NARKOZ SAĞLIK DERGİSİ 28.SAYISI SİZLERLE...
NARKOZ SAĞLIK DERGİSİ 28.SAYISI SİZLERLE...
NARKOZ SAĞLIK DERGİSİ 28.SAYISI SİZLERLE...
- No tags were found...
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
1 Mayıs / Haziran 2022
2
İÇ SAYFA<br />
3 Mayıs / Haziran 2022
İÇİNDEKİLER<br />
MAYIS / HAZİRAN 2022<br />
8 İNSAN<br />
HAYATINA<br />
DOKUNMAK<br />
MUTLULUKTUR<br />
4<br />
İÇERİKLER<br />
12<br />
SANKO<br />
ÜNİVERSİTESİ<br />
HASTANESİ YENİ<br />
TEKNOLOJİLERLE<br />
<strong>SAĞLIK</strong> HİZMETİ<br />
VERMEYE DEVAM<br />
EDİYOR<br />
SANKO Üniversitesi<br />
Hastanesi Göğüs Cerrahisi<br />
Kliniği’nde EBUS<br />
(Endobronşial<br />
Ultrasonik<br />
Bronkoskopi)<br />
cihazı ile<br />
kullanılmaya<br />
başlandı.<br />
14<br />
KALİTE VE TECRÜBENİN<br />
BULUŞTUĞU NOKTA,<br />
ELİF KAPLAN<br />
GÜZELLİK MERKEZİ<br />
Güzellik Uzmanı Elif KAPLAN;<br />
her kadının güzel olduğunu<br />
ancak bakımlı kadının daha özel<br />
olduğunu belirterek kadınların<br />
bakımlı olması gerektiğini<br />
söyledi. Kaplan; “Bakımlı<br />
olmanın en önemli<br />
kurallarından birincisi cilt<br />
temizliğidir. Cilt temizliği<br />
dikkat edilmesi gereken, ancak<br />
unutulan en önemli hayat<br />
kurallarından bir tanesidir.”<br />
26<br />
SU DAHİ İÇEMEYEN<br />
IRAKLI ALİ HATEM’DE<br />
UYGULANAN<br />
BAŞARILI AMELİYAT<br />
İLE ARTIK YİYİP İÇEBİLİYOR<br />
Irakta ikamet eden yutma güçlüğü<br />
yaşayan, suyu dahi içemeyen 4<br />
yaşındaki Ali Mohammed, Özel<br />
Hatem Hastanesi Çocuk Cerrahisi<br />
Uzmanı Op. Dr. Serdar Şiyve<br />
tarafından uygulanan başarılı<br />
ameliyat sonucu ülkesine şifa ile<br />
uğurlandı.<br />
Özel Hatem Hastanesi; başarılı<br />
geçmişiyle, hasta memnuniyeti<br />
odaklı çalışmalarıyla,<br />
birbirinden nitelikli<br />
operasyonlarıyla bölgenin<br />
önemli sağlık merkezlerinden<br />
birisidir. Üstün teknolojisi ve<br />
sürekli kendini yenileyen yapısı,<br />
hasta memnuniyeti odaklı<br />
çalışmaları, alanında uzman<br />
doktor, hemşire ve sağlık<br />
hizmeti kadrosuyla şifa<br />
dağıtmaya devam ediyor.<br />
18<br />
KARDİYOLOJİ UZMANI<br />
PROF. DR.<br />
KAÇMAZ ANKA’DA<br />
Hasta memnuniyeti odaklı, kaliteli sağlık<br />
hizmetini hastalarına sunmaya özen gösteren<br />
ve Gaziantep’in sağlık turizminde merkez<br />
olması yönünde önemli başarılara imza atan<br />
Gaziantep Özel ANKA Hastanesi, hekim<br />
kadrosuna güvenilir isimleri dahil etmeye<br />
devam ediyor.
20<br />
22<br />
TURİSTLERİN<br />
EN BÜYÜK DAVETİYESİ,<br />
KENTİN TARİHİ<br />
5 antik kenti içinde barındıran ve destinasyon<br />
alanlarıyla ülkenin en çok ziyaret<br />
edilebilecek noktalarını bünyesinde<br />
barındıran Gazi şehir, her geçen gün<br />
güncellenen ve iyileştirmeleri sıkı denetimlerle<br />
sürdürülen kültür yolu boyunca<br />
turistlerini ağırlamaya devam ediyor.<br />
MAYMUN ÇİÇEĞİ<br />
VİRÜSÜ HASTALIĞI İÇİN<br />
ÖNLEMLER<br />
Pandemiden sonra gündemi<br />
meşgul eden Monkeypox<br />
(Maymun Çiçeği Virüsü Hastalığı),<br />
öncelikle Orta ve Batı Afrika’nın<br />
tropikal yağmur ormanlarında<br />
ortaya çıkan ve zaman zaman<br />
diğer bölgelerde de görülebilen<br />
viral zoonotik bir hastalıktır.<br />
65<br />
SPORA VE SPORCUYA<br />
DESTEĞI DEVAM EDİYOR<br />
Gaziantep Özel Defa Life Hastanesi, sağlık sponsoru olduğu<br />
ALG Kadın Futbol Takımının Süper lig şampiyonluğunu<br />
kutlayarak Avrupa arenasında başarılar diledi.<br />
28<br />
“<strong>SAĞLIK</strong>LI<br />
YAŞAM<br />
FESTİVALİ”<br />
Gaziantep Büyükşehir<br />
Belediyesi tarafından sağlıklı<br />
yaşamın bir kültür haline<br />
getirmek için ilk kez Sağlıklı<br />
Yaşam Festivali düzenlendi.<br />
25<br />
DEPRESYON HAYAT<br />
KALİTESİNİ DÜŞÜRÜYOR<br />
Gaziantep Özel ANKA Hastanesi<br />
Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Erkan<br />
Özcan, kişinin duygu ve düşüncelerinin<br />
yanı sıra davranışlarını da<br />
olumsuz yönde etkileyerek, hayat<br />
kalitesinin düşmesine neden olan<br />
depresyondan, doğru tedavi ve<br />
destekle kurtulmanın mümkün<br />
olduğunu söyledi.<br />
34<br />
30<br />
HAVA DEĞİŞİKLİKLERİ<br />
MİGREN ATAKLARI İÇİN<br />
ÖNEMLİ BİR TETİKLEYİCİ<br />
Ataklar halinde seyreden bir baş<br />
ağrısı sendromu olarak<br />
tanımlanan migren, bugün<br />
toplumun yaklaşık %16’sını<br />
etkileyen bir sorun.<br />
34<br />
VEGAN YAŞAM<br />
ÇOCUK GELİŞİMİNİ<br />
OLUMSUZ<br />
ETKİLER Mİ?<br />
İstanbul Okan Üniversitesi<br />
Hastanesi Çocuk Endokrinolojisi<br />
Uzmanı Dr. Sultan Kaba,<br />
vegan beslenme hakkında<br />
bilgiler verdi.<br />
CİNSEL BÖLGELER<br />
SEVGİ ALANI OLARAK<br />
KULLANILMAMALI!<br />
Çocuğun gelişiminde özel alan<br />
kavramı ve mahremiyet<br />
duygusunun çok önemli<br />
olduğunu vurgulayan<br />
Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat<br />
Tarhan, mahremiyet kavramının<br />
yaşamın ilk 6 yılında mutlaka<br />
öğretilmesi gerektiğini söyledi.<br />
KARACİĞER YAĞLANMASININ 8 BELİRTİSİNE DİKKAT!<br />
56<br />
Karaciğerde olması gerektiğinden daha fazla yağ birikmesi olarak nitelendirilen karaciğer<br />
yağlanmasını aşırı alkol tüketimi tetikliyor. Alkol ve tütün ürünü kullanımının dışında insülin direnci,<br />
obezite ve diyabet de karaciğer yağlanması riskini artırıyor. Sıklıkla 40-60 yaş arasında görülen<br />
5 karaciğer yağlanması daha erken yaşlarda Mayıs ortaya / Haziran çıkabilir. 2022<br />
52
Sağlık Dergisi<br />
İMTİYAZ SAHİBİ<br />
Mezine SIRAKAYA<br />
SORUMLU YAZI İŞLERI MÜDÜRÜ<br />
Mezine SIRAKAYA<br />
HUKUK DANIŞMANI<br />
Av. Yaşar SAĞLAM<br />
Av. Zafer TEMUR<br />
YAYIN KURULU<br />
Dr. Cengiz BAYRAM<br />
Uzm. Dr. Ahmet Şükrü DENKER<br />
Mehmet Emin TATLI<br />
DİZGİ TASARIM<br />
Atakan CEHRİ<br />
YÖNETİM YERİ<br />
a j a n s<br />
İncilipınar Mah. 36016 Nolu Sk.<br />
Ali Api Apt. Sit. No: 2/C<br />
Şehitkamil/Gaziantep<br />
BASKI<br />
İncilipınar Mah. 36006 Nolu Cd. No:21<br />
Ekip İş Merkezi Altı<br />
Şehitkamil / Gaziantep<br />
Telefon: 0 (342) 215 04 00<br />
e-posta: info@ebatofset.com<br />
Dergide yayınlanan tüm reklam tasarım ve<br />
haber metinleri Başak Ajans’a aittir.. İzinsiz<br />
alıntı yapılıp çoğaltılamaz.<br />
Dergide yer alan köşe<br />
yazılarından, köşe yazarları sorumludur.<br />
narkozhaber@hotmail.com<br />
narkozhaber@mynet.com<br />
www.narkozgazetesi.com<br />
Sayı: 28 Yıl: 7<br />
Yerel Süreli Yayın<br />
Narkoz Haber Gazetesi<br />
ücretsiz ekidir.<br />
0 535 511 01 95<br />
0 342 232 42 43<br />
Mezine Sırakaya - Gazeteci - Yazar<br />
Hedefe Ulaşmak için!<br />
Hedefe ulaşmak için öncelikle bir hedefiniz olmalı. İnsanın bir amacı olmaz ise hedef belirleyemez.<br />
Kişisel gelişim uzmanlarının bahsettiği anı yaşamak bana göre boşluk içerisinde<br />
yaşayan birçok insanın konfor alanı dışına çıkmasına engel olmak.<br />
Bence her insanın bu dünyaya geliş sebebi var. Kendinizi keşfetmek için çaba sarf etmeye<br />
gerek yok. En iyi yaptığınız şey sizi başarıya götürecektir. Zamanın sizi nereye, nasıl götüreceğini<br />
bilemezsiniz ama yol haritasını çizmek sizin elinizde! Yapacağınız eylemler sizin<br />
geleceğinizi belirler.<br />
Tüm bunları neden söyledim. Son zamanlarda çevremde “ne iş olursa yaparım” diyen<br />
bezmiş, mutsuz, hedefi olmayan insanların artmasıdır. Sağlıklı bir yaşam için sağlıklı<br />
beslenmek, spor yapmak kadar ruhunuzun nereden beslendiği de önemlidir.<br />
Benim hedefim yaptığım her işte önce ahlaklı, sonrada başarılı olmaktı. İnsanlara dokunmaktı.<br />
Bende bunu başardım. Yapmak istediğim, olmak istediğim her yerde oldum.<br />
Tuttuğum, dokunduğum her şeye güzellik katmayı başardım. Ne yaparsanız yapın ama<br />
en iyi şekilde yapın! Mutlu olun!<br />
Sizi hiçbir şeyin üzmesine izin vermeyin ve kendinizi sevin. Siz kendinizi severseniz, başkalarının<br />
sizin için ne düşündüğünün çokta önemi kalmıyor.<br />
Rüzgarda savrulan yaprak olmaktansa, rotası olan bir gemi olmayı tercih edin. Josef<br />
Bruer der ki: “Mutlak hedef, başkalarının fikirlerinden bağımsız olabilmektir”<br />
Bir gün iki arkadaş yolda giderken iddiaya girerler. Biri der ki ben çok zengin olacağım.<br />
Diğeri de bende der. Ama hangisi daha zengin olacaktı?<br />
Biri zengin olmak için her yolu dener çok çalışır ve hayal edilemeyecek kadar çok parası<br />
olur. İstediği her şeyi parasıyla satın alır. Paranın gücü ona mutluluk verir.<br />
Bir gün rüyasında arkadaşını görür. Talimat verir ve o arkadaşının yerini buldurur.<br />
O küçük bir köyde hayvancılıkla uğraşan sıradan bir insandır. Kalkar ve o köye gider.<br />
Arkadaşına sarılır hasret giderir.<br />
“Yıllar önce iddiaya girmiştik. Ben çok zengin oldum ya sen* Görüyorum ki iddiayı ben<br />
kazandım” der.<br />
Arkadaşı “Evet doğru bir iddiaya girmiştik. Senin çok zengin olduğunu, çok paran olduğunu<br />
duydum. Ama ne var ki ben senden daha zenginim. Çünkü seni paran için, beni de ben<br />
olduğum için seven bir ailem var. Çok sevdiğim bir eşim, çocuklarım ve hayvanlarım var.<br />
Mutluyum. Çünkü en kötü anımda, zor zamanlarda yanımda olacak bir ailem var. Onlara<br />
çok güveniyorum ve hiç korkmuyorum. Benim zenginliğim ailem. Senin zenginliğin ise<br />
paran” demiş.<br />
Aslında her ikisi de iddiayı kazanmıştır. Biri maddi diğeri ise manevi zenginliği kazanmıştır.<br />
Her ikisi de bir amaç uğruna çalışmış ve hedefine ulaşmıştır. Önemli olan amacınız,<br />
hedefiniz ne olursa olsun çıktığınız yolun sonunda hedefinize ulaşmanın mutluluğunu<br />
yaşamaktır.<br />
Hırslarınıza yenik düşmeyin sadece hedefinize ulaşmak için çıktığınız yolda doğru yürüyün<br />
ve yolun sonun da mutlu olun!<br />
Sağlıcakla kalın…<br />
6
7 Mayıs / Haziran 2022
ÖZEL HATEM HASTANESİ<br />
BAŞHEKİMİ DR. HÜSEYİN ESEN<br />
İNSAN HAYATINA<br />
DOKUNMAK MUTLULUKTUR<br />
Özel Hatem Hastanesi; başarılı geçmişiyle, hasta memnuniyeti odaklı<br />
çalışmalarıyla, birbirinden nitelikli operasyonlarıyla bölgenin önemli sağlık<br />
merkezlerinden birisidir. Üstün teknolojisi ve sürekli kendini yenileyen yapısı,<br />
hasta memnuniyeti odaklı çalışmaları, alanında uzman doktor, hemşire ve sağlık<br />
hizmeti kadrosuyla şifa dağıtmaya devam ediyor.<br />
8
Obezite cerrahisi, diyet ve sporla defalarca denenmesine rağmen<br />
kilo veremeyen, vücut kitle indeksi ameliyat şartlarına uygun<br />
olan bireylere, hekim tarafından da uygun görülürse uygulanan<br />
bir ameliyattır. Hastanemiz obezite cerrahisi alanında da çok<br />
tercih edilmektedir. Hastanemizde bu ameliyat laparoskopik<br />
olarak yani kapalı bir şekilde uygulanmaktadır.<br />
H<br />
üseyin Bey sizi kısaca tanıyalım mı?<br />
02.02.1976 yılında Gaziantep’te doğdum.<br />
İlk, Orta ve lise öğrenimimi Gaziantep’te<br />
tamamladım. 1994-2000 yılları arasında Selçuk<br />
Üniversite Tıp Fakültesi’ni bitirdim. Tıp Fakültesini<br />
bitirdikten sonra birçok devlet ve özel sektör’ e ait<br />
kuruluşta hekim olarak çalıştım ve sağlık yöneticiliği<br />
yaptım. 2015 yılından itibaren Gaziantep Özel<br />
Hastanesi’nde Başhekim olarak mesleğimi icra<br />
etmekteyim.<br />
Hatem Hastanesi Başhekimi olarak hedefleriniz<br />
nelerdir?<br />
Sağlık, kişinin bedenen ve ruhen kendini tam bir<br />
iyilik halinde hissetmesidir. Başlangıç noktamız bu<br />
olunca; İnsan mutluluğu için, aslında sağlığı için<br />
gerekeni yapmak önemli ve öncelikli hedefimiz.<br />
Hedefimiz doğrultusunda etik ilkeler ışığında doğru<br />
tıbbın doğru bir şekilde kişiye özel uygulanmasını<br />
sağlamak hedefimiz. Özel Hatem Hastanesi olarak<br />
hedefimiz doğrultusunda; hasta memnuniyetini ön<br />
planda tutarak kaliteli ve kişiye özel hizmet anlayışı<br />
ile ülkede referans bir hastane olarak, yerli ve yabancı<br />
hastalarımıza hizmet sunarak sağlık turizminde<br />
‘de zirveyi yakalamak. Bu doğrultuda her geçen gün<br />
hekim sayımızı ve branşlarımızı kendi alanında uzman<br />
ekip arkadaşlarımızla artırarak, Dünya çapında<br />
teknolojiyi takip ederek ve yeniklikleri Hastanemize<br />
katarak başarılarımızı katlayıp şifa dağıttığımız insan<br />
sayısını artırmak amacımız. Ne kadar çok kişinin<br />
hayatına olumlu dokunursak buda bizim mutluluğumuz<br />
olacaktır.<br />
Sağlık turizmi hizmetinizden bahseder<br />
misiniz?<br />
Uluslararası standartlarda hizmet<br />
veren hastanemizde, branşında<br />
uzman yabancı dil<br />
bilen hekimlerimize<br />
gereğinde deneyimli tercümanlarımızı refakat ettirerek,<br />
sağlık turizmi için kurduğumuz ekibimiz ile<br />
hastaların tüm süreçlerini yönetiyoruz, yurtdışından<br />
iletişime geçen hastalarımıza transferlerinden tedavi<br />
planlamasına taburculuğu sonrası hizmetlerine kadar<br />
uzanan hizmetleri en kaliteli şekilde sunuyoruz.<br />
Alanında gayet başarılı olan hekimlerimiz tarafından<br />
nitelikli operasyonlar yapılmakla beraber Medikal tedavilerde<br />
de başarılı uygulamalara imza atmaktayız.<br />
Örnek verecek olursak Kuzey Irak’tan gelen ve birçok<br />
hastanede tanı alamayan genç kadın hastamıza<br />
ki tekerlekli sandalye ile hastanemize geldi, birçok<br />
sağlık kuruluşuna gitmişti çare bulamamıştı, Nöroloji<br />
kliniğimizde uygulanan tanı ve tedavi sayesinde<br />
ülkesine yürüyerek döndü. Yine yakın bir zamanda<br />
omurga kırığı nedeniyle Suriye’den 91 yaşında bir<br />
amcamız geldi tekerlekli sandalye ile. Ayakta dahi<br />
duramıyordu. Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahi kliniği<br />
tarafından uygulanan başarılı ameliyat sonucu 91<br />
yaşındaki amcamız yürüyerek Ülkesine şifa ile uğurlandı.<br />
Bu gibi vakaları sıralayabiliriz bunlar bizleri en<br />
son mutlu eden hastalarımız.<br />
Sağlık turizmi hizmeti alanında ekibimiz çok profesyonel.<br />
Öncesinde de belirttiğim üzere Ekibimiz<br />
tarafından hastalar ile iletişim kurularak, gelen<br />
hastalar havaalanından alınıp, konaklama ihtiyaçları<br />
için gerekli yer temin edilir, tedavileri planlama<br />
dahilinde yapılır. Hastalara Gaziantep’te tur dahi<br />
düzenlenerek, şehrimiz gezdirilir, tanıtılır. Tüm bu<br />
Sağlık turizmi hizmeti<br />
alanında ekibimiz çok<br />
profesyonel. Öncesinde de<br />
belirttiğim üzere Ekibimiz<br />
tarafından hastalar ile<br />
iletişim kurularak, gelen<br />
hastalar havaalanından<br />
alınıp, konaklama ihtiyaçları<br />
için gerekli yer temin<br />
edilir, tedavileri planlama<br />
dahilinde yapılır. Hastalara<br />
Gaziantep’te tur dahi<br />
düzenlenerek, şehrimiz<br />
gezdirilir, tanıtılır. Tüm bu<br />
işlemlerden sonra hastalar<br />
tekrar hava alanına<br />
bırakılarak şifa ile uğurlanır.<br />
9 Mayıs / Haziran 2022
“Uluslararası standartlarda<br />
hizmet veren hastanemizde,<br />
branşında uzman yabancı dil<br />
bilen hekimlerimize gereğinde<br />
deneyimli tercümanlarımızı<br />
refakat ettirerek, sağlık<br />
turizmi için kurduğumuz<br />
ekibimiz ile hastaların tüm<br />
süreçlerini yönetiyoruz.”<br />
işlemlerden sonra hastalar tekrar hava<br />
alanına bırakılarak şifa ile uğurlanır.<br />
Sağlık hizmetlerinin yanı sıra<br />
bünyenizde Estetik ve Sağlık<br />
Merkeziniz var. Burada verilen<br />
hizmetlerden ve uygulamalardan<br />
bahseder misiniz?<br />
Hatem Estetik Merkezinde güzellik ve<br />
sağlık adına bir çok işlem yapmaktayız<br />
uygulanan işlemler: Lazer epilasyon<br />
- İğneli Epilasyon başta olmak üzere<br />
botoks, mezoterapi, Prp, dermapen<br />
tedavisi, leke tedavisi, cilt gençleştirme,<br />
ameliyatsız yüz germe (altın iğne, iple<br />
yüz germe), göz altı ışık dolgusu uygulamaları,<br />
dolgu uygulamaları, hydrafacial,<br />
microblading kıl tekniği, kirpik lifting,<br />
sivilce izlerinin tedavisi, ben ve siğil<br />
tedavisi, lazerle kılcal damar tedavisi,<br />
bölgesel incelme ve sıkılaşma, terleme<br />
tedavisi, liposuction , yanık izlerinin<br />
tedavisi, gençlik aşısı uygulamaları,<br />
tüy sarartma ve selülit uygulamaları<br />
yüksek tedbir, hijyen ve titizlikle uygulanmaktadır.<br />
Ayrıca merkezimizde cilt<br />
bakımı, saç ekimi, dövme silme, tırnak<br />
mantarı tedavisi gibi işlem, uygulama<br />
ve tedavilerinde de çok yüksek kalitede<br />
ve akademik ortamda, plastik cerrahi<br />
ve dermatoloji hekimleri gözetiminde<br />
uygulanmaktadır.<br />
10
“Sağlık, kişinin bedenen<br />
ve ruhen kendini tam bir<br />
iyilik halinde hissetmesidir.<br />
Başlangıç noktamız bu olunca;<br />
İnsan mutluluğu için, aslında<br />
sağlığı için gerekeni yapmak<br />
önemli ve öncelikli hedefimiz.”<br />
Estetik merkezimize 3 adet son teknolojiye<br />
uygun zayıflama cihazlarını da temin<br />
ettik. İşlemlere başlayacağız.<br />
Çağımızın hastalığı olan obezite ile<br />
ilgili hastanenizde ne gibi tedaviler ya<br />
da uygulamalar mevcut?<br />
Tabi az önce Gaziantep turu dedik<br />
Gaziantep demek gastronomi demek Gaziantep<br />
‘de olupta formumuzu korumak<br />
mümkün değil maalesef ve Obezite, tüm<br />
dünyada giderek artan bir sağlık sorunu.<br />
Obezite sadece dış görünüş olarak<br />
insanları etkilemiyor birçok hastalığı da<br />
beraberinde getiren ve mutlaka tedavi<br />
edilmesi gereken bir hastalıktır. Bunun<br />
için öncelikle Hastanemizde alanında başarılı<br />
ve deneyimli 3 tane diyetisyenimiz<br />
tarafından sağlıklı zayıflama süreci ve<br />
takibi profesyonel bir şekilde yönetilmektedir<br />
ve psikolog ve psikiyatri desteği de<br />
sunulmaktadır.<br />
Gaziantep’te sadece hastanemizde<br />
uygulanan zayıflamaya destek, yutulabilir<br />
mide balonu uygulamamız mevcut.<br />
İşlem, hekim tarafından yapılır. Anestezi<br />
olmadan, ameliyatsız, hastanede yatış<br />
gerektirmeyen, endoskopiye gerek kalmadan<br />
uygulanan konforlu bir zayıflama<br />
yöntemidir.<br />
Obezite cerrahisi, diyet ve sporla defalarca<br />
denenmesine rağmen kilo veremeyen,<br />
vücut kitle indeksi ameliyat şartlarına<br />
uygun olan bireylere, hekim tarafından da<br />
uygun görülürse uygulanan bir ameliyattır.<br />
Hastanemiz obezite cerrahisi alanında<br />
da çok tercih edilmektedir. Hastanemizde<br />
bu ameliyat laparoskopik olarak yani kapalı<br />
bir şekilde uygulanmaktadır. Obezite<br />
cerrahisi ekibi tarafından diyetisyen, psikolog,<br />
koordinatörler eşliğinde ve takibinde<br />
kaliteli bir ekip hizmeti verilmektedir.<br />
Estetik merkezimizde son teknolojiye<br />
uygun 3 adet zayıflama cihazımız mevcuttur.<br />
Hekimlerimiz ve diyetisyenlerimiz<br />
kontrolünde olan, zayıflamaya yardımcı<br />
bir uygulamadır.<br />
Kadın hastalıkları ve<br />
doğum kliniğinde Hatem<br />
Hastanesi oldukça<br />
popüler. İnsanların tercih<br />
sebebi nedir?<br />
Bizim işim aslında bebeğin anne<br />
karnına düştüğü andan itibaren<br />
başlayıp devam eden süreçte,<br />
hastaların mutluluklarına ve<br />
memnuniyetlerine şahit olmak<br />
bizim için oldukça önemli. Bölgede<br />
tek yüksek teknolojili ultrason<br />
cihazlarıyla gebelik takipleri<br />
profesyonelce yönetilmektedir.<br />
Ve bunun için Kadın hastalıkları<br />
ve doğum kliniklerimizde 5 kişiden<br />
oluşan alanında başarılı ve<br />
deneyimli hekimlerimiz ile hizmet<br />
vermekteyiz. Anne adaylarımızın<br />
gebelik yolculuğunda her daim<br />
yanınızdayız. Ücretsiz olarak gebe<br />
eğitim ve bebek bakımı eğitimleri<br />
vermekteyiz. Doğum sonrası<br />
hatem bebekleri 1 yıl boyunca<br />
çocuk hastalıkları kliniklerimizden<br />
ve sünnet işleminden de indirimli<br />
olarak yararlanmaktadırlar. Yani<br />
doğumdan öncede sonra da<br />
anne adaylarının ve annelerin<br />
yanındayız.<br />
Ayrıca hastanemizde kadın<br />
doğum ekibimiz birçok jinekolojik<br />
ameliyatı kapalı yöntemle<br />
başarılı sonuçlar elde etmektedir.<br />
Bununun yanı sıra genital estetik<br />
konusunda gerekli operasyonları<br />
ve tedavileri yürütülmektedir bilgisini<br />
de eklemek isterim.<br />
11 Mayıs / Haziran 2022
SANKO ÜNİVERSİTESİ<br />
HASTANESİ<br />
YENİ TEKNOLOJİLERLE <strong>SAĞLIK</strong><br />
HİZMETİ VERMEYE DEVAM EDİYOR<br />
TIP FAKÜLTESİ GÖĞÜS CERRAHİSİ ANA BİLİM DALI BAŞKANI PROF. DR.<br />
ELBEYLİ: “EBUS İLE AKCİĞER KANSERİ VE GÖĞÜS KAFESİNDE YER ALAN<br />
PATOLOJİLERDE HIZLI VE DOĞRU TANI KOYMAK MÜMKÜN”<br />
SANKO Üniversitesi Hastanesi Göğüs Cerrahisi Kliniği’nde EBUS<br />
(Endobronşial Ultrasonik Bronkoskopi) cihazı ile kullanılmaya başlandı.<br />
S<br />
ANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi<br />
Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Levent<br />
Elbeyli, EBUS cihazı ile akciğer kanserinde ve<br />
göğüs kafesinde bulunan patolojilerde hızlı ve<br />
doğru tanı koymanın mümkün olduğunu söyledi.<br />
İnsan sağlığının her zaman SANKO Üniversitesi Hastanesi’nin<br />
önceliği olduğunu belirten Prof. Dr. Elbeyli, “Bölgemiz<br />
için çok önemli bir yeniliğe daha öncülük etmenin<br />
gurur ve mutluluğunu yaşıyoruz” dedi.<br />
Ülkemizde ve dünyada ciddi sağlık sorunlarından akciğer<br />
kanseri ve göğüs kafesinde yer alan patolojilerde hızlı ve<br />
doğru tanı koymanın hayati bir öncelik taşıdığına vurgu<br />
yapan Prof. Dr. Elbeyli, şu bilgileri verdi:<br />
Prof. Dr. Levent Elbeyli<br />
SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi Ana Bilim Dalı Başkanı<br />
12
“Özellikle kanser olgularında tanı için<br />
geçecek süre önemli olup, her yönüyle<br />
hastayı yormadan değerlendirme, olmazsa<br />
olmazımızdır. Tanı atlamamak, tedavi<br />
şeklini belirlemek hayati önem taşımaktadır.<br />
Konulacak tam ve doğru bir tanı ile<br />
hastanın tedavisi mümkün olabilmekte,<br />
sadece kanser değil birçok hastalığın<br />
tanısı da yine göğüs içinde ve akciğerlerin<br />
incelenmesi ile konulabilmektedir.”<br />
EKİP ÇALIŞMASI<br />
SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde hizmete<br />
alınan EBUS cihazının hava yollarındaki<br />
patolojilerde, akciğer kanserinin tanı ve<br />
evrelemesinde, akciğer dokusunda yer<br />
alan kitle ve lezyonların belirlenmesi ve<br />
biyopsilerinde kullanıldığını yineleyen Prof.<br />
Dr. Elbeyli, sözlerini şöyle tamamladı:<br />
“İşlem, ameliyathanede steril bir ortamda<br />
hastanın her türlü emniyeti ve konforu<br />
sağlanarak yapılmaktadır. Cihaz ve işlem<br />
için üst düzey tecrübe, alınan biyopsi ve<br />
laboratuvar örnekleri titiz bir değerlendirme<br />
gerektirmektedir. Bütün bu yapı<br />
hastanemizde mevcut olup, güvenilirlik ön<br />
planda tutulmaktadır.<br />
Bu üst düzey teknoloji ve standardı<br />
yüksek sağlık hizmeti, bölge insanımız<br />
için hastanemizde hizmete sunulmuştur.<br />
Göğüs Cerrahisi Kliniğimizde Opr. Dr.<br />
İbrahim Nacak, Göğüs Hastalıkları Kliniğimizde<br />
Dr. Öğr. Üyesi Nevhiz Gündoğdu<br />
ile başarılı çalışmalarımızı sürdüreceğiz.”<br />
Tıp Fakültesi Göğüs<br />
Cerrahisi Ana Bilim Dalı<br />
Başkanı Prof. Dr. Levent<br />
Elbeyli, EBUS cihazı ile<br />
akciğer kanserinde ve<br />
göğüs kafesinde bulunan<br />
patolojilerde hızlı ve doğru<br />
tanı koymanın mümkün<br />
olduğunu söyledi.<br />
13 Mayıs / Haziran 2022
Hijyenik ve titiz bir çalışma ile<br />
güzelliğinize güzellik katıyoruz…<br />
Kalite ve Tecrübenin Buluştuğu Nokta,<br />
ELİF KAPLAN<br />
GÜZELLİK MERKEZİ<br />
Güzellik Uzmanı Elif KAPLAN;<br />
her kadının güzel olduğunu<br />
ancak bakımlı kadının daha özel<br />
olduğunu belirterek kadınların<br />
bakımlı olması gerektiğini<br />
söyledi. Kaplan; “Bakımlı<br />
olmanın en önemli kurallarından<br />
birincisi cilt temizliğidir. Cilt<br />
temizliği dikkat edilmesi gereken,<br />
ancak unutulan en önemli hayat<br />
kurallarından bir tanesidir.”<br />
ELIF KAPLAN Güzellik Merkezi olarak müşterilerimize<br />
bilinçli güzelleşmenin kapılarını açıyoruz.<br />
Cildin ihtiyaçlarını belirleyen profesyonel ekibimizle<br />
salonumuza ilk adım attığınız andan itibaren<br />
öncelikle kendinizi güvende hissetmenizi sonra da<br />
güzel ve bakımlı bir görünüme kavuşmanızı sağlıyoruz.<br />
RETİNOL NEDIR?<br />
Retinol güzellik ürünleri arasında en etkili kabul edilen<br />
bileşenlerden biri sayılır. A vitamini türevlerinden olan<br />
retinol sivilceleri azaltması ve yaşlanma karşıtı etkileri en<br />
aza indirgemesiyle çoğu krem ve serumlarda yer alırken,<br />
tek başına da bir cilt bakım ürünü olarak kullanılır. Epi-<br />
Güzellik Uzmanı Elif KAPLAN<br />
DOĞAL GÜL SUYU VE<br />
BEBEK PUDRASI, CILDIN<br />
YENILENMESINE VE DAHA<br />
IŞILTILI GÖRÜNMESINE<br />
YARDIMCI OLUR.<br />
14
CILT TEMIZLIĞI,<br />
CILDIN YIPRANMASINI ÖNLER<br />
Cilt temizliğiyle ilgili bilinmesi gereken ilk şey cilt temizliğinin amacının ne<br />
olduğudur. Cildin oksijen seviyesini artıran cilt temizliği, cildin yıpranmasını<br />
ve deforme olmasını engeller. Cilt temizliğinin başlangıç noktasında öncelikle<br />
cilde uygun bir temizlik ürünü seçmek, tonik kullanmak ve arındırıcı peeling ile<br />
gözeneklerin temizlenmesi gelir. Uygulama aşamasında maske ve özel kremler ile<br />
nemlendirilen cilt, gerekli nemin verilmesi suretiyle daha elastik bir yüzey kazanır.<br />
Özel serumlar kullanılmak suretiyle kaş yönünde göz çevresine çalışılarak ciltte<br />
emilim sağlanır ve sonrasında asıl işi yapacak olan serumlarla işleme devam<br />
edilir. Bura da önemli olan husus hangi cilt tipi için nasıl bir işlem uygulanacağı<br />
ve hangi ürünlerin kullanılacağıdır. Profesyonel ekibimizle yapmış olduğumuz<br />
cilt analizi neticesinde müşterilerimize uygun cilt bakım işlemi uygulanmaktadır.<br />
Yoğun cilt bakımı esnasında önemli katkı sunan uygulama alanlarından bir<br />
tanesi de Retinol işlemidir.<br />
dermal yenilenmenin başrolünde yer alan<br />
retinol bileşiği, aynı zamanda vücuttaki<br />
A vitamini eksikliğini gidermede takviye<br />
olarak kullanılabilir. Kolajen ve elastin<br />
proteinlerini güçlendiren retinol, cilt bakımına<br />
başta akneleri azaltmak amacıyla<br />
dahil edilmiş olsa da günümüzde daha<br />
çok cildin genç görünümünü koruması<br />
adına kullanılır. Akne tedavisi protokolü<br />
ile yaz aylarında çok sorun yaşayan ve<br />
aktif akneli ciltleri olanlara mucizevi retinol<br />
serumlar ile başlattığımız tedaviler sonucunda<br />
cilt sorunları, akne ve sıkar izlerin<br />
son bulmaktadır.<br />
BEBEK PUDRASI VE<br />
GÜL SUYU CILDI<br />
GENÇ TUTAR<br />
Doğal gül suyu ve bebek pudrası, cildin<br />
yenilenmesine ve daha ışıltılı görünmesine<br />
yardımcı olur. Kırışıklıkları önler. Daha<br />
önceden kırışıklık var ise o kırışıklıkların<br />
azalmasını sağlar. İçeriğindeki vitamin ve<br />
mineraller sayesinde yüzün pürüzsüz ve<br />
yumuşak olmasını sağlar.1 yemek kaşığı<br />
doğal gül suyu, eğer varsa birkaç damla<br />
gül yağı, 1 yemek kaşığı bebek pudrasını<br />
karıştırıp karışımı cildinize sürün. 5 dakika<br />
sonra maskeyi cildinizden çıkarın, maskeyi<br />
çıkardıktan sonra yine gül suyu ile cildinize<br />
bakım yapın. Bu cilt maskesi sayesinde<br />
sivilcelerden kurtulabilirsiniz. Yine cildinizdeki<br />
kahverengi lekelerde birkaç kullanım<br />
sonrası ortadan kaybolacaktır.<br />
GÖZ ALTI<br />
MORLUKLARDAN<br />
NASIL KURTULURUZ?<br />
Kişileri endişelendiren, aynada kendisini<br />
kötü hissettiren, yorgun bir görünüm<br />
veren bu koyu halkalara ne sebep olur, bu<br />
halka ve morluktan kurtulmanın yolları<br />
nelerdir sorularını pek çok kişi sormaktadır.<br />
Yaş ilerledikçe daha da kötü bir görünüm<br />
oluştuğu için özellikle de 30’lu yaşlarda<br />
daha çok takıntı haline gelmektedir. Göz<br />
kapaklarının altında oluşan koyu halkalar<br />
kadınlarda yaygın olarak görülebilmektedir.<br />
Genelde torbaların eşlik ettiği koyu<br />
halkalar kişilerin olduğundan daha yaşlı<br />
görünmesine neden olur. Merkezimizde<br />
gözaltı morluğu sorunu yaşayan müşterilerimiz<br />
için uyguladığımız mucizevi<br />
çözüm Anti Gold blocker mix serumlar<br />
sayesinde tek seansta mükemmel sonuçlar<br />
alınmaktadır.<br />
KOLTUK ALTI<br />
KARARMASI NASIL<br />
ÖNLENIR?<br />
Kötü görünen ve giyim tercihlerinizi bile<br />
etkileyecek derecede can sıkan koltuk altı<br />
kararmasının birçok sebebi olabilir. Yaz<br />
aylarında aşırı terleme ve havasızlık başlıca<br />
nedenler arasındadır. Ağdanın çok sıcak<br />
olması, jiletin deri yüzeyine hasar vermesi<br />
ve farklı epilasyon yöntemleri nedeniyle<br />
de kararma meydana gelebilir. Deodorant<br />
kullanımı da koltuk altı kararmasında<br />
etkilidir. Sadece dışarıdan uygulanan<br />
kozmetik ürünlerin kullanımı değil genetik<br />
yatkınlık da koltuk altı kararmasına neden<br />
olabilir. Hamilelik döneminde değişen<br />
hormon dengesi nedeniyle kararma<br />
olması da sık rastlanan bir durumdur.<br />
Merkezimizde uyguladığımız bakım ve<br />
devam kremleri ile tek seansta kararmış<br />
kol altlarından kurtularak bembeyaz bir kol<br />
altına kavuşabilirsiniz.<br />
15 Mayıs / Haziran 2022
ERKEKLER CILT BAKIMI<br />
VE ESTETIĞE<br />
YOĞUN İLGI GÖSTERIYOR<br />
Günümüzde artık erkeklerde iş dünyasında ve özel hayatlarında<br />
bakımlı ve genç görünmeye özen gösteriyor. Kadınların<br />
ihtiyacı olduğu kadar erkeklerinde cilt bakımına ihtiyacı var.<br />
Son zamanlarda diyet, epilasyon, cilt bakımı ve estetik gibi<br />
uygulamalara erkekler yoğun ilgi gösteriyor.<br />
C<br />
ILT BAKIM Uzmanı Malik<br />
Kaplan; erkeklerin natürel nem<br />
faktörü seviyeleri daha düşük<br />
olduğu için ciltlerinin kurumaya<br />
yatkın olduğunu belirterek mutlaka belirli<br />
dönemlerde cilt bakımı yaptırması gerektiğini<br />
söyledi. Kaplan; “son zamanlarda<br />
erkekleri cilt bakımı, lazer epilasyon ve<br />
estetiğe yoğun ilgi gösteriyor. Erkeklerin<br />
ciltlerindeki bariyer işlevi tıraş esnasında<br />
kesintiye uğradığından, hasara karşı hassasiyetleri<br />
daha fazladır. Bu da ciltlerinin<br />
nem kaybı kaynaklı kuruluğa yatkınlığını<br />
artırır. Bakılmayan erkek cildi de elbette<br />
hemcinslerine göre daha hızlı yaşlanır.<br />
Dahası, çalışma ve yaşam şartları erkek<br />
cildinin avantajlarını neredeyse ortadan<br />
kaldırmaktadır.<br />
GÜZEL YAŞLANMAK<br />
HERKESIN HAKKI<br />
Global bir araştırmaya göre erkeklerin<br />
yüzde 57’si kadın cilt bakım ürünlerini<br />
kullanıyor ancak erkek cildinin ihtiyaçları<br />
bir noktadan sonra kadınlardan ayrılıyor.<br />
Erkeklerin de tıkanmış gözenekleri ve çevre<br />
kirliliğinin deri üzerindeki birikimlerinden<br />
arınmak için yıkama jelleri kullanmaları gerekiyor.<br />
Yağlı cilde sahip erkeklerinse tonik<br />
kullanması kaçınılmaz. Ancak elbette bakımları<br />
bununla bitmiyor. Her yaşta farklı<br />
ihtiyaç gösteren erkek cildine yapılacak<br />
olan analizler doğrultusunda profesyonel<br />
bakım yapılması gerekiyor.<br />
ERKEKLERIN CILT<br />
BAKIMI VE ESTETIĞE<br />
İLGISI ARTIYOR<br />
Ülkemizde erkeklerin de cilt bakımı ve estetiğe<br />
ilgisi hızlı bir şekilde artıyor. Çünkü<br />
kadınlar artık son derece bakımlı. Erkekler<br />
de bu denli bakımlı olan eşlerinin yanında<br />
kendilerini iyi hissetmek istiyor. İkinci bir<br />
neden ise; iş hayatı. Çoğunluğu eğitimli<br />
olan erkekler; iş dünyasında yükselebilmek<br />
için sağlıklı ve genç bir görünüme sahip<br />
olmayı önemli bir faktör olarak görüyor.<br />
İş dünyası dinamik, genç ve fit bir çalışan<br />
veya patronla çalışmak istiyor. Erkek<br />
hastalarımızın mesleklerine bakarsak mali<br />
müşavirlerden profesyonel sporculara,<br />
emlakçılardan avukatlara kadar geniş<br />
yelpazede bizden yardım alan bireyler<br />
olduğunu görüyoruz.<br />
Malik Kaplan<br />
Cilt Bakım Uzmanı<br />
ERKEKLERE<br />
LAZER<br />
EPILASYON<br />
Modern yaşamın getirdiği kendine<br />
daha önem verme sürecinden,<br />
elbette erkeler de oldukça etkilenmiş<br />
durumdadır. Bunların başında<br />
istenmeyen tüylerden kurtulmak<br />
gelmektedir. Kalıcı olarak kıllardan<br />
kurtulmak artık günümüzde çok<br />
daha kolay olduğundan birçok<br />
erkek bu arayış içindedir. Öncelikle<br />
hemen belirtilmelidir ki, teknik olarak<br />
erkek ve kadınlarda lazer epilasyon<br />
uygulaması arasında fark yoktur.<br />
Erkeklerde kıl köklerinin hacmi<br />
kadınlara göre daha büyük olduğu<br />
için, lazer ışınını daha iyi absorbe<br />
edebilmektedirler. Bundan dolayı<br />
lazer epilasyon erkeklerde daha kısa<br />
sürede bile sonuç verebilmektedir.<br />
Lazer epilasyonda kısa sürede<br />
sonuç almayı belirleyen en önemli<br />
unsurlar ise cilt rengi ve kıl renginin<br />
durumudur. Cilt ne kadar açık, kıl<br />
rengi ne kadar koyu ise sonuç o<br />
kadar kısa sürede alına bilmektedir.<br />
16
REKLAM<br />
17 Mayıs / Haziran 2022
Kardiyoloji Uzmanı<br />
Prof. Dr. Kaçmaz ANKA’da<br />
Hasta memnuniyeti odaklı, kaliteli sağlık hizmetini hastalarına sunmaya özen<br />
gösteren ve Gaziantep’in sağlık turizminde merkez olması yönünde önemli<br />
başarılara imza atan Gaziantep Özel ANKA Hastanesi, hekim kadrosuna<br />
güvenilir isimleri dahil etmeye devam ediyor.<br />
ödülü almıştır. Yine 2021 yılında uluslararası AS-<br />
PIC kongresinde vaka yarışmasında ikincilik ödülü<br />
almıştır. İlgi alanları kompleks koroner girişimler<br />
periferik girişimler ve konjenital kalp hastalıklarını<br />
da içeren girişimsel kardiyolojideki tüm işlemlerdir.<br />
Meslek hayatında 20 bin üzerinde koroner<br />
anjiyografi, anjiyoplasti, valvüloplasti, doğumsal<br />
hastalıklarda perkütan kapama, periferik anjiyoplasti,<br />
coil embolizasyon damar içi<br />
ultrasonografi(IVUS), damar içi<br />
plak traşlama (Rorablation) işlemi<br />
yapmıştır. Aritmi ile de<br />
ilgilenen Prof. Dr. Fehmi<br />
Kaçmaz, yaklaşık 4 binin<br />
üzerindeki vakada elektrofizyoloji,<br />
ablasyon ve<br />
pil işlemi yapmıştır.<br />
Prof. Dr. Fehmi<br />
Kaçmaz, 2021<br />
yılında uluslararası<br />
ASPIC kongresinde<br />
vaka yarışmasında<br />
ikincilik ödülü<br />
almıştır.<br />
Prof. Dr. Fehmi Kaçmaz<br />
Gaziantep Özel ANKA Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı<br />
KARDIYOLOJI Uzmanı Prof. Dr. Fehmi<br />
Kaçmaz, Gaziantep Özel ANKA Hastanesi’nin<br />
güçlü hekim kadrosu arasında<br />
yerini alarak hasta kabulüne başladı. Prof.<br />
Dr. Fehmi Kaçmaz, 1979 yılında Mardin’de doğdu.<br />
1995 yılında Trabzon Lisesi‘nden mezun oldu. Dr.<br />
Korkmaz, aynı yıl Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne<br />
yerleşti. 2001 yılında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden<br />
mezun olduktan sonra aynı yıl Kardiyoloji<br />
alanında ihtisas yapmak üzere Türkiye Yüksek<br />
İhtisas Hastanesi Kardiyoloji Bölümü’ne başladı.<br />
2006 yılında Kardiyoloji Uzmanı olan Dr. Kaçmaz,<br />
Mesa-TOBB ETÜ Hastanesi’nde çalışırken 2013<br />
yılında Doçentlik unvanını aldı, 2019 yılında ise<br />
Profesör oldu.<br />
Prof. Dr. Fehmi Kaçmaz’ın 100 den fazla ulusal<br />
uluslararası orjinal makale ve kongre bildirisi mevcuttur.<br />
40 dan fazla kongre, kurs ve toplantıda<br />
canlı vaka opereatörü, moderatör, konuşmacı ve<br />
panelist olarak davet edilmiştir. 2015 yılında istanbulda<br />
yapılan uluslararası katılımlı PCR Peripheral<br />
kursta en iyi yönetilen vaka yarışmasında birincilik<br />
ANKA Hastanesi<br />
ileri tanı ve tedavi<br />
yöntemleri, uzman ve<br />
akademik hekim kadrosuyla<br />
tüm branşlarda<br />
hasta kabul etmektedir.<br />
Hastaların kendilerini özel ve<br />
güvende hissetmeleri için tüm<br />
detaylar düşünülerek tasarlanan<br />
ve SGK anlaşması ile SSK, Emekli<br />
Sandığı, BağKur’lu hastalara ulaşan<br />
ANKA Hastanesi’nde, Çocuk Sağlığı<br />
ve Hastalıkları, Dermatoloji, Endokrinoloji,<br />
Gastroenteroloji, Enfeksiyon Hastalıkları,<br />
Beyin ve Sinir Cerrahisi, Genel Cerrahi, Obezite<br />
ve Metabolik Cerrahi, Kardiyoloji, Plastik Rekonstrüktif<br />
ve Estetik Cerrahi, Kadın Hastalıkları ve Doğum,<br />
İç Hastalıklar, Kardiyoloji, Algoloji, Beslenme<br />
ve Diyetetik, Klinik Mikrobiyoloji, Neonatoloji,<br />
Nöroloji, Ortopedi ve Travmatoloji, Üroloji,<br />
Kulak Burun Boğaz, Göğüs Hastalıkları, Göz<br />
Hastalıkları branşları olmak üzere Yeni<br />
Doğan Yoğun Bakım, röntgen ve radyoloji<br />
laboratuvar, biyokimya laboratuvarı,<br />
mikrobiyoloji laboratuvarı hizmetleri<br />
verilmektedir.<br />
18
19 Mayıs / Haziran 2022
MAYMUN ÇIÇEĞI<br />
VIRÜSÜ HASTALIĞI<br />
İÇIN ÖNLEMLER<br />
Pandemiden sonra gündemi meşgul<br />
eden Monkeypox (Maymun Çiçeği Virüsü<br />
Hastalığı), öncelikle Orta ve Batı Afrika’nın<br />
tropikal yağmur ormanlarında ortaya<br />
çıkan ve zaman zaman diğer bölgelerde de<br />
görülebilen viral zoonotik bir hastalıktır.<br />
Monkeypox ilk olarak 1958’de laboratuvar<br />
maymun kolonilerinde çiçek benzeri bir<br />
hastalık salgınının ortaya çıkmasıyla<br />
keşfedilmiştir, bu nedenle ‘maymun çiçeği’<br />
adı verilmiştir.<br />
M<br />
EDICAL Park Gaziantep Hastanesi Enfeksiyon<br />
Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Doç. Dr.<br />
Vuslat Keçik Boşnak Maymun Çiçeği Virüsü hakkında<br />
bilgilendirmelerde bulundu.<br />
Doç. Dr. Vuslat Keçik Boşnak<br />
edical Park Gaziantep Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları<br />
ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı<br />
“Monkeypox virüsü insanlara çoğunlukla kemirgenler ve primatlar<br />
gibi vahşi hayvanlardan bulaşır ancak insandan insana bulaşma<br />
da gerçekleşebilir. Kişiden kişiye lezyonlar, vücut sıvıları, solunum<br />
damlacıkları ve yatak örtüsü gibi kontamine materyallerle temas<br />
yoluyla bulaşır. İyi pişmemiş et ve enfekte hayvanların diğer<br />
20
Belirti ve bulgular arasında; Ateş, Baş ağrısı, Halsizlik ve yorgunluk, Yoğunn vücut<br />
ve sırt ağrısı, Lenf bezlerinde şişlikler, Ciltte su çiçeğine benzer, su dolu küçük<br />
kabarcıklar şeklinde görülen döküntüler olarak karşımıza çıkar. Maymun çiçeği<br />
hastalığında döküntüler, ilk belirtilerin gözlenmeye başlanmasından itibaren 1-5 gün<br />
aralığında görülür. Çoğunlukla ilk döküntüler yüz bölgesinde gözlenir. Ardından<br />
vücudun diğer bölgelerine yayılır. Bazı hastalarda genital bölge, gözler ve ağız içi<br />
mukozada da lezyonlar görülebilir. Hastalık, döküntülerin benzerliği nedeniyle su<br />
çiçeği ile karıştırılabilir.<br />
hayvansal ürünlerini yemek olası bir risk<br />
faktörüdür. Anneden fetüse plasenta<br />
yoluyla da bulaşabilir. Hastalığın kuluçka<br />
süresi; genellikle 6 ila 13 gün arasındadır,<br />
ancak 5 ila 21 gün arasında değişebilir.<br />
Belirti ve bulgular arasında; Ateş, Baş<br />
ağrısı, Halsizlik ve yorgunluk, Yoğunn vücut<br />
ve sırt ağrısı, Lenf bezlerinde şişlikler,<br />
Ciltte su çiçeğine benzer, su dolu küçük<br />
kabarcıklar şeklinde görülen döküntüler<br />
olarak karşımıza çıkar. Maymun çiçeği<br />
hastalığında döküntüler, ilk belirtilerin<br />
gözlenmeye başlanmasından itibaren<br />
1-5 gün aralığında görülür. Çoğunlukla ilk<br />
döküntüler yüz bölgesinde gözlenir. Ardından<br />
vücudun diğer bölgelerine yayılır. Bazı<br />
hastalarda genital bölge, gözler ve ağız içi<br />
mukozada da lezyonlar görülebilir. Hastalık,<br />
döküntülerin benzerliği nedeniyle su<br />
çiçeği ile karıştırılabilir. Döküntüler başlangıçta<br />
içi su dolu kabarcıklar iken zamanla<br />
bunlar kabuklu noktalar haline dönüşür ve<br />
iyileşmeye başlar. Bazı hastalarda lezyonlar<br />
tüm vücuda yayılan yüzlerce kabartıyı<br />
içerirken bazı hastalarda ise daha az sayıda<br />
kabarcıklanma oluşur. Yoğun vakalarda<br />
lezyonlar birleşerek deri yüzeyinde geniş<br />
çaplı döküntüleri beraberinde getirir.<br />
Monkeypox genellikle 2 ila 4 hafta<br />
süren semptomları olan kendi kendini<br />
sınırlayan bir hastalıktır. Şiddetli vakalar<br />
çocuklar arasında daha sık görülür.<br />
Maymun çiçeği virüsü vaka ölüm oranı<br />
genel popülasyonda %0 ile %11 arasında<br />
değişmektedir. Çocuklar, genç yetişkinler<br />
ve bağışıklığı baskılanmış olanlarda ölüm<br />
oranı daha yüksektir. Tanıda, polimeraz<br />
zincir reaksiyonu (PCR), doğruluğu ve<br />
duyarlılığı göz önüne alındığında tercih<br />
edilen laboratuvar testidir. Mümkün olduğunda<br />
biyopsi bir seçenektir. Maymun<br />
çiçeği salgınını kontrol altında tutmak<br />
amacıyla çiçek hastalığı aşısı, antiviraller<br />
ve İntravenöz immün globulin (VIG) kullanılabilir.<br />
Ciddi hastalığı olan hastalar veya<br />
bulantı-kusma,disfaji gibi dehidratasyon<br />
riski bulunan hastalar kısa süreli de olsa<br />
hastaneye yatırılıp gerekli destek tedavileri<br />
yapılmalıdır.’’ dedi.<br />
Medical Park Gaziantep Hastanesi Enfeksiyon<br />
Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji<br />
Uzmanı Doç. Dr. Vuslat Keçik Boşnak<br />
Maymun Çiçeği Virüsü (Monkeypox) ile<br />
ilgili olarak Orta ve Batı Afrika’da, genellikle<br />
tropikal yağmur ormanlarının yakınında<br />
görüldüğüne dikkat çekti.<br />
Hastalığın çoğu insan enfeksiyonu birincil<br />
olarak hayvandan insana bulaşmadan<br />
kaynaklandığını kaydetti. Yabani hayvanlarla,<br />
özellikle hasta veya ölü hayvanlarla,<br />
etleri, kanları ve diğer kısımları dahil,<br />
korunmasız temastan kaçınılmanın<br />
önemine değinen Doç. Dr. Boşnak, ek<br />
olarak, hayvan eti veya parçaları içeren<br />
tüm yiyecekler yemeden önce iyice pişirilmesi<br />
gerektiğinin altını çizdi. Maymun<br />
çiçeği virüsü ile enfeksiyonu önlemek<br />
için alınabilecek önlemlere değinen<br />
Doç. Dr. Boşnak; Virüsü barındırabilecek<br />
hayvanlarla ve hasta bir hayvanla temas<br />
etmiş herhangi bir kontamine malzemeyle<br />
temastan kaçınılması gerektiğine, Enfekte<br />
hastalar, enfeksiyon riski altında olabilecek<br />
diğer kişilerden ayırmanın zorunlu olduğuna,<br />
Enfekte hayvanlar veya insanlarla<br />
temastan sonra el hijyeni uygulanarak ve<br />
Hastalarla temas ederken kişisel koruyucu<br />
ekipman (KKD) kullanma ile bu hastalığın<br />
önlenebileceğine vurgu yaptı.<br />
21 Mayıs / Haziran 2022
TURİSTLERİN EN BÜYÜK<br />
DAVETİYESİ, KENTİN TARİHİ<br />
5 antik kenti içinde barındıran ve destinasyon alanlarıyla ülkenin en<br />
çok ziyaret edilebilecek noktalarını bünyesinde barındıran Gazi şehir,<br />
her geçen gün güncellenen ve iyileştirmeleri sıkı denetimlerle sürdürülen<br />
kültür yolu boyunca turistlerini ağırlamaya devam ediyor.<br />
BÜYÜKŞEHIR Belediyesi’nin tematik<br />
müzelerinin de kentin tarih ve<br />
kültürünü anlatmakta önemli rol oynadığı<br />
turizm çalışmaları sonuçlarını<br />
kentte netlikle gösteriyor. Aralarında Hamam<br />
Müzesi, 25 Aralık Kahramanlık Panorama<br />
Müzesi, Fıstık Müzesi, Emine Göğüş Mutfak<br />
Müzesi, Atatürk Anı Müzesi, Oyuncak<br />
Müzesi, Bayazhan Kent Müzesi gibi müzeler<br />
kentin tarihi dokusunun günümüzde halen<br />
korunması adına büyük bir görev üstelenirken,<br />
kenti gezen turistlerin hem akıllarında<br />
hem de anılarında izler bırakıyor.<br />
DOĞA TARİH VE SANATLA<br />
İÇ İÇE GEÇMİŞ<br />
Tarih ve lezzetleriyle turistleri cezbeden<br />
Gaziantep, Fırat Nehri kıyısındaki Rumkale<br />
ve Habeş Kanyonu’yla da ziyaretçilerini<br />
adeta eşi görülmemiş bir görsel şölenle<br />
buluşturuyor. Araban ilçesine bağlı Köklüce<br />
(Ardıl) Kırsal Mahallesi’ndeki Ardıl Çayı’ndan<br />
LEZZETLER DİYARI DÜNYA MUTFAĞINA DOKUNUYOR<br />
“Kurtuluşunun 100’üncü yılında 100 coğrafi işaret” hedefi ve hali hazırdaki tescilli ürünleriyle<br />
göz kamaştıran, lezzetiyle adını dünyaya duyuran Gaziantep mutfağı, özellikle<br />
sosyal mecralarda adından sıkça bahsettiriyor. Gaziantep Büyükşehir Belediyesi coğrafi<br />
işaretleri, el sanatları, tarımsal ürünleri ve Gaziantep yemeklerinin kalitesini, geleneksel<br />
üretim metotlarını ve coğrafi kaynağı arasında kurulan bağı simgeleyen bir güvence<br />
olarak kabul ediyor. Bu nedenle bu tescil sayısı için çalışmalarını sürdüren büyükşehir,<br />
yöreyle özdeşleşen ünlenen ürünlere sahip çıkarak, bölgesel kalkınma ve dünya pazarında<br />
rekabet edebilme fırsatını veriyor. Gaziantep Büyükşehir Belediyesi’nin çalışmalarıyla<br />
Gaziantep, kaynaklara geçen 98 coğrafi işaretli ve 1 geleneksel ürünü ile Türkiye’nin en<br />
fazla tescilli ürüne sahip şehir unvanını korurken, birçok ürünün daha tescili için büyükşehir<br />
çalışmalarını sürdürüyor.<br />
Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı<br />
FATMA ŞAHİN<br />
22
ve Araban Ovası’nın ortasından<br />
süzülerek Fırat Nehri ile birleşen<br />
8 bin 650 metre uzunluğundaki<br />
Habeş Kanyonu, aynı zamanda<br />
dağcılık sporuna da elverişli bir<br />
alan sunuyor. Büyükşehir Belediyesi karavan<br />
turizmi için alanları arttırma çalışmalarına<br />
devam ederken, kamp tutkunları için<br />
kanyon saklı bir cennet gibi keşfedilmeyi<br />
bekliyor.<br />
DÜNYANIN EN İYİ TURİZM FİLMLERİ<br />
GAZİANTEP’TE BULUŞACAK<br />
14-18 Haziran tarihleri arasında Gaziantep’in<br />
sosyo kültürel hayatına bir başka<br />
açıdan bakacak olan Turizm Filmleri<br />
Festivali yapılacak. Bu yıl 7’incisi düzenlenecek<br />
festival, dünyanın en iyi turizm<br />
filmlerini Gaziantep’te buluşturacak. Kültür<br />
ve Turizm Bakanlığının katkılarıyla düzenlenecek<br />
festival, turizme karşı farklı bakış<br />
açılarını bir araya getirecek.<br />
TURİZM KENTİ: GAZİANTEP<br />
2021 yılında zorlu pandemi şartlarına<br />
rağmen 765 bin 536 turistin konakladığı<br />
Gaziantep’in Büyükşehir Belediye Başkanı<br />
Fatma Şahin’in her defasında sıklıkla dile<br />
getirdiği “Gaziantep Modeli” şehrin turizm<br />
çalışmalarında da kendini gösteriyor. Yerli<br />
ve yabancı turistin her birinin kendine<br />
hitap edebilen nedenler bulduğu, sayısız<br />
anılar biriktirerek kentten ayrıldığı Gaziantep,<br />
rakamlara bakıldığında turizm rekoru<br />
kırmayı hedefliyor.<br />
YENİ TESİSTE BÜTÜN İHTİYAÇLAR<br />
DÜŞÜNÜLDÜ<br />
Turistlerin doğayla iç içe olacağı, doğa<br />
manzarasıyla keyifli zaman geçirecekleri<br />
yeni tesiste, ihtiyaçların tamamı düşünüldü.<br />
Alanda misafirlerin gri ve pis sularını<br />
deplase edecekleri altyapı tamamlandı.<br />
Elektrik ve su sistemlerinden yararlanmaları<br />
için karavan parklarının başına ilgili<br />
üniteler yerleştirildi. Ayrıca 45<br />
karavana hizmet edecek ortak<br />
mutfak alanı, banyo, bulaşıkhane<br />
ve büfenin bulunduğu<br />
açık kapalı binalar olacak.<br />
ŞAHİN: BURAYA GELENLER ŞEHRE<br />
İNİYOR, ALIŞVERİŞ YAPIYOR,<br />
MÜZELERİMİZİ GEZİYOR, ŞEHRİ<br />
TANIYOR<br />
Alana ziyarette bulunan ve çalışmaları<br />
yerinde gören Başkan Fatma Şahin, yeni<br />
tesisin Yeşil Gaziantep’i yansıtan muhteşem<br />
bir manzarası olduğunu aktardı. Şahin,<br />
pandemi sonrası turizmde yapılması<br />
gerekenler için düzenledikleri çalıştaylarda<br />
doğa, doğallık, deneyimleme, karavan ve<br />
kanyon turizminin yükselen değer olacağının<br />
anlaşıldığı belirterek şunları söyledi:<br />
“Bununla alakalı karavan turizmiyle ilgili<br />
federasyonla bir araya geldik. Turizm için<br />
en güzel yeri Alleben Göleti’nin çevresi<br />
olarak gördük. Burada doğal bir güzellik<br />
var. Elimizdeki imkanlarla karavan turizmi<br />
için altyapıyı hemen oluşturduk. Baktık<br />
ki bütün dünyadan büyük bir ilgi büyük<br />
bir memnuniyet var. Geçen geldiğimizde<br />
Londra’dan bir ekibin olduğunu gördük,<br />
geçen hafta bayram dolayısıyla doluydu<br />
ve İtalyanlar gelmişti. Buraya gelenler<br />
şehre iniyor, alışveriş yapıyor, müzelerimizi<br />
geziyor, şehri tanıyor.”<br />
YAPTIĞIMIZ ARAŞTIRMADA<br />
ADIYAMAN VE MERSİN ARASINDA<br />
DURACAK YERİN OLMADIĞINI<br />
GÖRDÜK<br />
Başkan Şahin, açıklamasında alanda<br />
önemli bir altyapı çalışması yapıldığını<br />
ifade ederek, “Yaptığımız araştırmada<br />
Adıyaman ve Mersin arasında duracak<br />
yerin olmadığını gördük. Mevcut alanımız<br />
çok hızlı dolunca bununla alakalı hemen<br />
mevcut alanın karşısına çok daha büyüğünü,<br />
güzelini ve ihtiyaçların giderileceği<br />
altyapının daha iyisini oluşturalım dedik.<br />
Bir karavan turizmde gri suyun<br />
temizlenmesi, temiz su temini,<br />
yeşil dokunun korunması, müstakil<br />
havanın verilmesi, ortak alanlar<br />
ve özel alanların belirlenmesi<br />
konusunda bir tasarım ve projeyi<br />
çalıştık. 1 ay içerisinde aynı anda<br />
45 karavanın yararlanacağı altyapıyı<br />
oluşturduk.”<br />
25 ARALIK<br />
GAZİANTEP SAVUNMASI<br />
ve KAHRAMANLIK<br />
PANORAMA MÜZESİ<br />
Gaziantep Büyükşehir Belediyesi tarafından<br />
inşa edilen 25 Aralık Gaziantep<br />
Savunması Kahramanlık Panoraması<br />
ve Müzesi’nde Gaziantep’in örnek<br />
mücadelesi, gelecek nesle miras<br />
olarak tüm yönleriyle anlatılıyor.<br />
Panorama 25 Aralık Müzesi’nde;<br />
yağlıboya tekniğiyle yapılan 14 adet<br />
tablo, 3 adet diorama ve 120 metre<br />
uzunluğa, 13 metre yüksekliğe sahip<br />
eşsiz tam bir panoramik alanla Antep<br />
Savunması tüm yönleriyle ziyaretçilerine<br />
aktarılıyor. Bunun yanı sıra, Antep<br />
harbi şehit ve gazi yakınlarının bağışladığı<br />
onlarca esere de ev sahipliği<br />
yapan Panorama 25 Aralık, çağdaş<br />
ve modern müzeciliğin gerektirdiği<br />
interaktif alanlarıyla ziyaretçilerini<br />
bekliyor. Büyükşehir Belediyesi kentin<br />
tarihinin nesillere aktarılması adına<br />
panorama müzesinde düzenlediği<br />
etkinliklerle de ziyaretçilerine farklı<br />
bakış açıları sunuyor.<br />
YENİ KARAVAN ALANI İÇİN GERİ SAYIM BAŞLADI<br />
Gaziantep Büyükşehir Belediyesi, yeni karavan alanı için çalışmalarında<br />
sona geldi. Alleben Göleti kıyısında, 10 bin metrekare alana kurulan, 45<br />
karavanı aynı anda misafir edebilecek şekilde inşa edilen alan, 1 ay sonra<br />
hizmete açılacak. Yapılan hazırlıkları yerinde inceleyen Gaziantep Büyükşehir<br />
Belediye Başkanı Fatma Şahin, “1 ay sonra karavan turizminde<br />
‘Ben de varım’ diyenleri Gaziantep’e bekliyoruz” dedi.<br />
Kovid-19 salgını sonrası turizm sektöründe yeni yükselen trend olan<br />
karavan turizminde Gazi şehrin tercih edilen noktalardan biri olması için<br />
yatırımlarını sürdüren Büyükşehir Belediyesi, Alleben Göleti kenarında<br />
yaptığı karavan parkı alanının yoğun ilgi görmesi üzerine karşı tarafında<br />
yeni alan için hazırlıkları tamamladı. 35 karavanın geldiği 10 karavanın<br />
ise kiralık olarak bulunacağı 45 karavanlık alan için geri sayım başladı.<br />
23 Mayıs / Haziran 2022
TESTİS KANSERİ GENÇ<br />
ERKEKLERDE EN SIK GÖRÜLEN<br />
KANSER TÜRÜ<br />
Prof. Dr. Berrin Pehlivan uyarıyor: “Vücudunuzdaki değişiklikleri gözlemleyip<br />
ciddiye alın, uzmanlarla paylaşmayı ihmal etmeyin”<br />
ERKEKLERDE görülen kanser<br />
vakaları denildiğinde akla ilk olarak<br />
prostat kanseri geliyor. Oysa<br />
erkeklerin dünyasında sık olmasa<br />
da görülen, onlara özgü başka kanserler<br />
de var. Üstelik bu türler daha agresif ve<br />
hayat kalitesi açısından da şanssız şekilde<br />
seyredebiliyor.<br />
Prof. Dr. Berrin Pehlivan, prostat kanserinin<br />
erkeklerde en yaygın görülen kanser<br />
türü olmasının yanı sıra özellikle 25-34<br />
yaş arasında testis kanserinin en sık<br />
görülen ürolojik kanser olduğunu belirtti.<br />
Pehlivan, “Testis kanserinin görülme oranı<br />
son yıllarda arttı. 2021 yılında Amerika’da<br />
kaydedilmiş vaka sayısı 9 bin 500’e yakın;<br />
ölen sayısı ise 440. Her kanser türünde<br />
olduğu gibi bu kanser türünde de önemli<br />
olan erken tanı.Testis kanseritestisin birinde<br />
veya nadiren her iki tarafta şişlik, ağrı<br />
ile kendini gösteriyor. Testis kanserinden<br />
şüphelenildiğinde, ultrason ve kan testleri<br />
ile başlayan bir dizi tetkikten sonra biyopsi<br />
yaparak tanı koyuyoruz.<br />
Tedavide cerrahi, kemoterapi ve<br />
radyoterapiden biri veya birkaçını kullanabiliyoruz.Son<br />
yıllarda yüksek riskli hastalarda,<br />
yüksek doz kemoterapi, kemik iliği<br />
transplantasyonu ve yeni ilaçlar denenerek<br />
daha başarılı tedaviler yapılsa da erken<br />
evrede teşhisin yarattığı avantajlardan<br />
bahsetmeden geçemeyeceğim. Tümörün<br />
yerleşim yeri testis olunca konu daha da<br />
hassaslaşıyor. Standart tedavilerin olası<br />
yan etkileri, özellikle de cinsel fonksiyon<br />
ve üreme fonksiyonu üzerine olan yan etkileri<br />
mevzu bahis olunca alternatif tedavi<br />
öneren de çok olacaktır; bunların başında<br />
da bitkisel tedaviler geliyor. Ancak ısrarla<br />
bilimsel tıptan vazgeçmemek gerektiğini<br />
vurgulamakta fayda var.” dedi.<br />
BIR DIĞER TEHLIKE<br />
“PENIS KANSERI”<br />
Testisten sonra en sık görülen kanser,<br />
erkeğin cinsel organında gelişen penis<br />
kanseri. Prof. Dr. Berrin Pehivan penisin,<br />
sinirler, kaslar ve kan damarları dahil çok<br />
sayıda doku içerdiğini ancak sıklıkla ciltten<br />
kaynaklanan tümörlere rastlandığını vurgulayarak<br />
“belirtiler, renk değişikliği ve şişlik<br />
ile başlıyor. 10 gün içerisinde geçmeyen<br />
bir değişiklik gözlemlediğinizde mutlaka<br />
doktorunuza başvurmanız gerekir. Geçmeyen,<br />
sürekli tekrarlayan enfeksiyonlara<br />
mutlaka bir çözüm bulmak gerekir. Kronik<br />
inflamasyon zemininde kanser gelişimi<br />
de kaçınılmazdır. Hep olduğu gibi erken<br />
tanıyı anmakta fayda var; çünkü erken<br />
fark edildiğinde hayat kalitesini etkilemeyecek<br />
küçük müdahalelerle tedavi etmek<br />
mümkün” diye belirtti.<br />
PROF. DR. BERRIN<br />
PEHLIVAN KIMDIR?<br />
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi<br />
mezunu olan Prof. Dr. Berrin Pehlivan<br />
aile ve çevresinde sıklıkla rastladığı kanser<br />
vakalarının motivasyonuyla Onkoloji alanına<br />
yönelmiştir. Pehlivan, staj dönemini<br />
geçirdiği Boston Üniversitesi’nde Radyasyon<br />
Onkolojisi Bölümünde gözlemlerde<br />
bulundu. Ardından Hacettepe Üniversitesi’nde<br />
tamamladığı Radyasyon Onkolojisi<br />
uzmanlık eğitiminin ardından uzun süre<br />
yurt dışında kaldı.<br />
Kanserle mücadelede küresel teknolojiler<br />
hakkında araştırmalar yaparak sürekli<br />
kendini yenileyen Pehlivan; 2004 – 2009<br />
yılları arasında Fransa ve İsviçre’de birçok<br />
bilimsel çalışmada yer aldı. Fransa Avrupa<br />
Kanseroloji Programında, Lozan Üniversitesi<br />
Radyasyon Onkolojisi Ana Bilim<br />
Prof. Dr. Berrin Pehlivan<br />
Dalında, İsviçre Villigen Paul Scherrer Enstitüsü<br />
Proton Terapi Merkezi ve Fransa<br />
Orsay Proton Terapi Merkezi’nde çalışmalarına<br />
devam eden Pehlivan, deneyimlerini<br />
ilk elden kendi insanlarıyla paylaşmak için<br />
Türkiye’ye döndü.Başkent Üniversitesi,<br />
Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi’ndeki<br />
çalışmalarının ardından Memorial Sağlık<br />
Grubu bünyesindeki Medstar Antalya<br />
Hastanesi Radyasyon Onkolojisi Bölümünü<br />
kurdu.Ulusal ve uluslararası alanda<br />
birçok makale, bilimsel yayın ve projeye<br />
imza atan Pehlivan, 2018 yılı sonuna kadar<br />
Medical Park Bahçelievler Hastanesi, Medical<br />
Park Göztepe Hastanesi ve Altınbaş<br />
Üniversitesi’nde çalışmalarını sürdürdü.<br />
“50 Soruda Kanser” Kitabının yazarıdır.<br />
Prof. Dr. Berrin Pehlivan, halen Bahçeşehir<br />
Üniversitesi Radyasyon Onkolojisi Anabilim<br />
Dalı’nda ÖğretimÜyesi olarak geleceğin<br />
bilim insanlarını yetiştirmekte ve kendi<br />
kliniğinde çalışmalarını sürdürmektedir.<br />
24
Depresyon<br />
hayat<br />
kalitesini<br />
düşürüyor<br />
Gaziantep Özel ANKA Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Erkan Özcan,<br />
kişinin duygu ve düşüncelerinin yanı sıra davranışlarını da olumsuz yönde<br />
etkileyerek, hayat kalitesinin düşmesine neden olan depresyondan, doğru<br />
tedavi ve destekle kurtulmanın mümkün olduğunu söyledi.<br />
GAZIANTEP Özel ANKA Hastanesi<br />
Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Erkan<br />
Özcan, özellikle pandemi dönemi ile<br />
birlikte endişe, belirsizlik, salgınla ilgili<br />
haberler ve yalnızlık gibi birçok etkenin ruh<br />
sağlığı üzerinde depresyon etkisi yarattığına<br />
dikkat çekti. Depresyon belirtilerinin kişiden<br />
kişiye değişiklik gösterdiğini belirten Prof. Dr.<br />
Özcan, ciddi bir sağlık problemi olmasına<br />
rağmen çoğunlukla hastanın kendisi ya da<br />
yakın çevresi tarafından fark edilmediğine<br />
dikkat çekti. Prof. Dr. Özcan, depresyonla ilgili<br />
şu bilgileri verdi:<br />
“Kişinin zihinsel faaliyetlerini ve genel sağlığını<br />
olumsuz etkileyen depresyon, önemli bir sağlık<br />
sorunudur. Depresyonun tek bir nedeni yoktur.<br />
Psikolojik, biyolojik ve sosyal faktörlerin her biri<br />
depresyona neden olabilir. Özellikle pandemi<br />
dönemi ile birlikte endişe, belirsizlik, salgınla<br />
ilgili haberler depresyon etkisi yarattı. Depresyonun<br />
belirtileri kişiye göre farklılık gösterebilir.<br />
Genellikle depresyonda üzgün, umutsuz hissedebilir<br />
ve eskiden zevk aldığınız şeylere olan<br />
ilginiz kalmayabilir. Semptomlar haftalarca<br />
veya aylarca devam ederek hayat kalitenizin<br />
düşmesine neden olabilir. Depresyon her<br />
yaşta görülebilir. Üzülen her insana depresyon<br />
teşhisi konulamaz. Bunun gibi diğer bir gerçek<br />
ise her depresyonda gözyaşı olmasını beklememektir.<br />
Örneğin, erkekler ağlamaz klişesine<br />
uydurmak istercesine, depresyon kadınlarda<br />
daha çok bulunur diyor istatistikler. İnanırsak,<br />
sorun yok. Ya doğru değil ise? Diğer bir grup<br />
ergenler. Bilinen depresyon tablosundan farklı<br />
görünürler. Ergen depresyona girdiğinde davranışları<br />
değişir. Ve zaten ergenlik bir değişim<br />
dönemi olduğundan sadece ergenlik mi yoksa<br />
hem ergenlik sorunları hem de depresyon belirtileri<br />
mi var, birbirine karışır. Keyifsiz olmak,<br />
isteksizlik, enerji azlığı, uyuyamamak, iştah<br />
kaybı ve değersizlik hissi depresyonun en<br />
çok bilinen ve aslında en sık gözlenen<br />
depresyon belirtileridir. Depresyondaki<br />
bir hastam,”Doktor bey, tembelliğin<br />
geni bulunmuş, benim tembelliğim<br />
de belki depresyondan değildir”-<br />
demişti. Ama, hayatı boyunca<br />
çalışan, üreten, başaran bir insan<br />
hiçbir neden yok iken tembel<br />
oldu ise ve bunun yanında diğer<br />
depresyon belirtileri de ortaya<br />
çıktığında artık tembellik genini<br />
rahat bırakma zamanıdır.”<br />
ANKA Hastanesi Psikiyatri Uzmanı<br />
Prof. Dr. Erkan Özcan, depresyonun<br />
kişilerin hayatını oldukça olumsuz<br />
Prof. Dr. Erkan Özcan<br />
etkileyen ciddi bir hastalık olduğunu Gaziantep Özel ANKA Hastanesi Psikiyatri Uzmanı<br />
söyleyerek,” Asıl önemli olan depresyonu<br />
fark etmek kadar varlığını kabullenmektir.<br />
Erken fark edilen depresyon belirtileri<br />
tedaviyi kolaylaştırmaktadır. Doğru tedavi ve<br />
destekle, depresyondan kurtulmak mümkündür.<br />
Mutluluk herkesin hakkıdır ” dedi.<br />
Depresyonun belirtileri kişiye göre farklılık gösterebilir. Genellikle depresyonda üzgün, umutsuz<br />
hissedebilir ve eskiden zevk aldığınız şeylere olan ilginiz kalmayabilir. Semptomlar haftalarca<br />
veya aylarca devam ederek hayat kalitenizin düşmesine neden olabilir.<br />
25 Mayıs / Haziran 2022
Su dahi içemeyen Iraklı Ali,<br />
artık rahatlıkla beslenebiliyor<br />
SU DAHİ İÇEMEYEN<br />
IRAKLI ALİ HATEM’DE<br />
UYGULANAN<br />
BAŞARILI AMELİYAT<br />
İLE ARTIK YİYİP<br />
İÇEBİLİYOR<br />
Irakta ikamet eden yutma güçlüğü yaşayan,<br />
suyu dahi içemeyen 4 yaşındaki Ali Mohammed,<br />
Özel Hatem Hastanesi Çocuk Cerrahisi Uzmanı<br />
Op. Dr. Serdar Şiyve tarafından uygulanan başarılı<br />
ameliyat sonucu ülkesine şifa ile uğurlandı.<br />
Op. Dr. Serdar Şiyve<br />
Özel Hatem Hastanesi Çocuk Cerrahisi Uzmanı<br />
26
2.5 YILDIR yeme, içmede yutma güçlüğü<br />
yaşaması nedeniyle ileri derecede büyüme,<br />
gelişme geriliği olan Mohammed<br />
Ali’ye Irak’ta Akalazya hastalığı teşhisi konuldu.<br />
Irak’ta iki defa ameliyat edilmesine<br />
rağmen başarı sağlanamayınca aile çareyi<br />
Türkiye’de buldu. Gaziantep Özel Hatem<br />
Hastanesi’nde Çocuk Cerrahisi Uzmanı<br />
Op. Dr. Serdar Şiyve tarafından uygulanan<br />
başarılı ameliyat sonucu Ali Mohammed<br />
artık rahatlıkla beslenebiliyor.<br />
AKALAZYA HASTASI OLAN<br />
ALI MOHAMMED IÇIN<br />
AMELIYATA KARAR VERDIK<br />
4 yaşındaki Ali Mohammed’in zorlu bir<br />
ameliyat olduğu fakat başarılı geçtiğini<br />
ifade eden Op. Dr. Serdar Şiyve ‘ Hasta<br />
ilk bize başvurduğunda, hastanın yemek<br />
borusunun alt ucunda darlık, yemek borusunda<br />
ileri derecede genişleme nedeniyle<br />
su dahi içse kusuyordu. Hastada ileri derecede<br />
kilo kaybı ve büyüme geriliği vardı.<br />
Akalazya hastası olan Ali Mohammed için<br />
ameliyata karar verdik’ dedi.<br />
ALI MOHAMMED ARTIK<br />
RAHATLIKLA YIYIP,<br />
IÇEBILIYOR<br />
Rahatlıkla beslenemediği için çok zayıf<br />
olan Mohammed Ali’nin artık gelişebileceğini<br />
ifade eden Op. Dr. Serdar Şiyve<br />
‘Yemek borusunun dar olan alt ucu çıkarılarak<br />
daha önce yemek borusunun geniş<br />
olan kısmından mideye tekrar ağızlaştırdık.<br />
Böylelikle yutma, yeme problemi ortadan<br />
kalkmış oldu. 10 günlük bir yoğun bakım<br />
sürecinden sonra hastamızı servise<br />
çıkardık. Artık Ali, rahatlıkla yiyip içebiliyor,<br />
mutlu, huzurlu.’ ifadelerini kullandı.<br />
OĞLUM ARTIK RAHATLIKLA<br />
BESLENEBILDIĞI IÇIN ÇOK<br />
MUTLUYUZ<br />
Ali mohammed’in sağlığına kavuşması<br />
nedeniyle mutlu bir şekilde ülkelerine<br />
dönecek olmanın sevincini yaşayan anne<br />
Intısar Ali ‘4 yaşında olan oğlum Ali 2.5<br />
yıldır beslenme sıkıntısı çekiyordu. Irakta<br />
2 defa ameliyat edildi fakat çare olmadı .<br />
Oğlum yaşıtları gibi kilo almıyor, gelişemiyor,<br />
oyunlar oynayamıyordu. Oğlum çok<br />
huzursuzdu. Hastalığına çare bulamamak<br />
bizi her geçen gün daha da üzüyordu.<br />
Başarısız geçen iki ameliyat sonrası artık<br />
çareyi Türk iyede bulacağımızı düşündük.<br />
Araştırma ve tavsiyeler üzerine Gaziantep<br />
Özel Hatem Hastanesi Çocuk Cerrahisi<br />
Uzmanı Op. Dr. Serdar Şiyve hocamıza<br />
başvurduk. Hocamızdan Allah razı olsun.<br />
Oğlumla, bizimle çok ilgilendi. Ameliyatı<br />
güzel geçmiş. Oğluma artık, bir şeyler<br />
yedirip, içirebilmenin tarifsiz mutluluğunu<br />
yaşıyorum. Başta serdar hocamız olmak<br />
üzere, sağlık turizmi ekibine ve tüm çalışanlara<br />
ne kadar teşekkür etsem az’ dedi.<br />
Op. Dr. Serdar Şiyve ‘Hasta<br />
ilk bize başvurduğunda,<br />
hastanın yemek borusunun<br />
alt ucunda darlık, yemek<br />
borusunda ileri derecede<br />
genişleme nedeniyle su dahi<br />
içse kusuyordu. Hastada<br />
ileri derecede kilo kaybı<br />
ve büyüme geriliği vardı.<br />
Akalazya hastası olan Ali<br />
Mohammed için ameliyata<br />
karar verdik’ dedi.<br />
27 Mayıs / Haziran 2022
“Sağlıklı<br />
Yaşam Festivali”<br />
Gaziantep<br />
Büyükşehir<br />
Belediyesi tarafından<br />
sağlıklı yaşamın bir<br />
kültür haline gelmesi<br />
için ilk kez Sağlıklı<br />
Yaşam Festivali<br />
düzenlendi.<br />
HER YIL farklı bir sağlık temasıyla<br />
Gazi şehirlilerin yaşımına<br />
dokunacak festivalin ilk teması<br />
“Obezite” oldu. Festival Park’ta<br />
gerçekleştirilen etkinlik kapsamında il<br />
genelindeki tüm özel ve kamu hastaneleri<br />
başta olmak üzere sağlıklı yaşam<br />
merkezleri ve sivil toplum kuruluşları<br />
toplamda 60 stant açtı.<br />
28
Stantlarda modern dünyanın en sık rastlanılan<br />
hastalığı obezite için ziyaretçilere<br />
bilgi verilirken, talep edilmesi durumunda<br />
vatandaşların boy, kilo ve kronik rahatsızlıkları<br />
üzerinden beslenme ve tedavi<br />
konularına ilişkin tavsiyelerde bulunuldu.<br />
GBB Sağlık Hizmetleri ve Engelliler<br />
Daire Başkanı Dr. Serdar Tolay, bu yıl ilki<br />
düzenlenen Sağlıklı Yaşam Festivali’nin ilk<br />
temasının “Obezite” olduğunu belirterek<br />
şunları kaydetti:<br />
“Tüm dünya 2 yıl boyunca pandeminin etkisinde<br />
kaldı. Dolayısıyla bu süreçte insanlarımız<br />
daha pasif hale geldi. Yaşamlarını<br />
eski düzende olduğu gibi sürdüremedi. Bu<br />
noktada insanlarımız artık hayatlarını yeni<br />
dünya düzenine adapte etmesi gerekiyor.<br />
Nihayetinde insanların hareketli yaşama<br />
teşvik edilerek daha sağlıklı nesillerin<br />
ortaya çıkması hayatın devamlılığı için<br />
elzem bir durum. Artık hastalığa değil,<br />
artık sağlığın iyilik halinin devamlılığına<br />
yatırım yapılmalı. Politikalarımızı da Gaziantep<br />
Büyükşehir olarak bu doğrultuda<br />
düzenliyoruz. Bu düşünceden hareketle<br />
de bugün bu festivaldeyiz.”<br />
Gaziantep genelinde bulunan tüm kamu<br />
ve özel sağlık kuruluşlarının Festival<br />
Park’ta olduğunu söyleyen Tolay, sözlerini<br />
şöyle sürdürdü:<br />
“Festivaldeki amacımız, sağlığın önemini<br />
vurgulamak. Vatandaşlarımıza sağlığını<br />
koruması için nasıl bir yol izlemesi gerektiğini<br />
aktarmak. Buradaki etkinlikleri<br />
vatandaşlarımızın gündelik yaşamlarında<br />
alışkanlık haline getirmeyi istiyoruz. Bu<br />
bilinci koruyarak farkındalığa dönüştürmek<br />
hedefimiz. Artık 4 tekerle değil,<br />
kendi ayaklarımızla kendi sağlığımızı elde<br />
etmeliyiz. Asansörü değil, merdiveni kullanmalıyız.<br />
İş yerlerimize ve yakın yerlere<br />
kendi imkanlarımızla yürüyerek aktivite<br />
içerisinde gitmeliyiz. İnce ayrıntıları düşünerek<br />
yaşam kalitemizi her gün bir adım<br />
daha ileriye taşımalıyız.”<br />
Sağlıklı yaşamla ilgili konuların tüm detaylarıyla<br />
ele alındığı festivalde; diyetisyenler<br />
ve doktorlar ile söyleşiler, spor aktiviteleri,<br />
sağlıklı yiyecek tarifleri, tadımlar, çekilişler,<br />
yarışmalar ve DJ performanslarıyla katılımcılara<br />
keyifli bir gün yaşatıldı.<br />
Öte yandan “Sağlıklı Beslenme” ve<br />
“Obezite ve Metabolik Hastalıklar” konulu<br />
söyleşilerde Prof.Dr.Efsun Karabudak,<br />
Dr.Dyt Zeynep Parlak Özer, Dr.Dyt Hülya<br />
Yılmaz, Uzm.Dr. Saadettin Öztürk, Op.Dr.<br />
Anıl Özmutlu, Uzm.Dr.Serdar Keçeoğlu,<br />
Op.Dr. Ali Bora Üstünsoy ve Dr.Öğr.Üyesi<br />
Başar Aksoy katılımcılara beslenme şeklinin<br />
önemine yönelik eğitici bilgiler verdi,<br />
merak edilen soruları yanıtladı.<br />
29 Mayıs / Haziran 2022
Hava değişiklikleri<br />
migren atakları için<br />
önemli bir tetikleyici<br />
Doç. Dr. Emin Özcan<br />
Yeditepe Üniversitesi Kozyatağı Hastanesi Nöroloji Uzmanı<br />
Ataklar halinde seyreden bir<br />
baş ağrısı sendromu olarak<br />
tanımlanan migren, bugün<br />
toplumun yaklaşık %16’sını<br />
etkileyen bir sorun. Kişinin<br />
gündelik yaşamını, iş ve<br />
sosyal hayatını da yakından<br />
ilgilendiren migren, yarattığı<br />
sosyoekonomik sorunlar<br />
açısından da önem taşıyor.<br />
Migren ataklarını tetikleyen<br />
birçok unsur olduğuna dikkat<br />
çeken Nöroloji Uzmanı<br />
Doç. Dr. Emin Özcan, hava<br />
değişikliklerinin de migren<br />
atakları için önemli bir<br />
tetikleyici olduğuna vurgu yaptı.<br />
H<br />
AVA durumunun,<br />
migrenli hastalar<br />
tarafından migren<br />
baş ağrısını ortak<br />
bir tetikleyici olarak algılandığı<br />
2018 yılında yapılan çalışmayla<br />
gösterilmiş, konuyla ilgili olarak da<br />
birçok araştırma yapılmış. Ancak<br />
epidemiyolojik çalışmalardan<br />
elde edilen bulguların hala<br />
yetersiz kaldığını belirten<br />
Yeditepe Üniversitesi Kozyatağı<br />
Hastanesi Nöroloji Uzmanı Doç.<br />
Dr. Emin Özcan, hava durumu<br />
değişikliklerinin, farklı değişkenleri<br />
de tetikleyerek ağrıya neden<br />
olabileceğini anlattı.<br />
ATAKLARIN NEDENİ<br />
TAM OLARAK<br />
BİLİNMİYOR<br />
Migren ataklarının ortaya<br />
çıkmasında hala neyin sebep<br />
olduğunun tam olarak<br />
bilinmediğini hatırlatan Doç.<br />
Dr. Emin Özcan, kişiden<br />
kişiye değişmekle birlikte bazı<br />
tetikleyicilerin de etkili olduğunu<br />
söyledi. Bazı gıdalar, hormonal<br />
değişiklikler ve stres, en sık<br />
belirtilen migren tetikleyicileri<br />
arasında yer alırken değişken<br />
hava şartları da önemli bir<br />
faktörü oluşturuyor. Herkesin her<br />
hava değişikliğine aynı şekilde<br />
tepki vermediğini hatırlatan<br />
Yeditepe Üniversitesi Kozyatağı<br />
Hastanesi Nöroloji Uzmanı<br />
Doç. Dr. Özcan, “Bazı kişilerde<br />
sıcaklık ağrıyı tetiklerken, bazı<br />
kişilerde soğuk hava migreni<br />
tetikleyebiliyor. Hatta bazı<br />
durumlarda atağın tetiklenmesi<br />
için birden çok faktörün bir araya<br />
gelmesi gerekebiliyor. Migren ve<br />
hava durumu arasında yapılan<br />
araştırmaların kısmen zorluğu<br />
nedeniyle aradaki bağlantı net<br />
olarak ortaya konmuş değil. Hava<br />
değişiklikleri farklı değişkenleri de<br />
tetikleyerek ağrıya neden olabilir”<br />
diye konuştu.<br />
HER ETKEN HERKESİ<br />
AYNI ŞEKİLDE<br />
ETKİLEMİYOR<br />
Migrende öncelikle atakları<br />
önleyici yaklaşımın benimsendiğini<br />
30
elirten Doç. Dr. Emin Özcan, “Migren<br />
herkeste farklı seyretse de büyük oranda<br />
hava değişiklikleri migren ataklarını<br />
tetikleyebiliyor. Özellikle lodos migren<br />
ataklarını çok sıklaştırıyor. Aynı şekilde<br />
sıcak nemli havalar da migren ataklarını<br />
artırıyor. Ayrıca mevsim değişiklikleri,<br />
kıştan yaza geçiş, yazdan kışa geçiş, vücut<br />
bir şeye alışıyor ve orada değişiklikler<br />
olmaya başladığı zaman migreni<br />
etkileyebiliyor. Çok kuru, nemsiz, soğuk<br />
havalarda etkileyebiliyor bunu ama<br />
özellikle sıcak ve nemli havalar fazlaca<br />
atakları artırıyor. Kişiden kişiye değişmekle<br />
birlikte bazı hastalarda çok uyumak, bazı<br />
hastalarda az uyumak, bazı hastalarda<br />
açlık, bazı kişilerde öğün atlama, bazı<br />
kişilerde hava değişimleri çok fazla şekilde<br />
atakları tetikleyebiliyor” diye konuştu.<br />
Doç. Dr. Emin Özcan, hava değişimleri<br />
ve migren atakları üzerine etkisiyle ilgili<br />
önemli bilgiler verdi.<br />
NEM VE SICAKLIĞA BAĞLI<br />
DEHİDRASYON ATAĞIN<br />
KAYNAĞI OLABİLİR<br />
Nem ve sıcaklık değişimlerin de migren<br />
hastalarında genel olarak kişiden kişiye<br />
farklılık gösterdiğini hatırlatan Doç. Dr.<br />
Emin Özcan, “2017 yılında gerçekleştirilen<br />
bir başka çalışmada da özellikle hava<br />
değişimleri ve buna bağlı migren atağı<br />
nedeniyle hastaneye başvuru oranlarına<br />
bakılmış ve sonuçta sıcak ve nemli<br />
havalarda hastaneye başvurular artarken<br />
soğuk ve kuru havalarda bu oranın daha<br />
düşük olduğu tespit edilmiş. Atakların<br />
bu dönemlerde artış göstermesinin<br />
nedenlerinden biri dehidrasyon (vücudun<br />
sıvı kaybı) olabilir. Çünkü susuz kalma<br />
migren hastalarında başlı başına bir<br />
tetikleyicidir.” Dedi. Neme bağlı ağrıyı<br />
önlemek için bazı önlemlerin alınması<br />
gerektiğine işaret eden Doç. Dr. Emin<br />
Özcan, “Bu konuda klimalar gibi nemi<br />
önleyici cihazlardan yararlanılabilir. Aynı<br />
şekilde çok nemli ve sıcak havalarda<br />
dışarı çıkmamak da alınabilecek önlemler<br />
arasında” diye konuştu.<br />
BAHAR AYLARINDAKİ<br />
AĞRININ KAYNAĞI BASINÇ<br />
OLABİLİR<br />
Havanın barometrik basıncındaki<br />
değişimin de bazı kişilerde migren<br />
ataklarına neden olabildiğini hatırlatan<br />
Doç. Dr. Emin Özcan, “Özellikle ilkbahar,<br />
sonbahar gibi mevsim geçişlerindeki<br />
sıcaklık değişimlerine bağlı olarak<br />
yaşanan basınç farklılıkları migreni<br />
tetikleyebiliyor. Migrene, atmosferik<br />
basıncın vücuda uyguladığı fiziksel yükteki<br />
değişikliklerin etkisiyle bağlantılı kan<br />
damarı genişlemesinden kaynaklanan<br />
kan akışı farklılıklarının neden olabileceği<br />
düşünülüyor” dedi.<br />
Yine yüksek irtifalarda migrenin daha fazla<br />
görülme eğiliminde olduğunu söyleyen<br />
Doç. Dr. Emin Özcan, “Yükseğe çıkında<br />
havanın kuruması, basıncın azalması gibi<br />
nedenler de buna neden olabiliyor” diye<br />
konuştu.<br />
“MİGREN LODOSU SEVMEZ”<br />
Migrenin tetikleyicilerinin başında<br />
listelenen rüzgârlar konusunda da Doç.<br />
Dr. Emin Özcan şunları anlattı: “Lodos,<br />
rüzgârlı havalarda atakların arttığı<br />
hastalar tarafından özellikle ifade edilir.<br />
Bununla birlikte bazı araştırmalarda<br />
da hasta şikayetlerinin bu dönemlerde<br />
arttığı gösterilmiş. Bu nedenle rüzgârlı<br />
havalarda elzem bir durum olmadıkça<br />
hastanın dışarı çıkmasını önermiyoruz.<br />
Aslında tedavinin amacı olan yaşam tarzı<br />
değişikliklerini yapmasını istiyoruz.”<br />
KADINLAR NEDEN ŞANSSIZ?<br />
Migrenin kadınlar arasında erkeklere göre<br />
daha fazla görüldüğünün bilinmesine<br />
karşın bunun neden kaynaklandığının<br />
tam olarak bilinmediğini anlatan Doç.<br />
Dr. Özcan, “Özellikle menstrual (adet)<br />
dönemde daha fazla gözükmesi<br />
hormon değişimlerinin bunu tetiklediğini<br />
düşündürüyor. Bu nedenle kadınlardaki<br />
hormonal değişimler bu migren ataklarının<br />
daha sık görülmesine neden olabilir diye<br />
düşünüyoruz” diye konuştu.<br />
“MİGREN HASTALARI BAŞ<br />
AĞRISI GÜNLÜĞÜ TUTSUN”<br />
Migren ataklarını her kişinin farklı<br />
yaşadığını hatırlatan Doç. Dr. Emin Özcan,<br />
kişiye özel migrenin karakterini çizebilmek<br />
için hastaların “migren günlüğü”<br />
tutmalarının yarar sağlayacağını belirterek<br />
sözlerine şöyle devam etti:<br />
“Hastalardan bir aylık baş ağrısı günlüğü<br />
tutarak buraya, ağrının ne zaman<br />
başladığı, öncesinde neler yaptığı, yaklaşık<br />
ne kadar sürdüğü, hangi ilaçları kullandığı,<br />
öncesinde neler yediği gibi bilgileri<br />
içeren küçük notlar almasını istiyoruz.<br />
Burada amacımız sadece hastanın bir ay<br />
içerisinde yaşadığı baş ağrısı ve ağrı kesici<br />
sayısını takip etmek değil bunun yanında<br />
hastanın kendisiyle ilgili farkındalığını ve<br />
iç görüsünü arttırmak. Onun yaşadığı<br />
migrenin karakterini çizmek. Hasta<br />
bu sayede gündelik yaşantısıyla ilgili<br />
nelerin migrenini tetiklediğini çok daha<br />
net görebiliyor ve gerekli değişiklikleri<br />
yapabiliyor. Bu sayede ataklarının büyük<br />
bölümü de kontrol altına alınabiliyor.”<br />
MİGRENLE<br />
YAŞAMAK<br />
ZORUNLULUK MU?<br />
Şu an için migreni tamamen<br />
ortadan kaldıracak bir ilacın henüz<br />
bulunmadığını ancak atakların<br />
sayısını oldukça azaltabilen tedavilerin<br />
olduğunu söyleyen Yeditepe<br />
Üniversitesi Kozyatağı Hastanesi<br />
Nöroloji Uzmanı Doç. Dr. Emin<br />
Özcan, tedaviyle ilgili şu bilgileri<br />
verdi: “Bazı migren vakalarında<br />
kullandığımız ilaçlarla migren ataklarını<br />
neredeyse tamamen ortadan<br />
kaldırabiliyor ya da tedaviyle ataklara<br />
uzun süreler ara verebiliyoruz.<br />
Ancak hastalar atakları kendi<br />
başlarına yönetmeye çalışmaları,<br />
sürekli ağrı kesici kullanımını da<br />
beraberinde getiriyor. Bu da, ağrı<br />
kesiciye bağlı baş ağrısı dediğimiz<br />
tabloya da yol açabiliyor. O yüzden<br />
mutlaka bu konuyla ilgilenen bir<br />
nöroloji uzmanına başvurmaları<br />
ve yaşam şekillerini değiştirmeleri<br />
önemli” dedi.<br />
31 Mayıs / Haziran 2022
Dünyada<br />
ilk 5’e giren Türk<br />
Radyo frekansı ve güzellik ekipmanları pazarında faaliyet gösteren<br />
Beauty Phanes, Dünya üzerinde yapılan araştırma ile sektöründe ilk<br />
5’e girerek büyük bir başarıya imza attı.<br />
R<br />
ADYO frekansı ve güzellik ekipmanları ile ilgili<br />
pazar raporu yayınlandı. Hazırlanan rapora göre<br />
Türk iş insanı Ahmet Akın’ın sahibi olduğu<br />
Alman firması Beauty Phanes sektöründe ilk<br />
5’e girerek büyük bir başarıya imza attı.<br />
Dünyanın en büyük sektör araştırma ve raporlama<br />
şirketleri güzellik ve estetik pazarında 2022 ile 2030 yılları<br />
arasında bir rapor oluşturdu. Küresel Radyo Frekansı<br />
Güzellik Ekipmanları pazarı tarafından sağlanan analiz,<br />
ülke GSYİH, ürün gibi çeşitli faktörleri dikkate alarak<br />
nicel ve nitel verilerden oluşturuldu. Değerlendirmeler,<br />
tahribatsız malzeme, ürün fiyatlandırması, ana pazarın<br />
ve alt pazarların hareketi, son uygulama endüstrileri ve<br />
diğerleri, piyasaların farklı yönlerini anlamak için rapor,<br />
çeşitli pazar bölümlerine ayrılarak tanımlandı.<br />
İlk 5’de yer alan firmanın yönetim kurulu başkanı Ahmet<br />
Akın, “Güzellik sektöründe dünyaya yön veren üretici<br />
ve lider markalar üzerinden yapılan bu araştırma ve<br />
raporlamaya şirketimiz de eklendi. Dünyada güzellik<br />
sektörüne yön veren üretici markamızla tekrar gurur<br />
duydum. Phanes Beauty ile her zaman bir adım<br />
önde olmak için çalışmalarımızı hız kesmeden devam<br />
ettireceğiz” ifadelerini kullandı.<br />
Ahmet Akın<br />
32
33 Mayıs / Haziran 2022
yaşam çocuk<br />
gelişimini olumsuz<br />
etkiler mi?<br />
İstanbul Okan Üniversitesi Hastanesi Çocuk<br />
Endokrinolojisi Uzmanı Dr. Sultan Kaba, vegan<br />
beslenme hakkında bilgiler verdi.<br />
Ç<br />
OCUKLARIN vegan<br />
yetiştirilmesi konusu<br />
tüm dünyada olduğu gibi<br />
ülkemizde de insanları ikiye<br />
bölüyor. Vegan beslemek<br />
sağlık açısından doğru mu?<br />
Besin alerjisi gibi tıbbi zorunluklar olmadığı<br />
sürece çok katı kısıtlamaların olduğu<br />
hiçbir yasaklı beslenme modelini desteklemiyorum.<br />
Vegan beslenmenin çocukluk<br />
çağında büyüme ve gelişme üzerine<br />
etkilerinin uzun dönemde güvenli olduğuna<br />
dair bilimsel kanıtlar yok. Kaldı ki<br />
önermemiz için klasik beslenme modeline<br />
üstünlüğünün kanıtlanmış olması gerekir.<br />
Vegan beslenmek çocukların<br />
gelişimini, boy uzamasını vb. faktörleri<br />
etkileyebilir mi?<br />
Kesinlikle, etkileyebilir. Çocukluk çağının<br />
yetişkin dönemden en önemli farklarından<br />
biri vücut büyümesinin ve beyin gelişiminin<br />
hızlı olmasıdır. Büyüme konusunda<br />
genetik, beslenme ve hormonların rolü<br />
çok büyük. Vegan beslenme şekli özellikle<br />
protein ve mikronutrientlerin eksikliği konusunda<br />
yüksek risklidir. Protein eksikliği<br />
direkt büyüme geriliğine yol açabileceği<br />
gibi, vitamin ve mineral eksikliklerinin de<br />
katkısıyla büyümede gerekli hormonların<br />
yapımında ve etkisinde de azalmaya yol<br />
açarak sağlıklı büyümeyi aksatabilir.<br />
Vegan beslenen bir çocuğun gelişimi<br />
ideal boy kilo eğrisinin altında<br />
kalıyorsa yeterli beslenmiyor diyebilir<br />
miyiz? Bu durumda vegan beslenmeyi<br />
kesmek gerekir mi?<br />
Beslenme yetersizlikleri büyüme geriliği<br />
olan çocuklarda en sık karşılaştığımız nedenlerden<br />
biri. Öncelikle vegan beslenme<br />
bir yaşam biçimi. Karşımızda bir çocuk<br />
olduğunu düşünürsek anne babaların<br />
çocuk adına, hem uygulamada zorluklar<br />
taşıyan, hem de çocuğun vücut sağlığı<br />
üzerine olumsuz sonuçları olabilecek bir<br />
yaşam biçimine karar vermelerini doğru<br />
bulmuyorum.<br />
Ancak yine de bu konuda ısrar söz konusu<br />
ise, vegan beslenme biçimini benimseyen<br />
ailelerin çocuklarının sağlık kontrollerinin<br />
daha sıkı bir şekilde yapılması gerekir.<br />
Vegan beslenen çocuklarda kalsiyum,<br />
B12, çinko ve demir eksikliği riskleri artmıştır.<br />
Bu takviyelerin ilaç şeklinde sürekli<br />
alınması gerekir ki, hiç pratik değil. Biz<br />
yetişkinler için de ilaç uyumu en büyük<br />
zorluklardan biri iken çocukların sürekli ilaç<br />
kullanmaya uyum sağlamaları hiç inandırıcı<br />
değil. Evet, vegan beslenmeyi kesmek<br />
gerekebilir.<br />
Bir çocuğun ek gıdaya geçiş<br />
döneminde ve sonrasında beslenme<br />
rutini nasıl olmalı?<br />
Dr. Sultan Kaba<br />
İstanbul Okan Üniversitesi Hastanesi Çocuk Endokrinolojisi Uzmanı<br />
İlk 6 ay kesinlikle sadece anne sütü ile<br />
beslenmeli. Anne de gebeliğin başından<br />
itibaren ve emzirdiği sürece dengeli ve yeterli<br />
beslenmeli. Mikronutrient eksiklikleri<br />
giderilmelidir. 6 aylık olduktan sonra tamamlayıcı<br />
beslenmeye başlanmalı ancak<br />
anne sütü 2 yaşa kadar sürdürülmelidir.<br />
Anne sütüne ek olarak, güvenli ve temiz<br />
gıdalar çocuğun verdiği tepkiler ve çiğneme<br />
becerisi göz önüne alınarak, miktar ve<br />
çeşitlilik açısından kademeli bir şekilde<br />
arttırılmalıdır. Çocukluk çağı beslenmesinde<br />
4 ana besin (ekmek ve tahıl grubu<br />
– sebze meyve grubu – et grubu – süt<br />
grubu) mutlaka yer almalıdır. Öncelikle<br />
kahvaltı vazgeçilmez öğün olmalıdır. Gece<br />
uzun süren açlık sonrası beynin ihtiyacı<br />
olan ilk enerji kaynağı kahvaltı öğünü ile<br />
34
sağlanmalıdır. Kahvaltıda yumurta, gün<br />
içinde ara öğünlerde yoğurt çocukların<br />
sevdiği ve anne açısından hazırlanması<br />
kolay besinlerdir.<br />
Doğru beslenme davranışı geliştirmek<br />
istiyorsak çocuklar hazırlanan besinlerin<br />
tamamının tüketilmesine zorlanmamalı,<br />
beslenmeyi öven davranışlardan da kaçınılmalıdır.<br />
Çocukların ihtiyacı olan besinler sadece<br />
bitki bazlı gıdalardan alınabilir mi<br />
yoksa çocuğun et ve süt ürünlerine de<br />
ihtiyacı var mıdır?<br />
Sadece bitkisel kaynaklarla dengeli beslenme<br />
sağlayamayız. Hayvansal ürünlere kesinlikle<br />
ihtiyaçları var. Örneğin demir hem<br />
baklagillerde hem et ürünlerinde var gibi<br />
bir savunmayla karşılaşabiliyoruz. Ancak,<br />
vitamin minerallerin biyoyararlanım dediğimiz<br />
bir süreci var. Baklagille bağırsağa<br />
gelen demir, kırmızı et ile bağırsağa gelen<br />
demir kadar iyi emilemeyebilir.<br />
Anne sütü ile beslenen bebeklerde de<br />
anne sütünün içeriğinin demir ve B12 vitamininden<br />
zengin olması, bizim dışardan<br />
ilaç şeklinde vermemize göre daha etkin<br />
olacaktır.<br />
Mesela çocuk inek sütü yerine<br />
sadece badem, soya, yulaf vs sütü<br />
tükettiğinde yeterli kalsiyumu almış<br />
olur mu ya da gerekli kalsiyumu alması<br />
için ille de inek sütü, peyniri, yoğurdu<br />
mu tüketmesi gerekir?<br />
Özellikle de kalsiyum konusu çok önemli.<br />
Bitki bazlı sütlerde kalsiyum yok denecek<br />
düzeyde. Kalsiyum beyin gelişimi, kemik<br />
sağlamlığı, büyüme hususunda çok gerekli.<br />
Kesinlikle hayvansal kaynaklara ihtiyaç<br />
var. Yumurta, balık, et ve süt ürünlerinin<br />
yerini hiçbir bitkisel kaynak alamaz.<br />
Ancak süt ya da yoğurt ya da peynir<br />
konusunda üçünden biri arasında tercih<br />
yapılabilir. Çocukluk çağında 3 yaştan ergenlik<br />
dönemine kadar ortalama 600 mg/<br />
gün gibi kalsiyuma gereksinim duyulur. Ergenlikte<br />
bu ihtiyaç iki katına çıkar. Yeterli<br />
kalsiyum alımı için günde 2-3 porsiyon süt<br />
ürünü tüketilmelidir. (Bir bardak süt ve yoğurtta<br />
300 mg, bir kibrit kutusu peynirde<br />
200 mg kalsiyum vardır)<br />
Et tüketmeyen, doğumundan itibaren<br />
vegan beslenen çocuklarda ileriki<br />
yıllarda sağlık sorunları görülme riski<br />
daha mı fazla?<br />
Her ne kadar vegan beslenmede kalp sağlığı<br />
üzerine olumlu etkilerden bahsedilse<br />
de yasaklı beslenme modellerinde besin<br />
eksikliklerinin sonuçları da korkunçtur. Potansiyel<br />
eksiklikler açısından denetleme ve<br />
eksikliklerin düzenli olarak takviye edilmesi<br />
her zaman uygulanamayacağı için özellikle<br />
kemik sağlığı ve beyin sağlığı üzerine<br />
olumsuz etkileri çok muhtemeldir. Ders<br />
başarısı ve sosyoentellektüel kapasitede<br />
kayıplar da yine maalesef olabilir.<br />
Çocukların henüz kendi tercihlerini<br />
yapamayacak yaşlarda vegan ya da et<br />
yiyen diye ayrılması doğru mu?<br />
Ben yanlış buluyorum. Klasik beslenme<br />
şekline üstün olduğu kanıtlanmamış ve<br />
yasaklardan oluşan bir beslenme biçimi,<br />
özellikle çocukların yasaklara karşı çok<br />
direnç gösterip tam tersi davranışları göstermeye<br />
eğilimli olduklarını düşünürsek,<br />
kişilik gelişimlerini de etkileyebilir.<br />
Ergenlik döneminden sonra çocuk kendi<br />
isterse böyle bir tercih yapacaktır. Çocukluk<br />
döneminde yönlendirme yapmaktan<br />
kaçınılmalıdır.<br />
Ebeveynlerinin beslenme şekli hem çocukluk<br />
döneminde hem de çocuk yetişkin<br />
olduğunda besin tercihleri üzerinde etkili<br />
olmaktadır. Bu açıdan da çocuk büyüyünce<br />
hayvansal ürünler tüketmeyi doğru<br />
bulsa bile, çocukluk döneminde ailede<br />
uygulanan vegan beslenme tutumundan<br />
dolayı, damak tadı gelişmemiş olmadığı<br />
için hayvansal gıdaları yiyemeyebilir.<br />
Sadece bitkisel kaynaklarla dengeli beslenme sağlayamayız. Hayvansal ürünlere kesinlikle<br />
ihtiyaçları var. Örneğin demir hem baklagillerde hem et ürünlerinde var gibi bir savunmayla<br />
karşılaşabiliyoruz. Ancak, vitamin minerallerin biyoyararlanım dediğimiz bir süreci var.<br />
Baklagille bağırsağa gelen demir, kırmızı et ile bağırsağa gelen demir kadar iyi emilemeyebilir.<br />
35 Mayıs / Haziran 2022
SAÇKIRAN EN SIK<br />
GENÇLERI ETKILIYOR<br />
Son günlerde Will Smith’in eşinin hastalığı<br />
olarak duyulan, halk arasında saçkıran olarak<br />
da bilinen Alopesi, en sık karşılaşılan sağlık<br />
sorunları arasında yer alıyor. Toplumda alopesi<br />
areata ile yaşam boyu karşılaşma riskinin<br />
yüzde 2 olduğunu belirten Anadolu Sağlık<br />
Merkezi Dermatoloji Uzmanı Dr. Kübra Esen<br />
Salman, “Alopesi areata, saç, sakal, bıyık,<br />
kaş, kirpik bazen de göğüste, sırtta, bacak<br />
ve kollarda görülebilen, ani başlangıçlı, kalıcı<br />
olmayan kıl dökülmeleri ile karakterize bir<br />
hastalıktır. Toplumdaki yaygın inanışın aksine<br />
bulaşıcı değildir. Alopesi sıklığı 100 bin kişide<br />
ortalama 20’dir. En sık görülme yaşı ise 25-36<br />
arasındadır” açıklamasında bulundu.<br />
SAÇ VE KIL dökülmelerinin oval/dairesel, ağ<br />
biçiminde, ense bölgesinde geniş bir alanı<br />
tutan ya da kaş ve kirpiklerin dökülmesi<br />
şeklinde görülebildiğini söyleyen Anadolu<br />
Sağlık Merkezi Dermatoloji Uzmanı Dr. Kübra Esen<br />
Salman, “Bazen de Alopesi totalis dediğimiz; tüm yüz<br />
ve saçlı derideki kıl dökülmeleri şeklinde ya da Alopesi<br />
üniversalis denilen; tüm saç ve vücut kıllarının dökülmesi<br />
şeklinde görülebiliyor. Beraberinde tırnaklarda<br />
değişiklikler de meydana gelebiliyor” dedi.<br />
Topikal tedavilere yanıt vermeyen<br />
hastalık durumunda iğne ya da ağızdan<br />
alınan ilaç tedavileri de uygulanabiliyor.<br />
Uygun hastalarda, problemli bölgelere,<br />
uygun dozlarda kortizon enjeksiyonları<br />
yapılabilir. Bunun dışında PRP, mezoterapi<br />
gibi saç dökülme tedavileri alopesi<br />
areatada tedaviyi destekleyebiliyor<br />
36
Dr. Kübra Esen Salman<br />
Anadolu Sağlık Merkezi Dermatoloji Uzmanı<br />
GENÇLERI DAHA ÇOK ETKILIYOR<br />
Alopesi areatanın sebebinin tam olarak bilinmese de<br />
ailede öyküsü olanların alopesi areata sorunu ile karşılaşma<br />
oranının yüksek olduğunun altını çizen Dermatoloji<br />
Uzmanı Dr. Kübra Esen Salman, “Otoimmün hastalıklar,<br />
kişinin kendi bağışıklık sisteminin kendi dokularına karşı<br />
olan toleransını kaybetmesi sonucu görülen hastalıklar<br />
olarak karşımıza çıkıyor. Genellikle gençlerde görülüyor.<br />
Vitiligo, atopik dermatit, otoimmün tiroid hastalıkları,<br />
lupus gibi romatolojik hastalıklar, diyabet, pernisiyöz<br />
anemi gibi diğer otoimmün hastalıklarla birliktelik gösterebiliyor”<br />
şeklinde konuştu.<br />
TEDAVI, HASTALIĞIN YAYGINLIĞINA<br />
VE HASTANIN YAŞINA GÖRE<br />
DEĞIŞIYOR<br />
Tedavinin hastalığın yaygınlığına, süresine, hastanın<br />
yaşına, kadınlarda gebelik ve emzirme durumuna göre<br />
değiştiğini belirten Dr. Kübra Esen Salman, “Saçkıran<br />
kendiliğinden iyileşebilen bir hastalık olmasıyla birlikte,<br />
sosyal ve psikolojik etkileri nedeniyle tedavi edilmesi<br />
gerekli. Tedavide; topikal tedaviler yani kortizonlu ya da<br />
kortizonsuz krem/sprey tedavileri, bazı kıl köklerini uyarıcı<br />
kremler ya da majistral solüsyonlar uygulanabilir. Saçlı<br />
derinin yüzde 50’sinden fazlasının tutulduğu, yaygın<br />
hastalık durumunda topikal immünoterapi solüsyonları<br />
da uygulanabiliyor” dedi.<br />
Uygun hastalarda PUVA, UVB gibi ışık tedavilerinin de<br />
kullanılabildiğini de hatırlatan Dr. Kübra Esen Salman,<br />
“Topikal tedavilere yanıt vermeyen hastalık durumunda<br />
iğne ya da ağızdan alınan ilaç tedavileri de uygulanabiliyor.<br />
Uygun hastalarda, problemli bölgelere, uygun<br />
dozlarda kortizon enjeksiyonları yapılabilir. Bunun dışında<br />
PRP, mezoterapi gibi saç dökülme tedavileri alopesi<br />
areatada tedaviyi destekleyebiliyor” şeklinde konuştu.<br />
ALOPESIYI ÖNLEYECEK BIR TEDAVI BULUNMUYOR<br />
Alopesi areatanın ani başlangıçlı bir saç hastalığı olduğunu söyleyen Dermatoloji Uzmanı<br />
Dr. Kübra Esen Salman, “Saçkıranı önleyecek bir tedavi bulunmuyor. Ancak stresle ilişkisi<br />
bilindiğinden, hastalara stresten uzak durması, baş edilemeyecek stres varlığı durumunda<br />
profesyonel destek alınması, yeni saç çıkışının hızlandırılması ve alopesi areatanın tedavisi için<br />
dermatoloğa başvurmalarını öneririz” dedi.<br />
37 Mayıs / Haziran 2022
YEŞİL ERİĞİN<br />
8 ÖNEMLİ<br />
FAYDASI!<br />
Yaz mevsiminin gelmesiyle birlikte tezgahlarda yerini alan yeşil erik içerdiği vitamin<br />
ve mineraller ile adeta tam bir şifa deposu. A, C, K vitamini, potasyum ve fosfor<br />
minerallerini içeren yeşil erik, ayrıca beta-karoten, lutein ile zeaksantin gibi antioksidan<br />
bileşiklerini de barındırıyor.<br />
ZELLIKLE C vitamininden<br />
Özengin olması sayesinde antioksidan<br />
etki göstererek bağışıklık<br />
sistemini güçlendiriyor ve kalp<br />
sağlığını koruyor. Cilt sağlığı için<br />
önemi büyük olan bu vitamin yara iyileşmesini<br />
de hızlandırıyor. Üstelik yeşil eriğin<br />
kalorisi de oldukça düşük. Öyle ki 10 adet<br />
erikten oluşan bir porsiyon (100 gram)<br />
sadece 50 kalori içeriyor. Yeşil eriğin<br />
faydalarından yararlanabilmek için günde<br />
1 -2 porsiyon tüketebilirsiniz. Acıbadem<br />
Altunizade Hastanesi Beslenme ve Diyet<br />
Uzmanı Nilay Öngen, ancak yeşil eriğin<br />
tuz ile tüketiminden mutlaka kaçınılması<br />
gerektiği uyarısında bulunarak, “Zira<br />
yüksek tuz alımı vücutta ödeme neden<br />
olabiliyor. Kalp, böbrek ve kemik sağlığını<br />
da olumsuz etkileyebiliyor. Ayrıca mide<br />
rahatsızlığı olan kişilerde aç iken yüksek<br />
miktarlarda tüketilen yeşil erik gaz oluşumuna<br />
da yol açabiliyor” diyor. Beslenme<br />
ve Diyet Uzmanı Nilay Öngen, yeşil eriğin<br />
faydalarını anlattı; önemli öneriler ve uyarılarda<br />
bulundu!<br />
KALP SAĞLIĞINI DESTEKLIYOR<br />
Yeşil erik, kalp hastalıklarına karşı koruyucu<br />
etki gösterebiliyor. Bir porsiyonunda<br />
157 mg potasyum bulunuyor. İçeriğindeki<br />
potasyum ile kalp kaslarının çalışmasını<br />
düzenliyor ve kan basıncını düşürerek<br />
yüksek tansiyonu önleyebiliyor. Lif içeriği<br />
sayesinde kötü huylu LDL kolesterolün<br />
düşmesine de yardımcı oluyor. Bunların<br />
yanı sıra yeşil erik, zengin C vitamini içeriği<br />
ile hasar görmüş damarların onarımında<br />
görev alabiliyor.<br />
Beslenme ve Diyet Uzmanı Nilay Öngen<br />
KILO KONTROLÜ SAĞLIYOR<br />
Düşük kalorili bir meyve olan yeşil erik bu<br />
özelliği ile kilo kontrolü sağlamaya destek<br />
olabiliyor. Beslenme ve Diyet Uzmanı Nilay<br />
Öngen bir porsiyon yeşil eriğin sadece<br />
50 kalori içerdiğini belirterek, “Ayrıca lif ve<br />
su içeriği sayesinde doygunluğu arttırabiliyor.<br />
Dolayısıyla kilo kaybına yönelik diyetlerde<br />
günde 1-2 porsiyon erik tüketilmesi<br />
zayıflamaya yardımcı olabiliyor” diyor.<br />
DEMIR EMILIMINI ARTTIRIYOR<br />
Yeşil erik, günlük C vitamini ihtiyacının<br />
yüzde 10’unu karşılıyor. C vitamini içeren<br />
besinler demirle birlikte tüketildiğinde<br />
demir emilimini arttırıcı etki gösteriyor.<br />
Kansızlık probleminiz varsa demir kaynağı<br />
olan kırmızı etin yanında yeşil erik ve<br />
bol yeşillik içeren bir salata tüketerek bu<br />
etkiden faydalanabilirsiniz.<br />
KAN ŞEKERI DENGESINI SAĞLIYOR<br />
Yeşil erik, glisemik indeksi düşük bir meyve<br />
olması sayesinde kan şekerinin düzenlenmesine<br />
destek oluyor ve tüketimi sonrasında<br />
kan şekeri daha dengeli bir şekilde<br />
yükselebiliyor. Muz, üzüm, kavun, karpuz<br />
gibi meyvelere göre kan şekerinin daha<br />
iyi kontrol edilmesini sağlıyor. Beslenme<br />
ve Diyet Uzmanı Nilay Öngen, “Özellikle<br />
diyabet hastaları yeşil eriğin yanında 10<br />
adet çiğ badem tüketerek dengeli bir ara<br />
öğün oluşturabilirler” bilgisini veriyor.<br />
KABIZLIĞI ÖNLEYEBILIYOR<br />
Yeşil eriğin yaklaşık yüzde 87‘sini su<br />
oluşturuyor. Su ve lif içeriği zengin olan<br />
bu meyvenin tüketimi sağlıklı bir bağırsak<br />
sistemi oluşmasına yardımcı olabiliyor.<br />
Bağırsak hareketlerindeki artış sayesinde<br />
kabızlık problemi azalabiliyor. Ayrıca son<br />
zamanlarda yapılan çalışmalara bakıldığında<br />
sağlıklı bağırsak sisteminin birçok<br />
hastalığı önlemede rolünün büyük olduğu<br />
da biliniyor.<br />
GÜÇLÜ DIŞ VE KEMIK<br />
YAPISI IÇIN ÖNEMLI<br />
Bir porsiyon yeşil erik 6,4 mcg K vitamini<br />
ve 16 mg fosfor içeriyor. Bu içerikleri<br />
ile kemik ve diş yapısının güçlenmesini<br />
sağlayabiliyor. “Ancak bu faydalı etki için<br />
yeterli kalsiyum ve D vitamini gerekliliği<br />
unutulmamalıdır” uyarısında bulunan<br />
Beslenme ve Diyet Uzmanı Nilay Öngen,<br />
“Sıcak yaz günlerinde siz de yeşil erikli<br />
cacık tarifini deneyerek hem serinleyebilir<br />
hem de kemik ve diş sağlığınıza katkıda<br />
bulunabilirsiniz” diyor.<br />
KIRIŞIKLARIN OLUŞMASINI<br />
GECIKTIRIYOR<br />
Yeşil erik, antioksidan özelliği olan A ve C<br />
vitamini bakımından da zengin bir meyve.<br />
İçeriğindeki bu antioksidan vitaminler cilt<br />
hasarına neden olan serbest radikallerle<br />
savaşıyor. Ayrıca C vitamini kolajen üretimini<br />
destekleyerek cildin elastikiyetini<br />
koruyor. Böylelikle kırışıklıkları oluşmasını<br />
ve yaşlanmayı geciktiriyor. C vitamini<br />
eksikliği olan kişilerde yara iyileşme süresi<br />
uzayabiliyor, bu nedenle günlük ihtiyacın<br />
karşılanması daha da önemli hale geliyor.<br />
GÖZ SAĞLIĞI IÇIN ÖNEMI BÜYÜK<br />
Yeşil erik; beta-karoten, lutein ve zeaksantin<br />
gibi antioksidan bileşiklere sahip<br />
bir meyve. Bir porsiyon yeşil erik 190 mcg<br />
beta-karoten içeriyor. Vücutta oluşan<br />
serbest radikaller; katarakt, gece körlüğü<br />
ve maküler dejenerasyon gibi göz hastalıklarına<br />
yol açabiliyor. Yeşil erik, içerdiği bu<br />
antioksidan bileşikler ile serbest radikallere<br />
karşı savaşıyor ve göz sağlığını korumaya<br />
destek oluyor.<br />
38
39 Mayıs / Haziran 2022
Saç dökülmesinden nasıl<br />
kurtulabilirsiniz?<br />
Erkek tipi dökülme sorunu olan kadın hastalarda hormonal bozukluk<br />
olup olmadığı araştırılmalıdır. Özellikle erkeklik hormonu, böbrek üstü bezi<br />
hormonu, tiroid hormonu, süt hormonu ile ilgili araştırmalar yapılmalı, bu<br />
sorunlara yönelik tedavi başlanmalıdır<br />
D<br />
ERMATOLOJI Uzmanı<br />
Doç. Dr. Gökhan Okan, saç<br />
dökülmesinin nedenlerini ve<br />
çözümlerini anlattı…<br />
Saç dökülmesinin<br />
nedenleri nelerdir?<br />
Saç büyümesinin üç ana evresi vardır.<br />
Saçın büyüdüğü, çoğaldığı dönem anagen,<br />
gerilemeye geçtiği dönem ketogen<br />
ve döküldüğü dönem telogen evre olarak<br />
isimlendirilir. Telogen evre kılların dinlenme<br />
dönemidir. Bu dönem ortalama 30-90<br />
gün sürer ve kıllar bu dönemde dökülür.<br />
Bir kişinin günde yaklaşık 100 saç telinin<br />
dökülmesi normaldir. Bu sayının aşırı<br />
miktarda artması saç dökülmesi olarak<br />
kabul edilir. Saç dökülmesi farklı nedenlere<br />
bağlı olarak gelişir. Erkek tipi dediğimiz<br />
hormonal ya da genetik nedenli dökülme,<br />
telogen dökülme diye isimlendirilen genel<br />
saç dökülmesi, saçlı deride bulunan hastalıklardan<br />
kaynaklanan dökülme ve saça<br />
uygulanan yanlış kozmetiklerin neden<br />
olduğu saç dökülmeleri bu nedenlerin en<br />
önemlileridir.<br />
Telogen dökülme diye isimlendirilen<br />
dökülmede saçın genelinde<br />
dökülme görülür. Telogen<br />
döneme giren kıl köklerinde<br />
fazlalık olur.<br />
Besinsel eksiklikler,<br />
sıkı diyet,<br />
hormonal<br />
sorunlar, ateşli hastalıklar, akut kan kaybı,<br />
kullanılan bazı ilaçlar, tiroid bezi hastalıkları,<br />
kronik hastalıklar bu tip dökülmeye<br />
neden olan sebepler arasındadır. Genel<br />
saç dökülme şikayeti olan hastalarda<br />
demir, vitamin B12, folik asit, çinko, biotin,<br />
D vitamini, bazı romatolojik hastalıklar ile<br />
ilişkili testler istenilebilir. Stresin de bu tip<br />
dökülmenin oluşmasında etkisi olduğu<br />
göz önünde bulundurulmalıdır.<br />
Erkek tipi dökülme hormonların etkisi ile<br />
gelişen genetik kökenli dökülmedir. Androjen<br />
hormonların etkisi altındadır, kalıtsal<br />
yapı da gelişmesinde etkilidir. Kadınlarda<br />
saçın tüm alanında açılma olarak görülür;<br />
erkeklerde alından başlar, iki yanda belirginleşir<br />
ve saçın üst kısmında seyrelme<br />
olarak görülür. Erkeklerde çoğunlukla 20’li-<br />
30’lu yaşlarda görülmeye başlar ancak<br />
ileri yaşlarda da başlayabilir. Kadınlarda<br />
hormonal bazı sorunlar bu tip dökülmeye<br />
neden olabilir. Erkek tipi dökülme sorunu<br />
olan kadın hastalarda hormonal bozukluk<br />
olup olmadığı araştırılmalıdır. Özellikle<br />
erkeklik hormonu, böbrek üstü bezi<br />
hormonu, tiroid hormonu, süt hormonu<br />
ile ilgili araştırmalar yapılmalı bu sorunlara<br />
yönelik tedavi başlanmalıdır.<br />
Saçlı deriye yerleşen bazı hastalıklar kıl<br />
köküne zarar vererek kılların dökülmesine<br />
sebep olur. Saçlı deriyi tutan hastalıklarda<br />
saçta dökülme dışında kızarıklık, kaşıntı,<br />
pullanma, kepeklenme gibi başka yakınmalarda<br />
bulunur. Bu tip dökülmede<br />
tanının erken konulup tedavinin erken<br />
başlanması önemlidir. Tedavideki gecikme<br />
kalıcı kıl kayıplarına neden olabilir. Tedavinin<br />
erken başlaması hastalığın ilerlemesini<br />
engelleyerek sağlam saçların korunmasına<br />
yardımcı olur.<br />
Saça uygulanan harici maddeler saç<br />
Bir kişinin günde yaklaşık 100 saç telinin<br />
dökülmesi normaldir. Bu sayının aşırı miktarda<br />
artması saç dökülmesi olarak kabul edilir.<br />
40
Doç. Dr. Gökhan Okan<br />
Dermatoloji Uzmanı<br />
köklerine zarar vererek dökülmeye neden<br />
olurlar. Saç boyaları, düzleştiriciler, saç<br />
jöleleri ve saç köpükleri uzun süreli ve sık<br />
kullanıldıklarında saçın kırılganlığını arttırarak<br />
dökülmeyi arttırırlar.<br />
ÖNCE ÇEŞİDİ TESPİT EDİLİR<br />
Saç dökülmesi ile başvuran<br />
hastalara nasıl yaklaşılır?<br />
Saç dökülmesi ile başvuran bir hastada<br />
önce saç dökülmesinin çeşidi tespit edilir.<br />
Hangi tip saç dökülmesi varsa ona uygun<br />
araştırma yapılır. Genel saç dökülmesi<br />
ile başvuran bir hastada olası bir neden<br />
açısından birtakım kan testleri istenilir.<br />
Saçlı derideki bir hastalığın neden olduğu<br />
dökülmeden şüpheleniyorsa saçlı deriden<br />
biyopsi alınır ve hastalığın teşhisi konulur.<br />
Hastalığa yönelik tedavi ile yeni kıl köklerinin<br />
zarar görmesi engellenmiş olur.<br />
Hastaların kullanmış olduğu saç ürünlerinin<br />
ayrıntılı hikayesi alınır. Yanlış saç ürünü<br />
kullanımı mevcutsa hastanın kesmesi<br />
tavsiye edilir.<br />
PRP VE MEZOTERAPİ İLE<br />
SAÇLAR GÜÇLENDİRİLİR<br />
Saç dökülmesi tedavisinde ne<br />
gibi yöntemlere başvurulur?<br />
“Saç dökülmesi ile başvuran hastalarda<br />
neden tespit edilirse öncelikli nedene<br />
yönelik tedavi yapılır” diyen Doç. Dr. Gökhan<br />
Okan, “Vitamin düşüklüğü bulunursa<br />
eksiklik tamamlanır, hormonal bir sorun<br />
tespit edilirse hastalar endokrinoloji ya<br />
da kadın doğum hekimine yönlendirilir.<br />
Besinsel eksiklik tespit edildiğinde gıdalar<br />
ile destekleme yapılır. Gereğinde hastalar<br />
diyetisyene yönlendirilerek beslenme<br />
alışkanlığı düzene sokulur.<br />
Saç dökülmesini durdurmak amacıyla<br />
bitkisel içerikli ürünler bulunmaktadır.<br />
Bunların bir kısmının bilimsel etkinlikleri<br />
kanıtlanmış olmakla birlikte, etkinlikleri<br />
tek başına yeterli olmayabilir. Tedavilere<br />
destek olarak kullanılabilirler.<br />
Saç dökülmesini azaltmak ve mevcut saçları<br />
canlandırmak için uygulanan bir yöntem<br />
saç mezoterapisidir. Saç mezoterapisi<br />
ile saçın ihtiyacı olan vitamin, mineral ve<br />
kan dolaşımını arttırıcı ilaçlar direkt saç<br />
diplerine enjekte edilir. Kullanılan ilaçlar<br />
güvenilirdir. Anestezi gerektirmeden uygulama<br />
yapılır. Başlangıçta sık uygulama<br />
yapılırken ilerleyen seanslarda aralar uzar.<br />
Emin ellerde yapılması gerekir. Tedavi<br />
tamamlandığında dökülmede azalma,<br />
saçlarda dolgunluk elde edilmiş olur.<br />
Saç dökülmesi tedavisinde kullanılan bir<br />
diğer yöntem PRP’dir. PRP işleminde<br />
kandaki büyüme faktör bileşenleri belirli<br />
yöntemlerle saflaştırılır. Ardından saçlı<br />
deriye zerk edilir. Amaç saçlı deride kan<br />
dolaşımını artırmak, daha fazla oksijen<br />
sağlamak, kıl köklerinin gelişmesi ve saç<br />
tellerinin büyümesini sağlamaktır. Uygulama<br />
insanın kendi kanından elde edilen bir<br />
özütle yapıldığı için son derece güvenlidir,<br />
yan etkisi yoktur. Belirli aralıklarla tekrarlanması<br />
gerekir” dedi.<br />
Telogen dökülme diye isimlendirilen dökülmede saçın genelinde<br />
dökülme görülür. Telogen döneme giren kıl köklerinde fazlalık olur.<br />
Besinsel eksiklikler, sıkı diyet, hormonal sorunlar, ateşli hastalıklar,<br />
akut kan kaybı, kullanılan bazı ilaçlar, tiroid bezi hastalıkları, kronik<br />
hastalıklar bu tip dökülmeye neden olan sebepler arasındadır.<br />
41 Mayıs / Haziran 2022
Çocuklarda<br />
tekrarlayan<br />
ateşe<br />
dikkat!<br />
Başka hastalıklarla karışabildiğinden<br />
tanı ve tedavisi gecikebiliyor!<br />
PFAPA SENDROMU HAKKINDA BİLİNMESİ GEREKEN<br />
9 ÖNEMLİ NOKTA!<br />
Anne babaları telaşlandıran ve genellikle nasıl<br />
davranacaklarını bilemedikleri yüksek ateş,<br />
doktora en sık başvurulan sorunlardan biri<br />
olarak karşımıza çıkıyor.<br />
Doç. Dr. Ferhat Demir<br />
Acıbadem Altunizade Hastanesi Çocuk Sağlığı<br />
ve Hastalıkları, Çocuk Romatoloji Uzmanı<br />
YÜKSEK ateş şikayetinin belirli<br />
aralıklarla sık tekrarlaması, çocuğun<br />
ve ailesinin yaşam kalitesini<br />
ciddi ölçüde düşürebilirken,<br />
çocukların okul başarısını da olumsuz<br />
etkiliyor. PFAPA sendromu olarak<br />
adlandırılan bir romatizmal hastalık ise<br />
bu tekrarlayan dirençli ateşlere neden olabiliyor.<br />
Acıbadem Altunizade Hastanesi<br />
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları, Çocuk<br />
Romatoloji Uzmanı Doç. Dr. Ferhat<br />
Demir, bir yaş üzerindeki çocuklarda<br />
gereksiz antibiyotik kullanımının ek<br />
sık nedenlerinden birisinin PFAPA<br />
Sendromu olduğunu söylüyor.<br />
Çocuk Romatoloji Uzmanı Doç. Dr.<br />
Ferhat Demir, her mevsim görülebilen<br />
PFAPA sendromu (tekrarlayan<br />
ateş) hakkında bilinmesi gereken<br />
9 önemli noktayı anlattı, önemli<br />
uyarılar ve önerilerde bulundu.<br />
ANTIBIYOTIK VERMEYIN<br />
ÇÜNKÜ FAYDA<br />
SAĞLAMIYOR!<br />
PFAPA sendromu genelde 3-6 gün<br />
arası süren ve kendiliğinden geçen, sık<br />
tekrarlayan, dirençli ateş, farenjit, tonsillit<br />
(bademcik iltihaplanması), ağız yarası ve<br />
lenf bezlerinde büyüme bulguları ile seyir<br />
gösteren, çocukluk çağının ek sık görülen<br />
romatizmal periyodik ateş hastalığıdır.<br />
Doç. Dr. Ferhat Demir “PFAPA sendromu,<br />
bir enfeksiyon değildir, antibiyotik verilmesi<br />
gereken bir durum ise hiç değildir. Bulaşıcılığı<br />
yoktur. Bu hastalık özelinde en sık<br />
gördüğümüz yanlış uygulama, çocukların<br />
beta mikrobu ya da boğaz enfeksiyonu<br />
olduğu düşünülerek, bazen ayda birkaç<br />
kez gereksiz nedenle antibiyotik kullanmalarıdır”<br />
diyor.<br />
BU BELIRTILERLE<br />
SEYREDIYOR!<br />
Çocuklarda 3-4 hafta ara ile 39-40 dereceyi<br />
bulan ateş şikayeti gelişmektedir. Atak<br />
aralığı bir haftaya kadar düşebileceği gibi<br />
iki-üç ay aralığına da genişleyebilir. Ateşe<br />
eşlik eden en sık bulgu ise boğaz içerisinde<br />
bademcikler üzerinde beyaz plakların<br />
olmasıdır. Boyun lenf bezlerinde büyüme,<br />
farenjit-tonsillit, ağız içerisinde yaralar,<br />
eklem ağrıları, daha nadiren, döküntü,<br />
karın ağrısı ve ishal de eşlik edebilmektedir.<br />
Ataklar arasında çocuklar tamamen<br />
sağlıklıdır ve hastalığa bağlı büyüme ve<br />
gelişmede etkilenme olmaz.<br />
42
AILESEL GEÇIŞ<br />
GÖSTEREBILIYOR<br />
PFAPA Sendromunda (tekrarlayan ateş)<br />
ataklar sıklıkla 2-5 yaş arasında başlar ve<br />
7-8 yaşından itibaren kaybolur. Hastaların<br />
bir kısmında bu ataklar ergenlikte ve<br />
yetişkinlikte de devam edebilir. Araştırmalar;<br />
tam olarak genetik bir neden ortaya<br />
konulamamakla birlikte, hastalığın ailesel<br />
geçiş gösterebildiğini düşündürmektedir.<br />
Kendi klinik tecrübelerimizde de anne-baba-amca-hala-teyze-dayı<br />
gibi bir yakında<br />
çocuklukta benzer bulguların olduğunu,<br />
bademcik ameliyatı sonrasında bulguların<br />
sonlandığını belirli hastalarda görebilmekteyiz.<br />
HER MEVSIM<br />
GÖRÜLEBILIYOR!<br />
Hastalığın özelliklerinden biri de diğer<br />
enfeksiyonlardan farklı olarak mevsim<br />
gözetmemesidir; kış ve bahar aylarında<br />
daha sık olmakla birlikte, her mevsimde<br />
PFAPA atakları gelişebilir. Bazı mevsimler<br />
daha sık görülmesinin nedeni, muhtemel<br />
viral enfeksiyonların bağışıklık sistemini<br />
uyararak PFAPA atağını tetikleyebilmesidir.<br />
Bu açıdan PFAPA tanılı çocukların<br />
aileleri, üst solunum yolu enfeksiyonları<br />
konusunda daha koruyucu ve dikkatli<br />
olmalıdır. Çocuklar, genel durumları iyi<br />
olduğu sürece, okul ve sosyal yaşamlarından<br />
kısıtlanmamalıdır.<br />
ANA NEDENI; BAĞIŞIKLIK<br />
SISTEMININ YOĞUN<br />
ÇALIŞMASI<br />
Hastalığın temel sebebinin, bağışıklık sisteminin<br />
nedensiz bir şekilde yoğun çalışması<br />
olduğunu belirten Çocuk Romatoloji<br />
Uzmanı Doç. Dr. Ferhat Demir “PFAPA<br />
sendromunda bağışıklık sistemi yoğun<br />
çalışırken, enfeksiyon hastalıklarına benzer<br />
bulgular gelişebilmekte ve hastaların<br />
enfeksiyon varmış gibi gereksiz tedaviler<br />
almasına neden olabilmektedir. Güncel<br />
bilimsel verilerle, buna neyin neden olduğu<br />
kesin olarak bilinmemekle birlikte, bazı<br />
genetik durumların bu hastalık için risk<br />
oluşturabildiğini biliyoruz” diyor.<br />
BAŞKA HASTALIKLARLA<br />
KARIŞABILIYOR!<br />
Hastalığın tanısı doktor muayenesi ve<br />
hastanın benzer ataklarının görülmesi ile<br />
konulur. Laboratuvar testlerinde, sanki vücutta<br />
mikrobik bir durum varmış gibi yükseklikler<br />
görülür. PFAPA teşhisi koymadan<br />
önce benzer bulgulara neden olabilecek<br />
diğer hastalıkları dışlamak gerekmektedir.<br />
Çünkü başka enfeksiyon hastalıklarının<br />
yanı sıra ülkemizde sık görülen Ailesel<br />
Akdeniz Ateşi (FMF) hastalığı ve birkaç<br />
romatizmal periyodik ateş sendromunun<br />
bulguları PFAPA ile karışabilmektedir.<br />
TEDAVIDE BU NOKTAYA<br />
DIKKAT!<br />
Doç. Dr. Ferhat Demir “Steroid (kortizol)<br />
tedavisi atak dönemlerinde sık kullanılıp<br />
faydası görülse de steroid uygulamasının<br />
istemediğimiz bir yan etkisi, atak aralıklarının<br />
kısalmasına neden olmasıdır. Steroid<br />
uygulaması sonrası ataklar haftada bire<br />
kadar sıklaşabilmektedir. Steroid tedavisi<br />
bu açıdan her ay ya da daha sık kullanılmasını<br />
önerdiğimiz bir tedavi yöntemi<br />
değildir. Bu nedenle, hastalara çocuk romatoloji<br />
uzmanı değerlendirmesi ile diğer<br />
romatizmal nedenler dışlandıktan sonra,<br />
gerekirse atak sıklığını azaltmada yardımcı<br />
olabilen ek tedaviler verilebilmektedir.<br />
Adeno-tonsillektomi (geniz ve bademcik<br />
ameliyatı), hastaların yüzde 85-90’lık<br />
kısmında atakların tamamen sonlanmasını<br />
sağlayan en etkin tedavi yöntemidir. Bademcik<br />
ameliyatına rağmen atak bulguları<br />
devam eden ve dirençli seyreden hastalarda<br />
daha üst basamak tedavi seçenekleri<br />
bulunmaktadır” diyor.<br />
SÜREKLI TAKIP GEREKLI!<br />
PFAPA herhangi bir kalıcı soruna neden<br />
olmaz. Büyüme, gelişme geriliği yapmaz<br />
ancak havale eşiği düşük olan çocukların<br />
yüksek ateşe bağlı ateşli havale geçirmesine<br />
neden olabilir. Tanı alan hastaların<br />
mutlaka çocuk romatoloji uzmanı takibine<br />
de girmesi gerekir. PFAPA hastalığı,<br />
temelinde bir romatizmal ateş hastalığı<br />
olduğu için, diğer periyodik romatizmal<br />
ateş hastalıkları açısından da bu çocukların<br />
değerlendirilmeleri mutlaka önerilir.<br />
ERKEN TANI VE TEDAVI<br />
ÇOK ÖNEMLI!<br />
Doç. Dr. Ferhat Demir “Hastalığa bağlı yaşadığımız en büyük<br />
sıkıntı, hem çocuğun hem de ailenin hayat kalitesinin ciddi<br />
anlamda azalmasıdır. Özellikle ayda bir ve daha sık atak geçiren<br />
çocuklarda bu daha ön planda gözlenmektedir. Bu nedenle<br />
çocukların okul hayatı da kesintilere uğrayabilmektedir. Bu<br />
açıdan erken dönemde iyi bir ayırıcı tanı yapılarak, etkin tedavi<br />
ile atakların sıklığının ve şiddetinin azaltılması ya da tamamen<br />
ortadan kaldırılması asıl amacımız olmalıdır.<br />
43 Mayıs / Haziran 2022
“Sağlığınız için şimdi<br />
harekete geçin”<br />
Türkiye Parkinson Hastalığı Derneği ve Parkinson Hastaları Derneği,<br />
“Sağlığınız İçin Şimdi Harekete Geçin!” isimli dijital farkındalık<br />
kampanyası ile hastalığın yönetiminde erken tanı ve hekim<br />
kontrolünün önemine dikkat çekti.<br />
PARKINSON hastalığı, hareketleri<br />
etkileyen, ilerleyici bir sinir sistemi<br />
bozukluğu olarak tanımlanıyor. 1<br />
Dünyada 10 milyon, Türkiye’de<br />
ise 150 bin civarında Parkinson hastası<br />
olduğu; ülkemizde her yıl yaklaşık 10 bin<br />
yeni hastaya teşhis konulduğu tahmin<br />
ediliyor. 2 Parkinson hastalığında en yaygın<br />
olarak titreme, kas sertliği ve hareket<br />
yavaşlığı gibi belirtiler ortaya çıkıyor ve<br />
hastalık ilerledikçe bu semptomlar kötüleşebiliyor.<br />
3,4 Parkinson hastalığının ileri<br />
evresindeki hastalarda düşme ve denge<br />
bozukluğu sık görülebiliyor ve hastalar<br />
günlük işlerini yardım almadan yerine<br />
getiremeyebiliyor. 3,4<br />
Türkiye Parkinson Hastalığı Derneği<br />
ve Parkinson Hastaları Derneği, global<br />
biyofarma şirketi AbbVie’nin koşulsuz<br />
katkılarıyla, hastalığın seyrinde düzenli<br />
hekim kontrolünün önemine dikkat<br />
çekmek amacıyla “Sağlığınız İçin Şimdi<br />
Harekete Geçin!” isimli dijital farkındalık<br />
kampanyasını hayata geçirdi. Dijital mecralarda<br />
yayına giren farkındalık filminde;<br />
Parkinson hastalarının hareketlerindeki<br />
yavaşlama, ellerindeki titreme ve kaslarındaki<br />
sertleşme gibi belirtilerin hayatlarına<br />
olumsuz etkileri anlatılırken, daha kaliteli<br />
ve sağlıklı bir yaşam için, hastalara hekim<br />
kontrollerini zamanında yaptırmaları çağrısında<br />
bulunuluyor.<br />
44
Parkinson hastalığının; hareketlerde yavaşlama,<br />
el titremesi ve yürüme sorunlarıyla<br />
ilerleyen bir sinir sistemi sorunu olduğunu<br />
anlatan Türkiye Parkinson Hastalığı Derneği<br />
Başkanı Prof. Dr. Dilek İnce Günal,<br />
hastaların erken tanıyla birlikte zamanında<br />
başlanan doğru tedaviyle yaşamın içinde<br />
kalabildiklerini belirtti. Günal, “Hareket,<br />
egzersiz, sosyal ilişkiler, düzenli kontrol ve<br />
hekim iletişimi; Parkinson hastalığının yönetiminde<br />
oldukça önemlidir. Unutkanlık,<br />
uyku sorunları, tansiyon düzensizlikleri,<br />
kabızlık ve davranış değişiklikleri gibi şikayetlerden<br />
yakınan hastaların düzenli kontrollerini<br />
mutlaka aksatmadan yaptırmaları<br />
gerekir. Parkinson hastaları, tedavilerini<br />
aksatmayarak, düzenli hekim kontrolleri<br />
ve düzenli egzersiz ile sosyal hayatın<br />
içinde aktif bir yaşam sürerek, uzun yıllar<br />
yaşam kalitelerini yüksek tutabilirler. 11<br />
Nisan Dünya Parkinson Günü kapsamında,<br />
dijital mecralarda paylaştığımız<br />
bu farkındalık filmi ile de hasta ve hasta<br />
yakınlarına, fiziksel ve ruhsal sağlıkları için<br />
hemen harekete geçmeleri ve kontrollerini<br />
ihmal etmemeleri gerektiğini bir kez daha<br />
hatırlatmak istedik” dedi.<br />
Kampanya videosuna AbbVie Türkiye<br />
YouTube kanalından erişilebiliyor. Videoyu<br />
izlemek için https://www.youtube.com/<br />
watch?v=1yr9TJ2TUxw linkini ziyaret<br />
edebilirsiniz.<br />
TÜRKIYE PARKINSON<br />
HASTALIĞI DERNEĞI<br />
HAKKINDA:<br />
Türkiye Parkinson Hastalığı Derneği<br />
hastalık bilincinin geliştirilmesi, hastalığın<br />
toplumda tanınmasının sağlanması,<br />
hastaların ve yakınlarının desteklenmesi,<br />
kendi kendilerine yetebilmeleri için zemin<br />
hazırlanması, daha iyi bilgilenme ve bakım<br />
sağlanması ve bu konudaki bilimsel<br />
çalışmaların artırılması ve desteklenmesi<br />
amacı ile 1993 yılında İstanbul Üniversitesi<br />
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim<br />
Dalı bünyesinde kurulmuştur.<br />
Detaylı bilgi için: http://parkinsondernegi.<br />
com/<br />
PARKINSON HASTALARI<br />
DERNEĞI HAKKINDA:<br />
Parkinson hastalarının yaşamdan kopmadan<br />
mutlu bir ömür sürdürebilecekleri<br />
bir dünya yaratmak, Parkinson’la yaşayan<br />
hastaların ve yakınlarının hastalıkla<br />
mücadelede kendilerini yalnız hissetmemelerini<br />
sağlamak, Parkinsonlular arasında<br />
dayanışma yaratarak hastaların yaşam<br />
kalitelerini yükseltmeye yardımcı olmak<br />
amacıyla 2014 yılında kurulmuştur.<br />
Detaylı bilgi için: https://www.parkinsonhasder.com/<br />
Prof. Dr. Dilek İnce Günal<br />
Türkiye Parkinson Hastalığı Derneği Başkanı<br />
45 Mayıs / Haziran 2022
PANİK<br />
ATAĞIN 9<br />
BELİRTİSİNE<br />
DİKKAT!<br />
Panik atak, fiziksel korku hislerine neden<br />
olan kısa bir yoğun kaygı dönemi olarak<br />
görülüyor. Bunlar, hızlı bir kalp atışı,<br />
nefes darlığı, baş dönmesi, titreme ve kas<br />
gerginliği gibi şikayetleri içerebiliyor. Panik<br />
ataklar sıklıkla ve beklenmedik bir şekilde<br />
meydana gelebiliyor ve çoğu zaman<br />
herhangi bir dış tehditle ilgili olmuyor.<br />
Memorial Antalya Hastanesi Psikiyatri<br />
Bölümü’nden Uz. Dr. Seda Yavuz panik<br />
atak hakkında bilinmesi gerekenleri anlattı.<br />
H<br />
ER PANIK ATAK GEÇIREN KIŞI<br />
PANIK BOZUKLUK HASTASI<br />
OLMUYOR<br />
Panik atak aniden ortaya çıkan ve zaman zaman öngörülemeyen<br />
şekilde tekrarlayan, kişiyi dehşet içinde<br />
bırakan yoğun sıkıntı ya da korku nöbetleridir. Kişiler<br />
bu nöbetleri çoğu zaman “kriz” olarak adlandırır. Her<br />
panik atak geçiren kişi panik bozukluk hastası değildir.<br />
Yaşam boyu en az bir panik atak geçirme olasılığı<br />
%10 olarak bulunmuştur. Panik atak pek çok ruhsal<br />
hastalıkta ortaya çıkabilir. Panik bozukluk kendiliğinden<br />
ve beklenmedik panik ataklarla giden bir kaygı<br />
bozukluğudur.<br />
PANIK ATAK KONUSUNDA RISK<br />
GRUBUNDA OLABILIRSINIZ<br />
Uz. Dr. Seda Yavuz / Memorial Antalya Hastanesi<br />
• Birinci derece akrabalarında panik bozukluk ya da<br />
başka anksiyete bozukluğu olanlar<br />
• Sıkıntılı, telaşlı, aceleci, mükemmeliyetçi kişilik<br />
özellikleri olanlar<br />
• Düşünce ve duygularını yeterince dışarıya yansıtmayan<br />
isteklerini sürekli bastıran kişiler<br />
• Alkol ya da başka bağımlılık yapan maddelere yatkınlığı<br />
olan veya bağımlılığı olanlar<br />
• Geçmişinde panik atak, sosyal fobi veya diğer anksiyete<br />
bozukluklarından biri ya da depresyon geçirmiş<br />
olan kişiler<br />
• Sürekli baskı altında olanlar<br />
• Kaçıngan kişilik yapısına sahip olanlar<br />
• Aşırı hırslı, başarı odaklı, başarısızlıklarda kendini<br />
suçlayan bir yapıya sahip olan kişiler<br />
46
Panik atak aniden ortaya çıkan ve zaman zaman öngörülemeyen şekilde<br />
tekrarlayan, kişiyi dehşet içinde bırakan yoğun sıkıntı ya da korku nöbetleridir.<br />
Kişiler bu nöbetleri çoğu zaman “kriz” olarak adlandırır.<br />
PANIK ATAĞIN<br />
BEDENSEL VE<br />
FIZYOLOJIK<br />
BELIRTILERI ŞU<br />
ŞEKILDEDIR:<br />
1. Çarpıntı, kalp atımlarını hissetme<br />
ya da kalp atım hızında<br />
artma<br />
2. Terleme, titreme, kan basıncının<br />
yükselmesi<br />
3. Soluk alamıyor boğuluyor duygusu,<br />
solunumun sıkışması<br />
4. Uyuşma ya da karıncalanma hissi<br />
5. Göğüs ağrısı ya da göğüste sıkışma<br />
hissi<br />
6. Bulantı ya da karın ağrısı<br />
7. Baş dönmesi, sersemlik hissi bayılacakmış<br />
gibi olma<br />
8. Kendini ya da çevreyi değişmiş veya<br />
farklı algılama<br />
9. Üşüme, sıcak soğuk basmaları, sık<br />
idrara çıkma<br />
Belirtilerin varlığına göre teşhis konuyor<br />
Panik atakların ne zaman nerede geleceği<br />
belli olmaz ve baskın belirtiler kişiden<br />
kişiye değişebilir. Yukarıda sayılan belirtiler<br />
ile birlikte hemen her zaman bir ölüm korkusu,<br />
kontrolünü kaybetme ya da çıldırma<br />
korkusu vardır. Kişi bir kez panik atak geçirdikten<br />
sonra yeni bir panik atak geçireceğine<br />
ilişkin sürekli bir korku duyar buna<br />
beklenti anksiyetesi denir. Bu tanı koymak<br />
için önemli bir belirtidir. Bu belirtiler bir dış<br />
tehlikenin olamadığı ortamlarda en az altı<br />
aydır varsa ve kişinin günlük yaşantısını<br />
etkiliyorsa hastalık tanısı konabilir ve bir<br />
uzmanla muhakkak görüşülmelidir.<br />
PANIK ATAK TEDAVISI<br />
2 AŞAMADA<br />
UYGULANIYOR;<br />
Panik bozukluğu tedavisi mümkün<br />
bir hastalıktır. Bugün için<br />
etkinliği bilimsel çalışmalar ile<br />
kanıtlanmış iki türlü tedavisi<br />
vardır.<br />
1. İLAÇ TEDAVISI:<br />
Hastalığın tedavisinde, beyindeki<br />
sinir hücrelerinin yolunda<br />
gitmeyen hormon faaliyetlerini<br />
düzelterek “Panik Atakları” önleyen<br />
ilaçlar kullanılmaktadır. Bu hastalığın tedavisinde<br />
kullanılan ve etkinliği kanıtlanmış<br />
çok sayıda ilaç bulunmaktadır. Uzman<br />
doktor kontrolünde ilaçların dozu ve<br />
süresi belirlenir.<br />
2. BILIŞSEL-DAVRANIŞÇI<br />
TEDAVI:<br />
Bu terapi yöntemi ile kişinin bilişsel yapısı<br />
yeniden inşa edilir ve aslında olağan olan<br />
bir takım panik atak belirtileri hakkındaki<br />
yanlış bilgi ve inançlarının düzeltilmesi<br />
sağlanır. Kişinin bu belirtiler ile korkmadan<br />
baş edebilmesinin öğretilmesi amaçlanır.<br />
Diğer bir yandan davranışsal bir takım<br />
müdahaleler ile panik atak geleceğinden<br />
korktuğu için tek başına bulunmaktan<br />
kaçındığı yer ve durumlarla aşamalı bir<br />
şekilde tekrar tekrar karşılaştırılması, bu<br />
sayede korkularını yenmesi amaçlanır.<br />
Bu tedavide doktor hastasına; korku ve<br />
panik nedeni ile yapmaktan kaçındığı<br />
etkinlikleri (kapalı ya da kalabalık yerlerde<br />
bulunma, yalnız başına sokağa çıkma<br />
gibi) bir plan dahilinde en basitlerinden<br />
başlayarak, üstüne giderek alıştırma<br />
uygulamaları yaptırılır. Artan sürelerle<br />
yapılan bu alıştırmalar ile başına olumsuz<br />
bir şey gelmediğini gören hastanın güven<br />
duygusu artar.<br />
47 Mayıs / Haziran 2022
Yrd. Doç. Dr. Ayhan Levent<br />
Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Dahiliye Uzmanı<br />
Çölyak hastalığı yıllarca<br />
fark edilemeyebiliyor!<br />
Tek tedavisi glütenden<br />
uzak sıkı bir diyet…<br />
Glüten proteinine bağışıklık sistemi<br />
tarafından verilen anormal yanıt<br />
sonucu ortaya çıkan çölyak hastalığı,<br />
yaşam kalitesini olumsuz etkiliyor.<br />
Hastalığın genetik olarak duyarlı<br />
kişilerde her yaşta ortaya çıkabildiğini<br />
belirten uzmanlar, bazı bireylerde<br />
yıllarca hiç belirti vermemesi veya çok<br />
hafif seyretmesi nedeniyle uzun yıllar<br />
fark edilemeyebildiğini ifade ediyor.<br />
Ü<br />
SKÜDAR Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin<br />
Hastanesi Dahiliye Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Ayhan<br />
Levent, dünyada yaygın olarak görülen çölyak<br />
hastalığı ile ilgili değerlendirmelerde bulundu ve<br />
tavsiyelerini paylaştı.<br />
GLÜTEN INCE BAĞIRSAK DOKUSUNA<br />
ZARAR VERIYOR<br />
Çölyak hastalığını buğday, arpa, çavdar, yulaf gibi tahıllarda<br />
bulunan glüten proteinine bağışıklık sistemi tarafından verilen<br />
anormal yanıt sonucu ince bağırsak emilim bozukluğu<br />
görülmesi olarak tanımlayan Yrd. Doç. Dr. Ayhan Levent,<br />
“Bu hastalık genetik olarak duyarlı kişilerde her yaşta ortaya<br />
çıkabiliyor. Glüten, çölyak hastaları tarafından tüketildiğinde<br />
48
Bu hastalık genetik olarak duyarlı kişilerde her yaşta<br />
ortaya çıkabiliyor. Glüten, çölyak hastaları tarafından<br />
tüketildiğinde bağışıklık sistemi reaksiyon göstererek<br />
ince bağırsak dokusuna zarar veriyor.<br />
bağışıklık sistemi reaksiyon göstererek<br />
ince bağırsak dokusuna zarar veriyor.<br />
İnce bağırsaklarda bulunan emilim yüzeylerinde<br />
kayıplar meydana geliyor, bu<br />
kayıplar nedeniyle de vücut için gerekli<br />
olan vitamin ve minerallerin emilimi<br />
büyük oranda azalıyor.” dedi.<br />
YILLARCA HIÇ BELIRTI<br />
VERMEYEBILIYOR<br />
Yrd. Doç. Dr. Ayhan Levent, çölyak<br />
hastalığının hastaların tümünde aynı<br />
belirtileri göstermediğini söyledi ve<br />
sözlerine şöyle devam etti:<br />
“Hastalık bazı bireylerde yıllarca hiç belirti<br />
vermez veya çok hafif seyredebilir.<br />
Bu sebeple kişi çölyak hastası olduğunu<br />
uzun yıllar fark etmeyebilir. Bazı kişilerde<br />
ise ek besine başlanılan çocukluk<br />
döneminden itibaren hayat kalitesini<br />
etkileyen birçok şikayet olabilir. Bu şikayetler<br />
hazımsızlık, bulantı, kusma, ishal,<br />
halsizlik, yorgunluk, kilo kaybı, büyümede<br />
gecikme, boy kısalığı, miktar olarak<br />
fazla, sık ve kötü kokan gaita, ödem,<br />
deri üzerinde kanamalar, kansızlık,<br />
kemik ve eklem ağrısı, kemik erimesi,<br />
karaciğer ve safra yolları hastalıkları,<br />
depresyon, anksiyete, periferik nöropati<br />
(ellerde ve ayaklarda karıncalanma,<br />
uyuşma ), kadınlarda adet düzensizliği,<br />
kısırlık, tekrarlayan düşük, ağız içinde<br />
yaralar ve A,D,E,K gibi yağda eriyen<br />
vitaminlerin eksikliğine bağlı birçok<br />
sistemi etkileyen bulgular şeklinde<br />
olabilir.”<br />
ÇÖLYAK BÜTÜN DÜNYADA<br />
ÇOK YAYGIN GÖRÜLÜYOR<br />
Çölyak hastalığının yapılan çalışmalarla<br />
bugün bütün dünyada çok yaygın<br />
olduğunu vurgulayan Yrd. Doç. Dr.<br />
Ayhan Levent, “Farklı toplumlarda ortalama<br />
yüzde 0,3-1 civarında görüldüğü<br />
biliniyor. Hasta insanların 1. derece yakınlarının<br />
çölyak hastalığına yakalanma<br />
olasılığı yüzde 10 civarındadır. Çölyak<br />
hastalığı teşhisini koymak için hekim<br />
tarafından kanda glütene karşı antikor<br />
seviyesini ölçen testler isteniyor. Eğer<br />
bu antikorlardan en az birisi pozitif<br />
olursa gastroskopi ile ince bağırsaktan<br />
biyopsi alınması planlanmalıdır. Çölyak<br />
hastalığının kesin tanısı ince bağırsak<br />
biyopsisi ile konuyor.” diye konuştu.<br />
TEK TEDAVISI GLÜTENDEN<br />
UZAK DURMAKTIR<br />
Çölyak hastalığının tek tedavisinin ömür<br />
boyu buğday, arpa, çavdar ve yulaf<br />
tahıllarında bulunan glütenden uzak sıkı<br />
bir diyet uygulamak olduğunu belirten<br />
Yrd. Doç. Dr. Ayhan Levent, “İşlenmiş<br />
gıdalara buğday eklendiği için bu tür<br />
ürünlerin çoğunda glüten bulunur.<br />
Dolayısıyla glütene karşı duyarlılığı olan<br />
kişilerin bu tür ürünleri tüketmeden<br />
önce paketin arkasındaki uyarılara<br />
dikkat etmesi gerekiyor.” dedi.<br />
ÇÖLYAK HASTALARI<br />
HANGI BESINLERI<br />
GÜVENLE<br />
TÜKETEBILIR?<br />
Yrd. Doç. Dr. Ayhan Levent, çölyak<br />
hastalarının güvenle tüketebilecekleri<br />
glüten içermeyen gıdaları şöyle<br />
paylaştı:<br />
• Tüm sebze ve meyveler,<br />
• Tüm bakliyatlar (kuru fasulye, nohut,<br />
mercimek, soya fasulyesi vb.),<br />
• Tüm katkısız katı ve sıvı yağlar,<br />
• Şeker çeşitleri (pudra, toz şeker,<br />
kahverengi şeker),<br />
• Su, meyve suları, kahve, siyah çay<br />
ve bitki çayları,<br />
• Yumurta, zeytin,<br />
• Bal, reçel, pekmez,<br />
• Et, balık, tavuk, (bu ürünler katkılı<br />
olmadıkları gibi daha önce unla kızartılmış<br />
bir yağda kızartılıp işleme<br />
tabi tutulmamalı),<br />
• Una batırılmamış konserve çeşitleri,<br />
• Mısır, pirinç, patates gibi besinler ile<br />
birlikte unları, sütlaç, muhallebi,<br />
• Kestane unu, nohut unu, soya unu,<br />
• Evde çekilmiş güvenli baharatlar.<br />
49 Mayıs / Haziran 2022
Ç<br />
Türkiye’nin en kapsamlı<br />
“Çocuklarda besin alerjileri<br />
araştırması” yayımlandı<br />
Türkiye genelinde 1248<br />
çocuk üzerinde yapılan<br />
‘Çocuklarda Besin<br />
Alerjileri Araştırması’nın<br />
sonuçları Türkiye<br />
Ulusal Alerji ve Klinik<br />
İmmünoloji Derneği<br />
Besin Çalışma<br />
Grubu Başkanı Prof.<br />
Dr. Ayşen Bingöl<br />
tarafından açıklandı.<br />
2 yılda tamamlanan<br />
araştırma Türkiye’de<br />
çocuklarda besin alerjisi<br />
kapsamında çarpıcı<br />
sonuçlar sunuyor.<br />
ÇOCUKLARIN ve ailelerinin<br />
yaşamları üzerinde büyük bir yük<br />
oluşturan besin alerjileri çocuklarda<br />
önemli sağlık sorunlarına<br />
yol açabiliyor. Bu kapsamda,<br />
Türkiye’de çocukluk çağı besin alerjilerinin<br />
özelliklerini ve risk faktörlerini değerlendirmek<br />
amacıyla gerçekleştirilen çalışma<br />
çarpıcı sonuçlar sunuyor.<br />
Türkiye Ulusal Alerji ve Klinik İmmünoloji<br />
Derneği, Besin Çalışma Grubu Başkanı Prof.<br />
Dr. Ayşen Bingöl öncülüğünde yürütülen<br />
Türkiye’nin en kapsamlı “Çocuklarda Besin<br />
Alerjileri Araştırması” 2 yılda tamamlandı.<br />
Çalışma, Türkiye genelinde farklı bölgelerde<br />
yer alan 26 üniversite ve eğitim araştırma<br />
hastanesinin pediatrik alerji bölümünde<br />
tedavi gören 1248 alerjik çocuk üzerinde<br />
yapıldı.<br />
BESIN ALERJILERI EN ÇOK<br />
BEBEKLIK DÖNEMINDE<br />
GÖRÜLÜYOR<br />
Besin alerjisinin hem çocuğun ve hem de<br />
ailesinin yaşam kalitesini etkileyen önemli<br />
bir sağlık sorunu olarak karşımıza çıktığını<br />
belirten Türkiye Ulusal Alerji ve Klinik<br />
İmmünoloji Derneği, Besin Çalışma Grubu<br />
Başkanı Prof. Dr. Ayşen Bingöl, araştırma<br />
sonuçları hakkında önemli bilgiler paylaştı:<br />
50
“Ülkemiz genelinde çocuklardaki<br />
besin alerjilerinin özelliklerini araştırdık.<br />
Amacımız, Türkiye’de çocukluk<br />
çağı besin alerjilerinin özelliklerini ve<br />
risk faktörlerini değerlendirmekti. Bu<br />
kapsamda 2 yılda tamamladığımız<br />
çalışmamız ilk kez tüm Türkiye<br />
sonuçlarını toplu halde görmemizi<br />
sağlıyor bu sebeple besin alerjisi<br />
konusunda oldukça yol gösterici<br />
olduğunu düşünüyoruz. Türkiye’nin<br />
tüm bölgelerini içeren, 26 Çocuk Alerji<br />
Hastalıkları Merkezinin gönderdiği 18<br />
yaş altı 774’ü erkek (%62) ve 474’ü kız<br />
(%38) olmak üzere toplam 1248 çocuğun<br />
sonuçlarını inceledik. Besin alerjisi<br />
hakkında çok önemli bilgiler elde ettik.<br />
Çocukların yaşları ilerledikçe besin<br />
alerjisi oranları düşüş göstermektedir.<br />
Besin alerjili çocukların yüzde 62,5<br />
çoğunluğu 0-2 yaş grubundayken,<br />
sadece yüzde 2,2’si 13-18 yaş grubundaydı.<br />
Elde ettiğimiz sonuçlara göre; besin<br />
alerjileri sadece kızarıklık, kaşıntı,<br />
döküntü gibi hafif belirtilere yol açmıyor,<br />
hiç de azımsanmayacak oranda<br />
(%17,6) hayati risk oluşturan alerjik şok<br />
(anafilaksi) ile sonuçlanıyor” şeklinde<br />
konuştu.<br />
BESIN ALERJILERI<br />
VE ALERJIK ŞOKUN<br />
(ANAFILAKSI) EN ÖNEMLI<br />
NEDENI INEK SÜTÜ<br />
Çocuklarda en sık görülen besin alerjisi<br />
tipinin, inek sütü alerjisi olduğunu<br />
ifade eden Prof. Dr. Ayşen Bingöl,<br />
“İnek sütü alerjisi oranının 0-2 yaş<br />
grubunda yüzde 70,6 oranıyla dikkat<br />
çekerken 13-18 yaş grubunda ise<br />
yüzde 25’e düştüğünü gözlemledik.<br />
Ayrıca ülkemizde inek sütü alerjisi<br />
çocukluk çağında anafilaksiden en sık<br />
sorumlu alerji tipidir” dedi.<br />
BESIN ALERJILI<br />
ÇOCUKLARIN YARISINDA<br />
BIRDEN FAZLA BESINE<br />
ALERJI VAR<br />
İnek sütü alerjisini sırasıyla yumurta,<br />
kabuklu kuruyemişler, buğday ve<br />
BESIN ALERJILI<br />
ÇOCUKLARIN<br />
YAKLAŞIK<br />
YARISINDA BIRDEN<br />
FAZLA BESINE<br />
ALERJI GÖRDÜK.<br />
deniz ürünleri alerjilerinin takip ettiğini<br />
belirten Prof. Dr. Ayşen Bingöl, besin<br />
alerjisi türleriyle ilgili şu noktalara<br />
değindi: “Besin alerjili çocukların<br />
yaklaşık yarısında birden fazla besine<br />
alerji gördük. Çocuk büyüdükçe süt<br />
ve yumurta alerjilerinin daha az görüldüğünü<br />
saptadık. İnek sütü alerjisi ve<br />
yumurta alerjisi olan çocukların yüzde<br />
80’inin 16 yaşında bu besinlere karşı<br />
tolerans geliştirdiğini gözlemledik.<br />
Ancak fındık, ceviz, antep fıstığı, kaju,<br />
yer fıstığı gibi kabuklu kuruyemiş<br />
alerjilerinin ise yaş büyüdükçe arttığını<br />
ve iyileşme olmadığını saptadık.<br />
Ortadoğu ülkelerinde çok sık görülen<br />
susam alerjisinin ülkemizde de<br />
tırmanışa geçtiğini biliyoruz. Ülkemiz<br />
gibi susamın yetiştiği ülkelerde alerjik<br />
reaksiyonlar daha yaygın ve şiddetli<br />
olarak görülebiliyor. Buna karşılık<br />
ülkemizde soya alerjisinin pek yaygın<br />
olmadığını görüyoruz.”<br />
SEZARYEN ILE DOĞAN<br />
BEBEKLERDE ALERJI RISKI<br />
Besin alerjilerinin en sık görüldüğü<br />
dönemin süt çocukluğu yani<br />
doğumdan 2 yaşına kadar olan<br />
dönem olduğunu belirten Prof. Dr.<br />
Ayşen Bingöl, genellikle sezaryen ile<br />
doğan çocuklarda, erkek cinsiyette<br />
ve annede alerjik hastalık var ise,<br />
besin alerjisinin daha sık görüldüğünü<br />
belirtti.<br />
Prof. Dr. Ayşen Bingöl araştırmayla<br />
ilgili son olarak, çalışmalarının farkının<br />
ulusal verileri homojen bir şekilde<br />
temsil etmesi ve çok sayıda vaka içermesi<br />
olduğunu belirterek, “Pediatrik<br />
alerjistler tarafından yürütülen araştırmamız<br />
toplumumuzda besin alerjisi<br />
özelliklerinin daha iyi bilinmesini ve<br />
bu sorun ile daha iyi baş etmemizi<br />
sağlayacaktır” dedi.<br />
Prof. Dr. Ayşen Bingöl<br />
Türkiye Ulusal Alerji ve Klinik İmmünoloji Derneği,<br />
Besin Çalışma Grubu Başkanı<br />
TÜRKIYE ULUSAL ALERJI<br />
VE KLINIK İMMÜNOLOJI<br />
DERNEĞI HAKKINDA:<br />
Ülkemizde alerji ve immünoloji alanında<br />
kurulan ilk dernek olan Türkiye Ulusal<br />
Alerji ve Klinik İmmünoloji Derneği<br />
(AİD), erişkin - çocuk alerji ve klinik<br />
immünoloji uzmanlarını bir çatı altında<br />
toplamaktadır. Alerji ve Klinik İmmünoloji<br />
biliminin ve hizmetinin ülkemizde<br />
gelişimine katkı sağlamayı ve alerjik<br />
– immünolojik hastalıklar konusunda<br />
toplumda farkındalık oluşturulmasını<br />
hedefleyen AİD, uluslararası katılımlı<br />
kongre ve bilimsel toplantılar<br />
gerçekleştirerek branş hekimlerinin ve<br />
ilişkili sağlık personelinin en yeni bilgiler<br />
ile güncellenmesi sağlanmaktadır.<br />
Uluslararası bilimsel kurumlarla<br />
(AAAAI, EAACI, SIAF, WAO) iş birliği<br />
yapan dernek bu iş birliklerinin ışığında<br />
uluslararası kurumların düzenlediği<br />
kongre ve kursları ülkemizde başarıyla<br />
gerçekleştirmiş, ülkemizi başarıyla temsil<br />
ederek biliminin ilerlemesine önemli bir<br />
katkı sunmuştur. Yine farkındalık yaratma<br />
misyonuyla öne çıkan dernek, üyeleri<br />
için bilimsel toplantılara katılımı için<br />
maddi destek sağlamakta dernek üyeleri<br />
dışında da bedelsiz bir şekilde kurs ve<br />
okul şeklinde çeşitli eğitim toplantıları<br />
düzenlenmektedir.<br />
51 Mayıs / Haziran 2022
Prof. Dr. Nevzat Tarhan:<br />
“Mahremiyet ilk<br />
6 yılda öğretilmeli”<br />
Cinsel bölgeler<br />
sevgi alanı olarak<br />
kullanılmamalı!<br />
Çocuğun gelişiminde<br />
özel alan kavramı ve<br />
mahremiyet duygusunun<br />
çok önemli olduğunu<br />
vurgulayan Psikiyatrist<br />
Prof. Dr. Nevzat Tarhan,<br />
mahremiyet kavramının<br />
yaşamın ilk 6 yılında<br />
mutlaka öğretilmesi<br />
gerektiğini söyledi. Özel<br />
alan ve mahremiyet<br />
konusunda özellikle<br />
aileye çok önemli<br />
görevler düştüğünü<br />
kaydeden Prof. Dr.<br />
Nevzat Tarhan, 4 yaşına<br />
kadar çocuğa tuvalet<br />
ve banyoyu tek başına<br />
kullanmayı, yalnız<br />
uyumayı, tek başına<br />
giyinmeyi öğretmek<br />
gerektiğine dikkat çekti.<br />
Tarhan, çocuğu severken<br />
cinsel bölgelerinin<br />
ise sevgi alanı olarak<br />
kullanılmaması<br />
gerektiğinin de altını<br />
çiziyor.<br />
Ü<br />
SKÜDAR Üniversitesi Kurucu<br />
Rektörü, Psikiyatrist Prof.<br />
Dr. Nevzat Tarhan, özel alan ve<br />
mahremiyet duygusuna ilişkin<br />
değerlendirmede bulundu.<br />
İNSAN YAVRUSU ÖĞRENMEK<br />
ÜZERE DOĞAR<br />
Öğrenmenin insana özgü bir kavram olduğunu<br />
ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan,<br />
insan çocuğunun doğadaki hayvan yavrularından<br />
farklı olarak dünyaya geldiğini<br />
kaydederek “Hayvan yavrusu öğrenmiş<br />
olarak doğar. Doğar doğmaz genetik olarak<br />
davranışları kodlanmıştır. Mesela ördek<br />
hemen yüzer, başka bir hayvan yavrusu<br />
hemen doğduğu anda ayağa kalkar. Ama<br />
insan yavrusu öğrenmek üzere doğar.<br />
Bu nedenle insanoğlu her şeyi öğreniyor.<br />
Sosyal hayatı öğreniyor, hayattaki birçok<br />
kavramı, diğer insanlarla ilişkiyi öğreniyor.<br />
Her şeyi öğrenmeye meraklı bir beyinle<br />
doğuyor.” dedi.<br />
YAŞAMIN ILK 6 YILINDA<br />
DOĞRU ÖĞRENILMESI<br />
GEREKIR<br />
Mahremiyet eğitiminin 0-6 yaş arasında<br />
verilmesi gerektiğini kaydeden Prof.<br />
Dr. Nevzat Tarhan, “İnsanın öğrenme<br />
yolculuğunda ilk öğretmeni annesidir. Bu<br />
öğretmenler daha sonra babası, geniş<br />
ailesi ve daha sonra da arkadaşları oluyor.<br />
İlk mahremiyet, hayatın ilk 6 yılında mutlaka<br />
doğru şekilde öğrenilmesi gereken bir<br />
kavram. 0-6 yaş arasında çocuk mahremiyeti<br />
öğrenemezse ya da yanlış öğrenirse<br />
gelecekte pek çok riske karşı hazırlıksız<br />
yakalanma olasılığı ortaya çıkabilir.” uyarısında<br />
bulundu.<br />
PEK ÇOK OLUMSUZ OLAYIN<br />
ARKASINDA EĞITIM<br />
EKSIKLIĞI VAR<br />
Günümüzde küresel olarak artan cinsel<br />
istismar, taciz ve şiddet gibi pek çok<br />
olumsuzluğun olduğunu ifade eden Prof.<br />
Dr. Nevzat Tarhan, “Bunların arka planına<br />
bakıldığında mahremiyet eğitiminin<br />
eksikliği göze çarpıyor. Özel alan duygusu<br />
gelişmemiş çocuklar ensest vakalarının<br />
kurbanı olabiliyor. Geçmiş yıllarda 18-20<br />
yaş civarlarında genç bir kız, 130 kiloydu.<br />
Yemeyi durduramıyordu. Kurban suçluluk<br />
duygusuyla kendini çirkin göstermek için<br />
yemek yiyerek kilo alıyordu. Özellikle ensest<br />
gibi bazı vakalarda depresyon ve travma<br />
yaşayan kurbanlarda çeşitli psikiyatrik<br />
hastalıklar ortaya çıkabiliyor.” dedi.<br />
52
“Dijital çağdayız. Dünya dijitalleşme yaşıyor. Beş yaşına kadar anne ve baba gözetimi<br />
olmadan çocuklara teknolojik alet vermemek gerekiyor. Verildiğinde de sınırların iyi çizilmesi<br />
gerekiyor. Çocuk her şeye kolay erişim sağlayabiliyor. 5 yaşından sonra anne ve baba<br />
gözetiminde çok sınırlı bir zaman diliminde kullandırılmalıdır.”<br />
Özel alan ve mahremiyet konusunda<br />
özellikle aileye çok önemli görevler düştüğünü<br />
hatırlatan Prof. Dr. Nevzat Tarhan,<br />
“Burada bütün iş ailenin. Cinsel mahremiyet<br />
duygusunu, özel alan duygusunu<br />
çocuklara öğretmemesi büyük sorunlara<br />
yol açabilir.” dedi.<br />
Özel alan kavramının tuvalet eğitiminden<br />
başlayarak yatak odalarının ayrılmasına<br />
kadar pek çok konuda olması gerektiğini<br />
söyleyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan,<br />
“Çocukların anne ve babalarıyla aynı<br />
odada uyumaması, uygun olan yaşta<br />
odasının ayrılması gerekiyor. Çocuğun<br />
yaşına uygun olmayan durumlara şahit<br />
olması ilerleyen dönemde çeşitli davranış<br />
bozukluklarına yol açabilir. Duygularını<br />
ifade etme becerisi gelişmeyen, soyut<br />
kavramları öğrenmemiş çocukta uyum<br />
sorunları ortaya çıkabilir.”dedi.<br />
MAHREMIYET ÇOK GENIŞ BIR<br />
ALANI KAPSIYOR<br />
Mahremiyet eğitiminde çok geniş bir alanın<br />
olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat<br />
Tarhan, “Çocuğun özel hayatının farkına<br />
varması gerekir. Özel alanını koruması<br />
demektir. Diğer insanların da onun özeline<br />
saygı duyması demektir. Çocuğun kendi<br />
ve çevresi arasında özel sınırlarını koruyabilmesi<br />
demektir. Sosyal hayatın içinde,<br />
özel hayatını korumasını öğrenmesi<br />
önemlidir. Tanımadığı biri ona çikolata<br />
uzattığı zaman ona hemen inanıp etkisinde<br />
kalmaması da özel alan kavramıyla<br />
ilgilidir. Çocuğun bu kavramın anlamını<br />
‘benim özel alanım özel dünyamla ilgili’<br />
diye anlamlandırması gerekir. Bu aslında<br />
çocuğun duygularını yönetmede önemli<br />
bir şeydir. Kendine zorla bir şey yaptırmak<br />
isteyene hayır diyebilme becerisi olması<br />
lazımdır.” diye konuştu.<br />
Mahremiyet eğitiminde korkutarak değil,<br />
güvenli davranışın öğretilmesi gerektiğini<br />
ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Çocuğa<br />
bazı bilgileri verirken onu korkutmamak<br />
gerekiyor. Çocuğu korkutmak hayatının<br />
ilerleyen dönemlerinde vajinismus gibi<br />
cinsel sorunların ortaya çıkmasına sebep<br />
olabiliyor.”uyarısında bulundu.<br />
Prof. Dr. Nevzat Tarhan / Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü<br />
ÇOCUĞA GIYINIRKEN<br />
KIMSENIN GÖRMEMESI<br />
GEREKTIĞI ÖĞRETILMELIDIR<br />
Çocuğa bedenine izni dışında kimsenin<br />
dokunamayacağını öğretmenin de önemine<br />
işaret eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan,<br />
“Burada çok önemli iç çamaşır kuralı var.<br />
Çocuğa mahremiyeti öğretirken ‘Vücudunda<br />
iç çamaşırının olduğu alana sen<br />
izin vermeden hiç kimse dokunmamalı.<br />
Ben bile izin almadan dokunmamalıyım.<br />
Gerekirse sadece doktor dokunabilir o da<br />
senden izin alarak dokunabilir’ şeklinde<br />
konuşulmalıdır. Çocuğa giyinirken kimsenin<br />
görmeyeceği bir alanda olması gerektiği<br />
de öğretilmelidir. Bunu öğretmediğiniz<br />
zaman çocukta özel alan algısı oluşmuyor.<br />
Oluşmadığı zaman da herhangi bir yanlış<br />
davranışa açık olabiliyor ya da kötü davranışa<br />
ve istismara açık hale gelebiliyor.”<br />
dedi.<br />
TUVALET VE BANYO KAPISI<br />
KAPALI OLMALIDIR<br />
Tuvalet banyo gibi evin bazı alanlarının<br />
da özel olduğunun anlatılması gerektiğini<br />
ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan,<br />
“Çocuğun odası ayrılmalıdır. Özellikle dört<br />
yaşından sonra odasına girerken kapısı<br />
çalınmalıdır. Tuvalete ve banyoya girerken<br />
kapının kapatılması gerektiği anlatılmalıdır.<br />
53 Mayıs / Haziran 2022
DIJITAL TEKNOLOJI KULLANIMI SINIRLANDIRILMALIDIR<br />
İçerisinde yaşadığımız dijital çağda çocuğun teknoloji kullanımının sınırlı olması gerektiğini kaydeden Prof. Dr.<br />
Nevzat Tarhan, “Dijital çağdayız. Dünya dijitalleşme yaşıyor. Beş yaşına kadar anne ve baba gözetimi olmadan çocuklara<br />
teknolojik alet vermemek gerekiyor. Verildiğinde de sınırların iyi çizilmesi gerekiyor. Çocuk her şeye kolay<br />
erişim sağlayabiliyor. 5 yaşından sonra anne ve baba gözetiminde çok sınırlı bir zaman diliminde kullandırılmalıdır.<br />
Sınırlama getirildiğinde çocuk dürtülerini kontrol etmeyi öğrenir. Eğer bunu kazanamazsa çocuk para yönetimi de<br />
yapamaz, hayatını da yönetemez, her türlü bağımlılığa maddeye açık hale gelir. Bağımlılığın arka planında ne var?<br />
Her şeyi kolay elde etmiş, haz peşinde koşan, evin küçük prensesi yahut prensi olmuş çocuklar hazza doymuyorlar.<br />
Beyinde ödül yetmezliği sendromu oluyor. Ödül yetmezliği demek bağımlılık demektir. Çocuğa duygularını yönetme<br />
becerisini küçük yaşta öğretmek gerekir.” tavsiyesinde bulundu.<br />
Tuvalet ve banyoda biri varken mutlaka<br />
kapıya vurulması gerektiği anlatılmalı<br />
ve öğretilmelidir. Çocuğun 4 yaşından<br />
itibaren tuvaleti kendi başına kullanmayı<br />
öğrenmesi gerekiyor. 4 yaşından itibaren<br />
banyo yaparken iç çamaşırıyla beraber<br />
banyo yaptırılmalı, iç çamaşırını da kendisinin<br />
değiştirmesine fırsat verilmelidir.<br />
Anne ve baba bunları sadece anlatarak<br />
değil, yaparak çocuğa örnek olmalıdır. Bu<br />
konuda örnek olmak saatlerce konferans<br />
vermekten çok daha fazla eğiticidir.<br />
Çocuğun çekmecesine ya da çantasına<br />
izin alarak bakılırsa çocuk da kendi özeli<br />
ile başkalarının özeli arasındaki sınırları<br />
öğrenmiş olur.” dedi.<br />
EVDEKI DAVRANIŞLAR DA<br />
ÇOK ÖNEMLI<br />
Evdeki tutum ve davranışların da mahremiyeti<br />
öğrenmede etkili olduğunu<br />
kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Anne<br />
babanın evde giydiği kıyafet bile önemli.<br />
Evde iç çamaşırı ya da plaj kıyafetiyle<br />
dolaşılıyorsa o çocuğa mahremiyeti<br />
öğretmek zordur. İnsanın yatak odası<br />
kıyafeti ayrıdır. Yatak odası kıyafetiyle<br />
misafir odasına gidilmez, salona gidilmez,<br />
yabancıların yanına gidilmez. Mesela<br />
çocuğun dudağını öpmek gibi davranışlar,<br />
çıplak bedenine dokunmak, cinsel içerikli<br />
sözlerin çocuğun yanında rahatça söylenmesi<br />
çocuğun mahremiyet algısını bozar.”<br />
uyarısında bulundu.<br />
CINSEL BÖLGELER<br />
SEVGI ALANI OLARAK<br />
KULLANILMAMALIDIR<br />
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, çocuklara yapılan<br />
cinsel içerikli şakaların da gelişimlerine zarar<br />
vereceğini vurgulayarak “Bazı kültürlerde<br />
sünnet olan çocuğa ‘Göster amcalara’<br />
deniyor. Böylece mahremiyet kavramını<br />
ortadan kaldırıyorlar. Çocuğu severken<br />
cinsel bölgelerin sevgi alanı olarak kullanılmaması<br />
gerektiğini vurguluyoruz.” dedi.<br />
Özellikle cinsellik konusundaki bilgilerin de<br />
aile tarafından verilmesinin önemine işaret<br />
eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Çocuklarımızla<br />
konuşabilmeliyiz. Çocuk anne ve<br />
babasıyla korkma-dan ihtiyacı olduğunda<br />
sorunlarını anlatabilmeyi öğrenmeli. Anne<br />
ve baba çocuğu korkutarak değil, onu güven<br />
ilişkisi içerisinde yönetmeyi öğrenmeli.<br />
Çocuğu sevgiyle büyütelim. Zaten sevgi<br />
olursa korku azalır, güven artar.”<br />
“Çocuğun özel hayatının<br />
farkına varması gerekir.<br />
Özel alanını koruması<br />
demektir. Diğer insanların<br />
da onun özeline saygı<br />
duyması demektir. Çocuğun<br />
kendi ve çevresi arasında<br />
özel sınırlarını koruyabilmesi<br />
demektir. Sosyal hayatın<br />
içinde, özel hayatını<br />
korumasını öğrenmesi<br />
önemlidir. Tanımadığı<br />
biri ona çikolata uzattığı<br />
zaman ona hemen inanıp<br />
etkisinde kalmaması da özel<br />
alan kavramıyla ilgilidir.<br />
Çocuğun bu kavramın<br />
anlamını ‘benim özel alanım<br />
özel dünyamla ilgili’ diye<br />
anlamlandırması gerekir.””<br />
54
55 Mayıs / Haziran 2022
KARACİĞER YAĞLANMASININ<br />
8 BELİRTİSİNE<br />
DİKKAT!<br />
Karaciğerde olması gerektiğinden<br />
daha fazla yağ birikmesi<br />
olarak nitelendirilen karaciğer<br />
yağlanmasını aşırı alkol tüketimi<br />
tetikliyor. Alkol ve tütün ürünü<br />
kullanımının dışında insülin<br />
direnci, obezite ve diyabet de<br />
karaciğer yağlanması riskini<br />
artırıyor. Sıklıkla 40-60 yaş<br />
arasında görülen karaciğer<br />
yağlanması daha erken yaşlarda<br />
ortaya çıkabilir.<br />
S<br />
ARI cilt tonu, bacak ve<br />
karın şişliği gibi belirtilerle<br />
kendini gösterebilen<br />
karaciğer yağlanmasına<br />
karşı erken dönemde önlem almak<br />
büyük önem taşıyor. Memorial Diyarbakır<br />
Hastanesi Gastroenteroloji<br />
Bölümü’nden Doç. Dr. Nurettin<br />
Tunç, karaciğer yağlanması hakkında<br />
bilgi verdi.<br />
HER 10 INSANDAN<br />
BIRINDE GÖRÜLÜYOR<br />
Temel işlevi toksinleri uzaklaştırmak<br />
ve gıda besinleri işlemek olan<br />
56
Bel çevresinin yağlanması başta hayati öneme sahip<br />
organlardan kalp olmak üzere karaciğeri de olumsuz<br />
etkilemektedir. Sinsice ilerleyen karaciğer iltihaplanması<br />
çoğu zaman belirti vermemektedir. Bazı ilaçlar ve toksinler<br />
karaciğer yağlanmasına neden olabilmektedir. Bundan<br />
dolayı hekim gözetimi ve onayı olmadan ilaç alınmamalıdır.<br />
Doç. Dr. Nurettin Tunç<br />
Memorial Diyarbakır Hastanesi<br />
Gastroenteroloji Bölümü<br />
karaciğer, vücudun en büyük iç organı<br />
ve 6 ayda bir olmak üzere kendini yenileme<br />
özelliğine sahip olan organ olarak<br />
bilinmektedir. Karaciğer yağlanmasının<br />
toplumda görülme sıklığı kesin olmamakla<br />
birlikte her 10 insandan birinde görüldüğü<br />
düşünülmektedir. Halk arasında sarılık<br />
ya da hepatit olarak adlandırılan durum,<br />
karaciğer iltihaplanması, karaciğer yağlanmasına<br />
bağlı görülmektedir. Karaciğer<br />
yağlanması hiperlipidemi yani yüksek<br />
kolesterol seviyelerinde, buna bağlı insülin<br />
direnci durumunda ve obezite hastalarında<br />
sık görülmektedir.<br />
BEL ÇEVRESININ<br />
YAĞLANMASINA DIKKAT!<br />
Bel çevresinin yağlanması başta hayati<br />
öneme sahip organlardan kalp olmak üzere<br />
karaciğeri de olumsuz etkilemektedir.<br />
Sinsice ilerleyen karaciğer iltihaplanması<br />
çoğu zaman belirti vermemektedir. Bazı<br />
ilaçlar ve toksinler karaciğer yağlanmasına<br />
neden olabilmektedir. Bundan dolayı<br />
hekim gözetimi ve onayı olmadan ilaç<br />
alınmamalıdır. Nadiren, yorgunluk, halsizlik<br />
hissi ve sağ üst karın bölgesinde belirsiz<br />
bir rahatsızlık olan kişilerde alkolsüz yağlı<br />
karaciğer tablosu görülmektedir. Karaciğer<br />
yağlanması durumunda karaciğer<br />
normal rutininde çalışır ve herhangi bir<br />
belirti görülmemektedir. Ancak karaciğer<br />
yağlanması karaciğer yetmezliği ve karaciğer<br />
kanserine kadar ilerleyebilmektedir.<br />
Karaciğer yağlanması belirtileri şu şekilde<br />
sıralanabilir;<br />
1. Sarı bir cilt tonu,<br />
2. Bacak şişliği<br />
3. Karın şişliği,<br />
4. Mide bulantısı,<br />
5. İştahsızlık,<br />
6. Yorgunluk<br />
7. Zihin karışıklığı,<br />
8. Karın ağrısı<br />
AKDENIZ TIPI<br />
BESLENME ÖNERILIYOR<br />
Karaciğer yağlanmasının en ciddi<br />
komplikasyonu karaciğer sirozu olarak<br />
bilinmektedir. Erken dönemde tedavi<br />
gerektiren karaciğer yağlanması,<br />
zaman içerisinde ilerleyerek yaş ve<br />
diyabet faktörüne bağlı siroz geliştirme<br />
olasılığını artırmaktadır. Karaciğer<br />
yağlanması sıklıkla metabolik sendrom<br />
ile seyretmektedir. Metabolik sendrom<br />
da kalp hastalığı, kalp krizi için yüksek<br />
risk barındırmaktadır. Bu rahatsızlıkta<br />
uzman hekim desteği ile kilo verme;<br />
obezite, insülin direnci ve hiperlipidemi<br />
gibi durumların kontrol altına alınması ile<br />
iyileşme sağlanabilmektedir. Karaciğer<br />
yağlanması için Akdeniz tipi beslenme<br />
şekli önerilmektedir. Taze meyve, sebze,<br />
balık, tahıl ve sağlıklı yağ tüketimini ön<br />
plana çıkaran Akdeniz tipi beslenme biçimi<br />
karaciğer yağlanması riskini azaltarak<br />
vücudun ihtiyaç duyduğu zengin protein,<br />
vitamin ve minerallerin bazı belirli<br />
besinler üzerinden karşılanmasını sağlamaktadır.<br />
Beslenme biçimi değişikliği ve<br />
düzenli olarak yapılacak egzersizler ile<br />
karaciğer yağlanması riskini azaltmak ve<br />
korunmak mümkün olabilmektedir.<br />
57 Mayıs / Haziran 2022
Kalp sağlığı için<br />
12 RİSK FAKTÖRÜNE<br />
DİKKAT!<br />
Kalp hastalıkları tüm dünyada<br />
olduğu gibi ülkemizde de<br />
ölüm nedenleri açısından<br />
ilk sırada yer almaya<br />
devam ediyor. Son verilere<br />
göre 2030 yılında dünya<br />
genelinde 23 milyon kişinin<br />
kalp kaynaklı hastalıklardan<br />
hayatını kaybedeceği tahmin<br />
ediliyor. Ancak ciddi kalp<br />
hastalıklarının önemli bir<br />
çoğunluğu risk faktörlerinin<br />
kontrol altına alınabilmesi<br />
sayesinde önlenebiliyor.<br />
Memorial Şişli Hastanesi<br />
Kardiyoloji Bölümü’nden Uz.<br />
Dr. Deniz Şener, “10-17 Nisan<br />
Kalp Haftası” sebebiyle kalp<br />
sağlığını koruyucu önlemler<br />
hakkında bilgi verdi.<br />
VÜCUDA gereken<br />
besin maddeleri ve<br />
oksijeni sağlayan<br />
kanı dolaşım sisteminde<br />
hareket ettiren; göğüs<br />
kemiğinin hemen altında yer<br />
alan kalp, vücudun en önemli<br />
organlarının başında gelmektedir.<br />
Temel görevi kanı<br />
vücuda pompalamak olan<br />
kalp, vücudun ısısını düzenler,<br />
asit-baz dengesini korur,<br />
hormon ve enzimleri vücudun<br />
gereken yerlerine taşır. Kalbin<br />
günde 9 bin litre kanı vücuda<br />
pompaladığı bilinir. Yetişkin<br />
kişilerde 200 gram ile 400<br />
gram arasında bir ağırlığı bulunan<br />
kalp hayati bir organdır.<br />
Vücuttaki dolaşımın doğru<br />
ve sağlıklı gerçekleşmesi için<br />
kalbin de sistematik olarak<br />
çalışması gerekir.<br />
Uz. Dr. Deniz Şener<br />
Memorial Şişli Hastanesi Kardiyoloji Bölümü<br />
BAZEN GENÇ YAŞTAKI KIŞILER<br />
KALP HASTALIĞINDAN<br />
ENDIŞE ETMEK IÇIN<br />
ÇOK ERKEN OLDUĞUNU<br />
DÜŞÜNÜP, DIKKATSIZ<br />
DAVRANABILMEKTEDIR.<br />
58
Kalbin günde 9 bin litre<br />
kanı vücuda pompaladığı<br />
bilinir. Yetişkin kişilerde<br />
200 gram ile 400 gram<br />
arasında bir ağırlığı<br />
bulunan kalp hayati<br />
bir organdır. Vücuttaki<br />
dolaşımın doğru ve<br />
sağlıklı gerçekleşmesi<br />
için kalbin de sistematik<br />
olarak çalışması gerekir.<br />
KALBI KORUYAN HAYATI ÖNERILER<br />
Bu nedenle kalp sağlığını korumak ve kalp nedeniyle oluşan ölümlerin önüne<br />
geçmek için bazı noktalara dikkat etmek gerekmektedir. Kalp sağlığını koruyan<br />
önerileri şöyle sıralamak mümkündür:<br />
- Sigara gibi tütün ürünlerinden uzak durmak<br />
- Sağlıklı beslenip, ideal kiloya ulaşmak ve o kiloyu korumak<br />
- Tuz tüketimini azaltmak<br />
- Fiziksel olarak aktif olmak<br />
- Stres yönetimine dikkat etmek<br />
- Pozitif bir bakış açısına sahip olmak<br />
- Kolesterol ve kan şekeri düzeyini dengede tutmak<br />
- Tansiyonu kontrol altında tutmak<br />
- Düzenli kalp kontrollerini yaptırmak<br />
- Pozitif bir bakış açısına sahip olmak<br />
BAZILARIMIZ DAHA<br />
BÜYÜK RISK ALTINDA<br />
Hemen hemen herkes kalp hastalıklarına yakalanabilir.<br />
Ancak bazı kişiler bu konuda daha büyük risk<br />
altındadır. Kalp ve damar hastalıklarında mücadelede<br />
en önemli atılacak adım tedbir almaktır. Çünkü<br />
kalp ve damar hastalıkları risk faktörleri nedeniyle<br />
daha erken ortaya çıkabilmekte ve hızla ilerleyebilmektedir.<br />
Bu risk faktörlerini şöyle sıralamak<br />
mümkündür:<br />
1. Yaş faktörü: Erkeklerde 45, kadınlarda 55 yaşın<br />
üzerinde olmak<br />
2. Ailede erken yaşta kalp hastalığı görülmesi<br />
3. Tütün ürünleri kullanımı<br />
4. Hipertansiyon<br />
5. Kolesterol yüksekliği<br />
6. Fiziksel hareketsizlik<br />
7. Diyabet<br />
8. Obezite<br />
9. Stres<br />
10. Depresyon<br />
11. Uyku sorunları<br />
12. Erken menopoz<br />
ERKEN YAŞTA DA KALP<br />
SAĞLIĞI BOZULABILIR<br />
Hayat boyu hiç mola vermeden çalışmaya devam eden kalp<br />
arada yorulup görevini aksatabilmektedir. Sağlıksız beslenme,<br />
sigara, stres, hareketsiz yaşam kalp ve damar hastalıklarına sebep<br />
olan faktörler arasında yer alırken; bu faktörlerin kontrol altına<br />
alınması ve vücudu dikkatli izlemek hayat kurtarıcı olabilmektedir.<br />
Bazen genç yaştaki kişiler kalp hastalığından endişe etmek için<br />
çok erken olduğunu düşünüp, dikkatsiz davranabilmektedir. Oysa<br />
erken yaşlarda atardamarlarda plak oluşumu başlayabilmektedir.<br />
Ailede kalp hastalığı, diyabet gibi hastalıklar da varsa; genç kişi<br />
fazla kilo sahibiyse damarlar bundan erken yaşta ve olumsuz etkilenebilmektedir.<br />
Damar sertliğine bağlı koroner arter hastalığında<br />
genetik etkenlerin yanında sağlıksız yaşam alışkanlıklarının da<br />
etkili olduğu bilinmektedir.<br />
59 Mayıs / Haziran 2022
Clinic Expert Saç Ekimi Uzmanı Dr. Mesut Tomo Erkeklerde genetik saç<br />
dökülmesinin istatistiklere göre %95 oranında gen kaynaklı diye belirtti.<br />
Fakat buna sebep olan tek bir genden ziyade, 63 farklı genden de söz etmek<br />
gerektiğinin de altını çiziyor Dr. Mesut Tomo.<br />
E<br />
RKEKLERDE genetik saç dökülmesi<br />
nasıl önlenir sorusunun cevabı<br />
işte bu yüzden biraz karışık,<br />
çözümü ise biraz meşakkatlidir diye de<br />
ekliyor Clinic Expert.<br />
ERKEKLERDE GENETIK SAÇ<br />
DÖKÜLMESI NE ZAMAN<br />
BAŞLAR<br />
Clinic Expert Saç Ekimi Uzmanı Dr. Mesut<br />
Tomo Erkeklerde genetik saç dökülmesi<br />
ne zaman başlar sorusuna ise istatistikler<br />
yine yanıt aramış ve öyle görünüyor<br />
ki ergenlik dönemi sonrası başlama<br />
yaşının da habercisi. 20’li- 30’lu<br />
yaşlar erkeklerde, kadınlarda ise<br />
menopozdan sonra belirgin hale<br />
gelmeye başlıyor.<br />
ERKEKLERDE SAÇ<br />
DÖKÜLMESI GENETIK<br />
MI?<br />
Clinic Expert Saç Ekimi Uzmanı<br />
Dr. Mesut Tomo Erkeklerde<br />
saç dökülmesi genetik<br />
mi: kalıtsal kellik saç<br />
kayıplarının en bilinen<br />
en yaygın sebebi.<br />
Gerçek anlamda<br />
bir hastalıktan<br />
ziyade hormon<br />
seviyelerindeki<br />
değişikliğin, yaşlanma sürecinin ve<br />
stresin etki ettiği doğal bir durum.<br />
Araştırmacılar, tedavi uygulamasının<br />
artması ve gelişen teknoloji sayesinde bu<br />
tür saç dökülmesinin nedenleri hakkında<br />
gün geçtikçe daha fazla bilgi edinme<br />
imkanı bulmaya başladılar. Hormonlara<br />
dayalı bulgular; erkeklik hormonu testosteronun<br />
bir sebeple normal saç büyüme<br />
döngüsünü değiştirdiğini ve daha kısa,<br />
daha ince saçların çıkmasına neden olduğunu<br />
saptamış bulunuyorlar. Sonuçta da,<br />
kafa derisinin belirli bölgelerindeki saçlar<br />
büyümeyi tamamen durdurup, erkek tipi<br />
saç dökülmesi diye tanımlanan duruma<br />
neden oluyor.<br />
AILEDEN YANSIMALAR<br />
Clinic Expert Saç Ekimi Uzmanı Dr. Mesut<br />
Tomo Erkeklerde genetik saç dökülmesi<br />
nasıl önlenir sorusu bazı durumlarda<br />
ebeveynler arası tatlı çatışmalara neden<br />
olabilir. Çünkü bir halk inanışına göre<br />
kellik, anne ve ailesinden miras alındığı<br />
şeklinde bir inanış vardır. Fakat inanışın aksine,<br />
durum her iki ebeveynin de katkıda<br />
bulunduğu genlere bağlıdır.<br />
60
SEMPTOMLAR<br />
Clinic Expert Saç Ekimi Uzmanı Dr. Mesut<br />
Tomo Kalıtsal tipte kellik genellikle saçın<br />
incelmesiyle başlar, kafa derisinin bazı<br />
kısımlarında tamamen saçın dökülmesine<br />
doğru ilerler. Yastıktaki, küvetteki, fırçadaki<br />
yahut yerdeki tüyler, saç dökülmesinin belirtileridir.<br />
Bir kişinin ortalama günde 100<br />
tel saç kaybettiği söylenir, ancak ciddi bir<br />
hastalıklar ve tedavilerinde, doğum sonrası<br />
gibi belirli koşullarda saç dökülmelerinde<br />
artış görülür.<br />
Erkeklerde saç dökülmesi en bilinen<br />
şekliyle şakaklarda başlar ve “ M” şeklinde<br />
yanları da içine alarak ilerler. En ileri aşamada,<br />
saçlı derinin yan ve arka tarafından<br />
kenar şeklinde bir saç kalır.<br />
TEŞHIS – TEDAVI<br />
Clinic Expert Saç Ekimi Uzmanı Dr. Mesut<br />
Tomo Erkeklerde genetik saç dökülmesi<br />
nasıl önlenir diye yola çıkan biri için öncelikle<br />
ebeveynlerinin özgeçmişi sorgulanır<br />
ve bu çoğu erkek için genelde teşhis<br />
için yeterlidir. Tedaviye başlanmazsa her<br />
geçen gün kellik artacaktır. Bunun için<br />
öncelikle uzman bir doktorun yardımıdır.<br />
ERKEKLERDE GENETIK SAÇ<br />
DÖKÜLMESI ÖNLEMLERI<br />
Clinic Expert Saç Ekimi Uzmanı Dr. Mesut<br />
Tomo Erkeklerde genetik saç dökülmesi<br />
nasıl önlenir: Doktorunuz saç dökülmenizin<br />
genetik olduğu sonucuna vardığında<br />
size; minoksidil veya finasterin vererek saç<br />
dökülmenizin yavaşlamasını sağlamaya<br />
çalışacaktır. Minoksidil hem erkek hem de<br />
kadınlarca kullanılabilmekteyken finasterid<br />
sadece erkekler tarafından kullanılır. Günde<br />
iki üç kez saç derisine uygulanır. Kişiye<br />
göre toparlanma ve saçın uzama hızı<br />
değişiklik gösterir. Bu arada; Minoksidili<br />
ömür boyu kullanmak zorunda kalabileceğinizi<br />
de belirtmeden geçmeyelim, çünkü<br />
kullanıldığı sürede saçları tutan bir işleyişi<br />
vardır.<br />
Finasteride ise; vücutta testosteronun saç<br />
büyümesini etkileyen türünün oluşmasını<br />
engelleyen ve reçeteyle satılan bir ilaçtır.<br />
Araştırmalar, finasteridin genetik kellik<br />
yaşayan erkeklerin % 99’una kadar saç<br />
dökülmesini önlemeye yardımcı olduğu ve<br />
2/3 oranında yeni saç büyümesi yarattığını<br />
göstermektedir. Minoksidilde olduğu gibi<br />
bu ilacın da faydası, kesildiğinde kaybolur.<br />
Ayrıca ilacın yan etkisi olarak; az sayıda da<br />
olsa erkeklerde cinsel işlev zorluğu yaşadığı<br />
saptanmıştır.<br />
Finasteride kadınlarda saç dökülmesini<br />
önlemiyor. Ayrıca doğum kusurlarına<br />
neden olabilme riski var, hamile kalma<br />
ihtimali olan yahut niyetli olan hiçbir kadın<br />
tarafından kullanılmamalıdır! Bununla<br />
birlikte, yüksek erkeklik hormonu seviyelerine<br />
sahip, erkek tipi saç dökülmesi<br />
yaşayan az sayıdaki kadına da yardımcı<br />
olabilmektedir.<br />
BAŞKA SEBEPLER<br />
Clinic Expert Saç Ekimi Uzmanı<br />
Dr. Mesut Tomo Bazı insanlarda<br />
saç dökülmesine düzleştirme,<br />
boyama gibi aşırı derece kozmetik<br />
işlem, sıkı örgü, sürekli bağlama<br />
gibi saç stilleri veya saç çekme,<br />
kaş bıyık kopartma isteği gibi<br />
psikolojik temelli şeyler neden<br />
olabilir. Bunlar kalıtsal tipte<br />
kelliğe neden olmasalar da saç dökülmesine<br />
katkıda bulunabilirler.<br />
Erkeklerde genetik saç dökülmesi<br />
önlemleri için bu istemsiz yahut<br />
bilinçsiz işlemlere, eylemlere bir<br />
son verilmesi halinde saç dökülmesi<br />
aza indirgenebilir.<br />
SONUÇ<br />
Clinic Expert Saç Ekimi Uzmanı<br />
Dr. Mesut Tomo Saç dökülmesi<br />
için çeşitli kremler, yağlar, losyonlar,<br />
bitkisel kürler düzenli olarak<br />
tanıtılır yahut halk arasında bu<br />
yöntemlerden sıkça söz edilir.<br />
Bazı kültürlerde bunların etkisini<br />
görmek, bu etkiye inanmak<br />
mümkün olsa da; bilim insanları<br />
bunlardan ziyade, Erkeklerde genetik<br />
saç dökülmesi nasıl önlenir<br />
sorusuna minoksidil ve finasteridin<br />
cevabını verir. Bu iki ilacın<br />
yararlı olduğu kanısındadırlar.<br />
Minoksidil ve finasterid saç<br />
dökülmesini önleyebilir ve yeni<br />
saç büyümesini destekleyebilir<br />
fakat bu etki, kişiden kişiye<br />
farklılık da gösterir. Hiçbir çözüm<br />
alınamazsa da şu yöntemlere<br />
başvurulabilir:<br />
– Saç örgüleri, peruklar ve saç<br />
şeklinde aksesuarlar, spreyler<br />
kullanılabilirsiniz yahut,<br />
– Saç derisi küçültme, saç taşıma,<br />
saç ekimi gibi cerrahi yöntemlere<br />
başvurulabilir. Saç ekimi ameliyatı<br />
hayli pahalı, zaman alıcı<br />
ama diğer yöntemlere kıyasla<br />
çok daha iyi sonuçlar veren bir<br />
yöntemdir. Ancak arzu edilen<br />
sonuç için iki yıla kadar sabır göstermeniz<br />
gerekmektedir. Bu ve<br />
buna benzer konulardaki kararları<br />
doktorunuzla birlikte almanızı<br />
şiddetle tavsiye ederiz.<br />
Erkeklerde genetik saç dökülmesi<br />
nasıl önlenir sorunuza umarım<br />
yeterince yanıt alabilmişsinizdir.<br />
Bu arada önemli bir hususa daha<br />
değinmeden geçmek olmayacak:<br />
Bazı merdiven altı saç derisi<br />
tedavilerinin tahrişe veya ciddi<br />
zararlara yol açıp ve saç dökülmesini<br />
kötüleştirebileceğini lütfen<br />
aklınızdan çıkarmayın.<br />
61 Mayıs / Haziran 2022
B12 VITAMIN EKSIKLIĞI<br />
ANEMIYE YOL<br />
AÇABILIR<br />
Dr. Öğr. Üyesi Uğur Dilek Calap<br />
İç Hastalıkları Uzmanı<br />
Dengeli ve sağlıklı<br />
beslenmenin yanı sıra<br />
düzenli uyku ve egzersizin,<br />
kişinin sağlıklı olmasını<br />
sağlayan etkenlerin<br />
başında yer aldığını<br />
söyleyen İç Hastalıkları<br />
Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi<br />
Uğur Dilek Calap, “Enerji<br />
düşüklüğü, vücut<br />
ağrıları ve uykusuzluk,<br />
günümüzde en sık<br />
rastlanan vitamin eksikliği<br />
belirtilerindendir” dedi.<br />
Medicana International<br />
İstanbul Hastanesi İç<br />
Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğr.<br />
Üyesi Uğur Dilek Calap,<br />
vitamin eksikliği ve hâlsizlik<br />
arasındaki ilişki hakkında<br />
ayrıntılı bilgiler verdi.<br />
VITAMININ<br />
EKSIKLIĞINDE KIŞIDE<br />
PEK ÇOK FARKLI<br />
ŞIKÂYET GÖRÜLEBILIR<br />
Dr. Calap, “Kişinin sağlıklı bir yaşam<br />
sürmesinde, gıdalar ile alınan vitamin<br />
ve mineraller büyük rol oynar. Yağda ve<br />
suda eriyenler olarak iki ana gruba ayrılan<br />
vitaminlerin büyüme, hücre yenilenmesi,<br />
enerji üretimi gibi pek çok görevi vardır.<br />
Bu anlamda vitaminlerin vücudun<br />
biyokimyasal işlevlerinin sürdürülebilmesi<br />
konusundaki önemi tartışılamaz. Cilt,<br />
doku, organ ve kemiklerin sağlıklı işleyişini<br />
sağlayıp normal fonksiyonlarını yerine<br />
getirmesine katkıda bulunan vitaminler,<br />
gıdalar yoluyla yeterince alınamadığında<br />
hekim kontrolünde takviye olarak alınabilir.<br />
Bir ya da birden fazla vitaminin<br />
eksikliğinde kişide pek çok farklı şikayet<br />
görülebilir” diye konuştu.<br />
DERI VE KEMIK<br />
RAHATSIZLIKLARINA<br />
DIKKAT<br />
Dr. Calap, “Kansızlık ve sinir sistemine ait<br />
şikayetlerin yanı sıra göz, deri ve kemik<br />
rahatsızlıkları, sıklıkla vitamin eksikliklerine<br />
bağlı olarak oluşur. Kişinin bellek fonksiyonlarının<br />
gerilemesi, enerji düşüklüğü,<br />
hâlsizlik ve yorgunluk gibi belirtiler ise<br />
vitamin eksikliklerine bağlı olarak ortaya<br />
çıkan semptomlardan bazılarıdır. Vitamin<br />
eksikliğine bağlı olarak yaşanan enerji<br />
düşüklüğü, vücut ağrıları ve uykusuzluk,<br />
günümüzde en sık rastlanan vitamin<br />
eksikliği belirtilerindendir.<br />
B12 VITAMIN EKSIKLIĞI<br />
HALSIZLIK VE İŞTAHSIZLIĞA<br />
YOL AÇABILIR<br />
Enerji düşüklüğü, hâlsizlik, kayıtsızlık, bitkinlik,<br />
uyuşukluk ve yorgunluk dendiğinde<br />
çoğunlukla fiziksel yorgunluk akla gelse<br />
de bu yakınmaların zihinsel de olabileceğini<br />
aktaran Dr. Calap, “Fiziksel yorgunluk,<br />
kişinin normalde yapabildiği işleri kas yorgunluğuna<br />
ya da enerji düşüklüğüne bağlı<br />
olarak yapamaması olarak açıklanabilir. Zihinsel<br />
yorgunluk ise kişinin düşüncelere ve<br />
olaylara konsantre olamamasına yol açar.<br />
Kişinin uykulu ve dalgın olmasına yol açan<br />
zihinsel yorgunluk da fiziksel yorgunluk<br />
gibi vitamin eksikliğinden kaynaklanabilir”<br />
dedi. Dr. Öğr. Üyesi Uğur Dilek Calap,<br />
günümüzde sık rastlanan enerji düşük-<br />
62
Kansızlık ve sinir sistemine ait<br />
şikayetlerin yanı sıra göz, deri ve<br />
kemik rahatsızlıkları, sıklıkla vitamin<br />
eksikliklerine bağlı olarak oluşur.<br />
HANGI VITAMINLERIN EKSIKLIĞINDE<br />
YORGUNLUK GÖRÜLÜR?<br />
lüğünün sıklıkla vitamin eksikliklerine bağlı olarak<br />
geliştiğini söyledi. B12 vitamin eksikliğinin toplumda<br />
yaygın olarak görüldüğünü belirten Dr. Calap, B12<br />
vitaminin alyuvar olarak bilinen kırmızı kan hücrelerinin<br />
yenilenmesine yardımcı olduğunu ve kişinin<br />
sinir sistemini güçlendirdiğini sözlerine ekledi.<br />
Dr. Calap, “Gıdalar yoluyla alınan proteinin vücut<br />
tarafından kullanılmasını kolaylaştıran B12 vitaminin<br />
referans aralığından daha düşük düzeyde olması<br />
kişide yorgunluk, hâlsizlik, iştahsızlık ve anemiye<br />
yol açabilir. Kişinin düşüncelerini toplamasında ve<br />
harekete geçmek konusunda zorluk yaşamasına<br />
yol açan B12 vitamin eksikliği, suda çözünebilen bir<br />
vitamin türü olan B12’nin vücutta çok az miktarda<br />
depolanmasından kaynaklanır” ifadelerini kullandı.<br />
İnsan vücudunda yaklaşık 4 miligram kadar depolanabilen B12<br />
vitaminin yaklaşık olarak yarısının karaciğerde depolandığını<br />
anlatan Dr. Calap, “DNA ve miyelin sentezinde önemli bir paya<br />
sahip olan B12 vitamini aynı zamanda kırmızı kan hücrelerinin<br />
üretilmesini sağlar. Vücut tarafından sentezlenemeyen<br />
vitaminlerden biri olan D vitamini ise gıdalar yoluyla alınabilse de<br />
asıl D vitamini kaynağı, güneş ışığıdır” diye konuştu. D vitamini<br />
eksikliğinde de yorgunluk ve sürekli hâlsizlik hissedilebileceğini<br />
belirten Dr. Calap, D vitamini ile enerji düşüklüğü arasında önemli<br />
bir bağlantı olduğunu vurguladı. Kişinin kendini güçsüz, isteksiz ve<br />
sürekli yorgun hissetmesine yol açabilen D vitamini eksikliğinin,<br />
miktarı doktorunuz tarafından belirtilen D vitamini takviyesi ve<br />
açık alanda güneşlenerek, kolaylıkla ortadan kaldırılabileceğini<br />
belirten Dr. Calap, yeterince güneş ışığına çıkmanın mümkün<br />
olmadığı durumlarda D vitamini takviyesinin öneminin daha da<br />
arttığını ifade etti. Dr. Calap, “B12 ve D vitaminin yanı sıra hormon<br />
salınımı ve kırmızı kan hücrelerinin üretiminde rol oynayan B5<br />
vitamini eksikliğinde de sıklıkla hâlsizlik ve yorgunluk şikayetleri<br />
oluşabilir. Yumurta başta olmak üzere, balık, tavuk, peynir ve<br />
kuru baklagiller gibi pek çok besin kaynağında bulunan B5<br />
vitamini eksikliğinin gıdalar yoluyla giderilmesinin son derece<br />
kolay olduğunu, ancak gerekli durumlarda kişiye B5 vitamin<br />
takviyesinde de bulunulabilir” dedi.<br />
63 Mayıs / Haziran 2022
64<br />
ÖZEL DEFA LİFE<br />
HASTANESİ<br />
SPORA VE SPORCUYA<br />
DESTEK OLMAYA EDİYOR
Gaziantep Özel Defa Life Hastanesi, sağlık sponsoru olduğu ALG Kadın Futbol<br />
Takımının Süper lig şampiyonluğunu kutlayarak Avrupa arenasında başarılar diledi.<br />
AÇILDIĞI günden itibaren<br />
spora ve sporcuya destek<br />
olan Gaziantep Özel Defa<br />
Life Hastanesinin iki yıldır<br />
sağlık sponsoru olduğu ALG Kadın<br />
Futbol Takımı, Turkcell Kadın Futbol<br />
Süper Liginde şampiyon oldu.<br />
Türkiye Futbol Federasyonu Kadın<br />
Futbol Süper Liginde şampiyon olan ve<br />
Şampiyonlar Ligi’nde ülkemizi temsil<br />
edecek olan ALG Spor takımının Sağlık<br />
Sponsoru olmaktan onur ve mutluluk<br />
duyduklarını belirten Gaziantep Özel<br />
Defa Life Hastanesi Başhekimi Dr.<br />
Ulaş Yanık; ALG Spor Kulübü Yönetim<br />
Kurulu Başkanı Ali Gözcü, teknik heyet<br />
ve futbolcuları tebrik etti. Dr.Ulaş Yanık;<br />
“Kadınlarımızın sporun içerisinde olması<br />
çok önemli. ALG Spor Kulübünün<br />
şampiyonluğu bizleri çok mutlu etti<br />
ve onurlandırdı. Gaziantep Özel Defa<br />
Life Hastanesi olarak bundan sonraki<br />
süreçte de sağlık ile ilgili konularda ALG<br />
Spor Kulübüne her türlü desteği vereceğimizden<br />
emin olabilirsiniz. ALG Spor<br />
Kulübüne şimdiden Avrupa arenasında<br />
başarılar diliyor, teknik heyet ve futbolcularımıza<br />
sağlık ve başarı diliyorum.<br />
65 Mayıs / Haziran 2022
Doç. Dr. Nurettin Tunç<br />
Memorial Diyarbakır Hastanesi<br />
Gastroenteroloji Bölümü<br />
Safra taşlarının<br />
bu belirtilerini<br />
biliyor musunuz?<br />
Hazımsızlık, şişkinlik, mide bulantısı, sırt ağrısı gibi şikayetler safra taşlarının en bilinen belirtileri<br />
arasında yer alıyor. Taşların bulundukları yerlere ve hastalığın aciliyetine göre ise farklı şikayetler<br />
ortaya çıkıyor. Adatıp İstanbul Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Alaattin Öztürk, safra<br />
taşlarının farklı durumlarda hangi belirtileri gösterdiğini açıkladı.<br />
S<br />
AFRA taşları çoğunlukla safra<br />
kesesinin içinde, bazen hem safra<br />
kesesi içinde hem de safra yollarında,<br />
daha az sıklıkla da sadece<br />
safra yollarında görülürler. Taşların bulundukları<br />
bu yerlere ve hastalığın aciliyetine<br />
göre şikayetler değişiklik gösterir. Adatıp<br />
İstanbul Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı<br />
Op. Dr. Alaattin Öztürk, belirtiler konusunda<br />
bilinçlenmenin hastalığın anlaşılması<br />
konusunda çok önemli olduğunu belirtti.<br />
Op. Dr. Alaattin Öztürk; “Sadece safra kesesinde<br />
yerleşik taşlar, genellikle yemeklerden<br />
sonra hazımsızlık, şişkinlik, mide yanması,<br />
bulantı, geğirme, ağrı gibi şikayetlere<br />
yol açarlar. Eğer safra kesesi içindeki taşlar<br />
iltihaplanmaya sebep olmuşsa şiddetli<br />
karın ağrısı, bulantı, kusma ve bazen de<br />
sarılık yaparlar” derken, taşların safra yoluna<br />
yerleşmesi durumunda ise ağrının ön<br />
planda olacağını söyledi. Op. Dr. Öztürk;<br />
“Safra taşları safra yolunda yerleşik ise bu<br />
durumda ağrı ön planda olmak üzere yine<br />
hazımsızlık ve sarılık şikayetleri olur. Safra<br />
yollarındaki taş sebebiyle iltihap gelişirse<br />
üşüme, titreme, yüksek ateş gibi çok daha<br />
ciddi belirtiler ortaya çıkar” açıklamalarında<br />
bulundu. Op. Dr. Alaattin Öztürk, taşların<br />
bulundukları yer dışında, gebelik, diyabet<br />
gibi farklı durumlarda ne gibi şikayetlere<br />
sebep olduğunu ise şu şekilde açıkladı:<br />
GEBELERDE<br />
Gebelerde safra taşlarının şikayetleri<br />
gebelik şikayetleri ile sıklıkla karıştırılır.<br />
Ancak ciddi ağrı şikayeti olması, kusmanın<br />
olması hatta sarılık gelişmesi durumunda<br />
safra yolları hastalığından şüphelenilir.<br />
Bazen gebelerde safra yollarında akımın<br />
yavaşlaması da safra taşlarının yapacağı<br />
şikayetlere benzer şikayetler yapabilir.<br />
“Safra taşları safra yolunda<br />
yerleşik ise bu durumda<br />
ağrı ön planda olmak<br />
üzere yine hazımsızlık ve<br />
sarılık şikayetleri olur. Safra<br />
yollarındaki taş sebebiyle<br />
iltihap gelişirse üşüme,<br />
titreme, yüksek ateş gibi<br />
çok daha ciddi belirtiler<br />
ortaya çıkar”<br />
ÇOCUKLARDA<br />
Çocuklarda safra taşları aynı şikayetlere<br />
yol açsa da çocuğun bu şikayetleri algılaması<br />
ve ifade etmesi daha zordur. Ancak<br />
ciddi ağrı ve sarılık geliştiği zaman hekime<br />
başvuru yapılmaktadır.<br />
ŞEKER HASTALARINDA<br />
Şeker hastalarında da safra taşları aynı<br />
şikayetlere yol açsa da bazen bu şikayetler<br />
oldukça siliktir. Ancak şeker hastalarında<br />
safra taşları daha sık iltihaplanmaya sebep<br />
olur ve oluşan iltihap daha şiddetlidir.<br />
OBEZ HASTALARDA<br />
Metabolizmanın yavaşlaması, safra kesesi<br />
duvarında kolesterol birikmesi, safra kesesi<br />
hareketlerinin yavaşlaması gibi faktörler<br />
dolayısıyla obez kişilerde safra taşları daha<br />
sık görülür. Safra kesesi taşlarının varlığı<br />
öncelikle hazımsızlık şikayetleri ile kendini<br />
gösterebilir. İlerleyen dönemlerinde ise<br />
yağlı yemeklerden sonra hazımsızlık daha<br />
da artabilir ve şiddetli ağrılar hazımsızlığa<br />
eşlik edebilir.<br />
66
67 Mayıs / Haziran 2022
68