PDF'lerinizi Online dergiye dönüştürün ve gelirlerinizi artırın!
SEO uyumlu Online dergiler, güçlü geri bağlantılar ve multimedya içerikleri ile görünürlüğünüzü ve gelirlerinizi artırın.
Bedri Ruhselman
Bir Yaflam Öyküsü
Bedri Ruhselman
Bir Yaflam Öyküsü 1898–1960
Derleyen ve yay›na haz›rlayan:
Cem Çobanl›
fiubat 2025
cem çobanl›
Bedri Ruhselman
Bir Yafiam öYKüSü
1898–1960
fiubat 2025
‹çindekiler
Sunufl .............................................. 7
Zamandizim ......................................... 20
1. Bölüm – Bedri Ruhselman’›n Yaflam Öyküsü ve Çal›flmalar› ....... 25
2. Bölüm – Düzenledi¤i Kitap Konusunda Üç Görevli’nin Anlatt›klar›
Metin Sakik ile Söylefli ................................ 67
Hüsrev Bilgio¤lu ile Söylefli ............................. 100
Attila Güyer ile Söylefli ................................ 113
EK–1 Çal›flma Arkadafllar› ve Yak›nlar›n›n Anlatt›klar› ............. 137
EK–2 Erol Haras’›n Anlatt›klar› . ............................ 145
EK-3 Alparslan Salt’›n 18 fiubat 2020’de, Bedri Ruhselman’›n
60. Ölüm Y›ldönümü’nde MT‹AD’da yapt›¤› sunum .......... 149
EK-4 Cem Çobanl›’n›n 18 fiubat 2020’de, Bedri Ruhselman’›n
60. Ölüm Y›ldönümü’nde MT‹AD’da yapt›¤› sunum ........... 157
EK-5 Bedri Ruhselman’›n Yay›mlanm›fl Kitaplar› ................ 165
5
Sunufl
Bedri Ruhselman’› öteden beri, Türkiye’de ilk metapsiflik incelemeleri
bafllatan bir araflt›rmac› ve yazar, neo-spiritüalizmin kurucusu
ve nihayet ‹lâhî Nizam ve Kâinat kitab›n›n düzenleyicisi olarak
tan›yoruz. Ancak, yaflam›n› olabildi¤ince ayr›nt›l› olarak incelemeye
gayret etti¤imizde, hayat›ndaki olaylar, aralar›ndaki iliflkileri ve neden-sonuçlar›
inceledi¤imizde, kendisinin çocuklu¤undan itibaren,
tüm dünya insanl›¤›n› ilgilendiren Yüksek Vazifesi’ne nas›l ad›m
ad›m haz›rland›¤›n› görece daha iyi anlamak mümkün olur.
Ruhselman’›n, spiritüalizmle profesyonelce ilgilenmesinin öncesinde,
çocuklu¤unda ve gençli¤inde önemli bir yer kaplayan müzik
yaflam› vard›r. Yani kendisinin bu müzik yaflam›n› bir bofl zaman u¤rafl›
yani öylesine bir hobi olarak de¤erlendirmemek gerekir. Ço¤umuz
biliriz ki, Bedri Ruhselman bir keman virtüözüdür. ‹talyanca’dan
dilimize giren ‘virtüöz’ (virtuoso) sözcü¤ü Latince kökeninde
(virtus / virtue) “erdem, mükemmellik, üstün beceri” gibi anlamlara
gelir. Genellikle müzikte kullan›lan bu terim, icra etti¤i sanatta ola-
¤anüstü yeteneklere sahip kimseler için kullan›l›r, bir unvan de¤il,
bir tür iltifat, sayg›nl›k ya da mertebe sözcü¤üdür. Evet, müzisyen,
ö¤retmen, hekim, araflt›rmac› ve yazar Bedri Ruhselman, elini att›¤›
tüm alanlarda, tüm u¤rafllar›nda mükemmellik mertebesine ulaflm›fl
bir insand›r.
7
BEDR‹ RUHSELMAN
Henüz 10 yafl›nda iken keman dersleri almaya bafllayan Ruhselman’›n
çocuklu¤unu, Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun son y›llar› olan
1900’lerin bafl›nda gözümüzün önüne getirmeye çal›flal›m. Kemana
bafllad›¤› y›l 1908’dir, yani Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulufluna
önemli etkiler yapan ‹kinci Meflrutiyet’in ilan edildi¤i y›l. Birkaç y›l
sonra Balkan Savafllar› (1912–13), ard›ndan da Birinci Paylafl›m Savafl›
(1914–18) bafllayacakt›r, imparatorluk çöküfl sürecindedir.
1800’lerin ikinci yar›s›nda savafl nedeniyle Kafkasya’dan Türkiye’ye
göç etmek zorunda kalan Zabaç Ailesi, ço¤u Çerkes ailesi gibi
saray›n yak›n›ndaki Befliktafl semtine, hatta Dolmabahçe Saray›’n›n
neredeyse yan›bafl›ndaki, bugün Kabatafl Setüstü ad›yla bilinen bir
semte yerleflir. Ne yaz›k ki flimdilik hakk›nda çok fazla bilgi sahibi
olamad›¤›m›z, Bedri Ruhselman’›n babas› Cemalettin Bey iyi e¤itim
alm›fl bir askerî cerraht›r, annesi Safiye Han›m hakk›nda da fazla bir
bilgiye sahip de¤iliz. Ancak flunu rahatl›kla diyebilirim ki, bu Kafkasya
kökenli anne-baba s›radan insanlar de¤ildir. Bedri Ruhselman’›n
yafl›t› olup e¤itimden yoksun binlerce çocu¤un bulundu¤u
‹mparatorlu¤un o çalkant›l› çöküfl döneminde, henüz 10 yafl›ndaki
çocuklar›na keman dersi ald›rmay›, ya da ‹stanbul’un ilk özel okullar›ndan
biri olan ve dönemin en iyi e¤itim kurumu olarak kabul edilen
fiems-ül Mekâtip ilkokulunda e¤itime bafllamas›n› uygun görmüfllerdir.*
Di¤er deyiflle, çocuklar›n›n en iyi e¤itimi almas›n› isteyen
bilinçli bir ebeveyndir bu iki de¤erli insan. Ya da daha de¤iflik ve
uygun bir yaklafl›mla, Bedri Ruhselman ad›yla tan›d›¤›m›z bu yüksek
varl›¤›n –‹lâhi Nizam ve Kâinat kitab›nda da geçen terimlerle– ferdî ve
* Bir kaynakta, 19. yüzy›l›n son y›llar›nda baflkent ‹stanbul’da nüfusun 5’te 1’inin
okuma-yazma bilmedi¤inden, 10 yafl alt› çocuklar›n ise ancak 4’te 1’nin okula
gidebildi¤inden söz ediliyor (‘Osmanl› Nüfusu 1830-1914’, Prof. Kemal H. Karpat,
Timafl Yay›nlar›, 2016). Öte yandan, UNESCO’nun yay›mlad›¤› ‘Okuryazar Toplum
Yaratmak’ bafll›kl› bir kitapç›kta da Birinci Dünya Savafl› öncesinde Türkiye’deki
okur-yazar oran›n›n yüzde 20–30 aras›nda oldu¤u kaydediliyor.
8 .
Sunufl
maflerî planlar›nda önemli bir yer alan ve görevlerini baflar›yla yerine
getiren bir anne-babad›r bu iki insan.
Yeri gelmiflken bu konuya da de¤ineyim: Bu kitapta, Bedri Ruhselman’›n
yaflam›nda –saptayabildi¤im kadar›yla– bir flekilde yer alm›fl
tan›nm›fl bilim ve kültür-sanat insanlar›na rastlayacaks›n›z. Baflta
Feridun Tepeköy olmak üzere bugün Bedri Ruhselman’›n yaflam›-
n› aktaran çeflitli kaynaklarda ne yaz›k ki sadece metapsiflik alanda
ad› geçen kifliler ele al›nmakta, onlarla yap›lan görüflmeler an›lar vb.
ele al›nmaktad›r. Oysa Ruhselman’›n Türkiye’nin kültür-sanat, edebiyat
dünyas›ndan çeflitli kiflilerle yak›n temaslar›, dostluklar› olmufltur.
Elbette bu iliflkilere s›radan kesiflmeler, tesadüfler olarak
bakamay›z.
Ruhselman, müzisyen ve spiritüel kiflili¤inin ötesinde son derece
‘entelektüel’ bir insand›r. Bu sözcü¤ü iki anlam›yla birlikte kullan›-
yorum. ‹lki ‘düflünsel, aklî, bilime ve bilgiye dayal›, idrakli, müdrik’
anlam›nda, ikincisi bilinen yayg›n anlam›yla ‘dünyasal yaflam› yak›ndan
izleyen, fark›nda olan, neredeyse her konuda söyleyecek bir çift
sözü olan”, k›saca “ayd›n, münevver kifli’ anlam›nda… Ruhselman’›n,
görünürde müzik üzerine infla edilmifl ‘entelektüel’ kiflili¤i,
do¤al olarak yeni kurulmufl ve geliflmekte olan genç Türkiye Cumhuriyeti’nin
ilgili ortamlar›nda anlam kazanm›fl ve buna uygun olarak
da kültür-sanat kesimlerinden insanlarla yak›n iliflkiler dostluklar
kurmufltur. Bu arada iyi derecede Frans›zca, ‹ngilizce ve Almanca bilen
Bedri Ruhselman, sadece bir müzisyen, ö¤retmen, t›p insan› ya
da bir metapsiflik araflt›rmac› olmakla kalmam›fl, gökbilim, fizik,
kimya ve matematik gibi bilimin farkl› ama birbiriyle ba¤lant›l› alanlar›ndaki
geliflmeleri de olanaklar› ölçüsünde izlemifltir.
K›sacas› flöyle demek istiyorum: Bedri Ruhselman dünyasal ad›yla
tan›d›¤›m›z ve ‹lâhî Nizam ve Kâinat kitab›n› düzenleyen, dünya insan›na
sunan yüksek varl›k, dünyasal anlamda bu yüksek düzeye bir
9
BEDR‹ RUHSELMAN
anda gelmemifltir. Uzun y›llar süren bir haz›rl›k sürecinden/süreçlerinden
geçmifltir. Buna klasik anlamda, okült-ezoterik terminolojiyle
‘inisiyasyon’ diyemeyiz. Kendisi ne eski Yunan ve M›s›r inisiyasyonlar›ndan
geçmifl, ne de Yunus Emre gibi bilmem kaç y›l Taptuk
Emre’nin dergâh›na girebilmek için deneyimler yaflam›fl, ne de daha
popülist örnekle, 1970’li y›llar›n ünlü TV dizisi ‘Kung Fu’daki gibi aylarca
fliddetli ya¤mur alt›nda mabed’in kap›s›nda beklemifltir. Bu bak›mdan
demin de söz etti¤im gibi ‹lâhî Nizam ve Kâinat kitab›n›n düzenlenmesi
vazifesi ancak uzun, zorlu ve özverili entelektüel süreçlerden
geçmeyi gerektirmifltir ki buna en uygun alan da klasik müziktir
bana göre. Zaten ‹lâhî Nizam ve Kâinat gibi böylesine muazzam
bir ‘kozmik senfoni’ baflka türlü bestelenemezdi, seslendirilemezdi.
Bu yüzden ›srarla Ruhselman’›n müzikle olan üst düzey iliflkisini incelemeye,
araflt›rmaya çal›fl›yorum.
As›l konumuz olan Bedri Ruhselman’›n yaflam öyküsünden fazla
uzaklaflmadan yukar›da de¤indi¤im kimi insanlar›n yaflamlar›n›,
Ruhselman’la iliflkilerini ayr›nt›land›rmaya ve ‘ferdî plan’ ve ‘maflerî
plan’ aç›lar›ndan göz atmaya, bir bak›fl aç›s› sa¤lamaya çal›fl›yorum.
Bu konu, ‹lâhî Nizam ve Kâinat kitab›nda flöyle geçiyor:
(…) Çok kaba bir örnek olarak, yüz bireylik bir mâflerî plân› ele
alal›m! Bu bireylerden “a” için, doksan dokuz bireyin durumu
sözkonusudur. Fakat ayn› yüz kifliden “b” için, di¤er doksan dokuz
kiflinin, “a”n›n da dahil oldu¤u di¤er doksan dokuz kiflinin
durumu sözkonusudur. Ayn› flekilde, “c” için, “a” ve “b”nin de
dahil oldu¤u doksan dokuz kiflinin durumu ayarlan›r. Yâni, bir kifli
için doksan dokuz kifli seferber edilmifl de¤ildir. Vazifeliler, son
derece ince tertiplerle, bu yüz kifliyi birbirleri için vazifelendirirler.
Fakat bu yüz kiflinin tekâmül ölçüleri, kuflkusuz birbirinin ayn›
de¤ildir. Herkesin ihtiyac› ve tekâmül icab›, yine ayn› ince mekanizmayla
de¤iflir. “A”n›n doksan dokuz kifliye karfl› durumu ile
“b”nin durumu ayn› de¤ildir. (s. 174-175)
10
Sunufl
Bu aç›dan bakmaya çal›flt›¤›m›zda, Bedri Ruhselman’›n yaflam›-
n›n kesiflti¤i önemli insanlar›n, kendisinin as›l Vazifesine do¤ru ilerlerken
yaflam›nda, belirli ölçülerde ifllevler gördü¤ünü akl›m›za getirmek
mümkün. Örne¤in, kitaplar›nda, makalelerinde ve konuflmalar›nda
Türkçe’yi ve Frans›zca’y› çok iyi kullanan Ruhselman’›n, Kabatafl
Lisesi’ndeki edebiyat ö¤retmeni Ömer Seyfettin’in ya da t›bbiye
y›llar›ndaki hocas› dilbilimci Saim Ali Bey’in, onun bu lisan ustal›¤›nda
bir ifllevleri yok mudur!.. (Bu arada, de¤erli çal›flma arkadafl›m
Alparslan Salt’›n dilbilimsel inceleme ve çal›flmalar›na göre, yaz›l›fl›
ayn› olup farkl› anlamlara gelen kimi Osmanl›ca ve Frans›zca
sözcükler ‹lâhî Nizam ve Kâinat kitab›nda büyük bir dilbilimsel maharetle
kullan›lm›flt›r.)
Tersinden bakarsak, Ruhselman’›n da, sonralar› ülkemiz tarihinde
önemli konumlara gelecek bu tarihi kifliliklerin gelecek durumlar›na,
yani ferdî planlar›n›n gerçeklefltirilmesine tesirler ba¤lam›nda
çok önemli katk›lar sa¤lam›fl olabilece¤ini gözard› etmemek gerekir.
Gözümüzde canland›rmaya çal›flal›m: Ömer Seyfettin, Bedri
Ruhselman’›n ö¤retmeni. O dönemki e¤itim-ö¤retim yaflamlar› boyunca
ö¤retmen-ö¤renci iliflkisinde ikisinin nas›l ba¤lant›lar› olmufltur,
ders aralar›nda neler üzerine sohbet etmifllerdir, hangi
memleket ya da edebiyat-Türkçe meselelerini tart›flm›fllar, üzerine
kafa yormufllard›r? Ya da t›bbiyedeki hocas› dilbilimci Saim Ali Bey
ile hangi sözcükler üzerine, anlam, etimoloji tart›flmalar› yapm›fllard›r,
bunlar› bilemiyoruz ve yine ne yaz›k ki bu konularda elimizde
hiçbir veri yok! ‹flte yapmaya çal›flt›¤›m, elimizdeki bilgilerden yola
ç›karak birtak›m ba¤lant›lar yakalamak ve bu sorular›n tahmini yan›tlar›na
ulaflmak ve Bedri Ruhselman’›n bilinmeyen yaflam›na iliflkin
yeni bilgilere ulaflmak ve bak›fl aç›lar› ortaya ç›karmak.
Zaten bu tür biyografik çal›flmalarda nesnel bir yöntem olarak,
sözkonusu kiflinin yaflam›n›, iliflkide bulundu¤u insanlar, tarihi
11
BEDR‹ RUHSELMAN
olaylar, arka planlar vb. aç›lardan hep çaprazlama, karfl›laflt›rmal›
flekilde incelemek gerekir; yeme-içme al›flkanl›klar›ndan giyim-kuflama,
kültür-sanat etkinliklerine kadar gözümüzün önüne gelebilmesi
için... Yoksa, bir yaflam öyküsü yaz›m›, “do¤du, bafllad›-bitirdi,
geldi-gitti, yapt›-etti, öldü…”den öteye geçemez (bugün sanal ortamda
karfl›m›za ç›kan, Bedri Ruhselman’›n yaflam öyküsüne iliflkin,
yanl›fl, çeliflkili ve bir y›¤›n gereksiz duygusal ve öznel yorum bilgilerini
de bar›nd›ran birbirinin kopyas› onlarca sayfada oldu¤u gibi).
Ancak böylelikle, yaflam öyküsü anlat›lan kiflinin hayat›na nesnel bir
biçimde bakabilmek, bilgi sahibi olabilmek ve elde edilenleri ortaya
koyabilmek mümkün olur.
Bu arada, Bedri Ruhselman’›n aile lakab› “Zabaç” sözcü¤ünün
izinden gitmemde internet ortam›n›n çok yararl› oldu¤unu da belirteyim.
Ancak, az önce de dedi¤im gibi, ifle yarar bilgileri ay›klaman›n
çok zor oldu¤u bu sanal ortam, Bedri Ruhselman’›n yaflam›na iliflkin
mütemadiyen kendini tekrar eden kopyala-yap›flt›r sayfalarla dolu ve
ne yaz›k ki bize yeni bir bilgi ve derinlik sa¤lam›yor.
Yöntemle ilgili olarak, “flunu almam›fls›n, bunu almam›fls›n” diyebilecek
okurlara notum: Bu bir akademik çal›flma de¤il! Burada amac›m›z,
bu ülke ve dünya tarihinde önemli bir konumda bulundu¤una
inand›¤›m bir insan›n yaflam›ndan herkesi ilgilendirebilecek kesitleri
k›sa ve öz olarak, fazla kal›n olmayan bir kitap arac›l›¤›yla okura aktarmaktan
ibarettir. Dolay›s›yla bu tür çal›flmalara, öznel ya da nesnel
seçim ve gerekçelerle baz› bilgiler veya olaylar dahil edilmeyebilir.
Ruhselman’›n çal›flma arkadafl› Feridun Tepeköy, yay›mlanmam›fl
kitab›nda, Bedri Ruhselman’la tan›flm›fl, birlikte çal›flm›fl çok
say›da kifliyle görüflme yap›yor. Örne¤in bir kifli Ruhselman’›n son
derece dindar oldu¤unu belirtirken, bir baflka kifli “dindar olmad›¤›-
n› ve yobazl›¤a fliddetle karfl› ç›kt›¤›n›” belirtiyor (Erdo¤an Ertürkmen,
Tepeköy s. 282). Bir kifli Ruhselman’›n son derece sinirli oldu-
12
Sunufl
¤unu, hatta Ankara gemisi çal›flanlar›n›n hastalanmas›na bile sinirlendi¤ini
belirtiyor (‹zzet Aral, Tepeköy, s. 251); “çok sinirliydi, çok
asabiydi… Ö¤retmenli¤i s›ras›nda en ufak bir hadiseden dolay› yüzü k›pk›rm›z›
olurdu, çok asabileflirdi…” (Hidayet Ruhselman, Tepeköy, s. 264).
Daha baflka bir görüflmeci ise asl›nda son derece dingin, sakin ve bir
kez bile bir fleye sinirlendi¤ini hat›rlamad›¤›n› öne sürüyor (“Bedri
Bey’in hiç k›zd›¤›n› görmedim” – Recai Ökten, Tepeköy, s. 258)... Bu anlat›mlardan
hareketle, biyografi yaz›mlar› için yap›lan sözlü görüflmelerin
son derece göreceli oldu¤unu, içinde bulunulan koflullarla
ve zamanla ba¤lant›l› olarak kifliden kifliye de¤iflti¤ini ve nesnel de-
¤il öznel oldu¤unu, dolas›yla yaflam öyküsü ele al›nan kiflinin hakiki
kiflili¤inin aktar›lmas›n›n zorlu¤unu belirtmekte yarar var.
Bu arada, Bedri Ruhselman’›n ‹lâhî Nizam ve Kâinat kitab›n› emanet
etti¤i üç kifliden biri olan Metin Sakik’in, Ruhselman’›n yaflam›-
n›n aktar›lmas›na karfl› ç›kt›¤›n› ö¤reniyoruz Tepeköy’den:
(…) Bu mevzudaki selahiyetlerinin s›n›rlar›n› bilmiyorum. Ayr›ca
konuflup konuflmayacaklar› da meçhuldür. Zira kendileriyle, Bedri
Bey hakk›nda, düflünce ve kanaatlerini tespit etmek üzere yapt›¤›m
konuflmalar esnas›nda Bedri Bey’in vazifelendirdi¤i üç kifliden
biri olan Metin Sakik, Bedri Bey’i insanlara tan›tmaya pek taraftar
gözükmemektedir. Onun düflüncesine göre Bedri Bey’in
dünya flahsiyeti hiçbir de¤er ifade etmemektedir. Ayr›ca onun insanlara
tan›t›lmas›nda da hiçbir zaruret yoktur. Hatta kendisiyle
konufltu¤um o s›ralarda, beni bir dereceye kadar ikna etmifl ve
flimdi elinizde bulunan biyografinin yay›mlanmas›ndan vazgeçirmiflti.
Fakat bilahare insanlar›n tecessüs ihtiyaçlar›na cevap vermek
aç›s›ndan böyle bir düflünceden vazgeçmek gere¤i ortaya
ç›kt› ve yay›mlanmas› gerçekleflmifl oldu.” (Tepeköy, s. 11)
Say›n Sakik’e k›smen kat›lm›yorum k›smen kat›l›yorum. fiöyle:
Bir yaflam öyküsü aktar›l›rken, sözkonusu kiflinin yaflam› do¤al olarak
tüm yönleriyle ele al›n›r; sözgelimi, eserleri, fikirleri, dünyaya ve
13
BEDR‹ RUHSELMAN
insanl›¤a katk›lar›, ard›ndan neler b›rakt›¤›, meslekdafllar› ve elbette
medenî durumu… Medenî durum bir yerde önemlidir, çünkü bu tan›nm›fl
flahsiyetin efli ve varsa çocuklar›, torunlar› genifl ailesi kimdir,
neler yapm›fllard›r, vb. gibi ayr›nt›lar›n, merakl› okurdan esirgenmemesi
gerekir. Ancak bizim örne¤imizde durum farkl›d›r. Bir kez flunu
gayet iyi bilmekteyiz ki, hiç evlenmemifl olan Ruhselman yak›nlar›na
“Ben Vazife ile evliyim” demifltir ve bu kadar net bir anlat›m›n
ötesini berisini art›k merak etmememiz gerekti¤ini de anlayabiliyoruz.
Bununla birlikte, önümüzdeki y›llarda giderek büyük önem
kazanacak olan ‹lâhî Nizam ve Kâinat gibi eflsiz bir kitab› derleme/haz›rlama
sorumlulu¤unu üstlenen ve insanl›¤a sunan, Bedri Ruhselman
dünya ad›yla bildi¤imiz kiflinin yaflam›n›n dikkat çekici evrelerini
ortaya koymak ve “bu önemli kitab› haz›rlayan kimdir” sorusunun
yan›t›n› okura verebilmek de önemli ve gereklidir.
Tepeköy’ün görüfltü¤ü kiflilerin neredeyse tamam› kendi tan›kl›klar›n›n
elverdi¤i ölçüde Bedri Ruhselman’›n özel hayat›na ait bir
fleyler anlatmaktad›rlar. Bu noktada say›n Sakik’e kat›larak, ben bu
mütevaz› çal›flmada bu tür özel yaflam bilgilerine yer vermedim, hem
Ruhselman’›n ve Sakik’in bu konudaki hassasiyetlerine sayg›mdan,
hem de as›l konumuzla do¤rudan bir ilgisi bulunmad›¤›ndan… Bu
arada, Bedri Ruhselman’›n kad›n-erkek iliflkilerine ve evlili¤e karfl›
olmad›¤›n› ve aileyi neslin devam› için gerekli buldu¤unu ve önemsedi¤ini
de burada belirtmek gerekir. Nitekim ‹lâhî Nizam ve Kâinat
kitab›nda da aile konusuna flöyle de¤iniliyor:
Aile, tekâmül için zengin malzemeler sunan, varl›klar›n tatbikatlar›na
güçlü bir zemin oluflturan mazbut bir toplum cüzü olup,
insanlar›n Vazife Plân›’na haz›rlanmas›nda önemli roller ifa
eden ve vahdet kavram›na haz›rl›k yolunun dünyladaki en basit
ve otomatik egzersizlerine imkân veren, k›ymetli ve mükemmel
bir vas›tad›r. (s. 175-77)
* * *
14
Sunufl
Ben ilkgençli¤imden bu yana bilinçli bir flekilde klasik bat› müzi¤i
dinlerim. Klasik bat› müzi¤inin as›l önemini ise ‹lâhî Nizam ve
Kâinat kitab› yay›mland›ktan sonra anlayabildim. Kitap’ta bir orkestra
benzetmesi yap›l›yor:
(…) O öyle muazzam bir orkestrad›r ki, ayr› ayr› ele al›nd›klar› zaman,
çeflitli ahenksiz ve hattâ kulak y›rt›c› karakterler göstererek
oradan ç›kan bâz› sesler, o orkestran›n bütünü içinde dinlendi¤i
zaman, gayet güzel, ahenkli ve hattâ orkestran›n mükemmelli¤i
için lüzumlu durumlar ve k›ymetler hâlini al›rlar. Kompozisyon ve
orkestrasyon bilgilerinden anlamayan bir insan, kalk›p da, kendisine
bozuk gelen bir âletin sesini kendi keyfine göre düzelteyim
derse, o orkestran›n ahengini bozabilir. Hâlbuki dünyan›n ‘bütün’
hâli, böyle alelâde bir orkestran›n fakir ahengiyle k›yas edilemeyen,
sonsuz kapsama sahip bir armoni içindedir. Bu bak›mdan
dünya, bütün oluflumlar›yla, kurulmufl muazzam bir kompozisyondur.
Bu kompozisyonu meydana getirenler de, Ünite’den süzülüp
gelen aslî icaplara intibak etmifl büyük vazifeli sanatkârlard›r.
Yâni büyük organizatörlerdir.” (s. 275-276)
Bedri Ruhselman, küçük yafllarda alaturka keman e¤itimi almaya
bafll›yor, lise y›llar›nda ise klasik bat› müzi¤ine yöneliyor. Yani bölgesel
olan alaturkadan evrensel olan klasik bat› müzi¤ine geçiyor. Bu kitapta
ilk kez yer verilen ‹zmir Marfl› olay›na da de¤inmek istiyorum. De-
¤erli dostum Alparslan Salt, birlikte haz›rlad›¤›m›z Meta Ansiklopedi’nin
(2010) ‘Bedri Ruhselman’ maddesinde, Ruhselman’›n 1923’te Almanya’da,
tan›nm›fl orkestra flefi Kurt Striegler ile birçok kez birlikte çal›flt›¤›n›
yazm›flt›. Sonralar›, Alparslan, Striegler’le birlikte an›lan ‹zmir
Marfl› ile Bedri Ruhselman aras›nda bir iliflki olabilece¤ini öne sürdü
(kaynaklarda ‹zmir Marfl›’n›n ilk kez 1923’te Kurt Striegler taraf›ndan
Almanya’da seslendirildi¤i öne sürülüyor). Bu kitapta ilgili yerde okuyaca¤›n›z
üzere (s. 38), elimizde hiçbir belge ve bilgi olmamas›na karfl›n
Ruhselman-‹zmir Marfl› iliflkisi son derece akla yatk›n geliyor.
15
BEDR‹ RUHSELMAN
Bu arada Bedri Ruhselman’›n Türkiye müzik tarihinde ne kadar
önemli bir yer ald›¤›na iliflkin, yine bu kitap vesilesiyle yeni bir iki bilgiyi
de aktar›yorum gelecek sayfalarda. Ruhselman, 1923’te ‹stiklal
Marfl›’n›n bestelenmesi için düzenlenen yar›flmaya kat›lan 24 müzisyenden
biridir. 1927 y›l›nda ise Atatürk’ün iste¤i üzerine kurulan Musiki
Muallim Mektebi’nin kurucu ilk ö¤retim üyesi kadrosuna seçilen
6 müzisyenden biridir. Ne var ki, Türkiye’de müzik tarihi üzerine yaz›lm›fl
eserlerde ad› geçmemektedir. Bu önemli eksikli¤in, bundan
sonra yap›lacak müzik tarihi çal›flmalar›nda giderilmesi dile¤iyle…
Bedri Ruhselman’›n müzik yaflant›s›n›n üzerinde bu kadar fazla
durmam›n ve önem vermemin nedenini ise flöyle aç›klayabilirim:
Ruhselman’›n, 1934’te keman› b›rak›ncaya kadar titizlikle müzikle
u¤raflmas›, asl›nda ‹lâhi Nizam ve Kâinat kitab›n›n düzenlenmesine
bir ön haz›rl›kt›r bana göre. Zira, kiflisel iddiamd›r ki, bu dünya üzerinde
tüm u¤rafl alanlar› içerisinde klasik müzi¤i u¤rafl edinen sanatç›lar,
ifllerini en mükemmel biçimde gerçeklefltiren insanlard›r. Klasik
bat› müzi¤i tarihinde bugüne kadar bir konser s›ras›nda, orkestra
içinde bir notay› yanl›fl basan tek bir müzisyen görülmemifltir.
Zaten o tek hatay› bile yapmamak için o insanlar y›llar içerisinde mükemmel
duruma gelmifllerdir. Bu ba¤lamda, müzikte keman virtüözlü¤üne
(yani “mükemmelli¤e”) yükselen Bedri Ruhselman taraf›ndan
düzenlenen ‹lâhi Nizam ve Kâinat kitab›n› da, az önce aktard›-
¤›m orkestra örne¤inin de verdi¤i esinle, neredeyse sonsuz say›da
notan›n biraraya getirilmesiyle bestelenmifl, düzenlenmifl mükemmel
ve kusursuz bir evrensel senfonik esere benzetebiliriz.
Klasik müzik, Bedri Ruhselman’›n yaflam›n›n en önemli realitelerinden
biridir. Kendi ifadesiyle, bir realite hazmedilip tamamland›ktan
sonra ancak bir üst realiteye geçmek mümkündür. Onun yaflam›nda
da böyle olmufl, müzik realitesi, kendisini Vazife Plân›’na biraz daha
yaklaflt›rmada ifllev görmüfl ve 1930’lar›n ikinci yar›s›ndan itibaren
16
Sunufl
müzi¤i b›rak›p art›k tamamen bir üst realitesi olan son Vazifesi’nin
yolunu açan, temelini oluflturan çal›flma ve araflt›rmalara yönelmifltir.
Gelelim bu kitab›n düzenine. Ben, bu kitab› haz›rlarken karfl›laflt›rmal›
flekilde; Bedri Ruhselman’›n çal›flma arkadafl› Feridun Tepeköy’ün
(1920-1989) haz›rlad›¤› ancak yay›mlanmam›fl elyaz›s›
çal›flmas›ndan (Büyük Vazifeli Dr. Bedri Ruhselman: Hayat› ve Fikirleri’,
1969*); Meta Ansiklopedi (2010) ‘Bedri Ruhselman’ maddesinden; kimi
Ruh ve Madde dergilerinden, k›smen Bilim Araflt›rma Merkezi
Yay›nevi döneminde haz›rlad›¤›m›z Neo Spiritizm Dr. Bedri Ruhselman
– Modern Spiritizm Allan Kardec (1978), Bedri Ruhselman: Bilgi Ça¤› Önderi
(1981) kitaplar›ndan ve uzun y›llard›r arflivimde yer alan çeflitli
belge-bilgilerden yararland›m.
‹ki bölümden ve Ek’lerden oluflan bu kitab›n bafl›nda, kendi bir
iki eklememle birlikte Tepeköy’ün haz›rlad›¤›, bir bak›flta fikir veren
bir zamandizim (kronoloji) tablosu da yer al›yor. ‹lk bölüm, Ruhselman’›n
yaflam›n›n önemli kesitlerini aktar›yor. ‹kinci bölüm ise Feridun
Tepeköy’ün, ‹lâhî Nizam ve Kâinat kitab›n›n emanet edildi¤i üç
görevli Hüsrev Bilgio¤lu, Metin Sakik ve Attila Güyer ile 1971 y›l›nda
yapt›¤› ve Ruhselman’›n yaflam›na iliflkin ayr›nt›l› bilgilerin yer ald›-
¤› söyleflileri kaps›yor. Sondaki 5 ek bölümde ise çal›flma arkadafllar›n›n
ve yak›nlar›n›n hakk›ndaki görüflleri, Erol Haras’›n anlatt›klar›,
Bedri Ruhselman’›n 60. ölüm y›ldönümü dolay›s›yla Alparslan’›n ve
benim 2020 y›l›nda Dernek’te (Metapisiflik Tetkikler ve ‹lmî Araflt›rmalar
Derne¤i – MT‹AD) yapt›¤›m›z sunumlar ve Ruhselman’›n yay›mlanm›fl
kitaplar› yer al›yor.
Bir de gelecek sayfalarda baz› bina ve sokak ya da gemi fotolar›yla
karfl›laflacaks›n›z. Bunlar›n tümü Bedri Ruhselman’›n yaflam›n›n
* 690 sayfal›k bu çal›flmadan ilk kez 1985 y›l›nda haberdar oldum. O y›l, Feridun
Tepeköy’ün ye¤eni, bu çal›flman›n bir özetini ç›karm›fl ve bana ulaflt›rm›flt›.
Orijinali ise halen MT‹AD’da bulunmaktad›r.
17
BEDR‹ RUHSELMAN
de¤iflik y›llar›nda bir nedenle içinde bulundu¤u yap›lar, yürüdü¤ü
sokaklar, görev yapt›¤› yerler… Bunlar› seçerken olabildi¤ince ilgili
y›la yak›n olmas›na özen gösterdim. Bu fotolar, Bedri Ruhselman’› o
binada ö¤renim görürken ya da ö¤rencilerine ders verirken veya o
sokakta yürürken ya da bir deniz yolculu¤u s›ras›nda kolayl›kla tahayyül
edebilmemi sa¤lad›. Dilerim sizin için de böyle olur.
1980’li, 90’l› ve 2000’li y›llar boyunca çal›flt›¤›m dergi ve gazetelerde
do¤um ve ölüm y›ldönümlerinde dünyaca tan›nm›fl önemli insanlar›n
yaflam öykülerini yazd›m. Bu konuda edindi¤im deneyim
sonucunda bugün diyebilirim ki biyografi yazarl›¤›, heyecan verici
bir tür yaz› dedektifli¤i gibidir; bir amac›n peflinde oradan oraya iz
sürersiniz, bir anahtarla açt›¤›n›z bir kap›n›n arkas›nda asl›nda yeni
bir kap› daha oldu¤unu farkedersiniz, sonra bir di¤eri... Bazen tek
bir sürpriz sözcük sizi ummad›¤›n›z yerlere ulaflt›r›r (bu çal›flmada,
Bedri Ruhselman’›n aile lakab› olan Zabaç’›n ya da do¤um ad› olan
‹smail Bedrettin’in beni yeni bilgilere sürükledi¤i gibi). Bu bak›mdan,
bu alanda yeni çal›flmalar yapmak isteyen, bilhassa Osmanl›ca
bilen araflt›rmac› arkadafllara internete fazlaca iltifat etmeyip, güvenmeyip
bafll›ca kütüphanelerde ilgili dönemlerin gazetelerini tarayarak
iz sürmelerini öneririm.
De¤erli okur, izninizle, bu sunuflun son bölümü olarak, beni bu
kitab› haz›rlamaya yönelten, gördü¤üm bir rüyay› anlatay›m.
2022’nin fiubat ay›nda köydeydim (Toluklar köyü, Bayramiç, Çanakkale).
Bir akflam (yan›lm›yorsam ölüm y›ldönümünde), Bedri Ruhselman’›n
yaflam›n› ayr›nt›lar›yla anlatan bir biyografik kitap bugüne
kadar niçin yay›mlanmad›, diye düflündüm. Bir sonraki gece rüyay›
gördüm. Üniversitedeyim. ‹ngilizce kompozisyon dersinden s›nava
giriyoruz. S›n›ftaki herkese küçük ka¤›tlara yaz›lm›fl, ayr› ayr› birer
sözcük veriliyor. Bu sözcük kullan›larak bir metin yaz›lacak. Bana
düflen kelime “compilation” yani “derleme”… ‹flte bu rüyan›n ver-
18
Sunufl
di¤i esinle köyden döndükten sonra bir Bedri Ruhselman biyografisi
yazmaya/derlemeye karar verdim ve bugüne kadar sürecek araflt›rma
ve çal›flmalara bafllad›m…
Bu mütevaz› çal›flman›n gelecekte çok daha ayr›nt›l› bir Bedri
Ruhselman biyografisinin yolunu açabilece¤ini umut ediyorum.
Kendisini, 65’inci ölüm y›ldönümünde sevgiyle, sayg›yla ve sonsuz
flükranla an›yorum...
Cem Çobanl›
fiubat 2025
(Bedri Ruhselman’la ilgili yeni bilgi ve belgelere ulaflanlar›n, dilerlerse
benimle paylaflmalar› için e-posta adresim: gundogdu71@gmail.com)
19
ZAMAND‹Z‹M
1898– ‹stanbul, Kabatafl, F›nd›kl›’da do¤du.
1901– K›zkardefli Bedriye Han›m do¤du.
1903– Befliktafl, Ortaköy’deki fiems-ül Mekâtip ‹ptidaîsi’nde ilkokula bafllad›.
1904– Babas›n›n tayiniyle Çanakkale’ye tafl›nd›lar, ilkokulu bu kentte
tamamlad›.
1906– K›zkardefli Hidayet Han›m do¤du.
1908– Çanakkale’de müzik ö¤retmeni Kâz›m Efendi’den alaturka keman
dersleri almaya bafllad›.
1911– Çanakkale Sultanîsi’nde orta ö¤renimine bafllad›.
1914– Liseye bafllamak üzereyken, Birinci Dünya Savafl›’n›n bafllad›¤› gün
olan 28 Temmuz 1914’te, bir denizalt›ya bindirilerek ‹stanbul’a döndü.
Ayn› y›l Kabatafl Erkek Lisesi’ne kaydedildi.
1916– Kabatafl Erkek Lisesi Fen Bölümü’nden ayr›ld›.
Ayn› y›l ‹stanbul Üniversitesi T›p Fakültesi’ne girdi.
1918– Babas› Cemalettin Bey öldü.
1920– Aral›k ay›nda T›p Fakültesi 3. s›n›f ö¤renimine ara verdi.
Fakülteden hocas› Saim Ali Bey’in (Dilemre) teflvikiyle
Prag Konservatuvar› keman bölümüne kaydoldu.
1923– ‹stiklal Marfl›’n›n bestelenmesi için aç›lan yar›flmaya kat›ld›.
Almanya’da Dresden Devlet Operas› Orkestras› flefi Kurt Striegler’in
yönetiminde solist olarak keman konserleri verdi.
1924– Konservatuvar› bitirmeye 1.5 y›l kala 4. s›n›ftan ayr›lmak zorunda kald›.
Prag’da karfl›laflt›¤› edebiyatç› ve milletvekili Hamdullah Suphi Bey’in
tavsiye ve teflvikiyle Türkiye’ye döndü.
1926– 1 Kas›m’da ‹stanbul Feyziye Lisesi’nde (bugün Ifl›k Lisesi) müzik
ö¤retmenli¤ine bafllad›.
1927– Ankara Lisesi müzik ö¤retmenli¤ine atand› (4 fiubat 1928’de ayr›ld›).
K›zkardefli Bedriye Han›m öldü.
Yeni fiark›lar’adl› bir müzik kitab› yay›mlad›.
Reisicumhur Filarmonik Orkestras›’nda görevli iken, yeni kurulan
Musiki Muallim Mektebi ö¤retim üyeli¤ine seçildi.
1928– 1 Mart’ta Kastamonu Erkek Lisesi Muallim Mektebi’nde müzik
ö¤retmenli¤ine bafllad›. Ayr›ca ücretsiz olarak Kastamonu Erkek Lisesi
ve K›z Ortaokulu’nda da müzik ö¤retmenli¤ine bafllad›.
20
Zamandizim
9 Ekim’de bu görevlerinden ayr›ld›, Ankara’ya döndü.
10 Ekim’de Ankara Musikî Muallim Mektebi’nde keman ö¤retmenli¤i
görevine bafllad›.
30 Aral›k’ta ayn› zamanda Ankara Lisesi Orta Muallim Mektebi’nde de
müzik ö¤retmenli¤ine bafllad›.
1929– 30 Eylül’de bu görevlerinden ayr›l›p yine Ankara Lisesi ortaokul
bölümünde müzik ö¤retmenli¤ine bafllad›.
1930– 6 fiubat’ta, ‹stiklal Marfl›’n›n bestecisi Zeki Bey (Osman Zeki Üngör) ile
anlaflamad›¤›ndan Ankara Orta Muallim Mektebi’nden ayr›ld›.
6 fiubat’ta Mu¤la’da bir süreli¤ine keman ö¤retmenli¤i yapt›.
1931– 25 fiubat’ta Kütahya Ortaokulu’nda müzik ö¤retmenli¤ine bafllad›.
16 Eylül’de bu görevinden ayr›ld›.
30 Eylül’de Adana Erkek Ö¤retmen Okulu’nda müzik ö¤retmenli¤ine
bafllad›.
18 Ekim’de, Muhtelit Orta Mektebi’nde (sonralar› Adana ‹stiklal
‹lkö¤retim Okulu) müzik ö¤retmenli¤ine bafllad›.
1932– 30 Ocak’ta Adana K›z Muallim Mektebi’nde müzik ö¤retmenli¤ine
bafllad›.
1933– 16 Eylül’de, ‹zmir K›z Lisesi’nde ve Erkek Lisesi Tilkilik fiubesi’nde
müzik ö¤retmenli¤ine bafllad›.
1934– 31 Temmuz’da ‹zmir’de verdi¤i bir konser s›ras›nda izleyicilerin konseri
b›rak›p bir çocu¤un kaçan balonuna yönelmesi sonras›nda keman› ve
müzik ö¤retmenli¤ini b›rakt›.
1935– 13 Mart’ta T›p Fakültesi’ne yapt›¤› baflvuru ile t›p ö¤renimine kald›¤›
yerden devam etmeye bafllad›.
8 Ekim’de Kabatafl Erkek Lisesi’nde kompozisyon ö¤retmenli¤ine
bafllad›.
Bak›rköy Ruh ve Sinir Hastal›klar› Hastanesi’nde entern asistan
(stajyer) olarak görev yapt›.
1936– ‘Üstad’ adl› ruhsal varl›ktan ilk yüksek tebli¤leri almaya bafllad›.
1938– 1585/5055 no’lu diplomayla, dahiliye mütehass›s› unvan›yla
‹stanbul Üniversitesi T›p Fakültesi’nden mezun oldu.
Ayn› y›l spirütalizm üzerine ilk makalelerini yazmaya bafllad›.
Bir grup arkadafl›yla, Mart–Eylül aylar›nda 6 say› ç›kan Fener adl›
bir dergi yay›mlad›.
Ayn› y›l meslekdafl› Dr. Zühtü R›za Bey’in (Tinel) Gedikpafla’daki evinde
21
BEDR‹ RUHSELMAN
Dr. Ertu¤rul Saltuk ve Çaml›ca K›z Lisesi felsefe ö¤retmeni Hidayet
Han›m’›n kat›l›m›yla spiritüel toplant›lar düzenlemeye bafllad›.
1938-39– Kabatafl Erkek Lisesi Türkçe yard›mc› ö¤retmenli¤i yapt›.
1939– Befliktafl 1. Erkek Ortaokulu yard›mc› Türkçe ö¤retmenli¤i görevi
yürüttü.
1940– 28 Aral›k’ta müzik ö¤retmenli¤ini b›rakt›.
Dahiliye ihtisas›n› tamamlad›.
Askerlik görevini, yedek tabib yüzbafl› rütbesiyle ‹stanbul Yedikule
Hastanesi’nde dahiliye mütehass›s› olarak yapmaya bafllad›.
1941– 11 Ekim’de, 10 ay 13 gün süren askerlik görevi sona erdi ve terhis oldu.
1941– Bir süre ö¤retmenlik yapt›.
1942– 29 Haziran’da, 5 Aral›k’a kadar sürecek olan Devlet Demiryollar›
Bilecik K›s›m Tabibli¤i görevini yürüttü.
1943– Mart ay›nda Afganistan’›n baflkenti Kabil’deki R›fk› Kâmil Sanatoryumu
baflhekimli¤ine talip olup bir grup meslekdafl›yla birlikte bu kente gitti.
Afganistan’da bulundu¤u dönemde çeflitli deneklerle çal›flmalar yapt›.
1945– Kabil’den ‹stanbul’a döndü.
1946– Ruh ve Kâinat’adl› üç ciltlik kitab›n› yay›mlad›.
1947– Serbest hekimlik yapmak üzere ‹zmir’e yerleflti ve muayenehane açt›.
Ayn› dönemde spiritüel çal›flmalar yapmak üzere Recai Ökten, ‹brahim
Alagil, Dr. Fahri Ifl›k, Nüzhet Çançar, Dr. Celal Yark›n ve Macit Aray’dan
oluflan bir grup kurdu.
Hipokrat Yemini’ne ters bir olay sonras›nda muayenehanesini kapatt›.
3 Kas›m’da Devlet Deniz Yollar› ve Limanlar› ‹flletmesi Genel
Müdürlü¤ü Deniz Hatlar› ‹flletmesi Gemi Adamlar› fiubesi’ne ba¤l›
Dumlup›nar gemisinde gemi tabipli¤ine bafllad›.
1948– 14 May›s’da, çal›flmalar›na engel oluflturdu¤u gerekçesiyle
gemi tabipli¤inden istifa etti.
1949– 2 Mart’ta Ankara gemisinde tekrar gemi tabipli¤i görevine bafllad›.
Ruhlar Aras›nda adl› kitab› yay›mland›.
1950– 30 Mart’ta Türkiye Metapsiflik Tetkikler ve ‹lmî Araflt›rmalar
Cemiyeti’ni kurdu.
1951– Allah adl› kitab› yay›mland›.
Ayn› y›l ‹sveç Stocholm’deki kongreye sunulmak üzere Medyumluk
adl› raporu haz›rlad›.
22
Zamandizim
1952– 30 Nisan’da gemi tabipli¤inden ayr›ld›.
Ortaköy’deki Yüksek Denizcilik Okulu’nda hekimli¤e bafllad›.
Medyomluk kitab› yay›mland›.
Ekim ay›nda, Ruh ve Kâinat dergisini yay›mlamaya bafllad›.
1953– 29 Nisan’da ‹stanbul Y›ld›z’daki Harp Akademileri Komutanl›¤›
sa¤l›k flubesi sivil tabibli¤ine atand›.
Mukadderat ve ‹cabat adl› kitab› yay›mland›.
1954– “Daha yüksek vazifelere haz›rlanmak” gerekçesiyle Ruh ve Kâinat
dergisinin yay›n›na 18. say›yla son verdi.
1955– 18 A¤ustos’ta Harp Akademileri Konutanl›¤›’ndaki görevinden ayr›l›p
tekrar Ankara gemisine, gemi tabipli¤ine döndü.
1957– 31 Ocak’ta annesi Safiye Han›m öldü.
5 Mart’ta Cemiyet’ten istifa etti.
1958– Haziran’da gemi tabipli¤i görevindeyken kalp krizi geçirdi. ‹talya,
Cenova’da iki ay hastanede yatt›.
‘Meflale’ adl› bedensiz varl›ktan al›nan celseler bafllad›.
1 Eylül’de Atilla Güyer’in medyumlu¤u ile ‹lâhi Nizam ve Kâinat’ kitab›n›
oluflturacak tebli¤leri almaya bafllad›.
1959– 1 Temmuz’da celseler sona erdi. 10 A¤ustos’ta kitab›n daktilosu
tamamland› ve ‹stanbul Beyo¤lu 5. Noteri’ne teslim edildi.
Kitab›n yay›mlanma sorumlulu¤unu Hüsrev Bilgio¤lu, Metin Sakik ve
Attila Güyer’e verdi.
1960– 18 fiubat Perflembe gecesi saat 21:10’da geçirdi¤i kalp krizi sonras›nda
dünyadan ayr›ld›. Bedeni, 20 fiubat’ta Zincirlikuyu Mezarl›¤›’nda
topra¤a verildi.
23
1
Bedri Ruhselman’›n
Yaflam Öyküsü ve Çal›flmalar›
Bedri Ruhselman, 1898 y›l›nda, ‹stanbul’un F›nd›kl› semtinde,
Kabatafl, Setüstü’ndeki kendi evlerinde dünyaya geldi. Do¤umda
verilen ad› ‹smail Bedrettin olan Ruhselman’›n soya¤ac›, Kuzey
Kafkasya’da Karadeniz k›y›s›nda yaflayan Bat› Çerkeslerinin fiaps›¤*
koluna kadar uzan›r. Babas›, k›demli yüzbafl› askerî cerrah Cemalettin
Efendi (1860-1918), annesi ise Kastamonu kale komutan› Binbafl›
Hüsnü Efendi’nin k›z› Safiye Han›m’d›r (1881-1957). Aile lakab›
“Zabaç” olan Cemalettin Efendi ve ailesi, fiaps›¤lar’›n Türkiye’ye zorunlu
göçüyle 1865’te ‹stanbul’a yerlefltiler.
1903 y›l›nda, Ortaköy’deki fiems-ül Mekâtip ‹ptidaîsi’nde ilkokula
bafllad›. fiems-ül Mekâtip (Okullar›n Günefli), II. Abdülhamit,
II. Meflrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinde (1890–1940) e¤itim veren
seçkin bir özel okuldu. Selanikli e¤itimci ve ö¤retmen fiemsi
Efendi (1851-1917) taraf›ndan kurulan okul, karma e¤itim ve Bat›
tipi yenilikçi pedagojik yöntemlere a¤›rl›k vermifl, yeni kurulan Türkiye
Cumhuriyeti’nde ça¤dafl e¤itim sisteminin öncüsü olmufltur.
* Çerkesler’in 12 ana kolundan biri olan fiaps›¤lar (Shapsug), Kafkasya Savafl›
(1817-1864) s›ras›nda Çarl›k Rusyas›’n›n en radikal düflmanlar› aras›nda yer ald›lar
ve savaflta Kafkasya’n›n önemli liderlerinden ‘Kafkas Kartal›’ lakab›yla tan›nan
fieyh fiâmil’e kat›ld›lar. Savafl›n yenilgiyle sona ermesi sonras›nda Rus ordusu
topraklar›n› iflgal etti. fiaps›¤lar’›n büyük bir bölümü 1864-1865 y›llar›nda Türkiye’ye
göç etmek zorunda kald›lar ve çeflitli kentlere yerlefltiler.
25
Kabatafl, Setüstü (1910’lar›n bafl›). Fotonun sa¤ taraf›ndaki yol, günümüzde
geniflletilmifl olup Meclisi Mebusan Caddesi ad›n› tafl›maktad›r. Yolun solunda, yukar›ya
do¤ru ç›kan hafif yokufl ise bugün de varl›¤›n› sürdüren Setüstü’dür.
26
‹lkokula bafllad›¤› fiems–ül Mekâtip (1920’ler).
27
BEDR‹ RUHSELMAN
Mustafa Kemal, fiemsi Efendi’nin Selanik’teki okulunda (Mektebî
fiemsî ‹btidaî) okuma-yazma ö¤renmifltir. fiemsi Efendi, bugünkü
fiiflli Terakki Lisesi ile Ifl›k Lisesi’nin de Selanik’teki kurulufllar›nda
da önemli rol oynam›flt›r.
Çocuklu¤unun ilk y›llar› F›nd›kl› semtinde geçen Ruhselman,
1904 y›l›nda askerî cerrah babas›n›n Çanakkale’ye tayin olmas› nedeniyle,
ilk ve ortaokulu bu kentte tamamlad›. Ruhselman’›n ö¤renim
gördü¤ü Çanakkale Sultanîsi, döneminde bölgenin en iyi okulu
olarak kabul edilir. Türk edebiyat›n›n en önemli adlar›ndan biri olan
Reflat Nuri Güntekin de (1889-1956) burada ö¤renim görmüfltür.
(Reflat Nuri’nin de babas› askerî cerraht›r ve o da Ruhselman gibi babas›n›n
tayiniyle yerlefltikleri Çanakkale’de ilkokula bafllam›flt›r.)
Çanakkale’de bulunduklar› s›rada, Ruhselman 10 yafl›ndayken,
müzi¤e olan ilgisi nedeniyle alaturka keman dersleri almaya bafllar.
Aile, müzi¤e çok önem verdi¤i için k›zkardeflleri Bedriye Han›m ud,
Hidayet Han›m ise kanun dersleri almaktad›r. Keman derslerini ve-
Bedri Ruhselman’›n ilk ve ortaokul e¤itimini tamamlad›¤›, 1892’de e¤itime bafllayan
Kale-i Sultanî Mektebi ‹dadisi (Çanakkale Sultanîsi), bugün Çanakkale Ö¤retmenevi
olarak kullan›l›yor.
28
Yaflam Öyküsü ve Çal›flmalar›
‹smail Bedrettin ve Kâz›m Efendi.
Ortaokul y›llar›nda.
ren hocas› Kâz›m Efendi’ye göre, müzi¤e olan yetene¤i çok fazlad›r.
Oniki yafl›ndayken, kendisini çok etkileyecek olan, Cinlerle Muhabere*
adl› bir cep kitab› eline geçer ve gizlice okumaya bafllar. Çünkü babas›
bu konularla ilgilenmesini kesinlikle istememektedir.
‹smail Bedrettin Bey, 15 yafl›na geldi¤inde, bu kez babas›n›n ve
onun baz› arkadafllar›n›n yan›nda, ilk ruhsal celse deneyini yapar.
Kendisinin belirtti¤ine göre, bu celsede bir savafl›n ç›kaca¤› söylenir.
Nitekim 1914’te, Birinci Dünya Savafl› bafllar. Liseye bafllamak
üzereyken, Birinci Dünya Savafl›’n›n bafllad›¤› gün olan 28 Temmuz
1914’te, karayoluyla ulafl›m savafl nedeniyle sorunlu oldu¤u için Çanakkale
Liman Müdürü’nün yard›m›yla bir denizalt›ya bindirilerek
‹stanbul’a gönderilir. Ayn› y›l, Setüstü’ndeki Kabatafl Mekteb-i Sultanîsi’ne
(1923’ten itibaren Kabatafl Erkek Lisesi) kayd› yap›l›r. “Os-
* Cinlerle Muhabere: Yahud ‹spirtizm, Fakirizm, Manyetizm, Hasan Mezruk (Hasan
Bedreddin), yay›nc›: Fikri Garbis, Gayret Kitabevi, 1912, ‹stanbul.
29
BEDR‹ RUHSELMAN
➩
(Foto: Abdullahyan Biraderler)
1914 y›l›nda çekilen bu fotoda sa¤da Kabatafl Mekteb-i Sultanîsi görülmekte.
Solda tepedeki büyük bina Almanya Konsoloslu¤u, öndeki cami Molla Çelebi (F›nd›kl›)
Camisidir. Restore edilen bu yap› günümüzde ayn› yerde (Muhtar Leyla Ild›r sok. No: 10)
Kabatafl Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi ad›yla e¤itim veriyor.
manl› dünyas›na seçkin idareciler yetifltirmek” amac›yla 1908’de
kurulan bu okuldaki ilk y›l›nda ö¤retmenlerinden birisi edebiyat
ö¤retmeni Ömer Seyfettin’dir.*
1915 May›s›’nda, Çanakkale savafllar› nedeniyle okulun bir bölümü,
askerî hastaneye dönüfltürülür ancak ö¤renime ara verilmez.
Bu arada, okuldaki ö¤retmenlerin büyük bölümü cepheye gitti¤inden
okulda ö¤retmen eksikli¤i vard›r.
* Ömer Seyfettin (1884-1920): Türk edebiyat›n›n öncü öykü yazar›d›r. Balkan Savafllar›
s›ras›nda esir düflen Ömer Seyfettin’in, gençli¤inde dönemin felsefi, edebi, siyasi ve
bilimsel kuramlar›n› yak›ndan inceledi¤i biliniyor. Edebiyatta Türkçülük ak›m›n›n
kurucusu olup dilde sadeleflmeyi savunmufltur. Bedri Ruhselman’›n ö¤rencili¤i ile
ayn› y›l, 1914’te Kabatafl Mekteb-i Sultanîsi’nde ö¤retmenli¤e bafllam›flt›r.
30
Yaflam Öyküsü ve Çal›flmalar›
Ruhselman, lise e¤itimi s›ras›nda ayn› zamanda klasik keman
dersleri de almaktad›r. Hocas› ise, o dönemde ‹stanbul’da Belediye
Konservatuvar›’nda görevli ve pek çok müzik insan› yetifltiren üstad
violinist Albert Braun’dur. Ruhselman, kemanda o kadar ustalaflm›flt›r
ki, Braun baz› Sarayl›lara Ruhselman’dan ders almalar› için
referanslar verir. Burada ve bu kitab›n ilerleyen bölümlerinde de Bat›
dillerindeki ‘violinist’ sözcü¤ünü kulland›m. “Keman” sözcü¤ü
Farsça kökenli ‘kamân’dan (‘e¤ri’, ‘yay’ anlam›nda) gelir ve bir çalg›y›
tan›mlamaktan çok çalg›n›n yay›n› tan›mlar. Bu çalg›y› kullanan
kifliye ise yayg›n Türkçe’de “kemanc›” denilmekle birlikte, ben
bunu keman üreten kifliyle de kar›flabilece¤i düflüncesiyle do¤ru
bulmad›¤›m için (özellikle de bu çalg›da virtüözlük derecesine ulaflm›fl
olanlar için) “violinist”i tercih ettim. Roma mitolojisindeki sevinç/nefle
tanr›ças› Vitula’dan geldi¤i öne sürülen ve “küçük viyola”
anlam›na gelen violin ise, viyola ve viyolenselin de dahil oldu¤u vio-
Albert Braun ile.
31
BEDR‹ RUHSELMAN
lin ailesinin en yüksek tondan çalan
en küçük üyesidir. Nitekim,
Ruhselman’›n kendisi de, kimi ifle
baflvuru mektuplar›nda ve Yeni fiark›lar
adl› kitab›nda imza olarak
“violonist Bedri”yi kullanmaktad›r
(örn. Tepeköy, s. 450, 1928 tarihli
‘Hüviyet Varakas›’).
1916’da Kabatafl Lisesi fen flubesinden
ayr›l›r. Ayn› y›l ‹stanbul
Darülfünunu (Üniversitesi) T›p Fakültesi’ne
girer. Ailesi de ‹stanbul’a
gelmifltir.
T›p Fakültesi’nin ilk y›llar›nda.
Birinci Paylafl›m Savafl›’n›n sona ermesinin ard›ndan, ‹stanbul’-
un Birleflik Krall›k, Fransa, ‹talya ve Yunanistan taraf›ndan iflgal
edildi¤i y›llarda (1918-1923) Bedri Ruhselman, tüm olumsuzluklara
karfl›n t›p ö¤renimine devam etmektedir.
T›bbiye ö¤rencilerinin öteden beri sanat›n çeflitli dallar›yla ilgilendikleri
bilinir. Her s›n›fta, dönem dönem mizah ve hiciv içerikli dergiler
ç›kar›l›r, tiyatro temsilleri düzenlenir, konserler verilirdi. Birinci
Paylafl›m Savafl› sürecinde bu tür etkinliklere zorunlu biçimde ara verilmiflti.
Ancak, t›p tarihçisi Prof. Dr. Cihat Ç›nar Baflekim’in aktard›-
¤›na göre ‹stanbul’un iflgali y›llar›nda ise ö¤renciler moral kazanabilmek
için bu tür etkinliklere tekrar bafllam›fllard›.* Özellikle tiyatro
oyunlar›n›n sergilendi¤i gecelerde, perde aralar›nda sahneye fas›l
toplululuklar› ve orkestralar ç›kard›. ‹flte bunlardan biri olan, Halit
Fahri Ozansoy’un (1891-1971) 1916’da yazd›¤› ilk oyunu Baykufl’un
oynand›¤› akflam, perde aras›nda Bedri Zabaç bir resital vermiflti.
* ‘‹stanbul’un ‹flgali Y›llar›nda T›bbiye’de Tiyatro’, Prof. Dr. Cihat Ç›nar Baflekim,
Lokman Hekim Dergisi, 2016-6(3), ss. 112-116.
32
Yaflam Öyküsü ve Çal›flmalar›
1920 y›l›nda Ruhselman, T›p Fakültesi’nin dördüncü s›n›f›ndad›r.
Bu arada da keman derslerine de devam etmektedir. Özellikle
dilbilimci ve adlî t›p hocas› Prof. Dr. Saim Ali Bey (Dilemre), onun
müzikteki baflar›s›n› çok desteklemektedir. Ancak, müzik sevgisi
daha a¤›r bast›¤› için, T›bbiye’yi b›rakmaya karar verir. Hedefi, Avrupa’da
müzik e¤itimi görmektir ama bunun için para gereklidir.
Sonunda o da bulunur. O dönemin geleneklerine göre, Kad›köy
Bostanc›’da yaflayan M›s›rl› bir prenses, Ruhselman’› himayesine
al›r ve ona malî destek sa¤lar.
Saim Ali Bey ve Albert Braun’un da teflvikleriyle, 1920’de müzik
ö¤renimi görmek üzere Çekoslovakya’ya gitmeye karar verir. Aral›k
ay›nda, baflkent Prag’a gitmek üzere trene bindi¤i gün, trenin yaln›zca
üç istasyonda Prag’a aktarma yapaca¤›n› bildi¤i halde, karfl›-
s›ndaki Macar asilzâde ile derin bir sohbete girmifl oldu¤undan, aktarmay›
üçüncü istasyona b›rak›r. Ancak, Ruhselman, bu yafll› ve
deneyimli kiflinin, kendisine, yapt›¤›n›n do¤ru olmad›¤›n›, çünkü
trenin üçüncü istasyona bir aksilik ç›kmadan varabilece¤inden
emin olunamayaca¤›n› söylemesi üzerine düflünür ve o günden sonra,
“ilk f›rsat› kaç›rmamak” prensibini kendisine ilke edinir.
Prag Konservatuvar› keman bölümü s›navlar›n› kazanarak bu
okula kayd›n› yapt›r›r. Okul, ilke olarak hiçbir ö¤rencisine, e¤itim
gördü¤ü s›rada okul d›fl›nda resital vermesine izin vermemekte ve
buna iliflkin bir belge imzalatmaktad›r. Ancak, üstün yetene¤inden
ötürü Ruhselman’a bir ayr›cal›k tan›n›r ve okul d›fl›nda konser vermesine
izin verilir. 7 y›ll›k konservatuvar e¤itimini tamamlamas›na
1,5 y›l kala, kendi ifadesiyle, “mali vaziyetimin âdemi müsaadesi yüzünden
terk etmek ve memleketime dönmek mecburiyetinde kald›m” demektedir
(1928’de Maliye Bakanl›¤›’na yazd›¤› özyaflam öyküsünden, Tepeköy,
s. 432).
33
Prag Konservatuvar›’nda.
Prag’da Bir Türk Sanatkâr›*
“(…) T›p tahsilime devam ediyor, ayn› zamanda Mösyö Brown’dan keman
dersi al›yordum. Daha sonra musikiye olan tutkum dolay›s›yla 1918 senesinde
t›bbiyeyi dördüncü s›n›f›ndan terk ettim ve 1921’de Prag’a gittim.
Prag Konservatuvar› haz›rl›k k›s›mlar›ndan baflka iki devreden ibarettir. ‹lk
devreden sonra talebe, büyük devreye imtihanla kabul olunur. Keman büyük
devresi de iki k›s›mdan ibarettir: Birincisi virtüoz di¤eri pedagojidir.
Virtüoz flubesinde e¤itim süresi 7 sene, pedagog flubesinde 3 senedir. Her
iki flubeye senede ancak belirli miktarda talebe al›nabilir. Ben, Prag’a gidince
do¤rudan do¤ruya virtüoz flubesine müracaat ettim. ‹stanbul’dan
geldi¤imi duyan okul müdürü Progesör Novak [Vitezslav Novak], bana alt›
ay kadar hususi olarak çal›fl›p gelecek e¤itim devresinde imtihanla okula
kat›lmam› tavsiye etti. Çünkü ö¤renci kay›t zaman› geçmiflti. Konservatuvar›n
kabul edebilece¤i ancak bir kiflilik yer vard› ki buraya benden evvel
ikisi Çek, biri de Alman olmak üzere üç talip ç›km›flt›. Israr›m üzerine
onlar için aç›lm›fl olan müsabaka imtihan›na dahil oldum. Seçme heyetini
teflkil eden on kifli meyan›nda fievçik, [Jan] Marjak, Novak gibi en zor be-
¤enen ve meflhur musiki üstatlar› bulunuyordu.
“‹mtihan heyeti, Avrupal›lar’›n pek inand›klar› muhit ve kavmiyet [soy,
budun] dolay›s›yla en az ümit baflar›s›n› bende görüyorlard›. Buna ra¤men,
akflama kadar devam eden imtihan neticesinde, di¤erlerinin reddedilifline
karfl›l›k yaln›z ben muvaffak oldum ve bu yüzden pek çok takdirata
mazhar oldum. Bu suretle dahil oldu¤um konservatuvar yüksek e¤itimi
flubesinde Profesör Jan Marjak ile dört ay çal›flt›m. Genel imtihanlar yaklaflm›flt›.
Genel imtihanda en yüksek derece ile üçüncü s›n›fa terfi ettim.
“Buna dair Prag Konservatuvar› 20 Haziran 1921 tarihi ile bir tasdik
belgesi düzenledi. Bu tarihten bir buçuk sene sonra Dresden’e hareket etmek
mecburiyetinde kald›m… Dresden’deki ikâmetimde keman derslerini
takip edebilmek için ayda iki defa Prag’a geliyordum. Almanya’daki ikâmetimden
yararlanarak ayn› zamanda Dresden Konservatuvar’n›n kompozisyon
flubesine dahil oldum. Dresden’de verdi¤im konserlerde halk›n, sanatkârlar›n
alk›fllar› karfl›s›nda kald›m.
* Ruhselman’la yap›lan bu röportaj, 24 Kas›m 1923 tarihli Vatan gazetesinde
yay›mlanm›flt›.
35
☞
BEDR‹ RUHSELMAN
“Tatili ‹stanbul’da geçirmek üzere gelirken yolda meydana gelen bir
hadiseyi burada zikredece¤im. Köstence’den ‹stanbul’a gelirken, vapurda
tan›mad›¤›m bir Alman, bana kendisini takdim etti ve keman›m› dinlemek
istedi¤ini söyledi ve buna ehemmiyet verdi¤ini de söyledi. Ben, akflam tekrar
vâki olan ›srar üzerine bir konser vermeye mecbur kald›m. O adam bana
kart›n› verdi ve alt›na da adresini yazd› ve anlatt›. Berlin’de asil bir aileye
mensup keman talebesi bir genç, harbi umumide vefat eder. K›ymetli
keman› validesinin elinde kal›r.
“Validesi bu keman› satmaya k›yamaz ve yetenek sahibi bir kemanîye
vermek arzusunu dile getirir. Fakat uzun bir süre böyle bir keman talebesine
rastgelemez. Nihayet vaktini daima seyahatle geçiren Bavyeral› muharrirlerden
bana kart›n› veren doktor Marten’e verir ve onu bu vazife ile
görevlendirir. Ben keman çald›ktan sonra doktor Marten, böyle bir kemanî
buldum diye bu vakay› hikâye etti. Ve benim bu kemana sahip olmam›
temin etmek üzere adresini verdi. Avrupa’ya geri dönüflümde adresimin
taraf›mdan bildirilmesini rica etti. (...)” *
* Bedri Ruhselman’›n ye¤eni fiahap Ruhselman bu olay› flöyle naklediyor:
“Day›ma, Almanya’da k›ymetli bir keman hediye edilmifl olup, di¤er baz› flahsi k›ymetli
eflyalar›yla birlikte tekrar Almanya’ya dönüflünde almak üzere, pansiyon olarak kald›¤› yere
teslim etmifl fakat uzun seneler sonra gidiflinde o aileyi bulamam›fl ve eflyalar›yla birlikte
keman› da kaybolmufl. Hadiseyi birkaç defa day›mdan dinlemifltik.”
(fiahap Ruhselman’›n 24 Haziran 1970’de F. Tepeköy’e yazd›¤› mektubundan)
1808’deki kuruluflundan itibaren Avrupa’n›n en önemli müzik okullar›ndan biri olarak
kabul edilen Prag Konservatuvar›’n›n 1922’de çekilmifl bir fotograf›.
36
Yaflam Öyküsü ve Çal›flmalar›
Prag’daki müzik e¤itimi s›ras›nda metapsiflik araflt›rmalara bafllar.
Pansiyoner olarak kald›¤› evde düzenlenen ruhsal irtibat celselerine
kat›l›r ve o y›llarda, iyi derecede Frans›zca, Almanca ve biraz
‹ngilizce bilmenin de verdi¤i avantajla, Avrupa’daki metapsiflik literatürünü
ve çal›flmalar› izler, inceler ve hipnotizmay› ö¤renir. Kendisi
sonraki y›llarda ruhsal irtibat celselerinde hipnotizman›n yan›-
s›ra, gelifltirdi¤i ‘psikolojik ayr›flma’ yöntemini de kullanacakt›r.
Yine ayn› dönemde Allan Kardec (1804-1869), Gustave Geley
(1868-1924), Charles Richet (1850-1935), Léon Denis (1846-1927)
gibi klasik spiritizmin öncülerinin yazm›fl oldu¤u önemli eserleri
ayr›nt›l› biçimde inceler, Türkçe’ye çevirir ve kitaplardan okuduklar›n›
uygulayarak hipnotizmay› ö¤renir.
Psikolojik Ayr›flma Yöntemi
‹lâhi Nizam ve Kâinat kitab›n›n al›n›fl› s›ras›nda Bedri Ruhselman’›n kendine özgü
bir tebli¤ alma biçimi vard›r. Kendi deyifliyle buna “psikolojik infisal” yani psikolojik
ayr›flma (Fr. dissociation psychologique) denir. Psikolojik ayr›flma; günümüzde
ço¤u psikoterapistin kulland›¤› “kendinden ayr›flma” (dissosiyasyon)
yöntemlerine çok yak›n olan; medyumu tam transa sokmadan, yar› trans halindeyken,
çok yükseklere ç›karabilecek bir tekniktir.
Ruhselman’›n, Ruh ve Kâinat adl› kitab›nda ayr›nt›l› flekilde tan›mlad›¤› bu
yöntemde, dene¤in fluuru ortadan kalkmam›flt›r. Bütün dikkatini fluuralt› sahas›na,
yani kendi varl›¤›na çevirmifl olmakla beraber, onu her an d›fl âlemle ba¤lant›land›rabilecek
durumda bulunmaktad›r. Di¤er deyiflle hipnozda oldu¤u gibi
uyumam›flt›r yaln›zca fluur ile fluuralt› birbirinden ayr›lm›flt›r. Bu durumdaki
deneklerde fluur ve fluuralt› birbirinden ba¤›ms›z kiflilere aitmifl gibi uyan›k
haldedir. Bu alanda, flimdiye kadar hiçbir uygulay›c› böylesine deneysel çal›flmalar
yapmam›flt›r. Bedri Ruhselman’›n kulland›¤› psikolojik ayr›flma tekni¤i;
medyumun bilgi ald›¤› Plân ile de ba¤lant›l› olarak, kendi bilincini tam bloke etmeden,
sanki karfl› karfl›ya iki insan konufluyormufl fleklinde yapt›¤› bir çal›flma
türüdür. Zaten, ‹lâhi Nizam ve Kâinat kitab›n›n verildi¤i Önder Plân›’ndan al›-
nan bilgiler de bu yöntemle al›nm›flt›r. Ve al›nan bilgiler, düzenlendikten sonra
tekrar tekrar Plân’a teyit ettirilmifltir.
37
Bedri Bey’in Bestesi
Prag Konservatuar›’na azal›kla girmeye muvaffak olan vatandafllar›m›zdan
Bedri Bey nâm›nda bir genç, uzak diyarlarda bulundu¤u halde, vatana
karfl› olan rab›tas› dolay›s›yla ‹stiklal Marfl›’na bir beste tanzim eylemifl ve
Maarif Vekâleti’ne göndermifltir.
Hâkimiyet-i Millîye gazetesi, * 3 Haziran 1923, sayfa 1
Sözleri Mehmet Akif (Ersoy) taraf›ndan yaz›lan ‹stiklal Marfl›’n›n
bestelenmesi için 12 fiubat 1923 tarihinde düzenlenen beste
yar›flmas›na kat›lan 24 müzisyenden biridir. Soyad› kanunu (1934)
henüz ç›kmad›¤›ndan aile lakab› olan, Bedri “Zabaç” ad›yla yar›flmaya
kat›l›r. Ancak yar›flmay› baflka bir beste kazan›r. (‹stiklal Marfl›,
1924-1930 y›llar›nda Ali Rifat Ça¤atay’›n bestesiyle, 1930’dan
itibaren de Osman Zeki Üngör’ün bestesiyle Türkiye Cumhuriyeti’nin
ulusal marfl› olarak kabul edildi.)
Ayn› y›l, Almanya’n›n Dresden kentinde Devlet Operas› Orkestras›’nda
besteci ve flef Kurt Striegler’in (1886-1958) refakatinde konserler
verir. Bu arada, Kurt Striegler’den söz edince ‹zmir Marfl›’na
da de¤inmemiz gerekir. Günümüzde, çeflitli nedenlerle stadyumlarda,
gemilerde, metrolarda bir biçimde icra edilen ‘‹zmir Marfl›’ oldukça
popüler. Kökeni biraz tart›flmal› olan ‹zmir Marfl›, asl›nda bu
ad› almadan önce ‘Kafkasya Marfl›’ olarak bilinirmifl. Kimi kaynaklarda,
Birinci Dünya Savafl›’n›n Kafkasya cephesi için ‘Kafkasya Marfl›’
ad›yla 1914’te bestelenen anonim bir marfl oldu¤u öne sürülüyor.
‹zmir Büyükflehir Belediyesi ise marfl›n 1923 y›l›nda bestelendi¤ini,
müzi¤ini Kurt Striegler’in yapt›¤›n›, notalar›n uzun bir süre kay›p
* Kurtulufl Savafl›’n›n sürdü¤ü s›rada, Ocak 1920’den itibaren büyük zorluklarla Ankara’da
yay›mlanan Hâkimiyeti Millîye, dönemin en önemli gazetesi olup halk› ulusal kurtulufl
mücadelesine iliflkin bilgilendirme amac›yla Mustafa Kemal taraf›ndan kurulmufltur.
Günlük tiraj› 4–5 bin olan ve Arap harfleriyle bas›lan gazetede ç›kan tüm yaz›lar
ayn› zamanda köfle yazar› olan Mustafa Kemal taraf›ndan önceden okunup incelenirdi.
38
Yaflam Öyküsü ve Çal›flmalar›
oldu¤unu ve 2004 y›l›nda bulundu¤unu,
eserin ilk kez 29 Haziran 1923’te
Almanya’n›n Dresden kentinde seslendirildi¤ini
öne sürmüfltü. Striegler’in,
imzalad›¤› notalar› Mustafa Kemal’e
arma¤an etti¤i de öne sürülüyor Eser,
sonralar› 1927’de ‹stanbul’da, 1932’de
ise Viyana’da seslendirildi. ‹nsan ister
istemez, 1923 y›l›nda Dresden’de bulunan
ve Kurt Striegler ile birçok kez
konsere ç›kan Bedri Ruhselman ile ‹zmir
Marfl› aras›nda bir ba¤lant› kurmaya
yöneliyor. Ruhselman’›n Kafkasya
Kurt Striegler
kökeni, ‹stiklal Marfl›’nda oldu¤u gibi marfl besteleme iste¤i/e¤ilimi
ve ‹zmir ba¤lant›lar› da gözönüne al›n›nca…
1924’de, Prag Konservatuvar›’dan mezun olmas›na 1,5 y›l kala
M›s›rl› prensesin ölümüyle mali deste¤i kesilir. Bu s›rada Prag’da
karfl›laflt›¤› ve tan›flt›¤›, Milli E¤itim Bakan› Hamdullah Suphi Bey
ile yapt›klar› sohbette, Hamdullah Bey’in, genç Türkiye Cumhuriyeti’nde
müzik ö¤retmenine duyulan ihtiyaçtan söz etmesi üzerine,
onun teflvikiyle Türkiye’ye döner ve bir süre sonra ‹stanbul’da Feyziye
Mektebi’nde (bugün Ifl›k Lisesi) müzik ö¤retmenli¤ine bafllar.
Bu dönem, cumhuriyetin ilk y›llar›d›r. 1924’te yürürlü¤e giren
Tevhid-i Tedrisat Kanunu (Ö¤retimde Birlik) ile birlikte ülkenin dört
bir yan›nda ayn› tip e¤itim yap›lmas› öngörülmektedir. Bunun müzi-
¤e yans›mas› ise ustadan ç›ra¤a kulak yoluyla gelen ö¤reti, yerini notaya,
kitaba ve bilimsel yöntemlere b›rakmak fleklinde olmufltur. Ça¤dafllaflma
içerisindeki Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni kültür politikalar›
kapsam›nda h›zla kurumsallaflmaya gidilmekte ve birbiri ard›na
müzik e¤itimi veren okullar aç›lmas› öngörülmektedir.
39
BEDR‹ RUHSELMAN
Musiki Muallim Mektebi ilk aç›ld›¤›nda üç kerpiç binadan oluflan bir oteldi.
1928’de, otelin yerine yap›lan bu fotograftaki yeni binas›na tafl›nd›.
1924 y›l›nda henüz 26 yafl›nda olan Bedri Ruhselman, önce o y›l
kurulmufl olan Riyaset-i Cumhur Filarmonik (Cumhurbaflkanl›¤›
Filarmoni) Orkestras› üyeli¤ine, bir süre sonra da 1927’de Musiki
Muallim Mektebi ö¤retim üyeli¤ine seçilir.* Bugünkü Ankara Devlet
Konservatuvar›’n›n (Hacettepe Üniversitesi) temelini oluflturan
Musiki Muallim Mektebi, do¤rudan Mustafa Kemal’in iste¤iyle,
1924 y›l› sonlar›nda Ankara Cebeci’de kurulmufl olup Türkiye Cumhuriyeti’nin
müzik ö¤retmeni yetifltiren ilk e¤itim kurumudur.
Alt› kifliden oluflan, kurumun ilk üye-ö¤retmenleri aras›nda
violinist Bedri Zabaç’la (Ruhselman) birlikte violinist Cevad Memduh
Bey (Altar, 1902-1995), violinist Necil Kâz›m Bey (Akses, 1908-
1999), piyanist Ferhunde Han›m (Erkin, 1909-2007), piyanist Ulvi
Cemal Bey (Erkin, 1906-1972) ve violinist Necdet Remzi Bey (Atak,
1911-1972) gibi sonralar› klasik bat› müzi¤inin Türkiye’deki en
önemli müzisyenleri olacak ve ‘Türk Beflleri’ ad›yla bilinen gruba
dahil olacak kifliler de (Necil Kâz›m Akses ve Ulvi Cemal Erkin) bu-
* Burada, do¤rulanmas› oldukça zor bir ç›karsamada bulunay›m yine: Bedri Zabaç,
ilk kez kurulan bu çok önemli iki kuruma nas›l ve kim taraf›ndan seçilmifltir? Bir y›l önce
Hâkimiyet–i Millîye gazetesinin 1. sayfas›nda ç›kan haberi okuyan Cumhurbaflkan›
Mustafa Kemal’in bu iflte pay› var m›d›r? Bu vesileyle Bedri Zabaç, Mustafa Kemal’e
takdim edilip, el s›k›fl›p tan›flm›fllar ve sohbet etmifller midir?...
40
Yaflam Öyküsü ve Çal›flmalar›
lunmaktad›r. Bu alt› müzisyen aras›nda en yafll› ya da k›demli kiflinin
Bedri Ruhselman oldu¤una ayr›ca dikkat çekerim!
1926–1934 y›llar›nda Anadolu’nun çeflitli kentlerinde müzik ö¤retmenli¤i
yapar. 1927’de, Yeni fiark›lar ad›nda bir müzik kitab› yay›mlar.
Arapça harflerle bas›lan ve “Violonist Bedri” imzas›yla yay›mlanan
16 sayfal›k bu kitapç›kta güfte ve bestelerinin baz›lar›
kendisine ait, di¤erleri ise muhtelif operalardan uyarlad›¤› 16 eserin
notas›na yer verir. 1928’de Anadolu’da bir yolculuk s›ras›nda kar
f›rt›nas›na yakalan›r, ölümün efli¤inden döner.
1931’de Adana’da müzik ö¤retmenli¤i yapt›¤› s›rada hipnotizma
çal›flmalar›na bafllar (ilk hipnoz çal›flmas›n› bir floför ile gerçeklefltirmifltir).
Ayn› y›l, 8 ay yaflad›¤›, Adana Eski ‹stasyon arkas› Arap Uflaklar›
Mahallesi’nde, bir tekinsizev vakas›na tan›kl›k eder; bölgedeki reenkarnasyon
vakalar›n› inceler. Gözlemlerini ve çal›flmalar›n›, 1946’da
yay›mlanan Ruh ve Kâinat adl› kitab›n›n ‘Metapsiflik Hadiseler ve Reenkarnasyon
Üzerinde Mübahaseler’ bölümünde (s. 667), 1952’de ise
Ruh ve Kâinat Dergisi’nin 2. ve 3. say›lar›nda yay›mlayacakt›r.
41
BEDR‹ RUHSELMAN
Ruhselman’›n kendi çizimiyle, Ruh ve Kâinat Dergisi’nin 2. ve 3. say›lar›nda
yer verdi¤i ‘tekinsizev’ vakas›.
42
Yaflam Öyküsü ve Çal›flmalar›
Bedri Ruhselman’›n, çok sevdi¤i müzi¤i 1934 y›l›nda b›rakarak,
çal›flmalar›n›n tüm a¤›rl›¤›n› spiritüel araflt›rmalar›na yöneltmesine
neden olan oldukça ilginç bir olay anlat›l›r. Ruhselman son konserini,
ayn› zamanda müzik ö¤retmeni olarak görev yapt›¤› ‹zmir Erkek
Muallim Mektebi’nde vermifltir. Niccolò Paganini’nin fieytan
Trili Sonat› adl› eserini seslendirirken, konserin ortas›na do¤ru dinleyicilerden
birinin çocu¤unun elindeki balon havaya uçar. Bütün
dinleyiciler konseri dinlemeyi b›rak›p, büyük bir merakla balonu izlemeye
bafllarlar. Bu olay üzerine Ruhselman konseri yar›da b›rakarak
salonu terkeder ve bir daha konser vermeme karar› al›r. Tepeköy,
Ruhselman’›n müzi¤i, daha do¤rusu müzik ö¤retmenli¤ini b›-
rakmas›n›n ard›nda yatan kendince as›l nedeni flöyle aç›kl›yor:
Bedri Ruhselman, talebelerine arzulad›¤› flekilde yararl› olamad›¤›ndan
flikâyetçidir. Onlar›n iyi bir musiki kültürü almalar› ve
iyi bir insan olarak yetiflmeleri için bütün gücüyle çal›flmas›na
ra¤men, bu arzu ve çabas›ndan tam rand›man almas›n› engelleyen
baz› mevzuat onu çok üzmektedir. Nitekim o zamanlarda
müzik dersleri s›n›f geçme üzerinde müessir bir ders niteli¤i tafl›m›yordu.
Bu sebeple de ö¤rencileri yeteri kadar çal›flm›yorlar
ve ifli gayri ciddi bir aç›dan ele almak e¤ilimini gösteriyorlard›.
Ama genç ve idealist hocan›n elinden ne gelebilirdi ki? Ancak,
ifllerin böyle gitmesine de gönlü bir türlü raz› olamamaktayd›.
Neler yapabilirdi? Müzik hocal›¤›ndan vaz m› geçmeliydi? Yar›m
b›rakt›¤› t›p tahsilini tamamlay›p doktorluk mu yapmal›yd›?
Evet, bu fikir ona daha cazip ve makul gelmeye bafllam›flt›…
Mart 1935’te tekrar T›bbiye’ye girerek, 2. s›n›ftan t›p ö¤renimine
devam eder. Bir yandan da geçimini sa¤lamak üzere Kabatafl Erkek
Lisesi’nde ö¤retmenli¤e tekrar bafllar, ancak müzik de¤il kompozisyon
ve Türkçe ö¤retmenidir bu kez. Üniversiteden mezun olduktan
sonra, tan›nm›fl t›p insan› ve ilk oral anti-diyabetik ilac› keflfeden
Ord. Prof. Dr. Erich Frank’›n (1884-1957) yan›nda uzmanl›k
43
BEDR‹ RUHSELMAN
e¤itimini tamamlar ve dahiliye mütehass›s› unvan›n› al›r (diploma
no: 1585/5055).
Deneysel spiritizmi çok iyi sentezleyen Ruhselman, art›k uygulamal›
çal›flmalara geçmifltir. Ruhsal âlemden ilk yüksek bilgileri,
1936 y›l›n›n Nisan ay›nda, Hüseyin Sadettin Arel’in medyumlu¤u ile
almaya bafllar. Kendisini “Üstad” ad›yla tan›tan bir bedensiz varl›k,
bu celselerde oldukça yüksek bilgiler aktarm›flt›r.
Yine bu celselerde bildirildi¤ine göre, dünya üzerinde ilk kez bu
kadar yüksek bir ruhsal ortam ile do¤rudan do¤ruya temas gerçeklefltirilmifltir.
Bu yüksek bilgilerle, Bedri Ruhselman’›n gelecekteki
çal›flmalar›n›n temelleri sa¤lam bir flekilde at›lmaya bafllanm›flt›r.
20 celse süren bu ruhsal irtibattan sonra, “Üstad” adl› bedensiz varl›k
flöyle diyecektir: “Bu irtibat›n devam›, sizin ölçülerinize göre
uzunca bir zaman sonra olacakt›r.”
Bu uzun zaman ise tam 11 y›l sürer. Bu süre içinde Ruhselman,
verilmifl bilgilerin sentezini yapacakt›r. Bu tebli¤, 1936’dan 1957’ye
dek ‘operatör’ olarak bulunaca¤› ruhsal irtibat seanslar›nda de¤iflik
medyumlar arac›l›¤›yla, Üstad, Ak›n, Kadri, Mustafa Molla, fiihap,
Kemal Yolcusu, C ‹stasyonu, Meflale, Rehber takma adl› bedensiz
varl›klardan ya da ruhsal plânlardan alaca¤› tebli¤lerin ilki olur. Gelecek
y›llarda, neo–spiritüalizmin temelini oluflturan bu tebli¤leri
yap›tlar›nda, düzenleyerek yay›mlayacakt›r.*
Bedri Ruhselman’›n 1936’da bafllayan ilk metapsiflik çal›flmalar›na
iliflkin, varl›¤› pek bilinmeyen bir elyazmas› metinden de ilk
kez burada söz edeyim. O y›l, Ruhselman’›n oluflturdu¤u grupta flu
kifliler yer almaktad›r: Albert Braun (Ruhselman’›n arkadafl› ve keman
ö¤retmeni), Hans Lanma (keman ö¤retmeni), Hüseyin Sadet-
* “Üstad” ya da “Üstadlar Plân›” ile öteki tebli¤leri incelemek için bkz.
Türkiye’de 1958 Öncesi Al›nan Ruhsal Tebli¤ler, Alparslan Salt, Ruh ve Madde
Yay›nlar›, ‹stanbul 2012, 416 s.
44
Sadettin Arel’in evinde yap›lan çal›flmalarda tutulan notlar›n kaydedildi¤i defter.
tin Arel (müzikolog), Dr. Zühdü R›za Tinel (kemençe ö¤retmeni ve
Hüseyin Sadettin Bey’in arkadafl›), M. Zühdü Pektafl. Türkiye’de
oluflturulan bu ilk metapsiflik çal›flma grubu, belirli zamanlarda Sadettin
Arel’in ‹stanbul’da, fiiflli, Bomonti’deki evinde biraraya gelmektedir.
Ruhselman’›n operatörlü¤ünde, bir yandan celseler düzenlenirken,
ayn› zamanda fiziksel medyumluk deneyleri ve metapsiflik
konularla ilgili çal›flmalar yap›lmaktad›r. Tüm bu çal›flmalar
kay›t alt›na al›nmakta, bir deftere not edilmektedir. M. Zühdü Pektafl’›n
mavi ve siyah mürekkepli kalem, arada kurflunkalem de kullanarak
yazd›¤› bu çok nadir ve kitap olarak yay›mlanmam›fl elyazmas›
Osmanl›ca defterin varl›¤›ndan haberdar›z. 20x15 cm boyutlar›nda
154 sayfadan oluflan ve kapa¤›nda “Spiritizma Tecrübeleri I”
yaz›l› defterde “masa deneyleri”nden söz edilmekte, celse yap›lan
odayla ilgili krokilere (piyano, gardrop ve sandalye gibi eflyalar›n
resmedildi¤i) ve daha baflka çizimlere de yer verilmektedir.
Burada, gerekli gördü¤üm için biraz Hüseyin Sadettin Arel’den
de (1880-1955) söz etmek istiyorum. Müzikolog, besteci, yazar, yay›nc›,
ö¤retmen ve avukat olan, metapsiflik kaynaklarda ad› hep Bedri
Ruhselman’la birlikte an›lan, üst düzeyde bir medyum olan Arel,
45
BEDR‹ RUHSELMAN
klasik Türk müzi¤inin en önemli adlar›ndan biri (belki de en önemlisi)
olup, sonralar› ünlü olacak pek çok müzisyen yetifltirmifltir. Ço-
¤u günümüzde de icra edilmekte olan 2 binin üzerinde eser ortaya
koymufl, klasik Türk müzi¤inde yeni makamlar keflfetmifl, literatüre
yeni terimler katm›fl önemli bir müzikbilimcidir. Müzik tarihine iliflkin
önemli makale ve araflt›rmalar› da bulunan Arel’in, örne¤in Sümerler’in
müzi¤i üzerine bir kitab› var.
1923’de ‹stiklal Marfl›’n›n bestesi için aç›-
lan ve Bedri Ruhselman’›n da kat›ld›¤› yar›flmaya
baflvuran 24 müzisyenden biridir.
Kaynaklarda, çok iyi derecede Arapça, Farsça,
Almanca, Frans›zca ve ‹ngilizce bilmenin
yan›s›ra anlayabilecek kadar Latince,
Eski Yunanca, Ermenice, Flamanca ve Slavca
bildi¤i belirtilir.
Arel, yak›n dostu olan Bedri Ruhselman’›n
1946’da yay›mlanan Ruh ve Kâinat
adl› baflyap›t›n›n önsözünü yazm›flt›r. Bu
önsözde kulland›¤› anlat›mlardan da anl›-
yoruz ki, Hüseyin Sadettin Bey yaln›zca bir
medyum ya da spiritüel konulara öylesine
sempati duyan birisi de¤il, önemli bir metapsiflik
araflt›rmac›d›r da. Kaynaklarda
aç›kça belirtilmese de, profesyonellik düzeyinde
usta bir çevirmen olan Arel’in Bat›
kökenli pek çok metapsiflik metni Türkçe’ye çevirdi¤ini (yay›mlanmam›fl
olsa da) ve Ruhselman’la paylaflm›fl, böylelikle Türkiye’deki
ilk metapsiflik çal›flmalara önemli katk›larda bulunmufl olabilece¤ini
tahmin etmek zor de¤il. Çok say›da kitapta ve çeflitli ansiklopedilerde
ad› geçmesine, yaflam›n›n en küçük ayr›nt›lar›na iliflkin bilgile-
46
Hüseyin Sadettin Arel’in, Ruhselman’›n Ruh ve Kâinat kitab›na (1946) yazd›¤› önsöz.
rin verilmesine ve do¤um-ölüm y›ldönümlerinde ad›na ulusal ya da
uluslararas› sempozyumlar düzenlenmesine, PTT taraf›ndan pulu
bile ç›kar›lmas›na (1966) ra¤men bu tür kaynaklar›n hiçbirisinde, ilginçtir
ki Hüseyin Sadettin Arel’in metapsiflik alandaki çal›flma ve
deneyimlerine tek kelimeyle bile de¤inilmemektedir.
Türkiye’de oluflturulan ilk metapsiflik çal›flma grubu üyelerinden
Dr. Zühdü R›za Tinel’den de (1881-1945?) k›saca söz etmem
gerekiyor. Kemençe ö¤retmeni ve üstad› olan Tinel’in, özellikle
kemençe çalg›s›n›n gelifltirilip ve yerellikten ç›kar›larak klasik
Türk müzi¤i orkestrasyonuna dahil edilmesinde önemli bir ifllev
gördü¤ü kabul edilir. Ayn› zamanda hekim olan Tinel, Edirnekap›
S›hhat Merkezi (Dispanseri) baflhekimli¤i yapm›flt›r.
47
BEDR‹ RUHSELMAN
Tinel, 1926–1932 y›llar›nda,
yak›n dostu Sadettin Arel’in de
katk›lar›yla ‘Kemençe Befllemesi’
ad›yla bir çal›flma gerçeklefltirmifltir.
Dr. Ayhan Sar›’n›n verdi¤i bilgiye
göre, Kemençe Befllemesi’nin
müzik tarihimizde önemli bir yeri
bulunmaktad›r.
Çal›flma 2010 y›l›nda yay›mlanm›flt›r.*
Dr. Sar› ile yapt›¤›m kiflisel
görüflmede (2023), kendisi ne
yaz›k ki Zühdü R›za Tinel’in yaflam›na
iliflkin çok fazla bilgi bulunmad›¤›n›
söylemiflti. (Yani nas›l
“bulunmuyor” anlamak zor! O
Zühdü R›za Tinel
halde ben bu çal›flmada nas›l bulmuflum
da yer veriyorum, bu da ayr› mevzu!) Burada, sunufl bölümünde
de de¤indi¤im üzere, bir yaflam öyküsünün çaprazlama-karfl›laflt›rmal›
çokyönlü incelenmeyifline, gerekli özenli araflt›rman›n
yap›lmay›fl›na bir kez daha dikkat çekiyorum.
Dr. Bedri Ruhselman, 1936’da Bak›rköy Ruh ve Sinir Hastal›klar›
Hastanesi’nde staj›n› tamamlad›. Hekimli¤e bafllad›ktan sonra,
Hüseyin Sadettin Arel ve Dr. Zühtü R›za Tinel ile birlikte ç›kard›klar›,
Fener – Yükseltici Bilgiler ve Sanatlardan Bahseder Ayl›k Mecmua adl›
dergide yaz›lar› yay›mlan›r. Dergi, Mart 1938’de yay›n hayat›na bafllar.
Ancak maddi sorunlar yüzünden 1938 A¤ustosu’nda, 6. say›s›nda
yay›n›na son verir.
1940-41 y›llar›nda, ‹stanbul Yedikule Hastanesi’nde, yedek yüz-
* Asrî Kemençe, Dr. Zühdü R›za Tinel, yay›na haz. Dr. Ayhan Sar›, ‹TÜ Türk Musikisi
Devlet Konservatuvar› Yay›nlar›, 2010, ‹stanbul.
48
Yaflam Öyküsü ve Çal›flmalar›
bafl› rütbesiyle tabip olarak askerli¤ini
yapar. Askerlik hizmeti
bitince yine geçim s›k›nt›s› nedeniyle
Ekim 1941–Haziran 1942
tarihleri aras›nda önce ‹stanbul
Karaköy’deki Saint Benoit Lisesi’nde
Türkçe daha sonra Beyo¤lu’daki
Saint Georg Lisesi’nde
(bugünkü tam ad›: Saint Georg
Avusturya Lisesi ve Ticaret Okulu)
tarih, co¤rafya ve yurt bilgisi
ö¤retmenli¤i yapar.
1940’lar›n bafl›nda Türkiye,
‹ran ve Pakistan’›n yan›s›ra Afganistan
ile de politik ve kültürel
iflbirli¤i içerisindedir. ‹smet ‹nönü’nün
cumhurbaflkan› oldu¤u
bu dönemde Afganistan’a e¤itim
alan›nda her türlü yard›m yap›lmaktad›r.
Ö¤retmen ve hekimlerin
bu konuda ön planda
olumlu bir ifllev görecekleri bir
alan aç›lm›flt›. ‹stanbul Üniversitesi
o dönemde Milli E¤itim Bakanl›¤›’na
ba¤l›yd›. Bakanl›k,
bir yaz› ile üniversiteye, Afganistan’da
görev yapabilecek yetenekte
hekimleri soruyor. Haz›rlanan
listede Dr. Bedri Ruhselman’›n
da ad› geçmektedir. Ge-
Yedikule Hastanesi’nde tabip yüzbafl›.
49
BEDR‹ RUHSELMAN
rekli haz›rl›klar tamamland›ktan
sonra, Bedri Ruhselman’›n
d›fl›nda Dr. Sevil
Akay ve efli Növber Akay,
bir ö¤retmen, bir general
ve k›z› ile baflkalar›ndan
oluflan grup, 1943 y›l›n›n
Mart ay› bafl›nda, Ankara’dan
Afganistan’a do¤ru
yola ç›k›l›yor. Önce trenle
Ba¤dat’a gidiliyor. Orada
Pakistan hükümeti taraf›ndan
özel olarak gönderilen
bir otobüsle ‹ran geçilerek
günler süren bir yolculuk
sonras›nda Afganistan’›n
Afganistan’da.
baflkenti Kabil’e var›l›yor.
Dr. Ruhselman, baflhekim
unvan›yla Kâmil R›fk› Sanatoryumu’nda görevine bafll›yor. Atatürk’ün
özel doktoru olan Prof. Dr. Kâmil R›fk› Urga (1880-1966),
Afganistan’›n ilk t›p okulu olan Kabil T›p Fakültesi’nin kurucusudur.
Afganlar kendisini çok sevdiklerinden, yapt›klar› sanatoryuma
onun ad›n› vermifllerdir. Operatör Dr. Urga, ayn› zamanda, Atatürk’ün
sirozdan de¤il yanl›fl tan›, tedavi ve ilaç verilmesinden ötürü
yaflam›n› yitirdi¤ini öne süren hekimdir.
Afganistan’da bulundu¤u dönemde çeflitli medyumlarla de¤iflik
flekillerde çal›flmalar yapar. (Bu çal›flmalar s›ras›nda sanatoryumda
müstahdemlik yapan Nebi Han adl› bir kifliyi denek olarak kullanm›flt›r.)
Bu çal›flmalar›na daha sonra Ruh ve Kâinat kitab›nda yer verecekti
(s. 543).
50
Kâmil R›fk› Sanatoryumu’nun
1927’deki aç›l›fl töreni (üstte).
Afganistan’ta 1992-1996 y›llar›nda
süren iç savafl sonras›nda
Sanatoryum (ortada).
Afganistan’da
kulland›¤› kartviziti.
51
BEDR‹ RUHSELMAN
Dr. Ruhselman, Kâmil R›fk› Sanatoryumu’nda üç y›l süreyle baflhekimlik
görevini yürütür. Bu ülkede çal›fl›rken bir ara, Birleflik
Krall›k sömürgesi olan Hindistan’a gidip orada kalma girifliminde
bulunur. Fakat ‹ngilizler, “casusluk yapabilece¤i” kuflkusuyla bu iste¤ini
kabul etmez. Afganistan’da geçen bu üç y›l içinde deneysel
çal›flmalar›n› sürdüren Ruhselman, ayn› zamanda üç cilt olacak Ruh
ve Kâinat adl› kitab›n› da yay›na haz›r duruma getirir. Sözleflmesi sona
erdikten sonra 1945 y›l›n›n Ocak ay›n›n son günlerinde, önce karayoluyla
M›s›r’a gelir ve 21 Ocak’ta ‹skenderiye’den hareket ederek
Güneysu gemisiyle iki hafta sonra ‹stanbul’a döner.
1946’da Afganistan’dan döndükten bir süre sonra dizanteri hastal›¤›na
yakalan›r ve ‹stanbul Cihangir’deki Alman Hastanesi’nde
tedavi olur. Hastal›¤› a¤›r geçmektedir ve ölebilece¤i düflüncesiyle
Ruh ve Kâinat kitab›n›n yay›mlanmas› iflini Sevil Akay’a b›rak›r. Ancak,
buna gerek kalmaz, k›sa sürede sa¤l›¤›na kavuflur ve Afganistan’da
biriktirdi¤i parayla kitab›n bas›m›n› gerçeklefltirir. Bir baflyap›t
olarak kabul edebilece¤imiz Ruh ve Kâinat kitab›, Türkiye yay›mc›l›k
tarihinde metapsiflik ve spiritüel konular›n ö¤renilmesinde, tan›nmas›nda
ve geliflmesinde dönüm noktas› oluflturmufltur.
Tüm paras›n› Ruh ve Kâinat kitab› için harcad›¤›ndan maddi s›-
k›nt›ya girer ve geçimini sa¤lamak üzere 1947 y›l› Ocak ay›nda annesi
Safiye Han›m ve k›zkardefli Hidayet Han›m’›n yaflad›¤› ‹zmir’e
gitmeye ve burada muayenehane açmaya karar verir. Kemeralt›’nda
‹kinci Beyler, 851 Sokak No: 2 adresinde dahiliye mütehass›s› olarak
bir muayenehane açar (‹htisas no: 1872/3731). Hipokrat Yemini’ne
tam anlam›yla ba¤l› kalmakta ve kendisine bir hasta baflvurdu¤unda,
tedavi sonuçlan›ncaya kadar kendisini hastadan sorumlu
saymaktad›r. Tavsiyeleri ihmal edildi¤inde, hastas›ndan daha çok
üzülür ve hemen, “E¤er kendi sa¤l›¤›n›zla ilgili ihmaliniz devam
ediyorsa, sa¤l›¤›n›z› kaybetme tehlikeniz çok yüksek” diye uyar›da
52
Yaflam Öyküsü ve Çal›flmalar›
bulunurdu. Ücret
karfl›l›¤› hasta bakmaktan
hep çok rahats›z
olur, ücret
almay› içine sindiremezdi
ve maddi
durumu kötü olan
hastalar›ndan ücret
almazd›.
‹zmir’de hekimlik
yapt›¤› süreçte,
spiritüel çal›flmalar
yapmak
‹zmir, Konak, Kemeralt›’ndaki ‹kinci Beyler, 851 Sokak.
(1950’lerin bafl›)
üzere Recai Ökten,
‹brahim Alagil, Dr. Fahri Ifl›k, Nüzhet Cansen, Dr. Celal Yark›n ve
medyum Macit Aray’›n da kat›l›m›yla bir grup oluflturur. Bu arada
‹stanbul’da Nezihe Bayurgil’in medyumlu¤unu yapt›¤› “Ak›n” takma
adl› bir bedensiz varl›ktan tebli¤ler al›nmaya bafllan›r. Bu tebli¤ler
4 Mart 1949 tarihine kadar sürer.
Bir gün, bir meslekdafl›ndan ald›¤›, kendisine çirkin gelen bir
öneri, böyle bir ortamda çal›flamayaca¤›n› düflünmesine ve muayenehanesini
kapatmas›na neden olur. Öte yandan yoksul hastalar›ndan
ücret almamakta, ço¤u hastas›n›n ilaç paralar›n› kendi cebinden
ödemekte, böylelikle geçim s›k›nt›s› çekmektedir.
Ye¤eni fiahap Ruhselman anlat›yor:
Bir gün muayenehanesinde oturuyorduk. Bir hasta geldi, elinde
bir kart vard›. Kart› Bedri Bey’e uzatt›, Bedri Bey de al›p okudu.
Kart›n üzerindeki yaz› eski Türkçe’ydi. Okudukça yüzü önce
bembeyaz, sonra k›pk›rm›z› oldu. Ben olup bitene bir türlü anlam
veremedim ve neler oluyor diye, dikkatle izlemeye baflla-
53
BEDR‹ RUHSELMAN
d›m. Hastay› iyice muayene etti ve “Sende gizli s›tma var, sana
flimdi kinin yazaca¤›m; bunun ya hap›n› yut ya da sa¤l›k oca¤›nda
i¤nesini yapt›r. K›sa zamanda sapasa¤lam olur, sa¤l›¤›na kavuflursun.
Hiç merak etme, ciddi bir fleyin yok” dedi. Adamca¤›z,
“Aman doktorcu¤um, Allah senden raz› olsun” diyerek ellerine
sar›ld› ve derdini anlatt›: “Ben y›llard›r Ayd›n’la ‹zmir aras›nda
gidip geliyorum. Bana, büyük bir hastal›¤›m oldu¤u ve bir türlü
anlafl›lamad›¤› söylendi. Siz gizli s›tma diyorsunuz, sak›n bir
yanl›fll›k olmas›n...”
Day›m, “Madem inanm›yorsun, sen git bildi¤in gibi tedavine
devam et ama bana kal›rsa, sen hasta filan de¤ilsin, flu kininleri
al, hiçbir fleyin kalmaz” dedi. Hastay› gönderdikten sonra da büyük
bir üzüntü içinde bana kart› okudu. Kartta flunlar yaz›l›yd›:
“Aziz kardeflim Bedri. Gönderdi¤im hasta Ayd›n’›n eflraf›ndand›r.
Ben senelerdir bu hastay› tedavi ediyorum, flimdi sana gönderdim.
Sen lüzum göster, yine bana gelsin. Ben onun filmlerini
çekece¤im ve böylelikle de geçimimi sa¤lam›fl olaca¤›m!..”
Bu olay üzerine kesin karar›n› verir, “Ben bu insanlar aras›nda, bu
flartlar alt›nda daha fazla hekimlik yapamam, öteki çal›flmalar›ma
a¤›rl›k verece¤im” der ve muayenehaneyi kapatarak ‹stanbul’a döner.
Art›k Dr. Ruhselman, bilgi çal›flmalar›na daha fazla zaman ay›rmak
istemektedir. Bu nedenle maafl karfl›l›¤› çal›flabilece¤i bir ifl aramaya
bafllar ve böyle bir olanak da eline geçer. 1947’nin Kas›m ay›nda,
Devlet Deniz Yollar› ve Limanlar› ‹flletmesi Genel Müdürlü¤ü Deniz
Hatlar› ‹flletmesi Gemi Adamlar› fiubesi’nde gemi tabipli¤ine
görevine bafllar. Görevli oldu¤u ‘T›rhan’ gemisi ‹stanbul–‹zmir aras›nda
çal›flaca¤› için ‹zmir’deki çal›flma grubunun etkinliklerini de
izleyebilecektir. Ancak bir program de¤iflikli¤i sonucu T›rhan gemisi
Ege’de de¤il Karadeniz’de görevlendirilir. Bunun üzerine ‘Dumlup›nar’
gemisinde hekimli¤e bafllar. Fakat art›k çal›flmak istemiyordu.
Zira bilimsel çal›flmalar›na yeterince zaman ay›ram›yordu. ‹stifa
etmekten baflka çare yoktu. Öyle de yapar ve 14 May›s 1948’de göre-
54
Yaflam Öyküsü ve Çal›flmalar›
1947’de hekim olarak görev yapt›¤› Dumlup›nar gemisi, ‹kinci Dünya Savafl›’nda
büyük k›tl›k yaflanan Yunanistan’a 1941-42 y›llar›nda defalarca g›da malzemesi tafl›m›flt›.
vinden ayr›l›r. Yaklafl›k 8.5 ay devam eden bofl zaman›n› yo¤un bir
çal›flma temposu içinde de¤erlendirmeye çal›fl›r. Gerek ‹zmir’de gerek
‹stanbul’da bizzat çal›flt›¤› medyumlar ile ald›¤› birçok ruhsal
tebli¤ üzerinde incelemeler yapar. Bu çal›flmalar›n›n bir ürünü olarak
da 1949’da Ruhlar Aras›nda adl› kitab›n› yay›mlar.
2 Mart 1946’da Akdeniz’de, Marsilya hatt›nda çal›flan ‘Ankara’
yolcu gemisinde hekimlik yapmaya bafllar (burada, Ruhselman’›n
babas› Cemalettin Bey’in de bir süre gemi tabipli¤i yapt›¤›n› hat›rlatay›m).
Böylece, gemideki bofl zamanlar›n›, kamaras›nda metapsiflik
çal›flmalar›na zaman ay›rabilmektedir.
1947-1954 aras›ndaki dönem, en yo¤un celse çal›flmalar›n›n yap›ld›¤›
dönemdir. Ruhselman kendisini tamamen ruhsal araflt›rmalara
yöneltmifltir art›k. 1948 y›l›nda Ankara’daki ve ‹stanbul’daki
üniversitelerde spiritüalizm üzerine dizi konferanslar verir.
55
Ankara Gemisi
Ankara Gemisi, ‹kinci Dünya Savafl›’nda Birleflik Devletler donanmas›nda
kullan›lan 412 kiflilik bir hastane gemisiydi. 1927’de infla edilen geminin o
dönemdeki ad› ‘USS Solace (AH-5)’ idi. 1941’de Japonlar›n
Pearl Harbor’a düzenledikleri büyük hava sald›r›-
s›nda hasar görmeyen tek gemi olup sald›r›dan sa¤
kurtulan yaklafl›k 25 bin askeri Amerika’ya nakletmifltir.
Bu askerlerin bir bölümü savafltan sonra bir
dernek kurar ve yapt›rd›klar› madalyan›n üzerine
‘Solace’›n figürünü yerlefltirirler. “Pasifik kahraman›”
Solace, k›sa sürede savafl karfl›tl›¤›n›n simgesi
durumuna gelir. Durumdan rahats›z olan yetkililer gemiyi 1948’de Türkiye’ye,
Denizyollar›’na satar. Yap›lan tadilatlar sonucu 259 kamaral› turistik
bir yolcu gemisine dönüfltürülür, ad› ise ‘Ankara’ olarak de¤ifltirilir.
Ben, Bedri Ruhselman’›n 1949–1958 y›llar›nda aral›klarla gemi tabibi
olarak görev yapt›¤› ve “Akdeniz’in Gülü” ad›yla an›lan Ankara gemisiyle
8 Temmuz–21 Temmuz 1975 tarihleri aras›nda ‹stanbul’dan Barcelona’ya
kadar uzanan bir Akdeniz seyahatine ç›km›flt›m. Bu, Ankara gemisinin son
seferiydi. Gemi, 1977 y›l›nda sökülmek üzere Haliç Tersanesi’ne, 1979’da
ise tamamen parçalanmak üzere ‹zmir Ali¤a’ya götürüldü.
Ne kadar ilginç ya da “tesadüfî”
gelebilir kestiremem ama flunu da
kiflisel tarihimden aktaray›m: Ben
bu seyahatten döndükten k›sa bir
süre sonra, ayn› y›l Eylül ay›nda ilk
kez MT‹AD’a gittim ve metapsiflik
konularla ilgilenmeye bafllad›m. Dr.
Bedri Ruhselman’›n gemi tabipli¤i
yapt›¤› bir gemiyle, kendisinden
yaklafl›k 20 y›l sonra Akdeniz’de
seyahat etmifl olmak ve son seferinde
o geminin içinde ya da güvertesinde
bulunmak kuflkusuz ki hayat›mda
büyük anlam Bedri Ruhselman ve Mazhar U¤ur.
tafl›maktad›r.
56
Yaflam Öyküsü ve Çal›flmalar›
Ankara gemisi. (6.179 gross/ton, 124.7x19 m, 16 m/ph). Bu kartpostal› 1975 y›l›nda
Ankara gemisinin ma¤azas›ndan alm›flt›m (orijinali renklidir).
Ruhselman, o y›llardaki en büyük amac›n› gerçeklefltirmek üzere
bir dernek kurmay› hedeflemekte ve uygun bir daire aramaktad›r. K›-
sa sürede, çal›flma arkadafllar›ndan Suat Plevne’nin bir arkadafl›na ait
bir yer bulunur. ‹stanbul, Taksim S›raselviler’de, Billurcu Ç›kmaz›’nda
bulunan daire (Sümbül apartman›, numara 14, zemin kat) düzenlenerek
çal›flmalar için uygun duruma getirilir. Fazla masraf olmas›n
diye yerler muflamba ile kaplan›r ve celse odas›n›n duvarlar›
pamuk ve kontrplakla kaplanarak ses geçirmez duruma getirilir. Resmî
olarak da, 30 Mart 1950 tarihinde ‹stanbul Valili¤i’ne baflvurularak
Türkiye Metapsiflik Tetkikler ve ‹lmi Araflt›rmalar Cemiyeti’nin
kuruldu¤u aç›klan›r. Derne¤in yönetim kurulu flu kiflilerden oluflur:
Dr. Bedri Ruhselman (baflkan), Suat Plevne (Bflk. Yrd., avukat), Dr.
Ali Sevil Akay (Bflk. Yrd.), Muammer Bayurgil (sayman, malî müflavir),
Haydar Seber (üye, ö¤retmen), Mazhar U¤ur (üye, Ankara gemisi
2. makinisti), Turgud Kocaengin (üye, Ankara gemisi 3. Kaptan›).
57
Dr. Bedri Ruhselman 1951’de Allah
adl› kitab›n› yay›mlar. Ayn› zamanda o s›-
ralarda Ankara’da yay›mlanan ‹ç Varl›k adl›
dergiye yaz›lar yazar. Yine bu dönemde
Metapsiflik Tetkikler ve ‹lmi Araflt›rmalar
Derne¤i, Uluslararas› Spiritüalizm Federasyonu’na
üye kabul edilir. Ayn› y›l, ‹sveç’in
baflkenti Stockholm’de, Türkiye’nin
de içinde oldu¤u 16 ülkenin kat›l›-
m›yla Uluslararas› Spiritüalizm Kongresi
düzenlenir. Dr. Ruhselman, bu kongreye,
Study and Exposition The Mediumship and
The Relation and Communication Between The
Incarnate and Disincarnate Beings According to
the Idea of Neo-spiritualism (Medyumlu¤un
ve Ruhlar›n Dünyam›zdakilerle Görüflme
ve Münasebetlerinin Neo-Spiritüalizma
Görüflü ile ‹lmî ‹zah›) bafll›kl› 61 sayfal›k
58
Yaflam Öyküsü ve Çal›flmalar›
‹ngilizce bir bildiri sunar. Bu rapor ayr›ca
dünyadaki çeflitli spiritüalist merkezlere da-
¤›t›l›r ve ilgiyle karfl›lan›r. Dr. Bedri Ruhselman’a,
Londra’daki Uluslararas› Spiritüalizm
Federasyonu Baflkan› Percy J. Hitchcock’tan,
hayranl›k dolu bir mektup gelir. ‹ngilizce haz›rlanan
bu rapor, Bedri Ruhselman taraf›ndan
Türkçe’ye çevrilerek 1952 y›l›nda kitap
olarak yay›mlan›r.
Milletleraras› Spiritüalizma Federasyonunun
1951 Stokholm Kongresi
‹ki senede bir yap›lmakta olan milletleraras› Spiritüalizma Federasyonunun
1951 senesi umumi kongresi Stokholm’da yap›lm›flt›r. Kongre Eylülün
birinci gününden dokuzuncu gününe kadar sürmüfltür. Kongreye tahsis
edilen ve flehrin merkezinde bulunan büyük Hohsalar salonu kongreye rapor
vererek ifltirak eden 15 milletin bayra¤› ile süslenmiflti. Bunlar›n aras›nda
Türk bayra¤› da vard›. Türkiye Metapsiflik Cemiyeti de Dr. Bedri Ruhselman’›n
“Medyomlu¤un ve ruhlarla insanlar aras›ndaki münasebetlerin
Neo-Spiritüalizmaya göre izah›” hakk›nda yaz›lm›fl 61 sayfal›k bir raporu
ile kongreye ifltirak etmifl bulunuyordu.
Kongreye bafllamazdan evvel, bu kongre için bestelenmifl ve tertip
edilmifl bulunan kongre marfl› kad›nlardan mürekkep [oluflan] bir kongre
heyeti taraf›ndan
söylenmifl ve
zevkle dinlenmifltir.
Bunu müteakip
kongreyi ‹sveç
Tecribî Spiritüalizma
ittihad›
[birli¤i] reisi Dr.
59
BEDR‹ RUHSELMAN
Folke Bergman, baz› parçalar›n› afla¤›ya nakletti¤imiz bir nutukla açm›flt›r.
Kongrenin devam› boyunca muhtelif memleketlerin röportörleri çok
mühim ve istifadeli, psiflik ve metapsiflik mevzular üzerine yaz›lm›fl raporlar›n›
okumufllar ve bu arada da bir sürü medyomlu¤a ait resimler, tablolar,
ruhlar›n fotografileri, materyalizasyon resimleri, kendi kendilerine yaz›lm›fl
medyanimik yaz›lar, mulajlar [alç›/balmumu kal›plar] göstermifllerdir.
Bütün bunlar her memlekette ayr› ayr› ve çok s›k› kontroller alt›nda elde
edilmifl birer ilmî vesika mahiyetinde idi.
Bundan baflka orada haz›r bulunan k›ymetli medyomlarla çok dikkate
flayan baz› tecrübeler de yap›lm›flt›r. Mesela Fin medyomu Bn. Margit Selin’in
tecrübeleri bunlar meyan›ndad›r. Müzik kültürü pek iptidai olan bu
kad›n trans hâline geçince tarihin en büyük müzik üstadlar›n›n en güç
eserlerini büyük bir kolayl›kla piyanoda çalm›fl ve bu s›rada gösterdi¤i
kudret hazirunun takdirini mucip olmufltur.
Kongre münasebetile ‹sveç matbuat› bir bas›n konferans› tertip etmifl
ve bu konferansda Dr. Bergman gazetecilere Tecribî Spiritüalizman›n ilmî
esaslar› hakk›nda izahat verilmifltir. (…)
Ruh ve Kâinat dergisi, say› 1, s. 11-12
Hitchcock’un mektubu
Uluslararas› Spiritüalizm Federasyonu, Londra
1 Ekim 1951
Azizim Dr. Ruhselman,
1951 Stockholm Kongresi’ne sunmufl olan raporunuzu çok büyük bir ilgi ile
okudum. Bu raporda yapm›fl oldu¤unuz iflten ötürü sizi hayranl›kla tebrik
etmeme izin vermenizi bekliyorum. Bunun bilimsel bir belge oldu¤una
inanarak henüz raporunuzu almam›fl bulunan uluslararas› spiritüalizm
gruplar›na raporunuzun suretlerini gönderiyorum. Ayn› zamanda bu raporun
de¤erini takdir edecek üyelere de gönderiyorum.
P.J. Hitchcock, Baflkan
60
Ruh ve Kâinat dergisinin 1. (Ekim 1952) ve 18. say›lar›n›n (Haziran 1954) kapaklar›.
Ruhselman, 21 A¤ustos 1952’de, Millî E¤itim Bakanl›¤›’n›n iste¤i
üzerine, “Deneysel Spiritüalizm” hakk›nda bilimsel bir rapor
haz›rlar ve Bakanl›¤a gönderir. Ayn› y›l (1952) Neo–spiritüalizme göre
Mukadderat ve ‹cabat adl› yap›t›n› yay›mlar ve ‹stanbul Fatih’te, (Fevzipafla
Cad., K›nal›zade Sok., No 1) bir büro tutarak Ruh ve Kâinat
dergisini ç›karmaya bafllar. Fakat derginin yay›mlanmas›na, kendi
ifadesiyle, “daha yüksek ‘vazife’lere haz›rlanmak” amac›yla, 18 say›
sonra, 1954 Haziran›’nda son verir.
Bedri Ruhselman’›n operatörlü¤ünde yürütülen celse çal›flmalar›nda
oldukça ilginç bilgiler elde edilmektedir; gelece¤e ait kehanetler
bunlara örnektir. 1953 y›l›, Nisan ay›n›n birinci gününde, Sirkeci
7. Noterli¤i’nde resmen tescil edilen bir ruhsal tebli¤de flöyle
denilmektedir: “Türkiye böyle bir ar›zaya u¤rayacakt›r. O kaviste,
61
BEDR‹ RUHSELMAN
(Burada Mersin Körfezi’nden bafllayarak, takriben Seyhan nehri yata¤›n›
takip eden kavis kastediliyor) denizin içeri çekilmesi olacak.”
Nitekim bu kehanet, kendisinin dünyadan ayr›lmas›ndan 6 y›l sonra,
13 Mart 1966’da gerçekleflir. Söylenen bölgede deniz 31 metre
çekilir. Antalya’da ise 2 metre alçalm›flt›r. O tarihteki kimi gazeteler
bunu “görülmemifl olay” bafll›¤›yla manfletten verir. Böylece 1953
y›l›nda ruhsal kanalla al›nan bir kehanet, 13 y›l sonra gerçekleflir.
62
Yaflam Öyküsü ve Çal›flmalar›
1955’te Alt›n Kitap adl› bir dergiye
makaleler yazar. Çal›flma arkadafllar›
1954-1957 y›llar› aras›nda
kendisinin bir durgunluk döneminde
oldu¤unu gözlemlediklerini
belirtirler; çevresindekilere konuyu
aç›klama çal›flmalar› d›fl›nda
hep düflünceli bir hal içerisindedir.
1957’de kurucusu oldu¤u Cemiyet’ten
ayr›l›r. ‘Ankara’ gemisinde
hekim olarak görev yaparken,
1958 Haziran›’nda bir kalp krizi
geçirir ve Cenova’da iki ay bir hastanede
yatar. Dönüflünde, dinlenmesi
gerekti¤i için art›k gemi tabipli¤ini
b›rak›r.
1958 Eylülü’nden 1959 Temmuzu’na
kadar, ‹stanbul, Elmada¤,
Çimen Sokak, fiifa Apartman›’nda
tuttu¤u bir dairede son ruhsal
irtibat seanslar›n› düzenler ve
al›nan bilgileri düzenleme çal›flmalar›
yaparak “son vazife”sini,
yani ‹lâhî Nizam ve Kâinat kitab›n›n
düzenlenmesini tamamlar. Ruhselman’›n
bu yo¤un çal›flmalar›n›
gerçeklefltirdi¤i evi gayet mütevaz›
idi; küçük bir salon, onun yan›nda
bir oda ve küçük bir mutfaktan ibaretti.
Odas›nda bir gardrop ve sey-
Ankara gemisindeki son fotosu.
Çimen Sokak’taki evinde.
63
BEDR‹ RUHSELMAN
yar bir yatak vard›, salonu ise kitaplarla doluydu. Çal›flma masas›-
n›n üzerine gelen k›sm›n tavan›nda, iplerle uçlar› duvardan duvara
tutturulmufl beyaz bir bez geriliydi. Bu bez, kömür ve odun sobas›
beraber yand›¤› için oluflan baz› ufak kömür-odun kurumlar›n›n
kendisinin üzerine dökülmesine engel olurdu.
Metnin, daktilo edilmesinin tamamlanmas›yla üç nüsha olarak
düzenlenen Kitap, Hüsrev Bilgio¤lu (1910–1983), Metin Sakik
(1937–2012) ve Kitab›n medyumu Attila Güyer’e (1939–2021) emanet
edilerek 10 A¤ustos 1959’da Beyo¤lu 5. Noteri’ne teslim edilir.
Uzun y›llar çeflitli ortamlarda bu Noterli¤in Karaköy 5. Noteri oldu-
¤u kabul edildi. Oysa
orijinal metnin ambalaj›n›n
üzerindeki resmî
damgalarda aç›kça
Beyo¤lu 5. Noteri yaz›s›
görülmektedir.
Beyo¤lu 5. Noterli¤i
ise Taksim’den Cihangir’e
uzanan S›raselviler
Caddesi üzerinde
bulunmaktad›r.
Nitekim, o dönem
Dernek binas› S›raselviler’in bir arka soka¤› olan Billurcu Ç›kmaz›’nda
bulunmaktayd› ki, sözkonusu Noterli¤e yürüme mesafesi
yaklafl›k 2 dakikad›r.
Bedri Ruhselman, Kitab›n düzenleme çal›flmalar› s›ras›nda, kalp
rahats›zl›¤› olmas›na ve dinlenmesi gerekmesine ra¤men, 3-4 ay
süreyle günde yaklafl›k 20 saat çal›fl›p 4 saat uyuyarak inan›lmaz bir
tempoyla çal›fl›r. Dünyadaki son alt› ay›nda ise, vazifesini yapm›fl olman›n
rahatl›¤›yla ölümünü müzik dinleyerek beklerken, yine de
64
Yaflam Öyküsü ve Çal›flmalar›
Ölümünden önce çekilen son fotosu. Yan›nda k›zkardefli Hidayet Han›m, arkada
Çi¤dem ve fiahap Ruhselman ile önde çocuklar› Nihan ve Olcan (1960 Ocak, ‹zmir)
bofl durmaz ve ‹ngilizcesini gelifltirmeye
çal›fl›r. 1960 y›l›n›n fiubat ay› bafllar›nda
k›zkardefli Hidayet Han›m’› ve ailesini ziyaret
etmek için (belki de aileye ‘veda etmek’
için – her ne kadar Metin Sakik bu
‘veda’ sözcü¤üne karfl› ç›k›yorsa da...) ‹zmir’e
gider. 18 fiubat Perflembe akflam› saat
21:10’da Çimen Sokak’taki* evinde geçirdi¤i
ikinci bir kalp krizi sonucunda
Dünya’dan ayr›l›r ve bedeni 20 fiubat’ta
topra¤a verilir.
* Buraya Çimen Sokak’la ilgili ilginç bir not kaydedeyim:
Bilim Araflt›rma Merkezi Yay›nevi kurucular›ndan,
de¤erli dostum ve çal›flma arkadafl›m R›za Emiro¤lu,
4 Aral›k 1958’de bu sokakta bir evde do¤mufl ve
1963’te de ailesiyle baflka bir yere tafl›nm›fllar.
65
7
1
2
3 4
5
6
26 Aral›k 1955, Üsküdar
Evlendirme Dairesi,
R›fat–Mürvet Özdoruk’un
nikah töreni.
Feridun Tepeköy (1)
Hüsrev Bilgio¤lu (2)
Bedri Ruhselman (3)
Mürvet Özdoruk (4)
R›fat Özdoruk (5)
Refet Kayserilio¤lu (6)
Erdo¤an Ertürkmen (7)
3 fiubat 1959
66
2
Düzenledi¤i Kitap Konusunda
Üç Görevli’nin Anlatt›klar›
*
Metin Sakik (1937–2012)**
ile Söylefli
Metin Sakik ile Bedri Bey ve derledi¤i Kitap hakk›nda yapt›¤›m konuflman›n
band kay›tlar›ndan hiç de¤ifltirilmeden aynen tespit edilmifl notu.
Bugün 22 Temmuz 1971 Perflembe akflam saat 17:00’de sevgili dostum
Metin Sakik’i, çal›flmakta oldu¤u Elmada¤’daki yaz›hanesinde ziyarete gittim
ve kendisiyle Bedri bey hakk›nda bir röportaj yapt›m. fiimdi bu röportaj›
aynen takdim ediyorum. (Feridun Tepeköy)
Feridun Tepeköy– Metin bey, Bedri bey’i ilk defa ne zaman ve nerede
gördünüz. Bu tan›fl›kl›¤›n›z ne zamana kadar devam etti?
Metin Sakik– Ha... ilk defa fleyde... Cemiyet’te... Cemiyet’e geldi¤imdeki...
F.T.– Tarih olarak?
M.S.– Haziran 1953’de Cemiyet’e [MT‹AD] geldim ben. Temmuz’da
olmas› laz›m. Çünkü Haziran’da imtihanlar›m bitti. Temmuz
ay›nda, 53’ün Temmuz ay›nda ilk defa o zaman gördüm. Bedri
Bey afla¤› yukar› baz› faaliyetleri b›rakmak üzereydi. Cemiyet’i b›-
rakmak üzereydi. Baz› faaliyetleri bafllam›flt› ta o zamandan.
* Feridun Bey’in, ses kay›tlar›ndan yaz›ya dönüfltürdü¤ü bu metni günümüz Türkçesi’ne
ve yaz›l›fllar›na uyarlamad›m, özgün durumuyla b›rakt›m. (CÇ)
** Metin Sakik ile, yay›nc›l›k yapt›¤›m›z Bilim Araflt›rma Merkezi Yay›nevi döneminde,
1979 y›l›nda bir gün ziyaretimize gelmesiyle tan›flm›flt›k. 1990’l› y›llarda ise uzun süre
Levent’te birbirimize çok yak›n evlerde yaflad›k ve komfluluk ettik. Yaz k›fl her sabah
erken saatte mutlaka yürüyüfl yapard›, bazen karfl›laflt›¤›m›zda sohbet de ederdik.
Son derece hoflsohbet, nefleli ve bir neden olmaks›z›n yüzü hep gülen bir insand›. (CÇ)
67
BEDR‹ RUHSELMAN
F.T.– Vay!..
M.S.– Yavafl yavafl çekiliyordu kenara. Pek fleylerle meflgul olmuyordu.
Mümkün oldu¤u kadar, hat›rlars›n›z.
F.T.– Ben 54’de gelmifltim.
M.S. –Mümkün oldu¤u kadar kenarda kalmaya çal›fl›yordu. Suat
Plevne’yi öne kofluyordu. Di¤er arkadafllar›... Kendi kenarda kalmaya
çal›fl›yordu ve yard›m ediyordu onlara. ‹flte o s›rada tan›-
d›m, ilk defa. Tabiî, iflte sonuna kadar, biliyorsunuz... Bir ara da
fas›la oldu, tabiî. Benim askerli¤im oldu. Ondan sonra askerlik
dönüflünde hemen faaliyet bafllamam›flt› –kendi faaliyeti– en
son faaliyeti bafllay›nca bafllad›, tekrar sonuna kadar...
F.T.– Cemiyet’teki o çal›flmalar esnas›nda birtak›m tecrübî denemeler
üzerinde bulundular, de¤il mi ?
M.S.– Evet, benim üzerimde de baz› denemeler yapt›. Hipnoz denemeleri
yapt›.
F.T.– Telkinler...
M.S.– Telkinler ve vs. çal›flmalar yapt›. En son zaten oydu Cemiyet’teki
çal›flmalar›.
F.T.– Ondan sonra kapand›.
M.S.– Ondan sonra b›rakt› onlar›, tamamen. Evet.
F.T.– Parça parça soray›m. Bedri Bey’in düflüncelerinde...
M.S.– Evet
F.T.– De¤ifliklikler olmufl mudur ?
M.S.– Yani düflüncelerinde de¤ifliklik...
F.T.– Bedri Bey’in düflüncelerinde, tekâmül yönünden bir geliflme
mevzubahis midir?
M.S.– Onu, valla, do¤rusunu söylemek laz›m gelirse, ben flahsen
68
Metin Sakik’in Anlatt›klar›
fley yapamam yani idrak edemem, onun de¤iflikli¤ini. Ama, herhalde
kendi fleylerinden anlad›¤›ma göre, ancak kendi ifadelerinden
ç›kard›¤›m, düflüncelerinde fleyler olmufltur, terakkiler
olmufltur. Geliflmeler olmufltur. Ama ben bilmiyorum bunu. Yani
hiçbir zaman fley yapamam.
F.T.– Hay›r, fley bak›m›ndan. Mesela ne bileyim, 1935 senesindeki
düflüncesiyle 1955 senesi aras›ndaki fark›...
M.S.– Valla flimdi bir kere her fleyden evvel, araflt›r›c› oldu¤u için
muhakkak ki de¤iflme de¤il ama geliflme, geniflleme olmufltur.
Mütemadiyen fleylerinde, düflüncelerinde, her an olmufltur bu.
F.T.– Diyelimki, mesela Bedri Bey’in din’le olan iliflkileri?
M.S.– Ha, o bak›mdan tabiî istikrarl› bir flahsiyeti vard›. Bafl›nda ne
ise sonunda da oydu. Ama derinlemesine, fikirlerinde muhakkak
ki her an daha geniflleme, derinleflme, flümulleflme vard›r.
F.T.– Mesela din’le olan iliflkileri de son devresindeki iliflkiler aras›nda
fark var m›yd›?
M.S.– Onu ben bilemem. Bir fley söyliyemeyece¤im o hususta. Ben
ancak 53’de tan›d›m dedi¤im gibi.
F.T.– Hay›r çok yak›n›n›z oldu¤una göre, baz› hat›ralar›n› nakletmifltir.
O hat›ralardan baz› neticelere varabiliriz.
M.S.– Ha, o flekilde olursa, elbetteki gençli¤inde olgunluk ça¤›n›n
farklar› var, ama...
F.T.– Mesela bana söylediklerine göre gençli¤inde bir ara bir süre
çok dindar imifl.
M.S.– H›m. Olmufltur. Çünkü yaflay›fl tarz›ndan ben de zaten neticeye
vararak söyledim. Gençli¤inde yapt›¤› birtak›m hareketler var,
gayet ateflli ve gençlik yaflam›fl, filân...
F.T.– Evet.
69
BEDR‹ RUHSELMAN
M.S.– Elbette, bu düflüncelerle alakal› de¤il mi, insan›n davran›fllar›.
Öyle oldu¤una göre, elbette birtak›m de¤iflikliklere u¤ram›fl,
gençli¤ine göre. Bu mevzu içinde, mevzu adam› olarak, düflüncelerinde
de¤ifliklik, istikrars›z de¤iflme imkâns›z bir kere... Onda
yoktu öyle fley... fiümullenme olmufltur.
F.T.– fiümullenme. Ben de onu kastetmifltim. Peki, bizim için, son
devrelere ait düflünceleri ve davran›fllar› mühim oldu¤una göre,
mesela son devresinde Bedri Bey’in din hakk›nda veya dinler
hakk›ndaki düflüncesi ne merkezdeydi?
M.S.– Bedri Bey’in dinler hakk›ndaki fleyi... Son devresinde dinler
hakk›ndaki düflüncesi, gayet tabiî ki, bunlar›n ilâhî fley olduklar›yd›.
Hepsinin ilâhî tebligat olduklar›yd›. Tabiatiyle düflüncesi
de bu merkezdeydi.
F.T.– Evet. Peki o zaman k›saca fleyi belirtebilir miyiz. Bedri Bey’in
flahsiyeti ve karakteri hakk›nda ne düflünüyorsunuz?
M.S.– Bedri Bey’in flahsiyeti ve karakteri hakk›nda...
F.T.– Burada bilhassa flu noktay› tebarüz ettirmek istiyorum. Bedri
beyin iki veçhesi var diyelim. Bunlardan bir tanesi beflerî olan›,
bir tanesi de befler d›fl› hüviyete sahip olan›.
M.S.– Evet.
F.T.– Ben o hususta de¤il de daha ziyade beflerî hüviyetiyle alâkal›
birtak›m kanaatleri ve fikirleri toplamak istedim.
M.S.– Evet.
F.T.– Öbür hususta herkesin birtak›m flahsî kanaatleri olabilir. Fakat
bu kanaatlerin aç›klanmas› veya aç›klanmamas›na ben zorlayamam.
E¤er aç›klamas› istenirse onu memnuniyetle tespit ederim.
O bak›mdan soruyorum.
M.S.– Evet. Bir kere prensip sahibi insand›. Yani herkesin, dünya
70
Metin Sakik’in Anlatt›klar›
âlemin bildi¤i gibi. Evet, prensiplerine de harfiyen sad›k. Çal›flmalar›nda,
düflüncelerinde, hareketlerinde her fleyinde, her zaman
için görülen, tezahür eden bir fleydi.
F.T.– Prensip sahibi dedi¤iniz vakit, bu prensip sahibi kelimesinden
neyi anlayaca¤›z? Veya bu prensipler nelerdi?
M.S.– Ne bileyim, bir kere ciddi bir çal›flma, ilmî bir çal›flma yapmak.
Sonra her fleyden evvel mevzunun adam› olmak, onun
icabettirdi¤i davran›fllarda bulunmak, efendim, sonra fley, bu
mevzuyu araflt›r›rken, araflt›r›c› olarak gösterdi¤i gösterdi¤i davran›fllar...
Daima sa¤lam ad›m atard›...
F.T.– fiüpheciydi yani.
M.S.– fiüpheciydi. Tabii flüpheciydi ve flümullü olarak düflünürdü
bir meseleyi.
F.T.– Evet.
M.S.– Ve neticeye muhakkak kendisi ulafl›rd›. Bilgi ve kapasitesi dolay›s›yle,
bir neticeye ulafl›rd›.
F.T.– Yani, flüpheci oldu¤una göre, demek ki baz› önceden varsay›-
lan veya kabul edilen veya “dogma” diye isimlendirdi¤imiz birtak›m
saplant›lar› veya ba¤lant›lar› bir kenara itmesini becerebiliyordu.
M.S.– Evet. Hem de çok flayan› dikkat derecede. Ne bileyim, bafllang›çta
bir an için bir fley geçirse bile, çok korkunç denilecek derecede
köfle dönmüfltür. Mesela icab›nda herhangi bir mevzuda
evet ilk anda, bir fley geçirmifltir; normal bir insan olarak. Ama,
bu en fazla bir veya iki gün sürmüfltür. O iki gün zarf›nda da o ifli
tam tetkikçi –flüpheci demek uymuyor– yani al›r bir fleyi mesela,
diyelim ki falanca mevzuda kendisi flöyle biliyordu, efendim mesele
bir baflka türlü ç›kt› karfl›s›na, o mesele için durum flöyle,
hani birdenbire her fley bitmez. Aksine birtak›m kanaatleri de ol-
71
BEDR‹ RUHSELMAN
sa... yani kelime bulam›yorum; flüpheci laf› burada fley oluyor,
size anlatabildim galiba de¤il mi? Mesela bir mevzu geldi, evet
kendine göre birtak›m fleyleri vard›r, bilgisi vard›r, o an için, ona
göre birtak›m cevaplar verir ama, bitmez o ifl orada. Onu, en
müspet fley ne ise, ulaflt›r›lmas› laz›m gelen hakiki hedefi ne ise
oray› bulabilir. Neticeye vard›r›r o fleyi. ‹ki gün üç gün sonra,
muhakkak surette bir neticeye, tam istenen ne ise bulur, ideal
olan ne ise bulur ortaya koyard›. Yani bu flüphecilik de¤il. fiüpheci
olsa gene birtak›m ön fleyleri var demektir.
F.T.– Anl›yorum, yani dikkatli ve titiz bir araflt›r›c› oluyor.
M.S.– Evet.
F.T.– Ve tam bir de¤erlendirme yap›yor.
M.S.– Tamam. Tam bir de¤erlendirme yapan bir insand›. Öyle fley
de¤il. Bu mevzua ait herhangi bir araflt›rmada oldu¤u kadar, hayattaki
herhangi bir hadise karfl›s›nda da ayn› davran›fl› gösterirdi.
Ben bunu defalarca gördüm. Yani, bugün diyelim ki –haf›zam
çok zay›ft›r o hususta çok özür dileyece¤im– üç gün evvel kelimesi
kelimesine hat›rlad›¤›m fleyi üç gün sonra ancak mahiyeti itibariyle
hat›rlar›m. Onun için misal vermem de çok zor olacak. Baz›
hadiseler olmufltur ama. Mesela iki gün evvel falanca hadise karfl›s›nda
flöyle bir tepki göstermifltir. “Hay›r öyle de¤il de flöyle”
demifltir. Ama o lâf orda kalmaz onda. Onu al›r, adamak›ll› tetkik
eder; çünkü bir al›flkanl›k haline gelmifltir. Daima herhangi bir
mevzuyu iyice deflip, ortaya döküp, neticeye ulaflmak... Araflt›r›c›-
l›k fleyi yerleflmifl, yani. O bak›mdan, iki gün sonra gelir, sapasa¤lam
bir neticeyle, art›k dört bafl› mamur bir neticeyle gelirdi. Ve
bu ulaflt›¤› neticede hakikaten sa¤lam, hatta bazen öyle fleylere
flahit oldum ki, diyorum yani hadise veremiyorum, maalesef.
Mesela diyelim ki, falan falan flah›slar› mant›ki olarak o an için
72
Metin Sakik’in Anlatt›klar›
çok hakl›lar. Her fley onlar›n lehine; konuflmalar› da öyle, bilmem
nesi de öyle... Fakat, Bedri Bey iflte iki gün üç gün sonra ulaflt›¤›
bir netice vard›r, bir fley koymufltur ortaya, iki sene sonra, üç sene
sonra onun do¤rulu¤unu ancak idrak edebilmiflizdir, bizler.
Haa, o zaman flu flöyle demiflti, öbürü böyle dedi¤in flu flöyle demiflti,
do¤rusu fluymufl... çok oldu böyle. Birkaç tane hadise vard›
yani. Ancak, iki üç sene sonra, isterse basit bir hadise olsun
bu... Yani idrakine varabildi¤imiz. Böyleydi de¤erlendirmeleri.
Çok derin oldu¤u için, diyorum, anlayam›yorduk. Tabi hayranl›kla
takip ediyorduk, falan. O ayr› mesele.
F.T.– Bedri Bey’in hoflland›¤› veya hofllanmad›¤› neler vard›?
M.S.– Bedri Bey’in hoflland›¤› fleyler... Yani Bedri Bey’in flahsiyetini,
çal›flmalar bafllad›ktan sonraki veya çal›flmalar bafllad›ktan evvelki
flahsiyeti diye ay›ramay›z. Bence ikisi de ayn› idi. Her ikisi
de ayn›yd›. Hiç fark yoktu. Sadece bilgiler aç›lm›flt› önünde, son
devrede, onun üzerinde yürüyordu. Malum, sa¤lam karakteriyle,
sa¤lam kafa yap›s›yla, sa¤lam bilgisiyle, onlar› mükemmelen de-
¤erlendirebiliyordu. O idrakiyle... Hani, bafllang›c› ile sonu aras›nda
–benim gördü¤üm– Bedri Bey’de hiçbir fark yoktu, bunun
haricinde. O zaman elinde ne vard›? fiunlar vard›. Onlar› gayet
sa¤lam bir flekilde de¤erlendiriyordu. Sonunda, tabiî hayat›n›n
da bu kademe kademe yürüyüflünde ald›¤›, mütemadiyen ad›m
ad›m o güne getiren bilgiler de elbette var; en sonunda tamamen
her fley aç›ld›. O bak›mdan hiç de¤iflmifl saymam, Bedri Bey’in
flahsiyetini.
F.T.– Faraza, beflerî aç›dan ald›¤›m›za göre müzik dinlemek, tiyatro
veya sinemaya gitmek, veya baz› yemekleri sevmek veya sevmemek...
M.S.– O taraflar›yla ben hiçbir zaman alâkadar olmad›m, hakikaten.
Çünkü mesela ben 1954 senesinde Cemiyet’e geldi¤im za-
73
BEDR‹ RUHSELMAN
man, Cemiyet’teki hava dostluk... hakikaten çok büyük bir dostluk
vard›, Cemiyet’te, çok büyük dostluk. Fakat Cemiyet’in içindeydi.
Özel hayatlara sirayet eden bir dostluk de¤ildi, bu. O, ne
bileyim, Ankara vapurunda doktordu. Giderdi, gelirdi. Ben, diyelim
ki, bilmem nerede çal›fl›rd›m, muhasebeci olarak, yahut
iflte bankada, flurda burda. Ben kendi iflimdeydim. Fakat Cemiyet’in
içine geldik mi, hüviyetlerimiz –yani benim gördü¤üm–
bambaflkayd›. O ne yap›yorsa yap›yordu. Beni hiç alâkadar etmiyordu,
flahsen. Son çal›flmalarda da durumumuz öyleydi. Nitekim,
en sonunda da –biliyorsunuz– fleyleri bitti, bizim çal›flmalar
bitti, bittikten sonra da dedi ki “Benim iflim burada bitti. Art›k
bana gelseniz de olur, gelmeseniz de olur... Gelmeyin bana,”
dedi. “Benim iflim bitmifltir” dedi. “Ne konuflacam sizinle!” dedi.
“Veya bir baflka arkadafl gelse, ne konuflacam?”...
F.T.– Çok enteresan bir hat›ra.
M.S.– Evet. Ve o bende yer etti. Hakikaten ben hemen hemen hiç u¤ramad›m,
Bedri Bey’e. Lüzum görmedim. Art›k benim için de o
öyleydi. Yani lüzumsuzdu art›k, onunla münasebet kurmak. Ta
ki, ne bileyim, biz tabii hissiyiz, yahut ne bileyim, atmosferin tesiri
alt›nday›z. Ben o gün idrakim, vard›¤›n› zannetti¤im idrakimi
bulamam. Öyle ki fley geldi bize, biz kendi idrakimiz zannettik,
sanki, adeta. Öyle bir havadayd›k, bizler de. Bedri Bey’le çal›fl›yoruz.
O çal›flma s›ras›nda bambaflka bir havaday›z. Çal›flma bitti.
Adeta biz de idraki içindeymifliz gibi idik. Tabiî de¤ildik. ‹drakli
de¤ildik. Ama o anda bende de fley oldu. Yani Bedri Bey evet vazifeliydi.
Böyle bir fleyin içine girmifltik biz de ve hakikaten ben de
Bedri Bey’le gidip konuflmay› luzumsuz buluyordum. Öyle bir hâl
geldi bize de. Hâl geldi yani baflka bir fley de¤il. ‹drak de¤ildi o bizim
için. Bir müddet devam etti. Tabiî ölümünden sonra da devam
etti epey bir zaman. Ta ki bir gün fley oldu. ‹flte kimdi, bizim
74
Metin Sakik’in Anlatt›klar›
arkadafllardan birisi; yahu dedi Bedri Bey’e gelmiyorsun, falan...
‹yi peki, geliriz dedik. Tam, ölüm günüydü bu. Ve iflte hat›ra da bu
oldu. O gün, tramvay vard›. O zaman. Tramvay da fleye, iflten ç›kt›m.
Demek ki Eminönü taraflar›nda bir yerde çal›fl›yordum, Harbiye’ye
geliyorum, Taksim’i geçtik, birden gö¤süm s›k›flt›, ayakta
duramayacak hâle geldim, ben. Hani o çal›flmadan sonra ben gitmedim
pek. Bir de o son günü gittim, o kadar. Veya arada bir kere
gitmiflimdir, yanl›fl söylemifl olmayay›m. Kalbim s›k›flt›, bafl›m
dönüyor, ölece¤im yani. Bir s›k›nt› bast› beni böyle. Düflece¤im.
Tramvayda da ayakta duruyorum, bunu hiç unutmam. Vatman›n
hemen arkas›nda sahanl›kta de¤il içeride ama, kap›ya dayanm›fl
vaziyette duruyordum, arkam›. Dayanmasam düflecektim, öyle
bir fenal›k geldi. Ondan sonra iflte, girdim içeriye, Hidayet Abla
da ordayd›: “Aman iyi ki geldin,” dedi. Ne oldu, dedim. “fley, durumu
bu. Kriz geldi, yeniden,” dedi.
Bizim için normal zaten. Bir fley de¤il bu. Diyorum ya bizler o
s›rada göklerdeydik. Ondan sonra iflte fley, oldu. Girdik, o da gayet,
her zamanki gibi. Hiç fark yok yani, de¤ifliklik yok. Hüsrev
Bey’le ikimiziz. Ne kadar güzeldi. Yani fliir gibi gidiyordu her
fley. Biraz hissi oluyor yani insan, orada hay›flan›yor. Bizle iflte
oturdu. Tabiî mevzu hakk›nda hiçbir fley zaten ondan sonra konuflulmad›
da, t›bbi olarak enfarktüs krizinin ne oldu¤unu flimdi
ne durumda oldu¤unu, krizin kendisine nas›l ac› verdi¤ini falan
safha safha böyle yani flu anda fley yani o parçac›klar nerededir,
nerede olabilir, kalbe gelirse ne olur, beyne giderse ne olur;
beyne gidince felç olur, kalbe giderse tamamlar ifli, temizler, falan,
bunlar› anlat›yor. Tabiî gittikçe de sesi k›s›l›yor, kesik kesik
anlat›yor. Ac› da çekiyor çok. Ama fley yapm›yor, öyle ac›ya pabuç
b›rakm›yordu. ‹flte tam o s›rada maalesef fley girdi. Yani iflin yar›s›nda
o fliir gibi güzel günde Refet Kayserilio¤lu girdi içeriye
75
BEDR‹ RUHSELMAN
maalesef. Bir girdi, Allah... Allak bullak etti oray›. “Üstad›m, ne
oldu size?” diye bir dald›. Doktorlu¤unu gösterecek!
“Doktorcu¤um, otur fluraya,” dedi. “Otur, doktorlu¤un senin olsun,
otur. Dinle, konuflal›m. Art›k lüzumsuz hareketler yapma,” falan. Adam
fley de¤il ki. Kofltu, i¤ne ald›. Bir sürü ilaçlar var. Onlar›n aras›ndan
bir fleyler al›yor. Bilmem ne yapay›m size üstad›m, diye gidiyor,
bir daha geliyor. Bir enjektöre bir fley dolduruyor, yetiflmiyor,
bir daha kofluyor, ama bu arada Bedri Bey her fleyi b›rakt›,
doktorla mücadele ediyor. Refet’le mücadele ediyor. “Doktor, yapma,
etme, otur. B›rak böyle saçmal›klar›, yapma...” Baya¤› fley oldu,
yani. Hani neredeyse gö¤üs gö¤üse çekifliyorlar doktorla, art›k.
En nihayet Dr. Kayserilio¤lu fleyi bitirdi. ‹¤nenin içine laz›m gelen
ilac› ald›, kendisine göre, geldi i¤ne yapmaya. Koluna saplad›.
O s›rada bir hapflurdu, Bedri Bey. Renk bembeyaz. Art›k, fley
oldu. Kolunda kal›verdi i¤ne. Ve iflte o s›rada inledi de. Demek ki
art›k tam olarak ›st›rab içine girdi. Renk zaten bembeyaz oldu.
Biz yast›¤›n› düzelttik. O arada Refet hâlâ kofluyor tabi. ‹flte o
mücadele aras›nda çekti gitti Bedri Bey. O günü gayet fley... a¤r›-
yor diyordu. Kâh fley yap›yor, kâh kalk›yor. Yatt›, beceriksizdi.
Yast›k tutam›yorum arkas›na. Elimle tutuyorum art›k ben yast›-
¤›. Biraz b›rak›n diyordu, yat›r›yorduk. Biraz kald›r›yorduk. Gayet
fley, anlat›yordu, bize. Neyse biz baflka yerden buraya geldik
ama... Evet, benim de hat›ram bu, Bedri Bey’le... O güzelim günü
berbat etmesi, Refet’in...
F.T.– Kendi ailesiyle olan münasebeti nas›ld›?
M.S.– Kendi ailesiyle, herhangi bir kimseden farks›zd›. Herhangi
bir kimse ile münasebeti nas›lsa ailesiyle de öyleydi.
F.T.– Sevgisi, sayg›s›?
M.S.– Ayn›yd›. Yani, di¤er insanlara neyse o... Yani diyelim ki, onla-
76
Metin Sakik’in Anlatt›klar›
r›n flahsiyetinde mevcut olan birtak›m kusurlardan dolay› bir baflkas›na
nas›l davran›yorsa, ona da ayn› fleyi yap›yordu. E¤er biraz
mesafe b›rak›yorsa, falan kusuru olan kimseye karfl›, onu kendi
ailesine de yap›yordu. Ne eksi¤i ne fazlas› vard›. Hani fleyi yoktu
aile diye bir... Bu ailemdi, bu kardeflimdi diye bir fleyi yoktu.
F.T.– Hofllan›p hofllanmad›¤› hususlar? Bu taraf biraz noksan kald›.
M.S.– Hofllan›p hofllanmad›¤› hususlar...
F.T.– Faraza yemekler, hususunda... Baz› sevdi¤i yemekler var m›yd›?
M.S.– Belki vard› ama, ben hat›rlam›yorum onlar›. Herhalde vard›.
Yahut da, ne bileyim, daha çok fleydi, herhalde. G›da, t›bbi, olarak
yani; flunlar g›dad›r, flunlar›n al›nmas› laz›md›r, gibi, birtak›m
kanaatleri vard›. Bir kere onu duymufltum. Diyelim ki, hayvani
g›da da insanlara laz›md›r, vücuduna laz›md›r, demiflti. Bu,
yani yoksa...
F.T.– Yemeklerine itina gösterir miydi? Yiyece¤i yemekler üzerinde
durur muydu?
M.S.– Temiz olmas›n› isterdi, o kadar. Bilmiyorum. Yok öyle bir fley.
F.T.– S›hhatine itina gösterir miydi?
M.S.– S›hhatine itina... Afl›r› bir itina göstermezdi, maalesef. Göstermezdi.
Yaln›z, vazifesi oldu¤u için korumas› laz›m geldi¤ini
bilirdi, ama.
F.T.– ‹laç alma, istirahat etme, hastaland›¤› vakit...
M.S.– Al›rd› ama, iflte bu nereye kadar, biliyor musun? E¤er bir çal›flma
varsa her fley biterdi. Yani mevzuya ait bir çal›flma varsa,
hepsi silinirdi. Zaten biliyorsunuz, enfarktüs krizi geçirmifl bir
insan›n nas›l yaflamas› laz›md›, son çal›flmas›nda kendisi nas›ld›?
Hiçbir fleyi yoktu öyle. Çal›flma mevzusu girdi¤i zaman her
77
BEDR‹ RUHSELMAN
fley silinirdi. Ama onun haricinde, vazifesi icab› elbette s›hhatine
itina göstermeye çal›fl›rd›. Yani laz›m oldu¤u için.
F.T.– Yani o bedenden istifade edece¤i için.
M.S.– Edece¤i için. Vazifesi oldu¤u için.
F.T.– Yani o bedeni s›hhatli bulundurmak, ona bir nevi bir mesuliyet
yüklüyordu. Bu nedenle itina gösteriyordu.
M.S.– Mesuliyet bak›m›ndan bir itina gösteriyordu.
F.T.– Bir de fley var. Bedri Bey’in flahsiyetini ortaya ç›karma yönünden,
faraza karfl›laflt›¤› ac› veya tatl› hadiseler karfl›s›ndaki reaksiyonu,
davran›fl›, tutumu nas›ld›?
M.S.– Ac› hadise...
F.T.– Ac› veya tatl› herhangi bir hadise...
M.S.– Yani bilhassa çal›flmada çok titizdi. Onun için, o çal›flmalar
s›ras›nda yap›lacak herhangi bir hatay› affetmezdi. Asla. Ve biraz
epey hiddetlenirdi mesela... Yani çal›flmaya münhas›rd› bu benim
gördü¤üm, hiddetlenmesi... Çal›flmaya aitti.
F.T.– Kendi özel hayat›nda?
M.S.– Özel hayat›nda gayet munis, efendim, kenara çekilmeyi bilen
bir insand›, özel hayat›nda... Ne bileyim flöyle bir hadise mi gelmifl,
üzerine gitmeyiverirdi, kenarda dururdu. Baz› fleyden mahrum,
olacakm›fl, olsun. Ziyan› yok, çekerdi kendini kenara. Ama,
çal›flmada...
F.T.– K›zd›¤› hususlar hakk›nda bir fley söylemek icabederse... Sinirlendi¤i,
k›zd›¤›... Özel hayat›nda sinirlenir miydi, k›zar m›yd›?
M.S.– Özel hayat›n› pek bilmem ama, gördü¤üm kadar›yla rastlamad›m.
F.T.– Baz› hat›ralar›nda bahsedilmedi mi? Gençli¤inde veya yafll›l›-
¤›nda...
78
Metin Sakik’in Anlatt›klar›
M.S.– Valla, ancak onlar› fley, böyle çok boflsa vakit, yahut herhangi
bir lâf gelmiflse, diyelim ki, Afganistan’da, Mesut Cemil’le hani
böyle bir gülünç hadise geçmiflse, onu anlat›rd›. Bir iki defa...
F.T.– Biliyorsan›z, onlar› da tespit edelim.
M.S.– fiimdi hat›rlayam›yaca¤›m, ama, bir yabani kedi ile ilgili bir
fleydi Mesut Cemil’in bir fleyi vard›, ama, flimdi... O fleyi Hüsrev
Abi daha iyi bilir. Bir yabani kedi ile alâkal› bir fley. Korkutmufl,
morkutmufl, bir fleyler yapm›fl Mesut Cemil. Onlar› anlat›rd›, o
kadar. Bir iki Prag’daki fleyini anlatt›yd›, galiba... O müzik çal›flmalar›
s›ras›nda ev sahibinden neler çekti¤ini, anlatm›flt›, galiba...
Yani müzik çal›flmalar› dolay›s›yle, tabiat›yle gürültü pat›rt›
oluyor, epey fley olurmufl... Azimle çal›flan bir insan oldu¤u için,
–mizac› öyle zaten– rahats›z olmufl evdekiler, galiba da, epey çekiflme
olmufl o yüzden. Galiba...
F.T.– Prag’daki hayat›na ait baz› baflka hat›ralar?
M.S.– Yok.
F.T.– Afganistan’daki?
M.S.– Afganistan’da... ‹flte doktor olarak gitmifl.
F.T.– Çocuklu¤una ait hat›ralar?
M.S.– Onlar› hiç bilmiyorum.
F.T.– Son devreye ait olan hat›ralar?
M.S.– Hat›rlayam›yorum.
F.T.– Bedri Bey’in beflerî aç›dan sizce takdir edilecek taraflar› neler
olabilir?
M.S.– Beflerî aç›dan takdir edilecek taraflar... ‹flte, prensip sahibi olmas›.
Biraz evvel söyledi¤im fley... Genifl idrakliydi.
F.T.– Tenkit edilecek bir taraf› var m›yd›?
79
BEDR‹ RUHSELMAN
M.S.– Ama ölçüye göre de¤iflir tabiî. Ne bileyim...
F.T.– Sizin ölçülerinize göre olacak tabiî.
M.S.– Yok, o zaman. Yok. Bilakis hayranl›k duyulacak taraflar›, hayranl›k
duyulur sadece... Taraf de¤il de hayranl›k duyulur, kendisine.
Tenkit edilecek taraf› yok.
F.T.– Bedri Bey’in insanl›¤a yapm›fl oldu¤u hizmet, sizce nedir?
M.S.– B›rakt›¤› Kitap’t›r. Ama tabii bunu zaten... Bu bir vas›tad›r, netice
itibariyle. Ama bir hizmet yapm›flt›r, elbette.
F.T.– Anlayamad›m. Vas›tad›r diyorsunuz. Neye vas›tad›r?
M.S.– Kendisi de vas›tad›r, tabi.
F.T.– Kitap m› vas›tad›r?
M.S.– Kendisi. Bedri Bey’in kendisi de vas›tad›r, bu Kitap’la. En nihayet
bir yere kadard›r onun fleyiydi.
F.T.– Sizi en çok etkileyen bir hat›ras›?
M.S.– Valla en çok etkileyen taraf› buydu, bir kere. Fakat gene teferruat›yla
anlatam›yaca¤›m, yani ilk karfl›laflt›¤›m zamana ait bir
fleydi bu yani, çok, o zaman etkilemiflti beni. Bedri Bey, umumiyetle
sessiz sakin otururdu. Ben de Bedri Bey’i Bedri Bey olarak
bilmiyorum, Cemiyet’e gelmiflim, iflte mevzular beni enterese etmifl,
dinleyici olarak oturuyorum, dinliyorum, anlamaya çal›fl›-
yorum, bazen hatta fikirleri kaç›r›yorum, filan, eh biraz biraz anlamaya
çal›fl›yorum. Anl›yorum da. Eh, o arada konuflanlar baflkalar›.
Bedri Bey de gayet ufak tefek sessiz sakin birisi orada oturuyor.
Eh iflte...
F.T.– Siz tan›yordunuz flahsen veya daha tan›m›yordunuz?
M.S.– Hiç. Bedri Bey’i diyorum ya...
F.T.– Siz ilk defa gelmiflsiniz.
80
Metin Sakik’in Anlatt›klar›
M.S.– ‹smini bile bilmiyorum. Orda birisi oturmufl, ufak tefek; masan›n
bafl›nda, öyle boynunu büküyor, ellerini flöyle, parmaklar›-
n› flöyle kavuflturuyor, boynunu büküp dinliyor sadece... Ve iflte
orda Suat Plevne malûm süslü süslü cümlelerle konufluyor, di¤er
arkadafllar da öyle, gelenlere cevaplar veriyorlar, konferanslar veriyorlar.
Suat Plevne o s›rada fleydi Mukadderat ve ‹cabat’› okuyor,
tefsir ediyordu, diyelim ona. Ve gayet güzeldi yani onun da fleyleri.
Tabiî bunlar bitiyor. Ondan sonra soru cevap fas›llar› bafll›yor.
Suat bey onlara da cevap veriyor, falan... Günün birinde bir adam
ç›kt› öyle bir k›st›rd› ki, öyle bir ç›kmaza soktu ki, Plevne’yi, yani
o sualin içinden ç›k›lmazd›. Ç›k›lmaz. Sa¤›ndan solundan,
aah... Bir ad›m ileriye gitme imkân› yoktu. Gidemiyor adamca-
¤›z.
F.T.– Ama bu, sizin ilk geliflinizde olmuyor de¤il mi, daha sonra
oluyor?
M.S.– Befl alt›nc› geliflimde...
F.T.– Ama o s›rada Bedri Bey’i gene tan›m›yorsunuz?
M.S.– O esnada tan›m›yorum, hay›r. Yaln›z arada bir iki geliyor,
Bedri Bey’i görmek istiyorum, falan diyor, ben de yad›rg›yordum
do¤rusu, tabiî hiçbir fley söylemeyen, konuflmayan, orda sessiz
sakin oturan bir adam var, öbür taraftada gayet güzel hani insan›n
hayranl›kla dinledi¤i bir insan var. Gayet aç›k fikirli, aç›k ifadeli
filan birisi. Hani insan, niye Suat Plevne’yi aram›yor da bu
adamca¤›z, Bedri Ruhselman’› ar›yor, vard›, herhalde filan diyoruz
ama, o kadar. Gene de yad›rg›yor insan. Netice itibariyle o
k›st›r›ld›¤› gün, en nihayet Bedri Bey fley yapamad›. Bakt› ki, ifl
sarpa sar›yor, gene konuflmad›. Adam› konuflturdu. Befl veya alt›
sual sordu, adam kendi cevab›n› kendi verdi. Tatmin olmufl
olarak oturdu. O zaman anlad›k ki, yani ilk hayranl›k duyuflum,
81
BEDR‹ RUHSELMAN
tan›y›fl›m, Bedri Bey’i o oldu. Befl sual sordu, fazla de¤il. Ama,
adam kendi kendini tatmin etti ve oturdu yerine. Süslü cümleler
de¤ildi tabiî bunlar. fiu, flu, flu, flu,... bitti ifl. Yani bu... Niçin sormufltunuz
bunu?
F.T.– Sizi etkileyen bir hat›ran›z var m› diye...
M.S.– Çok, çok etkilemiflti tabiî beni bu. O flekilde de tan›m›fl da, olduk,
Bedri Bey’i.
F.T.– Sonra nas›l tan›flt›n›z kendisiyle, nas›l konufltunuz?
M.S.– Zaten ben çok, yani mizaç itibariyle bilhassa o senelerde çok
da fazla çekingen bir insand›m. Kolay kolay fley yapmazd›m.
Tecrübeler bafllad› mesela. Rahmetli R›fat Özdoruk, Erdo¤an Ertürkmen,
onlar ellerinden geldi¤i kadar yak›nl›k gösterirler, yard›m
ederler, flu olur bu olur, ama bir türlü giremezdim ben o fleylerin
içine. Çal›flmalar bafllad›; ben de ifltirak etmek istiyorum,
onu bile söyleyemezdim. En nihayet güç bela, galiba R›fat’a söyledim.
Ben de baz› çal›flmalara ifltirak etmek istiyorum, diye bir
iki fley sonra. Bir iki hafta sonra çal›flmalara bafllad›ktan sonra,
o flekilde Bedri Bey’le tan›flm›fl olduk, direkt olarak.
F.T.– Bedri Bey’in bu husustaki çal›flmalar› bafllang›çta tecrübîydi
herhalde de¤il mi? Sonradan bu karakteri yavafl yavafl de¤ifltirdi.
M.S.– Tecrübî karakteri de vard›, o zamanlar; Feridun bey, bir tek o
çal›flmalar›n› gördüm ben Bedri Bey’in. Daha evvelini bilmem
tabiî. O çal›flma da diyelim ki, alt› ay sürmüfltür, yedi ay sürmüfltür,
bitmifltir, ondan sonra fley olmam›flt›r ki, tecrübî çal›flmas›
falan olmam›flt›r ki,..
F.T.– Ondan sonra kesildi zaten.
M.S.– Bitti. Nitekim kendisi de ben askerdeyken ayr›lm›fl.
F.T.– Ben de mesela çok girmifltim onun tecrübî çal›flmalar›na. Hipnoz
vs.
82
Metin Sakik’in Anlatt›klar›
M.S.– Evet. ‹flte hat›ras›. (Kolunu gösteriyor.)
F.T.– C›gara yan›¤› m›?
M.S.– Evet, flu c›gara yan›¤› olmas› laz›m ama, biraz kararm›fl vaziyette
flimdi. fiurda. Belli belirsiz flimdi. O çal›flmalar›n hat›ras›.
F.T.– Evet, flurda var. Görünüyor, bak›n. Baya¤› görünüyor.
M.S.– Evet.
F.T.– Bir de fley mevzusu üzerinde dural›m isterseniz. Bedri Bey’in
evlilik hakk›ndaki düflüncesi ne idi?
M.S.– fieyine vak›f olamad›m. O taraflar›n› konuflmad›k hiç...
F.T.– Bunu da tekâmül aç›s›ndan incelersek, bir gençlik devresi var,
bir olgunluk devresi var, bir son devre var. Hepsinde birtak›m tutum
ve düflüncelerinde bir fleylerin olmas› laz›m.
M.S.– Asl›nda evet olmufltur ama, ben Bedri Bey’in flahsiyetini o bak›mdan
da pek tan›mam, ama tabi görülen fleyi, tabi hepimizin
bildi¤i, Bedri Bey, kendisini bu yola adam›flt›r, kad›nlarla olan
münasebetine bir fley koymufltur, hudut koymufltur, gördü¤ümüz,
kendisini tamamen vazifeye vermifltir, o taraf›yle hiçbir zaman u¤raflmam›flt›r;
hatta u¤raflm›fllard›r, yani, baz› kad›nlar filan falan...
Ona ra¤men kafas›n› döndürmemifltir, çünkü önünde bir
hedefi vard›, o yolda yürümüfltür. Yani müspet menfi mi, u¤raflt›-
¤›n› zannetmiyorum. Ama herhalde bir evlilik hakk›nda fleyi müspettir.
Herhangi normal bir insan için evlenmesi laz›m geldi¤ini,
ne bileyim, evlilik, normal oldu¤u hakk›nda, kanaati müspetti.
F.T.– Evet.
M.S.– Ama kendisi vazifeli oldu¤u için. Kendini öyle hissetti¤i için,
bafllang›çta idrak bile edemese, –belki etmiflti bilemiyorum–
kendini daima yoluna adam›flt›r, o. Alakâdar olmam›flt›r, o fleyle;
kendi flahs› bak›m›ndan.
83
BEDR‹ RUHSELMAN
F.T.– Bedri Bey’in dostlu¤u ve arkadafll›¤› hakk›nda ne düflünüyorsunuz?
M.S.– Bedri Bey’in flahs›, flahsiyeti vesairesi hakk›nda soruyorsan›z;
bunlar bence lüzumsuz. O çal›flma havas›nda, Bedri Bey’den ald›¤›m
intibalarla vard›¤›m netice budur, özet olarak. Çok çok lüzumsuzdur.
F.T.– Ama mesela insanlara...
M.S.– Çok lüzumsuzdur. Hiçbir fley ifade etmez.
F.T.– ... öyle bir karakteri var ki, insan olmak mesela herhangi bir ne
bileyim Eserin sahibinin flahsiyeti hakk›nda birtak›m bilgiler
edinmek ihtiyac›n› duyar›z.
M.S.– Oras› muhakak, ama...
F.T.– Evet, bu bak›mdan faydas›z m› buluyorsunuz?
M.S.– Vallaha, ben flimdi insanlar›n fleyini düflünmüyorum da, Bedri
Bey’in davran›fllar› var. Lüzumsuzdur...
F.T.– Hay›r, Onlar› düflünmek mecburiyetindeyiz. Çünkü insanlara
hitap ediyor nihayet. Hem Bedri Bey, hem Kitap.
M.S.– Ediyor, ediyor ama, biraz evvel dedim Bedri bey de –kendisi
de bunu aç›kça söylemiflti– netice itibariyle ben de bunda bir organ›m,
bu kadard›r benim de fleyim.
F.T.– fiüphesiz tabi oras› öyle.
M.S.– ‹smini koymasayd› bile olurdu.
F.T.– Evet. Ne bileyim, insanlarda bir fley var, tecessüs var. Ne biçim
insand›r diye...
M.S.– Hay›r ama flimdi ben, tecessüs var ama yani insanlara fley de-
¤il.
F.T.– Belki bu tecessüsün alt›nda da ona benzemek itilifli gizli olabilir.
Ben de onun gibi olay›m, diye...
84
Metin Sakik’in Anlatt›klar›
M.S.– Ama flimdi kaim, Feridun bey siz daha iyi fley yapars›n›z, takdir
edersiniz. Yani bu fleyde insans›n›z, bu durumda bu çapta insans›n›z.
Art›k fley de¤ifliyor. Art›k o devirle de, bundan sonra gelecek
devir de¤iflik. Bu bir. ‹kincisi, fley de var. Kendi de bunu fley
yapmam›flt›. Verdi¤i havada da bu var. Ayr›ca da, iflin icab› da öyle,
–iflin icab› demiyeyim ona– mahiyeti de öyle. Ortaya ç›k›nca
bunu görece¤iz. O bak›mdan, flahsiyeti çok önemsiz, dünyadaki
flu flahsiyeti –baflka türlü anlafl›lmas›n– dünyadaki ne bileyim beflerî
münasebetlerde ki flahsiyeti ki, pek önemsiz. Vazife adam›
olarak elbette e¤iliriz karfl›s›nda, aya¤›na kapan›r›z, baflka.
F.T.– Evet.
M.S.– Bir fley ifade ediyorsa o da. fiey, Refet bütün bu komitelerden
sonra –demin unuttum onu söylemeye– ilkokul izcileri gibi, gitti
aya¤›n› öptü. Aya¤›n› öptü, evet, filan falan. Böyle tezahürler.
Mesela beflerî tarafta böyle fleyler de vard›r. Beflerî davran›fllarda.
Biz de e¤er Bedri Bey’in o havas›nda olmasayd›k, biz de öperdik
aya¤›n›, o gün. Bunlar çok lüzumsuz fleyler.
F.T.– Bedri bey, mesela bast›rd›¤› eserlerinin tab edilmelerine taraftar
de¤ildi.
M.S.– H›mm...
F.T.– Bunun sebebi hakk›nda ne düflünüyorsunuz?
M.S.– E, biraz evvel temas ettiydik ona, k›saca. Burada birtak›m eksik,
tamamlanmam›fl seyler var, yani tekâmül etmemifl bilgiler
var. E tabii son bilgiler aç›ld›ktan sonra önüne, (onlar bir haz›rl›k
safhas›yd› netice itibariyle, haz›rl›k safhas›n›n meyvalar›yd› bu
neflretmifl oldu¤u kitaplar) bu bilgiler tamamen önüne aç›l›nca,
elbette oradaki birtak›m eksiklikleri gördü, aksakl›klar›.
F.T.– Yanl›fll›k de¤il de eksiklik diyorsunuz.
M.S.– Eksiklik. Yahut yanl›fl anlama da olabilecek fleyleri... Gör-
85
BEDR‹ RUHSELMAN
müfltü. O bak›mdan bunlar› lüzumsuz buldu. Tekrar bas›lmas›-
n›n büyük bir fayda sa¤layaca¤›na kâni de¤ildi; ama flöyle bir fley
de yapt›yd› yani, dedi ki: Mesela bunlar bas›lmas›n. Ama insan
olarak diyelim ki birtak›m fleyler var. Nedir bu? Benim aileme kal›yor.
Ben bas›lmas›na taraftar de¤ilim, ama onlar ne yaparsa
yaps›n. ‹sterlerse bass›nlar. Mühim de¤il ama, bas›lmasa daha
iyi olur dedi. Eksik oldu¤u için.
F.T.– Ben flu yönden düflünüyorum, mesela, bu eserlerden faydalanacak
olan flah›slar diyelim, insanlar diyelim, Bedri Bey’in seviyesinde
olmad›¤›na göre...
M.S.– Hay›r, bu fleyde diyor, tamam, ifadelerini aynen söyliyeyim:
Bu Kitap’ta hepsi var, seviye diye bir fley mevzubahis de¤il anlayan
anlayacak bunu. Her fley apaç›k yaz›lm›flt›r burada. Görecek
olan görecektir bunu.
F.T.– Yani bunlar› basamak yap›lmas›na lüzum yoktur, diyorsunuz.
M.S.– Yok, lüzum görmemifltir. Evet gayet aç›kt›r. Yeter ki insanlar›n
da idraki aç›k olsun. Mesela kalm›yor, yani kademeye, bilmem
neye filan...
F.T.– Peki, yani o ... Kitab›n insanl›¤a sunulmas›na kadar geçen devre
zarf›nda, ihtiyaç duyan insanlar›n haz›rlanmas›n› temin düflüncesiyle,
bu eserlerin tan›t›lmas› faydal› olmaz m›yd›?
M.S.– Ha, bir bak›ma belki, ama, onu pratik yönünden görmüyorum
ki onu. Mesela, Cemiyet ne yapacak dendi, de¤il mi? Cemiyet
ne yapabilir? Yapabilece¤i yegâne fley, ne bileyim, tamamen
böyle birtak›m dünya h›rslar› ...
F.T.– Ben Cemiyet yönünden mütalaa etmiyorum.
M.S.– Hay›r, hay›r o bak›mdan.
F.T.– Prensip olarak düflünüyorum.
86
Metin Sakik’in Anlatt›klar›
M.S.– E, zaten Feridun bey yani bu kitaplar kaç dile tercüme edilmifltir
de, dünya insanl›¤› üzerinde konuflal›m, kitaplar hakk›nda?
F.T.– Medyumluk var, bir de...
M.S.– Tercüme edilmifltir de neflredilmifl midir tam manas›yle? Yay›lm›fl
m›d›r? Yook. De¤ildir. Öyle olunca Türkiye mevzubahis
oluyor, daha çok, pratik olarak, tatbiki olarak bakarsak.
F.T.– Birinci planda o geliyor.
M.S.– Eh, öyle oluyor. Yani, bence dedi, cemiyeti o bak›mdan söylüyorum,
ne yapabilir dedi insanlar, bizim arkadafllar›m›z bu zaman
zarf›nda... ‹nsanl›¤› tamamen böyle dünya h›rslar›ndan ibaret,
h›rsla böyle ba¤lanmalar›na bir parça ›fl›k tutmaya çal›fl›rlar,
ba¤lanmamalar›na çal›fl›rlar. Manevî taraf denilen bir fleyin de oldu¤unu
göstermeye çal›flabilirlerse, yapabilecekleri budur, dedi.
F.T.– Arkadafll›¤› hakk›nda, dostlu¤u hakk›nda bir fley söylemek ister
misiniz?
M.S.– Arkadafll›¤› tabiî ki çok tatl›yd› ama, fazla öyle derinlemesine
fleyimiz olmad›, hiçbir zaman. Sadece vazifede hizmet etmeye
çal›flt›k. Kendisine yard›m etmeye çal›flt›k, bu kadar. Her zaman
fleydi, yani bir sayg› vard› diyelim ki benle onun aras›ndaki münasebette...
Di¤erlerinde de öyleydi. Belki Hüsrev Bey hani biraz
daha flahsî dostlu¤u da vard› Hüsrev Bey’in. Benim flahsen onunla
bir flahsi dostlu¤um yoktu.
F.T.– Bedri Bey’in sizde özel, elyaz›s›yla yaz›lm›fl bir vesikas› veyahut
da foto¤raf›...
M.S.– Yok... Yok, fley verdilerdi bana. Ald›yd›k iflte bizde bir foto¤raf›n›
ald›yd›k. Herkeste olan yahut mecmuada [Ruh ve Madde
dergisi] zaman zaman bas›lan foto¤raf›...
87
BEDR‹ RUHSELMAN
F.T.– Evet.
M.S.– Asl›nda o bile lüzumsuz. Ama ald›yd›k, o kadar. Özel bir fleyi
yoktur. Ve biraz evvelki kanaatime gelece¤im, bunlar›n hiçbirisine
de lüzum yoktur. Benim ayr›ca kanaatimi sorarsan›z, belki
daha evvel de söylemiflimdir, gene ayn› fleyleri söylerim; hiçbirisine
lüzum yoktur. Bedri Bey’in flahsiyeti mühim de¤ildir. Dünya
flahsiyeti.
F.T.– Bir de fley var. Bedri Bey Cemiyet’ten ayr›ld›ktan sonra sizinle
olan son devre çal›flmas›...
M.S.– ... diye bir isim takt›n›z, evet.
F.T.– ... bu son devre çal›flmalar›nda, mesela ne gibi ne karakterde
bir çal›flma yapm›flt› Bedri Bey? Çal›flmas›n›n karakteri hususunda
ne dersiniz?
M.S.– Ne diyeyim?..
F.T.– Bildi¤imiz kadar›yle, medyomlarla birtak›m irtibat çal›flmas›...
M.S.– Bilgi çal›flmas› yapm›flt›r.
F.T.– Tek medyomla m› çal›flm›flt›r? Yoksa daha fazla medyomlarla.
M.S.– Birçok medyomla çal›flm›flt›r. Ama esas medyom, bafl medyom
bir tane tabi.
F.T.– Bir tane, Atilla.
M.S.– Atilla’yd›.
F.T.– Ne kadar sürdü bu çal›flma?
M.S.– Vallahi...
F.T.– Yani irtibat çal›flmas› diyelim?
M.S.– Onu da pek hat›rlayamayaca¤›m ama, herhalde alt› yedi ay
sürdü zannediyorum. fiimdi tam hat›rlayamayaca¤›m. Alt› yedi
ay sürdü tahminen. Hüsrev bey daha iyi hat›rlar onu.
88
Metin Sakik’in Anlatt›klar›
F.T.– Yani mevzuubahis Kitap’la olan iliflki do¤rudan do¤ruya bu
tek medyoma ait olmufl oluyor. Veya ondan evvel di¤erlerinden
elde edilmifl bilgiler de belki içine mi kat›lm›fl oluyor?
M.S.– E, zaten netice itibariyle Bedri Bey burada sentezciydi. Ama
esas bilgileri tek medyomdan alm›flt›r. Yine sentez yapm›flt›r.
Sentezi daima Bedri Bey yapm›flt›r.
F.T.– Yani esas itibariyle demek ki çal›flmalar, bundan evvel yap›lmakta
olan çal›flmalarla bir paralellik arzediyor.
M.S.– Eder.
F.T.– Entüvitif çal›flmalar. De¤erlendirmeler.
M.S.– Evet.
F.T.– Bedri Bey’in esas fonksiyonu de¤erlendirme mevzuunda, derleyip
toparlama mevzuunda oluyor.
M.S.– Evet.
F.T.– Daha evvelki çal›flmalar› gibi, yani.
M.S.– Evet.
F.T.– Kitaplar›nda müflahede etti¤imiz de¤erlendirmelere benzer
tarzda...
M.S.– Benzer. Tabiî o çal›flmalar biraz daha fley, biraz daha de¤iflikti,
buradaki çal›flmalar...
F.T.– Bu son devre çal›flmalar›yla ilgili baz› fleyler söylemek ister misiniz?
M.S.– Bunlar› söyledik zaten yani, çal›flma prensibine sadakatini,
ne bileyim, idrakinin geniflli¤ini vs’yi söyledik. Son devrede de
görülen fleyler hep bunlard›. Müthifl, tetkik edici olmas›, iyice
tetkik etmeden bir neticeye varmamas›, iflin flümulüne varmas›,
netice itibariyle filan, bunlar...
89
BEDR‹ RUHSELMAN
F.T.– Bedri Bey’in celse çal›flmalar› esnas›nda, irtibat çal›flmalar› esnas›nda,
medyomlara karfl› olan tutum ve gelen tebli¤ler üzerindeki
iman› diyelim, hangi esasa dayan›yordu? Hangi temele dayan›yordu?
M.S.– Kendi bilgisine.
F.T.– Yani buradaki iman›n karakteri neydi?
M.S.– ‹drak etmesi, yani onun idrakine hitab etmesi, bu bilgilerin.
F.T.– Yani kanal›n menflei üzerinde, titizlikle durur muydu, durmaz
m›yd›? Gelen bu bilgilerin menflei üzerinde...
M.S.– Daha mühimi bilgilerdi tabiî.
F.T.– Nereden gelirse gelsin fleklinde düflünüyordu, öyle mi?
M.S.– Evet, ama celselerin kendine göre bir karakteri vard›, o ayr›
bir mesele. Zaten son çal›flmalar›nda celselere de ben girmifl de-
¤ilim. Bir kere girdim, o kadar.
F.T.– Atilla’n›n celsesini diyorsunuz.
M.S.– Atilla’n›n celsesine hiç girmedim. Erol’un celsesine girdim
bir kere, ondan baflka celseye girmedim ben.
F.T.– Evet. Erol’un celsesi uzun müddet devam etti mi?
M.S.– Çok uzun devam etmedi o.
F.T.– Son devre çal›flmalar›ndaki intüvitif celselerde irtibat sa¤lanan
plânlara isimler tak›ld› m›yd›?
M.S.– Tak›lm›flt›r.
F.T.– Aç›klamada bir mahzur var m›?
M.S.– Herhalde!
F.T.– Bedri Bey’in biyografini aç›klayan böyle bir kitapta, Bedri Bey
hakk›nda mutlaka söylenmesi laz›m geldi¤ine inand›¤›n›z neler
olabilir?
90
Metin Sakik’in Anlatt›klar›
M.S.– Zaten onu siz de pekalâ biliyorsunuz: Vazife idraki; zaten muhakkak
belirtilecek bir husustur. Baflka bir fley yok. Zaten hayat›
vazife. Bundan yani.
F.T.– Biraz evvel Bedri Bey’in iki kategoride inceleyece¤imiz flahsiyetinden
bahsetmifltik. ‹kinci, yani beflerî olmayan flahsiyeti,
hakk›nda ne düflünüyorsunuz?
M.S.– Vazifelidir. Bedri Bey vazifelidir. Ama yani hakikaten vazifeli,
öyle... Tabiî elbette her insan›n kendi çap›nda birtak›m vazifelileri
var. Ama, bir fleyler verebilmek için gelmifl, insanl›¤a bir fleyler
verebilmek için gelmifl bir vazifelidir, üst kademelerden bir
vazifelidir, Bedri bey.
F.T– fiimdi, acaba hat›rlayabildi¤iniz hat›ralar var m›? Geliyor mu
hat›r›n›za?
M.S– ‹flte bahsettim zaten bir tanesi o Cemiyet...
F.T– Bedri Bey vazifesini bitirdikten sonra, iflini bitirdikten sonra ‹zmir’e
bir gezinti yapm›fl galiba. Gitmifl ailesiyle bir nevi vedalaflma
ziyareti gibi bir fley olmufl. Ondan sonra bir çal›flma içine girmifl
mi? O bofl devresini nas›l geçirmifl yani?
M.S.– Haa... Tamam, tamam. Zaten flimdi çok zor bir devreydi. ‹cabeden
yerlere tevdi edildi. Bu bittikten sonra iflte bizi toplad›
Bedri Bey, ve dedi ki; “Bugüne kadar flu tip çal›flmalar yapt›k, neticelerini
ald›k, benim vazifem burda bitti. Buraya bir çizgi çektik. Bundan
sonra, benimle bu mevzuda konuflamazs›n›z. Bu mevzu bitmifltir, çünkü
ve ben fley de¤ilim art›k, bu dünyan›n adam› saym›yorum kendimi ...
Netice itibariyle bir bekleme devresindeyim. Katiyen bu mevzuu konuflamay›z.
Ve bu zaman zarf›nda hani, can s›k›nt›s›n› defetmek kabilinden
‹ngilizce çal›flaca¤›m.” Çal›flt› ‹ngilizce; bu kadar. Ondan sonra ‹zmir’e
gidifli de öyle olmufltur, yani vedalaflmaktan ziyade, diyorum
ya hakikaten fleydi, ailesi ile olan münasebetleri, herhangi
91
BEDR‹ RUHSELMAN
bir kimse de olan münasebetinden hakikaten hiç fark› yoktu. Sadece
o bofl günler zarf›nda yap›lacak hiçbir fleyi yoktu. Tarif edemem
onun o günkü durumlar›n› ben. Onun için gitmifltir, gelmifltir
yani. Ailesiyle vedalaflmaya... hay›r kabul etmem, böyle bir
fley olmam›flt›r, yani gitmemifltir böyle bir fley için. Sadece bir
hani etrafa bakm›flt›r, falan. Hani nas›l ‹ngilizce çal›fl›yorsa, vakit
doldurmak için de bir ‹zmir’e gitmifltir, tan›d›¤› dostlar›n›
görmüfltür, gelmifltir, bu kadar.
F.T.– Kitap bittikten sonra ne kadar sürdü bu boflluk devresi? Ölümüne
kadar m›?
M.S.– Valla, Feridun Bey onu hiç hat›rlam›yorum. Hüsrev Bey bunu
gayet iyi bilir. Her halde iki ay, üç ay kadar sürdü, zannediyorum.
F.T.– Sonra bana söylediklerine göre, aradaki bu devre uzay›nca yahu
ben hâlâ ne diye ölmedim. Benim iflim bitti falan demifl.
M.S.– Biraz fley oldu. Yani s›k›ld›¤› zamanlar oldu, evet, zaman zaman.
Evet bir fley oldu. Bazan teflevvüfle düfltü diyelim. Oldu oldu.
F.T.– Bir ifl varsa söylesinler yapay›m fleklinde...
M.S.– Evet, öyle bir fley... Kolay de¤il ama. Evet, zaten büyük bir çal›flman›n
içinden büyük bir bofllu¤un içine girmek kolay fley de-
¤il.
F.T.– Tabiî. Bedri Bey’in Yukar›’ya karfl› olan ba¤l›l›¤› ve iman› hakk›nda
bir fikriniz var m›? Ne düflünüyorsunuz?
M.S.– Tam manas›yle teslimiyet, Yukar›’ya karfl› ba¤l›l›¤›. Öyleydi.
F.T.– Bunun esaslar›, temelleri?
M.S.– Esaslar›, temelleri, kendi idraki, bilgisi. Her fley onun içinde
vard›. Bilgisiyle ulaflm›fl o neticeye. Yukar›ya tam manas›yla ba¤l›yd›.
92
Metin Sakik’in Anlatt›klar›
F.T.– fiey bak›m›ndan sordum. Araflt›r›c›lar ve araflt›rmalarda bulunacak
olanlar bak›m›ndan, onlara faydas› dokunmas› bak›m›ndan...
Bedri Bey’in mesela celse çal›flmalar›nda, bunun bir irtibat
m›, hangi seviyeden bir irtibat oldu¤u, irtibat olup olmad›¤› hakk›nda
ölçü ve k›staslar› nelerdi? Nelere riayet ederdi?
M.S.– Celselerine girmedi¤im için, tam manas›yle, uzaktan söyleyece¤im
ben de sizin gibi. fieyim yok orda. Herhalde, tahminimi
söyliyeyim. O daha çok bir idrake ulaflm›fl insand›, netice itibariyle.
Muayyen bir idrakin üzerinde bir fley beklerdi herhalde, çal›flmalar›nda.
Onu buluyordu. Bulmad›¤› yerde de yoktu, tabiî,
kendine göre tabiatiyle biraraya geldi¤i zaman gene parmak basmas›n›
bilir. Yani esas itibariyle elindeki bilgiler...
F.T.– Yani burada körü körüne bir iman vard›r diyemeyiz.
M.S.– Yok, yok, yok. Elindeki bilgilerdi esas. Yani biliyor, bir fley var,
di mi, bir seviyeye gelmifl bütün çal›flmalar›n neticesinde. Bunlar›,
birtak›m bilgiler geliyor, elbetteki bunlar› ald›¤› zaman birtak›m
sentezler yap›yor, birtak›m sualler soruyor. Eh, bunlar neticeye
ulaflt›r›yordu, kendisini. Daha baflka bir fleyi yoktu öyle. Hani acaba
m›, vecibe mi, flöyle mi böyle mi diye, irtibat m›, fluuralt› m›...
F.T.– Yani onlar üzerinde pek durmuyordu, demek istiyorsunuz.
M.S.– Bilgisi kâfi geliyordu zaten bunlar› ay›rmaya.
F.T.– Daha ziyade diyorsunuz gelen bilgiler üzerinde bir araflt›rma
ve sentez yap›yordu.
M.S.– Bilgilerle o neticeye ulafl›yordu. Ulafl›rd› de¤il ulafl›yordu.
F.T.– Yani burada bir bak›ma Bedri Bey’in körü körüne bir imana sahip
olmad›¤›...
M.S.– Yok, zaten...
F.T– Mesela celseler esnas›nda bazen öyle birtak›m sert, ciddi mü-
93
BEDR‹ RUHSELMAN
nakaflalar olmufltu ki, varl›kla, bu da onun körü körüne bir imana
sahip olmad›¤›n› gösterebilir.
M.S.– Asla, asla...
F.T.– Baya¤› çat›flm›flt›, yani.
M.S.– Tabiî, tabiî, tabiî... Ama iflte hep bilgileriyle ulaflm›flt›, yani
birtak›m daha baflka basit metotlarla u¤raflmam›flt›. Onun seviyesindeki
insan için lüzumu yok. Ama bir baflka araflt›r›c› için
buna lüzum olabilir, birtak›m metodlara... Bu fluuralt› m›d›r, de-
¤il midir, basit seviyede mi, flu mu, bu mu... Bunu baflkalar›n›n
araflt›rmas› icab edebilir. Ama, Bedri Bey için bence lüzum yoktu
tabiî. Dolay›s›yle, Bedri Bey’in çal›flmalar›ndan bir neticeye
ulafl›p da, araflt›r›c›lara fley ç›kartmak, bilmem mümkün olabilir
mi? Biraz nev’i flahs›na münhas›r oluyor, bir bak›ma.
F.T.– Mesela elinde ölçü ve k›staslar› varsa, bulunabilirse...
M.S.– Eh, herhalde var.
F.T.– ... bunlardan faydalanmak için birtak›m çal›flmalar yapabilirler,
diye düflünürüm.
M.S.– Ben öyle görüyordum. Hani, d›flar›dan gördü¤üm bu. Dedi-
¤im gibi celselerin içine girmedi¤im için, bafllang›c›nda ne yap›-
yordu; elbette bafllang›çta daima flüpheyle bakm›flt›, o da. Muhakkak.
Araflt›r›c› insan baflka türlü bakm›yacakt›r orda.
F.T.– Kendine göre bir de¤erlendirme yap›yor, sonra tamam, diyor,
yürüyor.
M.S.– Bilgilerine bir iki kademe yap›yorsa, yürümüfltür. Elbette bir
sürü medyom geldi gitti. Bir fleyler söylediler her biri. Kiminde
bir fley ç›kt›, kiminden bir fley ç›kmad›. Niye falan falan de¤il de
filanca? Elbette bir ölçüyle yürümüfltür.
F.T.– Baflka söylemek istedi¤iniz bir husus var m›?
94
Metin Sakik’in Anlatt›klar›
M.S.– Yok Feridun bey, benim. Söylemek istedi¤im husus iflte flahsen
sohbet ederiz sizinle...
F.T.– Bedri Bey son Kitab›na isim koyma mevzusunda ne flekilde bir
tutum içindeydi.
M.S.– Kendi ismini koyma mevzusunda m›?
F.T.– Kendi ismini koyma mevzusunda, evet.
M.S.– Kendi ismini koyma mevzuunda esas itibariyle, ismini koymaya
taraftar de¤ildi. Koymamak karar›ndayd›. Ancak Plân’›n
fleyiyle, gene, Plân’›n direktifiyle ismini koymufltur. Hani esas
itibariyle söyledi¤i fluydu: Benim yapt›¤›m, bu büyük vazife içinde,
bir hiç mesabesindedir. Ve bu, biraz evvel söyledi¤im gibi,
bunu söylerken bir luzumsuz tevazu ile söz edecek insan de¤ildi.
Dolay›s›yle söyledi¤i her sözün hakikaten, her kelimesini idrak
ederek söylerdi.
F.T.– Gerçe¤i ifade ederdi.
M.S.– Gerçe¤i ifade ederdi. O bak›mdan söyledi¤i buydu: Bu büyük
vazifenin içinde benim yapt›¤›m, çok cüz'i bir ifltir. Burada benim
tutup da isim koymam da lüzümsuzdur, demiflti.
F.T.– Bu sebeple de “Derleyen” ismi, s›fat›...
M.S.– Koyulmam›flt›, ancak gene bunun üzerine Plân, insanlar›n
fleyi bak›m›ndan, bir isim koyulmas› laz›m geldi¤ini söyledi.
Belki baflka bak›mlardan da bu istenmifl olabilir, Plân; isim koyulmas›n›
istemifl olabilir. Bunu bilemeyece¤im tabiî. ‹nsanlar
bak›m›ndan bir isim laz›md›r, siz isminizi koyun demifllerdir ve
bununda “yazan” de¤il de “derleyen” olarak isminin zikredilmesi
istenmifltir: “Derleyen: Bedri Ruhselman” tarz›nda yaz›lm›flt›r.
Dr. Bedri Ruhselman de¤il de, Bedri Ruhselman tarz›nda yaz›lm›flt›r.
95
BEDR‹ RUHSELMAN
F.T.– Mevzubahis Kitap, insanl›¤›n hangi cephesine hitap eder, edecek?
M.S.– ‹nsanl›¤›n idrakine hitab edecek.
F.T.– fiüphesiz.
M.S.– Yani idrakini geniflletecek. Açacak daha do¤rusu. Ne oldu¤unu
gösterecek insanlara, ne yapmas› laz›m geldi¤ini. Ne oldu¤unu,
gösterecek insanlara.
F.T.– Bu, bilgi temeline dayal› bir idrak ve moral yücelifli mi sa¤layacak.
M.S.– Moral yücelifli de sa¤layacakt›r tabiî. Her fleyi sa¤layacakt›r,
yani bir istikametlenifl verecektir, insanl›¤a.
F.T.– Peki bir de flunu soray›m, akl›ma gelmiflken...
M.S.– De¤er ölçüleri verecektir. Ama bu idrak, kendi idrakleri ölçüsünde
bir de¤er ölçüsüne ulaflacaklar tabiî.
F.T.– Bugüne kadar insanl›¤›n e¤itiminde vazife alm›fl olan ve bugüne
kadar takip ederek gelmifl birçok dinler ve bunlardan en
önemlileri de “semavi dinler”, “kitabî dinler” diye isimlendirilen
üç din var. Büyük dinler. Bu dinlerin yapm›fl oldu¤u irflatlar ve
yol göstermelerle kitab›n yapaca¤› fonksiyon aras›nda bir ayk›r›-
l›k m› yoksa bir paralellik mi var? Yahut parallelik yoksa e¤er ne
gibi bir fley vard›r? Yani bir fark vard›r?
M.S.– Evet, valla ben de ifade edemeyece¤im onu. Ayk›r›l›k diye bir
fley mevzuubahis olamaz bir kere. Ayk›r›l›k olmaz da...
F.T.– Yani böyle bir Kitab›n mevcudiyetiyle bundan evvel dinlerin ortaya
koymufl oldu¤u prensipler... Yani o prensipler kifayetsiz
miydi ki, bu kitap insanl›¤›n istifadesine sunuluyor?
M.S.– Valla, bu, fley, bu bilgiler, tabii art›k bugünki insanl›¤a hitab
edecek flekilde sunulmufl fleyler. Mühim olan bu. Bugünkü in-
96
Metin Sakik’in Anlatt›klar›
sanl›¤›n idrakine, insanl›k seviyesinin idrakin hitab edecek flekilde
derlenmifl bir...
F.T.– Bir de flöyle bir sual sormak istiyorum. Faraza üç semavî kitab›
nazar› itibara ald›¤›m›za göre, bunu bir dördüncü kitap olarak
düflünebilir miyiz.?
M.S.– Yok, yok. Dört olmaz. Zaten...
F.T.– Karakteri tamamen de¤iflik olmak üzere, düflünebilir miyiz?
M.S.– Eh, bir yanl›fl anlafl›lmaya sebebiyet vermesin diye fley yapmaya
çal›fl›yorum. ‹fade edebilir miyiz bilmem, dört dersek, biraz
yanl›fl anlafl›lmaya sebebiyet verir, ondan korkar›m. Dört diyemeyiz.
F.T.– Yahut...
M.S.– Bugünkü insanl›k ne flekilde alabilirse bu yüksek bilgileri, o
flekilde verilmifltir.
F.T.– Evet. Veyahut flöyle diyebilir miyiz: ‹nsanl›¤›n tekâmül yolundaki
yüceliflinde, insanl›¤› e¤iten ve yöneten, ayn› Plân’›n bir hizmeti
midir, bir yard›m› m›d›r? Bu Kitap?
M.S.– fiimdi ben, bilemem onu tabii.
F.T.– Yani bir kaynak birli¤ine sahip midir?
M.S.– Muhtemelen öyledir. Muhtemelen öyledir. Hangisi evvel geliyor,
bunun tarifini elbette yapamay›z. Muhtemelen öyledir.
F.T.– Haddim olmayarak kitap hakk›nda fazla sual sordum, ama...
M.S.– Esta¤furullah. Ben de onu hissediyordum flu anda... Netice
itibariyle bunu yaymakt›r. Bunu, insanlara verilen en son hakikat
oldu¤unu belirtmektir, bu kadar. Bizim fleyimiz budur. Defalarca
de söyledi¤imiz gibi, bizim durumumuz da budur. Sadece
hizmet etmek, yaymak bu kadar. Zaten iflte diyoruz ya bugün art›k
insanlar herkes kendi anl›yacak, kendi yürüyecek... Bugün o
97
BEDR‹ RUHSELMAN
devre, o ça¤a gelmifliz. Onlar› o verecek, o Kitap verecek, herkese,
idraki aç›lm›fl olana.
F.T.– Özür dileyerek bir sual daha sormak istiyorum.
M.S.– Esta¤furullah...
F.T.– Madem ki böyle bir yayma mavzuu ortaya ç›kt›, acaba bu kitab›n
ç›k›fl zaman›yle ilgili olarak bir fleyler söylenebilir mi?
M.S.– Ç›k›fl zaman› diye bir fley... efendim... Maalesef yok. Ne zaman
ç›kacak, ne gibi bir fleyle ç›kacak ortaya, yok, öyle bir fley
hakikaten bilmiyorum ben flahsen.
F.T.– Yani bir iflaret bekleniyor mu, fleklinde...
M.S.– Yok, hay›r, öyle bir iflaret de yok. Ne zaman ç›kacak, nas›l talimat
verilecek, ne olacak hakikaten hiçbir fley bilinmiyor.
F.T.– Ama bir fley verilecek her halde de¤il mi? Bu sadece...
M.S.– Verilecek. Ama nas›l verilecek, ne olacak bilmiyorum.
F.T.– Hay›r, o baflka, o baflka ama bir fleyin olmas› laz›m, çünkü bu,
biz insanlar›n idrak kapasitesi...
M.S.– A, yok, yok, yok o da de¤il herhalde. O da de¤il Feridun bey...
Yani bu Kitab›n ç›kmas› için nas›l bir iflaret verilecek, nas›l bir talimat
verilecek bu hususta hiçbir fley bilmiyorum. Ama, elbette
bir fley olacak. Bizim idrakimize b›rak›lm›fl da de¤il.
F.T.– Bir fleyler verilecek ama nas›l verilece¤i bilinmiyor.
M.S.– De¤il, belli de¤il. Tamamen serbet b›rak›lm›fl gibiyiz ama de-
¤il. Eh, tabii can›m, bizim fleyimiz nedir, yani...
F.T.– Do¤ru.
M.S.– ... biz bu vazifeyi yapabilirsek, ne mutlu bize. O fleyi hakk›yle
yapabilirsek, ne mutlu bize. O biraz evvel bahsetti¤im k›sm›, güzel
yapabilirsek, ortaya koyabilirsek, ne mutlu bize.
98
Metin Sakik’in Anlatt›klar›
F.T.– fiimdi bir sual daha geliyor akl›ma. Sorabilir miyim, bu Kitab›n
yay›lmas›yle ilgili vazifeyi üzerlerine alm›fl olan üç vazifeli, diyelim,
bu kitab›n ç›k›fl›nda, yay›l›fl›nda, mutlaka bir fonksiyona sahip
olabilecekler midir?
M.S.– Aa, o hususta da bir garanti yok.
F.T.– Bir devir mevzuu da olabilir, diyorsunuz.
M.S.– Devir!, anlayamad›m. Devirden...
F.T.– Yani bir baflkas›na birisine devir mevzuunda... Veyahut da bilmiyorum
nas›l olur...
M.S.– Ama, herhalde bu üç kifliden en az biri bulunacak bu iflin neflrinde.
En az bir kifli bulunacakt›r...
F.T.– Olmas› laz›m gibi geliyor.
M.S.– Evet, en az birisi bulunacak. Belki üçü bulunacak, belki ikisi,
belki biri muhakkak... Herhalde.
F.T.– Birinin muhakkak olmas› laz›m.
F.T.– Olmas› laz›m. O flekilde b›rak›lm›fl çünkü. Dünya flartlar› icab›.
Hani onun da vazifesi b›rak›p gitmekten ibaret de olabilir, hani.
Neflredildi deyip, allaha›smarlad›k da der.
F.T.– Olabilir, evet.
M.S.– Yani bu hususta hiçbir fley bilmiyoruz.
F.T.– Metin bey, çok teflekkür ederim.
99
Hüsrev Bilgio¤lu (1910–1983)*
ile Söylefli
Hüsrev Bilgio¤lu ile, Bedri Bey ve derledi¤i Kitap hakk›nda yapt›¤›m
konuflman›n band kayd›ndan, hiç de¤ifltirilmeden, aynen tespit edilmifl notu.
Bugün onyedi kas›m bin dokuzyüz yetmiflbir (17 Kas›m 1971) çarflamba
gece saat onbir (yirmiüç). Say›n Hüsrev Bilgio¤lu’nun Harbiye’deki evinde
kendisiyle Bedri Bey hakk›nda bir konuflma yapt›m. fiimdi bu konuflmay›
aynen takdim ediyorum. (Feridun Tepeköy)
Feridun Tepeköy– Bugün ay›n kaç›yd›. Evvela onu tespit edeyim.
Hüsrev Bilgio¤lu– Onyedi.
F.T.– Onyedi Kas›m.
H.B.– Onyedi Kas›m.
F.T.– Bin dokuz yüz yetmiflbir. Günlerden perflembe.
H.B.– Çarflamba
F.T.– Ha, bugün çarflamba sahi, öyle ya tamam. Akflam saat onbir.
Gece. Sizin evde topland›k. Karfl›l›kl› konufluyoruz.
H.B.– Evet.
F.T.– Hüsrev Bey ben, biliyorsunuz Bedri Bey’in biyografisini tespit
etmek üzere...
H.B.– Evet.
F.T.– ... birtak›m çal›flmalar yapmaya bafllam›flt›m, bundan bir
müddet evvel; bu arada Bedri Bey’i tan›yan, onun yak›n mesai arkadafllar›ndan,
Bedri Bey hakk›nda düflünce ve kanaatlerini ve
hat›ralar›n› tespit etmeye çal›flt›m. Bu hususta size de baz› sualler
sormak istiyorum. Mesela, Bedri Bey’i ilk defa nerede nas›l ve
ne zaman tan›d›n›z?
* Hüsrev Bey de, Metin Bey gibi, yay›nc›l›k yapt›¤›m›z Bilim Araflt›rma Merkezi Yay›nevi
döneminde, 1979-80 y›llar›nda iki kez ziyaretimize gelmiflti. (CÇ)
100
Hüsrev Bilgio¤lu’nun Anlatt›klar›
H.B.– Eee... 1950 senesinde, Bedri Bey’i Cemiyet’te randevu almak
suretiyle tan›d›m.
F.T.– Evet.
H.B.– Ve sorular›m vard›. Baz› sorular›m vard›. Onlar› sordum. Zaman
az geldi. Oradan beraberce evine gittik. Ve evinde sorular›m
daha artt›, daha fazlalaflt›. O gece sabahlad›k evinde, Bedri
Bey’in... Konuflmak suretiyle sabahlad›k... Bedri Bey’i ilk tan›y›-
fl›m, yani.
F.T.– Cemiyet aç›lm›fl m›yd› o zaman?
H.B.– Aç›lm›flt›. Ankara vapurundayd›, Bedri Bey, Cemiyet aç›lm›flt›.
Ve ilk dört soruyla gittim ben, o dört soru –on buçuktan sonra
bana randevu vermiflti Bedri Bey, konuflmak üzere– zaman az
geldi, teklifte bulundu eve gidelim diye, eve gitti¤imiz zaman
saati kaybettik biz. Zaman diye bir fley kalmad›. O dört sorunun
arkas›ndan tabii daha sorular›m geldi. Eee... sabah› ettik ve kahvalt›y›
beraber yapt›k; Bedri Bey’i yat›rd›m; ordan ben eve döndüm.
‹lk tan›flmam böyle oldu Bedri Bey’le.
F.T.– Bedri Bey’in flahsiyet ve karakteri hakk›nda acaba neler düflünüyorsunuz?
H.B.– Valla, Bedri Bey’in karakteri kelimeye gelmez, Feridun bey.
Ona karakter dememek laz›m. O, bir idrakti. Yani karakterin,
metodun, prensiplerin, üzerinde bir idrakti, Bedri Bey. Bundan
baflka bir fley söyleyemem Bedri Bey için.
F.T.– Burada Bedri Bey’in biz müteal flahsiyeti üzerinde baz› hususlar›
tespit etmek için de¤il de, Bedri Bey’in daha ziyade beflerî
yönden bize akseden k›s›mlar›n› tespit edebilirsek, belki ancak
bu flekilde...
H.B.– Mesela ben beflerî yönden nesini anlatabilirim, Bedri Bey’in?
F.T.– Yani bir insan hüviyeti ve s›fat›yle Bedri Bey’i nas›l tan›yoruz?
101
BEDR‹ RUHSELMAN
H.B.– Eee...
F.T.– Bedenli olmak yani.
H.B.– Bedri Bey’i nas›l tarif edeyim, ben! Tarife s›¤maz ki, Bedri
Bey. Mütevazinin üzerinde, tevazu da mevzubahis de¤il, Bedri
Bey için. Tevazunun üstünde bir bedenliydi.
F.T.– Evet. Peki ben o zaman, ayn› konuyu aç›c› sualler soray›m.
H.B.– Yani, Bedri Bey nezaketti, Bedri bey mütevaziydi, haddinin
üstünde mütevaziydi. Bundan baflka bir fley Bedri Bey için söyliyemem
ki.
F.T.– Mesela Bedri Bey’in dostlu¤u ve arkadafll›¤› hakk›nda ne denebilir?
H.B.– Nas›l mesela?
F.T.– Yani Bedri Bey’in dostlu¤u ne flekildeydi, nas›ld›? Arkadafll›¤›
nas›ld›?
H.B.– Gayet samimî, gayet ciddî. Gayet samimî ve yalans›z bir samimiyetti,
ciddi bir samimiyet.
F.T.– Riyâs›z yani.
H.B.– Riyâ diye bir fley mevzubahis de¤il. Sonra her söyledi¤i fley, o
flah›s için, daima ona yön verici, daima onun tekâmülüne hizmet
edici fleyler, o kifliye yöneltirdi.
F.T.– Evet, mesela Bedri Bey’in hadiseler karfl›s›ndaki davran›fl› ve
reaksiyonu hakk›nda neler düflünülebilir?
H.B.– Tabiat hadiseleri mi?
F.T.– Hay›r, karfl›laflt›¤› herhangi bir hadise karfl›s›nda. Gerek ac›
olabilir, gerekse tatl› olabilir, herhangi bir hadise karfl›s›nda,
mesela. Davran›fl› veya reaksiyonu.
H.B.– Bedri bey için ac› hadise diye bir mevzu yoktu. Hadiseyi al›r
almaz, görür görmez, içinde olsun d›fl›nda olsun, derhal tahlil
102
Hüsrev Bilgio¤lu’nun Anlatt›klar›
ederdi. Ve o tahlil de kat’iyen flaflmazd›. Yani isabet yüzde yüz.
Ona sonradan ilave edece¤i veya içinden ç›karaca¤› herhangi bir
fley yoktu.
F.T.– Evet. Bedri Bey’in hoflland›¤› veya hofllanmad›¤› fleyler var
m›yd›? Her hususta.
H.B.– Tat mevzusu, yemek mevzusu falan m›?
F.T.– Yemek, giyim, e¤lence, müzik, tiyatro, ne bileyim...
H.B.– Yok mevzubahis de¤ildi. Gayet tabiî müzi¤i çok çok severdi.
Müzi¤i çok severdi. Onun d›fl›nda yemek ve giyim mevzusu üzerinde
durmazd›. “Kifâf-› nefs” derdi* ne bulsa, buluyorsa onu
yerdi. Yani flunu severdim de bunu severdim de yok böyle... Yok
böyle bir mevzu yoktu Bedri Bey için. fiunu giyerimi bunu giyerimi,
böyle bir mevzusu yoktu.
F.T.– Evet. Bedri Bey’in dinlerle olan iliflkisi ve dinler hakk›ndaki düflüncesi...
H.B.– Dinler, Bedri Bey’in dinler hakk›ndaki anlay›fl›... Dinler insanlar›n
tekâmül için Yukar›’dan verilmifl, vahyolunmufl esaslar
olarak kabul ederdi. Realite fleyi olarak. Yani dinleri bir realite
olarak kabul ederdi. Ve bu realite de insanl›¤›n tekâmülünün en
verimli en de¤erli fleyi olarak kabul ederdi, vas›tas› olarak kabul
ederdi.
F.T.– Kendisi bir ara dindarl›k safhas›ndan geçmifl midir?
H.B.– Hay›r.
F.T.– Yani gençken falan.
H.B.– Hay›r, geçmemifltir.
F.T.– Bedri Bey’in ailesiyle olan münasebetleri hakk›nda ne düflünüyorsunuz?
* Kifâf–› nefs : Sadece yaflam›n› sürdürmeye yarayacak kadar yemek. (CÇ)
103
BEDR‹ RUHSELMAN
H.B.– Eee... Ailesine ba¤l›l›¤› yoktu, Bedri Bey’in. Baflkalar› ne ise
Bedri Bey’in nazar›nda, ailesi de öyleydi. Efli dostu ahbaplar› ne
ise, yani efl, dost, ahbaplar›ndan fazla bir yak›nl›k, ailesine göstermezdi.
F.T.– Bedri Bey’in evlilik hakk›ndaki düflünce ve tutumu?
H.B.– Kendi nam› hesab›na m›?
F.T.– Kendi ve herkes nam› hesab›na, evlilik üzerinde...
H.B.– Herkes nam› hesab›na evlili¤i tavsiye ederdi. Evlilik müessesini
tekâmüle hizmet eden bir müessese olaraktan kabul ederdi.
Ve kendisi de evlenmemek için kararl›yd›.
F.T– Bu dedi¤iniz husus, son devresine ait olan bir husus...
H.B.– Yok, bafllang›çta da böyleydi Bedri bey. Yani Bedri Bey’i tan›-
d›¤›m günden beri böyleydi.
F.T.– Ben onu son devre olarak kabul ediyorum. Yani 1950’den sonras›n›.
H.B.– 50’den sonras›; yani 57’den sonras› m›?
F.T.– Hay›r 950’den sonras›.
H.B.– Evet, aynendi. Evlilik müessesi, 950’den evvel de benim bildi-
¤im mesela böyle bir sual sorulsayd›, Bedri Bey’e denseydi ki, evlilik
hakk›nda ne düflünüyorsunuz? Yahut ben evlenmek istiyorum,
ne dersiniz? diye böyle bir soru sorulmufl olsayd›; evlilik tekâmül
için en verimli bir müessesedir, tavsiyesinde bulunurdu.
F.T.– Kendi niçin evlenmek istemiyordu?
H.B.– Eee... Niçin evlenmek istemiyordu, Bedri Bey. Vakti yoktu
Bedri Bey’in. Yani, meflgul olacak, bir kad›nla meflgul olmak için
vakti yoktu Bedri Bey’in. Çünkü bütün vaktini hasretmiflti; bütün
zaman› –metapsiflik mevzusu diyelim– hasretmiflti zaman›n›.
F.T.– Bedri Bey’in ruhî konularda, herkesin müflahade etti¤i bir ima-
104
Hüsrev Bilgio¤lu’nun Anlatt›klar›
n› vard›. Bir iman› vard›. Bu iman›n esas dayand›¤› temeller hakk›nda
ne düflünüyorsunuz?
H.B.– Baflkalar›n›n, heyeti umumiyesinin mi, yani?
F.T.– Hay›r. Kendisinin edinmifl oldu¤u bir iman› vard›. Bu iman,
yani ne çeflit bir imand›? Hangi esaslara dayan›yordu?
H.B.– Ak›l durumlar›ndan çok daha üstteydi, mesela. Ak›l yoluyla
bulunursa bir iman de¤ildi.
F.T.– Hay›r ben bunu fley için daha ziyade soruyorum. Mesela, celseler
vas›tas›yle birtak›m tebli¤ler al›n›yordu. Bu tebli¤ler üzerinde...
H.B.– Yok, inanm›flt› ona Bedri Bey.
F.T.– ‹flte, bu inanc›n›n bu inanc›n›n temelleri neye dayan›yordu?
H.B.– Ak›l prensiplerine, muhakkak ki. Ama çok zay›f, benim flu fleyim
çok zay›f. Yani ak›l prensipleri dedi¤imiz zaman, Bedri
Bey’in ak›l prensipleriyle, befleriyetin ak›l prensipleriyle uymayan
bir fleydi; Karakterdeydi.
F.T.– Ne bak›mdan?
H.B.– Yani tebli¤ alm›fl da, e¤risini do¤rusunu tasnif etmifl, do¤rusunu
bulduktan sonra inanm›fl bir flah›s de¤ildi, Bedri bey. Tebli¤
al›n›r, do¤ru fleydir, Eee... Kalitesine göre ayr›l›r, tasnif olunur,
tebli¤ fleydir yani vahiydir; olarak kabul etmifltir, tebli¤leri.
F.T.– Yani bunlar›n tefrikini, ay›r›m›n...
H.B.– O ay›r›m› tabiî kendisi bilgisi nispetinde, onlar› elerdi.
F.T.– fiu halde bu ay›r›m› yapabildecek bir bilgiye dayan›yordu, iman›
diyebiliriz.
H.B.– ‹man› bilgiye dayan›yordu. Evet, diyebiliriz. ‹man› bilgiye dayan›yordu
diyebiliriz.
F.T.– De¤il mi...
105
BEDR‹ RUHSELMAN
H.B.– Evet.
F.T.– Yani al›nan celselerden, yap›lan celselerden al›nm›fl birtak›m
tebli¤ler var, bunlar›n hangisinin tebli¤ oldu¤u veya olamayaca-
¤›n›...
H.B.– Evet.
F.T.– ... kendi mevcut bilgisiyle.
H.B.– Bilgisiyle, evet.
F.T.– Evet bilgisiyle tespit ediyor ve onun tebli¤ olduklar›n› tespit ettiklerine
de büyük bir güven ve imanla...
H.B.– Dikkatle, evet...
F.T.– ... ba¤lan›yordu ve ona göre hareket ediyordu, diyebiliriz.
H.B.– Tamam. Evet ama Bedri Bey’in iman› bu da de¤il. O vakit gene
beflerî ak›l giriyor bunun içine; girmesi laz›m. Onun da d›fl›nda
bir fley.
F.T.– Baflka yani, hangi...
H.B.– ‹nsiyak da diyemeyiz buna. ‹nsiyak da de¤ildi. Yani Bedri Bey,
gelen tebli¤leri vahiy olarak kabul eder, ve onu tasnif etmesini
bilirdi. fiuras› mesela eksikti, fluras› fazlad›r. Fazlad›r de¤il de
eksiktir veya noksand›r diyip, o eksi¤i veya noksan› baflka bir celsede
baflka bir medyom vas›tas›yle Yukar›’ya gene soru sormak
suretiyle açard› ve tamamlard›.
F.T.– Yani her yap›lan celsede al›nan tebli¤leri bir irtibat olarak m›
kabul ediyordu?
H.B.– Hay›r. ‹rtibat olm›yarak kabul etti¤i celseler de vard›. Bu derdi,
medyomun fluuralt› mesela. ‹rtibatla alâkas› yok bunun. ‹flte
onun, görgü tecrübesine, bilgisine dayan›yordu, o fley; nihai karar,
onun kendi flahs›na ait olan karar› bilgisine dayan›yordu.
F.T.– Peki sadece onunla da...
106
Hüsrev Bilgio¤lu’nun Anlatt›klar›
H.B.– Pardon. fiunu söylemek isterim ki, öyle bir metot, öyle bir fley
zaten yok. fiu fluuralt›d›r, bu fluurüstüdür, bu tebli¤dir, falan filan,
böyle bir fley kullanmazd›. Kendisinde vard› o Bedri Bey’in:
görür görmez, dinler dinlemez, al›r almaz, bu buradan derdi ve
ki o oydu. fiaflmazd› yani. Bu fluuralt› dedi¤i zaman, o fley fluuralt›yd›.
F.T.– O hükme nerden, nas›l var›yordu?
H.B.– Bilgisiyle var›yordu. Daha medyomun a¤z›ndan ç›kar ç›kmaz,
üç dört kelime, befl kelimede, yani sat›r doldurmazdan bu
fluuralt›d›r, derdi.
F.T.– Bedri Bey’in insanl›¤a yapt›¤› hizmet hakk›nda...
H.B.– Evet
F.T.– ... ne söylenebilir, ne denilebilir?
H.B.– K›saca flöyle denebilir: Bedri Bey bütün befleriyet üzerine,
hatta enkarne olacaklar da dahil bu söyledi¤im fley, enkarne olacak
varl›klar da dahil, Eee... büyük bir vazifeliydi, yani eflsiz...
F.T.– Ne yönden vazifeliydi yani? Ne gibi hizmetlerde bulunmufltur?
H.B.– Bilgi yönünden.
F.T.– Bilgi yönünden hizmette bulunmufltur, insanl›¤a, diyorsunuz.
H.B.– Evet.
F.T.– Müzik, sinema vs. mevzuunda...
H.B.– Konser, müzik... çok çok severdi. Sevdi¤i fleylerdi. Ve hayat›-
n›n son o alt› ay›nda, vazifesi sona erdikten sonra, yani dünyam›zda
erdikten sonra, o alt› ay›nda ‹ngilizceyi gelifltirmek, biraz
daha, ölece¤ini bildi¤i halde, ve ondan arta kalan zaman› da müzikle
geçirirdi.
F.T.– Dinledi, yani.
107
BEDR‹ RUHSELMAN
H.B.– Dinlerdi. Radyoevi’nden bantlar doldurtturdum. O bantlar›
dinlemekten haz duyard›, zevk duyard›. Yani yegâne hayatta zevk
duydu¤u fley, müzikti. Onun d›fl›nda baflka bir e¤lencesi, baflka
bir zevk duydu¤u her hangi bir fley, onun için hissî olurdu; yoktu.
Hissî olurdu diye sevmiyor de¤il, zevk duymazd›.
F.T.– S›hhati konusunda nas›l davran›rd›, Bedri Bey? Kendi s›hhati
konusunda?
H.B.– Çok titiz davran›rd›. S›hhatine çok ehemmiyet verirdi. Çok
ehemmiyet verirdi.
F.T.– Ne flekilde hareket ederdi, mesela?
H.B.– Mesela so¤uk almamak için, zararl› fley yememek için oldukça
titiz davran›rd›.
F.T.– ‹laç alma mevzuunda?
H.B.– ‹laçtan kaçard›. Yani hasta olup da ilaç almaktan, baya¤› çekinirdi.
Mesela k›flta so¤ukta s›cakta, korunmas›n› gayet iyi bilirdi
ve korunurdu, hasta olmazd›. Ta ki o son enfarktüs mevzusu
gelinceye kadar.
F.T.– Bu son devre çal›flmas› olacak isimlendirdi¤im bir devresi var.
Bedri Bey’in, Cemiyet’ten istifa ettikten sonra... Bu devre çal›flmalar›
hakk›nda bir fley söylenebilir mi? Ne tip çal›flmalar?
H.B.– Feridun bey, ay›rmak do¤ru de¤il. Yani Cemiyet’teki faaliyeti
neyse, ayn› faaliyet d›flarda devam etti. Yani fas›las›z. Bir ara falan
vermeksizin, ayn› faaliyet d›flarda da devam etti. Yani Bedri
Bey için Cemiyet içi, Cemiyet d›fl› diye böyle bir mevzu yoktu.
F.T.– Hay›r, bunu ben fley olarak ay›r›yorum, yani karakter itibariyle
belki de¤ifliklik diye vas›fland›r›yorum, bu Kitap çal›flmas›n›...
H.B.– O ayr›. O 57’den sonra ayr›.
F.T.– ‹flte onu kastediyorum.
108
Hüsrev Bilgio¤lu’nun Anlatt›klar›
H.B.– O 57’ye kadar flöyle diyelim onu...
F.T.– Zaten 57’de istifa ettiydi...
H.B.– 57’de midir, daha evvel midir? Durun bakay›m, öyle öyle
57’lerde falan. Biz buna 58 diyelim. Yani bafllang›c› fleyin; Eee...
Kitap mevzusundaki bafllang›ç 58 diyelim. 58’e kadar, hatta Cemiyet’ten
de daha eskisine gidebiliriz, yani spiritizma dedi¤imiz
mevzuya Bedri Bey bafllad›¤› günden, Cemiyet’ten istifa etti¤i
güne kadar, ayn› flekilde devam etmifltir, faaliyeti. 58’den sonra,
Eee... bu kutsal vazifesini yapmak için, hasta olmas›na ra¤men,
eee... saat mefhumu da kalmad›, geceyi gündüze kar›flt›rd›, o flekilde
dokuz ay devam etti bu Kitab›n fleyi...
F.T.– Kaçta bafllad› afla¤› yukar›?
H.B.– Sekizinci ay. 59’un sekizinci ay› bitti.
F.T.– 59 senesinin sekizinci ay›nda. Kitap çal›flmalar› sona erdi.
H.B.– Sona erdi.
F.T.– Daktilo edildi.
H.B.– Daktilo edildi ve ... Evet daktilo edildi.
F.T.– Tevdi edildi, üç arkadafla b›rak›ld›.
H.B.– Evet.
F.T.– Bafllang›c› ne kadar...
H.B.– fiimdi orda Feridun bey, bu madem ki sordunuz, bunu kalemle
yapal›m da açmay›n, açmay›n. (Teyp kayd› kastediliyor.)
F.T.– Önceden fley edelim gene. Yani esas kitap çal›flmalar›n›, Bedri
Bey’in Kitapla alakal› olan çal›flmalar›n›n...
H.B.– Çal›flma demiyelim ona; Kitab›n inmesi.
F.T.– ... Kitab›n inmesi.
H.B.– Yani vahiy yoluyle inmesi
109
BEDR‹ RUHSELMAN
F.T.– Medyom vas›tas›yle kitab›n iniflinin bafllang›ç tarihi, evet?
H.B. – Bir dokuz bin dokuz yüz elli sekiz. (1 Eylül 1958)
F.T.– Bafllad›, evet.
H.B.– Onbir ay devam etti. Eee... Bu onbir ay›n sonra da, on sekiz
bin dokuz yüz ellidokuza (10 A¤ustos 1959) rastl›yor.
F.T.– Evet, orada yani hepsi daktilo edilmifl, vaziyette...
H.B.– Haz›r olaraktan, onbir ay sonra di¤er arkadafllara, bu üç arkadafla
tevdi edildi.
F.T.– Evet. fiimdi bu Kitab›n, indirilifli medyom vas›tas›yle oluyor.
Bir tek medyom vas›tas›yle mi?
H.B.– Evet.
F.T.– Tek medyom vas›tas›yle. Ondan evvelki... çal›flmalar...
H.B.– O ayr›, alakas› yok. Hiç alakas› yok, katiyen. Katiyen alâkas›
yok.
F.T.– Kitab›n ç›k›fl›yle alakal› herhangi bir aç›klama yap›labilir mi?
H.B.– Ç›k›fl›, ne demek o?
F.T.– Yani biraz evvel dediniz ya: Kitab›n indiriliflinin tarihi flu, bitiflinin
tarihi bu, bir de dediniz...
H.B.– Hay›r, ben flimdi, flunu kapayal›m da konuflal›m.
(Teyp kapat›ld›)
F.T.– Mesela Bedri Bey’in biyografisinde, Bedri Bey hakk›nda mutlaka
söylenmesi laz›m gelen bir husus olarak neyi düflünürsünüz?
H.B.– Vallaha, bizim selâhiyetimiz dahilinde de¤il... Benim selâhiyetim
dahilinde de¤il. Neflredilsin biyografisi veya edilmesin demek
hakk›na haiz de¤ilim.
F.T.– Hay›r, onu demedim. Onu kastetmedim.
H.B.– Ya?
110
Hüsrev Bilgio¤lu’nun Anlatt›klar›
F.T.– Bedri Bey hakk›nda herhangi bir biyografide, Bedri Bey’i anlatacak
ve anlat›lmas› laz›m gelen, mutlaka anlat›lmas› laz›m gelen
bir husus, sizce nedir? Söylenmesi laz›m gelen Bedri bey
hakk›nda?
H.B.– Ona biyografi diyebilir miyiz? Diyemeyiz. Biyografi olacak,
öyle ya. Eee... Bedri bey... büyük vazifeli bir bedenli idi. Bunun
d›fl›nda bir fley Bedri Bey için söylenemez.
F.T.– Yani bunun mutlaka söylenmesi laz›md›r, diyorsunuz?
H.B.– Bundan baflka bir fley düflünemem Bedri bey için. Söyleyemem.
F.T.– Bedri Bey, kendisinin bir vazifeli olarak dünya üzerinde bulundu¤unu
biliyor muydu?
H.B.– Kitap vahyoldu¤u andan itibaren bildi. Plân aç›klad›, yani.
F.T.– Bir de flunu o zaman tespit etmeniz laz›m: Bu kitab› acaba,
mesela kitabî dinlerin kademesinde bir dördüncüsü olarak vas›fland›rabilir
miyiz?
H.B.– Hay›r.
F.T.– Ne bak›mdan hay›r denebilir?
H.B.– Çünkü bilgidir, Kitap. Di¤er kitaplarda, mesela semboller
var, tarihler ne bileyim izahlar var, birtak›m kapal› fleyler var;
sembollerle anlat›lmas› laz›m gelen hakikatler var. Halbuki Kitap’ta
bilgiden baflka bir fley yok. Tamamiyle saf bilgidir.
F.T.– Yani bu bu yönden diyorsunuz, o kategoriden mütalaa edilemez.
H.B.– Evet, edilemez.
F.T.– Bir de fley var, Bedri Bey’in sizi etkilemifl olan herhangi bir hat›ras›,
unutamad›¤›n›z, var m›, acaba?
111
BEDR‹ RUHSELMAN
H.B.– Yok böyle bir mevzu. Olmad›, yok. Çünki on sene, bu mesai
zamanlar›nda on sene içerisinde böyle bir hadise... Çünkü onun
her an› her fleyi bir hat›rayd›. fiöyle bir hat›ras› var, diyemem.
F.T.– Evet. Bedri Bey hakk›nda hat›ralar› tespit etmek faydal› olacak,
san›yorum. Bedri Bey'in flahsiyetini, Bedri Bey’in hüviyetini ortaya
koyacak, onun hakk›nda, okuyucular›n bizzat hüküm verebilmesini
sa¤layacak hat›ralar.
H.B.– Feridun bey, sizin de bildi¤iniz gibi Bedri bey’i, bu mevzuun
d›fl›nda hiçbir fley onu ilgilendirmezdi. Hiçbir fley. Ama hiçbir
fley. Yani hayat›n hiçbir fleyi Bedri Bey’i enterese etmezdi.
F.T.– Evet. Prag’daki hayat› hakk›nda malumat›n›z var m›? Veya Afganistan’daki?
H.B.– Anlat›rd› ama, hiçbirisi hat›r›mda yok; Çünkü teferruat kabilindendi,
bende fley olmufl, o, kalm›flt›r.
F.T.– Çok teflekkür ederim.
H.B.– Esta¤furullah, rica ederim.
112
Atilla Güyer (1939–2021) ile Söylefli
Atilla Güyer ile, Bedri Bey ve derledi¤i Kitap hakk›nda yapt›¤›m konuflman›n
bant kayd›ndan, hiç de¤ifltirilmeden, aynen tespit edilmifl notu.
Bugün yirmiüç aral›k bin dokuz yüz yetmiflbir (23 Aral›k 1971) perflembe,
akflam saat dokuz buçukda (21:30) Metin Sakik’in Osmanbey’deki dairesinde
toplanm›fl bulunuyoruz. fiimdi karfl›mda say›n Atilla Güyer var. Onunla
Bedri Bey hakk›nda bir görüflme yapt›m. Bu görüflmeyi aynen
takdim ediyorum. (Feridun Tepeköy)
Feridun Tepeköy– Buras› Metin Bey’in evi, de¤il mi? Buraya ne diyorlar?
Osmanbey mi diyorlar?
Atilla Güyer– Evet, Osmanbey. Ne sokakt›? Vallahi ne sokak oldu¤unu
ben de bilmiyorum.
F.T.– Her ne ise, Osmanbey’de Metin Bey’in evinde toplan›yoruz. Bu
gün ay›n yirmiüçü. Yirmiüç aral›k bin dokuz yüz yetmiflbir. Akflam
üzeri topland›k. Saat dokuz buçuk.
A.G.– Evet.
F.T.– fiimdi, Atilla Bey, ben size –gerçi biliyorsunuz ya– tekrardan
anlatay›m. Bundan evvel bir teklif yap›lm›flt› bana; Bedri Bey’in
hayat›yla ilgili, Bedri Bey’in karakterini tebarüz ettiren bir kitap
haz›rlayal›m diye. Bedri Bey’in biyografisi diyebiliriz buna k›sacas›.
Onun için bir karar ald›k.
A.G.– Bu sizin grubun teklifi mi?
F.T.– Böyle bir teklif yap›ld›. Ondan sonra Hüsrev Bey’le de konufltuktu.
O da zannediyorum –flimdi hat›r›mda de¤il ama– tasvib
etmiflti. Evet dedi, iyi olur falan demiflti, o zaman.
A.G.– Affedersiniz yani ö¤renmek için soruyorum, bu teklifi nereden
ald›n›z yani? Grubun bir teklifi miydi yoksa, arkadafllardan
birisinin bir teklifi miydi?
113
BEDR‹ RUHSELMAN
F.T.– Gruptan ç›kt› bu teklif. Böyle böyle yap›l›rsa zannederiz ki iyi
olacak ilerisi için. Baz› ihtiyac› karfl›lay›c› bilgileri orada, arayacak
olanlar bulabilecektir. Bu bak›mdan faydal› bir çal›flma olur
dendi. Bu vazife de bana verilmiflti, o zaman. Ben de düflündüm
tafl›nd›m, peki yapar›m dedim. Yapm›fl oldu¤um plana göre, bir
kere Bedri Bey’in en yak›n arkadafllar›, Bedri Bey’le çal›flm›fl
olanlar, Bedri Bey’i tan›yanlar... bunlar› tespit ettim önce. Kimler
vard›r, kimlerle görüflebilirim diye. Bunlar› tespit ettikten
sonra, hepsiyle teker teker yaln›z olarak görüflmelerde bulundum
ve bu görüflmeleri iflte gördü¤ünüz gibi tespit ettim. Onlar›
ondan sonra bir s›raya göre kaleme ald›m. Bir k›sm›n› atlad›m
tabii; atlanacak olanlar falan, bu flekilde böyle bir bölüm teflekkül
etti. Kitab›n bir bölümüdür bu.
A.G.– Evet ben gördüm kitab› tetkik ettim hakikaten son devre enteresan,
yani. Çok emek vermiflsiniz, çok enteresan fleyler bulmuflsunuz,
araflt›rm›fls›n›z.
F.T.– Sonra birtak›m yeni düflünceler ç›kt›. Onu da biliyorsunuz zaten.
Bilmiyorum art›k ben de... Henüz karars›z›m, tabiî ne olaca-
¤›n› bilmiyorum. Fakat, bafllanm›fl bir ifl var, onu bitireyim diyorum
bir kez. Bitirdikten sonra ne olaca¤›n› bilmiyorum, art›k;
ondan ötesi ne olur bilemem...
A.G.– Evet, anl›yorum.
F.T.– ... bas›l›r, bas›lmaz, yap›l›r yap›lmaz... her ne ise yani, bu ayr›
bir mevzuu.
A.G.– Evet, anl›yorum, Feridun Bey.
F.T.– fiimdi, isterseniz ben mevzuua girmek için, birinci sual olarak
flöyle bir fley sormak istiyorum size: Mesela Bedri Bey’i ilk defa
nerede tan›d›n›z? Nas›l tan›d›n›z? Hangi tarihte tan›d›n›z? Ve ne
zamana kadar sürdü bu tan›fl›kl›¤›n›z?
114
Atilla Güyer’in Anlatt›klar›
A.G.– ‹lk defa fleyde tan›d›m ben Bedri Bey’i, Hüsrev Abi beni götürdü.
Ayn› gün Cemiyet’e geldik, sonra Bedri Bey’e gittik.
F.T.– Tarih olarak hat›r›n›zda m›?
A.G.– Hat›rlar›m, bakiim, ben size söyleyeyim. O zaman, 58’de tan›d›m,
ben. 58’de Edebiyat Fakültesi’ne gidiyordum, o zaman
tan›d›m.
F.T.– Dokuz yüz ellisekiz senesi?
A.G.– Evet.
F.T.– Ay olarak.
A.G.– Ay olacak da, yine söyliyeyim size, Kas›m ay›nda tan›d›m.
(Kas›m 1958)
F.T.– Yani Hüsrev Bey sizi...
A.G.– Hüsrev bey va’z›yle gittik, evet.
F.T.– Sizin de bir meyliniz falan m› vard›?
A.G.– Ben Bedri Bey’i tan›m›yordum. Yaln›z Hüsrev Bey. Hüsrev Bey
bir Cemiyet oldu¤undan falan bahsediyordu. Evvela Cemiyet’e
gittik sonra Bedri Bey’e gittik. Tan›flmam›z öyle oldu. Yaln›z ben
tan›mak için gittim, yani, çal›flmak falan, bir kasdîm yoktu.
F.T.– Yani bu mevzulara karfl› bir alâkan›z?
A.G.– Bir alâkam vard›. Ben kendi çap›mda tetkik yap›yordum ama,
yani hiçbir flekilde mevzunun kap›s›n› dahi çalmam›flt›m; bilmiyordum
yani. Ama iflte ufaktan beri birtak›m fleylerim vard›, anormalliklerim
vard›; normal bir insana göre anormalliklerim vard›.
Mesela uykuda gezerdim. Geceleri konuflurdum falan, birtak›m
böyle fleylerim vard›. Hüsrev Abi’ye anlatt›m bunlar›, ona da enteresan
geldi, “Gel seni bir tan›flt›ray›m” dedi. “Seni Cemiyet’e götüreyim,”
dedi. Cemiyet’e gitti¤imiz günde... Evvela Refet’e gittik
sonra Cemiyet’e geldik, sonra Bedri Bey’e gittik. Ayn› gün.
115
BEDR‹ RUHSELMAN
F.T.– Evet, Cemiyet’ten ayr›lm›fl m›yd› Bedri Bey o zaman? Ayr›lm›flt›.
A.G.– O zaman ayr›lm›flt›. Evde çal›fl›yorlard›. Fakat, iflte, öyle bir
durum vard› ki art›k bir, yani benim sonradan idrakine vard›¤›m,
Bedri Bey’de huzursuz bir çal›flma vard›. Biliyorsunuz o Adana
hadiseleri falan vard›. Mehmet Fahri Ö¤retici’nin celseleri falan
vard› ama, böyle huzursuz bir çal›flma vard›. Yani bir yöne yönelememifl
bir çal›flma vard›, orda. Amerika’ya giden, Cemiyet’te
sekreter bir çocuk vard›. O, geliyordu. Refet geliyordu; celse yap›yordu.
Yani bir huzursuzluk vard›. Sonra birtak›m ne bileyim
üzüntü verici fleyler gördüm. Gerek Mehmet Fahri’nin davran›fllar›nda
gerekse o fley hikâyelerinde... Size anlatm›fl m›yd›m onlar›
bilmiyorum. Siz biliyor musunuz? O Adana hadiseleri falan
olmufl da, Mehmet Fahri dedi ki yahu dedi, ben dedi büyük adam›m,
falan... Bedri Bey kim, falan dedi. Halbuki adamda hiçbir
fley yok; belli zaten. Ama ben dedim ki, yahu bu mevzuda çal›-
flanlar dahi, demek ki bu flekilde hareket ediyorlar falan diye bana
da böyle bir intiba gelmiflti ve anlad›m ki, Bedri Bey bu havan›n
adam› de¤il. Yani o intiba bana o zaman dahi gelmiflti. Çünki
Bedri Bey’in havas› bambaflkayd›.
F.T.– Bedri Bey’i ilk defa evinde tan›d›n›z.
A.G.– Evet, evinde tan›d›m.
F.T.– Sizde nas›l bir intiba b›rakt›? Bafllang›çta, ilk tan›flt›¤›n›zda?
A.G.– Çok de¤iflik, enteresan bir hava b›rakt›. Yani bende, normal
bir insan de¤il de, acaip bir dünyan›n adam›ym›fl gibi, yani adam›
de¤il de bir varl›¤›ym›fl gibi bir intiba b›rakt›. Hâlâ hat›rlar›m,
bafl›n›n üzerinde bir beyaz bez vard›. Me¤er soba kurumu dökülmesin
diye koymufllar onu. Ben dedim, yahu bu nedir yani. Çünkü
Bedri Bey’in havas›, adama –belki bana– bilmiyorum herkese
116
Atilla Güyer’in Anlatt›klar›
belki vermezdi ama bambaflka intibalar verdi¤i için tuhaf›ma gitti
o hâl. Son derece yumuflakt›, de¤il mi? O bafl›n›n üzerindeki
beyaz fley var böyle, iplerle... O beni çok fley yapt›, yani...
F.T.– Evet. ‹kinci suali sormaya lüzum yok. Ne zamana kadar devam
etti¤i belli. Ölümüne kadar, devam etti.
A.G.– Ölümüne kadar. Yaln›z ölümünde flöyle bir fley anlatay›m size.
Enteresand›r bu. Ben o zaman askerdeydim; Yedeksubay
Okulu’ndayd›m, biliyorsunuz, Polatl›’dayd›m.
F.T.– Evet.
A.G.– Bedri Bey’in öldü¤ü gece ko¤uflta yat›yoruz. Ben gece feryad
ediyorum. Ba¤›r›yorum. Beni uyand›r›yorlar falan; uyanm›yorum,
ben. Hat›rlam›yorum.
F.T.– Polatl›’da...
A.G.– Evet Polatl›’da Yedeksubay Okulu’nda. Çocuklar... Ko¤uflta
yat›yoruz tabi; 35 kiflilik bir ko¤ufl. Uyand›r›yorlar arkadafllar, ne
oldu falan diyorlar. Tekrar yat›yorum, tekrar feryad ediyorum.
Canh›rafl feryatlar at›yorum, yani.
F.T.– Ne zaman gittiniz Polatl›’ya?
A.G.– Altm›fl senesinin Oca¤›’nda gittim.
F.T.– O zaman ifller bitmiflti, yani.
A.G.– Evet, bitti evet, ondan sonra gittiydim ben. Canh›rafl feryadlarla
ba¤›r›yorum yani. Çocuklar uyand›rm›fllar beni.
F.T.– Gece mi oluyor?
A.G.– Gece, Bedri Bey’in öldü¤ü saatte. Çocuklardan sonradan tahkik
ettim, tabii. Uyand›r›yorlar fakat uyanm›yorum. Yani feryad›m
kesiliyor, fakat uyanm›yorum. Uyand›n diyorlar bana, sonra
tekrar ba¤›r›yorum. Bu sefer canavar düdü¤ü gibi ses ç›kar›yorum,
acayip bir fley, böyle anormallikler oldu, yani.
117
BEDR‹ RUHSELMAN
F.T.– S›k› bir ba¤›n mevcudiyetini gösteriyor, herhalde.
A.G.– Evet, herhalde onu gösteriyor. Sonra ertesi sabah yemin merasimi
vard›. Telgraf çekmifl Metin, “Day›n Bedri öldü” diye. Bana
söylemediler, bir fley. Dediler ki, izinlisin, ‹stanbul’a gideceksin.
Eve geldim, sanki Bedri Bey art›k bitmifl, o fas›l kapanm›fl.
Biraz da bende hissî bir fley vard›, biliyor musunuz, yani, mesela
celselerde falan da o vard›. Mesela ben bir varl›kla temasa geçmifltim,
–beni elimden tutup da götüren bir varl›kla– ondan bir
türlü ayr›lmak istemedim. Varl›k diyor ki senin iflin burda bitti,
benim seninle olan iflim bitti. Bu vazifedeki iflimiz bitti, muhakkak
ki organizasyon içinde beraberiz ama, bu vazifedeki iflim
bitti. Fakat ben, ayr›lmak istemiyorum ve ayr›lam›yorum o varl›ktan.
F.T.– Bir fley sormak istiyorum. Bedri Bey’le olan çal›flmalar›n›z...
bafllang›çtan itibaren ayn› varl›kla m›, ayn› Plân’la m› irtibat sa¤lad›n›z;
yoksa baflka varl›klar da var m›yd› daha önce?
A.G.– Hay›r. Baflka varl›k. Evvela tekli bir varl›k beni ald› götürdü bir
noktaya kadar, iflte benim çok fazla al›flt›¤›m varl›k buydu. Sonra
üçlü bir gruba verdiler beni, sonra da bu kitab› yazd›¤›m›z
–yani daha do¤rusu Bedri Bey’in derledi¤i– bilgileri veren
Plân’la temasa geçtim.
F.T.– Plân’›n ismi var m›?
A.G.– Var. “Önder Plân›” diye bir Plân.
F.T.– Bu, o Plân’›n ismi midir yoksa evvelki varl›klar›n m›?
A.G.– Yok, hay›r. En son Plân’›n ismidir. Ve Plân’a haz›rl›k safhas›
geçirdim; Yani bir müddet. Yoksa, bilgiler direkt olarak kendili-
¤inden geldi. Evet. Çünkü tahammül edemiyordum. Yani o kadar
fliddetli geliyordu ki, ben tahammül edemiyordum.
F.T.– Ne bak›m›ndan tahammül edemiyordunuz?
118
Atilla Güyer’in Anlatt›klar›
A.G.– Mesela...
F.T.– Yetifltiremiyordunuz, belki?
A.G.– Yok, bilgi olarak de¤il de, ben o varl›kla temasa geçemiyordum.
Mesela bu al›flt›rma safhalar›ndan bir tanesini anlatay›m
size, Feridun bey: Füze gibi ›fl›klar geliyor, üzerime. Evvela gözüm
kamafl›yor, kaç›yorum, fley yap›yorum, fley yapam›yorum
yani.
F.T.– Görüyorsunuz bir fleyleri, yani.
A.G.– Evet, geliyor yani.
F.T.– Mânâ de¤il de bir de görünüfl var yani.
A.G.– Mânâ de¤il, görüfl geliyor zaten. Büyük bir ›fl›k kütlesi gibi, o
yere gelinceye kadar, büyük bir bulut gibi geldi yani; ›fl›ktan bir
bulut gibi. Ama yanafl›ncaya kadar oraya kadar, mesela üzerinize
füze fleklinde bir ›fl›k huzmesi geliyor. Kaç›yorsunuz, fley yapam›yorsunuz,
bir türlü al›flam›yorsunuz, fley yapam›yorsunuz...
Yani birtak›m zorluklar çektim.
F.T.– Al›flt›r›yorlar yani.
A.G.– Evet, o üçlü varl›k hem bilgi bak›m›ndan beni yetifltirdi, hem
de o Plân’a haz›rlad›. Yani Bedri Bey’le de –bu enteresand›r
mesela, o gece o kadar ba¤›rd›m, ça¤›rd›m– ‹stanbul’a geldim,
babam dedi ki; Bedri Bey öldü dedi. Ha, iyi falan dedim. Yani
öyle hiçbir fley göstermedim. Ve bitti yani; o fas›l benim için bitti.
O fas›l orada benim için bitti. Onun için ben de sizde mesela
... flimdi siz benim eski hat›ralar›m› canland›r›yorsunuz yani bir
hat›radan baflka bir fley kalmad›. Yani kafamda fley olarak de¤il
böyle, net böyle belirli bir fley de kalmad› yani. Hani öyle bir fley
ki, geldi, fonksiyonunu yapt›, bir münasebetimiz oldu, gitti, kayboldu.
Çünkü benimle olan münasebet de, belki içimizde en az
benimle olan münasebeti... bir sene... bir sene münasebeti oldu
119
BEDR‹ RUHSELMAN
benimle. Tam bir sene... Her fley bir sene içinde oldu bitti. Zaten
alt› yedi ay bir al›flt›rma safhas› oldu, ondan sonra tebli¤ler geldi,
bilgiler verildi, Kitab›n derlenmesi oldu, sonra iflte ben ayr›ld›m,
askere gittim. Hemen hemen bir sene, Kas›m ay›nda oldu-
¤u için, ben de Kas›m da falan fley oldum yani, bizim iflimiz bitti.
Bedri Bey’le olan münasebetimiz bitti. Ondan sonra da Bedri
Bey’le gidip de ahbapl›k etmedim, ben.
F.T.– Evet. Bedri Bey’in flahsiyeti ve karakteri hakk›nda ne düflünüyorsunuz?
ne diyebilirsiniz?
A.G– fiimdi flahsiyetini, ben karakterinde gördü¤üm bir husus vard›
ki, vazifede en ufak ihmali kabul etmezdi. Hiçbir fley, en ufak
ihmali kabul etmezdi. Hatta ben, k›zd›¤›m oldu, yani kendisine
isyan edebilecek duruma geldi¤im oldu. Bir gün Metin tape ediyor,
Kitab› haz›rl›yor, biz de d›flar›da bekliyoruz, Hüsrev Abiyle.
Dedim ki, Metin tape ediyor, bizim iflimiz yoksa gidelim. O dahi,
Bedri Bey’i k›zd›rmaya yetti. Ve sonradan tabii idrakine erdim
onun, yani benim haks›z oldu¤umu. Ama bu bak›mdan Bedri
bey vazifede en ufak ihmali, ne bileyim en ufak fleyi dahi kabul
edemezdi. Yani benim karakteri hakk›nda söyliyebilece¤im bu
var. Gerisi, bir vazifeliydi, geldi fonksiyonunu icra etti, gitti. Zaten
hayatta herkesin bir vazifesi var; ama kimisi çöpçülük yap›-
yor, kimisi elektronik mühendisli¤i yap›yor.
F.T.– Tabii. K›z›fl›n› nas›l meydana koyuyordu?
A.G.– K›zd›. Gidin isterseniz, kardeflim dedi; gidin isterseniz. Ama
onun, gidin isterseniz, demesi, bizi periflan etti. ‹kimizi, Hüsrev
Bey’le beni, periflan etti.
F.T.– Bedri Bey’in hofllan›p hofllanmad›¤› hususlar hakk›nda bir bilginiz
var m›?
A.G.– Vallaha, bilmiyorum.
120
Atilla Güyer’in Anlatt›klar›
F.T.– Nelerden hofllan›r, nelerden hofllanmazd›? Giyim, yemek, sanat,
müzik vs.?
A.G.– Ben o safhas›n› hiç bilmiyorum. Hani, öyle ki, benim gördü-
¤üm, yaln›z çal›flmaktan hofllan›yordu. Ben flunu da biliyorsun
ki, 39 derece atefli vard›, trinitrinle, üç defa yolda hap ald›, kar
f›rt›nas› vard›, Cemiyet’e gittik. Yine hastayd›, a¤›r hastayd›, yataktayd›,
yine 39 dereceyle fleyden zor kalkt›, yata¤›ndan zor
kalkt›, iskemleye oturdu, celseden sonra atefli 36.5’du. Ben bunu
gözümle gördüm.
F.T.– Bunlar ne zamana rasl›yor?
A.G.– Çal›flmalar esnas›nda. Bizim çal›flmalar›m›z esnas›nda. Kitab›n
tebli¤leri al›n›rken...
F.T.– O esnada?
A.G.– O esnada.
F.T.– Ondan evvelki haz›rl›k safhas›nda de¤il?
A.G.– De¤il. Belki haz›rl›k safhas›nda, onu bilemiyorum ama, zaten
bu öyle oldu ki, yani ay›ramazs›n›z bunu birbirinden. Dediler ki
mesela, evet bir kül halinde gitti. Bir kül halinde gitti. Sonra enteresan
fleyler de oldu. Mesela, Bedri Bey bana celsede k›z›yordu:
“Kardeflim, yoruluyorsunuz, geliyorsunuz, olmaz böyle fley,” diyordu.
Adamca¤›z›n k›rk senelik ald›¤› bilgilere tamamen aksine fikir
geliyor, bilgi geliyor. “Olmaz” diyor, k›z›yordu da, mesela. Varl›k
“Peki” diyordu. Kesiyordu celseyi. Ama öyle enteresan ki, varl›k
gülümsüyor. Hakikaten yani çok enteresand›, yani. Varl›k gülümsüyor
“Peki” diyordu, haftaya geliyorduk, bir hafta geçiyordu,
yahut dört gün geçiyordu, bazen haftada iki yap›yorduk, yani
Bedri Bey zaten onu hazmetmifl, yerine koymufl, tamamen
bambaflka bir flekilde tekrar geliyordu. Tekrar üzerine dönmüyordu.
Haftada iki yahut bir yap›yorduk, bazen üç de yap›yorduk.
121
BEDR‹ RUHSELMAN
Bedri Bey olan bütün münasebetimizi size anlat›yorum, yani. Sorular›n›za
göre nas›l tasnif edersiniz, onu bilemem.
F.T.– Bedri bey, ikinci seferinde, o tamamen z›t olan bilgiyi nas›l
kendisine malediyordu?
A.G.– Düflünüyordu, idrakine eriyordu. Yani eski bilgilerini at›yordu.
Yerine yenisini koyabiliyordu, yani. Bu kabiliyet vard› onda,
yani.
F.T.– Peki, bunlar yani esas temellere de¤inen birtak›m bilgiler miydi,
yoksa teferruata ait birtak›m tamamiyle z›t fikirler miydi?
A.G.– Temellere.
F.T.– Temellere dayanan tamamen tersine...
A.G.– Asl›nda tabi, aralar›nda ince farklar olan hususlar bunlar
ama, ilk bak›flta tamamen tersine gibi görünüyor. Mesela biliyorsunuz...
F.T.– Tersine gibi mi görünüyor yoksa tamamen tersine midir?
A.G.– Gibi görünüyor. fiimdi mesela, biz mesela vahdet-i vücudu
kabul etmiyoruz. Öyle bir bilgi geldi ki bir yerde “Kardeflim” dedi,
keselim dedi, yoruluyorsunuz geliyorsunuz, iyi nakledemiyorsunuz,
dedi. Fakat düflündü, yerine koydu, tamam. Yani çünkü,
Yukar›n›n görüflü o kadar ... yani Yukar›dan gelen bilgi o kadar
flümullü ve genifl ki, biz insanlar›n bulup da ç›kartam›yaca-
¤›m›z, yani insan, madde içindeki insan zekâs›n›n bulup da ç›-
kartam›yaca¤›m›z, bulup da bir fley yapamayaca¤› yani bir bilgi
haline koyam›yaca¤› fikirler geliyordu. E, tabi, bu birdenbire verilince,
ne olursa olsun, insan formu alt›nda, insan›n bilgileri
muayyen, ne ile biliyoruz mesela fizik, kimya, tarih, co¤rafya,
bilmem ne, fludur, budur. Bildi¤imiz yeni bilgiler. Ne ile biliyoruz
tabiat›, kâinat›?
122
Atilla Güyer’in Anlatt›klar›
F.T.– Bir de fley meselesi var. Yani çok yukar›dan bak›lacak olursa,
bahsetti¤imiz gibi, vahdeti vücut felsefesine flusuna busuna falan,
Hallac› Mansurlar›n söyledi¤i sözlere falan, bunlar› hat›rlayacak
olursak, onlara yukar›dan bak›ld›¤› vakit makûl say›labilir,
bir bak›ma, do¤ru da say›labilir, ama biraz daha afla¤› seviyeden
bakarsak, adam saçmal›yor denebilir.
A.G.– Evet, saçmal›yor denir. Evet.
F.T.– Nitekim Bedri Bey de bütün hayat› boyunca, yani son devreye
gelinceye kadar kitaplar›nda, eserlerinde, konferanslar›nda ve
bilim konuflmalar›nda bunun tam tersini, bu sözlerin tamamiyle
saçma oldu¤unu iddia ve ispat etmeye çal›flm›flt›.
A.G.– Evet. Evet.
F.T.– Esasen de yani.
A.G.– Evet, biz de onun için yani bütün eski tebli¤lerini eski bilgilerini,
hepsini yakt›k y›rtt›k. Hiçbir fley b›rakmad›k. Çünkü Bedri
Bey art›k bir limite kadar gelmiflti, yani ancak o derleyebilirdi, bu
bilgileri. Çünkü onun kapasitesi bu bilgileri toparlay›p da yazabilirdi,
yoksa Yukar›s› direkt olarak da yazd›r›rd›. Nas›l yazd›rm›fl?
Yazd›r›rd›. Ama demek ki bugünkü devrin icab› böyleki,
böyle yap›l›yor. Yani bunun üzerinde ben bir fley söyliyemem tabii.
F.T.– Kitab›n derlenifli konusunda, Kitap do¤rudan do¤ruya tebli¤lerin
pasaj pasaj uygun yerlere konulacak iliflkisini takip edecek
flekilde haz›rlanmas›na m› deniyor, yoksa Bedri Bey aralar›nda
kendini göre birtak›m aç›klamalar, tefsirler yapmak suretiyle
–doldurmak suretiyle– aralar›na tebli¤leri de koymak suretiyle
mi meydana gelmifltir?
A.G.– fiimdi, ikisi de de¤il. Yukar›s› evvela plan verdi. Bölüm bölüm
plan verdi. O plan› anlatt›. Bedri Bey flunu koyal›m dedi, “Hay›r
123
BEDR‹ RUHSELMAN
onu koymayacaks›n”, eski bilgilerinden mesela, flimdi hat›rlayaca¤›m
size, insan bedenine gelen efendim, tesirler... Yok, dedi
böyle fley, hikâye yok dedi. Biz direkt bilgi veriyoruz bunu yazacaks›n,
ve onu yazd› yani. Yukar›s›n›n a¤z›ndan o yazd›.
F.T.– Yani söylendi¤i gibi yazd›.
A.G.– Evet.
F.T.– Kendisi bir fley ilave etmedi.
A.G.– Yok, hay›r. fiimdi, Yukar›dan bilgi veriliyor, mesela, ben size
bir fizik kitab›n› okuyorum.
F.T.– Hay›r, mesela Bedri Bey’in kitaplar› vard›r. ‹çinde parçalar vard›r,
tefsirler vard›r. Kendi görüflleri vard›r, falan...
A.G.– Hay›r, yok, hay›r yok. Onun için onu söylemek istiyorum,
Kendi görüflü ve fleyi yok yani. Tebli¤ de yok, kendi görüflü de
yok.
F.T.– Do¤rudan do¤ruya dikte edilmifl...
A.G.– Evet, do¤rudan do¤ruya dikte ediliyor, evet, dikte ettirilmifl.
Evet. Gelen bilgileri onun taraf›ndan derlenmifl.
F.T.– Peki onu soracakt›m, dikte ettirilmiflse e¤er, derlenmifl sözü
nereden ç›k›yor?
A.G.– Tamam. Tam dikte, motamo dikte ettirilmifl de¤il de, mesela
bir fikir veriliyor, mesela kâinat›n kuruluflu hakk›nda, maddenin
yap›s› hakk›nda bir fikir veriliyor, bir plan veriliyor, bu plan içinde
fley yapacaks›n diyor, anlayamad›¤› noktalar› izah ediyor ve
Bedri Bey onu kaleme al›yor. Yani dikte etmiyor, yanl›fl anlamay›n
yani burada, kaleme al›yor, derliyor onu; Yukar›’dan gelen fikirleri.
F.T.– Yani Yukar›’dan gelen fikirler kar›fl›k olarak geliyor, öyle mi?
A.G.– Kar›fl›k da de¤il. Kar›fl›k da de¤il. Zaten fikirler Yukar›’n›n
124
Atilla Güyer’in Anlatt›klar›
ama, yani burada ince bir fley daha var. Mesela motamo yazd›rm›yor
Yukar›s›. O tebli¤lerdeki gibi motamo yazd›rm›yor. Diyor
ki, iflte maddenin yap›s› fludur falan diye bafll›yor, anlat›yor, siz
diyor flunlar› yazacaks›n›z diyor. Bir de plan veriyor, b›rak›yor.
F.T.– Hepsini yazd›rm›yor yani.
A.G.– Evet, yani motamo yazd›rtm›yor.
F.T.– Mesela on sayfa yazd›r›yor da bunun içinden flu fikirleri Bedri
Bey...
A.G.– On sayfa da yazd›rm›yor. Yazd›rd›. On kelime söylüyorsa, o
on kelime var, o fleyin içinde, o fikrin içinde. Anlatabildim mi Feridun
bey?
F.T.– ‹yi anl›yamad›m.
A.G.– fiimdi mesela, bir mevzu, evvela nas›l yaz›ld›, plan verildi.
Plan verildikten sonra, plandaki mevzulardan birisine, konulardan
bir tanesi iflleniyor. O konu hakk›ndaki bilgi veriliyor. Bütün
bilgi veriliyor, izah› yap›l›yor, misaller veriliyor, izah› yap›l›yor.
Bunu diyor, yazacaks›n. fiu flekilde yazacaks›n diyor. Bu verdi¤imiz
misaller ›fl›¤› alt›nda flu flekilde yazacaks›n diyor, b›rak›l›yor.
‹flte Bedri Bey’in fonksiyon bu. Bunu derliyor, gelen bilgiyi derliyor
ve yaz›yor.
F.T.– Kendisi yeniden yaz›yor.
A.G.– Kendisi yeniden yaz›yor, tabii.
F.T.– Kaleme al›yor.
A.G.– Kendisi yeniden kaleme al›yor. Yukar›s› istemedi yani, bu tebli¤i
aynen koy demedi, yani hiçbir vakit.
F.T.– fiu halde, O kaleme ald›¤›n› tekrar okuyor.
A.G.– Ha, tekrar öteki celsede okuyor.
F.T– Tamamd›r deniyor.
125
BEDR‹ RUHSELMAN
A.G.– Tamamd›r deniyor. Zaten hiçbir vakit okudu¤u...
F.T.– Hay›r denmiyor?
A.G.– Denmedi. Hiçbir vakit denmedi, evet. Onu mükemmel yap›-
yor. Zaten iyice idrakine ermeden kalemi eline alm›yordu. Üç ay
mesela bir mevzu üzerinde münakafla etti¤imiz oldu. Daha do¤rusu
anlayamad›¤› oldu, yani. ‹drakine erdi¤i vakit b›rakt› Yukar›s›
zaten.
F.T.– O halde demek bir fonksiyonu var orda.
A.G.– ‹flte onun için zaten Yukar›s› da “Derleyen” dedi.
F.T.– Var flimdi o zaman derleme. fiimdi anlafl›l›yor. Yani motamo
verilmifl celseler, aynen...
A.G.– Hay›r, tertip edilmiyor. Hay›r.
F.T.– Ondaki fikirler hazmedilerek, kompoze ediliyor.
A.G.– Evet. Mevzuyu iyice anlay›nc›ya kadar misaller veriliyor, çeflitli
yönleri gösteriliyor, mevzu anlafl›ld›ktan sonra b›rak›l›yor, derleyin
deniyor ve derledi¤i vakit de hiç bir vakit fley olmad› yani
“burada hata yapt›n” denmedi.
F.T.– Bu yapt›¤›n›z aç›klama flimdi çok enteresan geldi bana. Çünkü
ben, bundan evvelki bana yap›lan aç›klamada böyle anlamam›flt›m.
Çünkü bu fleye benziyor, bir bak›ma, bundan evvela yap›lm›fl
olan irflatlardaki takti¤e benziyor; o bak›mdan enteresan.
fiimdi burada Bedri Bey, k›demli, bir insan olmak s›fat›yla, böyle
bir fonksiyon yaparken ayn› zamanda bu bilgilerin bir bedenli
taraf›ndan mükemmelen hazmedebilece¤inin tam bir tatbikat›-
n› yapm›fl oluyor.
A.G.– Tamam, evet.
F.T.– Bu bak›mdan enteresan yani.
A.G.– Bak›n ben bu fleyini düflünmedim, yani.
126
Atilla Güyer’in Anlatt›klar›
F.T.– “Bir insan, bu bilgileri hazmedebilir” tatbikat›n› yap›yor, gösteriyor;
bu bak›mdan enteresan.
A.G.– Evet. Bak›n siz daha baflka bir cephesini gördünüz. Ben niçin
böyle geldi düflünmedim dahi üstünde.
F.T.– O da flimdi geldi benim akl›ma. Bundan evvel böyle anlamam›flt›m.
Aynen koyuldu zannediyordum.
A.G.– Ha, yok, hay›r. Ve iflte söylüyorum size, mesela Bedri bey, isyan
etti; “Hay›r kardeflim” dedi, siz dedi, fley geliyorsunuz, falan
dedi. Yukar›s› öyle bir gelifl ki... Yani ben çünkü mutavass›t oldu-
¤um için, oran›n fluurunu hissetti¤im için, gördü¤üm için hiç.
Yani hiç yani Bedri Bey tamam büyük bir fonksiyondu ama, onda
fleydi yani, son derece zay›f bir kifliydi, yani, Yukar›’n›n karfl›-
s›nda. Çünkü öyle bir Plân ki bu, belki orada Bedri Bey gibi onbinlerce
varl›k var. Onbinlerce varl›¤›n idraki var orada. Ayn› dereceye
eriflmifl onbinlerce varl›¤›n idraki var, flümulü var. Biz
onun için ona “Önder” diyoruz; kendisi de zaten “kâinat›n vazife
plân›” yani Kâinat›n ‹dare Mekanizmas›’n›n idraki oldu¤unu
aç›klad›. Kendisi böyle söylemedi ama, biz bunun idrakine erdik,
sordu¤umuz vakit neticeyi de ald›k.
F.T.– fiimdi Bedri Bey derken Kitap mevzusuna döndük...
A.G.– Ben sizle konufluyorum bunu.
F.T.– Evet. Kitap hakk›nda benim birkaç sualim var. fiöyle bir sual
sormuflum kendi kendime: Kitap tamamiyle de¤iflik bir temele
dayal› yepyeni bir aç›dan bir kâinat görüflü ve bu görüfle paralel
bilgiler ve yürünmesi gerekli yollar› m› aç›klamaktad›r, yoksa
bugüne kadar verilmifl bilgilerin mânâlar›n› vuzuha m› kavuflturmakta?
Niçin ve nedenlerini mi izah etmekte? Sembolleri, dogmalar›
ve empozisyonlar› m› bertaraf etmektedir? Nedir?
A.G.– Evet bu ikinci dedi¤iniz daha do¤ru. Asl›nda belki yepyeni bir
fley koyuyor ortaya ama, bu koydu¤u fley de, eski fleyleri y›km›-
127
BEDR‹ RUHSELMAN
yor. Eski fleylerin realitelerini oldu¤u gibi kabul ediyor. Ve bunlar›n,
bu madde kâinat›n›n düzeni içinde gerekli vasatlar oldu-
¤unu belirtiyor ve gösteriyor.
F.T.– fieyi nas›l telif edece¤iz; biraz evvel söyledi¤iniz gibi, tamamiyle
z›dd›na olan fikirler, bilgiler geliyor demifltiniz. Gibi mi görünüyor?
A.G.– ‹flte bu, gene ayn› fleyi söylüyorsunuz, yani tamamen yeni bir
fley koyuyormufl, koydu¤unu göreceksiniz, yahut da görece¤iz
hep beraber, koyuyor ama, asl›nda bu koyulan fley de, yani muayyen
bir tekâmülün neticesi, yani muayyen bir tekâmülün neticesindeki
görüfl aç›s›. Mesela yüksek bir da¤a ç›kt›¤›n›z vakit, etraf›
daha baflka türlü görüyorsunuz, da¤›n ete¤inde daha baflka
türlü görüyorsunuz. Yukar›ya ç›kt›¤›n›z vakit diyorsunuz ki: Hay›r
bu realite demek ki böyle, diyorsunuz. Halbuki de¤il realite.
F.T.– Görünen ayn› fleyler...
A.G.– Ayn› fleyler, ama iflte bir kesiti yani.
F.T.– Dinler kanal›yle verilmifl prensiplerin, dünyan›n belirli bir devresi
ve belirli bir realitesine hitabetti¤i ve temelden bir de¤iflmesinin
yap›laca¤› bir an›n gelece¤ini kabul edebilir miyiz?
A.G.– Bir daha söyler misiniz. Suali ben tam fley yapamad›m. Tam
fley yapamad›m.
F.T.– Yani dinler kanal›yla verilmifl prensipler var.
A.G.– Evet prensipler ve bilgiler var.
F.T– ... dünyan›n belirli bir devresi ve belirli bir realitesine hitabetmektedir
bunlar. Temelden bir de¤iflmesinin yap›laca¤› bir an›n
gelece¤ini kabul edebilir miyiz?
A.G.– Bu ikinci cümleyi anl›yamad›m. Temelden bir de¤ifliklikten
kas›t ne yani?
128
Atilla Güyer’in Anlatt›klar›
F.T.– Yani bunlar, muayyen bir realitenin, muayyen bir seviyenin
prensipleridir, bunun üzerinde bu prensipler geçmez art›k, flu
prensipler vard›r, fleklinde bir an düflünebilir miyiz? Dünya üzerinde
bir kesit düflünülebilir mi?
A.G.– Hay›r, bak›n flimdi.
F.T.– Yani bu kesit, bu Kitap’la m› bafllat›lmak isteniyor?
A.G.– Hay›r bak›n ben flimdi flahsen bunun aksi kanaatteyim; çünkü
neden, dinler tabiî, muayyen realitelerin icaplar›na göre verilmifl,
Yukar›’dan Vazife Plân›’ndan verilmifl bilgilerdir. Bu bilgiler,
yani bu Kitap’taki bilgiler, dinlerdeki bilgileri toplayacak
ama bunlar› asla bozmayacak, yani ufku daha geniflletecek...
F.T.– Yani birlefltirici oluyor, bir bak›ma.
A.G.– Evet, tabi, o idrake eren bir insan için, mesela bir H›ristiyan
la bir Müslüman, bu kitap karfl›s›nda, tahmin ediyorum ki, kendi
dinlerini de daha iyi anl›yacaklar. Yani birlefltiriciden kas›t bu.
Kendi dinlerini daha iyi anlayacaklar. Benim mesela rahip arkadafllar›m
var. Sent Espri kilisesi var. Rahipleri benim arkadafl›m.
Haftada iki defa yeme¤e gitmezsem dar›l›yorlar bana; telefon,
telefon, telefon ça¤›r›yorlar beni. fiimdi onlara da söyledi¤im
flu: Evvela diyorum bize baz olacak, temel olacak fley, insan oluflumuzdur,
diyorum. Siz H›ristiyan olabilirsiniz, ötekisi Musevî
olabilir, ben Müslüman olabilirim, bunlar›n hiçbirisi mühim de-
¤il; mühim olan fley, ben flu anda fley olsam, elimde kudret olsa,
evvela insanlar›n zihnini y›kar›m neyi unuttururum? Evvela tarihi
unuttururum. Çünkü o zaman bir sürü kinler efendim, lüzumsuz
birikmifl verilmifl bilgiler ortadan kalkacakt›r. Birikmifl
enerjiler de ortadan kalkacak.
F.T.– fiu halde kitap ve içindeki bilgiler muayyen bir seviyeye hitabedecek.
129
BEDR‹ RUHSELMAN
A.G.– Evet, evet.
F.T.– O zaman ya o seviyeye insanlar›n eriflmesini beklemek laz›m,
hepsinin birden de eriflmesine imkân yok.
A.G.– E, zaten eriflecek de demiyor.
F.T.– Eriflemez de zaten.
A.G.– Eriflemez de diyor.
F.T.– Bir de benim endiflelendi¤im bir nokta var, bunu da ayriyeten
soruyorum. Kitab›n noterde muhafazas› için y›llar›n getirece¤i
y›prat›c› etkenler hakk›nda herhangi bir tedbir düflünülmüfl müdür,
bu üç vazifeli arkadafl taraf›ndan? Yoksa sadece Plân’›n himayesine
mi terkedilmifltir?
A.G.– Vallaha biz, eee...
F.T.– Yani her ihtimale karfl›, bir tedbir olmak üzere bir nüsha gene,
mesela herhangi bir arkadafl›n birinde h›fzedilmesi düflünülmüfl
müdür? fiimdi bu geldi akl›ma.
A.G.– Evet, biz zaten bu Kitap hakk›nda, verilen bilgilerle ba¤l›y›z.
Bunun d›fl›nda bizim bir fonksiyonumuz yok. Yani flahsen telif
hakk›n› üçümüze b›rakt›, fakat Yukar›’n›n talimat›na göre bize
b›rakt›. Biz Yukar›’n›n talimat›n› aynen tatbik ediyoruz.
F.T.– Hay›r, burada bu üç vazifeli arkadafl›n üzerine düflen bir mesuliyet
yok mudur?
A.G.– Yok. Çünkü, bizim elimizde talimat var.
F.T.– Biliyorsunuz, bütün noterlerin binalar›n›, ondan sonra efendim,
düzenlerini, tutumlar›n›... Derbederdir. Faresinden tutun,
bilmem nesine kadar her fley vard›r. Yani bu Plân’›n do¤rudan
do¤ruya Plân’›n himayesine mi terkedilmifl? Yoksa...
A.G.– Evet, çünkü bizim elimizde talimat var. Onun d›fl›nda bir fley
yapamay›z, yani. Biz o talimata göre hareket ediyoruz. Ta ki, fla-
130
Atilla Güyer’in Anlatt›klar›
yet vazifelendirilirsek, vazife günü gelinceye kadar. O talimatlar›n
d›fl›na biz idrakimizle yapaca¤›m›z her fley büyük hata olacakt›r.
F.T.– Hay›r. O zaman mesela, vazifeler al›nmadan evvel böyle bir fley
sorulmad› m›? Bu mevzudaki tedbirler, hususunda?
A.G.– Tedbir mevzuunu biz flahsen kendimiz, Bedri Bey arkadafllarla
beraber düflündük. Ama, Yukar›s› talimat verdi; Bedri Bey de
aynen bu talimata riayet edeceksiniz dedi. Biz de o talimat› esas
alarak kabul ettik, zaten onu esas olarak kabul etmesek, elimizde
bir fley kalm›yacak.
F.T.– Bir de flöyle bir sual: Kitap, teknolojik bir geliflmenin tayin
edilmifl bir safhas›nda m›, yoksa moral ve ruhsal inkiflaf›n tayin
etti¤i bir noktaya ulafl›l›nca m› neflredilecektir?
A.G.– Bunu hiç bilemiyorum, zira, çünkü o idrake sahip de¤ilim.
F.T.– Bir sual daha: Bu bilgilerin verilmesindeki zaruret nereden
do¤maktad›r? ‹nsanl›k bu bilgileri kendi al›r, ruhsal hissiye alt›nda
bulamaz m›yd›? Özel bir flekilde veriliflinin maksad› nedir?
A.G.– Valla o hususta da bir bilgim yok. Yaln›z, tabiî flahsî düflüncelerim
var.
F.T.– Evet.
A.G.– Yak›ndan alakadar oldu¤um için ben de düflünüyorum. Neden
bu bilgi böyle geldi? Neden bu vasatta geldi? Niçin? Daha
baflka flekillerde gelemez miydi? Zaten, bir bilgi uyanmas› var.
Bir tekâmül var, her safhada. ‹limde de bir tekâmül var; acaba
nedir, ben de düflünüyorum. Ama tabiî bu, tamamen flahsi bir
düflüncem olur, yani.
F.T.– Tekrar Bedri Bey’e dönelim. Bedri Bey, bir irtibat›n olup olmad›¤›n›
ve irtibat seviyesinin tespiti hususunda neler yapard›? Nas›l
bir davran›fl› vard›?
131
BEDR‹ RUHSELMAN
A.G.– ‹lk baflta, biz çal›flmaya bafllad›¤›m›z vakit, –zaten bizimki
çok h›zl› oldu– birtak›m fleyleri vard›, onun, birtak›m metotlar›
vard›. Bir fleyler yapt›, o; birtak›m metotlar› vard›, onun.
F.T.– Yani öncesine bir denemeye tâbi tuttu.
A.G.– Evet, denemeye tâbi tutuyordu, yani. Ama bizimki o kadar
h›zl› oldu ki, evvela Bedri Bey fleyden korkmufl; bir obsesyondan
korkmufl. Daha do¤rusu Hüsrev Bey, bir obsesyondan korkmufl.
“Aman üstad›m, babas›n› tan›yorum, bu çocu¤un, –ben o zaman
ufakt›m, 19 yafl›ndayd›m– babas›n› tan›yorum, sonra bir obsesyona
maruz kal›rsa, ne yapar›z” falan diye fley yapm›fl, korkmufl,
yani. Ama kendisinin birtak›m metotlar› vard›. Sonra, öyle ki,
ben mesela, flu halimle dahi, flu tecrübemle dahi, bir irtibat olup
olmad›¤›n› hemen söyleyebilirim, yani. Yani, irtibat›n nereden
oldu¤unu söyliyebilirim. Olup olmad›¤›n› da söyliyebilirim,
nereden oldu¤unu da söyliyebilirim.
F.T.– Baflka bir flah›s için.
A.G.– Evet, baflka bir flah›s için, ki, Bedri Bey için bu muhakkak ki,
bu kadar tecrübe geçirmifl bir kifli için...
F.T.– Yani bunu tecrübesine ve bu sahadaki bilgisine mi ba¤l›yorsunuz?
A.G.– Hay›r ona da ba¤lam›yorum, pek; gelen bilgilere de ba¤l›yorum.
Çünkü, hareket sahas› b›rakmad›, Bedri Bey’e. “Senin
fonksiyonun bu” dedi; “neyle u¤rafl›yorsun, sen” dedi. fiak diye
böyle girdi iflin içine. “Bu mu” dedi, “Senin iflin” dedi. O zaman
iflte sel hadisesi, flu hadisesi, bu hadisesi... Çünkü yolunu bulamam›fl;
huzursuzdu. Yani var, bir idrak var; bir vazife idraki var,
bir fley var, insanlara bir fley yapmak, bir fley verecek, gelmifl bir
noktaya kadar, gelmifl, fakat yolunu bulamam›fl. O kadar enteresan
bir durumdu ki, ben yani ben dahi flimdi çok daha iyi idrak
132
Atilla Güyer’in Anlatt›klar›
ediyorum durumu. fiak diye böyle girdi varl›k, mesela ki, O üstten
bilgi veren varl›k de¤il bu: Benim himayeci varl›¤›m. Beni
al›p götüren varl›k. Bedri Bey flafl›rd›, floke oldu. Ondan sonra
derhal fleye girdi, mevzuya girdi; Bedri Bey hayat›n›n gayesini
buldu burda. Hayat›n›n gayesini buldu.
F.T.– fiimdi biraz daha afla¤›lara inelim. Baz› sualler soral›m. Bedri
Bey beflerî yönden fleyini, durumunu ortaya ç›kartmak bak›m›ndan...
Bedri Bey’in takdir ve tenkit edilecek taraflar› var m›yd›?
A.G.– Valla bak›n ben flimdi, böyle suallere cevap veremiyece¤im,
neden? Çünkü Bedri bey, benimle yaln›z bu yönden bir münasebeti
oldu. D›flar›da bir hayat›m›z yoktu. Yani celse bitti mi, “Allaha›smarlad›k
efendim”, “Güle güle kardeflim”. O kadar. Bizim
bir fleyimiz yoktu yani aram›zda. Ben ancak celse içinde tan›d›m.
Yani celse içinde bir münasebetimiz oldu.
F.T.– Evet, hakl›s›n›z. ‹nsanl›¤a ne gibi bir hizmette bulunmufltur?
A.G.– Konuflmam›z›n zaten ana temas› bu oluyor.
F.T.– Evet, mesela evlilik mevzuunda ne düflünüyordu, etraf›ndakiler
mesela evlenmeye kalksalar? Kendisini bir tarafa koyduk.
A.G.– Evet. Valla hiçbir fley bilmiyorum, yani. O hususta hiçbir fley
söyliyemem.
F.T.– Bedri Bey’in ailesiyle olan münasebeti nas›ld›? Kendi ailesiyle.
A.G.– Hidayet Abla vard›. Hidayet Abla çok severdi ve hürmet ederdi.
Hasta oldu¤u vakit de o geldi yard›m etti. Yard›m›na o gelmiflti. Ve
ona karfl› da son derece ciddi ve fleydi... Hatta bir ara vazife bittikten
sonra, ‹zmir’e gitti, alay ettik, ye¤enlerini kuca¤›na alm›fl falan,
bir resim çektirmifl de; getirdiydi, bize gösterdiydi, hatta flaka
falan da yapm›flt›k, yani hiç alakas› yoktu çünkü. Yani dünyevi bir
taraf› yoktu, yani. Yani benim tan›d›¤›m müddet içinde...
F.T.– Dostlu¤u ve arkadafll›¤› hakk›nda ne biliyorsunuz?
133
BEDR‹ RUHSELMAN
A.G.– Bizim bir dostlu¤umuz yoktu. Bir arkadafll›¤›m›z da yoktu.
Yaln›z münasebetimiz buydu. Bunun için de tabiî birbirimizi sever
ve hürmet ederdik. Ama fley oldu¤umuzda olurdu, mesela,
benim k›zd›¤›m da olurdu. Çünkü, o idrake sahip olmad›¤›m
için baz› hareketlerine k›zard›m, ama, sonradan hakl› oldu¤unu
gördü¤üm çok oldu.
F.T.– Bedri Bey’in en çok k›zd›¤›...
A.G.– ‹flte benim gördü¤üm, bir defa k›zd› bize. Bir celse esnas›nda
ki fleyimiz oluyordu, münakaflam›z oluyordu, bir de d›fl›nda oluyordu.
D›fl›nda o fleye k›zd›yd› ki, hakl›yd› o da.
F.T.– Gidelim dedi¤inize k›zd›.
A.G.– Evet, gidelim dedi¤imize k›zd›. Yani k›z›p da ba¤›r›p ça¤›rmazd›,
“Gidin kardeflim” dedi. “Nas›l istiyorsan›z öyle yap›n” dedi.
Ama, kâfi geldi bize, uyand›rd› yani. Ama celse esnas›nda sinirleniyordu,
k›z›yordu, çünkü huzursuzlan›yordu yani bir yerde.
F.T.– S›hhati mevzuunda nas›l davran›yordu, Bedri Bey?
A.G.– S›hhatine hiç dikkat etmezdi. Bizimle beraber oldu¤u vakit,
celse mevzuubahis oldu¤u vakit, hiç dikkat etmezdi. Yani s›hhati,
son derece önemsemedi¤i bir mevzu idi, onun için. Kendisini
b›rakm›flt›. Para mevzuunda da öyleydi, b›rakm›flt› yani. Biliyorsunuz
o zaman raporluydu, gemidedeydi...
F.T.– Evet.
A.G.– O mevzularda olurdu. Birtak›m problemler ç›k›yordu.
F.T.– Üflütme mevzuunda falan, dikkat etmez miydi kendisine?
A.G.– Valla, eder miydi etmez miydi bilmiyorum ama, iflte trinitrin
al›rd›; a¤r› geldi¤i vakit trinitrin al›rd›; onu biliyorum.
F.T.– Müzik, sinema, konser vs. mevzuunda... Hofllan›r m›yd›?
A.G.– Sonradan vazife bittikten sonra “sinemaya gittim kardeflim”
134
Atilla Güyer’in Anlatt›klar›
dediydi bir defa. O kadar yani. Yaln›z flunu da size söyleyeyim,
Feridun bey, vazife bitti¤i vakit dendi ki: “Senin fonksiyonun bitti”
yani Bedri Bey için, Yukar›s›; “Senin fonksiyonun bitti, art›k
haz›rlan” dendi. “‹stiyorsan ne zaman gidece¤ini de söyleyelim”
dedi, Yukar›s›, direkt böyle, peflinen söyledi yani.
F.T.– ‹stedi mi?
A.G.– ‹stemedi. ‹stemedi. Ve Yukar›s› dediki; “Biz de zaten sizden
bu idraki bekliyorduk” dedi. Enteresan bir fley. “Direkt olarak istiyor
musun ne gün gidece¤ini, saatini de falan. “Ne zaman gidece¤ini
istiyor musun” dedi. Düflündü, epey düflündü, “istemiyorum”
dedi. “Zaten münasip görülseydi söylenirdi” dedi. “Biz
de sizden bu idraki bekliyorduk” dedi Yukar›s›. Sonra da, ben askerde
iken, –bofl kalam›yor çünkü adamca¤›z– ama tabiî derhal
o idrak, –kitap yaz›ld›ktan sonra teslim ettikten sonra– o idrak
seviyesi de düfltü derhal, tabiî. Bofl kalam›yordu, ‹ngilizce çal›fl›-
yordu. Hatta en son zamanlar›nda m›r›ldanmaya bafllam›fl;
“Kardeflim ne zaman gidece¤iz? S›k›ld›m art›k” falan demeye
bafllam›fl. Yukar›s›n›n prensipleri ..... yani. Biz ne kadar idrakli
olursak olal›m, yine de yetersiz kal›yoruz, yani. Çünkü, bedenin,
maddenin tesiri, bizi yan›ltabiliyor.
F.T.– Bedri Bey’in biyografisini yazarken, mutlaka söylenmesi laz›m
gelen bir husus hakk›nda sizin fikriniz nedir?
A.G.– Valla ben...
F.T.– ... Denebilir ki mesela, böyle bir fley yap›lacaksa, flu noktan›n
bilhassa belirtilmesi laz›md›r, denilen böyle bir nokta nedir, sizce,
Bedri Bey hakk›nda?
A.G.– Bence öyle bir nokta yok. Çünkü, bu sizin bilece¤iniz bir ifl.
Çünkü herkes bir taraf›ndan çekecek. Madem ki, bunun mesuliyeti
size ait, sizin görüfl zaviyeniz daha mühim.
135
BEDR‹ RUHSELMAN
F.T.– Hay›r, flimdi bu bölüm size ait. Sizin fikriniz ve düflünceleriniz
var orda; benim hiçbir fleyim yok, orda.
A.G.– fiu yönünü illâ belirtin demek, abes. Madem ki bir fley yap›l›-
yor, yani bence tamamen objektif kalmak, yani hislerinle de¤il
de tamamen objektif kalmak, tan›d›¤›m kadar›n› söyledim, size.
Onun için illâ fluras›n› belirtin demem, benim de biraz fley olacak,
tuhaf olacak; yok zaten böyle bir fley. Benim tan›d›¤›m Bedri
Bey buydu. Benim görebildi¤im kadar, Bedri Bey buydu. Ama
bu muydu? Oras›n› bilemem. Ben, bizim bu son çal›flma esnas›nda
tan›d›¤›m Bedri Bey buydu.
F.T.– Evet. Bedri Bey’in unutamad›¤›n›z hat›ralar›, gerçi bir k›sm›n›
naklettiniz. Çok enteresand›. Daha baflka hat›r›n›za gelen?
A.G.– Yok, mühim bir hat›ram›z, yok yani. Bütün fleyinde zaten...
F.T.– fieydeki hayat›na ait hikâyeleri anlat›r m›yd›? Mesela Prag’daki,
hayat›na ait, yahut Afganistan’daki hayat›na ait.
A.G.– Hiç anlatmad›. Hiçbir fley anlatmad›. Ben hiç tan›mazd›m,
yani o fas›l› hiç tan›mazd›m, hatta sizin o verdi¤iniz müsveddeler
bana enteresan geldi de, o kadar yani; epey kar›flt›rd›m, bakt›m
onlara.
F.T.– Evet. Çok teflekkür ederim.
A.G.– Rica ederim. Yani sizinle bunlar› konufltuk; siz ne flekilde isterseniz,
sizin idrakinize inand›¤›m için bu flekilde konufltuk.
Ne flekilde münasip görüyorsan›z o flekilde fley yap›n.
F.T.– Teflekkür ederim. Netice itibariyle, zaten konuflmufltuk daha
önce, ben de, objektif kalabilmem için düflünüyorum...
136
EK–1
Çal›flma Arkadafllar› ve
Yak›nlar›n›n Anlatt›klar›
Feridun Tepeköy, yay›mlanmam›fl kitab›n›n 202–338. sayfalar›nda,
çeflitli dönemlerde Bedri Ruhselman’›n yak›n›nda bulunmufl
yaklafl›k 30 kifliyle 1969 y›l›nda yapt›¤› uzun ve ayr›nt›l› röportajlara
yer veriyor. Ben bunlar›n içinden baz›lar›na afla¤›da k›saltarak
yer verdim. Görüfl belirten kiflilerin kimi sözcüklerini Türkçelefltirmedim,
özgün durumuyla aktard›m. Ruhselman’›n olabildi-
¤ince farkl› yönlerini tan›yabilmemiz için bu al›nt›larda tekrar anlat›mlar›
aktarmaktan kaç›nd›m.
Macit Aray (edebiyat ö¤retmeni ve ‘Mustafa Molla’ ve
‘Mevlana’ tebli¤lerinin medyumu)
“Son derece asabî mizaçl› bir adamd›. Sar›fl›n, mavi gözlü, k›sa boyluydu.
Aceleci, telaflç› ve heyecanl› bir adamd›. Ben hayat›mda bu
kadar inanm›fl bir insana rastlamad›m. Büyük bir araflt›r›c›yd›. Bütün
Bat› eserlerini okumufltu. Hayat›n› sürdürmek için giriflti¤i doktorluk,
ö¤retmenlik gibi ifllerin yan›s›ra, ruhî konularla ilgili mesaisini
asla ihmal etmemifltir. Hakikat aflk› ve samimiyetinin bir neticesi
olarak, bir ilim adam›na yak›fl›r titizlik içinde al›nan tebli¤lerin
iç yüzüne vak›f olmak için uzun mesai sarfeder, fluuralt› katk›lar›n›
bunlardan ay›klamaya çal›fl›rd›. Üstad›n bir âdeti vard›: Bir fikir, birçok
cepheden çok teferruatl› olarak ve defalarca ele al›r, anlat›rd›.
137
BEDR‹ RUHSELMAN
Ruh ve Kâinat kitab› buna örnektir. (…) Bedri Bey’in din bilgisi kuvvetliydi.
Evvelden iyi bir dindard›. Fakat sonralar›, yavafl yavafl dinleri
tahlil ede ede ruh âlemine yönelmifltir.”
Hikmet Omay (tarih ö¤retmeni,
‘Kemal Yolcusu’ tebli¤lerinin medyumu)
“Bir insan, hiçbir zaman Bedri Bey gibi bu derece ›srarla, dikkat ve
samimi inançla bir konuya e¤ilemez kan›s›nday›m. (…) Çal›flma hayat›nda
disipline ve metotlu çal›flmaya azami dikkat eder ve edilmesini
de mutlaka isterdi. Bütün despotlu¤u ve sert davran›fllar› en çok
bunun içindi. Ahenkli ve verimli bir çal›flmay› sa¤lamak ve çal›flt›rmak
için çok kere k›r›c› olurdu, befl dakikal›k bir gecikmeyi bile affetmezdi,
çok k›zard›. (…) ‘Ben insanlar› hiç ay›rmadan, hiçbir dini,
hiçbir ›rk› ve milleti ay›rmadan severim. ‹nsanlara verdi¤im de¤er
için onlar›n sadece insanl›k taraflar›n› nazar› itibara al›r›m’ derdi.”
Reflat Bayer (ekonomist, parapsikoloji ve reenkarnasyon
araflt›rmac›s›, ‘fiahap’ tebli¤lerinin medyumu)
“Bedri Bey’in dine inanc› yoktu demek do¤ru olmaz. Fakat en büyük
hususiyeti fluydu ki, dinlerle spiritüalizmi katiyen ba¤daflt›rmaz,
ikisini beraber etüt etmek lüzumuna inanmaz, hatta dinler mevzubahis
edilirse, spiritüalizmin lay›k› veçhile bir terakki göstermeyece¤ine
inan›rd›. Dinlere hiç temas etmemesini dinsizlikle ifade etmek
istemiyorum. Bunu ayr› bir mevzu olarak telakki etmifl olmas›-
na ba¤layabiliriz. Kendisi hiçbir zaman spiritüalizmay› din lehinde
bir istismara u¤ratmam›flt›r. Avrupa’da (bilhassa ‹ngiltere’de) yap›ld›¤›
gibi, dini yüceltmek için spiritüalizmden istifade etmek yoluna
sapmam›flt›r. Di¤er taraftan da spiritüalizmi, din çerçevesi içinde
s›n›rland›rmak ve geniflleyip büyümesine engel olmak yoluna da
sapmam›flt›r. Bu hemen hemen dünya spiritüalistlerinin hiçbirisin-
138
EK – 1
de görülmemifl olan bir hususiyettir. (…) Spiritüalizm konusunda
birçok kitap okudum fakat Bedri Bey’in eserlerinin yar›s› k›ymetinde
bile bir kitaba rastlayamad›m. Ne yaz›k ki Türkçe, beynelmilel bir
lisan olmamas› sebebiyle, Bedri Bey’i ancak bizim gibi yak›ndan tan›yanlar
anlay›p takdir edebiliyor. (…)
“Yegâne mevzusu hayat›n› vakfetmifl oldu¤u spiritüalizmdir. Bunun
haricinde hiçbir fley düflünmez, hiçbir fleyle ilgilenmez, gezmesi
tozmas› olmayan, kitaplar›na ve yaz›lar›na ba¤l› bir adamd›.
Daima malî s›k›nt› içinde bulunmufltur. Ald›¤› mütevaz› ayl›¤› ile
geçinmifl, s›k›nt› çekmifl bir adamd›. Baz› dostlar›, kendisine malî
yard›mda bulunurlard›. Birçok doktor meslekdafllar›n›n oldu¤u gibi
refah içinde yaflamas› pekala mümkün iken, ve birçok yüksek maafll›
vazifeler kendisine teklif edilmifl iken, s›rf spiritüalizmaya lay›k
oldu¤u alaka ve zaman› ay›r›p gösteremeyece¤i endiflesiyle bütün
bu cazip iflleri reddetmifl, hiçbirisine girmemifl, spiritüalizma sahas›ndaki
çal›flmalar›na uygun gördü¤ü için sadece Ankara gemisi
doktorlu¤unu seçmifltir.”
Dr. Sevil Akay (kulak–burun–bo¤az hekimi, yazar)
“Bir konuflmamda Bedri Bey’i büyük bir filozof olarak zikretmifltim.
‘‹lim adam›d›r’ diye itirazlar olduydu. Halbuki bana göre yeni
bir görüfl getirmifl bir insand›r, neo-spiritüalizmay› vaz’etmiflir. (…)
Bedri Bey, medyomlar ile yapt›¤› çal›flmalarda, gerek tezahürler ve
gerekse al›nan tebligat üzerinde büyük bir hassasiyet ve titiz bir tahlil
ve tahkik çal›flmas› yapmakla mükellef bulundu¤unu, ahlaki oldu¤u
kadar ilmî bir vazife olarak telakki ederdi. Tebli¤lerin aras›nda
birtak›m parazit tesir ve katk›lar›n olup olmad›¤›n› araflt›rmas›,
tebligat›n bu tip yabanc› dolgulardan temizlenmesi gibi çal›flmalar›n›
ciddi ve ilmî bir zihniyetle yürütmüfltür. Tebli¤ler üzerinde k›ymetli
tetkiklerini buna bir missal olarak göstserebilirim. Nitekim
139
BEDR‹ RUHSELMAN
Sadettin Arel’in medyomlu¤unu yapt›¤› ‘Üstad’ müstear adl› bedensiz
varl›¤›n tebligat› üzerinde daima uzun uzun münakaflalar yap›lm›flt›r.
Do¤ru ise neden do¤rudur, yanl›fl ise neden ve hangi sebepten
yanl›flt›r? fiuuralt›, telepati vs. gibi âmillerin tesirleri var m›d›r?
Hangileridir? Neden? Gibi sorular›n cevaplar› araflt›r›l›rd›. Analitik
ve sentetik çal›flma ve de¤erlendirmelerin muntazam notlar›n› tutar,
sistematik ve planl› bir çal›flma temposunu katiyen aksatmadan
yürütmeye çal›fl›rd›. (…) Bedri, özel hayat›nda gayet derbeder bir insand›.
Savruktu. Neyin nerede oldu¤unu bilmezdi. Yemek olursa
yerdi, bazen kendisi piflirirdi. Fakat onu da bir türlü beceremezdi.
Çal›flmalar›, ona ekseriya yeme¤i bile unuttururdu. Bazen k›rksekiz
saat do¤ru dürüst yemek yemedi¤i olmufltur.”
Muammer Bayurgil (kimya yüksek mühendisi)
“Fevkalade bir haf›zaya sahipti. Mesela bir kimse ile yapm›fl oldu¤u
bir konuflmay›, sonradan harfi harfine hat›rlar, aynen anlatabilirdi.
O zamanlar ses kay›t cihazlar› henüz bulunmad›¤›ndan, celse çal›flmalar›nda
gayret, not tutanlara düflmekteydi. Bedri Bey tebligat›n
bir tek harfinin kesilmesine dahi tahammül edemezdi. Çok müptelas›
olmamakla birlikte satranç oynamay› severdi. (…)”
fiefik Gogen (Ankara gemisi kaptan›)
“Bedri Ruhselman ile Ankara gemisinde dört sene beraber bulunmak
flans›na mazhar oldum. Her yönüyle kâmil bir insan, örnek bir
flahsiyetti. Daima nefleli olan Ruhselman, bir keresinde Napoli’de
endifleli olarak yan›ma geldi. Marsilya’ya kadar hava durumunu sordu.
Raporlar kötü idi. F›rt›na ihbarlar› mevcuttu. ‘Öyle ise’ dedi, ‘Birinci
kamara yolcular›n›zdan biri bu seyahate devam edemez. Çünkü,
s›hhi durumu hiçbir sars›nt›ya dayanamayacak kadar bozuktur.
Lütfen siz de araya girin ve Napoli’de karaya ç›kmas›n› sa¤layal›m.’
140
EK – 1
Hastaya müracaat›m›z sonuç vermedi, kendisi mutlaka Marsilya
üzerinden Paris’e gitmek arzusunda oldu¤unu ve s›hhatinin o kadar
endifle verici bir durumda olmad›¤›n› beyan ederek ricam›z› reddetti.
Maalasef bu yolcumuzu Napoli’den hareketten sekiz saat sonra
doktorun bütün müdahalelerine ra¤men kurtaramad›k. Bu vakaya
iflaret etmek isteyiflimdeki maksad›m, Ruhselman’›n teflhis kudretini
belirtmektir. ‹yi olacak dediklerini iyi etmifl ve ümit kestiklerini
de maaleef kurtaramam›flt›r. En büyük kusuru, kendisini ihmal etmekte
olufluydu. Herkese gösterdi¤i itina ve ihtimam› kendisinden
esirgemifltir. Nitekim 1958 y›l›nda Cenova’ya gelirken vazifesi bafl›nda
a¤›r bir kalp krizi geçirdi, kendisini hastaneye yat›rmak zorunda
kald›k. (…)”
Mazhar U¤ur (Ankara gemisi makinisti)
“Bir müzisyen nas›l, bir otonun fren yapt›¤› esnada ç›kard›¤› sesi
veya bir kap› g›c›rt›s›n› bile notalarla de¤erlendirirse isterse ayn› flekilde
Bedri Bey de, bütün hayat› boyunca her hadiseyi ruhî yönden
tahlil etmeye adam›flt› kendisini. (…) Çal›flma flekli flöyleydi: Bakars›n›z
gemide ortadan kayboluvermifl. Kamaras›na çekilmifl. Oturur
durmadan yazar ve yazard›. T›pk› bir otomat gibi muntazam ve devaml›
yazard›. (…) Gemi ‹stanbul’a geldinde iki üç gün kal›rd›k o
zamanlar da toplant›larla geçerdi. Bedri Ruhselman Sevil Akay, Suat
Plevne ve Dr. Recep Doksat ve di¤er arkadafllarla birlikte Tünel’deki
LeBon pastanesinde toplan›r, celseler üzerine konuflmalar
yapard›k. (…) Herhangi bir hadise (ister tatl› ister ac› olsun) karfl›-
s›nda hiçbir zaman heyecanl› davranmazd›. Hissi hayat›ndan ziyade
bütün niyet ve davran›fllar›na akl› ve düflünce hayat› hâkim durumdayd›.
Düflüncesi, bilgisi, sevgisi ve akl› daima hislerine hâkimdi.
(…) E¤er herhangi bir hususta, yan›ld›¤› bir nokta mevcut olup da
bunu siz onun gözleri önüne serebilirseniz, derhal hatas›n› kabul
141
BEDR‹ RUHSELMAN
ederdi. Hiçbir zaman bir yobaz inatç›l›¤› ve kat›l›¤› ile davranmazd›.
Do¤ru oldu¤unu gördü¤ü bir hususu, kendisinde mevcut eski
düflüncesine ayk›r› bile olsa hemen kabul etmekten kaçmazd›. ‹flte
bu taraf›n›n iyi anlafl›lamam›fl olmas›ndan dolay› Bedri Bey’e sert ve
k›r›c› denilmifltir. (…)”
‹zzet Aral (Ankara gemisi kaptan›)
“Dr. Bedri Ruhselman ile Ankara gemisinde befl y›l birlikte çal›flt›k.
Afla¤› yukar› gününün on saatini kamaras›nda geçirirdi. Yemek zamanlar›
ç›kar, güvertede biraz dolafl›r, tekrar kamaras›na çekilirdi.
Foto¤raf resmi çekmekten, sessiz bir yerde oturmaktan, kahve içmek
ve bu arada insanlar› tetkik etmekten çok hofllan›rd›. Zevkleri
bundan ibaretti. Yemek tefrik etmezdi, sofraya ne gelirse yerdi. Giyimi
tam bir profesör gibi, gayet sade, yafl›na yak›fl›r flekildeydi. Moda
takip etmezdi. (…) Orta boyluydu. ‹nce madeni çerçeveli gözlüklü,
k›r saçl›, entelektüel görünüfllü bir insand›. Gayet sad›k bir arkadaflt›.
Aradan y›llar geçse, bir kahvenin hat›r›n› asla unutmayan bir
insand›. Limanlara ç›kt›¤›m›zda onu daha ziyade eczaneler enterese
ederdi. Yaln›z, zannediyorum ki Yunanistan’da ruh cemiyeti üyeleri
kendisini s›k s›k ziyaret ederler ve al›p gezdirirlerdi. (…) Gemideki
yolcu ve personelin hasta olmas›na sihirlenirdi. ‹sterdi ki herkes
iyi ve s›hhatli olsun, seferler normal gitsin. Bir hasta var dendi-
¤i zaman, gider muayenesini yapar, en ufak teferruat ve ihtimaller
üzerinde dahi dikkatle durur ve hastas›n› kurtarmak için çok çal›fl›rd›.
(…) Bedri Bey, karfl›laflt›¤› bir hadiseye d›flar›dan farkedilecek
hiçbir reaksiyon göstermezdi. Yüz mimiklerinde bu reaksiyonun
belirtilerini tespit etmek mümkün olmazd›. Hadiseler karfl›s›nda
so¤ukkanl›yd›. (…) ‹çkiyi sevmezdi. Fakat ben bazen ›srar eder ve
‘ne olur bir kadeh iç doktor’ derdim. Bizleri k›rmamak için çok suland›r›lm›fl
olmak flart›yla bir kadeh rak› içerdi. O ufac›k bir kadeh
142
EK – 1
rak› dahi ona tesir eder, neflelendirir ve sohbet ederdik. Bu arada
birçok hat›ras›n› bizlere naklederdi. (…)”
Dr. Ertu¤rul Salt›k (T›bbiye’den s›n›f arkadafl›,
Cemiyet’in yönetim kurulu üyesi ve muhasebecisi)
“Haks›zl›¤a katiyen tahammül edemezdi. Derhal isyan ederdi. Nitekim
hayat›ndaki birçok vakalar buna flahitlik eder. Musiki Muallim
Mektebi’ndeki Zeki Bey’e karfl› sert ç›k›fllar› ve geçinemeyifli buna
sadece bir misaldir. (…) Bünyesi biraz zay›ft›. Daha evvelden bir zatürree
geçirmifl, bunun biraz etkisi alt›ndayd›. Çabuk üflür ve s›rt a¤r›lar›ndan
müteessir olurdu. Fakat her sabah so¤uk su ile adamak›ll›
y›kan›rd›. (…)”
Recai Ökten (‘Kadri’ tebli¤lerinin medyumu)
“Bedri Bey’in hiç k›zd›¤›n› görmedim. Yanl›z, daha evvelden ifllenmifl
ve bahis konusu edilmifl bir mevzuyu, bir baflka zaman anlafl›lmam›fl
oldu¤unu gördü¤ünde buna çok üzülür fakat sesini ç›kartmazd›.
Baz› bahaneler icat ederek konuyu yeniden ele al›p izah eder
ve anlafl›lmas›n› temin ederdi. Almanca, Frans›zca ve ‹ngilizce bilirdi.
Okudu¤u enteresan vakalar› bizlere de anlat›r, böylece malumat
sahibi olmam›za çal›fl›rd›. (…) Bedri Bey, Ruh ve Kâinat kitab›n› neflretmeden
once Türkiye’de hiç kimse ciddi olarak ruhi konularla ilgilenmemekte
idi. Bu eserin ç›kmas›ndan sonrad›r ki, memlekette
ciddi ve ilmî hüviyetli bir hareket do¤mufltur. Ruh, ruh-beden münasebetleri,
ruhî bilgilerin insanl›¤›n üzerindeki tesirleri ve daha di-
¤er önemli konular birer tetkik konusu olmaya bafllam›flt›r. (…)”
143
BEDR‹ RUHSELMAN
Erdo¤an Ertürkmen (yak›n çal›flma arkadafl›)
“Bedri Bey, bildi¤im kadar›yla en çok iflkembe çorbas›n› severdi.
Taksim’de bir iflkembeci vard›, oraya akflam iflimiz bitince giderdik.
(…) T›p, astronomi, fizik, kimyadan matemati¤e kadar ilmin her
dal›ndaki en son inkiflaflar› imkân nispetinde takip ediyordu. Ruhî
tebligat ve tecrübî çal›flmalar› neticesinde ruhî bir tekâmülün zaruretini
bir prensip olarak benimsemiflti. Bittabi bu tekâmülden bilgi
de nasibini almal›yd›. Bilgi de tekâmül edecekti. Nitekim bir süre
sonra Ruh ve Kâinat adl› kitab›n›n ifade etti¤i realitenin art›k eskimeye
bafllam›fl oldu¤unu bizzat kendisi aç›kça ifade etmifltir. Bu düflünceye
sahip oldu¤undan dolay› da kitab›n›n yeniden bas›lmas›na
taraftar olmam›flt›. (…) Taassub hiç yoktu. Kurdu¤u metapsiflik cemiyetini
her görüfl için aç›k bulundururdu. Materyalistinden, ateistinden,
teozofundan, vahdeti vücutçusundan tutun da klasik spiritüalistlere
kadar herkese ve her düflünceye açm›flt›. Herkes gelirdi.
Görüfller serbestçe ve rahatl›kla müdafaa edilir, konferanslar verilirdi.
(…)”
Hidayet Ruhselman (k›zkardefli)
“Çok sinirliydi, çok asabiydi. Fakat sonralar› bunlar yumuflad› ve
kayboldu. Ö¤retmenli¤i s›ras›nda çok sertti. O zamanlar en ufak bir
hadiseden dolay› yüzü k›pk›rm›z› olurdu, çok asabileflirdi. Sinemay›
çok severdi, her zaman giderdi. Spirit filmlere, gemi ve denize ait
konulara bay›l›rd›. Tiyatroyu ve müzi¤i de çok severdi. (…) Ö¤retmenli¤i
s›ras›nda bütün ö¤retmen arkadafllar› gelirlerdi. Toplant›-
lar yaparlard›. Arkadafllar›n›n hepsini severdi. Fakat onlarla beraber
biraz oturur, sonra özür dileyerek odas›na çekilir ve bafllard› çal›flmaya.
(…)”
144
EK–2
Erol Haras’›n
Anlatt›klar›
MT‹AD’›n yaflayan en eski üyesi Erol Haras (d. 1936), 18 fiubat 2020 tarihinde
Bedri Ruhselman’›n 60. ölüm y›ldönümü dolay›s›yla Dernek’te düzenlenen
anma program›na, görüntülü kat›lm›fl kimi an›lar›n›, tan›kl›klar›n› paylaflm›flt›.
Merhaba arkadafllar, ben Erol Haras. Emekli banka müdürüyüm.
Cemiyet’e [MT‹AD] 19 yafl›nda [1955’te] girdim ve o
günden bugüne kadar spiritüel çal›flmalar›n d›fl›nda kalmad›m. Ben
Bedri Ruhselman’› hiç tan›mad›m, yüz yüze gelmedim fakat Bedri
Bey’in çal›flma arkadafllar›n›n, çal›flt›¤› medyumlar›n ço¤unu tan›-
mak flerefine nail oldum, onlar›n an›lar›n›, Bedri Bey’le nas›l bulufltuklar›n›,
nas›l celselerine girdiklerine tekrar tekrar kendilerinden
dinledim. Benim ilgi duydu¤um baz› fleyleri sizlere anlatmaktan fleref
duyaca¤›m.
Bedri Bey medyumluk çal›flmalar› s›ras›nda çok ciddi bir insanm›fl.
Mesela bir çal›flma yap›lacakm›fl. Bizim bir arkadafl›m›za demifl
ki, “Bir çal›flma yapaca¤›z sen de bunda bulunmak ister misin. E¤er varsan
aile hayat›n, ifl hayat›n katiyen ilgilendirmez, o celsede, o saatte mutlaka
bulunman laz›m?” Fakat o arkadafl›m›z demifl ki, “benim bir aile hayat›m
var, böyle bir çal›flmadan beni muaf tutun.” Bunun üzerine Bedri
Bey, “Tabii kardeflim, aile hayat› da önemlidir” diye onu sarmalam›fl ve
ondan sonra çal›flmalar›na almam›flt›r.
145
BEDR‹ RUHSELMAN
Bedri Bey bir keman virtüözüydü. Keman virtüözlü¤ünü ve hatta
doktorlu¤u bile bir anda b›rakabilen bir insanm›fl. Kitap verilmeden
evvel Yukar›’dan talimat gelmifl, demifller ki “fiimdiye kadar olan
bütün çal›flmalar›ndan ne varsa hepsini yakacaks›n...” Bedri Bey peki
demifl, Hüsrev Bilgio¤lu bana anlatm›flt›: “Evde ne varsa hepsini toplam›flt›k.
K›rk bin sayfa tebli¤ hepsini toparlad›k hatta doktor diplomas› da
elime geçmiflti. Üstad›m bunu ne yapal›m, diye sordum ‘Onu da Hidayet’e
gönder’ demiflti. Sonuçta 40 bin sayfa tebli¤i yakt›k.”
Bedri Ruhselman’la çal›flm›fl medyumlarla tan›flt›¤›m› söylemifltim.
Hepsi benim için çok önemli hat›ralard›r. Bunlardan bir tanesi
Hikmet Omay’d›r. Kendisi Üsküdar Amerikan K›z Koleji tarih ö¤retmeniydi.
fiöyle bir an›m› anlatay›m onunla ilgili: Bir celse yap›l›-
yor. Celsenin medyumu Hikmet Omay ve gelen varl›k da ‘Kemal Yolcusu’.
Kemal Yolcusu’ndan çok k›ymetli bilgiler al›n›yor. Fakat bir
defas›nda Hikmet Han›m, Bedri Bey’e kapris yapm›fl, demifl ki “Ben
olmasam, bu celseleri bu flekilde alamazs›n›z, benim k›ymetimi bilin”
fleklinde bir serzeniflte bulunmufl. O akflamki celsede Kemal
Yolcusu, Hikmet Han›m’a “Sen bir su borusundan farks›zs›n, seni
bunun için dünyaya getirdik, bu iflte vazifelisin ama haddini bil!..”
diye bir tebli¤ alm›fl. Hikmet Han›m iki gün a¤lad›¤›n› ve “ben bu
kadar de¤ersiz miyim” diye üzüldü¤ünü bana anlatm›flt›.
Bedri Bey’in çal›flma yapt›¤› medyumlardan bir tanesi de Reflat
Bayer’di. Reflat Bey Merkez Bankas› baflkontrolörüydü ve ‘fiahap’
müstear isimli bir varl›ktan celseler vermekteydi. Bu celseler verildikten
bir süre sonra fiahap, konuyla ilgili olmayan baz› kelimeler
söylemifl ve bunun üzerine bir üst Plan müdahale etmifl ve “fiahap art›k
sizinle yap›lan celselerden dolay› kademe alm›flt›r bundan sonra
fiahap daha üst bir kademede vazife alacakt›r ve biraz sonra gelip size
veda edecektir” denilmifl. Bu celseden sonra Reflat Bayer, “Kardeflim
ben medyumum, istedi¤im zaman celse yapar›m, böyle bir fley olamaz”
146
EK – 2
diye itiraz etti¤ini Bedri Bey’in ise, “Kardeflim bu celseler bafllad› ve bitti,
bir programd› bu. Ama sen istersen, ne zaman haz›rsan, ben haz›r›m, de ki bana
celse var ben gelece¤im …” dedi¤ini, bunun üzerine Bedri Bey’in birkaç
defa Reflat Bey’i celse yapmak üzere davet etti¤ini ama oflay›p
poflay›p celseye bafllayamad›¤›n› Hüsrev Bey’den duymuflumdur.
‹lk zamanlarda ruhlar konusu insanlara ters geldi¤inden M‹T,
yüksek rütbeli bir çal›flan›n› bir rapor yazmak ve bu Cemiyet’i kapatmak
üzere görevlendirmifl. Bu kifli Recai Ökten ad›nda bir beymifl.
Ben sonradan tan›mak flerefine nail oldum. Bu bey Cemiyet’e gelmifl.
Bütün çal›flmalar›, “Üstad›m üstad›m bu nas›l oluyor...” diye
yak›ndan bilmek istemifl, ki raporuna yazs›n. Bedri Bey de, “Olsa olsa
bu bir medyum olabilir, bir tecrübe yapal›m” demifl ve tecrübe yapm›fllar
muazzam bir varl›kla karfl›laflm›fllar. Bu varl›¤›n ad› ‘Kadri’ imifl.
Ve Bedri Bey’in kitab›na esas teflkil etmifl o da kitab›nda uzun uzun
Kadri Varl›k’tan bahsetmifltir. Ben de daha sonralar› Recai Ökten
Bey’i tan›ma f›rsat› buldum. Kendisi Bedri Bey’den sitayiflle [övgüyle]
bahsederdi.
Hüsrev Bilgio¤lu, Bedri Bey’in çok yak›n çal›flma arkadafl›yd›, senelerce
onunla birlikte çal›flm›fl, bütün celselere girmifl bir insand›.
Biz daha sonra Hüsrey Bilgio¤lu ile çok güzel çal›flmalar yapm›fl›zd›r,
benim için çok de¤erli bir varl›kt›. fiöyle bir an›s› var: “E¤er bir
fleye sab›r gösterirsen, sebat edersen, cehit ve gayret de gösterirsen
baflaramayaca¤›n bir fley yok” diye kendi kendine telkin etmifl ve bunu
da bir ka¤›da yaz›p baflucuna asm›fl ‘cehit ve gayret sab›r ve sebat’…
Bir gün Bedri Ruhselman evine gelmifl ve tesadüfen, art›k nas›l
gördüyse o yaz›y› okumufl ve bir kahkaha atm›fl. “Bana bir kalem
ver” demifl ve “Netice yok” diye kocaman yazm›fl! Bu çok enteresand›r.
Yani siz sab›r ve sebat göstereceksiniz, her fleyi yapacaks›n›z
ama neticeyi beklemeyeceksiniz çünkü netice Yukar›’ya aittir, düflüncesini
oradan ç›kartabiliriz.
147
BEDR‹ RUHSELMAN
Vasiyeti… Hüsrev Bilgio¤lu sormufl: “Üstad›m siz madem öleceksiniz,
gününüz de belli ama sizi nas›l defnedelim, nas›l bir vasiyet istersiniz?”
Bedri Bey cevaben demifl ki, “Beden önemli de¤ildir. ‹sterseniz bir kanalizasyona
at›n isterseniz beni yak›n ama insanlara ters gelmeyecek lâlettâyin
bir fley yap›n, def edin, gideriz…”
Kitap bittikten sonra Bedri Bey’e “Senin iflin art›k bitti, bir süre
sonra seni buraya alaca¤›z” diye bilgi verilmifltir. Bedri Bey o arada
6 ay bir tatil yapm›flt›r ve ölece¤i gün art›k yaklaflm›flt›r. Ölece¤i
gün, Metin Sakik’in bana anlatt›¤›na göre: “Ben vard›m, Hüsrev Bey
vard›… Son derece nefleli bir gün geçiriyorduk, espriler yap›yorduk, gülüyorduk.
Tam o s›rada Cemiyet’in Baflkan› Refet Kayserilio¤lu elinde çantayla içeri
girdi ve Bedri Bey’e i¤ne yapmaya kalkt›. Bedri Bey o anda ‘Refet lütfen Yukar›’n›n
ifline müdahale etme’ dedi ve i¤neyi kendisine yapt›rmad›…” Ondan
sonra vefat›n› flu flekilde anlatm›fl arkadafllar›na:
“… fiimdi ayaklar›mdan hayatiyet çekildi… flimdi mideme geldi…”
148
EK–3
Alparslan Salt’›n
18 fiubat 2020’de,
Bedri Ruhselman’›n
60. ölüm y›ldönümünde
MT‹AD’da yapt›¤› sunum
Bugün aktaracaklar›m k›smen 1971 y›l›nda MT‹AD eski baflkanlar›ndan
(1964–1967) olan Feridun Tepeköy taraf›ndan ses kayd›yla
yap›lm›fl bir araflt›rmaya dayanmaktad›r. Yani Feridun Tepeköy
MT‹AD baflkanl›¤›n› Ergün Ar›kdal’a b›rakmas›ndan 4 y›l sonra bu
çal›flmay› yapm›flt›r. Ses kay›tlar› 1982’de yaz›ya aktar›lm›flt›r. Yani
aktaracaklar›m›n k›smen, elle yaz›l› bu dosyaya dayanmakta olup,
bu yüzden ayn› dosyaya eriflmifl olanlar›n aktard›klar›yla benzerlik
gösterecektir: Yani aktaracaklar›m› internetteki bir kaynaktan almad›m,
önceden söyleyeyim.
Sorgulama ve Aletler
Bedri Ruhselman ‘psikolojik ayr›flma’ yöntemini (bkz. s 37) ruhsal irtibat
celselerinde uygulayan ilk kiflidir. Bir ruhsal irtibat celsesinde
irtibat›n mevcut olup olmad›¤›n›, yani medyumun a¤z›ndan ç›kan
sözlerin kendi fluuralt›ndan m› geldi¤ini yoksa gerçekten bir irtibat›n
m› sözkonusu oldu¤unu kendi yöntemleriyle birkaç soruyla çok
çabuk anlard›. ‹rtibat varsa irtibat›n seviyesini de. ‹lâhi Nizâm ve Kâinat
kitab› bilgileri entüvitif medyumlukla, kontrollü irtibatla al›nm›flt›r.
Bu arada ‹NK kitab›n›n medyumu o dönemde 19 yafl›nda idi.
‹NK tebligat› Bedri Ruhselman’›n oturdu¤u Harbiye’deki bir apartman›n
bodrum kat›nda al›nm›flt›r. Ev, soba ile ›s›n›yordu, o dönem-
149
BEDR‹ RUHSELMAN
de do¤algazla ›s›nma olmad›¤› gibi, günümüzdeki cep telefonu,
bilgisayar gibi modern teknik aletler de yoktu. Celse s›ras›ndaki
sözler o döneme ait bir teyple kaydediliyor, daha sonra teypten yaz›-
ya dökülüyordu (deflifre ediliyordu). Bedri Ruhselman taraf›ndan
haz›rlananlar, Plan taraf›ndan onayland›ktan sonra daktilo ediliyordu.
Daktilo eden kifli Metin Sakik’tir. Teyp, eski tip büyük makaral›,
Grundig’in TK serisinden bir teyp idi. Bant kay›t kapasitesinin afla-
¤› yukar› 1 saat olmas› gerekir.
Mekanik bir ayg›ta ilk ses kay›tlar›, makaral› teyplerin 1953’teki icad›ndan
önce bugün Long Play (LP) olarak bildi¤imiz 33 devirlik plaklara benzeyen
ama çap› daha büyük plaklara ya da disklere yap›l›yordu. Bu, kay›t ifllemi
özel teknik donan›mlar gerektirdi¤i için evde de¤il, örne¤in radyo
stüdyosu gibi profesyonel
ortamlarda gerçeklefltiriliyordu.
Ses, özel diske kaydedildikten
sonra, dinleme
aflamas›nda ise pikab›n kolu
bugün oldu¤u gibi d›fltan içe
de¤il içten d›fla do¤ru (pla-
¤›n göbe¤inden kenar›na)
dönerek sesi veriyordu.
Nitekim Bedri Ruhselman’›n
1950’lu y›llarda Ankara’da Dil Tarih Co¤rafya Fakültesi’nde verdi-
¤i bir dizi konferans›n, bu tip disklere kaydedildi¤ini biliyoruz ve hatta
dinlemiflli¤imiz de var. Günümüzde Ruhselman’›n bu plak kay›tlar› dijital
ortama aktar›lm›fl durumda ve arflivlerimizde bulunmakta.
Bedri Ruhselman’›n ‹lâhî Nizam ve Kâinat tebli¤lerini kaydetti¤i ve
fotoda görülen Almanya yap›m› Grundig TK-35 teyp ise 1958–1963 y›llar›
aras›nda üretilen bir modeldi. Buradan, kendisinin, ‹lâhî Nizam ve Kâinat
çal›flmas› bafllamadan hemen önce 1958 y›l›nda o dönemin en son model
ses kay›t ayg›t›n› edinerek haz›rl›klara bafllad›¤›n› anl›yoruz. (CÇ)
150
EK – 3
Haz›rl›k Safhas› ve Tarihler
Kitab›n medyumuyla çal›flma süresine gelince; Hüsrev Bilgio¤lu’nun
bilgilerine göre 1 Eylül 1958’de bafllad›, 10 A¤ustos 1959’da
bitti. Yani kitab›n medyumuyla çal›flmas› yaklafl›k 11 ay sürdü. Ama
kitab›n tebli¤lerini veren Vazife Plân›’ndan ilk tebli¤lerin al›n›fl tarihi
de¤ildir bu. Eylül 1958, kitab›n medyumuyla yap›lan haz›rl›k safhas›n›n
bafllang›c›n› ifade eder ancak. O Plân ile irtibat sonradan, yani
bu haz›rl›k safhas›ndan sonra olmufltur. Haz›rl›k ya al›flt›rma safhas›
6-7 ay sürdü diye belirtilmifltir. Haz›rl›k safhas› bedensiz bir varl›k
grubu ile sürmüfltür. Ondan sonra as›l tebli¤ler gelmifl, kitab›n
derlenmesine bafllanm›flt›r. Yani kitab›n derlendi¤i as›l tebligat› veren
Vazife Plân›’ndan o tebli¤lerin al›nmas› ve bunun yan›s›ra ayn›
zamanda derlenmesi ancak sonraki safhada 3-4 ay süresince olmufltur.
Fakat bu iki safha tedricî bir geçiflle olmufltur, yani birbirinden
kesin bir flekilde ayr›lamaz. Dolay›s›yla internette, çeflitli sitelerde
dolaflan, “o Vazife Plân›’ndan tebli¤ al›nmaya Eylül 1958’de baflland›”
ifadesi pek do¤ru de¤ildir. Bu, kitab›n medyumu ile çal›fl›lmaya
baflland›¤›n› ifade eder, yani haz›rl›k safhas›n›n bafl›d›r. Yine internette,
sa¤da solda gezen “k›yamet, dünya ekseni 23.5 derece meyili
de¤iflmeden eksenin istikameti de¤iflmekle vuku bulacak” ifadesi
yanl›flt›r. Kitap ç›km›flt›r, nas›l olaca¤› aç›kça anlat›lmaktad›r.
Bir di¤er husus da flu: 1970’li y›llarda “bilgi kitab›” diye an›lan kitap,
baflka bir kitap de¤il bu kitapt›r. ‘Bilgi Kitab›’ ad›n› 1970’li y›llar›n
ortalar›nda, vaktiyle mevcut olan, kurucular›ndan biri oldu¤um
Bilim Araflt›rma Merkezi Yay›nevi olarak ilk kez biz kulland›k.* Çünkü
kitab›n gerçek ad›n› henüz yay›mlanmad›¤› için bilmiyorduk.
* Alparslan’›n bu ifadesi, 1978 y›l›nda yay›mlad›¤›m›z ‘Spektra ve Uri Geller: Hoova
Planeti Misyonu’ (Bilim Araflt›rma Merkezi Yay›nevi) adl› kitab›n 63. sayfas›nda geçen
“bilgi kitab›” sözcüklerine dayanmaktad›r. Bu kitab›n haz›rlanmas›nda, Andrija
Puharich’in Uri: A Journal of the Mystery of Uri Geller (1974, New York) adl›
kitab›ndan da yararlanm›flt›k. Kitab›n bir yerinde “knowledge book” ifadesi geçti¤i için
151
☞
BEDR‹ RUHSELMAN
Medyum ve Ruhselman
Kitab›n medyumu tektir, yani o çal›flmada birkaç medyumdan yararlan›lmam›flt›r.
Celselerde Bedri Ruhselman’›n gelifltirdi¤i psikolojik
ayr›flma yöntemi uygulanm›fl ve tebli¤ler “kontrollü irtibat”
yöntemiyle al›nm›fl/verilmifltir. Kontrollü irtibat›n özelli¤i medyumun
aktar›m›nda en ufak bir hataya yer vermemesidir. Haz›rl›k ya
da al›flt›r›lma safhas›nda medyumun hem bilgi bak›m›ndan yetifltirilmesi
hem de o Plân’a intibaka haz›rlanmas› sözkonusu olmufltur.
Bu safha da kademeli olarak gerçekleflmifltir. Kolay de¤il tabii bir
Vazife Plân› ile irtibata geçebilmek. Mesela bafllang›çta medyum
için tahammül edilmesi zor durumlar sözkonusu olmufltur. Feridun
Tepeköy’ün aç›klamas›na göre medyumun intibas›; kendisi üzerine
parlak, keskin ›fl›k demetlerinin geldi¤i fleklindedir; üzerine büyük
bir ›fl›k kütlesi gibi bir fleyin geldi¤ini hissediyordu. K›sacas› al›flana
kadar birtak›m zorluklar çekmifltir yani. Bu gibi haller ancak çok
yüksek irtibatlarda yaflanan hallerdir. Bedri Ruhselman’a gelince...
Ruhselman, haz›rl›k safhas›ndan sonraki 3-4 ay süren bu “düzenleme
vazifesi” s›ras›nda, insanüstü bir cehit ve gayret göstererek,
günde 20 saat çal›flm›fl, sadece 4 saat uyumufltur. Tan›kl›klara göre,
bir keresinde 39 derece ateflle yatarken celse yapmak üzere yataktan
kalkm›fl, çal›flmay› yapm›fl ve celse bitti¤inde ilginç bir flekilde ateflinin
36.5 dereceye indi¤i görülmüfltür.
biz de do¤al olarak “bilgi kitab›” diye Türkçe’ye çevirmifltik. 1978’den sonra
yay›mlad›¤›m›z öteki kitaplarda da gerektikçe “bilgi kitab›” ifadesini kullanmaya
devam ettik. Çünkü Alparslan’›n da dedi¤i gibi Kitab›n gerçek ad›n›, üç görevli d›fl›nda
herkes gibi biz de bilmiyorduk. Bence zaten tart›flmal› bir kitap olan Uri’de bahsedilen
“bilgi kitab›”n›n ‹lâhî Nizam ve Kâinat kitab›yla hiçbir ilgisi yoktur. Bugün “bilgi kitab›”
ad›yla piyasada bulunan bir baflka kitapla ilgisi var m›d›r yok mudur, bunun da o
kitab›n yay›nc›lar›n›n ve izleyicilerinin bilebilece¤i bir konu oldu¤u kan›s›nday›m. (CÇ)
152
EK – 3
Tebli¤lerin Verilifli ve Derlenifli
Kitap, motamo yaz›lm›fl çeflitli tebli¤lerin hiç ellenmeden biraraya
getirilmesiyle, yani tabiri caizse haz›r al›nt›lar›n bir flekilde biraraya
getirilerek yap›flt›r›lmas›yla oluflmufl bir tebli¤ kitab› de¤ildir. Tebli¤ler
art arda koyulup, aralar›na birtak›m aç›klamalar, tefsirler yorumlar
koyularak da haz›rlanmam›flt›r. Her ikisi de de¤ildir. Al›nan tebli¤lerdeki
bilgiler, vazifeli de olsa, bir bedenli zihniyle yeniden düzenlenerek
oluflturulmufltur kitap. Her bir celsede Plân taraf›ndan verilen
fikirler hazmedilip, daha sonraki zaman aral›¤›nda kompoze ediliyordu
Bedri Ruhselman taraf›ndan. Kitab›n tebligat›n› veren Vazife
Plân› bir konu hakk›nda önce plan› veriyordu. Yani bölüm bölüm bir
plan veriliyor, bu plan içinde “flunu flunu yapacaks›n” deniliyor, Ruhselman’›n
anlayamad›¤› noktalar kendisine izah ediliyordu. Ruhselman
da verilenleri kendisine gösterilen flekilde kaleme al›yordu.
Mesela kâinat›n kuruluflu, maddenin yap›s› m› anlat›lacak, o konu
hakk›nda bir fikir, bir plan veriliyor, “bu plan içinde flunu flunu
yapacaks›n” deniliyor, anlayamad›¤› noktalar izah ediliyordu. Yani
önce konunun plan› veriliyor, “iflte maddenin yap›s› fludur” diye
bafllan›l›yor, anlat›l›yor, sonra “siz flunlar› yazacaks›n›z” deniyor ve
ifl, Bedri Ruhselman’a b›rak›l›yor. Yani plan verildikten sonra plandaki
konulardan biri iflleniyor. O konu hakk›ndaki bilgi veriliyor.
Bütün bilgi veriliyor; izah› yap›l›yor, örnekler veriliyor. Sonra “flunu,
flu flekilde yazacaks›n, bu verdi¤imiz örnekler ›fl›¤› alt›nda flu flekilde
yazacaks›n” denilip b›rak›l›yor.
‹flte bu çal›flmada Bedri Ruhselman’›n fonksiyonlar›ndan belki
de en önemlisi bu olmufltur. Bu arada kitab›n böyle haz›rlanma nedenlerinden
yaln›zca biri de, belki dönemin icaplar› gere¤ince, al›-
nacak tebligat›n önce bir bedenli zihnince anlafl›lmas› ve böylece
onun da aktar›lan› insanlar›n anlayaca¤› flekilde ifade ederek kaleme
almas› icab›d›r. Bir vazifeli olan Bedri Ruhselman, beflerî kimli-
153
BEDR‹ RUHSELMAN
¤iyle de y›llar boyunca sürdürdü¤ü deneyleriyle, akademik çal›flmalar›yla
ve deneyimleriyle, o yüksek fikirleri, bilgileri anlayacak kapasitedeydi
zaten. Gelen fikirleri, bilgileri önce sorularla anl›yor, sonra
düzenleyerek kaleme al›yordu. O Vazife Plân› asla “bu tebli¤i aynen
böyle koy” diye bir istekte bulunmam›flt›r.
Bir yandan tebli¤ler al›n›rken bir yandan da kitap düzenleniyordu.
Haftada bir, iki ya da üç celse yap›l›yordu. Bedri Ruhselman her
iki celse aras›ndaki günlerde, o zaman aral›klar›nda, verilenleri hazmediyor,
sonra düzenleyip kaleme al›yor ve kaleme ald›¤›n›, yani
düzenleyip derledi¤ini de bir sonraki celsede onaya sunmak üzere o
Vazife Plân›’n›n huzurunda, yani medyuma okuyordu. Böyle her
okudu¤u da “tamamd›r” diye Plân’ca onaylan›yordu. Onun okuduklar›na
hiçbir zaman “hay›r, olmam›fl” denmedi. Yani kaleme
al›p okuduklar›n›n onaylanmad›¤› hiç vâki olmam›flt›r. Bu ifli mükemmelen
yap›yordu. Zaten bir tebli¤in, bir konunun iyice idrakine
ermeden kalemi eline alm›yordu. Hatta anlayamad›¤› bir konu üzerinde
uzun zaman durdu¤u ve kaleme almad›¤› da olmufltur. Konu
iyice anlafl›lana kadar kendisine örnekler veriliyor, konunun çeflitli
yönleri gösteriliyordu. Konu anlafl›ld›ktan sonra serbest b›rak›l›yor,
“düzenleyin” deniliyordu. Derlendikten sonra kendisine hiçbir zaman
“burada hata yapt›n” denilmemifltir. K›saca, kitaba “düzenleyen”
ifadesi esasen bu çal›flmas› nedeniyle koyulmufltur. San›yorum
flimdi biraz daha iyi anlafl›lm›flt›r, kitab›n kapa¤›ndaki “düzenleyen”
ifadesinin manas›.
Öte yandan dikkat çekmek istedi¤im ilginç bir nokta flu ki, kitab›n
bu flekilde haz›rlanmas›yla, böylece bu bilgilerin bir bedenli taraf›ndan
mükemmelen hazmedilebilece¤inin de tam bir tatbikat›
yap›lm›fl oldu. Sonuç olarak Ruhselman kitaba kendi arzusuna göre
en ufak bir fley ilave etmemifl, tebli¤lerde verilen bilgileri düzenlemifltir
sadece.
154
EK – 3
Alt› Ayl›k Dönem
Bir gün Plân taraf›ndan kendisine kuflkusuz medyum arac›l›¤›yla
flöyle denmiflti: “Vazifen bitti, istiyorsan ne zaman gidece¤ini de
söyleyelim.” Yani “gidece¤ini” derken vefat› kastedilmifltir. Ama o
bu tarihin kendisine söylenmesini istememifltir. O zaman kendisine
denmifltir ki “biz zaten sizden bu idraki bekliyorduk”. Bedri
Ruhselman da, “münasip görülseydi söylenirdi” demifltir.
Kitaptaki “Ruhselman” ad› konusuna gelince; kitaba kendi ad›n›
koymaya taraftar de¤ildi. Koymamak karar›ndayd›. Bu, Plân’›n direktifiyle
olmufltur. Kitab›n bitiflinden vefat›na kadarki dönem ise 6 ay
sürmüfltür, yani A¤ustos’tan fiubat’a... Çal›flma bittikten sonra bir
gün çal›flma arkadafllar›na flöyle demifltir: “Bugüne kadar bu çal›flmalar›
yapt›k, neticesini ald›k. Benim vazifem burada bitti. Buraya bir
çizgi çektik. Bu konu bitmifltir. Katiyen bu konuyu konuflmay›n›z.
Ben, netice itibariyle bir bekleme devresindeyim. Ve bu zaman zarf›nda,
hani can s›k›nt›s›n› defetmek bab›nda ‹ngilizce çal›flaca¤›m...”
Kiflili¤i
Tebligat› veren Vazife Plân› karfl›s›nda çok dikkatli davran›rd›; çünkü
o Plân’da kendisi gibi on binlerce varl›k bulunmaktayd›; yani ayn›
dereceye eriflmifl on binlerce varl›¤›n idraki, flümulü sözkonusuydu.
Prensip sahibi idi. Prensiplerine harfiyen sad›k idi. Özellikle çal›flma
prensibine çok sad›kt›. fiüpheye asla yer b›rakmazd›, yani bir
meseleyi iyice tetkik etmeden asla bir neticeye varmazd›. Vazifede
en ufak ihmali de kabul etmezdi.
Vefat›
Bir kalp krizi sonucunda 18 fiubat 1960 perflembe günü dezerkarne
olmufl, yani vazifesini muvaffakiyetle tamamlayarak geldi¤i
Plân’›na dönmüfltür. Dolay›s›yla internette dolaflan 16 fiubat tarihi
155
BEDR‹ RUHSELMAN
yanl›flt›r, zaten 16 fiubat tarihi perflembeye denk gelmez. Bak›n eski
takvim tarihlerine! Perflembeye denk gelen tarih 18 fiubat’t›r. 20 fiubat’ta
Denizcilik Bankas›’n›n ve arkadafllar›n›n Hürriyet Gazetesine
verdi¤i iki ilanda, “bugün cenazesi evinden al›n›p…” fleklinde ifadesi
geçmektedir. 19 fiubat 1960 tarihli Milliyet gazetesi ise vefat›n›
bafl sayfada ç›kan bir haberle “dün” diye duyurmufltur. Milliyetin eski
gazetelerinin arflivi internete aç›kt›r, herkes araflt›rabilir. O tarihli
haberde de yazd›¤› gibi, eski tebli¤lerin hepsi yak›lm›fl, geriye ‹lâhî
Nizam ve Kâinat kitab›ndan baflka bir fley b›rak›lmam›flt›r. ‹çinde
bulundu¤umuz son devrenin Dünya ink›lab›n› haz›rlayacak olan
“son realite bilgileri”ni bundan tam 60 y›l önce düzenleyen Ruhselman
ayn› zamanda hekim, keman virtüözü, müzik ö¤retmeni, yazar
ve neo-spiritüalizmin kurucusu idi. Kendisini ve Plân›’n› dünya insanl›¤›
olarak sayg› ve minnetle an›yor, kitab›n medyumuna yine
dünya insanl›¤› ad›na teflekkürü bir borç biliyorum.
156
EK–4
Cem Çobanl›’n›n
18 fiubat 2020’de,
Bedri Ruhselman’›n
60. ölüm y›ldönümünde
MT‹AD’da yapt›¤› sunum
Birazdan sizlere sunaca¤›m bilgileri, 2000’de yeni biny›la girilirken
haz›rlad›¤›m, yay›mlanm›fl bir yüzy›l almana¤›ndan ç›kard›m.
Baz› yeni eklemeler yapt›m. Bu sunumun amac›, olaylar›, tarihsel–sosyolojik
bir araflt›rma yöntemi olarak eflzamanl›–zamandizim
tablosu olarak ortaya koymaya çal›flmakt›r. Di¤er deyiflle, ‹lâhî
Nizam ve Kâinat kitab›n›n haz›rland›¤› dönemde, dünyasal yaflam›n
bilimsel, teknolojik, toplumsal ve kültürel arka planlar›n› incelemek,
k›yaslama yapmakt›r. Yani madem böylesi bir Kitap “100 bin
y›lda bir ç›k›yor”, o halde bu denli önemli bir olay›n haz›rland›¤› süreçte,
eflzamanl› olarak dünyan›n tesirsel yani toplumsal ve kültürel
de¤iflimini, dönüflümünü incelemek ve üzerinde düflünmek önemlidir.
Kiflisel görüflümdür ki, burada s›ralayaca¤›m olaylar ile Kitap’ta
verilen kimi bilgiler aras›nda dolayl› ya da dolays›z iliflkiler
bulunmaktad›r. Bu öznel seçim ve sunum sadece bir kesittir, bir örnek
vermek ad›na.
Ben bu sunumda, ‹lâhî Nizam ve Kâinat kitab›n›n düzenlendi¤i
süreç de içinde olmak üzere Bedri Ruhselman’›n yaflam›n›n son üç
y›l›n› ald›m.
157
BEDR‹ RUHSELMAN
1957
‹nsanl›k ilk kez bu y›ldan itibaren bafl›n› yukar›ya, uzaya çeviriyor.
27 Haziran. ‹ngiltere T›bbi Araflt›rma Konseyi, tütün kullan›m›n›n
akci¤er kanserine neden oldu¤una iliflkin ilk raporunu
yay›mlad›.
A¤ustos. ‹ngiliz bilimkad›n› Katherine Montagu, insan
beynindeki dopamin molekülünü keflfetti¤ini aç›klad›. (Popüler
kültürde “mutluluk hormonu” olarak adland›r›lan dopamin,
hücrelerin iletifliminde önemli bir ifllevi vard›r. Majör-depresif
bozukluk ve flizofreni gibi kimi psikolojik rahats›zl›klar
dopamin sisteminin ifllev bozuklu¤u ile iliflkilendirilir.)
4 Ekim. Uzaya insan yap›m› ilk uyduyu gönderen Sovyetler Birli¤i
“uzay ça¤›n›” bafllatt›. Sputnik-1 adl› insans›z uydu saatte 18
bin millik bir h›zla, 500 mil yükseklikteki yörüngesinde Dünya
çevresindeki her dönüflünü 95 dakikada tamamlad›.
11 Ekim. Alman as›ll› biyo-kimyac› Fred Kummerow yay›mlad›¤›
makalesinde, trans ya¤lar ile kalp-damar hastal›klar› aras›nda
iliflki oldu¤unu öne sürdü.
16 Ekim. Uzayl›lar taraf›ndan ilk kaç›r›lma iddias› (Brezilyal› çiftçi
Antonio Vilas Boas).
3 Kas›m. Sovyetler Birli¤i Sputnik-2 uzay arac›yla uzaya ilk canl›y›
gönderdi. Uzay arac›ndaki difli köpe¤in ad› Laika idi. Bir sokak
köpe¤i olan Laika sokaklardan toplanan çok say›da köpe¤in
elenerek 6’ya indirilmesi sonras› seçilmiflti. Ne yaz›k ki
Dünya’ya dönemedi.
■ Alman gökbilimci Wilhelm Gliese, ‘Gliese Yak›n Y›ld›zlar
Katalogu’nu yay›mlad›. Katalog, Dünya’n›n 25 parsek (81.54
›fl›k y›l›) uzakl›¤› içerisinde yer alan y›ld›zlar› kaps›yordu.
158
EK – 4
■ Haflimoto hastal›¤› (Haflimoto tiroidi) keflfedildi. (Japon
hekim Hakaru Haflimoto’nun ad›ndan gelen haflimoto, vücudun
kendi koruma sisteminin tiroid hücrelerine sald›rd›¤› bir
ba¤›fl›kl›k sistemi rahats›zl›¤›d›r.)
■ Beat Kufla¤›’n›n önderlerinden Jack Kerouac’›n Yolda adl›
roman› yay›mland›. Uyuflturucuyu, serserili¤i ve baflkald›r›y›
yüceltti¤i iddia edilen kitap, muhafakâr kesimlerde büyük flok
yaratt›. Kerouac, 1950’lerde Birleflik Devletler’de ortaya ç›kan
Beat hareketinin (izleyicileri: Beatnik) isim babas›yd›. Önceleri
“tükenmifl” anlam›na gelen Beatnik sözcü¤ü sonralar›
(ki bizim muhafazakârlar o y›llarda “Bitli” diye telaffuz
ediyordu!) “ar›nm›fl, mutlulu¤a ulaflm›fl” anlamlar›na geldi.
‹ngiliz müzik grubu The Beatles’›n ad› da buradan gelir.
Beat hareketi, yerleflik düzeni reddeden ve her türlü özgürlü¤ü
savunan hippili¤in de bafllang›c›d›r.
■ DJ Alan Freed, alkollü biçimde radyo yay›n›ndayken dili
dolaflt› ve ilk kez “rock’n’roll” sözcü¤ünü telaffuz etti ve bir
müzik ak›m›n›n isim babas› oldu. Bu müzik türü 19 yafl›ndaki
Elvis Presley ile 1954’te bafllad› ve k›sa sürede çok say›da alt
dal› geliflti. Rock, bir müzik türü ve dans› olman›n ötesinde
gençli¤in, o y›llarda yerleflik düzene, eskimifl realitelere karfl›
müzikal bir karfl› ç›k›fl›n› simgeler. Bu bak›mdan ilk ortaya
ç›k›fl› önemlidir.
1957’de sözlüklere giren yeni sözcükler:
Aerospace. ‘Aeroplane’ (uçak) ve ‘spacecraft’ (uzay gemisi)
sözcüklerinin birlefltirilmesiyle belirlenen sözcük dünya
atmosferi ve d›fl uzay› tan›mlamak için kullan›l›yor.
Rock’n’Roll, Beatnik, anti-teknoloji, genetik harita, REM (h›zl› göz
hareketi), Asya gribi (1957-58 y›llar›ndaki bu salg›nda sadece
159
BEDR‹ RUHSELMAN
Birleflik Devletler’de 70 bin kifli öldü), sihirli mantar –magic
mushroom (halüsinatif etkiler yaratan), çokkültürlülük,
transseksüalizm (kendini karfl› cinse ait hissetme ya da
cinsiyet de¤ifltirme ameliyat›), nemlendirici.
1958
28 Ocak. Danimarkal› oyuncak tasar›mc›lar› Ole ve Godfred K.
Christianssen uzun tasar›m ve araflt›rma y›llar›ndan sonra
“Lego” ad› verilen oyun tu¤lalar›n› sat›fla sundu. Çocuklar›n
imajinasyon ve analiz-sentez yetene¤ini gelifltiren en önemli
oyun arac› olarak kabul edilir.
1 fiubat. Birleflik Devletler, Explorer-1 uydusunu uzay gönderdi.
11 fiubat. fiimdiye kadar bilinen en güçlü Günefl f›rt›nas› yafland›.
21 fiubat. Bugün gayet iyi bildi¤imiz bar›fl iflareti ilk kez
tasar›mland›. Atomik Silahlar› Araflt›rma Ensitüsü’nun
kuruluflunu protesto etmek için Gerald Holton taraf›ndan...
13 Nisan. Sovyetler Birli¤i, Sputnik-2 uydusunu uzaya gönderdi.
1 May›s. Amerikal› uzaybilimci James van Allen, Dünya
gezegeninin manyetik alan›nda yer alan simit biçiminde
iki ›fl›n›m kufla¤›n› keflfetti¤ini aç›klad› (sonralar› ‘Van Allen
Kuflaklar›’ ad›n› ald›.
15 May›s. Sovyetler Birli¤i, Sputnik-3 uydusunu uzaya gönderdi.
22 May›s. Frans›z pediyatr ve genetikçi Jérôme Lejeune, ilk kez
‘down sendromu’nu (trizomi-21 ya da mongolizm) tan›mlad›.
9 Temmuz. Güneybat› Alaska’daki Lituya Körfezi’nde
gerçekleflen 7.8 fliddetindeki deprem sonras›nda oluflan
mega-tsunamide dalga yüksekli¤inin 100 metreye ulaflt›¤›
saptand›.
160
EK – 4
26 Temmuz. Birleflik Devletler, Explorer-4 uydusunu uzaya
gönderdi.
29 Temmuz. NASA (Ulusal Hava ve Uzay Araflt›rmalar› Kurumu)
kuruldu.
31 Ekim. ‹sveçli hekim Rune Elmqvist ve cerrah Ake Senning,
bir hastaya ilk yapay kalp pilini takt›lar. (Hasta Arne Larsson
2001 y›l›nda 86 yafl›nda öldü)
14 Aral›k. Bir Sovyet Araflt›rma ekibi, ilk kez Güney Kutup
noktas›na ulaflt›.
18 Aral›k. Birleflik Devletler, ilk iletiflim uydusu SCORE’u uzaya
gönderdi.
■ Dünyan›n manyetosferi keflfedildi. ‹lâhi Nizam ve Kâinat
kitab›nda pek çok kez de¤inilen Dünya’n›n manyetik alan›n›n
gücünde, ço¤u bilim insan›na göre önemli bir azalma gözlemlenmektedir.
Bu azalman›n son 150 y›l içerisinde h›zlanarak
devam etmesi, yak›n bir gelecekte, geçmiflte pek çok kez
oldu¤u gibi yeni bir kutup de¤iflikli¤inin olabilece¤i yönünde
yorumlanmaktad›r.
■ Birleflik Devletler’de bebek patlamas› (‘baby boom’ ya da
“enkarnasyon f›rt›nas›” diyelim). 1941-1961 y›llar›nda Birleflik
Devletler’de 65 milyon bebek do¤mufl ve bu 1958’de doruk
noktas›na ulaflm›flt›. O y›l her 7 saniyede 1 bebe¤in do¤du¤u
aç›klanm›flt›.
1958’de sözlüklere giren yeni sözcükler:
Transistörlü radyo, genetik kod, iç uzay, panik atak, van Allen kufla¤›
(güneflin zararl› radyasyon etkisini azaltan), saç spreyi
(içeri¤indeki temel madde ozon tabakas›n› delen, yani iklimsel
de¤iflimi/krizi resmen bafllatan kloroflorokarbon gaz›d›r),
hemoglobin A (alyuvarlar), melatonin hormonu (geceleri beyin
161
BEDR‹ RUHSELMAN
1959
epifizinden salg›lanan rüyalarla da ilgisi olan önemli bir
hormon), günefl f›rt›nas› (Günefl’ten uzaya plazma saç›lmas›).
17 fiubat. Birleflik Devletler, ilk hava tahmin uydusu Vanguard-2’yi
f›rlatt›.
14 A¤ustos. Explorer-6, Dünya’n›n uzaydan ilk fotosunu çekti.
11 Eylül. Harita Genel Müdürlü¤ü’nde görevli yüzbafl› ‹lhan
Durup›nar, A¤r› Da¤›’n›n kuzey yamaçlar›n›n havadan çekilmifl
fotolar›nda Nuh’un Gemisi’ne benzetilen bir oluflum keflfetti.
135 m uzunlu¤unda 50 m geniflli¤inde 6 m derinli¤indeki
oluflumun Tevrat’ta verilen bilgilerle uyumlu oldu¤u iddia
edildi. Ayn› y›l Hayat dergisinin orta sayfas›nda yay›mlanan
foto dünya genelinde büyük sansasyon yaratt›. Ve o y›ldan
sonra giderek yo¤unlaflan bir ‘Nuhun Gemisi Turizmi’ bafllad›.
Hâlâ tart›flma sürüyor. (‹lâhî Nizam ve Kâinat kitab›nda, Tufan
olay›n›n sembolik bir anlat›m tafl›d›¤› ifade edildi¤i için, bu
olay› listeye alma ihtiyac› duydum.)
14 Eylül. Sovyet uydusu Luna-2, Ay’a ulaflt› ve indi (daha do¤rusu
çarpt› ve parçaland›).
2 Ekim. CBC televizyonunda Alacakaranl›k Kufla¤› (Twilight
Zone) dizisi ilk kez yay›nlanmaya bafllad›. Üç Sezon olarak
çekilen TZ’un özellikle 2. Sezonu (Türkiye’de 1980’lerde
yay›nland›) ‹lâhi Nizam ve Kâinat bilgileriyle (zaman, yeniden
bedenlenme, kader vb.) paralellik gösteren önemli bölümler
var. Senaristleri aras›nda Steven Spielberg’ün de oldu¤u dizinin
yarat›c›s› ve sunucusu Rod Serling idi.
7 Ekim. Sovyet uzay arac› Luna-3, ilk kez Ay’›n karanl›k yüzünün
fotolar›n› çekti.
162
EK – 4
■ ‹lk HIV vakas› Belçika Kongosu’nda saptand›.
■ M›s›r as›ll› Amerikal› mühendis ve fizikçi Muhammed Atalla
MOSFED ad› verilen bir ayg›t icat etti. MOSFED (metal-oksityar›
iletken-alan-etki-transistörü) ad› verilen bu alet dijital
ça¤›n milad› olarak kabul edilir.
1959’da sözlüklere giren yeni sözcükler:
Alternatif enerji, global köy (bu sözcü¤ün mucidi Kanadal›
iletiflimbilim profesörü Marshall McLuhan’d›r. Kendisi
televizyonun ve bilgisayarlar›n giderek daha çok yaflam›m›za
girece¤ini öngörerek, s›n›rlar›n kalkaca¤›n› ve Dünya
gezegeninin “küresel bir köy”e dönüflece¤ini daha o y›ldan
öngörüyor. Ve hakl› ç›k›yor.)
parainfluenza (solunum güçlü¤üne yol açan virus), PC (kiflisel
bilgisayar), radyo-galaksi ve buradan radyo-astronomi, (radyo
dalgalar›n› inceleyen), ufoloji, sanal bellek, aç›k kalp ameliyat›,
yaflam destek ünitesi ya da sistemi.
1960
30 Ocak. ‹lk do¤umkontrol hap› ‹ngiltere’de sat›fla ç›kt›.
13 fiubat. ‹ngiliz moleküler biyolog Max Perutz, alyuvarlarda
bulunan ve bafll›ca görevi dokulara oksijen tafl›mak olan
hemoglobinin yap›s›n› tan›mlad›.
8 Nisan. Birleflik Devletler Virginia’daki Ulusal Radyo Astronomi
Gözlemevi’nde Ozma Projesi denendi. Gökbilimci Frank Drake
taraf›ndan gerçeklefltirilen proje, 1971’de yürürlü¤e girecek
SETI’nin (Dünyad›fl› Zeki Yaflam› Araflt›rma) öncülüdür.
16 May›s. Amerikal› fizikçi Theodore Mainman, Hughes Araflt›rma
Laboratuvar›’nda ilk LAZER’i, yani uyar›lm›fl ›fl›n›m yay›m›yla
›fl›k yükseltilmesi’ni gerçeklefltirdi.
163
BEDR‹ RUHSELMAN
22 May›s. fiili’nin Valdivia kentinde tüm zamanlar›n ölçülmüfl
en fliddetli depremi oldu. Yaklafl›k 10 dakika süren 9.5
büyüklü¤ündeki depremde yaklafl›k 6 bin kifli öldü, depremden
etkilenen kentlerdeki yap›lar›n yaklafl›k yüzde 70’i y›k›ld›.
‹ngiliz kuramsal fizikçi Stephen Hawking, evrenin kökenine
iliflkin öne sürdü¤ü ‘Büyük Birleflik Kuram’›n› yay›mlad›.
1960’da sözlüklere giren yeni sözcükler:
Mouse (bilgisayar), anti-depresan, AC/DC (alternatif ak›m /
do¤ru ak›m), biyot›p mühendisli¤i, karbon-fiber.
164
EK–5
Bedri Ruhselman’›n
Yay›mlanm›fl Kitaplar›
*
Mektepler ve Gençler için Yeni fiark›lar
(Müellifi ve Mürettibi Viyolonist Bedri) 1927, Milli Matbaa,
16 sayfa, 16x23 cm
Arapça harlerle bas›lm›fl nota kitab›
Toplamda 16 adet parça
Tecribî Neo-‹spiritüalizma:
Ruh ve Kâinat
Gayret Kitabevi, 1946, ‹stanbul,
1064 sayfa, 14x19 cm
Üç ciltten oluflan yap›t›n 1. cildinde
(s.1–304): ‹nsan ve bilgi, madde ve
fluur, boyut kavram› ve matematiksel,
fiziksel ruhsal boyutlar, dört boyutlu
âlem ve bilgileri, ruh, teozofi ve
neo-spiritüalizm aç›lar›ndan
ruh–beden iliflkileri, ölümün anlam› ve önemi, spatyum ve
varl›klar›n ilk spatyum izlenimleri;
2. cildinde (s. 305-656): Enkarnasyon ve ruhlar›n dünyaya nas›l
indikleri, realite ve verite iliflkileri, tesadüfler, imajinasyon
* Bedri Ruhselman, yazd›¤› kitaplar›n›n gelecekte tekrar yay›mlanmamas› gerekti¤ini
kararl› bir flekilde yak›nlar›na bildirmifltir. Dolay›s›yla, kitaplar›n›n mevcudu olmay›p
MT‹AD’de de bulunmamaktad›r. Bununla birlikte internet ortam›nda zaman zaman
baz› müzayede sitelerinde özgün kitaplar›n›n sat›fla sunuldu¤unu görüyoruz.)
165
BEDR‹ RUHSELMAN
yetene¤i, determinizm, fatalizm ve reenkarnasyon, tekâmül
ve varl›klar›n aras›ndaki tekâmül farkl›klar›, bitkilerde,
hayvanlarda, insanlarda ve di¤er dünyalarda tekâmül ve amac›,
perisprinin bedenle iliflkisinin gevflemesi halleri, hipnoz,
psikolojik ayr›flma, ekminezi, dedüblüman, materyalizasyon
ve demateryelizasyon olaylar› ve yorumlar›, idrak;
3. cildinde (s. 657-1064): Reenkarnasyonun ifllevi ve nedenleri
hakk›nda yorumlar, reenkarnasyona ayk›r› görünen haller,
geçmifl yaflamlar› unutma zorunlulu¤u ve nedenleri, günlük
yaflamda fluursuzluk halleri, reenkarnasyona uygun görünen
haller, antipati–sempati, harika çocuklar, olaylar›n
da¤›l›m›ndaki adalet, mutluluk ve felaket kavramlar›,
eski yaflamlar›n baz› belirtileri, eski yaflamlardaki an›lar›n
de¤eri, haf›za ve hat›rlama yetenekleri, deneysel yolla geçmifl
yaflamlar›n hat›rlanmas›, dünyaya tekrar gelifl fikrini
gerçeklefltiren animik tezahürler inceleniyor.
Yap›t›n sonunda 42 madde halinde neo-spiritüalizmin ilkeleri
tan›t›l›yor.
Ruhlar Aras›nda
Gayret Kitabevi, 1949, ‹stanbul,
196 sayfa, 15x20 cm
Yap›tta ruhlarla temas›n koflullar› ve
yöntemleri, spatyum yaflam›n›n
nitelikleri, intihar edenlerin,
katillerin, hasislerin ve hodbinlerin,
avarelerin, kibirli ve gururlu olanlar›n,
bilgisizlerin, dogmatiklerin ve
tutucular›n spatyumdaki durumlar›;
166
EK – 5
spatyumun ilk aflamas›n›n teflevvüfl devrine iliflkin fluursuzluk
hali, Allan Kardec spiritizmine göre ruhlar›n s›n›flanmalar›
konular› iflleniyor.
Allah
Gayret Kitabevi, 1950 (1. bas›m),
1955 (2. bas›m), 124 sayfa, 17x24 cm
Yap›tta baz› bedensiz varl›klar›n
tebli¤lerine de dayan›larak; nesnel ve
öznel yollarla Allah’› arama, bu yolda
objektif ve sübjektif ruh etkinliklerinin
k›ymeti, Allah’› anlama, mutlak kavram›,
‹lâhî Kudret, objektif ve sübjektif
araflt›rma yollar›nda düflülmesi mümkün
hatalar›, Allah’› inkâr ya da ihmal etme, Allah oldu¤una ya da
Allah ile beraber olaca¤›na inananlar ve Allah duygusu gibi
konular neo-spiritüalizm görüflü ile iflleniyor.
Medyomluk ve ruhlar›n
dünyam›zdakilerle görüflme ve
münasebetlerin neo-spiritüalizma
görüflü ile ilmî izah›
‹ngilizce’den çeviren: Bedri Ruhselman,
kendi yay›n› 1952, ‹zmir,
66 sayfa, 17x24 cm
Bedri Ruhselman’›n, 1951’de ‹sveç’in
baflkenti Stockholm’de düzenlenen
Uluslararas› Spritüalizm Federasyonu
167
BEDR‹ RUHSELMAN
toplant›s›na sundu¤u ‹ngilizce raporun tam metninden oluflan
yap›tta; insanlar›n dünyasal olaylar karfl›s›ndaki durumlar›,
insanlar›n madde ile iliflkileri ve alg›lama biçimleri,
perispirinin niteli¤i ve ifllevi, fiziksel ve fizyolojik yaklafl›mlar,
spiritizm ve ruhsal tebligat aç›lar›ndan ruhlar›n dünya
iliflkilerinin kategorileri, medyumlu¤un neo-spiritüalizm
görüflü ile aç›klanmas›n›n gereklili¤i, insanlarla ruhlar
aras›ndaki iliflkilerin psiflik, metapsiflik ve fizyolojik–fizik
aflamalar› anlat›l›yor.
Neo-spiritüalizmaya göre
Mukadderat ve ‹cabat
Gayret Kitabevi, 1953, ‹stanbul,
347+9 sayfa, 17.5x24.5 cm
Yap›tta, determinizm ve fatalizm
ayr›l›¤›, fatalizme göre mukadderat,
illiyet prensibi, ilâhî irade yasalar›,
do¤a yasalar›, ilâhî irade yasalar›
karfl›s›nda görgü ve deneyimin rolü,
neo-spiritüalizme göre
mukadderat›n aç›klamas›, ilâhî irade yasalar›n›n gerçekleflmesi
ve mukadderat, mukadderat karfl›s›nda vicdan ve sorumluluk
duygusu, ölüm korkusu ve hesaplaflma kayg›s›, insanlar›n
dünyada yapmakla yükümlü olduklar› görevler, nefsaniyet ve
hodgâml›k, nefis denetlemesi, mukadderat ve kâinat düzeni
gibi konular ele al›n›yor.
168
‹lâhî Nizam ve Kâinat Terimleri Sözlü¤ü
Alparslan Salt – Cem Çobanl›
Ruh ve Madde Yay›nlar›
2014, 19x24 cm, 560 sayfa
ilahinizamvekainat.com/Terimler–Sozlugu.php
adresinden sözlü¤e eriflebilirsiniz.
‹lâhî Nizam ve Kâinat
Bedri Ruhselman taraf›ndan düzenlenmifltir
MT‹AD1950 Yay›nevi
Özgün 1. bas›m: Nisan 2013, 320 sayfa
Türkçe’ye uyarlanm›fl 1. bas›m, Haziran 2013
Türkçe’ye uyarlanm›fl 21. bas›m, A¤ustos 2024
16x23.5 cm, 320 sayfa
The Divine Order and The Universe
Compiled by Bedri Ruhselman
Divine Order Publishing – MTIAD1950 Yay›nevi
Özgün 1. bas›m: Nisan 2013, 320 sayfa
‹ngilizce 1. bas›m, Nisan 2014
16x23.5 cm, 326 sayfa
Die Himmlische Ordnung und Das Universum
Zusammengestellt von Bedri Ruhselman
Divine Order Publishing – MTIAD1950 Yay›nevi
Özgün 1. bas›m: Nisan 2013, 320 sayfa
Almanca 1. bas›m, Haziran 2021
16x23.5 cm, 403 sayfa
(bu kitap sadece www.amazon.de adresinden edinilebilir)