Mozaik 18. Sayı
Karadeniz Teknik Üniversitesi İşletme ve Ekonomi Kulübü olarak yıllık periyotlarla çıkarmakta olduğumuz Mozaik dergimizin 18. sayısını okurlarımızla kavuşturuyoruz.
İş İnsanı, Girişimci, Yönetmen, Youtuber, Belgesel, Güftekar, Sunucu, Kadın Oyuncu, Erkek Oyuncu, Talk Show, İçerik Üreticisi, Şarkıcı, Müzik Grubu, Numeroloji, Sporcu, Kişisel Gelişim, Ekonomi, Sağlıklı Yaşam, Popüler Diyetler, Psikolog, Sosyal Sorumluluk kategorilerinde; birbirinden değerli, alanında uzman ve tanınmış kişileri ağırladığımız Mozaik dergimizde kişilerden aldığımız içeriklere, röportajlara yer verdik. "Mozaik" kelime anlamından yola çıkarak farklı parçalardan bir bütün oluşturduğumuz bu sayımızda, bir sayfada güncel bir konuda bilgilenirken, sayfayı çevirdiğinizde eğlenceli içeriklerle karşılaşabileceksiniz.
Mozaik'in ruhunu hissetmeniz dileğiyle, keyifli okumalar...
Karadeniz Teknik Üniversitesi İşletme ve Ekonomi Kulübü olarak yıllık periyotlarla çıkarmakta olduğumuz Mozaik dergimizin 18. sayısını okurlarımızla kavuşturuyoruz.
İş İnsanı, Girişimci, Yönetmen, Youtuber, Belgesel, Güftekar, Sunucu, Kadın Oyuncu, Erkek Oyuncu, Talk Show, İçerik Üreticisi, Şarkıcı, Müzik Grubu, Numeroloji, Sporcu, Kişisel Gelişim, Ekonomi, Sağlıklı Yaşam, Popüler Diyetler, Psikolog, Sosyal Sorumluluk kategorilerinde; birbirinden değerli, alanında uzman ve tanınmış kişileri ağırladığımız Mozaik dergimizde kişilerden aldığımız içeriklere, röportajlara yer verdik. "Mozaik" kelime anlamından yola çıkarak farklı parçalardan bir bütün oluşturduğumuz bu sayımızda, bir sayfada güncel bir konuda bilgilenirken, sayfayı çevirdiğinizde eğlenceli içeriklerle karşılaşabileceksiniz.
Mozaik'in ruhunu hissetmeniz dileğiyle, keyifli okumalar...
KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİİŞLETME VE EKONOMİ KULÜBÜ2 0 2 2 - 2 0 2 3MOZAİK. sayı/ ktuiekulubu
- Page 2 and 3: İÇİNDEKİLERLiderAtatürkİş İ
- Page 4 and 5: YÖNETİM KURULU2022 - 2023 DÖNEM
- Page 6 and 7: GENÇLİĞE HİTABEEy Türk gençli
- Page 8 and 9: ALİCAN ESEN1)Alican Bey bize biraz
- Page 10 and 11: 9TUGER AKKAYA
- Page 12 and 13: MERT DİKMEN1)Öncelikle bize biraz
- Page 14 and 15: 12)Sizi 2017 yılında yazıp yöne
- Page 16 and 17: ORKUN IŞITMAK15
- Page 18 and 19: İBRAHİM AKGÜN1)Çekmeye karar ve
- Page 20 and 21: Ankara'nın Başkent Oluşu13 Ekim
- Page 22 and 23: ZEYNEPCASALİNİ1)Size Zeynep Casal
- Page 24 and 25: HİLAL ÖZDEMİRBABACAN1)Öncelikle
- Page 26 and 27: HAZAL ARACI1)Nasıl bir öğrencili
- Page 28 and 29: 27ARİF PİŞKİN
- Page 30 and 31: TANER ÇAĞLI"İngilizce öğreneme
- Page 32 and 33: FERGUSON KAFASI1)Ferguson Kafası e
- Page 34 and 35: DAMLA UĞURTÜRK1)Öncelikle sizi b
- Page 36 and 37: İKİYE ON KALA1)Sizi hiç tanımay
- Page 38 and 39: İMERA1)İmera Grubu kaç kişiden
- Page 40 and 41: ŞAHANGİLLER1)Öncelikle bize bira
- Page 42 and 43: 1)Öncelikle kendinizden biraz bahs
- Page 44 and 45: DENİZ SELİN ÜNLÜDAĞ1)Eskrim sp
- Page 46: GİZEMDAĞ45
- Page 49 and 50: EKONOMİMOZAİK 18. SAYI1)Bize bira
- Page 51 and 52: BUNLARI BİLİYORMUYDUNUZ?1)Matemat
KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
İŞLETME VE EKONOMİ KULÜBÜ
2 0 2 2 - 2 0 2 3
MOZAİK
. sayı
/ ktuiekulubu
İÇİNDEKİLER
Lider
Atatürk
İş İnsanı
Alican Esen
Girişimci
Tuğer Akkaya
Yönetmen
Mert Dikmen
Youtuber
Orkun Işıtmak
Belgesel
İbrahim Akgün
Başkent
Ankara
Güftekar
Zeynep Casalini
Sunucu
Hilal Özdemir Babacan
Kadın Oyuncu
Hazal Aracı
Erkek Oyuncu
Arif Pişkin
Talk Show
Taner Çağlı
İçerik Üreticisi
Ferguson Kafası
Sunucu
Damla Uğurtürk
Şarkıcı
İkiye On Kala
Müzik Grubu
İmera
6
7
9
11
15
17
19
21
23
25
27
29
31
33
35
37
İçerik Üreticisi
Şahangiller
Numeroloji
Sera Zafer
Sporcu
Deniz Selin Ünlüdağ
Kişisel Gelişim
Gizem Dağ
Ekonomi
M. Selim Mumcu
Mançoloji
39
41
43
45
48
49
İÇİNDEKİLER
Bunları Biliyor Muydunuz?
Sağlıklı Yaşam
Gönül Ateşsaçan
Popüler Diyetler
Serenay Bender
Klinik Psikolog
Sezin Aday
Psikolog
Kerem Gümüş
Sosyal Sorumluluk
Umuda Destek Derneği
Akrostiş Köşesi
Deneme
Asena Solak
Numerolojide 18 Sayısı
Farklı Parçalar, Bir Bütün
50
51
53
55
58
61
63
64
65
66
YÖNETİM KURULU
2022 - 2023 DÖNEMİ
Asena Solak
Yönetim Kurulu Başkanı
Tuğba Delioğlan
Başkan Yardımcısı
Selcan Bayar
Başkan Yardımcısı ve
Genel Sekreteri
Berre Bayraktar
Projeler ve Dış İlişkiler
Direktörü
Dilara Bayrak
Sosyal Sorumluluk ve
İnsan Kaynakları Direktörü
Şeyda Çiriş
Basın Medya Direktörü
Aynur Önçırak
Reklam ve Finans Direktörü
3
MOZAİK
18. sayı
Mozaik Dergisi İmtiyaz Sahibi
KTÜ İşletme ve Ekonomi Kulübü
KTÜ İşletme ve Ekonomi Kulübü Danışmanı
Dr. Öğr. Üyesi Aykut Başoğlu
Genel Yayın Yönetmeni ve Editörü
Dilara Bayrak
Yayın Kurulu
Asena Solak
Selcan Bayar
Tuğba Delioğlan
Grafik Tasarım
Tuğba Delioğlan
İletişim
KTÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
2S08
24 yıldır süregelen başarının, heyecanın ve hiç bitmeyen enerjinin
bir parçası olarak, her geçen gün kulübümüzün bana kattığı
güzel anıları tek tek günlüğüme eklemenin hiçbir tarifi yok...
Bu yolda her geçen gün farklı deneyim ve etkili bir gelişimle
birlikte İEK enerjisinin varlığını iliklerime kadar hissetmekteyim.
Mozaik tarihteki anlamından da yola çıkarak farklı renklerdeki
parçaların bir araya gelerek oluşturduğu rengarenk bütünün
güzelliğini yansıtır. Bu yılda her bir farklı kategorinin ve içeriğin
bir araya gelerek oluşturduğu farklı ve güzel bir bütün olan
Mozaik 18 ile sizleri buluşturma heyecanı içindeyim!
Derginin her bir ayrı kategorisinin her bir ayrıntısı için verilen
emek, parçaların tek tek birbirine işlenme ve bütünleşme
sürecine sabırla eşlik etmek paha biçilemez bir yolculuk...
Sizler için özenle hazırlanan her kategori ve yazıda farklı
alanlardan farklı tecrübelerle karşılaşarak okurlarımızın kariyer
yolculuğunda bilgilenmesini, aynı zamanda röportajlarla birlikte
keyifli dakikalar geçirmesini hedefledik.
İçerik kısmında sizi hangi kategorilerin beklediğini inceleyip,
istediğiniz yerden başlayarak heyecanıma ortak olabilirsiniz :)
Bu yıl kulübümüzün Mozaik Dergisi editörlüğü deneyiminin de
benimle olmasından dolayı mutluluk duyuyorum!
Süreci yürütürken 2022-2023 yönetim kurulunda başta tasarım
sürecinde eşlik eden ve destekleyen Kulübümüz Başkan
Yardımcısı Tuğba Delioğlan olmak üzere her bir ferdine, beni
bugünlere getiren, bu süreçte ve her daim yanımda olan aileme,
yaşadığım acı tatlı deneyimlerimde eğlenceli veyahut zorlu
anlarımda benim için büyük bir motivasyon kaynağı olan
arkadaşlarıma, fikirleri ile destek olan sevgili alt ekibim
Gamzenur Şahin'e teşekkürlerimi sunuyorum.
İ'çinizdeki E'nerjiyi K'eşfedecek bir sayı olması dileğiyle sizleri
18.sayımızla baş başa bırakıyor ve keyifli okumalar diliyorum...
4
GENÇLİĞE HİTABE
Ey Türk gençliği!
Birinci vazifen; Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet
muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu
temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi seni bu
hazineden mahrum etmek isteyecek dâhilî ve haricî
bedhahların olacaktır.
Bir gün, istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine
düşersen, vazifeye atılmak için içinde bulunacağın vaziyetin
imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin. Bu imkân ve şerait,
çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve
cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada
emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler.
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş,
bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve
memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.
Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere,
memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet
ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar
sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle
tevhit edebilirler. Millet, fakruzaruret içinde harap ve bitap
düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evladı!
İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve
cumhuriyetini kurtarmaktır.
Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda
mevcuttur.
5
LİDER
Atatürk, Millî Mücadele'de millî birliği sağlayan eşsiz bir lider, savaş
meydanlarında gerçekçi bir kumandan, devlet kuran büyük siyaset adamı,
milletini çağdaşlaştıran güçlü bir devrimcidir. Bu nitelikleriyle, insanlık
tarihinin tanıdığı en büyük liderlerden biri olduğuna
şüphe yoktur.
ATATÜRK'ÜN LİDERLİK YAPTIĞI SAVAŞLAR
• 31 Mart Vakası
• Arnavutluk İsyanı
• Trablusgarp Savaşı
• İkinci Balkan Savaşı
• Çanakkale Savaşı
• Doğu (Kafkas) Cephesi
• Suriye-Filistin Cephesi
• Kurtuluş Savaşı
• Sakarya Savaşı
• Büyük Taarruz
13 Nisan 1909
15 Ocak 1911
29 Eylül 1911
1912- 1913
18 Mart 1915
1916-1917
1917-1918
1919 - 1923
20 Ekim 1921
4 Mart 1922
“...Düşman karşısında bulunan ordumu başsız bırakamazdım. Bırakmadım.
Bırakamam ve bırakmayacağım...”
Mustafa Kemal Atatürk
6
ALİCAN ESEN
1)Alican Bey bize biraz kendinizden ve kariyerinizden bahseder
misiniz?
Öncelikle merhaba, ailemin ticari faaliyetlerinden dolayı 13 yaşından
itibaren aktif ticarette yer aldım. 21 yaşında ilk şirketim Esenworks Dijital
Reklam Ajansını kurdum. O süreçte ülkemizde ve dünyada sosyal medya
ve dijital pazarlama alanları henüz yeni keşfediliyordu. Buna istinaden
sektördeki açığı ve yapılması gerekenleri iyi bir şekilde analiz ettim ve
hızlı bir şekilde bu işin öncüsü olarak çeşitli çalışmalar yapma fırsatı
yakaladım. 25 yaşında ülkemizin en önemli sivil toplum kuruluşlarından
biri olan Türk Kızılayı’ nın iletişim stratejileri arama konferansına
Türkiye’de davet edilen otuz kişiden biriydim. Dijital reklamcılık başta
olmak üzere mobilya ve eğitim sektörlerinde de faaliyet gösteren
firmalarımızın yönetimini aktif olarak sağlamaktayım.
2)Sizce mesleğiniz için gereken yetkinlikler nelerdir?
Girişimcinin en önemli yetkinliklerinden bir tanesi gözlem yetkinliği
olması gerektiğini düşünüyorum. İyi bir gözlem yapan girişimci her
zaman başarılı olur. Yani gireceği sektörlerdeki açıkları ve problemleri iyi
bir şekilde analiz ettiği takdirde bu alanda hızlı bir şekilde yükselme
fırsatı yakalar. Kendini yenileme, güncel bilginin peşinde koşma,
öğrenme isteği, üretme isteği gibi yetkinlikleri de sıralayabiliriz.
3)Girişimci olmak, kendi işinizi kurmak size neler hissettiriyor?
Kolay bir şey değil bir kere, ülkemizde son dört beş yıldır konuşulan
konulardan bir tanesi. Herkes girişimci olmak istiyor daha doğrusu
ufacık bir telefon uygulaması yapıp ‘’Biz şu an start-up'ız’’, ‘’Biz
Amerika’ya gideceğiz’’ diyor. Girişimcilik böyle bir şey değil aslında.
Öncelikle bir iş kurup o işten bir kazanç sağladıktan sonra kendimizi
girişimci olarak lanse etmemiz gerekiyor bu konuyu biraz daha açmış
olayım size. Girişimcilik tabii ki güzel bir şey ama aynı zamanda zor ve
yorucu bir şey, herkes alanında iyi bir pazarlamacı, yönetici, muhasebeci
olabilir ama girişimci olmak kendi işini kurmak bütün hepsini
anlayabilmekten ve başarabilmekten geçer. O yüzden kolay bir şey değil.
Baskı ve stres altında çalışabilmek gerekiyor ama tabii ki günün sonunda
başarı geldiği takdirde her şeyi başarabileceğinizi hissettiriyor.
4)Birden çok sektörde faaliyet gösterdiğinizi görüyoruz, işleri yönetmek
sizin için nasıl ilerliyor?
Çalışma grupları oluşturarak ilerliyor çünkü herkes için bir günde 24 saat
söz konusu. 24 saati arttırmamız mümkün değil. Dolayısıyla en verimli
şekilde kullanabilmek için insan yetiştirmemiz gerekiyor. Yetiştirdiğimiz
insanlarla çeşitli çalışma grupları oluşturmamız gerekiyor. Çeşitli yetkiler
vererek o işlerin yürümesini sağlamamız gerekiyor. Aslında ülkemizdeki
en büyük sorunlardan bir tanesi de nitelikli iş gücü yetiştirememe,
bundan kaynaklı ‘’Ben yaparım, ben yaparım’’ diye bölünüp hiçbir işin
yapılamaması. Bunun yönetimini doğru sağladıktan sonra işleri
yönetmek aslında çok da zor değil diyebilirim.
5)Gelecek hedefleriniz nelerdir?
Tabii ki ilk yola çıktığım andan itibaren ülkemize, vatanımıza, milletimize
faydalı işler yapabilmek, istihdam yaratabilmek, olabildiğince fazla...
Bunun için elimizden gelen ne varsa gece gündüz demeden çalışmak. Bu
hedeflerimiz doğrultusunda yani sektörümüzle alakalı hedefleri de şöyle
açabiliriz. Ülkemizde hala dijital reklamcılığı ve pazarlamayı yeterli olarak
görmüyorum. Bununla alakalı da bir STK kurdum. Türkiye Dijital
Reklamcılar Derneği. Henüz çok yeni bir dernek lakin burada yapmak
istediğim şeylerden bir tanesi de ülkemiz adına dijital reklamcılığı en üst
seviyeye taşıyabilmek. Hep şu konuşuluyor; bizden neden Elon Musk, Bill
Gates gibi popüler kültürdeki teknoloji girişimcileri
çıkmıyor. Bence bunu yapabilmemiz mümkün. Sektörel birleşmelerin,
kutuplaşma olmadan herkesin birbirini desteklemesinin buna fayda
sağlayacağını düşünüyorum. Herkesin taşın altına elini koyabilmesi
gerekiyor.
7
İŞ İNSANI
MOZAİK 18. SAYI
6)Mesleğinizi değiştirme şansınız olsaydı mesleğinize devam eder miydiniz yoksa başka bir
sektöre mi geçiş yapardınız?
Güzel bir soru gerçekten. Severek yapılmayacak bir iş değil bir kere. Sevmeden bir insanın üç ay
bile dayanabileceğini zannetmiyorum. Mesleğimi değiştirme şansım olsa ki şu an halihazırda
böyle bir şansım var. Kesinlikle değiştirmezdim başka bir sektöre geçiş yapmazdım. Çünkü dijital
pazarlama ve dijital reklamcılık bütün sektörleri kapsayan bir iş kolu aslında. Bunu doğru bir
şekilde algılayıp doğru bir şekilde yönetebilirseniz başarılı olabilmeniz kaçınılmaz bir durum. O
yüzden değiştirmek istemezdim.
7)Mesleğinizin en sevdiğiniz yanı nedir?
Yeni insanlarla tanışmak, sürekli sosyal olabilmek, o insanlarla iletişim halinde kalabilmek ve
etkileşim içerisinde olabilmek mesleğimin en sevdiğim yanı.
8)Girişimcilik hedefi olan arkadaşlarımıza tavsiyeleriniz nelerdir?
En büyük tavsiyem, tabii ki hayalleri olsun, hedefleri olsun ama bu hayal ve hedefleri yere basacak
şekilde gerçek argümanlarla desteklesinler. Çoğu arkadaşımı görüyorum hali hazırda çeşitli
girişimler üzerinde yoğunlaşıyorlar. Bir şeyler yapmaya çalışıyorlar ama bunları yapabilmek için
gerçekten iyi bir planlama ve strateji ile yola çıkabilmek gerekiyor, yoksa sürekli bir hayalde, bir
adımda kalıyor. O adım atılamıyor gördüğüm kadarıyla. Ne olursa olsun o adımı atın. Bir adımı
attıktan sonra iyi veya kötü... Bazı arkadaşlarımız çok mükemmeliyetçi oluyor girişimcilikte. İşte
web sitemiz böyle olsun, uygulamalar yapalım, başka bir sektördeyse en iyi iş makinelerini alalım
ama durum bu değil. Elindeki imkanlarla gerçekten adım atabilmek. Sonrasında iyi veya kötü
gerisi gelir. Tavsiyem bu olur.
9)Kariyer hayalinizi gerçekleştirdiğinizi düşünüyor musunuz? Hedeflerinize ulaştınız mı?
Kariyer hayali hiç bitmeyen bir şey bence. Hedeflere ulaştıktan sonra sürekli yenileri konan bir
şey. Şimdi beş altı yıl geriye gitsek şu anki durumda ve konumda ‘’ulaştım yeter artık’’ derdim
ama benim için hiçbir şekilde yeterli gelmiyor. Bir girişimci için de böyle olması gerektiğini
düşünüyorum açıkçası.
10)Sizce iyi bir ekipte olması gereken özellikler neler?
İyi bir ekipte olması gereken en önemli özellik iletişim ve birbirini destekler nitelikte çalışabilmek.
Bunlar olduktan sonra o ekip işlerini başarılı bir şekilde yürütebiliyor.
11)Ekibinize liderlik yaptığınızı düşünüyor musunuz?
Ekibe liderlik yapmak çok ince bir çizgi. İnce bir çizgi derken birçok vasfın ve özelliğin doğru bir
şekilde ekibe yansıması gerekiyor. O vasıfları taşıdığımı düşünüyorum. Bu vasıflar neler derseniz;
yenilikçilik, olabildiğince iletişim halinde kalmak, fikirlere açık olmak, iyi/kötü deneme yanılma
yöntemiyle yetki verebilmek, o yetkilerin karşılığını bir şekilde gözlemleyip değerlendirebilmek ve
stratejik planlama yapabilmek şeklinde sıralayabilirim.
12)Dijitalde de güzel başarılar elde ediyorsunuz. Bu konuda ilerleme süreciniz nasıl oldu?
Aslında bu durum biraz merakla başladı diyebiliriz. Henüz 14-15 yaşında evime ilk bilgisayar
girdiği zaman hızlı bir şekilde internetle ilgilenmeye başladım. Çocukluk süreci olduğu için
öncelikle oyunlar vs. oldu. Sonrasında oyunlardan sıkılıp başka neler yapabileceğime baktım,
internetin, dijitalin nasıl bir yer olduğunu anlamaya kavramaya çalıştım. Bu süreçte de öğrendikçe
öğrenmek istedim. Sürekli merak ettim. Ardından bu meraklarınıza cevap buldukça hızla ilerleme
şansınız oluyor. Her şey merakla başladı açıkçası. Soruların cevaplarını arayarak başladı.
13)İlham aldığınız biri veya motivasyon kaynağınız var mı?
İlham aldığım özel bir isim yok ama başarılı iş insanlarının hayatlarını izlemeyi dinlemeyi veya
okumayı severim. Onların tecrübelerinden faydalanıyormuşum gibi gelir. Mutlaka da bir şeyler
katar bana. Hemen hemen benzer tecrübeler yaşıyoruz hepimiz aslında.
Bence bir iş insanının motivasyon kaynağının kendisi olması gerekiyor. Kendini hırslandırması
gerekiyor. Bunu dışarıdan veya herhangi bir yerden alabilmenizin mümkün olmadığını
düşünüyorum. Kendine sürekli hedefler koyarak başarı hırsıyla çalışması gerekiyor disiplinli bir
şekilde tekrarlanması lazım. Bu haliyle motivasyon kaynağı oluyor benim için.
14)Bu başarınızın sırrı sizce nedir?
Başarının sırrına cevabım çok klasik olacak ama başarının sırrı çalışmak. Gerçekten severek,
isteyerek sabah akşam demeden, bunu şimdi yapmayayım yarın yapayım demeden çalışmak.
Kendinizi işinize vererek çalışmak.
15)Yönetimde değer verdiğiniz üç temel ilke nedir?
Güven, dürüstlük ve samimiyet. Bu üçü bir arada olduktan sonra işlerin, şirketin büyümesi
kaçınılmaz.
8
9
TUGER AKKAYA
GİRİŞİMCİ
MOZAİK 18. SAYI
1)Tuğer Akkaya kimdir?
27 Mart 1982 yılında İstanbul’da doğdum. Hacettepe
Üniversitesi’ndeki öğrenimime ara verdikten sonra
İstanbul Üniversitesi Felsefe bölümünde eğitimime
devam ettim. Evli ve 1 kız babasıyım. 1997 yılında
Türkiye’nin ilk internet servis sağlayıcısında çalışma
hayatıma başladım ve 2000’li yılların başlarında e-ticaret
ile tanıştım. Sırasıyla pek çok özel şirkette çalıştıktan
sonra 2013 yılında Amerika’da Tuğer LLC, Türkiye’de de
Tuğer A.Ş. firmalarını kurdum. 17 Ocak 2019 tarihinde
düzenli olarak YouTube içerikleri üretmeye başladık,
Youtube tarafından 2020 yılında e-ticaret dikeyinde en
çok izlenen YouTube kanalı seçildik.
2)Ekibiniz kaç kişilik ve kimlerden oluşuyor?
Gerektiğinde ihtiyaç dahilinde hibrit bir şekilde devreye
alabileceğimiz hazır 30 kişilik bir ekip var. 3 asistanımız,
9 kişilik YouTube ekibimiz ve lojistik tarafında da görev
alan 2 çalışan mevcut.
3)Tuğer Akkaya, girişimcilere yol göstermenin dışında
girişimlere yatırım yapıyor mu?
Evet, paya dayalı yatırımları takip edip sıklıkla yatırım
yapıyorum.
4)Girişimcilere 3 tavsiye verseniz ne olurdu?
•1 ana hedef ve 12 alt hedef belirleyin. 1 yılınızı kağıt
üzerinde planlayın ve ana hedefinizi en üste yazın, alt
hedeflerinizi de 12 aya bölerek, her ayın her gününü
1’inci alt hedefe ulaşmak için planlayın. Bu şekilde en
geç 1 sene içerisinde ana hedefiniz her ne olursa olsun
başarıya ulaşacaksınız
•Motivasyonunuzu emen kişilerden uzaklaşın
•Her anı sesli ya da görüntülü kaydedin ve gelecekte
geçmişteki anlarınıza bakıp kendinize notlar çıkartın.
5)Girişimcilere hangi sektörlere yönelmelerini tavsiye
ediyorsunuz?
Kesinlikle teknoloji, e-ticaret, lojistik ve yapay zeka.
6)Girişimcilerin en çok yaptığı 3 hata nedir?
•Hızlı karar verip, çabuk vazgeçmeleri
•Herhangi bir işin sermayesiz yapılabileceğine kendilerini
inandırmaları
•Yanlış çevre
7)Verdiğiniz danışmanlık hizmetleri nelerdir?
Biz sadece kurumsal firmalara e-ticaret danışmanlık
hizmeti veriyoruz.
Aynı zamanda Amazon’da satış yapmayı öğrenmek
isteyenlere 8 hafta süren, yüz yüze satıcı eğitimi ve iş
ortaklığı programımız var.
8)İstifade Ettiren Fikirler Platformu'ndan biraz bahseder
misiniz?
Youtube’da girişimcilere yönelik “İstifade Ettiren Fikirler”
ismi ile birçok girişimciyi konuk ettik.
Sonrasında e-ticaret ve farklı sektörlerde başarıya
ulaşmış kişilerle yaptığımız röportajlar ile Youtube’da
viral olduk.
Özellikle beyaz yaka çalışanların kendi işine sahip
olmaları konusunda ürettiğimiz motivasyon içerikleri ile
2022 yılında 15 milyon kişiye Youtube aracılığı ile
ulaşmayı başardık.
9)İstifade Ettiren Fikirler’e katılmak isteyen kişileri nasıl
seçiyorsunuz?
Başvurular bir form aracılığı ile yapılıyor.
Kendim tek tek bu formlarda yazan girişimcilerin
hikayelerini okuyup seçiyorum.
10)İstifade Ettiren Fikirler’e gelen konuklardan sizi en
çok etkileyen konuklarınız hangileridir ve neden?
Sercan beni çok etkilemişti.
Açtığı fotoğrafçı dükkanlarını defalarca kapatıp, iflas
ettiği için eşinden de ayrılan ve sonrasında hayata
tutunmayı başarıp, zirveye çıkan bir hikayesi vardı.
Netflix’de dizisi olsa izlenir, o derece.
10
MERT DİKMEN
1)Öncelikle bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
1983 yılının kasım ayında, İstanbul’da doğdum. Okul
yıllarımda hep ya sporcu ya sinemacı olurum diye
düşünüyordum. Bütün çocukluğum ve gençliğim sporla
iç içe geçtiği için o zamanlar spor daha ön plandaydı
diyebilirim. Profesyonel olarak basketbol oynadım, onun
dışında hentbol, tenis, futbol gibi her türlü sporla
ilgiliydim o dönemlerde. Ama insan büyüdükçe hayalleri
ve hedefleri de daha gerçekçi ve net bir hale geliyor. Lise
dönemlerinde sinemacı olma tarafı ağır basmaya
başladı. Ve sonunda 2003 yılında kazandığım Marmara
Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema
bölümünden 2007 yılında mezun olarak bu sektöre giriş
yaptım.
2)Marmara Üniversitesi’nde öğrenci olmak sizin için
nasıl bir deneyimdi? Eğer o günleri tekrar yaşama
şansınız olsaydı neleri farklı yapardınız?
Açıkçası sinema okumak benim için tek doğru tercihmiş
diyebilirim. O zamanlar okulun sinema bölümü
Haydarpaşa kampüsünün çatı katında, o meşhur saat
kulesinin olduğu bölümdeydi. Oradaki atmosferde, o
insanlarla, sanat ve sinema kokan koridorlarda çok güzel
günlerim geçti. Hem eğitim anlamında hem de çevre
edinme konusunda okulumun bana çok faydası
oldu. Okuldan kaçıp Kadıköy’de arkadaşlarımla akşama kadar takılmamın bile benim bugün olduğum kişide etkisi
olduğundan eminim. Yani o günlere dönsem pek de farklı yapacağım bir şey olduğunu düşünmüyorum. Aynı şekilde
tadını çıkarırdım herhalde. Okulun bana katabileceği her türlü katkıyı alabildiğimi ve bu yüzden çok şanslı olduğumu
düşünüyorum.
3)Sektöre girişiniz ve kariyer yolculuğunuz nasıl ilerledi bizlere biraz bahseder misiniz?
2007 yılında mezun olduktan sonra kısa bir süre reklam filmlerinde ve dizilerde asistanlık yaptım. O zaman anladım ki
benim istediğim şey bu değil. Yani genelde son asistan olarak başlayıp yavaş yavaş yönetmenliğe kadar yükselmektir
bu işin normal sırası ama ben o asistanlık sürecini yaşamak istemediğimi anladım. Hiç unutmuyorum, bir dizide
çalışıyordum yine asistan olarak; birden “bir işim çıktı kusura bakmayın” diye işin ortasında apar topar orayı terk ettim
ve bir daha da asistanlığa geri dönmedim. Tabi zorlandım, tek tük amatör işler alarak ailemin desteğiyle bir süre
hayatta kaldıktan sonra Grafi 2000’de kurgucu olarak bir iş buldum. Orada kurguculuktan yönetmenliğe yükseldim
yıllar içinde. TRT Çocuk kanalına Çınar diye bir dizi çektim iki sene boyunca. Daha sonra oradaki zamanımın da
dolduğuna karar verdim ve yine gözümü karartıp “Ben kendi filmimi çekeceğim” diye hiçbir dayanağı olmayan bir
cesaretle istifa ettim. Şu an içinde bulunduğum sinema sektörüne girişim de bu şekilde başladı diyebilirim. Bir süre
yine işsiz şekilde kendi filmimi çekmek için yatırımcı bulmaya çalışırken arkadaşım ve o dönemki yapımcım Serhat
Çelebi, “Cereyan” isimli kısa filmimin uzun metrajını çekmem için bana destek oldu. Cereyan’ dan birkaç yıl sonra da
yazdığım başka bir senaryoyu gönderdiğim Mustafa Uslu beni yanına çağırıp başka bir film yazmamı istedi. Sonra da
zaten senarist olarak sektörde ilerlemeye başladım.
4)Sizi sinema filmi yapmaya iten başlıca etkenler nelerdi?
Dediğim gibi çocukluğumdan beri en çok keyif aldığım iki şeyden biriydi film izlemek. Ve her zaman sevdiğim şeyi iş
olarak yapmam gerektiğine inandım. Yani bir masa başı işte bir patron için çalışmayı bir kere bile düşünmedim. Bu
benim için imkansızdı. İçimden gelen o yaratıcılık hissini bir şekilde ortaya dökmeli ve bunu mesleğim haline
getirmeliydim. Bu sebeple yıllarca yaptığım her iş, attığım her adım bir sinema filmi yapmak için birer basamaktı
aslında. Ben hep öyle gördüm. Yani şöyle bir örnek vereyim; işsiz kaldığım ve hayatta kalmak için ne iş olsa yaparım
dediğim dönemlerde bile, sinema salonlarında yer göstericilik yapmak için iş başvurusu yaptım. Uzak kalamıyordum
kısacası, içimden geliyordu… Hala da öyle.
11
MOZAİK 18. SAYI
YÖNETMEN
5)Pek çok eser, başarı elde ettiğiniz bu süreçte ilerlerken
birkaç cümle ile nasıl başarılı olduğunuzu bizimle paylaşır
mısınız?
Öncelikle başarılı olduğumu düşündüğünüz için teşekkür
ederim. Ben sevdiğim işi yapmaya çalışıyorum. “Ben olsam bu
filmi izlemek ister miydim” ya da “bu filmi ben de severek
izlemek için içinde nelerin olmasını isterdim” sorularını sorup
bunlara cevap verecek filmler üretmeye çalışıyorum. Çünkü bu
hayat şartlarında bazen gerektiği kadar seçici olamıyorsunuz.
İşte o zamanlarda o ikinci soruyu sorup, elimdeki işi kendi
seveceğim hâle getirmeye çalışıyorum. Bu yöntem işe yaramış
demek ki, “başarılı” olarak nitelendirilebiliyorum.
6)Eminiz ki yönetmenlik kariyerinizde pek çok kez bu soruyla
karşılaşmışsınızdır. Perde arkasında işler yaparken, hiç
oyuncu olmayı düşündünüz mü? Bizimle de paylaşır mısınız?
Aslında evet, üniversite zamanında bir çok kısa filmde
oyunculuk yaptım. Çok da keyif alıyordum oyunculuk
yapmaktan. Talep de görüyordum, arkadaşlarım kısa
filmlerinde beni oynatmak isterlerdi. Demek ki üstüne gitsem,
eğitim alsam belki de başarılı olabilirdim. Az önce sorduğunuz,
okul yıllarına tekrar dönseniz neyi değiştirirdiniz sorusuna
belki bu yanıtı verebiliriz. Oyunculuğa biraz ağırlık verip, eğitim
alıp öyle bir yol da çizebilirmişim belki kendime…
7)İlk filminizi tamamladıktan sonra nasıl hissettiniz?
Bu soru çok katmanlı bir soru aslında bence. İlk kısa filmimi
bitirdiğimde farklı, ilk uzun metrajımı bitirdiğimde farklı, ilk
“bütçeli, ana akım” filmimi bitirdiğimde farklı hissettim. Ama
hepsinin ortak noktası büyük bir tatmin ve gururlanma hissiydi
sanıyorum. “Başardım” Diyebilmek çok keyifli. Bu “başardım” o
birkaç aylık film sürecinin sonunda söylenen bir kelime değil
çünkü. Çocukluktan beri hayal edilen bir amacı başarmak. Bu
sebepten çok değerli…
8)Kısa film çekerken yaşadığınız güçlükler ile uzun film
çekerken yaşadığınız güçlüklerin benzer ve farklı yönlerini
bizimle paylaşır mısınız?
Daha önce de bahsettiğim gibi kısa film çekerken daha kısıtlı
imkanlarınız oluyor. Daha düşük bir bütçe ile, daha az ekipman
ile, imkansızlıklar içinde bir şey üretmeye çalışıyorsunuz. Kısa
filme para bulmak, ekip ve ekipman bulmak, oyuncu bulmak
hep daha zor olur. Ayrıca kısa filmden bir gelir elde etmek de
çok zor olduğu için bunu sadece kendiniz için yaparsınız. Uzun
metrajda ise bütçeniz olur, daha profesyonel ekiplerle, daha
çeşitli mekanlarda, dekorlarla, kostümlerle, profesyonel
oyuncularla ve güzel ekipmanlarla ve o ekipmanların ehli
ekiplerle çalışma fırsatınız olur. Bu da çekim esnasında daha
özgür olmanızın önünü açar. Ama aynı zamanda üzerinizde
büyük bir bütçenin sorumluluğu olur, bir yapımcının gözleri
olur. Tabiri caizse hesap vermeniz gereken birileri vardır. Bu
da bütçenin getirdiği özgürlüğü başka bir taraftan kısıtlar
aslında. Özetle kısa filmin de uzun metrajın da kendi içinde
hem özgürlükleri, kolaylıkları hem de kısıtlayıcılıkları ve
zorlukları mevcut…
9)Yönettiğiniz filmin son halini, hayal ettiğiniz ilk haliyle
karşılaştırdığınızda aradaki farkı bizimle paylaşır mısınız?
Tabi ki farklar oluyor. Birincisi hayal ederken bir bütçeniz yok.
Özgürsünüz. Hava şartları yok, mekan kısıtlamaları, çalışma
saatleri, insan hataları, çözülmesi gereken sorunlar yok. Hayal
bu… Sonra hesap vermeniz gereken kimse yok, başkalarının
kafanızdaki hayale dahiliyeti yok, “böyle olmasın, şöyle olsun”
diyen bir yapımcı yok. Hâliyle tüm bunlar devreye girdiğinde,
sizin hayalinizdeki şey başka bir yöne doğru evrilebiliyor. Ama
burada söylemek istediğim bu evrim her zaman olumsuz
yönde olacak diye bir durum da yok. İmkansızlıkların
yaratıcılığı doğurduğu durumlar oluşabiliyor. Başka akılların
sizden daha üstün olduğu ve daha doğru bir yerden baktığı
durumlar da olabiliyor. Sonuç olarak evet başlarken kafamdaki
ile bittiğinde ortaya çıkan şey birebir aynı olmasa da, işin
güzelliği de biraz burada. Yolda karşımıza çıkan engelleri
aşarak, doğaçlayarak, fikirleri dinleyerek ortaya olabilecek en
güzel filmi çıkarmak işimiz.
10)Yıllardır kısa film yönetmeni olarak tanıdığımız kişiler
uzun metrajlı filmiyle sinema dünyasına adım attıktan sonra
genel olarak kısa film çekmeyi bırakıyorlar. Kısa filmin uzun
metraja geçişte bir basamak olduğunu söyleyebilir miyiz ya
da kısa filmin önemi farklı mıdır ? Bu konuda düşüncelerinizi
öğrenebilir miyiz?
Kısa film tüm sinemacıların ilk göz ağrısı olduğundan çok
duygusal bir yerdedir. Kısa film kendi bütçenle, özgürce,
elindeki imkanlarla üretmeye başladığın ve bu işin tadını ilk
kez aldığın yerdir. Uzun metraj ile çok farklı bir matematiği
vardır kısa film senaryosunun, derdini çok daha hızlı bir şekilde
anlatmayı öğretir. Bu yüzden de çok önemlidir ama kısa film
başlı başına bir sektör olamadığı için uzun metraja geçiş
yapabilen yönetmenler kısa filme veda etmek durumunda
kalıyorlar genelde. Çünkü sadece kısa film çekerek hayatta
kalmak, karın doyurmak mümkün değil maalesef.
11)Bu mesleği yaparken etkilendiğiniz sinemacılardan
örnekler verebilir misiniz?
Bu ve bir sonraki sorunuz aslında çok zor benim için. Çünkü
insan geliştikçe sevdiği şeyler ve zevkleri de gelişiyor. Bir de
her yıl bir sürü yeni sinemacı ve film çıkınca ortaya, sabit
olarak en sevdiğim sinemacı şu, en sevdiğim film de bu
demek benim için imkansız hale geliyor. Ama alışılmışın
aksine, klasik sinemadan, işte Tarkovski’lerden vs. örnekler
veremeyeceğim maalesef. Okul yıllarımdan beri beni
etkilemedi bu isimler. Hep yeni, çağa ayak uyduran kişileri ve
işleri örnek aldım. Kendi döneminde çığır açan sinemacılara
saygı duymakla birlikte, ben yaşadığım dönemi baz almayı şu
anda “yeni” olan şeyleri örnek almayı tercih ediyorum. Bu
bakış açısıyla da son dönemlerde beni en çok etkileyen kişi
Damien Chazelle diyebilirim sanırım. Bu kadar genç yaşta bu
kadar dahiyane işler üretmesini kıskanarak takip ediyorum.
Ayrıca ben de onun gibi filmle müziğin iç içe olmasının çok
önemli olduğunu düşündüğüm için kendime yakın
hissediyorum.
12
12)Sizi 2017 yılında yazıp yönettiğiniz “Cereyan” filmiyle
biliyoruz. Bu kez Kesişme: İyi Ki Varsın Eren” filminin
senaristlerinden birisi olarak karşımıza çıktınız. Sinema
dünyanız, yönetmenlik ve senaristlikle ilgili bakış açınız
hakkında neler söylemek istersiniz?
Daha önce de belirttiğim gibi, “Ben olsam bu filmi izlemek ister
miydim?” benim bakış açımı oluşturuyor aslında. Cereyan,
benim amatör imkanlarla, tam olarak bir kısa film çeker gibi
çektiğim, bir sürü insanın desteği ve özverisiyle ortaya
çıkarttığım bir denemeydi aslında. Okul gibiydi, bir sürü kısa
filmden sonra ilk kez bir uzun metraj çekerek aradaki farkı,
zorlukları ve süreci öğrendim Cereyan sayesinde. Ve o
yolculukta şunu gördüm ki, bu çok zor bir işmiş. Çekmek değil,
çekebilecek şartları bulmak, yapımcı bulmak, fikrini satmak…
Ben de ondan sonra biraz da hayatın o şekilde beni
yönlendirmesiyle senaristliğe geçiş yaptım ve uzun süre
sadece senaryo yazdım. Bunlar da benden istenen “gerçek
hikaye” ya da “biyografi” filmleri oldu. Yani tabiri caizse
“sipariş” üzerine yazılan işlerdi. Ama yazdığım her filmden de
sonuç olarak keyif aldım çünkü dediğim gibi, gelen tüm
siparişleri “ben olsam bu filmi izlemek ister miydim?”
sorusuna “evet” diyecek şekilde şekillendirdim.
Yönetmenlik ise bence daha öznel, daha kişisel bir şey. Bu tabi
benim için böyle. Yoksa sektörde benim senaristlikte yaptığım
gibi, sipariş üzerine film çeken ve bunu da hakkıyla yapan
birçok yönetmen var. Ama ben açıkçası öncelikle kendi
yazdığım filmleri çekmek isterim. Tamamen benim üretimim
olan, senaryo aşamasında kurmaya başladığım dünyayı
yönetmenlikle de nihayete erdiren bir süreç olması ilk tercihim.
13)Eren’i canlandıran Rahman Beşel’i gördüğünüzde,
karakteri gerçekten canlandırabileceği konusunda nasıl bir
fikir oluştu?
Rahman’ı ilk gördüğümde yönetmen ile görüşmek için ofisin
bekleme alanındaki bir kanepede oturuyordu. Hiç
unutmuyorum o günü. Utangaç, çekingen kendi halinde bir
çocuktu. Hiç bilmediği bir ortamda gergin gergin sırasını
bekliyordu. Biraz sohbet etmeye çalışmıştım, ama pek
konuşkan da değildi. Açıkçası ben de fiziksel olarak role çok
uygun olduğunu ama bu çekingenlikle bu rolün altından kalkıp
kalkamayacağından emin olmadığımı düşündüğümü
hatırlıyorum. Fakat hem yönetmenimiz Özer Feyzioğlu hem de
oyuncu koçumuz Bahar Kerimoğlu Rahman’la
o kadar iyi bir hazırlık ve set süreci geçirdiler
ki, o utangaç çocuğun içinden
çok iyi bir oyuncu çıktı. Zaten
sonra Rahman’la geçirdiğimiz
vakitlerde aslında ne kadar
eğlenceli bir genç olduğunu
gördüm. Eren’i canlandırmak
için en doğru kişi olduğunu
bir kez daha
anladım.
14)“Kesişme: İyi Ki Varsın Eren” filmi için nasıl bir araya
gelindi ve senaryo ekibine dahil olma süreciniz nasıl gelişti?
O dönem zaten Mustafa Uslu ile birlikte art arda filmler
ürettiğimiz bir dönemdi. Yine bir gün telefonum çaldı ve
Mustafa Uslu bana Eren’in hikayesinden ve bu filmi
yapacağından bahsetti. Benim yazmamı istediğini söyledi. O
sırada konu ile ilgili araştırmalar yapan ve filmi yapması için
Mustafa Uslu ile görüşen Alper Uyar arkadaşımız ile birlikte
hemen hikayeleştirme sürecine giriştik. Alper’in zaten
topladığı birçok done vardı. Bunları detaylı bir şekilde
inceleyerek filmin senaryosunu oluşturduk. Daha sonra
yönetmenimiz Özer Feyzioğlu da devreye girdi ve senaryoya
kendi dokunuşlarını yaparak filmi son haline getirdi.
15)Gerçek olayları filmleştirme süreci, zorlu ve sorumluluğu
çok daha fazla olan bir süreç. Gerçeklere dayanan bir
hikayenin filmleşme süreci konusunda nasıl bir yol
izliyorsunuz?
Açıkçası yazmaktan çok araştırmakla geçiyor süreç
diyebilirim. Öncelikle konu hakkında ne kadar doküman varsa
buluyorum. Kitap olur, belge olur, belgesel olur… Hepsini
okuyor, izliyor, araştırıyorum. Eğer bu bir biyografi işi ise o
zaman o hayatını yaptığımız kişinin hayattaki yakınlarıyla uzun
uzun röportajlar yapıyorum. Hem onlardan kendi bakış
açılarıyla anlatmalarını rica ediyorum, hem de kendim
yönlendirerek bazı sorular soruyorum. O kişinin yaşadığı
yerleri görüyorum, atmosferi kokluyorum. Daha sonra yeni bir
süreç başlıyor. Bu toplanan tüm verileri ayıklama süreci. Bir
“film” oluşturacak doneleri ayırarak kafamda başı sonu olan
izlenebilir bir hikaye akışı oluşturmaya başlıyorum. Son olarak
da artık elimdeki doneleri önce bir hikayeye sonra da bir
senaryoya dönüştürüyorum. Buradaki en önemli şeylerden biri
de, bir biyografi filmi yapıyorsanız o kişinin ailesinin ve
yakınlarının isteklerini göz önünde bulundurmanız gerekiyor.
Yani kimseyi kırmadan, gücendirmeden iyi bir film çıkarmanız
gerekiyor. Bu tabi bazen oldukça zorlayıcı olabiliyor. Yani
izlediğiniz filmleri düşünün, hiçbir kahramanının kusursuz
olmadığını göreceksiniz. Ama biyografi filmlerinde genel
olarak o kişinin yakınları haklı olarak sevdikleri kişiyi kusursuz
hatırlamayı ve öyle lanse etmeyi tercih ettikleri için, o kişiyi
gerçek bir karakter olarak yansıtmak ve bunu kimseyi kırıp
gücendirmeden yapmak bazen gerçekten zor olabiliyor. Yani
biraz duygulardan arınmak ve sonuçta bir “film” yaptığınızı
unutmamak gerekiyor.
13
16)Günümüz dijital dünyasında “Yönetmenlik” kelimesini
nasıl tanımlarsınız?
Dijital dünya ile bunun bir bağlantısı olduğunu düşünmüyorum.
Yönetmenlik dijitalde de, perdede de; her yerde yönetmenliktir.
Nihai hedef bir “film” yapmak. Yönetmen de kendisine verilen
şartlar ve platformlar ne olursa olsun sonuçta bir film yapmak
istiyor. Gerisi pek de umurunda değil açıkçası yönetmenin.
Dijital dünya yönetmenlere bir kapı daha açtı. Hatta bir değil
onlarca kapı. Bu sebeple çok önemli. Eskiden, benim
öğrencilik yıllarımda yönetmenin tek platformu perdeydi. Bu
da oldukça kısıtlayıcı bir şeydi tabi. Şimdi ise amaç bir film
yapmak. Yayınlanacağı mecraya daha sonra karar verme gibi
bir lüks var artık.
Bu açıdan dijital dünyanın yönetmenlere ve olmak isteyenlere
çok faydalı olduğunu düşünüyorum.
17)Sizce bir yönetmenin sahip olması gereken en önemli üç
özellik nedir?
Birincisi, yönetmen ne istediğini bilmeli. Yani sete çıktığında
filmi çoktan kafasında bitirmiş ve net olmalı. Kararsız ya da ne
yaptığından emin değilmiş hissi veren yönetmen ekibin
gözünde güçsüz bir duruma düşer ve bu süreci çok zora
sokar. İkinci olarak yönetmenin bir filmi oluşturan tüm
katmanlar hakkında bir nebze bilgili olmalı. Yani mesela kurgu
bilmeli, kamera bilmeli, senaryo bilmeli, ışıktan az çok
anlamalı. Böylece ekibine ne istediğini net bir dille anlatabilir
ve onların dilinden konuştuğu için iş daha sağlam, daha hızlı
ve daha kesin ilerler. Son olarak da tabi ki liderlik. Yani liderlik
derken bunun yönetmenin bir karakter özelliği olması
gerektiğini düşünmüyorum. Normal hayatında mülayim, sakin,
uyumlu bir insan olabilir ama sete çıktığında işinin ehli olan
onlarca, yüzlerce insanın başındaki kişi oluyor yönetmen. Bu
sebeple o kişilerle hem uyum içinde çalışabilmeli hem de
onları kafasındaki filmi çıkartacak şekilde yönlendirebilmeli.
18)Sinema bir ekip işi. Siz filmlerinizde çalıştığınız ekibi nasıl
belirliyorsunuz, beraber çalışırken nelere dikkat ediyorsunuz?
Öncelikle işini iyi yapan kişiler olmalarına tabi ki. Geçmiş
işlerine bakıyorum mesela ilk olarak. Ama daha da önemlisi
uyumlu ve düzgün karakterli insanlarla çalışmak istiyorum her
zaman. İş dışında da oturup sohbet edebileceğim, kavga
gürültüyle değil uyum içinde fikir alışverişi yapabileceğim bir
ekibim olması benim için en önemlisi.
19)Sinefil olan okurlarımız listenizde en başta duran ilk filmi
merak edecektir. Bu filmi bizimle paylaşır mısınız?
İzlediğim en iyi film gibi değil de, duygusal olarak beni çok
etkileyen ve bittiğinde bana “Ben de film yapmak istiyorum!”
dedirten bir film var. “Truman Show”. 25 sene önce, tek
başıma sinemada izlediğim geceyi ve bende uyandırdığı o
hissi hala hatırlıyorsam, bu filmin yeri başkadır.
Bunun dışında bir de az önce bahsettiğim Damien Chazelle’in
“Whiplash” filmi, bittiğinde kendime gelemediğim ve tekrar
tekrar izlediğim çok iyi bir film.
MOZAİK 18. SAYI
20)Exxen’de yayınlanan ve Fulya Özcan ile beraber kaleme
aldığınız “Hükümsüz” dizisi de oldukça ses getirdi. Kadın
cinayetleri konusunda büyük önem kazanan bir dizi oldu.
Sizin için nasıl bir süreçti?
Herhalde yazdığım işler arasında en çok zorlandığım süreçti
diyebilirim.
Sadece dizi olduğu ve çok yoğun bir çalışma süreci olduğu için
değil tabi. Her gün, hiçbir suçu günahı olmayan masum
kadınların acımasızca katledilme hikayelerini tüm detaylarıyla
görmek ve gece gündüz bu hikayelerin bir parçası olmak
psikolojik olarak inanılmaz zorladı beni. Ülkemizdeki bu kadına
şiddet gerçeğini tüm çıplaklığıyla görmemi sağlayan, her
bölümünü içim acıyarak yazdığım ama Türkiye’de her zaman
çok önemli bir yerde duracağından emin olduğum ve gurur
duyduğum bir iş oldu Hükümsüz.
Böyle bir projeyi hayata geçirmemizi sağlayan Mustafa Uslu
ve eşi Sinem Uslu’ya da bu vesileyle bir kere daha teşekkür
edeyim buradan.
21)Barış Akarsu “Merhaba” filminin hem senaristlerinden biri
olup hemde yönettiniz. Bu hikayede üstünde en çok
durduğunuz sahneyi bizimle paylaşır mısınız?
Tabi ki önce klasik cevabı vereyim. Her sahne bizim için
önemliydi.
Şimdi daha öznel cevaba geçelim. Konser sahneleri çok
önemliydi benim için. Çünkü Barış’ı sahnede izleyememiş
hayranlarına bir konser deneyimi yaşatmak ve onlara
kendilerini bir Barış Akarsu konserinde hissettirmek gibi bir
amacımız vardı.
Bunun haricinde de filmde Barış’ın ilk kez bir bar sahnesinde,
seyirci karşısında şarkı söylediği bir sahnemiz var. O alkışları
duyup o aşkın içine düştüğü ilk an… O sahne de benim için çok
önemliydi ve filmde de en sevdiğim sahne diyebilirim. Baştan
sonra kadar tek plan çektiğimiz, hem teknik hem duygu olarak
çok tatmin edici bir sahne olduğunu düşünüyorum.
22)Yaşamınız boyunca kendinize defalarca söylediğiniz
mottonuzu bizimle paylaşır mısınız?
Hayal et ve o hayali gerçekleştirene kadar asla pes etme.
23)Son olarak da ilerideki projelerinizden biraz söz edebilir
misiniz?
En yakın projem, bu yaz sete çıkması planlanan bir biyografi
filmi. Ben projenin senaristiyim. Şimdilik daha fazla detay
vermeyeyim ama film çıktığında çok ses getireceğine
inanıyorum. Bunun dışında da görüşmelerin ve toplantıların
sürdüğü hem dizi hem de film projelerimiz var ama henüz
netleşmedikleri için onları ilerleyen zamanlarda konuşuruz
kısmetse.
Son olarak güzel sorularınız ve beni muhattap seçtiğiniz için
üniversitenize ve ekibinize çok teşekkür ediyorum.
14
ORKUN IŞITMAK
15
YOUTUBER
MOZAİK 18. SAYI
1)Youtube içeriği paylaşmaya ilk olarak nasıl karar verdiniz
ve süreç sizin için nasıl ilerledi kısaca bahseder misiniz?
Aslında ilk videolarımı 2007 yılında koymaya başladım. İlgi
alanım olduğundan sihirbazlık videoları koyuyordum. O
sebeple Türkiye’de ki hatta dünyadaki ilk YouTuberlardan
biriyim diyebilirim. 2011 yılında oyun içerikleri üretmeye
başladım ve bir kaç yıl sonra eğlence içerikle kaydım. İnsanlar
oyun videolarını bıraktığım için büyük tepki gösterdi ve
izlenmelerim çok düştü, ama yılmadım ve Youtube izleyici
kitlesinin de büyümesiyle ben de yükseliş evresine geçtim
diyebilirim.
2)Hedef kitleniz kimlerdir?
Genellikle eğlence, deneyim ağırlıklı içerikler ürettiğim için her
yaştan kitlelere hitap etmeye çalışıyorum. Ailecek izleyen de
var, öğrenciler de var, beyaz yaka da. Herkesin izleyebileceği,
faydalanabileceği, kendi hayatlarına bir şeyler katabileceği,
yüzlerini güldürecek içerikler üretmek en büyük amaçlarımdan
biri.
3)"En yüksekten atlayan Türk oldum" videosunda hiç
vazgeçmek istediğiniz oldu mu ve o atlayışta hissettiğiniz
duygu neydi?
Gerçekten mental ve fiziksel olarak hazırlığı oldukça zor olan
bir çekimdi benim için. Uçağa bindiğimde, antrenmanlarda
kısaca neredeyse her anında vazgeçmeyi düşünsem de
insanın hayatında bir kere karşısına çıkacak bir deneyim
olduğundan düşünmeden atladım. Yine olsa yine atlarım,
hayatı uçlarda yaşamayı çok seviyorum.
4)Sürekli sosyal bir hayatınız var bunaldığınızda neler
yapıyorsunuz? Kendinizi nasıl motive ediyorsunuz?
Boş vakitlerimde yazılım öğrenmeye çalışıyorum ve özellikle
yapay zeka ile ilgileniyorum. Zaten beni takip edenler az çok
bu konudaki girişimlerimi ve yatırımlarımı biliyordur. İçerik
üretmediğim zamanlarda yatırım yapabileceğin yeni girişimler
arıyor, mevcut yatırımcısı olduğum girişimlerime
destek/danışmanlık veriyorum.
5)Bu zamana kadar birçok yer gezip görmüşsünüz. Kesinlikle
herkesin görmesi gerekiyor dediğiniz yerlerin sizde
uyandırdığı hayranlığı ve o yerin neresi olduğuna dair bizlere
bilgi verebilir misiniz?
Avrupa ve Amerika’yı da rahatlığı bakımından seviyorum ama
en çok hayran kaldığım yer kültürü, yemekleri, sokakları ve
teknolojisi bakımından Tokyo/Japonya diyebilirim.
6)Video çekerken içerik bulmakta zorlandığınız zamanlar
oluyor mu ve bu süreci nasıl yürütüyorsunuz?
Kesinlikle zorlandığımız zamanlar oluyor. Aslında biz arkada
kreatif, prodüksiyon ve post-prodüksiyon departmanları olmak
üzere toplamda 15 kişilik bir ekibiz. Hepimiz her hafta
gözümüze takılan içerik fikirlerini değerlendirerek neler
yapacağımıza karar veriyoruz. Tabii 2000’den fazla video
içerik üretince bazen yenilerini bulmak epey zor oluyor. Böyle
zamanlarda da yurt dışındaki içerikleri, trendleri takip ediyoruz.
7)Dünya dijital anlamda nereye gidiyor kendi düşüncelerinizi
söyler misiniz?
Instagram ve Tiktok’un etkisiyle de insanların dikkat süresi
oldukça azaldı, dikey ve kısa format içerikler daha fazla ve
daha hızlı tüketilmeye başladı. Ben belgesel tarzı, deneyim
içerikleri ürettiğim için yatay ve uzun formatı daha uygun
buluyorum.
Yakında dikey formatta farklı içeriklerle de karşınızda
olacağım.
8)Dünya genelinde Youtube içeriği konusunda Türkiye’de
üretilen içerikleri nasıl buluyorsunuz ?
Benim başladığım dönemde şimdiki zamana göre çok daha az
içerik üretici olduğunu söyleyebilirim. Önceden bu kadar
izleyici olmadığı için çok fazla kanal ve içerikte yoktu. Eskiden
öne çıkmak daha kolaydı. Fakat şuan çok fazla kanal ve içerik
olduğundan sıfırdan bir kanal açıp belirli bir seviyeye ulaşmak
çok daha zor.
O yüzden yeni kanal açacaklara tavsiyem yapılmamış içerikler
ve niş alanlar bulmaları, haftada en az 2 video atarak istikrarı
korumaları, diğer sosyal mecralardan da farklı içerikler
paylaşarak ana kanallarını desteklemeleri yönünde.
Dünya’da ki çoğu kanalı işim gereği takip ediyorum, benim
izlemeyi sevdiğim içerikler daha teknik alanda. Herhangi bir
şey öğrenmek istediğimde Google’ a sorup okumak yerine
konu hakkında bilgili birisinden dinlemeyi tercih ediyorum.
Türkiye’de de çok kaliteli içerik üreten kanallar var. Genelde
içerik üreticiler kendi yapmak istedikleri ve izleyicilerin
istedikleri arasında bir orta yol bularak içerik üretmeye
çalışıyor. Aynı durum bende de var tabii.
Benim takip ettiğim kanallardan bazıları Koray Birand, Can
Deger, Atom, Crossover Talks...
16
İBRAHİM AKGÜN
1)Çekmeye karar verdiğiniz en çok ilginizi çeken
belgesel nedir ve bu belgesel için ön hazırlık
süreciniz nasıl oldu?
Bu serüven başladığı andan itibaren aklımın bir
köşesinde hep var olan Pripyat (Çernobil) şehrinde
bir çekim yapmaktı. 2015 yılında bunu
gerçekleştirdim. Çok zevkli ve farklı bir süreçti.
Benim çekim hazırlıklarım aslında daha çok
araştırma üzerine oluyor öncesinde. Çok bilinmeyen
bilgiler, fotoğraflar, anekdotlar… Hepsi konunun
içinde yerini almalı. Ve tabi çekimler başlamadan
önce yapı ile ilgili en estetik çekim planları da
hazırlanmalı.
2)Belgeselcilikte ilerlemek isteyen kişilere ne gibi
tavsiyeler verirsiniz?
Öncelik kendinize yatırım yapmak olsun. Ne kadar
donanımlı olursanız o kadar farklı fikirleriniz ve
özgün tarzınız olur. Sadece iyi olan şeyleri değil
kötülerini de görün, izleyin, dinleyin. Araştırın, güncel
olun ama geçmişi de araştırın ve sentezleyin. Farklı
uyarlamalar yapın kafanızda. Zorlama farklılıktan
bahsetmiyorum. Siz kendinize gerçekten yatırım
yapmışsanız, zamanı geldiğinde farkında olmadan
ortaya çıktığını göreceksiniz.
17
BELGESEL
MOZAİK 18. SAYI
3)Belgesel çekerken genelde nelere dikkat edersiniz ?
Mekan yani belgeselin konusu benim için çok önemli. Gerçekten
ilgimi çekmeli ve süreçten zevk alabileceğimi hissetmeliyim
başlamadan. Estetik kaygılarımı karşılamalı ve bir hikayesi olmalı,
gerçek ya da sonradan yazılmış.
4)Belgesel kelimesinin size göre tanımı, anlamı nedir?
Bana göre belgesel estetik ve özgün olmalı. Estetik derken gerçek
anlamda bu bir kaygı olmalı. Bir şeyleri sorgulatmalı, Çok özel veya
çok evrensel olmalı zaman zaman. Amaç bilgi vermek olmalı estetik
bir örgü ile.
5)Uzun yıllardır YouTube içeriği üretiyorsunuz. YouTube kanalı
açma süreciniz ve kanalın ilerleyişi nasıl devam ediyor kısaca
bahseder misiniz?
Youtube ve video kısmı sonradan
gelişen bir süreç. Asıl arşivim
fotoğraf üzerine oluşuyor.
Daha sonra bu yerleri video olarak
da neden arşivlemeyelim
dedik. Tabi başta oldukça amatör
teknik ve cihazlarla başladı
video kısmı. Zamanla gelişiyor
tabi. Her ay bir mekan yayınlıyorum
ve her videoyu ne kadar
farklı ve estetik yapabilirim noktasında
uzun vakit harcıyorum.
Youtube kanalının çok popüler
olması gibi bir amacım yok...
Hedef bu değil. Sadece, insanlar
bu mekanların var olduğunu
görsün Yok Olmadan. Belki az
da olsa bir kamuoyu yaratıp
konuya dikkat çekmeyi başarabilirim.
Bizi mutlu eden bu
sadece.
6)Bu alanda başarılı olmak
için nelere dikkat
ediyorsunuz?
Başarılı olmak kendiliğinden
gelişen bir durum bence. Hedef
veya amaç başarı üzerine kurulmamalı.
Yapılan işin kalitesi,
farklılığı, estetik kaygıları istenilen
noktada ise, benim için
başarı budur. İzlenme sayısı
veya popüler olması değil. İş
bitip izlendiğimde beni her anlamda tatmin etmeli. Küçük bir tereddüt
dahi varsa baştan tekrar düzenlenmeli her şey.
7)Gezip görürken aynı zamanda bunu izleyicileriniz ile
paylaşıyorsunuz. Eğlenirken işinizi yapıyorsunuz. Herkesin ilgili
olduğu alanda çalışması her zaman mümkün olmuyor bu anlamda
bizlere önerileriniz nelerdir?
Evet ne yazık ki doğru ve mutsuz bir tespit. Ancak bu biraz insanın
kendisi ile ilgili. İlgili olunan alan ile ilgili ne kadar donanımlıyız, ne
kadar o alanda faklıyız, ya da gerçekten ne kadar içimizden geliyor o
işi üretmek.. Hayat ne kadar yapay ya da doğal.. Tüm konu bu
aslında.
Ben farkında olmadan hep bir şeyleri ürettim. Sonucunun ne
olacağını düşünmeden. Sadece beni yansıtan işler yaptım. Bu
yansıtma farklı araçlarla oldu zaman içinde. Uzun zamandır da
fotoğraf ve video olarak devam ediyor…
8)Meslek hayatınıza yeniden başlıyor olsaydınız nasıl bir yol
izlerdiniz?
Sanırım sinema dalında bir eğitim alarak başlardım ilk. Ve bu konuda
profesyonel hayatıma başlardım. Yaptığım işlerin daha büyük ve
kitlesel prodüksiyonlar olmasını hayal ediyorum fakat bunlar sonuçta
tamamen destek ve maddi olanaklarla sınırlı. Yine de sahip
olduğumuz aktarabileceğimiz her şeyi projelerimize yansıtmaya
çalışıyoruz.
9)Toplumsal hafızanın korunması, aktarılması ve arşivlenmesi
adına, mekanları ‘’YOK OLMADAN’’ araştırıp fotoğraf ve video olarak
yayınlıyorum.” Demişsiniz. Bu konuda farklı çalışmalarınız var mıdır,
varsa bizimle paylaşır mısınız?
Bir fotoğraf kitabı projem var.
Bunun için biraz daha biriktirmek
istiyorum. Zaman zaman sergilere
katılım yapıyorum. Röportajlar
gibi etkinliklerle bu konuda
daha fazla kitlelere ulaşmaya çalışıyorum.Tek
amaç bu mekanları
yani toplumsal hafızayı "Yok Olmadan
az da olsa kurtarabilme
şansının olduğunu göstermek.
10)Hayata bakış açınızı değiştiren
bir olay, film, kitap var
mıdır, varsa bizimle paylaşır
mısınız?
Çok spesifik bir şey söyleyemem.
Ancak çok film izledim, çok
kitap okudum, çok gözlem yaptım
hayata dair. Bunların hepsi
farkında olmadan kendime yaptığım
yatırımlardı. Bir de Pink
Floyd hayatımın arka fonunda sürekli
çaldı. Onun müziği ile hayal
dünyam hep gelişti zenginleşti.
Tüm bu etkenler bir araya geldiğinde
size ait bir bakış açısı
oluşuyor.
Tabi bunlar hep doğal gelişen
şeyler. Bunu zorlama ya da taklit
ile yapmaya çalışırsanız çok
uzun ömrü olmayan ve size zevk
vermeyen yapay bir süreç yaşarsınız
sadece.
11)Meslek hayatınıza yeniden başlıyor olsaydınız nasıl bir yol
izlerdiniz?
Sanırım sinema dalında bir eğitim alarak başlardım ilk. Ve bu konuda
profesyonel hayatıma başlardım. Yaptığım işlerin daha büyük ve
kitlesel prodüksiyonlar olmasını hayal ediyorum fakat bunlar sonuçta
tamamen destek ve maddi olanaklarla sınırlı. Yine de sahip
olduğumuz aktarabileceğimiz her şeyi projelerimize yansıtmaya
çalışıyoruz.
12)Bu alanda başarısıyla ilham aldığınız bir belgeselci var mıdır?
Sadece belgeselci diye ayırt etmiyorum. Yönetmen, müzisyen,
fotoğraf yönetmeni, modacı, resim… sanatın tüm dallarında beni
besleyen bir sürü karakter var. Claude Lanzmann’ ın Shoah filmindeki
detaylar, araştırma zenginliğinden tutunda, Barok döneminin
ressamlarından ışığı ve gölgeyi kendi ismi ile tanımlanacak kadar iyi
kullanan Caravaggio’ ya kadar bir sürü isim var beni besleyen.
18
Ankara'nın Başkent Oluşu
13 Ekim 1923
Atatürk, 10 Kasım 1938 yılında vefat ettiğinde herkesin ortak istediği hem
mimari hem de manevi açıdan ona layık bir anıt mezar inşa etmek olmuştur.
1941 yılında bir yarışma düzenlenmiş ve Prof. Dr. Emin Onat ve Doç. Dr.
Orhan Arda’ya ait mimari proje, finale kalmıştır. Atatürk’ün çok sevdiği ve
“Burası güzel bir anıt yeri” dediği Rasattepe, Anıtkabir’in inşa edildiği yerdir.
Ankara Ulus meydanında bulunan I. Türkiye Büyük Millet Meclisi binasının
inşasına, 1915 yılında başlanmıştır. Birinci Dönem Büyük Millet Meclisi ya da
kısaca Birinci Meclis, 23 Nisan 1920'de Ankara'da toplanmış, 1 Nisan
1923'te yeni seçim kararı alarak 15 Nisan 1923'te son oturumunu yapmıştır.
Yeni Türk devletinin kurucu meclisi olarak kabul edilir. Meclis'in açılış günü
olan 23 Nisan, Türkiye’de Milli Bayram olarak kutlanmaktadır.
Hamamönü, Ankara ilinin Altındağ ilçesinde bulunan tarihi bir semttir.
Semtte bulunan 19. yüzyıl sivil mimarlık örneği tarihi binalar, restore edilerek
bölge yeniden canlandırılmıştır. Hamamönü, adını bir Türk boyu olan
Oğuzların Bayındır boyu beylerinden Karacabey’in yaptırdığı çifte hamamdan
almıştır. Tarihi Karacabey Hamamı burada bulunmaktadır. İstiklal Marşı’nın
yazıldığı ve günümüzde Mehmet Akif Ersoy Müze Evi olarak kullanılan yapı
ve bu yapının içerisinde yer aldığı Mehmet Akif Ersoy Parkı da
Hamamönü’ndeki önemli duraklardandır.
Ankara’nın sembollerinden biri olan Ankara Kalesi’nin tarihi, kent tarihi kadar
eskidir. Galatların Ankara’ya yerleşmesi sırasında var olan ve Romalılar
döneminde onarım gören kalenin ne zaman yapıldığı kesin olarak
bilinmemektedir. İç ve dış kale olmak üzere iki kısımdan oluşan kalenin iç
surları, 7. Yüzyılda Bizanslılar tarafından inşa edilmiştir.
Atatürk Orman Çiftliği, 1925 yılında Ankara’nın batısında Yenimahalle’de
bulunan, Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından parça parça ve farklı
bireylerden satın alınan arazi üstünde onun talimatı ile kurulan ve Türk
tarımına öncülük eden çiftliktir.
19
Mimarisiyle Osmanlı Dönemi'ni anımsatan ancak 1960’lı yıllarda inşa edilmiş
olan Kocatepe Camii Ankara'nın dikkat çekici ve önemli yapıları arasında
bulunuyor. Projesi için çok ünlü mimarların emek sarf ettiği Kocatepe Camii
yaklaşık 24 bin kişilik kapasitesiyle Cumhuriyet Tarihi boyunca inşa edilen
en büyük camiler arasında yer alıyor.
Elmadağ Kayak Merkezi Ankara’ya 26 kilometre uzaklıkta Elmadağ ilçesine
bağlı Yakup Abdal köyünde yer alır. Kayak tesisleri ve dağ evinin bulunduğu
Elmadağ ilçesi, kış aylarında yerli ve yabancı turistlerin rağbet ettiği bir kayak
ve dağcılık merkezidir. Elmadağ kayak merkezinde kışın kar kalınlığı 30–40
santimetreyi bulmaktadır. Merkezde 650 metrelik bir kayak parkuru ve 300
ve 650 metrelik 2 adet teleski bulunmaktadır. Kayak merkezinde, lokanta ve
kafeteryası bulunan turistik bir tesis olan Elmadağ dağ evinin yanı sıra bazı
kurum ve kuruluşların kendi çalışanları için yaptırdıkları tesisler de
bulunmaktadır.
Ankara parkları söz konusu olduğunda farklı aktiviteler için seçenek
zenginliği dikkat çekiyor. Buradaki rekreasyon alanları da giderek artıyor.
Rekreasyon, birçok farklı aktivite yapmak için uygun bir alan olarak
tanımlanıyor. Bu parklar günlük hayatın geçirilebildiği, sosyalleşilen, spor
yapılan ve en önemlisi dinlenmenin mümkün olduğu yerler. Şehrin her
semtinde birden fazla örneği ile ön plana çıkan Ankara parkları birçok yerde
de bilinir hale geliyor. En çok sevilen parklar arasında "Gençlik Parkı"
yer alıyor.
UNESCO Geçici Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Türkiye’nin eski Gordion
kenti, Anadolu tarihine fazlaca ışık tutmaktadır. Gordion Antik Kenti'nde
bulunan Yassıhöyük köyü, 19. Yüzyılda yapılan bir demiryolu inşaatı
sırasında keşfedilmiştir. Gordion bölgesinde ilk yerleşmenin Erken Demir
Çağı’nda yani, M.Ö. 1100-900 yıllarında olduğu kazılarla ortaya çıkarılmıştır.
Arkeolojik kazılar sırasında bulunan mozaik ve çakıl taşları da dahil olmak
üzere yaklaşık 750 antik malzeme şimdi Gordion müzesinde
sergilenmektedir.
Müze, sanat ve bilim eserlerinin veya sanat ve bilime yarayan nesnelerin
saklandığı, halka gösterilmek için sergilendiği yer veya yapılardır.
Ankara İlimizde birden çok örneği ile karşımıza çıkan müzelerin zenginliği,
birçok bilgiyi de beraberinde getiriyor. Bu müzelerden birisi ise
"Etnografya Müzesi".
20
ZEYNEP
CASALİNİ
1)Size Zeynep Casalini'yi sorsak birkaç cümle ile kendinizi
nasıl tanımlarsınız?
Dürüstçe cevap vermem gerekirse, bu dünyanın işleyişinden
son derece rahatsız, kendi türünün çoğunluğunun
zalimlikleriyle başa çıkmaya uğraşan, tüm bu olumsuzluklara
rağmen; çevresindeki insanlara sıkılmadan ve yorulmadan
dünyanın daha güzel bir yer olması için onları ikna etmeye
çalışan, çevresinde çok insan olan ama bir o kadar da
kendisini yalnız hisseden, başta çocukları olmak üzere
sevdikleri için yaşayan bir kadın.
2)Kısaca sektöre atılımınızdan bahseder misiniz?
İtalyan Lisesi 3. Sınıftayken bir tesadüf eseri şarkı söylemeye
başladım. Ev arkadaşımın arkadaşı bir solist aradığını
söylemiş, ev arkadaşım da beni önermiş. Bu şekilde kendimi
sahnede buldum ve bir daha da inmedim.
3)Sözlerinizi yazarken bir olay veya anıya ithafen mi
yazıyorsunuz?
Evet, her zaman.
4)Uzun bir süre güfte yapmadığınız bir dönem oldu mu?
Evet oldu. Motivasyonumun çok güçlü olduğunu söyleyemem.
5)İçinizdeki bu sanatçı kimliğini beslemek için neler
yapıyorsunuz?
İnsanların aşk ve saygı konularındaki yozlaşmaları, sistemin
çürüttüğü binlerce konu, insan hakları ve çevresel felaketler
gibi insanları ve gezegeni zehirleyen konular olduğu sürece
“sanatçının” motivasyonu daha da güçleniyor. Elbette
düşüncelere ve kaygılara estetik eklemek için, görsel ve işitsel
sanat dallarına da vakıf olmak sanatı derinleştirir.
6)Sizce iyi bir güftekar olmak için gereken üç özellik nedir?
Bilgi, vizyon, estetik ve açık sözlülük. Üç özellik yetmez,
dördüncü de olmalı.
7)Sözlerinizin kullanılmaması için aldığımız bir güvenlik var
mı?
Hayır, böyle bir şeye ihtiyaç duymuyorum.
21
GÜFTEKAR
MOZAİK
18. SAYI
8)Güfteleriniz dışında farklı eserleriniz var mı?
Evet, var.
9)Şarkı sözü yazmaya yönelik yeteneğinizi ilk ne zaman
keşfettiniz?
Çok küçük yaşlardan beri günlük tutmaktayım. İlk şiirimi 7
yaşında yazdım. Yetenek sahibi olduğumu 15-16 yaşlarına
geldiğimde, annem ve arkadaşları fark ettiler.
10)Sözlerini yazdığınız şarkı bestelendikten sonra dinlemek
size neler hissettiriyor?
Yazdığım anı hatırlıyorum.
11)Söz yazmak için neler size ilham oluyor?
Beklenmedik zamanlarda ve durumlarda içimden yazmak
gelir. Oturup ilham gelmesini bekleyen biri değilim.
Genellikle öfkelendiğim zamanlarda yazmayı bir kaçış olarak
görüyorum.
12)Türkiye’de beğendiğiniz başka söz yazarları var mıdır?
Bizlere bahsedebilir misiniz?
Çok, Sezen Aksu, Murathan Mungan, Şebnem Ferah, Teoman,
Demir Demirkan, Mehmet Güreli, Bülent Ortaçgil.
13)Bestelenmemiş güfteleriniz de var mı?
Evet, bir çok.
14)Şarkı yazmak isteyip kendini bu alanda geliştirmek
isteyen öğrenci arkadaşlarımıza neler tavsiye edersiniz?
Yazmayı seven arkadaşlara önerim; içlerindeki her şeyi döküp,
sonra onları toparlayıp, şarkı sözüne dönüştürmeleri olur. Ben
öyle yapıyorum. Zaman zaman karmaşadan daha güzel bir
denklem ortaya çıkabiliyor. Ama elbette bu bir tarz meselesi.
Bana göre hem alışılagelmişin dışında, hem de farklı olacağım
diye saçmalamadan duyguları estetikli bir yapıda ifade
edebilmek sizi diğerlerinden ayrıcalıktır.
Elbette sanatla ilgilenen her kişide olması gereken en önemli
özellik, empati yeteneğidir. Çünkü böylece yazdıklarınız
sadece kendi hayatınız üzerinden değil, diğer kişi ve
durumlardan da beslenerek yaratılmış olacaktır.
22
HİLAL ÖZDEMİR
BABACAN
1)Öncelikle kendinizden biraz bahseder misiniz?
Merhaba, ben Hilal Özdemir. 34 yaşındayım. Kendime, aileme ve dünyaya iyi olma gayretinde yaşam boyu öğrencilik
yolunda bir kadınım.
2)Sunuculuk kariyeriniz nasıl başladı ve sizi bu alana yönelten sebepler nelerdi bizlerle paylaşır mısınız?
Kendimi bildim bileli elimde hayali bir mikrofon tutuyorum. Bazen şarkı söylerdim o mikrofona bazen bir şeylerden
bahsederdim. İletişim, anlatmak ve dinlemek hep odağımda oldu. Yüksek lisansımda uluslararası konulara eğilmeye
başlayınca haber tarafı beni daha çok içine çekti. Bir şeyleri öğrenip aktarma isteğiydi sanırım temel motivasyon.
3)Farklı kanallarda farklı projelerle izleyicinin karşısına çıktınız. Elde ettiğiniz deneyimlerden bahseder misiniz?
Hepsi kendi içinde güzel, farklı öğretileri olan deneyimlerdi. Dönüp bakınca insan en ufak bir tecrübenin bile bugünkü
hâline nasıl katkı sağladığını hayretle fark ediyor. Özellikle sınır ötesi operasyonlarda sahada görev almak her
anlamda büyümeme büyük katkı sağladı.
4)Kariyerinizde yönelmek istediğiniz farklı alanlar ve projeler var mı?
Bugünlerde YouTube’da Sanılanın Aksine isimli bir projeye başladım.
Merak edilen isimleri ağırlayıp bilinmeyen taraflarını ortaya seriyoruz.
23
5)Okumaktan zevk aldığınız kitapları bizimle paylaşır
mısınız?
O kadar çok var ki. İlk aklıma gelenler:
Paulo Coelho - Simyacı
José Mauro de Vasconcelos - Şeker portakalı
Louise Hay – Tüm Kitapları
Bahar Eriş - Korkmasaydın Napardın?
Berrak Yurdakul - Ev yapımı Bir Paraşüt
6)Farklı kanallarda ve farklı formatlarda işler yaptığınızı
görmekteyiz. Bu formatlar arası geçişte karar verirken nelere
dikkat ediyorsunuz?
Hayatı akışına bırakmak lazım. Başladığımız bir işi on yıllarca
sürdürmek zorunda değiliz. Ben de gelen tekliflerde kalbimin
sesini dinliyorum. Ve eğer bir işe başladıysam elimden gelenin
en iyisini yapıyorum.
7)Haber sunuculuğu ve program sunuculuğu arasında ne gibi
farklılıklar ve benzerlikler buluyorsunuz, kendinizi hangi
formatta daha rahat hissediyorsunuz?
Sadece haber anlatmaktansa program formatını kendime
daha uygun görüyorum. Kendimden ne kadar çok şey
katabilirsem, ne kadar çok Hilal olabilirsem o kadar mutlu
oluyorum.
8)Ekran önünde özellikle canlı yayınlara kendinizi hazırlarken
totemlerinizi ve motivasyon kaynaklarınızı bizlerle paylaşır
mısınız?
Kendimi bildim bileli duanın gücüne hep çok inandım, canlı
yayın öncesi de hep ettiğim dualar vardır. Onun dışında ne
kadar yorgun, üzgün olsam da zihnimi sıfırlamak konusunda
uzmanlaştım diyebilirim. O an her şeyi bir kenara bırakıp
konsantrasyonunuzu korumanız gerekiyor.
9) Mesleğinizi bir cümle ile nasıl tanımlardınız?
Haberde izleyenlere en yalın haliyle doğru bilgi aktarımını
sağlamak, programda ise konunun ilgilisinin hayatında ufacık
da olsa bir değişime vesile olmak.
10)Sunum yaparken dikkat edilmesi gerekilen en önemli şey
sizce nedir?
Dikkat edilmesi gereken şey bence ‘Bakın bunları ben
biliyorum siz bilmiyorsunuz’ duruşundan uzak durmak. İzleyici
olarak beni en çok rahatsız eden tavır bu.
11)Meslek hayatınızda kendinize kattığınız en önemli değerin
ne olduğunu düşünüyorsunuz?
Her alanda daha çok okumaya başlamak.
12)Mesleğinizi icra ederken kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
İletişimde olduğum her an iyi hissediyorum.
13)Sizi anlatan en iyi cümle nedir?
Öğreniyorum.
14)Başarılı olmanızı hangi özelliğinize bağlıyorsunuz?
Sevdiğim işleri yapmaya, hep çalışmaya ve fakat hiç bir şeyi
olsun diye zorlamamaya.
Hayatı sevince, şükredince ve doğal akışa güvenince her şey
yolunda ilerliyor.
SUNUCU
MOZAİK 18. SAYI
15)Sizin için iyi bir sunucu nasıl olmalı?
Samimi, gösterişten uzak, ses tonu iyi hissettiren ve Türkçe’yi
doğru kullanan.
16)Çocukluğunuza dair en çok neyi özlüyorsunuz?
Çok güzel bir çocukluk geçirdim, her anını mutlulukla
hatırlıyorum.
O günlerdeki hislerimi, bugün kendi kızlarıma taşıyabilmek için
tüm çabam.
17)Herkesin bilmesinde yarar gördüğünüz bir hayat
tecrübesini bizimle paylaşır mısınız?
Uzun uzun anlatmayayım ama şunu söyleyebilirim; hayatta
çok şey hayal kırıklığına uğratacak sizi, yine de iyi olun.
Yeri geldiğinde gitmeyi bilin, her gün olmak istediğiniz insana
yaklaşmak için bir çabanız olsun.
18)Sizin için manevi anlamı olan bir eşyayı bizimle paylaşır
mısınız?
Dedemden kalma ortası minik kırmızı taşlı papatya şeklindeki
yüzüğüm. Baktıkça mutlu olurum.
19)Sizin için diksiyonun önemi nedir?
Sadece mesleki olarak değil gündelik hayat için de çok önemli
olduğunu düşünüyorum.
Her dil saygıyı hak eder, doğru diksiyon da dilimize
göstereceğimiz saygının bir türü bence.
20)En çok keyif aldığınız iç mekan/dış mekan aktivitesi
nedir?
Şarkı söylemeyi çok seviyorum. Yürümeyi, zihnimi daha da
boşaltmak istediğim zamanlardaysa koşmayı seviyorum.
21)Dünyalar tatlısı iki kız annesisiniz, meslek hayatınıza
devam ederken bu güzel duygu size eşlik edince
kariyerinizde nasıl değişimler oluştu?
Çok şükür. Annelik hayata bambaşka bir pencereden
bakmanızı sağlıyor. Mesleğime devam etmekle birlikte annelik
mesaimin hem daha öncelikli hem de daha meşakkatli
olduğunu belirtmem gerekiyor.
Kendiniz ve çocuklarınız için doğru dengeyi kurabildiğiniz
zaman iki taraf da daha keyifli ilerliyor bence.
22)Gezmeyi sevdiğinizi biliyoruz. Paylaşımlarınızdan da
gezdiğiniz yerleri takip ediyoruz. Bizlerle kesinlikle gidilmeli
dediğiniz yerleri paylaşır mısınız?
Beni bu hayatta en mutlu eden şey seyahat. Hep böyleydi.
Bütçeniz nereye ne kadar süreliğine yetiyorsa mutlaka gidin.
Neresi olduğu çok da önemli değil.
Her sene daha önce görmediğiniz bir yere gitme hedefi
koyarak başlayabilirsiniz. Benim için doğup büyüdüğüm yer
Hollanda’nın ve yazlarımı geçirdiğim Trabzon’un yeri
bambaşka.
23)Başarılarla dolu bir kariyer yaşamınız var. Bu noktada
“Başarmak” hakkında bizlerle neler paylaşmak istersiniz?
Başarmak, sabahları yataktan hevesle çıkabileceğiniz bir
amacınızın olması bence.
Kendi kalbinizin sesine sadık kalıyor, öz saygınızı
koruyorsanız, başarmışsınız demektir.
24
HAZAL ARACI
1)Nasıl bir öğrencilik hayatı geçirdiniz kısaca bahseder misiniz?
Öncelikle bu röportajı gerçekleştirmek istediğiniz için çok teşekkür
ederim. Sorularınızı yanıtlamak çok keyifli olacak.
Gerçekten çok uzun bir öğrencilik hayatım oldu. Öncelikle makine
mühendisliğini bitirdim daha sonra opera okumaya karar verdim. İki
dönemde de ortak olarak şunu söyleyebilirim ki çalışkan bir
öğrenciydim. Hiçbir ödevi hiçbir çalışmayı son dakikaya bırakmaz,
her zaman zamanında çalışırdım.
Bu yüzden son gece ödev yapan ve başarıyla işini yetiştiren insanlara
imreniyorum.
İkinci üniversite dönemim çok kolay olmadı açıkçası. Hem
konservatuvar ortamının benim için çok farklı bir yer olması sebebiyle
hem de mühendislik mesleğinden sonra böyle bir şeye karar verdiğim
için insanlara biraz hayalperest görünmem sebebiyle. Çok da haksız
sayılmazlar.
Ama bence üniversite dönemi bir öğrenci için bir sonuç dönemi değil
bir arayış dönemi diye değerlendiriyorum. Benim için mühendislikteki
arayışım opera okumamı sağladı daha sonra operadaki arayışım da
oyunculuğu getirdi.
2)Mühendislik fakültesini bitirdikten sonra oyunculuğa geçiş
süreciniz nasıl oldu?
Ben çocukluğumdan beri müzikle çok ilgiliydim. Mühendislik okurken
gitar çalarak, şarkı söyleyerek ve müzik gruplarında yer alarak bu
ilgimi sürdürdüm. Daha sonra üçüncü sınıftayken Erasmus programı
ile Estonya’da bulundum. Orada mühendislik Akademisi’nin yurdu
tadilatta olduğu için müzik akademisinin yurdunda kalmam gerekti.
Çocukluğumdan bu yana etrafımda profesyonel anlamda klasik
müzikle ilgilenen hiç kimse yoktu. Orada bir sürü yetenekli
müzisyenle tanıştım. İlk kez orada opera (Carmen) izledim. Bu
içimdeki dolu dizgin heyecanla geri döndüm ve hemen konservatuvar
sınavları için çalışmaya başladım. Okulumu bitirir bitirmez opera
bölümüne girdim ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde
okumaya başladım. Birçok insan opera şarkıcılarını sadece iyi şarkı
söyleyen olarak biliyor fakat aslında operacı iyi şarkı söyleyen bir
oyuncudur. Yani konservatuar sayesinde profesyonel anlamda
oyunculuk eğitimime de başlamış oldum. Kamera önü ise öğrencilik
dönemimde reklam filmlerinde oynayarak başladı. Daha sonra çeşitli
dizi ve filmlerde de gittikçe tecrübe kazandım.
25
MOZAİK 18. SAYI
KADIN OYUNCU
3)Oyunculuk ile ilgili hedefleriniz nelerdir?
Hedefim daha da çok tecrübe kazanmak ve çok çeşitli karakterler
oynayabilmek. Bunların yanında sahne üzerinde de farklı projelerde
yer almak istiyorum. Halihazırda Hayko Cepkin’in başrolünde olduğu
Jekyll ve Hyde müzikalinde oynuyorum. Müzik, tiyatro ve dansın bir
arada olduğu projelerde daha ön planda yer almak çok isterim.
4)Çekimlerde en zorlandığınız rol hangisiydi?
“Hekimoğlu” dizisinde hamile bir kadını oynamıştım ve gerilim
ağırlıklı bir sahneydi. Daha önce yaşamadığın bir şey ile tecrübe
ettiğin şeyleri oynamanın zorluğu aynı olmuyor tabi ki. Ama o günün
bana çok fazla şey kattığını düşünüyorum. Daha sonrasında tecrübe
etmediğim şeyleri oynarken aynı stresi yaşamadım.
5)Bir gün bir filmin senaristliğini ya da yönetmenliğini yapmak ister
misiniz?
Ben hikaye yazmayı çok seviyorum ve geleceğe dair bazı orijinal
hikayelerimi senaryoya dönüştürmek gibi bir planım var. Yönetmenlik
ise çok farklı bir boyut bence. Kardeşim sinema okuyor ve onunla çok
fazla paylaşım içindeyiz bu konularda. Elbette ileride benim
senaryosunu yazdığım kardeşimin yönettiği bir filmde oynama
hayalim var.
6)Bir senaryoyu okurken en çok konusuna mı karakterlerine mi
yoksa diyaloglarına mı dikkat ediyorsunuz?
İlk okuduğumda geneline bakıyorum. Ayrıntısıyla hepsini okuyorum.
Ama bence en önemli şey önce karakteri belirleyebilmek. Daha sonra
o karakteri bir ortama sokuyorsunuz ve konuşturmaya başlıyorsunuz.
7)Türk sinemasında ve Hollywood’da en beğendiğiniz oyuncular
kimlerdir?
Aklıma ilk gelen isimler; Nihal Yalçın , Tülin Özen, Sezin
Akbaşoğulları, Anna Hathaway, Juliette Binoche , Marion Cotillard
Bir de “Dünyanın En Kötü İnsanı” filmiyle öğrendiğim Cannes da en iyi
kadın oyuncu ödülünü alan Renate Reinsve diyebilirim. Muazzam bir
filmdi bence.
8)Birlikte rol almayı en çok istediğiniz oyuncu kimdir?
Yine aklımda çok fazla isim var ama ilk aklıma geleni söyleyeceğim.
“Azizler” filminde küçük bir sahnede Haluk Bilginer ile oynama ve
tanışma fırsatı bulmuştum. Haluk Bilginer’le daha uzun sahnelerimin
olduğu bir projede onunla oynamayı çok isterim. Yaptığı bütün işlerin
hayranıyım.
9) En başarılı bulduğunuz yapım hangisidir?
“Avrupa Yakası”.
10)En sevdiğiniz Türk filmi hangisidir?
Yakın zamanda izlediğim Ferit Karahan’ın “Okul Tıraşı” filmini
söyleyebilirim. Ama İlhami
Algör’ün aynı adlı kitabından uyarlanan “Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir
Tutku” filminin benim için yeri ayrı.
11)Keşke ben oynasaydım dediğiniz bir karakter var mı? Bize o
karakterden bahseder misiniz?
Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku’nun Müzeyyen’i. Özgüvenli, özgür,
alıp başını giden bir kadının bir uçurtma gibi ara ara tellere takılışını
çok güzel geçiriyor bu karakter. Sezin Akbaşoğulları muazzam
oynuyor. Hala izliyorum zaman zaman.
12)İyi bir oyuncuda olması gereken özellikler nelerdir? Üç kelime ile
açıklar mısınız?
Çalışkanlık, empati ve mütevazilik. Çok iyi oyuncularda gördüğüm
ortak özellik hep bunlar oldu.
13)Sanata oldukça ilgili olduğunuzu görüyoruz. Bu ilginizi nasıl
keşfettiniz?
Bunu keşfetmek benim için zor olmadı çünkü çocukluğum masalara
çıkıp şarkı söylediğim, herkesin ilgisini çekmeye çalıştığım hikayelerle
dolu. Sanatı insanın kendini ifade etme isteği olarak yorumluyorum
ben. Bu istek içinizde varsa bir şekilde resim, müzik, sinema vs…
vücut buluyor ve dönüşüyor. Benim içimdeki ifade isteği hiç bitmedi
ve hep dönüşmeye devam etti. Bence her insanın bunu
dönüştürmeye ihtiyacı var. Önemli olan hangi alanda daha özgür
hissettiğinizi bulabilmek.
14)Şu anda çok popüler bir dizide rol alıyorsunuz bu çalışmanız
kariyer yaşantınızı nasıl etkiledi?
Bu projede yer aldığım için gerçekten çok ama çok mutluyum. Çok
değerli insanlarla, çok değerli sanatçılarla tanışma ve çalışma fırsatı
buluyorum. Kariyer anlamında beni çok olumlu etkiledi diyebilirim.
Hevesim ve isteğim daha da büyüyor bu proje sayesinde.
15)Dizi, film, tiyatro dediğimizde hangisine kendinizi daha yakın
buluyorsunuz?
Şu an dizi ve tiyatroya daha yakın görünüyorum. Ama bence çoğu
oyuncunun gönlünde yatan aslan sinemadır.
16)Oyuncu olmak isteyenlere ne tavsiye edersiniz ?
Bence kesinlikle hayal kursunlar. Çünkü hayal kurmak bir şeyin
olacağına inanmaktır. Zaten inandıktan sonra deli gibi çalışmaya
başlıyorsunuz. Sabretmek de bence çok
önemli. Operada da oyunculukta da çok
sabırlı olmayı öğreniyorsunuz. Her şey
bir anda olmuyor ve bu çok fazla şey
öğretiyor insana.
Çok fazla röportaj ve özgeçmiş
okumak bana her zaman iyi gelmiştir.
Özellikle oyunculuğunu beğendiğim
ve kendime benzettiğim kişilerin
hayat hikayelerini öğrendiğimde
yalnız olmadığımı hissettiriyorum
ve bu hayal kurmamı daha da
kolaylaştırıyor. Bu sebeple de bu
yapmış olduğunuz röportajı çok
değerli buluyorum. Bu keyifli
sohbet için çok teşekkür ediyorum.
26
27
ARİF PİŞKİN
MOZAİK 18. SAYI
ERKEK OYUNCU
1)Hayaliniz oyuncu olmak mıydı? Bu meslek alanında
ilerlemeye nasıl karar verdiniz?
Oyuncu olmak gibi bir hayalim yoktu. Lisede okurken büyük bir
tesadüf eseri lisedeki tiyatro koluna katıldım ve yolculuğum
başladı. Benim mesleğim oyunculuk dediğim zaman lise
yıllarım yani. Sonra bu yolda yürüdüm ve yürümeye devam
ediyorum.
2)Bu zamana kadar oynamış olduğunuz karakterler arasından
en çok hangi karakteri kendinize benzettiniz?
Hiç birini. Çok netim bu konuda.
3)Rollerinizi seçerken en önem verdiğiniz noktalar
nelerdir?
Bir rol bana başlangıcında göz kırpmalı ki
ben de ona göz kırpayım. Her şey karşılıklı
yani. Benim rolü sevmem ne
kadar önemli ise onun da beni sevmesi
gerek.
4)Uzun yıllardır tiyatro eğitmenliği
yapmaktasınız. Seçim yapmanız
gerekse tiyatro sahnesini
mi yoksa ekranları mı
seçerdiniz?
Bu konuda hiçbir zaman seçim
yapmadım yapmayacağım. Ben
oyuncuyum. Tiyatro ya da sinema
benim için ayrı ayrı yerler
değil. İşim.
5)Uzun yıllardır bu sektörün
içindesiniz. Mesleğinizin hayatınıza
artı ve eksi olarak katkıları
nelerdir?
Eğer ki mesleğinizi doğru bir açıdan
yapıyorsanız zaten hayatınız mesleğinizdir.
Artı veya eksi etkilemez. Demem o ki
mesleğim benim her şeyim. Hobi olarak
yapmıyorum ben bu işi.
6)Sinema ve tiyatroda birçok projede yer aldınız. Sizce bu
alanlar arasındaki en önemli fark nedir?
Bu iki alanda her daim oyuncu olarak yer aldım. İki alanın
farkları sadece teknik farklardır. Tiyatronun tekniğini farklıdır ,
kameranın tekniği farklıdır. İkisi arasında ki fark benim budur.
7)Küçük yaşlarda tiyatroya başladınız. O dönemlerde
çevrenizden ne gibi yorumlar alıyordunuz?
Çok küçük değildim tiyatroya başladığımda, 18 yaşındaydım.
Ama çevrem hele ki o dönemde elbette oyuncu olmamı
istemediler. Her oyunculuğa başlayan oyuncu adayının başına
gelen şey yani.
8)Gelecekte yapılacaklar listenizin ilk üç sırası nasıl?
Çalışmak, çalışmak, çalışmak.
9)Tiyatro Anadolu’da uzun bir süre bulundunuz. Sizin için ne
ifade ediyor?
Eskişehir Tiyatora Kumpanyası ve Tiyatro Anadolu benim için
Eskişehir’de tiyatro yapmışlığımın en güzel yıllarıdır. İki
tiyatroda beni ben yapan yerlerdir.
10)Sizce bir oyunu iyi yapan şey iyi oyuncular mıdır yoksa
senaryo mudur, düşüncelerinizi bizimle paylaşır mı?
Tiyatro oyunundan bahsediyorsunuz galiba çünkü tiyatroda
senaryo değil oyun metni olarak geçer. Senaryo sinema ya da
diziler için yazılı olan metinlerdir.
Tiyatroda oyun metnin elbette önemi çok büyüktür
ama benim anlayış içinde tiyatro oyuncu
sanatıdır, sinema yönetmen sanatıdır.
11)Bir tiyatro oyuncusunda olması
gereken üç şey nedir?
Çalışmak, çalışmak, çalışmak.
12)Meslek hayatımın en iyi dönemiydi
dediğiniz zaman dilimini
bizimle paylaşır mısınız?
Her zaman olduğum dönem.
Öncesi ya da gelecek değil.
İçinde olduğum bulunduğum
zaman. Yolculuğumun şu an
için durduğum durağıdır
önemli olan benim için.
13)Hayatınız boyunca kaç
farklı karakter canlandırabileceğinize
inanıyorsunuz? Nedenleri
ile birlikte açıklar mısınız?
Ne kadar çok rol gelirse o kadar.
Hayat bana ne getirecek bilmiyorum.
Ben oyuncuyum sağlığım elverdikçe
işimi yapmaya devam edeceğim.
14)Hayattaki en büyük güç sizce nedir?
İnsanın kendisidir.
15)Üniversitede okuduğunuz bölümü meslek
olarak yapmaya devam ediyorsunuz. Bu noktada öğrenci
arkadaşlarımıza tercih/karar süreci için tavsiyelerinizi aktarır
mısınız?
İşte bu sorunun cevabı benim yıllardır üstünde durduğum genel
sorun.
Bizler üniversite mezunu olmaya çalışıyoruz. Meslek sahibi
olmaya çalışmıyoruz. Önemli olan bence meslek hedefimizi
seçip o yolda yürümek.
16)Bu zamana kadar çıkardığınız en büyük ders nedir?
Dibi görsen bile pes etme sakın. Yolculuğun devam ediyor.
Durmak yok.
28
TANER ÇAĞLI
"İngilizce öğrenememek
Türkiye’nin kaderi değil."
1)Sektörle ilk nasıl tanıştınız ve süreç sizin için nasıl ilerledi biraz
bahseder misiniz?
2009 yılında üniversiteden mezun olurken hayalim her şeyi çeviren bir
yazılım yapmaktı. Yıllarca bu işe kafa yormuş ve temel Know-how’ı
hazırlamıştım. Bu hayali gerçekleştirmek için İstanbul’a yerleştim. Bir
yandan simültane çeviri ve tercümanlık yaparken bir yandan da boş
zamanlarımda dil okullarında “Speaking” derslerine girdim. Dil okullarında
eğitmenlik yaptığım süreçte Türklerin yabancı dil öğrenme konusunda
başarısız olduklarını gözlemledim ve sebebini düşünmeye başladım. Sebebi
de çözümü de yazılım projemdeki Know-how’da buldum. Çok kısaca durum
şuydu: Türkler sağ beyinde ve bütünsel düşünüyorlardı, İngilizler ise sol
beyinde ve parçalı düşünüyorlardı. Derinlemesine inceleyince, Türkçeden
her şeyi çeviren bir yazılım yapayım derken aslında Türklere yabancı dil
öğreten bir eğitim yöntemi hazırladığımı fark ettim. Bu farkındalık ve keşif
beni öylesine heyecanlandırdı ki çeviri projesini bir kenara koyup tamamen
eğitim konusuna odaklandım.
2)Instagramda yüksek kitleye sahipsiniz, bu kitleye ulaşmak birçok kişinin
hayali. Siz bu yükselişi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sosyal medyada başarı ve yüksek takipçi sayısına ulaşmak tamamen
istikrar ve emek meselesi. Bir başka deyişle: “istikrarlı emek”. Ben sosyal
medya var olduğundan beri bildiklerimi paylaşmayı seven birisiyim ama
benim başarımın ve fark yaratmamın asıl sebebi, bir çok konuda söyleyecek
sözümün olması. Paylaşımlarım tek bir kitleye yönelik değil. Bazen velilere,
bazen öğrencilere sesleniyorum. Bazen patronlara bazen işçilere
sesleniyorum. Bazen gençlere bazen ihtiyarlara sesleniyorum. Bu yüzden
beni her kesimden insan takip eder ve destekler.
29
3)Bu sektörde yaşadığınız en büyük zorluk nedir?
Eğitim sektöründe bir zorluk yok, beni adeta mürit gibi seven destekleyen on binlerce öğrencim var. İngilizceden söz edilen her masada
profilimi açıp beni öneren muhteşem takipçilerim var. Talk Show ise zor bir alan, hatta çok zor. Hele konuklu ve seyircili ise daha da zor.
Ben en zor olandan başladım. Her bölüm, bir salonu insanla doldurmak kolay değil ve her hafta bir ünlü bulmak bulduğunda da
huysuzluklarıyla uğraşmak kolay değil.
4)Talk Show yapmak, insanları güldürmek aslında çok zor. Sürekli güldürme baskısıyla çalışmak sizi zorluyor mu?
Talk Show yapmak kolay da komedi vaadi veren bir Talk Show yapmak zor. İnsanları ağlatmak kolaydır ama güldürmek zordur. Hele ki
%100 doğaçlama tabiri caizse “Allah’a emanet” bir formatınız varsa o zaman tabii biraz stres yaratıyor.
5)İşinizin en sevdiğiniz ve sevmediğiniz yanları nelerdir ?
Talk Show benim asıl işim değil, ekmeğimi bu işten çıkarmıyorum ama ekmeğimi bu işe yatırıyorum diyebilirim. En sevmediğim yanı çok
‘maliyetli’ olması. Ben yaptığım. Her işi en iyi şekilde yapmaya çalışan birisiyim. Üstünkörü, gelişi güzel bir iş yapmam. Talk Show’a da
giriştik madem en iyisi olsun dedim ve bunu söylemekte sakınca görmüyorum: Bölüm başı neredeyse 100.000 TL harcıyoruz. Neredeyse
televizyon kalitesinde bir yayın yapıyoruz. Youtube projeleri arasında teknik anlamda Türkiye’de en kaliteli işi biz çıkarıyoruz. İçerik olarak
da her bölüm kendimizi geliştiriyoruz.
6)Günlük hayatınızda da mizah yapan biri misiniz? Çevrenizden nasıl yorumlar alıyorsunuz?
Tabii ki. Hayatı çok ciddiye almam. Her şeyin makarasını yaparım ve çevremi de böyle insanlarla donattım. Aşırı ciddiyet bana göre değil.
Bir gün Milli Eğitim Bakanı olduğumda da yine aynı olacağım. Bürokrasinin kaldırabildiği kadar komik ve eğlenceli bir bürokrat
7)Zorlu süreçlerde motivasyonunuzu nasıl sağlıyorsunuz?
Zorluk ve sıkıntı yaratan şey ne kadar zorsa daha zor olmayı deneyerek. 6 saat çalışıyorsam 12 saat çalışarak. Moodum düşerse müzik
yapıyorum, kızıma şiir yazıyorum. Kızımı düşünmek iyi geliyor, güç veriyor. Bazen, bana iyi gelecek arkadaşlarımı eve davet ediyorum.
Mangal yapmak, FIFA oynamak, sevdiklerimle vakit geçirmek de bana iyi geliyor.
8)Talk Show da insanlara yansıtmak istediğiniz bir konu var mıdır?
Stand-up’ı da Talk Show’u da nihayetinde Türkiye’de yabancı dil eğitimi konusunda bir ‘bilinç’ yaratmak için yapıyorum. İngilizce
öğrenememek Türkiye’nin kaderi değil. Bir şeyler yanlış yapılıyor. Bu yanlışı düzelterek milletime, ülkeme yararlı olmaya çalışıyorum.
Yaptığım her işin temelinde arkasında aslında bu var.
TALK SHOWMOZAİK
9)YouTube'da içerik üretiyorsunuz ve oldukça başarılı
paylaşımlarınız oluyor bunu bir kanal üzerinden yapmayı düşünüyor
musunuz?
Tabii. Birkaç televizyon kanalından ve yapımcıdan teklif geldi ama
ben Youtube’da hedeflediğim noktaya gelmeden televizyona geçmeyi
düşünmüyorum. Tabii bunu 4 Example için söylüyorum. Yoksa, başka
bir program, başka bir projede tabii ki televizyon her zaman olabilir.
Olacak da!
10)Talk Show yaparken tamamen doğaçlama mı ilerliyorsunuz
yoksa aklınızda bir kurgu oluyor mu?
Bu işe başlarken, bu işte uzman bazı kişiler “Talk Show gibi işleri
seyircinin mooduna ve yeteneğine bırakılamayacağını, mutlaka
editörlerce kurguya dayanması” gerektiğini söyledi ama ben tam
tersini yaptım. Sıfır kurgu ile tamamen seyircinin ve benim
performansıma bağlı bir iş yapıyoruz. Mutluyum memnunum. Elime
bir kağıt tutuştursanız, buna göre konuş buna göre yap deseniz ben
zaten konsantre olamam, elime yüzüme bulaştırırım. Karakterime
ters. Derslerimde de böyleyim. Hiçbir zaman kitaba, sunuma göre
hareket edemem.
11)Türkiye’deki Talk Show projelerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Fazla para kazandırmadığı için olsa gerek yatırım yapılmıyor. Kimse
fazla özenmiyor. Kimi doğaçlama adı altında çok özenmiyor, kimi de
bizim zaten formatımız böyle “ucuz, evde, doğal” kisveleri altında
özensiz iş yapılıyor. Benim ilgiyle izleyip eğlenebildiğim bir eğlence
programı yok. Zaten az sayıda Talk Show var. Televizyondakilerde
Show yok, Youtube’dakiler de talk yok. Yani hepsinde bir eksik var. Şu
dönemde, (2023) gerçek anlamda “Talk Show” yani sohbet içeren bir
Show programı yapan tek kişi benim. Üstelik bizimkinde eğitim de
var. Her bölüm İngilizce veya Türkçe ile ilgili çok önemli dersler
veriyorum.
12)Talk Show programınız olan 4 Example’ın hikayesi nasıl başladı
kısaca bahseder misiniz?
Türklerin İngilizce ile imtihanını anlatan tek kişilik bir gösteri
(İnGizlice) yapıyorum yıllardır. Stand-up yaparken seyircilere İngilizce
ile ilgili öykülerini anlatmalarını istiyordum onun üzerine gırgır
geçiyordum. Zaman zaman sahneye çıkarıp hiç İngilizce bilmeyenleri
İngilizce konuşturuyordum. Sonra bunu ünlü bir konukla ve seyirciyle
Talk Show’a dönüştürmeye karar verdik. Adı da sahnede genelde 1
ben 1 konuk 2 seyirci toplam 4 kişi olduğumuz için 4 Example.
13)Ne zamandan beri yabancı dil ile ilgileniyorsunuz? Bu konuda
kendinizi nasıl geliştirdiniz?
Kendimi bildim bileli dil ve söz sanatlarına yönelik bir ilgim var.
Zaman içinde yabancı dilleri de sevdiğimi fark ettim fakat İngilizce ile
ilgili hikayem 12 yaşımda iken turistik bir beldede bir teknede
çalışmamla başladı. 12 Yaşımdayken, ezberlediğim kalıplarla
insanlarla konuşuyordum; bayılıyorlardı. Sonra şirinliğimden ve
ilgimden ötürü turistlere genel bilgileri verme görevi bana verilmişti.
Çok işe yaradı. Acayip müşteri topluyordum. Sonra lisede dil bölümü,
üniversitede tercümanlık derken ilgi, merak, çaba, pratik ve eğitimle
bu noktaya kadar geldim ancak insanlar, bu hikâyeye bakıp “Aa bak
işte İngilizce öğrenmek çok zor abiii” demesinler. Standart düzeyde
iyi İngilizce öğrenmek ve konuşmak için bu kadar çileye gerek yok;
Kod Değiştirme Yöntemi ile 3-4 ayda herkes iyi derecede İngilizce
öğrenebilir.
18. SAYI
14)Ekran önünde olup mizah işi yapıyor olmanızdan dolayı günlük
yaşantınızda ne gibi problemler ile karşılaşıyorsunuz?
Benim öğretmen kimliğim Talk Show’da da derste de günlük
hayatımda da çok ön planda olduğu için genelde mizah işi geri
planda kalıyor ve bir sorun yaşamıyorum. En yakın arkadaşlarımın
bile çoğu bana adımla değil “hocam” şeklinde hitap ediyor. Hoca
kimliğim ciddi bir duvar örüyor dışarıya karşı. Ben bu ülkede kendime
çok önemli bir misyon edindim: Türk milleti 5 sene içinde İngilizce’ye
para harcamak zorunda kalmayacak.
15)Konuklarınızı programınıza davet ederken dikkat ettiğiniz
unsurlar oluyor mu?
Bazı konukların seyirci fobisi oluyor; bu sebepten ötürü programa
katılmak istemeyen çok ünlü var. Düşünün filmlerde, dizilerde hatta
tiyatroda baş rol oynuyor ama seyircili bir formatta kendine
güvenmiyor. Şarkıcıların zaten çoğu iki kelimeyi bir araya getiremiyor.
Biz o yüzden her mecradan her sektörden her alandan farklı isimleri
konuk alıyoruz ve birinci kriterimiz şu “İki kelimeyi bir araya getirecek
zekası var mı?”
16)Sizi izlemeye gelen kitlenin geri dönüşleri nasıl oluyor paylaşır
mısınız?
Programımı canlı izlemeye gelen kitleyi takipçilerim, öğrencilerim ve
onların çevreleri oluşturduğu için kötü bir geri bildirimde bulunmaları
mümkün değil. Aile gibiyiz. Çok seviyoruz birbirimizi. Her gösterinin
sonunda 1 saat kucaklaşma hasret giderme merasimimiz var.
Bugüne kadar, programı yerinde canlı izleyip de kötü bir geri
bildirimde bulunan görmedim.
17)Gelecek ile ilgili hedefleriniz nelerdir? Sizleri farklı projelerde
görecek miyiz?
Tabii. Daha yeni başlıyoruz. 4 Example hep devam edecek. Bu sene
şimdi çocuklar versiyonu başlayacak “4 Example, KIDS”. Çocuklarla
takılmayı, sohbet etmeyi çok seviyorum. Bu proje benim için çok
önemli. Ses getireceğini de düşünüyoruz.
18)Talk Show yapmak isteyen arkadaşlarımız için sektöre girmeden
önce neler tavsiye edersiniz?
Tutar diyene de tutmaz diyene de kulak asmayın. Sistemi, yeteneğiniz
ne ise onun üzerin kurun. Ama her şeyden önce istikrarlı olun ve
düzenli olarak içerik üretin ve düzenli olarak yayın yapın. İster şarkıcı
olun, ister senarist, ister ressam… Başarının sırrı “istikrar”. Paranız
biter anlarım. Sağlığınız bozulur, anlarım ama özellikle bu şov
işlerinde 1-2 sezon şans vermek ve sabırlı olmak gerekiyor çünkü
insanlar, projenize sizin inandığınızı fark ettiği anda inanmaya
başlıyor o yüzden önce sizin inanmanız ve inancınızı belli etmeniz
gerekiyor.
19)Hayaliniz nedir?
Hayalim, Türkiye’de herkese İngilizce öğretmek DEĞİL, Türkiye’de
İngilizce öğrenmeye olan ihtiyacı ve İngilizce için para harcamamıza
sebep olan tüm sorunları ortadan kaldırmak. 5 sene içinde, herkes
devlet okulunda okuma yazma öğrenir gibi istediği dili bedava
öğrenebilecek. Kod Değiştirme Yöntemi ile “İngilizce öğrenemem”
korkusu stresi ortadan kalkacak. O korku ve stres ortadan kalkınca
da zaten kimse artık Türk milletini İngilizce üzerinden istismar
edemeyecek.
30
FERGUSON KAFASI
1)Ferguson Kafası ekibi kaç kişiden oluşuyor, biraz kendinizden bahseder misiniz?
Ferguson Kafası ekibi şu anda tek kişiden oluşuyor. Kendimden kısaca bahsetmem gerekirse, ben 20 yaşında İstanbul
Üniversitesi Hukuk Fakültesinde okuyan ve 4 seneden uzun bir süredir de sosyal medyada içerik üretimi yapan bir öğrenciyim
diyebilirim.
2)İlk olarak içerik üretme kararını nasıl aldınız?
Aslında bu sayfaya başlamadan önce yine futbolla ilgili olarak Youtube ve Instagram üstünden de ufak denemelerim olmuştu ve
sanırım genel olarak temel düşüncem bu kadar yakından takip ettiğim, aktif olarak oynadığım, sevdiğim ve üstüne kafa yorduğum
bu oyunu daha kalabalık kitlelerle beraber takip edebilme fikri ve onlardan alacağım geri dönüşün vereceği keyifti. Özellikle
Avrupa futbolu için çevremde konuşabileceğim fazla insan olmaması ve sosyal medyada böyle bir sayfanın açıklığını sezmemin
de önemli etkileri var.
3)Futbol üzerine içerik üretirken haberlerin doğruluğu ile ilgili vs karşılaştığınız zorluklar nelerdir?
Aslında medyada yayılan yanlış haberleri teyit etmek zor bir süreç değil. İlgili konuyla alakalı başlıkları, isimleri veya verilen
kaynağı tarattığınızda doğruyu kolayca bulabiliyorsunuz ama maalesef ki bazı arkadaşlarımız en ufak kaynağı bile olmayan
uydurma haberleri bilerek veya bilmeyerek sosyal medyaya servis ettiğinde, konu çok ilgi çekici olduğu için bir anda gündem
olabiliyor ve gerçekmiş gibi bir algı oluşabiliyor. Bazen bu algıları yıkmak, teyit gelene kadar çok zor oluyor. Hatta bazı algılar var
ki hiç yıkılmıyor. Bizim için zorluğu ise herkesin doğru kabul ettiği bazı gerçeklere rağmen bir konuyla ilgili yorum yaptığımızda
bununla ilgili eleştiriler veya temeli olmayan karşıt argümanlar aldığımızda ortaya çıkıyor.
4)Sosyal medyada içerik üretmeyi düşünen kişilere tavsiyeleriniz nelerdir?
Doğru zamanda doğru yerde olmak bence çok önemli. Başarılı olduklarını düşündükleri veya yoğun ilgi duydukları alanlarla ilgili
sosyal medyadaki mevcut boşlukları aramalarını tavsiye ederim. “Şu olsa çok iyi olurdu, bunu yapan kimse yok, ben bunu daha iyi
yapardım” gibi cümleleri biraz sık kullanılıyorsa denemelerinde fayda görüyorum. İlgilendikleri alanlarla ilgili içerik üretebilmeleri
içim sosyal medyada gereken temel teknik detayları öğrenmek ve kaliteli içerikler üretmeye dikkat etmek gerekir. Unutulmasın ki
günümüzde bu alanlarda rekabet çok fazla ve bir şekilde görünür olmak için bir şeyleri birilerinden farklı yapmak gerekiyor.
5)“Ferguson Kafası” nasıl kuruldu ? İsminin özel bir anlamı var mı?
Ferguson Kafası, iki liseli gencin İngiltere Premier Lig konuşmak ve boş zamanlarını değerIendirmek için kurmuş olduğu bir sayfa
aslında. O zamanlar sosyal medyada bizim yaptığımız gibi haber, yorum ve analizi aynı anda yapan bütüncül hesap sayısı ya
yoktu ya da çok azdı. Biz de buradan cesaretle farklı şeyler yapacağımızı düşünerek bu işe başladık. İsminin hikayesi ise
anlaşıldığı üzere Sir Alex Ferguson'dan geliyor. Hesabı ilk açtığımızda İngiltere ligini baz aldığımız için oranın en başarılı
menajerini kullanarak bir tamlama oluşturmak istedik. Hala çok sevilen, hala en başarılısı olarak kalan ve hala çokça saygı
duyulan bir menajer olduğu için de kendisini tercih ettik. "Kafa” kısmı ise sadece nesnel değil öznel olarak da paylaşımlar
yapacağımızı temsilen tamlamayı destekleyen bir sözcük olarak adımızda yer almaya devam ediyor.
31
MOZAİK 18. SAYI
İÇERİK ÜRETİCİSİ
6)İçerik üretirken nelere dikkat ediyorsunuz?
Genellikle gündemle ilgili olmasına, ilgi çekici olmasına
(sonuçta sosyal medyada yer alıyoruz ve etkileşim bu işin
önemli bir parçası), yazım kurallarına uygun, akıcı bir anlatım,
akıcı bir çeviri ve kaliteli görseller kullanmaya dikkat ediyoruz.
Onun dışında direkt olarak başkasından faydalandığımız
görsel veya yazılarda da kaynak belirtmeye dikkat ediyoruz.
Belirli bir çoğunluğa hitap ettiğimiz için herkese saygılı olmaya
önem gösteriyoruz. Ama en önemlisi özgün olmaya dikkat
ediyoruz. Bir yorum veya analiz yaptığımızda bunun direkt
olarak bizden çıkması çok önemli. Bize ait fikirleri
kullanmamız farkımızı bu noktada çizebilmemizi sağlıyor. Bizi
diğerlerinden ayıran bir şeyler olması gerekiyor. İlk kurulduğu
günden bu yana değişmeyen belli başlı esaslarımız bunlardır.
7)Sosyal medya hesabınızda sizi en çok heyecanlandıran
gelişme ne oldu?
Sanırım bir buçuk yıl kadar önce aldığım reklam anlaşması
teklifi oldu. Uzunca bir süre verilen önemli emeğin karşılığı
olarak düzenli bir gelir elde etmek benim için büyük bir
mutluluk olmuştu. İlk teklifin geldiği an, en heyecanlandığım
andır muhtemelen.
8)Televizyon ve YouTube hakkında ne düşünüyorsunuz ? Sizi
kamera karşısında görecek miyiz?
Aslında bu işe ilk başladığımda temel uzun vade isteklerimden
biri ekran karşısına çıkabilecek bir basamak oluşturmaktı.
Uzun bir süre bu istekleri de kendimde taşıdım. En azından bir
YouTube kanalı açmayı da çokça düşündüm fakat eğitim
hayatımın şekillendiği son evrede bu işler için pek zamanımın
olmadığını söylemem lazım. Eğitim hayatımın yoğunluğu beni
eskisi kadar sıkı bir futbol takipçisi olmaktan da uzaklaştırdığı
için şimdilik video çekmekten ve yayınlamaktan uzağım
diyebilirim. Televizyon veya internetteki ünlü spor kanallarında
yer almak hayali ise eğitim hayatımın yanında sektörün
zorluğu ve sektörün kendi içindeki yoğun rekabeti dolayısıyla
en azından kısa vadede gerçekleşmeyecek hayaller benim için
şu an.
9)Özel hayatınızda oyunculuk yapıyor musunuz? İyi bir
futbolcu musunuz?
Küçük yaşlardan itibaren futbolla iç içe biriyim. Çoğu çocuk
gibi sokak aralarında, parklarda, okulda başladım futbol
oynamaya. Sonrasında lisanslı olarak alt yapılarda forma
giydim. 18 yaşıma kadar düzenli oynamaya devam ettim
diyebilirim. 18 yaşına geldiğimde ise hem pandemi dönemine
denk gelmesi hem de üniversite sınavım olması sebebiyle
futbola ara verdim. Dönmüş veya dönmeye çalışmış da
değilim aslında. Bıraktım. Kendimi futbolcu olarak elit
seviyeye çıkacak ve bu işle ilerideki yaşamımı rahatça
karşılayacak bir seviyede görmüyordum açıkçası. Bunun
riskini almadım. Şu anda eğitimime odaklanmış durumdayım.
Nasıl oynadığıma gelirsek tabii bunu arkadaşlarıma sormak
lazım ama eskiden çok daha iyi oynadığımı söylerler. Şimdi de
ortalamaya göre baktığımızda pek fena oynamadığımı
düşünüyorum.
10)Sizce futbol oynamak mı daha keyifli yorumlamak mı?
İkisini de deneyimlemiş çoğu kişi sanırım bana hak verecektir
ki oynamak, yorumlamaktan çok daha keyifli bir şeydir.
Maçları izlerken ve yorumlarken (taraftarı olduğunuz ve yoğun
duygu hissettiğiniz takımları bir tarafa koyuyorum) genellikle
sabit bir şekilde, az hareket ve enerjiyle daha çok saha içindeki
detaylara dikkat etmeye çalışırız. Stabil bir süreç var yani.
Gördüğünüz farklılıklar, zeki işler, yetenekli ayaklar ve coşkulu
taraftarlar tabii ki keyif veriyor, vermese bu işi yapmazdık
zaten ama futbol oynamanın keyfinin, direkt öznesi olduğunuz
ve fiziksel olarak etkilendiğiniz bir şey olduğu için çok daha
farklı boyutlara ulaştığını düşünüyorum. Profesyonel
deneyimim olmadı ama yarı profesyonel oynarken de amatör
oynarken de bu duygularım pek değişmedi.
En basitinden sahadaki oyuncu bacak arası attığında içiniz
kıpırdanır, siz attığınızda içiniz parçalanır. O futbolcu sizsiniz
artık ve fiziksel olarak etkilendiğiniz her türlü durumda keyif
alma durumu çok daha yüksek olacaktır.
11)İçerik üretmeye başladıktan sonra yakın çevrenizden nasıl
dönüşler aldınız?
Aslında içerik üretmeye başladıktan sonra değil de kitleyi
büyüttükten sonra aldığımız dönüşlere değinmek gerekebilir.
İlk başladığımızda önemli bir dönüş aldığımızı hatırlamıyorum,
normal karşılanmıştı. Ama ne zaman ki bazı şeyler belirgin
olmaya başladı, o zaman gelen dönüşler de kendini belli
etmeye başladı. Daha çok saygı gördüm diyebilirim bu
konuda.
İnsanlar, somut olarak bir şeyler başarabildiğinizi gördüğünde
saygısını daha açık şekilde ifade ediyor.
12)Sosyal hayatınızla birlikte idare etmekte zorlandığınız
zamanlar oluyor mu?
Sayfa yönetirken en zorlandığım şey sosyal hayatımla birlikte
bir denge tutmaya çalışmak oluyor gerçekten. Bu işin belli bir
saati yok, takipçinin aktif olduğu her saatte paylaşım
yapabiliyoruz tabii ki ama özellikle sayfanın bütüncül
konseptinden dolayı zorluklar yaşayabiliyoruz.
Futbol çok yoğun ve değişken bir gündeme sahip. Gündem
anında değişebiliyor, çok önemli son dakika haberleri
girilebiliyor veya takip edemediğiniz maçta inanılmaz
gelişmeler yaşanabiliyor. Çok geniş bir futbol konsepti
sunduğumuz için de çoğu konuda sorumluluk hissediyor ve
aktif olmaya çalışıyoruz ama her zaman buna
yetişemeyebiliyoruz. Haftanın çoğu günü maçlarla geçiyor. Bu
maçlar da insanların izleyebileceği saatlere göre ayarlanıyor
ve ona göre şekilleniyor. Eğer bu işi meslek olarak
yapmıyorsanız ve çevreniz de bu konuda şekillenmediyse
çoğu zaman çevreniz size değil siz çevrenize uymak
durumundasınız. Çünkü onların boş saati de maçların
oynandığı o saatler oluyor.
Bu ikisinin dengesini yakalamak çoğu zaman gerçekten zor
olabiliyor.
32
DAMLA UĞURTÜRK
1)Öncelikle sizi biraz tanıyabilir miyiz?
Merhaba, ben Damla Uğurtürk. Çankaya Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler mezunuyum. CNN Türk Spor
Spikeriyim.
2)Şu anda güncel olarak spor programı sunmaktasınız. Spor hayatınızın neresinde? İlgi duyduğunuz bir alan mıydı yoksa
işinizle bağlantılı olarak mı bu şekilde gelişti?
Spora ilgim herkes kadardı. Habercilikten spora geçmemle birlikte daha da hayatımın merkezi oldu.
3)Sürekli kamera karşısında olmak, canlı yayın yapmak size nasıl hissettiriyor?
Güncel bir meslek olması çok cazip geliyor ve heyecanlandırıyor. Yarın ne olacağını, nasıl bir haber sunacağımı günlük yaşanan
gelişmeler belirliyor. Kazanılan bir galibiyet, bir şampiyonada alınan madalya heyecanla bir sonraki güne yayın hazırlığında beni
motive ediyor.
4)Kamera karşısında olmak hayaliniz miydi? Süreç nasıl gelişti kısaca bahseder misiniz?
Bir şeyler sunmak, anlatmak çocukluktan beri en belirgin özelliğimdi. Okul hayatımda da benzer projelerde yer almıştım. Bunun
hayalim olduğunu çocukken fark etmiyordum, yaşım ilerleyip meslekle buluşunca hayalim olduğunu fark ettim. Üniversitede
okurken aynı zamanda Ankara’da bir pastanede çalışıyordum. Oraya gelen çok sayıda gazetecinin mesleklerini bana anlatması
ve bu işte başarılı olacağımı söylemeleri bu yolculuğa başlamamda çok etkili oldu.
33
5)Mesleğinizle ilgili idolünüz var mı? Varsa bu ismi bizlerle
paylaşır mısınız?
Oprah Winfrey’in yayıncılık mantığını beğeniyorum. Sadece bir
konuk almak sorular sorup programı tamamlamaktan ziyade
kamu faydacılığını önde tutuyor. Hep faydalı olması düşünülen
içerikler üzerinde çalışıyor. Güven ilişkisinin altında bunun
yattığını düşünüyorum.
6)Başka bir mesleğiniz olsa bu hangi meslek olurdu?
Yine dünyaya gelsem yine bu mesleği seçerdim. Aksi bir ben
düşünemiyorum bile.
7)Kriz yönetimi konusunda kendinizi nasıl geliştirdiniz?
İnsanlar sesimizin tonundan, mimiğimizden etkilenebiliyor. O
an yaşanan durum ne kadar vahim olursa olsun önceliğimin
bilgi aktarmak olduğu duygularımın geri planda olması
gerektiği artık otokontrolüme zamanla yerleşti.
8)Oyunculuk yapmayı, ilerlemeyi düşündünüz mü?
İki dizide oynadım ve oynarken de, sonrasında kendimi
izlerken de çok haz almadım. Ben yüksek heyecan ve
adrenalini seviyorum galiba. Oyunculukta ise çekimden çok
bekleme süresinin uzunluğu beni çok düşüren bir his oldu.
9)Yaşam kalitenizi yükseltmek için neler yapıyorsunuz?
Öncelikle spor kesinlikle yapıyorum. Yoğun ve takvimi sürekli
karışan bir iş yapıyor olsam da, her fırsatta salona kaçıyorum.
Tenis, golf, yüzme branşlarında da dersler alıyorum. Stresten
uzaklaşmamı kafamı dağıtmamı sağlıyor olması da ruhen
etkili oluyor. Yorgunluktan ölüyor olsam da her hafta bir maça
gitmeye çalışıyorum. Networkün önemli olduğunu
düşünüyorum. Yeni insanlarla tanışabileceğim farklı
alanlardaki etkinliklere de sıkça katılmaya çalışıyorum.
10)Kamera karşısında stres yönetiminizi nasıl
sağlıyorsunuz?
İlk başlarda çok da kolay değildi tabi. Bazı şeyler yaşanarak
tecrübe edilebiliyor. Stres yönetimi de öyle. Çocuğu hasta bir
anne ekranda ağlıyorsa ben de ağlıyordum. Oysa biz ekranda
güçlü ve güvenilir durmalıyız. Elbette duygularımız var ve kimi
zaman yine bunların önüne geçemeyebiliriz ama insanlara dur
tamam bu hastalığa çözümü birlikte arayacağız, sesini
yetkililere duyurmana yardımcı olacağız hissini vermenin daha
doğru olduğunu düşünüyorum.
11)Hayatınızın 3 en’i nedir?
Ailem, arkadaşlarım, spor
12)Mesleğinizde en zorlandığınız anı bizimle paylaşır
mısınız?
Gezi Eylemleri’nde ve 15 Temmuz gecesi muhabir olarak
çalışıyordum. İkisinde de yaşananların içinde olmak gazeteci
olarak heyecan verici olsa da zor süreçlerdi.
SUNUCU
MOZAİK 18. SAYI
13)Anlık motivasyonunuzun mesleğinize etkisi nedir? Duygu
yönetimi yaparken zorlanıyor musunuz?
Mesleğe ilk başladığımda doğum günümde çalıştırmışlardı.
Ona ağlamıştım.
Şimdi gülerek hatırlıyorum. Çünkü artık ne özel gün, ne uyku
çok da aklıma gelmiyor. 24 saat kontağı kapatmadığınız bir
meslek bu. Aşk ile yapmazsanız uzun süreli devam etmeniz
mümkün değil. Çok heyecanla başlayıp bırakıyor insanlar o
yüzden.
Bu mesleği seçecekseniz ailenizin birçok özel gününde onlarla
olamayacağınızı bilin. Herkesin tatil diye sevindiği çoğu gün
sizin en çok çalışmanız gereken gün oluyor, çünkü malum
insanların evde olduğu zamanlar televizyonların en izlendiği
dönemler.
Bu sebeple sevgilimden de ayrılsam, hasta da olsam sabah
yayına hiçbir şey olmamış gibi gelip işimi en iyi şekilde
yapmaya çalışıyorum.
14)Mesleğinizin püf noktaları sizce nelerdir?
Empati yapabiliyor olmanız gerek. Aile kavramı benim gibi
önemli bir bireyseniz onlara bile ayıracağınız vaktin çok az
olacağını kabullenmeniz gerek. Ve merak duygusu yüksek biri
olmalısınız.
Bu şekilde sorduğunuz sorularla bile fark yaratacaksınızdır.
15)Diksiyonunuzu nasıl geliştirdiniz, tavsiyeleriniz nelerdir?
Eğitim aldım, ama TRT’de çalıştığım dönem çok etkili oldu.
Orada aldığım dersler daha beni geliştirdi.
Genel olması gereken telaffuz eğitiminin yanı sıra kişisel
farklılıklar yaratacağım ses tınısı, tavır ve mimiklerin de
önemini gösterdiler.
16)Sosyal medya hesaplarınıza bakılırsa seyahat etmeyi
seviyorsunuz, mesleğiniz bu konuda size engel oluyor mu?
Mesleğim engel olmaktan ziyade o seyahatlere vesile oluyor.
Örneğin Afrika’ya mesleğim sayesinde gidebildim. Oraya
yardımlar götürecektik. Turistlerin bile giremediği yerlere
girebildik.
Başka dünyaları görmek onlara dokunmak yaptığım iş için çok
önemli diye düşünüyorum. Hepsi ayrı bir ders oluyor. Hepsi
farklı bir sonuç doğuruyor. Onlarda böyleyse bizde nasıl diye
sorgulamamı sağlıyor. Yaratıcılığımı arttırıyor.
17)Yakın çevreniz sizi nasıl tanımlar?
Aceleci...
Aklıma gelen bir şey için asla bekleyemem. Heyecanlanır ve
hemen olmasını isterim.
Mesleğim için faydalı sosyal hayatımda biraz yorucu
olabiliyor.
34
İKİYE ON KALA
1)Sizi hiç tanımayan birine kendinizi nasıl tanıtırdınız?
Selam Ben Uras.
2)1988'de İstanbul Kadıköy'de iki çocuklu bir ailenin
küçük çocuğu olarak dünyaya geldiniz. Çocukluğunuza
dair ilk hatıranız nedir?
Ilık bi yaz günü, akşama doğru, evimizin yanındaki
parktan bir sürü çocuk kahkahası geliyor. Sokaktan
seyyar satıcılar geçiyor, güneş sokağa tam paralel..
Annemin yaptığı ekmek arası ellerimde binadan
çıkıyorum, hızlıca parktaki eğlenceye katılmak istiyorum,
camları açık evlerin içinden gelen They Don’t Care About
Us, Salına Salına Sinsice, Kış Güneşi Şarkılarının karışık
sesleri geliyor, Bakkal Yakup bana sinir oluyor çünkü
hangi cipsi alsam içinden bedava cips kartı çıkıyor..
3)Bu güzel yolculuğa nasıl başladınız ?
Üniversitede bazı durumlar vardı şarkı yapmak istedim.
Yaptığım şarkılarla anılacağımı hiç tahmin etmemiştim..
4)Sahne ismi olarak “İkiye On Kala” ismini
kullanmanızın nedeni nedir ?
Şarkılarımı kariyer hedefiyle yapmadığımdan,
tanınmamak adına benim için en anlamlı ismi
seçmiştim... Müzik benim adıma
bir kariyer sürecine dönüşünce
de vazgeçmek istemedim
İkiye On Kala adından..
5)Özel yaşantınızda müzisyenlik ile ilgili nasıl dönüşler
alıyorsunuz ?
Sadece kendi yaşantımdan değil de genel olarak
izlenimlerimden bahsedeyim; müzik de neredeyse tüm
sanat uğraşları gibi bu topraklarda yeterince ciddiye
alınmıyor maalesef...
6)2014 yılı ilk çıkış yaptığınız yıl olarak biliniyor. Daha
öncesinde müzik hayatınızda yaptığınız çalışmalardan
bahseder misiniz ?
2014 öncesinde iki grubum vardı, kendi şarkılarımızı
üretiyorduk. Ben ikisinde de şarkı yazarı ve gitaristlik
görevlerini üstlenmiştim. O zaman bakarsak, bir gün
şarkı söyleyeceğimi de düşünmezdim..
7)Eğer kendinizi bir şarkı olarak tanımlarsanız bu hangi
şarkı olur ?
Bu bi şarkı olamazdı sanırım, diğerlerine haksızlık etmiş
olurdum..
35
ŞARKICI
MOZAİK 18. SAYI
8)“Kafamda Kentsel Dönüşümler” şarkısı milyonlarca
izlenmeye ulaşmış durumda. Bu şarkının bu kadar ilgi
ve yankı uyandıracağını bekliyor muydunuz? Neler
hissettiniz?
Hayır beklemiyordum, herhangi bir şarkım için böyle bir
beklentim olmadı aslında. Her zaman bir hatırayı ya da
durumu en iyi şekilde ifade etmeye çalışırım. Bazen bazı
şarkılar ilginç kere dinlenebilir hepsi bu diye bakıyorum
bu tür olaylara..
9)Müzik sizin için ne ifade ediyor?
Kaçış, kurtuluş..
10)Bu zamana kadar unutamadığınız bir konser
deneyimini bizimle paylaşır mısınız?
Birçok unutamadığım konser hatıram oldu ama bir
tanesini anlatayım; İzmir konseri sırasında tüm mekanda
elektrikler gitti, biraz bekledik ve elektriğin gelmeyeceğini
düşününce sahneden iniyorduk ki bütün kalabalık
sıradaki şarkıyı söylemeye başladı. Sonrasında ben de
onlara katıldım ve sanırım 5 şarkı söyledik ve konseri
tamamladık hep birlikte. Müthiş bir ambiyanstı..
11)Hayatınızda dönüm noktası diyebileceğiniz bir olayı
bizlerle paylaşır mısınız?
Hepimizin hayatında birçok kez olmuştur tabii bu tür
hayatımıza yön veren olaylar. Aklıma gelen; reklamcılığı
bırakıp müziğe beş parasız geri dönmem mühimdi
sanırım..
12)Şarkı sözü yazıp da hiç paylaşmadığınız oldu mu?
Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Çok fazla, çok çok fazla
13)Şarkıların tamamının söz ve müziğinin size ait
olduğunu biliyoruz. "Depresyon Güzelim" şarkısının
hikayesini dinlemeyi çok isteriz. Bizimle paylaşır
mısınız?
Maalesef şarkılarımın hikayelerini anlatmayı doğru
bulmuyorum..
14)Şarkı sözlerini yazarken ilham kaynağınız nedir
biraz bahseder misiniz?
Hayat...Yaşantımın içindeki her durum her diyalog
şarkılarıma girebiliyor..
15)Okumaktan keyif aldığınız kitaplardan bizlere de
önerebilir misiniz?
Kitaplar diyemem ama yazarlardan bahsedebilirim.
Chuck Palahniuk, Charles Bukowski, Knut Hamsun,
Orhan Veli, Cengiz Aytmatov favori yazarlarım
diyebilirim. Tabii uzun zamandır da kitap okumadığımı
itiraf edeyim..
16)Sizce bir müzisyen sadece kendi bestelediği
şarkıları mı söylemeli? Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Büyük oranda evet diyorum. Belki ben kendi şarkılarını
besteleyen biri olarak yetiştiğim için böyle düşünüyor
olabilirim ama tüm iş ve sanat kolları için doğru
bulduğum tek bir şey var o da üretmek;
yeni bir söz yazmak, yeni bir bakış açısı geliştirmek, yeni
bir melodi bulmak, yeni bir ayakkabı üretmek.. Tabii bazı
öyle güzel cover şarkı çalışmaları var ki onlar da
üretmeye dahil bence, üzerine düşünülmüş çalışılmış ve
şarkıya yeni bir boyut kazandırılmış..
17)İlk beste deneyiminizi kaç yaşında yaptınız ? Bizimle
bu deneyiminizi paylaşır mısınız?
Gerçek anlamda ilk bestemi yaptığımda 15 yaşındaydım,
gitar öğrenmeye başlayalı birkaç ay olmuştu..
18)Şu anki alternatif pop müziğini nasıl
yorumluyorsunuz?
Dinlemiyorum..
19)Sizin gibi başarılı bir müzisyen olmak isteyenler için
tavsiyelerinizi paylaşır mısınız ?
Aslında her iş için sanırım aynıları geçerli; Çalışmak,
düşünmek, hayatın içinde olmak ve bunların hepsini
yapabilmek için durup bir izlemek..
20)Son şarkılarınızdan biri olan "Kalbimde Bir
Tabancasın'ı" müzik severlerle buluşturdunuz. Şarkıyı
henüz dinlememiş olanlara nasıl anlatırsınız?
Eski bi düzenle yazılmış bir yanı çok değerli bir yanı çok
önemsiz bir hikaye..
21)Genel olarak İkiye On Kala takipçilerinden gelen
tepkiler nasıl? Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kuvvetli bir ilişkimiz var. Star olmayı değil de müzisyen
ve yazar olmayı seçtim her fırsatta. Sayın dinleyenle de
sıradan ve kıymetli bir yakınlığımız var belki bu yüzden.
Ne mutlu..
22)Bu işe yeni başlayan Uras'ı görseniz ona ne öğüt
verirsiniz?
Aynen devam derdim. Çünkü değiştirilmiş geçmiş, daha
güzel bir şimdi anlamına gelmez bence. Her şey iyi ki
yaşanmış..
23)Son olarak öğrenci arkadaşlarımıza söylemek
istediğiniz bir şey var mı?
Okuduğun için teşekkür ederim, bir gün bir yerlerde
karşılaşırız belki. İyi kal..
36
İMERA
1)İmera Grubu kaç kişiden oluşuyor? Kısaca
kendinizden bahseder misiniz?
İmera 2014 yılında Hüseyin Ulusan ve Yıldıray Yanlı
tarafından kuruldu. Yola çıkış amacımız yöre müziğini
ulusalda ve uluslararası alanda temsil etmekti. Bunun
yanı sıra yöre dışında Türk Halk Müziği eserlerinden ve
farklı tarzda eserlerden seslendirmeye ve
dinleyenlerimizin isteklerine kulak vermeye özen
gösteriyoruz. İlk zamanlar ekibimiz 7 kişiydi. Ama şimdi
teknik ekibimizle birlikte toplam 12 kişilik bir aileyiz.
2)Grubun bir araya gelme sürecinden bahseder misiniz?
Aslında üniversite yıllarında başlayan dostluğumuz ve
farklı sahnelerde devam müzik hayatımızla sürekli
bağlantıdaydık. “Neden bir arada müzik yapmıyoruz? ”
diyerek çalışmalara başladık ve bu günlere geldik.
3)Grup olarak çalışmanın güzel tarafları sizce nelerdir?
Birçok uyuşmazlığı ve problemi olmasına rağmen bir
ekip işi yapmak keyifli ve bir o kadar da güvenli. 12 farklı
karakterde insanın uyum içinde çalışması zordur. Ama
grubu besleyen bu farklılıklardır. Seçimlerimizde ve
kararlarımızda ortak aklı yakalamak en büyük faydasıdır.
4)Rumca kökenli grup isminiz “İmera”yı nereden
esinlendiniz?
Aslında grubu kurmadan ve isim bulmadan önce İmera
Fera isimli şarkımız vardı. Aslında Gruba adını veren
şarkımız oldu. İmera Rumca’da aydınlık gün demektir.
Misyonumuza uyduğu için ve kulağa hoş gelen bir
kelime olduğu için seçtik.
5)Müzik dışında ilgilendiğiniz farklı alanlar varsa
bizimle paylaşır mısınız?
Aslında grup üyelerimizden farklı meslek gruplarına
sahip olanlar var. Bunun yanı sıra İmera Sanat adında bir
ses kayıt stüdyomuz ve sanat ofisimiz var.
6)İmera’nın diğer müzik gruplarından farkı nedir?
Bu farkı yaratan biz değiliz aslında. Dinleyenlerimiz kendi
düşüncelerine göre bir fark görüp dinliyorlar. Sanırım
bizde dinleyenlerimizin nabzını iyi yokluyoruz ve onların
dinleme zevklerine göre eserler üretiyoruz.
7)Karadeniz’de yaşıyor olmak ve oradaki insanların
duygularını müziğe taşıyor olmak sizde ne gibi duygular
uyandırıyor?
Aslında bu coğrafyada asırlar önce yaşan insanlarla aynı
şeyleri yaşıyoruz. Duygularımız aynı. Bir asır önce aynı
derenin kenarında aşık olduk, aynı yaylalarda çiçek
topladık. Aslında kendi duygularımızı aktarmak yeterli
oluyor. Çünkü biz bu coğrafyada doğduk büyüdük.
Acısını, tatlısını bu coğrafyada yaşadık.
8)Karadeniz müziği ve etnik müzik çalışmaları
yaptığınızı biliyoruz. Bu durum sektörde sizi nasıl
etkiliyor?
Geçmişe bakılırsa Karadeniz müziğine karşı bir önyargı
vardı. Biz bu ön yargıları yıktığımızı Türkiye’nin her ilinde
konser vererek zaten görüyoruz. Ama her ne kadar
başarılıda olsanız pop müziğindeki ilgiyi yakalamanız
çok zor. Ama Karadeniz müziğini daha yüksek seviyelere
taşımak için her zaman çalışmaya devam edeceğiz.
37
MÜZİK GRUBUMOZAİK
9)İlerleyen zamanlarda farklı türlerde şarkılar
bestelemeyi ve söylemeyi düşünüyor musunuz?
Biz zaten sürekli farklı tarzlarda eserler üretiyoruz.
Özellikle Türk halk müziği eserlerinden mutlaka
seslendiriyoruz. Bunun dışında beğendiğimiz sanatçı
dostlarımızın eserlerini seslendiriyoruz. Bunun haricinde
sürekli yeni eserler üretiyoruz. Bunun içinde Karadeniz’in
dışında farklı eserlerde üretiyoruz.
10)Çalışmalarınızı sürdürürken örnek aldığınız isimler,
gruplar var mı? Varsa bizimle paylaşır mısınız?
Biz kendimize özgü bir biçimde yeni eserler üretiyoruz.
Örnek aldığımız bir şey varsa, eski üstatlarımızın çalışma
azimleri ve Karadeniz müziğine katkı sunmalarıdır.
Hayatta olan olmayan bir çok üstat var.
11)Şarkılarınızı önce ninelerinize dinlettiğiniz doğru
mu? Bunun nedeni nedir?
Evet bu doğru. Eğer otantik bir eser yapmışsak önce
büyüklerimize dinletiyoruz. Onların duygularına hitap
edebildiysek ve onlara beğendirebildiysek, eserde doğru
duyguyu yakaladığımızı ve bunu aktarabildiğimizi
anlıyoruz.
12)Karadeniz müziğinde önemli bir yeri olan İmera
Grubu’nun müzik hayatından beklentileri ne olmuştur,
hedeflerine ulaştı mı?
Bizim tek beklentimiz dinleyenlerimizin çalışmalarımıza
teveccüh göstermesi ve bir çok yere ve kişiye ulaşmasını
sağlaması. Bu hedefimize ulaştık. Ama daha fazlasını
başarabiliriz ve dünyanın her yerinde şarkılarımızın daha
fazla dinlenmesini sağlayabiliriz.
13)Şimdiye kadar bestelediğiniz veya seslendirdiğiniz
şarkılar içerisinde en sevdiğiniz sözü bizimle paylaşır
mısınız? Sizde ne gibi duygular uyandırdığını bizlere
aktarır mısınız?
Bütün eserlerimizin bizim için ayrı ayrı anlamı var. Her
söz mutlaka bir duyguyu aktarır. Bu nedenle bütün sözler
bizim için özel ve önemlidir. Siz bir eserimizi
dinlediğinizde sizin hissettiklerinizle aynı duyguları
hissediyoruz.
14)Doğuda çok sevildiğinizi belirtmiştiniz. Bu bölgede
nerelerde konser yapmıştınız? En çok katılım nerede
olmuştu?
Doğu ve Güney doğu halkı sağ olsunlar bizleri çok
sevdiler. Bu bölgelerde her ilde konser yaptık ve bütün
konserlerimizde sağ olsun halkımız konser alanını
doldurdu.
18. SAYI
15)Repertuarınızda hüzünlü şarkılarınız olsa da
dinleyiciler konserlerinizden tebessümle ayrılıyor. Sizce
bunun sırrı nedir?
Bu tamamen sahne enerjisiyle alakalıdır. Sahneye
çıktığımızda dinleyicilerle aramızda bir bağ kuruluyor.
Birlikte hüzünleniyoruz ve birlikte eğleniyoruz. Aslında
her şeyi birlikte yaşıyoruz. Bizde bütün konserlerimizde
tebessümle ve mutlu bir şekilde ayrılıyoruz.
16)10 yıl bir müzik grubu için hatırı sayılır uzun bir
süreç. Bu 10 yılı düşündüğünüzde aklınızdan ilk geçen
ne oluyor?
10 yıl geçtikten sonra hala dinleniyorsak ve hala
konserlerimiz dolu dolu geçiyorsa. Bize karşı olan sevgi
ve ilgi hala devam ediyorsa doğru işler yapmışız,
dinleyenlerle doğru bir bağ kurmuşuz diyoruz.
17)Şarkınıza da verdiğiniz bir isim olan “Bitmeyen
Sevda” sizin için ne ifade ediyor?
Yöremizle, müziğimizle ve dinleyicimizle aramızdaki bağı
ifade ediyor. Bizim bitmeyen sevdamız var.
18)Son olarak yakın zamanda sevenlerinizi bekleyen
sürprizler ve yeni projelerle ilgili bilgi alabilir miyiz?
Fazla bir bilgi veremesekte, yakında çok güzel
sürprizlerle ve farklı işlerimizle dinleyenlerimizle
buluşacağız. Yakında yayınlanacak harika eserlerimiz
var.
38
ŞAHANGİLLER
1)Öncelikle bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
Emrah Şahan ve Gönül Şahan çiftiyiz. İkimiz de 1986
doğumluyuz ve Ankara Üniversitesi’nde aynı dönem okuyup
tanıştık sonra da evlendik, 2 çocuk sahibiyiz. Şimdi sosyal
medyada influencer diye adlandırılan işi yapıyoruz.
2)Farklı alanlarda projeler düzenlemeyi düşünüyor musunuz?
Biz her şeye içerik gözüyle bakıyoruz. Misal şarkı çıkarıyoruz
ama şarkıcı değiliz. Kitap yazıyoruz ama yazar değiliz.
Önümüze farklı bir proje gelirse seve seve yaparız.
3)Beğendiğiniz içerik üreticileri var mı?
Eskiden içerik üreticiler çok azdı, herkes birbirini tanırdı. Şimdi
video çekmek ve bir mecrada yayınlamak çok kolaylaştığı için
her yer içerik üreticisi ile doldu. Artık o kadar fazla ki izlemeye
yetişemiyoruz. Tabi herkes inşallah emeğinin karşılığını bir
şekilde alır.
4)Öğrencilere bir tavsiye verecek olsaydınız ne olurdu?
Kesinlikle okullarını bitirip bir meslek sahibi olmalarını isterim.
Ortadoğu ülkesiyiz. Ne zaman ne olacağı hiç bilinmez. O
yüzden de sosyal medyacı olacaksanız da okumuş yeni
medyacı olun.
5)Youtube’ da içerik üretme kararını alma süreciniz nasıl
gelişti?
Biz Vine denen 6 saniyelik bir platforma sektöre girdik. Daha
sonrasında aklımıza gelen videolar 6 saniyeye sığmamaya
başladı. 2014’te Youtube kanalımızı kurduk.
6)Sosyal medyada ailenizi ve yaşantınızı paylaşmanın artı ve
eksi yanları nelerdir?
Dışarıda tanıyan herkesle aile gibiyiz. Gönül ablası ya da
Emrah abisiyiz. Büyükler çocukları gibi görüyor. Kötü yönleri
de illaki var ama milyonlarca kişi içerisinden sevmeyen de
olacaktır. Saygı duyarız...
7)Sosyal medyada kitlesini büyütmek isteyen içerik
üreticilerine tavsiyeleriniz nelerdir?
Yılmadan pes etmeden içerik üretmeye devam etmeliler. Bu
video tutmaz şu fikir tutmaz dememeliler. Akıllarına gelen her
olayı içeriğe çevirmeliler
8)Gelecek hedeflerinizi bizlerle paylaşır mısınız? Kendinizi
başka nerelerde görmek istersiniz?
Bizim çok büyük hedeflerimiz yok. Çocuklarımıza iyi bir eğitim
sağlayabilir ve huzurlu bir ortamda büyütebilirsek en mutlu
aile biziz.
39
MOZAİK 18. SAYI
İÇERİK ÜRETİCİSİ
9)Görüyoruz ki işinizi eğlenerek yapıyorsunuz. Bunun günlük
hayatınıza yansıması ne şekilde oluyor?
Aslında bizim hayatımız bu oldu zaten. İşimizle yaşayıp
işimizle yatıp işimizle kalkıyoruz.
Aklımıza bir içerik gelirse gece 4’te bile çekeriz. O yüzden
iş/günlük yaşam diye bir ayrımımız yok. Bizim işimiz hayatımız
aslında.
10)Çocuğunuz doğduktan sonra hayatınızda ne denli
değişiklikler oldu?
İçerik üretici olarak düşünürsek uzun bir süre duraklama
dönemine girdik.
Hayatınızda kendinizden daha fazla önem verdiğiniz bir canlı
var artık o yüzden iş umurunuzda olmuyor. Ama çocuk
büyüdükçe onunla beraber de yeni içerikler üretince
hayatımıza da işimize de olumlu yansıdı.
11)Yıllardır sizi takip eden bir kitle var geriye dönüp
baktığınızda size nasıl hissettiriyor?
En hoşumuza giden cümlelerden biri “Sizinle büyüdük”
cümlesi.
Biz kimseye kötü örnek olduğumuzu düşünmüyoruz o yüzden
de bizimle büyüyen gençlerin hayatına ufacık da olsa bir
gülümseme katmak paha biçilemez.
12)Kendi filminizi çekmek istediğinizi dile getirmişsiniz,
yakınlarda bir proje gözüküyor mu?
Evlilik Aşkı Güldürür kitabımızı kesinlikle filme dönüştüreceğiz.
Ama biz mi oynarız yoksa yapımcısı olur başkasını mı
oynatırız bilemiyorum.
13)Sosyal medyaya ilk giriş yaptığınız yıllar ile şu an arasında
sizce en büyük fark nedir? Geçmişe özlem duyuyor
musunuz?
Önceki sorularda söylemiştim eskiden çok küçük bir piyasaydı
şimdi okyanus oldu.
Pazar büyüdü pasta da büyüdü. Ama her şeye rağmen her
dönemi ayrı keyifli. İşimize aşığız.
14)Vine dönemlerinden kalan unutamadığınız bir anı bizimle
paylaşır mısınız?
Korku Vine'ları çekmeye karar vermiştik. Aynı gece ikimiz de
karabasanlarla uyanınca korkup çektiğimiz videoları bile
silmiştik.
15)Çocuğunuzun da sizler gibi sosyal medya ilgisi var mı?
Deniz story çekerken kendini izlemeyi çok seviyor. Özgür Efe
de videolarda yer almayı seviyor. İlerde daha da büyüyünce ne
olur bilemiyoruz tabi.
16)Kitap yayınlama kararını nasıl aldınız? Süreç sizin için
nasıl geçti?
Zor bir karardı. İnsanlardan tepki alacağımızı biliyorduk. Ama
okuyanlardan aldığımız güzel tepkiler bizi 3 kitap çıkarmaya
yöneltti. Şimdilik bir kitap projemiz yok ama.
17)İlk zamanlarınızda yakın çevreniz sizi destekliyor muydu?
Tepkileri nasıldı?
Kesinlikle destek görmedik. Herkes bunun bir iş olmadığını ve
insanların dalga geçtiğini düşündüğü bir mecraydı.
Çok zor dönemler geçirdik ama başarı gelince o köstek olmak
isteyenler de yanımızda durdu.
18)Sosyal medya hesaplarınızın yönetimini nasıl
yapıyorsunuz, yetişiyor mu?
Hepsiyle kendimiz ilgileniyoruz. Yorumlara mesajlara
yetişemiyoruz ama ara ara tabii ki bakıyoruz.
19)Birlikte müzik projesine de imza atmıştınız, devam etme
düşünceleriniz var mı?
Ara ara müzik yapıyoruz ama daha önce de söylediğimiz gibi
hepsi bizim için sadece içerik. Ara ara çıkarıyoruz şarkı.
Devamı da gelecek.
20)Burçlarla hâlâ ilgileniyor musunuz, sizde yeri nedir?
Çok ahım şahım burçlarla alakamız yok.
21)Biraz da spor kulübünüzden bahseder misiniz?
Türkiye’de espor kulübü yönetmek çok zor. Maalesef 2 sene
hayatta kaldık ama dayanamadık çok ağır masrafların altında
yürütmek çok zordu. Ama ileride espor sektörünün çok farklı
yerlere geleceğini düşünüyoruz
22)Baktığımız zaman farklı alanlarda birçok projeye imza
attınız, tanışmadan önce de aklınızda var mıydı birlikte mi
karar aldınız?
Biz kendi halinde bir sevgili ve evlilik hayatı olan birileriydik.
Her zaman eğlenceliydi ama bu eğlenceli anları başkalarıyla
paylaşmak konusu planlanmış bir şey değildi. Zamanla kendi
kendiliğine gelişti. Şu an ki hayatımızdan memnunuz ama iyi ki
de gelişmiş...
23)Sizi en çok yoran süreç ne oldu?
Burada Emrah olarak ben gireyim devreye. Gönül’ün ailesi
maalesef ilk başlarda sürekli bize bırakmamız gerektiğini
düşünen yorumlarda bulunuyorlardı. Haklı olduğu yönler de
vardı. Bazı yorumlar çok acımasızdı. Bu süreçte Gönül çok
yıprandı. Ben her zaman kötü bir şey yapmadığımızı ve bunun
utanılacak bir şey olmadığını söylüyordum.
Ailesi ile benim aramda kaldığı çok oldu ama sonra herkes
bunun bir iş olduğunu kabullendi ve artık saygı duyuyorlar.
40
1)Öncelikle kendinizden biraz bahseder misiniz?
Ben Sera Zafer, Sera Illustrates’in kurucusuyum. Doğma büyüme Ankaralıyım. Hayatımın bir
dönemini ise Amerika’da geçirdim. Asıl mesleğim avukatlık olsa da özellikle de son üç senedir
kendimi spiritüel bir dünyanın içinde buldum. Pandeminin hepimize kattığı birçok şey var ve belki
de bana en büyük katkısı iç dünyama dönerek hem çizim yeteneğimi hem de sezgilerimi
keşfetmem yönünde oldu. Bu sayfanın kuruluş amacı da aslında kendimi şifalandırmaya
çalışırken şifalanmayı seçen diğer tüm insanlara da ışık olmaktı. Başta sayfamda daha çok pozitif
içeriklere sahip illüstrasyonlar yaparken illüstrasyonlarımı dövme olarak bedenlerinde taşıyan
takipçilerimin olduğunu görünce son bir senedir dövme tasarımlarına yoğunlaştım. Yine bu süre
zarfı içerisinde ise “evren sembollerle konuşur” mottosuyla yola çıkarak sembolizm, numeroloji ve
okült bilgiler üzerinde yoğunlaşmaya, çeşitli dillerde yazılmış kitaplardan, makalelerden,
katıldığım çalıştaylar ve seminerlerden elde ettiğim tüm bilgileri takipçilerimle paylaşmaya
başladım ve bu bilgileri dövme tasarımlarında birleştirmeye devam ediyorum.
2)Numeroloji evrendeki hiçbir şeyin raslantısal olmadığını bize söylüyor. Peki sizin numerolojiyle tanışmanız nasıl gerçekleşti? Bize biraz bu
serüveninizden bahseder misiniz?
2020 yılında Sera Illustrates’in kuruluşuna vesile olan ve hayatımın değişmesine katkıda bulunan bir kişinin neredeyse hep 05:55’te uyandığını
benimle paylaşmasıyla numerolojiyle tanıştım. İnternette ne anlam ifade edebileceğini araştırırken melek sayıları ile Pisagor numerolojisiyle
tanıştım. 2016’da satın alıp o dönem çok ilgimi çekmeyen ve fakat 2020’de tekrar okumayı seçtiğim Dan Millman’ın “Hayatınızın Amacı” adlı
kitabı ile bu alandaki serüvenim asıl olarak başladı. Ardından sayıların gizemine yoğunlaşarak çeşitli kültür ve dinde sayılara kodlanan mistik
anlamlar üzerinde araştırmalar yapmaya başladım.
3)Numeroloji nedir ve size neyi çağrıştırıyor kısaca açıklar mısınız?
Numeroloji en basit anlamıyla sayıların ve sayısal değerlerin anlamlarını inceleyen bir ezoterik
disiplindir. Numeroloji, sayıların insan hayatı ve evrendeki olaylarla ilişkisini araştırarak, sayıların
sembolik anlamlarını ve etkilerini ortaya koymayı amaçlar. Numerolojinin temel prensibi, her
sayının bir enerji frekansı veya titreşimi temsil ettiği ve bu titreşimlerin kişilik, davranışlar, ilişkiler
ve olaylar üzerinde etkisi olduğudur. Numeroloji gerek doğum tarihlerinin analizi gerekse isim
analizlerinde kullanılabileceği gibi, hayatın dilini okumakta da bizlere yardımcı olan bir alandır.
Sayıları ve özellikle de sürekli gördüğünüz spesifik sayıları saatlerde, plakalarda ve fişlerde
görebilirsiniz.
SERA ZAFER
41
MOZAİK 18. SAYI
NUMEROLOJİ
4)Bu alanla ilgili kitap makaleniz, yazılarınız var mı? Bizlere kısaca
bahseder misiniz?
Aslında hali hazırda sembolizm, kozmoloji ve numerolojiyi içeren bir
kitap üzerinde çalışıyorum.
Bunun dışında da sembolizm ile ilgili çeşitli yazılarım var
(https://medium.com/@seraillustrates). İşbu yazılarda sembollerin
açıklamalarının ötesinde ele aldığım kültürlerde öne çıkan temaları
inceliyorum. Bunları yaparken de nicel bir metodoloji kullanarak en
basit haliyle bir metin analizi yapıyorum. Bu, mercek altına alınan
toplumların inanç ve değerlerine dair bir içgörü sağlamaktadır.
5)Bireysel olarak bu alanda çalışmaktan keyif alıyor musunuz? Bu
alanın en beğendiğiniz yönlerini bizimle paylaşır mısınız?
Kesinlikle! Bu alanı sevme sebebim, numeroloji, okült bilgiler, psödo
doktrinler ve benzeri spiritüel çalışmaların insanlık tarihi boyunca
evreni anlamlandırmak için kullanılan bir araç olmasından
kaynaklanıyor. Bu çalışmalar, tarihsel, kültürel ve dini olgulara
dayanırken aynı zamanda da sayılara farklı anlamlar atfeden farklı
toplumları da keşfetmemi sağlıyor. Birçoğumuzun aşina olduğu
sayılar (örneğin Türk kültüründe 40 ve 9 sayısının önemi gibi)
toplumların düşünce sistemlerini, inançlarını ve kültürel değerlerini
yansıtıyor. Sayıları incelemek ve farklı toplumların bu sayılara atfettiği
değerleri keşfetmek, benim için zengin bir öğrenme deneyimi
sunuyor. Bu alanda derinleştikçe, bir dizi farklı kültürün nasıl evreni
anlamlandırmak için benzer veya farklı sayı sembollerini kullandığını
görmek beni heyecanlandırıyor. Bu bilgileri takipçilerimle paylaşmak
ise, onlarla sayıların gizemli dünyasını keşfetmek ve paylaşmak
anlamına geliyor.
6)Enerji çalışmaları hakkında ne düşünüyorsunuz?
2013 yılından beri hem Reiki hem de kozmik enerji üzerinde
çalışmalar yapıyorum. Bu süre zarfında, enerjinin gücünü ve
iyileştirici etkisini bizzat deneyimleyerek gözlemleme şansına sahip
oldum. Şimdi ise Access Bars uygulamasını öğrenme
aşamasındayım, zira enerji alanının farklı boyutlarını keşfetmek ve
yeni tekniklerle daha da derinlemesine çalışmak benim için son
derece heyecanlı bir süreç. İçinde bulunduğumuz hayat okulunda
hem enerji çalışmaları hem de okült bilgilerle gerek kendime gerekse
çevremdekilere yardımcı olmaktan keyif alıyorum. Bu durum bir nevi
hayat amacımı bulmuşum gibi hissettiriyor.
7)Sera Illustrates'in sayfa düzeni ilgi çekici duruyor. Bu kısım için
neler söylemek istersiniz?
Tasarımlarım gibi sayfamın da minimalist bir düzeni var. Asıl amacım
insanları yormayan, ferah ve aradıklarını rahat bulabildikleri bir sayfa
yaratmaktı. Biraz zorlukları da var tabii, her tasarım paylaştığımda
tasarımın kendisi ile videosunu ve motive edici bir sözü bir arada ve
belirli bir sırayla paylaşmam gerekiyor. Ancak, bu düzeni sağlamanın
sayfamı ziyaret edenler için farklı bir deneyim sunduğu
kanaatindeyim.
8)Instagram kitlenizden çalışmalarınızla ilgili aldığınız geri dönüşler
nasıl?
Son derece olumlu ve heyecan verici. Takipçilerim ile sürekli bir
etkileşim halindeyim ve onların yorumları, mesajları ve hikayeleri
benim için birer ilham kaynağı oluyor. Aldığım geri bildirimler,
paylaşımlarımın insanların hayatlarında pozitif değişikliklere yol
açtığını ve onlara ilham verdiğini gösterdikçe doğru yolda olduğumu
hissediyorum. Birçok takipçim, paylaştığım bilgilerin hayata bakış
açılarını değiştirdiğini, tasarımlarımı kendi kişisel hikayeleriyle
bağdaştırarak özel anlamlar yarattıklarını ve kendilerini ifade
etmelerine yardımcı olduklarını iletiyorlar.
9)Doğum tarihimiz ve ismimiz hayatımızı ne şekilde etkiliyor? Biraz
bahseder misiniz?
Numerolojiye göre her sayı ve harf belirli bir enerji frekansına sahip
olup bu frekansların insanların kişilikleri, yetenekleri, ilişkileri ve
yaşamları üzerinde etkili olduğunu varsayar. Doğum tarihimiz bizlere
yaşam yolumuz, hayat amacımız, kişilik özelliklerimiz, olumlu ve
olumsuz yönlerimiz hakkında çeşitli bilgiler sağlarken isimlerimiz ise
yine kişilik özelliklerimiz, yeteneklerimiz ve yaşam deneyimlerimiz
hakkında bizlere rehberlik sunuyor.
10)Paylaştıklarınızla insanların hayatlarına dokunmak, onların
hayatına yön vermek nasıl bir duygu?
Paylaştığım bilgilerin insanların hayatlarına dokunması ve onların
hayatlarına yön vermesi benim için çok keyifli bir his. Spiritüel dövme
tasarımları ile sembol ve numeroloji hakkında bilgiler paylaşarak
insanların kendi potansiyellerini keşfetmelerine ve içsel bir denge
bulmalarına yardımcı olabiliyorsam ne mutlu bana! Eğer bir kişinin
hayatına dokunabiliyor, onların düşüncelerini dönüştürebiliyor ve yeni
bir perspektif ve katkı sunabiliyorsam, bu benim için büyük bir
mutluluk kaynağıdır.
11)Kişisel özel tasarımlar yaptığınızı biliyoruz. Tasarımlarınızı
oluştururken dikkat ettiğiniz en önemli şey nedir?
Öncelikle biraz spiritüel dövme tasarımlarından bahsetmek isterim.
Esas itibariyle spiritüel dövme tasarımları kişinin maneviyatı, inançları
ve ruhsal yönlerine odaklanan bir dövme tasarımıdır. Bu tür dövmeler
genellikle semboller, metinler, hayvan figürleri, doğa unsurları veya
mitolojik semboller gibi öğeler içerir.
Spiritüel dövmeler, kişinin içsel dünyasına bağlantı kurmasına ve
manevi yönlerini ifade etmesine yardımcı olduğu için, bazı kişilerin
zihin, beden ve ruh sağlığını iyileştirmede yardımcı olabileceğine
inanılır.
Bu bağlamda, kişilerin hayatlarına çekmek istedikleri temalara işaret
eden sembolleri kullanarak ve numerolojik atıflarda da bulunarak
tasarımlarımı oluşturuyorum. Tasarımların içine ayrıca danışanlarım
için önemli olan kişileri ve/veya evcil hayvanlarını da kodluyor, bir
nevi hayatlarını tasarımla birleştiriyoruz. Elbette tasarımlar bir şifa
uygulaması olmayıp sadece kişinin inançlarının ve niyetinin
dışavurumundan ibarettir.
12)Sembollerin tek tek anlamlarını ve bir aradaki hallerinin anlamını
araştırırken hangi kaynaklardan yararlanıyorsunuz?
Kitaplar, veri tabanları ve makalelerden yararlanıyorum. Kaynağının
doğruluğundan şüphe ettiğim hiçbir sembolü kullanmamaya özen
gösteriyorum. Zira internette yazılıp çizilen birçok şey ve büyük bir
bilgi kirliliği var.
13)Numeroloji alanında ve tasarım yaparken kullandığınız
kitaplardan bizlere de önerir misiniz?
Tabii! Birden çok kaynak kullanıyorum ama bu alanda en sevdiğim iki
kitabı paylaşmak isterim.
Sırlar Bohçası - Meltem Reyhan,
Sayıların Gizemi - Prof. Dr. Annemarie Schimmel.
14)Numerolojinin kişi üzerindeki faydaları nedir?
Numeroloji en başta kişinin kendini tanıması, hayatı anlamlandırması
ve hayatın kişiye sunduğu fırsatlar ile mesajları algılaması adına
harika fırsatlar sunabiliyor. Bu açıdan numeroloji, özellikle de sürekli
olarak karşınıza çıkan sayıların altında yatan mesajları daha net
görmemizi ve atmamız gereken adımlar ve/veya içinde
bulunduğumuz durum ile ilgili bizlere bilgi sağlayabiliyor.
42
DENİZ SELİN ÜNLÜDAĞ
1)Eskrim sporuna 10 yaşınızda başladığınızı belirtmişsiniz.
Küçük yaşlardayken başlamış olmanın avantaj ve dezavantajları
sizce nelerdir?
Eskrime 10 yaşında başladım ama bu öyle sıradan bir başlangıç
değildi. Aslında benimkisi biraz daha aşk hikayesi gibi. Ben kılıcı o
yaşta elime ilk aldığım anda bu yolda uzun süre yürüyeceğimi
hissettim. Çok severek başladığım sporu hala da çok severek
yapıyorum aradan 11 sene geçmesine rağmen.
Bence küçük yaşta başlamak sporu sevmek ve benimsemek için
en iyi ve en doğru olanı. Ben küçük yaşlarda başlamanın bir
dezavantajı olduğunu düşünmüyorum açıkçası.
2)Genç yaşta bu başarıyı neye borçlusunuz?
Sıkı çalışma, disiplin, şartlar ne kadar kötü olursa olsun pes
etmeme ve kimse inanmasa bile kendime olan inancım.
3)Branşınızda yükselişiniz ve başarılarınız sürerken en çok
zorlandığınız nokta ne oldu? Bununla nasıl başa çıktınız?
Sakatlıklar ve mental çöküşler. Fiziksel olarak bir sporcunun tam
performansını vermesine sebep olan bir sakatlık olunca hem
fiziksel, hem de zihinsel olarak çöküyor insan.
Zaman geçtikçe sakatlık olsa bile artık zihnimi yeni bilgilerle,
pozitiflikle besliyorum ve bu yaptığım vücuduma da iyi geliyor.
Zamanında Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi; sağlam kafa
sağlam vücutta bulunur.
43
SPORCU
MOZAİK 18. SAYI
4)Eskrim ve spor hayatınız için ne ifade ediyor?
Eskrim ve spor beni ben yapan iki kavram.
Çocukluğumdan beri sporla büyüdüm, her branşını çok
sevdim ve benimsedim. Ben ve eskrim aslında bir
bütünüz, ben nasılsam o da öyle. Bu hayatta beni
gerçekten mutlu eden ve üzmeyen tek şey diyebilirim.
5)99 yıllık eskrim tarihinde bireysel kategoride Avrupa
Şampiyonluğu kazanan ikinci isim, kadınlarda ilk isim
olarak tarihe geçtiniz. Başarınızın sırrı sizce nedir?
Ne kadar başarılı olursanız olun kimseye yetmiyor.
Küçük yaştan, bu zamanlara kadar çeşitli sakatlıklar
atlatmak, ağır eleştirilere maruz kalmak, hevesinizin
kırılması, kendinizi bazen bir hiç gibi hissetmek inanın
kolay değildi benim için ama insanlara yaptıklarım ile
cevap vermeyi öğrendikten sonra her şey daha kolay bir
hâl aldı. Kendime güvenmeyi ve inanmayı bir an bile
bırakmadım. Vazgeçmeye yakın olduğum anlar oldu
ama hep neden başladığımı hatırladım. Bu nedenle şimdi
sadece başarıyı daha çok arzulayan ve bunun için çok
çalışan biriyim. Böyle olmam ise başarımın sırrı
diyebiliriz.
6)Hayattaki motivasyon kaynağınız nedir/kimdir bizimle
paylaşır mısınız?
Babam sanırım çünkü küçüklüğümden beri
motivasyonum kırıldığında beni cesaretlendirdi,
düştüğümde beni ayağa kaldırdı, zorlukların üstesinden
gelmeyi öğretti ve ne olursa olsun hayallerime sadık
kalıp onları yarı yolda bırakmamayı öğretti.
7)Sizce bir sporcuda olması gereken özellikler nelerdir?
Her şeyin başında karakter geliyor. Sonra disiplin, irade,
hırs, sağlam bir psikoloji, kararlılık ve ne olursa olsun pes
etmemek.
8)Sizi sporcu olmaya teşvik eden şey neydi?
Bu soruya net bir cevap vermek zor. Bu aslında bir his
sanki bu hayatta yaratılma sebebimin spor olduğunu
hissedip, inandım hep. Spor benim içimde hep vardı ama
bu konuda babamın hakkını yememem lazım çünkü beni
her zaman yönlendirip, destekledi.
9)Aldığınız ödüller arasında sizi en çok gururlandıran
hangisi oldu?
Türkiye eskrim tarihinde bir ilke imza attığım Avrupa
Şampiyonluğumun yeri benim için çok önemli çünkü onu
kazandığım gün ayrıca annemin de doğum günüydü.
Anneme ve Türk eskrimine çok değerli bir hediye
verdiğime inandığım için bu ödül benim en kıymetlim
diyebilirim.
44
GİZEM
DAĞ
45
7)İnsanlarla kişisel gelişim ile ilgili bir şeyler paylaşma
kararını nasıl aldınız? Süreç sizin için nasıl başladı kısaca
bahseder misiniz?
2016 yılında Fütürist Ufuk Tarhan’ın geleceğin meslekleri
listesinde “Mutluluk Tasarımcısı” mesleğini gördüm ve bu
meslek benim dedim. Uzun yıllardır bu alan üzerine çalışmalar
yapıyorum. Çok sayıda eğitim ve sertifika programına katıldım.
Düzenlediğim söyleşiler, mutluluk atölyeleri, eğitimler ve
danışmanlıklar ile kendi hayat amacımı gerçekleştirdiğim bir iş
yapıyorum. Şubat 2022 yılı itibariyle de hayalim olan “Mutluluk
Tasarımcısı” markamı büyüterek şirketleştirdim.
8)Kişisel gelişim olarak ilerlediğimiz süreçte yeni proje veya
çalışmalarınızı görecek miyiz?
Evet daha sık görebilirsiniz. Mutluluk Tasarımcısı mesleğimi
severek yapmaya devam edeceğim, işimi büyütmeye yeni
projelere de imza atmaya devam ediyorum.
9)Sizin mutluluk kaynağınız nedir?
Hayattaki en büyük mutluluk kaynağım bakış açım diyebilirim.
Çünkü bakış açınız nasılsa mutluluğu algılama şekliniz de
odur. Hayata pozitif bir bakış açısıyla bakarım. Diğer mutluluk
kaynaklarımı söyleyecek olursam ailem, oğlum, sevdiklerim,
mutluluk tasarımcısı markam, STK’lar, sosyal sorumluluk
projeleri de diyebilirim.
10)Kendinizi nasıl tanımlarsınız?
Pozitif, güler yüzlü, eğlenceli, hayatı yaşamayı seven,
mutluluğu ve insanların kendi mutluluk tasarımcıları olduğunu
hatırlatmayı konu edinmiş biri olarak tanımlarım.
11)Profilinize ilk bakışta “Mutluluk Tasarımcısı” olarak giriş
yapmanız dikkat çekiyor. Burada mutluluk tasarımcısı derken
neyi hedefliyorsunuz ?
Mutluluk Tasarımcısı derken aslında amacım herkesin kendi
hayatında birer Mutluluk Tasarımcısı olduğunu hatırlatmak ve
fark ettirmek... Her birey; kendini daha iyi hisseder, mutluluk
değerlerini keşfeder, yaşamından şikayetçi ise kontrolü eline
alır ise kendi mutluluk yolculuğunu tasarlar. Yaptığım
çalışmalar ile de bireylerin yaşamlarına ilişkin bilinçli
farkındalığı yakalamalarına, farkındalıkları çerçevesinde bir
daha iyi hissederek yaşamla ilgili duyarlılıklarını
geliştirmelerine, kendi yaşamlarına ilişkin senaryolarındaki
engelleri ve fırsatları görebilmelerine, yapabileceklerinin yol
haritasını çizerken, yapamayacaklarını kabullenmelerine
hayata karşı umutlarını ve motivasyonlarını tazelemelerine
yaşamlarına ait seçimlerinin sorumluluğunu üstelenebilmeleri
konusunda cesaretlendirmeyi sağlıyorum.
12)Güçlü yanlarınız nelerdir?
Olaylara genellikle pozitif yönünden bakarım, daima mutlu
olacak şeyler bulurum. Hayata her daim pozitif bakamayız ki
zaten bakmamız da sağlıklı değildir. Hayatımızda iyi olan olay
ve durumların yanında kötü şeylerin de olması çok olağandır.
Önemli olan ne hissederseniz hissedin duygularınızın geçerli
olduğunun farkına varın. İyi olmamak da makbul. Beni negatif
etkileyen olaylarla nasıl mücadele edeceğimi de bilirim.
13)Gerçekten mutluluğu tasarlamak mümkün müdür?
Evet bence her bireyin kendi mutluluğunu tasarlaması
mümkün. Herkes, kendini keşfetme sürecine yine kendisine
neyin iyi geldiğini ve neyin iyi gelmediğini belirleyerek
başlaması gerekir. Yani sonuç olarak kendisine neyin iyi
gelmediğini belirlemesi, kişinin kendisine nelerin iyi geldiğini
de dolaylı olarak görmesine imkan sağlar. Ben burada kişisel
arkeoloji olgusuna dikkat çekmek istiyorum. Kişinin, kendisini
geçmiş fotoğraflarına bakarak, iyi hissettiği anılara
odaklanarak ve onları çözümleyerek, onlar üzerinde kapsamlı
düşünerek kendisini keşfetme sürecidir kişisel arkeoloji ve
aynı zamanda mutluluk tasarımının ilk adımıdır.
İkinci adım ise kişinin hayat içsel iletişimini güçlendirmesidir.
Ve üçüncü adım olarak bu hayata gelme, yaşam amacını
bulma yolculuğudur. Neden bu hayatta olduğunu bilmesi,
şahsi bir hayat gayesi oluşturmak adına sorulması gereken bir
sorudur. Bu hayata tesadüf eseri gelmediğimize inanıyorum ve
hal böyleyken bütünün lehine kişisel anlamda nasıl bir katkı
sağlayabiliriz sorusunun cevabının da bireyi tatmin edeceğini
düşünüyorum.
Özetlemek gerekirse, kişiler kendi mevcut potansiyellerini
keşfedip hayat gayelerini belirledikten sonraki hayatta kalma
motivasyonlarıyla daha mutlu olabilirler.
14)Sizce insanların hayatında kişisel gelişimlerine en yararlı
olacak şey nedir?
İnsanların hayatlarında kişisel gelişimlerinde en yararlı olacak
şey bence kesinlikle deneyimdir. Deneyim edinerek ancak
neyin kendimiz için iyi/kötü, faydalı/zararlı olacağını anlarız.
Hayat boyu öğrenmeyi hayatının merkezine koyan bütün
insanlara en büyük önerim deneyim edinmektir. Deneyim
edinmemiz için bazen kendi konfor alanımızdan feragat
edebiliriz fakat bu riski almadan kişilerin kendilerini bulmaları
ve mutlu bir sona ulaşmaları da zordur. Şuan bulunduğumuz
koşullarda deneyim elde elde edemiyorsak başkalarının
deneyimlerinden de faydalanmak değerlidir.
15)Hayatta değer verdiğiniz en önemli 5 şey nedir?
Hayatta en değer verdiğim şeyleri sırasız bir şekilde ifade
edecek olursam, hayatı yaşamak, ailem, mesleğim, sivil
toplum kuruluşları ve eğlenmek diyebilirim.
16)Öğrenci arkadaşlarımıza okul ve sosyal hayatı dengede
tutmaları adına hangi tavsiyelerde bulunursunuz?
Üniversite’de her ne kadar dersler, vizeler ve finaller tarafından
yoğun bir dönem olsa da hayatımızın en verimli ve vakit
açısından en avantajlı kısmını yaşadığımız için iş dünyasına
atılmadan herhangi bir STK’da gönüllü çalışmalar yapmak ve
sosyal sorumluluk projelerinde yer almak çok değerlidir. Bu
süreci dengede tutmak kişinin kendisiyle mümkündür. Bazı
kişiler okula ağırlık verir, bazıları ise daha sektör odaklıdır.
Bu noktada kişinin kendisinin farkında olarak dengede tutması
daha çok önemlidir.
47
EKONOMİ
MOZAİK 18. SAYI
1)Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
Ben Muhammet Selim MUMCU Yomra Malmüdürü olarak
görev yapmaktayım. 11.04.1974 Ardeşen doğumluyum.
Öğrenim hayatım özetle; Ardeşen Yavuz Köyü İlkokulunu,
Çamlıhemşin Ortaokulunu ve Lisesini, İstanbul Üniversitesi
Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye Bölümünü tamamlamakla
devam etti. Memuriyete başladıktan sonra da Ankara Mesleki
Eğitim Kursu’nu bitirdim. Evli ve 3 kız babasıyım.
2)Yapmakta olduğunuz mesleğiniz hayatınızın neresindedir?
Geçmiş günlerimin yarısı 25 yılı tamamlamama 1-2 ay kalan
memuriyet hayatından ibarettir. Bu güne kadar ülkeme ve
milletime kendi çapımda en güzel şekilde hizmet edebilmek
en büyük motivasyon kaynağım olmuştur. Malmüdürlüğü
görevinin mevzuat gereği zorunlu yer değiştirmeye tabi olması
nedeniyle belirli sürelerde evi barkı taşımanın zorluklarını
yaşamakla birlikte, bu güne kadar görev yaptığım Rize-
Çamlıhemşin, Diyarbakır-Lice, Giresun-Güce, Trabzon-Sürmene
ve Yomra’da bulunmuş olmak hayatıma kültürel zenginliğin
yanında güzel hobiler de katmıştır. Bunlar balık avcılığı, doğa
yürüyüşleri, sportif faaliyetler vb. şekildedir.
3)Bu alanda çalışmak size günlük hayatınızda neler katıyor?
Yaptığımız iş daha çok para ile ilgili olduğundan daha disiplinli,
dikkatli ve özenli bir yaşam tarzı ortaya çıkıyor. Zamanla
kişisel borçların ve faturaların ödenmesinde de aynı
hassasiyet ortaya çıkıyor. Maliyecinin meslek hastalığı da
denilebilir.
Muhasebe Birimimize bağlı kamu kurumlarına muhasebe
hizmetinin yanında, görev tanımımız içerisinde yer almayan
önemli rehberlik hizmeti de vermekteyiz. Bu yönüyle de
genellikle maliyeciler bilir anlayışı gelişmiştir.
4)Ekonominin ana unsurları nelerdir? Nasıl tanımlıyorsunuz?
Üretim, tüketim ve bölüşüm. Üretim hasıla ile tüketim talep ile
bölüşüm ise refah düzeyi ile tanımlanabilir.
5)Bir ülkenin ekonomisinin güçlü olduğunu sizce neye
bakarak anlayabiliriz?
İktisadi büyüme, istihdam düzeyi/işsizlik, vatandaşlarının satın
alma gücü, enflasyon ve kapasite kullanım oranlarına bakarak
anlaşılabilir.
6)Bu alanda önerdiğiniz kitaplar var mıdır? Bizimle paylaşır
mısınız?
Halil Seyidoğlu - Uluslararası İktisat, Erdal Ünsal - Makro
İktisat, Jared Diamond - Tüfek Mikrop ve Çelik şeklinde
belirtebilirim.
7)Dünya dijitalleşmeye evriliyor. Bu eğilimin ekonomi
üzerindeki etkisini nasıl yorumluyorsunuz?
Dijitalleşme her şeyden önce maliyet düşürücü etkisi küresel
ekonomiye olumlu katkıda bulunmaktadır. Gerek üretim
gerekse de zaman maliyetlerini oldukça kısabilmektedir.
Ayrıca üretimin makro düzeyden daha mikro düzeye
kaymasına neden olduğundan, üretimde tabana yayılmayı
sağlamaktadır. Öte yandan kara para aklama, kaçakçılık ve
dolandırıcılık gibi riskler için de kolaylıklar sağladığından
alınması gereken önlemlerin önemi de gözden
kaçırılmamalıdır.
8)Sizce en değerli yatırım aracı nedir? Nedenini bizimle
paylaşır mısınız?
Beşeri sermaye ve eğitim. Eğitimden daha büyük yatırım, iyi
yetişmiş insandan daha büyük bir sermaye yoktur.
9)Özel sektörün ekonomiye katkısını nasıl değerlendirirsiniz?
Özel sektör gerek milli gerekse de uluslararası ekonomiye
rekabeti getirdiğinden oldukça faydalı olarak
değerlendirilebilir. Kamu sektörü ile kıyaslandığında bürokratik
engellerin bulunmadığı göz önünde tutulduğunda, karar
süreçleri daha hızlı olabilmektedir. Ayrıca kamu sektörü teorik
olarak kamu yararını gözeterek üretim gerçekleştirir ancak
özel sektör salt kâr maksimizasyonu hedefi güder. Bu da hem
maliyet etkin hem de yüksek kârlı üretim/satış süreçlerine etki
eder. Kamu yararı da dışlanmayacak ve haksız rekabetin de
önüne geçilecek yeterli kamusal düzenlemeler yapılmak
kaydıyla özel sektörün teşvik edilmesi her zaman ulusların
refahına katkı sağlamıştır.
10)Son olarak öğrenci arkadaşlarımıza söylemek istediğiniz
bir şey var mı?
Okulda verilen bilgilerle yetinmeyin. Çünkü okulda verilen
bilgilerle dersi geçersiniz. Farklı kaynaklardan da yaralanarak
kendinizi iyi yetiştirirseniz, işi siz seçersiniz, yoksa iş sizi
seçer.
M. SELİM MUMCU
48
MOZAİK 18. SAYI
MANÇOLOJİ
"Ben yaşarken kendime sanatçı diyemem, çok ayıptır.
Ancak on, yirmi, kırk yıl sonra diyebilirler."
Biz onu Uzun Saçlı Dev Adam ve Barış Çelebi olarak da tanıdık. Gelin, 40 yıllık sanat yaşamında adını tüm dünyaya duyuran
Anadolu Rock müziğinin efsane ismi Barış Manço’nun Dönence ve Sarı Çizmeli Mehmet Ağa şarkılarının hikayelerine göz
atalım.
Barış Manço’nun efsane şarkısı Dönence’de sanatçının tüm
eserlerinde olduğu gibi çok anlamlı bir mesajı vardır. Barış
Manço, şarkıyla ilgili şu ifadeleri kullanmıştır:
“Dönence dünyanın iki ayrı kutbundaki enlemlerdir ve hiçbir
zaman birlikte olamazlar. İnsanın doğasında da iki zıt kutup
vardır. Bu kendisinde olmayanı arama içgüdüsüdür. Örneğin
kış mevsiminde yazın gelmesini bekler yazın da kış mevsimini
ararız. İnsanlar hiçbir şeyin tamamına sahip değillerdir. Her
şeyin yarısını yaşarlar. Örneğin 12 saat geceyi 12 saat
gündüzü yaşıyoruz. Ama 24 saat boyunca gündüzü veya
geceyi yaşayamıyoruz. Yani devamlı bir beklenti ve umut
içinde yaşayıp duruyoruz. Bu beklenti ve umudun da bir sonu
yok, dönüp duruyor.
'Simsiyah gecenin koynundayım yapayalnız bekliyorum,
uzaklarda bir yerlerde güneşler doğuyor. Görüyorum
dönence…'
Bu sözlerle insanların beklentilerini vurgulamaya çalıştım.
Geceyi yaşayan bir insanın gündüze olan özlemini dile
getirdim. Çünkü insanlar her gece aynı duyguları duyuyorlar.
'Kupkuru bir ağacın dalıyım yapayalnız. Uzaklarda bir yerlerde
bir şeyler kök salıyor. Biliyorum dönence….'
Burada insanlardaki tatminsizliği ve olmayanı arama
duygusunu açıklamaya çalıştım. Devamlı gelecekte olacakları
umut ederek yaşayan insanları yani…”
Sözlerine "zaten arzu ettiğimiz, bu soyut parçadan herkesin
arzu ettiği somut sonuçları çıkarmasıdır" diyerek devam eden
Barış Manço unutulmaz bir eseri hafızalara kazımıştır.
1979 yılında çıkan, 'Sarı Çizmeli Mehmet Ağa' şarkısı bir
efsane değil bir gerçekmiş meğer. Yaşanmış bir hikayeden
esinlenilerek yazılan şarkının hikayesi ise şöyle;
Mehmet Ağa Aslen Karamanlı bir Toprak ağasıyken, Osmanlı
Dönemi yetkilileri Mehmet Ağayı çağırarak Kıbrıs Girne’de
büyük bir arsa vermişler. Karamandaki bahçelerin gibi ek, biç,
halka iş ver bizde sana toprak bağışlayalım, hayvancılık ve
tarımı geliştir demişler.
Aslen Yörük Türkmen’i olan Mehmet Ağa 5 kardeşi ile göç
etmiştir. Yörüklerin konargöçer hayatlarından esinlenerek
kendisine verilen köyün adına da Göçeri demiştir. Sarı Çizmeli
Mehmet Ağa, devlete söz verdiği gibi tarımda ve hayvancılıkta
binlerce kişi çalıştırır, iş verir ve birlikte büyük bir aile olurlar. 3
bin dönüm toprağı olan Mehmet Ağa kavgalıları barıştırır,
bekarları evlendirir, ev verir, eşyalarını hediye eder, en az da bir
dönüm toprak bağışlarmış.
Durumu iyi olmayanlar kahvehaneye ya da lokantaya gittiğinde
para ödemez, yer içer, tüm hesapları Sarı Çizmeli Mehmet
Ağa’ya yazdırırlarmış. İşte bu güzel parçanın kaleme alınma
hikayesi de bu şekilde...
49
BUNLARI BİLİYOR
MUYDUNUZ?
1)Matematik kelimesinin kökeni Eski Yunancada “Ben
bilirim” anlamına gelen “matesis” sözcüğüne dayanıyor.
Zaman içinde dönüşen kelimenin son olarak
dayandırıldığı sözcük ise “mathematikós” yani
“öğrenmekten hoşlanan” sözcüğüdür.
2)Hiç düşündünüz mü, neden bir saat 60 dakikadır? Ya
da neden 1 dakika 60 saniyedir? Cevabı eski çağlarda ve
Mezopotamya’da gizli! Bu coğrafyada bir imparatorluk
kuran Babiller, matematikte temel olarak 60 sayısını
esas almışlar ve bu hesapları günümüze kadar
geçerliliğini korumuş. Hatta 1 çember = 360 derece
kuralını getirenler de yine Babillerdir.
3)Ondalık sayı sistemi ellerde sadece 10 parmağın
bulunması nedeniyle kullanılmaya başlanmıştır.
4)Pi sayısının içinde herkesin doğum tarihinden tutun
kimlik numarasına kadar tüm sayılar vardır. Pi sayısı bu
yüzden de olağanüstü bir sayıdır.
5)Antik Roma kaynaklı olan Roma rakamlarını
biliyorsunuz; I, II, III, IV, V, VI, VII, VIII, IX, X… İyi ama
Roma rakamlarında “sıfır” sayısının karşılığı neydi? İşin
aslı bu sayı sisteminde sıfır rakamı bulunmamakta… Ve
o nedenle de modern aritmetik sistemi için yetersiz
kalmaktadır.
6)Matematik için x, y, z harfleri, denklemlerdeki
bilinmeyenlerin meşhur isimleridir. Bilinmezliği ifade
etmek için bu harflerin seçilme nedeni ise alfabenin en
uzağındaki, en sonundaki harfler olmalarıymış.
7)Pizza’nın hacmi=?
Eğer elinizde pizza şeklinde basık bir silindir varsa ve
hacmini hesaplamak istiyorsanız, yarıçapı Z yüksekliği
A olarak ele alırsak ortaya çıkan formül = Pİ*Z*Z*A
olacaktır.
8)1878 - 1955 yılları arasında yaşayan Amerikalı
matematikçi Edward Kasner, sonsuz olmayan çok
büyük sayıları ifade etmek için sözcükler belirleme fikrini
ortaya çıkaran kişi. Bir gün, 1 sayısının devamına 100
tane “sıfır” ekliyor ve yeğeninden bu sayıyı karşılayacak
bir kelime söylemesini istiyor, 9 yaşındaki çocuğun
verdiği “googol” cevabı 10 üzeri 100’ü ifade eden kelime
olarak literatüre geçiyor. Tekrar matematiksel ifade
edelim: 1 googol = 10100
9)Sayfayı ilginç bir matematik sorusuyla kapatmaya ne
dersiniz? 1 ile 10 arası tüm sayılara tam olarak
bölünebilen en küçük sayı hangisidir? Yani, 3’e de, 7’ye
de, 4’e de bölünse bölüm bir tam sayı, kalan sıfır
olmalı.
Doğru cevap: 2520
50
GÖNÜL ATEŞSAÇAN
1)Öncelikle sizi biraz tanıyabilir miyiz?
Genetik testine bakarsak, % 88 Türkiye, İran, % 8 Mısır ve % 4 İtalya, Yunanistan kökenliyim fakat 16 Nisan 1968’de Erzurum’da doğdum,
İzmir’de büyüdüm.
Eğitimli bir ailenin beş ve son numarası olarak hayata başladım. Annem öğretmen, babam avukat. İzmir’in keyifli özgürlük ortamında Bornova
Anadolu Lisesini bitirdiğimde tarih 1986’ydı. Benim için insana dair her şey heyecan verici olduğu için ve tabii çalışkan bir kız olduğum için tıbbı
seçtim ve 1992 yılında İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun oldum. 1993-1997 yılları arasında Sağlık Bakanlığına bağlı
olarak beş yıl çalıştım. Âşık olup da evlenmeye karar verdiğimde 1995 yılıydı ve radikal bir kararla İstanbul’a yerleştik.
Metropolün ritmine uymak ve genel bir perspektif edinebilmek için ilaç sektörüne geçtim. 1997- 2005 yılları gözlem alanımdı diyebilirim, tıbbın
her yönünü deneyimliyordum. 1999 yılında canım kızım Eda Dide dünyaya geldiğinde de durmadım, dünyayı merak ediyordum, seçtiğim alan
bana büyük bir kapı açmıştı. Ürün müdürü ve medikal müdür olarak çalıştığım süreçte Edirne’den Ardahan’a kadar tüm Türkiye’yi, yanı sıra
neredeyse tüm Avrupa şehirlerini, hatta biraz Uzakdoğu, Arabistan ve Amerika’yı dolaştım. Londra ve Lund (İsveç) en sık gittiğim şehirlerdendi,
ama yurtdışında ilk gittiğim şehir Roma’ydı, bayılmıştım. Avrupa’nın en batı ucu Cabo Da Roca’yı çok beğendim, Stockholm’de çok sıkıldım.
2005 Ağustos ayında Sağlık Bakanlığından aldığım “Medikal Estetik Sertifika’sı ile “ameliyatsız minimal invaziv estetik tedaviler” alanında
çalışmaya başladım, çünkü dünyayı gözlemlemiştim, geleceğin alanlarını kafamda belirlemiş ve çalışmaya başlamıştım. Aynı yıl beslenme
konusunda eğitimler almaya başladım. Her eğitim bana yeni bir alan açıyor, dolayısıyla sorular doğuruyordu, “Bedenimizi kimler yönetiyor?”
diye araştırınca karşıma “microbiata” çıkmıştı. Öğrendiklerimle çıkarımlar yapmaya ve bilinenin yan kapılara bakarak ilerledim. Kitaplar yazdım,
eğitimler almaya devam ediyorum, yetkin bir konuma gelmek için açık fikirli olmak gerektiğini bildiğim için hala öğrenmeye devam ediyorum.
Bilgimi paylaşmayı sevdiğim ve herkese hitap edebildiğim için çeşitli organizasyonlara konuşmacı olarak katılmayı seviyorum. Uluslararası ve
ulusal kongrelerde konuşmacı olarak yer aldım, benim için müthiş bir heyecandı.
Tıp doktorluğumun yanı sıra uzmanlık olarak seçtiğim alanlR “Sağlıklı Yaşam” ve “Antiaging” çünkü "fizik, zihin, ruh ve duygular arasında denge
olduğu taktirde sağlıklı olur, başarılı ve iyi hissederiz" diye düşünüyorum.
Hastalarıma modern tıp ve bütünsel tıp alanından kombine tedaviler uyguluyorum. Beslenme konusunda kişisel ve profesyonel tercihim
bitkisel bazlı beslenme yönünde. Neden bitkilerle beslenmemiz gerektiğini 2019 yılında yazdığım “Aristo Diyeti” kitabında uzun uzun anlattım
ve şu ana kadar 5 baskı yaptı. İnsanların şifasına aracı olabilmek benim için çok kıymetli bir armağan.
Her gün öğreniyorum ve gelişiyorum, kendimi tanımaya devam ederken insanları da kendileri için güzel bir dünya yaratmaya teşvik ediyorum.
Şanslıyım, 28 yıldır evliyim, 24 yaşında bir kızım ve bir kedim var. 20 yıldır çalıştığım bu alanda, İstanbul Caddebostan’da “DR GÖNÜL
ATEŞSAÇAN KLİNİK” de, harika ekibimle beraber, “Antiaging ve Sağlıklı Yaşam” alanında hizmet vermeye devam ediyorum.
51
MOZAİK 18. SAYI
SAĞLIKLI YAŞAM
2)Kendinizi birkaç kelime ile özetlemiş olsaydınız bu ne olurdu?
Her gün yeni şeyler öğrenip, daha çok gelişmek ve faydalı olmak için
çabalayan bir şifacıyım.
3)Sağlıklı yaşam nedir, nasıl tanımlarsınız?
Bir tıp doktoru olarak diyorum ki sağlıklı yaşam “bağımsızlık ve
özgürlük”tür. Duygusal, zihinsel, fiziksel ve sosyal olarak iyi olma
durumudur. Toplum içinde rahatça kendini ifade edebilmektir sağlık,
yoksa dağ başında yaşayıp tüm laboratuvar değerleri de iyi olup,
sağlıklı bir bedende, ama tek başına yaşamak değildir. İnsanlarla
sağlıklı iletişim içinde ve sağlıklı bedende olmaktır, zihinsel kalıpların
ötesine bakabilmek ve dünyaya kendi aracılığıyla yeni yorumlar
katabilmektir. Ruhuyla bağlantıya geçmeyi öğrenip duygularını
yargısız bir bütünlüğe ulaştırabilmektir sağlıklı yaşam. Aslında
temelde kendimizi keşif yolculuğu içinde tüm varlığımızı kıymetli hale
getirebilmektir sağlıklı yaşam.
4)Başarılı eserleriniz var. Bu eserler hakkında neler
söyleyebilirsiniz?
İki kitabım var: İlk kitabım, “Neden Açım, Neden Şişmanım” insanların
kendini ruhsal ve bedensel manada sorgulayıp yeni ve bütünsel bir
beslenme biçimine açılmasını sağlamaktı. Bedeniyle barışık olan
kadın erkek her birey yaşamda daha başarılı oluyor. Kitabımda
diyetler, sağlıklı yemek tarifleri yanı sıra asıl önemli olan zihinsel
kalıpları kırarak yeni bir yaşama adım atma yolculuğu var. İkinci
kitabımsa, uzun eğitim hayatım, çokça danışan hikayesi ve dünyadaki
genel temayülleri analiz ettikten sonra ortaya çıkardığım özel bir
beslenme türünü anlattığım “Aristo Diyeti.”
Bu kitap benim için önemli bir yolculuktu çünkü biraz önce de
söylediğim gibi uzmanlaşma ve deneyimin harika çocuğu oldu.
İngilizceye çevrilmesi ve hali hazırda “amazon.com”da satışta olması
benim için büyük bir keyif. Yazıyla insanların ruhuna rahatça
dokunabildiğimi keşfettiğim için çeşitli alanlar deniyorum. Bir öykü
seçkisinde “Kayıp Şifacı” hikâyem yayınlandı.
Sesini farklı tonlarda çıkarmayı seven bir şarkıcı gibi görebilirsiniz
beni, deniyorum, sesim nerelere kadar ilerliyor ve hoş çıkıyor mu
merak ediyorum, bu yüzden edebiyata şöyle bir dokundum.
Tüm kitaplarım bebeklerim gibi. Sadece kitabımı okuyup zayıflayan
sayısız kişi var, öncelikle çok mutluyum, herkesin anlayabileceği ve
uygulayacağı bilgiler içeren kitapları okurlarımla buluşturduğum için.
Bana ait markalar yaratabildiğim için de mutluyum. “Aristo Diyeti” ve
“Yeşil Elma Detoksu” benim ruhumun ve bilgimin çocukları. Çok
yakında yeni kitabım da geliyor.
5)Sağlıklı yaşam denildiği zaman spor ve beslenme akıllara geliyor,
sizce farklı alanlar da ekleyebilir miyiz?
Biraz önce de bahsettim, sağlıklı yaşam demek sadece fiziksel iyilik
demek değildir, duygu durumu ve ruhsal durumun iyi olması
demektir. Bunun için de hormonal denge çok önemli. Hormonal
denge için de yapmamız gereken düzenli bir uyku düzeni. Yemek
saatleri ve spor tabii ki çok önemli.
Sağlıklı olmayı etkileyen faktörler, %60 günlük yaşam alışkanlıklarıdır
(zihinsel alışkanlıklarımız, su içmek, güneşle yaşamak ve hareket
etmek/ spor yapmak), %40’ı ise tükettiğimiz besinlerdir.
Ve son olarak tabii ki inanmalısınız, kendinizi her dönemde yeniden
yaratabileceğinize, beden ve ruhunuzun sürekli yenilenen bir form
olduğuna inanmalısınız.
6)Üzerinde çalıştığınız eserler, etkinlikler var mı?
Aristo diyetine dair ikinci kitabımı yazıyorum. Ayrıca bir roman
yazıyorum, bunun için biraz mitoloji araştırıyorum, benim için keyifli
ve rutinden uzaklaştığım bir alan oluyor, heyecanlı bir süreç. Youtube
kanalıma beslenme konusunda yeni projeler hazırlıyorum.
7)Biraz eğitim hayatınızdan bahseder misiniz, nasıl bir süreç
geçirdiniz?
Biraz önce bahsettiğim gibi 1986 yılında Bornova Anadolu Lisesi’ni
bitirdikten sonra İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne
girdim. Okuduğum bölümden çok mutluluk duydum daima.
9 yaşındayken doktor olmaya karar vermiştim, bunun nedeni
Lenfoma nedeniyle ablamı 17 yaşında 1974 yılında kaybetmiş
olmamızdı. Bitirdikten sonra 1993-1997 yılları arasında Sağlık
Bakanlığı’na bağlı olarak beş yıl çalıştım.
İstanbul’da da kişisel eğitimime devam ettim, tıpta sağlıklı yaşam
konusundaki yenilikleri gözlemledim, kendimle özdeşleştirdiğim
alanda da uzmanlaşmak için çok çalıştım. 2005 Ağustos ayında
Sağlık Bakanlığı’ndan aldığım “Medikal Estetik Sertifika”sı ile
“ameliyatsız minimal invaziv estetik tedaviler” alanında çalışmaya
başladım. Aynı yıl beslenme konusunda ve bütünsel tıp alanında
eğitimler almaya başladım. Şu andaysa artık ben eğitimler veriyorum,
yeni insanların yetişmesini destekliyorum. Daima yapmayı hayalimde
ve hedeflediğim konularda çalışmak birincil önceliğimde oldu. Merak
ettiğiniz konularda çalışmaya, çok çalışmaya özen gösterin.
Planlarınızı kimseyle paylaşmayın. Bir hekim olarak görevim
insanların sağlıklı yaşam konularında fakındalık sağlamak, zayıflama
ve antiaging konusunda tedaviler yapmak. Toplumsal olarak sağlıklı
olmamız için herkesin bireysel sağlığına dikkat etmesi ve toplumsal
bir görev olarak kabul edilmesi şart.
8)Öğrencilere tavsiye etmek istediğiniz eser / yazar var mıdır varsa
paylaşır mısınız?
Öğrencilere tavsiye edeceğim kitaplar bireysel seçimlerim olur. Tarih
araştırmalarını tavsiye ediyorum. İbni Sina’dan antik döneme,
Hermes’ten Osmanlı’nın şifahanelerine kadar geniş bir bilgi alanı var.
Her birey kendi yolunu özgürce keşfederek bulmalı. Dünya klasikleri
mutlaka okunmalı ve ülkemizin yazarları keşfedilmeli. Sadece çeviri
okumayın bu ülkede çok büyüleyici yazarlar var. Keşfedin sadece
sunulan ve popüler olanla yetinmeyin.
9)İşinizi sosyal medyaya endekslemenin artı ve eksi yanı olarak
nelerden bahsedebilirsiniz?
Sosyalmedya durmaksızın büyüyen bir alan. Artıları ne kadar
yüksekse eksileri de o kadar riskli. Sosyal medya kulaktan kulağa
oynamak için iyi bir alan. Dinamik olmanız gerekiyor, sürekli olarak
yeni içeriklerle kendinizi göstermeniz şart, bu tabii ki artı bir faktör
insanı rehavetten koruyor. Küçük bir negatif durumun abartılarak
yansıtılma ihtimali de eksi tabii.
10)Sağlıklı yaşamı, günlük hayatına adapte etmek isteyen kişilere
tavsiyeleriniz ne olur?
Prensipli olun ama katı olmayın. Beslenmeye önem verin, yemeye
değil. Vücudunuzda kaslar olduğunu unutmayın yani hareket edin ve
ruhunuzu unutmayın pozitif olun. Evrenin negatifi yoktur uyumlanın.
11)Beslenme düzeni sağlıklı olan bir insanın mutfağından eksik
olmaması gereken gıdalar hangileridir?
Sebze ve baklagiller.
12)İleriye dönük olarak hedefleriniz, ilgilenmek istediğiniz başka
alanlar varsa paylaşır mısınız?
Artık bilgimi daha çok insanla paylaşmak geniş kitlelere ulaşmak
istiyorum. Dolayısıyla daha çok kitap yazmak, seminerler vermek
istiyorum. Bilgi cennetinden hangi meyve gelirse ona da uyumlanırım
tabii.
13)Uyku düzeninin beslenmeye olan etkisinden bahseder misiniz?
Uyku da bir enerji depolama halidir. Düzenli uyku yerli yersiz enerji
açıklarına izin vermez, dolayısıyla gün ışığıyla aktif başlayan gün
gerekli besinler alınarak verimli şekilde kullanılır.
52
1)Sektöre nasıl başladınız ve kariyer yolculuğunuz
nasıl ilerledi?
Sektöre mezun olur olmaz başlama fırsatı
bulduğum için aslında çok şanslıyım. Öncelikle
özel bir klinikte çalıştım 8-9 ay kadar sonrasında
kendi kliniğini açtım ve şuan da uzmanlık için
yüksek lisans tezimin son aşamasındayım aynı
zamanda Instagram'da aktif paylaşımlar yaparak
orada da aktifliğimi sürdürüyorum.
2)Sizce diyet neden yapılmalıdır?
Sağlık için yapılmalıdır ideal kiloda olduğumuz
sürece bir sıkıntı yok ama hem yaşam kalitesi hem
de sağlığımız için gerektiğinde diyet yapılmalıdır.
3)Kategori ismimizden de yola çıkarak sizin bu
zamana kadar ki tecrübelerinizle en popüler
gördüğünüz diyeti bizimle paylaşır mısınız?
En popüler olarak görülen diyet bence şu sıra
aralıklı oruç bazı danışanlara benim de
uyguladığım faydasını gördüğüm bir diyet sistemi.
SERENAY BENDER
4)Yaygınlaşan fast food tüketimi ile obezite ve
kilo problemlerinin ilerleyen dönemlerde sıklıkla
karşımıza çıkacağını görmekteyiz. Bu konuyla
ilgili çalışmalarınızı veya düşüncelerinizi bizimle
paylaşır mısınız?
Yaygınlaşan fast food tüketimiyle obezite benim
de zaten yüksek lisans tez konum obezite
olduğundan şu anda güncel yapılan çalışmaları
ben de yakından takip ediyorum ve bu zamanda
beslenmenin öneminin çok daha fazla önümüze
çıktığını düşünüyorum.
5)Diyet yapabilmenin sırrını üç kelime ile ifade
edecek olsaydınız bu ne olurdu ?
Diyet yapabilmenin sırrı irade, azim ve yakın çevre
etkisi.
6)Sosyal medya hesabınızda güncel ve yararlı
bilgiler paylaşıyorsunuz. Aldığınız geri dönüşleri
nasıl buluyorsunuz?
Sosyal medyadan aldığım geri dönüşler benim için
gayet olumlu hiçbir sıkıntı yok.
53
MOZAİK 18. SAYI
POPÜLER DİYETLER
7)Kişisel diyet programı hazırlarken dikkat ettiğiniz hususlar
nelerdir?
Kişisel diyet programı hazırlarken protein karbonhidrat yağ
oranı bizim için çok önemli onların hesaplamasını yaparak
listelerimi oluşturuyorum.
8)Diyetisyen olarak insanların özgüvenini artırmaya yardımcı
oluyorsunuz. Bir kişinin başardığını görmek ve o yolda
yardımcı olmak size nasıl hissettiriyor?
Gerçekten muhteşem bir his hayatlarına dokunduğumu
hissetmek o hayatları iyileştirebilmek anlatılamayacak kadar
güzel bir şey.
9)Instagram'da aktif bir kitleye sahipsiniz. Bu durumun
mesleğinize avantaj ve dezavantajları nelerdir?
Instagram mesleğimi doğrudan etkiliyor o yüzden avantajlarını
saysak çok daha iyi olur benim için. Oradaki erişim ve
etkileşimden dolayı orada tanıyan insanlar benden gelip
danışmanlıkta alıyorlar tabii ki bu da aslında avantajları.
Dezavantajlarını şu zamana kadar yaşamadım.
10)Danışanlarınızın arasında kilo vermek isteyen, size
gelmeden önce defalarca farklı diyetler denemesine rağmen
kendine hâkim olamadığı için başarısız olan kişileri nasıl
motive ediyorsunuz, nasıl bir beslenme öneriyorsunuz?
Tamamen kişiye özel beslenme oluşturuyorum tabii ki o kişiyi
dinleyerek temelde yatan psikolojik bir sorun var mı gibi
sorular sorarak her şeyi aslında tamamen anlatmasını
istiyorum.
Bu sebeple de danışanımı yakından tanımak benim için çok
önemli özel bir diyet sistemi ile tamamen kişiye özel liste
oluşturuyorum ve tabii ki böyle danışanlarımda var her
anlarında yanlarında olmaya çalışıyorum ve bu süreci güzel bir
şekilde tamamlıyoruz.
11)Diyet yaparken, sahip olduğumuz formu korumak için
neler yapmalıyız?
Koruma döneminde ise yine almamız gereken protein
karbonhidrat ve yağ tüketimine dikkat etmemiz gerekiyor ve
biraz fiziksel aktiviteyi artırmamız gerekiyor.
12) Intermittent Fasting (Aralıklı Oruç) hakkında ne
düşünüyorsunuz? Bunu kendi danışanlarınızda da uyguluyor
musunuz?
İntermittent Fasting in bir sürü çeşidi var ben 16 8 yöntemini
genellikle uyguluyorum danışanlarıma tabii ki kişiye özel bir
şekilde kişiye uygunsa ve mutlaka ara öğün eklemesi
yapıyorum ara öğünsüz bir şekilde katı bir IF uygulatmıyorum.
13)Sizce diyette sıklıkla yapılan hatalar hangileridir?
Diyette sıklıkla yapılan hatalardan bir tanesi de hatta en
önemlisi bence battı balık yan gider modu kişi bir kez
kaçamak yaptıktan sonra tüm emeğinin boşa gittiğini
düşünüyor ve en büyük yapılan hata burada devamlılık haline
geliyor.
14)Hep kilo vermek isteyenlerden bahsediyoruz, kilo almak
isteyenler ve kilo alamayanlar için genel olarak ne tavsiye
ediyorsunuz?
Kilo alamayan danışanlarım içinde yine tarifler üretiyorum ve
onlara bu şekilde bu yolculukta yoldaş oluyorum diyebilirim
tabii ki de kilo almak bazı sebepten dolayı bazen zor olabiliyor
ama yılmadan sabretmek ve beklemek gerekebiliyor.
15)Diyet yaparken mutlaka egzersiz yapmalı mıyız ? Egzersiz
yapmadan da zayıflamak mümkün müdür?
Egzersiz yapmadan da zayıflayabilirsiniz tabii ki bu yine kişiye
bağlı olarak değişir.
16)Diyet konularında çok fazla bilgi kirliliği var. İnsanlar
internetten gördükleri sağlıksız ve şok diyetleri
uygulayabiliyorlar. Siz bu konuda neler düşünüyorsunuz?
Ben tamamen öyle sayfalar gördüklerinde öyle bilgiler
gördüklerinde hemen ondan uzaklaşmaları gerektiğini
söylüyorum.
17)Mesleğinizi yaptığınız süre içerisinde sizi keyiflendiren
veya aklınızda kalan bir vaka veya olayı bizimle paylaşmak
ister misiniz?
Aklımda kalan vakalardan bir tanesi de çocuk sahibi olmak
isteyip tedavi gören bir danışanımın değerlerinin iyileşmesi ve
bunu sadece beslenme yoluyla ilaç kullanmadan
başarabilmekti ve bu beslenme biçimi sayesinde doktorun da
önerdiği takviyelerle sonrasında gebelik sürecinin
başlayabilmesiydi bu benim için çok mutluluk verici bir
durumdu.
18)Son olarak bu alanda kendini yetiştirmek isteyen
beslenme ve diyetetik öğrencilerine öğrencilik süresince
neler yapmasını önerirsiniz?
Sürekli güncel bilgileri okuyup araştırmalarını öneririm çünkü
bilim sürekli yenilenen ve değişen bir durum o yüzden de
sürekli güncel verileri takip etmek gerekiyor çalışmak
gerekiyor emeğin karşılığını o şekilde beklemek gerekiyor ve
aynı zamanda Instagram tarafına da biraz destek olmaları
gerekiyor yani öğrenciyken başlamaları gerekiyor ben birinci
sınıfın sonundayken hesabımı açmıştım ve geç kalmadan
Instagram'a da atılmalarını tavsiye ederim.
54
SEZİN ADAY
55
1)Meslek hayatına nasıl başladınız?
Meslek hayatıma psikoloji mezunu olduktan sonra çeşitli
deneyimler elde ederek başladım. Yüksek lisans yapana
kadar bir süre özel bir okulun ortaokul departmanında ve
sonrasında bir danışmanlık merkezinde görev aldım. Bu
deneyimler benim klinik psikoloji yüksek lisansı yapma ve
mesleğime psikoterapist olarak devam etme kararımı
sağlamlaştırdı diyebilirim. Tüm bu süreçlerde bolca eğitim
alarak meslek alanımı desteklemeye ve genişletmeye
devam ettim. Yüksek lisans sonrasında ise psikoterapist
olarak önce serbest sonra bir kuruma bağlı olarak aktif ve
yoğun olarak danışan görme imkanım oldu. Şimdilerde ise
kurucusu olacağım bir psikoloji markası için kolları
sıvadım. Hem kendi seanslarımı hem de vereceğim eğitim
ve seminerleri bu marka üzerinden yürüteceğim. Zamanla
farklı iş kollarına da dağılan bir yapısı olacak.
MOZAİK 18. SAYI
KLİNİK PSİKOLOG
2)Bizimle bir gününüzü paylaşır mısınız?
Gününe göre değişebiliyor diyebilirim. Çoğunlukla günlerim
planlıdır. Seans günlerim bellidir ve haftanın diğer günlerinde
aynı zamanda müzisyen olduğum için konser veya sahnelerim
olabiliyor. Genelde aylık bir takvim oluştururum kendime. Eğer
çok yoğun olduğumu hissedersem kendimi yavaşlatırım.
Duygusal ihtiyaçlarımı, ruhsal ve fiziksel sağlığımı her şeyin
önünde tutarım. İçimdeki çocukla hep temas halindeyimdir,
neye ihtiyacı varsa onu da takip ederim. Hayatımda bir denge
hissetmeyi severim. Günlük planlarımı da bu dengeyi esas
alarak şekillendiriyorum.
3)Dinlenmek istediğiniz dönemlerde hangi yöntemlere
başvuruyorsunuz?
Aslında ne yapıyorsam sadece ona kendimi bırakırım. Emek
verdiğinizde dinlenmek çok doğal bir ihtiyaç halini alıyor.
Fiziksel olarak dinlenmek istediğimde uzanırım ve bir şeyler
izlerim. Komedi türünün eşliğine bayılırım, yorgunluğumu alır.
Ruhsal olarak yorulduğumda ise daha çok yalnız kalmayı
tercih ederim. Kendimle temasa geçtikten sonra neye
ihtiyacım olduğunu anlamaya çalışırım. Sonra ona yönelik
planlamalar yaparım. Mesela uzun zamandır bir arkadaşımı
görmediysem onu ararım, seyahate ihtiyacım varsa organize
ederim, ailemi özlediysem yanlarına giderim.
Ruhsal olarak dinlenmeyi duygusal ihtiyaçlarla ilişkili
buluyorum.
4)Psikoloji alanında bizlere kitap önerisi yapabilir misiniz?
Kendim Şema Terapi ekolünden geldiğim için bu alana dair
tüm kitapları önersem yeridir. İnsanın kendini tanımaya yatırım
yapması önemli. Bu anlamda katkı sağlayabilecek her kitap
hayata anlam katar diye düşünüyorum. Bazen de kitaplar
okunurken kişi yeterince kendini tanımadıysa bu fazla bir yük
oluşturabiliyor. Kişisel gelişim veya terapiye dair kitapların
dikkat edilmesi gereken tarafı kişinin kendini nasıl biliyorsa
okuduklarına da o şekilde bir yorum getirmesi tehlikesi.
Mesela kendini çok suçlayan yapıdaki biri bu kitaplardan
sonra daha da suçlamaya geçebiliyor. O sebeple kitapların
terapi sürecine eşlik etmesini daha faydalı buluyorum. Aynı
kitabı başka türlü yanlarıyla okumuş oluyorsunuz.
5)Zekâ testi alanında çalışmalarınız olmuş, bu alana nasıl
yöneldiniz?
Türk Psikologlar Derneği WISC-IV ZEKÂ TESTİ uygulayıcısıyım.
6 yıldır aktif olarak bu testi klinik ortamlarda ve aynı zamanda
okul eğitim programları için oluşturulan yönlendirmelerle
yapıyorum. 2017’de ODTÜ’de düzenlenen Zekâ ve Yetenek
Kongresi’ne katılmak da bu konuda ufkumu açtı diyebilirim.
Çocuk alanında çalışmaya başlamış olmak beni bu alana itti
diyebiliriz. Zekâ testleri yönlendirmeler için önemli bir
parametre sunuyor. Örneğin üstün veya çok üstün tespit
edilen bir çocuğun sosyal olarak içe çekilmesini ele almak
klinik alanda farklı yollar izlemenize, aileyi farklı şekilde
yönlendirmenize sebep olacaktır. Bu sebeple klinik anlamda
önemli bir yeri olan ve gerekli bir test.
6)Olması gerekenden az veya fazla algılama durumu varsa
buna neler etkili olur?
Algı ve dikkat başka bir değişken onu dikkat testleriyle
ölçüyoruz. Ancak zekâ değişkeni hem genetik hem çevresel
faktörlere dayanıyor. Eğer çocuk normal normların altında bir
zekâ aralığında ise ne kadar erken tespit edilirse o kadar
destek ortamı sunulabileceği için geliştirilebiliyor. Bu durum
tespit edilince ek destek için yönlendiriyorsunuz. Üstün veya
çok üstün çocuklar içinse altın çamura düşse yine de altındır
deyimini kullanabiliriz. Bu gruptaki çocuklar için çevrenin etkisi
o kadar da anlamlı ve belirgin şekilde bozucu ve köreltici
olmuyor.
7)Zekâ testi sorularını belirlerken nelere dikkat edersiniz?
Zekâ testleri önceden belirlenmiş belli standartlara dayalıdır.
Test uygulayıcısı olarak bu standartları takip edersiniz. Öyle ki
çocuğun oturacağı sandalyenin yüksekliği, masaya erişilebilir
olması, testörün nötr tavrına kadar her şey standarttır ki
uygulayıcı farkı test sonuçlarını etkilemesin. Bu sorular
belirlenirken daha çok belirli bilişsel alandaki becerilerin
ölçülmesi hedeflenmiştir. Sözel Kavrama, Algısal Akıl
Yürütme, Çalışma Belleği, İşlemleme Hızı alanları tüm ölçek
zekâ puanını oluşturur. Sorular zamanla güncellenir ve yeni
testler çıkar. Sonra kültüre uygunluk geçerlilik ve güvenilirlik
çalışmaları yapılır. Ülkemizde de 2007-2011 yılları arasında
uyarlama ve standardizasyon çalışması yapılmış ve en güncel
olan WISC-IV testi uygulanmaktadır.
8)Zekâ testi yaptıran bireyler genellikle hangi yaş aralığında
oluyor?
Wechsler Çocuklar için Zekâ Ölçeği 6 yaş 0 ay ile 16 yaş 11 ay
yaş aralığındaki çocukların bilişsel yeteneklerini ölçüyor.
Yetişkinler için olan zekâ testlerinin az önce bahsettiğim norm
çalışmaları çok eski, bu sebeple pek güvenilir sayılmayabilir.
Zamanla yenilenmesi gerekir.
Yetişkinler için olan zekâ testlerinin bir engeli de belli bir yaş
geçtikten sonra zekâ ile ilgili becerilerin geliştirilmesinden çok
başka alanlardaki ihtiyaçları ele almanın ön planda olması.
Çünkü akademik alanda belli bir yol zaten kat edilmiş oluyor.
Geliştirilmesi hedeflense bile majör bir farka sebep
olmayacağından zekâ artık önemli bir değişken unsuru olarak
kalmıyor yetişkinler dünyasında.
9)Bu alanda hizmet verirken kendinizi nasıl bir duyguda
hissediyorsunuz?
Öncelikle şefkat sahip olmanız gereken bir duygu. İnsanlara
hayvanlara doğaya şefkat duymuyorsanız psikoterapist olmak
çok zor gelecektir. Danışanlarınızla çok farklı bir bağ
kuruyorsunuz. Takip ettiğim ekol gereği danışanlarımıza sınırlı
yeniden ebeveynlik yaptığımızdan sanki bir sürü çocuğum
varmış gibi hissediyorum. Sabırla destek ve varlığımı
hissettirmeye çalışıyorum. Yetişkin yanlarını cesaretlendirerek
ve çocuk yanlarının da gözlerinin içine bakarak onlara gittikleri
yolda onlara eşlik ediyorum. Bazen şekil alıyor ve duygudan
duyguya geçiyorsunuz ancak ana duygu şefkatli bir seyirde
ilerliyor benim için.
56
10)Zekâ seviyesi yüksek olan bir bireyin hayat içerisinde
nasıl bir yol izlemesi gerekiyor?
Zekâ seviyesi normalin üstünde olan kişiler Yüksek Normal,
Üstün ve Çok Üstün olarak ayrılıyor. Genelde puan ve nokta
üzerine bir yönlendirme yapmayız. Tam tersi bütünün içinde
bu puanlar nereye denk geliyor, her şeyiyle yorumlamak
önemlidir. Test sırasındaki davranışsal gözlemler, çocuğun
duygu dünyası, içinden geçtiği bir süreç, karakter ve mizacı,
ekonomik kaynakları, aile yapısı derken hepsi bir faktör oluyor
yönlendirme için. Ancak normun çok üstündeyse özel eğitim
mutlaka olmalıdır. Aksi halde çocuğun uyum sorunu başlar ve
sosyal ilişki olarak da etkilenir, bu da kişilik gelişimini perdeler.
Bu anlamda mutlaka kendisine uygun bir eğitim planlamasına
dahil olarak ilerlemelerini öneriyorum.
11)Günümüz teknolojileri zekâ gelişimini nasıl etkiliyor?
Katıldığım zekâ kongresinde bu konuya çok yer verilmişti. Ben
de kişisel olarak bu kadar görsel uyaranın arttığı bir ortamda
sözel olmayan bilişsel becerilere etkisi olacağını
düşünüyorum. Ancak olumlu mu olumsuz yönde mi onu bu
alanda geleceğe yönelik araştırmalar gösterebilecek. Ölçene
kadar ancak tahmin edebiliriz. Bunun dışında uzun dönem
bilgiyi akılda tutma ve sözel yolla ifade etme becerilerinin
zayıflayacağını düşünüyorum. Her şeyi not alabiliyor olmamız
ve aklımızda tutmayı doğal olarak önemsemediğimiz için bu
becerinin genel olarak bir zayıflamaya uğrayıp
uğramayacağımı merakla takip ediyorum.
12)Yapay zekâ çalışmalarını nasıl değerlendirirsiniz? Zekâ
kopyalanabilir mi?
Yapay zekâ geliştikçe sosyal bilimlerin daha da önem
kazanacağını söyleyebiliriz. İnsan davranışları çok komplike
olduğundan insan zekâsı ve yapay zekâ arasındaki bağı
anlamak için sosyal bilimler daha da etkin bir rol oynayacak.
Zekâ çoktan kopyalandı bence. Yerine ve kullanım amacına
göre de çok faydalı oluyor diye düşünüyorum. Siber güvenlik,
sesli asistanlar, dil çevirileri, navigasyon ve e-ticaret gibi
günlük hayatta bir çok kullanımının içindeyiz. Bu alandaki
çalışmaları destekliyorum. Yeter ki fayda sağlayarak ve
insanlığın gelişimine anlamlı bir hizmet sunarak ilerlesin.
13)Hangi yaştan itibaren zekâ testi yapılmasını tavsiye
ediyorsunuz?
Herkesin zekâ testi yaptırmasına gerek var diyemeyiz.
Dolayısıyla belli bir yaşta yapılmalı gibi bir durum söz konusu
değil. Ancak çocukların bilişsel becerileri akademik
hayatlarıyla ve gelişimleriyle beraber daha da ortaya çıkmaya
başladığı için ilkokul yıllarında daha çok başvuru alabiliyoruz.
Bunun dışında özel okulların özel eğitim hedefleri varsa
istenebiliyor. Bizler de klinik gözlemimizde bir ölçüte ihtiyaç
duyarsak yapabiliyoruz.
14)En güvenilir zekâ testi hangisidir?
En güvenilir ve en güncel zekâ testi WISC-IV testidir. Wechsler
Çocuklar için Zekâ Ölçeği açılımıdır. Bu ölçek güncellenmiş
normlar, yeni alt testler gibi önemli yenilikleri kapsamaktadır.
Tüm çizimler güncel olarak yenilenmiş ve daha da çekici hale
getirilmiştir.
15)Zekâ testi hangi durumlarda yapılır?
Zekâ testi kesinlikle bir yönlendirme sonucu yapılmalıdır. Okul
öğretmeninin gözlemleri veya bir klinik ortamda testin
gerekliliği tespit edilirse başvurulmalıdır. Bir merak unsuru
olarak test gerçekleştirilmemelidir.
Test sonucunda çocuğun değerlendirilen alanlarda nasıl bir
performans sergilediğini, hangi alanların güçlü yanları olduğu
ve hangi becerilerinin desteklenmesinin akademik başarısını
ve okul performansını olumlu yönde etkileyeceğini detaylı bir
biçimde açıklarız.
Öneriler kısmında ise hem ebeveyne hem de okula yönelik
olacak şekilde bilişsel beceriler ve psikolojik gelişimi
destekleyecek yönlendirmeler yaparız.
16)Zekâ testinden tam anlamıyla doğru sonucu nasıl
alabiliriz?
Güncel zekâ testi WISC-IV ‘ün en güzel tarafı bir zekâ puanı
aralığından bahsedilmesi.
Yani örneğin çocuğun uykusu da olsa aç da olsa günü kötü de
geçse en düşük puanı, her şey mükemmel gibi kabul edilse en
yüksek puanı da belirliyor. Bu değerlerin de aralık çalışmaları
yapılmış.
Dolayısıyla testlerin bilimsel olma niteliği istatiksel olarak da
kanıtlandığından, geçerlilik ve güvenilirlik çalışmaları
yapıldıktan sonra etik olarak hizmete sunuluyor. O sebeple
tam anlamıyla doğru sonucu bilimsel olan her testten
alabilirsiniz.
Ancak bir uzmanın yorumlaması ve geri bildirim vermesi de bir
o kadar önemlidir. Testin sonucu kadar neye hizmet ettiğini
iletebiliyor olmak kıymetli. O sebeple bu tarz testleri ancak ve
ancak şu anda da olduğu gibi belirli meslek grupları
yapmalıdır.
17)Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Zekâ testleriyle ilgili ailelere bilgi verirken de önemsediğim
noktalar oluyor. Çocuğun güçlü ve zayıf yönlerini bilmek
önemli bir veri.
Sonuçlar, tedavi planı, klinik ve nöropsikolojik değerlendirme
ve araştırma amaçları için önemli bir bilgi sağlıyor. Ancak her
çocuğun makineleşmesine ve her alanda maksimum verim
elde etmek için zorlanan bir robot olmasına gerek yok.
Son şarkım “Dışlandım” da da bu görüşü destekler biçimde
şöyle bir söz yazmıştım: “Yapay zekâlı, sıfır hatalı robot olayım
ister miydin?”
İnanın kimse istemez. Belli beceriler belli bir normun
altındaysa elbet de desteklenmeli. Ancak önemli olan
çocuklarımızın mutlu ve hayatla bağ kurabilen çocuklar
olması. Sadece güçlü yanlarıyla da ilerleyebilir ve bunu
yapabilir. Çünkü zekâya sahip olmakla zekâyı nasıl
kullandığınız arasında bir çok değişken var. Bütüncül bir
değerlendirme her zaman işleri daha da güzelleştirecek ve
fayda sağlayacaktır.
Bu güzel röportaj için teşekkür ederim. Herkesin kendinin
farkında olması ve kendine hayatını güzelleştirecek fırsatlar
sunması dileklerimle...
57
MOZAİK 18. SAYI
1)Öncelikle sizi biraz tanıyabilir miyiz?
Ben Uzman Psikolog Kerem Gümüş. Psikoloji mezunuyum.
Meslek hayatıma İstanbul Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde
kanserli ve lösemili çocuklarla çalışarak başladım. 2013’te
Van Depremi’nden etkilenen ergen ve yetişkinlerle “travma ve
stres bozukluğu” alanında hizmet verdim. Daha sonra
çalışmalarımı “sevgi evlerinde kalan kimsesiz çocuklar”
üzerine yoğunlaştırdım. O çalışmalar hala devam ediyor.
2014’ten beri kurmuş olduğum İstanbul, Başakşehir’ de
kızımın ismini taşıyan Hifa Psikoloji’ de danışanlarımı
görmekteyim. Bireysel ve kurumsal danışmanlık
çalışmalarımız oluyor. Aynı zaman da “eğitimci” kimliğimle de
aktif olarak sahada seminer, eğitim ve atölyelere katılım
sağlıyorum. Bu etiketlerin yanında en sevdiğim ve en çok
hoşlandığım “etiket” ise baba olmak. Oğlum ve kızım var.
2)Kerem Bey uzmanlık alanınız nedir?
Ben yetişkin ve çiftlerle görüşüyorum ağırlıklı olarak.
Uzmanlığım “çift ve aile” üzerine. Uzun yıllar ergen grupla da
okullarda çalıştığım için 15 yaş üstü ergen çocuklarla da belirli
konular üzerine seanslarımızı gerçekleştirebiliyoruz; mesela
sınav kaygısı, OKB, Dissosyatif Kimlik Bozukluğu ya da
depresyon gibi.
Bilişsel Davranışçı Terapi, Kısa Süreli Çözüm Odaklı Terapi,
Öyküsel Terapi ve Hipnoterapi ekolleri ile terapi desteği
veriyorum. Bunların yanında özel olarak kişilik bozuklukları,
travma sonrası stres bozuklukları, alzheimer, panik atak,
depresyon, obsesif kompülsif bozukluk, kaygı bozuklukları,
ergenlik dönemi problemleri, dikkat eksikliği ve hiperaktivite,
öğrenme bozuklukları, aşk ve internet bağımlılığı, online
bağımlılıklar, aile ve çift terapileri eğitimleri alıp ergen, yetişkin
ve ailelere sayısız danışmanlık hizmeti verdim.
3)Psikolog olarak yaşadığımız felaketin etkilerini nasıl
değerlendirirsiniz?
Dünya tarihinin gördüğü en büyük felaketi yaşadık. O yüzden
etkileri de o denli büyük maalesef. Depremler de diğer doğal
afetler gibi travmaya neden olabilir ve insanlar duygu, düşünce
ve davranışlarına göre çeşitli tepkiler verebilirler. Ancak her
insanın travmadan etkilenme düzeyi farklıdır. Örneğin, depremi
yaşamış kişi depremden etkilenmiş olsa da kişide travma
sonrası stres bozukluğu görülmeyebilir. Bu felaket kişilerde
şok, şaşkınlık, öfke, çaresizlik, güçsüzlük, güven kaybı, kontrol
kaybı, ölüm korkusu duygularını ortaya çıkarabilir. Bunların
yanında bizlere düşen en büyük görev, birlik ve beraberliği
korumak ve bozulmasına izin vermemektir. Deprem, sadece
bölgeyi değil, psikolojik olarak hepimizin evlerini etkiledi. Bu
acıyı hep birlikte taşıyarak kaldırabiliriz, herkes acının bir
ucundan tutarak. Zira öbür türlü çok ağır gelir.
KEREM
GÜMÜŞ
58
4)Sosyal medyayı aktif bir şekilde kullanmanın mesleğinize katkıları
nelerdir?
Mesleki gelişimime sosyal medyanın bir faydası söz konusu değil
fakat tanınırlık ve güvenirlik açısından ve insanları etkileme açısından
büyük nimet.
Bugün şunu çok net söyleyebiliriz ki sosyal medya ortamında
yoksanız, bir “hiç” gibisiniz. Onca çalışma yapıyoruz, bunları diğer
insanlar nereden bilecekler? Sosyal medyadan.
İnsanlar, sosyal medyayı referans alıyorlar. Bugün temel ihtiyaçlarını
bile sosyal medya uygulamalarından karşılıyorlar. Acıktığı zaman
karnını doyurmak için sosyal medyaya yönlenen birinin sağlık için de
sosyal medyayı referans alması bu çağda garip değil. Tanınırlık,
bilinirlik ve güvenirlik açısından önemli bir parça. Fakat şu da bir
gerçek ki bir kişinin çok tanınır, bilinir ya da takipçili olması, alanında
uzman olduğunu göstermez.
Bugün maalesef bu gerçeğin problemini yaşayabiliyoruz. Alanda
uzman bilgisi olmadan kanaat önderi olmaya çalışan bir kitle var.
Ama verim alamayınca dönüp dolaşıp yine eğitimlerle ve yaptığı
işlerle kendi başarısını ortaya koymuş kişilere ulaşabiliyor insan. O
yüzden sosyal medyayı sağlıklı ve bilinçli kullanmak çok önemli. Öbür
türlü bir manipülasyon aracı olabiliyor.
5)Psikolojiye nasıl ilgi duymaya başladınız?
Çok küçük yaşta... Daha ortaokuldayken not aldığım defterime
okumak istediğim iki meslekten birine psikoloji okumak yazmışım.
Sonrası ilgim yine ortaokul ve lisedeki derslerde devam etti. Liseden
mezun olmaya yakın kararım kesinleşti ve okudum. Üniversitede
bölümü kazandığımı öğrendiğim günden beri de alanla ilgili emek ve
gayret göstermeye devam ediyorum. Devam da edeceğim.
Bizim mesleğin en kıymetli tarafı da sürekli gelişmek zorunda olmak
ve bu gelişimin asla bitmemesi. Asla “oldum” diyemiyorsun. Bu da
aynı zamanda psikolojik sağlığımızı da koruyor. İnsan ne zaman
“oldum” derse psikolojik anlamda gerilemeye başlıyor. Hatta yapılan
nöropsikolojik çalışmalar da insanın “ben artık bu alanda yeterliyim”
demeye başladığı andan itibaren beyindeki nöronların zayıfladığını
gösteriyor.
O yüzden beyni ve psikolojiyi taze tutmak adına hayat felsefesini
öğrenmek ve kendini geliştirmek üzerine kurmalı.
6)Psikolojik olarak destek alınması gerektiğini kişi nasıl anlayabilir?
İşler yolunda gitmiyorsa, işler yolunda gitse bile gitmiyormuş gibi
hissediyorsa, sürekli aynı şeyleri yaşayıp kendini o olayların
döngüsünden kurtaramıyorsa.. Aynı zamanda bu durum fiziksel
belirtilere de yansımışsa. Örneğin: uykusuzluk ya da çok uyku ya da
uyumasına rağmen yorgunluk halleri gibi.
Bilinç bulanıklığı, çaresizlik hissi, uyku problemleri, kaygı ve gerginlik,
öfke veya hiç öfkelenmeme hali, suçluluk duygusu, çevreye ve
kendine güvensizlik gibi belirtiler varsa. Ağlama veya öfke krizleri
yaşıyorsa. Ve bu durumlar en az 4 haftadan beri eşlik ediyorsa.. Bir
uzmana görünmekte fayda var derim.
7)Bizler böyle bir doğal afeti yaşayan ve etkisinde olan kişilere nasıl
yaklaşmalıyız?
Bu ayrı bir konferans konusu ama özetle şunu söylemeliyim ki
depremden etkilenmiş vatandaşlarımızı öncelikle sadece dinlemek
gerekir. Anormal bir şekilde, aşırı şefkatli bir şekilde davranmamak
da önemli. Rahatsız edebiliyor.
Asla öyle düşünme, şöyle düşün, üzülme artık geçti gibi
yaklaşımlarda bulunmamak gerekir.
Kişiyi hikâyesini anlatması için zorlamayın. Güçlü olmalısın, metin ol
gibi yaklaşmamalı. Ve mümkün olduğunca normal yaşamlarına
dönmelerini sağlayacak etkinliklere teşvik etmek gerekir.
Böylece, az da olsa yaşamları üzerinde kontrol duygusu sağlanmış
olur.
Kısa dönemde afeti yaşayanların bir arada olması, destek ve
dayanışma duygusunu yaşatır. Kendilerini daha güçlü hissederler
ancak toparlanabilmeleri için dış çevreyle de bağlantı kurma
ihtiyaçları vardır. İkna edip psikolojik desteğe de yönlendirebilirsiniz.
59
8)Bize eser ve çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
İlişkiler insanın hayatının temelini oluşturuyor. Buna ister romantik
ilişki penceresinden bakın ister ebeveyn ilişkisinden bakın isterseniz
de insanın kendiyle olan ilişkisinden bakın. Sürekli ilişki halindeyiz. Bu
ilişkilerden doğan memnuniyetimiz, hayattaki seçimlerimizi ve
başarımızı etkiliyor. Yetişkinliğe geldiğimizde kendi hayatımızın
sorumluluğunu alıp bir şeyleri toparlayabilmek uğruna adımlar atmak
çok önemli. Çoğu atölye çalışmalarımı ve seminerlerimi bu minvalde
gerçekleştirmeye çalışıyorum. İlişkiler ve ilişkilerimiz. Özellikle
insanın kendisiyle ilişkisi ve romantik ilişkileri üzerine. Bu çalışmalar
üzerine oluşturmuş olduğum yayın ve yazıları, ayrıca eşlik eden
yüzlerce danışan görüşmelerimi hikayeleştirerek güzel bir eser çıktı
ortaya. Aralık ayında çıktı, daha çok yeni. İsmi de “Sana İyi Gelecek”
Öncelikle kitap, “Nasılsın” sorusuyla başlıyor.
Şair diyor ki; oysa ben senden sadece tek bir söz duymak isterdim
samimi, bugün nasılsın? “Nasılsın”, diye sorduğumuzda cevabı
“kötüyüm” olacak diye ödümüzün koptuğu insanlara sımsıkı
bağlıyızdır elbet hepimiz. İnsanın kendi içinde bulunduğu iyi hâl kadar,
sevdiklerinin de iyi olmasına ihtiyacı vardır. Samimi ve içten bir
“nasılsın” sorusunun iyileştirici tarafı vardır. Samimi bir “nasılsın”
sorusunu herkes sever. Hatta bazen sadece “nasılsın” sorusunu
duymak bile yeterli gelir insana. Nasıl olduğunu söylemeye herkesin
ihtiyacı vardır.
İkinci başlığım ise; “Neye İhtiyacın Var?”
Doğduğumuz günden bu yana karşılanmayı bekleyen ve üzeri örtülen
sayısız ihtiyacımız söz konusu. Kapalı kapılar ardına bıraktığımız ve
dokunsalar tane tane döküleceğimiz sayısız ihtiyaç…
Hepsi bizim tarafımızdan keşfedilmeyi bekleyen birer hazine.
Kitaptaki asıl amacım, bu soruların ve buna eşlik eden birçok sorunun
sağlıklı bir şekilde cevaplanması; insanın bireysel sağlığına iyi
gelecek uygulamalı yöntemler öğrenmesi, ve bireysel gelişimine katkı
sunmasıdır. Zaten bireysel olarak iyi oluşumuz toplumsal iyileşmeyi
ve kuracağımız her türlü ilişkinin sağlıklı hale gelmesini de akabinde
getiriyor.
9)Kitap ve film önerileriniz varsa bizimle paylaşır mısınız?
Bu sorunuzu psikolojik alanda varsa diye algılayarak cevaplıyorum.
Yoksa dünya klasiklerinden bir başladım mı liste bitmez. Psikolojik
anlamda Psikonet Yayınlarının tüm kitaplarını önerebilirim. Özellikle
“İyi Hissetmek” kitabı çok değerli bir eser. Nevzat Tarhan Hocamın
Duyguların Psikolojisi, Doğan Cüceloğlu hocamın İçimizdeki Çocuk
kitabı, Yalom’un Annem ve Hayatın Anlamı ve Victor Frankl’ın İnsanın
Anlam Arayışı kitabını öneririm. Film olarak da film izlemeyi çok
seven bir adam olmayarak “Parçalanmış, Siyah Kuğu, Kelebek Etkisi,
Zodiac ve 3 İdiot” filmlerini önerebilirim.
Bir de Kerem Gümüş diye bir psikoloğun Sana İyi Gelecek diye bir
kitabı çıkmış, onu da öneririm.
10)Doğal afetlerin tekrarıyla ilgili korkularımızı aşabilmemiz için
nasıl yollar deneyebiliriz?
Doğal afetin tekrarıyla ilgili de olsa başka psikolojik yakınmalar için
de olsa bu konularda öncelikli tavsiyem hazırlıklı olmak ve önlem
almaktır. Önlem almadan yapılacak hamleler, yetersiz kalır. Deprem
çantası oluşturmak mesela. Deprem çantası oluşturmak kaygınızı
azaltacaktır ancak deprem çantasını gözünüzün önüne koyup her
saniye depremi kendinize hatırlatmaktan kaçının. Bu yıpratır. Ya da
her dakika deprem oldu mu, olmadı mı diye kontrol etmelere sınır
koymak lazım. Haberlere ve yıkım anındaki görüntülere sürekli
bakmak da yıpratır. Bu korkuların en büyük dezavantajı, felaket
senaryolarının eşlik ediyor olmasıdır. Zihinde sürekli bir kayıp
yaşadığını, o anda depremden kurtulamadığını ya da sevdiklerini
kaybettiğini bir senaryo halinde düşünebilir. Zihnen konforlu
hissedebileceği bir yer bulup kendisini hayalen oraya götürmeli.
Bunların yanında rahatlatıcı müzik dinleme (özellikle enstrümantal),
nefes egzersizleri ve gevşeme çalışmaları, anksiyete ve depresyonu
hafifletmede başvurulabilecek yararlı yöntemlerdir. Nasıl yapılacağını
merak edenler olursa da hem youtube’de hem instagram sayfamda
teknikleri paylaştım. Olası durumda bana da ulaşabilirsiniz.
PSİKOLOG
MOZAİK 18. SAYI
11)Bizzat depremden etkilenen danışanlarınıza bu psikolojiyi
aşmasını kolaylaştıracak neler önerirsiniz ?
Ne çok umutlu ne çok umutsuz, dengede olmak lazım. Sonuçta
yaşanan felaket büyük bir felaketti; yarın hiçbir şey olmamış gibi
yaşamak mümkün değil. Öncelikle bunu kavramak gerekiyor ve iyi
olmak için insanın kendisine süre vermesi gerekiyor. Travmatik bir
süreç olduğu için tedavi gerektiren bir süreç. Tavsiye ve öneri belli
yere kadar etki eder. Travmanın büyüklüğüne göre bazen bir iki saat
bazen bir iki gün belki. Ama uygulamış olduğumuz travma odaklı
hipnoterapi veya EMDR yöntemleri ve bunun yanında yine rahatlatıcı
nefes egzersizleri toparlanma sürecine doğrudan etki edecektir.
12)Doğal afetler olduğunda ne olduğunu anlamayıp öğrenmek
isteyen çocuklara nasıl bahsetmeliyiz?
Tıpkı ölüm ve diğer doğal felaketlerde olduğu gibi depremle ilgili
çocuğa yapılacak olan açıklamada çocuğun yaşına ve gelişimsel
seviyesine uygun olmalıdır.
Korkutmadan ve çok teknik terimler kullanmadan bunun bir doğa
olayı olduğunu, oyunlarla, masallarla anlatılmalı. Örneğin “yer çok
hızlı sallandığından binalar ayakta durmakta zorlanmış” gibi basit bir
açıklama yapılabilir.
Anlatmakla hedefimiz çocukların güvende olup olmadıkları
sorusunun cevabıdır aslında. Çünkü afetler vb. durumlar, çocuğun
dünyayı güvenilir ve tahmin edilebilir bir yer olarak görme ihtiyacına
darbe vururken, çevresindeki yetişkinlerin becerilerine olan güveninin
sarsılmasına da sebep olabilir.
Bu nedenle aynı felaketin kendilerinin ve ailelerinin de başına
geleceğine dair endişe ve korkular yaşayabilirler. Bu noktada
kendisinin ve sizlerin güvende olduğunuzu ve her şeyin yolunda
olduğunu ona sıklıkla tekrar etmeniz gerekecektir.
Bu esnada ona “endişelenmemesini ya da korkmamasını” söylemek
işe yaramaz, çünkü bu sözler onun bu şekilde hissetmesine engel
olmaz.
Bunun yerine ona “tüm bu olanlar seni korkutmuş ve endişelendirmiş
olabilir ama bizler annen ve baban olarak senin yanındayız ve bir
tehlike anında seni koruyabilmek için hazır olacağız” diyerek onun
duygularını anladığınızı ve kabul ettiğinizi ona hissettirebilirsiniz.
13)Öğrenciler sınav haftalarında oldukça stresli oluyorlar. Sınav
stres yönetimi hakkında tavsiyeleriniz nelerdir?
Öncelikle bizim alanın en büyük dezavantajı, her durumun bireysel
olarak değerlendirilmesinden kaynaklı herkese hitap edecek
önerilerinin olmamasıdır, onu baştan belirteyim. Ki benim de aslında
alanda sevdiğim en güzel özellik, her görüştüğüm insanın bazen
benzer yakınmalar söylese de bambaşka dünyalarının olmasıdır.
O yüzden ilk tavsiyem öncelikle bu stresi neyin etkilediğini bulmaktır.
Çünkü bu kişiden kişiye değişebilir. Örneğin mükemmeliyetçi bir
şemaya sahipse “iyi yapamayacağım” endişesiyle stres yaşayabilir.
Ya da ne kadar çalışırsa çalışsın yetersiz hissedebilir. Sınavın kişi için
ne ifade ettiği, neler hissettirdiği, sınav sonucunun hayatını nasıl
etkilediği gibi kriterler yine stres için önemli faktörlerdir. Bunların
yanında sınava çalışma sistemini oturtması da önemli bir etkendir.
Sınav esnasında yaşadığı endişe, kaygı, heyecan ya da başka
duygular da olabilir; bu duygular onun düşmanı değil, duygularının bir
parçasıdır. Çoğu zaman sınav kaygısı düşmanmış gibi ve yenilmesi
gereken bir şeymiş gibi aktarılır ama bu yanlıştır. Her insan yaşar
bunu, bazısı içinde bazısı dışında. Sınav anında ise su ile temas,
nefes egzersizleri ve anda kalma çalışmaları en etkili yöntemlerdir.
14)Pek çok insanın akıl ve ruh sağlığı ile ilgileniyorsunuz.
Kendi ruh sağlığınızın olumsuz etkilenmemesi için neler
yapıyorsunuz?
Çok güzel bir soru, en çok aldığım sorulardan biri.
Şu bir gerçek ki biz işin içinde olduğumuzdan kaynaklı, bizim
psikolojik sağlamlığımız başka işlerle uğraşan insanlara nazaran bir
tık daha iyi bir seviyede. Tabii ki işin içinde olmak bir nebze iyi de
yapsa sonuçta insanız. Etkilenmememiz mümkün değil.
Bu noktada yıllarca psikolojik destek aldığımı rahatlıkla
söyleyebilirim. Zaman zaman yoğunluktan vakit ayırıp yine destek
almaya gayret gösteririm. Bunların yanında da müzikle ilgim çok
fazladır. Özellikle çocuklarımla birlikte yaptığımız müzikler, psikolojik
anlamda çok besler beni. Üretkenlik, sosyallik, müzik, ailem, gönüllü
projeler gibi parçalar, psikolojik sağlamlığı kuvvetlendiriyor. Ayrıca
uyku, yeme düzeni, planlı çalışmak ve “karakterime uygun hayat
felsefesi” zinde tutan durumlar. Aslında psikolojik sağlamlığını diri
tutmak isteyen herkesin öncelikle karakterini, ilgi ve yeteneklerini
doğru şekilde analiz edip hayat düzenini ona göre kurması gerekiyor.
O zaman yaptığın iş, sana iş gibi gelmiyor; haz aldığın bir hayat
parçan gibi geliyor.
Dikkat ederseniz sevdiği işi yapmaktan bahsetmiyorum, karakterine
uygun, ilgi ve yeteneklerine uygun bir işten bahsediyorum. Çünkü
sevdiğin iş karakterine, yeteneklerine uymayabilir. Bugün meslek
seçimlerinde en çok yapılan hatalardan birisi. Sevdiğin işi seç,
kelimesi büyük tehlike.
Hangi iş olursa olsun insanın sabah yataktan kalkmak istemediği,
yorgun hissettiği, çalışmayıp tembellik yapmak isteyeceği zamanlar
olacaktır. Doğal bir insan tepkisidir bu. Fakat karakterine uygun işi
seçersen “o işi yapmayı sevmediğin zamanlarda bile” sana zor
gelmez.
15)Ülkemizde pek çok insan psikoloğa gitmekten çekiniyor. Siz bu
toplumsal baskıyı nasıl yorumluyorsunuz?
Maalesef ki böyle bir algı vardı ama kırılıyor yavaş yavaş. Öncelikle
pandemi, sosyal bilimlere olan ihtiyacı fark ettirdi. Sonrasında
televizyon ve dizilerde psikoloji temalı yayınlar, psikolojik ihtiyaç
algısını kırdı. Bugün birçok dizide psikolog sahnesi bulunuyor. Bunlar
olumlu etki. Ama yine de insanların psikologlara bakış açısı “deli
doktoru ya da anlatsam ne yapacak ki” gibi olabiliyor. Bir danışanıma
“sizi buraya getiren nedir” diye sorduğumda verdiği cevabı
unutmuyorum: “delirmemek için geldim hocam” demişti. Yani deliler
gelmiyor bize, delirmemek için geliniyor. Bizim danışanlarımız deli
değil, hasta değil. Bebeklikten itibaren yaşadığımız ve maruz
kaldığımız tüm durumlar bizim duygu, düşünce ve davranışlarımızı
etkiler. Kimi zaman hissedilen duygular, yanlış düşünce
yorumlamaları ve yanlış davranışları meydana getirebilir. Hocam,
doğrusunu biliyorum ama bir türlü yapamıyorum, denilen
durumlardan bahsediyorum. Bilmek önemli bir adımdır ama adım
attırmayan duygular ve bilinçaltı süreçleri var.
Biz o duyguların ve bilinçaltının sağlıklı çalışması için bilimsel
çalışmalarla faydası kanıtlanan çalışmalar yapıyoruz. Herkese
psikolojik destek tavsiye ederim. Bu sizin hasta veya kötü
olduğunuzu değil, kendinize şefkatli bir yatırım yaptığınızı gösterir.
Bu kıymetli sohbet için çok teşekkür ederim. Sizlere ve emek veren
tüm ekibe minnettarım.
Yüz yüze buluşacağımız zamanlar olmasını diliyorum. Sevgiyle
kalın...
60
UMUDA DESTEK
DERNEĞİ
61
MOZAİK 18. SAYI
SOSYAL SORUMLULUK
1)Derneğinizin kuruluş öyküsünü bizimle paylaşır mısınız?
Derneğimiz ağır düzeyde özel çocuğu olan bir anne tarafından
kendisi gibi zor durumda olan ailelere yardımcı olmak için
kuruldu.
2)Umuda Destek Derneğinin misyonu nedir paylaşır mısınız?
Misyonumuz farkındalık bilincini amacına uygun daha geniş
kitleye ulaştırmak.
3)Umuda Destek Derneğinin diğer derneklerden farkı nedir?
Şartlarının zor olmasına rağmen bünyesinde istihdama yönelik
bir çalışmaya öncülük etmesi ve düşünceleri hayata geçirmek.
4)Şimdiye kadar yapmış olduğunuz etkinliklerden biraz
bahseder misiniz?
Aileler için moral motivasyon programları, sanatsal faaliyetler,
spor ve müzik etkinliği düzenleme, etkinliklere katılmak. İlde
ve il dışında günübirlik ve konaklamalı geziler yapıldı. Toplumu
özel bireylerle ilgili doğru yönlendirmeye yönelik paneller,
kermes ve kamplar düzenlendi.
5)Umuda Destek Derneği ve Ballim Kafe gibi girişimler
öncesinde hedefiniz neydi? Bu hedefe ulaştığınızı düşünüyor
musunuz?
Düşüncem bağımsız sosyal sorumluluk kapsamında
faaliyetlerde bulunmaktı kısmen gerçekleştirmiş oldum.
Ancak, henüz yeterli değil daha geniş kapsamlı projeler
yapmak düşüncesiyle farklı projelerim var.
6)Ballim Kafe’ de özel garsonlarla çalışmaktasınız. Bu sayede
büyük bir farkındalık yaratıyorsunuz. Böyle bir farkındalığın
içerisinde olmak size nasıl hissettiriyor?
Genelin zor ve uğraşmaktan sakındığı bir alanda gerçekten
ihtiyacı olan hayatlara dokunmak tarifsiz bir duygu ve ancak
yaşanarak ifade edilebilir. Her bir özel öğrencimizi kendi öz
evladım gibi görüyorum.
7)Ballim Kafe’de çeşitli etkinlikler düzenleniyor. Bu etkinlikler
düzenlenirken nelere dikkat ediyorsunuz?
Öncelik özel bireylerimizin gelişimine katkı sağlaması,
toplumun da bilincini geliştirmek ve hem eğitim hem de
eğlence boyutuna da dikkat ediyoruz.
8)Böyle bir girişime atılırken yaşadığınız zorlukları ve işinizin
güzel yanlarından biraz bahseder misiniz?
Önce bir gemi dolusu insanla yola çıkıyorsunuz zorluğu gören
tek tek gemiyi terk ediyor. Size gerçekten inanan az ama öz
ekiple amaca ulaşmak en büyük haz. En önemlisi aile olarak
işin içinde olmak, ailenin desteği.
Umutlara ışık tutabilmek kesinlikle ayrıcalıktır.
9)İnsanlar işletmenize geldiklerinde nasıl duygular
hissediyorlar? Gözlemlerinizi bizimle paylaşır mısınız?
Doğal ve sevgi dolu bir ortamı gören ziyaretlerimiz özellikle
özel bireylerimizin de desteklendiğinde kendini ifade
edebildiklerini ve böyle zor alandaki girişimimizden dolayı
çoğu kişiye de örnek olduğumuzu düşünüyorum.
10)Farkındalık oluşturmak için yaptığınız girişimde en büyük
destekçiniz kimdi?
Fikirlerimi baştan beri destekleyen ve asla pes etmeme
konusunda hep yanımda olan kızım ve kafenin ismini bulan da
kendisidir.
11)Bu tarz girişimleri çoğaltmak için yapmayı planladığınız
projeler var mı? Varsa bizimle paylaşır mısınız?
Trabzon’da ilk olduk ve daha çok görünür konumlarda bu tür
makamların sayısını artırmak ve amacımızı doğru anlatan
proje sayılarını artırarak yaygınlaştırmak.
12)Öğrenci arkadaşlarımıza hem farkındalığa sahip olmak
hem de kendi girişimini ortaya koymak anlamında
tavsiyeleriniz nelerdir?
Hayatımızın bir köşesinde farkındalık adına mutlaka bir
planımız olmalı. Hangi iş kolundan olursak olalım farkındalık
kısmına risk alarak gerektiğinde yer vermeliyiz.
13)Öğrenci arkadaşlarımız bu tarz girişimlerde, projelerde
yer alıp dünyayı daha iyi hale getirmek için çalışmalar
sürdürmeliler düşüncesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Kesinlikle katılıyorum. Geçici bir heves şeklinde değil. Kalıcı ve
istikrarlı olarak sürdürülmektedir.
14)Dernek olarak sosyal sorumluluk projeleri mi
yapıyorsunuz yoksa farklı alanlarda da çalışmalarınız var mı?
Paylaşır mısınız?
Sosyal sorumluluk önceliğimiz özel gereksinimli bireyler ve
aileleri ile ilgili. Bunun dışında bizimle iletişime geçen farklı
derneklerle, üniversitelerle birlikte yer almaya gayret ediyoruz.
UNESCO kadın kürsüsünün Giresun Üniversitesi’nde yer
alması konulu proje içinde de yer aldık.
15)Mutluluk kelimesi size neyi ifade ediyor?
Kafenin kapısından her içeri girdiğimde özel garsonlarımızın
gözlerindeki samimi ve minnettar bakışları ile beni
karşılamaları ve kendi dilleri döndüğünce ettiği dualar,
yanağınıza kalpten özel bir çocuk tarafından kondurulan
öpücük.
16)Şu an üzerinde çalıştığınız sosyal sorumluluk projeleri
nelerdir?
Yabancı aile ve çocuklarını bizim ailelerimizle birleştirici
projeler;
• Korumalı iş atölyesine yönelik proje
• Üretime yönelik atölyeler oluşturma
62
AKROSTİŞ KÖŞESİ
Anı yaşamak ve anda kalmaktır İEK
Kalplerin bir olup yürüdüğü yoldur İEK
Tek yürek olup gönül verirler her işe
İmkansızı var edip pes etmeden koyululurlar işlere
Fikri hür ve vicdanı hür bir topluluktur İEK!
SENA UZUN / AKTİF ÜYE
Kendimizi iyi hissederiz burada,
Ucu gözükmeyen bir hayal gibi gelir bazen,
Lakin gönül hiç bırakmaz onu,
Ümitler yeşerir birden,
Paylaşmayı seven kalpler içinde varken.
EDA AKKAYA / AKTİF ÜYE
Tek kelimelik dev anlam
En önemli bilgidir mana'm
Cevaptır her soruna
Rastlanmaz onun gibi bilgiye
Ücretsizdir hem tek bedel denemek
Başarının anahtarı tecrübe etmek
Ebediyete kadar sürer tecrübe etmek
Ordu da gibi düzenlenen
Rüyada gibi işlenen
Gerçek olan ve tıkır tıkır işleyen
Ancak bir düzenle olur devam eden
N erede ne zaman diye sorar
İşleyişi ayara sokar
Zamanında oldurur zamanında olur
Ancak bir planla olur devam eden
Sen organize et sistem işlesin
Yanına bırak gelen süslesin
Organizasyonlar gelişsin
N e kadar plan varsa hep işlesin
ERTUĞRUL AVCI / AKTİF ÜYE
Dergiden çıkan her söz
Elimizi yakan bir köz
Resmedilmez satışlar
Giren çıkan tamlamalar
İtinayla iyi okumalar
Minik parçalarla şekillendirilir hayat
Oluşan desenlerle renklenir her an
Zamanın izlerini taşır üzerinde
Aşkla dokunur sanatın büyülü dünyası
İçimizdeki parçalarla bütünleşiriz
Kalbimizde mozaik gibi birleşen duygular
YAŞAR YILDIZ / AKTİF ÜYE
İlham kaynağı oldun bizlere
Şu gelir aklımıza her geldiğinde
Lazım senden herkese
Efsanesin sen her yerde
Teksin kalbimizde
Mevzu bahis geldiğinde
En derin düşünceler de
Varlığınla gurur duymak
En güzeli de birlikte olmak
Ekip ruhu denince akıllara geldiğinde
Konu kulübe gelince
Oluşan yüzümüzdeki gülümseme
Nice güzel etkinliklere
Olunca biz hep birlikte
Maksat eğlenmekse
İEK 'le beraber nice senelere
GAMZENUR ŞAHİN / AKTİF ÜYE
El ele verelim hep birlikte
Kullanalım tüm güçlerimizi
İnanalım güzel günlere
Paylaşalım umudun gerçekliğini
İREMNUR ÜRTEKİN / AKTİF ÜYE
63
DENEME
MOZAİK 18. SAYI
Motivasyon kaynaklarımızın neler olabileceğini hiç düşündünüz mü? Hayatımızda anlık gelişen olayların bize ne kadar iyi
gelebileceğini ve duygu değişimimiz üzerinde ne kadar etkisi olduğunu biliyor muydunuz?
Bilmiyorsanız hadi gelin birlikte inceleyelim.
İşe motivasyonun tanımı ile başlayabiliriz. Motivasyon, bir insanı belirli bir amaç için harekete geçiren güç demektir.
Tanımdan da anlaşılacağı üzere motivasyon hayattaki amaçlarımız için emek sarf ettiğimiz ve karşılığında içsel huzur
bulduğumuz bir dürtüdür. Günlük yaşantımızda enerjimiz; gelecek kaygılarımız, sosyal hayatımızdaki aktiflik, iş yoğunluğumuz
ve şehir stresi gibi etkenlerden ötürü düşebilir. Enerjimizi yükseltmek için ise motivasyonumuzu artıracak aktiviteler yapabiliriz.
Birkaç saniyeliğine durup düşünelim bizi ne mutlu ediyor? Bu sorunun cevabı motivasyon kaynaklarımızı bulmaktan geçiyor yani
kendimizi ne kadar tanıyoruz, hayattaki amacımız ne, neler yapmaktan hoşlanıyoruz, bizi neler mutlu ediyor veya üzüyor gibi
soruların cevabını bulduğumuzda kendimizi motive etmiş oluruz.
Gün içerisinde hayatımızda gelişen olaylar motivasyonumuzu etkileyerek duygu durumumuzu değiştirebilir. Örneğin; kendimizi
çok mutlu hissederken herhangi bir başarısızlığımız anlık motivasyonumuzu değiştirip kendimizi kötü hissetmemize neden
olabilir veya yapmayı çok isteyip de yapamadığımız herhangi bir konuda kendimizi yetersiz gördüğümüzde de motivasyonumuz
düşebilir. Bunu önlemek için ise yukarıda da bahsettiğim gibi kendimizi tanıyarak ve amaçlarımızı hatırlayarak
cevaplandırdığımızda motivasyonumuzu yükseltmiş oluruz .
Kısacası kendimizi iyi tanıyıp, yetkinliklerimizin farkında olup ve enerjimizi iyi kontrol edersek hayatımızda bizi üzen ve enerjimizi
düşüren olaylara karşı daha iyi motivasyon elde etmiş oluruz. Önemli olan kendimizin farkında olmak ve içimizdeki enerjiyi
kaybetmemek.
İçinizdeki Enerjiyi Kaybetmemeniz Dileğiyle…
YÖNETİM KURULU BAŞKANI
ASENA SOLAK
64
65
Numerolojide, 18 sayısı (1+8=9) 1, 8 ve 9 sayılarının enerjilerini barındırır. En temel
anlamda, 1 başlangıcı, 8 bereketi, 9 ise tamamlanışı sembolize eder. Bu açıdan 18 sayısı,
bir aşamanın ya da döngünün sonuna yaklaşıldığını ve yeni fırsatların ortaya çıkacağını
temsil eder. Çeşitli toplumlarda ve dinde de 18 sayısının önemli bir yeri vardır. Örneğin
Mevlevi tekkesini ziyaret edenlerin yanlarında 18 hediye getirmesi, Saros döngüsünün 18
yılda bir gerçekleşmesi veya kadim Hint epiği Mahabharata’nın 18 kitaptan oluşması
gibi. Bu sayınız kolaylıkla ve keyifle yeni fırsatlara vesile olsun.
Farklı Parçalar, Bir Bütün
Çakıl taşlarını toplayıp bir kutuya koyun ve sallayın, hiçbir
sanatçının beceremeyeceği kadar uyumlu bir mozaik elde
edersiniz.
Charles Fourier
/ ktuiekulubu