28.02.2022 Views

İstikbal Dergi Şubat 2022 Sayısı

Eskişehir'in en çok okunan yerel gazetesi olan İstikbal Gazetesinin aylık yayını İstikbal Dergi Şubat sayısı yayımlandı.

Eskişehir'in en çok okunan yerel gazetesi olan İstikbal Gazetesinin aylık yayını İstikbal Dergi Şubat sayısı yayımlandı.

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

L İ D E R G A Z E T E E S K İ Ş E H İ R ’ İ N S E S İ

DERGİ

PARA İLE SATILAMAZ, ÜCRETSİZDİR AYLIK iŞ, SiYASET, SPOR ve YAŞAM DERGiSi Sayı: ŞUBAT 2022

TEpEbaşı düNYaYa

adıNı duYuRuYoR

Sağlıkta şiddet

artınca boks

öğrenmeye

karar verdi

ücretsiz limonlar

halkla buluştu

Kurt “Yanlıştır,

günahtır, vebali

vardır, yazıktır”

OMM “Son 100 yılın

en iyi 25 müze

binası” listesine girdi

EN FAZLA NÜFUSA

SAHİP 25’NCİ

ŞEHİR OLDUK

SiZ YETER Ki

TERK ETMEYiN…




t

EDiTöR

“Yenilebilir böcekler

gıda kıtlığına alternatif

olabilir”

t9’da

KUMANYAYA EKLENEN

KİTAP ve TOHUM

SAÇAN ADAM

Kursiyerdi,

EĞİTMEN

t19’da oldu

AZİME’NİN AZİM

DOLU HİKAYESİ

Orbay ÖZGÜR

Emekli Yargıç)

veliorbayozgur@hotmail.com

EMEKLİ ŞEHRİ

SAN DIEGO

t28’de

t10’da

24’de

Bizi yıllardır avutup

kandıranlar demek ki

bizden daha zeki!

Zeka Testi Merkezi, internet

adresi üzerinden IQ

testi uyguluyor ve kullanıcıların

verdiği bilgileri baz alarak

Türkiye’nin en zeki

illerini belirliyor.

Yani…

İnternette 30 dakikalık

süre içinde verilen cevaplara

göre alınan puanlarla, katılımcıların

illere göre sıralaması

belirleniyor.

H H H

Bu yoldan hareketle 276

bin 5565 kişiden toplanan

verilere göre, Türkiye’nin IQ

ortalaması en yüksek 20

kenti belirlenmiş.

Buna göre Türkiye’nin

en zeki 20 şehri arasında Eskişehir

105.20 puanla Türkiye’nin

en zeki illerinin

başında yer almış.

Yani…

Eskişehir Türkiye’nin en

zeki şehri olmuş.

H H H

Eskişehir’in IQ ortalaması

en yüksek kent olması,

Murat Taşkın

yani Eskişehir’in Türkiye’nin

en zeki kenti olması

elbette ilginç bir durum.

Daha da ilginç olanı ne

biliyor musunuz?

IQ ortalaması en yüksek,

Türkiye’nin en zeki şehrinin,

hep aynı yöntemle, yani hayallerle

avutulup yalanlarla

kandırılmasıdır…

Yıllardır “Yapılacak-Edilecek”

söz ve vaatlere, ikide bir

verilen müjdelere rağmen bir

türlü gerçekleşmeyen hizmetler

bunun en somut ispatıdır.

Sonuçta;

H H H

Eskişehir: IQ ortalaması

en yüksek, Türkiye’nin en

zeki şehri ya…

Bu şehri yıllardır sözler

ve müjdeler vererek avutup

kandıranlar demek ki Eskişehirlilerden

daha zeki olmalı!

Zira onlar hep aynı yöntemle

kandırıyor, güya ülkenin

en zeki olan şehri ise hep

aynı yönteme kanıyor…

Hem de yıllardır!

3.LİG HaYaLİMİZ SadECE

bENİM dEĞİL

TüM

ESKİşEHİRLİLER

İÇİN VaR

t32’de

4

GAZETESİ’NİN AYLIK İŞ, SİYASET VE YAŞAM DERGİSİ

PARA İLE SATILAMAZ, ÜCRETSİZDİR www.istikbalgazetesi.com Sayı : ŞUBAT 2022

UĞUR OFSET MATBAACILIK, GAZETECİLİK SAN. VE TİC. A.Ş. ADINA

Sahibi : Burak TÜRKMEN

Genel Yayın Yönetmeni : Burak TÜRKMEN

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü : Murat TAŞKIN

Gazete, Haber ve Reklam :

Arifiye Mah. Yalbı Sk. No: 13/A K:6 D:10 ESKİŞEHİR

Tel & Faks : 0.222. 220 19 01 - 220 19 06

e-mail : haber@istikbalgazetesi. com

Baskı :

ÖNKA OFSET BASIM ve MATBAACILIK HİZMETLERİ

Zübeyde Hanım Mah. Sebze Bahçeleri Cad. No: 80

İSKİTLER 06070 ALTINDAĞ/ANKARA

Tel: 0.850 346 26 86 / 0.312. 384 26 85 - 384 26 86

e-posta : onkamatbaa@gmail.com


OMM “Son 100 yılın

en iyi 25 müze

binası” listesine girdi

OMM - Odunpazarı Modern Müze, sanat dünyasının en

prestijli yayınlarından biri olan ARTnews tarafından ‘Son 100

Yılın En İyi 25 Müze Binası’ arasında gösterildi.

müzeyi muhteşem yapan nedir?”

sorusuyla yola çıkan ARTnews’un

“Bir

listesinde, mekanlarda sergilenen

eserler kadar, mimari tasarımının da değerli

bir sanat eserine dönüştüğü ve hatta

bulunduğu yerin kültürel yapısını değiştiren

müze binaları yer alıyor. Aralarında Fransa’-

dan Centre Pompidou ve Louvre, İspanya’dan

Guggenheim Bilbao, İtalya’dan MAXXI gibi

dünyanın önde gelen müzelerinin bulunduğu

listede yer alan OMM binası, dünyaca ünlü

Japon mimarlık ofisi Kengo Kuma and Associates’in

(KKAA) imzasını taşıyor.

2019 yılında, Eskişehir’de kapılarını açan

OMM, sadece bulunduğu kentte değil,

Türkiye genelinde, kültürel gelişimin

artırılmasını ve gençlerin sanatsal birikiminin

güçlenmesini hedefleyerek tasarladığı

sergi ve etkinlik programlarının yanı sıra, mimari

tasarımıyla da büyük ilgi uyandırdı.

OMM açılışının ardından, hem sanat hem mimari

alanında, Kültür ve Turizm Bakanlığı

Özel Ödülü, Avrupa Müzecilik Ödülleri ve İngiltere’de

düzenlenen Museum and Heritage

Awards dahil olmak üzere ulusal ve

uluslararası pek çok ödüle layık görüldü.

Bugüne kadar Türkiye’den ve yurt dışından

binlerce ziyaretçi ağırlayan, eğitim

programları ile farklı yaştan bireyleri müze

ile buluşturan OMM’u açılışından bu yana

(Ocak 2022 itibarıyla) 250 bini aşkın sanatsever

ziyaret etti.

OMM’da geçtiğimiz ay ziyarete açılan, 31

sanatçıyı bir araya getiren karma sergi

“Maziye Bakma Mevzu Derin”, 31 Mayıs

2022 tarihine kadar görülebilir. OMM’un tüm

katlarına yayılan sergi, toplumsal normlara

dayanan alışkanlıklara ve “öteki”yi

tanımlama biçimlerine odaklanırken tabu,

özgürlük ve ifade alanları gibi kavramları

sosyal düzen ve bu düzenin ritüelleri üzerinden

sorguluyor.

5


Mersin ve Eskişehir Büyükşehir Belediyelerinden dayanışma örneği

ücretsiz limonlar

halkla buluştu

Mersin Büyükşehir Belediyesi, üreticilerin dalda kalan

limonlarını satın alarak, halka dağıtılmak üzere

Eskişehir Büyükşehir Belediyesine gönderdi.

“Limonlar Mersin’den Dayanışma Halkın

Belediyelerinden” sloganıyla başta Halk Ekmek

Büfeleri olmak üzere Eskişehir kent merkezinde

20 tonun üzerinde limon dağıtımı

gerçekleştirilecek.

üreticilerine hem de ihtiyaç

sahibi vatandaşlara destek olmak

amacıyla başlatılan belediyelerin

dayanışma örneği kapsamında

Eskişehir’e yaklaşık 22 ton limon

gönderdi.

Yaklaşık 22 ton olarak teslim

alınan limonların, 10 tonu

Halk Ekmek Büfelerinden,

9 tonu Sosyal Hizmetler

Dairesi tarafından tespit

edilen ihtiyaç sahiplerine

dağıtılacak. Yaklaşık

3 ton limon ise

Büyükşehir Belediyesi

Aşevinde değerlendirilecek.

Sabah saatlerinde Eskişehir’e

ulaşan limon tırlarından teslim

alınan ürünler, ivedilikle Halk

Ekmek Büfelerine transfer edildi.

Halk Ekmek büfelerinden uygun

fiyata ekmek, yumurta, süt ve süt

ürünleri alan vatandaşlara 2

kiloluk filelerdeki limonlar

ücretsiz olarak verilmeye

başlandı.

Limonun marketlerde

kilosunun yaklaşık

olarak 10 TL’den

satıldığına dikkat çeken

Eskişehir Büyükşehir

Belediye Başkanı Yılmaz

Büyükerşen, “Mersin

6

Mersin

Büyükş

ehir

Belediyesi, hem

ürünlerini satamayan

limon

Büyükşehir Belediye Başkanımız Vahap Seçer’in çağrısıyla

limon üreticilerinden satın alınan ürünlerin Ankara, İstanbul,

Tekirdağ ve Eskişehir’de vatandaşlarımızla buluşmasına vesile

oluyoruz. Bu iyilik hareketi sayesinde artan girdi maliyetleri nedeniyle

üretemez hale gelen üreticiye destek sağlanırken, bir

yandan da ihtiyaç sahibi vatandaşlarımıza belediyeler olarak

bu limonları

ulaştırıyoruz.

Eskişehir’de bu

limonun bir

kısmını

Aşevimizde

değerlendirirken,

bir kısmı da sosyal

yardımlarımızdan

faydalanan

vatandaşlarımızın

adreslerine ulaştırılacak.

Halk Ekmek Büfelerimizden

de limonların

dağıtımını ücretsiz bir

şekilde

gerçekleştiriyoruz.

Mersin Büyükşehir

Belediye

Başkanımız Sayın

Vahap Seçer’in

‘Biriz Beraberiz’

sloganına sonuna

kadar

katılıyor, halkın

belediyeleri olarak

ekonomik olarak

zor günlerden geçen

üreticilerimizin ve

ihtiyaç sahibi

vatandaşlarımızın yanında

olmaya devam

edeceğimizin bilinmesini

istiyorum.” dedi.


En başarılı temalı açık alan

eğlence merkezi seçildi

Her yıl binlerce ziyaretçi ağırlayan ve tatillerin vazgeçilmez cazibe merkezi olan Eskişehir Hayvanat

Bahçesi önemli bir ödül aldı. ATRAX Star Awards Eğlence ve Rekreasyon Yarışmasında Eskişehir Hayvanat

Bahçesi, “En Başarılı Temalı Açık Alan Eğlence Merkezi” kategorisinde birinci seçildi.

Bu yıl sekizincisi düzenlenen

ATRAX Fuarı

kapsamında

gerçekleştirilen, ATRAX Star

Awards Eğlence ve

Rekreasyon Yarışmasında

Eskişehir Hayvanat Bahçesi,

“En Başarılı Temalı Açık

Alan Eğlence Merkezi” kategorisinde

birinci seçildi.

Her yıl binlerce ziyaretçi

ağırlayan ve

tatillerin vazgeçilmez

cazibe merkezi olan

Eskişehir Hayvanat

Bahçesi, başarılı

çalışmalarıyla da

dikkat çekiyor.

Nesli tükenme

tehlikesinde olan

birçok hayvanın bakımını gerçekleştiren

Hayvanat Bahçesi ayrıca doğada yaralı

bulunan yaban hayvanlarının tedavi

ve rehabilitasyonunu da sağlıyor. Hayvanat

bahçesindeki hayvanların

doğal yaşam alanlarına benzer şekilde

düzenlenen barınaklarıyla dikkat

çeken merkez, ATRAX Star Awards

Eğlence ve Rekreasyon Yarışmasında,

Hayvanat

bahçesine

önemli takdir

“En Başarılı Temalı Açık Alan Eğlence

Merkezi” kategorisinde birinci oldu.

Ödül mutluluğunu sosyal medya

hesabından yaptıkları paylaşımla

duyuran Eskişehir Hayvanat Bahçesi

yetkilileri “Bize bu mutluluğu yaşatan,

Hayvanat Bahçemizi Eskişehir’imize

ve ülkemize kazandıran başta Prof. Dr.

Yılmaz Büyükerşen Hocamız olmak

üzere, her şartta özveriyle çalışmalarına

devam eden tüm Eskişehir Hayvanat

Bahçesi çalışanlarına ve bahçemize ilgi

ve desteğini esirgemeyen siz değerli ziyaretçilerimize

sonsuz teşekkürler. İyi ki

varsınız!” dediler.

7


KISA...KISA...KISA...KISA...KISA...KISA...KISA...KISA...KISA...KISA...KISA...KISA...

SENFONİ ORKESTRASINA

BİR ÖDÜL DAHA

Baksı Kültür Sanat Vakfı tarafından, Anadolu’nun

ortak kimliğine katkıda bulunan üretimlere dikkat

çekmek amacıyla düzenlenen Anadolu Ödülleri’nin

kazananları açıklandı. Doğan Holding ana

sponsorluğunda gerçekleşen ödül programında

Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Senfoni Orkestrası

Regensburg Üniversitesi

ile İş Birliği Anlaşması

Üniversitemiz Hukuk Fakültesi İş

ve Sosyal Güvenlik Hukuku Anabilim

Dalı ile Almanya’da bulunan

Regensburg Üniversitesi

Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku

ve Siyaset Anabilim Dalı arasında

iş birliği protokolü imzalandı.

Protokole ESOGÜ adına Hukuk

gösteri sanatları kategorisinde ödül aldı.

Müzecilik, Süreli Etkinlikler, Gösteri Sanatları, Arkeoloji

ve Restorasyon kategorilerinde toplam 133

proje başvurdu. Türkiye’nin 35 ilinden adayların

başvurduğu yarışmada, finale kalan 25 projeden

altısı “Anadolu Ödülü”ne değer bulundu. Sivas,

Fakültesi İş ve Sosyal Güvenlik

Hukuku Anabilim Dalı öğretim

üyesi Prof. Dr. Alpay Hekimler ile

Regensburg Üniversitesi adına

Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku

ve Siyaset Anabilim Dalı öğretim

üyesi Prof. Dr. Alexander Graser

imza koydu.

Eskişehir Teknik Üniversitesi

TEKNOFEST'in Akademik

Paydaşı Oldu

Üniversitemiz, Milli Teknoloji

Hamlesi sloganıyla, çocuklarda ve

gençlerde havacılık, uzay ve

teknoloji konularına ilgi

uyandırmak ve farkındalık

oluşturmak amacıyla düzenlenen

Havacılık, Uzay ve Teknoloji Festivali'nin

(TEKNOFEST) akademik

paydaşı oldu.

“Öğrencilerimiz, mezunlarımız ve

öğretim elemanlarımızla ülkemizin

teknoloji hamlesine katkı

sağlama konusunda büyük bir

istek ve motivasyonla

çalışıyoruz”

Rektör Prof. Dr. Tuncay

Döğeroğlu, yaptığı açıklamada 4

yıldır TEKNOFEST'e katılan

takımlarıyla adından söz ettiren

üniversitemizin etkinliğe

akademik paydaş olmasından

duyduğu memnuniyeti dile getirdi.

Her alanda olduğu gibi bilim

ve teknoloji alanında da üreten

bir Türkiye olma hedefini benimsediklerini

belirten Prof. Dr.

8

Döğeroğlu, “Öğrencilerimiz,

mezunlarımız ve öğretim

elemanlarımızla ülkemizin

teknoloji hamlesine katkı

sağlama konusunda büyük bir

istek ve motivasyonla çalışıyoruz.

Türkiye tarihinin en büyük ödüllü

teknoloji yarışmalarını

bünyesinde barındıran ve birçok

kategoride yarışmacı kabul eden

TEKNOFEST Havacılık, Uzay ve

Teknoloji Festivali 2018 yılından

itibaren Türkiye Teknoloji Takımı

Vakfı (T3 Vakfı) ve Türkiye

Cumhuriyeti Sanayi ve Teknoloji

Bakanlığı öncülüğünde,

Türkiye'nin önemli kurum ve

kuruluşlarının destekleriyle

düzenleniyor. TEKNOFEST'in

akademik paydaşları arasında

Ankara, Boğaziçi, Marmara, İstanbul

Teknik, ODTÜ, Yıldız Teknik,

Karadeniz Teknik, Gebze Teknik,

Bursa Teknik üniversitelerinin de

yer aldığı toplamda 32 üniversite

bulunuyor” dedi.

2021 Türkiye Startup Ekosistemi

Yatırım Raporu yayınlandı.

Hızlı büyüme potansiyeli yüksek

şirketlerin kuruluşundan

kârlı hale gelene kadar geçirdiği

evre olarak tanımlanan

startup/teknoloji girişimlerinde

Anadolu Üniversitesi de yer

aldı. Teknoloji ve inovasyonun

hayatın her alanında desteklenmesini

amaç edinen Anadolu

Üniversitesi, gerçekleştirdiği yenilikçi

girişimlerle sadece

Eskişehir’de değil tüm

Türkiye’de örnek ve öncü olma

yolunda başarıyla ilerliyor.

Anadolu Üniversitesi Kurucu

Ortaklar/Üniversite

sıralamasında üst basamaklarda

Yerli ve yabancı pek çok

Hatay, Çanakkale ve Van illerindeki projelerin yanı

sıra Eskişehir’de iki ayrı kategoride ödül kazandı.

Müzecilik kategorisinde Odunpazarı Modern Müze

Anadolu Ödülü kazanırken Eskişehir Büyükşehir

Belediyesi Senfoni Orkestrası da gösteri sanatları

kategorisinde Anadolu Ödülünün sahibi oldu.

Anadolu Üniversitesi

öğrencilerinin

girişimcilik başarısı

yatırımcı ilk kez 2021 yılında

Türk girişimlerine yatırım yaptı.

Bu kapsamda başarılı fikirleri

ile Türk girişimciler de

sıralamaya girdi. Listede

Türkiye’de 2021 yılında yatırım

alan girişimler arasında

Eskişehir üçüncü oldu. Kurucu

Ortaklar/Üniversite

sıralamasında ise Anadolu

Üniversitesi, Türkiye’de bulunan

209 üniversite arasından listeye

giren 63 devlet ve vakıf üniversitesini

geride bırakarak sekizinci

sırada yer aldı. Startup

Ekosistemi Yatırım Raporu’na

göre 2021 yılında en çok yeni

girişim ortaya koyan devlet

üniversiteleri sıralamasında da

Anadolu Üniversitesi 31

girişimci ile altıncı sırada yer

aldı.


“Yenilebilir böcekler

gıda kıtlığına alternatif

olabilir”

ESOGÜ Biyoloji Bölümü

Zooloji Ana Bilim Dalı

Öğretim Üyesi Doç. Dr.

Davut Şirin’den ilginç tespit

Doç. Dr. Davut Ümit Şirin, artan nüfusun gıda

ihtiyacını karşılayabilmek için alternatif olarak 'yenilebilir

böcekleri' göstererek, “Günümüzde yaklaşık

2 milyar insan böceklerle besleniyor. Farklı toplumlarda

var olan bu beslenme alışkanlığının gıda

krizine çözüm olarak düşünülmesi ve yenilebilir

böcek yetiştiriciliğinin hızla büyüyen bir sektör

olması hiç de şaşırtıcı değil" dedi.

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Fen Edebiyat

Fakültesi Biyoloji Bölümü Zooloji Anabilim Dalı

öğretim üyesi Doç. Dr. Davut Şirin, böceklerin

doğanın en kalabalık canlı grubu olduğunu belirtti.

Bir milyondan fazla türü ile tanımlanmış tüm canlı

türlerinin neredeyse yarıdan

fazlasının böcek olduğunu söyleyen

Doç. Dr. Şirin, “Böcek bilimciler henüz

keşfedilmemiş olanlarla birlikte gezegenin

yaklaşık sekiz milyon böcek

türüne ev sahipliği yaptığını tahmin

ediyor. Üstelik bu hayvanlar

yaşadıkları ortamlarda çoğu zaman

milyonlar ve hatta milyarlarla ifade

edilen birey sayıları ile çok büyük bir

biyokütleye sahipler. Toplam hayvansal

biyokütlenin yaklaşık yüzde

90’ı böcek. Deniz dipleri dışında su ya

da karadaki yaşam zincirinin en

büyük halkasını oluşturan bu

hayvanların insan yaşamı üzerine

olumlu ya da olumsuz pek çok etkisi

var şüphesiz. Bal arısı ve ipek böceği gibi yararlı

olanlar ya da milyarlarca dolarlık kayba neden olan

tarım zararlıları ve sivrisinekler gibi hastalık

taşıyanlar hemen herkesin ilk aklına gelenler

oluyor. Oysa ki doğanın hâkim canlı grubu olan

böceklerin on binlerce türünün yaşamımızda izleri

var ve yakın gelecekte bu hayvanların insan

yaşamında çok daha önemli rolleri olacağı kesin”

diye konuştu.

“Hızla büyüyen sektör: Böcek yetiştiriciliği”

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO)

artan nüfusun gıda ihtiyacını karşılayabilmek için

dünya gıda üretiminin yüzde 60 artırılması

gerekeceği uyarısını hatırlatan Doç. Dr. Şirin,

tarımsal ve hayvansal üretimin dünya genelindeki

yetersizliği, küresel ısınma, okyanus kaynakları ve

su kıtlığı gibi sorunların alternatiflerin üretilmesi

zorunluluğunu beraberinde getireceğini söyledi. Bu

alternatiflerden birisinin ‘yenilebilir böcekler’

olduğunu belirten Doç. Dr. Şirin, “Bugün yaklaşık iki

bin böcek türü zengin protein, vitamin ve mineral

içerikleri ile ‘yenilebilir’ olarak kabul ediliyor.

Böceklerin gıda kaynağı olarak görülmesi yeni bir

durum değil. Günümüzde yaklaşık iki milyar insan

böceklerle besleniyor. Farklı toplumlarda var olan

bu beslenme alışkanlığının gıda krizine çözüm

olarak düşünülmesi ve yenilebilir böcek

yetiştiriciliğinin hızla büyüyen bir sektör olması hiç

de şaşırtıcı değil. Böceklerin hayvansal protein

kaynağı olarak üretilen çiftlik hayvanlarına göre

çok daha düşük maliyetle ve daha pratik şekilde

üretilebilmeleri önemli bir avantaj. Bizim toplumumuz

gibi kültürel özellikleri nedeniyle böceği besin

olarak tercih etmeyecek olan toplumlar için ise yenilebilir

böcekler iyi bir ihracat ürünü olabilir. 2017

yılı verilerine göre dünyada yenilebilir böcek

ticareti 55 milyon dolarlık bir pazarı oluşturuyor”

dedi. Biyoteknolojik çalışmalar için gelecekteki en

büyük kaynağın böceklerin olacağının

öngörüldüğünü belirten Doç. Dr. Şirin, böcek enzimlerinin

gıda ve fermantasyon endüstrisinde yaygın

olarak kullanıldığını, organik atıkların yönetiminde

böcek enzimlerinden yararlanıldığını, böceklerin

giderek artan şekilde tarımda, tıbbi ve endüstriyel

ölçekteki etken maddelerin üretiminde

kullanıldığını, yaşamı kolaylaştırabilecek binlerce

böcek biyomolekülünün ise keşfedilmeyi

beklediğini ifade etti.

Vektör böcek türlerine dikkat çekti

Küresel ısınma ve iklim değişikliklerinin pek çok

salgın hastalığın yayılmasında artışa neden

olduğunu, bulaşıcı hastalıkların yayılışında özellikle

kan emen böcek türlerinin önemli rolleri

bulunduğunu söyleyen Doç. Dr. Şirin, vektör diye

tanımlanan türlerin pek çok patojen taşıdığını belirterek,

“Son yıllarda ülkemizde de adını sıkça duymaya

başladığımız Asya Kaplan Sivrisineğinin Zika

virüsü, Sarıhumma, Deng humması, Chikungunya

ateşi gibi hastalıkların etmenlerini taşıdığı biliniyor.

Güneydoğu Asya kökenli bu istilacı türün tüm

dünyada yayılış alanını hızla genişlettiği görülüyor.

Ülkemizde 2011 yılında ilk kez Trakya sınırında

görülen bu sivrisinek bugün neredeyse tüm Karadeniz

Bölgesi’nde yayılış gösteriyor. Asya kaplan

sivrisineği nüfusunun ülkemizde mutlaka izlenmesi

ve mücadele eylem planlarının hazırlanması

gerekiyor” dedi. Yakın zamanda Türkiye’nin

çeşitli akarsu havzalarındaki olağan dışı

rejim değişiklikleri nedeniyle salgın halinde

çoğalan, insan ve çiftlik hayvanlarından kan

emerek problem oluşturan Simulium türlerine

de dikkat edilmesi gerektiğini belirten

Doç. Dr. Şirin, “Anadolu’da bu sinek türlerine

‘üvez’ veya ‘tatarcık’ gibi değişik isimler

veriliyor. 2006-2008 yılları arasında

Kapodokya Bölgesi’nde milyonlarca bireyden

oluşan Simulium sürülerinin neden

olduğu problemlerden iki milyondan fazla

yerli ve yabancı turistin etkilendiği, 60 bin

civarı çiftlik hayvanının sineklerin

saldırısına maruz kaldığı biliniyor. Sinek

salgını nedeniyle turizmin sekteye

uğraması, hayvansal üretimde verimin

düşmesi ve mücadele için yapılan harcamalar ile

oluşan ekonomik kayıplar yaklaşık 5,5 milyon

dolar. Böceklerin yaşamımız üzerine etkileri ile ilgili

örnekleri çoğaltmak mümkün” diye konuştu.

“Türkiye’deki böceklerin yalızca yüzde 30-

35’i keşfedildi”

Anadolu’da böceklerin on binlerce türünün

yaşadığını, çekirgeler ve kelebekler gibi bazı böcek

gruplarında Anadolu’ya özgü endemik tür sayısının

çok fazla olduğunu söyleyen Doç. Dr. Şirin, son

yıllarda Türkiye’de yaşayan böcek türleri üzerine

yapılan çalışmaların arttığını, ancak bunun yeterli

olmadığını kaydetti. Türkiye’deki böcek varlığının

henüz yüzde 30-35’inin keşfedilmiş olduğunu belirterek,

“İnsan ve hayvan sağlığı açısından önemi

olan ve ekonomik değer potansiyeli olan türler

başta olmak üzere yaşamı paylaştığımız böcekler

ile ilgili fazlasını öğrenmeye ihtiyacımız var” diye

ekledi.

9


KUMANYAYA EKLENEN

KİTAP ve TOHUM

SAÇAN ADAM

Orbay ÖZGÜR

Emekli Yargıç)

veliorbayozgur@hotmail.com

Anadolumuz insanı bizler, yüzyıllar

değil; binlerce yıldır, en azından

M.Ö. 10 000. yıldan beri

aydınlanmacıyız. Okuruz. ''İnsana'' yöneliriz.

Toprağımız altından çıkan müzemize

alınabilen (veya alınamayan) bir yapıt

gördüğümüzde, hele hele bir Alman, İngiliz

ya da ABD. Müzelerinde gördüğümüzde

ağlarız, içlenir, duygulanırız. Bu yapıtta

geleceği görürüz.

''...ne olursan ol, gel...'' deriz. ''kendini bil...''

deriz. ''oku'' deriz. ''...savaş bir cinayettir...''

ve ''...size ölmeyi emrediyorum.'' deriz.

''...yüksek insanlık

ülküsünü görüyorum.''

deriz. Ülkemiz için karşı

karşıya kalıp, zamanın

sömürgen (emperyalistlerince)

savaştırıldığımız

askerin anasına:

''...dindir gözyaşlarını,

oğlun Mehmetçikle

koyun koyuna, kara

toprağın bağrında ve

fakat ortak insanlık

ülküsü beynimizdedüşüncelerimizde

birlikte

yatmaktadırlar...''

deriz. ''...elimde olsa

dünyanın tüm

okullarına insanın

insanı sömürmemesi

adlı bir ders

koyardım...'' deriz.

‘‘Sırat kıldan incedir,

kılıçtan keskincedir.

Varıp anın üstünde evler yapasım gelir.’’,

‘‘Kamu alem birdir bize’’.deriz. ‘‘İncitmeyin

fukarayı, fakiri’’deriz. El emeği, göz nuru

özetle alın teriyle yaşar-yaşatırız.

''Sözde soykırım anma günleri'' değil, ''yurtta

barış dünyada barış'' deriz. 15 Mayıs

1919’da insanlık dışı tüm eylem ve

duyguları henüz 10 yaşındayken

yaşayıp(emekli öğretmen Cemile AYTAÇ); 9

Eylül 1922’de bütün Batı Anadolu köy-kentlerini

ve özel olarak İzmir’i yakıp-yıkarak

kaçtıkları sırada, Basmane Garı’nın arkasına

bıraktıkları yaralı askerlerin ‘‘Nepo, nepo,

nepo’’ diye inlemelerine yanındaki yaştaşı

Müzeyyen ile birlikte ‘‘Su’’ taşır, göğüs ceplerinden

çıkardıkları eş ve çocuklarının

fotoğraflarına birlikte içlenir ‘‘Savaş ne

kötü’’deriz. ''Yüksek insanlık ülküsünü'' başta

10

Avrupa ve ABD. Olmak üzere hemen herkese

muştularız. İşaret eder somutlaştırarak gösteririz.

Bu nedenledir ki boğaz boğaza

gırtlaklaşırıldığımız, mal-can, insanlık için

''kötü'' ne varsa birbirimize

yoğunlaştırıldığımız Yunan halkının temsilcisi-yöneticilerinin

saygın-kadirbilir, yüksek

insanlık duygularıyla Nobel Barış Ödülüne

öneriliriz.

Yine dünyada eşi-örneği

görülmeyen hassaslıkta, bir uluslararası

yargı organının (Lahey Uluslararası Sürekli

Adalet Divanı’nın) Lotus-Bozkurt davasını

karara bağlayıp-kesinleşmesinden sonra,

‘‘İnsanlık ülküsü’’ adına olduğunu benimseyip-içselleştirdiğimiz

nitelikte, davasını

gördüğü bir devletin başkanına ‘‘İnsan

Atatürk’e’’ bir heykel-ödül, anı vermesine,

takdir etmesine muhatap oluruz. İnsanlık

ülküsü adına onur duyarak yüz yıla yakın

süre sonra bile onurun yanında

sorumluluğumuzun da bilincinde olarak

yaşar, yaşatırız.

Savaştırıldığımız yaralı Anzak askerini,

metre karesine binlerce düşen kurşun

yağmuru altında, keza yakın zamana,1940’li

yıllara kadar güneşin en etkili olduğu gün ve

saatlerde hâlâ kokusu hissedilen, düğüne

gidermişcesine kınalanarak gönderilen

Mehmetçiğin kanlarıyla sulanarak

yoğrulmuş topraklarda; siperimize getirir,

yarasını sarar, suyumuzu paylaşırız.

Örneklemeye gerek yok. En son 2022

yılında Anzak torunları Avustralya’lı,

akademik başarı gösteren üniversite

öğrencilerine, ''Atatürk Bursu'' verilmesine

destek oluruz. Elbette Başbakan Scott MOR-

RİSON'un güzel duygularıyla ''...iki ülke

arasında savaş alanında kurulan ve barış

zamanı ilerleyen dostluğun bir simgesini...''

birlikte somutlaştırır, ''Yüce İnsanlık

Ülküsüne'' birlikte katkıda bulunuruz.

Kimsenin dinine-mezhebine, boyuna-posuna,

rengine-diline, ırkına-kökenine bakmadan

daha 1907 yılında beynimizde,

düşünce ile bilincimizde

belirlediğimiz ''Ulusal

Ant'' sınırları içinde

yaşayan ulusuz biz. Binlerce

yıldır, ''Bin Tanrılı'',

''Akdenize bir kısrak

başı gibi uzanan'' bu

topraklar üzerinde

yaşayanız. En son

Türkiye Cumhuriyetini

kuran Türkiye Halkı,

Türk Ulusuyuz.

İşte bu nedenlerle

aydınlanmacıyız.

Batının yüzlerce yılda

elde edebildiğini sandığı

(Avrupa ortaçağında

yaşanılanları

öğrenebilenlerin insan

olmaktan utanası gelir)

aydınlanmayı biz, binlerce

yıldır yaşamamız

bir yana; son olarak

yüzyılın hazırlıklarıyla ‘‘köleliğin

kaldırılması’’ ve ‘‘Tek Dişi Kalmış’’

‘‘medeniyetlerinin uygulanması amacıyla gizlenen

Avrupa Sömürgeciliğinin’’ Kongo’da

‘‘…ebebeynleri kauçuk ve fildişi kotasını

dolduramadığı çocukların kesilen el ve

ayaklarının kurutulup gönderildiği yıllarda…’’

1918-1938’de somutlaştırdık. Dosta

düşmana gösterip, elle tutulup-gözle görülür

biçime soktuk.

Kuşkusuz insana en yaraşır demokrasiyicumhuriyeti

kurduk.

Aydınlanma dönemimizin en somut adı olan

''Atatürk-Türk Devriminin'' (esasen İnsanlık

Ülküsü Devrimidir) 1938’den sonra hızını

azaltıp, 4 mart 1939’da Dolmabahçe'de

1700 çağrılı, önceki dönemlerin küskün,

siyaset dışı kalmış ya da bırakılanların


katıldığı toplantı ve bilinenlerin aday gösterilip

26 mart 1939’da yapılan genel seçimleri

takiben, giderek durup ve ne yazık ki gerilemeye

başlaması üzerine; karamsar duygudüşüncelerin

yoğunlaşması ayrıca karşı

düşünce ve devrimin yarışıp-tartışılması elbette

toplumsal tarihin dönen çarkına uygundur.

Ancak ''Tüm çiçekler koparılsa da bahar, yine

gelecektir.'' Bahar yeniliktir, güzelliktir,

olumluluktur, mutluluktur insanoğlu için.

Bahar aydınlanmadır.

Aydınlanmanın, 85 milyon insanın yaşadığı

ülkede nereden bakılsa 20 milyon ''denetmeni-koruyucusu,

geliştiricisi-ilerleticisi''

vardır. Bu nedenle güçlüdür, dayanıklıdır.

Aydınlanmanın 20 milyon ''denetmeni'';

akla-bilime, mantığa, vicdana özetle insanainsanlığa

aykırı herhangi bir olumsuzluğun,

kötülüğün, yolsuzluğun, yoksunluğun ve cehaletin

değil yaşanılması, aklın ucundan bile

geçirilmemesinin güvencesidir.

20 milyon denetçi, koruyucu, geliştirici,

toplumsal tarih tekerleğinin (her biri birer

promete benzeri) ilerleticisi... Hangi yolsuzluk,

güzelsizlik, yanlışlık, olumsuzluk,

kötülük, insan olanı şaşkına çeviren

anlamsızlık yer bulabilir 85 milyonlu

toplumda?

Salgının somutlaştırdığı reşit olmayan (18

yaş altı) ve (65 yaş üstü) yaşlıyı hem

güvendiğim hem de türlü nedenlerle dışında

tutup (biraz genişleterek) geriye kalan 40

milyon nüfusun, yarısının eğitilmiş,

olgunlaşıp-yetkinleştirilmiş, ''insanlık tarihi

boyunca edinilen birikimlerle donanmış''

denetmen olduğunu düşünebiliyor

musunuz? İki kişiden biri saf, tertemiz,

güçlü, olumlu, akıl-bilimi önder ve hedef

belirlemiş, ''insan ve vicdan'' kavramıyla

yoğrulup, çağın ve geleceğin bilincine

ermiş...

Sözü aydınlanmacı eğitime, aradan geçen 81

yıla karşın eskiletilemeyen adıyla ''Köy Enstitülerine''

getirmek istiyorum.

Akla-bilime, deneye-kitaba genel anlamda

birlikte üretip, birlikte tüketmeye dayanan

bir eğitim anlayışıdır bilindiği gibi. ''vicdana

ve insana'' dayanır. Aydınlanmacı eğitim

anlayışında asker, polis, zabıta, bekçi,

müfettiş, gözetici, izleyici, hesap sorucu özetle

adeta ''mahkeme'' yoktur. Vicdanda

değerlendirilip-irdelenen ve akıl-bilime

dayanan ''insana güven'' vardır.

Aydınlanmacı eğitimdeki öğrenci; iş ve üretim

yaparken öğrenir. Dinlenme anında kitap

okur. Kitap, ekmek, emek, kağıt, alınteri ve

paylaşma kutsaldır O'nun düşüncelerinde.

Toprağı karar, taşı yontar, insanı biçimlendirir

(olgunlaştırır-yetkinleştirir), geleceği

kurgular ve yaratır. Üretir, haksızlık yapmadan

paylaşır. Hep birlikte.

Önünü aydınlatan, çok uzakları-ilerileri

gösteren (tıpkı atatürk'ün 1900 lerde

yüzyıllar sonrasını görebildiği gibi), geçmişin

aydınlığında geleceği ilmek ilmek örgüleyen;

içini-dışını ısıtan, ''insan'' kavramının en

önemli unsuru olan ''kitaptır'' aydınlanmacı

için. Kitap, köy enstitülü için eğitimin

özüdür. Güneş kadar büyüyecek ışık

sızmasıdır. İnsanın ve elbette doğayı ele

geçirme yarışında en önde koşan

''insanlığın'' belleğidir. ‘‘Binlerce, yüzlerce yıl

önce yaşamış bir zeka ile birlikte

yaşamaktır.’’

Hemen çoğumuzun bildiğini sandığım anıyı

yinelemek istiyorum;

Biri ölüm döşeğinde (nitekim, ertesi gün

ölmüştür) sonraki yıllarda ve günümüzde

Rus klasiği olan iki yazardan (isimlerini

anımsayamadığım için üzgün ve utanç

içindeyim) hasta olanı biraz da sitemli

şekilde:

''...boyumuzdan büyük kitaplar yazdık. Şimdi

gidiyoruz. Ne yazık ki toplum-insan

gelişmesine, yetkinleşmesine bir katkıda

bulunamadık, yararımız olmadı...'' sözleri üzerine,

öteki;

''...öyle deme, yeryüzünde yoksulluk, yoksunluk

ve cehalet kalkmadıkça kitaplar

insanlaşmaya katkıda bulunacaklardır...'' der.

J.Meslier (1664-1729) isimli yazar, cehaleti

''sağduyu-tanrısızlığın ilmihali'' adıyla Türkçeye

çevrilen kitabında: ''...cehalet, rahiplere

ve insan türünden ezicilerine yararlıysa da

toplum için çok zararlıdır. Aydınlık kültürden

yoksun olan insan, muhakeme yeteneğini

kullanamaz. Muhakeme ve kültürden de

yoksun olan kimse ise her an cinayete

sürüklenen bir vahşidir...'' diye

tanımlamaktadır.

Yine, Namık Kemal'imizin gözlerini yumduğu

anda elinde bulunan, okumakta olduğu ve

parmağı sayfalar içindeki Sefiller romanının

yazarı Victor HUGO, kitabın ön sözünde;

''...erkeğin yoksulluk yüzünden alçalması,

kadının açlık yüzünden düşkünleşmesi,

çocuğun cehalet yüzünden yeteneklerini

geliştirememesi sorunları çözülmedikçe bu

gibi kitaplar faydasız olmayacaktır...'' demektedir.

İşte bu yüzden kitaba değer verir

aydınlanmacı eğitim anlayışının

sembolleştirdiği köy enstitüsü öğrencileri,

öğretmenleri. Okumak gereksinimi

(neredeyse) içgüdüdür O'nlar için. Beyin

açlığını mutlak suretle kitapla, okumakla,

yazıp-paylaşmakla giderirler.

Öncü olan İ.Hakkı TONGUÇ da bir

konuşmasında benzer duyguları açıklar:

''...genç kuşaklar; bilim, sanat ve teknikle ilgili

değer taşıyan yapıtları anlamlarını iyice

kavrayana kadar okumalıdır. Aydınları

serbest okuma alışkanlığı kazanamayan

toplumlarda, düşündüğünü yazan,

düşüncesini açıklayan insan da pek az olur.

Ortam, demogoglara kalır. ''

M.Asaf AKTAN ''Canlandırıcı Eğitim Yolunda''

isimli kitabının ''Savaştepe Köy Enstitüsü ile

İlgili Anı'' bölümünde şöyle dile getirir bu

içgüdü benzerini:

''İsmet Paşa Savaştepe'ye gelmişti. Kendisini

tuğla ocağına götürüyorduk. Yolda giderken

tepede şimdi hatırlıyorum, Pamukçu'dan

Hatice KOLUKISA o gün galiba kümes nöbetindeydi.

O'nu çağırdı. Geldi.

''Ne var torbanda?'' dedi.

O da:

''Torbamda peynirim var, ekmeğim, köftem

var.'' dedi.

İnönü:

''Başka? Bakayım.'' dedi.

Bir de torbadan Sofokles'in Antigone kitabı

çıktı. İsmet Paşa Antigone kitabını görür

görmez gözleri yaşardı ve yanındaki Genel

Kurmay Başkanı N.Gürman Paşa'ya;

''Paşam görüyorsunuz. Bu klasikler daha

yeni çıktı. Ankara'da bile okunmuyor. Benim

çocuklarım Antigone'yi okuyorlar. Köylümüz,

şehirlimiz, erimiz, generalimiz kumanyasına

ne zaman kitabı da ekleyecek duruma

gelirse, o gün Türkiye gerçekten kurtulmuş

demektir.'' dedi.

Hatice: '' Efendim, yalnız ben değil, tüm okul

okuyor.'' cevabını verdi.

İsmet İnönü:

''Geriye doğru gerildi. Başını sallayıp,

gülümsedi...''

Anıların canlandırdıkları, geçmişte

yaşanılanlar ve özellikle anıtlar (yontular)

somutlaşan, elle tutulup gözle görülen

düşüncelerdir. Bu yüzdendir ki çağdaş

toplumlar en önde tutarlar sanatı, kitap ile

anıtı. Yüzlerce, binlerce yılda, sayfada, gösterimde

sözle anlatılamayacak bir duygudüşünce;

küçük, gözle görülüp elle yoklanabilen

bir yontuyla, resimle, müzikle, şiirle,

marşla, türküyle, öykü-masalla, ninniyle

aktarılabilir şimdiki ve gelecekteki topluma.

Nitekim;

‘‘Anadolu Ermişi’’Sebahattin EYÜBOĞLU'nun

11


öneri-isteği ve İ.Hakkı TONGUÇ'un onayı ile

zamanın usta yontucusu Nusret SUMAN, işbu

eğitim anlayışını bir anıtla somutlaştırır. 25

m. yüksekliğinde 22/22 m. Taban oturumuyla

demir iskeleti ve betonlanması

tamamlanır. DEV BİR ADAM Anıtıdır bu. Sol

elinde bir tohum çanağı, sağ eliyle tohum

saçıyordu. Anıtın içi MÜZE ve KİTAPLIK

olarak öngörülmüştü.

Tonguç'un genel müdürlükten ayrılmasından

hemen sonra, yedi coğrafi bölgemize

serpilmiş üçerden 21 köy enstitüsü ile

aydınlanma uğraş ve hedefinin ''Beyin

Adayı'' Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitünün

önü ve yolunda yerleştirilen çoğu anıtlar

gibi bu yontu da zamanın ilgililerinin

buyruklarıyla yok edildi. Hürrem ARMAN'ın

anlatımıyla ''...heykellere ilk saldırı budur.''

Sonrası ise bilinen gerçek.

Ancak zaman ve toplumsal tarih kendi doğal

yolunda ilerliyor. Örnek olması bakımından

bir Büyükşehir Belediye Başkanımız (Sayın

T.SOYER) köy enstitülerinin

''Tohum Saçan Adamını''

anımsatırcasına, ‘‘Başka bir

tarım mümkün’’ ve ‘‘500

öğrenci kapasiteli tarım lisesi

ile Tarım Teknolojileri Üniversitesinin

temelini atıyoruz.’’

diyerek, (nitekim Büyükşehir

Belediye Meclis’ince Kasım ayı

son toplantısında 10 dönümlük

yer tahsisi yapılmıştır) sağ

elindeki yerli tohumları

toprakla buluştururken, henüz

sadece birkaç yıllık çabasının

bile somut sonuçlar verdiğini

her gün iletişim araçlarında ve

özellikle bilgisunar sitelerinde

görüyor, duyuyor okuyoruz.

Keza aynı anlayışın somut

görünümü olan; akıl-bilime

dayanan düşünce ve

uygulamalarıyla ''Bilgi

Teknisyeni'' değil, gerçek bir

aydın-aydınlanmacı, Fransızların ‘‘erudit’’

dedikleri türden ''Profesör'' olan bir

Büyükşehir Başkanımız da (Sayın

Y.BÜYÜKERŞEN) farklı, iktidardaki siyasi

partili başkan tarafından bile örnek alınıpgösterilebildiği

gibi; köy enstitülerinin en

ilk-temel topraklarından olan Anadolu

şehrinde; sanki Ankara, İstanbul, İzmir

gibiymişcesine, işin anlamlısı ve güzeli ise;

''yeryüzünde gençlerin kanlarıyla kurulan ilk

ve tek tiyatro'' olan ''Akademi Tiyatrosunu'',

Türk Devrim Ocakları Eskişehir Şubesi

Başkanı olduğu sırada, ‘‘Tiyatro okuldur’’

düşüncesiyle kendisinin ve akademi

öğrencisi arkadaşlarının ''...biz savaşta ülke

için, toprağın vatanlaşması için kanımızı

dökerken, barışta da ülkenin aydınlanması,

kültürel kalkınması için kanımızı veririz...''

diyerek, o günlerde halkı teşvik için 350 liraya

kan bağışı kabul olunan devlet hastahanesindeki

kampanyaya katılıp, mililitre

mililitre kanlarıyla kurup; yıllar içinde nazlı

bir fidan gibi büyütüp-olgunlaştırdığı,

Büyükşehir Başkanı olur olmaz da bu kök

üzerine yetkinleştirdiği ''Büyükşehir Tiyatrosunun''

20. Kuruluş yılını geçen aylarda

onurla kutlanılmasına vesile olmaktadır.

Sonuç olarak; ülkemizde ve tüm dünyada

akıl-bilim önderliğinde çağdaş insan ve

12

toplu yaşama anlayışını benimseyen

herkesin işaret ettiği gibi; aydınlanmacı

eğitim anlayışının en somut görünümü olan

''kitap ve ekmeğin'' , ''üretim ve paylaşımın''

el emeği, göz- nuru, alınteriyle yoğrulmasını

gösteren, Tohum Saçan Adam ve Savaştepe

Anısından yola çıkarak:

Yıllardır yoğun, fedakarca içten uğraşılarını

bildiğim Yeni Kuşak Köy Ens.Derneği Genel

Başkanı Sayın Prof. Dr.Kemal KOCABAŞ;

Çok önceleri ''Çiftelerde Köy Enstitüsü

Müzesi'' önereni olduğunu, yer bulunması

halinde ''kumanyasına kitabı ekleyen Hatice

KOLUKISALARIN'' anıtının da yapılması

yönünde öneri ve düşüncelerini bildiğim

Sayın Prof.Dr.Y.BÜYÜKERŞEN;

Seçimler öncesi hedefleriyle, sonrasında

anlayış ve uygulamalarıyla destek ve ilgilerini

hepimizin bildiği gerek ‘‘Umudun şehri

ve tüm dünyaya kültür tohumları

serpeceğiz.’’diyen İzmir Büyükşehir

Belediyesi Başkanı Sayın Tunç SOYER gerek

ilçe belediyesi başkanlığından beri ilgi ve

anlayışını bilip gördüğümüz İstanbul

Büyükşehir Belediyesi Başkanı Sayın Ekrem

İMAMOĞLU gerekse ‘‘…umutların gömülü

olduğu yer…’’ Hasanoğlan uğraşısını

bildiğimiz ve ‘‘Kimse benden ihale

isteyemiyor’’ diyebilen, ‘‘2023 Cumhuriyetin

100.Yılı Anıtı Yarışması’’ düzenleyen Ankara

Büyükşehir Belediyesi Başkanımız Sayın

Mansur YAVAŞ ve hangi siyasi partiden

seçilmiş olursa olsunlar tüm büyükşehir

belediyesi başkanlarımız, başta (temsili anlamda

örnek ve öncü ) olmak üzere;

Geçmişiyle onur duymakla kalmayıp;

geleceğin güzel günlerini muştulama sevinci

ve sorumluluğunu hisseden herkese öneriyor,

arz ve talep ediyorum.

Ancak, yüzyılımızda toplumsal tarihin

çarkları çok daha hızlı dönüyor. ''Zaman da''

paha biçilmez değerlerden biridir elbette. Bu

nedenle öncelik ve ivedilikle, adı ne olursa

olsun, örneğin:''...güvenli, düzenli ve

aydınlık...Çocukları ve gençleri kucaklayarak

geleceğe uzanan...Kurucusu, eski Belediye

Başkanımız Behcet UZ'un dileğiyle HALK

ÜNİVERSİTESİ olarak düşünülen'' Kültürpark

veya adının Menderes Çayında balık tutan,

dikili büstüyle hala yaşayan öncü Anadolu

aydınlanmacılarımızdan HOMEROS olmasını

umut edip, dileğim İzmir Tarım Teknolojileri

Üniversitesine ayrılan bahçeye ya da gelecek

kuşakların ''İnsanlık Ülküsü Parkı'' adıyla

benimseyeceklerini umduğum bir parka,

kamu alanına; İ.İnönü'nün işaret ettiği

anıdan esinlenerek yontulan, ülkemiz ve

tüm ulusların ''kumanyalarına kitap ekleyen

Haticelerinin'' somutlaştırıldığı bir anıt ile;

Parkın devamında S.Eyüboğlu ve N.Suman

başta olmak üzere, değerli geçmişin anı ve

1918-1938 'e olan vefa, onur duygu ve

sorumluluğumuzun bir göstergesi-saygısı

olarak 25 m. Yüksekliğinde 22/22 m. taban

oturumunda, içi köy enstitüleri müzesi ve

kitaplık olan anıtın üretilmesi, böylece:

20 milyon donanımlı, eğitilmiş, olgun ve

yetkin, yüksek insanlık ülküsüyle hemhalbütünleşmiş

ve hiçbir gideri olmayan, ücret

ödenmeyen ''denetçiye'' kavuşmuş 85 milyonluk

toplumun mutlu, refah içinde, dünya

mutluluk sıralamasında arkalarda değil

(2021 yılı itibariyle Finlandiya'nın 1. olduğu

149 ülke içinde Türkiye'miz ne

yazık ki 104. Sıradadır), en önlerde

yer alan, çağdaş uygarlık

düzeyinin üstünde özetle;

''Dünya cennetini'' kuran

toplum hedefine küçük bir

damla, küçük bir ışık sızması,

emek ve giderek büyüyecek

alınteri damlacığı olması

umudumdur.

Bu durumun, küçücük dahi olsa

(örneğin; İsmet İnönü’nün

THK’daki 40 para=1 Kuruşluk

yitiği buldurması gibi) hiçbir

istisnanın, olumsuzluğun,

hesapsız-kitapsızlığın,

anlaşılamamazlığın; akıl-bilim

ve vicdan dışılığın olağana,

kural tanımamazlığa

dönüşmemesinin güvencesine

ulaşılmasında, önemli bir katkı

olacağını düşünüyorum.

Bu nedenle, örnek-öncü diye

tanımlayabileceğimiz adı geçenlerden arz ve

talep ediyoruz. Unutulmasın ki

M.K.Atatürk'ü, yüzyılın başında Anadoluya

yönelip 16 mayıs 1919’da aranan, denetlenen

ve giderek izlenen Bandırma vapuruna

yüklediği ''bilinç ve düşüncelerini'', 19 mayıs

ve sonraki 1938’e kadar geçen süre içinde

anlayan, nereden bakılsa 1000 kişiyi

geçmezdi.(Kasım 1918’de Şişli’deki evinde

görüşme yaptığı gazeteci Refi Cevad

ULUNAY’ın tespiti ile ‘‘…o tarihte bir kişiydi…

’’) Ancak şimdi; Aziz Sancar’ın anlatımıyla ‘‘…

yaşadığımız ülkede Atatürk’ü tanımayan bir

kişi varsa, görevimizi yapmıyoruz demektir…

’’ diye düşünüyoruz.

Ne var ki bilindiği üzere işbu öncü-önderler

insanlığın geleceğine, sadece ''Türk Devrimi-

Atatürk Devrimi'' değil kanaatimce, ''İNSAN-

LIK ÜLKÜSÜ DEVRİMİ'' yaratmışlardır.

Yaratılan bu ''İnsanlık Ülküsü Devrimine'' bir

damla bile olsa ''alınteri akıtmak onurunu

taşımak'' başta, yukarıda isimlerini saygıyla,

övünçle, gurur ve güvenle anımsattığım

seçilmiş başkanlarımız olmak üzere; kendini

gelecek kuşaklara borçlu hisseden herkesin,

hepimizin (benim gibi sadece ''korkuluk'' olabilenler

dahil) hem borcu hem de geleceğe

ve kendi çocuklarına bırakabilecekleri çok

değerli hak ve miraslarıdır.


Bilgisayar korsanlarının

parolaları çalmak için

kullandığı 5 yöntem

Parola kavramı yüzyıllardır hayatımızda ve parolaların

bilgi işlem dünyasına girişi birçoğumuzun

hatırlayabileceğinden bile eskiye dayanıyor. Ortalama bir

kişinin hatırlaması gereken 100 giriş bilgisi olduğu ve bu

sayının gittikçe arttığı bir çağda yaşıyoruz. Birçok kişi,

kendilerine kolaylık olsun diye, kısa yolları tercih ediyor

ve sonucunda da güvenlikle ilgili sorunlar ortaya çıkıyor.

Bir siber suçlu ile kişisel ve finansal bilgileriniz arasındaki

tek şeyin parola olduğunu düşünürsek, sahtekarların giriş

bilgilerini çalmaya veya kırmaya neden bu kadar istekli

olduğunu anlayabiliriz. Parolalar dijital dünyanın sanal

anahtarlarıdır. Online bankacılığa, e-posta ve sosyal medya

hizmetlerine, Netflix hesaplarına ve bulut depolamasında

bulunan tüm verilere erişim sağlar.

Giriş bilgilerine sahip olan bilgisayar korsanları

neler yapabilir:

• Kişisel kimlik bilgilerini çalmak ve bu bilgileri başka

suçlulara satmak

• Hesabın kendisine erişim sağlama olanağını başkalarına

satmak. Karanlık ağdaki suçlu sitelerinde bu kimlik bilgileriyle

ticaret yapılır. Bu bilgileri alan kötü niyetli kişiler,

ücretsiz taksi yolculuklarından ve video yayınlarından ele

geçirilen uçuş mili hesaplarıyla indirimli seyahatlere kadar

her şeye erişim sağlayabilir.

• Aynı parolayı kullandığınız diğer hesaplara giriş yapmak

için parolaları kullanmak.

• Bilgisayar korsanları parolaları nasıl çalıyor?

1. Kimlik avı ve sosyal mühendislik

İnsan, hata yapabilen ve tahmin edilebilir bir varlıktır.

Ayrıca, acele etmemiz istendiğinde yanlış kararlar vermeye

de eğilimliyiz. Siber suçlular, sosyal mühendislik

yoluyla bu zayıflıklarımızdan faydalanırlar. Sosyal

mühendislik, yapmamamız gereken bir şeyi yapmamız için

tasarlanan psikolojik bir kandırmadır. Kimlik avı büyük ihtimalle

bunun en bilinen örneğidir. Kimlik avında bilgisayar

korsanları arkadaş, aile ve iş ilişkiniz bulunan şirketler

gibi gerçek kişilerin kimliğine bürünür. Size gelen e-posta

veya mesaj gerçek gibi görünür, ancak e-postada veya

mesajda kötü amaçlı bir bağlantı ya da ek bulunur. Bu

bağlantıya veya eke tıkladığınızda kötü amaçlı bir yazılım

indirirsiniz ya da kişisel bilgilerinizi girmeniz gereken bir

sayfaya yönlendirilirsiniz. Burada açıkladığımız üzere

kimlik avı saldırısıyla ilgili işaretleri fark etmenin birçok

yolu vardır. Dolandırıcılar, kurbanlarının giriş bilgilerini ve

diğer kişisel bilgilerini ele geçirmek için doğrudan telefonla

arayarak, genellikle teknik destek ekibi mühendisi gibi

davranır. Bu tekniğe “sesli kimlik hırsızlığı” (ses tabanlı

kimlik hırsızlığı) denir.

2.Kötü amaçlı yazılımlar

Parolalarınızı ele geçirmek için kullanılan popüler yollardan

biri de kötü amaçlı yazılımlardır. Kimlik avı e-postaları,

bu türdeki saldırılar arasında başlıca vektördür. Kötü

amaçlı çevrimiçi bir reklama (zararlı reklam) tıklayarak

veya güvenliği ihlal edilmiş bir web sitesini ziyaret ederek

(istemeden indirme) kurban durumuna düşebilirsiniz. ESET

Siber güvenlik şirketi ESET, bilgisayar

korsanlarının parolaları çalmak için

kullandığı yöntemleri inceleyerek

yapılması ve yapılmaması gerekenler

ile ilgili bilgilendirmede bulundu.

araştırmacısı Lukas Stefanko tarafından birçok kez

gösterildiği üzere kötü amaçlı yazılımlar, sıklıkla üçüncü

taraf uygulama mağazalarında bulunan ve gerçek gözüken

bir telefon uygulamasında gizlenmiş bile olabilir.

Bilgi çalmak için kullanılan çeşitli türlerde kötü amaçlı

yazılım bulunur, ancak en yaygın olanlarından bazıları

bastığınız tuşları kaydetmek veya cihazınızın ekran görüntüsünü

alarak, bu görüntüyü saldırganlara göndermek

üzere tasarlanır.

3. Deneme yanılma saldırıları

Ortalama bir kişinin bilmesi gereken ortalama parola sayısı

2020 yılında %25’lik bir artış gösterdi. Bunun sonucunda

birçoğumuz hatırlaması kolay parolalar seçip bunları birden

çok sitede kullanıyoruz. Ancak bu durum deneme

yanılma saldırısı denilen teknikler için

kapıları aralayabilir. Bunlardan

en yaygın olanlarından biri

kimlik hırsızlığıdır. Bu

teknikte saldırganlar,

daha önce ele

geçirilmiş büyük

hacimli

kullanıcı/parola

kombinasyonlarını

otomatik bir yazılıma

yükler. Daha sonra bu

araç, kombinasyonları birçok

sitede deneyerek eşleşme bulmaya

çalışır. Bu sayede korsanlar

yalnızca bir parola ile birçok hesabınızı ele geçirebilir. Bir

hesaplamaya göre geçtiğimiz yıl dünya genelinde bu

şekilde 193 milyar deneme olduğu hesaplandı. Geçtiğimiz

günlerde bu teknikle ilgili olarak Kanada hükümeti kurban

durumuna düştü. Diğer bir deneme yanılma tekniği ise

parola püskürtmedir. Bu teknikte korsanlar, yaygın olarak

kullanılan parolaları deneyerek sizin hesabınızın parolasını

kırmak için otomatik bir yazılım kullanır.

4.Tahmin

Deneme yanılma yoluyla parolanızı ele geçirmek için

otomatik araçlara sahip olmalarına rağmen, bilgisayar

korsanları bazen bu araçlara ihtiyaç duymadan, deneme

yanılma saldırılarında kullanılan daha sistematik

yaklaşımın tam tersine yalnızca basit bir tahminle

parolanızı ele geçirebilir. 2020 yılındaki en çok kullanılan

parola “123456” idi, ikinci sırada ise “123456789” geliyordu.

En çok kullanılan parolalar arasında dördüncü sırada

ise “parola” kelimesi yer alıyordu. Birçok kişi gibi birden

çok hesapta aynı parolayı kullanıyor veya benzer bir

parola belirliyorsanız saldırganların işini kolaylaştırıyor,

kimlik hırsızlığı ve dolandırıcılık ile ilgili riskinizi

artırıyorsunuz demektir.

5. Omuz üzerinden sinsice izleme

Şu ana kadar incelediğimiz parola ihlalleri sanal ortamda

uygulanan yöntemlerdi. Ancak kısıtlamaların azalması ve

birçok çalışanın ofiste çalışmaya yeniden başlamasıyla birlikte,

denenmiş ve işe yaradığı onaylanmış bazı dinleme

tekniklerinin de risk oluşturduğunu hatırlatmakta fayda

var. Omuz üzerinden sinsice izlemenin hala risk

oluşturmasının tek nedeni bu değildir. Geçtiğimiz günlerde

ESET çalışanı Jake Moore, basit bir teknik kullanarak

birinin Snapchat hesabını ele geçirmenin ne kadar kolay

olduğunu göstermek için bir deney yaptı. Bu saldırının Wi-

Fi üzerinden dinleme yöntemiyle gerçekleştirildiği ve

“bağlantıyı izinsiz izleme” olarak bilinen yüksek teknoloji

versiyonunda, herkese açık Wi-Fi bağlantılarını izleyen korsanlar

aynı ağa bağlı olduğunuz süre içerisinde girdiğiniz

parolanızı çalar. Her iki teknik de yıllardır kullanıyor ve

tehdit oluşturmaya devam ediyor.

Giriş bilgilerinizi nasıl koruyabilirsiniz?

Bu teknikleri engellemek için birçok şey yapabilirsiniz.

Parolanıza ikinci bir kimlik

doğrulama ekleyebilirsiniz, parolalarınızı

daha etkili bir şekilde yönetebilirsiniz

veya saldırı gerçekleşmeden önce

hırsızı durdurmaya yönelik adımlar

atabilirsiniz. ESET uzmanları bilgilerinizi

korumak için yapabileceklerinizi

şu şekilde özetliyor;

• Bankacılık, e-posta ve sosyal

medya hesaplarınız başta olmak

üzere tüm çevrimiçi hesaplarınızda

yalnızca güçlü ve eşsiz parolalar veya

geçiş kodları kullanın

• Birden çok hesapta aynı giriş bilgilerini kullanmaktan

veya yaygın olarak yapılan parola hatalarından kaçının

• Tüm hesaplarınızda iki faktörlü kimlik doğrulamaya

(2FA) geçiş yapın

• Tüm siteler ve hesaplar için güçlü, benzersiz parolaları

saklayan ve bu sayede giriş yapmayı kolaylaştırıp güvenli

hale getiren bir parola yöneticisi kullanın

• Bir sağlayıcı, bilgilerinizin ihlal edildiğini size bildirir

bildirmez parolanızı değiştirin

• Giriş yapmak için yalnızca HTTPS siteler kullanın

• Doğrulanmayan e-postalardaki bağlantılara tıklamayın

veya ekleri açmayın

• Yalnızca resmi uygulama mağazalarından uygulama indirin

• Tüm cihazlarınız için saygın bir sağlayıcının güvenlik

yazılımına yatırım yapın

• Tüm işletim sistemlerinin ve uygulamaların en güncel

sürümde olduğundan emin olun

• Ortak kullanım alanlarında omuz üzerinden sinsice

izleyenlere karşı dikkatli olun

• Herkese açık Wi-Fi kullanıyorsanız asla bir hesaba giriş

yapmayın, giriş yapmanız gerekirse VPN kullanın

Önümüzdeki on yıl içerisinde parolaların tarihe karışacağı

tahmin ediliyor. Ancak parolaya alternatif yöntemler hâlâ

parolanın yerini alma konusunda zorluklarla karşılaşıyor.

Dolayısıyla bu konuda kullanıcılar inisiyatifi ele almalıdır.

Dikkatli olun ve giriş verilerinizi güvende tutun.

13


Eskişehir’de en çok Afyonkarahisarlılar ile Bilecikliler, en az Hakkarililer yaşıyor

EN FAZLA NÜFUSA SAHİP

25’NCİ ŞEHİR OLDUK

Ankara’da 46.406, İstanbul’da 56.920, İzmir’de ise 27.349 Eskişehirli var.

İstatistiklerle Eskişehir nüfusunun

detayları ortaya çıktı. Eskişehir

Türkiye’nin en fazla nüfusa sahip

25. ili oldu Nüfusun büyük

çoğunluğu Odunpazarı ve Tepebaşı

ilçelerinde yaşıyor. yaşıyor

90 yaş ve üzeri nüfusun yüzde

69’unu kadınlar oluşturuyor .

Afyonkarahisarlılar, Eskişehir nüfusunun

yüzde 7’sini kapsıyor.

Sarıcakaya, 2021 yılı nüfus artış hızı

yüzde eksi 38,1 ile Türkiye

ortalamasının çok alında kaldı.

Eskişehir’de yabancı nüfus arttı ve

sayı 26 bin 362'ye ulaştı.

14

Türkiye İstatistik Kurumu’nun

(TÜİK)

açıkladığı 2021 yılı

Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi

Sonuçları'na göre

Eskişehir, Türkiye’nin en fazla

nüfusa sahip 25'inci ili oldu.

Eskişehir nüfusu 2011 yılında

781 bin 247 iken, 117 bin

122 kişi ve yüzde 15 oranında

artarak 2021 yılında 898 bin

369 oldu. 2011’de Eskişehir

nüfusu, Türkiye nüfusunun

yüzde 1,04’ünü oluştururken,

bu oran 2021’de 1,06’ya çıktı.

Eskişehir’in yüzde 88,80’i

Tepebaşı ve Odunpazarı

ilçelerinde yaşıyor

Eskişehir’in ilçelerinden en

yüksek nüfusa sahip olan 419

bin 114 kişi ile Odunpazarı

oldu. Odunpazarı’nı 378 bin

594 kişi ile Tepebaşı izlerken,

üçüncü en kalabalık ilçe ise 20

bin 217 nüfus ile Sivrihisar'ın

olduğu görüldü. En düşük nüfusa

sahip ilçeler de 2 bin 45

kişi ile Han, 3 bin 30 kişi ile

Mihalgazi ve 4 bin 611 kişi ile

Sarıcakaya olarak açıklandı.

Buna göre Eskişehir nüfusunun

yüzde 46,65’inin

Odunpazarı ilçesinde, yüzde

42,15’inin ise Tepebaşı

ilçesinde ikamet ettiği, yüzde

11,20’lik nüfusun ise geriye

kalan 12 ilçeye yayıldığı


görüldü.

En düşük nüfus artış hızı

Sarıcakaya’da görüldü

Eskişehir’de 2021 yılında yıllık nüfus

artış hızı yüzde 10,7 olarak

açıklanırken, bu oran Türkiye

genelinde ortalama yüzde 12,7

olarak seyretti. İlçelere bakıldığında

nüfus artış hızı Eskişehir’de en düşük

yüzde eksi 38,1 ile Sarıcakaya

ilçesinde, en yüksek ise yüzde 19,4

ile Tepebaşı ilçesinde görüldü.

Hane halkı küçüldü

Bir hane halkını oluşturan kişilerin

ortalama sayısını bildiren hane halkı

büyüklüğü Türkiye genelinde 3,2

olarak belirtilirken, Eskişehir’de 2,6

oldu. 2011 yılında hane halkı

büyüklüğü 3 olan kentte bu oranın

10 yılda 0,4 gerilediği gözlendi.

Kentteki nüfusun cinsiyete ve yaşa

göre dağılımı

Eskişehir’de 2021 yılında kadın nüfusu

450 bin 608, erkek nüfusu ise

447 bin 761 olarak hesaplandı. Nüfusun

yüzde 17,63’ünü 158 bin 399

kişi ile 0-14 yaş arası, yüzde

70,15’ini 630 bin 224 kişi ile 15-64

yaş arası ve yüzde 12,21’ini 109 bin

746 kişi ile 65 yaş ve üzeri

vatandaşlar oluşturdu. Şehrin 0-4

yaş arası ile en genç nüfusu, genel

nüfusun yüzde 5,37’sini

oluştururken, 90 yaş ve üzeri ile en

yaşlı nüfus ise yüzde 0,23’ünü

kapladı. Kentteki 90 yaş ve üzeri nüfusta

toplam 2 bin 149 kişinin yüzde

69’unun kadın olması dikkat çekti.

Eskişehir’in yüzde 42,5’ini yaş

bakımından bağımlı nüfusu

oluşturuyor

Şehirdeki yaş bağımlılığına

bakıldığında, çocuk bağımlılık oranı

yüzde 25,1, yaşlı bağımlılık oranı

yüzde 17,4 olmak üzere toplamda

yüzde 42,5’lik bir oran olduğu

görüldü. Bu oran, Türkiye genelinde

ise yüzde 47,4 seviyesinde.

Afyonkarahisarlılar, Eskişehir nüfusunun

yüzde 7’sini kapsıyor

İkamet edilen ile göre nüfus

kütüğüne kayıtlı olunan il istatistiklerine

bakıldığında, Eskişehir nüfusunun

yüzde 7’sini Afyonkarahisarlılar,

yüzde 3,84’ünü Bilecikliler, yüzde

2,58’ini ise Konyalılar oluşturuyor.

Aynı tabloya göre Eskişehir nüfusuna

sadece 328 Hakkâri kayıtlı olan

vatandaşlar şehrin yüzde 0,03’lük

dilimini kapsıyor. Eskişehirliler ise

Türkiye’de en çok üç büyük ilde

ikamet ediyor. Buna göre Ankara’da

yaşayan 46 bin 4,06 Eskişehirli,

başkentin yüzde 0,83’ünü

oluşturuyor. İstanbul’da 55 bin 920,

İzmir’de ise 27 bin 349 Eskişehirli

ikamet ediyor.

Eskişehir’in yabancı nüfusu 2 bin

845 kişi arttı

İllere ve cinsiyete göre yabancı nüfus

istatistiklerinde ise Eskişehir’de

2020 yılında toplamda 23 bin 517

yabancı ikamet ederken, bu sayı

2021 yılında 2 bin 845 artarak 26

bin 362 oldu. Yabancıların 13 bin

779’unun erkek, 12 bin 583’ünün ise

kadın olduğu görüldü. Türkiye

genelinde 1 milyon 792 bin 39

yabancının yaşadığı belirtilirken,

Eskişehir’dekilerin oranı yalnızca

yüzde 1,47 oldu. (İHA)

15


2021 Yılı nüfus rakamları

TÜİK tarafından açıklandı.

Verilere baktığımızda Eskişehir

adına değişen hiçbir şey

yok!

Kırsaldaki yaşam giderek azalıyor.

Üretici, ürettiği topraklardan ayrılmaya

devam ediyor.

H H H

Şöyle ki;

Alpu’nun nüfusu hala 10 binlerde

ve nüfus artış hızı “Binde Eksi 41”

Beylikova, 6 bin rakamını kıramadı

ve nüfus artış hızı “Binde Eksi 34”

Çifteler, ikinci büyük ilçemizken

nüfusu sadece 14 binlerde. Artış hızı;

“Eksi 2,6”

Günyüzü hala 5 binlerde, nüfus

artış hızı “Eksi 28”

Han, 2 bin nüfusta ve sıradan bir

mahalleden bile küçük. Nüfus artış

hızı; “Eksi 26”

İnönü’de kabuğunu kıramayanlardan,

6 bini geçen nüfusun artış hızı;

“Eksi 22”

Mahmudiye’nin nüfusu 7 binlerde

hala, artış hızı da “Eksi 3,5”

Mihalgazi’de yine küçük bir mahalle

kadar. 3 Bin nüfusla artış hızı;

“Eksi 22”

ESKİŞEHİR VE

NÜFUS DAĞILIMI!

aydogansedat@hotmail.com

Mihalıççık, çok ünlüdür ama nüfusu

8 bini geçmiyor. Artış hızı; “Eksi

27”

Sarıcakaya’ya iklim ve toprak fayda

etmiyor. Nüfus 4 bin 600, artış hızı

“Eksi 38”

Seyitgazi, nüfusu 10 bini geçen 5

ilçeden biri. Buna rağmen nüfus artış

hızı; “Eksi 15”

H H H

Kırsalda nüfusu artışta olan tek ilçe

var, o da Sivrihisar.

Gelin görün ki, Sivrihisar’ın nüfusu

da hepi topu 20 bin.

Merkezdeki küçük bir semt kadar

bile etmiyor.

Yani taşranın hepsi için söylenecek

tek cümle var;

“Tarım bitiyor, kırsal her geçen gün

eriyor ve koskoca şehir bu işe seyirci

kalmaya devam ediyor”

H H H

Gelelim merkeze…

“Tepebaşı, net biçimde ayrılıyor!”

Son yıllarda yaşadığı gelişim ve değişim

ile zaten çok fazla dikkat çeken

bir yer haline gelmişti.

Yani dilden dile dolaşan başarının

tesadüf olmadığını TÜİK’in verileri

de ortaya koyuyor.

Çünkü, Tepebaşı’ndaki nüfus artış

hızı artık bin de 20’lere kadar çıkmış

durumda.

Bunun anlamı şu;

“Tepebaşı’ndaki sosyal yaşam ve ticaret

alanları daha da modern hale geldikçe,

insanların bu bölgede yaşama

istekleri artarak devam ediyor.

H H H

Sonuç olarak söylemek istediğimiz

şu;

“Bir yere, insanların istediği ve arzu

ettiği yaşam şartlarını verdiğinizde

orada yaşam oluşuyor.

Tam tersi olarak, insani yaşam koşullarının

azaldığı alanlar ise hızla boşalıyor.

Kırsalın her geçen yıl daha da

nüfus kaybetmesi;

Tepebaşı’nın da aynı şekilde büyüyerek

yoluna devam etmesi hiçte boşuna

olmuyor.

KANSIZLIĞA İYİ

Anemi sık görülen bir kan

hastalığı olup, kandaki

alyuvarların düzeyinde

oluşan bir azalmadır. Halk dilinde

kansızlık olarak tabir edilmektedir.

Bazı anemiler hafiftir veya kişi fark

etmeyebilir, ancak aneminin bazı

formları çok şiddetli seyredebilir.

Kansızlık baş ağrısı , tırnaklarda

kırılma , saç dökülmesi , çabuk

yorulma , iştahsızlık , cilt kuruluğu ,

büyüme, gelişme, zeka ve başarıyı

olumsuz yönde etkileyen bir

sağlık sorunudur. Kansızlık

özellikle büyüme gelişme

geriliği, öğrenme, zeka ve

okul başarısında

düşmeye neden

olduğundan giderek

büyüyen bir toplumsal

sorun haline

gelmektedir.

Kansızlıktan en çok

hamileler, bebekler, okul çağı

16


Bir gün dedim ki…

İyi bir yazar olacağım…

İyi yazar olmak demek “en

iyisi benim” demek değil…

İyi yazarım demek kendini

beğenmişlik de değil, ego da

değil, kibir de değil…

İyiyim ve en iyisiyim arasında

ince bir çizgi var.

Özgüvenli olmakla kibir arasında

kalan çizgi…

İnsanın kendisi için iyiyi istemesinin

ne gibi bir zararı olabilir ki?

Bunu istedim.

Söz de verdim kendime…

Kendi yazdıklarımı “iyi” buluyorsam,

yazdıktan sonra kendimi

“iyi” hissediyorsam dönüşler de “iyi”

oluyorsa rahatım…

Yazarken kalbimi koyuyorum.

Abarttığımı düşünmeyin…

Bazen kendimden öyle geçiyorum

ki sözcükler kendiliğinden dökülüyor.

Sözcüklerin içerisindeki manevi-

İYİ YAZARIM…

Özge Zaim

ozgezaim1@gmail.com

yatta kayboluyorum.

Hissediyorum çünkü…

Bazen sinirleniyorum ya bir kişiye…

Alıyorum elime klavyeyi…

Vuruyorum sözcüklere…

Bir bakıyorum “bildiri” yayınlamışım.

Sonra gülümsüyorum yazdıklarıma…

Çünkü psikolojimi biliyorum.

Kelimelerden tanıyorum kendimi…

Hatta beni kelimelerden tanıyor

yakınlarım…

Bu yine depresyonda diyorlar.

Ya da keyfi yerinde…

Hatta kızmış birine deklarasyon

yayınlamış kadın diyen de oluyor

elbet…

Geçen bir arkadaşım, “Kızın

yazdığı dilekçe bile köşe yazısı gibi”

dedi.

Kahkaha attım.

Bir insanı en iyi ne anlatır biliyor

musunuz?

Kelimeler…

Ben insanı kullandığı kelimelerden

tanırım.

Ve yine insanı kelimelerin arkasındaki

tınıdan tanırım.

Ve beni insanlar “kelimelerden”

tanır.

İyi bir yazarım çünkü…

İyiliğim en iyisi olmaktan gelmiyor

elbet…

Kelimelerle eski arkadaşlığım

var.

“İyi” tanırım hepsini…

Yazmayı dost bellediğim için…

Kanat yaparım harflerden, gökyüzüne

salarım…

Özgür kılarım.

GELEN BESİNLER

çocukları ve gençler etkilenmektedir.

Kansızlık birçok sebebe bağlı olabilir.

Ülkemizde en sık görülen

kansızlık sebebi demir ve vitamin

eksikliğidir. Demir ve

vitamin eksikliğinin ise en

büyük sebebi dengesiz ve

düzensiz beslenmedir.

Kansızlığa İyi Gelen

Besinler

· Kırmızı Et

· Hindi, Tavuk

· Somon, Ton Balığı

· Soya Fasulyesi, Tofu

· Kırmızı Pancar

· Kuru Bakliyatlar (Fasulye, Nohut,

Mercimek, Barbunya gibi...)

· Ceviz, Fındık Ve Badem

· Börülce, Bezelye, Fasulye Ve Yeşil

Biber

· Kuzu Kulağı , Isırgan Maydanoz,

Nane, Ispanak Roka, Brokoli, Pazı

· Portakal, Dut, Muz, Çilek Ve

Kavun

· Tahin, Pekmez, Kuru Üzüm, Kuru

Erik Ve Hurma

17


ANADOLU ÜNİVERSİTESİ VE ATAP ÖNCÜLÜĞÜNDE GERÇEKLEŞİYOR

BİNLERCE YILLIK KENTLER

YENİDEN İNŞA EDİLİYOR

Anadolu Üniversitesi Güzel

Sanatlar Fakültesi Öğretim

Üyesi Prof. Rıdvan Coşkun ve

Cüneyt Şenyavaş’ın ortaklığında

Anadolu Teknoloji Araştırma Parkı

(ATAP) bünyesinde faaliyet gösteren

“Umay Müze Tasarım ve Teknolojileri”,

farklı sanat disiplinlerini

teknolojiyle buluşturarak ülkemize

dünya standartlarında müzeler

kazandırmak için Ar-Ge çalışmalarını

sürdürüyor.

Türkiye’nin ilk sanal gerçeklik ve

arttırılmış gerçeklik ile tarihi

mekânların canlandırılması üzerine

çalışmalar yürüten Ar-Ge merkezi

olan Umay Müze,"Vrkronos" sanal

gerçeklik projesiyle sanatı ve tarihi

teknoloji ile buluşturuyor. Bu kapsamda

Türkiye’nin kültür turizmine

katkıda bulunmak için Amorium ve

Kyzikos Antik Kentleri ile Muradiye

Medresesi sanal ve karma gerçeklik

teknolojileri kullanılarak yeniden

canlandırıldı. Bu kapsamda çok

yakında yayınlanacak olan Eskişehir

Karacahisar Kalesi Sanal Gerçeklik

uygulaması da Türk Tarih Kurumu

koordinatörlüğünde, Kazı Başkanı

Anadolu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi

Sanat Tarihi Bölümü Öğretim

Üyesi Dr. Hasan Yılmazyaşar’ın

yürütücülüğünde devam ediyor.

Ar-Ge ve eğitim merkezi

Umay Müze’nin kurulduğu günden

bugüne kadar başta Anadolu Üniversitesi

ve bölge üniversitelerinden

öğrencileri için bir Ar-Ge ve eğitim

merkezi olduğunu belirten Prof.

Rıdvan Coşkun, “Kısa zamanda

ülkemize katma değer kazandıran bir

merkeze dönüştük, birçok müzenin

tasarım ve uygulama projelerini

yürütüyoruz. Sadece müzecilik

alanında değil NFT platformları ile

kullanıcıların 3 boyutlu şekilde yer

alabileceği 'sanal evren' olarak bilinen

'metaverse' ile ilişkili de

araştırma, tasarım ve yazılımlar üzerine

yürüttüğümüz Ar-Ge faaliyetlerimiz

var. Bu faaliyetlerimizi

blokchain teknolojileri üzerinden

sürdürülüyoruz. Öğrenmeye açık bir

yapımız var. Bir okul gibi çalışıyoruz.

Bu alanda yeni fikirler ortaya koyan

girişimci öğrencileri de destekliyoruz."

dedi.

18


Dekoratif El Sanatları Eğitmeni SERAP YÜCEL ile ahşap sanatı üzerine konuştuk.

Kursiyerdi,

EĞİTMEN

Kadınlar artık her alanda karşımıza

çıkıyor.

Sanatta, müzikte, hayatın her alanında…

Yürünmeyen yollarda da yürüyebiliyor,

cesaret edebiliyor, bende varım diyorlar

aslında…

İşte onlardan biri Serap Yücel…

52 yaşında…

Aslen Ankaralı…

Kursiyer olarak başladığı dekoratif el

sanatlarında şimdi halk merkezlerinde

eğitmenlik yapıyor.

Eskiler derler ya “Emek olmadan yemek

olmaz…”

İlmek ilmek emek harcıyor Serap Hanım

ve bugünlere kadar geliyor.

Şimdi ahşap eğitmeni…

Güler yüzü ve hoş sohbeti ile karşılıyor

bizleri…

Kendisiyle ahşap sanatı üzerine

konuşuyoruz.

Yüzlerce kadına ahşap sanatını nasıl

öğrettiğini anlatıyor tane tane sözcüklerle…

Kim bilir belki o da kursiyer olarak

başlayan kadınların eğitmen olabilmesi

için vesile oluyor.

RÖpoRtaj

Özge Zaim

oldu

Sizi tanıyalım mı?

12 yıldır Eskişehir’de yaşıyorum. 20

yıldır halk eğitim merkezlerine bağlı

olarak başladım. Dekoratif el

sanatları Usta öğreticiliği yapıyorum.

Ahşap boyama ve takı tasarım, örgü ve

çeşitli el sanatlarıyla ilgili dersler verdim.

Son 5 yıldır Odunpazarı Belediyesi’nde

ahşap boyama üzerine çalışıyorum.

Ahşap sanatıyla nasıl tanıştınız?

Kendime zaman ayırmak istedim. Hobi

olarak başladım. Önce kursiyerdim, daha

sonra öğretmenlik teklifi geldi. Seminerlere

katılarak kendimi geliştirdim. Daha

sonra kalfalık, ustalık derslerine girdim.

Belgelerimi tamamlayıp eğitmen olarak

devam ettim. Çok severek yapıyorum.

Diğer branşları da biliyorum ama daha

çok ahşap boyama ilgimi çektiği için bu

sanat dalı hayatımda devam etti.

Hep ilginiz var mıydı ahşaba?

Yoktu. Sonra oldu. Hobi olarak başladığım

kursta tanıştım ahşapla ve çok ilgimi

çekti. Çok severek yaptım. Çünkü tamamen

kendi tasarımımız oluyor.

Yaptığımız iş başka hiçbir yerde yok.

Renk, desen, hepsi kendi dünyamız

oluyor. Gelen kursiyerler de bunu çok

yaşadıkları için herkes keyifle başlıyor.

Daha sonra bu iş tabi ham objelerle

tanıştığımız için evdeki eşyaları yenileme

boyutuna geçti. Ev tasarımları değişti. Bu

yönden de çok cazip bir hal geldi.

Kendi eviniz şu an ahşapla mı süslü?

Evet. Duvarlarım dahi dekor. Kendim

yapıyorum. Kursiyerlerim de aynı şekilde

evlerinde kendilerine köşe yaratıyorlar.

Duvarlarında kapılarını istedikleri renk

hatta kalorifer peteklerini boyayanlar var.

Kadınların ilgisi nasıl ahşap sanatına?

Çok yoğun. Hiç bitmiyor. Dediğim gibi

pandemi sürecinde bile iki seneye yakın

ders yapamadık ama ben sürekli telefonla

yönlendirdim, yardımcı oldum. Çok mutlu

oldular. İyi ki öğrenmişiz, evde boş

kalmadık dediler. Kendileri dışarıdan

malzeme olarak değişik işler yaptılar.

Ahşap genelde kadınlarla özdeşleşmiş

durumda. Erkekler neden tercih etmiyor

dersiniz?

Aslında erkeklerde de tercih edenler var.

Keyifle yapanlar var. Odunpazarı

Belediyesi olarak merkezlerimiz “Mutlu

kadınlar, mutlu çocuklar” sloganı ile yola

çıktığımız için daha çok kadınlar talep

ediyor. O yüzden çok erkek öğrenci kayıt

olarak almıyoruz. Erkeklerden de talep

oldu.

Zor bir sanat diyebilir miyiz ahşap için?

Kesinlikle değil. Başlarlarken Cin Ali bile

yapamam diye geliyorlar. Çünkü

yaptığımız dekorlar çok değişik. Biz kesyapıştır,

hazır desenler kullanarak onları

farklı tasarımlarda yapıyoruz. Herhangi

bir çizim, el becerisi yok. Sadece boyama

var. Onları da basit bir şekilde gösteriyorum,

öğretiyorum.

Ahşap sanatını ne kadar sürede

öğreniriz?

Basit yönüyle 1 ay sürede öğrenebiliriz. 1

ay derken her gün değil, haftada bir gün

4 dersle ana hatlarını öğrenebilir ama

hala benim bile öğrenmekte olduğum

teknikler var. Hiç bitmiyor. Her sene yeni

ürünler, yeni teknikler çıkıyor. O yüzden

de bir kere bulaşan her sene yeni

teknikleri öğrenmek için de devam etmek

istiyor.

Gençler ilgi gösteriyor mu?

Yaş hiç fark etmiyor. Gençlerde de talep

var. Üniversiteyi bitirmiş, ara boşluğu

olan, iş hayatına başlamamış gençlerimiz

de talep ediyor. Çeyizlerini, ev

dekorasyonlarını hazırlıyorlar.

Ahşap sanatında kendinizi nerede

görmek istiyorsunuz?

Emekli olduktan sonra bir atölye açıp

devam edebildiğim kadar devam etmek

istiyorum. Ahşap sanatını çok seviyorum.

19


Sağlıkta şiddet artınca

Şehir Hastanesi’nde

ebelik yapan Sultan

Torun “Kendimi

korumak için bu

sporu öğrenmek

istedim” diyor

boks öğrenmeye

karar verdi

Ebelik…

Kendisine ebelik senin için

ne ifade ediyor diye

sorduğumda şiir gibi

anlatıyor duygularını

Sultan Torun:

“İlk anlara şahit

olmak. Uzun bir

yoldan gelen bir

anadan dünyaya

gelen en kıymetli

yolcuyu karşılamak.

Kadının en özel, en

savunmasız ama en

güçlü anına binlerce kez

şahitlik etmek… Canın

candan ayrıldığı, bilinmez

bir diyardan dünyaya

doğan bir bedenin

doğmasına şahitlik

etmek…”

Hiç bu açıdan bakmadığımı

fark ediyorum.

Dünyaya ilk kez ayak

basan, savunmasız bir yolcuyu

karşılayan ilk kişi

aslında ebe…

Aracı…

Onu bekleyen sevdiklerine

teslim edecek, gülümseyerek

kendi yoluna devam

edecek bir diğer yolcu…

Şartları zor.

Yükü ağır…

İki cana hizmet söz

konusu…

İki canın sorumluluğu da

var üzerinde…

Ama hayat…

Bazen her şey istenildiği

gibi gitmiyor.

Bazı hikâyelerin sonu

gözyaşıyla bitiyor.

Böyle durumlarda da

hesap ilk onlara kesiliyor.

İnsanlar kızdıkları ilk an da

bile “ebeye” kötü söz

20

söylemiyor mu neticede?

Sağlıkta şiddet de aslında

bu noktada başlıyor.

Küfürle başlayan psikolojik

şiddet sonrasında fiziksel

şiddete dönüşüyor.

Sultan Torun şiddet

konusundan muzdarip

olanlardan yalnızca bir

tanesi…

Baktı ki şiddet konusunda

yetkililer caydırıcı önlemler

almıyor.

İş başa düşüyor.

Savunma sporuna

yazılıyor ve boksa

başlıyor.

Pandemiden beri boksla

içe içe…

Neden boks diye

sorduğumda ise şöyle

yanıtlıyor Sultan Hanım:

“Hasta ve hasta yakınlarımız

tarafından bu tavırlara maruz

kalabiliyoruz. Onlara karşı bir

nevi kendimizi koruma altına

almak için bu sporu

öğreniyorum diyebilirim.

Onun dışında Türkiye’de

kadın olmak da çok zor.

Sizi tanıyalım mı?

Sultan Torun. 33

yaşındayım. Ebeyim.

Anneyim. 2 çocuğum

var.

Ebelik hayatınızdan

başlayalım isterseniz sohbete

önce… Nasıl girdiniz

sağlık sektörüne?

Annem ve ablamın yönlendirmesiyle

başladı. Sağlık

Meslek Lisesi’ne yazıldım.

İlk sene çok ağladım. Özellikle

ilk dönemimi hiç unutmuyorum,

çok ağladım.

Baktım ki annem ve ablam

da çok üzülüyor. En son dedim

ki Sultan kaçışın yok,

okuyacaksın ve bitireceksin. İyi

ki de okuyup bitirdiğim

dediğim, şahane, gerçekten

manevi olarak çok mutlu

olduğum, severek işimi

yaptığım bir dönemdeyim. Çok

seviyorum ebeliği… İyi ki de

ebe olmuşum diyorum.

“KENDİMİ KORUMAK İÇİN BU

SPORU ÖĞRENİYORUM”

Boks sporu hayatınıza nasıl

girdi?

Boks çocukluğumdan beri

sevdiğim bir spor dalı… Hayallerimde

olan bir spor… Sporun

her türlüsüyle hemen hemen

ilgilendim. Profesyonel olarak

olmasa da amatörce ilgilendim

ama beni en çok tatmin eden

boks oldu. Sağlıkta şiddet

olaylarının artması, bu konuyla

ilgili yasaların çıkmaması,

bizim tam anlamda


korunamamamız gibi nedenler beni daha

çok itekledi. Bu sistemde kendi kendimizi

savunmayı öğrenmeliyiz. Yoksa daha farklı

sonuçlar olabiliyor. Biliyorsunuz çok rahat

hekimler de öldürülebiliyor çok rahat fiziksel

ve sözlü şiddete de başvurabiliyorlar.

Hasta ve hasta yakınlarımız tarafından bu

tavırlara maruz kalabiliyoruz. Onlara karşı

bir nevi kendimizi koruma altına almak için

bu sporu öğreniyorum diyebilirim. Onun

dışında Türkiye’de kadın olmak da çok zor.

Başımıza her an, nerede, ne geleceği belli

olmadığı için de savunma sanatını öğrenmek

istedim. Benim kişiliğime ve karakterime de

uygun olduğu için boksa başladım ve devam

ediyorum.

Çocuk doğurmak mı daha zor boksla

savunma yapmak mı?

İşimde öyle bir noktaya geldim ki çocuk

doğurmak benim için elimi yıkamak gibi bir

şey oldu. İşimle o kadar bütünleştim.

Dışardan bakıldığı zaman iki cana hizmet

etmek çok zor bir iş. İki canın

sorumluluğunu almak, onları şifalı bir

şekilde taburcu etmek çok güzel bir şey.

Bizi zaten meslekte en çok tatmin eden nedenler

bunlar. Normalde mesleğimiz çok

zor, sabır gerektiren, insanların hayatlarına

dokunduğumuz, mutlu sonla biten ama

bazen de mutsuz sonla biten, psikolojik anlamda

da olsun, kendimizi de karşı taraf ı da

terapi etmek zorunda olduğumuz bir meslek

dalı içerisindeyiz. Boks mu daha zor derseniz?

Bence insanla uğraşmak daha zor.

Bizim mesleğimizde de insanla

uğraştığımız için boksta da aynı şekilde…

Boks daha zor ama ya… Basit gibi

görünüyor ama değil…

İş esnasında bir şiddet görseniz

boks sporunda öğrendiğiniz

teknikleri uygular mısınız?

Çok zor durumda kalmadığım sürece

kullanmama ama tabi ki karşı

taraftan bir saldırı olduğu zaman

kendimi savunurum. Vurma

konusuna gelince de savunma

anlamında kullanırım. Ben

insanları dövmek için bu

sporu öğrenmiyorum,

kendimi savunmak için

öğreniyorum. Size hizmet

için görevi başında olan

insanlara ihtiyacınız olan

hizmete balta vurmayın.

Şiddet hiç bir şeyin

çözümü olmadı, olmayacak

da… O yüzden bizlerin

de insan olduğunu,

sevdiklerimizin

olduğunu, bizim de canımızın

en az sizin kadar kıymetli

olduğunu anlayın. Empati, empati,

empati!

Ne kadar zamandır

öğreniyorsunuz boks?

Pandeminin başladığı ilk zamanlarda

öğrenmeye

başladım diyeyim. Özel

ders olarak başladım.

Birkaç ay ara verdim, sonra

eğitimlere tekrar başladım.

Yusuf Açık hocam, yakın

zamanda Türkiye

şampiyonu oldu. İyi bir

hoca. Aslında baktığınız

RÖpoRtaj

Özge Zaim

da bir yıldır içindeyim boksun…

“HER DOĞUM ÇOK GÜZEL İZ BIRAKIYOR”

Ebelik hayatınızda unutamadığınız bir anı

var mı?

Her yaşadığımız olay, her doğum

aslında bizler için çok güzel

anılar… İnsanların hayatına

temas etmek, onların

mutluluğuna şahit olmak,

kimilerinin üzüntüsüne

şahit olmak hepsi bizde

tabi ki çok güzel izler de

bırakıyor. Bazen derin izler

de bırakıyor.

Unutamadığınız bir

hikâyeyi dinleyebilir

miyiz?

Çok sevdiğim bir

arkadaşım,

meslektaşım

gebeliği sırasında

annesini kaybetti.

Çok üzülmüştük,

daha sonra

doğumunu

yaptırmak bana nasip

oldu. Doğurma

esnasında sürekli annesini

sayıklaması, onun

ağlaması, onunla birlikte

bizim ağlamamız çok

duygusaldı mesela. Beni

en çok yakalayan şey o

olmuştu. Arkadaşımızın

annelik duygusunu ilk

tadıp direk annesini o an

da anması bizi duygusal

anlamda çok etkilemişti.

Daha sonra yine bize

yabancı uyruklu bir

hasta gelmişti. Daha

önceki doğumları sezeryanla

olduğu için

ağrıları başlıyor ve

yakınları bu durumu fark etmiyor.

Geldiği zaman çok geç

kalınmıştı. Bebek hayatı

sonlanmıştı. Annenin durumu

da kötüydü. Yoğun bakıma

alındı. 2 gün sonra da ölmesi

bizi çok etkilemişti. Meslek

hayatında ilk kez anne

ölümüyle karşılaştım.

Duyduklarımdan ziyade

yaşadıklarım etkiliyor zaten.

Onun ölümü beni etkilemişti.

Anne ölümü sosyal bir yıkım

zaten. Sonra eşinin umursamaz

tavırlarına çok üzülmüştük.

Çocuk yaşıyor mu diye sormuş,

anneyi önemsememişti. Ona

da üzülmüştük.

“İKİ CANA HİZMET EDİYORUZ”

Ebelik zor mu?

Ebelik zor. İki cana hizmet var,

çok büyük sorumluluk var.

Saniyelerimiz çok önemli. Aksi

durumda müdahalemiz, onun

saniye çok önemli. Ortada can

var. En küçük bir hatanın

geriye dönüşü yok. İnsan

hayatı söz konusu. En kısa zamanda

en doğru müdahaleleri

yaparak insanı kurtarmak

amacımız. Çok zor ama

alıştıktan, severek yaptıktan

sonra çok da eğlenceli duruma gelebiliyor.

Bir yandan da müzikle ilgileniyorsunuz.

Bağlama çalıyorsunuz. O nasıl gidiyor?

Aslen Sivaslıyım. Amatör olarak ilgileniyorum

ama şan eğitimleri alıyorum. Bağlama

dersleri alıyorum. Şan eğitimine ara verdim.

Konserlerim oluyor. Sosyal medyamda da

çok paylaşırım. Müziği çok seviyorum.

Kültürüm gereği de sazın, sözün içinde

büyüdüğümüz için özellikle türkü ve deyiş

ağırlıklı müzike ve sanata da yatkınlığımız

var.

Sosyal medyada da çok aktifsiniz. Mizah

videoları paylaşıyorsunuz, sağlık ya da

diğer gündem de olan konularla ilgili. Sizi

özellikle tercih edenler oluyor mu?

Kendimce paylaşıyorum ama belli bir kitleye

ulaşıyoruz. Bu sebeple tercih edenler de

oluyor tabi ki. Hepsine teşekkür ederim.

“YANIMDA EBEYE KÜFÜR YOK”

Biraz size abes bir soru gibi gelecek ama insanlar

bu ebelerden ne ister? Kızdıklarında

bile onu karıştırırlar değil mi?

(Gülüyor) Yanımda öyle bir şey yaşanırsa

ebeye laf yok, küfür yok diyorum. Ebelik

çok kutsal.

Son olarak ebelik mesleğini nasıl

tanımlarsınız?

En kutsal, insanlığın en eski mesleği… İki

cana hizmet Mucizeye şahit olmak… Yeni bir

hayatın eline doğması paha biçilmez bir

değer. İlk anlara şahit olmak. Uzun bir

yoldan gelen bir anadan dünyaya gelen en

kıymetli yolcuyu karşılamak. Kadının en

özel, en savunmasız ama en güçlü anına binlerce

kez şahitlik etmek… Canın candan

ayrıldığı, bilinmez bir diyardan dünyaya

doğan bir bedenin doğmasına şahitlik etmek

bu mesleği en özel meslek kılıyor.

Çok teşekkür ederim. Bu güzel sohbet için…

Nice güzel gülümseten anlara şahit olmanızı

dilerim.

Ben çok teşekkür ederim. Başarılar dilerim.

21


Belediye meclisinden oy birliğiyle geçen ama TOKİ tarafından reddedilen

Karapınar Projesi için Kazım Kurt’tan çarpıcı açıklamalar geldi.

“Yanlıştır, günahtır,

vebali vardır, yazıktır”

Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım Kurt, Eskişehir

Karapınar Gecekondu Önleme Bölgesi 2.

Etap Projesi ile ilgili basın toplantısı düzenledi.

22

Kazım Kurt, Eskişehir

BaşkanKarapınar Gecekondu

Önleme Bölgesi 2. Etap Projesi ile ilgili

basın toplantısı düzenledi.

Yaptığı konuşmada, meclis kararına TO-

Kİ’nin itiraz etmemesi gerektiğini kaydeden

Kurt, “TOKİ bu planı kabul etmelidir.

Çünkü bu planı biz Ticaret Odasındaki inşaat

sektörüyle, TMMOB’un yetkilileriyle,

mahalle muhtarlarımızın katılımıyla birlikte

tartışa tartışa bir noktaya getirdik.

Ve belediye meclisimizde de çokça tartışıldığı

için doğru bir plan olduğuna inanıyoruz.

Bu planın uygulanması

aşamasında da eğer TOKİ aynı yanlışlıklara

devam edecek olursa hemşerilerimize

yazık olur. Tıpkı birinci etapta

olduğu gibi. Tıpkı birinci etapta söz verildiği

halde yapılmayanların burada yapılacağının

garantisini almamız lazım. Aksi

takdirde TOKİ’nin burada yanlış yapacağını

düşünüyorum. Vadişehir’de, Ihlamurkentte

nasıl yanlış yaptıysa,

Söğütönündeki TOKİ konutlarında nasıl

yanlış yaptıysa burada da aynısını yapacaktır.

Birinci etapta yapılması gereken

okul yapılmamıştır. Yapılması gereken

cami, sağlık ocağı, köprüler, alışveriş

merkezleri yapılmamıştır. Bunların parasının

tamamı 1. Etaptaki hemşerilerimizin

hepsinden alınmıştır. 1 etapta arsa

sahipleri ile TOKİ pazarlık ederken dedi

ki bu projenin maliyeti bu kadar. Sağlık

ocağı yapacağım, cami yapacağım, hastane

yapacağım dedi ve bunların parasını

vatandaşımızın

hesabına geçirdi. Bu

hesapta arsayı alırken

ne dedi, senin

hissene bu maliyetten

şu kadar düşüyor.

Bunları

almasına rağmen

hala yapmadı. Kaç

yıl geçti? 9 yıl geçti”

dedi.

Kendilerini rahat bırakmasını

isteyen

Kurt, “Biz kendi planlarımızı kendimiz

yapalım. Eskişehir’de yaşayanlar oy birliğiyle

geçirmiş. Eskişehir’in oy birliğiyle

geçirdiği planı biz uygulayalım. TOKİ’ye

ne oluyor? Bu nedenlerle bu hassasiyeti

Eskişehirlilerle paylaşmak istedim. Yanlıştır,

günahtır, vebali vardır. Yazıktır. Bu

kadar partizan, bu kadar anlayışsız, bu

kadar katı bir yönetim anlayışı olmaz.

Ne yazık ki devleti bu hale getirdiler.

Bunun mutlaka hesabı sorulacaktır. Ayrı.

Şu anda Karapınar’daki vatandaşlarımızın

sorunu çözülmemiştir. Büyük ihtimal

biz bu itirazdan sonra vereceğimiz karar

üzerine dava da açacağız. Türkiye’de bir

davanın açılması demek en az 3 yıl” ifadelerini

kullandı.

“TOKİ KURULUŞ AMACINDAN SAPTI”

Amacının bu projeyi yaptırmamak olduğunu

kaydederek, şöyle konuştu: “TOKİ

ile ilgili ben çok konuştum, konuşuyorum.

Doğruları anlatmaya çalışıyorum.

Çünkü TOKİ Kuruluş amacından sapmıştır.

Yoksul yurttaşlarımıza ev yapmak

gibi kentlerimiz gibi şehircilik anlayışına

uygun bir yapılaşmaya yöneltmek gibi

bir dertleri yoktur. TOKİ rant peşindedir

İstanbul’da milyon dolarlık konutlar yaparak

para kazanmaktadır. Para kazanamayacağını

düşünüyordur.

Düşünmektedir. Hatta eski TOKİ başkanı

bana bunu açık açık söyledi. Dolayısıyla

TOKİ şimdi İstanbul’da 15 bin lira aylık

aylık taksitle evini satıyor. Burada Eskişehir’de

elde edeceği rant TOKİ’yi doyurmuyor.

Çok açık söylüyorum. Budur asıl

neden. Her türlü işimizi çıkardıkları

engel gibi burada da yasal yetkilerini kötüye

kullanmaktadır. Şu planda itiraz

edilecek hiçbir şey yok ama hiçbir şeyin

olmadığını nerden biliyoruz. AKP’li meclis

üyelerinin imzası var. Yanlışımız

varsa şimdi söyleyin. Teknik olarak bir

yanlışımız yok, eksiğimiz yok sadece TO-

Kİ’nin amacı burayı yaptırmamak…”


Kazım Kurt’tan cezaevindeki kadınlara destek geldi

Halkçı başkandan

halkçı uygulama

Odunpazarı Belediyesi, Eskişehir Barosu’nun talebi üzerine, Odunpazarı

Belediye Başkanı Kazım Kurt’un da talimatı ile Eskişehir L Tipi Cezaevinde

kalan ihtiyaç sahibi kadın mahkumlara hijyen paketi gönderdi.

Halkçı ve sosyal belediyecilik çalışmalarına

devam eden Odunpazarı

Belediyesi bir taraftan da demokratik

kitle örgütleri ve meslek örgütleri ile

işbirliğini sürdürüyor. Odunpazarı Belediyesi

son olarak Eskişehir Barosu’nun

talebi üzerine, Odunpazarı

Belediye Başkanı Kazım Kurt’un da

talimatı ile Eskişehir L Tipi Cezaevinde

kalan ihtiyaç sahibi kadın

mahkumlara hijyen paketi gönderdi.

Halk Market tarafından gönderilen

hijyen paketleri, Eskişehir Barosu tarafından

cezaevine ulaştırıldı.

Eskişehir L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda

kalan 100 ihtiyaç sahibi

kadın mahkum, cezaevinden hijyen

malzemeleri talep etti. Bu durum cezaevi

tarafından Eskişehir Barosu’na bildirildi.

Baro da kadınların bu talebini,

Odunpazarı Belediyesi’ne iletti. Odunpazarı

Belediye Başkanı Kazım Kurt’un talimatı

ile harekete geçen Halk Market,

kadınlar için içinde el sabunu, hijyenik

kadın pedi, şampuan ve çocuk bezinin olduğu

‘hijyen paketleri’ hazırladı. Hazırlanan

bu hijyen paketleri, çocuklar için hazırlanan

sürpriz paketler ile birlikte Halk

Market yetkilileri tarafından Eskişehir Barosu’na

teslim edildi.

Eskişehir Barosu da gerekli izinleri aldı.

Kadınlar ve çocuklar için hazırlanmış paketler;

Eskişehir Barosu Kadın Hakları Komisyonu

Başkanı Av. Eylem Karacasu,

CMK Komisyonu Başkanı Av. Faruk

Günhan, Adli Yardım Komisyonu

Başkanı Av. Hilal Şeref ve Çocuk

Hakları Komisyonu Başkanı İdil

Burcu Polat tarafından, kadın mahkûmlara

iletilmek üzere Eskişehir H

Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’na

teslim edildi.

“DOST ELİNİ UZATMAK

BİZİM GÖREVİMİZ”

Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım

Kurt ve Halk Market yetkililerine

duyarlı davranışları için teşekkür

eden Eskişehir Barosu yetkilileri, bu

paylaşımla 100 kadının ihtiyacının

karşılandığını vurguladı.

Konu ile ilgili konuşan Odunpazarı

Belediye Başkanı Kazım Kurt, ihtiyaç

sahibi hemşehrilerine destek olmayı

sürdüreceklerini kaydetti. Demokratik

kitle örgütleri ve meslek odaları ile işbirliğine

devam edeceklerini vurgulayan Başkan

Kurt, “Nerede ihtiyaç sahibi varsa,

ona destek olmak, dost elini uzatmak sosyal

demokrat bir belediye olarak bizim

görevimiz” dedi.

23


8 Saatlik kursa katılabilmek için 46 saatlik yolculuğa katlandı

AZİME’NİN AZİM

DOLU HİKAYESİ

Azime Geçgil. Tunceli Ovacık’ta yaşayan, asıl mesleği Anaokulu Öğretmenliği

olup, arıcılık yapan genç kadın, Arzu Özer’in Eskişehir’de açtığı

bebek yapma sanatı kursuna katılabilmek için Eskişehir’e geldi.

Azime Geçgil…

43 yaşında…

Anaokulu öğretmeni…

Eskişehir’de bebek yapım sanatı alanında açılan kurslara katılabilmek

için adeta ölümü göze alıyor Azime…

Tunceli’de eğitimlerin olduğu vakit yoğun bir kar yağışı var.

Yollar kapalı…

Kar yağışı nedeniyle evin kapısı açılmayınca camdan atlayarak

çıkıyor ve Eskişehir yolunu tutuyor.

1 gün sürecek, 8 saatlik eğitim için…

Adından geliyor belki de azmi…

Bize de hikâyesini anlatmak düşüyor.

24

Eskişehir’de bebek yapım sanatı

(Doll art) alanında işletme sahibi

olan Arzu Özer'in açmış olduğu

bebek yapma sanatı kursları devam

ediyor.

Geçgil, "Ovacık'tan yola çıkacağım

sırada kar nedeniyle evimin kapısı

açılmadı. Kursa katılmayı çok istediğim

için balkondan çıkarak kursa

gelmeyi başardım. Aldığım eğitimle

bebek yapma sanatını mesleğe çevireceğim"

dedi.

Eskişehir’de açılan bebek yapım sanatı

(Doll art) kursuna katılmak için

46 saatlik yolculuğu göze alan 43

yaşındaki Azime Geçgil, aldığı 8 saatlik

eğitimle bebek yapma sanatını,

memleketi Tunceli Ovacık'ta mesleğe

çevirecek.

5 BİNE YAKIN KURSİYER

YETİŞTİRDİ

Eskişehir'de 17 yıl inşaat

mühendisliği yapan ve işlerin

durması nedeniyle 10

yıl önce ikiz çocuklarına

sağlıklı oyuncaklarla oynamaları

için, kumaştan oyuncaklar

üretmek amacıyla

hobi olarak başladığı bez

bebek yapımında marka

olan Arzu Özer, bu süreçte

açtığı kurslarla 5 bine yakın

kadına bebek yapım sanatını

öğretti.

Türkiye'nin birçok ilinde

kurs veren Özer, yeni bir

kurs süreci başlattı.

50 ilde kurs vermeyi amaçlayan

Özer, Ankara, İstanbul,

İzmir'den sonra

Eskişehir'de kurs açtı.

8 saatlik bir eğitimle bebek

yapım sanatını öğretebilen

Özer, meslek sahibi yaptığı

kadınların ev ekonomilerine

katkı sağladığını söy-


ledi.

9 yıldır kurs verdiklerini ifade eden

Özer, "Bugüne kadar yaklaşık 5 bin kadını

meslek sahibi yaptık. Bu aslında

büyük bir sosyal sorumluluk projesi.

Yeni bir kurs sürecini başlattık. 50 ili

kaplayan büyük bir proje. Bir günde

yani 8 saat içerisinde kadınları meslek

sahibi yapıyoruz. Eğitimin ardından evlerine

gittiklerinde bebek yapmaya ve

satmaya başlayabiliyorlar. Özellikle ev

hanımları bu sayede ev ekonomisine

katkı sağlıyorlar. Kurslara talep çok

fazla. Zaman zaman online yurtdışındakilere

de kurs veriyoruz. Eskişehir'de açtığımız

son kursa, Tunceli Ovacık

ilçesinden bile katılan kursiyerimizin olması

bizi mutlu etti" şeklinde konuştu.

KAPI BUZ TUTTU, BALKONDA ÇIKA-

RAK GELDİ

43 yaşındaki Azime Geçgil, Tunceli Ovacık

ilçesinden bebek yapım sanatını öğrenmek

için gelen kursiyerlerden birisi.

Asıl mesleği anaokul öğretmenliği olmasına

rağmen arıcılık mesleğini yapan

Geçgil, bebek yapım sanatını öğrenebilmek

için Tunceli Ovacık ilçesinden 23

saat geliş ve 23 saat gidiş olmak üzere

toplam 46 saatlik yolculuğa katlandığı

öğrenildi.

Bebek yapım kursuna katılmak için bir

gün öncesinden yola çıkan 2 çocuk annesi

Azime Geçgil'in yoğun kar nedeniyle

kapısının önünün kar yığını ile

dolduğu ve kapısının buz tutması nedeniyle

açılmadığını söyledi.

Geçgil, "Eskişehir'de bir tanıdığım yok.

Tamamen bebek yapım kursuna katılmak

ve bebek yapım sanatını öğrenmek

için geldim. Kurs için bir gün öncesinden

sabah 06.00'da yola çıktım. Ovacık'ta şu

anda 4 metreden fazla kar var. Buraya

gelirken kapıda kar yığını vardı ve çatıdan

gelen suların kapıyı dondurması nedeniyle

kapı açılmadı. Mecburen birinci

kattaki evimin balkonundan duvarı atlayarak,

karlara basarak geldim. Geldiğimiz

yolda çığ tehlikesi de vardı. Ama

şartlar bunu gerektirdi. En uygun zamanın

şu an olduğunu düşündüm. İmkanları

biraz zorlayarak kursa katılmayı başardım.

Kurs bitiminde de hemen yola çıkarak

Tunceli Ovacık'a geri döneceğim"

diye konuştu.

BEBEK YAPARAK SATACAĞIM

8 saatlik bebek yapım sanatını

öğrenebilmek için gelişgidiş

46 saatlik yola

katlanan Geçgil, aldığı eğitimle

memleketi Tunceli

Ovacık'ta bebek yapıp satacağını

söyledi. Kendi imkanları

ile yöresel oyuncak

bebek yaptığını ifade eden

Geçgil şöyle konuştu: "Daha

önce bezden yöresel bebek

yapıyordum. Ancak bu Doll

art bebek yapım sanatı çok

farklı. Aldığım bu eğitim

benim için çok faydalı oldu.

Arzu Özer'i de 3-4 yıldır

sosyal medyadan zaten

takip ediyordum. Bu fırsatı

bulmuşken ve kendimi de

bu alanda geliştirmek istediğim

için kursa katılmak istedim.

Bundan sonra

tarzımı değiştireceğim. Bu

sanatı artık meslek olarak

yapacağım. 46 saatlik zorlu

yolculuğuma değdi diye düşünüyorum."

25


Tepebaşı, yaşadığı çağdaş gelişim ile Eskişehir’de nüfus oranı en çok artan ilçe oldu.

TEpEbaşı düNYaYa

adıNı duYuRuYoR

Tepebaşı, Türkiye İstatistik Kurumu’nun Adrese

Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi 2021 sonuçlarına

göre Eskişehir’de nüfus oranı en çok

artan ilçe oldu. Tepebaşı Belediye Başkanı

Ahmet Ataç, “Kattığımız değer ile Tepebaşı,

Türkiye’de örnek gösterilen ve dünyada

adını duyurmayı başaran bir kent” dedi.

26

Tepebaşı, Türkiye İstatistik Kurumu’nun

Adrese Dayalı Nüfus

Kayıt Sistemi (ADNKS) 2021

sonuçlarına göre Eskişehir’de

nüfus oranı en çok artan ilçe

oldu.

Verilere göre Eskişehir’in 14

ilçesi arasında Tepebaşı’nın

nüfusu binde 19,4’lük artışla

birinciliği göğüsledi. Tepebaşı’nın

2020’de 371 bin 303

olan nüfusu, 31 Aralık 2021

itibari ile 378 bin 594’e ulaştı.

Tepebaşı’ndaki nüfusun 189

bin 669’unun erkek, 188 bin

925’inin ise kadınlardan oluştuğu

bildirildi. Öte yandan Eskişehir’in

nüfusu binde

10,4’lük artış ile 898 bin 369’a

yükselirken, 14 ilçeden 11 tanesinin

nüfusu ise azaldı.

BAŞKAN ATAÇ: HAYAT

TEPEBAŞI’NDA

Konuya ilişkin bir değerlendirmede

bulunan Tepebaşı Belediye

Başkanı Dt. Ahmet Ataç

da kentte yaşanan gelişime

dikkat çekerken, “Tepebaşı’mız

son 20 yılda olağanüstü gelişmeler

ile Türkiye’de örnek

gösterilen, dünyada adını duyurmayı

başaran bir kent haline

geldi. Tepebaşı’nda

yaşanan gelişimi, Eskişehirlilerin

takdir ettiğini zaten biliyoruz

ama yaşam alanı olarak en

çok tercih edilen ilçe olmak,

bizleri ayrıca onurlandırıyor.

İnsan, bizim belediyecilik anlayışımızda

en öncelikli unsur

olarak yer alıyor. Her zaman

belirttiğim gibi; ben belediye

başkanından önce bir hekimim.

Olaylara ve kentimize de

daima bir hekim gözüyle bakıyorum.

Zira şehirler, yaşayan

bir organizma gibidir. Bu anlayış

ile odak noktasında insanımızın

yer aldığı her projemiz

başarıya ulaşıyor. Tepebaşı,

daha önce ülkemizden hiçbir

yerel yönetimin kazanamadığı

ödülleri, unvanları böylelikle

elde edebiliyor. Tıpkı kentimize

kazandırmayı başardığımız

Küresel Model Ödülü ve

Energy Globe Vakfı tarafından

düzenlenen ve 180’den fazla

ülkeden 2 bin 500’den fazla

proje başvurusunun yapıldığı,

dünyanın en prestijli çevre

ödüllerinden olan Ulusal Enerji

Küresi Ödülü’nde olduğu gibi.

Tepebaşı, giderek büyüyen bir

aile olmaya devam edecek. Yaşamak

için kentimizi tercih

eden tüm hemşehrilerime, bugüne

kadar bizden desteklerini

esirgemedikleri için yürekten

teşekkür ediyorum. Hayat Tepebaşı’nda”

sözlerini kullandı.


Tepebaşı Belediyesi, engelli bireylerin topluma dahil olması için yaptığı projelerle ülkeye örnek oluyor

TEpEbaşı’Nda ENGEL YoK!

Tepebaşı Belediyesi, engelli bireylere yönelik çalışmaları

ile Türkiye’ye örnek oluyor. Engelli bireyler hayata

geçirilen projeler ile öğreniyor, üretiyor ve kazanıyor.

Tepebaşı Belediyesi, engelli bireylerin topluma

dahil olması, kendilerini geliştirmeleri ve özgüvenlerini

kazanmaları adına gerçekleştirdiği

projeler ile Türkiye’de ilk olan çalışmaları hayata

geçiriyor.

ENGELLİLER SOSYAL YAŞAM MERKEZİ

Tepebaşı Belediyesi Engelliler Sosyal Yaşam

Merkezi, zihinsel yetersizliği bulunan bireylerin

günlük yaşama adaptasyonlarını artırmak

üzere çalışmalarını sürdürüyor.

2009 yılından beri faaliyet gösteren merkezde,

öz bakım ve günlük yaşam becerileri,

akademik dersler, sanat eğitimi, ritim, drama,

spor, halkoyunları gibi alanlarda eğitim ve öğretim

faaliyetleri gerçekleştiriliyor. Tamamen

ücretsiz olan merkezde eğitim alan, 18-70 yaş

arası zihinsel yetersizliği bulunan 24 bireyin

ulaşımları da eğitmen eşliğinde Tepebaşı Belediyesi

tarafından karşılanıyor.

Merkezden yararlanan ve bireyler de memnuniyetlerini

ifade ederek Tepebaşı Belediyesi’ne

teşekkür ediyor. Vatandaşlar, 444 44 26 numaralı

Mavi Masa hattından Tepebaşı Belediyesi

Engelliler Sosyal Yaşam Merkezi hakkında

bilgi alabiliyor.

GÖKKUŞAĞI KAFE TÜRKİYE’YE

ÖRNEK OLUYOR

Özel bireylerin toplumla bütünleşmesinin

amaçlandığı Gökkuşağı Kafe projesi, Türkiye’ye

örnek olmaya devam ediyor.

2011 ve 2012 yıllarında faaliyete açılan Gökkuşağı

Kafe, 2 farklı merkezde zihinsel yetersizliği

bulunan bireyleri toplumla

bütünleştirirken bireylerin de özgüven kazanmasını

sağlıyor. Özel bireylerin servis yaptığı

bir alan olarak hizmet veren Gökkuşağı Kafeler

ile bireylerin gelişiminin takip edilebileceği

akademik çalışmalara zemin hazırlanıyor. Öte

yandan proje ile bireylerin ailelerinin yaşadığı

zorlukların azaltılması noktasında da fayda

sağlanıyor. Engelli bireyler ayrıca fotoğraf çekiminden

ebruya, halk oyunundan Latin danslarına

kadar eğlenceli aktivitelerde bulunma

imkanı yakalıyor.

Belirli aralıklar ile belediyenin çeşitli kültürel

ve sosyal faaliyetlerine de katılan bireyler,

her geçen gün kent yaşamında

daha etkin bireylere dönüşüyor.

AZİMLE ÇALIŞIYOR VE

BAŞARIYORLAR

İbrahim Ethem Kesikbaş Engelliler

Montaj Atölyesi’nde çalışmaya başlayan

bireyler; istihdam edilmeye, üretmeye

ve imkan verildiğinde ne kadar

başarılı olabileceklerini ispatlamaya

devam ediyor.

2014’te faaliyete giren merkez, açıldığı günden

bu yana Eskişehir’de zihinsel ve bedensel

yetersizliği bulunan bireyler ve aileleri için bir

umut olurken bireylerin gösterdiği gelişim ve

başarı ile de dikkat çekmeyi sürdürüyor. Bireyler

merkezde Organize Sanayi Bölgesi’ndeki

fabrikalardan gelen demonte parçaları birleştirerek

hem fiziksel becerilerini

geliştiriyor hem de sosyal

yaşama dahil oluyor.

Engelliler Koordinasyon

Merkezi’ne

kayıt

olarak gerekli

eğitimleri tamamlamalarının

ardından

Montaj Atölyesi’ne

katılan bireyler,

burada

sertifikalarını almaları

sonrasında

eğitmenler gözetiminde

çalışmaya başlıyor.

Özel bireylerin, 2014 yılından bu yana montajını

yaptıkları demonte parça sayısı 4 milyon

417 bin 607’ye ulaştı. Tepebaşı Belediyesi tarafından

gerçekleştirilen ve İŞKUR tarafından

desteklenen projeler kapsamında bugüne

kadar eğitimlere katılan 45 kişiden 22’si sektöre

dahil olarak iş hayatına katıldı

TÜRKİYE’DE BİR İLK HAYATA GEÇİRİLDİ

Tepebaşı Belediyesi, İbrahim Ethem Kesikbaş

Engelliler Montaj Atölyesi’nin ardından Eskişehir

Organize Sanayi Bölgesi (EOSB) ile birlikte

Türkiye’de bir ilk olarak Engelliler Montaj Atölyesi’ni

de hayata geçirdi.

"Üretene engel yok” sloganıyla Tepebaşı Belediyesi

ve EOSB iş birliğiyle faaliyete geçirilen

Engelliler Montaj Atölyesi’ndeki özel bireyler,

aldıkları eğitimlerin ardından üretime katkı

verirken, düzenlenen birçok etkinliğe de katılarak

sosyal becerilerini geliştirme imkanına

sahip oluyor. Bünyesindeki bireylerin gösterdiği

gelişim ve başarı ile de dikkat çekmeyi

sürdürdüğü atölye, gençlerin

Eskişehir’de faaliyet gösteren

fabrikalarda istihdam edilmesini

de sağlıyor.

Merkez; Star Plastik, Anot,

Kafaoğlu, Tanatar ve Can

Conta olmak üzere 5 firma

ile çalışıyor. Bireylerin yaptığı

çalışmalar arasında ise

kit sıralama, profil, su tahliye

borusu kapakları, beyaz eşya

arka destek parçası, ocak düğmesi,

menteşe pimi, led, köşe koruyucu,

hazne kapağı, menteşe,

ayarlı ayak, ocak sabitleme, ocak yedek

parça paketleme bulunuyor. Ekim 2019’da faaliyete

geçen atölyedeki özel bireyler, 7 milyon

demonte parçanın montajını gerçekleştirdi.

Merkezde aldığı eğitimlerin ardından istihdam

edilen öğrenci sayısı ise 23’e ulaştı.

Tepebaşı Belediye Başkanı Dt. Ahmet Ataç,

“Türkiye’nin popülasyonuna baktığınızda engellilerimizin

oranı yüzde 12-13 civarında.

Gençlerimizin çalışmaya ihtiyacı var. Çalışmak

onlara öyle iyi hissettiriyor ki; azimle ve profesyonelce

çalışıyorlar ve çok mutlu hissediyorlar.

Onlar bizim yüz akımız. Bu tip

projelerimiz ile özel gençlerimize fırsat eşitliği

sağlarken ekonomik getiri de kazandırmış oluyoruz.

Bu sayede gençlerimiz toplum içindeki

yerlerini biliyor, becerileri gelişiyor, özgüven

kazanıyor ve ekonomik getirileri oluyor. Projelerimizde

bu değerlere yer vermeyi çok

önemli buluyoruz. Üstelik istihdam edilen

gençlerimizin sayısı arttıkça biz de çok mutlu

oluyoruz. OSB’de yer alan atölyemizi birlikte

hayata geçirdiğimiz EOSB Başkanı Sayın Nadir

Küpeli’ye ve bu projede bizlere destek olan

fabrikalara da teşekkürlerimi sunuyorum. Bu

güzel çalışmanın, diğer OSB yönetimlerine de

örnek olmasını diliyorum” diye konuştu.

27


EMEKLİ ŞEHRİ

SAN DIEGO

Gezi

ZEKİ

PEKGENÇ

Los Angeles şehrinden San Diego’ya

giden 10 şeritli dev otobanda

inanılmaz yoğun bir trafikte yol

alıyoruz. Otoban bazı kesimlerde 12 şerit

oluyor! Ancak bu trafikte hiç strese girmeden

gidiyoruz. Çünkü durmadan şerit

değiştiren ya da gereksiz kornaya basan bir

tek sürücü yok!

San Diego’nun Pasifik kıyılarındaki kasaba

ve köyleri, birbirinden güzel yazlık mekânlar

daha çok zenginlerin yaşadığı bölge

olarak biliniyor. Şehrin

kuzeyinde kalan,

muhteşem sahillere ve

koylara sahip huzur verici,

son derece güzel, düzenli

ve şık bir kasabaya geldik;

La Jolla. Tam bir sahil şehri.

Aynı zamanda, yüksek

gelirli ailelerin oturuyor

olması sebebiyle sanat

şehri. San Diego’nun bir

ilçesi olan La Jolla’da ilginç

bir Su Altı Milli Parkı

oluşturulmuş. Halkın

rahatlıkla girip yüzdüğü ve

su sporları yaptığı tertemiz

koylarda foklar ve

denizaslanları insanlarla

birlikte yüzüyor. Bu ilginç

kasabadan ayrılarak San

Diego’ya doğru birbirinden

güzel koylardan ve

yerleşim yerlerinden

geçerek ilerliyoruz.

Şehir merkezine girmeden

önce eski şehre geldik. Kaliforniya

Eyaleti’nin

kurulduğu yer olduğuna

inanılan San Diego'nun eski

merkezi "Old Town San

28

Diego Historical Park" «wild wild west" atmosferini

yaşayacağınız tek kat binalardan

oluşan, sizi geçmişe götüren bir yer. Kimi

eski binaları restore etmişler, kimilerini de

ilk haline benzeterek yeniden inşa

etmişler. Amerikan filmlerinden

ezberlediğimiz şerifin ofisi, kovboyların

düello ettiği barlar, kovboy çizmeleri,

kovboy şapkaları satan dükkânlar, harika

Meksika lokantaları dizi dizi. Filmlerde

gördüğümüz ve bu günkü kargo hizmetinin

ataları olan posta arabalarından orijinal

bir tanesi de karşımızda. Burası hem bir

açık hava müzesi hem de harika bir

eğlence merkezi.

Eski San Diego’dan ayrılıp deniz kenarına

geldiğimizde sağımızda USS MIDWAY

uçak gemisini görüyoruz. 1945 yılında suya

indirilen, 47 yıl boyunca Pasifik filosuna

hizmet vermiş ve Japonlara karşı ilk ateşi

açmış olan bu dev savaş gemisi 296 metre

uzunluğunda ve 45.000 ton ağırlığında.

Gemi, artık savaş

uçaklarının, helikopterlerin

ve silahların

sergilendiği «Midway

Müzesi» olarak hizmet

veriyor.

Midway Museum'un

önündeki "Sevdiğine

Kavuşan Bahriyeli"

heykeli de herkesin ilgisini

çekiyor. Bu dev

heykel 2. Dünya

Savaşı'nın sona ermesinin

ardından çekilen

bir fotoğraftan

uyarlanmış aslında.

Denizci asker ile hemşire

sevgilisi New York

şehrindeki Times

Meydanı’nda öpüşürken

fotoğraflanmışlar. Midway

Museum'un

yanındaki parkın

köşesinde de 2. Dünya

Savaşı’nda çarpışan

Amerikan askerlerine

moral veren Bob

Hope’un gazi askerleri ziyareti,

harika heykellerle

canlandırılmış.


ABD’nin en güney batısında yer alan bu

şehrin adı İspanyolca. Çünkü hemen Meksika

sınırında. Anlamı da “Güneş Şehri”. Ekvatora

yakın olması nedeniyle her daim

güneşli. Ancak, aşırı sıcaklar ya da soğuk

hava görmeyen bir cennet kıyısı. Hava her

mevsimde sıcak, buralarda dört mevsim

yok. Huzurlu bir emekli şehri. Aynı zamanda

da dev tersanelere, finans ve kongre

merkezlerine ve Amerika deniz ve

hava kuvvetlerinin en önemli üslerine

sahip. Hem bir tatil cenneti hem de

hareketli bir büyük kent.

Amerikan Pasifik Donanması’nın en

önemli üssü burada bulunuyor. Deniz üzerinde

bulunan bir balık lokantasında

okyanusu ve savaş gemilerini seyrederek

öğle yemeğimizi yedik. Dev porsiyonlu

tabağımızda sadece balık yok, deniz mahsulleri

ve sebzelerle süslemişler. Bitirebilene

aşk olsun. Karşımızda Coranado

Adası duruyor. Oldukça yüksek ve uzun

bir köprü ile bu adaya geçiliyor. Pırıl pırıl

tertemiz ve düzenli bu ada aynı zamanda

ayrı bir şehir. Köprüden adaya geçerken

San Diego’yu adeta uçaktan seyrediyoruz.

Bir tarafta dev, modern bir şehir, bir tarafta

yemyeşil bir ada, diğer tarafta da kilometrelerce

uzunluktaki dev tersaneler.

Adanın yarısında «Top Gun»’ların

yetiştirildiği hava üssü var. Bu adanın sivil

yerleşime açık yarısında, her biri bir villa

görünümündeki evlerde genellikle hava

ve deniz kuvvetlerinden emekli subaylar

oturuyormuş. Belki bu sebeple; adada suç

oranı neredeyse sıfır düzeyindeymiş.

San Diego şehri, en güzel bu adadan

görünüyor. San Diego, ABD'nin batısında,

California eyaletinin en güneyinde ve

Meksika sınırında yer alan bir şehir.

California'nın en büyük, Amerika'nın sekizinci

büyük şehri. Lakabı "America's

Finest City" yani "Amerika'nın En Güzel

Şehri". Bir buçuk milyonluk nüfusuna

rağmen diğer Amerika şehirlerine göre

daha sakin bir ortama sahip, bu yüzden

tüm Amerikalıların emeklilik hayallerini

süsleyen bir şehir.

Tam bizim ziyaretimiz esnasında top

gun’lar harika bir uçuş gösterisi

gerçekleştirdi. Bu güzel adaya feribotla da

ulaşmak mümkün. Adadan ayrılırken

ünlü «Hotel Del Coronado»’nın yanından

geçtik. Coronado Oteli, adanın en ikonik

yapısı, ayrıca Amerika'nın ikinci en büyük

ahşap binası. Okyanus kıyısındaki bu lüks

otel, Dünya çapında ünlüleri ağırlayan bir

yermiş.

29


AVRUPA

YOLCUSU

Takımda ki birlik beraberlik ruhu üst düzeyde…

KALMASIN!

Eskişehir Ormanspor Avrupa

>>

Kupaları yolunda kapıyı sonuna

kadar araladı… Milli ara ve

Türkiye Kupası maçları nedeniyle

20 Mart’ta ki Spor Toto maçıyla

lige dönecek Ateş

Savaşçılarının yeni sezonda ülkemizi

temsil etmesi için neredeyse

artık hiçbir engel kalmadı…

Mehmet Fatih Işık ve oyuncuları

hedefine ulaşacak.

Ateş Savaşçıları Avrupa Kupaları

için geri sayıma geçti.

Erkekler

Hentbol Süper Ligi’nde

bu sezon ilk kez mücadele eden

Eskişehir Ormanspor yeni sezonda ülkemizi

Avrupa Kupalarından temsil etmeye artık çok

yakın… Sezon sonunda ilk 4 sırada yer takımın

Avrupa kupalarına vize aldığı Süper Lig’de çok büyük

avantaja sahip olan ekibimiz Mart ayında milli ara ve

Türkiye Kupası maçları nedeniyle 20 Mart’a kadar

müsabakaya çıkmayacak.

Son şampiyon Spor Toto maçıyla lige dönecek

ekibimiz 22 Mayıs sona erecek sezonun

ardından Avrupa Kupaları biletini

cebine koyacak.

MİLLİ ARA İLAÇ OLACAK

Kadınlar Hentbol Süper Ligi’nde ki temsilcimiz

Anadolu Üniversitesi 19 Mart’ta oynayacağı

kritik Antalya Anadolu maçına kadar yara

saracak…Anadolu Üniversitesi Kadın Hentbol

takımımız ligde tutunma yolunda

artık çok kritik bir sürece

girdi. 19 Mart’ta düşme hattında

ki en büyük rakiplerinden biri

olan ancak çok sıkıntılı bir süreç

geçiren Antalya Anadolu ile karşılaşacak

ekibimiz şuan milli

arada…Antrenör Murat Kabadayı

ve öğrencileri 19 Mart’a

kadar fiziksel ve mental anlamda

en iyi seviyeye gelmek,

kalan 8 maçta da iyi sonuçlar

alıp ligde kalmak istiyor.

Tüm planlar 19 Mart’ta ki Antalya

Anadolu maçına göre yapılıyor.

Teknik ekip işini yaptı.

30

TEŞEKKüRLER TEPEBAŞI

2.Lig’de ki temsilcimiz bu sezon Play-Off’un

kapısından dönse de Alkışı sonuna kadar hak

etti…

Kadınlar Voleybol 2.Ligi’nde mücadele eden ve

oldukça da başarılı bir sezon geçiren Tepebaşı

Gençlik ve Spor Kulübü yine oldukça genç bir

kadro ile Play-Off mücadelesi verdi.

Ancak Çiftlikköy Belediyesi ve MFA Zonguldak

DSİ gibi önemli yatırımlar yapan ekipler karşısında

gücümüz yetmedi. Antrenör Özkan Çimenli

ve öğrencileri sonuna kadar alkışı hak

eden bir mücadele ortaya koyarken, Eskişehir’i

en şekilde temsil etmenin gururunu yaşadı.

Geçen sene Play-Off oynayan

ekibimiz bu yıl direkten döndü.


aRTıK SoN düZLüKTELER

Bilal Pakoğlu ligde

kalacaklarını söyledi.

Başkan Ahmet Alper

Akdemir ekibine

güveniyor.

Sivrihisar inanıyor.

Mart ayında ki 3 maçını da

evinde oynayacak Sivrihisar

Beledşyespor fikstür

avantajını kullanmak istiyor…

>>

Sigorta Shop Kadınlar 1.Ligi’nde ki temsilcilerimiz Sivrihisar Belediyespor

ve Mihalıççıkspor açısından artık son düzeleme gelindi…

Bu

sezon ilimizi Kadınlar Voleybol

1.Ligi’nde ilk kez temsil eden güzide ilçe ekiplerimiz

Sivrihisar Belediyespor ile Mihalıççıkspor sezonu

12 Mart’ta tamamlayacak. Özellikle Mart ayı

hızlandırılmış fikstürü ve kader maçlarıyla sezonun finali anlamına

geliyor.

Sivrihisar Belediyespor ve Mihalıççıkspor için her puan çok değerli

ancak kazanmaları gereken maçlarda bu ay içerisinde…

1 Mart’ta başlayan serüven Sivrihisar Belediyespor sırasıyla Edremit

Belediyesi Altınoluk, Fenerbahçe ve Beşiktaş müsabakalarıyla sezonu

tamamlayacak.

Mihalıççıkspor ise bu süreçte Göztepe, Edremit Altınoluk ve

Fenerbahçe maçlarına çıkacak. Özellikle iki ekibimizin

de Fenerbahçe müsabakaları ligdeki kaderlerini

netleştirecek.

Artık deplasman

kalmadı.

Mihalıççıkspor

sultanları kalan

maçlarda ekstra

işler yapmak

zorunda…

Kalan maçlara

odaklandılar.

Bu sezon ligde kalmak adına

artık son kritik maçlara gelindi.

Mihalıççık kenetlendi.

31


3.LİG HaYaLİMİZ Sa

TüM ESKİş

Sağlık, Kültür ve Spor Dairesi

Başkanı olarak görev yapıyor.

>>

İstikbal Dergi’nin bu ay konuğu Anadolu Üniversitesi’nin

Sağlık, Kültür ve Spor Daire ve aynı zamanda Kulüp Başkanı

Galip Özsarı’ydı… Genç Başkan ile hayalleri ve hedefleri

konusunda güzel bir söyleşi gerçekleştirdik…

Kulüp Başkanı Galip Özsarı

bu ay konuğumuz oldu.

32

>> “3.Lig

hayalimiz

aslında

sadece

benim değil

tüm Eskişehirliler

için

var” diyen

Başkan Özsarı

“Kulüp

başkanı olduğum

günden

beri

futbol branşında

şehrimizin

ikinci

bir profesyonel

takım

özlemini gidermek

için

ekibimizle

beraber

ciddi çaba

sarf ediyoruz”

ifadelerini

kullandı…

Sorularımıza

içtenlikle

cevap

veren Başkan

Galip

Özsarı ile bu

güzel sohbetimizden

yansıyanlar

sizlerle…

Anadolu Üniversitesi Rektörü

Prof. Dr. Fuat Erdal’ı unutmadı.

EASKF Başkanı Sadri Atam’a

desteklerinden ötürü teşekkür etti.


dECE bENİM dEĞİL

EHİRLİLER İÇİN VaR

- Galip Özsarı Kimdir? Spor da ki geçmişiniz

ve deneyimleriniz hakkında okuyucularımıza

bilgi verir misiniz?

1983 yılında Mahmudiye ilçesinde doğdum.

İlköğretim ve ortaöğretimimi Mahmudiye ilçemizde,

lisans ve yüksek lisans eğitimimi

Osmangazi Üniversitesi’nde tamamladım.

Sağlık Müdürlüğü bünyesinde çeşitli kademelerde

çalıştıktan sonra Anadolu Üniversitesi

Sağlık, Kültür ve Spor Dairesi Başkanı

olarak görev yapmaktayım. Berke Alp isminde

16 yaşında bir oğlum var.

Spordaki geçmişim amatör düzeyde ilçemizin

takımında Halil İpekçi hocamızın talebesi

olarak çeşitli yaş kategorilerinde futbol oynadım.

Eğitim hayatımızdan ve memuriyete

başlamamızdan dolayı ara vermek zorunda

kaldım. Daha sonraki süreçlerde ilk yöneticilik

tecrübemi Afyonkarahisar temsilcisi İscehisarspor’da

o zamanın kulüp başkanı

eniştem vesilesi ile yaşadım. Daha sonra ilimizin

köklü temsilcilerinden Sağlıksporda

2017 - 2020 yılları arasında basın sözcülüğünden

sorumlu yönetici olarak görev yaptım.

Bugün itibariyle Anadolu Üniversitesi

Gençlik ve Spor Kulübü’nde 2 yıla yakın bir

süredir başkanlık yapmaktayım.

-Göreve geldiğiniz ilk günden bu yana özellikle

futbol branşında 3.Lige hayalinizin olduğunu

biliyoruz. Bu sezon mutlu sona

ulaşacağınıza inanıyor musunuz?

3.lig hayalim göreve geldiğimden

beri değil uzun yıllardan beri var.

3.Lig hayali aslında sadece benim

değil tüm Eskişehirliler için var. Bu

şehir Eskişehirspor’umuz dışında

futbol branşında son profesyonel

lig takımını yanlış hatırlamıyorsam

17 yıl önce gördü.

17 senedir nice çocuklarımız, birçok

gencimiz yetenekli olmalarına rağmen

kaybolup gitmişler. Belki şehrimizde

2. Bir profesyonel takım

olsa idi bu çocuklarımız, gençlerimiz

farklı yerlerde farklı durumlarda

olabilirlerdi. Kulüp

başkanı olduğum günden

beri futbol branşında şehrimizin

ikinci bir profesyonel

takım özlemini

gidermek için ekibimizle

beraber ciddi çaba sarf

ediyoruz. Bu süreçte yönetim

anlamında doğru

adımlar atmak ve doğru

planlama yapmak için uğraşıyoruz.

Doğru adımlar

atarsak bu başarının geleceğine

biz inanıyoruz.

Ama bu lig ‘Çok para harcamayla

çıktım’ diyemediğin

değişik statüleri

olan, kısıtlı bütçelerle de

Şehirde ki beklenti Anadolu Üniversitesi’nden

bu sezon daha fazla…

başarılar elde edildiği de görülen zor ve tuhaf

bir lig. Bu ligden inşallah çıktığımızda da sağlam

temeller üzerine kurulmuş bir yapıyla

devam etmek istiyoruz. ‘İnanmak başarmanın

yarısıdır’diyerek takımımıza, teknik ekibimize

inancımızın tam olduğunu söylemek istiyorum.

Biz gerekeni yapalım tevekkül edip, hep

beraber sonucu göreceğiz.

-Futbol takımı düşünmek bile istemiyoruz

ama şampiyon olamazsa önümüzde ki

sezon da 3.Lig hedefi devam edecek mi?

Bu sene olmama durumundan ziyade 3.lig’e

çıkmayı şampiyonluğu kutlamayı düşünelim(Gülüyor)

-Başkanlığınızın ilk dönemin de voleybol

branşının ligden çekilmesi durumu söz konusu

olmuş ve şehirde oldukça ses getirmişti…

Bu konunun da içeriği hakkında bilgi

alabilir miyiz?

Kulübümüzün kuruluş yılı olan 1984 yılından

bu yana kadın voleybol takımı aktif olarak

Türkiye Voleybol liglerinde bazı yıllar 2

ligde, bazı yıllar 1 ligde kesintisiz olarak mücadele

etti. Genel anlam da altyapımızdan

gelen oyuncular ve üniversitemizi kazanan

farklı şehirlerdeki voleybolcuların birleşimiyle

bir takım oluşturup hem kulüp olarak

hem de üniversitemizin okul takımı olarak

mücadele etmekteyiz. Biz kadın voleybol

branşını kapatmadık sadece liglerde mücadele

etmeye ara verdik. Altyapı olarak 5

Anadolu Üniversitesi ve Eskişehir

adına yakışır şekilde temsil ediliyor.

Kulüplerle ilişkiler

hep iyi tutuluyor.

Özellikle misafirperverlik

konusunda çok başarılılar

33


Kadın Hentbol takımıyla ilgili de önemli bilgiler verirken, açıklamalarda bulundu.

ayrı kategoride müsabakalara çıkmaya

devam ediyoruz. İnşallah planlamamız dâhilinde

kaldığımız yerden liglerde mücadele

etmeye devam edeceğiz. Anadolu Üniversitesi

Kadın Voleybol Takımı Altyapımız da 5

Ayrı grupta müsabakalara katılıyoruz.

Bunlar:

1. Genç Takım da 14 Sporcu

2003 - 2004 Doğumlular

2. Yıldız Takım da 18 Sporcu

2005 - 2006 Doğumlular

3. Küçük Takım da 22 Sporcu

2007 - 2008 Doğumlular

4. Midi Takımında 28 Sporcu

2009 - 2010 Doğumlular

5. Mini Takımında 32 Sporcu

2011 - 2012 Doğumlular

Gördüğünüz üzere farklı okullardan gelen

toplam 114 sporcu ile aktif olarak çalışmaktayız.

-Kadınlar Hentbol Süper Ligi’nde mücadele

ekibiniz tutunma mücadelesi veriyor. Tarihinde

Türkiye Şampiyonluğu yaşamış bu

branşta önümüzde ki yıllar ile ilgili hedefleriniz

nelerdir?

1988 yılında kurulan ve kurulduğu yıl yükselme

müsabakalarında deplasmanlı liglere

katılmaya hak kazanan kadın hentbol takımımız,

liglerde hep yükselen bir grafik göstermiş

ve hentbolda 34. sezonuyla liglerin

en eski takımı unvanını elinde bulundurmaktadır.

1995-2013 yılları arasında aralıksız 18 yıl

Avrupa kupasında mücadele etmiş ve 1.

lige düştüğü 2013 yılına kadar Lig şampiyonluğunun

yanı sıra 8 kez Türkiye Kupasını

kazanmış bir takımdır. Geçmişi bu

kadar başarılarla dolu takımımız 2013 yılındaki

kulüp yönetiminin daha amatör faaliyet

gösterme kararı nedeni ile 1. lige

düşmüş fakat mevcut altyapı oyuncularının

ve üniversite bünyesinde yer alan öğrencilerden

oluşan takımla 2 yıl sonra tekrar

şampiyon olarak süper ligde yerini almıştır.

Mevcut kadrosunda kendi alt yapı oyuncuları

ve üniversitemiz öğrencilerine yer

veren takımımızın ligdeki 2. devre müsabakaları

2 hafta önce başladı. Süper lig mücadelesinde

en iyi mücadele gösteren

takımlar arasında gösterilen kadınlarımız,

ligin ilk yarısında sahada gösterdiği mücadelenin

sonucunu skora yansıtamamıştır.

Ligde hiç yabancı oyuncusu olmayan 3 takımdan

biri olan takımımızın ilk hedefi bu

sene için ligdeki yerini korumaktır. İlk önceliğimiz

ligde kalmak olmakla birlikte gelecek

sezon için oyuncularımızın bu sene

gösterdiği mücadeleyi 2-3 iyi transferle

34

destekleyerek, hem alttan gelen oyuncularımız

için yine spora devam ettikleri sürece

yukarıda mücadele edebilecekleri güzel bir

takım, hem de Süper ligde orta sıralarda

yer alacak bir takım izletmek istiyoruz.

-Eskişehir sporuna farklı branşlarda önemli

katkı veren bir kulübün başkanısınız. Kulübün

bundan sonra ki süreçte farklı projeleri

ya da vizyon ve misyonu olacak mı?

Evet, bildiğiniz gibi Anadolu Üniversitesi

GSK olarak birçok branşta faaliyet göstermekteyiz.

Bunların başında hentbol, futbol,

voleybol, yüzme okçuluk gibi branşlar gelmektedir.

Göreve geldiğimiz ilk günden itibaren

bir sporcunun yetişebilmesinde en

önemli unsurların çok amaçlı tesisler, beslenme,

konaklama olduğuna karar verip, tesisleşme

sürecimize önem verdik. Futbol

branşı için futbol sahamız bakımı tamamlanıp

alt yapı faaliyetlerine başladık.

Kapalı Spor salonumuzu yenilenmesini tamamlayıp

bugün hentbol ve voleybol başta

olmak üzere rahatlıkla ve nezih bir şekilde

antrenmanlarını yapabileceği bir salon haline

getirdik. Bu salonumuzda bilek güreşi,

masa tenisi, gibi bireysel çalışma gerektiren

branşlar içinde hazır hale getirip kullanıma

açtık.

Önümüzdeki süreçte Güreş, judo, boks gibi

bir çok branşta sporcularımıza kucak açıp

Olimpiyat şampiyonu sporcular çıkarmak

hedeflerimizin başında geldiğini rahatlıkla

söyleyebilirim.

Anadolu üniversitesi GSK olarak en önem

verdiğim konulardan biri de bütün branşlardaki,

alt yapı faaliyetlerine muntazam

özen göstermek. Orta

vadede bir çok branş

ve yaş kategorilerinde

daha aktif bir

kulüp yapısı oluşturarak

Anadolu Üniversitesi

Gençlik ve Spor

Kulübü’nü sadece Eskişehir’in

değil, Türk

sporunun lokomotif

kulübü haline getirecek

temelleri atmak

istiyoruz. Hedefimiz

için de yönetim olarak

proje ve fikirlerimizi

hayata geçirmek

için gerekli her şeyi

titizlikle yapıyoruz.

Şuan bazı branşlar

ile aktif rol aldığımızı

bilerek sporun sadece

bu branşlardan

‘Ligde yabancısız oynayan 3 takımdan biriyiz’ dedi.

Ligde kalınması halinde gelecek sezon daha hedefli

bir takım kurulacağının sinyallerini verdi.


Başkan Galip Özsarı’nın alt yapı ile ilgili

açıklamaları gelecek adına umutlandırdı.

ibaret olmadığını biliyor ve diğer branşlar için

çalışmalarımıza devam ediyoruz.

- Alt yapı düzeyinde tekrar bir hareketlilik olduğunu

biliyoruz, Anadolu tekrar üretime geçecek

diyebilir miyiz?

Geçtiğimiz süreçte alt yapı ile ilgili çalışmalarımıza

Covid-19 salgını sebebiyle devletimizin

aldığı tedbirler sonucunda ara vermek zorunda

kaldık. Bizde bu süreçte saha bakım işlerimizi

hızlandırıp, uzun süredir

kullanılmayan tesislerimizi A’dan Z’ye yenileyip

çocuklarımıza daha nezih ortam hazırlayıp

tekrar çalışmalarımıza hocalarımız nezaretinde

başladık.

Yine bu süreçte uzun yıllar Bölgesel Amatör

Ligde mücadele eden futbol takımımızda alt

yapıdan A takıma çıkan bir iki isim vardı. Biz

ilk yılımızda U18 takımımızın kalecisi Erdem

Çakaltarla’nın A takım antrenmanlarına katılıp,

sezon sonunda TFF 1.lig ekiplerinden Bandırmaspor

ile profesyonel sözleşme

imzalamasının ve onu üç lig üste yollamanın

mutluluğunu yaşadık.

Bu senede yine hocalarımızın raporu doğrultusunda

Alt yapımızdan Egemen, Ramazan, Furkan,

Ömer Faruk ve Burak gibi isimleri A

takıma dâhil ederek uzun yıllar sonra alt yapıdaki

sporcularımıza burayı hedef haline getirdik.

İnşallah daha nicelerinin gelip fırsat bulup

buradan çıkıp Türk futbolu ve sporuna hizmet

edeceklerine inanıyorum.

Alt yapı da geçtiğimiz yıllarda düzenli çalışma

sonucu güzel jenerasyonlar yakalanıp,

yetenekli sporcular kulübümüzde eğitimini

alıp Eskişehir ve Türk futboluna

kazandırılmış. Hali hazırda şu an birçok

takımda Anadolu Üniversitesi

Gençlikspor’da geçmişte eğitim almış

isimleri izlemekteyiz.

Bu sezon sonunda nasip olur da 3.lige

çıkma sevinci yaşarsak bizler için ve

şehrimiz için anlamlı olacak, akademi

liglerine katılma hakkımız doğacak ve

çocuklarımız profesyonel lig takımlarının

alt yapılarıyla maçlar yaparak

göz önünde olacak.

O zaman alt yapıdan çıkardığımız A

takımda oynattığımız çocuklarımız

güzel bir piyasanın içine girdikten

sonra kulüplerine kazandıracakları

daha fazla olacaktır. İşte o zaman alt

yapının ne kadar önemli olduğunun

bir göstergesini de görmüş olacağız.

Üreten bir toplum istenildiği gibi

bizde üreten bir kulüp olmak istiyoruz.

1 milyona yaklaşan nüfusu olan

futbol kenti şehrimizden muhakkak

önemli yetenekler çıkacaktır. Bizde bu

yetenekleri keşfetmek için çalışacağız.Alt yapı

kategorilerdeki başarılar kadar A takım seviyesine

uygun kaç tane gencimizi A takıma kazandırabiliriz

onun derdindeyiz. her sene 1-2

tane gencimizi kazandırabilirsek alt yapımız

başarılı sayabiliriz. Bu sezon sonundan itibaren

güzel bir taramayla ve kulübümüzün imkânlarıyla

yaz okulu projesine adım atıp,

Eskişehir ve Türk futboluna sporcular kazandırmak

için çaba sarf edeceğiz.Anadolu Üniversitesi

GSK olarak bir çok branşta en iyisini

en güzel şekilde yaparak, insanların çocuklarının

spor eğitimi için tercih edileceği bir kulüp

olmak hedeflerimiz arasında…

-Eskişehirspor’un son durumu hakkında ve

alt yapı düzeyinde sizlere yaklaşımı konusunda

ne düşünüyorsunuz?

Eskişehirspor ‘un son durumu hakkında seçilmiş

bir yönetim kurulu varken bizlere yorum

yapmak değil, elimizi taşın altına sokmak

düşer. Eskişehir’in en büyük markası olan Eskişehirspor’umuz

için küçüklüğümüzde tribünlerde

verdiğimiz desteği kulübümüz olarak

inşallah gücümüz yettiğince de vermeye

devam edeceğiz. Geçtiğimiz sezon Eskişehirspor’un

“Hedef 1 Milyon Fidan” kampanyasına

1000 adet fidan desteğiyle en yüksek bağışlardan

birini Anadolu Üniversitesi Rektörümüz

Prof. Dr. Fuat Erdal şahsi olarak yaparken,

Anadolu Üniversitesi Kadın Hentbol Takımı

oyuncularımız kampanyaya 222 fidan ve Futbol

A Takımımız 222 fidan bağışlayarak çok

Eskişehirspor’un Fidan Kampanyasına Rektör Prof. Dr.

Fuat Erdal ve Futbolcular ile Hentbolcular destek vermişti.

önemli bir katkıda bulunmuştu. Eskişehir kamuoyuna

örnek olması adına güzel bir adımdı

diye düşünüyorum.

Eskişehirspor’umuzu en iyi şekilde temsil

etmek için canla başla mücadele eden genç

kardeşlerimizi gurur duyarak izlemek altyapının

önemini anlamamız için en güzel örnek

olacaktır

Altyapı noktasında Eskişehirspor’umuz ile yapılabilecek

her türlü iş birliğine hazırız

-Galip Özsarı olarak Eskişehir sporu için en

büyük hayaliniz nedir? Şuana kadar ki süreçte

keşke dediğiniz bir olay yaşandınız mı?

Eskişehir’in sporu için tek hayalim yok… Önce

birlik beraberlik içinde hareket etmeyi, sonrasında

da 38 yaşında bir kulüp başkanı olarak

bu iş için eğitim almış, alanında uzman olan kişilere

korkmadan fırsat verilmesini canı gönülden

istiyorum. Gelişim için bunun şart olduğu

kanaatindeyim ve kulübümüzü bu şekilde yönetmek

için çaba sarf ediyorum. Bulunduğum

konum itibariyle sağlıklı nesillerin yetişmesi

adına ne gerekiyorsa yapmak istiyorum. Bir

baba olarak bizim için bir çocuğumuzu, bir

gencimizi kötü alışkanlıktan uzak tutmayı başarabilmek,

spora yönlendirebilmek ve onun

hayatına dokunabilmek şampiyon olmaktan

daha değerli...

-Son olarak okuyucularımıza ve Eskişehir

spor kamuoyuna söylemek istediğiniz veya

paylaşmak istediğiniz bir şeyler var mı? Teşekkür

ederiz…

Futbol branşında inşallah şehrimize

ikinci bir profesyonel takımı kazandırmak

için gayret gösteriyoruz. Bunu

başarabilirsek şehrimizdeki spora

büyük katkı olacağını düşünüyorum.

Anadolu Üniversitesi GSK olarak şehrimizin

birçok spor branşında bizden

önce olduğu gibi bundan sonrada rol

almaya devam edeceğiz. Amacımız

Eskişehir’in sporuna daha çok katkıda

bulunabilmek. Amatör sporun yaygınlaşması

ve gelişmesi noktasında başarılı

işler yapan EASKF Başkanımız

Sadri Atam ve ekibine teşekkür etmek

istiyorum.

Bizlere derginizde yer verdiğiniz için

kulübümüz adına teşekkür ederim.

Sizlerin şahsında şehrimizdeki tüm

spor muhabiri arkadaşlarımıza ne

kadar zor şartlarda görev yaptığınızı

bilen biri olarak yağmur çamur demeden

deplasmanda dahi bizleri takip

ettiğiniz için ve spora vermiş olduğunuz

büyük katkıdan dolayı teşekkür

etmek istiyorum.

35


Eskişehirspor en

kötü dönemlerini

yaşıyor. Üst

üste 2 kez

küme düşen ve

6 dönemdir

transfer yasağını

kaldıramayan

koca çınar

şu anda 2.Ligde

adeta can çekişiyor.

Siyah-kırmızılı

takım

süper ligde iken,

Avrupa kupalarına

giderken,

yanında olanlar

şimdi stadyumun

ve tesislerin

önünden bile

geçmiyor.

SiZ YETER Ki

Türkiye’yi Avrupa’da da temsil etmiş bir dönem fırtına gibi esen Eskişehirspor

bir gün yine o eski günlerine dönecek. Bu taraftar takımın

arkasında olduğu sürece bu takım yaşamaya devam edecek.

Belki yine düşecek ama düştüğü yerden de kalkmasını bilecek.

BU SEVGİ BİR BAŞKA

Eskişehirspor sevgisi bir başka..

Bu sevgi anlatılmaz ancak yaşanır..

Bu taraftar 3.ligi de gördü, Avrupa

Arenasında da takımı destekledi.

Ya şimdi..

Eskişehirspor 2.ligde kalabilmek

için adeta can çekişiyor.

Takım süper ligde boy gösterirken,

Avrupa’ya giderken, yanında

olanlar şimdi ortalarda yok. O

beyler şimdi bırakın stadyumu

tesislerin önünden bile geçmiyor.

Çünkü takım 2.ligde reklam yapılacak

durum da değil…

Sadece ama sadece bu takımı

terk etmeyen gerçek taraftarı

yine arkasında.

H H H

ACI YAŞATTI

Son iki sezonda Eskişehirspor,

ligin bitimine daha

haftalar varken 2. Lig’e

düşerek sevenlerine acı

yaşattı.

Sadece ligden düşmekle

kalmayan

takım yönetici ve

başkan bulamadı.

Genel kurullar ertelendi.

Futbolcular ise başka

takımlara tek tek

kaçtı gitti.

Takımı sahiplenen

ve yaşaması

için mücadele

veren yönetimin

dışında her

zaman olduğu

gibi yine büyük

taraftar Es-Es’in

yanında. Özellikle

iç saha maçlarında

tribünleri

dolduran büyük

taraftar süper lig

takımlarının seyirci

sayılarını

geride bırakarak

farkını bir kez

daha gösteriyor.

36


TERK ETMEYiN…

Ancak tünelin ucunda çok az bir ışık da olsa kimse umudunu kesmedi.

Ve o umutla çözüm yolu arandı.

Belki takım kapanma tehlikesinden döndü..

H H H

YAŞATMAK ADINA

Kulübü sadece yaşatmak için göreve gelen Mehmet Şimşek

başkanlığındaki yönetim kurulu zor dönemde sorumluluk

alarak işe başladı.

Birçoğu da dün tribünde idi, bugün yönetici koltuğunda.

İşleri zor ama bu sefer taraftar olarak değil, yönetici

olarak takımın yanında.

H H H

DURUM ORTA DA

Her şeye rağmen Eskişehirspor yaşıyor ve

yaşamaya da devam edecek

Şu andaki durum orta da.

Takım ligde kalabilmek için son düdüğe

kadar mücadele verilecek.

Tabi bu yolda da en büyük güç taraftarının

desteği ile.

Alınan sonuçlardan da belli.

Eskişehirspor iç saha maçlarında daha

farklı performans sergiliyor.

Bu lig sonuna kadar devem etmeli.

H H H

TARAFTAR FARKINI GÖSTERİYOR

Aslında Eskişehirspor taraftarı bu zor günlerde

takımına sahip çıkarak farkını da gösteriyor.

Her hafta hazırlanan raporlarda süper lig maçlarında

taraftar sayıları açıklanıyor. Es-Es evindeki iç

saha maçlarında taraftar sayılarına göre süper ligde takımlarına

bazen 4, bazen ise 5-6 takımın taraftarını solluyor.

Büyük taraftar bu rakamlar ile süper ligde değil 2. Ligde de armanın

yanında olduğunu ve en önemlisi de ES-ES sevgisinin nasıl ağır

bastığını gösteriyor.

H H H

BİR GÜN YİNE GELECEK O GÜNLER…

Bu büyük taraftar arkasında olduğu zaman Eskişehirspor’a hiçbir şey

olmaz.

Takım ligden düşer de çıkarda… Daha önce oldu yine olabilir.

Türkiye’yi Avrupa’da da temsil etmiş bir dönem fırtına gibi esen Eskişehirspor

bir gün yine o eski günlerine dönecek. Hem de daha güçlü

dönecek.

Yeter ki taraftarı terk etmesin ve her zaman yanında olsun…

37


KAHVALTIDA BUNLARDAN

UZAK DURUN !

kahvaltı yaparken uzak durulması gerekenlerle

ilgili bilgiler verdi. Balın,her ne kadar l 1 dilimden fazla ekmek

Sabah kahvaltısında tercih etmeyeceğimiz yiyeceklere gelince;

Uzmanlar

doğal, sağlıklı ve faydalı olsa da şeker içerdiği için sindirim sistemini l Reçel, hatta diyet reçel dahil ( diyet reçel vücudu kandırmaktır. İntikamı

tatlı krizi ile olur)

tembelleştirdiğini ve kahvaltıda tüketilmemesi gerektiğini belirtti.

Kahvaltının , hem güne başlarken gerekli olan günlük

l Bal ( bal her ne kadar doğal ve sağlıklı olsa da şeker

enerji ihtiyacımızı karşılayacak hem de gün sonunda

içerdiği için sindirim sistemini tembelleştirir)

vücudun yeniden yapılanması ve bağ dokusunun

l Her türlü unlu gıda ( eğer 1 dilim ekmek yenilmeyecekse

yerine o kadar miktarda börek veya

güçlenmesi için gerekli olan yapı malzemelerini

içerecek bir çeşitlilikte olması gerekir. Bu nedenle

kahvaltı öğünü geçiştirilmeyecek

arasındadır)

simit olabilir fakat diğer unlu gıdalar yasaklar

kadar önemli bir öğündür.

l Sabah süt ile tüketilen kahvaltılı gevrekler

( Sindirim sistemini tembelleştiren gı-

Kahvaltıda yulaf ve kepek içeren gıdaları

tüketmeyin. Bu uzun süre tok hissederim

dalardandır. Çok kolay sindirilir ve çabuk

mantığıyla yapılan çok büyük bir yanlıştır.

Kahvaltıyı yapış amacımız,bedeninızda

nasıl hemen yanıp sizi ısıtmı-

enerjidir. Odunu talaş yaparak aktığımizin

akşam ihtiyaç duyduğu yapı

yorsa aynı şekilde kahvaltılık gevrekler

malzemelerini ona kazandırmak ve

de günü kurtarır fakat çabuk acıktırır

güne enerjili başlamaktır. Bu nedenle

yanında yediğiniz değerli gıdalar sindirilmez

küçülemezsiniz.)

kahvaltıda beslenmeyi önemseyelim.

Uzun süre tok hissetmek değil yeterince

l Kepek ve yulaflı karışımlar ( Sindirim

besleyici gıdaları almak önemlidir.

sisteminde pasajı hızlandırdığı ve su çekerek

uzun süre tok hissettirdiği için ku-

Sindirim sistemimiz genelde tembelliğe

meyilli olarak çalışır. Eğer siz yiyeceklerin

lağa hoş gelen fakat gece yapılanmanızı

içerisinde sindirimi kolay olan yiyecekleri

engelleyerek size zarar veren yiyeceklerdendir.

Çok kabızlık şikayetiniz olduğunda

çok tutarsanız. Besin değeri yüksek fakat

sindirimi uzun sürecek yiyeceklere karşı sindirim

sisteminin ilgisi azalır. Bu nedenle özellikle

fakat kesinlikle bu miktarı arttırmaya çalışmayın

sabahları 1 tatlı kaşığı arada yiyebilirsiniz

işlenmiş gıdalardan kabul ettiğimiz ve bizim suda

yoksa yeterince beslenemezsiniz.)

eriyen diye açıkladığımız undan yapılmış, şeker ihtiva

l İçi bol malzemeli tost veya poğaça gibi gıdalardan

eden yiyeceklerden uzak durmamız gerekiyor. Sindirim sisteminiz

güçlenene kadar bu tür yiyecekleri sabah kahvaltısında tercih tost olduğundan ekmek miktarı malzemeye oranla fazla olacaktır ve

da uzak durun. Çünkü çok malzeme de koysanız yediğiniz

etmeyelim. Diyen uzmanlar, şu tavsiyelerde bulundu;

sindirim sistemi tembelliği seçecektir.

38



Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!