26.04.2022 Görüntülemeler

GAP Şehir Dergisi 7. Sayı

GAP Şehir Dergisi; 7. sayısıyla ve dopdolu içerikleriyle huzurlarınızda olmayı sürdürüyor

GAP Şehir Dergisi; 7. sayısıyla ve dopdolu içerikleriyle huzurlarınızda olmayı sürdürüyor

SHOW MORE
SHOW LESS

PDF'lerinizi Online dergiye dönüştürün ve gelirlerinizi artırın!

SEO uyumlu Online dergiler, güçlü geri bağlantılar ve multimedya içerikleri ile görünürlüğünüzü ve gelirlerinizi artırın.

GAP Şehir

Kültür • Şehir ve Turizm Dergisi

66

Harran

Ulu Cam

ve 771 yıl önce kesilen

Ezân-ı Muhammedî

YI

L

:3

SAY

I

:7

GAPGündem

Gazetes n n Ücrets z ek d r

2 0 2 2






16

28

Ata yadigarı “Ulu Camii” Siirt’te 893 yıldır ayakta

Şanlı Kurtuluşun 102. Yılı Coşkuyla Kutlandı

32

38

3 bin Güvercin Birincilik İçin Yarıştı

Çağrı Filmi 4K Olarak 45 Yıl Sonra Yeniden Sinemalarda

10 Boncuklu Tarla'da 12 bin yıllık olduğu tahmin edilen

Tapınak bulundu

14 2023'e Doğru Türkiye Turizmi

(Dr. Seyit Ahmet SOLMAZ)

27 Resetlenme Alışkanlığı

31 Eski ve Yeni Urfa Temalı Fotoğraf Sergisi

34 Arıların Badem Çiçekleriyle Dansı

18 GAP’ın Bozkır Çiçekleri (Prof. Dr. Hasan AKAN)

22 Cizre’nin Muhkem Kalesi

37 Yılın En başarılı Kültürel Yaklaşım Ödülü

Şanlıurfa’ya Geldi

40 Göbeklitepe 3 Yılda 1 Milyon 300 Bin Ziyaretçi

Ağırladı

GAP Şehir

Kültür • Şehir ve Turizm Dergisi

YIL: 3 SAYI: 7 2022

NİSAN - MAYIS - HAZİRAN

İMAJ REKLAM Basın Yayın

Tanıtım Org. San. Tic. Ltd. Şti.

Adına İmtiyaz Sahibi

Veysel POLAT

SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ

Seyfullah POLAT

GENEL KOORDİNATÖR

Ali UÇAN

EDİTÖR

İshak POLAT

Hukuk Danışmanı

Altıparmak-Avcı Avukatlık Ortaklığı

GAP Gündem Gazetes Yerel Sürel Ücrets z Ek

Dergide yayınlanan yazılar sadece yazarların görüşlerini taşır. Yazıların içeriklerinden ve görüşlerinden

yazarları sorumludur.


43

58

80

Karahantepe’ye Uluslararası İlgi

Giderek Artıyor

Medeniyetler abidesi Diyarbakır Surları

Eski İhtişamına Kavuşuyor

83

88

Ulu Beden Burçu Işıl Işıl Oldu

Toygar Ailesinin İri Kuşlarından

İbibik Toygarı

Urfa’nın Tarihine Adanmış Bir Ömür

Selahattin Eyyübi Güler

46 Haliliye’nin Yeşil Vadisi Yaz Aylarına Yetişecek

72 İbrahim Peygamber Okuması

48 Vefatının 9. Yılında Arabesk Müziğin Babası

Müslüm GÜRSES

64 Eyyübiye Millet Bahçesine Kavuşuyor

70 Eyüp Nebi Beldesi Yeni Çehresine Kavuştu

75 Pandemi Sonrası Ekonomik Çöküntü

76 Şiir ve Şair Şehir

86 Dismek Bir Halk Kütüphanesidir

Yayın Danışma Kurulu

Prof.Dr.Mehmet ÖNAL

Prof.Dr.Hasan AKAN

Doç.Dr.Hüseyin ŞEYHANLIOĞLU

Cuma AĞAÇ

İbrahim E.EMİROĞLU

İshak POLAT

Mehmet KURTOĞLU

M.Ali ABAKAY

Ömer DAĞCI

Selami YILDIZ

Temsilcilerimiz

Adıyaman / Zeynel A. KIYMAZ

Ankara / E.Ali AKAY

Batman / M. Fatih Fatih

Diyarbakır / Üzeyir YILMAZ

Gaziantep / İbrahim Halil AYCAN

İstanbul / Yahya GÜL

Mardin / Nezir GÜNEŞ

Konya / İbrahim ÇİÇEKÇİ

Bursa / Mehmet YILDIZ

İLETİŞİM

GAPGündemi Gazetesi

Yenişehir Mh. Recep Tayyip Erdoğan Bulvarı

Öncedağ Apt. Kat:2 No:9

Haliliye / ŞANLIURFA

Tel: (0.414) 316 96 52

Mail: bilgi@gapgundemi.com

www.gapgundemi.com

TASARIM

TASARIM

BASKI

/ProtasarimPR

www.protasarim.com


Veysel POLAT

başlarken

İnsanlığın beşiği, bereketli kadim topraklardan

merhabalar..

GAP Şehir olarak yeni sayımızla sizleri tekrar

muhabbetle selamlıyoruz. Kadim coğrafyamızın

dünü –bugünü, binlerce yıl toprak altında

saklandıktan sonra; günyüzüne çıkanlarıyla, ihya

edilenlerle yeni inşa edilenleri, yitmişlerle bugün

bizleri aydınlatan ilim sahibi dostlarımızı,

hayatımızın bir parçası olan kuşlarımızı,

çiçeklerimizi.. hülasa bu sayımıza yetiştirip

derlediklerimizi beğeninize sunmanın kıvancını

yaşıyoruz.


İngiliz – Fransız işgaline karşı

direniş ve kurtuluşunu 11

Nisan'da 102. Kez kutlayan

Urfa, GAP'ın merkezinde, her

şeyi ile bize dünden bugüne ve

geleceğe dair çok şey gösteriyor.

Bereketli topraklarımıza yönelik

düşmanların emperyalist saldırı

ve nifak çabaları bitmedi –

bitmeyecek. İşgal edip bizden

kopardıkları onlara yetmedi. Kan,

ateş ve yıkımlarla parselledikleri

sınırlar onları tatmin etmedi.

Anadolu'nun ayağa kalkmasını

istemeyenler, bu parçasında da

boş durmadı.. Urfa'dan,

Antep'ten çekilen düşman nifak

ve saldırılarına devam etti..

Bereketli toprakların yeşermesini

engellemek, yıkılan şehirlerin

imarına engel olmak, huzur ve

saadetini bozmak için her şeyi

yaptı – yapıyor.

GAP'ın ilk kazması

vurulduğunda, bögürleri deşilmiş

gibi Atatürk Barajına, Urfa

Tünellerine nansal ambargolar,

komşu ülke yönetimlerini

kışkırtmaları, uluslar arası

platformlarda engellemeleri de

başladı. Makus talihi GAP'la

değişecek bölgede, şiddetli bir

terör hareketi hortlatıldı.

Şantiyeler basılıp, iş makinaları

yakıldı. Yol yapılmasın, baraj

kurulmasın, köprüler - kanallar

açılmasın diye. Dağlar tutulup,

köyler basıldı. Katliamlar yapıldı,

Köyler, ilçeler, şehirler boşalmaya

başladı.

40 Yılı aşkın bu vekalet savaşını

Türkiye içeride yaşadı. Bütün

Türkiye düşmanları, vekil olarak

kullandıkları bir terör örgütünün

arkasından saldırdılar. Ama

başaramadılar. Önceki işgal ve

saldırılarda olduğu gibi yenildiler.

İçeride yenildiler, dışarıda

yeniliyorlar.. İnşallah yakında

Suriye ve Irak'da da yenilecekler.

100 Yıl önce Urfa'nın, Antep'in,

Maraş'ın kurtulduğu gibi Halep

ve Musul'un da kurtulduğunu

göreceğiz. Kadim bereket ve

hayat diyarı Fırat – Dicle

diyarlarında, saldırı ve işgale

uğramış, sürgün ve talana

mahkum, aç ve bilaç esarete

uğrayan kardeşlerimiz,

komşularımız felaha

kavuşacaktır.

Gaziantep ve Diyarbakır'ın

kalkınmışlığı, Şanlıurfa,

Adıyaman, Mardin'deki ihya ve

kalkınma yönündeki inşaatlar,

Şırnak'taki umut bölgeye

taşacaktır. Halep – Musul

yeniden inşa edecek, on yıllardır

terör ve işgallerle bölgemizin

sırtına yüklenen göç ve

sığınmalar, kurtuluşla birlikte;

bütünleşmeye, birlikte yeniden

barış ve berekete dönüşecektir

inşallah.

Türkiye olarak GAP'ta enerji ve

ulaşım başta olmak üzere birçok

alanda büyük yatırım ve eserlerle

yol aldık. Büyük yatırımlar ve

sulamayla birlikte gelen bereket

ve refaha rağmen sulanabilir

topraklarımızın yaklaşık yarısını

suya kavuşturduk. Geciken

sulama ve tarımsal yatırımları

yeniden hızlandırmak

durumundayız. Ukrayna'nın

işgaliyle gündeme gelen küresel

gıda krizi, GAP'taki sulama ve

tarımsal projelerin önemini bir

kez daha bizlere gösteriyor. 40

Yılda ancak yarısını

tamamlayabildiğimiz sulama

projeleri hızlandırılmalıdır. Su

bekleyen 1 milyon hektardan

fazla toprağımıza ilaveten

komşu Suriye ve Irak'a doğru

genişletilerek enerji, sulama ve

tarımsal kalkınma projelerimizin

alanı bölgesel işbirliğine de katkı

sağlayacak şekilde revize

edilebilir. Mardin ovasına kadar

uzanan Fırat'ın sularına

kavuşmak için gün sayıyor. Dicle

üzerinde tamamlanan barajların

da sulama projelerine hayat

vermesiyle, bereketli topraklar

yeniden bolluk ve refah merkezi

olacak.

Son olarak bakanlığın bölgemize

yönelik “Taş Tepeler” projesiyle

bölgemizdeki neolotik

merkezlerin yurt ve dünya

turizmine sunma hamlesi,

GAP'taki kültür ve turizm

yatırımlarını taçlandırmıştır.

Önem ve destek verilerek bölge

illerimizde sayıları artan

arkeolojik kazılar, müzelerimiz ve

gerçekleştirilen iyileştirme,

restorasyonlarla çok güçlü bir

turizm altyapısı

oluşturulmaktadır.


Doğunun E fes'i

Antİk Kentİ

Mardin'de keşfedilmeyi bekleyen ve görünümü ile Efes'i anımsatan tarihi “Dara Antik

Kenti” dünyanın ilk ve tek açık hava galeri mezarlığına ev sahipliği yapıyor. Kayalara

oyulmuş devasa bir yerleşim yeri olan tarihi kent, bünyesinde barındırdığı baraj, su

kemerleri, mozaikler ve sarnıçlarla görenleri kendine hayran bırakıyor.

MARDİN

06


Kentin Kuruluş Aşaması

Dara isminin kökeni hakkında bilgi

veren 13. yüzyıl Süryani tarihçisi

Abu'l Farac (Bar Hebraeus) şu

şekilde bahsetmektedir: “Hellen

Kralı Büyük İskender ile Pers Kralı

Darius burada savaşmış ve Darius

burada ölmüştür. Bu nedenle de

buranın ismi Dara'dır”

Dara ismi ve kuruluşu hakkındaki

en eski kaynak, Milattan Sonra 3.

yüzyılda yaşamış Romalı tarihçi

Iustinus Frontinus tarafından

“Epitome Historiarum

Philippicarum Pompeii Trogi” adlı

kitap ile günümüze gelebilmiştir.

“…Arsakes Parth devletini kurdu,

askerler topladı, kaleler inşa etti ve

kentlerini güçlendirdi. Zapaortenon

(Masius=Turabdin) Dağı'nda Dara

diye adlandırılan bir şehir kurdu ki,

hiçbir yer bu yerden daha güvenli

veya daha hoş olamazdı. Çünkü

savunulmasına ihtiyaç

duyulmayan, pozisyonu güçlü dik

kayalar ile kuşatılmıştı ve bu yerin

etrafındaki bereketli topraklarından

elde edilen ürünleri depolanıyordu.

O kadar bol miktarda akarsu ile

beslenen kaynaklar ve o kadar çok

ağaç vardı ki bir avın takibinin tüm

hazları ile doluydu”

Antik kaynaklarda da belirtildiği

gibi Dara'nın I. Anastasius

Dönemi'nde (491-518) ilk kez

iskân edilmiş bir yer olmayıp çok

daha önceden de iskâna uğramış

bir yerleşim yeri olduğu, kazılarda

daha erken dönemlere ait

buluntuların ele geçmesinden

anlaşılmaktadır.

Kentin Garnizona Dönüşümü

Roma'nın önemli sınır kentlerinden

Nisibis'in (Nusaybin) M.S. 363

yılında Sasanilerin eline geçmesi

ve daha sonra diğer önemli

kentlerden Amida'nın (Diyarbakır)

502 yılında Sasaniler tarafından

kuşatılması nedeni ile sınır

güvenliğini arttırmak isteyen Doğu

Roma İmparatorluğu, topraklarını

MARDİN

07


korumak için Mezopotamya

sınırlarında yeni garnizon kentler

oluşturulmasına karar vermiştir.

Dara, Doğu Roma İmparatoru

Anastasius tarafından Garnizon

kent olarak seçilmiş, M.S. 503-

507 yılları arasında burada inşa

faaliyetlerine başlanmıştır.

Anastasius, kurduğu bu şehre

kendi ismini (Anastasiopolis)

vermiş, Mezopotamya bölgesinin

yönetim ve idare merkezi

yapmıştır. Sasaniler, kendi

sınırlarında yeni bir garnizon

kurulmasına tepki göstermiş ancak

bu dönemde Ak Hun tehlikesiyle

karşı karşıya oldukları için buna

engel olamamışlardır.

Anastasius döneminde küçük bir

köy yerleşkesi üzerine kurulan

kentin, bu alana kurulmasında,

bölgenin stratejik ve korunmaya

müsait konumda olması, su

kaynaklarına yakın ve ovaya hâkim

bir noktada bulunması önemli

olmuştur. İmparator Anastasius'un

kente kendi ismini vererek kenti

onurlandırmasına rağmen, bölge

halkı Dara ismini hiçbir zaman

unutmamış, günümüze kadar bu

ismi yaşatmıştır.

Sasaniler tarafından birkaç kez

kuşatıldı

Dara (Anastasiopolis), I.

Justinianus (M.S. 527-565)

döneminde Sasaniler tarafından

birkaç kez kuşatılmıştır. M.S.

530'da, Doğu Roma (Bizans)

generali Belisarius'un Sasanilere

karşı kazandığı zafere sahne olur.

M.S. 540'da Sasaniler yeniden

saldırıya geçer, ancak Bizans'ın

İtalyan asıllı komutanı Martin'in

savunduğu kenti yine ele

geçiremezler. Karşılıklı

mücadelelerle geçen bu süreçte,

İmparator I. Justinianus (M.S.

527-565) ve II. Justinus (M.S.

565-578) dönemlerinde kentin

güçlendirme ve geliştirme

faaliyetleri sürdürülmüştür.

Ticaret yolları üzerindeki önemli

bir konumda

Önemli bir coğra konuma sahip

kent, Romalılar için önemli askeri

bir garnizon olmasının yanı sıra,

kuzeyde Karadeniz kıyılarından

Kafkasya'ya, güneyde Basra

Körfezi'nden Doğu Akdeniz

MARDİN

08


kıyılarına uzanan ticaret yolları ile

kültürler arası alışverişin bağlantı

noktasında yer almasıyla da

önemli bir yerleşim olma görevini

üstlenmiştir.

Artuklular tarafından fethedildi

Moğollar tarafından yıkıldı

Dara, M.S. 573-591 ve 606-620

yılları arasında Sasani Devleti

hâkimiyetine girmiş,620'den 639

yılına kadar Doğu Roma

İmparatorluğu'nun hâkimiyetinde

kalmıştır. 640'da Dara ile birlikte

Kuzey Mezopotamya'nın büyük bir

kısmı Arap hâkimiyetine girmiştir.

10. yüzyılda yeniden Doğu Roma

hâkimiyetine giren Dara, M.S.

1150'de Artuklu Beyi Timurtaş

tarafından kuşatılıp alınmış,

Mardin Artuklu Beyliği'ne bağlı bir

kent haline gelmiştir. 1251 –

1259 yılları arasında İlhanlılar

tarafından tahrip edilen kent, bu

tarihlerden itibaren yavaş yavaş

terk edilmiş, 14. yüzyılda küçük

bir köy yerleşkesine dönüşmüştür.

Mevcut Dara köyü yerleşimi ise,

18. yüzyılın sonlarına dayanmakta

olup, görkemli Roma kentinin

üzerinde varlığını sürdürmektedir.

MARDİN

09


MARDİN | Boncuklu Tarla'da 12 bin yıllık olduğu tahmin edilen tapınak bulundu

Boncuklu Tarla'da

12 bin yıllık olduğu tahmin edilen

Tapınak bulundu

Mardin'in Dargeçit ilçesinin Ilısu Mahallesindeki Boncuklu Tarla'da 12 bin yıllık olduğu

düşünülen tapınak ortaya çıkarıldı.

10


“Ilısu Barajı ve HES

Projesi Etkileşim Alanında

Kalan Kültür Varlıklarının

Belgelenmesi ve

Kurtarılmasına Yönelik

Çalışmalar” kapsamında

Mardin Müze

Müdürlüğünce 2012

yılında başlatılan

arkeolojik kazıların 4.

sezonu tamamlandı.

Tarih boyunca Sümer,

Akad, Babil, Hitit, Asur,

Urartu, Roma, Abbasi,

Selçuklu ve Osmanlı'nın da

aralarında yer aldığı 25

uygarlığa ev sahipliği yapan

bölgede, yeni bulgular ortaya

çıkarılmaya devam ediyor. Yaklaşık

2,5 hektar alana sahip höyükte

Epipaleolitik dönemden Geç Çanak

Çömlek Öncesi Neolitik dönem B

evresine kadar geçen sürece ait

çok sayıda buluntu gün ışığına

çıkarıldı.

130 insana ait iskelet

12 bin yıllık geçmişi olduğu

düşünülen alanda yürütülen

kazılarda bugüne kadar, mimari

kalıntı, ev, özel yapı, kamu binaları

ile mezarlarda 130 bireye ait

iskeletler, 100 bini aşkın boncuk

ve Neolitik döneme ait 11 bin 300

yıla tarihlendiği düşünülen tapınak

gün yüzüne çıkarıldı. Boncuklu

Tarla'da son olarak 12 bin yıllık

olduğu tahmin edilen tapınağın

gün yüzüne çıkarılması heyecan

yarattı.

Kodaş: “Göbeklitepe ile benzer

özellikler taşıyor”

Kazı başkanı ve Mardin Artuklu

Üniversitesi Arkeoloji Bölümü

Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ergül

Kodaş, 2020 yılına kadar

kurtarma kazıları olarak devam

eden çalışmaların bu yıl itibarıyla

“Cumhurbaşkanlığı Kazısı”

statüsünde yürütüldüğünü söyledi.

“Bulunan yapı hem Göbeklitepe ile

hem de bölgede bu döneme ait

yapılarla benzer özellikler taşıyor.

Yapının kendine özgü bir mimari

üslubu, şekli ve iç düzenlemesi

var. Bu özellikleriyle benzeri başka

bir yerde var diyemeyiz. 12 bin

yıla tarihlenen bir tapınak

olduğunu söyleyebiliriz”

diyen Kodaş, bölgede

çalışmaların süreceğini

ifade etti.

2 önemli bina ortaya

çıkarıldı

Boncuklu Tarla'nın Çanak

Çömleksiz Neolitik

döneme tarihlenen bir

yerleşim yeri olduğunu, bu

dönemin bütün evrelerini

kapsadığını ifade eden

Kodaş, “Şu ana kadar

yapılan kazılarda yaklaşık

130 bireye ait iskelet açığa

çıkarıldı. Bu mezarlar içerisinde de

100 binden fazla boncuk bulundu.

Söz konusu sürece ait çok sayıda

mimari kalıntı, evler, özel yapılar,

kamu binaları, çok sayıda iskelet

kalıntısı, arkeobotanik kalıntılar ve

aynı zamanda isminden de

bilineceği gibi çok sayıda süs

eşyası bulundu. Bunlar arasında

boncuklar yoğunlukta” diyerek

devam eden kazılarda Boncuklu

Tarla'nın güneydoğusundaki alana

daha yoğunluk verildiğini belirterek

bu bölümde 2 binanın ortaya

çıkarıldığını aktardı.

“Binalardan biri kamu binası

diğeri ise tapınak”

Ortaya çıkarılan kamu binası

MARDİN | Boncuklu Tarla'da 12 bin yıllık olduğu tahmin edilen tapınak bulundu

11


MARDİN | Boncuklu Tarla'da 12 bin yıllık olduğu tahmin edilen tapınak bulundu

12

formunda yapılardan birinin bir

tapınak olduğuna işaret eden

Kodaş, “Ortaya çıkarılan bina hem

mimari özellikleri hem de içindeki

buluntular nedeniyle inançla ilişkili

olduğunu düşündüğümüz özellikler

taşıyor. İçerisinde hem steller var.

Hem kolanlar var taş örgü, hem

payandalar var. Tabanı yer yer ana

kayaya oyulmuş kireç taşı, yer yer

terazi kullanılmış. İçerisinde

ocakları ve sunakları var. Ayrıca

bazı sunaklar içerisinde de boğa

başlarının bilinçli olarak

bırakılmış olduğunu

görebiliyoruz. O yüzden bu

yıl ki yapılan çalışmalarda

bu ve benzeri binaların

boncukla tarlada inanç

kapsamıyla ilgili

olabileceğini daha yoğun

olarak düşünmeye

başladık” diyerek

buluntularla ilgili bilgi

verdi.

“Bütün köy buranın

etrafında şekilleniyor”

Kazı başkan yardımcısı

arkeolog Dr. Yunus Çiftçi de

farklı mimari özelliklere sahip yeni

bir tapınağın ortaya çıkarıldığını

belirtti. Yapının yaklaşık 10 metre

çapında, 2,5 metre derinliğinde,

toprağın içine açılmış ve toprağın

çevresinde taşlarla bir duvar olarak

yükseltildiğini anlatan Çiftçi,

duvarın özellikle batı taraftan

payandalarla desteklendiğini

aktardı.

Payandaların Çanak Çömleksiz A

evresine ait yapılar içerisinde şu an

için tek örnek olduğuna dikkati

çeken Çiftçi, bunun Boncuklu

Tarla'ya ait bir özellik olarak

görüldüğünü ifade etti. Yapının

kendi döneminde çok özel bir

kullanıma ait olduğunu

düşündüklerini dile getiren Çiftçi,

"Bu yüzden inançsal bir merkezle

birlikte aslında yerleşimin ortak

noktası. Bir nevi bütün köy

buranın etrafında şekilleniyor”

ifadelerini kullandı.

Çiftçi, payandaların karşısında

simetrik olarak kolonlar

yükseltildiğini belirterek, "Yapıda

aynı zamanda Göbeklitepe ya da

diğer merkezlerden bildiğimiz

stellerin benzerleri çıkarıldı. Ancak

onlardan farklı olarak bu stellerin,

çatı yapısını taşımaktan çok bina

içinde inançsal bir vazifede

kullanıldığını tespit ettik” diye

konuştu.

“Yuvarlak taşlı bir pencere

bulduk”

Çiftçi, yapıda ortaya

çıkarılan yuvarlak taş

pencerenin bilinen en eski

pencere olduğuna işaret

ederek, “Özellikle doğu

duvarının üzerinde görünen

3 niş çok ilginç bir buluntu

olarak gözümüze çarptı.

Bu, Göbeklitepe,

Hasankeyf ve diğer

yerleşimlerde çoğu kez

bulunan ancak genellikle

dam yapısıyla alakalı

yukardan girişli. Ancak biz

bu binayla birlikte bunun

tam tersi duvarın içine

gömülüp bir pencere olarak

kullanıldığını ortaya çıkarmış

olduk. Ortaya çıkardığımız yuvarlık

taşlı pencere şu an için bilinen tek

eser olarak görülüyor”


Derginiz GAP Şehir

EMITT'de büyük beğeni gördü

Ülkemizin en önemli turizm

alanlarını içinde barındıran

Güneydoğu Anadolu Bölgemizin

zenginliklerini okurların ilgisine

sunan GAP Şehir Dergisi,

dünyanın en büyük 5 turizm

fuarından biri olan 25. EMITT

Fuarı katılımcılardan büyük beğeni

gördü

Yayın hayatına başladığı kısa

zaman diliminde; zengin içeriği,

estetik tasarımı ve şık baskısıyla

sektörde faaliyet gösteren

rmaların, kültür ve sanat

meraklılarının ilgisini çekmeyi

başaran GAP Şehir, 25. Doğu

Akdeniz Uluslararası Turizm ve

Seyahat Fuarı (EMITT)

katılımcılardan büyük beğeni

gördü.

Bölge illerinin stantlarında GAP

Şehir Dergisi'ni inceleyen

ziyaretçiler; Dünyanın köklü

medeniyetlerine ev sahipliği yapan

Güneydoğu Anadolu Bölgesinin

son yıllarda ilgi odağı olduğunu

belirterek, hazırlanan derginin bu

anlamda “Turizm rehberi” niteliği

taşıdığına dikkat çekti.

Bölge illerindeki kültür, tabiat,

turizm ve şehircilik çalışmalarının

geniş bir biçimde ele alındığı GAP

Şehir Dergisi'nin; Türkiye

genelindeki ilgili kurum, rma ve

kültür-sanat meraklılarına ücretsiz

olarak posta yoluyla ulaştırıldığını

öğrenen ziyaretçiler; alanında

uzman ve yetkili isimlerin kaleme

aldıkları yazıları büyük bir merakla

inceledi.

13


2023'e Doğru

Türkiye Turizmi

1950'li yıllardan günümüze kadar olan sürede turizm, dünyanın en önemli hizmet

endüstrilerinden biri haline geldi. Ancak geçtiğimiz son 2 yılda covid-19 salgınının tüm

dünya genelinde yarattığı olumsuz etki şüphesiz ki turizm endüstrisini de derinden etkiledi.

Pandemi öncesinde Dünya Turizm Örgütü (WTO) 1,5 milyar insanın uluslararası seyahatlere

katıldığını rapor etmişti. Bu yüksek katılım, 1,5 trilyon dolarlık bir gelir hacmini de

beraberinde getirmekteydi. Maalesef son 2 yılda uluslararası turizme katılan kişi sayısı 400

milyon civarında kaldı.

14

Dr. Seyit Ahmet SOLMAZ

Harran Üniversitesi Öğr. Üyesi

Türkiye açısından duruma

baktığımızda, rakamların

dünyadaki gelişmelere paralel

bir seyir izlediğini görüyoruz. 2019

yılında en yüksek ziyaretçi sayısına

ulaşarak 45 milyon turist ağırlayan

ve 30 milyar dolar gelir elde eden

ülkemizde, son 2 yılda turizmde ciddi

bir gerileme yaşandı. Ancak her şeye

rağmen umutsuz olmaya gerek yok.

Salgının etkilerinin azalmaya

başladığı bu dönemlerden itibaren

turizmin dünya çapında önemli bir

ivme kazanacağını söylemeliyim.

Türkiye turizmi de bu gelişmeyle

birlikte tekrar eski günlerine

dönecektir.

Turizm, dünyanın en büyük 3

sektöründen biri

DTÖ raporuna göre turizm, dünyanın

en büyük 3 sektöründen birisi.

Konaklama, ulaştırma, yeme-içme ve

eğlence gibi pek çok alt sektörü

bünyesinde barındırıyor. Dikkat

ederseniz, saydığımız bu sektörlerin

tümü insan gücüne dayalı, yani

emeğin yoğun olduğu sektörler.

Turizmin bu özelliği onu hem

dünyada hem de ülkemizde istihdam

açısından da kritik bir konuma

getirmekte. Nitekim ülkemizde turizm

ve ona bağlı sektörlerde yaklaşık 4,5

milyon insan çalışıyor.


Cari açığımızı kapatmadaki rolü

tartışılmaz

Dünyada turizm pastası oldukça

büyük. Haliyle pek çok ülke, canla

başla bu pastadan pay alabilmek

için mücadele ediyor. Her ne kadar

Avrupa'nın bu alanda ezici bir

üstünlüğü olsa da Asya-Pasik

ülkeleri de tırmanışa geçti.

Televizyonlarda sürekli izlediğimiz

gezi programlarında, her an

sanayisi gelişmemiş, ancak

turizmden gelir elde etmeye

çalışan bir ülkeye denk

gelebiliyoruz. Çünkü turizm,

doğaya en az zarar veren, en

masrafsız, yatırım başına en çok

gelir getiren sektörlerin başında

geliyor. Bu nedenle yeterli sanayi

gelişmişliğine ulaşamayan

ülkelerin, döviz kazancı sağlama

noktasında sıkıca sarıldıkları bir

sektör. Türkiye açısından da

turizmden elde ettiğimiz gelirin,

özellikle cari açığımızı

kapatmadaki rolü tartışılmaz bir

gerçek. Dünyayı kısaca anlattık.

Peki, Türkiye'de durum nasıl?

2023'e doğru biz nereye gidiyoruz?

Bu büyük pastadan ne kadar dilim

alıyoruz?

En fazla turist ağırlayan ilk 10

ülkeden biriyiz ama…

Türkiye, turizm konusundaki

atılımlarını tam anlamıyla 1980'li

yıllarda yaptı. İlk yıllarda sadece

kıyı bölgelerinde başlayan

yatırımlar, bugün ülke geneline

yayıldı ve hızla devam ediyor. O

yıllardan başlayarak Türkiye,

turizm alanında çok yol kat etti.

Yatırımcısına çok teşvik verdi.

Bugün meyveleri toplama zamanı

geldi desek de ülkemizin bu

pastadan yeterince pay aldığını

maalesef söyleyemiyoruz. Dünyada

en fazla turist ağırlayan ilk 10

ülkeden biri olmamıza rağmen,

gelirler sıralamasında henüz

ulaşmayı hedeediğimiz yerin çok

uzağındayız.

Tüm şartlar müsait

Hâlbuki 2023 hedemiz 50

milyon turist, 50 milyar dolar

turizm geliri. Gerçi geçtiğimiz son

2 yılda yaşanan olumsuzluklar

şüphesiz ki turizmimizi çok

olumsuz etkiledi. Ancak enseyi

karartmaya da gerek yok. Bu yıl

önemli bir toparlanma

yaşayacağımızı ümit ediyorum.

Ancak gelirler noktasında hala

yapacağımız işler var. Öncelikle,

varlıklı, yani harcamayı daha fazla

yapan turisti çekmemiz lazım.

Tesislerimiz Avrupa standartlarının

çok üstünde. Doğal, tarihi ve

kültürel kaynaklarımızı zaten

saymaya gerek yok. Pek çok kadim

medeniyetin yaşadığı bu

topraklarda kültürel çeşitlilik

ziyadesiyle fazla. İklimimiz uygun.

Yani şartlar müsait.

Peki, yapılması gereken ne?

İlk yapılması gereken; tüm

dünyada hızla popülerleşen

alternatif turizm türlerinde (ekoturizm,

av turizmi, golf turizmi,

kongre turizmi vb.) yatırımları

hızlandırmak ve turizmi 12 aya

yaymak. Sadece sahillerde, denizkum-güneş

üçlemesi ile 3-4 aylık

turizm faaliyeti bizi hedefe

ulaştırmaz. İkincisi ise, turizmde

politika ve planlamaya önem

vermek. Hem istihdam planlaması

hem de eğitim planlaması bu

açıdan çok önemli. Çünkü nitelikli

turizm, nitelikli turist, ancak

nitelikli çalışanlarla mümkün

olabilir. Bu arada fırsat buldukça

ülkemizin güzelliklerini keşfetmeye

de zaman ayıralım. Unutmayın ki

iç turizm de sektör için hayati. Size

Şanlıurfa'mızın eşsiz tarihi

değerlerini ve mutfağını keşfederek

başlamanızı öneririm.

Sözü daha fazla uzatmadan,

turizm haftası vesilesiyle sizlerle

buluşma fırsatı veren dergi

yöneticilerine teşekkür ediyor,

turizm haftanızı kutluyorum.

15


Ata yad garı

Ulu Camii

S rt'te 893 yıldır ayakta

SİİRT | Ata yadigarı “Ulu Camii” Siirt’te 893 yıldır ayakta

Kaynak AA

Siirt'te 1129 tarihinde yaptırılan ve Selçuklu mimarisinin

özelliklerini taşıyan ata yadigarı Ulu Camii, yıllara meydan okuyor.

16


Dikdörtgen prizma kaide üzerine

yuvarlak gövde mimarisi ile inşa

edilen ve yukarıya doğru incelen

minaresinin her dört yanında Ku

yazı türüyle Hazreti Muhammed ve

dört halife Hazreti Ebubekir,

Hazreti Ömer, Hazreti Osman ve

Hazreti Ali'nin isimlerinin

nakşedilmesi; tarihi camideki

dikkat çeken detaylar arasında yer

alıyor.

Cami, dıştan kesme taş, içten ise

etrafı Horasan harcı ile derz

yapılan yığma taşlarla inşa

edilmesi ve sadeliğiyle ilgi görüyor.

“Farklı tarihlerde onarım görmüş”

Camiyle ilgili değerlendirmelerde

bulunan Siirt İl Kültür ve Turizm

Müdürü İrfan Tekin, inşa tarihi

kesin olarak bilinmeyen caminin

Selçuklu Sultanlarından

Muğisiddin Mahmut'un emriyle

1129'da inşa edildiğinin kabul

gördüğünü söyledi.

Caminin farklı tarihlerde

onarıldığını dile getiren Tekin, “Ulu

Cami, 1260'da Cizre Kadısı

Selçuklu atabeylerinden El

Mücahid İshak tarafından

onarılmıştır. Bu onarım sırasında

yapıya bazı bölümler eklenmiştir”

dedi.

Minare inşa tekniği bakımından

Musul Ulu Camii'ne benziyor

Caminin minaresinin kare bir kaide

üzerinde silindirik gövdeli olarak

yükseldiğini aktaran Tekin,

minareye ilişkin kitabede yapım

tarihi ile ilgili bilgiler bulunduğunu

anlattı. Minarenin tuğla

malzemeden yapıldığına değinen

Tekin, “Minarenin süslemesinde

cas adı verilen alçı taşından

yapılan kalıp süslemeleriyle sırlı

tuğlayla yapılmış. Farklı geometrik

örgülerden oluşan süslemeler

görülüyor. İran ve Türkmenistan'da

yoğun olarak kullanılan bir teknikle

yapılan minare, inşa tekniği

bakımından Musul Ulu Cami'nin

minaresine benzemektedir” diyerek

kullanılan malzeme ve tekniklerle

ilgili bilgi verdi.

893 yıldır güzelliğini korudu

Her yıl yurt içi ve dışından çok

sayıda ziyaretçiyi ağırlayan Ulu

Camii'nin İmamı Nezir Obut,

aradan 893 yıl geçmesine rağmen

caminin güzelliğini koruduğunu ve

ayakta durduğunu söyledi.

Bin kişilik kapalı 5 bin kişi

kapasiteli caminin son

restorasyonunun 2006-2012

yılları arasında yapıldığını

anımsatan Obut, “Ziyaretçiler

caminin doğallığı ve güzelliği

karşısındaki atmosferden

etkileniyor. Cami 3 ana kubbeden

oluşuyor ve arka bölümü tonoz

şeklinde tasarlanmış. Bu özelliğiyle

caminin yazın serin, kışın sıcak bir

ortam sunması sağlanmış.

Caminin ön tarafında 3 büyük,

arka tarafında ise 2 küçük mihrap

bulunuyor. Geçmişte ön taraftaki

büyük mihrapta namaz kıldırılırken

sağ ve sol taraftaki mihraplarda ise

ders verildiği belirtiliyor. Arkadaki

küçük mihrapların özellikleri de

çocukların camiye alışmaları için

kullanılmış. Ecdadımız o günkü bu

ayrıntıyı düşünmüş” ifadelerini

kullandı.

SİİRT | Ata yadigarı “Ulu Camii” Siirt’te 893 yıldır ayakta

17


GAP'ın

Bozkır Çiçekleri

Prof. Dr. Hasan AKAN

Prof. Dr. Hasan AKAN

Harran Ün. Fen Edeb. Fakültesi

Biyoloji Bölüm Başkanı

Bu yazımızda GAP'ın bitki örtüsünü oluşturan “bozkır çiçeklerine,

özellikle de yöreye özgü bazı endemik bitkilere ” yer verilmiştir.

Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde

Adıyaman, Batman,

Diyarbakır, Gaziantep, Kilis,

Mardin, Siirt, Şanlıurfa ve Şırnak

illerinin kapsadığı alan “GAP Bölgesi”

olarak tanımlanmaktadır. Bu yöre;

sahip olduğu doğal kaynakları,

kültürel değerleri ve sürekli büyüyen

bir turizm potansiyeline sahiptir.

Güneydoğu Anadolu Bölgesi

Karacadağ volkan konisi ile 2 bölüme

ayrılır. Karacadağ'ın doğusunda Dicle,

batısında ise Orta Fırat Bölümü yer

alır.

GAP: Medeniyetlerin beşiği

Verimli Hilal veya Yukarı

Mezopotamya olarak da adlandırılan

Güneydoğu Anadolu Bölgesi, insanlık

tarihinde medeniyetin beşiği olarak

bilinmektedir. GAP Bölgesi, tarih

boyunca Anadolu ve Mezopotamya

toprakları arasında geçiş sağlayan bir

köprü görevi görmüştür.

GAP, Yukarı Mezopotamya'nın, Dicle

ve Fırat'ın uzandığı bir bölgedir.

Medeniyetlerin beşiği olan bu bölge

hala büyüleyici, gizemli ve ihtişamlı

özelliğini korumaktadır.

Turizm potansiyeli çok yüksek olan

bölgede Adıyaman, Nemrut Dağı,

Peygamberler Şehri Şanlıurfa, Tarihi

Harran Üniversitesi, Harran evleri,

Mardin evleri, Süryani manastırları

gibi daha pek çok gezilip görülecek

kendine özgü güzellikler vardır.

Dicle ve Fırat

Dicle ve Fırat üzerinde yapılan

barajlarla bölgede tarım daha da

gelişmiştir. Bölge sulama imkânına

kavuştukça endüstriyel tarım ürünleri

de üretilmeye başlandı. Bu sayede

pamuk bölgenin en temel tarımsal

ürünü durumuna geldi.

18

Fırat Nehri genel görünümü

Dicle Nehri Genel Görünüm


Mezoptamya sümbülü (Scilla mesopotamica) (GAP'a Endemik)

Peygamber çiçeği (Centaurea obtusifolia) (GAP'a Endemik)

Dicle ve Fırat geçtikleri topraklarda

kültürel yaşamın da kaynağı

olmuşlardır. Dünya kültür ve

uygarlık tarihinde çok önemli bir

yer tutan Sümer, Asur ve Babil gibi

birçok uygarlık bu 2 nehrin

kıyısında hayat buldu

GAP bölgesinden ilk bitki toplayan

yabancılar arasında Davis, Handel

-Mazetti, Haussknechti, Huber -

Morath, Post, Regal ve Zohary'dır.

Bu yöreden ilk bitki toplayan yerli

botanikçiler arasında Birand, Demiriz

ve Tanker gelmektedir.

yöresindeki dağlarda Karaçam

(Pinus nigra), Lübnan sediri

(Cedrus libani) ve Toros Göknarı

(Abies cilicica) türleri yetişmekte

ise de bu bölgede daha çok

Akdeniz coğrak ve oristik

bölgesinin sınırlan içindedir.

KADİM COĞRAFYA'NIN

BİTKİLERİ

GAP'ın büyüleyici ve otantik

özelliklerinin yanı sıra, eşsiz bir

doğası ve harika bir doğal bitki

örtüsü de vardır.

Ülkemiz 11 bin dolayında doğal

bitki türü ve bunların yaklaşık üçte

birinin sadece ülkemize özgü

olduğu doğal bir orası (bitki

varlığı) var. Üyesi olmaya

çalıştığımız Avrupa'dan çok daha

zengin ve üstün olan doğal

güzelliklerimiz ve bitki

zenginliğimiz mevcuttur. Ülkeye

özgü olarak nitelediğimiz endemik

bitki zenginliğiyle de ülkemiz

Avrupa'dan üstün olmanın da

ötesinde dünyanın birkaç

bölgesinden biridir. Ülkemizdeki

her 3 bitkiden biri endemik yani

ülkemize özgü... “Dört Mevsim

Anadolu”, “Cennet ülke”

tabirlerimiz bu anlamda

değerlendirildiğinde boşuna

söylenmiş sözcükler değildir.

Mezopotamya sümbülü (Scilla

mesopotamica) (foto 9),

Peygamber çiçeği (Centaurea

obtusifolia) (foto 10), Karacadağ

çiğdemi (Crocus leichtlinii) (foto

11), Mardin zambağı (Iris

nectarifera var.mardinensis) GAP'a

özgü olan onlarca endemik bitki

türünden sadece bir kaç doğal

bitki türümüzdür.

GAP yöresinin bitkileri ile ilgili

bilgilerimiz, 2000'li yıllardan sonra

daha çok H. Akan ve öğrencilerinin

ortaya koydukları verilere

dayanmaktadır. Zohary'e göre GAP

Bölgesi tamamıyla İran - Turan

Floristik Bölgesi'nin, Mezepotamya

Provens'ine aittir.

Karacadağ çiğdemi

(Crocus leichtlinii) (GAP'a Edemik)

GAP'ın özellikle konumuz

açısından incelenmeye değer

ovalık kesimlerindeki en yaygın

türü Yavşan otu (Artemisia herbaalba)'dur.

Bölgenin çam ormanları Kızıl Çam

ile sınırlıdır

Bölgenin çam ormanları, yörenin

batısına sokulabilen Kızıl Çam

(Pinus brutia) ile sınırlıdır. Yüksek

dağarda başka doğal çam türü

yetişmez. Kahramanmaraş

Biyolojik çeşitlilik giderek azalıyor

Türkiye'nin doğal bitki örtüsünde

“GAP'ın Bozkır Çiçeklerinin” özel

bir yeri vardır. Ancak, tarım

alanlarının artması, yerleşim

alanlarının genişlemesi, baraj ve

yol inşaatları ve kültürel turizm

amaçlı yatırımlar nedeniyle

bitkilerin de doğal yaşam alanları

tahrip edilmekte ve pek çok bitki

türü için uzun vadede çok ciddi

tehditler bulunmaktadır. Doğal

alanların bilinçsizce kullanılması

ve biyolojik çeşitliliğin giderek

azalmasının kaynağında doğa

koruma bilincinin yetersiz olması

yatıyor. Doğal alanlar tarımsal

alanlara dönüştürüldü.

Bir zamanlar çok sıkça yaygın olan

ve her tarafı kaplayan Yabani

meşelerimiz (Quercus spp),

alıçlarımız (Crataegus spp),

incirlerimiz (Ficus carica),

bademlerimiz (Amygdalus spp) ve

Güllerimiz (Rosa spp) artık gizlisaklı

dere kenarlarında veya

tepeliklerin sert Meyilli

yamaçlarında tutunabilmiştir.

Evliya Çelebi, Seyahatnamesi'nde

Urfa'dan bahsederken, sığ

ormanlık alanların varlığına dikkat

çeker. Urfa'dan Diyarbakır'a

giderken, meşeliklerden güneş

yüzü göremediğini, yolculuk

boyunca bin bir çeşit bitki ve çiçek

gördüğünü defterine kaydeder.

19


20

GAP'ın bozkırları ilkbaharda kısa

süreli de olsa renk cümbüşü sunar

Bitki çeşitliliği bakımından

olağanüstü zengin olan GAP'ın

bozkırları büyük bir renk

zenginliğini oluşturmaktadır.

Özellikle ilkbaharda yeşillenen

sarı, kırmızı, mavi, mor, pembe

renklerle bezenen papatya

(Anthemis spp), çiğdem (Crocus

spp), menekşe (Viola spp), gelincik

(Papaver spp), düğünçiçekleri

(Ranunculus spp), kandamlaları

(Adonis spp), ballıbabalar

(Lamium spp), sığırkuyrukları

(Verbascum spp), devedikenleri

(Cirsium spp, Carduus spp),

gevenler (Astragalus spp), çoban

yastıkları (Acantholimon spp),

peygamberçiçekleri (Centaurea

spp) ve Hazeranlar (Delphinium

spp) kısa süreli ömürleriyle de olsa

bulundukları coğrafyayı bir renk

cümbüşüne dönüştürürler.

Güneydoğu Anadolu Bölgesinin

doğal bitki örtüsü bozkırdır.

Ormanların en az olarak kapladığı

bölge olan Güneydoğu Anadolu`da

mevcut ormanların büyük bölümü

de tahrip edilmiştir. Dağ

yamaçları, yüksek yerler ve akarsu

kenarlarında orman ve çalılık

ağaçlara hala rastlanır.

Bozkırın çorak toprakları birçok

nadir bitkilere ev sahipliği yapar

Geven (Astragalus spp.),

çobanyastığı (Acantholimon spp.)

ve kirpidikeni gibi bozkır bitki

türleri kuraklığa çok dayanıklı ve

kökleri derinlere gömülmüştür.

Karacadağ, Nemrut Dağı Milli

Parkı, Tek tek dağları Milli parkı,

Gaziantep Sof dağları, Mardin

Eşiği, Raman Dağları ve Siirt

Dağlarında çok yaygın olarak doğal

bozkırlar bulunmaktadır. Bu

yöredeki en yaygın doğal bitki

zenginliği bozkırlarda yayılış

göstermektedir.

Bazalt kayalıklarla kaplı açık

alanlarda, özellikle 1300-1400

m'lerden itibaren, birçok bitki

yerini, genellikle yastık olusturan

geven (Astragalus gummifer) ve

pişik geveni (Acantholimon

acerosum var. acerosum) gibi

dikenli bitkilerden oluşmuş

birliklere bırakmıstır. Bu alanlarda

hâkim bitki topluluklarını bu türler

olusturur. Bunlar arasında Doğal

safranlar (Crocus sp), altın yıldız

(Gagea sp) gibi erken çiçek açan

soganlı bitkilere, dügün çiçegi

(Ranunculus kochii) ve Kanarya

otu (Senecio vernalis) gibi

bitkilere rastlanır.

GAP; Buğdaygil ve baklagillerin

“Gen Merkezi” olarak da bilinir

Geven (Astragalus sp) türlerinin

yer yer asırı tahrip edilmesiyle,

pamuk dikeni (Picnomon acarna)

ve Kirpibaşı (Echinops sp),

boğadikeni (Eryngium sp.) türleri

gibi dikenli bitkiler bulunur. Asırı

otlatmanın etkisiyle daha aşağı

kesimlerde de otsu türler yok

denecek kadar azalmış ve yerlerini

dikenli ve sert yapraklı olan kenger

(Gundelia tournefortii)'e (Foto 16)

terketmistir. Yine aynı sekilde

birçok dikenli bitki büyük alanları

isgal eder. Suriye dikeni (Notobasis

syriaca), çakır dikeni (Centaurea

iberica), gelin düğmesi (Centaurea

solsitialis), Kirpibaşı (Echinops

sp), boğadikeni (Eryngium sp.)

türleri yaygın dikenli bitkilerdir.

İlkbahar aylarında zehirli ve

yumrulu olan yılan yastıgı

(Eminium raufwoli) ve zehirli olan

Birecik yöresindeki doğal bozkırlardan görüntü

(Hardal bitkisi / Sinapis arvensis)

dügün çiçegi (Ranunculus

arvensis) tarlalar halinde steplere

yayılmıstır. Bu bitkilerin yanısıra

papatya (Tripleurospermum

parviorum), kan damlası (Adonis

aleppica), hardal (Sinapis

arvensis) çok genis alanlarda

görülür. Sütleğen (Euphorbia sp)

birçok türü ise yaz aylarında genis

olarak yayılan bitkilerdir. Ayrıca,

GAP; Buğdaygil ve baklagillerin

“Gen Merkezi” olarak da bilinir.

Kurt kulağı veya Bilbizek (Iris persica)

Hilvan-Siverek arasındaki doğal

bozkırlardaki gelinciklerden genel bir görüntü


Dağ lalesi (Anemona coronaria)

Bozkırların en yaygın bitkilerinden

Kenger bitkisi (Gundelia tournefortii)

Dağ kirazı (Cerasus microcarpa ssp microcarpa)

Bölgedeki en belirgin oristik bulgu,

yörenin en eski kültüre alınan doğal

bitkileri olan baklagiller ve tahılların

atalarının yetiştiği bölge oluşudur.

Baklagillerde önemli besin ve yem

bitkileri olan mercimek (Lens sp),

burçak (Lathyrus sp), bezelye (Pisum

sp), korunga (Onobyrchis sp), üçgül

(Trifolium sp), yonca (Medicago sp)

gibi bitkilerin oldukça çok sayıda

doğal formları bu bölgede

yetişmektedir.

Halep lalesi (Tulipa aleppensis)

Bölgede özellikle meşe türleri

kozmopolit bir yayılış gösterir. Bunlardan

İran Palamut meşesi (Quercus

brantii), Mazı meşesi (Q. infectoria)

ve Lübnan meşesi (Q. libani) alanın

kuzeyini çeviren dağlarda yaygın

olarak bulunur. Dağ kirazı (Prunus

microcarpa) bozkırların en gösterişli

çalılarındandır.

Birecik yöresinde doğal yayılış gösteren

yabani geven (Astragalus cretaceus)

Yörenin en görkemli geotlerinden Kış nergizi

(Sternbergia scheriana)

Gazal boynuzu (Lotus gebelia)

Yörenin en görkemli geotlerinden Süsen (Iris sari)

Bölgede özellikle meşe türleri

kozmopolit bir yayılış gösterir. Bunlardan

İran Palamut meşesi (Quercus

brantii), Mazı meşesi (Q. infectoria)

ve Lübnan meşesi (Q. libani) alanın

kuzeyini çeviren dağlarda yaygın

olarak bulunur. Dağ kirazı (Prunus

microcarpa) bozkırların en gösterişli

çalılarındandır.

Kırmızı Kantaron (Hypericum

capitatum Choisy)

Yöresel adı Kırmızı kantaron (Bantof)

olan bitki nisan-mayıs aylarında

çiçeklenmektedir. Dünyada sadece

Türkiye'nin güneydoğusunda

Şanlıurfa, Gaziantep ve Diyarbakır'da

yayılış göstermektedir. Ülkemizdeki

tüm kantaronlar sarı renkli olmasına

rağmen bölgemizde yetişen bu tür,

kırmızı renktedir.

Kırmızı Kantaron

| GAP’ın bozkır çiçekleri

21


KÜLTÜR

C zre'n n

Muhkem Kales

Cizre Kalesi'nde Yürütülen Arkeolojik Kazılar

ŞIRNAK | Cizre'nin Muhkem Kalesi Cizre Kalesi'nde Yürütülen Arkeolojik Kazılar

Cizre Kalesi, Şırnak İline bağlı

Cizre ilçesi sınırları

içerisinde, Cudi ve Gabar

dağ sıralarının kesiştiği alanın

güneyinde ve Dicle Nehri'nin

kıyısında yer almaktadır. Yukarı

Mezopotamya olarak adlandırılan

bölgenin doğusunda kalan Cizre,

stratejik ve bir o kadar da önemli

ticari ve askeri yolların kavşak

noktasında kurulmuştur.

Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde,

Dicle Nehri'nin Türkiye topraklarını

terk edip Suriye düzlüklerine

girdiği kesimin çok yakınında

bulunan Cizre; Anadolu ve

Mezopotamya'yı birbirine bağlayan

bu önemli geçit noktasının sahip

olduğu kontrol mekanizması ve

güçlü surlarla çevrili tahkimli

mekânsal yerleşim rolü sayesinde,

her dönemde önemini korumuştur.

İslam Fetihleriyle beraber “el-

Cezire” ismiyle anılmaya başlar

Ortaçağ Arap coğrafyacılarının sık

sık sözünü ettikleri ve başlangıçta

Cezîre adıyla anılan şehir, daha

sonra Cezîre-i İbn Ömer adını

almıştır. 639 yılında başlayan

İslami fetihlerle beraber adı geçen

bölge, Dicle Nehri'nin bu alanda

kıvrılıp, bir su adası gibi görüntü

oluşturmasıyla, Arapça “ada”

anlamına gelen “el-Cezire” ismiyle

anılmaya başlar.

Askeri varlık 2010 yılına kadar

devam etti

Cizre Kalesi, 135 yıl kadar

askeriyenin denetimi altında

kalmış ve güvenlik tedbirleri

nedeniyle de araştırılamamıştır.

2010 yılında Hudut Tabur

Komutanlığı olarak kullanılmasına

son verilerek askeriye tarafından

boşaltılması sonrasında, Cizre

Kaymakamlığı'nın yürüttüğü “Şehri

Nuh Diriliyor” başlıklı proje

kapsamında 2013 yılında şehrin

sur duvarlarında restorasyon

çalışmaları başlatılmıştır.

22

Prof. Dr. Gülriz KOZBE

Batman Üniv. Öğr. Üyesi

Öğr. Gör. Akarcan GÜNGÖR

Batman Üniv. Öğr. Üyesi


İlk bilimsel kazılar 2013-2017

yılları arasında yapıldı

Cizre Kaymakamlığı'nın Mardin

Müze Müdürlüğü'ne yapmış olduğu

başvuruyla kaledeki bilimsel kazı

süreci başlamıştır. Kültür ve Turizm

Bakanlığı'nın izni, Kalkınma

Bakanlığı ve Cizre

Kaymakamlığı'nın maddi

destekleriyle; Şanlıurfa Kalesi'nin

de kazı Başkanlığını yürüten

Batman Üniversitesi'nden Prof. Dr.

Gülriz Kozbe'nin bilimsel

danışmanlığı altında, 2013-2017

yılları arasında Cizre Kalesi'nde

bilimsel arkeolojik kazı ve

restorasyon çalışmaları

gerçekleştirilmiştir.

50 hektarlık bir alanda kurulan

kale Dışkale ve İçkale olarak 2

bölümden oluşur

Cizre ilçe merkezinde, Dicle Nehri

kenarında, 50 hektar genişliğinde

düz bir alanda kurulmuş olan kale

yerleşimi, Anadolu'nun birçok

kalesinde olduğu gibi Dışkale ve

İçkale olarak 2 bölümden oluşur.

Bir kale-saray yerleşmesi olan

Cizre Kalesi, zaman içinde farklı

dönemlerde aldığı eklenti ve

onarımlarla farklı işlevleri olan

mekânlardan oluşan bir yapı grubu

halindedir.

Askeri işlevinin yanında idari,

siyasi, kültürel ve ekonomik

görevler üstlenmiş

Cizre Kalesi'nin başta askerî

mimari işlevinin yanında idari,

siyasi, kültürel ve ekonomik

anlamda birçok görevin yüklendiği

kale-kent bütünlüğü gösteren

önemli bir merkezdir. Bazen bir

eyaletin, bazen de bir devletin

merkezi olarak inşa edilen kale ve

saray, hem yöneticilerin hem de

içinde yaşayanların her türlü

ihtiyaçlarına cevap verebilecek

nitelikte, idari binalar, medrese,

ibadethane, kervansaray, su

kuyuları ve hamam gibi çeşitli

haneler ve bölümlere sahiptir.

ŞIRNAK | Cizre'nin Muhkem Kalesi Cizre Kalesi'nde Yürütülen Arkeolojik Kazılar

23


Cizre Kalesi

ŞIRNAK | Cizre'nin Muhkem Kalesi Cizre Kalesi'nde Yürütülen Arkeolojik Kazılar

Kazı çalışmasıyla birlikte

restorasyon işlemi de yapıldı

Cizre Kalesi'nde 2013-2017 yılları

arasında birçok alanda kazı

çalışmalarının yürütülmesinin yanı

sıra özellikle sözü edilen özgün

yapıların başında ön plana çıkan;

Yemekhane Binası, Sarayburnu,

Karargâh Binası, Seyye Mescidi

ve Medresi, Mem-u Zin Zindanı

(Burç), Surönü Yapıları ve

Müştemilat Alanı gibi sektörlerde

gerçekleştirilen kazılar sonucunda

yapıların özgün halleri ortaya

çıkarılarak restorasyon çalışmaları

da yapılmıştır.

Giriş burçlarının ilk temelleri Geç

Roma Dönemi'nde atılmış

Cezire Bölgesi'nin bu muhkem

kalesine bu açıdan bakıldığında

Cizre İçkale yerleşmesinin, bir

kale-saray yerleşmesi olması ve

zaman içinde eklentilerle

onarılması bakımından farklı

dönem ve fonksiyonlara sahip

yapılardan oluşan bir mimariyi

içermektedir. Cizre Kalesi kazıları

sonucunda arkeolojik olarak

kanıtlanabilecek en erken veri,

halk arasında Mem-u Zin Zindanı

olarak adlandırılan ancak aslında

bir burç yapısı olan mekândır.

Burcun at nalı planı, Geç Roma

İmparatorluk Dönemi'nde yoğun

olarak sur duvarlarının giriş

kısımlarında tercih edilen bir form

olmasından dolayı burcun ilk

temellerinin, Geç Roma

Dönemi'nde (MS 3.-5. yüzyıl)

atıldığını söyleyebiliriz.

Artukoğulları hâkimiyetinde kalesaray

olarak ilk şeklini almış

Kaledeki en erken arkeolojik veri

olan bu giriş burcuna dayanarak 4.

yüzyıldan itibaren Cizre Kalesi'nde

bir tahkimat olduğu kabul

edilebilir. İçkale sınırları içinde

Saray Yapısı, İşlikler, Aslanlı Kapı,

hemen yanında yer alan

Sarayburnu ve Cizre burçlarının

sertacı Belek Burcu ile Cizre

Kalesi; 12. yüzyılda Artukoğulları

hâkimiyetinde bir kale-saray

yerleşmesi olarak ilk şeklini almış

olmalıdır.

Zengi Devleti için önemli bir

savunma merkezi olmuş

Cizre Kalesi'nde bulunan sikkelerin

en erkeni ve 12. yüzyıl Musul

Atabeyliği'ne tarihlendirilmiş

olanlar, bu yüzyıldan itibaren

kalenin Zengi Devleti açısından

önemli bir savunma merkezi

olduğunu kanıtlar niteliktedirler.

Yeni mimari yapılaşmanın ilk

etabını, 14. yüzyılda inşa edilen

Seyye Mescidi ve Medresesi ile

Aslanlı Kapı'dan başlayıp Mescit

ve Medrese'nin önünden Saray'a

doğru devam eden mimari yapı

kalıntıları oluşturmaktadır. Söz

konusu Artuklu Dönemi mimarisi

ile ilintili tipik Artuklu sırsız

seramiklerinin yoğun olarak ele

geçmesi de bu dönem açısından

önemlidir.

24

Karargah Binası

Yemekhane Binası


Kalenin 16. yüzyılda son şeklini

aldığı söylenebilir

Kuzey Sur Duvarı'na dayandırılarak

yapılmış olan, 16. yüzyılın

başlarına, bir başka deyişle Cizre

Azizan Beyliği dönemine ait bir

bey konutu olduğunu

düşündüğümüz ve askeriyenin

kullanımından dolayı bugün

Karargâh Binası adıyla anılan yapı,

ön plana çıkmaktadır.

Geniş iç hacmi ve birbirinden

bağımsız bölümlü yapısı ile şehre

gelen misarlerin, kervan

sahiplerinin konaklama ihtiyacını

karşılamak amacıyla kamusal bir

yapı olabilir.

Bunun yanında tonozlu ve kolonlu

görüntüsüyle bambaşka amaçla

yapılmış, saraya ait ihtişamlı bir

mekân da olabileceğini

düşündüğümüz ve askeriyenin son

dönem kullanımından dolayı

günümüzde Yemekhane Binası

olarak adlandırılan mekânın da

eklenmesiyle Cizre Kalesi'nin ana

yapılar açısından 16. yüzyılda son

şeklini aldığı söylenebilir.

Bununla birlikte kaledeki

yapılaşmanın, kullanımdan

kaynaklanan ihtiyaçlar nedeniyle

birçok kereler geçirdiği tadilatlar

doğrultusunda 18. ve 19. yüzyıla

dek uzun süre devam ettiği

düşünülmektedir.

20. yüzyıl başlarına kadar aktif

şekilde kullanılmış

Kazı çalışmaları sırasında 18.

yüzyıl Kütahya üretimi ncan ve

kaplar, 19. yüzyıla tarihlenen

Osmanlı tek renk sırlıları,

Osmanlı'nın 17. yüzyıl sonrası

tanıştığı tütün ile kullanıma giren

binlerce lüle (pipo) örneği gibi çok

sayıda eser bulunmuştur.

Buluntular dikkate alındığında;

kalenin 17. - 19. yüzyıllar arası

Diyarbakır sancağına, 19. yüzyılın

ortalarında ise Musul'a bağlanarak

Osmanlı hâkimiyeti altında kalan

ve kesintisiz 19. yüzyıla hatta 20.

yüzyıl başlarına kadar kullanımda

kaldığını ve önemini koruduğunu

söyleyebiliriz.

ŞIRNAK | Cizre'nin Muhkem Kalesi Cizre Kalesi'nde Yürütülen Arkeolojik Kazılar

25

Seyye Medresesi

Bırca Belek


ŞIRNAK | Cizre'nin Muhkem Kalesi Cizre Kalesi'nde Yürütülen Arkeolojik Kazılar

Müze olarak kullanılması uygun

görüldü

Cizre Kalesi'nin hem içkale, hem

de dışkale kesimlerindeki yapıların

ihtişamının ortaya çıkarılmasıyla

birlikte, restorasyon çalışmalarının

ardından yapıların müze olarak

kullanılması Kültür Varlıkları ve

Müzeler Genel Müdürlüğü

tarafından uygun görüldü.

İçkale'de yer alan Yemekhane

Binası, Karargâh Binası,

Çamaşırhane Binası, Hamidiye

Kışlası ve Mem-u Zin Zindan'ın yer

aldığı yapılarda bu bağlamdaki

çalışmalar devam etmektedir.

Bölgenin tanıtımı adına önemi

yadsınamaz

Zengin buluntu çeşitliliğine sahip

Cizre Kalesi'nde kazı ve

restorasyon çalışmalarının henüz

tamamlanmadığı, bilimsel kazı

çalışmalarına devam edilmesi

halinde kalenin eksiklerinin

giderilmesiyle söz konusu Cizre

Kalesi'nin hem turizme

kazandırılması; hem de hak ettiği

değeri göreceği açık ve nettir.

Ayrıca Cizre'nin tarihsel süreç

içerisinde, Sasani, Emevî, Abbasî

Selçuklu, Zengi, Artuklu, Eyyubi,

Moğol, Akkoyunlu, Safevi ve

Osmanlı İmparatorluğu gibi birçok

uygarlığa ev sahipliği yapan ve

evrensel değer taşıyan bu ünik

kültür varlığı, bölgenin tanıtımı ve

görünürlüğü adına önemi

yadsınamaz.

26


Resetlenme

Alışkanlığı

Rahime YAŞAR

TÜRSAB Yönetim Kurulu Üyesi

2019 yılı Şanlıurfa turizm

tarihinde en büyük sıçramayı

yaşadığımız yıl oldu. Turizmin nasıl

yoğunlaşabileceğini, şehrimizin bu

tür gelişmeler için ne kadar altyapı

eksiğinin olduğu, tüm kamu ve

özel sektörün bu eksikleri

gidermek için nasıl işbirliği içinde

olabileceğini 2019 yılında

yaşayarak deneyimledik.

2020 yılında bir önceki yıla oranla

yüzde 25- 30 civarında artış

beklerken, ilimize yeni mekânlar,

işletmeler kazandırılmışken

kucağımızda koronavirüs denen bir

salgın bulduk. İlk etapta sadece

çıktığı bölgede etkili olan bu salgın

maalesef tüm plan ve programları

alt üst ederek tüm dünyaya yayıldı.

Bir anda evlerimize kapandık ve ne

olduğunu bilmediğimiz bir durumla

karşı karşıya kaldık. Ülkemizin yer

aldığı zorlu coğrafyadaki

gelişmeler, zaman zaman turizm

sektörünü sekteye uğratmaktaydı.

Ama pandeminin seyrinin ne

olacağı ve ne zaman biteceğiyle

ilgili belirsizlik yaklaşık 2 sene

boyunca devam etti ve etmeye de

devam ediyor. 52 iş kolu ile direkt

bağlantılı olan turizm sektöründeki

savrulma bu yönüyle devam

ediyor.

Güneydoğu Anadolu Bölgesi;

pandemi sebebiyle yurtdışına

çıkamayan ve 2 sene boyunca bir

yerlere gidemeyen iç Pazar hedef

kitlesinin ilgi odaklarından biri

haline geldi. Pandemi döneminde

sanal müze uygulamasında ziyaret

rekoru kıran Göbeklitepe, bu ilgide

en büyük paya sahip hazinemizdir.

Sonrasında Kültür Turizm

Bakanlığımızın Taş Tepeler

Lansmanı ile birlikte dünyaya

tanıttığı Karahantepe ve benzeri

ören yerleri; Neolitik Dönemin

Merkezi konumuna gelen

Şanlıurfa'nın Kültür ve İnanç

turizminin lokomoti bir il

olduğunu tescillemiş oldu.

Geldiğimiz noktada pandemi

döneminde ayakta kalmaya

çalışan, sürekli personel kaybeden

ve öz kaynaklarını tüketen turizm

sektörü, normalleşme süreciyle

birlikte toparlanmaya, eksiklerini

gidermeye çalışıyor.

Zaten normal şartlarda da

bünyesinde birçok riski barındıran

sektörde, pandemiyle birlikte gelen

ekstra sorunlar, maalesef hizmet

standartları konusunda yaşanan

sıkıntıları iyice hissettirir oldu.

Bölgenin statüsünden dolayı her 2

senede bir yaşadığımız resetlenme

durumu inşallah son resetlenme

olarak tarihteki yerini alır

Şanlıurfa; sahip olduğu Kültür ve

Turizm potansiyeli ile ülke

ekonomisine yüksek katma değer

katabilecek kapasitededir. Bu

kapasiteyi işleyebilmek için şehir

olarak beşeri sermaye, Turizm alt

ve üst yapısının eksiksiz olarak

tamamlanması gerekmektedir.

Turizmden yüksek girdiyi

kaçırmamak adına hızlı adımlar

atmak, turizm ve tanıtım

pazarında lokomotif

pozisyonumuzu devam ettirecektir.

27


Şanlı Kurtuluşun 102. Yılı

Coşkuyla Kutlandı

Şanlıurfa'nın düşman işgalinden kurtuluşunun 102. Yıldönümü, Büyükşehir Belediyesi

tarafından organize edilen “Urfa Kurtuluş Günleri” etkinlikleriyle yoğun ilgi ve coşku

eşliğinde kutlandı

ŞANLIURFA

rfa halkının, 102 yıl

Uönce Fransız İşgalcilere

karşı kazandığı 'Şanlı

Zafer' her yıl olduğu gibi bu yılda

coşkulu kutlamalara sahne oldu.

Büyükşehir Belediyesi tarafından

organize edilen ve 10 gün süren

etkinlikler kapsamında, ellerine

Bayraklarını alan vatandaşlar

kutlamaların adresi olan

Balıklıgöl Platosuna akın etti.

Kurtuluş coşkusunun bayram

havasına dönüştüğü

etkinliklerde; Büyükşehir

Belediye Başkanı Zeynel Abidin

Beyazgül, Şanlıurfa Valisi

Abdullah Erin, 20. Zırhlı Tugay

Komutanı Tuğgeneral Oktay

Ağbuğa, AK Parti İl ve İlçe

Yönetimleri, İlçe Belediye

Başkanları, İlçe Kaymakamları ve

çok sayıda kurum temsilcisi hazır

bulundu.

Okunan zafer marşlarını lazer ve

ışık gösterileri süsledi

Ellerindeki Türk Bayraklarıyla

kutlamaları coşkuyla takip eden

binlerce vatandaş Jandarma

Merasim Birliğinin düzenlediği

akrobatik gösterileri heyecanla

izledi. “Urfa Kurtuluş Günleri”

boyunca vatandaşlara unutulmaz

Marşları seslendiren Jandarma

Mehteran Birliği, vatandaşlarla

birlikte Urfa Türküleri de

seslendirdi.

Kurtuluşunun 102. Yıldönümünü

kutlayan Şanlıurfa'da, Tarihi Urfa

Kalesine yansıtılan Kurtuluş

temalı ışık ve lazer gösterisi

izleyenleri mest etti. Balıklıgöl

platosunu dolduran on binlerce

kişi Mapping ışık ve lazer

gösterisini ilgiyle izledi. Tarihi

Urfa Kalesine yansıtılan lazer

gösterisinde Urfalıların

kahramanlık destanı anlatıldı.

28


Türk Yıldızları bu kez

Şanlıurfa için uçtu

Türk Hava Kuvvetlerinin akrobasi

timi Türk Yıldızları, Şanlıurfa'nın

düşman işgalinden kurtuluşunun

102. yıl dönümü etkinliklerine

katılarak kentte unutulmaz bir

gösteri uçuşu gerçekleştirdi.

Jandarma ekiplerinin helikopterle

gerçekleştirdiği “üzüm salkımı”

gösterisi izleyicileri mest etti.

Eski havaalanında düzenlenen

gösteriye; Büyükşehir Belediye

Başkanı Zeynel Abidin Beyazgül,

Vali Abdullah Erin ile binlerce

vatandaş katıldı. Nefes kesen

gösteriyi izlemeye gelen

Şanlıurfalılar, Büyükşehir

Belediyesi tarafından dağıtılan ay

yıldızlı bayrakları dalgalandırarak

alkışlar eşliğinde Türk Yıldızları

gösterisini izledi.

Jet seslerinin yankılandığı

Şanlıurfa semalarında Türk

Yıldızları gökyüzünde

Şanlıurfalılar için kalp çizdi.

Gösterinin sonunda Türk

Yıldızları pilotu alanda kendisini

izleyenleri telsizle selamlayarak,

Şanlıurfa'nın düşman işgalinden

kurtuluşunun 102. yıldönümünü

kutladı.

Türk Yıldızları gösterisinin

ardından Jandarma ekipleri

helikopterle Şanlıurfa Eski

Havaalanına gelerek “Üzüm

Salkımı” gösterisi yaptı.

Gösterilerin sonunda vatandaşlar

Türk Yıldızları ve 'Üzüm Salkımı'

gösterisini gerçekleştiren

jandarma ekiplerini uzun süre

alkışladı.

Şanlı destanın 102. yılını

düzenlenen etkinliklerle

kutladıklarını belirten Şanlıurfa

Büyükşehir Belediye Başkanı

Zeynel Abidin Beyazgül, Türk

Yıldızları ve Üzüm Salkımı

ekibine teşekkür etti.

ŞANLIURFA

29


ŞANLIURFA

30

Kutlamalar havai fişek

gösterisiyle sona erdi

Şanlıurfa'nın kurtuluşunun 102.

Yıldönümü etkinlikleri havai şek

gösterisi ile sona erdi.

Etkinliklerin son gününde alanı

dolduran binlerce vatandaşa

hitap eden Büyükşehir Belediye

Başkanı Zeynel Abidin Beyazgül;

Urfa halkının göstermiş olduğu

kahramanlık neticesinde Türkiye

Büyük Millet Meclisi tarafından

kente 1984'te önce “Şanlı”

unvanı, 2016'da ise “İstiklal

Madalyası” verildiğini hatırlattı.

Destansı mücadelenin 102 yıldır

dilden dile aktarıldığını belirten

Beyazgül, “Cesur Urfa halkı, 102

yıl önce döneminin en güçlü

ordularından birine karşı yüksek

bir ruh ve şuurla verdiği

mücadeleyle tarihe geçen

unutulmaz bir destan yazmıştır.

Kurtuluş Mücadelesi ruhu, bizim,

bu milletin en büyük varlığı, en

büyük sermayesidir. Birlikte

yürümenin, zorluklara hep

beraber karşı durmanın, azimle,

inançla, kararlılıkla mücadele

etmenin anlamı bu ruhta gizlidir.

Bugün bizlere düşen de aynı

duygularla, canları pahasına bize

bu toprakları vatan yapan

ecdadımızın emaneti olarak,

ülkemizi ve şehrimizi daha

kalkınmış, daha çağdaş ve daha

mutlu yarınlara ulaştırmaktır.

Dün işgale karşı nasıl el ele

gönül gönüle olunmuş ise bugün

de ülkemizin ve şehrimizin

kalkınmasında, halkımızın huzur

ve mutluluğu için mücadele

gösteriyoruz. Bizler, istiklal

mücadelesini, istikbal

mücadelesini bu Şanlı

topraklarda sürdürmeye devam

edeceğiz. Ülkemizdeki birlik,

beraberlik ve kardeşliği daha da

perçinlemesi ümidiyle, tüm

halkımızın bayramını, Urfa'nın

Şanlı Kurtuluş'unun 102. sene-i

devriyesini, can- ı gönülden

kutluyorum” ifadeleriyle şanına

yaraşır etkinliklere destek veren

kuruluşlara ve katılım sağlayan

yetkililere, vatandaşlara teşekkür

etti.

Program sonunda Jandarma

Mehteran Birliği ve Jandarma

Merasim Birliğine, Başkan

Beyazgül tarafından plaket

verildi.


Eski ve Yeni Urfa Temalı

Fotoğraf Sergisi

Sanatseverlerle buluştu

Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi “Urfa

Kurtuluş Günleri” etkinlikleri

kapsamında, Fotoğraf Sanatçısı Yasin

Küçük'ün objektinden 'Eski Urfa - Yeni

Urfa' Fotoğraf Sergisini sanatseverlerin

beğenisine sundu

Şanlıurfa'nın düşman işgalinden

kurtuluşunun 102. Yıldönümü

etkinliklerini çeşitli organizasyonlarla

sürdüren Büyükşehir Belediyesi, Fotoğraf

Sanatçısı Yasin Küçük'ün objektine

yansıyan Eski ve Yeni Urfa Temalı Fotoğraf

Sergisini sanatseverlerin beğenisine sundu

Beraberindeki heyetle birlikte serginin

açılışını gerçekleştiren Büyükşehir Belediye

Başkanı Zeynel Abidin Beyazgül; alanda

bulunan Şanlıurfa'nın eski ve yeni

karşılaştırmalarının yapıldığı fotoğraarı

tek tek inceledi.

Piazza Alışveriş Merkezinde 12 gün

boyunca sanatseverlerle buluşan Eski Urfa

– Yeni Urfa Temalı Fotoğraf Sergisi,

vatandaşlardan yoğun ilgi gördü.

ŞANLIURFA|

31


KÜLTÜR

3 BİN GÜVERCİN

Birincilik İçin Yarıştı

8 ülkeden ve Türkiye'nin 81 ilinden yoğun katılıma sahne olan “1. Uluslararası Güvercin

Güzellik Yarışması” 3 bin güvercinle, Şanlıurfa Fuar Merkezinde gerçekleştirildi.

ŞANLIURFA

üyükşehir Belediyesi,

BHaliliye, Eyyübiye,

Karaköprü Belediyesi ile

Güvercin Severler Derneği

tarafından ortaklaşa düzenlenen

yarışma renkli görüntülere sahne

oldu.

Türkiye'nin tüm illerinden

katılımcıyı Şanlıurfa'da

buluşturan 1. Uluslararası

Güvercin Güzellik Yarışması'na

Katar, Dubai, Ürdün, Lübnan,

Suriye, Almanya, Belçika,

Hollanda gibi ülkelerden güvercin

tutkunları da katıldı.

BARIŞ GÜVERCİNLERİ

GÖKYÜZÜNE BIRAKILDI

Halk oyunları gösterisiyle

başlayan etkinlikte, dünyanın

farklı noktalarında devam eden

savaşların ve akan gözyaşlarının

dinmesi için binlerce güvercin

gökyüzüne salındı. Şanlıurfa

Büyükşehir Belediye Başkanı

Zeynel Abidin Beyazgül'de,

barışın simgelerinden beyaz bir

güvercini özgürlüğe saldı.

BEYAZGÜL: GÜVERCİN

ŞANLIURFA'DA AİLENİN BİR

FERDİDİR

Programda selamlama

konuşması gerçekleştiren

Büyükşehir Belediye Başkanı

Zeynel Abidin Beyazgül, “8 ülke

ve 81 ilimizden yarışmaya renk

katan misarlerimize 'hoş

geldiniz' diyorum. Festival

havasında geçen yarışmada

ziyaretçilerin buradaki kuşları,

güzellikleri görmelerini istiyoruz.

Önümüzdeki yıllarda bu tür

yarışmalarımızı devam

32


ettireceğiz. Güvercin bizim

yöremizde ailemizin bir parçasıdır.

Eski Urfa evlerinde kuş takaları

vardır. Bunların her biri sanat

eseridir. Bu sanat eserlerini görmek

için memleketimizi ziyaret eden

misarler var" diyerek yarışmanın

geleneksel hale gelebileceğini dile

getirdi.

Beyazgül'ün ardından konuşan

Haliliye Belediye Başkanı Mehmet

Canpolat, ortamın çok güzel

olduğunu ve bu tür yarışmaların

kaynaşmaya vesile olduğunu

aktardı. Yarışmanın görsel bir şölen

sunduğunu dile getiren Canpolat,

yarışmaya katılan herkese başarılar

diledi. Şanlıurfa Filo Güvercin

Severler Dernek Başkanı Abut

Demirkan ve Dernek Yönetim

Kurulu Üyesi Nusret Nimetoğlu

yarışmanın düzenlenmesinde

büyük emekleri olan Şanlıurfa

Büyükşehir Belediye Başkanı

Zeynel Abidin Beyazgül'e ve emeği

geçen herkese teşekkür ettiler.

ZIRHLI ŞAMI KUŞU BİRİNCİ

OLDU

1. Şanlıurfa Uluslararası Güvercin

Güzellik Yarışmasında çeşitli

kategorilerde yarışan güvercinler

arasından 700 bin lira değerindeki

Zırhlı Şamı kuşu birinci olurken

sahibi Gaziantepli Gökhan Göğüş'e

ödül getirdi. Göğüş evladı gibi

baktığı, beslediği zırhlı şamı

kuşuna astronomik teklier

gelmesine rağmen satmadığını

söyledi. Yarışmada boy gösteren

güvercinlerin her biri kendi

özelliklerinde birinci seçildi. Jüri

üyeleri kuşları gözleri küçük, kaşlı,

burun kısa, tok, kafa iri, sakallı,

renk açık, çubuk ince, boyun

aralığı, akıtması ve yanak

özelliklerine göre değerlendirerek

dereceye girenleri ödüllendirdi.

ŞANLIURFA

33


Arıların

Badem Çiçekleriyle

Muhteşem Dansı

Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi tarafından bu yıl

ilk kez düzenlenen “Arıların Badem Çiçekleri ile

Dansı” festivali renkli görüntülere sahne oldu

Bereketli tarım topraklarıyla

“GAP'ın Başkenti” olarak

anılan Şanlıurfa'da

havaların ısınmasıyla birlikte

badem ağaçları çiçek açtı.

Büyükşehir Belediyesi Tarım

Hizmetleri Daire Başkanlığı ve

Arıcılar Birliği'nin ortaklaşa

düzenlediği “Arıların Badem

Çiçekleri ile Dansı” festivali,

birbirinden renkli görüntülere

sahne oldu

Karaköprü ilçesine bağlı İlhan

Mahallesinde düzenlenen festivale

Büyükşehir Belediye Başkanı

Zeynel Abidin Beyazgül'ün yanı

sıra paydaş kurum temsilcileri ve

çok sayıda vatandaş katıldı.

Binlerce bal arısı kovanlardan

salındı

Festival alanında bulunan

kovanlardaki binlerce bal arısı

görevliler tarafından kovalarından

salınarak çiçek açan badem

ağaçlarıyla buluşturuldu.

Kovanlardan bırakılan arılar

rengârenk badem çiçekleri

üzerinde adeta dans etti.

Şanlıurfa badem üretiminde

5. sırada

51 bin dekarlık alan ile Türkiye'nin

3. büyük tarım arazisine sahip

olan Şanlıurfa, 7,2 bin tonluk

badem üretimiyle 5. sırada yer

alıyor. Şanlıurfa bal üretiminde ise

Türkiye'de 12. sırada yer alıyor ve

ilde 130 bin kovan ile yaklaşık 2

bin ton bal üretimi yapılıyor.

34


Beyazgül: Arılar yaşam

döngüsünü sağlıyor

Festivalde katılımcılara hitap eden

Şanlıurfa Büyükşehir Belediye

Başkanı Zeynel Abidin Beyazgül,

Einstein'ın, “Eğer arılar

yeryüzünden kaybolursa

insanoğlunun sadece 4 yıl ömrü

kalır, arı olmazsa döllenme, bitki,

hayvan ve insan olmaz” sözünü

hatırlatarak arıların yaşam

döngüsü bakımından önemini

vurguladı.

“Türkiye çapında bir üretim

merkezi olabiliriz”

Arıları korumak için doğayı

korumak gerektiğine dikkat çeken

Başkan Beyazgül, “Doğayı

korumak için doğaya karşı

hassasiyetimizi korumamız

gerekiyor. Dünyanın en önemli

konularından biri iklim değişikliği

konusudur. İklim değişikliğinin

olumsuz sonuçlarını bugün de

görüyoruz. Doğanın bizlere

sunduğu imkânları hor

kullanıyoruz. Temiz su

kaynaklarının kullanımında çok

dikkatli olmak zorundayız. Badem

yetiştirmek istiyorsak arıları, arıları

korumak için ise doğayı korumak

gerekiyor. Şanlıurfa kadar geniş ve

bereketli tarım arazisi bulunan bir

Tarım Başkenti katma değeri

oldukça yüksek olan bal

üretiminde daha üst sıralara

tırmanabilir. Dünya çapında bile

bir üretim merkezi olma

potansiyeli var Şanlıurfa'nın.

Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi

olarak da bu konuda çiftçilerimize

desteklerimizi her anlamda

sürdürmeye devam edeceğiz”

diyerek ileriye yönelik bir hedef

koyulmasının önemine değindi.

Şanlıurfa'nın bal üretiminde

önü açık

Şanlıurfa'nın bal merkezi olma

yolunda emin adımlarla

ilerlediğinin altını çizen Şanlıurfa

Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim

Kurulu Başkanı İbrahim Halil

Peltek ise “Şehrimizin bal

üretiminde ülkemizin parlayan

yıldızı olacağına inanıyorum”

diyerek gerçekleştirilen festivalin

verimliliği ve kaliteyi artırma adına

önemli bir farkındalık çalışması

olduğunu vurguladı.

Çiftçilerle arıcıları aynı çatı

altında buluşturmak lazım

Festivalde yaptığı konuşmada

Şanlıurfa'nın bal üretim

potansiyeliyle ilgili

değerlendirmelerde bulunan

Türkiye Arı Yetiştiricileri Birliği

Başkanı Ziya Şahin, “Şanlıurfa

Tarım ve Orman İl Müdürümüz

Murat Çakmaklı, Şanlıurfa'nın

badem üretimi açısından

Türkiye'de 5. sırada olduğunu

aktardı. Üniversiteden hocalarımız

çok önemli bilgiler paylaştı. Ülke

tarımında önemli bir yere sahip

olan Şanlıurfa'da çiftçilerle arıcıları

aynı çatı altında buluşturmak

lazım” diyerek çiftçilik ile arıcılığın

birbirini tamamlayan üretim kolları

olduğunu sözlerine ekledi.

ŞANLIURFA

35


ŞANLIURFA

36

Aydınlatma

Çalışmalarıyla

Cadde ve Sokaklar

Işıl Işıl

Yeşil alan projelerine hız kesmeden devam

eden Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi;

kent merkezi ve ilçelerde hayata geçirdiği

ışıklandırma ve aydınlatma çalışmalarını büyük

oranda tamamladı.

Cadde ve sokakların güzel görünümü için kent

merkezi ve ilçelerde dekoratif aydınlatma ve

ışıklandırma çalışmaları tamamlayan

Büyükşehir Belediyesi, vatandaşların takdirini

topladı.

İnsanların akşam saatlerinde gönül rahatlığıyla

yürüyebilmesini ve sürücülerin aydınlatma

çalışmalarıyla daha güvenli araç

kullanabilmesini sağlayan ışıklandırmalar; şehir

merkezi ve ilçeleri ışıl ışıl aydınlattı.

Yapılan çalışmalarla Açıksu Caddesi, Hilvan

İnönü Caddesi, Siverek Adnan Menderes

Caddesi, Viranşehir Eski Urfa Caddesi,

Ceylanpınar, Akçakale, Harran, Halfeti, Birecik

Prestij Caddeleri dekoratif aydınlatmanın

ardından daha güzel bir görünüme kavuştu.


Yılın En Başarılı

Kültürel Yaklaşım Ödülü

Şanlıurfa'ya geld

Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi; Ankara Kızılcahamam'da gerçekleştirilen AK Parti Yerel

Yönetimler Kültür Sanat Kongresinde, “Yılın En Başarılı Kültürel Yaklaşım Ödülüne” layık

görüldü.

Şanlıurfa Büyükşehir Belediye

Başkanı Zeynel Abidin Beyazgül,

AK Parti Yerel Yönetimler ile Çevre,

Şehir ve Kültür Başkanlıkları

tarafından Ankara

Kızılcahamam'da düzenlenen AK

Parti Yerel Yönetimler Kültür Sanat

Kongresi'ne katıldı.

Kongreye Beyazgül'ün yanı sıra AK

Parti Yerel Yönetimlerden Sorumlu

Genel Başkan Yardımcısı Mehmet

Özhaseki, AK Parti Grup

Başkanvekili Mahir Ünal, AK Parti

Çevre, Şehir ve Kültürden Sorumlu

Genel Başkan Yardımcısı Çiğdem

Karaaslan ile 200'ü aşkın Belediye

Başkanı ve çok sayıda davetli

katıldı.

Büyükşehir'in faaliyetleri ödüle

layık görüldü

Şanlıurfa'da kapsamlı bir kültürsanat

hamlesi başlatan ve icra

ettiği faaliyetleri vatandaşlarla

buluşturan Büyükşehir Belediyesi;

kongrede “Yılın En Başarılı Kültürel

Yaklaşım Ödülünü” almaya hak

kazandı. Şanlıurfa Büyükşehir

Belediye Başkanı Zeynel Abidin

Beyazgül, ödülü AK Parti Yerel

Yönetimlerden Sorumlu Genel

Başkan Yardımcısı Mehmet

Özhaseki'den aldı.

Beyazgül: Haklı bir gurur

yaşıyoruz

Kongrenin ardından Şanlıurfa'ya

dönen Başkan Beyazgül, yaptığı

açıklamada haklı bir gurur

yaşadıklarını belirterek, “Ankara'da

düzenlenen AK Parti Kültür Sanat

Kongresi'nde yılın en başarılı

Kültürel Yaklaşım Ödülü'ne layık

görüldük. Ortaya koyduğumuz

hizmetlerin Genel Merkezimiz

tarafından takdir görmesi azim ve

kararlılığımızı artırıyor. AK Parti

Genel Başkan Yardımcılarımız

Mehmet Özhaseki ve AK Parti

Genel Başkan Yardımcısı Çevre,

Şehir ve Kültür Başkanı Çiğdem

Karaaslan'a teşekkür ediyorum”

ifadelerine yer verdi.

ŞANLIURFA

37


'Çağrı' F lm

4K olarak 45 yıl sonra

yen den s nemalarda

45 yıl sonra restorasyon yapılarak 4K görüntü kalitesiyle yeniden sinemaseverlerle buluşan

Mustafa Akkad'ın yönetmenliğini yaptığı “Çağrı: İslamiyetin Doğuşu” lminin özel gösterimi

yapıldı.

Kaynak: AA Salih ŞEREF

38

Malek AKKAD

Yapımcı

Atlas 1948 Sineması'ndaki

gösterim öncesi açıklamada

bulunan, usta yönetmenin

oğlu, Yapımcı Malek Akkad,

Türkiye'de böyle bir gösterim için

bulunmaktan ötürü çok mutlu

olduğunu belirterek, “Biliyorsunuz

büyükannem Türk'tü ve babamın

da Türkiye ile çok özel bir ilişkisi

vardı. Türkiye'yi çok severdi.

Tadilatından sonra yapılan ilk

gösterimde, burada bu güzel

insanlarla birlikte olmak mutluluk

verici” diye konuştu.

“Mustafa Akkad özel bir insandı”

Akkad, Suikast sonucu Ürdün'de

katledilen babası Mustafa Akkad'ın

çok özel bir insan olduğunu

vurgulayarak, “Ben küçük

yaşlarımdayken lmleri izlemekte

doğal olarak biraz sabırsız olurdum

fakat o beni dinler ve kirlerimi

ciddiye alırdı. Oldukça sabırlı bir

baba olduğunu söyleyebilirim”

ifadelerini kullandı.

Pamir DEMİRTAŞ

Yapımcı

“Sosyal medyadan çok fazla

olumlu tepki aldık”

Trancas Intenational Films adına

Malek Akkad ile Çağrı lmini

yeniden Türkiye'de vizyona taşıyan,

Pinema Filmcilik Üst Yöneticisi

Pamir Demirtaş da yapımın

yeniden Türkiye'de seyirciyle

buluşmasına vesile olmaktan gurur


seyircisine sunulmasının bir lütuf

olduğunu söyledi. Tunç, lmin

yıllar sonra yeniden vizyona

girdiğine işaret ederek, Türk

milletinin Peygamber sevgisinin

perdede tekrar yüceltilmesinden

dolayı çok heyecanlı olduğunu

aktardı.

Nazif TUNÇ

Yönetmeni

duyduğunu aktardı. Demirtaş,

sosyal medyadan çok fazla olumlu

tepki aldıklarını dile getirerek,

“Bakalım, Türk seyircisinin bu

ilgisi sinemada karşılık bulacak mı,

merak ediyorum” diye konuştu.

“4K kopyasının beyaz perdede

Türk seyircisine sunulması bir

lütuf”

Gösterime katılan Yönetmen Nazif

Tunç ise lmin 4K kopyasının

beyaz perdede Türk sinema

Restorasyon çalışmaları 2 yıl

sürdü

Hz. Muhammed'in hayatını ve

İslamiyet'in doğuşunu en iyi

anlatan lm olarak bilinen Çağrı

lminin çekim aşamasını anlatan

belgeselden bir kesit de gecede

gösterildi. Suriye asıllı ABD'li

Yönetmen Akkad'ın oğlu Yapımcı

Malek Akkad ve Trancas

Intenational'ın 2 yıla yakın süren

yenileme çalışmaları sonrası lm,

4K görüntü ve 2D dijital ses

kalitesiyle yenilendi.

Mustafa AKKAD

Sinema Film Yönetmeni

KISACA EFSANE YÖNETMEN

MUSTAFA AKKAD

İslam dünyasında büyük ses

getiren Çağrı ve Çöl Aslanı Ömer

Muhtar Filmlerinin Yönetmeni

Mustafa Akkad, 1 Temmuz 1930

yılında Halep'te dünyaya geldi. 19

yaşında Los Angeles Kaliforniya

Üniversitesi'nde (UCLA) tiyatro

eğitimi almak üzere ABD'ye gitti ve

eğitimini burada tamamladı.

Amerikalı Yönetmenlerden

(Amerika Yerlisi) Sam Peckinpah'ın

yanında yetişti.

En tanınmış lmi olan Çağrı

eşzamanlı olarak, biri Batılı

seyircilere hitap edecek şekilde

(başrollerde Hz.Hamza'yı

canlandıran Anthony Quinn ve Ebu

Süfyan'ın karısı Hind'i canlandıran

Irene Papas olmak üzere), diğeri

de Arap ve Müslüman dünyasına

hitap edecek şekilde, ve Ar Risâlah

adı altında çekildi.

Kendi halkına linç ettirilen Libya

Devlet Başkanı Kadda tarafından

nanse edilen ve Libya'nın 1920-

1930 yılları arasında Ömer Muhtar

önderliğinde İtalyan

sömürgeciliğine karşı mücadelesini

konu eden “Çöl Aslanı Ömer

Muhtar Filmi” de etkileyici savaş

sahneleriyle dikkat çekti.

Selahaddin Eyyubî Filmi çekmek

için 10 yıl sponsor aradı

Mustafa Akkad hayatının son 10

yılını Selahaddin Eyyubî'nin

hayatını konu edecek bir lm için

sponsor arayarak geçirdi. Bu lm

için İstanbul Büyükçekmece'de bir

set kurmuş ancak sponsor

bulamadığı için ABD'ye döndü.

Kasım 2005'te Ürdün'de,

günümüzde DEAŞ olarak anılan

terör argümanı tarafından kaldığı

otele düzenlenen intihar

saldırısında kızı Rima ile birlikte

öldürüldü. 75 yaşında hayata

gözlerini yuman Akkad, saldırıdan

önce Selahaddin Eyyubi hakkında

geniş kapsamlı bir lm çekmeyi

planladığını ve maddi kaynak için

görüşmeler sürdürdüğünü

belirtmişti.

39


Göbeklitepe, 3 yılda

1 Milyon 300 Bin ziyaretçi ağırladı

12 bin yıllık geçmişiyle “Tarihin Sıfır Noktası” olarak nitelendirilen ve resmi açılışı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından 8 Mart 2019'da yapılan Göbeklitepe yerli ve

yabancı ziyaretçilerin ilgi odağı olmayı sürdürüyor.

3 yıl önce resmi açılışı gerçekleştirilen Göbeklitepe Ören Yeri, aradan geçen zaman

diliminde 1 Milyon 300 bin ziyaretçi tarafından ziyaret edildi

40


2018 yılında UNESCO Dünya

Miras Listesi'ne girmesiyle tüm

dikkatleri üzerine çeken tarihi ören

yeri, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın

2019 yılını “Göbeklitepe Yılı” ilan

etmesiyle ziyaretçi akınına uğradı.

Mehmet Nuri ERSOY

Kültür ve Turizm Bakanı

Bakan Ersoy: Mısır için piramitler

neyse Türkiye için Taştepeler o

olacak

TBMM Plan ve Bütçe

Komisyonunda Şanlıurfa'daki ören

yerleriyle ilgili değerlendirmelerde

bulunan Kültür ve Turizm Bakanı

Mehmet Nuri Ersoy,

Göbeklitepe'nin dünya çapında hiç

olmadığı kadar bilinir hale

geldiğini söyledi.

Tarihi ören yerini Güneydoğu

Anadolu'nun en büyük ekonomik

reçetelerinden biri olarak

gördüklerini vurgulayan Ersoy,

“Göbeklitepe, Göbeklitepe ile sınırlı

değil. Şu ana kadar yaptığımız kazı

araştırmaları sonucu 11 tane daha

benzer yerleşim yeri bulduk. Bir

tanesi Karahantepe'ydi. Bunun

müjdesini 'Taş Tepeler' lansmanıyla

dünyayı duyurduk. Göbeklitepe ile

birlikte benzer ören yerlerinin

sayısı 12 oldu. Ancak sahadan

gelen yeni bulgularla bu sayının

20'ye kadar gideceğini

öngörüyoruz. Mısır için piramitler

neyse Türkiye için, Güneydoğu için

de Taştepeler o olacak” diyerek

Göbeklitepe ve diğer ören yerlerini

kapsayan Taş Tepelerin, yapılacak

yoğun tanıtımlarla dünyada öne

çıkan bir nokta haline geleceğini

belirtti.

Mehmet CANPOLAT

Haliliye Belediye Başkanı

Başkan Canpolat: Göbeklitepe

salgının en zor günlerinde bile

ziyaretçi çekebildi

Pandemi döneminin ardından

yaşanan normalleşme süreciyle

ilgili değerlendirmelerde bulunan

Haliliye Belediye Başkanı Mehmet

Canpolat, Kovid-19 salgınına

rağmen 2021 yılında

Göbeklitepe'nin 600 bin

ziyaretçiyle yeni bir rekor kırdığına

dikkat çekti.

Göbeklitepe'nin sadece Şanlıurfa'ya

değil tüm bölgeye değer katan bir

kültürel miras olduğuna dikkat

çeken Canpolat, “Kovid-19 salgını

tüm dünyayı etkisi altına alırken

özellikle turizm sektöründe derin

ŞANLIURFA

41


ŞANLIURFA| Göbeklitepe, 3 yılda 1 Milyon 300 Bin ziyaretçi ağırladı

bir ekonomik kayba neden oldu.

Salgının en ağır dönemi olan 2020

yılındaki verilere baktığımız zaman

ziyaretçi sayısının 200 bin olarak

kayda geçtiğini görüyoruz. Bu tüm

dünyanın evine kapandığı bir

zaman dilimine oranla yine

muazzam bir rakam” diyerek

Göbeklitepe'nin en zor süreçlerde

bile ziyaretçi çekebildiğini dile

getirdi.

Sanal Müze Uygulamasında en

çok ziyaret edilen mekân oldu

Kovid-19 salgınının kontrol altına

alınması ve yaşanan normalleşme

süreciyle birlikte ziyaretçilerin

yeniden Şanlıurfa'ya akın ettiğini

aktaran Haliliye Belediye Başkanı

Mehmet Canpolat, “Yine 2020 yılı

içinde Kültür ve Turizm

Bakanlığımızın kullanıma sunduğu

Sanal Müze uygulamasında,

Göbeklitepe'nin 2 milyon

ziyaretçiyle en çok ilgiyi gören

mekân olduğunu gördük. Bu

uygulama, o süreçte ören yerine

gelemeyen insanların Göbeklitepe

hakkında bilgi edinmelerine ve

ziyaret listelerinde Şanlıurfa'yı en

başa yazmalarını sağladı. Şuan

Şanlıurfa'daki ziyaretçi

yoğunluğunu görebiliyoruz ve bu

ilginin artarak devam etmesini

istiyoruz. Haliliye Belediyesi olarak

bizlere düşen, diğer kurum ve

paydaşlarımızla birlikte her

yönüyle turizm altyapımızı

güçlendirmek. Bu hedefe yönelik

çok güzel projeler hayata geçirdik

ve yenilerini de hazırlamayı

sürdürüyoruz. Bu vesileyle ilimizi

ziyaret etmek isteyen

misarlerimize çağrıda bulunmak

istiyorum. Tarihin başlangıç

noktası Göbeklitepe, sizleri

bekliyor” diyerek beklentilerini dile

getirdi.

42


Eşber Ayaydın

Karahantepe’ye

Uluslararası İlgi Giderek Artıyor

2021 Yılının Eylül ayında etkileyici bir lansman töreniyle Dünyaya 'Merhaba' diyen

Karahantepe'ye uluslararası ilgi artıyor. Çin Devlet televizyonu tarafından hazırlanan

Karahantepe temalı kısa belgesel, 1 haftada yaklaşık 300 milyon kez izlendi

Prof. Dr. Necmi KARUL

Karahantepe Kazı Başkanı

Karahantepe Ören Yeri Kazı Başkanı

Prof. Dr. Necmi Karul, 3 yıl önce

kazı çalışmalarına başladıkları

Karahantepe'nin kısa sürede hem

ulusal hem de uluslararası

kamuoyunun dikkatini çektiğini

söyledi.

Ören yerinde gün yüzüne çıkarılan 28

önemli eserin Şanlıurfa Arkeoloji

Müzesi'nde sergilendiğini hatırlatan

Karul, 11 bin yıllık olduğu belirtilen

insan ve hayvan başlıklı mühendislik

harikası heykellerin dünyadaki

arkeolog ve tarihçilerin dikkatini

çektiğini vurguladı.

Karul: Bu ilgide tanıtım

faaliyetlerinin etkisi büyük

Tarihi ören yerinin hem yurt içinde

hem de yurt dışında çok iyi

tanıtıldığını ifade eden Prof. Dr.

Necmi Karul, “Kazılarda açığa çıkan

kalıntıların kamuoyuyla paylaşılması

konusunda Kültür ve Turizm

Bakanlığının kararlılığı ve ilgili

kurumlarımızın tanıtım faaliyetleri

son derece belirleyici oldu. Dünyanın

farklı ülkelerinden çok sayıda

gazeteci Karahantepe'ye davet

edilerek, ören yerinin sadece yurt

içinde değil yurt dışında da iyi

tanıtılması sağlandı. Çin devlet

ŞANLIURFA

43


televizyonunda Karahantepe'ye ilişkin

bir videonun 300 milyon kişi tarafından

izlenmiş olması bile ülkemizdeki

arkeolojik çalışmanın dünyaya

tanıtılması açısından son derece

önemli. İngiltere, Almanya, Rusya ve

Amerika'da ören yerimize ciddi manada

ilgi artmaya başladı” diyerek bu ilginin

meyvelerini yakın gelecekte alacaklarını

vurguladı.

Göbeklitepe'nin ünü Karahantepe'yi

destekledi

UNESCO Dünya Miras Listesi'nde

bulunan Göbeklitepe'nin artık tarih ve

arkeoloji meraklısı herkes tarafından

bilindiğini belirten Karul,

Karahantepe'de de benzer eserlerin

ortaya çıkmasının ören yerinin

popülaritesini artırmaya katkı

sunduğunu dile getirdi.

Prof. Dr. Necmi Karul, “Karahantepe'nin

bu kadar kısa sürede kamuoyuna mal

olmasının 2 sebebi var. Bunlardan ilki

son 3 yıldır yaptığımız kazılarda açığa

çıkan kalıntılar. Bunlar bizim daha

önceden Göbeklitepe'de ortaya çıkan

kalıntıların benzeri olmakla birlikte

onlara yenilerinin de eklendiği bir yer.

Özellikle başta Göbeklitepe olmak üzere

Şanlıurfa bölgesinde Neolitik Döneme

ait olan yerler hakkında kamuoyu zaten

ŞANLIURFA

44


bilgi sahibiydi. Buna yenilerinin

eklenmesiyle birlikte mevcut bir

altlığa yeni şeyler eklenmiş oldu.

Karahantepe'nin kısa sürede ün

kazanmasının diğer temel sebebi

de Göbeklitepe'de benzer

eserlerin bulunması” diyerek

Mayıs ayında daha kalabalık bir

ekiple başlayacak olan kazılarda

yeni sürpriz kalıntılara ulaşmayı

beklediklerini vurguladı.

Canpolat: Şanlıurfa insanlık

tarihini yeniden yazıyor

Şanlıurfa'nın turizm potansiyeli

açısından oldukça geniş

alternatier sunduğunu

vurgulayan Haliliye Belediye

Başkanı Mehmet Canpolat,

“Şanlıurfa'nın ev sahipliği yaptığı

bu neolitik alanlar, bilinen tarihi

değiştirerek tüm dünyayı 12 bin

yıllık bir geçmişe götürdü. Bugün

geldiğimiz noktada Şanlıurfa tüm

dünyanın odaklandığı bir

arkeoloji şehri olarak kendini

kabul ettirdi. Şanlıurfa çok yönlü

bir şehir. Bu yönüyle gastronomi

ve müzik alanlarında da

muazzam bir derinliğe sahip.

Coğra farklılıklarıyla ziyaretçileri

kendine hayran bırakan doğa

Mehmet CANPOLAT

Haliliye Belediye Başkanı

manzaralarına sahibiz. Şimdiye

kadar icra ettiğimiz faaliyetlerle

ve etkinliklerle kamuoyunun

takdirini kazandık. İnşallah

ilerleyen yıllarda Şanlıurfa'yı tüm

dünyadan ziyaretçilerin akın

ettiği bir turizm başkenti olarak

göreceğiz” diyerek şehrin

potansiyeline değindi.

Turizm altyapısına katkı

sunmaya devam ediyoruz

Pandemi sürecinin kontrol altına

alınmasıyla birlikte Şanlıurfa'da

turizm sezonunun yeniden

canlandığını aktaran Canpolat,

“Veriler, rakamlar bizleri

sevindiriyor. Tüm dünyanın ilgi

odağı olan Göbeklitepe'yi zinde

tutmak adına içerisinde minyatür

Göbeklite'nin bulunduğu

Göbeklitepe Parkımızı inşa ettik.

Türkiye'nin en modern

parklarımızdan biri oldu.

Sektörde hizmet veren esnaf

kardeşlerimizin gelişim ve

dönüşümlerini tamamlamak

adına ilimizdeki restoran ve

kafelere beyaz bayrak

uygulamasına başladık.

Esnaarımızı temizlik ve kalitede

tatlı bir rekabetin içine sokacak

ödül projelerimiz devam ediyor.

Bunun yanında kültür ve turizme

yönelik konferanslara ev sahipliği

yapmaya devam ediyoruz.

Fotoğraf başta olmak üzere

ulusal düzeyle yarışmalar

düzenleyerek, turizm

değerlerimizi ön plana

çıkarıyoruz” diyerek yeni

projelerini hayata geçirileceği

müjdesini verdi.

ŞANLIURFA | “Neolitik Çağ'a ışık tutacak” Karahantepe yüzünü gösterdi

25 45


Hal l ye'n n

Yaz aylarına yet şecek

Şanlıurfa kent merkezindeki yoğun nüfusun yeşil alan ihtiyacını artırmaya yönelik önemli

projelerin başında gelen Haliliye Millet Bahçesi Projesinde sona gelindi.

ŞANLIURFA

rojedeki son durumla ilgili

Paçıklamalarda bulunan

Haliliye Belediye Başkanı

Mehmet Canpolat, “Bu bölge için

yeşil alan bir ihtiyaçtı. İnşallah

yaza doğru açılışını gerçekleştirmiş

olacağız” sözleriyle vatandaşlarla

müjdeli haberi paylaştı.

Devteyşti ve Süleymaniye

mahallelerinin kesiştiği 118

dönümlük alanda devam projenin

tamamlanmasıyla birlikte kent

merkezinin doğu yakasında

bulunan GAP Vadisi etapları

dışında kuzeybatı bölgesinde de

önemli bir alternatif oluşturulacak.

Projenin mümkün olan en kısa

sürede tamamlanarak

vatandaşların hizmetine

sunulacağını ifade eden Başkan

Mehmet Canpolat, devam eden

çalışmalarla ilgili bilgi verdi.

İçerisinde mesire alanı, macera

parkı, yürüyüş yolu, çocuk oyun

alanları, bisiklet yolu ve dinlenme

alanlarının yer alacağı 118

dönümlük alanı dolaşan Canpolat,

oluşturulacak yeşil alanın önemli

bir ihtiyaca cevap vereceğini

vurguladı.

46


Kent Merkezinin Kuzeybatı

Yakasına Nefes Aldıracak

118 dönümlük bir alan üzerine

kurulan Millet Bahçesi projesinin;

Ahmet Yesevi, Devteyşti,

Süleymaniye ve Bağlarbaşı başta

olmak üzere kent merkezinin

kuzeybatı yakasına nefes

aldıracağını aktaran Canpolat,

“Haliliye Belediyesi olarak yer

tahsisini gerçekleştirmiş

olduğumuz, mülkiyeti Haliliye ve

Büyükşehir Belediyelerimize ait

olan 118 dönümlük alanı, TOKİ

işbirliğiyle projelendirdik. İhale

sürecinin tamamlanmasıyla birlikte

çalışmalar hızla başladı. Gerçekten

bu bölge için de yeşil alan bir

elzemdi, ihtiyaçtı. Şuan son

aşamaya gelmiş durumdayız.

Millet Bahçesi Projemizin inşaat

çalışmalarını sık sık yerinde

inceliyoruz. Çalışmayı yürüten

arkadaşlarımıza sorumluluk

alanımızda bulunan bütün

imkânlarla destek oluyoruz”

diyerek Millet Bahçesindeki son

durumu paylaştı.

Çalışmalarda sona gelindi Proje

yaz aylarında hazır

Projenin gecekondulaşmanın

yoğun olduğu, ekonomik anlamda

dezavantajlı vatandaşların yaşadığı

kuzeybatı yönünde yapılmasının

önemine değinen Haliliye Belediye

Başkanı Mehmet Canpolat,

“Büyükşehir Belediyemizin hayata

geçirdiği GAP Vadisi etaplarıyla

birlikte doğu yakasında bulunan

vatandaşlarımız büyük sevinç

yaşadı. İki bölgeyi ekonomik

anlamda değerlendirdiğimiz zaman

imkânların farklı olduğunu

görüyorsunuz. Bağlarbaşı ve diğer

mahallelerde yaşayan

vatandaşlarımız bu yeşil alanlara

gelme imkânı bulamıyor.

Büyükşehir Belediyemiz ile birlikte

istedik ki şehrimizin, Haliliye

ilçemizin bu yakasında da

vatandaşlarımızın soluk

alabileceği, ailesiyle zaman

geçirebileceği, sosyal donatıları

olan nezih bir mekân olsun. 118

dönümlük devasa bir büyüklükte

ve içinde kütüphanesi, camisi,

mescidi, kafeteryaları, çocuk oyun

grupları ve diğer sosyal alanlarıyla

birlikte bölgenin ihtiyacını

karşılamış olacak. Burası bir yeşil

vadi halinde inşallah

vatandaşlarımızın en kısa sürede

emirlerinde ve hizmetlerinde

olacaktır” diyerek projenin

önemine değindi.

ŞANLIURFA

25 47 15


Vefatının 9. Yılında

Arabesk Müziğin ‘Babası’

Müslüm

Gürses

Hayranlarının “Müslüm Baba” olarak andığı, arabesk

müziğin efsane isimlerinden Müslüm Gürses'in

vefatının üzerinden 9 yıl geçti

Gerçek adı Müslüm Akbaş olan sanatçı, 7 Mayıs 1953'te

Şanlıurfa'nın Halfeti ilçesinin Fıstıközü köyünde, tarım işçileri

Mehmet ve Emine Akbaş çiftinin ilk çocuğu olarak dünyaya

geldi.

Zeyno ve Ahmet adında 2 kardeşi olan Gürses'in ailesi,

ekonomik sıkıntılar nedeniyle Gürses henüz 3 yaşındayken

Adana'ya göç etti.

Müslüm Gürses, ilkokuldan sonra eğitime devam

edemeyerek, bir süre ayakkabı tamircisi ve terzi olarak

çalıştı.

48

14 Yaşında Katıldığı Ses Yarışmasında Birinci Oldu

Babasının engellemesine rağmen, annesinin

desteğiyle 1967'de henüz 14 yaşındayken Adana'da

bir çay bahçesinde düzenlenen ses yarışmasına katılan

Müslüm Gürses, birinci olarak dikkat çekmeyi başardı.

Sanatçı, yarışmadan sonra “Gürses” soyadını kullanırken, bir yandan

da halk eğitim merkezinde müzik dersleri almaya başladı.

Kendisine yapılan teklie kısa bir süre çay bahçesinde türkü söyleyen

sanatçı, kazandığı ücretle geçinememesi sebebiyle terziliğe geri döndü.

Gürses, müziğe başladığı ilk yıllarla ilgili yaptığı bir açıklamada, “İlkokulu

bitirdim. Gerisi yok. Adana'da damda yatarken uzun hava okudum.

Arkadaşım Halkevine gidiyordu. Ben de gittim. Derken Çukurova

Radyosu'nda sanatçı oldum” ifadelerini kullanmıştı.


“Sevda Yüklü Kervanlar”

Şarkısıyla Geniş Kitlelere

Ulaşmayı Başardı

Adana'da bir gazinoda assolist

olarak sahne alan Sadık

Altınmeşe rahatsızlanınca onun

yerine sahneye çıkan sanatçı,

büyük ilgi gördü ve mikrofonu bir

daha elinden bırakmadı.

Gürses, bir yandan Adana'da

çeşitli mekanlarda konserler

verirken, 1967'den itibaren her

cumartesi TRT Çukurova

Radyosunda, canlı yayında

türküler söyledi.

“Emmioğlu - Ovada Taşa Basma”

adlı ilk 45'lik plağını 1968'de

çıkaran sanatçı, kariyer

basamaklarında hızla yükselmeye

başladı.

Ünlü sanatçı, annesinin

öldürülmesinin ardından geldiği

İstanbul'da, “Giyin Kuşan Selvi

Boylum - Hayatımı Sen

Mahvettin” ve “Gitme Gel Gel -

Haram Aşk” adlı iki 45'lik plak

doldurdu.

“Sevda Yüklü Kervanlar” adlı

şarkısıyla geniş kitlelere ulaşmayı

Müslüm Gürses’in Annesi ve Kardeşleri

başaran Gürses'in bu plağı 300

bin basılarak dönemin rekorunu

kırdı.

Askerliğini Mamak'ta yapan

sanatçı, vatani görevini

tamamladıktan sonra Burhan

Bayar'ın bestelerine yer verdiği

çok sayıda plağı hayranlarıyla

buluşturdu.

Geçirdiği Trak Kazası Hayatında

Bir Dönüm Noktası Oldu

Müslüm Gürses, 1978'de çıktığı

Anadolu turnesinde, Tarsus'tan

Adana'ya dönerken trak kazası

geçirdi. Sürücünün hayatını

kaybettiği kazada, öldü sanılarak

morga kaldırılan Gürses'in

yaşadığı son anda fark edildi ve

ameliyata alındı.

Kazada, alnı ciddi biçimde

zedelenen sanatçının başına,

beynini koruyacak plaka takıldı.

Gürses, kazadan dolayı koku

alma duyusunu yitirdi. İşitme

duyusu da ciddi biçimde zarar

gören sanatçı, yavaş konuşmaya

başladı.

49


1990'lı Yılların Başında İkinci

Büyük Çıkışını Yakaladı

Usta sanatçı, 1990'lı yılların

başında “Özür Diliyorum

Senden”, “İsyankar” ve “Ben

İnsan Değil miyim?” adlı

albümleriyle müzik dünyasında

ikinci büyük çıkışını yakaladı.

Yaşadığı acılarla sanatını

yoğuran Gürses, şarkılarında,

kendisini umutsuz, çaresiz

hissedenlerin hislerine tercüman

olmaya çalıştı. Bir röportajında

Orhan Gencebay ile arasındaki

farkı, “Orhan ağabey bizim

pirimizdir. Orhan Gencebay,

'Böyle gelmiş, böyle gitmez'

diyor. Bizse 'Böyle gelmiş, böyle

gider' diyoruz” sözleriyle ifade

etmişti.

Arabeski Farklı Tarzlarla

Harmanladı

Müslüm Gürses, 2006'da

“Gönül Teknem” albümünün

yanı sıra şair, yazar Murathan

Mungan ile ortak projesi “Aşk

Tesadüeri Sever” albümünü

müzikseverlerin beğenisine

sundu.

David Bowie, Bjork, Bob Dylan

ve Leonard Cohen'in de

aralarında olduğu birçok yabancı

müzisyenin bestelerine

Mungan'ın yazdığı sözleri

yorumlayan sanatçı, albümde

Haris Alexiou şarkısını

seslendirdi.

Usta Sanatçı, yaşamının son

yıllarında bazı pop ve rock

tarzındaki şarkıları da

repertuvarına kattı. Gürses;

Bülent Ortaçgil'in “Sensiz

Olmaz”, Nilüfer'in “Olmadı Yar”,

Teoman'ın “Paramparça”,

Tarkan'ın “İkimizin Yerine”,

Şebnem Ferah'ın “Sigara” ve

Kenan Doğulu'nun

“Tutamıyorum Zamanı” adlı

çalışmalarını da yorumlayarak,

2009'da “Sandık”, 2010'da ise

“Yalan Dünya” albümlerine imza

attı.

38 Filmde Rol Aldı

Müslüm Gürses, arabesk

müziğin yükseldiği dönemde

Yeşilçam'a da adım attı. Çoğu

şarkılı, türkülü olmak üzere 38

lmde rol alan Gürses, ilk kez

1979'da çekilen “İsyankâr”

lmiyle kamera karşısına geçti.

Genellikle suça sürüklenen,

alkolizmin batağına saplanmış

gençlerin, acı dolu hayat

hikâyelerinin işlendiği lmlerde

rol alan sanatçı, kariyerinin son

döneminde de komedi

lmlerinde yardımcı oyuncu

olarak göründü.

Sanatçı, 1980'de “Bağrı Yanık”,

“İtirazım Var”, “Hasret”, “Kul

Sevdası, “Zeytin Gözlüm”,

1981'de “Mutlu Ol Yeter”,

1983'te “Anlatamadım”,

1984'te “Ağlattı Kader”, “Bir

Yıldız Doğuyor”, “Çare Sende

Allah'ım”, “Garibanlar”, “Sev

Yeter”, 1985'te “Güldür

Yüzümü”, “İkizler”, “Kul Kuldan

Beter”, “Yaranamadım”,

1986'da “Beleşçiler”, “Çığlık”,

“Seher Vakti”, “Töre”, “Yıkıla

Yıkıla”, “Kader Rüzgârı”,

“Kısmetin En Güzeli”,

“Küskünüm”, 1987'de “Oğlum”,

“Talihsizler”, 1988'de “Yalnızlık

Korkusu”, 1990'da “Dertler

İnsanı”, “Dünya Boştur”,

2000'de “Sevmemeli”, 2002'de

“Bir Akıllı Bir Deli”, “Muhabbet

Kuşları”, “Ömerçip”, 2005'te

“Balans ve Manevra”, 2006'da

“Amerikalılar Karadeniz'de 2”,

2008'de “Esrarlı Gözler”,

2011'de “Şov Bizinıs”

lmlerinde oynadı.

50


Muhterem Nur, Müslüm

Gürses'in En Büyük Destekçisi

Oldu

Sinema oyuncusu Muhterem Nur

ile 1982'de Malatya turnesinde

ilk kez karşılaşan ve “sahneye ilk

kim çıkacak” kavgasına tutuşan

sanatçı, bu olaydan sonra

Nur'dan ayrılmadı.

Çocukluğunda hiçbir lmini

kaçırmadığı ve büyük bir

hayranlık duyduğu Muhterem Nur

ile 1986'da hayatını birleştiren

Gürses'in, “Esrarlı gözler” isimli

şarkısını Muhterem Nur için

bestelediği söylendi. O dönem

Türk sinemasında oldukça

popüler olan Nur, eşinin isteğiyle

sanat yaşamını sonlandırırken,

Gürses'in yaşamındaki en büyük

destekçisi oldu.

Müslüm Gürses, eşiyle ilgili

yaptığı bir açıklamada, “Her

insana bel bağlamam ama

Muhterem Hanım, bu dünyanın

insanı değil. Ben bugün bir

yerlere gelmişsem bunda yüzde

90 Muhterem Hanım'ın payı

vardır” ifadelerini kullanırken,

Muhterem Nur ise “Ondan önce

yaşamıyordum. Mutlu olmayı,

huzuru anladım. Eğer bir gün

gözlerim görmez, ayaklarım

tutmaz, kollarım da yukarıya

kalkıp ona yardım etmezse, o

zaman Müslüm'ü yalnız

bırakırım” açıklamasında

bulunmuştu.

Usta sanatçının hayattaki en

büyük destekçisi olan eşi

Muhterem Nur, 2020 yılında 87

yaşında vefat etti.

44 Yıllık Kariyerinde 78 Albüme

İmza Attı

Yaklaşık 44 yıllık kariyerinin

büyük bölümünde, hemen her yıl

birkaç albüme imza atan ve

toplam 78 albüm çıkaran Gürses,

yaşamı boyunca “kenar mahalle”

ya da “varoş” müziği yaptığı

yönünde eleştirilere maruz kalsa

da her türden müzisyenin ve

müzikseverin saygısını kazanmayı

başardı.

Sanatçı Orhan Gencebay, Gürses

ile ilgili verdiği bir röportajda,

“Müslüm Baba kendine has

biriydi. Bu çalışmaya arabesk

dediler. Aslında arabesk bilimsel

olarak bir kategori

değerlendirmesi değildir. Ama her

şeye rağmen bir tanımdır.

Müslüm Baba, arabesk diye

adlandırılan bütünlüğün

içerisinde, kendine has icrasıyla

fevkalade sevildi. Ben de

kendisinin bu icrasını severdim”

ifadelerini kullanmıştı.

3 Mart 2013'te Bizlere Veda Etti

Müslüm Gürses, 15 Kasım

2012'de geçirdiği ameliyattan

sonra akciğer ve kalp yetmezliği

nedeniyle yoğun bakıma kaldırıldı.

4 ay yoğun bakımda kalan

sanatçıya solunum cihazı

bağlandı.

Usta sanatçı, 3 Mart 2013'te,

tedavi gördüğü hastanede

hayatını kaybederek Zincirlikuyu

Mezarlığı'na defnedildi.

Mütevazı karakteriyle bilinen

Gürses'in yaşamını beyaz perdeye

aktaran “Müslüm” lmi,

sanatçının Şanlıurfa'daki

çocukluğundan başlayıp Adana'da

keşfedilmesine ve İstanbul'da

yıldızlaşmasına kadar pek çok

bilinmeyen yönünü 2018'de

sinemaseverlere sundu.

Sanatçının vefatından sonra

internet ortamına yüklenen ve her

biri 80 milyonun üzerinde

dinlenen “Unutamadım”, “Yıllar

Utansın”, “Affet” ve “Seni Yazdım”

adlı eserleri yoğun ilgi görmeye

devam ediyor.

51


Sevenleri ve hayranları

'Baba'nın adını taşıyan

müzeye akın etti

52

ŞANLIURFA

Arabesk Müziğin Babası Merhum Sanatçı Müslüm Gürses, vefatının 9. yıldönümünde

Şanlıurfa'da anıldı. Ünlü Sanatçının hayranları ve sevenleri, Karaköprü Belediyesi tarafından

ilçeye kazandırılan Müslüm Gürses Müzesi'ne akın etti.

Şanlıurfalı Merhum Sanatçı

Müslüm Gürses vefatının 9.

yıldönümünde, Karaköprü

İlçesi'ne bağlı Doğukent

Mahallesindeki Yaşam Park

içerisinde bulunan ve adını taşıyan

müzede sevenleri tarafından anıldı.

Ünlü Sanatçının hatırasını

yaşatmak için Karaköprü

Belediyesi tarafından ilçeye

kazandırılan müzeyi ziyaret eden

çok sayıda vatandaş, Müslüm

Gürses'in kişisel kıyafet ve

eşyalarını inceleyip anı defterine

duygularını yazdı.

Sanatçının ölüm yıl dönümünde

vatandaşlarla birlikte müzeyi

ziyaret eden Karaköprü Belediye

Başkanı Metin Baydilli de anı

defterine düşüncelerini yazarak

müzeyi ziyaret eden vatandaşlarla

sohbet etti.


Müslüm Gürses Müzesi 9 ayda

10 bin ziyaretçi ağırladı

Müslüm Gürses Müzesi ziyaretinde

değerlendirmelerde bulunan Karaköprü

Belediye Başkanı Metin Baydilli, tüm ülkeye

mal olmuş bir sanatçının hatırasını, ilçeye

kazandırılan müzede yaşatmaktan duyduğu

mutluluğu dile getirdi.

Müslüm Gürses Müzesi'ne 9 aylık sürede

10 binin üzerinde ziyaret gerçekleştirildiğini

aktaran Baydilli, “Türkiye'de iz bırakan

büyük bir Sanatçı olan Müslüm Gürses'in

kişisel eşyalarının, plaklarının, kıyafetlerinin

sergilendiği müzemizi bugün farklı bir

nedenle ziyaret ettik. 9 yıl önce vefat eden

Müslüm Baba'yı bugün vatandaşlarımız gibi

ben de müzemizi ziyaret ederek andım.

Merhum Sanatçımıza Allah'tan rahmet

diliyorum, sevenlerine ve hayranlarına bir

kez daha sabır diliyorum” diye konuştu.

Şanlıurfalı merhum sanatçı Müslüm

Gürses'in hatırasını yaşatmak için Şanlıurfa

Valiliği bünyesinde geçtiğimiz yıllarda

Haliliye ilçesinde açılan Müslüm Gürses

Müzesi, Karaköprü Belediyesi'nin

girişimleriyle ilçede adına yaptırılan müzeye

taşınmıştı.

İlçeye bağlı Doğukent Mahallesindeki

Yaşam Park içerisinde bulunan Müslüm

Gürses Müzesi, Pazartesi günleri haricinde

her gün 09.00-18.00 saatleri arasında

ziyaret edilebiliyor.

ŞANLIURFA

53


Karaköprü

Yarı Ol mp k Yüzme Havuzuna kavuştu

Karaköprü Belediyesi tarafından ilçeye kazandırılan Yarı Olimpik Kapalı Yüzme Havuzu,

Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet Muharrem Kasapoğlu'nun katıldığı törenle hizmete açıldı

ŞANLIURFA

54

Kadınlara, çocuklara ve

gençlere yönelik sosyal

p r o j e l e r i n i h a y a t a

geçirmeye devam eden Karaköprü

Belediyesi; yapımı tamamlanan

Yarı Olimpik Kapalı Yüzme

Havuzunu ilçeye kazandırdı.

Doğukent Mahallesinde yaklaşık 6

bin metrekare alan üzerine inşa

edilen havuzun bin metrekaresi

kapalı havuz, soyunma odaları,

duş ve elektrik odası, 5 bin

metrekaresi de peyzaj alanı ve

otopark olarak projelendirildi.

Karaköprü Belediye Başkanı Metin

Baydilli'nin seçim vaatlerinden biri

olan projenin açılış törenine;

Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet

Muharrem Kasapoğlu, Vali

Abdullah Erin, Milletvekilleri,

Büyükşehir Belediye Başkanı

Zeynel Abidin Beyazgül, Bakanlık

Bürokratları, AK Parti İl ve İlçe

Yönetimi, İlçe Belediye Başkanları,

Karaköprü Kaymakamı Yakup

Kılınçoğlu ile çok sayıda vatandaş

katıldı.

Metin BAYDİLLİ

Karaköprü Belediye Başkanı

Baydilli: Gençlerimiz bu projeyi

heyecanla bekliyordu

Açılış töreninde katılımcılara hitap

eden Karaköprü Belediye Başkanı

Metin Baydilli, söz verdikleri bir


p r o j e y i d a h a h i z m e t e

kazandırmanın mutluluğunu ve

gururunu yaşadıklarını ifade etti.

Şanlıurfa'nın hızla büyüyen bir il

ve en hızlı büyüyen ilçesinin de

Karaköprü olduğunu hatırlatan

Başkan Baydilli, “Burada

yapacağımız spor tesisleri

gençlerimiz için çok değerli. Bu

proje hemşerilerimizin bizden bir

t a l e b i y d i . İ l ç e m i z d e k i

gençlerimiz için önemli bir

sportif faaliyet alanı olacak olan

b u t e s i s i n h i z m e t e

k a z a n d ı r ı l m a s ı n d a b ü y ü k

katkıları olan Sayın Bakanımıza,

ilçemiz ve gençlerimiz adına

şükranlarımı sunuyorum. Kapalı

yüzme havuzumuz ilçemize ve

gençlerimize hayırlı, uğurlu

olsun” diyerek tesisin sosyal

donatı alanlarıyla birlikte

Doğukent Mahallesi sakinlerine

yaşam alanı sunacağını ifade

etti.

Kasapoğlu: Şanlıurfa'nın tüm

ilçeleri için yeni çalışmalar

planlıyoruz

Mehmet Muharrem KASAPOĞLU

Gençlik ve Spor Bakanı

Bakan Kasapoğlu, Törendeki

konuşmasında Şanlıurfa'yı spor

dallarında bir marka şehir

yapmak istediklerini aktaran

Bakan Kasapoğlu, “Bu ülke genç

nüfusuyla hakikaten potansiyeli

güçlü bir ülke ve Şanlıurfa genç

nüfus açısından en öncü

i l l e r i m i z d e n b i r i . B i z i m

gençlerimiz merhameti olan,

milletini, insanlığı düşünen,

insanlık için umudu olan

gençlerdir. İşte biz bu gençler için

b u g ü n K a r a k ö p r ü ' d e y i z ,

Şanlıurfa'dayız. Şanlıurfa'nın

tüm ilçeleri için yeni çalışmalar

planlıyoruz, yeni gayretleri

birlikte ortaya koyuyoruz.

Şanlıurfa her branşta yeteneği

olan, iddiası olan bir şehir.

Olimpik havuzumuzu bitirdik,

ilçelerimizde inşa ettiğimiz, inşa

edeceğimiz havuzlarımız var,

S i v e r e k ' t e n B i r e c i k ' e ,

Ceylanpınar'dan, Hilvan'a kadar

yüzme bilmeyen kalmasın

kampanyasını Şanlıurfa'nın

Türkiye'nin öncü illerinden biri

o l a r a k g ö ğ ü s l e m e s i n i d e

sağlayacak, kadınıyla, erkeğiyle,

genciyle, yaşlısıyla yüzme

öğrenmek isteyen herkese de

Şanlıurfa'da yüzme öğreteceğiz”

diyerek projelerin yapılmasında

emeği geçenlere teşekkür etti.

Bakan Kasapoğlu, hükümet

olarak en büyük hedeerinden

birin de sporun tabana yayılması

ve erişebilir olması olduğunu

anımsatarak, Cumhurbaşkanı

Re c e p Ta y y i p E r d o ğ a n ' ı n

vizyonuyla sporda ve gençlik

yatırımlarıyla çıtalarını her geçen

gün yükselttiklerini ifade etti.

ŞANLIURFA

Kentte, yapımı tamamlanan

projelerin açılışı ve yeni

yatırımların ilk adımının atılması

amacıyla geldiklerini aktaran

55


ŞEHİR

Battani Uzay ve Havacılık Bilim Merkezi

Öğrencilere ilham kaynağı oluyor

Karaköprü Belediyesi'nin ilçeye kazandırdığı “Battani Uzay ve Havacılık Bilim Merkezi”

Şanlıurfalı gençlere ve bilime meraklı miniklere ilham kaynağı olmaya devam ediyor.

ŞANLIURFA

56

lkede yeni bilim insanlarının

Üyetişmesine katkı sağlamak

adına projeler geliştirmeyi

sürdüren Karaköprü Belediyesi,

hizmete sunduğu Battani Uzay ve

Havacılık Bilim Merkezi ile

öğrencileri astronomi ve yeni nesil

uzay teknolojileriyle buluşturmayı

sürdürüyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip

Erdoğan'ın başlattığı Milli Uzay

Projesine destek vermek amacıyla

Karaköprü Belediyesi tarafından

açılan merkez, her yaş gurubundan

bilim meraklılarını ağırlamaya

devam ediyor.

Okullar düzenli olarak ziyaret

gerçekleştiriyor

H e r g ü n p r o g r a m l ı o l a r a k

belirlenen okullardan Merkezi

ziyarete gelen minik öğrenciler,

eğitim ve teknoloji sınıarını, uzay

ve havacılıkla ilgili maketleri

gözlemliyor. Öğrencilere uzay ve

havacılıkla ilgili bilgiler de

verilirken, 3D yazılım, stem ve VR

ders sınıarı da tanıtılarak yazılım

teknolojilerinin temeli gösteriliyor.

Öğrenciler atölyede imalatı

öğreniyor

Karaköprü Belediyesi'nin bir ilk

olarak Şanlıurfa'ya kazandırdığı

Bilim merkezinde, teknoloji

sınıarına kayıt yaptıran ortaokul

ve lise öğrencileri ise eğitmenler

eşliğinde kodlama tekniklerini

ilerleterek, ileri teknoloji yazıcılarla

parça üretimi yapıyor.

Astronomi Biliminin öncülerinden

Harranlı El Battani'nin adını

t a ş ı y a n B i l i m M e r ke z i n d e ,

gözlemlerini pratiğe dökme

imkânına kavuşan öğrenciler,


merak, beceri ve gayretleriyle

eğitmenlerini şaşırtıyor.

Atölyelerde robotik kodlamalarla

tanışan öğrenciler, 3 boyutlu

y a z ı c ı l a r l a p a r ç a ü r e t i m i

gerçekleştirebiliyor. Öğrencilerin

eğitim boyunca kullandıkları tüm

ham madde ve materyaller,

Karaköprü Belediyesi tarafından

ücretsiz olarak karşılanıyor.

Merkez hafta içi her gün açık

Battani Uzay ve Havacılık Bilim

M e r k e z i ' n d e n y a p ı l a n

bilgilendirmede, toplu okul

gezileri yapmak isteyen okul

idarecilerinin “0530 644 90 00”

numaralı telefondan veya “444 9

657” numaralı beyaz masa

biriminden randevu alarak

ö ğ r e n c i l e r i m e r k e z e

getirebilecekleri belirtildi.

Battani Uzay ve Havacılık Bilim

Merkezini ziyaret etmek isteyen

vatandaşlar da hafta içi her gün

08.00- 17.00 saatleri arasında

merkezi gezebiliyor.

ŞANLIURFA

57


KÜLTÜR

Toygar ailesinin

iri kuşlarından

ŞANLIURFA

58


Belirgin bir aşağı kavisli gaga

ile büyük, uzun bacaklı ve ince

gövdelidir. Yüz bölgesinde,

gözün içinden geçen bir çizgi

ve göz altından geçen gaganın

tabanından bıyık benzeri

çizgiler de dahil olmak üzere

koyu renkli işaretlere sahiptir.

Göğsü beneklidir ve alt tarafı

beyaz, üst kısımlar ise kumlu

gridir. Dişisi daha az belirgin

işaretlerle biraz daha küçüktür.

Arka pençe kısa ve düzdür.

Yüzlerce yıl sonra yeniden

ülkemizde görüldü

Kavisli üst gagası, burun deliği

açıklığına sahiptir. Zemini

inceleyerek ve kazarak yiyecek

ararken, tek veya çiftler

halinde görülürler. Ülkemizde

yüzlerce yıl sonra tekrar

görüntülenerek kayıt altına

alınmıştır.

Ülkemizin nadir kuşlarından

biri olan İbibik Toygarı'nın

Türkiye'deki 4. Kaydı;

Şanlıurfa'nın Ceylanpınar

İlçesinde saha çalışmaları

yapan, Samsun 19 Mayıs

Üniversitesi

akademisyenlerinden Doç. Dr.

Kiraz Erciyes Yavuz tarafından

yakın zamanda yapılmıştır.

ŞANLIURFA

59


Dev İstihdam Projesinde

İlk Fideler Toprakla Buluştu

ŞANLIURFA|

Eyyübiye Belediyesi tarafından hayata geçirilen ve binlerce kişiye iştiham sağlaması beklenen

4 etaplı 'Sera Kent' Projesinde ilk etap yapım çalışmaları tamamlandı. Çalışmaları yerinde

inceleyen Başkan Mehmet Kuş, seranın ilk delerini ekibiyle birlikte toprakla buluşturdu

60


Eyyübiye Belediye Başkanı

Mehmet Kuş'un ilçede

istihdamı artırmak için

seçim vaatlerinden biri olan 'Sera

Kent' Projesinde ilk etap

çalışmaları tamamlandı. Ekibiyle

birlikte Sera Kent'in ilk delerini

toprakla buluşturan Başkan

Mehmet Kuş, “Söz verdiğimiz gibi

bu daha başlangıç. Projemizin

devamı hızlı bir şekilde gelecek”

diyerek kalan 3 etabın da hızlı bir

şekilde faaliyete geçirileceği

müjdesini verdi.

ÇOK DEĞERLİ

SOSYOEKONOMİK

YANSIMALARI OLACAK

Projeyle ilgili değerlendirmelerde

bulunan ve Eyyübiye'nin tarım

potansiyeline dikkat çeken Başkan

Mehmet Kuş, “Belediyemiz ve

GAP Bölge Kalkınma İdaresi ile

Tarım ve Orman İl Müdürlüğü

arasında imzalanan protokol

sonrası çalışmalar başladı. Bugün

Tarım ve Orman İl Müdürü Murat

Çakmaklı, Belediye Başkan

Yardımcılarımız ve Meclis

Üyelerimizle birlikte alanda ilk

delerimizi diktik. İlerleyen yıllarda

bu projenin Eyyübiye'ye çok değerli

sosyoekonomik yansımaları olacak

” diyerek ilk etabın resmi açılışını

kısa süre içinde yapacaklarını dile

getirdi.

TARIM İŞÇİSİ KARDEŞLERİMİZ

ARTIK BAŞKA İLLERE

GİTMEYECEK

Sera Kent Projesinin kendileri için

en heyecan verici çalışmalardan

biri olduğuna vurgu yapan Başkan

Mehmet Kuş, “ İlk etap

çalışmalarıyla yüzlerce

vatandaşımız iş imkanına

kavuşacak. Bu devamlılığı olan bir

proje. 1. Etap sonrası hızlı bir

şekilde alanı büyütüp, binlerce

kişiye iş olanağı sağlayacak yeni

tesisler kuracağız Her yıl

Eyyübiye'den binlerce

vatandaşımız tarım işçisi olarak

başka illere gitmek zorunda

kalıyor. Artık bu manzaralar geride

kalacak” diyerek 'Sera Kent' Projesi

ile bu sıkıntılı süreçlerin geride

kalacağına dikkat çekti.

SERA KENT PROJESİ

Eyyübiye Belediyesi, GAP Bölge

Kalkınma İdaresi ile Tarım ve

Orman İl Müdürlüğü arasında

imzalanan protokol çerçevesinde

ilçede 3 adet 5 dekarlık, 10 adet

1 dekarlık ve 4 adet 250 metre

karelik sera yaptırılarak buralarda

üretim gerçekleştirilecek. Ayrıca

250'şer metrekarelik seralarda

alternatif ürün yetiştiriciliğine

yönelik demostrasyon çalışmaları

da yapılacak. Proje ile başta

dezavantajlı guruplar olmak üzere

istihdam sağlanması ve elde

edilecek gelir sayesinde yeni

projeler gerçekleştirilmesi

amaçlanıyor.

ŞANLIURFA|

61


1. Etap çalışmalarında sona gelindi

Eyyübiye Belediyesi ve TOKİ işbirliğinde Akçamesçit bölgesinde 4 etaptan oluşan toplam

3000 konutun hedeendiği kentsel dönüşüm alanında 1. Etap çalışmalarında sona gelindi.

ŞANLIURFA

62

367 konut 35 iş yerinden oluşan

1. Etap kentsel dönüşüm alanında

incelemelerde bulunan Eyyübiye

Belediye Başkanı Mehmet Kuş,

yapım çalışmalarının tamamlanma

aşamasına geldiğini belirterek,

peyzaj çalışmalarının ardından

anahtar teslim törenlerinin

başlayacağı müjdesini verdi.

Eyyübiye'de 4 etaptan oluşan

toplam 3 bin konutun hedeendiği

kentsel dönüşüm alanında 1. Etabı

kapsayan 367 konut 35 iş yerinde

çalışmalarda sona gelindi.

Eyyübiye Belediyesi ve TOKİ

işbirliğinde Akçamesçit bölgesinde

4 etaptan oluşan ve toplam 3 bin

konutun hedeendiği kentsel

dönüşüm alanında birinci etap

çalışmaları tamamlanma

aşamasına geldi.

1. Etap çalışmalarını Başkan

Yardımcıları Ali Çiftçi, Abdullah

Toprak, Meclis Üyeleri Ahmet

Haşim İnan, İzzet Çiftçi, Halil

Güneş, Ahmet Çoban ve Mahmut

Birinci ile birlikte inceleyen Başkan

Mehmet Kuş, teknik ekipten bilgi

alarak örnek daireleri gezdi.

“İlçede değişim ve dönüşüm

devam ediyor”

Projedeki son durumla ilgili

değerlendirmelerde bulunan

Eyyübiye Belediye Başkanı

Mehmet Kuş, “İlçemizin en büyük

kentsel dönüşüm projesinde ilk

etabını tamamlamak üzereyiz.

Başkan Yardımcılarımızla birlikte

sık sık alanı gezip çalışmalarla ilgili

bilgi alıyoruz. Bu ziyaretimizde

örnek dairelerimizi de inceleme

imkânı bulduk. Eyyübiyeli

kardeşlerimize vermiş olduğumuz

sözleri bir bir yerine getirmenin

mutluluğunu yaşıyoruz” diyerek

yüzde 80'lik gecekondulaşma

oranıyla en dezavantajlı ilçelerin

başında gelen Eyyübiye'de kentsel

dönüşümün hız kazandığını

vurguladı.

“Anahtar teslimine çok az kaldı”

Yapılacak çevre düzenleme ve

peyzaj çalışmalarının ardından ilk

etap konutların anahtar tesliminin

kısa sürede başlayacağını aktaran

Başkan Mehmet Kuş, “Asya


Mahallemizde, Akçamescid

Bölgemizde TOKİ ile ortaklaşa

yapmış olduğumuz bu kentsel

dönüşüm projemiz, ilçemizin diğer

mahalleleri için de bir örnek teşkil

ediyor. Binalarımız tamamlandı.

İnşaat teknik ekibinden bilgi aldık

ve inşallah kısa bir süre sonra

anahtar teslimine başlayacağız. 2.

Etapta da çalışmalarımız devam

ediyor. Vatandaşlarımızla bir araya

geliyoruz ve istişareler sonucunda

2. Etapta anlaşmalarımızı

sağlamaya devam ediyoruz”

diyerek çalışmaların ara

vermeksizin süreceğini müjdeledi.

1400 dönümlük rezerv alanımızla

ilgili çalışmalarımız devam ediyor

Hedeerinin ilçedeki kentsel

dönüşümü mümkün olduğunca

hızlandırmak olduğunu vurgulayan

Başkan Mehmet Kuş, “Eyyübiye

Belediyesi olarak rutin belediyecilik

çalışmalarımız gece gündüz devam

ederken diğer yandan da yeni

Eyyübiye'yi oluşturmanın, yeni

yaşam alanlarını ilçemize

kazandırmanın gayreti içindeyiz. 4

etaptan oluşan bu projemizle

birlikte toplam 3000 konutu

ilçemize kazandıracağız. Ancak

kentsel dönüşüm hamlemiz bu

bölgeyle sınırlı kalmayacak. 1400

dönümlük rezerv alanımızla ilgili

çalışmalarımız devam ediyor. Yine

ilk etapta toplam 100 dönümden

oluşan yeni alanımızda yol açma

çalışmalarımız başladı. Büyükşehir

Belediyemizle birlikte inşallah kısa

sürede yol açma çalışmalarını

hızlandırıp, o bölgede de yeni

yaşam alanları oluşturacağız”

diyerek sözlerini tamamladı.

ŞANLIURFA

63


Millet Bahçesine kavuşuyor

Bölgenin en büyüğü olma özelliği taşıyan 180 dönümlük Millet Bahçesi projesinde

incelemelerde bulunan Eyyübiye Belediye Başkanı Mehmet Kuş, yapım çalışmalarında sona

gelindiğini müjdeledi.

ŞANLIURFA

64

yyübiye'nin değişimi ve

Edönüşümünü simgeleyecek

en önemli projelerden biri

olan 180 dönümlük Millet Bahçesi

Projesi'nde sona gelindi.

Eyyübiye Belediye Başkanı

Mehmet Kuş, beraberindeki

Başkan Yardımcıları Ali Çiftçi,

Abdullah Toprak, Meclis Üyeleri

Ahmet Haşim İnan, İzzet Çiftçi,

Halil Güneş, Ahmet Çoban ve

Mahmut Birinci'den oluşan heyetle

yapım çalışmaları devam eden

180 dönümlük Millet Bahçesi

alanında incelemelerde bulundu.

Bölgede en büyük, Türkiye'de

üçüncü

Akçakale yolu üzerindeki Harran

Üniversitesi Ziraat Fakültesi

arazisinde 180 dönümlük alanda

yapımı başlayan Millet Bahçesi

arazisi, Çevre, Şehircilik ve İklim

Değişikliği Bakanlığı tarafından

Eyyübiye Belediyesi'ne tahsis

edilmişti. İçerisinde mesire

alanları, millet kıraathanesi, cami,

çocuk oyun alanları, sosyal donatı

alanları, bisiklet parkuru, yürüyüş

yolları, spor kompleksleri ile

vatandaşların rahatça vakit

geçirebilecekleri donatı alanlarına

sahip olan Millet Bahçesinin yapım

çalışmalarında sona gelindi.

Alandaki çalışmaları yerinde

inceleyen ve teknik ekipten bilgi

alan Başkan Mehmet Kuş, Millet

Bahçesi Projesinin seçim

vaatlerinden biri olduğunu

aktararak verdikleri bir sözü daha

hayata geçirmenin mutluluğunu

yaşadıklarını dile getirdi.

“İlçemiz için zaruri bir ihtiyaçtı”

Projenin ilçeye kazandırılma

sürecini hatırlatan Başkan Mehmet

Kuş, “O dönemde Meclis

Üyelerimiz ve Teşkilatımızla

kenetlenerek girişimlerimizi

başlattık. Çevre, Şehircilik ve İklim

Değişikliği Bakanımız Murat

Kurum'un da Şanlıurfa'ya teşrieri

ile Eyyübiye'yi kendisine anlattık.

Millet Bahçesinin Eyyübiye için

zaruri bir ihtiyaç olduğunu ifade

ettik. Cumhurbaşkanımızın talimatı

ile sağ olsun Bakanımız Murat

Kurum Eyyübiye'ye 180 dönümlük

Millet Bahçesi'nin müjdesini

vermişti. İhale sürecinin

tamamlanmasıyla birlikte Millet

Bahçemizi ilçemize kazandırmak

için çalışmalara başladık. Yaklaşık

6 aydır çalışmalar aralıksız devam

ediyor” diyerek projenin kısa

sürede tamamlanacağı müjdesini

verdi.


“Bu proje Eyyübiye'ye nefes

aldıracak”

Eyyübiye'ye yapılacak olan Millet

Bahçesi Projesinin, Doğu ve

Güneydoğu Anadolu bölgesinin en

büyüğü, Türkiye'de ise en

donanımlı 3. Millet Bahçesi olma

özelliği taşıdığına dikkat çeken

Başkan Mehmet Kuş, “İnşallah

Eyyübiye, bu proje ile nefes

alacak. Bu büyük proje, bundan

sonra hayata geçireceğimiz diğer

büyük projelerimiz için de bir

örnek teşkil edecek. Eyyübiye'de

değişim ve dönüşüm için

ekibimizle birlikte gece gündüz

demeden çalışıyoruz. Bu noktada

bizlerden desteğini esirgemeyen

başta Cumhurbaşkanımız Sayın

Recep Tayyip Erdoğan olmak

üzere, Çevre ve Şehircilik

Bakanımız Murat Kurum, TOKİ

Başkanımız Ömer Bulut,

Büyükşehir Belediye Başkanımız

Zeynel Abidin Beyazgül,

Milletvekillerimiz, İl ve İlçe

teşkilatımıza teşekkür ederim”

diyerek projede emeği geçen tüm

kurum ve kurum çalışanlarına

teşekkür etti.

ŞANLIURFA

65


Harran

Ulu Cam

ve 771 yıl önce kesilen Ezân-ı Muhammedî

Güneş batarken, kuledeki nöbetçiler birbirlerine, doğudan kendilerine doğru yaklaşan toz

bulutunu gösterdi. On binlerce yıl önce kuruyan Tetis denizinin yükseltileri olan Tek Tek

Dağları tarafından gelmekte olan bu korkunç toza ek olarak hava oldukça sıcaktı. Akşama

doğru serinlemeye başlayan kulede, nöbetçileri aniden ter basmış ve nefesleri daralmaya

başlamıştı.

ŞANLIURFA

Doç. Dr. Hüseyin ŞEYHANLIOĞLU

Gaziantep Üniversitesi Öğretim Üyesi

Güneş batarken, kuledeki

nöbetçiler birbirlerine,

doğudan kendilerine doğru

yaklaşan toz bulutunu gösterdi. On

binlerce yıl önce kuruyan Tetis

denizinin yükseltileri olan Tek Tek

Dağları tarafından gelmekte olan bu

korkunç toza ek olarak hava oldukça

sıcaktı. Akşama doğru serinlemeye

başlayan kulede, nöbetçileri aniden

ter basmış ve nefesleri daralmaya

başlamıştı.

Kimse gördükleri şeyin, hadislerde

işaret edilen Ye'cuc-u Mecuc /

Moğollar, olabileceği gerçeğini

konuşmak bile istemiyordu. Çünkü

Bağdat'tan duydukları vahşet

haberleri karşısında aklını kaybeden

pek çok insan vardı. Bir Moğol'un,

silahlı 20 askeri öldürdüğü,

Moğolların yenilmez oldukları

rivayetleri, askerleri de halkla aynı

psikolojiye sürüklemişti.

Dicle Nehri, haftalarca kan ve

mürekkep akar

Türkistan, Horasan, Bağdat,

Harzemşahlar, Çin… Teslim olanların

erkekleri, olmayanların beşikteki

bebeği dahil tamamı katlediliyordu.

Bir Milyondan fazla insanın

66


(Halep Kapısı), Niyar Kapısı, Yesit

Kapısı, Fedan Kapısı, Küçük Kapı, Gizli

Kapı ve Su Kapısı'dır. Rivayete göre Su

Kapısı üzerinde bakırdan yapılmış 2

yılan tılsımı vardı. Bunlar şehre

yılanların zarar vermemesi için

yapılmıştı”

öldürüldüğü Bağdat'ta, Dicle Nehri

haftalarca kan ve mürekkep akmıştı.

Bağdat'ın ardından sıra şehirlerin

anası, İslam ilminin son beşiği

Harran'a gelmişti. Tıpkı bugünkü ABD

veya İsrail'in Suriye ve Irak'ta yaptığı

gibi…

Moğol tehdidi nedeniyle

Harran'da 50 bin nüfus kalmıştı

Toz bulutu gün batımında sıcak rüzgâr

gibi şehre yaklaşırken Harran Ulu

Camiinde son akşam ezanı

yükseliyordu. Namazın farzını bile zor

kılan nöbetçinin biri, “Moğollar”

diyerek seccadeden fırlamış, 3 katlı

kulenin aşağı katındaki komutanına

teyakkuz haberini götürmüştü.

Haber kısa sürede şehre yayıldı.

Bağdat, Halep, Rakka, Musul ve Urfa

kapıları kapatıldı. Surlarla ve

hendeklerle çevrili şehirde Moğol

tehdidi nedeniyle göç etmeyen 50 bin

nüfus kalmıştı.

İnsanlar; Sura üenmiş son kararını

bekleyen mahşer halkı gibi kale ve

Ulu Camii civarında toplandı. Yıllarca

gezegenleri izledikleri yerden son bir

kez daha gökyüzüne baktılar. Surlar ve

şehrin etrafındaki hendeğin Moğolları

durdurması umarak…

Tarihçi İbn-i Şeddad'ın tariyle

Harran Şehir Surları

Memluk Tarihçisi İbn-i Şeddad,

Harran Şehir Surlarını şöyle tarif eder:

“Çok müstahkem bir suru vardı.

Surların 8 kapısı bulunuyordu. Bunlar

saatin yelkovanı yönünde güneyden

başlayarak Rakka Kapısı, Büyük Kapı

Moğollar 10 yıl işgal altında tuttu

Harran'da taş üstünde taş gövde

üstünde baş kalmamıştı. Şehir yıkılmış

ve katliam olmuştu. Moğollar 10 yıllık

işgale rağmen ellerinde

tutamayacaklarını anladıklarında

Harran'ı içindekilerle birlikte öldürdü.

İşlerine yarayan insanları ve eşyaları da

toplayarak Mardin ve Musul üzerinden

Kafkasya ve Karakurum'a götürdüler.

Harran, İslam Fethinden 632 yıl sonra

öldürüldü

4 kilometre uzunluğunda, 187 burçlu

Harran, Çin seddi ve Diyarbakır

surlarından sonra dünyada üçüncü uzun

surlara sahip şehirdi. 640 yılında

fethedilen ve Emevilere de Başkentlik

yapan şehir, Peygamberimizin vefat

tarihi olan 632 yılı gibi, 632 yıl

yaşadıktan sonra ölmüştü.

Oysa Harran, 6 bin yıl önce de vardı

Oysa Harran, en az 6 bin yıl önce de

vardı ve daha çok gençti. Başta Hz.

Musa, Hz. Eyüp ve İbrahimler de

buraya gelmişlerdi. Hititler ve

Mittaniler Sin ve Şammas'a (ay ve

güneş) yemin ederek anlaşma

imzalamışlardı. Ancak son anları

gelmişti artık…

Harran'ı gezmek insana bir yandan da

acı verir

Diyarbakır'dan Adana'ya kadar TAG

otobanın dahi kırmızı kardan kapandığı

haftada, Tülmen köyünde mahsur kalan

ben, Harran'ı gezdim. Neredeyse her yıl

ve mevsimde burayı gezerim. Her

zaman ayrı bir acı ve keşif yaparım.

Ancak kulağımdan çıkmayan ses Moğol

atların kişnemeleri ve zalimce insanlara

saldırmalarıdır.

Adeta o anı yaşamış gibi olurum. Hele

son yemeğini yiyemeden ölen aileyi

veya öğrencileri düşününce. Sanki

Endülüs Emevileri, El Hamra Sarayı'na

Arabın Ah Ettiği Tepe'ye çıkıp

ağlıyorlardı. Ya da Büyük Şef, Beyaz

ŞANLIURFA

67


ŞANLIURFA| Harran Ulu Camii ve 771 Yıl Önce Kesilen Ezân-ı Muhammedî

Adamın önünden kaçmıştı. Tıpkı

bulutların güneşin önünde

çekilmesi ya da güneşin batması

gibi.

Dünyanın İlk Üniversitesi ve

Harran Ulu Camii (Cennet Camii)

Harran'daki son 3 yıl içindeki

değişimler bize ümit veriyor.

Zemini ortaya çıkmış Harran Ulu

Camii, en fazla 2 yıl içinde kendi

ayakları üzerinde ayağa

kaldırılabilir. Bu, Aya Sofya'yı açıp

Batı'ya ders veren Büyük

Türkiye'nin İslam'a ve tarihe

vereceği en kuvvetli mesaj

olacaktır.

Dünyanın en eski üniversitesi

üzerine Abbasi Halifesi Harun

Reşid (786–809) zamanında

tekrar binâ edilen Harran Okulu,

kendini ilme adayan hocaları ve

zengin kütüphanesiyle büyük bir

ün kazanmış ve İslâm kültür

tarihinde çok önemli bir yer

edinmiştir.

Harran Ulu Camii, Anadolu'nun en

eski, en büyük ve ilk revaklı, avlulu

ve taş süslemeli camisidir. Bir

Camii düşünün ki, minaresi aynı

zamanda rasathanedir. Bu, İlim ve

İmanın Allah'a yükselen ilk ve tek

basamağı olarak hala ayaktadır.

İlim adamlarının mekânı

Endülüs'ten başlayarak, Tunus ve

Mısır hattından Bağdat ve

Türkistan'a bağlanan İslami ilim

merkezlerinin ana bağlantı noktası

Harran'dır. Harran, denizi olmasa

da doğu-batı ve kuzey-güney

arasında insan, sermaye, ilim ve

ticaret limanı olmuştur. İlim

dünyasının 400 adamı Harranlıdır

ve künyeleri Harrani'dir.

ä Yunan lozoarının eserlerini

Arapçaya çeviren Sabit bin Kurra,

ganimet olarak altın yerine kitap

almış ve Roma-Yunan eserleri ilk

kez burada çevirmiştir.

ä İbn-i Teymiyye, Farabi ve

ömrünün 50 yılını Haçlılara karşı

cihada adayan Hayat-ı Kays El

Harrani buralıdır ve Salahaddin-i

Eyyubi, buradan Kudüs'e

yürümüştür.

ä İbni Sina Harran'dan ilmin

şerbetini içmiş ve içirmiştir.

ä Dünya'dan Ay'a olan uzaklığı ve

güneş yılını 365 gün 5 saat 46

dakika 24 saniye doğru olarak

68


Harran Şehri (12. Yüzyıl)

Bağdat Şehri (12. Yüzyıl)

hesaplayan, Batlamyus'un

hatalarını düzelten, Akdeniz'i ölçen

ve Kopernik'e üstadlık yapan

trigonometrinin babası El Battani,

Harranlıdır.

ä Dünyanın çevresinin 24 bin mil

olduğu ilk kez burada

hesaplanmıştır.

ä Er Razi'nin 'Hocam' dediği, 400

eserin mucidi, kimya ve simya

ilminin babası Ebu Musa Cabir Bin

Hayyan, Harranlıdır. Su, toprak,

ateş ve havadan oluşan canlıların

suni yollarla üretilebileceğini ilk

söyleyen kişi olan Cabir Bin

Hayyan; atom maddesi ile ilgili

beyanında şunları sözler:

Maddenin en küçük parçası olan

“el-cüz'ü la yetecezza” (zerreatom)

da yoğun bir enerji vardır.

Yunan bilginlerinin söylediği gibi

bunun parçalanamayacağı

söylenemez. Atom parçalanabilir.

Parçalanınca da öyle büyük bir

güç oluşur ki bir anda Bağdat'ın

altını üstüne getirebilir. Bu, Allahü

Teâla'nın kudret nişanıdır”

Sonuç ve Tavsiye

Şam Emevi Camii'nden sonraki

Diyarbakır Ulu Camii ve Kurtuba

Ulu Camii'nin ilk modeli olan

Harran Ulu Camii'nin taşlarının

ayağa kaldırılması, tarihe ve

geleceğe verilecek iyi bir cevap

olacağı gibi İslam Dünyası'nın, yeni

Selahaddin'in ve Baybars'ın

Türkiye olduğunu da ortaya

koyacaktır.

Harran Ulu Camii açıldığı gün,

insanlığa sebil ilmin kapıları tekrar

açılacak demektir. Bağdat,

Türkistan, Şam, Kahire ve

Endülüs'te ilim yeniden

canlanacak, Bağdat ve Şam

yeniden ayağa kalkacak demektir.

Çünkü burası, Mars'a giden

uyduların, 33 metrelik ilk

basamağıdır.

10 kişilik kazı ekibiyle iğneyle

Harran'ı kazan Prof. Dr. Mehmet

Önal Hoca'ya çok daha fazla

destek verilmeli ve acilen Harran

Ulu Camii ayağa kaldırılıp ilme ve

insanlığa açılmalıdır…

ŞANLIURFA| Harran Ulu Camii ve 771 Yıl Önce Kesilen Ezân-ı Muhammedî

69


“Eyüp Nebi” Beldesi

Yeni çehresine kavuştu

Şanlıurfa'da Peygamber kabirlerinin bulunduğu Viranşehir ilçesindeki “Eyyüp Nebi” Beldesi;

yapılan cami külliyesi ve sabır evlerinin de yer aldığı yeni çehresiyle ziyaretçilerini ağırlamaya

hazırlanıyor.

ŞANLIURFA

70

Kur'an-ı Kerim'de

sabrıyla öne çıkan

Peygamberlerden Hz.

Eyyüp ile eşi Rahime

Hatun ve Elyasa

Peygamber'in

kabirlerinin bulunduğu

Eyüp Nebi beldesinde,

yaklaşık 4 yıldır süren

restorasyon

çalışmalarında sona

gelindi.

500 bin metrekarelik

alanda yaklaşık 5

Milyon TL bütçeyle

yapılan restorasyon

alanındaki yeni

donatıların hizmete

girmesine sayılı gün

kaldı. Daha önce hiçbir

sosyal tesisin

bulunmadığı makam,

modern çehresiyle

ziyarete açılacak.

Restorasyonla beraber

isteyen ziyaretçilerin

konaklamasına imkan

sunacak 26 sabır evinin

yanı sıra 1000 kişilik

yeni cami külliyesi,

misar karşılama

üniteleri, aşevi,

kütüphane ve otoparkın

da bulunduğu alan

büyük bir komplekse

dönüştü.

Salih EKİNCİ

Viranşehir Belediye Başkanı


Ekinci: “Ziyaretçilere konaklama

imkanı sağlayacağız”

Çalışmalardaki son durumla ilgili

bilgi veren Viranşehir Belediye

Başkanı Salih Ekinci, beldenin yeni

çehresiyle ziyaretçilere farklı bir

manevi atmosfer yaşatacağını

vurguladı.

İbadetlerini huzurlu bir ortamda

gerçekleştirecek misarlerin tüm

ihtiyaçlarına da cevap verebilecek

nitelikte bir restorasyonun

yapıldığını dile getiren Ekinci, yeni

caminin yakın zamanda hizmet

vermeye başlayacağını belirtti.

“Sabır evlerinin tadilatında sona

gelindi”

Cami külliyesinin inşaatının

tamamlandığını aktaran Ekinci,

“TOKİ tarafından Büyükşehir

Belediyemizin desteğiyle 26 sabır

evinin son tadilatı yapılıyor. Buraya

gelen yerli ve yabancı ziyaretçilerin

1-2 gün de olsa konaklamasını

sağlayacağız. Misarlerimizi Eyüp

Nebi'de ağırlayacağız. Aynı

zamanda kabirlerin bulunduğu

alanlarda, tüm yürüyüş yollarının

ve dinlenme alanlarının

yenilenmesi planlanıyor. O da bu

sene sonuna kadar inşallah bitmiş

olacak” diyerek çalışmalar

hakkında bilgi verdi.

ŞANLIURFA

71


İbrahim Peygamber

Okuması

72

Kur'an-ı Kerim'de adından en çok zikredilen İbrahim Peygamber'in öyküsü yalnızca kutsal

kitaplara girmemiş, yazar ve lozoarın da ilgisini çekmiştir. Diyebiliriz ki İbrahim, Musa, İsa

ve Muhammed üzerinde en çok konuşulan, hayatları hakkında en çok eser üretilen

peygamberlerin başında gelir.

Mehmet KURTOĞLU

Araştırmacı - Yazar

zellikle İbrahim Peygamber 3

Ödinin ortak atası olduğu için

daha geniş bir coğrafyada

daha geniş bir kesim tarafından ilgi

görmüş, hayatı ve mesajı üzerinde

durulmuştur. Hz. İbrahim'in hayatını

felse olarak ele alan Soren

Kierkegaard kadar derinlikli olarak

ele ikinci bir kimse olmamıştır.

İbrahim'in trajedisi İsa'nın

trajedisinden daha büyüktür

Kierkegaard'ın İbrahim Peygamberi

“Korku ve Titreme” kitabında trajik

bir şekilde anlatır. Büyük yazarlar ve

lozoarın hemen hemen hepsi

İsa'nın trajedisini edebi ve felse

olarak kullanmışlardır ama hiç

kimsenin aklına İbrahim'in trajedisi

gelmemiştir. Oysa İbrahim'in trajedisi

İsa'nın trajedisinden daha büyüktür.


İsa, mesajı uğruna kendini kurban

etmiş ama İbrahim hiçbir babanın

yapamayacağı şeyi yapmaya

teşebbüs etmiş, oğlunu kurban

olarak tanrıya sunmuştur. Burada

şu soru sorulabilir; İsa'nın trajedisi

mi büyük yoksa İbrahim'in mi?

Nietzsche İsa ile Kierkegard ise

İbrahim Peygamberle

hesaplaşmıştır. Kierkegard

muhteşem eseri Korku ve

Titreyiş'te İbrahim Peygamberi

anlatırken, gerçekten içimizi

ürpertir, inancımızı sorgulatır,

İbrahim'in öyküsüne hiç kimsenin

bakmadığı yerden bakar.

İman eskimez, yerinde saymaz,

her çağda değişmeden devam

eder. Bilim ise gelişir, hatta bugün

kabul ettiğini yarın ret eder. Ancak

iman hep aynıdır. Bilim gelişir ama

iman ilerlemez. Her kuşak sıfırdan

imanı ele alır. Sorgulayan bir akıl

İbrahim gibi babasının dinine

inanmaz. Örneğin Musa ve

Muhammed savaşçı birer şövalye

ise, İsa ve İbrahim birer teslimiyet

şövalyesidir. Musa, halkına

özgürlük ruhunu bahşeder.

Muhammed halkına imparatorluk

yolu açar. İsa ve İbrahim ise

kendilerini adarlar. İsa çarmıha

kendini kurban verir, İbrahim ise

ateşe! İsa çarmıhta dirilir, İbrahim

ateşte!

2 bin yıldır Urfa'da büyüyen

çocukların yazması gereken eseri,

binlerce kilometre uzaktaki bir

Hıristiyan yazmıştır

İbrahim'in İsa'dan farklı olarak

başka şövalyelikleri de vardır. O

aklıyla tanrıyı bulduğu için “imanın

şövalyesidir. O oğlunu kendi eliyle

tanrıya kurban ettiği için “trajik

kahramandır.” Kierkegard'in

İbrahim'e ilgisi, “Korku ve Titreme”

gibi muhteşem bir felse eseri

yazmasına vesile olmuştur. 2 bin

yıldır kadim Urfa'da İbrahim

hikâyeleri, efsaneleri ve ninnileriyle

büyüyen çocukların yazması

gereken eseri, İbrahim'in

memleketinden binlerce kilometre

uzakta bir Hıristiyan yazmıştır.

Oysa İbrahim'in bize ilham

vereceği ne çok hasletleri var!

Filozof ve Teolog Soren Kierkegaard

İsmail'i kurban etme olayını, bir

kıssa olarak okuyup geçmek

mümkün değildir

İbrahim, Tevrat'ta 2 aşamada

mükemmelleşir. İlkinde adı

Abram'dır. Burada imanın babası

olarak görülür. Çocuk ve genç

İbrahim'in adıdır Abram. Ancak

Abram evlenip çoluk çocuğa

katıldıktan, tanrının karşı

imtihanlarını geçtikten sonra

ulusların babası Abraham

olmuştur. İbrahim'ın hayatı ahlak,

etik, estetik ve diyalektik üzerine

inşa edilmiştir.

İbrahim'in Tevrat'a İshak'ı, Kur'an-ı

Kerim'e göre İsmail'i kurban etme

olayını bir kıssa olarak okuyup

geçmek mümkün değildir. Onun bu

olayında ahlak, etik, estetik ve

diyalektik yaklaşmak gerekir. Bu

kavramlar üzerinden kıssayı

okumadığımız zaman, ne Tevrat'ın

ne Kur'an'ın mesajını anlamak

mümkün değildir.

İbrahim bir oğlu olduğunda tanrıya

adayacağına söz vermiştir. Bu

sözünü tutması hem ahlaki hem

etiği gerektirir. Ki İbrahim bir baba

olarak yüz yaşından sonra sahip

olduğu oğlunu öf bile demeden

kurban etmek için Moria dağına

çıkarmıştır. İbrahim'in oğlunun

boğazına bıçağı dayaması, oğlu

İsmail/İshak'ın ise teslimiyetle

boynunu bıçağa uzatması bizlere

imanlarının gücüyle birlikte, olayın

bir de estetik boyutunu da gösterir.

Zira bu metaforik eylemde baba

oğul ile tanrı arasındaki estetik ve

bunun davranışlara yansıyan

sessiz diyalektik açığa çıkar.

Birbiriyle ilişkili bu sonsuz iman,

İbrahim'i bir yandan imanın babası

konumuna yükseltirken, diğer

yandan canı bağışlanan oğlu

dolayısıyla ulusların babası

konumuna da yükseltir.

İbrahim'in mesajını anlamayanlar

onu mitolojiye kurban ederler

İbrahim'in hayatındaki imge/imaj

ve metaforu kavramadan okumak

insana hiç bir şey kazandırmaz.

Örneğin bugün gençlerin yüzeysel

bir şekilde Kur'an meali okuyup

onun ruhuna, manasına inmeden

sapıtmaları kutsal kitaplarda geçen

kıssaların künhüne

varamamalarından dolayıdır.

İbrahim'in Nemrut ile

mücadelesinin anlamını,

Kierkegaard'ın parmak bastığı ve

derin felse yorumlarıyla trajedisini

anlattığı kurban olgusunu anlamak

için derin bilgi, birikim ve

diyalektiğe ihtiyaç vardır.

Zira kutsal kitaplara lafız yönünden

bakanlar; İbrahim'in evladını

kurban etme olgusuyla karşılaşır

ve eylemini cinayet ve katillik

olarak görürler. İbrahim'in mesajını

anlamayanlar onu mitolojiye

kurban ederler. Bugün Yahudi ve

İslam dünyasındaki İbrahim algısı,

bir peygamberden daha çok

paganist devirlerde ateşi suya

dönüştürmüş mitolojik bir

kahraman gibidir. Zeus'tan

(Nemrut) ateşi çalan Promete

(İbrahim) dir.

73


Bu defa Harran'da Sabii'lerle

mücadele etmiş, onların pagan

inancını yıkmıştır. Hayvancılıktan

tarım ve ziraata geçerek ekonomik

devrim yapmıştır. Buradan Kenan'a

geçmiş, insan kurban etme

inancını yıkıp yerine hayvan

kurban etme geleneğini başlatarak

devrim yapmıştır.

Ancak yanlarındaki azık bitince

yanına bir çuval alıp azık bulmaya

çıkmış. Yolda kendisini bir uyku

basınca olduğu yerde yatıp

uyumuş. Kalktığında ise akşam

olmuş, eve dönmek zorunda

kalmış. “Eve elim boş gitmeyeyim”

diye çuvalın içine biraz kum koyup

eve öylece girmiş.

ŞANLIURFA| Bir İbrahim Peygamber Okuması

74

Dr. Ali Şeriati

Ali Şeriati'nin anlatımında,

İbrahim'in hayatı hep devrimlerle

geçmiştir

Bir de Ali Şeriati'nin İbrahim'i

vardır. O da bir sosyolog olarak

İbrahim'i anlatır. Onun İbrahim'i

daha başkadır, Hicret ve Kurban

boyutuyla İbrahim'i anlatır. Ona

göre İbrahim hep hicret halinde bir

peygamber olmuştur. Şeriati,

Hicret'e devrim anlamı

yüklediğinden İbrahim'in hayatı

hep devrimlerle geçmiştir.

Onun meşhur sloganıdır “her hicret

bir devrimdir” diye. Nasıl ki,

Peygamber Mekke'den Medine'ye

hicret ettikten sonra devrim yapıp

İslam devleti kurmuşsa, İbrahim

de önce Babil'de mücadele etmiş,

Nemrut'un tahtını devirmiş,

ardından Harran'a hicret etmiştir.

Mısır'a seyahatinde Firavun ile

karşılaşmış, ilahi bir deprem

ikazıyla onu korkutmuştur. Eşi

Hacer ve İsmail ile Mekke'ye hicret

etmiş, burada Kâbe'yi inşa etmiştir.

O dünyanın kalbi olan Mekke'ye,

Kâbe çekirdeğini ekerek dünyanın

annesi Mekke'nin doğmasına

neden olmuştur.

İbrahim'in kurduğu, kendisinin ve

ailesinin adıyla anılan birçok şehir

vardır

İbrahim Afrika'dan

Mezopotamya'ya uzanan geniş

coğrafya içinde hicret halinde olan

tek peygamberdir. Gittiği her yerde

yenilik ve devrim yapmıştır.

Yeryüzünde İbrahim'in kurduğu

veya ruh verdiği, kendisinin ve

ailesinin adıyla anılan birçok şehir

vardır.

Örneğin İbrahim Harran'a ruh

vermiş, Halep İneğinin adından

adını almış, El Halil'de

gömülmüştür. Harran kardeşi

Haran (Aran)'ın adıdır. Aynı

zamanda İbrahim'in amcasının adı

da Harran'dır. Amcası Harran, eşi

Sara'nın ve yeğeni Lut'un babasıdır.

Bugünkü Suruç ilçesi İbrahim'in bir

diğer amcası Seruç'tan, Viranşehir

ise adını İbrahim'in annesi Tila'dan

almıştır. Onun her hicreti bir

medeniyettir…

İbrahim Halil bereketi

İbrahim, teslimiyetin, dostluğun,

cömertliğin ve bereketin

sembolüdür. Rivayet olunur ki,

Mısır'dan çıktığında Sebu denilen

yere gelip yerleşmişler. Burası çöl

olduğundan ne su ne bir yiyecek

vardır. İbrahim orada bir kuyu

kazıp su çıkarmıştır.

Sabah eşi Hacer torbayı açında

kum un olmuş. Ekmek yapıp

İbrahim'i uyandırmış. İbrahim ne

ile yaptın deyince, o da “Dün

akşam getirdiğin bir çuval un ile”

cevabını vermiş. İbrahim bunun

bir mucize olduğunu anlamış,

Rabbine şükretmiş. Çuvaldaki un o

denli bereketliymiş ki, hiç

bitmiyormuş. O günden bu güne

insanlar “İbrahim Halil bereketi

versin” diye birbirlerine dua

ediyorlar.

Henüz hiçbir dine inanmadan

Allah'ın varlığını kavramak

3 ilahi dinin mensupları İbrahim'i

“Ceddül Enbiya” olarak ele almış,

sıradan bir hayat gibi anlatıp

geçmişlerdir. Oysa İbrahim,

üzerinde durulması gereken en

büyük peygamberdir. Onun henüz

çocuk yaşta iken herhangi vahye

muhatap olmadan akılla Allah'ı

bulması oldukça ilginçtir. Henüz

hiçbir dine inanmadan Allah'ın

varlığını kabul etmiş, insanlara

“akıl nasıl yürütülür?” krinin

yolunu açmıştır.

Sonra Nemrut ile tartışması ve ileri

sürdüğü kirlerle tartışma/diyalog

ve diyalektiği göstermiştir. Onun

ileri sürdüğü mantık karşısında

Nemrut acze düşmüş, adeta

çuvallamıştır. Bizim onun tartışma

metodu ve diyalektiğinden

öğreneceğimiz çok şey vardır.


Mehmet ALATAŞ

TUROYD Şanlıurfa Temsilcisi

Pandemi sonrası

Ekonomik çöküntü

Türkiye'de turizm sektörü cari

açığın kapatılmasında bir

numaralı kapıdır. Bu nedenle

turizm sektöründeki gelişmeler,

ülke ekonomisi açısından önemli

sonuçlar doğuruyor.

Uzmanların araştırmalarına göre

pandeminin ortaya çıkardığı

ekonomik kayıplar turizm

sektörünü 30 yıl geriye götürdü.

Elde edilen bulgulara göre, turizm

sektöründe ertelenmiş talebin

sonradan yerine konması mümkün

olmadığından, bu sektör yüksek

maliyetlerle kriz sonrası döneme

girecek ve hızlı bir toparlanma

beklense bile kriz öncesi trendini

yakalaması oldukça zaman alacak.

Birleşmiş Milletler Dünya Turizm

Örgütü (BMDTÖ) tarafından

Şubat ayında paylaşılan veriler

aslında mevcut tabloyu özetliyor.

Pandemi sürecinin, turizm

sektörünün en zorlu döneminden

biri olarak tarihe geçeceğini

aktaran BMDTÖ; dünya genelinde

100 milyondan fazla kişiye

istihdam sağlayan ve salgından

dolayı son iki yıldır 4 trilyon doları

bulan bir kayıp yaşayan turizm

endüstrisinde mevcut durumda da

çok fazla belirsizlik olduğuna

dikkat çekiyor.

Turizm sektörünün ayakta

kalabilmesi için hükümetlerin

nansman ve kredi desteği

sağlaması gerektiğinin altını çizen

BMDTÖ, aynı açıklamada

Türkiye'nin sahip olduğu turizm

potansiyeline değinerek, özellikle

Asya- Pasik pazarının ciddi bir

çalışmayla Türkiye'ye

çekilebileceğini vurguluyor.

Bu verilerin ardından işletmelerin

süreç içinde yaşadıklarını, son

durumlarını ve beklentilerini

konuşalım. İliklerimize kadar

hissettiğimiz pandemi sürecinin

etkilerini, Allah hiçbir işletmeye bir

daha yaşatmasın.

2021 yılının Haziran ayında

kısıtlamaların haemesiyle

sektörde oluşan kıpırdanma,

Kasım ayı itibariyle başlayan

anormal yat artışlarıyla birlikte

saman alevine döndü. Tatil

insanların yaptığı ekstra bir

harcama olduğu için, iğneden

ipliğe yapılan zamlar karşısında ilk

atılan adım tatil planlarını

ertelemek oldu.

Maliyetlerin afaki bir şekilde artığı

bir ortamda gelir ve alım gücü

düştü. İşletmelerin maliyetlerine

sürekli artmaya devam ediyor.

Yapılan her zam işletmelerin kar

marjını düşürüyor.

Peki, bizler ne yapabiliriz?

Şanlıurfa her yönüyle bereketli bir

şehir olduğu gibi tarihi ve kültürel

zenginlikleriyle de zirvelerde olan

bir şehir. Öncelikle bu

zenginliklerin farkında olup eldeki

kaynakları en verimli şekilde

kullanmanın yollarını aramalıyız.

Sektörün tüm paydaşları ve ilgili

kurumlarıyla konuşabilmeliyiz.

Sorunları ve çözüm yollarını el

birliğiyle değerlendirebilmeliyiz.

Sektörün çok zorlu bir süreci

yaşadığı gerçeği ortadayken, bu

sektör vesilesiyle geçimlerini

sağlayan binlerce vatandaşımız

için ayağa kalkmalı, daha fazla

çalışmalıyız.

Ülke olarak krizlerle ilk defa

muhatap olmuyoruz. “Her kriz

beraberinde birçok fırsatı da

getirir” sözünden hareketle,

uzmanların işaret ettiği pazarlara

odaklanabilir, karşılaştığımız bu

krizi en az zararla atlatmanın

yollarını arayabiliriz.

75


76


77


78


2021’de yapılan parklar, mesre alanları ve ağaçlandırma çalışmalarıyla kş başına

düşen yeşl alan mktarını 1.7 metrekareden 2.5 metrekareye çıkaran Dyarbakır

Büyükşehr Beledyes, 2022 yılında 60 bn ağaç dkme hedene emn adımlarla lerlyor.

79


80


81


82


83


84


85


86


87


Urfa'nın Tarihine Adanmış Bir Ömür

SELAHATTİN EYYÛBİ GÜLER

| Urfa’nın tarhine adanmış bir ömür

88

Dr. A. Cihat KÜRKÇÜOĞLU

HRÜ. Emekli Öğretim Üyesi

Selahattin Güler ailesinin ilk

çocuğu olarak 1965 yılında

Urfa'da Bıçakçılı Mahallesi'nde

doğdu. Babası Merhum Hacı

Bahattin Güler (1935-2008), annesi

Merhum Nacar Sofu Mehmed

Dülger'in kızı Kadriye Güler'dir

(1951-2014).

1977 yılında Şehit Nusret

İlkokulu'ndan, 1980 yılında da

Atatürk Ortaokulu'ndan ve 1984

yılında da Ticaret Lisesi'nden mezun

oldu.

Memuriyet hayatına 1987 yılında

Şanlıurfa Lisesi Kütüphanesi'nde

başladı. Atıl durumda olan

kütüphaneyi elden geçirerek kitapları

“Dewey Onlu Tasnif Sistemi”ne göre

düzenleyerek öğrencilerin kullanımına

sundu. Kütüphanecilik görevinin

yanında çocukluğundan beri ilgi

duyduğu Urfa'nın tarih ve

arkeolojisiyle ilgili araştırmalar

yapmaya çalıştı.

1994 yılında geçtiği Şanlıurfa Kız

Meslek Lisesi'nde başlangıçta

kütüphaneye baktı. Bu kütüphaneyi


elden geçirerek aynı tasnif

sistemiyle kitapları düzenledi.

Daha sonra aynı lisenin idari büro

biriminde görevlendirildi. Bir

yandan Lise'nin yazışmalarını

yaparken diğer yandan telefon

santralına bakıyor, bu arada

bulabildiği boşluklarda ve hafta

sonlarında, tarih araştırmalarını

sürdürerek bilimsel makalelerini

hazırlıyordu.

Araştırmalarını; bir Lise Mezunu

tarafından basit ve amatörce

yapılan, yanlış bilgilerle, kulaktan

dolma efsanelerle desteklemek

yerine bilimsel temellere dayanan,

akademik formatta olmasına özen

gösteriyordu.

Toplamda 27 yıllık devlet

memurluğu hizmetinden sonra

Şubat 2015 tarihinde emekliye

ayrıldı. Emekli olduktan sonra

Eyyubiye Belediyesi Kültür ve

Sosyal İşler Müdürlüğü'nde ve

Gençlik ve Spor Hizmetleri

Müdürlüğü İzzettin Küçük Gençlik

Merkezi Kütüphanesi'nde toplam

2,5 yıl görev yaptı. Emekli

maaşına ek gelir sağlayan bu

görevine de son verildikten sonra

dar geliriyle evinde çalışmalarını

sürdürüyor, Urfa'ya yeni eserler

kazandırmaya çalışıyor.

İkisi erkek, bir kız 3 çocuk babası

olan Selahattin Güler, tarih

araştırmaları yanında amatör

olarak müzikle de ilgilenmekte, ud,

cümbüş ve ritm aletleri

çalabilmektedir.

Kendisiyle ilk tanışmamız

Selahattin Güler'in adını ilk kez,

Mehmet Oymak ile birlikte 1990

yılında yayımlamış “Guide to Urfa

and Harran” adlı kitabımıza

yazmış olduğu eleştiri mektubu ile

tanıdım. Mektubunda, kitabımızda

yanlış bulduğu bazı hususları dile

getiren Urfa Lisesi'ndeki bu

kütüphane memurunu merak

etmiş ve hemen ziyaretine

gitmiştim. Karşımda Lise Mezunu,

ancak Urfa Tarihi hakkında engin

bir birikime sahip olan bir genç

görünce doğrusu şaşırmıştım.

Böylece kendisi ile aramızda bir

dostluk kurulmuş oldu.

Almanca, İngilizce, Süryanice ve

Ermenice'yi öğrendi

Şayet bir kentin tarihini

araştırıyorsanız o kentle ilgili yerli,

yabancı tüm kaynaklara

başvurmanız, bunun için de

mutlaka birkaç dil bilmeniz, bu

şehirde yaşamış Arap, Süryani,

Ermeni gibi araştırmacıların

yazdığı eserleri inceleyebilmeniz

için bu dilleri de öğrenmeniz

gerekir. Ayrıca Urfa tarihi

konusunda araştırmaları bulunan

yabancı bilim insanları ile diyaloğa

geçmeniz, mektuplaşmanız, kir

alışverişinde bulunmanız olmazsa

olmazdır. Yoksa araştırmalarınız

eksik kalır. Arapça'ya aşina olan,

her tarihçi gibi Osmanlıca'yı

okuyup yazabilen Selahattin Güler

önce bu olmazsa olmazı büyük bir

gayret ve azim ile başararak

Almanca, İngilizce, Süryanice ve

Ermenice'yi kendine yeter ve çevri

yapabilecek derecede öğrendi.

Ayrıca bilimsel araştırma ve yazma

metodları üzerinde çalıştı. Böylece

Türkiye'de araştırma yaptığı alanla

ilgili dilleri öğrenmeyi başarmış

nadir bilim insanlarından biri oldu.

Yabancı Uzmanlarla Görüştü

1970'de Diyarbakır Meryemana

Kilisesi Papazı Aziz Günel'in “Türk

Süryaniler Tarihi” adlı kitabını

birkaç kez okumuş ve Urfa'ya ait

kitabelerin notlarını almıştı. Aziz

Günel'den daha geniş bilgi elde

etmek üzere 1989 yılında

Diyarbakır Meryemana Kilisesi'ne

gitti. Burada Hanna Aykurt adlı

papazla tanıştı ve Aziz Günel'in

kitabı ile ilgili araştırma yaptığını

söyledi. Papaz Hanna, Aziz

Günel'in İstanbul'da yaşadığını ve

şu anda Horepiskopos olduğunu

söyleyerek telefon numarasını

verdi. Aziz Günel (1918-1997) ile

1989 yılında başlayan

mektuplaşması birkaç yıl sürdü.

Bu yazışmalarda gerek Süryani

tarihi ile ilgili gerekse Süryanice ve

kitaptaki yazıtlarla ilgili bilgi sahibi

oldu.

Süryani tarihiyle ilgili derin

araştırmalar yaptı

Süryanice öğrenmesinde, Urfa

doğumlu Süryani dilbilimcisi,

sözlük uzmanı ve gezgin Abraham

Nuro (1923-2009)'nun önemli

katkısı oldu. Suriye'de yaşayan

İbrahim Nuro her Urfa'ya gelişinde

Selahattin Güler ile buluşarak

sohbet etti ve birlikte tarihi

mekânları gezdi. Urfa hayranı

olan, Urfa ağzı ile konuşan, “Urfa,

| Urfa’nın tarhine adanmış bir ömür

89


kazandırılmasını sağladı. Prof.

Drijvers ile Manchester

Üniversitesi Ortadoğu Dilleri ve

Kültürleri uzmanı Prof. Healey

ortaklaşa hazırladıkları bir eserin

hazırlığı için 1998 yılı Haziran'ında

Urfa'ya geldiklerinde Süryanice

yazıtların bulunduğu tarihi

mekânları bir hafta boyunca

onlarla birlikte dolaştı, notlar aldı

ve fotoğraar çekti. Prof. Drijvers'ın

2002 yılında kan kanserinden

ölmesi üzerine Prof. John F. Healey

ile mektup ve internet yoluyla

yazışmaya başladı.

| Urfa’nın tarhine adanmış bir ömür

90

benim ilk ve esasi vatanımdır”

diyen, bilimsel toplantılarda

Süryanilerle ilgili sunduğu

görüşleriyle, eserleriyle kendini

dünyaya ispat ettirmiş olan

Abraham Nuro Selahattin Güler'e

Süryanice dil eğitimi ile ilgili zor

bulunabilecek malzeme ve

kaynaklar verdi.

Oxford Üniversitesi Oriental

Enstitüsü uzmanlarından Prof. Dr.

Sebastian P. Brock ile iletişime

geçen Selahattin Güler, İngilizce ve

Almanca yazışma diliyle ondan

uzun yıllar istifade etti. Birçok

Süryanice kitabenin okunuşu ve

tercümesi hakkında bilgi sahibi

oldu. Bu arada Hollanda

Groningen Üniversitesi Sami Dilleri

ve Kültürleri ve Yakın Doğu

Arkeolojisi Bölümü Başkanı Prof.

H.J.W. Drijvers (1934-2002) ile

de iletişim kurdu.

Urfa ve civarında bulunmuş

yazıtların

tespit ve tercümesinde büyük

emekleri var

Kendi branşlarının en iyileri olan

bu 2 bilim insanıyla uzun yıllar

mektuplaşarak birçok bilgiyi

öğrenme ve tercüme yapma

becerisine kavuştu. Edessa Krallığı

dönemine ait yazmış olduğu birçok

kitabın yazarı olan Prof. Drijvers,

eserlerinden bir kısmını kendisine

hediye etti. Bu yazışmaların

sürdüğü yıllarda onların sayesinde

Urfa ve civarında bulunmuş

Süryanice kitabelerin yayınlarına

ulaştı. Kendisi de ayrıca bu

yazıtların tespiti, fotoğraama ve

Türkçeye tercüme etme işini uzun

yıllar sürdürdü. Zaman içinde daha

çok Orta Çağ Süryanicesini

geliştirme ve yazma aşamasına

geldi.

Kitabelerin dünya literatürüne

kazandırılmasını sağladı

Bu çalışmalarına devam ederken,

Urfa ve civarında yeni tespit ettiği

Süryanice kitabe ve mozaiklerin

fotoğraarını bu bilim insanlarına

ulaştırdı. Bu kitabelerin

yayınlanmasına vesile olarak

dünya literatürüne

Modern Süryanice kitabelerin

çözümü ve tercümesinde ise

Mardin Kırklar Kilisesi Ruhanisi

Gabriyel Akyüz'ün ve Manastır

Sekreteri Molfono Yusuf Begdaş'ın

önemli katkı ve yardımlarını gördü.

Mardin Artuklu Üniversitesi Doğu

Dilleri ve Edebiyatı Bölümü

uzmanlarından Yrd. Doç. Dr.

Mehmet Sait Toprak ile

görüşmelerde bulundu.

Halk arasında "Reji Kilisesi" olarak

bilinen Süryanilere ait 1861 tarihli

Mar Petrus-Mar Paulos Kilisesi'nin

2002 yılındaki restorasyonu

sırasında, birçok mezar ve inşa

kitabesinin fotoğrafını çekti ve

transkriptini çıkardı. Bunlardan bir

kısmının müzeye taşınmasını

sağladı. Daha sonra bu kitabeleri

Türkçeye çevirdiğinde bir kısmının

Süryanice harerle şiir tarzında

Türkçe yazılmış mezar kitabesi

olduğunu tespit etti. Urfa'nın

edebiyat tarihine katkısı olacağını

düşündüğü şiir tarzındaki bu

mezar kitabelerini makale halinde

yayımladı.

Ermeniceyi öğrenme süreci

Ermenice yazıtları okuyabilmek

için bu zor dili ve alfabesini

çözmek onun için kolay olmadı.

Oxford Üniversitesi Ermenice

uzmanı Prof. Charles Dowset

(1924-1998) Urfa'da 1123

yılında Haçlı Kontluğu döneminde

inşa edilen Mahmudoğlu Kulesi ve

Ermenice inşa kitabesi hakkında

çok geniş bir makale yazmıştı.

Dowset ile iletişim kurdu ve ona

yazdığı ilk mektubun cevabını aldı.


Ancak ikinci mektubunun cevabını

alamadan Prof. Dowset 1998

yılında vefat etti. Ermeni asıllı olan

eşi, bu mektubu hocanın

asistanlarından Prof. Robert

Thomson'a verdiğinden bu hoca ile

de kısa bir yazışması oldu.

Türkiye'de Ermenice yazıtlar ve

mezar kitabelerini çözmekle ün

yapmış, 50 yıllık bilgi birikimi ile

birçok eserin sahibi olan Kevork

Pamukçıyan ile mektuplaşmaya

başladı. Yaptıkları birkaç

tercümeden sonra Pamukçıyan

hastalanarak hayatını kaybetti.

Onun vefatından sonra Türkçe-

Ermenice tercümanı Ermenistanlı

Ordes Repovanov ile yazışmalarını

internet ortamında devam ettirdi.

Grekçe Yazıtları Okuma

Tekniklerini Öğreniyor…

Urfa'daki İlkçağ ve Orta Çağ'a ait

Grekçe (Antik Yunanca) kitabelerin

tercümesinde Prof. Sebastian P.

Brock'tan istifade etti. Bazı Grekçe

yazıtların okuma tekniklerini ise

arkadaşı Arkeolog Prof. Dr.

Bahattin Çelik'ten öğrendi. Yakın

zamanda tanıştığı Manchester

Üniversitesi Grekçe uzmanlarından

Dr. Peter Liddel'den de Grekçe

diliyle ilgili olarak istifade etmeye

başladı.

Prof. Dr. J. B. Segal ile

Mektuplaşmaları…

Urfa'nın İslam öncesi tarihi

dönemleri için referans olarak

kullandığı “Edessa The Blessed

City” (Kutsanmış Şehir Edessa)

adlı kitabın yazarı İngiliz Prof. J.B.

Segal ile de kısa bir süre

mektuplaştı. Onun biyograsini

Edessa Dergisi'nde yayımladı.

Derginin bu nüshasından Prof.

Segal'e de gönderdi. Bunun

üzerine Segal kendisine gönderdiği

cevabi mektubunda; Biyograsini

anlatan bu makaleden dolayı

mutlu olduğunu, Urfa'da araştırma

yaptığı günlerde Urfalıları çok

sevdiğini, orada çok güzel günler

geçirdiğini ve Urfalıların asil

insanlar olduğunu belirtmiş,

Türkçe bilmediği için dergideki

yazıları okuyamadığını ancak

Türkçe bilen birisine

okutturacağını yazmıştı.

Değerli hemşehrimiz felsefe bilim

insanı Prof. Dr. Ahmet Aslan, Prof.

Dr. J. B. Segal'in “Edessa The

Blessed City” adlı eserini Türkçeye

çevirmesine Selahattin Güler'in

katkıları oldu. Prof. Dr. Ahmet

Aslan çevrisini yaptığı bu kitabın

önsözünde; “Yukarıda adı geçen

değerli kardeşim Selahattin Güler,

çevrinin yazmasını başından

sonuna kadar satır satır okuyarak

en büyük bölümünü yerinde

bulduğum bazı düzeltmelerde,

önerilerde bulunmak suretiyle

bana büyük bir yardımda

bulunmuştur” diyerek vefa

göstermiştir.

1999 yılında “Urfa Bölgesinde

Devlet Adamları ve Komutanlar

(M.Ö. XIV. Yüzyıl-M.S. 1920)” adlı

ilk kitabı Şanlıurfa Kültür Sanat ve

Araştırma Vakfı (ŞURKAV)

tarafından yayımlandı.

Bilimsel Çalışmalarına Dönemin

Valisi Muzaffer Dilek Destek Verdi

Tarih sohbetleri yapmak üzere

Selahattin Güler'e her

uğradığımda, bu değerli bilim

insanının lisede santral memurluğu

yapmasını içime sindiremiyor,

kendisine araştırma yapabileceği

rahat bir ortam nasıl sağlanabilir

diye hep düşünüyordum. Bu

düşüncemi zaman zaman bazı

yöneticilerimize açmama rağmen

sonuç alamıyordum.

Sanata, sanatçıya, kültürel

yayınlara ve tarihi yapıların

restorasyonlarına önem veren,

11.08.2000-05.2.2003 tarihleri

arasında Urfa valiliği görevinde

bulunan Sayın Muzaffer Dilek'e bu

durumu arz ettiğimde Vali Bey;

“Bilim ve sanatla uğraşanlara

destek vermek Anayasal bir

görevdir. Böyle bir insanın santral

memurluğunda ne işi var. O görevi

yapacak biri elbet bulunur.

Araştırmacı bir insanın önünü

açmak ve kendisini destelemek

gerekir” diyerek Selahattin Güler'e

Şanlıurfa İli Kültür Eğitim Sanat ve

Araştırma Vakfı'nda (ŞURKAV) bir

| Urfa’nın tarhine adanmış bir ömür

91


| Urfa’nın tarhine adanmış bir ömür

92

oda ve bilgisayar sağlayıp onu

araştırmalarını yapabileceği bir ortama

kavuşturdu. Vali Bey ŞURKAV

Merkezi'ne her geldiğinde çalışma

odasında ziyaret ederek kendisini

onurlandırırdı.

Dilek'in gidişiyle ŞURKAV'daki

görevinden alındı

Selahattin Güler bu dönemde, günde

10-15 saat çalışarak araştırmalarını

sürdürdü. Sayın Dilek'in hazırlama

direktini verdiği “Şanlıurfa Uygarlığın

Doğduğu Şehir”, “Urfa Kültürü

Sözlüğü”, “Urfa'nın Etrafı…”, “Şanlıurfa

and the Surroundings Area” kitapların

yayın kurulunda yer aldı. Dizgisini,

mizanpajını yaptığı bu kitaplara ayrıca

makaleleriyle katkıda bulundu. Vakıf

adına yayımlanan çeşitli kitap ve

dergiler hazırladı. Sayın Muzaffer

Dilek'in Afyon Valiliğine atanmasından

sonra ŞURKAV'daki görevinden alındı

ve tekrar lisedeki görevine döndü.

“Neolitik Çağ'dan Millî Mücadele'ye

Kadar Urfa Tarihi” …

Selahattin Güler, memuriyet yıllarında

zor şartlar altında hazırlamış olduğu

“Neolitik Çağ'dan Millî Mücadele'ye

kadar Urfa Tarihi” geniş kapsamlı

çalışmasının Türkçe-İngilizce özetini

“Urfa Tarihi/A History of Urfa” adıyla

yayımladı. Urfa bölgesinin 4420 yıllık

tarihini yerli-yabancı 155 eserden

yararlanarak hazırladığı bu eserini,

Urfa'nın yetiştirdiği mümtaz şahsiyet,

değerli Şair ve Yazar M. Hulusi Öcal'a

armağan etti. Bu kitabın özellikle

İngilizce bölümü bir turizm şehri olan

Şanlıurfa'da büyük bir boşluğu

doldurdu. Bu eserin tamamını

yayınlayarak kültür tarihimize

kazandırmalarını yöneticilerimizden

diliyorum.

“Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa

Bölgesi” …

Selahattin Güler dördüncü yüzyıl

sonlarında Urfa'yı ziyaret eden İspanyol

rahibe Egeria'nın günlüklerinden

başlayarak 19. Yüzyıl sonlarına kadar

Urfa'yı ziyaret eden Fransız gezgin

Jean-Baptist Tavernier, Alman gezgin

Carsten Niebuhr, Fransız gezgin Rolin

Oliver, Alman Mareşal Helmuth von

Moltke, İngiliz Papaz George Percy

Badger, Alman gezgin Petermann,

Alman oryantalist Eduard Sachau,

İngiliz gezgin E.B.Soane'nin Urfa ve

çevresine ait gezi notlarını,

seyahatnamelerini Türkçe'ye çevirerek

“Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa

Bölgesi” adlı kitabında yayımladı. Onun

bu çalışması olmasaydı yabancıların

Urfa ve çevresine ait verdikleri çok

değerli bilgilerden haberimiz

olmayacaktı. Halen sonradan tespit

ettiği bazı gezginleri de bu çalışmasına

katarak kitabın genişletilmiş baskısı

üzerinde çalışmaktadır.

“Şanlıurfa Yazıtları” …

Urfa'da Süryani, Ermeni ve Grek

dillerindeki kitabelerin tercüme ve

içeriklerini fotoğraarıyla birlikte

hazırlayıp yayımladığı “Şanlıurfa

Yazıtları (Grekçe, Ermenice ve

Süryanice)” kitabı 2014 yılında

Arkeoloji ve Sanat Yayınları arasında

yayımlandı. 3 bölümden oluşan kitabın

birinci bölümünde Grekler ve Grekçe

hakkında bilgi verdikten sonra Urfa'daki

Grekçe yazıtları, ikinci bölümde

Ermeniler ve Ermenice hakkında

bilgiden sonra Ermenice yazıtları, en

geniş bölüm olan üçüncü bölümde ise

Süryaniler ve Süryanice hakkında bilgi

verdikten sonra çok sayıdaki Süryanice

yazıtın tercümesini okuyucuya sundu.

Çoğu yabancı olmak üzere 113 adet

kaynak tarayarak yazdığı bu eserinde

şimdiye kadar esaslı bir şekilde

tercüme edilemeyen Urfa kalesi Doğu

sütunu üzerindeki Süryanice,

Mahmudoğlu Kulesi üzerindeki

Ermenice, Harran Kapısı güney

cephesindeki Grekçe ve Urfa'nın 20

km. batısındaki Sarımağara girişi

üzerindeki Grekçe kitabelerin doğru

tercümelerine yer verdi.

Böylece Sayın Mahmut Karakaş'ın Urfa

ili sınırları içerisindeki Arapça ve

Osmanlıca kitabeleri bir arada toplayan

“Şanlıurfa ve İlçelerinde Kitabeler” adlı

eserinden sonra Selahattin Eyyubi

Güler'in Grekçe-Ermenice ve Süryanice

dillerindeki kitabeleri kapsayan

“Şanlıurfa Yazıtları” adlı kitabı ile Urfa

yazıtlarına son nokta konulmuş oldu.

“Urfa'nın Doğusunda Antik Bir Kent

SOĞMATAR”

Harran-Bazda-Mağaraları-Han el-Ba'rür

Kervansarayı-Şuaybşehir ve Soğmatar

güzerga-hındaki antik kalıntıları misar


gruplara gezdiren Selahattin Güler;

Urfa'nın inanç tarihi içerisinde çok

önemli bir yere sahip olan, gök

cisimlerinin kutsal sayıldığı Pagan

inancının ve bu inanca ait tapınakların,

heykellerin, Süryanice yazıtların yer

aldığı İlk Çağ'a ait Soğmatar

araştırmalarına 1991 yılından itibaren

başladı.

Yürüme engelli olmasına rağmen her

türlü zorluğa katlanarak 25 yıl boyunca

defalarca gittiği Soğmatar'ın dağlarına

tırmanarak oradaki Süryanice yazıtların

tamamını fotoğraayıp transkribe etti.

Kaya mezarlarını, gezegen tapınaklarını,

bu şehirle ilgili yayınlanmış yabancı

dildeki makaleleri inceledi. Soğmatar ile

ilgili araştırmaları bulunan, bir kısmı

bugün ebediyete göçmüş olan Prof.

H.J.W.Drijvers, Prof. Sebastian P.Brock;

Prof. J.F.Healey, Prof. J.B.Segal ile

bağlantı kurarak bilgi alışverişinde

bulundu.

Soğmatar'la ilgili Türkçe yayın

boşluğunu doldurmak amacıyla bilimsel

kaynaklara dayanan, Urfalı fotoğraf

sanatçısı ve koleksiyoner Yasin

Küçük'ün kendi çektiği ve

koleksiyonundan verdiği fotoğraarın,

kitabın sonuna eklenen ve Soğmatar'ı

çevresiyle birlikte gösteren haritanın,

Soğmatar'daki anıtların konumlarını

gösteren planın yer aldığı “Urfa'nın

Doğusunda Bir Antik Kent Soğmatar”

adlı kitabını 2016 yılında Arkeoloji ve

Sanat Yayınları arasında yayımladı. Vefa

örneği göstererek kitabını, ömrünü Urfa

kültürüne ve folkloruna adamış, bu

konuda 11 kitap yayınlamış M.Emin

Ergin'in aziz hatırasına adadı.

“Harran Tarihi” Araştırmaları…

Harran'a da özel bir ilgi duyan, her

gittiğinde tarihi dönemlere dalıp giden

ve oradan ayrılmak istemeyen

Selahattin Güler, bu şehrin tarihi

dönemlerini anlatan bir kitabın

eksikliğini göz önünde bulundurarak

Harran tarihini araştırmaya başladı. Bu

araştırmalarını Folklor Araştırmacısı-

Yazar Sabri Kürkçüoğlu ile ortaklaşa

hazırladığı ve 2017 yılında Harran

Kaymakamlığı tarafından yayımlanan

“Harran Tarihi ve Kültürü” adlı kitabın

“Harran Tarihi” bölümünde okuyucu ile

paylaştı.

Hz. İbrahim ve Hz.Eyyûb Kitapları

Urfa'da doğduğuna ve Urfa'da ateşe

atldığına inanılan İbrahim Peygamber

ve Urfa'da yaşadığına, Urfa'da hastalık

çektiğine ve mezarının Viranşehir

ilçesinde olduğuna inanılan Eyyûb

peygamber ile ilgili yüzlerce yerli ve

yabancı kaynakları araştırarak “Hazreti

İbrahim. Hayatı,Urfa ve Harran'la

İlişkisi” ve “Dini ve Tarihi Açıdan

Hazreti Eyyûb Aleyhisselam” kitaplarını

yayımladı. O güne kadar bu

peygamberlerle ilgili folklorik hikâyelere

dayanılarak yazılan kitaplardan farklı

olarak Selahattin Güler'in bu 2

kitabının bilimsel kaynaklara dayandığı

ilahiyatçılar tarafından kabul edildi.

“Urfalı Hafız ve Kurralar”

Hafız ve Araştırmacı-Yazar M. Emin

Uzungöl ile birlikte hazırladıkları “Urfalı

Hafız ve Kurralar” kitabı konusunda ilk

olup bu çalışmada 146 hafızın

biyograsine yer verilmiştir. Hem

mevlidhan, hem de gazelhan olan,

hatıralarda yaşayan çoğu ünlü hafızlar

kitapta fotoğraarıyla birlikte Urfa

kültürüne kazandırılmıştır.

“XIII. Yüzyıldan Günümüze Urfalı

Naib, Kadı, Molla, Müftü, Vaiz,

Müderris ve Alimler”…

Yine Hafız ve Araştırmacı-Yazar M.

Emin Uzungöl ile birlikte hazırladığı

“XIII. Yüzyıldan Günümüze Urfalı Naib,

Kadı, Molla, Müftü, Vaiz, Müderris ve

Alimler” adlı bu kitapta eskiden yeniye

doğru 159 nâib, kadı, molla, müftü,

vâiz, müderris ve alimin fotoğraı

biyograsine yer verilmiştir. Ayrıca

günümüze kadar Urfa'da görev yapan

müftüler de eklenmiştir. Kitabın Ek

Bölüm'ünde ise değişik yerlerde

doğmuş, ilim tahsil ettikten sonra

Urfa'ya gelip medresede ilimle

uğraşarak öğrenci yetiştirmiş ve

Urfalılar arasında meşhur olmuş 41

molla, müftü, vaiz, müderris ve alim de

yer almıştır.

Engelli Olmasına Rağmen Engel

Tanımıyor

Selahattin Güler'in araştırmalarıyla Urfa

tarihine eşsiz katkılar sunduğunu

söylemeye gerek yok. Her şey ortada.

Bence onun bütün bu çalışmalarından

daha da önemlisi; azmi ve yaptığı

araştırmalarla “engellinin engel

| Urfa’nın tarhine adanmış bir ömür

93


tanımadığı” gerçeğini ortaya koyarak

bütün engellilere örnek olmasıdır. O,

yürüme engelli olmasına rağmen her türlü

zorluğa katlanarak Soğmatar'ın dağlarına,

kaya mezarlarının yer aldığı tepelere, ören

yerlerine koltuk değnekleriyle tırmanmış,

bilimsel kitapları ve makaleleriyle Urfa'ya

olan borcunu fazlasıyla ödemiştir.

ŞURKAV Mütevelli Heyet Üyesi de olan

Selahattin Güler “urfahizmet.com” adlı

internet gazetesinde yazılarıyla kültür

hizmetine devam ediyor. Bir grup

arkadaşıyla birlikte 10 yıla yakın bir

zamandır “Urfa Şehir Ansiklopedisi”

üzerinde de çalışıyor. Ayrıca üzerinde

çalıştığı basıma hazır birkaç kitabı

bulunuyor.

“Urfa Sevdalısı” diye bir sözü

memleketini seven herkes için sıklıkla

kullanırız. Ama kuru kuruya da sevda

olmuyor. Sevdalısı olduğunuz şehre bir

şeyler katmanız gerekiyor. İşte Selahattin

Güler sevdalısı olduğu Urfa'ya, Urfa'nın

tarihine, kültürüne bugüne kadar aşağıda

listesini verdiğimiz 20'ye yakın kitabını,

onlarca makalesini katmış, yani sevdalısı

olduğu şehrinin tarihini gece gündüz

yaptığı bilimsel çalışmalarıyla aydınlığa

çıkarmıştır.

| Urfa’nın tarhine adanmış bir ömür

Yetkililere bir kez daha sesleniyorum…

Bu vesile ile buradan ilgililere ve

yetkililere seslenmek istiyorum. Urfa

Kültür tarihine bu kadar katkı sunan bu

değerli bilim insanına Sayın Valimizin,

Sayın Belediye Başkanlarımızın sahip

çıkmalarını, bilimsel çalışmaları için

kendisine gerekli desteği vermelerini

diliyorum. Kendisine hak ettiği Fahri

Doktora Payesi verilmesini Harran

Üniversitesi Rektörlüğü'ne öneriyorum.

Sevgili Selahattin Güler iyi ki var. Urfa

birçok bilinmeyenini onun

araştırmalarından öğrendi. Daha nice

bilimsel çalışmalar dileklerimle kendisine

sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

94


6. Urfa Tarihi / A History of Urfa,

Şanlıurfa 2004.

7. Hz.İbrahim (Hayatı, Urfa ve

Harran'la İlişkisi), Şanlıurfa 2007.

8. Resimli Şanlıurfa Kültürü Sözlüğü,

(R. Mızrak'la ortak) Şanlıurfa

Belediyesi Kültür Müd. Yay. Ankara

2008.

9. Dini ve Tarihi Açıdan Hz.Eyyub

(Aleyhisselam), Şanlıurfa 2009.

17. Harran Tarihi ve Kültürü, (S.Sabri

Kürkçüoğlu ile ortak), Harran

Kaymakamlığı Yay., Ankara 2017

18. Urfa'da Hafızlık Eğitimi-Urfalı

Hafız ve Kurralar, (M.Emin Uzungöl ile

ortak) Elif Matbaası, Şanlıurfa 2019.

19. XIII. Yüzyıldan Günümüze Urfalı

Naib, Kadı, Molla, Müftü, Vaiz,

Müderris ve Alimler, (M.Emin Uzungöl

ile ortak), Şanlıurfa 2021.

YAYINLANMIŞ KİTAPLARI

(ŞAHSİ VE ORTAK)

10. Hz.İbrahim'in Hayatı-Nemrud ve

Balıklıgöl Efsanesi/Prophet Abraham,

The Legend Nimrod and Balikligöl,

Şanlıurfa 2009.

1. Urfa Bölgesinde Devlet Adamları

ve Komutanlar (M.Ö. XIV. Yüzyıl-M.S.

1920), ŞURKAV Yay. Ankara 1999; 2.

Baskı, Şanlıurfa 2019.

2. Şanlıurfa Kültürü Sözlüğü (M.H.

Öcal ve R. Mızrak'la ortak), ŞURKAV

Yay. Şanlıurfa 2001.

3. Şanlıurfa Uygarlığın Doğduğu

Şehir (A.C.Kürkçüoğlu-M.Akalın-

S.Kürkçüoğlu ile ortak), ŞURKAV Yay.

Ankara 2002, (1. ve 2. Baskı)

4. Urfa'nın Etrafı (R.Mızrak ve M.H.

Öcal ile ortak), Şanlıurfa Valiliği Yay.,

Ankara 2002.

5. Şanlıurfa and the Surroundings

Area, (R. Mızrak ve M.H. Öcal ile

ortak), Trans. English by Ahmet

Tokdemir, Ankara 2002.

11. Yabancı Gezginlerin Gözüyle Urfa

Bölgesi, Şanlıurfa 2009; 2. baskı

ŞURKAV Yay. Ankara 2010

12. Tarih ve Turizm Şehri Şanlıurfa,

(A. C. Kürkçüoğlu ile ortak), ŞURKAV

Yay. Ankara 2010.

13. Urfalı Nakşibendi Şeyhi Hacı

Müslüm Hafız Efendi (K.S.) Hazretleri,

Şanlıurfa 2012.

14. Şanlıurfa Yazıtları (Grekçe,

Ermenice ve Süryanice) Arkeoloji ve

Sanat Yayınları, İstanbul 2014

15. Urfa Tarihinden Sayfalar,

Eyyubiye Belediyesi Kültür ve Sosyal

İşler Müd. Yayınları, İstanbul 2016.

16. Urfa'nın Doğusunda Bir Antik

Kent Soğmatar, Arkeoloji ve Sanat

Yayınları, İstanbul 2016.

| Urfa’nın tarhine adanmış bir ömür

95


ŞANLIURFA'da

çok sevildi

Şanlıurfa'nın en büyük alışveriş ve yaşam merkezi olarak 10 Ekim 2013 tarihinde hizmete açılan

Piazza, aradan geçen zaman diliminde Şanlıurfa halkının en gözde lokasyonu olmayı başardı

lışveriş merkezi konseptinin giderek değiştiği günümüzde uygun alışveriş olanakları sunmanın

Ayanında, bol seçenekli yasam alanı konseptiyle yola çıkan Piazza, klasik AVM tarzından farklı olarak,

2013 Şanlıurfa'nın en büyük alışveriş ve yaşam merkezini hizmete açtı.

2 bin 240 metrekarelik eğlence kompleksi

Şanlıurfa'da; AVM'leri ziyaret eden insanların en büyük sıkıntısı olan otopark problemine binlerce araçlık devasa açık

otopark alanıyla cevap veren Piazza, yine Şanlıurfa'da bir ilke imza atarak 2 bin 240 metrekarelik eğlence

kompleksiyle kulvarında rakipsiz olmayı başardı.

Ulaşım avantajı ve geniş müşteri proli

Şanlıurfa'nın en büyük alışveriş merkezi olarak aradan geçen süreçle ilgili değerlendirmelerde bulunan rma yetkilileri

şehir merkezinde yer almasıyla Urfa halkının kolaylıkla ulaşım sağladığı Piazza'nın her bölgeden geniş bir müşteri

proline sahip olduğunu vurguladı.


Modern Mimari klasik AVM

algısını yıktı

Alışveriş Merkezlerine gelen

insanların ferah bir ortamda

zaman geçirmek istediğine

değinerek sözlerine başlayan rma

yetkilileri aracıyla AVM'lere giden

insanların dert yandığı konuların

başında park yeri sıkıntısı gelir.

Piazza, 2013 yılında Şanlıurfa'ya

geldiğinde sahip olduğu modern

mimarisiyle klasik AVM algısını

yıktı. Şanlıurfa halkına binlerce

araç kapasiteli açık otopark ve 5

farklı noktadan

binaya giriş

seçeneği sundu”

diyerek Piazza'nın ziki altyapısının

avantajlarını aktardı.

Sürekli ziyaret edilen bir yasam

alanı

Piazza Alışveriş ve Yaşam

Merkezi'nin 'Dünyayı ayağınıza

getirdik' sloganıyla, güvenli, kaliteli

ve geniş yelpazesi olan bir alışveriş

ortamı sunduğunu dile getiren

rma yetkilileri “Piazza,

müşterilerin sürekli ziyaret ettikleri

bir yasam alanı haline geldi.

Ziyaretçilerine alışveriş

olanaklarının yanında bir yaşam

alanı sunmak, Piazza'nın yola

çıkma sebebi. Bu anlamda Piazza,

ziyaretçilerinin rahatı ve keyii

vakit geçirmesi için; mağaza

karmasından, etkinliklere kadar

detaylara önem veren bir anlayışla

hizmet vermeyi sürdürüyor.

128 ulusal ve uluslararası mağaza

Piazza bünyesinde hizmet veriyor

Piazza'nın

müşterilerine

alternatif ve geniş

alışveriş seçenekleri

sunduğunu ifade eden

rma yetkilileri “Piazza;

Boyner, Cinemaximum,

Starbucks, Media Markt,

5M Migros, W Collection, Vakko

Butik, Teknosa, LC Waikiki,

Defacto, Koton, Tekin Acar, Civil,

Deichmann, Sketchers gibi 152

ulusal ve uluslararası mağaza ile

yılın 365 günü müşterilerine bol

seçenekli alışveriş imkânı

sunuyor. Ayrıca Türkiye'de bir ilk

olan harcadıkça kazan

uygulamasını Shoplink

programıyla hayata geçirip

ziyaretçilerine bir çok indirimli ve

avantajlı alışveriş imkanı sağlıyor”

diyerek alışverişlerdeki avantajlı

kampanyalara dikkat çekti.

Dünya mutfaklarından seçme

lezzetler

Piazza'nın yerli ve yabancı pek çok

markayı bünyesinde bulunduran

food court alanında, ziyaretçilerine

dünya mutfaklarından seçme

lezzetler sunduğunu hatırlatan

rma yetkilileri “Piazza, meşhur bir

gastronomi kültürüne sahip olan

Şanlıurfa'da, pek çok farklı lezzeti

ziyaretçilerin beğenisine sunuyor.

Dünya mutfaklarından tatların

sunulduğu 21 cafe-restoranlık

yiyecek-içecek alanlarını bir arada

bulunduran Piazza Alışveriş ve

Yaşam Merkezi, bu anlamda da

farkını yansıtıyor” diyerek Şanlıurfa

halkının bol alternatii lezzet

sunumlarına büyük ilgi gösterdiğini

dile getirdi.


Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!