercih

etmesi zaten kaçınılmazdır.

5- İDEAL OLUŞU

Kadın erkeği kocası,

çocuklarının babası, iyi bir

ailenin parçası olarak görüyor

ve yakışıklı olmasından ziyade

bu hususları sağlayacak

olmasına önem veriyor. Birlikte

olduğu çirkin erkek eğer

kadının gözünde bu kalıplara

sokabiliyorsa o erkek kadın

için idealdir.

15


YAZI

Gürcan BANGER

Eskişehir’de Sürdürülebilir

1980

’li yıllarda gelişmiş

Batı ülkelerinde imalat

endüstrilerin

Uzakdoğu ülkelerine kaçmaya başlamaları ile

birlikte turizm ekonomisine olan ilgi yoğunlaştı.

Yerel yönetimler ihtiyaçlarını karşılayacak

gelirleri yaratmak için kent turizmi

konusuna odaklandılar. Küreselleşmenin etkilenmeye

başladığı bu dönem bir yandan kentleri

öne çıkarırken diğer yandan kentler

açısından turizm gelirlerinin artmasına

yol açtı. Kent turizminin yükseliş

yönelimi içinde bazı yerleşimler

kendilerini iş dünyasının, kimileri

sanatın ve özellikle edebiyatın, adlarını

artık ezberlediğimiz bazı şehirler

ise eğlencenin merkezi olarak

konumlandırdılar. Tarih ve kültür ise

tüm zamanlarda olduğu gibi 1980

sonrasındaki dönemde de turizmin

vazgeçilmez unsurlarından oldu.

Gene bu bağlamda sağlık, spor, kongre

ve fuar gibi etkinliklerle öne

çıkan yerleşim merkezlerini saymamız

mümkün.

Hâlâ Eskişehir’in tarihi ve kültürel

varlıkları turizm açısından tam

olarak değerlendirilemese de; kent

turizmi konusunda kimi eski takıntıları

aşmış görünüyoruz. Odunpazarı

geleneksel yerleşimi imkânının ekonomik

katma değer olarak gündeme gelmesiyle birlikte

Eskişehir, kent turizmi alanında adımlar

atmaya başladı. Şimdilerde kentin yerel yöneticilerinin

önünde, kentsel turizm karmasını

çeşitlendirecek yeni unsurların bulunması ve

değerlendirilmesi görevi duruyor.

Günübirlik Turizm

Odunpazarı semtinde gerçekleştirilen konutların

yüzey iyileştirmeleri önemli bir atılım

dayanağı oldu. Kentin değişik noktalarında

oluşturulan yeşil alanlı parklar, kent merkezinde

kent mobilyaları, Porsuk Çayı çevresinin

daha düzenli hale getirilmesi, eğlence yerleri

ile AVM’lerin açılması ve eskiye oranla tanıtıma

biraz daha fazla önem verilmesi Eskişehir’i

günübirlik turizm açısından ilgi noktası

haline getirdi. Kentteki iki üniversitede eğitim

gören öğrencilerin aileleri günübirlik turizmin

16

öncüleri oldular. Bahar ve yaz aylarında günlük

turlar için Eskişehir’i ziyaret eden kişi sayısında

ciddi artış gerçekleşti.

Günübirlik turizmin Eskişehir’e ne getirdiğini

ölçmemiz gerekiyor. Bu konuda üniversitelerin

tez ve araştırma projeleri yararlı

olabilir. Ama kesin olan bir husus var ki; bir

günlük turizm üzerine kurgulanmış bir ekonomi

ile kente gerçek anlamda katkı sağlayacak

katma değer yaratmak mümkün değil.

Günübirlik turizm, bir kent açısından çölde görülen

bir serap gibi görünüyor. Heyecanla ona

doğru koşuyorsun ama sonunda her şeyin bir

yanılsamadan ibaret olduğunu fark ediyorsun.

Söz konusu ettiğimiz hangi şehir olursa olsun;

turist olarak bir günde gezmeyi başardığınız

ve sizi çeken başka cazibelerin bir yerleşime

yüzlerce kilometre uzaktan ikinci veya üçüncü

kez neden gelesiniz ki?

Eğer Eskişehir’in yarattığı ekonomik

katma değer içinde kent turizminin payı olacaksa

işlememiz gereken strateji belirlenmiş

demektir: Günübirlik turizmi daha uzun süreli

hale getirmek… Şu an mevcut olan turizm ürün

ve hizmetleri bir günden uzun süreli turizmi

destekler nitelikte görünmüyor. Dolayısıyla bir

stratejik eylem planına ihtiyacımız var. Hiç

kuşkusuz; yukarıda dile getirdiğim stratejiyi

bir uygulanabilir stratejik eylem planı haline

getirmek sabahtan akşama yapılabilecek bir iş

de değil.

Günübirlik ya da

Sürdürülebilir Turizm

Kârlılığın işletmeleri kalıcılık ve sürdürülebilirlik

açılarından tatmin edici olduğu ‘keyifli

günler’ hayli gerilerde kaldı. Pek çok

sektörde ve iş alanında kâr oranları, düşük değerlere

indi. Düşük kârlılık şartlarında ekonomik

işletmeler için yüksek gelir (katma değer)

etmenin en bilinen yollarından biri,

yüksek ciro yapmaktır. Eğer iş konusu

yüksek ciro tutarlarına el vermiyorsa

yapılması gereken, daha

yüksek katma değer ürün ve hizmetlere

geçmektir. Böylece makul

müşteri ve ürün (hizmet) sayıları

ile yeterli katma değer (kâr) elde

etmek mümkün olur.

Günübirlik turizm ile bir kentsel

ekonomiye katkı yapmaya çalışmak,

bir işletmenin düşük

kârlılığa sahip bir sektörde yer almasına

benzer. Kent, para kazanmak

için sürekliliği olan çok sayıda

turiste hizmet vermek zorundadır.

Hâlbuki günübirlik turizmin ürünleri,

hizmetleri ve enstrümanları

yüksek miktarda turistin akıcılığını

sağlama becerisine sahip değildir.

Bu nedenle günübirlik turizm destinasyonu

olarak tanımlanan kent, bir süre sonra cazibesini

ve müşterisini (turistini) kaybeder. Bu durumun

ülkemiz içinde ve yurt dışında

–atılımlarında başarısızlıkla sonuçlandığı– pek

çok örneğini bulmak mümkündür.

Sürdürülebilir Katma

Değerli Turizm

Günübirlik turizm çıkmazından kurtulmanın

ilk adımı, kentsel turizm konusunda bir

vizyon belirlemektir. Bunu stratejik planlama

ve eylem planları ile programlama adımları izlemelidir.

Yapılan eylem planı ve programlarda

ise sürdürülebilir katma değerli girişimlerin

seçilmesine ve koordinasyonuna özen göstermek

gerekir.

Turizm, kamunun ve sivil toplumun da

yer aldığı ve katkılar yaptığı bir alandır. Ama


bu alanın ekonomik değer yaratan hale gelmesi

için ağırlıklı görev özel sektöre –turizm

işletmeleri ile turiste ürün tedarik eden ve hizmet

veren firmalara– düşmektedir. Ekonomik

işletmeler, faaliyetlerine ekonomik gelir açısından

bakarlar. Bu nedenle onların bir çerçeve

vizyon, stratejik plan ve eylem programları etrafında

buluşmaları için uygun yöntem ve

araçlarla teşvik edilmeleri ve bu alanda yatırım

yapmaya özendirilmeleri gerekir. Kamunun

teşvik ve yönlendirme fonksiyonunun

önemi ve değeri bu noktadadır.

Vizyon, Plan ve Program

Kentin turizm vizyonu, o yerleşimin

gelecekte turizm alanında ne olmak istediği

ile ilgilidir. Bir kent kendini güneş-deniz, kimisi

sağlık, başkası ise bilimsel etkinlikler

merkezi olarak tanımlayıp, bu alanda yer

markası olmayı hedefleyebilir. Bir Brüksel

ziyaretimde, reklam panolarında bu kentin

kendini bir Avrupa iş merkezi olarak konumlandırdığını

ve böyle tanıtıldığını görmüştüm.

Kentin turizm stratejik planı, mevcut

durumu doğru tespit etmelidir. Ama böyle

bir plan asla mevcut durumda yapılagelen

geleneksel faaliyet türleri ile yetinmemeli;

geleceğe yönelik olarak ürün, hizmet ve enstrümanlar

açısından yenilikçi projeksiyonlar

çizmelidir. Bunu yaparken de uzun erimli vizyona

uygun biçimde sürdürülebilirliği, sürekli

gelişmeyi ve katma değerliliği dikkate almalıdır.

Yaşadığımız çağın en önemli kavramlarından

ikisi işbirliği ve uluslararasılaşmadır. Kentin

stratejik planının uygulanmasında, kent

aktörlerinin fiili katılımı birincil önemdedir.

Katılım olmadan başarı gelmez. Katılımın

sağlanamadığı örnekleri görmek için çok

uzaklara bakmak gerekmez; her kent kendi

çevresinde katılımsızlığın kârsız sonuçlarını

görebilir.

Günübirlik turizmin handikaplarından

birinin büyük ölçüde iç turizme hitap ediyor

olmasından kaynaklandığını söyleyebiliriz.

Diğer yandan sürdürülebilir, çeşitlendirilmiş

ve zenginleştirilmiş turizm karmaları ile

yurt dışından gelebilecek müşteri topluluklarına

servis verme imkânları doğmaktadır.

Vizyonun, plan ve programların bu olguyu göz

önünde bulundurmaları önerilir.

Eskişehir’de “Günübirlik

Turizm” Aşılmalı

Kent turizmi, sonuçları açısından ekonomik

bir sektördür. Bu bağlamda değer yaratan

turist çekiciliği, Eskişehir için istenen bir özelliktir.

Bir kentin bu niteliği edinebilmesi için

bazı koşulları yerine getirmesi gerekiyor. Bu

şartları üç başlık altında toplayabiliriz: Kentin

imajı, kentin özgünlüğü, kent turizminin sürdürülebilirliği…

Bir kentin dışarıdan nasıl göründüğüne o

kentin imajı denir. Bir kentin imajı, o kentte

yaşayan yurttaşların kendilerini nasıl niteledikleri

değil, o kente ziyaretçi olarak bulunan

kişilerin ne gördükleri ve nasıl bir izlenim aldıklarıdır.

Bir kentin ziyaretçiler için net ve

çekici bir imajı olmalı; turistler bu kentte

kendi ilgi alanlarında iyi zaman geçireceklerine

inanmaları gerekir. Eskişehir, henüz olgunlaşmakta

olan imajının olumlu yönde

sürdürülebilir gelişmesi için çaba harcamalı.

Sürdürülebilirlikle güçlendirilerek yeterince

olgunlaşmamış bir imaj, kötü ve olumsuz bir

marka değeri kadar zarar vericidir. Günübirlik

turizm, kentin imajının ‘fast-food’ gibi hızla ve

sağlıksız biçimde tüketilmesine neden olur.

Eğer Eskişehir’in beklediği günlükten

daha uzun süreli ziyaretçi ise bu durumda turist

çekiciliği yüksek bir kent gibi ziyaretçilere

kolaylık, zenginlik ve çeşitlilik sunmalıdır. Bir

kentin sunacağı kolaylıklar arasında kolay erişim,

kolay ulaşım, kaliteli ve özgün ürün, hizmet

çeşitliliği gibi olumlu turizm öğeleri

sayılabilir.

Özgünlük

Kentin özgünlüğü önemlidir. Başka büyük

yerleşimleri kopya ve taklit ederek var olmaya

çalışan kentler sonuçta çok olumsuz

imajlar edinirler. Eskişehir kendi içsel kaynaklarını

değerlendirerek özgün olabilmeyi başarmalıdır.

Eskişehir kendi farklılığını yaratmalı,

geliştirmeli,

korumalı ve pazarlamalıdır. Özgün

olmayan ve sunabileceği çeşitlilik bulunmayan

bir kent kısa vadede unutulmaya (dolayısıyla

hayal ettiği katma değeri yitirmeye) mahkûmdur.

Günübirlik turizm ekseni, kolayca unutulmak

için ‘iyi’ bir nedendir.

Bir kentin turizm pazarında yer almasının

özgünlüğe dayalı bir diğer koşulu, ihtiyaçların

bir arz-talep dengesi içinde karşılanabilmesidir.

Kent, ziyaretçilerin bir başka kentte karşılayamadıkları

ihtiyaçlarının giderilmesinde

başarılı olmalı, müşteri memnuniyeti yaratmalıdır.

Satışa sunulan tüm ürünlerin o kentte

üretilmesi zorunlu değil. Ama o kentin söz konusu

ürüne değer katabilmesi ve bir turistik

pazarlama karması oluşturabilmesi önemlidir.

Turistler için o bütünsel ürünün veya hizmetin

o kentte alınmasının farklılığı olmalıdır. Eğer

Eskişehir’den söz ediyorsak Eskişehir pazarladığı

tüm ürün ve hizmetlere kente özgü değerler

katarak kendi farklılığını yaratmalıdır.

Sürdürülebilirlik

Kent turizminin vazgeçilmez şartlarından

bir diğeri sürdürülebilirlik ilkesidir. Kentte turizm

alanında ilerleme süreci sürdürülebilir olmalıdır.

Bu ilke, mevcut doğal ve kültürel değerlerin

turistik olarak pazarlanmaları yanında

gelecek kuşaklar için korunmaları ve geliştirilmelerini

zorunlu kılar. Sürdürülebilir olmayan

turizm (kolaycı ve ucuzcu günübirlik turizm)

anlayışı, kendi geleceğini yok eden ve unutulmaya

aday bir tercih olacaktır. Eskişehir, kent

turizmi alanına yeni adım atmış bir kent olarak

böyle bir riskle karşı karşıyadır.

Günümüzde dünyada kent turizmi alanında

gelir elde etmek amacıyla kentler büyük

bir yarış içindeler. Bir kentin bir turistik ürün

olarak kendi kendine başıboş büyümesi önlenmeli;

turizm planlaması, kent planlamasının

ana bileşenlerinden biri olmalıdır. Bu da kent

turizminin örgütlenmesi ve planlanması anlamına

gelir. Bir stratejik niyetler ve yönelimler

demeti olarak yapılabilecek planlama ise kentin

ilgili tüm paydaşlarını içine almak zorundadır.

Kent turizmini de içine alacak biçimde bir

kentin geleceğinin planlanması ve gelir elde

etmek üzere uluslararası pazarda kentin turistik

pazarlaması asla kolay bir iş değildir.

Kentin –kültür ve turizm yılının başlangıcında

yayınlanacak– bir turizm ve kültür ajandasına

ihtiyacı var. Bu ajanda için Valilik,

yerel yönetimler, üniversiteler, meslek odaları,

sivil toplum kuruluşları ve ilgili özel işletmeler

kendi yıllık programlarını hazırlamalı; bir koordinasyon

merkezinde kentin ajandası haline

getirilmeli. Bu ajanda da konaklama, yemeiçme

gibi imkânlar da belirtilmeli. İnternette

yayınlanacak ajanda aynı zamanda basılı ve

sayısal ortamlarda turizmin ilgili (yerli ve yabancı)

kurum, kuruluş ve kişilerine iletilmeli.

Ajandanın sürdürülebilirliği konusunda da

gayretli, ısrarlı ve özendirici olunmalı.

“Kitsch Turizm” ile

Yerel Kalkınma Olmaz

Herhangi bir kenti ziyaret edin. Fotoğraflar

çekin. Bir başka kente gittiğinizde bu fotoğraflardakine

benzer artifaktlar (kent

mobilyaları, heykeller, köprüler, parklar ve

benzerlerini) göreceksiniz. Bir Avrupa kentini

ziyaret ettiğinizde de benzer nesneleri ve mekânları

gözleyebilirsiniz. Bunun nedenlerinden

birincisi, küreselleşmenin kültürel aynılaştırma

etkisidir. Kentler, giderek birbirine benziyor.

Bu süreçte özgünlüklerini de kaybediyorlar.

Bir kente ‘ışınlandığımızda’ sorup soruşturana

kadar, nerede olduğumuzu bilmek mümkün

değil. Yerel ve özgün olan, büyük bir hızla yok

oluyor.

Kültürel aynılaşma sürecine bakıp, suçu

küresel ‘iyi sıhhatte olsunlara’ atarak resmin

tamamını ifade etmiş olmayız. Kentlerin

yapay ve ‘kitsch’ hale gelmesinde bir başka

sorumlu ise, o yerleşimin yöneticileridir. (Almanca

kökenli bir sözcük olan ‘kitsch’ sıfatı estetik

yönden sorgulanabilir nitelikte, abartılı,

kaba ve taklit şeyler için kullanılıyor.) Gerçek

ve sahici olan, tarihin ve geleneğin içinden bugüne

doğru süzülüp geliyor. Gerçek olanın, o

yerleşimde ve oradaki toplumda kökleri var.

Bazı kent yöneticileri ise turizmden yerel

avantaj elde etme adına gerçeği taklit ile tedarik

etmeye çalışıyorlar. Sonuçta; her yere

benzeyen ve kopya olmanın ötesine geçemeyen

kentsel mekânlar doğuyor. Turizm gelirleri

adına bu tür kentlerin getirisi ise

günübirlik turizmin ötesine geçemiyor.

Bir kentte değerin değer, sanatın sanat,

eserin eser olabilmesi sadece o kentin yöneticilerine

veya o artifaktların üreticilerine ait

değil. Her ne ise; O’nu beğenip alkışlayanların

beğeni ve kalite algıları ile de çok yakından

ilgilidir. ‘Kitsch’ olandan şikâyet

ediyorsak bu kültürü gerçekten kaliteli olanla

ikame etmek için çaba göstermek lazım. Bir

kentin turizm ve kültür anlayışı da böyle bir

temel üzerine kurulmalı.

17


Lületaşının kadın ustası Duygu Demir:

BU TAŞIN

AŞIĞI

OLDUM

Duygu Demir…

38 yaşında…

2 oğlu var.

Lületaşı ustası…

Eşinin baba

mesleği, kendisi

sonradan dahil

oluyor.

Şimdi ise bu taşın

aşığı...

“Her gelen

müşterime alsın ya

da almasın bu taşı

anlatmayı görev

edindim” diyor

anlatırken…

Birde doğal taşları

eklemiş dükkanının

bir köşesine…

İçeriye bir girdik.

İçimiz aydınlandı.

Huzur buldu.

Canlandı.

Sizinle de

tanıştıralım istedik.

18

Lületaşı ile nasıl tanıştınız?

Lületaşı eşimin baba mesleği. Onun vasıtasıyla

girdim. Aslında üniversite mezunuyum.

Dumlupınar Üniversitesi Biyoloji bölümünden

mezun oldum. 10 yıl sağlık sektöründe çalıştım.

Sonra bıraktım. Eşim bu dükkanı açtı, ben sonra

dahil oldum. Ben cam ve doğal taş ekledim.

Onlar atölyede yapıyor, ben burada satıyorum.

Aynı zamanda internetten satışımız var.

Toptancılarımız oluyor. Onlara yapıyoruz.

Genelde lületaşı ağırlıklı oluyor.

Sevdiniz mi lületaşını peki?

Çok seviyorum. Eskişehirli olduğum için biliyordum

tabi lületaşını ama eşimle tanıştıktan sonra

içine girdim. Güzel bir meslek. Sonuçta dünyada

sadece Eskişehir’de çıkan bir taş. Çok değerli,

çok kıymetli. Nikotin emiyor. Emici bir taş. O


yüzden yapılan ürünler sadece

Eskişehir ve Türkiye için değil tüm

dünya çapında seviliyor. Çünkü

yurt dışında pipo kültürü var.

Genellikle yurt dışına satış

yapıyoruz. Türkiye’dekiler

Eskişehir’dekiler orada olduğu

kadar bilmiyor. Biraz daha

yabancıyız biz.

Neden peki?

Ülkemizde maalesef tanıtımı çok

zayıf. Mesela adam geliyor diyor

ki; güzel bir şey yapmışsınız fakat

parası çok diyor ücreti fazla buluyor.

Ancak durum dışardan

göründüğü gibi değil, bu işin bir

bedeli var. Taş, mamul hale gelene

kadar en az 15 el değiştiriyor. O

yüzden istenilen para çok değil.

Zaten sanata verilen değer istenilen

parayla ölçülecekse bu paralar

istenen ücretler çok az inanın

buna.

Kadın lületaşı ustası da çok

yaygın değil sanırım…

Fazla yok. Bir kere aile olarak

çalışmamız, karı koca lületaşı işiyle

uğraşmamız müthiş dikkat çekiyor, ilgi

çekiyor. Her gelen çok özenerek

yaptığımızın farkında. Biliyorlar da görüyorlar

da. Çok güzel tepkiler alıyorum. Yırt

dışından da çok güzel tepkiler alıyorum. Bir

kadının elinin değmesi işi farklı kalkıyor.

Eşiniz sizi nasıl tanıştırdı lületaşıyla ilk

olarak? Hatırlıyor musunuz o ilk günü?

Onun zaten baba mesleği. O yapıyordu.

Onların atölyesini falan biliyordum,

anlıyordum. Bu dükkanı açınca daha çok işin

içine girdim ve çok sevdim. Ben bu işin

biraz daha pazarlama kısmındayım. Aynı zamanda

lületaşından takı da yapıyorum. İnsanlarla

o ilişkiyi seviyorum. Alsınlar ya da

almasınlar her gelen müşterime mutlaka

lületaşını tanıtıyorum. Bunu kendime görev

edindim. Ne kadar değerli olduğunu, yurt

dışında ne kadar önemsediklerini herkese

RÖpoRtAj

Özge Zaim Sarıoğlu

anlatıyorum.

Doğal taşlara ilginiz ne zaman başladı?

Ben biyoloji mezunuyum. Aynı zaman da

okurken Jeoloji dersi aldım. Biliyorum o

yüzden taşları az çok, yakındım. 6- 7

senedir de meditasyon, reiki falan

uğraşıyorum. Taşların içine girmiş

durumdayım. Taşlar 5 bin yıldır uzak doğu

da şifa olayında kullanılıyor. Şu an da

Amerika’da ve İngiltere’de hastanelerin reiki

var taş birimleri açılmaya başlandı. Bunlarla

şifalanmaya çalışıyorlar. Tabi araştırdıkça

daha da derinleşiyor. Yabancı kaynakları da

okuyorum, araştırıyorum. Taşlar nasıl

çıkıyor? Ne durumda çıkıyor? Elektro

manyetik etkileri içinde bulundurdukları

mineraller, insanlara ruhsal olarak, bedensel

olarak iyi gelen tarafları neler? Bunları

sürekli araştırıyorum.

Yanlış kullanımında sıkıntılar olur mu?

Her taşın içinde bulundurduğu mineral

farklı. Bazısı demir ağırlıklı, bazısı kalsiyum

ağırlık, bazısı magnezyum ağırlıklı. Eğer

sizin kalsiyuma ihtiyacınız varsa siz

kalsiyum ağırlık bir taş kullanmalısınız.

Demir ihtiyacınız varsa demir içeren bir taş

kullanmalısınız.

İşe yarıyor mu dersiniz?

Ben işe yaradığını düşünüyorum. Çok güzel

geri dönüşler de alıyorum. Kendim de

kullanıyorum. Kendi kullanmadığım hiçbir

taşı almıyorum. Sadece gerçek taş mı bunu

öğrenmek, bunu bilmek gerekiyor. Bunun

testleri var. Birde doğru yerden almak

gerekiyor. Düşük fiyatlara satılıyor. Bu

imkansız. Bunlar yurt dışından geliyor.

Çok teşekkür ediyoruz.

Ben teşekkür ederim Başarılar dilerim.

19


Eskişehir’de “Rus

Eskişehir

Dili” Derneği

Eskişehir’de Rus Dili Derneği kurulmuş…

Beni arıyorlar.

Şaşırıp kalıyorum.

İçimden, “Eskişehir’de o kadar Rus yaşıyor

mu ki de dillerini yaygınlaştırmak istiyorlar?”

diye geçirmeden de edemiyorum.

Başa döneyim.

Dernek Başkanı Elena Şeveleva Durna o esnada

beni arayan kişinin yanına uğruyor.

Eskişehir Rus Dili Derneği kurduklarını,

açılışına beni de beklediklerini söylüyor.

Telefonda heyecan basıyor.

Alışılmamış, duyulmamış sohbetler

heyecanlandırır beni…

Bekleyin, geliyorum diyorum.

Onlar kahvelerini yudumlarken bir yandan

ben koşa koşa yanlarına gidiyorum.

Tahmin eiğim gibi beyaz tenli, renkli gözlü,

hoş bir Rus kadını karşımda duruyor.

Bir kahve de bana söylüyorlar.

Başlıyoruz sohbete…

İlk olarak kendisini anlatıyor Elena

Şevelveva Durna…

Türkçeye hakim…

Çok fazla sözcük kurmuyor kendisini

anlatırken ama iletişim kuracak kadar dilimize

hakim…

Aynı zamanda Rusça Öğretmeni…

2001 yılında Eskişehir’e geldiğini söylüyor.

Bir kızı var.

Eskişehir’e nasıl geldiğini merak ediyorum:

“1998 yılında Türkiye’ye evlenerek geldim.

İlk önce Van- Erciş’te oturduk. Sonra

kayınpederimin Eskişehir’e tayini çıktı. Yolumuz

Eskişehir’e düştü” diyor.

Eskişehir’i nasıl bulduğunu soruyorum.

Yüzünde içten tebessümle, “Çok sevdim”

diyerek özetliyor.

Dernek fikri kafamı kurcalıyor.

Asıl soruyu soruyorum.

Gülümsüyor tane tane konuşurken:

“Çoktandır dernek kurma fikrini besledim

aslında. İki yıldır besledim diyebilirim. Bir

yönetim kurdum sonrasında… Pandemi

araya girdi. Kısmet bugüneymiş” diye

söylüyor.

Eskişehir’de kaç Rus yaşadığını merak ediyorum.

Ve söylediği rakama şaşırıp kalıyorum.

20

Şöyle açıklıyor

Elena: “Bildiğim

kadarıyla Rusça

konuşan, Sovyet

ülkelerden gelenler

yaklaşık 350

civarında.”

“Peki neden

Eskişehir’de Rus dili

öğretmeyi amaç

edindiniz?” diyorum.

Sıcakkanlı tavrı ile

devam ediyor:

“Eğitim olarak

yardımcı olmak,

Rusça öğretmek,

Sovyet ülkelerden

gelen Rusça

konuşanlar için

Türkçe eğitim vermek

için… Türkçe

öğrensinler, sonuçta

Türkiye’de

yaşayacaklar.

Sosyal, kültürel

etkinlikler

gerçekleştirmek

için. Spor ya da

sanatsal etkinlikleri

faaliyete geçirmek

için aynı zamanda…”

Rus Dili Derneği’ne

bir kadının çok da

yakışacağını vurguluyorum.

Sözlerimi onaylıyor:

“Zor ama zoru severim. Ruslar zoru sever”

diyor.

Kahkaha atıyoruz.

Amaçları Rus kültürünü yaymak,

yaygınlaştırmak…

Yönetim de kadın ağırlıklı…

5 kişiden 4’ü kadın…

Hedefini şöyle ifade ediyor:

“En büyük hedefimiz Rus kültürünü

Eskişehir’e yaymak. Buraya gelen Ruslara

da Türk kültürünü anlatmak. Aracı olmak,

kaynaştırmak istiyoruz. Kültür alışverişi

yapmak istiyoruz. Daha çabuk adapte

Rus Dili

Derneği (ERUDİZ)

Başkanı Elena

Şeveleva Durna hem

Rus kültürünü hem de

kurdukları derneğin

faaliyetlerini İSTİK-

BAL DERGİ’ye anlaı.

olmalarını istiyoruz. Çocuğu olanlar bir

taraa Rusça öğretirken Türkçe

öğrenebiliyorlar. İki taranda kültürünü

yürütmek istiyoruz aslında… Sosyal adaptasyonu

sağlamak istiyoruz. Yardımcı

olmak istiyoruz.”

Son olarak Rusların güzelliğinin sırrını

soruyorum ve noktalıyorum sohbeti…

Hoşuna gidiyor ve kendinden emin şöyle

dile getiriyor:

“Soğuk havadır güzelliklerinin sırları…

Soğuk hava dinç tutuyor. Cildi

yaşlandırmıyor. Öte yandan kalbi temiz tutmak

çok önemli. Zaten kalp temizliği dışa

yansıyor.”


RUS KÜLTÜRÜ

Rusların ana

bayramları…

Her yıl 50'den fazla

resmi bayram,

Rusya'da, ulusal ve

dini bayramlardan

profesyonel ve unutulmaz

tarihlere

kadar

kutlanmaktadır.

Rusların kelimenin

gerçek anlamıyla ve

mecazi anlamda

dolaşabileceği bir

yerler var.

Rusların en önemli ve

en sevdikleri bayram

– Noel ağacı,

hediyeler, uzun aile

sofraları ve görkemli

havai fişeklerle yapılan bayramdır. 1

Ocak gecesi kutlama yapılır. Rusya'da

yeni yılın temel özellikleri, iyi kalpli Noel

Baba ve torunu Kardan Kız, şampanya,

havyar, zeytin salatası,

savaş çanları ve TV'de devlet

başkanının tebriklerinin

yanı sıra Sovyet

komedi filminin “Kaderin

Cilvesi” zorunlu izlenmesidir.

Noel Bayramı…

Paskalya'dan sonra

Rusya'daki Ortodoks

Hıristiyanlar için en önemli

ikinci bayramdır. 6-7 Ocak

gecesi, ülkenin her

yerindeki Ortodoks

kiliselerinde önemli

hizmetler veriliyor. Noel

için Ruslar, evi dekore

eder, bir bayram düzenler.

Ayrıca, evlenmemiş

kızların damadın adını

bulmayı umduğunu tahmin

etmek de kabul edilir. Noel

öngörülerin en doğru

olduğuna inanılıyor.

RÖpoRtAj

Özge Zaim

Tatiana Günü (Rus

Öğrenci Günü)

25 Ocak'ta kutlanılır. 1775

yılında, erken Hıristiyan

şehit Tatiana'nın anılarının

olduğu gün, Roma İmparatoriçesi

Elizabeth, daha sonra Rus Bilim

ve Kültür merkezi haline gelen Moskova

Üniversitesi'ni (şimdi MDÜ) kuran bir

kararname imzaladı. Zamanla, üniversitenin

doğum günü

Rus öğrenciler için

bir tatil günü oldu.

2005 yılında bu statü

resmileştirildi. Bu

günde, öğrenciler

aziz Tatiana'yı

onurlandırır ve kış

dönemi sonunu kutlarlar.

Her şehir ve

üniversitenin

kendine özgü gelenekleri

vardır:

Skeçler, konserler,

toplar, sergiler, oyunlar,

ücretsiz ikramlar

ve eğlence.

Anavatan Günü

Savunucusu

Sovyet döneminde,

Sovyet Ordusu ve Donanması Günü

olarak kutlanır, tüm askerler ve askeri

personeller tebrik edilirdi. Modern

Rusya'da, 23 Şubat, sadece ordu için

değil, orduda görev yapıp

yapmadıklarına

bakılmaksızın tüm erkekler

için bir tatildir. Bu

günde, tebriklere ek

olarak,

meslektaşlarından,

akrabalarından,

arkadaşlarından,

eşlerinden ve kız

arkadaşlarından küçük

hediyeler beklerler. Ruslar

şaka yaparlar: 23

Şubat'ta bir kadın sevgilisine

ne hediye ederse, 8

Mart'ta alacağı hediye

ona göre olur.

Maslenitsa

Kışı görmek ve ilkbaharla

buluşmak için geleneksel

Slav tatili Büyük oruç

döneminden önceki haa

boyunca kutlanır, bu

sırada misafirliğe elinde

kreplerle ziyarete gitmek

adeendir. Son yedinci

günde, Maslenitsa efendisi

yandığında kışı

görme ritüeliyle sona

eren kitlesel kutlamalar

var. ÖZGE ZAİM

21


Sanat tarihçi Kübra Karabulut’tan tarihi mirasımıza ilişkin önemli uyarı

ESKİŞEHİR’İN

KÜLTÜREL MİRASI

YOK OLABİLİR

RÖpoRtAj

Özge Zaim

Midas anıtı- Yazılıkaya Eskişehir çevresinde

bulunan en önemli tarihi eserler arasında

yer alıyor.

Eskişehir’e gelen yerli-yabancı turistlerin

gezip görmesi gereken yerlerin başında yer

almasına rağmen ilgi az…

Yazılıkaya’nın önemi Frigler…

M.Ö. 750 yıllarında bir siyasi topluluk,

uygarlık, olarak karşımıza çıkıyor.

Frig Vadisi olarak isimlendirilen, Afyon, Kütahya

ve Eskişehir bölgelerini kapsayan alan,

Paleolitik dönemden başlayarak, günümüze

kadar insanların yaşamak için seçtiği, izlerini

bıraktığı bir bölge aslında…

Yani insan yaşamının başladı yerlerden biri…

Frigler, Anadolu’da kadim medeniyetlerden

itibaren iz sürebilen, Ana Tanrıça inancını

benimseyen, doğada kolay işlenebilir olarak

gördükleri ana kayaları oyarak inançlarında

yer bulan bolluk, bereket ve koruma ritüelleri

için çeşitli boyutlarda anıtlar inşa etmiş…

Eskişehir Han ilçesine bağlı Yazılıkaya

Köyü’nde yer alan ve M.Ö. 8.-6. yüzyıllara

tarihlenen Midas Anıtı/Yazılıkaya ise

kuşkusuz bu eserler içinde en önemli ve en

ihtişamlı olanı…

Ama maalesef ki yeterli ilgiyi görmüyor.

Bizler de konunun detaylarını işin uzmanına

sorduk.

Hacettepe Üniversitesi mezunu Sanat Tarihçi

Kübra Karabulut, Yazılıkaya’yı uzun uzun

anlattı.

Karabulut, “Eskişehir böyle güzel bir anıta

sahip ama ne yazık ki yeterli ilgiyi görmüyor”

diyor.

22

İlk olarak işin uzmanından

Yazılıkaya’nın önemini dinleyebilir

miyiz?

Frigler M.Ö. 750 yıllarında bir siyasi

topluluk, uygarlık, olarak karşımıza

çıkmaktadır. Frig Vadisi olarak isimlendirilen,

Afyon, Kütahya ve

Eskişehir bölgelerini kapsayan alan,

Paleolitik dönemden başlayarak,

günümüze kadar insanların

yaşamak için seçtiği, izlerini bıraktığı

bir bölgedir. Frigler, Anadolu’da

kadim medeniyetlerden itibaren

izini sürebildiğimiz Ana Tanrıça

inancını benimsemiş olup doğada

kolay işlenebilir olarak gördükleri

ana kayaları oyarak inançlarında yer

bulan bolluk, bereket ve koruma

ritüelleri için çeşitli boyutlarda

anıtlar inşa etmiştir. Eskişehir Han

ilçesine bağlı Yazılıkaya Köyü’nde

yer alan ve M.Ö. 8.-6. yüzyıllara tarihlenen

Midas Anıtı/Yazılıkaya ise

kuşkusuz bu eserler içinde en

önemli ve en ihtişamlı olanıdır. Öyle

ki çeşitli yayınlarda Yazılıkaya’yı

gören ilk gezgin olduğundan

bahsedilen W.M. Ramsay’in “Phrygia’da

başka hiçbir şey olmasa bile

bu anıtın görülmeye değer”

bulduğu yorumu aktarılır. İşte

Eskişehir, böyle güzel bir anıta sahip

ama ne yazık ki yeterli ilgiyi görmüyor…

Yazılıkaya Eskişehir için büyük bir

tarihi eser ama yerli ve yabancı

turistin ilgisini çekmiyor. Sanat

tarihçisi olarak bu konudaki

görüşünüzü öğrenebilir miyiz?

Ne yazık ki bu uzun ve derin bir

konu ama kısaca bahsetmek

gerekirse bizim “kültür politikamız”

yok, tarihi eserlerimizi bilmek,

tanımak-tanıtmak, çocuklarımızı

tarihi eserlerle tanıştırmak, var olanı

korumak gibi dertlerimiz yok. Devletimiz,

bu konuda ne yazık ki

eksik… Üzülerek söylüyorum ki

pek çok tarihi eserimiz yok

olma tehlikesiyle karşı karşıya.

Yazılıkaya nezdinde konuşacak

olursak Eskişehir muhteşem,

Türkiye’nin en gözde

şehirlerinden biri ve biliyoruz

ki hafta sonları çevre

şehirlerden yerli turist geliyor.

Ancak gelen insanlardaki

genel kanı “Eskişehir’i gezmek

için en fazla 4 saat yeter”

şeklinde olup bu kısıtlı saatleri

de sadece Eskişehir’in

merkezinde geçiriyorlar. Bu

konuda naçizane önerim

belediyemizin tarihi eserlerimizin

tanıtımını yaptığı

videolar, çeşitli materyaller

aracılığı ile öncelikle bu

alana yerli turistin dikkatini

çekmesi olabilir. Bir diğer sebep

de sanırım bu popüler olma/olamama

sorunsalıyla ilgili bir durum.

Yüzlerce km. öteye gidip tek kare

fotoğraf çektiren insanlar,

Yazılıkaya’yı görmek için zaman

ayırmıyor. Bence şehrimizin instagram

ve twitter hesaplarından etkili

bir tanıtımla bu anlamda popülerlik

sağlanabilir...

Anıta yönelik herhangi bir koruma

işlemi yapıldı mı?

Yapılmıyorsa neden?

1981 yılından itibaren çalışmaların


olduğunu biliyoruz. Ancak bunların bir sonuca

ulaşmadığı da görülmektedir. Yazılıkaya için

sonuçlanan tek projenin Kültür ve Turizm

Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel

Müdürlüğü’nün finanse etmiş olduğu Midas

Anıtı Rölöve ve Restitüsyon projesi olduğu pek

çok yayında karşımıza çıkmaktadır. 2015’te

başlayan ve 2016’da tamamlanan bu projede

anıtta görülen yarık ve çatlaklara dolgu

yapılarak koruma altına alınmıştır. İstanbul

Restorasyon ve Konservasyon Merkez ve Bölge

Laboratuvarı’nın 2017 yılında inceleme yaptığı

ve rapor hazırladığı biliniyor. Bu raporun ise

sonraki yıllarda yapılacak olan koruma

çalışmalarına ön hazırlık gibi değerlendirildiği

sıkça konuşulan konular arasında. Yazılıkaya için

hala yürütülen çalışmaların olduğunu biliyoruz

ancak bunlar bir çözüm olmamış/olamamış ki

yapı hala yok olma tehlikesi ile karşı karşıya…

Yapıyı atmosferik olaylardan koruyacak bir

önlem dahi henüz yokken bu noktada sorumlu

kişilerin ciddi bir koruma planı olup olmadığını

uzun uzun irdelemek ve sorgulamak gerekir…

Bu tarihi yapının yaşadığı sorunlar ve

karşılaştığı tehlikeler nelerdir peki?

Öncelikle Yazılıkaya’nın, bulunduğu coğrafi

şartlar sebebiyle doğal olarak tehlikede

olduğunu söyleyebiliriz. Eskişehir’in yazlarının

çok sıcak, kışlarının çok soğuk olması yapının

yapıda çatlaklar, kırıklar oluşması gibi fiziksel

hasar almasına sebep oluyor. Öte yandan

yağmur sularının da yapının üstünde aşınmaya

sebep olduğu aşikar. Yağmur suları sadece

Yazılıkaya’yı fiziksel olarak etkilemekle kalmıyor,

aynı zamanda yapının etrafındaki diğer kayalarda

da fiziksel bozulmalara yol açıyor.

Bahsettiğimiz bölgeyi bu denli hassas yapan

ise, bölgenin Üçüncü Zaman’a ait volkanik tüfle

kaplı olmasıdır. Uzmanlar, yapıdaki çatlakların

temel sebeplerinden birinin bu olduğu

görüşündeler. Alanında uzman olan, değerli bir

arkadaşım Jeofizik Mühendisi Atakan Yüklü

Yazılıkaya için bu bağlamda bir takım tavsiyelerde

bulundu. Bunlardan bazıları işe şöyle,

öncelikle zemin altı incelemesi yapılmalı ve zeminde

bir bozulma, kayma olup olmadığı ortaya

çıkarılmalıdır. Daha sonra, kayanın içi radar

cihazıyla incelenmeli ve bu çalışma neticesinde

oluşmuş ya da oluşabilecek çatlaklar belirlenmelidir.

Atakan Yüklü’nün önerdiği bu iki

kademeli incelemenin sonucunda kaya içinde

oluşan negatif durumlar/fiziksel bozulmalar belirli

tekniklerle giderilmelidir. Bu kısmı önemle

vurgulamak isterim, bu iki kademeli çalışma

yapının ayakta kalmasına büyük ölçüde katkı

sağlayacaktır. Yazılıkaya’da bozulmaya sebep

olan bir diğer neden de yapının etrafındaki

bitkilerin kökleri olarak karşımıza çıkmaktadır.

2016’da tamamlanan çalışmada yapıdaki çatlak

ve bozulmalar dolgu ile kapatılmıştır. Ancak bu

yapının, korunma sorunsalına geçici bir çözümden

öteye geçmemektedir. Yapının erozyon

tehlikesi sonlandırılmış mıdır? Hayır. Bu sebeple

Yazılıkaya’nın korunabilmesi için öncelikle tedbir

alınması gerekiyor. Bu yapıya bir restorasyon

yapıp bırakmakla sorunu çözmediğimizin

anlaşılarak, yapının sürekli olarak izlenmesi

gerekiyor. Yapının üstünde herhangi bir koruma

kalkanı olmaması sebebiyle, yüzeyinin kuş

dışkılarından dahi etkilendiğini biliyoruz. Bu

soruna da yapının ana malzemesine uygun bir

temizleme yöntemi bulunup temizlenmesi

gerektiği kanaatindeyim. Okuduğum bir

yayında anıta yuva yapan kuşların dışkılarının

sebep olduğu nitrat tuzları da yapıda hasara

sebep olduğu ve bu hususta taşların tuzdan

arındırılması önerisi mevcuttu. Yapının en temel

sorunları, tehlikeleri bunlar. İnsan faktörünü de

burada unutmamak lazım. Bu konuda aklıma

gelen ilk soru, yapı korunmaya alınmadığı için

çevresinde kaçak kazı yapılıyor mu? Böyle bir

durum varsa gerekli önlemlerin alınıp,

yaptırımların uygulanması gerekmektedir. Bu

tarz durumların önlenmesinde en etkili yol yine

insanların bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesinden

geçtiğini de unutmamak

lazım. Yazılıkaya, gerek bölgenin jeolojik yapısı

gerekse iklim şartları, bitki örtüsü sebebiyle

çeşitli bozulmalar yaşıyor. Üstelik bunlar

görmezden gelebileceğimiz,

geçiştirebileceğimiz bozulmalar değil. Özetle,

gerekli önlemlerin alınmadığı görüşündeyim.

Bu sebeple atıl vaziyette tarihi eserimizin, kendi

haline terk edilmesi neticesinde Yazılıkaya’nın

deformasyona uğramaya devam edeceği, her

an yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacağı

su götürmez bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor.

Bu yapıya ilişkin incelemeleri okuduğumuz

zaman aslında etkili bir koruma planının

olmadığını rahatça görebiliyoruz. Yazılıkaya için,

geçici değil “gerçekçi” bir koruma planına ve bu

planın ivedilikle uygulanmasına ihtiyaç var. Eğer

etkili bir biçimde yapının korunmasını

sağlayamazsak kültürel mirasımız yok olabilir…

Eskişehir sınırları içinde pek çok Frig eseri

var. Her yıl erozyona uğrayarak yok olma

tehlikesi içerisinde aynı zamanda… Adeta

kaderine terk edildi. Bu mirasın hayata

kazandırılması için neler

yapılabilir? Önerileriniz

nelerdir?

Eskişehir’in merkezi adeta

bir cazibe merkezi haline

gelmiş durumda. Ancak

ilçeler için aynı şeyi

söyleyemiyoruz. Bu da ne

yazık ki tarihi eserlerin göz

ardı edilmesine sebep

oluyor. Kimse esere dokunmasa

dahi hava koşulları,

doğa olayları sebebiyle

eserlerimiz her an yok

olma tehlikesi ile karşı

karşıya kalıyor. Haliyle yerli

ve yabancı turist

çekemediğimiz ilçelerin

tarihi eserlerini gezmek, ilgi

göstermekse ne yazık ki

sadece araştırmacılara,

akademisyenlere verilmiş

bir göreve dönüşüyor…

Oysa yaşadığımız şehir,

adeta canlı tarih dersi, açık

hava müzesi niteliğinde,

üstelik bu eserleri görmek

ücretsiz! Buna rağmen ilgi

odağı olmamaları çok üzücü… Eskişehir’deki

tüm tarihi eserlerle ilgili güncel ve kapsamlı bir

çalışma yapılarak, tüm bu eserlerin mevcut hali

ne durumda görülmeli ve Yazılıkaya gibi kaç

kültürel mirasımızı sahipsiz bırakıyoruz görmek

gerekir. Elbette akabinde gerekli koruma tedbirleri

alınıp yine insanlarla ve özellikle çocuklarla

tarihi eserlerin bağlarını kurmalıyız. Bu

anlamda yine söylemek zorunda hissediyorum

bizim “kültür politikamız” yok ve şehrin siyasi

yönelimi de aslında şehre yapılacak yatırımların

önünü kapatıyor. Bu bağlamda yerel yönetimin

konuyu önemle, özenle ve ivedilikle ele alıp bu

kültür varlıklarının korunmasını ve geleceğe

taşınmasını sağlamada oldukça etkili rol

oynamaları elzemdir. Şehrimizde bu alanda

uzman pek çok araştırmacı var. Ben başta

olmak üzere pek çoğumuz tarihi eserlerimizi ve

sorunlarını görünür kılmak için var gücümüzle

çalışmaya hazırız. Toplumda farkındalık

yaratarak çok basit ve etkili yöntemlerle

şehrimizin insanlarının, çocuklarının Anadolu

Uygarlıkları ile, özellikle Frigler’le, bağlarını

kurabiliriz. Bir tarihi eseri yerinde görmek, incelemek

ve çocuğun geçmişle bağını kurmak

yadsınamaz derecede önemlidir. Önceliğimiz

bu olmalı. Çocukken tarihi esere değer vermeyi

öğretirsek, gelecekte eser korumanın daha

kolaylaşacağı aşikâr. Öte yandan şehre gelen

yerli turistler için tarihi eserlerin bulunduğu

alanlara turlar düzenlenebilir… Sosyal medya

aktif ve etkili kullanıldığı zaman

ilçelere, ilçelerin tarihi dokusuna

ilgi çekmek kolaylaşıyor… Bunu

pek çok belediyenin yaptığını

görüyoruz, pek ala biz de yapabiliriz.

Atatürk’ün “Bir millet savaş

alanlarında ne kadar zafer elde

ederse etsin, o zaferin sürekli

sonuçlar vermesi ancak kültür ordusu

ile mümkündür.” sözünü

aklımızdan çıkarmadan evvela

kültür ordumuzu yetiştirmeliyiz.

Tarihimize, tarihi eserlerimize,

kültürel mirasımıza sahip

çıkabilmemizin yolu etkili kültür

politikasından geçiyor.

Son olarak neler söylemek istersin?

Son olarak; Yazılıkaya, Eskişehir’e

70 km. mesafede, M.Ö. 8.-6.

yüzyıla götürmek için tüm

ihtişamıyla sizleri bekliyor. Konuya

göstermiş olduğun hassasiyet ve

yaratmaya çalıştığın farkındalık

için sana teşekkürü borç bilirim

Özge.

23


Başkan Kurt “Elde edilen ürünleri Halk Market ve Aşevi ile yoksul vatandaşlarımıza dağıtacağız”

Odunpazarı ilk hasadı

Kalkanlı’da yaptı

Odunpazarı Belediyesi, Başkan Kazım Kurt’un talimatı sonrası, tarımsal ekonomiyi

desteklemek amacıyla verimli tarım arazilerine arpa, nohut ve yulaf ekimine başladı.

19 mahallede toplam 910 dekarlık alanda tarım faaliyetine başlayan Odunpazarı Belediyesi,

ilk hasadını Kalkanlı Mahallesi’nde yaptı. İlk hasat için düzenlenen törende

konuşan Başkan

Kurt; “Bu yıl 900

dönüme yakın bir

alanı işledik. Önümüzdeki

yıl 1000’i geçeceğini

tahmin ediyorum.

Bu alanlarda üretilen

ürünlerin gelirini bu

tarlaların gerçek sahibi

olan köylere hizmet

etmek için kullanacağız.”

diye konuştu.

Odunpazarı Belediyesi, Belediye Başkanı

Kazım Kurt’un tarımsal ekonomiyi

desteklemek amacıyla tarım

arazilerinin değerlendirilmesi yönündeki talimatı

sonrası, verimli tarım arazilerini ekonomiye

kazandırıyor. 19 mahallede

(Aşağılıca, Lütfiye, Avdan, Kargın, Uluçayır,

Kıravdan, Kireç, Yörük Kırka, Yassıhüyük,

Çavlum, Türkmentokat, İmişehir, Akpınar,

Aşağıçağlan, Yukarıçağlan, Gümele, Doğankaya,

Ağapınar ve Kalkanlı) 910 dekarlık

alanda tarım faaliyetlerine başlayan belediye,

650

dekar için

Tarım ve

Kredi Kooperatifi

ile

alım garantili anlaşma yaptı. Bu anlaşma

kapsamında ilk hasat ise Kalkanlı Mahallesi’nde

arpa ekili olan 195 dekarlık alanda

törenle gerçekleştirildi. Törene Odunpazarı

Belediye Başkanı Kazım Kurt, Eskişehir

Odunpazarı Ziraat Odası Başkanı Naci Erdemli,

Tarım Kredi Kooperatifi Eskişehir

Şube Müdürü Mesut Edeer, Kalkanlı Mahalle

Muhtarı Tuncer Bozkurt ile çok sayıda Kalkanlı

Mahallesi sakini katıldı.

“ÜRÜNLERİN GELİRİNİ BU TARLALARIN

GERÇEK SAHİBİ OLAN KÖYLERE HİZMET

ETMEK İÇİN KULLANACAĞIZ”

Törende konuşan Başkan Kurt, Odunpazarı

24


Belediyesi’nin kendine ait olan tarlalarının

tarıma ve ekonomiye katkısını arttırmak için

bir deneme yaptığını söyledi. Bu denemeyi

de Tarım Kredi Kooperatifi ile işbirliği içerisinde

yaptıklarını belirten Başkan Kurt, “Onların

desteği ile gerçekleştiriyoruz.

Amacımız, farklı bir şeylerin yapılabildiğini

ortaya koymak. Klasikleşmiş tarım ya da

çiftçilik anlayışı yerine kamunun biraz daha

az kâr amacı güden, ancak farklı boyutlarını

ortaya koyabilen bir çalışma yapmak istiyoruz.

Bu yıl ilk deneme olduğu için çok

ayrıntılı bir çalışma yapamadık. Önümüzdeki

yıl örnek bir tarımsal faaliyet gerçekleştirmek

amacı ile küçük küçük birimlerde çok

çeşitli ürünlerin üretilebileceğini göstermeye

çalışan bir mantıkla hareket edeceğiz. Bu yıl

900 dönüme yakın bir alanı işledik. Önümüzdeki

yıl 1000’i geçeceğini tahmin ediyorum.

Bu alanlarda üretilen ürünlerin gelirini

bu tarlaların gerçek sahibi olan köylere hizmet

etmek için kullanacağız. Örneğin, Kalkanlı

Köyü’nden bize intikal eden

tarlalardan elde edilen geliri Kalkanlı Köyü’ne

harcamanın yolunu bulacağız ve buralarda

üretilenleri de Halk Market ve Aşevi

aracılığı ile yoksul vatandaşlarımıza vereceğiz.

Hayırlı uğurlu olsun diyorum. Örnek işleri

hep birlikte geliştirelim. Umarım,

önümüzdeki yıllarda bunu çiftçi kardeşlerimizle

birlikte yapmanın yolunu buluruz”

dedi.

“KENDİMİZE YETER HALE

GELMEMİZ LAZIM”

Türkiye’nin tarımsal üretime ihtiyacı olduğunu

vurgulayan Başkan Kurt, konuşmasına

şu sözlerle devam etti: “Türkiye’nin, özellikle

bu pandemi sürecinde gördük ki, gıda en

önemli kaynaklardan birisi. Kendimize yeter

hale gelmemiz lazım. Türk köylüsüne vermediğimizi,

Fransız köylüsüne, Ukrayna, Rus

köylüsüne vermeyelim. Biz burada ürettiğimizi,

burada tüketelim ve buradaki çiftçilerimizin

gelir hanesine yazdıralım istiyoruz. Bu

politikaları gerçekleştirmek

adına, bize vermiş

olduğunuz

katkılardan

dolayı hepinize teşekkür ediyorum.”

“ODUNPAZARI BELEDİYESİ’NİN

BİZE ÖNCÜ OLMASI ÇOK ÖNEMLİ”

Başkan Kurt’tan sonra Eskişehir Odunpazarı

Ziraat Odası Başkanı Naci Erdemli bir konuşma

yaptı. 2021 yılında mahsulün yüzde

50 az olduğunu söyleyen Erdemli, bu durumun

özellikle de arpa için geçerli olduğunu

söyledi. “Yağmurlar geç kaldı. Nisan Mayıs

aylarında olması gereken yağmurlar bu sene

biraz daha geç yağarak, Haziran ayına doğru

kaydı. O yüzden ilk hasadı yapılması gereken

arpa zamanında yağmur yağmadığı için

verim yüzde 50 az” diyen Erdemli, Odunpazarı

Belediyesi’nin köylerdeki tarlaları değerlendirmesinin

çok önemli olduğunu

belirtti. Erdemli, “Odunpazarı Belediyesi’nin

bize de bu konuda öncü olması çok önemli.

Daha iyi şartlarda bunu nasıl yetiştirebiliriz,

bunun önünün açılması, gerçekten, özellikle

yapılması gereken işlerin en başında geliyor.

Bu nedenle başkanımıza teşekkür ediyoruz”

dedi.

“ÇOK GÜZEL BİR İŞ YAPTI-

ĞIMIZI DÜŞÜNÜYORUZ”

Törende konuşma yapan

isimlerden biri de Eskişehir

Tarım Kredi Kooperatifi Müdürü Mesut

Edeer oldu. Başkan Kazım Kurt’un talimatı

ile Odunpazarı Belediyesi ile çalışmaya başladıklarını

söyleyen Edeer, Odunpazarı Belediyesi

ile yaptıkları anlaşma ile tohumluk

üretip, tekrar bir katma değer oluşturmayı

hedeflediklerini ifade etti. Edeer, “Bu konuda

ziraat mühendislerimiz var, Odunpazarı Belediyesinin

kırsal kalkınma ekipleri var.

Böyle bir

şey yapabileceğimizin fizibilitesini yaptık,

araştırmasını yaptık. Belediyemizi, hiç para

harcamadan tüm girdilerini, gübresini, ilacını,

kullanılan sıvı, toz gübresine kadar

Gübretaş Gübreleri ile destekleyerek iyi bir

üretim yapmayı hedefledik. Sonuç olarak

çok güzel bir iş yaptığımızı düşünüyoruz.

Önümüzdeki yıllarda çok daha bereketli işler

çıkaracağımızı şimdiden iki kurum adına

taahattüt ediyorum” diye konuştu.

“TÜRK KÖYLÜSÜ ÇOK ZOR

VE SIKINTILI DURUMDA”

Gerçekleştirilen hasadın hayırlı olmasını temenni

eden Kalkanlı Köyü Muhtarı Tuncay

Bozkurt, Odunpazarı Belediyesi’nin Kalkanlıda

yaptığı bu çalışmasının kendileri için

çok önemli olduğunu dile getirdi. Türk köylü-

sünün çok zor ve sıkıntılı durumda

olduğuna değinen Bozkurt, “Tekrar hayırlı

olsun, daha iyi olsun.

Daha bereketli

olsun. Allah

daha iyi

mahsuller

nasip eder”

dedi.

Gerçekleştirilen

konuşmalardan

sonra

hoca, mahsulün

bereketli

olması için

dua okudu.

Okunan duanın

ardından

ilk hasat yapıldı.

25


ESKİŞEHİR’DEN KISA...KISA...ESKİŞEHİR’DEN KISA...KISA...ESKİŞEHİR’DEN KISA...KISA...

Anadolu

Üniversitesinin

gurur günü

Anadolu Üniversitesi, 2020-2021 Eğitim

ve Öğretim yılında üstün başarı göstererek

yüksek onur derecesi ile mezun olan

öğrenciler için Anadolu Üniversitesi Senato

Salonu’nda “Diploma Takdim Töreni”

düzenledi. Dereceyle mezun olan

öğrencilerin diploma takdim töreninde

Anadolu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fuat

Erdal, Anadolu Üniversitesi Rektör

Yardımcıları Prof. Dr. Betül Demirci, Prof.

Dr. İbrahim Kaya, Prof. Dr. Fatih Temizel ve

Prof. Dr. Süleyman Sözen, İktisadi ve İdari

Bilimler Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç.

Dr. Zekeriya Yıldırım, Edebiyat Fakültesi

Dekanı Prof. Dr. Mehmet Erol Altınsapan

ve Engelliler Entegre Yüksekokulu Müdürü

Prof. Dr. Hasan Gürgür de öğrencilerini

yalnız bırakmadı. 2020-2021 Akademik

yılında not ortalamalarına göre Edebiyat

Fakültesi Rus Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden

mezun olan Şule Şahin ve İktisadi ve

İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü’nden

mezun olan Yunus Emre Özcan okul

birinciliğini paylaşırken, Engelliler Entegre

Yüksekokulu Yapı Ressamlığı mezunu Serdar

Örçen ikinci ve Edebiyat Fakültesi Rus

Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu Gizem

Kaya üçüncü olarak mezun oldu.

Eskişehir’de ilk kez bir

Köpeğe mikroçip takıldı

tarihi

yazılıkaya’da

ilk nikah kıyıldı

Han İlçesi'nde bulunan tarihi Yazılıkaya'da ilk

nikah töreni gerçekleştirildi. Han Belediye

Başkanı Erdal Şanlı tarafından kıyılan nikah

tarihi anlamda da büyük önem taşıyor.

Belediye başkanı Erdal Şanlı nikahla ilgili

yaptığı paylaşımda; "Han ilçemiz Yazılıkaya

mahallemizde Tarihi Kral Midas anıtında ilk

nikahı kıydık.Eskişehir Büyükşehir Belediye

Başkanımız, Prof.Dr. Yılmaz Büyükerşen

hocamızın kıymetli şoförü İrfan Abi’nin

kıymetli kızı Kübra ile Semih’in nikahını

kıydım.Gençlerimize ömür boyu mutluluklar

dilerim. Yeni evlenecek gençlerimizin de bu

güzel tarihi mekânda nikahlarını kıymaktan

onur duyacağım" dedi.

Eskişehir-Bilecik Veteriner Hekimler

Odası'nın önderliğinde Eskişehir’de ilk kez

bir köpeğe mikroçip takıldı. Geçtiğimiz aylarda

Tarım ve Orman Bakanlığı ile Türk Veteriner

Hekimleri Birliği arasında imzalanan

protokolle kedi ve köpek sahiplerine

besledikleri hayvanlar için pasaport

ve mikroçip takma

zorunluluğu getirilmişti. Bugün

Eskişehir-Bilecik Veteriner Hekimler

Odası Başkanı Mehmet Kızılinler

ve yönetim kurulunun önderliğinde

Eskişehir’de bir restoranda düzenlenen

kahvaltının ardından ilk kez

bir köpeğe mikroçip takıldı. Programa

Eskişehir ve Bilecik’teki veteriner

hekimleri, Eskişehir Orman

Bölge Müdürü Recep Temel, Hayvan

Sağlık Müdürü Zekeriya Ar,

Tepebaşı İlçe Müdürü Zeki Sert ve

Odunpazarı İlçe Müdürü Aycan Bora Kılınç

katıldı. Takılan mikroçip sayesinde artık

hayvanların kaç yaşında olduğu, hangi

hastalıkları geçirdiği, hangi klinikte tedavi

olduğu ve sahibinin kim olduğu

öğrenilebilecek.

Devlet Konservatuvarı’nda

mEzunİyEt sEvİncİ

26

ESKİŞEHİR (İHA) - Anadolu Üniversitesi

Devlet Konservatuvarı Müzik ve Bale

Ortaokulu ile Müzik ve Sahne Sanatları

Lisesi öğrencileri için mezuniyet töreni

düzenlendi. Gerçekleştirilen mezuniyet

törenine Anadolu Üniversitesi Rektörü

Prof. Dr. Fuat Erdal, Devlet

Konservatuvarı Müdürü Prof. Erol

İpekli ve öğretim üyeleri ile birlikte çok

sayıda veli de katıldı. 2020-2021

eğitim ve öğretim yılında ortaokul

düzeyinde; 5.sınıftan Yasin Deniz Çolak,

6. sınıftan İpek Buse Memiş, 7. sınıftan

Deniz Şahin, 8. sınıftan Leyla Ravza

Albay birinci oldular. Ayşe Bahar Turunç

ise Müzik ve Bale Ortaokulu’ndan

birinci olarak mezun oldu. Lise

kademesinde ise 9. sınıftan Almila

Şerbetçi, 10. sınıftan Ayşe Neva Eren,

11. Sınıftan Defne Ekmekçi, 12. sınıftan

Reyhan Senyücel birinci olurken Reyhan

Senyücel aynı zamanda Müzik ve

Sahne Sanatları Lisesi’nden de birincilik

derecesiyle mezun oldu. Öğrenciler

başarı belgelerini Rektör Erdal ve

Müdür Prof. İpekli’den aldı.


TÜİK’in 2015-2020 yıları arası doğurganlık oranı rakamları açıklandı

EsKİşEhİr hEr gEçEn

yıl DAhA DA AzAlıyor

Eskişehir, Türkiye’nin toplam doğurganlık

hızının en düşük olduğu iller arasında yer

aldı. TÜİK tarafından paylaşılan verilere

göre; Eskişehir’in, 2015 yılının doğurganlık

oranı 1.56 iken 2020 yılında bu oran

1.35’e düştü. İl toplam doğurganlık hızı

2015’te 1.56, 2016 yılında 1.54, 2017

senesinde 1.55, 2018’da 1.50, 2019’da

1.40 ve 2020 yılında 1.35 olarak gerçekleşti.

İncelenen verilerde sürekli düşüşe

geçen doğurganlık oranı 2017 senesinde

yükselmişti. Ancak sonraki yıllarda ise

doğurganlık oranında çok sert düşüş yaşandı.

Türkiye’de en düşük

oranlı iller arasında 5’inci

TÜİK tarafından açıklanan verilerde, Eskişehir,

toplam doğurganlık

hızının en

düşük olduğu iller

arasında 5’inci sırada

yer aldı. 1.29

oranla Karabük en

düşük doğurganlık

hızı listesinin zirvedeyken,

sırasıyla

Zonguldak 1.31, Kütahya

1.31, Edirne

1.34, Eskişehir 1.35

oranla 5’inci olarak

listede yerini aldı.

Doğurganlık hızının

düşük görüldüğü

diğer iller ise Bolu,

Gümüşhane, Bartın,

İzmir ve Çanakkale oldu. Diğer yandan

Türkiye’de toplam doğurganlık hızının en

yüksek olduğu il ise 3.71 oranla Şanlıurfa

oldu. Lisedeki diğer iller Şırnak, Ağrı,

Siirt, Muş, Mardin, Bitlis, Van, Batman,

Diyarbakır oldu.Bu arada Türkiye’nin doğurganlık

hızının ortalaması 1.76 iken,

Eskişehir, Türkiye ortalamasının da çok

daha altında olduğu izlendi.

İç Anadolu bölgesi

ve Eskişehir

Türkiye listesinde en düşük doğurganlık

hızının düşük olduğu iller arasında yer

alan Eskişehir, bulunduğu İç Anadolu bölgesinde

de düşük hızına göre zirvede yer

aldı. 2020 verilerine göre; bölgede en

yüksek doğurganlık oranına sahip il Aksaray

oldu. 1.89 ile zirvede yer alan ilin

arkasında 1.84 ile

Konya, 1.76 ile

Niğde ve Karaman,

1.71 ile

Kayseri, 1.66 ile

Çankırı, 1.62 ile

Nevşehir ve Sivas

1.59 oranla Yozgat,

1.48 oranla

Kırşehir, 1.42 ile

Kırıkkale ve başkent

Ankara yerlerini

aldı.

Eskişehir bölgede

en düşük doğurganlık

oranının

sahip il oldu.

27


Ataç “Yeni ufuklu

projelerle yol alacağız”

Sürdürülebilir Enerji ve İklim Eylem Tepebaşı Belediyesi, BEBKA tarafından başarılı reket etmeye devam edeceğini aktararak,

“Şimdi Demir Enerji yanı-

Planı’nın (SECAP) hazırlanmasına yönelik

alınan eğitim-danışmalığın yanı sıra

mızda, deneyimlerinden

bulunarak destekten yararlanma hakkı kazanan

“Sürdürülebilir Enerji ve İklim Eylem Planı Hazırlamaya

Yönelik Kapasite Geliştirme” adlı proje-

yine yanımızdaydı. Böyle bir

kentin iklim değişikliği ve etkilerine bağlı

yararlandık. Anadolu Üniversitesi

olarak karşı karşıya kaldığı ve kalacağı riskleri

anlama ve değerlendirme üzerine, konularında

uzman kişi ve kurumların Enerji ve İklim Eylem Planı Uyum Çalıştayı dü-

şehirlerin hızlandırılması üzerinden

sini tamamlamasının ardından Sürdürülebilir ekiple Türkiye’ye rakipsiz bir akıllı

katıldığı Uyum Çalıştayı düzenlendi. zenledi. Çalıştayda, “Tepebaşı Belediyesi’nin bir proje kazandırdık. Şimdi İklim Değişikliği

Müdürlüğü, ondan önce Sürdü-

Özdilek Kültür Merkezi’nde düzenlenen

çalıştaya Tepebaşı Belediye

rülebilirlik Merkezini kurmuştuk. Bunları

Türkiye’ye rakipsiz bir akıllı şehirlerin hızlandırılması

üzerinden bir proje kazandırdık.” diyen

Başkanı Dt. Ahmet Ataç da katıldı.

birleştirdik ve bir müdürlük haline getirdik.

Yeni ufuklu projelerle hareket edece-

Etkinlikte ilk olarak Tepebaşı Belediyesi’nin

sürdürülebilirlik ve iklim yola devam edeceklerini dile getirdi.

ğiz. Çalıştaya katılımlarınız için

Başkan Ataç, bundan sonra da ufuklu projelerle

eylem planı alanlarındaki çalışmaları

teşekkür ediyorum. Şehirde böyle bir

hakkında katılımcılara detaylı bir sunum

güç birliği yaratmak, yan yana durmak

bizi onurlandırıyor. Bize cesaret

gerçekleştirildi.

TÜRKİYE’YE ÇOK ÖNEMLİ BİR

veriyor. Tabi şehirlerin küresel konulara

karşı artık dirençli şehirler olması

PROJE KAZANDIRDIK

Daha sonra konuşan Başkan Ataç da Tepebaşı

Belediyesi’nin çalışmaları hak-

Programda daha sonra Demir Ener-

çok önemli” sözlerini kullandı.

kında bilgiler verdi. Tepebaşı

ji’den proje yöneticisi Gonca Akgül ve

Belediyesi’nin Yaşam Köyü’nde tamamladığı

Remourban - Akıllı Kentsel Dönüğişikliğine

Uyum ve Kentler” adlı bir

Kurucu Ortak Caner Demir, “İklim Deşümün

Hızlandırılması Projesi’nin

sunum yaptı. Ardından katılımcılar,

önemine değinen Ataç, “Tabi bu Sürdürülebilir

Enerji Eylem Planı, temiz enerji ve Türkiye’nin başarısı çok yüksek değildi. Bilmimesi”

adlı ankete katıldı. Programda

“Risk ve Etkilenebilirlik Değerlendir-

buna benzer çalışmaların olduğu yerde, yakın yorum, Türkiye’de kaç belediyenin sürdürülebilir

eylem planı var, bir tanesi Tepebaşı ları, su varlığı, biyoçeşitlilik, tarım gibi konu-

daha sonra kentin yapılı çevresi ve yeşil alan-

zamanda kaybettiğimiz Melih Savaş'ı anmadan

geçemeyeceğim. Yapılan işlerde çok emeği Belediyesi. Bu işin meyvesini ise sonradan larda odak çalışma gruplarında tartışmalar

var. Biz kendisinin adını Yaşam Köyü’ne vererek

anacağız. Işıklar içinde uyusun, her zaman programlarından yararlanamıyorsunuz. Ardın-

Alanları, Tarım ve Biyoçeşitlilik ile Halk Sağlığı

aldık, eğer böyle bir eylen planınız yoksa hibe yürütüldü. Oluşturulan Kentsel Altyapı, Su

yanımızda olacak. 2013’ten beri Avrupa Parlamentosu’nda

Başkanlar Sözleşmesi’ni imzalatık.

Avrupa’da da büyük rakiplerimiz vardı. tırıldı.

dan 2014’teki Remourban projesine giriş yap-

masalarında konular uzmanlarınca masaya yamamız

ile beraber Tepebaşı’nda farklı bir 2015-2020 yılları arasında bu projeyi neticelendirdik,

başarı ile tamamladık. Hatta biz bidan

düzenlenen çalıştay BEBKA “Sürdürülebi-

Çevre Koruma ve Kontrol Müdürlüğü tarafın-

süreç gelişti. Ama daha önce, yeni belediye binamızın

birçok enerji kaçağı olduğu için, faturalar

çok kabarık geliyordu ve kara kara bitirememişti ve 6 ay zaman istediler, onları Yönelik Kapasite Geliştirme” adlı projesinin

tirdiğimizde Nottingham ve Valladolid lir Enerji ve İklim Eylem Planı Hazırlamaya

düşündük. Sonra BEBKA’dan bir enerji projesinden

hibe kazanarak çatıdaki 400 panelle bu proje kazandırdık. Kısaca, herkes Türkiye’den tılım sertifikaları takdim edilmesi ile sona erdi.

bekledik. Neticede Türkiye’ye çok önemli bir eğitimlerine katılan belediye çalışanlarına ka-

işe başladık. O yıllarda Başkanlar Sözleşmesi, dışarıya para gönderirken biz Türkiye’ye döviz Eğitime katılan personele sertifikalarını Başkan

Ataç’ın yanı sıra Tepebaşı Belediye Başkan

ilk defa duyduğumuz bir şeydi. Orada imzayı getiriyoruz. O para da tamamen Eskişehir’de

attık ve sevinç içinde Eskişehir’e döndük. Ardından

Sürdürülebilir Enerji ve Eylem Planı BAŞKAN ATAÇ: YENİ UFUKLU

ve Kontrol Müdürü Bahri Ağaoğlu verdi.

harcandı. Büyük başarı geldi” diye konuştu. Yardımcısı Suat Yalnızoğlu ile Çevre Koruma

konusu gündeme geldi, dostlarımızla görüştük, PROJELERLE HAREKET EDECEĞİZ

Çalıştaydan elde edilen sonuçlara detaylı biçimde

SECAP’ta yer verileceği 3-4 ayımızı aldı hazırlanması. Gönderdik ama Başkan Ataç Tepebaşı’nın yeni projeler ile ha-

bildirildi.

28

Tepebaşı Belediyesi Sürdürülebilir Enerji ve

İklim Eylem Planı Uyum Çalıştayı düzenledi.


Tepebaşı Belediyesi, projeleri ile ülkenin dört bir tarafına örnek olmaya devam ediyor

Tepebaşı modeli

Konak’ta uygulanacak

Tepebaşı Belediyesi’ni ziyaret eden İzmir

Konak Belediyesi yetkilileri, atık yönetim uygulamalarını

yerinde inceledi. Konak Belediyesi,

Tepebaşı’nın geri dönüşüm modeli ile

birlikte, sokak toplayıcılarını tek çatı altında

birleştiren GESİKOOP projesini İzmir’de hayata

geçirecek.

Tepebaşı Belediyesi hayata geçirdiği

proje ve çalışmalar ile Türkiye’ye örnek

olmaya devam ediyor.

Son olarak İzmir Konak Belediyesi, Tepebaşı’nın

atık yönetimi çalışmalarını yerinde

incelemek üzere kentimize geldi. Konak Belediye

Başkan Yardımcısı Anıl Feroğlu ve

Konak Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol

Müdürlüğü yetkililerinden oluşan konuk

heyet, Tepebaşı Belediyesi’nin atık yönetim

modeli hakkında detaylı bilgiler aldı. Tepebaşı

Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol

Müdürlüğü yetkilileri ile bir araya gelen

Konak heyeti, dönüşüm tesislerini de inceleme

şansı buldu.

Konuklar, Tepebaşı Belediyesi’nin ambalaj

atıkları yönetim sistemi, GESİKOOP, iklim değişikliği

uyum ve azaltım çalışmaları hakkında

bilgiler alırken; Sukurusu Uygulama

Merkezi, Yeryüzü Ekoloji Okulu, Muttalip

Gazi Paşa Mahallesi’nde yer alan 1. sınıf atık

getirme merkezi ile Mustafa Kemal Atatürk

Spor Tesisleri Su Sporları Merkezi’ni de yerinde

gördü. Tepebaşı ziyareti kapsamında

Feroğlu ve beraberindekiler, Tepebaşı Belediye

Başkanı Dt. Ahmet Ataç’ı da makamında

ziyaret etti.

“TÜM BELE-

DİYELERE

ÖRNEK”

Ziyarette

Başkan Ataç’ı

başarılı çalışmalarından

ötürü tebrik

eden Feroğlu, “Eskişehir’e, Tepebaşı Belediyesi’nin

geri dönüşüm ve kağıt toplayıcılarının

kooperatifleştirildiği GESİKOOP

projelerini incelemek için geldik. GESİKOOP

zaten Türkiye’de uygulanan örnek bir çalışma

ve Tepebaşı bu konuda tek belediye.

Tepebaşı Belediyesi geri dönüşüm konusunda

çok başarılı bir sistemi hayata geçirmiş

ve bu sistem çok güzel biçimde işliyor.

Bu çalışmalar tüm belediyelere örnek teşkil

edecek nitelikte ve aynı sistemi İzmir’imizin

Konak ilçesinde hayata geçirmeyi planlıyoruz.

Bu sebeple Tepebaşı Belediyesi’nin misafiri

olarak tesisleri ve çalışmaları

inceledik. Bundan sonra da sıkı bir iş birliği

gerçekleştirerek kağıt toplayıcılığı ve geri

dönüşüm çalışmalarında koordineli olacağız.

Başta Başkanımız Ahmet Ataç olmak üzere

tüm Tepebaşı Belediyesi görevlilerine teşekkür

ediyorum” dedi.

“ÇALIŞMALARIMIZIN

YAYGINLAŞMASI ÇOK GÜZEL”

Misafirlerine ziyaretleri için teşekkür eden

Başkan Ataç da “Tepebaşı’nda atıkların en

verimli şekilde değerlendirilmesi için çalışıyoruz

ve bu konuda çok başarılı şekilde mesafe

kat ettik. Artık Tepebaşı’nın atıklarını

çöp torbalarına dönüştürebiliyoruz. Yurt

içindeki belediyeler ile birlikte, Almanya,

Belçika, İsrail gibi ülkelere bu torbalar ihraç

ediliyor. Bu çok önemli, çevrecilik budur. Tepebaşı,

ambalaj atıklarının geri dönüşümünde,

neredeyse İngiltere’deki rakamlara

yaklaştı. Türkiye’de zaten dönüşümdeki rakamlarımıza

yaklaşabilen bir belediye yok.

Bundan dolayı Tepebaşı Belediyemizin kararlılığı

ve halkımızın da bilinçli hareket ediyor

olması ile gurur duyuyoruz. Hem

belediyemiz hem de ilçe olarak Sıfır Atık

Belgesi almayı başararak öncü ilk kurum olmamız

da bu başarının bir göstergesi. GESİ-

KOOP’u kurarak da dezavantajlı grupları bir

araya getirmek, onların kontrol altında ve

düzenli, sağlığına dikkat ettikleri, çöpü karıştırarak

değil, olanları toplayarak Türkiye

ekonomisine daha sağlıklı şekilde katkı vermelerini

sağladık. Bu çalışmaların örnek olması,

yaygınlaşması çok güzel. İzmir Konak

Belediyesi’nden gelen dostlarımızla da iş

birliği yapıyor olmak mutluluk verici. Kendilerine

çalışmalarında başarılar diliyorum”

diye konuştu.

Konak Belediyesi heyeti, incelemelerinin ardından

Eskişehir’den ayrıldı. Konaklı misafirlere,

Tepebaşı Belediye Başkan Yardımcısı

Suat Yalnızoğlu ve Çevre Koruma ve Kontrol

Müdürlüğü ekipleri eşlik etti

29


Uyku apneniz varmı?

7 SORUDA

TEST EDİN

Genellikle horlamanın eşlik ettiği, solunumun

10 saniyeden başlayıp bir dakikadan

fazla durabildiği uyku apnesi

dünyada ve ülkemizde son yıllarda giderek

yaygınlaşan bir hastalık. Özellikle

fazla kiloya sahip, sigara ve alkol tüketen,

kalın boyun ve bel çevresine sahip

olan kişilerde uyku apnesi riski çok daha

yüksek oluyor.

Kilodaki yüzde 10’luk artış orta- ağır

uyku apnesi gelişme riskini 6 kat arttırırken,

erkeklerde bel çevresinin 102,

kadınlarda 89 cm’den fazla olması riski

arttırır” diyor. Uyku apnesi yorgunluk,

sinirlilik ve konsantrasyon bozukluğu

başta olmak üzere bir çok soruna neden

olarak günlük yaşantıyı olumsuz etkilerken,

uykuda ani ölüme yol açabiliyor.

Özellikle tatil yolculuğunda araç kullanacakların

çok dikkatli olmaları, böyle bir

sorunları varsa en kısa zamanda hekime

başvurmaları gerekiyor.

30

7 soruda uyku apnenizi

test edin:

1Haftada 3 geceden fazla horluyor

musunuz? Evet 2 puan, Hayır 0 puan

2Horlamanız çok gürültülü mü? (Yan

odadan duyulma) Evet 2 puan, Hayır

0 puan

3Uykuda nefesiniz durduğu söylendi

mi? Hayır 0 puan, Arasıra 3 puan,

Sıklıkla 5 puan

4Boyun çevreniz kaç cm? - Erkek 43

cm’den ince 0 puan, 43 cm’den kalın

5 puan,

- Kadında 40 cm’den ince 0 puan, 40

cm’den kalın 5 puan

5Yüksek tansiyon tedavisi aldınız mı?

Evet 2 puan, Hayır 0 puan

6Meşgul

olmadığınızda

sıklıkla uyuyakalır

mısınız? Evet 2

puan, Hayır 0 puan

7Araba kullanırken veya trafik ışığında

beklerken ara sıra uyukladığınız

oldu mu? Evet 2 puan, Hayır 0 puan

Sonuç:

9 puan ve üzeri: Yüksek olasılıkla apneniz

olabilir. Uyku çalışmasının gerekliliği

açısından bir doktora başvurun.

6-8 puan: Belirsiz. Hekim tarafından

klinik olarak değerlendirilmeli.

5 puan ve altı: Düşük olasılık

Uyku apnesine karşı

etkili 7 öneri!

Uyku apnesinin günlük yaşam alışkanlıklarında

bazı değişiklikler yaparak,

sağlıklı bir yaşam tarzı benimseyerek

önlenebileceğini belirten Prof. Dr.

Ceyda Erel Kırışoğlu, o önlemleri şöyle

sıralıyor;

• Mutlaka kilo verin.

• Bel çevrenizin kadınsanız 89 cm, erkekseniz

102 cm’den fazla olmamasına

dikkat edin.

• Her gün aynı saatte yatağa yatın ve

sabah aynı saatte uyanın.

• Karanlık ve sessiz odada uyuyun. Koltukta

değil yatakta uyuyun.

• Alkol ve sigara tüketmeyin.

• Uyku ilacı, sakinleştirici ve kas gevşetici

ilaçlardan uzak durun.

• Yatmadan 3-4 saat önce yemek yemeyin.


Bu dolandırıcılar

gEnçlErİ

hedef alıyor

Siber dolandırıcılar para ya

da para edebilecek bilgileri

elde edebilmek için her yaş

ya da meslek grubunu hedefleri

içine alabiliyor. ESET

uzmanları dijital okuryazarlığı

diğer yaş gruplarına

göre daha iyi olduğu düşünülen

gençlerin siber suçlular

tarafından nasıl hedef

alındıklarını inceledi.

Bir siber dolandırıcı hedefine ulaşabilmek

için her fırsatı değerlendirmeye

çalışır. Gündemi ve hedef

kitlesinin beklentilerini yakından

takip ederek tuzağına düşürebileceği

kurbanlarının ilgisini çekebilecek konuları

araştırır. Bu bazen sahte bir iş ya

da arkadaşlık teklifi bile olabilir. Gençleri

kandırmaya yönelik olarak kullanılan

dolandırıcılık yöntemlerinden en çok kullanılanlar

ESET uzmanları tarafından şu şekilde

sıralandı;

Burs dolandırıcılığı

Lise mezuniyeti yaklaştıkça,

gençler hayatlarındaki

bir sonraki adıma ilerlemek

için plan yapmaya başlarlar.

Bu planlar genellikle bir

üniversitede yer almayı içerir. Ancak, üniversiteye

gidilen yere bağlı olarak, bu hedefler

oldukça pahalı olabilir. Dolandırıcılar,

çeşitli şekillerde hileli burslar oluşturarak

maddi yardım arayan öğrencileri avlamaya

çalışırlar.

Sosyal medya dolandırıcılıkları

Sosyal medya çoğu genç için dijital

oyun alanı olduğundan, girişimci dolandırıcılar

onları, zamanlarının çoğunu geçirdikleri

yerde hedeflemeye çalışırlar. Sosyal medya

dolandırıcılığı çeşitli şekil ve boyutlarda olabilir.

Ünlülerle ilgili şok edici başlıkları olan

kısa makalelere bağlantılar gibi görünür.

Ancak, böyle bir bağlantıya tıklayınca, kötü

amaçlı bir web sitesine yönlendirilirsiniz.

Dolandırıcılar kurbanlarıyla yarışmalara

veya çekilişlere katılma teklifleri içeren mesajlar

aracılığıyla doğrudan iletişime geçebilirler,

ancak yine de paylaşılan bağlantı,

gençleri cihazlarını zararlı yazılımlarla istila

edecek veya hassas bilgilerini onlardan almaya

çalışacak hileli bir web sitesine yönlendirecektir.

İndirimli lüks ürünler

İnternette artan bir başka

yaygın aldatmaca ise, sosyal

medyada yayımlanan sahte

reklamlarla, komik derecede

düşük fiyatlarla lüks ürün satışı

tekliflerine yönlendiren

içeriklerdir. Dolandırıcılar,

tekliflerini gençlere cazip hale

getirmek için, çok pahalı olan

sınırlı sayıda spor ayakkabılar,

normal bir maaş veya

yarı zamanlı çalışan birinin

karşılayamayacağı kadar

pahalı olan markalardan kıyafetler

veya çevrimiçi

sahte Ray-Ban mağazaları

gibi onlara hitap edecek markalar

ve ürünler sunmaya çalışırlar.

Bu hile, bu ürünlerin

geniş bir yelpazesini

sunan sahte bir e-ticaret

sitesi oluşturmaktan

ibarettir;

ancak, satın alma

işleminden sonra,

size ya bir sahte

ürün gönderirler ya

da hiç bir şey göndermezler.

Ve en

kötü senaryoda, kredi kartı bilgilerinizi paylaştıysanız,

siber suçlular bu bilgileri kullanarak

kartınızdan izinsiz harcamalar

yapacaktır.

İstihdam dolandırıcılığı

Genç iş arayanları hedeflemek için siber

suçlular, genellikle gerçek olamayacak kadar

iyi görünen hileli istihdam teklifleri yaratır.

Dolandırıcılar meşru iş arama platformlarında

sahte iş ilanları yayımlayarak ve genellikle

evden çalışmaya ve yüklü bir maaş

almaya imkân veren pozisyonlar sunarlar.

Amaç, daha sonra kurbanlarının adlarına

banka hesapları açmak veya kimliklerini

sahte belgeler oluşturmak için kullanmak

gibi çeşitli yasadışı faaliyetlerde kullanılacak

kişisel bilgilerin edinmektir. Bunun dışında

aracı kurum olduklarını söyleyerek belli bir

ücret de talep edebilirler.

Catfishing dolandırıcılığı

Dijital çağdaki birçok şeyde olduğu gibi,

romantizm arayışı bile çevrimiçi hale geldi.

Çevrimiçi arkadaşlık platformları romantizm

dolandırıcıları için bol ödüllü bir avlanma

alanı. Siber suçlular kurbanlarını genellikle

sosyal medyada arayarak onlara özel mesaj

yoluyla ulaşırlar. Hile genellikle hedeflerinin

çekici bulacağı bir kişiyi taklit etmekten ibarettir.

Dolandırıcı daha sonra nihai hedeflerine

yani kurbanının parasına ulaşana kadar

onları kandırmaya devam edecektir.

Gençleri hedef alan bu dolandırıcılık

yöntemlerine maruz kalmamak için

ESET uzmanları şu önerilerde bulundu;

• Cazip görünen bir iş teklifine rastlarsanız,

ancak bundan şüphe duyuyorsanız,

şüpheli bir şey olup olmadığını görmek için

şirketle ilgili hızlı bir web araması yapın. Ayrıca,

kişisel bilgilerinizi yalnızca işe alındıktan

sonra, maaşınızı alabilmek için

paylaşmanız gerekeceğini unutmayın.

• Benzer tavsiyeler burslar için de geçerlidir.

Eğer bir burs arıyorsanız, bir web

araması yaparak ve hatta doğrudan ofisleriyle

iletişime geçerek bursu sunan kuruluşun

meşru olup olmadığını kontrol

ettiğinizden emin olun. Asla ve asla “işlem”

ya da “avans” ücreti gibi ödemeler yapmayın.

• İnternetin altın kuralını unutmayın:

“gerçek olamayacak kadar iyi görünüyorsa,

o zaman muhtemelen gerçek değildir”. Yani,

komik fiyatlı bir çift sınırlı sayıda üretilmiş

Jordan'a rastlarsanız, bu kesinlikle bir aldatmacadır.

Hâlâ ilginizi çekiyorsa, satıcıyla ilgili

kötü bir şey olup olmadığını görmek için

internette onları araştırın.

• Tanımadığınız birinden istenmeyen bir

mesaj alırsanız, ve bu mesaj özellikle şüpheli

bir teklif veya bağlantı içeriyorsa gözünüzü

açık tutmalısınız. Her durumda,

yapılacak en iyi şey mesajı görmezden gelmektir

ve tanımadığınız kişilerden gelen

bağlantılara tıklamamalısınız.

• Bir yabancının sizle temas kurmaya

çalışması ve birkaç mesaj sonra size olan aşkını

itiraf etmeye

başlaması durumunda,

örümcek hisleriniz

hareketlenmeye başlamalıdır.

Hızlı bir

ters görüntü aramasıyla

birinin kimliğine

bürünüp onu taklit

edip etmediklerini ortaya

çıkaracaktır.

31


CUMHURİYETİMİZİN BAŞLADIĞI YER

Gezi

ZEKİ

PEKGENÇ

İsmet İnönü ve konferansa katılacak Türk

heyetinin 1922 yılının Kasım ayında İstanbul’dan

trenle 3 günde ulaştığı Lozan’a biz

saatler içerisinde vardık. Cenevre Hava

Limanı’ndan 60 kilometre uzaklıktaki

Lozan’a, sağ tarafımıza aldığımız Cenevre

Gölü’nü takip ederek gidiyoruz. Gölün güney

tarafı Fransa, kuzeyi İsviçre. Bu nedenle iki

ismi var; Fransızlar “Leman Gölü”, İsviçreliler

“Cenevre Gölü” diyorlar. Yemyeşil üzüm

bağlarından ve birer tablo gibi duran köylerden

geçerek Lozan’a geldik. Cenevre Gölü

kıyısında, Alp Dağları’na sırtını dayamış bu

ünlü şehir tarihi dokusunu muhafaza etmeyi

başarmış. Dağ yamacına kurulmuş olmasına

karşın; düzenli sokak ve caddeleri, yemyeşil

parkları, hareketli göl kıyısı ile Lozan,

İsviçre’nin ve Avrupa’nın en huzurlu kentlerinden

birisi. Burada gezip görülecek pek

çok yer var. Biz, Türk olarak yakın tarihimiz

açısından en anlamlı yerleri öncelikle

görmek istedik. Lozan Konferansı’nın

mekânlarına gittik, gördük. Tam

Kemal Tayfur’un nitelediği gibi;

“Mekânlar, binalar o gün olduğu gibi

bugün de karşımızdadır. Tarih özenle,

dikkatle ve şefkatle nasıl korunurmuş

merak ediyorsanız eğer, buyurunuz

Lozan’a…” (1)

Şehrin tam kalbinde Lozan

Konferansı’nın imzalandığı Rumine

Sarayı duruyor. Lozan Üniversitesi

Kütüphanesi olarak inşa edilen tarihi

bina Rönesans mimarisinin görkemini

sergiliyor. Anıtsal sütunları ve

kuleleri ile Lozan’ın sembol

yapılarından birisi. Binaya bu anıtsal

sütunlar arasından mermer merdivenlerden

giriliyor. İsmet Paşa ve

Türk heyeti 24 Temmuz 1923 günü bu

merdivenleri gururla çıkıp, duvarları

ve tavanı dev resimlerle süslü büyük

salonda yerlerini aldılar. “Bir tarafta

Türkiye ve karşısında yedi devletin

32

delegeleri… Başta İngiltere, yanında Fransa,

onun yanında İtalya, arkalarında Japonya ve

Japonya’nın yanında silinmiş gibi Yunanistan,

Romanya, Belçika… Sağ tarafa

bakınca tek başına Türkiye, sol tarafa bakınca

bütün Dünya! İşte her şey elinden alındığı

halde varlığı pahasına savaşan, kanını akıtan

ve savaşı kazanan yeni Türk Devleti ve işte

onu mahvetmek için yüzyıllardan beri

uğraşan batı âlemi!” (2) Tam sekiz ay süren

çok çetin görüşmeler sonrası hazırlanan

Lozan Barış Antlaşması’na ilk imzayı İsviçre

Konfederasyonu Başkanı’nın daveti üzerine

İnönü attı. “Bu ilk imza, devletler tarafından

Türkiye’ye karşı bir şeref olarak takdim

edilmekteydi. 24 Temmuz 1923 günü saat tam

üçü dokuz geçe İsmet Paşa’nın attığı bu imza

ile Osmanlı İmparatorluğu tasfiye edilmiş ve

yeni Türkiye Devleti kurulmuş oluyordu.” (2)

Savaştan yenik çıktığı kabul edilen ve o

yıllara kadar, önce “Hasta Adam” sonra da

“Çökmüş ve Parçalanmış Devlet” olarak nitelenen

Türkiye şimdi bütünlüğünü kazanmış,

yepyeni ve saygın bir Dünya Devleti olarak

kabul ediliyordu.

Konferans boyunca Türk heyetinin ve ayrıca

Japonya ile İtalya heyetlerinin de kaldığı,

görkemli binasıyla Lozan Palas Oteli, Rumine

Sarayı’na yürüyüş mesafesinde. Şehrin

güney tarafını ve Cenevre Gölü’nü gören çok

güzel bir manzarası var. Sağ tarafındaki parktan

yürüyerek Lozan Adliye Sarayı’na geldik.

Lozan’ın hemen her binası gibi bu adliye

binası da harika bir mimariye sahip. Önünde

efsanevi kahraman Giyom Tell’in heykeli duruyor.

Biraz daha yürüyünce Mont Benon

Gazinosu’nu gördük. Zamanının en önemli

mekânlarından olan Mont Benon Gazinosu

harika bir parkın içinde yer alıyor.

Şimdilerde bir restoran/cafe’ye dönüşmüş.

İçine girdik. Manzarası muhteşem. Tam

karşımızda Cenevre Gölü, Fransa’nın Evian


Kasabası ve onların ardında Fransız Alpleri.

Lozan Konferansı’nın açılış töreni, 20 Kasım

1922 tarihinde bu güzel binada yapılmış. Daha

açılışta İsmet İnönü’nün vakur duruşu ve

kullandığı siyasal dil hayranlık uyandırmış.

Katılanlar artık karşılarında kararlı ve modern

bir Türk olduğu gerçeğini görmüşler.

Lozan şehir merkezi ile Cenevre Gölü

kıyısındaki Ouchy bölgesi arasında 500 metrelik

bir yükseklik farkı var. Çok güzel bir

metro ile kıyıya iniliyor. İskelesinde gölün

diğer kıyılarına sefer yapan veya turistik

turlar düzenleyen ilginç gemiler var. Ouchy

kıyıları birbirinden muhteşem otel ve villalarla

dolu. Bahçeleri bin bir çeşit çiçekle

bezenmiş. Bu tarihi binalardan birisi de

Ouchy Şatosu. Bugünlerde bir otel olarak

hizmet veren bu şato, İsviçre hükümetinin

tahsis etmesiyle Lozan Konferansı

görüşmelerine ev sahipliği yapmış. Biraz

ilerisinde de İngiliz heyetinin konakladığı

Beau-rivage Oteli var. (En üst resimde

çatısında bayraklar olan bina) Üzülerek belirtmem

gerekir ki ülkemizden buralara gezi

düzenleyen tur şirketleri broşürlerinde yanlış

olarak Lozan Konferansının Beau-rivage

otelinde yapıldığını belirtiyorlar. Bazı yazarlar

da böyle yazıyor. Çünkü bu otel, (belki de turistik

amaçla) binasının girişine bunu

çağrıştıracak bir plaka çakmış. Oysaki

Konferans’ın tüm görüşmeleri, 100 metre

ilerisindeki Ouchy Şatosu’nda yapılmış. Şimdi

otel olan bu şatonun iç bahçesinin bir

duvarında bulunan büyükçe bir plakette;

“Lozan Konferansı Ouchy Şatosunda

yapılmıştır” yazılı. Fotoğrafı bir dergide de

yayımlanmıştı. (3) Ali Naci Karacan (2) ve

Taha Akyol (4) kitaplarında bu hususu

vurgulamışlar ve fotoğraflara yer vermişler.

Sanırım tur şirketlerinin yöneticileri, rehberleri

ve hatta (ne yazık ki) bazı akademisyenlerimiz

Beau-rivage Oteli’nin girişindeki

tabelayı görmekle yetinmiş, Ouchy Şatosu’na

girmeye üşenmişler. Daha da

kötüsü araştırma yapmaya gerek

görmemişler. Kanaatimce bunun

nedeni tarihe dair ilgisizliğimiz;

değerlere, yaşananlara, tarihi

mekânlara ve ayrıntılara karşı

duyarsızlığımızdır. Öte yandan,

Cumhuriyetimizin 100. yılına

yaklaşırken ne yazık ki

Cumhuriyet’in faziletlerini de

(hala) yeterince kavrayamıyoruz.

Lozan Konferansının hangi

şartlarda yürütüldüğünü, hangi

etkilerle imzalandığını, neleri

içerdiğini, ne derecede büyük

anlam taşıdığını da bilmiyoruz.

Sevr’i İstanbul’a kabul ettiren Müttefikler

o anlaşmanın biraz hafifini

Mudanya Mütarekesi’nde

Ankara’ya kabul ettirememişlerdi.

Lozan’da yeniden daha hafif bir

Sevr imzalatacaklarını umarak

masaya oturdular. “Trakya

Yunanistan’ın olacaktı. İstanbul

uluslararası olacaktı. Batı Anadolu

Yunan sömürgesi, Doğu Anadolu Ermenistan

olacaktı. Adana Fransız sömürgesi, Antalya

İtalyan sömürgesi olacaktı. Bugün Batı

Anadolu, Doğu Anadolu, Adana, Trakya, Antalya,

Hatay, Boğazlar ve İstanbul bizimdir.

Büyük küçük bizimle savaşan bütün devletler,

Türk milletinin iradesini

onaylamışlardır. İstiklal Savaşı’nın gayesi bu

idi. Lozan Antlaşması’nın anlamı budur.” (2)

Lozan Barış Antlaşması ile Sevr Antlaşması

Rumine Sarayı

geçersiz kılınmıştır. Türk ulusu adına 1. Dünya

Savaşı’nı bitiren antlaşmadır. Kapitülasyonlar

kaldırılarak bağımsız Türkiye hukuken

kurulmuştur. Yeni Türk Devleti Dünya devletleri

tarafından kabul görmüş, Türk Ulusunun

tam bağımsızlığı kanıtlanmıştır. Lozan,

Türkiye’nin kuruluş senedidir.

İçimizdeki Cumhuriyet kıvancını ve yakın

tarihimizin gururunu bu tarihi mekânlarda

bir kez daha yaşamanın huzuru ile Lozan

Mont Benon Gazinosu

Ouchy Şatosu.

şehrinin güzelliklerini görmeye devam ettik…

——————————————————————————————

(1) ATLAS DERGİSİ – Sayı 202 - Ocak 2010 –

Türkiye’nin Miladı Lozan

(2) LOZAN – Ali Naci Karacan – Türkiye İş Bankası

Kültür Yayınları, Şubat 2011

(3) ATLAS DERGİSİ – Sayı 318 - Eylül 2019 – İlber

Ortaylı’yla Lozan

(4) BİLİNMEYEN LOZAN – Taha Akyol – Doğan

Kitap, Ocak 2014

33


Deneyimle sporculara

takım arkadaşlarına

ablalık da yapıyor.

“BAZI TAKIM

ARKADAŞLARIMIN

ANNELERİNDEN DE

BÜYÜĞÜM”

>>

İstikbal Derginin bu ayki konuğu Anadolu Üniversitesi bayan

hentbol takımında 18 yıldır forma giyen Fatma Özbahar. Takımda

aynı zamanda ablalık yapan Fatma, fiziksel koşulları el

verdiği müddetçe hentbol oynayacağını söyledi.

>>

40 Yaşındaki tecrübeli hentbolcu “Anneleriyle aynı yaşta hatta

büyük olduğum takım arkadaşlarım var. Yaşın çok önemli olduğunu

düşünmüyorum. Kendime iyi baktığım, yapabildiğimin en iyi

yaptığım sürece hentbola katkı sağlamayı sürdüreceğim” dedi.

34

Fatma Özbahar

açıklamalarda

bulundu.


Fatma Özbahar…

2002-2003 sezonundan bu yana

Anadolu Üniversitesi bayan hentbol

takımında forma giyiyor. Aslen

Aydınlı olmasına rağmen İzmir’de

büyüyen ve 18 yıldır da Eskişehir’de

yaşayan Özbahar aynı zamanda

öğretmenlik yapıyor.

Fiziksel koşulları el verdiği müddetçe

hentbol oynayacağını söyleyen

oyuncu önemli açıklamalarda bulundu.

“OKULDA HENTBOLA BAŞLADIM”

Hentbola küçük yaşta başladığını belirten

deneyimli sporcu “Öğrenciyken

o zaman okulumuzda hentbol çok ön

plandaydı. Bende hentbola ilkokul

öğretmenimin teşvikiyle 4. sınıfta

başladım. Yıldızlar, gençler

ve A Milli Kadın Hentbol

takımlarında forma giydim.

Aydın Köprüspor, İzmir

Büyükşehir Belediyesi ve

Konak Belediyesi’nde

oynadım”

“ANADOLU’DA 18 YIL”

Anadolu Üniversitesine geliş

hikayesini de anlatan Fatma

“2003'te Eskişehir'e

öğretmen olarak atandım.

Daha sonra Anadolu Üniversite

ile anlaştım. O zaman

takım Hentbol 1. Lig'de ve

Hentbol Süper Ligi'ndeki

maçlarda yer buldu. Kulübe

geldiğim ilk yıllarda Avrupa

kupalarında da boy gösterdik.

Uzun yıllar Avrupa

18 yıldır aynı

forma altında

mücadele ediyor.

Tecrübeli oyuncu

takımında kaptanı.

kupalarında Türkiye'yi en iyi şekilde

temsil etmeye çalıştık. 18 yıldır da

Anadolu Üniversitesi Kadın Hentbol

Takımı için mücadele ediyorum”

“ANNELERİNİN YAŞINDAN

BÜYÜĞÜM”

Fatma Özbahar takımda ablalık

yaptığını da belirterek “Elimden

geldiğince çocuklara saha içinde

antrenörlük ve ablalık da yapıyorum.

Onlara örnek olmaya çalışıyorum. Şu

anda takımda forma giyen iki

arkadaşımın yaşlarının toplamından

daha fazla yaştayım. Anneleriyle

aynı yaşta hatta

bazılarının annelerinden

de yaş

olarak büyük olduğum

takım arkadaşlarım

var”.

Özbahar aynı zamanda Beden

Eğitimi öğretmenliği yapıp okuldaki

öğrenciler ile diğer sporcuları

da hentbola teşvik ediyor.

“YAŞIMIN 40

OLDUĞUNA

ŞAŞIRANLAR VAR”

Tecrübeli hentbolcu

yaşı ile ilgili olarak da

“Hem yaş farkım hem

de öğretmen kimliğim

nedeniyle takım

kaptanıyım. Yaşımın

40 olduğunu

öğrenenler çok

35


şaşırıyor. Gençlerin arasında kaybolduğumdan

beni de genç sanıyorlar. Yaşın çok önemli

olduğunu düşünmüyorum. Fiziksel koşullarım el

verdiği müddetçe hentbol oynayacağım. Kendime

iyi baktığım, yapabildiğimin en iyi yaptığım sürece

hentbola katkı sağlamayı sürdüreceğim. Gençlere

yerimizi vereceğiz tabiî ki..”

“TEMPOM ÇOK YOĞUN”

Aynı zamanda öğretmenlik de yapan Fatma Hoca

“Fatih Sultan Mehmet İmam Hatip Ortaokulu'nda

beden eğitimi öğretmeniyim. Çok yoğun bir temponun

içindeyim. Okul ile antrenmanlar arasında

yoğunluk

daha

yaşıyorum. Süper Lig'de

yoğun bir antrenman

tempoyu

yaşıyoruz” dedi.

“HENTBOLU SEVDİRMEYİ

ÇALIŞIYORUM”

Öğrencilerine derslerde hentbolu

sevdirmeye de çalışan Özbahar “Okuldaki

öğrencilerimden hentbol takımı da kurdum.

Hentbola başlayan öğrencilerim var.

Onlana elimden geldiğince hentbolu

sevdirmeye çalışıyorum. İçlerinde

yetenekliler de var. İnşallah başarılı

sporcumlar da yetiştiririm” dedi.

“AİLECE HENTBOL

SEVGİMİZ VAR”

Özbahar ailece hentbola

tutkulu olduklarını belirterek

“Kardeşim Tolga

Özbahar uzun yıllar

Beşiktaş takımında

oynadı. Şu anda İzmir

Büyükşehir Belediyespor'da

forma giyiyor.

Geçtiğimiz günlerde

Eskişehir’de Türkiye

kupası finali için

geldi ve kupayı

aldılar. Bende

kardeşimi

tebrik ettim.

Biz ailecek

hentbola

gönül

verdik”

dedi.

“ESKİŞEHİR

BİR HENTBOL KENTİ”

Eskişehir’i çok sevdiğini de

söyleyen Fatma Özbahar

“Aslen Aydınlıyım ama İzmir'de

doğumdum. Yaklaşık 20 yıldır

Eskişehir'deyim ve burayı çok

seviyorum. Eskişehir bir hentbol

kenti. Benim kente geldiğim sene

çok daha iyi bir hentbol vardı. Milli

maçlar Eskişehir'de oynanıyor.

Türkiye Kupası finalleri burada

yapılıyor. Bu da bize keyif veriyor.

Hiçbir maçı kaçırmadan gelip izliyorum”

dedi.

Sahada de lider.

36

Fatma Özbahar’ın kardeşi Tolga

Özbahar’da iyi bir hentbolcu.

“MÜCADELEYE DEVAM”

Son olarak takımı ile ilgili de konuşan

Özbahar “Çok genç bir ekibe sahibiz.

Geçtiğimiz sezon güçlü takımlar

arasında ligde kalmayı başardık. Bu

sezon da yine süper ligde mücadeleye

devam edeceğiz. İyi bir ekibiz.

Amacımız Anadolu Üniversitesi

olarak Eskişehir’i en iyi şekilde temsil

etmek” dedi.


2012-2013 yılında ülkemizi Avrupa kupalarında temsil eden Eskişehirspor

son 9 sezonda 3 kez küme düştü. Es-Es yeni sezonda 2.ligde yer alacak.

Bir zamanlar İskoçyalardan,

Fransalardan şimdilerde

Pazarsporlara…

VAH

ES-ES’İM

VAH…

>>

2015-2016 sezonunda süper lige veda eden Eskişehirspor’da

küme düşme ile birlikte çöküş de başladı.

O yıllarda büyük umutlarla imza atan

oyuncuların faturası şimdi kat kat çıkıyor.

Eski şaşalı günlerini arayan Kırmızı Şimşekler

bu günlerde yönetim bile bulamaz

oldu. Es-Es’te tarihinde bir ilk yaşanırken

kongre 3 kez ertelendi.

>>

Yeni sezonda 2.ligde mücadele edecek

olan Eskişehirspor her anlamda çok zor

bir süreçten geçiyor. Kulüp nerede ise kapanma

tehlikesi ile karşı

karşıya kaldı. Özellikle

Trabzonspor camiası

topyekün Eskişehirspor’a

iftira atarken,

koca camia hakarete

uğradı. Ancak kentin

milletvekilleri ve belediye

başkanları ses

çıkarmayıp sadece

olanları izlemekle yetindi.

37


SÜPER

LİGİ SALLAMIŞTIK

Aslında çok güzel başlayan

bir hikayenin kulübü

böyle bir çıkmaza sokacağını

kim bilebilirdi ki?

2011- 2012 sezonunu

50 puanla 5.

Sırada bitiren

Eskişehirspor ligde

4. Sırada olan

Beşiktaş’ın gidememesi

ile birlikte

Avrupa kupalarına

gitmişti. 2012-2013

sezonunda süper ligi

46 puanla 8. Sırada

tamamlayan Kırmızı

Şimşekler, 2013-

2014 sezonunda ise

42 puan toplayıp

lige 12. Sırada

bitirdi. 2014-2015

sezonunda da orta

sıralarda yer alan ve

11 sırada ligi bitiren

Şimşekler 39 puan

topladı. 2015- 2016

sezonu ise kabus

gibi geçerken Es-Es

sezon boyuncu

yapılan büyük

yanlışların

ardından 30

puanla

lige

veda

etti.

38


Avrupa kupalarında

ülkemizi temsil ettik.

Taraftar

İskoçya’da

ES-ES DİYE

İNLEDİ AVRUPA

Kurulduğu yıldan bu yana hep başarı ve ilklere

imza atan Eskişehirspor 2012-2013 sezonunda

Avrupa kupalarında ülkemizi temsil

etmişti. UEFA Avrupa Ligi'nde İskoç rakibi

St. Johnstone ile eşleşen Eskişehirspor, ilk

maçta rakibini 2-0 yenerken, İskoç rakibi

St. Johnstone ile deplasmanda 1-1 berabere

kalarak tur atladı. Ardından Fransa takımı

Marsilya ile eşleşen ve ilimizde rakibi ile 1-

1 kalan Eskişehirspor rövanş maçında rakibine

Fransa’da 3-0 yenilerek veda etmişti.

Fransa da yalnız bırakmıyorlardı.

O günlerde Marsilya’ya

elendiğimiz için hayıflanıyorduk…

39


DÜŞTÜĞÜMÜZ GİBİ DÖNEMEDİK

2016-2017 Sezonunda TFF 1.ligde yer alan Eskişehirspor ilk sezonunda süper lig

kapısından döndü. Sivasspor ve Malatyaspor’un ardından ligi 3. Sırada bitiren ve playoff’a

kalan Es-Es Giresunspor’u 3-3 ve 1-0’lık sonuçların ardından eleyerek finalde

Göztepe ile eşleşmişti. Antalya’da iftarda başlayıp, sahurda biten maçı penaltılarla 4-3

kaybeden Eskişehirspor çok yaklaştığı süper lige çıkamadı.

Taraftar o finalden bu yana gün yüzü göremedi.

Sonun başlangıcı Antalya’da ki Göztepe finali oldu.

GERİLEME DÖNEMİ BAŞLADI

2017-2018 sezonunda 41 puanla ligde tutunan Şimşekler bir

sezon sonra transfer yasağı ile lige başladı. Ligin ikinci

yarısında transfer yasağını kaldıran siyah-kırmızılı ekip 35

puanla ligde kalmayı başardı. 2019-2020 sezonunda 15

puanı silinen Şimşekler lige veda ederken, düşmenin

kaldırılması ile bir sezon sonra yine TFF 1.ligde mücadele

etse de çok genç bir ekip ile haftalar önce lige veda etti.

Sanki her şey o gün tükendi.

40

Yerle bir olmuş ve çok yorulmuştuk.


Şimdi yalnızca taraftar var…

FATURASI ŞİMDİ ÖDENİYOR

Özellikle süper ligdeki son iki sezonda büyük paralara imza atan oyuncular

takımı küme düşürmekle kalmadı. İşte şimdi o imzaların bedelleri yönetimlerin

karşısına çıktı. Özellikle yabancı oyunculardan kaynaklı FİFA dosyaları yıllar

sonra Eskişehirspor’un karşısına puan silme gibi tehlikeler ile ortaya çıktı.

3 KEZ GENEL KURUL ERTELENDİ

Eski şaşalı günlerini arayan Kırmızı Şimşekler bu günlerde yönetim

bile bulamaz oldu. Es-Es’te tarihinde bir ilk yaşanırken kongre 3

kez ertelendi.2012-2013 yılında ülkemizi Avrupa kupalarında

temsil eden Eskişehirspor son 9 sezonda 3 kez küme düştü. Es-Es

yeni sezonda 2.ligde yer alacak.

Kongrelere katılım her

geçen gün düştü… Gelenler

hep aynı yüzlerdi…

SESLERİ BİLE ÇIKMADI

Eskişehirspor’da borç 246 milyon 258 bin 239 lira.

Durum içler acısı. Eskişehirspor her anlamda çok zor bir süreçten

geçiyor. Kulüp nerede ise kapanma tehlikesi ile karşı karşıya kaldı.

Asıl Trabzonspor camiası Eskişehirspor’a iftira attı. Koca camia

hakarete uğradı. Ancak kentin milletvekilleri ve belediye başkanları

ses çıkarmadı. Es-Es’in son 9 sezonda nereden nereye geldiği durum

ortada.Söylenecek tek söz. “Es-Es’i bu duruma getirenler utansın”…

41




Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!