31.08.2023 Views

AYYILDIZ 11

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

11. SAYI

TUNUS AYYILDIZ TOPLULUĞU TARAFINDAN HAZIRLANMIŞTIR

“Bir Bayrak Rüzgâr Bekliyor”

Sınırları Türkçeyle Aşıyoruz…

Farklı Coğrafyalarda Osmanlı Eserleri

MISIR - Ain El Sira Gölü / Muhammed Ali Camii


AYYILDIZ | 11. Sayı

AYYILDIZ | 11. Sayı

TUNUS-2023

TEMMUZ SAYISI

Yüce hilal uğruna AYYILDIZ'ın aşkıyla …

BAYBURT ÜNİVERSİTESİ

Tunus Ayyıldız Topluluğu tarafından hazırlanan ve 2020 yılına kadar yalnızca Tunuslu öğrencilerin

yazılarına yer verdiğimiz Ayyıldız dergimizin 6. sayısı ve sonraki sayılarında Türkçe sevdalısı

Tunuslu, Cezayirli ve Faslı arkadaşların yazılarına yer verdik. 10. sayısından itibaren Afrika ve

Orta Doğu ülkelerinden büyük Türkçe ailesine katılanlar oldu. "Sınırları Türkçeyle Aşıyoruz"

sloganımızdan anlaşılacağı gibi dergimizde zaman ve mekan sınırı ortadan kalkmakta sesimiz

geniş coğrafyalara milyonlarca insana bugün ve yarınlara ulaşmaktadır.

2017 yılında başlayan bu yolculuk, birçok gönüllü ve gayretli genç kalemlere ev sahipliği

yapmış olup, onların duyguları ve düşüncelerini özgürce ifade etmelerini ve okuyucuya

aktarmalarını sağlamıştır. Burada amacımız, hem Türkçe öğrenen ve seslerini duyurmak isteyen

arkadaşlarımızın sesi olmak hem de arkadaşların Türkçe seviyelerini geliştirmektir. AYYILDIZ

dergisi, yeni bir yolculuk için senede iki defa okuyucusuyla buluşuyor, sizleri de bu yolda bizimle

yürümeye davet ediyoruz. Biz birlikte çok daha güçlüyüz...

Farklı yerlerden, farklı ülkelerden Türkçe sevdalılarını birleştiren AYYILDIZ dergisi, edebiyattan

sanata, felsefeden tarihe, bilimden günlük yaşama ve kişisel gelişime kadar birçok konuyu

ele almaktadır, bu alanlarda yazılan metinlerin özgün olmasını isteriz, ulaşan metinlerin biz

içeriğine dokunmadan yanlızca yanlış yazılan kelimelerin ve anlamsız cümlelerin düzeltilmesi

yapılmaktadir.

AYYILDIZ ailesi olarak sizi aramızda görmekten mutluluk duyuyoruz, şimdiden büyük Türkçe

ailesine hoş geldiniz... Şimdi, dopdolu içeriği ve özgün tasarımı ile keyifli okumalar diliyoruz…

#Tunus_Ayyıldız_Topluluğu

#AYYILDIZ_dergisi

#Sınırları_Türkceyle_Aşıyoruz

Güvenli Şehrin

Huzurlu Üniversitesi

www.bayburt.edu.tr

tunusayyildiz@gmail.com

tunusayyildiz

tunusayyildiz

Bayburt.edu.tr @Bayburtedu Bayburtedutr

TUNUS AYYILDIZ TOPLULUĞU

Tunus Ayyıldız Topluluğu



AYYILDIZ | 11. Sayı

AYYILDIZ | 11. Sayı

Sınırları Türkçeyle Aşıyoruz…

Dr. Musa Kaya

Dr. Wafa TRABELSİ

Kaynakça düzenlemesi

Dr. Musa KAYA Sarra RHOUMA

Dergi Yönetmeni

Yazı sorumlusu / Tasarımcı

İslem NOUİ

Kapak Tasarımı

Yayınlarımız :

Mohamed YAHYA

Kapak Fotoğrafı

Türkçenin Afrika’daki sesi, Ayyıldız dergimizin yılları geride bırakarak yoluna devam ediyor olmasına

ayrı farklı ülkelerden yeni yazarlarla Türkçe ailemizin büyümesine ayrı dergimizin dijital ortamdaki

okur sayısının hızla artmasına ayrı seviniyoruz.

Dergimiz ilk yılından itibaren samimi ve fedakâr birkaç kişinin gayretleriyle yürütülmüştü. Samimiyetin

gayret ve sevgi ile harmanlandığı yerde er ya da geç güzel sonuçlar çıkacaktır. Nitekim bu güzel sonuçları

bugün görebiliyoruz. Ancak eldeki imkânlar ölçüsünde yeni ve farklı etkinliklerle daha etkin ve verimli

çalışmalar yapmak gerektiğinin farkındayız. Bu doğrultuda Türkçe sevdalılarının buluşma noktası olan

dergimiz sosyal medyada da varlığını ve etkisini artırarak daha geniş kitlelere ulaşmak için çalışmalarına

devam ediyor. Yazıları hakkında videolar hazırlayarak dergiye dikkat çeken sevgili arkadaşlarıma hem

teşekkür ediyor hem de bu içeriklerin hazırlanması sürecinde çeşitli zahmetlere katlanan bu gençlerimizi

tebrik ediyorum.

Tunus’ta, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi’nin orta büyüklükteki bir sınıfında “Sınırları Türkçe

ile Aşıyoruz” sloganıyla başlayan bu yolculukta yüzlerce öğrenci bizlere eşlik edip yol arkadaşımız

oldu. Daha önceki sayılarda isimlerini zikrettiğim için tekrar etmeyeceğim Türk kurum ve kuruluşları

ile görevlilerinin destekleri sayesinde çok güzel etkinlikler yapıp Türkçenin sesini binlerce insana

ulaştırmanın mutluluğunu yaşadık. Bugün ne o sınıf ne de insanlar var… Ama Türkçeye gönül vermiş,

Türkiye’yi kendi ülkeleri, Türk milletini kendi milletlerinden ayrı görmeyen, fedakârlık denilen kavramın

ete kemiğe büründüğü bir grup genç kaldı geriye. Mesafelerin engel olmadığı bu topluluk duyarlı birkaç

kişinin desteği ile zaman zaman bir araya gelerek zaman zaman sanal ortamlarda toplantılar düzenleyerek

Ayyıldız’ın aşkıyla yoluna devam ediyor… Yolunuz açık olsun.

Türkiye, geleceğini inşa etme yolunda hızla ilerlerken kardeş ve dost ülkelerle daha sağlıklı iletişim kurma,

kültürel ve sosyal etkileşimi verimli bir şekilde gerçekleştirme amacının önemli bir unsuru olarak

gördüğümüz sosyal medya ve diğer iletişim kanallarını en etkin biçimde kullanmaya çalışıyoruz. Kullanımı

belirli bir yaş veya grupla sınırlandırılamayan kitle iletişim araçları ve sosyal paylaşım ortamları özellikle

gençlerin ilgisini çekmekte, çok farklı nitelikteki içerikler bu kitleyi kolaylıkla yönlendirebilmektedir.

Dolayısıyla sınırsız sayılabilecek bir iletişim ve etkileşim ortamı sağlayan bu araçların etkin, doğru ve

verimli biçimde kullanılması büyük önem taşımaktadır. Bunun için bilinçli, gönüllü ve üreten genç bir

topluluğun önemli bir fark ortaya koyacağını düşünüyoruz. Bu bilinçle hareket eden Tunus Ayyıldız

Topluluğu da düşünen, araştıran, üreten ve ürettiğini paylaşan gençlerle önemli bir işe imza atıyor. Kültür,

tarih, edebiyat, bilim ve sanat alanlarında Türkçe hazırlanan içeriklerle çok boyutlu bir paylaşım sürecini

gerçekleştiriyor. Gerek Türk okurlar gerek Türkçeyi yabancı dil olarak öğrenen bireyler gerekse yazarlar

için farklı anlamlar ifade edecek bir ürün ortaya koyuyorlar. Yazanın da okuyanın da takip edenin de ayrı

bir mutluluk yaşadığı bir eser çıkıyor ortaya.

Yapılan işin güzelliğine, değerine, büyüklüğüne ve geleceğine inanıp desteğini eksik etmeyen herkese

yürekten teşekkürler… Birkaç kişiyle başlayıp birkaç ülkeye ulaşan dergimizin birkaç kıtada onlarca

ülke ve milyonlarca okura ulaşması amacıyla çalışıyoruz. Büyük Türkçe ailesinin yeni fertleri ve sevdalıları

ile buluşmaya, dostluk ve kardeşlik bağlarımızı güçlendirmek için elimizden geleni yapmaya devam

edeceğiz.

Selam, sevgi ve muhabbetle...



AYYILDIZ | 11. Sayı

AYYILDIZ | 11. Sayı

içindekiler

TUNUS AYYILDIZ

07

TOPLULUĞU

12 14

KONUK YAZAR

DR. MEHMET GÜNEŞ

TÜRK ŞİİRLE

TANIŞALIM

16 18

ABDİKANİ

KARİMA SKOUNTİ

OUMAYMA ZOUAOUİ

20

İBRAHİM

MOHAMED (BASİM)

21 22 24

YOLCULUĞUM

GHOFRANE BELJOUDİ

TUNUS'TA

SİNEMA TARİHİ

SARRA RHOUMA

LİNDA HOCA

MARAM BEN HAJAL

25 26 28

NESRİNE BOUHALLİ

ALMAN

EDEBİYATI

SARAH DABOUZİ

AMNA GHAZOUANİ

30 31 32

AMİRA BEN KRAM

"TÜRK DİLİNİN

DÜNYAYA YAYILIŞI"

LYNDA İNAS HADDAD

HOTTAB ALA

EL-BAB

IRAK VE TÜRK

ATASÖZLERİ

ARASINDAKİ İLİŞKİ

ZUHAİR MENDELİ

ÜÇ KELİME ÜÇ

ANLAM

OUMAYMA BEN M'RAD

TÜRKÇE NASIL

ÖĞRENDİM !!

BİR ÖRNEK

HİKAYESİ

“HİÇBİR GEMİ BİZİ BİR

KİTAP KADAR UZAKLARA

GÖTÜREMEZ”

TÜRKİYE’DEKİ

KUTLANAN ÖNEMLİ

HAFTALAR

MARWA MANSOURİ

33 33 34

BAŞARIYA GİDEN

YOL

DHOUHA MZOUGHİ

35 36 38

OSMANLILAR BAYRAMI

NASIL KUTLUYORLAR ?

ZAİNEB WASTİ

MISIR'DA TURİZM

FATMA EZZAHRA

NAJAH

SALMA HARHAR

40 41 42

TÜRLERİ ...

43 44 45

48 50 53

EYA RAHMOUNİ

İBTİSSAM ELKERYMY

OMNİA BADR EL-DİN AMİRA FATHİ SARRA LAHMER

DÜNYANIN İLK

SİHA GEMİSİ!

AMİN BELTAİEF

BEDEN DİLİ

RİHEM CHAABANE

BENİM TÜRKÇE

HİKAYEM

FAS'TA RAMAZAN

BAYRAMI

MISIR’IN KRALİÇESİ

KLEOPATRA

OSMANLICA

ASMA TRABELSİ

İŞARET DİLİNİ

ÖĞRENİYORUM : HAYDI SEN

DE ÖĞREN

FESTİVALLER

MARYAM BADRELDİN

FAS'TA DÜĞÜN

GELENEKLERİ

TOGG (TÜRKİYE'NİN

OTOMOBİL GİRİŞİM

GRUBU)

TUNUSLU BIR EL

YAZMASI ARACILIĞIYLA

OSMANLICA’DAN TÜRKÇE’YE

(2.BÖLÜM)

SOUMAYA KHOCHTALİ

KUȘ DİLİ

AMİRA BOUGHANMİ



AYYILDIZ | 11. Sayı

AYYILDIZ | 11. Sayı

GÖNÜLLÜLÜK

54 55 56

DENEYİMİM

RYM MZOUGHİ

RUTİN ÖLDÜRÜR

GHOFRANE MOUELHİ

YARGI VE

ADALETİN KİŞİSEL

VİZYONLARIMIZ

SALMA ACHOUAL

KONUK YAZAR

Dr. MEHMET GÜNEŞ

57 58 59

KENDİNE İYİ BAK

YOSR SAFTA

BENİM SEVGİLİ

59 60 62

« AMCIK »

AMENY HOUİMLİ

64 64 65

BİR TUNUSLU

GÖZLERİNDEN «MEDİNA»

AZZA SOUAYAH

66 67 68

DENİZEL İSTİLACI

YABANCI TÜRLER

WAFA TRABELSİ

UMUT OLMADAN,

HAYAT OLMAZ …

AMİRA SDİRİ

ÖZGÜVEN

SYRİNE AKRİMİ

ARAPÇA VE MALTACA

MEDENİYETLERİ

SOUKAİNA OULHİLA

İKLİMİMİZ ŞAŞIRDI

GHADA CHNİTİ

BİYOLOJİK SAATİN

AKREPLERİ AYNILIK

JİHEN HAMMADİ

KIRSAL ASLAN

SİHAM LE MHOUOUD

YENİLENEBİLİR ENERJİ

KAYNAKLARI VE İSLAM

ÜLKELERİNDEKİ ÖNEMİ

HASSAN YOUSEF

AHMED AL-SAEEDİ

FARKLI COĞRAFYALARDA

OSMANLI ESERLERİ

SARRA RHOUMA

1956 yılında Afşin’de doğdu. Kahramanmaraş Lisesi’ni bitirdi. Ege Üniversitesi Tıp

Fakültesi’nden mezun oldu. Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü’nde Biyokimya doktorası

yaptı. Yozgat’ın Sorgun İlçesi’nde kırk bir yıldır serbest hekim olarak çalışmakta olup, evli ve dört

çocuk babası, beş torun dedesidir. Şiirleri ve denemeleri; Töre, Türk Edebiyatı, Türk Yurdu, Nizâm-ı

Âlem, Alperen, Semerkand, Altınoluk, Türkiye Günlüğü, Gözyaşı, Gökkubbe, Gündem, Kardaşlık,

Türkmeneli, Kardeş Kalemler gibi farklı fikir, kültür ve sanat dergilerinde; makâle ve incelemeleri ise;

çeşitli günlük gazetelerde yayımlandı. Muhtelif antolojilerde yer alan şiirlerinden bâzıları bestelendi.

Yayınlanmış Kitapları

Kronik Böbrek Hastalıkları ve Antioksidanlar

(Anıl Yayınları - 1995)

Şişmanlık ve Diyabet (Anıl Yayınları - 1996)

Hac ve Duâ (Elit Yayınları - 1999)

Gün Akşama Yaslanmadan - Şiir (Se-Ba Yayınları - 2000)

Mukaddes Yolculuk Medîne-i Münevvere

(Türkiye Diyânet Vakfı Yayınları (2010 - 2013)

Gül Aşkın Mihrâbıdır - II Cilt (AŞK Vakfı - 2011)

Evliyâ Çelebi’nin İzinde “Gül” Medeniyeti’nin Başkenti

(BengüYayınları - 2011)

Mukaddes Yolculuk Mekke-i Mükerreme - II Cilt

(Türkiye Diyânet Vakfı Yayınları - 2014)

Gittikçe Artan Yalnızlığımız (Cümle Yayınları - 2015)

Hüzünler “Gül” Kokuyor - Şiir

(Gönüllerde Birlik Vakfı - 2016 )

Kûtü’l-Amâre Zaferi (Akçağ Yayınları - 2016)

Ufuk Çizgisinde İz Bırakan Yazılar

(Gönüllerde Birlik Vakfı - 2016)

Çanakkale Dirilişi (Akçağ Yayınları - 2017)

Bir Güzel İnsan Muhsin Yazıcıoğlu

(Gönüllerde Birlik Vakfı - 2019)

Millî Düşünce Ufkumuz (Gönüllerde Birlik Vakfı - 2019)

Sıla-i Rahim - Şiir (EMA Yayınları -2022)

Gönül Dilimiz Türkülerimiz (EMA Yayınları -2023)

Yayınlanacak Eseri:

“Hoşça Bak Zâtına” Ey Hazreti İnsan

7



AYYILDIZ | 11. Sayı

“BİR BAYRAK RÜZGÂR BEKLİYOR”

Allah (c.c.), vatan ve istiklâl aşkıyla

canını ve kanını sebîl eden şehitlerimizin

Al-bayrağımıza verdiği “kan kırmızısı renkle”;

“hilâl”le “yıldız”ın terkîbinden meydana gelen

ve “Tevhid’in remzi” olan o mükemmel âhenkle;

“dîn ü devlet mülk ü millet” sevgisini sembolize eden kutsiyetle,

gökkubbede ve gönül gönderimizde ebediyen

dalgalandıracağımız

şanlı“Türk Bayrağı”na en kalbî muhabbetlerimizle…

* * *

Ey; Türk Milleti’nin gururu, kalbimizin sürûru,

gözümüzün nûru; bağımsızlığımızın ve hürriyetimizin sembolü,

hâkimiyetimizin ve devletimizin mührü olan; gecelerimizi “Ay-

Yıldız”ın ışığıyla gündüz eyleyen ve semâlarımızı şehitlerimizin

kanıyla telvîn edip lâle bahçesine çeviren “mavi göklerin beyaz

ve kızıl süsü…” 1

Ey; hilâliyle Yüce Rabb’imizi; yıldızıyla Fahr-i Kâinat

Efendimiz’i; al rengiyle şühedâyı ve Türk Milleti’ni temsil eden,

turkuaz sevdâlarla gönüllerimizde bâd ü sabâ estiren “Kız

kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü…” 2

Ey; Tevhîd’in Ay-Yıldızlı terkîbi, elif gönderindeki

mukaddesâtımızın şühedâ kalemiyle tezhîbi, Kosova

Savaşı’ndaki o meşhur tablonun tasvîri, “ezelden beridir hür

yaşamış” ve ebediyen hür yaşayacak olan bu azîz milletin; rûh

kökünün, tarihinin, ideâllerinin, millî ve mânevî değerlerinin en

güzel remzi ve en mükemmel tercümânı…

Ey; Oğuz Kağan’la Uluğ Türkistan’dan yola çıkan,

Abdülkerim Satuk Buğra Han’la Mekke’nin Tevhîd nûrunda

yıkanan, Sultan Alparslan’la Anadolu kapılarını selâmlayan, Fâtih

Sultan Mehmet Han’la İstanbul’u alıp yeni bir çağ açan, Yavuz

Sultan Selim ve Kânûnî Sultan Süleyman’la XVI. yüzyılı “Türk

Asrı” yapan, İstiklâl Harbi’nde insanımızı kıyâma durduran ve

beş bin yıllık tarihimizden aldığı güçle zafer burçlarını dolduran

Ay-Yıldızlı kahramanlık destânı…

Ey; Mâverâ’dan “Gül” kokulu muştular getiren; bizleri

vahdetin muazzez iklimine götüren, şühedânın rûhâniyetiyle

kalplerimizi âbâd eyleyen, gölgesinde oturanlara tatlı bir huzur,

ferah-fezâ bir emniyet ve eşsiz bir mutluluk veren, dünyadaki

bütün mazlumların gözyaşını silen, “Türk Cihan Hâkimiyeti

Mefkûresi” ve “cihad rûhu”yla “üç kıt’a-yedi deniz”i

mühürleyen milletimizin hükümranlık fermânı…

Ey; Türk olmanın, Türk doğmaktan çok öte bir şey

olduğunu cümle güzellikleriyle bütün cihâna anlatan, kalbinde

büyüttüğü “Î’lâ-yı Kelîmetullah” aşkıyla ruhları cennet-âsâ bir

iklime kavuşturan, dalgalandığı yerleri süt-beyaz bir adâlet ve

semâvî bir saâdetle buluşturan; asırlık gecelerin katran karasına

ve Hilâl şafağı bekleyenlerin gönül yarasına merhem olan;

mazlumlar için şefkat ve merhamet kanadı, zâlimlere karşı bir

Osmanlı tokadı diye tesmiye olunan “Bayraklar içindeki en

güzel bayrak…” 3

Ey; gönlümüzü seren direği yaptığımız, kalbimizin

ahfâ zirvelerine çektiğimiz, semâda nazlı nazlı süzülürken

meleklerin kanadından rüzgâr aldığını hissettiğimiz, “yurdumun

üstündeki en son ocak” 4 sönmeden, hiç kimsenin semâdan

aslâ indirmeyeceğine îman ettiğimiz gurûbu olmayan dokuz

tuğlu güneş ve ey; tutsak soydaşlarımızın dâü’s-sılası, fâtihâne

rüyâlarımızın hayır duâsı olarak “bu şafaklarda yüzen alsancak…”

5

Ey; esir Türk illerindeki bayrak öksüzlerinin yanan

yüreklerini ve çöle dönmüş ümitlerini ebr-i nisân olup rahmet

sağanağıyla yeşerten, Türkiye dışındaki topraklarımızı

sınırlar ötesi ideâller ve millî hayâllerle süsleyen, “kızıllığında

ısındığımız”, “gölgesine sığındığımız”, rüzgârında

serinlediğimiz “Yeşil yaprak arasındaki kırmızı gül goncası…” 6

Ey; “meddi üç kıt’ayı tutan, cezri Sakarya’da biten” 7 ,

târihî sarkacımızın yükselişe geçmesiyle birlikte inşaAllah

yeniden eski günlerine avdet eyleyen, mâziden aldığı hızla

aydınlık bir istikbâle doğru kanatlanan ve Türk Milleti’nin gönül

burçlarında şehbâl açan besmeleli bir aşkın madde ve mânâ

tuğrası…

Ey; Ötüken’den seslenince aks-i sadâsı; Çin Seddi’nde,

Hint Yarımadası’nda, Rusya steplerinde Avrupa’nın kalbinde,

Anadolu yaylasında, Balkan dağlarında, Tuna boylarında,

Kafkaslarda, Yemen çöllerinde, Afrika sâhillerinde yankılanan,

“gökkubbeyi otağ, güneşi tuğ” yapan ve gönüllerde çerağ

uyandıran “nazlı hilâl”in muhteşem sesi…

Ey; yüreğimizden çektiğimiz îman mürekkebini, kan

kırmızısı bir kalemle ve silinmez harflerle semâya nakşettiğimiz;

vatanımızın ebedî tapusu olarak ufuklarda alev alev dalgalanması

için gökkubbeye astığımız firûze duygularımızın en latif nâmesi...

Ey; târihe gururla armağan ettiğimiz zafer kasîdelerimizin

taç beyiti ve beş bin yıllık tarih şiirimizin en güzel kâfiyesi…

Ey; kalbimize süt-beyaz bir alevle aşk kınası yakan Ay-

Yıldızlı sevdâ nefesi,

Ey; “Hazır ol cenge, ister isen sulh u salâh” 8 diyen

kırmızı-beyaz zeytin dalı…

Ey; “Barışın güvercini, savaşın kartalı…” 9

Ve ey şâirin;

“Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim;

Yeryüzünde yer beğen!

Nereye dikilmek istersen,

Söyle, seni oraya dikeyim!” 10

dediği şanlı Türk Bayrağı, sana gönüller dolusu selâm olsun!..

* * *

Sanat; milletlerin ruh dünyasını, kültürel zenginliklerini,

mânevî derinliklerini ve medeniyet seviyelerini ortaya koyan

çok önemli bir göstergedir. Yüksek kültür ve medeniyetlere

sâhip olan milletler; önemli mefhumları doğrudan dile getirmek

ya da sıradan ifâde ve işâretlerle anlatmak yerine; yüreğindeki

inancın, Yaradan’ın kendisine bahşettiği ilhâmın ve sanatkâr

rûhun gücü, güzelliği, derinliği ve yüceliği nispetinde ete-kemiğe

büründürürler… Böyle toplumlar; mâşerî vicdanlarında; daha

hikmetli, daha latif ve daha derûnî mânâlar meşk ederler ve

anlatmak istedikleri kavramları çok özel telmihler ve sembollerle,

ya da çok çarpıcı tasvir ve mecazlarla resmederler. Yâni yüksek

medeniyet seviyesini yakalamış olan milletler; sâdece kelimelerin

dile getirdiği anlamlar değil, onların çok ötesine geçerek; insanı

yüreğinden yakalayan rumuzlar, ruhlarda derin bir heyecan

uyandıran simgeler, zihinlerde silinmez izler bırakan işâretler ve

gönülleri aşka getiren çok çarpıcı tanımlamalar kullanarak daha

efsunkâr ve daha etkileyici bir ifâde tarzını tercih ederler.

Tarihin en eski milletlerinden birisi olan, kadim bir

kültüre ve yüksek bir medeniyete tevârüs eden Türk Milleti de,

çok derin mânâlar ihtivâ eden semboller ve mecazlar kullanma,

çok özgün telmih, teşbih ve tasvirler yapma ve ebced hesâbıyla

müterâdif bulma, yâni yakın anlamlara gelen kelimeleri birbirinin

yerine ikâme etme hususlarında zirveleri yakalamıştır.

Bu söylediklerimizin en güzel misâli ve en çarpıcı

hâli; kan kırmızı bir zeminde beyaz renklerle telvîn edilen ve

‘hilâl’le‘yıldız’ın hayranlık uyandıran o muazzam kucaklaşmasıyla

arz-ı endâm eden “Ay-Yıldızlı Al-Bayrağımız”da bütün

ihtişâmıyla görülür. Çünkü -aşağıda îzah edeceğimiz üzere-

Türk Bayrağı; derin anlamlar ifâde eden güçlü sembollerle tezyîn

edilmiş olup, uzun cümlelerin ve sıradan kelimelerin anlatamadığı

mânâları; en zârif teşbih, en mükemmel tasvir, en murassa telvin,

olağanüstü telmih ve fevkâlâde çarpıcı bir mecazla çok etkili bir

biçimde anlatmıştır.

Baştan beri genel hatlarıyla ifâde ettiğimiz Türk

Bayrağı’ndaki sembolleri, şimdi daha teferruatlı bir biçimde

açıklayalım; “hilâl”in, “yıldız”ın ve “bayrağımızın rengi”nin ne

anlama geldiğini bütün detaylarıyla îzah etmeye çalışalım:

HİLÂL:

AYYILDIZ | 11. Sayı

Türk Bayrağı’ndaki ana sembol olan “hilâl”; Dede

Korkut’un “Yücelerden yücesin, kimse bilmez nicesin?”

diye vasfettiği Cenâb-ı Allah’ı, “ebced hesabı”ndaki sayı değeri

îtibariyle müterâdifi olması hasebiyle remz etmektedir.

Erbâbınca mâlum olduğu üzre“ebced hesâbı”; Arap

alfabesindeki harflerin her birine tekabül eden rakam değerini

esas alan ve böylece kelimelerin toplam sayı değerini ortaya

çıkaran bir hesaplama metodudur. İşte bu metot kullanılarak;

iki veyâ daha fazla ismin ebced hesâbındaki sayı değerinin eşit

olmasından istifâde edilmiş ve bu isimlerden birisini söylemekle

diğerinin de mecâzen ifâde edilmiş olacağı ön kabûlüne istinat

eden bir sanat anlayışıyla sembolizm yapılmıştır. Böylece;

ebced karşılıkları aynı sayıyı veren kelimeler ve bu kavramlar

arasında irtibat kurulmuş ve biri diğerinin yerine sinonim olarak

kullanılmıştır. Meselâ ebced hesabında; “Muhammed” ve

“aman” kelimelerinin toplam sayı değeri 92’dir. İşte yukarıda

îzah ettiğimiz gibi müterâdif olan bu iki kelime, sanatkârâne bir

yaklaşımla birbirinin yerine ikâme olmuş ve şâir de “aman”

denildiği zaman Efendimiz Aleyhisselâtü Vesselâm’ın yâd

edildiğini;

“Aman” lâfzı senin ism-i şerifinle müsâvîdir;

Anın çün âşıkın zikri “aman”dır yâ Resûlallâh.” 11

dizeleriyle ifâde etmiştir.

Bunun gibi, Lâfza-i Celâl olan “Allah” ism-i şerîfinin

ebced hesabındaki toplam sayı değeri “66”dır. “Hilâl” ve “lâle”

kelimelerindeki harflerin ebced değerleri de aynı sayı toplamını

vermektedir. Zâten “Allah, hilâl ve lâle” kelimeleri Osmanlı

Türkçesi’yle yazıldığında, bu üç kelimenin de “bir elif, iki lâm ve

bir he” harflerinden oluştuğu, yâni bu kelimelerin ebced değerinin

eşit olmasına ilâveten, aynı harflerle de yazıldığı, sadece harflerin

yerinin değiştiği; Arap alfabesine az-çok muttalî olan herkes

tarafından çok iyi bilinir. Bu sebeple bu üç harfe kültürümüzde

çok özel bir önem verilmiş ve ecdâdımız bu harflere “cevâhir-i

hurûf” (harflerin mücevheri) demiştir.

Bu üç kelimeyi meydana getiren harflerde ve dolayısıyla

da kelimelerin ebced hesabındaki toplam sayı değerlerinde bir

farklılık olmadığı için; bu kelimeler sembolik anlamda birbirinin

yerine kullanılmış; yâni eski tâbirle müterâdif, bugünkü nitelemeyle

eş anlamlı, ya da sinonim sayılmıştır. O hâlde bayrak üzerine

“Allah” Lâfza-i Celâlini yazmak yerine, onun ebced hesabıyla eş

anlamlısı olan “hilâl”i veya “lâle”yi koymak; hem sembolik bir

ifâde, hem de İslâm akâidi açısından çok daha uygun bir anlatım

biçimi olur. Zâten “lâle” kelimesi de “Allah” ism-i şerîfinin eş

anlamlısı olduğu için; ecdâdımız, Yüce Rabbimizi bu kelimeyle

de sembolize etmiştir. Osmanlı Türkleri bu hususta da çok özel bir

anlayış ortaya koymuş; dinî sâhâda hilâli rumuz olarak seçerken,

askerî alanda ise lâleyi sembol olarak kullanmayı tercih etmiştir.

Kudemâ; minârelerin tepesine, câmilerin ve türbelerin kubbesine

hilâl dikerken; askerî kışlalarda, çini motiflerinde ve tezyinatta da

lâleyi remz olarak kullanmıştır.

İnancımıza göre, Allah(c.c.)’ı sembol olarak bile ifâde

etmek, -hâşâ- O’na şekil atfetmek olacağı ve putperestlere

benzeme ihtimâli taşıyacağı için, Müslümanlar böyle bir yanlışa

düşmemişlerdir. Çünkü Cenab-ı Allah, mekândan ve zamandan

münezzeh olduğu gibi şekilden de münezzehtir. Bu îtibarla

mü’minler Tevhid düşüncesine aykırı sayılabilecek her türlü şekil,

motif, ifâde, teşbih, tasvir vb. yaklaşımlardan kaçınmışlardır.

Hâl böyle olunca da, “Allah’ın seçtiği kurtulmuş

millet” 12 diye vasfedilen “Oğuz’un altın nesli” tarafından;

Türk Bayrağı’nda, Allah(c.c.)’ın zâtı ve ismi tenzih edilerek, o

ismin harf ve ebced sayı toplamı bakımından eş değeri olan hilâl

mecâzen rumuz yapılmıştır. Mâdem ki sembolik bir anlam remz

edilecek, o hâlde hilâli harflerle yazmaktansa, onu da remz etmek

için, hilâli şekil olarak bayrağa koymak, milletimiz tarafından; çok

daha anlamlı, çok daha derin, daha sanatkârâne ve üstün bir

idrâk olarak görülmüştür.

Kamerî ayların on dördüncü gecesindeki Ay’ın bedir

hâli; yâni dolunay evresi, Ay’ın en parlak dönemi ve en güzel

görüntüsü olmasına rağmen, bayrağımıza niçin onun en az ışık

verdiği ve en az belirgin olduğu yay biçimindeki şekli, yâni hilâl

evresi sembol olarak seçilmiştir? Hilâl; eğer Haç’ta olduğu gibi

doğrudan doğruya şekilden alınan bir sembol olsaydı, Ay’ın

dolunay evresinin sembol olarak seçilmesi mantîken daha

uygun olmaz mıydı? Ancak, bu soruya “Olurdu!” cevâbını

vermeyişimizin temel sebebi, hilâlin; şekli dolayısıyla değil, ismi

sebebiyle bayrağımıza sembol olmasıdır.

Konuyu bir kere daha hülâsâ etmemiz gerekirse, hilâl;

harfleri ve ebced hesâbındaki sayı değeri îtibâriyle Lâfza-ı

Celâlin müterâdifi olması hasebiyle bayrağımıza rumuz olarak

seçilmiştir. Yâni Türk Bayrağı’ndaki “hilâl”, “Allah” ism-i şerifine

mecaz olmuş ve Lâfza-i Celâl’e hürmeten de “cevâhir-i hurûf”la

yazılması yerine, daha sembolik bir ifâde olarak hilâlin şekli remz

olarak kullanılmıştır.

YILDIZ:

Türk Bayrağı’ndaki ikinci sembol olan ve “hilâl”in

sînesinde duran “yıldız” ise, Varlık Sebebimiz, İki Cihan

Serverimiz, Sevgili Peygamberimiz Aleyhiselâtü Vesselâm

Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa(s.a.v.)’yı remz etmektedir.

1

Ârif Nihat Asya, Bir Bayrak Rüzgâr Bekliyor, Bayrak, 22

2

Ârif Nihat Asya, a.g.e., Bayrak,22

3

Yavuz Bülent Bâkiler, Yalnızlık, Antepli Şahin, 43

4

Mehmet Âkif Ersoy, İstiklâl Marşı

5

Mehmet Âkif Ersoy, İstiklâl Marşı

6

Emmi Faydacı’dan alınmış Kırşehir türküsü

7

Dündar Taşer Mesele, Milliyetçi Hareket ve Kıbrıs Politikası, 105

8

Dr. Abdulhak Molla

9

Ârif Nihat Asya, Bir Bayrak Rüzgâr Bekliyor, Bayrak, 23

10

Ârif Nihat Asya, a.ge., Bayrak, 23

11Yaman Dede

12Necip Fâzıl Kısakürek, Çile, Büyük Doğu Marşı, 396

8 9



AYYILDIZ | 11. Sayı

AYYILDIZ | 11. Sayı

Zâten bâzı müfessirler; Necm Sûresi’nin 1. ve 2. Âyet-i

Celîleleri’ndeki “Battığı zaman yıldıza andolsun ki, arkadaşınız

(Muhammed haktan) sapmadı ve azmadı.” 13 buyurularak,

“Yıldıza and olsun” kasemiyle Allah Resûlü(s.a.v.)’ne işâret

edildiğini söylemişlerdir. Cafer b. Muhammed b. Ali b. el-Hüseyn

(r.a.); “Battığı zaman” tâbirinde, Fahr-i Kâinât Efendimiz’in Miraç

Gecesi’nde semâdan yere inmesinin kastedildiğini ifâde etmiştir.

Bâzı İslâm âlimleri de; Necm Sûresi’nde, Efendimiz Aleyhiselâtü

Vesselâm’ın Mir’âc’ıyla ilgili âyetler bulunması hasebiyle;

söz konusu sûrede, üzerine yemin edilen “yıldız”ın Sevgili

Peygamberimiz(s.a.v.)’e telmih olduğunu dile getirmişlerdir.

Muhammed Osman Abduh el-Bürhânî'nin “Tebrietü’z-

Zimme fî Nushi’l-Ümme” adlı kitabında ve İsmail Hakkı

Bursevi'nin “Rûhu’l Beyan” isimli tefsirinde bahse konu

“yıldız”la alâkalı olarak -bir hadise istinâden- şöyle bir rivâyet

nakledilmektedir: Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ile Ceb¬rail

Aleyhisselam’ın görüşmelerinin birinde, Sevgili Peygamberimiz

(s.a.v.),Cibrîl-i Emîn’e kaç yaşında olduğunu sormuş, Cebrâil

Aleyhisselâm da; “Bilmiyorum ey Allah’ın Rasûlü! Ancak

(bildiğim şu ki), semânın dördüncü katında, 70 bin yılda bir

kere doğan bir yıldız var ve ben o yıldızı 70 bin kere gördüm.”

cevabı vermiştir. Bunun üzerine Fahr-i Kâinat Efendimiz

de;“Rabb’imin izzetine yemin olsun ki, işte o yıldız benim!” diye

buyurmuştur.

Yukarda zikrettiğimiz âyet tefsirleri ve nakledilen hadise

istinâden, bayrağımızdaki yıldız Peygamber Efendimiz(s.a.v.)’i

remz etmektedir. Ayrıca bu konuda şunu da ifâde etmemiz

gerekir ki, Hz. Muhammed(s.a.v)’in isminin -bütün câmilerimizin

duvarlarında asılı olan bir hat istifi olarak- Arapça yazılışı da,

yıldız şeklindedir. Şöyle ki, bu hat ile “Muhammed” ismi yazıldığı

zaman; “birinci mim’in başı”, “ha harfinin dirseği”, “ikinci

mimin kıvrımı” ve “dal harfinin alt ve üst kanadı” beş tane

köşe meydana getirmekte ve tam bir “yıldız” şeklini almaktadır.

İşte bütün bu açıklamalarla şekillenen; derûnî bir

mânevî ilham, muazzam bir târihî idrâk, “akl-ı selîm, kalb-i

selîm ve zevk-i selim”in oluşturduğu Türk Milleti’ne münhasır

bir estetik ve sanat anlayışı sonucu bayrağımıza nakşedilen

“yıldız”la, Fahr-i Kâinât Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa

(s.a.v.) sembolize edilmiştir.

BAYRAĞIMIZIN RENGİ:

Türk Bayrağı’nın kırmızı rengi; mâlum olduğu üzere

şehitlerimizin, toprağı vatanlaştıran mukaddes kanını temsil

etmektedir. Çok bilinen o meşhur efsâneye göre bayrağımızın

doğuşu hakkında şöyle bir rivâyet nakledilmektedir: I. Kosova

Meydan Savaşı’nda şehit olan Türk askerlerinin kanı bir çukurda

toplanmış ve âdeta kandan bir göl meydana gelmiştir. “28

Temmuz 1389 Günü” 14 , yatsı namazında secdeden kalkan

gazi başlar, bu mukaddes kan gölüne; gökyüzündeki hilalin bir

yıldızla birlikte, gümüş beyazlığında bir renkle ve muhteşem bir

görüntüyle aksettiğini görmüştür. Böyle bir târihî tevâfuk sonucu;

gecenin bir vakti, gökyüzünde Ay’la Jüpiter’in kucaklaşmasının

ardından, savaş alanının bir yerinde şehit kanlarından oluşan

kıpkırmızı bir gölün üstüne; “hilâl” ve “yıldız”ın parlak bir ışık

şûlesi hâlinde düşmesi sonucu Türk Bayrağı’nın şekli ve rengi

tamam olmuştur. Yâni Ay-Yıldızın kundağı şühedânın kanıyla

damla damla renk almış ve Türk Bayrağı’nın üçüncü sembolü de

çok mânidar bir tablo hâlinde ortaya çıkmıştır.

İlim adamları -varsayılan ihtimaller içinde- I. Kosova

Savaşı sırasında bu rivâyetin gerçekleşme ihtimâlinin çok yüksek

olduğunu; zîrâ28.07. 1389 Günü’nün akşamında gökyüzünde

Jüpiter ve hilâl hâlindeki Ay’ın yan yana geldiğini ve zâten I.

Kosova Savaşı’nın da aynı tarihte yapıldığını ifâde etmişlerdir.

Hülâsâ Türk Bayrağı’nın rengi; yukarıda zikrettiğimiz

tarihî efsânenin zuhûrunda da anlatıldığı ve şâirin;

“Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır

Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır.” 15

dizelerinde ifâde ettiği gibi; şehitlerimizin “dîn ü devlet mülk

ü millet” için akıttığı mübârek kanını, şühedânın rûhâniyetini,

vatanımızı ve milletimizi sembolize etmektedir.

Hâsıl-ı kelâm; Türk Bayrağı; böylesine mukaddes,

mübârek ve muazzez üç sembolün muhteşem terkîbinden

oluşmaktadır. Şanlı bayrağımız “hilâl” ve “yıldız”la Kelîme-i

Tevhid’i remz ederken; “kan kırmızısı rengi”yle de Âkif’in

“Çanakkale Şehitleri”ne yazdığı şiirde;

“Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor,

Bir Hilâl uğruna yâ Rab, ne güneşler batıyor.” 16

diye anlattığı, vatana can, bayrağa kan veren şühedânın

rûhâniyetini ve Türk Milleti’ni ifâde etmektedir. “Cündullah”

(Allah’ın ordusu) diye tesmiye olunan, 7’den 70’e hepsi asker olan

ve şâirin “İslâm’ın son ordusu” diye vasfettiği Türk Milleti’nin

İstiklâl Harbi’nde muzaffer olması için şiir diliyle Cenâb-ı Hakk’a

yalvaran Yahya Kemâl ise, -doksan yıl öncesinden- bu asil millet

hakkında;

demektedir.

“Şu kopan fırtına Türk ordusudur yâ Rabbî!

Senin uğrunda ölen ordu budur yâ Rabbî!

Tâ ki yükselsin ezanlarla müeyyed nâmın,

Gâlib et, çünkü bu son ordusudur İslâm’ın!” 17

Netice olarak şunu söylememiz gerekir ki; Türk

Bayrağı’ndaki “hilâl”, mecâzen ve sembol olarak Kelime-i

Tevhîd’in başlangıç kısmı olan “Lâ ilâhe illallah” hükmüne,

“yıldız”da ikinci kısma, yâni “Muhammedü’r-Rasûlullah”

cümlesine tekâbül etmekte; bayrağımızın “al” rengi ise;

şühedânın mübârek kanını ve Tevhîd’in şehâdet makâmından

seslenişini simgelemektedir.

Bilindiği gibi Suudî Arabistan Devleti’nin bayrağında da

Kelime-i Tevhid yeşil zemin üzerine Arapça harflerle yazılmıştır.

Ancak bidâyette de belirttiğimiz gibi; yüksek bir kültürün tezâhürü

olarak bâzı kavramların sembollerle mecaz olarak anlatılması,

lâfzen ifâdeden daha derin, daha mânidâr, daha latîf ve İslâm’ın

rûhuna daha uygun bir anlatım biçimidir. İşte böylesi ince bir

anlayış ve sanatkârâne bir letâfet neticesi mübârek ecdâdımız

Mârifetullah’ı ve Muhabbetullah’ı insanımızın zihninde ve

yüreğinde kıyâma durdururken; Cenâb-ı Allah’ın adını alsancakla

semâlarda bayraklaştırmış; “Lafzatullah”ı kalem gibi

minârelerle göklere, “Î’lâ-yı Kelimetullah Aşkı”nı da Horasan

Erenleri vâsıtasıyla gönüllere nakşetmiştir. Zâtenşâir de;

“Denildi mi bir yerin adına Türk beldesi

Gözüm Al-Bayrak arar, kulağım ezan sesi” 18

dizelerini beyhûde söylememiştir.

Baştan beri ifâde etmeye çalıştığımız hususları

özetlememiz gerekirse, Türk Bayrağı; vatanımızın, istiklâlimizin,

hürriyetimizin, hâkimiyetimizin ve devletimizin sembolü olduğu

kadar; İslâm’ın, îmanın, Tevhidin, şehitliğin, Aşkullah’ın ve

Muhabbet-i Rasûlullah’ın da remzidir. Bu îtibarla Türk Bayrağı;

sadece Türk Devleti’ni temsil eden ve yalnızca Türk’ün

hükümranlığını gösteren bir kesret simgesi değil, aynı zamanda

“Kelime-i Tevhid”i çok veciz bir biçimde sembolize eden bir

vahdet sancağı ve bir “İslâm Bayrağı”dır.

Bu sebeple Türk Bayrağı’nı hedef alan saldırılar

sâdece Türk Milleti’ne ve Türk devletine değil, aynı zamanda

İslâm’a yapılmış demektir. Bu konuyu büyük bir vukûfiyetle

dile getiren Rahmetli Seyyid Ahmet Arvâsî; çok veciz bir tespit

yapmış ve; “Türklüğe düşmanlığın olduğu yerde muhakkak

İslâm’a, İslâm’a düşmanlığın olduğu yerde de muhakkak

Türklüğe düşmanlık vardır.” 19 demiştir. Ayrıca Arvâsî Hoca

bu mevzûyla alâkalı olarak şunları da ifâde etmiştir: “Kesin

olarak iman etmişimdir ki, Müslüman Türk Milleti ve onun

devleti güçlüyse, İslâm Dünyası da güçlüdür. Aksi bir durum

varsa, bütün Türk Dünyası ile birlikte İslâm dünyası da

sömürgeleşmektedir. Galibâ, bu durumu en iyi idrâk edenler

de düşmanlarımızdır. Onun için bütün İslâm Dünyası’nı esir

almak isteyen ‘şer kuvvetlerinin’ ilk hedefi, Türk devleti ve

Türk Milleti olmuştur. Tarihten ibret almasını bilenler, bunu

ayan-beyan göreceklerdir. Durum günümüzde de aynıdır.

Onun için diyorum ki, Türk devletini yıkmak ve Türk Milleti’ni

parçalamak isteyen bölücüler, yalnız Türklüğün değil,

İslâm’ın da baş düşmanıdırlar ” 20

* * *

Şâirleri Allah (c.c.) söyletir, bundan 74 yıl önce;

“Sana benim gözümle bakmayanın

Mezarını kazacağım.

Seni selâmlamadan uçan kuşun

Yuvasını bozacağım.” 21

diyen şâir de bir temenni sadedinde değil, bir tespit hükmünde

bu mısraları Cenâb-ı Hakk’ın ilhamıyla yazmıştır... Ve “Bayrak

Şâirimiz” olan Ârif Nihat Asya’yı da elbette Allah (c.c.) söyletmiştir.

“Millî Şâirimiz” Hazreti Âkif de, 1921 yılında çok ağır

sıkıntılar içinden geçtiğimiz bir dönemde yazdığı İstiklâl Marşı’yla

milletimizin duygularına ve fıtratına tercüman olmuş ve şu önemli

îkâzı herkes için yapmıştır:

“Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım;

Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!

Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.

Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.” 22

Şunu herkes bilmelidir ki, Anadolu topraklarında

bin yıldan beri dalgalanan; altında doğduğumuz, gölgesine

sığındığımız ve uğrunda ölmeye yemin ettiğimiz Ay-Yıldızlı Al-

Bayrağımızın üstüne Allah(c.c.)’ın izniyle hiçbir zaman başka

bayrakların gölgesi düşmeyecek ve “şehitlerim, gâzilerim emin

olsun” ki Türk Bayrağı ilelebet göklerden inmeyecektir; “son

nefer, son nefes, son damla kana kadar…”

Hiç kimse unutmasın ki “Biz, hep birlikte Türk

Milleti’yiz”; dünyanın en güzel ve en şerefli bayrağının sahibiyiz

ve eşsiz bir vatanda asırlardır kardeş olarak yaşamaktayız.

Ve sonsuza kadar da bu aziz vatanda, mübârek Ay-Yıldızlı

bayrağımızın gölgesinde yaşamak için “Sonsuzluğun Sâhibi”ne

duâlarımızla arz-ı niyâz etmekteyiz… Duâmız ve niyâzımız; şanlı

Türk Bayrağı’nın yeniden zafer burçlarına çekilmesi, yeniden

bütün mazlumların gözyaşını “Gül” yaprağıyla silmesi ve Türk

Milleti’nin yeniden tarihî mefâhirine avdet için dirilmesidir.

Bu diriliş, durgun göle dönmüş îmanın ve millî heyecânın

yeniden kıyam etmesi; beyazı süt beyaz, alı kan kırmızısı olan,

hilâlin göğsünde yıldız tuğralı bayrağımızın yeniden rüzgâr

almasıdır. Eğer bizler, onun rüzgâr alması için hakkını vererek

çalışırsak, üretirsek ve ona şuurlu olarak sahip çıkmak için,

alın, zihin, gönül teri ve göz nûru dökersek, Türk Bayrağı hep

yükseklerden bizi selâmlayacak ve nazlı nazlı sonsuza kadar

gökkubbede dalgalanacaktır.

Aziz Türk Milleti; Dîni’ne, îmanına, vatanına, bayrağına,

devletine, istiklâline ve bütün mukaddesâtına sonuna kadar

sâhip çıkacak; sa’y ü gayret ve duâ ile “devlet-i ebed müddet”

şuurunu yeniden kıyama durduracaktır.

Allah(c.c.)’ın izni ve ihsânıyla; Fahr-i Kâinat Efendimiz’in

rahmet ve nusreti, şühedânın kudret ve rûhâniyeti, evliyânın

medet ve kerameti, ecdâdımızın asâlet ve himmeti her zaman

Hakk’ın yolunda yürüyen bu aziz milletle birlikte olacaktır…

Târih boyu yaptıklarıyla; dostu hayran, düşmanı

giryan bırakan Türk Millleti, her türlü plân ve tezgâha rağmen

21. yüzyılda millet-devlet bütünleşmesini mutlaka sağlayacak;

içimize sokulmak istenen etnik fitneyi, her çeşit desiseyi,

“Türk’e kefen biçmek isteyen” İngiliz-İsrail-ABD destekli ihânet

şebekelerinin yaptığı her türlü oyun ve kalkışmayı-15 Temmuz’da

olduğu gibi- hâk ile yeksân edecek, hâinlerin kirli ittifaklarını ve

alçakça teşebbüslerini bozacak, darbecilere darbe vuracak,

gökkubbeyi “Yâ Allah, Bismillâh, Allâhü Ekber” nidâlarıyla

çınlatacak ve meydanları Ay-Yıldızlı lâle bahçesine çevirecektir.

Böylelikle Batı’nın/ABD’nin ve yerli işbirlikçileriyle birlikte “Aziz

Türkiyemiz” üzerine yaptığı menhus teşebbüsler ve yeni Sevr

plânları Allah(c.c.)’ın izniyle bir kere daha akâmete uğrayacak;

“kalem, kılıç, duâ ve asâ” beraber silah çatacak, millet târihî

mefâhirimizle ve millî mefkûremizle hemhâl olduğu zaman Al-

Bayrak da beklediği rüzgârı elbette yakalayacaktır…

Ve inşaAllah duâlar kıyama duracak, akl-ı selîm

galebe çalacak, millî hisler şâhikalaşacak, “şanlı hilâl” daha

da yükseklerde dalgalanacak ve şühedanın ruhaniyetiyle kıyâm

eden Ay-Yıldızlı mübârek bayrağımız yeniden zafer burçlarında

nazlı nazlı dalgalanacaktır… Bu inancı en çarpıcı mısralarla dile

getiren Ârif Nihat Asya da “Bir Bayrak Rüzgâr Bekliyor” şiirinde

bize şu dizeleri mîras bırakmıştır:

“Şehitler tepesi boş değil,

Toprağını kahramanlar bekliyor!

Ve bir bayrak dalgalanmak için;

Rüzgâr bekliyor!

Destanı öksüz, sükûtu derin meçhul askerin,

Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye;

Yattığı toprak belli,

Tuttuğu bayrak belli,

Kim demiş meçhul asker diye?” 23

Biz de, beklediği rüzgârı -bi-iznillah- mutlaka

alacağına inandığımız Ay-Yıldızlı al bayrağımıza gönül dolusu

muhabbetlerimizi arz ediyor ve hatm-i kelâmı, Türk Milleti’nin

asâletini, hürriyet ve bağımsızlık aşkını çok veciz bir biçimde

kelimelerle resmeden İstiklâl Marşı’mızın son kıt’asındaki şu

muhteşem mısralarla yapıyoruz:

“Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!

Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.

Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl;

Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet;

Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklâl…” 24

13

Necm, 53/1-2

14

I. Kosova Savaşı’nın yapıldığı gün

15

Mithat Cemal Kuntay

16

Mehmet Âkif Ersoy, Safahat, Âsım, 424

17

Yahyâ Kemâl Beyatlı, Eski Şiirin Rüzgârıyla, 26 Ağustos 1922, 86

18

Mehmet Emin Yurdakul

19

Seyyid Ahmet Arvasî, Hasbihâl, I, 6

20

Seyyid Ahmet Arvasî, Doğu Anadolu Gerçeği, 6-7

21

Ârif Nihat Asya, a.g.e.,Bayrak, 23

22

Mehmet Âkif Ersoy, İstiklâl Marşı

23

Ârif Nihat Asya,Bir Bayrak Rüzgâr Bekliyor, Bir Bayrak Rüzgâr Bekliyor, 19

24

Mehmet Âkif Ersoy, İstiklâl Marşı

DR. MEHMET GÜNEŞ

10 11



AYYILDIZ | 11. Sayı

Tunus Ayyıldız Topluluğu

AYYILDIZ | 11. Sayı

AYYILDIZ dergisini okuyan yüreği güzel olanlara MERHABA diyorum…

Öncelikle, kıymetli okuyanlar sizinle çok güzel bir

haber paylaşmak istiyoruz. Farklı ülkelerdeki Türkçe

sevdalılarını birleştiren ve Tunus Ayyıldız Topluluğun

tarafından hazırlanan AYYILDIZ dergisinin 10. Sayısında

20.000 görüntülenmeyi geride bıraktı. Emeği geçen

herkese ve bütün okurlarımıza yürekten teşekkür ederiz.

Dergimizin 10. Sayısında Türkiye, Tunus, Fas, Cezayir,

Mısır, Yemen ve değerli misafirimiz Özbakistan’dan

katılımcılar oldu. Bu sayıda ise, Türkiye, Tunus, Fas,

Cezayir, Mısır, Yemen, Irak ve Somali ülkelerden yaklaşık

44 yazarın eserleriyle buluştu. Bütün katılanlara büyük

Türkçe ailesine HOŞ GELDİNİZ demek istiyorum.

Ayrıca, Türkiye’den değerli KONUK YAZAR Dr. Mehmet

GÜNEŞ’in eseri ile bize katıldığı için kendisine çok

teşekkür ediyoruz, ve bu konuda iletişim sağlayan ve

yardım eden değerli hocam Dr. Necdet KORU’ya bin

teşekkür sunuyoruz. En başta söylediğim güzel haberini

kutlamak için hem AYYILDIZ dergisinin 10. sayısı

yazarlarının bir kısmı ile hem de değerli misafirlerimiz

ile beraber bir araya gelip Türk lokantasında iftar yaptık.

Ayrıca, Tunus Ayyıldız Topluluğu adına, 10. sayısının yazı

çağırma duyurusunu payaştığı için ve bizi desteklediği

için « منصة نتعاونو » ve arkadaşımız Mısırlı olan Mohamed

YAHYA çektiği fotoğraf bize kullanmamızı izin verdiği

için teşekkür ederiz.

Her sayıda yaptığımız gibi, AYYILDIZ dergisinin

11.sayısının hazırlamasının kapsamında,

dergiye katılan arkadaşlarımız ile beraber

kendi hazırladığı yazılarını tanıtımı yapmak

için kısa videolar hazırladık. Onları Facebook,

Telegram ve Instagram hesaplarımız üzerinden

izleyebilirisiniz. Videoların işin ekibine özel

bir teşekkür sunuyorum, harika bir iş çıkardık

yine : «Amna GHAZOUANI, Eya RAHMOUNİ,

Fatma Ezzahra NAJAH, Ines GHARRED, Jihen

HAMMADI, Karima SKOUNTI, Maram BEN

HAJAL, Salma ACHOUAL, Salma HARHAR, Sarra

DABOUZİ, Sarra LAHMER».

Tunus Ayyıldız Topluluğunun yayın organı

AYYILDIZ dergimizin 10. Sayısını ve katılım

sertifikalarını değerli yazanlara takdim etmek

için Tunus’un Medina’sında toplanıp tören yaptık.

Öncelikle dergimizin basımına destek olan T.C.

Tunus Büyükelçiliği çalışanı Hakan BOSTAN

Bey ve TİKA'nin müdürü Sayın Ali Fuat CEBECİ

Bey'e canı gönülden teşekkür ediyoruz. Bu

ÖZEL sayıda aramızda olan bütün katılımcılara,

büyük Türkçe ailesinin fertlerine tek tek içten

şükranlarımızı sunuyoruz. Bu güzel günde

değerli misafirimiz TİKA'nin Koordinatörü Sayın

Zekiye Hanım ve Ayyıldız Dergimizin yazarlarını

aramızda görmek bizim için büyük bir mutluluk.

Ayrıca uzakta olmasına rağmen her zaman

arkamızda duran Türkçe'nin elçisi hocamız

Dr. Musa kaya ve Fas, Cezayir, Yemen, Mısır ve

Özbekistan'dan katılımcılara teşekkürler.

Bizi sosyal medya hesaplarımızdan takip edin, tüm yeniliklerimiz, faaliyetlerimiz ve etkinliklerimizden

haberdar olun ! Ayrıca, AYYILDIZ derginin 12.sayısının bir parçası olmak isterseniz, bizimle iletişime

geçebilirsiniz…

SARRA RHOUMA - TUNUS

12 13



AYYILDIZ | 11. Sayı

Üç Kelime Üç Anlam

Türkiye - Atatürk - İstanbul

1 - Türkiye :

• Neden “ Turkey” değil de “Türkiye” ?

Bir İngilizce öğrencisi ve tarih-coğrafya derslerini

seven bir öğrenci olarak bütün dünyanın ülkeleri ve

başkentlerini bilmeme rağmen dünyanın ülkelerinin

isimlerinin anlamlarını bilmiyorum. Ama merak

ediyorum açıkçası. Ben, bir İngiliz Dili, Edebiyatı ve

Medeniyeti’nin bölümünün öğrencisi olarak Amerika

Birleşik Devletleri ve Büyük Britanya’nın gelenekleri,

tarihleri ve siyasetleri hakkında okuduğuma ve dersler

aldığıma rağmen tam olarak Amerika ya da Britanya

kelimesinin ne demek olduğunu bilmiyorum. Ancak,

uzun yıllardır Türkçe, Türk gelenekleri ve kültürleri

öğrendiğim için ve yıllarca bu dilinin en dibine, en

küçük detaylarına daldığım için artık bu yaşadığımız

cihanın devletlerinin arasında “Türkiye” kelimesinin

ne demek olduğunu araştırıp buldum. “Türkiye”nin

anlamınla kaşılaştığıma ve öğrendiğim kadarıyla

bir sürü devletin arasında “Türkiye”nin güzel bir

ismin anlamına sahip olduğu için çok mutlu oldum.

“Türkiye” deyince ve yazınca aklımıza gelen ilk şey

“Türk” kelimesidir. “Türk” deyince de özel olarak

Türkiye’nin milletinden bahsetmiş oluruz, ya da

daha doğrusu, herkesin söylediği gibi “Türk Milleti”.

Türkçe derslerini aldığım zaman bir millet ya da bir

ülkenin vatandaşına işaret etmek için onun yaşadığı

ülkenin ismini yazdıktan/söyledikten sonra “lı/li/lu/lü”

eklerini hemen koyuyoruz. Misal, “Tunus” deyince

oradaki yaşadığı insanlara “Tunus-LU-lar” yazarak/

söyleyerek hitap/işaret ediyoruz. “Türkiye”nin bir

vatandaşına ise “Türkiyeli” söyleyebilmemize rağmen

bu millete göre “Türk” demek daha mantıklı olur. “Türk”

kelimesi Türk milleti diğer milletlerden ayıran güzel

bir kelimedir. “Türk” kelimesinden sonra birleştirilmiş

şekil olarak “iye” eki geliyor. Bu üç harflı kelimenin

de güzel bir mânâsı vardır. “İye” kelimesinin mânâsı

“bir şahsın sahip olduğu şeymiş”. Böylece, “Türk”

kelimesi ile birlikte “iye” kelimesini ekledikten sonra

“Türkiye”nin anlamı “Türklerin Vatanı” ya da Arap

miletinin dedikleri gibi “ Türklerin Toprağı”dır: “Arz-u

Al-Atrak”. İngilizce’de “Türkiye” kelimesinin çevirisini

yapınca “Turkey” oluyor. İngiliz dilinde bu “Turkey”

kelimesinin iki anlamı var; biri “Türkiye” diğeri de

“hindi” demek için. (hindi: bir kümes hayvanı: tavuk

gibi). Böyle bir şekilde söylemek bazı insanlar için

saldırgan oluyor. Bu yüzden böyle bir şey değişmeye

başladı ve yazınca ya da konuşunca bazı insanlar

“Türkiye” demeye başladı.

2 - Atatürk :

• Atatürk : Benzersiz İsim.

Birçok devletin kanunlarında bir bebek doğuduktan

sonra babası ve dedesinin soyadını taşır ve bir sürü

ülkenin kanunlarına bakılırsa bir kişi kendi soyadının

değiştirmesi mümkün değildir; yasaktır. Ancak, bu

tür kanunlar Dünya Birinci Savaşı’ndan sonra çıkan

bir milli mücadeleci için geçerli değilmiş. Mustafa

Kemal Atatürk’ün doğum ve gerçek ismi Mustafa Ali

Rıza (Ali Rıza onun babasının adıymış). Küçükken

ve öğrenciyken, Atatürk’ün fikirlerinin ünlü Türk

yazarı Namık Kemal’ın fikirlerine benzediği için onun

matematik öğretmeni “Mustafa” isminin yanına ikinci

adı olarak “Kemal” ismini koyup Mustafa Kemal diye

ona hitap etmiş. Büyünce ve milli bir mücadeleci

olunca, Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi ona

“Atatürk” lakabını vermiş.

AYYILDIZ | 11. Sayı

• Şimdi esas meseleye gelelim :

Cumhuriyet Meclisi boşu boşuna “Mustafa

Kemal”a Atatürk soyadını/lakabını vermemişler

de bu kelimenin özel bir anlamı vardır. Aslında

“Atatürk” kelimesinden iki ayrı küçük kelime

çıkartabiliriz : “Ata” ve “Türk” . “Ata” yani “ecdat” ya

da herhangi bir millet ya da şahsın ailesinden çok

eski bir üyesi. Ata : “bir kişinin, geçmişte yaşamış

olan soy büyükleri” (Oxford Languages’in tarifi).

“Türk” ise geçen paragraftaki anlattığım gibi o da

3 - İstanbul :

• İnsan, Tüm İstediklerine Kavuşabilir Mi ?

Geçen yıl, İstanbul’a gitmek hayalim gerçekleşti.

Yıllar önce İstanbul’u fotoğraflarda ve sosyal medya

sayfalarında görünce tek ne kadar güzel bir şehir

olduğunu söylemiyordum da nasıl mükemmel ve

herşeye sahip bir toprak olduğunu sayıklıyordum

günlerce. Ta ki İstanbul’a gittiğim zaman. İstanbul’da

bir hafta boyunca kaldığım için artık İstanbul’un

güzelliği ve oradaki hayatı klavye ve telefonun

ekranının arkasında oturup de izlemek yerine o şehri

keşfetmek için heyecanla gittim. Yedi gün boyunca,

kısa bir süre de olsa, istanbul’daki yaşamın nasıl

olduğunu ve bazı işlerin (turizm sektörü gibi) nasıl

sürdüğünü biliyorum. İstanbul’u gezerken müthiş bir

şey ilgimi çekti. İstanbul büyük ve kalabalık bir şehir

olduğu için oradaki yaşayan insanlara çeşitli okullar,

üniversiteler, iş, alışveriş,..vb yerleri ve imkanları

vermekten vazgeçmeyen bir şehirdir. İstanbul’daki

yaşam çoktan gelişmiş olmasına rağmen istanbul

yeniden ve yeniden, gün bir gün hem güzelleşiyor

hem de insanları mutlu etmek için günlerimizdeki

tüm ihtiyaçlarımızı sunabilir. İstanbul’da hemen

hemen her şeyi bulabilirsiniz. Her yerde mağazalar,

ajanslar, ulaşım araçları, tüm ihtiyaçlarımızı satan

dükkanlar,...vb var. Oradayken tüm istediklerinize

kolaylıkla ulaşabilirsiniz. Bazı ülkelerin şehirlerinde

mesela alışveriş yapmak için insanın oturduğu

yer veya yaşadığı şehirden başka şehre gitmek

mecburiyetinde kalır ve basit bir alışveriş yapmak

için uzun yollara koyulması insanlara çok zaman

“Türk millet”inden bahsetmek için kollandığımız

bir kelimedir. Böylelikle, Cumhuriyet Meclisi’nin

ilan ettiği gibi ve Türklere göre de “Atatürk”

kelimesinin anlamı “Türklerin Babası” olarak

ortaya çıkıyormuş. Geçen zamanlarda ve bu

modern günlerimizde yaşayan Türkler için,

Mustafa Kemal Atatürk’ün hem özel bir şahsiyeti

hem de özel ve tek ona ait büyük ve anlamlı bir

adı varmış.

kaybettiriyor. Bu nedenle, “Türkiye” kelimesi

gibi “İstanbul” kelimesinden de güzel bir mânâ

çıkartabiliriz. (Bu yazacağım anlam kişisel bir bakış

açısından, internet sitelerinde bulunmayabilen bir

şey).

Benim için “İstanbul” kelimesi iki kısımdan

oluşturuluyor : “İstan” ve “Bul”. “İstan” kelimesine

derin bir şekilde bakarsak “istemek” mastar ya da

fiilinden gelmiş olduğunu tahmin edebiliriz. “Bul”

kelimesine bakarsak da “bulmak” fiilinden gelen

bir kelimenin olduğunu görebiliriz ve, aslında, “bul”

kelimesi “bulmak” mastarın köküdür. “İstemek”

ve “bulmak” fiilleri/mastarları ile birlikte o geçen

söylediklerimden şöyle bir anlamı kurabiliriz : İstanbul

yani: “istemek ve bulmak” ya da daha net bir şekilde

düşündüklerimi paylaşmak için İstanbul’un mânâsı

“(ne) istersen(iz) bulabilirsin(iz)” oluyor. Benim için

bu düşündüğüm anlam gerçek olması: İstanbul’da

ne istersen bulabilirsin, hem de bazen en kolay

şekilde ve İstanbul kelimesinin böyle bir mânâ

verdiği ve açıkladığını söyleyebilirim. Bazen, maddi

istediklerimize ulaşamadığımıza karşın İstanbul

gibi bir şehir manevi istediklerimiz ve ihtiyaçlarımızı

sunabilir. Çünkü bir sürü insanın düşündüğü ve

söylediği gibi İstanbul’un kişilere huzur verebileceği

en iyi şehirdir. Huzur, mutluluk, güzellik ve rahatlatıcı

yerler herhangi bir insanın istediklerinin listesinde

olması lazımdır ve herhangi bir insan böyle manevi

şeylere kesinlikle ihtiyaç duyar. Bu nedenle, Huzuru

istesek İSTANBUL gibi bir şehirde buluruz. Böylece,

İstanbul kelimesini güzel bir şekilde tanıtmış olurum.

14 15

OUMAYMA BEN M’RAD - TUNUS



AYYILDIZ | 11. Sayı

Türk şiirle tanışalım ...

Türkçe’ye ve Türkiye’m aşık olan her

insan elbette Türk şiirlerde keşfetmiş ve sevmiştir.

Türk şiirin birçok kişinin ilgini çeken bir konudur.

AYYILDIZ dergisinin bu sayısında, size Türk şiirden

bahsedeceğiz, şiir nasıl doğmuş, nasıl gelişmiş ve

hangi şairler Türk şiire yeni şeyler kattı. Hep beraber

bunları keşfedeceğiz. Size iyi okumalar dilerim...

Yazılı bilgiler olmadan önce, Türk edebiyatı sadece

sözlü bir şekilde babalardan oğullara geçiyordu.

En eski Türk şiirler böyle bi şekilde bizim günlere

kadar ulaşmıştır, çünkü ezelden şairler yazmayı

bilmiyorlardı, daha doğrusu, yazmak daha

keşfetmemişti, ama ondan sonra yazılı örneklerle

bazı eski şiirler var olmaya devam etti. Türk edebiyatı

bir okyanustur, uzun ve geniş bir dönem kapsıyor.

Yeni de, Türk şiir, eskiden ve hala da devam

ediyor, edebiyatın en önemli türünü. Biraz geriye

dönsek, aslında şiir yoktu, onun yerinde sadece bir

takım sözler, müziğe eşlik ediyordu, en çok ta Diin

törenlerinde ama bu sözlerden şiir doğacak. Din dışı

şiirler yunanlarla gelişti. Homerostan sonra, Din dışı

konularla şiirler söylenmeye başlamıştı, mesela:

doğadan, güzellikten, ihanetten, hayattan doğurup

yöneliyordu konular. Bu gedişle’de, Asya’da başlayan

Türk şiiri, Din törenlerinde doğmuş, Asya’da yaşayan

Türk göçebeler tarafından üretiyordu. Daha sonra

din dışı konularda gelişti. Divanü Lügati’t Türkt’a,

Mevlana Celaledin-i Rumi:

İslamiyet adabinda, önemli kişilere hürmet ve saygı

göstermek için Mevlana, Mevlevi, şeyh vesaire

lakablar kullanılır. Celaleddin-i-Rumi Türk edebiyata

çok şey kattı, onun dünyasında, insana bakış

açısı çok enteresan ve eşsiz. Yazdığı şiirlerde her

istediğimiz konu bulabiliriz, ama en çok tasavuuf’la

alakalı mesela İlahi aşk. O zamanki yazım kurralarina

haykiri, Celaleddin-i-Rumi özgürce istediği konularla

istediği şekilde yazıyordu. Onun netliği, samimeyeti

ve konuşma dilinin kullanımıyla çok tanımlıyordu, en

önemli iki eseri :

Mesnevi-i Ma’nevî:

Mesnevi şiiri, özgür şiir tarzıdır, şiirin beyitleri aynı

vezinde ama kafiyeler ayrı. Üzün şiirler için en çok

Mesnevi yolu seçilir, kafiye kolaylığı için. Mesnevî’nin

vezni: Fâ i lâ tün— Fâ i lâ tün — Fâ i lürüdür.

Türkçenin ilk anseklopidi ve dil bilgisi kitabidir, Türk şiir

YIR olarak tanımlıyordu. Anseklopididen önce, YIR

Orhun yaztlarda bulundu, Bilge Kağan imparatorluğu

döneminden kalan yazılı taşlarda. Müzik, hikayeler,

laflar, deyimler ve destanlar herşey şiirle bağlı. Eskiden

mesela hikayeler şiirle anlatılıyordu, mesnevi yoluyla.

Türkiye’deki insanlar şiirle büyümüştür ve sevmiştir,

bunun için Türk kültürde en önemli parçalardan biriydi

ve hala da olmaya devam ediyor. Hüzünleri bile şiirle

anlatıldı, ağıtlar SAGU diye tanımlıyordu, şiir biçimi

olarak. Şiir sevdası düşüncelere bile dokundu. Şiirin

özü kelimedir, kelimelerin güzelliği herşeye yansıyor.

İslamiyet kabulünden önce, dediğimiz gibi sadece

sözlü olarak şiir söyleniyordu. Ondan sonra bu

şiirler yazıldı, aslında bu şiirler Türk sözlü kültürünün

zenginliğine tanıklık ediyorlar. Ninni, manni,

tekerleme, türkü... bunlar sözlü Şiirin displenleri,

genelde bu şiirlerin yazarları bilinmiyor çünkü sadece

sözlü olarak nesilden nesile geçti. Mani mesela, güçlü

duyguları küçük kelimelerle ifade ettiği minimalist bir

biçime sahiptir. Şair Türk kültüründe özel bir yere

sahiptir, eskiden sözlü kültürde büyük rol oynayan bir

kişi vardır oda adı Aşık. Aşık sazıyla çok seyahat eden

bir kişidir, edebiyat ve şiirleri yorumlama yeteneğine

sahiptir. İslam’a geçtiklerinde, mistik şiir veya tasavuuf

şiir doğdu. Bu şiir biçiminden bahsetmek istiyorsak

Mevlana Celaleddin-i Rumi den bahstememiz lazım.

AYYILDIZ | 11. Sayı

Mesnevi örneği:

Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız

Bizim mezarımız ariflerin gönüllerindedir…

Güneş olmak ve altın ışıklar halinde

Ummanlara ve çöllere saçılmak isterdim

Gece esen ve suçsuzların ahına karışan

Yüz rüzgarı olmak isterdim…

Divan - Kebir:

Büyük Kitap veya Büyük Divan, Celaleddin-i-

Rumi divanı, farklı konularda söylediği şiirlerin

tamamını bulabiliriz. Gazelden, rubaïlarden ve

terciden oluşuyor Büyük Defter. Kitapta farklı diller

de bulabiliriz mesela Farsça, Arapça, Türkçe ve

Rumca.

Gazel örneği :

Gel, birbirimizin kıymetini bilelim

Sonra ansızın birbirimizden ayrı kalmayalım

Mademki inançlı kişi inançlı kişinin aynasıdır

Niçin aynamızdan yüz çeviriyoruz

Asil cömert kişiler dostlara canlarını feda ettiler.

Çekiştirmeyi bırak. Biz de insanız.

Osmanlı dönem:

Osmanların edebiyatında şiire önemsemişler ve iyi

yönde kullanmışlar. Osmanlı sultanlar şiire önem

gösterdiler, hatta sultanlardan yirmi yedisi şairdir.

Osmanlılar eğitimli bir toplumdu, özellikle divan

şiiri olarak bilinen klasik şiirin gelişmesine katkıda

bulundular. Osmanlı şairler, sofistike ve karmaşık

tarzla yazıyorlardı, tanılan biçimler Gazel ve Kasida

ve klasik şiir deyince aklımıza Şair Nedim gelir:

Ahmet Nedim:

Ahmet Nedim Osmanlı'nın en meşhur divan

edebiyat şairlerden. Farklı konularda güzel şiirleri

var mesela: Tahammül Mülkünü Yıktın, Heddeden

Geçmiş Nezaket...

Bir Safa Bahşedelim'dan bir parça:

Bir safa bahşedelim gel şu dil-i nâ-şâda

Gidelim serv-i revânım yürü Sa’dâbâd’a

İşte üç çifte kayık iskelede âmâde

Gidelim serv-i revânım yürü Sa’dâbâd’a

Gülelim oynayalım kâm alalım dünyâdan

Mâ’-i tesnîm içelim Çeşme-i nev-peydâdan

Görelim âb-ı hayât akdığın ejderhâdan

Gidelim serv-i revânım yürü Sa’dâbâd’a

Modernism:

Modern dönemde, Türk şairler Avrupa ve Batı şiirinden

ilham aldılar. Şiirlerde daha çok romantizm ve sembolik

yaklaşımla doğru gidiyordur. Modern dönem adanmış

şiirin doğuşu yaşandı. Şiirlerin konuları daha çok

sosyal ve politik alakalı meselerle ilgiliyordu. Tanılan

modern şairlerden:

Namik Kemal:

"Vatan Şairi", "Hürriyet Şairi" ile tanılan Namık Kemal,

yutseverlik, hürriyet, halk kavramlarıyla bağlı bir

edebiyatt adamı. Onun tanılan şiirlerden bir kısmı:

Hürriyet Kasidesi:

Görüp ahkâm-ı asrı münharif sıdk u selâmetten

Çekildik izzet ü ikbal ile bâb-ı hükûmetten

Usanmaz kendini insan bilenler halka hizmetten

Mürüvvet-mend olan mazluma el çekmez iânetten

Hakîr olduysa millet, şânına noksan gelir sanma

Yere düşmekle cevher, sâkıt olmaz kadr-ü kıymetten

Vücûdun kim hamir-i mâyesi hâk-i vatandandır

Ne gâm râh-ı vatanda hak olursa cevr ü mihnetten.

Türk şiir bir okyanustur dediğimiz gibi, okuyan

ellaki sevecektir. Türk şiir sadece edebiyatın

bir parçası değil, Türk şiir bir toplumun tarihi ve

kültürü yansıtan bir sanattır.

KARİMA SKOUNTİ - FAS

16 17



AYYILDIZ | 11. Sayı

"Türk dilinin dünyaya yayılışı"

Sınırlı bir coğrafi alandan dünya coğrafyasına ! Türk dilinin

köklerinin tarihlendirilmesi konusunda ihtilaf vardır çünkü

bazıları kökeninin günümüzden 5000 yıl öncesine, bazıları

8000 yıl, bazıları da 1300 yıl öncesine dayandığına inanır.

Bu, dünyadaki geniş yayılmasını açıklar…

Osmanlı İmparatorluğu'nun genişlemesi ve çeşitli

Osmanlı eyaletlerindeki tüm yönetimlerde Türkçe’nin

resmi dil olarak kabul edilmesiyle birlikte Türkçe’nin

kapsamı genişledi ve konuşanların sayısı iki katına çıktı.

1923'te Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda dilde birçok

değişiklik meydana geldi ve bunların en önemlisi 1928'de

Osmanlı Türk alfabesinin Arap harfleriyle, Latin alfabesiyle

değiştirilmesi oldu, böylece Türk dili dünyanın en eski ve

en yaygın dillerinden biri olarak kabul edilir ve Asya'dan

Orta Avrupa'ya kadar geniş bir coğrafyaya yayılır ve farklı

lehçelere ayrılır.

Türkçe'nin Arapça'da olmayan fonetik harfleri içerdiğini

ve bireyin bu fonemleri doğru bir şekilde öğrenmesi

gerektiğini belirtmekte fayda var çünkü yanlış telaffuz

kelimenin anlamında değişikliğe neden oluyor, ayrıca

Türk alfabesinin dilin seslerine uygunluğu, telaffuz edildiği

gibi yazılması ve dilin büyük ölçüde kısaltılmış ifadeler

kullanması nedeniyle Türk dili de öğrenmesi kolay bir dil

olarak kabul edilir.

Türkiye'nin son 20 yılda tanık olduğu kültürel, bilgi

ve medeniyet açılımı ile bölge ve dünya halklarının

Türkçe'ye olan talebi artmış, son dönemde Türkçe’nin

yaygınlaşmasıyla birlikte Türkçe'nin yaygınlaşması,

izleyicinin halkı tanımasını sağlayan Türk dizi ve filmleri,

Türk örf ve adetleri. "Yunus Emre Enstitüsü" başkanı

«Şeref Ateş» habertürk adlı Türk gazetesine verdiği

röportajda: «Türkiye dışında 60 merkezi bulunan Yunus

Emre Enstitüsü, Türk kültür ve sanatını tanıtmaya devam

ediyor» dedi, ve « Sadece Romanya'da 600 üst düzey

yetkili, geçenlerde Türkçe öğrenmek için enstitüye gittiler.»

Sözlerine ekledi.

Öte yandan ,Türkiye, Asya ve Avrupa kıtaları arasındaki

stratejik konumu sayesinde önemli bir bölgesel güç olarak

kabul edilmektedir, Türk dilinin önemini artıran ve onu

tanıma ve öğrenme merakını güçlendiren önemli deniz ve

kara sınırlarının yanı sıra onu çok kültürlü bir ülke haline

getiriyor, Türkiye'nin ticari önemine ek olarak, tüccarlar

ticari anlaşmalarını tamamlamak için dili öğrenmek veya

yanlarında tercüman bulundurmak zorundadır.

AYYILDIZ | 11. Sayı

Türkiye, tarihi yapıları ve çekici bölgeleri

nedeniyle dünya ülkeleri arasında da büyük

bir turizm önemi kazanıyor... Hiç şüphe yok ki

Türkçe, dünya çapında giderek artan sayıda

konuşmacı ile en önemli dillerden biri haline

geldi, Yüksek Türk Dil Kurumu'na göre bu dil,

dünya nüfusunun yaklaşık %3'ü tarafından

konuşulduğu için dünyanın en çok kullanılan

dilleri arasında beşinci sırada yer almaktadır, ve

"Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi" öğretim

üyelerinden "Profesör Gonashin"e göre, «

Bugün Türkçe konuşanların sayısı yaklaşık 250

milyon, yaklaşık 12 milyon kilometrekarelik bir

coğrafyaya dağılmış durumdalar. »

Türkçe, Türkiye'nin resmi dili ve Kıbrıs'ın iki

resmi dilinden biridir ve aynı zamanda yaklaşık

83 milyon insanın ana dilidir. Başta Almanya

olmak üzere Avrupa'da yaşayan Türk kökenli

milyonlarca insanın ikinci dilidir. Türkçe, Kosova

ve Makedonya gibi eski zamanlarda Osmanlı

egemenliğine tanıklık etmiş bazı bölgelerde de

resmi dil olarak kabul ediliyor ve Irak, Yunanistan,

Bulgaristan, Romanya, Arnavutluk, Sırbistan,

Bosna Hersek'te çok sayıda Türkçe konuşuyor.

Bu da Almanya, Hollanda, Belçika, İsviçre ve

Fransa'daki dil konuşan Türk göçmenlerden

bağımsız... Genel olarak en çok konuşulan

ülkelerde Türkçe konuşanların sayısı şu şekilde

dağılıyor :

Yaklaşık 600.000 Bulgaristan'da 300.000

Kıbrıs'ta 250.000 Hollanda'da 221.000 Fransa'da

200.000 Avusturya'da 130.000 Özbekistan'da

116.000 Amerika Birleşik Devletleri'nde 116.000

Belçika'da 113.000 Almanya'ya gelince, sadece

Almanya'da 1,5 milyon Türkçe ve diğer ülkelerden

konuşmacı var... Türk hükümeti son yıllarda

hem Türk kültürünü hem de dilini yaymak için

bir strateji benimsemiş ve bu amaçla bu görevi

yerine getirmek için birçok kurum ve kuruluş

kurmuştur. Bugün Yurtdışı Türkler ve Akraba

Topluluklar Başkanlığı (YTB) ve Yunus Emre

Enstitüsü gibi Türk kurumları gerek yüz yüze

kurslar gerekse e-öğrenme yoluyla Türk dilinin

öğretilmesi ve yaygınlaştırılması için somut

ve önemli adımlar atıyor. Türkçe öğrenmek

isteyenler için devlet kurumları, belediyeler ve

hayır kurumları tarafından sunulan ücretsiz

Türkçe öğretim programlarının yanı sıra,

üniversite eğitimlerini tamamlamak amacıyla

Türkiye'ye gelen binlerce yabancı öğrenci her

yıl Türkçe hazırlık programlarına kaydolmaktadır

üniversite ana dallarını okumaya başlamadan

önceki yıl.

Tunus eğitim kurumlarında seçmeli derslere

Türkçe’nin girmesine 2013 yılında iki ülke

arasında imzalanan protokolle başlandığını

belirtmekte fayda var, bu kapsamda, Milli Eğitim

Bakanlığı, Tunus'a üniversitelerde Türkçe

öğretmek üzere 10 öğretmen ve 3 akademisyen

gönderdi. Tunus'un yanı sıra Türk eğitim

merkezlerinin bulunduğu Arap ülkeleri de, Onlar:

Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri,

Katar, Kuveyt, Filistin, Ürdün, Cezayir, Fas,

Sudan ve İrak... ve Mali ve Johannesburg şehri

gibi diğer Afrika ülkeleri... İnternet üzerinden

Türkçe öğrenmek için web siteleri, uygulamalar

ve kanalların da var …

OUMAYMA ZOUAOUİ - TUNUS

18 19



AYYILDIZ | 11. Sayı

AYYILDIZ | 11. Sayı

YOLCULUĞUM

TÜRKÇE

?

Nasıl Öğrendim

Bir dil öğrenmek kolay değil, kendi kültürden daha farklı

ve kendi ülkeden çok uzak bir ükenin dilini öğrenmek

çok zordur. Ben Somalili bireyin olarak Türkçe öğrenmek

benim için kolay değildi çünkü Somali dili ve Türkçe

arasında çok farklı kelimeler var. Diğer tarafta da Somali

kültürü ve Türkiye kültürü çok farklıdır. İki ülkenin dini

olarak aynı olduğu için, iki kültürün birbirlerine biraz

benzerlik oluyor, ancak coğrafya olarak Afrika’dan Asya’ya

ve Avrupa’ya kadar fark var. Bu değişiklik ve zorluğa

rağmen, üç yıl içerisinde kendimi Türkçeyle iletişim

kurabilmeme yerinde bulduğum için çok mutluyum.

Bu benim ilk Türkçe yazımdır. Sayın Sarra Rhouma

arkadaşım yardımıyla çalıştım. O olmasaydı, bu fırsatı

bulamazdım. Kendisi ve tüm değerli Tunus Ayyıldız

Topluluğun ekibine ve derginin okuyanlara teşekkürlerimi

sunuyorum. Değerli okuyanlarımız, ''Türkçe Nasıl

Öğrendim'' bir başlığın altında sizlere nasıl, ne zaman,

nerede, neden ve kimlerin yardımıyla Türkçe öğrenmemi

baylaşmak istiyorum. Finans ve Bank İşlemleri yüksek

lisans mezun olan birey olarak kendimi doktora

hazırmalıyım diye ilk başta Türkiye'yi gitmek niyetim

vardı. O sırada, benim bir komşu arkadaşım vardı, onun

adı Habib. İnternet servisi veren bir şirketle çalışıyordu.

Onun müşterilerin arasında Türk doktorlar vardı, onlarla

iletişim kurmak için zorlanıyordu.

Bir gün işyerindeki doktorlar bir fırsat sundu. Onlar

Somalili doktorlara kolay kolay çalışabilecekleri için Türkçe

dersleri veriyorlardı. Benim arkadaşım da bu fırsatı istifade

edip kendisine Türkçe ders vermek için bu dersleri veren

hocayla konuştu. Hoca da sağolsun arkadaşımın telebine

kabul etti. Benim arkadaşım bu fıratı bulduktan sonra,

tek kişilik bir ders olmaması için bana ve başka bir diğer

arkadaş daha çağırdı. Üç kişilik bir sınıf oluşturduk. İlk

ders bu Türkiye'den gelen ve Mogadişu – Somali, Türkiye

ABDİKANİ İBRAHİM MOHAMED (BASİM) - SOMALİ

Recep Tayyıp Erdoğan Eğitim ve Araştırma Hastenesinde

çalışan ''Kadriye'' hocadan aldık. İlk ders selamlaşma ve ilk

karşılaşma Türkçesi öğrendik. Sonra Türkçe alfabesinin

dersini aldık. Üç hafta sonra Kadriye hoca Türkiye'ye geri

döndüğü için dersimi durduruldu.

Sonra 2017 yılının Ekim ayında Yunus Emre Enstitütüsü

Somaliye merkezi Mogadişu'da açıldı. Ekim 14'te dersler

başladı. Orada yeniden Türkçe öğrenmeye başladım. On

altı kişilik bir sınıf içerisinde ilk ders aldık. Haftada iki

saatlık üç ders alıyorduk. Bu öğrenme içerisinde Tükçe

dilinin farklı dallarından bilgi aldım. Dört dönem sürdü.

Her dönem yaklaşık dört ay devam ediyordu. A1, A2,

B1 ve B2 sertifikaları iki yıl içerisinde aldım. Kovid-19

nedeniyle, 2020 yılında enstitümüze Türk öğretmenler

gelemeyince, kurs durdurmak zorunda kaldı.

Ben bu kurs Türkiye'ye gitmek ve orada başka bir yüksek

lisans yada doktora hazırlamak amacıyla öğrendim. Ama

şimdi başka değer vardı. Somaliye'de yaşayan ve Türkçe

bilen biri olarak kendimi başka fırsatlar tanıdım. Bir dil

öğrenmek için sadece sınıfların içerisinde ders almak

yetmiyor, çok pratik yapmak gerekiyor. O yüzden, daha

pratik yapmak için sağolsunlar enstitümüzün tarafından

2018'de beni Türkiye'ye götürdü ve orada bir ay ''Tükçe Yaz

Okulu''na 118 ülkeden gelen 1000 öğrenciyle katıldım. Bu

ay içerisinde çok şeyler öğrendim. Geri döndüğümde daha

pratik almak için birkaç Türk dizileri izlemeye başladım.

Gerçekten, kendimi kendi ülkemde normal hayat içerisinde

Türkçe öğrendiğim için, çok mutlu hissediyorum. Şimdi

Türkçe'yi öğrendikten ve üzün bir süre ders almamaktan

sonra unutmamak için televizyonlardan haber ve

ekonomik programları izliyorum, gazeteleri okuyorum,

ve ara sıra Türkçe bilen arkadaşlarımla sohbet ediyorum.

Son olarak, sizlere bu yazıyı okuduğunuz için teşekkür

ediyorum.

Merhaba Ben Ghofrane Beljoudi,

Tunusluyum ve 18 yaşındayım, lisede okuyorum,

müzik seviyorum ve yemek yapmayı seviyorum

ama en sevdiğim şey ne biliyor musunuz ? En

sevdiğim şey Türkçe öğrenmek ve onunla ilgili

her şey bilmek istiyorum çünkü ben Türkiye’yi

görünce kendimi görüyorum gibi hissediyorum,

şu an saçma bir şey söylediğimi biliyorum ama

öyledir. Türkçe konuşurken kendimi çok mutlu ve

rahat hissediyorum belki beni hiç kimse anlamadiği

için kendimi mutlu ya da üzgün hissettiğim zaman

Türkçe konuşuyorum, çünkü hiç kimse seni

karışamaz kimse seni anlamaz kimse seni hesap

veremez.

Neyse, size Türkçe nasıl öğrendiğimi

anlatayım, ben aslında çocukken aklımdan hiç

bir zaman Türkçe öğrenme fikrini geçmedi, ben

zaten Türkiye bir ülke olduğunu bile bilmiyordum

ama benim hikayem 12 yaşımdayken başladı...

Türkçe öğrenmek için çok ilginç bir yola başladım.

Öncelikle, yazın bir günde 6 yıl önce halamın

evine her gün gidiyordum, kuzenlerim odada her

zaman televizyon izliyorlardı, ben de merak ettim

ve yanınlarına gittim, onlarla bir dizi izledim adı

"çiçek kokusu" o zaman çok meşhurdur, ben de çok

sevdim onu. Artık bu diziyi akşam sabaha kadar

izliyordum çok sevdim onu ama Arapça‘sını izledim

Türkçe’sini değil. Onu bitirdikten sonra Türkçe’sini

izlemeye karar verdim sonra "Demet Özdemir" adlı

oyuncuyu sevdim ve onun başka dizilerini izledim,

sonra yavaş yavaş öğrenmeye başladım. O kadar

güzel bir duygu ki benim için çok ilginç, daha fazla

öğrenmek için sabah akşama kadar dizi, müzik

ve film izliyordum ve hala öyle yapıyorum çünkü

ilk defa gerçekten istediğim bir şey yapıyorum hiç

kimse karışmadan hesap vermeden yapıyorum.

Çok mutluyum ve inşallah, benim hayalim

gerçekleşmek istiyorum ve Türkiye'de üniversitede

okumak istiyorum. Size küçük bir tavsiye vermek

istiyorum. Asla vazgeçmeyin bu dünyada her insan

bir hobileri var o yüzden sakın vazgeçmeyin her

zaman hayallerinizi için savaşın.

GHOFRANE BELJOUDİ - TUNUS

20 21



AYYILDIZ | 11. Sayı

AYYILDIZ | 11. Sayı

Linda Hoca

Burada Türkiye’ye gitme hikâyemin devamını

anlatıyor olacağım. İlk kısmını okumak için

dergimizin 10. Sayısına göz atabilirsiniz.

25 Eylül 2017, Cezayir’den ayrılıp Türkiye’ye gittim.

İlk defa ailemden ülkemden bu kadar uzak yollara

çıktım. Yanımda okuldan 2 kız arkadaşım vardı,

yolculuğumuz aşağı yukarı 4 saat sürdü. İstanbul’da

indikten hemen sonra Manisa’ya yolumuzu aldık.

Manisa’da ilk önce fakültemizin uzak bir yerde 3 ay

oturduk sonradan Muradiye fakülte girişindeki konuk

evinde oturmuştuk. İkamet işlemlerimizi bitirdikten

sonra üniversiteye gitmeye başladık. Ben tüm

sınıflara giriyordum, toplam 10 dersim vardı, bazıları

birinci sınıflarla bazıları da diğer sınıflarlaydı. Türk

dili ve edebiyatı fakülte öğrencilerin çoğu bizi tanırdı

çünkü sınıfta yabancı olan öğrenciler tek biz vardık

ve tüm sınıflara girerdik. İlk başta dersler bana çok

zor geliyordu, çünkü Türkçe seviyem ortaydı, çoğu

derslerimiz edebiyat ve eski Türk dili ile ilgiliydi,

hocalarımız fark etmeden hızlı konuşuyorlardı

ve imla yaparken bazen hata yapıyor bazen de

kelimeleri yazmaya yetişemiyordum. Bunun için

derslerin ses kaydını almaya başladım. Bu şekilde

yazdıklarımı odada tek tek kontrol ediyor ve eksikleri

tamamlıyordum. Bu şekilde en azından derslerimi

ne olduğunu ve işlemem gereken konuları hangileri

biliyordum.

Birinci dönemde birçok dersin bütünlemesine girdim

ve bir tek Türk halk edebiyatı dersinde kalmıştım,

kalma sebebim ders çalışmadığım ya da doğru

cevap seçmememden değildi; sınavımızın süreci 10

dakikaydı, bu 10 dakikada 20 soruya doğru cevap

seçmemiz gerektiğindendi. Bana bu süreç ancak

5 soruya cevap vermemi yeterdi, soruları okumak

ve anlamak daha çok zamanımı alırdı. Bu dönem

istemediğim gibi geçmese de yurt dışına çıkmak

ve tek yaşamak bana çok şey öğretti. Verimli ders

çalışmayı öğrendim, anne babam olmadığı için para

tasarrufu ve doğru para harcamayı, yemek yapmayı,

arkadaşlık edinmeyi ve en önemlisi bana cesur

olmayı öğretti. Öz güvenim arttı ve hayata başka bir

açıdan bakmaya başladım.

Ben Manisa Celal bayar Üniversitesinde eğitim almak

için sadece 1 dönem yani 6 ay için imza attım, fakat

ben ve benimle giden arkadaşlarım süreyi uzattık ve

2. Dönemi de aynı üniversitede devam ettik, fakat

herhangi bir para yardımı almadan. Yani bu süreçte

ailemden para alıyordum. O zamanda 100 euro 450tl

civarındaydı, oturduğum odanın kirası 380 tl idi bana

çok az para kalıyordu. İyi ki üniversiteye gitmek için

ulaşıma ihtiyacım yoktu, çünkü zaten fakültenin

içerisinde oturuyordum. Okul malzemelerim 1.

Dönemden vardı. Bu parayı bazıları çamaşır haneye,

bazıları özel ihtiyaçlarıma ve ilaçlarıma, bazıları da

okuldaki yemekhane kartıma yatırıyordum. Yemek

yemek benim son derdimdi onun için günde sadece

1 defa yemek yiyordum ya akşam yemeyi ya da öğle

yemeği yiyordum. Yemekhaneden fazladan ücretsiz

olarak ekmek ve su alıyordum. Hafta sonları ve

okul olmadığı zamanlarda Suriyeli oda arkadaşımın

yaptığı yemeklerden yiyordum. Benimle her şey

paylaşırdı, hasta olduğum günlerde yanımda onu

buluyordum. Birbirimize güvendik ve sırtlarımızı

birbirimize dayadık. Para konusunda daha çok hesaplı

oldum, bir ayda sadece 100 euro harcıyordum.

Oda arkadaşımla bazı günlerde çarşıya gidiyorduk,

ister istemez ben de bir şeyleri beğeniyordum fakat

almıyordum çünkü lazım ya da ihtiyacım yoktu

sadece nefsimin istediği ve beğendiği şeydi. Paramla

her istediğim şeyleri almazdım, çünkü ailemi zor bir

durumda bırakmak istemezdim.

2. döneme başladığımda bambaşka biri gibiydim,

daha çok odaklı ve öz güvenliydim. Hocalarımla artık

çok kolay iletişim kurabiliyordum, MUDER uluslararası

öğrenci derneği sayesinde daha çok arkadaş

edinebildim ve düzenledikleri ücretsiz gezilere

katılarak Türkiye’nin farklı yerlerini görme imkânım

vardı, ayrıca bize aylık 120 tl burs sunmuşlardı.

Derslerim çok iyi gidiyordu; sabah, öğlen, akşam

olan tüm derslerime kesintisiz katılıyordum. Vize ve

final sınavlarım çok iyi geçmişti, bütünlemeye de

hiç girmemiştim. Ayrıca 1. dönemde kaldığım dersin

sınavına girmeden önce hocaya gidip durumumu

anlattım ve bana çalışmak için yardımcı kaynak

sunup sınavda bana 10 dakika daha süreç tanıdı.

Hocanın sayesinde bu derste 75 puanla geçmiştim.

Bu zamana kadar ailemle sürekli konuşuyordum,

oturduğum konuk evinde internet olmadığı için okulun

kütüphanesine gidip saatlerce onlarla konuşuyor

ve güncel haberlerimi veriyordum. Babam beni çok

merak ediyordu, derslerimi ve durumlarımı öğrenmek

için bana haber vermeden Cezayir’deki üniversiteme

gitmişti ve oradaki bölüm başkanı ve Türk hocalarımı

beni sormuştu. Babam eve geldiğinde benimle çok

gurur duymuş. Hocalarım ne kadar çalışkan ve

öğrenmeye açık olduğumu anlatmış, Manisa Celal

Bayar Üniversitesi’ndeki aldığım notları babama

göstermiş ve ne kadar düzgün ahlaklı bir kız

yetiştirdiğini tebrik etmişler.

Bana bunları hepsi annem anlatmıştı, babam bana

bir şey demedi sadece Facebook’tan benimle

gurur duyduğunu mesaj olarak yazmıştı. O mesajı

okuduğumda çok ağladım çünkü başta seçtiğim bu

yolu karşı çıkmıştı ve razı değildi. Fakat bu mesajla

rızasını almış ve arkamda olduğunu hissettim. Bu his

ile birlikte bu alanda daha çok başarmak ve devam

Cezayir

etme motivasyonumu arttı. Onun için yüksek lisansı

tamamlamak adına Türkiye Bursları diye bir bursa

başvurmuştum, denemeye değer bir burstu çünkü

öğrencilere ihtiyaç oldukları her şeyi karşılıyor ve

aynı zamanda başvurular ücretsiz olduğunu görünce

fırsatımı kaybetmek istemedim ve başvurdum.

Haziran’ın son günlerinde okullar tatil olmuştu ve ben

Cezayir’e dönüyordum. Tam olarak dönüş tarihim

anneme söylemedim sadece babama söylemiştim

çünkü görmek istediğim ilk kişi oydu ve aynı zamanda

anneme sürpriz yapmak istedim. Cezayir’e döndüm

ve uzun zamandan sonra nihayet ailemle kavuştum.

Çok zaman geçmeden yüksek lisansı başvurmak

için babamla Cezayir’deki üniversiteme gitmeyi

planlıyorduk. Tüm gereken evrakları hazırlamıştım

fakat Türkiye Burslarından beklemediğim bir mail

aldım… Türkiye Bursları yüksek lisan başvurumu

onaylamış ve ailemden para ihtiyacım olmadan bu

yolda bana burs vererek devam etme fırsatını sundu.

Böylece yüksek lisans eğitimimi Bursa Uludağ

Üniversite’sinde “Yabancı Dil Olarak Türkçe Öğretimi”

bölümünden mezun olduktan hemen sonra aldığım

eğitimi başkasına aktarmak için sosyal medyada

Linda.hoca diye sayfalar açtım ve Türkçe bilmeyen

herkese içeriklerimle ve düzenlediğim kurslarla

Türkçe öğretmeye başladım ve öğretmeye devam

edeceğim.

Türkiye

LYNDA İNAS HADDAD - CEZAYİR

22 23



AYYILDIZ | 11. Sayı

BIR ÖRNEK HIKAYESI

AYYILDIZ | 11. Sayı

TUNUS’TA SINEMA TARIHI

Sanat bir insanın içinde bulunan bir duygu tasarının yada güzelliğini

ve aklının içinde bulunan fikirlerin birleştiren ve ifade

edebilen bir kavramdır. Thomas Murno, "Sanat doyurucu estetik

yaşantılar oluşturmak amacıyla dürtüler yaratma becersidir"

der. Sanatın de bir sürü özellikler var ve en önemlisi

de bir insanın ruhunda veya hayatında kattıkları mesela sanat

güzelden haz duyma, nefret yaratma, güzeli görebilme, sevinç

ve öfke gibi insancıl faaliyetlerin ifade bilmeleri için bulunuyor

halbuki bir insan iletişim kurabilme, fikirlerine paylaşabilme,

her insan aynı olmadğını ve herkes kendi fikirlerini

yeteneklerini sahip olmalarını sağlayan şeydir. Sanat bir insanın

ruhunda olan bir şeydir, sanatçı insanın ruhunu doğan

güzellik ve sevgi, hayal gücünü, düşüncelerine ve hayallerine

somut ve soyut malzemelere yaratıcı gücünü kullanarak kişiye

etkileyecek biçimde anlatılır, ayrıca bir insanın varmak istedği

yerinin gösteren bir yoldur. Bildiğimiz gibi sanat dediğimiz

tek bir şey değildir tarih boyunca da sanat ve sanat dalları

çok dikkat çekiyor çünkü bizim hayatımızın her alanında yer

alan bir akımdır, sanat oyunculuk, çizim, dans, müzik gibi bir

sürü mesleklere dahil oluyor. Ama benim en çok dikkatimi

çeken sanatli mesleği gelsek oyunculuk. Bu nedenle oyunculuktan

daha fazla bahsetmeyi tercih ediyorum. Oyunculuk bir

mesleğe dair sunduğu metodolojik ve kültürel bir meslektir

! Oyunculuk en başta bir kültürdür, insanın ruhunda olan

bir şeydir, bir spor da olabilir, bir drama çerçevesi içerisinde,

yaşamış ya da yaşanılası bir insan betiminin vücut bulmasıdır.

Oyuncu bu anlamda kendisine ait olmayan, yaşamsal, çevresel

koşullar içerisinde girdiği bütün o çevresiyle kurduğu bütün

ilişkileri kendisi yaşıyormuş gibi bir davranışa dönüştürür.

Böylelikle oyuncular, sanatlarıyla hikayeler anlatır, izleyicilerinde

duygusal tepkilere neden olur ve insanları düşünmeye

sevk eder. Aslında bu meslek hem aşırı eğlenceli ve aynı zamanda

bi o kadar yorucudur, bir oyuncu olmak için doğuştan

veya kendine geliştirerek yetenkli olmak lazım bazen oyuncuların

sürekli oynadıkları aynı karakter oluyor yani aynı

hikaye kariyerleri boyunca değişen bir şey yok, ben öyleleri

oyuncu diyemem mesela benim fikrim bu, bir oyuncu her rol

oynayabilir, herhangi bir karakter canlandıracak kadar çok

tecrübe sahibi olmak lazım! Çünkü bir seyirciyi hiç olmadğın

bir karaktere yansıtmak ve onları o duyguları yaşatmak lazım

oyunculuk değil de gerçek olduğunu inandırabilenlerini ancak

oyuncu kelimesini tamamıyla hakkediyorlar. Şimdi ise

bahsetmek istediğim çok güzel bir konu daha var, ben küçüklüğümden

beri oyunculuğa meraklı biriydim ama hiç bir

zaman ciddi bir düşünce yapmadım o da hayatımda bir örnek

olmadan önceydi ! Peki nedir bu örnek ? Herkes tanıdığı

ve bildiği gibi (bilmeyen de şimdi bilsin) güzel ve yetenekli

oyuncu : Mine TUGAY ! Bir çok ünlü dizilerde rol aldı (medcezir,

öyle bir geçer zaman ki, zalim İstanbul, yalı çapkını...),

kendisine 4 yıldır hayranıyım ve onun hayranı olduğum her

anı değerlendirme şansım oldu gerçekten hayatımda böyle bir

örnek olması birçok konuda iyi geldi bana kendisi çok başarlı

güzel yetenkli kendi ayaklarının üzerinde duran ve kendi

yolunu kendine çizen güçlü bir kadın, naziklığı ve zayıflığı

dış görünüşüne güzel olduğu kadar içinde ki o güzellik de

kattı. Beni kendisine daha da hayran bırakan işini sevgisiyle

yapan, kendine her alanda geliştirmesi ve işine sonsuza kadar

hakkını vermesidir bu bir başarılı oyuncu için çok önemlidir,

onunda hakkettiği gibi çok ödüllere kazandırdı bu da benim

için bir örnek oldu. Mine TUGAY benim için çok şey ifade

ettiği kadar bana bu mesleğe gerçekten düşünmeni ve denememi

sağladı. Ben bu meslek olmazsa psikolji bölümünü

seçeceğim derken ne tesadüfese Mine de tam oyunculuk bölümünü

girmeden psikolojiyi düşünüyordu işte bu da bana

çok umut verdi ve onun sayesinde bir çok şeyi daha farklı bir

gözle bakabildim. Bir insanın en yorucu düşünce şeylerden

biri gelecekte yapacağı işlerdir yetenekli birinin bana bu konuda

yardım olmasını bana gerçekten çok iyi geldi. Umarım

bu yazı birçok kişinin hayat geleceği hakkında bir umut veya

motivasyon olabilir, sizler de umarım hayallerinizi gerçekleştirebilmek

için en doğru örneği veya motivasyon bulursunuz

bu herkes için geçerli her insanın ihtiyaç duyar, bu da benim

Mine’nin yardımıyla kendi yoluma çizmeyi başladığım gibi

herkese de aynısını diliyorum, birde oyunculuk veya sanat

hakkında bir bilgi toplamaya çalışanlar için umarım yardımcı

olabilirdi bu makale size…

MARAM BEN HAJAL - TUNUS

1897: Tunus'ta ilk gösterimler.

16 Ekim 1908: Tunus'ta ilk sinema olan "OMNIA-PATHE"nin açılışı.

1922: Albert Samama Chikli ilk kısa filmi "Zohra"yı çekmesi.

1924: Albert Samama Chikli “Aïn el-ghazal”ı çekmesi.

1927: İlk Tunus’ film dağıtım şirketi “Tunis-Film”.

1937: J-'nin ilk Tunuslu uzun metrajlı filmi “Le Fou de Kairouan”

André Creuzy.

1939: Tunus'un birçok şehrinde sinemalar açıldı.

12 Ocak 1942: Sinematografik sınıflandırma kararnamesi.

1942: Köylerde film gösteren ilk sinema gösterisi.

1946: Tunus'ta ilk sinema kulübü/Afrika stüdyolarının kuruluşu.

1953: İlk filme alınan gazete "Les Actualités Tunisiennes".

1954: Tunus Sinematek'in kuruluşu (şimdi feshedilmiş).

1955: İlk özel yapım şirketi El-Ahd "Tunisian News" yapımcılığını

üstlenen El-Jadid.

1957: SATPEC’nin kuruluşu « filmlerin üretimi, ithalatı ve dağıtımı

için ulusal şirket» (artık feshedilmiş).

1960: "Sinema Yasası"nın ilan edilmesi.

1961: Omar Khlifi iki amatör film çeker: "Tarihimizin Bir Sayfası" ve

"Mosbah Amca".

1962: AJCT'nin (Tunuslu Genç Sinemacılar Derneği) kuruluşu, 1968.

1963: Kırsal kesimde 16 mm projektörler ve sinema otobüsleri ile donatılmış

30 Kültür Merkezinin oluşturulması ve ulusal bir film kütüphanesinin

oluşturulması.

1964: Cap-bon'da Kelibia Amatör Film Festivali'nin (FIFAK) ilk oturumu.

1966: Omar Khlifi'nin "Al fejr" (Şafak) filminin çekimleri ve Tahar

Cheriaa tarafından kurulan "Kartaca Sinema Günleri"nin (KİK) ilk

oturumu. Tunus Televizyonunun başlangıcı.

1967: SATPEC, Gammarth endüstriyel sinema kompleksini kurar.

Hamouda Ben Halima'nın "Khlifa le abuser" filminin çekimleri.

1968: Uzun metrajlı filmlerin çekimleri: Omar Khlifi'nin "al-Moutamarred"

(The Rebel) filmi, Sadok Ben Aïcha'nın "Mokhtar" filmi.

1969: Ulusal film ithalat tekelini SATPEC'e veren yasanın çıkarılması.

1970: Cannes'daki resmi yarışmada Hamouda Ben Halima, Férid

Boughedir ve Hédi Ben Khalifa'nın “Au pays de Tararani” filminin,

Abdellatif Ben Ammar'ın “A simple story” filminin çekimleri.

ACT'nin (Tunuslu Film Yapımcıları Derneği) oluşturulması.

1972: Rachid Ferchiou'nun "Yusra" ve "Ya yarın?" Brahim Babaï tarafından

Cannes'da özel bir programda yapması.

1974: Abdellatif Ben Ammar'ın “Sejnane”, KİK'den Gümüş Tanit.

1976: Göç üzerine uzun metrajlı film “al -Sufara" (Les Ambassadeurs),

Nacer Ktari, JCC 76'nın Altın Tanit'i, Avrupa'da ticari devrede

gösterilen ilk Tunus filmi. Ridha Béhi, ardından uzun bir Avrupa

gösterimi.

1978: "Nouveau Théâtre" şirketi "La Noce"u çekmesi.

1980: Abdellatif Ben Ammar'ın "Aziza"sı, KİK'in Altın Taniti alması.

1981: SATPEC'in film ithalat ve dağıtım tekelinin sona ermesi ve özel

dağıtımcıların piyasayı ele geçirmeye başlaması. Film yapımını ve gösterimini

teşvik eden kararnameler. Nejia Ben Mabrouk'un "La Trace"

ve Mahmoud Ben Mahmoud'un "Traversées" filmlerinin çekimleri.

1982: Taieb Louhichi'nin "L'Ombre de la terre" filmi Eleştirmenler

Haftası'na (Cannes) seçildi.

1983: Gammarth'ta yeni SATPEC renk laboratuvarları. Cannes'da

resmi seçkide Férid Boughedir'in “Afrika Kamerası”.

1984: Nacer Khémir'in “Les Balisers du désert”, Nantes ve Valencia'da

büyük ödül alması.

1985: Carthago Films stüdyolarının yönetmenliği Tarak ben Ammar'ın

yönettiği, Roman Polanski'nin “Pirates” filminin çekimlerine

ev sahipliği yapıyor. Yönetmenlerin On Beş Günü için seçilen Ridha

Béhi imzalı "Les Anges". Nejia Ben Mabrouk'un "La Trace" ve Mahmoud

Ben Mahmoud'un "Traversées" filmlerinin çekimleri.

1986: Cannes'daki resmi seçkide Nouri Bouzid'in “Kül Adam”ı KİK

Altın Tanit'i kazandı. Julie Christie, Ben Gazzara ve Patrick Bruel ile

birlikte Ridha Béhi'nin “Champagne amer” filminin çekimleri.

1987: Cannes'da resmi seçkide Férid Boughedir'in “Caméra arabe”si.

1988: Sendikasının Kuruluşu (UTICA'ya bağlı).

1989: Cannes'da Eleştirmenler Haftası ve Belirli Bir Bakış için seçilen

Fadhel Jaziri ve Fadhel Jaïbi'nin "Arab" ve Nouri Bouzid'in

"Les Sabots en or", “Leïla ma Taieb Louhichi'nin "raison" adlı eseri

Venedik festivalinde yarışıyor. Fitouri Belhiba'nın “Nomade Heart”

(Regaya) filminin çekimleri.

1990: Férid Boughedir'in “Halfaouine”, Quinzaine des Réalisateurs'da

(Cannes) seçilen Altın Tanit'i ve KİK'te en iyi erkek oyuncu

ödülünü ve Valencia, Bastia ve Montreal'in büyük ödüllerini kazandı.

1991: "Halfaouine" seçildi " Césars" ve New York'ta "Yeni Yönetmenler,

Yeni Filmler"i açtı. Yönetmenlerin On Beş Günü'ne (Cannes)

seçilen Mahmoud Ben Mahmoud ve Fadhel Jaïbi'nin "Chichkhan"ı,

Locarno'da Nacer Khémir'in yazdığı "The Lost Necklace of the

Dove".

1992: Nouri Bouzid'in "Bezness"i Beş Hafta için seçildi yönetmenler

(Cannes). Mohamed Ali El-Okbi'den “Les Zazous de la vague”

yayınlandı.

1993: Moncef Dhouib'den “Soltane el-Medina” yayınlandı.

1994: Moufida Tlatli'den “Les Silences du palais” seçildi Yönetmenlerin

On Beş Günü'nde (Cannes), JCC'de Tanit d'or ve kadın yorum

ödülünü kazandı.

1995: Selma Baccar'ın "La Danse du feu" ve Ridha Béhi'nin "Kırlangıçlar

Kudüs'te ölmez".

1996: Berlin'deki resmi yarışmada Férid Boughedir'in “La Goulette'de

Bir Yaz”, Mohamed Zran'ın “Essaida” adlı eseri, KİK'de birincilik

ödülü.

1997: Nouri Bouzid'in “Bent familia” (Tunus) Venedik Eleştirmenler

Haftası'nda katılması.

1998: Venedik Eleştirmenler Haftası'nda Mohamed Ben Smaïl'in

yazdığı "Yarın yanıyorum". Khaltoum Bornaz imzalı “Keswa” yayınlandı.

Mahmoud Ben Mahmoud'un “Grenadine siestaları”, Nacer Ktari'nin

“Arkadaşım Ol” ve Nidhal Chatta'nın “No Man's Love” filmlerinin

çekimleri. “Sinema Müzesi”nin açılışı. KİK'te kısa filmler için

Altın Tanit'i alındı, Mohamed Damak imzalı "Le Festin".

2000: Moufida Tlatli'nin yazdığı "The Season of Men", Unbelirli Bir

Konuda (Cannes) seçildi.

2001: Khaled Gorbal'ın "Fatma"sı, Yönetmenlerin On Beş Günü'nde

(Cannes) seçildi.

2002: "Satin rouge" "Forum"da (Berlin) seçilen Raja Amari tarafından.

Venedik'teki resmi seçkide Ridha Behi'nin “The Magic Box”ı,

JCC'de Jilani Saadi'nin “Khorma”sı ve Naoufel Saheb Ettabaa'nın

“El-kotbia”sı yer alıyor. Nouri Bouzid'in "Poupées d'argile" adlı eseri

Gümüş Tanit ve en iyi erkek oyuncu ödülünü, "Sihirli Kutu" jüri

özel ödülünü ve Hichem Ben Ammar'ın "Raïs Labhar" (Ey denizlerin

kaptanı!) en iyi belgesel ödülü. Abdelatif Ben Ammar'dan “Le Chant

de la noria” yayınlandı.

2004: Mohamed Damak'tan “La Villa” yayınlandı. Moez Kamoun'un

ilk üç eseri "Parole d'hommes", JCC'de Moktar Ladjimi'nin "Yaz

Düğünü" ve Elyes Baccar'ın "O ve O" adlı eseri. İbrahim Letaief imzalı

"Visa", en iyi kısa film dalında Altın Tanit.

2005: Mohamed Zran imzalı "The Prince" filmi vizyona girdi. Gammarth

sinema kompleksi, Tarak Ben Ammar tarafından tamamen yenilendi

ve LTC Gammarth adını aldı.

2006: 9 yeni Tunuslu uzun metrajlı film: Nouri Bouzid'in "Kaçak, son

filmi", "Khochkhach, Fleur d'forgetting" Selma Baccar'dan "TV geliyor!"

Moncef Dhouib, "Kurdun Hassasiyeti", Jilani Saadi, "El Lombara",

Ali Labidi, "Bin El Widyane", Khaled Barsaoui, "The Other

Half", Kalthoum Bornaz ve yaratıcı belgeseller "Ring", Hichem Ben

Ammar ve Néjib Belkadhi'nin yazdığı “VHS-Kahloucha”. “Doc à Tunis”

festivalinin ilk oturumunda düzenlenen ve büyük başarı… En iyi

kısa film dalında Altın Tanit.

NESRİNE BOUHALLİ - TUNUS

24 25



AYYILDIZ | 11. Sayı

SALAHUDDIN ELSID

Bugün güzel anılar bizi

1996 yılına geri getirecek

Hottab Ala el-Bab dizisi

dediğimde, "Ben bu diziyi

bilmiyorum" diyen Tunuslu yok.

Bu dizi aynı zamanda 90'lar kuşağı ve günümüz

kuşağı arasında da popüler çünkü şimdiye kadar

hala gösteriliyor. Şimdi diziyi, karakterlerini,

hikayesini, birlikte yaşadığımız güzel anları,

anlamlı mesajlarını ve çekim yerlerini hep

beraber tanıyacağız. Size keyifli okumalar

diliyorum.... Hottab Ala el-Bab, 1996 yılında

Mouna NOURREDİN:

«Manena» Büyük

anne

Dorsaf MAMLOUK:

Souad şadli’nin büyük

kızı

Riyad NAHDI:

abouda mahalleden

bir genç

Selim MAHFUZ:

slouma kahvet

souk’un sahibi

Raouf BEN AMOR:

«şadli tamar» ailenin

başı

Ramla AYARI:

Fatma şadli’nin küçük

kızı

Sihem MSADEK:

Kara naima

mahalleden bir kadın

Aziza BOULABYAR:

nejia slouma kuzeni

ve kafedeki ortağı

HOTTAB ALA EL-BAB

Samia RHAYEM:

safiye şadli tamar’ın

karası

Nejib BELKADHI:

Ahmet fatma’nın

sevgilisi

Jamel SASSI:

Haffa mahalleden bir

genç

Khadija BEN ARFA:

mounira dedikoducu

komşu

Ramazan ayında ilk kez gösterilen, ikinci sezonu

1997'de Ramazan ayında devam eden bir Tunus

dizisi. Yönetmenliğini Salah El-Din El-Said,

yapımcılığını Tunus Televizyonu yaptı. Dizimiz

özellikle kutsal Ramazan ayında başkentin (Al

Houmt Al Arabi) eski mahallelerinin atmosferini

anlatıyor ve tabii ki akşamı tadını çıkarmak için

tüm komşular ve mahallenin gençleri iftardan

sonra kahvehanede (kahvet souk) buluşur.

Şimdi size Hottab Ala el-Bab dizinin tüm hikayeyi

anlatacağım ama önce dizimizin oyuncuların

tanıyalım.

Abdelhamid

GUAYES: şeyh thifa

safiye’nin amcası

Ahmed SNOUSSI:

Osman bey

Şerif ABIDI:

abdulsatar can sıkıcı

komşu

Fatma BAHRI:

bahija dedikoducu

komşu

Naima ELJANI:

moufida «hada»

tamar evinde bir ev

yardımcısı

Fethi MSELMANI:

monji souad’ın kocası

Ramazan ŞTA:

tijani bey « kalsita»

giyim satıcısı

Jouda NAJEH:

bayya şadli’nin kuzeni

ve Salih’in karası

Faycel BEZZIN:

kamar ezamen

«stayeş» evlat eden

çocuk

Sleh MSADEK:

salih mahallede bir

marangoz

Rim RIAHI:

Ravda gazeteci

Hattem BEN RABEH:

ilyas safiye’nin kuzeni

AYYILDIZ | 11. Sayı

DİZİNİN HİKAYESİ :

Dizinin olayları ramazan ayında geçiyor. Aile

reisi ve zengin bir toprak sahibi olan Şadli Tamar,

ailesiyle birlikte burjuva bir Arap-Müslüman'ın

evinde yaşamaktadır. Tunuslu eski ve tanınmış

bir aileden geliyor. Şadli'nin evlatlık oğlu Kamar,

eşi Safiye tarafından tokatlandıktan sonra kaçtı,

buradan hikayemiz başlıyor. Çalışmaya karar

veren ve 47 yaşında hamile kalan Safiye, eşiyle

arasında yanlış anlaşılmalar başlar, bakalorya

sırasında kızı Fatima, Beja'nın en zengin

ailesine mensup bir akademisyen olan Ahmed

ile bir aşk hikayesi yaşıyordu ve ona evlenme

teklif etti. Diğer kızı Souad doktoru ve kocası

Monji arkeolog, iki yaşındaki oğlu Nabil'i onlar

çalışırken nerede bakmasının sorun yaşıyorlar...

Şadli'nin yardımcısı Osman, Tammar'ın evi

yardımcısı Hadda'nin elini ister. Dizinin en komik

karakteri Safiye'nin amcası Şeyh Tehifa, Hadda

ile de evlenmek istiyor ve burada birinci sezonu

bitiyor. Şimdi beraber ikinci sezona gidelim. İkinci

sezonda Safiye, Mohamed Ali adında bir erkek

çocuk doğurur, bir tekstil fabrikası işletiyor. Şeyh

Tehifa, Hadda'nın Osman'dan ayrılıp onunla

evlenmesi için davranışlarına sihirle müdahale

etmeye çalışır. Hadda onunla uzun süre iletişim

kurmayı unutan Osman tarafından üzülür. Antik

kentin atmosferini çekerken mahallede Ahmet

ile tanışan gazeteci Redva'nın şiirinden etkilenip

ona yakınlaşmaya çalışması, Fatıma'nın

kıskançlığına ve aralarında sorun çıkmasına

neden oldu. Ahmet dedesi öldükten sonra tüm

mal varlığını satmak ister ama annesi buna çok

sinirlenir. Safiya'nın kuzeni ilyas, Ramazan'ı

Tammar'larla birlikte geçirir ve bu sırada evden

eşyalar çalar ve banliyödeki en önemli anıtları

satın alan iş adamı Lamin'nin yararına Safiya'nın

tekstil şirketinde yasadışı operasyonlar yürütür

ve Sluma ile kuzeni Nejia'nın kahvesini satın

almak için elinden geleni yapar. Nejia teklifi

reddeder ve kuzeniyle sorunlar yaşar. Lamin de

eski ve burjuva bir ev olan Baya’nın evini satın

almak ister; Kısırlık sorunu yaşayan Baya, pahalı

bir operasyon ve anne olmayı için kabul eder

kabul eder. Tamar, Kemayer'in evden bir şeyler

çaldığından şüphelenir ve sezonun sonunda tüm

bu sorunlar çözülür. Mahalle gençliğinin ısrarı ve

Lamin karşı direnişi sayesinde iş adamı tarihin

ve mirasın önemini anlar ve evleri satın almaktan

vazgeçer ve ilyas’in gerçeği ortaya çıkar.

Hottab ala el-bab dizisi tüm Tunusluların

evlerine olduğu kadar gönüllerimize de girdi

ve verdiği değerli mesajlarla ruhlarımızı da

etkiledi. Dizinin topluma iletmek istediği değerli

mesajlar nelerdir?

Aile: parıldayan bulduğunuz tek güvencedir,

onunla ne kadar zorluklar karşılaşırsa karşılaşsın,

sadece daha da parıldamasını sağlayacaktır.

Arkadaşlık: gerçek dostluk, göz ile el arasındaki

ilişki gibidir, el acırsa göz yaşarır, göz yaşarırsa

el siler.

AŞK: bu hayatta, sevmek ve sevilmek için tek bir

mutluluk vardır. -George Sand

Komşuluk: evden önce komşu, yoldan önce yol

arkadaşı, yolculuktan önce yol azığı gereklidir.

Hâdis-i Şerif

İyilik: genceli nizami dediği gibi iyilik insanlık

sanatıdır.

Dürüstlük: dürüst olun ve Allah'ın ve insanların

sevgisini kazanın, çünkü Peygamberimiz (s.a.v)

dürüst ve doğruydu.

Mirasın korunması: köklerimiz olduğu için

mirasımıza sahip çıkmalıyız. Mirasını terk eden

bir ülkenin hiçbir değeri yoktur.

Dizinin çekildiği en önemli yerler :

Vefa dokunuşu: Evlerimize, özellikle de

yüreğimize sevgi eken oyuncularımıza çok

teşekkürler, aramızdan ayrılanlara mekanları

cennet olsun. Güzel anılarınız ruh kitabımızda

kaldı.

SARAH DABOUZİ - TUNUS

26 27



AYYILDIZ | 11. Sayı

AYYILDIZ | 11. Sayı

“Hiçbir gemi bizi bir kitap kadar

uzaklara götüremez”

Emily Dickinson

Kitapların sokaklarına HOŞ GELDİNİZ...

Bilgi bizi her yönden çevreliyor ve hayattaki en güçlü silahımızdır. Yürüdüğün her yolda yeni şeyler öğreneceksin

bir sokak kendisinden olsa bile. Peki ya bu yollar kitaplarla dolu olmasına ne dersiniz !

Tunus : Dabağın Sokağı

Dabağın Sokağı, Tunus antik şehri caddelerinden

biridir. Burada deri tabaklama zanaati ile uğraşıldığı

için “tabaklayıcılar sokağı” olarak adlandırıldı. Ancak,

bu endüstri bir kirlilik kaynağı olarak biliyordu, bu

nedenle konumunun Antik şehirden uzak olması

önerildi ve bu sokakta tabaklamanın ortadan

kalkmasıyla burası eski kitapların satıldığı bir yere

dönüştü. Dilleri, konuları ve yayın yerleri farklı binlerce

çeşit kitaba ulaşmak mümkündür. Bu caddede onlarca

kitapçı var, bazıları kaldırımda koyuldu, diğerleri

ise dükkanlarda tutuldu. Bunlar ölümsüzleştirilmiş

tarih kitaplar ve eski ve yeni edebiyatın hikayelerini

anlatan kitaplardır. Her gün yüzlerce “dabağın

sokağı“ ziyaret ediyor özellikle kitap severler ve eski

ve nadir kitaplar arayanlar, profesörler ve öğrenciler.

Bazıları burayı sadece kitap satılacak bir yer olarak

değil, hafızayı saklayacak bir yer olarak görüyordu.

Rafları mücellitler ve zaman kokan kitaplarla dolu ve

sarı evrakları buna şahittir. Hızlı elektronik istilaya

karşı koyan bir yer, bu da insanların dikkatini kitap ve

dergilerin kağıt kopyalarından uzaklaştırarak farklı bir

yere yöneltti.

Bağdat : Al-Mutanabi

Al-Mutanabi Caddesi Bağdat’ın en eski caddelerinden

biridir. Abbasiler döneminin sonunda inşa edilmiştir

yani bin yıldan daha önce. Ayrıca kütüphaneler

için en ünlü caddedir. Dicle Nehri’nin kıyısında

yer almaktadır. Başkent Bağdat’ın merkezinde ise

ünlü Arap şairi “ El’-Mutanabbi’’nin heykeli var. Kral

I.Faysal ona “El-Mutanabbi “ adını verdi çünkü bu

Abbasi döneminde Arapların şairi ( Ebu el-Tayyib

el-mutanabbi ) ile gurur duyuyorlar. Ayrıca şair ve

yazarların uğrak yeri olan çok sayıda kitapçı ve

kafe bulunmaktadır. Orada entelektüel gezginler

buluşur ve kitap arayan eski Bağdat hasretiyle

buluşuyor. Bağdat’ta Al-Mutanabbi Caddesi’nde de

yol kenarlarında okuyuncuları bekleyen kitaplar var.

Müdavimlerinden biri El-Mutenabbi Caddesi için

“Bağdat’ın cennetidir” diyor.

Paris : Seine kıyısında

İstanbul : Beyazit Caddesi

Beyazıt Caddesi, İstanbul tarihinin önemli

parçalarından biridir çünkü bu caddenin bulunduğu

yer Roma döneminden Osmanlı dönemine kadar

pek çok olaya şahitlik etmiştir. Etrafında bulunan

tarihi Beyazıt Camii ve İstanbul Üniversitesi ile

bütünleşmiştir. Beyazıt Sahaflar Çarşısı da bu merkezi

bölgede yer almaktadır. Bu bölgeye yakın bir başka

sahaflar çarşısı ise Fatih ilçesinde yer almaktadır.

Beyazıt Sahaflar Çarşısı gezildiğinde, yan yana dizili

kitap dükkanlarında, eski ve yeni pek çok kitabın

satıldığı görülmektedir. Çarşının dernek başkanı

Adil Sarmusak buranın en eski sahafıdır. Mesleği

hakkında bize verdiği bilgilere göre; sahaflık Emeviler

döneminde başlamış ve ilk sahaflar çarşısı Endülüs

bölgesinde kurulmuştur. Daha sonra Abbasiler

döneminde Irak'ın başkenti Bağdat'ta sahafçılık

yaygın hale gelmiştir. Moğol istilası döneminde

bölgede bulunan kütüphaneler ve sahaflardaki

kitaplar yakıkıp yok edilmiştir. Osmanlı döneminde

sahaflık geleneği devam etmiş, ilk olarak Bursa'da

Orhan Gazi tarafından sahaflar çarşısı kurulmuştur.

Kitapçılar çarşısında yaklaşık 50 dükkan vardır,

ancak 1950’de çıkan büyük bir yangın kitap pazarını

yok etti. Binlerce el yazması yandı. Yangından sonra

belediye burayı yeniden düzenledi ve çarşı bugünkü

haline döndü. Sonrasında burası “Sahaflar Çarşısı”

olarak tanındı. Bu çarşıda çeşitli türlerde nadir eserler

satılmaktadır, el yazmaları, haritalar, dini ve felsefi

kitaplar ve mantık kitapları gibi var. Coğrafi konunu,

öğrencilerin ilgisinin artmasına ve okumaya katkıda

bulunmuştur. Bu, İstanbul Üniversitesi’ne olan

yakınlığından kaynaklanmaktadır. Aynı zamanda

burası tarihi Beyazıt Camii’ne de yakındır, bu caminin

varlığı on altıncı yüzyılın başlarına kadar uzanır.

Paris’te Seine Nehri’nin kıyıları eski kitapçılarıyla

ünlü hatta Paris turizm sahnesinin bir parçası oldular,

çünkü bazı kitaplar on dokuzuncu yüzyıla kadar

uzanıyor. Eski kitap satıcılarının kültürel derneği

başkanı Jerome Cayenne onlar hakkında dedi ki

: “Seine kıyısındayız, işte dünyanın en büyük açık

hava kütüphanesinin bulunduğu ünlü Paris bulvarları”

ve ekliyor: Buradaki kitapçılar, Eyfel kulesi veya

Louvre müzesi gibi diğer simge yapılardan daha az

önemli değil. Ne de olsa, buradaki kültürel mirasın

bir parçasıyız. Ayrıca, bu meslek maddi bir zenginlik

kaynağı olmasa da Jerome Cayenne‘ye göre “insan

zenginliği kaynağıdır”.

AMNA GHAZOUANİ - TUNUS

28 29



AYYILDIZ | 11. Sayı

Alman edebiyatı Alman dilindeki tüm edebi eserleri içerir..…

AYYILDIZ | 11. Sayı

Irak ve Türk atasözleri arasındaki ilişki

19. yüzyılın başlarına doğru, Thomas Mann, Hermann

Hesse, Stefan Zweig, Franz Kafka ve diğerleri gibi birçok şair

ve yazar, Alman edebiyatının eski klasiklerine modernite

dokunuşu getirmişler. Şimdi Alman edebiyatının

(Almanlar tarafından yazılmış) kaçırılmaması gereken

üç kitaplardan bahsedeceğiz. İlk olarak 1929'da Nobel

Edebiyat Ödülü sahibi ünlü Thomas Mann (1875'te doğdu

ve 1955'te Zürih'te öldü) ile başlayalım. Thomas Mann,

Avrupa edebiyatının en önemli isimlerinden biriymiş. Çok

önemli kitapları var : Buddenbrooks, Venedik'te Ölüm,

Doktor Faustus ve Büyülü Dağ gibi eserler.

Öncelikle Büyülü dağ’dan bahsedeceğim, 1907'de İsviçre'de

"Zamanın ve hayatın olmadığı" lüks bir sanatoryumda

nevrotik ve tüberküloz gibi ciddi hastalıklardan muzdarip

insanları bir araya getiriyorlardı. Doktor Behrens'in

tabiriyle "hayatın naif ve kırılgan çocuğu" Hans Castorp,

hasta kuzeni Joachim ziyaret edecekti. Ancak ziyaret

uzayacak, Birinci Dünya Savaşı'na katılmak için ancak

yedi yıl sonra "ovaya" dönecek. Hans bu süre boyunca ” iyi

“ Ruslarla arkadaşlık kuracak, sıradan Rusların sofrasına

oturacak ve “Yarım Akciğer Derneği” üyeleriyle sohbet

edecektir. Bu yüzden, 23 yaşındaki inançlarla dolu genç

adamın ölüm, özgürlük, zaman üzerine felsefe yapabilmek

için kendileri de hasta olan akıl hocalarının bilgeliğine

güvenen daha olgun bir adama dönüşümünü izleyeceğiz.

Bilim, hayatın zevkleri ve acı çeken insanlığın geleceği.

Bu süre boyunca, Hans Castorp, bir Clawdia Chauchat'ın

büyüsüne kapılacaktır. Bu roman sevimli ve çok iyi

yontulmuş karakterlerle dolu ama aynı zamanda yaşam/

ölüm, sağlık/hastalık, sonsuzluk/ölümsüzlük ikiliğini ele

alan çok ilginç diyaloglarla dolu. Alman edebiyatının bu

başyapıtı, dünyanın en iyi klasikleri arasında gösteriliyor;

ancak bu zahmetli okumanın kıymetini anlayabilmek için

azim ve sabırla da silahlanmak gerekiyor.

Şimdi 1946'da Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanan ikinci

yazara, Hermann Hesse'ye (1877'de doğdu ve 1962'de öldü)

geçelim. Hesse çok önemli eserler bırakmış : Narcissus

ve Goldmund, Demian ve bozkır kurdu gibi eserleri

Size keyifli okumalar diliyorum…

sayesinde ünlü olmuş. Hermann Hesse insanın ruhunun

karmaşıklığını sorgulan yazarmış. Bozkır kurdu bir romanı

vardır. Bu romanda Harry Heller, emekli maaşı alır ve yeni

ev sahibi ile yeğenine sürpriz yapar. Kendisini bir "bozkır

kurdu" olarak görüyor ve bölünmüş bir kişiliğe sahip

olduğunu düşünüyor. Yalnız, içindeki hayvan insanları

reddeder ve hep onlardan uzaklaştırır. Bu iç çatışmayla

karşı karşıya kaldığında, ona tek bir çıkış yolu varmış gibi

görünüyor : ölüm. Ancak Harry, hayatına son verme arzusu

ile ölme korkusu arasında gidip gelmektedir. Kafasında

karanlık düşüncelerle bu köye girerken, hayatını alt üst

edecek ve onu hayatın küçük zevklerini takdir etmeye

itecek esrarengiz kadın Hermine ile tanışacaktır. Kitapla

ilgili sevdiğim en iyi şey karakterin parçalanmış kişiliğini,

yalnızlığını ve kendisine duymuş olduğu duyguları çok

iyi aktarmış olması. Karakterin yaşamış olduğu sancıları

betimlemeler ile okuyucuya çok güzel aktarıyor. Kitabı

bitirince yer yer kendinizden, yer yer toplumdan çok fazla

parça göreceksiniz.

17. yüzyılın çok ünlü bir yazarı olan Johann Wolfgang von

Goethe'nin (1749'da doğdu ve 1832'de öldü) yayımladığı

Alman edebiyatının en ünlü romanlarından biriyle

yazımızı bitirelim. Romancı, şair, oyun yazarı ve teorisyen

olduğu için Goethe'nin çalışmaları çok çeşitlidir. Genç

Werther'in Acıları’nda, Werther'in arkadaşı Wilhelm'e

çok uzun bir mektup yollamış. Onunla Charlotte'a karşı

hislerinin gelişimi hakkında konuşuyor ve bize "aşk için ne

kadar ileri gidebilirsin" gibi sorular soruyor. Roman, tek

taraflı aşkı, varoluşsal krizi, çaresizliği, kaygı bozukluklarını

ve izolasyonu ve dolayısıyla intiharı çağrıştırır. Hikaye,

kahramanın kendisini izole ettiği köyün manzaralarını

anlattığı birkaç tefekkür pasajı ve sizi düşünmeye bırakan

diğer felsefi pasajlar içeriyor. Kitap oldukça romantik ve

melankolik bir atmosfere sahip. Ama büyük bir aşıktan

ziyade, intihar etmeyi kafasına koymuş ve bahane olarak

imkansız aşk pelerinini giymiş biriyle tanışacaksınız bu

kitapta. Ünlü epistolar romanı "Les liaisons dangereuses"u

yazan Charles de Laclos gibi diğer birçok yazara ilham

veren bir kitapmış.

AMİRA BEN KRAM – TUNUS

Her ülkede insanlar yüzlerce atasözü kullandığı için

günlü hayatına ifade eder, yeni dil konuşan atasözü

okuduğunda sorun karışlaşabilir zira atasözü insan

nasıl düşündüğüne bağlı. Osmanlı döneminde, Irak

ve Türkiye arasında daha irtibat vardır çünkü aynı

din, hükümet ve Arapça harfleri kullanırdı bununla

birlikte Irak ve Türkiye arasında sınır vardır ve

yüzlerce öğrenci Abbas zamanında Irak’a gelmişti

ve Osmanlı zamanında ters olmuştu bu sebeple Irak

lehçesi ve Türkçe arasında daha bağlamıştı. Atasözleri

netleştirmek için bunlar aktaracağım.

1-Söz gümüşse sükut altındır:

Bazı olaylarda suskun kalmak, konuşmaktan daha

değerlidir. Bu atasözü hikayesi hakkında yaşlı bir

adam yalnız yaşadığı için çok sıkılmıştı bu sebeple

eğer bir kişi onunla konuşursa ona para vereceğini

teklif etmişti, sonuç olarak her gün bir kişi evine

gidip sohbet etmişti fakat zaman geçtikçe yaşlı adam

sıkılmaya başladığı için ondan sesizlik olmak isteyip

sadece oturmak istemişti ve akşam ona fazla para

vermişti bu yüzden konuşan kişi “Söz gümüşse sükut

altındır”dedi.

2-Ev alma komşu al :

Bir kişi ev almak istediği takdirde başlangıçta komşu

konusunda sormalı. Bu atasözü hikayesi Bağdat’ta

olmuştu, bir kişi borçu batağında bu yüzden evi

1000 dinar satmak istemişti ama asıl fiyatı 500 dinar.

İnsanlar ve komşunu, ev fiyatı 500 dinar, neden 1000

dinar ile satmak isiyorsun diye sormuştu, insanlara

ve komşununa evi 1000 dinar ile satacağını istediğini

söyledi çünkü hem evi hem de iyi komşuları satacağını

söyledi.

3-Bugünün işini yarına bırakma:

Günlük iş aynı gün yapmalı demek, bu atasözü

hikayesi şöyledir: bir gün iki arkadaş balık tutmak

için nehre gitmişti, birinci kişi büyük bir balık tutup

evine dönmek istemişti ama arkadaşı ona nereye

ZUHAİR MENDELİ - IRAK

gittiğini sormuştu, çok balık tutmak için kalmasını

söylemişti, giden arkadaş neden çok balık tutmalıyım

diye sormuştu, ikinci arkadaş satana kadar diye

cevap vermişti, birinci arkadaş neden çok balık

satmalıyım? diye sormuştu, ikinci arkadaş ona çok

balık satman için çok para alabildiğini bankta hesap

açabildiğini ve varlıklı olabildiğini söylemişti. Balık

tutan arkadaş neden varlıklı olmalıyım diye sormuştu,

ikinci arkadaş ailenle eğlenmek için varlıklı olması

gerektiğini söylemişti. Sonunda tutan arkadaş zaten

şimdi ailesiyle eğlendiğini ve ailesiyle başka bir zaman

eğlenmek istemediğini söylemişti.

4-Ana gibi yer bağdat gibi diyar olmaz :

Anne sevgisi gibi gerçek ve dürüst bir sevgi olmaz ve

güzel bir yer bağdat gibi olmaz. Osmanlı zamanında

Bağdat Türklere çok önemli bir şehir zira bağdat’ta

bilimsel şehir ve çok muhteşem bir manzara vardır bu

yüzden bu atasözü söylemişti.

5-Aşığı bağdat sorulmaz :

Aşk olan kişiler amacına ulaşana kadar bütün

zorlukların üstesinden istekli bir şekilde aşmaktadır.

6-Sora sora bağdat bulunan :

Bir insan bilgi alana sorması gerekli. Bağdat’ta eskiden

çok bilim adamı vardır ve öğrenmek isteyen Fizik,

kimya, tıp ve birçok bilgiler Bağdat’a gitmeli bu yüzden

“sora sora bağdat bulunan” ortaya çıkmıştı.

30 31



AYYILDIZ | 11. Sayı

TÜRKİYE’DEKİ

KUTLANAN ÖNEMLİ

HAFTALAR

Türkiye’de kutlanan çoğa önemli haftalar vardır, çok fazla

farklı konu hakkında, sağlık, toplum, eğitim, bilim, doğa,

kültür, tarih, siyaset vs. Bu kutlamalar Türkiye’nin bakanlığılar,

sendikalar ve başka kuruluşlara aittir. Bu makalede,

birkaç kutlanan haftaları size antlatacağım.

Veremle Savaş Eğitimi Haftası (Ocak ayının ilk Pazartesi günü)

Türkiye’de her yıl, Ocak ayının ilk Pazartesisi ile başlayan hafta Veremle Savaş Eğitimi

Haftası olarak kabul edilmiştir. 03.01.1947’de Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı yılın ilk

haftasını “Veremle Savaş Haftası” olarak kabul etti. 11 Nisan 1949’da da Veremle Savaş

Kanunu kabul edildi. Tüm çabalara rağmen halen dünyada en yaygın ve ölümcül bulaşıcı

hastalıklardan biri olmaya devam etmektedir, o yüzden bu hafta, veremle ilgili bilgilerin

tekrar hatırlatılması ve yapılması gerekenlerin konuşulması için bir fırsat oluşturmaktadır.

Yaşlılara Saygı Haftası (18-24 Mart)

18-24 Mart Yaşlılara Saygı Haftasındaki temel amaç, sağlık sorunları ile ilgilenmek kadar

yaş alan büyüklerimizin hayatlarının bu döneminde, daha genç insanlardan gösterilecek

saygı ve sevgiye her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduklarını vurgulamaktır. Yaşlılar

Haftası etkinlikleri arasında huzurevlerinde, okullarda ve çeşitli kurumlarda, yaşlıların

sağlık durumlarına uygun özel müzik, dans, el işi etkinlikleri, sinema gösterimi, gezi, mangal,

tulum-kemençe eşliğinde mini konser gibi aktiviteler bulunmaktadır.

Türkiye Sağlık Haftası (07-13 Nisan)

7-13 nisan haftasının da 'Türkiye Sağlık Haftası' olarak kutlanmasının amacı, sağlık bilgisinin

ve yardımının geniş kitlelerine ulaşmasıdır. Bu tarihlerde halk sağlığı ile ilgili bir

konu seçilerek, bu konu çerçevesinde tüm Türkiye’de çeşitli etkinlikler düzenlenmektedir.

Malazgirt Haftası (15-21 Nisan)

Türkiye'nin tarihi, adalet ve merhamet uğruna verdiği mücadele neticesinde elde ettiği

şanlı zaferlerle dolu. Her yıl 15-21 Nisan tarihleri arasında kutlanan Malazgirt Haftası,

Malazgirt Savaşı sonucunda Anadolu'da Türklerin yerleşmesini ve burada kalmasını

anma ve kutlama amacıyla yapılmaktadır.

Türk Mutfağı Haftası (21-27 Mayıs)

Bu hafta sadece Türkiye'de değil ülkenin dış temsilciliklerinde de yaygın bir şekilde kutlanmaktadır.

Türkiye Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından dünyanın dört bir yanında

düzenlenen Türk Mutfağı Haftası, yüzyıllar boyunca gelişen Türk yemeklerini hazırlama

geleneklerini gözler önüne seriyor. Baklava, dolma, sarma, kebap, pilav, börek, helva,

döner, yoğurt, lokum, kahve gibi birçok lezzet Türk mutfağının bugün hâlâ komşu

coğrafyalarda yaşayan mirasıdır.

Sokak Çocuklarına Şefkat Haftası (24-30 Mayıs)

Türkiye’de, 1997 yılından bu yana Sokak Çocuklarına Şefkat Haftası kutlanmaktadır. Her

yıl 24 Mayıs ile 30 Mayıs tarihleri arası; Sokak Çocuklarına Şefkat Haftası olarak bilinir.

Tüm yurtta kutlanan bu hafta boyunca sokak çocuklarının durumunu iyileştirmek adına

gerekli bilincin kazandırılması adına çalışmalar yapılır. Sokak çocukların hakkında çok

güzel bir dizi gösteriliyor adı “ateş kuşları”, çocukların zorluklara, acılara ve her şeye

rağmen kadere karşı koyma hikayelerini ele alındı, ve her bölüm sokağın çocukları hakkında

ayrı bir ders veriyor.

AYYILDIZ | 11. Sayı

Başarıya Giden Yol ...

Başarılı insanların arkasındaki sırrı merak ediyor

musunuz ? İşte cevap : Azim ve sonuna kadar

direnme.Bu iki güçlü kavram, hedeflerimize

ulaşma yolunda bizi yönlendiren, motive eden

ve engellerle karşılaştığımızda bizi sırtımızdan

iten unsurlardır. Azim ve sonuna kadar direnme

olmadan, başarıya giden yolda zorlukların üstesinden

gelmek neredeyse imkansızdır. Azim,

bir hedefe ulaşma isteği ve bunun için gösterilen

kararlılıktır. Bu kavram, başarılı olmak için

gerekli olan içsel bir gücü ifade eder. Bir kişinin

azim'ı, zorluklarla karşılaştığında pes etmeyeceği,

hedeflerine odaklanacağı ve kendisini sürekli

olarak geliştireceği anlamına gelir. Sabır ise

azim'ın devamı niteliğindedir. Bu, kararlılığınızı

sürdürme ve engellerle karşılaştığınızda pes etmeme

yeteneğidir. Hayat her zaman düzgün bir

yolculuk sunmaz. Zorluklar, başarının kapısını

Benim Türkçe Hikayem ...

çalmadan önce karşınıza çıkar. Dayanma bu

zorlukların üstesinden gelme gücünü ifade eder.

Pes etmek yerine, duraklamadan ve azimle ilerlemek,

başarıya giden yolda önemli bir adımdır.

Azim ve dayanma hayatta her alanda önemli bir

rol oynar. Eğitim, iş dünyası, spor, sanat veya

kişisel gelişim olsun, bu kavramlar başarıya

ulaşmak için temel taşlardır. Azim ve sonuna

kadar direnme, büyük hedeflerimize ulaşırken

bizi motive eden ve karşılaştığımız engelleri aşmamızı

sağlayan içsel bir ateş sağlar. Bu niteliklere

sahip olmak için bazı adımlar atabiliriz.

İlk adım, net bir hedef belirlemektir. Belirli ve ölçülebilir

bir hedefin olması, azim'ı sağlamlaştırmaya

yardımcı olur. Ardından, hedefimize ulaşmak

için bir plan yapmalıyız. Planlı bir şekilde

çalışmak, ısrar'ı güçlendirir ve hedefe doğru

ilerlememizi sağlar.

DHOUHA MZOUGHİ - TUNUS

Yaklaşık sekiz sene önce 2016 yazında, « kırgın çiçekler » dizinin ilk sezonunda keşfettiğim ve Türkçe

altyazılı izlediğim ilk diziydi. Sonra « sen anlat karadeniz » dizinin güzel hikayesiyle Türkçe’yi

daha çok sevdim. Dil kuralları ve harf çıktıları birkaç çevrimiçi kursa katılarak bildim. Şehrimde bir

Türkçe dil merkezi olmasını hayal ettim ama maalesef yok. Ama ben yüzlerce dizi izlemeye devam

ettim, bu yüzden dile hakim oldum çok şükür ve bu zamana kadar hala izliyorum çünkü Türk

dizileri bu dönemde benim için tatlı bir bağımlılık haline geldi. Farklı bir hikayesi olan « kızılcık

şerbeti » dizisini izliyorum, bence harika bir dizidir. Bu dizinin hikayesi daha önce izlediğim Türk

dizilerinden çok farklı, iki farklı aile, adetleri ve gelenekleri ve yaşadıkları sorunlara rağmen nasıl

bir arada var olabildiklerini anlatıyor, ama sonunda barışı ve sükuneti korumak için birleşirler. Bu

dizinin izlemeyi herkesi davet ediyorum, pişman olmayacaksınız.

Camiler ve Din Görevlileri haftası (1 – 7 ekim)

Toplumsal bir ihtiyaçtan doğan, 1986 yılından beri 1-7 Ekim tarihlerinde kutlanmaktadır.

Her yıl Camiler ve Din Görevlileri Haftası münasebetiyle, Diyanet İşleri Başkanlığı Yarışma

Başvuruları yapıyor ve insanları camilerin önemi konusunda bilinçlendiriyor. Camiler

dargınların barıştığı, kin ve düşmanlıkların unutulduğu, yoksulların sevindirildiği, iyilik,

şefkat ve yardım merkezleridir.

MARWA MANSOURİ - TUNUS

FATMA EZZAHRA NAJAH - TUNUS

32 33



AYYILDIZ | 11. Sayı

FESTİVALLER

Bazı kelimeler duyunca aklımıza birkaç

sahneler gelir. “Festival” bu kelimelerden

biridir. Festival denince akla eğlence, kutlama,

sevinç vb kelimeleri gelir. İnsanlar kendi

ülkelerine, geleneklerine, inandıklarına uygun

festivaller düzenlerler. Bazı festivaller uluslararası

kutlanır, başkaları ise ulusaldır. Dünyada çeşitli

ve ilginç festivaller vardır. Festivallerden en

yaygın çeşitleri, müzik festivalleri, gastronomi

festivalleri, kültür festivalleri ve teknoloji

festivalleridir. Kültür festivalleri film festivallerini

kapsar, “Cannes Film Festivali”, “Venedik Film

Festivali” ve “Berlin Uluslararası Film Festivali”

dünyada en meşhur film festivalleridir. Bu

festivallerde dünyanın en önemli filmler gösterilir,

onlardan en iyi film, en iyi oyuncu, en iyi müzik

seçilir ve onlara ödül verilir.

İlginç festivallere gelince, “Ölüler Günü”nden

bahsetmeliyiz. Meksika’da her yıl 1. Kasım

tarihinde “Ölüler Günü” kutlanır, binlerce kişi

rahmetli yakınlarını anmak için bir araya gelir.

Renkli kıyafetler ve çiçeklerle ölen yakınlarını

anma töreni yapılır. Başka tür festivalleri

mevsime göre düzenlenir, çiçek festivalleri

gibidir. Mısır’a gelince bütün festival türleri

bulunur. Eski Mısır’da bahar mevsimi kutlanır.

O gün, bugün her yıl bahar kutlamaları devam

eder sadece kutlama şekli değişir. Günümüzde

bahçeler açılır ve bitkiler her yerde bulunur.

Çiftçiler ve çiçekçiler halka bitkiler hakkında

bilgi verir. Ucuz fıyatla herkes evine bitki satın

alabilir. Son yıllarda mevsime göre kutlanan

yeni festivaller ortaya çıkmış. Mısır, İsmailiya’da

mango hasad aylarında “Mango Festivali” yapılır.

Siwa’da “Hurma Festivali”. Başka yeni festivaller

el işleri kutlanır, “Mirasimiz Festivali”dir.

Mısır’daki eski festivallerden biri “Kahire

Uluslararası Film Festivali”dir. 1976 yılından

beri, her yıl Kahire Opera binasında kutlanır.

Bütün dünyadan oyuncular ve sanatçılar katılır

ve uluslararası filmler yarışır. Kazanan en iyi

yapımcı, tema, müzik ve oyuncu ödül verilir.

Bunun yanında farklı kültür festivaller de vardır,

“Okuma Festivali” gibidir. Halka okumayı

sevdirmek için, her yıl “Okuma Festivali” kutlanır.

Mısır’da, hareketli kütüphaneler, Kitap fuarı

ve sempozyumlar yapılır. Bu festivalin amacı

herkes aydınlama fırsatı sağlamaktır. Fakir ya

da zengin, okulda ya da kendi kendini okumayı

öSğreten farketmez, herkes okumayı hakkı

vardır. Festivaller hakkında bir makkale yetmez,

özellikle Mısır’daki festivaller. Festivaller kutlama,

anma ya da paylaşma bir toplantıdır. Bir ülkeye

yakından tanımak isterseniz, festivallerine gidiniz

Bu şekilde o ülkenin kültürünü öğrenebilirsiniz

hem eşsiz bir tecrübe yaşabilirsiniz.

MARYAM BADRELDİN - MISIR

AYYILDIZ | 11. Sayı

OSMANLILAR

BAYRAMI NASIL KUTLUYORLAR ?

Osmanlı döneminde bayramlar her zaman büyük çoşkuyla beklenirdi. Bu

dönemde maddi durumu olan ihtiyaç sahiplerine destek çıkar ve bayram

çoskusunu hep birlikte yaşarlardı. Osmanlılar bayram gelmeden yaklaşık on beş

gün önce hazırlıklar başlardı haliyle o dönemde hazır giyim yoktu o nedenle ya

bireyler kendi kıyafetlerini kendileri dikmeye başlar ya da mahallelerde terzilere

bu işi bırakırlardı maddi durumları nedeniyle çocuklar yoksulların kıyafetleri de

dikilir için de güzel bir gelenek vardı. Çocuklar ellerinde renkli kandillerle kapı

kapı dolaşarak bayramlık istediler. Osmanlı döneminde ve 20 yüzyılın başlarında

bayramlar daha sade bir biçimde kutlanmakla birlikte aynı usul devam etmiştir.

Bayram arefe günü top atışlarıyla başlar ve bayramın son gününün ikindisinde

atılan topla sona ererdi, taplar genellikle tersaneden ateşlenirdi. Ramazan

gecelerinde olduğu gibi Ramazan bayramını müjdeleyen davul sesleri hem

çocukları hem büyükleri sevindirirdi.

Bayram gecesinde mahalle bekçileri sabaha karşı davullarını çakarak şu maniyi

söylerdi "bu sabahın yazına kalkın hakkın niyazina abdest alın ey komşular

bayram sabah namazına". Bir de güzel bir gelenek var o da borcu olanın borç

defteri silinir (zimem defteri) zengin fakirin açığını kapatırdı. Büyükler ve küçükler

sabah erkenden bayramlık elbiselerini giyerler ve yakınlarında bulunan bir

camide bayram namazını kılmaya giderlerdi. Mezarlıklarını hala sevgilerinin,

saygılarının ve unutulmamalarının bir ifadesi olarak ziyaret etmeye devam eden

bir Osmanlı geleneğidir. Elbette bayram da küsler barışırdı, bayram namazının

ardından kalabalık aile kahvaltılar yapılırdı. Misafir ziyaretinde ev sahibi konuğuna

önce şeker ardından da sade kahve ikram ederdi. Sarayda bayram kutlamaları

sabah namazıyla başlardı. Sabah namazının ardından bayramlaşmalar başlardı,

ardından bayram namazı kılınırdı. Bayram namazının ardındansa saray

çalışanlarına hediyeler dağıtılırdı.

Bayram ikinci günü padişah gülhane köşkü'ne giderdi, padişah ve devlet

adamları burada toplanır ve bayram tebriklerini kabul ederdi. Subay ve

memurlara bayram hediyesi olarak birer maaş ikramiye zaptiyelere yeni fes

püskül veya para verilirdi, camilerde bulunan cemaate ise hediyeler şeker

helva ve lokum dağıtırdı. Cezalarının üçte ikisini çeken mahkumların, bir kısımı

da bayram vesilesiyle affedilirdi. Bayram dolayısıyla bütün şehirde olduğu gibi

sarayda da çeşitli eğlenceler düzenlenir, oyunlar oynanırdı davul bu eğlencenin

vazgeçilmezler arasındaydı "Hacivat ve Karagöz". Üsküdar, Galata, Kadıköy,

Beyoğlu, Kasımpaşa, Beşiktaş, Fatih, Yenibahçe, Edirnekapı, Sultanselim,

Aksaray, Yedikule, Kadırga, Cinci meydanları gibi İstanbul'un birçok semtinde

bayram yerleri kurulurdu. Bunların en ünlüleri Şehzade Camii avlusunda bayram

günlerinde meydanlarda yapılır çeşitli yiyecek ve içecek türlerini içerir Ramazan

bayramı kutlamaları karnaval havasında gerçekleşirse baklavalık geçit törenininde

yapıldığı ekinlikte gerçekleştirildi.

Bayramlarda öğleden önce ziyafetler, tatlılar, beshkiş ve yemek dağıtımı yapılır,

öğleden sonra ise temsiller yapılırdı: Büyük kutlamalarda, oyunlarda, dramatik

oyunlarda ve spor oyunlarında. Detaylarda farklılık gösterse de genel hatlarıyla

aynı sırayı izleyen festivalın programı kısaca şu şekilde özetlenebilir: karşılama,

ziyafet, kahve sohbeti, dinlenme, gösteriler, akşam yemeği ve panayır da herkesin

pişen yemeklerden yapabilmesi için maddi durumu iyi olanlar söz konusu ürünlerin

paralarını kendi ceplerinden karşıladı. Bütün Osmanlı şenliklerinde seyirciler

yarım ay düzeninde oturur, padişahın otağı da bu yarım ayın tam merkezinde

olurdu. Padişahın yanında sadrazam, defterdar ve vezirlerin otağı ya da çadırları

bulunurdu. Otakların önüne gösterilerin rahatça seyredilebilmesi için üstleri renk

renk kumaşlarla kaplı sedirler konulurdu. Padişah otağının sol yanında ziyafet

çadırı, sultanların kahvecileri, baltacılar, şehzade hocalarının çadırları yer alırdı.

Bunlardan sonra Dârüssaâde ağasının, onun yanıbaşında da hazinedarın çadırları

kurulurdu.

ZAİNEB WASTİ - TUNUS

34 35



AYYILDIZ | 11. Sayı

Fas'ta Ramazan Bayramı

Fas'taki kıyafet, yemek ve müzik dahil tüm

görünümlerle neşeyi göstermek için bir fırsattır.

Fas'ta bayram ritüelleri, vermenin ve cömertliğin

değerini artırmak için hediyeler sunulmadan

tamamlanmış sayılmaz. Ev ziyaretçileri, Fas

çayı ve geleneksel ve modern tatlıların yanında

ballı bayram kreplerinin tadına bakmanın

tadını çıkarıyor. Faslılar, Ramazan Bayramı'nı

Endülüs ve Granada müziğinin ezgileri eşliğinde

geleneksel kıyafetleri ve günlük hayatın çeşitli

detaylarına nüfuz eden sevinç gösterileri ile

karşılıyorlar.

Bayramın ilk saatleriyle birlikte Fas sokakları ve

mahalleleri akrabalık tazeleme, aile ve sosyal

ilişkileri güçlendirme fırsatı yakalayan vatandaşlar

ve ailelerinin hareketiyle renklenirken, evlerde

tatlılar her yerden gelen bayram misafirlerini

bekliyor. Geleneksel müzik sesleri, Fas

tarihi ve medeniyeti üzerine çalışan Faslı bir

araştırmacı olan Hişam Al-Ahrash, Krallık'taki

Ramazan Bayramı kutlamalarının tezahürlerinin

derinliğinin "dinin sanki bir kutlamaymış gibi neşe,

cömertlik ve hoşgörü ile ilişkilendirilmesinden

kaynaklandığını" söyledi. Ramazan ayında bir

aylık ibadetten sonra "Al-Ahrash, AA muhabirine

yaptığı açıklamada, "Tarihsel olarak Faslılar,

zalim modernitenin tezahürlerine rağmen, dini

ve kültürel mirası yeniden gözden geçirmek için

bayramı geleneksel kıyafetleriyle karşılamaya

hevesliydi." "Fas'taki tatiller, kıyafet, yemek ve

müzik içeren tüm ihtişamıyla neşe göstermek

için bir fırsattır" dedi.

BAYRAM YEMEKLERİ:

Bayramın ikinci gününde, Amazigh yöreleri,

ilk gün cemaatin yola çıkmasından önce,

erkeklerin döner camide (köy) buluşmasıyla

başlayan bayram kutlamalarını kendi gelenekleri

doğrultusunda sürdürüyorlardı. cami imamı

önderliğinde bayram namazı kılınan salonda

bayram sevinci tekbirleri söyleniyor. Bayram

günleri boyunca aile bireyleri, aile ve sosyal

bağları canlandırmak için büyükanne ve

büyükbabaların evinde bir araya gelirken, aileler

de ziyaretçi ve misafir heyetlerini karşılamaya

hazırdır. Sevilen mahallelerdeki evlerin kapıları

açık tutularak bayram boyunca akraba ve komşu

ziyaretleri karşılıklı tebrikler devam ediyor.

Bayram yemekleri Bayram sofraları, ailelerin

maddi durumuna göre tatlı ve yemek çeşitliliği

açısından Fas'ta diğer günlerden ayrılıyor. Fas'ta

bayram sofralarını süsleyen geleneksel tatlıların

en önemlileri arasında, içeriği farklı olan "Ka'b

el-Ghazal", "Al-Faqqas", "Al-Ghariba" ve "El-

Wajdi Cake" yer alıyor. badem, susam veya un.

Bayram misafirleri, bayram sofralarının olmazsa

olmazı "Al-Musammen", "El-Baghrir" ve "Razzat

Al-Qadi" gibi evlerde hazırlanan ballı bayram

pankeklerinin yanı sıra Fas çayı ve geleneksel

ve çağdaş tatlılar Tatlıların yanı sıra Fas tatil

yemeklerinin lezzeti de farklıdır: "tavuk kavurma"

ya da "erikli et" ya da "kuskus" ya da "el-rafisa"...

Mısır, argan yağı ve bal eşliğinde

SEVİNÇ HEDİYELER:

Fas'ta bayram ritüelleri, vermenin ve cömertliğin

değerini artırmak ve çocukları ve kadınları

sevindirerek dini vesilelerle neşe atmosferini

yaymak için hediyeler sunulmadan tamamlanmış

sayılmaz. Fas, "tuz hakkı" alışkanlığıyla ünlüdür ve

Ramazan Bayramı'nda kadınların çalışmalarının

güzelliği nedeniyle vatandaşların her zaman

kocayı karısına hediye ederek uyguladıkları bir

gelenektir. Ramazan. Bu alışkanlığı yorumlayan

Faslı araştırmacı Hisham Al-Ahrach, "Tuz hakkı,

eşe saygının ve kadınlara karşı hoşgörünün bir

tür restorasyonudur" dedi. "Töre tarihe karışınca

hangi dönemden başladığını söylemek zor.

Çocuklara ise Ortadoğu'nun bayram parası olan

bayram parası veriliyor."

AYYILDIZ | 11. Sayı

BERBERİ KUTLAMALARI:

Bayramın ikinci gününde, Amazigh yöreleri,

ilk gün cemaatin yola çıkmasından önce,

erkeklerin döner camide (köy) buluşmasıyla

başlayan bayram kutlamalarını kendi gelenekleri

doğrultusunda sürdürüyorlardı. cami imamı

önderliğinde bayram namazı kılınan salonda

bayram sevinci tekbirleri söyleniyor.

Bayram günleri boyunca aile bireyleri, aile ve

sosyal bağları canlandırmak için büyükanne ve

büyükbabaların evinde bir araya gelirken, aileler

de ziyaretçi ve misafir heyetlerini karşılamaya

hazırdır. Sevilen mahallelerdeki evlerin kapıları

açık tutularak bayram boyunca akraba ve komşu

ziyaretleri karşılıklı tebrikler devam ediyor.

GELENEKSEL KİYAFETLER VE KINA:

Mağaza ve pazarların çocuklara ve büyüklere

bayramlık kıyafet almak isteyenlerle dolup taştığı

Fas'ta Ramazan Bayramı hazırlıkları Ramazan

ayının son haftasında başlıyor. Mağazalar

elbiseler, renkler, tasarımlar ve "öğretmen"

işçiliği bakımından farklı olan çeşitli geleneksel

kostümleri sergilemek için rekabet ederken,

diğerleri ayın başlarında başvurduğundan,

yetişkinler bornoz, jabador, kandura ve kaftan gibi

geleneksel kıyafetleri satın alma eğilimindedir.

Ramazan ayı için tasarımcılara ve terzilere

bayram için geleneksel bir kıyafet dikmeleri için.

Gençler ise daha çok modern kıyafetler giyiyor

ve bayramlık kıyafetleri seçmek ve ölçmek için

anne babalarıyla birlikte pazara gidiyorlar. Yaşlı

kadınlar ellerini kına ile boyama eğilimindeyken,

genç kadınlar ve çocuklar ellerini ve ayaklarını

çeşitli geometrik şekillerde kına yazıtlarıyla oymak

için profesyonel gravürlere başvurdukları için

kına, Ramazan Bayramı ile ilişkili geleneklerden

biri olarak kabul edilir. iyimserlik ve neşe.

AİLE AKRABALIĞI:

Fas'ta Ramazan Bayramı, akrabalık bağlarını

canlandırmak, aile ve sosyal bağları

güçlendirmek için bir fırsattır.Aile üyeleri, bu özel

günü kutlamak ve öğle yemeği yemek için büyük

evde, yani dede ve büyükanne evinde toplanır.

Akraba, komşu ve tanıdık ziyaretleri gün boyu

devam ettiği için popüler mahallelerdeki evler

kapılarını kapatmıyor ve akşamları bazı aileler

parklara ve bahçelere çıkmayı tercih ediyor.

FITRA:

Fıtır veya “fıtra”, Faslıların oruç ayını sonlandırmak

için uyguladıkları temel bir uygulamadır ve bunu

genellikle tatil gecesi veya sabahı, ailelerindeki

veya mahallelerindeki fakir ve muhtaçların

yararına verirler. İhtiyaç sahibi ailelere dağıtacak

hayır kurumlarına vermek.

Nihayetinde bu dini olay, aile ilişkilerini

güçlendirmek, dayanışma değerlerini geliştirmek,

neşe ve mutluluk yaymak için bir fırsattır ve

Faslılar, bir nesilden diğerine yayılan gelenek ve

görenekleri korumaya meraklıdır.

SALMA HARHAR - FAS

36 37



AYYILDIZ | 11. Sayı

Fas'ta düğün gelenekleri

Evlilik en yüksek insan bağlarından biridir ve en

güzel tatmin, sevgi ve fedakarlık biçimidir, psikolojik

ve duygusal olgunluk, sorumluluk ve istikrar

duygusunun bir işaretidir. Evlilik mutlu taraflar

arasındaki karşılıklı saygıya bağlıdı. Düğün, sevgi

dolu toplantının kutlanmasında sevinç ve neşeyi ifade

etmeye adanmış bir gündür, düğün törenleri ülkeden

ülkeye değişir genel olarak Arap düğünleri diğer

kültürlerden ve özellikle Fas düğünlerinden farklı

kutlamaları vardır, etkileyici bir ayrımla, Fas'ın Arap

ülkeleri ile çevrili ve Avrupa'ya yakın coğrafi konumu

en az 14 km mesafede göz önüne alındığında, Endülüs

mirası ile Arap dünyası arasında bir Fas uzlaşmasının

ortaya çıkmasına katkıda bulundu. Bu, dünyanın tüm

ülkelerinden çok farklı ve geleneklere yol açtı. Peki

Fas düğün gelenekleri nelerdir? Ve nasıl yapılır?

Düğün gününün başarısından en çok kim sorumludur?

Tören hazırlıklarının en önemli aşamaları nelerdir?

1.adım: Düğüne hazırlanma:

“Negafa” ile Anlaşma: Düğün tarihinin belirlendiği

evlilik sözleşmesinin kararlamalarindan sonra Fas

düğünü diğer düğünlerden ayıran başka özellikler

de var. Gelin, saçlarını önemseyen ve süsleyecek

dekoratörün yanı sıra Fas "negafa" olarak

adlandırmaya başlar; misyonu geline çeşitli şekillerde

geleneksel Fas elbisesi sağlamak olan bir kadın, ona

neyin uygun olduğunu ve zevkine neyin uyduğunu

seçer.

Sevinç ve Süsleme Salonu Seçimi: Daha sonra

uygun Sevinç Salonu'nu aramanın rolü, davet

edilen katılımcıların sayısını, mobilyalarının

tamamlanmasını, dekorasyon anlaşmasını ve tüm

küçük detayları ile ilgilenmeli. Bu konular gelin ve

damat tarafından yapılmalı ve daha sonra törende

pişirilecek ve servis edilecek yemekler, tatlılar ve

içecekler var. Bütün bu işler partilerin organizatörü

tarafından oluyor.

Orkestra Seçimi: Düğünü, her zevke uygun ve

çeşitlendirilmiş, Fas halk şarkıları ile kutlayacak olan

grup da üzerinde anlaşılıyor.

İkinci adım: düğün başladı…

”Negafa” gelişi ve gelinin elbisesi : Düğüne adanmış

günde, kabakulak ve o gün onlara yardım eden

grupları geldikten sonra, Fas'ın sözde "sevgi dolu"

dokunuşuna başlıyorlar, Fas düğünü peygamberimiz

s.a.v için dua etmesiyle başlıyor ve çok özel bir

şekilde yapılıyor, ve kabakulakların sadece Fas'ta

uzmanlaştığı eşsiz bir tonla bulunuyor. Sonra düğün

bir düğün salonunda ya da sadece evde yapılır, sonra

da dekorasyonda dekore edilmiş gelini giydirmeye

başlarlar, bunun için seçilen ilk elbise, kına için yeşil

olan ve görünümü tamamlayan bir elbisedir.

Gelinle dans etmek: Gelin hazır olduktan sonra, 4

kişilik bir ekip, binada olan ve bu ana adanmış Fas

halk şarkılarının ezgileriyle dans eden gelinlerin

yardımcıları olan 6 erkeğe geliyor. Taşınabilir olduğu

için onunla girerler ve takdirinde duran izleyiciyi

selamlarlar. Özellikle, o gece tartışmanın odağı,

gelinin girdiği tüm Fas düğünlerinde bilinen dans

bağlantısının tamamlanmasından sonra, oturması

için ayrılmış bir yere yerleştirilir, sözde "barzah",

Mübarek'in de katıldığı oturum, oturumu söyleyen

geleneksel Fas aksesuarlarının yanı sıra mekanın

estetik güzelliğini tamamlayan güllerle süslenmiştir.

Damat Gelmeden Önce Gelinin Kınaları:

«Mensafah» bölümü'nün bir parçası olan « Nakaşa »

adında bir kadın, gelinin ellerini ve bacaklarını kına

ile süsleyerek başlar, damat onu ve ailesinin hazır

olana kadar bekliyorlar.

AYYILDIZ | 11. Sayı

Damadın Fas savunmalarıyla varlığı: Gelin kına

döşedikten kısa bir süre sonra, damat yakın ailesi

ile birlikte gelir, gelin için aldıkları hediyelerle,

"savunmalar" olarak adlandırılır, damat ve annesi

tarafından seçilen birkaç altın armağanın yanı sıra

geleneksel Fas’ın kıyafetleri ve gelin tarafından zevki

üzerine seçilen Fas’ın giysi ayakkabılarından oluşur.

Gelin ödenekleri değiştirmeye başlar: Fas

gelinlerini genel Fas'taki diğer Arap ve uluslararası

düğünlerden ayıran şey, sadece Fas'ta bulunabilen

eşsiz bir ritüel, Faslı gelinin düğün boyunca takım

elbise değişikliği kınada görünerek ve damat ve ailesi

bina ekipmanına geldikten sonra onları değiştirmeye

başlarlar, gelin için aksesuara bağlı beyaz bir sıyrık,

sonra genellikle kırmızı veya menekşe olan sabahlık

geliyor, ayrıca gelinin isteğine göre. Düğün gününde

yenen tanınmış Fas yemekleri şunları içerir: erikli et,

kuru kayısı ve badem, bir tavuk yemeği ve tatlılar,

meyveler ile çay servis eden "Basilica" adlı bir yemek

sunulur.

Adım 3: Yeni evliler evlerine giderler:

Beyaz elbiseden sonra düğün için bir parça özel

şeker kalıbı dağıtır ve sonra gelin bekar kızlar için

gül buketini atar ve evliliğin yanında, damatıyla,

onu evlilik evine götürecek olan süslü arabaya

doğru yürüyorlar. Keyifli bir atmosferle dolu bir

geçit töreninde, dans ediyor ve şarkı söylüyor.

Yeni evliler eve gittikten sonra, sabah töreni için

hazırlıklara başlamak üzere sona eren Faslı gelinin

kararnamelerini sonuçlandırmak.

Adım 4: Sabah Günü'nde yeni evlileri kutluyor

Fas Düğün Günü özel bir ritüel ile bilinir, diğer

ülkelerde bazı düğünlerde olmayabilir, gelinin annesi,

kızı ve damat için özel bir kahvaltı hazırlanıyor sonra

kız kardeşleri veya teyzesi onu onlara teslim eder. Yeni

evliler kahvaltısı olarak adlandırılan akşam partisi,

et ve tavuğun özel yemeklerinin yanı sıra çeşitli

meyve ve tatlılar hazırlamaya başlıyorlar, ve gelinin

ebeveynlerden ve yakın arkadaşlarından bulup onları

lüks olarak organize ettiği ve bu amaçla geleneksel

Fas'ta işlenen yiyeceklerle taşıdığı bir hediye.

Bunlar şehirdeki herhangi bir Fas düğünde bulunan

en önemli adımlardı. Köyün gelinleri bölgeye göre

değişmektedir. Fassi düğünü, Agadir'in Amazighi

tarafı, güney Fas'ta bir Saharawi düğünü ve kuzey

Fas'ta bir kuzey düğünü var. Düğün sadece sevinç,

zevk ve neşe ifadesidir ve eşler arasında merhamet,

şefkat ve iyilik, evliliğin devam etmesinin en önemli

garantileri olmaya devam etmektedir.

İBTİSSAM ELKERYMY - FAS

38 39



AYYILDIZ | 11. Sayı

MISIR'DA TURİZM TÜRLERİ ...

Bir Listede Kültür Turizmi

Yıllarca büyük tarihi boyunca Mısır, firavun antik

eserleri ve turizm çeşitliliği nedeniyle en iyi turizm

merkeziydi... Mısır Arap Cumhuriyeti, turizm

çeşitliliği ve dünyadaki anıtların yaklaşık üçte

birini içerdiği için en önemli turistik ve arkeolojik

cazibe merkezleri ile bilinir, ve bunun nedeni,

7000 yıldan uzun bir süre önce birçok eski

medeniyetin yaşadığı gerçeğidir, turistler için

Mısır'daki en çekici turizm türlerinden biri olduğu

için, Mısır bir sonraki raporda öğrendiğimiz

birçok turizm türünü içeriyor. İşte Mısır'daki

turizm türlerini size sunacağım, bizimle kalın…

1. Kültür Turizmi:

Mısır'da birçok Firavun, Yunan, Roma, Kıpti

ve İslam müzesi ve antik eser yer aldığı için

Mısır'daki en büyük ve en eski turizm türlerinden

biri sayılır. Mısır'daki kültürel turistler için ana

yer Nil Vadisi, özellikle Kahire, Luksor ve Aswan

şehirleri ve Nil gezisi yapmak sayısız turist

arasında popüler bir seçim oldu.

2. Plaj Turizmi:

Bu harika yer, dünyanın her yerinden çok sayıda

turist çekiyor ve bu turizm türü için en ünlü

yerler Hurghada, Marsa Alam, Arish, Nuweiba,

Ras Sidr, Ain Sokhna ve Sinai. Kızıldeniz

bölgesi, berrak, kristal suları, farklı renklerde

mercan resifleri, egzotik balıklar ve denize

paralel uzun bir zincir şeklinde olan dağları ile

bilinir, kamp için uygun bir vadi ile ayrıldı. Sinai,

ziyaretçilerinin sörf, binicilik ve çeşitli sporlar

yapma gibi inanılmaz çeşitli manzaralar ve

aktiviteler sunmaktadır.

3. Medikal Turizmi:

Mısır, binlerce yıl öncesine dayanan uzun sağlık

ve şifa geleneklerine sahiptir. Eski zamanlardan

beri Kleopatra, kraliçe düzenli olarak banyo

yaparken, her zaman gül yaprakları serpilirken

enfes güzelliği ile ünlüdür. Mısır, sıcak doğal

iklimi ve ferahlatıcı esintisi ile de bilinirken,

tatilciler arasında sağlıklı yaşam tedavilerinin

artan popülaritesi, nitelikli profesyonellerin

mevcudiyeti ve artan sayıda lüks otel tesisi,

Mısır'ı iyileşme ve rahatlama arayan ziyaretçiler

için dünyanın en popüler yerlerinden biri haline

getirmeye yardımcı oldu.

Bu makalede bazı turizm türlerinden

bahsediyoruz ve bir dahaki sefere Konferans

Turizmi, Dini Turizm, Çöl Turizmi, Yat Turizmi,

Ekoturizm, Spor Turizmi ve Alışveriş Turizmi

ile ilgili bilgiler vereceğim.

AYYILDIZ | 11. Sayı

MISIR’IN KRALİÇESİ

KLEOPATRA

Kleopatra Kimdir?

Aslında kaç Kleopatra var .... Biliyormusunuz ? Bahsettiğimiz

kleoptradan önce altı Kleopatra vardır ve biz 7.Kleopatra

hakkında gerçekleri bileceğiz. Kleopatra’nın adı Yunanca

“Şanlı Babadan Gelen Kişi” anlamına geliyor. Kleopatra

Mısır’da mö 69’da doğmuştur ve mö 30’da ölmüş. Babası

12. ptloemaios, Makedon Ptloemaios Hanedanının son

üyesiydi ve Mısırın son Yunan kraliçesiydi.

GÜZEL VE EĞİTİMLİ KADIN

Kleopatra çok güzel bir kadındı ve en son derece zeki ve

eğitimli olduğunu biliniyor. Kleopatra 9 dil ve Hiyeroglif dili

biliyordu ve eğitim almak için erkekler gibi giyiyordu çünkü o

zamanda kadınlara eğitim almak yasaktı. Kleopatra Yunan

olduğu için hem güzellik tanrıçası olan Afrodit’i temsil ettiğini

hem de bereket tanrıçası olan Isis’in reenkarnesi olduğunu

düşünüyordu ve bazı zamanlar onlar gibi giyiniyordu.

Kleopatra ile sezar

Kleopatra, yanında büyük Roma diktatörü Sezar ile geri

döndü. Kleopatra’nın bir halı içinde Sezar’ın sarayına girdiği

ve bu büyük kralı kendine aşık ettiği rivayet edilir. Sezar’dan

bir çocuğu oldu ve minik Sezarion’u alıp Roma’ya gitti. En

büyük hayali, iki imparatorluğu birleştirip büyük İskender’in

de hayali olarak bilinen tüm dünyaya sahip olmaktı. MÖ

44’te Sezar ölünce bu hayallerini ertelemek zorunda kaldı.

Kleopatra ile Marcus Antonius

Marcus Tarsus’a gelerek Kleopatra ile ittifak yaptı ve ona

davet etti. Muhteşem gemisiyle Tarsus limanına gelen

kleoptra 7 yıl sürecek romantik ve ihtirası bir beraberlik

yaşadı. Kleopatranın giriş yaptığı kapının adı “Kleopatra

kapısı” olarak değiştirilmiştir. Antonius Kleopatra’ya delice

aşık oldu. Kleopatra’nin Antonius’tan da iki kız çocuğu oldu.

Kleopatra’nın ölümü ve mezarı

Kleopatra ile Antonius bir süre Tarsus’ta yaşadılar ve bu

yıllarda Octavius’a savaş açtılar. Aktium’da yapılan savaşta

Kleopatra ve Marcus kaçmak zorunda kaldı. Kleopatra

sevgilisinin ölümün yüzünden İskenderiye’deki sarayına

döndü, zehir içerek inthar etti. Şimdiye kadar onun mezarı

bulamadılar ama İskendriye’de olabilir çünkü o büyük

köşke yanına bir mezarlık yaptırdı ve bunlar deniz altında

kalmışlar.

OMNİA BADR EL-DİN - MISIR

AMİRA FATHİ - MISIR

40 41



AYYILDIZ | 11. Sayı

AYYILDIZ | 11. Sayı

TOGG

Türkiye'nin otomobil Girişim Grubu

Yerli otomobil üretmek Türklerin her zaman

hayali olmuştur. Bu hayal, 1961'de Defrim ve Anadolu

yapıldığından beri gerçekleşmeye başladı. Bu denemeler

başarıya giden yolda ilk adımlardır.

Kasımda 2017, Türk sanayi şirketleri "Anadolu,

BMC, kok, Türkçel, zorlu" bir anlaşmayı imza ettiler

"Bilim, Sanayi ve Teknoloji" Bakanlığı ve ayrıca "Türkiye

Odalar ve Borsalar Federasyonu" işbirliği ile yeni proje

hazırlandı adı altında "Türkiye'nin otomobil Girişim

Grubu" Togg, gerçek şarj süresinden önce, sırasında

ve sonrasında kullanıcıları için en verimli ve konforlu

akıllı şarj deneyimlerini yaratmaya odaklanırken, aynı

zamanda temiz enerji ile çevre dostu olmaya devam

ediyor. 27 Aralık 2019'da Türk markası olarak ilk

adımlarını attı: biri SUV olmak üzere iki elektrikli aracı

tanıttı.

Bu grup adı ilk harfleri bahsedeceğimiz

araba onun adı almıştır "TOGG". Togg T10X, bu

grup tarafından Türkiye'de elektrikli otomobildir.

Bu aracın tasarımında 121 mühendis yer almıştır ve

Aracın bataryası platforma entegrediler. Togg T10X,

Türk otomobil üreticisi tarafından üretilen tamamen

elektrikli bir C segmenti SUV. Ayrıca 28 Ekim 2022 de

"Anadolu", "Oltu", "Kula", "Gemlik", "Kapadokya" ve

"Pamukkale" isimli renk seçeneklerine sahip oldu. T10X,

iki aktarma organı konfigürasyonunda sunulur; bunlar,

arka aksta arkadan çekiş (RWD) sağlayan bir elektrik

motoru veya dört tekerlekten çekiş (AWD) sunan ön ve

arka akslarda çift elektrik motorudur. Elektrik motorlu

Arkadan Çekişli (RWD) konfigürasyonu 160 kW

(215hp) ve 350 N m tork sağlayarak 0-100 km/s hıza

7,6 saniyede olanak tanır. Kendi payına, iki elektrik

motorlu dört tekerlekten çekişli (AWD) konfigürasyon,

320 kW (430 hp) güç ve 700 N m tork geliştirerek 0-

100 km/sa hıza 4,8 saniyede ulaşılmasını sağlar.

T10X, 12 inçlik yerleşik dijital enstrümantasyon

ve gösterge panelinin tüm genişliğini kaplayan 29

inçlik devasa bir panoramik panel üzerinde duran

merkezi bir dokunmatik ekran ile ultramodern bir iç

mekan sunar. Buna, ayarlara erişim için daha aşağıya

yerleştirilmiş ikinci bir dokunmatik ekran eklenir.

Yüzer formdaki orta konsolun yan tarafında bir döner

şanzıman seçicisi, elektronik park freni için bir düğme,

bir rejeneratif fren kontrolü ve bir dokunmatik yüzey

bulunur. Araç içindeki standart donanım aynı zamanda

sesli aktivasyonlu ve kontrollü araç içi kamera içerir.

Yapay zeka ve Togg'un Trumore dijital platformunu

kullanan bir bilgi-eğlence sistemi, bir ev otomasyonu

(Akıllı Yaşam) ve kullanıcının günlük hayatta birden

fazla eylemi gerçekleştirmesine olanak tanıyan her

yerde bulunan teknoloji sistemini birleştirir. Togg,

SUV'sinin içinde isteğe bağlı bir Meridian ses sistemi

sunuyor.

DÜNYANIN İLK

SİHA GEMİSİ!

Hepimiz askeri alanında kullanan savaş uçakları taşıyan

o dev gemileri biliyoruz, ama bugün arkadaşlar size milli

savunma sanaimizin en son icatlarından milli SİHA

gemisini anlatıcağım.

TCG Anadolu L- 400 sadece SİHA’ları taşımak için

değil, aynı zamanda her türlü hava aracının iniş ve

kalkışı sağlamak içinde üretilmiş bir gemi. Bu yüzen

kale, Dr. İsmail Demir vurguladığı gibi, Tuzla’da TCG

Anadolu tarafından ve İspanyol Navantia şirketinin

ortaklığıyle denizde nakliye ve taarruz görevleri yapmak

için üretildi.

Teknik özelliklerden biraz bahsedelim; L-400 gemisi

231 metre uzunluk, 32 genişlik ve 27.5 metre derinlik

boyutlarıyla gelir ve 8 knot arka hız, 16 ekonomik hız

ve 21 knot maksimum hız dizel ve elektrikle çalışan

makinalarıyla denizde 50 gün süren görevlerede

kullanılabilir. Ama yüzey alanında bahsedilecek

olursak, bu dev geminin uçuş güvertesinin alanı 5440

m², bu özelliğin sayesinde gemiden 11 SİHA aynı

zamanda kalkışabilir bu da taarruz görevlerinde deniz

kuvvetlerimize büyük bir avantajlık verir. Hangar

alanıysa 1165 m² yani 30 SİHA’ya yada 19 helikoptere

sığınabilir, aynı zamanda 13 tank, 27 ZAHA (zırhlı amfibi

hücum aracı), 6 zırhlı personel taşıyıcı, 35 mühtelif araç

ve 15 römork taşıya kabiliyeti var bu da gemiye büyük

bir strajik önemi verir.

Bu özelliklerin yanında, gemi çok gelişmiş bir sensör

sistemi var. Bu sistem amfibi ve ortak çalışma kabiliyetli

genesis-advent cms, link 11/16/22/jre/vmf , 3D arama

radarı, uçak algılama ve kontrol radarı, hassas yaklaşma

radarı, iki tane LPİ ve navigasyon radarı, dalgıç tespit

sonarı, iff sistemi, lazer uyarı sistemi, kızılötesi arama

ve takip sistemi, iki adet elektro optik arama sistemi,

tacan sistemi, elekronik destek sistemi, elektronik saldırı

sistemi ve torpido savunma sisteminden oluşturulur.

Sevgili okuyucular, bu gemi milli teknoloji sanayimiz

için gurur verici bir icattır, bu gemi ve diğer savunma

projeleri sayesinde Türkiye gün geçtikçe yücelir. Allah

vatan için çabalayan tüm mühendis arkadaşlarımızdan

razı olsun, allah onları ne vatana ne millete karşı

utandırmasın ve son olarak allah bize bu güzel yurdu

bağışlasın.

AMİN BELTAİEF - TUNUS

SARRA LAHMER - TUNUS

42 43



AYYILDIZ | 11. Sayı

OSMANLICA

Osmanlıca, bazıları Türkçe olduğunu sanıyorlar,

ama doğru değildir. Türk dili, Türkiye'nin resmi dilidir ve

Osmanlı dili, Osmanlı halifeliğinin resmi dilidir. Tarihsel

olarak Osmanlı'nın en parlak dönemi on üçüncü yüzyıldan

yirminci yüzyıla kadar uzanıyordu ve buna orta Türk dili

deniyordu.

Osmanlıca, Arapça, Farsça ve Türkçe kelimeler

içerdiği için karma bir dildir. Osmanlıca'nın avantajı,

kelime dağarcığında Arapça, Türkçe ve Farsça dillerini

birleşiyor olmasıdır. Osmanlıca'nın yazımı Arap

alfabesinin harflerindedir ve harflerde bazı değişiklikler

yapılmıştır. Önemli bir not, Osmanlıca Arap harfli Türk

dili değildir.

Osmanlı imparatorluğu'nun yıkılmasından

sonra, 1928 civarında Atatürk, Osmanlıca'nın kelime

dağarcığını Arapça'dan Latince'ye değiştirdi. Arap

harflerinin Latin harfleriyle değiştirilmesinden sonra Türk

dili oldu. Osmanlıca, Türkçenin bir uzantısıdır. Osmanlıca,

Türkçenin onun üzerindeki baskınlığı nedeniyle geleneksel

olarak eski Türk dili olarak adlandırılır.

Osmanlıca, Osmanlı İmparatorluğu döneminde

devletin ve üst sınıfın dili olarak kabul edilirken, halk ve

orta sınıf Anadolu Türkçesini kullandı. Arap harflerinin

Latin harfleriyle, özellikle de Fransız dilinin harfleriyle

değiştirilmesi, Fransız dilinin o dönemde Türkiye'de

yüksek sınıfın dili olduğunu düşünülüyordu. Türkçe’nin

Türkiye'de anadil olarak kabul edilmesinden sonra

bugün Türkiye'de Osmanlıca öğrenmekten bahsediliyor,

Osmanlıca öğrenmek Türkiye'de son yıllarda tanıtılmış

ve İmam ve Hatip din okullarında zorunlu hale gelmiş,

ancak yaklaşık bir asırdır dil olarak benimsenmediği veya

kullanılmadığı için diğer ortaokullarda isteğe bağlı bir

dildir. Mezar taşları aslen Osmanlıca yazılmıştır.

Bugün Türkiye'de pek çok muhalif, mezar dili

olarak gördükleri için Osmanlıca'yı öğrenmeye karşıdır,

ancak Türkiye cumhurbaşkanı tam tersine "mezar

taşlarının tarih ve medeniyet taşıdığını ve üzerlerinde

yazılanların yeni nesillere ait bilgi eksikliğinin sadece en

büyük cehalet olduğunu" düşünmektedir. Bazı tarihçiler

de Osmanlıca'nın "hiçbir zaman sokağın dili olmadığını,

her zaman seçkinlerin dili olduğunu" düşünmektedir.

AYYILDIZ | 11. Sayı

TUNUSLU BİR EL YAZMASI ARACILIĞIYLA OSMANLICA’DAN

TÜRKÇE’YE - 2.BÖLÜM

Merhaba arkadaşlar,

Dergimizin bu yeni sayısında sizlerle yeniden buluşmaktan mutluluk duyuyorum. Bu, Osmanlı Türkçesinden

Modern Türkçeye aktardığım yeni bir kelime grubudur ve artık el yazmasının ortasına gelmiş bulunmaktayım.

Umarım okumaktan zevk alırsınız ...

Osmanlıca sayıların yazımı :

Osmanlıca harfler

Osmanlı dilinde mezar yazmaları

ASMA TRABELSİ - TUNUS

Kelime Osmanlı

Türkçesi

Yazar: Bilinmiyor

Kopyalayan: Muhammed ibn Ahmad al-Antaky

Yıl 1205 H. / 1791 M.S.

Kelime türkçe

Kelime Arapça

Arapça kelimenin

Türkçe telaffuzu

Cemil جَمِ‏ يل Güzel كوزل

ẖalil خَلِيل Dost دوست

Halil حَلِيل Er nesne ار كسنه

Delil دَ‏ لِيل Kılavuz قولوغوز

Vekil وَكِيل İşi sürücü اش سورجى

Cezil جَزِيل Ulu اولو

İzzet عٍ‏ زّة Ululuk اولولق

İffet عِ‏ فَّة Haramdan sakınmak حرامدن صقنمق

Şiddet شِ‏ دَّ‏ ة Peklik پكلك

Hiddet حِ‏ دَّ‏ ة Keskinlik كسكني لك

Himmet هِ‏ مَّ‏ ة Gönül kastı etmek كوكل قصده ايتمك

Oddet عُ‏ دَّ‏ ة Zaman saymak زمان صيمق

44 45



AYYILDIZ | 11. Sayı

AYYILDIZ | 11. Sayı

kelime Osmanlı

Türkçesi

kelime türkçe

Kelime Arapça

Arapça kelimenin

Türkçe telaffuzu

Mahbub مَ‏ حْبُوب Sevilmiş سوملش

Marğup مَ‏ رْغُ‏ وب Kıymetli قيمتلو

Matlub مَ‏ طْ‏ لُوب Dilenmiş دلنمش

Mavhub مَ‏ وْ‏ هُ‏ وب Verilmiş ويرملش

Mahsub مَ‏ حْسُ‏ وب Sayılmış صايلمش

Vukuu وُقُوع Düşmek دوشمك

Toluu طُ‏ لُوع Doğmak طوغمق

şuruu شُ‏ ‏ُوع Başlamak بشلمق

kuruu كُرُوع Akmakdan su içmek اك مقدن صو اجمك

İbtihac ابْتِهَ‏ اج Şad olmak شاد اوملق

َ

قارشمق

Karışmak امتِ‏ اج İmtizac يلوارمق

Yalvarmak تَض ‏ُّع Tazarru فائده لنمق

Faydalanmak تَمَ‏ تّع Tamattu تَمَ‏ اوممق

Ummak ‏ُّع تَوَق

Tevakku Teberru تَبَ‏ ‏ُّع Tohfe vermek تحفه ويرمك

ُّ

درلو درلو

Türlü türlü تَنَوُّع Tenevvü الچقلنمق

Alçaklanmak تَوَضع Tevezzu Refaat رِف ‏ْعَ‏ ة Yücelik يوجه لك

‏َة Göçmek كوچمك

Rehlet رِحْل

Firkat فِرْقَة Ayrılık ايرلق

Hirfet حِ‏ رْفَة Sanat صنعت

Nimet نِعْ‏ مَ‏ ة Maruf معروف

İsmet عِ‏ صْ‏ مَ‏ ة Hıfz ve paklık حفظ و پاكلك

Halile حَلِيلَه Avrat عورت

Celile جَلِيلَه Ulu اولو

Cemile جَمِ‏ يلَه Gökçek كوكچ ك

Vesile وَسِ‏ يلَه Yolda erişmek يولدا يرشمك

Velime وَلِيمَ‏ ه Ziyafet ضيافت

َ

كوزل

Güzel وَسِ‏ يمَ‏ ه Vesime صاغلق

Sağlık سَ‏ لم َ

Sağlam

سوز

Söz كَلم Kelam Tağam طَ‏ عَ‏ ام Yemek يمك

Makam مَ‏ قَ‏ ام Duracak طورجق

Menem مَ‏ نَام Uyku اويقو

Moattar مُ‏ عَ‏ طَّ‏ ر Hoş kokulu خوش قوقولو

Motahhar مُ‏ طَ‏ هَّ‏ ر Pak olmuş پا اوملش

Munavvar مُ‏ نَوَّر Nurlu نورلو

Mubaşşar مُ‏ بَشَّ‏ Müjdelenmiş م ژده لنمش

Muammar مُ‏ عَ‏ مَّ‏ ر Çok yaşamak چوق يشامق

kelime Osmanlı

Türkçesi

kelime türkçe

Kelime Arapça

Arapça kelimenin

Türkçe telaffuzu

Muẖaddar مُ‏ خَدَّ‏ ر Perdeli پرده لو

ْ

اغرملق

Ağırlamak تَوْ‏ قِري Tavkir تَوْ‏ بيان ايتمك

Beyan etmek ‏ِير تَقر Takrir

يازمق

Yazmak ‏ِير تَحْر Tahrir

قوالي ايتمك

Kolay etmek تَيْسِ‏ ري Taysir تاثري ليتمك

Tesir etmek ‏ْثِري تَأ

Tesir دوستلق

Dostluk وِداد Vidad Midad مِ‏ دَ‏ اد Mürekkep مركّب

Cihat جِ‏ هَ‏ اد Gaza etmek غزا ايتمك

İmad عِ‏ مَ‏ اد Direk ديرك

َ

قوللر

Köleler عِ‏ بَاد Ibed شهرلر

Şehirler بِلد Biled كوي

Köy ‏ِيّه قَر Kariyye

برابر

Beraber سَ‏ وِيَّه Saviyye Saniyye سَ‏ نِيَّه Yüce يوجه

Hediyye هَ‏ دِ‏ يَّه Armağan ارمغان

Bahiyye بَهِ‏ يَّه Güzel كوزل

Atiyye عَ‏ طِ‏ يَّه Bahşiş بخشش

Aliyye عَ‏ لِيَّه Yüce يوجه

Sağ صاغ

Selim سَ‏ الِ‏

Alem عَ‏ الِ‏ Bilici بلييج

ẖadim خَادِم Kullukçu قوللقيج

Nadim نَادِم Tasalancı تاصه لنيج

daim دَ‏ ائِم Hummalı همّ‏ له

Kaim قَائِم Ayağa duran اياغه طورن

Saim صَ‏ ائِم Oruçlu اور چلو

Hubur حُبُور Şadlık شادلق

ẖuyur خُيُور İyilikler ايلوكلر

Ubur عُ‏ بُور Geçmek كچمك

Şuur شُ‏ عُ‏ ور İlmek يلمك

Kusur قُصُ‏ ور Köşkler كوشكلر

Buhur بُحُور Deryalar دريالر

Nadi نَادِي Meclis مجلس

Badi بَادِي Evvel اوّل

Vadi وَادِي Dere دره

Adi عَ‏ ادِي Eski اسيك

Şadi شَ‏ ادِي Sanatçı سونچى

ِ

خالص

صَ‏ اف

رسور

Sürür بَهْ‏ جَت Behcet بَهْ‏ Halis

Safi

Görüşmek üzere ...

SOUMAYA KOCHTALİ - TUNUS

46 47



AYYILDIZ | 11. Sayı

AYYILDIZ | 11. Sayı

Beden dili

Bedensel dil, sessiz ve bir o kadar da etkili bir

iletişim şekildir günlük etkileşimimizde hayati bir rol

oynar. Başkalarıyla iletişim kurarken, jestlerimiz, yüz

ifadelerimiz, duruşumuz ve hareketlerimiz, sıklıkla

söylediğimiz kelimelerden daha fazlasını ifade

eder. Bedensel dil, duyguları, niyetleri ve tutumları

iletmemizi sağlar ve kültürel ve dil bariyerlerini aşan

evrensel bir şekilde anlaşılır.

Gerçekten de bedensel dil, insan doğasının derinlerine

işlemiştir. İlk zamanlardan beri atalarımız, bu sözsüz

işaretleri ilişkileri yönetmek, ihtiyaçlarını ifade etmek

ve bağlar kurmak için kullanmıştır. Bugün bile,

içgüdüsel olarak bedensel dilimizi kullanarak, gizli

mesajlar iletmek, diğerlerini etkilemek ve duygusal

durumlarını yorumlamak için kullanırız.

Bedensel dilin anlaşılması ve çözümlenmesi,

yaşamımızın birçok alanında son derece değerlidir. İş

ilişkilerinde başarılı bir şekilde müzakere yapmamıza,

ikna edici sunumlar yapmamıza ve meslektaşlarımızla

sağlam ilişkiler kurmamıza yardımcı olabilir. Kişisel

hayatımızda, sevdiklerimizle daha derin bağlar

kurmamıza, diğer insanların duygularını okumamıza

ve uyumlu ilişkiler kurmamıza yardımcı olabilir.

Bu makalede, jestler ve yüz ifadelerinden vücut

duruşu ve hareketlere kadar bedensel dilin farklı

yönlerini keşfedeceğiz. Bu sözsüz işaretlerinin rolü

ve kullanma şeklini öğreneceğiz. Bedensel dilin

anlayışımızı geliştirerek, insan iletişiminin yeni bir

boyutunu açabilir ve kişisel ve profesyonel ilişkilerimizi

zenginleştirebiliriz.

İşte bedensel dilin temel bileşenlerinden bazıları :

• Jestler ve hareketler : Ellerimiz, kollarımız

ve bacaklarımızla yaptığımız jestler ve beden

hareketlerimiz önemli mesajlar iletebilir.

• Yüz ifadeleri : Yüz ifadelerimiz sözsüz iletişimde

hayati bir rol oynar. Gülümsemeler, kaş kaldırmaları,

göz kırpışmaları ve dudak hareketleri gibi ifadeler,

sevinç, üzüntü, şaşkınlık, öfke ve küçümseme gibi

çeşitli duyguları ifade edebilir.

• Duruş ve yürüyüş : Duruş şeklimiz ve yürüyüş

tarzımız, düşüncelerimiz ve tutumlarımız hakkında

önemli ipuçları verir. Dik ve açık bir duruş, özgüveni

yansıtabilirken, kambur duruş güvensizlik veya

güvensizlik belirtisi olabilir.

• Göz teması : Göz teması, bedensel dilin önemli bir

unsurdur. Uygun göz teması ilgi, bağlılık ve dürüstlük

göstergesi olabilir.

• Mikro-ifadeler : Mikro-ifadeler, kişinin istemsiz

olarak gerçek duygularını ortaya çıkaran kısa süreli

yüz ifadeleridir, hatta gizlemeye çalışsa bile. Bu

mikro-ifadeler sadece birkaç saniye veya daha kısa

sürebilir, ancak gerçek duyguları hakkında önemli

ipuçları sağlayabilir.

• Ses tonlaması : Kullandığımız kelimelerin yanı

sıra ses tonumuz, ses hacmimiz ve vurgumuz,

duygularımız ve niyetlerimiz hakkında ek bilgiler

iletebilir.

Bütün bu sözsüz iletişim beş rol oynayabilir :

1-Tekrarlama : sözlü olarak verdiğiniz mesajı sıklıkla

tekrar eder ve pekiştirir.

2-Çelişki: Bu, iletmeye çalıştığınız mesajla

çelişebilir ve konuştuğunuz kişiye doğruyu

söylemeyebileceğinizi gösterir.

3-İkame: Sözlü bir mesajın yerini alabilir. Örneğin,

yüz ifadeniz genellikle kelimelerin verebileceğinden

çok daha canlı bir mesaj iletir.

4-Tamamlayıcı: Bu, sözlü mesajınızı ekleyebilir veya

tamamlayabilir.

5-Vurgu: Sözlü bir mesajı vurgulayabilir veya altını

çizebilir.

Bedensel dil, birçok farklı bağlamda kullanılmaktadır:

-İnsanlar arası iletişim: Sözlü iletişimi güçlendirir ve

diğer insanlarla daha iyi bağlantı kurmamızı sağlar.

-Sunumlar ve konuşmalar: Güven ve inanç aktararak

konuşmanın etkisini artırır.

-Müzakereler ve iş görüşmeleri: Karşı tarafın algısını

olumlu yönde etkileyerek iletişimi kolaylaştırır.

-Liderlik ve ekip yönetimi: Ekip üyeleri üzerinde etkili

olmak için kullanılır ve güven ortamı oluşturur.

-Sanatsal ve gösteri alanları: İzleyiciye duyguları

iletmek ve hikaye anlatmak için kullanılır.

-Sosyal ilişkiler ve flört: İlgi, çekicilik ve iletişimi

kolaylaştırmada etkilidir.

Bedensel dilimizi niyetli bir şekilde kullanarak

iletişimimizi geliştirebilir, sağlam ilişkiler kurabilir ve

anlamlı bağlantılar oluşturabiliriz.

Sonuç olarak, bedensel dil günlük iletişimimizin

vazgeçilmez bir parçasıdır. Doğru bir şekilde

anlaşılması ve yorumlanması sayesinde iletişim

becerilerimizi geliştirebilir, kişiler arası ilişkilerimizi

güçlendirebilir ve yanlış anlamalardan kaçınabiliriz.

Kendi bedensel işaretlerimizin farkında olmak da

sözsüz iletişimimizi kontrol etmemize ve eylemlerimizi

sözlerimizle uyumlu hale getirmemize yardımcı olur.

İşte en yaygın olarak yapılan beden dili hareketi

ve anlamları :

1)Kolları çapraz yapmak: İletişimi kesmek istediğinizin

göstergesi olan bu hareket ilginin dağıldığını ve karşı

tarafı artık dinlemek istemediğinizi gösterir.

2)Başı bir tarafa eğmek: Bu genellikle konsantre

olduğunuzu, size söylenenleri dinlediğinizi gösterir.

3)Elin yanağa yerleştirme: Aldığınız bilgileri

dinlediğinizi ve değerlendirdiğinizi gösterir.

4)Elleri arkada bağlamak: Otorite ve gücü temsil eder.

Yani bu hareketle karşınızdakine güç ve hakimiyet

bende algısı verirsiniz.

5)Sakal veya Çene Okşama Hareketi: Biri çenesini

okşadığında derin düşünceyi iletir.

6)Kaş kaldırma: Şaşkınlık, merak veya ilgi belirtisi

olabilir.

7)Kolları kavuşturma: Savunmacı veya mesafeli bir

tutumu ifade edebilir.

8)Elleri cebinde tutma: Rahatlık, rahatlama veya

güvensizlik belirtisi olabilir.

9)Elleri bilekte birleştirme: Kendine güven, liderlik

veya kendini savunma anlamına gelebilir.

10)El sıkma: Güven, samimiyet ve karşılıklı saygıyı

ifade eder.

11)Parmaklarıyla çenesini düşünmek: Düşünme,

kararsızlık veya derin bir düşünce sürecini simgeler.

12)Kaşlarını çatma: Şüphe, endişe veya kızgınlık

belirtisi olabilir.

13)Omuz silkmek: İlgisizlik, umursamazlık veya

bilgisizlik ifade edebilir.

14)Bacak çaprazlama: Savunma, mesafe koyma

veya rahatlama amacı taşıyabilir.

15)Dudakları ısırma: Endişe, stres veya çekingenlik

belirtisi olabilir.

16)Başını kaşıma: Merak, düşünme veya kararsızlık

göstergesi olabilir.

17)Parmak uçlarıyla masaya vurma: Sabırsızlık, öfke

veya dikkat çekme amaçlıdır.

18)Gözlerini devirme: İlgisizlik, alaycılık veya

hoşnutsuzluk ifadesidir.

19)Kolları kavuşturup bacaklarını çaprazlama:

Savunmacı, mesafeli ve dirençli bir duruşu ifade

edebilir.

20)Parmaklarla saçı düzeltme: Flört, dikkat çekme

veya özgüven göstergesi olabilir.

21)Ayaklarını sallama: Sabırsızlık, huzursuzluk veya

endişe belirtisi olabilir.

22)Ağzınızı ellerinizle kapatma: Gizlilik, endişe veya

utanç göstergesidir.

23)Gövdeyi geriye doğru itmeli: İstememe, savunma

veya kaçınma belirtisi olabilir.

24)Gözleri ovuşturma: Yorgunluk, sıkıntı veya stres

belirtisi olabilir.

Bu hareketler genel olarak kabul görmüş anlamlar

olsa da, her durumda ve her kişide farklı anlamlar

taşıyabilir. Beden dili, kişiden kişiye ve kültüre göre

değişiklik gösterebilir, bu yüzden her zaman diğer

iletişim ipuçlarıyla birlikte değerlendirilmelidir.

RİHEM CHAABANE - TUNUS

48 49



AYYILDIZ | 11. Sayı

AYYILDIZ | 11. Sayı

İşaret dilini

öğreniyorum

haydi sen de öğren

Günlük hayatta pek çoğumuz yolda yürürken sesli olarak değil elleriyle

birbirlerine bir şeyler anlatan bireyleri illa ki görmüşüzdür. İşte bu bireylerin

işitme engeli sebebiyle ortaya çıkan işaret dili pek çoğumuzun dikkatinden

kaçar. Oysa bu dilin kullanımı işitme engelli bireyler için oldukça önemlidir.

İşaret dili nedir ? İşaret dili, işitme engelli bireylerin iletişim kurmak için

kullandığı görsel-gestürel bir dil sistemidir. İşaret dilleri, sözlü dilin konuşma ve

duyma bileşenlerine dayanmayan görsel işaretler, el hareketleri, vücut dilinin

kullanımı ve yüz mimikleri gibi görsel işaretlerin kombinasyonunu içerir.

• Çift el kullanılarak uygulanan işaret dili: İngiltere, İskoçya, eski Yugoslavya ve Türk işaret dillerine örnek olarak

gösterilebilir:

Dünyada kaç engelli ve işaret dili varmış ? Dünya Sağlık Örgütünün (DSÖ)

(world health organization) verilerine göre, dünya genelinde 466 milyon

işitme engelli yaşıyor. Bu kişilerin 34 milyonunu ise 15 yaşın altındaki çocuklar

oluşturuyor. Her ülkenin kendine ait işaret dili olduğundan, ülkelerin kullanmış

oldukları işaret dilleri birbirinden farklıdır. Ethnologue’un 2013 edisyonunda

137 tane işaret dili sayılmaktadır. Bazı işaret dillerinin yasal statüsü bulunurken

diğerlerinin hiçbir statüsü bulunmamaktadır.

İşaret dilinin çeşitleri : Dünyada 6 çeşit işaret vardır her biri kendi dil bilgisi ve sözcük dağarcığına sahip olan

bağımsız dillerdir. İşte işaret dillerinin bazı çeşitleri:

DİL

Amerikan İşaret Dili (American Sign Language - ASL)

İngiliz İşaret Dili (British Sign Language - BSL)

Fransız İşaret Dili (Langue des Signes Française - LSF)

Türk İşaret Dili (TİD)

Japon İşaret Dili (JSL)

Alman İşaret Dili (Deutsche Gebärdensprache - DGS)

AÇIKLAMA

Amerika Birleşik Devletleri'nde kullanılan işaret dilidir

Birleşik Krallık'ta (İngiltere, İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda)

kullanılan işaret dilidir

Fransa'da kullanılan işaret dilidir.

Türkiye'de kullanılan işaret dilidir. Türk İşaret Dili, Türkçe ile

bağımsız bir dil olarak kabul edilir ve Türk kültürüne özgü

işaretler içerir.

Japonya'da kullanılan işaret dilidir

Almanya'da kullanılan işaret dilidir

İşaret dilindeki değişiklikleri tek el veya çift el kullanılmak üzere iki ana başlığa ayırabiliriz :

• Tek el kullanılarak uygulanan işaret dili: Amerikan işaret dili, Fransız işaret dili ve İrlanda işaret dili tek el

kullanılarak uygulanan işaret dillerine örnek olarak gösterilebilir.

Türk işaret dili genel bir bakış (TİD): Türkiye’de sağırlar için özel bir işaret dili vardır, işitme engelli insanların

iletişim için kullandığı el hareketleri ve görsel işaretlerdir.

Türkiye'de işaret dili başlangıcı:

Osmanlı devletinin

kuruluş yıllarında

Anadolu'da işaret

dilinin kullanıldığı

konusunda bilgi

veren kişi Ibn

Battuta'dır.

İlk rektörlük : Osmanlı devletinin ilk dilsiz mektebini açan kişi Ferdinand Grati’dir.

Türkçe

öğretmenliğine

Türkiye’nin

pedagogsu Selim

Sabit efendi tayin

edildi.

Osmanlı’larda ilk

işitme engelliler okulu

osmanlı döneminde.

İkinci Abdülhamit

tarafından kurulan

“ yıldız sağırlar “

okuludur.

Osmanlı sarayında

işaret dilinin resmen

kullanılmaya

başlanması Kanuni

Sultan Süleyman

döneminde

olmuştur.

Dilsizler mektebi adlı ilk işitme okulu, 30 Eylül 1889’da ikinci Abdülhamit'in saltanatı ve Yusuf Kamil Paşa’nın

sadrazamlığı sırasında maarif nazırı Münif Paşa tarafından Sultan Ahmet’te açılmıştı.

50 51



AYYILDIZ | 11. Sayı

Türk işaret dili alfabe birlikte öğreniyoruz :

AYYILDIZ | 11. Sayı

Engelli olmak engel değildir:

Engellilik hayallerinizi gerçekleştirmenize engel değil. Sizler kahramansınız, cesur, yaratıcı ve güçlüsünüz.

Mutluluğu ve başarıyı hak ediyorsunuz. Hayatta her şeyi başarabilirsiniz, yeter ki kendinize inanın. AYYILDIZ ailesi

seninle gurur duyuyor. Burada hayatta başarılı olan ve tarihe isimlerini bırakan cesur ve güçlü insanların örneklerini

bulacaksınız :

Oya Baydar: sağır olmasına

rağmen Türkiye'nin önde gelen

yazarlarından biridir. Romanları

ve denemeleriyle tanınan

Baydar, Türk edebiyatına önemli

katkılarda bulunmuştur. Aynı

zamanda sağır hakları aktivisti

olarak da faaliyet göstermiş

ve sağır toplumunun yaşadığı

sorunlara dikkat çekmiştir.

Thomas Edison: Dünya çapında

tanınan bir mucit olan Thomas

Edison, sağır bir bireydi. İcatları

ve buluşlarıyla modern elektrik

sistemlerinin temelini attı ve pek

çok alanda büyük etkisi oldu.

Edison, sağır olmasına rağmen

hırslı ve başarılı bir kariyere

sahipti.

Ludwig van Beethoven: Ünlü

Alman besteci Ludwig van

Beethoven, sağır bir müzik

dehası olarak bilinir. Sağırlık

sorunu yaşadığı dönemde bile

önemli besteler yapmış ve

müzik dünyasında büyük bir etki

yaratmıştır.

Marlee Matlin: Amerikalı bir

aktris ve aktivisttir. « Children

of a Lesser God» filmiyle En

İyi Kadın Oyuncu dalında

Oscar ödülü kazanan ilk sağır

oyuncudur. Sağır hakları

konusunda çalışmalar yapmış

ve farkındalık oluşturmuştur.

KUȘ DİLİ

Hakkında hiç duymadığınız birçok dil var. Diller

hakkında daha fazlasını öğrenmeye hevesliyseniz, bu

dillerin çeşitliliğini görmek için dalmanız yeterlidir. Yeni

dil öğrenme deneyiminize daha derin bir boyut katmak

için bizimle gelin, dünyanın en tuhaf dillerinden biri

olan kuș dilinin birlikte tanıyalım. Türkiye'nin Karadeniz

bölgesinde Giresun ilinin Çanakçı ilçesine bağlı bir

köy olan "kuşköy" köyü, ağaçlarla kaplı engebeli dağ

yamaçlarıyla dikkat çekiyor. Bu Türk köylerinin sakinleri

birbirleriyle iletişim kurmak için bu uçurumlarda yüksek

sesle bağırmak yerine ıslık çalıyorlardı. Kuzey Türkiye

nüfusunun bir kısmı, iletişim araçlarının yokluğunu ve

engebeli araziyi fark ettikten sonra, 400 yıldan daha

uzun bir süre önce ana dillerinde "ıslık" geliştirdi ve bu

garip dile "kuşların dili" adını verdi, "Kuş köyü" demektir.

Peki bu dil neden bu bölgede bu kadar yaygın

olarak kullanılıyor ? Tepelerin yamaçlarına sıralanmış

mütevazi evleri, çay tarlaları, fındık bahçeleri ile ilk

bakışta bir Türk kasabası olan Kuşköy herhangi bir

dağ köyü gibi görünse de bu Türk köyünün kendine

has bir karakteri vardır. Günlük dualara, düğün

davetiyeleri ve birinin ölüm ya da hastalık haberi

EYA RAHMOUNİ - TUNUS

gibi önemli haberlerin iletilmesine suyun gür sesinin

eşlik ettiği yer. Kuşların ıslığını taklit eden ıslığa kendi

içinde benzer şekilde, sakinlerinin ağızlarından çıkan

farklı sesler vardır. Bu farklı gölgeler 4 kilometrelik bir

mesafede. Engebeli arazileriyle karakterize edilen bu

dağ köylerinin yaklaşık 10.000 sakininin, birbirleriyle

iletişim kurmak için "ıslık" kullandığı belirtilmelidir.

Bu dilin kelime dağarcığında 400'den fazla kelime

öbeği vardır, bu da onu hızlı yayılan ve öğrenmesi

kolay bir dil yapar. Bu dil benzersiz olmasına rağmen

2017 yılında Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür

Örgütü'nün (UNESCO) somut olmayan kültürel miras

listesine dahil edilmiştir. Ancak, Kuşköy sakınları bu

ıslık dilinin kısa sürede “gösteri dili” haline gelip ölü bir

dile dönüşmesinden korkuyor. Dolayısıyla bu kültürel

mirasın korunması için ; yerel populasyon Kuşköy,

her yıl düzenlediği Festivallere ev sahipliği yaparak

bu geleneği yaşatmaya çalışmaktadır. Kısaca, kuș

dilinin getirdiği en garip dillerden biri olarak kabul

edildiği doğrudur. Aynı zamanda Meksika ve Kanarya

Adaları'nda da bilinir... ama tek dil değildir, çünkü

dünyada daha birçok tuhaf ve farklı dil vardır.

AMİRA BOUGHANMİ - TUNUS

52 53



AYYILDIZ | 11. Sayı

AYYILDIZ | 11. Sayı

Gönüllülük Deneyimim

Merhaba arkadaşlar! Size Türkiye'deki gönüllü deneyimimden

bahsetmek istiyorum. Bir buçuk ay boyunca İzmit'te kalarak engelli çocuklara

İngilizce öğrettim. Bu süre boyunca harika insanlarla tanıştım

ve unutulmaz anılar edindim.

İlk olarak, İzmit'te gönüllü olarak çalışmaya başladım. Orada,

engelli çocuklarla bir araya gelerek onlara İngilizce öğretme fırsatı buldum,

çocuklar o kadar istekli ve öğrenmeye açık ki, onlarla çalışmak

benim için gerçekten büyük bir zevkti. Her gün, onlara yeni kelimeler,

cümleler ve dilbilgisi kuralları öğretmek için çaba gösterdim. Gözlerindeki

ışıltıyı görmek, onların ilerleme kaydetmelerini gözlemlemek

beni son derece mutlu etti.

Ancak, gönüllü deneyimim sadece İzmit ile sınırlı kalmadı. Boş

zamanlarımda, çevredeki güzel şehirleri ziyaret etmek için fırsat buldum.

Eskişehir, tarihi ve kültürel zenginlikleriyle beni büyüledi. Fethiye'deki

muhteşem plajlar ve doğal güzellikler bana huzur verdi. Ziyaret ettiğim

yerler arasında İstanbul, Türkiye'nin en büyük ve en popüler şehirlerinden

biriydi. Tarihi Sultan Ahmet Camii, Ayasofya Müzesi ve Topkapı

Sarayı gibi görkemli yapıları keşfettim. Boğaz'ın etkileyici manzarası

eşliğinde vapur yolculuğu yapmak da unutulmaz bir deneyimdi. İstanbul'da

farklı kültürlerin bir arada yaşadığı sokakları dolaşırken, her

köşede tarih ve mistik bir hava hissedebiliyordum. Ayrıca Yuvacık'taki

doğal yaşam alanlarında güzel yürüyüşler yaparak doğayla iç içe olma

fırsatı buldum.

Izmit, gönüllü çalışmamın merkez üssüydü ve burada yerel

halkla etkileşim kurma fırsatı buldum. İnsanlar son derece sıcakkanlı

ve misafirperverdi. Türkçe konuşabilmem, benimle iletişim kurmalarını

kolaylaştırdı ve yeni arkadaşlar edinmemi sağladı. Yerel festivallere katıldım,

yerel yemeklerin tadını çıkardım ve Türk kültürünü daha yakından

tanıma imkanı buldum. Türk halkı, misafirperverlikleri ve samimiyetleriyle

beni etkiledi ve kendimi hemen evimde hissettim.

Rutin nedir ?

RUTİN ÖLDÜRÜR

«Sıradanlık, çeşitlilik göstermeyen, alışılagelmiş düzen içinde

yapılan, alışkanlıkların dışına çıkmayan, kalıplaşmış ».

Rutin demek konfor demek, insan belli bir süre sonra kolay ve rahat olana

alışıyor ve bu konfor alanından çıkmak istemiyor. Değişimden, sanki

hayatlarının üzerine inşa edildiği her şey çökecekmiş gibi, korkanlar var.

Her gün aynı işyerine/okula aynı saatte gitmek, aynı masada oturmak,

aynı insanlarla aynı konuları konuşmak, aynı saatte eve dönmek, yemek

yemek ve uyumak. Bu yaşam tarzı bazı insanlar için rahat olabilir ama

sonuçları bizim hayatımız için olumsuz olabilir özellikle gençler için.

Bu rutinden kurtulmak için ne yapabiliriz ?

Hayatınızda hedefler belirleyerek başlayabilirsiniz

mesela : yaptığınız her şeyin bir değeri ve

amacı olduğunu, bunun basit bir şey olmadığını,

üstünlüğünüzü ve kendinizi aşma yeteneğinizi

kanıtladığınız bir alan olduğunu hissedeceksiniz.

Bir hobi için zaman ayırın : Hobiler (resim, şarkı

söylemek…), iş, yemek yemek ve uyumak arasındaki

sonsuz döngüyü kırmanın harika bir yoludur. Onun

sayesinde sevdiğiniz bir şeyi yapabilirsiniz, size

enerji kazandıracak, monotonluktan ve olumsuz

düşüncelerden kurtaracak, size zorlu gerçek hayattan

kısa bir süreliğine de olsa uzaklaştıracak.

Seyahat : Hepimizin seyahat etmek istediğini

biliyorum ama bazen paramız ya da zamanımız

olmadığı için seyahat edemiyoruz. Bu yüzden çok

da uzak olmayan bir yere arkadaşlarınızla, ailenizle,

hatta tek başımıza gidebilirsiniz, kafanızı dinlendirip

ve yeni enerjiyle geri dönebilirsiniz.

Okumak : Dünyanızdan kopmanın en hızlı ve en ucuz

yolu. Sizi heyecan dolu başka bir dünyaya götürecek,

zamanın nasıl geçtiğini bile anlamayacaksınız.

Spor : Spor, günlük monotonluğu kırmanıza yardımcı

olmasının yanı sıra, fiziksel ve psikolojik sağlığınızı

korumak için çok önemli ve gereklidir. Sadece bir

spor salonunda değil, evde veya açık bir yerde bile

egzersiz yapabilirsiniz

Ekrandan ve sosyal medyadan kısa süreliğine de

olsa uzak durun : İnanın başkalarının haberlerinden

uzak durmak ve kendinize odaklanmak, stresi

aşmanıza, psikolojik rahatlık ve değerinizi

hissetmenize yardımcı olacaktır.

Erken kalkmaya çalışın : Gününüzü daha iyi

değerlendirmek ve aktivitelerinizi çoğaltmak için

bunu yapmalısınız.

Ilk adım her zaman zordur, ancak bunu başarırsanız,

yaratıcılığınızı ve hayal gücünüzü sınırlayan,

sizi kendinizden ve becerilerinizi keşfetmekten

uzaklaştıran girdabı farkına varacaksınız. Asla geç

değil, hala zamanınız var, bu yüzden değişmekten ve

doğru yolu seçmekten çekinmeyin.

Engelli çocuklara İngilizce öğretmek ve Türkçe konuşarak iletişim

kurmak, bana gerçek bir avantaj sağladı. Türkçe konuşabilmek,

gönüllü çalışmamda daha etkili olmamı sağladı ve çocuklarla daha iyi

bir bağ kurmamı sağladı. Dil bariyerini aşmak, onlarla daha derinlemesine

iletişim kurmamı ve onların ihtiyaçlarına daha iyi cevap vermemi

sağladı. Ayrıca, Türkçe konuşarak yerel halkla daha samimi ve

içten ilişkiler kurabildim ve gerçekten dostluklar edindim. Bu deneyim

benim için hayatımın en değerli anlarından biri oldu.

RYM MZOUGHİ - TUNUS

GHOFRANE MOUELHİ - TUNUS

54 55



AYYILDIZ | 11. Sayı

YARGI

VE ADALETİN KİŞİSEL VİZYONLARIMIZ

AYYILDIZ | 11. Sayı

Kendine iyi bak

Olumlu Kendi Kendine Konuşma

‘’Adalet’’, toplumun düzenini sağlamak ve bireylerin

haklarını korumak için kullanılan bir kavramdır. Temelde

tarafsızlık, eşitlik ve dürüstlük ilkelerine dayanır. Ancak

bu, adaletin stadart ve hepimizin bildiği hatta ezberlediği

tanımı, aslında adaletin her birimize göre başka tanımları

vardır, ve bu konudaki kişisel vizyonlarımız, değerlerimize,

deneyimlerimize ve dünya görüşümüze bağlı olarak

şekillenir. Genelde, farklılık ve fikir ayrılıkları, doğru beslenirse,

insanlığın zehniyetinin gelişimine vesile olmuştur

hep. Ama, ‘’üçüncü sayfa’’ haberlerinin ve sosyal medya

paylaşımlarının her gün gösterdiği üzere, bu farklılıklardan

doğan eylemler, maalesef başka çirkin ve acı yollara sapmaktadır.

Bir insan, neden baskaşına haksızlık eder yada

kötülük yapar ? diğer tarftaki maadur, öfke alevlerinin

içinde haksızlıkla mücadele ederken, içini soğutmak için

çırpınırken, hangi adaleti sağlamak ister ? başta taarif ettiğimizi

mi, yoksa kendisinin bilidiği adaleti mi ? Bunlar,

sevgili okuyucu, kafamın içinde, adalet duygugmu sorgularken,

sürekli sorduğum sorular. En az bir kere sende sormuşsundur.

Ve bu bence çok doğal, hatta bütün insanlar

sormalı !

‘’ İyilik de kötülük de insanın içinde … ‘’

İnsanlar karmaşık varlıklardır, cok karmaşık. Hem

olumlu hem de olumsuz davranışlara yatkındırlar, ve hayat

bizi devamlı bir şekilde, bu ikisi arasında seçim yapmamız

gereken durumlarda bulundurur. Aslında iyilik de kötülük

de insanın içinde, ama bizi bilirleyen, ayıran şey seçimlerimizdir,

hangisini daha beslediğimizdir. Yalnız bu ikişinin

arasındaki çizgi çok incedir, onu aşmamak bazen zordur.

Yani insan hep prinsiplerine, inançlarına, ve toplumunun

kurallarına uyarak içindeki kötülüğe yenilmiyor bir çok durumda.

Ama konu adaletse, orada hisler, duygular mantğın

yerine devreye girer, sonra insan hayatı boyunca kötülük

diye bildiği şeyleri sadece kendi adaletini sağlamak için

yapar, ve maalesef haklıyken haksız yerine düşer.

‘’Adalet kılıcının kör olduğu yerler…’’

Yargı sistemleri haklarımızı hurriyetlerimizi korumak

amacıyla icad edilmiştir. Ve insanlar buna inanarak,

gündelik yaşamlarını güvenliklerini az çok dert etmeden

sürüyorlar, ve huzurları ihlal edildiğinde adalete sığınıyorlar.

Fakat adalet kılıcının suçları cezalandıran ve toplumsal

güven sağlayan keskinliği olduğu kadar, kör olduğu

yerleri da vardır. Çünkü adaleti sağlamakla görevlendirilen

kişilerde insan sonuçta, ve onların da bir çok sebepten

kaynaklı hataları, kaymaları olabilir. Peki haksızlığa

uğrayan insanlar, adaletin sağlanmasını beklerken, yeni

bir haksızlıkla karşıya gelirken ne yapmalı ? O hissi yaşamadan

cevap vermek kolaydır aslında, ama o anda hayat

tarafından tokatlanan insan, bütün bildiği ezberlediği adalet

tanımlarından vazgeçip, kendi bildiği adaletini saplamakla

uğraşır artık. Kimi legal yollardan vazgeçmeyip yürür,

kimi karanlık tarafına geçip. Ama hedef aynıdır.

‘‘Hayattaki en zor şey, geçeceğin köprülerle

yakacağın köprüleri ayırt etmektir…’’ (Yargı dizisi -

20.bölüm - açılıs sözü)

Yönetmenliğini Ali Bilgin'in üstlendiği, senaryosunu

Sema Ergenekon'un kaleme aldığı, ve Türk dizi tarihinin

en iyi yapımlarından biri olan Yargı dizisi bu makalede

sunduğum bütün sorguların kaynağıdır benim için sevgili

okuyucu. Çünkü dram, psikolojik gerilim, polisiye ve suç

türündeki olan bu dizi sadece ana karakterlerinin yani Ilgaz

ile Ceylin’in hikayesini değil, genel olarak insanın içindeki

adalet duygusu ile kötülüğün sonsuz kavgasını, ve hayatın

bizi geçeceğimiz köprülerle yakacağımız köprüleri ayırt etmek

durumunda bıraktığı zamanların olduğunu da anlatır.

Ve, iki sezon boyunca, muhteşem senaryosu ve

oyuncu performanslarıyla, YARGI beni her bölüm sonunda

‘’Ben yerinde olsam ne yapardım ?’’ sorusuyla karşı karşıya

getirmekte sonrada değerlerimi ve doğru bildiklerimi

sorgulatmakta başardı !

‘’İnsanı ateş değil kendi gafleti yakar ; herkeste

kusur görür kendisine kör bakar’’, o yüzden herbirimiz

başkalarda suç aramaktan kendisinin kör körüne inandığı

değerlerini sorgulamaya geçerse, içini tahmir ederse, ve

Koca Allah’ın adaletine inanırsa, sadece içi değil, tüm

dünya huzur bulur.

SALMA ACHOUAL - FAS

Hayatımızda kendimize verdiğimiz değer,

hayatta başarılı olmamızı etkileyen en önemli

faktörlerden biridir. Kendini sevmek, insanın

kendisiyle barışık olması anlamına gelir. Ya

kendimiz için hiçbir şey yapmasak ama her gün

başkaları için fedakârlıkta bulunsak, o anda nasıl

hissederdik, sadece onlar bizi desteklediğinde

mi harika hissederdik ?

Siz kendin için bir şey yapamıyorsanız, kim sizin

için bir şey yapacak ?

Siz kendin için bir şey yapmasanız, sana kim

yardım edebilir gerçekten ?

Eğer başkaları için önemli olmadığını

düşünüyorsanız, önce şunu sormalısınız:

Kendim için önemli miyim ?

Kendinden başka kimseye ihtiyacın yok, bu

konuyu en iyi özetleyen kişi, rapçi, besteci, söz

yazarı ve popüler erkek grubu BTS'in lideri Kim

namjoon, RM şarkısında “어긋 (Uhgood)” şöyle

söylüyor : “Tek ihtiyacım olan benim, biliyorum,

biliyorum, tek ihtiyacın olan sensin”.

En kötü gününüzü düşünün, tek başınıza

atlatmadınız mı? Düştünüz, tek başınıza

kalkmadınız mı? Doydunuz, tek başınıza

ağlamadınız mı ? Soruyorum size : değmeyecek

insanlar için kendinize yeterince haksızlık

yapmadınız mı ?

İnsanlar gelip gider, unutmayın, kimse sizi sizden

daha fazla düşünmeyecektir, düşeceksiniz,

56 57

kendi başına kalkacaksınız. Yararlanacaksınız,

yaralarını kendin saracaksın. Tüm o acıları yine

tek başına yaşayacaksınız. Sarılmaya ihtiyacın

olacak, kendine tekrar sarılacaksınız “Kimseye

ihtiyacım yok, her şeyi ben halletim, artık

hiçbir beklentim yok, kimse yoksa ben

yanındayım, kimse seni sevmiyorsa, ben

seviyorum”.

Zor zamanlarda kendinize destek olmak için

önemlidir. Kendine sevgi dolu bir şekilde

konuşarak, kendinize şefkatli bir dil kullanmayı

öğrenirsiniz.

Olumlu kendi kendine konuşmanın birçok

faydası vardır. Kendisine daha fazla güvenir ve

daha az stres yaşar. Kendinizi gerçekten sevmek

için kendinize zaman tanımalı, saygı duymalı ve

anlayış göstermelisiniz. Kişinin kendisine güven

duygusunu arttırır ve başarıya ulaşmak için

gerekli olan motivasyonu sağlar. Kendi kendinize

olumlu cümleler kurmanız faydalı olacaktır :

"Bunu başarabilirim, sorun değil yapabilirim,

teşekkür ederim." gibi.

Başkaları için hiçbir şey ifade etmeyen bilirsiniz.

Kimse tarafından sevilmiyor olabilirsiniz. Ama

endişelenmeyin, kimse sizden daha değerli

değildir ve bu hayatta sizin gibi başka kimse

yoktur. Kendinize iyi davranırsanız, anlayış ve

şefkat gösterirseniz, diğer insanlar kötü olsa bile,

bu sizi çok fazla etkilemez.

Sanıyoruz bu konuyu en iyi özetleyen kişi,

komedyen ve yazar Franklin P. Jones. Şöyle

söylüyor : “Kendi kendinize konuşmanın bir

faydası, en azından birilerinin sizi dinliyor

olduğunu bilmektir “. İşte tam bu noktada,

kendine iyi davranmak öğrenilmesi ve aktif olarak

uygulanılması gereken bir hayat felsefesi.

iyi ki varsınız

Kendine iyi davran güzel insan,

YOSR SAFTA - TUNUS



AYYILDIZ | 11. Sayı

Umut olmadan, hayat olmaz …

Merhaba arkadaşlar, ben Amira. Kalbi için en değerli

şeylerden bahseden kızdır ve bu sefer sizinle

umutlu bir kız olarak konuşuyorum. Arkadaşlarım, bu

sefer umut hakkında konuşalım çünkü ben her zaman

umudun mucizelerine inanıyorum. Aslında bu yazıyı

yazarken, umutsuzluk hayatıma çok ağır geliyor ama

her şeye rağmen umut ile ilgili yazmak istedim çünkü

yaşadığımız kötülükler bizi iyimser olmaya ve Allah'ın

rahmetine inanmaya etmeliyiz, Allah bir gecede her

şeyi değiştirebilir. Arkadaşlar benim gibi karanlıktan

ışığa çıktığına ve umudun dört bir yanımızda olduğuna

inanın, sadece inanın lütfen. Aslında, umut hayat verir

diyebiliriz, olmazsa onu kaybedebiliriz özellikle en zor

durumlarda.

Camus'un en sevdiğim yazarlardan biri dediği gibi

“umudun olmadığı yerde, onu icat etmeliyiz”. O

zaman icat edin arkadaşlar ! O zaman iyimser olmaya

devam edin, size bunu söylüyorum çünkü ben hayatın

zorluklarından asla vazgeçmeyen o kızım. Umutsuzluğa

asla teslim olmadım, inanın bana umut olmadan hayat

olmaz ! Umut sizi hayatta ileriye taşır ve hedeflerinize

ulaşmak için güçlü olmayı ve kararlı olmayı öğretir.

Umudun var olduğu gerçeğini sevmeliyiz ! Hayatınızı

asla bu değer olmadan hayal etmeye çalışmayın, hatta

umutsuz yaşamak hayatta amaçsız yaşamak gibidir

diyorum. Her birimizin içinde umut kavramı taşıdığına

dair kendinize, sadece kendi içine bakmalısınız!

Umudun her yerinde olduğunu bilin! Hatta gücünün

size her zaman ilerleme isteği verdiğini her zaman fark

edebilirsiniz. Doğru mu ? Umudun gücüyle hayatta

yıldızlar gibi parladığınızı görebilirsiniz. Bunu hep

hissettim ve farkettim özellikle de tüm kötülüklerden

sonra her şey iyi olunca. O zaman hayatınızda en

az bir kez umuda olan inancının onu kurtardığını

kimse inkar edemez. Umudun gücü sayesinde daha

hoş, daha huzurlu insanlar oluyoruz. Arkadaşlar, bu

kutsal değer, alışkanlıklarınızın bir parçası olmalıdır,

umudun mutluluğunuzla bir bağlantısı olmalı. Hatta

hayatın zorlukları sizi iyimser olmaya devam etmeye

zorlamamalı çünkü her zaman mutlu ve iyimser olmak

için bir sebep bulmalısın. Aile var, arkadaşlar var,

siz varsınız, Allah adaleti da var... O zaman iyimser

olmaktan asla utanma ! Asla ...!

Son olarak umut benim için en olumlu duygu

diyebilirim. Sizin için de öyle olmalı... Aslında

pozitiflikten bahsetmişken sözlerim umut hakkında

çok olumlu geliyor ancak bazen bizi karamsarlığa

sürükleyen zor durumlar yaşayabiliriz ama ben böyleyim

her şeye rağmen her zaman iyimser ve pozitif olmaya

çalışıyorum. İyimser olmaya devam etmek için size bu

küçük sözlerle söylemek istedim çünkü sonunda hiçbir

şey umut etmeyenin hiçbir şeyi yoktur. Sadece hayata

iyi tarafından bakın! Arkadaşlarım her zaman umut var,

bunu asla unutmayın! Onu asla kaybetmeyin lütfen...

AYYILDIZ | 11. Sayı

Biyolojik saatın akrepleri aynılık ...

Psikoloji zamana özel önem veriyor; o pusulayı insanı doğru yola

yönlendiriyor ve bu şeyleri bir insanın beyni onu tercüme için

çalışıyor ve maksadı doğru bir şekilde anlatmak. Zaman, bize

günlükü faaliyetlerde belli tembihller veriyor, zihin da aynı şey

tekrar ediyor ve tam zamanındaki olayları acayıp bir şekilde tahmin

ediyor. Bizim aklımız iki kısım olarak bölünüyor : sağ ve sol. Her

bölüm kendine ait görevleri var, halbuki zihindeki duygusal yanı

sağ tarafıdır ama artistik ve entelektüel yanı sol tarafıdır.

Çoğumuz dar bakışla saatin akreplerine baktık, düzenlemede

işlerimizin akışları ve görevleri kısalmış ve onu bize gelen beyan

mektuplarından uzaklaştıran şeyleri ve ondan müjdeyi ve ondan

hidayet telkinlerini unuttuk, onun uzak ya da yakın geleceği olabilir.

Uyanmak için bir alarm saatı itibar edilmiş gibi, o da bir alarm

bir tehliketen bize çevleriyor onu bilmiyorduk henüz ve onu fark

edemidik.

Bu fenomene biraz dikkat çekilse ve birçok insan buna dikkat etmese

de, ancak son zamanlarda bu fenomenin sürekli başlangıcı oldu

ve 2022'nin bir ay içinde sonuydu. Beni böyle güvensizliklerden

kurtarması dikkat çekiciydi, onu araştırmak ne demek; Peki mesajlar

bu fenomenin anlamlarını nasıl somutlaştırıyor? Saatin akrepleri grup

benzerliği fenomeni arasında pek çok anlam karışıyor ki elektronik

sitelerde birkaç yazı var, en önemlisi "senin hayatın" sitesi ile

"benim sitem" sitesi ve "net mısırlı" sitesi, akreplerin benzerliğinin

onu gizlediği saatin sırlarını ortaya çıkaran ve fenomeni açıklayan

siteler.

Benim sevgili « Amcık »

Seni hep sevdim ve yanımda olmanı diledim

Seni çok üzülüyorum

Bakışlarını fisiltilarini özledim

Seninle olmayı özledim

Sen benim her şeyimi anlattığım arkadaşımsın

Sana her şeyi anlatıyordum

Sen benim ruhumdun ve kızımdın

Seni tekrar görmek istiyorum

Nereye gidersem gideyim beni takip ediyordun

Beni arıyordun ve beni bulduğunda yanıma

oturuyordun

Benim sevgili “Amcık”

Ne yazık ki insan hayvanlara karşı acımasızdır

Bir hayvanım ruhun bir parçası olabileceğini çok

az insan biliyor

Sıkıntılı zamanlarda neşe yaratabilir

Hayvan hayatın bir parçasıdır

Bir hayvanın içinde kaç kişi bulduk

Ve kelimenin tam anlamıyla kaç hayvan insandı

Benim sevgili “Amcık”

Bir insan nasıl bu kadar acımasız olabilir

Güvenle yaşamaktan başka bir şey istemedi

Kelimenin tam anlamıyla kaç hayvan insandı ?

Kaç hayvan kahraman kurtarıcı ve yoldaştı ?

Zayif bir hayvana zalimce davranmak kibarlik

değildir

O nazik ve güzel bir varlıktır

Benim sevgili “Amcık”

Seni çok özledim

Ben seni asla unutmadım….

Günümüze dair bize verdiği tatlı anlamlardan bazılarını size

ondan aktarayım:

10 :10 :sen ne istiyorsan gerçekleşmek için fırsat kazanacaksın:

katalıtık bir fenomen

19 :19 :iş yerinde başarılı olacaksın : mutlu başarı

12 :12 : aşk olacaksın: romantik fenomen

08 :08 :ihtiyatlı kayıpdan senin işinin gerek vardır : alarm

09 :09 :hırsızlıktan senin mülk himaye gereceksin vardır: alarm

AMİRA SDİRİ - TUNUS

JİHEN HAMMADİ - TUNUS

AMENY HOUİMLİ - TUNUS

58 59



AYYILDIZ | 11. Sayı

AYYILDIZ | 11. Sayı

Kendine güven hem fiziksel hem de psikolojik sağlığı

korumak için çok önemli bir özelliktir çünkü bundan

zevk almak kişinin aile, özel ve profesyonel yaşamında

başarılı olmasına yardımcı olur. Peki özgüven nedir

? Faydaları ve onu geliştirmek için atılması gereken

en önemli adımlar nelerdir ? Bir insan onu nasıl elde

edebilir ve ondan nasıl zevk alabilir ? Özgüven ve

kibir arasında bir fark var mı ?

Bu yaştaki hemen hemen tüm insanlar özgüven

kazanmaya, yeteneklerini ve bilgilerini artırmaya

çalışırlar. Bu özellik, bedensel, kişisel ve düşünsel

tüm olumsuzlukları ve olumlulukları kabul etmek,

onlarla birlikte var olmak ve hatta bunlarla gurur

duymakla temsil edilen güçlü bir kişiliği farklı kılan

en önemli özelliklerden biridir. Kendine güven ve

karakter gücü, bir kişinin elde etmek istediği tek

şeydir çünkü bunlar, hayatın her alanında, sosyal,

aile, eğitim ve profesyonel başarının anahtarlarına

sahip olmak isteyen herhangi bir kişide bulunması

gereken iki niteliktir.

Özgüvenin tanımı nedir ? Sözlükte özgüvenin

tanımı “kişinin yeteneklerine, niteliklerine ve olayları

değerlendirmesine olan güvenidir.” Psikolojide

kendine güvenen kişi, kendine saygı duyan ve değer

veren, seven kişi olarak tanımlanır. Kendisine ve ona

zarar vermeyen, yeteneklerinin farkında olan ve doğru

kararlar verme yeteneğine güvenen. Özgüven, bir

kişinin kendine güveni ve yeteneklerine, niteliklerine,

muhakemesine ve genel olarak kendisine olan güven

duygusu olarak tanımlanır. Bu özellik aynı zamanda

bireyin yeteneklerine ve kararlarına olan güveni veya

günlük hayatın zorluk ve gereksinimleriyle başarılı

bir şekilde yüzleşebileceğine olan inancı olarak da

tanımlanmaktadır. Bu tanımdan yola çıkarak, kendine

güvenen bir kişi, iyimserlik, güvence ve hedeflerine

ulaşma, insanları ve ilişkileri kendine bakış açısına

ve özgüvenine göre doğru değerlendirme yeteneği ile

bilinir.

Çekici bir kişilik oluşturmak için ne yaparsınız ?

Çekici ve güçlü bir kişilik inşa etmeden önce kendine

güvenmeyi gerektirir, ondan sonra başkalarının sana

güvenmesi ve aranızda saygı ve anlayışın hakim

olmasını gerekir. Özgüven zor değil ve ondan sonra

aynı kişi üzerinde getirisi çok büyük yani yalnızca

aşağıdakilere dikkat etmeniz gerekir :

Dış görünüş : Bir insan gözünü üzerinize diktiği

ilk anda kiminle muhatap olduğunu hemen anlar.

Çoğumuz çevresindeki insanları görür ve dış

ÖZGÜVEN

görünüşlerinden bu kişinin işini tahmin ederiz. Bir

kurumda ağırbaşlı ve giyimine çok önem veren birey,

bu kurumun yöneticilerinden veya kurumun etkili

kişilerinden biri olduğu kanaatimizce dış görünüşe

özen göstermek yarı yarıya azalır, insanların kalbine

ulaşmanın yoludur…

Sözcükler ve sözcük dağarcığı : İster doğaya uygun

olmayan bazı sözcükler kullanarak, ister konuşma

biçimi ve ses tonuyla olsun, insanların uygunsuz bir

şekilde konuştuğunu duyduğumuzda her zaman ve

sonsuza kadar tekrarlanan bir söz. Aile üyeleriniz

ve yakın arkadaşlarınızla seçtiğiniz ses tonu,

işteki meslektaşlarınız arasında konuştuğunuzdan

tamamen farklıdır ve ayrıca çalıştığınız şirkette

yöneticilerle bir toplantıya katılırsanız, her pozisyon

için büyük ölçüde farklılık gösterir, bu yüzden

sözlerinize ve ses tonunuza dikkat edin, rafine ve

resmi kelime dağarcığı kullanmayı öğrenin ve sakin

konuşup hareket edin, bu insanların kalplerine dış

görünüşten sonra ikinci girişidir.

Göz teması : Bu iletişim sihir etkisine sahiptir. Sizinle

konuşurken bakışlarınız sayesinde karşınızdakinin

sizi dinleyen saygın biri olarak görmesini sağlar.

Karşınızdaki kişiyi göz teması ve abartılı dinlemek

onu konuşmaya daha açık hale getirir ve bundan

sonra işlemlerde daha güven verilir.

Özgüveni artırmak için 9 adım; Birçoğu özgüven

eksikliği probleminden muzdariptir, bu 9 adım,

bu önemli özelliği kazanmaya ve kişiliğin gücünü

artırmaya yardımcı olur :

1 -

Olumsuz ruhtan uzak durmak : Olumsuzluklar insan

kişiliğini zayıflattığı için, diğerlerine ve durumlara karşı

olumlu davranma ve büyük ölçüde olumsuzluktan

uzak durma, ayrıca her türlü sorunu çözmeye istekli

olma kişiliği güçlendirmeye yardımcı olan yollardır.

2 - Elde edilenlere bakıldığında : Zaman zaman

elde ettiğiniz başarıları hesaplamak önemlidir,

çünkü bu davranış özgüveni artırır ve elde ettiğiniz

olumluluklardan gurur duymalısınız ve bunu yapmak

mümkündür. Bu eylemlerin bir listesini tutun ve bunları

saklayın ve arada bir gözden geçirin. Özgüveni geri

kazanmaya ve güçlendirmeye yardımcı olur.

3 - İbadet : İbâdetleri yapmaya hevesli olmak ve Allah'a

yakınlaşmak, istikrar ve iç huzuruna, dolayısıyla

özgüvenin artmasına neden olduğu için çok

önemlidir, çünkü özgüven eksikliği yaklaşmamaktan

kaynaklanır. Allah'a yönelmek ve ibadetlerden

uzaklaşmamak lazım.

4 - Güçlü yönlerinizi fark edin : Güçlü yönlerinizi bilin

ve güçlendirmeye çalışın. Yeteneklerinizi de bilmeli

ve onları daha iyi geliştirmelisiniz.

5 - Hedef Belirleme : Hedefleri ve onlara ulaşmak için

atmanız gereken adımları belirleyin ve bu hedeflerin

büyük olması önemli değil, küçük olabilir ve onlara

ulaşırken başka arayışlar içinde olmalısınız. Hedefler,

özgüveninizi artırmaya değer ve bunlar aracılığıyla

çeşitli görevleri yerine getirebilirsiniz.

6 - Kendi kendine olumlu konuşmak: Olumsuz şeyleri

düşünmekten kurtulmak ve kendi kendine olumlu

şeyler hakkında konuşmak çok önemlidir ve kendine

güvenen biri olmak koşuluyla yakın bir arkadaşa

başvurarak onunla konuşmak mümkündür.

7 - Kendine bakmak: Kişinin sağlığı kötüyken

kendinden memnun olması zordur, bu nedenle uyku

sırasında biraz dinlenerek sağlığına ve kendine

bakmaya özen gösterilmeli, yemek yemeye özen

gösterilmelidir, özgüveni güçlendirmeye ve inşa

etmeye yardımcı olan sağlıklı yiyecek ve egzersiz

türleridir.

8 - Eğitim kursları : İnsani gelişim alanında, bu alanda

uzmanlaşmış eğitmenler aracılığıyla özgüveni iyi bir

şekilde geliştirmeye yardımcı olan eğitim kurslarına

başvurmak mümkündür ve bu kurslarda bununla ilgili

özgüven testi ve alıştırma türleri ve dersleri vardır.

9 - Sosyal katılım : Başkalarıyla birlikte sosyal

aktivitelere katılım, özellikle pozitif insanlarla birlikte

olduğunda özgüveni artıran önemli bir noktadır,

bu da özgüveninizi etkileyebilecek zayıflıklardan

kurtulmanıza yardımcı olur.

Özgüvenin faydaları nelerdir ve onu nasıl geliştiririz?

Özgüvene sahip olmanın kişinin aile, özel ve iş

hayatında başarılı olmasına yardımcı olduğu

kesindir çünkü etrafınızdaki baskılarla, streslerle ve

zorluklarla daha iyi başa çıkıyorsunuz. Aile düzeyinde,

arkadaşlarda veya işte başkalarıyla daha güçlü

ilişkiler kurun. Odaklanma yeteneğini ve görevleri

yerine getirmeye daha fazla bağlılığı geliştirerek

işteki performansı iyileştirmesini sağlar. Daha fazla

cesaret ve daha az endişe ve olumsuz düşünceler.

Artan enerji, teşvik ve pozitiflik, basitçe daha mutlu

olmak, yeni şeyler denemeye daha istekli olmak. Bir

terfi için başvuruda bulunup bulunmadığınız veya

bir yemek kursuna kaydolun. Kendinize inanmak,

kendinizi oraya götürmenin anahtarıdır ! Yeterince

iyi miyim, değil miyim diye endişe ederek zaman

ve enerji israf etmek yerine, enerjinizi hedeflerinize

ulaşmaya adayın ! Sonuçta kendinize güvendiğiniz

zaman işinizi daha iyi yapacaksınız.

Özgüven ve kişisel gücün önemi : Güçlü bir

kişilik herkese çekici gelir. Hiçbirimiz zayıf bir insanı

sevmeyiz, gücümüzü her zaman etrafımızdaki güçlü

insanlardan alırız. Ancak kişisel güç asla adaletsizlik

veya tahakküm ile bağlantılı değildir. Aksine

kişilikteki güç sahibini olmaya iter adildir ve haklının

kınamasından korkmaz ve güçlü bir kişiliğe sahip

kişi hayatın sorunlarına uyum sağlayabilir ve onları

farklı bir şekilde kabul ederek asıl amacına ulaşabilir.

Hayattaki amacı, önündeki engellerin onu onlardan

uzaklaştırmasına ve en basit ikilemler karşısında

teslim olmasına izin vermemesi ve birçok insanın her

zaman kişiliğini geliştirip onu güçlü ve dokunaklı bir

kişiliğe dönüştürmeyi arzulamasıdır.

Sonunda, güçlü kişilik, nerede olursa olsun herkesin

dikkatinin odak noktasıdır, çünkü çekicilik ve karizma

esas olarak kişinin kendine olan güvenine ve iç

gücüne bağlıdır. Güçlü bir kişilik dış etkilerden ve

çevredeki konuşmalardan daha az etkilenir. Güçlü

bir insan insanların eleştirilerine aldırış etmez çünkü

gücü içten gelir ve özgüvenini desteklemek için bir

dış güce ihtiyaç duymaz ve zorluklara rağmen dimdik

durabilir.

SYRİNE AKRİMİ - TUNUS

60 61



AYYILDIZ | 11. Sayı

AYYILDIZ | 11. Sayı

KIRSAL ASLAN

Faslılar için o "kırsalın aslanı" ve Fas kırsalı halkı için

"Sidi Mohand" babasıdır ve tarihsel olarak o, Mohammed

bin Abdülkerim el-Hattabidir. Yıllık Muharebede

işgalciye ve en güçlü sömürge güçlerinin fatihine karşı Fas

direnişi. Tüm bu unvanlar arasında Mücahid Muhammed

ibn Abdülkerim el-Hattabî, Fas'ın yirminci yüzyılın ilk

yarısında işgalcilere karşı direniş tarihinde bir kilometre

taşı olarak kabul ediliyor, kendisini bilen kahramanlıkların

ve tarih kitaplarında bildirilen asil ahlakın yanı sıra, Kırsal

kesimdeki insanların ve tüm Fas halkının zihninde hâlâ

kökleşmiş olan sebat ve metanet sembolizmini temsil edebildi.

Muhammed bin Abdülkerim el-Hattabî 1882 yılında

doğdu. Ajdir kasabasında, kırsal dağlar arasında

(kuzey). Içinde fes Dönemin Fransız Savaş Bakanı Paul

Banofby'nin tanımladığı gibi, çünkü "hala köylünün baskı,

baskı ve yağma altında yaşadığı feodal birimlere bölünmüştü."

Bu ülke genel kaosa ve yolsuzluğa ev sahipliği

yapıyordu. Kolay av gibi görünüyor, beraberinde savaşın

alevlerini taşıdığı ve Avrupa ülkeleri arasında onu tutuşturmakla

tehdit ettiği için. Bu ülke kaosa ve genel yolsuzluğa

ev sahipliği yapıyordu ve kolay bir av gibi görünüyordu,

bu yüzden savaşların alevlerini beraberinde getirdi ve

Avrupa ülkeleri arasında onları ateşlemekle tehdit etti.”

El Hattabi'nin ailesi, ülkedeki kötüleşen bu durumdan

çok uzak değildi. Ne de o sırada büyümeye başlayan

sömürge hırsları. Peder Abdülkerim el-Hattabi profesyonel

bir yargıçtı. O topraklarda ve o dönemde çeşitli otoriter

bileşenlerle iç içe geçmiş siyasi bağlara sahiptir ve onu

bu kayıp durumundan çıkarmanın gerekliliğine inandığı

Fas olan büyük bir endişesi vardı. Bu, baba Abdülkerim'i,

çocuklarının bu durumu düzeltebilecek niteliklere sahip

olacak şekilde donatılmasını sağlamaya sevk etti. Bir de

Fez'deki Karaviyyin Üniversitesi'ne ilim tahsil etmek için

gönderilen Muhammed'e olan nefreti vardı. İdris Al-Khattabi'nin

anlattığı yerde, Mücahid Muhammed ibn Abdülkerim

el-Hattabî'nin oğlu, gerçek şu ki, hukukçu Abdülkerim,

oğlu Muhammed'in gerçek öğretmeniydi. Hukukta ve

genel olarak dinde, vatan sevgisi ve siyasettir.

Ancak, işgalci yetkililer taşrada kendi yetkilerinin üzerinde

bir otorite olmadığını düşündükleri için baba

ve oğul arasındaki bu bağ uzun sürmedi ve onun sözünden

başka söz duyulmaz, bu, Abdülkerim el-Hattabî'nin

Ağustos 1920'de zehirlenerek öldürülmesi için yeterli bir

sebepti. Fikirleri, kırsal kesimdeki aşiretler arasındaki

büyük sembolik konumu ve direnişte gösterdiği kararlılığı

nedeniyle oldu ve ölümünden önce, Abdülkerim el-Hattabi,

oğlu Muhammed'e vasiyet bıraktı, içinde şöyle dedi:

“Birkaç gün sonra Rabbime ve Yaratıcıma gidiyorum. Size

tavsiyem, ülkenizi savunmanızdır. Çünkü işgalciler bizim

düşmanımızdır ve Allah'ın düşmanları da askerlerinin pabuçlarıyla

vatanımızı kirletmeye kararlıdır. Bu nedenle

kutsal göreviniz bu vatanın mülkiyetinden var gücünüzle

ilerleyin.”

Muhammed'in hayatı boyunca omuzlarında taşıdığı

bir emir, o zamanlar siyasete yabancı değildi. O

babasının sağ koluydu, çeşitli görevleri yerine getirdi,

örneğin: İspanyol Bouhamara'nın bağlantılarını araştırmakla

görevlendirildi, ayrıca kırsal kesimin direndiği

isyana karşı koymak için deponun hazırlıklarını denetlemesi

için onu Fez'e gönderdi. Hatabi ailesi, Bouhamara'nın

isyanına iki nedenden dolayı direndi: İlki, Avrupa

sömürgeciliğinden yardım aradıktan sonra Bouhamara'nın

emellerinin açık bir oportünizm olduğudur ve bu çağrı,

Rocky'nin Fransız ve İspanyollara ülkenin madenlerini

işletme sözleşmeleri vermesine mal oldu ve böylece işgalciye

orada bir dayanak sağladı.

Muhammed bin Abdülkerim el-Hattabi, babasının

öldürülmesinden önce hayatının bir döneminde

iş amacıyla Melilla'ya taşınmıştı. Melilla'da kaldığı süre

boyunca Hattabi, oradaki çeşitli güç merkezleriyle siyasi

ilişkilerini güçlendirmeye çalıştı. Gizli işbirlikçilerden,

işgalcilere sığınan ve onlara başvuran Makhzen güç figürlerine,

Avrupalı politikacılara ve İspanyol ordusundaki askerlere

kadar ve bu ilişkiler aracılığıyla, El-Hattabî, ülkede

olup bitenleri ve yurt dışından çevrede konuşulanları çok

iyi biliyordu. Fas siyasi haritasının panoramik bir resmini

oluşturuldu, buna rağmen kararlı duruşundan ve ülkenin

birliğine ve bağımsızlığına yönelik her türlü tehdidi bertaraf

etme çabasından taviz vermedi. Böylece, tarihsel kaynaklara

göre, Bin Abdülkerim İspanya'da yaklaşık bir yıl

tutuklu kaldı. İspanyol devletine vatana ihanetle suçlanan,

Almanlar için çalışan bir ajanla iletişim kurmak, O, direniş

savaşçısı Abdülkadir el-Ceziri'nin torunu Abdülmelik'tir.

Buna göre prens, kuzeydeki İspanyol varlığını yenmek

için silah elde etmeyi amaçlıyordu.

Lideri olduğu için Fas topraklarının işgalcilerine karşı

bir grup savaşa katıldı kırsal savaş 1920'de İspanyol

General Manuel Silvestri, kuzey bölgesinin kara işgalinin

başlangıcı olarak Fransız kuvvetlerinin 1907'de doğudaki

Oujda'ya çıkarmasına benzer şekilde ordusunu Al Hoceima'ya

çıkarmaya çalışacak. Abdülkerim el-Hattabî'nin

direnişini tetikte tutan ve hüsranına sebep olan bir operasyon.

Kırsal direniş, İspanya'yı batıya dönmeye ve birliklerini

Atlantik kıyısındaki Asilah ve Larache'ye çıkarmaya

zorlayacak. Ancak bu boşluklardaki direnç o kadar

güçlü değildi. Bunun yerine lideri "Al-Raysuni" işgalciyi

yatıştırmayı ve sahada elde ettiği maddi kazanımları korumayı

başardı. Bir ihanette, köylüler kendilerini doğudan

batıya her yönden işgalci tarafından kuşatılmış halde bulmuşlar

ve güneyde 1912'den beri koruma sözleşmesiyle

Fransızların insafına kalmış olan dükkândan erzak aranmamıştır.

Aynı yıl Şafşavan'ın işgalinden sonra, İbn Abdülkerim

önderliğindeki taşra halkı ile sömürge orduları

arasında o zamanlar "Rif Savaşı" olarak bilinen doğrudan

çatışmalar çıktı. Mücahidlerin basit ve ilkel teçhizatla, geleneksel

tüfeklerle silahlandırıldığı, ancak çatışma ruhunun

hareketlerinde belirleyici faktör olduğu ve uzun süre

zaferle sürdürdükleri bir ittifakın garantörü olduğu çatışmalar.

Faslı araştırmacı Muhammed el-Arabi el-Masari, "Muhammad

bin Abd al-Karim al-Khattabi: «From the

Tribe to the Homeland » adlı kitabında, savaşın ilk döneminin

mükemmel bir taarruz dönemi olduğunu anlatıyor.

Mücahit grupları, düşmanın kamplarını kuşatmış

ve ona saldırmadan önce enerjisini tüketmişler, onu öldürdükten

sonra veya geceleri gizlice depolarına girerek

ondan çaldıktan sonra, çıplak ve yağa bulanmış olarak

düşmandan ele geçiriyorlar, gardiyanları varlıkları konusunda

uyaran bir sestir. Temmuz 1921'in ortalarında, Rif

Dağları'nda (Fas'ın kuzeydoğusunda), Anwal kasabasında

konuşlanmış İspanyol askeri garnizonunun tüm savunma

tahkimatları Faslı devrimcilerin eline geçti. Bu sömürge

kuvvetlerinin komutanı General Silvestri'nin ardından,

kırsal direnişin işgal altındaki Melilla şehri ile ikmal hatlarını

kesme tehditlerini küçümsedi.

Devrimcilerin lideri, tarihçilerin her zaman adlandırdığı

şekliyle “Kırların Aslanı". Muhammed bin Abdülkerim

el-Hattabî için acele edilecek bir şey yok, düşmanı

daha da zayıflatmak ve pervasızlığa itmek ve tahkimatlarını

terk etmek için yıpratma ve kuşatma. Sonunda, Abdul

Karim'in kuvvetleri yetersiz silahlanmış ve eğitimli

1.500 savaşçıyı geçmedi ve bu nedenle İspanyol garnizonuna

yapılacak herhangi bir saldırı, askerleri için intihar

ve direniş hareketi için infaz anlamına geliyordu. 24 Temmuz'da

İspanyollar, Abdülkerim el-Hattabi'nin önceden

bildiği ve ona hazır olma avantajı sağlayan bir saldırıda,

isyancı kampının çevresini uçaklar ve toplarla bombalamaya

başladı. Aynı günün akşamı, bir dizi paralı asker Mücahidlerin

siperlerine saldırdı, ancak liderlerinin düşüşü,

geri kalan paralı askerlerin savaştan çekilmesine, evlerine

dönmelerine ve yanlarında aldıkları silahları taşımalarına

neden oldu. Bu saldırının başarısızlığından sonra el-Hattabî,

Silvestri'nin Anwal'ın ötesine çekileceğinden emindi,

bu yüzden geri dönüş hattını kesmek ve devrimci birliklerin

yoğunlaşması ve pusuya düşmesi yoluyla İspanyolların

kontrolündeki merkezlere giden tüm yolları kontrol

etmek için emirler verdi, yükseklikler, tepeler ve ormanlar

üzerindeki kuvvetler, o anda öfkesine kapılan Silvestri,

Fas direnişiyle müzakere etmeyi reddederken, kuvvetlerinin

asilerin pusularını ve geleneksel tüfeklerini yakalayabilmesi

için rastgele geri çekilmeye karar verdi.

Tarihsel kaynaklar, yüksek bir zirvede ordunun

tezgahlardan çekilmesini izleyen Silvestri de dahil olmak

üzere 18.000'den fazla İspanyol askerinin bu savaşta

düştüğünü ve orada silahlı kişilerden biri tarafından fark

edildiğini ve bu yüzden ona doğru gizlice ilerlediğini ve

onu vurduğunu söylüyor, onu öldürüyor. Geri çekilmeyi

korumak için sadece Navarro adlı bir generalin liderliğindeki

bir birlik kaldı ve doğudaki direnişin kıskaçlarından

kaçmayı başardı. Abdülkerim el-Hattabî anılarında

Anwal'ın zaferinden bahseder: “75, 65 veya 77 kalibrelik

toplam 200 top, 20.000'den fazla top, sayısız mermi,

milyonlarca mermi, araba ve kamyon, ve gerekenden çok

daha fazla erzak, ilaç yenildi ve kamp malzemeleri ve

toplu halde, bir gecede bir ordu hazırlamak ve büyük bir

savaş yürütmek için ihtiyacımız olan her şey 700 esir yakaladık

ve İspanyollar ölüler arasında 15 bin asker kaybetti

ve yaralandı.

Savaşın gidişatını tahmin etmesini ve kuvvetlerini zafere

doğru yönlendirmesini sağlayan zekaya ve stratejik zekaya

sahip olan oydu. Esirlerine bile gösterdiği iyilik ve

merhamet onun güzel ahlâkına şehadet ettiği gibi. Tarih,

Aruit Dağı Muharebesi'nden sonra tutsak İspanyol General

Navarro'ya dinlenmek için yatağından ayrıldığını ve

tutsağının kendisine "Burada korkuyor musun?": "Neyden

korkuyorum? İyi muamele görüyoruz ve şikayet edecek

bir şey yok."

SİHAM LE MHOUOUD - FAS

62 63



AYYILDIZ | 11. Sayı

BİR TUNUSLU GÖZLERİNDEN « MEDİNA »

Tunus Medina’sında farklı faaliyet ve ölçeklere

sahiptir, aktörlerden oluşan gruplar vardır:

zanaatkarlar, lokantacılar, misafirhane sahipleri,

kitapçılar… Mdinti tarafından Medine zanaatkârlarıyla

işbirliği içinde çeşitli etkinlikler düzenliyor. Onların

tarafından düzenlenen faaliyertlerden şunlar:

• Zanaatkar Mohamed Ben Sassi’nin kırk yılı aşkın

bilgi birikimini kendi defterlerini yapmak isteyenlere

aktardığı cilt atölyesidir.

• Yasemin, portakal çiçeği, bergamot ve beyaz misk

gibi farklı içeriklere dayalı olarak erkekler ve kadınlar

için parfümler yaratan esnaf Zouhaier Ghorghar’ın

parfüm yaratma atölyesi.

ARAPÇA VE MALTACA MEDENİYETLERİ

Arapça ve Maltaca medeniyetleri, tarih boyunca

önemli bir rol oynamış ve farklı kültürel mirasları

temsil etmiştir. Bu makalede, Arapça ve Maltaca

medeniyetleri hakkında Türkçe olarak bilgi vereceğim.

ARAPÇA MEDENIYETI:

Arapça, Arap Yarımadası'ndan köken alan ve

İslam'ın kutsal kitabı olan Kuran'ın dili olan bir dil

olarak bilinir. Araplar, tarihsel olarak önemli bir rol

oynamış ve büyük bir medeniyet inşa etmiştir. İslam

dini, Arapça'nın gelişiminde büyük bir etkiye sahip

olmuştur ve bu dil, İslam dünyasında yaygın olarak

kullanılmaktadır. Arap medeniyeti, bilim, matematik,

tıp, felsefe ve edebiyat gibi birçok alanda büyük

ilerlemeler kaydetmiştir. Arap bilginler, eski Yunan

ve Roma eserlerini Arapça'ya çevirmiş, kendi bilgi

birikimlerini de ekleyerek yeni bir kültürel miras

oluşturmuşlardır. Bu dönemde, büyük şehirlerde

kütüphaneler, üniversiteler ve bilim merkezleri

kurulmuştur. Arapça, şiir ve edebiyat açısından da

zengin bir geleneğe sahiptir. Arap edebiyatı, binlerce

Arap ve Tunus müzik mirasını Tunus Medina’sının

kalbinde uyumlu bir ortamda canlandırmak için

şarkıcı Hassen Aguir ile Malouf seansı ve seramik

el sanatlarının yaratılması için çömlekçilik atölyesin

fotoğraflarını sizinle paylaşıyorum. Medina’da,

Fes yapma atölye, balgha yaratma atölyesi, Tunus

mirasını geliştirmek ve aktarmak için unutulmuş

gastronomi sanatı etrafında yemek pişirme atölyesi,

geleneksel giysi nakış atölyesi gibi birçok başka

atölye çalışması düzenleniyor… Tüm bu faaliyetler

Medine mirası etrafında dönmektedir ve Medine’yi

güzelleştirmek ve güzel görünümü ile herkese

sunmak amacıyla başlatılmıştır.

AZZA SOUAYAH - TUNUS

yıl boyunca süregelen şiir geleneğiyle ünlüdür. Ünlü

şairlerin şiirleri, Arap kültüründe derin bir etkiye

sahiptir ve hala günümüzde dikkate alınmaktadır.

MALTACA MEDENIYETI:

Maltaca, Malta adasında konuşulan resmi dildir ve

adanın tarih boyunca farklı medeniyetler tarafından

etkilenmiş olmasından dolayı çeşitli dil unsurlarını

içerir. Roma İmparatorluğu, Araplar, Normanlar ve

İngilizler gibi çeşitli kültürler, Maltaca'nın gelişimine

katkıda bulunmuştur.Maltaca, dil ve kültür açısından

farklı bir karışıma sahiptir. İtalyanca ve İngilizce

gibi diğer dillerden etkilenmiştir ve çeşitli kelime ve

deyimler bu dillerden alınmıştır. Roma İmparatorluğu

döneminde ada, Latin diline dayalı bir dil olan

Vulgar Latin'i benimsemiştir. Ardından, Araplar ve

Normanlar döneminde bu dil üzerinde farklı etkiler

olmuştur. Malta tarihi, antik çağlara kadar uzanır ve

ada üzerindeki medeniyetlerin izleri hala görülebilir.

Malta'da bulunan antik tapınaklar ve yapılar,

geçmişteki medeniyetlerin önemini yansıdır.

SOUKAİNA OULHİLA - FAS

AYYILDIZ | 11. Sayı

YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARI VE

İSLAM ÜLKELERİNDEKİ ÖNEMİ

Günümüzde enerji kaynaklarına olan talep artmakta ve

iklim değişikliği gibi çevresel sorunlar giderek daha

fazla önem kazanmaktadır. Bu durum, yenilenebilir enerji

kaynaklarına olan ilgiyi ve yatırımları da artırmıştır. İslam

ülkeleri, bu alanda büyük bir potansiyele sahiptir ve yenilenebilir

enerji alanında liderlik rolü üstlenebilir. Dünyada

yenilenebilir enerji sektöründe gerçekleştirilen önemli

başarıları düşündüğümüzde, örneğin, Almanya'nın güneş

enerjisi alanındaki gelişmeleri, Danimarka'nın rüzgar enerjisi

projeleri ve Norveç'in hidroelektrik enerji üretimi

gibi, İslam ülkeleri de benzer şekilde büyük adımlar atmaktadır.

Öncelikle, İran, güneş enerjisi potansiyeli açısından

büyük bir avantaja sahiptir. İran'ın enerji politikaları,

yenilenebilir enerjiye odaklanmaktadır ve ülke, güneş enerjisi

santralleri ve rüzgar enerjisi projeleri gibi alanlarda

önemli adımlar atmaktadır. İran'ın bu alandaki çalışmaları,

bölgedeki diğer İslam ülkelerine de ilham vermektedir.

Diğer bir örnek olarak Suudi Arabistan'ı ele alalım. Suudi

Arabistan, dünya çapında en büyük petrol rezervlerine

sahip olmasına rağmen, son yıllarda yenilenebilir enerjiye

olan ilgisini artırmıştır. Ülke, 2030 Yenilenebilir Enerji

Programı kapsamında büyük ölçekli güneş enerjisi projeleri

geliştirmekte ve bu alanda hızla büyümektedir.

Türkiye ise yenilenebilir enerji alanında öncü bir ülke olarak

dikkat çekmektedir. Türkiye, rüzgar ve güneş enerjisi

potansiyeli açısından büyük bir avantaja sahiptir. Ülke, yenilenebilir

enerjiye yapılan yatırımları artırmakta ve enerji

dönüşümü konusunda stratejik planlar geliştirmektedir.

Türkiye'nin bu alandaki çalışmaları, bölgedeki diğer İslam

ülkelerine ilham kaynağı olmaktadır.

Yenilenebilir enerji alanının önemi ve etkisi göz önüne

alındığında, bu alanda yapılan çalışmaların sadece

enerji güvenliği açısından değil, aynı zamanda çevresel

sürdürülebilirlik ve iklim değişikliği gibi global sorunların

çözümünde de büyük rol oynayabileceği anlaşılmaktadır.

Yenilenebilir enerji kaynakları, fosil yakıtlara dayalı enerji

üretimine kıyasla çevresel etkileri daha azdır ve sürdürülebilir

bir enerji geleceğinin temelini oluşturur. Bu alandaki

çalışmalara genç ve vizyon sahibi bireylerin katkısı büyük

önem taşımaktadır. Gençler, yenilenebilir enerjiye olan

ilgiyi artırarak ve bu alanda kariyer yaparak İslam ülkelerinin

liderliğine katkıda bulunabilirler. Yenilikçi fikirler,

teknolojik gelişmeler ve işbirlikleri, bu alanda başarıya

ulaşmayı sağlayacaktır.

Ayrıca, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı

sadece enerji sektörünü değil, aynı zamanda ekonomiyi

de olumlu yönde etkilemektedir. Yenilenebilir enerji

projeleri, iş imkanları yaratır, yerel ekonomiyi destekler ve

enerji ithalatını azaltarak enerji bağımsızlığını sağlar. Bu

da İslam ülkelerinin kalkınmasına ve ekonomik güçlerini

artırmasına yardımcı olur. Gelecekte enerji talebinin artması

beklenirken, yenilenebilir enerji kaynakları bu talebi

karşılamada önemli bir role sahip olacaktır. İslam ülkeleri,

bu potansiyeli değerlendirerek enerji üretiminde ve kullanımında

sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşabilirler. Bu,

çevresel açıdan daha temiz bir dünya ve gelecek nesiller

için büyük bir kazanç olacaktır.

Sonuç olarak, yenilenebilir enerji kaynaklarının İslam

ülkeleri için büyük bir potansiyel taşıdığı ve bu alanda

yapılan çalışmaların önemli başarılar getirdiği açıktır.

Gençlerin bu alana olan ilgisini artırarak ve yenilikçi

çözümler üreterek, İslam ülkeleri enerji dönüşümünde

öncü rol oynayabilirler. Bu da hem çevresel sürdürülebilirliği

sağlamak hem de ekonomik kalkınmayı desteklemek

adına önemli bir adım olacaktır.

HASSAN YOUSEF AHMED AL-SAEEDİ - YAMAN

64 65



AYYILDIZ | 11. Sayı

Denizel İstilacı Yabancı Türler

Yabancı Tür Nedir ?

« Günümüzde biyoçeşitliliği tehdit eden en önemli etkenlerden biri biyolojik istiladır !! » (Vitousek ve diğ., 1997)

Egzotik, Taşınan, Yabancı, İşgalci, İstilacı, Doğallaşan (introduced, invasive, nonindigenious, non-native, Lessepsian,

alien, nuisance, egzotic, harmfull gibi) ifadelerinin tümü istilacı canlı türlerini nitelemek için kullanılmaktadır. İstilacı

yabancı tür, doğal yaşam dışına çıkan, yeni bölgeleri hızlı bir şekilde kolonize eden ve baskın popülasyonlar oluşturabilen

bir bitki, hayvan veya mikroorganizmadır (virüs, bakteri veya mantar). Oluşumu ve yayılması çevre, ekonomi veya

toplum için tehdit oluşturabilir. İstilacı türler, genellikle onları kontrol etmeyi ve kontrol altına almayı zorlaştıran belirli

özellikler nedeniyle yeni ekosistemleri kolonileştirmeyi başarır. Bu özellikler, farklı ortamlarda gelişebilme ve çok

çeşitli çevresel koşulları tolere edebilme, yüksek büyüme ve üreme oranları, doğal yırtıcıların bulunmaması ve farklı

gıda kaynaklarından yararlanma yeteneklerini içerir.

« Denizlerde bulunan bu türlere “denizel istilacı yabancı türler” denir. »

İstilacı yabancı türler nasıl geliyor ve taşınıyor ?

Akdeniz’deki İstilacı türlerden bazı örnekler !

Tunus

Türkiye

Akdeniz’deki istilacı türler !

Deniz istilacı türleri, Akdeniz’deki biyolojik çeşitlilik kaybının

ana nedenlerinden biri olarak kabul edilir. Ekosistemlerin

işleyişini derinden değiştirebilirler ve son yıllarda tanıtımları

arttığı için rahatsızlıklar daha da önemlidir. Etkileri çevre

üzerinde kendini gösterir, ancak ekonomi ve insan sağlığı

üzerinde de etkileri olabilir. Akdeniz’deki deniz türlerinin

5%’inden fazlası egzotik türler olarak sınıflandırılmaktadır.

Birçoğu istilacı olarak sınıflandırılır ve Akdeniz’in bir

havzasından diğerine farklılık gösterir. En çok sayıdaları doğu

havzasındadır ve bunlar esas olarak hayvan organizmalarıdır :

omurgasızlar ve balıklar, batı Akdeniz ve Adriyatik Denizi’nde

makrofitler hakimdir. Diğer türler tüm Akdeniz’i kolonize eder.

Türkçe isimler/Bilimsel isimler

Benekli karides (Metapenaeus monoceros)

yengeç (Libinya dubia)

mavi yengeç «Daeach» (Portunus segnis)

Katil yosun (Caulerpa taxifolia)

Balon balığı (Lagacephalus sceleratus)

Aslan balığı (Pterois miles)

Resimler

Denizel istilacı yabancı türlerle mücadelede en önemli yöntemler; yerleşmeden ve yayılmadan önce önlemek, erken tespit etmek

ve müdahale etmek, belli bir bölgeye yerleşmeleri durumunda ise sayılarını kontrol altında tutmak ve yayılma hızlarını azaltmaktır.

WAFA TRABELSİ – TUNUS

AYYILDIZ | 11. Sayı

İKLİMİMİZ ŞAŞIRDI

Herkes farkettiği gibi son yıllarda hava daha çok sıcak olmaya başladı,

bazı bölgelerde de sular önemli bir şekilde eksilmeye başladı, bir

noktadan sonra kuraklığa ulaşacağız. Bir de bazen ormanlarda yangınlar

çıkıyor, ve bu olaylar daha sık sık olmaya başladı. Aslında bunların

bilimli birnedeni var, bu fenomenin adını “küresel ısınma” yada “İklim

değişikliği”, ilk olarak iklim değişikliği tanıtmaya başlayacağız. 1700

yıldan sanayi devrimi sonra atmosfer’deki karbondioksit ortama 50%

yükseldi 280PPM’den 418 PPM’e 2023’de. IPCC göre fosil yakıt

kullanmayı yüzünden ser gazları havada daha fazla artıyor. İnsan

faaliyetlerinin yüzünden küresel sıcak ortalıma daha hızlı bir şekilde

artırmayı devam ediyor. Oysa sanayi öncesi döneme kıyaslayarak

şimdiye kadar sıcaklık 1,2°C ükseldi zaten, o da hiç hayırlı bir

alamet değil çünkü rapor üstüne rapor, IPCC (Hükümetlerarası İklim

Değişikliği Paneli), küresel ısınmanın sonuçları ve bunu sanayi öncesi

döneme kıyasla +1,5°C ila +2°C'lik dayanabiliriz sadece.

Şimdi ikinci olarak değişikliği nelerde etkiyebilicek. Sera gazları

konsentrasıyonu atmosferde ükselince ozon tabakasındakı gazları

etkiliyor dolayısıyla güneş radyasıyonu yere daha fazla girebiliyorlar

ve bu yüzden pol’dakı buzları eriyor ve deniz yüzünü yükseliyor, ayrıca

denizin çok önemli bir rolu var o da karbondioksitininden bir kısmını

emiyor mikroskobik plankton ve mikro organizma ile bu fenomeni

atmosferde karbondioksit dengini tütüyor ama denizde termal genleşme

sebep oluyor o da bir tarafa deniz seviyesini yükselmeyi diğer tarafa

denizdeki balıkları ve küçük planktonlar hayatını tehlikede atıyor.

Denizlerin assiditesinin yaklaşmak için yaklaşık 1000 yıl içindeki

denizlerdeki plankton turlerinin %50’si kaybettik. Bir ihtimal daha

ekleceğim o da yıllar sonra dünya’daki sahil şehirler sel basmak

yüzünden kaybetmemiz bir riski var. Diyoruz ki bir tarafta kuraklıktan

bahsediyoruz diğer tarafta sel basmaktan korkuyoruz. Şöyle bir

anlatığım yerde iki tane su turu varmış birisi tuzlu diğeri ise saf suyu,

bahsetildiği gibi deniz seviyesini yükselince sel basmak yapıyor

dolaysıyla saf suyu karıştırcak ve onun tuzluğunu bozacak o yüzden

kuraklıkla tehdidi yaşıyoruz.

Üçüncü iklim değişikliğinin nedenleri :

Enerji fabrikasiyonu: elektrik ve ısınma için en çok fosil yakılmasıyla

oluyor özelllikle petrolden, gazlarından ve kömurden, bu yüzünden

karbondioksit ve azot oksit emisiyonları atmosferde daha fazla

yükseliyor ve bunu dünya'yı örten ozon tabakasına etkiliyor ve

yerkürenin daha sıcak olmasına sağlanıyor. Enerji üretmeğin sadece

dörtte birinden yenilenebilir kaynaklardan geliyormuş o da rüzgar

enerjisi, güneş enerjisi ve diğerleri o da fosil yakıtların aksine havaya

çok az sera gazı veya kirletici maddeler salmıyor.

Ulaşım araçlarının kullanımı : Arabalar, kamyonlar, gemiler ve

uçaklar çoğunlukla fosil yakıtlarla çalışıyor. Sonuç olarak ulaşım önemli

bir sera gazı emisyonu kaynağıdır. Taşımacılık, küresel enerji kaynaklı

karbondioksit emisyonlarının neredeyse dörtte birinden sorumludur ve

eğilimler, önümüzdeki yıllarda bu sektördeki enerji tüketiminde önemli

bir artışa işaret etmektedir.

ürün imalatı: endüstri sektörinde çimento, demir, çelik, elektronik

bileşenler, plastik, giyim ve diğer mallar gibi ürünlerin imalatı için

üretmek fosil yakılmasından kaynaklanan emisyonlar üretir. Madencilik

ve diğer endüstriyel işlemler de inşaat sektöründe olduğu gibi gazları

serbest bırakır. Üretim süreçlerinde kullanılan makineler kömür, petrol

veya gazla çalışır ve plastik gibi bazı malzemeler fosil yakıtlardan

elde edilen kimyasallardan yapılır. İmalat sanayi, dünyadaki sera gazı

emisyonlarının ana kaynaklarından biridir.

Aşırı tüketim: yaşam tarzımız, ne kadar enerji kullandığımız,

nasıl dolaştığımız, ne yediğimiz ve ne kadar atık attığımız o da sera

gazı emisyonlarına etkiliyor. Bir de giyim, elektronik ve plastik

kullandığımızı de katkı buluyor. Dünyadaki sera gazı emisyonlarının

büyük bir kısmı bireylerle bağlantılıdır. En büyük sorumluluk zengin

insanlarada oluyor.

Binalara enerji temini: konut ve ticari binalar elektriğin yarısını

kullanıyor. Isıtma ve soğutmada aydınlatma, ev aletleri ve bağlı cihazlar

için elektrik, tüm bunlara kömür, petrol ve doğal gaz lazım. Bu binalar

önemli miktarda sera gazı salmaktadır.

Yemek üretimi: Gıda üretimi, ormansızlaştırma ve tarım ve otlatma

için arazi temizleme, sığır ve koyunların sindirilmesi, mahsuller için

gübre ve hayvan gübresi üretimi ve kullanımı dahil olmak üzere çeşitli

şekillerde karbondioksit, metan ve diğer sera gazı emisyonlarına neden

olurdur ve genellikle fosil yakıtlar kullanarak çiftlik ekipmanlarını veya

balıkçı teknelerini çalıştırmak için enerji kullanımı. Tüm bu faktörler,

gıda üretimini iklim değişikliğinin önemli bir itici oluyor. Ayrıca gıda

paketleme ve dağıtım faaliyetleri de sera gazı emisyonlarının kaynağı

olabiliyor.

Ormanların günlüğe kaydedilmesi : Çiftliklere veya meralara yer

açmak için yada başka nedenlerle ormanların kesiliyorlar ve bunu

emisyonlara tahfizediyor. Aslında ağaçların kesilince de depoladıkları

karbonu salıyor. Her yıl yaklaşık 12 milyon hektar orman yok oluyor.

Bildiğimiz gibi ormanlar karbondioksiti emmiyor, yani ormanların yok

edilmeleri aynı zamanda doğanın atmosfere emisyonları etkiliyor. Bu

ve tarım ve arazi kullanım birlikte, küresel sera gazı emisyonlarının

yaklaşık dörtte birinden oluyormuş.

Dördüncüsü iklim değişikliğinin etkileri:

Daha yüksek sıcaklıklar

Daha güçlü fırtınalar

Kuraklıklarda artış

Isınma ve yükselen okyanuslar

Hayvanların ve bitkilerin türlerini yok olması

Gıda kıtlığı

Sağlık risklerinde artış

Yoksulluk ve nüfus yer değiştirmeleri

Son olarak çözümler

yükselen sıcaklıklar yavaşlanması

fosil yakıtlardan durdurmak

yenilenebilir enerjiler geliştirmek

iklim şüpheci lobisini yenmek

ekonomik modeli değiştirmek ve yeşil bir ekonomiye ilerlemek

Güney ülkelerini dahiletmek

iklim diplomasısı desteklemek

küresel hareketleri desteklemek

ormanlarımızı korumak

100 % yenilenebilir enerjiye geçmek

herhangi bir yeni doruk projesini yasaklamak

fosil yakıtlara yatırım yapmamak

Tunus’ta herkes gibi güzel temiz ve sürünen yeryüzünde bir hayat

sağlamak için, derneklerle, halk haraketlerle ve bilinçlendirme

kampanyası ile sürdürülebilir kalkınma sağlam adımlara ilerliyor.

GHADA CHNİTİ - TUNUS

66 67



AYYILDIZ | 11. Sayı

AYYILDIZ | 11. Sayı

FARKLI COĞRAFYALARDA

OSMANLI ESERLERİ

Değerli okuyucular,

AYYILDIZ dergisinin 11.sayısındaki yazdığım

makaleyi büyük heyecanla size sunuyorum, iyi

okumalar dilerim …

Osmanlı döneminde, Osmanlılar her yere gidilmesi ile

kültürü, dili ve dini de bölgede yayılmaya başlamıştır

ve iz bırakmaya başarmıştır. Ben hep bu tarihi merak

ettim o yüzden bu konuda bazen araştırma yapıyorum,

Arap ülkelerde ve Türk dünyasında Osmanlılar nasıl

bir iz bıraktığını ve eserlerini hangileri olduğunu

bilip yazmak istedim. Geçen sayılarda, böyle gibi

konuları ele aldım öylece yeni bilgiler bilme fırsatım

oluyor ve aynı zamanda sizlere, değerli okuyucular,

böyle önemli bigiler dergimizde yazarak size aktırma

şansım oluyor, bu makalenin konusu ise «Farklı

Coğrafyalarda Osmanlı Eserleri». Haydi hep beraber

keşfetmeye başayalım …

Başta olmak üzere Bosna Hersek’teki Mostar

köprüsü ile ilgili anlatmaya başlıyoruz. Bu köprü,

Mostar kentinde Neretva nehri üzerinde yer alıyor, 24

metre yüksekliğinde, 30 metre uzunluğunda, 4 metre

genişliğindeki köprünün yapımında 456 kalıp taş

kullanıldı. Asıl Mostar köprüsü, 1566 yılında Mimar

Sinan’ın öğrencisi olan Mimar Hayreddin tarafından

inşa edildi, o yüzden Osmanlı eseri olduğunu herkes

bilir ve zaten net bir şekilde görülüyor. Bu köprü, yıllar

boyunca turistik ve kültürel bir yer olarak bilinirdi,

mesela sporcular tarafından atlamak için kullanıldı ve

aynı zamanda bir efsaneye göre erkekler nişanlılarına

cesaretini ispatlamak için Mostar Köprüsü’nden atılırdı.

Yıllar sonra, 9 Kasım 1993 yılında Boşnak ve Hırvat

arasındaki gerçekleştiği savaş sırasında, Mostar

için büyük bir öneme sahip olan bu köprü, Hırvatlar

tarafından yıkılmıştır ve dev taşları nehrin sularına

gömülmüştür. Mostar Köprüsü'nün yeniden inşa

edilmesi için ilk adım, Türk İşbirliği ve Koordinasyon

Ajansı, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür

Örgütü (UNESCO), İslam Tarih, Sanat ve Kültür

Araştırma Merkezi ve Dünya Bankasının desteğiyle

1997'de atıldı. Araştırmalara göre, «Köprünün

yeniden inşası için Macar ordusu nehre gömülen

taşları tek tek vinç ile çıkarmış ve kullanıma hazır

hale gelmesi için temizlemiştir. Kullanılamayacak

kadar zarar görmüş taşlar için ise, zamanında orijinal

köprü yapılırken kullanılan taş ocağı kapalı olmasına

rağmen tekrar açılmış, yeni taşlar temin edilmiştir ».

Mostar Köprüsü’nün inşaatı tamamlandıktan sonra,

23 Temmuz 2004 yılında kullanıma açılmıştır, 2005

yılında UNESCO tarafından dünya mirasları listesine

alınmıştır. TDV İslâm Ansiklopedisi’ndeki Müellif «

MUHAMMED ARUÇİ » makalesinde şöyle yazıyor:

«Köprüden büyük övgüyle söz eden Evliya Çelebi

de o güne kadar on altı ülke gezdiğini, böyle yüksek

bir köprü görmediğini belirtir. Köprü hakkındaki

değerlendirmeleri Ayverdi’nin şu sözleri en iyi

şekilde özetler: “Bu köprü mimari dehânın terkibiyle

taştan yapılmış değil de muhayyilenin cisim halini

almasıyla meydana gelmiş gibi efsanevî bir mâna

ve ruh kazanmıştır” (Avrupa’da Osmanlı Mimârî

Eserleri II, III, 260). Köprünün üstün sanat özelliği

Hans Joachim Kissling’in şu sözleriyle de ortaya

konmuştur: “Kıyamet günündeki sırat köprüsünü bir

mecaz olmaktan çıkarıp elle tutulup gözle görülebilir

bir sembol haline, başka hiçbir eser hiçbir yerde

büyük üstat Mimar Hayreddin’in Mostar Köprüsü

kadar dile getiremez.” Osmanlı döneminde Mostar

ve Mostar Köprüsü hakkında yazılan şiirler Omer

Mušić tarafından Boşnakça tercümeleriyle beraber

yayımlanmıştır». Daha önce size sunduğum bazı

bilgilerin özeti AA hazırladığı fotoğrafta aşağıda

bulabilirisiniz :

Bu metinde sunacağım ikinci Osmanlı eserine

geçelim o da Makedonya’daki Üsküp Taşköprüdür.

Bu köprü, Taş Köprü adıyla anılıyor ama asıl ismi

Fatih Köprüsü ya da Fatih Sultan Mehmet Köprüsü,

haliyle Fatih Sultan Mehmet döneminde 1451-1469

yılları arasında inşa edildi ve şehrin sembolü olarak

gösteriliyor. 12 ayaklı ve 220 metre uzunluğunda, 6

metre genişliğindeki köprü Makedonya’nın başkenti

Üsküp’ün ortasından geçen Vardar Nehri’nin iki

yakasını birleştiriyor. Bununla beraber, Makedonya’da

Osmanlı izleri net bir şekilde olduğunu başka bir kanıt

var o da Tarihi Türk Çarşısı, ayrıca bu köprü Üsküp

Belediyesi’nin logosunu da süslüyor. Üzücü olan şey

bu köprü birçok deprem ve savaşlarda zarar gördüğü

biliniyor, o yüzden birçok kez restorasyon geçirdi

ve şimdi yeni bir restorasyona ihtiyaç duyulduğunu

söylenir. TDV İslâm Ansiklopedisinin sitesine göre,

bu köprü üzerinde kitabeler bulundu : « Ta‘mîrini

görenler bu cisr-i bî-nazîrin / Tahsîn edip dediler çok

evvelkiden a‘lâ / Ta‘mîr olunmak ile yapıldı gönlü

halkın / Oldu hilâlî târîh ‘termîm-i cisr-i bâlâ » : Ebced

hesabıyla son satır hicrî 978/ milâdî 1579’a tekabül

etmektedir (Ayverdi III (1981), 302) VE « Sultan

Murâd-ı sânî eyledi bu cisri evvel / Tevsîi etti ferman

Sultan Reşâd-ı a‘del / İ‘mâr olundu köprü hakkan

ki pek mükemmel / Unvânına denilse şâyân-ı cisri

ekmel / Görüp tevsi’ cisri – Sevildi cevher gibi tarih

/ “Mehmet Han Hamistir- Veren bu cisre âbadı” » :

(Ebced hesabıyla son satır hicrî 1327/ milâdî 1909’a

tekabül etmektedir (Kumbaraci-Bogoeviç (1998),

124).

Önce Bosna Hersek, sonra Makedonya ve şimdi

Sırbistan’a geçelim, Belgrad’da Osmanlılardan çok

eserler kaldı, ama şimdi bir tanesini bileceğiz, işte o

eserlerden biri olan Bayraklı Camii ; Belgrad sınırları

içerisinde, kaleye yakın bir noktada kare şeklinde

tamamen kesme taştan inşa edilen camidir, onun

kubbesi 10 metrekaredir, altıgen bir zemine oturuyor,

sade ve basit bir minareye sahiptir. Bu cami, kimin

tarafından ve tam olarak hangi tarihte yapıldığı

tam olarak bilinmiyor ama araştırmalara göre 1575

yılında yapıldığında söyleniyor. Belgrad’da, Osmanlı

döneminde 200’den fazla cami yapıldı, ancak

Osmanlıların o toprakları Avusturya ve Macaristan

Krallığına teslim ettiği için hemen hemen hepsini

kiliseye dönüştürüldü, ama bugün hala ibadete

açık olan tek cami Belgrad Bayraklı Camii sayılır ve

Belgrad’da Türk devrinden günümüze kadar ayakta

kalan camidir. Ayrıca, o zamanlarda her yerden

görülebilmesi için ezan vakitleri minarelere üzerinde

İslamiyet’i simgeleyen bayrak asılırmış, o yüzden

adı Bayraklı Camii verildi. Bu özellikleri, şimdi sizlere

sunacağım fotoğraflarda görebilirsiniz :

Bu sayıda, Osmanlıların sembollerinden 3 tanesi

ile tanıdık : Bosna Hersek’teki Mostar köprüsü,

Makedonya’daki Üsküp Taş köprüsü ve Sırbistan’da

Bayraklı Camii… Bu yerler, Osmanlılar için sadece

toprak parçalarından ibaret değildir, bunlar bir varlık,

kutsal bir emanet, bir mühür. Gelecek sayılarda da

farklı konuları ele alıp anlamlı ve okumaya değer

bilgileri sizinle paylaşmaktan mutluluk duyarım

Son olarak, Osmanlı dönemi ve Osmanlılar ile ilgili

yazıldığı şiir bu metni bitirmek isterim :

Bir müjdeyi muştular, insanlık âlemine.

Bozkırdan kopup gelir yeri titreten Kayı.

Ortak olur milletin derdine elemine…

Yüreğinde, hak aşkı, imanı zemzem suyu...

SARRA RHOUMA - TUNUS

68 69



AYYILDIZ | 11. Sayı

AYYILDIZ | 11. Sayı

Kaynakça

• Transparency Market Research (Internet sitesi): «Renewable Energy Market: Middle East and

Africa Industry Analysis, Size, Share, Growth, Trends, and Forecast 2019-2027»

• Arab Forum for Environment and Development (Internet sitesi): «Renewable Energy in the Arab

World: Policies and Strategies»

• International Renewable Energy Agency (IRENA) (Internet sitesi): «Renewable Energy Outlook:

Egypt»

• International Energy Agency (IEA) (Internet sitesi): «Turkey Energy Outlook 2019»

• European Renewable Energy Council (EREC) ve Greenpeace «Renewable Energy: A Global

Review of Technologies, Policies and Markets»

• savunmasanayist.com (Internet sitesi): «Ukrayna KAAN savaş uçağının motor ihalesine girdi»

• millisavunma.com (Internet sitesi): «TCG Anadolu Çok Maksatlı Amfibi Hücum Gemisi (LHD)»

• ntv.com.tr (Internet sitesi): «TCG Anadolu yeniden İstanbul’a geldi»

• CNN TÜRK (YouTube Kanalı): «Dünyanın ilk SİHA gemisi TCG Anadolu! Fulya Öztürk: «Sadece

Türkiye değil, dünyada konuşuyor! «

• tr.wikipedia.org (Internet sitesi): «Johann Wolfgang von Goethe»

• milliyet.com.tr (Internet sitesi): «Hermann Hesse kimdir?»

• turkedebiyati.org (Internet sitesi): «Hermann Hesse Kimdir? Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri»

• turkedebiyati.org (Internet sitesi): «Thomas Mann Kimdir? Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri»

‏«تاريخ اللغة الرتكية القديم واحلديث»‏ sitesi): • turkpress.co (Internet

‏«تاريخ اللغة الرتكية»‏ sitesi): • mawdoo3.com (Internet

‏«لغة تركية عثمانية»‏ sitesi): • areq.net (Internet

‏«العائلت اللغوية واللغة الرتكية»‏ sitesi): • aljazeera.net (Internet

• trtworld.com (Internet sitesi): «Price set for Türkiye’s first domestically-produced electric car

TOGG T10X»

• expatguideturkey.com (Internet sitesi): «Turkey’s First Domestic Car Togg’s T10X Model Price

Announced!»

• automobile-propre.com (Internet sitesi): «Togg T10X : le SUV électrique turc arrive en 2024 (et

n’est pas donné)»

• Pinterest : « Türkiye - Atatürk – İstanbul »

• evrimagaci.org (Internet sitesi): «Sağlıklı Bir Aklın İşareti: Kendi Kendine Konuşmak»

• usetappy.com (Internet sitesi): «WHAT IS SELF-LOVE AND WHY IS IT SO IMPORTANT?»

• tome.app (Internet sitesi)

• BTS Galaxy Türkiye (YouTube canalı): «[Türkçe Altyazılı] RM – 어긋 (Uhgood)»

• KITAP: «kendine hoş geldin» ; Miraç çağrı aktaş

• KITAP: «kendine iyi davran « ; Beyhan Budak

‏«الروتني»‏ sitesi): • ontha.com (Internet

‏«أيامك كلها تشبه بعضها؟«..‏ اكتشف فوائد ‏»الروتني«‏ ف حياتك»»‏ sitesi): • almasryalyoum.com (Internet

• haberturk.com (Internet sitesi): «Rutin Ne Demek, Ne Anlama Gelir? Rutin Kelimesi TDK Sözlük

Anlamı Nedir?»

• turkcenedemek.com (Internet sitesi): «Rutin Ne Demek?»

• pusula360.com (Internet sitesi): «En Çok Yapılan 20 Beden Dili Hareketi ve Anlamları»

• istanbulbogazicienstitu.com (Internet sitesi): «Beden Dili Hareketleri ve Anlamları»

• solunum.org.tr (Internet sitesi): « Türkiye Solunum Araştırmaları Derneği (TÜSAD)»

• bulanik.gov.tr (Internet sitesi): « Türkiye Cumhuriyeti Bulanık Kaymakamlığı»

• atakurumsal.com (Internet sitesi): « Türkiye’de Kutlanan Önemli Tarihler ve Tatil Günleri»

• celikhan.gov.tr (Internet sitesi): « T.C. Çelikhan Kaymakamlığı»

• economic-research.bnpparibas.com (Internet sitesi): « CHANGEMENT CLIMATIQUE : LES

SCÉNARIOS DU GIEC ACTUALISÉS»

• un.org/fr (Internet sitesi): « Causes du changement climatique»

• greenpeace.fr (Internet sitesi): « Objectif : 1,5 °C»

‏«كلغة ثانية..‏ اللغة الرتكية اخلامسة عامليا من حيث اإلقبال عىل تعلمها « sitesi): • tr.agency (Internet

‏«اللغة الرتكية..‏ تاريخها وأهميتها ومدى انتشارها « sitesi): • evrak.co (Internet

‏«ليس فقط تركيا..‏ تعرف أبرز الدول والشعوب اليت تتحدث اللغة الرتكية حول العال sitesi):» • trtarabi.com (Internet

‏«..ف الذكرى 89 لتأسيس مجمع اللغة الرتكية sitesi):» • aljazeera.net (Internet

‏«ما يه الدول اليت تتحدث اللغة الرتكية sitesi):» • mundoofficial.com (Internet

‏«اللغة الرتكية ف كوسوفو sitesi):» • turkpress.co (Internet

‏«اللغة العربية روح اللغة الرتكية والفارسية عطره sitesi):» • raseef22.net (Internet

‏«مصادر عىل اإلنرتنت لتعلم اللغة الرتكية sitesi):» 5 • ultrasawt.com (Internet

‏«انتشار اللغة الرتكية ف العال العريب sitesi):» • Google (Internet

• ranini.tv (Internet sitesi):» Mine Tugay, Arkadaşım Hoşgeldin’de!»

• magdergi.com (Internet sitesi):» Mine Tugay Çekici, Alımlı, Zarif»

• logowik.com (Internet sitesi):» sanat hali logo»

• tiyatrolar.com.tr (Internet sitesi)

• otuzbeslik.com (Internet sitesi):» Evlerinizden İzleyebileceğiniz Tiyatro Oyunları»

• bilgiustam.com (Internet sitesi):» Tiyatro ve Tiyatro Terimleri»

• televizyongazetesi.com (Internet sitesi) « İSTANBUL’UN ŞENİZ’İ MİNE TUGAY’IN 11 YIL ÖNCEKİ

ANISI! «

• Bilimsel makale : «Vitousek, et al., (1997). “Human domination of Earth’s ecosystems”. Science

277:494–499»

• Bilimsel makale : «Zenetos et al., (2012) « Alien species in the Mediterranean Sea by 2012. A

contribution to the application of European Union’s Marine Strategy Framework Directive

(MSFD). Part 2. Introduction trends and pathways »»

• cinematunisien.com (Internet sitesi) « REPÈRES HISTORIQUES «

• monsakademi.com (Internet sitesi) « İşaret Dili Tam Kur»

• yasadikca.com (Internet sitesi) « İşaret Dili Bir Anadil Aynı Zamanda İnsan Hakkı»

Kaynakça

• haberturk.com (Internet sitesi) « Türk İşaret Dili Bayramı nedir? İlk Türk İşaret Dili Bayramı ne

zaman kutlandı?»

• isaretdili.ego.gov.tr (Internet sitesi) « Türk İşaret Dili Alfabesi»

• canyayinlari.com (Internet sitesi) « Oya Baydar»

• biography.com (Internet sitesi) « Thomas Edison»

• fr.wikipedia.org (Internet sitesi) « Ludwig van Beethoven»

• britannica.com (Internet sitesi) « Marlee Matlin»

• yozgathem.meb.k12.tr (Internet sitesi) « İŞARET DİLİYLE FARKINDALIK...»

• tidted.org (Internet sitesi) «Türk İşaret Dilinin Gelişim Süreci»

• Kitapların sokakları yazısı : yuzyillikhikayeler.com / aljazeera.net / alghad.com / arabic.cgtn.com /

alarabia / ina.iq / parissecret.com / dw.com.

‏«(اخلطاب عىل الباب ‏)مسلسل»‏ sitesi) • wikiwand.com (Internet

• google.com (Internet sitesi) «Oyuncuların fotoğrafları »

• Facebook Sayfası : « Café du Souk »

• Tarek Habib (YouTube Kanalı)

‏«ترجمة و معىن معجم تريك عريب ف قاموس املعاين عريب تريك»‏ sitesi) • almaany.com (Internet

• ar.maw9i3i.net (Internet sitesi) Resimler

• senin hayatın (TV programı)

• pinterest.com (Internet sitesi) «Mustafa Kemal Atatürk»

• pinterest.com (Internet sitesi) «Vorlagen, Zeichnungen und Skizzen: Kostenlos zum Ausdrucken»

• pinterest.com (Internet sitesi) «Mevlana Sözleri - Dilek Mektubu»

• pinterest.com (Internet sitesi) «Istanbul»

• pinterest.com (Internet sitesi) «Türkiye’den Somali’ye askeri araç ve ambulans bağışı»

• pinterest.com (Internet sitesi) «Galata Kulesi»

• pinterest.com (Internet sitesi) «On Location: Movies & Filming in Chicago | Free Tours»

• pinterest.com (Internet sitesi) «Oscar Statuette»

• pinterest.com (Internet sitesi) «Joe Cianciotto. Pay close attention to different qualities of your

props, including their appearance»

• pinterest.com (Internet sitesi) «whitenoten»

• pinterest.com (Internet sitesi) «Cezayir bayrağı»

• pinterest.com (Internet sitesi) «Nature and Travel»

• Pinterest : Fas’ta düğün gelenekleri

• Genç Atsızlar (twitter sayfası) «Malazgirt Haftası kutlu olsun! (15-21 Nisan)»

• pinterest.com (Internet sitesi) «Yağmur,sokak lambası ve yapraklar»

• pinterest.com (Internet sitesi) «İzmit saat kulesi «

• pinterest.com (Internet sitesi) «18 Amazing Remote Learning Tips and Tricks - Society19»

• pinterest.com (Internet sitesi) «Workout Flow and Time Management Tips for your Sessions!»

• pinterest.com (Internet sitesi) «10 Things To Do In Order To Have A Productive Morning Routine

- Society19»

• osmanlidevletigen.net (Internet sitesi) «Osmanlı Türkçesi Alfabesi»

• forumduasi.com (Internet sitesi) « Osmanlı Türkçesinde Rakamlar»

• pinterest.com (Internet sitesi) « Beden Dili Hareketleri ve Anlamları»

أسد الريف وبطل أنوال..‏ ماذا تعرف عن املقاوم املغريب عبد الكريم اخلطايب؟ : Arabic • TRT

ندوة مغاربية حول مسرية الثائر املغريب عبد الكريم اخلطايب : el-massa.com •

• Séries Turques : « Kardeşlerim »

• TV reklam : Kızılcık Şerbeti

• Soundcloud : « Sen Anlat Karadeniz »

• Soundcloud : « Kırgın Çiçekler »

• antoloji.com : Şiirler « Osmanlı Destanı »

• Belgrad Gez Rehberi : « Belgrad Bayraklı Camii »

• TDV İslâm Ansiklopedisi : « TAŞKÖPRÜ »

• TDV İslâm Ansiklopedisi : « BAYRAKLI CAMİ »

• TDV İslâm Ansiklopedisi : « MOSTAR KÖPRÜSÜ »

• Anadolu Ajansı : « Bosna Hersek’teki Osmanlı mirası Mostar Köprüsü’nün yeniden açılmasının

19’uncu yılı »

• Anadolu Ajansı : « Osmanlı’nın Üsküp’teki mührü: Taşköprü »

• keşfetsek.com : « Makedonya’nın Başkenti Üsküp’ün Simgesi Taş Köprü »

• turkiyegazetesi.com : « Bayraklı Camii yıllara meydan okuyor »

• NTV : « Bosna Hersek’te bir Osmanlı mirası: Tarihi Mostar Köprüsü »

• Ytur : « Mostar Köprüsü »

• Wikipedia : «Turkish bird language»



TUNUS AYYILDIZ TOPLULUĞU

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!