İstikbal Dergi Şubat 2022 Sayısı
Eskişehir'in en çok okunan yerel gazetesi olan İstikbal Gazetesinin aylık yayını İstikbal Dergi Şubat sayısı yayımlandı.
Eskişehir'in en çok okunan yerel gazetesi olan İstikbal Gazetesinin aylık yayını İstikbal Dergi Şubat sayısı yayımlandı.
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
L İ D E R G A Z E T E E S K İ Ş E H İ R ’ İ N S E S İ
DERGİ
PARA İLE SATILAMAZ, ÜCRETSİZDİR AYLIK iŞ, SiYASET, SPOR ve YAŞAM DERGiSi Sayı: ŞUBAT 2022
TEpEbaşı düNYaYa
adıNı duYuRuYoR
Sağlıkta şiddet
artınca boks
öğrenmeye
karar verdi
ücretsiz limonlar
halkla buluştu
Kurt “Yanlıştır,
günahtır, vebali
vardır, yazıktır”
OMM “Son 100 yılın
en iyi 25 müze
binası” listesine girdi
EN FAZLA NÜFUSA
SAHİP 25’NCİ
ŞEHİR OLDUK
SiZ YETER Ki
TERK ETMEYiN…
t
EDiTöR
“Yenilebilir böcekler
gıda kıtlığına alternatif
olabilir”
t9’da
KUMANYAYA EKLENEN
KİTAP ve TOHUM
SAÇAN ADAM
Kursiyerdi,
EĞİTMEN
t19’da oldu
AZİME’NİN AZİM
DOLU HİKAYESİ
Orbay ÖZGÜR
Emekli Yargıç)
veliorbayozgur@hotmail.com
EMEKLİ ŞEHRİ
SAN DIEGO
t28’de
t10’da
24’de
Bizi yıllardır avutup
kandıranlar demek ki
bizden daha zeki!
Zeka Testi Merkezi, internet
adresi üzerinden IQ
testi uyguluyor ve kullanıcıların
verdiği bilgileri baz alarak
Türkiye’nin en zeki
illerini belirliyor.
Yani…
İnternette 30 dakikalık
süre içinde verilen cevaplara
göre alınan puanlarla, katılımcıların
illere göre sıralaması
belirleniyor.
H H H
Bu yoldan hareketle 276
bin 5565 kişiden toplanan
verilere göre, Türkiye’nin IQ
ortalaması en yüksek 20
kenti belirlenmiş.
Buna göre Türkiye’nin
en zeki 20 şehri arasında Eskişehir
105.20 puanla Türkiye’nin
en zeki illerinin
başında yer almış.
Yani…
Eskişehir Türkiye’nin en
zeki şehri olmuş.
H H H
Eskişehir’in IQ ortalaması
en yüksek kent olması,
Murat Taşkın
yani Eskişehir’in Türkiye’nin
en zeki kenti olması
elbette ilginç bir durum.
Daha da ilginç olanı ne
biliyor musunuz?
IQ ortalaması en yüksek,
Türkiye’nin en zeki şehrinin,
hep aynı yöntemle, yani hayallerle
avutulup yalanlarla
kandırılmasıdır…
Yıllardır “Yapılacak-Edilecek”
söz ve vaatlere, ikide bir
verilen müjdelere rağmen bir
türlü gerçekleşmeyen hizmetler
bunun en somut ispatıdır.
Sonuçta;
H H H
Eskişehir: IQ ortalaması
en yüksek, Türkiye’nin en
zeki şehri ya…
Bu şehri yıllardır sözler
ve müjdeler vererek avutup
kandıranlar demek ki Eskişehirlilerden
daha zeki olmalı!
Zira onlar hep aynı yöntemle
kandırıyor, güya ülkenin
en zeki olan şehri ise hep
aynı yönteme kanıyor…
Hem de yıllardır!
3.LİG HaYaLİMİZ SadECE
bENİM dEĞİL
TüM
ESKİşEHİRLİLER
İÇİN VaR
t32’de
4
GAZETESİ’NİN AYLIK İŞ, SİYASET VE YAŞAM DERGİSİ
PARA İLE SATILAMAZ, ÜCRETSİZDİR www.istikbalgazetesi.com Sayı : ŞUBAT 2022
UĞUR OFSET MATBAACILIK, GAZETECİLİK SAN. VE TİC. A.Ş. ADINA
Sahibi : Burak TÜRKMEN
Genel Yayın Yönetmeni : Burak TÜRKMEN
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü : Murat TAŞKIN
Gazete, Haber ve Reklam :
Arifiye Mah. Yalbı Sk. No: 13/A K:6 D:10 ESKİŞEHİR
Tel & Faks : 0.222. 220 19 01 - 220 19 06
e-mail : haber@istikbalgazetesi. com
Baskı :
ÖNKA OFSET BASIM ve MATBAACILIK HİZMETLERİ
Zübeyde Hanım Mah. Sebze Bahçeleri Cad. No: 80
İSKİTLER 06070 ALTINDAĞ/ANKARA
Tel: 0.850 346 26 86 / 0.312. 384 26 85 - 384 26 86
e-posta : onkamatbaa@gmail.com
OMM “Son 100 yılın
en iyi 25 müze
binası” listesine girdi
OMM - Odunpazarı Modern Müze, sanat dünyasının en
prestijli yayınlarından biri olan ARTnews tarafından ‘Son 100
Yılın En İyi 25 Müze Binası’ arasında gösterildi.
müzeyi muhteşem yapan nedir?”
sorusuyla yola çıkan ARTnews’un
“Bir
listesinde, mekanlarda sergilenen
eserler kadar, mimari tasarımının da değerli
bir sanat eserine dönüştüğü ve hatta
bulunduğu yerin kültürel yapısını değiştiren
müze binaları yer alıyor. Aralarında Fransa’-
dan Centre Pompidou ve Louvre, İspanya’dan
Guggenheim Bilbao, İtalya’dan MAXXI gibi
dünyanın önde gelen müzelerinin bulunduğu
listede yer alan OMM binası, dünyaca ünlü
Japon mimarlık ofisi Kengo Kuma and Associates’in
(KKAA) imzasını taşıyor.
2019 yılında, Eskişehir’de kapılarını açan
OMM, sadece bulunduğu kentte değil,
Türkiye genelinde, kültürel gelişimin
artırılmasını ve gençlerin sanatsal birikiminin
güçlenmesini hedefleyerek tasarladığı
sergi ve etkinlik programlarının yanı sıra, mimari
tasarımıyla da büyük ilgi uyandırdı.
OMM açılışının ardından, hem sanat hem mimari
alanında, Kültür ve Turizm Bakanlığı
Özel Ödülü, Avrupa Müzecilik Ödülleri ve İngiltere’de
düzenlenen Museum and Heritage
Awards dahil olmak üzere ulusal ve
uluslararası pek çok ödüle layık görüldü.
Bugüne kadar Türkiye’den ve yurt dışından
binlerce ziyaretçi ağırlayan, eğitim
programları ile farklı yaştan bireyleri müze
ile buluşturan OMM’u açılışından bu yana
(Ocak 2022 itibarıyla) 250 bini aşkın sanatsever
ziyaret etti.
OMM’da geçtiğimiz ay ziyarete açılan, 31
sanatçıyı bir araya getiren karma sergi
“Maziye Bakma Mevzu Derin”, 31 Mayıs
2022 tarihine kadar görülebilir. OMM’un tüm
katlarına yayılan sergi, toplumsal normlara
dayanan alışkanlıklara ve “öteki”yi
tanımlama biçimlerine odaklanırken tabu,
özgürlük ve ifade alanları gibi kavramları
sosyal düzen ve bu düzenin ritüelleri üzerinden
sorguluyor.
5
Mersin ve Eskişehir Büyükşehir Belediyelerinden dayanışma örneği
ücretsiz limonlar
halkla buluştu
Mersin Büyükşehir Belediyesi, üreticilerin dalda kalan
limonlarını satın alarak, halka dağıtılmak üzere
Eskişehir Büyükşehir Belediyesine gönderdi.
“Limonlar Mersin’den Dayanışma Halkın
Belediyelerinden” sloganıyla başta Halk Ekmek
Büfeleri olmak üzere Eskişehir kent merkezinde
20 tonun üzerinde limon dağıtımı
gerçekleştirilecek.
üreticilerine hem de ihtiyaç
sahibi vatandaşlara destek olmak
amacıyla başlatılan belediyelerin
dayanışma örneği kapsamında
Eskişehir’e yaklaşık 22 ton limon
gönderdi.
Yaklaşık 22 ton olarak teslim
alınan limonların, 10 tonu
Halk Ekmek Büfelerinden,
9 tonu Sosyal Hizmetler
Dairesi tarafından tespit
edilen ihtiyaç sahiplerine
dağıtılacak. Yaklaşık
3 ton limon ise
Büyükşehir Belediyesi
Aşevinde değerlendirilecek.
Sabah saatlerinde Eskişehir’e
ulaşan limon tırlarından teslim
alınan ürünler, ivedilikle Halk
Ekmek Büfelerine transfer edildi.
Halk Ekmek büfelerinden uygun
fiyata ekmek, yumurta, süt ve süt
ürünleri alan vatandaşlara 2
kiloluk filelerdeki limonlar
ücretsiz olarak verilmeye
başlandı.
Limonun marketlerde
kilosunun yaklaşık
olarak 10 TL’den
satıldığına dikkat çeken
Eskişehir Büyükşehir
Belediye Başkanı Yılmaz
Büyükerşen, “Mersin
6
Mersin
Büyükş
ehir
Belediyesi, hem
ürünlerini satamayan
limon
Büyükşehir Belediye Başkanımız Vahap Seçer’in çağrısıyla
limon üreticilerinden satın alınan ürünlerin Ankara, İstanbul,
Tekirdağ ve Eskişehir’de vatandaşlarımızla buluşmasına vesile
oluyoruz. Bu iyilik hareketi sayesinde artan girdi maliyetleri nedeniyle
üretemez hale gelen üreticiye destek sağlanırken, bir
yandan da ihtiyaç sahibi vatandaşlarımıza belediyeler olarak
bu limonları
ulaştırıyoruz.
Eskişehir’de bu
limonun bir
kısmını
Aşevimizde
değerlendirirken,
bir kısmı da sosyal
yardımlarımızdan
faydalanan
vatandaşlarımızın
adreslerine ulaştırılacak.
Halk Ekmek Büfelerimizden
de limonların
dağıtımını ücretsiz bir
şekilde
gerçekleştiriyoruz.
Mersin Büyükşehir
Belediye
Başkanımız Sayın
Vahap Seçer’in
‘Biriz Beraberiz’
sloganına sonuna
kadar
katılıyor, halkın
belediyeleri olarak
ekonomik olarak
zor günlerden geçen
üreticilerimizin ve
ihtiyaç sahibi
vatandaşlarımızın yanında
olmaya devam
edeceğimizin bilinmesini
istiyorum.” dedi.
En başarılı temalı açık alan
eğlence merkezi seçildi
Her yıl binlerce ziyaretçi ağırlayan ve tatillerin vazgeçilmez cazibe merkezi olan Eskişehir Hayvanat
Bahçesi önemli bir ödül aldı. ATRAX Star Awards Eğlence ve Rekreasyon Yarışmasında Eskişehir Hayvanat
Bahçesi, “En Başarılı Temalı Açık Alan Eğlence Merkezi” kategorisinde birinci seçildi.
Bu yıl sekizincisi düzenlenen
ATRAX Fuarı
kapsamında
gerçekleştirilen, ATRAX Star
Awards Eğlence ve
Rekreasyon Yarışmasında
Eskişehir Hayvanat Bahçesi,
“En Başarılı Temalı Açık
Alan Eğlence Merkezi” kategorisinde
birinci seçildi.
Her yıl binlerce ziyaretçi
ağırlayan ve
tatillerin vazgeçilmez
cazibe merkezi olan
Eskişehir Hayvanat
Bahçesi, başarılı
çalışmalarıyla da
dikkat çekiyor.
Nesli tükenme
tehlikesinde olan
birçok hayvanın bakımını gerçekleştiren
Hayvanat Bahçesi ayrıca doğada yaralı
bulunan yaban hayvanlarının tedavi
ve rehabilitasyonunu da sağlıyor. Hayvanat
bahçesindeki hayvanların
doğal yaşam alanlarına benzer şekilde
düzenlenen barınaklarıyla dikkat
çeken merkez, ATRAX Star Awards
Eğlence ve Rekreasyon Yarışmasında,
Hayvanat
bahçesine
önemli takdir
“En Başarılı Temalı Açık Alan Eğlence
Merkezi” kategorisinde birinci oldu.
Ödül mutluluğunu sosyal medya
hesabından yaptıkları paylaşımla
duyuran Eskişehir Hayvanat Bahçesi
yetkilileri “Bize bu mutluluğu yaşatan,
Hayvanat Bahçemizi Eskişehir’imize
ve ülkemize kazandıran başta Prof. Dr.
Yılmaz Büyükerşen Hocamız olmak
üzere, her şartta özveriyle çalışmalarına
devam eden tüm Eskişehir Hayvanat
Bahçesi çalışanlarına ve bahçemize ilgi
ve desteğini esirgemeyen siz değerli ziyaretçilerimize
sonsuz teşekkürler. İyi ki
varsınız!” dediler.
7
KISA...KISA...KISA...KISA...KISA...KISA...KISA...KISA...KISA...KISA...KISA...KISA...
SENFONİ ORKESTRASINA
BİR ÖDÜL DAHA
Baksı Kültür Sanat Vakfı tarafından, Anadolu’nun
ortak kimliğine katkıda bulunan üretimlere dikkat
çekmek amacıyla düzenlenen Anadolu Ödülleri’nin
kazananları açıklandı. Doğan Holding ana
sponsorluğunda gerçekleşen ödül programında
Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Senfoni Orkestrası
Regensburg Üniversitesi
ile İş Birliği Anlaşması
Üniversitemiz Hukuk Fakültesi İş
ve Sosyal Güvenlik Hukuku Anabilim
Dalı ile Almanya’da bulunan
Regensburg Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku
ve Siyaset Anabilim Dalı arasında
iş birliği protokolü imzalandı.
Protokole ESOGÜ adına Hukuk
gösteri sanatları kategorisinde ödül aldı.
Müzecilik, Süreli Etkinlikler, Gösteri Sanatları, Arkeoloji
ve Restorasyon kategorilerinde toplam 133
proje başvurdu. Türkiye’nin 35 ilinden adayların
başvurduğu yarışmada, finale kalan 25 projeden
altısı “Anadolu Ödülü”ne değer bulundu. Sivas,
Fakültesi İş ve Sosyal Güvenlik
Hukuku Anabilim Dalı öğretim
üyesi Prof. Dr. Alpay Hekimler ile
Regensburg Üniversitesi adına
Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku
ve Siyaset Anabilim Dalı öğretim
üyesi Prof. Dr. Alexander Graser
imza koydu.
Eskişehir Teknik Üniversitesi
TEKNOFEST'in Akademik
Paydaşı Oldu
Üniversitemiz, Milli Teknoloji
Hamlesi sloganıyla, çocuklarda ve
gençlerde havacılık, uzay ve
teknoloji konularına ilgi
uyandırmak ve farkındalık
oluşturmak amacıyla düzenlenen
Havacılık, Uzay ve Teknoloji Festivali'nin
(TEKNOFEST) akademik
paydaşı oldu.
“Öğrencilerimiz, mezunlarımız ve
öğretim elemanlarımızla ülkemizin
teknoloji hamlesine katkı
sağlama konusunda büyük bir
istek ve motivasyonla
çalışıyoruz”
Rektör Prof. Dr. Tuncay
Döğeroğlu, yaptığı açıklamada 4
yıldır TEKNOFEST'e katılan
takımlarıyla adından söz ettiren
üniversitemizin etkinliğe
akademik paydaş olmasından
duyduğu memnuniyeti dile getirdi.
Her alanda olduğu gibi bilim
ve teknoloji alanında da üreten
bir Türkiye olma hedefini benimsediklerini
belirten Prof. Dr.
8
Döğeroğlu, “Öğrencilerimiz,
mezunlarımız ve öğretim
elemanlarımızla ülkemizin
teknoloji hamlesine katkı
sağlama konusunda büyük bir
istek ve motivasyonla çalışıyoruz.
Türkiye tarihinin en büyük ödüllü
teknoloji yarışmalarını
bünyesinde barındıran ve birçok
kategoride yarışmacı kabul eden
TEKNOFEST Havacılık, Uzay ve
Teknoloji Festivali 2018 yılından
itibaren Türkiye Teknoloji Takımı
Vakfı (T3 Vakfı) ve Türkiye
Cumhuriyeti Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığı öncülüğünde,
Türkiye'nin önemli kurum ve
kuruluşlarının destekleriyle
düzenleniyor. TEKNOFEST'in
akademik paydaşları arasında
Ankara, Boğaziçi, Marmara, İstanbul
Teknik, ODTÜ, Yıldız Teknik,
Karadeniz Teknik, Gebze Teknik,
Bursa Teknik üniversitelerinin de
yer aldığı toplamda 32 üniversite
bulunuyor” dedi.
2021 Türkiye Startup Ekosistemi
Yatırım Raporu yayınlandı.
Hızlı büyüme potansiyeli yüksek
şirketlerin kuruluşundan
kârlı hale gelene kadar geçirdiği
evre olarak tanımlanan
startup/teknoloji girişimlerinde
Anadolu Üniversitesi de yer
aldı. Teknoloji ve inovasyonun
hayatın her alanında desteklenmesini
amaç edinen Anadolu
Üniversitesi, gerçekleştirdiği yenilikçi
girişimlerle sadece
Eskişehir’de değil tüm
Türkiye’de örnek ve öncü olma
yolunda başarıyla ilerliyor.
Anadolu Üniversitesi Kurucu
Ortaklar/Üniversite
sıralamasında üst basamaklarda
Yerli ve yabancı pek çok
Hatay, Çanakkale ve Van illerindeki projelerin yanı
sıra Eskişehir’de iki ayrı kategoride ödül kazandı.
Müzecilik kategorisinde Odunpazarı Modern Müze
Anadolu Ödülü kazanırken Eskişehir Büyükşehir
Belediyesi Senfoni Orkestrası da gösteri sanatları
kategorisinde Anadolu Ödülünün sahibi oldu.
Anadolu Üniversitesi
öğrencilerinin
girişimcilik başarısı
yatırımcı ilk kez 2021 yılında
Türk girişimlerine yatırım yaptı.
Bu kapsamda başarılı fikirleri
ile Türk girişimciler de
sıralamaya girdi. Listede
Türkiye’de 2021 yılında yatırım
alan girişimler arasında
Eskişehir üçüncü oldu. Kurucu
Ortaklar/Üniversite
sıralamasında ise Anadolu
Üniversitesi, Türkiye’de bulunan
209 üniversite arasından listeye
giren 63 devlet ve vakıf üniversitesini
geride bırakarak sekizinci
sırada yer aldı. Startup
Ekosistemi Yatırım Raporu’na
göre 2021 yılında en çok yeni
girişim ortaya koyan devlet
üniversiteleri sıralamasında da
Anadolu Üniversitesi 31
girişimci ile altıncı sırada yer
aldı.
“Yenilebilir böcekler
gıda kıtlığına alternatif
olabilir”
ESOGÜ Biyoloji Bölümü
Zooloji Ana Bilim Dalı
Öğretim Üyesi Doç. Dr.
Davut Şirin’den ilginç tespit
Doç. Dr. Davut Ümit Şirin, artan nüfusun gıda
ihtiyacını karşılayabilmek için alternatif olarak 'yenilebilir
böcekleri' göstererek, “Günümüzde yaklaşık
2 milyar insan böceklerle besleniyor. Farklı toplumlarda
var olan bu beslenme alışkanlığının gıda
krizine çözüm olarak düşünülmesi ve yenilebilir
böcek yetiştiriciliğinin hızla büyüyen bir sektör
olması hiç de şaşırtıcı değil" dedi.
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Fen Edebiyat
Fakültesi Biyoloji Bölümü Zooloji Anabilim Dalı
öğretim üyesi Doç. Dr. Davut Şirin, böceklerin
doğanın en kalabalık canlı grubu olduğunu belirtti.
Bir milyondan fazla türü ile tanımlanmış tüm canlı
türlerinin neredeyse yarıdan
fazlasının böcek olduğunu söyleyen
Doç. Dr. Şirin, “Böcek bilimciler henüz
keşfedilmemiş olanlarla birlikte gezegenin
yaklaşık sekiz milyon böcek
türüne ev sahipliği yaptığını tahmin
ediyor. Üstelik bu hayvanlar
yaşadıkları ortamlarda çoğu zaman
milyonlar ve hatta milyarlarla ifade
edilen birey sayıları ile çok büyük bir
biyokütleye sahipler. Toplam hayvansal
biyokütlenin yaklaşık yüzde
90’ı böcek. Deniz dipleri dışında su ya
da karadaki yaşam zincirinin en
büyük halkasını oluşturan bu
hayvanların insan yaşamı üzerine
olumlu ya da olumsuz pek çok etkisi
var şüphesiz. Bal arısı ve ipek böceği gibi yararlı
olanlar ya da milyarlarca dolarlık kayba neden olan
tarım zararlıları ve sivrisinekler gibi hastalık
taşıyanlar hemen herkesin ilk aklına gelenler
oluyor. Oysa ki doğanın hâkim canlı grubu olan
böceklerin on binlerce türünün yaşamımızda izleri
var ve yakın gelecekte bu hayvanların insan
yaşamında çok daha önemli rolleri olacağı kesin”
diye konuştu.
“Hızla büyüyen sektör: Böcek yetiştiriciliği”
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO)
artan nüfusun gıda ihtiyacını karşılayabilmek için
dünya gıda üretiminin yüzde 60 artırılması
gerekeceği uyarısını hatırlatan Doç. Dr. Şirin,
tarımsal ve hayvansal üretimin dünya genelindeki
yetersizliği, küresel ısınma, okyanus kaynakları ve
su kıtlığı gibi sorunların alternatiflerin üretilmesi
zorunluluğunu beraberinde getireceğini söyledi. Bu
alternatiflerden birisinin ‘yenilebilir böcekler’
olduğunu belirten Doç. Dr. Şirin, “Bugün yaklaşık iki
bin böcek türü zengin protein, vitamin ve mineral
içerikleri ile ‘yenilebilir’ olarak kabul ediliyor.
Böceklerin gıda kaynağı olarak görülmesi yeni bir
durum değil. Günümüzde yaklaşık iki milyar insan
böceklerle besleniyor. Farklı toplumlarda var olan
bu beslenme alışkanlığının gıda krizine çözüm
olarak düşünülmesi ve yenilebilir böcek
yetiştiriciliğinin hızla büyüyen bir sektör olması hiç
de şaşırtıcı değil. Böceklerin hayvansal protein
kaynağı olarak üretilen çiftlik hayvanlarına göre
çok daha düşük maliyetle ve daha pratik şekilde
üretilebilmeleri önemli bir avantaj. Bizim toplumumuz
gibi kültürel özellikleri nedeniyle böceği besin
olarak tercih etmeyecek olan toplumlar için ise yenilebilir
böcekler iyi bir ihracat ürünü olabilir. 2017
yılı verilerine göre dünyada yenilebilir böcek
ticareti 55 milyon dolarlık bir pazarı oluşturuyor”
dedi. Biyoteknolojik çalışmalar için gelecekteki en
büyük kaynağın böceklerin olacağının
öngörüldüğünü belirten Doç. Dr. Şirin, böcek enzimlerinin
gıda ve fermantasyon endüstrisinde yaygın
olarak kullanıldığını, organik atıkların yönetiminde
böcek enzimlerinden yararlanıldığını, böceklerin
giderek artan şekilde tarımda, tıbbi ve endüstriyel
ölçekteki etken maddelerin üretiminde
kullanıldığını, yaşamı kolaylaştırabilecek binlerce
böcek biyomolekülünün ise keşfedilmeyi
beklediğini ifade etti.
Vektör böcek türlerine dikkat çekti
Küresel ısınma ve iklim değişikliklerinin pek çok
salgın hastalığın yayılmasında artışa neden
olduğunu, bulaşıcı hastalıkların yayılışında özellikle
kan emen böcek türlerinin önemli rolleri
bulunduğunu söyleyen Doç. Dr. Şirin, vektör diye
tanımlanan türlerin pek çok patojen taşıdığını belirterek,
“Son yıllarda ülkemizde de adını sıkça duymaya
başladığımız Asya Kaplan Sivrisineğinin Zika
virüsü, Sarıhumma, Deng humması, Chikungunya
ateşi gibi hastalıkların etmenlerini taşıdığı biliniyor.
Güneydoğu Asya kökenli bu istilacı türün tüm
dünyada yayılış alanını hızla genişlettiği görülüyor.
Ülkemizde 2011 yılında ilk kez Trakya sınırında
görülen bu sivrisinek bugün neredeyse tüm Karadeniz
Bölgesi’nde yayılış gösteriyor. Asya kaplan
sivrisineği nüfusunun ülkemizde mutlaka izlenmesi
ve mücadele eylem planlarının hazırlanması
gerekiyor” dedi. Yakın zamanda Türkiye’nin
çeşitli akarsu havzalarındaki olağan dışı
rejim değişiklikleri nedeniyle salgın halinde
çoğalan, insan ve çiftlik hayvanlarından kan
emerek problem oluşturan Simulium türlerine
de dikkat edilmesi gerektiğini belirten
Doç. Dr. Şirin, “Anadolu’da bu sinek türlerine
‘üvez’ veya ‘tatarcık’ gibi değişik isimler
veriliyor. 2006-2008 yılları arasında
Kapodokya Bölgesi’nde milyonlarca bireyden
oluşan Simulium sürülerinin neden
olduğu problemlerden iki milyondan fazla
yerli ve yabancı turistin etkilendiği, 60 bin
civarı çiftlik hayvanının sineklerin
saldırısına maruz kaldığı biliniyor. Sinek
salgını nedeniyle turizmin sekteye
uğraması, hayvansal üretimde verimin
düşmesi ve mücadele için yapılan harcamalar ile
oluşan ekonomik kayıplar yaklaşık 5,5 milyon
dolar. Böceklerin yaşamımız üzerine etkileri ile ilgili
örnekleri çoğaltmak mümkün” diye konuştu.
“Türkiye’deki böceklerin yalızca yüzde 30-
35’i keşfedildi”
Anadolu’da böceklerin on binlerce türünün
yaşadığını, çekirgeler ve kelebekler gibi bazı böcek
gruplarında Anadolu’ya özgü endemik tür sayısının
çok fazla olduğunu söyleyen Doç. Dr. Şirin, son
yıllarda Türkiye’de yaşayan böcek türleri üzerine
yapılan çalışmaların arttığını, ancak bunun yeterli
olmadığını kaydetti. Türkiye’deki böcek varlığının
henüz yüzde 30-35’inin keşfedilmiş olduğunu belirterek,
“İnsan ve hayvan sağlığı açısından önemi
olan ve ekonomik değer potansiyeli olan türler
başta olmak üzere yaşamı paylaştığımız böcekler
ile ilgili fazlasını öğrenmeye ihtiyacımız var” diye
ekledi.
9
KUMANYAYA EKLENEN
KİTAP ve TOHUM
SAÇAN ADAM
Orbay ÖZGÜR
Emekli Yargıç)
veliorbayozgur@hotmail.com
Anadolumuz insanı bizler, yüzyıllar
değil; binlerce yıldır, en azından
M.Ö. 10 000. yıldan beri
aydınlanmacıyız. Okuruz. ''İnsana'' yöneliriz.
Toprağımız altından çıkan müzemize
alınabilen (veya alınamayan) bir yapıt
gördüğümüzde, hele hele bir Alman, İngiliz
ya da ABD. Müzelerinde gördüğümüzde
ağlarız, içlenir, duygulanırız. Bu yapıtta
geleceği görürüz.
''...ne olursan ol, gel...'' deriz. ''kendini bil...''
deriz. ''oku'' deriz. ''...savaş bir cinayettir...''
ve ''...size ölmeyi emrediyorum.'' deriz.
''...yüksek insanlık
ülküsünü görüyorum.''
deriz. Ülkemiz için karşı
karşıya kalıp, zamanın
sömürgen (emperyalistlerince)
savaştırıldığımız
askerin anasına:
''...dindir gözyaşlarını,
oğlun Mehmetçikle
koyun koyuna, kara
toprağın bağrında ve
fakat ortak insanlık
ülküsü beynimizdedüşüncelerimizde
birlikte
yatmaktadırlar...''
deriz. ''...elimde olsa
dünyanın tüm
okullarına insanın
insanı sömürmemesi
adlı bir ders
koyardım...'' deriz.
‘‘Sırat kıldan incedir,
kılıçtan keskincedir.
Varıp anın üstünde evler yapasım gelir.’’,
‘‘Kamu alem birdir bize’’.deriz. ‘‘İncitmeyin
fukarayı, fakiri’’deriz. El emeği, göz nuru
özetle alın teriyle yaşar-yaşatırız.
''Sözde soykırım anma günleri'' değil, ''yurtta
barış dünyada barış'' deriz. 15 Mayıs
1919’da insanlık dışı tüm eylem ve
duyguları henüz 10 yaşındayken
yaşayıp(emekli öğretmen Cemile AYTAÇ); 9
Eylül 1922’de bütün Batı Anadolu köy-kentlerini
ve özel olarak İzmir’i yakıp-yıkarak
kaçtıkları sırada, Basmane Garı’nın arkasına
bıraktıkları yaralı askerlerin ‘‘Nepo, nepo,
nepo’’ diye inlemelerine yanındaki yaştaşı
Müzeyyen ile birlikte ‘‘Su’’ taşır, göğüs ceplerinden
çıkardıkları eş ve çocuklarının
fotoğraflarına birlikte içlenir ‘‘Savaş ne
kötü’’deriz. ''Yüksek insanlık ülküsünü'' başta
10
Avrupa ve ABD. Olmak üzere hemen herkese
muştularız. İşaret eder somutlaştırarak gösteririz.
Bu nedenledir ki boğaz boğaza
gırtlaklaşırıldığımız, mal-can, insanlık için
''kötü'' ne varsa birbirimize
yoğunlaştırıldığımız Yunan halkının temsilcisi-yöneticilerinin
saygın-kadirbilir, yüksek
insanlık duygularıyla Nobel Barış Ödülüne
öneriliriz.
Yine dünyada eşi-örneği
görülmeyen hassaslıkta, bir uluslararası
yargı organının (Lahey Uluslararası Sürekli
Adalet Divanı’nın) Lotus-Bozkurt davasını
karara bağlayıp-kesinleşmesinden sonra,
‘‘İnsanlık ülküsü’’ adına olduğunu benimseyip-içselleştirdiğimiz
nitelikte, davasını
gördüğü bir devletin başkanına ‘‘İnsan
Atatürk’e’’ bir heykel-ödül, anı vermesine,
takdir etmesine muhatap oluruz. İnsanlık
ülküsü adına onur duyarak yüz yıla yakın
süre sonra bile onurun yanında
sorumluluğumuzun da bilincinde olarak
yaşar, yaşatırız.
Savaştırıldığımız yaralı Anzak askerini,
metre karesine binlerce düşen kurşun
yağmuru altında, keza yakın zamana,1940’li
yıllara kadar güneşin en etkili olduğu gün ve
saatlerde hâlâ kokusu hissedilen, düğüne
gidermişcesine kınalanarak gönderilen
Mehmetçiğin kanlarıyla sulanarak
yoğrulmuş topraklarda; siperimize getirir,
yarasını sarar, suyumuzu paylaşırız.
Örneklemeye gerek yok. En son 2022
yılında Anzak torunları Avustralya’lı,
akademik başarı gösteren üniversite
öğrencilerine, ''Atatürk Bursu'' verilmesine
destek oluruz. Elbette Başbakan Scott MOR-
RİSON'un güzel duygularıyla ''...iki ülke
arasında savaş alanında kurulan ve barış
zamanı ilerleyen dostluğun bir simgesini...''
birlikte somutlaştırır, ''Yüce İnsanlık
Ülküsüne'' birlikte katkıda bulunuruz.
Kimsenin dinine-mezhebine, boyuna-posuna,
rengine-diline, ırkına-kökenine bakmadan
daha 1907 yılında beynimizde,
düşünce ile bilincimizde
belirlediğimiz ''Ulusal
Ant'' sınırları içinde
yaşayan ulusuz biz. Binlerce
yıldır, ''Bin Tanrılı'',
''Akdenize bir kısrak
başı gibi uzanan'' bu
topraklar üzerinde
yaşayanız. En son
Türkiye Cumhuriyetini
kuran Türkiye Halkı,
Türk Ulusuyuz.
İşte bu nedenlerle
aydınlanmacıyız.
Batının yüzlerce yılda
elde edebildiğini sandığı
(Avrupa ortaçağında
yaşanılanları
öğrenebilenlerin insan
olmaktan utanası gelir)
aydınlanmayı biz, binlerce
yıldır yaşamamız
bir yana; son olarak
yüzyılın hazırlıklarıyla ‘‘köleliğin
kaldırılması’’ ve ‘‘Tek Dişi Kalmış’’
‘‘medeniyetlerinin uygulanması amacıyla gizlenen
Avrupa Sömürgeciliğinin’’ Kongo’da
‘‘…ebebeynleri kauçuk ve fildişi kotasını
dolduramadığı çocukların kesilen el ve
ayaklarının kurutulup gönderildiği yıllarda…’’
1918-1938’de somutlaştırdık. Dosta
düşmana gösterip, elle tutulup-gözle görülür
biçime soktuk.
Kuşkusuz insana en yaraşır demokrasiyicumhuriyeti
kurduk.
Aydınlanma dönemimizin en somut adı olan
''Atatürk-Türk Devriminin'' (esasen İnsanlık
Ülküsü Devrimidir) 1938’den sonra hızını
azaltıp, 4 mart 1939’da Dolmabahçe'de
1700 çağrılı, önceki dönemlerin küskün,
siyaset dışı kalmış ya da bırakılanların
katıldığı toplantı ve bilinenlerin aday gösterilip
26 mart 1939’da yapılan genel seçimleri
takiben, giderek durup ve ne yazık ki gerilemeye
başlaması üzerine; karamsar duygudüşüncelerin
yoğunlaşması ayrıca karşı
düşünce ve devrimin yarışıp-tartışılması elbette
toplumsal tarihin dönen çarkına uygundur.
Ancak ''Tüm çiçekler koparılsa da bahar, yine
gelecektir.'' Bahar yeniliktir, güzelliktir,
olumluluktur, mutluluktur insanoğlu için.
Bahar aydınlanmadır.
Aydınlanmanın, 85 milyon insanın yaşadığı
ülkede nereden bakılsa 20 milyon ''denetmeni-koruyucusu,
geliştiricisi-ilerleticisi''
vardır. Bu nedenle güçlüdür, dayanıklıdır.
Aydınlanmanın 20 milyon ''denetmeni'';
akla-bilime, mantığa, vicdana özetle insanainsanlığa
aykırı herhangi bir olumsuzluğun,
kötülüğün, yolsuzluğun, yoksunluğun ve cehaletin
değil yaşanılması, aklın ucundan bile
geçirilmemesinin güvencesidir.
20 milyon denetçi, koruyucu, geliştirici,
toplumsal tarih tekerleğinin (her biri birer
promete benzeri) ilerleticisi... Hangi yolsuzluk,
güzelsizlik, yanlışlık, olumsuzluk,
kötülük, insan olanı şaşkına çeviren
anlamsızlık yer bulabilir 85 milyonlu
toplumda?
Salgının somutlaştırdığı reşit olmayan (18
yaş altı) ve (65 yaş üstü) yaşlıyı hem
güvendiğim hem de türlü nedenlerle dışında
tutup (biraz genişleterek) geriye kalan 40
milyon nüfusun, yarısının eğitilmiş,
olgunlaşıp-yetkinleştirilmiş, ''insanlık tarihi
boyunca edinilen birikimlerle donanmış''
denetmen olduğunu düşünebiliyor
musunuz? İki kişiden biri saf, tertemiz,
güçlü, olumlu, akıl-bilimi önder ve hedef
belirlemiş, ''insan ve vicdan'' kavramıyla
yoğrulup, çağın ve geleceğin bilincine
ermiş...
Sözü aydınlanmacı eğitime, aradan geçen 81
yıla karşın eskiletilemeyen adıyla ''Köy Enstitülerine''
getirmek istiyorum.
Akla-bilime, deneye-kitaba genel anlamda
birlikte üretip, birlikte tüketmeye dayanan
bir eğitim anlayışıdır bilindiği gibi. ''vicdana
ve insana'' dayanır. Aydınlanmacı eğitim
anlayışında asker, polis, zabıta, bekçi,
müfettiş, gözetici, izleyici, hesap sorucu özetle
adeta ''mahkeme'' yoktur. Vicdanda
değerlendirilip-irdelenen ve akıl-bilime
dayanan ''insana güven'' vardır.
Aydınlanmacı eğitimdeki öğrenci; iş ve üretim
yaparken öğrenir. Dinlenme anında kitap
okur. Kitap, ekmek, emek, kağıt, alınteri ve
paylaşma kutsaldır O'nun düşüncelerinde.
Toprağı karar, taşı yontar, insanı biçimlendirir
(olgunlaştırır-yetkinleştirir), geleceği
kurgular ve yaratır. Üretir, haksızlık yapmadan
paylaşır. Hep birlikte.
Önünü aydınlatan, çok uzakları-ilerileri
gösteren (tıpkı atatürk'ün 1900 lerde
yüzyıllar sonrasını görebildiği gibi), geçmişin
aydınlığında geleceği ilmek ilmek örgüleyen;
içini-dışını ısıtan, ''insan'' kavramının en
önemli unsuru olan ''kitaptır'' aydınlanmacı
için. Kitap, köy enstitülü için eğitimin
özüdür. Güneş kadar büyüyecek ışık
sızmasıdır. İnsanın ve elbette doğayı ele
geçirme yarışında en önde koşan
''insanlığın'' belleğidir. ‘‘Binlerce, yüzlerce yıl
önce yaşamış bir zeka ile birlikte
yaşamaktır.’’
Hemen çoğumuzun bildiğini sandığım anıyı
yinelemek istiyorum;
Biri ölüm döşeğinde (nitekim, ertesi gün
ölmüştür) sonraki yıllarda ve günümüzde
Rus klasiği olan iki yazardan (isimlerini
anımsayamadığım için üzgün ve utanç
içindeyim) hasta olanı biraz da sitemli
şekilde:
''...boyumuzdan büyük kitaplar yazdık. Şimdi
gidiyoruz. Ne yazık ki toplum-insan
gelişmesine, yetkinleşmesine bir katkıda
bulunamadık, yararımız olmadı...'' sözleri üzerine,
öteki;
''...öyle deme, yeryüzünde yoksulluk, yoksunluk
ve cehalet kalkmadıkça kitaplar
insanlaşmaya katkıda bulunacaklardır...'' der.
J.Meslier (1664-1729) isimli yazar, cehaleti
''sağduyu-tanrısızlığın ilmihali'' adıyla Türkçeye
çevrilen kitabında: ''...cehalet, rahiplere
ve insan türünden ezicilerine yararlıysa da
toplum için çok zararlıdır. Aydınlık kültürden
yoksun olan insan, muhakeme yeteneğini
kullanamaz. Muhakeme ve kültürden de
yoksun olan kimse ise her an cinayete
sürüklenen bir vahşidir...'' diye
tanımlamaktadır.
Yine, Namık Kemal'imizin gözlerini yumduğu
anda elinde bulunan, okumakta olduğu ve
parmağı sayfalar içindeki Sefiller romanının
yazarı Victor HUGO, kitabın ön sözünde;
''...erkeğin yoksulluk yüzünden alçalması,
kadının açlık yüzünden düşkünleşmesi,
çocuğun cehalet yüzünden yeteneklerini
geliştirememesi sorunları çözülmedikçe bu
gibi kitaplar faydasız olmayacaktır...'' demektedir.
İşte bu yüzden kitaba değer verir
aydınlanmacı eğitim anlayışının
sembolleştirdiği köy enstitüsü öğrencileri,
öğretmenleri. Okumak gereksinimi
(neredeyse) içgüdüdür O'nlar için. Beyin
açlığını mutlak suretle kitapla, okumakla,
yazıp-paylaşmakla giderirler.
Öncü olan İ.Hakkı TONGUÇ da bir
konuşmasında benzer duyguları açıklar:
''...genç kuşaklar; bilim, sanat ve teknikle ilgili
değer taşıyan yapıtları anlamlarını iyice
kavrayana kadar okumalıdır. Aydınları
serbest okuma alışkanlığı kazanamayan
toplumlarda, düşündüğünü yazan,
düşüncesini açıklayan insan da pek az olur.
Ortam, demogoglara kalır. ''
M.Asaf AKTAN ''Canlandırıcı Eğitim Yolunda''
isimli kitabının ''Savaştepe Köy Enstitüsü ile
İlgili Anı'' bölümünde şöyle dile getirir bu
içgüdü benzerini:
''İsmet Paşa Savaştepe'ye gelmişti. Kendisini
tuğla ocağına götürüyorduk. Yolda giderken
tepede şimdi hatırlıyorum, Pamukçu'dan
Hatice KOLUKISA o gün galiba kümes nöbetindeydi.
O'nu çağırdı. Geldi.
''Ne var torbanda?'' dedi.
O da:
''Torbamda peynirim var, ekmeğim, köftem
var.'' dedi.
İnönü:
''Başka? Bakayım.'' dedi.
Bir de torbadan Sofokles'in Antigone kitabı
çıktı. İsmet Paşa Antigone kitabını görür
görmez gözleri yaşardı ve yanındaki Genel
Kurmay Başkanı N.Gürman Paşa'ya;
''Paşam görüyorsunuz. Bu klasikler daha
yeni çıktı. Ankara'da bile okunmuyor. Benim
çocuklarım Antigone'yi okuyorlar. Köylümüz,
şehirlimiz, erimiz, generalimiz kumanyasına
ne zaman kitabı da ekleyecek duruma
gelirse, o gün Türkiye gerçekten kurtulmuş
demektir.'' dedi.
Hatice: '' Efendim, yalnız ben değil, tüm okul
okuyor.'' cevabını verdi.
İsmet İnönü:
''Geriye doğru gerildi. Başını sallayıp,
gülümsedi...''
Anıların canlandırdıkları, geçmişte
yaşanılanlar ve özellikle anıtlar (yontular)
somutlaşan, elle tutulup gözle görülen
düşüncelerdir. Bu yüzdendir ki çağdaş
toplumlar en önde tutarlar sanatı, kitap ile
anıtı. Yüzlerce, binlerce yılda, sayfada, gösterimde
sözle anlatılamayacak bir duygudüşünce;
küçük, gözle görülüp elle yoklanabilen
bir yontuyla, resimle, müzikle, şiirle,
marşla, türküyle, öykü-masalla, ninniyle
aktarılabilir şimdiki ve gelecekteki topluma.
Nitekim;
‘‘Anadolu Ermişi’’Sebahattin EYÜBOĞLU'nun
11
öneri-isteği ve İ.Hakkı TONGUÇ'un onayı ile
zamanın usta yontucusu Nusret SUMAN, işbu
eğitim anlayışını bir anıtla somutlaştırır. 25
m. yüksekliğinde 22/22 m. Taban oturumuyla
demir iskeleti ve betonlanması
tamamlanır. DEV BİR ADAM Anıtıdır bu. Sol
elinde bir tohum çanağı, sağ eliyle tohum
saçıyordu. Anıtın içi MÜZE ve KİTAPLIK
olarak öngörülmüştü.
Tonguç'un genel müdürlükten ayrılmasından
hemen sonra, yedi coğrafi bölgemize
serpilmiş üçerden 21 köy enstitüsü ile
aydınlanma uğraş ve hedefinin ''Beyin
Adayı'' Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitünün
önü ve yolunda yerleştirilen çoğu anıtlar
gibi bu yontu da zamanın ilgililerinin
buyruklarıyla yok edildi. Hürrem ARMAN'ın
anlatımıyla ''...heykellere ilk saldırı budur.''
Sonrası ise bilinen gerçek.
Ancak zaman ve toplumsal tarih kendi doğal
yolunda ilerliyor. Örnek olması bakımından
bir Büyükşehir Belediye Başkanımız (Sayın
T.SOYER) köy enstitülerinin
''Tohum Saçan Adamını''
anımsatırcasına, ‘‘Başka bir
tarım mümkün’’ ve ‘‘500
öğrenci kapasiteli tarım lisesi
ile Tarım Teknolojileri Üniversitesinin
temelini atıyoruz.’’
diyerek, (nitekim Büyükşehir
Belediye Meclis’ince Kasım ayı
son toplantısında 10 dönümlük
yer tahsisi yapılmıştır) sağ
elindeki yerli tohumları
toprakla buluştururken, henüz
sadece birkaç yıllık çabasının
bile somut sonuçlar verdiğini
her gün iletişim araçlarında ve
özellikle bilgisunar sitelerinde
görüyor, duyuyor okuyoruz.
Keza aynı anlayışın somut
görünümü olan; akıl-bilime
dayanan düşünce ve
uygulamalarıyla ''Bilgi
Teknisyeni'' değil, gerçek bir
aydın-aydınlanmacı, Fransızların ‘‘erudit’’
dedikleri türden ''Profesör'' olan bir
Büyükşehir Başkanımız da (Sayın
Y.BÜYÜKERŞEN) farklı, iktidardaki siyasi
partili başkan tarafından bile örnek alınıpgösterilebildiği
gibi; köy enstitülerinin en
ilk-temel topraklarından olan Anadolu
şehrinde; sanki Ankara, İstanbul, İzmir
gibiymişcesine, işin anlamlısı ve güzeli ise;
''yeryüzünde gençlerin kanlarıyla kurulan ilk
ve tek tiyatro'' olan ''Akademi Tiyatrosunu'',
Türk Devrim Ocakları Eskişehir Şubesi
Başkanı olduğu sırada, ‘‘Tiyatro okuldur’’
düşüncesiyle kendisinin ve akademi
öğrencisi arkadaşlarının ''...biz savaşta ülke
için, toprağın vatanlaşması için kanımızı
dökerken, barışta da ülkenin aydınlanması,
kültürel kalkınması için kanımızı veririz...''
diyerek, o günlerde halkı teşvik için 350 liraya
kan bağışı kabul olunan devlet hastahanesindeki
kampanyaya katılıp, mililitre
mililitre kanlarıyla kurup; yıllar içinde nazlı
bir fidan gibi büyütüp-olgunlaştırdığı,
Büyükşehir Başkanı olur olmaz da bu kök
üzerine yetkinleştirdiği ''Büyükşehir Tiyatrosunun''
20. Kuruluş yılını geçen aylarda
onurla kutlanılmasına vesile olmaktadır.
Sonuç olarak; ülkemizde ve tüm dünyada
akıl-bilim önderliğinde çağdaş insan ve
12
toplu yaşama anlayışını benimseyen
herkesin işaret ettiği gibi; aydınlanmacı
eğitim anlayışının en somut görünümü olan
''kitap ve ekmeğin'' , ''üretim ve paylaşımın''
el emeği, göz- nuru, alınteriyle yoğrulmasını
gösteren, Tohum Saçan Adam ve Savaştepe
Anısından yola çıkarak:
Yıllardır yoğun, fedakarca içten uğraşılarını
bildiğim Yeni Kuşak Köy Ens.Derneği Genel
Başkanı Sayın Prof. Dr.Kemal KOCABAŞ;
Çok önceleri ''Çiftelerde Köy Enstitüsü
Müzesi'' önereni olduğunu, yer bulunması
halinde ''kumanyasına kitabı ekleyen Hatice
KOLUKISALARIN'' anıtının da yapılması
yönünde öneri ve düşüncelerini bildiğim
Sayın Prof.Dr.Y.BÜYÜKERŞEN;
Seçimler öncesi hedefleriyle, sonrasında
anlayış ve uygulamalarıyla destek ve ilgilerini
hepimizin bildiği gerek ‘‘Umudun şehri
ve tüm dünyaya kültür tohumları
serpeceğiz.’’diyen İzmir Büyükşehir
Belediyesi Başkanı Sayın Tunç SOYER gerek
ilçe belediyesi başkanlığından beri ilgi ve
anlayışını bilip gördüğümüz İstanbul
Büyükşehir Belediyesi Başkanı Sayın Ekrem
İMAMOĞLU gerekse ‘‘…umutların gömülü
olduğu yer…’’ Hasanoğlan uğraşısını
bildiğimiz ve ‘‘Kimse benden ihale
isteyemiyor’’ diyebilen, ‘‘2023 Cumhuriyetin
100.Yılı Anıtı Yarışması’’ düzenleyen Ankara
Büyükşehir Belediyesi Başkanımız Sayın
Mansur YAVAŞ ve hangi siyasi partiden
seçilmiş olursa olsunlar tüm büyükşehir
belediyesi başkanlarımız, başta (temsili anlamda
örnek ve öncü ) olmak üzere;
Geçmişiyle onur duymakla kalmayıp;
geleceğin güzel günlerini muştulama sevinci
ve sorumluluğunu hisseden herkese öneriyor,
arz ve talep ediyorum.
Ancak, yüzyılımızda toplumsal tarihin
çarkları çok daha hızlı dönüyor. ''Zaman da''
paha biçilmez değerlerden biridir elbette. Bu
nedenle öncelik ve ivedilikle, adı ne olursa
olsun, örneğin:''...güvenli, düzenli ve
aydınlık...Çocukları ve gençleri kucaklayarak
geleceğe uzanan...Kurucusu, eski Belediye
Başkanımız Behcet UZ'un dileğiyle HALK
ÜNİVERSİTESİ olarak düşünülen'' Kültürpark
veya adının Menderes Çayında balık tutan,
dikili büstüyle hala yaşayan öncü Anadolu
aydınlanmacılarımızdan HOMEROS olmasını
umut edip, dileğim İzmir Tarım Teknolojileri
Üniversitesine ayrılan bahçeye ya da gelecek
kuşakların ''İnsanlık Ülküsü Parkı'' adıyla
benimseyeceklerini umduğum bir parka,
kamu alanına; İ.İnönü'nün işaret ettiği
anıdan esinlenerek yontulan, ülkemiz ve
tüm ulusların ''kumanyalarına kitap ekleyen
Haticelerinin'' somutlaştırıldığı bir anıt ile;
Parkın devamında S.Eyüboğlu ve N.Suman
başta olmak üzere, değerli geçmişin anı ve
1918-1938 'e olan vefa, onur duygu ve
sorumluluğumuzun bir göstergesi-saygısı
olarak 25 m. Yüksekliğinde 22/22 m. taban
oturumunda, içi köy enstitüleri müzesi ve
kitaplık olan anıtın üretilmesi, böylece:
20 milyon donanımlı, eğitilmiş, olgun ve
yetkin, yüksek insanlık ülküsüyle hemhalbütünleşmiş
ve hiçbir gideri olmayan, ücret
ödenmeyen ''denetçiye'' kavuşmuş 85 milyonluk
toplumun mutlu, refah içinde, dünya
mutluluk sıralamasında arkalarda değil
(2021 yılı itibariyle Finlandiya'nın 1. olduğu
149 ülke içinde Türkiye'miz ne
yazık ki 104. Sıradadır), en önlerde
yer alan, çağdaş uygarlık
düzeyinin üstünde özetle;
''Dünya cennetini'' kuran
toplum hedefine küçük bir
damla, küçük bir ışık sızması,
emek ve giderek büyüyecek
alınteri damlacığı olması
umudumdur.
Bu durumun, küçücük dahi olsa
(örneğin; İsmet İnönü’nün
THK’daki 40 para=1 Kuruşluk
yitiği buldurması gibi) hiçbir
istisnanın, olumsuzluğun,
hesapsız-kitapsızlığın,
anlaşılamamazlığın; akıl-bilim
ve vicdan dışılığın olağana,
kural tanımamazlığa
dönüşmemesinin güvencesine
ulaşılmasında, önemli bir katkı
olacağını düşünüyorum.
Bu nedenle, örnek-öncü diye
tanımlayabileceğimiz adı geçenlerden arz ve
talep ediyoruz. Unutulmasın ki
M.K.Atatürk'ü, yüzyılın başında Anadoluya
yönelip 16 mayıs 1919’da aranan, denetlenen
ve giderek izlenen Bandırma vapuruna
yüklediği ''bilinç ve düşüncelerini'', 19 mayıs
ve sonraki 1938’e kadar geçen süre içinde
anlayan, nereden bakılsa 1000 kişiyi
geçmezdi.(Kasım 1918’de Şişli’deki evinde
görüşme yaptığı gazeteci Refi Cevad
ULUNAY’ın tespiti ile ‘‘…o tarihte bir kişiydi…
’’) Ancak şimdi; Aziz Sancar’ın anlatımıyla ‘‘…
yaşadığımız ülkede Atatürk’ü tanımayan bir
kişi varsa, görevimizi yapmıyoruz demektir…
’’ diye düşünüyoruz.
Ne var ki bilindiği üzere işbu öncü-önderler
insanlığın geleceğine, sadece ''Türk Devrimi-
Atatürk Devrimi'' değil kanaatimce, ''İNSAN-
LIK ÜLKÜSÜ DEVRİMİ'' yaratmışlardır.
Yaratılan bu ''İnsanlık Ülküsü Devrimine'' bir
damla bile olsa ''alınteri akıtmak onurunu
taşımak'' başta, yukarıda isimlerini saygıyla,
övünçle, gurur ve güvenle anımsattığım
seçilmiş başkanlarımız olmak üzere; kendini
gelecek kuşaklara borçlu hisseden herkesin,
hepimizin (benim gibi sadece ''korkuluk'' olabilenler
dahil) hem borcu hem de geleceğe
ve kendi çocuklarına bırakabilecekleri çok
değerli hak ve miraslarıdır.
Bilgisayar korsanlarının
parolaları çalmak için
kullandığı 5 yöntem
Parola kavramı yüzyıllardır hayatımızda ve parolaların
bilgi işlem dünyasına girişi birçoğumuzun
hatırlayabileceğinden bile eskiye dayanıyor. Ortalama bir
kişinin hatırlaması gereken 100 giriş bilgisi olduğu ve bu
sayının gittikçe arttığı bir çağda yaşıyoruz. Birçok kişi,
kendilerine kolaylık olsun diye, kısa yolları tercih ediyor
ve sonucunda da güvenlikle ilgili sorunlar ortaya çıkıyor.
Bir siber suçlu ile kişisel ve finansal bilgileriniz arasındaki
tek şeyin parola olduğunu düşünürsek, sahtekarların giriş
bilgilerini çalmaya veya kırmaya neden bu kadar istekli
olduğunu anlayabiliriz. Parolalar dijital dünyanın sanal
anahtarlarıdır. Online bankacılığa, e-posta ve sosyal medya
hizmetlerine, Netflix hesaplarına ve bulut depolamasında
bulunan tüm verilere erişim sağlar.
Giriş bilgilerine sahip olan bilgisayar korsanları
neler yapabilir:
• Kişisel kimlik bilgilerini çalmak ve bu bilgileri başka
suçlulara satmak
• Hesabın kendisine erişim sağlama olanağını başkalarına
satmak. Karanlık ağdaki suçlu sitelerinde bu kimlik bilgileriyle
ticaret yapılır. Bu bilgileri alan kötü niyetli kişiler,
ücretsiz taksi yolculuklarından ve video yayınlarından ele
geçirilen uçuş mili hesaplarıyla indirimli seyahatlere kadar
her şeye erişim sağlayabilir.
• Aynı parolayı kullandığınız diğer hesaplara giriş yapmak
için parolaları kullanmak.
• Bilgisayar korsanları parolaları nasıl çalıyor?
1. Kimlik avı ve sosyal mühendislik
İnsan, hata yapabilen ve tahmin edilebilir bir varlıktır.
Ayrıca, acele etmemiz istendiğinde yanlış kararlar vermeye
de eğilimliyiz. Siber suçlular, sosyal mühendislik
yoluyla bu zayıflıklarımızdan faydalanırlar. Sosyal
mühendislik, yapmamamız gereken bir şeyi yapmamız için
tasarlanan psikolojik bir kandırmadır. Kimlik avı büyük ihtimalle
bunun en bilinen örneğidir. Kimlik avında bilgisayar
korsanları arkadaş, aile ve iş ilişkiniz bulunan şirketler
gibi gerçek kişilerin kimliğine bürünür. Size gelen e-posta
veya mesaj gerçek gibi görünür, ancak e-postada veya
mesajda kötü amaçlı bir bağlantı ya da ek bulunur. Bu
bağlantıya veya eke tıkladığınızda kötü amaçlı bir yazılım
indirirsiniz ya da kişisel bilgilerinizi girmeniz gereken bir
sayfaya yönlendirilirsiniz. Burada açıkladığımız üzere
kimlik avı saldırısıyla ilgili işaretleri fark etmenin birçok
yolu vardır. Dolandırıcılar, kurbanlarının giriş bilgilerini ve
diğer kişisel bilgilerini ele geçirmek için doğrudan telefonla
arayarak, genellikle teknik destek ekibi mühendisi gibi
davranır. Bu tekniğe “sesli kimlik hırsızlığı” (ses tabanlı
kimlik hırsızlığı) denir.
2.Kötü amaçlı yazılımlar
Parolalarınızı ele geçirmek için kullanılan popüler yollardan
biri de kötü amaçlı yazılımlardır. Kimlik avı e-postaları,
bu türdeki saldırılar arasında başlıca vektördür. Kötü
amaçlı çevrimiçi bir reklama (zararlı reklam) tıklayarak
veya güvenliği ihlal edilmiş bir web sitesini ziyaret ederek
(istemeden indirme) kurban durumuna düşebilirsiniz. ESET
Siber güvenlik şirketi ESET, bilgisayar
korsanlarının parolaları çalmak için
kullandığı yöntemleri inceleyerek
yapılması ve yapılmaması gerekenler
ile ilgili bilgilendirmede bulundu.
araştırmacısı Lukas Stefanko tarafından birçok kez
gösterildiği üzere kötü amaçlı yazılımlar, sıklıkla üçüncü
taraf uygulama mağazalarında bulunan ve gerçek gözüken
bir telefon uygulamasında gizlenmiş bile olabilir.
Bilgi çalmak için kullanılan çeşitli türlerde kötü amaçlı
yazılım bulunur, ancak en yaygın olanlarından bazıları
bastığınız tuşları kaydetmek veya cihazınızın ekran görüntüsünü
alarak, bu görüntüyü saldırganlara göndermek
üzere tasarlanır.
3. Deneme yanılma saldırıları
Ortalama bir kişinin bilmesi gereken ortalama parola sayısı
2020 yılında %25’lik bir artış gösterdi. Bunun sonucunda
birçoğumuz hatırlaması kolay parolalar seçip bunları birden
çok sitede kullanıyoruz. Ancak bu durum deneme
yanılma saldırısı denilen teknikler için
kapıları aralayabilir. Bunlardan
en yaygın olanlarından biri
kimlik hırsızlığıdır. Bu
teknikte saldırganlar,
daha önce ele
geçirilmiş büyük
hacimli
kullanıcı/parola
kombinasyonlarını
otomatik bir yazılıma
yükler. Daha sonra bu
araç, kombinasyonları birçok
sitede deneyerek eşleşme bulmaya
çalışır. Bu sayede korsanlar
yalnızca bir parola ile birçok hesabınızı ele geçirebilir. Bir
hesaplamaya göre geçtiğimiz yıl dünya genelinde bu
şekilde 193 milyar deneme olduğu hesaplandı. Geçtiğimiz
günlerde bu teknikle ilgili olarak Kanada hükümeti kurban
durumuna düştü. Diğer bir deneme yanılma tekniği ise
parola püskürtmedir. Bu teknikte korsanlar, yaygın olarak
kullanılan parolaları deneyerek sizin hesabınızın parolasını
kırmak için otomatik bir yazılım kullanır.
4.Tahmin
Deneme yanılma yoluyla parolanızı ele geçirmek için
otomatik araçlara sahip olmalarına rağmen, bilgisayar
korsanları bazen bu araçlara ihtiyaç duymadan, deneme
yanılma saldırılarında kullanılan daha sistematik
yaklaşımın tam tersine yalnızca basit bir tahminle
parolanızı ele geçirebilir. 2020 yılındaki en çok kullanılan
parola “123456” idi, ikinci sırada ise “123456789” geliyordu.
En çok kullanılan parolalar arasında dördüncü sırada
ise “parola” kelimesi yer alıyordu. Birçok kişi gibi birden
çok hesapta aynı parolayı kullanıyor veya benzer bir
parola belirliyorsanız saldırganların işini kolaylaştırıyor,
kimlik hırsızlığı ve dolandırıcılık ile ilgili riskinizi
artırıyorsunuz demektir.
5. Omuz üzerinden sinsice izleme
Şu ana kadar incelediğimiz parola ihlalleri sanal ortamda
uygulanan yöntemlerdi. Ancak kısıtlamaların azalması ve
birçok çalışanın ofiste çalışmaya yeniden başlamasıyla birlikte,
denenmiş ve işe yaradığı onaylanmış bazı dinleme
tekniklerinin de risk oluşturduğunu hatırlatmakta fayda
var. Omuz üzerinden sinsice izlemenin hala risk
oluşturmasının tek nedeni bu değildir. Geçtiğimiz günlerde
ESET çalışanı Jake Moore, basit bir teknik kullanarak
birinin Snapchat hesabını ele geçirmenin ne kadar kolay
olduğunu göstermek için bir deney yaptı. Bu saldırının Wi-
Fi üzerinden dinleme yöntemiyle gerçekleştirildiği ve
“bağlantıyı izinsiz izleme” olarak bilinen yüksek teknoloji
versiyonunda, herkese açık Wi-Fi bağlantılarını izleyen korsanlar
aynı ağa bağlı olduğunuz süre içerisinde girdiğiniz
parolanızı çalar. Her iki teknik de yıllardır kullanıyor ve
tehdit oluşturmaya devam ediyor.
Giriş bilgilerinizi nasıl koruyabilirsiniz?
Bu teknikleri engellemek için birçok şey yapabilirsiniz.
Parolanıza ikinci bir kimlik
doğrulama ekleyebilirsiniz, parolalarınızı
daha etkili bir şekilde yönetebilirsiniz
veya saldırı gerçekleşmeden önce
hırsızı durdurmaya yönelik adımlar
atabilirsiniz. ESET uzmanları bilgilerinizi
korumak için yapabileceklerinizi
şu şekilde özetliyor;
• Bankacılık, e-posta ve sosyal
medya hesaplarınız başta olmak
üzere tüm çevrimiçi hesaplarınızda
yalnızca güçlü ve eşsiz parolalar veya
geçiş kodları kullanın
• Birden çok hesapta aynı giriş bilgilerini kullanmaktan
veya yaygın olarak yapılan parola hatalarından kaçının
• Tüm hesaplarınızda iki faktörlü kimlik doğrulamaya
(2FA) geçiş yapın
• Tüm siteler ve hesaplar için güçlü, benzersiz parolaları
saklayan ve bu sayede giriş yapmayı kolaylaştırıp güvenli
hale getiren bir parola yöneticisi kullanın
• Bir sağlayıcı, bilgilerinizin ihlal edildiğini size bildirir
bildirmez parolanızı değiştirin
• Giriş yapmak için yalnızca HTTPS siteler kullanın
• Doğrulanmayan e-postalardaki bağlantılara tıklamayın
veya ekleri açmayın
• Yalnızca resmi uygulama mağazalarından uygulama indirin
• Tüm cihazlarınız için saygın bir sağlayıcının güvenlik
yazılımına yatırım yapın
• Tüm işletim sistemlerinin ve uygulamaların en güncel
sürümde olduğundan emin olun
• Ortak kullanım alanlarında omuz üzerinden sinsice
izleyenlere karşı dikkatli olun
• Herkese açık Wi-Fi kullanıyorsanız asla bir hesaba giriş
yapmayın, giriş yapmanız gerekirse VPN kullanın
Önümüzdeki on yıl içerisinde parolaların tarihe karışacağı
tahmin ediliyor. Ancak parolaya alternatif yöntemler hâlâ
parolanın yerini alma konusunda zorluklarla karşılaşıyor.
Dolayısıyla bu konuda kullanıcılar inisiyatifi ele almalıdır.
Dikkatli olun ve giriş verilerinizi güvende tutun.
13
Eskişehir’de en çok Afyonkarahisarlılar ile Bilecikliler, en az Hakkarililer yaşıyor
EN FAZLA NÜFUSA SAHİP
25’NCİ ŞEHİR OLDUK
Ankara’da 46.406, İstanbul’da 56.920, İzmir’de ise 27.349 Eskişehirli var.
İstatistiklerle Eskişehir nüfusunun
detayları ortaya çıktı. Eskişehir
Türkiye’nin en fazla nüfusa sahip
25. ili oldu Nüfusun büyük
çoğunluğu Odunpazarı ve Tepebaşı
ilçelerinde yaşıyor. yaşıyor
90 yaş ve üzeri nüfusun yüzde
69’unu kadınlar oluşturuyor .
Afyonkarahisarlılar, Eskişehir nüfusunun
yüzde 7’sini kapsıyor.
Sarıcakaya, 2021 yılı nüfus artış hızı
yüzde eksi 38,1 ile Türkiye
ortalamasının çok alında kaldı.
Eskişehir’de yabancı nüfus arttı ve
sayı 26 bin 362'ye ulaştı.
14
Türkiye İstatistik Kurumu’nun
(TÜİK)
açıkladığı 2021 yılı
Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi
Sonuçları'na göre
Eskişehir, Türkiye’nin en fazla
nüfusa sahip 25'inci ili oldu.
Eskişehir nüfusu 2011 yılında
781 bin 247 iken, 117 bin
122 kişi ve yüzde 15 oranında
artarak 2021 yılında 898 bin
369 oldu. 2011’de Eskişehir
nüfusu, Türkiye nüfusunun
yüzde 1,04’ünü oluştururken,
bu oran 2021’de 1,06’ya çıktı.
Eskişehir’in yüzde 88,80’i
Tepebaşı ve Odunpazarı
ilçelerinde yaşıyor
Eskişehir’in ilçelerinden en
yüksek nüfusa sahip olan 419
bin 114 kişi ile Odunpazarı
oldu. Odunpazarı’nı 378 bin
594 kişi ile Tepebaşı izlerken,
üçüncü en kalabalık ilçe ise 20
bin 217 nüfus ile Sivrihisar'ın
olduğu görüldü. En düşük nüfusa
sahip ilçeler de 2 bin 45
kişi ile Han, 3 bin 30 kişi ile
Mihalgazi ve 4 bin 611 kişi ile
Sarıcakaya olarak açıklandı.
Buna göre Eskişehir nüfusunun
yüzde 46,65’inin
Odunpazarı ilçesinde, yüzde
42,15’inin ise Tepebaşı
ilçesinde ikamet ettiği, yüzde
11,20’lik nüfusun ise geriye
kalan 12 ilçeye yayıldığı
görüldü.
En düşük nüfus artış hızı
Sarıcakaya’da görüldü
Eskişehir’de 2021 yılında yıllık nüfus
artış hızı yüzde 10,7 olarak
açıklanırken, bu oran Türkiye
genelinde ortalama yüzde 12,7
olarak seyretti. İlçelere bakıldığında
nüfus artış hızı Eskişehir’de en düşük
yüzde eksi 38,1 ile Sarıcakaya
ilçesinde, en yüksek ise yüzde 19,4
ile Tepebaşı ilçesinde görüldü.
Hane halkı küçüldü
Bir hane halkını oluşturan kişilerin
ortalama sayısını bildiren hane halkı
büyüklüğü Türkiye genelinde 3,2
olarak belirtilirken, Eskişehir’de 2,6
oldu. 2011 yılında hane halkı
büyüklüğü 3 olan kentte bu oranın
10 yılda 0,4 gerilediği gözlendi.
Kentteki nüfusun cinsiyete ve yaşa
göre dağılımı
Eskişehir’de 2021 yılında kadın nüfusu
450 bin 608, erkek nüfusu ise
447 bin 761 olarak hesaplandı. Nüfusun
yüzde 17,63’ünü 158 bin 399
kişi ile 0-14 yaş arası, yüzde
70,15’ini 630 bin 224 kişi ile 15-64
yaş arası ve yüzde 12,21’ini 109 bin
746 kişi ile 65 yaş ve üzeri
vatandaşlar oluşturdu. Şehrin 0-4
yaş arası ile en genç nüfusu, genel
nüfusun yüzde 5,37’sini
oluştururken, 90 yaş ve üzeri ile en
yaşlı nüfus ise yüzde 0,23’ünü
kapladı. Kentteki 90 yaş ve üzeri nüfusta
toplam 2 bin 149 kişinin yüzde
69’unun kadın olması dikkat çekti.
Eskişehir’in yüzde 42,5’ini yaş
bakımından bağımlı nüfusu
oluşturuyor
Şehirdeki yaş bağımlılığına
bakıldığında, çocuk bağımlılık oranı
yüzde 25,1, yaşlı bağımlılık oranı
yüzde 17,4 olmak üzere toplamda
yüzde 42,5’lik bir oran olduğu
görüldü. Bu oran, Türkiye genelinde
ise yüzde 47,4 seviyesinde.
Afyonkarahisarlılar, Eskişehir nüfusunun
yüzde 7’sini kapsıyor
İkamet edilen ile göre nüfus
kütüğüne kayıtlı olunan il istatistiklerine
bakıldığında, Eskişehir nüfusunun
yüzde 7’sini Afyonkarahisarlılar,
yüzde 3,84’ünü Bilecikliler, yüzde
2,58’ini ise Konyalılar oluşturuyor.
Aynı tabloya göre Eskişehir nüfusuna
sadece 328 Hakkâri kayıtlı olan
vatandaşlar şehrin yüzde 0,03’lük
dilimini kapsıyor. Eskişehirliler ise
Türkiye’de en çok üç büyük ilde
ikamet ediyor. Buna göre Ankara’da
yaşayan 46 bin 4,06 Eskişehirli,
başkentin yüzde 0,83’ünü
oluşturuyor. İstanbul’da 55 bin 920,
İzmir’de ise 27 bin 349 Eskişehirli
ikamet ediyor.
Eskişehir’in yabancı nüfusu 2 bin
845 kişi arttı
İllere ve cinsiyete göre yabancı nüfus
istatistiklerinde ise Eskişehir’de
2020 yılında toplamda 23 bin 517
yabancı ikamet ederken, bu sayı
2021 yılında 2 bin 845 artarak 26
bin 362 oldu. Yabancıların 13 bin
779’unun erkek, 12 bin 583’ünün ise
kadın olduğu görüldü. Türkiye
genelinde 1 milyon 792 bin 39
yabancının yaşadığı belirtilirken,
Eskişehir’dekilerin oranı yalnızca
yüzde 1,47 oldu. (İHA)
15
2021 Yılı nüfus rakamları
TÜİK tarafından açıklandı.
Verilere baktığımızda Eskişehir
adına değişen hiçbir şey
yok!
Kırsaldaki yaşam giderek azalıyor.
Üretici, ürettiği topraklardan ayrılmaya
devam ediyor.
H H H
Şöyle ki;
Alpu’nun nüfusu hala 10 binlerde
ve nüfus artış hızı “Binde Eksi 41”
Beylikova, 6 bin rakamını kıramadı
ve nüfus artış hızı “Binde Eksi 34”
Çifteler, ikinci büyük ilçemizken
nüfusu sadece 14 binlerde. Artış hızı;
“Eksi 2,6”
Günyüzü hala 5 binlerde, nüfus
artış hızı “Eksi 28”
Han, 2 bin nüfusta ve sıradan bir
mahalleden bile küçük. Nüfus artış
hızı; “Eksi 26”
İnönü’de kabuğunu kıramayanlardan,
6 bini geçen nüfusun artış hızı;
“Eksi 22”
Mahmudiye’nin nüfusu 7 binlerde
hala, artış hızı da “Eksi 3,5”
Mihalgazi’de yine küçük bir mahalle
kadar. 3 Bin nüfusla artış hızı;
“Eksi 22”
ESKİŞEHİR VE
NÜFUS DAĞILIMI!
aydogansedat@hotmail.com
Mihalıççık, çok ünlüdür ama nüfusu
8 bini geçmiyor. Artış hızı; “Eksi
27”
Sarıcakaya’ya iklim ve toprak fayda
etmiyor. Nüfus 4 bin 600, artış hızı
“Eksi 38”
Seyitgazi, nüfusu 10 bini geçen 5
ilçeden biri. Buna rağmen nüfus artış
hızı; “Eksi 15”
H H H
Kırsalda nüfusu artışta olan tek ilçe
var, o da Sivrihisar.
Gelin görün ki, Sivrihisar’ın nüfusu
da hepi topu 20 bin.
Merkezdeki küçük bir semt kadar
bile etmiyor.
Yani taşranın hepsi için söylenecek
tek cümle var;
“Tarım bitiyor, kırsal her geçen gün
eriyor ve koskoca şehir bu işe seyirci
kalmaya devam ediyor”
H H H
Gelelim merkeze…
“Tepebaşı, net biçimde ayrılıyor!”
Son yıllarda yaşadığı gelişim ve değişim
ile zaten çok fazla dikkat çeken
bir yer haline gelmişti.
Yani dilden dile dolaşan başarının
tesadüf olmadığını TÜİK’in verileri
de ortaya koyuyor.
Çünkü, Tepebaşı’ndaki nüfus artış
hızı artık bin de 20’lere kadar çıkmış
durumda.
Bunun anlamı şu;
“Tepebaşı’ndaki sosyal yaşam ve ticaret
alanları daha da modern hale geldikçe,
insanların bu bölgede yaşama
istekleri artarak devam ediyor.
H H H
Sonuç olarak söylemek istediğimiz
şu;
“Bir yere, insanların istediği ve arzu
ettiği yaşam şartlarını verdiğinizde
orada yaşam oluşuyor.
Tam tersi olarak, insani yaşam koşullarının
azaldığı alanlar ise hızla boşalıyor.
Kırsalın her geçen yıl daha da
nüfus kaybetmesi;
Tepebaşı’nın da aynı şekilde büyüyerek
yoluna devam etmesi hiçte boşuna
olmuyor.
KANSIZLIĞA İYİ
Anemi sık görülen bir kan
hastalığı olup, kandaki
alyuvarların düzeyinde
oluşan bir azalmadır. Halk dilinde
kansızlık olarak tabir edilmektedir.
Bazı anemiler hafiftir veya kişi fark
etmeyebilir, ancak aneminin bazı
formları çok şiddetli seyredebilir.
Kansızlık baş ağrısı , tırnaklarda
kırılma , saç dökülmesi , çabuk
yorulma , iştahsızlık , cilt kuruluğu ,
büyüme, gelişme, zeka ve başarıyı
olumsuz yönde etkileyen bir
sağlık sorunudur. Kansızlık
özellikle büyüme gelişme
geriliği, öğrenme, zeka ve
okul başarısında
düşmeye neden
olduğundan giderek
büyüyen bir toplumsal
sorun haline
gelmektedir.
Kansızlıktan en çok
hamileler, bebekler, okul çağı
16
Bir gün dedim ki…
İyi bir yazar olacağım…
İyi yazar olmak demek “en
iyisi benim” demek değil…
İyi yazarım demek kendini
beğenmişlik de değil, ego da
değil, kibir de değil…
İyiyim ve en iyisiyim arasında
ince bir çizgi var.
Özgüvenli olmakla kibir arasında
kalan çizgi…
İnsanın kendisi için iyiyi istemesinin
ne gibi bir zararı olabilir ki?
Bunu istedim.
Söz de verdim kendime…
Kendi yazdıklarımı “iyi” buluyorsam,
yazdıktan sonra kendimi
“iyi” hissediyorsam dönüşler de “iyi”
oluyorsa rahatım…
Yazarken kalbimi koyuyorum.
Abarttığımı düşünmeyin…
Bazen kendimden öyle geçiyorum
ki sözcükler kendiliğinden dökülüyor.
Sözcüklerin içerisindeki manevi-
İYİ YAZARIM…
Özge Zaim
ozgezaim1@gmail.com
yatta kayboluyorum.
Hissediyorum çünkü…
Bazen sinirleniyorum ya bir kişiye…
Alıyorum elime klavyeyi…
Vuruyorum sözcüklere…
Bir bakıyorum “bildiri” yayınlamışım.
Sonra gülümsüyorum yazdıklarıma…
Çünkü psikolojimi biliyorum.
Kelimelerden tanıyorum kendimi…
Hatta beni kelimelerden tanıyor
yakınlarım…
Bu yine depresyonda diyorlar.
Ya da keyfi yerinde…
Hatta kızmış birine deklarasyon
yayınlamış kadın diyen de oluyor
elbet…
Geçen bir arkadaşım, “Kızın
yazdığı dilekçe bile köşe yazısı gibi”
dedi.
Kahkaha attım.
Bir insanı en iyi ne anlatır biliyor
musunuz?
Kelimeler…
Ben insanı kullandığı kelimelerden
tanırım.
Ve yine insanı kelimelerin arkasındaki
tınıdan tanırım.
Ve beni insanlar “kelimelerden”
tanır.
İyi bir yazarım çünkü…
İyiliğim en iyisi olmaktan gelmiyor
elbet…
Kelimelerle eski arkadaşlığım
var.
“İyi” tanırım hepsini…
Yazmayı dost bellediğim için…
Kanat yaparım harflerden, gökyüzüne
salarım…
Özgür kılarım.
GELEN BESİNLER
çocukları ve gençler etkilenmektedir.
Kansızlık birçok sebebe bağlı olabilir.
Ülkemizde en sık görülen
kansızlık sebebi demir ve vitamin
eksikliğidir. Demir ve
vitamin eksikliğinin ise en
büyük sebebi dengesiz ve
düzensiz beslenmedir.
Kansızlığa İyi Gelen
Besinler
· Kırmızı Et
· Hindi, Tavuk
· Somon, Ton Balığı
· Soya Fasulyesi, Tofu
· Kırmızı Pancar
· Kuru Bakliyatlar (Fasulye, Nohut,
Mercimek, Barbunya gibi...)
· Ceviz, Fındık Ve Badem
· Börülce, Bezelye, Fasulye Ve Yeşil
Biber
· Kuzu Kulağı , Isırgan Maydanoz,
Nane, Ispanak Roka, Brokoli, Pazı
· Portakal, Dut, Muz, Çilek Ve
Kavun
· Tahin, Pekmez, Kuru Üzüm, Kuru
Erik Ve Hurma
17
ANADOLU ÜNİVERSİTESİ VE ATAP ÖNCÜLÜĞÜNDE GERÇEKLEŞİYOR
BİNLERCE YILLIK KENTLER
YENİDEN İNŞA EDİLİYOR
Anadolu Üniversitesi Güzel
Sanatlar Fakültesi Öğretim
Üyesi Prof. Rıdvan Coşkun ve
Cüneyt Şenyavaş’ın ortaklığında
Anadolu Teknoloji Araştırma Parkı
(ATAP) bünyesinde faaliyet gösteren
“Umay Müze Tasarım ve Teknolojileri”,
farklı sanat disiplinlerini
teknolojiyle buluşturarak ülkemize
dünya standartlarında müzeler
kazandırmak için Ar-Ge çalışmalarını
sürdürüyor.
Türkiye’nin ilk sanal gerçeklik ve
arttırılmış gerçeklik ile tarihi
mekânların canlandırılması üzerine
çalışmalar yürüten Ar-Ge merkezi
olan Umay Müze,"Vrkronos" sanal
gerçeklik projesiyle sanatı ve tarihi
teknoloji ile buluşturuyor. Bu kapsamda
Türkiye’nin kültür turizmine
katkıda bulunmak için Amorium ve
Kyzikos Antik Kentleri ile Muradiye
Medresesi sanal ve karma gerçeklik
teknolojileri kullanılarak yeniden
canlandırıldı. Bu kapsamda çok
yakında yayınlanacak olan Eskişehir
Karacahisar Kalesi Sanal Gerçeklik
uygulaması da Türk Tarih Kurumu
koordinatörlüğünde, Kazı Başkanı
Anadolu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Sanat Tarihi Bölümü Öğretim
Üyesi Dr. Hasan Yılmazyaşar’ın
yürütücülüğünde devam ediyor.
Ar-Ge ve eğitim merkezi
Umay Müze’nin kurulduğu günden
bugüne kadar başta Anadolu Üniversitesi
ve bölge üniversitelerinden
öğrencileri için bir Ar-Ge ve eğitim
merkezi olduğunu belirten Prof.
Rıdvan Coşkun, “Kısa zamanda
ülkemize katma değer kazandıran bir
merkeze dönüştük, birçok müzenin
tasarım ve uygulama projelerini
yürütüyoruz. Sadece müzecilik
alanında değil NFT platformları ile
kullanıcıların 3 boyutlu şekilde yer
alabileceği 'sanal evren' olarak bilinen
'metaverse' ile ilişkili de
araştırma, tasarım ve yazılımlar üzerine
yürüttüğümüz Ar-Ge faaliyetlerimiz
var. Bu faaliyetlerimizi
blokchain teknolojileri üzerinden
sürdürülüyoruz. Öğrenmeye açık bir
yapımız var. Bir okul gibi çalışıyoruz.
Bu alanda yeni fikirler ortaya koyan
girişimci öğrencileri de destekliyoruz."
dedi.
18
Dekoratif El Sanatları Eğitmeni SERAP YÜCEL ile ahşap sanatı üzerine konuştuk.
Kursiyerdi,
EĞİTMEN
Kadınlar artık her alanda karşımıza
çıkıyor.
Sanatta, müzikte, hayatın her alanında…
Yürünmeyen yollarda da yürüyebiliyor,
cesaret edebiliyor, bende varım diyorlar
aslında…
İşte onlardan biri Serap Yücel…
52 yaşında…
Aslen Ankaralı…
Kursiyer olarak başladığı dekoratif el
sanatlarında şimdi halk merkezlerinde
eğitmenlik yapıyor.
Eskiler derler ya “Emek olmadan yemek
olmaz…”
İlmek ilmek emek harcıyor Serap Hanım
ve bugünlere kadar geliyor.
Şimdi ahşap eğitmeni…
Güler yüzü ve hoş sohbeti ile karşılıyor
bizleri…
Kendisiyle ahşap sanatı üzerine
konuşuyoruz.
Yüzlerce kadına ahşap sanatını nasıl
öğrettiğini anlatıyor tane tane sözcüklerle…
Kim bilir belki o da kursiyer olarak
başlayan kadınların eğitmen olabilmesi
için vesile oluyor.
RÖpoRtaj
Özge Zaim
oldu
Sizi tanıyalım mı?
12 yıldır Eskişehir’de yaşıyorum. 20
yıldır halk eğitim merkezlerine bağlı
olarak başladım. Dekoratif el
sanatları Usta öğreticiliği yapıyorum.
Ahşap boyama ve takı tasarım, örgü ve
çeşitli el sanatlarıyla ilgili dersler verdim.
Son 5 yıldır Odunpazarı Belediyesi’nde
ahşap boyama üzerine çalışıyorum.
Ahşap sanatıyla nasıl tanıştınız?
Kendime zaman ayırmak istedim. Hobi
olarak başladım. Önce kursiyerdim, daha
sonra öğretmenlik teklifi geldi. Seminerlere
katılarak kendimi geliştirdim. Daha
sonra kalfalık, ustalık derslerine girdim.
Belgelerimi tamamlayıp eğitmen olarak
devam ettim. Çok severek yapıyorum.
Diğer branşları da biliyorum ama daha
çok ahşap boyama ilgimi çektiği için bu
sanat dalı hayatımda devam etti.
Hep ilginiz var mıydı ahşaba?
Yoktu. Sonra oldu. Hobi olarak başladığım
kursta tanıştım ahşapla ve çok ilgimi
çekti. Çok severek yaptım. Çünkü tamamen
kendi tasarımımız oluyor.
Yaptığımız iş başka hiçbir yerde yok.
Renk, desen, hepsi kendi dünyamız
oluyor. Gelen kursiyerler de bunu çok
yaşadıkları için herkes keyifle başlıyor.
Daha sonra bu iş tabi ham objelerle
tanıştığımız için evdeki eşyaları yenileme
boyutuna geçti. Ev tasarımları değişti. Bu
yönden de çok cazip bir hal geldi.
Kendi eviniz şu an ahşapla mı süslü?
Evet. Duvarlarım dahi dekor. Kendim
yapıyorum. Kursiyerlerim de aynı şekilde
evlerinde kendilerine köşe yaratıyorlar.
Duvarlarında kapılarını istedikleri renk
hatta kalorifer peteklerini boyayanlar var.
Kadınların ilgisi nasıl ahşap sanatına?
Çok yoğun. Hiç bitmiyor. Dediğim gibi
pandemi sürecinde bile iki seneye yakın
ders yapamadık ama ben sürekli telefonla
yönlendirdim, yardımcı oldum. Çok mutlu
oldular. İyi ki öğrenmişiz, evde boş
kalmadık dediler. Kendileri dışarıdan
malzeme olarak değişik işler yaptılar.
Ahşap genelde kadınlarla özdeşleşmiş
durumda. Erkekler neden tercih etmiyor
dersiniz?
Aslında erkeklerde de tercih edenler var.
Keyifle yapanlar var. Odunpazarı
Belediyesi olarak merkezlerimiz “Mutlu
kadınlar, mutlu çocuklar” sloganı ile yola
çıktığımız için daha çok kadınlar talep
ediyor. O yüzden çok erkek öğrenci kayıt
olarak almıyoruz. Erkeklerden de talep
oldu.
Zor bir sanat diyebilir miyiz ahşap için?
Kesinlikle değil. Başlarlarken Cin Ali bile
yapamam diye geliyorlar. Çünkü
yaptığımız dekorlar çok değişik. Biz kesyapıştır,
hazır desenler kullanarak onları
farklı tasarımlarda yapıyoruz. Herhangi
bir çizim, el becerisi yok. Sadece boyama
var. Onları da basit bir şekilde gösteriyorum,
öğretiyorum.
Ahşap sanatını ne kadar sürede
öğreniriz?
Basit yönüyle 1 ay sürede öğrenebiliriz. 1
ay derken her gün değil, haftada bir gün
4 dersle ana hatlarını öğrenebilir ama
hala benim bile öğrenmekte olduğum
teknikler var. Hiç bitmiyor. Her sene yeni
ürünler, yeni teknikler çıkıyor. O yüzden
de bir kere bulaşan her sene yeni
teknikleri öğrenmek için de devam etmek
istiyor.
Gençler ilgi gösteriyor mu?
Yaş hiç fark etmiyor. Gençlerde de talep
var. Üniversiteyi bitirmiş, ara boşluğu
olan, iş hayatına başlamamış gençlerimiz
de talep ediyor. Çeyizlerini, ev
dekorasyonlarını hazırlıyorlar.
Ahşap sanatında kendinizi nerede
görmek istiyorsunuz?
Emekli olduktan sonra bir atölye açıp
devam edebildiğim kadar devam etmek
istiyorum. Ahşap sanatını çok seviyorum.
19
Sağlıkta şiddet artınca
Şehir Hastanesi’nde
ebelik yapan Sultan
Torun “Kendimi
korumak için bu
sporu öğrenmek
istedim” diyor
boks öğrenmeye
karar verdi
Ebelik…
Kendisine ebelik senin için
ne ifade ediyor diye
sorduğumda şiir gibi
anlatıyor duygularını
Sultan Torun:
“İlk anlara şahit
olmak. Uzun bir
yoldan gelen bir
anadan dünyaya
gelen en kıymetli
yolcuyu karşılamak.
Kadının en özel, en
savunmasız ama en
güçlü anına binlerce kez
şahitlik etmek… Canın
candan ayrıldığı, bilinmez
bir diyardan dünyaya
doğan bir bedenin
doğmasına şahitlik
etmek…”
Hiç bu açıdan bakmadığımı
fark ediyorum.
Dünyaya ilk kez ayak
basan, savunmasız bir yolcuyu
karşılayan ilk kişi
aslında ebe…
Aracı…
Onu bekleyen sevdiklerine
teslim edecek, gülümseyerek
kendi yoluna devam
edecek bir diğer yolcu…
Şartları zor.
Yükü ağır…
İki cana hizmet söz
konusu…
İki canın sorumluluğu da
var üzerinde…
Ama hayat…
Bazen her şey istenildiği
gibi gitmiyor.
Bazı hikâyelerin sonu
gözyaşıyla bitiyor.
Böyle durumlarda da
hesap ilk onlara kesiliyor.
İnsanlar kızdıkları ilk an da
bile “ebeye” kötü söz
20
söylemiyor mu neticede?
Sağlıkta şiddet de aslında
bu noktada başlıyor.
Küfürle başlayan psikolojik
şiddet sonrasında fiziksel
şiddete dönüşüyor.
Sultan Torun şiddet
konusundan muzdarip
olanlardan yalnızca bir
tanesi…
Baktı ki şiddet konusunda
yetkililer caydırıcı önlemler
almıyor.
İş başa düşüyor.
Savunma sporuna
yazılıyor ve boksa
başlıyor.
Pandemiden beri boksla
içe içe…
Neden boks diye
sorduğumda ise şöyle
yanıtlıyor Sultan Hanım:
“Hasta ve hasta yakınlarımız
tarafından bu tavırlara maruz
kalabiliyoruz. Onlara karşı bir
nevi kendimizi koruma altına
almak için bu sporu
öğreniyorum diyebilirim.
Onun dışında Türkiye’de
kadın olmak da çok zor.
Sizi tanıyalım mı?
Sultan Torun. 33
yaşındayım. Ebeyim.
Anneyim. 2 çocuğum
var.
Ebelik hayatınızdan
başlayalım isterseniz sohbete
önce… Nasıl girdiniz
sağlık sektörüne?
Annem ve ablamın yönlendirmesiyle
başladı. Sağlık
Meslek Lisesi’ne yazıldım.
İlk sene çok ağladım. Özellikle
ilk dönemimi hiç unutmuyorum,
çok ağladım.
Baktım ki annem ve ablam
da çok üzülüyor. En son dedim
ki Sultan kaçışın yok,
okuyacaksın ve bitireceksin. İyi
ki de okuyup bitirdiğim
dediğim, şahane, gerçekten
manevi olarak çok mutlu
olduğum, severek işimi
yaptığım bir dönemdeyim. Çok
seviyorum ebeliği… İyi ki de
ebe olmuşum diyorum.
“KENDİMİ KORUMAK İÇİN BU
SPORU ÖĞRENİYORUM”
Boks sporu hayatınıza nasıl
girdi?
Boks çocukluğumdan beri
sevdiğim bir spor dalı… Hayallerimde
olan bir spor… Sporun
her türlüsüyle hemen hemen
ilgilendim. Profesyonel olarak
olmasa da amatörce ilgilendim
ama beni en çok tatmin eden
boks oldu. Sağlıkta şiddet
olaylarının artması, bu konuyla
ilgili yasaların çıkmaması,
bizim tam anlamda
korunamamamız gibi nedenler beni daha
çok itekledi. Bu sistemde kendi kendimizi
savunmayı öğrenmeliyiz. Yoksa daha farklı
sonuçlar olabiliyor. Biliyorsunuz çok rahat
hekimler de öldürülebiliyor çok rahat fiziksel
ve sözlü şiddete de başvurabiliyorlar.
Hasta ve hasta yakınlarımız tarafından bu
tavırlara maruz kalabiliyoruz. Onlara karşı
bir nevi kendimizi koruma altına almak için
bu sporu öğreniyorum diyebilirim. Onun
dışında Türkiye’de kadın olmak da çok zor.
Başımıza her an, nerede, ne geleceği belli
olmadığı için de savunma sanatını öğrenmek
istedim. Benim kişiliğime ve karakterime de
uygun olduğu için boksa başladım ve devam
ediyorum.
Çocuk doğurmak mı daha zor boksla
savunma yapmak mı?
İşimde öyle bir noktaya geldim ki çocuk
doğurmak benim için elimi yıkamak gibi bir
şey oldu. İşimle o kadar bütünleştim.
Dışardan bakıldığı zaman iki cana hizmet
etmek çok zor bir iş. İki canın
sorumluluğunu almak, onları şifalı bir
şekilde taburcu etmek çok güzel bir şey.
Bizi zaten meslekte en çok tatmin eden nedenler
bunlar. Normalde mesleğimiz çok
zor, sabır gerektiren, insanların hayatlarına
dokunduğumuz, mutlu sonla biten ama
bazen de mutsuz sonla biten, psikolojik anlamda
da olsun, kendimizi de karşı taraf ı da
terapi etmek zorunda olduğumuz bir meslek
dalı içerisindeyiz. Boks mu daha zor derseniz?
Bence insanla uğraşmak daha zor.
Bizim mesleğimizde de insanla
uğraştığımız için boksta da aynı şekilde…
Boks daha zor ama ya… Basit gibi
görünüyor ama değil…
İş esnasında bir şiddet görseniz
boks sporunda öğrendiğiniz
teknikleri uygular mısınız?
Çok zor durumda kalmadığım sürece
kullanmama ama tabi ki karşı
taraftan bir saldırı olduğu zaman
kendimi savunurum. Vurma
konusuna gelince de savunma
anlamında kullanırım. Ben
insanları dövmek için bu
sporu öğrenmiyorum,
kendimi savunmak için
öğreniyorum. Size hizmet
için görevi başında olan
insanlara ihtiyacınız olan
hizmete balta vurmayın.
Şiddet hiç bir şeyin
çözümü olmadı, olmayacak
da… O yüzden bizlerin
de insan olduğunu,
sevdiklerimizin
olduğunu, bizim de canımızın
en az sizin kadar kıymetli
olduğunu anlayın. Empati, empati,
empati!
Ne kadar zamandır
öğreniyorsunuz boks?
Pandeminin başladığı ilk zamanlarda
öğrenmeye
başladım diyeyim. Özel
ders olarak başladım.
Birkaç ay ara verdim, sonra
eğitimlere tekrar başladım.
Yusuf Açık hocam, yakın
zamanda Türkiye
şampiyonu oldu. İyi bir
hoca. Aslında baktığınız
RÖpoRtaj
Özge Zaim
da bir yıldır içindeyim boksun…
“HER DOĞUM ÇOK GÜZEL İZ BIRAKIYOR”
Ebelik hayatınızda unutamadığınız bir anı
var mı?
Her yaşadığımız olay, her doğum
aslında bizler için çok güzel
anılar… İnsanların hayatına
temas etmek, onların
mutluluğuna şahit olmak,
kimilerinin üzüntüsüne
şahit olmak hepsi bizde
tabi ki çok güzel izler de
bırakıyor. Bazen derin izler
de bırakıyor.
Unutamadığınız bir
hikâyeyi dinleyebilir
miyiz?
Çok sevdiğim bir
arkadaşım,
meslektaşım
gebeliği sırasında
annesini kaybetti.
Çok üzülmüştük,
daha sonra
doğumunu
yaptırmak bana nasip
oldu. Doğurma
esnasında sürekli annesini
sayıklaması, onun
ağlaması, onunla birlikte
bizim ağlamamız çok
duygusaldı mesela. Beni
en çok yakalayan şey o
olmuştu. Arkadaşımızın
annelik duygusunu ilk
tadıp direk annesini o an
da anması bizi duygusal
anlamda çok etkilemişti.
Daha sonra yine bize
yabancı uyruklu bir
hasta gelmişti. Daha
önceki doğumları sezeryanla
olduğu için
ağrıları başlıyor ve
yakınları bu durumu fark etmiyor.
Geldiği zaman çok geç
kalınmıştı. Bebek hayatı
sonlanmıştı. Annenin durumu
da kötüydü. Yoğun bakıma
alındı. 2 gün sonra da ölmesi
bizi çok etkilemişti. Meslek
hayatında ilk kez anne
ölümüyle karşılaştım.
Duyduklarımdan ziyade
yaşadıklarım etkiliyor zaten.
Onun ölümü beni etkilemişti.
Anne ölümü sosyal bir yıkım
zaten. Sonra eşinin umursamaz
tavırlarına çok üzülmüştük.
Çocuk yaşıyor mu diye sormuş,
anneyi önemsememişti. Ona
da üzülmüştük.
“İKİ CANA HİZMET EDİYORUZ”
Ebelik zor mu?
Ebelik zor. İki cana hizmet var,
çok büyük sorumluluk var.
Saniyelerimiz çok önemli. Aksi
durumda müdahalemiz, onun
saniye çok önemli. Ortada can
var. En küçük bir hatanın
geriye dönüşü yok. İnsan
hayatı söz konusu. En kısa zamanda
en doğru müdahaleleri
yaparak insanı kurtarmak
amacımız. Çok zor ama
alıştıktan, severek yaptıktan
sonra çok da eğlenceli duruma gelebiliyor.
Bir yandan da müzikle ilgileniyorsunuz.
Bağlama çalıyorsunuz. O nasıl gidiyor?
Aslen Sivaslıyım. Amatör olarak ilgileniyorum
ama şan eğitimleri alıyorum. Bağlama
dersleri alıyorum. Şan eğitimine ara verdim.
Konserlerim oluyor. Sosyal medyamda da
çok paylaşırım. Müziği çok seviyorum.
Kültürüm gereği de sazın, sözün içinde
büyüdüğümüz için özellikle türkü ve deyiş
ağırlıklı müzike ve sanata da yatkınlığımız
var.
Sosyal medyada da çok aktifsiniz. Mizah
videoları paylaşıyorsunuz, sağlık ya da
diğer gündem de olan konularla ilgili. Sizi
özellikle tercih edenler oluyor mu?
Kendimce paylaşıyorum ama belli bir kitleye
ulaşıyoruz. Bu sebeple tercih edenler de
oluyor tabi ki. Hepsine teşekkür ederim.
“YANIMDA EBEYE KÜFÜR YOK”
Biraz size abes bir soru gibi gelecek ama insanlar
bu ebelerden ne ister? Kızdıklarında
bile onu karıştırırlar değil mi?
(Gülüyor) Yanımda öyle bir şey yaşanırsa
ebeye laf yok, küfür yok diyorum. Ebelik
çok kutsal.
Son olarak ebelik mesleğini nasıl
tanımlarsınız?
En kutsal, insanlığın en eski mesleği… İki
cana hizmet Mucizeye şahit olmak… Yeni bir
hayatın eline doğması paha biçilmez bir
değer. İlk anlara şahit olmak. Uzun bir
yoldan gelen bir anadan dünyaya gelen en
kıymetli yolcuyu karşılamak. Kadının en
özel, en savunmasız ama en güçlü anına binlerce
kez şahitlik etmek… Canın candan
ayrıldığı, bilinmez bir diyardan dünyaya
doğan bir bedenin doğmasına şahitlik etmek
bu mesleği en özel meslek kılıyor.
Çok teşekkür ederim. Bu güzel sohbet için…
Nice güzel gülümseten anlara şahit olmanızı
dilerim.
Ben çok teşekkür ederim. Başarılar dilerim.
21
Belediye meclisinden oy birliğiyle geçen ama TOKİ tarafından reddedilen
Karapınar Projesi için Kazım Kurt’tan çarpıcı açıklamalar geldi.
“Yanlıştır, günahtır,
vebali vardır, yazıktır”
Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım Kurt, Eskişehir
Karapınar Gecekondu Önleme Bölgesi 2.
Etap Projesi ile ilgili basın toplantısı düzenledi.
22
Kazım Kurt, Eskişehir
BaşkanKarapınar Gecekondu
Önleme Bölgesi 2. Etap Projesi ile ilgili
basın toplantısı düzenledi.
Yaptığı konuşmada, meclis kararına TO-
Kİ’nin itiraz etmemesi gerektiğini kaydeden
Kurt, “TOKİ bu planı kabul etmelidir.
Çünkü bu planı biz Ticaret Odasındaki inşaat
sektörüyle, TMMOB’un yetkilileriyle,
mahalle muhtarlarımızın katılımıyla birlikte
tartışa tartışa bir noktaya getirdik.
Ve belediye meclisimizde de çokça tartışıldığı
için doğru bir plan olduğuna inanıyoruz.
Bu planın uygulanması
aşamasında da eğer TOKİ aynı yanlışlıklara
devam edecek olursa hemşerilerimize
yazık olur. Tıpkı birinci etapta
olduğu gibi. Tıpkı birinci etapta söz verildiği
halde yapılmayanların burada yapılacağının
garantisini almamız lazım. Aksi
takdirde TOKİ’nin burada yanlış yapacağını
düşünüyorum. Vadişehir’de, Ihlamurkentte
nasıl yanlış yaptıysa,
Söğütönündeki TOKİ konutlarında nasıl
yanlış yaptıysa burada da aynısını yapacaktır.
Birinci etapta yapılması gereken
okul yapılmamıştır. Yapılması gereken
cami, sağlık ocağı, köprüler, alışveriş
merkezleri yapılmamıştır. Bunların parasının
tamamı 1. Etaptaki hemşerilerimizin
hepsinden alınmıştır. 1 etapta arsa
sahipleri ile TOKİ pazarlık ederken dedi
ki bu projenin maliyeti bu kadar. Sağlık
ocağı yapacağım, cami yapacağım, hastane
yapacağım dedi ve bunların parasını
vatandaşımızın
hesabına geçirdi. Bu
hesapta arsayı alırken
ne dedi, senin
hissene bu maliyetten
şu kadar düşüyor.
Bunları
almasına rağmen
hala yapmadı. Kaç
yıl geçti? 9 yıl geçti”
dedi.
Kendilerini rahat bırakmasını
isteyen
Kurt, “Biz kendi planlarımızı kendimiz
yapalım. Eskişehir’de yaşayanlar oy birliğiyle
geçirmiş. Eskişehir’in oy birliğiyle
geçirdiği planı biz uygulayalım. TOKİ’ye
ne oluyor? Bu nedenlerle bu hassasiyeti
Eskişehirlilerle paylaşmak istedim. Yanlıştır,
günahtır, vebali vardır. Yazıktır. Bu
kadar partizan, bu kadar anlayışsız, bu
kadar katı bir yönetim anlayışı olmaz.
Ne yazık ki devleti bu hale getirdiler.
Bunun mutlaka hesabı sorulacaktır. Ayrı.
Şu anda Karapınar’daki vatandaşlarımızın
sorunu çözülmemiştir. Büyük ihtimal
biz bu itirazdan sonra vereceğimiz karar
üzerine dava da açacağız. Türkiye’de bir
davanın açılması demek en az 3 yıl” ifadelerini
kullandı.
“TOKİ KURULUŞ AMACINDAN SAPTI”
Amacının bu projeyi yaptırmamak olduğunu
kaydederek, şöyle konuştu: “TOKİ
ile ilgili ben çok konuştum, konuşuyorum.
Doğruları anlatmaya çalışıyorum.
Çünkü TOKİ Kuruluş amacından sapmıştır.
Yoksul yurttaşlarımıza ev yapmak
gibi kentlerimiz gibi şehircilik anlayışına
uygun bir yapılaşmaya yöneltmek gibi
bir dertleri yoktur. TOKİ rant peşindedir
İstanbul’da milyon dolarlık konutlar yaparak
para kazanmaktadır. Para kazanamayacağını
düşünüyordur.
Düşünmektedir. Hatta eski TOKİ başkanı
bana bunu açık açık söyledi. Dolayısıyla
TOKİ şimdi İstanbul’da 15 bin lira aylık
aylık taksitle evini satıyor. Burada Eskişehir’de
elde edeceği rant TOKİ’yi doyurmuyor.
Çok açık söylüyorum. Budur asıl
neden. Her türlü işimizi çıkardıkları
engel gibi burada da yasal yetkilerini kötüye
kullanmaktadır. Şu planda itiraz
edilecek hiçbir şey yok ama hiçbir şeyin
olmadığını nerden biliyoruz. AKP’li meclis
üyelerinin imzası var. Yanlışımız
varsa şimdi söyleyin. Teknik olarak bir
yanlışımız yok, eksiğimiz yok sadece TO-
Kİ’nin amacı burayı yaptırmamak…”
Kazım Kurt’tan cezaevindeki kadınlara destek geldi
Halkçı başkandan
halkçı uygulama
Odunpazarı Belediyesi, Eskişehir Barosu’nun talebi üzerine, Odunpazarı
Belediye Başkanı Kazım Kurt’un da talimatı ile Eskişehir L Tipi Cezaevinde
kalan ihtiyaç sahibi kadın mahkumlara hijyen paketi gönderdi.
Halkçı ve sosyal belediyecilik çalışmalarına
devam eden Odunpazarı
Belediyesi bir taraftan da demokratik
kitle örgütleri ve meslek örgütleri ile
işbirliğini sürdürüyor. Odunpazarı Belediyesi
son olarak Eskişehir Barosu’nun
talebi üzerine, Odunpazarı
Belediye Başkanı Kazım Kurt’un da
talimatı ile Eskişehir L Tipi Cezaevinde
kalan ihtiyaç sahibi kadın
mahkumlara hijyen paketi gönderdi.
Halk Market tarafından gönderilen
hijyen paketleri, Eskişehir Barosu tarafından
cezaevine ulaştırıldı.
Eskişehir L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda
kalan 100 ihtiyaç sahibi
kadın mahkum, cezaevinden hijyen
malzemeleri talep etti. Bu durum cezaevi
tarafından Eskişehir Barosu’na bildirildi.
Baro da kadınların bu talebini,
Odunpazarı Belediyesi’ne iletti. Odunpazarı
Belediye Başkanı Kazım Kurt’un talimatı
ile harekete geçen Halk Market,
kadınlar için içinde el sabunu, hijyenik
kadın pedi, şampuan ve çocuk bezinin olduğu
‘hijyen paketleri’ hazırladı. Hazırlanan
bu hijyen paketleri, çocuklar için hazırlanan
sürpriz paketler ile birlikte Halk
Market yetkilileri tarafından Eskişehir Barosu’na
teslim edildi.
Eskişehir Barosu da gerekli izinleri aldı.
Kadınlar ve çocuklar için hazırlanmış paketler;
Eskişehir Barosu Kadın Hakları Komisyonu
Başkanı Av. Eylem Karacasu,
CMK Komisyonu Başkanı Av. Faruk
Günhan, Adli Yardım Komisyonu
Başkanı Av. Hilal Şeref ve Çocuk
Hakları Komisyonu Başkanı İdil
Burcu Polat tarafından, kadın mahkûmlara
iletilmek üzere Eskişehir H
Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’na
teslim edildi.
“DOST ELİNİ UZATMAK
BİZİM GÖREVİMİZ”
Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım
Kurt ve Halk Market yetkililerine
duyarlı davranışları için teşekkür
eden Eskişehir Barosu yetkilileri, bu
paylaşımla 100 kadının ihtiyacının
karşılandığını vurguladı.
Konu ile ilgili konuşan Odunpazarı
Belediye Başkanı Kazım Kurt, ihtiyaç
sahibi hemşehrilerine destek olmayı
sürdüreceklerini kaydetti. Demokratik
kitle örgütleri ve meslek odaları ile işbirliğine
devam edeceklerini vurgulayan Başkan
Kurt, “Nerede ihtiyaç sahibi varsa,
ona destek olmak, dost elini uzatmak sosyal
demokrat bir belediye olarak bizim
görevimiz” dedi.
23
8 Saatlik kursa katılabilmek için 46 saatlik yolculuğa katlandı
AZİME’NİN AZİM
DOLU HİKAYESİ
Azime Geçgil. Tunceli Ovacık’ta yaşayan, asıl mesleği Anaokulu Öğretmenliği
olup, arıcılık yapan genç kadın, Arzu Özer’in Eskişehir’de açtığı
bebek yapma sanatı kursuna katılabilmek için Eskişehir’e geldi.
Azime Geçgil…
43 yaşında…
Anaokulu öğretmeni…
Eskişehir’de bebek yapım sanatı alanında açılan kurslara katılabilmek
için adeta ölümü göze alıyor Azime…
Tunceli’de eğitimlerin olduğu vakit yoğun bir kar yağışı var.
Yollar kapalı…
Kar yağışı nedeniyle evin kapısı açılmayınca camdan atlayarak
çıkıyor ve Eskişehir yolunu tutuyor.
1 gün sürecek, 8 saatlik eğitim için…
Adından geliyor belki de azmi…
Bize de hikâyesini anlatmak düşüyor.
24
Eskişehir’de bebek yapım sanatı
(Doll art) alanında işletme sahibi
olan Arzu Özer'in açmış olduğu
bebek yapma sanatı kursları devam
ediyor.
Geçgil, "Ovacık'tan yola çıkacağım
sırada kar nedeniyle evimin kapısı
açılmadı. Kursa katılmayı çok istediğim
için balkondan çıkarak kursa
gelmeyi başardım. Aldığım eğitimle
bebek yapma sanatını mesleğe çevireceğim"
dedi.
Eskişehir’de açılan bebek yapım sanatı
(Doll art) kursuna katılmak için
46 saatlik yolculuğu göze alan 43
yaşındaki Azime Geçgil, aldığı 8 saatlik
eğitimle bebek yapma sanatını,
memleketi Tunceli Ovacık'ta mesleğe
çevirecek.
5 BİNE YAKIN KURSİYER
YETİŞTİRDİ
Eskişehir'de 17 yıl inşaat
mühendisliği yapan ve işlerin
durması nedeniyle 10
yıl önce ikiz çocuklarına
sağlıklı oyuncaklarla oynamaları
için, kumaştan oyuncaklar
üretmek amacıyla
hobi olarak başladığı bez
bebek yapımında marka
olan Arzu Özer, bu süreçte
açtığı kurslarla 5 bine yakın
kadına bebek yapım sanatını
öğretti.
Türkiye'nin birçok ilinde
kurs veren Özer, yeni bir
kurs süreci başlattı.
50 ilde kurs vermeyi amaçlayan
Özer, Ankara, İstanbul,
İzmir'den sonra
Eskişehir'de kurs açtı.
8 saatlik bir eğitimle bebek
yapım sanatını öğretebilen
Özer, meslek sahibi yaptığı
kadınların ev ekonomilerine
katkı sağladığını söy-
ledi.
9 yıldır kurs verdiklerini ifade eden
Özer, "Bugüne kadar yaklaşık 5 bin kadını
meslek sahibi yaptık. Bu aslında
büyük bir sosyal sorumluluk projesi.
Yeni bir kurs sürecini başlattık. 50 ili
kaplayan büyük bir proje. Bir günde
yani 8 saat içerisinde kadınları meslek
sahibi yapıyoruz. Eğitimin ardından evlerine
gittiklerinde bebek yapmaya ve
satmaya başlayabiliyorlar. Özellikle ev
hanımları bu sayede ev ekonomisine
katkı sağlıyorlar. Kurslara talep çok
fazla. Zaman zaman online yurtdışındakilere
de kurs veriyoruz. Eskişehir'de açtığımız
son kursa, Tunceli Ovacık
ilçesinden bile katılan kursiyerimizin olması
bizi mutlu etti" şeklinde konuştu.
KAPI BUZ TUTTU, BALKONDA ÇIKA-
RAK GELDİ
43 yaşındaki Azime Geçgil, Tunceli Ovacık
ilçesinden bebek yapım sanatını öğrenmek
için gelen kursiyerlerden birisi.
Asıl mesleği anaokul öğretmenliği olmasına
rağmen arıcılık mesleğini yapan
Geçgil, bebek yapım sanatını öğrenebilmek
için Tunceli Ovacık ilçesinden 23
saat geliş ve 23 saat gidiş olmak üzere
toplam 46 saatlik yolculuğa katlandığı
öğrenildi.
Bebek yapım kursuna katılmak için bir
gün öncesinden yola çıkan 2 çocuk annesi
Azime Geçgil'in yoğun kar nedeniyle
kapısının önünün kar yığını ile
dolduğu ve kapısının buz tutması nedeniyle
açılmadığını söyledi.
Geçgil, "Eskişehir'de bir tanıdığım yok.
Tamamen bebek yapım kursuna katılmak
ve bebek yapım sanatını öğrenmek
için geldim. Kurs için bir gün öncesinden
sabah 06.00'da yola çıktım. Ovacık'ta şu
anda 4 metreden fazla kar var. Buraya
gelirken kapıda kar yığını vardı ve çatıdan
gelen suların kapıyı dondurması nedeniyle
kapı açılmadı. Mecburen birinci
kattaki evimin balkonundan duvarı atlayarak,
karlara basarak geldim. Geldiğimiz
yolda çığ tehlikesi de vardı. Ama
şartlar bunu gerektirdi. En uygun zamanın
şu an olduğunu düşündüm. İmkanları
biraz zorlayarak kursa katılmayı başardım.
Kurs bitiminde de hemen yola çıkarak
Tunceli Ovacık'a geri döneceğim"
diye konuştu.
BEBEK YAPARAK SATACAĞIM
8 saatlik bebek yapım sanatını
öğrenebilmek için gelişgidiş
46 saatlik yola
katlanan Geçgil, aldığı eğitimle
memleketi Tunceli
Ovacık'ta bebek yapıp satacağını
söyledi. Kendi imkanları
ile yöresel oyuncak
bebek yaptığını ifade eden
Geçgil şöyle konuştu: "Daha
önce bezden yöresel bebek
yapıyordum. Ancak bu Doll
art bebek yapım sanatı çok
farklı. Aldığım bu eğitim
benim için çok faydalı oldu.
Arzu Özer'i de 3-4 yıldır
sosyal medyadan zaten
takip ediyordum. Bu fırsatı
bulmuşken ve kendimi de
bu alanda geliştirmek istediğim
için kursa katılmak istedim.
Bundan sonra
tarzımı değiştireceğim. Bu
sanatı artık meslek olarak
yapacağım. 46 saatlik zorlu
yolculuğuma değdi diye düşünüyorum."
25
Tepebaşı, yaşadığı çağdaş gelişim ile Eskişehir’de nüfus oranı en çok artan ilçe oldu.
TEpEbaşı düNYaYa
adıNı duYuRuYoR
Tepebaşı, Türkiye İstatistik Kurumu’nun Adrese
Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi 2021 sonuçlarına
göre Eskişehir’de nüfus oranı en çok
artan ilçe oldu. Tepebaşı Belediye Başkanı
Ahmet Ataç, “Kattığımız değer ile Tepebaşı,
Türkiye’de örnek gösterilen ve dünyada
adını duyurmayı başaran bir kent” dedi.
26
Tepebaşı, Türkiye İstatistik Kurumu’nun
Adrese Dayalı Nüfus
Kayıt Sistemi (ADNKS) 2021
sonuçlarına göre Eskişehir’de
nüfus oranı en çok artan ilçe
oldu.
Verilere göre Eskişehir’in 14
ilçesi arasında Tepebaşı’nın
nüfusu binde 19,4’lük artışla
birinciliği göğüsledi. Tepebaşı’nın
2020’de 371 bin 303
olan nüfusu, 31 Aralık 2021
itibari ile 378 bin 594’e ulaştı.
Tepebaşı’ndaki nüfusun 189
bin 669’unun erkek, 188 bin
925’inin ise kadınlardan oluştuğu
bildirildi. Öte yandan Eskişehir’in
nüfusu binde
10,4’lük artış ile 898 bin 369’a
yükselirken, 14 ilçeden 11 tanesinin
nüfusu ise azaldı.
BAŞKAN ATAÇ: HAYAT
TEPEBAŞI’NDA
Konuya ilişkin bir değerlendirmede
bulunan Tepebaşı Belediye
Başkanı Dt. Ahmet Ataç
da kentte yaşanan gelişime
dikkat çekerken, “Tepebaşı’mız
son 20 yılda olağanüstü gelişmeler
ile Türkiye’de örnek
gösterilen, dünyada adını duyurmayı
başaran bir kent haline
geldi. Tepebaşı’nda
yaşanan gelişimi, Eskişehirlilerin
takdir ettiğini zaten biliyoruz
ama yaşam alanı olarak en
çok tercih edilen ilçe olmak,
bizleri ayrıca onurlandırıyor.
İnsan, bizim belediyecilik anlayışımızda
en öncelikli unsur
olarak yer alıyor. Her zaman
belirttiğim gibi; ben belediye
başkanından önce bir hekimim.
Olaylara ve kentimize de
daima bir hekim gözüyle bakıyorum.
Zira şehirler, yaşayan
bir organizma gibidir. Bu anlayış
ile odak noktasında insanımızın
yer aldığı her projemiz
başarıya ulaşıyor. Tepebaşı,
daha önce ülkemizden hiçbir
yerel yönetimin kazanamadığı
ödülleri, unvanları böylelikle
elde edebiliyor. Tıpkı kentimize
kazandırmayı başardığımız
Küresel Model Ödülü ve
Energy Globe Vakfı tarafından
düzenlenen ve 180’den fazla
ülkeden 2 bin 500’den fazla
proje başvurusunun yapıldığı,
dünyanın en prestijli çevre
ödüllerinden olan Ulusal Enerji
Küresi Ödülü’nde olduğu gibi.
Tepebaşı, giderek büyüyen bir
aile olmaya devam edecek. Yaşamak
için kentimizi tercih
eden tüm hemşehrilerime, bugüne
kadar bizden desteklerini
esirgemedikleri için yürekten
teşekkür ediyorum. Hayat Tepebaşı’nda”
sözlerini kullandı.
Tepebaşı Belediyesi, engelli bireylerin topluma dahil olması için yaptığı projelerle ülkeye örnek oluyor
TEpEbaşı’Nda ENGEL YoK!
Tepebaşı Belediyesi, engelli bireylere yönelik çalışmaları
ile Türkiye’ye örnek oluyor. Engelli bireyler hayata
geçirilen projeler ile öğreniyor, üretiyor ve kazanıyor.
Tepebaşı Belediyesi, engelli bireylerin topluma
dahil olması, kendilerini geliştirmeleri ve özgüvenlerini
kazanmaları adına gerçekleştirdiği
projeler ile Türkiye’de ilk olan çalışmaları hayata
geçiriyor.
ENGELLİLER SOSYAL YAŞAM MERKEZİ
Tepebaşı Belediyesi Engelliler Sosyal Yaşam
Merkezi, zihinsel yetersizliği bulunan bireylerin
günlük yaşama adaptasyonlarını artırmak
üzere çalışmalarını sürdürüyor.
2009 yılından beri faaliyet gösteren merkezde,
öz bakım ve günlük yaşam becerileri,
akademik dersler, sanat eğitimi, ritim, drama,
spor, halkoyunları gibi alanlarda eğitim ve öğretim
faaliyetleri gerçekleştiriliyor. Tamamen
ücretsiz olan merkezde eğitim alan, 18-70 yaş
arası zihinsel yetersizliği bulunan 24 bireyin
ulaşımları da eğitmen eşliğinde Tepebaşı Belediyesi
tarafından karşılanıyor.
Merkezden yararlanan ve bireyler de memnuniyetlerini
ifade ederek Tepebaşı Belediyesi’ne
teşekkür ediyor. Vatandaşlar, 444 44 26 numaralı
Mavi Masa hattından Tepebaşı Belediyesi
Engelliler Sosyal Yaşam Merkezi hakkında
bilgi alabiliyor.
GÖKKUŞAĞI KAFE TÜRKİYE’YE
ÖRNEK OLUYOR
Özel bireylerin toplumla bütünleşmesinin
amaçlandığı Gökkuşağı Kafe projesi, Türkiye’ye
örnek olmaya devam ediyor.
2011 ve 2012 yıllarında faaliyete açılan Gökkuşağı
Kafe, 2 farklı merkezde zihinsel yetersizliği
bulunan bireyleri toplumla
bütünleştirirken bireylerin de özgüven kazanmasını
sağlıyor. Özel bireylerin servis yaptığı
bir alan olarak hizmet veren Gökkuşağı Kafeler
ile bireylerin gelişiminin takip edilebileceği
akademik çalışmalara zemin hazırlanıyor. Öte
yandan proje ile bireylerin ailelerinin yaşadığı
zorlukların azaltılması noktasında da fayda
sağlanıyor. Engelli bireyler ayrıca fotoğraf çekiminden
ebruya, halk oyunundan Latin danslarına
kadar eğlenceli aktivitelerde bulunma
imkanı yakalıyor.
Belirli aralıklar ile belediyenin çeşitli kültürel
ve sosyal faaliyetlerine de katılan bireyler,
her geçen gün kent yaşamında
daha etkin bireylere dönüşüyor.
AZİMLE ÇALIŞIYOR VE
BAŞARIYORLAR
İbrahim Ethem Kesikbaş Engelliler
Montaj Atölyesi’nde çalışmaya başlayan
bireyler; istihdam edilmeye, üretmeye
ve imkan verildiğinde ne kadar
başarılı olabileceklerini ispatlamaya
devam ediyor.
2014’te faaliyete giren merkez, açıldığı günden
bu yana Eskişehir’de zihinsel ve bedensel
yetersizliği bulunan bireyler ve aileleri için bir
umut olurken bireylerin gösterdiği gelişim ve
başarı ile de dikkat çekmeyi sürdürüyor. Bireyler
merkezde Organize Sanayi Bölgesi’ndeki
fabrikalardan gelen demonte parçaları birleştirerek
hem fiziksel becerilerini
geliştiriyor hem de sosyal
yaşama dahil oluyor.
Engelliler Koordinasyon
Merkezi’ne
kayıt
olarak gerekli
eğitimleri tamamlamalarının
ardından
Montaj Atölyesi’ne
katılan bireyler,
burada
sertifikalarını almaları
sonrasında
eğitmenler gözetiminde
çalışmaya başlıyor.
Özel bireylerin, 2014 yılından bu yana montajını
yaptıkları demonte parça sayısı 4 milyon
417 bin 607’ye ulaştı. Tepebaşı Belediyesi tarafından
gerçekleştirilen ve İŞKUR tarafından
desteklenen projeler kapsamında bugüne
kadar eğitimlere katılan 45 kişiden 22’si sektöre
dahil olarak iş hayatına katıldı
TÜRKİYE’DE BİR İLK HAYATA GEÇİRİLDİ
Tepebaşı Belediyesi, İbrahim Ethem Kesikbaş
Engelliler Montaj Atölyesi’nin ardından Eskişehir
Organize Sanayi Bölgesi (EOSB) ile birlikte
Türkiye’de bir ilk olarak Engelliler Montaj Atölyesi’ni
de hayata geçirdi.
"Üretene engel yok” sloganıyla Tepebaşı Belediyesi
ve EOSB iş birliğiyle faaliyete geçirilen
Engelliler Montaj Atölyesi’ndeki özel bireyler,
aldıkları eğitimlerin ardından üretime katkı
verirken, düzenlenen birçok etkinliğe de katılarak
sosyal becerilerini geliştirme imkanına
sahip oluyor. Bünyesindeki bireylerin gösterdiği
gelişim ve başarı ile de dikkat çekmeyi
sürdürdüğü atölye, gençlerin
Eskişehir’de faaliyet gösteren
fabrikalarda istihdam edilmesini
de sağlıyor.
Merkez; Star Plastik, Anot,
Kafaoğlu, Tanatar ve Can
Conta olmak üzere 5 firma
ile çalışıyor. Bireylerin yaptığı
çalışmalar arasında ise
kit sıralama, profil, su tahliye
borusu kapakları, beyaz eşya
arka destek parçası, ocak düğmesi,
menteşe pimi, led, köşe koruyucu,
hazne kapağı, menteşe,
ayarlı ayak, ocak sabitleme, ocak yedek
parça paketleme bulunuyor. Ekim 2019’da faaliyete
geçen atölyedeki özel bireyler, 7 milyon
demonte parçanın montajını gerçekleştirdi.
Merkezde aldığı eğitimlerin ardından istihdam
edilen öğrenci sayısı ise 23’e ulaştı.
Tepebaşı Belediye Başkanı Dt. Ahmet Ataç,
“Türkiye’nin popülasyonuna baktığınızda engellilerimizin
oranı yüzde 12-13 civarında.
Gençlerimizin çalışmaya ihtiyacı var. Çalışmak
onlara öyle iyi hissettiriyor ki; azimle ve profesyonelce
çalışıyorlar ve çok mutlu hissediyorlar.
Onlar bizim yüz akımız. Bu tip
projelerimiz ile özel gençlerimize fırsat eşitliği
sağlarken ekonomik getiri de kazandırmış oluyoruz.
Bu sayede gençlerimiz toplum içindeki
yerlerini biliyor, becerileri gelişiyor, özgüven
kazanıyor ve ekonomik getirileri oluyor. Projelerimizde
bu değerlere yer vermeyi çok
önemli buluyoruz. Üstelik istihdam edilen
gençlerimizin sayısı arttıkça biz de çok mutlu
oluyoruz. OSB’de yer alan atölyemizi birlikte
hayata geçirdiğimiz EOSB Başkanı Sayın Nadir
Küpeli’ye ve bu projede bizlere destek olan
fabrikalara da teşekkürlerimi sunuyorum. Bu
güzel çalışmanın, diğer OSB yönetimlerine de
örnek olmasını diliyorum” diye konuştu.
27
EMEKLİ ŞEHRİ
SAN DIEGO
Gezi
ZEKİ
PEKGENÇ
Los Angeles şehrinden San Diego’ya
giden 10 şeritli dev otobanda
inanılmaz yoğun bir trafikte yol
alıyoruz. Otoban bazı kesimlerde 12 şerit
oluyor! Ancak bu trafikte hiç strese girmeden
gidiyoruz. Çünkü durmadan şerit
değiştiren ya da gereksiz kornaya basan bir
tek sürücü yok!
San Diego’nun Pasifik kıyılarındaki kasaba
ve köyleri, birbirinden güzel yazlık mekânlar
daha çok zenginlerin yaşadığı bölge
olarak biliniyor. Şehrin
kuzeyinde kalan,
muhteşem sahillere ve
koylara sahip huzur verici,
son derece güzel, düzenli
ve şık bir kasabaya geldik;
La Jolla. Tam bir sahil şehri.
Aynı zamanda, yüksek
gelirli ailelerin oturuyor
olması sebebiyle sanat
şehri. San Diego’nun bir
ilçesi olan La Jolla’da ilginç
bir Su Altı Milli Parkı
oluşturulmuş. Halkın
rahatlıkla girip yüzdüğü ve
su sporları yaptığı tertemiz
koylarda foklar ve
denizaslanları insanlarla
birlikte yüzüyor. Bu ilginç
kasabadan ayrılarak San
Diego’ya doğru birbirinden
güzel koylardan ve
yerleşim yerlerinden
geçerek ilerliyoruz.
Şehir merkezine girmeden
önce eski şehre geldik. Kaliforniya
Eyaleti’nin
kurulduğu yer olduğuna
inanılan San Diego'nun eski
merkezi "Old Town San
28
Diego Historical Park" «wild wild west" atmosferini
yaşayacağınız tek kat binalardan
oluşan, sizi geçmişe götüren bir yer. Kimi
eski binaları restore etmişler, kimilerini de
ilk haline benzeterek yeniden inşa
etmişler. Amerikan filmlerinden
ezberlediğimiz şerifin ofisi, kovboyların
düello ettiği barlar, kovboy çizmeleri,
kovboy şapkaları satan dükkânlar, harika
Meksika lokantaları dizi dizi. Filmlerde
gördüğümüz ve bu günkü kargo hizmetinin
ataları olan posta arabalarından orijinal
bir tanesi de karşımızda. Burası hem bir
açık hava müzesi hem de harika bir
eğlence merkezi.
Eski San Diego’dan ayrılıp deniz kenarına
geldiğimizde sağımızda USS MIDWAY
uçak gemisini görüyoruz. 1945 yılında suya
indirilen, 47 yıl boyunca Pasifik filosuna
hizmet vermiş ve Japonlara karşı ilk ateşi
açmış olan bu dev savaş gemisi 296 metre
uzunluğunda ve 45.000 ton ağırlığında.
Gemi, artık savaş
uçaklarının, helikopterlerin
ve silahların
sergilendiği «Midway
Müzesi» olarak hizmet
veriyor.
Midway Museum'un
önündeki "Sevdiğine
Kavuşan Bahriyeli"
heykeli de herkesin ilgisini
çekiyor. Bu dev
heykel 2. Dünya
Savaşı'nın sona ermesinin
ardından çekilen
bir fotoğraftan
uyarlanmış aslında.
Denizci asker ile hemşire
sevgilisi New York
şehrindeki Times
Meydanı’nda öpüşürken
fotoğraflanmışlar. Midway
Museum'un
yanındaki parkın
köşesinde de 2. Dünya
Savaşı’nda çarpışan
Amerikan askerlerine
moral veren Bob
Hope’un gazi askerleri ziyareti,
harika heykellerle
canlandırılmış.
ABD’nin en güney batısında yer alan bu
şehrin adı İspanyolca. Çünkü hemen Meksika
sınırında. Anlamı da “Güneş Şehri”. Ekvatora
yakın olması nedeniyle her daim
güneşli. Ancak, aşırı sıcaklar ya da soğuk
hava görmeyen bir cennet kıyısı. Hava her
mevsimde sıcak, buralarda dört mevsim
yok. Huzurlu bir emekli şehri. Aynı zamanda
da dev tersanelere, finans ve kongre
merkezlerine ve Amerika deniz ve
hava kuvvetlerinin en önemli üslerine
sahip. Hem bir tatil cenneti hem de
hareketli bir büyük kent.
Amerikan Pasifik Donanması’nın en
önemli üssü burada bulunuyor. Deniz üzerinde
bulunan bir balık lokantasında
okyanusu ve savaş gemilerini seyrederek
öğle yemeğimizi yedik. Dev porsiyonlu
tabağımızda sadece balık yok, deniz mahsulleri
ve sebzelerle süslemişler. Bitirebilene
aşk olsun. Karşımızda Coranado
Adası duruyor. Oldukça yüksek ve uzun
bir köprü ile bu adaya geçiliyor. Pırıl pırıl
tertemiz ve düzenli bu ada aynı zamanda
ayrı bir şehir. Köprüden adaya geçerken
San Diego’yu adeta uçaktan seyrediyoruz.
Bir tarafta dev, modern bir şehir, bir tarafta
yemyeşil bir ada, diğer tarafta da kilometrelerce
uzunluktaki dev tersaneler.
Adanın yarısında «Top Gun»’ların
yetiştirildiği hava üssü var. Bu adanın sivil
yerleşime açık yarısında, her biri bir villa
görünümündeki evlerde genellikle hava
ve deniz kuvvetlerinden emekli subaylar
oturuyormuş. Belki bu sebeple; adada suç
oranı neredeyse sıfır düzeyindeymiş.
San Diego şehri, en güzel bu adadan
görünüyor. San Diego, ABD'nin batısında,
California eyaletinin en güneyinde ve
Meksika sınırında yer alan bir şehir.
California'nın en büyük, Amerika'nın sekizinci
büyük şehri. Lakabı "America's
Finest City" yani "Amerika'nın En Güzel
Şehri". Bir buçuk milyonluk nüfusuna
rağmen diğer Amerika şehirlerine göre
daha sakin bir ortama sahip, bu yüzden
tüm Amerikalıların emeklilik hayallerini
süsleyen bir şehir.
Tam bizim ziyaretimiz esnasında top
gun’lar harika bir uçuş gösterisi
gerçekleştirdi. Bu güzel adaya feribotla da
ulaşmak mümkün. Adadan ayrılırken
ünlü «Hotel Del Coronado»’nın yanından
geçtik. Coronado Oteli, adanın en ikonik
yapısı, ayrıca Amerika'nın ikinci en büyük
ahşap binası. Okyanus kıyısındaki bu lüks
otel, Dünya çapında ünlüleri ağırlayan bir
yermiş.
29
AVRUPA
YOLCUSU
Takımda ki birlik beraberlik ruhu üst düzeyde…
KALMASIN!
Eskişehir Ormanspor Avrupa
>>
Kupaları yolunda kapıyı sonuna
kadar araladı… Milli ara ve
Türkiye Kupası maçları nedeniyle
20 Mart’ta ki Spor Toto maçıyla
lige dönecek Ateş
Savaşçılarının yeni sezonda ülkemizi
temsil etmesi için neredeyse
artık hiçbir engel kalmadı…
Mehmet Fatih Işık ve oyuncuları
hedefine ulaşacak.
Ateş Savaşçıları Avrupa Kupaları
için geri sayıma geçti.
Erkekler
Hentbol Süper Ligi’nde
bu sezon ilk kez mücadele eden
Eskişehir Ormanspor yeni sezonda ülkemizi
Avrupa Kupalarından temsil etmeye artık çok
yakın… Sezon sonunda ilk 4 sırada yer takımın
Avrupa kupalarına vize aldığı Süper Lig’de çok büyük
avantaja sahip olan ekibimiz Mart ayında milli ara ve
Türkiye Kupası maçları nedeniyle 20 Mart’a kadar
müsabakaya çıkmayacak.
Son şampiyon Spor Toto maçıyla lige dönecek
ekibimiz 22 Mayıs sona erecek sezonun
ardından Avrupa Kupaları biletini
cebine koyacak.
MİLLİ ARA İLAÇ OLACAK
Kadınlar Hentbol Süper Ligi’nde ki temsilcimiz
Anadolu Üniversitesi 19 Mart’ta oynayacağı
kritik Antalya Anadolu maçına kadar yara
saracak…Anadolu Üniversitesi Kadın Hentbol
takımımız ligde tutunma yolunda
artık çok kritik bir sürece
girdi. 19 Mart’ta düşme hattında
ki en büyük rakiplerinden biri
olan ancak çok sıkıntılı bir süreç
geçiren Antalya Anadolu ile karşılaşacak
ekibimiz şuan milli
arada…Antrenör Murat Kabadayı
ve öğrencileri 19 Mart’a
kadar fiziksel ve mental anlamda
en iyi seviyeye gelmek,
kalan 8 maçta da iyi sonuçlar
alıp ligde kalmak istiyor.
Tüm planlar 19 Mart’ta ki Antalya
Anadolu maçına göre yapılıyor.
Teknik ekip işini yaptı.
30
TEŞEKKüRLER TEPEBAŞI
2.Lig’de ki temsilcimiz bu sezon Play-Off’un
kapısından dönse de Alkışı sonuna kadar hak
etti…
Kadınlar Voleybol 2.Ligi’nde mücadele eden ve
oldukça da başarılı bir sezon geçiren Tepebaşı
Gençlik ve Spor Kulübü yine oldukça genç bir
kadro ile Play-Off mücadelesi verdi.
Ancak Çiftlikköy Belediyesi ve MFA Zonguldak
DSİ gibi önemli yatırımlar yapan ekipler karşısında
gücümüz yetmedi. Antrenör Özkan Çimenli
ve öğrencileri sonuna kadar alkışı hak
eden bir mücadele ortaya koyarken, Eskişehir’i
en şekilde temsil etmenin gururunu yaşadı.
Geçen sene Play-Off oynayan
ekibimiz bu yıl direkten döndü.
aRTıK SoN düZLüKTELER
Bilal Pakoğlu ligde
kalacaklarını söyledi.
Başkan Ahmet Alper
Akdemir ekibine
güveniyor.
Sivrihisar inanıyor.
Mart ayında ki 3 maçını da
evinde oynayacak Sivrihisar
Beledşyespor fikstür
avantajını kullanmak istiyor…
>>
Sigorta Shop Kadınlar 1.Ligi’nde ki temsilcilerimiz Sivrihisar Belediyespor
ve Mihalıççıkspor açısından artık son düzeleme gelindi…
Bu
sezon ilimizi Kadınlar Voleybol
1.Ligi’nde ilk kez temsil eden güzide ilçe ekiplerimiz
Sivrihisar Belediyespor ile Mihalıççıkspor sezonu
12 Mart’ta tamamlayacak. Özellikle Mart ayı
hızlandırılmış fikstürü ve kader maçlarıyla sezonun finali anlamına
geliyor.
Sivrihisar Belediyespor ve Mihalıççıkspor için her puan çok değerli
ancak kazanmaları gereken maçlarda bu ay içerisinde…
1 Mart’ta başlayan serüven Sivrihisar Belediyespor sırasıyla Edremit
Belediyesi Altınoluk, Fenerbahçe ve Beşiktaş müsabakalarıyla sezonu
tamamlayacak.
Mihalıççıkspor ise bu süreçte Göztepe, Edremit Altınoluk ve
Fenerbahçe maçlarına çıkacak. Özellikle iki ekibimizin
de Fenerbahçe müsabakaları ligdeki kaderlerini
netleştirecek.
Artık deplasman
kalmadı.
Mihalıççıkspor
sultanları kalan
maçlarda ekstra
işler yapmak
zorunda…
Kalan maçlara
odaklandılar.
Bu sezon ligde kalmak adına
artık son kritik maçlara gelindi.
Mihalıççık kenetlendi.
31
3.LİG HaYaLİMİZ Sa
TüM ESKİş
Sağlık, Kültür ve Spor Dairesi
Başkanı olarak görev yapıyor.
>>
İstikbal Dergi’nin bu ay konuğu Anadolu Üniversitesi’nin
Sağlık, Kültür ve Spor Daire ve aynı zamanda Kulüp Başkanı
Galip Özsarı’ydı… Genç Başkan ile hayalleri ve hedefleri
konusunda güzel bir söyleşi gerçekleştirdik…
Kulüp Başkanı Galip Özsarı
bu ay konuğumuz oldu.
32
>> “3.Lig
hayalimiz
aslında
sadece
benim değil
tüm Eskişehirliler
için
var” diyen
Başkan Özsarı
“Kulüp
başkanı olduğum
günden
beri
futbol branşında
şehrimizin
ikinci
bir profesyonel
takım
özlemini gidermek
için
ekibimizle
beraber
ciddi çaba
sarf ediyoruz”
ifadelerini
kullandı…
Sorularımıza
içtenlikle
cevap
veren Başkan
Galip
Özsarı ile bu
güzel sohbetimizden
yansıyanlar
sizlerle…
Anadolu Üniversitesi Rektörü
Prof. Dr. Fuat Erdal’ı unutmadı.
EASKF Başkanı Sadri Atam’a
desteklerinden ötürü teşekkür etti.
dECE bENİM dEĞİL
EHİRLİLER İÇİN VaR
- Galip Özsarı Kimdir? Spor da ki geçmişiniz
ve deneyimleriniz hakkında okuyucularımıza
bilgi verir misiniz?
1983 yılında Mahmudiye ilçesinde doğdum.
İlköğretim ve ortaöğretimimi Mahmudiye ilçemizde,
lisans ve yüksek lisans eğitimimi
Osmangazi Üniversitesi’nde tamamladım.
Sağlık Müdürlüğü bünyesinde çeşitli kademelerde
çalıştıktan sonra Anadolu Üniversitesi
Sağlık, Kültür ve Spor Dairesi Başkanı
olarak görev yapmaktayım. Berke Alp isminde
16 yaşında bir oğlum var.
Spordaki geçmişim amatör düzeyde ilçemizin
takımında Halil İpekçi hocamızın talebesi
olarak çeşitli yaş kategorilerinde futbol oynadım.
Eğitim hayatımızdan ve memuriyete
başlamamızdan dolayı ara vermek zorunda
kaldım. Daha sonraki süreçlerde ilk yöneticilik
tecrübemi Afyonkarahisar temsilcisi İscehisarspor’da
o zamanın kulüp başkanı
eniştem vesilesi ile yaşadım. Daha sonra ilimizin
köklü temsilcilerinden Sağlıksporda
2017 - 2020 yılları arasında basın sözcülüğünden
sorumlu yönetici olarak görev yaptım.
Bugün itibariyle Anadolu Üniversitesi
Gençlik ve Spor Kulübü’nde 2 yıla yakın bir
süredir başkanlık yapmaktayım.
-Göreve geldiğiniz ilk günden bu yana özellikle
futbol branşında 3.Lige hayalinizin olduğunu
biliyoruz. Bu sezon mutlu sona
ulaşacağınıza inanıyor musunuz?
3.lig hayalim göreve geldiğimden
beri değil uzun yıllardan beri var.
3.Lig hayali aslında sadece benim
değil tüm Eskişehirliler için var. Bu
şehir Eskişehirspor’umuz dışında
futbol branşında son profesyonel
lig takımını yanlış hatırlamıyorsam
17 yıl önce gördü.
17 senedir nice çocuklarımız, birçok
gencimiz yetenekli olmalarına rağmen
kaybolup gitmişler. Belki şehrimizde
2. Bir profesyonel takım
olsa idi bu çocuklarımız, gençlerimiz
farklı yerlerde farklı durumlarda
olabilirlerdi. Kulüp
başkanı olduğum günden
beri futbol branşında şehrimizin
ikinci bir profesyonel
takım özlemini
gidermek için ekibimizle
beraber ciddi çaba sarf
ediyoruz. Bu süreçte yönetim
anlamında doğru
adımlar atmak ve doğru
planlama yapmak için uğraşıyoruz.
Doğru adımlar
atarsak bu başarının geleceğine
biz inanıyoruz.
Ama bu lig ‘Çok para harcamayla
çıktım’ diyemediğin
değişik statüleri
olan, kısıtlı bütçelerle de
Şehirde ki beklenti Anadolu Üniversitesi’nden
bu sezon daha fazla…
başarılar elde edildiği de görülen zor ve tuhaf
bir lig. Bu ligden inşallah çıktığımızda da sağlam
temeller üzerine kurulmuş bir yapıyla
devam etmek istiyoruz. ‘İnanmak başarmanın
yarısıdır’diyerek takımımıza, teknik ekibimize
inancımızın tam olduğunu söylemek istiyorum.
Biz gerekeni yapalım tevekkül edip, hep
beraber sonucu göreceğiz.
-Futbol takımı düşünmek bile istemiyoruz
ama şampiyon olamazsa önümüzde ki
sezon da 3.Lig hedefi devam edecek mi?
Bu sene olmama durumundan ziyade 3.lig’e
çıkmayı şampiyonluğu kutlamayı düşünelim(Gülüyor)
-Başkanlığınızın ilk dönemin de voleybol
branşının ligden çekilmesi durumu söz konusu
olmuş ve şehirde oldukça ses getirmişti…
Bu konunun da içeriği hakkında bilgi
alabilir miyiz?
Kulübümüzün kuruluş yılı olan 1984 yılından
bu yana kadın voleybol takımı aktif olarak
Türkiye Voleybol liglerinde bazı yıllar 2
ligde, bazı yıllar 1 ligde kesintisiz olarak mücadele
etti. Genel anlam da altyapımızdan
gelen oyuncular ve üniversitemizi kazanan
farklı şehirlerdeki voleybolcuların birleşimiyle
bir takım oluşturup hem kulüp olarak
hem de üniversitemizin okul takımı olarak
mücadele etmekteyiz. Biz kadın voleybol
branşını kapatmadık sadece liglerde mücadele
etmeye ara verdik. Altyapı olarak 5
Anadolu Üniversitesi ve Eskişehir
adına yakışır şekilde temsil ediliyor.
Kulüplerle ilişkiler
hep iyi tutuluyor.
Özellikle misafirperverlik
konusunda çok başarılılar
33
Kadın Hentbol takımıyla ilgili de önemli bilgiler verirken, açıklamalarda bulundu.
ayrı kategoride müsabakalara çıkmaya
devam ediyoruz. İnşallah planlamamız dâhilinde
kaldığımız yerden liglerde mücadele
etmeye devam edeceğiz. Anadolu Üniversitesi
Kadın Voleybol Takımı Altyapımız da 5
Ayrı grupta müsabakalara katılıyoruz.
Bunlar:
1. Genç Takım da 14 Sporcu
2003 - 2004 Doğumlular
2. Yıldız Takım da 18 Sporcu
2005 - 2006 Doğumlular
3. Küçük Takım da 22 Sporcu
2007 - 2008 Doğumlular
4. Midi Takımında 28 Sporcu
2009 - 2010 Doğumlular
5. Mini Takımında 32 Sporcu
2011 - 2012 Doğumlular
Gördüğünüz üzere farklı okullardan gelen
toplam 114 sporcu ile aktif olarak çalışmaktayız.
-Kadınlar Hentbol Süper Ligi’nde mücadele
ekibiniz tutunma mücadelesi veriyor. Tarihinde
Türkiye Şampiyonluğu yaşamış bu
branşta önümüzde ki yıllar ile ilgili hedefleriniz
nelerdir?
1988 yılında kurulan ve kurulduğu yıl yükselme
müsabakalarında deplasmanlı liglere
katılmaya hak kazanan kadın hentbol takımımız,
liglerde hep yükselen bir grafik göstermiş
ve hentbolda 34. sezonuyla liglerin
en eski takımı unvanını elinde bulundurmaktadır.
1995-2013 yılları arasında aralıksız 18 yıl
Avrupa kupasında mücadele etmiş ve 1.
lige düştüğü 2013 yılına kadar Lig şampiyonluğunun
yanı sıra 8 kez Türkiye Kupasını
kazanmış bir takımdır. Geçmişi bu
kadar başarılarla dolu takımımız 2013 yılındaki
kulüp yönetiminin daha amatör faaliyet
gösterme kararı nedeni ile 1. lige
düşmüş fakat mevcut altyapı oyuncularının
ve üniversite bünyesinde yer alan öğrencilerden
oluşan takımla 2 yıl sonra tekrar
şampiyon olarak süper ligde yerini almıştır.
Mevcut kadrosunda kendi alt yapı oyuncuları
ve üniversitemiz öğrencilerine yer
veren takımımızın ligdeki 2. devre müsabakaları
2 hafta önce başladı. Süper lig mücadelesinde
en iyi mücadele gösteren
takımlar arasında gösterilen kadınlarımız,
ligin ilk yarısında sahada gösterdiği mücadelenin
sonucunu skora yansıtamamıştır.
Ligde hiç yabancı oyuncusu olmayan 3 takımdan
biri olan takımımızın ilk hedefi bu
sene için ligdeki yerini korumaktır. İlk önceliğimiz
ligde kalmak olmakla birlikte gelecek
sezon için oyuncularımızın bu sene
gösterdiği mücadeleyi 2-3 iyi transferle
34
destekleyerek, hem alttan gelen oyuncularımız
için yine spora devam ettikleri sürece
yukarıda mücadele edebilecekleri güzel bir
takım, hem de Süper ligde orta sıralarda
yer alacak bir takım izletmek istiyoruz.
-Eskişehir sporuna farklı branşlarda önemli
katkı veren bir kulübün başkanısınız. Kulübün
bundan sonra ki süreçte farklı projeleri
ya da vizyon ve misyonu olacak mı?
Evet, bildiğiniz gibi Anadolu Üniversitesi
GSK olarak birçok branşta faaliyet göstermekteyiz.
Bunların başında hentbol, futbol,
voleybol, yüzme okçuluk gibi branşlar gelmektedir.
Göreve geldiğimiz ilk günden itibaren
bir sporcunun yetişebilmesinde en
önemli unsurların çok amaçlı tesisler, beslenme,
konaklama olduğuna karar verip, tesisleşme
sürecimize önem verdik. Futbol
branşı için futbol sahamız bakımı tamamlanıp
alt yapı faaliyetlerine başladık.
Kapalı Spor salonumuzu yenilenmesini tamamlayıp
bugün hentbol ve voleybol başta
olmak üzere rahatlıkla ve nezih bir şekilde
antrenmanlarını yapabileceği bir salon haline
getirdik. Bu salonumuzda bilek güreşi,
masa tenisi, gibi bireysel çalışma gerektiren
branşlar içinde hazır hale getirip kullanıma
açtık.
Önümüzdeki süreçte Güreş, judo, boks gibi
bir çok branşta sporcularımıza kucak açıp
Olimpiyat şampiyonu sporcular çıkarmak
hedeflerimizin başında geldiğini rahatlıkla
söyleyebilirim.
Anadolu üniversitesi GSK olarak en önem
verdiğim konulardan biri de bütün branşlardaki,
alt yapı faaliyetlerine muntazam
özen göstermek. Orta
vadede bir çok branş
ve yaş kategorilerinde
daha aktif bir
kulüp yapısı oluşturarak
Anadolu Üniversitesi
Gençlik ve Spor
Kulübü’nü sadece Eskişehir’in
değil, Türk
sporunun lokomotif
kulübü haline getirecek
temelleri atmak
istiyoruz. Hedefimiz
için de yönetim olarak
proje ve fikirlerimizi
hayata geçirmek
için gerekli her şeyi
titizlikle yapıyoruz.
Şuan bazı branşlar
ile aktif rol aldığımızı
bilerek sporun sadece
bu branşlardan
‘Ligde yabancısız oynayan 3 takımdan biriyiz’ dedi.
Ligde kalınması halinde gelecek sezon daha hedefli
bir takım kurulacağının sinyallerini verdi.
Başkan Galip Özsarı’nın alt yapı ile ilgili
açıklamaları gelecek adına umutlandırdı.
ibaret olmadığını biliyor ve diğer branşlar için
çalışmalarımıza devam ediyoruz.
- Alt yapı düzeyinde tekrar bir hareketlilik olduğunu
biliyoruz, Anadolu tekrar üretime geçecek
diyebilir miyiz?
Geçtiğimiz süreçte alt yapı ile ilgili çalışmalarımıza
Covid-19 salgını sebebiyle devletimizin
aldığı tedbirler sonucunda ara vermek zorunda
kaldık. Bizde bu süreçte saha bakım işlerimizi
hızlandırıp, uzun süredir
kullanılmayan tesislerimizi A’dan Z’ye yenileyip
çocuklarımıza daha nezih ortam hazırlayıp
tekrar çalışmalarımıza hocalarımız nezaretinde
başladık.
Yine bu süreçte uzun yıllar Bölgesel Amatör
Ligde mücadele eden futbol takımımızda alt
yapıdan A takıma çıkan bir iki isim vardı. Biz
ilk yılımızda U18 takımımızın kalecisi Erdem
Çakaltarla’nın A takım antrenmanlarına katılıp,
sezon sonunda TFF 1.lig ekiplerinden Bandırmaspor
ile profesyonel sözleşme
imzalamasının ve onu üç lig üste yollamanın
mutluluğunu yaşadık.
Bu senede yine hocalarımızın raporu doğrultusunda
Alt yapımızdan Egemen, Ramazan, Furkan,
Ömer Faruk ve Burak gibi isimleri A
takıma dâhil ederek uzun yıllar sonra alt yapıdaki
sporcularımıza burayı hedef haline getirdik.
İnşallah daha nicelerinin gelip fırsat bulup
buradan çıkıp Türk futbolu ve sporuna hizmet
edeceklerine inanıyorum.
Alt yapı da geçtiğimiz yıllarda düzenli çalışma
sonucu güzel jenerasyonlar yakalanıp,
yetenekli sporcular kulübümüzde eğitimini
alıp Eskişehir ve Türk futboluna
kazandırılmış. Hali hazırda şu an birçok
takımda Anadolu Üniversitesi
Gençlikspor’da geçmişte eğitim almış
isimleri izlemekteyiz.
Bu sezon sonunda nasip olur da 3.lige
çıkma sevinci yaşarsak bizler için ve
şehrimiz için anlamlı olacak, akademi
liglerine katılma hakkımız doğacak ve
çocuklarımız profesyonel lig takımlarının
alt yapılarıyla maçlar yaparak
göz önünde olacak.
O zaman alt yapıdan çıkardığımız A
takımda oynattığımız çocuklarımız
güzel bir piyasanın içine girdikten
sonra kulüplerine kazandıracakları
daha fazla olacaktır. İşte o zaman alt
yapının ne kadar önemli olduğunun
bir göstergesini de görmüş olacağız.
Üreten bir toplum istenildiği gibi
bizde üreten bir kulüp olmak istiyoruz.
1 milyona yaklaşan nüfusu olan
futbol kenti şehrimizden muhakkak
önemli yetenekler çıkacaktır. Bizde bu
yetenekleri keşfetmek için çalışacağız.Alt yapı
kategorilerdeki başarılar kadar A takım seviyesine
uygun kaç tane gencimizi A takıma kazandırabiliriz
onun derdindeyiz. her sene 1-2
tane gencimizi kazandırabilirsek alt yapımız
başarılı sayabiliriz. Bu sezon sonundan itibaren
güzel bir taramayla ve kulübümüzün imkânlarıyla
yaz okulu projesine adım atıp,
Eskişehir ve Türk futboluna sporcular kazandırmak
için çaba sarf edeceğiz.Anadolu Üniversitesi
GSK olarak bir çok branşta en iyisini
en güzel şekilde yaparak, insanların çocuklarının
spor eğitimi için tercih edileceği bir kulüp
olmak hedeflerimiz arasında…
-Eskişehirspor’un son durumu hakkında ve
alt yapı düzeyinde sizlere yaklaşımı konusunda
ne düşünüyorsunuz?
Eskişehirspor ‘un son durumu hakkında seçilmiş
bir yönetim kurulu varken bizlere yorum
yapmak değil, elimizi taşın altına sokmak
düşer. Eskişehir’in en büyük markası olan Eskişehirspor’umuz
için küçüklüğümüzde tribünlerde
verdiğimiz desteği kulübümüz olarak
inşallah gücümüz yettiğince de vermeye
devam edeceğiz. Geçtiğimiz sezon Eskişehirspor’un
“Hedef 1 Milyon Fidan” kampanyasına
1000 adet fidan desteğiyle en yüksek bağışlardan
birini Anadolu Üniversitesi Rektörümüz
Prof. Dr. Fuat Erdal şahsi olarak yaparken,
Anadolu Üniversitesi Kadın Hentbol Takımı
oyuncularımız kampanyaya 222 fidan ve Futbol
A Takımımız 222 fidan bağışlayarak çok
Eskişehirspor’un Fidan Kampanyasına Rektör Prof. Dr.
Fuat Erdal ve Futbolcular ile Hentbolcular destek vermişti.
önemli bir katkıda bulunmuştu. Eskişehir kamuoyuna
örnek olması adına güzel bir adımdı
diye düşünüyorum.
Eskişehirspor’umuzu en iyi şekilde temsil
etmek için canla başla mücadele eden genç
kardeşlerimizi gurur duyarak izlemek altyapının
önemini anlamamız için en güzel örnek
olacaktır
Altyapı noktasında Eskişehirspor’umuz ile yapılabilecek
her türlü iş birliğine hazırız
-Galip Özsarı olarak Eskişehir sporu için en
büyük hayaliniz nedir? Şuana kadar ki süreçte
keşke dediğiniz bir olay yaşandınız mı?
Eskişehir’in sporu için tek hayalim yok… Önce
birlik beraberlik içinde hareket etmeyi, sonrasında
da 38 yaşında bir kulüp başkanı olarak
bu iş için eğitim almış, alanında uzman olan kişilere
korkmadan fırsat verilmesini canı gönülden
istiyorum. Gelişim için bunun şart olduğu
kanaatindeyim ve kulübümüzü bu şekilde yönetmek
için çaba sarf ediyorum. Bulunduğum
konum itibariyle sağlıklı nesillerin yetişmesi
adına ne gerekiyorsa yapmak istiyorum. Bir
baba olarak bizim için bir çocuğumuzu, bir
gencimizi kötü alışkanlıktan uzak tutmayı başarabilmek,
spora yönlendirebilmek ve onun
hayatına dokunabilmek şampiyon olmaktan
daha değerli...
-Son olarak okuyucularımıza ve Eskişehir
spor kamuoyuna söylemek istediğiniz veya
paylaşmak istediğiniz bir şeyler var mı? Teşekkür
ederiz…
Futbol branşında inşallah şehrimize
ikinci bir profesyonel takımı kazandırmak
için gayret gösteriyoruz. Bunu
başarabilirsek şehrimizdeki spora
büyük katkı olacağını düşünüyorum.
Anadolu Üniversitesi GSK olarak şehrimizin
birçok spor branşında bizden
önce olduğu gibi bundan sonrada rol
almaya devam edeceğiz. Amacımız
Eskişehir’in sporuna daha çok katkıda
bulunabilmek. Amatör sporun yaygınlaşması
ve gelişmesi noktasında başarılı
işler yapan EASKF Başkanımız
Sadri Atam ve ekibine teşekkür etmek
istiyorum.
Bizlere derginizde yer verdiğiniz için
kulübümüz adına teşekkür ederim.
Sizlerin şahsında şehrimizdeki tüm
spor muhabiri arkadaşlarımıza ne
kadar zor şartlarda görev yaptığınızı
bilen biri olarak yağmur çamur demeden
deplasmanda dahi bizleri takip
ettiğiniz için ve spora vermiş olduğunuz
büyük katkıdan dolayı teşekkür
etmek istiyorum.
35
Eskişehirspor en
kötü dönemlerini
yaşıyor. Üst
üste 2 kez
küme düşen ve
6 dönemdir
transfer yasağını
kaldıramayan
koca çınar
şu anda 2.Ligde
adeta can çekişiyor.
Siyah-kırmızılı
takım
süper ligde iken,
Avrupa kupalarına
giderken,
yanında olanlar
şimdi stadyumun
ve tesislerin
önünden bile
geçmiyor.
SiZ YETER Ki
Türkiye’yi Avrupa’da da temsil etmiş bir dönem fırtına gibi esen Eskişehirspor
bir gün yine o eski günlerine dönecek. Bu taraftar takımın
arkasında olduğu sürece bu takım yaşamaya devam edecek.
Belki yine düşecek ama düştüğü yerden de kalkmasını bilecek.
BU SEVGİ BİR BAŞKA
Eskişehirspor sevgisi bir başka..
Bu sevgi anlatılmaz ancak yaşanır..
Bu taraftar 3.ligi de gördü, Avrupa
Arenasında da takımı destekledi.
Ya şimdi..
Eskişehirspor 2.ligde kalabilmek
için adeta can çekişiyor.
Takım süper ligde boy gösterirken,
Avrupa’ya giderken, yanında
olanlar şimdi ortalarda yok. O
beyler şimdi bırakın stadyumu
tesislerin önünden bile geçmiyor.
Çünkü takım 2.ligde reklam yapılacak
durum da değil…
Sadece ama sadece bu takımı
terk etmeyen gerçek taraftarı
yine arkasında.
H H H
ACI YAŞATTI
Son iki sezonda Eskişehirspor,
ligin bitimine daha
haftalar varken 2. Lig’e
düşerek sevenlerine acı
yaşattı.
Sadece ligden düşmekle
kalmayan
takım yönetici ve
başkan bulamadı.
Genel kurullar ertelendi.
Futbolcular ise başka
takımlara tek tek
kaçtı gitti.
Takımı sahiplenen
ve yaşaması
için mücadele
veren yönetimin
dışında her
zaman olduğu
gibi yine büyük
taraftar Es-Es’in
yanında. Özellikle
iç saha maçlarında
tribünleri
dolduran büyük
taraftar süper lig
takımlarının seyirci
sayılarını
geride bırakarak
farkını bir kez
daha gösteriyor.
36
TERK ETMEYiN…
Ancak tünelin ucunda çok az bir ışık da olsa kimse umudunu kesmedi.
Ve o umutla çözüm yolu arandı.
Belki takım kapanma tehlikesinden döndü..
H H H
YAŞATMAK ADINA
Kulübü sadece yaşatmak için göreve gelen Mehmet Şimşek
başkanlığındaki yönetim kurulu zor dönemde sorumluluk
alarak işe başladı.
Birçoğu da dün tribünde idi, bugün yönetici koltuğunda.
İşleri zor ama bu sefer taraftar olarak değil, yönetici
olarak takımın yanında.
H H H
DURUM ORTA DA
Her şeye rağmen Eskişehirspor yaşıyor ve
yaşamaya da devam edecek
Şu andaki durum orta da.
Takım ligde kalabilmek için son düdüğe
kadar mücadele verilecek.
Tabi bu yolda da en büyük güç taraftarının
desteği ile.
Alınan sonuçlardan da belli.
Eskişehirspor iç saha maçlarında daha
farklı performans sergiliyor.
Bu lig sonuna kadar devem etmeli.
H H H
TARAFTAR FARKINI GÖSTERİYOR
Aslında Eskişehirspor taraftarı bu zor günlerde
takımına sahip çıkarak farkını da gösteriyor.
Her hafta hazırlanan raporlarda süper lig maçlarında
taraftar sayıları açıklanıyor. Es-Es evindeki iç
saha maçlarında taraftar sayılarına göre süper ligde takımlarına
bazen 4, bazen ise 5-6 takımın taraftarını solluyor.
Büyük taraftar bu rakamlar ile süper ligde değil 2. Ligde de armanın
yanında olduğunu ve en önemlisi de ES-ES sevgisinin nasıl ağır
bastığını gösteriyor.
H H H
BİR GÜN YİNE GELECEK O GÜNLER…
Bu büyük taraftar arkasında olduğu zaman Eskişehirspor’a hiçbir şey
olmaz.
Takım ligden düşer de çıkarda… Daha önce oldu yine olabilir.
Türkiye’yi Avrupa’da da temsil etmiş bir dönem fırtına gibi esen Eskişehirspor
bir gün yine o eski günlerine dönecek. Hem de daha güçlü
dönecek.
Yeter ki taraftarı terk etmesin ve her zaman yanında olsun…
37
KAHVALTIDA BUNLARDAN
UZAK DURUN !
kahvaltı yaparken uzak durulması gerekenlerle
ilgili bilgiler verdi. Balın,her ne kadar l 1 dilimden fazla ekmek
Sabah kahvaltısında tercih etmeyeceğimiz yiyeceklere gelince;
Uzmanlar
doğal, sağlıklı ve faydalı olsa da şeker içerdiği için sindirim sistemini l Reçel, hatta diyet reçel dahil ( diyet reçel vücudu kandırmaktır. İntikamı
tatlı krizi ile olur)
tembelleştirdiğini ve kahvaltıda tüketilmemesi gerektiğini belirtti.
Kahvaltının , hem güne başlarken gerekli olan günlük
l Bal ( bal her ne kadar doğal ve sağlıklı olsa da şeker
enerji ihtiyacımızı karşılayacak hem de gün sonunda
içerdiği için sindirim sistemini tembelleştirir)
vücudun yeniden yapılanması ve bağ dokusunun
l Her türlü unlu gıda ( eğer 1 dilim ekmek yenilmeyecekse
yerine o kadar miktarda börek veya
güçlenmesi için gerekli olan yapı malzemelerini
içerecek bir çeşitlilikte olması gerekir. Bu nedenle
kahvaltı öğünü geçiştirilmeyecek
arasındadır)
simit olabilir fakat diğer unlu gıdalar yasaklar
kadar önemli bir öğündür.
l Sabah süt ile tüketilen kahvaltılı gevrekler
( Sindirim sistemini tembelleştiren gı-
Kahvaltıda yulaf ve kepek içeren gıdaları
tüketmeyin. Bu uzun süre tok hissederim
dalardandır. Çok kolay sindirilir ve çabuk
mantığıyla yapılan çok büyük bir yanlıştır.
Kahvaltıyı yapış amacımız,bedeninızda
nasıl hemen yanıp sizi ısıtmı-
enerjidir. Odunu talaş yaparak aktığımizin
akşam ihtiyaç duyduğu yapı
yorsa aynı şekilde kahvaltılık gevrekler
malzemelerini ona kazandırmak ve
de günü kurtarır fakat çabuk acıktırır
güne enerjili başlamaktır. Bu nedenle
yanında yediğiniz değerli gıdalar sindirilmez
küçülemezsiniz.)
kahvaltıda beslenmeyi önemseyelim.
Uzun süre tok hissetmek değil yeterince
l Kepek ve yulaflı karışımlar ( Sindirim
besleyici gıdaları almak önemlidir.
sisteminde pasajı hızlandırdığı ve su çekerek
uzun süre tok hissettirdiği için ku-
Sindirim sistemimiz genelde tembelliğe
meyilli olarak çalışır. Eğer siz yiyeceklerin
lağa hoş gelen fakat gece yapılanmanızı
içerisinde sindirimi kolay olan yiyecekleri
engelleyerek size zarar veren yiyeceklerdendir.
Çok kabızlık şikayetiniz olduğunda
çok tutarsanız. Besin değeri yüksek fakat
sindirimi uzun sürecek yiyeceklere karşı sindirim
sisteminin ilgisi azalır. Bu nedenle özellikle
fakat kesinlikle bu miktarı arttırmaya çalışmayın
sabahları 1 tatlı kaşığı arada yiyebilirsiniz
işlenmiş gıdalardan kabul ettiğimiz ve bizim suda
yoksa yeterince beslenemezsiniz.)
eriyen diye açıkladığımız undan yapılmış, şeker ihtiva
l İçi bol malzemeli tost veya poğaça gibi gıdalardan
eden yiyeceklerden uzak durmamız gerekiyor. Sindirim sisteminiz
güçlenene kadar bu tür yiyecekleri sabah kahvaltısında tercih tost olduğundan ekmek miktarı malzemeye oranla fazla olacaktır ve
da uzak durun. Çünkü çok malzeme de koysanız yediğiniz
etmeyelim. Diyen uzmanlar, şu tavsiyelerde bulundu;
sindirim sistemi tembelliği seçecektir.
38