03.01.2023 Views

The Radiant Dijital Dergi Dönüşüm Sayısı

Dünyayı yerinden oynatan ve onlara dayatılan zorbalıklara karşı ayakta duran z kuşağı, varoluş mücadelesi veren insanlar, kalıpların içerisinde kalmış, sesini duyuramayan kadınlar... Konuşulması gereken çok fazla konu, yıkılması gereken çok fazla yapı var. The radiant dijital dergi olarak, çıkmayan sesleri duyurmaya, kuralları baştan yazmaya geldik.

Dünyayı yerinden oynatan ve onlara dayatılan zorbalıklara karşı ayakta duran z kuşağı, varoluş mücadelesi veren insanlar, kalıpların içerisinde kalmış, sesini duyuramayan kadınlar...
Konuşulması gereken çok fazla konu, yıkılması gereken çok fazla yapı var. The radiant dijital dergi olarak, çıkmayan sesleri duyurmaya, kuralları baştan yazmaya geldik.

SHOW MORE
SHOW LESS

PDF'lerinizi Online dergiye dönüştürün ve gelirlerinizi artırın!

SEO uyumlu Online dergiler, güçlü geri bağlantılar ve multimedya içerikleri ile görünürlüğünüzü ve gelirlerinizi artırın.

Yeniden Doğuş ve

Başlangıçlar Sayısı

THE RADIANT

KURALLARI BAŞTAN YAZMAK

İSTEYENLER İÇİN YENİ NESİL

MODA VE YAŞAM DERGİSİ


The Radiant Dijital Dergi

İÇİNDEKİLER

04

08

15

18

22

Değişim Ve Dönüşüm

Biraz Gerçek Şeyma'yı

Tanıyalım

She Said Yes!

'İşe Yaramak Zorunda

Mısın?

Eşsiz Finalleriyle Umut Dolu

Başlangıçlara Parantez

Açan Filmler

Acıdaki Bilgelik

7 Bags That Named

After a Woman

45

Bizi Biz Yapan Zorluklar 48

İstanbul Bienali

Çay ve Kahvenin Aşkı

51

56

58

27

Kardashian Laneti

Koşulsuz sevgiden

koşullu ilişkilere

61

31 Sporda Kadın

33 2022 Trendleri

37 Belki Biraz

2023 Astroloji

EKOFEMİNİZM:

SEMBOLİK VE PRATİK

BİR ANLAM

64

70


The Radiant Dijital Dergi

EDİTÖRDEN

Dönüşüm Terapisi

Lara Çelikler

Editor-in-chief

"Hiçbir şey değişmedi, ama yine de

her şey başka bir biçimde var olup

gidiyor.

Anlatamıyorum. Bulantıya benziyor

bu, ama aynı zamanda onun tam

tersi. Sonunda başımdan bir serüven

geçiyor, kendimi sorguya çekince,

kendimin kendim olmaklığımın ve

burada bulunmaklığımın başımdan

geçtiğini görüyorum. Geceyi yarıp

geçen ben'im.” -Jean Paul Sartre

Dönüşüm, gelişim ve değişikliklerle ilgili klişe olmayacak cümleler

kurmakta zorlanacağımı hissediyorum bu nedenle bu yazıyı olabildiğince

kişisel ve net tutmaya çalışacağım. Son birkaç yıldır evrenin beni

değiştirmeye ve dönüştürmeye çalıştığını hissediyorum. Bana bunu

yaparken canımı yakıp yakmayacağını umursamıyor, sadece yapıyor.

Bunu yapmasının da bir nedeni var üstelik. Bu yüzden ben de direnmeyi

bırakıyorum ve teslim oluyorum çünkü başka şansım yok; onunla baş

edebilecek güçte değilim. Hiçbirimiz değiliz.

Tam bir yıl önce, kendime hatırlatma amacıyla yazdığım ufak bir yazıyı

paylaşmak istiyorum. Böylece kendimi temayla ilgili söylemem gereken

her şeyi söylemiş sayacağım: “Hayatımda ilk kez belirsizlikten bu kadar

zevk alıyorum… Beni karşılayacak olan yeni sürprizlere hiç olmadığım

kadar hazırım ve olduğum yerden, dönüştüğüm ve evrildiğim bu

insandan, kendimden çok memnunum ilk defa. Hayatı, değişimleri ve

yeniliği her şeyiyle kabul ediyorum.”

1


Değişim ve dönüşüm içiçe geçmiş iki kavram; hatta öyle ki, ikisi sıkça

yanyana kullanılır halde.

Oysa aynı gibi görünen, ama birbirinden çok farklı iki kavram; değişim ile

dönüşüm..

The Radiant Dijital Dergi

DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜM

Ben, insan için en gerekli ihtiyacın dönüşüm olduğuna inanıyorum. Kolay

demiyorum, ama gerçekleştiğinde insana ve etkilediği topluma çok faydası

olan dönüşümün herkes için gerekli olduğunu düşünüyorum.

Sürekli değişen bir dünyada, dönüşüm kaçınılmazdır.

Değişim kendiliğinden olan, dönüşüm ise gerçekten karar verdiğinizde ve

istekli olduğunuzda olandır.

Yaşananların görünürlüğünün ötesinde olan anlamına baktığınızda, dönüşümü

tetikleyen bir eylem gerçekleşmiş oluyor.

Hayatta ne yaşıyorsak, bu bizim kendimizle olan ilişkimizin aynası. Aynada

kendine bakarken "Ne yaşıyorum, ne deneyimliyorum?" diye sorduğunda,

dönüşümün içsel yolculuğu başlıyor.

Korku, kaygı, çaresizlik ve öfke gibi duygular dönüşüme davetiye çıkarıyor

aslında. Hissedilen duyguları geçiştirmek ya da görmezden gelmek çare

olmuyor. Duygularımızla olan ilişkimizi değiştirmeye çalışmak, dönüşümün

bir parçası.

Değişim, bir durumdan başka bir duruma geçmektir ve kolaydır. Ama

dönüşüm, bir nevî 'olma hali'dir.

Dönüşüm radikal bir karar gerektirir, yolculuk uzundur ve yolculuğun sonunda

artık farklı bir şeye dönüşülmüştůr.

2


The Radiant Dijital Dergi

Aslında en etkili dönüşüm yöntemi: Kendi içinize

yolculuk yapmak, kendinizle yüzleşmek istiyor ve

hayatınızın belli alanlarında neden

ilerleyemediğinizin cevabını arıyorsanız, bu yöntem

tam size göre.

Çünkü, dönüşüme giden yol, aslında ilk önce

kendinizle yüzleşmenizden geçiyor.

Duygularınızla yüzleşmek, kabullenmek ve

dönüştürmek.

Negatif olanı pozitifi, bloke olanı özgürlüğe

dönüştürmek.

Marshall Mcluhan’ın, ‘Gutenberg Galaksisi’

kitabından bir alıntı, ferdî 'dönüşüm'ün kaçınılmaz

gerekliliğini biraz tedirgin eden ama farklı bir bakış

açısıyla ne güzel anlatıyor.

“Dünya, büyük bir İskenderiye Kütüphanesi’ne doğru

evrilmek yerine, çocuklar için bilimkurgu ürünlerinde

olduğu gibi, bir bilgisayara, elektronik bir beyne

dönüşmüştür. Ve duyularımız dışarı çıktığı için,

Büyük Birader içimize girmektedir. Böylece, bu

dinamikten haberdar olmadığımız takdirde, derhal

kabile davullarının küçük dünyasına, bütünsel

karşılıklı bağımlılığa ve zorla kabul ettirilmiş bir

birlikte varoluşa tastamam uygun düşen bir panik ve

dehşet evresine gireceğiz”

Dilerim, dönüşümün en güzeli ve en ihtiyacımız olanı

bulsun bizi.

Sevgiye, empatiye en ihtiyaç duyduğumuz bu

dönemde, en güzel dönüşüm; tüm blokajlardan

kurtulmak ve önce kendimizi, sonra toplumu

anlamaya başlamaktır

Sevgiyle,

Rezzan Aksoy

3


The Radiant Dijital Dergi


The Radiant Dijital Dergi

Fotoğrafçı: Sait Metin Yurdakul


The Radiant Dijital Dergi

Biraz Gerçek Şeyma'yı Tanıyalım

Bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?

Selam ben Şeyma, arada kendime Şeyda da diyorum. 27 yıldır

sevgiyle dolup taşıyorum. istanbul’da doğdum, büyüdüm,

okudum ve çalışıyorum. Sevmeye aşığım, hayatımı

seviyorum. Üniversitede havacılık yönetimi okudum ama

gelişen teknoloji ve hayat beni sosyal medya’da iş yapmaya

itti. 7 yıldır da önce kendim sonra beni takip edenler için içerik

üretiyorum✌️

Biraz gerçek Şeymayı tanıyalım. Kendini tanımlarken en

güçlü ve en zayıf hissettiğin özelliklerini nasıl anlatırsın?

En güçlü olduğum tarafımın enerjim olduğunu düşünüyorum.

Enerjisi yüksek bir insan olduğum için bulunduğum

ortamlardaki insanların da enerjisini yükselttiğime

inanıyorum. Zayıf yanımsa sabırsız olmam galiba. Sabırsız bir

insanım, bu hayatta en basit şeylerde bile öyle. Örneğin bir

konuşmayla ilgili alacağım cevaba karşı da çok sabırsızım.

Kendinde kabullenmenin zor olduğu konuları

başka insanlara nasıl anlatıyorsun?

Direkt bir şekilde anlatmıyorum. Bir şeyleri

genel olarak herkese anlatmam. Anlattığım

zamanlarda ise karşıdaki insana ipuçlarını

veririm. Eğer anlattıklarımdan beni yoran kısmı

cımbızla çekip alıyorsa giderek derinleşirim.

6


The Radiant Dijital Dergi

Fotoğrafçı: Ece Nur Saygın


The Radiant Dijital Dergi

Şu ana kadar yaşadığın en büyük başarısızlık neydi? Bu hissi aşmak için neler

yaptın?

Çok büyük bir başarısızlığım olduğunu düşünmüyorum çünkü henüz

hayatımda o kadar büyük bir adım atmadım. Ben beslenme ve diyetetik

okumak istiyordum normalde ama bilinçsiz bir şekilde burslu okuyabildiğim

için Özyeğinde havacılık okuma kararı aldım. Hayal kırıklığı demek

istemiyorum buna çünkü çok fazla kapı açtı bana fakat hep bir keşke diyorum.

Keşke beslenme ve diyetetik okusaydım, yakışırdı bence bana.

Kendini en huzurlu hissettiğin yer?

Kesinlikle Kaş. Kaş’a üç kez gittim ve pandemi öncesinde her yaz Kaş’a

gideceğime dair kendime söz verdim. Orada gittiğim yerler, kaldığım otel,

olduğum plaj tamamen kendimle kaldığım ve iç sesimi dinlediğim yerler.

Bunun dışında ise gerçekten sevdiğim insanlarla olduğum her yerde huzurlu

hissedeceğime çok inanıyorum.

Değişim mi, dönüşüm mü? Hangisi sana

daha yakın hissettiriyor? Senin için ne ifade

ediyor?

Bence dönüşüm de bir değişim. Dönüşüm

restorasyon gibi. Özümü sabit tutup bazı

değişiklikler yaparak gelişmek dönüşümü

ifade ediyor. Değişim yeni bir mimari proje

gibi. Varolanı bırakıp yenisini inşa etmeyi

ifade ediyor. Realistik olmak istiyorum, bu

yüzden dönüşüm. Eğer değişim demiş

olsaydım, bu bir ihanet olurdu çünkü ruhum

bir noktada özüme dönmek isteyecek.

Dönüşümün olduğu noktada ise ben “ben”

kalıp her şeye evrilebilirim.

8

Fotoğrafçı: Ece Nur Saygın


The Radiant Dijital Dergi

Sence toplumda en çok konuşulması gereken ama konuşulmaktan kaçınan

konu ne?

Kadın erkek eşitsizliği. Mutlak bir eşitlikten bahsetmiyorum çünkü farklılıklar

var. Ben bu farklılıklara rağmen kabul görememekten bahsediyorum. Kadın

erkek eşitsizliğini hayatımın her yerinde yaşıyorum ve çok sinirleniyorum. Bir

erkeğin, bu kadın da olabilir benimle telefonda konuşmasıyla sevgilim Melihle

telefonda konuşması aynı değil, hem de aynı konuları aynı şekilde

tartışmamıza, savunmamıza rağmen. Kadın erkek eşitsizliği giderek kırılma

noktasına ulaşsa da maalesef hala gözardı edilemeyecek kadar çok fazla

örnekle hayatımızda yer kaplıyor. Z kuşağının geldiği noktada kadın egemen

bir topluluktan bahsedebiliriz. Bu şu an gurur duyularak bahsediliyor olsa da

uzun vadede bu konuda bir eşitsizlikten bahsedilme ihtimali çok yüksek.

Günümüz dünyasında erkek bireylerin de üzerinde çok fazla baskı var. Onların

üzerinde de “Aynı yoldan yürümeyeyim, yanlış anlaşılırım”, “Bunu yaparsam

sapık muamelesi görürüm” gibi korkular baş kaldırmış durumda. Bu aynı

şekilde ilişkilerde de öyle. Geleneklerimizden bize dayatılan baskılardan

dolayı duyguları açıklamak, adım atmak konusunda da sürekli erkeklerden bir

hareket bekleniyor. Buna kesinlikle katılmıyorum. Daha fazla konuşulan,

paylaşılan bu dünyada farkındalık arttı fakat hâlâ erkek ve kadın eşitsizliği

sapıtmış durumda. Adab-ı muaşeret kuralları çağ değişimine hızlı ayak

uyduramasa da bizim şu an yaşadıklarımız ve gördüklerimiz dönüşüm. Bir

dönüm noktası.

9


The Radiant Dijital Dergi

Şeyma bir şarkı olsaydı hangi şarkı olurdu?

Kesinlikle, Jabbar- Cesaretsizce Olmuyor.

Şeyma için aşk desek?

İsmimin baş harflerinin (Ayşe Şeyma Keten) birleşince aşk olduğunu fark etmiş

miydiniz? Ben hayatının her döneminde dolu dolu sevgi yaşayan bir insanım. Bu bir

kaleme, çiçeğe, ekrana, renge bile olabilir. Ben sevginin en üst rotasına aşk diyorum.

İnsan her şeye aşık olabilir bana kalırsa, ama tonları farklı. Mesela benim için çok güzel

bir kırmızı sevgiliye olan aşkı, yani sevgiyle aşkın harmanlanmış halini, mor ise eşyalara

beslediğim aşkı temsil ediyor. Aşk hayatımın çok büyük bir kısmını kaplıyor çünkü ben

sevgiden besleniyorum. Sevmekten ve sevilmekten. Her ne kadar paylaşmayı

sevmediğimi sansam da paylaşmaktan hoşlanıyorum.

Aşk acısı sizin için ne ifade ediyor?

Nasıl aşıyorsunuz?

Eğer bahsettiğimiz aşk hayatın içinden

bir sevgi yoğunluğuysa onun yerine

başka bir şey tolere edebiliyorum.

Bunun için şu anda bir çözümüm var

mı sorusunu kendime sorar, evet cevabı

aldığımda yaparım. Cevap evet

olmasına rağmen bir şey yapmıyorsam

üzülmeyi bırakıyorum. Hayır cevabını

aldığım, yapacak bir şeyim olmadığı

zaman bırakıyorum ve “okay Şeyma,

next” diyerek yoluma devam ediyorum.

Konu romantik anlamda aşk olunca

kendime sonuna kadar, o acı içimden

atılana kadar süre veririm. O acıyı

aşmakla ilgili çabam olsa da verdiğim

süre zarfında üzerime gitmem, benim

gibi bir insan için bunun çok sağlıklı

olacağını düşünmüyorum.

Fotoğrafçı: Ece Nur Saygın

10


The Radiant Dijital Dergi


The Radiant Dijital Dergi

Topluma bir ders vererek bir şeyleri değiştirme

şansın olsa bu ne olurdu?

Bence insanlar çok karamsar. Özellikle Türkiye’de.

Yaşadığımız hayat şartlarından dolayı da olabilir bu

fakat ben insanlara her günün yeni bir şans olduğunu,

her şeye rağmen şükretmemiz gerektiğini anlatmak

isterdim. Çok kötü hissettiğim bir dönemde üstümü

örttüğüm yorgana kadar şükrettiğim bir zaman

olmuştu. İnsan tane tane hayatında varolan her şeye

teşekkür edince kötü hisler yerini güzel hislere

bırakıyor ve o an olduğu duruma, ertesi güne daha

pozitif yaklaşmaya başlıyor.

Biraz da korkulardan bahsedelim. En büyük korkun?

Yalnız kalmak. Yalnız kalmaktan çok hoşlanıyorum

ama kalabalıklar içerisinde. İnsanların varolduğunu

bilerek yalnız kalabilirim ama kısa süreliğine.

Fotoğrafçı: Ece Nur Saygın

12


The Radiant Dijital Dergi

She said YES!

Yazar: Eda Göleli

Hayatımda son zamanlarda en

az kullandığım kelimenin

“Evet” olduğunu fark ettim.

İyiye, daha iyiye ve en iyiye

ulaşma çabam, bu

mükemmeliyetçiliğin getirdiği

yorgunluk, yoğun bir hata

yapma korkusu, değişimin beni

bir o kadar çeken ama bir o

kadar da çekindiren gizli

yüzü… Tüm bu belirsizlikte

işleri hiç de kolaylaştırmayan

paranoyam - kaybetme

korkusunun kaçınılmaz eseri,

bir yandan da sebebi. Diğer

yanda da bu karmaşanın içinden

çıkmaya çalışırken en

ummadığım anda adeta yeniden

doğan bir ben.

Çok az bir süre öncesine kadar; yeni bir insan, istemsizce yeni bir hayal

kırıklığını anımsatıyordu bende. Kırgınlığım tek bir insana değil, tüm

insanlığaydı sanki. Kendi içimde iyileşmeye o kadar odaklanmıştım ki dışarıda

bana iyi gelecek her şeyin varlığını unutmuştum. En ufak tanışma gözümde

büyüyordu, savaşa gider gibi duvarlarımı örüp savunma silahlarımı kuşanıp

hazırlanıyordum sanki. Oysa Freud kızına yazdığı mektupta ne güzel

anlatıyordu; “Sevgili Anna, en güvendiğin insanlardan kötülük görüp üzülmen

güçsüz biri olduğun anlamına gelmez. Fizik kurallarına göre; sırtını dayadığın

bir nesne birdenbire giderse sen de o yöne doğru devrilirsin. Yani bunun

güçsüzlükle alakası yok”.

13


The Radiant Dijital Dergi

Ben de devrilmemek için kendimi zorlamayı bıraktım, hislerimi serbestçe yaşadım.

Çünkü anladım ki serbest bırakmak için her zaman affetmek gerekmiyor, işte o an

uzun zaman sonra gerçekten iyi hissettim. Tek yapmam gereken kendime zaman

tanımak iken ne kadar uzaklaşmışım kendimden onca süre. Kendimle baş başa

kalmayı tercih etmem normaldi, ama herkesten kaçmak değildi - bunu ayırt

etmeliydim. Ağlamak kötü, bastırmak iyi; göstermek kötü, gizlemek iyi - değildi.

Çünkü ben iyi değildim. Etrafıma “Hayır” diyerek ördüğüm duvarlar artık bana

huzur vermiyordu. Onları yıkmak, artık yeniden “Evet!” demeyi öğrenmek istedim.

Yanlış bir şeye “evet” deme korkusuyla, doğru olabilecek her şeye düşünmeden

“hayır” dediğimi fark ettim.

İşte o an derin bir uykudan uyandım. Kaçtığım hatalar yüzünden kaçırdığım

güzellikler geldi aklıma. Bir de hiç hayal kurmadığımı fark ettim mesela.

Kırılmaktan yorulmuş muydu hayallerim, yoksa ben mi gerçekliğimin içinde

kaybolmuştum? Ya da geçmişin. Fark etmez dedim, belirsizlik bu kez

korkutmayacak beni. Aksine; bilmemek, özgürleştirecek. Denemek ayakta tutacak

beni, dedim ve yastığa kafamı koyduğumda ilk kez eksilmiş hissetmedim. Ertesi

sabah çok başka uyandım.

O hafta hayat bana ilaç gibi gelen insanlar çıkardı önüme. Üstelik yepyeni yerler

keşfettim, rüya gibi sokaklar gezdim, girmediğim yollara girdim, üşeniyorum

dediğim ama aslında çekindiğim şeyleri yaptım. Özgüvensiz hissettiğim an

geldiğinde vazgeçmedim, üstüne gittim. En çok “hayır” dediğim ne varsa “evet”

dedim. Çünkü hayıflanmak, pişman olmaktan çok daha fazla zarar verecekti bana.

Oysa ne olursa olsun denemek, yeniye “evet” demek beni her gün yeni bir ben’le

tanıştırdı adeta. Kendimden kaçmak yerine kendimi keşfetmeye başladım. Aynadaki

halime yabancılaşan, kırgınlık, güvensizlik ve yetersizlik hissinde boğulan kalbime

tek bir kelimenin bu kadar iyi geleceğini kim bilebilirdi?

Sonuçta bana kendimi değersiz hissettiren benden başkası değildi. Kimse bana

yetersiz olduğumu söylemiyor, ima bile etmiyorken kendimi her kaybın sorumlusu

olarak gören bendim. Bazen birçok şeyi kaybetmek gerek, kendini bulmak için.

Yeniden doğmak, benliğimi keşfetmek ve kimliğimle barışmak için çıktığım bu

yolculukta korkuyla “hayır.” demek yerine cesaretle “evet!” demeyi kutluyorum

bugün: I SAID YES!!

14


The Radiant Dijital Dergi

Fotoğrafçı: Sait Metin Yurdakul


The Radiant Dijital Dergi

İŞE YARAMAK ZORUNDA MISIN?

Yazar:Mana Akkor

Hayatta hep işe yaramak zorunda mıyız? Her an durmadan bir şey

yapmak, bir işle uğraşmak, bir nefes bile almadan çalışmak

zorundayız mıyız? Hiç nefes alma hakkımız yok mu?

Rahatça evde bir şey yapmadan durmak beni o kadar korkutuyordu

ki hala da korkutuyor tabii ki. Kafamda bin beş yüz tane senaryo,

onu öyle yapsaydın, şunu şöyle yapayım, peki sen ne zaman

dinleneceksin? Bu sene benim yüksek lisansta son senem ve

derslerim bitti. Sadece bir tane sınavımı vermem ve tez yazmam

gerekiyor. Dersim olmadığından dolayı her gün evdeyim, ne

yapacağımı, neye çalışacağımı bilmiyorum. Zaman geçmeye devam

ediyor ve ben öylece izliyorum. Aynı zamanda iş arıyor ve deliler

gibi kafamın içinde düşünüyorum da düşünüyorum. Neyi

düşünüyorum? Her şeyi. Bir sonraki ay 25 olacağımı, hala iş

bulmadığımı, hayatta ne yapmak istediğimi, konservatuara ne zaman

başlayabileceğimi düşünüyorum. Tabii insanın bu kadar boş zamanı

olunca da düşünmeye de çok zamanı oluyor hallice.

Rahat duramıyorum, yerimde durup “Tamam bugün de sadece

oturayım evde, dinleneyim.” diyemiyorum. Yani, anlatmak

istediğim, kendimi rahat bırakamıyorum. İşe yaramak zorunda

olduğumu, sürekli bir işle uğraşmak zorunda olduğumu düşünerek

anda kalamıyorum. Ben kesinlikle böyle hissediyorum ve bu beni

çok korkutuyor. Boş boş oturmak mı? Nasıl yapabilirsin? Diyerek

kendi kendimi öyle bir yiyorum ki. Kendimle aram bozulunca da

hadi kendinle uğraş dur bakalım.

16


The Radiant Digital Dergi

Psikoloğa başlamak hayatım için çok büyük bir adım oldu.

Kendimde ve yaşayışımda çok fazla şey fark etmeme sebep oldu.

Bu “işe yarama” konusu da bunlardan biri. Bir gün “Hiçbir şey

yapmıyorum, zaman geçiyor ve ben öyle izliyorum geçen günleri,

korkuyorum, bir şey mi yapmalıyım?” diyerek sorunumu dile

getirmiştim. Kendimi tembel, işe yaramaz biri gibi hissediyordum

ve psikoloğum “İşe yaramak zorunda mısın ki?” dedi. “Tembelim

ben herhalde.” dedim sonra. Tembellik mi? Dışarı çıkıyorsun,

ihtiyaçlarını alıyorsun, yemek yapıyorsun, pilates dersi bile

alıyorsun. Peki bu nasıl tembellik? Tembellik benim için

küçüklükten beri derslerime çalışmamakla, bir iş yapmamakla

ilişkilendirilmiş. Ben de bu boş zamanımı bir hediye değil de işe

yaramazlık olarak düşünmüşüm.

Bu konuları kafamın içinde tartıp düşündükten sonra karar verdim ki herkesin

hayatında böyle bir dönem olabilir. Ne yapmak istediğini bulma, hobilerini

keşfetme, kendini yeniden tanıma dönemleri olarak da adlandırılabilir. Özellikle

de 20’li yaşlarda yaşamamız gereken bir dönem hatta dönemler olduğunu

düşünüyorum. Aktör yönetmen ve yazar Rainn Wilson’ın bir videosuna denk

geldim geçen gün sosyal medyada. Wilson diyor ki “20’li yaşların amacı 12 farklı

şey deneyip 9’unda başarısız olmak.” Rahatlamamız gerektiğini, bu zamanın

bizim kendimizi tanıma sürecimiz olduğunu hatırlatıyor. Böylece anlıyorum ki,

bu dönem gerekliymiş, verimsizlik diye adlandıracağımız şu dönem hayatımız

için ne kadar gerekli aslında.

Anlatmak istediğim, eğer benim gibi “Ben ne

yapıyorum? Zaman çok çabuk geçiyor, arkadan

bakıyorum.” diyorsan yalnız değilsin. Buna

ihtiyacın var ve bu dönem belki hayatın için çok

önemi olacak bir şey keşfetmeni sağlayacak.

Kendini tanı, neleri seviyorsun mesela. Ne yapmayı

seviyorsun? O neyse onu yap. Hemen bulman da

gerekmiyor, rahatla. Yeni insanlarla tanış, yeni

hobiler dene, başarısız ol sonra yeniden başka bir

şey dene. 20’li yaşlar bize verilmiş en güzel şey. Bir

yerde takılı kalma, keşfet. Hayat işte o zaman anlam

kazanacak.

17


Fotoğrafçı: Ece Nur Saygın


The Radiant Dijital Dergi

Fotoğrafçı: Ece Nur Saygın


The Radiant Dijital Dergi

EŞSİZ FİNALLERİYLE UMUT DOLU

BAŞLANGIÇLARA PARANTEZ AÇAN FİLMLER

Yazan: Şimal Tuna Gönan


The Radiant Dijital Dergi

Nevi şahsına münhasır bir coming-of-age filmi: Petite

Nature (Çıtkırıldım) dir. Samuel Theis

Ebeveynlerinin ayrılığının ardından Doğu

Fransa’nın Forbach banliyösünde annesi

ve kardeşleriyle beraber bir belediye

apartına taşınan 10 yaşındaki Johnny’nin

cinsel kimliğini keşfini izlediğimiz bu

yürek ısıtan film, oyuncu ve yönetmen

Samuel Theis’in ikinci uzun metrajı. İlk

gençlik yılları ve ilk aşk üzerine son

derece naif bir anlatı benimseyen

hikâyede, yaşıtlarından bariz ölçüde daha

olgun ve akıllı olan küçük Johnny, yeni

öğretmeni Bay Adamski’ye karşı

koyamadığı duygular beslemeye başlıyor.

Yönetmenimiz, bir ortaokul çocuğunun

hikâyesini anlatırken, tahmin edilenin

aksine, klişelere başvurmadan, gelişmekte

olan cinsel dürtülerini anlamlandırmaya

çalışan bu kibar ve utangaç çocuğun

karakter evrimine odaklanıyor.

Toplumun çoğu kesimi için bir tabu olan bu karşılıksız saf aşkın, doğal akışında bir

çocuğa nasıl tesir ettiğini izliyoruz. Sinema tarihinde çokça kez işlenmiş bir

konuyu büyük sözler söylemeden, son derece gerçekçi ve detaycı bir işleyişle

beyaz perdeye aktarması, Samuel Theis’in dehâsını ortaya koyar nitelikte. Bu denli

hayal kırıklarıyla ve çıkmazlarla dolu bir aşk öyküsünün finalde ümitle ışıldaması

da onu diğer queer hikâyelerden farklı kılıyor. Filmin çocuk oyuncusu Aliocha

Reinert, baştan sona sergilediği performansla nasıl parlak bir gelecek vaat ettiğini

gözler önüne serse de özellikle son perdede izlediğimiz akşam yemeği sahnesinde

kalbimizi yerinden söküp üzerinde tepiniyor adeta. Petite Nature, bu sene Nisan

ayında İstanbul Film Festivali kapsamında ülkemizde gösterime girmişti, ne yazık

ki henüz dijital platformlarda kendine bir yer bulamadı. En kısa zamanda gösterime

girmesini ümit ediyorum.

21


The Radiant Dijital Dergi

Yakıcı ve gizemli: Les Cinq Diables (Beş Şeytan) dir. Lea Mysius

"Ben var olmadan önce beni seviyor

muydun?”

2022 Filmekimi kapsamında izleme fırsatı

bulduğum Les Cinq Diables (Beş Şeytan);

Stars at Noon (Öğle Güneşinde Yıldızlar)

ve Les Olympiades (Paris, 13. Bölge)

filmlerinin yardımcı senaristi Lea

Mysius’un son mahsulü. Film, spiritüel

bağlamda kurduğu doğa-insan ilişkisinden

yola çıkarak farklı boyutlarda farklı

hikâyelerin anlatıcılığını üstleniyor. Hem

oldukça büyüleyici hem de ürkütücü bir

atmosfere sahip bu hikâyede, Vicky adında

özel yetenekleri olan küçük bir kız, günün

birinde ortaya çıkan halası Julia sayesinde

çekirdek ailesinin geçmiş sırlarını

öğrenmeye başlıyor. 7 yaşındaki bu küçük

çocuk, anormal derecede gelişmiş koku

alma duyularını keşfederek günlerini

geçirirken gizemli halasının hayatlarına

dahil olmasının ardından özel gücünün

aslında bundan daha fazlası olduğunun

farkına varıyor.

Aldığı kokular vasıtasıyla boyut değiştirerek geçmişe yolculuklar yapmaya başlayan

Vicky, böylelikle, annesinin bir “anne” olmadan önce nasıl bir yaşam sürdüğünü

izleme fırsatı buluyor ve geçmişi kurcalarken hiç ummadığı bir aşk hikâyesine

rastlıyor. Film, vaat ettiği anlatıdan uzaklaşarak dağınık bir çizgide ilerlese de

izleyicinin dikkatini üzerinde tutmayı büyük ölçüde başarıyor. Ancak finale

gelindiğinde cevaplanması kaçınılmaz olan pek çok soruyu havada asılı bıraktığı için

potansiyelini karşılayamadığı da aşikâr. Odadaki fil misali görmezden

gelemeyeceğimiz eksiklerine rağmen bence şahane sinematografisiyle, yarattığı

fantastik gerçeklikle ve kalp ritminizi artıracak müzik seçimleriyle duygusal olarak

bıraktığı etki küçümsenemez. Pek yakında MUBI’de göreceğiz bu ilginç filmi.

22


The Radiant Dijital Dergi

İlham verici bir kısa metraj: Stiletto dir. Can Meran Doğan

"Son zamanlarda seyrettiğim en başarılı

kısalardan biri olan Stiletto, kuytularımıza

gömdüğümüz merak ve dürtülere eğilen

vurucu bir film olmasının yanı sıra

yönetmenin alametifarikasıyla hikâyesini

hiç de karamsar bir evrenden anlatmıyor.

2021 yılında Altın Portakal Ulusal Kısa

Film Yarışması’nda En İyi Kısa Film

Ödülü’ne aday olmuştu, şimdilerde ise

MUBI’de gösterimde. Başrollerini Murat

Kılıç ve Nihal Yalçın’ın paylaştığı bu 18

dakikalık kısa film, bir aile trajedisi üzerine

kurulu. Gece vardiyasında taksicilik yapan

iki çocuk babası Hasan’ın gizli bir zevki

var: topuklu ayakkabılar. Günün birinde

vardiyadan dönüp de evde hiç kimsenin

olmadığını fark edince içinde alevlenen

arzuya karşı koyamıyor. Hasan, taksisinin

bagajından aldığı stilettolarını ayağına

geçirip Kahtalı Mıçe’nin “Damımıza

damımıza kar yağdı” melodileri eşliğinde

dans ederken yatak odasının kapısı açılıyor

ve böylelikle karısı Aysel’e yakalanıyor.

AAysel’in bu görüntü karşısında şaşkınlıktan ve öfkeden çılgına dönmesiyle başlayan

bir kriz patlak veriyor; karısına kendisini açıklamaya çalıştığı sırada çocukların da

okuldan dönmesiyle beraber Hasan’ın işi daha da zorlaşıyor. Hasan’ın içinden gelen

bu masum dürtüye, ancak o dürtünün kendisi kadar masum bir zihniyete sahip

çocukları, annelerinin aksine gayet makul bir tepki veriyorlar. Yönetmen Can Merdan

Doğan, bu hikâyeyi anlatırken cinsiyet sınırlarının kesin çizgilerle çizildiği toplumların

kaçınılmaz sonlarından biri olan “kırılgan erkeklik” mefhumundan yola çıkıyor.

Hasan’ın toplumsal cinsiyetini “tehdit eden” şey ise bir çift topuklu ayakkabı...

23


The Radiant Dijital Dergi

Ruhsal yaralarımızı kucaklayan bir belgesel: Stutz dir. Jonah Hill

"Sana haksızlık edildiğini düşünürsün ve

adalet arayışın hayatını askıya alır. Zaman

hızla akıyor ve bu saçmalığa vaktimiz yok.”

Ünlü oyuncu ve yönetmen Jonah Hill’in,

terapisti ile bir hasta-doktor ilişkisi içerisinde

kamera karşısına geçtiği belgeseli Stutz,

geçtiğimiz ay Netflix’te gösterime girmiş ve

oldukça ses getirmişti. Jonah, doktoru ile

kurduğu ilişkinin ve ondan öğrendiklerinin

muhtemel izleyicilere hayatta bir yol

gösterebileceğini ümit ederek adeta bir amme

hizmeti şeklinde bu belgesel projesini

oluşturuyor. Burada şu detayın altını

çizmeliyim ki, izlediğimiz filmin baştan sona

kadar çıkar amacı gütmeden ve bir “tedavi”yi

pazarlamaya çalışmadan olanca içtenliğiyle

karşımızda duruyor olması bence son derece

kıymetli. Kilo problemleri, anksiyete,

panikatak ve depresyondan muzdarip olan

Jonah Hill, aynı zamanda 2017 yılında

kaybettiği abisinin yas sürecinin travmasıyla

da başa çıkmaya çalışıyor; bu süreçte en

büyük desteği ve ilhamı mentoru, dostu

Doktor Phil Stutz’dan alıyor..

Stutz’ın kendi danışanlarına önerdiği egzersizlere ve görsel olarak tasvir ettiği bazı “araçlara”

yer veren belgesel, etik tartışmaları beraberinde getirse de eşine nadiren rastlayacağımız bir

dürüstlükle bizatihi kendisini sorguluyor zaten. Doktor Stutz’ın yaklaşımı temelde bir hastalığı

tedavi etmek üzerine değil; kişinin yaşadığı her duygunun normal olduğunu ve bu normal

duygularla başa çıkabilme yatkınlığını güçlendirmek üzerine kurulu. Sonuç olarak Hill ve

Stutz’ın sohbetleri, dünya üzerinde tüm sıkıntılarından ve tüm travmalarından tamamen

kurtulabilmiş kimsenin olmadığını fakat bunun gayet normal bir durum olduğunu idrak

etmemize yardımcı oluyor. Evet, belki de hayatımız boyunca boğuştuğumuz dertlerin sonu

gelmeyecek ama bir şekilde onlarla başa çıkma yöntemlerimizi kendimiz belirleyeceğiz. Eğer

ilginizi çekerse thetoolsbook.com internet adresi üzerinden belgeselde sözü edilen birçok

yöntemi inceleme fırsatı bulabilirsiniz.

24


The Radiant Dijital Dergi

Kardashian Laneti

'Kardashian Laneti' nedir? Bu gerçekten doğru mu?

Gelin isterseniz beraber inceleyelim.

Eğer en basite indirgeyeceksek, internette dönüp dolaşan klasik bir komplo

teorisi var; “Kardashian Lanet. Aslında, kulağa ilk başta fazlasıyla saçma gelen

bu teorinin internette yıllardır popüler olduğu bir araştırma konusu.

Duyduğunuz anda “Böyle bir şey olması imkansız, abartı!” diye düşünüyor

olabilirsiniz ama Kardashian ailesinin ayrıldığı tüm insanlar daha sonrasında

hayatlarında fazlasıyla kargaşa, kaos ve kendini kaybetme gibi bir etkiyle karşı

karşıya kalıyor.

Fazlasıyla komik ve saçma olduğu düşünülen bu teoride, aslında

Kardashianların eski sevgili veya eşlerinin ayrılık sonrası yaşamlarına biraz

baktığımızda, bu teorinin neden gerçek olduğunu anlayabilirsiniz.

Scott Disick, Kris Humphries, Lamar Odom, Tristan Thompson ve Kanye

West, Kardashian kız kardeşlerle ilişkilerinden bu yana bazı ekstrem aksiliklere

karıştılar ve bu durumun altından pek güçlü kalkamadılar.

Eğer siz de Kardashian ailesinin

hayranı ya da magazin haberlerini

okumayı seven bir tarafsanız,

muhakkak "Kardashian Laneti" ni

duymuşsunuzdur. Bu teorinin özeti,

Kourtney, Khloe ve Kim Kardashian'a

çok yaklaşan herkesin ömrünü sürekli

takip eden kötü şansla devam etmesini

tanımlamak için kullanılır. Hatta üvey

kız kardeşleri Kendall ve Kylie Jenner'a

kadar bu durum ilerledi bile diyebiliriz.

Bu lanetin çoğunlukla partnerlerini

etkilediği söyleniyor ancak eş zamanlı

olarak ailenin yakın çevresi ve

arkadaşlarını da etki altında tuttu.

25


The Radiant Dijital Dergi

2018 yılında Kylie, GQ ile yaptığı bir röportajda "Kardashian Laneti" teorisini kabul

etti. "Ama sadece erkekler değil gerek sevgili gerek arkadaş çevrem, gelip bununla

nasıl başa çıkacaklarını bilmeyen insanlar. Bu yüzden böyle bir şeyin olduğunu

kabul edebilirim, ama bu lanetten dolayı değil, uyumsuzluktan dolayı gerçekleşen

bir şey." diye devam etti. "Bizi seven çok insan var ama bizi sevmeyen çok sayıda

insan da var. Yarı yarıya bölünebilir diyebilirim."

Zaman geçtikçe, lanetten etkilendiği iddia edilen erkeklerin listesi resmen birer

fermana döndü.

Yazılanlara göre, birçok ünlü erkeğin sözde "Kardashian Laneti" tarafından

etkilendiği iddia ediliyor. Bunlardan birine de Kourtney Kardashian'ın 3 çocuğunun

babası Scott Disick ile örneklendirebiliriz. Bu çiftimiz çok genç yaşta tanıştı ve

devamında 3 çocuklu olarak devam ettiler. İlişkileri ilerledikçe Scott, kendini çılgın

partilerde ve madde bağımlılığı gibi bir yolda buldu. Ek olarak, Disick, pek çok kez

rehabilitasyonda tedavi edildi. Şu an Disick, tüm bu alışkanlıklarını bıraktı ve

Kourtney ile çocuklarına ortak bir ebeveynlik sağladı.

Bir diğer örneğimiz ise Khloe Kardashian'ın eski

kocası Lamar Odom, iddia edilen bu lanetin bir başka

örneği. Khloe ve Odom birkaç hafta içinde tanışıp

evlendiler. Çok güçlü bir evliliğe sahip gibi görünseler

de, perde arkasında sadakatsizlik ve Odom'un

uyuşturucu bağımlılığı ile pek çok kez mücadele

ettiler. Khloe sonunda 2013'te eski LA Laker'dan

boşanma davası açtı, ancak belgeler sonuçlanmadan

önce Odom, 2015'te Nevada'daki bir genelevde

neredeyse ölümcül bir aşırı doz aldığında ölümle burun

buruna geldi. Odom, sonunda iyileşti ve bu ikili

2016'da boşandı.

Kim Kardashian'ın eski eşi Kris Humphries de

listedeki bir diğer isim. Eski NBA oyuncusu, sadece

yedi aylık flört sonrası 2010 yılında Kim ile evlendi.

2010 yılında evlendiler ama bu evlilik sadece 72 gün

sürdü ve Kim ani bir kararla ayrılmaya karar verdi.

Boşandılar ve Humphries'in kariyeri maalesef eskisi

gibi olamadı."Kardashian Laneti" ile ilişkilendirilen

diğer ünlü yüzler arasında Khloe Kardashian'ın eski

erkek arkadaşları, rapçi French Montana ve NBA

oyuncusu James Harden yer alıyor.

26


The Radiant Dijital Dergi

Bu arada, Kylie Jenner'ın çocuğunun babası rapçi Travis Scott'ın da

lanetin kurbanı olduğu söylentiler arasında.

Bununla birlikte, Kim Kardashian'ın görüşmediği kocası Kanye West,

bildirilen lanetin en iyi örneği olabilir. Kim ve West 2012'de çıkmaya

başladılar ve 2013'te ilk çocukları kızı North West'i kucağına aldılar. Bir

yıl sonra evlendiler ve sonunda üç çocuğu daha, Saint ve Psalm oğulları

ve kızı Chicago'yu birlikte karşıladılar. Çiftin evliliği boyunca West'e

bipolar bozukluk teşhisi kondu ve birçok halka açık olay yaşadı.

Amerikan bir dergiye göre, Kim'in West'in davranışlarından utanmaya

başladığı ve sonunda ikisinin kendi yollarına gitmeye karar verdiği iddia

edildi. Çift 2021’de boşandı ve sadece çocukları için bir araya geliyor.

"Kardashian Laneti"nin varlığını kanıtlamanın hiçbir yolu olmasa da

hayranlar, ailedeki kadınları seven erkeklerin çevresinde meydana gelen

tesadüflere dikkat çekmeden edemiyorlar.

Bütün bu olanlardan sonra, sizce “Kardashian Laneti”

doğru mu? Taraf sizin.

27

Yazar:Elif Karbeyaz


CURSE

CURSE

CURSE


Sporda Kadın

Yazar:Aysel Aktürk

Toplumlarda birçok faaliyet kas gücüne dayanmaktaydı. Dolayısıyla bu

durum kadın ve erkek arasındaki güç farkının ortaya çıkmasına, hatta

erkeğin daha güçlü olduğu bir düşünce yapısını ortaya çıkarmıştı.

Endüstrileşme ile gelen makineleşme kas gücüne olan ihtiyacı azaltmış,

kadınların da üretim faaliyetlerine katılmasına olanak sağlamış olsa da

erkeğin egemen olduğu bu toplumsal yapı içinde kadın tam anlamıyla bir

yer edinememişti. Toplumsal yapıya etki etmiş olan erkek egemenliği, tüm

toplumsal kurumlarda kendini hissettirirken, spor alanında da büyük ölçüde

kendini fark ettirmişti.

İlk spor müsabakası olarak kayıtlara geçen etkinlik olan antik olimpiyat oyunlarına

kadınların oyuncu olarak katılamamasını bırakın, seyirci olarak dahi kabul

edilmiyorlardı. Günümüzde ise bildiğimiz üzere özellikle spor konusunda eğitim

veren okullarda, örneğin beden eğitimi öğretmeni yetiştiren okullarda, Ulusal

Beden Eğitimi ve Spor Komitesi'nin de söylediği gibi, erkeklerin sayıca fazla

olduğu görülmekte. Spor alanlarındaki kadın erkek sayısı eşitsizliği, kadınların

katılımı ile dengelenmeye çalışılsa da henüz olması gereken noktaya

ulaşamamıştır. Din, aile ve toplum baskısı gibi nedenlerden dolayı kadınların spora

katılımına ket vurulmakta. Din ve aile baskısı denildiğinde herkesin aklında az çok

bazı manzaralar canlanmakta fakat toplum baskısı o kadar geniş bir konu ki örnek

vermeden geçilecek gibi değil.

29


The Radiant Dijital Dergi

Örneğin, Cape Down Üniversitesi futbol kulübünde oynayan bir

kadın futbolcu ile yapılan röpörtajda kadın sporcu futbol hayatı ile

ilgili deneyimlerini şöyle ifade etmiştir: “ Altı, yedi yaşlarında

erkeklerle birlikte sokakta futbol oynardık. On bir, on iki yaşlarına

geldiğimde kız olduğumu fark ettiler ve beni futbol oynamaya bir

daha çağırmadılar”. Belli bir yaşa kadar cinsiyet farkı o kadar da

sorun teşkil etmese de bir yaştan sonra özellikle futbol gibi erkek

oyuncuların sayıca daha fazla olduğu sporlarda toplum baskısı

kadınların katılımını olumsuz yönde etkilemekte.

Spor türü ve sporun amacı hususunda da kadın ve erkekler haliyle

ayrışmakta. Belli başlı asıl hedefler dışında örneğin zinde olmak,

sağlıklı hissetmek ve stres atmak gibi, kadınlar ve erkeklerin spor

yapma amaçları da epey farklılık göstermekte. Örneğin fitness

konusunda, erkekler daha çok arkadaş kazanmak, itibar kazanmak

ve para kazanmak amacı gütmekte. Kadınlar ise çoğunlukla

zayıflamak istediği için kardiyoya yönelik bir spor programına

yönelmekte. Göral tarafından yapılan Kütahya’da yürüyüş, step ve

aerobik yapan ve %75’inin kadın olduğu toplamda 400 kişiye

uygulanan bir araştırmada, katılımcıların sporu daha çok sağlıklı

olmak (% 66) ve zayıflamak (% 29) için yaptıkları tespit edilmiş.

Sporu tartıdaki sayıyı düşürmek amacıyla yapmayan biri olarak söyleyebilirim

ki istatikler her ne kadar genellemeye açık hale getirse de benim ve benim gibi

düşünen kadınların üzerinde de toplumsal bir baskı yarattığını söyleyebilirim.

Örneğin vücut geliştirme üzerine bir spor programı olan bir kadına birçok

insan tarafından kasların çok maskülen bir görüntü oluşturduğuna dair

eleştiriler mutlaka gelmiştir. Toplumsal normallerin aksine güzelliğin ince

olmakla bağlantılı olmadığını düşünüyorum. Herkesin aynı fikirde olmadığı

gibi benimle farklı düşünen insanların düşüncelerine de saygı duyuyorum.

Biyolojik veya fizyolojik açıdan kadınlar ve erkekler arasında farklılıkların

olduğu aşikâr ama bu durum yalnızca farklılık. Ne eksiklik ne de fazlalık. Bu

nedenle her gün ‘bacak günü’ değil ve kardiyo sadece kadınlar için değil.

30


The Radiant Dijital Dergi

2022’yi geride bırakırken bu yıl trend olan görünümleri

sizler için derledik. Bakalım bu yıl modaseverler için

nasıl geçmiş. Hazırsanız başlayalım!

Blazer Ceket #1: Sanırım 2022’yi blazer

ceketlerle hatırlayacağız. Kurumsal/resmi bir

vibe çizmenin çok daha ötesinde konumlanan

blazerlar, bu yıl hem spor hem şık kombinlerin

gözdesi oldu. Oversize, deri ve renkli blazer

seçimlerle sıradanlıktan oldukça uzaklaştık.

Böylece bu yılın en havalı kombinlerin

vazgeçilmezi olan ceketler bizim de favorimiz

oldu.

Yazan: Ani Nalyan

Paraşüt Kargo Pantolon #2: Her durumun

kurtarıcısı paraşüt pantolonlar, bize 90’lardan

miras. İster spor ayakkabı ve crop top ile

kombinleyin, ister altına iddialı bir topuklu

çekin... Gündüzden geceye tüm dikkatler

üzerinize çekmeyi vaad eden bu pantolonlar,

stil sahibi bir görünümün en etkili yollarından

biri. Farklı renk, desen ve kumaş opsiyonları ile

daha da çekici bir hal alan bu pantolonlara bu

yıl sizin de karşı koyamadığınıza eminiz.

Cut out detayı #3: Nokta atışı detaylarıyla sade bir parçayı

bile büyüleyici kılan cut out giysiler “less is more” dedirtmeye

devam ediyor. Üstelik bu iddialı görünümün 2022’nin ötesine

taşınacağı da çok net. Peki ya Kendall Jenner ve Elsa

Hosk’un bu yıl akıllara kazınan görünümlerinin ardından

zirveyi kim kapacak, işte bu merak konusu!

31


The Radiant Dijital Dergi

Korse #4: Siyah skinny jean, stiletto ve korse…

Muhtemelen bu kombinin uymayacağı bir event yok. E

tabii korse detaylı elbiselerin çekiciliğini de es

geçmemek gerek. İster güzel bir mekanda keyifli vakit

geçirirken, ister doğum günü kutlamasında. Tek bir

parça ile bütün görünümünüzü değiştirebilirsiniz. Taşlı

küpelerle yapacağınız dokunuş ile kombininize farklı

bir boyut kazandırabilirsiniz. Günün her anına kolayca

entegre edebileceğiniz korseler hem seksi hem havalı

duruşuyla 2022’de de Kylie Jenner’dan Dua Lipa’ya,

Bella Hadid’den Hailey Bieber’a kadar pek çok dünya

yıldızı tarafından da tercih edildi.

Catsuit #5: Bu yıl catsuitler, vücudu saran

görünümüyle çabasız şıklığa sahip olmak

isteyenlerin vazgeçilmezi oldu. Tulumun şekil

değiştirmiş versiyonu olarak

tanımlayabileceğimiz bu parça, vücut hatlarını

ve kıvrımlarını tamamen gözler önüne

sermesiyle ön plana çıkıyor. Bu yönüyle de

şüphesiz Kardashian ailesinin gözdesi olarak

konumlanıyor.

Transparan Elbiseler #6: Kırmızı halılardan gündelik

hayatımıza gelen transparan elbiseler, her sene olduğu

gibi 2022’de de çarpıcı bir görünüme sahip olmak

isteyenlerin tercihi oldu. Tamamen transparan ve yarı

transparan seçimlerle cesur bir duruş vaad eden bu stil,

yakın zamanda hem dünyaca ünlü tasarımcılar hem de

Kaia Gerber ve Rita Ora gibi isimler tarafından tercih

etmesiyle gelecek senelerde de karşımıza çıkacağının

sinyallerini veriyor.

32


The Radiant Dijital Dergi

Otrişler #7: Özel davetlerde birçok ismin tercihi olan otrişler, eklendiği her

parçaya farklı bir boyut kazandırmaya devam ediyor. Elbiselerden takımlara pek

çok parça ile hayatımıza giren otrişler bu yılın en basit ama etkili seçimleri

arasına girdi bile.

Taşlı braletler #8: Cesur ve şık kombinlerin vazgeçilmezi haline gelen taşlı

braletlerin birçoğumuzun gece hayatını süslediği aşikar. Çoğu zaman siyah bir

blazerin içinde veya sade bir bluzün dışında kullandığımız bu parlak

aksesuarımızın bütün bir sene tüm gözleri üzerimize toplamanın sırrı olduğunu

söylemek mümkün.

Ugly Sunglasses #9: Kardashian-Jenner

ailesinin yakın markajında olan bu modeli ilk

günlerde yadırgamış olsak da 2022’de pek

çoğumuzun kullandığını itiraf etmenin vakti

geldi. Çirkin olanın havalı olduğu bugünlerde

“ugly sunglasses” trendinin tercih edilmesi pek

de şaşırtıcı değil. Neon renklerde, minimal veya

aksine tüm yüzü kaplayan seçenekleriyle bu

trend peşimizi bırakmayacak gibi.

33


Fotoğrafçı: Sait Metin Yurdakul


BELKİ BİRAZ

Grupları grup yapan samimiyettir.

Modafinil EP'si ile hislerimize tercüman olan Belki Biraz grubu

dört kişilik bir müzik grubu. Onları çoğumuz "Aklımda Biri Var"

şarkısıyla tanısak da Amorf albümü, Namünetahi ve Bebek

şarkıları da kesinlikle başa sararak dinlenilecek şarkılar.

Farklılıklarını yaratıcılığa dönüştüren üyelerin yeni çıkacak

şarkısını heyecanla bekliyoruz.

1) Profesyonel müzik hayatınıza pandemiden önce başladınız. Pandemi

döneminin gruba ve müzik hayatınıza etkileri nasıl oldu? Evrildiğiniz

yönü anlatır mısınız?

Aziz: Bu süreçte grubumuza dair fikirlerimiz ve planlarımız tamamen değişti.

Pandemi öncesinde ilk konserimizi, hemen ardından da diğer konserlerimizi

gerçekleştirmek için farklı mekanlarla anlaşmıştık. Ancak hepsini ertelemek

durumunda kaldık. Durum böyle olunca biz de kendimizi tamamen kayda

verdik.

Emir: Aziz’in de dediği gibi bu süreç bizim için hem avantajlı hem

dezavantajlı oldu. Genel hatlarıyla bizi değiştirmekten ziyade sürecimizi

yavaşlatan pandemi, YKS dönemimize denk geldi. O yüzden hayatımızda

müzik aktivitelerinin pasifleşmesi akademik anlamda bize iyi geldi. Tabii

müzik anlamında da bize çok katkısı oldu. Kayıtlara devam ettik, kendimizi

prodüksiyon anlamında geliştirdik.

2) Hepiniz üniversite öğrencisisiniz. Bölümleriniz neler?

Emir: Ben mimarlık okuyorum.

Orkun: Ben elektronik haberleşme mühendisliği okuyorum.

Arda: Ben de tıp okuyorum.

Aziz Mete: Ben de kontrol ve otomasyon mühendisliği okuyorum.

35


3)Hepiniz başarılı okullarda oldukça ağır bölümler okuyorsunuz. Peki

kariyer hayatlarınıza başladıktan sonra Belki Biraz hakkında planlarınız

neler?

Emir: Okul hayatım biraz zor ve yoğun geçiyor. Henüz bu röportaja

katılmadan önce dahi maket yapıyordum. Uykusuz kaldığımız çok zaman var.

Akademi ile müziği dengede tutmak için bayağı bir efor harcıyoruz. Diğer

arkadaşlarım da aynı şekilde. Arda zaten tıp okuyor. Ben bütün odağımı Belki

Biraz’a vermeyi düşünüyorum. Mimarlık benim çok da hayalini kurduğum bir

meslek değil. Bölüme girince sevdim. Uğraştırıyor ama alan derslerinden keyif

alıyorum. Kişiliğimi beslemeyi seviyorum, mimarlık bölümü okumam da

buraya dayanıyor ama tercih döneminde biraz piyangodan çıkmış oldu. İleride

Belki Biraz kafi gibi, mimarlık ise b planım.

Orkun: Açıkçası ikisini de aynı anda yürütmek idealim. Okuduğum

mühendislik dalını seviyorum. Yalan yok, eğitim hayatı kolay yürümüyor.

Mesela ben bir konserimizde kulise 4 saat önceden gidip ders çalıştığımı

biliyorum. 16 mayısta konserim, 17 mayısta da vizem vardı. Böyle yoğun bir

temponun içindeydim. Yine de o dersi iyi bir notla verdim. Bu dengeyi bir

şekilde kurabildiğimi düşünüyorum. O yüzden gittiği yere kadar ikisini de aynı

anda yürütmek istiyorum.

Arda: Aslında hepimizin dileği okul ile müziği aynı anda yürütebilmek.

Yorucu olsa da şartlar el verdiğince bu şekilde götürmeye çalışacağız. Ancak

gelecekte bir seçim yapmam gerekirse ne yöne gideceğimin yanıtını Emir

kadar rahat bir şekilde veremeyeceğim açıkçası. Çocukken hayalini kurduğum

mesleği şu an okuyorum. Tabii ki müzik grubunda olmak da bambaşka bir

keyif, bambaşka bir ilgi alanı. Zaten ben mezun olana kadar çok vaktim var. O

zamanki şartlara göre seçim yapacağım.

Aziz: Ben de Orkun’a katılıyorum. İkisini beraber götürebileceğimi

düşünüyorum.

36


4)Kitleniz nedir ve kimlere ulaşmayı isterdiniz?

Aziz: Buna istatistiksel olarak cevap verebilirim. Dinleyici kitlemizin %49’unu

18-22 yaş arası oluşturuyor. Hedef kitlemiz herkese hitap edebilmek

diyebilirim.

Emir: 18 yaş altının hedef kitlemiz olduğunu düşünüyorum. Bu kulağa biraz

çıkarcı gelebilir ama, onlar çok deli dolular. Konserlerde enerjileri çok yüksek,

çok fazla interaksiyon var. Seyirci sesi beni sahnede o kadar motive eden bir

şey ki…

Orkun: Bizim sahnede heyecan çok önemli bir rol oynuyor. Bir şarkı

yapıyoruz oturup ağlayasımız geliyor, bir şarkı yapıyoruz sahnede

zıplayasımız geliyor. Biri daha küçük yaşlara hitap ederken biri daha olgun

insanlara hitap eden cinsten şarkılar oluyor.

5)Çalışmak istediğiniz bir sanatçı var mı?

Orkun: Açıkçası ben, Zeynep Bastık ile çalışmayı çok isterim.

Arda: Benim hayalim şahsi olarak bir müzisyenle çalışmaktan ziyade, grupça

Dolu Kadehi Ters Tut ile aynı sahneyi paylaşmak.

6)Grupları konserler grup yapar demişti Kaan Tangöze. Peki sizin

grubunuzu grup yapan şey konserler mi?

Emir: Orkun anlatsın. Sahnede kendinden geçiyor.

Orkun: Sahne kişiliğim ve gündelik hayattaki kişiliğim arasında enerjisel

anlamda fark var. Bütün hayat enerjimi sahnelere saklıyorum. Son

konserlerime beni uzun zamandır tanıyan ama hiç konserlerime katılmamış

arkadaşlarım geldi. Onlar “abi sen de bayağı bir eğleniyormuşsun” demişti.

Sahnede eğleniyoruz ve bu insanlara da yansıyor. Geri dönüşlerimiz pozitif

oluyor.

37


7)Şarkıları sahnede yeniden aranje veya potpuri ediyor musunuz yoksa

kayıttaki gibi mi çalıyorsunuz?

Aziz: Değiştiriyoruz. Konsere yönelik ayarlamaları yapıyoruz.

Emir: Şarkıları konsere göre değiştirmek zor ama bir o kadar da eğlenceli

diyebilirim. Bir örnek verebilirim. Bilmem ki Ben şarkımız normalde akustik

gitar ve vokal, yani oldukça akustik. Biz onu son konserimizde sonuna bas

bateri gitgide artan gitar ve farklı bir aranje daha ekledik. Bizce baya güzel

olmuştu umarım dinleyenler de beğenmiştir.

8)Üretim aşamasında kim nasıl rol oynuyor, nasıl bir düzeniniz var?

Arda: Benim cevabım okul varken nasıl üretildiğine yönelik olacak. Genellikle

günümü dolu dolu geçiriyorum. Diğer türlü zaten imkansız oluyor. Okula,

spora ve müziğe yeterli vakti ayırmam gerektiğini düşünüyorum her zaman.

Yorulsam da yapmaya çalışıyorum, vaktim olmasa da yaratmaya çalışıyorum.

Böylece tüm bunları birlikte yürütmeye çalışıyorum.

Emir: Ben biraz kronolojik anlatayım. Aklımıza yeni fikirler geldikçe gruba

atıyoruz. Ardından bu fikirlerimizi istişare ediyoruz. Kayıtlar da bugüne kadar

hep evde yapıldı. Bebek’e kadar hiçbir şarkıyı mikrofonla kaydetme

olanağımız olmadı. Mikrofonumuz yoktu, Iphone sesli notlar yardımımıza

yetişti.

Aziz: Emir alçakgönüllülük yapmaya çalışıyor ama ben devam edeyim. Genel

olarak şu zamana kadarki şarkılarımızın çoğunun, hatta hepsinin söz müziği

hatta mix ve masteringi Emir’e ait. Yeni şarkıda da öyle olacak gibi duruyor.

Müziği düşünüyor, demosunu gruba atıyor. Sonra biz grup olarak istişare

ederek sonuca geliyoruz.

38


The Radiant Dijital Dergi

9)Fikir ayrılığına düştüğünüz zaman çözüme nasıl ulaşıyorsunuz?

Aziz: Şimdiye dek aramızda hiç öyle bir sorun olmadı.

Orkun: Bebek’i yazarken bir kez şöyle bir şey olmuştu; iki tane solo vardı ve

hangisini seçeceğimiz konusunda kararsız kalmıştık. Sonra bir tanesini sadece

konserlerde çalma kararı aldık. Zaten dikkat ettiyseniz akustikhane

versiyonunda Bebek’in altro solosu farklı.

Arda: Bunu okuyan herkese akustikhane versiyonunu dinlemelerini tavsiye

ederim. Akustikhane versiyonunda canlı solo fazlasıyla enerjik. Bunu

Spotify’da insanlar tekrar tekrar dinlese bayar diye düşünmüştük. O yüzden

daha sakin olan soloyu kayda, daha enerjik olanı ise canlı versiyonuna yapalım

diye anlaştık. Bununla ilgili bir fikir ayrılığına düşmemiştik, ortak bir karardı.

10) Grup olarak yapmayı sevdiğiniz,sizi motive eden favori aktiviteniz var

mı?

Emir: Grup olarak konserler bizim için oldukça motive edici. Mesela

Akustikhane’den sonra çok motive olmuştuk. Kayıt sonrası arabayla dönerken

hepimizde “ya biz Akustikhaneye çıktık, aslında güzel de oldu. Hadi bir tane

daha yapalım!” düşüncesi vardı. Bu his çok güzel. Hep “hadi grupça bir şey

daha yapalım”, ”bir tane daha konsere hazırlanalım”, ”yeni şarkı yazalım” gibi

bir motivasyon geliyor.

11)Müzik türleri arasında çok fazla etkileşim var ve bu türleri ayıran

keskin çizgiler yavaş yavaş siliniyor. Peki yine de kendinizi yakın

hissettiğiniz bir janr var mı? Belki Biraz’ın müziğini hangi janra yakın

görüyorsunuz ve zamanla farklı bir kategoriye doğru ilerleyecek misiniz?

Aziz: Bence “alternatif” kelimesi bizi çok kurtarıyor. Sıkıştığımızda alternatif

deyip işin içinden sıyrılıyoruz.

39


The Radiant Dijital Dergi

12)Matt Belamy’nin “Artık gitar müzikte öncü

enstürman değil. Hatta Rock müzik yapan

gruplarda davul, bas ve gitar varsa birkaç adım

geridelerdir.” diyerek savunduğu bir fikri var. Peki

siz bu fikre katılıyor musunuz?

Emir: Ben katılmıyorum. Bence gitar hala ağırlığını

koruyor. Benim nezdimde koruyor en azından. Bunlar

olmayınca elektronik müzik produksiyonuna

geçiyor.Ben uzun süre elektronik müzik prodüksiyonu

ile de uğraştım. Ama gerçekten sahnede doğal bir

şekilde enstürmanları çalarak bir performans

çıkarmanın tadı hiçbir şeyde yok. Hata payı olmalı

bence, yani birkaç hata yapmalısın insan olduğunu

hissetmelisin yani yaşadığını hissetmelisin.

Aziz: Ben kesinlikle katılıyorum ve diğer grupların

gitara geri döneceklerini düşünüyorum.

13)Müziğinizi değiştirip farklı enstrümanlar ile farklı

soundlar yaratmayı deneyecek misiniz?

Emir: Temeli oturttuk diye tahmin ediyorum. Ancak, şarkılar

arasında envai çeşit enstrüman kullanımı olabiliyor. Özellikle de

elektronik prodüksiyon devrindeyiz, sound uyuyor ve onu oraya

koyuyoruz. Sahnede performe etmek istediğimiz zaman gruba

kalıcı bir enstrümandan ziyade sahnelik farklı şeyler denenebilir.

Uzun vadede, kesin olmamakla birlikte konuşuyorum tabii.

14)Grup olarak yaratıcı olmanın nasıl bir his olduğunu

tanımlar mısınız?

Arda: Günlük hayatta da birlikte olmaktan çok keyif alıyoruz.

Bence bu durumun grupça yaratıcı olmamız üzerinde de etkisi

var.

Aziz: Grupları güven ve samimiyet grup yapar. Bu da benim

sözüm olsun.

40


The Radiant Dijital Dergi

15)Her birinizin hem grup adına hem de grubunuz dışında en favori

şarkılarını öğrenebilir miyiz?

Arda: Hem Türk hem yabancı sanatçılardan sevdiklerim var ve gerçekten her

türü dinliyorum. Bu nedenle genel olarak beğendiğim şarkıyı seçmem çok

uzun sürer ve zor olur. Ancak, sahnede çalmak için Aklımda Biri Var’ı

seçerim. Evde dinlemek için ise Senle diyebilirim. Duygulu müzikler bana

daha çok hitap ediyor.

Aziz: Benim kişisel olarak en çok dinlediğim şarkı, Sultans of Swing. Sürekli

açıp dinlerim. Her anımda dinleyebilirim. Grup adına da Arda’ya benzer

şekilde, Aklımda Biri Var benim için ayrı bir yerde. Yine, yeni çıkacak

şarkımızı da her anımda dinleyebilirim.

Orkun: Bizim grubun açık ara en sevdiğim şarkısı Olur mu Hiç. Çıktığından

beri sürekli dinlerim. Onun dışında Redbone da sürekli dinlediğim şarkılardan.

Nedense bende apayrı bir yeri var.

Emir: Bizim gruptan en çok dinlediğim parça, en son çıkan şarkımız olan

Bebek. Onu çok seviyorum. Ancak esas favorim yeni çıkacak olan şarkımız.

Sözleri beni o kadar etkiledi ki dinledikçe üzülmeye başladım. Sonra bir süre

dinlemeye ara verdim, şarkı canımı yaktı nedense. Bana oldukça çarpıcı ve

duygusal geldi. Büyük konuşuyorum ama gerçekten iddialı bir şarkı. Hafif

acının tatlı tebessümü diyebiliriz.

41


16)Müzik gruplarında genellikle bir süre sonra müzisyenler çaldığı

enstrümandan sıkılıp başka bir alete yöneliyor. Sizde şu an için böyle bir

sıkılma durumu söz konusu mu? Eğer öyleyse hangi enstrümana

geçersiniz?

Emir: Orkun arabada mızıka çalıyor bazen, beni korkutuyor, korna çalıyorlar

sanıyorum.

Orkun: Bizim evde piyano da var. O yüzden birkaç çeşit enstrüman çalıyorum

diyebilirim. Enstrümandan kesinlikle bıkmıyorum. Son 5-6 yılda gitar

çalmadığım gün sayısı 10’u geçmez ama özellikle konserlerden sonra bir gün

boyunca dokunmuyorum gitara. O zaman biraz sıkılmış oluyorum yalan yok.

Aziz: Sıkılma demeyelim, doyma hissi diyelim.

Arda: Sahnede önümde üç arkadaşım eğlenirken onlara dahil olamamak beni

gerçekten üzen bir şey. Sırf bu sebepten acaba bir de saksafon mu öğrensem

diye düşündüğüm oldu. Sahnede o coşkuyu yaşarken ayakta olmak gerçekten

hayalim. Davul çalarken bunu yapamıyorum, arkadaşlarımla eğlenemiyorum

ama hiçbir zaman sıkılmak gibi bir şey olmadı.

Aziz: Arda bir gün ben bateriye geçeceğim sözüm olsun.

17)Son olarak sizi takip eden müzikseverlere ve The Radiant

okuyucularına neler söylemek istersiniz?

Destekledikleri ve okudukları için teşekkür ediyoruz. Saygılarımızı iletiyoruz.

42


Acıdaki Bilgelik

Yazar: Aslı Ayyıldız

Bana masaj yapan bir fizyoterapiste masajda önemli

olanın ne olduğunu sorduğumda gülerek “Acıtması.”

demişti. Ne kadar acıtırsa o kadar iyiymiş. Ağrılar o

zaman iyileşiyormuş.

En dibe battığınızda, hiçbir çıkış yolu

bulamadığınızda, hayattan nefret ettiğinizde

ve artık yaşamak istemediğinizde değişirsiniz.

Üç yıl önce pandemi başladığı zamanlarda nefes alırken göğüs

kafesimde ağrılar başladı. İlk gittiğim doktor bana basit bir ağrı

kesici yazmıştı. Aradan aylar geçti, ağrılarım şiddetlenmişti.

Tekrar doktora gittim ve boyun düzleşmesi olduğunu söylediler.

“Bir şey olmaz ondan.” dediler. Ama ben ölmek istiyordum.

Ağrılarım o kadar şiddetliydi ki sürekli yeni bir ağrı kesiciye başlıyordum. Sonra fizik

tedaviyi denedim, nöral tedaviyi ve hatta manuel tedaviyi… Denemediğim hiçbir şey

kalmamıştı ama ağrılar geçmiyordu. En sonunda bir doktorun aklına akciğer ultrasonu

çektirmek gelmişti. Sonucunda akciğerimle kalbimin arasında doktorların deyimiyle

“bebek kafası” büyüklüğünde bir tümör olduğunu öğrendik. Ölüm tehlikesi olan, saatlerce

süren bir ameliyata girdim ve canavar tümörü (Evet, adı gerçekten böyle. Teratom da

deniyormuş) vücudumdan tamamen temizlediler. Bu tümörün vücudumda doğduğumdan

beri olduğunu söylediler. Ama eski röntgen filmlerimin hiçbirinde gözükmüyordu. Tümör

bir anda büyümüş, dev gibi olmuştu.

43


Tümör hayatımın en kötü zamanında ortaya çıkmıştı. Bir “bebek kafası”

büyüklüğündeydi. Bu bana “kendinden, kendini doğurmak” metaforunu

hatırlattı. Sanki vücudum “Dur” diyordu, “bu kadarı senin için çok fazla.

Daha fazla yıpratma kendini, yoksa öleceksin. Ben sana her şeyi

durdurmak için yardım edeceğim, bu süreç çok ağrılı olacak ama sonunda

her şeyin farkına varacaksın.” Ve vücudum, o nefret ettiğim ve canavar adı

verilen o bebeği neredeyse tam dokuz ay içimde büyüttü. Kaderci bir

bakış açısıyla bakarsam, doktorlar da bunu tam zamanında fark ettiler. O

bebek tam doğmak üzereydi.

Ve ben ölmedim, onu doğurdum.

Önce okuluma bir süre ara verdim. Karmaşık ilişkilerimin hepsinden

sıyrılıp hayatımda beni en mutlu eden erkekle, erkek arkadaşımla tanıştım.

Hep yapmak istediğim şeye, bir kitap yazmaya başladım. Belgeseller

seyrettim, kitaplar okudum. Hayatım boyunca özlemini çektiğim

özgürlüğüme kavuştum. Bu çok iyileştirici bir araydı. O arada yine

geleceğimle ilgili başka kararlar aldım. Kendimi daha az hırpalayarak

yoluma devam etmeye karar verdim.

Bunca travmadan sonra insan bir gecede değişmiyor. Bir sabah uyanıp

“Yaşasın, tümörden kurtuldum. İşte şimdi her gün mutlu olacağım.”

diyemedim. Yine üzerimde bir süre etkilerini bıraktı. Her şey bir gecede

güzelleşmedi. O, yıllarca içimde biriken mutsuzluğu, acıları, uykusuz

gecelerin verdiği umutsuzluğu ve her sabah uyandığımda geçmeyen

ağrıları fark ettiğimdeki hayal kırıklıklarını atlatmak zaman aldı.

Şu an tümörümden kurtulalı iki yıl oluyor. Zamanla hayatımdaki birçok

şeyi çok yoluna soktum. Nasıl daha mutlu olabileceğimi öğrendim ve hala

öğreniyorum. Bir şeyin beni yıprattığını gördüğümde inatla o şeye aynı

şekilde devam etmek yerine çözümler bulmayı öğrendim. İnsan

bedenindeki bilgeliği fark ettiğim için için kendimi her ne zaman olumsuz

bir şeyi düşünürken yakalasam, “şu an ruhuna ve bedenine zarar

veriyorsun” demeyi öğrendim. Çok şey öğrendim ve şimdi çok daha

mutluyum. İyi ki ölmemişim.

44


Fotoğrafçı: Sait Metin Yurdakul


Bizi Biz Yapan Zorluklar

Yazan: Eda Dolunay

Küçüklüğümden beri karşıma çıkan birçok zorluk oldu. Hepsinin sonunda daha

fazla güçlendim. Kendime olan inancım arttı. Başıma gelmiş zorlukların hepsi

benim dostum oldu. Başıma gelen tek bir zorluk, hayatımın çoğu anında benimle

olmaya devam etti. Kendi beynimin içinde oluşan bu zorluk vücudumda sürekli

yankılanan seslere dönüştü. Size hayatımda başıma gelen en büyük zorluktan ve

uzun süren dost edinme sürecimden bahsetmek istiyorum. Kendimi aç bıraktığım

günler, sadece su içerek günün bitmesi için saniyeleri saydığım anlar, kalori sayma

uygulamalarında on kalori daha alamayacağımı düşündüğüm için arkadaşlarımla

içemediğim kahveler, o sabah tartıda yüz gram daha fazla çıktığım için okula

gitmediğim günler, on yaşından beri sonu gelmeyen diyetisyenler ve kendi içinde,

asla kendini sevemeyen bir ben. Neredeyse yeme bozukluğunun hemen hemen her

aşamasını deneyimlemiş ve yedi senedir yeme bozukluğuna sahip genç bir kadınım.

Tüm bu yolculuğumu da her zaman kendime saklamak istemiştim. Çünkü aldığım

kilolardan, vücudumda tutan ödemden utanıyordum.

Başıma gelen en büyük zorluk olan tüm yeme bozukluğu sürecinde kendimi

insanlarla kıyaslamadan duramıyordum. İnsanların bana baktığında akıllarına gelen

ilk şeyin vücudum olduğunu düşünmekten de kendimi alakoyamıyordum.

Çoğumuzun ailesinin, arkadaşlarının “Bugün hiç yemek yemedin mi?”, “Hayata bir

kere geliyorsun, bu çikolatayı yersen hiçbir şey olmaz!”, “Çok kilo almışsın.

Çirkinleşmişsin!”, “Çok kilo vermişsin. Hastalanacaksın!” cümleleri size göre

normal cümleler olsa bile yeme bozukluğuna sahip insanları tetikleyebilir ve iyilik

yaptığınızı düşünmenize rağmen onları kötü etkileyebilirsiniz. Bu ve benzeri her

duyduğum laf beni günlerce içerisinden çıkamadığım anksiyete krizlerine soktu ve

çılgın düşüncelere sahip olmama sebep oldu. Bana “iyilik” olarak söylenen sözlerin

çoğu beni daha da kötü etkiledi. İnsanlara, bana söylenen bu cümlelerin beni iyi

hissetirmediğini söylediğimde ise arkamdan sürekli şu cümlelerin söylendiğini

duydum: “Kendini aç bırakıyor çünkü yeni ergenliğe girdi”, “yemek yemiyor kesin

aşk acısı çekiyordur”, “çok kilo vermiş, çirkinleşmiş kesinlikle insanların dalga

geçmesini kaldıramadı”, “çok kilo almış kesin psikolojik sorunları var”...

The Radiant Dijital Dergi

46


The Radiant Dijital Dergi

Hepimizin duyduğu bu sözler aslında çoğu kişiyi hasta ediyor ve beni de etti.

Belki eski kafalıdır, belki de bu konuda bilinçli değildir diye geçiştirdiğimiz

çevremizdeki herkes bu kötülüğü sadece bana, size değil çoğu kişiye yapıyor.

Bizim sesimizi çıkarmayıp karşımızdaki insanı düzeltmediğimiz her saniye bu

hastalığa bir kişi daha kurban gidiyor. Bence hayatımızda her zaman en büyük

zorlukların dışarıdan geleceğini düşünüyoruz. Ama bana göre bir insanın

yaşayabileceği en büyük zorluklar kendisinden gelir. Özellikle zorluğun sebebi

dışarıdaki seslerin kişinin beyninin bir parçası olmasıysa mücadele etmek daha

da zorlaşır. Ama tam da böyle zorluklarla kişi mücadele ederken daha çok

güçlenir çünkü kendi potansiyelini fark eder. Dışarıdaki seslerin

etkileyemeceği kadar güçlenir. İnsanın en büyük dostu bu yüzden zorluklardır.

Bir dönem aldığım 4-5 kilo yüzünden bana “iyilik” olarak söylenen lafların

çoğunun sonunda ertesi gün yemek yemeyi hak etmediğimi düşündüm.

İnsanlarla buluşmayı, görüşmeyi bıraktım çünkü aldığım kilolar yüzünden

dışarı çıkmaya utanıyordum. Sosyal medyada “Beden Pozitifliği” etiketiyle

karın kaslarını paylaşan insanları gördükçe kilo aldığım için kendime

kızıyordum. Aynada gördüğüm görüntü özgüvenimi azaltıyordu. Aklımda

sürekli tekrarlanan cümleler, tetiklenip kendimi kusturana kadar yemek

yiyerek biten geceler sonunda ilk defa bir gün aynaya baktığımda aldığım

kilolara rağmen vücudumu sevdiğimi fark ettim. Benim için çok büyük bir

başarıydı bu. Bunun gururunu yaşarken dışarıdan birinin bana ne kadar kilo

aldığımı söyleyip beni üzmeye çalışmasına o sefer sessiz kalmadım.

47


The Radiant Dijital Dergi

Artık yeme bozukluğunu, alıp verdiğimiz kilo ile bağdaştırılan standart

güzellik kalıplarını normalize etmek istememiştim. Yedi senenin sonunda

yeme bozukluğumu hala yenememiştim. Ama yeme bozukluğumla mücadele

etmeyi öğrendim. Çünkü güçlendim. Hayatımdaki en büyük değişimim ve

başlangıcım yeme bozukluğumu kabul etmek oldu. Denediğim sayısız diyet ve

beslenme çeşidinden sonra ilk defa içgüdülerimi dinleyerek yemek yemeye

başladım.

Başıma gelen en büyük zorluk hayatımda beni en çok güçlendiren şeye

dönüştü. İlk defa birinin lafını bilinçsizlikle sebeplendirmeden kendimce

farkındalık yaratmaya çalıştım. Ve bu konuda farkındalık yaratmaya karar

verdim. İyi ki böyle bir zorlukla mücadele edip güçleniyorum. Bu yazıyı de

bizi biz yapan, güçlendiren zorluklara adıyorum.

48


The Radiant Dijital Dergi

IRKIN

KELLY

7 Bags That Named After a Woman

ADY DIOR

JODIE


The Radiant Dijital Dergi

PEEDY 25

JACKIE

DIANA


The Radiant Dergisi

BIRKIN

Hermes, Birkin

Jane Birkin ile Hermes CEO'su Jean-Louis Dumas 1981'de

tesadüfen tanıştılar. Jane, uçakla yola çıkmaya

hazırlanırken, tüm kabin eşyalarını üst bölmeye

sığdırmaya çalışıyordu. Eşyalarını düzenli şekilde

taşıyamadığı hasır çantası uçakta yerle bir oldu. Jane,

güzel çantaların işlevsellikten yoksun oluşu ve yeterince

büyük olmayışı hakkında söylenmeye başladı ve

Dumas’da günümüzün o ikonik çantasının ilk fikirleri

oluşmaya başladı. Dumas, Jane'in bu sorunla karşılaşan

tek kadın olmadığını anladı ve benzersiz, modaya uygun

ve pratik bir şey yaratmak için bir fırsat gördü.

Hermes'in başkanı ve kreatif direktörü Jean-Louis

Dumas, cepli bir çanta tasarlamayı önerdi. Jane cevap

verdi: "Hermes cepli bir çanta yaptığı gün onu

kullanacağım."

Bir yıl sonrasında ise hala günümüzün en ikonik

çantalarından biri olarak bilinen Birkin çanta doğdu.

LADY DIOR

Prenses Diana, Fransa'nın eski First Lady'si tarafından

kendisine hediye edildikten sonra bu çantayı kullanırken

görüldü. O andan sonra çanta, onu her yerde kullandığı için

anında Diana ile eşanlamlı hale geldi. 1996'da Dior,

Chouchou'nun adını Lady Dior olarak değiştirdi.

51


The Radiant Dergisi

KELLY

1929'dan 1982'ye kadar yaşayan Grace Kelly,

Philadelphia'da büyüdü ve büyük sahnede olmayı

arzulayarak yıldız olma hayali kurdu. Sonunda On

Dört Saat, Mogambo, Arka Pencere, Yeşil Ateş, Kuğu

ve Yüksek Toplum gibi filmlerde rol aldı. Hollywood'un

en önde gelen ve etkili aktrislerinden biri oldu ve

sonunda Prens Rainier III ile tanışıp evlendi.

Günümüzde Kelly olarak bilinen ikonik çanta eskiden

Sac à dépêches adıyla tanınıyordu. Hamile karnını

paparazzilerden saklamak için çantayı kullanan

Prenses'in ikonik bir fotoğrafı nedeniyle çanta yeniden

adlandırıldı.

Bu görsel tüm dünyada son derece popüler oldu ve çok

sayıda derginin kapağında yer aldı. Halk onu "Kelly

çantası" olarak yeniden adlandırdı ve dünya çapında

popülaritesi artmaya başladı, bu da şirkete daha fazla

görünürlük sağladı. Prenses, çantanın bir statü

sembolü haline gelmesine yardımcı oldu ve Amerika

Birleşik Devletleri ve Avrupa'nın bazı bölgelerinde

modaya uygun kadınlar tarafından daha da aranır

hale geldi.

52


The Radiant Dergisi

JODIE

Bottega Veneta, Jodies Foster'ın paparazzilerden

saklandığı bir fotoğrafının o kadar ikonik olduğuna ve

çantaya kendi adının verilmesini hak ettiğine

inanıyordu. Artık bir “It bag” çantası olarak kabul

ediliyor.

JACKIE

SPEEDY 25

1965 yılında Audrey Hepburn, Louis Vuitton'dan ilk olarak

1930'larda yaratılan speedy çantanın daha küçük bir boyutunu

yapmasını istedi. Speedy 25 bu şekilde yaratıldı. Audrey

Hepburn bu çantayı her yere taşıdı ve Audrey'nin Speedy

çantasıyla bir sürü fotoğrafı var. Speedy 25 Audrey

Hepburn’ün unutulmaz çantalarından biri oldu.

Eski First Lady Jackie Kennedy, 70'lerde bir Gucci çantasıyla

kendini paparazzilerden korurken fotoğraflandı. İkonik

fotoğrafı manşetlere konu oldu ve Gucci, onu onurlandırmak

için çantanın adını Fifties Constance’tan Jackie’ye değiştirdi.

DIANA

1990 yılında Gucci, sadece Prenses Diana için bir çanta

tasarladı. Princess Diana çantayı kadar çok sevdi ki 20'den

fazla rengi tasarlandı ve hepsini dolabında bulundurdu.

2021'de Gucci'nin kreatif direktörü Alessandro Michele, onun

mirasını onurlandırmak için orijinal çanta Diana’yı yeniden

yaratmaya karar verdi ve Gucci Diana aramıza geri döndü.

53


54

The Radiant Dergisi

7. İstanbul Bienali

500.000’den Fazla

Kişiyi Ağırladı

Yazan: Ece Alatuğ

Bu yıl herhangi bir çatı konsepti olmayan,

500’ün üzerinde sanatçının katkılarıyla

İstanbul’un farklı mekanlarında düzenlenen 17.

İstanbul Bienali’ne ziyaretçilerin ilgisi büyüktü.

Ben de sizin için Pera Müzesi’ni gezdim.

Bu sene farklı mekanlarda düzenlenen sergi,

hayatımızdaki “tamamlanmamışlıklar”

konusunda dikkat çekmeyi hedefliyor.


55

The Radiant Dergi

Sergi, içinde barındığı atölyeler ve deneyim

alanlarıyla; kadın hakları, sürdürülebilirlik,

çevre gibi toplumsal ve sosyal konulara

sanatsal bir bakış açısı sunarak

ziyaretçilere “daha güzel bir gelecek için

hepimizin yapabileceği bir şeyler var” diyor.

Günümüzde çağdaş sanat akımına katkıları

ile ülkemizi başarıyla temsil eden Merve

Elden ve Çağla Özbek’in “Kadın Eserleri

Kütüphanesi”, çağdaş kadın figürünün

değişimini arşivlerin tozlu sayfalarından

çıkararak sanatseverlerin beğenisine

sunuyor.

Bienal’de eserleri ile ön plana çıkan bir

başka sanatçı da Angela Melitopoulous’tu.

Sanatçının bellek politikalarını,

zamanı, coğrafyayı ve kolektif belleği ön

plana çıkararak ilişkilendirdiği; doğrusal

olmayan montaj ve hareketliliği yansıtan

sine-so-matik denemeler olarak

adlandırdığı enstalasyonları büyük ilgi

gördü.Genel olarak sergide yer alan diğer

eserlerde; dünyada yaşayan tek canlı türü

olmadığımızın, köklerimize ve iç

dünyamıza döndüğümüzde pek çok farklı

canlı türünün olduğunun ve bu varoluş

serüveninde hepsinin bir dengesinin ve

düzeninin olduğunun altı çiziliyor.

17. İstanbul Bienali ile eserleri ile

ufkumuzu genişleten tüm sanatçılara, bizi

aydınlatan rehberlerimize, böyle büyük bir

organizasyon için emek veren herkese

teşekkür ederim.


The Radiant Dergisi

“Çay insanı mı, kahve insanı mısın?” diye

sorarlar ya hani. Bence çay ve kahve

şahıslarına münhasır birer karakterlerdir

hayatta. Birbirine deli gibi âşık ama asla

kavuşamayan bir çift… Kahvenin aşkı için

yapmayacağı şey yoktur. Ancak biraz

bencildir, severken karşısındakini kırabilir.

Özlediğinde uyandırır, kızdığında uyutmaz.

Güzel sever ama ısrarcıdır. Çay ise

sevdiğinden sesini çıkarmaz, kırgınlığını

içine atar. Yumuşak başlıdır, hemen affeder.

Aslında birbirini tamamlar gibi gözüken bu

çift, istemeden kırmaya ve kırılmaya devam

eder. Sevdikleri için de bir türlü

ayrılamazlar.

ÇAY VE KAHVENİN AŞKI

Sahip olmadan ait olmanın mümkün olduğu, bayağılaşmış kurallara meydan

okuyan anarşist aşkları yeniden sahneye davet ediyorum…

Yazan: Bercis Ertöz

56

Bazı aşk hikâyeleri de böyle

değil midir? Birbirimizi

tamamlar gibi gözüksek de

birlikte olamayacak kadar

farklıyızdır. Hani derler ya “O

çay seven adamdı, bense kahve

seven kadın.” işte o misal. Yine

de geçen yılların, sevginin

hatırına devam ederiz. Tabii bu,

günümüzde ait hissetmediğimiz

ilişkilerde kalmanın en saf

sebeplerinden biri. Peki sevmek

kalmak için yeterli mi, yoksa

kalmak için mi sever hale geldik?


57

Nasıl ki yalnız olan herkes mutsuz değilse, ilişkisi olan herkes de mutlu değil.

Artık kendimize uygun olmadığını düşündüğümüz o kadar çok insan var ki,

hayattan aynı şeyleri istememiz ya da birbirimize katlanabiliyor olmamız bile

birlikte olmak için yeterli hale geldi. Tutkudan yoksun ilişkiler, mantıksal

birliktelikler, mutsuzluğu normalleştirenler ve tutunmaya çalışanlar…

Mantıken, bir insanla beraber olma ve hayatımızı paylaşma isteğimizin temel

motivasyonu mutlu olmaktır. Ancak maalesef sebebi aşk olan ilişki sayısı yok

denecek kadar azaldı. Amacımız daha ziyade, mutsuz olmamak. İlişki

durumumuz Stockholm sendromu misali, sevgisiz bağlılık. Artık gerçekten

sevdiğimiz için değil, “daha iyisini bulamam” düşüncesiyle yalnız kalmamak

için ilişkiler kuruyoruz. Belki de kendimizi keşfetmekten korkuyoruz ve “kahrı

çekilebilir” olan bir kişiyi seçip ilişki yürütmeye çalışıyoruz. Göz ardı

ettiğimiz şey ise şu; diyelim ki daha iyisini bulamadık. N’olmuş yani?

Mutluluğumuzu deklare etmek için ikinci bir kişiye mi ihtiyacımız var?

Bana kalırsa kalmanın en güzel sebebi aşktır. Tabii, aşk deyip işin içinden

çıkmak kolay. Bu, tek kelimeyle ifade edilemeyecek bir şey. Tıpkı güneşin

batışını tek bir renkle tasvir edememek gibi. “Aşk” kelimesi iç dünyanızda

farklı rezonanslar yaratabilir. Buna ister huzur, ister sevgi, ister ruh eşi deyin.

Bana aşkı en çok anımsatan kavramlardan biri de “onsra”. Bu kelimeyi ilk kez

Evrim Kuran’ın “Son Bakışta Aşk” adlı podcastinde duymuştum. Gündüz

Vassaf, yıllar önce yazdığı bir makalede onsra’yı “bir daha âşık olmamak

üzere âşık olmak” diye tanımlamış. Sevdaların ömürlük yaşandığı günlerdeki

gibi… “Eğer sevmeyi bir koyup üç almak, kazan kazan bir ilişkiye yatırım

yapmak, sen benim sırtımı kaşı ben de senin sırtını kaşırım türünden bir

karşılıklılık ilkesi olarak alanlardan değilseniz; sizin için de son kez sevmek

olabilir onsra, bir daha sevmemek değil.” diyor Evrim Kuran. Bu, “Seni beş

dakika göreyim” derecesinde seven eski âşıkları hatırlattı bana. Böyle bir şey

vardır, bilir misiniz? Bunca kalabalıkların içinde uzaktan bakmak için bile

denizleri aşabilirsin, gözlerinin içinde ararsın suretini. Beş dakika, sadece beş

dakika için. Ancak bu ilişkilerin yanında, sevgi taklidi yapan bayat

birliktelikler bizi tatmin etmeyecek. Sadece bedenlerimizi değil, ruhlarımızı da

paylaşmalı, bize dünyaya bakmayı sevdiren insanlarla kalmalıyız.


The Radiant Dergisi

Fotoğrafçı: Sait Metin Yurdakul


59

The Radiant Dergisi

Yazan:Aytaj Isgandarova

Geçtiğimiz günlerde İlhan İrem’in bir röportajını okurken denk

geldiğim bir kısım uzun zamandır rafa kaldırdığım bir düşünceyi

sorgulamama neden oldu. Şöyle diyor İlhan İrem, “Sadece şarkılarda

ve yüreği ötelerde atan insanların ruhlarında yaşıyor artık aşk.

Üzerinde yaşayanların cehenneme çevirdiği bu dünyayı çoktan bırakıp

gitti. Aşk dünyayı terk etti.” Dünyayı bırakıp giden aşk mı yoksa

duyguları yaşamaktan kaçan bizler miyiz?

Koşulsuz sevgiden koşullu ilişkilere

Girdiğimiz yeni dünya düzeninde istediklerimize çoğu zaman kolay ve

hızlı bir şekilde erişebiliyor olmamız ulaşma kavramını basitleştirmekten

ziyade, bir şeyler için gösterilen çabanın neredeyse sıfıra inmesine ve

iletişim kurma şekillerinin yeniden tanımlanmasına neden oldu. Duygular

giderek arka plana atılmaya başladı, insanlarda "yanıma yakışan

benimle olsun" düşüncesi yarandı ve bu durum seçim felcini beraberinde

getirdi. Aramızda güzel bir bağ olsun fikrinin yerini karşımdaki kişiyi

etkileyebiliyorum tatminliği aldı. Birileriyle tanışmak için herhangi bir

ortama dahil olmak, uğraş bulmak veya tanıdık birilerinin tanıştırması

artık tercih edilmeyen seçenekler arasında. Arkadaşlığı, ilişkiyi, seksi ve

aşkı bulmak için ilişki uygulamalarına başvuran insanlar hayallerinde

yarattıkları partneri filtreler aracılığıyla kendi isteklerine uygun

düzenleyerek bulmayı hedefliyorlar. Bu da duyguların, hislerin

doğallığını kaybetmesinin en büyük nedenlerinden bir tanesi.


Kesinliğe bağlanmayan belirsiz ilişki kavramları bitmek bilmeyen bir

bilmece gibi. Eskiden eros, storge, ludus, pragma, mania ve agapia olarak

çeşitlendirilen aşk şimdi lovebuddy, fuckbuddy, friends with benefits,

situationship olarak tanımlanıyor. İnsanlar bağlanmaktan, kendini bir

kişiye teslim etmekten, güvenmekten, deneyimlemekten, konfor alanının

dışına çıkmaktan ve kendine izin vermekten korkar hale geldi. İnsanlar

için yaşanan travmaları, kalp kırıklıklarını aşmak ve iyileşmek

zorlaşmaya, adım atmak korkutucu hal almaya başladı. İlişkideyken de

iyileşebilirim, gelişebilirim, başarılı olabilirim düşüncesi gitti, yara bandı

olurum düşüncesi geldi. Cinsiyet farkı olmaksızın herhangi bir taraf adım

atınca kendini değersizleştirdiğini, karşı taraf için dalga malzemesi

olacağına inanmaya başladı. Bu kadar belirsizliğin içinde “çıkma teklifi”

denilen kavram kalmadı, ilişkilere sağlıklı bir şekilde başlamak zorlaştı.

Reddedilme korkusu, adım atmaktan çekinme duygusu, hislerinin

arkasında korkusuzca durmak cesaretinin silikleşmesi insanları sevme,

sevilme ve aşık olma hissinin güzelliğinden itti.

Aşk tüm doğallıyla çok güzel bir duygu iken giderek büyüsünü

kaybediyor ve ne yazık ki buna sebep olanlar bizleriz. Hislerimizle

çeliştiğimiz, onları körelttiğimiz, onlardan kaçtığımız, reddedilirim diye

adım atmaktan kaçtığımız, benden etkilensin diye türlü türlü oyunlar

oynadığımız, sosyal medya aracılığıyla göndermeler yaptığımız,

olmadığımız bir insana bürünerek toksikleştiğimiz ve kendimizi

robotlaştırdığımız bir dünyayı hak etmiyoruz. İlişkilerin rus ruleti

olmadığını, çok sevince her zaman kaybetmeyeceğimizi aksine çoğu

zaman sahip çıkmadığımız her duygunun ellerimizden kayıp gideceğini,

sevmenin, sevilmenin ve sevişmenin özgürce yaşanıldığı takdirde insanı

beslediğini, büyüttüğünü kabullendiğimiz, kendimizi kısıtlamadığımız,

sorgulamadığımız dünya düzeninde sonsuzca sevilmeyi ve aşık olmayı

hakediyoruz. Bir insana aşıkken, onu çok seviyorken, ona tutkuyla

bağlıyken ve onu her dakika arzuluyorken onunla en yakın arkadaş

olabiliriz, hayallerimizi gerçekleştirebiliriz, başarılı olabiliriz,

eğlencemizi ve üzüntümüzü paylaşabiliriz. Bir insanın varlığının yara

değil, mucize olabileceğini hatırladığımız yarınlara ihtiyacımız var.

60


61

The Radiant Dergisi

Benim için farklı yere sahip “love conquers all” isimli

şarkıyı ne zaman dinlesem aşkın her şeyi fethedebileceği

düşüncesine tekrar tekrar kapılır ve buna inanırım. Siz de

bu şarkı eşliğinde içinizde kalan umut parçalarını yeşertin

ve aşkın ne kadar pahabiçilemez bir duygu olduğunu,

sevebileceğinize ve sevilebileceğinize, bunun sizi

besleyebileceğine inanın.


The Radiant Dergisi

2023 Astroloji

Astrolog; Eda Nur Dolunay

Vedik Koç Burcu 2023

Koç Burcu 2023: yılın başında burcunuzun yöneticisi Mars'ın Boğa burcunun

yönettiği ikinci evinizde geriye dönmüş olarak oturacağını belirtiyor. Bu süre

zarfında, finansal olarak güçleneceksiniz ve finansal durumunuzu iyileştirmek için

hiçbir çabadan kaçınmayacaksınız. Bununla birlikte, konuşmanızı ve eylemlerinizi

kontrol etmeniz gerekebilir, aksi takdirde kendi sosyal ilişkinizdekilerinizdeki

gerilimi artırma riskini alabilirsiniz. Yüksek öğrenim için, öğrenciler yurt dışında

yüksek öğrenime devam edebilirler veya yurtdışı ile bağlantı halinde bir gelişim

yaşanabilir.

2023 yılının başlangıcı bu burca sahip insanların hayatlarına mutluluk getirecek ve

siz de etrafınızdaki herkese her türlü mutluluğu getirmek isteyeceksiniz. Ve Mars'ın

beşinci evdeki görünümüyle, ilişkilerinizi onarmak ve sevginizle sevdiklerinizin

kalbini kazanmak için öfkenizi kontrol etmeniz gerekecek. Satürn, 17 Ocak'ta

onuncu evinizden on birinci eve taşınacak ve ekonomik gelişiminizin başlangıcını

işaret edecek. Bundan sonra işler yavaş yavaş düzelmeye başlayacak.

Vedik Boğa Burcu 2023

Boğa Burcu 2023: muhtemelen sene içinde ortalama bir başarı

yaşayacağınızı gösteriyor.. Ancak bu yıl, kariyeriniz açısından

sizden çok çalışma ve başarı gerektirecek. Zorluklarla dolu bir

yıl olacak, ancak çabalarınızın karşılığını büyük başarılar

alacaksınız. Jüpiter'in 22 Nisan'a kadar on birinci evdeki

konumu nedeniyle, herhangi bir maddi zorluk

yaşamayacaksınız ama on ikinci evdeki Rahu masraflara sizi

maruz bırakabilir. Bu yılın ortasında yurt dışına seyahat etme

fırsatınız da olabilir ve daha uzun süreli iş seyahatleri

yapmanız gerekebilir.

Bu yılın Mayıs ve Ağustos ayları arasında yurtdışına seyahat

etme şansınızın artacağını öngörüyorum. Bu süre zarfında,

artan harcamalar nedeniyle mali durumunuz kötüleşebilir ve

bir mali krizin kurbanı olabilirsiniz. 22 Nisan'dan itibaren

Jüpiter on ikinci evinizde Rahu ve Güneş ile kavuşacağı için

tıbbi yardıma ihtiyacınız olma olasılığını artıracağı için

dikkatli olmalısınız. Yılın son iki ayı olan Kasım ve Aralık

sizin için çok iyi geçecek ve çok yönlü yeteneğinizin

gelişmesini sağlayacaktır. Ayrıca spritüel çalışmalar yapma

fırsatınız da olacak.

62


The Radiant Dergisi

Vedik ikizler Burcu 2023

İkizler Burcu 2023: bu yılın başlangıcının sizin için hem fiziksel hem de finansal

açıdan zor olabileceğini öngörüyor. Bunun nedeni, yılın başında Satürn'ün sekizinci

evinizde Venüs'le kavuşumda olması ve Mars'ın on ikinci evinizde geri harekette

olması, ancak bu, sorunlarınızın çözüleceği bir yıl olacak. Satürn 17 Ocak'ta

sekizinci evinizden ayrılıp dokuzuncu evinize girerek servetinizi güçlendireceği ve

Dahiya'nıza son vereceği için yolunuzdaki engeller kalkacak ve daha az sağlık

sorunu ve finansal problem ile yaşayacaksınız.

Jüpiter, Nisan ortasından sonra, özellikle 22 Nisan'da on birinci evinize girdiğinde

size maddi refah getirecek olsa da, Jüpiter ve Rahu birliği bu dönemde sizin için çok

avantajlı olmayabilir ama yine de para alacaksınız. Daha sonra pişman

olabileceğiniz için aceleci kararlar vermekten kaçınmalısınız. Mali durumunuz sene

sonuna doğru güçlü olacak çünkü Jüpiter 30 Ekim'de Rahu'dan özgür olacak ve 4

Haziran'da burç lordu Merkür sayesinde bazı özel olumlu sonuçlar yaşayacaksınız.

Rahu ayrıca o tarihte onuncu evden geçecek ve bu da kişisel hayatınızda bazı

değişikliklere yol açabilir.

Vedik Yengeç Burcu 2023

Yengeç Burcu 2023: bu yılın başında burcunuzun gezegeni Mars'ın on birinci evinde

bir oğlak burcuna geçeceği ve size en iyi finansal durumu vereceğini öngörüyor.

Nasıl para kazanılır konusunda aynı doğrultuda ilerlemeye devam edecek ve başarılı

olacaksınız. Gayrimenkul alım satımı, bu çabada başarılı olursanız size iyi finansal

ödüller de getirebilir, ancak bu dönemde romantik ilişkilerinizde biraz gerginlik

olabilir. Yine de sevdiğiniz kişinin kalbini, onu kendinize özgü bir şekilde severek

kazanabilirsiniz. 17 Ocak'tan itibaren, Satürn sekizinci evinize girecek ve

Dhaiya'nıza başlayacak. Bu süre zarfında zihinsel gerginlikte hafif bir artış olabilir,

ancak yine de işte iyi performans gösterirsiniz.

Nisan ayında, önemli gezegen Jüpiter dokuzuncu evinizden hareket edecek ve Rahu

ve Güneş'in halihazırda konumlandığı onuncu evinize girecek. Bu süre zarfında, işte

geleceğinizi değiştirecek ve onu daha parlak hale getirecek önemli bir değişiklik

yaşayabilirsiniz çünkü gelecekte Rahu onuncu evinizden hareket ederek 30 Ekim'de

dokuzuncu evinize girecek ve Jüpiter tek başına onuncu evde konumlanacak.

Böylece, yüksek kariyer seviyelerine yükselmeyi ve finansal refahın tadını

çıkarmayı bekleyebilirsiniz. Geçen yıl herhangi bir dersi kaçırdıysanız, bu yıl

yeniden başlayabilirsiniz ve öğrenciler büyük olasılıkla önemli akademik ilerlemeler

alacaktır.

63


The Radiant Dergisi

Vedik Aslan Burcu 2023

2023 için Aslan burçlarına göre bu yıldan karışık sonuçlar beklemelidir. Yılın

başında altıncı evinizde ikamet eden Satürn, düşmanlarınızı engelledikçe daha da

zayıflatacaktır. Brihaspati Maharaj, sekizinci evinizde kalarak sizi spritüel açıdan

güçlü kılarken aynı zamanda maddi sorunlara da yol açacaktır. Yılın başında beşinci

evde bulunan burç yöneticiniz Güneş, aynı zamanda mükemmel bir finansal duruma

sahip olmanızı ve önemli akademik ilerlemeler kaydedebilmenizi sağlayacaktır.

Ancak Güneş ve Merkür'ün birleşmesiyle oluşan Budhaditya Yoga size bilgi ve

rehberlik sağlayacaktır. İyi bir öğrenci olarak kabul edileceksin.

2023 tahmini, Nisan ayının Aslanlar için çok önemli olacağını gösteriyor çünkü

beşinci evin efendisi Jüpiter 22 Nisan'da dokuzuncu evinize taşınacak. Rahu

Jüpiter'in bu alanda Chandal Yoga yapması nedeniyle önemli kararlar almayı bir

süreliğine ertelemelidir. Mayıs ve Ağustos ayları arasında herhangi bir büyük iş

yapmaktan kaçının; aksi takdirde bir şeyler ters gidebilir. Ağustos ayında

başlayarak, gezegen geçişiniz kademeli olarak uyumluluğa doğru ilerleyecek ve size

başarı getirecek. Etkili hazırlıklar oluşturabileceksiniz ve 30 Ekim'de Rahu sekizinci

eve girdiğinde ve Jüpiter dokuzuncu evde tek gezegen olduğunda, spritüel

yolculuklarınızın tamamını gerçekleştirme fırsatına sahip olacaksınız. Bununla

birlikte, dokuzuncu evdeki Rahu öngörülemeyen mali kayıp, duygusal sıkıntı veya

fiziksel zarar getirme potansiyeline sahiptir, bu nedenle dikkatli olmakta fayda var..

Vedik Başak Burcu 2023

Başak Burcu 2023: Mars geçişinin Ocak ayında oğlak burcundaki dokuzuncu

evinizde gerçekleşeceğini öngörüyor. Sonuç olarak, bazı beklenmedik olumlu

sonuçlar yaşayabilirsiniz. Ancak beklediğiniz olaylar şansınızın dönmesine neden

olabilir. Kendinize güvenirseniz güzel şeyler olur. Satürn, yılın başında Venüs'ün

beşinci evinde kalarak ve 17 Ocak'ta altıncı evinize geçerek romantik ilişkileri

yoğunlaştıracak. Bu sizi mümkün olan en iyi duruma getirecek ve uygun çalışma

koşullarını yaşayacaksınız. Çatışma ve sorunlar döngüsü sona erecek, rakiplerinizi

alt edeceksiniz ve kariyerinizde başarılı olacaksınız.

Jüpiter'in yedinci evinize yerleştirilmesinin bir sonucu olarak ilişkileriniz daha da

güçlenecek ve bu da aşk hayatınızdaki gerginliğini azaltacaktır. Daha sonra Nisan

ayında Jüpiter'in sekizinci evinizi ziyaret etmesi sonucunda güçlü bir spritüel inanç

sistemi geliştireceksiniz.. Öğrenci olarak da başarılı olacaksın ama çok çaba sarf

etmeniz gerekecek. Satürn ayrıca uluslararası seyahatin yogasını işinize dahil

edecek. 30 Ekim'de yedinci evinize girdiğinde sekizinci evinizde olacak olan Rahu,

sosyal hayatınızı biraz karamsar hale getirecek ve bazı sağlık sorunları söz konusu

olabilir, bu nedenle bu konulara dikkat etmelisiniz.

64


65

Vedik Terazi Burcu 2023

2023 Terazi burcu: Terazi burcunda doğanların yeni yılın

başında bir ev veya hayallerindeki arabayı satın alma fırsatı

bulabileceğini öngörüyor. Zenginliğiniz de artacak ve işinizde

çok çaba sarf edeceksiniz. 17 Ocak'ta, Yogakaraka gezegeniniz

Satürn, dördüncü evinizden çıkıp beşinciye geçerken görünür

olacak. Bu süre zarfında aşk ilişkileri test edilecek; partnerinize

sadık kalırsanız bağınız güçlenir; aksi takdirde parçalanma riski

vardır.

Bu yıl Terazi burcu öğrencileri için çok çalışmakla dolu olacak,

Satürn sizin için çok çalışacak ama bu sıkı çalışma size

yardımcı olacak ve sınavlarınızda başarı sağlayacaktır. Bundan

sonra yedinci eve taşınacağı zaman aşk hayatındaki sorunlar

sona erecek ve flört adaylarınızla aranızdaki yakınlık artacaktır.

Bu dönemde ticari büyüme için mükemmel fırsatlar olacak,

ancak Jüpiter ve Rahu kavuşumda olduğu için, itibarınıza zarar

verebileceğinden ve mali kayba neden olabileceğinden, tersine

çevrilmiş herhangi bir plan yapmaktan kaçınmalısınız. Ekim

ayından sonra Rahu altıncı eve girdiğinde düşmanlarınızı

yeneceksiniz ve Jüpiter'in yedinci evde olması sayesinde hem

evli hem de profesyonel hayatınız gelişecek.

Vedik Akrep Burcu 2023

Akrep 2023 burcu: Satürn'ün üçüncü ve beşinci evlerde olacağından, yeni

yılın akrep burcunda doğanlar için şanslı geçeceğine işaret ederek, sizi iş

hayatında risk almaya ve girişiminizi ileriye taşımaya teşvik ediyor. Jüpiter,

kendi çabalarınızla olağanüstü finansal başarılar elde etmenizi

sağlayacaktır. Bir öğrenci olarak kendiniz için olumlu bir itibar

oluşturabileceksiniz ve zihniniz eğitime yönelecek. Ayrıca kişisel

ilerleyişiniz ile ilgili güzel haberler alacaksınız, bu da aşk ilişkilerinizi

güçlendirecek ve ilişkideyseniz karşınızdaki kişiye daha çok aşık olmanızı

sağlayacaktır. Yılın ilk yarısı sizin için oldukça şanslı olacak çünkü harika

günleriniz olacak. Satürn 17 Ocak'ta dördüncü eve girdikten sonra geçiş

fırsatları olacak.

22 Nisan'da Jüpiter altıncı evinizde, Rahu ve Güneş ile kavuşumda olacak.

Bu süre zarfında, mide sorunları, obezite, kolesterol artışı ve her türlü bezin

büyümesi gibi sağlık sorunları yaşayabilirsiniz. 30 Ekim'den sonra, Rahu

burç değiştirdikten sonra beşinci eve girdiğinde ve Jüpiter tek başına altıncı

evde kaldığında, yurt dışına çıkma olasılığınızı artırdığında, sorunlarınızı

biraz çözeceksiniz.


Vedik Yay Burcu 2023

Shani Maharaj yılın başında ikinci evde olacağı için 2023 yılı Yay

burçları için verimli olabilir. Ancak 17 Ocak'ta Shani Maharaj

cesaretinizi ve gücünüzü artıracak olan üçüncü eve taşınacak.

Denizaşırı ve kısa mesafelerde seyahat edebileceksiniz ve kendi

çabalarınız muazzam bir başarıya yol açacaktır. Burç yöneticiniz

Brihaspati Maharaj'ın 28 Mart ile 27 Nisan arasındaki astral hali bazı iş

engellerini beraberinde getirebilir ve sağlıkla ilgili sorunlar

yaşayabilirsiniz.

Nisan ayı boyunca romantik ilişkilerinizde dikkatli olmalısınız çünkü

Jüpiter Rahu ile beşinci eve girecek ve Guru Chandal Dosh'u yaratacak.

Bunu yapmazsanız, aşk ilişkileriniz kötü bir şekilde sona erebilir ve

ilişkinizde sorunlar yaşayabilirsiniz. Fiziksel bir sorun da mevcut olabilir

ve sorun olabilir. Ek olarak, evliyseniz, çocuklarınızla da sizinle olan

etkileşimlerini etkileyen sorunlar ortaya çıkabilir. Şirketinin, eğitiminin

ve sağlığının farkında olmalısınız çünkü güvenilmez kaynakların

tavsiyelerine dayanarak sizi de tehlikeye atabilecek kötü kararlar

verebilir. Bu sefer mali açıdan müreffeh olacak, bu süre zarfında

ilerleme kaydedeceksin ve fiziksel olarak sağlıklı olmaya doğru ilerliyor

olacaksın. Jüpiter beşinci evinizde yalnız olacak ve Satürn üçüncü

evinizde olacak.

Vedik Oğlak Burcu 2023

2023 Oğlak Burcu: 2023 yılının Oğlak burcu insanları için en iyi

sonuçları getiren bir yıl olabileceğini iddia ediyor. Satürn ikinci evinize

taşınacak ve iyi bir finansal durumu temsil eden bir gezegene

dönüşecek. Aileniz genişleyebilir, maddi olarak kazanabilirsiniz, mülk

alıp satarak kar edebilirsiniz ve ayrıca bir arsa satın almayı veya bir ev

inşa etmeyi düşünüyorsanız mantıklı bir yatırım seçeneği olabilir.

Beşinci evinizin yöneticisi Venüs, 2 Nisan'dan 2 Mayıs'a kadar beşinci

evinizde olacak. Venüs beşinci evinizi yönettiğinden, bu dönem

çocuklar ve öğrenciyseniz akademik performansınız için de iyi olacak.

Evinizde bazı çatışmalar olabilir çünkü Jüpiter Nisan'da dördüncü

evinize girdiğinde Rahu zaten orada olacak. 3 Kasım ile 25 Aralık

arasında, kendinize olan güveninizin azalma ihtimaline rağmen

mükemmel bir kariyer başarısı elde etme şansınız yüksek. Bunun

nedeni diğer gezegenlerin etkisidir.

66


Vedik Kova Burcu 2023

Kova Burcu 2023: bu yılın Kovalar için yeni ilerleme tatlıları getireceğini

söylüyor. Yılın başında, sorunlardan kaçınabilir ve harcamalarınıza dikkat

edebilirsiniz, ancak 17 Ocak'ta burcunuz kendi burcunuza girerek size çok

olumlu haberler getirebilir ve finansal istikrar kazanmanızı sağlar. Ayrıca dış

ticaret ve iyi dış bağlantılar ile bağlantılarınız olacak. Zodyak lordunuz

burcunuza düşerse, başarı elde edebilirsiniz. Disiplini koruyarak iş alanında

çalışacak, yeni iş anlaşmaları yapılacak ve müşterinizi genişletecek yeni kişilerle

tanışacaksınız. Aşk hayatınızdaki stresi azaltmak için önemli bir hamle yapacak

ve özdenetimi sürdürmek için çalışacaksınız.

Nisan ayı boyunca, Jüpiter üçüncü evinizden geçecek. Erkek ve kız kardeşler

diğer alanlarda fiziksel zorluklar ve zorluklar yaşayabilirler, ancak cesaretiniz ve

gücünüz arttıkça, kısa mesafeli seyahatler ve bazı dini seyahatler için daha fazla

fırsat olacaktır. Size sakinlik ve rahatlama sağlayacak, zihinsel stresinizi alacak

kişiler de olacaktır. Nisan ve Mayıs ayları arasında aile uyumunda bir iyileşme,

yeni bir araç alma şansı, harcamalarda düşüş ve sağlam bir mali durum söz

konusu olacaktır.

67

Vedik Balık Burcu 2023

Yıl başlangıcında hayat sizin için oldukça verimli olacak çünkü burç yöneticiniz

Jüpiter kendi burcunuzda kalacak ve sizi her türlü sorundan koruyacaktır.

Bununla birlikte, 2023 yılı Balık burcu için inişli çıkışlı olabilir. Gökyüzü size

karar verme yetkisi verecek ve bilginizi birçok önemli sorunu ortaya çıkarmak

için kullanacaksınız. Kariyeriniz, özel hayatınız ile ilgili herhangi bir şey de

Jüpiter sayesinde başarılı olacaksınız. Ancak 17 Ocak'ta Satürn birinci evinize

giriyor. Bu süre boyunca ayak yaralanmaları, ayak ağrısı, göz ameliyatı, gözlerde

sulanma ve aşırı uyku gibi öngörülemeyen yükler ve fiziksel sorunlar olabilir.

Dikkatli olmak çok önemli olacaktır.

Zodyakın yöneticisi Jüpiter, 22 Nisan'da ikinci eve girecek ve Rahu ile

birleşecek. Mayıs ve Ağustos ayları arasında, sağlıkla ilgili tutulmaları sürdürme,

kaldırmade bir miktar gerginliğe ve aile içi hareketlerde önemli bir hikayeye

neden olabilecek Guru Chandal Dosha'nın sonuçları özellikle

deneyimleyeceksiniz. Bunun için aileden kalma bir iş yürütüyorsanız, akıllı

davranmalısınız. Bu nedenle, bu zamanda, zorluklar da olabilir. Bununla

birlikte, Rahu 30 Ekim'de burcunuza yönetici ve Jüpiter Maharaj'ı ikinci evde

yalnız kaldıklarında, ekonomik ilerleme, ailevi yükünün sona ermesi, bir

rahatlama hissinde ve sağlık sorunlarında bir düşüş olacak. Aile dizimi bu dönem

için faydalı olabilir.


EKOFEMİNİZM: SEMBOLİK VE PRATİK BİR ANLAM

Röportaj: Eylül Deniz Altuğ

Yeniden doğma, kendine bağlı kıldığı konseptlerden daha çok,

çoğumuzun aklında doğayı çağrıştırıyor. Doğanın kendine özgü olan

yenileme, iyileştirme ve bağımsız olma gücü, bizim de hayatlarımızda

benzer etkiyi yaratmak için ilham bulmamıza sebep oluyor. Böylece,

içselleştirdiğimiz kavramların basit bir formülünü çevresel faktörlerde

bulabiliyoruz. Doğayla olan ilişkilerimiz elbette ki her zaman pozitif yöne

doğru akmıyor. Toplumsal cinsiyet rollerinin, hâkimiyet savaşlarının ve

post-kolonyal ilişkilerin ufak karşılıklarını da doğada bulabiliyoruz. Bu

açıdan, verdiğimiz ekolojik savaş aslında simgesel bir şekilde hayatımızı

çevreleyen çoğu şeye bağlı olabiliyor. Bugün, bu bağları kırmak için

kullanılan ve özellikle çevrenin cinsiyet eşitsizliğiyle olan etkisine dikkat

çekmek isteyen Ekofeminism’i, illüstratör ve Ekofeminist Burcu Köleli ile

konuşacağız. Burcu sadece politik değil, aynı zamanda sembolik de bir

farklılık yaratmak istiyor. Bu nedenle sanatında, yalnız doğayı değil;

doğanın kadınlarla olan ilişkisini ‘self-love’ ve ‘body-positivity’

kavramlarıyla gözler önüne seriyor. Burcu’nun sanatında doğanın

büyüme, hissetme ve özgürleşme süreçlerini ‘self-love’ ve ‘body-positivity’

kavramlarından oluşan bir döngünün perspektifinden aslında kadınları

nasıl etkilediğini görebiliyoruz.

68


1-Merhaba Burcu! Seni aramızda görmekten çok mutluyuz. Başlamadan

önce, bize biraz kendinden bahsedebilir misin?

Merhaba! Çok teşekkür ederim, benimle iletişime geçtiğiniz için çok

mutluyum. Ben Burcu Köleli. 1996 Ankara doğumluyum. Bilkent Üniversitesi

İletişim ve Tasarım bölümü mezunuyum. Şu an da Amerika’da illüstratör ve

tasarımcı olarak çalışıyorum. Sanatçı olarak çalışmanın yansıra meditasyon ve

yoga eğitmenliği yapıyorum. Ekofeminizm hareketinden ve mindfulness

pratiklerinden ilham alarak doğayı ve kadını kutlayan işler üretiyorum. Çevre

ve kadın haklarını savunan kurumlar ve şirketler ile iş birlikleri yapıyorum.

2- Ekofeminizm’e olan ilgin ne zaman başladı ve hangi noktada kendine

‘Ekofeminist’ demeye başladın?

Hem çevre hakları hem kadın hakları üzerine ayrı ayrı okumalar yaparken, bu

problemlerin aslında aynı köke sahip olduğunu anlatan yazarlarla tanıştım.

Sorunların kesişimsel olduğunu benimseyerek sosyal eşitliği ve çevre adaletini

savunduğumda kendime Ekofeminist demeye başladım.

3-Peki sence Ekofeminizm nedir ve biz Ekofeminizm’i sanatında nerede

görüyoruz?

Eko feminizm, kadın ve çevre sorunlarının birbirlerinden ayrılamaz olduğunu

benimsemektir. Feminizm ve çevreciliği bir araya getirerek, kadının

baskılanmasının da çevrenin sömürülmesinin de yaşadığımız ataerkil kapitalist

sistem sebebi ile olduğunu kabul etmektir. İslerimde kadın figürleri ve

yapraklar, bitkiler, çiçekler gibi doğadan elementlere bir arada yer veriyorum.

Birinin özgürlüğünün, diğerinin de özgürlüğü olduğunu, birbirlerinden

ayrılamaz bir bütün olduklarını gösteriyorum.

69


4-Aynı zamanda ‘Body positivity’ ve ‘self-love’ kavramları altında çok

güzel işler de yapıyorsun. Bu işi sürdürecek motiveyi nereden

buluyorsun? Bireylerin beden algısı üzerinde her gün değişen ve artan

medya baskıları altında savunduğun konseptleri sanatında dışa vurmak

senin için zor oluyor mu?

Klişe gelse de kendimizi sevmenin, daha güzel bir dünyanın anahtarı olduğuna

inanıyorum. Yapılan her aktivist çalışmanın kendimizi sevmek ile başladığını

da düşününce, bu konuda çalışmalar yapmaktan büyük bir zevk alıyorum.

Bizlere dayatılan kalıplar ve toplumun kabul ettiği güzellik standartları

bedenlerimizle barışık olmamızın önüne geçiyor. Aslında beden olumlama

temasında ürettiğim isler, kendimde değiştirmeye çalıştığım, yeniden

öğrenmeye çalıştığım düşüncelerin yansıması o yüzden son derece doğal ve o

an neyi duymaya neyi benimsemeye ihtiyacım varsa onun dışa vurumu. Yüz

yıllardır oluşturulmuş kalıpları yıkmaya çalışmak elbette zorlayıcı ve bazen

anlaşılmaz olabiliyor ama bu temada ürettiğim işlerden oldukça olumlu

dönüşler alıyorum, bu da beni çok mutlu ediyor.

5-Sence doğa ve ‘self-love’ arasında bir bağlantı var mı? Eğer varsa bu

bağlantı kendini nasıl gösteriyor?

Doğanın bir parçası olduğumuzu göze alırsak, doğa sevgisi ve kendimize olan

sevginin birbirinden ayrılamaz olduğunu düşünüyorum. Doğayı sevmek,

kendimizi sevmek demek. Her şey birbiriyle bağlantılı, aldığımız nefesi

ağaçlara, yediklerimizi toprağa borçluyuz. Doğayı koruduğumuzda, ona sahip

çıktığımızda, kendimizi de korumuş sahip çıkmış oluyoruz.

6-Son olarak, sanatının insanları değiştirdiği aşikâr. Peki ya seni nasıl

değiştirdi?

Çok severek, tutkuyla yaptığım bir şey sanat. Pozitif duygular uyandıran, umut

dolu ve keyif veren isler üretmeyi misyon edindiğimden beri dünyaya, sahip

olduğumuz sorunlara daha farklı açılardan daha pozitif bakıyorum.

70


Fotoğrafçı: Sait Metin Yurdakul


Jonahthan Huie'nin de dediği gibi, başlangıçlardan önce gelen

sonu kutladık. 2022 senesini yaşanılan her anıyla beraber

kutlayıp arkamızda bıraktık. 2023 bize ne getirirse getirsin; her

zaman değerli, güçlü ve sevgi dolu olduğumuz bir gerçek. Bu

sefer kalem bizim elimizde. Bundan aldığımız ilhamla yeniden

doğuşun sembolleri olan Sakura çiçeğinden, Anka kuşundan ve

Ouroboros’dan yola çıkarak küllerimizden yeniden doğma

vakti. 2023 sizin için de kuralları yıkıp baştan yazdığınız ve

kendi hikayenizi mutlulukla şekillendirdiğiniz bir sene olsun.

Kararlardan yapılacaklar listelerine kadar, hepsini kontrol

etmeyi de unutmayalım!

71


KURUCULAR:

Eda Dolunay

PARTNER, KREATİF DİREKTÖR:

Aytaj Isgandarova

KREATİF MENAJER:

Sarin Şahinoğulları

HALKLA İLİŞKİLER UZMANI:

Emin Barış Toy

MODELLER:

Erdem Toy

TASARIMCILAR:

Eda Dolunay

Aytaj Isgandarova

EDİTÖRLER:

Baş Editör: Lara Çelikler

Ani Nalyan

ILLUSTRATOR:

Deniz Şeyhoğlu

YAZARLAR:

Bercis Ertöz

Elif Karbeyaz

Aslı Ayyıldız

Eda Göleli

Aysel Aktürk

Ece Alatuğ

Şimal Tuna

Mana Akkor

Eylül Deniz Serra Alatuğ

FOTOĞRAFÇILAR:

Ece Nur Saygın

Sait Metin Yurdakul

İpek Altuner

KONUKLARIMIZ:

Şeyma Ayşe Keten

Rezzan Aksoy

Burcu Köleli

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!