GOSSIP DERGİ 51
PDF'lerinizi Online dergiye dönüştürün ve gelirlerinizi artırın!
SEO uyumlu Online dergiler, güçlü geri bağlantılar ve multimedya içerikleri ile görünürlüğünüzü ve gelirlerinizi artırın.
SAYI
51
KASIM
2023
ÜCRETSİZDİR
51
MARKA PATENT TASARIM DERGİSİ
Yeni Dönem
22-23 KASIM 2023
Sınai Mülkiyet Eğitimleri
patent.com.tr'de
Genel Yayın Yönetmeni:
Burcu Görücü
burcu.gorucu@gossipdergi.com
40 YILLIK HİKAYEMİZİN
MİMARI ‘’100 YIL’’
Coşkuyla karşıladığımız 100. yıl… Bu anlamlı senede
sporda, bilimde, sanatta kazanılan onca
uluslararası başarı… Şampiyon Filenin Sultanları,
rekortmen Şahika Ercümen, mucit Canan
Dağdeviren, Cannes’ın en iyi kadın oyuncusu
Merve Dizdar ve çok daha fazlası… 100. yıldaki bu
başarıların yanında bizim bir gururumuz daha var:
İkinci yüzyıla girerken şirket olarak geride
bıraktığımız ‘’40 yıl’’.
Grup Ofis Marka Patent, Cumhuriyet’in 100. yılında
40 yaşına giriyor. Hikayemizin temeli, vizyoner bir
bakış açısıyla tam 40 yıl önce atıldı. Kurulduğumuz
günden itibaren dinamik ekibimiz büyürken; bize
güvenen kıymetli müvekkillerimizin sayısı da her
geçen gün arttı ve bugün, 20 bini aştı.
Sınai mülkiyet sektöründe her zaman
Cumhuriyet’in ve Cumhuriyetimizin kurucusu
Mustafa Kemal Atatürk’ün ilkelerini benimseyerek
var olduk. Kendimizi sürekli geliştirdik, ülkemize
faydalı olmak için emek verdik, her zaman yenilikçi
fikirlerin arkasında olduk. Bilgi ürettik; ürettiğimiz
her bilgiyi GOssIP Dergi aracılığıyla okurlarımız ve
paydaşlarımıza ulaştırmaya çalıştık.
51. sayımızı siz değerli okurlarımıza işte bu mutluluk
ve gururla sunuyoruz. Cumhuriyet’in yetiştirdiği bir
kuruluş olmanın, Cumhuriyet kültürünü
yaşatmanın ve aktarmanın kıymeti paha biçilemez.
Tüm bu süreçte bizimle olan, katkı sunan, olmazsa
olmaz takım arkadaşlarımıza da hem Grup Ofis
Marka Patent hem de GOSSIP Dergi adına
teşekkürü borç biliriz.
Grup Ofis Marka Patent ve GOssIP Dergi, ‘’40 yıllık
hikayesinin mimarı’’ Cumhuriyet’e minnet ve
şükran dolu.
GOssIP
KASIM 2023
İmtiyaz ve Yayın Sahibi
Grup Ofis Marka Patent AŞ adına
Cenk SEVİNÇ
Genel Yayın Yönetmeni
Burcu GÖRÜCÜ
Yayın Koordinatörü
Zülal GEDİK
Yayın Kurulu
Burak OCAKOĞLU
Deniz CEBECİ
Hazal ŞENER
Hilal AKSOY
Iraz YAYLA
Sevda KALYONCU
Şebnem ÖZTOPRAK
Hukuk Danışmanı
Av. Filiz CANKAT
Tasarım
Şebnem ÖZTOPRAK
Kapak Tasarımı
Park & Partners
Yönetim Yeri
Atatürk Bulvarı No: 211/11
Kavaklıdere ANKARA
Tel: 0312 468 50 00
Faks: 0312 468 44 55
info@gossipdergi.com
www.gossipdergi.com
/gossipdergi
/gossipdergi
/gossipdergi
/gossipdergi
Baskı
EMSAL Matbaa
Ankara
GOssIP dergisinin imtiyaz ve yayın
hakkı Grup Ofis Marka Patent AŞ’ye
aittir. Tüm hakları saklıdır. Kaynak
göstermeden alıntı yapılamaz.
E DİT ÖRDEN
Kutlu olsun 100. yıl. Kutlu olsun 40. yıl.
Cumhuriyet’in ışığında nice yıllara.
3
İÇİNDEKİLER
10
GÜNDEM
BARBIE’NİN
BAŞARI REÇETESİ
FİKRİ MÜLKİYET HAKLARI
36
ÖZEL DOSYA
ÜNLÜ İSİMLERDEN
İLGİ ÇEKEN
PATENT BAŞVURULARI
44
GOSSIP RÖPORTAJ
SOĞUK ŞAKALARIN
TESCİLLİ KANALI:
SOĞUK SAVAŞ
56
ÖZEL RÖPORTAJ
HER TARZA HİTAP EDEN
ŞIK TASARIMLARIN SAHİBİ:
İLVİRA DONSKAYA
16
20
“YENİLEBİLİR AMBALAJLAR”
TASARIM TESCİLLERİNE
ETKİ EDER Mİ?
MARKA HİKAYELERİ
DÜRÜMLE
40
UZMAN GÖRÜŞ
Şebnem ÖZTOPRAK
TRABİS İLE GELEN BELGESİZ
ALAN ADLARI VE
UYUŞMAZLIK ÇÖZÜMLERİ
48
50
52
YARATICI TASARIMLAR
İTİRAZIM VAR
LOGO HİKAYELERİ
64
66
68
GOSSIP ÖNERİYOR
ENTERESAN PATENTLER
SIRA DIŞI MARKALAR
22
UZMAN GÖRÜŞ
Kubilay GÜZEL
GERİ SAYIM BAŞLADI:
MARKA İPTAL
TALEPLERİNDE YENİ DÖNEM
42
PATENT HİKAYELERİ
KONUM BİLGİSİ AKTARIMINDA
PATENTLİ BİR TEKNOLOJİ:
GPS
60 BAŞARI HİKAYELERİ
70 BUNLARI BİLİYOR MUYDUNUZ ?
62 MUCİT HİKAYELERİ
72 MARKA BULMACA
4 5
G Ü N D E M
2023 AIPPI
İSTANBUL’DA
GERÇEKLEŞTİ
Uluslararası Fikrî Mülkiyet Hakları Koruma Derneği (AIPPI)
fikri mülkiyet haklarının korunması konusunda faaliyet
gösteren ve kâr amacı gütmeyen İsviçre merkezli bir kuruluş.
AIPPI fikri mülkiyet alanında yürüttüğü çalışmaların yanında düzenlediği
kongrelerle de biliniyor. 2023 yılının dünya kongresi ise 22-25 Ekim
tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleşti.
Her sene farklı bir ülkede düzenlediği kongreleri ile tanınan AIPPI, bu seneki buluşmasını
İstanbul’da yaptı. Etkinlik sadece bir buluşma değil, aynı zamanda eğitim programı niteliğinde
gerçekleşti. Uluslararası hukuka ilişkin bazı konular tartışıldı, fikri mülkiyet alanında henüz karara
bağlanamamış bazı hususlar değerlendirildi ve kapsamlı mesleki oturumları sayesinde ‘’forum
görevi’’ gördü. Ayrıca kongrede sektördeki güncel gelişmeler üzerinde duruldu, belirlenen
çalışma konuları kapsamında oturumlar düzenlendi ve sektör uzmanları bir araya geldi.
Fikri Mülkiyet Haklarını Teşvik Eden Kuruluş: AIPPI
AIPPI, fikri mülkiyetin hem ulusal hem de
uluslararası alanda teşvik edilmesi,
geliştirilmesi, öneminin vurgulanması
amacıyla çalışıyor. Ayrıca çalışmalarını,
dünyanın farklı ülkelerinden çok sayıda üyeyle
yürütüyor. Üyeler ise fikri mülkiyet alanında
çalışan profesyoneller, avukatlar, patent
vekilleri, patent ofisleri, hakimler, bilim
insanları ve mühendisler başta olmak üzere
fikri mülkiyetle bağlantılı çalışan çok sayıda
kişiden oluşuyor. Kuruluş, çalışmalarının yanı
sıra düzenli olarak gerçekleştirdiği dünya
Etkinliğe Türkiye’de faaliyet gösteren birçok patent ve
marka vekili, vekil firmalar, fikri mülkiyet profesyonelleri
ve avukatlar katıldı.
Fikri ve sınai mülkiyet haklarında
40 yıllık tecrübeye sahip
Grup Ofis Marka Patent de önceki
yıllarda olduğu gibi AIPPI’daki
yerini aldı.
kongreleri ile birçok profesyonelin bir araya
gelmesini sağlıyor ve sektörel gelişmelerin
değerlendirilmesi için alan açıyor. Kongreler,
her sene farklı bir ülkede yapılıyor. Böylece
uluslararası alanda faaliyet gösteriliyor.
AIPPI, her sene gerçekleştirdiği bu kapsamlı
kongrenin çıktılarını ise hazırladığı dijital bir
yayın ile paylaşıyor. Bu yayının dışında
üyelerine gönderdiği bültenler ile fikri mülkiyet
alanındaki bilgi üretimine katkı sunuyor.
‘’İCAT ÇIKARAN’’
GİRİŞİMCİLERİN
YANINDAYIZ
Grup Ofis Marka Patent, Sağlık Bilimleri Üniversitesi (SBÜ) TEKMER ile
girişimcileri desteklemeye yönelik bir iş birliğine imza attı ve TEKMER’de
‘’Çapa Firma’’ olarak faaliyet göstermeye başladı. 40 yıldır ‘’Fikirlerinizin
Arkasındayız’’ mottosuyla hizmet veren Grup Ofis Marka Patent, TEKMER’de
bulunan ofisi ile artık girişimcilere daha yakın olacak ve ‘’icat çıkaran’’
fikirlerin arkasında durmaya devam edecek.
SBÜ TEKMER, düzenlendiği ‘’Medikaton’’ isimli fikir maratonuyla sağlık alanında fikir üreten
girişimcileri ödüllendirdi. Maratonun sponsorları arasında olan Grup Ofis Marka Patent ve
GOssIP Dergi de etkinlikte yer aldı. Grup Ofis, Medikaton’un sponsorlarından biri olmanın yanında
yenilikçi fikirlerin destekçisi olmak konusundaki hedefini ise TEKMER’de çapa firma olarak
kurumla yaptığı iş birliği sayesinde sürdürülebilir hale getirdi.
Merkezde düzenlenen değerlendirme toplantılarında paydaş ve çapa firmalar, girişimcilerle bir
araya geliyor, katma değer üretimine destek oluyor ve ekonomik kalkınmanın temelini oluşturan
unsurlardan biri olan fikri hak üretimine katkı sunuyor.
Ankara Sağlık Bilimleri Üniversitesi Teknoloji
Geliştirme Merkezi yani SBÜ TEKMER,
KOSGEB proje desteği ile Sağlık Bilimleri
Üniversitesi (SBÜ) ve Sağlık Bilimleri
Üniversitesi Teknoloji Geliştirme Bölgesi
Sağlık Teknokenti (TEKNOPOL İSTANBUL)
ortaklığında 12 Ocak 2022 tarihinde kuruldu.
Ankara Gülhane Yerleşkesinde olan merkez,
özellikle sağlık alanındaki girişimleri
destekleme ve geliştirerek ticarileştirme
konusunda aktif çalışmakta olup aynı
zamanda genç girişimcilerin ve fikirlerinin
sektöre kazandırılması, sağlık alanında
inovatif çözümlerin üretilmesi ve
geliştirilmesi misyonuyla katma değer
üretimine katkı sunuyor.
TEKMER, girişimcilerine kuluçka
programlarıyla destek sağlıyor. Bu
programlarda ofis/çalışma alanı desteği,
yazılım alanı, makine teçhizat alanı, avukat,
muhasebe ve danışmanlık gibi destekler yer
alıyor. Merkez aynı zamanda kiralık ofisler,
AR-GE laboratuvarları, teşvik ve eğitimlerle
de hizmet veriyor.
‘’Mevcut durumda AR-GE projeleriyle
merkezimize başvurarak belirli
değerlendirmeler sonucu bünyemizde yer
alan çalışmalarını yürütmekte olan toplam
23 firma bulunuyor.
Merkezimizde yer alan firmalarımız, sağlık
alanında çalışma yapan akademisyenler ve
sektörde bulunan girişimci firmalardan
oluşuyor.
SBÜ TEKMER olarak nihai amacımız; SBÜ
bünyesinde yer alan Teknoloji Transfer Ofisi
(TEKNOPOLİS TTO) ve TEKNOPOL
İSTANBUL ile iş birliği içerisinde sağlık
alanındaki teknolojik ve yenilikçi yaklaşımların,
fikirlerin öne çıkmasına destek vermek,
ulusal/uluslararası platformlarda iş birlikleri,
projeler ve faaliyetler geliştirmek ve bu
ekosistemin gelişmesine, güncel trendlerin en
hızlı şekilde yakalanmasına tüm
olanaklarımızla katkı sağlamaktır.’’
SBÜ TEKMER Genel Müdürü Gözde TÜYSÜZ
6
GÜNDEM 7
MARKA VE PATENT VEKİLLİĞİ
SINAVINDA
YENİ DÖNEM
Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından iki yılda bir düzenlenen Marka
Patent Vekilliği Sınavı en son 2021 yılında gerçekleşmişti. Fikrî ve sınai
mülkiyet alanında vekillik hizmeti sunma yetkisi veren tek sınav olma
niteliğindeki Marka ve Patent Vekilliği Sınavı’nın ne zaman yapılacağı kadar
sınavın detayları da merak ediliyordu. Vekillik sınavı sisteminde ilgi çeken bir
değişiklik yapıldı. Artık adaylar iki değil, tek aşamalı sınava girecek. Ayrıca
önümüzdeki sınavın, 2024 yılının ilk çeyreğine ertelendiği ifade edildi.
Marka, patent, tasarım ve diğer sınai mülkiyet dallarında vekillik yapma yetkisine sahip olmak
için Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından iki senede bir kez olmak üzere Marka Patent
Vekilliği Sınavı düzenleniyor. En son 2021’de yapılan sınav, şimdiye kadar iki aşamalı olarak ve
sadece Ankara’da gerçekleşiyordu. Eski sisteme göre adaylar ‘‘Genel Yeterlik’’ ve ‘‘Mesleki
Yeterlik’’ olmak üzere iki aşamadan oluşan sınava giriyordu. İlk aşamadan 70 puan alan, ikinci
aşamaya girmeye hak kazanıyor ve bu aşamayı da başarıyla tamamlaması halinde vekil
olabiliyordu. Resmî Gazete’de yayımlanan değişiklikle iki aşamalı sınav sistemi değişti. Vekil
olma yarışı artık tek sınav ile devam edecek, adaylar vekil olma yarışını ilk sınavda bitirmeyi
hedefleyecek.
Sınav tarihi, en az 60 gün önce
TÜRKPATENT’in internet
sitesinde yayımlanacak.
Kayıtların tamamlanmasını
takip eden süreçte tek
aşamadan oluşan ve çoktan
seçmeli bir sınav
gerçekleştirilecek.
2023 yılının Ekim ayında yapılan duyuruya göre 2024 yılında yapılması planlanan sınavın
tarihi Kurum’un internet sitesinde yayımlanacak. Kayıt sürecinin tamamlanması ardından
gerçekleştirilecek sınav, çoktan seçmeli yani test şeklinde uygulanacak. İkinci aşamanın iptal
edilmesiyle daha önce uygulanan ‘’yazılı sınav’’ aşaması da uygulamadan kalkacak.
Marka ve Patent Vekilleri, Meslek
Yönetmeliği’nde belirlenen
kurallara uymakla yükümlü.
Vekillerin belirlenen kurallara
ve meslek etiğine bağlı
kalmaması halinde disiplin
cezasıyla karşılaşma ihtimali
bulunuyor.
Vekillerin görev alanı ise hak sahipleri ile
TÜRKPATENT arasındaki süreci yönetmek,
kişilerin fikri ve sınai mülkiyet haklarının kapsamlı
şekilde korunması için çalışmak, tescil öncesi ve
tescil sonrası süreçleri yürütmek olarak
tanımlanabilir. Marka ve patent vekilleri, Türk
Patent ve Marka Kurumunun çalışanı ya da
personeli değillerdir. Kurum adına karar alma, tescil
verme gibi yetkileri olmayıp sadece Kurum ile yürütülecek süreçlerde temsil yetkisine
sahiplerdir.
Bu alanda çalışan vekillerin uyması gereken meslek kuralları mevcuttur. Kurallar, Türk Patent
ve Marka Kurumu tarafından açıkça belirlenmiş durumdadır. Meslek etiği ve meslek kurallarına
uyması gereken vekiller, Yönetmelik’e aykırı bir davranış sergilediğinde ise uyarı ya da disiplin
cezaları alabilmektedir.
Vekil olmaya hak kazanan kişiler sadece marka ve patent tescili değil, coğrafi
işaret, tasarım, faydalı model gibi sınai mülkiyet hakları için de danışmanlık
sunabiliyor.
Vekillik sınavına girecek adaylar hem marka hem patent sınavlarını çözebileceği gibi sadece
patent ya da sadece marka sınavlarını da çözebilir. Her iki sınavı da başarıyla tamamlayan
adaylar hem marka hem patent vekili olurken yalnızca bir alandan giren vekiller o alanın vekillik
yetkisini alır. Buna ek olarak sadece marka vekilliği alan kişi, ilerleyen yıllarda yapılacak
sınavlarda bir diğer vekillik unvanını da alabilir. Bu iki branşın ayrı tanımlanmasındaki temel
etken ise marka ve patent vekillerinin birbirinden ayrı yetki alanlarına sahip olmasıdır.
Marka vekilleri, marka, tasarım, coğrafi işaret, geleneksel ürün adı; patent
vekilleri ise patent, faydalı model, endüstriyel tasarım, entegre devre
topoğrafyası gibi başlıklar için danışmanlık yapabiliyor. Marka ve patent
vekillerinin yetki kapsamları birbirinden farklılık gösterse de dileyen adaylar
her iki vekillik türü için de sınava girebiliyor.
8
GÜNDEM 9
’NİN BAŞARI REÇETESİ:
FİKRİ MÜLKİYET
HAKLARI
Mülkiyet haklarıyla birçok alanda karşılaşmaya devam ediyoruz. Özgün
fikirlerin ortaya çıkardığı ürünler, yaratıcı düşüncelerin sonucu olan
yapımlar, filmler ve çok daha fazlası, fikri ve sınai mülkiyet haklarıyla
yakından ilişkili. Son günlerde dillerde olan, henüz vizyona girmeden başarılı
bir pazarlama çalışmasıyla çevremizi saran Barbie filmi de bu konuya renkli
bir örnek. Bu yazıda, popüler bir unsur olan Barbie’nin neden sadece bir
oyuncak olmadığına ve sahip olduğu mülkiyet haklarına göz atalım istedik.
‘’Barbie’’ deyince aklımızda
canlanan ilk unsur çoğunlukla sarı
saçlı, pembe kıyafetli ve ‘’cicili bicili’’
bir oyuncak bebek oluyor. Fakat
Barbie, yıllar içerisinde
popülaritesini artırdı, çeşitlendi.
Ürettiği farklı beden boyutları, farklı
ten ve saç renkleriyle, ‘’Ken’’ isimli
erkek oyuncak bebek modeliyle de
hatırlanan bir hal aldı. Bu
gelişmelerden bazıları, ‘’eşitlikçi ve
kapsayıcı’’ bir tutuma atıfta
bulunmak fikrinden yola çıktı.
Böylece Barbie sadece bir oyuncak
olmaktan öteye geçti. Hatta
‘’Sheroes’’ adlı serisiyle dünya
üzerindeki çok sayıda başarılı kadının modelini üretti. Geçtiğimiz yıllarda Türkiye’nin önemli
isimlerinden Gülse Birsel de bu seride yer aldı. Yılların Barbie’si, kahkahalarımızın üreticisi
Gülse’yle buluştu ve ‘’Gülse Bebek’’ ortaya çıktı. Dünya çapında ünlenen bir markanın ürettiği
seride Türk kadının başarısını görmek çoğumuz için heyecan verici oldu. Birçok farklı konuyla
gündeme gelen Barbie, yakın zamanda ise meraklılarını vizyona giren filmiyle heyecanlandırdı.
Kısa sürede 300 milyon doları aşan bir gişe hasılatı elde etti.
Fikri Mülkiyet Hakları Bu Başarının Neresinde?
Barbie’yle ilgili şu ana kadar saydığımız bu birkaç unsur bile birden fazla
mülkiyet hakkına karşılık geliyor. Öncelikle ismin kendisi olan ‘’Barbie’’ kelimesi,
tescilli bir marka. Aynı zamanda bu unsurda kullanılan pembe renk de yine
tescilli bir renk markası ve Barbie bebeğin kıyafetlerinde, ürün ambalajlarında,
aksesuarlarında kullanılabiliyor. Ünlü oyuncak bebeğin üreticisi firma olan Mattel,
‘’Pantone 219 C’’ renk kodunun hak sahibi olarak biliniyor. Tabii çatı firma Mattel, bu
tescilli marka ismi ve marka rengi için farklı markalara lisans hakkı verebiliyor. Böylece
Mattel’e ait tescilli Barbie unsurları, belli bir lisans sözleşmesi kapsamında birçok farklı
marka tarafından da yasal olarak kullanılabiliyor. Bu lisans
anlaşmalarına giyim markaları, kozmetik markaları, video
oyunlar üreten markalar hatta belki gıda markaları bile örnek
verilebilir. Filmin vizyona girmesinden bir süre önce Burger King’in
Barbie temalı menüsü, Zara’nın Barbie koleksiyonu gibi birçok iş
birliği gördük, bu iş birlikleri de lisans anlaşmalarının birer örneği
olarak değerlendirilebilir.
Marka tescili, renk koruması, lisans haklarına ek olarak Barbie’nin bir de
patent tesciline sahip olması belki ilk etapta şaşırtıcı gelebilir. Fakat bu
oyuncak bebeğin vücut yapısını, hareket edebilir uzuvlarını, çalışma
sistematiğini ve işlevsel yönlerini düşünürsek ‘’nelerin patentli olduğunu’’
tahmin etmemiz kolaylaşıyor. Barbie’yi özel ve ayırt edici kılan, oyun
esnasında kullanımı kolaylaştırıp oyun keyfini artıran bu teknik
unsurlar, patent tescili ile korunuyor.
İş, tescilli unsurlara sahip bir Barbie almakla
bitmiyor; daha tasarım tescilli evi, arabası,
aksesuarları da var.
Barbie’nin sahip olduğu fikri ve sınai
mülkiyet hakları bu unsurlarla bitiyor
mu? Hayır. Şimdi biraz da bir Barbie
bebeğin ‘’günlük yaşamını’’
düşünelim. Bu ünlü oyuncak
bebekle oynarken satın aldığımız
başka neler var, Barbie’mizin
ihtiyaçları neler? Özel bir evi var,
aksesuarları var, kıyafetleri,
arabası, ‘’yatı-katı’’ var. Barbie’yi
almak, yeni ürünleri, oyuncak ve
parçaları da almak demek bazen.
Bu ürünlerin çoğu, belli bir ayırt
edici görünüme ve Barbie’ye has
olmasıyla bilinen özelliklere sahip
olduğu için devreye bir de
‘’tasarım tescili’’ giriyor.
Barbie bebek ile ilişkili kitaplar,
yayınlar, video oyunlar, filmler gibi fikri
unsurların ürünlerinde ise tabii ki telif
hakları söz konusu. Yani, ‘’sadece bir
oyuncak bebek’’ zannettiğimiz Barbie’yi
diğer oyuncak bebeklerden ve belki de
taklitlerinden ayıran, marka değerini
artıran, hatta fiyat farkını oluşturan çok
sayıda tescilli unsur var. Bir oyuncak
mağazasının rafında, Barbie ile yan
yana gelen
bazı taklit ürünler, yarı
fiyatta bile olsa tercih
edilmiyor bazen. Bu durumu
oluşturan temel etken,
Barbie’nin sahip olduğu tescilli haklar,
başarılı pazarlama stratejileri ve bu
unsurların birleşmesiyle oluşturulan
marka değeri. Bu marka değerini
özümsemiş, Barbie’ye talep gösteren
çocuklar ve bazen ebeveynler ise ilk
bakışta aradığı kaliteyi, rafta duran
Barbie’nin marka değerinde yakalıyor ve
alışveriş tercihi çoktan belli oluyor.
Zihinlere yerleşmek, ayırt edici ve
popüler olmak için sadece tescil
almak yeterli değil elbette. Yalnızca bir
marka oluşturmak ya da pazarlama stratejisi
belirlemek de… Özgün üretimlerin hem
tescillenerek taklitlerine karşı korunması,
özgünlüğünün pekiştirilmesi hem de doğru
stratejilerle pazardaki payının büyütülerek
yerinin sağlamlaştırılması gerekiyor. Dünya
çapında bilinen markalar yaratmak, popüler
unsurlar üretmek ve elbette büyük kazançlar
sağlamak ancak böyle bir bütüncül yaklaşımla
mümkün oluyor.
10
GÜNDEM 11
KANSERDE
ERKEN TEŞHİSE
DAĞDEVİREN İMZASI
Sağlık alanında yaptığı projelerle başarısını tüm dünyaya duyuran Canan
Dağdeviren kanserde erken teşhisi sağlamak amacıyla ‘’elektronik sütyen’’
geliştirdi. Bilim insanının bu yeni icadı, ses getirdi ve kanser hastalığıyla
mücadelede yeni bir umut ışığı yaktı. Daha önce de Forbes dergisinin “30 yaş
altı 30 bilim insanı” listesine giren ve Harvard Üniversitesi ‘’Genç Akademi
Üyeliği’’ne seçilen ilk Türk olan Canan Dağdeviren, daha birçok icada sahip.
Bilindiği üzere meme kanserinin kadın ölümlerinde ciddi bir
etkisi var. Kanserin erken teşhis edilmesi ise hastalığın
ilerlemeden tedavi edilebilmesi ve alınan sonucun verimli
olması bakımından önem taşıyor. Kadınların hem kişisel
kontrol rutini oluşturması hem de düzenli doktor kontrolü
yaptırması önem arz ediyor. Başarıları ve sağlık alanındaki
icatları ile tanınan Canan Dağdeviren, bu rutin kontrollere
yeni bir önlem daha eklemeyi başardı. İcat ettiği elektronik
sütyen sayesinde kadınlarda meme kanserini erkenden
teşhis etmeye yönelik bir çözüm üretti. Dağdeviren ve ekibi,
yaklaşık 6 yıldır bu proje üzerinde çalışıyordu. Kısa süre önce
gerçekleştirilen ilk pilot çalışma ise başarıyla tamamlandı.
Ekip, geliştirilen bu sütyen sayesinde meme dokusunun sekiz
santimetre derinliğe kadar görüntülenebildiğini ve ultrason
görüntüsü çekebildiğini ifade etti. Bu icat ‘’Fatma Teyze’’den
gelen ilhamla ortaya çıktı. Canan Dağdeviren, sosyal medya
hesabından yaptığı paylaşımda yeni projesini mutlulukla
duyurdu. Ayrıca bu elektronik sütyenin, 9 sene önce kanser
tedavisi gören Fatma teyzeden gelen ilhamla temellerinin
atıldığını belirtti.
Dağdeviren’in konuyla ilgili açıklamaları:
‘’9 yıl önce Fatma teyzem periyodik olarak
kontrol altında olmasına rağmen, meme
kanserine yakalandı ve sadece 6 ay hayata
tutunabildi. Bu çalışmayı, Fatma teyzem son
12 gününü yaşarken hasta yatağında birlikte
hayal edip tasarlamıştık ve artık hayalin ötesine
geçip milyonlarca kadının hayatına dokunabilecek.
Bu aleti tüm kadınlara ithaf ediyorum; yalnız değilsiniz.’’
ABD’Lİ YAZARLAR
CHAT GPT’YE
TELİF İHLALİ DAVASI AÇTI
Chat GPT telif hakkı ihlali nedeniyle dava edildi. Bazı ABD’li yazarlar,
Chat GPT’ye "kitlesel ölçekte sistematik hırsızlık" nedeniyle dava açtı.
Yakın zamanda 20’ye yakın ABD’li yazar, Chat GPT’nin kendi eserlerinden yola çıkarak yeni bir
eser oluşturmasından hareketle telif ihlali davası açtı. Bu yazarlar arasında Game of Thrones'un
yaratıcısı George RR Martin gibi ünlü isimler de bulunuyor. Davacı yazarlar, yapay zekâ modeli
Chat GPT’nin, hak sahibi oldukları eserlerden istifade ederek ‘’devasa bir ticari girişim
oluşturduğunu’’ ifade ediyor. Yazarlar, yapay zekânın edebi eser oluşturması, mevcut eserlerden
esinlenmesi gibi durumların, edebiyat kültürüne zarar vereceği düşüncesinde.
ABD’li yazarlar, Chat GPT’nin edebiyat kültürünü zedeleyeceğini düşünüyor.
Yapay zekâ modelleri, birçok kolaylık sağladığı
gibi bazı riskler de taşıyor. Hatta öyle ki
gelecekte kimi mesleklerin tamamen yok
olması bile mümkün. Kitap yazabilen,
çeşitli sanat eserleri üretebilen, çeviri
yapabilen, işleme eserler
üretebilen, neredeyse her soruya
cevap veren, özetle her konuda
bir fikri ve üretimi olan yapay
zekâ araçları, gün geçtikçe
gelişmeye devam ediyor.
Bu gelişim devam ettikçe bazı
tartışmalı konular da ortaya
çıkıyor. Yapay zekânın, ürettiği ya da
işlediği eserlerde hak sahipliği konusu
ve telif hakları da bu tartışma konularından
sadece biri.
İnsanların yapay zekâ kullanarak çeşitli eser
ya da dijital unsurlar ürettiğini görüyoruz. İşin
bu kısmında çok büyük bir karmaşa olmadığını
söylemek mümkün çünkü Fikir ve Sanat
Eserleri Kanunu’nu incelediğimizde de ‘’eser
sahipliği’’ kavramından bahsedebilmek için
üretimin ‘’gerçek bir kişi tarafından
gerçekleştirilmesi’’ gerekliliğini görüyoruz.
Yani bir eser üzerindeki sahiplik
hakkının iddia edilebilmesi için eseri
üreten, esere hususiyetini veren
kişi, gerçek kişi olmalı.
Dolayısıyla bir gerçek kişi,
yapay zekâ araçlarını
kullanarak eser
oluşturduğunda hala gerçek
kişilere ait üretimlerden söz
edebiliyoruz.
ChatGPT Fakat konu, ‘’insanların yapay zekayı
bir araç olarak kullandığı üretimler değil,
yapay zekanın insan müdahalesi olmadan
üretebildiği eserler’’ olduğunda iş tamamen
değişebiliyor. Özellikle bu yapay zekâ modeli,
telif hakkı iddia edebilecek yazarların
eserlerinden yola çıkarak üretim yapıyorsa…
İşte ABD’li yazarların konuyu mahkemeye
taşımasına neden olan çıkış noktası bu.
12
GÜNDEM 13
KÖPÜK ORANINI
AYARLAYAN
TASARIM
Görünümü aynı, işlevi farklı iki ayrı açma
aparatı sayesinde kutu içerisindeki basınç
seviyesi değişiklik gösterecek.
Bu tasarım, bildiğimiz alüminyum içecek
kutularına fazladan eklenen sadece 1 açma
aparatı sayesinde yaratıcı ve inovatif hale
geliyor. Kutu üzerine yerleştirilen 2 açma
aparatı 1 ve 2 olmak üzere numaralandırılıyor.
Tüketiciler ise istediği köpük oranına hitap eden
açma aparatını kullanıyor. Bu kutu ‘’çok köpüklü
bir içecek istiyorsan 1 numaralı kapağı, az
köpüklü bir içecek istiyorsan 2 numaralı aparatı
kullan’’ gibi bir yönlendirmeye sahip. İki farklı
açma aparatının temel işlevi ise zıt yönde basınç
oluşturma fikrine dayanıyor. 1 numaralı açma
aparatı oluşturduğu basınç seviyesi sayesinde
çok daha fazla kabarcığı aktive ediyor ve
köpüğü yoğun bir içecek deneyimi sunuyor.
2 numaralı aparat ise yine
oluşturduğu basınç
seviyesi
sayesinde çok
daha az
kabarcıklı ve
az köpüklü
bir içecek
olarak
bardağa
dökülüyor.
TASARIM
Haberleri
Kimisi birayı köpüklü sever kimisi köpüksüz. Hatta ideal köpük seviyesinin
ayarlanabilmesi için çeşitli yöntemler bile var. Yine de bazen içeceğinizi tam
sevdiğiniz kıvamda ayarlamak pek de kolay değil. Size ‘’Herkesin köpük
sevgisine kimse karışamaz!’’ dedirtecek bir içecek kutusu tasarımı var
desek? Evet, bu kutunun üzerine yerleştirilen iki farklı kapak sayesinde artık
isteyen istediği gibi bira içebilecek.
Nendo isimli ve Japon merkezli bir tasarım stüdyosu, bira severlerin keyfine keyif katacak bir
yöntem geliştirdi. Ürettiği yaratıcı tasarım sayesinde kutu içerisindeki basıncı ayarlamayı ve
içeceğin köpük seviyesinin değiştirilebilmesini sağladı. Ödüllü bir stüdyo olan Nendo, etkisi büyük
ama kendisi küçük detay sayesinde inovatif olduğunu bir kez daha gösterdi.
Kutu tasarımında yer alan 2 adet açma
aparatı, zıt yönde basınç oluşturacak
şekilde hazırlanmış.
Tasarımcı firma olan Nendo, bu tasarımın
aynı zamanda tat ve aroma yönünden de
farklılıklar barındırdığını düşünüyor.
Bardağa dökülürken çıkan kabarcıklar ve
beyaz tabaka sadece bir köpükten ibaret
değil, birçok kişi ve uzman bu köpük
seviyesinin biranın lezzetine de etki ettiğini
söylüyor. Bu konudaki iddialar, bira
köpüğünün biradaki gazı ortaya çıkararak
daha yumuşak bir içim sağladığı ve biranın
havayla temasını kesmesinin olumlu
etkilere sahip olduğu yönünde.
İçeceğin ne olduğu fark etmeksizin gazlı
veya köpüklü olmasına odaklanırsak bu fikir
hiç de fena değil gibi. Japon stüdyo Nendo,
sadece bira severler için değil, bir ürün
üzerinde farklı deneyimler bekleyen birden
çok tüketici için seçenek oluşturulabileceği
fikrini sunmuş aslında. Bizce bu ürün,
‘’Diğer sektörler ve diğer ürünler için de
kullanıcı deneyimi, tek ürünle
çeşitlendirilebilir mi?’’, ‘’Piyasaya bunun
gibi işlevsel tasarımların sürülmesi, tüketim
sektöründe neler değiştirir?’’ gibi
düşünceleri de beraberinde getiriyor.
‘’BEKARIM’’ DEMENİN YOLU:
THE PEAR RING
Yüzük, yıllardır evrensel bir ilişki durumu betimleyici olarak kullanılıyor.
Hatta genel görüş, bekarların parmaklarının boş olduğu; nişanlı olanların
sağ, evli olanların ise sol parmağa yüzük taktığı yönünde. The Pear Ring
isimli yüzük, temelde bu fikre dayanan ama bu fikri tamamen değiştiren bir
ürün olarak geliştirildi. Bekarlar artık bu tasarım sayesinde ‘’yeni insanlar
tanımaya açığım’’ mesajı verebilecek.
Son yıllarda ‘’online dating’’ meselesi son derece yaygınlaştı. Mobil uygulamalar üzerinden
oluşturulan profiller, sağa-sola kaydırmalar ve eşleşmeler… Bu durum yalnız insanları bir araya
getirmenin kolay bir yöntemi olsa da taşıdığı riskler ve olumsuzluklar da var.
İnternet çağında oluşumuz, ilişki ve arkadaşlıkların bile dijital platformlarda başlamasını
normalleştirdi. Fakat sosyal ortamlarda birbirini gözleme, tanışma, romantik bir hikâye başlatma
oranı da azalmış oldu. Üstelik bu durumdan şikayetçi olan, dijital platformlarda olumsuz
deneyimler yaşayan ve tam anlamıyla eski zamanlardaki gibi flört etmeyi isteyen bir kitle var.
The Pear Ring, işte tam bu noktaya değinen bir fikirle yola çıktı, nişan ve evlilik yüzüğü mantığını
tersine çevirdi.
Çevrim içi flört uygulamalarını ve dijital flörtleşmeleri azaltmayı ve fiziki bir sosyalleşme, flört
ortamı arayanlara hitap etmeyi amaçlayan bu start up, sadece tasarladığı yeşil yüzüğü
satmıyor. Ürünü satın alan kişilere birer ID yani bir nevi kimlik numarası tanımlanıyor ve birçok
şehirde gerçekleştirilen etkinliklere katılma hakkı veriyor. Böylece kullanıcılar bir ID’ye sahip
yüzüğüyle yine tasarımcı firmanın düzenlediği etkinliklere katılabiliyor ve ‘’online dating’’ karşıtı,
‘’eski usül’’ bir tanışma deneyim yaşayabiliyor.
The Pear Ring, kendini ‘’dünyanın en kapsamlı sosyal deneyi’’ şeklinde
tanımlıyor ve dijital flört uygulamalarında kötü deneyim yaşayan, eski
zamanlarda olduğu gibi sosyalleşerek hayatının aşkını bulmak
isteyenlere hitap ediyor.
Start up ayrıca dünyadaki insanların yüzde 76’sının gerçek hayatta
sohbet etmeye açık olduğunu ifade ediyor ve şöyle soruyor:
‘’Bekar mısın? Pear ile tanış. Dünyayı kasıp kavuran gerçek
hayattaki sosyal deney.’’ Her ne kadar ‘’dünyayı kasıp kavuran en
kapsamlı sosyal deney’’ ifadesi şimdilik gerçekçi gelmese bile
firmanın ‘’Dünyanın İlk Bekarlar Festivali’’ düzenleme fikri, bu
tasarımın zaman içerisinde daha da bilinirlik kazanmasını sağlayabilir
gibi. Ayrıca yurt dışında TikTok hesaplarında çoktan bu ürünle ilgili
videolar yayılmaya başlamış bile.
14
GÜNDEM 15
‘’YENİLEBİLİR AMBALAJLAR’’
TASARIM TESCİLLERİNE
ETKİ EDER Mİ?
İklim krizi, her geçen gün hayatımızdaki etkisini
artıran bir problem olduğu gibi bizi doğa dostu
alternatifler üretmeye de yönlendiriyor. Günlük
rutinimizde kullandığımız arabadan giysilere,
seyahat için en hızlı yol olarak tercih ettiğimiz
uçaklardan tükettiğimiz gıdalara kadar birçok
unsur dünyaya zarar veren özelliklere sahip. Bu
konuyla ilgili atılan adımlar ise dünyaya karşı
sorumluluklarımızı bize hatırlatıyor. Son dönemde
gündeme gelen ‘’yenilebilir gıda ambalajları’’ da bize
‘’daha az tüketme’’ ya da ‘’doğa dostu tüketim’’ gibi
kavramların önemini gösteriyor.
Ambalaj tasarımlarını yıllardır marka imajını yansıtan ve tüketicinin zihninde ayırt edicilik
oluşturan tescillenebilir unsurlar olarak tanıyoruz. Bir ürün marka imajına uygun olarak
hazırlanan ambalajıyla raflardaki yerini aldığında tüketicisiyle arasında bağ kuruyor hatta
bazen tercih sebebi oluyor. Artık ambalajları sadece bu özellikleriyle değil doğa dostu
olmalarıyla da tanıyacağız gibi görünüyor. Çünkü her geçen gün etkisini artıran iklim krizi, bizi
doğaya karşı daha sorumlu bir yaşam şekline
yönlendiriyor.
Bir çikolatayı paketiyle beraber yiyebileceğinizi hayal
edebilir misiniz? Belki de bir pizza kutusu artık sadece çöp
kovasına sığmayan hacimli bir atık olmaktan çıkıyordur, ne
dersiniz? Her ne kadar bu fikir şu an pek ilgi çekici gibi
görünmese de aslında dünyanın gittiği nokta tam olarak
bu fikirle ilişkili. Yıllardır tükettiğimiz, atıklarla kirlettiğimiz
dünyaya sahip çıkmak için çok fazla zamanımız yok. İklim
krizi artık ciddi bir alarm veriyor ve bizi sorumlu olmaya
davet ediyor. Biz de bu gerçek karşısında tüketirken
sorumlu olmak, ürettiğimiz kadar tüketmek ve ‘’türetim ekonomisi’’ne
katkı sunmak durumundayız. Sunacağımız bu katkı, yenilebilir
ambalajlara öncelik vermek de olabilir su tüketimini kısıtlamak ya da
ulaşım araçlarımızı seçerken dikkat etmek de…
Yenilebilir ambalajlar, şimdilik market raflarında pek yaygın değil.
Ama birçok marka yenilebilir olmasa da doğada çözünebilir
ambalajlara öncelik vermeye başladı. Koruma altına alınabilen ve hak
sahipliğine konu olabilen bir unsur olarak ambalajlar, artık çok farklı
işlev ve özellikle sahip olacak gibi görünüyor. Bu durum, ambalajlara
teknik özellikler kazandırıp ilgi çekici tescil başvurularını artırabilir mi dersiniz?
McDonald’s İtalya, Milano Tasarım Haftası’na özel olarak geliştirdiği pratik
yöntemle müşterilerine keyifli bir yemek deneyimi sundu. Milano Tasarım
Haftası dolayısıyla yaşanan yoğunluk, uzun restoran kuyruklarını da
beraberinde getirdi ve ünlü zincir McDonald’s müşterilere pratik bir seçenek
sunmak için masaya dönüşebilen paketler çıkardı; bu paketleri
kullanabilmek için de şehrin çeşitli noktalarına masa ayağı işlevi gören
direkler yerleştirdi.
TableBag adlı ‘’paket masa’’yı
kullanmak isteyen müşteriler, önce
mobil uygulama üzerinden sipariş
oluşturdu. Siparişi henüz kendisi
gelmeden hazırlanmış olan müşteriler,
yemeğini paket olarak aldı ve şehrin
açık hava alanlarına serpiştirilen
McDonald’s direkleri ile bu paketleri
birleştirdi. Masa olmayan birçok alan,
hızlıca McDonald’s şubesine dönüştü.
Marka, yaratıcı ve pratik paket
tasarımı sayesinde müşterilerine
yoğun kalabalıktan ve sıra
beklemekten kurtulma fırsatı sundu.
ŞEHRİ RESTORANA
DÖNÜŞTÜREN
TASARIM
Görünüm olarak bildiğimiz karton pakete benzeyen bu
tasarım, markanın şehrin farklı noktalarına yerleştirdiği
ve üzerinde ‘’let me be your table’’ yazan direkler ile
birleşebiliyor. Paketler açıldığında ise içinde bardak
tutucu bölmelerin de yer aldığı bir masa ortaya çıkıyor.
‘’Tasarım Haftası için yapılan bu paketler, tüketimi
artırıp daha fazla atık çıkarmamıza neden olmayacak
mı?’’ diyenleri duyar gibiyiz. Marka, bu durum için de bir
önlem almış elbette. TableBag adlı paket-masalar,
yüzde 100 geri dönüştürülebilir.
Milano Tasarım Haftası’na özel olarak sınırlı sayıda
üretilen TableBag fikrini biz çok sevdik. Bakalım ünlü
fast-food zinciri, ilerleyen dönemlerde bu tasarımını
farklı etkinlikler için de kullanacak mı?
16
GÜNDEM 17
U Z M A N G Ö R Ü Ş
ULUSLARARASI MARKA TESCİL
BAŞVURULARINDA DOĞRU
EMTİA SEÇİMİ
18
Iraz YAYLA
Grup Ofis Marka Patent
Uluslararası Marka Tasarım Uzm.
Sınai mülkiyet haklarının
uluslararası alanda tesis
edilmesi ve kapsamlı
korumanın sağlanması için
dikkat edilmesi gereken
birçok adım vardır.
Sınıflandırma süreci de
şüphesiz ki bu önemli
adımlardan biridir. Çünkü
marka tescil sürecinin henüz
başında yapılacak doğru sınıf
seçimi, uzun yıllar sürecek
hak sahipliğinin nitelikli
şekilde devam etmesini
sağlamaktadır. Fakat
sınıflandırma, ülkelere göre
değişiklik gösterebilmekte ve
bu nedenle uluslararası
başvurularda karışıklık
yaşama ihtimalini
beraberinde getirmektedir.
Nice Anlaşması kapsamında
belirlenen Nice Sınıfları ve
buna bağlı olarak hazırlanan
iş birlikleriyle bahsedilen
durumun önüne geçmek
mümkündür.
Uluslararası marka tescil başvurularında sınıflandırma,
tıpkı ulusal başvurularda olduğu gibi büyük bir öneme
sahiptir. Sınıflandırma sürecinde emtianın doğru
seçilmesi, hem ticari markanın tesciline kılavuz olmakta
hem de potansiyel ihlallere karşı markayı korumaktadır.
Sınıflandırma konusunun bu denli önemli olması,
beraberinde Nice Anlaşmasını ve Nice Sınıflandırmasını
(NCL) getirmiştir. Nice Sınıflandırması (NCL), markaların
tescili için 1957’den beri uygulanan, mal ve hizmetlerin
uluslararası alanda sınıflandırılmasını sağlayan bir
sistemdir. Nice Anlaşmasına taraf ülkeler, sınai mülkiyet
haklarının korunması ve marka tescili konusunda Nice
Sınıflandırmasını uygulamaktadırlar. Nice Anlaşmasına
taraf olan ülkelerin her biri, markaların tescili ile ilgili
olarak Nice Sınıflandırmasını uygulamakla yükümlüdür ve
tescillerine ilişkin resmî belge ve yayınlara bu
sınıflandırmayı dahil etmek zorundadır.
Nice Sınıflandırmasının kullanımı, yalnızca Nice
Anlaşmasına taraf ülkelerdeki markaların ulusal tescili için
değil, aynı zamanda Afrika Fikri Mülkiyet Örgütü (OAPI),
Afrika Bölgesel Fikri Mülkiyet Örgütü (ARIPO), Benelüks
Fikri Mülkiyet Ofisi (BOIP), Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet
Ofisi (EUIPO) ve WIPO tarafından gerçekleştirilen
markaların uluslararası tescili için de zorunludur. Nice
Sınıflandırması, Nice Anlaşmasına taraf olmayan bazı
ülkelerde de uygulanmaktadır.
Teknolojinin gelişmesi ve yeni faaliyet
alanlarının oluşması sebebiyle Nice
Sınıflandırması, WIPO (Dünya Fikri Mülkiyet
Teşkilatı) tarafından sürekli olarak
yenilenmektedir.
Her beş yılda bir yayımlanan yeni baskı ile mevcut işleyiş
güncellenir. 2013'ten beri ise her baskının yeni bir sürümü
yıllık olarak yayımlanmaktadır. Nice Sınıflandırması
kapsamında yapılacak marka tescil başvurularında, bu
detay önem arz etmektedir. Uluslararası marka tescil
başvuru talebi, Nice Sınıflandırması’nın son baskısına
göre düzenlenmeli, böylelikle mal ve hizmet listelerinin
güncelliğinden emin olunmalıdır.
Bu bağlamda ülkelerin sınai mülkiyet
haklarından sorumlu otoriteleri, başvuru
yapmakla yükümlü vekiller ve uzmanların da
yararlanabileceği çeşitli iş birliklerine imza
atarak bir teyit mekanizması geliştirmiştir.
Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı (WIPO)
tarafından hizmete sunulan Madrid Sistemi
Mal ve Hizmet Yöneticisi bu anlamda önem
taşır. Uygulamanın Türkçe sürümü, WIPO ve
Türk Patent ve Marka Kurumu iş birliğinde
hazırlanmış ve bu konuda araştırma yapmak
isteyen uzmanlar için büyük bir kolaylığı
beraberinde getirmiştir.
Madrid Mal ve Hizmet Yöneticisi (MGS) olarak
yeniden adlandırılan uygulama, uluslararası
marka tescil başvurularının mal ve hizmet
listelerine karşı WIPO tarafından hazırlanan
uygunsuzluk bildirimlerinin azaltılmasını da
hedeflemiştir. Bu uygulama sayesinde örneğin
bir ticari marka tescil başvurusunda 1.sınıfta
yer alan “toprak” emtiasının tescili talep
ediliyorsa Uluslararası Büro, bu ifadenin
Madrid Mal ve Hizmet Yöneticisi (MGS)
sayfasında yer alan terimlere göre
detaylandırılmasını önermektedir. Bu
bağlamda bir tescil başvurusunda sadece
‘’toprak’’ ibaresi yeterli bulunmamakta;
‘’diyatomlu toprak, verimli toprak, bitkisel
çürüklü toprak’’ gibi toprağın türünü de ifade
eden çeşitli detaylar talep edilmektedir.
Uygulamanın bir diğer amacı ise uluslararası
başvurularda ret oranının düşürülmesidir.
Başvuruların en uygun şekilde yazılmış mal ve
hizmet listelerini içermesi, daha kolay
incelenmesini sağlamakta ve redde konu olma
ihtimalini azaltmaktadır. Aynı zamanda
uygulamanın “Belirlenen akit taraf tarafından
kabul edilebilirlik kontrolü” işlevi, MGS
üzerinden hazırlanmış emtia listelerinin,
belirlenen taraflarca kabul edilmiş olup
olmadığını kontrol etme şansı vermektedir.
Örneğin uygulamada belirlenen akit taraf
olarak Brezilya seçildiğinde “Toprak: diyatomlu
toprak, verimli toprak, bitkisel çürüklü toprak”
emtialarının Brezilya Ofisi sınıflandırmasına
göre uygunluğu kontrol edilebilmekte ve en
doğru seçim yapılabilmektedir.
Sonuç olarak uluslararası marka tescili için
başvurulan ülkedeki markanın tesciline kılavuz
olan sınıflandırma kavramı, uluslararası
alanda önem taşımakta ve en kapsamlı şekilde
emtia seçilmesi için otoritelerce çeşitli
mekanizmalar geliştirilmektedir. ‘’Madrid Mal
ve Hizmet Yöneticisi’’ olarak bilinen uygulama
da WIPO aracılığıyla yapılan başvurularda
süreci kolaylaştırmakta, karışıklıkların önüne
geçmekte ve ret ihtimallerini düşürmektedir.
Sınai mülkiyet korumasının her alanında ve her
aşamasında olduğu gibi bu konuyla ilgili
sürecin yürütülmesinde alanında uzman
vekillerin faaliyet göstermesi önemlidir. Sürekli
olarak yenilenen sınıflandırma sisteminin
güncelliğini bu uygulama üzerinden takip
etmek, tüm marka vekilleri ve marka uzmanları
için kritiktir. Uluslararası alanda tescili için
başvuru yapılacak işletmenin faaliyet alanının
ve kapsadığı emtiaların tespit edilerek
kontrolünün sağlanması ise ancak bu konuda
tecrübeli ve titiz bir vekil tarafından yapılabilir.
Bu nedenle özgün fikri üretimlerin sonucu
olarak ortaya çıkan markaların korunması için
uluslararası mevzuata ve gelişmelere hâkim
olan bir marka vekilinden ya da vekil firmadan
destek almak, sınai hakların nitelikli olarak
tesis edilmesinde önemli rol oynamaktadır.
19
M A R K A H İ K Â Y E L E R İ
TÜRKİYE’NİN YENİ DÜRÜMÜ
BAŞARISIYLA GÜNDEMDE:
DÜRÜMLE
Dürümle; dinamik ve enerjik reklamları, yeni dürümü, çıtır patatesi ve farklı
birçok lezzetleriyle son dönemin gündemde yer alan markalarından biri.
Yakaladığı ivme kadar herkesin diline pelesenk olan jeneriğiyle dikkat çeken
Dürümle, çok sayıda marka tesciliyle de dikkat çekiyor. Gelin Dürümle’yi
markanın CEO’su Fatih Özçanak ile yaptığımız sohbetle yakından tanıyalım.
Dürümle’yi ‘’Türkiye’nin yeni dürümü’’ olarak tanıyoruz. Geleneksel ürünlerimiz arasında kabul
edilebilecek ve Türk gastronomisinde yeri özel olan dürümü, nasıl yeni hale getirdiniz?
Dürümle olarak tamamen yenilikçi bir fast
food markasıyız. Yenilikçi vizyonumuz, ürün
yelpazemiz ve konseptimizle sektörde
farklılaşıyor ve aldığımız yüksek beğeni ile de
hızla büyüyoruz. Türk toplumunun tüketim
eğilimleri bakımından yeniliğe ve denemeye
çok açık olduğunu biliyoruz. Buradan yola
çıkarak Türk mutfağının geleneksel lezzetlerini
yeniden yorumlayarak Dürümle serüvenine
başladık. Türkiye’de çok sevilen lezzetler
arasında yer alan; Adana, Urfa ve Tavuk şiş
gibi kebapları ateş ızgarasında pişirerek, kibrit
patates ve özel soslar eşliğinde çok özel
lavaşımızla sararak
tüketicilerimizin beğenisine
sunduk. Dileyen
müşterilerimizin
dürümlerine özel soslar,
cheddar veya mozerella
ekleyerek bu özel
lezzetleri daha da eşsiz
hale getirdik. Bu yenilikçi
lezzetlerimiz kısa sürede
milyonlarca müşteri
tarafından tercih edildi
ve çok sevildi. Hatta
menümüzdeki bazı
ürünlerin
müşterilerimizce sıklıkla
yurt dışına veya
şubelerimizin olmadığı
şehirlere götürüldüğünü görüyoruz. Tavsiye ile
restoranlarımıza uğrayan ve ürünlerimizi
deneyimleyip haftada en az 2-3 kez gelen çok
sayıda müşterimiz var. Gençler ve çocuklar,
çalışanlar, aileler ve lezzette deneyime açık
olan farklı müşteri kitlelerinin övgü ve
beğenisini kazanmanın bizim için çok anlamlı
ve gurur verici bir başarı olduğunu
söyleyebilirim.
Türk Patent ve Marka Kurumuna yapılmış
20’ye yakın marka tescil başvurunuz var. Bu
sayı her geçen gün daha da artıyor. Bir
markaya ait unsurların
tescil edilmesi sizce
neden önemli?
Marka tescili, bir
markaya ait
unsurların yasal
olarak
korunmasını
sağlayan en
önemli konu. Eğer
marka tescilini
almazsanız,
başkaları marka
adınızı, logonuzu
veya benzer
çalışmalarınızı
alabilir.
Marka tescili, bir markaya ait unsurların yasal olarak korunmasını
sağlayan en önemli konu. Eğer marka tescilini almazsanız, başkaları
marka adınızı, logonuzu veya benzer çalışmalarınızı alabilir.
Ancak ve ancak tescil alarak markanız
üzerindeki tüm haklara sahip olma hakkını ve
herhangi bir sorunla karşılaştığınızda yasal
yollara başvurma imkanını elde edersiniz.
Ayrıca güvenilirlik ve kalite bakımından da
tescil almanın çok önemli olduğunu biliyoruz.
Bu nedenle ilgili çok titiz ve hassas
davranıyoruz. Konseptimizin hem Türkiye hem
de global pazarlarda başarıyla büyüyeceğini
bilerek bu konuya gereken ehemmiyeti
vermekteyiz. Kısa sürede marka tescillerimize
kavuşmayı umut ediyorum.
Önümüzdeki süreçte Dürümle markası için
farklı hedefleriniz var mı? Ürün çeşitliliğinizin
ya da restoran sayınızın artması, uluslararası
alanda faaliyet göstermeniz gibi durumlar
söz konusu mu?
Dürümle olarak şu anda 23 ilde 107 restoran
ile faaliyet gösteriyoruz. Temmuz ayında 100.
restoranımızı açtık ve büyüme yolculuğumuza
devam ediyoruz. Restoranlarımızı her ay 1,5
milyon kişi ziyaret ediyor. Pazardan aldığımız
yüksek beğeni ve talep ile yıl sonu için 105
restorana ulaşma hedefimizi 120 olarak
güncelledik. Ayrıca mevcut lezzetlerimizin yanı
sıra üzerinde çalıştığımız yeni lezzetler
bulunuyor. Bunları sürekli menümüze
ekleyemeye devam ederek tüketicilerimize
farklı lezzetler de sunmayı hedefliyoruz. Öte
yandan yurt dışında da büyüme hedeflerimiz
bulunuyor. Çünkü lezzetlerimizin yurt dışındaki
neredeyse tüm coğrafyalardaki tüketicilerin
tercihlerine ve zevklerine hitap ettiğini
biliyoruz. Türkiye’deki ölçeğimiz belli bir
seviyeye ulaştığında markamızı yurt dışında
büyütmeye başlayacağız.
Sizce geleneksel ürünlerin farklı dokunuşlarla
çeşitlendirilmesi, Türk mutfağının uluslararası
alanda tanıtılmasına da etki ediyor mu?
Dünyada Türk mutfağının çok özel bir yeri var.
Bizim yenilikçi lezzetlerimiz bu sebeple yurt
dışından gelen yabancı misafirler tarafından
yüksek ilgi görerek deneyimlendiğinde de
beğeni almaktadır. Onlarca ülkeden yoğun
franchising talepleri almaktayız. Dürümle
olarak birçok farklı bölge ve ülkede ne zaman
şube açacağımızı soran on binlerce Türk ve
yabancı müşterilerimiz bulunmakta, bu
sebeple çalışmalarımızı sürdürmekteyiz.
Markamızın yurt dışı açılımını başlattığımızda,
ülkemizin ve Türk mutfağının tanıtımına biz de
katkıda bulunuyor olmaktan büyük gurur
duyacağız.
Fatih Özçanak
20
21
U Z M A N G Ö R Ü Ş
22
GERİ SAYIM BAŞLADI:
MARKA İPTAL TALEPLERİNDE
YENİ DÖNEM
Kubilay GÜZEL
Grup Ofis Marka Patent
Genel Müdür Yardımcısı
10 Ocak 2017 tarihinde
yürürlüğe giren 6769 sayılı
Sınai Mülkiyet Kanunu
(SMK) gereğince
mahkemeler tarafından
geçici olarak kullanılan
marka iptali yetkisi,
10.01.2024 tarihinden
itibaren Türk Patent ve
Marka Kurumuna
(TÜRKPATENT)
devredilecek. Bu devir
işlemi, mevcut işleyişte bazı
değişiklikleri de
beraberinde getirecek.
Özellikle marka iptali
işlemlerinde artık sadece
Türk Patent ve Marka
Kurumunun
yetkilendirilecek olması,
hak sahipleri için kritik
önem taşıyacak.
SMK’nın 2015/2436 ve 2017/1001 sayılı AB Direktifi ile
uyumlu olan 26. maddesine göre tescil tarihinden itibaren
beş yıl içinde Türkiye'de kullanılmayan, tescil edilen
mal/hizmetler için jenerik ad haline gelen veya tescil edilen
mal/hizmetlerin mahiyeti, kalitesi veya coğrafi kaynağı
konusunda kamuoyunu yanıltan tescilli markalar
TÜRKPATENT nezdinde talepte bulunulması halinde iptal
edilebilecektir.
Yukarıda sayılan koşullar arasında en sık karşılaşılan iptal
talebi sebebinin “kullanmama” olduğu söylenebilir. Yeni
prosedürün uygulamaya girmesine neredeyse 2 ay kaldığı
dikkate alındığında marka hakkı sahiplerinin iptal
prosedürünün sonuçlarını ve tescilli markaları için
stratejilerini önceden belirlemeleri önemlidir.
2024 itibarıyla yürürlüğe girecek olan
sistemin daha iyi anlaşılması için, değişiklik
sonrası hak sahiplerinin dikkat etmesi
gereken bazı hususları maddeler halinde
incelemek önemli olacaktır.
İptal İşlemlerinde Tek Yetkili Olma
Tescilli markaların iptalinde sadece TÜRKPATENT'in yetkili
olması yeni bir dönemi beraberinde getirecektir. Kurum sicil
kayıtlarında kullanılmayan çok sayıda tescilli markanın var
olması ve TÜRKPATENT’in bu markaları re’sen benzerlik
incelemesinde dikkate alması, Kurum nezdindeki iptal
taleplerinin sayısını artıracaktır.
Diğer taraftan, yeni düzenlemeyle TÜRKPATENT iptal
işlemlerinde tek yetkili merci olacağından artık dava
süreçlerinde iptal talebi, karşı davaya konu edilemeyecektir.
Bu nedenle iptal isteminde bulunmak isteyen davalı hiç
şüphesiz TÜRKPATENT'e başvuruda bulunacak ve bu
uygulama Kurum nezdindeki iptal taleplerinin artmasına
sebep olacaktır.
Ayrıca TÜRKPATENT nezdindeki iptal işlemlerinin, mahkemelerde devam eden davalar için
bekletici sebep olup olmayacağı sorusu da yanıt beklemektedir. Eğer öyle olacaksa
TÜRKPATENT ve mahkemeler arasında etkili bir iletişim kanalının kurulmasının gerekliliği de
açıktır.
Farklı bir açıdan bakarsak TÜRKPATENT tarafından verilecek iptal kararları için de mahkemelere
dava açılabileceğinden tescilli marka sahipleri YİDK tarafından verilen iptal kararını mahkemeye
taşımak zorunda kalabilirler. Bu nedenle tescilli marka sahiplerinin olası iptal kararlarında uzun
ve nispeten maliyetli mahkeme süreçlerine dahil olması oldukça olası görünmektedir.
Bir diğer husus ise, Kurum iptal kararını hemen uygulayarak markayı iptal ederken bu kararın
sonradan mahkemelerce iptali söz konusu olursa hak sahiplerinin ilgili dönem boyunca
markalarını nasıl koruyacakları ciddi bir soru olarak karşımıza çıkmaktadır.
İptal taleplerinde sadece TÜRKPATENT’in yetkili olması, talep sayılarının
artmasına ve işlem sürelerinin uzamasına sebep olabilir.
Usule İlişkin Belirsizliklerin Açıklığa Kavuşturulması
TÜRKPATENT yakın zamanda üçüncü kişilerin görüşüne açtığı Yönetmelikte Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik Taslağı ile iptal süreçlerinde yapılacak işlemlere ilişkin yasal zemin
oluşturma yönünde adım attı. Buna göre; her talepte sadece tek bir markanın iptalinin
istenebileceği, gerekçelerin ve iptali istenen mal/hizmetin açıkça talepte belirtilmesi gerektiği,
eksiklik içeren iptal taleplerinin yapılmamış sayılacağı ve tescil sahibine delil veya görüş sunumu
için ek süre imkanının tanındığı düzenlemede görülmektedir.
Bununla birlikte;
* İptal kararının etkisi dikkate alındığında, tescil sahibi tarafından sunulan kullanım delillerinin
yeterli olmaması sebebiyle verilen iptal kararına itiraz halinde ilave kullanım delili sunulup
sunulamayacağı,
23
* TÜRKPATENT tarafından iptal talepleri için istenecek ücretin iptali istenen mal/hizmetlerin
yer aldığı sınıf sayısı dikkate alınarak mı belirleneceği,
* Belirli bir süre içinde aynı taraflarca açılan ve aynı gerekçeye dayalı iptal taleplerinin,
EUIPO'da benimsenen “res judicata” ilkesine benzer şekilde, TÜRKPATENT tarafından incelenip
incelenmeyeceği merak konusudur.
İptal işlemlerinde bekletici sebep durumu operasyonel açıdan bir diğer önemli konudur. İptal
taleplerinin öncelikle ve genellikle, yayıma itiraz aşamasında itiraza mesnet gösterilen
markalar ile marka başvurusunun benzerlik gerekçesiyle re’sen reddedine sebep olan
markalar için yapılması beklenmektedir. Bu nedenle iptal taleplerine ilişkin verilecek karar,
Kurum nezdinde işlem gören çok sayıda başvurunun sonucunu da etkileyecektir. Kurum,
uygulamayı düşündüğü bekletici sebep kurallarını henüz üçüncü kişilerle paylaşmadığından,
iptal talebinin etkilediği marka başvuruları veya tescilleri için işlemlerinin nasıl yürütüleceğine
ilişkin belirsizliklerin korunduğu söylenebilir.
1
2
İptal taleplerindeki prosedürel işlemlere ve sürelere ilişkin Yönetmelik
Değişiklik Taslağı ile düzenlemeye gidildiği görülmektedir. Bununla
birlikte iptal taleplerinin bekletici sebep olarak görülüp görülmeyeceği
veya YİDK karara itiraz süreçlerinde ilave delil sunumu imkanı gibi
hususlarda nasıl bir uygulamaya gidileceği ise şimdilik cevap bekleyen
sorular arasında.
Özet ve Yorumlar:
Yeni mevzuatın teoride iki soruna fayda sağlayacağı değerlendirilmektedir.
Türk Mahkemelerinin ağır iş yükünü hafifletmek,
Kullanılmayan markalar ile ilgili ihtilafların Kurum nezdinde
makul bir süre içerisinde çözüme kavuşturulması.
İlk olarak marka sicilinde kullanılmayan çok sayıda tescilli marka olması ve re'sen benzerlik
uygulaması sebebiyle iptal taleplerinin sayısının beklenenden fazla olması söz konusu olabilir.
Bu durumun, kurumsal kapasite artırımına gitmeksizin ihtilafların hızlı çözümlenememesi gibi
bir paradoksa neden olabileceği haklı bir kaygıdır.
İkinci olarak, Kurum’un henüz iptal taleplerine ilişkin bahsedilen hususlarla işlemlerin askıya
alınması gibi uygulamalara dair kuralları henüz paylaşmaması hak sahipleri veya sistem
kullanıcıları için oluşturulacak stratejilerin kesinliğini etkilemektedir.
Son olarak Kurum nezdindeki yayıma itiraz süreçlerinde itiraz gerekçesi tescilli markalardan,
şartlarını taşıması koşuluyla kullanım delili talep edilebilmektedir. Bu işlemlerde markasal
kullanımın kanıtlanamaması halinde etki, itirazın SMK 6/1 kapsamında reddi ve başvuruya konu
markanın tescil edilmesi ile sınırlı kalmaktadır. Ancak iptal taleplerinde kullanımın
kanıtlanamaması tescilli markanın iptali sonucunu beraberinde getirmektedir. Bu nedenle marka
hakkı sahipleri, kullanmadıkları tescilli markalarını Kurum nezdindeki yayıma itiraz süreçlerinde ileri
sürerken muhtemel iptal taleplerine de kapı araladığını gözden kaçırmamalıdır.
Ek Açıklama:
Tekrar Başvuru Bir Kaçış Yolu Mu?
Tescilli olan ancak kullanılmayan markalar için 5 yıllık süre dolmadan tekrar
başvuru yapmanın, kullanmama süresini dolaylı olarak uzatmak için
uygulanacak makul bir yol olup olmadığı hala tartışmalı bir konudur.
2017 yılından itibaren tescilli markalarının kullanıldığını ispat etme yükü
ile karşı karşıya kalan marka sahiplerinin bir kısmı bu durumdan
kurtulmak için alternatif bir yöntem olarak “tekrar başvuru yapma”
yöntemini kullanmışlardır. Burada aynı tescilli marka için yapılan
yineleme başvurusunun kötü niyet gerekçesi kapsamında
değerlendirilmesinin mümkün olup olmadığı ve TÜRKPATENT'in bu
konuya gösterdiği yaklaşımının ne olduğu sorusu önem arz etmektedir.
5YIl
SMK’da yineleme başvurusunun kötü niyet kapsamında değerlendirilmesi
gerektiğine dair açık bir hüküm yoktur. Normalde, bir başvuru sahibi, markasını
kullandığını kanıtlamak zorunda olmadığı beş yıllık süreyi kullanım yükünden kurtulmak amacıyla
uzatmak isterse, yapılan yineleme başvurusunun kötü niyet olarak kabul edilmesi mümkün
olabilir. Zira yeni bir marka başvurusundaki niyet, SMK’nın marka kullanım yükümlülüğü
yaklaşımından kaçınmak anlamına gelebilecektir. Ancak kötü niyet, her çekişmenin kendine has
koşullarına göre değerlendirilmelidir ve sadece tescilli bir marka için yeniden başvuru yapılmış
olması hali kendi başına kötü niyet olarak değerlendirilmemektedir. TÜRKPATENT, bugüne kadar
tekrarlayan başvuruları büyük bir kabulle kötü niyetli olarak değerlendirmemiş ve itiraz
süreçlerinde mesnet olarak ileri sürülen yenileme başvuruları da daha önce tescil edilmiş
durumda olan aynı marka için kullanım delili sunma şartı aramamıştır. Bu itibarla Kurumun
benzer bir yaklaşımla, iptal talebinden önce yapılan yineleme başvurularını kötü niyet
kapsamında değerlendirmemesi kuvvetle muhtemel gözükmektedir.
Özetle TÜRKPATENT'in yukarıda belirtilen uygulaması dikkate alındığında, marka hakkı
sahiplerinin tescilli markalarını Türkiye'de kullandıklarını açıkça gösterir delilleri, iptal talepleriyle
karşılaşmadan önce hazırlamaları önemle tavsiye edilmektedir. Tekrarlayan başvuru yapma
alternatifi ise her ne kadar marka tescil sistemi markaların kullanımını teşvik etse de marka
sahiplerinin şimdilik yaşanan belirsizlikten, kullanım ispatı yükünden ve marka iptali tehdidini
zararsız atlatmaları için bir kaçış yolu izlenimi vermektedir.
24
25
GOSSIP R Ö P O R T A J
TÜRK MUTFAĞININ
EFSANE MARKASI
7 MEHMET
‘’7 Mehmet’’ 1937 yılında Mehmet Akdağ’ın dedesi tarafından kurulan
Antalya’nın efsanevi bir markası. ‘’Dede Mehmet’’, Atatürk’e yemek
hazırlamasıyla da bilinen, dönemin başarılı bir ustasının yanında çırak olarak
mesleğe başlıyor. Çalıştığı lokantada bir misafirin yemeğinden çıkan saç teli
üzerine usta, tüm çalışanlara ‘’saçlarınızı kazıtın’’ emrini veriyor. Dede
Mehmet de bu emirden nasibini alıyor ve gerekeni yapıyor. Bu tıraşın
ardından geriye kalan ise Dede Mehmet’in başındaki V harfine benzeyen iz
oluyor. Eski yazıda 7 rakamı V harfine benzer. Bu benzerlik üzerine ustası
Mehmet’e ‘’E sen 7 Mehmet’mişsin!’’ diyor. O gün bugündür Dede Mehmet,
7 Mehmet olarak biliniyor ve restoran bu isimle marka haline geliyor.
Markanın hikayesini 3.kuşak işletmecisi Mehmet Akdağ’dan dinledik.
Tescilli bir marka olan ‘’7 Mehmet’’i deyim
yerindeyse kültürel bir miras olarak
koruyorsunuz. Siz bu mirası yaşatan üçüncü
kuşaksınız. ‘’7 Mehmet’’ efsanesini devralışınız
nasıl oldu?
Daha tam anlamıyla devralamadım desem
yeridir. Bu sene 86. yılımız bitiyor. Hala
üretmeye ve gelişmeye devam ediyoruz.
Benim bu markayı devralış hikayemi
anlatabilmem için önce dedemin sonra da
babamın devralışına bir bakmak lazım.
Eskiden çıraklar ustaları gibi başarılı olmak,
kendi mekanlarını açmak ister ve bunun için
çok çalışırlarmış. Ustasının dedeme el verme
hikayesini okumuşsunuzdur kitapta. Dedem
ustasından el alıyor, lokantasını açıyor, adını
duyuruyor. Aradan yıllar geçiyor, dedem
verem oluyor ve tedavi için Heybeliada’daki
verem hastanesine yatıyor. Fakat o dönem
babam henüz çok küçük, lokantanın düzenini
sürdürmesi kolay değil. Dedem babama
destek olması ve işi öğrenmesi için Antalya’ya
Bolu, İzmir, Bursa, İstanbul gibi birçok
şehirden iyi ustalar gönderiyor. Babam her ne
kadar 7, 8 yaşlarında olsa da birçok farklı
ustayla çalışması ona ciddi bir eğitim oluyor.
Dedem enteresan bir adammış, onu geçmek
çok kolay değilmiş. Ama babamın bu hastalık
sürecinde deneyimledikleri onu babasından
çok daha iyi bir usta yapmış. Bu nedenle
dedemin hastalığı, babamın eğitim süreci
olmuş.
Benim çocukluğum da tıpkı babam gibi
mutfakta geçti. Babam da ben de
doğduğumuzdan beri mutfağın içindeyiz. Aynı
zamanda bu mesleği devralma sürecimiz de
benziyor. Babam 2005 yılında kansere
yakalandı. Onun hastalık sürecinde çok şey
öğrendim. Ben de babam sağlıklıyken ona
kafa tutar, ondan daha iyi olduğumu iddia
ederdim. Halbuki babam bir yerlere şans eseri
gelmemiş, hayatı boyunca hep çok çalışmış.
Benim çocukluğum tıpkı babamın çocukluğu gibi mutfakta geçti.
Doğduğumuzdan beri mutfaktayız. Bu nedenle ''7 Mehmet'' markasını
devralma sürecimiz birbirine çok benziyor.
Mehmet Akdağ
26
27
Babam hastalanınca fark ettim ki ‘’gölgesi
yeter’’ dedikleri olay gerçekmiş. Babam
varken bana yardımcı olan esnaf, babam
vefat edince daha farklı davranmaya
başladı. ‘’Kazıklamak’’ demeyelim ama
benden daha çok kazanmaya çalıştılar.
Bir de babam fabrika gibiydi, sürekli
üretiyordu. Ben de üretirdim ama onun
kadar iyi değilmişim. Babam vefat edince
‘’Bu üretim duracak mı?’’ düşüncesiyle
kendimi geliştirmeye başladım. Çeşitli
eğitimler aldım, üniversiteye başladım.
Babaannelerimizden tutun 14, 15 yaşındaki
çocuklara kadar deneyim ayırt etmeksizin
birçok kişiden öğrenmeye açık hale geldim,
merak ettim, çalıştım. Zaten öğrenmeyi çok
severim. Anladım ki gelişmek için birinin sana
öğretmesine gerek yok, istersen kendin
yapabiliyorsun. Kendi imza lezzetlerimi böyle
çıkarmaya başladım. Tüm bu hikâyeye
baktığımda görüyorum ki babamın hastalığı
da benim eğitimim olmuş. Tıpkı dedemin
hastalığının babamın eğitimi olduğu gibi
7 Mehmet’i devralışım böyle oldu.
Dedeniz Mehmet Bey, babanız Hakkı Bey ve
siz… Bu markayı oluşturan, geliştiren ve
değerine değer katan üç isimsiniz. Sizce bu
üç kuşağın belirgin bir ortak özelliği var mı?
Dedemle benim daha çok ortak özelliğimiz
var. Babam biraz farklı bir bakış açısına
sahipti. Ama genel olarak ortak özelliklerimiz,
genlerden aktarılan bazı unsurlar olabilir.
Mesela koklama, tat alma, el becerisi gibi
özellikler genetik özelliklerimiz bence. Bunlar
dışında hep yeni ürünler yapmayı sevmemiz,
yeni tatlar peşinde koşmamız ortak
özelliklerimiz. Dedemi çok az tanıyorum ama
dinlediğim kadarıyla hep üretmek ister ve
yeni lezzetler ortaya çıkarırmış. Babam da
böyleydi, ben de böyleyim. Sürekli yeni
üretimler, yeni tatlar peşinde koştuk. Ama bu
yeni üretimler, farklı yörelerden gelen ve hiç
bilinmeyen ürünlerle oluşturulmuş bir füzyon
mutfağı gibi değil, daha çok alışık olduğumuz
lezzetlerle yapılan ve bulunduğumuz
bölgenin ürünleriyle ortaya çıkan lezzetler.
7 Mehmet’te mutfaktan çıkan her ürün bir
imza haline gelmiş. Atatürk’e sunulan taze
fasulye, Sezen Aksu’nun favorisi olan
‘’Sezen Pilavı’’, bamya kızartması ve
incecik patates kızartması… Yemeklerinizi
ve 7 Mehmet markasını bu kadar popüler
hale getirmeyi nasıl başardınız?
Yine babamdan kalma bir alışkanlık, yeni
bir ürün çıkaracağımızda geriye dönüp
bakardık. Babaannem ne yapardı? Dedem
ne yapardı? Eski ustalarımız bir yemeği
nasıl geliştirirdi? Biz ileriye gideceğiz ama
bunu geçmişten kopmadan yapmamız
lazım. Mesela bamya kızartması, bizim için
özel bir örnektir o. Bamyayı annem hiç
sevmezdi, yıllarca yememiş.
Hatta öyle ki ‘’aman annem bunu yediğimizi
duymasın’’ dediğim bir üründü. Ama
bamyayı farklı bir formda yaptığımızda
başka bir boyuta taşınıyor, özelliğini de
koruyor. Bamyayı biliyoruz, yoğurdu
biliyoruz ama bu ikisini bugün restoranda
sunduğumuz formda sunmayı bilmiyoruz.
Yakın zamanda bir kitap çıkardınız. Kitapta
7 Mehmet’in tarifleri yer alıyor. Bir
restoranın reçetelerini açıkça paylaşması
iddialı bir hamle. Tarifleri paylaşmaya nasıl
karar verdiniz? Taklit edilmekle ilgili bir
endişeniz oldu mu?
Yine babamın bir sözü bu soruya cevap
verecek sanırım. Babam hep ‘’bırak
yapsınlar, biz yenisini yaparız’’ derdi. Bizim
şu an 650’den fazla ürünümüz var. Bunun
sebebi de şu, sürekli üretiyoruz ama
menüden çıkaramıyoruz. Çünkü misafirler
daha önce denediği o lezzeti arıyor.
Türkiye’de ve dünyada en beğendiğiniz
restoranlar hangileri?
Bu çok iddialı bir soru. Cevaplarım arasında
lezzet noktaları, ‘’fine dining’’ restoranlar,
esnaf lokantaları gibi birçok farklı segment
var. Bazılarının tüm ürünleri müthiş, bazıları
ise tek bir ürünle bile meşhur olmayı hak
ediyor. İsim vermem gerekirse İstanbul
Kadıköy’de Haçapuri diye bir yer var. Müthiş
bir pideci, kesinlikle tadılmalı. İzmir Urla’da
Od Urla var, çok özel bir yer. Başarılı ve
yetenekli bir arkadaşım gerçekten.
Antalya’da çok özel noktalar var. Mesela
‘’18’in Bağaçası’’ dediğimiz tarçınlı çörek
denenmeli. Hal’de bir köfteci var,
olağanüstü güzeldir; eti çok iyi işler.
Piyazcı Ahmet var yine Antalya’da.
Sadece piyazı için bile gidilir.
Dünyada da çok fazla var tabii. Madrid’deki
Ten Con Ten Restaurant güzeldir, ne
yediysek çok özeldi. Milano’da Giacomo var,
yerel lezzetleri çok iyi sunuyor.
28
29
Masterchef gibi yarışmaların Türk
gastronomisine katkı sunduğunu ve özel
şefler çıkardığını düşünüyor musunuz?
Şaşırtan lezzetleri
çok seviyorum.
Hepsini de takdir
etmek lazım. Aynı
şehirde bile üretiyor
olsak tatlı
rakiplerimdir,
konuşmadığım
işletmeci neredeyse
yok. Bu iş hep
beraber olunca
güzel.
Bir tüketici olarak bir markayı özel kılan
sebepler sizce nelerdir ve markalaşmak nasıl
olmalıdır?
Ben bu zamana kadar kurumsallıkla ilgili hep
ön yargılıydım. Sonunda gördüm ki
kurumsallık olmadan asla olmuyor. 2014
yılından beri kurumsallaşma sürecimizi
yürütüyoruz. Kadromuzu büyütüyoruz bir
yandan. Deyim yerindeyse 2014’e kadar hep
‘’kara düzen’’ gitmiştik. Aradan 9 yıl
geçmesine rağmen daha yeni oturuyor bu
kurumsallık. Çünkü 80 yıllık kalıplaşmış bir
düzen var. Bunu yıkmak, değiştirmek, ekibe
anlatmak çok zor oldu ama nihayetinde bunu
kabul ettirebildim. Ama kurumsallaşması
gereken işletme mantığı. Sonrasında
bireysellik devreye girmeli. Çünkü insanlarla,
insanlara hizmet veriyorsunuz. Bu noktada
bireysellik lazım. Misafirlerin ve personelin
derdini anlarsak onların bireysel dertlerini de
çözebiliriz. O zaman sürdürülebilir, uzun
soluklu bir deneyim ortaya çıkıyor. Benim
hedefim 86 yıllık bu markanın bir 86 yıl daha
gitmesi için çalışmak. Bunu da kurumsallığı ve
bireyselliği bir araya getirerek ortaya
çıkaracağımız sentez bir kültürle
başarabileceğimize inanıyorum.
Evet, bir katkısı olduğunu düşünüyorum
tabii ama burada bazı farklı dinamikler
var. Bu gibi programları izleyen herkes
çok iyi aşçı olduğunu ve iyi yemek
yaptığını düşünüyor. Aşçılık bu kadar
kolay değil, yetenek ve yenilik ister. Bu
gibi programlar moda oldu ve birçok
kişiyi aşçılığa sevketti. Ama üniversiteden
örnek vereyim, gastronomi bölümünün
alacağı öğrenci sayısı belli; 80 kişi.
Başvuru ne kadar biliyor musunuz?
3.500 kişi. Bu başvuranların hepsi mi
aşçı? Bu pek mümkün değil. Bu merakı
TV programları artırıyor biraz. Akdeniz
Üniversitesi ile projemiz devreye girerse
bu konuya bir çözüm üretmek istiyorum.
Nasıl ki güzel sanatlar bölümleri yetenek
sınavı yaparak öğrenci seçiyor
gastronomi de öyle olmalı. Aşçı olmayı
hedefleyen aday, bölüme girmeden
yeteneğini göstermeli ve yeni ürünler
üretmeli. Sadece yetenek de değil,
ürünlerin yetişme koşullarını bilmeli.
Patates hangi mevsimde, ne şartlarda
yetişir mesela? Şimdi suni koşulları
oluşturup her mevsim istediğimiz sebze
ya da meyveye erişiyoruz ama bunun
mevsimselliğini bilmeli ve ona göre
kullanmalılar. Ayrıca şef olmak için
sadece görsellik yetmez, yeni lezzetler
üretebilmeliler.
Dolayısıyla evet, bu gibi programların
çeşitli etkileri olduğunu düşünüyorum
ama yeterli bulmuyorum. Tabii ki bu işi
yapanların hepsi bizim abilerimiz,
arkadaşlarımız ama işin içine televizyon
dünyası girince olay farklı bir noktaya
evriliyor. Popülaritenin ön planda olduğu
ve TV dünyasına hitap eden bir iş.
İnsanları heyecanlandırıyor, katılımcıların
bir adım daha ilerlemesini sağlıyor. Ama
her zaman çok iyi şefler çıkardığı
düşüncesine biraz mesafeliyim açıkçası.
Bence Türkiye’deki en değerli marka…
Antalyalı bir marka olan Adopen
En çok kullandığım marka…
Beymen
Bence yüzyılın icadı…
Televizyon
Röportaj: Zülal Gedik
30
31
Fotoğraflar: 7 Mehmet Fotoğraf Arşivi
U Z M A N K O N U K
COĞRAFİ İŞARETLERİN
SOSYAL VE EKONOMİK ETKİLERİ
Prof. Dr. Arzu OĞUZ
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Fikri Mülkiyet Hukuku Anabilim Dalı Başkanı
Coğrafi işaretler, birçok
sosyal ve ekonomik etkiye
sahiptir. Coğrafi işaret
kavramının mevcut
olmadığı dönemlerde bile
coğrafya adıyla anılan
yöresel ürünler, tarih
boyunca ekonomik gelişimi
etkilemiş, yöreyle
özdeşleşen ürünler çekim
merkezi olmuştur.
Hindistan’ın meşhur
baharatları Kristof
Kolomb’u Avrupa’dan
Hindistan’a kadar
çekmiştir. ‘’Kahve
Yemen’den gelir’’ diye
türkümüz vardır. Çin’de
üretilen kil çömleklerin ünü
Asya kıtasını bile aşmıştır…
Hukukumuzda coğrafi işaret kavramının tanımı, 6769
sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 33’üncü maddesinde
yer almaktadır. Buna göre coğrafi işaret “belirgin bir
niteliği, ünü veya diğer özellikleri bakımından kökenin
bulunduğu bir yöre, alan, bölge veya ülke ile
özdeşleşmiş bir ürünü gösteren işarettir’’. Coğrafi
işaret tescili yapılabilmesi için tescil edilmek istenen
varlığın; gıda, tarım, el sanatları, maden ve sanayi
ürünlerini teşkil eden bir ürün olması gerekir. Bunlara
Alman Birası, Fransız ve İtalyan Şarabı/Peyniri, İsviçre
Çikolatası örnek gösterilebilir. Ülkemizde de Malatya
Kayısısı, Antakya Künefesi, Amasya Elması ilk akla
gelen örneklerdir.
Coğrafi işaretin ayırt edici olması, onların tescil
edilmesi ve piyasalarda değer görmesi için mutlaka
aranan bir özelliktir. Ayırt edici özellik, belli bir coğrafi
sınırdan ve bu coğrafi sınırın içerdiği bazı özelliklerden
kaynaklanır. Buna istinaden ayırt edicilik, doğal (iklim ve
toprak gibi) faktörlerden kaynaklanabileceği gibi
kültürel faktörlerden de kaynaklanabilir. Ürün ham
maddesini o yöreden alabilir, üretim yöntemini o
yöreden alabilir. Belirlenen bu coğrafi sınır, şehir, bölge
veya ülke olabilir. Coğrafi sınırın özellikleri o yörenin
iklimi, doğası ve kültürüdür. Ayrıca coğrafi işaretlerin
ilgili yöreye bağı, farklı nedenlerden kaynaklanabilir.
Geçmişten gelen ve sadece o yörede görülen bir kültür,
başka yerlerde kullanılmayan bir üretim şekli, toprak
yapısından sebze veya meyveye geçen bir aroma ya
da o ürünün çok uzun yıllardır o yörede üretilmesinden
kaynaklı yöreyle özdeşleşen isimler, yöresel bağa örnek
olarak verilebilir. İzmir Boyozu, Adıyaman veya
Şanlıurfa Çiğ Köftesi bunlara örnek olabilir.
Coğrafi işaret tescili, ürünlerin markaya
dönüşmesini sağlar. Bu nedenle coğrafi
işaretlerin sosyal ve ekonomik etkileri son
derece önemlidir.
Fikri mülkiyet haklarının sosyal ve ekonomik
gelişmeye etkisi anlaşıldıkça fikri mülkiyet
haklarının daha fazla desteklenmesi gereğini
de kavramaktayız. Son yüzyılda gözlemlenen
küreselleşmenin karşısında, geleneksel ve
yöresel değerlerin korunması, ülke
ekonomisine kazandırılması, ürünlerin
çeşitlendirilmesi ve kültürel farklılıkların
ekonomik değere dönüştürülmesi önem
kazanmıştır. Coğrafi işaretlerin tescil edilmesi,
etkin biçimde korunması yine bu
kapsamda ön plana çıkmaktadır.
Çünkü coğrafi işaret tescilleri,
ürünlerin markaya
dönüşmesini ve hak ettiği
değeri bulmasını
sağlamaktadır.
Coğrafi işaretin bir
ürüne marka değeri
kazandırmasındaki
en temel sebep,
ürüne ayırt edicilik
sağlamasıdır.
Böylece tüketici o
ürünü farklı algılar,
ürüne olan talep artar.
Mesela Trabzon Ekmeği,
diğer ekmeklerden farklı
olduğu algısı ile
diğerlerinden farklılaşır
ve kendisine ayrı bir
pazar bulur. Ülkemiz
insanı memleket, yöre
kavramlarını önemser ve
genellikle, geleneksel
olarak tükettiği ürünleri
tercih eder. Bu bağlamda coğrafi işaret
tescili, tüketicilere yol gösterir.
Zaman içerisinde ayırt edicilik kazanan ve
tüketicilerin tercihi haline gelmeye başlayan
coğrafi işaretli ürünler, aynı zamanda
kaynaklandıkları yöreye ün katarlar. Mesela
Toskana bölgesi şarap sayesinde ünlenmiştir.
Özel ürünlere sahip olan yöre ve ülkeler bu
ürünleri tanıtarak hem ürünün pazarını
geliştirmekte hem coğrafi işaretli ürünlerin ait
olduğu yöreyi kalkındırmaktadır.
Tüketiciler, ürün seçiminde
yöreselliğe hatta kendi
memleketinden ürün seçmeye özen
gösterme eğilimindedir ve bu nedenle
coğrafi işaret tescili,
tüketicilere yol gösterir.
Coğrafi işaretli ürünler, bu işareti almayan
ürünlere göre pazarda ayrı bir yer
edinmektedir. Yapılan araştırmalar,
tüketicilerin coğrafi işaretli ürünlere %20 ila
%40 daha fazla ‘’ödemekten
kaçınmadıklarını’’ göstermektedir.
Coğrafi işaretlerin başlıca sosyoekonomik
etkileri ise üretim ve gelir artışı, bölgesel
turizmin gelişmesi, yöredeki kültürün
korunması, yeni istihdam alanları ve buna
bağlı olarak göçün önlenmesi, hatta
tersine göçün sağlanması olarak
sıralanabilir. Coğrafi işaretin
ancak yöreye bağlı olarak
yapılabilen mal ve hizmet
üretimini canlandırması
ve iş gücü yaratarak
göçü önlemesi, bu
sistem üzerine bir
ekonomi modeli
oluşturulmasına da
imkân sağlar. Böylece
yöredeki insanlar daha
fazla üretim yapıp
ürünlerini pazarda
kıymetli şekilde
satabildikleri zaman
yörelerinden ayrılmazlar.
Ayrıca coğrafi işaretli
ürünlerin üretilmesinde
uygulanan kriterler
sayesinde piyasa kimliği
ve marka değeri
kazanan bu ürünler
sayesinde, üreticilerin
gelir düzeyi ve hayat standardı artar.
Ürünün ihraç edilmesine fırsat doğar ve
böylece daha fazla fiyatla alıcı bulması
mümkün olur. Elbette bu aşamada coğrafi
işaretlerin, tescilli ürünün kalitesini
garantileme ve güven oluşturma özelliği
unutulmamalı ve bu güvenin korunması için
ilgili birimlerin coğrafi işaret almış ürünleri,
işaret alırken tanımlanan özelliklere uygun
üretilip üretilmediklerini kontrol etmesi son
derece önemlidir.
32
33
BİLGİLENDİRME
Tüm bu detaylara ek olarak yörede ürüne olan talep ve
üretimin artması yöreye yapılan yatırımları da artırır. Bölgenin
alt yapısı ve ulaşım imkanları gelişir, yöreye gelen üretici ve
yatırımcı sayısı artar. Bu vesileyle giderek artan oranda ilgi
çeken gastronomi turizmi de canlanır. Coğrafi işaretli ürünlerin
daha yüksek fiyattan ve daha fazla miktarda üretilip satılması
ile yöre ve ülkenin uluslararası bilinirliği artar, daha fazla turist
çeker. Antep Baklavası, Adana Kebabı, İzmir Üzümü, Mersin
Limonu, Osmaniye Fıstığı, Anzer Balı, Malatya Kayısısı, Bursa
Kestanesi gibi coğrafi ürün isimleri o ürünleri diğerlerinden
ayrıştırmak suretiyle o ürünlerin yetiştiği yöre konusunda yerli
ve yabancı turist çekmektedir.
Antep Baklavası
MARKA TESCİL BAŞVURUSU
YAPMADAN ÖNCE:
ARAŞTIRMA
Konu, hak sahibi olduğumuz unsurları korumak ise araştırma, kontrol ve
teyit etme kavramları çok önemli hale geliyor. Marka, patent, tasarım gibi
unsurlar için başvuru yapmak isteyenlerin önce araştırma basamağını
tamamlayarak kendi fikri üretiminin özgünlüğünü kontrol etmesi gerekiyor.
Ürün çeşitliliği yönünden dünyadaki önemli tarım
ürünlerine sahip olan ülkemizde verimsizleşen tarım
arazilerinin kurtarılması, kaybolmaya yüz tutmuş
bazı ürünlerin tekrar üretilmeye başlanması için
coğrafi işaretler önemli bir fırsat sunmaktadır.
Coğrafi işaret tescili, kamusal niteliğe haizdir; diğer sınai haklar
gibi tekel hakkı oluşturmaz. Dolayısıyla coğrafi işaretli ürün, o
ürünü tescildeki koşullara uygun olarak üretmek şartıyla tüm
üreticiler tarafından üretilir ve tescil ülke, bölge ya da yöreye
aittir. Buna bağlı olarak bölgedeki aktörleri iş birliğine
yönlendiren coğrafi işaret tescili, sosyal ve ekonomik anlamda
birçok etkiye sahip olup kalkınmadaki rolü de kıymetlidir. Ayrıca
ürün çeşitliliği yönünden dünyadaki önemli tarım ürünlerine
sahip olan ülkemizde verimsizleşen tarım arazilerinin
kurtarılması ve kaybolmaya yüz tutmuş bazı ürünlerin tekrar
üretilmeye başlanması için coğrafi işaretler önemli bir fırsat
sunmaktadır. Dolayısıyla coğrafi işaretli ürünlerin markalaşması
ve ihracatında devlet kurumlarının desteği önemlidir.
Anadolu’nun farklı coğrafyalarında yetiştirilen coğrafi işaretli
ürünlerin üretim ve pazarlama faaliyetlerinin Avrupa Birliği
kalitesinde ve sınıfında olması ülkenin politik, stratejik ve
ekonomik hedefleri içerisinde yer almalı ve yoğun biçimde
desteklenmelidir. Bu ürünlerin üreticilerine, üretim, AR-GE,
pazarlama, marka yönetimi alanlarında eğitimler verilmeli,
üniversiteler, kalkınma ajansları bu konuda yoğun faaliyet
yürütmelidir. Bu alanda yapılacak hamleler hem ülkenin hem de
üretim yapılan bölgelerin ekonomik kalkınmasına katkı sunacak
hem de kültürel mirasımızın yaygınlaştırılması ve
yaşatılmasında rol oynayacaktır.
Adana Kebabı
Osmaniye
Yer Fıstığı
Amasya Elması
Benzerlik, marka itiraz işlemlerine, marka ihlali
davalarına sıklıkla konu olan bir durum. Tescil
başvurusu düşünülen markaya benzeyen
daha önce tescillenmiş unsurlar olması
halinde ayırt ediciliğini yitiriyor. Bu nedenle
marka ismini belirlemeden ve kullanmaya
başlamadan önce benzerlik araştırması
yapılması ve sınıfların en doğru şekilde tespit
edilmesi, olası itiraz risklerini en aza indiriyor.
Kullanılması planlanan markanın bir başkası
tarafından tescilli olup olmadığını çeşitli
yöntemlerle öğrenmek mümkün. Türk Patent
ve Marka Kurumunun araştırma araçları, bu
konuda başvuru sahiplerine fikir sunduğu gibi
çok daha kapsamlı ve olası tüm riskleri
barındıran araştırma raporları da uzman vekil
firmalar tarafından sağlanabiliyor. Benzerlik
araştırması ise sadece birebir benzerlik
bakımından değil, ilişkili sınıflar, fonetik ya da
görsel benzerlik, markaların bilinirlik ve
tanınmışlık düzeyi, karıştırılma ihtimalinin
bulunması gibi birçok kriter kapsamında
gerçekleştiriliyor. Son derece kapsamlı olan ve
uzmanlık gerektiren bu araştırma sonuçları,
hayalinizdeki markanın ‘’uygun’’ olduğu
yönündeyse bu isim için marka tescil
başvurusu yapılmasının da önü açılıyor.
Fakat marka koruma konusunda araştırma ve
tescil aşamaları tek başına kapsamlı koruma
sağlamayabilir. Markanın tescil kararı
sonrasında benzerlerine karşı izlenmesi yani
takip edilmesi de son derece önemlidir. Tescil
hakkı elde ettikten sonra 10 sene boyunca size
ait olacak markanız, bilinirlik kazandığında
üçüncü kişilerce ve kötü niyetli olarak taklit
edilebilir. Bu risk ise ancak düzenli izleme ile
tespit edilebilir.
Grup Ofis Marka Patent,
40 yıldır ‘’Fikirlerinizin Arkasında’’
durmaya devam ediyor. 20 bini aşkın
yerli ve yabancı müvekkiline, marka
tescil öncesinde kapsamlı benzerlik
araştırması, marka tescil sürecinde
doğru sınıflandırma seçimi gibi
hizmetler sunuyor. Ayrıca benzer
marka izleme hizmetini Türkiye’de ilk
olarak sunan Grup Ofis Marka Patent,
sunduğu profesyonel izleme
hizmetindeki başarısıyla
sektördeki öncü
konumunu sürdürüyor.
34
35
Ö Z E L D O S Y A
ÜNLÜ İSİMLERDEN
İLGİ ÇEKEN
PATENT BAŞVURULARI
Dünyaca ünlü birçok isim; oyuncu, şarkıcı, yazar gibi ünvanlarla tanınıyor.
Fakat bazıları, bu bilinen özellikler dışında bizi şaşırtan başka bir özelliğe
daha sahip. Onlar bazen kendi meslekleriyle bazen de günlük
rutinlerindeki bir problemle ilgili patent başvurusu yapmış birer ünlü.
Krallar da
rahat etmek ister:
Steve McQueen
‘’King of Cool’’ lakaplı ve İskoç asıllı sinema oyuncusu Steve
McQueen, 1930 yılında doğdu. Çocukluğu son derece olaylı
geçen McQueen, yaşadığı hastalıklar ve psikolojik süreçler
dolayısıyla birçok suçla anıldı. Bu olumsuzluklara rağmen
1952 yılında başladığı oyunculuk eğitimi, onun ünlenmesini
ve başarılı bir oyuncuya dönüşmesini engellemedi.
Oyunculuğa bazı küçük rollerle başladığı dönemde bir
yandan motor yarışlarından para kazanıyordu.
Oyunculukta kendini geliştiren ve Oscar adayı olacak kadar
ünlenen McQueen, yaptığı patent başvurusuyla ‘’mucit’’
yönünü de gösterdi.
1974’te, o dönem pek aktif olmamasına rağmen dünyanın
en yüksek ücretli film yıldızı olan ve 1980’de henüz 50
yaşındayken hayatını kaybeden Steve McQueen,
USD219813S başvuru numaralı ‘’Bucket Seat Shell’’ başlıklı
dizayn patentinde, tek bir kişinin rahatça oturabileceği bir
koltuğu konu aldı.
Kukla sevgisini patentle
buluşturdu:
Jim Henson
Tam adı James Maury Henson olan Amerikalı
kuklacı ve film yapımcısı, birçok karakterin
yaratıcısı olarak ünlendi ve dünya çapında
tanınırlık kazandı. Animatör, karikatürist, aktör ve
film yapımcısı olmasının yanında bir mucit bir
kuklacı olma özelliğini de kazandı. Kuklalara ilgi
duymaya henüz lise döneminde başlayan Henson,
1969 yılında son derece ünlü bir program olan ve
bugün bile neredeyse herkes tarafından bilinen Susam
Sokağı ekibine katılıp ‘’Muppet’’ olarak bilinen kuklaların
geliştirilmesinde rol oynadı. Henson’ın başarısı, yıllar içerisinde
daha da arttı. İlerleyen dönemlerde birçok programın yapımcılığını
üstlendi ve kuklalarla başlayan merakını TV dünyasına taşıyarak kendini birçok alanda geliştirdi.
Ayrıca kuklalara olan ilgisini ve bu alandaki başarısını 1958 yılında kukla ile ilgili bir dizayn patenti
başvurusunda bulunarak taçlandırdı.
Sınırsızca
dans etmek isteyince:
Paula Abdul
Amerika’nın popüler yarışması
American Idol programının
jürilerinden biri olan Paula Abdul,
oluşturduğu başarılı koreografilerle
ünlendi. Aynı zamanda şarkıcı olan
Abdul, bir mikrofon desteği için ilginç
bir patent başvurusuna da imza attı.
Paula Abdul, 2008 tarihli ve
US20090196451A1 numaralı patent
başvurusunda mikrofonu
destekleyen bir aparatı ele aldı.
Buluşun amacı ise kullanıcı şarkı
söylerken sabit kalan mikrofonun
dans etme yeteneğini sınırlamasının
engellenmesiydi. Kullanıcının
ağırlığına göre eğilebilen bir aparata
sahip bu patent başvurusunda
açıklanan alt kısım, içbükey şekilliydi.
Bahsedilen bu şeklin üzerine
sabitlenmiş olan mikrofon sayesinde
şarkıcı, hareket kısıtlılığı yaşamadan
şarkı söyleyebiliyordu.
Fig.1 Fig.2 Fig.3
36
37
Daktiloyla yazılmış
ilk romanın sahibi:
Mark Twain
Sıra dışı
tasarımların sahibi:
Andy Warhol
Amerikalı ressam, film yapımcısı ve yayıncı
olan Andy Warhol, 1950'li yıllarda ortaya
çıkmış ve tüm dünyayı etkisi altına almış bir
sanat akımı olan pop-art’ın en önemli
temsilcilerinden biri haline geldi. Aynı
zamanda sanatçı, resimlerini ‘’afiş tekniği’’ ile
çoğalttı ve bu tekniği uygulaması sayesinde
içinde olduğu döneme bir tepki olacak
derecede radikal biri kabul edildi. ‘’Seri
üretimi ve seri üretim nesnelerini’’ sıklıkla
kullandığı bir sanat üslubunu kendine seçen
Warhol’un eserleri, günlük hayatımızdaki
birçok nesneyi yorumladığı bir biçime sahip.
Warhol’un çorba tenekelerine, Coca-Cola
şişelerine ve daha birçok tüketim amaçlı
ürünlerin görüntülerine yönelik yaptığı
fotografik serigrafi baskıları, Pittsburgh’daki
Andy Warhol Müzesinde sergileniyor. Andy
Warhol, sıra dışılığının yanı sıra “beş yüzlü
saat”in de mucididir. Andy Warhol’un
23.03.1989 tarihli, USD322227S numaralı
dizayn patent başvurusu beş adet ekran
içeren bir saati tanımlamaktadır.
United States Patent Patent Number: Des. 322,227
Warhol,deceased Date of Patent: **Dec. 10,1991
FIG.1 FIG.2 FIG.3
Gerçek ismi Samuel Langhorne Clemens olan
Mark Twain, Amerikalı mizahçı, satirist, roman
yazarı, yazar ve öğretmen olarak tanındı. En
önemli eseri öksüz ve yaramaz bir çocuğun
Mississippi’de geçen maceralarını anlattığı
Tom Sawyer olarak bilinse de Huckleberry
Finn isimli eseri de Amerika tarihinin
önemli eserleri arasında yerini aldı. Twain,
daktilo makinesini ilk satın alanlardan biri
olduğu gibi daktilo ile yazılmış ilk romanın
yazarı olma özelliğiyle de edebiyat
tarihinde önemli bir ünvan kazandı. Onun
edebiyat dünyasında yer almasına en
çok etki eden olay ise küçük yaşta
babasını kaybettikten sonra çırak olarak
bir basımevinde çalışmaya başlaması
olarak kabul edilebilir. Tüm bunların yanı
sıra birçok patent başvurusu bulunan
Twain’in başvurularından biri, bir karalama
defterine yöneliktir. 1873 yılında yayınlanan
US140245A numaralı buluş, farklı bir
yapıştırma sistemine sahip olan bir karalama
defterini açıklamaktadır. Çeşitli kaynaklara
göre Twain, yalnızca bu defterin satışından
yüklü miktarda gelir elde etmiştir.
38
39
U Z M A N G Ö R Ü Ş
İLE GELEN BELGESİZ
ALAN ADLARI VE
UYUŞMAZLIK ÇÖZÜMLERİ
Şebnem ÖZTOPRAK
Grup Ofis Marka Patent
Alan Adı ve Bilgi İşlem Lideri
Türkiye’de birinci seviye (Top
Level Domain) “.tr” uzantılı alan
adları, 1991 yılından beri Orta
Doğu Teknik Üniversitesi
(ODTÜ) tarafından nic.tr (.tr
Alan Adları Yönetimi) platformu
üzerinde tahsis edilirken 2010
yılında ".tr" uzantılı alan
adlarının yönetim ve tahsisine
yönelik tüm yetkiler, Bilgi
Teknolojileri ve İletişim
Kurumuna (BTK) devredilmişti.
Bu devir işlemi sonucunda alan
adlarının sahiplik haklarının ne
şekilde belirleneceği ve
düzenleneceği ise yeni soruları
beraberinde getirmiş ve merak
konusu olmuştu. Uzun süredir
merak edilen konu hakkında
yaşanan yeni gelişme ise
‘’belgesiz sahiplik hakkı’’
kavramını ortaya çıkardı.
BTK tarafından kurulan ‘’.tr’’ Ağ Bilgi Sistemi, diğer adıyla
TRABİS, 2022 yılının son aylarında alan adlarının tahsisi ve
yönetimi için faaliyete geçirildi. Bu sistemin faaliyete
geçmesi sonucunda daha önce kullanılan nic.tr platformu
ise kullanıma kapatıldı ve alan adı tahsisinde yeni bir dönem
başladı. Bu devir işlemi, başta alan adlarının belgeli veya
belgesiz tahsis edilebilmesi olmak üzere bazı değişiklik ve
yenilikleri de beraberinde getirdi.
Resmî Gazete’de yayımlanandığı şekilde
TRABİS; “ .tr uzantılı internet alan adı
sisteminin ve buna ait merkezi veri tabanının
işletilmesine, rehberin oluşturulmasına (whois),
güncellenmesine ve rehberlik hizmetinin
sunulmasına ve başvuru işlemlerinin gerçek
zamanlı olarak yapılmasına imkân veren, tüm
bu faaliyetlerin güvenli ve iş sürekliliğini
sağlayacak şekilde gerçekleştirildiği sistemdir.”
şeklinde tanımlandı.
“.tr” uzantılı internet alan adları ile ilgili işlemler nic.tr
yönetimindeyken belgeli olarak tahsis edilen en popüler
.com.tr
.org.tr
.net.tr
uzantılı alan adları, TRABİS ’in faaliyete geçmesiyle
belgesiz olarak tahsis edilebilir hale geldi. Bu değişiklik
sonucunda bahsedilen popüler uzantılar artık “ilk gelen
ilk alır” ilkesiyle tahsis edilmeye başladı. Alan adı
tahsisinde TRABİS’e yapılan başvuru zamanı, ilgili alan
adının hak sahipliği için ilk gelenin tespitinde dikkate
alınmakta.
Belgesiz olarak tahsis edilecek alan adı
uzantıları:
.bbs.tr
.name.tr
.tel.tr
.info.tr
.web.tr .tv.tr .gen.tr .biz.tr
TRABİS döneminin başlaması, beraberinde
her ne kadar alan adı tahsisinde belgesiz
işlemleri getirse de hala belgeli olarak tahsis
yapılan alan adı uzantıları da mevcut. Resmî
makamları temsil eden uzantılar olarak
tanımlayabileceğimiz “. av.tr”, “. bel.tr”, “.
dr.tr”, “. edu.tr”, “. gov.tr”, “. pol.tr”, “.
k12.tr”,”.tsk.tr” gibi uzantıların tahsisi,
belge ile yapılmaya devam edecek.
Bu uzantılarla ilgili yapılan başvurular,
başvuru sahibi tarafından kayıt kuruluşu
aracılığıyla iletilen ilgili belgelerin TRABİS’E
gönderildiği tarih dikkate alınacak.
UYUŞMAZLIK ÇÖZÜM MEKANİZMASI
“İlk gelen ilk alır” ilkesinin uygulanmaya
başlaması ve belgesiz tahsis yapılabilir
olmasından kaynaklı alan adı tahsisinin
başka bir kişi ya da kuruluşa ait isim, unvan,
marka gibi fikri hakları barındırması ya da
diğer alan adları arasındaki benzerlikler ise
bazı uyuşmazlıkları beraberinde getirme
ihtimali taşıyor. Bu konuda oluşabilecek
uyuşmazlıkları çözebilmek için mahkemelere
alternatif olarak ‘’Uyuşmazlık Çözüm
Mekanizması’’ (UÇM) isimli yeni bir kontrol
mekanizması geliştirildi.
Böylelikle taraflar arasında yaşanacak
herhangi bir uyuşmazlık ve hak ihlali iddiası,
bu mekanizma tarafından değerlendirilerek
çözüme ulaştırılacak. Uyuşmazlık çözüm
süreçleri, ‘’Uyuşmazlık Çözüm Hizmet
Sağlayıcıları’’ (UÇHS) tarafından belirlenen
hakemlerce yürütülecek. UÇH’nin belirlemiş
olduğu hakemler ilgili mevzuat, içtihatlar ve
yargı kararlarını da göz önünde
bulundurarak karar verecek. Bu işleyişe
göre şikâyetçi taraf alan adlarının iptalini,
devrini veya reddini talep edebilecek.
2022 itibarıyla tahsis edilmiş veya
yenileme işlemi yapılmış alan
adlarının uyuşmazlık süreçleri için
‘’Uyuşmazlık Çözüm Mekanizması’’
(UÇM) kullanılabilir.
TRABİS’in faaliyete geçmesiyle birlikte .tr
uzantılı alan adı tahsisinde birçok önemli
yenilik ve değişiklik gerçekleştiği görülüyor.
Bu değişikliklerle beraber artık ‘’ilk gelen ilk
alır’’ ilkesiyle hareket eden bu sistemde,
üçüncü kişilerin kötü niyetle başka bir alan
adını alma ihtimali de mevcut. Alan adı veya
marka sahiplerinin hak kaybına uğramaması
için ise tescil konusunda hızlı davranması ve
önlem alması gerekiyor.
40
41
P A T E N T H İ K Â Y E L E R İ
KONUM BİLGİSİ AKTARIMINDA
PATENTLİ BİR TEKNOLOJİ: GPS
GPS bugün hayatımızı kolaylaştıran teknolojilerden biri. Hızlı şekilde konum
bilgisi almamızı ve aktarmamızı sağlayan bu sistemin çıkışı ise askeri
gereksinimler nedeniyle oldu. 1940’lı yıllardaki bazı navigasyon teknolojilerine
dayanan GPS, zaman içerisinde askeri kullanımla sınırlı kalmayıp çok farklı
alanlarda boy göstermeye başladı.
Her ne kadar GPS’e kaynaklık
eden teknolojinin ortaya çıkması
1940’lı yıllara dayansa da
mevcut teknolojilerin
sentezlenmesi ve GPS’in
geliştirilmesi 1970’li yılları
bulmuştur. 1973 yılında
Pentagon’da Savunma Navigasyon
Uydu Sistemi (DNSS) konusunu ele
alan toplantıda, çeşitli kararlar alınmış
ve DNSS programı aynı sene ‘’Navstar
veya Navigation System Using Timing and
Ranging (Zamanlama Kullanımı ve Menzilleme
Navigasyon Sistemi)’’ adını almıştır. Tam
anlamıyla kullanılmaya başlanması ise 1990’lı yıllara
kadar sürmüştür.
Bu sistemin son haline getirilmesi ve güçlendirilmesi ise Bradford Parkinson, Roger L. Easton ve
Ivan A. Getting isimli fizikçi ve mühendislerin çalışmaları ile mümkün olmuştur. Bu ekip, mevcut
GPS teknolojisinde olmayan bazı noktaları bulmuş ve mevcut GPS teknolojisindeki açıkları tespit
ederek yeni bir alternatif geliştirmiştir.
Böylelikle LORAN ve DECCA sistemlerinden
ortaya çıkan ve zaman içerisinde gelişerek
1990’lı yıllarda tam anlamıyla kullanılmaya
başlanan bu sistemin çok daha nitelikli ve
kapsamlı bir versiyonuna erişmek mümkün
olmuştur.
GPS (Global Positioning System) yani Küresel
Konumlama Sistemi, öncelikli olarak askeri
gereksinimler için geliştirilmiş uydu tabanlı bir
radyo navigasyon sistemidir. Ortaya çıkışının
1940’lı yıllarda olduğu bilinen bu teknolojinin
kaynağı, iki farklı sisteme dayanmaktadır.
Bunlardan biri 2. Dünya Savaşı sırasında
kullanılmaya başlanan ve daha sonra bir
dönem kullanılmış olan LORAN isimli gemi ve
uçakların konumlarını belirlemeye yardımcı bir
navigasyon ve konumlandırma sistemi, diğeri
ise DECCA isimli bir radyo navigasyon
sistemidir. İki sistemin ortak noktası olan
konum belirlemeye yönelik teknoloji, zaman
içerisinde gelişerek GPS teknolojisinin ortaya
çıkmasını sağlamıştır. GPS, ilk etapta askeri
planlamalarda, konum hesaplamalarında ve
güdümlü roketlerin kontrolünde kullanılmıştır.
Mevcut GPS sistemi, yıllar içerisinde farklı
eklentiler ve farklı buluşlarla gelişerek bugün
olduğu haline gelmiştir.
GPS’in son haline getirilmesi ve
güçlendirilmesinde Bradford Parkinson,
Roger L. Easton ve Ivan A. Getting isimli
fizikçi ve mühendisler katkı sunmuştu.
GPS’in tam
anlamıyla
kullanılmaya
başlanması
1990’lı yılları
bulmuştur.
Askeri amaçlarla ortaya çıkan GPS’in kullanımı, çeşitli savaşlar
sonrasında son bulmamış ve farklı alanlara taşınmıştır. 2004 yılında
askeri kullanımdan farklı olarak ilk defa, gelirinin büyük bir kısmını
patent lisanslarından elde eden Qualcomm cep telefonları için GPS
denemeleri yapılmıştır. GPS teknolojisi savaşlar ve cep telefonları gibi
örneklere ek olarak birçok ilgi çekici alanda da kendini göstermiştir.
GPS’li can yeleği, GPS’li ayakkabı hatta GPS içeren takılar ve GPS
içeren tasma aparatları için patent başvuruları yapılmıştır.
42
43
GOSSIP R Ö P O R T A J
SOĞUK ŞAKALARIN
TESCİLLİ KANALI
Berk Sevgi Boğaç Soydemir Buğra Oflaz
Soğuk Savaş, hazırladığı ilginç soruları konuklarına yönelten ve
hazırladığı cevap anahtarındaki ‘’soğuk’’ cevaplarla izleyicilerini
fazlasıyla güldüren yaratıcı bir ekip. YouTube üzerinden yayın yapan
ve sosyal mecralarda içerik üreten Soğuk Savaş ekibinden Boğaç ve
Buğra’yı, konuk sandalyesinde bu sefer biz misafir ettik ve
sorularımızı yönelttik.
Biraz kendinizden bahseder misiniz? Meslekleriniz neydi, süreç sizi nasıl buraya getirdi?
Buğra: Biz bu tarz işlere üniversitede
başladık. İktisat okuyordum ama bu
dönemde metin yazarlığı ve senaristlik
yaptım. Boğaç o dönemde zaten YouTube
üzerinden bazı işler yapıyordu, ben de ufak
tefek işlerle ona dahil olmaya başladım.
Boğaç: Ben de üniversitede sinema okudum.
O dönemde şu an yönetmenimiz olan Cihan
Hızar’la tanıştık ve çeşitli işler yapıyorduk
beraber. Edit çalışmaları yaptığımız bir proje
vardı, Buğra da o dönem destek oluyordu
bu işe ama henüz Berk’le tanışmamıştık.
Sonrasında internete içerik üretmeye
başladık ve şu an Base42 kanalıyla Soğuk
Savaş projesini yapıyoruz, tamamen
Youtube içerik üreticisi olduk böylece.
Soğuk Savaş’ın ortaya çıkışını anlatır
mısınız? Bu keyifli ekip nasıl bir araya geldi
ve bu formatı nasıl hayata geçirdi?
Buğra: ‘’Bad jokes’’ konseptini daha
önceden de takip ediyorduk. Base42 ilk
kurulduğunda bir reklam ajansı olarak
kuruldu ve o dönem bizden eğlenceli
içerikler üretmemizi istedi. ‘’Neler
yapabiliriz?’’ diye düşünürken ‘’bad jokes’’
temalı bir iş yapmak aklımıza geldi ve Soğuk
Savaş’ın temelleri atıldı. İlk etapta 3 farklı
içerik yapıp yayımladık. Bir muhabbet
videomuz vardı, bir ‘’baklava açılışı’’
videomuz vardı, bir de Soğuk Savaş. Bu üçü
içerisinden Soğuk Savaş kendi kendine ‘’aldı
yürüdü’’ diyebiliriz. Biz bu içeriğin kanalın itici
gücü olacağını düşünmemiştik. Ama baktık
talep görüyor, devam ettik.
Boğaç: Biz bu temayı takip ederken
Türkiye’de ‘’gülmeme challenge’’
yapılıyordu. Bu iki fikri birleştirdik aslında. Bu
alanda yapılan YouTube içeriklerinin klişe ve
‘’cringe’’ olduğunu düşünüyorduk. Gülmeme
odaklı bir içeriği nasıl klişe olmadan yaparız
diye düşündük ve ‘’bad jokes’’ ile
‘’gülmeme challenge’’ fikirlerini birleştirerek
bu formatı oluşturduk. Bu iki tema ayrı ayrı
Türkiye’de denendi ama ikisinin bir arada
olduğu ilk yapım olabiliriz. İnsanların bu
yüzden ilgisini çekti diye düşünüyorum.
Ürettiğimiz içeriğin bu kadar ilgi
çekeceğini bilseydik çok daha
profesyonel bir ekipmanla başlardık. İlk
videolarda ‘’tripod’’ bile yok, bildiğiniz
insan tutuyor kamerayı.
Tamamen sizin üretiminiz olan özgün
şakaların, televizyonda ya da başka bir
mecrada kullanıldığı oldu mu?
Boğaç: Bildiğimiz kadarıyla olmadı, yapılırsa
da herhangi bir şekilde problem etmeyiz
sanırım. Çünkü biz de kendi soru
havuzumuzda yapılmış şakalarla
karşılaşıyoruz ister istemez. Ekibimizin TV’de
çalıştığı bir dönem oldu. Belki orada
kullandığımız bazı şakaları programda
kullanmış olabiliriz biz de farkında olmadan.
Sizden sonra bu formatta içerikler
yayımlanmaya başladı mı?
Buğra: Kendi arasında deneyenler oluyor
ama devam ettirmesi çok zor bir iş bu.
44
45
Tekrara düşmemek, daha iyi içerikler
bulmak kolay değil. Ama olabilir elbette
deneyebilirler, bunda kızacak bir şey
olduğunu düşünmüyorum. Bu bir eğlence işi,
insanlar eğlenmek için bu tarz şakalar ve
içerikler üretiyor olabilirler.
İçerik üretmenin zorluğundan bahsettiniz.
Kendisi için içerik hazırlamanın kolay
olmadığı ve güldürmekte zorlandığınız
konuklar oluyor mu ya da en eğlenceli
konuğunuz kimdi?
Boğaç: Bazen formatı yanlış anlayabiliyor
konuklar ya da bu gülmeme işini aşırı ciddiye
alanlar oluyor. Onları güldürmek gerçekten
zor. Formatın yanlış tarafına odaklanan
konuklarımız oldu, bazı yayınlarda da çok
belli oluyor zaten. En çok eğlendiğimiz konuk
kısmına gelirsek ‘’Cenk ve Erdem’’
bölümünde çok eğlendim. Bizim için
gerçekten çok özel isimler, bizim
büyümemizde çok önemli yerleri var.
Türkiye’ye kelime şakasını getiren insanlar
bile diyebilirim. Deyim yerindeyse ‘’Siz
misiniz bize kelime şakası yapan?’’ der
gibiydiler ve çok eğlenmiştik. Tabii bizim en
çok eğlendiğimiz bölüm her zaman izleyicinin
en eğlendiği bölüm olmayabilir ama bizim
için özeldi, bunu söyleyebilirim.
Buğra: Oluyor tabii. Ben katılıyorum
Boğaç’a o bölüm benim için de özel bir
bölümdü. Ek olarak da ‘’Chaby Han’’in
bölümünü söyleyebilirim.
Soğuk Savaş ismi için yapılmış marka tescil
başvurunuz var. Bu ismi tescillemeye hangi
aşamada karar verdiniz ve dijital dünyada
ünlenen isimlerin tescillenmesi sizce önemli mi?
Boğaç: Bu bir ajans projesiydi. Dolayısıyla
ajans aldı o hakkı. Keşke biz tescilleseydik.
Buğra: Evet, ne yaparsanız yapın tescilleyin.
Boğaç: Şaka bir yana, ajans adına tescilli olsa
da fark etmez bu ortak bir iş sonuçta. Bir
dönem ajans sahipliği ile ilgili zorlu ve belirsiz
bir süreç yaşadık, o zaman keşke daha önce
tescil etseydik diye düşünmedik değil. Şu an
bir problem yok ama bu konuyla ilgili, güzel
işler üretiliyor. Ama tabii ki tescil konusunun
ne kadar altını çizsek yeterli gelmez.
Önemli bir aşama kesinlikle.
Marka tescil başvurusunun önemini
ne kadar vurgulasak yine de yetersiz
kalır. Mutlaka zamanında gerekli
işlemlerin yapılması lazım, biz bu
gecikmişliğin olumsuzluklarını
yaşadık belli dönemlerde.
Kanalda bir isim değişikliği olduğunu
biliyoruz. Bu bahsettiğiniz süreçle mi ilgiliydi?
Yani o isim o kadar markalaşmış ve bizimle
özdeşleşmiş ki ‘’buna biraz ara verelim,
değişik işler yapalım’’ dediğimiz noktada
insanların yeni içeriklere çok dönüş
sağlamadığını ve Soğuk Savaş’ı özlediğini
gördük. İzlenmeler düştü. YouTube çalışma
prensibi olarak paylaştığınız tüm içerikleri
‘’bir’’ görüyor. Aynı kanalda farklı temalar
olduğunu kodlayamıyor. Bu nedenle yeni
içerik, kanalın genelini olumsuz
etkileyebiliyor. Biz de bunun gibi stratejik
nedenlerle Soğuk Savaş’a döndük.
Türkiye’de mizah anlayışını beğendiğiniz
kişiler kimler?
Boğaç: Kişisel bir cevap olacak tabii ki, ben
buna Cenk ve Erdem diyebilirim öncelikle.
Ülkenin mizah anlayışına katkıları olduğunu
düşünüyorum. Feyyaz Yiğit bence çok iyi.
Aziz Kedi ile birlikte ürettiği ‘’Gibi’’ dizisini çok
beğeniyorum ve komik buluyorum. Onun
dışında Cem Yılmaz tabii ki. Bir de son olarak
Kalt YouTube kanalından sevgili Ozan ve
Erman’a gülüyorum.
Buğra: Farklı bir şey söylemeyi bekledim,
Kalt diyecektim. Boğaç söyledi… Bizi
Boğaç’la çok sık karıştırıyorlar. Hatta bir
projemde beni Boğaç sanmışlar. Projeyle
ilgili boy boy fotoğraflarım var ama altında
Boğaç Soydemir yazıyor. O yüzden ‘’Boğaç’a
katılıyorum’’ diyeceğim ben de. Hem farklı
bir şey bırakmadı bana hem de nasılsa aynı
kişi sanılıyoruz.
Günlük hayatınızda da çok sık
beraber misiniz?
Boğaç: Değiliz neyse ki. Son yıllarda o kadar
sık vakit geçirdik ki birbirimizi göresimiz
gelmiyor artık. En azından sosyal hayatta.
Tabii şaka bir yana, çok yakın oturuyoruz.
Görmek zorundayız o yüzden.
Buğra: Biz mahalle arkadaşıyız Boğaç’la,
çocukluktan beri beraberiz.
Boğaç: Doğru, ben taşındım hatta o da
peşimden taşındı. Kurtulamadık.
Bazen konuklarınızdan gelen soruları komik
bulmadığınız oluyor mu?
Buğra: Evet tabii, bu yüzden ‘’basma
sistemini icat ettik’’, komik değilse pas
tuşumuz var. Artık çok olmaya
başlamıştı çünkü.
Boğaç: O kadar çok rol yaptık ki artık
buton getirdik.
Buğra: Tabii çatı yapımızın değişikliği, bu
konuda bir etkiye sahip. Buradaki asıl kritik
nokta şu, biz 8 ay-1 yıl kadar bu temada içerik
üretmedik. Bizim için uzun bir süre. Biz de
yorulmuştuk ve artık şaka üretemiyorduk.
Diğer içeriklerimize odaklanmaya karar verdik
ama geri dönüş alamadığımız videolar oldu.
Bu işte yaptığınız iş ve ürettiğiniz içerik sizin
isminizin önüne geçiyor bir süre sonra. İyi
tarafı da var bunun, kötü tarafı da… Kötü
tarafı, yaptığımız hiçbir işi Soğuk Savaş’ın
önüne geçirememek oldu.
Soguk - Savas . ekibi diyor ki;
Bizce en değerli marka...
TaleWorlds, Pippet
En çok kullandığımız marka...
Apple, Nike
Bizce yüzyılın icadı...
Bilek destekli mousepad’ler, Oturma simidi
Röportaj: Hazal Şener
46
47
Y A R A T I C I T A S A R I M L A R
BU EVLERDE HERKESE ALAN VAR:
PATİLİ DOSTLARIMIZA
ÖZEL TASARIMLAR
Dünya üzerindeki en tatlı ama bir o kadar da yaramaz ev arkadaşları
muhtemelen onlardır. Sevimli, muzip, yaramaz, tatlı… Evet, doğru tahmin.
Patili dostlarımızdan bahsediyoruz. Siz evde yokken bile sevimli ev
arkadaşınızın keyifli vakit geçirmesini istiyorsanız belki de çözüm, onları
kapsayan bir ev dekorasyonuyla tanışmaktır. Sizin için hayvan dostu
yaratıcı tasarımları derledik…
YEMEKLERİ DAHA HIZLI
HAZIRLAMA ZAMANI
Siz nefis kokulu yemekler
pişirirken onlar da bu alanın
keyfini sürecek.
Kaynak: Pinterest
SAKLANMAK YETMEZ,
OYUN DA LAZIM
Benim dostum sadece
saklanacağı bir alanla
yetinmez derseniz bu
oyuncaklı koltuğa bakın deriz.
Tasarım: Zhe Gao
VAZGEÇİLMEZ BİR
KEYİF ALANI
Kedinizi evde arar ama
bulamazsanız muhtemelen
bu koltukta keyif yapıyor
olacaktır.
Tasarım: Sunriu Design
SİZE DİNLENME;
ONA EĞLENME ARACI
Sevimli patilerin
tırmanışından fırsat bulanlar,
bu pufa ayaklarını uzatıp
günün yorgunluğunu atabilir.
Kaynak: medium.com
BAKIMINA DÜŞKÜN
PATİLER İÇİN
Uzun, keyifli bir duş ve ardından
bakım rutinleri… Kim hayır
diyebilir ki?
Kaynak: www.timberstonebuilders.ca/blog
KAHVE KEYFİNİZE EŞLİK
EDECEK BİRİ VAR
Evin ilgi odağı olmaya bayılan
hayvanlar bu masanın da
odağında olacak.
Tasarım: Dinos
DOLAP İÇLERİNE
SAKLANMAYA SON
Onlara özel tasarlanmış bir
dolap içi, kıyafet dolabınızı
boşa çıkarır mı dersiniz?
Eğer siz de hayvanları çok seviyor ve en kısa zamanda bir can dostuyla hayatınızı
birleştirip evinizde bu yaratıcı tasarımlara yer vermek istiyorsanız küçük bir hatırlatmamız
var: ‘’Satın alma, sahiplen.’’ Bunun için size en yakın barınağı ziyaret edebilir, sahipsiz
dostlarla tanışabilirsiniz. Şehrinizdeki yerel yönetimlerin bu konudaki uygulamalarını
araştırmayı da unutmamanızı öneririz.
48
Tasarım: Modernist Cat
49
İ T İ R A Z I M V A R
50
GÜÇ VE ENERJİ DEYİNCE
AKLA GELEN İSİM:
CRISTIANO RONALDO
Popüler ve başarılı futbolcu Cristiano Ronaldo ‘’azim, sabır, enerji’’ deyince
akla gelen ünlü isimlerden biri. Elbette bu başarılı kişisel marka imajı ve ün,
birçok alanda etki sahibi. Dolayısıyla ‘’taklit edilmeye’’ son derece müsait.
Ünlü futbolcunun başına gelen marka ihlali de Cristiano Ronaldo’ya
‘’itirazım var’’ dedirtti.
Cristiano Ronaldo ile
özdeşleşen CR7 markası,
bir enerji içeceği
firmasının marka
başvurusunda kullanıldı.
Geçtiğimiz aylarda Türk Patent ve
Marka Kurumuna, ‘’Enerji
içecekleri’’nin yer aldığı bir sınıftan
‘’CR7’’ ifadesi için marka tescil
başvurusu yapıldı. Fakat başvuruya
konu olan bu ifade, hem
Cristiano’nun kendisi hem de forma
numarası ile ikonikleşen bir ifadeydi.
Ronaldo, gücü ve inanılmaz çalışma azmiyle dünya
çapında tanınan bir futbolcu. Futbolseverlerin kalbinde
yer eden Cristiano Ronaldo, aynı zamanda 600
milyonu aşkın takipçi sayısıyla Instagram’da en çok
takipçisi olan ünlü konumunda. 38 yaşındaki Portekizli
sporcunun başına gelen bir marka ihlali de bu
popülerliğin bir kanıtı diyebiliriz.
Bazı marka başvurularında, ‘’ünlü isimlerin sahip
olduğu imajdan faydalanma isteği’’ girişimcilerin
ilgisini çeker. Bu nedenle ilgili ülkelerin tescil ofislerine,
ünlü isimleri ya da ünlü isimlere ait unsurları konu eden
marka tescil başvuruları gelir. Fakat taklit edilmeye
çalışılan kişi ya unsurun dünya çapında sahip olduğu tesciller ve bilinirlik düzeyi benzer marka
başvurusunun reddedilmesi konusunda güçlü birer etkendir. Cristiano Ronaldo da son dönemde
taklit edilen ve sahip olduğu fikri haklara dayalı olarak bu benzer başvuruya karşı mücadelesini
kazanan isimlerden biri.
Üstelik bahsi geçen marka başvurusunda kullanılan
logoda, Cristiano Ronaldo’nun ‘’kanatlı’’ bir silüeti
yer almaktaydı. Böyle bir marka başvurusunun
itiraz ile karşılaşması ise kaçınılmazdı.
Cristiano Ronaldo’nun Türkiye’de gerçekleştirilecek
marka başvuruları, takibi ve marka itirazları için
çalışan Grup Ofis Marka Patent izleme ekibinin
dikkatiyle fark edilen bu benzer başvuru için gerekli
adımlar atıldı ve başvuruya itiraz yapıldı. İtirazda,
tescili için başvuru yapılan benzer markanın
Cristiano Ronaldo’ya ait unsurları kullandığı
belirtildi. Ayrıca itiraz, ünlü futbolcunun
bilinirliğinden faydalanma amacının var olduğu ve
bunun kötü niyetli bir başvuru olduğu
gerekçeleriyle desteklendi. Kurum ise bu itirazı
haklı bularak dünyaca ünlü futbolcunun markasını
korudu ve benzer marka başvurusunu reddetti.
otopratik.net ALAN ADI
ASIL SAHİBİNE GERİ DÖNDÜ
Türkiye lastik endüstrisinin lideri BRISA, en yaygın markalarından biri olan
OTOPRATİK ile ilgili bir alan adı ihlali yaşadı. Üçüncü kişiler tarafından alınan
otopratik.net alan adı, markanın asıl sahibi BRISA’nın dikkatini çekti. Konuyla
ilgili hızlıca harekete geçen BRISA, markası için verdiği mücadeleyi kazandı.
BRISA, 2019 yılında hayata geçirdiği
OTOPRATİK markasıyla periyodik araç
bakımı, lastik, akü vb. hizmetleri veriyor ve bu
hizmetlerini otopratik.com.tr alan adı
üzerinden erişilebilir hale getiriyordu.
Bu markanın bilinirliği ve sunduğu kalite
güvencesi ise üçüncü kişilerin dikkatini çekti
ve aynı marka farklı bir uzantı olan ‘’.net’’ ile
bir başkası tarafından alındı. BRISA ise
zihinlere yerleşmiş “Cesaretle yol alırız!”
sloganında olduğu gibi konuyla ilgili hızlıca
yola çıktı. Firma, Grup Ofis Marka Patent aracılığıyla otopratik.net alan adı için Dünya Fikri
Mülkiyet Örgütüne (WIPO) alan adının devredilmesi için başvuru yaptı. WIPO tarafından seçilen
hakemler, dosyalanan itirazı inceledi ve tartışmalı alan adı için karara vardı.
Kararda, ihtilaflı alan adında yer alan ve genel Üst-Düzey Alan Adı (gTLD) kapsamına giren ‘’.net’’
uzantısının, ‘’otopratik’’ kelimesi üzerinde bir ayırt edicilik oluşturmadığına hükmedildi. Bu nedenle
otopratik.net alan adının, BRISA firmasının tescilli markası ile aynı olduğuna kanaat getirildi. Aynı
zamanda OTOPRATİK markasının, yaygın olarak bilinmese bile internette yapılacak çok basit bir
arama ile BRISA ile ilişkisinin bulunabilir olduğu ifade edildi.
BRISA’ya ait marka ile bahsi geçen alan adını birebir aynı bulan ve marka haklarının açık şekilde
BRISA’da olduğunu destekleyen bu kararda, ihtilaflı alan adını fiilen kullanmayarak pasif ve park
halinde elde tutulmasının ise gerçek ve haklı bir kullanım sayılamayacağına karar verildi.
Alan Adı Uyuşmazlık Çözümlerinde
Karar Mekanizması
Alan adı ihlalleri günümüzde oldukça sık
karşılaşılan bir durum. Bu ve benzeri ihlaller
söz konusu olduğunda ise sürecin çözümü,
konuyla ilgili yetkili kurum olan ICANN
(İnternet Tahsisli Sayılar ve İsimler Kurumu) ve
yetkilendirdiği kuruluşlar tarafından
gerçekleştirilmekte. WIPO bu yetkilendirilmiş
kurumlardan biri. Alan adları ile ilgili
anlaşmazlıklar için WIPO nezdinde alan
adının iptali ve/veya transferi işlemleri
başlatılabilmekte. Bir dava prosedürüne
benzerlik gösteren bu süreçte, ihlal iddiaları
WIPO hakemleri tarafından incelenerek
karara bağlanmakta.
BRISA, OTOPRATİK markasıyla ilgili hak ihlali
konusundaki mücadelesinde bu resmi
prosedürü takip etti ve WIPO hakemleri
tarafından haklı görüldü. İtiraz edilen
kullanımın iyi niyetle bağdaşmadığı kanısına
varıldı ve belirtilen gerekçeler ışığında,
davaya konu otopratik.net alan adının
BRISA’ya devredilmesine karar verildi.
Böylelikle BRISA cesaretle yürüdüğü yolda
bir haklı zafere daha ulaştı.
51
L O G O H İ K Â Y E L E R İ
ÖZGÜR ANSİKLOPEDİNİN
ÖZGÜR LOGOSU
Wikipedia’nın logosu, neler ifade ediyor ve yıllar içinde nasıl bir
değişime uğramış?
Artık bilgiye ulaşmak hiç olmadığı kadar kolay.
İnternette yer alan sınırsız kaynağın ve bu
kaynağı bize ulaştıran dijital araçların önemi
yadsınamaz.
Wikipedia da bu araçlardan biri; bize bilgiyi
sunan, araştırmalarımıza kaynaklık eden bir
dijital ‘’özgür’’ ansiklopedi.
Wikipedia kendini, kullanıcıları tarafından
birçok dilde hazırlanan; özgür, bağımsız,
ücretsiz, reklamsız ve kâr amacı gütmeyen bir
internet ansiklopedisi olarak tanımlıyor. 15
Ocak 2001 yılında Jimmy Wales ve Larry
Sanger tarafından kurulan Wikipedia’nın adı,
Hawai dilindeki ‘’wiki wiki’’ (hızlı ve bilgi
amaçlı) ve Antik Yunan Medeniyeti'nde
"kapsamlı kültürel eğitim sistemi" anlamına
gelen “paideia” sözcüklerinden geliyor.
Wikipedia’nın ilk logosu Bjørn Smestad
tarafından 2000 yılında Wikipedia'nın öncüsü
olan Nupedia (online ansiklopedi) için
düzenlenen bir logo yarışması için tasarlandı
ancak bu yarışma sonucunda kabul
görmeyen logoyu Wikipedia kullandı. Ayrıca
logo Lewis Carroll’ın 1879 tarihli ‘’Euclid ve
Modern Rakipleri’’ adlı kitabının ön sözünden
bir alıntıyı içeriyordu ve logo balık gözü
şeklinde olduğundan bu ön sözün bir kısmı
okunabiliyordu.
Kasım 2001'de Vikipedistler, yani Wikipedi’ye
katkıda bulunanlar, yeni logolar önermeye
başladı. 2001 Kasım ve Aralık ayları arasında
ilk Wikipedia logo yarışması gerçekleşti.
Kazanan logo, yeni logo olarak seçildi. Bu logo
da bir önceki gibi bir kitap alıntısını içeriyordu:
1651 tarihli Thomas Hobbes’a ait Leviathan
kitabının kısım I ve kısım VI alıntıları…
Bu logolardaki alıntılar İngilizce olduğundan diğer dilleri kapsamadığı
fark edildi. 2003 yılında tüm dilleri kapsayan bir logo yarışması yapıldı
ve Paul Stansifer isimli katılımcının tasarımı yarışmayı kazanarak
Wikipedia’nın yeni logosu oldu.
52
53
Stansifer'in logosu, çok renkli yapboz parçalarından yapılmıştı ve birbiriyle bağlantılı metinlerle
kaplıydı. Bu da projenin sürekli inşasını ve gelişimini sembolize ediyordu. Fakat çok geçmeden
David Friedland’in revizyonu ile logo bir kez daha değişikliğe uğradı. Friedland, küreye eğim verip
rengi kaldırdı, yapboz parçalarını derinliklerle birbirinden ayırdı ve her yapboz parçasına bir glif
(harf, sembol, karakter) yerleştirdi. Hem Friedland hem Stansifer, logonun telif haklarını
Wikimedia Vakfına devretti.
2009 yılının sonlarında Wikimedia Vakfı, logoda
son bir revizyona giderek logonun bugün olduğu
haline ulaşmasını sağladı. Logonun son halinde,
16 farklı alfabeden 16 harf bulunmaktaydı. Bu
harfler ait olduğu alfabenin fonetik yani işitsel
anlamda ‘’W’’ harfine en çok benzeyen harfleri
olarak özellikle seçilmişti.
Wikimedia Foundation ayrıca,
logoda görünmeyen ve kürenin
arkasında "gizli" kalan yapboz
parçalarında hangi karakterlerin
görüneceğini de tanımladı.
Başka görünümlerin
oluşturulabilmesi için kürenin üç
boyutlu bir bilgisayar modelini
oluşturdu. Başka alfabelerden
seçilen harfler, görünmeyen
yapboz parçalarına eklendi. Bu
hamle, belki de ilk defa bir
logonun ‘’görünmeyen
kısımlarının’’ da olabileceğini
düşündürdü.
— — —
— — —
Son olarak 2010’da logodaki bazı karakter
hataları giderildi. Kürenin altında yazan metinde
‘’Hoefler Text’’ yazı tipi italik olarak kullanılıyordu
ve bu ticari bir yazı karakteriydi. Bu sebepten alt
yazı ‘’Linux Libertine’’ yazı tipi ile değiştirildi ve
düz biçimde kullanıldı. Aynı zamanda üretilen
bilginin yaygınlaştırılmasını, herkes tarafından
kullanılabilir olmasını hedefleyen ve bu nedenle
diğer hamlelerinde de bu tutumu sürdüren
Wikipedia, marka logosunun ayırt edici parçası
olan ‘’W harfi’’ni de kullanıcılara açık kaynak
varyant olarak sundu. Yani logosunun ikonik
hale gelen simgesini, isteyen herkes tarafından
işlenebilir ve geliştirilebilir kıldı.
— — — —
— — —
Telugu va + (i)
( )
Javanese wa + i
Gujarati va + i Gothic vinja
Latin E-acute
(ꦮꦶ)
(િવ)
( )
(É)
Syriac wāw Lontara w + i
(ᨓᨗ )
Armenian vev
(Վ)
Khmer vo + i
(វ)
Bengali short u
(উ)
Devanagari va + i
(िव)
Georgian vin
(ვ)
— — — — —
—
— —
Katakana u + small i Gəʿəz wə
(ウィ)
(ው)
Greek omega
(Ω)
Traditional Chinese
( 維 )
Kannada va + (i)
( )
Latin W
(W)
Cyrillic i
(И)
Hebrew vav
Arabic wāw Gurmukhī vava + sihari
(ਿਵ)
(و)
(ܘ)
Cyrillic ve Glagolitic vědě
(В)
(Ⰲ)
Oriya U
Burmese script v + i
(ଉ)
(ဝီ)
Malayalam va + short i Inuktitut short u
(വി)
(ᐅ)
Hangul/Chosongul wi
(위)
Thai wo waen + sara i
(วิ)
Tāna vaavu + (i)
(ވި)
(ו)
Latin H
(H)
Cyrillic ya
(Я)
Laotian w + i
(ວິ )
Cyrillic u
(У)
Tagalog Baybayin wi
( )
Latin U
(U)
Mongolian wa
(ᠸ)
Limbu wa + i
(ᤘᤡ)
Cherokee wi
(Ꮻ)
Tibetan wa + (i)
( )
Tamil va + (i)
( )
Sinhala va + i
( )
Latin A-umlaut
(Ä)
Chinese character
( 典 )
Tai Nüa wa
(ᥝ)
Latin V
(V)
Cyrillic de
(Д)
54
55
Greek pi
(Π)
Arabic yāʾ + ʾalif
(یا)
Latin dotted I
(İ)
Ö Z E L R Ö P O R T A J
HER TARZA HİTAP EDEN
ŞIK TASARIMLARIN SAHİBİ:
İLVİRA DONSKAYA
İLVİ’nin hikayesinden kısaca
bahsedebilir misiniz?
Bizim hikayemiz her başarı hikayesi gibi bir
hayalle başladı. Kadınlar daha konforlu,
daha rahat ve kendinden emin adımlarla
yürüyebilsinler diye eşsiz kalitesi ve modern
dokusuyla ilham veren İLVİ ayakkabılarını
tasarladık. 2014 yılında ilk mağazamızı
Nişantaşı’nda açtık. Eşsizliğini el yapımı
olmasından alan şık ve lüks ayakkabı
tasarımlarıyla hayallerimizi ve limitlerimizi
hep bir adım öne taşıdık. 2017 yılında başarı
yolumuzda büyük adımlar atarak ilerledik.
Toptan satış ve toplam 6 mağazamız ile bu
keyifli serüvene devam ediyoruz.
Ortaya çıkarılan bir markanın tescil
edilmesi, ürettiğiniz değerin de
korunması demek. Markamızı hayata
geçirdiğimiz günden beri fikri ve sınai
mülkiyet haklarımızın korunması
yönünde özenli bir tavır sergiledik.
Küçük yaşta yerleştiği
Türkiye’yi ‘’ikinci
vatanım’’ diye
tanımlayan İlvira
Donskaya, özgün ve
şık tasarımlarıyla
çocukluk hayalini
gerçekleştiriyor. 2014
yılından beri ‘’İLVİ’’
markasıyla piyasaya
sürdüğü ürünler,
birçok kişinin favorisi
olmaya devam ediyor.
Hem şık hem rahat el
yapımı tasarımlarıyla
her tarza hitap eden
ve başarısını her geçen
gün artıran Donskaya,
yaptığı marka ve
tasarım tescil
başvurularıyla da fikri
üretimlerini korumak
konusunda özenli bir
tavra sahip. Sizi bu
sayıda, İLVİ’nin
hikayesini markanın
kurucusu İlvira
Donskaya’dan
dinlemeye davet
ediyoruz…
Bu alanda üretmek ve tasarlamak,
çocukluk hayaliniz diye biliyoruz. Biraz
bahsedebilir misiniz?
Çocukluğumdan beri tutkum olan ayakkabı
ve tasarım, sanırım bu günümü
planlamamda en büyük etken oldu.
Çocukluğumda da tasarımla ilgilenmek
hobimdi, ayakkabı mağazası açmak ise
hayalim. Perakende sektöründe yıllarca
farklı pozisyon ve görevlerde çalıştım. Eşim
ile 2014'te İLVİ markasını hayata geçirdik.
Türk Patent ve Marka Kurumuna yapılmış
10’dan fazla marka tescil başvurunuz var.
Markalaşmanın ve marka tescilinin önemi
hakkında düşünceleriniz neler?
Özgün işler üretmek ve tasarlamak elbette hiç
kolay değil. Her biri kendi fikri üretim sürecinize,
belki de çocukluğunuzda kurduğunuz hayallere
dayanıyor. Bu nedenle ortaya çıkarılan bir
markanın tescil edilmesi, ürettiğiniz değerin de
korunması demek. Markamızı hayata
geçirdiğimiz günden beri fikri ve sınai mülkiyet
haklarımızın korunması yönünde özenli bir tavır
sergiledik. İLVİ markası ve İLVİ’nin üretimi olan
diğer markalar, Türk Patent ve Marka
Kurumuna yapılan tescil başvurularımız ile korunuyor. Her marka sahibinin bu konuda gerekli
adımları atması gerektiğini düşünüyorum.
56
57
Röportaj: Deniz Cebeci
Çocukluğumdan beri tutkum
olan ayakkabı ve tasarım,
sanırım bu günümü
planlamamda en büyük etken
oldu. Geldiğimiz noktada,
ürün çeşitliliğimiz her geçen
gün artıyor. Bu yıl içerisinde
deri ceket tasarımlarımızla da
tekstile girdik diyebiliriz.
Yakında yeni sürprizler
olabilir.
İLVİ markası yolculuğuna ayakkabı ile başladı
ancak ürün gamı her geçen gün genişledi.
Bu markayı daha da büyütmek için
planladığınız başka hamleler var mı?
Özel tasarım, modayı yakından takip eden,
yenilikçi, el yapımı ve kaliteyi ön planda tutan
erkek ve kadın koleksiyonları sunuyoruz. Ürün
çeşitliliğimiz her geçen gün artıyor. Bu yıl
içerisinde deri ceket tasarımlarımızla da
tekstile girdik diyebiliriz. Yakında yeni sürprizler
olabilir.
.
Ilvira diyor ki;
Bence Türkiye’deki en değerli marka...
Değerli birçok Türk markamız var
İLVİ markası hangi ülkelerde faaliyet gösteriyor?
Online satış üzerinden tüm dünyaya satış faaliyetimiz bulunuyor. ilvi.com üzerinden mikro
ihracat yapıyoruz. Mikro ihracat dışında başta Rusya, İtalya olmak üzere Almanya, Litvanya,
Polonya, Letonya, KKTC, Romanya, Estonya, Belarus gibi ülkelere ihracat yapıyoruz. 2025
yılında ise Avrupa, Doğu Avrupa ve Kafkas ülkelerinde yeni mağazalar açmayı hedefliyoruz.
En çok kullandığım marka...
Apple
Bence yüzyılın icadı...
İnternet
58
59
B A Ş A R I H İ K Â Y E L E R İ
UZAYDA OYNANAN
İLK OYUN:
Hem bilgisayar ortamında hem de kendine has cihazlarında oynanabilen
Tetris, bir dönemin en popüler oyunu olduğu gibi tahmin edilenin üzerinde bir
başarıya ulaşarak ‘’tetra’’ ve ‘’tenis’’ kelimelerinden oluşan adını markalaştırdı.
Ayrıca bu sene oyunun başarı hikâyesini konu alan bir film bile yapıldı. Gelin
filmlere konu olan bu popüler oyunun hikâyesine birlikte bakalım.
Oyun o kadar
sevildi ki ünü ülke
sınırlarını aştı
SSCB’de temelleri atılan ve kısa sürede Moskova’da yayılan
Tetris, geliştiricisinin Macaristan’daki bir arkadaşına oyunu
göndermesi sayesinde Macaristan’a da ulaştı. Hatta
Macaristan Teknoloji Enstitüsü bünyesinde yapılan yazılım sergisinde kendine yer
buldu. Elbette gittiği her yerde ilgi çeken Tetris, burada da ilgileri üzerine çekti.
Amerikalı bir iş insanı ve ilk ticari multimedya CD-ROM yayıncısı The Voyager
Company'nin kurucusu olan Robert Stein, bu sergide gördüğü Tetris’in lisansını almak istedi.
Stein, oyunun İngiltere ve Amerika’da yayılmasını ve lisanslanarak satılmasını sağladı. Tabii
her ne kadar oyunun yayılması bir başarı olsa da SSCB’de ortaya çıkması ve işin içine
Amerikan, İngiliz ve hatta Japon elektronik markalarının girecek olması zaman zaman
gerilimlere neden olacaktı.
Tetris Sovyet bir bilgisayar mühendisi tarafından
geliştirildi. Aleksey Pajitnov isimli mühendis, Sovyet
Bilimler Akademisinde çalışıyordu ve bulmacalara
meraklıydı. Bu ilgisi Pajitnov’u bulmacayla ilgili bir
içerik geliştirmeye yönlendirdi. Elbette geliştireceği
bulmaca oyunun bu kadar popüler olacağını henüz o
da bilmiyordu ve asıl amacı para kazanmak ya da kâr
etmek değil, çocukluğuna iz bırakan oyunlarla
bulmaca ilgisini bir araya getirmekti. Var olan teknik
donanımını, çeşitli oyunlardan aldığı ilhamla
birleştirdi ve Tetris fikrinin temellerini oluşturdu.
Aleksey Pajitnov, 1984 yılında geliştirdiği oyunu
beğenmiş ve kendisi de keyif almış olacak ki
çevresindekilerle paylaşmaya başladı. Oyunu deneyen herkes Tetris’ten çok keyif alıyor ve
disklere kopyalayarak kendi yakınlarına da öneriyordu. Çember hızla büyüdü. Tetris’i herkes
birbirine önermeye başladı ve neredeyse oynayan herkesi hipnotize etti. Tıpkı oyunda birbiri
ardına dizilip genişleyen kutucuklar gibi oyunun fanları da geniş bir kitle oluşturdu.
Oyun büyük bir üne ulaşarak ‘’tetra’’ ve
‘’tenis’’ kelimelerinden oluşan adını,
deyim yerindeyse markalaştırdı.
Tetris için yapılan lisans
anlaşmalarını duyan oyun
markaları, bu oyunun
lisansını almak için
adeta yarışa girdi. İlk
etapta alınan lisans,
oyunun sadece
bilgisayarda
oynanmasını
kapsıyordu ama
Nintendo gibi
firmalar, oyun
konsolları için
de bir iş birliği
yapılabileceğini
düşündü.
Böylece Japonya
merkezli çok uluslu
video oyunu ve
elektronik şirketi
Nintendo, Tetris için
lisans almak konusunda
görüşmeler başlattı.
Uğraşları sonucu hedeflediği
lisans anlaşmasını yapan ve oyunu kendine ait
çeşitli konsollarla entegre eden Nintendo,
Amerikan oyun şirketi Atari’nin karşı atağıyla
karşılaştı. Atari, Nintendo’nun lisansladığı
Tetris’in çok benzerini çıkardı. Bu benzerlik ile
Tetris Japon ve Amerikan devlerini karşı
karşıya getirecek derecede eşsiz ve keyifli bir
oyun olduğunu da kanıtladı.
Bir bulmaca merakı ve eğlence ihtiyacıyla
ortaya çıkıp hiç beklenmedik şekilde dünyaya
yayılan oyun, elektronik devlerinin ilgi ve
rekabet odağı olmaya devam etti.
İşin ilginç kısmı ise tüm bu lisans
savaşları yaşanırken oyunun
geliştiricisi olan Pajitnov’un
anlaşmalardan pay
almaması ve pek de
kazanç sağlamaması.
Lisanslı ürünün
taklidini çıkaran
Atari ile oyunun
lisansına sahip
Nintendo
arasında dava
süreci başladı ve
süreç Japonya
merkezli Nintendo
lehine sonuçlandı.
Pajitnov, pay almamasına ve
ciddi kazançlar elde etmemesine
rağmen oyun tutkusundan
vazgeçmedi, Amerika’ya yerleşti ve burada
oyunlarla ilgili üretimlerine devam etti. Yıllar
sonra geliştiricinin hak sahipliği konusunda
görüşmeler yapıldı. Her ne kadar oyunun en
popüler olduğu dönemde Pajitnov
anlaşmalardan pay almasa bile bugün
oyunun haklarına sahipliği kendisine ve hem
Amerika’ya yerleşmesinde katkısı olan hem de
yıllar önce Nintendo’nun lisans anlaşması
sürecinde rol oynayan Henk Rogers’a ait.
60
61
M U C İ T H İ K Â Y E L E R İ
ORTAK VE BASİT BİR VERİ YOLU AKTARIMI
USB’NİN MUCİDİ AJAY BHATT
Veri aktarımı konusunda önemli bir buluş olan USB, bize ‘’Her icat bir
ihtiyaçtan doğar’’ sözünü hatırlatacak bir olay sonucunda icat edildi. Mucit
Ajay Bhatt, oğlunun ödeviyle ilgili bir ‘’yazıcı işini” halletmeye çalışırken veri
aktarımının ne derece zor olduğunu bir kez daha hatırladı ve çözüm aramaya
başladı. Bulduğu çözüm ise bugün bir mucit olarak anılmasını sağladı.
1957 yılında Hindistan’da doğan Ajay Bhatt, küçük bir
çocukken bile etrafındaki değişik araçlarla oynayarak
yeni ürünler tasarlamaktan keyif alırdı. Bhatt’ın yaratıcı
yönünü fark eden ailesi, iyi bir eğitim alması için onu
destekledi. Lisans eğitimini Hindistan’da tamamlayan
Bhatt, yüksek lisans için ABD’ye giderek New York’ta
eğitimini tamamladı. Bhatt, eğitiminin ardından Intel’de
mühendis olarak işe başladı.
1990’lı yıllara gelindiğinde artık bilgisayar kullanımı
yaygınlaşmaya başlamış ve teknolojide çok hızlı bir
ilerleme kaydedilmişti. Bilgisayar hayatın çoğu alanına
dahil edilmiş ve bilgisayarda yapılan işlemlerin çeşitliliği
artmıştı. Tüm bu gelişmelere rağmen henüz tam anlamıyla
geliştirilemeyen bir sorun vardı: Verilerin depolanması ve
aktarılması. Gelişmiş bir veri aktarım sisteminin
olmayışı, özellikle görüntü, grafik, ses gibi
multimedya dosyalarının aktarımında son derece
zorlayıcıydı. Ayrıca bilgisayardaki her harici aygıt
için farklı bir veri giriş/çıkış yolu ve bunlara özel
yazılımlar vardı. Bazı basit durumlar için bile
işlem gerekiyor olması da bilgisayar kullanımını
bazı noktalarda karmaşıklaştırıyordu.
Bilgisayara bağlanacak bir yazıcı, klavye, mouse
için bile bu konu hakkında yetkin kişilerden
destek almak gerekiyordu. Ta ki Ajay Bhatt da
bu sorunu bizzat yaşayana kadar…
Ajay Bhatt, elektrik prizlerinin
çalışma prensibini inceleyerek
USB’yi geliştirdi.
Ajay Bhatt’ın USB fikrini nasıl bulduğu
konusunda çeşitli anlatılar olsa da
bunlardan en yaygın olanı bir ‘’ödev çıktısı
alma’’ hikâyesi. Bu hikâyeye göre Bhatt,
çocuğunun ödevini yazdırmak için
bilgisayara yazıcı bağlamaya çalışan eşinin
ne kadar zorlandığını fark etti. Tabii o
dönem bilgisayarlarda azami sayıda
konnektör bulunduğundan bir aygıtı
kullanırken diğerini çıkarmak
gerekebiliyordu. Her aygıtın kendine özgü
sürücüsünün yüklenmesi için CD veya
disket gibi ek unsurlar gerekiyordu. Tüm bu
karmaşayı gören ve aynı zamanda Intel’de
veri depolama ve aktarma üzerinde
çalışan Bhatt, pratik bir sistem geliştirmeye
karar verdi. Elektrik prizlerini inceleyerek
aynı mantıkla ‘’tak çalıştır’’ bir sistem
kurmayı planladı. Intel, çalışanının bu fikrini
yenilikçi buldu ve çalışmasını destekledi. Bu
iş için bilgisayar mühendislerinin yer aldığı
bir ekip kuran Intel, ekibin başına Bhatt’ı
getirdi.
Ajay Bhatt, maddi bir kazançtan
ziyade yeni bir teknolojiye öncülük
etmek istedi ve USB’nin patentine
sahip olmasına rağmen bu
teknolojiyi başka firmaların da
kullanımına sundu.
Ekibin çalışması tam 6 yıl sürdü ve
sonunda USB (Universal Serial
Bus/Evrensel Seri Veri Yolu)
geliştirildi. Bu icat klavye, disket
sürücü gibi çevresel birimlerin
bilgisayara bağlanmasında ortak bir
standart olmanın yanında, veri
aktarımı ve depolama birimlerinde
de önemli bir gelişme sağladı. Disket
ve sürücü ihtiyacı ortadan kalktı.
Gerekli tüm aygıtların bilgisayara
bağlanabilmesi için USB girişleri
oluşturuldu. Böylelikle klavye,
kamera gibi araçlar da dahil olmak
üzere bilgisayara yapılan bağlantılar
kolaylaştı. Veri depolama ve aktarım
alanında kullanılan bu icat,
beraberinde USB bellekleri de getirdi
ve disketler tarihe karıştı.
Bilgisayarlarda USB girişlerinin
oluşturulmasıyla birlikte disket ve
sürücü ihtiyacı ortadan kalktı ve
USB bellekler hayatımıza girdi.
Intel ve Ajay Bhatt bu icadından maddi
hiçbir getiri beklemedi. Hatta bu ürünün fikri
mülkiyet haklarından da muaf tutulmasını
sağladı. Apple ve Microsoft bu teknolojiyi
kullanmaya başta mesafeli dursa da daha
sonra USB teknolojisini kendi ürünlerinde
kullanmaya başladı.
Bhatt’ın, USB’nin yanı sıra AGP veri yolu ve
PCI Express bağlantısı gibi teknolojileri
içeren 31 farklı patenti daha bulunmaktadır.
Ayrıca ‘’Avrupa Patent Ödülleri Ülkeler
Kategorisi’’nde “Avrupa Mucit Ödülü”
almaya hak kazanmıştır.
62
63
GOSSIP ÖNERİYOR
DİZİ
PARTNER TRACK
The Partner Track isimli kitaptan uyarlanan dizi, New York'un
popüler hukuk bürolarından birinde çalışan ve kariyerini bu
büronun yönetim kadrosunda sürdürmek isteyen bir avukatın
hayatından kesitler sunuyor. Genç avukatın rakipleriyle savaşını
ve hak ettiği başarıyı elde etme mücadelesini izleyeceğiniz bu
yapımda ayrıca fikri mülkiyet hakları ve bu hakların devrine dair
detaylar da yer alıyor.
Yayın yılı: 2022
Kanal: Netflix
Sezon: 1
PODCAST
MERAK LİSTESİ - FİKİR NASIL BULUNUR?
‘’Merak etmeye’’ ve ‘’üretmeye’’ dair birçok konunun
ele alındığı Merak Listesi podcast, eğitimci ve içerik
üretici Çağrı Küpeli’nin anlatımıyla gerçekleşiyor.
Merak Listesi’nin bu bölümü ise ‘’Fikir nasıl bulunur?’’
sorusu üzerine ipuçları paylaşıyor. Bölümde ‘’fikir
bulma modelleri, IKEA etkisi, düşünce yapısının
değiştirilmesi’’ gibi birçok başlığı dinlerken fikri üretim
dünyanızın çeşitlendiğini fark edeceksiniz.
Kanal: Spotify, Apple Podcasts
TEDx KONUŞMASI
DÜŞÜ OLMAYANIN İŞİ OLMAZ - NARDANE KUŞÇU
Kadınların aktif olarak çalıştığı bir çiftlikte dünyaya gelen ve
henüz küçük yaşlarındayken çiftçiliğe dair birçok detayı
gözlemleme fırsatı bulan Türkiye’nin sayılı kadın çiftçilerinden
Nardane Kuşçu, konuşmasında birçok girişimciye ilham kaynağı
olacak hikayesinden bahsediyor. Kurucusu olduğu Narköy
Organik Tarım Çiftliği’nin temellerini, kolektif üretimi, merak
etmeyi ve ‘’icat çıkarıcı’’ olmayı anlatıyor.
KİTAP
INTELLECTUAL PROPERTY AND THE BRAIN
Bu kitap, sanatçılar, üreticiler, tüketiciler ve taklitçiler
arasındaki ilişkinin nasıl şekil aldığını anlatıyor. Alanında bir
ilk olarak bilinen bu kitap, sinirbilimin fikri mülkiyet hukuku
ile sentezlenebileceğini ifade ediyor. Bu sentezin ise
‘’yaratıcı davranış’’ ve ‘’ticari iletişim’’ kavramlarına olan
yaklaşımımızı iyileştirebileceğini gösteriyor.
Yayın yılı: 2022
Yayın Platformu: TEDxYouth
Kanal: Youtube
Yazar: Mark Bartholomew
Yayın yılı: 2022
Sayfa Sayısı: 220
64
65
ENTERESAN PATENTLER
ZARFLARI KAPATMANIN KOLAY YOLU:
YAPIŞKAN KAPLAMA NEMLENDİRME CİHAZI
BU FİKİR KEYFİNE KEYİF KATACAK:
GÜNEŞ KORUMALI BİRA
İçinde sıvı bulunduran bir kutu olan bu
aparat; posta pulu, zarf veya benzeri
şeylerin üzerindeki yapışkan kaplamayı
nemlendirmek için tasarlanmış. Buluş
üstü açık sıvı kabı içeren mahfaza
elemanı dışında, yay eğilimli bir
bağlantı elemanı, bağlantı elemanına
eksensel olarak monte edilmiş bir
nemlendirme aplikatörü, mahfaza
elemanı içinde karşılıklı olarak hareket
edebilen bir piston ve yine karşılıklı
olarak hareket edebilen bir kapatma
elemanı da içeriyor. Nemlendirme
aplikatörünün insan dili şeklinde de
olabileceği bu aparat sayesinde zarf
kapatmak artık çok daha kolay.
Bulaşıcı hastalıkların yayılması riskini
azaltmak için de oldukça avantajlı bir
buluş gibi duruyor.
Patent No: US 4,300,473 A
Yaz ayları her ne kadar keyifli olsa da
birçok problemi beraberinde getiriyor. Bu
problemlerden biri de içeceklerin güneş
altında çabucak ısınması. Beerbrella isimli
içecek şemsiyesi ile artık bu sorun
ortadan kalkıyor. Beerbrella içeceklerin
güneşten daha az etkilenmesi için gölge
sağlayan takılıp çıkarılabilir küçük bir
şemsiye. Buluş, içecek gövdesine takılmak
üzere bir tutucu aparat, bu aparata bağlı
bir direk ve direğe bağlı bir şemsiye ile
şaft sisteminden oluşuyor. Beerbrella ile
sahilde güneşlenirken soğuk içeceğiniz
için artık endişelenmenize gerek yok. Bu
şemsiye bir de içinde buz olan bir kapla
desteklenirse keyfimiz ‘’tadından içilmez’’
olur bizce.
Patent No: US 6,637,447 B2
ŞEMSİYE TAŞIMAK EZİYETE DÖNÜŞMESİN:
YAĞMURLU HAVALAR ARTIK DAHA KOLAY
KAMUFLE OLMANIN PATENTLİ YOLU:
PATİ İZİ BIRAKAN AYAKKABI
Taşıdığınız bolca eşya ve çantanın olduğu
yağmurlu günlerde bir de şemsiye açınca
eliniz ayağınıza dolaşır mı? Yağmurlu
havada yürürken şemsiye taşımak bu buluş
sayesinde artık zor değil. Vücuda monte
edilebilen açılır kapanır formdaki şemsiye,
kullanıcının gövdesine dikey bir direğin bağlı
olduğu bir kemer vasıtasıyla monte ediliyor.
Buluş; bir direk, bu direği şemsiyeye
bağlamak için bir bağlantı elemanı, direğe
bağlı açılır kapanır formda bir şemsiye, bu
sistemin vücuda monte edilebilmesi için bir
kemer ve bir şaft sistemi içeriyor. Bu
şemsiye kış aylarında yaptığınız
seyahatlerde hayatınızı kolaylaştırabilecek
mükemmel bir çözüm.
Patent No: US 4,188,965 A
Her gördüğünüz ize inanmayın! Pati izi
sandığınız izler pati izli ayakkabı tabanına
sahip ayakkabı giyen bir insana ait olabilir.
Bu buluş, pati izlerini taklit amaçlı
geliştirilmiş bir ayakkabı tabanı. Ayak ucu
ve topuk kısmında pati izleri bulunan bu
ayakkabı tabanı; eğlence amaçlı ya da
eğitim amaçlı kullanılmak üzere
geliştirilmiş. Buluş sayesinde pati izleriyle
takip edilmesi istenen bir yolu
işaretleyebilir veya yaban hayat
uzmanlarını, izcileri veya bekçileri eğitmek
amaçlı da kullanabilirsiniz. Tabii ormanda
saklanmak zorunda kalan bir suçlunun da
kendi ayak izlerinin yerine şaşırtma amaçlı
bunu kullanması da bir ihtimal.
Patent No: US 3,402,485 A
66
67
SIRA DIŞI MARKALAR
ORİJİNALİNDEN
DAHA ORİJİNAL
Bir markanın bilinirliği arttıkça ürünlerin ve hizmetlerin benzerleri de sektörde yerini
hızla almaya başlıyor. Bu kategoride orijinalini aratmayacak şekilde benzer markalara
yer verdik. Nasıl, sizce de orijinalinden daha orijinal değiller mi?
BAŞVURU NO
2016/85094
ORİJİNAL MARKA
BENZER MARKA
Kara, deniz ve hava taşımacılığı hizmetleri
ORİJİNAL MARKA
BENZER MARKA
ORİJİNAL MARKA
BENZER MARKA
BAŞVURU NO
2016/85094
Kara, deniz ve hava taşımacılığı hizmetleri
BAŞVURU NO
2017/73684
Çaylar, buzlu çaylar
ORİJİNAL MARKA
BENZER MARKA
ORİJİNAL MARKA
BENZER MARKA
BAŞVURU NO
2014/35422
Bilgisayar yazılımı hizmetleri
BAŞVURU NO
2016/72954
Gündüz bakımı (kreş) hizmetleri
ORİJİNAL MARKA
BENZER MARKA
ORİJİNAL MARKA
BENZER MARKA
BAŞVURU NO
2014/07407
Yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri
BAŞVURU NO
2016/85094
Kara, deniz ve hava taşımacılığı hizmetleri
*Markalar, Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından yayımlanan resmi marka bültenlerinden alınmıştır.
68
69
BUNLARI BİLİY OR MUYDUNUZ?
LCD teknolojisinde kullanılan sıvı
kristaller, 1888 yılında Avusturyalı
botanikçi Friedrich Reinitzer’in kolesterol
türevleri üzerine yaptığı bir inceleme
sırasında bitkilerden sentezlediği bulanık
sıvının, sıcaklık değişimiyle saydam hâle
geldiğini fark etmesiyle keşfedilmiştir.
Daksil, 1951’de Bette Nesmith Graham
adlı bir sekreterin daktiloyla yazı
yazarken sık hata yapması sonucunda
bulduğu bir çözümdü. Mutfağındaki
blender ile kâğıt içerikli bir karışım
hazırlayan Graham, 1958’de Liquid
Paper markalı daksilin patentini aldı.
Bluetooth logosu, onuncu yüzyılda
Danimarka ve Norveç kralı olan
Harald Blatand’ın baş harflerinin eski
İskandinav runik yazısındaki H ve B
harflerinin birleştirilmesiyle oluşmuştur.
Bilgisayar ve mobil cihazları birleştiren
Bluetooth teknolojisi ise kralın
‘’halkları birleştirici’’ özelliğinden
esinlenilerek yapılmıştır.
Döner kapılar yüksek binalardaki basınç
farklılıkları sorununu rahatlatmak için
1888’de Theophilus Van Kannel
tarafından icat edildi. Bu kapılar
literatürde ‘’hava sıyırmalı üç yönlü
fırtına kapısı’’ (three-way storm door)
olarak geçmektedir.
Dünyanın en büyük petrol ve doğalgaz
şirketlerinden biri olan Shell, 1833’te
doğa tarihi tutkunlarına deniz kabuğu
ve antika eşyalar satmak amacıyla
kurulan küçük bir işletmeydi ve Shell
adını seçmesinin sebebi, bu kelimenin
‘’deniz kabuğu’’ anlamına gelmesiydi.
1900’lü yıllarda varlıklı İngiliz kadınları,
arkadaşlarına hava atmak için elektrikli
süpürge partileri düzenlerdi. Taşınabilir
elektrikli süpürge ise 1907’de James
Murray Spangler tarafından bulundu.
Kurduğu şirket daha sonra Hoover
markasına dönüştü.
70
71
MARKA BULMA C A
Çoğu marka, logosunda kullandığı sembolle özdeşleşiyor.
Bu semboller bazen sunulan hizmetle direkt alakalı olsa da
bazen farklı bir hikâyeyi temsil ediyor ve sunulan ürün
veya hizmetten farklı bir kategoride oluyor. Bu sayımızda
her biri bir hikâyeye sahip olan ‘’hayvan sembollü’’
markaları ele aldık ve marka bulmacada sizlerle
buluşturduk.
Ö D Ü
L
L Ü
Hangi hayvan sembolünün hangi markaya ait olduğunu
bulup doğru cevapları info@gossipdergi.com adresine
gönderenler arasından belirlenecek 3 kişiye Arabica’dan
kahve paketi hediye ediyoruz.
Son katılım tarihi: 1 Mart 2024
1
2
3
4
5
6
7
8
72