GAP Şehir Dergisi 7. Sayı
GAP Şehir Dergisi; 7. sayısıyla ve dopdolu içerikleriyle huzurlarınızda olmayı sürdürüyor
GAP Şehir Dergisi; 7. sayısıyla ve dopdolu içerikleriyle huzurlarınızda olmayı sürdürüyor
PDF'lerinizi Online dergiye dönüştürün ve gelirlerinizi artırın!
SEO uyumlu Online dergiler, güçlü geri bağlantılar ve multimedya içerikleri ile görünürlüğünüzü ve gelirlerinizi artırın.
GAP Şehir
Kültür • Şehir ve Turizm Dergisi
66
Harran
Ulu Cam
ve 771 yıl önce kesilen
Ezân-ı Muhammedî
YI
L
:3
SAY
I
:7
GAPGündem
Gazetes n n Ücrets z ek d r
2 0 2 2
16
28
Ata yadigarı “Ulu Camii” Siirt’te 893 yıldır ayakta
Şanlı Kurtuluşun 102. Yılı Coşkuyla Kutlandı
32
38
3 bin Güvercin Birincilik İçin Yarıştı
Çağrı Filmi 4K Olarak 45 Yıl Sonra Yeniden Sinemalarda
10 Boncuklu Tarla'da 12 bin yıllık olduğu tahmin edilen
Tapınak bulundu
14 2023'e Doğru Türkiye Turizmi
(Dr. Seyit Ahmet SOLMAZ)
27 Resetlenme Alışkanlığı
31 Eski ve Yeni Urfa Temalı Fotoğraf Sergisi
34 Arıların Badem Çiçekleriyle Dansı
18 GAP’ın Bozkır Çiçekleri (Prof. Dr. Hasan AKAN)
22 Cizre’nin Muhkem Kalesi
37 Yılın En başarılı Kültürel Yaklaşım Ödülü
Şanlıurfa’ya Geldi
40 Göbeklitepe 3 Yılda 1 Milyon 300 Bin Ziyaretçi
Ağırladı
GAP Şehir
Kültür • Şehir ve Turizm Dergisi
YIL: 3 SAYI: 7 2022
NİSAN - MAYIS - HAZİRAN
İMAJ REKLAM Basın Yayın
Tanıtım Org. San. Tic. Ltd. Şti.
Adına İmtiyaz Sahibi
Veysel POLAT
SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ
Seyfullah POLAT
GENEL KOORDİNATÖR
Ali UÇAN
EDİTÖR
İshak POLAT
Hukuk Danışmanı
Altıparmak-Avcı Avukatlık Ortaklığı
GAP Gündem Gazetes Yerel Sürel Ücrets z Ek
Dergide yayınlanan yazılar sadece yazarların görüşlerini taşır. Yazıların içeriklerinden ve görüşlerinden
yazarları sorumludur.
43
58
80
Karahantepe’ye Uluslararası İlgi
Giderek Artıyor
Medeniyetler abidesi Diyarbakır Surları
Eski İhtişamına Kavuşuyor
83
88
Ulu Beden Burçu Işıl Işıl Oldu
Toygar Ailesinin İri Kuşlarından
İbibik Toygarı
Urfa’nın Tarihine Adanmış Bir Ömür
Selahattin Eyyübi Güler
46 Haliliye’nin Yeşil Vadisi Yaz Aylarına Yetişecek
72 İbrahim Peygamber Okuması
48 Vefatının 9. Yılında Arabesk Müziğin Babası
Müslüm GÜRSES
64 Eyyübiye Millet Bahçesine Kavuşuyor
70 Eyüp Nebi Beldesi Yeni Çehresine Kavuştu
75 Pandemi Sonrası Ekonomik Çöküntü
76 Şiir ve Şair Şehir
86 Dismek Bir Halk Kütüphanesidir
Yayın Danışma Kurulu
Prof.Dr.Mehmet ÖNAL
Prof.Dr.Hasan AKAN
Doç.Dr.Hüseyin ŞEYHANLIOĞLU
Cuma AĞAÇ
İbrahim E.EMİROĞLU
İshak POLAT
Mehmet KURTOĞLU
M.Ali ABAKAY
Ömer DAĞCI
Selami YILDIZ
Temsilcilerimiz
Adıyaman / Zeynel A. KIYMAZ
Ankara / E.Ali AKAY
Batman / M. Fatih Fatih
Diyarbakır / Üzeyir YILMAZ
Gaziantep / İbrahim Halil AYCAN
İstanbul / Yahya GÜL
Mardin / Nezir GÜNEŞ
Konya / İbrahim ÇİÇEKÇİ
Bursa / Mehmet YILDIZ
İLETİŞİM
GAPGündemi Gazetesi
Yenişehir Mh. Recep Tayyip Erdoğan Bulvarı
Öncedağ Apt. Kat:2 No:9
Haliliye / ŞANLIURFA
Tel: (0.414) 316 96 52
Mail: bilgi@gapgundemi.com
www.gapgundemi.com
TASARIM
TASARIM
BASKI
/ProtasarimPR
www.protasarim.com
Veysel POLAT
başlarken
İnsanlığın beşiği, bereketli kadim topraklardan
merhabalar..
GAP Şehir olarak yeni sayımızla sizleri tekrar
muhabbetle selamlıyoruz. Kadim coğrafyamızın
dünü –bugünü, binlerce yıl toprak altında
saklandıktan sonra; günyüzüne çıkanlarıyla, ihya
edilenlerle yeni inşa edilenleri, yitmişlerle bugün
bizleri aydınlatan ilim sahibi dostlarımızı,
hayatımızın bir parçası olan kuşlarımızı,
çiçeklerimizi.. hülasa bu sayımıza yetiştirip
derlediklerimizi beğeninize sunmanın kıvancını
yaşıyoruz.
İngiliz – Fransız işgaline karşı
direniş ve kurtuluşunu 11
Nisan'da 102. Kez kutlayan
Urfa, GAP'ın merkezinde, her
şeyi ile bize dünden bugüne ve
geleceğe dair çok şey gösteriyor.
Bereketli topraklarımıza yönelik
düşmanların emperyalist saldırı
ve nifak çabaları bitmedi –
bitmeyecek. İşgal edip bizden
kopardıkları onlara yetmedi. Kan,
ateş ve yıkımlarla parselledikleri
sınırlar onları tatmin etmedi.
Anadolu'nun ayağa kalkmasını
istemeyenler, bu parçasında da
boş durmadı.. Urfa'dan,
Antep'ten çekilen düşman nifak
ve saldırılarına devam etti..
Bereketli toprakların yeşermesini
engellemek, yıkılan şehirlerin
imarına engel olmak, huzur ve
saadetini bozmak için her şeyi
yaptı – yapıyor.
GAP'ın ilk kazması
vurulduğunda, bögürleri deşilmiş
gibi Atatürk Barajına, Urfa
Tünellerine nansal ambargolar,
komşu ülke yönetimlerini
kışkırtmaları, uluslar arası
platformlarda engellemeleri de
başladı. Makus talihi GAP'la
değişecek bölgede, şiddetli bir
terör hareketi hortlatıldı.
Şantiyeler basılıp, iş makinaları
yakıldı. Yol yapılmasın, baraj
kurulmasın, köprüler - kanallar
açılmasın diye. Dağlar tutulup,
köyler basıldı. Katliamlar yapıldı,
Köyler, ilçeler, şehirler boşalmaya
başladı.
40 Yılı aşkın bu vekalet savaşını
Türkiye içeride yaşadı. Bütün
Türkiye düşmanları, vekil olarak
kullandıkları bir terör örgütünün
arkasından saldırdılar. Ama
başaramadılar. Önceki işgal ve
saldırılarda olduğu gibi yenildiler.
İçeride yenildiler, dışarıda
yeniliyorlar.. İnşallah yakında
Suriye ve Irak'da da yenilecekler.
100 Yıl önce Urfa'nın, Antep'in,
Maraş'ın kurtulduğu gibi Halep
ve Musul'un da kurtulduğunu
göreceğiz. Kadim bereket ve
hayat diyarı Fırat – Dicle
diyarlarında, saldırı ve işgale
uğramış, sürgün ve talana
mahkum, aç ve bilaç esarete
uğrayan kardeşlerimiz,
komşularımız felaha
kavuşacaktır.
Gaziantep ve Diyarbakır'ın
kalkınmışlığı, Şanlıurfa,
Adıyaman, Mardin'deki ihya ve
kalkınma yönündeki inşaatlar,
Şırnak'taki umut bölgeye
taşacaktır. Halep – Musul
yeniden inşa edecek, on yıllardır
terör ve işgallerle bölgemizin
sırtına yüklenen göç ve
sığınmalar, kurtuluşla birlikte;
bütünleşmeye, birlikte yeniden
barış ve berekete dönüşecektir
inşallah.
Türkiye olarak GAP'ta enerji ve
ulaşım başta olmak üzere birçok
alanda büyük yatırım ve eserlerle
yol aldık. Büyük yatırımlar ve
sulamayla birlikte gelen bereket
ve refaha rağmen sulanabilir
topraklarımızın yaklaşık yarısını
suya kavuşturduk. Geciken
sulama ve tarımsal yatırımları
yeniden hızlandırmak
durumundayız. Ukrayna'nın
işgaliyle gündeme gelen küresel
gıda krizi, GAP'taki sulama ve
tarımsal projelerin önemini bir
kez daha bizlere gösteriyor. 40
Yılda ancak yarısını
tamamlayabildiğimiz sulama
projeleri hızlandırılmalıdır. Su
bekleyen 1 milyon hektardan
fazla toprağımıza ilaveten
komşu Suriye ve Irak'a doğru
genişletilerek enerji, sulama ve
tarımsal kalkınma projelerimizin
alanı bölgesel işbirliğine de katkı
sağlayacak şekilde revize
edilebilir. Mardin ovasına kadar
uzanan Fırat'ın sularına
kavuşmak için gün sayıyor. Dicle
üzerinde tamamlanan barajların
da sulama projelerine hayat
vermesiyle, bereketli topraklar
yeniden bolluk ve refah merkezi
olacak.
Son olarak bakanlığın bölgemize
yönelik “Taş Tepeler” projesiyle
bölgemizdeki neolotik
merkezlerin yurt ve dünya
turizmine sunma hamlesi,
GAP'taki kültür ve turizm
yatırımlarını taçlandırmıştır.
Önem ve destek verilerek bölge
illerimizde sayıları artan
arkeolojik kazılar, müzelerimiz ve
gerçekleştirilen iyileştirme,
restorasyonlarla çok güçlü bir
turizm altyapısı
oluşturulmaktadır.
Doğunun E fes'i
Antİk Kentİ
Mardin'de keşfedilmeyi bekleyen ve görünümü ile Efes'i anımsatan tarihi “Dara Antik
Kenti” dünyanın ilk ve tek açık hava galeri mezarlığına ev sahipliği yapıyor. Kayalara
oyulmuş devasa bir yerleşim yeri olan tarihi kent, bünyesinde barındırdığı baraj, su
kemerleri, mozaikler ve sarnıçlarla görenleri kendine hayran bırakıyor.
MARDİN
06
Kentin Kuruluş Aşaması
Dara isminin kökeni hakkında bilgi
veren 13. yüzyıl Süryani tarihçisi
Abu'l Farac (Bar Hebraeus) şu
şekilde bahsetmektedir: “Hellen
Kralı Büyük İskender ile Pers Kralı
Darius burada savaşmış ve Darius
burada ölmüştür. Bu nedenle de
buranın ismi Dara'dır”
Dara ismi ve kuruluşu hakkındaki
en eski kaynak, Milattan Sonra 3.
yüzyılda yaşamış Romalı tarihçi
Iustinus Frontinus tarafından
“Epitome Historiarum
Philippicarum Pompeii Trogi” adlı
kitap ile günümüze gelebilmiştir.
“…Arsakes Parth devletini kurdu,
askerler topladı, kaleler inşa etti ve
kentlerini güçlendirdi. Zapaortenon
(Masius=Turabdin) Dağı'nda Dara
diye adlandırılan bir şehir kurdu ki,
hiçbir yer bu yerden daha güvenli
veya daha hoş olamazdı. Çünkü
savunulmasına ihtiyaç
duyulmayan, pozisyonu güçlü dik
kayalar ile kuşatılmıştı ve bu yerin
etrafındaki bereketli topraklarından
elde edilen ürünleri depolanıyordu.
O kadar bol miktarda akarsu ile
beslenen kaynaklar ve o kadar çok
ağaç vardı ki bir avın takibinin tüm
hazları ile doluydu”
Antik kaynaklarda da belirtildiği
gibi Dara'nın I. Anastasius
Dönemi'nde (491-518) ilk kez
iskân edilmiş bir yer olmayıp çok
daha önceden de iskâna uğramış
bir yerleşim yeri olduğu, kazılarda
daha erken dönemlere ait
buluntuların ele geçmesinden
anlaşılmaktadır.
Kentin Garnizona Dönüşümü
Roma'nın önemli sınır kentlerinden
Nisibis'in (Nusaybin) M.S. 363
yılında Sasanilerin eline geçmesi
ve daha sonra diğer önemli
kentlerden Amida'nın (Diyarbakır)
502 yılında Sasaniler tarafından
kuşatılması nedeni ile sınır
güvenliğini arttırmak isteyen Doğu
Roma İmparatorluğu, topraklarını
MARDİN
07
korumak için Mezopotamya
sınırlarında yeni garnizon kentler
oluşturulmasına karar vermiştir.
Dara, Doğu Roma İmparatoru
Anastasius tarafından Garnizon
kent olarak seçilmiş, M.S. 503-
507 yılları arasında burada inşa
faaliyetlerine başlanmıştır.
Anastasius, kurduğu bu şehre
kendi ismini (Anastasiopolis)
vermiş, Mezopotamya bölgesinin
yönetim ve idare merkezi
yapmıştır. Sasaniler, kendi
sınırlarında yeni bir garnizon
kurulmasına tepki göstermiş ancak
bu dönemde Ak Hun tehlikesiyle
karşı karşıya oldukları için buna
engel olamamışlardır.
Anastasius döneminde küçük bir
köy yerleşkesi üzerine kurulan
kentin, bu alana kurulmasında,
bölgenin stratejik ve korunmaya
müsait konumda olması, su
kaynaklarına yakın ve ovaya hâkim
bir noktada bulunması önemli
olmuştur. İmparator Anastasius'un
kente kendi ismini vererek kenti
onurlandırmasına rağmen, bölge
halkı Dara ismini hiçbir zaman
unutmamış, günümüze kadar bu
ismi yaşatmıştır.
Sasaniler tarafından birkaç kez
kuşatıldı
Dara (Anastasiopolis), I.
Justinianus (M.S. 527-565)
döneminde Sasaniler tarafından
birkaç kez kuşatılmıştır. M.S.
530'da, Doğu Roma (Bizans)
generali Belisarius'un Sasanilere
karşı kazandığı zafere sahne olur.
M.S. 540'da Sasaniler yeniden
saldırıya geçer, ancak Bizans'ın
İtalyan asıllı komutanı Martin'in
savunduğu kenti yine ele
geçiremezler. Karşılıklı
mücadelelerle geçen bu süreçte,
İmparator I. Justinianus (M.S.
527-565) ve II. Justinus (M.S.
565-578) dönemlerinde kentin
güçlendirme ve geliştirme
faaliyetleri sürdürülmüştür.
Ticaret yolları üzerindeki önemli
bir konumda
Önemli bir coğra konuma sahip
kent, Romalılar için önemli askeri
bir garnizon olmasının yanı sıra,
kuzeyde Karadeniz kıyılarından
Kafkasya'ya, güneyde Basra
Körfezi'nden Doğu Akdeniz
MARDİN
08
kıyılarına uzanan ticaret yolları ile
kültürler arası alışverişin bağlantı
noktasında yer almasıyla da
önemli bir yerleşim olma görevini
üstlenmiştir.
Artuklular tarafından fethedildi
Moğollar tarafından yıkıldı
Dara, M.S. 573-591 ve 606-620
yılları arasında Sasani Devleti
hâkimiyetine girmiş,620'den 639
yılına kadar Doğu Roma
İmparatorluğu'nun hâkimiyetinde
kalmıştır. 640'da Dara ile birlikte
Kuzey Mezopotamya'nın büyük bir
kısmı Arap hâkimiyetine girmiştir.
10. yüzyılda yeniden Doğu Roma
hâkimiyetine giren Dara, M.S.
1150'de Artuklu Beyi Timurtaş
tarafından kuşatılıp alınmış,
Mardin Artuklu Beyliği'ne bağlı bir
kent haline gelmiştir. 1251 –
1259 yılları arasında İlhanlılar
tarafından tahrip edilen kent, bu
tarihlerden itibaren yavaş yavaş
terk edilmiş, 14. yüzyılda küçük
bir köy yerleşkesine dönüşmüştür.
Mevcut Dara köyü yerleşimi ise,
18. yüzyılın sonlarına dayanmakta
olup, görkemli Roma kentinin
üzerinde varlığını sürdürmektedir.
MARDİN
09
MARDİN | Boncuklu Tarla'da 12 bin yıllık olduğu tahmin edilen tapınak bulundu
Boncuklu Tarla'da
12 bin yıllık olduğu tahmin edilen
Tapınak bulundu
Mardin'in Dargeçit ilçesinin Ilısu Mahallesindeki Boncuklu Tarla'da 12 bin yıllık olduğu
düşünülen tapınak ortaya çıkarıldı.
10
“Ilısu Barajı ve HES
Projesi Etkileşim Alanında
Kalan Kültür Varlıklarının
Belgelenmesi ve
Kurtarılmasına Yönelik
Çalışmalar” kapsamında
Mardin Müze
Müdürlüğünce 2012
yılında başlatılan
arkeolojik kazıların 4.
sezonu tamamlandı.
Tarih boyunca Sümer,
Akad, Babil, Hitit, Asur,
Urartu, Roma, Abbasi,
Selçuklu ve Osmanlı'nın da
aralarında yer aldığı 25
uygarlığa ev sahipliği yapan
bölgede, yeni bulgular ortaya
çıkarılmaya devam ediyor. Yaklaşık
2,5 hektar alana sahip höyükte
Epipaleolitik dönemden Geç Çanak
Çömlek Öncesi Neolitik dönem B
evresine kadar geçen sürece ait
çok sayıda buluntu gün ışığına
çıkarıldı.
130 insana ait iskelet
12 bin yıllık geçmişi olduğu
düşünülen alanda yürütülen
kazılarda bugüne kadar, mimari
kalıntı, ev, özel yapı, kamu binaları
ile mezarlarda 130 bireye ait
iskeletler, 100 bini aşkın boncuk
ve Neolitik döneme ait 11 bin 300
yıla tarihlendiği düşünülen tapınak
gün yüzüne çıkarıldı. Boncuklu
Tarla'da son olarak 12 bin yıllık
olduğu tahmin edilen tapınağın
gün yüzüne çıkarılması heyecan
yarattı.
Kodaş: “Göbeklitepe ile benzer
özellikler taşıyor”
Kazı başkanı ve Mardin Artuklu
Üniversitesi Arkeoloji Bölümü
Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ergül
Kodaş, 2020 yılına kadar
kurtarma kazıları olarak devam
eden çalışmaların bu yıl itibarıyla
“Cumhurbaşkanlığı Kazısı”
statüsünde yürütüldüğünü söyledi.
“Bulunan yapı hem Göbeklitepe ile
hem de bölgede bu döneme ait
yapılarla benzer özellikler taşıyor.
Yapının kendine özgü bir mimari
üslubu, şekli ve iç düzenlemesi
var. Bu özellikleriyle benzeri başka
bir yerde var diyemeyiz. 12 bin
yıla tarihlenen bir tapınak
olduğunu söyleyebiliriz”
diyen Kodaş, bölgede
çalışmaların süreceğini
ifade etti.
2 önemli bina ortaya
çıkarıldı
Boncuklu Tarla'nın Çanak
Çömleksiz Neolitik
döneme tarihlenen bir
yerleşim yeri olduğunu, bu
dönemin bütün evrelerini
kapsadığını ifade eden
Kodaş, “Şu ana kadar
yapılan kazılarda yaklaşık
130 bireye ait iskelet açığa
çıkarıldı. Bu mezarlar içerisinde de
100 binden fazla boncuk bulundu.
Söz konusu sürece ait çok sayıda
mimari kalıntı, evler, özel yapılar,
kamu binaları, çok sayıda iskelet
kalıntısı, arkeobotanik kalıntılar ve
aynı zamanda isminden de
bilineceği gibi çok sayıda süs
eşyası bulundu. Bunlar arasında
boncuklar yoğunlukta” diyerek
devam eden kazılarda Boncuklu
Tarla'nın güneydoğusundaki alana
daha yoğunluk verildiğini belirterek
bu bölümde 2 binanın ortaya
çıkarıldığını aktardı.
“Binalardan biri kamu binası
diğeri ise tapınak”
Ortaya çıkarılan kamu binası
MARDİN | Boncuklu Tarla'da 12 bin yıllık olduğu tahmin edilen tapınak bulundu
11
MARDİN | Boncuklu Tarla'da 12 bin yıllık olduğu tahmin edilen tapınak bulundu
12
formunda yapılardan birinin bir
tapınak olduğuna işaret eden
Kodaş, “Ortaya çıkarılan bina hem
mimari özellikleri hem de içindeki
buluntular nedeniyle inançla ilişkili
olduğunu düşündüğümüz özellikler
taşıyor. İçerisinde hem steller var.
Hem kolanlar var taş örgü, hem
payandalar var. Tabanı yer yer ana
kayaya oyulmuş kireç taşı, yer yer
terazi kullanılmış. İçerisinde
ocakları ve sunakları var. Ayrıca
bazı sunaklar içerisinde de boğa
başlarının bilinçli olarak
bırakılmış olduğunu
görebiliyoruz. O yüzden bu
yıl ki yapılan çalışmalarda
bu ve benzeri binaların
boncukla tarlada inanç
kapsamıyla ilgili
olabileceğini daha yoğun
olarak düşünmeye
başladık” diyerek
buluntularla ilgili bilgi
verdi.
“Bütün köy buranın
etrafında şekilleniyor”
Kazı başkan yardımcısı
arkeolog Dr. Yunus Çiftçi de
farklı mimari özelliklere sahip yeni
bir tapınağın ortaya çıkarıldığını
belirtti. Yapının yaklaşık 10 metre
çapında, 2,5 metre derinliğinde,
toprağın içine açılmış ve toprağın
çevresinde taşlarla bir duvar olarak
yükseltildiğini anlatan Çiftçi,
duvarın özellikle batı taraftan
payandalarla desteklendiğini
aktardı.
Payandaların Çanak Çömleksiz A
evresine ait yapılar içerisinde şu an
için tek örnek olduğuna dikkati
çeken Çiftçi, bunun Boncuklu
Tarla'ya ait bir özellik olarak
görüldüğünü ifade etti. Yapının
kendi döneminde çok özel bir
kullanıma ait olduğunu
düşündüklerini dile getiren Çiftçi,
"Bu yüzden inançsal bir merkezle
birlikte aslında yerleşimin ortak
noktası. Bir nevi bütün köy
buranın etrafında şekilleniyor”
ifadelerini kullandı.
Çiftçi, payandaların karşısında
simetrik olarak kolonlar
yükseltildiğini belirterek, "Yapıda
aynı zamanda Göbeklitepe ya da
diğer merkezlerden bildiğimiz
stellerin benzerleri çıkarıldı. Ancak
onlardan farklı olarak bu stellerin,
çatı yapısını taşımaktan çok bina
içinde inançsal bir vazifede
kullanıldığını tespit ettik” diye
konuştu.
“Yuvarlak taşlı bir pencere
bulduk”
Çiftçi, yapıda ortaya
çıkarılan yuvarlak taş
pencerenin bilinen en eski
pencere olduğuna işaret
ederek, “Özellikle doğu
duvarının üzerinde görünen
3 niş çok ilginç bir buluntu
olarak gözümüze çarptı.
Bu, Göbeklitepe,
Hasankeyf ve diğer
yerleşimlerde çoğu kez
bulunan ancak genellikle
dam yapısıyla alakalı
yukardan girişli. Ancak biz
bu binayla birlikte bunun
tam tersi duvarın içine
gömülüp bir pencere olarak
kullanıldığını ortaya çıkarmış
olduk. Ortaya çıkardığımız yuvarlık
taşlı pencere şu an için bilinen tek
eser olarak görülüyor”
Derginiz GAP Şehir
EMITT'de büyük beğeni gördü
Ülkemizin en önemli turizm
alanlarını içinde barındıran
Güneydoğu Anadolu Bölgemizin
zenginliklerini okurların ilgisine
sunan GAP Şehir Dergisi,
dünyanın en büyük 5 turizm
fuarından biri olan 25. EMITT
Fuarı katılımcılardan büyük beğeni
gördü
Yayın hayatına başladığı kısa
zaman diliminde; zengin içeriği,
estetik tasarımı ve şık baskısıyla
sektörde faaliyet gösteren
rmaların, kültür ve sanat
meraklılarının ilgisini çekmeyi
başaran GAP Şehir, 25. Doğu
Akdeniz Uluslararası Turizm ve
Seyahat Fuarı (EMITT)
katılımcılardan büyük beğeni
gördü.
Bölge illerinin stantlarında GAP
Şehir Dergisi'ni inceleyen
ziyaretçiler; Dünyanın köklü
medeniyetlerine ev sahipliği yapan
Güneydoğu Anadolu Bölgesinin
son yıllarda ilgi odağı olduğunu
belirterek, hazırlanan derginin bu
anlamda “Turizm rehberi” niteliği
taşıdığına dikkat çekti.
Bölge illerindeki kültür, tabiat,
turizm ve şehircilik çalışmalarının
geniş bir biçimde ele alındığı GAP
Şehir Dergisi'nin; Türkiye
genelindeki ilgili kurum, rma ve
kültür-sanat meraklılarına ücretsiz
olarak posta yoluyla ulaştırıldığını
öğrenen ziyaretçiler; alanında
uzman ve yetkili isimlerin kaleme
aldıkları yazıları büyük bir merakla
inceledi.
13
2023'e Doğru
Türkiye Turizmi
1950'li yıllardan günümüze kadar olan sürede turizm, dünyanın en önemli hizmet
endüstrilerinden biri haline geldi. Ancak geçtiğimiz son 2 yılda covid-19 salgınının tüm
dünya genelinde yarattığı olumsuz etki şüphesiz ki turizm endüstrisini de derinden etkiledi.
Pandemi öncesinde Dünya Turizm Örgütü (WTO) 1,5 milyar insanın uluslararası seyahatlere
katıldığını rapor etmişti. Bu yüksek katılım, 1,5 trilyon dolarlık bir gelir hacmini de
beraberinde getirmekteydi. Maalesef son 2 yılda uluslararası turizme katılan kişi sayısı 400
milyon civarında kaldı.
14
Dr. Seyit Ahmet SOLMAZ
Harran Üniversitesi Öğr. Üyesi
Türkiye açısından duruma
baktığımızda, rakamların
dünyadaki gelişmelere paralel
bir seyir izlediğini görüyoruz. 2019
yılında en yüksek ziyaretçi sayısına
ulaşarak 45 milyon turist ağırlayan
ve 30 milyar dolar gelir elde eden
ülkemizde, son 2 yılda turizmde ciddi
bir gerileme yaşandı. Ancak her şeye
rağmen umutsuz olmaya gerek yok.
Salgının etkilerinin azalmaya
başladığı bu dönemlerden itibaren
turizmin dünya çapında önemli bir
ivme kazanacağını söylemeliyim.
Türkiye turizmi de bu gelişmeyle
birlikte tekrar eski günlerine
dönecektir.
Turizm, dünyanın en büyük 3
sektöründen biri
DTÖ raporuna göre turizm, dünyanın
en büyük 3 sektöründen birisi.
Konaklama, ulaştırma, yeme-içme ve
eğlence gibi pek çok alt sektörü
bünyesinde barındırıyor. Dikkat
ederseniz, saydığımız bu sektörlerin
tümü insan gücüne dayalı, yani
emeğin yoğun olduğu sektörler.
Turizmin bu özelliği onu hem
dünyada hem de ülkemizde istihdam
açısından da kritik bir konuma
getirmekte. Nitekim ülkemizde turizm
ve ona bağlı sektörlerde yaklaşık 4,5
milyon insan çalışıyor.
Cari açığımızı kapatmadaki rolü
tartışılmaz
Dünyada turizm pastası oldukça
büyük. Haliyle pek çok ülke, canla
başla bu pastadan pay alabilmek
için mücadele ediyor. Her ne kadar
Avrupa'nın bu alanda ezici bir
üstünlüğü olsa da Asya-Pasik
ülkeleri de tırmanışa geçti.
Televizyonlarda sürekli izlediğimiz
gezi programlarında, her an
sanayisi gelişmemiş, ancak
turizmden gelir elde etmeye
çalışan bir ülkeye denk
gelebiliyoruz. Çünkü turizm,
doğaya en az zarar veren, en
masrafsız, yatırım başına en çok
gelir getiren sektörlerin başında
geliyor. Bu nedenle yeterli sanayi
gelişmişliğine ulaşamayan
ülkelerin, döviz kazancı sağlama
noktasında sıkıca sarıldıkları bir
sektör. Türkiye açısından da
turizmden elde ettiğimiz gelirin,
özellikle cari açığımızı
kapatmadaki rolü tartışılmaz bir
gerçek. Dünyayı kısaca anlattık.
Peki, Türkiye'de durum nasıl?
2023'e doğru biz nereye gidiyoruz?
Bu büyük pastadan ne kadar dilim
alıyoruz?
En fazla turist ağırlayan ilk 10
ülkeden biriyiz ama…
Türkiye, turizm konusundaki
atılımlarını tam anlamıyla 1980'li
yıllarda yaptı. İlk yıllarda sadece
kıyı bölgelerinde başlayan
yatırımlar, bugün ülke geneline
yayıldı ve hızla devam ediyor. O
yıllardan başlayarak Türkiye,
turizm alanında çok yol kat etti.
Yatırımcısına çok teşvik verdi.
Bugün meyveleri toplama zamanı
geldi desek de ülkemizin bu
pastadan yeterince pay aldığını
maalesef söyleyemiyoruz. Dünyada
en fazla turist ağırlayan ilk 10
ülkeden biri olmamıza rağmen,
gelirler sıralamasında henüz
ulaşmayı hedeediğimiz yerin çok
uzağındayız.
Tüm şartlar müsait
Hâlbuki 2023 hedemiz 50
milyon turist, 50 milyar dolar
turizm geliri. Gerçi geçtiğimiz son
2 yılda yaşanan olumsuzluklar
şüphesiz ki turizmimizi çok
olumsuz etkiledi. Ancak enseyi
karartmaya da gerek yok. Bu yıl
önemli bir toparlanma
yaşayacağımızı ümit ediyorum.
Ancak gelirler noktasında hala
yapacağımız işler var. Öncelikle,
varlıklı, yani harcamayı daha fazla
yapan turisti çekmemiz lazım.
Tesislerimiz Avrupa standartlarının
çok üstünde. Doğal, tarihi ve
kültürel kaynaklarımızı zaten
saymaya gerek yok. Pek çok kadim
medeniyetin yaşadığı bu
topraklarda kültürel çeşitlilik
ziyadesiyle fazla. İklimimiz uygun.
Yani şartlar müsait.
Peki, yapılması gereken ne?
İlk yapılması gereken; tüm
dünyada hızla popülerleşen
alternatif turizm türlerinde (ekoturizm,
av turizmi, golf turizmi,
kongre turizmi vb.) yatırımları
hızlandırmak ve turizmi 12 aya
yaymak. Sadece sahillerde, denizkum-güneş
üçlemesi ile 3-4 aylık
turizm faaliyeti bizi hedefe
ulaştırmaz. İkincisi ise, turizmde
politika ve planlamaya önem
vermek. Hem istihdam planlaması
hem de eğitim planlaması bu
açıdan çok önemli. Çünkü nitelikli
turizm, nitelikli turist, ancak
nitelikli çalışanlarla mümkün
olabilir. Bu arada fırsat buldukça
ülkemizin güzelliklerini keşfetmeye
de zaman ayıralım. Unutmayın ki
iç turizm de sektör için hayati. Size
Şanlıurfa'mızın eşsiz tarihi
değerlerini ve mutfağını keşfederek
başlamanızı öneririm.
Sözü daha fazla uzatmadan,
turizm haftası vesilesiyle sizlerle
buluşma fırsatı veren dergi
yöneticilerine teşekkür ediyor,
turizm haftanızı kutluyorum.
15
Ata yad garı
Ulu Camii
S rt'te 893 yıldır ayakta
SİİRT | Ata yadigarı “Ulu Camii” Siirt’te 893 yıldır ayakta
Kaynak AA
Siirt'te 1129 tarihinde yaptırılan ve Selçuklu mimarisinin
özelliklerini taşıyan ata yadigarı Ulu Camii, yıllara meydan okuyor.
16
Dikdörtgen prizma kaide üzerine
yuvarlak gövde mimarisi ile inşa
edilen ve yukarıya doğru incelen
minaresinin her dört yanında Ku
yazı türüyle Hazreti Muhammed ve
dört halife Hazreti Ebubekir,
Hazreti Ömer, Hazreti Osman ve
Hazreti Ali'nin isimlerinin
nakşedilmesi; tarihi camideki
dikkat çeken detaylar arasında yer
alıyor.
Cami, dıştan kesme taş, içten ise
etrafı Horasan harcı ile derz
yapılan yığma taşlarla inşa
edilmesi ve sadeliğiyle ilgi görüyor.
“Farklı tarihlerde onarım görmüş”
Camiyle ilgili değerlendirmelerde
bulunan Siirt İl Kültür ve Turizm
Müdürü İrfan Tekin, inşa tarihi
kesin olarak bilinmeyen caminin
Selçuklu Sultanlarından
Muğisiddin Mahmut'un emriyle
1129'da inşa edildiğinin kabul
gördüğünü söyledi.
Caminin farklı tarihlerde
onarıldığını dile getiren Tekin, “Ulu
Cami, 1260'da Cizre Kadısı
Selçuklu atabeylerinden El
Mücahid İshak tarafından
onarılmıştır. Bu onarım sırasında
yapıya bazı bölümler eklenmiştir”
dedi.
Minare inşa tekniği bakımından
Musul Ulu Camii'ne benziyor
Caminin minaresinin kare bir kaide
üzerinde silindirik gövdeli olarak
yükseldiğini aktaran Tekin,
minareye ilişkin kitabede yapım
tarihi ile ilgili bilgiler bulunduğunu
anlattı. Minarenin tuğla
malzemeden yapıldığına değinen
Tekin, “Minarenin süslemesinde
cas adı verilen alçı taşından
yapılan kalıp süslemeleriyle sırlı
tuğlayla yapılmış. Farklı geometrik
örgülerden oluşan süslemeler
görülüyor. İran ve Türkmenistan'da
yoğun olarak kullanılan bir teknikle
yapılan minare, inşa tekniği
bakımından Musul Ulu Cami'nin
minaresine benzemektedir” diyerek
kullanılan malzeme ve tekniklerle
ilgili bilgi verdi.
893 yıldır güzelliğini korudu
Her yıl yurt içi ve dışından çok
sayıda ziyaretçiyi ağırlayan Ulu
Camii'nin İmamı Nezir Obut,
aradan 893 yıl geçmesine rağmen
caminin güzelliğini koruduğunu ve
ayakta durduğunu söyledi.
Bin kişilik kapalı 5 bin kişi
kapasiteli caminin son
restorasyonunun 2006-2012
yılları arasında yapıldığını
anımsatan Obut, “Ziyaretçiler
caminin doğallığı ve güzelliği
karşısındaki atmosferden
etkileniyor. Cami 3 ana kubbeden
oluşuyor ve arka bölümü tonoz
şeklinde tasarlanmış. Bu özelliğiyle
caminin yazın serin, kışın sıcak bir
ortam sunması sağlanmış.
Caminin ön tarafında 3 büyük,
arka tarafında ise 2 küçük mihrap
bulunuyor. Geçmişte ön taraftaki
büyük mihrapta namaz kıldırılırken
sağ ve sol taraftaki mihraplarda ise
ders verildiği belirtiliyor. Arkadaki
küçük mihrapların özellikleri de
çocukların camiye alışmaları için
kullanılmış. Ecdadımız o günkü bu
ayrıntıyı düşünmüş” ifadelerini
kullandı.
SİİRT | Ata yadigarı “Ulu Camii” Siirt’te 893 yıldır ayakta
17
GAP'ın
Bozkır Çiçekleri
Prof. Dr. Hasan AKAN
“
Prof. Dr. Hasan AKAN
Harran Ün. Fen Edeb. Fakültesi
Biyoloji Bölüm Başkanı
Bu yazımızda GAP'ın bitki örtüsünü oluşturan “bozkır çiçeklerine,
özellikle de yöreye özgü bazı endemik bitkilere ” yer verilmiştir.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde
Adıyaman, Batman,
Diyarbakır, Gaziantep, Kilis,
Mardin, Siirt, Şanlıurfa ve Şırnak
illerinin kapsadığı alan “GAP Bölgesi”
olarak tanımlanmaktadır. Bu yöre;
sahip olduğu doğal kaynakları,
kültürel değerleri ve sürekli büyüyen
bir turizm potansiyeline sahiptir.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi
Karacadağ volkan konisi ile 2 bölüme
ayrılır. Karacadağ'ın doğusunda Dicle,
batısında ise Orta Fırat Bölümü yer
alır.
GAP: Medeniyetlerin beşiği
Verimli Hilal veya Yukarı
Mezopotamya olarak da adlandırılan
Güneydoğu Anadolu Bölgesi, insanlık
tarihinde medeniyetin beşiği olarak
bilinmektedir. GAP Bölgesi, tarih
boyunca Anadolu ve Mezopotamya
toprakları arasında geçiş sağlayan bir
köprü görevi görmüştür.
GAP, Yukarı Mezopotamya'nın, Dicle
ve Fırat'ın uzandığı bir bölgedir.
Medeniyetlerin beşiği olan bu bölge
hala büyüleyici, gizemli ve ihtişamlı
özelliğini korumaktadır.
Turizm potansiyeli çok yüksek olan
bölgede Adıyaman, Nemrut Dağı,
Peygamberler Şehri Şanlıurfa, Tarihi
Harran Üniversitesi, Harran evleri,
Mardin evleri, Süryani manastırları
gibi daha pek çok gezilip görülecek
kendine özgü güzellikler vardır.
Dicle ve Fırat
Dicle ve Fırat üzerinde yapılan
barajlarla bölgede tarım daha da
gelişmiştir. Bölge sulama imkânına
kavuştukça endüstriyel tarım ürünleri
de üretilmeye başlandı. Bu sayede
pamuk bölgenin en temel tarımsal
ürünü durumuna geldi.
18
Fırat Nehri genel görünümü
Dicle Nehri Genel Görünüm
Mezoptamya sümbülü (Scilla mesopotamica) (GAP'a Endemik)
Peygamber çiçeği (Centaurea obtusifolia) (GAP'a Endemik)
Dicle ve Fırat geçtikleri topraklarda
kültürel yaşamın da kaynağı
olmuşlardır. Dünya kültür ve
uygarlık tarihinde çok önemli bir
yer tutan Sümer, Asur ve Babil gibi
birçok uygarlık bu 2 nehrin
kıyısında hayat buldu
GAP bölgesinden ilk bitki toplayan
yabancılar arasında Davis, Handel
-Mazetti, Haussknechti, Huber -
Morath, Post, Regal ve Zohary'dır.
Bu yöreden ilk bitki toplayan yerli
botanikçiler arasında Birand, Demiriz
ve Tanker gelmektedir.
yöresindeki dağlarda Karaçam
(Pinus nigra), Lübnan sediri
(Cedrus libani) ve Toros Göknarı
(Abies cilicica) türleri yetişmekte
ise de bu bölgede daha çok
Akdeniz coğrak ve oristik
bölgesinin sınırlan içindedir.
KADİM COĞRAFYA'NIN
BİTKİLERİ
GAP'ın büyüleyici ve otantik
özelliklerinin yanı sıra, eşsiz bir
doğası ve harika bir doğal bitki
örtüsü de vardır.
Ülkemiz 11 bin dolayında doğal
bitki türü ve bunların yaklaşık üçte
birinin sadece ülkemize özgü
olduğu doğal bir orası (bitki
varlığı) var. Üyesi olmaya
çalıştığımız Avrupa'dan çok daha
zengin ve üstün olan doğal
güzelliklerimiz ve bitki
zenginliğimiz mevcuttur. Ülkeye
özgü olarak nitelediğimiz endemik
bitki zenginliğiyle de ülkemiz
Avrupa'dan üstün olmanın da
ötesinde dünyanın birkaç
bölgesinden biridir. Ülkemizdeki
her 3 bitkiden biri endemik yani
ülkemize özgü... “Dört Mevsim
Anadolu”, “Cennet ülke”
tabirlerimiz bu anlamda
değerlendirildiğinde boşuna
söylenmiş sözcükler değildir.
Mezopotamya sümbülü (Scilla
mesopotamica) (foto 9),
Peygamber çiçeği (Centaurea
obtusifolia) (foto 10), Karacadağ
çiğdemi (Crocus leichtlinii) (foto
11), Mardin zambağı (Iris
nectarifera var.mardinensis) GAP'a
özgü olan onlarca endemik bitki
türünden sadece bir kaç doğal
bitki türümüzdür.
GAP yöresinin bitkileri ile ilgili
bilgilerimiz, 2000'li yıllardan sonra
daha çok H. Akan ve öğrencilerinin
ortaya koydukları verilere
dayanmaktadır. Zohary'e göre GAP
Bölgesi tamamıyla İran - Turan
Floristik Bölgesi'nin, Mezepotamya
Provens'ine aittir.
Karacadağ çiğdemi
(Crocus leichtlinii) (GAP'a Edemik)
GAP'ın özellikle konumuz
açısından incelenmeye değer
ovalık kesimlerindeki en yaygın
türü Yavşan otu (Artemisia herbaalba)'dur.
Bölgenin çam ormanları Kızıl Çam
ile sınırlıdır
Bölgenin çam ormanları, yörenin
batısına sokulabilen Kızıl Çam
(Pinus brutia) ile sınırlıdır. Yüksek
dağarda başka doğal çam türü
yetişmez. Kahramanmaraş
Biyolojik çeşitlilik giderek azalıyor
Türkiye'nin doğal bitki örtüsünde
“GAP'ın Bozkır Çiçeklerinin” özel
bir yeri vardır. Ancak, tarım
alanlarının artması, yerleşim
alanlarının genişlemesi, baraj ve
yol inşaatları ve kültürel turizm
amaçlı yatırımlar nedeniyle
bitkilerin de doğal yaşam alanları
tahrip edilmekte ve pek çok bitki
türü için uzun vadede çok ciddi
tehditler bulunmaktadır. Doğal
alanların bilinçsizce kullanılması
ve biyolojik çeşitliliğin giderek
azalmasının kaynağında doğa
koruma bilincinin yetersiz olması
yatıyor. Doğal alanlar tarımsal
alanlara dönüştürüldü.
Bir zamanlar çok sıkça yaygın olan
ve her tarafı kaplayan Yabani
meşelerimiz (Quercus spp),
alıçlarımız (Crataegus spp),
incirlerimiz (Ficus carica),
bademlerimiz (Amygdalus spp) ve
Güllerimiz (Rosa spp) artık gizlisaklı
dere kenarlarında veya
tepeliklerin sert Meyilli
yamaçlarında tutunabilmiştir.
Evliya Çelebi, Seyahatnamesi'nde
Urfa'dan bahsederken, sığ
ormanlık alanların varlığına dikkat
çeker. Urfa'dan Diyarbakır'a
giderken, meşeliklerden güneş
yüzü göremediğini, yolculuk
boyunca bin bir çeşit bitki ve çiçek
gördüğünü defterine kaydeder.
19
20
GAP'ın bozkırları ilkbaharda kısa
süreli de olsa renk cümbüşü sunar
Bitki çeşitliliği bakımından
olağanüstü zengin olan GAP'ın
bozkırları büyük bir renk
zenginliğini oluşturmaktadır.
Özellikle ilkbaharda yeşillenen
sarı, kırmızı, mavi, mor, pembe
renklerle bezenen papatya
(Anthemis spp), çiğdem (Crocus
spp), menekşe (Viola spp), gelincik
(Papaver spp), düğünçiçekleri
(Ranunculus spp), kandamlaları
(Adonis spp), ballıbabalar
(Lamium spp), sığırkuyrukları
(Verbascum spp), devedikenleri
(Cirsium spp, Carduus spp),
gevenler (Astragalus spp), çoban
yastıkları (Acantholimon spp),
peygamberçiçekleri (Centaurea
spp) ve Hazeranlar (Delphinium
spp) kısa süreli ömürleriyle de olsa
bulundukları coğrafyayı bir renk
cümbüşüne dönüştürürler.
Güneydoğu Anadolu Bölgesinin
doğal bitki örtüsü bozkırdır.
Ormanların en az olarak kapladığı
bölge olan Güneydoğu Anadolu`da
mevcut ormanların büyük bölümü
de tahrip edilmiştir. Dağ
yamaçları, yüksek yerler ve akarsu
kenarlarında orman ve çalılık
ağaçlara hala rastlanır.
Bozkırın çorak toprakları birçok
nadir bitkilere ev sahipliği yapar
Geven (Astragalus spp.),
çobanyastığı (Acantholimon spp.)
ve kirpidikeni gibi bozkır bitki
türleri kuraklığa çok dayanıklı ve
kökleri derinlere gömülmüştür.
Karacadağ, Nemrut Dağı Milli
Parkı, Tek tek dağları Milli parkı,
Gaziantep Sof dağları, Mardin
Eşiği, Raman Dağları ve Siirt
Dağlarında çok yaygın olarak doğal
bozkırlar bulunmaktadır. Bu
yöredeki en yaygın doğal bitki
zenginliği bozkırlarda yayılış
göstermektedir.
Bazalt kayalıklarla kaplı açık
alanlarda, özellikle 1300-1400
m'lerden itibaren, birçok bitki
yerini, genellikle yastık olusturan
geven (Astragalus gummifer) ve
pişik geveni (Acantholimon
acerosum var. acerosum) gibi
dikenli bitkilerden oluşmuş
birliklere bırakmıstır. Bu alanlarda
hâkim bitki topluluklarını bu türler
olusturur. Bunlar arasında Doğal
safranlar (Crocus sp), altın yıldız
(Gagea sp) gibi erken çiçek açan
soganlı bitkilere, dügün çiçegi
(Ranunculus kochii) ve Kanarya
otu (Senecio vernalis) gibi
bitkilere rastlanır.
GAP; Buğdaygil ve baklagillerin
“Gen Merkezi” olarak da bilinir
Geven (Astragalus sp) türlerinin
yer yer asırı tahrip edilmesiyle,
pamuk dikeni (Picnomon acarna)
ve Kirpibaşı (Echinops sp),
boğadikeni (Eryngium sp.) türleri
gibi dikenli bitkiler bulunur. Asırı
otlatmanın etkisiyle daha aşağı
kesimlerde de otsu türler yok
denecek kadar azalmış ve yerlerini
dikenli ve sert yapraklı olan kenger
(Gundelia tournefortii)'e (Foto 16)
terketmistir. Yine aynı sekilde
birçok dikenli bitki büyük alanları
isgal eder. Suriye dikeni (Notobasis
syriaca), çakır dikeni (Centaurea
iberica), gelin düğmesi (Centaurea
solsitialis), Kirpibaşı (Echinops
sp), boğadikeni (Eryngium sp.)
türleri yaygın dikenli bitkilerdir.
İlkbahar aylarında zehirli ve
yumrulu olan yılan yastıgı
(Eminium raufwoli) ve zehirli olan
Birecik yöresindeki doğal bozkırlardan görüntü
(Hardal bitkisi / Sinapis arvensis)
dügün çiçegi (Ranunculus
arvensis) tarlalar halinde steplere
yayılmıstır. Bu bitkilerin yanısıra
papatya (Tripleurospermum
parviorum), kan damlası (Adonis
aleppica), hardal (Sinapis
arvensis) çok genis alanlarda
görülür. Sütleğen (Euphorbia sp)
birçok türü ise yaz aylarında genis
olarak yayılan bitkilerdir. Ayrıca,
GAP; Buğdaygil ve baklagillerin
“Gen Merkezi” olarak da bilinir.
Kurt kulağı veya Bilbizek (Iris persica)
Hilvan-Siverek arasındaki doğal
bozkırlardaki gelinciklerden genel bir görüntü
Dağ lalesi (Anemona coronaria)
Bozkırların en yaygın bitkilerinden
Kenger bitkisi (Gundelia tournefortii)
Dağ kirazı (Cerasus microcarpa ssp microcarpa)
Bölgedeki en belirgin oristik bulgu,
yörenin en eski kültüre alınan doğal
bitkileri olan baklagiller ve tahılların
atalarının yetiştiği bölge oluşudur.
Baklagillerde önemli besin ve yem
bitkileri olan mercimek (Lens sp),
burçak (Lathyrus sp), bezelye (Pisum
sp), korunga (Onobyrchis sp), üçgül
(Trifolium sp), yonca (Medicago sp)
gibi bitkilerin oldukça çok sayıda
doğal formları bu bölgede
yetişmektedir.
Halep lalesi (Tulipa aleppensis)
Bölgede özellikle meşe türleri
kozmopolit bir yayılış gösterir. Bunlardan
İran Palamut meşesi (Quercus
brantii), Mazı meşesi (Q. infectoria)
ve Lübnan meşesi (Q. libani) alanın
kuzeyini çeviren dağlarda yaygın
olarak bulunur. Dağ kirazı (Prunus
microcarpa) bozkırların en gösterişli
çalılarındandır.
Birecik yöresinde doğal yayılış gösteren
yabani geven (Astragalus cretaceus)
Yörenin en görkemli geotlerinden Kış nergizi
(Sternbergia scheriana)
Gazal boynuzu (Lotus gebelia)
Yörenin en görkemli geotlerinden Süsen (Iris sari)
Bölgede özellikle meşe türleri
kozmopolit bir yayılış gösterir. Bunlardan
İran Palamut meşesi (Quercus
brantii), Mazı meşesi (Q. infectoria)
ve Lübnan meşesi (Q. libani) alanın
kuzeyini çeviren dağlarda yaygın
olarak bulunur. Dağ kirazı (Prunus
microcarpa) bozkırların en gösterişli
çalılarındandır.
Kırmızı Kantaron (Hypericum
capitatum Choisy)
Yöresel adı Kırmızı kantaron (Bantof)
olan bitki nisan-mayıs aylarında
çiçeklenmektedir. Dünyada sadece
Türkiye'nin güneydoğusunda
Şanlıurfa, Gaziantep ve Diyarbakır'da
yayılış göstermektedir. Ülkemizdeki
tüm kantaronlar sarı renkli olmasına
rağmen bölgemizde yetişen bu tür,
kırmızı renktedir.
Kırmızı Kantaron
| GAP’ın bozkır çiçekleri
21
KÜLTÜR
C zre'n n
Muhkem Kales
Cizre Kalesi'nde Yürütülen Arkeolojik Kazılar
ŞIRNAK | Cizre'nin Muhkem Kalesi Cizre Kalesi'nde Yürütülen Arkeolojik Kazılar
Cizre Kalesi, Şırnak İline bağlı
Cizre ilçesi sınırları
içerisinde, Cudi ve Gabar
dağ sıralarının kesiştiği alanın
güneyinde ve Dicle Nehri'nin
kıyısında yer almaktadır. Yukarı
Mezopotamya olarak adlandırılan
bölgenin doğusunda kalan Cizre,
stratejik ve bir o kadar da önemli
ticari ve askeri yolların kavşak
noktasında kurulmuştur.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde,
Dicle Nehri'nin Türkiye topraklarını
terk edip Suriye düzlüklerine
girdiği kesimin çok yakınında
bulunan Cizre; Anadolu ve
Mezopotamya'yı birbirine bağlayan
bu önemli geçit noktasının sahip
olduğu kontrol mekanizması ve
güçlü surlarla çevrili tahkimli
mekânsal yerleşim rolü sayesinde,
her dönemde önemini korumuştur.
İslam Fetihleriyle beraber “el-
Cezire” ismiyle anılmaya başlar
Ortaçağ Arap coğrafyacılarının sık
sık sözünü ettikleri ve başlangıçta
Cezîre adıyla anılan şehir, daha
sonra Cezîre-i İbn Ömer adını
almıştır. 639 yılında başlayan
İslami fetihlerle beraber adı geçen
bölge, Dicle Nehri'nin bu alanda
kıvrılıp, bir su adası gibi görüntü
oluşturmasıyla, Arapça “ada”
anlamına gelen “el-Cezire” ismiyle
anılmaya başlar.
Askeri varlık 2010 yılına kadar
devam etti
Cizre Kalesi, 135 yıl kadar
askeriyenin denetimi altında
kalmış ve güvenlik tedbirleri
nedeniyle de araştırılamamıştır.
2010 yılında Hudut Tabur
Komutanlığı olarak kullanılmasına
son verilerek askeriye tarafından
boşaltılması sonrasında, Cizre
Kaymakamlığı'nın yürüttüğü “Şehri
Nuh Diriliyor” başlıklı proje
kapsamında 2013 yılında şehrin
sur duvarlarında restorasyon
çalışmaları başlatılmıştır.
22
Prof. Dr. Gülriz KOZBE
Batman Üniv. Öğr. Üyesi
Öğr. Gör. Akarcan GÜNGÖR
Batman Üniv. Öğr. Üyesi
İlk bilimsel kazılar 2013-2017
yılları arasında yapıldı
Cizre Kaymakamlığı'nın Mardin
Müze Müdürlüğü'ne yapmış olduğu
başvuruyla kaledeki bilimsel kazı
süreci başlamıştır. Kültür ve Turizm
Bakanlığı'nın izni, Kalkınma
Bakanlığı ve Cizre
Kaymakamlığı'nın maddi
destekleriyle; Şanlıurfa Kalesi'nin
de kazı Başkanlığını yürüten
Batman Üniversitesi'nden Prof. Dr.
Gülriz Kozbe'nin bilimsel
danışmanlığı altında, 2013-2017
yılları arasında Cizre Kalesi'nde
bilimsel arkeolojik kazı ve
restorasyon çalışmaları
gerçekleştirilmiştir.
50 hektarlık bir alanda kurulan
kale Dışkale ve İçkale olarak 2
bölümden oluşur
Cizre ilçe merkezinde, Dicle Nehri
kenarında, 50 hektar genişliğinde
düz bir alanda kurulmuş olan kale
yerleşimi, Anadolu'nun birçok
kalesinde olduğu gibi Dışkale ve
İçkale olarak 2 bölümden oluşur.
Bir kale-saray yerleşmesi olan
Cizre Kalesi, zaman içinde farklı
dönemlerde aldığı eklenti ve
onarımlarla farklı işlevleri olan
mekânlardan oluşan bir yapı grubu
halindedir.
Askeri işlevinin yanında idari,
siyasi, kültürel ve ekonomik
görevler üstlenmiş
Cizre Kalesi'nin başta askerî
mimari işlevinin yanında idari,
siyasi, kültürel ve ekonomik
anlamda birçok görevin yüklendiği
kale-kent bütünlüğü gösteren
önemli bir merkezdir. Bazen bir
eyaletin, bazen de bir devletin
merkezi olarak inşa edilen kale ve
saray, hem yöneticilerin hem de
içinde yaşayanların her türlü
ihtiyaçlarına cevap verebilecek
nitelikte, idari binalar, medrese,
ibadethane, kervansaray, su
kuyuları ve hamam gibi çeşitli
haneler ve bölümlere sahiptir.
ŞIRNAK | Cizre'nin Muhkem Kalesi Cizre Kalesi'nde Yürütülen Arkeolojik Kazılar
23
Cizre Kalesi
ŞIRNAK | Cizre'nin Muhkem Kalesi Cizre Kalesi'nde Yürütülen Arkeolojik Kazılar
Kazı çalışmasıyla birlikte
restorasyon işlemi de yapıldı
Cizre Kalesi'nde 2013-2017 yılları
arasında birçok alanda kazı
çalışmalarının yürütülmesinin yanı
sıra özellikle sözü edilen özgün
yapıların başında ön plana çıkan;
Yemekhane Binası, Sarayburnu,
Karargâh Binası, Seyye Mescidi
ve Medresi, Mem-u Zin Zindanı
(Burç), Surönü Yapıları ve
Müştemilat Alanı gibi sektörlerde
gerçekleştirilen kazılar sonucunda
yapıların özgün halleri ortaya
çıkarılarak restorasyon çalışmaları
da yapılmıştır.
Giriş burçlarının ilk temelleri Geç
Roma Dönemi'nde atılmış
Cezire Bölgesi'nin bu muhkem
kalesine bu açıdan bakıldığında
Cizre İçkale yerleşmesinin, bir
kale-saray yerleşmesi olması ve
zaman içinde eklentilerle
onarılması bakımından farklı
dönem ve fonksiyonlara sahip
yapılardan oluşan bir mimariyi
içermektedir. Cizre Kalesi kazıları
sonucunda arkeolojik olarak
kanıtlanabilecek en erken veri,
halk arasında Mem-u Zin Zindanı
olarak adlandırılan ancak aslında
bir burç yapısı olan mekândır.
Burcun at nalı planı, Geç Roma
İmparatorluk Dönemi'nde yoğun
olarak sur duvarlarının giriş
kısımlarında tercih edilen bir form
olmasından dolayı burcun ilk
temellerinin, Geç Roma
Dönemi'nde (MS 3.-5. yüzyıl)
atıldığını söyleyebiliriz.
Artukoğulları hâkimiyetinde kalesaray
olarak ilk şeklini almış
Kaledeki en erken arkeolojik veri
olan bu giriş burcuna dayanarak 4.
yüzyıldan itibaren Cizre Kalesi'nde
bir tahkimat olduğu kabul
edilebilir. İçkale sınırları içinde
Saray Yapısı, İşlikler, Aslanlı Kapı,
hemen yanında yer alan
Sarayburnu ve Cizre burçlarının
sertacı Belek Burcu ile Cizre
Kalesi; 12. yüzyılda Artukoğulları
hâkimiyetinde bir kale-saray
yerleşmesi olarak ilk şeklini almış
olmalıdır.
Zengi Devleti için önemli bir
savunma merkezi olmuş
Cizre Kalesi'nde bulunan sikkelerin
en erkeni ve 12. yüzyıl Musul
Atabeyliği'ne tarihlendirilmiş
olanlar, bu yüzyıldan itibaren
kalenin Zengi Devleti açısından
önemli bir savunma merkezi
olduğunu kanıtlar niteliktedirler.
Yeni mimari yapılaşmanın ilk
etabını, 14. yüzyılda inşa edilen
Seyye Mescidi ve Medresesi ile
Aslanlı Kapı'dan başlayıp Mescit
ve Medrese'nin önünden Saray'a
doğru devam eden mimari yapı
kalıntıları oluşturmaktadır. Söz
konusu Artuklu Dönemi mimarisi
ile ilintili tipik Artuklu sırsız
seramiklerinin yoğun olarak ele
geçmesi de bu dönem açısından
önemlidir.
24
Karargah Binası
Yemekhane Binası
Kalenin 16. yüzyılda son şeklini
aldığı söylenebilir
Kuzey Sur Duvarı'na dayandırılarak
yapılmış olan, 16. yüzyılın
başlarına, bir başka deyişle Cizre
Azizan Beyliği dönemine ait bir
bey konutu olduğunu
düşündüğümüz ve askeriyenin
kullanımından dolayı bugün
Karargâh Binası adıyla anılan yapı,
ön plana çıkmaktadır.
Geniş iç hacmi ve birbirinden
bağımsız bölümlü yapısı ile şehre
gelen misarlerin, kervan
sahiplerinin konaklama ihtiyacını
karşılamak amacıyla kamusal bir
yapı olabilir.
Bunun yanında tonozlu ve kolonlu
görüntüsüyle bambaşka amaçla
yapılmış, saraya ait ihtişamlı bir
mekân da olabileceğini
düşündüğümüz ve askeriyenin son
dönem kullanımından dolayı
günümüzde Yemekhane Binası
olarak adlandırılan mekânın da
eklenmesiyle Cizre Kalesi'nin ana
yapılar açısından 16. yüzyılda son
şeklini aldığı söylenebilir.
Bununla birlikte kaledeki
yapılaşmanın, kullanımdan
kaynaklanan ihtiyaçlar nedeniyle
birçok kereler geçirdiği tadilatlar
doğrultusunda 18. ve 19. yüzyıla
dek uzun süre devam ettiği
düşünülmektedir.
20. yüzyıl başlarına kadar aktif
şekilde kullanılmış
Kazı çalışmaları sırasında 18.
yüzyıl Kütahya üretimi ncan ve
kaplar, 19. yüzyıla tarihlenen
Osmanlı tek renk sırlıları,
Osmanlı'nın 17. yüzyıl sonrası
tanıştığı tütün ile kullanıma giren
binlerce lüle (pipo) örneği gibi çok
sayıda eser bulunmuştur.
Buluntular dikkate alındığında;
kalenin 17. - 19. yüzyıllar arası
Diyarbakır sancağına, 19. yüzyılın
ortalarında ise Musul'a bağlanarak
Osmanlı hâkimiyeti altında kalan
ve kesintisiz 19. yüzyıla hatta 20.
yüzyıl başlarına kadar kullanımda
kaldığını ve önemini koruduğunu
söyleyebiliriz.
ŞIRNAK | Cizre'nin Muhkem Kalesi Cizre Kalesi'nde Yürütülen Arkeolojik Kazılar
25
Seyye Medresesi
Bırca Belek
ŞIRNAK | Cizre'nin Muhkem Kalesi Cizre Kalesi'nde Yürütülen Arkeolojik Kazılar
Müze olarak kullanılması uygun
görüldü
Cizre Kalesi'nin hem içkale, hem
de dışkale kesimlerindeki yapıların
ihtişamının ortaya çıkarılmasıyla
birlikte, restorasyon çalışmalarının
ardından yapıların müze olarak
kullanılması Kültür Varlıkları ve
Müzeler Genel Müdürlüğü
tarafından uygun görüldü.
İçkale'de yer alan Yemekhane
Binası, Karargâh Binası,
Çamaşırhane Binası, Hamidiye
Kışlası ve Mem-u Zin Zindan'ın yer
aldığı yapılarda bu bağlamdaki
çalışmalar devam etmektedir.
Bölgenin tanıtımı adına önemi
yadsınamaz
Zengin buluntu çeşitliliğine sahip
Cizre Kalesi'nde kazı ve
restorasyon çalışmalarının henüz
tamamlanmadığı, bilimsel kazı
çalışmalarına devam edilmesi
halinde kalenin eksiklerinin
giderilmesiyle söz konusu Cizre
Kalesi'nin hem turizme
kazandırılması; hem de hak ettiği
değeri göreceği açık ve nettir.
Ayrıca Cizre'nin tarihsel süreç
içerisinde, Sasani, Emevî, Abbasî
Selçuklu, Zengi, Artuklu, Eyyubi,
Moğol, Akkoyunlu, Safevi ve
Osmanlı İmparatorluğu gibi birçok
uygarlığa ev sahipliği yapan ve
evrensel değer taşıyan bu ünik
kültür varlığı, bölgenin tanıtımı ve
görünürlüğü adına önemi
yadsınamaz.
26
Resetlenme
Alışkanlığı
Rahime YAŞAR
TÜRSAB Yönetim Kurulu Üyesi
2019 yılı Şanlıurfa turizm
tarihinde en büyük sıçramayı
yaşadığımız yıl oldu. Turizmin nasıl
yoğunlaşabileceğini, şehrimizin bu
tür gelişmeler için ne kadar altyapı
eksiğinin olduğu, tüm kamu ve
özel sektörün bu eksikleri
gidermek için nasıl işbirliği içinde
olabileceğini 2019 yılında
yaşayarak deneyimledik.
2020 yılında bir önceki yıla oranla
yüzde 25- 30 civarında artış
beklerken, ilimize yeni mekânlar,
işletmeler kazandırılmışken
kucağımızda koronavirüs denen bir
salgın bulduk. İlk etapta sadece
çıktığı bölgede etkili olan bu salgın
maalesef tüm plan ve programları
alt üst ederek tüm dünyaya yayıldı.
Bir anda evlerimize kapandık ve ne
olduğunu bilmediğimiz bir durumla
karşı karşıya kaldık. Ülkemizin yer
aldığı zorlu coğrafyadaki
gelişmeler, zaman zaman turizm
sektörünü sekteye uğratmaktaydı.
Ama pandeminin seyrinin ne
olacağı ve ne zaman biteceğiyle
ilgili belirsizlik yaklaşık 2 sene
boyunca devam etti ve etmeye de
devam ediyor. 52 iş kolu ile direkt
bağlantılı olan turizm sektöründeki
savrulma bu yönüyle devam
ediyor.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi;
pandemi sebebiyle yurtdışına
çıkamayan ve 2 sene boyunca bir
yerlere gidemeyen iç Pazar hedef
kitlesinin ilgi odaklarından biri
haline geldi. Pandemi döneminde
sanal müze uygulamasında ziyaret
rekoru kıran Göbeklitepe, bu ilgide
en büyük paya sahip hazinemizdir.
Sonrasında Kültür Turizm
Bakanlığımızın Taş Tepeler
Lansmanı ile birlikte dünyaya
tanıttığı Karahantepe ve benzeri
ören yerleri; Neolitik Dönemin
Merkezi konumuna gelen
Şanlıurfa'nın Kültür ve İnanç
turizminin lokomoti bir il
olduğunu tescillemiş oldu.
Geldiğimiz noktada pandemi
döneminde ayakta kalmaya
çalışan, sürekli personel kaybeden
ve öz kaynaklarını tüketen turizm
sektörü, normalleşme süreciyle
birlikte toparlanmaya, eksiklerini
gidermeye çalışıyor.
Zaten normal şartlarda da
bünyesinde birçok riski barındıran
sektörde, pandemiyle birlikte gelen
ekstra sorunlar, maalesef hizmet
standartları konusunda yaşanan
sıkıntıları iyice hissettirir oldu.
Bölgenin statüsünden dolayı her 2
senede bir yaşadığımız resetlenme
durumu inşallah son resetlenme
olarak tarihteki yerini alır
Şanlıurfa; sahip olduğu Kültür ve
Turizm potansiyeli ile ülke
ekonomisine yüksek katma değer
katabilecek kapasitededir. Bu
kapasiteyi işleyebilmek için şehir
olarak beşeri sermaye, Turizm alt
ve üst yapısının eksiksiz olarak
tamamlanması gerekmektedir.
Turizmden yüksek girdiyi
kaçırmamak adına hızlı adımlar
atmak, turizm ve tanıtım
pazarında lokomotif
pozisyonumuzu devam ettirecektir.
27
Şanlı Kurtuluşun 102. Yılı
Coşkuyla Kutlandı
Şanlıurfa'nın düşman işgalinden kurtuluşunun 102. Yıldönümü, Büyükşehir Belediyesi
tarafından organize edilen “Urfa Kurtuluş Günleri” etkinlikleriyle yoğun ilgi ve coşku
eşliğinde kutlandı
ŞANLIURFA
rfa halkının, 102 yıl
Uönce Fransız İşgalcilere
karşı kazandığı 'Şanlı
Zafer' her yıl olduğu gibi bu yılda
coşkulu kutlamalara sahne oldu.
Büyükşehir Belediyesi tarafından
organize edilen ve 10 gün süren
etkinlikler kapsamında, ellerine
Bayraklarını alan vatandaşlar
kutlamaların adresi olan
Balıklıgöl Platosuna akın etti.
Kurtuluş coşkusunun bayram
havasına dönüştüğü
etkinliklerde; Büyükşehir
Belediye Başkanı Zeynel Abidin
Beyazgül, Şanlıurfa Valisi
Abdullah Erin, 20. Zırhlı Tugay
Komutanı Tuğgeneral Oktay
Ağbuğa, AK Parti İl ve İlçe
Yönetimleri, İlçe Belediye
Başkanları, İlçe Kaymakamları ve
çok sayıda kurum temsilcisi hazır
bulundu.
Okunan zafer marşlarını lazer ve
ışık gösterileri süsledi
Ellerindeki Türk Bayraklarıyla
kutlamaları coşkuyla takip eden
binlerce vatandaş Jandarma
Merasim Birliğinin düzenlediği
akrobatik gösterileri heyecanla
izledi. “Urfa Kurtuluş Günleri”
boyunca vatandaşlara unutulmaz
Marşları seslendiren Jandarma
Mehteran Birliği, vatandaşlarla
birlikte Urfa Türküleri de
seslendirdi.
Kurtuluşunun 102. Yıldönümünü
kutlayan Şanlıurfa'da, Tarihi Urfa
Kalesine yansıtılan Kurtuluş
temalı ışık ve lazer gösterisi
izleyenleri mest etti. Balıklıgöl
platosunu dolduran on binlerce
kişi Mapping ışık ve lazer
gösterisini ilgiyle izledi. Tarihi
Urfa Kalesine yansıtılan lazer
gösterisinde Urfalıların
kahramanlık destanı anlatıldı.
28
Türk Yıldızları bu kez
Şanlıurfa için uçtu
Türk Hava Kuvvetlerinin akrobasi
timi Türk Yıldızları, Şanlıurfa'nın
düşman işgalinden kurtuluşunun
102. yıl dönümü etkinliklerine
katılarak kentte unutulmaz bir
gösteri uçuşu gerçekleştirdi.
Jandarma ekiplerinin helikopterle
gerçekleştirdiği “üzüm salkımı”
gösterisi izleyicileri mest etti.
Eski havaalanında düzenlenen
gösteriye; Büyükşehir Belediye
Başkanı Zeynel Abidin Beyazgül,
Vali Abdullah Erin ile binlerce
vatandaş katıldı. Nefes kesen
gösteriyi izlemeye gelen
Şanlıurfalılar, Büyükşehir
Belediyesi tarafından dağıtılan ay
yıldızlı bayrakları dalgalandırarak
alkışlar eşliğinde Türk Yıldızları
gösterisini izledi.
Jet seslerinin yankılandığı
Şanlıurfa semalarında Türk
Yıldızları gökyüzünde
Şanlıurfalılar için kalp çizdi.
Gösterinin sonunda Türk
Yıldızları pilotu alanda kendisini
izleyenleri telsizle selamlayarak,
Şanlıurfa'nın düşman işgalinden
kurtuluşunun 102. yıldönümünü
kutladı.
Türk Yıldızları gösterisinin
ardından Jandarma ekipleri
helikopterle Şanlıurfa Eski
Havaalanına gelerek “Üzüm
Salkımı” gösterisi yaptı.
Gösterilerin sonunda vatandaşlar
Türk Yıldızları ve 'Üzüm Salkımı'
gösterisini gerçekleştiren
jandarma ekiplerini uzun süre
alkışladı.
Şanlı destanın 102. yılını
düzenlenen etkinliklerle
kutladıklarını belirten Şanlıurfa
Büyükşehir Belediye Başkanı
Zeynel Abidin Beyazgül, Türk
Yıldızları ve Üzüm Salkımı
ekibine teşekkür etti.
ŞANLIURFA
29
ŞANLIURFA
30
Kutlamalar havai fişek
gösterisiyle sona erdi
Şanlıurfa'nın kurtuluşunun 102.
Yıldönümü etkinlikleri havai şek
gösterisi ile sona erdi.
Etkinliklerin son gününde alanı
dolduran binlerce vatandaşa
hitap eden Büyükşehir Belediye
Başkanı Zeynel Abidin Beyazgül;
Urfa halkının göstermiş olduğu
kahramanlık neticesinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi tarafından
kente 1984'te önce “Şanlı”
unvanı, 2016'da ise “İstiklal
Madalyası” verildiğini hatırlattı.
Destansı mücadelenin 102 yıldır
dilden dile aktarıldığını belirten
Beyazgül, “Cesur Urfa halkı, 102
yıl önce döneminin en güçlü
ordularından birine karşı yüksek
bir ruh ve şuurla verdiği
mücadeleyle tarihe geçen
unutulmaz bir destan yazmıştır.
Kurtuluş Mücadelesi ruhu, bizim,
bu milletin en büyük varlığı, en
büyük sermayesidir. Birlikte
yürümenin, zorluklara hep
beraber karşı durmanın, azimle,
inançla, kararlılıkla mücadele
etmenin anlamı bu ruhta gizlidir.
Bugün bizlere düşen de aynı
duygularla, canları pahasına bize
bu toprakları vatan yapan
ecdadımızın emaneti olarak,
ülkemizi ve şehrimizi daha
kalkınmış, daha çağdaş ve daha
mutlu yarınlara ulaştırmaktır.
Dün işgale karşı nasıl el ele
gönül gönüle olunmuş ise bugün
de ülkemizin ve şehrimizin
kalkınmasında, halkımızın huzur
ve mutluluğu için mücadele
gösteriyoruz. Bizler, istiklal
mücadelesini, istikbal
mücadelesini bu Şanlı
topraklarda sürdürmeye devam
edeceğiz. Ülkemizdeki birlik,
beraberlik ve kardeşliği daha da
perçinlemesi ümidiyle, tüm
halkımızın bayramını, Urfa'nın
Şanlı Kurtuluş'unun 102. sene-i
devriyesini, can- ı gönülden
kutluyorum” ifadeleriyle şanına
yaraşır etkinliklere destek veren
kuruluşlara ve katılım sağlayan
yetkililere, vatandaşlara teşekkür
etti.
Program sonunda Jandarma
Mehteran Birliği ve Jandarma
Merasim Birliğine, Başkan
Beyazgül tarafından plaket
verildi.
Eski ve Yeni Urfa Temalı
Fotoğraf Sergisi
Sanatseverlerle buluştu
Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi “Urfa
Kurtuluş Günleri” etkinlikleri
kapsamında, Fotoğraf Sanatçısı Yasin
Küçük'ün objektinden 'Eski Urfa - Yeni
Urfa' Fotoğraf Sergisini sanatseverlerin
beğenisine sundu
Şanlıurfa'nın düşman işgalinden
kurtuluşunun 102. Yıldönümü
etkinliklerini çeşitli organizasyonlarla
sürdüren Büyükşehir Belediyesi, Fotoğraf
Sanatçısı Yasin Küçük'ün objektine
yansıyan Eski ve Yeni Urfa Temalı Fotoğraf
Sergisini sanatseverlerin beğenisine sundu
Beraberindeki heyetle birlikte serginin
açılışını gerçekleştiren Büyükşehir Belediye
Başkanı Zeynel Abidin Beyazgül; alanda
bulunan Şanlıurfa'nın eski ve yeni
karşılaştırmalarının yapıldığı fotoğraarı
tek tek inceledi.
Piazza Alışveriş Merkezinde 12 gün
boyunca sanatseverlerle buluşan Eski Urfa
– Yeni Urfa Temalı Fotoğraf Sergisi,
vatandaşlardan yoğun ilgi gördü.
ŞANLIURFA|
31
KÜLTÜR
3 BİN GÜVERCİN
Birincilik İçin Yarıştı
8 ülkeden ve Türkiye'nin 81 ilinden yoğun katılıma sahne olan “1. Uluslararası Güvercin
Güzellik Yarışması” 3 bin güvercinle, Şanlıurfa Fuar Merkezinde gerçekleştirildi.
ŞANLIURFA
üyükşehir Belediyesi,
BHaliliye, Eyyübiye,
Karaköprü Belediyesi ile
Güvercin Severler Derneği
tarafından ortaklaşa düzenlenen
yarışma renkli görüntülere sahne
oldu.
Türkiye'nin tüm illerinden
katılımcıyı Şanlıurfa'da
buluşturan 1. Uluslararası
Güvercin Güzellik Yarışması'na
Katar, Dubai, Ürdün, Lübnan,
Suriye, Almanya, Belçika,
Hollanda gibi ülkelerden güvercin
tutkunları da katıldı.
BARIŞ GÜVERCİNLERİ
GÖKYÜZÜNE BIRAKILDI
Halk oyunları gösterisiyle
başlayan etkinlikte, dünyanın
farklı noktalarında devam eden
savaşların ve akan gözyaşlarının
dinmesi için binlerce güvercin
gökyüzüne salındı. Şanlıurfa
Büyükşehir Belediye Başkanı
Zeynel Abidin Beyazgül'de,
barışın simgelerinden beyaz bir
güvercini özgürlüğe saldı.
BEYAZGÜL: GÜVERCİN
ŞANLIURFA'DA AİLENİN BİR
FERDİDİR
Programda selamlama
konuşması gerçekleştiren
Büyükşehir Belediye Başkanı
Zeynel Abidin Beyazgül, “8 ülke
ve 81 ilimizden yarışmaya renk
katan misarlerimize 'hoş
geldiniz' diyorum. Festival
havasında geçen yarışmada
ziyaretçilerin buradaki kuşları,
güzellikleri görmelerini istiyoruz.
Önümüzdeki yıllarda bu tür
yarışmalarımızı devam
32
ettireceğiz. Güvercin bizim
yöremizde ailemizin bir parçasıdır.
Eski Urfa evlerinde kuş takaları
vardır. Bunların her biri sanat
eseridir. Bu sanat eserlerini görmek
için memleketimizi ziyaret eden
misarler var" diyerek yarışmanın
geleneksel hale gelebileceğini dile
getirdi.
Beyazgül'ün ardından konuşan
Haliliye Belediye Başkanı Mehmet
Canpolat, ortamın çok güzel
olduğunu ve bu tür yarışmaların
kaynaşmaya vesile olduğunu
aktardı. Yarışmanın görsel bir şölen
sunduğunu dile getiren Canpolat,
yarışmaya katılan herkese başarılar
diledi. Şanlıurfa Filo Güvercin
Severler Dernek Başkanı Abut
Demirkan ve Dernek Yönetim
Kurulu Üyesi Nusret Nimetoğlu
yarışmanın düzenlenmesinde
büyük emekleri olan Şanlıurfa
Büyükşehir Belediye Başkanı
Zeynel Abidin Beyazgül'e ve emeği
geçen herkese teşekkür ettiler.
ZIRHLI ŞAMI KUŞU BİRİNCİ
OLDU
1. Şanlıurfa Uluslararası Güvercin
Güzellik Yarışmasında çeşitli
kategorilerde yarışan güvercinler
arasından 700 bin lira değerindeki
Zırhlı Şamı kuşu birinci olurken
sahibi Gaziantepli Gökhan Göğüş'e
ödül getirdi. Göğüş evladı gibi
baktığı, beslediği zırhlı şamı
kuşuna astronomik teklier
gelmesine rağmen satmadığını
söyledi. Yarışmada boy gösteren
güvercinlerin her biri kendi
özelliklerinde birinci seçildi. Jüri
üyeleri kuşları gözleri küçük, kaşlı,
burun kısa, tok, kafa iri, sakallı,
renk açık, çubuk ince, boyun
aralığı, akıtması ve yanak
özelliklerine göre değerlendirerek
dereceye girenleri ödüllendirdi.
ŞANLIURFA
33
Arıların
Badem Çiçekleriyle
Muhteşem Dansı
Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi tarafından bu yıl
ilk kez düzenlenen “Arıların Badem Çiçekleri ile
Dansı” festivali renkli görüntülere sahne oldu
Bereketli tarım topraklarıyla
“GAP'ın Başkenti” olarak
anılan Şanlıurfa'da
havaların ısınmasıyla birlikte
badem ağaçları çiçek açtı.
Büyükşehir Belediyesi Tarım
Hizmetleri Daire Başkanlığı ve
Arıcılar Birliği'nin ortaklaşa
düzenlediği “Arıların Badem
Çiçekleri ile Dansı” festivali,
birbirinden renkli görüntülere
sahne oldu
Karaköprü ilçesine bağlı İlhan
Mahallesinde düzenlenen festivale
Büyükşehir Belediye Başkanı
Zeynel Abidin Beyazgül'ün yanı
sıra paydaş kurum temsilcileri ve
çok sayıda vatandaş katıldı.
Binlerce bal arısı kovanlardan
salındı
Festival alanında bulunan
kovanlardaki binlerce bal arısı
görevliler tarafından kovalarından
salınarak çiçek açan badem
ağaçlarıyla buluşturuldu.
Kovanlardan bırakılan arılar
rengârenk badem çiçekleri
üzerinde adeta dans etti.
Şanlıurfa badem üretiminde
5. sırada
51 bin dekarlık alan ile Türkiye'nin
3. büyük tarım arazisine sahip
olan Şanlıurfa, 7,2 bin tonluk
badem üretimiyle 5. sırada yer
alıyor. Şanlıurfa bal üretiminde ise
Türkiye'de 12. sırada yer alıyor ve
ilde 130 bin kovan ile yaklaşık 2
bin ton bal üretimi yapılıyor.
34
Beyazgül: Arılar yaşam
döngüsünü sağlıyor
Festivalde katılımcılara hitap eden
Şanlıurfa Büyükşehir Belediye
Başkanı Zeynel Abidin Beyazgül,
Einstein'ın, “Eğer arılar
yeryüzünden kaybolursa
insanoğlunun sadece 4 yıl ömrü
kalır, arı olmazsa döllenme, bitki,
hayvan ve insan olmaz” sözünü
hatırlatarak arıların yaşam
döngüsü bakımından önemini
vurguladı.
“Türkiye çapında bir üretim
merkezi olabiliriz”
Arıları korumak için doğayı
korumak gerektiğine dikkat çeken
Başkan Beyazgül, “Doğayı
korumak için doğaya karşı
hassasiyetimizi korumamız
gerekiyor. Dünyanın en önemli
konularından biri iklim değişikliği
konusudur. İklim değişikliğinin
olumsuz sonuçlarını bugün de
görüyoruz. Doğanın bizlere
sunduğu imkânları hor
kullanıyoruz. Temiz su
kaynaklarının kullanımında çok
dikkatli olmak zorundayız. Badem
yetiştirmek istiyorsak arıları, arıları
korumak için ise doğayı korumak
gerekiyor. Şanlıurfa kadar geniş ve
bereketli tarım arazisi bulunan bir
Tarım Başkenti katma değeri
oldukça yüksek olan bal
üretiminde daha üst sıralara
tırmanabilir. Dünya çapında bile
bir üretim merkezi olma
potansiyeli var Şanlıurfa'nın.
Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi
olarak da bu konuda çiftçilerimize
desteklerimizi her anlamda
sürdürmeye devam edeceğiz”
diyerek ileriye yönelik bir hedef
koyulmasının önemine değindi.
Şanlıurfa'nın bal üretiminde
önü açık
Şanlıurfa'nın bal merkezi olma
yolunda emin adımlarla
ilerlediğinin altını çizen Şanlıurfa
Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim
Kurulu Başkanı İbrahim Halil
Peltek ise “Şehrimizin bal
üretiminde ülkemizin parlayan
yıldızı olacağına inanıyorum”
diyerek gerçekleştirilen festivalin
verimliliği ve kaliteyi artırma adına
önemli bir farkındalık çalışması
olduğunu vurguladı.
Çiftçilerle arıcıları aynı çatı
altında buluşturmak lazım
Festivalde yaptığı konuşmada
Şanlıurfa'nın bal üretim
potansiyeliyle ilgili
değerlendirmelerde bulunan
Türkiye Arı Yetiştiricileri Birliği
Başkanı Ziya Şahin, “Şanlıurfa
Tarım ve Orman İl Müdürümüz
Murat Çakmaklı, Şanlıurfa'nın
badem üretimi açısından
Türkiye'de 5. sırada olduğunu
aktardı. Üniversiteden hocalarımız
çok önemli bilgiler paylaştı. Ülke
tarımında önemli bir yere sahip
olan Şanlıurfa'da çiftçilerle arıcıları
aynı çatı altında buluşturmak
lazım” diyerek çiftçilik ile arıcılığın
birbirini tamamlayan üretim kolları
olduğunu sözlerine ekledi.
ŞANLIURFA
35
ŞANLIURFA
36
Aydınlatma
Çalışmalarıyla
Cadde ve Sokaklar
Işıl Işıl
Yeşil alan projelerine hız kesmeden devam
eden Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi;
kent merkezi ve ilçelerde hayata geçirdiği
ışıklandırma ve aydınlatma çalışmalarını büyük
oranda tamamladı.
Cadde ve sokakların güzel görünümü için kent
merkezi ve ilçelerde dekoratif aydınlatma ve
ışıklandırma çalışmaları tamamlayan
Büyükşehir Belediyesi, vatandaşların takdirini
topladı.
İnsanların akşam saatlerinde gönül rahatlığıyla
yürüyebilmesini ve sürücülerin aydınlatma
çalışmalarıyla daha güvenli araç
kullanabilmesini sağlayan ışıklandırmalar; şehir
merkezi ve ilçeleri ışıl ışıl aydınlattı.
Yapılan çalışmalarla Açıksu Caddesi, Hilvan
İnönü Caddesi, Siverek Adnan Menderes
Caddesi, Viranşehir Eski Urfa Caddesi,
Ceylanpınar, Akçakale, Harran, Halfeti, Birecik
Prestij Caddeleri dekoratif aydınlatmanın
ardından daha güzel bir görünüme kavuştu.
Yılın En Başarılı
Kültürel Yaklaşım Ödülü
Şanlıurfa'ya geld
Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi; Ankara Kızılcahamam'da gerçekleştirilen AK Parti Yerel
Yönetimler Kültür Sanat Kongresinde, “Yılın En Başarılı Kültürel Yaklaşım Ödülüne” layık
görüldü.
Şanlıurfa Büyükşehir Belediye
Başkanı Zeynel Abidin Beyazgül,
AK Parti Yerel Yönetimler ile Çevre,
Şehir ve Kültür Başkanlıkları
tarafından Ankara
Kızılcahamam'da düzenlenen AK
Parti Yerel Yönetimler Kültür Sanat
Kongresi'ne katıldı.
Kongreye Beyazgül'ün yanı sıra AK
Parti Yerel Yönetimlerden Sorumlu
Genel Başkan Yardımcısı Mehmet
Özhaseki, AK Parti Grup
Başkanvekili Mahir Ünal, AK Parti
Çevre, Şehir ve Kültürden Sorumlu
Genel Başkan Yardımcısı Çiğdem
Karaaslan ile 200'ü aşkın Belediye
Başkanı ve çok sayıda davetli
katıldı.
Büyükşehir'in faaliyetleri ödüle
layık görüldü
Şanlıurfa'da kapsamlı bir kültürsanat
hamlesi başlatan ve icra
ettiği faaliyetleri vatandaşlarla
buluşturan Büyükşehir Belediyesi;
kongrede “Yılın En Başarılı Kültürel
Yaklaşım Ödülünü” almaya hak
kazandı. Şanlıurfa Büyükşehir
Belediye Başkanı Zeynel Abidin
Beyazgül, ödülü AK Parti Yerel
Yönetimlerden Sorumlu Genel
Başkan Yardımcısı Mehmet
Özhaseki'den aldı.
Beyazgül: Haklı bir gurur
yaşıyoruz
Kongrenin ardından Şanlıurfa'ya
dönen Başkan Beyazgül, yaptığı
açıklamada haklı bir gurur
yaşadıklarını belirterek, “Ankara'da
düzenlenen AK Parti Kültür Sanat
Kongresi'nde yılın en başarılı
Kültürel Yaklaşım Ödülü'ne layık
görüldük. Ortaya koyduğumuz
hizmetlerin Genel Merkezimiz
tarafından takdir görmesi azim ve
kararlılığımızı artırıyor. AK Parti
Genel Başkan Yardımcılarımız
Mehmet Özhaseki ve AK Parti
Genel Başkan Yardımcısı Çevre,
Şehir ve Kültür Başkanı Çiğdem
Karaaslan'a teşekkür ediyorum”
ifadelerine yer verdi.
ŞANLIURFA
37
'Çağrı' F lm
4K olarak 45 yıl sonra
yen den s nemalarda
45 yıl sonra restorasyon yapılarak 4K görüntü kalitesiyle yeniden sinemaseverlerle buluşan
Mustafa Akkad'ın yönetmenliğini yaptığı “Çağrı: İslamiyetin Doğuşu” lminin özel gösterimi
yapıldı.
Kaynak: AA Salih ŞEREF
38
Malek AKKAD
Yapımcı
Atlas 1948 Sineması'ndaki
gösterim öncesi açıklamada
bulunan, usta yönetmenin
oğlu, Yapımcı Malek Akkad,
Türkiye'de böyle bir gösterim için
bulunmaktan ötürü çok mutlu
olduğunu belirterek, “Biliyorsunuz
büyükannem Türk'tü ve babamın
da Türkiye ile çok özel bir ilişkisi
vardı. Türkiye'yi çok severdi.
Tadilatından sonra yapılan ilk
gösterimde, burada bu güzel
insanlarla birlikte olmak mutluluk
verici” diye konuştu.
“Mustafa Akkad özel bir insandı”
Akkad, Suikast sonucu Ürdün'de
katledilen babası Mustafa Akkad'ın
çok özel bir insan olduğunu
vurgulayarak, “Ben küçük
yaşlarımdayken lmleri izlemekte
doğal olarak biraz sabırsız olurdum
fakat o beni dinler ve kirlerimi
ciddiye alırdı. Oldukça sabırlı bir
baba olduğunu söyleyebilirim”
ifadelerini kullandı.
Pamir DEMİRTAŞ
Yapımcı
“Sosyal medyadan çok fazla
olumlu tepki aldık”
Trancas Intenational Films adına
Malek Akkad ile Çağrı lmini
yeniden Türkiye'de vizyona taşıyan,
Pinema Filmcilik Üst Yöneticisi
Pamir Demirtaş da yapımın
yeniden Türkiye'de seyirciyle
buluşmasına vesile olmaktan gurur
seyircisine sunulmasının bir lütuf
olduğunu söyledi. Tunç, lmin
yıllar sonra yeniden vizyona
girdiğine işaret ederek, Türk
milletinin Peygamber sevgisinin
perdede tekrar yüceltilmesinden
dolayı çok heyecanlı olduğunu
aktardı.
Nazif TUNÇ
Yönetmeni
duyduğunu aktardı. Demirtaş,
sosyal medyadan çok fazla olumlu
tepki aldıklarını dile getirerek,
“Bakalım, Türk seyircisinin bu
ilgisi sinemada karşılık bulacak mı,
merak ediyorum” diye konuştu.
“4K kopyasının beyaz perdede
Türk seyircisine sunulması bir
lütuf”
Gösterime katılan Yönetmen Nazif
Tunç ise lmin 4K kopyasının
beyaz perdede Türk sinema
Restorasyon çalışmaları 2 yıl
sürdü
Hz. Muhammed'in hayatını ve
İslamiyet'in doğuşunu en iyi
anlatan lm olarak bilinen Çağrı
lminin çekim aşamasını anlatan
belgeselden bir kesit de gecede
gösterildi. Suriye asıllı ABD'li
Yönetmen Akkad'ın oğlu Yapımcı
Malek Akkad ve Trancas
Intenational'ın 2 yıla yakın süren
yenileme çalışmaları sonrası lm,
4K görüntü ve 2D dijital ses
kalitesiyle yenilendi.
Mustafa AKKAD
Sinema Film Yönetmeni
KISACA EFSANE YÖNETMEN
MUSTAFA AKKAD
İslam dünyasında büyük ses
getiren Çağrı ve Çöl Aslanı Ömer
Muhtar Filmlerinin Yönetmeni
Mustafa Akkad, 1 Temmuz 1930
yılında Halep'te dünyaya geldi. 19
yaşında Los Angeles Kaliforniya
Üniversitesi'nde (UCLA) tiyatro
eğitimi almak üzere ABD'ye gitti ve
eğitimini burada tamamladı.
Amerikalı Yönetmenlerden
(Amerika Yerlisi) Sam Peckinpah'ın
yanında yetişti.
En tanınmış lmi olan Çağrı
eşzamanlı olarak, biri Batılı
seyircilere hitap edecek şekilde
(başrollerde Hz.Hamza'yı
canlandıran Anthony Quinn ve Ebu
Süfyan'ın karısı Hind'i canlandıran
Irene Papas olmak üzere), diğeri
de Arap ve Müslüman dünyasına
hitap edecek şekilde, ve Ar Risâlah
adı altında çekildi.
Kendi halkına linç ettirilen Libya
Devlet Başkanı Kadda tarafından
nanse edilen ve Libya'nın 1920-
1930 yılları arasında Ömer Muhtar
önderliğinde İtalyan
sömürgeciliğine karşı mücadelesini
konu eden “Çöl Aslanı Ömer
Muhtar Filmi” de etkileyici savaş
sahneleriyle dikkat çekti.
Selahaddin Eyyubî Filmi çekmek
için 10 yıl sponsor aradı
Mustafa Akkad hayatının son 10
yılını Selahaddin Eyyubî'nin
hayatını konu edecek bir lm için
sponsor arayarak geçirdi. Bu lm
için İstanbul Büyükçekmece'de bir
set kurmuş ancak sponsor
bulamadığı için ABD'ye döndü.
Kasım 2005'te Ürdün'de,
günümüzde DEAŞ olarak anılan
terör argümanı tarafından kaldığı
otele düzenlenen intihar
saldırısında kızı Rima ile birlikte
öldürüldü. 75 yaşında hayata
gözlerini yuman Akkad, saldırıdan
önce Selahaddin Eyyubi hakkında
geniş kapsamlı bir lm çekmeyi
planladığını ve maddi kaynak için
görüşmeler sürdürdüğünü
belirtmişti.
39
Göbeklitepe, 3 yılda
1 Milyon 300 Bin ziyaretçi ağırladı
12 bin yıllık geçmişiyle “Tarihin Sıfır Noktası” olarak nitelendirilen ve resmi açılışı
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından 8 Mart 2019'da yapılan Göbeklitepe yerli ve
yabancı ziyaretçilerin ilgi odağı olmayı sürdürüyor.
3 yıl önce resmi açılışı gerçekleştirilen Göbeklitepe Ören Yeri, aradan geçen zaman
diliminde 1 Milyon 300 bin ziyaretçi tarafından ziyaret edildi
40
2018 yılında UNESCO Dünya
Miras Listesi'ne girmesiyle tüm
dikkatleri üzerine çeken tarihi ören
yeri, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın
2019 yılını “Göbeklitepe Yılı” ilan
etmesiyle ziyaretçi akınına uğradı.
Mehmet Nuri ERSOY
Kültür ve Turizm Bakanı
Bakan Ersoy: Mısır için piramitler
neyse Türkiye için Taştepeler o
olacak
TBMM Plan ve Bütçe
Komisyonunda Şanlıurfa'daki ören
yerleriyle ilgili değerlendirmelerde
bulunan Kültür ve Turizm Bakanı
Mehmet Nuri Ersoy,
Göbeklitepe'nin dünya çapında hiç
olmadığı kadar bilinir hale
geldiğini söyledi.
Tarihi ören yerini Güneydoğu
Anadolu'nun en büyük ekonomik
reçetelerinden biri olarak
gördüklerini vurgulayan Ersoy,
“Göbeklitepe, Göbeklitepe ile sınırlı
değil. Şu ana kadar yaptığımız kazı
araştırmaları sonucu 11 tane daha
benzer yerleşim yeri bulduk. Bir
tanesi Karahantepe'ydi. Bunun
müjdesini 'Taş Tepeler' lansmanıyla
dünyayı duyurduk. Göbeklitepe ile
birlikte benzer ören yerlerinin
sayısı 12 oldu. Ancak sahadan
gelen yeni bulgularla bu sayının
20'ye kadar gideceğini
öngörüyoruz. Mısır için piramitler
neyse Türkiye için, Güneydoğu için
de Taştepeler o olacak” diyerek
Göbeklitepe ve diğer ören yerlerini
kapsayan Taş Tepelerin, yapılacak
yoğun tanıtımlarla dünyada öne
çıkan bir nokta haline geleceğini
belirtti.
Mehmet CANPOLAT
Haliliye Belediye Başkanı
Başkan Canpolat: Göbeklitepe
salgının en zor günlerinde bile
ziyaretçi çekebildi
Pandemi döneminin ardından
yaşanan normalleşme süreciyle
ilgili değerlendirmelerde bulunan
Haliliye Belediye Başkanı Mehmet
Canpolat, Kovid-19 salgınına
rağmen 2021 yılında
Göbeklitepe'nin 600 bin
ziyaretçiyle yeni bir rekor kırdığına
dikkat çekti.
Göbeklitepe'nin sadece Şanlıurfa'ya
değil tüm bölgeye değer katan bir
kültürel miras olduğuna dikkat
çeken Canpolat, “Kovid-19 salgını
tüm dünyayı etkisi altına alırken
özellikle turizm sektöründe derin
ŞANLIURFA
41
ŞANLIURFA| Göbeklitepe, 3 yılda 1 Milyon 300 Bin ziyaretçi ağırladı
bir ekonomik kayba neden oldu.
Salgının en ağır dönemi olan 2020
yılındaki verilere baktığımız zaman
ziyaretçi sayısının 200 bin olarak
kayda geçtiğini görüyoruz. Bu tüm
dünyanın evine kapandığı bir
zaman dilimine oranla yine
muazzam bir rakam” diyerek
Göbeklitepe'nin en zor süreçlerde
bile ziyaretçi çekebildiğini dile
getirdi.
Sanal Müze Uygulamasında en
çok ziyaret edilen mekân oldu
Kovid-19 salgınının kontrol altına
alınması ve yaşanan normalleşme
süreciyle birlikte ziyaretçilerin
yeniden Şanlıurfa'ya akın ettiğini
aktaran Haliliye Belediye Başkanı
Mehmet Canpolat, “Yine 2020 yılı
içinde Kültür ve Turizm
Bakanlığımızın kullanıma sunduğu
Sanal Müze uygulamasında,
Göbeklitepe'nin 2 milyon
ziyaretçiyle en çok ilgiyi gören
mekân olduğunu gördük. Bu
uygulama, o süreçte ören yerine
gelemeyen insanların Göbeklitepe
hakkında bilgi edinmelerine ve
ziyaret listelerinde Şanlıurfa'yı en
başa yazmalarını sağladı. Şuan
Şanlıurfa'daki ziyaretçi
yoğunluğunu görebiliyoruz ve bu
ilginin artarak devam etmesini
istiyoruz. Haliliye Belediyesi olarak
bizlere düşen, diğer kurum ve
paydaşlarımızla birlikte her
yönüyle turizm altyapımızı
güçlendirmek. Bu hedefe yönelik
çok güzel projeler hayata geçirdik
ve yenilerini de hazırlamayı
sürdürüyoruz. Bu vesileyle ilimizi
ziyaret etmek isteyen
misarlerimize çağrıda bulunmak
istiyorum. Tarihin başlangıç
noktası Göbeklitepe, sizleri
bekliyor” diyerek beklentilerini dile
getirdi.
42
Eşber Ayaydın
Karahantepe’ye
Uluslararası İlgi Giderek Artıyor
2021 Yılının Eylül ayında etkileyici bir lansman töreniyle Dünyaya 'Merhaba' diyen
Karahantepe'ye uluslararası ilgi artıyor. Çin Devlet televizyonu tarafından hazırlanan
Karahantepe temalı kısa belgesel, 1 haftada yaklaşık 300 milyon kez izlendi
Prof. Dr. Necmi KARUL
Karahantepe Kazı Başkanı
Karahantepe Ören Yeri Kazı Başkanı
Prof. Dr. Necmi Karul, 3 yıl önce
kazı çalışmalarına başladıkları
Karahantepe'nin kısa sürede hem
ulusal hem de uluslararası
kamuoyunun dikkatini çektiğini
söyledi.
Ören yerinde gün yüzüne çıkarılan 28
önemli eserin Şanlıurfa Arkeoloji
Müzesi'nde sergilendiğini hatırlatan
Karul, 11 bin yıllık olduğu belirtilen
insan ve hayvan başlıklı mühendislik
harikası heykellerin dünyadaki
arkeolog ve tarihçilerin dikkatini
çektiğini vurguladı.
Karul: Bu ilgide tanıtım
faaliyetlerinin etkisi büyük
Tarihi ören yerinin hem yurt içinde
hem de yurt dışında çok iyi
tanıtıldığını ifade eden Prof. Dr.
Necmi Karul, “Kazılarda açığa çıkan
kalıntıların kamuoyuyla paylaşılması
konusunda Kültür ve Turizm
Bakanlığının kararlılığı ve ilgili
kurumlarımızın tanıtım faaliyetleri
son derece belirleyici oldu. Dünyanın
farklı ülkelerinden çok sayıda
gazeteci Karahantepe'ye davet
edilerek, ören yerinin sadece yurt
içinde değil yurt dışında da iyi
tanıtılması sağlandı. Çin devlet
ŞANLIURFA
43
televizyonunda Karahantepe'ye ilişkin
bir videonun 300 milyon kişi tarafından
izlenmiş olması bile ülkemizdeki
arkeolojik çalışmanın dünyaya
tanıtılması açısından son derece
önemli. İngiltere, Almanya, Rusya ve
Amerika'da ören yerimize ciddi manada
ilgi artmaya başladı” diyerek bu ilginin
meyvelerini yakın gelecekte alacaklarını
vurguladı.
Göbeklitepe'nin ünü Karahantepe'yi
destekledi
UNESCO Dünya Miras Listesi'nde
bulunan Göbeklitepe'nin artık tarih ve
arkeoloji meraklısı herkes tarafından
bilindiğini belirten Karul,
Karahantepe'de de benzer eserlerin
ortaya çıkmasının ören yerinin
popülaritesini artırmaya katkı
sunduğunu dile getirdi.
Prof. Dr. Necmi Karul, “Karahantepe'nin
bu kadar kısa sürede kamuoyuna mal
olmasının 2 sebebi var. Bunlardan ilki
son 3 yıldır yaptığımız kazılarda açığa
çıkan kalıntılar. Bunlar bizim daha
önceden Göbeklitepe'de ortaya çıkan
kalıntıların benzeri olmakla birlikte
onlara yenilerinin de eklendiği bir yer.
Özellikle başta Göbeklitepe olmak üzere
Şanlıurfa bölgesinde Neolitik Döneme
ait olan yerler hakkında kamuoyu zaten
ŞANLIURFA
44
bilgi sahibiydi. Buna yenilerinin
eklenmesiyle birlikte mevcut bir
altlığa yeni şeyler eklenmiş oldu.
Karahantepe'nin kısa sürede ün
kazanmasının diğer temel sebebi
de Göbeklitepe'de benzer
eserlerin bulunması” diyerek
Mayıs ayında daha kalabalık bir
ekiple başlayacak olan kazılarda
yeni sürpriz kalıntılara ulaşmayı
beklediklerini vurguladı.
Canpolat: Şanlıurfa insanlık
tarihini yeniden yazıyor
Şanlıurfa'nın turizm potansiyeli
açısından oldukça geniş
alternatier sunduğunu
vurgulayan Haliliye Belediye
Başkanı Mehmet Canpolat,
“Şanlıurfa'nın ev sahipliği yaptığı
bu neolitik alanlar, bilinen tarihi
değiştirerek tüm dünyayı 12 bin
yıllık bir geçmişe götürdü. Bugün
geldiğimiz noktada Şanlıurfa tüm
dünyanın odaklandığı bir
arkeoloji şehri olarak kendini
kabul ettirdi. Şanlıurfa çok yönlü
bir şehir. Bu yönüyle gastronomi
ve müzik alanlarında da
muazzam bir derinliğe sahip.
Coğra farklılıklarıyla ziyaretçileri
kendine hayran bırakan doğa
Mehmet CANPOLAT
Haliliye Belediye Başkanı
manzaralarına sahibiz. Şimdiye
kadar icra ettiğimiz faaliyetlerle
ve etkinliklerle kamuoyunun
takdirini kazandık. İnşallah
ilerleyen yıllarda Şanlıurfa'yı tüm
dünyadan ziyaretçilerin akın
ettiği bir turizm başkenti olarak
göreceğiz” diyerek şehrin
potansiyeline değindi.
Turizm altyapısına katkı
sunmaya devam ediyoruz
Pandemi sürecinin kontrol altına
alınmasıyla birlikte Şanlıurfa'da
turizm sezonunun yeniden
canlandığını aktaran Canpolat,
“Veriler, rakamlar bizleri
sevindiriyor. Tüm dünyanın ilgi
odağı olan Göbeklitepe'yi zinde
tutmak adına içerisinde minyatür
Göbeklite'nin bulunduğu
Göbeklitepe Parkımızı inşa ettik.
Türkiye'nin en modern
parklarımızdan biri oldu.
Sektörde hizmet veren esnaf
kardeşlerimizin gelişim ve
dönüşümlerini tamamlamak
adına ilimizdeki restoran ve
kafelere beyaz bayrak
uygulamasına başladık.
Esnaarımızı temizlik ve kalitede
tatlı bir rekabetin içine sokacak
ödül projelerimiz devam ediyor.
Bunun yanında kültür ve turizme
yönelik konferanslara ev sahipliği
yapmaya devam ediyoruz.
Fotoğraf başta olmak üzere
ulusal düzeyle yarışmalar
düzenleyerek, turizm
değerlerimizi ön plana
çıkarıyoruz” diyerek yeni
projelerini hayata geçirileceği
müjdesini verdi.
ŞANLIURFA | “Neolitik Çağ'a ışık tutacak” Karahantepe yüzünü gösterdi
25 45
Hal l ye'n n
Yaz aylarına yet şecek
Şanlıurfa kent merkezindeki yoğun nüfusun yeşil alan ihtiyacını artırmaya yönelik önemli
projelerin başında gelen Haliliye Millet Bahçesi Projesinde sona gelindi.
ŞANLIURFA
rojedeki son durumla ilgili
Paçıklamalarda bulunan
Haliliye Belediye Başkanı
Mehmet Canpolat, “Bu bölge için
yeşil alan bir ihtiyaçtı. İnşallah
yaza doğru açılışını gerçekleştirmiş
olacağız” sözleriyle vatandaşlarla
müjdeli haberi paylaştı.
Devteyşti ve Süleymaniye
mahallelerinin kesiştiği 118
dönümlük alanda devam projenin
tamamlanmasıyla birlikte kent
merkezinin doğu yakasında
bulunan GAP Vadisi etapları
dışında kuzeybatı bölgesinde de
önemli bir alternatif oluşturulacak.
Projenin mümkün olan en kısa
sürede tamamlanarak
vatandaşların hizmetine
sunulacağını ifade eden Başkan
Mehmet Canpolat, devam eden
çalışmalarla ilgili bilgi verdi.
İçerisinde mesire alanı, macera
parkı, yürüyüş yolu, çocuk oyun
alanları, bisiklet yolu ve dinlenme
alanlarının yer alacağı 118
dönümlük alanı dolaşan Canpolat,
oluşturulacak yeşil alanın önemli
bir ihtiyaca cevap vereceğini
vurguladı.
46
Kent Merkezinin Kuzeybatı
Yakasına Nefes Aldıracak
118 dönümlük bir alan üzerine
kurulan Millet Bahçesi projesinin;
Ahmet Yesevi, Devteyşti,
Süleymaniye ve Bağlarbaşı başta
olmak üzere kent merkezinin
kuzeybatı yakasına nefes
aldıracağını aktaran Canpolat,
“Haliliye Belediyesi olarak yer
tahsisini gerçekleştirmiş
olduğumuz, mülkiyeti Haliliye ve
Büyükşehir Belediyelerimize ait
olan 118 dönümlük alanı, TOKİ
işbirliğiyle projelendirdik. İhale
sürecinin tamamlanmasıyla birlikte
çalışmalar hızla başladı. Gerçekten
bu bölge için de yeşil alan bir
elzemdi, ihtiyaçtı. Şuan son
aşamaya gelmiş durumdayız.
Millet Bahçesi Projemizin inşaat
çalışmalarını sık sık yerinde
inceliyoruz. Çalışmayı yürüten
arkadaşlarımıza sorumluluk
alanımızda bulunan bütün
imkânlarla destek oluyoruz”
diyerek Millet Bahçesindeki son
durumu paylaştı.
Çalışmalarda sona gelindi Proje
yaz aylarında hazır
Projenin gecekondulaşmanın
yoğun olduğu, ekonomik anlamda
dezavantajlı vatandaşların yaşadığı
kuzeybatı yönünde yapılmasının
önemine değinen Haliliye Belediye
Başkanı Mehmet Canpolat,
“Büyükşehir Belediyemizin hayata
geçirdiği GAP Vadisi etaplarıyla
birlikte doğu yakasında bulunan
vatandaşlarımız büyük sevinç
yaşadı. İki bölgeyi ekonomik
anlamda değerlendirdiğimiz zaman
imkânların farklı olduğunu
görüyorsunuz. Bağlarbaşı ve diğer
mahallelerde yaşayan
vatandaşlarımız bu yeşil alanlara
gelme imkânı bulamıyor.
Büyükşehir Belediyemiz ile birlikte
istedik ki şehrimizin, Haliliye
ilçemizin bu yakasında da
vatandaşlarımızın soluk
alabileceği, ailesiyle zaman
geçirebileceği, sosyal donatıları
olan nezih bir mekân olsun. 118
dönümlük devasa bir büyüklükte
ve içinde kütüphanesi, camisi,
mescidi, kafeteryaları, çocuk oyun
grupları ve diğer sosyal alanlarıyla
birlikte bölgenin ihtiyacını
karşılamış olacak. Burası bir yeşil
vadi halinde inşallah
vatandaşlarımızın en kısa sürede
emirlerinde ve hizmetlerinde
olacaktır” diyerek projenin
önemine değindi.
ŞANLIURFA
25 47 15
Vefatının 9. Yılında
Arabesk Müziğin ‘Babası’
Müslüm
Gürses
Hayranlarının “Müslüm Baba” olarak andığı, arabesk
müziğin efsane isimlerinden Müslüm Gürses'in
vefatının üzerinden 9 yıl geçti
Gerçek adı Müslüm Akbaş olan sanatçı, 7 Mayıs 1953'te
Şanlıurfa'nın Halfeti ilçesinin Fıstıközü köyünde, tarım işçileri
Mehmet ve Emine Akbaş çiftinin ilk çocuğu olarak dünyaya
geldi.
Zeyno ve Ahmet adında 2 kardeşi olan Gürses'in ailesi,
ekonomik sıkıntılar nedeniyle Gürses henüz 3 yaşındayken
Adana'ya göç etti.
Müslüm Gürses, ilkokuldan sonra eğitime devam
edemeyerek, bir süre ayakkabı tamircisi ve terzi olarak
çalıştı.
48
14 Yaşında Katıldığı Ses Yarışmasında Birinci Oldu
Babasının engellemesine rağmen, annesinin
desteğiyle 1967'de henüz 14 yaşındayken Adana'da
bir çay bahçesinde düzenlenen ses yarışmasına katılan
Müslüm Gürses, birinci olarak dikkat çekmeyi başardı.
Sanatçı, yarışmadan sonra “Gürses” soyadını kullanırken, bir yandan
da halk eğitim merkezinde müzik dersleri almaya başladı.
Kendisine yapılan teklie kısa bir süre çay bahçesinde türkü söyleyen
sanatçı, kazandığı ücretle geçinememesi sebebiyle terziliğe geri döndü.
Gürses, müziğe başladığı ilk yıllarla ilgili yaptığı bir açıklamada, “İlkokulu
bitirdim. Gerisi yok. Adana'da damda yatarken uzun hava okudum.
Arkadaşım Halkevine gidiyordu. Ben de gittim. Derken Çukurova
Radyosu'nda sanatçı oldum” ifadelerini kullanmıştı.
“Sevda Yüklü Kervanlar”
Şarkısıyla Geniş Kitlelere
Ulaşmayı Başardı
Adana'da bir gazinoda assolist
olarak sahne alan Sadık
Altınmeşe rahatsızlanınca onun
yerine sahneye çıkan sanatçı,
büyük ilgi gördü ve mikrofonu bir
daha elinden bırakmadı.
Gürses, bir yandan Adana'da
çeşitli mekanlarda konserler
verirken, 1967'den itibaren her
cumartesi TRT Çukurova
Radyosunda, canlı yayında
türküler söyledi.
“Emmioğlu - Ovada Taşa Basma”
adlı ilk 45'lik plağını 1968'de
çıkaran sanatçı, kariyer
basamaklarında hızla yükselmeye
başladı.
Ünlü sanatçı, annesinin
öldürülmesinin ardından geldiği
İstanbul'da, “Giyin Kuşan Selvi
Boylum - Hayatımı Sen
Mahvettin” ve “Gitme Gel Gel -
Haram Aşk” adlı iki 45'lik plak
doldurdu.
“Sevda Yüklü Kervanlar” adlı
şarkısıyla geniş kitlelere ulaşmayı
Müslüm Gürses’in Annesi ve Kardeşleri
başaran Gürses'in bu plağı 300
bin basılarak dönemin rekorunu
kırdı.
Askerliğini Mamak'ta yapan
sanatçı, vatani görevini
tamamladıktan sonra Burhan
Bayar'ın bestelerine yer verdiği
çok sayıda plağı hayranlarıyla
buluşturdu.
Geçirdiği Trak Kazası Hayatında
Bir Dönüm Noktası Oldu
Müslüm Gürses, 1978'de çıktığı
Anadolu turnesinde, Tarsus'tan
Adana'ya dönerken trak kazası
geçirdi. Sürücünün hayatını
kaybettiği kazada, öldü sanılarak
morga kaldırılan Gürses'in
yaşadığı son anda fark edildi ve
ameliyata alındı.
Kazada, alnı ciddi biçimde
zedelenen sanatçının başına,
beynini koruyacak plaka takıldı.
Gürses, kazadan dolayı koku
alma duyusunu yitirdi. İşitme
duyusu da ciddi biçimde zarar
gören sanatçı, yavaş konuşmaya
başladı.
49
1990'lı Yılların Başında İkinci
Büyük Çıkışını Yakaladı
Usta sanatçı, 1990'lı yılların
başında “Özür Diliyorum
Senden”, “İsyankar” ve “Ben
İnsan Değil miyim?” adlı
albümleriyle müzik dünyasında
ikinci büyük çıkışını yakaladı.
Yaşadığı acılarla sanatını
yoğuran Gürses, şarkılarında,
kendisini umutsuz, çaresiz
hissedenlerin hislerine tercüman
olmaya çalıştı. Bir röportajında
Orhan Gencebay ile arasındaki
farkı, “Orhan ağabey bizim
pirimizdir. Orhan Gencebay,
'Böyle gelmiş, böyle gitmez'
diyor. Bizse 'Böyle gelmiş, böyle
gider' diyoruz” sözleriyle ifade
etmişti.
Arabeski Farklı Tarzlarla
Harmanladı
Müslüm Gürses, 2006'da
“Gönül Teknem” albümünün
yanı sıra şair, yazar Murathan
Mungan ile ortak projesi “Aşk
Tesadüeri Sever” albümünü
müzikseverlerin beğenisine
sundu.
David Bowie, Bjork, Bob Dylan
ve Leonard Cohen'in de
aralarında olduğu birçok yabancı
müzisyenin bestelerine
Mungan'ın yazdığı sözleri
yorumlayan sanatçı, albümde
Haris Alexiou şarkısını
seslendirdi.
Usta Sanatçı, yaşamının son
yıllarında bazı pop ve rock
tarzındaki şarkıları da
repertuvarına kattı. Gürses;
Bülent Ortaçgil'in “Sensiz
Olmaz”, Nilüfer'in “Olmadı Yar”,
Teoman'ın “Paramparça”,
Tarkan'ın “İkimizin Yerine”,
Şebnem Ferah'ın “Sigara” ve
Kenan Doğulu'nun
“Tutamıyorum Zamanı” adlı
çalışmalarını da yorumlayarak,
2009'da “Sandık”, 2010'da ise
“Yalan Dünya” albümlerine imza
attı.
38 Filmde Rol Aldı
Müslüm Gürses, arabesk
müziğin yükseldiği dönemde
Yeşilçam'a da adım attı. Çoğu
şarkılı, türkülü olmak üzere 38
lmde rol alan Gürses, ilk kez
1979'da çekilen “İsyankâr”
lmiyle kamera karşısına geçti.
Genellikle suça sürüklenen,
alkolizmin batağına saplanmış
gençlerin, acı dolu hayat
hikâyelerinin işlendiği lmlerde
rol alan sanatçı, kariyerinin son
döneminde de komedi
lmlerinde yardımcı oyuncu
olarak göründü.
Sanatçı, 1980'de “Bağrı Yanık”,
“İtirazım Var”, “Hasret”, “Kul
Sevdası, “Zeytin Gözlüm”,
1981'de “Mutlu Ol Yeter”,
1983'te “Anlatamadım”,
1984'te “Ağlattı Kader”, “Bir
Yıldız Doğuyor”, “Çare Sende
Allah'ım”, “Garibanlar”, “Sev
Yeter”, 1985'te “Güldür
Yüzümü”, “İkizler”, “Kul Kuldan
Beter”, “Yaranamadım”,
1986'da “Beleşçiler”, “Çığlık”,
“Seher Vakti”, “Töre”, “Yıkıla
Yıkıla”, “Kader Rüzgârı”,
“Kısmetin En Güzeli”,
“Küskünüm”, 1987'de “Oğlum”,
“Talihsizler”, 1988'de “Yalnızlık
Korkusu”, 1990'da “Dertler
İnsanı”, “Dünya Boştur”,
2000'de “Sevmemeli”, 2002'de
“Bir Akıllı Bir Deli”, “Muhabbet
Kuşları”, “Ömerçip”, 2005'te
“Balans ve Manevra”, 2006'da
“Amerikalılar Karadeniz'de 2”,
2008'de “Esrarlı Gözler”,
2011'de “Şov Bizinıs”
lmlerinde oynadı.
50
Muhterem Nur, Müslüm
Gürses'in En Büyük Destekçisi
Oldu
Sinema oyuncusu Muhterem Nur
ile 1982'de Malatya turnesinde
ilk kez karşılaşan ve “sahneye ilk
kim çıkacak” kavgasına tutuşan
sanatçı, bu olaydan sonra
Nur'dan ayrılmadı.
Çocukluğunda hiçbir lmini
kaçırmadığı ve büyük bir
hayranlık duyduğu Muhterem Nur
ile 1986'da hayatını birleştiren
Gürses'in, “Esrarlı gözler” isimli
şarkısını Muhterem Nur için
bestelediği söylendi. O dönem
Türk sinemasında oldukça
popüler olan Nur, eşinin isteğiyle
sanat yaşamını sonlandırırken,
Gürses'in yaşamındaki en büyük
destekçisi oldu.
Müslüm Gürses, eşiyle ilgili
yaptığı bir açıklamada, “Her
insana bel bağlamam ama
Muhterem Hanım, bu dünyanın
insanı değil. Ben bugün bir
yerlere gelmişsem bunda yüzde
90 Muhterem Hanım'ın payı
vardır” ifadelerini kullanırken,
Muhterem Nur ise “Ondan önce
yaşamıyordum. Mutlu olmayı,
huzuru anladım. Eğer bir gün
gözlerim görmez, ayaklarım
tutmaz, kollarım da yukarıya
kalkıp ona yardım etmezse, o
zaman Müslüm'ü yalnız
bırakırım” açıklamasında
bulunmuştu.
Usta sanatçının hayattaki en
büyük destekçisi olan eşi
Muhterem Nur, 2020 yılında 87
yaşında vefat etti.
44 Yıllık Kariyerinde 78 Albüme
İmza Attı
Yaklaşık 44 yıllık kariyerinin
büyük bölümünde, hemen her yıl
birkaç albüme imza atan ve
toplam 78 albüm çıkaran Gürses,
yaşamı boyunca “kenar mahalle”
ya da “varoş” müziği yaptığı
yönünde eleştirilere maruz kalsa
da her türden müzisyenin ve
müzikseverin saygısını kazanmayı
başardı.
Sanatçı Orhan Gencebay, Gürses
ile ilgili verdiği bir röportajda,
“Müslüm Baba kendine has
biriydi. Bu çalışmaya arabesk
dediler. Aslında arabesk bilimsel
olarak bir kategori
değerlendirmesi değildir. Ama her
şeye rağmen bir tanımdır.
Müslüm Baba, arabesk diye
adlandırılan bütünlüğün
içerisinde, kendine has icrasıyla
fevkalade sevildi. Ben de
kendisinin bu icrasını severdim”
ifadelerini kullanmıştı.
3 Mart 2013'te Bizlere Veda Etti
Müslüm Gürses, 15 Kasım
2012'de geçirdiği ameliyattan
sonra akciğer ve kalp yetmezliği
nedeniyle yoğun bakıma kaldırıldı.
4 ay yoğun bakımda kalan
sanatçıya solunum cihazı
bağlandı.
Usta sanatçı, 3 Mart 2013'te,
tedavi gördüğü hastanede
hayatını kaybederek Zincirlikuyu
Mezarlığı'na defnedildi.
Mütevazı karakteriyle bilinen
Gürses'in yaşamını beyaz perdeye
aktaran “Müslüm” lmi,
sanatçının Şanlıurfa'daki
çocukluğundan başlayıp Adana'da
keşfedilmesine ve İstanbul'da
yıldızlaşmasına kadar pek çok
bilinmeyen yönünü 2018'de
sinemaseverlere sundu.
Sanatçının vefatından sonra
internet ortamına yüklenen ve her
biri 80 milyonun üzerinde
dinlenen “Unutamadım”, “Yıllar
Utansın”, “Affet” ve “Seni Yazdım”
adlı eserleri yoğun ilgi görmeye
devam ediyor.
51
Sevenleri ve hayranları
'Baba'nın adını taşıyan
müzeye akın etti
“
52
ŞANLIURFA
Arabesk Müziğin Babası Merhum Sanatçı Müslüm Gürses, vefatının 9. yıldönümünde
Şanlıurfa'da anıldı. Ünlü Sanatçının hayranları ve sevenleri, Karaköprü Belediyesi tarafından
ilçeye kazandırılan Müslüm Gürses Müzesi'ne akın etti.
Şanlıurfalı Merhum Sanatçı
Müslüm Gürses vefatının 9.
yıldönümünde, Karaköprü
İlçesi'ne bağlı Doğukent
Mahallesindeki Yaşam Park
içerisinde bulunan ve adını taşıyan
müzede sevenleri tarafından anıldı.
Ünlü Sanatçının hatırasını
yaşatmak için Karaköprü
Belediyesi tarafından ilçeye
kazandırılan müzeyi ziyaret eden
çok sayıda vatandaş, Müslüm
Gürses'in kişisel kıyafet ve
eşyalarını inceleyip anı defterine
duygularını yazdı.
Sanatçının ölüm yıl dönümünde
vatandaşlarla birlikte müzeyi
ziyaret eden Karaköprü Belediye
Başkanı Metin Baydilli de anı
defterine düşüncelerini yazarak
müzeyi ziyaret eden vatandaşlarla
sohbet etti.
Müslüm Gürses Müzesi 9 ayda
10 bin ziyaretçi ağırladı
Müslüm Gürses Müzesi ziyaretinde
değerlendirmelerde bulunan Karaköprü
Belediye Başkanı Metin Baydilli, tüm ülkeye
mal olmuş bir sanatçının hatırasını, ilçeye
kazandırılan müzede yaşatmaktan duyduğu
mutluluğu dile getirdi.
Müslüm Gürses Müzesi'ne 9 aylık sürede
10 binin üzerinde ziyaret gerçekleştirildiğini
aktaran Baydilli, “Türkiye'de iz bırakan
büyük bir Sanatçı olan Müslüm Gürses'in
kişisel eşyalarının, plaklarının, kıyafetlerinin
sergilendiği müzemizi bugün farklı bir
nedenle ziyaret ettik. 9 yıl önce vefat eden
Müslüm Baba'yı bugün vatandaşlarımız gibi
ben de müzemizi ziyaret ederek andım.
Merhum Sanatçımıza Allah'tan rahmet
diliyorum, sevenlerine ve hayranlarına bir
kez daha sabır diliyorum” diye konuştu.
Şanlıurfalı merhum sanatçı Müslüm
Gürses'in hatırasını yaşatmak için Şanlıurfa
Valiliği bünyesinde geçtiğimiz yıllarda
Haliliye ilçesinde açılan Müslüm Gürses
Müzesi, Karaköprü Belediyesi'nin
girişimleriyle ilçede adına yaptırılan müzeye
taşınmıştı.
İlçeye bağlı Doğukent Mahallesindeki
Yaşam Park içerisinde bulunan Müslüm
Gürses Müzesi, Pazartesi günleri haricinde
her gün 09.00-18.00 saatleri arasında
ziyaret edilebiliyor.
ŞANLIURFA
53
Karaköprü
Yarı Ol mp k Yüzme Havuzuna kavuştu
Karaköprü Belediyesi tarafından ilçeye kazandırılan Yarı Olimpik Kapalı Yüzme Havuzu,
Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet Muharrem Kasapoğlu'nun katıldığı törenle hizmete açıldı
ŞANLIURFA
54
Kadınlara, çocuklara ve
gençlere yönelik sosyal
p r o j e l e r i n i h a y a t a
geçirmeye devam eden Karaköprü
Belediyesi; yapımı tamamlanan
Yarı Olimpik Kapalı Yüzme
Havuzunu ilçeye kazandırdı.
Doğukent Mahallesinde yaklaşık 6
bin metrekare alan üzerine inşa
edilen havuzun bin metrekaresi
kapalı havuz, soyunma odaları,
duş ve elektrik odası, 5 bin
metrekaresi de peyzaj alanı ve
otopark olarak projelendirildi.
Karaköprü Belediye Başkanı Metin
Baydilli'nin seçim vaatlerinden biri
olan projenin açılış törenine;
Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet
Muharrem Kasapoğlu, Vali
Abdullah Erin, Milletvekilleri,
Büyükşehir Belediye Başkanı
Zeynel Abidin Beyazgül, Bakanlık
Bürokratları, AK Parti İl ve İlçe
Yönetimi, İlçe Belediye Başkanları,
Karaköprü Kaymakamı Yakup
Kılınçoğlu ile çok sayıda vatandaş
katıldı.
Metin BAYDİLLİ
Karaköprü Belediye Başkanı
Baydilli: Gençlerimiz bu projeyi
heyecanla bekliyordu
Açılış töreninde katılımcılara hitap
eden Karaköprü Belediye Başkanı
Metin Baydilli, söz verdikleri bir
p r o j e y i d a h a h i z m e t e
kazandırmanın mutluluğunu ve
gururunu yaşadıklarını ifade etti.
Şanlıurfa'nın hızla büyüyen bir il
ve en hızlı büyüyen ilçesinin de
Karaköprü olduğunu hatırlatan
Başkan Baydilli, “Burada
yapacağımız spor tesisleri
gençlerimiz için çok değerli. Bu
proje hemşerilerimizin bizden bir
t a l e b i y d i . İ l ç e m i z d e k i
gençlerimiz için önemli bir
sportif faaliyet alanı olacak olan
b u t e s i s i n h i z m e t e
k a z a n d ı r ı l m a s ı n d a b ü y ü k
katkıları olan Sayın Bakanımıza,
ilçemiz ve gençlerimiz adına
şükranlarımı sunuyorum. Kapalı
yüzme havuzumuz ilçemize ve
gençlerimize hayırlı, uğurlu
olsun” diyerek tesisin sosyal
donatı alanlarıyla birlikte
Doğukent Mahallesi sakinlerine
yaşam alanı sunacağını ifade
etti.
Kasapoğlu: Şanlıurfa'nın tüm
ilçeleri için yeni çalışmalar
planlıyoruz
Mehmet Muharrem KASAPOĞLU
Gençlik ve Spor Bakanı
Bakan Kasapoğlu, Törendeki
konuşmasında Şanlıurfa'yı spor
dallarında bir marka şehir
yapmak istediklerini aktaran
Bakan Kasapoğlu, “Bu ülke genç
nüfusuyla hakikaten potansiyeli
güçlü bir ülke ve Şanlıurfa genç
nüfus açısından en öncü
i l l e r i m i z d e n b i r i . B i z i m
gençlerimiz merhameti olan,
milletini, insanlığı düşünen,
insanlık için umudu olan
gençlerdir. İşte biz bu gençler için
b u g ü n K a r a k ö p r ü ' d e y i z ,
Şanlıurfa'dayız. Şanlıurfa'nın
tüm ilçeleri için yeni çalışmalar
planlıyoruz, yeni gayretleri
birlikte ortaya koyuyoruz.
Şanlıurfa her branşta yeteneği
olan, iddiası olan bir şehir.
Olimpik havuzumuzu bitirdik,
ilçelerimizde inşa ettiğimiz, inşa
edeceğimiz havuzlarımız var,
S i v e r e k ' t e n B i r e c i k ' e ,
Ceylanpınar'dan, Hilvan'a kadar
yüzme bilmeyen kalmasın
kampanyasını Şanlıurfa'nın
Türkiye'nin öncü illerinden biri
o l a r a k g ö ğ ü s l e m e s i n i d e
sağlayacak, kadınıyla, erkeğiyle,
genciyle, yaşlısıyla yüzme
öğrenmek isteyen herkese de
Şanlıurfa'da yüzme öğreteceğiz”
diyerek projelerin yapılmasında
emeği geçenlere teşekkür etti.
Bakan Kasapoğlu, hükümet
olarak en büyük hedeerinden
birin de sporun tabana yayılması
ve erişebilir olması olduğunu
anımsatarak, Cumhurbaşkanı
Re c e p Ta y y i p E r d o ğ a n ' ı n
vizyonuyla sporda ve gençlik
yatırımlarıyla çıtalarını her geçen
gün yükselttiklerini ifade etti.
ŞANLIURFA
Kentte, yapımı tamamlanan
projelerin açılışı ve yeni
yatırımların ilk adımının atılması
amacıyla geldiklerini aktaran
55
ŞEHİR
Battani Uzay ve Havacılık Bilim Merkezi
Öğrencilere ilham kaynağı oluyor
Karaköprü Belediyesi'nin ilçeye kazandırdığı “Battani Uzay ve Havacılık Bilim Merkezi”
Şanlıurfalı gençlere ve bilime meraklı miniklere ilham kaynağı olmaya devam ediyor.
ŞANLIURFA
56
lkede yeni bilim insanlarının
Üyetişmesine katkı sağlamak
adına projeler geliştirmeyi
sürdüren Karaköprü Belediyesi,
hizmete sunduğu Battani Uzay ve
Havacılık Bilim Merkezi ile
öğrencileri astronomi ve yeni nesil
uzay teknolojileriyle buluşturmayı
sürdürüyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan'ın başlattığı Milli Uzay
Projesine destek vermek amacıyla
Karaköprü Belediyesi tarafından
açılan merkez, her yaş gurubundan
bilim meraklılarını ağırlamaya
devam ediyor.
Okullar düzenli olarak ziyaret
gerçekleştiriyor
H e r g ü n p r o g r a m l ı o l a r a k
belirlenen okullardan Merkezi
ziyarete gelen minik öğrenciler,
eğitim ve teknoloji sınıarını, uzay
ve havacılıkla ilgili maketleri
gözlemliyor. Öğrencilere uzay ve
havacılıkla ilgili bilgiler de
verilirken, 3D yazılım, stem ve VR
ders sınıarı da tanıtılarak yazılım
teknolojilerinin temeli gösteriliyor.
Öğrenciler atölyede imalatı
öğreniyor
Karaköprü Belediyesi'nin bir ilk
olarak Şanlıurfa'ya kazandırdığı
Bilim merkezinde, teknoloji
sınıarına kayıt yaptıran ortaokul
ve lise öğrencileri ise eğitmenler
eşliğinde kodlama tekniklerini
ilerleterek, ileri teknoloji yazıcılarla
parça üretimi yapıyor.
Astronomi Biliminin öncülerinden
Harranlı El Battani'nin adını
t a ş ı y a n B i l i m M e r ke z i n d e ,
gözlemlerini pratiğe dökme
imkânına kavuşan öğrenciler,
merak, beceri ve gayretleriyle
eğitmenlerini şaşırtıyor.
Atölyelerde robotik kodlamalarla
tanışan öğrenciler, 3 boyutlu
y a z ı c ı l a r l a p a r ç a ü r e t i m i
gerçekleştirebiliyor. Öğrencilerin
eğitim boyunca kullandıkları tüm
ham madde ve materyaller,
Karaköprü Belediyesi tarafından
ücretsiz olarak karşılanıyor.
Merkez hafta içi her gün açık
Battani Uzay ve Havacılık Bilim
M e r k e z i ' n d e n y a p ı l a n
bilgilendirmede, toplu okul
gezileri yapmak isteyen okul
idarecilerinin “0530 644 90 00”
numaralı telefondan veya “444 9
657” numaralı beyaz masa
biriminden randevu alarak
ö ğ r e n c i l e r i m e r k e z e
getirebilecekleri belirtildi.
Battani Uzay ve Havacılık Bilim
Merkezini ziyaret etmek isteyen
vatandaşlar da hafta içi her gün
08.00- 17.00 saatleri arasında
merkezi gezebiliyor.
ŞANLIURFA
57
KÜLTÜR
Toygar ailesinin
iri kuşlarından
ŞANLIURFA
58
Belirgin bir aşağı kavisli gaga
ile büyük, uzun bacaklı ve ince
gövdelidir. Yüz bölgesinde,
gözün içinden geçen bir çizgi
ve göz altından geçen gaganın
tabanından bıyık benzeri
çizgiler de dahil olmak üzere
koyu renkli işaretlere sahiptir.
Göğsü beneklidir ve alt tarafı
beyaz, üst kısımlar ise kumlu
gridir. Dişisi daha az belirgin
işaretlerle biraz daha küçüktür.
Arka pençe kısa ve düzdür.
Yüzlerce yıl sonra yeniden
ülkemizde görüldü
Kavisli üst gagası, burun deliği
açıklığına sahiptir. Zemini
inceleyerek ve kazarak yiyecek
ararken, tek veya çiftler
halinde görülürler. Ülkemizde
yüzlerce yıl sonra tekrar
görüntülenerek kayıt altına
alınmıştır.
Ülkemizin nadir kuşlarından
biri olan İbibik Toygarı'nın
Türkiye'deki 4. Kaydı;
Şanlıurfa'nın Ceylanpınar
İlçesinde saha çalışmaları
yapan, Samsun 19 Mayıs
Üniversitesi
akademisyenlerinden Doç. Dr.
Kiraz Erciyes Yavuz tarafından
yakın zamanda yapılmıştır.
ŞANLIURFA
59
Dev İstihdam Projesinde
İlk Fideler Toprakla Buluştu
ŞANLIURFA|
Eyyübiye Belediyesi tarafından hayata geçirilen ve binlerce kişiye iştiham sağlaması beklenen
4 etaplı 'Sera Kent' Projesinde ilk etap yapım çalışmaları tamamlandı. Çalışmaları yerinde
inceleyen Başkan Mehmet Kuş, seranın ilk delerini ekibiyle birlikte toprakla buluşturdu
60
Eyyübiye Belediye Başkanı
Mehmet Kuş'un ilçede
istihdamı artırmak için
seçim vaatlerinden biri olan 'Sera
Kent' Projesinde ilk etap
çalışmaları tamamlandı. Ekibiyle
birlikte Sera Kent'in ilk delerini
toprakla buluşturan Başkan
Mehmet Kuş, “Söz verdiğimiz gibi
bu daha başlangıç. Projemizin
devamı hızlı bir şekilde gelecek”
diyerek kalan 3 etabın da hızlı bir
şekilde faaliyete geçirileceği
müjdesini verdi.
ÇOK DEĞERLİ
SOSYOEKONOMİK
YANSIMALARI OLACAK
Projeyle ilgili değerlendirmelerde
bulunan ve Eyyübiye'nin tarım
potansiyeline dikkat çeken Başkan
Mehmet Kuş, “Belediyemiz ve
GAP Bölge Kalkınma İdaresi ile
Tarım ve Orman İl Müdürlüğü
arasında imzalanan protokol
sonrası çalışmalar başladı. Bugün
Tarım ve Orman İl Müdürü Murat
Çakmaklı, Belediye Başkan
Yardımcılarımız ve Meclis
Üyelerimizle birlikte alanda ilk
delerimizi diktik. İlerleyen yıllarda
bu projenin Eyyübiye'ye çok değerli
sosyoekonomik yansımaları olacak
” diyerek ilk etabın resmi açılışını
kısa süre içinde yapacaklarını dile
getirdi.
TARIM İŞÇİSİ KARDEŞLERİMİZ
ARTIK BAŞKA İLLERE
GİTMEYECEK
Sera Kent Projesinin kendileri için
en heyecan verici çalışmalardan
biri olduğuna vurgu yapan Başkan
Mehmet Kuş, “ İlk etap
çalışmalarıyla yüzlerce
vatandaşımız iş imkanına
kavuşacak. Bu devamlılığı olan bir
proje. 1. Etap sonrası hızlı bir
şekilde alanı büyütüp, binlerce
kişiye iş olanağı sağlayacak yeni
tesisler kuracağız Her yıl
Eyyübiye'den binlerce
vatandaşımız tarım işçisi olarak
başka illere gitmek zorunda
kalıyor. Artık bu manzaralar geride
kalacak” diyerek 'Sera Kent' Projesi
ile bu sıkıntılı süreçlerin geride
kalacağına dikkat çekti.
SERA KENT PROJESİ
Eyyübiye Belediyesi, GAP Bölge
Kalkınma İdaresi ile Tarım ve
Orman İl Müdürlüğü arasında
imzalanan protokol çerçevesinde
ilçede 3 adet 5 dekarlık, 10 adet
1 dekarlık ve 4 adet 250 metre
karelik sera yaptırılarak buralarda
üretim gerçekleştirilecek. Ayrıca
250'şer metrekarelik seralarda
alternatif ürün yetiştiriciliğine
yönelik demostrasyon çalışmaları
da yapılacak. Proje ile başta
dezavantajlı guruplar olmak üzere
istihdam sağlanması ve elde
edilecek gelir sayesinde yeni
projeler gerçekleştirilmesi
amaçlanıyor.
ŞANLIURFA|
61
1. Etap çalışmalarında sona gelindi
Eyyübiye Belediyesi ve TOKİ işbirliğinde Akçamesçit bölgesinde 4 etaptan oluşan toplam
3000 konutun hedeendiği kentsel dönüşüm alanında 1. Etap çalışmalarında sona gelindi.
ŞANLIURFA
62
367 konut 35 iş yerinden oluşan
1. Etap kentsel dönüşüm alanında
incelemelerde bulunan Eyyübiye
Belediye Başkanı Mehmet Kuş,
yapım çalışmalarının tamamlanma
aşamasına geldiğini belirterek,
peyzaj çalışmalarının ardından
anahtar teslim törenlerinin
başlayacağı müjdesini verdi.
Eyyübiye'de 4 etaptan oluşan
toplam 3 bin konutun hedeendiği
kentsel dönüşüm alanında 1. Etabı
kapsayan 367 konut 35 iş yerinde
çalışmalarda sona gelindi.
Eyyübiye Belediyesi ve TOKİ
işbirliğinde Akçamesçit bölgesinde
4 etaptan oluşan ve toplam 3 bin
konutun hedeendiği kentsel
dönüşüm alanında birinci etap
çalışmaları tamamlanma
aşamasına geldi.
1. Etap çalışmalarını Başkan
Yardımcıları Ali Çiftçi, Abdullah
Toprak, Meclis Üyeleri Ahmet
Haşim İnan, İzzet Çiftçi, Halil
Güneş, Ahmet Çoban ve Mahmut
Birinci ile birlikte inceleyen Başkan
Mehmet Kuş, teknik ekipten bilgi
alarak örnek daireleri gezdi.
“İlçede değişim ve dönüşüm
devam ediyor”
Projedeki son durumla ilgili
değerlendirmelerde bulunan
Eyyübiye Belediye Başkanı
Mehmet Kuş, “İlçemizin en büyük
kentsel dönüşüm projesinde ilk
etabını tamamlamak üzereyiz.
Başkan Yardımcılarımızla birlikte
sık sık alanı gezip çalışmalarla ilgili
bilgi alıyoruz. Bu ziyaretimizde
örnek dairelerimizi de inceleme
imkânı bulduk. Eyyübiyeli
kardeşlerimize vermiş olduğumuz
sözleri bir bir yerine getirmenin
mutluluğunu yaşıyoruz” diyerek
yüzde 80'lik gecekondulaşma
oranıyla en dezavantajlı ilçelerin
başında gelen Eyyübiye'de kentsel
dönüşümün hız kazandığını
vurguladı.
“Anahtar teslimine çok az kaldı”
Yapılacak çevre düzenleme ve
peyzaj çalışmalarının ardından ilk
etap konutların anahtar tesliminin
kısa sürede başlayacağını aktaran
Başkan Mehmet Kuş, “Asya
Mahallemizde, Akçamescid
Bölgemizde TOKİ ile ortaklaşa
yapmış olduğumuz bu kentsel
dönüşüm projemiz, ilçemizin diğer
mahalleleri için de bir örnek teşkil
ediyor. Binalarımız tamamlandı.
İnşaat teknik ekibinden bilgi aldık
ve inşallah kısa bir süre sonra
anahtar teslimine başlayacağız. 2.
Etapta da çalışmalarımız devam
ediyor. Vatandaşlarımızla bir araya
geliyoruz ve istişareler sonucunda
2. Etapta anlaşmalarımızı
sağlamaya devam ediyoruz”
diyerek çalışmaların ara
vermeksizin süreceğini müjdeledi.
1400 dönümlük rezerv alanımızla
ilgili çalışmalarımız devam ediyor
Hedeerinin ilçedeki kentsel
dönüşümü mümkün olduğunca
hızlandırmak olduğunu vurgulayan
Başkan Mehmet Kuş, “Eyyübiye
Belediyesi olarak rutin belediyecilik
çalışmalarımız gece gündüz devam
ederken diğer yandan da yeni
Eyyübiye'yi oluşturmanın, yeni
yaşam alanlarını ilçemize
kazandırmanın gayreti içindeyiz. 4
etaptan oluşan bu projemizle
birlikte toplam 3000 konutu
ilçemize kazandıracağız. Ancak
kentsel dönüşüm hamlemiz bu
bölgeyle sınırlı kalmayacak. 1400
dönümlük rezerv alanımızla ilgili
çalışmalarımız devam ediyor. Yine
ilk etapta toplam 100 dönümden
oluşan yeni alanımızda yol açma
çalışmalarımız başladı. Büyükşehir
Belediyemizle birlikte inşallah kısa
sürede yol açma çalışmalarını
hızlandırıp, o bölgede de yeni
yaşam alanları oluşturacağız”
diyerek sözlerini tamamladı.
ŞANLIURFA
63
Millet Bahçesine kavuşuyor
Bölgenin en büyüğü olma özelliği taşıyan 180 dönümlük Millet Bahçesi projesinde
incelemelerde bulunan Eyyübiye Belediye Başkanı Mehmet Kuş, yapım çalışmalarında sona
gelindiğini müjdeledi.
ŞANLIURFA
64
yyübiye'nin değişimi ve
Edönüşümünü simgeleyecek
en önemli projelerden biri
olan 180 dönümlük Millet Bahçesi
Projesi'nde sona gelindi.
Eyyübiye Belediye Başkanı
Mehmet Kuş, beraberindeki
Başkan Yardımcıları Ali Çiftçi,
Abdullah Toprak, Meclis Üyeleri
Ahmet Haşim İnan, İzzet Çiftçi,
Halil Güneş, Ahmet Çoban ve
Mahmut Birinci'den oluşan heyetle
yapım çalışmaları devam eden
180 dönümlük Millet Bahçesi
alanında incelemelerde bulundu.
Bölgede en büyük, Türkiye'de
üçüncü
Akçakale yolu üzerindeki Harran
Üniversitesi Ziraat Fakültesi
arazisinde 180 dönümlük alanda
yapımı başlayan Millet Bahçesi
arazisi, Çevre, Şehircilik ve İklim
Değişikliği Bakanlığı tarafından
Eyyübiye Belediyesi'ne tahsis
edilmişti. İçerisinde mesire
alanları, millet kıraathanesi, cami,
çocuk oyun alanları, sosyal donatı
alanları, bisiklet parkuru, yürüyüş
yolları, spor kompleksleri ile
vatandaşların rahatça vakit
geçirebilecekleri donatı alanlarına
sahip olan Millet Bahçesinin yapım
çalışmalarında sona gelindi.
Alandaki çalışmaları yerinde
inceleyen ve teknik ekipten bilgi
alan Başkan Mehmet Kuş, Millet
Bahçesi Projesinin seçim
vaatlerinden biri olduğunu
aktararak verdikleri bir sözü daha
hayata geçirmenin mutluluğunu
yaşadıklarını dile getirdi.
“İlçemiz için zaruri bir ihtiyaçtı”
Projenin ilçeye kazandırılma
sürecini hatırlatan Başkan Mehmet
Kuş, “O dönemde Meclis
Üyelerimiz ve Teşkilatımızla
kenetlenerek girişimlerimizi
başlattık. Çevre, Şehircilik ve İklim
Değişikliği Bakanımız Murat
Kurum'un da Şanlıurfa'ya teşrieri
ile Eyyübiye'yi kendisine anlattık.
Millet Bahçesinin Eyyübiye için
zaruri bir ihtiyaç olduğunu ifade
ettik. Cumhurbaşkanımızın talimatı
ile sağ olsun Bakanımız Murat
Kurum Eyyübiye'ye 180 dönümlük
Millet Bahçesi'nin müjdesini
vermişti. İhale sürecinin
tamamlanmasıyla birlikte Millet
Bahçemizi ilçemize kazandırmak
için çalışmalara başladık. Yaklaşık
6 aydır çalışmalar aralıksız devam
ediyor” diyerek projenin kısa
sürede tamamlanacağı müjdesini
verdi.
“Bu proje Eyyübiye'ye nefes
aldıracak”
Eyyübiye'ye yapılacak olan Millet
Bahçesi Projesinin, Doğu ve
Güneydoğu Anadolu bölgesinin en
büyüğü, Türkiye'de ise en
donanımlı 3. Millet Bahçesi olma
özelliği taşıdığına dikkat çeken
Başkan Mehmet Kuş, “İnşallah
Eyyübiye, bu proje ile nefes
alacak. Bu büyük proje, bundan
sonra hayata geçireceğimiz diğer
büyük projelerimiz için de bir
örnek teşkil edecek. Eyyübiye'de
değişim ve dönüşüm için
ekibimizle birlikte gece gündüz
demeden çalışıyoruz. Bu noktada
bizlerden desteğini esirgemeyen
başta Cumhurbaşkanımız Sayın
Recep Tayyip Erdoğan olmak
üzere, Çevre ve Şehircilik
Bakanımız Murat Kurum, TOKİ
Başkanımız Ömer Bulut,
Büyükşehir Belediye Başkanımız
Zeynel Abidin Beyazgül,
Milletvekillerimiz, İl ve İlçe
teşkilatımıza teşekkür ederim”
diyerek projede emeği geçen tüm
kurum ve kurum çalışanlarına
teşekkür etti.
ŞANLIURFA
65
Harran
Ulu Cam
ve 771 yıl önce kesilen Ezân-ı Muhammedî
Güneş batarken, kuledeki nöbetçiler birbirlerine, doğudan kendilerine doğru yaklaşan toz
bulutunu gösterdi. On binlerce yıl önce kuruyan Tetis denizinin yükseltileri olan Tek Tek
Dağları tarafından gelmekte olan bu korkunç toza ek olarak hava oldukça sıcaktı. Akşama
doğru serinlemeye başlayan kulede, nöbetçileri aniden ter basmış ve nefesleri daralmaya
başlamıştı.
ŞANLIURFA
Doç. Dr. Hüseyin ŞEYHANLIOĞLU
Gaziantep Üniversitesi Öğretim Üyesi
Güneş batarken, kuledeki
nöbetçiler birbirlerine,
doğudan kendilerine doğru
yaklaşan toz bulutunu gösterdi. On
binlerce yıl önce kuruyan Tetis
denizinin yükseltileri olan Tek Tek
Dağları tarafından gelmekte olan bu
korkunç toza ek olarak hava oldukça
sıcaktı. Akşama doğru serinlemeye
başlayan kulede, nöbetçileri aniden
ter basmış ve nefesleri daralmaya
başlamıştı.
Kimse gördükleri şeyin, hadislerde
işaret edilen Ye'cuc-u Mecuc /
Moğollar, olabileceği gerçeğini
konuşmak bile istemiyordu. Çünkü
Bağdat'tan duydukları vahşet
haberleri karşısında aklını kaybeden
pek çok insan vardı. Bir Moğol'un,
silahlı 20 askeri öldürdüğü,
Moğolların yenilmez oldukları
rivayetleri, askerleri de halkla aynı
psikolojiye sürüklemişti.
Dicle Nehri, haftalarca kan ve
mürekkep akar
Türkistan, Horasan, Bağdat,
Harzemşahlar, Çin… Teslim olanların
erkekleri, olmayanların beşikteki
bebeği dahil tamamı katlediliyordu.
Bir Milyondan fazla insanın
66
(Halep Kapısı), Niyar Kapısı, Yesit
Kapısı, Fedan Kapısı, Küçük Kapı, Gizli
Kapı ve Su Kapısı'dır. Rivayete göre Su
Kapısı üzerinde bakırdan yapılmış 2
yılan tılsımı vardı. Bunlar şehre
yılanların zarar vermemesi için
yapılmıştı”
öldürüldüğü Bağdat'ta, Dicle Nehri
haftalarca kan ve mürekkep akmıştı.
Bağdat'ın ardından sıra şehirlerin
anası, İslam ilminin son beşiği
Harran'a gelmişti. Tıpkı bugünkü ABD
veya İsrail'in Suriye ve Irak'ta yaptığı
gibi…
Moğol tehdidi nedeniyle
Harran'da 50 bin nüfus kalmıştı
Toz bulutu gün batımında sıcak rüzgâr
gibi şehre yaklaşırken Harran Ulu
Camiinde son akşam ezanı
yükseliyordu. Namazın farzını bile zor
kılan nöbetçinin biri, “Moğollar”
diyerek seccadeden fırlamış, 3 katlı
kulenin aşağı katındaki komutanına
teyakkuz haberini götürmüştü.
Haber kısa sürede şehre yayıldı.
Bağdat, Halep, Rakka, Musul ve Urfa
kapıları kapatıldı. Surlarla ve
hendeklerle çevrili şehirde Moğol
tehdidi nedeniyle göç etmeyen 50 bin
nüfus kalmıştı.
İnsanlar; Sura üenmiş son kararını
bekleyen mahşer halkı gibi kale ve
Ulu Camii civarında toplandı. Yıllarca
gezegenleri izledikleri yerden son bir
kez daha gökyüzüne baktılar. Surlar ve
şehrin etrafındaki hendeğin Moğolları
durdurması umarak…
Tarihçi İbn-i Şeddad'ın tariyle
Harran Şehir Surları
Memluk Tarihçisi İbn-i Şeddad,
Harran Şehir Surlarını şöyle tarif eder:
“Çok müstahkem bir suru vardı.
Surların 8 kapısı bulunuyordu. Bunlar
saatin yelkovanı yönünde güneyden
başlayarak Rakka Kapısı, Büyük Kapı
Moğollar 10 yıl işgal altında tuttu
Harran'da taş üstünde taş gövde
üstünde baş kalmamıştı. Şehir yıkılmış
ve katliam olmuştu. Moğollar 10 yıllık
işgale rağmen ellerinde
tutamayacaklarını anladıklarında
Harran'ı içindekilerle birlikte öldürdü.
İşlerine yarayan insanları ve eşyaları da
toplayarak Mardin ve Musul üzerinden
Kafkasya ve Karakurum'a götürdüler.
Harran, İslam Fethinden 632 yıl sonra
öldürüldü
4 kilometre uzunluğunda, 187 burçlu
Harran, Çin seddi ve Diyarbakır
surlarından sonra dünyada üçüncü uzun
surlara sahip şehirdi. 640 yılında
fethedilen ve Emevilere de Başkentlik
yapan şehir, Peygamberimizin vefat
tarihi olan 632 yılı gibi, 632 yıl
yaşadıktan sonra ölmüştü.
Oysa Harran, 6 bin yıl önce de vardı
Oysa Harran, en az 6 bin yıl önce de
vardı ve daha çok gençti. Başta Hz.
Musa, Hz. Eyüp ve İbrahimler de
buraya gelmişlerdi. Hititler ve
Mittaniler Sin ve Şammas'a (ay ve
güneş) yemin ederek anlaşma
imzalamışlardı. Ancak son anları
gelmişti artık…
Harran'ı gezmek insana bir yandan da
acı verir
Diyarbakır'dan Adana'ya kadar TAG
otobanın dahi kırmızı kardan kapandığı
haftada, Tülmen köyünde mahsur kalan
ben, Harran'ı gezdim. Neredeyse her yıl
ve mevsimde burayı gezerim. Her
zaman ayrı bir acı ve keşif yaparım.
Ancak kulağımdan çıkmayan ses Moğol
atların kişnemeleri ve zalimce insanlara
saldırmalarıdır.
Adeta o anı yaşamış gibi olurum. Hele
son yemeğini yiyemeden ölen aileyi
veya öğrencileri düşününce. Sanki
Endülüs Emevileri, El Hamra Sarayı'na
Arabın Ah Ettiği Tepe'ye çıkıp
ağlıyorlardı. Ya da Büyük Şef, Beyaz
ŞANLIURFA
67
ŞANLIURFA| Harran Ulu Camii ve 771 Yıl Önce Kesilen Ezân-ı Muhammedî
Adamın önünden kaçmıştı. Tıpkı
bulutların güneşin önünde
çekilmesi ya da güneşin batması
gibi.
Dünyanın İlk Üniversitesi ve
Harran Ulu Camii (Cennet Camii)
Harran'daki son 3 yıl içindeki
değişimler bize ümit veriyor.
Zemini ortaya çıkmış Harran Ulu
Camii, en fazla 2 yıl içinde kendi
ayakları üzerinde ayağa
kaldırılabilir. Bu, Aya Sofya'yı açıp
Batı'ya ders veren Büyük
Türkiye'nin İslam'a ve tarihe
vereceği en kuvvetli mesaj
olacaktır.
Dünyanın en eski üniversitesi
üzerine Abbasi Halifesi Harun
Reşid (786–809) zamanında
tekrar binâ edilen Harran Okulu,
kendini ilme adayan hocaları ve
zengin kütüphanesiyle büyük bir
ün kazanmış ve İslâm kültür
tarihinde çok önemli bir yer
edinmiştir.
Harran Ulu Camii, Anadolu'nun en
eski, en büyük ve ilk revaklı, avlulu
ve taş süslemeli camisidir. Bir
Camii düşünün ki, minaresi aynı
zamanda rasathanedir. Bu, İlim ve
İmanın Allah'a yükselen ilk ve tek
basamağı olarak hala ayaktadır.
İlim adamlarının mekânı
Endülüs'ten başlayarak, Tunus ve
Mısır hattından Bağdat ve
Türkistan'a bağlanan İslami ilim
merkezlerinin ana bağlantı noktası
Harran'dır. Harran, denizi olmasa
da doğu-batı ve kuzey-güney
arasında insan, sermaye, ilim ve
ticaret limanı olmuştur. İlim
dünyasının 400 adamı Harranlıdır
ve künyeleri Harrani'dir.
ä Yunan lozoarının eserlerini
Arapçaya çeviren Sabit bin Kurra,
ganimet olarak altın yerine kitap
almış ve Roma-Yunan eserleri ilk
kez burada çevirmiştir.
ä İbn-i Teymiyye, Farabi ve
ömrünün 50 yılını Haçlılara karşı
cihada adayan Hayat-ı Kays El
Harrani buralıdır ve Salahaddin-i
Eyyubi, buradan Kudüs'e
yürümüştür.
ä İbni Sina Harran'dan ilmin
şerbetini içmiş ve içirmiştir.
ä Dünya'dan Ay'a olan uzaklığı ve
güneş yılını 365 gün 5 saat 46
dakika 24 saniye doğru olarak
68
Harran Şehri (12. Yüzyıl)
Bağdat Şehri (12. Yüzyıl)
hesaplayan, Batlamyus'un
hatalarını düzelten, Akdeniz'i ölçen
ve Kopernik'e üstadlık yapan
trigonometrinin babası El Battani,
Harranlıdır.
ä Dünyanın çevresinin 24 bin mil
olduğu ilk kez burada
hesaplanmıştır.
ä Er Razi'nin 'Hocam' dediği, 400
eserin mucidi, kimya ve simya
ilminin babası Ebu Musa Cabir Bin
Hayyan, Harranlıdır. Su, toprak,
ateş ve havadan oluşan canlıların
suni yollarla üretilebileceğini ilk
söyleyen kişi olan Cabir Bin
Hayyan; atom maddesi ile ilgili
beyanında şunları sözler:
Maddenin en küçük parçası olan
“el-cüz'ü la yetecezza” (zerreatom)
da yoğun bir enerji vardır.
Yunan bilginlerinin söylediği gibi
bunun parçalanamayacağı
söylenemez. Atom parçalanabilir.
Parçalanınca da öyle büyük bir
güç oluşur ki bir anda Bağdat'ın
altını üstüne getirebilir. Bu, Allahü
Teâla'nın kudret nişanıdır”
Sonuç ve Tavsiye
Şam Emevi Camii'nden sonraki
Diyarbakır Ulu Camii ve Kurtuba
Ulu Camii'nin ilk modeli olan
Harran Ulu Camii'nin taşlarının
ayağa kaldırılması, tarihe ve
geleceğe verilecek iyi bir cevap
olacağı gibi İslam Dünyası'nın, yeni
Selahaddin'in ve Baybars'ın
Türkiye olduğunu da ortaya
koyacaktır.
Harran Ulu Camii açıldığı gün,
insanlığa sebil ilmin kapıları tekrar
açılacak demektir. Bağdat,
Türkistan, Şam, Kahire ve
Endülüs'te ilim yeniden
canlanacak, Bağdat ve Şam
yeniden ayağa kalkacak demektir.
Çünkü burası, Mars'a giden
uyduların, 33 metrelik ilk
basamağıdır.
10 kişilik kazı ekibiyle iğneyle
Harran'ı kazan Prof. Dr. Mehmet
Önal Hoca'ya çok daha fazla
destek verilmeli ve acilen Harran
Ulu Camii ayağa kaldırılıp ilme ve
insanlığa açılmalıdır…
ŞANLIURFA| Harran Ulu Camii ve 771 Yıl Önce Kesilen Ezân-ı Muhammedî
69
“Eyüp Nebi” Beldesi
Yeni çehresine kavuştu
Şanlıurfa'da Peygamber kabirlerinin bulunduğu Viranşehir ilçesindeki “Eyyüp Nebi” Beldesi;
yapılan cami külliyesi ve sabır evlerinin de yer aldığı yeni çehresiyle ziyaretçilerini ağırlamaya
hazırlanıyor.
ŞANLIURFA
70
Kur'an-ı Kerim'de
sabrıyla öne çıkan
Peygamberlerden Hz.
Eyyüp ile eşi Rahime
Hatun ve Elyasa
Peygamber'in
kabirlerinin bulunduğu
Eyüp Nebi beldesinde,
yaklaşık 4 yıldır süren
restorasyon
çalışmalarında sona
gelindi.
500 bin metrekarelik
alanda yaklaşık 5
Milyon TL bütçeyle
yapılan restorasyon
alanındaki yeni
donatıların hizmete
girmesine sayılı gün
kaldı. Daha önce hiçbir
sosyal tesisin
bulunmadığı makam,
modern çehresiyle
ziyarete açılacak.
Restorasyonla beraber
isteyen ziyaretçilerin
konaklamasına imkan
sunacak 26 sabır evinin
yanı sıra 1000 kişilik
yeni cami külliyesi,
misar karşılama
üniteleri, aşevi,
kütüphane ve otoparkın
da bulunduğu alan
büyük bir komplekse
dönüştü.
Salih EKİNCİ
Viranşehir Belediye Başkanı
Ekinci: “Ziyaretçilere konaklama
imkanı sağlayacağız”
Çalışmalardaki son durumla ilgili
bilgi veren Viranşehir Belediye
Başkanı Salih Ekinci, beldenin yeni
çehresiyle ziyaretçilere farklı bir
manevi atmosfer yaşatacağını
vurguladı.
İbadetlerini huzurlu bir ortamda
gerçekleştirecek misarlerin tüm
ihtiyaçlarına da cevap verebilecek
nitelikte bir restorasyonun
yapıldığını dile getiren Ekinci, yeni
caminin yakın zamanda hizmet
vermeye başlayacağını belirtti.
“Sabır evlerinin tadilatında sona
gelindi”
Cami külliyesinin inşaatının
tamamlandığını aktaran Ekinci,
“TOKİ tarafından Büyükşehir
Belediyemizin desteğiyle 26 sabır
evinin son tadilatı yapılıyor. Buraya
gelen yerli ve yabancı ziyaretçilerin
1-2 gün de olsa konaklamasını
sağlayacağız. Misarlerimizi Eyüp
Nebi'de ağırlayacağız. Aynı
zamanda kabirlerin bulunduğu
alanlarda, tüm yürüyüş yollarının
ve dinlenme alanlarının
yenilenmesi planlanıyor. O da bu
sene sonuna kadar inşallah bitmiş
olacak” diyerek çalışmalar
hakkında bilgi verdi.
ŞANLIURFA
71
İbrahim Peygamber
Okuması
72
“
Kur'an-ı Kerim'de adından en çok zikredilen İbrahim Peygamber'in öyküsü yalnızca kutsal
kitaplara girmemiş, yazar ve lozoarın da ilgisini çekmiştir. Diyebiliriz ki İbrahim, Musa, İsa
ve Muhammed üzerinde en çok konuşulan, hayatları hakkında en çok eser üretilen
peygamberlerin başında gelir.
Mehmet KURTOĞLU
Araştırmacı - Yazar
zellikle İbrahim Peygamber 3
Ödinin ortak atası olduğu için
daha geniş bir coğrafyada
daha geniş bir kesim tarafından ilgi
görmüş, hayatı ve mesajı üzerinde
durulmuştur. Hz. İbrahim'in hayatını
felse olarak ele alan Soren
Kierkegaard kadar derinlikli olarak
ele ikinci bir kimse olmamıştır.
İbrahim'in trajedisi İsa'nın
trajedisinden daha büyüktür
Kierkegaard'ın İbrahim Peygamberi
“Korku ve Titreme” kitabında trajik
bir şekilde anlatır. Büyük yazarlar ve
lozoarın hemen hemen hepsi
İsa'nın trajedisini edebi ve felse
olarak kullanmışlardır ama hiç
kimsenin aklına İbrahim'in trajedisi
gelmemiştir. Oysa İbrahim'in trajedisi
İsa'nın trajedisinden daha büyüktür.
İsa, mesajı uğruna kendini kurban
etmiş ama İbrahim hiçbir babanın
yapamayacağı şeyi yapmaya
teşebbüs etmiş, oğlunu kurban
olarak tanrıya sunmuştur. Burada
şu soru sorulabilir; İsa'nın trajedisi
mi büyük yoksa İbrahim'in mi?
Nietzsche İsa ile Kierkegard ise
İbrahim Peygamberle
hesaplaşmıştır. Kierkegard
muhteşem eseri Korku ve
Titreyiş'te İbrahim Peygamberi
anlatırken, gerçekten içimizi
ürpertir, inancımızı sorgulatır,
İbrahim'in öyküsüne hiç kimsenin
bakmadığı yerden bakar.
İman eskimez, yerinde saymaz,
her çağda değişmeden devam
eder. Bilim ise gelişir, hatta bugün
kabul ettiğini yarın ret eder. Ancak
iman hep aynıdır. Bilim gelişir ama
iman ilerlemez. Her kuşak sıfırdan
imanı ele alır. Sorgulayan bir akıl
İbrahim gibi babasının dinine
inanmaz. Örneğin Musa ve
Muhammed savaşçı birer şövalye
ise, İsa ve İbrahim birer teslimiyet
şövalyesidir. Musa, halkına
özgürlük ruhunu bahşeder.
Muhammed halkına imparatorluk
yolu açar. İsa ve İbrahim ise
kendilerini adarlar. İsa çarmıha
kendini kurban verir, İbrahim ise
ateşe! İsa çarmıhta dirilir, İbrahim
ateşte!
2 bin yıldır Urfa'da büyüyen
çocukların yazması gereken eseri,
binlerce kilometre uzaktaki bir
Hıristiyan yazmıştır
İbrahim'in İsa'dan farklı olarak
başka şövalyelikleri de vardır. O
aklıyla tanrıyı bulduğu için “imanın
şövalyesidir. O oğlunu kendi eliyle
tanrıya kurban ettiği için “trajik
kahramandır.” Kierkegard'in
İbrahim'e ilgisi, “Korku ve Titreme”
gibi muhteşem bir felse eseri
yazmasına vesile olmuştur. 2 bin
yıldır kadim Urfa'da İbrahim
hikâyeleri, efsaneleri ve ninnileriyle
büyüyen çocukların yazması
gereken eseri, İbrahim'in
memleketinden binlerce kilometre
uzakta bir Hıristiyan yazmıştır.
Oysa İbrahim'in bize ilham
vereceği ne çok hasletleri var!
Filozof ve Teolog Soren Kierkegaard
İsmail'i kurban etme olayını, bir
kıssa olarak okuyup geçmek
mümkün değildir
İbrahim, Tevrat'ta 2 aşamada
mükemmelleşir. İlkinde adı
Abram'dır. Burada imanın babası
olarak görülür. Çocuk ve genç
İbrahim'in adıdır Abram. Ancak
Abram evlenip çoluk çocuğa
katıldıktan, tanrının karşı
imtihanlarını geçtikten sonra
ulusların babası Abraham
olmuştur. İbrahim'ın hayatı ahlak,
etik, estetik ve diyalektik üzerine
inşa edilmiştir.
İbrahim'in Tevrat'a İshak'ı, Kur'an-ı
Kerim'e göre İsmail'i kurban etme
olayını bir kıssa olarak okuyup
geçmek mümkün değildir. Onun bu
olayında ahlak, etik, estetik ve
diyalektik yaklaşmak gerekir. Bu
kavramlar üzerinden kıssayı
okumadığımız zaman, ne Tevrat'ın
ne Kur'an'ın mesajını anlamak
mümkün değildir.
İbrahim bir oğlu olduğunda tanrıya
adayacağına söz vermiştir. Bu
sözünü tutması hem ahlaki hem
etiği gerektirir. Ki İbrahim bir baba
olarak yüz yaşından sonra sahip
olduğu oğlunu öf bile demeden
kurban etmek için Moria dağına
çıkarmıştır. İbrahim'in oğlunun
boğazına bıçağı dayaması, oğlu
İsmail/İshak'ın ise teslimiyetle
boynunu bıçağa uzatması bizlere
imanlarının gücüyle birlikte, olayın
bir de estetik boyutunu da gösterir.
Zira bu metaforik eylemde baba
oğul ile tanrı arasındaki estetik ve
bunun davranışlara yansıyan
sessiz diyalektik açığa çıkar.
Birbiriyle ilişkili bu sonsuz iman,
İbrahim'i bir yandan imanın babası
konumuna yükseltirken, diğer
yandan canı bağışlanan oğlu
dolayısıyla ulusların babası
konumuna da yükseltir.
İbrahim'in mesajını anlamayanlar
onu mitolojiye kurban ederler
İbrahim'in hayatındaki imge/imaj
ve metaforu kavramadan okumak
insana hiç bir şey kazandırmaz.
Örneğin bugün gençlerin yüzeysel
bir şekilde Kur'an meali okuyup
onun ruhuna, manasına inmeden
sapıtmaları kutsal kitaplarda geçen
kıssaların künhüne
varamamalarından dolayıdır.
İbrahim'in Nemrut ile
mücadelesinin anlamını,
Kierkegaard'ın parmak bastığı ve
derin felse yorumlarıyla trajedisini
anlattığı kurban olgusunu anlamak
için derin bilgi, birikim ve
diyalektiğe ihtiyaç vardır.
Zira kutsal kitaplara lafız yönünden
bakanlar; İbrahim'in evladını
kurban etme olgusuyla karşılaşır
ve eylemini cinayet ve katillik
olarak görürler. İbrahim'in mesajını
anlamayanlar onu mitolojiye
kurban ederler. Bugün Yahudi ve
İslam dünyasındaki İbrahim algısı,
bir peygamberden daha çok
paganist devirlerde ateşi suya
dönüştürmüş mitolojik bir
kahraman gibidir. Zeus'tan
(Nemrut) ateşi çalan Promete
(İbrahim) dir.
73
Bu defa Harran'da Sabii'lerle
mücadele etmiş, onların pagan
inancını yıkmıştır. Hayvancılıktan
tarım ve ziraata geçerek ekonomik
devrim yapmıştır. Buradan Kenan'a
geçmiş, insan kurban etme
inancını yıkıp yerine hayvan
kurban etme geleneğini başlatarak
devrim yapmıştır.
Ancak yanlarındaki azık bitince
yanına bir çuval alıp azık bulmaya
çıkmış. Yolda kendisini bir uyku
basınca olduğu yerde yatıp
uyumuş. Kalktığında ise akşam
olmuş, eve dönmek zorunda
kalmış. “Eve elim boş gitmeyeyim”
diye çuvalın içine biraz kum koyup
eve öylece girmiş.
ŞANLIURFA| Bir İbrahim Peygamber Okuması
74
Dr. Ali Şeriati
Ali Şeriati'nin anlatımında,
İbrahim'in hayatı hep devrimlerle
geçmiştir
Bir de Ali Şeriati'nin İbrahim'i
vardır. O da bir sosyolog olarak
İbrahim'i anlatır. Onun İbrahim'i
daha başkadır, Hicret ve Kurban
boyutuyla İbrahim'i anlatır. Ona
göre İbrahim hep hicret halinde bir
peygamber olmuştur. Şeriati,
Hicret'e devrim anlamı
yüklediğinden İbrahim'in hayatı
hep devrimlerle geçmiştir.
Onun meşhur sloganıdır “her hicret
bir devrimdir” diye. Nasıl ki,
Peygamber Mekke'den Medine'ye
hicret ettikten sonra devrim yapıp
İslam devleti kurmuşsa, İbrahim
de önce Babil'de mücadele etmiş,
Nemrut'un tahtını devirmiş,
ardından Harran'a hicret etmiştir.
Mısır'a seyahatinde Firavun ile
karşılaşmış, ilahi bir deprem
ikazıyla onu korkutmuştur. Eşi
Hacer ve İsmail ile Mekke'ye hicret
etmiş, burada Kâbe'yi inşa etmiştir.
O dünyanın kalbi olan Mekke'ye,
Kâbe çekirdeğini ekerek dünyanın
annesi Mekke'nin doğmasına
neden olmuştur.
İbrahim'in kurduğu, kendisinin ve
ailesinin adıyla anılan birçok şehir
vardır
İbrahim Afrika'dan
Mezopotamya'ya uzanan geniş
coğrafya içinde hicret halinde olan
tek peygamberdir. Gittiği her yerde
yenilik ve devrim yapmıştır.
Yeryüzünde İbrahim'in kurduğu
veya ruh verdiği, kendisinin ve
ailesinin adıyla anılan birçok şehir
vardır.
Örneğin İbrahim Harran'a ruh
vermiş, Halep İneğinin adından
adını almış, El Halil'de
gömülmüştür. Harran kardeşi
Haran (Aran)'ın adıdır. Aynı
zamanda İbrahim'in amcasının adı
da Harran'dır. Amcası Harran, eşi
Sara'nın ve yeğeni Lut'un babasıdır.
Bugünkü Suruç ilçesi İbrahim'in bir
diğer amcası Seruç'tan, Viranşehir
ise adını İbrahim'in annesi Tila'dan
almıştır. Onun her hicreti bir
medeniyettir…
İbrahim Halil bereketi
İbrahim, teslimiyetin, dostluğun,
cömertliğin ve bereketin
sembolüdür. Rivayet olunur ki,
Mısır'dan çıktığında Sebu denilen
yere gelip yerleşmişler. Burası çöl
olduğundan ne su ne bir yiyecek
vardır. İbrahim orada bir kuyu
kazıp su çıkarmıştır.
Sabah eşi Hacer torbayı açında
kum un olmuş. Ekmek yapıp
İbrahim'i uyandırmış. İbrahim ne
ile yaptın deyince, o da “Dün
akşam getirdiğin bir çuval un ile”
cevabını vermiş. İbrahim bunun
bir mucize olduğunu anlamış,
Rabbine şükretmiş. Çuvaldaki un o
denli bereketliymiş ki, hiç
bitmiyormuş. O günden bu güne
insanlar “İbrahim Halil bereketi
versin” diye birbirlerine dua
ediyorlar.
Henüz hiçbir dine inanmadan
Allah'ın varlığını kavramak
3 ilahi dinin mensupları İbrahim'i
“Ceddül Enbiya” olarak ele almış,
sıradan bir hayat gibi anlatıp
geçmişlerdir. Oysa İbrahim,
üzerinde durulması gereken en
büyük peygamberdir. Onun henüz
çocuk yaşta iken herhangi vahye
muhatap olmadan akılla Allah'ı
bulması oldukça ilginçtir. Henüz
hiçbir dine inanmadan Allah'ın
varlığını kabul etmiş, insanlara
“akıl nasıl yürütülür?” krinin
yolunu açmıştır.
Sonra Nemrut ile tartışması ve ileri
sürdüğü kirlerle tartışma/diyalog
ve diyalektiği göstermiştir. Onun
ileri sürdüğü mantık karşısında
Nemrut acze düşmüş, adeta
çuvallamıştır. Bizim onun tartışma
metodu ve diyalektiğinden
öğreneceğimiz çok şey vardır.
Mehmet ALATAŞ
TUROYD Şanlıurfa Temsilcisi
Pandemi sonrası
Ekonomik çöküntü
Türkiye'de turizm sektörü cari
açığın kapatılmasında bir
numaralı kapıdır. Bu nedenle
turizm sektöründeki gelişmeler,
ülke ekonomisi açısından önemli
sonuçlar doğuruyor.
Uzmanların araştırmalarına göre
pandeminin ortaya çıkardığı
ekonomik kayıplar turizm
sektörünü 30 yıl geriye götürdü.
Elde edilen bulgulara göre, turizm
sektöründe ertelenmiş talebin
sonradan yerine konması mümkün
olmadığından, bu sektör yüksek
maliyetlerle kriz sonrası döneme
girecek ve hızlı bir toparlanma
beklense bile kriz öncesi trendini
yakalaması oldukça zaman alacak.
Birleşmiş Milletler Dünya Turizm
Örgütü (BMDTÖ) tarafından
Şubat ayında paylaşılan veriler
aslında mevcut tabloyu özetliyor.
Pandemi sürecinin, turizm
sektörünün en zorlu döneminden
biri olarak tarihe geçeceğini
aktaran BMDTÖ; dünya genelinde
100 milyondan fazla kişiye
istihdam sağlayan ve salgından
dolayı son iki yıldır 4 trilyon doları
bulan bir kayıp yaşayan turizm
endüstrisinde mevcut durumda da
çok fazla belirsizlik olduğuna
dikkat çekiyor.
Turizm sektörünün ayakta
kalabilmesi için hükümetlerin
nansman ve kredi desteği
sağlaması gerektiğinin altını çizen
BMDTÖ, aynı açıklamada
Türkiye'nin sahip olduğu turizm
potansiyeline değinerek, özellikle
Asya- Pasik pazarının ciddi bir
çalışmayla Türkiye'ye
çekilebileceğini vurguluyor.
Bu verilerin ardından işletmelerin
süreç içinde yaşadıklarını, son
durumlarını ve beklentilerini
konuşalım. İliklerimize kadar
hissettiğimiz pandemi sürecinin
etkilerini, Allah hiçbir işletmeye bir
daha yaşatmasın.
2021 yılının Haziran ayında
kısıtlamaların haemesiyle
sektörde oluşan kıpırdanma,
Kasım ayı itibariyle başlayan
anormal yat artışlarıyla birlikte
saman alevine döndü. Tatil
insanların yaptığı ekstra bir
harcama olduğu için, iğneden
ipliğe yapılan zamlar karşısında ilk
atılan adım tatil planlarını
ertelemek oldu.
Maliyetlerin afaki bir şekilde artığı
bir ortamda gelir ve alım gücü
düştü. İşletmelerin maliyetlerine
sürekli artmaya devam ediyor.
Yapılan her zam işletmelerin kar
marjını düşürüyor.
Peki, bizler ne yapabiliriz?
Şanlıurfa her yönüyle bereketli bir
şehir olduğu gibi tarihi ve kültürel
zenginlikleriyle de zirvelerde olan
bir şehir. Öncelikle bu
zenginliklerin farkında olup eldeki
kaynakları en verimli şekilde
kullanmanın yollarını aramalıyız.
Sektörün tüm paydaşları ve ilgili
kurumlarıyla konuşabilmeliyiz.
Sorunları ve çözüm yollarını el
birliğiyle değerlendirebilmeliyiz.
Sektörün çok zorlu bir süreci
yaşadığı gerçeği ortadayken, bu
sektör vesilesiyle geçimlerini
sağlayan binlerce vatandaşımız
için ayağa kalkmalı, daha fazla
çalışmalıyız.
Ülke olarak krizlerle ilk defa
muhatap olmuyoruz. “Her kriz
beraberinde birçok fırsatı da
getirir” sözünden hareketle,
uzmanların işaret ettiği pazarlara
odaklanabilir, karşılaştığımız bu
krizi en az zararla atlatmanın
yollarını arayabiliriz.
75
76
77
78
2021’de yapılan parklar, mesre alanları ve ağaçlandırma çalışmalarıyla kş başına
düşen yeşl alan mktarını 1.7 metrekareden 2.5 metrekareye çıkaran Dyarbakır
Büyükşehr Beledyes, 2022 yılında 60 bn ağaç dkme hedene emn adımlarla lerlyor.
79
80
81
82
83
84
85
86
87
Urfa'nın Tarihine Adanmış Bir Ömür
SELAHATTİN EYYÛBİ GÜLER
| Urfa’nın tarhine adanmış bir ömür
88
Dr. A. Cihat KÜRKÇÜOĞLU
HRÜ. Emekli Öğretim Üyesi
Selahattin Güler ailesinin ilk
çocuğu olarak 1965 yılında
Urfa'da Bıçakçılı Mahallesi'nde
doğdu. Babası Merhum Hacı
Bahattin Güler (1935-2008), annesi
Merhum Nacar Sofu Mehmed
Dülger'in kızı Kadriye Güler'dir
(1951-2014).
1977 yılında Şehit Nusret
İlkokulu'ndan, 1980 yılında da
Atatürk Ortaokulu'ndan ve 1984
yılında da Ticaret Lisesi'nden mezun
oldu.
Memuriyet hayatına 1987 yılında
Şanlıurfa Lisesi Kütüphanesi'nde
başladı. Atıl durumda olan
kütüphaneyi elden geçirerek kitapları
“Dewey Onlu Tasnif Sistemi”ne göre
düzenleyerek öğrencilerin kullanımına
sundu. Kütüphanecilik görevinin
yanında çocukluğundan beri ilgi
duyduğu Urfa'nın tarih ve
arkeolojisiyle ilgili araştırmalar
yapmaya çalıştı.
1994 yılında geçtiği Şanlıurfa Kız
Meslek Lisesi'nde başlangıçta
kütüphaneye baktı. Bu kütüphaneyi
elden geçirerek aynı tasnif
sistemiyle kitapları düzenledi.
Daha sonra aynı lisenin idari büro
biriminde görevlendirildi. Bir
yandan Lise'nin yazışmalarını
yaparken diğer yandan telefon
santralına bakıyor, bu arada
bulabildiği boşluklarda ve hafta
sonlarında, tarih araştırmalarını
sürdürerek bilimsel makalelerini
hazırlıyordu.
Araştırmalarını; bir Lise Mezunu
tarafından basit ve amatörce
yapılan, yanlış bilgilerle, kulaktan
dolma efsanelerle desteklemek
yerine bilimsel temellere dayanan,
akademik formatta olmasına özen
gösteriyordu.
Toplamda 27 yıllık devlet
memurluğu hizmetinden sonra
Şubat 2015 tarihinde emekliye
ayrıldı. Emekli olduktan sonra
Eyyubiye Belediyesi Kültür ve
Sosyal İşler Müdürlüğü'nde ve
Gençlik ve Spor Hizmetleri
Müdürlüğü İzzettin Küçük Gençlik
Merkezi Kütüphanesi'nde toplam
2,5 yıl görev yaptı. Emekli
maaşına ek gelir sağlayan bu
görevine de son verildikten sonra
dar geliriyle evinde çalışmalarını
sürdürüyor, Urfa'ya yeni eserler
kazandırmaya çalışıyor.
İkisi erkek, bir kız 3 çocuk babası
olan Selahattin Güler, tarih
araştırmaları yanında amatör
olarak müzikle de ilgilenmekte, ud,
cümbüş ve ritm aletleri
çalabilmektedir.
Kendisiyle ilk tanışmamız
Selahattin Güler'in adını ilk kez,
Mehmet Oymak ile birlikte 1990
yılında yayımlamış “Guide to Urfa
and Harran” adlı kitabımıza
yazmış olduğu eleştiri mektubu ile
tanıdım. Mektubunda, kitabımızda
yanlış bulduğu bazı hususları dile
getiren Urfa Lisesi'ndeki bu
kütüphane memurunu merak
etmiş ve hemen ziyaretine
gitmiştim. Karşımda Lise Mezunu,
ancak Urfa Tarihi hakkında engin
bir birikime sahip olan bir genç
görünce doğrusu şaşırmıştım.
Böylece kendisi ile aramızda bir
dostluk kurulmuş oldu.
Almanca, İngilizce, Süryanice ve
Ermenice'yi öğrendi
Şayet bir kentin tarihini
araştırıyorsanız o kentle ilgili yerli,
yabancı tüm kaynaklara
başvurmanız, bunun için de
mutlaka birkaç dil bilmeniz, bu
şehirde yaşamış Arap, Süryani,
Ermeni gibi araştırmacıların
yazdığı eserleri inceleyebilmeniz
için bu dilleri de öğrenmeniz
gerekir. Ayrıca Urfa tarihi
konusunda araştırmaları bulunan
yabancı bilim insanları ile diyaloğa
geçmeniz, mektuplaşmanız, kir
alışverişinde bulunmanız olmazsa
olmazdır. Yoksa araştırmalarınız
eksik kalır. Arapça'ya aşina olan,
her tarihçi gibi Osmanlıca'yı
okuyup yazabilen Selahattin Güler
önce bu olmazsa olmazı büyük bir
gayret ve azim ile başararak
Almanca, İngilizce, Süryanice ve
Ermenice'yi kendine yeter ve çevri
yapabilecek derecede öğrendi.
Ayrıca bilimsel araştırma ve yazma
metodları üzerinde çalıştı. Böylece
Türkiye'de araştırma yaptığı alanla
ilgili dilleri öğrenmeyi başarmış
nadir bilim insanlarından biri oldu.
Yabancı Uzmanlarla Görüştü
1970'de Diyarbakır Meryemana
Kilisesi Papazı Aziz Günel'in “Türk
Süryaniler Tarihi” adlı kitabını
birkaç kez okumuş ve Urfa'ya ait
kitabelerin notlarını almıştı. Aziz
Günel'den daha geniş bilgi elde
etmek üzere 1989 yılında
Diyarbakır Meryemana Kilisesi'ne
gitti. Burada Hanna Aykurt adlı
papazla tanıştı ve Aziz Günel'in
kitabı ile ilgili araştırma yaptığını
söyledi. Papaz Hanna, Aziz
Günel'in İstanbul'da yaşadığını ve
şu anda Horepiskopos olduğunu
söyleyerek telefon numarasını
verdi. Aziz Günel (1918-1997) ile
1989 yılında başlayan
mektuplaşması birkaç yıl sürdü.
Bu yazışmalarda gerek Süryani
tarihi ile ilgili gerekse Süryanice ve
kitaptaki yazıtlarla ilgili bilgi sahibi
oldu.
Süryani tarihiyle ilgili derin
araştırmalar yaptı
Süryanice öğrenmesinde, Urfa
doğumlu Süryani dilbilimcisi,
sözlük uzmanı ve gezgin Abraham
Nuro (1923-2009)'nun önemli
katkısı oldu. Suriye'de yaşayan
İbrahim Nuro her Urfa'ya gelişinde
Selahattin Güler ile buluşarak
sohbet etti ve birlikte tarihi
mekânları gezdi. Urfa hayranı
olan, Urfa ağzı ile konuşan, “Urfa,
| Urfa’nın tarhine adanmış bir ömür
89
kazandırılmasını sağladı. Prof.
Drijvers ile Manchester
Üniversitesi Ortadoğu Dilleri ve
Kültürleri uzmanı Prof. Healey
ortaklaşa hazırladıkları bir eserin
hazırlığı için 1998 yılı Haziran'ında
Urfa'ya geldiklerinde Süryanice
yazıtların bulunduğu tarihi
mekânları bir hafta boyunca
onlarla birlikte dolaştı, notlar aldı
ve fotoğraar çekti. Prof. Drijvers'ın
2002 yılında kan kanserinden
ölmesi üzerine Prof. John F. Healey
ile mektup ve internet yoluyla
yazışmaya başladı.
| Urfa’nın tarhine adanmış bir ömür
90
benim ilk ve esasi vatanımdır”
diyen, bilimsel toplantılarda
Süryanilerle ilgili sunduğu
görüşleriyle, eserleriyle kendini
dünyaya ispat ettirmiş olan
Abraham Nuro Selahattin Güler'e
Süryanice dil eğitimi ile ilgili zor
bulunabilecek malzeme ve
kaynaklar verdi.
Oxford Üniversitesi Oriental
Enstitüsü uzmanlarından Prof. Dr.
Sebastian P. Brock ile iletişime
geçen Selahattin Güler, İngilizce ve
Almanca yazışma diliyle ondan
uzun yıllar istifade etti. Birçok
Süryanice kitabenin okunuşu ve
tercümesi hakkında bilgi sahibi
oldu. Bu arada Hollanda
Groningen Üniversitesi Sami Dilleri
ve Kültürleri ve Yakın Doğu
Arkeolojisi Bölümü Başkanı Prof.
H.J.W. Drijvers (1934-2002) ile
de iletişim kurdu.
Urfa ve civarında bulunmuş
yazıtların
tespit ve tercümesinde büyük
emekleri var
Kendi branşlarının en iyileri olan
bu 2 bilim insanıyla uzun yıllar
mektuplaşarak birçok bilgiyi
öğrenme ve tercüme yapma
becerisine kavuştu. Edessa Krallığı
dönemine ait yazmış olduğu birçok
kitabın yazarı olan Prof. Drijvers,
eserlerinden bir kısmını kendisine
hediye etti. Bu yazışmaların
sürdüğü yıllarda onların sayesinde
Urfa ve civarında bulunmuş
Süryanice kitabelerin yayınlarına
ulaştı. Kendisi de ayrıca bu
yazıtların tespiti, fotoğraama ve
Türkçeye tercüme etme işini uzun
yıllar sürdürdü. Zaman içinde daha
çok Orta Çağ Süryanicesini
geliştirme ve yazma aşamasına
geldi.
Kitabelerin dünya literatürüne
kazandırılmasını sağladı
Bu çalışmalarına devam ederken,
Urfa ve civarında yeni tespit ettiği
Süryanice kitabe ve mozaiklerin
fotoğraarını bu bilim insanlarına
ulaştırdı. Bu kitabelerin
yayınlanmasına vesile olarak
dünya literatürüne
Modern Süryanice kitabelerin
çözümü ve tercümesinde ise
Mardin Kırklar Kilisesi Ruhanisi
Gabriyel Akyüz'ün ve Manastır
Sekreteri Molfono Yusuf Begdaş'ın
önemli katkı ve yardımlarını gördü.
Mardin Artuklu Üniversitesi Doğu
Dilleri ve Edebiyatı Bölümü
uzmanlarından Yrd. Doç. Dr.
Mehmet Sait Toprak ile
görüşmelerde bulundu.
Halk arasında "Reji Kilisesi" olarak
bilinen Süryanilere ait 1861 tarihli
Mar Petrus-Mar Paulos Kilisesi'nin
2002 yılındaki restorasyonu
sırasında, birçok mezar ve inşa
kitabesinin fotoğrafını çekti ve
transkriptini çıkardı. Bunlardan bir
kısmının müzeye taşınmasını
sağladı. Daha sonra bu kitabeleri
Türkçeye çevirdiğinde bir kısmının
Süryanice harerle şiir tarzında
Türkçe yazılmış mezar kitabesi
olduğunu tespit etti. Urfa'nın
edebiyat tarihine katkısı olacağını
düşündüğü şiir tarzındaki bu
mezar kitabelerini makale halinde
yayımladı.
Ermeniceyi öğrenme süreci
Ermenice yazıtları okuyabilmek
için bu zor dili ve alfabesini
çözmek onun için kolay olmadı.
Oxford Üniversitesi Ermenice
uzmanı Prof. Charles Dowset
(1924-1998) Urfa'da 1123
yılında Haçlı Kontluğu döneminde
inşa edilen Mahmudoğlu Kulesi ve
Ermenice inşa kitabesi hakkında
çok geniş bir makale yazmıştı.
Dowset ile iletişim kurdu ve ona
yazdığı ilk mektubun cevabını aldı.
Ancak ikinci mektubunun cevabını
alamadan Prof. Dowset 1998
yılında vefat etti. Ermeni asıllı olan
eşi, bu mektubu hocanın
asistanlarından Prof. Robert
Thomson'a verdiğinden bu hoca ile
de kısa bir yazışması oldu.
Türkiye'de Ermenice yazıtlar ve
mezar kitabelerini çözmekle ün
yapmış, 50 yıllık bilgi birikimi ile
birçok eserin sahibi olan Kevork
Pamukçıyan ile mektuplaşmaya
başladı. Yaptıkları birkaç
tercümeden sonra Pamukçıyan
hastalanarak hayatını kaybetti.
Onun vefatından sonra Türkçe-
Ermenice tercümanı Ermenistanlı
Ordes Repovanov ile yazışmalarını
internet ortamında devam ettirdi.
Grekçe Yazıtları Okuma
Tekniklerini Öğreniyor…
Urfa'daki İlkçağ ve Orta Çağ'a ait
Grekçe (Antik Yunanca) kitabelerin
tercümesinde Prof. Sebastian P.
Brock'tan istifade etti. Bazı Grekçe
yazıtların okuma tekniklerini ise
arkadaşı Arkeolog Prof. Dr.
Bahattin Çelik'ten öğrendi. Yakın
zamanda tanıştığı Manchester
Üniversitesi Grekçe uzmanlarından
Dr. Peter Liddel'den de Grekçe
diliyle ilgili olarak istifade etmeye
başladı.
Prof. Dr. J. B. Segal ile
Mektuplaşmaları…
Urfa'nın İslam öncesi tarihi
dönemleri için referans olarak
kullandığı “Edessa The Blessed
City” (Kutsanmış Şehir Edessa)
adlı kitabın yazarı İngiliz Prof. J.B.
Segal ile de kısa bir süre
mektuplaştı. Onun biyograsini
Edessa Dergisi'nde yayımladı.
Derginin bu nüshasından Prof.
Segal'e de gönderdi. Bunun
üzerine Segal kendisine gönderdiği
cevabi mektubunda; Biyograsini
anlatan bu makaleden dolayı
mutlu olduğunu, Urfa'da araştırma
yaptığı günlerde Urfalıları çok
sevdiğini, orada çok güzel günler
geçirdiğini ve Urfalıların asil
insanlar olduğunu belirtmiş,
Türkçe bilmediği için dergideki
yazıları okuyamadığını ancak
Türkçe bilen birisine
okutturacağını yazmıştı.
Değerli hemşehrimiz felsefe bilim
insanı Prof. Dr. Ahmet Aslan, Prof.
Dr. J. B. Segal'in “Edessa The
Blessed City” adlı eserini Türkçeye
çevirmesine Selahattin Güler'in
katkıları oldu. Prof. Dr. Ahmet
Aslan çevrisini yaptığı bu kitabın
önsözünde; “Yukarıda adı geçen
değerli kardeşim Selahattin Güler,
çevrinin yazmasını başından
sonuna kadar satır satır okuyarak
en büyük bölümünü yerinde
bulduğum bazı düzeltmelerde,
önerilerde bulunmak suretiyle
bana büyük bir yardımda
bulunmuştur” diyerek vefa
göstermiştir.
1999 yılında “Urfa Bölgesinde
Devlet Adamları ve Komutanlar
(M.Ö. XIV. Yüzyıl-M.S. 1920)” adlı
ilk kitabı Şanlıurfa Kültür Sanat ve
Araştırma Vakfı (ŞURKAV)
tarafından yayımlandı.
Bilimsel Çalışmalarına Dönemin
Valisi Muzaffer Dilek Destek Verdi
Tarih sohbetleri yapmak üzere
Selahattin Güler'e her
uğradığımda, bu değerli bilim
insanının lisede santral memurluğu
yapmasını içime sindiremiyor,
kendisine araştırma yapabileceği
rahat bir ortam nasıl sağlanabilir
diye hep düşünüyordum. Bu
düşüncemi zaman zaman bazı
yöneticilerimize açmama rağmen
sonuç alamıyordum.
Sanata, sanatçıya, kültürel
yayınlara ve tarihi yapıların
restorasyonlarına önem veren,
11.08.2000-05.2.2003 tarihleri
arasında Urfa valiliği görevinde
bulunan Sayın Muzaffer Dilek'e bu
durumu arz ettiğimde Vali Bey;
“Bilim ve sanatla uğraşanlara
destek vermek Anayasal bir
görevdir. Böyle bir insanın santral
memurluğunda ne işi var. O görevi
yapacak biri elbet bulunur.
Araştırmacı bir insanın önünü
açmak ve kendisini destelemek
gerekir” diyerek Selahattin Güler'e
Şanlıurfa İli Kültür Eğitim Sanat ve
Araştırma Vakfı'nda (ŞURKAV) bir
| Urfa’nın tarhine adanmış bir ömür
91
| Urfa’nın tarhine adanmış bir ömür
92
oda ve bilgisayar sağlayıp onu
araştırmalarını yapabileceği bir ortama
kavuşturdu. Vali Bey ŞURKAV
Merkezi'ne her geldiğinde çalışma
odasında ziyaret ederek kendisini
onurlandırırdı.
Dilek'in gidişiyle ŞURKAV'daki
görevinden alındı
Selahattin Güler bu dönemde, günde
10-15 saat çalışarak araştırmalarını
sürdürdü. Sayın Dilek'in hazırlama
direktini verdiği “Şanlıurfa Uygarlığın
Doğduğu Şehir”, “Urfa Kültürü
Sözlüğü”, “Urfa'nın Etrafı…”, “Şanlıurfa
and the Surroundings Area” kitapların
yayın kurulunda yer aldı. Dizgisini,
mizanpajını yaptığı bu kitaplara ayrıca
makaleleriyle katkıda bulundu. Vakıf
adına yayımlanan çeşitli kitap ve
dergiler hazırladı. Sayın Muzaffer
Dilek'in Afyon Valiliğine atanmasından
sonra ŞURKAV'daki görevinden alındı
ve tekrar lisedeki görevine döndü.
“Neolitik Çağ'dan Millî Mücadele'ye
Kadar Urfa Tarihi” …
Selahattin Güler, memuriyet yıllarında
zor şartlar altında hazırlamış olduğu
“Neolitik Çağ'dan Millî Mücadele'ye
kadar Urfa Tarihi” geniş kapsamlı
çalışmasının Türkçe-İngilizce özetini
“Urfa Tarihi/A History of Urfa” adıyla
yayımladı. Urfa bölgesinin 4420 yıllık
tarihini yerli-yabancı 155 eserden
yararlanarak hazırladığı bu eserini,
Urfa'nın yetiştirdiği mümtaz şahsiyet,
değerli Şair ve Yazar M. Hulusi Öcal'a
armağan etti. Bu kitabın özellikle
İngilizce bölümü bir turizm şehri olan
Şanlıurfa'da büyük bir boşluğu
doldurdu. Bu eserin tamamını
yayınlayarak kültür tarihimize
kazandırmalarını yöneticilerimizden
diliyorum.
“Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa
Bölgesi” …
Selahattin Güler dördüncü yüzyıl
sonlarında Urfa'yı ziyaret eden İspanyol
rahibe Egeria'nın günlüklerinden
başlayarak 19. Yüzyıl sonlarına kadar
Urfa'yı ziyaret eden Fransız gezgin
Jean-Baptist Tavernier, Alman gezgin
Carsten Niebuhr, Fransız gezgin Rolin
Oliver, Alman Mareşal Helmuth von
Moltke, İngiliz Papaz George Percy
Badger, Alman gezgin Petermann,
Alman oryantalist Eduard Sachau,
İngiliz gezgin E.B.Soane'nin Urfa ve
çevresine ait gezi notlarını,
seyahatnamelerini Türkçe'ye çevirerek
“Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa
Bölgesi” adlı kitabında yayımladı. Onun
bu çalışması olmasaydı yabancıların
Urfa ve çevresine ait verdikleri çok
değerli bilgilerden haberimiz
olmayacaktı. Halen sonradan tespit
ettiği bazı gezginleri de bu çalışmasına
katarak kitabın genişletilmiş baskısı
üzerinde çalışmaktadır.
“Şanlıurfa Yazıtları” …
Urfa'da Süryani, Ermeni ve Grek
dillerindeki kitabelerin tercüme ve
içeriklerini fotoğraarıyla birlikte
hazırlayıp yayımladığı “Şanlıurfa
Yazıtları (Grekçe, Ermenice ve
Süryanice)” kitabı 2014 yılında
Arkeoloji ve Sanat Yayınları arasında
yayımlandı. 3 bölümden oluşan kitabın
birinci bölümünde Grekler ve Grekçe
hakkında bilgi verdikten sonra Urfa'daki
Grekçe yazıtları, ikinci bölümde
Ermeniler ve Ermenice hakkında
bilgiden sonra Ermenice yazıtları, en
geniş bölüm olan üçüncü bölümde ise
Süryaniler ve Süryanice hakkında bilgi
verdikten sonra çok sayıdaki Süryanice
yazıtın tercümesini okuyucuya sundu.
Çoğu yabancı olmak üzere 113 adet
kaynak tarayarak yazdığı bu eserinde
şimdiye kadar esaslı bir şekilde
tercüme edilemeyen Urfa kalesi Doğu
sütunu üzerindeki Süryanice,
Mahmudoğlu Kulesi üzerindeki
Ermenice, Harran Kapısı güney
cephesindeki Grekçe ve Urfa'nın 20
km. batısındaki Sarımağara girişi
üzerindeki Grekçe kitabelerin doğru
tercümelerine yer verdi.
Böylece Sayın Mahmut Karakaş'ın Urfa
ili sınırları içerisindeki Arapça ve
Osmanlıca kitabeleri bir arada toplayan
“Şanlıurfa ve İlçelerinde Kitabeler” adlı
eserinden sonra Selahattin Eyyubi
Güler'in Grekçe-Ermenice ve Süryanice
dillerindeki kitabeleri kapsayan
“Şanlıurfa Yazıtları” adlı kitabı ile Urfa
yazıtlarına son nokta konulmuş oldu.
“Urfa'nın Doğusunda Antik Bir Kent
SOĞMATAR”
Harran-Bazda-Mağaraları-Han el-Ba'rür
Kervansarayı-Şuaybşehir ve Soğmatar
güzerga-hındaki antik kalıntıları misar
gruplara gezdiren Selahattin Güler;
Urfa'nın inanç tarihi içerisinde çok
önemli bir yere sahip olan, gök
cisimlerinin kutsal sayıldığı Pagan
inancının ve bu inanca ait tapınakların,
heykellerin, Süryanice yazıtların yer
aldığı İlk Çağ'a ait Soğmatar
araştırmalarına 1991 yılından itibaren
başladı.
Yürüme engelli olmasına rağmen her
türlü zorluğa katlanarak 25 yıl boyunca
defalarca gittiği Soğmatar'ın dağlarına
tırmanarak oradaki Süryanice yazıtların
tamamını fotoğraayıp transkribe etti.
Kaya mezarlarını, gezegen tapınaklarını,
bu şehirle ilgili yayınlanmış yabancı
dildeki makaleleri inceledi. Soğmatar ile
ilgili araştırmaları bulunan, bir kısmı
bugün ebediyete göçmüş olan Prof.
H.J.W.Drijvers, Prof. Sebastian P.Brock;
Prof. J.F.Healey, Prof. J.B.Segal ile
bağlantı kurarak bilgi alışverişinde
bulundu.
Soğmatar'la ilgili Türkçe yayın
boşluğunu doldurmak amacıyla bilimsel
kaynaklara dayanan, Urfalı fotoğraf
sanatçısı ve koleksiyoner Yasin
Küçük'ün kendi çektiği ve
koleksiyonundan verdiği fotoğraarın,
kitabın sonuna eklenen ve Soğmatar'ı
çevresiyle birlikte gösteren haritanın,
Soğmatar'daki anıtların konumlarını
gösteren planın yer aldığı “Urfa'nın
Doğusunda Bir Antik Kent Soğmatar”
adlı kitabını 2016 yılında Arkeoloji ve
Sanat Yayınları arasında yayımladı. Vefa
örneği göstererek kitabını, ömrünü Urfa
kültürüne ve folkloruna adamış, bu
konuda 11 kitap yayınlamış M.Emin
Ergin'in aziz hatırasına adadı.
“Harran Tarihi” Araştırmaları…
Harran'a da özel bir ilgi duyan, her
gittiğinde tarihi dönemlere dalıp giden
ve oradan ayrılmak istemeyen
Selahattin Güler, bu şehrin tarihi
dönemlerini anlatan bir kitabın
eksikliğini göz önünde bulundurarak
Harran tarihini araştırmaya başladı. Bu
araştırmalarını Folklor Araştırmacısı-
Yazar Sabri Kürkçüoğlu ile ortaklaşa
hazırladığı ve 2017 yılında Harran
Kaymakamlığı tarafından yayımlanan
“Harran Tarihi ve Kültürü” adlı kitabın
“Harran Tarihi” bölümünde okuyucu ile
paylaştı.
Hz. İbrahim ve Hz.Eyyûb Kitapları
Urfa'da doğduğuna ve Urfa'da ateşe
atldığına inanılan İbrahim Peygamber
ve Urfa'da yaşadığına, Urfa'da hastalık
çektiğine ve mezarının Viranşehir
ilçesinde olduğuna inanılan Eyyûb
peygamber ile ilgili yüzlerce yerli ve
yabancı kaynakları araştırarak “Hazreti
İbrahim. Hayatı,Urfa ve Harran'la
İlişkisi” ve “Dini ve Tarihi Açıdan
Hazreti Eyyûb Aleyhisselam” kitaplarını
yayımladı. O güne kadar bu
peygamberlerle ilgili folklorik hikâyelere
dayanılarak yazılan kitaplardan farklı
olarak Selahattin Güler'in bu 2
kitabının bilimsel kaynaklara dayandığı
ilahiyatçılar tarafından kabul edildi.
“Urfalı Hafız ve Kurralar”
Hafız ve Araştırmacı-Yazar M. Emin
Uzungöl ile birlikte hazırladıkları “Urfalı
Hafız ve Kurralar” kitabı konusunda ilk
olup bu çalışmada 146 hafızın
biyograsine yer verilmiştir. Hem
mevlidhan, hem de gazelhan olan,
hatıralarda yaşayan çoğu ünlü hafızlar
kitapta fotoğraarıyla birlikte Urfa
kültürüne kazandırılmıştır.
“XIII. Yüzyıldan Günümüze Urfalı
Naib, Kadı, Molla, Müftü, Vaiz,
Müderris ve Alimler”…
Yine Hafız ve Araştırmacı-Yazar M.
Emin Uzungöl ile birlikte hazırladığı
“XIII. Yüzyıldan Günümüze Urfalı Naib,
Kadı, Molla, Müftü, Vaiz, Müderris ve
Alimler” adlı bu kitapta eskiden yeniye
doğru 159 nâib, kadı, molla, müftü,
vâiz, müderris ve alimin fotoğraı
biyograsine yer verilmiştir. Ayrıca
günümüze kadar Urfa'da görev yapan
müftüler de eklenmiştir. Kitabın Ek
Bölüm'ünde ise değişik yerlerde
doğmuş, ilim tahsil ettikten sonra
Urfa'ya gelip medresede ilimle
uğraşarak öğrenci yetiştirmiş ve
Urfalılar arasında meşhur olmuş 41
molla, müftü, vaiz, müderris ve alim de
yer almıştır.
Engelli Olmasına Rağmen Engel
Tanımıyor
Selahattin Güler'in araştırmalarıyla Urfa
tarihine eşsiz katkılar sunduğunu
söylemeye gerek yok. Her şey ortada.
Bence onun bütün bu çalışmalarından
daha da önemlisi; azmi ve yaptığı
araştırmalarla “engellinin engel
| Urfa’nın tarhine adanmış bir ömür
93
tanımadığı” gerçeğini ortaya koyarak
bütün engellilere örnek olmasıdır. O,
yürüme engelli olmasına rağmen her türlü
zorluğa katlanarak Soğmatar'ın dağlarına,
kaya mezarlarının yer aldığı tepelere, ören
yerlerine koltuk değnekleriyle tırmanmış,
bilimsel kitapları ve makaleleriyle Urfa'ya
olan borcunu fazlasıyla ödemiştir.
ŞURKAV Mütevelli Heyet Üyesi de olan
Selahattin Güler “urfahizmet.com” adlı
internet gazetesinde yazılarıyla kültür
hizmetine devam ediyor. Bir grup
arkadaşıyla birlikte 10 yıla yakın bir
zamandır “Urfa Şehir Ansiklopedisi”
üzerinde de çalışıyor. Ayrıca üzerinde
çalıştığı basıma hazır birkaç kitabı
bulunuyor.
“Urfa Sevdalısı” diye bir sözü
memleketini seven herkes için sıklıkla
kullanırız. Ama kuru kuruya da sevda
olmuyor. Sevdalısı olduğunuz şehre bir
şeyler katmanız gerekiyor. İşte Selahattin
Güler sevdalısı olduğu Urfa'ya, Urfa'nın
tarihine, kültürüne bugüne kadar aşağıda
listesini verdiğimiz 20'ye yakın kitabını,
onlarca makalesini katmış, yani sevdalısı
olduğu şehrinin tarihini gece gündüz
yaptığı bilimsel çalışmalarıyla aydınlığa
çıkarmıştır.
| Urfa’nın tarhine adanmış bir ömür
Yetkililere bir kez daha sesleniyorum…
Bu vesile ile buradan ilgililere ve
yetkililere seslenmek istiyorum. Urfa
Kültür tarihine bu kadar katkı sunan bu
değerli bilim insanına Sayın Valimizin,
Sayın Belediye Başkanlarımızın sahip
çıkmalarını, bilimsel çalışmaları için
kendisine gerekli desteği vermelerini
diliyorum. Kendisine hak ettiği Fahri
Doktora Payesi verilmesini Harran
Üniversitesi Rektörlüğü'ne öneriyorum.
Sevgili Selahattin Güler iyi ki var. Urfa
birçok bilinmeyenini onun
araştırmalarından öğrendi. Daha nice
bilimsel çalışmalar dileklerimle kendisine
sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
94
6. Urfa Tarihi / A History of Urfa,
Şanlıurfa 2004.
7. Hz.İbrahim (Hayatı, Urfa ve
Harran'la İlişkisi), Şanlıurfa 2007.
8. Resimli Şanlıurfa Kültürü Sözlüğü,
(R. Mızrak'la ortak) Şanlıurfa
Belediyesi Kültür Müd. Yay. Ankara
2008.
9. Dini ve Tarihi Açıdan Hz.Eyyub
(Aleyhisselam), Şanlıurfa 2009.
17. Harran Tarihi ve Kültürü, (S.Sabri
Kürkçüoğlu ile ortak), Harran
Kaymakamlığı Yay., Ankara 2017
18. Urfa'da Hafızlık Eğitimi-Urfalı
Hafız ve Kurralar, (M.Emin Uzungöl ile
ortak) Elif Matbaası, Şanlıurfa 2019.
19. XIII. Yüzyıldan Günümüze Urfalı
Naib, Kadı, Molla, Müftü, Vaiz,
Müderris ve Alimler, (M.Emin Uzungöl
ile ortak), Şanlıurfa 2021.
YAYINLANMIŞ KİTAPLARI
(ŞAHSİ VE ORTAK)
10. Hz.İbrahim'in Hayatı-Nemrud ve
Balıklıgöl Efsanesi/Prophet Abraham,
The Legend Nimrod and Balikligöl,
Şanlıurfa 2009.
1. Urfa Bölgesinde Devlet Adamları
ve Komutanlar (M.Ö. XIV. Yüzyıl-M.S.
1920), ŞURKAV Yay. Ankara 1999; 2.
Baskı, Şanlıurfa 2019.
2. Şanlıurfa Kültürü Sözlüğü (M.H.
Öcal ve R. Mızrak'la ortak), ŞURKAV
Yay. Şanlıurfa 2001.
3. Şanlıurfa Uygarlığın Doğduğu
Şehir (A.C.Kürkçüoğlu-M.Akalın-
S.Kürkçüoğlu ile ortak), ŞURKAV Yay.
Ankara 2002, (1. ve 2. Baskı)
4. Urfa'nın Etrafı (R.Mızrak ve M.H.
Öcal ile ortak), Şanlıurfa Valiliği Yay.,
Ankara 2002.
5. Şanlıurfa and the Surroundings
Area, (R. Mızrak ve M.H. Öcal ile
ortak), Trans. English by Ahmet
Tokdemir, Ankara 2002.
11. Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa
Bölgesi, Şanlıurfa 2009; 2. baskı
ŞURKAV Yay. Ankara 2010
12. Tarih ve Turizm Şehri Şanlıurfa,
(A. C. Kürkçüoğlu ile ortak), ŞURKAV
Yay. Ankara 2010.
13. Urfalı Nakşibendi Şeyhi Hacı
Müslüm Hafız Efendi (K.S.) Hazretleri,
Şanlıurfa 2012.
14. Şanlıurfa Yazıtları (Grekçe,
Ermenice ve Süryanice) Arkeoloji ve
Sanat Yayınları, İstanbul 2014
15. Urfa Tarihinden Sayfalar,
Eyyubiye Belediyesi Kültür ve Sosyal
İşler Müd. Yayınları, İstanbul 2016.
16. Urfa'nın Doğusunda Bir Antik
Kent Soğmatar, Arkeoloji ve Sanat
Yayınları, İstanbul 2016.
| Urfa’nın tarhine adanmış bir ömür
95
ŞANLIURFA'da
çok sevildi
“
Şanlıurfa'nın en büyük alışveriş ve yaşam merkezi olarak 10 Ekim 2013 tarihinde hizmete açılan
Piazza, aradan geçen zaman diliminde Şanlıurfa halkının en gözde lokasyonu olmayı başardı
lışveriş merkezi konseptinin giderek değiştiği günümüzde uygun alışveriş olanakları sunmanın
Ayanında, bol seçenekli yasam alanı konseptiyle yola çıkan Piazza, klasik AVM tarzından farklı olarak,
2013 Şanlıurfa'nın en büyük alışveriş ve yaşam merkezini hizmete açtı.
2 bin 240 metrekarelik eğlence kompleksi
Şanlıurfa'da; AVM'leri ziyaret eden insanların en büyük sıkıntısı olan otopark problemine binlerce araçlık devasa açık
otopark alanıyla cevap veren Piazza, yine Şanlıurfa'da bir ilke imza atarak 2 bin 240 metrekarelik eğlence
kompleksiyle kulvarında rakipsiz olmayı başardı.
Ulaşım avantajı ve geniş müşteri proli
Şanlıurfa'nın en büyük alışveriş merkezi olarak aradan geçen süreçle ilgili değerlendirmelerde bulunan rma yetkilileri
şehir merkezinde yer almasıyla Urfa halkının kolaylıkla ulaşım sağladığı Piazza'nın her bölgeden geniş bir müşteri
proline sahip olduğunu vurguladı.
Modern Mimari klasik AVM
algısını yıktı
Alışveriş Merkezlerine gelen
insanların ferah bir ortamda
zaman geçirmek istediğine
değinerek sözlerine başlayan rma
yetkilileri aracıyla AVM'lere giden
insanların dert yandığı konuların
başında park yeri sıkıntısı gelir.
Piazza, 2013 yılında Şanlıurfa'ya
geldiğinde sahip olduğu modern
mimarisiyle klasik AVM algısını
yıktı. Şanlıurfa halkına binlerce
araç kapasiteli açık otopark ve 5
farklı noktadan
binaya giriş
seçeneği sundu”
diyerek Piazza'nın ziki altyapısının
avantajlarını aktardı.
Sürekli ziyaret edilen bir yasam
alanı
Piazza Alışveriş ve Yaşam
Merkezi'nin 'Dünyayı ayağınıza
getirdik' sloganıyla, güvenli, kaliteli
ve geniş yelpazesi olan bir alışveriş
ortamı sunduğunu dile getiren
rma yetkilileri “Piazza,
müşterilerin sürekli ziyaret ettikleri
bir yasam alanı haline geldi.
Ziyaretçilerine alışveriş
olanaklarının yanında bir yaşam
alanı sunmak, Piazza'nın yola
çıkma sebebi. Bu anlamda Piazza,
ziyaretçilerinin rahatı ve keyii
vakit geçirmesi için; mağaza
karmasından, etkinliklere kadar
detaylara önem veren bir anlayışla
hizmet vermeyi sürdürüyor.
128 ulusal ve uluslararası mağaza
Piazza bünyesinde hizmet veriyor
Piazza'nın
müşterilerine
alternatif ve geniş
alışveriş seçenekleri
sunduğunu ifade eden
rma yetkilileri “Piazza;
Boyner, Cinemaximum,
Starbucks, Media Markt,
5M Migros, W Collection, Vakko
Butik, Teknosa, LC Waikiki,
Defacto, Koton, Tekin Acar, Civil,
Deichmann, Sketchers gibi 152
ulusal ve uluslararası mağaza ile
yılın 365 günü müşterilerine bol
seçenekli alışveriş imkânı
sunuyor. Ayrıca Türkiye'de bir ilk
olan harcadıkça kazan
uygulamasını Shoplink
programıyla hayata geçirip
ziyaretçilerine bir çok indirimli ve
avantajlı alışveriş imkanı sağlıyor”
diyerek alışverişlerdeki avantajlı
kampanyalara dikkat çekti.
Dünya mutfaklarından seçme
lezzetler
Piazza'nın yerli ve yabancı pek çok
markayı bünyesinde bulunduran
food court alanında, ziyaretçilerine
dünya mutfaklarından seçme
lezzetler sunduğunu hatırlatan
rma yetkilileri “Piazza, meşhur bir
gastronomi kültürüne sahip olan
Şanlıurfa'da, pek çok farklı lezzeti
ziyaretçilerin beğenisine sunuyor.
Dünya mutfaklarından tatların
sunulduğu 21 cafe-restoranlık
yiyecek-içecek alanlarını bir arada
bulunduran Piazza Alışveriş ve
Yaşam Merkezi, bu anlamda da
farkını yansıtıyor” diyerek Şanlıurfa
halkının bol alternatii lezzet
sunumlarına büyük ilgi gösterdiğini
dile getirdi.