İstikbal Dergi Temmuz 2021 Sayısı
Eskişehir'in en çok okunan yerel gazetesi İstikbal Gazetesinin aylık yayını İstikbal Dergi Temmuz 2021 sayısı yayınlandı
Eskişehir'in en çok okunan yerel gazetesi İstikbal Gazetesinin aylık yayını İstikbal Dergi Temmuz 2021 sayısı yayınlandı
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
t
t
t
L İ D E R G A Z E T E E S K İ Ş E H İ R ’ İ N S E S İ
DERGİ
PARA İLE SATILAMAZ, ÜCRETSİZDİR AYLIK iŞ, SiYASET, SPOR ve YAŞAM DERGiSi Sayı: TEMMUZ 2021
Eskişehir’de Sürdürülebilir
VAH
ES-ES’İM
VAH…
Bir destek de
arıcılık yapan
kadınlara
geldi
Odunpazarı
ilk hasadı
Kalkanlı’da
yaptı
Ataç “Yeni
ufuklu
projelerle
yol alacağız”
BU TAŞIN
AŞIĞI
OLDUM
Eskişehir’de
“Rus Dili”
Derneği
t20’de
ESKİŞEHİR’İN
KÜLTÜREL MİRASI
YOK OLABİLİR
t18’de
t22’de
“BAZI TAKIM
ARKADAŞLARIMIN
ANNELERİNDEN DE
BÜYÜĞÜM”
EDiTöR
Murat Taşkın
“Seçim öncesi
tutulmayan sözlerin
verildiği merkez”
Bu şehirde;
Eskişehir’in Demiryollarının merkezi olacağı sözü verildikten
sonra, TÜLOMSAŞ’ın hükmi şahsiyetine son verildi…
Eskişehir’in Havacılık Merkezi olacağının sözü verildikten
sonra, Havaalanından yurtiçi uçuşları durduruldu…
Eskişehir Hızlı Treni üretecek sözü verildikten sonra, Hızlı
Tren üretimi Sakarya’ya verildi…
H H H
Eskişehir ilk yerli uçağı yapacak sözü verildikten sonra, nasıl
olduysa Kayseri çıktı ortaya…
Eskişehir’in Karayollarının merkezi olacağı ve Kuzey ve
Güney Çevre yolları yapılacağı sözü verildikten sonra, ilçe yolları
bile yapılmadı.
Eskişehir Termal Kenti olacağı sözü verildi, verildiği gibi unutuldu…
Eskişehir Balon Turizmi Kenti olacağı sözü verildi, balon daha
havalanmadan patladı.
Eskişehir ile ilgili verilen sözler hep seçimler öncesine denk
geldi.
Seçimlerden sonra verilen sözlerin hepsi unutuldu…
Yukarıda saydıklarımızın hiçbiri bakın görün; seçim gündeme
gelinceye kadar konuşulmayacak.
“Seçim” lafının gündeme gelmesi ve ağızlarda dolaşmaya başlamasıyla
birilikte, yine aynı sözler 3’üncü, 5’inci tekrarı olarak verilecek…
H H H
Eskişehir, verilen sözlerle her şeyin merkezi yapılacak!
Seçimler bitecek…
Verilen sözlerden hiçbir şey çıkmayacak…
Seçim öncesi havalarda uçuşan merkezlerin adı dahi anılmayacak.
Ta ki diğer seçim kapıya dayanıncaya kadar…
Ve Eskişehir olarak bu şehir söz verildiği gibi hiçbir şeyin merkezi
olamayacak…
Olsa olsa , “Seçim öncesi tutulmayan sözlerin verildiği merkez”
olacak!
4
t34’de
GAZETESİ’NİN AYLIK İŞ, SİYASET VE YAŞAM DERGİSİ
PARA İLE SATILAMAZ, ÜCRETSİZDİR www.istikbalgazetesi.com Sayı : TEMMUZ 2021
UĞUR OFSET MATBAACILIK, GAZETECİLİK SAN. VE TİC. A.Ş. ADINA
Sahibi : Burak TÜRKMEN
Genel Yayın Yönetmeni : Burak TÜRKMEN
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü : Murat TAŞKIN
Gazete, Haber ve Reklam :
Arifiye Mah. Yalbı Sk. No: 13/A K:6 D:10 ESKİŞEHİR
Tel & Faks : 0.222. 220 19 01 - 220 19 06
e-mail : haber@istikbalgazetesi. com
Baskı :
ÖNKA OFSET BASIM ve MATBAACILIK HİZMETLERİ
Zübeyde Hanım Mah. Sebze Bahçeleri Cad. No: 80
İSKİTLER 06070 ALTINDAĞ/ANKARA
Tel: 0.850 346 26 86 / 0.312. 384 26 85 - 384 26 86
e-posta : onkamatbaa@gmail.com
Ünlü Opera bestecisi Muhlis Sabahattin ile Eskişehir Gar binasında
karşılaşan Mustafa Kemal Atatürk arasında yaşanan diyalog…
Kemal bana bir 5 bin lira versene!
Muhlis Sabahattin Türkiye’nin
yetiştirdi en büyük bestecilerden
bir tanesi. Operalar bestelemiş
önemli bir sanatçı.
Dahası…
Batı müziğini Türk halkına tanıtan
ünlü ve kıymetli bir isim.
Mustafa kemal Atatürk’ün de
yakından tanıdığı iyi bir dostu ve
arkadaşı…
H H H
Kumpanyası ile birlikte
Anadolu’ya turneye çıkıyor. Ancak
işleri iyi gitmiyor. Eskişehir’de bir
otelde resmen rehin kalıyor. Adeta
bir mucize olmasını bekliyor. Mucize
yok. Kar her yeri kapatmış.
Kimse sokağa dahi çıkamıyor.
Sıkışmış kalmış Eskişehir’de.
H H H
Muhlis Sabahattin aslında tam
anlamıyla batılı bir adam… Frak,
Silindir Şapka, Pelerin falan
giyiyor.
Yıl 1925. Beklediği mucize nihayet
gerçekleşiyor.
H H H
Atatürk Şapka Devrimi’ni yapmış,
Anadolu’yu trenle dolaşıyor.
Anadolu’da şehirleri dolaşan treni
Eskişehir’de de duruyor. Atatürk
Eskişehir garında Duran trenin
camını indiriyor önce. Sonra da
elindeki şapkayı çıkartıyor “beyler
işte bu gördüğünüz şapkadır.”
diyor.
Sonra iniyor trenden, resmi
zevatın elini tek tek sıkıyor.
H H H
Muhlis Sabahattin duyuyor
Atatürk’ün Eskişehir’e geldiğini.
Farkını çekip, Eskişehir tren istasyonunun
yolunu tutuyor.
Bütün resmi zevat istasyonda
dizilmiş vaziyette. Böyle fraklı,
silindir şapkalı bir adam istasyon
meydanına gelince, resmi zevat
bir adım geriye çekiliyor.
İçlerinden Çoğu Amerikan
büyükelçisi geldiğini falan
zannediyor.
Muhlis Sabahattin bekleyen
zevatın önünden yürüyerek
geçiyor en ön tarafa.
H H H
Atatürk trenden iner inmez İyi
arkadaşı olan Muhlis Sabahattin
ile bir anda karşı karşıya geliyor.
-“Hayrola Muhlis?” diyor Atatürk.
“Ne arıyorsun burada?”
Muhlis Sabahattin sağa bakıyor
sola bakıyor sonra da Atatürk’ün
kulağına
eğilip, şu diyalogu
başlatıyor;
-Yolsuzum
Kemal.
Otelde rehin
kaldık. 5 TL
versene bana
diyor.
Atatürk elini
cebine atıyor.
2 TL
çıkarıyor.
-2 TL var
Muhlis.
-5 TL lazım
Kemal ne yap
et bul.
-Nereden
bulayım ki?
-Bul. Ne yap ne et bul.
Mustafa Kemal yanındaki Paşa’ya
dönüyor, “Yanında para var mı?”
diye soruyor.
-1 TL var paşam.
-3 TL oldu Muhlis.
-Koskoca Cumhuriyet kurdun 2
TL daha bulamıyor musun?
Atatürk 1 TL validen 1 TL’de emir
subayından alıyor. 5 TL’yi
Muhlis
Sabahattin
kumpanyasıyla
Muhlis
Sabahattin
tamamlıyor Muhlis Sabahattine
veriyor.
Ardından Muhlis Sabahattin
omzuna elini koyuyor “Hayırlı
turneler. Arkadaşlara selamlar.”
dedikten sonra Yoluna devam
ediyor.
H H H
Muhlis Sabahattin Atatürk’ten
aldığı 5 TL ile hemen otele
dönüyor. Kumpanyası’nda görevli
olan sanatçılara “Parayı
buldum.Toplanın gidiyoruz “
diyor. Ve böylece kumpanya
Eskişehir’den hareketle diğer
Anadolu kentlerine doğru yol
Almak üzere ayrılıyor.
Celal Sururi
Atatürk’ün
Eskişehir Gar’ında
karşılanması
5
Büyükşehir Belediyesi, düzenlediği konserlerle hem hasret kaldığımız
günleri hatırlattı hem de müzisyenlere destek oldu
Hem hasret dindiren
hem de katkı veren proje
Eskişehir Büyükşehir
Belediyesi’nin, pandemiden
ekonomik olarak etkilenen
ve zor günlerden geçiren
sanatçılara destek için
düzenlediği ‘Sahne Senin
Eskişehir’ projesi
kapsamında şehrin dört bir
yanında konserler başladı.
Büyükşehir Belediyesi’nin Temmuz ayı
içerisinde şehrin 7 ayrı noktasında
düzenlediği konserlerle Eskişehirli sanatseverler
müzik dinlemenin coşkusunu
doyasıya yaşadı. Belirlenen alanlarda
yarım saatlik sahne performanslarıyla
Eskişehirliler ile buluşan sanatçılar uzun
bir aranın ardından sahne almanın
mutluluğunu yaşadı.
Ulus Anıtı, Gazebo (Kanlıkavak), Adalar,
Hamamyolu Sanat Köprüsü, Sazova
Bilim Kültür ve Sanat Parkı, Kentpark ve
Kum Saha Bağlar Parkı’nda akşamüzeri
saatlerinde düzenlenen konserleri
dinleyen Eskişehirliler, pandeminin
getirdiği karantinalı günlerin ardından
müziğin coşkusu ile keyifli vakit geçirerek
adeta hasret dindirdi.
“Sahne Senin Eskişehir” etkinliklerinin
devam edeceğini ifade eden Büyükşehir
Belediyesi yetkilileri, etkinlikte sahne
alan sanatçılara nakdi destek
sağlanacağını belirtti. Büyükşehir
Belediyesi’nin pandemi sürecinde daima
kendilerine destek olduğunu ifade eden
sanatçılar ise, Başkan Büyükerşen’e de
böylesine anlamlı bir proje dolayısıyla
teşekkür etti.
6
Büyükşehir Belediyesi’nin tarım projeleri her geçen gün genişliyor
Bir destek de arıcılık
yapan kadınlara geldi
Eskişehir Büyükşehir Belediyesi, tarım,
hayvancılık ve ipekböcekçiliği desteklerinin
ardından arıcılık yapan kadın çiftçilere de arı
kovanı ve arıcılık ekipmanı sağlayarak destek
olmaya başladı.Gerçekleştirilen törenle
Eskişehir Kadın Çiftçiler Derneği üyeleri ve
arıcılıkla ilgilenen 41 kadın çiftçiye, Eskişehir
Büyükşehir Belediyesi Tarımsal Hizmetler
Dairesi’nin hazırladığı yaklaşık 350 kovan ile
arıcılık ekipmanı dağıtıldı.
Törene katılan Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Genel
Sekreteri Ayşe Ünlüce, “Belediye olarak imkanlarımız
dahilinde üreticilerimizi her alanda desteklemeye
çalışıyoruz. Dut fidanı, domates ve marul fidesi dağıtımları
ile başlattığımız çiftçi desteklerimize ilerleyen yıllarda lavanta,
manda, koyun hibeleri ve tohumluk mahsul üretimleri ile
devam ettik. Şimdi ise arıcılık ile ilgilenen kadınlarımıza kovan
ve ekipman desteği sağlayarak bu yolculuğumuza devam ediyoruz.
Başkanımız Prof. Yılmaz Büyükerşen ülkemizin
kalkınması için tarım ve hayvancılığının desteklenmesinin
önemini her zaman vurgulamakta. Bu projemiz
ile kadınların da üretime katkı sağlamasına
destek veriyor olmak bizleri oldukça mutlu etti.
Toplumun gelişmesinde öncü olan kadınlar üretime
katıldıkça, ülkenin geleceğine olan güvenimiz
de artıyor. Kadının elinin değdiği her şey
güzelleşiyor ve bu nedenle ülkemizde kadınların
her alanda önlerinin açılması gerekiyor. Biz de
Büyükşehir Belediyesi Yılmaz Hocamızın
önderliğinde olarak kadın emeğini desteklemeye
devam edeceğiz. Diliyorum ki bizlerin bu desteği
büyür ve Eskişehir’imiz arıcılık ve bal üretiminde
marka olur” dedi.
2’şer katlı, 20 çıtalı çam odunundan yapılmış
kovanlarını ve ekipmanlarını gerçekleştirilen
törende teslim alan kadın çiftçiler, kendilerine
olan desteklerinden dolayı başta Büyükşehir
Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen olmak
üzere tüm belediye personeline teşekkür ettiler.
7
Anadolu Üniversitesi Çocuk Eğitimi Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin
düzenlediği Klasik Gitar Yaz Programı başladı
Çocuk Üniversitesi’nde
İLK DERS
Anadolu Üniversitesi Çocuk Eğitimi Uygulama ve
Araştırma Merkezi (Çocuk Üniversitesi) tarafından
düzenlenen Klasik Gitar Yaz Programı’nın ilk dersi 29
Haziran Salı günü Japon Bahçesi’nde gerçekleştirildi.
Klasik gitarın temel çalma becerilerini kazandırmayı
amaçlayan programın ilk dersine Anadolu Üniversitesi
Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Betül Demirci, Çocuk Eğitimi
Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr.
Bahadır Yanık, Müdür Yardımcısı Prof. Dr. Serap Erdoğan,
yaz programlarının yürütücüleri ve öğrenciler katıldı.
Programın açılış konuşmasını yapan Anadolu
Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Betül
Demirci şunları söyledi: Çocuk Üniversitesi
kapsamındaki etkinlikler geçtiğimiz yıl pandemi
nedeniyle yüz yüze yapılamadı. Bu yıl Klasik
Gitar Programımız da ilk yüz yüze etkinliklerimizden
biri oldu.” Çocuk Üniversitesi’nin tarihine
de değinen Demirci, “Çocuk Üniversitemiz
2011 yılında üniversitemiz bünyesinde kuruldu.
O günden bugüne özellikle bilim, sanat, spor
alanlarında 7-17 yaşlarındaki çocuklarımız,
gençlerimizin akademik ortam deneyimlerini
tecrübe kazandırmak amacıyla programlar
yürütüldü. Bu programlardan biri de Klasik
Gitar. Klasik gitarın pek çok gencin hayatında
önemli bir rolü vardır diye düşünüyorum. Farklı
konularda 10 ayrı programın bugünden
itibaren Eylül ayının ilk haftasına kadar
yürütülmesi planlandı. Sonuç olarak bu programlara
katılacak olan öğrencilerimize, gençlerimize
keyifli ve verimli bir süreç olmasını
öncelikle temenni ediyorum. Programlarda
katkısı olan hocalarımıza ve emeği geçenlere
de teşekkürlerimi iletiyorum.”
Prof. Dr. Yanık: “Türkiye’nin her yerinden
öğrencilerimiz var”
Çocuk Eğitimi Uygulama ve Araştırma Merkezi
için ‘Çocuk Üniversitesi’ ifadesini kullandıklarını
söyleyen Merkez Müdürü Prof. Dr. Bahadır
Yanık, merkezin yaz programındaki ilk dersinin
açılışı ve tanıtımı için bir araya gelindiğini belirtti.
Prof. Dr. Yanık, sözlerine şu şekilde
devam etti: “Bugün yüz yüze programımızın
açılışını yapıyoruz. Pandemi koşulları
dolayısıyla dersimizin açık havada yapılmasını
uygun gördük ve Rektör hocamız, rektör
yardımcılarımız sağ olsunlar böyle bir imkânı
bize verdiler. Üç programımız açık havada olacak.
Bunun dışındaki programlarımızın henüz
geçiş döneminde olduğumuz için zoom
programı üzerinden, çevrim içi olarak
yapılması planlanıyor. Pandemi dönemi bize
uzaktan eğitimin de mümkün olduğunu gösterdi.
Türkiye’nin her yerinden öğrencilerimiz
8
var, talep olduğu
takdirde bunu da devam ettirmek istiyoruz.
Önümüzdeki dönemlerde eğitimlerimizin bir
kısmı yine yüz yüze, bir kısmı da uzaktan olmaya
devam edecek.”
Prof. Dr. Erdoğan: “Bugün burada
başladığımız süreç bu mücbir sebebin
bittiği gün olsun”
Öğrenmenin gerçekleşebilmesi ve anlamlı olabilmesi
için dokunmanın, hissetmenin, görmenin
gerekli olduğunu vurgulayan Çocuk
Eğitimi Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdür
Yardımcısı Prof. Dr. Serap Erdoğan, “Bugün
burada başladığımız süreç bu mücbir sebebin
bittiği gün olsun. Çocuk Üniversitesi’nin en
başta çocuklara, daha sonra ailelerine ve daha
sonra da tüm insanlığa katkı sunmasını diliyorum.”
şeklinde konuştu.
Beril Ateş: “Çocuk Üniversitesi olarak
etkinliklerimizi daha da genişletmek istiyoruz.”
Pandemi döneminde ilk kez yüz yüze bir program
gerçekleştirdikleri için mutlu olduklarını
ifade eden Çocuk Üniversitesi Yaz Dönemi
Program Koordinatörü Beril Ateş, “7-17 yaş
gruplarındaki çocuklara ve gençlere yönelik
olan dersimizi açık havada planladık.
Eğitimlerin açık havada ve sınırlı sayıda
öğrenciyle olması bizim için
daha güvenli. Çocuk
Üniversitesi olarak etkinliklerimizi
daha da
genişletmek istiyoruz. Bu
kapsamda bunun gibi
sanatsal, fen bilimleri,
sosyal bilimler, sağlık ve
spor bilimleri gibi
programları da
eğitimlerimize eklemek
hedeflerimiz arasında.”
dedi.
Prof. Tonella Tüzün:
“Anadolu Üniversitesi bu projenin yaşam
bulabilmesi için en uygun yerlerden biri”
Çocuk Üniversitesi 2021 yaz döneminde
Klasik Gitar ve Müzik Teorisi adlı iki ayrı
programı yürütme görevini üstlenen Devlet
Konservatuvarı Öğretim Üyesi Prof. Lilian
Maria Tonella Tüzün ise, “İnsanı doğru
meslekle buluşturmak gelişmiş toplumların
ortak bir özelliği, işte bu projenin amacı da tam
bu noktayı hedefliyor: çocukları sosyal,
kültürel, sanatsal bilimler ve sportif bilgiye
maruz bırakmak. Çıktıları değerlendirerek
onların yeteneklerine uygun meslek seçimi için
veriler elde etmek ve bu veriler içinden en
değerli varlıklarımız olan çocuklarımızın
yaşamlarına doğru dokunuşları yapabilmek.
Dolayısıyla Anadolu Üniversitesi bu projenin
yaşam bulabilmesi için en uygun yerlerden
biri.” diye konuştu.
Çocuk Eğitimi Uygulama ve Araştırma Merkezi
Müdür Yardımcısı Prof. Dr. Serap Erdoğan ve
Klasik Gitar Programı eğitmeni Adil Koray
Barut’un “Hatırla Sevgili” ve “Nazende
Sevgilim” şarkılarını seslendirmesiyle açılış
programı sona erdi.
Kayıtları devam eden programlara katılmak ve
programlar hakkında bilgi edinmek için
www.cocuk.anadolu.edu.tr adresini ziyaret
edilebilirsiniz.
Eskişehir’de yaşandığı anlatılan
Mitolojik bir efsane
Frigya halkı,
tanrıçaları Kibele’ye
Agdos
adlı kaya
aracılığıyla
tapınırmış.
Kibile,
Jüpiter’in(Cennetin
tanrısı)
aşkına hiçbir
zaman karşılık
vermeyen inatçı
bir tanrıça
olarak tanınır.
Jüpiter bir gün Agdos’a gizlice yanaşıp,
üzerine tohumlarını saçar. Bir zaman
sonra kayanın dibinden Agdistis doğar.
Şarap tanrısı Diyonysis, Agdistis’in sahip
olduklarına kıskançlık duyar. Zira o hem
kadın hem de erkek zevklerine erebilen
Hüsna bir yaratıktır.
Sonunda Agdistis’i şarabıyla sarhoş
eder. O çok kıskandığı erkeklik organını
oracıkta keser. Yere düşen erkeklik
organından büyük bir badem ağacı biter.
Sangonos’un (Sakarya ırmağı) kızı Nana,
ağacın ilk meyvesini göğsüne alarak
gebe kalır.
Nena bu birleşmeden Attis’i dünyaya getirir
ve onu dağlara bırakır.
Kibele
Jüpiter
H H H
Attis
büyüyünce
çok yakışıklı
bir genç olur.
Hem Kibele
hem de
Agdistis ona
karşı aşk
sarhoşluğuna
kapılır.
Delikanlının
gözü ise kral
Midas’ın güzel kızından başkasını
görmez.
Agdistis, Attis’i kendisiyle olmaya bir
türlü ikna
edemeyince, Attis
delice
kıskançlığa
kapılır ve onu
çıldırtır.
Zavallı genç
oğlan bir çam
ağacının
altında erkeklik
organını
keser.
Her şeyi
gören tanrıça
Kibele derin
bir kedere
kapılır.
Gelip onu Çam
ağacının altında gömer.
Attis’in erkeklik organından kanlar
menekşelere tohum olur.
H H H
Sevdiği delikanlının ölümüne
neden olan Agdistis ise
çektiği acılara dayanamayarak
Jüpiter’e Attis’in bedeninin
bozulmadan sonsuza
dek kalması için yalvarmaya
başlar.
Her ne kadar öldürülen kendi
oğlu olsa da zamanla Jüpiter
bile Agdistis’in hüznüne
dayanamaz hale gelir. Hatta
bir hediye verir.
H H H
Jüpiter, Attis’in saçlarının
daima uzayacağını ve serçe
Kral Midas
Agdistis,
parmağının da hareket edeceğini
söyler.
Bu sözü alan Agdistis, delikanlının
ölü bedenini alıp, Pesinus’a(Sivrihisar-Ballıhisar)
getirip gömer.
H H H
İşte; Attis bayramını da o gün ilan
eder ve mezarı korumaları için bir rahip
heyeti kurar.
Galli adı verilen bu rahipler düzenledikleri
törenlerde erkeklik organlarını (sünnet)
kesmeye devam etmişlerdir.
9
Eskişehir’in Sosyo -
Değişimi, Gelişimi ve
1800’ler
1815’16-Orduya hayvan yetiştirmek üzere
“Çifteler’de Hâra-yı Hümayun kuruldu.
1828-Osmanlı – Rus Savaşı sırasında Tuna
boylarından Anadolu’ya göç eden bir
bölüm Tatar kabilesi Eskişehir Sancağı’nda,
Çifteler’de Hâra-yı Hümayun’a yerleştirildi.
1832-Kırım’dan göç edenlerin bir bölümü
Eskişehir civarında yerleştirildi.
1831-Eskişehir şehir merkezi erkek nüfusunun
4.085 olduğu belirlendi.
1834Sadaret tarafından görevlendirilen Seyyid
Feyzullah Efendi Eskişehir’deki hamamları incelemek
üzere şehre geldi.
1836-Eskişehir “Hüdavendigar Müşirliği”
sınırları içine alındı.1840Hüdavendigar
Eyaleti’ne bağlı olarak Eskişehir’de
muhassıllık örgütü kuruldu.
-1840-1843 yılları arasında Eskişehir
muhassıllığına kent merkezinin yanı sıra İnönü,
Karacaşehir, Seyitgazi, Bilecik, Söğüt, Seferihisar
(Sivrihisar), Torbalı, Göynük ve Günyüzü
adıyla dokuz kazanın meclisi de bağlandı.
10
1840-Bilecik ve
Eskişehir
muhassılıkları
birleştirildi.
1841Eskişehir, Kütahya,
Karahisar-ı
sahip ve Karesi
sancakları Hüdavendigar
eyaletine
bağlandı.
1843-Karakeçili
Aşireti’nden 2.193
kişi Eskişehir’e,
2.899 kişi de Seyitgazi’ye
yerleştirildi.
1852-Kafkasya
göçmenlerinden
Abaza Bey Kabilesi
Çukurhisar
Mevkii’ne iskan edildi.
1859-Çerkez muhacirlerden Altıkesik ve
Besni kabilelerine mensup aileler Seyitgazi
ilçesine yerleştirildi.
1860-Çerkez ve Tatar göçmenlerin bir kısmı
Eskişehir’de yerleştirilmeye
başlandı.
1864-Büyük Çerkez Sürgünü
sonrasında Anadolu’ya gelen
Çerkezlerin bir bölümü
Eskişehir’de yerleştirildi.
1867-Eskişehir, Hüdavendigar Vilayeti’ne
bağlı Kütahya
Sancağı’nın bir kazası haline
dönüştürüldü.
1867-Eskişehir’de belediye
teşkilatı kuruldu ve ilk belediye
başkanlığı görevine Sabit
Efendi atandı.
1870/71- yıllarında Eskişehir kazasındaki erkek
nüfusunun 16.518 olduğu belirlendi.
1878- 93-Harbi (1877-78) sonrasında göç
eden Çerkezlerin bir bölümü Eskişehir’de
yerleştirildi.
1882-Anadolu’ya
göç eden Çerkez
göçmenlerin bir
bölümü
Eskişehir’de
yerleştirildi.
1884-Eskişehir’de
Ziraat Bankası’nın
şubesi açıldı.
1886 Çiftliğ-i Humayun
Çifteler’den
Mahmudiye’ye
taşındı.
1887-Abhaz göçmenlerin
bir
bölümü
Eskişehir’e
yerleştirildi.
1889-İzmit-
Eskişehir-Ankara Demiryolu’nun inşaası için
“Anadolu-Osmanlı Demiryolu Şirketi” kuruldu.
1891-1891-yılında Eskişehir’e yerleşen
“Saint Augustin de I’Assomption” rahipleri
bir okul açtılar.
1892-İstanbul - Eskişehir arasında demiryolu
inşaatı tamamlandı ve tren seferleri 19 Haziran
1892’de başladı.
1893-Eylül 1893 tarihinde çıkan
Eskişehir’de kolera salgını çevre illeri de
tehdit etti.
1893-Eskişehir- Konya Demiryolu Hattı’nın
yapım imtiyazı “Anadolu-Osmanlı Demiryolu
Şirketi”ne verildi.
1893-94--Eskişehir’de “Ticaret ve Sanayi
Odası” kuruldu.
1894-Almanlar tarafından “Lokomotif ve Vagon
Tamir Atölyesi” (Cer Atölyesi) kuruldu.
1894-Seyyah Vital Cuinet, Eskişehir kent
merkezi nüfusunun 19.023; Eskişehir
kazasının genel nüfusunun ise 67.074
olduğunu yazdı.
1896-Eskişehir-Konya Demiryolu işletmeye
açıldı.
1896-Al- manlar
tarafından eğitim dili Almanca olan bir okul
açıldı.
1897-Papa tarafından Eskişehir kaymakamı
Reşid Bey ve Belediye Reisi Sabık Ahmet
Hamdi Efendi’ye nişan verildi.
1897-Almanya tarafından Eskişehir
Kaymakamı Mehmet Reşit Bey’e dördüncü
rütbeden “Kron dö Prus” nişanı verildi.
1900’ler
1904-Eskişehir’de Osmanlı Bankası’nın bir
şubesi açıldı.1908İlk yerel gazete “Nimet”
adıyla yayımlandı.
1908-Eskişehir Kazası’nın genel nüfusunun
90.981 olduğu belirlendi.
1908-Eskişehir’de ilk sinema gösterimi yapıldı.
1908-Eylül-Ekim 1908 tarihinde Osmanlı
İmparatorluğu’nda yaşanan grev dalgası
Eskişehir’de de yankı buldu.
1909-“Eskişehir Alman Demiryolu Okulu”
(Eisenbahn Schule in Eskisehir) açıldı.
1910 Mart ayında belediye meclisi üyelikleri
için yapılan seçimde Hacı Mehmet Ali bey
en fazla oyu alarak belediye başkanı seçildi.
Ekonomik Yapısının
Kronolojisi (1815 - 2019)
1910-Eskişehir’de ilk tiyatro gösterisi “Hafiye
Zorbası” oyunu ile yapıldı.
1910-Eskişehir’de Ticaret Borsası açıldı.
1910-Dava Vekili Takiyüddin Bey tarafından
“Eskişehir” adı bir gazete yayınlanmaya
başlandı.
1911-Eskişehir gazetesinin yayın kadrosu
tarafından “Hakikat” gazetesi yayınlanmaya
başlandı.
1912-Büyük Balkan Göçü’yle Anadolu’ya göç
edenlerin bir bölümü Eskişehir’de iskan edildi.
1912-Eskişehir’in ilk şirketlerden “Demir ve
Hırdavat Şirketi” kuruldu.
1912-Zeytunzade Sadık ve ağabeyi Mehmet
Tevfik Efendi tarafından finanse edilen
“Metanet” adı altında bir gazete yayınlanmaya
başlandı.
1914-Yapılan nüfus sayımında Eskişehir
Kazası’nın genel nüfusunun 152.360 olduğu
belirlendi.
1915-Eskişehir bağımsız bir sancak (Liva)
merkezine dönüştürüldü ve Ankara Vilayeti’ne
bağlı Mihalıçcık kazası Eskişehir’e bağlandı.
1915-“Dar-ül Mualimin
Mektebi” açıldı.
1915-İdris Vehbi tarafından “Kurultay” gazetesi
haftalık olarak yayınlanmaya başlandı.-1915-
“Karacahisar Gazetesi” yayınlanmaya
başlandı.1916Eskişehir’in genel nüfusunun
161.579 olduğu belirlendi.
1916-“Eskişehir Milli Ticaret ve Sanayi
Anonim Şirketi” adıyla ilk ulusal sermayeli
şirketlerden biri kuruldu.1916“Azm ü Emel”
gazetesi yayınlanmaya başlandı.
1916-“Turan Numune Mektebi” eğitim-öğretime
açıldı
1917-“Milli Kütüphane” adıyla bir
kütüphane açıldı.
1917-“Edebi ve Mizahi bitaraf Türk Gazetesi”alt
başlığı ile “Nevzat” gazetesi yayınlanmaya
başlandı.
1917-“Şifa Yurdu” adıyla kurulan Gureba
Hastanesi hizmet vermeye başladı.
1918-“Eskişehir Çiftçi Bankası Osmanlı
Anonim Şirketi “adıyla ilk yerel banka kuruldu.
1918-Karacaşehir’de ilkbaharda panayır
kurulması kararı alındı.
1919-200 kişilik bir İngiliz birliği Eskişehir İstasyonu’nu
işgal etti.
1919-Anadolu ve Rumeli Müdafaa-ı Hukuk
Cemiyeti’nin
Eskişehir
şubesi açıldı.
1920-Çerkez
Etem Ağustos
1920 tarihinde
Eskişehir’de
Arif Oruç
aracılığıyla
“Seyyare-i
Yeni Dünya”
adıyla bir
gazete
çıkarmaya
başladı.
1920-Mustafa
Kemal Paşa
Eskişehir’e ilk
kez geldi. (21
Haziran 1921)
1920-Eskişehir’de “Hava İstasyonu
Komutanlığı” kuruldu.
1920-Milli Demiryolları İdaresi ilk kez
Eskişehir’de kuruldu. Eskişehir’in 1921
yılında Yunanlılarca işgal edilmesi
dolayısıyla Ankara’ya taşındı.
1921- I. İnönü Zaferi (6-10 Ocak
1921).1921 II. İnönü Zaferi (23
Mart-1 Nisan 1921).
1921-Eskişehir’in İşgali (19 Temmuz
1921).
1922-Eskişehir düşman
işgalinden kurtuldu (2 Eylül
1922).
1923-Eskişehir il oldu.1923‘Türk-
Yunan Halklarının Mübadelesine
İlişkin Sözleşme ve Protokol
Anlaşması’ sonrasında
1923 – 1925 yılları arasında ülkeye gelen
Batı Trakyalı Türklerin bir bölümü
Eskişehir’de iskan edildiler.
1924-Olimpiyat elemeleri Eskişehir’de yapıldı.
1924-
“Eskişehir
Lületaşı
Madeni Türk
A.Ş.” kuruldu.
1924-Almanlar
tarafından
işletilen “Lokomotif
ve Vagon
Tamir Atölyesi”
(Cer Atölyesi)
devletleştirildi.
1925-
“Sakarya
Gazetesi”
yayınlanmaya
başlandı.
1925-Eskişehir
Ticaret Borsası
yeniden
yapılandırıldı.
1926-
“Eskişehir Tayyare Bakım Atölyesi” kuruldu.
1926-Hava İstasyonu’nun adı “1’inci Hava İstasyonu”
olarak değiştirildi.
1926-“Eskişehir Tayyare Tamirhanesi” kuruldu.
1926-Eskişehir’deki ilk halk kitaplığı faaliyete
girdi.
1927-Türkiye’deki ilk nüfus sayımında
Eskişehir’in merkez nüfusu 32.341 olarak
belirlendi.
1927-“Kurt Kiremit Fabrikası” ve “Arslan
Kiremit Fabrikası” kuruldu.
1927-“Eskişehir Bankası Türk Anonim
Şirketi” kuruldu.
1928-“Eskişehir Marsilya Kiremit ve Tuğla
Fabrikası Türk Anonim Şirketi” kuruldu.
1929-Eskişehir’de ilk kez yataklı tedavi
ünitelerinin bulunduğu bir Devlet Hastanesi
kuruldu.
1929 –1933 yılları arasında Bulgaristan’dan
Türkiye’ye göç edenlerin bir kısmı Eskişehir’e
yerleştirildi.
11
1930-“Atatürk Lisesi” eğitim – öğretime
açıldı.
1930-Eskişehir Tayyare Tamirhanesi’nin adı
“Eskişehir Tayyare Tamir Fabrikası” şeklinde
değiştirildi.
1932-Demiryolları için işçi ve makinist
yetiştirmek üzere “Çırak Mektebi” kuruldu.
1932-Eskişehir Halkevi açıldı.
1932-1’inci Hava İstasyonu’nun adı “1’inci
Hava Alayı” olarak değiştirildi.
1933-Eskişehir Şeker Fabrikası üretime
başladı.
1933-Türk Hava Yolları ilk uçuşunu Ankara-
Eskişehir-İstanbul hattında gerçekleştirdi.
1935-“Malhatun İlkokulu” eğitim – öğretime
açıldı.
1935-“Necatibey İlkokulu” eğitim –
öğretime açıldı.
1935-“Yunusemre İlkokulu” eğitim – öğretime
açıldı.
1935 –1940 yılları arasında Bulgaristan’dan
Türkiye’ye göç edenlerin bir kısmı
12
Eskişehir’e
yerleştirildi.
1936-“Tayyare
Mektebi” eğitim –
öğretime açıldı.
1936-Türk Hava
Kurumu
tarafından “İnönü
Eğitim Merkezi”
kuruldu.
1936-Kalabak
Suyu Eskişehir
kent merkezine getirildi.
1937-“Eskişehir
Orman Fidanlığı”
kuruldu.
1937-Mahmudiye’de
“Öğretmen Okulu”
eğitim-öğretime açıldı.
1938-Yugoslavya ile imzalanan ‘Göç
Anlaşması’ uyarınca Türkiye’ye göç edenlerin
bir bölümü Eskişehir’e yerleştirildi.
1939-Mahmudiye’deki Öğretmen Okulu’nun
adı “Köy Öğretmen Okulu” olarak değiştirildi.
1940-Genel Nüfus Sayımı’nda Eskişehir’in
Türkiye’nin 6. büyük ili olduğu ortaya çıktı.
1940-TÜLOMSAŞ kuruldu.
1940-Mahmudiye’deki Köy öğretmen
Okulu’nun adı “Çifteler Köy Enstitüsü”
şeklinde değiştirildi.
1940-“Dumlupınar İlkokulu”
eğitim – öğretime açıldı.
1940-“İki Eylül İlkokulu”
eğitim – öğretime açıldı.
1942“Atatürk Teknik ve
Endüstri Meslek Lisesi” açıldı.
1942-Eskişehir Tayyere
Tamir Fabrikası’nın adı
“Hava İkmal Merkezi Genel
Müdürlüğü” şeklinde
değiştirildi.
1944-Sarar Terzi Atölyesi kuruldu.
1944-Şeker Fabrikası Hastanesi
hizmete girdi.
1947-Türkiye Emlak Kredi
Bankası tarafından
Eskişehir’de ilk şube açıldı.
1948-Doğum ve Çocuk
Bakımevi hizmete girdi.
1948-Hava Kuvvetleri Hastanesi
hizmete girdi.
1948-Verem Savaş Dispanseri hizmete
girdi.
1949-Göğüs Hastalıkları Hastanesi hizmete
girdi.1950Yapı Kredi Bankası tarafından
Eskişehir’de ilk şube açıldı.
1950’ler
1950-Porsuk Çayı’nın taşması sonucu
Eskişehir’de sel felaketi
meydana
geldi.
1950-“İstikbal
Gazetesi”
yayımlanmaya
başlandı.
1950–1951 yılları
arasında Bulgaristan’dan
Türkiye’ye
göç edenlerin bir
kısmı Eskişehir’e
yerleştirildi.
1951-Hava Harp
Okulu
Eskişehir’de kuruldu. Okul, 1954’de İzmir’e,
1967’de İstanbul’a taşındı.
1953-Şekerbank “Pancar Kooperatifleri
Bankası” adıyla Eskişehir’de kuruldu.
1953-Ankara-Eskişehir-İstanbul uçak seferleri
günlük olarak yapılmaya başladı.
1955-Yeni Eskişehir Tren Garı hizmete girdi.
1956-Eskişehir’de deprem oldu (Şiddeti
Richter ölçeğine göre 6,0).
1957-“Eskişehir Çimento Fabrikası T.A.Ş.” kuruldu.1958“Yüksek
Ticaret ve İktisat Okulu” kuruldu.
1958-Cer Atölyesi’nin adı “Eskişehir Demir
Yolu Fabrikası” olarak değiştirildi.
1959-“Eskişehir Porsuk Oteli” açıldı.
1959-Yüksek Ticaret ve İktisat Okulu’nun
adı “Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler
Akademisi” olarak değiştirildi.
1960-Eskişehir Porsuk Oteli binası Türk Silahlı
Kuvvetleri’ne devredildi ve “Eskişehir Orduevi”
adını aldı.
1960-Gamgam Otel (Bugünkü Büyük Otel)
faaliyete geçti
1961“Devrim” otomobilleri Eskişehir Demir
Yolu Fabrikası’nda üretildi.
1961-İsmail Ayaz Otobüs İşletmesi kuruldu.
1962-“1’inci Hava Kuvvetleri Komutanlığı” kuruldu.
1964-Entil Endüstri Eskişehir’de
kuruldu.1965Eskişehirspor kuruldu.
1965“Eston Eskişehir Beton San. A.Ş.” kuruldu.
1965-Sümerbank Basma Sanayi Müessesesi
kuruldu.
1966-Eskişehir Müze Müdürlüğü bünyesinde
arkeolojik eserler sergilenmeye başlandı.
1967-Eskişehir okuma-yazma oranında
Türkiye’de ikinci sırada yer aldı.
1968-Eskişehir Sanayi Odası kuruldu.
1968-Yabancı Dil Enstitüsü, Eczacılık Yüksek
Okulu ve Kimya Mühendisliği Yüksek
Okulu açıldı.
1968-“Milli İrade Gazetesi” yayınlanmaya
başlandı.
1969-TCDD Eskişehir Fabrikası’nda dizel
lokomotif yapımına başlandı.
1969–1978 yılları arasında imzalanan ‘Türkiye
- Bulgaristan Yakın Akraba Göçü Anlaşması’
sonucunda Bulgaristan’dan Türkiye’ye göç
edenlerin bir kısmı Eskişehir’e yerleşti.
1970-Eskişehir Tıp Fakültesi kuruldu.
1970-Eskişehir Eğitim Enstitüsü açıldı.
1971-Devlet Mühendislik ve Mimarlık
Akademisi açıldı.
1972-ETİ Bisküvi Fabrikası kuruldu.19725 kw
gücündeki Eskişehir TV’si paket program
yayınına başladı.
1972-Porsuk Barajı hizmete girdi.
1973-Anadolu Üniversitesi kuruldu.
1973- Eskişehir Organize Sanayi Bölgesi
faaliyete geçti.
1974-Arkeoloji Müzesi faaliyete girdi.
1975-Eskişehir Buzdolabı İşletmesi üretime
başladı.
1977-“Esen Makina San. ve Tic. A.Ş.” kuruldu.
1977-Arçelik Eskişehir Kompresör İşletmesi
üretime başladı.
1978-Eskişehir’in yerel hamburger markası
PİNO açıldı.
1982-Açık Öğretim Fakültesi’ne öğrenci
alınmaya başlandı.
1982-Eskişehir’deki akademi, yüksekokul ve
enstitüler Anadolu Üniversitesi’ne bağlandı.
1983-Endel A.Ş. Eskişehir kuruldu.
1983-“Sarar Giyim Tekstil San. ve Tic. A.Ş.” kuruldu.
1984-“Sonhaber Gazetesi” yayınlanmaya
başlandı.
1984-“26 Eskişehir Gazetesi” haftalık olarak
yayınlanmaya başlandı.
1985-Eskişehir Uçak Fabrikası’nın temeli
atıldı.
1985-“Esnaf Sarayı Alışveriş Merkezi” faaliyete
girdi.
1985-“TUSAŞ Motor San. A.Ş.” kuruldu.
Eskişehir’deki fabrikada F-16 uçakları için
motor üretimi gerçekleştirilmeye başlandı.
1986-“Olay Gazetesi” 15 günde bir yayınlanan
gazete olarak yayın yaşamına başladı.
1986-Eskişehir Demiryolu Fabrikası’nın adı
“Türkiye Lokomotif ve Motor Sanayii A. Ş.”
(TÜLOMSAŞ) olarak değiştirildi.
1988-“İki Eylül Gazetesi” yayın yaşamına
başladı.
1988-“Eskişehir Havacılık Müzesi” kuruldu.
1989- “Yeni Anadolu Gazetesi” yayınlanmaya
başlandı.
1989–1992 yılları
arasında
yaşanılan Büyük
Bulgaristan Göçü
ile Bulgaristan’-
dan Türkiye’ye
göç edenlerin bir
kısmı Eskişehir’e
yerleştirildi.
1989-Anadolu
Üniversitesi’ne
bağlı olarak
“Anadolu
Havaalanı” hizmete
girdi.
1991-“Köylü Kenti
ile İçanadolu
Gazetesi” haftalık olarak yayınlanmaya
başlandı.
1991-“Lületaşı Müzesi” kuruldu.
1992-“Kanal 26” televizyonu kuruldu.
1993-Eskişehir Osmangazi Üniversitesi kuruldu.
1993-Alp Havacılık Sanayi ve Ticaret A. Ş.
Kuruldu.
1994-Eskişehir büyükşehir oldu.
1994-Anadolu Üniversitesi “Cumhuriyet
Tarihi Müzesi” açıldı.
1995-Uluslararası Eskişehir Festivali düzenlenmeye
başlandı.
1996-“Sarar Ev Tekstili ve Gömlek
Fabrikası” kuruldu.
1998-Eskişehir’de Tepebaşı ve
Odunpazarı ilçeleri kuruldu.
2000’ler
2001-Uluslararası Pişmiş Toprak
Sempozyumu düzenlenmeye
başlandı.
2001-Eskişehir Büyükşehir
Belediyesi “Haller Gençlik
Merkezi Tepebaşı Sahnesi”
hizmete açıldı.
2001-Eskişehir Büyükşehir
Belediyesi Şehir Tiyatroları 40 yıl
aradan sonra yeniden faaliyetlerine
başladı.
2001-Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Senfoni
Orkestrası kuruldu.
2002-Eskişehir Büyükşehir Belediyesi “Turgut
Özakman Salonu” hizmete açıldı.
2002-Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Senfoni
Orkestrası ilk konserini verdi.
2004-Eskişehir’de şehir içinde yolcu taşımak
üzere tramvay seferlerine başladı.
2004-Anadolu Üniversitesi Eğitim
Karikatürleri Müzesi açıldı.
2004-Eskişehir Büyük Belediyesi Eskişehir
Operası, opera ve bale temsillerine başladı.
2004-Eskişehir Büyükşehir Belediyesi
“Sanat ve Kültür Sarayı Tiyatro Salonu”
hizmete açıldı.
2007-“Çağdaş
Cam Sanatları
Müzesi” kuruldu.
2009-Yüksek Hızlı
Tren ile Ankara –
Eskişehir
arasında yolcu
taşımacılığına
başlandı.
2009-Eskişehir
Büyükşehir
Belediyesi “Ergin
Orbey Sahnesi”
hizmete açıldı.
2010-Anadolu
Üniversitesi “Turizm
Araştırma ve Uygulama Birimi” açıldı.
2010-Eskişehir Arkeoloji Müzesi, “Eskişehir Eti
Arkeoloji Müzesi” adıyla tekrar açıldı.
2013-Yüksek Hızlı Tren ile Eskişehir –
Konya arasında yolcu taşımacılığına
başlandı.
2013-“Yılmaz Büyükerşen Balmumu Heykeller
Müzesi” açıldı.
2013-“Turizm Kitaplığı” Odunpazarı
semtinde açıldı.
2013I-Türk Dünyası Turizm Öğrencileri
Kurultayı düzenlendi.
2013-Eskişehir Türk Dünyası Kültür Başkenti
oldu.
2013-Üniversite öğrencisi Ali İsmail Korkmaz
Gezi olayları sırasında darp edilmesi
sonucu 19 yaşında öldürülerek yaşamını yitirdi.
2014-Sazova parkı içinde masal şatosu törenle
açıldı.
2017-35 Bin kişilik yeni Eskişehir Stadyumu
tamamlanarak hizmete girdi.
2018-Eskişehir Teknik Üniversitesi kuruldu.
2019-OMM Odunpazarı Modern müze
yapılan törenle hizmete açıldı.
“Tepebaşı belediyesinin ‘Dünden bu güne 14
işletmenin öyküsü’kitabından alınmıştır”
13
Kurban bayramı yaklaşırken artık
klasikleşen “Nerede o eski bayramlar”
serzenişine bir de başka açıdan bakalım.
Her sene bayramlardan önceki
telaşın azalmaya başlaması, çocukların
bayramlıkları için eskiden olduğu
gibi heyecan duymaması ve bayram ziyaretlerinin
azalması gibi konulardan
muztarip oluşumuz gün yüzüne çıkıyor.
“Eee her şeyleri var, bayramlığa
niye sevinsinler?”,
“Biz eskiden bu baklavaları elimizde
açardık”,
“Gelen giden yok herkes tatilde”
gibi benzer pek çok cümleyi duyuyoruz.
Pekiyi, insanlar sadece eski bayramları
mı özlüyor?
Değişen sadece eski bayramlar mı?
Yoksa bayram gibi özel günlerde
başka duygular mı açığa çıkıyor? Sanki
bayram işin bahanesi oluyor gibi.
Hep bir arada olmaya alışmış,
komşuluk ilişkilerini görmüş, birbirine
güvenmeyi, paylaşımı yaşamış insanlar
olarak, bu hislerin bir bayram gününde
bile yaşanamıyor oluşu sanırım son
nokta oluyor.
“Hiç değilse bayramda…” gibi
haklı bir istek oluşuyor.
Çünkü konu sadece bayram değil.
Biz sadece “eski bayramlar”ı
ESKİ BAYRAMLAR
özlemiyoruz.
Bir arada olmanın verdiği hissi,
yargısız birbirimize koşturduğumuz
günleri, sevinci ve üzüntüyü beraber
paylaştığımız zamanları özlüyoruz.
Biz kavga etmeden sohbet etmeyi,
çocuklarımızı yarıştırmadan rahatça
vakit geçirdiğimiz aile ortamlarını,
ortak paydada buluştuğumuz coşkuyu
özlüyoruz.
Bayramdan önce yapılan baklava
değil ki mesele, insanın özlediği şey
tüm komşuların beraber, çıkarsızca bir
araya gelmesi; mesele bayramdaki kalabalıklar
değil o kalabalıkların içinin
dolu olması, bir anlamı olması.
İnsanlar bayramlarda ya da başka
özel günlerde yine bir araya geliyor
ama kimse kimseyle sohbet etmiyor,
kimse birini dinleme niyetinde değil.
“Hı, hı” diye devam eden sözde
muhabbetler, telefonlardan ayrılmayan
gözler, fikir çatışmalarından doğan
kavgalar, “o bilmem ne görüşten” diyerek
bitirilen dostluklar…
İçi boş, bomboş ilişkiler.
Her ne yapmış olursa olsun “Bu
oğlan/kız bizim mahallemizin çocuğudur
aman başına bir şey gelmesin,
kimse duymasın” gibi düşüncelerden
“Bu da şu görüşteymiş, geçen gün şu
kelimeyi kullandı ben ne olduğunu
anladım, bir daha onla görüşmem” e
gelen bir durum bizimkisi.
İsterse dostluğun üstünden 20
sene geçmiş olsun fark etmez, aynı fikirde
değilsek silip atabilecek hale geldik
dostlarımızı.
Ne bir milli maç ne bir milli bayram
birleştirmeye yetmiyor bizi.
Nerede milli bayramlarda ellerinde
bayraklarla gezen çocuklar, nerede
onları şarkılarıyla destekleyen
büyüklerimiz?
Nerede şen şakrak geçen dost
meclisleri?
Büyüklerimiz gençleri suçlayacak
belki, “Ama onlarda ne saygı biliyor ne
iletişim” diyecek. Ama bu gençlerin
problemi değil sadece.
Kimse gönüllü değil geçinmeye.
Herkes bir şeyleri eleştirme ve en
ufak şeyden kargaşa çıkarma peşinde.
Yani bayram değil mesele, “Nerede
bir ve beraber olduğumuz o günler?”
sorusunun dışa vurumu sadece.
Bu sebeple bayram temennim
şudur; “Kibrimizi yargılarımızı, nefretimizi
kurban edelim, neşe dolu günlerimize
geri dönelim”…
Emine Girgin
ÇİRKİN ERKEK
SEVEN KADIN
eminagirgin@hotmail.com
Çevrenizde mutlaka görüyorsunuzdur.
Güzel bir kadının çirkin bir
erkekle birlikte olduğuna çoğu kez
şahit oluyorsunuzdur. Hatta sizde
içinizden geçiriyorsunuzdur belki de
benim gibi “ bu kadın bu adamda ne
bulmuş acaba? Diye.
Peki, çirkin erkeklerin ne gibi özellikleri
vardır? Kadınlar tarafından neden
tercih edilir başlıklarda toparlayalım.
14
1-AKILLIDIR
Çirkin erkekleri seven kadınların
geneli diğer kadınlara göre daha
akıllıdırlar. Nasıl davrandıkları, neye
göre hareket ettikleri onlar için büyük
önem taşır. Bu yüzden kendileri akıllı
olduğu gibi birlikte oldukları erkeklerin
de akıllı olmalarını isterler. Akıllı
erkekler her zaman kadınlar için tercih
edilecek ilk sebeplerden biridir.
2- KÜLTÜRLÜDÜR
Çirkin erkekler tıpkı çirkin kadınlar
gibi kendilerine bakım yapmayı
sevmezler. Dışını süslemek yerine
içini süslemeyi tercih ederler. Diğer
erkeklere oranla daha çok kitap okur,
sanatla ve müzikle ilgilenerek zaman
geçirirler. Bu nedenle kültürel açıdan,
yakışıklı diye tanımlanan erkeğe göre
daha ön plana çıkmaya başlar.
KENDİN İÇİN
YAŞA…
Özge Zaim
ozgezaim1@gmail.com
“Eskileri” çok seviyorum.
Eskimeyen eskileri…
Eskitilemeyen anıları…
Eksilmeyen yaşanmışlıkları…
Çünkü değerli…
Eskide kalan her şey
mutlaka “eksik” kalmıştır.
Belki de ondan…
Hep içimizde bir ukde yok
mudur geçmişe baktığımız
zaman…
O zamana gitsem de yaptığım
o hatayı yapmamış olsam…
Şu zaman diliminde başka
yerde kalsam…
Keşke o yaşanmışlığı silip atabilsem
hayatımdan…
“Eksilmez” bir türlü pişmanlıklar…
Devrilmez…
Silinmez…
Bazen izi kalır ömrün boyunca…
Leke değildir aslında da
önüne getirirler, kirli gibi hissettirirler.
Bir dolu sepet karşında durur
sanki…
Sürekli yıkamak istersin geçmişi.
İzi çıkmaz.
Halbuki yaşam her bir duyguyu
kabul ettiğin an güzeldir.
Temizlemek için uğraşma
yani…
Kavga etme…
Çoğu kez denedim.
Geçmişe giderek, istemediğim
zaman diliminde yaşanılanları istediğim
hayatlarla değiştirmeyi…
Olmuyor.
O zaman da farklı beklentiler
kafamı kurcaladı.
O zaman da farklı şeylerin
beni mutsuz edeceğini fark ettim.
Çünkü insanoğlu bu!
Hatasızı yok!
Dört dörtlüğü yok!
Yanlış yapmadan yaşayanı
yok!
Tatmin olanı yok!
Eskileri bu yüzden “eskitmeden”
kabul ederek yaşamayı
öğrendim.
Hatalarımı değiştiremeyeceğimi
anladım ama hatalarımdan
ders çıkarmayı da öğrendim.
İstemediğin kişilerle zaman
kaybetmeden yaşamayı da öğrendim.
Kendin için yaşayacaksın…
İnsan isterse arınır, yeniden
başlar, bunu biliyorum.
Bütün kalbime hissediyorum.
Ve bütün kalbimle yazıyorum.
İnadına yaşa, inadına gül, inadına
sev…
En güzel intikam yolu…
Bunu bil…
3- İLGİ ÇEKMEZLER
Çirkin erkekler diğer erkeklere göre
daha az dikkat çekerler hatta hiç
dikkat çekmeyebilir diyebiliriz. Bu da
kadınlar tarafından en çok istenen
şey olabilir. Kıskanmak için sebep
olmayınca bu da çirkin erkeğin hanesine
bir artı sağlıyor.
4- GÜVEN VE
DÜRÜSTLÜK
Her kadın güvenebileceği bir
adamla birlikte olmayı ister.
Çirkin erkekte bulduğu bir
diğer özellikte dürüst ve güvenilir
olmasıysa, bu erkeği tercih
etmesi zaten kaçınılmazdır.
5- İDEAL OLUŞU
Kadın erkeği kocası,
çocuklarının babası, iyi bir
ailenin parçası olarak görüyor
ve yakışıklı olmasından ziyade
bu hususları sağlayacak
olmasına önem veriyor. Birlikte
olduğu çirkin erkek eğer
kadının gözünde bu kalıplara
sokabiliyorsa o erkek kadın
için idealdir.
15
YAZI
Gürcan BANGER
Eskişehir’de Sürdürülebilir
1980
’li yıllarda gelişmiş
Batı ülkelerinde imalat
endüstrilerin
Uzakdoğu ülkelerine kaçmaya başlamaları ile
birlikte turizm ekonomisine olan ilgi yoğunlaştı.
Yerel yönetimler ihtiyaçlarını karşılayacak
gelirleri yaratmak için kent turizmi
konusuna odaklandılar. Küreselleşmenin etkilenmeye
başladığı bu dönem bir yandan kentleri
öne çıkarırken diğer yandan kentler
açısından turizm gelirlerinin artmasına
yol açtı. Kent turizminin yükseliş
yönelimi içinde bazı yerleşimler
kendilerini iş dünyasının, kimileri
sanatın ve özellikle edebiyatın, adlarını
artık ezberlediğimiz bazı şehirler
ise eğlencenin merkezi olarak
konumlandırdılar. Tarih ve kültür ise
tüm zamanlarda olduğu gibi 1980
sonrasındaki dönemde de turizmin
vazgeçilmez unsurlarından oldu.
Gene bu bağlamda sağlık, spor, kongre
ve fuar gibi etkinliklerle öne
çıkan yerleşim merkezlerini saymamız
mümkün.
Hâlâ Eskişehir’in tarihi ve kültürel
varlıkları turizm açısından tam
olarak değerlendirilemese de; kent
turizmi konusunda kimi eski takıntıları
aşmış görünüyoruz. Odunpazarı
geleneksel yerleşimi imkânının ekonomik
katma değer olarak gündeme gelmesiyle birlikte
Eskişehir, kent turizmi alanında adımlar
atmaya başladı. Şimdilerde kentin yerel yöneticilerinin
önünde, kentsel turizm karmasını
çeşitlendirecek yeni unsurların bulunması ve
değerlendirilmesi görevi duruyor.
Günübirlik Turizm
Odunpazarı semtinde gerçekleştirilen konutların
yüzey iyileştirmeleri önemli bir atılım
dayanağı oldu. Kentin değişik noktalarında
oluşturulan yeşil alanlı parklar, kent merkezinde
kent mobilyaları, Porsuk Çayı çevresinin
daha düzenli hale getirilmesi, eğlence yerleri
ile AVM’lerin açılması ve eskiye oranla tanıtıma
biraz daha fazla önem verilmesi Eskişehir’i
günübirlik turizm açısından ilgi noktası
haline getirdi. Kentteki iki üniversitede eğitim
gören öğrencilerin aileleri günübirlik turizmin
16
öncüleri oldular. Bahar ve yaz aylarında günlük
turlar için Eskişehir’i ziyaret eden kişi sayısında
ciddi artış gerçekleşti.
Günübirlik turizmin Eskişehir’e ne getirdiğini
ölçmemiz gerekiyor. Bu konuda üniversitelerin
tez ve araştırma projeleri yararlı
olabilir. Ama kesin olan bir husus var ki; bir
günlük turizm üzerine kurgulanmış bir ekonomi
ile kente gerçek anlamda katkı sağlayacak
katma değer yaratmak mümkün değil.
Günübirlik turizm, bir kent açısından çölde görülen
bir serap gibi görünüyor. Heyecanla ona
doğru koşuyorsun ama sonunda her şeyin bir
yanılsamadan ibaret olduğunu fark ediyorsun.
Söz konusu ettiğimiz hangi şehir olursa olsun;
turist olarak bir günde gezmeyi başardığınız
ve sizi çeken başka cazibelerin bir yerleşime
yüzlerce kilometre uzaktan ikinci veya üçüncü
kez neden gelesiniz ki?
Eğer Eskişehir’in yarattığı ekonomik
katma değer içinde kent turizminin payı olacaksa
işlememiz gereken strateji belirlenmiş
demektir: Günübirlik turizmi daha uzun süreli
hale getirmek… Şu an mevcut olan turizm ürün
ve hizmetleri bir günden uzun süreli turizmi
destekler nitelikte görünmüyor. Dolayısıyla bir
stratejik eylem planına ihtiyacımız var. Hiç
kuşkusuz; yukarıda dile getirdiğim stratejiyi
bir uygulanabilir stratejik eylem planı haline
getirmek sabahtan akşama yapılabilecek bir iş
de değil.
Günübirlik ya da
Sürdürülebilir Turizm
Kârlılığın işletmeleri kalıcılık ve sürdürülebilirlik
açılarından tatmin edici olduğu ‘keyifli
günler’ hayli gerilerde kaldı. Pek çok
sektörde ve iş alanında kâr oranları, düşük değerlere
indi. Düşük kârlılık şartlarında ekonomik
işletmeler için yüksek gelir (katma değer)
etmenin en bilinen yollarından biri,
yüksek ciro yapmaktır. Eğer iş konusu
yüksek ciro tutarlarına el vermiyorsa
yapılması gereken, daha
yüksek katma değer ürün ve hizmetlere
geçmektir. Böylece makul
müşteri ve ürün (hizmet) sayıları
ile yeterli katma değer (kâr) elde
etmek mümkün olur.
Günübirlik turizm ile bir kentsel
ekonomiye katkı yapmaya çalışmak,
bir işletmenin düşük
kârlılığa sahip bir sektörde yer almasına
benzer. Kent, para kazanmak
için sürekliliği olan çok sayıda
turiste hizmet vermek zorundadır.
Hâlbuki günübirlik turizmin ürünleri,
hizmetleri ve enstrümanları
yüksek miktarda turistin akıcılığını
sağlama becerisine sahip değildir.
Bu nedenle günübirlik turizm destinasyonu
olarak tanımlanan kent, bir süre sonra cazibesini
ve müşterisini (turistini) kaybeder. Bu durumun
ülkemiz içinde ve yurt dışında
–atılımlarında başarısızlıkla sonuçlandığı– pek
çok örneğini bulmak mümkündür.
Sürdürülebilir Katma
Değerli Turizm
Günübirlik turizm çıkmazından kurtulmanın
ilk adımı, kentsel turizm konusunda bir
vizyon belirlemektir. Bunu stratejik planlama
ve eylem planları ile programlama adımları izlemelidir.
Yapılan eylem planı ve programlarda
ise sürdürülebilir katma değerli girişimlerin
seçilmesine ve koordinasyonuna özen göstermek
gerekir.
Turizm, kamunun ve sivil toplumun da
yer aldığı ve katkılar yaptığı bir alandır. Ama
bu alanın ekonomik değer yaratan hale gelmesi
için ağırlıklı görev özel sektöre –turizm
işletmeleri ile turiste ürün tedarik eden ve hizmet
veren firmalara– düşmektedir. Ekonomik
işletmeler, faaliyetlerine ekonomik gelir açısından
bakarlar. Bu nedenle onların bir çerçeve
vizyon, stratejik plan ve eylem programları etrafında
buluşmaları için uygun yöntem ve
araçlarla teşvik edilmeleri ve bu alanda yatırım
yapmaya özendirilmeleri gerekir. Kamunun
teşvik ve yönlendirme fonksiyonunun
önemi ve değeri bu noktadadır.
Vizyon, Plan ve Program
Kentin turizm vizyonu, o yerleşimin
gelecekte turizm alanında ne olmak istediği
ile ilgilidir. Bir kent kendini güneş-deniz, kimisi
sağlık, başkası ise bilimsel etkinlikler
merkezi olarak tanımlayıp, bu alanda yer
markası olmayı hedefleyebilir. Bir Brüksel
ziyaretimde, reklam panolarında bu kentin
kendini bir Avrupa iş merkezi olarak konumlandırdığını
ve böyle tanıtıldığını görmüştüm.
Kentin turizm stratejik planı, mevcut
durumu doğru tespit etmelidir. Ama böyle
bir plan asla mevcut durumda yapılagelen
geleneksel faaliyet türleri ile yetinmemeli;
geleceğe yönelik olarak ürün, hizmet ve enstrümanlar
açısından yenilikçi projeksiyonlar
çizmelidir. Bunu yaparken de uzun erimli vizyona
uygun biçimde sürdürülebilirliği, sürekli
gelişmeyi ve katma değerliliği dikkate almalıdır.
Yaşadığımız çağın en önemli kavramlarından
ikisi işbirliği ve uluslararasılaşmadır. Kentin
stratejik planının uygulanmasında, kent
aktörlerinin fiili katılımı birincil önemdedir.
Katılım olmadan başarı gelmez. Katılımın
sağlanamadığı örnekleri görmek için çok
uzaklara bakmak gerekmez; her kent kendi
çevresinde katılımsızlığın kârsız sonuçlarını
görebilir.
Günübirlik turizmin handikaplarından
birinin büyük ölçüde iç turizme hitap ediyor
olmasından kaynaklandığını söyleyebiliriz.
Diğer yandan sürdürülebilir, çeşitlendirilmiş
ve zenginleştirilmiş turizm karmaları ile
yurt dışından gelebilecek müşteri topluluklarına
servis verme imkânları doğmaktadır.
Vizyonun, plan ve programların bu olguyu göz
önünde bulundurmaları önerilir.
Eskişehir’de “Günübirlik
Turizm” Aşılmalı
Kent turizmi, sonuçları açısından ekonomik
bir sektördür. Bu bağlamda değer yaratan
turist çekiciliği, Eskişehir için istenen bir özelliktir.
Bir kentin bu niteliği edinebilmesi için
bazı koşulları yerine getirmesi gerekiyor. Bu
şartları üç başlık altında toplayabiliriz: Kentin
imajı, kentin özgünlüğü, kent turizminin sürdürülebilirliği…
Bir kentin dışarıdan nasıl göründüğüne o
kentin imajı denir. Bir kentin imajı, o kentte
yaşayan yurttaşların kendilerini nasıl niteledikleri
değil, o kente ziyaretçi olarak bulunan
kişilerin ne gördükleri ve nasıl bir izlenim aldıklarıdır.
Bir kentin ziyaretçiler için net ve
çekici bir imajı olmalı; turistler bu kentte
kendi ilgi alanlarında iyi zaman geçireceklerine
inanmaları gerekir. Eskişehir, henüz olgunlaşmakta
olan imajının olumlu yönde
sürdürülebilir gelişmesi için çaba harcamalı.
Sürdürülebilirlikle güçlendirilerek yeterince
olgunlaşmamış bir imaj, kötü ve olumsuz bir
marka değeri kadar zarar vericidir. Günübirlik
turizm, kentin imajının ‘fast-food’ gibi hızla ve
sağlıksız biçimde tüketilmesine neden olur.
Eğer Eskişehir’in beklediği günlükten
daha uzun süreli ziyaretçi ise bu durumda turist
çekiciliği yüksek bir kent gibi ziyaretçilere
kolaylık, zenginlik ve çeşitlilik sunmalıdır. Bir
kentin sunacağı kolaylıklar arasında kolay erişim,
kolay ulaşım, kaliteli ve özgün ürün, hizmet
çeşitliliği gibi olumlu turizm öğeleri
sayılabilir.
Özgünlük
Kentin özgünlüğü önemlidir. Başka büyük
yerleşimleri kopya ve taklit ederek var olmaya
çalışan kentler sonuçta çok olumsuz
imajlar edinirler. Eskişehir kendi içsel kaynaklarını
değerlendirerek özgün olabilmeyi başarmalıdır.
Eskişehir kendi farklılığını yaratmalı,
geliştirmeli,
korumalı ve pazarlamalıdır. Özgün
olmayan ve sunabileceği çeşitlilik bulunmayan
bir kent kısa vadede unutulmaya (dolayısıyla
hayal ettiği katma değeri yitirmeye) mahkûmdur.
Günübirlik turizm ekseni, kolayca unutulmak
için ‘iyi’ bir nedendir.
Bir kentin turizm pazarında yer almasının
özgünlüğe dayalı bir diğer koşulu, ihtiyaçların
bir arz-talep dengesi içinde karşılanabilmesidir.
Kent, ziyaretçilerin bir başka kentte karşılayamadıkları
ihtiyaçlarının giderilmesinde
başarılı olmalı, müşteri memnuniyeti yaratmalıdır.
Satışa sunulan tüm ürünlerin o kentte
üretilmesi zorunlu değil. Ama o kentin söz konusu
ürüne değer katabilmesi ve bir turistik
pazarlama karması oluşturabilmesi önemlidir.
Turistler için o bütünsel ürünün veya hizmetin
o kentte alınmasının farklılığı olmalıdır. Eğer
Eskişehir’den söz ediyorsak Eskişehir pazarladığı
tüm ürün ve hizmetlere kente özgü değerler
katarak kendi farklılığını yaratmalıdır.
Sürdürülebilirlik
Kent turizminin vazgeçilmez şartlarından
bir diğeri sürdürülebilirlik ilkesidir. Kentte turizm
alanında ilerleme süreci sürdürülebilir olmalıdır.
Bu ilke, mevcut doğal ve kültürel değerlerin
turistik olarak pazarlanmaları yanında
gelecek kuşaklar için korunmaları ve geliştirilmelerini
zorunlu kılar. Sürdürülebilir olmayan
turizm (kolaycı ve ucuzcu günübirlik turizm)
anlayışı, kendi geleceğini yok eden ve unutulmaya
aday bir tercih olacaktır. Eskişehir, kent
turizmi alanına yeni adım atmış bir kent olarak
böyle bir riskle karşı karşıyadır.
Günümüzde dünyada kent turizmi alanında
gelir elde etmek amacıyla kentler büyük
bir yarış içindeler. Bir kentin bir turistik ürün
olarak kendi kendine başıboş büyümesi önlenmeli;
turizm planlaması, kent planlamasının
ana bileşenlerinden biri olmalıdır. Bu da kent
turizminin örgütlenmesi ve planlanması anlamına
gelir. Bir stratejik niyetler ve yönelimler
demeti olarak yapılabilecek planlama ise kentin
ilgili tüm paydaşlarını içine almak zorundadır.
Kent turizmini de içine alacak biçimde bir
kentin geleceğinin planlanması ve gelir elde
etmek üzere uluslararası pazarda kentin turistik
pazarlaması asla kolay bir iş değildir.
Kentin –kültür ve turizm yılının başlangıcında
yayınlanacak– bir turizm ve kültür ajandasına
ihtiyacı var. Bu ajanda için Valilik,
yerel yönetimler, üniversiteler, meslek odaları,
sivil toplum kuruluşları ve ilgili özel işletmeler
kendi yıllık programlarını hazırlamalı; bir koordinasyon
merkezinde kentin ajandası haline
getirilmeli. Bu ajanda da konaklama, yemeiçme
gibi imkânlar da belirtilmeli. İnternette
yayınlanacak ajanda aynı zamanda basılı ve
sayısal ortamlarda turizmin ilgili (yerli ve yabancı)
kurum, kuruluş ve kişilerine iletilmeli.
Ajandanın sürdürülebilirliği konusunda da
gayretli, ısrarlı ve özendirici olunmalı.
“Kitsch Turizm” ile
Yerel Kalkınma Olmaz
Herhangi bir kenti ziyaret edin. Fotoğraflar
çekin. Bir başka kente gittiğinizde bu fotoğraflardakine
benzer artifaktlar (kent
mobilyaları, heykeller, köprüler, parklar ve
benzerlerini) göreceksiniz. Bir Avrupa kentini
ziyaret ettiğinizde de benzer nesneleri ve mekânları
gözleyebilirsiniz. Bunun nedenlerinden
birincisi, küreselleşmenin kültürel aynılaştırma
etkisidir. Kentler, giderek birbirine benziyor.
Bu süreçte özgünlüklerini de kaybediyorlar.
Bir kente ‘ışınlandığımızda’ sorup soruşturana
kadar, nerede olduğumuzu bilmek mümkün
değil. Yerel ve özgün olan, büyük bir hızla yok
oluyor.
Kültürel aynılaşma sürecine bakıp, suçu
küresel ‘iyi sıhhatte olsunlara’ atarak resmin
tamamını ifade etmiş olmayız. Kentlerin
yapay ve ‘kitsch’ hale gelmesinde bir başka
sorumlu ise, o yerleşimin yöneticileridir. (Almanca
kökenli bir sözcük olan ‘kitsch’ sıfatı estetik
yönden sorgulanabilir nitelikte, abartılı,
kaba ve taklit şeyler için kullanılıyor.) Gerçek
ve sahici olan, tarihin ve geleneğin içinden bugüne
doğru süzülüp geliyor. Gerçek olanın, o
yerleşimde ve oradaki toplumda kökleri var.
Bazı kent yöneticileri ise turizmden yerel
avantaj elde etme adına gerçeği taklit ile tedarik
etmeye çalışıyorlar. Sonuçta; her yere
benzeyen ve kopya olmanın ötesine geçemeyen
kentsel mekânlar doğuyor. Turizm gelirleri
adına bu tür kentlerin getirisi ise
günübirlik turizmin ötesine geçemiyor.
Bir kentte değerin değer, sanatın sanat,
eserin eser olabilmesi sadece o kentin yöneticilerine
veya o artifaktların üreticilerine ait
değil. Her ne ise; O’nu beğenip alkışlayanların
beğeni ve kalite algıları ile de çok yakından
ilgilidir. ‘Kitsch’ olandan şikâyet
ediyorsak bu kültürü gerçekten kaliteli olanla
ikame etmek için çaba göstermek lazım. Bir
kentin turizm ve kültür anlayışı da böyle bir
temel üzerine kurulmalı.
17
Lületaşının kadın ustası Duygu Demir:
BU TAŞIN
AŞIĞI
OLDUM
Duygu Demir…
38 yaşında…
2 oğlu var.
Lületaşı ustası…
Eşinin baba
mesleği, kendisi
sonradan dahil
oluyor.
Şimdi ise bu taşın
aşığı...
“Her gelen
müşterime alsın ya
da almasın bu taşı
anlatmayı görev
edindim” diyor
anlatırken…
Birde doğal taşları
eklemiş dükkanının
bir köşesine…
İçeriye bir girdik.
İçimiz aydınlandı.
Huzur buldu.
Canlandı.
Sizinle de
tanıştıralım istedik.
18
Lületaşı ile nasıl tanıştınız?
Lületaşı eşimin baba mesleği. Onun vasıtasıyla
girdim. Aslında üniversite mezunuyum.
Dumlupınar Üniversitesi Biyoloji bölümünden
mezun oldum. 10 yıl sağlık sektöründe çalıştım.
Sonra bıraktım. Eşim bu dükkanı açtı, ben sonra
dahil oldum. Ben cam ve doğal taş ekledim.
Onlar atölyede yapıyor, ben burada satıyorum.
Aynı zamanda internetten satışımız var.
Toptancılarımız oluyor. Onlara yapıyoruz.
Genelde lületaşı ağırlıklı oluyor.
Sevdiniz mi lületaşını peki?
Çok seviyorum. Eskişehirli olduğum için biliyordum
tabi lületaşını ama eşimle tanıştıktan sonra
içine girdim. Güzel bir meslek. Sonuçta dünyada
sadece Eskişehir’de çıkan bir taş. Çok değerli,
çok kıymetli. Nikotin emiyor. Emici bir taş. O
yüzden yapılan ürünler sadece
Eskişehir ve Türkiye için değil tüm
dünya çapında seviliyor. Çünkü
yurt dışında pipo kültürü var.
Genellikle yurt dışına satış
yapıyoruz. Türkiye’dekiler
Eskişehir’dekiler orada olduğu
kadar bilmiyor. Biraz daha
yabancıyız biz.
Neden peki?
Ülkemizde maalesef tanıtımı çok
zayıf. Mesela adam geliyor diyor
ki; güzel bir şey yapmışsınız fakat
parası çok diyor ücreti fazla buluyor.
Ancak durum dışardan
göründüğü gibi değil, bu işin bir
bedeli var. Taş, mamul hale gelene
kadar en az 15 el değiştiriyor. O
yüzden istenilen para çok değil.
Zaten sanata verilen değer istenilen
parayla ölçülecekse bu paralar
istenen ücretler çok az inanın
buna.
Kadın lületaşı ustası da çok
yaygın değil sanırım…
Fazla yok. Bir kere aile olarak
çalışmamız, karı koca lületaşı işiyle
uğraşmamız müthiş dikkat çekiyor, ilgi
çekiyor. Her gelen çok özenerek
yaptığımızın farkında. Biliyorlar da görüyorlar
da. Çok güzel tepkiler alıyorum. Yırt
dışından da çok güzel tepkiler alıyorum. Bir
kadının elinin değmesi işi farklı kalkıyor.
Eşiniz sizi nasıl tanıştırdı lületaşıyla ilk
olarak? Hatırlıyor musunuz o ilk günü?
Onun zaten baba mesleği. O yapıyordu.
Onların atölyesini falan biliyordum,
anlıyordum. Bu dükkanı açınca daha çok işin
içine girdim ve çok sevdim. Ben bu işin
biraz daha pazarlama kısmındayım. Aynı zamanda
lületaşından takı da yapıyorum. İnsanlarla
o ilişkiyi seviyorum. Alsınlar ya da
almasınlar her gelen müşterime mutlaka
lületaşını tanıtıyorum. Bunu kendime görev
edindim. Ne kadar değerli olduğunu, yurt
dışında ne kadar önemsediklerini herkese
RÖpoRtAj
Özge Zaim Sarıoğlu
anlatıyorum.
Doğal taşlara ilginiz ne zaman başladı?
Ben biyoloji mezunuyum. Aynı zaman da
okurken Jeoloji dersi aldım. Biliyorum o
yüzden taşları az çok, yakındım. 6- 7
senedir de meditasyon, reiki falan
uğraşıyorum. Taşların içine girmiş
durumdayım. Taşlar 5 bin yıldır uzak doğu
da şifa olayında kullanılıyor. Şu an da
Amerika’da ve İngiltere’de hastanelerin reiki
var taş birimleri açılmaya başlandı. Bunlarla
şifalanmaya çalışıyorlar. Tabi araştırdıkça
daha da derinleşiyor. Yabancı kaynakları da
okuyorum, araştırıyorum. Taşlar nasıl
çıkıyor? Ne durumda çıkıyor? Elektro
manyetik etkileri içinde bulundurdukları
mineraller, insanlara ruhsal olarak, bedensel
olarak iyi gelen tarafları neler? Bunları
sürekli araştırıyorum.
Yanlış kullanımında sıkıntılar olur mu?
Her taşın içinde bulundurduğu mineral
farklı. Bazısı demir ağırlıklı, bazısı kalsiyum
ağırlık, bazısı magnezyum ağırlıklı. Eğer
sizin kalsiyuma ihtiyacınız varsa siz
kalsiyum ağırlık bir taş kullanmalısınız.
Demir ihtiyacınız varsa demir içeren bir taş
kullanmalısınız.
İşe yarıyor mu dersiniz?
Ben işe yaradığını düşünüyorum. Çok güzel
geri dönüşler de alıyorum. Kendim de
kullanıyorum. Kendi kullanmadığım hiçbir
taşı almıyorum. Sadece gerçek taş mı bunu
öğrenmek, bunu bilmek gerekiyor. Bunun
testleri var. Birde doğru yerden almak
gerekiyor. Düşük fiyatlara satılıyor. Bu
imkansız. Bunlar yurt dışından geliyor.
Çok teşekkür ediyoruz.
Ben teşekkür ederim Başarılar dilerim.
19
Eskişehir’de “Rus
Eskişehir
Dili” Derneği
Eskişehir’de Rus Dili Derneği kurulmuş…
Beni arıyorlar.
Şaşırıp kalıyorum.
İçimden, “Eskişehir’de o kadar Rus yaşıyor
mu ki de dillerini yaygınlaştırmak istiyorlar?”
diye geçirmeden de edemiyorum.
Başa döneyim.
Dernek Başkanı Elena Şeveleva Durna o esnada
beni arayan kişinin yanına uğruyor.
Eskişehir Rus Dili Derneği kurduklarını,
açılışına beni de beklediklerini söylüyor.
Telefonda heyecan basıyor.
Alışılmamış, duyulmamış sohbetler
heyecanlandırır beni…
Bekleyin, geliyorum diyorum.
Onlar kahvelerini yudumlarken bir yandan
ben koşa koşa yanlarına gidiyorum.
Tahmin eiğim gibi beyaz tenli, renkli gözlü,
hoş bir Rus kadını karşımda duruyor.
Bir kahve de bana söylüyorlar.
Başlıyoruz sohbete…
İlk olarak kendisini anlatıyor Elena
Şevelveva Durna…
Türkçeye hakim…
Çok fazla sözcük kurmuyor kendisini
anlatırken ama iletişim kuracak kadar dilimize
hakim…
Aynı zamanda Rusça Öğretmeni…
2001 yılında Eskişehir’e geldiğini söylüyor.
Bir kızı var.
Eskişehir’e nasıl geldiğini merak ediyorum:
“1998 yılında Türkiye’ye evlenerek geldim.
İlk önce Van- Erciş’te oturduk. Sonra
kayınpederimin Eskişehir’e tayini çıktı. Yolumuz
Eskişehir’e düştü” diyor.
Eskişehir’i nasıl bulduğunu soruyorum.
Yüzünde içten tebessümle, “Çok sevdim”
diyerek özetliyor.
Dernek fikri kafamı kurcalıyor.
Asıl soruyu soruyorum.
Gülümsüyor tane tane konuşurken:
“Çoktandır dernek kurma fikrini besledim
aslında. İki yıldır besledim diyebilirim. Bir
yönetim kurdum sonrasında… Pandemi
araya girdi. Kısmet bugüneymiş” diye
söylüyor.
Eskişehir’de kaç Rus yaşadığını merak ediyorum.
Ve söylediği rakama şaşırıp kalıyorum.
20
Şöyle açıklıyor
Elena: “Bildiğim
kadarıyla Rusça
konuşan, Sovyet
ülkelerden gelenler
yaklaşık 350
civarında.”
“Peki neden
Eskişehir’de Rus dili
öğretmeyi amaç
edindiniz?” diyorum.
Sıcakkanlı tavrı ile
devam ediyor:
“Eğitim olarak
yardımcı olmak,
Rusça öğretmek,
Sovyet ülkelerden
gelen Rusça
konuşanlar için
Türkçe eğitim vermek
için… Türkçe
öğrensinler, sonuçta
Türkiye’de
yaşayacaklar.
Sosyal, kültürel
etkinlikler
gerçekleştirmek
için. Spor ya da
sanatsal etkinlikleri
faaliyete geçirmek
için aynı zamanda…”
Rus Dili Derneği’ne
bir kadının çok da
yakışacağını vurguluyorum.
Sözlerimi onaylıyor:
“Zor ama zoru severim. Ruslar zoru sever”
diyor.
Kahkaha atıyoruz.
Amaçları Rus kültürünü yaymak,
yaygınlaştırmak…
Yönetim de kadın ağırlıklı…
5 kişiden 4’ü kadın…
Hedefini şöyle ifade ediyor:
“En büyük hedefimiz Rus kültürünü
Eskişehir’e yaymak. Buraya gelen Ruslara
da Türk kültürünü anlatmak. Aracı olmak,
kaynaştırmak istiyoruz. Kültür alışverişi
yapmak istiyoruz. Daha çabuk adapte
Rus Dili
Derneği (ERUDİZ)
Başkanı Elena
Şeveleva Durna hem
Rus kültürünü hem de
kurdukları derneğin
faaliyetlerini İSTİK-
BAL DERGİ’ye anlaı.
olmalarını istiyoruz. Çocuğu olanlar bir
taraa Rusça öğretirken Türkçe
öğrenebiliyorlar. İki taranda kültürünü
yürütmek istiyoruz aslında… Sosyal adaptasyonu
sağlamak istiyoruz. Yardımcı
olmak istiyoruz.”
Son olarak Rusların güzelliğinin sırrını
soruyorum ve noktalıyorum sohbeti…
Hoşuna gidiyor ve kendinden emin şöyle
dile getiriyor:
“Soğuk havadır güzelliklerinin sırları…
Soğuk hava dinç tutuyor. Cildi
yaşlandırmıyor. Öte yandan kalbi temiz tutmak
çok önemli. Zaten kalp temizliği dışa
yansıyor.”
RUS KÜLTÜRÜ
Rusların ana
bayramları…
Her yıl 50'den fazla
resmi bayram,
Rusya'da, ulusal ve
dini bayramlardan
profesyonel ve unutulmaz
tarihlere
kadar
kutlanmaktadır.
Rusların kelimenin
gerçek anlamıyla ve
mecazi anlamda
dolaşabileceği bir
yerler var.
Rusların en önemli ve
en sevdikleri bayram
– Noel ağacı,
hediyeler, uzun aile
sofraları ve görkemli
havai fişeklerle yapılan bayramdır. 1
Ocak gecesi kutlama yapılır. Rusya'da
yeni yılın temel özellikleri, iyi kalpli Noel
Baba ve torunu Kardan Kız, şampanya,
havyar, zeytin salatası,
savaş çanları ve TV'de devlet
başkanının tebriklerinin
yanı sıra Sovyet
komedi filminin “Kaderin
Cilvesi” zorunlu izlenmesidir.
Noel Bayramı…
Paskalya'dan sonra
Rusya'daki Ortodoks
Hıristiyanlar için en önemli
ikinci bayramdır. 6-7 Ocak
gecesi, ülkenin her
yerindeki Ortodoks
kiliselerinde önemli
hizmetler veriliyor. Noel
için Ruslar, evi dekore
eder, bir bayram düzenler.
Ayrıca, evlenmemiş
kızların damadın adını
bulmayı umduğunu tahmin
etmek de kabul edilir. Noel
öngörülerin en doğru
olduğuna inanılıyor.
RÖpoRtAj
Özge Zaim
Tatiana Günü (Rus
Öğrenci Günü)
25 Ocak'ta kutlanılır. 1775
yılında, erken Hıristiyan
şehit Tatiana'nın anılarının
olduğu gün, Roma İmparatoriçesi
Elizabeth, daha sonra Rus Bilim
ve Kültür merkezi haline gelen Moskova
Üniversitesi'ni (şimdi MDÜ) kuran bir
kararname imzaladı. Zamanla, üniversitenin
doğum günü
Rus öğrenciler için
bir tatil günü oldu.
2005 yılında bu statü
resmileştirildi. Bu
günde, öğrenciler
aziz Tatiana'yı
onurlandırır ve kış
dönemi sonunu kutlarlar.
Her şehir ve
üniversitenin
kendine özgü gelenekleri
vardır:
Skeçler, konserler,
toplar, sergiler, oyunlar,
ücretsiz ikramlar
ve eğlence.
Anavatan Günü
Savunucusu
Sovyet döneminde,
Sovyet Ordusu ve Donanması Günü
olarak kutlanır, tüm askerler ve askeri
personeller tebrik edilirdi. Modern
Rusya'da, 23 Şubat, sadece ordu için
değil, orduda görev yapıp
yapmadıklarına
bakılmaksızın tüm erkekler
için bir tatildir. Bu
günde, tebriklere ek
olarak,
meslektaşlarından,
akrabalarından,
arkadaşlarından,
eşlerinden ve kız
arkadaşlarından küçük
hediyeler beklerler. Ruslar
şaka yaparlar: 23
Şubat'ta bir kadın sevgilisine
ne hediye ederse, 8
Mart'ta alacağı hediye
ona göre olur.
Maslenitsa
Kışı görmek ve ilkbaharla
buluşmak için geleneksel
Slav tatili Büyük oruç
döneminden önceki haa
boyunca kutlanır, bu
sırada misafirliğe elinde
kreplerle ziyarete gitmek
adeendir. Son yedinci
günde, Maslenitsa efendisi
yandığında kışı
görme ritüeliyle sona
eren kitlesel kutlamalar
var. ÖZGE ZAİM
21
Sanat tarihçi Kübra Karabulut’tan tarihi mirasımıza ilişkin önemli uyarı
ESKİŞEHİR’İN
KÜLTÜREL MİRASI
YOK OLABİLİR
RÖpoRtAj
Özge Zaim
Midas anıtı- Yazılıkaya Eskişehir çevresinde
bulunan en önemli tarihi eserler arasında
yer alıyor.
Eskişehir’e gelen yerli-yabancı turistlerin
gezip görmesi gereken yerlerin başında yer
almasına rağmen ilgi az…
Yazılıkaya’nın önemi Frigler…
M.Ö. 750 yıllarında bir siyasi topluluk,
uygarlık, olarak karşımıza çıkıyor.
Frig Vadisi olarak isimlendirilen, Afyon, Kütahya
ve Eskişehir bölgelerini kapsayan alan,
Paleolitik dönemden başlayarak, günümüze
kadar insanların yaşamak için seçtiği, izlerini
bıraktığı bir bölge aslında…
Yani insan yaşamının başladı yerlerden biri…
Frigler, Anadolu’da kadim medeniyetlerden
itibaren iz sürebilen, Ana Tanrıça inancını
benimseyen, doğada kolay işlenebilir olarak
gördükleri ana kayaları oyarak inançlarında
yer bulan bolluk, bereket ve koruma ritüelleri
için çeşitli boyutlarda anıtlar inşa etmiş…
Eskişehir Han ilçesine bağlı Yazılıkaya
Köyü’nde yer alan ve M.Ö. 8.-6. yüzyıllara
tarihlenen Midas Anıtı/Yazılıkaya ise
kuşkusuz bu eserler içinde en önemli ve en
ihtişamlı olanı…
Ama maalesef ki yeterli ilgiyi görmüyor.
Bizler de konunun detaylarını işin uzmanına
sorduk.
Hacettepe Üniversitesi mezunu Sanat Tarihçi
Kübra Karabulut, Yazılıkaya’yı uzun uzun
anlattı.
Karabulut, “Eskişehir böyle güzel bir anıta
sahip ama ne yazık ki yeterli ilgiyi görmüyor”
diyor.
22
İlk olarak işin uzmanından
Yazılıkaya’nın önemini dinleyebilir
miyiz?
Frigler M.Ö. 750 yıllarında bir siyasi
topluluk, uygarlık, olarak karşımıza
çıkmaktadır. Frig Vadisi olarak isimlendirilen,
Afyon, Kütahya ve
Eskişehir bölgelerini kapsayan alan,
Paleolitik dönemden başlayarak,
günümüze kadar insanların
yaşamak için seçtiği, izlerini bıraktığı
bir bölgedir. Frigler, Anadolu’da
kadim medeniyetlerden itibaren
izini sürebildiğimiz Ana Tanrıça
inancını benimsemiş olup doğada
kolay işlenebilir olarak gördükleri
ana kayaları oyarak inançlarında yer
bulan bolluk, bereket ve koruma
ritüelleri için çeşitli boyutlarda
anıtlar inşa etmiştir. Eskişehir Han
ilçesine bağlı Yazılıkaya Köyü’nde
yer alan ve M.Ö. 8.-6. yüzyıllara tarihlenen
Midas Anıtı/Yazılıkaya ise
kuşkusuz bu eserler içinde en
önemli ve en ihtişamlı olanıdır. Öyle
ki çeşitli yayınlarda Yazılıkaya’yı
gören ilk gezgin olduğundan
bahsedilen W.M. Ramsay’in “Phrygia’da
başka hiçbir şey olmasa bile
bu anıtın görülmeye değer”
bulduğu yorumu aktarılır. İşte
Eskişehir, böyle güzel bir anıta sahip
ama ne yazık ki yeterli ilgiyi görmüyor…
Yazılıkaya Eskişehir için büyük bir
tarihi eser ama yerli ve yabancı
turistin ilgisini çekmiyor. Sanat
tarihçisi olarak bu konudaki
görüşünüzü öğrenebilir miyiz?
Ne yazık ki bu uzun ve derin bir
konu ama kısaca bahsetmek
gerekirse bizim “kültür politikamız”
yok, tarihi eserlerimizi bilmek,
tanımak-tanıtmak, çocuklarımızı
tarihi eserlerle tanıştırmak, var olanı
korumak gibi dertlerimiz yok. Devletimiz,
bu konuda ne yazık ki
eksik… Üzülerek söylüyorum ki
pek çok tarihi eserimiz yok
olma tehlikesiyle karşı karşıya.
Yazılıkaya nezdinde konuşacak
olursak Eskişehir muhteşem,
Türkiye’nin en gözde
şehirlerinden biri ve biliyoruz
ki hafta sonları çevre
şehirlerden yerli turist geliyor.
Ancak gelen insanlardaki
genel kanı “Eskişehir’i gezmek
için en fazla 4 saat yeter”
şeklinde olup bu kısıtlı saatleri
de sadece Eskişehir’in
merkezinde geçiriyorlar. Bu
konuda naçizane önerim
belediyemizin tarihi eserlerimizin
tanıtımını yaptığı
videolar, çeşitli materyaller
aracılığı ile öncelikle bu
alana yerli turistin dikkatini
çekmesi olabilir. Bir diğer sebep
de sanırım bu popüler olma/olamama
sorunsalıyla ilgili bir durum.
Yüzlerce km. öteye gidip tek kare
fotoğraf çektiren insanlar,
Yazılıkaya’yı görmek için zaman
ayırmıyor. Bence şehrimizin instagram
ve twitter hesaplarından etkili
bir tanıtımla bu anlamda popülerlik
sağlanabilir...
Anıta yönelik herhangi bir koruma
işlemi yapıldı mı?
Yapılmıyorsa neden?
1981 yılından itibaren çalışmaların
olduğunu biliyoruz. Ancak bunların bir sonuca
ulaşmadığı da görülmektedir. Yazılıkaya için
sonuçlanan tek projenin Kültür ve Turizm
Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel
Müdürlüğü’nün finanse etmiş olduğu Midas
Anıtı Rölöve ve Restitüsyon projesi olduğu pek
çok yayında karşımıza çıkmaktadır. 2015’te
başlayan ve 2016’da tamamlanan bu projede
anıtta görülen yarık ve çatlaklara dolgu
yapılarak koruma altına alınmıştır. İstanbul
Restorasyon ve Konservasyon Merkez ve Bölge
Laboratuvarı’nın 2017 yılında inceleme yaptığı
ve rapor hazırladığı biliniyor. Bu raporun ise
sonraki yıllarda yapılacak olan koruma
çalışmalarına ön hazırlık gibi değerlendirildiği
sıkça konuşulan konular arasında. Yazılıkaya için
hala yürütülen çalışmaların olduğunu biliyoruz
ancak bunlar bir çözüm olmamış/olamamış ki
yapı hala yok olma tehlikesi ile karşı karşıya…
Yapıyı atmosferik olaylardan koruyacak bir
önlem dahi henüz yokken bu noktada sorumlu
kişilerin ciddi bir koruma planı olup olmadığını
uzun uzun irdelemek ve sorgulamak gerekir…
Bu tarihi yapının yaşadığı sorunlar ve
karşılaştığı tehlikeler nelerdir peki?
Öncelikle Yazılıkaya’nın, bulunduğu coğrafi
şartlar sebebiyle doğal olarak tehlikede
olduğunu söyleyebiliriz. Eskişehir’in yazlarının
çok sıcak, kışlarının çok soğuk olması yapının
yapıda çatlaklar, kırıklar oluşması gibi fiziksel
hasar almasına sebep oluyor. Öte yandan
yağmur sularının da yapının üstünde aşınmaya
sebep olduğu aşikar. Yağmur suları sadece
Yazılıkaya’yı fiziksel olarak etkilemekle kalmıyor,
aynı zamanda yapının etrafındaki diğer kayalarda
da fiziksel bozulmalara yol açıyor.
Bahsettiğimiz bölgeyi bu denli hassas yapan
ise, bölgenin Üçüncü Zaman’a ait volkanik tüfle
kaplı olmasıdır. Uzmanlar, yapıdaki çatlakların
temel sebeplerinden birinin bu olduğu
görüşündeler. Alanında uzman olan, değerli bir
arkadaşım Jeofizik Mühendisi Atakan Yüklü
Yazılıkaya için bu bağlamda bir takım tavsiyelerde
bulundu. Bunlardan bazıları işe şöyle,
öncelikle zemin altı incelemesi yapılmalı ve zeminde
bir bozulma, kayma olup olmadığı ortaya
çıkarılmalıdır. Daha sonra, kayanın içi radar
cihazıyla incelenmeli ve bu çalışma neticesinde
oluşmuş ya da oluşabilecek çatlaklar belirlenmelidir.
Atakan Yüklü’nün önerdiği bu iki
kademeli incelemenin sonucunda kaya içinde
oluşan negatif durumlar/fiziksel bozulmalar belirli
tekniklerle giderilmelidir. Bu kısmı önemle
vurgulamak isterim, bu iki kademeli çalışma
yapının ayakta kalmasına büyük ölçüde katkı
sağlayacaktır. Yazılıkaya’da bozulmaya sebep
olan bir diğer neden de yapının etrafındaki
bitkilerin kökleri olarak karşımıza çıkmaktadır.
2016’da tamamlanan çalışmada yapıdaki çatlak
ve bozulmalar dolgu ile kapatılmıştır. Ancak bu
yapının, korunma sorunsalına geçici bir çözümden
öteye geçmemektedir. Yapının erozyon
tehlikesi sonlandırılmış mıdır? Hayır. Bu sebeple
Yazılıkaya’nın korunabilmesi için öncelikle tedbir
alınması gerekiyor. Bu yapıya bir restorasyon
yapıp bırakmakla sorunu çözmediğimizin
anlaşılarak, yapının sürekli olarak izlenmesi
gerekiyor. Yapının üstünde herhangi bir koruma
kalkanı olmaması sebebiyle, yüzeyinin kuş
dışkılarından dahi etkilendiğini biliyoruz. Bu
soruna da yapının ana malzemesine uygun bir
temizleme yöntemi bulunup temizlenmesi
gerektiği kanaatindeyim. Okuduğum bir
yayında anıta yuva yapan kuşların dışkılarının
sebep olduğu nitrat tuzları da yapıda hasara
sebep olduğu ve bu hususta taşların tuzdan
arındırılması önerisi mevcuttu. Yapının en temel
sorunları, tehlikeleri bunlar. İnsan faktörünü de
burada unutmamak lazım. Bu konuda aklıma
gelen ilk soru, yapı korunmaya alınmadığı için
çevresinde kaçak kazı yapılıyor mu? Böyle bir
durum varsa gerekli önlemlerin alınıp,
yaptırımların uygulanması gerekmektedir. Bu
tarz durumların önlenmesinde en etkili yol yine
insanların bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesinden
geçtiğini de unutmamak
lazım. Yazılıkaya, gerek bölgenin jeolojik yapısı
gerekse iklim şartları, bitki örtüsü sebebiyle
çeşitli bozulmalar yaşıyor. Üstelik bunlar
görmezden gelebileceğimiz,
geçiştirebileceğimiz bozulmalar değil. Özetle,
gerekli önlemlerin alınmadığı görüşündeyim.
Bu sebeple atıl vaziyette tarihi eserimizin, kendi
haline terk edilmesi neticesinde Yazılıkaya’nın
deformasyona uğramaya devam edeceği, her
an yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacağı
su götürmez bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor.
Bu yapıya ilişkin incelemeleri okuduğumuz
zaman aslında etkili bir koruma planının
olmadığını rahatça görebiliyoruz. Yazılıkaya için,
geçici değil “gerçekçi” bir koruma planına ve bu
planın ivedilikle uygulanmasına ihtiyaç var. Eğer
etkili bir biçimde yapının korunmasını
sağlayamazsak kültürel mirasımız yok olabilir…
Eskişehir sınırları içinde pek çok Frig eseri
var. Her yıl erozyona uğrayarak yok olma
tehlikesi içerisinde aynı zamanda… Adeta
kaderine terk edildi. Bu mirasın hayata
kazandırılması için neler
yapılabilir? Önerileriniz
nelerdir?
Eskişehir’in merkezi adeta
bir cazibe merkezi haline
gelmiş durumda. Ancak
ilçeler için aynı şeyi
söyleyemiyoruz. Bu da ne
yazık ki tarihi eserlerin göz
ardı edilmesine sebep
oluyor. Kimse esere dokunmasa
dahi hava koşulları,
doğa olayları sebebiyle
eserlerimiz her an yok
olma tehlikesi ile karşı
karşıya kalıyor. Haliyle yerli
ve yabancı turist
çekemediğimiz ilçelerin
tarihi eserlerini gezmek, ilgi
göstermekse ne yazık ki
sadece araştırmacılara,
akademisyenlere verilmiş
bir göreve dönüşüyor…
Oysa yaşadığımız şehir,
adeta canlı tarih dersi, açık
hava müzesi niteliğinde,
üstelik bu eserleri görmek
ücretsiz! Buna rağmen ilgi
odağı olmamaları çok üzücü… Eskişehir’deki
tüm tarihi eserlerle ilgili güncel ve kapsamlı bir
çalışma yapılarak, tüm bu eserlerin mevcut hali
ne durumda görülmeli ve Yazılıkaya gibi kaç
kültürel mirasımızı sahipsiz bırakıyoruz görmek
gerekir. Elbette akabinde gerekli koruma tedbirleri
alınıp yine insanlarla ve özellikle çocuklarla
tarihi eserlerin bağlarını kurmalıyız. Bu
anlamda yine söylemek zorunda hissediyorum
bizim “kültür politikamız” yok ve şehrin siyasi
yönelimi de aslında şehre yapılacak yatırımların
önünü kapatıyor. Bu bağlamda yerel yönetimin
konuyu önemle, özenle ve ivedilikle ele alıp bu
kültür varlıklarının korunmasını ve geleceğe
taşınmasını sağlamada oldukça etkili rol
oynamaları elzemdir. Şehrimizde bu alanda
uzman pek çok araştırmacı var. Ben başta
olmak üzere pek çoğumuz tarihi eserlerimizi ve
sorunlarını görünür kılmak için var gücümüzle
çalışmaya hazırız. Toplumda farkındalık
yaratarak çok basit ve etkili yöntemlerle
şehrimizin insanlarının, çocuklarının Anadolu
Uygarlıkları ile, özellikle Frigler’le, bağlarını
kurabiliriz. Bir tarihi eseri yerinde görmek, incelemek
ve çocuğun geçmişle bağını kurmak
yadsınamaz derecede önemlidir. Önceliğimiz
bu olmalı. Çocukken tarihi esere değer vermeyi
öğretirsek, gelecekte eser korumanın daha
kolaylaşacağı aşikâr. Öte yandan şehre gelen
yerli turistler için tarihi eserlerin bulunduğu
alanlara turlar düzenlenebilir… Sosyal medya
aktif ve etkili kullanıldığı zaman
ilçelere, ilçelerin tarihi dokusuna
ilgi çekmek kolaylaşıyor… Bunu
pek çok belediyenin yaptığını
görüyoruz, pek ala biz de yapabiliriz.
Atatürk’ün “Bir millet savaş
alanlarında ne kadar zafer elde
ederse etsin, o zaferin sürekli
sonuçlar vermesi ancak kültür ordusu
ile mümkündür.” sözünü
aklımızdan çıkarmadan evvela
kültür ordumuzu yetiştirmeliyiz.
Tarihimize, tarihi eserlerimize,
kültürel mirasımıza sahip
çıkabilmemizin yolu etkili kültür
politikasından geçiyor.
Son olarak neler söylemek istersin?
Son olarak; Yazılıkaya, Eskişehir’e
70 km. mesafede, M.Ö. 8.-6.
yüzyıla götürmek için tüm
ihtişamıyla sizleri bekliyor. Konuya
göstermiş olduğun hassasiyet ve
yaratmaya çalıştığın farkındalık
için sana teşekkürü borç bilirim
Özge.
23
Başkan Kurt “Elde edilen ürünleri Halk Market ve Aşevi ile yoksul vatandaşlarımıza dağıtacağız”
Odunpazarı ilk hasadı
Kalkanlı’da yaptı
Odunpazarı Belediyesi, Başkan Kazım Kurt’un talimatı sonrası, tarımsal ekonomiyi
desteklemek amacıyla verimli tarım arazilerine arpa, nohut ve yulaf ekimine başladı.
19 mahallede toplam 910 dekarlık alanda tarım faaliyetine başlayan Odunpazarı Belediyesi,
ilk hasadını Kalkanlı Mahallesi’nde yaptı. İlk hasat için düzenlenen törende
konuşan Başkan
Kurt; “Bu yıl 900
dönüme yakın bir
alanı işledik. Önümüzdeki
yıl 1000’i geçeceğini
tahmin ediyorum.
Bu alanlarda üretilen
ürünlerin gelirini bu
tarlaların gerçek sahibi
olan köylere hizmet
etmek için kullanacağız.”
diye konuştu.
Odunpazarı Belediyesi, Belediye Başkanı
Kazım Kurt’un tarımsal ekonomiyi
desteklemek amacıyla tarım
arazilerinin değerlendirilmesi yönündeki talimatı
sonrası, verimli tarım arazilerini ekonomiye
kazandırıyor. 19 mahallede
(Aşağılıca, Lütfiye, Avdan, Kargın, Uluçayır,
Kıravdan, Kireç, Yörük Kırka, Yassıhüyük,
Çavlum, Türkmentokat, İmişehir, Akpınar,
Aşağıçağlan, Yukarıçağlan, Gümele, Doğankaya,
Ağapınar ve Kalkanlı) 910 dekarlık
alanda tarım faaliyetlerine başlayan belediye,
650
dekar için
Tarım ve
Kredi Kooperatifi
ile
alım garantili anlaşma yaptı. Bu anlaşma
kapsamında ilk hasat ise Kalkanlı Mahallesi’nde
arpa ekili olan 195 dekarlık alanda
törenle gerçekleştirildi. Törene Odunpazarı
Belediye Başkanı Kazım Kurt, Eskişehir
Odunpazarı Ziraat Odası Başkanı Naci Erdemli,
Tarım Kredi Kooperatifi Eskişehir
Şube Müdürü Mesut Edeer, Kalkanlı Mahalle
Muhtarı Tuncer Bozkurt ile çok sayıda Kalkanlı
Mahallesi sakini katıldı.
“ÜRÜNLERİN GELİRİNİ BU TARLALARIN
GERÇEK SAHİBİ OLAN KÖYLERE HİZMET
ETMEK İÇİN KULLANACAĞIZ”
Törende konuşan Başkan Kurt, Odunpazarı
24
Belediyesi’nin kendine ait olan tarlalarının
tarıma ve ekonomiye katkısını arttırmak için
bir deneme yaptığını söyledi. Bu denemeyi
de Tarım Kredi Kooperatifi ile işbirliği içerisinde
yaptıklarını belirten Başkan Kurt, “Onların
desteği ile gerçekleştiriyoruz.
Amacımız, farklı bir şeylerin yapılabildiğini
ortaya koymak. Klasikleşmiş tarım ya da
çiftçilik anlayışı yerine kamunun biraz daha
az kâr amacı güden, ancak farklı boyutlarını
ortaya koyabilen bir çalışma yapmak istiyoruz.
Bu yıl ilk deneme olduğu için çok
ayrıntılı bir çalışma yapamadık. Önümüzdeki
yıl örnek bir tarımsal faaliyet gerçekleştirmek
amacı ile küçük küçük birimlerde çok
çeşitli ürünlerin üretilebileceğini göstermeye
çalışan bir mantıkla hareket edeceğiz. Bu yıl
900 dönüme yakın bir alanı işledik. Önümüzdeki
yıl 1000’i geçeceğini tahmin ediyorum.
Bu alanlarda üretilen ürünlerin gelirini
bu tarlaların gerçek sahibi olan köylere hizmet
etmek için kullanacağız. Örneğin, Kalkanlı
Köyü’nden bize intikal eden
tarlalardan elde edilen geliri Kalkanlı Köyü’ne
harcamanın yolunu bulacağız ve buralarda
üretilenleri de Halk Market ve Aşevi
aracılığı ile yoksul vatandaşlarımıza vereceğiz.
Hayırlı uğurlu olsun diyorum. Örnek işleri
hep birlikte geliştirelim. Umarım,
önümüzdeki yıllarda bunu çiftçi kardeşlerimizle
birlikte yapmanın yolunu buluruz”
dedi.
“KENDİMİZE YETER HALE
GELMEMİZ LAZIM”
Türkiye’nin tarımsal üretime ihtiyacı olduğunu
vurgulayan Başkan Kurt, konuşmasına
şu sözlerle devam etti: “Türkiye’nin, özellikle
bu pandemi sürecinde gördük ki, gıda en
önemli kaynaklardan birisi. Kendimize yeter
hale gelmemiz lazım. Türk köylüsüne vermediğimizi,
Fransız köylüsüne, Ukrayna, Rus
köylüsüne vermeyelim. Biz burada ürettiğimizi,
burada tüketelim ve buradaki çiftçilerimizin
gelir hanesine yazdıralım istiyoruz. Bu
politikaları gerçekleştirmek
adına, bize vermiş
olduğunuz
katkılardan
dolayı hepinize teşekkür ediyorum.”
“ODUNPAZARI BELEDİYESİ’NİN
BİZE ÖNCÜ OLMASI ÇOK ÖNEMLİ”
Başkan Kurt’tan sonra Eskişehir Odunpazarı
Ziraat Odası Başkanı Naci Erdemli bir konuşma
yaptı. 2021 yılında mahsulün yüzde
50 az olduğunu söyleyen Erdemli, bu durumun
özellikle de arpa için geçerli olduğunu
söyledi. “Yağmurlar geç kaldı. Nisan Mayıs
aylarında olması gereken yağmurlar bu sene
biraz daha geç yağarak, Haziran ayına doğru
kaydı. O yüzden ilk hasadı yapılması gereken
arpa zamanında yağmur yağmadığı için
verim yüzde 50 az” diyen Erdemli, Odunpazarı
Belediyesi’nin köylerdeki tarlaları değerlendirmesinin
çok önemli olduğunu
belirtti. Erdemli, “Odunpazarı Belediyesi’nin
bize de bu konuda öncü olması çok önemli.
Daha iyi şartlarda bunu nasıl yetiştirebiliriz,
bunun önünün açılması, gerçekten, özellikle
yapılması gereken işlerin en başında geliyor.
Bu nedenle başkanımıza teşekkür ediyoruz”
dedi.
“ÇOK GÜZEL BİR İŞ YAPTI-
ĞIMIZI DÜŞÜNÜYORUZ”
Törende konuşma yapan
isimlerden biri de Eskişehir
Tarım Kredi Kooperatifi Müdürü Mesut
Edeer oldu. Başkan Kazım Kurt’un talimatı
ile Odunpazarı Belediyesi ile çalışmaya başladıklarını
söyleyen Edeer, Odunpazarı Belediyesi
ile yaptıkları anlaşma ile tohumluk
üretip, tekrar bir katma değer oluşturmayı
hedeflediklerini ifade etti. Edeer, “Bu konuda
ziraat mühendislerimiz var, Odunpazarı Belediyesinin
kırsal kalkınma ekipleri var.
Böyle bir
şey yapabileceğimizin fizibilitesini yaptık,
araştırmasını yaptık. Belediyemizi, hiç para
harcamadan tüm girdilerini, gübresini, ilacını,
kullanılan sıvı, toz gübresine kadar
Gübretaş Gübreleri ile destekleyerek iyi bir
üretim yapmayı hedefledik. Sonuç olarak
çok güzel bir iş yaptığımızı düşünüyoruz.
Önümüzdeki yıllarda çok daha bereketli işler
çıkaracağımızı şimdiden iki kurum adına
taahattüt ediyorum” diye konuştu.
“TÜRK KÖYLÜSÜ ÇOK ZOR
VE SIKINTILI DURUMDA”
Gerçekleştirilen hasadın hayırlı olmasını temenni
eden Kalkanlı Köyü Muhtarı Tuncay
Bozkurt, Odunpazarı Belediyesi’nin Kalkanlıda
yaptığı bu çalışmasının kendileri için
çok önemli olduğunu dile getirdi. Türk köylü-
sünün çok zor ve sıkıntılı durumda
olduğuna değinen Bozkurt, “Tekrar hayırlı
olsun, daha iyi olsun.
Daha bereketli
olsun. Allah
daha iyi
mahsuller
nasip eder”
dedi.
Gerçekleştirilen
konuşmalardan
sonra
hoca, mahsulün
bereketli
olması için
dua okudu.
Okunan duanın
ardından
ilk hasat yapıldı.
25
ESKİŞEHİR’DEN KISA...KISA...ESKİŞEHİR’DEN KISA...KISA...ESKİŞEHİR’DEN KISA...KISA...
Anadolu
Üniversitesinin
gurur günü
Anadolu Üniversitesi, 2020-2021 Eğitim
ve Öğretim yılında üstün başarı göstererek
yüksek onur derecesi ile mezun olan
öğrenciler için Anadolu Üniversitesi Senato
Salonu’nda “Diploma Takdim Töreni”
düzenledi. Dereceyle mezun olan
öğrencilerin diploma takdim töreninde
Anadolu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fuat
Erdal, Anadolu Üniversitesi Rektör
Yardımcıları Prof. Dr. Betül Demirci, Prof.
Dr. İbrahim Kaya, Prof. Dr. Fatih Temizel ve
Prof. Dr. Süleyman Sözen, İktisadi ve İdari
Bilimler Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç.
Dr. Zekeriya Yıldırım, Edebiyat Fakültesi
Dekanı Prof. Dr. Mehmet Erol Altınsapan
ve Engelliler Entegre Yüksekokulu Müdürü
Prof. Dr. Hasan Gürgür de öğrencilerini
yalnız bırakmadı. 2020-2021 Akademik
yılında not ortalamalarına göre Edebiyat
Fakültesi Rus Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden
mezun olan Şule Şahin ve İktisadi ve
İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü’nden
mezun olan Yunus Emre Özcan okul
birinciliğini paylaşırken, Engelliler Entegre
Yüksekokulu Yapı Ressamlığı mezunu Serdar
Örçen ikinci ve Edebiyat Fakültesi Rus
Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu Gizem
Kaya üçüncü olarak mezun oldu.
Eskişehir’de ilk kez bir
Köpeğe mikroçip takıldı
tarihi
yazılıkaya’da
ilk nikah kıyıldı
Han İlçesi'nde bulunan tarihi Yazılıkaya'da ilk
nikah töreni gerçekleştirildi. Han Belediye
Başkanı Erdal Şanlı tarafından kıyılan nikah
tarihi anlamda da büyük önem taşıyor.
Belediye başkanı Erdal Şanlı nikahla ilgili
yaptığı paylaşımda; "Han ilçemiz Yazılıkaya
mahallemizde Tarihi Kral Midas anıtında ilk
nikahı kıydık.Eskişehir Büyükşehir Belediye
Başkanımız, Prof.Dr. Yılmaz Büyükerşen
hocamızın kıymetli şoförü İrfan Abi’nin
kıymetli kızı Kübra ile Semih’in nikahını
kıydım.Gençlerimize ömür boyu mutluluklar
dilerim. Yeni evlenecek gençlerimizin de bu
güzel tarihi mekânda nikahlarını kıymaktan
onur duyacağım" dedi.
Eskişehir-Bilecik Veteriner Hekimler
Odası'nın önderliğinde Eskişehir’de ilk kez
bir köpeğe mikroçip takıldı. Geçtiğimiz aylarda
Tarım ve Orman Bakanlığı ile Türk Veteriner
Hekimleri Birliği arasında imzalanan
protokolle kedi ve köpek sahiplerine
besledikleri hayvanlar için pasaport
ve mikroçip takma
zorunluluğu getirilmişti. Bugün
Eskişehir-Bilecik Veteriner Hekimler
Odası Başkanı Mehmet Kızılinler
ve yönetim kurulunun önderliğinde
Eskişehir’de bir restoranda düzenlenen
kahvaltının ardından ilk kez
bir köpeğe mikroçip takıldı. Programa
Eskişehir ve Bilecik’teki veteriner
hekimleri, Eskişehir Orman
Bölge Müdürü Recep Temel, Hayvan
Sağlık Müdürü Zekeriya Ar,
Tepebaşı İlçe Müdürü Zeki Sert ve
Odunpazarı İlçe Müdürü Aycan Bora Kılınç
katıldı. Takılan mikroçip sayesinde artık
hayvanların kaç yaşında olduğu, hangi
hastalıkları geçirdiği, hangi klinikte tedavi
olduğu ve sahibinin kim olduğu
öğrenilebilecek.
Devlet Konservatuvarı’nda
mEzunİyEt sEvİncİ
26
ESKİŞEHİR (İHA) - Anadolu Üniversitesi
Devlet Konservatuvarı Müzik ve Bale
Ortaokulu ile Müzik ve Sahne Sanatları
Lisesi öğrencileri için mezuniyet töreni
düzenlendi. Gerçekleştirilen mezuniyet
törenine Anadolu Üniversitesi Rektörü
Prof. Dr. Fuat Erdal, Devlet
Konservatuvarı Müdürü Prof. Erol
İpekli ve öğretim üyeleri ile birlikte çok
sayıda veli de katıldı. 2020-2021
eğitim ve öğretim yılında ortaokul
düzeyinde; 5.sınıftan Yasin Deniz Çolak,
6. sınıftan İpek Buse Memiş, 7. sınıftan
Deniz Şahin, 8. sınıftan Leyla Ravza
Albay birinci oldular. Ayşe Bahar Turunç
ise Müzik ve Bale Ortaokulu’ndan
birinci olarak mezun oldu. Lise
kademesinde ise 9. sınıftan Almila
Şerbetçi, 10. sınıftan Ayşe Neva Eren,
11. Sınıftan Defne Ekmekçi, 12. sınıftan
Reyhan Senyücel birinci olurken Reyhan
Senyücel aynı zamanda Müzik ve
Sahne Sanatları Lisesi’nden de birincilik
derecesiyle mezun oldu. Öğrenciler
başarı belgelerini Rektör Erdal ve
Müdür Prof. İpekli’den aldı.
TÜİK’in 2015-2020 yıları arası doğurganlık oranı rakamları açıklandı
EsKİşEhİr hEr gEçEn
yıl DAhA DA AzAlıyor
Eskişehir, Türkiye’nin toplam doğurganlık
hızının en düşük olduğu iller arasında yer
aldı. TÜİK tarafından paylaşılan verilere
göre; Eskişehir’in, 2015 yılının doğurganlık
oranı 1.56 iken 2020 yılında bu oran
1.35’e düştü. İl toplam doğurganlık hızı
2015’te 1.56, 2016 yılında 1.54, 2017
senesinde 1.55, 2018’da 1.50, 2019’da
1.40 ve 2020 yılında 1.35 olarak gerçekleşti.
İncelenen verilerde sürekli düşüşe
geçen doğurganlık oranı 2017 senesinde
yükselmişti. Ancak sonraki yıllarda ise
doğurganlık oranında çok sert düşüş yaşandı.
Türkiye’de en düşük
oranlı iller arasında 5’inci
TÜİK tarafından açıklanan verilerde, Eskişehir,
toplam doğurganlık
hızının en
düşük olduğu iller
arasında 5’inci sırada
yer aldı. 1.29
oranla Karabük en
düşük doğurganlık
hızı listesinin zirvedeyken,
sırasıyla
Zonguldak 1.31, Kütahya
1.31, Edirne
1.34, Eskişehir 1.35
oranla 5’inci olarak
listede yerini aldı.
Doğurganlık hızının
düşük görüldüğü
diğer iller ise Bolu,
Gümüşhane, Bartın,
İzmir ve Çanakkale oldu. Diğer yandan
Türkiye’de toplam doğurganlık hızının en
yüksek olduğu il ise 3.71 oranla Şanlıurfa
oldu. Lisedeki diğer iller Şırnak, Ağrı,
Siirt, Muş, Mardin, Bitlis, Van, Batman,
Diyarbakır oldu.Bu arada Türkiye’nin doğurganlık
hızının ortalaması 1.76 iken,
Eskişehir, Türkiye ortalamasının da çok
daha altında olduğu izlendi.
İç Anadolu bölgesi
ve Eskişehir
Türkiye listesinde en düşük doğurganlık
hızının düşük olduğu iller arasında yer
alan Eskişehir, bulunduğu İç Anadolu bölgesinde
de düşük hızına göre zirvede yer
aldı. 2020 verilerine göre; bölgede en
yüksek doğurganlık oranına sahip il Aksaray
oldu. 1.89 ile zirvede yer alan ilin
arkasında 1.84 ile
Konya, 1.76 ile
Niğde ve Karaman,
1.71 ile
Kayseri, 1.66 ile
Çankırı, 1.62 ile
Nevşehir ve Sivas
1.59 oranla Yozgat,
1.48 oranla
Kırşehir, 1.42 ile
Kırıkkale ve başkent
Ankara yerlerini
aldı.
Eskişehir bölgede
en düşük doğurganlık
oranının
sahip il oldu.
27
Ataç “Yeni ufuklu
projelerle yol alacağız”
Sürdürülebilir Enerji ve İklim Eylem Tepebaşı Belediyesi, BEBKA tarafından başarılı reket etmeye devam edeceğini aktararak,
“Şimdi Demir Enerji yanı-
Planı’nın (SECAP) hazırlanmasına yönelik
alınan eğitim-danışmalığın yanı sıra
mızda, deneyimlerinden
bulunarak destekten yararlanma hakkı kazanan
“Sürdürülebilir Enerji ve İklim Eylem Planı Hazırlamaya
Yönelik Kapasite Geliştirme” adlı proje-
yine yanımızdaydı. Böyle bir
kentin iklim değişikliği ve etkilerine bağlı
yararlandık. Anadolu Üniversitesi
olarak karşı karşıya kaldığı ve kalacağı riskleri
anlama ve değerlendirme üzerine, konularında
uzman kişi ve kurumların Enerji ve İklim Eylem Planı Uyum Çalıştayı dü-
şehirlerin hızlandırılması üzerinden
sini tamamlamasının ardından Sürdürülebilir ekiple Türkiye’ye rakipsiz bir akıllı
katıldığı Uyum Çalıştayı düzenlendi. zenledi. Çalıştayda, “Tepebaşı Belediyesi’nin bir proje kazandırdık. Şimdi İklim Değişikliği
Müdürlüğü, ondan önce Sürdü-
Özdilek Kültür Merkezi’nde düzenlenen
çalıştaya Tepebaşı Belediye
rülebilirlik Merkezini kurmuştuk. Bunları
Türkiye’ye rakipsiz bir akıllı şehirlerin hızlandırılması
üzerinden bir proje kazandırdık.” diyen
Başkanı Dt. Ahmet Ataç da katıldı.
birleştirdik ve bir müdürlük haline getirdik.
Yeni ufuklu projelerle hareket edece-
Etkinlikte ilk olarak Tepebaşı Belediyesi’nin
sürdürülebilirlik ve iklim yola devam edeceklerini dile getirdi.
ğiz. Çalıştaya katılımlarınız için
Başkan Ataç, bundan sonra da ufuklu projelerle
eylem planı alanlarındaki çalışmaları
teşekkür ediyorum. Şehirde böyle bir
hakkında katılımcılara detaylı bir sunum
güç birliği yaratmak, yan yana durmak
bizi onurlandırıyor. Bize cesaret
gerçekleştirildi.
TÜRKİYE’YE ÇOK ÖNEMLİ BİR
veriyor. Tabi şehirlerin küresel konulara
karşı artık dirençli şehirler olması
PROJE KAZANDIRDIK
Daha sonra konuşan Başkan Ataç da Tepebaşı
Belediyesi’nin çalışmaları hak-
Programda daha sonra Demir Ener-
çok önemli” sözlerini kullandı.
kında bilgiler verdi. Tepebaşı
ji’den proje yöneticisi Gonca Akgül ve
Belediyesi’nin Yaşam Köyü’nde tamamladığı
Remourban - Akıllı Kentsel Dönüğişikliğine
Uyum ve Kentler” adlı bir
Kurucu Ortak Caner Demir, “İklim Deşümün
Hızlandırılması Projesi’nin
sunum yaptı. Ardından katılımcılar,
önemine değinen Ataç, “Tabi bu Sürdürülebilir
Enerji Eylem Planı, temiz enerji ve Türkiye’nin başarısı çok yüksek değildi. Bilmimesi”
adlı ankete katıldı. Programda
“Risk ve Etkilenebilirlik Değerlendir-
buna benzer çalışmaların olduğu yerde, yakın yorum, Türkiye’de kaç belediyenin sürdürülebilir
eylem planı var, bir tanesi Tepebaşı ları, su varlığı, biyoçeşitlilik, tarım gibi konu-
daha sonra kentin yapılı çevresi ve yeşil alan-
zamanda kaybettiğimiz Melih Savaş'ı anmadan
geçemeyeceğim. Yapılan işlerde çok emeği Belediyesi. Bu işin meyvesini ise sonradan larda odak çalışma gruplarında tartışmalar
var. Biz kendisinin adını Yaşam Köyü’ne vererek
anacağız. Işıklar içinde uyusun, her zaman programlarından yararlanamıyorsunuz. Ardın-
Alanları, Tarım ve Biyoçeşitlilik ile Halk Sağlığı
aldık, eğer böyle bir eylen planınız yoksa hibe yürütüldü. Oluşturulan Kentsel Altyapı, Su
yanımızda olacak. 2013’ten beri Avrupa Parlamentosu’nda
Başkanlar Sözleşmesi’ni imzalatık.
Avrupa’da da büyük rakiplerimiz vardı. tırıldı.
dan 2014’teki Remourban projesine giriş yap-
masalarında konular uzmanlarınca masaya yamamız
ile beraber Tepebaşı’nda farklı bir 2015-2020 yılları arasında bu projeyi neticelendirdik,
başarı ile tamamladık. Hatta biz bidan
düzenlenen çalıştay BEBKA “Sürdürülebi-
Çevre Koruma ve Kontrol Müdürlüğü tarafın-
süreç gelişti. Ama daha önce, yeni belediye binamızın
birçok enerji kaçağı olduğu için, faturalar
çok kabarık geliyordu ve kara kara bitirememişti ve 6 ay zaman istediler, onları Yönelik Kapasite Geliştirme” adlı projesinin
tirdiğimizde Nottingham ve Valladolid lir Enerji ve İklim Eylem Planı Hazırlamaya
düşündük. Sonra BEBKA’dan bir enerji projesinden
hibe kazanarak çatıdaki 400 panelle bu proje kazandırdık. Kısaca, herkes Türkiye’den tılım sertifikaları takdim edilmesi ile sona erdi.
bekledik. Neticede Türkiye’ye çok önemli bir eğitimlerine katılan belediye çalışanlarına ka-
işe başladık. O yıllarda Başkanlar Sözleşmesi, dışarıya para gönderirken biz Türkiye’ye döviz Eğitime katılan personele sertifikalarını Başkan
Ataç’ın yanı sıra Tepebaşı Belediye Başkan
ilk defa duyduğumuz bir şeydi. Orada imzayı getiriyoruz. O para da tamamen Eskişehir’de
attık ve sevinç içinde Eskişehir’e döndük. Ardından
Sürdürülebilir Enerji ve Eylem Planı BAŞKAN ATAÇ: YENİ UFUKLU
ve Kontrol Müdürü Bahri Ağaoğlu verdi.
harcandı. Büyük başarı geldi” diye konuştu. Yardımcısı Suat Yalnızoğlu ile Çevre Koruma
konusu gündeme geldi, dostlarımızla görüştük, PROJELERLE HAREKET EDECEĞİZ
Çalıştaydan elde edilen sonuçlara detaylı biçimde
SECAP’ta yer verileceği 3-4 ayımızı aldı hazırlanması. Gönderdik ama Başkan Ataç Tepebaşı’nın yeni projeler ile ha-
bildirildi.
28
Tepebaşı Belediyesi Sürdürülebilir Enerji ve
İklim Eylem Planı Uyum Çalıştayı düzenledi.
Tepebaşı Belediyesi, projeleri ile ülkenin dört bir tarafına örnek olmaya devam ediyor
Tepebaşı modeli
Konak’ta uygulanacak
Tepebaşı Belediyesi’ni ziyaret eden İzmir
Konak Belediyesi yetkilileri, atık yönetim uygulamalarını
yerinde inceledi. Konak Belediyesi,
Tepebaşı’nın geri dönüşüm modeli ile
birlikte, sokak toplayıcılarını tek çatı altında
birleştiren GESİKOOP projesini İzmir’de hayata
geçirecek.
Tepebaşı Belediyesi hayata geçirdiği
proje ve çalışmalar ile Türkiye’ye örnek
olmaya devam ediyor.
Son olarak İzmir Konak Belediyesi, Tepebaşı’nın
atık yönetimi çalışmalarını yerinde
incelemek üzere kentimize geldi. Konak Belediye
Başkan Yardımcısı Anıl Feroğlu ve
Konak Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol
Müdürlüğü yetkililerinden oluşan konuk
heyet, Tepebaşı Belediyesi’nin atık yönetim
modeli hakkında detaylı bilgiler aldı. Tepebaşı
Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol
Müdürlüğü yetkilileri ile bir araya gelen
Konak heyeti, dönüşüm tesislerini de inceleme
şansı buldu.
Konuklar, Tepebaşı Belediyesi’nin ambalaj
atıkları yönetim sistemi, GESİKOOP, iklim değişikliği
uyum ve azaltım çalışmaları hakkında
bilgiler alırken; Sukurusu Uygulama
Merkezi, Yeryüzü Ekoloji Okulu, Muttalip
Gazi Paşa Mahallesi’nde yer alan 1. sınıf atık
getirme merkezi ile Mustafa Kemal Atatürk
Spor Tesisleri Su Sporları Merkezi’ni de yerinde
gördü. Tepebaşı ziyareti kapsamında
Feroğlu ve beraberindekiler, Tepebaşı Belediye
Başkanı Dt. Ahmet Ataç’ı da makamında
ziyaret etti.
“TÜM BELE-
DİYELERE
ÖRNEK”
Ziyarette
Başkan Ataç’ı
başarılı çalışmalarından
ötürü tebrik
eden Feroğlu, “Eskişehir’e, Tepebaşı Belediyesi’nin
geri dönüşüm ve kağıt toplayıcılarının
kooperatifleştirildiği GESİKOOP
projelerini incelemek için geldik. GESİKOOP
zaten Türkiye’de uygulanan örnek bir çalışma
ve Tepebaşı bu konuda tek belediye.
Tepebaşı Belediyesi geri dönüşüm konusunda
çok başarılı bir sistemi hayata geçirmiş
ve bu sistem çok güzel biçimde işliyor.
Bu çalışmalar tüm belediyelere örnek teşkil
edecek nitelikte ve aynı sistemi İzmir’imizin
Konak ilçesinde hayata geçirmeyi planlıyoruz.
Bu sebeple Tepebaşı Belediyesi’nin misafiri
olarak tesisleri ve çalışmaları
inceledik. Bundan sonra da sıkı bir iş birliği
gerçekleştirerek kağıt toplayıcılığı ve geri
dönüşüm çalışmalarında koordineli olacağız.
Başta Başkanımız Ahmet Ataç olmak üzere
tüm Tepebaşı Belediyesi görevlilerine teşekkür
ediyorum” dedi.
“ÇALIŞMALARIMIZIN
YAYGINLAŞMASI ÇOK GÜZEL”
Misafirlerine ziyaretleri için teşekkür eden
Başkan Ataç da “Tepebaşı’nda atıkların en
verimli şekilde değerlendirilmesi için çalışıyoruz
ve bu konuda çok başarılı şekilde mesafe
kat ettik. Artık Tepebaşı’nın atıklarını
çöp torbalarına dönüştürebiliyoruz. Yurt
içindeki belediyeler ile birlikte, Almanya,
Belçika, İsrail gibi ülkelere bu torbalar ihraç
ediliyor. Bu çok önemli, çevrecilik budur. Tepebaşı,
ambalaj atıklarının geri dönüşümünde,
neredeyse İngiltere’deki rakamlara
yaklaştı. Türkiye’de zaten dönüşümdeki rakamlarımıza
yaklaşabilen bir belediye yok.
Bundan dolayı Tepebaşı Belediyemizin kararlılığı
ve halkımızın da bilinçli hareket ediyor
olması ile gurur duyuyoruz. Hem
belediyemiz hem de ilçe olarak Sıfır Atık
Belgesi almayı başararak öncü ilk kurum olmamız
da bu başarının bir göstergesi. GESİ-
KOOP’u kurarak da dezavantajlı grupları bir
araya getirmek, onların kontrol altında ve
düzenli, sağlığına dikkat ettikleri, çöpü karıştırarak
değil, olanları toplayarak Türkiye
ekonomisine daha sağlıklı şekilde katkı vermelerini
sağladık. Bu çalışmaların örnek olması,
yaygınlaşması çok güzel. İzmir Konak
Belediyesi’nden gelen dostlarımızla da iş
birliği yapıyor olmak mutluluk verici. Kendilerine
çalışmalarında başarılar diliyorum”
diye konuştu.
Konak Belediyesi heyeti, incelemelerinin ardından
Eskişehir’den ayrıldı. Konaklı misafirlere,
Tepebaşı Belediye Başkan Yardımcısı
Suat Yalnızoğlu ve Çevre Koruma ve Kontrol
Müdürlüğü ekipleri eşlik etti
29
Uyku apneniz varmı?
7 SORUDA
TEST EDİN
Genellikle horlamanın eşlik ettiği, solunumun
10 saniyeden başlayıp bir dakikadan
fazla durabildiği uyku apnesi
dünyada ve ülkemizde son yıllarda giderek
yaygınlaşan bir hastalık. Özellikle
fazla kiloya sahip, sigara ve alkol tüketen,
kalın boyun ve bel çevresine sahip
olan kişilerde uyku apnesi riski çok daha
yüksek oluyor.
Kilodaki yüzde 10’luk artış orta- ağır
uyku apnesi gelişme riskini 6 kat arttırırken,
erkeklerde bel çevresinin 102,
kadınlarda 89 cm’den fazla olması riski
arttırır” diyor. Uyku apnesi yorgunluk,
sinirlilik ve konsantrasyon bozukluğu
başta olmak üzere bir çok soruna neden
olarak günlük yaşantıyı olumsuz etkilerken,
uykuda ani ölüme yol açabiliyor.
Özellikle tatil yolculuğunda araç kullanacakların
çok dikkatli olmaları, böyle bir
sorunları varsa en kısa zamanda hekime
başvurmaları gerekiyor.
30
7 soruda uyku apnenizi
test edin:
1Haftada 3 geceden fazla horluyor
musunuz? Evet 2 puan, Hayır 0 puan
2Horlamanız çok gürültülü mü? (Yan
odadan duyulma) Evet 2 puan, Hayır
0 puan
3Uykuda nefesiniz durduğu söylendi
mi? Hayır 0 puan, Arasıra 3 puan,
Sıklıkla 5 puan
4Boyun çevreniz kaç cm? - Erkek 43
cm’den ince 0 puan, 43 cm’den kalın
5 puan,
- Kadında 40 cm’den ince 0 puan, 40
cm’den kalın 5 puan
5Yüksek tansiyon tedavisi aldınız mı?
Evet 2 puan, Hayır 0 puan
6Meşgul
olmadığınızda
sıklıkla uyuyakalır
mısınız? Evet 2
puan, Hayır 0 puan
7Araba kullanırken veya trafik ışığında
beklerken ara sıra uyukladığınız
oldu mu? Evet 2 puan, Hayır 0 puan
Sonuç:
9 puan ve üzeri: Yüksek olasılıkla apneniz
olabilir. Uyku çalışmasının gerekliliği
açısından bir doktora başvurun.
6-8 puan: Belirsiz. Hekim tarafından
klinik olarak değerlendirilmeli.
5 puan ve altı: Düşük olasılık
Uyku apnesine karşı
etkili 7 öneri!
Uyku apnesinin günlük yaşam alışkanlıklarında
bazı değişiklikler yaparak,
sağlıklı bir yaşam tarzı benimseyerek
önlenebileceğini belirten Prof. Dr.
Ceyda Erel Kırışoğlu, o önlemleri şöyle
sıralıyor;
• Mutlaka kilo verin.
• Bel çevrenizin kadınsanız 89 cm, erkekseniz
102 cm’den fazla olmamasına
dikkat edin.
• Her gün aynı saatte yatağa yatın ve
sabah aynı saatte uyanın.
• Karanlık ve sessiz odada uyuyun. Koltukta
değil yatakta uyuyun.
• Alkol ve sigara tüketmeyin.
• Uyku ilacı, sakinleştirici ve kas gevşetici
ilaçlardan uzak durun.
• Yatmadan 3-4 saat önce yemek yemeyin.
Bu dolandırıcılar
gEnçlErİ
hedef alıyor
Siber dolandırıcılar para ya
da para edebilecek bilgileri
elde edebilmek için her yaş
ya da meslek grubunu hedefleri
içine alabiliyor. ESET
uzmanları dijital okuryazarlığı
diğer yaş gruplarına
göre daha iyi olduğu düşünülen
gençlerin siber suçlular
tarafından nasıl hedef
alındıklarını inceledi.
Bir siber dolandırıcı hedefine ulaşabilmek
için her fırsatı değerlendirmeye
çalışır. Gündemi ve hedef
kitlesinin beklentilerini yakından
takip ederek tuzağına düşürebileceği
kurbanlarının ilgisini çekebilecek konuları
araştırır. Bu bazen sahte bir iş ya
da arkadaşlık teklifi bile olabilir. Gençleri
kandırmaya yönelik olarak kullanılan
dolandırıcılık yöntemlerinden en çok kullanılanlar
ESET uzmanları tarafından şu şekilde
sıralandı;
Burs dolandırıcılığı
Lise mezuniyeti yaklaştıkça,
gençler hayatlarındaki
bir sonraki adıma ilerlemek
için plan yapmaya başlarlar.
Bu planlar genellikle bir
üniversitede yer almayı içerir. Ancak, üniversiteye
gidilen yere bağlı olarak, bu hedefler
oldukça pahalı olabilir. Dolandırıcılar,
çeşitli şekillerde hileli burslar oluşturarak
maddi yardım arayan öğrencileri avlamaya
çalışırlar.
Sosyal medya dolandırıcılıkları
Sosyal medya çoğu genç için dijital
oyun alanı olduğundan, girişimci dolandırıcılar
onları, zamanlarının çoğunu geçirdikleri
yerde hedeflemeye çalışırlar. Sosyal medya
dolandırıcılığı çeşitli şekil ve boyutlarda olabilir.
Ünlülerle ilgili şok edici başlıkları olan
kısa makalelere bağlantılar gibi görünür.
Ancak, böyle bir bağlantıya tıklayınca, kötü
amaçlı bir web sitesine yönlendirilirsiniz.
Dolandırıcılar kurbanlarıyla yarışmalara
veya çekilişlere katılma teklifleri içeren mesajlar
aracılığıyla doğrudan iletişime geçebilirler,
ancak yine de paylaşılan bağlantı,
gençleri cihazlarını zararlı yazılımlarla istila
edecek veya hassas bilgilerini onlardan almaya
çalışacak hileli bir web sitesine yönlendirecektir.
İndirimli lüks ürünler
İnternette artan bir başka
yaygın aldatmaca ise, sosyal
medyada yayımlanan sahte
reklamlarla, komik derecede
düşük fiyatlarla lüks ürün satışı
tekliflerine yönlendiren
içeriklerdir. Dolandırıcılar,
tekliflerini gençlere cazip hale
getirmek için, çok pahalı olan
sınırlı sayıda spor ayakkabılar,
normal bir maaş veya
yarı zamanlı çalışan birinin
karşılayamayacağı kadar
pahalı olan markalardan kıyafetler
veya çevrimiçi
sahte Ray-Ban mağazaları
gibi onlara hitap edecek markalar
ve ürünler sunmaya çalışırlar.
Bu hile, bu ürünlerin
geniş bir yelpazesini
sunan sahte bir e-ticaret
sitesi oluşturmaktan
ibarettir;
ancak, satın alma
işleminden sonra,
size ya bir sahte
ürün gönderirler ya
da hiç bir şey göndermezler.
Ve en
kötü senaryoda, kredi kartı bilgilerinizi paylaştıysanız,
siber suçlular bu bilgileri kullanarak
kartınızdan izinsiz harcamalar
yapacaktır.
İstihdam dolandırıcılığı
Genç iş arayanları hedeflemek için siber
suçlular, genellikle gerçek olamayacak kadar
iyi görünen hileli istihdam teklifleri yaratır.
Dolandırıcılar meşru iş arama platformlarında
sahte iş ilanları yayımlayarak ve genellikle
evden çalışmaya ve yüklü bir maaş
almaya imkân veren pozisyonlar sunarlar.
Amaç, daha sonra kurbanlarının adlarına
banka hesapları açmak veya kimliklerini
sahte belgeler oluşturmak için kullanmak
gibi çeşitli yasadışı faaliyetlerde kullanılacak
kişisel bilgilerin edinmektir. Bunun dışında
aracı kurum olduklarını söyleyerek belli bir
ücret de talep edebilirler.
Catfishing dolandırıcılığı
Dijital çağdaki birçok şeyde olduğu gibi,
romantizm arayışı bile çevrimiçi hale geldi.
Çevrimiçi arkadaşlık platformları romantizm
dolandırıcıları için bol ödüllü bir avlanma
alanı. Siber suçlular kurbanlarını genellikle
sosyal medyada arayarak onlara özel mesaj
yoluyla ulaşırlar. Hile genellikle hedeflerinin
çekici bulacağı bir kişiyi taklit etmekten ibarettir.
Dolandırıcı daha sonra nihai hedeflerine
yani kurbanının parasına ulaşana kadar
onları kandırmaya devam edecektir.
Gençleri hedef alan bu dolandırıcılık
yöntemlerine maruz kalmamak için
ESET uzmanları şu önerilerde bulundu;
• Cazip görünen bir iş teklifine rastlarsanız,
ancak bundan şüphe duyuyorsanız,
şüpheli bir şey olup olmadığını görmek için
şirketle ilgili hızlı bir web araması yapın. Ayrıca,
kişisel bilgilerinizi yalnızca işe alındıktan
sonra, maaşınızı alabilmek için
paylaşmanız gerekeceğini unutmayın.
• Benzer tavsiyeler burslar için de geçerlidir.
Eğer bir burs arıyorsanız, bir web
araması yaparak ve hatta doğrudan ofisleriyle
iletişime geçerek bursu sunan kuruluşun
meşru olup olmadığını kontrol
ettiğinizden emin olun. Asla ve asla “işlem”
ya da “avans” ücreti gibi ödemeler yapmayın.
• İnternetin altın kuralını unutmayın:
“gerçek olamayacak kadar iyi görünüyorsa,
o zaman muhtemelen gerçek değildir”. Yani,
komik fiyatlı bir çift sınırlı sayıda üretilmiş
Jordan'a rastlarsanız, bu kesinlikle bir aldatmacadır.
Hâlâ ilginizi çekiyorsa, satıcıyla ilgili
kötü bir şey olup olmadığını görmek için
internette onları araştırın.
• Tanımadığınız birinden istenmeyen bir
mesaj alırsanız, ve bu mesaj özellikle şüpheli
bir teklif veya bağlantı içeriyorsa gözünüzü
açık tutmalısınız. Her durumda,
yapılacak en iyi şey mesajı görmezden gelmektir
ve tanımadığınız kişilerden gelen
bağlantılara tıklamamalısınız.
• Bir yabancının sizle temas kurmaya
çalışması ve birkaç mesaj sonra size olan aşkını
itiraf etmeye
başlaması durumunda,
örümcek hisleriniz
hareketlenmeye başlamalıdır.
Hızlı bir
ters görüntü aramasıyla
birinin kimliğine
bürünüp onu taklit
edip etmediklerini ortaya
çıkaracaktır.
31
CUMHURİYETİMİZİN BAŞLADIĞI YER
Gezi
ZEKİ
PEKGENÇ
İsmet İnönü ve konferansa katılacak Türk
heyetinin 1922 yılının Kasım ayında İstanbul’dan
trenle 3 günde ulaştığı Lozan’a biz
saatler içerisinde vardık. Cenevre Hava
Limanı’ndan 60 kilometre uzaklıktaki
Lozan’a, sağ tarafımıza aldığımız Cenevre
Gölü’nü takip ederek gidiyoruz. Gölün güney
tarafı Fransa, kuzeyi İsviçre. Bu nedenle iki
ismi var; Fransızlar “Leman Gölü”, İsviçreliler
“Cenevre Gölü” diyorlar. Yemyeşil üzüm
bağlarından ve birer tablo gibi duran köylerden
geçerek Lozan’a geldik. Cenevre Gölü
kıyısında, Alp Dağları’na sırtını dayamış bu
ünlü şehir tarihi dokusunu muhafaza etmeyi
başarmış. Dağ yamacına kurulmuş olmasına
karşın; düzenli sokak ve caddeleri, yemyeşil
parkları, hareketli göl kıyısı ile Lozan,
İsviçre’nin ve Avrupa’nın en huzurlu kentlerinden
birisi. Burada gezip görülecek pek
çok yer var. Biz, Türk olarak yakın tarihimiz
açısından en anlamlı yerleri öncelikle
görmek istedik. Lozan Konferansı’nın
mekânlarına gittik, gördük. Tam
Kemal Tayfur’un nitelediği gibi;
“Mekânlar, binalar o gün olduğu gibi
bugün de karşımızdadır. Tarih özenle,
dikkatle ve şefkatle nasıl korunurmuş
merak ediyorsanız eğer, buyurunuz
Lozan’a…” (1)
Şehrin tam kalbinde Lozan
Konferansı’nın imzalandığı Rumine
Sarayı duruyor. Lozan Üniversitesi
Kütüphanesi olarak inşa edilen tarihi
bina Rönesans mimarisinin görkemini
sergiliyor. Anıtsal sütunları ve
kuleleri ile Lozan’ın sembol
yapılarından birisi. Binaya bu anıtsal
sütunlar arasından mermer merdivenlerden
giriliyor. İsmet Paşa ve
Türk heyeti 24 Temmuz 1923 günü bu
merdivenleri gururla çıkıp, duvarları
ve tavanı dev resimlerle süslü büyük
salonda yerlerini aldılar. “Bir tarafta
Türkiye ve karşısında yedi devletin
32
delegeleri… Başta İngiltere, yanında Fransa,
onun yanında İtalya, arkalarında Japonya ve
Japonya’nın yanında silinmiş gibi Yunanistan,
Romanya, Belçika… Sağ tarafa
bakınca tek başına Türkiye, sol tarafa bakınca
bütün Dünya! İşte her şey elinden alındığı
halde varlığı pahasına savaşan, kanını akıtan
ve savaşı kazanan yeni Türk Devleti ve işte
onu mahvetmek için yüzyıllardan beri
uğraşan batı âlemi!” (2) Tam sekiz ay süren
çok çetin görüşmeler sonrası hazırlanan
Lozan Barış Antlaşması’na ilk imzayı İsviçre
Konfederasyonu Başkanı’nın daveti üzerine
İnönü attı. “Bu ilk imza, devletler tarafından
Türkiye’ye karşı bir şeref olarak takdim
edilmekteydi. 24 Temmuz 1923 günü saat tam
üçü dokuz geçe İsmet Paşa’nın attığı bu imza
ile Osmanlı İmparatorluğu tasfiye edilmiş ve
yeni Türkiye Devleti kurulmuş oluyordu.” (2)
Savaştan yenik çıktığı kabul edilen ve o
yıllara kadar, önce “Hasta Adam” sonra da
“Çökmüş ve Parçalanmış Devlet” olarak nitelenen
Türkiye şimdi bütünlüğünü kazanmış,
yepyeni ve saygın bir Dünya Devleti olarak
kabul ediliyordu.
Konferans boyunca Türk heyetinin ve ayrıca
Japonya ile İtalya heyetlerinin de kaldığı,
görkemli binasıyla Lozan Palas Oteli, Rumine
Sarayı’na yürüyüş mesafesinde. Şehrin
güney tarafını ve Cenevre Gölü’nü gören çok
güzel bir manzarası var. Sağ tarafındaki parktan
yürüyerek Lozan Adliye Sarayı’na geldik.
Lozan’ın hemen her binası gibi bu adliye
binası da harika bir mimariye sahip. Önünde
efsanevi kahraman Giyom Tell’in heykeli duruyor.
Biraz daha yürüyünce Mont Benon
Gazinosu’nu gördük. Zamanının en önemli
mekânlarından olan Mont Benon Gazinosu
harika bir parkın içinde yer alıyor.
Şimdilerde bir restoran/cafe’ye dönüşmüş.
İçine girdik. Manzarası muhteşem. Tam
karşımızda Cenevre Gölü, Fransa’nın Evian
Kasabası ve onların ardında Fransız Alpleri.
Lozan Konferansı’nın açılış töreni, 20 Kasım
1922 tarihinde bu güzel binada yapılmış. Daha
açılışta İsmet İnönü’nün vakur duruşu ve
kullandığı siyasal dil hayranlık uyandırmış.
Katılanlar artık karşılarında kararlı ve modern
bir Türk olduğu gerçeğini görmüşler.
Lozan şehir merkezi ile Cenevre Gölü
kıyısındaki Ouchy bölgesi arasında 500 metrelik
bir yükseklik farkı var. Çok güzel bir
metro ile kıyıya iniliyor. İskelesinde gölün
diğer kıyılarına sefer yapan veya turistik
turlar düzenleyen ilginç gemiler var. Ouchy
kıyıları birbirinden muhteşem otel ve villalarla
dolu. Bahçeleri bin bir çeşit çiçekle
bezenmiş. Bu tarihi binalardan birisi de
Ouchy Şatosu. Bugünlerde bir otel olarak
hizmet veren bu şato, İsviçre hükümetinin
tahsis etmesiyle Lozan Konferansı
görüşmelerine ev sahipliği yapmış. Biraz
ilerisinde de İngiliz heyetinin konakladığı
Beau-rivage Oteli var. (En üst resimde
çatısında bayraklar olan bina) Üzülerek belirtmem
gerekir ki ülkemizden buralara gezi
düzenleyen tur şirketleri broşürlerinde yanlış
olarak Lozan Konferansının Beau-rivage
otelinde yapıldığını belirtiyorlar. Bazı yazarlar
da böyle yazıyor. Çünkü bu otel, (belki de turistik
amaçla) binasının girişine bunu
çağrıştıracak bir plaka çakmış. Oysaki
Konferans’ın tüm görüşmeleri, 100 metre
ilerisindeki Ouchy Şatosu’nda yapılmış. Şimdi
otel olan bu şatonun iç bahçesinin bir
duvarında bulunan büyükçe bir plakette;
“Lozan Konferansı Ouchy Şatosunda
yapılmıştır” yazılı. Fotoğrafı bir dergide de
yayımlanmıştı. (3) Ali Naci Karacan (2) ve
Taha Akyol (4) kitaplarında bu hususu
vurgulamışlar ve fotoğraflara yer vermişler.
Sanırım tur şirketlerinin yöneticileri, rehberleri
ve hatta (ne yazık ki) bazı akademisyenlerimiz
Beau-rivage Oteli’nin girişindeki
tabelayı görmekle yetinmiş, Ouchy Şatosu’na
girmeye üşenmişler. Daha da
kötüsü araştırma yapmaya gerek
görmemişler. Kanaatimce bunun
nedeni tarihe dair ilgisizliğimiz;
değerlere, yaşananlara, tarihi
mekânlara ve ayrıntılara karşı
duyarsızlığımızdır. Öte yandan,
Cumhuriyetimizin 100. yılına
yaklaşırken ne yazık ki
Cumhuriyet’in faziletlerini de
(hala) yeterince kavrayamıyoruz.
Lozan Konferansının hangi
şartlarda yürütüldüğünü, hangi
etkilerle imzalandığını, neleri
içerdiğini, ne derecede büyük
anlam taşıdığını da bilmiyoruz.
Sevr’i İstanbul’a kabul ettiren Müttefikler
o anlaşmanın biraz hafifini
Mudanya Mütarekesi’nde
Ankara’ya kabul ettirememişlerdi.
Lozan’da yeniden daha hafif bir
Sevr imzalatacaklarını umarak
masaya oturdular. “Trakya
Yunanistan’ın olacaktı. İstanbul
uluslararası olacaktı. Batı Anadolu
Yunan sömürgesi, Doğu Anadolu Ermenistan
olacaktı. Adana Fransız sömürgesi, Antalya
İtalyan sömürgesi olacaktı. Bugün Batı
Anadolu, Doğu Anadolu, Adana, Trakya, Antalya,
Hatay, Boğazlar ve İstanbul bizimdir.
Büyük küçük bizimle savaşan bütün devletler,
Türk milletinin iradesini
onaylamışlardır. İstiklal Savaşı’nın gayesi bu
idi. Lozan Antlaşması’nın anlamı budur.” (2)
Lozan Barış Antlaşması ile Sevr Antlaşması
Rumine Sarayı
geçersiz kılınmıştır. Türk ulusu adına 1. Dünya
Savaşı’nı bitiren antlaşmadır. Kapitülasyonlar
kaldırılarak bağımsız Türkiye hukuken
kurulmuştur. Yeni Türk Devleti Dünya devletleri
tarafından kabul görmüş, Türk Ulusunun
tam bağımsızlığı kanıtlanmıştır. Lozan,
Türkiye’nin kuruluş senedidir.
İçimizdeki Cumhuriyet kıvancını ve yakın
tarihimizin gururunu bu tarihi mekânlarda
bir kez daha yaşamanın huzuru ile Lozan
Mont Benon Gazinosu
Ouchy Şatosu.
şehrinin güzelliklerini görmeye devam ettik…
——————————————————————————————
(1) ATLAS DERGİSİ – Sayı 202 - Ocak 2010 –
Türkiye’nin Miladı Lozan
(2) LOZAN – Ali Naci Karacan – Türkiye İş Bankası
Kültür Yayınları, Şubat 2011
(3) ATLAS DERGİSİ – Sayı 318 - Eylül 2019 – İlber
Ortaylı’yla Lozan
(4) BİLİNMEYEN LOZAN – Taha Akyol – Doğan
Kitap, Ocak 2014
33
Deneyimle sporculara
takım arkadaşlarına
ablalık da yapıyor.
“BAZI TAKIM
ARKADAŞLARIMIN
ANNELERİNDEN DE
BÜYÜĞÜM”
>>
İstikbal Derginin bu ayki konuğu Anadolu Üniversitesi bayan
hentbol takımında 18 yıldır forma giyen Fatma Özbahar. Takımda
aynı zamanda ablalık yapan Fatma, fiziksel koşulları el
verdiği müddetçe hentbol oynayacağını söyledi.
>>
40 Yaşındaki tecrübeli hentbolcu “Anneleriyle aynı yaşta hatta
büyük olduğum takım arkadaşlarım var. Yaşın çok önemli olduğunu
düşünmüyorum. Kendime iyi baktığım, yapabildiğimin en iyi
yaptığım sürece hentbola katkı sağlamayı sürdüreceğim” dedi.
34
Fatma Özbahar
açıklamalarda
bulundu.
Fatma Özbahar…
2002-2003 sezonundan bu yana
Anadolu Üniversitesi bayan hentbol
takımında forma giyiyor. Aslen
Aydınlı olmasına rağmen İzmir’de
büyüyen ve 18 yıldır da Eskişehir’de
yaşayan Özbahar aynı zamanda
öğretmenlik yapıyor.
Fiziksel koşulları el verdiği müddetçe
hentbol oynayacağını söyleyen
oyuncu önemli açıklamalarda bulundu.
“OKULDA HENTBOLA BAŞLADIM”
Hentbola küçük yaşta başladığını belirten
deneyimli sporcu “Öğrenciyken
o zaman okulumuzda hentbol çok ön
plandaydı. Bende hentbola ilkokul
öğretmenimin teşvikiyle 4. sınıfta
başladım. Yıldızlar, gençler
ve A Milli Kadın Hentbol
takımlarında forma giydim.
Aydın Köprüspor, İzmir
Büyükşehir Belediyesi ve
Konak Belediyesi’nde
oynadım”
“ANADOLU’DA 18 YIL”
Anadolu Üniversitesine geliş
hikayesini de anlatan Fatma
“2003'te Eskişehir'e
öğretmen olarak atandım.
Daha sonra Anadolu Üniversite
ile anlaştım. O zaman
takım Hentbol 1. Lig'de ve
Hentbol Süper Ligi'ndeki
maçlarda yer buldu. Kulübe
geldiğim ilk yıllarda Avrupa
kupalarında da boy gösterdik.
Uzun yıllar Avrupa
18 yıldır aynı
forma altında
mücadele ediyor.
Tecrübeli oyuncu
takımında kaptanı.
kupalarında Türkiye'yi en iyi şekilde
temsil etmeye çalıştık. 18 yıldır da
Anadolu Üniversitesi Kadın Hentbol
Takımı için mücadele ediyorum”
“ANNELERİNİN YAŞINDAN
BÜYÜĞÜM”
Fatma Özbahar takımda ablalık
yaptığını da belirterek “Elimden
geldiğince çocuklara saha içinde
antrenörlük ve ablalık da yapıyorum.
Onlara örnek olmaya çalışıyorum. Şu
anda takımda forma giyen iki
arkadaşımın yaşlarının toplamından
daha fazla yaştayım. Anneleriyle
aynı yaşta hatta
bazılarının annelerinden
de yaş
olarak büyük olduğum
takım arkadaşlarım
var”.
Özbahar aynı zamanda Beden
Eğitimi öğretmenliği yapıp okuldaki
öğrenciler ile diğer sporcuları
da hentbola teşvik ediyor.
“YAŞIMIN 40
OLDUĞUNA
ŞAŞIRANLAR VAR”
Tecrübeli hentbolcu
yaşı ile ilgili olarak da
“Hem yaş farkım hem
de öğretmen kimliğim
nedeniyle takım
kaptanıyım. Yaşımın
40 olduğunu
öğrenenler çok
35
şaşırıyor. Gençlerin arasında kaybolduğumdan
beni de genç sanıyorlar. Yaşın çok önemli
olduğunu düşünmüyorum. Fiziksel koşullarım el
verdiği müddetçe hentbol oynayacağım. Kendime
iyi baktığım, yapabildiğimin en iyi yaptığım sürece
hentbola katkı sağlamayı sürdüreceğim. Gençlere
yerimizi vereceğiz tabiî ki..”
“TEMPOM ÇOK YOĞUN”
Aynı zamanda öğretmenlik de yapan Fatma Hoca
“Fatih Sultan Mehmet İmam Hatip Ortaokulu'nda
beden eğitimi öğretmeniyim. Çok yoğun bir temponun
içindeyim. Okul ile antrenmanlar arasında
yoğunluk
daha
yaşıyorum. Süper Lig'de
yoğun bir antrenman
tempoyu
yaşıyoruz” dedi.
“HENTBOLU SEVDİRMEYİ
ÇALIŞIYORUM”
Öğrencilerine derslerde hentbolu
sevdirmeye de çalışan Özbahar “Okuldaki
öğrencilerimden hentbol takımı da kurdum.
Hentbola başlayan öğrencilerim var.
Onlana elimden geldiğince hentbolu
sevdirmeye çalışıyorum. İçlerinde
yetenekliler de var. İnşallah başarılı
sporcumlar da yetiştiririm” dedi.
“AİLECE HENTBOL
SEVGİMİZ VAR”
Özbahar ailece hentbola
tutkulu olduklarını belirterek
“Kardeşim Tolga
Özbahar uzun yıllar
Beşiktaş takımında
oynadı. Şu anda İzmir
Büyükşehir Belediyespor'da
forma giyiyor.
Geçtiğimiz günlerde
Eskişehir’de Türkiye
kupası finali için
geldi ve kupayı
aldılar. Bende
kardeşimi
tebrik ettim.
Biz ailecek
hentbola
gönül
verdik”
dedi.
“ESKİŞEHİR
BİR HENTBOL KENTİ”
Eskişehir’i çok sevdiğini de
söyleyen Fatma Özbahar
“Aslen Aydınlıyım ama İzmir'de
doğumdum. Yaklaşık 20 yıldır
Eskişehir'deyim ve burayı çok
seviyorum. Eskişehir bir hentbol
kenti. Benim kente geldiğim sene
çok daha iyi bir hentbol vardı. Milli
maçlar Eskişehir'de oynanıyor.
Türkiye Kupası finalleri burada
yapılıyor. Bu da bize keyif veriyor.
Hiçbir maçı kaçırmadan gelip izliyorum”
dedi.
Sahada de lider.
36
Fatma Özbahar’ın kardeşi Tolga
Özbahar’da iyi bir hentbolcu.
“MÜCADELEYE DEVAM”
Son olarak takımı ile ilgili de konuşan
Özbahar “Çok genç bir ekibe sahibiz.
Geçtiğimiz sezon güçlü takımlar
arasında ligde kalmayı başardık. Bu
sezon da yine süper ligde mücadeleye
devam edeceğiz. İyi bir ekibiz.
Amacımız Anadolu Üniversitesi
olarak Eskişehir’i en iyi şekilde temsil
etmek” dedi.
2012-2013 yılında ülkemizi Avrupa kupalarında temsil eden Eskişehirspor
son 9 sezonda 3 kez küme düştü. Es-Es yeni sezonda 2.ligde yer alacak.
Bir zamanlar İskoçyalardan,
Fransalardan şimdilerde
Pazarsporlara…
VAH
ES-ES’İM
VAH…
>>
2015-2016 sezonunda süper lige veda eden Eskişehirspor’da
küme düşme ile birlikte çöküş de başladı.
O yıllarda büyük umutlarla imza atan
oyuncuların faturası şimdi kat kat çıkıyor.
Eski şaşalı günlerini arayan Kırmızı Şimşekler
bu günlerde yönetim bile bulamaz
oldu. Es-Es’te tarihinde bir ilk yaşanırken
kongre 3 kez ertelendi.
>>
Yeni sezonda 2.ligde mücadele edecek
olan Eskişehirspor her anlamda çok zor
bir süreçten geçiyor. Kulüp nerede ise kapanma
tehlikesi ile karşı
karşıya kaldı. Özellikle
Trabzonspor camiası
topyekün Eskişehirspor’a
iftira atarken,
koca camia hakarete
uğradı. Ancak kentin
milletvekilleri ve belediye
başkanları ses
çıkarmayıp sadece
olanları izlemekle yetindi.
37
SÜPER
LİGİ SALLAMIŞTIK
Aslında çok güzel başlayan
bir hikayenin kulübü
böyle bir çıkmaza sokacağını
kim bilebilirdi ki?
2011- 2012 sezonunu
50 puanla 5.
Sırada bitiren
Eskişehirspor ligde
4. Sırada olan
Beşiktaş’ın gidememesi
ile birlikte
Avrupa kupalarına
gitmişti. 2012-2013
sezonunda süper ligi
46 puanla 8. Sırada
tamamlayan Kırmızı
Şimşekler, 2013-
2014 sezonunda ise
42 puan toplayıp
lige 12. Sırada
bitirdi. 2014-2015
sezonunda da orta
sıralarda yer alan ve
11 sırada ligi bitiren
Şimşekler 39 puan
topladı. 2015- 2016
sezonu ise kabus
gibi geçerken Es-Es
sezon boyuncu
yapılan büyük
yanlışların
ardından 30
puanla
lige
veda
etti.
38
Avrupa kupalarında
ülkemizi temsil ettik.
Taraftar
İskoçya’da
ES-ES DİYE
İNLEDİ AVRUPA
Kurulduğu yıldan bu yana hep başarı ve ilklere
imza atan Eskişehirspor 2012-2013 sezonunda
Avrupa kupalarında ülkemizi temsil
etmişti. UEFA Avrupa Ligi'nde İskoç rakibi
St. Johnstone ile eşleşen Eskişehirspor, ilk
maçta rakibini 2-0 yenerken, İskoç rakibi
St. Johnstone ile deplasmanda 1-1 berabere
kalarak tur atladı. Ardından Fransa takımı
Marsilya ile eşleşen ve ilimizde rakibi ile 1-
1 kalan Eskişehirspor rövanş maçında rakibine
Fransa’da 3-0 yenilerek veda etmişti.
Fransa da yalnız bırakmıyorlardı.
O günlerde Marsilya’ya
elendiğimiz için hayıflanıyorduk…
39
DÜŞTÜĞÜMÜZ GİBİ DÖNEMEDİK
2016-2017 Sezonunda TFF 1.ligde yer alan Eskişehirspor ilk sezonunda süper lig
kapısından döndü. Sivasspor ve Malatyaspor’un ardından ligi 3. Sırada bitiren ve playoff’a
kalan Es-Es Giresunspor’u 3-3 ve 1-0’lık sonuçların ardından eleyerek finalde
Göztepe ile eşleşmişti. Antalya’da iftarda başlayıp, sahurda biten maçı penaltılarla 4-3
kaybeden Eskişehirspor çok yaklaştığı süper lige çıkamadı.
Taraftar o finalden bu yana gün yüzü göremedi.
Sonun başlangıcı Antalya’da ki Göztepe finali oldu.
GERİLEME DÖNEMİ BAŞLADI
2017-2018 sezonunda 41 puanla ligde tutunan Şimşekler bir
sezon sonra transfer yasağı ile lige başladı. Ligin ikinci
yarısında transfer yasağını kaldıran siyah-kırmızılı ekip 35
puanla ligde kalmayı başardı. 2019-2020 sezonunda 15
puanı silinen Şimşekler lige veda ederken, düşmenin
kaldırılması ile bir sezon sonra yine TFF 1.ligde mücadele
etse de çok genç bir ekip ile haftalar önce lige veda etti.
Sanki her şey o gün tükendi.
40
Yerle bir olmuş ve çok yorulmuştuk.
Şimdi yalnızca taraftar var…
FATURASI ŞİMDİ ÖDENİYOR
Özellikle süper ligdeki son iki sezonda büyük paralara imza atan oyuncular
takımı küme düşürmekle kalmadı. İşte şimdi o imzaların bedelleri yönetimlerin
karşısına çıktı. Özellikle yabancı oyunculardan kaynaklı FİFA dosyaları yıllar
sonra Eskişehirspor’un karşısına puan silme gibi tehlikeler ile ortaya çıktı.
3 KEZ GENEL KURUL ERTELENDİ
Eski şaşalı günlerini arayan Kırmızı Şimşekler bu günlerde yönetim
bile bulamaz oldu. Es-Es’te tarihinde bir ilk yaşanırken kongre 3
kez ertelendi.2012-2013 yılında ülkemizi Avrupa kupalarında
temsil eden Eskişehirspor son 9 sezonda 3 kez küme düştü. Es-Es
yeni sezonda 2.ligde yer alacak.
Kongrelere katılım her
geçen gün düştü… Gelenler
hep aynı yüzlerdi…
SESLERİ BİLE ÇIKMADI
Eskişehirspor’da borç 246 milyon 258 bin 239 lira.
Durum içler acısı. Eskişehirspor her anlamda çok zor bir süreçten
geçiyor. Kulüp nerede ise kapanma tehlikesi ile karşı karşıya kaldı.
Asıl Trabzonspor camiası Eskişehirspor’a iftira attı. Koca camia
hakarete uğradı. Ancak kentin milletvekilleri ve belediye başkanları
ses çıkarmadı. Es-Es’in son 9 sezonda nereden nereye geldiği durum
ortada.Söylenecek tek söz. “Es-Es’i bu duruma getirenler utansın”…
41