29.06.2022 Views

NARKOZ SAĞLIK DERGİSİ 28.SAYISI SİZLERLE...

NARKOZ SAĞLIK DERGİSİ 28.SAYISI SİZLERLE...

NARKOZ SAĞLIK DERGİSİ 28.SAYISI SİZLERLE...

SHOW MORE
SHOW LESS
  • No tags were found...

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

1 Mayıs / Haziran 2022


2


İÇ SAYFA<br />

3 Mayıs / Haziran 2022


İÇİNDEKİLER<br />

MAYIS / HAZİRAN 2022<br />

8 İNSAN<br />

HAYATINA<br />

DOKUNMAK<br />

MUTLULUKTUR<br />

4<br />

İÇERİKLER<br />

12<br />

SANKO<br />

ÜNİVERSİTESİ<br />

HASTANESİ YENİ<br />

TEKNOLOJİLERLE<br />

<strong>SAĞLIK</strong> HİZMETİ<br />

VERMEYE DEVAM<br />

EDİYOR<br />

SANKO Üniversitesi<br />

Hastanesi Göğüs Cerrahisi<br />

Kliniği’nde EBUS<br />

(Endobronşial<br />

Ultrasonik<br />

Bronkoskopi)<br />

cihazı ile<br />

kullanılmaya<br />

başlandı.<br />

14<br />

KALİTE VE TECRÜBENİN<br />

BULUŞTUĞU NOKTA,<br />

ELİF KAPLAN<br />

GÜZELLİK MERKEZİ<br />

Güzellik Uzmanı Elif KAPLAN;<br />

her kadının güzel olduğunu<br />

ancak bakımlı kadının daha özel<br />

olduğunu belirterek kadınların<br />

bakımlı olması gerektiğini<br />

söyledi. Kaplan; “Bakımlı<br />

olmanın en önemli<br />

kurallarından birincisi cilt<br />

temizliğidir. Cilt temizliği<br />

dikkat edilmesi gereken, ancak<br />

unutulan en önemli hayat<br />

kurallarından bir tanesidir.”<br />

26<br />

SU DAHİ İÇEMEYEN<br />

IRAKLI ALİ HATEM’DE<br />

UYGULANAN<br />

BAŞARILI AMELİYAT<br />

İLE ARTIK YİYİP İÇEBİLİYOR<br />

Irakta ikamet eden yutma güçlüğü<br />

yaşayan, suyu dahi içemeyen 4<br />

yaşındaki Ali Mohammed, Özel<br />

Hatem Hastanesi Çocuk Cerrahisi<br />

Uzmanı Op. Dr. Serdar Şiyve<br />

tarafından uygulanan başarılı<br />

ameliyat sonucu ülkesine şifa ile<br />

uğurlandı.<br />

Özel Hatem Hastanesi; başarılı<br />

geçmişiyle, hasta memnuniyeti<br />

odaklı çalışmalarıyla,<br />

birbirinden nitelikli<br />

operasyonlarıyla bölgenin<br />

önemli sağlık merkezlerinden<br />

birisidir. Üstün teknolojisi ve<br />

sürekli kendini yenileyen yapısı,<br />

hasta memnuniyeti odaklı<br />

çalışmaları, alanında uzman<br />

doktor, hemşire ve sağlık<br />

hizmeti kadrosuyla şifa<br />

dağıtmaya devam ediyor.<br />

18<br />

KARDİYOLOJİ UZMANI<br />

PROF. DR.<br />

KAÇMAZ ANKA’DA<br />

Hasta memnuniyeti odaklı, kaliteli sağlık<br />

hizmetini hastalarına sunmaya özen gösteren<br />

ve Gaziantep’in sağlık turizminde merkez<br />

olması yönünde önemli başarılara imza atan<br />

Gaziantep Özel ANKA Hastanesi, hekim<br />

kadrosuna güvenilir isimleri dahil etmeye<br />

devam ediyor.


20<br />

22<br />

TURİSTLERİN<br />

EN BÜYÜK DAVETİYESİ,<br />

KENTİN TARİHİ<br />

5 antik kenti içinde barındıran ve destinasyon<br />

alanlarıyla ülkenin en çok ziyaret<br />

edilebilecek noktalarını bünyesinde<br />

barındıran Gazi şehir, her geçen gün<br />

güncellenen ve iyileştirmeleri sıkı denetimlerle<br />

sürdürülen kültür yolu boyunca<br />

turistlerini ağırlamaya devam ediyor.<br />

MAYMUN ÇİÇEĞİ<br />

VİRÜSÜ HASTALIĞI İÇİN<br />

ÖNLEMLER<br />

Pandemiden sonra gündemi<br />

meşgul eden Monkeypox<br />

(Maymun Çiçeği Virüsü Hastalığı),<br />

öncelikle Orta ve Batı Afrika’nın<br />

tropikal yağmur ormanlarında<br />

ortaya çıkan ve zaman zaman<br />

diğer bölgelerde de görülebilen<br />

viral zoonotik bir hastalıktır.<br />

65<br />

SPORA VE SPORCUYA<br />

DESTEĞI DEVAM EDİYOR<br />

Gaziantep Özel Defa Life Hastanesi, sağlık sponsoru olduğu<br />

ALG Kadın Futbol Takımının Süper lig şampiyonluğunu<br />

kutlayarak Avrupa arenasında başarılar diledi.<br />

28<br />

“<strong>SAĞLIK</strong>LI<br />

YAŞAM<br />

FESTİVALİ”<br />

Gaziantep Büyükşehir<br />

Belediyesi tarafından sağlıklı<br />

yaşamın bir kültür haline<br />

getirmek için ilk kez Sağlıklı<br />

Yaşam Festivali düzenlendi.<br />

25<br />

DEPRESYON HAYAT<br />

KALİTESİNİ DÜŞÜRÜYOR<br />

Gaziantep Özel ANKA Hastanesi<br />

Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Erkan<br />

Özcan, kişinin duygu ve düşüncelerinin<br />

yanı sıra davranışlarını da<br />

olumsuz yönde etkileyerek, hayat<br />

kalitesinin düşmesine neden olan<br />

depresyondan, doğru tedavi ve<br />

destekle kurtulmanın mümkün<br />

olduğunu söyledi.<br />

34<br />

30<br />

HAVA DEĞİŞİKLİKLERİ<br />

MİGREN ATAKLARI İÇİN<br />

ÖNEMLİ BİR TETİKLEYİCİ<br />

Ataklar halinde seyreden bir baş<br />

ağrısı sendromu olarak<br />

tanımlanan migren, bugün<br />

toplumun yaklaşık %16’sını<br />

etkileyen bir sorun.<br />

34<br />

VEGAN YAŞAM<br />

ÇOCUK GELİŞİMİNİ<br />

OLUMSUZ<br />

ETKİLER Mİ?<br />

İstanbul Okan Üniversitesi<br />

Hastanesi Çocuk Endokrinolojisi<br />

Uzmanı Dr. Sultan Kaba,<br />

vegan beslenme hakkında<br />

bilgiler verdi.<br />

CİNSEL BÖLGELER<br />

SEVGİ ALANI OLARAK<br />

KULLANILMAMALI!<br />

Çocuğun gelişiminde özel alan<br />

kavramı ve mahremiyet<br />

duygusunun çok önemli<br />

olduğunu vurgulayan<br />

Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat<br />

Tarhan, mahremiyet kavramının<br />

yaşamın ilk 6 yılında mutlaka<br />

öğretilmesi gerektiğini söyledi.<br />

KARACİĞER YAĞLANMASININ 8 BELİRTİSİNE DİKKAT!<br />

56<br />

Karaciğerde olması gerektiğinden daha fazla yağ birikmesi olarak nitelendirilen karaciğer<br />

yağlanmasını aşırı alkol tüketimi tetikliyor. Alkol ve tütün ürünü kullanımının dışında insülin direnci,<br />

obezite ve diyabet de karaciğer yağlanması riskini artırıyor. Sıklıkla 40-60 yaş arasında görülen<br />

5 karaciğer yağlanması daha erken yaşlarda Mayıs ortaya / Haziran çıkabilir. 2022<br />

52


Sağlık Dergisi<br />

İMTİYAZ SAHİBİ<br />

Mezine SIRAKAYA<br />

SORUMLU YAZI İŞLERI MÜDÜRÜ<br />

Mezine SIRAKAYA<br />

HUKUK DANIŞMANI<br />

Av. Yaşar SAĞLAM<br />

Av. Zafer TEMUR<br />

YAYIN KURULU<br />

Dr. Cengiz BAYRAM<br />

Uzm. Dr. Ahmet Şükrü DENKER<br />

Mehmet Emin TATLI<br />

DİZGİ TASARIM<br />

Atakan CEHRİ<br />

YÖNETİM YERİ<br />

a j a n s<br />

İncilipınar Mah. 36016 Nolu Sk.<br />

Ali Api Apt. Sit. No: 2/C<br />

Şehitkamil/Gaziantep<br />

BASKI<br />

İncilipınar Mah. 36006 Nolu Cd. No:21<br />

Ekip İş Merkezi Altı<br />

Şehitkamil / Gaziantep<br />

Telefon: 0 (342) 215 04 00<br />

e-posta: info@ebatofset.com<br />

Dergide yayınlanan tüm reklam tasarım ve<br />

haber metinleri Başak Ajans’a aittir.. İzinsiz<br />

alıntı yapılıp çoğaltılamaz.<br />

Dergide yer alan köşe<br />

yazılarından, köşe yazarları sorumludur.<br />

narkozhaber@hotmail.com<br />

narkozhaber@mynet.com<br />

www.narkozgazetesi.com<br />

Sayı: 28 Yıl: 7<br />

Yerel Süreli Yayın<br />

Narkoz Haber Gazetesi<br />

ücretsiz ekidir.<br />

0 535 511 01 95<br />

0 342 232 42 43<br />

Mezine Sırakaya - Gazeteci - Yazar<br />

Hedefe Ulaşmak için!<br />

Hedefe ulaşmak için öncelikle bir hedefiniz olmalı. İnsanın bir amacı olmaz ise hedef belirleyemez.<br />

Kişisel gelişim uzmanlarının bahsettiği anı yaşamak bana göre boşluk içerisinde<br />

yaşayan birçok insanın konfor alanı dışına çıkmasına engel olmak.<br />

Bence her insanın bu dünyaya geliş sebebi var. Kendinizi keşfetmek için çaba sarf etmeye<br />

gerek yok. En iyi yaptığınız şey sizi başarıya götürecektir. Zamanın sizi nereye, nasıl götüreceğini<br />

bilemezsiniz ama yol haritasını çizmek sizin elinizde! Yapacağınız eylemler sizin<br />

geleceğinizi belirler.<br />

Tüm bunları neden söyledim. Son zamanlarda çevremde “ne iş olursa yaparım” diyen<br />

bezmiş, mutsuz, hedefi olmayan insanların artmasıdır. Sağlıklı bir yaşam için sağlıklı<br />

beslenmek, spor yapmak kadar ruhunuzun nereden beslendiği de önemlidir.<br />

Benim hedefim yaptığım her işte önce ahlaklı, sonrada başarılı olmaktı. İnsanlara dokunmaktı.<br />

Bende bunu başardım. Yapmak istediğim, olmak istediğim her yerde oldum.<br />

Tuttuğum, dokunduğum her şeye güzellik katmayı başardım. Ne yaparsanız yapın ama<br />

en iyi şekilde yapın! Mutlu olun!<br />

Sizi hiçbir şeyin üzmesine izin vermeyin ve kendinizi sevin. Siz kendinizi severseniz, başkalarının<br />

sizin için ne düşündüğünün çokta önemi kalmıyor.<br />

Rüzgarda savrulan yaprak olmaktansa, rotası olan bir gemi olmayı tercih edin. Josef<br />

Bruer der ki: “Mutlak hedef, başkalarının fikirlerinden bağımsız olabilmektir”<br />

Bir gün iki arkadaş yolda giderken iddiaya girerler. Biri der ki ben çok zengin olacağım.<br />

Diğeri de bende der. Ama hangisi daha zengin olacaktı?<br />

Biri zengin olmak için her yolu dener çok çalışır ve hayal edilemeyecek kadar çok parası<br />

olur. İstediği her şeyi parasıyla satın alır. Paranın gücü ona mutluluk verir.<br />

Bir gün rüyasında arkadaşını görür. Talimat verir ve o arkadaşının yerini buldurur.<br />

O küçük bir köyde hayvancılıkla uğraşan sıradan bir insandır. Kalkar ve o köye gider.<br />

Arkadaşına sarılır hasret giderir.<br />

“Yıllar önce iddiaya girmiştik. Ben çok zengin oldum ya sen* Görüyorum ki iddiayı ben<br />

kazandım” der.<br />

Arkadaşı “Evet doğru bir iddiaya girmiştik. Senin çok zengin olduğunu, çok paran olduğunu<br />

duydum. Ama ne var ki ben senden daha zenginim. Çünkü seni paran için, beni de ben<br />

olduğum için seven bir ailem var. Çok sevdiğim bir eşim, çocuklarım ve hayvanlarım var.<br />

Mutluyum. Çünkü en kötü anımda, zor zamanlarda yanımda olacak bir ailem var. Onlara<br />

çok güveniyorum ve hiç korkmuyorum. Benim zenginliğim ailem. Senin zenginliğin ise<br />

paran” demiş.<br />

Aslında her ikisi de iddiayı kazanmıştır. Biri maddi diğeri ise manevi zenginliği kazanmıştır.<br />

Her ikisi de bir amaç uğruna çalışmış ve hedefine ulaşmıştır. Önemli olan amacınız,<br />

hedefiniz ne olursa olsun çıktığınız yolun sonunda hedefinize ulaşmanın mutluluğunu<br />

yaşamaktır.<br />

Hırslarınıza yenik düşmeyin sadece hedefinize ulaşmak için çıktığınız yolda doğru yürüyün<br />

ve yolun sonun da mutlu olun!<br />

Sağlıcakla kalın…<br />

6


7 Mayıs / Haziran 2022


ÖZEL HATEM HASTANESİ<br />

BAŞHEKİMİ DR. HÜSEYİN ESEN<br />

İNSAN HAYATINA<br />

DOKUNMAK MUTLULUKTUR<br />

Özel Hatem Hastanesi; başarılı geçmişiyle, hasta memnuniyeti odaklı<br />

çalışmalarıyla, birbirinden nitelikli operasyonlarıyla bölgenin önemli sağlık<br />

merkezlerinden birisidir. Üstün teknolojisi ve sürekli kendini yenileyen yapısı,<br />

hasta memnuniyeti odaklı çalışmaları, alanında uzman doktor, hemşire ve sağlık<br />

hizmeti kadrosuyla şifa dağıtmaya devam ediyor.<br />

8


Obezite cerrahisi, diyet ve sporla defalarca denenmesine rağmen<br />

kilo veremeyen, vücut kitle indeksi ameliyat şartlarına uygun<br />

olan bireylere, hekim tarafından da uygun görülürse uygulanan<br />

bir ameliyattır. Hastanemiz obezite cerrahisi alanında da çok<br />

tercih edilmektedir. Hastanemizde bu ameliyat laparoskopik<br />

olarak yani kapalı bir şekilde uygulanmaktadır.<br />

H<br />

üseyin Bey sizi kısaca tanıyalım mı?<br />

02.02.1976 yılında Gaziantep’te doğdum.<br />

İlk, Orta ve lise öğrenimimi Gaziantep’te<br />

tamamladım. 1994-2000 yılları arasında Selçuk<br />

Üniversite Tıp Fakültesi’ni bitirdim. Tıp Fakültesini<br />

bitirdikten sonra birçok devlet ve özel sektör’ e ait<br />

kuruluşta hekim olarak çalıştım ve sağlık yöneticiliği<br />

yaptım. 2015 yılından itibaren Gaziantep Özel<br />

Hastanesi’nde Başhekim olarak mesleğimi icra<br />

etmekteyim.<br />

Hatem Hastanesi Başhekimi olarak hedefleriniz<br />

nelerdir?<br />

Sağlık, kişinin bedenen ve ruhen kendini tam bir<br />

iyilik halinde hissetmesidir. Başlangıç noktamız bu<br />

olunca; İnsan mutluluğu için, aslında sağlığı için<br />

gerekeni yapmak önemli ve öncelikli hedefimiz.<br />

Hedefimiz doğrultusunda etik ilkeler ışığında doğru<br />

tıbbın doğru bir şekilde kişiye özel uygulanmasını<br />

sağlamak hedefimiz. Özel Hatem Hastanesi olarak<br />

hedefimiz doğrultusunda; hasta memnuniyetini ön<br />

planda tutarak kaliteli ve kişiye özel hizmet anlayışı<br />

ile ülkede referans bir hastane olarak, yerli ve yabancı<br />

hastalarımıza hizmet sunarak sağlık turizminde<br />

‘de zirveyi yakalamak. Bu doğrultuda her geçen gün<br />

hekim sayımızı ve branşlarımızı kendi alanında uzman<br />

ekip arkadaşlarımızla artırarak, Dünya çapında<br />

teknolojiyi takip ederek ve yeniklikleri Hastanemize<br />

katarak başarılarımızı katlayıp şifa dağıttığımız insan<br />

sayısını artırmak amacımız. Ne kadar çok kişinin<br />

hayatına olumlu dokunursak buda bizim mutluluğumuz<br />

olacaktır.<br />

Sağlık turizmi hizmetinizden bahseder<br />

misiniz?<br />

Uluslararası standartlarda hizmet<br />

veren hastanemizde, branşında<br />

uzman yabancı dil<br />

bilen hekimlerimize<br />

gereğinde deneyimli tercümanlarımızı refakat ettirerek,<br />

sağlık turizmi için kurduğumuz ekibimiz ile<br />

hastaların tüm süreçlerini yönetiyoruz, yurtdışından<br />

iletişime geçen hastalarımıza transferlerinden tedavi<br />

planlamasına taburculuğu sonrası hizmetlerine kadar<br />

uzanan hizmetleri en kaliteli şekilde sunuyoruz.<br />

Alanında gayet başarılı olan hekimlerimiz tarafından<br />

nitelikli operasyonlar yapılmakla beraber Medikal tedavilerde<br />

de başarılı uygulamalara imza atmaktayız.<br />

Örnek verecek olursak Kuzey Irak’tan gelen ve birçok<br />

hastanede tanı alamayan genç kadın hastamıza<br />

ki tekerlekli sandalye ile hastanemize geldi, birçok<br />

sağlık kuruluşuna gitmişti çare bulamamıştı, Nöroloji<br />

kliniğimizde uygulanan tanı ve tedavi sayesinde<br />

ülkesine yürüyerek döndü. Yine yakın bir zamanda<br />

omurga kırığı nedeniyle Suriye’den 91 yaşında bir<br />

amcamız geldi tekerlekli sandalye ile. Ayakta dahi<br />

duramıyordu. Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahi kliniği<br />

tarafından uygulanan başarılı ameliyat sonucu 91<br />

yaşındaki amcamız yürüyerek Ülkesine şifa ile uğurlandı.<br />

Bu gibi vakaları sıralayabiliriz bunlar bizleri en<br />

son mutlu eden hastalarımız.<br />

Sağlık turizmi hizmeti alanında ekibimiz çok profesyonel.<br />

Öncesinde de belirttiğim üzere Ekibimiz<br />

tarafından hastalar ile iletişim kurularak, gelen<br />

hastalar havaalanından alınıp, konaklama ihtiyaçları<br />

için gerekli yer temin edilir, tedavileri planlama<br />

dahilinde yapılır. Hastalara Gaziantep’te tur dahi<br />

düzenlenerek, şehrimiz gezdirilir, tanıtılır. Tüm bu<br />

Sağlık turizmi hizmeti<br />

alanında ekibimiz çok<br />

profesyonel. Öncesinde de<br />

belirttiğim üzere Ekibimiz<br />

tarafından hastalar ile<br />

iletişim kurularak, gelen<br />

hastalar havaalanından<br />

alınıp, konaklama ihtiyaçları<br />

için gerekli yer temin<br />

edilir, tedavileri planlama<br />

dahilinde yapılır. Hastalara<br />

Gaziantep’te tur dahi<br />

düzenlenerek, şehrimiz<br />

gezdirilir, tanıtılır. Tüm bu<br />

işlemlerden sonra hastalar<br />

tekrar hava alanına<br />

bırakılarak şifa ile uğurlanır.<br />

9 Mayıs / Haziran 2022


“Uluslararası standartlarda<br />

hizmet veren hastanemizde,<br />

branşında uzman yabancı dil<br />

bilen hekimlerimize gereğinde<br />

deneyimli tercümanlarımızı<br />

refakat ettirerek, sağlık<br />

turizmi için kurduğumuz<br />

ekibimiz ile hastaların tüm<br />

süreçlerini yönetiyoruz.”<br />

işlemlerden sonra hastalar tekrar hava<br />

alanına bırakılarak şifa ile uğurlanır.<br />

Sağlık hizmetlerinin yanı sıra<br />

bünyenizde Estetik ve Sağlık<br />

Merkeziniz var. Burada verilen<br />

hizmetlerden ve uygulamalardan<br />

bahseder misiniz?<br />

Hatem Estetik Merkezinde güzellik ve<br />

sağlık adına bir çok işlem yapmaktayız<br />

uygulanan işlemler: Lazer epilasyon<br />

- İğneli Epilasyon başta olmak üzere<br />

botoks, mezoterapi, Prp, dermapen<br />

tedavisi, leke tedavisi, cilt gençleştirme,<br />

ameliyatsız yüz germe (altın iğne, iple<br />

yüz germe), göz altı ışık dolgusu uygulamaları,<br />

dolgu uygulamaları, hydrafacial,<br />

microblading kıl tekniği, kirpik lifting,<br />

sivilce izlerinin tedavisi, ben ve siğil<br />

tedavisi, lazerle kılcal damar tedavisi,<br />

bölgesel incelme ve sıkılaşma, terleme<br />

tedavisi, liposuction , yanık izlerinin<br />

tedavisi, gençlik aşısı uygulamaları,<br />

tüy sarartma ve selülit uygulamaları<br />

yüksek tedbir, hijyen ve titizlikle uygulanmaktadır.<br />

Ayrıca merkezimizde cilt<br />

bakımı, saç ekimi, dövme silme, tırnak<br />

mantarı tedavisi gibi işlem, uygulama<br />

ve tedavilerinde de çok yüksek kalitede<br />

ve akademik ortamda, plastik cerrahi<br />

ve dermatoloji hekimleri gözetiminde<br />

uygulanmaktadır.<br />

10


“Sağlık, kişinin bedenen<br />

ve ruhen kendini tam bir<br />

iyilik halinde hissetmesidir.<br />

Başlangıç noktamız bu olunca;<br />

İnsan mutluluğu için, aslında<br />

sağlığı için gerekeni yapmak<br />

önemli ve öncelikli hedefimiz.”<br />

Estetik merkezimize 3 adet son teknolojiye<br />

uygun zayıflama cihazlarını da temin<br />

ettik. İşlemlere başlayacağız.<br />

Çağımızın hastalığı olan obezite ile<br />

ilgili hastanenizde ne gibi tedaviler ya<br />

da uygulamalar mevcut?<br />

Tabi az önce Gaziantep turu dedik<br />

Gaziantep demek gastronomi demek Gaziantep<br />

‘de olupta formumuzu korumak<br />

mümkün değil maalesef ve Obezite, tüm<br />

dünyada giderek artan bir sağlık sorunu.<br />

Obezite sadece dış görünüş olarak<br />

insanları etkilemiyor birçok hastalığı da<br />

beraberinde getiren ve mutlaka tedavi<br />

edilmesi gereken bir hastalıktır. Bunun<br />

için öncelikle Hastanemizde alanında başarılı<br />

ve deneyimli 3 tane diyetisyenimiz<br />

tarafından sağlıklı zayıflama süreci ve<br />

takibi profesyonel bir şekilde yönetilmektedir<br />

ve psikolog ve psikiyatri desteği de<br />

sunulmaktadır.<br />

Gaziantep’te sadece hastanemizde<br />

uygulanan zayıflamaya destek, yutulabilir<br />

mide balonu uygulamamız mevcut.<br />

İşlem, hekim tarafından yapılır. Anestezi<br />

olmadan, ameliyatsız, hastanede yatış<br />

gerektirmeyen, endoskopiye gerek kalmadan<br />

uygulanan konforlu bir zayıflama<br />

yöntemidir.<br />

Obezite cerrahisi, diyet ve sporla defalarca<br />

denenmesine rağmen kilo veremeyen,<br />

vücut kitle indeksi ameliyat şartlarına<br />

uygun olan bireylere, hekim tarafından da<br />

uygun görülürse uygulanan bir ameliyattır.<br />

Hastanemiz obezite cerrahisi alanında<br />

da çok tercih edilmektedir. Hastanemizde<br />

bu ameliyat laparoskopik olarak yani kapalı<br />

bir şekilde uygulanmaktadır. Obezite<br />

cerrahisi ekibi tarafından diyetisyen, psikolog,<br />

koordinatörler eşliğinde ve takibinde<br />

kaliteli bir ekip hizmeti verilmektedir.<br />

Estetik merkezimizde son teknolojiye<br />

uygun 3 adet zayıflama cihazımız mevcuttur.<br />

Hekimlerimiz ve diyetisyenlerimiz<br />

kontrolünde olan, zayıflamaya yardımcı<br />

bir uygulamadır.<br />

Kadın hastalıkları ve<br />

doğum kliniğinde Hatem<br />

Hastanesi oldukça<br />

popüler. İnsanların tercih<br />

sebebi nedir?<br />

Bizim işim aslında bebeğin anne<br />

karnına düştüğü andan itibaren<br />

başlayıp devam eden süreçte,<br />

hastaların mutluluklarına ve<br />

memnuniyetlerine şahit olmak<br />

bizim için oldukça önemli. Bölgede<br />

tek yüksek teknolojili ultrason<br />

cihazlarıyla gebelik takipleri<br />

profesyonelce yönetilmektedir.<br />

Ve bunun için Kadın hastalıkları<br />

ve doğum kliniklerimizde 5 kişiden<br />

oluşan alanında başarılı ve<br />

deneyimli hekimlerimiz ile hizmet<br />

vermekteyiz. Anne adaylarımızın<br />

gebelik yolculuğunda her daim<br />

yanınızdayız. Ücretsiz olarak gebe<br />

eğitim ve bebek bakımı eğitimleri<br />

vermekteyiz. Doğum sonrası<br />

hatem bebekleri 1 yıl boyunca<br />

çocuk hastalıkları kliniklerimizden<br />

ve sünnet işleminden de indirimli<br />

olarak yararlanmaktadırlar. Yani<br />

doğumdan öncede sonra da<br />

anne adaylarının ve annelerin<br />

yanındayız.<br />

Ayrıca hastanemizde kadın<br />

doğum ekibimiz birçok jinekolojik<br />

ameliyatı kapalı yöntemle<br />

başarılı sonuçlar elde etmektedir.<br />

Bununun yanı sıra genital estetik<br />

konusunda gerekli operasyonları<br />

ve tedavileri yürütülmektedir bilgisini<br />

de eklemek isterim.<br />

11 Mayıs / Haziran 2022


SANKO ÜNİVERSİTESİ<br />

HASTANESİ<br />

YENİ TEKNOLOJİLERLE <strong>SAĞLIK</strong><br />

HİZMETİ VERMEYE DEVAM EDİYOR<br />

TIP FAKÜLTESİ GÖĞÜS CERRAHİSİ ANA BİLİM DALI BAŞKANI PROF. DR.<br />

ELBEYLİ: “EBUS İLE AKCİĞER KANSERİ VE GÖĞÜS KAFESİNDE YER ALAN<br />

PATOLOJİLERDE HIZLI VE DOĞRU TANI KOYMAK MÜMKÜN”<br />

SANKO Üniversitesi Hastanesi Göğüs Cerrahisi Kliniği’nde EBUS<br />

(Endobronşial Ultrasonik Bronkoskopi) cihazı ile kullanılmaya başlandı.<br />

S<br />

ANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi<br />

Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Levent<br />

Elbeyli, EBUS cihazı ile akciğer kanserinde ve<br />

göğüs kafesinde bulunan patolojilerde hızlı ve<br />

doğru tanı koymanın mümkün olduğunu söyledi.<br />

İnsan sağlığının her zaman SANKO Üniversitesi Hastanesi’nin<br />

önceliği olduğunu belirten Prof. Dr. Elbeyli, “Bölgemiz<br />

için çok önemli bir yeniliğe daha öncülük etmenin<br />

gurur ve mutluluğunu yaşıyoruz” dedi.<br />

Ülkemizde ve dünyada ciddi sağlık sorunlarından akciğer<br />

kanseri ve göğüs kafesinde yer alan patolojilerde hızlı ve<br />

doğru tanı koymanın hayati bir öncelik taşıdığına vurgu<br />

yapan Prof. Dr. Elbeyli, şu bilgileri verdi:<br />

Prof. Dr. Levent Elbeyli<br />

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi Ana Bilim Dalı Başkanı<br />

12


“Özellikle kanser olgularında tanı için<br />

geçecek süre önemli olup, her yönüyle<br />

hastayı yormadan değerlendirme, olmazsa<br />

olmazımızdır. Tanı atlamamak, tedavi<br />

şeklini belirlemek hayati önem taşımaktadır.<br />

Konulacak tam ve doğru bir tanı ile<br />

hastanın tedavisi mümkün olabilmekte,<br />

sadece kanser değil birçok hastalığın<br />

tanısı da yine göğüs içinde ve akciğerlerin<br />

incelenmesi ile konulabilmektedir.”<br />

EKİP ÇALIŞMASI<br />

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde hizmete<br />

alınan EBUS cihazının hava yollarındaki<br />

patolojilerde, akciğer kanserinin tanı ve<br />

evrelemesinde, akciğer dokusunda yer<br />

alan kitle ve lezyonların belirlenmesi ve<br />

biyopsilerinde kullanıldığını yineleyen Prof.<br />

Dr. Elbeyli, sözlerini şöyle tamamladı:<br />

“İşlem, ameliyathanede steril bir ortamda<br />

hastanın her türlü emniyeti ve konforu<br />

sağlanarak yapılmaktadır. Cihaz ve işlem<br />

için üst düzey tecrübe, alınan biyopsi ve<br />

laboratuvar örnekleri titiz bir değerlendirme<br />

gerektirmektedir. Bütün bu yapı<br />

hastanemizde mevcut olup, güvenilirlik ön<br />

planda tutulmaktadır.<br />

Bu üst düzey teknoloji ve standardı<br />

yüksek sağlık hizmeti, bölge insanımız<br />

için hastanemizde hizmete sunulmuştur.<br />

Göğüs Cerrahisi Kliniğimizde Opr. Dr.<br />

İbrahim Nacak, Göğüs Hastalıkları Kliniğimizde<br />

Dr. Öğr. Üyesi Nevhiz Gündoğdu<br />

ile başarılı çalışmalarımızı sürdüreceğiz.”<br />

Tıp Fakültesi Göğüs<br />

Cerrahisi Ana Bilim Dalı<br />

Başkanı Prof. Dr. Levent<br />

Elbeyli, EBUS cihazı ile<br />

akciğer kanserinde ve<br />

göğüs kafesinde bulunan<br />

patolojilerde hızlı ve doğru<br />

tanı koymanın mümkün<br />

olduğunu söyledi.<br />

13 Mayıs / Haziran 2022


Hijyenik ve titiz bir çalışma ile<br />

güzelliğinize güzellik katıyoruz…<br />

Kalite ve Tecrübenin Buluştuğu Nokta,<br />

ELİF KAPLAN<br />

GÜZELLİK MERKEZİ<br />

Güzellik Uzmanı Elif KAPLAN;<br />

her kadının güzel olduğunu<br />

ancak bakımlı kadının daha özel<br />

olduğunu belirterek kadınların<br />

bakımlı olması gerektiğini<br />

söyledi. Kaplan; “Bakımlı<br />

olmanın en önemli kurallarından<br />

birincisi cilt temizliğidir. Cilt<br />

temizliği dikkat edilmesi gereken,<br />

ancak unutulan en önemli hayat<br />

kurallarından bir tanesidir.”<br />

ELIF KAPLAN Güzellik Merkezi olarak müşterilerimize<br />

bilinçli güzelleşmenin kapılarını açıyoruz.<br />

Cildin ihtiyaçlarını belirleyen profesyonel ekibimizle<br />

salonumuza ilk adım attığınız andan itibaren<br />

öncelikle kendinizi güvende hissetmenizi sonra da<br />

güzel ve bakımlı bir görünüme kavuşmanızı sağlıyoruz.<br />

RETİNOL NEDIR?<br />

Retinol güzellik ürünleri arasında en etkili kabul edilen<br />

bileşenlerden biri sayılır. A vitamini türevlerinden olan<br />

retinol sivilceleri azaltması ve yaşlanma karşıtı etkileri en<br />

aza indirgemesiyle çoğu krem ve serumlarda yer alırken,<br />

tek başına da bir cilt bakım ürünü olarak kullanılır. Epi-<br />

Güzellik Uzmanı Elif KAPLAN<br />

DOĞAL GÜL SUYU VE<br />

BEBEK PUDRASI, CILDIN<br />

YENILENMESINE VE DAHA<br />

IŞILTILI GÖRÜNMESINE<br />

YARDIMCI OLUR.<br />

14


CILT TEMIZLIĞI,<br />

CILDIN YIPRANMASINI ÖNLER<br />

Cilt temizliğiyle ilgili bilinmesi gereken ilk şey cilt temizliğinin amacının ne<br />

olduğudur. Cildin oksijen seviyesini artıran cilt temizliği, cildin yıpranmasını<br />

ve deforme olmasını engeller. Cilt temizliğinin başlangıç noktasında öncelikle<br />

cilde uygun bir temizlik ürünü seçmek, tonik kullanmak ve arındırıcı peeling ile<br />

gözeneklerin temizlenmesi gelir. Uygulama aşamasında maske ve özel kremler ile<br />

nemlendirilen cilt, gerekli nemin verilmesi suretiyle daha elastik bir yüzey kazanır.<br />

Özel serumlar kullanılmak suretiyle kaş yönünde göz çevresine çalışılarak ciltte<br />

emilim sağlanır ve sonrasında asıl işi yapacak olan serumlarla işleme devam<br />

edilir. Bura da önemli olan husus hangi cilt tipi için nasıl bir işlem uygulanacağı<br />

ve hangi ürünlerin kullanılacağıdır. Profesyonel ekibimizle yapmış olduğumuz<br />

cilt analizi neticesinde müşterilerimize uygun cilt bakım işlemi uygulanmaktadır.<br />

Yoğun cilt bakımı esnasında önemli katkı sunan uygulama alanlarından bir<br />

tanesi de Retinol işlemidir.<br />

dermal yenilenmenin başrolünde yer alan<br />

retinol bileşiği, aynı zamanda vücuttaki<br />

A vitamini eksikliğini gidermede takviye<br />

olarak kullanılabilir. Kolajen ve elastin<br />

proteinlerini güçlendiren retinol, cilt bakımına<br />

başta akneleri azaltmak amacıyla<br />

dahil edilmiş olsa da günümüzde daha<br />

çok cildin genç görünümünü koruması<br />

adına kullanılır. Akne tedavisi protokolü<br />

ile yaz aylarında çok sorun yaşayan ve<br />

aktif akneli ciltleri olanlara mucizevi retinol<br />

serumlar ile başlattığımız tedaviler sonucunda<br />

cilt sorunları, akne ve sıkar izlerin<br />

son bulmaktadır.<br />

BEBEK PUDRASI VE<br />

GÜL SUYU CILDI<br />

GENÇ TUTAR<br />

Doğal gül suyu ve bebek pudrası, cildin<br />

yenilenmesine ve daha ışıltılı görünmesine<br />

yardımcı olur. Kırışıklıkları önler. Daha<br />

önceden kırışıklık var ise o kırışıklıkların<br />

azalmasını sağlar. İçeriğindeki vitamin ve<br />

mineraller sayesinde yüzün pürüzsüz ve<br />

yumuşak olmasını sağlar.1 yemek kaşığı<br />

doğal gül suyu, eğer varsa birkaç damla<br />

gül yağı, 1 yemek kaşığı bebek pudrasını<br />

karıştırıp karışımı cildinize sürün. 5 dakika<br />

sonra maskeyi cildinizden çıkarın, maskeyi<br />

çıkardıktan sonra yine gül suyu ile cildinize<br />

bakım yapın. Bu cilt maskesi sayesinde<br />

sivilcelerden kurtulabilirsiniz. Yine cildinizdeki<br />

kahverengi lekelerde birkaç kullanım<br />

sonrası ortadan kaybolacaktır.<br />

GÖZ ALTI<br />

MORLUKLARDAN<br />

NASIL KURTULURUZ?<br />

Kişileri endişelendiren, aynada kendisini<br />

kötü hissettiren, yorgun bir görünüm<br />

veren bu koyu halkalara ne sebep olur, bu<br />

halka ve morluktan kurtulmanın yolları<br />

nelerdir sorularını pek çok kişi sormaktadır.<br />

Yaş ilerledikçe daha da kötü bir görünüm<br />

oluştuğu için özellikle de 30’lu yaşlarda<br />

daha çok takıntı haline gelmektedir. Göz<br />

kapaklarının altında oluşan koyu halkalar<br />

kadınlarda yaygın olarak görülebilmektedir.<br />

Genelde torbaların eşlik ettiği koyu<br />

halkalar kişilerin olduğundan daha yaşlı<br />

görünmesine neden olur. Merkezimizde<br />

gözaltı morluğu sorunu yaşayan müşterilerimiz<br />

için uyguladığımız mucizevi<br />

çözüm Anti Gold blocker mix serumlar<br />

sayesinde tek seansta mükemmel sonuçlar<br />

alınmaktadır.<br />

KOLTUK ALTI<br />

KARARMASI NASIL<br />

ÖNLENIR?<br />

Kötü görünen ve giyim tercihlerinizi bile<br />

etkileyecek derecede can sıkan koltuk altı<br />

kararmasının birçok sebebi olabilir. Yaz<br />

aylarında aşırı terleme ve havasızlık başlıca<br />

nedenler arasındadır. Ağdanın çok sıcak<br />

olması, jiletin deri yüzeyine hasar vermesi<br />

ve farklı epilasyon yöntemleri nedeniyle<br />

de kararma meydana gelebilir. Deodorant<br />

kullanımı da koltuk altı kararmasında<br />

etkilidir. Sadece dışarıdan uygulanan<br />

kozmetik ürünlerin kullanımı değil genetik<br />

yatkınlık da koltuk altı kararmasına neden<br />

olabilir. Hamilelik döneminde değişen<br />

hormon dengesi nedeniyle kararma<br />

olması da sık rastlanan bir durumdur.<br />

Merkezimizde uyguladığımız bakım ve<br />

devam kremleri ile tek seansta kararmış<br />

kol altlarından kurtularak bembeyaz bir kol<br />

altına kavuşabilirsiniz.<br />

15 Mayıs / Haziran 2022


ERKEKLER CILT BAKIMI<br />

VE ESTETIĞE<br />

YOĞUN İLGI GÖSTERIYOR<br />

Günümüzde artık erkeklerde iş dünyasında ve özel hayatlarında<br />

bakımlı ve genç görünmeye özen gösteriyor. Kadınların<br />

ihtiyacı olduğu kadar erkeklerinde cilt bakımına ihtiyacı var.<br />

Son zamanlarda diyet, epilasyon, cilt bakımı ve estetik gibi<br />

uygulamalara erkekler yoğun ilgi gösteriyor.<br />

C<br />

ILT BAKIM Uzmanı Malik<br />

Kaplan; erkeklerin natürel nem<br />

faktörü seviyeleri daha düşük<br />

olduğu için ciltlerinin kurumaya<br />

yatkın olduğunu belirterek mutlaka belirli<br />

dönemlerde cilt bakımı yaptırması gerektiğini<br />

söyledi. Kaplan; “son zamanlarda<br />

erkekleri cilt bakımı, lazer epilasyon ve<br />

estetiğe yoğun ilgi gösteriyor. Erkeklerin<br />

ciltlerindeki bariyer işlevi tıraş esnasında<br />

kesintiye uğradığından, hasara karşı hassasiyetleri<br />

daha fazladır. Bu da ciltlerinin<br />

nem kaybı kaynaklı kuruluğa yatkınlığını<br />

artırır. Bakılmayan erkek cildi de elbette<br />

hemcinslerine göre daha hızlı yaşlanır.<br />

Dahası, çalışma ve yaşam şartları erkek<br />

cildinin avantajlarını neredeyse ortadan<br />

kaldırmaktadır.<br />

GÜZEL YAŞLANMAK<br />

HERKESIN HAKKI<br />

Global bir araştırmaya göre erkeklerin<br />

yüzde 57’si kadın cilt bakım ürünlerini<br />

kullanıyor ancak erkek cildinin ihtiyaçları<br />

bir noktadan sonra kadınlardan ayrılıyor.<br />

Erkeklerin de tıkanmış gözenekleri ve çevre<br />

kirliliğinin deri üzerindeki birikimlerinden<br />

arınmak için yıkama jelleri kullanmaları gerekiyor.<br />

Yağlı cilde sahip erkeklerinse tonik<br />

kullanması kaçınılmaz. Ancak elbette bakımları<br />

bununla bitmiyor. Her yaşta farklı<br />

ihtiyaç gösteren erkek cildine yapılacak<br />

olan analizler doğrultusunda profesyonel<br />

bakım yapılması gerekiyor.<br />

ERKEKLERIN CILT<br />

BAKIMI VE ESTETIĞE<br />

İLGISI ARTIYOR<br />

Ülkemizde erkeklerin de cilt bakımı ve estetiğe<br />

ilgisi hızlı bir şekilde artıyor. Çünkü<br />

kadınlar artık son derece bakımlı. Erkekler<br />

de bu denli bakımlı olan eşlerinin yanında<br />

kendilerini iyi hissetmek istiyor. İkinci bir<br />

neden ise; iş hayatı. Çoğunluğu eğitimli<br />

olan erkekler; iş dünyasında yükselebilmek<br />

için sağlıklı ve genç bir görünüme sahip<br />

olmayı önemli bir faktör olarak görüyor.<br />

İş dünyası dinamik, genç ve fit bir çalışan<br />

veya patronla çalışmak istiyor. Erkek<br />

hastalarımızın mesleklerine bakarsak mali<br />

müşavirlerden profesyonel sporculara,<br />

emlakçılardan avukatlara kadar geniş<br />

yelpazede bizden yardım alan bireyler<br />

olduğunu görüyoruz.<br />

Malik Kaplan<br />

Cilt Bakım Uzmanı<br />

ERKEKLERE<br />

LAZER<br />

EPILASYON<br />

Modern yaşamın getirdiği kendine<br />

daha önem verme sürecinden,<br />

elbette erkeler de oldukça etkilenmiş<br />

durumdadır. Bunların başında<br />

istenmeyen tüylerden kurtulmak<br />

gelmektedir. Kalıcı olarak kıllardan<br />

kurtulmak artık günümüzde çok<br />

daha kolay olduğundan birçok<br />

erkek bu arayış içindedir. Öncelikle<br />

hemen belirtilmelidir ki, teknik olarak<br />

erkek ve kadınlarda lazer epilasyon<br />

uygulaması arasında fark yoktur.<br />

Erkeklerde kıl köklerinin hacmi<br />

kadınlara göre daha büyük olduğu<br />

için, lazer ışınını daha iyi absorbe<br />

edebilmektedirler. Bundan dolayı<br />

lazer epilasyon erkeklerde daha kısa<br />

sürede bile sonuç verebilmektedir.<br />

Lazer epilasyonda kısa sürede<br />

sonuç almayı belirleyen en önemli<br />

unsurlar ise cilt rengi ve kıl renginin<br />

durumudur. Cilt ne kadar açık, kıl<br />

rengi ne kadar koyu ise sonuç o<br />

kadar kısa sürede alına bilmektedir.<br />

16


REKLAM<br />

17 Mayıs / Haziran 2022


Kardiyoloji Uzmanı<br />

Prof. Dr. Kaçmaz ANKA’da<br />

Hasta memnuniyeti odaklı, kaliteli sağlık hizmetini hastalarına sunmaya özen<br />

gösteren ve Gaziantep’in sağlık turizminde merkez olması yönünde önemli<br />

başarılara imza atan Gaziantep Özel ANKA Hastanesi, hekim kadrosuna<br />

güvenilir isimleri dahil etmeye devam ediyor.<br />

ödülü almıştır. Yine 2021 yılında uluslararası AS-<br />

PIC kongresinde vaka yarışmasında ikincilik ödülü<br />

almıştır. İlgi alanları kompleks koroner girişimler<br />

periferik girişimler ve konjenital kalp hastalıklarını<br />

da içeren girişimsel kardiyolojideki tüm işlemlerdir.<br />

Meslek hayatında 20 bin üzerinde koroner<br />

anjiyografi, anjiyoplasti, valvüloplasti, doğumsal<br />

hastalıklarda perkütan kapama, periferik anjiyoplasti,<br />

coil embolizasyon damar içi<br />

ultrasonografi(IVUS), damar içi<br />

plak traşlama (Rorablation) işlemi<br />

yapmıştır. Aritmi ile de<br />

ilgilenen Prof. Dr. Fehmi<br />

Kaçmaz, yaklaşık 4 binin<br />

üzerindeki vakada elektrofizyoloji,<br />

ablasyon ve<br />

pil işlemi yapmıştır.<br />

Prof. Dr. Fehmi<br />

Kaçmaz, 2021<br />

yılında uluslararası<br />

ASPIC kongresinde<br />

vaka yarışmasında<br />

ikincilik ödülü<br />

almıştır.<br />

Prof. Dr. Fehmi Kaçmaz<br />

Gaziantep Özel ANKA Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı<br />

KARDIYOLOJI Uzmanı Prof. Dr. Fehmi<br />

Kaçmaz, Gaziantep Özel ANKA Hastanesi’nin<br />

güçlü hekim kadrosu arasında<br />

yerini alarak hasta kabulüne başladı. Prof.<br />

Dr. Fehmi Kaçmaz, 1979 yılında Mardin’de doğdu.<br />

1995 yılında Trabzon Lisesi‘nden mezun oldu. Dr.<br />

Korkmaz, aynı yıl Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne<br />

yerleşti. 2001 yılında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden<br />

mezun olduktan sonra aynı yıl Kardiyoloji<br />

alanında ihtisas yapmak üzere Türkiye Yüksek<br />

İhtisas Hastanesi Kardiyoloji Bölümü’ne başladı.<br />

2006 yılında Kardiyoloji Uzmanı olan Dr. Kaçmaz,<br />

Mesa-TOBB ETÜ Hastanesi’nde çalışırken 2013<br />

yılında Doçentlik unvanını aldı, 2019 yılında ise<br />

Profesör oldu.<br />

Prof. Dr. Fehmi Kaçmaz’ın 100 den fazla ulusal<br />

uluslararası orjinal makale ve kongre bildirisi mevcuttur.<br />

40 dan fazla kongre, kurs ve toplantıda<br />

canlı vaka opereatörü, moderatör, konuşmacı ve<br />

panelist olarak davet edilmiştir. 2015 yılında istanbulda<br />

yapılan uluslararası katılımlı PCR Peripheral<br />

kursta en iyi yönetilen vaka yarışmasında birincilik<br />

ANKA Hastanesi<br />

ileri tanı ve tedavi<br />

yöntemleri, uzman ve<br />

akademik hekim kadrosuyla<br />

tüm branşlarda<br />

hasta kabul etmektedir.<br />

Hastaların kendilerini özel ve<br />

güvende hissetmeleri için tüm<br />

detaylar düşünülerek tasarlanan<br />

ve SGK anlaşması ile SSK, Emekli<br />

Sandığı, BağKur’lu hastalara ulaşan<br />

ANKA Hastanesi’nde, Çocuk Sağlığı<br />

ve Hastalıkları, Dermatoloji, Endokrinoloji,<br />

Gastroenteroloji, Enfeksiyon Hastalıkları,<br />

Beyin ve Sinir Cerrahisi, Genel Cerrahi, Obezite<br />

ve Metabolik Cerrahi, Kardiyoloji, Plastik Rekonstrüktif<br />

ve Estetik Cerrahi, Kadın Hastalıkları ve Doğum,<br />

İç Hastalıklar, Kardiyoloji, Algoloji, Beslenme<br />

ve Diyetetik, Klinik Mikrobiyoloji, Neonatoloji,<br />

Nöroloji, Ortopedi ve Travmatoloji, Üroloji,<br />

Kulak Burun Boğaz, Göğüs Hastalıkları, Göz<br />

Hastalıkları branşları olmak üzere Yeni<br />

Doğan Yoğun Bakım, röntgen ve radyoloji<br />

laboratuvar, biyokimya laboratuvarı,<br />

mikrobiyoloji laboratuvarı hizmetleri<br />

verilmektedir.<br />

18


19 Mayıs / Haziran 2022


MAYMUN ÇIÇEĞI<br />

VIRÜSÜ HASTALIĞI<br />

İÇIN ÖNLEMLER<br />

Pandemiden sonra gündemi meşgul<br />

eden Monkeypox (Maymun Çiçeği Virüsü<br />

Hastalığı), öncelikle Orta ve Batı Afrika’nın<br />

tropikal yağmur ormanlarında ortaya<br />

çıkan ve zaman zaman diğer bölgelerde de<br />

görülebilen viral zoonotik bir hastalıktır.<br />

Monkeypox ilk olarak 1958’de laboratuvar<br />

maymun kolonilerinde çiçek benzeri bir<br />

hastalık salgınının ortaya çıkmasıyla<br />

keşfedilmiştir, bu nedenle ‘maymun çiçeği’<br />

adı verilmiştir.<br />

M<br />

EDICAL Park Gaziantep Hastanesi Enfeksiyon<br />

Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Doç. Dr.<br />

Vuslat Keçik Boşnak Maymun Çiçeği Virüsü hakkında<br />

bilgilendirmelerde bulundu.<br />

Doç. Dr. Vuslat Keçik Boşnak<br />

edical Park Gaziantep Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları<br />

ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı<br />

“Monkeypox virüsü insanlara çoğunlukla kemirgenler ve primatlar<br />

gibi vahşi hayvanlardan bulaşır ancak insandan insana bulaşma<br />

da gerçekleşebilir. Kişiden kişiye lezyonlar, vücut sıvıları, solunum<br />

damlacıkları ve yatak örtüsü gibi kontamine materyallerle temas<br />

yoluyla bulaşır. İyi pişmemiş et ve enfekte hayvanların diğer<br />

20


Belirti ve bulgular arasında; Ateş, Baş ağrısı, Halsizlik ve yorgunluk, Yoğunn vücut<br />

ve sırt ağrısı, Lenf bezlerinde şişlikler, Ciltte su çiçeğine benzer, su dolu küçük<br />

kabarcıklar şeklinde görülen döküntüler olarak karşımıza çıkar. Maymun çiçeği<br />

hastalığında döküntüler, ilk belirtilerin gözlenmeye başlanmasından itibaren 1-5 gün<br />

aralığında görülür. Çoğunlukla ilk döküntüler yüz bölgesinde gözlenir. Ardından<br />

vücudun diğer bölgelerine yayılır. Bazı hastalarda genital bölge, gözler ve ağız içi<br />

mukozada da lezyonlar görülebilir. Hastalık, döküntülerin benzerliği nedeniyle su<br />

çiçeği ile karıştırılabilir.<br />

hayvansal ürünlerini yemek olası bir risk<br />

faktörüdür. Anneden fetüse plasenta<br />

yoluyla da bulaşabilir. Hastalığın kuluçka<br />

süresi; genellikle 6 ila 13 gün arasındadır,<br />

ancak 5 ila 21 gün arasında değişebilir.<br />

Belirti ve bulgular arasında; Ateş, Baş<br />

ağrısı, Halsizlik ve yorgunluk, Yoğunn vücut<br />

ve sırt ağrısı, Lenf bezlerinde şişlikler,<br />

Ciltte su çiçeğine benzer, su dolu küçük<br />

kabarcıklar şeklinde görülen döküntüler<br />

olarak karşımıza çıkar. Maymun çiçeği<br />

hastalığında döküntüler, ilk belirtilerin<br />

gözlenmeye başlanmasından itibaren<br />

1-5 gün aralığında görülür. Çoğunlukla ilk<br />

döküntüler yüz bölgesinde gözlenir. Ardından<br />

vücudun diğer bölgelerine yayılır. Bazı<br />

hastalarda genital bölge, gözler ve ağız içi<br />

mukozada da lezyonlar görülebilir. Hastalık,<br />

döküntülerin benzerliği nedeniyle su<br />

çiçeği ile karıştırılabilir. Döküntüler başlangıçta<br />

içi su dolu kabarcıklar iken zamanla<br />

bunlar kabuklu noktalar haline dönüşür ve<br />

iyileşmeye başlar. Bazı hastalarda lezyonlar<br />

tüm vücuda yayılan yüzlerce kabartıyı<br />

içerirken bazı hastalarda ise daha az sayıda<br />

kabarcıklanma oluşur. Yoğun vakalarda<br />

lezyonlar birleşerek deri yüzeyinde geniş<br />

çaplı döküntüleri beraberinde getirir.<br />

Monkeypox genellikle 2 ila 4 hafta<br />

süren semptomları olan kendi kendini<br />

sınırlayan bir hastalıktır. Şiddetli vakalar<br />

çocuklar arasında daha sık görülür.<br />

Maymun çiçeği virüsü vaka ölüm oranı<br />

genel popülasyonda %0 ile %11 arasında<br />

değişmektedir. Çocuklar, genç yetişkinler<br />

ve bağışıklığı baskılanmış olanlarda ölüm<br />

oranı daha yüksektir. Tanıda, polimeraz<br />

zincir reaksiyonu (PCR), doğruluğu ve<br />

duyarlılığı göz önüne alındığında tercih<br />

edilen laboratuvar testidir. Mümkün olduğunda<br />

biyopsi bir seçenektir. Maymun<br />

çiçeği salgınını kontrol altında tutmak<br />

amacıyla çiçek hastalığı aşısı, antiviraller<br />

ve İntravenöz immün globulin (VIG) kullanılabilir.<br />

Ciddi hastalığı olan hastalar veya<br />

bulantı-kusma,disfaji gibi dehidratasyon<br />

riski bulunan hastalar kısa süreli de olsa<br />

hastaneye yatırılıp gerekli destek tedavileri<br />

yapılmalıdır.’’ dedi.<br />

Medical Park Gaziantep Hastanesi Enfeksiyon<br />

Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji<br />

Uzmanı Doç. Dr. Vuslat Keçik Boşnak<br />

Maymun Çiçeği Virüsü (Monkeypox) ile<br />

ilgili olarak Orta ve Batı Afrika’da, genellikle<br />

tropikal yağmur ormanlarının yakınında<br />

görüldüğüne dikkat çekti.<br />

Hastalığın çoğu insan enfeksiyonu birincil<br />

olarak hayvandan insana bulaşmadan<br />

kaynaklandığını kaydetti. Yabani hayvanlarla,<br />

özellikle hasta veya ölü hayvanlarla,<br />

etleri, kanları ve diğer kısımları dahil,<br />

korunmasız temastan kaçınılmanın<br />

önemine değinen Doç. Dr. Boşnak, ek<br />

olarak, hayvan eti veya parçaları içeren<br />

tüm yiyecekler yemeden önce iyice pişirilmesi<br />

gerektiğinin altını çizdi. Maymun<br />

çiçeği virüsü ile enfeksiyonu önlemek<br />

için alınabilecek önlemlere değinen<br />

Doç. Dr. Boşnak; Virüsü barındırabilecek<br />

hayvanlarla ve hasta bir hayvanla temas<br />

etmiş herhangi bir kontamine malzemeyle<br />

temastan kaçınılması gerektiğine, Enfekte<br />

hastalar, enfeksiyon riski altında olabilecek<br />

diğer kişilerden ayırmanın zorunlu olduğuna,<br />

Enfekte hayvanlar veya insanlarla<br />

temastan sonra el hijyeni uygulanarak ve<br />

Hastalarla temas ederken kişisel koruyucu<br />

ekipman (KKD) kullanma ile bu hastalığın<br />

önlenebileceğine vurgu yaptı.<br />

21 Mayıs / Haziran 2022


TURİSTLERİN EN BÜYÜK<br />

DAVETİYESİ, KENTİN TARİHİ<br />

5 antik kenti içinde barındıran ve destinasyon alanlarıyla ülkenin en<br />

çok ziyaret edilebilecek noktalarını bünyesinde barındıran Gazi şehir,<br />

her geçen gün güncellenen ve iyileştirmeleri sıkı denetimlerle sürdürülen<br />

kültür yolu boyunca turistlerini ağırlamaya devam ediyor.<br />

BÜYÜKŞEHIR Belediyesi’nin tematik<br />

müzelerinin de kentin tarih ve<br />

kültürünü anlatmakta önemli rol oynadığı<br />

turizm çalışmaları sonuçlarını<br />

kentte netlikle gösteriyor. Aralarında Hamam<br />

Müzesi, 25 Aralık Kahramanlık Panorama<br />

Müzesi, Fıstık Müzesi, Emine Göğüş Mutfak<br />

Müzesi, Atatürk Anı Müzesi, Oyuncak<br />

Müzesi, Bayazhan Kent Müzesi gibi müzeler<br />

kentin tarihi dokusunun günümüzde halen<br />

korunması adına büyük bir görev üstelenirken,<br />

kenti gezen turistlerin hem akıllarında<br />

hem de anılarında izler bırakıyor.<br />

DOĞA TARİH VE SANATLA<br />

İÇ İÇE GEÇMİŞ<br />

Tarih ve lezzetleriyle turistleri cezbeden<br />

Gaziantep, Fırat Nehri kıyısındaki Rumkale<br />

ve Habeş Kanyonu’yla da ziyaretçilerini<br />

adeta eşi görülmemiş bir görsel şölenle<br />

buluşturuyor. Araban ilçesine bağlı Köklüce<br />

(Ardıl) Kırsal Mahallesi’ndeki Ardıl Çayı’ndan<br />

LEZZETLER DİYARI DÜNYA MUTFAĞINA DOKUNUYOR<br />

“Kurtuluşunun 100’üncü yılında 100 coğrafi işaret” hedefi ve hali hazırdaki tescilli ürünleriyle<br />

göz kamaştıran, lezzetiyle adını dünyaya duyuran Gaziantep mutfağı, özellikle<br />

sosyal mecralarda adından sıkça bahsettiriyor. Gaziantep Büyükşehir Belediyesi coğrafi<br />

işaretleri, el sanatları, tarımsal ürünleri ve Gaziantep yemeklerinin kalitesini, geleneksel<br />

üretim metotlarını ve coğrafi kaynağı arasında kurulan bağı simgeleyen bir güvence<br />

olarak kabul ediyor. Bu nedenle bu tescil sayısı için çalışmalarını sürdüren büyükşehir,<br />

yöreyle özdeşleşen ünlenen ürünlere sahip çıkarak, bölgesel kalkınma ve dünya pazarında<br />

rekabet edebilme fırsatını veriyor. Gaziantep Büyükşehir Belediyesi’nin çalışmalarıyla<br />

Gaziantep, kaynaklara geçen 98 coğrafi işaretli ve 1 geleneksel ürünü ile Türkiye’nin en<br />

fazla tescilli ürüne sahip şehir unvanını korurken, birçok ürünün daha tescili için büyükşehir<br />

çalışmalarını sürdürüyor.<br />

Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı<br />

FATMA ŞAHİN<br />

22


ve Araban Ovası’nın ortasından<br />

süzülerek Fırat Nehri ile birleşen<br />

8 bin 650 metre uzunluğundaki<br />

Habeş Kanyonu, aynı zamanda<br />

dağcılık sporuna da elverişli bir<br />

alan sunuyor. Büyükşehir Belediyesi karavan<br />

turizmi için alanları arttırma çalışmalarına<br />

devam ederken, kamp tutkunları için<br />

kanyon saklı bir cennet gibi keşfedilmeyi<br />

bekliyor.<br />

DÜNYANIN EN İYİ TURİZM FİLMLERİ<br />

GAZİANTEP’TE BULUŞACAK<br />

14-18 Haziran tarihleri arasında Gaziantep’in<br />

sosyo kültürel hayatına bir başka<br />

açıdan bakacak olan Turizm Filmleri<br />

Festivali yapılacak. Bu yıl 7’incisi düzenlenecek<br />

festival, dünyanın en iyi turizm<br />

filmlerini Gaziantep’te buluşturacak. Kültür<br />

ve Turizm Bakanlığının katkılarıyla düzenlenecek<br />

festival, turizme karşı farklı bakış<br />

açılarını bir araya getirecek.<br />

TURİZM KENTİ: GAZİANTEP<br />

2021 yılında zorlu pandemi şartlarına<br />

rağmen 765 bin 536 turistin konakladığı<br />

Gaziantep’in Büyükşehir Belediye Başkanı<br />

Fatma Şahin’in her defasında sıklıkla dile<br />

getirdiği “Gaziantep Modeli” şehrin turizm<br />

çalışmalarında da kendini gösteriyor. Yerli<br />

ve yabancı turistin her birinin kendine<br />

hitap edebilen nedenler bulduğu, sayısız<br />

anılar biriktirerek kentten ayrıldığı Gaziantep,<br />

rakamlara bakıldığında turizm rekoru<br />

kırmayı hedefliyor.<br />

YENİ TESİSTE BÜTÜN İHTİYAÇLAR<br />

DÜŞÜNÜLDÜ<br />

Turistlerin doğayla iç içe olacağı, doğa<br />

manzarasıyla keyifli zaman geçirecekleri<br />

yeni tesiste, ihtiyaçların tamamı düşünüldü.<br />

Alanda misafirlerin gri ve pis sularını<br />

deplase edecekleri altyapı tamamlandı.<br />

Elektrik ve su sistemlerinden yararlanmaları<br />

için karavan parklarının başına ilgili<br />

üniteler yerleştirildi. Ayrıca 45<br />

karavana hizmet edecek ortak<br />

mutfak alanı, banyo, bulaşıkhane<br />

ve büfenin bulunduğu<br />

açık kapalı binalar olacak.<br />

ŞAHİN: BURAYA GELENLER ŞEHRE<br />

İNİYOR, ALIŞVERİŞ YAPIYOR,<br />

MÜZELERİMİZİ GEZİYOR, ŞEHRİ<br />

TANIYOR<br />

Alana ziyarette bulunan ve çalışmaları<br />

yerinde gören Başkan Fatma Şahin, yeni<br />

tesisin Yeşil Gaziantep’i yansıtan muhteşem<br />

bir manzarası olduğunu aktardı. Şahin,<br />

pandemi sonrası turizmde yapılması<br />

gerekenler için düzenledikleri çalıştaylarda<br />

doğa, doğallık, deneyimleme, karavan ve<br />

kanyon turizminin yükselen değer olacağının<br />

anlaşıldığı belirterek şunları söyledi:<br />

“Bununla alakalı karavan turizmiyle ilgili<br />

federasyonla bir araya geldik. Turizm için<br />

en güzel yeri Alleben Göleti’nin çevresi<br />

olarak gördük. Burada doğal bir güzellik<br />

var. Elimizdeki imkanlarla karavan turizmi<br />

için altyapıyı hemen oluşturduk. Baktık<br />

ki bütün dünyadan büyük bir ilgi büyük<br />

bir memnuniyet var. Geçen geldiğimizde<br />

Londra’dan bir ekibin olduğunu gördük,<br />

geçen hafta bayram dolayısıyla doluydu<br />

ve İtalyanlar gelmişti. Buraya gelenler<br />

şehre iniyor, alışveriş yapıyor, müzelerimizi<br />

geziyor, şehri tanıyor.”<br />

YAPTIĞIMIZ ARAŞTIRMADA<br />

ADIYAMAN VE MERSİN ARASINDA<br />

DURACAK YERİN OLMADIĞINI<br />

GÖRDÜK<br />

Başkan Şahin, açıklamasında alanda<br />

önemli bir altyapı çalışması yapıldığını<br />

ifade ederek, “Yaptığımız araştırmada<br />

Adıyaman ve Mersin arasında duracak<br />

yerin olmadığını gördük. Mevcut alanımız<br />

çok hızlı dolunca bununla alakalı hemen<br />

mevcut alanın karşısına çok daha büyüğünü,<br />

güzelini ve ihtiyaçların giderileceği<br />

altyapının daha iyisini oluşturalım dedik.<br />

Bir karavan turizmde gri suyun<br />

temizlenmesi, temiz su temini,<br />

yeşil dokunun korunması, müstakil<br />

havanın verilmesi, ortak alanlar<br />

ve özel alanların belirlenmesi<br />

konusunda bir tasarım ve projeyi<br />

çalıştık. 1 ay içerisinde aynı anda<br />

45 karavanın yararlanacağı altyapıyı<br />

oluşturduk.”<br />

25 ARALIK<br />

GAZİANTEP SAVUNMASI<br />

ve KAHRAMANLIK<br />

PANORAMA MÜZESİ<br />

Gaziantep Büyükşehir Belediyesi tarafından<br />

inşa edilen 25 Aralık Gaziantep<br />

Savunması Kahramanlık Panoraması<br />

ve Müzesi’nde Gaziantep’in örnek<br />

mücadelesi, gelecek nesle miras<br />

olarak tüm yönleriyle anlatılıyor.<br />

Panorama 25 Aralık Müzesi’nde;<br />

yağlıboya tekniğiyle yapılan 14 adet<br />

tablo, 3 adet diorama ve 120 metre<br />

uzunluğa, 13 metre yüksekliğe sahip<br />

eşsiz tam bir panoramik alanla Antep<br />

Savunması tüm yönleriyle ziyaretçilerine<br />

aktarılıyor. Bunun yanı sıra, Antep<br />

harbi şehit ve gazi yakınlarının bağışladığı<br />

onlarca esere de ev sahipliği<br />

yapan Panorama 25 Aralık, çağdaş<br />

ve modern müzeciliğin gerektirdiği<br />

interaktif alanlarıyla ziyaretçilerini<br />

bekliyor. Büyükşehir Belediyesi kentin<br />

tarihinin nesillere aktarılması adına<br />

panorama müzesinde düzenlediği<br />

etkinliklerle de ziyaretçilerine farklı<br />

bakış açıları sunuyor.<br />

YENİ KARAVAN ALANI İÇİN GERİ SAYIM BAŞLADI<br />

Gaziantep Büyükşehir Belediyesi, yeni karavan alanı için çalışmalarında<br />

sona geldi. Alleben Göleti kıyısında, 10 bin metrekare alana kurulan, 45<br />

karavanı aynı anda misafir edebilecek şekilde inşa edilen alan, 1 ay sonra<br />

hizmete açılacak. Yapılan hazırlıkları yerinde inceleyen Gaziantep Büyükşehir<br />

Belediye Başkanı Fatma Şahin, “1 ay sonra karavan turizminde<br />

‘Ben de varım’ diyenleri Gaziantep’e bekliyoruz” dedi.<br />

Kovid-19 salgını sonrası turizm sektöründe yeni yükselen trend olan<br />

karavan turizminde Gazi şehrin tercih edilen noktalardan biri olması için<br />

yatırımlarını sürdüren Büyükşehir Belediyesi, Alleben Göleti kenarında<br />

yaptığı karavan parkı alanının yoğun ilgi görmesi üzerine karşı tarafında<br />

yeni alan için hazırlıkları tamamladı. 35 karavanın geldiği 10 karavanın<br />

ise kiralık olarak bulunacağı 45 karavanlık alan için geri sayım başladı.<br />

23 Mayıs / Haziran 2022


TESTİS KANSERİ GENÇ<br />

ERKEKLERDE EN SIK GÖRÜLEN<br />

KANSER TÜRÜ<br />

Prof. Dr. Berrin Pehlivan uyarıyor: “Vücudunuzdaki değişiklikleri gözlemleyip<br />

ciddiye alın, uzmanlarla paylaşmayı ihmal etmeyin”<br />

ERKEKLERDE görülen kanser<br />

vakaları denildiğinde akla ilk olarak<br />

prostat kanseri geliyor. Oysa<br />

erkeklerin dünyasında sık olmasa<br />

da görülen, onlara özgü başka kanserler<br />

de var. Üstelik bu türler daha agresif ve<br />

hayat kalitesi açısından da şanssız şekilde<br />

seyredebiliyor.<br />

Prof. Dr. Berrin Pehlivan, prostat kanserinin<br />

erkeklerde en yaygın görülen kanser<br />

türü olmasının yanı sıra özellikle 25-34<br />

yaş arasında testis kanserinin en sık<br />

görülen ürolojik kanser olduğunu belirtti.<br />

Pehlivan, “Testis kanserinin görülme oranı<br />

son yıllarda arttı. 2021 yılında Amerika’da<br />

kaydedilmiş vaka sayısı 9 bin 500’e yakın;<br />

ölen sayısı ise 440. Her kanser türünde<br />

olduğu gibi bu kanser türünde de önemli<br />

olan erken tanı.Testis kanseritestisin birinde<br />

veya nadiren her iki tarafta şişlik, ağrı<br />

ile kendini gösteriyor. Testis kanserinden<br />

şüphelenildiğinde, ultrason ve kan testleri<br />

ile başlayan bir dizi tetkikten sonra biyopsi<br />

yaparak tanı koyuyoruz.<br />

Tedavide cerrahi, kemoterapi ve<br />

radyoterapiden biri veya birkaçını kullanabiliyoruz.Son<br />

yıllarda yüksek riskli hastalarda,<br />

yüksek doz kemoterapi, kemik iliği<br />

transplantasyonu ve yeni ilaçlar denenerek<br />

daha başarılı tedaviler yapılsa da erken<br />

evrede teşhisin yarattığı avantajlardan<br />

bahsetmeden geçemeyeceğim. Tümörün<br />

yerleşim yeri testis olunca konu daha da<br />

hassaslaşıyor. Standart tedavilerin olası<br />

yan etkileri, özellikle de cinsel fonksiyon<br />

ve üreme fonksiyonu üzerine olan yan etkileri<br />

mevzu bahis olunca alternatif tedavi<br />

öneren de çok olacaktır; bunların başında<br />

da bitkisel tedaviler geliyor. Ancak ısrarla<br />

bilimsel tıptan vazgeçmemek gerektiğini<br />

vurgulamakta fayda var.” dedi.<br />

BIR DIĞER TEHLIKE<br />

“PENIS KANSERI”<br />

Testisten sonra en sık görülen kanser,<br />

erkeğin cinsel organında gelişen penis<br />

kanseri. Prof. Dr. Berrin Pehivan penisin,<br />

sinirler, kaslar ve kan damarları dahil çok<br />

sayıda doku içerdiğini ancak sıklıkla ciltten<br />

kaynaklanan tümörlere rastlandığını vurgulayarak<br />

“belirtiler, renk değişikliği ve şişlik<br />

ile başlıyor. 10 gün içerisinde geçmeyen<br />

bir değişiklik gözlemlediğinizde mutlaka<br />

doktorunuza başvurmanız gerekir. Geçmeyen,<br />

sürekli tekrarlayan enfeksiyonlara<br />

mutlaka bir çözüm bulmak gerekir. Kronik<br />

inflamasyon zemininde kanser gelişimi<br />

de kaçınılmazdır. Hep olduğu gibi erken<br />

tanıyı anmakta fayda var; çünkü erken<br />

fark edildiğinde hayat kalitesini etkilemeyecek<br />

küçük müdahalelerle tedavi etmek<br />

mümkün” diye belirtti.<br />

PROF. DR. BERRIN<br />

PEHLIVAN KIMDIR?<br />

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi<br />

mezunu olan Prof. Dr. Berrin Pehlivan<br />

aile ve çevresinde sıklıkla rastladığı kanser<br />

vakalarının motivasyonuyla Onkoloji alanına<br />

yönelmiştir. Pehlivan, staj dönemini<br />

geçirdiği Boston Üniversitesi’nde Radyasyon<br />

Onkolojisi Bölümünde gözlemlerde<br />

bulundu. Ardından Hacettepe Üniversitesi’nde<br />

tamamladığı Radyasyon Onkolojisi<br />

uzmanlık eğitiminin ardından uzun süre<br />

yurt dışında kaldı.<br />

Kanserle mücadelede küresel teknolojiler<br />

hakkında araştırmalar yaparak sürekli<br />

kendini yenileyen Pehlivan; 2004 – 2009<br />

yılları arasında Fransa ve İsviçre’de birçok<br />

bilimsel çalışmada yer aldı. Fransa Avrupa<br />

Kanseroloji Programında, Lozan Üniversitesi<br />

Radyasyon Onkolojisi Ana Bilim<br />

Prof. Dr. Berrin Pehlivan<br />

Dalında, İsviçre Villigen Paul Scherrer Enstitüsü<br />

Proton Terapi Merkezi ve Fransa<br />

Orsay Proton Terapi Merkezi’nde çalışmalarına<br />

devam eden Pehlivan, deneyimlerini<br />

ilk elden kendi insanlarıyla paylaşmak için<br />

Türkiye’ye döndü.Başkent Üniversitesi,<br />

Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi’ndeki<br />

çalışmalarının ardından Memorial Sağlık<br />

Grubu bünyesindeki Medstar Antalya<br />

Hastanesi Radyasyon Onkolojisi Bölümünü<br />

kurdu.Ulusal ve uluslararası alanda<br />

birçok makale, bilimsel yayın ve projeye<br />

imza atan Pehlivan, 2018 yılı sonuna kadar<br />

Medical Park Bahçelievler Hastanesi, Medical<br />

Park Göztepe Hastanesi ve Altınbaş<br />

Üniversitesi’nde çalışmalarını sürdürdü.<br />

“50 Soruda Kanser” Kitabının yazarıdır.<br />

Prof. Dr. Berrin Pehlivan, halen Bahçeşehir<br />

Üniversitesi Radyasyon Onkolojisi Anabilim<br />

Dalı’nda ÖğretimÜyesi olarak geleceğin<br />

bilim insanlarını yetiştirmekte ve kendi<br />

kliniğinde çalışmalarını sürdürmektedir.<br />

24


Depresyon<br />

hayat<br />

kalitesini<br />

düşürüyor<br />

Gaziantep Özel ANKA Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Erkan Özcan,<br />

kişinin duygu ve düşüncelerinin yanı sıra davranışlarını da olumsuz yönde<br />

etkileyerek, hayat kalitesinin düşmesine neden olan depresyondan, doğru<br />

tedavi ve destekle kurtulmanın mümkün olduğunu söyledi.<br />

GAZIANTEP Özel ANKA Hastanesi<br />

Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Erkan<br />

Özcan, özellikle pandemi dönemi ile<br />

birlikte endişe, belirsizlik, salgınla ilgili<br />

haberler ve yalnızlık gibi birçok etkenin ruh<br />

sağlığı üzerinde depresyon etkisi yarattığına<br />

dikkat çekti. Depresyon belirtilerinin kişiden<br />

kişiye değişiklik gösterdiğini belirten Prof. Dr.<br />

Özcan, ciddi bir sağlık problemi olmasına<br />

rağmen çoğunlukla hastanın kendisi ya da<br />

yakın çevresi tarafından fark edilmediğine<br />

dikkat çekti. Prof. Dr. Özcan, depresyonla ilgili<br />

şu bilgileri verdi:<br />

“Kişinin zihinsel faaliyetlerini ve genel sağlığını<br />

olumsuz etkileyen depresyon, önemli bir sağlık<br />

sorunudur. Depresyonun tek bir nedeni yoktur.<br />

Psikolojik, biyolojik ve sosyal faktörlerin her biri<br />

depresyona neden olabilir. Özellikle pandemi<br />

dönemi ile birlikte endişe, belirsizlik, salgınla<br />

ilgili haberler depresyon etkisi yarattı. Depresyonun<br />

belirtileri kişiye göre farklılık gösterebilir.<br />

Genellikle depresyonda üzgün, umutsuz hissedebilir<br />

ve eskiden zevk aldığınız şeylere olan<br />

ilginiz kalmayabilir. Semptomlar haftalarca<br />

veya aylarca devam ederek hayat kalitenizin<br />

düşmesine neden olabilir. Depresyon her<br />

yaşta görülebilir. Üzülen her insana depresyon<br />

teşhisi konulamaz. Bunun gibi diğer bir gerçek<br />

ise her depresyonda gözyaşı olmasını beklememektir.<br />

Örneğin, erkekler ağlamaz klişesine<br />

uydurmak istercesine, depresyon kadınlarda<br />

daha çok bulunur diyor istatistikler. İnanırsak,<br />

sorun yok. Ya doğru değil ise? Diğer bir grup<br />

ergenler. Bilinen depresyon tablosundan farklı<br />

görünürler. Ergen depresyona girdiğinde davranışları<br />

değişir. Ve zaten ergenlik bir değişim<br />

dönemi olduğundan sadece ergenlik mi yoksa<br />

hem ergenlik sorunları hem de depresyon belirtileri<br />

mi var, birbirine karışır. Keyifsiz olmak,<br />

isteksizlik, enerji azlığı, uyuyamamak, iştah<br />

kaybı ve değersizlik hissi depresyonun en<br />

çok bilinen ve aslında en sık gözlenen<br />

depresyon belirtileridir. Depresyondaki<br />

bir hastam,”Doktor bey, tembelliğin<br />

geni bulunmuş, benim tembelliğim<br />

de belki depresyondan değildir”-<br />

demişti. Ama, hayatı boyunca<br />

çalışan, üreten, başaran bir insan<br />

hiçbir neden yok iken tembel<br />

oldu ise ve bunun yanında diğer<br />

depresyon belirtileri de ortaya<br />

çıktığında artık tembellik genini<br />

rahat bırakma zamanıdır.”<br />

ANKA Hastanesi Psikiyatri Uzmanı<br />

Prof. Dr. Erkan Özcan, depresyonun<br />

kişilerin hayatını oldukça olumsuz<br />

Prof. Dr. Erkan Özcan<br />

etkileyen ciddi bir hastalık olduğunu Gaziantep Özel ANKA Hastanesi Psikiyatri Uzmanı<br />

söyleyerek,” Asıl önemli olan depresyonu<br />

fark etmek kadar varlığını kabullenmektir.<br />

Erken fark edilen depresyon belirtileri<br />

tedaviyi kolaylaştırmaktadır. Doğru tedavi ve<br />

destekle, depresyondan kurtulmak mümkündür.<br />

Mutluluk herkesin hakkıdır ” dedi.<br />

Depresyonun belirtileri kişiye göre farklılık gösterebilir. Genellikle depresyonda üzgün, umutsuz<br />

hissedebilir ve eskiden zevk aldığınız şeylere olan ilginiz kalmayabilir. Semptomlar haftalarca<br />

veya aylarca devam ederek hayat kalitenizin düşmesine neden olabilir.<br />

25 Mayıs / Haziran 2022


Su dahi içemeyen Iraklı Ali,<br />

artık rahatlıkla beslenebiliyor<br />

SU DAHİ İÇEMEYEN<br />

IRAKLI ALİ HATEM’DE<br />

UYGULANAN<br />

BAŞARILI AMELİYAT<br />

İLE ARTIK YİYİP<br />

İÇEBİLİYOR<br />

Irakta ikamet eden yutma güçlüğü yaşayan,<br />

suyu dahi içemeyen 4 yaşındaki Ali Mohammed,<br />

Özel Hatem Hastanesi Çocuk Cerrahisi Uzmanı<br />

Op. Dr. Serdar Şiyve tarafından uygulanan başarılı<br />

ameliyat sonucu ülkesine şifa ile uğurlandı.<br />

Op. Dr. Serdar Şiyve<br />

Özel Hatem Hastanesi Çocuk Cerrahisi Uzmanı<br />

26


2.5 YILDIR yeme, içmede yutma güçlüğü<br />

yaşaması nedeniyle ileri derecede büyüme,<br />

gelişme geriliği olan Mohammed<br />

Ali’ye Irak’ta Akalazya hastalığı teşhisi konuldu.<br />

Irak’ta iki defa ameliyat edilmesine<br />

rağmen başarı sağlanamayınca aile çareyi<br />

Türkiye’de buldu. Gaziantep Özel Hatem<br />

Hastanesi’nde Çocuk Cerrahisi Uzmanı<br />

Op. Dr. Serdar Şiyve tarafından uygulanan<br />

başarılı ameliyat sonucu Ali Mohammed<br />

artık rahatlıkla beslenebiliyor.<br />

AKALAZYA HASTASI OLAN<br />

ALI MOHAMMED IÇIN<br />

AMELIYATA KARAR VERDIK<br />

4 yaşındaki Ali Mohammed’in zorlu bir<br />

ameliyat olduğu fakat başarılı geçtiğini<br />

ifade eden Op. Dr. Serdar Şiyve ‘ Hasta<br />

ilk bize başvurduğunda, hastanın yemek<br />

borusunun alt ucunda darlık, yemek borusunda<br />

ileri derecede genişleme nedeniyle<br />

su dahi içse kusuyordu. Hastada ileri derecede<br />

kilo kaybı ve büyüme geriliği vardı.<br />

Akalazya hastası olan Ali Mohammed için<br />

ameliyata karar verdik’ dedi.<br />

ALI MOHAMMED ARTIK<br />

RAHATLIKLA YIYIP,<br />

IÇEBILIYOR<br />

Rahatlıkla beslenemediği için çok zayıf<br />

olan Mohammed Ali’nin artık gelişebileceğini<br />

ifade eden Op. Dr. Serdar Şiyve<br />

‘Yemek borusunun dar olan alt ucu çıkarılarak<br />

daha önce yemek borusunun geniş<br />

olan kısmından mideye tekrar ağızlaştırdık.<br />

Böylelikle yutma, yeme problemi ortadan<br />

kalkmış oldu. 10 günlük bir yoğun bakım<br />

sürecinden sonra hastamızı servise<br />

çıkardık. Artık Ali, rahatlıkla yiyip içebiliyor,<br />

mutlu, huzurlu.’ ifadelerini kullandı.<br />

OĞLUM ARTIK RAHATLIKLA<br />

BESLENEBILDIĞI IÇIN ÇOK<br />

MUTLUYUZ<br />

Ali mohammed’in sağlığına kavuşması<br />

nedeniyle mutlu bir şekilde ülkelerine<br />

dönecek olmanın sevincini yaşayan anne<br />

Intısar Ali ‘4 yaşında olan oğlum Ali 2.5<br />

yıldır beslenme sıkıntısı çekiyordu. Irakta<br />

2 defa ameliyat edildi fakat çare olmadı .<br />

Oğlum yaşıtları gibi kilo almıyor, gelişemiyor,<br />

oyunlar oynayamıyordu. Oğlum çok<br />

huzursuzdu. Hastalığına çare bulamamak<br />

bizi her geçen gün daha da üzüyordu.<br />

Başarısız geçen iki ameliyat sonrası artık<br />

çareyi Türk iyede bulacağımızı düşündük.<br />

Araştırma ve tavsiyeler üzerine Gaziantep<br />

Özel Hatem Hastanesi Çocuk Cerrahisi<br />

Uzmanı Op. Dr. Serdar Şiyve hocamıza<br />

başvurduk. Hocamızdan Allah razı olsun.<br />

Oğlumla, bizimle çok ilgilendi. Ameliyatı<br />

güzel geçmiş. Oğluma artık, bir şeyler<br />

yedirip, içirebilmenin tarifsiz mutluluğunu<br />

yaşıyorum. Başta serdar hocamız olmak<br />

üzere, sağlık turizmi ekibine ve tüm çalışanlara<br />

ne kadar teşekkür etsem az’ dedi.<br />

Op. Dr. Serdar Şiyve ‘Hasta<br />

ilk bize başvurduğunda,<br />

hastanın yemek borusunun<br />

alt ucunda darlık, yemek<br />

borusunda ileri derecede<br />

genişleme nedeniyle su dahi<br />

içse kusuyordu. Hastada<br />

ileri derecede kilo kaybı<br />

ve büyüme geriliği vardı.<br />

Akalazya hastası olan Ali<br />

Mohammed için ameliyata<br />

karar verdik’ dedi.<br />

27 Mayıs / Haziran 2022


“Sağlıklı<br />

Yaşam Festivali”<br />

Gaziantep<br />

Büyükşehir<br />

Belediyesi tarafından<br />

sağlıklı yaşamın bir<br />

kültür haline gelmesi<br />

için ilk kez Sağlıklı<br />

Yaşam Festivali<br />

düzenlendi.<br />

HER YIL farklı bir sağlık temasıyla<br />

Gazi şehirlilerin yaşımına<br />

dokunacak festivalin ilk teması<br />

“Obezite” oldu. Festival Park’ta<br />

gerçekleştirilen etkinlik kapsamında il<br />

genelindeki tüm özel ve kamu hastaneleri<br />

başta olmak üzere sağlıklı yaşam<br />

merkezleri ve sivil toplum kuruluşları<br />

toplamda 60 stant açtı.<br />

28


Stantlarda modern dünyanın en sık rastlanılan<br />

hastalığı obezite için ziyaretçilere<br />

bilgi verilirken, talep edilmesi durumunda<br />

vatandaşların boy, kilo ve kronik rahatsızlıkları<br />

üzerinden beslenme ve tedavi<br />

konularına ilişkin tavsiyelerde bulunuldu.<br />

GBB Sağlık Hizmetleri ve Engelliler<br />

Daire Başkanı Dr. Serdar Tolay, bu yıl ilki<br />

düzenlenen Sağlıklı Yaşam Festivali’nin ilk<br />

temasının “Obezite” olduğunu belirterek<br />

şunları kaydetti:<br />

“Tüm dünya 2 yıl boyunca pandeminin etkisinde<br />

kaldı. Dolayısıyla bu süreçte insanlarımız<br />

daha pasif hale geldi. Yaşamlarını<br />

eski düzende olduğu gibi sürdüremedi. Bu<br />

noktada insanlarımız artık hayatlarını yeni<br />

dünya düzenine adapte etmesi gerekiyor.<br />

Nihayetinde insanların hareketli yaşama<br />

teşvik edilerek daha sağlıklı nesillerin<br />

ortaya çıkması hayatın devamlılığı için<br />

elzem bir durum. Artık hastalığa değil,<br />

artık sağlığın iyilik halinin devamlılığına<br />

yatırım yapılmalı. Politikalarımızı da Gaziantep<br />

Büyükşehir olarak bu doğrultuda<br />

düzenliyoruz. Bu düşünceden hareketle<br />

de bugün bu festivaldeyiz.”<br />

Gaziantep genelinde bulunan tüm kamu<br />

ve özel sağlık kuruluşlarının Festival<br />

Park’ta olduğunu söyleyen Tolay, sözlerini<br />

şöyle sürdürdü:<br />

“Festivaldeki amacımız, sağlığın önemini<br />

vurgulamak. Vatandaşlarımıza sağlığını<br />

koruması için nasıl bir yol izlemesi gerektiğini<br />

aktarmak. Buradaki etkinlikleri<br />

vatandaşlarımızın gündelik yaşamlarında<br />

alışkanlık haline getirmeyi istiyoruz. Bu<br />

bilinci koruyarak farkındalığa dönüştürmek<br />

hedefimiz. Artık 4 tekerle değil,<br />

kendi ayaklarımızla kendi sağlığımızı elde<br />

etmeliyiz. Asansörü değil, merdiveni kullanmalıyız.<br />

İş yerlerimize ve yakın yerlere<br />

kendi imkanlarımızla yürüyerek aktivite<br />

içerisinde gitmeliyiz. İnce ayrıntıları düşünerek<br />

yaşam kalitemizi her gün bir adım<br />

daha ileriye taşımalıyız.”<br />

Sağlıklı yaşamla ilgili konuların tüm detaylarıyla<br />

ele alındığı festivalde; diyetisyenler<br />

ve doktorlar ile söyleşiler, spor aktiviteleri,<br />

sağlıklı yiyecek tarifleri, tadımlar, çekilişler,<br />

yarışmalar ve DJ performanslarıyla katılımcılara<br />

keyifli bir gün yaşatıldı.<br />

Öte yandan “Sağlıklı Beslenme” ve<br />

“Obezite ve Metabolik Hastalıklar” konulu<br />

söyleşilerde Prof.Dr.Efsun Karabudak,<br />

Dr.Dyt Zeynep Parlak Özer, Dr.Dyt Hülya<br />

Yılmaz, Uzm.Dr. Saadettin Öztürk, Op.Dr.<br />

Anıl Özmutlu, Uzm.Dr.Serdar Keçeoğlu,<br />

Op.Dr. Ali Bora Üstünsoy ve Dr.Öğr.Üyesi<br />

Başar Aksoy katılımcılara beslenme şeklinin<br />

önemine yönelik eğitici bilgiler verdi,<br />

merak edilen soruları yanıtladı.<br />

29 Mayıs / Haziran 2022


Hava değişiklikleri<br />

migren atakları için<br />

önemli bir tetikleyici<br />

Doç. Dr. Emin Özcan<br />

Yeditepe Üniversitesi Kozyatağı Hastanesi Nöroloji Uzmanı<br />

Ataklar halinde seyreden bir<br />

baş ağrısı sendromu olarak<br />

tanımlanan migren, bugün<br />

toplumun yaklaşık %16’sını<br />

etkileyen bir sorun. Kişinin<br />

gündelik yaşamını, iş ve<br />

sosyal hayatını da yakından<br />

ilgilendiren migren, yarattığı<br />

sosyoekonomik sorunlar<br />

açısından da önem taşıyor.<br />

Migren ataklarını tetikleyen<br />

birçok unsur olduğuna dikkat<br />

çeken Nöroloji Uzmanı<br />

Doç. Dr. Emin Özcan, hava<br />

değişikliklerinin de migren<br />

atakları için önemli bir<br />

tetikleyici olduğuna vurgu yaptı.<br />

H<br />

AVA durumunun,<br />

migrenli hastalar<br />

tarafından migren<br />

baş ağrısını ortak<br />

bir tetikleyici olarak algılandığı<br />

2018 yılında yapılan çalışmayla<br />

gösterilmiş, konuyla ilgili olarak da<br />

birçok araştırma yapılmış. Ancak<br />

epidemiyolojik çalışmalardan<br />

elde edilen bulguların hala<br />

yetersiz kaldığını belirten<br />

Yeditepe Üniversitesi Kozyatağı<br />

Hastanesi Nöroloji Uzmanı Doç.<br />

Dr. Emin Özcan, hava durumu<br />

değişikliklerinin, farklı değişkenleri<br />

de tetikleyerek ağrıya neden<br />

olabileceğini anlattı.<br />

ATAKLARIN NEDENİ<br />

TAM OLARAK<br />

BİLİNMİYOR<br />

Migren ataklarının ortaya<br />

çıkmasında hala neyin sebep<br />

olduğunun tam olarak<br />

bilinmediğini hatırlatan Doç.<br />

Dr. Emin Özcan, kişiden<br />

kişiye değişmekle birlikte bazı<br />

tetikleyicilerin de etkili olduğunu<br />

söyledi. Bazı gıdalar, hormonal<br />

değişiklikler ve stres, en sık<br />

belirtilen migren tetikleyicileri<br />

arasında yer alırken değişken<br />

hava şartları da önemli bir<br />

faktörü oluşturuyor. Herkesin her<br />

hava değişikliğine aynı şekilde<br />

tepki vermediğini hatırlatan<br />

Yeditepe Üniversitesi Kozyatağı<br />

Hastanesi Nöroloji Uzmanı<br />

Doç. Dr. Özcan, “Bazı kişilerde<br />

sıcaklık ağrıyı tetiklerken, bazı<br />

kişilerde soğuk hava migreni<br />

tetikleyebiliyor. Hatta bazı<br />

durumlarda atağın tetiklenmesi<br />

için birden çok faktörün bir araya<br />

gelmesi gerekebiliyor. Migren ve<br />

hava durumu arasında yapılan<br />

araştırmaların kısmen zorluğu<br />

nedeniyle aradaki bağlantı net<br />

olarak ortaya konmuş değil. Hava<br />

değişiklikleri farklı değişkenleri de<br />

tetikleyerek ağrıya neden olabilir”<br />

diye konuştu.<br />

HER ETKEN HERKESİ<br />

AYNI ŞEKİLDE<br />

ETKİLEMİYOR<br />

Migrende öncelikle atakları<br />

önleyici yaklaşımın benimsendiğini<br />

30


elirten Doç. Dr. Emin Özcan, “Migren<br />

herkeste farklı seyretse de büyük oranda<br />

hava değişiklikleri migren ataklarını<br />

tetikleyebiliyor. Özellikle lodos migren<br />

ataklarını çok sıklaştırıyor. Aynı şekilde<br />

sıcak nemli havalar da migren ataklarını<br />

artırıyor. Ayrıca mevsim değişiklikleri,<br />

kıştan yaza geçiş, yazdan kışa geçiş, vücut<br />

bir şeye alışıyor ve orada değişiklikler<br />

olmaya başladığı zaman migreni<br />

etkileyebiliyor. Çok kuru, nemsiz, soğuk<br />

havalarda etkileyebiliyor bunu ama<br />

özellikle sıcak ve nemli havalar fazlaca<br />

atakları artırıyor. Kişiden kişiye değişmekle<br />

birlikte bazı hastalarda çok uyumak, bazı<br />

hastalarda az uyumak, bazı hastalarda<br />

açlık, bazı kişilerde öğün atlama, bazı<br />

kişilerde hava değişimleri çok fazla şekilde<br />

atakları tetikleyebiliyor” diye konuştu.<br />

Doç. Dr. Emin Özcan, hava değişimleri<br />

ve migren atakları üzerine etkisiyle ilgili<br />

önemli bilgiler verdi.<br />

NEM VE SICAKLIĞA BAĞLI<br />

DEHİDRASYON ATAĞIN<br />

KAYNAĞI OLABİLİR<br />

Nem ve sıcaklık değişimlerin de migren<br />

hastalarında genel olarak kişiden kişiye<br />

farklılık gösterdiğini hatırlatan Doç. Dr.<br />

Emin Özcan, “2017 yılında gerçekleştirilen<br />

bir başka çalışmada da özellikle hava<br />

değişimleri ve buna bağlı migren atağı<br />

nedeniyle hastaneye başvuru oranlarına<br />

bakılmış ve sonuçta sıcak ve nemli<br />

havalarda hastaneye başvurular artarken<br />

soğuk ve kuru havalarda bu oranın daha<br />

düşük olduğu tespit edilmiş. Atakların<br />

bu dönemlerde artış göstermesinin<br />

nedenlerinden biri dehidrasyon (vücudun<br />

sıvı kaybı) olabilir. Çünkü susuz kalma<br />

migren hastalarında başlı başına bir<br />

tetikleyicidir.” Dedi. Neme bağlı ağrıyı<br />

önlemek için bazı önlemlerin alınması<br />

gerektiğine işaret eden Doç. Dr. Emin<br />

Özcan, “Bu konuda klimalar gibi nemi<br />

önleyici cihazlardan yararlanılabilir. Aynı<br />

şekilde çok nemli ve sıcak havalarda<br />

dışarı çıkmamak da alınabilecek önlemler<br />

arasında” diye konuştu.<br />

BAHAR AYLARINDAKİ<br />

AĞRININ KAYNAĞI BASINÇ<br />

OLABİLİR<br />

Havanın barometrik basıncındaki<br />

değişimin de bazı kişilerde migren<br />

ataklarına neden olabildiğini hatırlatan<br />

Doç. Dr. Emin Özcan, “Özellikle ilkbahar,<br />

sonbahar gibi mevsim geçişlerindeki<br />

sıcaklık değişimlerine bağlı olarak<br />

yaşanan basınç farklılıkları migreni<br />

tetikleyebiliyor. Migrene, atmosferik<br />

basıncın vücuda uyguladığı fiziksel yükteki<br />

değişikliklerin etkisiyle bağlantılı kan<br />

damarı genişlemesinden kaynaklanan<br />

kan akışı farklılıklarının neden olabileceği<br />

düşünülüyor” dedi.<br />

Yine yüksek irtifalarda migrenin daha fazla<br />

görülme eğiliminde olduğunu söyleyen<br />

Doç. Dr. Emin Özcan, “Yükseğe çıkında<br />

havanın kuruması, basıncın azalması gibi<br />

nedenler de buna neden olabiliyor” diye<br />

konuştu.<br />

“MİGREN LODOSU SEVMEZ”<br />

Migrenin tetikleyicilerinin başında<br />

listelenen rüzgârlar konusunda da Doç.<br />

Dr. Emin Özcan şunları anlattı: “Lodos,<br />

rüzgârlı havalarda atakların arttığı<br />

hastalar tarafından özellikle ifade edilir.<br />

Bununla birlikte bazı araştırmalarda<br />

da hasta şikayetlerinin bu dönemlerde<br />

arttığı gösterilmiş. Bu nedenle rüzgârlı<br />

havalarda elzem bir durum olmadıkça<br />

hastanın dışarı çıkmasını önermiyoruz.<br />

Aslında tedavinin amacı olan yaşam tarzı<br />

değişikliklerini yapmasını istiyoruz.”<br />

KADINLAR NEDEN ŞANSSIZ?<br />

Migrenin kadınlar arasında erkeklere göre<br />

daha fazla görüldüğünün bilinmesine<br />

karşın bunun neden kaynaklandığının<br />

tam olarak bilinmediğini anlatan Doç.<br />

Dr. Özcan, “Özellikle menstrual (adet)<br />

dönemde daha fazla gözükmesi<br />

hormon değişimlerinin bunu tetiklediğini<br />

düşündürüyor. Bu nedenle kadınlardaki<br />

hormonal değişimler bu migren ataklarının<br />

daha sık görülmesine neden olabilir diye<br />

düşünüyoruz” diye konuştu.<br />

“MİGREN HASTALARI BAŞ<br />

AĞRISI GÜNLÜĞÜ TUTSUN”<br />

Migren ataklarını her kişinin farklı<br />

yaşadığını hatırlatan Doç. Dr. Emin Özcan,<br />

kişiye özel migrenin karakterini çizebilmek<br />

için hastaların “migren günlüğü”<br />

tutmalarının yarar sağlayacağını belirterek<br />

sözlerine şöyle devam etti:<br />

“Hastalardan bir aylık baş ağrısı günlüğü<br />

tutarak buraya, ağrının ne zaman<br />

başladığı, öncesinde neler yaptığı, yaklaşık<br />

ne kadar sürdüğü, hangi ilaçları kullandığı,<br />

öncesinde neler yediği gibi bilgileri<br />

içeren küçük notlar almasını istiyoruz.<br />

Burada amacımız sadece hastanın bir ay<br />

içerisinde yaşadığı baş ağrısı ve ağrı kesici<br />

sayısını takip etmek değil bunun yanında<br />

hastanın kendisiyle ilgili farkındalığını ve<br />

iç görüsünü arttırmak. Onun yaşadığı<br />

migrenin karakterini çizmek. Hasta<br />

bu sayede gündelik yaşantısıyla ilgili<br />

nelerin migrenini tetiklediğini çok daha<br />

net görebiliyor ve gerekli değişiklikleri<br />

yapabiliyor. Bu sayede ataklarının büyük<br />

bölümü de kontrol altına alınabiliyor.”<br />

MİGRENLE<br />

YAŞAMAK<br />

ZORUNLULUK MU?<br />

Şu an için migreni tamamen<br />

ortadan kaldıracak bir ilacın henüz<br />

bulunmadığını ancak atakların<br />

sayısını oldukça azaltabilen tedavilerin<br />

olduğunu söyleyen Yeditepe<br />

Üniversitesi Kozyatağı Hastanesi<br />

Nöroloji Uzmanı Doç. Dr. Emin<br />

Özcan, tedaviyle ilgili şu bilgileri<br />

verdi: “Bazı migren vakalarında<br />

kullandığımız ilaçlarla migren ataklarını<br />

neredeyse tamamen ortadan<br />

kaldırabiliyor ya da tedaviyle ataklara<br />

uzun süreler ara verebiliyoruz.<br />

Ancak hastalar atakları kendi<br />

başlarına yönetmeye çalışmaları,<br />

sürekli ağrı kesici kullanımını da<br />

beraberinde getiriyor. Bu da, ağrı<br />

kesiciye bağlı baş ağrısı dediğimiz<br />

tabloya da yol açabiliyor. O yüzden<br />

mutlaka bu konuyla ilgilenen bir<br />

nöroloji uzmanına başvurmaları<br />

ve yaşam şekillerini değiştirmeleri<br />

önemli” dedi.<br />

31 Mayıs / Haziran 2022


Dünyada<br />

ilk 5’e giren Türk<br />

Radyo frekansı ve güzellik ekipmanları pazarında faaliyet gösteren<br />

Beauty Phanes, Dünya üzerinde yapılan araştırma ile sektöründe ilk<br />

5’e girerek büyük bir başarıya imza attı.<br />

R<br />

ADYO frekansı ve güzellik ekipmanları ile ilgili<br />

pazar raporu yayınlandı. Hazırlanan rapora göre<br />

Türk iş insanı Ahmet Akın’ın sahibi olduğu<br />

Alman firması Beauty Phanes sektöründe ilk<br />

5’e girerek büyük bir başarıya imza attı.<br />

Dünyanın en büyük sektör araştırma ve raporlama<br />

şirketleri güzellik ve estetik pazarında 2022 ile 2030 yılları<br />

arasında bir rapor oluşturdu. Küresel Radyo Frekansı<br />

Güzellik Ekipmanları pazarı tarafından sağlanan analiz,<br />

ülke GSYİH, ürün gibi çeşitli faktörleri dikkate alarak<br />

nicel ve nitel verilerden oluşturuldu. Değerlendirmeler,<br />

tahribatsız malzeme, ürün fiyatlandırması, ana pazarın<br />

ve alt pazarların hareketi, son uygulama endüstrileri ve<br />

diğerleri, piyasaların farklı yönlerini anlamak için rapor,<br />

çeşitli pazar bölümlerine ayrılarak tanımlandı.<br />

İlk 5’de yer alan firmanın yönetim kurulu başkanı Ahmet<br />

Akın, “Güzellik sektöründe dünyaya yön veren üretici<br />

ve lider markalar üzerinden yapılan bu araştırma ve<br />

raporlamaya şirketimiz de eklendi. Dünyada güzellik<br />

sektörüne yön veren üretici markamızla tekrar gurur<br />

duydum. Phanes Beauty ile her zaman bir adım<br />

önde olmak için çalışmalarımızı hız kesmeden devam<br />

ettireceğiz” ifadelerini kullandı.<br />

Ahmet Akın<br />

32


33 Mayıs / Haziran 2022


yaşam çocuk<br />

gelişimini olumsuz<br />

etkiler mi?<br />

İstanbul Okan Üniversitesi Hastanesi Çocuk<br />

Endokrinolojisi Uzmanı Dr. Sultan Kaba, vegan<br />

beslenme hakkında bilgiler verdi.<br />

Ç<br />

OCUKLARIN vegan<br />

yetiştirilmesi konusu<br />

tüm dünyada olduğu gibi<br />

ülkemizde de insanları ikiye<br />

bölüyor. Vegan beslemek<br />

sağlık açısından doğru mu?<br />

Besin alerjisi gibi tıbbi zorunluklar olmadığı<br />

sürece çok katı kısıtlamaların olduğu<br />

hiçbir yasaklı beslenme modelini desteklemiyorum.<br />

Vegan beslenmenin çocukluk<br />

çağında büyüme ve gelişme üzerine<br />

etkilerinin uzun dönemde güvenli olduğuna<br />

dair bilimsel kanıtlar yok. Kaldı ki<br />

önermemiz için klasik beslenme modeline<br />

üstünlüğünün kanıtlanmış olması gerekir.<br />

Vegan beslenmek çocukların<br />

gelişimini, boy uzamasını vb. faktörleri<br />

etkileyebilir mi?<br />

Kesinlikle, etkileyebilir. Çocukluk çağının<br />

yetişkin dönemden en önemli farklarından<br />

biri vücut büyümesinin ve beyin gelişiminin<br />

hızlı olmasıdır. Büyüme konusunda<br />

genetik, beslenme ve hormonların rolü<br />

çok büyük. Vegan beslenme şekli özellikle<br />

protein ve mikronutrientlerin eksikliği konusunda<br />

yüksek risklidir. Protein eksikliği<br />

direkt büyüme geriliğine yol açabileceği<br />

gibi, vitamin ve mineral eksikliklerinin de<br />

katkısıyla büyümede gerekli hormonların<br />

yapımında ve etkisinde de azalmaya yol<br />

açarak sağlıklı büyümeyi aksatabilir.<br />

Vegan beslenen bir çocuğun gelişimi<br />

ideal boy kilo eğrisinin altında<br />

kalıyorsa yeterli beslenmiyor diyebilir<br />

miyiz? Bu durumda vegan beslenmeyi<br />

kesmek gerekir mi?<br />

Beslenme yetersizlikleri büyüme geriliği<br />

olan çocuklarda en sık karşılaştığımız nedenlerden<br />

biri. Öncelikle vegan beslenme<br />

bir yaşam biçimi. Karşımızda bir çocuk<br />

olduğunu düşünürsek anne babaların<br />

çocuk adına, hem uygulamada zorluklar<br />

taşıyan, hem de çocuğun vücut sağlığı<br />

üzerine olumsuz sonuçları olabilecek bir<br />

yaşam biçimine karar vermelerini doğru<br />

bulmuyorum.<br />

Ancak yine de bu konuda ısrar söz konusu<br />

ise, vegan beslenme biçimini benimseyen<br />

ailelerin çocuklarının sağlık kontrollerinin<br />

daha sıkı bir şekilde yapılması gerekir.<br />

Vegan beslenen çocuklarda kalsiyum,<br />

B12, çinko ve demir eksikliği riskleri artmıştır.<br />

Bu takviyelerin ilaç şeklinde sürekli<br />

alınması gerekir ki, hiç pratik değil. Biz<br />

yetişkinler için de ilaç uyumu en büyük<br />

zorluklardan biri iken çocukların sürekli ilaç<br />

kullanmaya uyum sağlamaları hiç inandırıcı<br />

değil. Evet, vegan beslenmeyi kesmek<br />

gerekebilir.<br />

Bir çocuğun ek gıdaya geçiş<br />

döneminde ve sonrasında beslenme<br />

rutini nasıl olmalı?<br />

Dr. Sultan Kaba<br />

İstanbul Okan Üniversitesi Hastanesi Çocuk Endokrinolojisi Uzmanı<br />

İlk 6 ay kesinlikle sadece anne sütü ile<br />

beslenmeli. Anne de gebeliğin başından<br />

itibaren ve emzirdiği sürece dengeli ve yeterli<br />

beslenmeli. Mikronutrient eksiklikleri<br />

giderilmelidir. 6 aylık olduktan sonra tamamlayıcı<br />

beslenmeye başlanmalı ancak<br />

anne sütü 2 yaşa kadar sürdürülmelidir.<br />

Anne sütüne ek olarak, güvenli ve temiz<br />

gıdalar çocuğun verdiği tepkiler ve çiğneme<br />

becerisi göz önüne alınarak, miktar ve<br />

çeşitlilik açısından kademeli bir şekilde<br />

arttırılmalıdır. Çocukluk çağı beslenmesinde<br />

4 ana besin (ekmek ve tahıl grubu<br />

– sebze meyve grubu – et grubu – süt<br />

grubu) mutlaka yer almalıdır. Öncelikle<br />

kahvaltı vazgeçilmez öğün olmalıdır. Gece<br />

uzun süren açlık sonrası beynin ihtiyacı<br />

olan ilk enerji kaynağı kahvaltı öğünü ile<br />

34


sağlanmalıdır. Kahvaltıda yumurta, gün<br />

içinde ara öğünlerde yoğurt çocukların<br />

sevdiği ve anne açısından hazırlanması<br />

kolay besinlerdir.<br />

Doğru beslenme davranışı geliştirmek<br />

istiyorsak çocuklar hazırlanan besinlerin<br />

tamamının tüketilmesine zorlanmamalı,<br />

beslenmeyi öven davranışlardan da kaçınılmalıdır.<br />

Çocukların ihtiyacı olan besinler sadece<br />

bitki bazlı gıdalardan alınabilir mi<br />

yoksa çocuğun et ve süt ürünlerine de<br />

ihtiyacı var mıdır?<br />

Sadece bitkisel kaynaklarla dengeli beslenme<br />

sağlayamayız. Hayvansal ürünlere kesinlikle<br />

ihtiyaçları var. Örneğin demir hem<br />

baklagillerde hem et ürünlerinde var gibi<br />

bir savunmayla karşılaşabiliyoruz. Ancak,<br />

vitamin minerallerin biyoyararlanım dediğimiz<br />

bir süreci var. Baklagille bağırsağa<br />

gelen demir, kırmızı et ile bağırsağa gelen<br />

demir kadar iyi emilemeyebilir.<br />

Anne sütü ile beslenen bebeklerde de<br />

anne sütünün içeriğinin demir ve B12 vitamininden<br />

zengin olması, bizim dışardan<br />

ilaç şeklinde vermemize göre daha etkin<br />

olacaktır.<br />

Mesela çocuk inek sütü yerine<br />

sadece badem, soya, yulaf vs sütü<br />

tükettiğinde yeterli kalsiyumu almış<br />

olur mu ya da gerekli kalsiyumu alması<br />

için ille de inek sütü, peyniri, yoğurdu<br />

mu tüketmesi gerekir?<br />

Özellikle de kalsiyum konusu çok önemli.<br />

Bitki bazlı sütlerde kalsiyum yok denecek<br />

düzeyde. Kalsiyum beyin gelişimi, kemik<br />

sağlamlığı, büyüme hususunda çok gerekli.<br />

Kesinlikle hayvansal kaynaklara ihtiyaç<br />

var. Yumurta, balık, et ve süt ürünlerinin<br />

yerini hiçbir bitkisel kaynak alamaz.<br />

Ancak süt ya da yoğurt ya da peynir<br />

konusunda üçünden biri arasında tercih<br />

yapılabilir. Çocukluk çağında 3 yaştan ergenlik<br />

dönemine kadar ortalama 600 mg/<br />

gün gibi kalsiyuma gereksinim duyulur. Ergenlikte<br />

bu ihtiyaç iki katına çıkar. Yeterli<br />

kalsiyum alımı için günde 2-3 porsiyon süt<br />

ürünü tüketilmelidir. (Bir bardak süt ve yoğurtta<br />

300 mg, bir kibrit kutusu peynirde<br />

200 mg kalsiyum vardır)<br />

Et tüketmeyen, doğumundan itibaren<br />

vegan beslenen çocuklarda ileriki<br />

yıllarda sağlık sorunları görülme riski<br />

daha mı fazla?<br />

Her ne kadar vegan beslenmede kalp sağlığı<br />

üzerine olumlu etkilerden bahsedilse<br />

de yasaklı beslenme modellerinde besin<br />

eksikliklerinin sonuçları da korkunçtur. Potansiyel<br />

eksiklikler açısından denetleme ve<br />

eksikliklerin düzenli olarak takviye edilmesi<br />

her zaman uygulanamayacağı için özellikle<br />

kemik sağlığı ve beyin sağlığı üzerine<br />

olumsuz etkileri çok muhtemeldir. Ders<br />

başarısı ve sosyoentellektüel kapasitede<br />

kayıplar da yine maalesef olabilir.<br />

Çocukların henüz kendi tercihlerini<br />

yapamayacak yaşlarda vegan ya da et<br />

yiyen diye ayrılması doğru mu?<br />

Ben yanlış buluyorum. Klasik beslenme<br />

şekline üstün olduğu kanıtlanmamış ve<br />

yasaklardan oluşan bir beslenme biçimi,<br />

özellikle çocukların yasaklara karşı çok<br />

direnç gösterip tam tersi davranışları göstermeye<br />

eğilimli olduklarını düşünürsek,<br />

kişilik gelişimlerini de etkileyebilir.<br />

Ergenlik döneminden sonra çocuk kendi<br />

isterse böyle bir tercih yapacaktır. Çocukluk<br />

döneminde yönlendirme yapmaktan<br />

kaçınılmalıdır.<br />

Ebeveynlerinin beslenme şekli hem çocukluk<br />

döneminde hem de çocuk yetişkin<br />

olduğunda besin tercihleri üzerinde etkili<br />

olmaktadır. Bu açıdan da çocuk büyüyünce<br />

hayvansal ürünler tüketmeyi doğru<br />

bulsa bile, çocukluk döneminde ailede<br />

uygulanan vegan beslenme tutumundan<br />

dolayı, damak tadı gelişmemiş olmadığı<br />

için hayvansal gıdaları yiyemeyebilir.<br />

Sadece bitkisel kaynaklarla dengeli beslenme sağlayamayız. Hayvansal ürünlere kesinlikle<br />

ihtiyaçları var. Örneğin demir hem baklagillerde hem et ürünlerinde var gibi bir savunmayla<br />

karşılaşabiliyoruz. Ancak, vitamin minerallerin biyoyararlanım dediğimiz bir süreci var.<br />

Baklagille bağırsağa gelen demir, kırmızı et ile bağırsağa gelen demir kadar iyi emilemeyebilir.<br />

35 Mayıs / Haziran 2022


SAÇKIRAN EN SIK<br />

GENÇLERI ETKILIYOR<br />

Son günlerde Will Smith’in eşinin hastalığı<br />

olarak duyulan, halk arasında saçkıran olarak<br />

da bilinen Alopesi, en sık karşılaşılan sağlık<br />

sorunları arasında yer alıyor. Toplumda alopesi<br />

areata ile yaşam boyu karşılaşma riskinin<br />

yüzde 2 olduğunu belirten Anadolu Sağlık<br />

Merkezi Dermatoloji Uzmanı Dr. Kübra Esen<br />

Salman, “Alopesi areata, saç, sakal, bıyık,<br />

kaş, kirpik bazen de göğüste, sırtta, bacak<br />

ve kollarda görülebilen, ani başlangıçlı, kalıcı<br />

olmayan kıl dökülmeleri ile karakterize bir<br />

hastalıktır. Toplumdaki yaygın inanışın aksine<br />

bulaşıcı değildir. Alopesi sıklığı 100 bin kişide<br />

ortalama 20’dir. En sık görülme yaşı ise 25-36<br />

arasındadır” açıklamasında bulundu.<br />

SAÇ VE KIL dökülmelerinin oval/dairesel, ağ<br />

biçiminde, ense bölgesinde geniş bir alanı<br />

tutan ya da kaş ve kirpiklerin dökülmesi<br />

şeklinde görülebildiğini söyleyen Anadolu<br />

Sağlık Merkezi Dermatoloji Uzmanı Dr. Kübra Esen<br />

Salman, “Bazen de Alopesi totalis dediğimiz; tüm yüz<br />

ve saçlı derideki kıl dökülmeleri şeklinde ya da Alopesi<br />

üniversalis denilen; tüm saç ve vücut kıllarının dökülmesi<br />

şeklinde görülebiliyor. Beraberinde tırnaklarda<br />

değişiklikler de meydana gelebiliyor” dedi.<br />

Topikal tedavilere yanıt vermeyen<br />

hastalık durumunda iğne ya da ağızdan<br />

alınan ilaç tedavileri de uygulanabiliyor.<br />

Uygun hastalarda, problemli bölgelere,<br />

uygun dozlarda kortizon enjeksiyonları<br />

yapılabilir. Bunun dışında PRP, mezoterapi<br />

gibi saç dökülme tedavileri alopesi<br />

areatada tedaviyi destekleyebiliyor<br />

36


Dr. Kübra Esen Salman<br />

Anadolu Sağlık Merkezi Dermatoloji Uzmanı<br />

GENÇLERI DAHA ÇOK ETKILIYOR<br />

Alopesi areatanın sebebinin tam olarak bilinmese de<br />

ailede öyküsü olanların alopesi areata sorunu ile karşılaşma<br />

oranının yüksek olduğunun altını çizen Dermatoloji<br />

Uzmanı Dr. Kübra Esen Salman, “Otoimmün hastalıklar,<br />

kişinin kendi bağışıklık sisteminin kendi dokularına karşı<br />

olan toleransını kaybetmesi sonucu görülen hastalıklar<br />

olarak karşımıza çıkıyor. Genellikle gençlerde görülüyor.<br />

Vitiligo, atopik dermatit, otoimmün tiroid hastalıkları,<br />

lupus gibi romatolojik hastalıklar, diyabet, pernisiyöz<br />

anemi gibi diğer otoimmün hastalıklarla birliktelik gösterebiliyor”<br />

şeklinde konuştu.<br />

TEDAVI, HASTALIĞIN YAYGINLIĞINA<br />

VE HASTANIN YAŞINA GÖRE<br />

DEĞIŞIYOR<br />

Tedavinin hastalığın yaygınlığına, süresine, hastanın<br />

yaşına, kadınlarda gebelik ve emzirme durumuna göre<br />

değiştiğini belirten Dr. Kübra Esen Salman, “Saçkıran<br />

kendiliğinden iyileşebilen bir hastalık olmasıyla birlikte,<br />

sosyal ve psikolojik etkileri nedeniyle tedavi edilmesi<br />

gerekli. Tedavide; topikal tedaviler yani kortizonlu ya da<br />

kortizonsuz krem/sprey tedavileri, bazı kıl köklerini uyarıcı<br />

kremler ya da majistral solüsyonlar uygulanabilir. Saçlı<br />

derinin yüzde 50’sinden fazlasının tutulduğu, yaygın<br />

hastalık durumunda topikal immünoterapi solüsyonları<br />

da uygulanabiliyor” dedi.<br />

Uygun hastalarda PUVA, UVB gibi ışık tedavilerinin de<br />

kullanılabildiğini de hatırlatan Dr. Kübra Esen Salman,<br />

“Topikal tedavilere yanıt vermeyen hastalık durumunda<br />

iğne ya da ağızdan alınan ilaç tedavileri de uygulanabiliyor.<br />

Uygun hastalarda, problemli bölgelere, uygun<br />

dozlarda kortizon enjeksiyonları yapılabilir. Bunun dışında<br />

PRP, mezoterapi gibi saç dökülme tedavileri alopesi<br />

areatada tedaviyi destekleyebiliyor” şeklinde konuştu.<br />

ALOPESIYI ÖNLEYECEK BIR TEDAVI BULUNMUYOR<br />

Alopesi areatanın ani başlangıçlı bir saç hastalığı olduğunu söyleyen Dermatoloji Uzmanı<br />

Dr. Kübra Esen Salman, “Saçkıranı önleyecek bir tedavi bulunmuyor. Ancak stresle ilişkisi<br />

bilindiğinden, hastalara stresten uzak durması, baş edilemeyecek stres varlığı durumunda<br />

profesyonel destek alınması, yeni saç çıkışının hızlandırılması ve alopesi areatanın tedavisi için<br />

dermatoloğa başvurmalarını öneririz” dedi.<br />

37 Mayıs / Haziran 2022


YEŞİL ERİĞİN<br />

8 ÖNEMLİ<br />

FAYDASI!<br />

Yaz mevsiminin gelmesiyle birlikte tezgahlarda yerini alan yeşil erik içerdiği vitamin<br />

ve mineraller ile adeta tam bir şifa deposu. A, C, K vitamini, potasyum ve fosfor<br />

minerallerini içeren yeşil erik, ayrıca beta-karoten, lutein ile zeaksantin gibi antioksidan<br />

bileşiklerini de barındırıyor.<br />

ZELLIKLE C vitamininden<br />

Özengin olması sayesinde antioksidan<br />

etki göstererek bağışıklık<br />

sistemini güçlendiriyor ve kalp<br />

sağlığını koruyor. Cilt sağlığı için<br />

önemi büyük olan bu vitamin yara iyileşmesini<br />

de hızlandırıyor. Üstelik yeşil eriğin<br />

kalorisi de oldukça düşük. Öyle ki 10 adet<br />

erikten oluşan bir porsiyon (100 gram)<br />

sadece 50 kalori içeriyor. Yeşil eriğin<br />

faydalarından yararlanabilmek için günde<br />

1 -2 porsiyon tüketebilirsiniz. Acıbadem<br />

Altunizade Hastanesi Beslenme ve Diyet<br />

Uzmanı Nilay Öngen, ancak yeşil eriğin<br />

tuz ile tüketiminden mutlaka kaçınılması<br />

gerektiği uyarısında bulunarak, “Zira<br />

yüksek tuz alımı vücutta ödeme neden<br />

olabiliyor. Kalp, böbrek ve kemik sağlığını<br />

da olumsuz etkileyebiliyor. Ayrıca mide<br />

rahatsızlığı olan kişilerde aç iken yüksek<br />

miktarlarda tüketilen yeşil erik gaz oluşumuna<br />

da yol açabiliyor” diyor. Beslenme<br />

ve Diyet Uzmanı Nilay Öngen, yeşil eriğin<br />

faydalarını anlattı; önemli öneriler ve uyarılarda<br />

bulundu!<br />

KALP SAĞLIĞINI DESTEKLIYOR<br />

Yeşil erik, kalp hastalıklarına karşı koruyucu<br />

etki gösterebiliyor. Bir porsiyonunda<br />

157 mg potasyum bulunuyor. İçeriğindeki<br />

potasyum ile kalp kaslarının çalışmasını<br />

düzenliyor ve kan basıncını düşürerek<br />

yüksek tansiyonu önleyebiliyor. Lif içeriği<br />

sayesinde kötü huylu LDL kolesterolün<br />

düşmesine de yardımcı oluyor. Bunların<br />

yanı sıra yeşil erik, zengin C vitamini içeriği<br />

ile hasar görmüş damarların onarımında<br />

görev alabiliyor.<br />

Beslenme ve Diyet Uzmanı Nilay Öngen<br />

KILO KONTROLÜ SAĞLIYOR<br />

Düşük kalorili bir meyve olan yeşil erik bu<br />

özelliği ile kilo kontrolü sağlamaya destek<br />

olabiliyor. Beslenme ve Diyet Uzmanı Nilay<br />

Öngen bir porsiyon yeşil eriğin sadece<br />

50 kalori içerdiğini belirterek, “Ayrıca lif ve<br />

su içeriği sayesinde doygunluğu arttırabiliyor.<br />

Dolayısıyla kilo kaybına yönelik diyetlerde<br />

günde 1-2 porsiyon erik tüketilmesi<br />

zayıflamaya yardımcı olabiliyor” diyor.<br />

DEMIR EMILIMINI ARTTIRIYOR<br />

Yeşil erik, günlük C vitamini ihtiyacının<br />

yüzde 10’unu karşılıyor. C vitamini içeren<br />

besinler demirle birlikte tüketildiğinde<br />

demir emilimini arttırıcı etki gösteriyor.<br />

Kansızlık probleminiz varsa demir kaynağı<br />

olan kırmızı etin yanında yeşil erik ve<br />

bol yeşillik içeren bir salata tüketerek bu<br />

etkiden faydalanabilirsiniz.<br />

KAN ŞEKERI DENGESINI SAĞLIYOR<br />

Yeşil erik, glisemik indeksi düşük bir meyve<br />

olması sayesinde kan şekerinin düzenlenmesine<br />

destek oluyor ve tüketimi sonrasında<br />

kan şekeri daha dengeli bir şekilde<br />

yükselebiliyor. Muz, üzüm, kavun, karpuz<br />

gibi meyvelere göre kan şekerinin daha<br />

iyi kontrol edilmesini sağlıyor. Beslenme<br />

ve Diyet Uzmanı Nilay Öngen, “Özellikle<br />

diyabet hastaları yeşil eriğin yanında 10<br />

adet çiğ badem tüketerek dengeli bir ara<br />

öğün oluşturabilirler” bilgisini veriyor.<br />

KABIZLIĞI ÖNLEYEBILIYOR<br />

Yeşil eriğin yaklaşık yüzde 87‘sini su<br />

oluşturuyor. Su ve lif içeriği zengin olan<br />

bu meyvenin tüketimi sağlıklı bir bağırsak<br />

sistemi oluşmasına yardımcı olabiliyor.<br />

Bağırsak hareketlerindeki artış sayesinde<br />

kabızlık problemi azalabiliyor. Ayrıca son<br />

zamanlarda yapılan çalışmalara bakıldığında<br />

sağlıklı bağırsak sisteminin birçok<br />

hastalığı önlemede rolünün büyük olduğu<br />

da biliniyor.<br />

GÜÇLÜ DIŞ VE KEMIK<br />

YAPISI IÇIN ÖNEMLI<br />

Bir porsiyon yeşil erik 6,4 mcg K vitamini<br />

ve 16 mg fosfor içeriyor. Bu içerikleri<br />

ile kemik ve diş yapısının güçlenmesini<br />

sağlayabiliyor. “Ancak bu faydalı etki için<br />

yeterli kalsiyum ve D vitamini gerekliliği<br />

unutulmamalıdır” uyarısında bulunan<br />

Beslenme ve Diyet Uzmanı Nilay Öngen,<br />

“Sıcak yaz günlerinde siz de yeşil erikli<br />

cacık tarifini deneyerek hem serinleyebilir<br />

hem de kemik ve diş sağlığınıza katkıda<br />

bulunabilirsiniz” diyor.<br />

KIRIŞIKLARIN OLUŞMASINI<br />

GECIKTIRIYOR<br />

Yeşil erik, antioksidan özelliği olan A ve C<br />

vitamini bakımından da zengin bir meyve.<br />

İçeriğindeki bu antioksidan vitaminler cilt<br />

hasarına neden olan serbest radikallerle<br />

savaşıyor. Ayrıca C vitamini kolajen üretimini<br />

destekleyerek cildin elastikiyetini<br />

koruyor. Böylelikle kırışıklıkları oluşmasını<br />

ve yaşlanmayı geciktiriyor. C vitamini<br />

eksikliği olan kişilerde yara iyileşme süresi<br />

uzayabiliyor, bu nedenle günlük ihtiyacın<br />

karşılanması daha da önemli hale geliyor.<br />

GÖZ SAĞLIĞI IÇIN ÖNEMI BÜYÜK<br />

Yeşil erik; beta-karoten, lutein ve zeaksantin<br />

gibi antioksidan bileşiklere sahip<br />

bir meyve. Bir porsiyon yeşil erik 190 mcg<br />

beta-karoten içeriyor. Vücutta oluşan<br />

serbest radikaller; katarakt, gece körlüğü<br />

ve maküler dejenerasyon gibi göz hastalıklarına<br />

yol açabiliyor. Yeşil erik, içerdiği bu<br />

antioksidan bileşikler ile serbest radikallere<br />

karşı savaşıyor ve göz sağlığını korumaya<br />

destek oluyor.<br />

38


39 Mayıs / Haziran 2022


Saç dökülmesinden nasıl<br />

kurtulabilirsiniz?<br />

Erkek tipi dökülme sorunu olan kadın hastalarda hormonal bozukluk<br />

olup olmadığı araştırılmalıdır. Özellikle erkeklik hormonu, böbrek üstü bezi<br />

hormonu, tiroid hormonu, süt hormonu ile ilgili araştırmalar yapılmalı, bu<br />

sorunlara yönelik tedavi başlanmalıdır<br />

D<br />

ERMATOLOJI Uzmanı<br />

Doç. Dr. Gökhan Okan, saç<br />

dökülmesinin nedenlerini ve<br />

çözümlerini anlattı…<br />

Saç dökülmesinin<br />

nedenleri nelerdir?<br />

Saç büyümesinin üç ana evresi vardır.<br />

Saçın büyüdüğü, çoğaldığı dönem anagen,<br />

gerilemeye geçtiği dönem ketogen<br />

ve döküldüğü dönem telogen evre olarak<br />

isimlendirilir. Telogen evre kılların dinlenme<br />

dönemidir. Bu dönem ortalama 30-90<br />

gün sürer ve kıllar bu dönemde dökülür.<br />

Bir kişinin günde yaklaşık 100 saç telinin<br />

dökülmesi normaldir. Bu sayının aşırı<br />

miktarda artması saç dökülmesi olarak<br />

kabul edilir. Saç dökülmesi farklı nedenlere<br />

bağlı olarak gelişir. Erkek tipi dediğimiz<br />

hormonal ya da genetik nedenli dökülme,<br />

telogen dökülme diye isimlendirilen genel<br />

saç dökülmesi, saçlı deride bulunan hastalıklardan<br />

kaynaklanan dökülme ve saça<br />

uygulanan yanlış kozmetiklerin neden<br />

olduğu saç dökülmeleri bu nedenlerin en<br />

önemlileridir.<br />

Telogen dökülme diye isimlendirilen<br />

dökülmede saçın genelinde<br />

dökülme görülür. Telogen<br />

döneme giren kıl köklerinde<br />

fazlalık olur.<br />

Besinsel eksiklikler,<br />

sıkı diyet,<br />

hormonal<br />

sorunlar, ateşli hastalıklar, akut kan kaybı,<br />

kullanılan bazı ilaçlar, tiroid bezi hastalıkları,<br />

kronik hastalıklar bu tip dökülmeye<br />

neden olan sebepler arasındadır. Genel<br />

saç dökülme şikayeti olan hastalarda<br />

demir, vitamin B12, folik asit, çinko, biotin,<br />

D vitamini, bazı romatolojik hastalıklar ile<br />

ilişkili testler istenilebilir. Stresin de bu tip<br />

dökülmenin oluşmasında etkisi olduğu<br />

göz önünde bulundurulmalıdır.<br />

Erkek tipi dökülme hormonların etkisi ile<br />

gelişen genetik kökenli dökülmedir. Androjen<br />

hormonların etkisi altındadır, kalıtsal<br />

yapı da gelişmesinde etkilidir. Kadınlarda<br />

saçın tüm alanında açılma olarak görülür;<br />

erkeklerde alından başlar, iki yanda belirginleşir<br />

ve saçın üst kısmında seyrelme<br />

olarak görülür. Erkeklerde çoğunlukla 20’li-<br />

30’lu yaşlarda görülmeye başlar ancak<br />

ileri yaşlarda da başlayabilir. Kadınlarda<br />

hormonal bazı sorunlar bu tip dökülmeye<br />

neden olabilir. Erkek tipi dökülme sorunu<br />

olan kadın hastalarda hormonal bozukluk<br />

olup olmadığı araştırılmalıdır. Özellikle<br />

erkeklik hormonu, böbrek üstü bezi<br />

hormonu, tiroid hormonu, süt hormonu<br />

ile ilgili araştırmalar yapılmalı bu sorunlara<br />

yönelik tedavi başlanmalıdır.<br />

Saçlı deriye yerleşen bazı hastalıklar kıl<br />

köküne zarar vererek kılların dökülmesine<br />

sebep olur. Saçlı deriyi tutan hastalıklarda<br />

saçta dökülme dışında kızarıklık, kaşıntı,<br />

pullanma, kepeklenme gibi başka yakınmalarda<br />

bulunur. Bu tip dökülmede<br />

tanının erken konulup tedavinin erken<br />

başlanması önemlidir. Tedavideki gecikme<br />

kalıcı kıl kayıplarına neden olabilir. Tedavinin<br />

erken başlaması hastalığın ilerlemesini<br />

engelleyerek sağlam saçların korunmasına<br />

yardımcı olur.<br />

Saça uygulanan harici maddeler saç<br />

Bir kişinin günde yaklaşık 100 saç telinin<br />

dökülmesi normaldir. Bu sayının aşırı miktarda<br />

artması saç dökülmesi olarak kabul edilir.<br />

40


Doç. Dr. Gökhan Okan<br />

Dermatoloji Uzmanı<br />

köklerine zarar vererek dökülmeye neden<br />

olurlar. Saç boyaları, düzleştiriciler, saç<br />

jöleleri ve saç köpükleri uzun süreli ve sık<br />

kullanıldıklarında saçın kırılganlığını arttırarak<br />

dökülmeyi arttırırlar.<br />

ÖNCE ÇEŞİDİ TESPİT EDİLİR<br />

Saç dökülmesi ile başvuran<br />

hastalara nasıl yaklaşılır?<br />

Saç dökülmesi ile başvuran bir hastada<br />

önce saç dökülmesinin çeşidi tespit edilir.<br />

Hangi tip saç dökülmesi varsa ona uygun<br />

araştırma yapılır. Genel saç dökülmesi<br />

ile başvuran bir hastada olası bir neden<br />

açısından birtakım kan testleri istenilir.<br />

Saçlı derideki bir hastalığın neden olduğu<br />

dökülmeden şüpheleniyorsa saçlı deriden<br />

biyopsi alınır ve hastalığın teşhisi konulur.<br />

Hastalığa yönelik tedavi ile yeni kıl köklerinin<br />

zarar görmesi engellenmiş olur.<br />

Hastaların kullanmış olduğu saç ürünlerinin<br />

ayrıntılı hikayesi alınır. Yanlış saç ürünü<br />

kullanımı mevcutsa hastanın kesmesi<br />

tavsiye edilir.<br />

PRP VE MEZOTERAPİ İLE<br />

SAÇLAR GÜÇLENDİRİLİR<br />

Saç dökülmesi tedavisinde ne<br />

gibi yöntemlere başvurulur?<br />

“Saç dökülmesi ile başvuran hastalarda<br />

neden tespit edilirse öncelikli nedene<br />

yönelik tedavi yapılır” diyen Doç. Dr. Gökhan<br />

Okan, “Vitamin düşüklüğü bulunursa<br />

eksiklik tamamlanır, hormonal bir sorun<br />

tespit edilirse hastalar endokrinoloji ya<br />

da kadın doğum hekimine yönlendirilir.<br />

Besinsel eksiklik tespit edildiğinde gıdalar<br />

ile destekleme yapılır. Gereğinde hastalar<br />

diyetisyene yönlendirilerek beslenme<br />

alışkanlığı düzene sokulur.<br />

Saç dökülmesini durdurmak amacıyla<br />

bitkisel içerikli ürünler bulunmaktadır.<br />

Bunların bir kısmının bilimsel etkinlikleri<br />

kanıtlanmış olmakla birlikte, etkinlikleri<br />

tek başına yeterli olmayabilir. Tedavilere<br />

destek olarak kullanılabilirler.<br />

Saç dökülmesini azaltmak ve mevcut saçları<br />

canlandırmak için uygulanan bir yöntem<br />

saç mezoterapisidir. Saç mezoterapisi<br />

ile saçın ihtiyacı olan vitamin, mineral ve<br />

kan dolaşımını arttırıcı ilaçlar direkt saç<br />

diplerine enjekte edilir. Kullanılan ilaçlar<br />

güvenilirdir. Anestezi gerektirmeden uygulama<br />

yapılır. Başlangıçta sık uygulama<br />

yapılırken ilerleyen seanslarda aralar uzar.<br />

Emin ellerde yapılması gerekir. Tedavi<br />

tamamlandığında dökülmede azalma,<br />

saçlarda dolgunluk elde edilmiş olur.<br />

Saç dökülmesi tedavisinde kullanılan bir<br />

diğer yöntem PRP’dir. PRP işleminde<br />

kandaki büyüme faktör bileşenleri belirli<br />

yöntemlerle saflaştırılır. Ardından saçlı<br />

deriye zerk edilir. Amaç saçlı deride kan<br />

dolaşımını artırmak, daha fazla oksijen<br />

sağlamak, kıl köklerinin gelişmesi ve saç<br />

tellerinin büyümesini sağlamaktır. Uygulama<br />

insanın kendi kanından elde edilen bir<br />

özütle yapıldığı için son derece güvenlidir,<br />

yan etkisi yoktur. Belirli aralıklarla tekrarlanması<br />

gerekir” dedi.<br />

Telogen dökülme diye isimlendirilen dökülmede saçın genelinde<br />

dökülme görülür. Telogen döneme giren kıl köklerinde fazlalık olur.<br />

Besinsel eksiklikler, sıkı diyet, hormonal sorunlar, ateşli hastalıklar,<br />

akut kan kaybı, kullanılan bazı ilaçlar, tiroid bezi hastalıkları, kronik<br />

hastalıklar bu tip dökülmeye neden olan sebepler arasındadır.<br />

41 Mayıs / Haziran 2022


Çocuklarda<br />

tekrarlayan<br />

ateşe<br />

dikkat!<br />

Başka hastalıklarla karışabildiğinden<br />

tanı ve tedavisi gecikebiliyor!<br />

PFAPA SENDROMU HAKKINDA BİLİNMESİ GEREKEN<br />

9 ÖNEMLİ NOKTA!<br />

Anne babaları telaşlandıran ve genellikle nasıl<br />

davranacaklarını bilemedikleri yüksek ateş,<br />

doktora en sık başvurulan sorunlardan biri<br />

olarak karşımıza çıkıyor.<br />

Doç. Dr. Ferhat Demir<br />

Acıbadem Altunizade Hastanesi Çocuk Sağlığı<br />

ve Hastalıkları, Çocuk Romatoloji Uzmanı<br />

YÜKSEK ateş şikayetinin belirli<br />

aralıklarla sık tekrarlaması, çocuğun<br />

ve ailesinin yaşam kalitesini<br />

ciddi ölçüde düşürebilirken,<br />

çocukların okul başarısını da olumsuz<br />

etkiliyor. PFAPA sendromu olarak<br />

adlandırılan bir romatizmal hastalık ise<br />

bu tekrarlayan dirençli ateşlere neden olabiliyor.<br />

Acıbadem Altunizade Hastanesi<br />

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları, Çocuk<br />

Romatoloji Uzmanı Doç. Dr. Ferhat<br />

Demir, bir yaş üzerindeki çocuklarda<br />

gereksiz antibiyotik kullanımının ek<br />

sık nedenlerinden birisinin PFAPA<br />

Sendromu olduğunu söylüyor.<br />

Çocuk Romatoloji Uzmanı Doç. Dr.<br />

Ferhat Demir, her mevsim görülebilen<br />

PFAPA sendromu (tekrarlayan<br />

ateş) hakkında bilinmesi gereken<br />

9 önemli noktayı anlattı, önemli<br />

uyarılar ve önerilerde bulundu.<br />

ANTIBIYOTIK VERMEYIN<br />

ÇÜNKÜ FAYDA<br />

SAĞLAMIYOR!<br />

PFAPA sendromu genelde 3-6 gün<br />

arası süren ve kendiliğinden geçen, sık<br />

tekrarlayan, dirençli ateş, farenjit, tonsillit<br />

(bademcik iltihaplanması), ağız yarası ve<br />

lenf bezlerinde büyüme bulguları ile seyir<br />

gösteren, çocukluk çağının ek sık görülen<br />

romatizmal periyodik ateş hastalığıdır.<br />

Doç. Dr. Ferhat Demir “PFAPA sendromu,<br />

bir enfeksiyon değildir, antibiyotik verilmesi<br />

gereken bir durum ise hiç değildir. Bulaşıcılığı<br />

yoktur. Bu hastalık özelinde en sık<br />

gördüğümüz yanlış uygulama, çocukların<br />

beta mikrobu ya da boğaz enfeksiyonu<br />

olduğu düşünülerek, bazen ayda birkaç<br />

kez gereksiz nedenle antibiyotik kullanmalarıdır”<br />

diyor.<br />

BU BELIRTILERLE<br />

SEYREDIYOR!<br />

Çocuklarda 3-4 hafta ara ile 39-40 dereceyi<br />

bulan ateş şikayeti gelişmektedir. Atak<br />

aralığı bir haftaya kadar düşebileceği gibi<br />

iki-üç ay aralığına da genişleyebilir. Ateşe<br />

eşlik eden en sık bulgu ise boğaz içerisinde<br />

bademcikler üzerinde beyaz plakların<br />

olmasıdır. Boyun lenf bezlerinde büyüme,<br />

farenjit-tonsillit, ağız içerisinde yaralar,<br />

eklem ağrıları, daha nadiren, döküntü,<br />

karın ağrısı ve ishal de eşlik edebilmektedir.<br />

Ataklar arasında çocuklar tamamen<br />

sağlıklıdır ve hastalığa bağlı büyüme ve<br />

gelişmede etkilenme olmaz.<br />

42


AILESEL GEÇIŞ<br />

GÖSTEREBILIYOR<br />

PFAPA Sendromunda (tekrarlayan ateş)<br />

ataklar sıklıkla 2-5 yaş arasında başlar ve<br />

7-8 yaşından itibaren kaybolur. Hastaların<br />

bir kısmında bu ataklar ergenlikte ve<br />

yetişkinlikte de devam edebilir. Araştırmalar;<br />

tam olarak genetik bir neden ortaya<br />

konulamamakla birlikte, hastalığın ailesel<br />

geçiş gösterebildiğini düşündürmektedir.<br />

Kendi klinik tecrübelerimizde de anne-baba-amca-hala-teyze-dayı<br />

gibi bir yakında<br />

çocuklukta benzer bulguların olduğunu,<br />

bademcik ameliyatı sonrasında bulguların<br />

sonlandığını belirli hastalarda görebilmekteyiz.<br />

HER MEVSIM<br />

GÖRÜLEBILIYOR!<br />

Hastalığın özelliklerinden biri de diğer<br />

enfeksiyonlardan farklı olarak mevsim<br />

gözetmemesidir; kış ve bahar aylarında<br />

daha sık olmakla birlikte, her mevsimde<br />

PFAPA atakları gelişebilir. Bazı mevsimler<br />

daha sık görülmesinin nedeni, muhtemel<br />

viral enfeksiyonların bağışıklık sistemini<br />

uyararak PFAPA atağını tetikleyebilmesidir.<br />

Bu açıdan PFAPA tanılı çocukların<br />

aileleri, üst solunum yolu enfeksiyonları<br />

konusunda daha koruyucu ve dikkatli<br />

olmalıdır. Çocuklar, genel durumları iyi<br />

olduğu sürece, okul ve sosyal yaşamlarından<br />

kısıtlanmamalıdır.<br />

ANA NEDENI; BAĞIŞIKLIK<br />

SISTEMININ YOĞUN<br />

ÇALIŞMASI<br />

Hastalığın temel sebebinin, bağışıklık sisteminin<br />

nedensiz bir şekilde yoğun çalışması<br />

olduğunu belirten Çocuk Romatoloji<br />

Uzmanı Doç. Dr. Ferhat Demir “PFAPA<br />

sendromunda bağışıklık sistemi yoğun<br />

çalışırken, enfeksiyon hastalıklarına benzer<br />

bulgular gelişebilmekte ve hastaların<br />

enfeksiyon varmış gibi gereksiz tedaviler<br />

almasına neden olabilmektedir. Güncel<br />

bilimsel verilerle, buna neyin neden olduğu<br />

kesin olarak bilinmemekle birlikte, bazı<br />

genetik durumların bu hastalık için risk<br />

oluşturabildiğini biliyoruz” diyor.<br />

BAŞKA HASTALIKLARLA<br />

KARIŞABILIYOR!<br />

Hastalığın tanısı doktor muayenesi ve<br />

hastanın benzer ataklarının görülmesi ile<br />

konulur. Laboratuvar testlerinde, sanki vücutta<br />

mikrobik bir durum varmış gibi yükseklikler<br />

görülür. PFAPA teşhisi koymadan<br />

önce benzer bulgulara neden olabilecek<br />

diğer hastalıkları dışlamak gerekmektedir.<br />

Çünkü başka enfeksiyon hastalıklarının<br />

yanı sıra ülkemizde sık görülen Ailesel<br />

Akdeniz Ateşi (FMF) hastalığı ve birkaç<br />

romatizmal periyodik ateş sendromunun<br />

bulguları PFAPA ile karışabilmektedir.<br />

TEDAVIDE BU NOKTAYA<br />

DIKKAT!<br />

Doç. Dr. Ferhat Demir “Steroid (kortizol)<br />

tedavisi atak dönemlerinde sık kullanılıp<br />

faydası görülse de steroid uygulamasının<br />

istemediğimiz bir yan etkisi, atak aralıklarının<br />

kısalmasına neden olmasıdır. Steroid<br />

uygulaması sonrası ataklar haftada bire<br />

kadar sıklaşabilmektedir. Steroid tedavisi<br />

bu açıdan her ay ya da daha sık kullanılmasını<br />

önerdiğimiz bir tedavi yöntemi<br />

değildir. Bu nedenle, hastalara çocuk romatoloji<br />

uzmanı değerlendirmesi ile diğer<br />

romatizmal nedenler dışlandıktan sonra,<br />

gerekirse atak sıklığını azaltmada yardımcı<br />

olabilen ek tedaviler verilebilmektedir.<br />

Adeno-tonsillektomi (geniz ve bademcik<br />

ameliyatı), hastaların yüzde 85-90’lık<br />

kısmında atakların tamamen sonlanmasını<br />

sağlayan en etkin tedavi yöntemidir. Bademcik<br />

ameliyatına rağmen atak bulguları<br />

devam eden ve dirençli seyreden hastalarda<br />

daha üst basamak tedavi seçenekleri<br />

bulunmaktadır” diyor.<br />

SÜREKLI TAKIP GEREKLI!<br />

PFAPA herhangi bir kalıcı soruna neden<br />

olmaz. Büyüme, gelişme geriliği yapmaz<br />

ancak havale eşiği düşük olan çocukların<br />

yüksek ateşe bağlı ateşli havale geçirmesine<br />

neden olabilir. Tanı alan hastaların<br />

mutlaka çocuk romatoloji uzmanı takibine<br />

de girmesi gerekir. PFAPA hastalığı,<br />

temelinde bir romatizmal ateş hastalığı<br />

olduğu için, diğer periyodik romatizmal<br />

ateş hastalıkları açısından da bu çocukların<br />

değerlendirilmeleri mutlaka önerilir.<br />

ERKEN TANI VE TEDAVI<br />

ÇOK ÖNEMLI!<br />

Doç. Dr. Ferhat Demir “Hastalığa bağlı yaşadığımız en büyük<br />

sıkıntı, hem çocuğun hem de ailenin hayat kalitesinin ciddi<br />

anlamda azalmasıdır. Özellikle ayda bir ve daha sık atak geçiren<br />

çocuklarda bu daha ön planda gözlenmektedir. Bu nedenle<br />

çocukların okul hayatı da kesintilere uğrayabilmektedir. Bu<br />

açıdan erken dönemde iyi bir ayırıcı tanı yapılarak, etkin tedavi<br />

ile atakların sıklığının ve şiddetinin azaltılması ya da tamamen<br />

ortadan kaldırılması asıl amacımız olmalıdır.<br />

43 Mayıs / Haziran 2022


“Sağlığınız için şimdi<br />

harekete geçin”<br />

Türkiye Parkinson Hastalığı Derneği ve Parkinson Hastaları Derneği,<br />

“Sağlığınız İçin Şimdi Harekete Geçin!” isimli dijital farkındalık<br />

kampanyası ile hastalığın yönetiminde erken tanı ve hekim<br />

kontrolünün önemine dikkat çekti.<br />

PARKINSON hastalığı, hareketleri<br />

etkileyen, ilerleyici bir sinir sistemi<br />

bozukluğu olarak tanımlanıyor. 1<br />

Dünyada 10 milyon, Türkiye’de<br />

ise 150 bin civarında Parkinson hastası<br />

olduğu; ülkemizde her yıl yaklaşık 10 bin<br />

yeni hastaya teşhis konulduğu tahmin<br />

ediliyor. 2 Parkinson hastalığında en yaygın<br />

olarak titreme, kas sertliği ve hareket<br />

yavaşlığı gibi belirtiler ortaya çıkıyor ve<br />

hastalık ilerledikçe bu semptomlar kötüleşebiliyor.<br />

3,4 Parkinson hastalığının ileri<br />

evresindeki hastalarda düşme ve denge<br />

bozukluğu sık görülebiliyor ve hastalar<br />

günlük işlerini yardım almadan yerine<br />

getiremeyebiliyor. 3,4<br />

Türkiye Parkinson Hastalığı Derneği<br />

ve Parkinson Hastaları Derneği, global<br />

biyofarma şirketi AbbVie’nin koşulsuz<br />

katkılarıyla, hastalığın seyrinde düzenli<br />

hekim kontrolünün önemine dikkat<br />

çekmek amacıyla “Sağlığınız İçin Şimdi<br />

Harekete Geçin!” isimli dijital farkındalık<br />

kampanyasını hayata geçirdi. Dijital mecralarda<br />

yayına giren farkındalık filminde;<br />

Parkinson hastalarının hareketlerindeki<br />

yavaşlama, ellerindeki titreme ve kaslarındaki<br />

sertleşme gibi belirtilerin hayatlarına<br />

olumsuz etkileri anlatılırken, daha kaliteli<br />

ve sağlıklı bir yaşam için, hastalara hekim<br />

kontrollerini zamanında yaptırmaları çağrısında<br />

bulunuluyor.<br />

44


Parkinson hastalığının; hareketlerde yavaşlama,<br />

el titremesi ve yürüme sorunlarıyla<br />

ilerleyen bir sinir sistemi sorunu olduğunu<br />

anlatan Türkiye Parkinson Hastalığı Derneği<br />

Başkanı Prof. Dr. Dilek İnce Günal,<br />

hastaların erken tanıyla birlikte zamanında<br />

başlanan doğru tedaviyle yaşamın içinde<br />

kalabildiklerini belirtti. Günal, “Hareket,<br />

egzersiz, sosyal ilişkiler, düzenli kontrol ve<br />

hekim iletişimi; Parkinson hastalığının yönetiminde<br />

oldukça önemlidir. Unutkanlık,<br />

uyku sorunları, tansiyon düzensizlikleri,<br />

kabızlık ve davranış değişiklikleri gibi şikayetlerden<br />

yakınan hastaların düzenli kontrollerini<br />

mutlaka aksatmadan yaptırmaları<br />

gerekir. Parkinson hastaları, tedavilerini<br />

aksatmayarak, düzenli hekim kontrolleri<br />

ve düzenli egzersiz ile sosyal hayatın<br />

içinde aktif bir yaşam sürerek, uzun yıllar<br />

yaşam kalitelerini yüksek tutabilirler. 11<br />

Nisan Dünya Parkinson Günü kapsamında,<br />

dijital mecralarda paylaştığımız<br />

bu farkındalık filmi ile de hasta ve hasta<br />

yakınlarına, fiziksel ve ruhsal sağlıkları için<br />

hemen harekete geçmeleri ve kontrollerini<br />

ihmal etmemeleri gerektiğini bir kez daha<br />

hatırlatmak istedik” dedi.<br />

Kampanya videosuna AbbVie Türkiye<br />

YouTube kanalından erişilebiliyor. Videoyu<br />

izlemek için https://www.youtube.com/<br />

watch?v=1yr9TJ2TUxw linkini ziyaret<br />

edebilirsiniz.<br />

TÜRKIYE PARKINSON<br />

HASTALIĞI DERNEĞI<br />

HAKKINDA:<br />

Türkiye Parkinson Hastalığı Derneği<br />

hastalık bilincinin geliştirilmesi, hastalığın<br />

toplumda tanınmasının sağlanması,<br />

hastaların ve yakınlarının desteklenmesi,<br />

kendi kendilerine yetebilmeleri için zemin<br />

hazırlanması, daha iyi bilgilenme ve bakım<br />

sağlanması ve bu konudaki bilimsel<br />

çalışmaların artırılması ve desteklenmesi<br />

amacı ile 1993 yılında İstanbul Üniversitesi<br />

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim<br />

Dalı bünyesinde kurulmuştur.<br />

Detaylı bilgi için: http://parkinsondernegi.<br />

com/<br />

PARKINSON HASTALARI<br />

DERNEĞI HAKKINDA:<br />

Parkinson hastalarının yaşamdan kopmadan<br />

mutlu bir ömür sürdürebilecekleri<br />

bir dünya yaratmak, Parkinson’la yaşayan<br />

hastaların ve yakınlarının hastalıkla<br />

mücadelede kendilerini yalnız hissetmemelerini<br />

sağlamak, Parkinsonlular arasında<br />

dayanışma yaratarak hastaların yaşam<br />

kalitelerini yükseltmeye yardımcı olmak<br />

amacıyla 2014 yılında kurulmuştur.<br />

Detaylı bilgi için: https://www.parkinsonhasder.com/<br />

Prof. Dr. Dilek İnce Günal<br />

Türkiye Parkinson Hastalığı Derneği Başkanı<br />

45 Mayıs / Haziran 2022


PANİK<br />

ATAĞIN 9<br />

BELİRTİSİNE<br />

DİKKAT!<br />

Panik atak, fiziksel korku hislerine neden<br />

olan kısa bir yoğun kaygı dönemi olarak<br />

görülüyor. Bunlar, hızlı bir kalp atışı,<br />

nefes darlığı, baş dönmesi, titreme ve kas<br />

gerginliği gibi şikayetleri içerebiliyor. Panik<br />

ataklar sıklıkla ve beklenmedik bir şekilde<br />

meydana gelebiliyor ve çoğu zaman<br />

herhangi bir dış tehditle ilgili olmuyor.<br />

Memorial Antalya Hastanesi Psikiyatri<br />

Bölümü’nden Uz. Dr. Seda Yavuz panik<br />

atak hakkında bilinmesi gerekenleri anlattı.<br />

H<br />

ER PANIK ATAK GEÇIREN KIŞI<br />

PANIK BOZUKLUK HASTASI<br />

OLMUYOR<br />

Panik atak aniden ortaya çıkan ve zaman zaman öngörülemeyen<br />

şekilde tekrarlayan, kişiyi dehşet içinde<br />

bırakan yoğun sıkıntı ya da korku nöbetleridir. Kişiler<br />

bu nöbetleri çoğu zaman “kriz” olarak adlandırır. Her<br />

panik atak geçiren kişi panik bozukluk hastası değildir.<br />

Yaşam boyu en az bir panik atak geçirme olasılığı<br />

%10 olarak bulunmuştur. Panik atak pek çok ruhsal<br />

hastalıkta ortaya çıkabilir. Panik bozukluk kendiliğinden<br />

ve beklenmedik panik ataklarla giden bir kaygı<br />

bozukluğudur.<br />

PANIK ATAK KONUSUNDA RISK<br />

GRUBUNDA OLABILIRSINIZ<br />

Uz. Dr. Seda Yavuz / Memorial Antalya Hastanesi<br />

• Birinci derece akrabalarında panik bozukluk ya da<br />

başka anksiyete bozukluğu olanlar<br />

• Sıkıntılı, telaşlı, aceleci, mükemmeliyetçi kişilik<br />

özellikleri olanlar<br />

• Düşünce ve duygularını yeterince dışarıya yansıtmayan<br />

isteklerini sürekli bastıran kişiler<br />

• Alkol ya da başka bağımlılık yapan maddelere yatkınlığı<br />

olan veya bağımlılığı olanlar<br />

• Geçmişinde panik atak, sosyal fobi veya diğer anksiyete<br />

bozukluklarından biri ya da depresyon geçirmiş<br />

olan kişiler<br />

• Sürekli baskı altında olanlar<br />

• Kaçıngan kişilik yapısına sahip olanlar<br />

• Aşırı hırslı, başarı odaklı, başarısızlıklarda kendini<br />

suçlayan bir yapıya sahip olan kişiler<br />

46


Panik atak aniden ortaya çıkan ve zaman zaman öngörülemeyen şekilde<br />

tekrarlayan, kişiyi dehşet içinde bırakan yoğun sıkıntı ya da korku nöbetleridir.<br />

Kişiler bu nöbetleri çoğu zaman “kriz” olarak adlandırır.<br />

PANIK ATAĞIN<br />

BEDENSEL VE<br />

FIZYOLOJIK<br />

BELIRTILERI ŞU<br />

ŞEKILDEDIR:<br />

1. Çarpıntı, kalp atımlarını hissetme<br />

ya da kalp atım hızında<br />

artma<br />

2. Terleme, titreme, kan basıncının<br />

yükselmesi<br />

3. Soluk alamıyor boğuluyor duygusu,<br />

solunumun sıkışması<br />

4. Uyuşma ya da karıncalanma hissi<br />

5. Göğüs ağrısı ya da göğüste sıkışma<br />

hissi<br />

6. Bulantı ya da karın ağrısı<br />

7. Baş dönmesi, sersemlik hissi bayılacakmış<br />

gibi olma<br />

8. Kendini ya da çevreyi değişmiş veya<br />

farklı algılama<br />

9. Üşüme, sıcak soğuk basmaları, sık<br />

idrara çıkma<br />

Belirtilerin varlığına göre teşhis konuyor<br />

Panik atakların ne zaman nerede geleceği<br />

belli olmaz ve baskın belirtiler kişiden<br />

kişiye değişebilir. Yukarıda sayılan belirtiler<br />

ile birlikte hemen her zaman bir ölüm korkusu,<br />

kontrolünü kaybetme ya da çıldırma<br />

korkusu vardır. Kişi bir kez panik atak geçirdikten<br />

sonra yeni bir panik atak geçireceğine<br />

ilişkin sürekli bir korku duyar buna<br />

beklenti anksiyetesi denir. Bu tanı koymak<br />

için önemli bir belirtidir. Bu belirtiler bir dış<br />

tehlikenin olamadığı ortamlarda en az altı<br />

aydır varsa ve kişinin günlük yaşantısını<br />

etkiliyorsa hastalık tanısı konabilir ve bir<br />

uzmanla muhakkak görüşülmelidir.<br />

PANIK ATAK TEDAVISI<br />

2 AŞAMADA<br />

UYGULANIYOR;<br />

Panik bozukluğu tedavisi mümkün<br />

bir hastalıktır. Bugün için<br />

etkinliği bilimsel çalışmalar ile<br />

kanıtlanmış iki türlü tedavisi<br />

vardır.<br />

1. İLAÇ TEDAVISI:<br />

Hastalığın tedavisinde, beyindeki<br />

sinir hücrelerinin yolunda<br />

gitmeyen hormon faaliyetlerini<br />

düzelterek “Panik Atakları” önleyen<br />

ilaçlar kullanılmaktadır. Bu hastalığın tedavisinde<br />

kullanılan ve etkinliği kanıtlanmış<br />

çok sayıda ilaç bulunmaktadır. Uzman<br />

doktor kontrolünde ilaçların dozu ve<br />

süresi belirlenir.<br />

2. BILIŞSEL-DAVRANIŞÇI<br />

TEDAVI:<br />

Bu terapi yöntemi ile kişinin bilişsel yapısı<br />

yeniden inşa edilir ve aslında olağan olan<br />

bir takım panik atak belirtileri hakkındaki<br />

yanlış bilgi ve inançlarının düzeltilmesi<br />

sağlanır. Kişinin bu belirtiler ile korkmadan<br />

baş edebilmesinin öğretilmesi amaçlanır.<br />

Diğer bir yandan davranışsal bir takım<br />

müdahaleler ile panik atak geleceğinden<br />

korktuğu için tek başına bulunmaktan<br />

kaçındığı yer ve durumlarla aşamalı bir<br />

şekilde tekrar tekrar karşılaştırılması, bu<br />

sayede korkularını yenmesi amaçlanır.<br />

Bu tedavide doktor hastasına; korku ve<br />

panik nedeni ile yapmaktan kaçındığı<br />

etkinlikleri (kapalı ya da kalabalık yerlerde<br />

bulunma, yalnız başına sokağa çıkma<br />

gibi) bir plan dahilinde en basitlerinden<br />

başlayarak, üstüne giderek alıştırma<br />

uygulamaları yaptırılır. Artan sürelerle<br />

yapılan bu alıştırmalar ile başına olumsuz<br />

bir şey gelmediğini gören hastanın güven<br />

duygusu artar.<br />

47 Mayıs / Haziran 2022


Yrd. Doç. Dr. Ayhan Levent<br />

Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Dahiliye Uzmanı<br />

Çölyak hastalığı yıllarca<br />

fark edilemeyebiliyor!<br />

Tek tedavisi glütenden<br />

uzak sıkı bir diyet…<br />

Glüten proteinine bağışıklık sistemi<br />

tarafından verilen anormal yanıt<br />

sonucu ortaya çıkan çölyak hastalığı,<br />

yaşam kalitesini olumsuz etkiliyor.<br />

Hastalığın genetik olarak duyarlı<br />

kişilerde her yaşta ortaya çıkabildiğini<br />

belirten uzmanlar, bazı bireylerde<br />

yıllarca hiç belirti vermemesi veya çok<br />

hafif seyretmesi nedeniyle uzun yıllar<br />

fark edilemeyebildiğini ifade ediyor.<br />

Ü<br />

SKÜDAR Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin<br />

Hastanesi Dahiliye Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Ayhan<br />

Levent, dünyada yaygın olarak görülen çölyak<br />

hastalığı ile ilgili değerlendirmelerde bulundu ve<br />

tavsiyelerini paylaştı.<br />

GLÜTEN INCE BAĞIRSAK DOKUSUNA<br />

ZARAR VERIYOR<br />

Çölyak hastalığını buğday, arpa, çavdar, yulaf gibi tahıllarda<br />

bulunan glüten proteinine bağışıklık sistemi tarafından verilen<br />

anormal yanıt sonucu ince bağırsak emilim bozukluğu<br />

görülmesi olarak tanımlayan Yrd. Doç. Dr. Ayhan Levent,<br />

“Bu hastalık genetik olarak duyarlı kişilerde her yaşta ortaya<br />

çıkabiliyor. Glüten, çölyak hastaları tarafından tüketildiğinde<br />

48


Bu hastalık genetik olarak duyarlı kişilerde her yaşta<br />

ortaya çıkabiliyor. Glüten, çölyak hastaları tarafından<br />

tüketildiğinde bağışıklık sistemi reaksiyon göstererek<br />

ince bağırsak dokusuna zarar veriyor.<br />

bağışıklık sistemi reaksiyon göstererek<br />

ince bağırsak dokusuna zarar veriyor.<br />

İnce bağırsaklarda bulunan emilim yüzeylerinde<br />

kayıplar meydana geliyor, bu<br />

kayıplar nedeniyle de vücut için gerekli<br />

olan vitamin ve minerallerin emilimi<br />

büyük oranda azalıyor.” dedi.<br />

YILLARCA HIÇ BELIRTI<br />

VERMEYEBILIYOR<br />

Yrd. Doç. Dr. Ayhan Levent, çölyak<br />

hastalığının hastaların tümünde aynı<br />

belirtileri göstermediğini söyledi ve<br />

sözlerine şöyle devam etti:<br />

“Hastalık bazı bireylerde yıllarca hiç belirti<br />

vermez veya çok hafif seyredebilir.<br />

Bu sebeple kişi çölyak hastası olduğunu<br />

uzun yıllar fark etmeyebilir. Bazı kişilerde<br />

ise ek besine başlanılan çocukluk<br />

döneminden itibaren hayat kalitesini<br />

etkileyen birçok şikayet olabilir. Bu şikayetler<br />

hazımsızlık, bulantı, kusma, ishal,<br />

halsizlik, yorgunluk, kilo kaybı, büyümede<br />

gecikme, boy kısalığı, miktar olarak<br />

fazla, sık ve kötü kokan gaita, ödem,<br />

deri üzerinde kanamalar, kansızlık,<br />

kemik ve eklem ağrısı, kemik erimesi,<br />

karaciğer ve safra yolları hastalıkları,<br />

depresyon, anksiyete, periferik nöropati<br />

(ellerde ve ayaklarda karıncalanma,<br />

uyuşma ), kadınlarda adet düzensizliği,<br />

kısırlık, tekrarlayan düşük, ağız içinde<br />

yaralar ve A,D,E,K gibi yağda eriyen<br />

vitaminlerin eksikliğine bağlı birçok<br />

sistemi etkileyen bulgular şeklinde<br />

olabilir.”<br />

ÇÖLYAK BÜTÜN DÜNYADA<br />

ÇOK YAYGIN GÖRÜLÜYOR<br />

Çölyak hastalığının yapılan çalışmalarla<br />

bugün bütün dünyada çok yaygın<br />

olduğunu vurgulayan Yrd. Doç. Dr.<br />

Ayhan Levent, “Farklı toplumlarda ortalama<br />

yüzde 0,3-1 civarında görüldüğü<br />

biliniyor. Hasta insanların 1. derece yakınlarının<br />

çölyak hastalığına yakalanma<br />

olasılığı yüzde 10 civarındadır. Çölyak<br />

hastalığı teşhisini koymak için hekim<br />

tarafından kanda glütene karşı antikor<br />

seviyesini ölçen testler isteniyor. Eğer<br />

bu antikorlardan en az birisi pozitif<br />

olursa gastroskopi ile ince bağırsaktan<br />

biyopsi alınması planlanmalıdır. Çölyak<br />

hastalığının kesin tanısı ince bağırsak<br />

biyopsisi ile konuyor.” diye konuştu.<br />

TEK TEDAVISI GLÜTENDEN<br />

UZAK DURMAKTIR<br />

Çölyak hastalığının tek tedavisinin ömür<br />

boyu buğday, arpa, çavdar ve yulaf<br />

tahıllarında bulunan glütenden uzak sıkı<br />

bir diyet uygulamak olduğunu belirten<br />

Yrd. Doç. Dr. Ayhan Levent, “İşlenmiş<br />

gıdalara buğday eklendiği için bu tür<br />

ürünlerin çoğunda glüten bulunur.<br />

Dolayısıyla glütene karşı duyarlılığı olan<br />

kişilerin bu tür ürünleri tüketmeden<br />

önce paketin arkasındaki uyarılara<br />

dikkat etmesi gerekiyor.” dedi.<br />

ÇÖLYAK HASTALARI<br />

HANGI BESINLERI<br />

GÜVENLE<br />

TÜKETEBILIR?<br />

Yrd. Doç. Dr. Ayhan Levent, çölyak<br />

hastalarının güvenle tüketebilecekleri<br />

glüten içermeyen gıdaları şöyle<br />

paylaştı:<br />

• Tüm sebze ve meyveler,<br />

• Tüm bakliyatlar (kuru fasulye, nohut,<br />

mercimek, soya fasulyesi vb.),<br />

• Tüm katkısız katı ve sıvı yağlar,<br />

• Şeker çeşitleri (pudra, toz şeker,<br />

kahverengi şeker),<br />

• Su, meyve suları, kahve, siyah çay<br />

ve bitki çayları,<br />

• Yumurta, zeytin,<br />

• Bal, reçel, pekmez,<br />

• Et, balık, tavuk, (bu ürünler katkılı<br />

olmadıkları gibi daha önce unla kızartılmış<br />

bir yağda kızartılıp işleme<br />

tabi tutulmamalı),<br />

• Una batırılmamış konserve çeşitleri,<br />

• Mısır, pirinç, patates gibi besinler ile<br />

birlikte unları, sütlaç, muhallebi,<br />

• Kestane unu, nohut unu, soya unu,<br />

• Evde çekilmiş güvenli baharatlar.<br />

49 Mayıs / Haziran 2022


Ç<br />

Türkiye’nin en kapsamlı<br />

“Çocuklarda besin alerjileri<br />

araştırması” yayımlandı<br />

Türkiye genelinde 1248<br />

çocuk üzerinde yapılan<br />

‘Çocuklarda Besin<br />

Alerjileri Araştırması’nın<br />

sonuçları Türkiye<br />

Ulusal Alerji ve Klinik<br />

İmmünoloji Derneği<br />

Besin Çalışma<br />

Grubu Başkanı Prof.<br />

Dr. Ayşen Bingöl<br />

tarafından açıklandı.<br />

2 yılda tamamlanan<br />

araştırma Türkiye’de<br />

çocuklarda besin alerjisi<br />

kapsamında çarpıcı<br />

sonuçlar sunuyor.<br />

ÇOCUKLARIN ve ailelerinin<br />

yaşamları üzerinde büyük bir yük<br />

oluşturan besin alerjileri çocuklarda<br />

önemli sağlık sorunlarına<br />

yol açabiliyor. Bu kapsamda,<br />

Türkiye’de çocukluk çağı besin alerjilerinin<br />

özelliklerini ve risk faktörlerini değerlendirmek<br />

amacıyla gerçekleştirilen çalışma<br />

çarpıcı sonuçlar sunuyor.<br />

Türkiye Ulusal Alerji ve Klinik İmmünoloji<br />

Derneği, Besin Çalışma Grubu Başkanı Prof.<br />

Dr. Ayşen Bingöl öncülüğünde yürütülen<br />

Türkiye’nin en kapsamlı “Çocuklarda Besin<br />

Alerjileri Araştırması” 2 yılda tamamlandı.<br />

Çalışma, Türkiye genelinde farklı bölgelerde<br />

yer alan 26 üniversite ve eğitim araştırma<br />

hastanesinin pediatrik alerji bölümünde<br />

tedavi gören 1248 alerjik çocuk üzerinde<br />

yapıldı.<br />

BESIN ALERJILERI EN ÇOK<br />

BEBEKLIK DÖNEMINDE<br />

GÖRÜLÜYOR<br />

Besin alerjisinin hem çocuğun ve hem de<br />

ailesinin yaşam kalitesini etkileyen önemli<br />

bir sağlık sorunu olarak karşımıza çıktığını<br />

belirten Türkiye Ulusal Alerji ve Klinik<br />

İmmünoloji Derneği, Besin Çalışma Grubu<br />

Başkanı Prof. Dr. Ayşen Bingöl, araştırma<br />

sonuçları hakkında önemli bilgiler paylaştı:<br />

50


“Ülkemiz genelinde çocuklardaki<br />

besin alerjilerinin özelliklerini araştırdık.<br />

Amacımız, Türkiye’de çocukluk<br />

çağı besin alerjilerinin özelliklerini ve<br />

risk faktörlerini değerlendirmekti. Bu<br />

kapsamda 2 yılda tamamladığımız<br />

çalışmamız ilk kez tüm Türkiye<br />

sonuçlarını toplu halde görmemizi<br />

sağlıyor bu sebeple besin alerjisi<br />

konusunda oldukça yol gösterici<br />

olduğunu düşünüyoruz. Türkiye’nin<br />

tüm bölgelerini içeren, 26 Çocuk Alerji<br />

Hastalıkları Merkezinin gönderdiği 18<br />

yaş altı 774’ü erkek (%62) ve 474’ü kız<br />

(%38) olmak üzere toplam 1248 çocuğun<br />

sonuçlarını inceledik. Besin alerjisi<br />

hakkında çok önemli bilgiler elde ettik.<br />

Çocukların yaşları ilerledikçe besin<br />

alerjisi oranları düşüş göstermektedir.<br />

Besin alerjili çocukların yüzde 62,5<br />

çoğunluğu 0-2 yaş grubundayken,<br />

sadece yüzde 2,2’si 13-18 yaş grubundaydı.<br />

Elde ettiğimiz sonuçlara göre; besin<br />

alerjileri sadece kızarıklık, kaşıntı,<br />

döküntü gibi hafif belirtilere yol açmıyor,<br />

hiç de azımsanmayacak oranda<br />

(%17,6) hayati risk oluşturan alerjik şok<br />

(anafilaksi) ile sonuçlanıyor” şeklinde<br />

konuştu.<br />

BESIN ALERJILERI<br />

VE ALERJIK ŞOKUN<br />

(ANAFILAKSI) EN ÖNEMLI<br />

NEDENI INEK SÜTÜ<br />

Çocuklarda en sık görülen besin alerjisi<br />

tipinin, inek sütü alerjisi olduğunu<br />

ifade eden Prof. Dr. Ayşen Bingöl,<br />

“İnek sütü alerjisi oranının 0-2 yaş<br />

grubunda yüzde 70,6 oranıyla dikkat<br />

çekerken 13-18 yaş grubunda ise<br />

yüzde 25’e düştüğünü gözlemledik.<br />

Ayrıca ülkemizde inek sütü alerjisi<br />

çocukluk çağında anafilaksiden en sık<br />

sorumlu alerji tipidir” dedi.<br />

BESIN ALERJILI<br />

ÇOCUKLARIN YARISINDA<br />

BIRDEN FAZLA BESINE<br />

ALERJI VAR<br />

İnek sütü alerjisini sırasıyla yumurta,<br />

kabuklu kuruyemişler, buğday ve<br />

BESIN ALERJILI<br />

ÇOCUKLARIN<br />

YAKLAŞIK<br />

YARISINDA BIRDEN<br />

FAZLA BESINE<br />

ALERJI GÖRDÜK.<br />

deniz ürünleri alerjilerinin takip ettiğini<br />

belirten Prof. Dr. Ayşen Bingöl, besin<br />

alerjisi türleriyle ilgili şu noktalara<br />

değindi: “Besin alerjili çocukların<br />

yaklaşık yarısında birden fazla besine<br />

alerji gördük. Çocuk büyüdükçe süt<br />

ve yumurta alerjilerinin daha az görüldüğünü<br />

saptadık. İnek sütü alerjisi ve<br />

yumurta alerjisi olan çocukların yüzde<br />

80’inin 16 yaşında bu besinlere karşı<br />

tolerans geliştirdiğini gözlemledik.<br />

Ancak fındık, ceviz, antep fıstığı, kaju,<br />

yer fıstığı gibi kabuklu kuruyemiş<br />

alerjilerinin ise yaş büyüdükçe arttığını<br />

ve iyileşme olmadığını saptadık.<br />

Ortadoğu ülkelerinde çok sık görülen<br />

susam alerjisinin ülkemizde de<br />

tırmanışa geçtiğini biliyoruz. Ülkemiz<br />

gibi susamın yetiştiği ülkelerde alerjik<br />

reaksiyonlar daha yaygın ve şiddetli<br />

olarak görülebiliyor. Buna karşılık<br />

ülkemizde soya alerjisinin pek yaygın<br />

olmadığını görüyoruz.”<br />

SEZARYEN ILE DOĞAN<br />

BEBEKLERDE ALERJI RISKI<br />

Besin alerjilerinin en sık görüldüğü<br />

dönemin süt çocukluğu yani<br />

doğumdan 2 yaşına kadar olan<br />

dönem olduğunu belirten Prof. Dr.<br />

Ayşen Bingöl, genellikle sezaryen ile<br />

doğan çocuklarda, erkek cinsiyette<br />

ve annede alerjik hastalık var ise,<br />

besin alerjisinin daha sık görüldüğünü<br />

belirtti.<br />

Prof. Dr. Ayşen Bingöl araştırmayla<br />

ilgili son olarak, çalışmalarının farkının<br />

ulusal verileri homojen bir şekilde<br />

temsil etmesi ve çok sayıda vaka içermesi<br />

olduğunu belirterek, “Pediatrik<br />

alerjistler tarafından yürütülen araştırmamız<br />

toplumumuzda besin alerjisi<br />

özelliklerinin daha iyi bilinmesini ve<br />

bu sorun ile daha iyi baş etmemizi<br />

sağlayacaktır” dedi.<br />

Prof. Dr. Ayşen Bingöl<br />

Türkiye Ulusal Alerji ve Klinik İmmünoloji Derneği,<br />

Besin Çalışma Grubu Başkanı<br />

TÜRKIYE ULUSAL ALERJI<br />

VE KLINIK İMMÜNOLOJI<br />

DERNEĞI HAKKINDA:<br />

Ülkemizde alerji ve immünoloji alanında<br />

kurulan ilk dernek olan Türkiye Ulusal<br />

Alerji ve Klinik İmmünoloji Derneği<br />

(AİD), erişkin - çocuk alerji ve klinik<br />

immünoloji uzmanlarını bir çatı altında<br />

toplamaktadır. Alerji ve Klinik İmmünoloji<br />

biliminin ve hizmetinin ülkemizde<br />

gelişimine katkı sağlamayı ve alerjik<br />

– immünolojik hastalıklar konusunda<br />

toplumda farkındalık oluşturulmasını<br />

hedefleyen AİD, uluslararası katılımlı<br />

kongre ve bilimsel toplantılar<br />

gerçekleştirerek branş hekimlerinin ve<br />

ilişkili sağlık personelinin en yeni bilgiler<br />

ile güncellenmesi sağlanmaktadır.<br />

Uluslararası bilimsel kurumlarla<br />

(AAAAI, EAACI, SIAF, WAO) iş birliği<br />

yapan dernek bu iş birliklerinin ışığında<br />

uluslararası kurumların düzenlediği<br />

kongre ve kursları ülkemizde başarıyla<br />

gerçekleştirmiş, ülkemizi başarıyla temsil<br />

ederek biliminin ilerlemesine önemli bir<br />

katkı sunmuştur. Yine farkındalık yaratma<br />

misyonuyla öne çıkan dernek, üyeleri<br />

için bilimsel toplantılara katılımı için<br />

maddi destek sağlamakta dernek üyeleri<br />

dışında da bedelsiz bir şekilde kurs ve<br />

okul şeklinde çeşitli eğitim toplantıları<br />

düzenlenmektedir.<br />

51 Mayıs / Haziran 2022


Prof. Dr. Nevzat Tarhan:<br />

“Mahremiyet ilk<br />

6 yılda öğretilmeli”<br />

Cinsel bölgeler<br />

sevgi alanı olarak<br />

kullanılmamalı!<br />

Çocuğun gelişiminde<br />

özel alan kavramı ve<br />

mahremiyet duygusunun<br />

çok önemli olduğunu<br />

vurgulayan Psikiyatrist<br />

Prof. Dr. Nevzat Tarhan,<br />

mahremiyet kavramının<br />

yaşamın ilk 6 yılında<br />

mutlaka öğretilmesi<br />

gerektiğini söyledi. Özel<br />

alan ve mahremiyet<br />

konusunda özellikle<br />

aileye çok önemli<br />

görevler düştüğünü<br />

kaydeden Prof. Dr.<br />

Nevzat Tarhan, 4 yaşına<br />

kadar çocuğa tuvalet<br />

ve banyoyu tek başına<br />

kullanmayı, yalnız<br />

uyumayı, tek başına<br />

giyinmeyi öğretmek<br />

gerektiğine dikkat çekti.<br />

Tarhan, çocuğu severken<br />

cinsel bölgelerinin<br />

ise sevgi alanı olarak<br />

kullanılmaması<br />

gerektiğinin de altını<br />

çiziyor.<br />

Ü<br />

SKÜDAR Üniversitesi Kurucu<br />

Rektörü, Psikiyatrist Prof.<br />

Dr. Nevzat Tarhan, özel alan ve<br />

mahremiyet duygusuna ilişkin<br />

değerlendirmede bulundu.<br />

İNSAN YAVRUSU ÖĞRENMEK<br />

ÜZERE DOĞAR<br />

Öğrenmenin insana özgü bir kavram olduğunu<br />

ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan,<br />

insan çocuğunun doğadaki hayvan yavrularından<br />

farklı olarak dünyaya geldiğini<br />

kaydederek “Hayvan yavrusu öğrenmiş<br />

olarak doğar. Doğar doğmaz genetik olarak<br />

davranışları kodlanmıştır. Mesela ördek<br />

hemen yüzer, başka bir hayvan yavrusu<br />

hemen doğduğu anda ayağa kalkar. Ama<br />

insan yavrusu öğrenmek üzere doğar.<br />

Bu nedenle insanoğlu her şeyi öğreniyor.<br />

Sosyal hayatı öğreniyor, hayattaki birçok<br />

kavramı, diğer insanlarla ilişkiyi öğreniyor.<br />

Her şeyi öğrenmeye meraklı bir beyinle<br />

doğuyor.” dedi.<br />

YAŞAMIN ILK 6 YILINDA<br />

DOĞRU ÖĞRENILMESI<br />

GEREKIR<br />

Mahremiyet eğitiminin 0-6 yaş arasında<br />

verilmesi gerektiğini kaydeden Prof.<br />

Dr. Nevzat Tarhan, “İnsanın öğrenme<br />

yolculuğunda ilk öğretmeni annesidir. Bu<br />

öğretmenler daha sonra babası, geniş<br />

ailesi ve daha sonra da arkadaşları oluyor.<br />

İlk mahremiyet, hayatın ilk 6 yılında mutlaka<br />

doğru şekilde öğrenilmesi gereken bir<br />

kavram. 0-6 yaş arasında çocuk mahremiyeti<br />

öğrenemezse ya da yanlış öğrenirse<br />

gelecekte pek çok riske karşı hazırlıksız<br />

yakalanma olasılığı ortaya çıkabilir.” uyarısında<br />

bulundu.<br />

PEK ÇOK OLUMSUZ OLAYIN<br />

ARKASINDA EĞITIM<br />

EKSIKLIĞI VAR<br />

Günümüzde küresel olarak artan cinsel<br />

istismar, taciz ve şiddet gibi pek çok<br />

olumsuzluğun olduğunu ifade eden Prof.<br />

Dr. Nevzat Tarhan, “Bunların arka planına<br />

bakıldığında mahremiyet eğitiminin<br />

eksikliği göze çarpıyor. Özel alan duygusu<br />

gelişmemiş çocuklar ensest vakalarının<br />

kurbanı olabiliyor. Geçmiş yıllarda 18-20<br />

yaş civarlarında genç bir kız, 130 kiloydu.<br />

Yemeyi durduramıyordu. Kurban suçluluk<br />

duygusuyla kendini çirkin göstermek için<br />

yemek yiyerek kilo alıyordu. Özellikle ensest<br />

gibi bazı vakalarda depresyon ve travma<br />

yaşayan kurbanlarda çeşitli psikiyatrik<br />

hastalıklar ortaya çıkabiliyor.” dedi.<br />

52


“Dijital çağdayız. Dünya dijitalleşme yaşıyor. Beş yaşına kadar anne ve baba gözetimi<br />

olmadan çocuklara teknolojik alet vermemek gerekiyor. Verildiğinde de sınırların iyi çizilmesi<br />

gerekiyor. Çocuk her şeye kolay erişim sağlayabiliyor. 5 yaşından sonra anne ve baba<br />

gözetiminde çok sınırlı bir zaman diliminde kullandırılmalıdır.”<br />

Özel alan ve mahremiyet konusunda<br />

özellikle aileye çok önemli görevler düştüğünü<br />

hatırlatan Prof. Dr. Nevzat Tarhan,<br />

“Burada bütün iş ailenin. Cinsel mahremiyet<br />

duygusunu, özel alan duygusunu<br />

çocuklara öğretmemesi büyük sorunlara<br />

yol açabilir.” dedi.<br />

Özel alan kavramının tuvalet eğitiminden<br />

başlayarak yatak odalarının ayrılmasına<br />

kadar pek çok konuda olması gerektiğini<br />

söyleyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan,<br />

“Çocukların anne ve babalarıyla aynı<br />

odada uyumaması, uygun olan yaşta<br />

odasının ayrılması gerekiyor. Çocuğun<br />

yaşına uygun olmayan durumlara şahit<br />

olması ilerleyen dönemde çeşitli davranış<br />

bozukluklarına yol açabilir. Duygularını<br />

ifade etme becerisi gelişmeyen, soyut<br />

kavramları öğrenmemiş çocukta uyum<br />

sorunları ortaya çıkabilir.”dedi.<br />

MAHREMIYET ÇOK GENIŞ BIR<br />

ALANI KAPSIYOR<br />

Mahremiyet eğitiminde çok geniş bir alanın<br />

olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat<br />

Tarhan, “Çocuğun özel hayatının farkına<br />

varması gerekir. Özel alanını koruması<br />

demektir. Diğer insanların da onun özeline<br />

saygı duyması demektir. Çocuğun kendi<br />

ve çevresi arasında özel sınırlarını koruyabilmesi<br />

demektir. Sosyal hayatın içinde,<br />

özel hayatını korumasını öğrenmesi<br />

önemlidir. Tanımadığı biri ona çikolata<br />

uzattığı zaman ona hemen inanıp etkisinde<br />

kalmaması da özel alan kavramıyla<br />

ilgilidir. Çocuğun bu kavramın anlamını<br />

‘benim özel alanım özel dünyamla ilgili’<br />

diye anlamlandırması gerekir. Bu aslında<br />

çocuğun duygularını yönetmede önemli<br />

bir şeydir. Kendine zorla bir şey yaptırmak<br />

isteyene hayır diyebilme becerisi olması<br />

lazımdır.” diye konuştu.<br />

Mahremiyet eğitiminde korkutarak değil,<br />

güvenli davranışın öğretilmesi gerektiğini<br />

ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Çocuğa<br />

bazı bilgileri verirken onu korkutmamak<br />

gerekiyor. Çocuğu korkutmak hayatının<br />

ilerleyen dönemlerinde vajinismus gibi<br />

cinsel sorunların ortaya çıkmasına sebep<br />

olabiliyor.”uyarısında bulundu.<br />

Prof. Dr. Nevzat Tarhan / Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü<br />

ÇOCUĞA GIYINIRKEN<br />

KIMSENIN GÖRMEMESI<br />

GEREKTIĞI ÖĞRETILMELIDIR<br />

Çocuğa bedenine izni dışında kimsenin<br />

dokunamayacağını öğretmenin de önemine<br />

işaret eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan,<br />

“Burada çok önemli iç çamaşır kuralı var.<br />

Çocuğa mahremiyeti öğretirken ‘Vücudunda<br />

iç çamaşırının olduğu alana sen<br />

izin vermeden hiç kimse dokunmamalı.<br />

Ben bile izin almadan dokunmamalıyım.<br />

Gerekirse sadece doktor dokunabilir o da<br />

senden izin alarak dokunabilir’ şeklinde<br />

konuşulmalıdır. Çocuğa giyinirken kimsenin<br />

görmeyeceği bir alanda olması gerektiği<br />

de öğretilmelidir. Bunu öğretmediğiniz<br />

zaman çocukta özel alan algısı oluşmuyor.<br />

Oluşmadığı zaman da herhangi bir yanlış<br />

davranışa açık olabiliyor ya da kötü davranışa<br />

ve istismara açık hale gelebiliyor.”<br />

dedi.<br />

TUVALET VE BANYO KAPISI<br />

KAPALI OLMALIDIR<br />

Tuvalet banyo gibi evin bazı alanlarının<br />

da özel olduğunun anlatılması gerektiğini<br />

ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan,<br />

“Çocuğun odası ayrılmalıdır. Özellikle dört<br />

yaşından sonra odasına girerken kapısı<br />

çalınmalıdır. Tuvalete ve banyoya girerken<br />

kapının kapatılması gerektiği anlatılmalıdır.<br />

53 Mayıs / Haziran 2022


DIJITAL TEKNOLOJI KULLANIMI SINIRLANDIRILMALIDIR<br />

İçerisinde yaşadığımız dijital çağda çocuğun teknoloji kullanımının sınırlı olması gerektiğini kaydeden Prof. Dr.<br />

Nevzat Tarhan, “Dijital çağdayız. Dünya dijitalleşme yaşıyor. Beş yaşına kadar anne ve baba gözetimi olmadan çocuklara<br />

teknolojik alet vermemek gerekiyor. Verildiğinde de sınırların iyi çizilmesi gerekiyor. Çocuk her şeye kolay<br />

erişim sağlayabiliyor. 5 yaşından sonra anne ve baba gözetiminde çok sınırlı bir zaman diliminde kullandırılmalıdır.<br />

Sınırlama getirildiğinde çocuk dürtülerini kontrol etmeyi öğrenir. Eğer bunu kazanamazsa çocuk para yönetimi de<br />

yapamaz, hayatını da yönetemez, her türlü bağımlılığa maddeye açık hale gelir. Bağımlılığın arka planında ne var?<br />

Her şeyi kolay elde etmiş, haz peşinde koşan, evin küçük prensesi yahut prensi olmuş çocuklar hazza doymuyorlar.<br />

Beyinde ödül yetmezliği sendromu oluyor. Ödül yetmezliği demek bağımlılık demektir. Çocuğa duygularını yönetme<br />

becerisini küçük yaşta öğretmek gerekir.” tavsiyesinde bulundu.<br />

Tuvalet ve banyoda biri varken mutlaka<br />

kapıya vurulması gerektiği anlatılmalı<br />

ve öğretilmelidir. Çocuğun 4 yaşından<br />

itibaren tuvaleti kendi başına kullanmayı<br />

öğrenmesi gerekiyor. 4 yaşından itibaren<br />

banyo yaparken iç çamaşırıyla beraber<br />

banyo yaptırılmalı, iç çamaşırını da kendisinin<br />

değiştirmesine fırsat verilmelidir.<br />

Anne ve baba bunları sadece anlatarak<br />

değil, yaparak çocuğa örnek olmalıdır. Bu<br />

konuda örnek olmak saatlerce konferans<br />

vermekten çok daha fazla eğiticidir.<br />

Çocuğun çekmecesine ya da çantasına<br />

izin alarak bakılırsa çocuk da kendi özeli<br />

ile başkalarının özeli arasındaki sınırları<br />

öğrenmiş olur.” dedi.<br />

EVDEKI DAVRANIŞLAR DA<br />

ÇOK ÖNEMLI<br />

Evdeki tutum ve davranışların da mahremiyeti<br />

öğrenmede etkili olduğunu<br />

kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Anne<br />

babanın evde giydiği kıyafet bile önemli.<br />

Evde iç çamaşırı ya da plaj kıyafetiyle<br />

dolaşılıyorsa o çocuğa mahremiyeti<br />

öğretmek zordur. İnsanın yatak odası<br />

kıyafeti ayrıdır. Yatak odası kıyafetiyle<br />

misafir odasına gidilmez, salona gidilmez,<br />

yabancıların yanına gidilmez. Mesela<br />

çocuğun dudağını öpmek gibi davranışlar,<br />

çıplak bedenine dokunmak, cinsel içerikli<br />

sözlerin çocuğun yanında rahatça söylenmesi<br />

çocuğun mahremiyet algısını bozar.”<br />

uyarısında bulundu.<br />

CINSEL BÖLGELER<br />

SEVGI ALANI OLARAK<br />

KULLANILMAMALIDIR<br />

Prof. Dr. Nevzat Tarhan, çocuklara yapılan<br />

cinsel içerikli şakaların da gelişimlerine zarar<br />

vereceğini vurgulayarak “Bazı kültürlerde<br />

sünnet olan çocuğa ‘Göster amcalara’<br />

deniyor. Böylece mahremiyet kavramını<br />

ortadan kaldırıyorlar. Çocuğu severken<br />

cinsel bölgelerin sevgi alanı olarak kullanılmaması<br />

gerektiğini vurguluyoruz.” dedi.<br />

Özellikle cinsellik konusundaki bilgilerin de<br />

aile tarafından verilmesinin önemine işaret<br />

eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Çocuklarımızla<br />

konuşabilmeliyiz. Çocuk anne ve<br />

babasıyla korkma-dan ihtiyacı olduğunda<br />

sorunlarını anlatabilmeyi öğrenmeli. Anne<br />

ve baba çocuğu korkutarak değil, onu güven<br />

ilişkisi içerisinde yönetmeyi öğrenmeli.<br />

Çocuğu sevgiyle büyütelim. Zaten sevgi<br />

olursa korku azalır, güven artar.”<br />

“Çocuğun özel hayatının<br />

farkına varması gerekir.<br />

Özel alanını koruması<br />

demektir. Diğer insanların<br />

da onun özeline saygı<br />

duyması demektir. Çocuğun<br />

kendi ve çevresi arasında<br />

özel sınırlarını koruyabilmesi<br />

demektir. Sosyal hayatın<br />

içinde, özel hayatını<br />

korumasını öğrenmesi<br />

önemlidir. Tanımadığı<br />

biri ona çikolata uzattığı<br />

zaman ona hemen inanıp<br />

etkisinde kalmaması da özel<br />

alan kavramıyla ilgilidir.<br />

Çocuğun bu kavramın<br />

anlamını ‘benim özel alanım<br />

özel dünyamla ilgili’ diye<br />

anlamlandırması gerekir.””<br />

54


55 Mayıs / Haziran 2022


KARACİĞER YAĞLANMASININ<br />

8 BELİRTİSİNE<br />

DİKKAT!<br />

Karaciğerde olması gerektiğinden<br />

daha fazla yağ birikmesi<br />

olarak nitelendirilen karaciğer<br />

yağlanmasını aşırı alkol tüketimi<br />

tetikliyor. Alkol ve tütün ürünü<br />

kullanımının dışında insülin<br />

direnci, obezite ve diyabet de<br />

karaciğer yağlanması riskini<br />

artırıyor. Sıklıkla 40-60 yaş<br />

arasında görülen karaciğer<br />

yağlanması daha erken yaşlarda<br />

ortaya çıkabilir.<br />

S<br />

ARI cilt tonu, bacak ve<br />

karın şişliği gibi belirtilerle<br />

kendini gösterebilen<br />

karaciğer yağlanmasına<br />

karşı erken dönemde önlem almak<br />

büyük önem taşıyor. Memorial Diyarbakır<br />

Hastanesi Gastroenteroloji<br />

Bölümü’nden Doç. Dr. Nurettin<br />

Tunç, karaciğer yağlanması hakkında<br />

bilgi verdi.<br />

HER 10 INSANDAN<br />

BIRINDE GÖRÜLÜYOR<br />

Temel işlevi toksinleri uzaklaştırmak<br />

ve gıda besinleri işlemek olan<br />

56


Bel çevresinin yağlanması başta hayati öneme sahip<br />

organlardan kalp olmak üzere karaciğeri de olumsuz<br />

etkilemektedir. Sinsice ilerleyen karaciğer iltihaplanması<br />

çoğu zaman belirti vermemektedir. Bazı ilaçlar ve toksinler<br />

karaciğer yağlanmasına neden olabilmektedir. Bundan<br />

dolayı hekim gözetimi ve onayı olmadan ilaç alınmamalıdır.<br />

Doç. Dr. Nurettin Tunç<br />

Memorial Diyarbakır Hastanesi<br />

Gastroenteroloji Bölümü<br />

karaciğer, vücudun en büyük iç organı<br />

ve 6 ayda bir olmak üzere kendini yenileme<br />

özelliğine sahip olan organ olarak<br />

bilinmektedir. Karaciğer yağlanmasının<br />

toplumda görülme sıklığı kesin olmamakla<br />

birlikte her 10 insandan birinde görüldüğü<br />

düşünülmektedir. Halk arasında sarılık<br />

ya da hepatit olarak adlandırılan durum,<br />

karaciğer iltihaplanması, karaciğer yağlanmasına<br />

bağlı görülmektedir. Karaciğer<br />

yağlanması hiperlipidemi yani yüksek<br />

kolesterol seviyelerinde, buna bağlı insülin<br />

direnci durumunda ve obezite hastalarında<br />

sık görülmektedir.<br />

BEL ÇEVRESININ<br />

YAĞLANMASINA DIKKAT!<br />

Bel çevresinin yağlanması başta hayati<br />

öneme sahip organlardan kalp olmak üzere<br />

karaciğeri de olumsuz etkilemektedir.<br />

Sinsice ilerleyen karaciğer iltihaplanması<br />

çoğu zaman belirti vermemektedir. Bazı<br />

ilaçlar ve toksinler karaciğer yağlanmasına<br />

neden olabilmektedir. Bundan dolayı<br />

hekim gözetimi ve onayı olmadan ilaç<br />

alınmamalıdır. Nadiren, yorgunluk, halsizlik<br />

hissi ve sağ üst karın bölgesinde belirsiz<br />

bir rahatsızlık olan kişilerde alkolsüz yağlı<br />

karaciğer tablosu görülmektedir. Karaciğer<br />

yağlanması durumunda karaciğer<br />

normal rutininde çalışır ve herhangi bir<br />

belirti görülmemektedir. Ancak karaciğer<br />

yağlanması karaciğer yetmezliği ve karaciğer<br />

kanserine kadar ilerleyebilmektedir.<br />

Karaciğer yağlanması belirtileri şu şekilde<br />

sıralanabilir;<br />

1. Sarı bir cilt tonu,<br />

2. Bacak şişliği<br />

3. Karın şişliği,<br />

4. Mide bulantısı,<br />

5. İştahsızlık,<br />

6. Yorgunluk<br />

7. Zihin karışıklığı,<br />

8. Karın ağrısı<br />

AKDENIZ TIPI<br />

BESLENME ÖNERILIYOR<br />

Karaciğer yağlanmasının en ciddi<br />

komplikasyonu karaciğer sirozu olarak<br />

bilinmektedir. Erken dönemde tedavi<br />

gerektiren karaciğer yağlanması,<br />

zaman içerisinde ilerleyerek yaş ve<br />

diyabet faktörüne bağlı siroz geliştirme<br />

olasılığını artırmaktadır. Karaciğer<br />

yağlanması sıklıkla metabolik sendrom<br />

ile seyretmektedir. Metabolik sendrom<br />

da kalp hastalığı, kalp krizi için yüksek<br />

risk barındırmaktadır. Bu rahatsızlıkta<br />

uzman hekim desteği ile kilo verme;<br />

obezite, insülin direnci ve hiperlipidemi<br />

gibi durumların kontrol altına alınması ile<br />

iyileşme sağlanabilmektedir. Karaciğer<br />

yağlanması için Akdeniz tipi beslenme<br />

şekli önerilmektedir. Taze meyve, sebze,<br />

balık, tahıl ve sağlıklı yağ tüketimini ön<br />

plana çıkaran Akdeniz tipi beslenme biçimi<br />

karaciğer yağlanması riskini azaltarak<br />

vücudun ihtiyaç duyduğu zengin protein,<br />

vitamin ve minerallerin bazı belirli<br />

besinler üzerinden karşılanmasını sağlamaktadır.<br />

Beslenme biçimi değişikliği ve<br />

düzenli olarak yapılacak egzersizler ile<br />

karaciğer yağlanması riskini azaltmak ve<br />

korunmak mümkün olabilmektedir.<br />

57 Mayıs / Haziran 2022


Kalp sağlığı için<br />

12 RİSK FAKTÖRÜNE<br />

DİKKAT!<br />

Kalp hastalıkları tüm dünyada<br />

olduğu gibi ülkemizde de<br />

ölüm nedenleri açısından<br />

ilk sırada yer almaya<br />

devam ediyor. Son verilere<br />

göre 2030 yılında dünya<br />

genelinde 23 milyon kişinin<br />

kalp kaynaklı hastalıklardan<br />

hayatını kaybedeceği tahmin<br />

ediliyor. Ancak ciddi kalp<br />

hastalıklarının önemli bir<br />

çoğunluğu risk faktörlerinin<br />

kontrol altına alınabilmesi<br />

sayesinde önlenebiliyor.<br />

Memorial Şişli Hastanesi<br />

Kardiyoloji Bölümü’nden Uz.<br />

Dr. Deniz Şener, “10-17 Nisan<br />

Kalp Haftası” sebebiyle kalp<br />

sağlığını koruyucu önlemler<br />

hakkında bilgi verdi.<br />

VÜCUDA gereken<br />

besin maddeleri ve<br />

oksijeni sağlayan<br />

kanı dolaşım sisteminde<br />

hareket ettiren; göğüs<br />

kemiğinin hemen altında yer<br />

alan kalp, vücudun en önemli<br />

organlarının başında gelmektedir.<br />

Temel görevi kanı<br />

vücuda pompalamak olan<br />

kalp, vücudun ısısını düzenler,<br />

asit-baz dengesini korur,<br />

hormon ve enzimleri vücudun<br />

gereken yerlerine taşır. Kalbin<br />

günde 9 bin litre kanı vücuda<br />

pompaladığı bilinir. Yetişkin<br />

kişilerde 200 gram ile 400<br />

gram arasında bir ağırlığı bulunan<br />

kalp hayati bir organdır.<br />

Vücuttaki dolaşımın doğru<br />

ve sağlıklı gerçekleşmesi için<br />

kalbin de sistematik olarak<br />

çalışması gerekir.<br />

Uz. Dr. Deniz Şener<br />

Memorial Şişli Hastanesi Kardiyoloji Bölümü<br />

BAZEN GENÇ YAŞTAKI KIŞILER<br />

KALP HASTALIĞINDAN<br />

ENDIŞE ETMEK IÇIN<br />

ÇOK ERKEN OLDUĞUNU<br />

DÜŞÜNÜP, DIKKATSIZ<br />

DAVRANABILMEKTEDIR.<br />

58


Kalbin günde 9 bin litre<br />

kanı vücuda pompaladığı<br />

bilinir. Yetişkin kişilerde<br />

200 gram ile 400 gram<br />

arasında bir ağırlığı<br />

bulunan kalp hayati<br />

bir organdır. Vücuttaki<br />

dolaşımın doğru ve<br />

sağlıklı gerçekleşmesi<br />

için kalbin de sistematik<br />

olarak çalışması gerekir.<br />

KALBI KORUYAN HAYATI ÖNERILER<br />

Bu nedenle kalp sağlığını korumak ve kalp nedeniyle oluşan ölümlerin önüne<br />

geçmek için bazı noktalara dikkat etmek gerekmektedir. Kalp sağlığını koruyan<br />

önerileri şöyle sıralamak mümkündür:<br />

- Sigara gibi tütün ürünlerinden uzak durmak<br />

- Sağlıklı beslenip, ideal kiloya ulaşmak ve o kiloyu korumak<br />

- Tuz tüketimini azaltmak<br />

- Fiziksel olarak aktif olmak<br />

- Stres yönetimine dikkat etmek<br />

- Pozitif bir bakış açısına sahip olmak<br />

- Kolesterol ve kan şekeri düzeyini dengede tutmak<br />

- Tansiyonu kontrol altında tutmak<br />

- Düzenli kalp kontrollerini yaptırmak<br />

- Pozitif bir bakış açısına sahip olmak<br />

BAZILARIMIZ DAHA<br />

BÜYÜK RISK ALTINDA<br />

Hemen hemen herkes kalp hastalıklarına yakalanabilir.<br />

Ancak bazı kişiler bu konuda daha büyük risk<br />

altındadır. Kalp ve damar hastalıklarında mücadelede<br />

en önemli atılacak adım tedbir almaktır. Çünkü<br />

kalp ve damar hastalıkları risk faktörleri nedeniyle<br />

daha erken ortaya çıkabilmekte ve hızla ilerleyebilmektedir.<br />

Bu risk faktörlerini şöyle sıralamak<br />

mümkündür:<br />

1. Yaş faktörü: Erkeklerde 45, kadınlarda 55 yaşın<br />

üzerinde olmak<br />

2. Ailede erken yaşta kalp hastalığı görülmesi<br />

3. Tütün ürünleri kullanımı<br />

4. Hipertansiyon<br />

5. Kolesterol yüksekliği<br />

6. Fiziksel hareketsizlik<br />

7. Diyabet<br />

8. Obezite<br />

9. Stres<br />

10. Depresyon<br />

11. Uyku sorunları<br />

12. Erken menopoz<br />

ERKEN YAŞTA DA KALP<br />

SAĞLIĞI BOZULABILIR<br />

Hayat boyu hiç mola vermeden çalışmaya devam eden kalp<br />

arada yorulup görevini aksatabilmektedir. Sağlıksız beslenme,<br />

sigara, stres, hareketsiz yaşam kalp ve damar hastalıklarına sebep<br />

olan faktörler arasında yer alırken; bu faktörlerin kontrol altına<br />

alınması ve vücudu dikkatli izlemek hayat kurtarıcı olabilmektedir.<br />

Bazen genç yaştaki kişiler kalp hastalığından endişe etmek için<br />

çok erken olduğunu düşünüp, dikkatsiz davranabilmektedir. Oysa<br />

erken yaşlarda atardamarlarda plak oluşumu başlayabilmektedir.<br />

Ailede kalp hastalığı, diyabet gibi hastalıklar da varsa; genç kişi<br />

fazla kilo sahibiyse damarlar bundan erken yaşta ve olumsuz etkilenebilmektedir.<br />

Damar sertliğine bağlı koroner arter hastalığında<br />

genetik etkenlerin yanında sağlıksız yaşam alışkanlıklarının da<br />

etkili olduğu bilinmektedir.<br />

59 Mayıs / Haziran 2022


Clinic Expert Saç Ekimi Uzmanı Dr. Mesut Tomo Erkeklerde genetik saç<br />

dökülmesinin istatistiklere göre %95 oranında gen kaynaklı diye belirtti.<br />

Fakat buna sebep olan tek bir genden ziyade, 63 farklı genden de söz etmek<br />

gerektiğinin de altını çiziyor Dr. Mesut Tomo.<br />

E<br />

RKEKLERDE genetik saç dökülmesi<br />

nasıl önlenir sorusunun cevabı<br />

işte bu yüzden biraz karışık,<br />

çözümü ise biraz meşakkatlidir diye de<br />

ekliyor Clinic Expert.<br />

ERKEKLERDE GENETIK SAÇ<br />

DÖKÜLMESI NE ZAMAN<br />

BAŞLAR<br />

Clinic Expert Saç Ekimi Uzmanı Dr. Mesut<br />

Tomo Erkeklerde genetik saç dökülmesi<br />

ne zaman başlar sorusuna ise istatistikler<br />

yine yanıt aramış ve öyle görünüyor<br />

ki ergenlik dönemi sonrası başlama<br />

yaşının da habercisi. 20’li- 30’lu<br />

yaşlar erkeklerde, kadınlarda ise<br />

menopozdan sonra belirgin hale<br />

gelmeye başlıyor.<br />

ERKEKLERDE SAÇ<br />

DÖKÜLMESI GENETIK<br />

MI?<br />

Clinic Expert Saç Ekimi Uzmanı<br />

Dr. Mesut Tomo Erkeklerde<br />

saç dökülmesi genetik<br />

mi: kalıtsal kellik saç<br />

kayıplarının en bilinen<br />

en yaygın sebebi.<br />

Gerçek anlamda<br />

bir hastalıktan<br />

ziyade hormon<br />

seviyelerindeki<br />

değişikliğin, yaşlanma sürecinin ve<br />

stresin etki ettiği doğal bir durum.<br />

Araştırmacılar, tedavi uygulamasının<br />

artması ve gelişen teknoloji sayesinde bu<br />

tür saç dökülmesinin nedenleri hakkında<br />

gün geçtikçe daha fazla bilgi edinme<br />

imkanı bulmaya başladılar. Hormonlara<br />

dayalı bulgular; erkeklik hormonu testosteronun<br />

bir sebeple normal saç büyüme<br />

döngüsünü değiştirdiğini ve daha kısa,<br />

daha ince saçların çıkmasına neden olduğunu<br />

saptamış bulunuyorlar. Sonuçta da,<br />

kafa derisinin belirli bölgelerindeki saçlar<br />

büyümeyi tamamen durdurup, erkek tipi<br />

saç dökülmesi diye tanımlanan duruma<br />

neden oluyor.<br />

AILEDEN YANSIMALAR<br />

Clinic Expert Saç Ekimi Uzmanı Dr. Mesut<br />

Tomo Erkeklerde genetik saç dökülmesi<br />

nasıl önlenir sorusu bazı durumlarda<br />

ebeveynler arası tatlı çatışmalara neden<br />

olabilir. Çünkü bir halk inanışına göre<br />

kellik, anne ve ailesinden miras alındığı<br />

şeklinde bir inanış vardır. Fakat inanışın aksine,<br />

durum her iki ebeveynin de katkıda<br />

bulunduğu genlere bağlıdır.<br />

60


SEMPTOMLAR<br />

Clinic Expert Saç Ekimi Uzmanı Dr. Mesut<br />

Tomo Kalıtsal tipte kellik genellikle saçın<br />

incelmesiyle başlar, kafa derisinin bazı<br />

kısımlarında tamamen saçın dökülmesine<br />

doğru ilerler. Yastıktaki, küvetteki, fırçadaki<br />

yahut yerdeki tüyler, saç dökülmesinin belirtileridir.<br />

Bir kişinin ortalama günde 100<br />

tel saç kaybettiği söylenir, ancak ciddi bir<br />

hastalıklar ve tedavilerinde, doğum sonrası<br />

gibi belirli koşullarda saç dökülmelerinde<br />

artış görülür.<br />

Erkeklerde saç dökülmesi en bilinen<br />

şekliyle şakaklarda başlar ve “ M” şeklinde<br />

yanları da içine alarak ilerler. En ileri aşamada,<br />

saçlı derinin yan ve arka tarafından<br />

kenar şeklinde bir saç kalır.<br />

TEŞHIS – TEDAVI<br />

Clinic Expert Saç Ekimi Uzmanı Dr. Mesut<br />

Tomo Erkeklerde genetik saç dökülmesi<br />

nasıl önlenir diye yola çıkan biri için öncelikle<br />

ebeveynlerinin özgeçmişi sorgulanır<br />

ve bu çoğu erkek için genelde teşhis<br />

için yeterlidir. Tedaviye başlanmazsa her<br />

geçen gün kellik artacaktır. Bunun için<br />

öncelikle uzman bir doktorun yardımıdır.<br />

ERKEKLERDE GENETIK SAÇ<br />

DÖKÜLMESI ÖNLEMLERI<br />

Clinic Expert Saç Ekimi Uzmanı Dr. Mesut<br />

Tomo Erkeklerde genetik saç dökülmesi<br />

nasıl önlenir: Doktorunuz saç dökülmenizin<br />

genetik olduğu sonucuna vardığında<br />

size; minoksidil veya finasterin vererek saç<br />

dökülmenizin yavaşlamasını sağlamaya<br />

çalışacaktır. Minoksidil hem erkek hem de<br />

kadınlarca kullanılabilmekteyken finasterid<br />

sadece erkekler tarafından kullanılır. Günde<br />

iki üç kez saç derisine uygulanır. Kişiye<br />

göre toparlanma ve saçın uzama hızı<br />

değişiklik gösterir. Bu arada; Minoksidili<br />

ömür boyu kullanmak zorunda kalabileceğinizi<br />

de belirtmeden geçmeyelim, çünkü<br />

kullanıldığı sürede saçları tutan bir işleyişi<br />

vardır.<br />

Finasteride ise; vücutta testosteronun saç<br />

büyümesini etkileyen türünün oluşmasını<br />

engelleyen ve reçeteyle satılan bir ilaçtır.<br />

Araştırmalar, finasteridin genetik kellik<br />

yaşayan erkeklerin % 99’una kadar saç<br />

dökülmesini önlemeye yardımcı olduğu ve<br />

2/3 oranında yeni saç büyümesi yarattığını<br />

göstermektedir. Minoksidilde olduğu gibi<br />

bu ilacın da faydası, kesildiğinde kaybolur.<br />

Ayrıca ilacın yan etkisi olarak; az sayıda da<br />

olsa erkeklerde cinsel işlev zorluğu yaşadığı<br />

saptanmıştır.<br />

Finasteride kadınlarda saç dökülmesini<br />

önlemiyor. Ayrıca doğum kusurlarına<br />

neden olabilme riski var, hamile kalma<br />

ihtimali olan yahut niyetli olan hiçbir kadın<br />

tarafından kullanılmamalıdır! Bununla<br />

birlikte, yüksek erkeklik hormonu seviyelerine<br />

sahip, erkek tipi saç dökülmesi<br />

yaşayan az sayıdaki kadına da yardımcı<br />

olabilmektedir.<br />

BAŞKA SEBEPLER<br />

Clinic Expert Saç Ekimi Uzmanı<br />

Dr. Mesut Tomo Bazı insanlarda<br />

saç dökülmesine düzleştirme,<br />

boyama gibi aşırı derece kozmetik<br />

işlem, sıkı örgü, sürekli bağlama<br />

gibi saç stilleri veya saç çekme,<br />

kaş bıyık kopartma isteği gibi<br />

psikolojik temelli şeyler neden<br />

olabilir. Bunlar kalıtsal tipte<br />

kelliğe neden olmasalar da saç dökülmesine<br />

katkıda bulunabilirler.<br />

Erkeklerde genetik saç dökülmesi<br />

önlemleri için bu istemsiz yahut<br />

bilinçsiz işlemlere, eylemlere bir<br />

son verilmesi halinde saç dökülmesi<br />

aza indirgenebilir.<br />

SONUÇ<br />

Clinic Expert Saç Ekimi Uzmanı<br />

Dr. Mesut Tomo Saç dökülmesi<br />

için çeşitli kremler, yağlar, losyonlar,<br />

bitkisel kürler düzenli olarak<br />

tanıtılır yahut halk arasında bu<br />

yöntemlerden sıkça söz edilir.<br />

Bazı kültürlerde bunların etkisini<br />

görmek, bu etkiye inanmak<br />

mümkün olsa da; bilim insanları<br />

bunlardan ziyade, Erkeklerde genetik<br />

saç dökülmesi nasıl önlenir<br />

sorusuna minoksidil ve finasteridin<br />

cevabını verir. Bu iki ilacın<br />

yararlı olduğu kanısındadırlar.<br />

Minoksidil ve finasterid saç<br />

dökülmesini önleyebilir ve yeni<br />

saç büyümesini destekleyebilir<br />

fakat bu etki, kişiden kişiye<br />

farklılık da gösterir. Hiçbir çözüm<br />

alınamazsa da şu yöntemlere<br />

başvurulabilir:<br />

– Saç örgüleri, peruklar ve saç<br />

şeklinde aksesuarlar, spreyler<br />

kullanılabilirsiniz yahut,<br />

– Saç derisi küçültme, saç taşıma,<br />

saç ekimi gibi cerrahi yöntemlere<br />

başvurulabilir. Saç ekimi ameliyatı<br />

hayli pahalı, zaman alıcı<br />

ama diğer yöntemlere kıyasla<br />

çok daha iyi sonuçlar veren bir<br />

yöntemdir. Ancak arzu edilen<br />

sonuç için iki yıla kadar sabır göstermeniz<br />

gerekmektedir. Bu ve<br />

buna benzer konulardaki kararları<br />

doktorunuzla birlikte almanızı<br />

şiddetle tavsiye ederiz.<br />

Erkeklerde genetik saç dökülmesi<br />

nasıl önlenir sorunuza umarım<br />

yeterince yanıt alabilmişsinizdir.<br />

Bu arada önemli bir hususa daha<br />

değinmeden geçmek olmayacak:<br />

Bazı merdiven altı saç derisi<br />

tedavilerinin tahrişe veya ciddi<br />

zararlara yol açıp ve saç dökülmesini<br />

kötüleştirebileceğini lütfen<br />

aklınızdan çıkarmayın.<br />

61 Mayıs / Haziran 2022


B12 VITAMIN EKSIKLIĞI<br />

ANEMIYE YOL<br />

AÇABILIR<br />

Dr. Öğr. Üyesi Uğur Dilek Calap<br />

İç Hastalıkları Uzmanı<br />

Dengeli ve sağlıklı<br />

beslenmenin yanı sıra<br />

düzenli uyku ve egzersizin,<br />

kişinin sağlıklı olmasını<br />

sağlayan etkenlerin<br />

başında yer aldığını<br />

söyleyen İç Hastalıkları<br />

Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi<br />

Uğur Dilek Calap, “Enerji<br />

düşüklüğü, vücut<br />

ağrıları ve uykusuzluk,<br />

günümüzde en sık<br />

rastlanan vitamin eksikliği<br />

belirtilerindendir” dedi.<br />

Medicana International<br />

İstanbul Hastanesi İç<br />

Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğr.<br />

Üyesi Uğur Dilek Calap,<br />

vitamin eksikliği ve hâlsizlik<br />

arasındaki ilişki hakkında<br />

ayrıntılı bilgiler verdi.<br />

VITAMININ<br />

EKSIKLIĞINDE KIŞIDE<br />

PEK ÇOK FARKLI<br />

ŞIKÂYET GÖRÜLEBILIR<br />

Dr. Calap, “Kişinin sağlıklı bir yaşam<br />

sürmesinde, gıdalar ile alınan vitamin<br />

ve mineraller büyük rol oynar. Yağda ve<br />

suda eriyenler olarak iki ana gruba ayrılan<br />

vitaminlerin büyüme, hücre yenilenmesi,<br />

enerji üretimi gibi pek çok görevi vardır.<br />

Bu anlamda vitaminlerin vücudun<br />

biyokimyasal işlevlerinin sürdürülebilmesi<br />

konusundaki önemi tartışılamaz. Cilt,<br />

doku, organ ve kemiklerin sağlıklı işleyişini<br />

sağlayıp normal fonksiyonlarını yerine<br />

getirmesine katkıda bulunan vitaminler,<br />

gıdalar yoluyla yeterince alınamadığında<br />

hekim kontrolünde takviye olarak alınabilir.<br />

Bir ya da birden fazla vitaminin<br />

eksikliğinde kişide pek çok farklı şikayet<br />

görülebilir” diye konuştu.<br />

DERI VE KEMIK<br />

RAHATSIZLIKLARINA<br />

DIKKAT<br />

Dr. Calap, “Kansızlık ve sinir sistemine ait<br />

şikayetlerin yanı sıra göz, deri ve kemik<br />

rahatsızlıkları, sıklıkla vitamin eksikliklerine<br />

bağlı olarak oluşur. Kişinin bellek fonksiyonlarının<br />

gerilemesi, enerji düşüklüğü,<br />

hâlsizlik ve yorgunluk gibi belirtiler ise<br />

vitamin eksikliklerine bağlı olarak ortaya<br />

çıkan semptomlardan bazılarıdır. Vitamin<br />

eksikliğine bağlı olarak yaşanan enerji<br />

düşüklüğü, vücut ağrıları ve uykusuzluk,<br />

günümüzde en sık rastlanan vitamin<br />

eksikliği belirtilerindendir.<br />

B12 VITAMIN EKSIKLIĞI<br />

HALSIZLIK VE İŞTAHSIZLIĞA<br />

YOL AÇABILIR<br />

Enerji düşüklüğü, hâlsizlik, kayıtsızlık, bitkinlik,<br />

uyuşukluk ve yorgunluk dendiğinde<br />

çoğunlukla fiziksel yorgunluk akla gelse<br />

de bu yakınmaların zihinsel de olabileceğini<br />

aktaran Dr. Calap, “Fiziksel yorgunluk,<br />

kişinin normalde yapabildiği işleri kas yorgunluğuna<br />

ya da enerji düşüklüğüne bağlı<br />

olarak yapamaması olarak açıklanabilir. Zihinsel<br />

yorgunluk ise kişinin düşüncelere ve<br />

olaylara konsantre olamamasına yol açar.<br />

Kişinin uykulu ve dalgın olmasına yol açan<br />

zihinsel yorgunluk da fiziksel yorgunluk<br />

gibi vitamin eksikliğinden kaynaklanabilir”<br />

dedi. Dr. Öğr. Üyesi Uğur Dilek Calap,<br />

günümüzde sık rastlanan enerji düşük-<br />

62


Kansızlık ve sinir sistemine ait<br />

şikayetlerin yanı sıra göz, deri ve<br />

kemik rahatsızlıkları, sıklıkla vitamin<br />

eksikliklerine bağlı olarak oluşur.<br />

HANGI VITAMINLERIN EKSIKLIĞINDE<br />

YORGUNLUK GÖRÜLÜR?<br />

lüğünün sıklıkla vitamin eksikliklerine bağlı olarak<br />

geliştiğini söyledi. B12 vitamin eksikliğinin toplumda<br />

yaygın olarak görüldüğünü belirten Dr. Calap, B12<br />

vitaminin alyuvar olarak bilinen kırmızı kan hücrelerinin<br />

yenilenmesine yardımcı olduğunu ve kişinin<br />

sinir sistemini güçlendirdiğini sözlerine ekledi.<br />

Dr. Calap, “Gıdalar yoluyla alınan proteinin vücut<br />

tarafından kullanılmasını kolaylaştıran B12 vitaminin<br />

referans aralığından daha düşük düzeyde olması<br />

kişide yorgunluk, hâlsizlik, iştahsızlık ve anemiye<br />

yol açabilir. Kişinin düşüncelerini toplamasında ve<br />

harekete geçmek konusunda zorluk yaşamasına<br />

yol açan B12 vitamin eksikliği, suda çözünebilen bir<br />

vitamin türü olan B12’nin vücutta çok az miktarda<br />

depolanmasından kaynaklanır” ifadelerini kullandı.<br />

İnsan vücudunda yaklaşık 4 miligram kadar depolanabilen B12<br />

vitaminin yaklaşık olarak yarısının karaciğerde depolandığını<br />

anlatan Dr. Calap, “DNA ve miyelin sentezinde önemli bir paya<br />

sahip olan B12 vitamini aynı zamanda kırmızı kan hücrelerinin<br />

üretilmesini sağlar. Vücut tarafından sentezlenemeyen<br />

vitaminlerden biri olan D vitamini ise gıdalar yoluyla alınabilse de<br />

asıl D vitamini kaynağı, güneş ışığıdır” diye konuştu. D vitamini<br />

eksikliğinde de yorgunluk ve sürekli hâlsizlik hissedilebileceğini<br />

belirten Dr. Calap, D vitamini ile enerji düşüklüğü arasında önemli<br />

bir bağlantı olduğunu vurguladı. Kişinin kendini güçsüz, isteksiz ve<br />

sürekli yorgun hissetmesine yol açabilen D vitamini eksikliğinin,<br />

miktarı doktorunuz tarafından belirtilen D vitamini takviyesi ve<br />

açık alanda güneşlenerek, kolaylıkla ortadan kaldırılabileceğini<br />

belirten Dr. Calap, yeterince güneş ışığına çıkmanın mümkün<br />

olmadığı durumlarda D vitamini takviyesinin öneminin daha da<br />

arttığını ifade etti. Dr. Calap, “B12 ve D vitaminin yanı sıra hormon<br />

salınımı ve kırmızı kan hücrelerinin üretiminde rol oynayan B5<br />

vitamini eksikliğinde de sıklıkla hâlsizlik ve yorgunluk şikayetleri<br />

oluşabilir. Yumurta başta olmak üzere, balık, tavuk, peynir ve<br />

kuru baklagiller gibi pek çok besin kaynağında bulunan B5<br />

vitamini eksikliğinin gıdalar yoluyla giderilmesinin son derece<br />

kolay olduğunu, ancak gerekli durumlarda kişiye B5 vitamin<br />

takviyesinde de bulunulabilir” dedi.<br />

63 Mayıs / Haziran 2022


64<br />

ÖZEL DEFA LİFE<br />

HASTANESİ<br />

SPORA VE SPORCUYA<br />

DESTEK OLMAYA EDİYOR


Gaziantep Özel Defa Life Hastanesi, sağlık sponsoru olduğu ALG Kadın Futbol<br />

Takımının Süper lig şampiyonluğunu kutlayarak Avrupa arenasında başarılar diledi.<br />

AÇILDIĞI günden itibaren<br />

spora ve sporcuya destek<br />

olan Gaziantep Özel Defa<br />

Life Hastanesinin iki yıldır<br />

sağlık sponsoru olduğu ALG Kadın<br />

Futbol Takımı, Turkcell Kadın Futbol<br />

Süper Liginde şampiyon oldu.<br />

Türkiye Futbol Federasyonu Kadın<br />

Futbol Süper Liginde şampiyon olan ve<br />

Şampiyonlar Ligi’nde ülkemizi temsil<br />

edecek olan ALG Spor takımının Sağlık<br />

Sponsoru olmaktan onur ve mutluluk<br />

duyduklarını belirten Gaziantep Özel<br />

Defa Life Hastanesi Başhekimi Dr.<br />

Ulaş Yanık; ALG Spor Kulübü Yönetim<br />

Kurulu Başkanı Ali Gözcü, teknik heyet<br />

ve futbolcuları tebrik etti. Dr.Ulaş Yanık;<br />

“Kadınlarımızın sporun içerisinde olması<br />

çok önemli. ALG Spor Kulübünün<br />

şampiyonluğu bizleri çok mutlu etti<br />

ve onurlandırdı. Gaziantep Özel Defa<br />

Life Hastanesi olarak bundan sonraki<br />

süreçte de sağlık ile ilgili konularda ALG<br />

Spor Kulübüne her türlü desteği vereceğimizden<br />

emin olabilirsiniz. ALG Spor<br />

Kulübüne şimdiden Avrupa arenasında<br />

başarılar diliyor, teknik heyet ve futbolcularımıza<br />

sağlık ve başarı diliyorum.<br />

65 Mayıs / Haziran 2022


Doç. Dr. Nurettin Tunç<br />

Memorial Diyarbakır Hastanesi<br />

Gastroenteroloji Bölümü<br />

Safra taşlarının<br />

bu belirtilerini<br />

biliyor musunuz?<br />

Hazımsızlık, şişkinlik, mide bulantısı, sırt ağrısı gibi şikayetler safra taşlarının en bilinen belirtileri<br />

arasında yer alıyor. Taşların bulundukları yerlere ve hastalığın aciliyetine göre ise farklı şikayetler<br />

ortaya çıkıyor. Adatıp İstanbul Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Alaattin Öztürk, safra<br />

taşlarının farklı durumlarda hangi belirtileri gösterdiğini açıkladı.<br />

S<br />

AFRA taşları çoğunlukla safra<br />

kesesinin içinde, bazen hem safra<br />

kesesi içinde hem de safra yollarında,<br />

daha az sıklıkla da sadece<br />

safra yollarında görülürler. Taşların bulundukları<br />

bu yerlere ve hastalığın aciliyetine<br />

göre şikayetler değişiklik gösterir. Adatıp<br />

İstanbul Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı<br />

Op. Dr. Alaattin Öztürk, belirtiler konusunda<br />

bilinçlenmenin hastalığın anlaşılması<br />

konusunda çok önemli olduğunu belirtti.<br />

Op. Dr. Alaattin Öztürk; “Sadece safra kesesinde<br />

yerleşik taşlar, genellikle yemeklerden<br />

sonra hazımsızlık, şişkinlik, mide yanması,<br />

bulantı, geğirme, ağrı gibi şikayetlere<br />

yol açarlar. Eğer safra kesesi içindeki taşlar<br />

iltihaplanmaya sebep olmuşsa şiddetli<br />

karın ağrısı, bulantı, kusma ve bazen de<br />

sarılık yaparlar” derken, taşların safra yoluna<br />

yerleşmesi durumunda ise ağrının ön<br />

planda olacağını söyledi. Op. Dr. Öztürk;<br />

“Safra taşları safra yolunda yerleşik ise bu<br />

durumda ağrı ön planda olmak üzere yine<br />

hazımsızlık ve sarılık şikayetleri olur. Safra<br />

yollarındaki taş sebebiyle iltihap gelişirse<br />

üşüme, titreme, yüksek ateş gibi çok daha<br />

ciddi belirtiler ortaya çıkar” açıklamalarında<br />

bulundu. Op. Dr. Alaattin Öztürk, taşların<br />

bulundukları yer dışında, gebelik, diyabet<br />

gibi farklı durumlarda ne gibi şikayetlere<br />

sebep olduğunu ise şu şekilde açıkladı:<br />

GEBELERDE<br />

Gebelerde safra taşlarının şikayetleri<br />

gebelik şikayetleri ile sıklıkla karıştırılır.<br />

Ancak ciddi ağrı şikayeti olması, kusmanın<br />

olması hatta sarılık gelişmesi durumunda<br />

safra yolları hastalığından şüphelenilir.<br />

Bazen gebelerde safra yollarında akımın<br />

yavaşlaması da safra taşlarının yapacağı<br />

şikayetlere benzer şikayetler yapabilir.<br />

“Safra taşları safra yolunda<br />

yerleşik ise bu durumda<br />

ağrı ön planda olmak<br />

üzere yine hazımsızlık ve<br />

sarılık şikayetleri olur. Safra<br />

yollarındaki taş sebebiyle<br />

iltihap gelişirse üşüme,<br />

titreme, yüksek ateş gibi<br />

çok daha ciddi belirtiler<br />

ortaya çıkar”<br />

ÇOCUKLARDA<br />

Çocuklarda safra taşları aynı şikayetlere<br />

yol açsa da çocuğun bu şikayetleri algılaması<br />

ve ifade etmesi daha zordur. Ancak<br />

ciddi ağrı ve sarılık geliştiği zaman hekime<br />

başvuru yapılmaktadır.<br />

ŞEKER HASTALARINDA<br />

Şeker hastalarında da safra taşları aynı<br />

şikayetlere yol açsa da bazen bu şikayetler<br />

oldukça siliktir. Ancak şeker hastalarında<br />

safra taşları daha sık iltihaplanmaya sebep<br />

olur ve oluşan iltihap daha şiddetlidir.<br />

OBEZ HASTALARDA<br />

Metabolizmanın yavaşlaması, safra kesesi<br />

duvarında kolesterol birikmesi, safra kesesi<br />

hareketlerinin yavaşlaması gibi faktörler<br />

dolayısıyla obez kişilerde safra taşları daha<br />

sık görülür. Safra kesesi taşlarının varlığı<br />

öncelikle hazımsızlık şikayetleri ile kendini<br />

gösterebilir. İlerleyen dönemlerinde ise<br />

yağlı yemeklerden sonra hazımsızlık daha<br />

da artabilir ve şiddetli ağrılar hazımsızlığa<br />

eşlik edebilir.<br />

66


67 Mayıs / Haziran 2022


68

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!