18.02.2025 Views

Bedri Ruhselman- Bir Yaşam Öyküsü

PDF'lerinizi Online dergiye dönüştürün ve gelirlerinizi artırın!

SEO uyumlu Online dergiler, güçlü geri bağlantılar ve multimedya içerikleri ile görünürlüğünüzü ve gelirlerinizi artırın.

Bedri Ruhselman

Bir Yaflam Öyküsü


Bedri Ruhselman

Bir Yaflam Öyküsü 1898–1960

Derleyen ve yay›na haz›rlayan:

Cem Çobanl›

fiubat 2025


cem çobanl›

Bedri Ruhselman

Bir Yafiam öYKüSü

1898–1960

fiubat 2025



‹çindekiler

Sunufl .............................................. 7

Zamandizim ......................................... 20

1. Bölüm – Bedri Ruhselman’›n Yaflam Öyküsü ve Çal›flmalar› ....... 25

2. Bölüm – Düzenledi¤i Kitap Konusunda Üç Görevli’nin Anlatt›klar›

Metin Sakik ile Söylefli ................................ 67

Hüsrev Bilgio¤lu ile Söylefli ............................. 100

Attila Güyer ile Söylefli ................................ 113

EK–1 Çal›flma Arkadafllar› ve Yak›nlar›n›n Anlatt›klar› ............. 137

EK–2 Erol Haras’›n Anlatt›klar› . ............................ 145

EK-3 Alparslan Salt’›n 18 fiubat 2020’de, Bedri Ruhselman’›n

60. Ölüm Y›ldönümü’nde MT‹AD’da yapt›¤› sunum .......... 149

EK-4 Cem Çobanl›’n›n 18 fiubat 2020’de, Bedri Ruhselman’›n

60. Ölüm Y›ldönümü’nde MT‹AD’da yapt›¤› sunum ........... 157

EK-5 Bedri Ruhselman’›n Yay›mlanm›fl Kitaplar› ................ 165

5



Sunufl

Bedri Ruhselman’› öteden beri, Türkiye’de ilk metapsiflik incelemeleri

bafllatan bir araflt›rmac› ve yazar, neo-spiritüalizmin kurucusu

ve nihayet ‹lâhî Nizam ve Kâinat kitab›n›n düzenleyicisi olarak

tan›yoruz. Ancak, yaflam›n› olabildi¤ince ayr›nt›l› olarak incelemeye

gayret etti¤imizde, hayat›ndaki olaylar, aralar›ndaki iliflkileri ve neden-sonuçlar›

inceledi¤imizde, kendisinin çocuklu¤undan itibaren,

tüm dünya insanl›¤›n› ilgilendiren Yüksek Vazifesi’ne nas›l ad›m

ad›m haz›rland›¤›n› görece daha iyi anlamak mümkün olur.

Ruhselman’›n, spiritüalizmle profesyonelce ilgilenmesinin öncesinde,

çocuklu¤unda ve gençli¤inde önemli bir yer kaplayan müzik

yaflam› vard›r. Yani kendisinin bu müzik yaflam›n› bir bofl zaman u¤rafl›

yani öylesine bir hobi olarak de¤erlendirmemek gerekir. Ço¤umuz

biliriz ki, Bedri Ruhselman bir keman virtüözüdür. ‹talyanca’dan

dilimize giren ‘virtüöz’ (virtuoso) sözcü¤ü Latince kökeninde

(virtus / virtue) “erdem, mükemmellik, üstün beceri” gibi anlamlara

gelir. Genellikle müzikte kullan›lan bu terim, icra etti¤i sanatta ola-

¤anüstü yeteneklere sahip kimseler için kullan›l›r, bir unvan de¤il,

bir tür iltifat, sayg›nl›k ya da mertebe sözcü¤üdür. Evet, müzisyen,

ö¤retmen, hekim, araflt›rmac› ve yazar Bedri Ruhselman, elini att›¤›

tüm alanlarda, tüm u¤rafllar›nda mükemmellik mertebesine ulaflm›fl

bir insand›r.

7


BEDR‹ RUHSELMAN

Henüz 10 yafl›nda iken keman dersleri almaya bafllayan Ruhselman’›n

çocuklu¤unu, Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun son y›llar› olan

1900’lerin bafl›nda gözümüzün önüne getirmeye çal›flal›m. Kemana

bafllad›¤› y›l 1908’dir, yani Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulufluna

önemli etkiler yapan ‹kinci Meflrutiyet’in ilan edildi¤i y›l. Birkaç y›l

sonra Balkan Savafllar› (1912–13), ard›ndan da Birinci Paylafl›m Savafl›

(1914–18) bafllayacakt›r, imparatorluk çöküfl sürecindedir.

1800’lerin ikinci yar›s›nda savafl nedeniyle Kafkasya’dan Türkiye’ye

göç etmek zorunda kalan Zabaç Ailesi, ço¤u Çerkes ailesi gibi

saray›n yak›n›ndaki Befliktafl semtine, hatta Dolmabahçe Saray›’n›n

neredeyse yan›bafl›ndaki, bugün Kabatafl Setüstü ad›yla bilinen bir

semte yerleflir. Ne yaz›k ki flimdilik hakk›nda çok fazla bilgi sahibi

olamad›¤›m›z, Bedri Ruhselman’›n babas› Cemalettin Bey iyi e¤itim

alm›fl bir askerî cerraht›r, annesi Safiye Han›m hakk›nda da fazla bir

bilgiye sahip de¤iliz. Ancak flunu rahatl›kla diyebilirim ki, bu Kafkasya

kökenli anne-baba s›radan insanlar de¤ildir. Bedri Ruhselman’›n

yafl›t› olup e¤itimden yoksun binlerce çocu¤un bulundu¤u

‹mparatorlu¤un o çalkant›l› çöküfl döneminde, henüz 10 yafl›ndaki

çocuklar›na keman dersi ald›rmay›, ya da ‹stanbul’un ilk özel okullar›ndan

biri olan ve dönemin en iyi e¤itim kurumu olarak kabul edilen

fiems-ül Mekâtip ilkokulunda e¤itime bafllamas›n› uygun görmüfllerdir.*

Di¤er deyiflle, çocuklar›n›n en iyi e¤itimi almas›n› isteyen

bilinçli bir ebeveyndir bu iki de¤erli insan. Ya da daha de¤iflik ve

uygun bir yaklafl›mla, Bedri Ruhselman ad›yla tan›d›¤›m›z bu yüksek

varl›¤›n –‹lâhi Nizam ve Kâinat kitab›nda da geçen terimlerle– ferdî ve

* Bir kaynakta, 19. yüzy›l›n son y›llar›nda baflkent ‹stanbul’da nüfusun 5’te 1’inin

okuma-yazma bilmedi¤inden, 10 yafl alt› çocuklar›n ise ancak 4’te 1’nin okula

gidebildi¤inden söz ediliyor (‘Osmanl› Nüfusu 1830-1914’, Prof. Kemal H. Karpat,

Timafl Yay›nlar›, 2016). Öte yandan, UNESCO’nun yay›mlad›¤› ‘Okuryazar Toplum

Yaratmak’ bafll›kl› bir kitapç›kta da Birinci Dünya Savafl› öncesinde Türkiye’deki

okur-yazar oran›n›n yüzde 20–30 aras›nda oldu¤u kaydediliyor.

8 .


Sunufl

maflerî planlar›nda önemli bir yer alan ve görevlerini baflar›yla yerine

getiren bir anne-babad›r bu iki insan.

Yeri gelmiflken bu konuya da de¤ineyim: Bu kitapta, Bedri Ruhselman’›n

yaflam›nda –saptayabildi¤im kadar›yla– bir flekilde yer alm›fl

tan›nm›fl bilim ve kültür-sanat insanlar›na rastlayacaks›n›z. Baflta

Feridun Tepeköy olmak üzere bugün Bedri Ruhselman’›n yaflam›-

n› aktaran çeflitli kaynaklarda ne yaz›k ki sadece metapsiflik alanda

ad› geçen kifliler ele al›nmakta, onlarla yap›lan görüflmeler an›lar vb.

ele al›nmaktad›r. Oysa Ruhselman’›n Türkiye’nin kültür-sanat, edebiyat

dünyas›ndan çeflitli kiflilerle yak›n temaslar›, dostluklar› olmufltur.

Elbette bu iliflkilere s›radan kesiflmeler, tesadüfler olarak

bakamay›z.

Ruhselman, müzisyen ve spiritüel kiflili¤inin ötesinde son derece

‘entelektüel’ bir insand›r. Bu sözcü¤ü iki anlam›yla birlikte kullan›-

yorum. ‹lki ‘düflünsel, aklî, bilime ve bilgiye dayal›, idrakli, müdrik’

anlam›nda, ikincisi bilinen yayg›n anlam›yla ‘dünyasal yaflam› yak›ndan

izleyen, fark›nda olan, neredeyse her konuda söyleyecek bir çift

sözü olan”, k›saca “ayd›n, münevver kifli’ anlam›nda… Ruhselman’›n,

görünürde müzik üzerine infla edilmifl ‘entelektüel’ kiflili¤i,

do¤al olarak yeni kurulmufl ve geliflmekte olan genç Türkiye Cumhuriyeti’nin

ilgili ortamlar›nda anlam kazanm›fl ve buna uygun olarak

da kültür-sanat kesimlerinden insanlarla yak›n iliflkiler dostluklar

kurmufltur. Bu arada iyi derecede Frans›zca, ‹ngilizce ve Almanca bilen

Bedri Ruhselman, sadece bir müzisyen, ö¤retmen, t›p insan› ya

da bir metapsiflik araflt›rmac› olmakla kalmam›fl, gökbilim, fizik,

kimya ve matematik gibi bilimin farkl› ama birbiriyle ba¤lant›l› alanlar›ndaki

geliflmeleri de olanaklar› ölçüsünde izlemifltir.

K›sacas› flöyle demek istiyorum: Bedri Ruhselman dünyasal ad›yla

tan›d›¤›m›z ve ‹lâhî Nizam ve Kâinat kitab›n› düzenleyen, dünya insan›na

sunan yüksek varl›k, dünyasal anlamda bu yüksek düzeye bir

9


BEDR‹ RUHSELMAN

anda gelmemifltir. Uzun y›llar süren bir haz›rl›k sürecinden/süreçlerinden

geçmifltir. Buna klasik anlamda, okült-ezoterik terminolojiyle

‘inisiyasyon’ diyemeyiz. Kendisi ne eski Yunan ve M›s›r inisiyasyonlar›ndan

geçmifl, ne de Yunus Emre gibi bilmem kaç y›l Taptuk

Emre’nin dergâh›na girebilmek için deneyimler yaflam›fl, ne de daha

popülist örnekle, 1970’li y›llar›n ünlü TV dizisi ‘Kung Fu’daki gibi aylarca

fliddetli ya¤mur alt›nda mabed’in kap›s›nda beklemifltir. Bu bak›mdan

demin de söz etti¤im gibi ‹lâhî Nizam ve Kâinat kitab›n›n düzenlenmesi

vazifesi ancak uzun, zorlu ve özverili entelektüel süreçlerden

geçmeyi gerektirmifltir ki buna en uygun alan da klasik müziktir

bana göre. Zaten ‹lâhî Nizam ve Kâinat gibi böylesine muazzam

bir ‘kozmik senfoni’ baflka türlü bestelenemezdi, seslendirilemezdi.

Bu yüzden ›srarla Ruhselman’›n müzikle olan üst düzey iliflkisini incelemeye,

araflt›rmaya çal›fl›yorum.

As›l konumuz olan Bedri Ruhselman’›n yaflam öyküsünden fazla

uzaklaflmadan yukar›da de¤indi¤im kimi insanlar›n yaflamlar›n›,

Ruhselman’la iliflkilerini ayr›nt›land›rmaya ve ‘ferdî plan’ ve ‘maflerî

plan’ aç›lar›ndan göz atmaya, bir bak›fl aç›s› sa¤lamaya çal›fl›yorum.

Bu konu, ‹lâhî Nizam ve Kâinat kitab›nda flöyle geçiyor:

(…) Çok kaba bir örnek olarak, yüz bireylik bir mâflerî plân› ele

alal›m! Bu bireylerden “a” için, doksan dokuz bireyin durumu

sözkonusudur. Fakat ayn› yüz kifliden “b” için, di¤er doksan dokuz

kiflinin, “a”n›n da dahil oldu¤u di¤er doksan dokuz kiflinin

durumu sözkonusudur. Ayn› flekilde, “c” için, “a” ve “b”nin de

dahil oldu¤u doksan dokuz kiflinin durumu ayarlan›r. Yâni, bir kifli

için doksan dokuz kifli seferber edilmifl de¤ildir. Vazifeliler, son

derece ince tertiplerle, bu yüz kifliyi birbirleri için vazifelendirirler.

Fakat bu yüz kiflinin tekâmül ölçüleri, kuflkusuz birbirinin ayn›

de¤ildir. Herkesin ihtiyac› ve tekâmül icab›, yine ayn› ince mekanizmayla

de¤iflir. “A”n›n doksan dokuz kifliye karfl› durumu ile

“b”nin durumu ayn› de¤ildir. (s. 174-175)

10


Sunufl

Bu aç›dan bakmaya çal›flt›¤›m›zda, Bedri Ruhselman’›n yaflam›-

n›n kesiflti¤i önemli insanlar›n, kendisinin as›l Vazifesine do¤ru ilerlerken

yaflam›nda, belirli ölçülerde ifllevler gördü¤ünü akl›m›za getirmek

mümkün. Örne¤in, kitaplar›nda, makalelerinde ve konuflmalar›nda

Türkçe’yi ve Frans›zca’y› çok iyi kullanan Ruhselman’›n, Kabatafl

Lisesi’ndeki edebiyat ö¤retmeni Ömer Seyfettin’in ya da t›bbiye

y›llar›ndaki hocas› dilbilimci Saim Ali Bey’in, onun bu lisan ustal›¤›nda

bir ifllevleri yok mudur!.. (Bu arada, de¤erli çal›flma arkadafl›m

Alparslan Salt’›n dilbilimsel inceleme ve çal›flmalar›na göre, yaz›l›fl›

ayn› olup farkl› anlamlara gelen kimi Osmanl›ca ve Frans›zca

sözcükler ‹lâhî Nizam ve Kâinat kitab›nda büyük bir dilbilimsel maharetle

kullan›lm›flt›r.)

Tersinden bakarsak, Ruhselman’›n da, sonralar› ülkemiz tarihinde

önemli konumlara gelecek bu tarihi kifliliklerin gelecek durumlar›na,

yani ferdî planlar›n›n gerçeklefltirilmesine tesirler ba¤lam›nda

çok önemli katk›lar sa¤lam›fl olabilece¤ini gözard› etmemek gerekir.

Gözümüzde canland›rmaya çal›flal›m: Ömer Seyfettin, Bedri

Ruhselman’›n ö¤retmeni. O dönemki e¤itim-ö¤retim yaflamlar› boyunca

ö¤retmen-ö¤renci iliflkisinde ikisinin nas›l ba¤lant›lar› olmufltur,

ders aralar›nda neler üzerine sohbet etmifllerdir, hangi

memleket ya da edebiyat-Türkçe meselelerini tart›flm›fllar, üzerine

kafa yormufllard›r? Ya da t›bbiyedeki hocas› dilbilimci Saim Ali Bey

ile hangi sözcükler üzerine, anlam, etimoloji tart›flmalar› yapm›fllard›r,

bunlar› bilemiyoruz ve yine ne yaz›k ki bu konularda elimizde

hiçbir veri yok! ‹flte yapmaya çal›flt›¤›m, elimizdeki bilgilerden yola

ç›karak birtak›m ba¤lant›lar yakalamak ve bu sorular›n tahmini yan›tlar›na

ulaflmak ve Bedri Ruhselman’›n bilinmeyen yaflam›na iliflkin

yeni bilgilere ulaflmak ve bak›fl aç›lar› ortaya ç›karmak.

Zaten bu tür biyografik çal›flmalarda nesnel bir yöntem olarak,

sözkonusu kiflinin yaflam›n›, iliflkide bulundu¤u insanlar, tarihi

11


BEDR‹ RUHSELMAN

olaylar, arka planlar vb. aç›lardan hep çaprazlama, karfl›laflt›rmal›

flekilde incelemek gerekir; yeme-içme al›flkanl›klar›ndan giyim-kuflama,

kültür-sanat etkinliklerine kadar gözümüzün önüne gelebilmesi

için... Yoksa, bir yaflam öyküsü yaz›m›, “do¤du, bafllad›-bitirdi,

geldi-gitti, yapt›-etti, öldü…”den öteye geçemez (bugün sanal ortamda

karfl›m›za ç›kan, Bedri Ruhselman’›n yaflam öyküsüne iliflkin,

yanl›fl, çeliflkili ve bir y›¤›n gereksiz duygusal ve öznel yorum bilgilerini

de bar›nd›ran birbirinin kopyas› onlarca sayfada oldu¤u gibi).

Ancak böylelikle, yaflam öyküsü anlat›lan kiflinin hayat›na nesnel bir

biçimde bakabilmek, bilgi sahibi olabilmek ve elde edilenleri ortaya

koyabilmek mümkün olur.

Bu arada, Bedri Ruhselman’›n aile lakab› “Zabaç” sözcü¤ünün

izinden gitmemde internet ortam›n›n çok yararl› oldu¤unu da belirteyim.

Ancak, az önce de dedi¤im gibi, ifle yarar bilgileri ay›klaman›n

çok zor oldu¤u bu sanal ortam, Bedri Ruhselman’›n yaflam›na iliflkin

mütemadiyen kendini tekrar eden kopyala-yap›flt›r sayfalarla dolu ve

ne yaz›k ki bize yeni bir bilgi ve derinlik sa¤lam›yor.

Yöntemle ilgili olarak, “flunu almam›fls›n, bunu almam›fls›n” diyebilecek

okurlara notum: Bu bir akademik çal›flma de¤il! Burada amac›m›z,

bu ülke ve dünya tarihinde önemli bir konumda bulundu¤una

inand›¤›m bir insan›n yaflam›ndan herkesi ilgilendirebilecek kesitleri

k›sa ve öz olarak, fazla kal›n olmayan bir kitap arac›l›¤›yla okura aktarmaktan

ibarettir. Dolay›s›yla bu tür çal›flmalara, öznel ya da nesnel

seçim ve gerekçelerle baz› bilgiler veya olaylar dahil edilmeyebilir.

Ruhselman’›n çal›flma arkadafl› Feridun Tepeköy, yay›mlanmam›fl

kitab›nda, Bedri Ruhselman’la tan›flm›fl, birlikte çal›flm›fl çok

say›da kifliyle görüflme yap›yor. Örne¤in bir kifli Ruhselman’›n son

derece dindar oldu¤unu belirtirken, bir baflka kifli “dindar olmad›¤›-

n› ve yobazl›¤a fliddetle karfl› ç›kt›¤›n›” belirtiyor (Erdo¤an Ertürkmen,

Tepeköy s. 282). Bir kifli Ruhselman’›n son derece sinirli oldu-

12


Sunufl

¤unu, hatta Ankara gemisi çal›flanlar›n›n hastalanmas›na bile sinirlendi¤ini

belirtiyor (‹zzet Aral, Tepeköy, s. 251); “çok sinirliydi, çok

asabiydi… Ö¤retmenli¤i s›ras›nda en ufak bir hadiseden dolay› yüzü k›pk›rm›z›

olurdu, çok asabileflirdi…” (Hidayet Ruhselman, Tepeköy, s. 264).

Daha baflka bir görüflmeci ise asl›nda son derece dingin, sakin ve bir

kez bile bir fleye sinirlendi¤ini hat›rlamad›¤›n› öne sürüyor (“Bedri

Bey’in hiç k›zd›¤›n› görmedim” – Recai Ökten, Tepeköy, s. 258)... Bu anlat›mlardan

hareketle, biyografi yaz›mlar› için yap›lan sözlü görüflmelerin

son derece göreceli oldu¤unu, içinde bulunulan koflullarla

ve zamanla ba¤lant›l› olarak kifliden kifliye de¤iflti¤ini ve nesnel de-

¤il öznel oldu¤unu, dolas›yla yaflam öyküsü ele al›nan kiflinin hakiki

kiflili¤inin aktar›lmas›n›n zorlu¤unu belirtmekte yarar var.

Bu arada, Bedri Ruhselman’›n ‹lâhî Nizam ve Kâinat kitab›n› emanet

etti¤i üç kifliden biri olan Metin Sakik’in, Ruhselman’›n yaflam›-

n›n aktar›lmas›na karfl› ç›kt›¤›n› ö¤reniyoruz Tepeköy’den:

(…) Bu mevzudaki selahiyetlerinin s›n›rlar›n› bilmiyorum. Ayr›ca

konuflup konuflmayacaklar› da meçhuldür. Zira kendileriyle, Bedri

Bey hakk›nda, düflünce ve kanaatlerini tespit etmek üzere yapt›¤›m

konuflmalar esnas›nda Bedri Bey’in vazifelendirdi¤i üç kifliden

biri olan Metin Sakik, Bedri Bey’i insanlara tan›tmaya pek taraftar

gözükmemektedir. Onun düflüncesine göre Bedri Bey’in

dünya flahsiyeti hiçbir de¤er ifade etmemektedir. Ayr›ca onun insanlara

tan›t›lmas›nda da hiçbir zaruret yoktur. Hatta kendisiyle

konufltu¤um o s›ralarda, beni bir dereceye kadar ikna etmifl ve

flimdi elinizde bulunan biyografinin yay›mlanmas›ndan vazgeçirmiflti.

Fakat bilahare insanlar›n tecessüs ihtiyaçlar›na cevap vermek

aç›s›ndan böyle bir düflünceden vazgeçmek gere¤i ortaya

ç›kt› ve yay›mlanmas› gerçekleflmifl oldu.” (Tepeköy, s. 11)

Say›n Sakik’e k›smen kat›lm›yorum k›smen kat›l›yorum. fiöyle:

Bir yaflam öyküsü aktar›l›rken, sözkonusu kiflinin yaflam› do¤al olarak

tüm yönleriyle ele al›n›r; sözgelimi, eserleri, fikirleri, dünyaya ve

13


BEDR‹ RUHSELMAN

insanl›¤a katk›lar›, ard›ndan neler b›rakt›¤›, meslekdafllar› ve elbette

medenî durumu… Medenî durum bir yerde önemlidir, çünkü bu tan›nm›fl

flahsiyetin efli ve varsa çocuklar›, torunlar› genifl ailesi kimdir,

neler yapm›fllard›r, vb. gibi ayr›nt›lar›n, merakl› okurdan esirgenmemesi

gerekir. Ancak bizim örne¤imizde durum farkl›d›r. Bir kez flunu

gayet iyi bilmekteyiz ki, hiç evlenmemifl olan Ruhselman yak›nlar›na

“Ben Vazife ile evliyim” demifltir ve bu kadar net bir anlat›m›n

ötesini berisini art›k merak etmememiz gerekti¤ini de anlayabiliyoruz.

Bununla birlikte, önümüzdeki y›llarda giderek büyük önem

kazanacak olan ‹lâhî Nizam ve Kâinat gibi eflsiz bir kitab› derleme/haz›rlama

sorumlulu¤unu üstlenen ve insanl›¤a sunan, Bedri Ruhselman

dünya ad›yla bildi¤imiz kiflinin yaflam›n›n dikkat çekici evrelerini

ortaya koymak ve “bu önemli kitab› haz›rlayan kimdir” sorusunun

yan›t›n› okura verebilmek de önemli ve gereklidir.

Tepeköy’ün görüfltü¤ü kiflilerin neredeyse tamam› kendi tan›kl›klar›n›n

elverdi¤i ölçüde Bedri Ruhselman’›n özel hayat›na ait bir

fleyler anlatmaktad›rlar. Bu noktada say›n Sakik’e kat›larak, ben bu

mütevaz› çal›flmada bu tür özel yaflam bilgilerine yer vermedim, hem

Ruhselman’›n ve Sakik’in bu konudaki hassasiyetlerine sayg›mdan,

hem de as›l konumuzla do¤rudan bir ilgisi bulunmad›¤›ndan… Bu

arada, Bedri Ruhselman’›n kad›n-erkek iliflkilerine ve evlili¤e karfl›

olmad›¤›n› ve aileyi neslin devam› için gerekli buldu¤unu ve önemsedi¤ini

de burada belirtmek gerekir. Nitekim ‹lâhî Nizam ve Kâinat

kitab›nda da aile konusuna flöyle de¤iniliyor:

Aile, tekâmül için zengin malzemeler sunan, varl›klar›n tatbikatlar›na

güçlü bir zemin oluflturan mazbut bir toplum cüzü olup,

insanlar›n Vazife Plân›’na haz›rlanmas›nda önemli roller ifa

eden ve vahdet kavram›na haz›rl›k yolunun dünyladaki en basit

ve otomatik egzersizlerine imkân veren, k›ymetli ve mükemmel

bir vas›tad›r. (s. 175-77)

* * *

14


Sunufl

Ben ilkgençli¤imden bu yana bilinçli bir flekilde klasik bat› müzi¤i

dinlerim. Klasik bat› müzi¤inin as›l önemini ise ‹lâhî Nizam ve

Kâinat kitab› yay›mland›ktan sonra anlayabildim. Kitap’ta bir orkestra

benzetmesi yap›l›yor:

(…) O öyle muazzam bir orkestrad›r ki, ayr› ayr› ele al›nd›klar› zaman,

çeflitli ahenksiz ve hattâ kulak y›rt›c› karakterler göstererek

oradan ç›kan bâz› sesler, o orkestran›n bütünü içinde dinlendi¤i

zaman, gayet güzel, ahenkli ve hattâ orkestran›n mükemmelli¤i

için lüzumlu durumlar ve k›ymetler hâlini al›rlar. Kompozisyon ve

orkestrasyon bilgilerinden anlamayan bir insan, kalk›p da, kendisine

bozuk gelen bir âletin sesini kendi keyfine göre düzelteyim

derse, o orkestran›n ahengini bozabilir. Hâlbuki dünyan›n ‘bütün’

hâli, böyle alelâde bir orkestran›n fakir ahengiyle k›yas edilemeyen,

sonsuz kapsama sahip bir armoni içindedir. Bu bak›mdan

dünya, bütün oluflumlar›yla, kurulmufl muazzam bir kompozisyondur.

Bu kompozisyonu meydana getirenler de, Ünite’den süzülüp

gelen aslî icaplara intibak etmifl büyük vazifeli sanatkârlard›r.

Yâni büyük organizatörlerdir.” (s. 275-276)

Bedri Ruhselman, küçük yafllarda alaturka keman e¤itimi almaya

bafll›yor, lise y›llar›nda ise klasik bat› müzi¤ine yöneliyor. Yani bölgesel

olan alaturkadan evrensel olan klasik bat› müzi¤ine geçiyor. Bu kitapta

ilk kez yer verilen ‹zmir Marfl› olay›na da de¤inmek istiyorum. De-

¤erli dostum Alparslan Salt, birlikte haz›rlad›¤›m›z Meta Ansiklopedi’nin

(2010) ‘Bedri Ruhselman’ maddesinde, Ruhselman’›n 1923’te Almanya’da,

tan›nm›fl orkestra flefi Kurt Striegler ile birçok kez birlikte çal›flt›¤›n›

yazm›flt›. Sonralar›, Alparslan, Striegler’le birlikte an›lan ‹zmir

Marfl› ile Bedri Ruhselman aras›nda bir iliflki olabilece¤ini öne sürdü

(kaynaklarda ‹zmir Marfl›’n›n ilk kez 1923’te Kurt Striegler taraf›ndan

Almanya’da seslendirildi¤i öne sürülüyor). Bu kitapta ilgili yerde okuyaca¤›n›z

üzere (s. 38), elimizde hiçbir belge ve bilgi olmamas›na karfl›n

Ruhselman-‹zmir Marfl› iliflkisi son derece akla yatk›n geliyor.

15


BEDR‹ RUHSELMAN

Bu arada Bedri Ruhselman’›n Türkiye müzik tarihinde ne kadar

önemli bir yer ald›¤›na iliflkin, yine bu kitap vesilesiyle yeni bir iki bilgiyi

de aktar›yorum gelecek sayfalarda. Ruhselman, 1923’te ‹stiklal

Marfl›’n›n bestelenmesi için düzenlenen yar›flmaya kat›lan 24 müzisyenden

biridir. 1927 y›l›nda ise Atatürk’ün iste¤i üzerine kurulan Musiki

Muallim Mektebi’nin kurucu ilk ö¤retim üyesi kadrosuna seçilen

6 müzisyenden biridir. Ne var ki, Türkiye’de müzik tarihi üzerine yaz›lm›fl

eserlerde ad› geçmemektedir. Bu önemli eksikli¤in, bundan

sonra yap›lacak müzik tarihi çal›flmalar›nda giderilmesi dile¤iyle…

Bedri Ruhselman’›n müzik yaflant›s›n›n üzerinde bu kadar fazla

durmam›n ve önem vermemin nedenini ise flöyle aç›klayabilirim:

Ruhselman’›n, 1934’te keman› b›rak›ncaya kadar titizlikle müzikle

u¤raflmas›, asl›nda ‹lâhi Nizam ve Kâinat kitab›n›n düzenlenmesine

bir ön haz›rl›kt›r bana göre. Zira, kiflisel iddiamd›r ki, bu dünya üzerinde

tüm u¤rafl alanlar› içerisinde klasik müzi¤i u¤rafl edinen sanatç›lar,

ifllerini en mükemmel biçimde gerçeklefltiren insanlard›r. Klasik

bat› müzi¤i tarihinde bugüne kadar bir konser s›ras›nda, orkestra

içinde bir notay› yanl›fl basan tek bir müzisyen görülmemifltir.

Zaten o tek hatay› bile yapmamak için o insanlar y›llar içerisinde mükemmel

duruma gelmifllerdir. Bu ba¤lamda, müzikte keman virtüözlü¤üne

(yani “mükemmelli¤e”) yükselen Bedri Ruhselman taraf›ndan

düzenlenen ‹lâhi Nizam ve Kâinat kitab›n› da, az önce aktard›-

¤›m orkestra örne¤inin de verdi¤i esinle, neredeyse sonsuz say›da

notan›n biraraya getirilmesiyle bestelenmifl, düzenlenmifl mükemmel

ve kusursuz bir evrensel senfonik esere benzetebiliriz.

Klasik müzik, Bedri Ruhselman’›n yaflam›n›n en önemli realitelerinden

biridir. Kendi ifadesiyle, bir realite hazmedilip tamamland›ktan

sonra ancak bir üst realiteye geçmek mümkündür. Onun yaflam›nda

da böyle olmufl, müzik realitesi, kendisini Vazife Plân›’na biraz daha

yaklaflt›rmada ifllev görmüfl ve 1930’lar›n ikinci yar›s›ndan itibaren

16


Sunufl

müzi¤i b›rak›p art›k tamamen bir üst realitesi olan son Vazifesi’nin

yolunu açan, temelini oluflturan çal›flma ve araflt›rmalara yönelmifltir.

Gelelim bu kitab›n düzenine. Ben, bu kitab› haz›rlarken karfl›laflt›rmal›

flekilde; Bedri Ruhselman’›n çal›flma arkadafl› Feridun Tepeköy’ün

(1920-1989) haz›rlad›¤› ancak yay›mlanmam›fl elyaz›s›

çal›flmas›ndan (Büyük Vazifeli Dr. Bedri Ruhselman: Hayat› ve Fikirleri’,

1969*); Meta Ansiklopedi (2010) ‘Bedri Ruhselman’ maddesinden; kimi

Ruh ve Madde dergilerinden, k›smen Bilim Araflt›rma Merkezi

Yay›nevi döneminde haz›rlad›¤›m›z Neo Spiritizm Dr. Bedri Ruhselman

– Modern Spiritizm Allan Kardec (1978), Bedri Ruhselman: Bilgi Ça¤› Önderi

(1981) kitaplar›ndan ve uzun y›llard›r arflivimde yer alan çeflitli

belge-bilgilerden yararland›m.

‹ki bölümden ve Ek’lerden oluflan bu kitab›n bafl›nda, kendi bir

iki eklememle birlikte Tepeköy’ün haz›rlad›¤›, bir bak›flta fikir veren

bir zamandizim (kronoloji) tablosu da yer al›yor. ‹lk bölüm, Ruhselman’›n

yaflam›n›n önemli kesitlerini aktar›yor. ‹kinci bölüm ise Feridun

Tepeköy’ün, ‹lâhî Nizam ve Kâinat kitab›n›n emanet edildi¤i üç

görevli Hüsrev Bilgio¤lu, Metin Sakik ve Attila Güyer ile 1971 y›l›nda

yapt›¤› ve Ruhselman’›n yaflam›na iliflkin ayr›nt›l› bilgilerin yer ald›-

¤› söyleflileri kaps›yor. Sondaki 5 ek bölümde ise çal›flma arkadafllar›n›n

ve yak›nlar›n›n hakk›ndaki görüflleri, Erol Haras’›n anlatt›klar›,

Bedri Ruhselman’›n 60. ölüm y›ldönümü dolay›s›yla Alparslan’›n ve

benim 2020 y›l›nda Dernek’te (Metapisiflik Tetkikler ve ‹lmî Araflt›rmalar

Derne¤i – MT‹AD) yapt›¤›m›z sunumlar ve Ruhselman’›n yay›mlanm›fl

kitaplar› yer al›yor.

Bir de gelecek sayfalarda baz› bina ve sokak ya da gemi fotolar›yla

karfl›laflacaks›n›z. Bunlar›n tümü Bedri Ruhselman’›n yaflam›n›n

* 690 sayfal›k bu çal›flmadan ilk kez 1985 y›l›nda haberdar oldum. O y›l, Feridun

Tepeköy’ün ye¤eni, bu çal›flman›n bir özetini ç›karm›fl ve bana ulaflt›rm›flt›.

Orijinali ise halen MT‹AD’da bulunmaktad›r.

17


BEDR‹ RUHSELMAN

de¤iflik y›llar›nda bir nedenle içinde bulundu¤u yap›lar, yürüdü¤ü

sokaklar, görev yapt›¤› yerler… Bunlar› seçerken olabildi¤ince ilgili

y›la yak›n olmas›na özen gösterdim. Bu fotolar, Bedri Ruhselman’› o

binada ö¤renim görürken ya da ö¤rencilerine ders verirken veya o

sokakta yürürken ya da bir deniz yolculu¤u s›ras›nda kolayl›kla tahayyül

edebilmemi sa¤lad›. Dilerim sizin için de böyle olur.

1980’li, 90’l› ve 2000’li y›llar boyunca çal›flt›¤›m dergi ve gazetelerde

do¤um ve ölüm y›ldönümlerinde dünyaca tan›nm›fl önemli insanlar›n

yaflam öykülerini yazd›m. Bu konuda edindi¤im deneyim

sonucunda bugün diyebilirim ki biyografi yazarl›¤›, heyecan verici

bir tür yaz› dedektifli¤i gibidir; bir amac›n peflinde oradan oraya iz

sürersiniz, bir anahtarla açt›¤›n›z bir kap›n›n arkas›nda asl›nda yeni

bir kap› daha oldu¤unu farkedersiniz, sonra bir di¤eri... Bazen tek

bir sürpriz sözcük sizi ummad›¤›n›z yerlere ulaflt›r›r (bu çal›flmada,

Bedri Ruhselman’›n aile lakab› olan Zabaç’›n ya da do¤um ad› olan

‹smail Bedrettin’in beni yeni bilgilere sürükledi¤i gibi). Bu bak›mdan,

bu alanda yeni çal›flmalar yapmak isteyen, bilhassa Osmanl›ca

bilen araflt›rmac› arkadafllara internete fazlaca iltifat etmeyip, güvenmeyip

bafll›ca kütüphanelerde ilgili dönemlerin gazetelerini tarayarak

iz sürmelerini öneririm.

De¤erli okur, izninizle, bu sunuflun son bölümü olarak, beni bu

kitab› haz›rlamaya yönelten, gördü¤üm bir rüyay› anlatay›m.

2022’nin fiubat ay›nda köydeydim (Toluklar köyü, Bayramiç, Çanakkale).

Bir akflam (yan›lm›yorsam ölüm y›ldönümünde), Bedri Ruhselman’›n

yaflam›n› ayr›nt›lar›yla anlatan bir biyografik kitap bugüne

kadar niçin yay›mlanmad›, diye düflündüm. Bir sonraki gece rüyay›

gördüm. Üniversitedeyim. ‹ngilizce kompozisyon dersinden s›nava

giriyoruz. S›n›ftaki herkese küçük ka¤›tlara yaz›lm›fl, ayr› ayr› birer

sözcük veriliyor. Bu sözcük kullan›larak bir metin yaz›lacak. Bana

düflen kelime “compilation” yani “derleme”… ‹flte bu rüyan›n ver-

18


Sunufl

di¤i esinle köyden döndükten sonra bir Bedri Ruhselman biyografisi

yazmaya/derlemeye karar verdim ve bugüne kadar sürecek araflt›rma

ve çal›flmalara bafllad›m…

Bu mütevaz› çal›flman›n gelecekte çok daha ayr›nt›l› bir Bedri

Ruhselman biyografisinin yolunu açabilece¤ini umut ediyorum.

Kendisini, 65’inci ölüm y›ldönümünde sevgiyle, sayg›yla ve sonsuz

flükranla an›yorum...

Cem Çobanl›

fiubat 2025

(Bedri Ruhselman’la ilgili yeni bilgi ve belgelere ulaflanlar›n, dilerlerse

benimle paylaflmalar› için e-posta adresim: gundogdu71@gmail.com)

19


ZAMAND‹Z‹M

1898– ‹stanbul, Kabatafl, F›nd›kl›’da do¤du.

1901– K›zkardefli Bedriye Han›m do¤du.

1903– Befliktafl, Ortaköy’deki fiems-ül Mekâtip ‹ptidaîsi’nde ilkokula bafllad›.

1904– Babas›n›n tayiniyle Çanakkale’ye tafl›nd›lar, ilkokulu bu kentte

tamamlad›.

1906– K›zkardefli Hidayet Han›m do¤du.

1908– Çanakkale’de müzik ö¤retmeni Kâz›m Efendi’den alaturka keman

dersleri almaya bafllad›.

1911– Çanakkale Sultanîsi’nde orta ö¤renimine bafllad›.

1914– Liseye bafllamak üzereyken, Birinci Dünya Savafl›’n›n bafllad›¤› gün

olan 28 Temmuz 1914’te, bir denizalt›ya bindirilerek ‹stanbul’a döndü.

Ayn› y›l Kabatafl Erkek Lisesi’ne kaydedildi.

1916– Kabatafl Erkek Lisesi Fen Bölümü’nden ayr›ld›.

Ayn› y›l ‹stanbul Üniversitesi T›p Fakültesi’ne girdi.

1918– Babas› Cemalettin Bey öldü.

1920– Aral›k ay›nda T›p Fakültesi 3. s›n›f ö¤renimine ara verdi.

Fakülteden hocas› Saim Ali Bey’in (Dilemre) teflvikiyle

Prag Konservatuvar› keman bölümüne kaydoldu.

1923– ‹stiklal Marfl›’n›n bestelenmesi için aç›lan yar›flmaya kat›ld›.

Almanya’da Dresden Devlet Operas› Orkestras› flefi Kurt Striegler’in

yönetiminde solist olarak keman konserleri verdi.

1924– Konservatuvar› bitirmeye 1.5 y›l kala 4. s›n›ftan ayr›lmak zorunda kald›.

Prag’da karfl›laflt›¤› edebiyatç› ve milletvekili Hamdullah Suphi Bey’in

tavsiye ve teflvikiyle Türkiye’ye döndü.

1926– 1 Kas›m’da ‹stanbul Feyziye Lisesi’nde (bugün Ifl›k Lisesi) müzik

ö¤retmenli¤ine bafllad›.

1927– Ankara Lisesi müzik ö¤retmenli¤ine atand› (4 fiubat 1928’de ayr›ld›).

K›zkardefli Bedriye Han›m öldü.

Yeni fiark›lar’adl› bir müzik kitab› yay›mlad›.

Reisicumhur Filarmonik Orkestras›’nda görevli iken, yeni kurulan

Musiki Muallim Mektebi ö¤retim üyeli¤ine seçildi.

1928– 1 Mart’ta Kastamonu Erkek Lisesi Muallim Mektebi’nde müzik

ö¤retmenli¤ine bafllad›. Ayr›ca ücretsiz olarak Kastamonu Erkek Lisesi

ve K›z Ortaokulu’nda da müzik ö¤retmenli¤ine bafllad›.

20


Zamandizim

9 Ekim’de bu görevlerinden ayr›ld›, Ankara’ya döndü.

10 Ekim’de Ankara Musikî Muallim Mektebi’nde keman ö¤retmenli¤i

görevine bafllad›.

30 Aral›k’ta ayn› zamanda Ankara Lisesi Orta Muallim Mektebi’nde de

müzik ö¤retmenli¤ine bafllad›.

1929– 30 Eylül’de bu görevlerinden ayr›l›p yine Ankara Lisesi ortaokul

bölümünde müzik ö¤retmenli¤ine bafllad›.

1930– 6 fiubat’ta, ‹stiklal Marfl›’n›n bestecisi Zeki Bey (Osman Zeki Üngör) ile

anlaflamad›¤›ndan Ankara Orta Muallim Mektebi’nden ayr›ld›.

6 fiubat’ta Mu¤la’da bir süreli¤ine keman ö¤retmenli¤i yapt›.

1931– 25 fiubat’ta Kütahya Ortaokulu’nda müzik ö¤retmenli¤ine bafllad›.

16 Eylül’de bu görevinden ayr›ld›.

30 Eylül’de Adana Erkek Ö¤retmen Okulu’nda müzik ö¤retmenli¤ine

bafllad›.

18 Ekim’de, Muhtelit Orta Mektebi’nde (sonralar› Adana ‹stiklal

‹lkö¤retim Okulu) müzik ö¤retmenli¤ine bafllad›.

1932– 30 Ocak’ta Adana K›z Muallim Mektebi’nde müzik ö¤retmenli¤ine

bafllad›.

1933– 16 Eylül’de, ‹zmir K›z Lisesi’nde ve Erkek Lisesi Tilkilik fiubesi’nde

müzik ö¤retmenli¤ine bafllad›.

1934– 31 Temmuz’da ‹zmir’de verdi¤i bir konser s›ras›nda izleyicilerin konseri

b›rak›p bir çocu¤un kaçan balonuna yönelmesi sonras›nda keman› ve

müzik ö¤retmenli¤ini b›rakt›.

1935– 13 Mart’ta T›p Fakültesi’ne yapt›¤› baflvuru ile t›p ö¤renimine kald›¤›

yerden devam etmeye bafllad›.

8 Ekim’de Kabatafl Erkek Lisesi’nde kompozisyon ö¤retmenli¤ine

bafllad›.

Bak›rköy Ruh ve Sinir Hastal›klar› Hastanesi’nde entern asistan

(stajyer) olarak görev yapt›.

1936– ‘Üstad’ adl› ruhsal varl›ktan ilk yüksek tebli¤leri almaya bafllad›.

1938– 1585/5055 no’lu diplomayla, dahiliye mütehass›s› unvan›yla

‹stanbul Üniversitesi T›p Fakültesi’nden mezun oldu.

Ayn› y›l spirütalizm üzerine ilk makalelerini yazmaya bafllad›.

Bir grup arkadafl›yla, Mart–Eylül aylar›nda 6 say› ç›kan Fener adl›

bir dergi yay›mlad›.

Ayn› y›l meslekdafl› Dr. Zühtü R›za Bey’in (Tinel) Gedikpafla’daki evinde

21


BEDR‹ RUHSELMAN

Dr. Ertu¤rul Saltuk ve Çaml›ca K›z Lisesi felsefe ö¤retmeni Hidayet

Han›m’›n kat›l›m›yla spiritüel toplant›lar düzenlemeye bafllad›.

1938-39– Kabatafl Erkek Lisesi Türkçe yard›mc› ö¤retmenli¤i yapt›.

1939– Befliktafl 1. Erkek Ortaokulu yard›mc› Türkçe ö¤retmenli¤i görevi

yürüttü.

1940– 28 Aral›k’ta müzik ö¤retmenli¤ini b›rakt›.

Dahiliye ihtisas›n› tamamlad›.

Askerlik görevini, yedek tabib yüzbafl› rütbesiyle ‹stanbul Yedikule

Hastanesi’nde dahiliye mütehass›s› olarak yapmaya bafllad›.

1941– 11 Ekim’de, 10 ay 13 gün süren askerlik görevi sona erdi ve terhis oldu.

1941– Bir süre ö¤retmenlik yapt›.

1942– 29 Haziran’da, 5 Aral›k’a kadar sürecek olan Devlet Demiryollar›

Bilecik K›s›m Tabibli¤i görevini yürüttü.

1943– Mart ay›nda Afganistan’›n baflkenti Kabil’deki R›fk› Kâmil Sanatoryumu

baflhekimli¤ine talip olup bir grup meslekdafl›yla birlikte bu kente gitti.

Afganistan’da bulundu¤u dönemde çeflitli deneklerle çal›flmalar yapt›.

1945– Kabil’den ‹stanbul’a döndü.

1946– Ruh ve Kâinat’adl› üç ciltlik kitab›n› yay›mlad›.

1947– Serbest hekimlik yapmak üzere ‹zmir’e yerleflti ve muayenehane açt›.

Ayn› dönemde spiritüel çal›flmalar yapmak üzere Recai Ökten, ‹brahim

Alagil, Dr. Fahri Ifl›k, Nüzhet Çançar, Dr. Celal Yark›n ve Macit Aray’dan

oluflan bir grup kurdu.

Hipokrat Yemini’ne ters bir olay sonras›nda muayenehanesini kapatt›.

3 Kas›m’da Devlet Deniz Yollar› ve Limanlar› ‹flletmesi Genel

Müdürlü¤ü Deniz Hatlar› ‹flletmesi Gemi Adamlar› fiubesi’ne ba¤l›

Dumlup›nar gemisinde gemi tabipli¤ine bafllad›.

1948– 14 May›s’da, çal›flmalar›na engel oluflturdu¤u gerekçesiyle

gemi tabipli¤inden istifa etti.

1949– 2 Mart’ta Ankara gemisinde tekrar gemi tabipli¤i görevine bafllad›.

Ruhlar Aras›nda adl› kitab› yay›mland›.

1950– 30 Mart’ta Türkiye Metapsiflik Tetkikler ve ‹lmî Araflt›rmalar

Cemiyeti’ni kurdu.

1951– Allah adl› kitab› yay›mland›.

Ayn› y›l ‹sveç Stocholm’deki kongreye sunulmak üzere Medyumluk

adl› raporu haz›rlad›.

22


Zamandizim

1952– 30 Nisan’da gemi tabipli¤inden ayr›ld›.

Ortaköy’deki Yüksek Denizcilik Okulu’nda hekimli¤e bafllad›.

Medyomluk kitab› yay›mland›.

Ekim ay›nda, Ruh ve Kâinat dergisini yay›mlamaya bafllad›.

1953– 29 Nisan’da ‹stanbul Y›ld›z’daki Harp Akademileri Komutanl›¤›

sa¤l›k flubesi sivil tabibli¤ine atand›.

Mukadderat ve ‹cabat adl› kitab› yay›mland›.

1954– “Daha yüksek vazifelere haz›rlanmak” gerekçesiyle Ruh ve Kâinat

dergisinin yay›n›na 18. say›yla son verdi.

1955– 18 A¤ustos’ta Harp Akademileri Konutanl›¤›’ndaki görevinden ayr›l›p

tekrar Ankara gemisine, gemi tabipli¤ine döndü.

1957– 31 Ocak’ta annesi Safiye Han›m öldü.

5 Mart’ta Cemiyet’ten istifa etti.

1958– Haziran’da gemi tabipli¤i görevindeyken kalp krizi geçirdi. ‹talya,

Cenova’da iki ay hastanede yatt›.

‘Meflale’ adl› bedensiz varl›ktan al›nan celseler bafllad›.

1 Eylül’de Atilla Güyer’in medyumlu¤u ile ‹lâhi Nizam ve Kâinat’ kitab›n›

oluflturacak tebli¤leri almaya bafllad›.

1959– 1 Temmuz’da celseler sona erdi. 10 A¤ustos’ta kitab›n daktilosu

tamamland› ve ‹stanbul Beyo¤lu 5. Noteri’ne teslim edildi.

Kitab›n yay›mlanma sorumlulu¤unu Hüsrev Bilgio¤lu, Metin Sakik ve

Attila Güyer’e verdi.

1960– 18 fiubat Perflembe gecesi saat 21:10’da geçirdi¤i kalp krizi sonras›nda

dünyadan ayr›ld›. Bedeni, 20 fiubat’ta Zincirlikuyu Mezarl›¤›’nda

topra¤a verildi.

23



1

Bedri Ruhselman’›n

Yaflam Öyküsü ve Çal›flmalar›

Bedri Ruhselman, 1898 y›l›nda, ‹stanbul’un F›nd›kl› semtinde,

Kabatafl, Setüstü’ndeki kendi evlerinde dünyaya geldi. Do¤umda

verilen ad› ‹smail Bedrettin olan Ruhselman’›n soya¤ac›, Kuzey

Kafkasya’da Karadeniz k›y›s›nda yaflayan Bat› Çerkeslerinin fiaps›¤*

koluna kadar uzan›r. Babas›, k›demli yüzbafl› askerî cerrah Cemalettin

Efendi (1860-1918), annesi ise Kastamonu kale komutan› Binbafl›

Hüsnü Efendi’nin k›z› Safiye Han›m’d›r (1881-1957). Aile lakab›

“Zabaç” olan Cemalettin Efendi ve ailesi, fiaps›¤lar’›n Türkiye’ye zorunlu

göçüyle 1865’te ‹stanbul’a yerlefltiler.

1903 y›l›nda, Ortaköy’deki fiems-ül Mekâtip ‹ptidaîsi’nde ilkokula

bafllad›. fiems-ül Mekâtip (Okullar›n Günefli), II. Abdülhamit,

II. Meflrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinde (1890–1940) e¤itim veren

seçkin bir özel okuldu. Selanikli e¤itimci ve ö¤retmen fiemsi

Efendi (1851-1917) taraf›ndan kurulan okul, karma e¤itim ve Bat›

tipi yenilikçi pedagojik yöntemlere a¤›rl›k vermifl, yeni kurulan Türkiye

Cumhuriyeti’nde ça¤dafl e¤itim sisteminin öncüsü olmufltur.

* Çerkesler’in 12 ana kolundan biri olan fiaps›¤lar (Shapsug), Kafkasya Savafl›

(1817-1864) s›ras›nda Çarl›k Rusyas›’n›n en radikal düflmanlar› aras›nda yer ald›lar

ve savaflta Kafkasya’n›n önemli liderlerinden ‘Kafkas Kartal›’ lakab›yla tan›nan

fieyh fiâmil’e kat›ld›lar. Savafl›n yenilgiyle sona ermesi sonras›nda Rus ordusu

topraklar›n› iflgal etti. fiaps›¤lar’›n büyük bir bölümü 1864-1865 y›llar›nda Türkiye’ye

göç etmek zorunda kald›lar ve çeflitli kentlere yerlefltiler.

25


Kabatafl, Setüstü (1910’lar›n bafl›). Fotonun sa¤ taraf›ndaki yol, günümüzde

geniflletilmifl olup Meclisi Mebusan Caddesi ad›n› tafl›maktad›r. Yolun solunda, yukar›ya

do¤ru ç›kan hafif yokufl ise bugün de varl›¤›n› sürdüren Setüstü’dür.

26


‹lkokula bafllad›¤› fiems–ül Mekâtip (1920’ler).

27


BEDR‹ RUHSELMAN

Mustafa Kemal, fiemsi Efendi’nin Selanik’teki okulunda (Mektebî

fiemsî ‹btidaî) okuma-yazma ö¤renmifltir. fiemsi Efendi, bugünkü

fiiflli Terakki Lisesi ile Ifl›k Lisesi’nin de Selanik’teki kurulufllar›nda

da önemli rol oynam›flt›r.

Çocuklu¤unun ilk y›llar› F›nd›kl› semtinde geçen Ruhselman,

1904 y›l›nda askerî cerrah babas›n›n Çanakkale’ye tayin olmas› nedeniyle,

ilk ve ortaokulu bu kentte tamamlad›. Ruhselman’›n ö¤renim

gördü¤ü Çanakkale Sultanîsi, döneminde bölgenin en iyi okulu

olarak kabul edilir. Türk edebiyat›n›n en önemli adlar›ndan biri olan

Reflat Nuri Güntekin de (1889-1956) burada ö¤renim görmüfltür.

(Reflat Nuri’nin de babas› askerî cerraht›r ve o da Ruhselman gibi babas›n›n

tayiniyle yerlefltikleri Çanakkale’de ilkokula bafllam›flt›r.)

Çanakkale’de bulunduklar› s›rada, Ruhselman 10 yafl›ndayken,

müzi¤e olan ilgisi nedeniyle alaturka keman dersleri almaya bafllar.

Aile, müzi¤e çok önem verdi¤i için k›zkardeflleri Bedriye Han›m ud,

Hidayet Han›m ise kanun dersleri almaktad›r. Keman derslerini ve-

Bedri Ruhselman’›n ilk ve ortaokul e¤itimini tamamlad›¤›, 1892’de e¤itime bafllayan

Kale-i Sultanî Mektebi ‹dadisi (Çanakkale Sultanîsi), bugün Çanakkale Ö¤retmenevi

olarak kullan›l›yor.

28


Yaflam Öyküsü ve Çal›flmalar›

‹smail Bedrettin ve Kâz›m Efendi.

Ortaokul y›llar›nda.

ren hocas› Kâz›m Efendi’ye göre, müzi¤e olan yetene¤i çok fazlad›r.

Oniki yafl›ndayken, kendisini çok etkileyecek olan, Cinlerle Muhabere*

adl› bir cep kitab› eline geçer ve gizlice okumaya bafllar. Çünkü babas›

bu konularla ilgilenmesini kesinlikle istememektedir.

‹smail Bedrettin Bey, 15 yafl›na geldi¤inde, bu kez babas›n›n ve

onun baz› arkadafllar›n›n yan›nda, ilk ruhsal celse deneyini yapar.

Kendisinin belirtti¤ine göre, bu celsede bir savafl›n ç›kaca¤› söylenir.

Nitekim 1914’te, Birinci Dünya Savafl› bafllar. Liseye bafllamak

üzereyken, Birinci Dünya Savafl›’n›n bafllad›¤› gün olan 28 Temmuz

1914’te, karayoluyla ulafl›m savafl nedeniyle sorunlu oldu¤u için Çanakkale

Liman Müdürü’nün yard›m›yla bir denizalt›ya bindirilerek

‹stanbul’a gönderilir. Ayn› y›l, Setüstü’ndeki Kabatafl Mekteb-i Sultanîsi’ne

(1923’ten itibaren Kabatafl Erkek Lisesi) kayd› yap›l›r. “Os-

* Cinlerle Muhabere: Yahud ‹spirtizm, Fakirizm, Manyetizm, Hasan Mezruk (Hasan

Bedreddin), yay›nc›: Fikri Garbis, Gayret Kitabevi, 1912, ‹stanbul.

29


BEDR‹ RUHSELMAN

(Foto: Abdullahyan Biraderler)

1914 y›l›nda çekilen bu fotoda sa¤da Kabatafl Mekteb-i Sultanîsi görülmekte.

Solda tepedeki büyük bina Almanya Konsoloslu¤u, öndeki cami Molla Çelebi (F›nd›kl›)

Camisidir. Restore edilen bu yap› günümüzde ayn› yerde (Muhtar Leyla Ild›r sok. No: 10)

Kabatafl Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi ad›yla e¤itim veriyor.

manl› dünyas›na seçkin idareciler yetifltirmek” amac›yla 1908’de

kurulan bu okuldaki ilk y›l›nda ö¤retmenlerinden birisi edebiyat

ö¤retmeni Ömer Seyfettin’dir.*

1915 May›s›’nda, Çanakkale savafllar› nedeniyle okulun bir bölümü,

askerî hastaneye dönüfltürülür ancak ö¤renime ara verilmez.

Bu arada, okuldaki ö¤retmenlerin büyük bölümü cepheye gitti¤inden

okulda ö¤retmen eksikli¤i vard›r.

* Ömer Seyfettin (1884-1920): Türk edebiyat›n›n öncü öykü yazar›d›r. Balkan Savafllar›

s›ras›nda esir düflen Ömer Seyfettin’in, gençli¤inde dönemin felsefi, edebi, siyasi ve

bilimsel kuramlar›n› yak›ndan inceledi¤i biliniyor. Edebiyatta Türkçülük ak›m›n›n

kurucusu olup dilde sadeleflmeyi savunmufltur. Bedri Ruhselman’›n ö¤rencili¤i ile

ayn› y›l, 1914’te Kabatafl Mekteb-i Sultanîsi’nde ö¤retmenli¤e bafllam›flt›r.

30


Yaflam Öyküsü ve Çal›flmalar›

Ruhselman, lise e¤itimi s›ras›nda ayn› zamanda klasik keman

dersleri de almaktad›r. Hocas› ise, o dönemde ‹stanbul’da Belediye

Konservatuvar›’nda görevli ve pek çok müzik insan› yetifltiren üstad

violinist Albert Braun’dur. Ruhselman, kemanda o kadar ustalaflm›flt›r

ki, Braun baz› Sarayl›lara Ruhselman’dan ders almalar› için

referanslar verir. Burada ve bu kitab›n ilerleyen bölümlerinde de Bat›

dillerindeki ‘violinist’ sözcü¤ünü kulland›m. “Keman” sözcü¤ü

Farsça kökenli ‘kamân’dan (‘e¤ri’, ‘yay’ anlam›nda) gelir ve bir çalg›y›

tan›mlamaktan çok çalg›n›n yay›n› tan›mlar. Bu çalg›y› kullanan

kifliye ise yayg›n Türkçe’de “kemanc›” denilmekle birlikte, ben

bunu keman üreten kifliyle de kar›flabilece¤i düflüncesiyle do¤ru

bulmad›¤›m için (özellikle de bu çalg›da virtüözlük derecesine ulaflm›fl

olanlar için) “violinist”i tercih ettim. Roma mitolojisindeki sevinç/nefle

tanr›ças› Vitula’dan geldi¤i öne sürülen ve “küçük viyola”

anlam›na gelen violin ise, viyola ve viyolenselin de dahil oldu¤u vio-

Albert Braun ile.

31


BEDR‹ RUHSELMAN

lin ailesinin en yüksek tondan çalan

en küçük üyesidir. Nitekim,

Ruhselman’›n kendisi de, kimi ifle

baflvuru mektuplar›nda ve Yeni fiark›lar

adl› kitab›nda imza olarak

“violonist Bedri”yi kullanmaktad›r

(örn. Tepeköy, s. 450, 1928 tarihli

‘Hüviyet Varakas›’).

1916’da Kabatafl Lisesi fen flubesinden

ayr›l›r. Ayn› y›l ‹stanbul

Darülfünunu (Üniversitesi) T›p Fakültesi’ne

girer. Ailesi de ‹stanbul’a

gelmifltir.

T›p Fakültesi’nin ilk y›llar›nda.

Birinci Paylafl›m Savafl›’n›n sona ermesinin ard›ndan, ‹stanbul’-

un Birleflik Krall›k, Fransa, ‹talya ve Yunanistan taraf›ndan iflgal

edildi¤i y›llarda (1918-1923) Bedri Ruhselman, tüm olumsuzluklara

karfl›n t›p ö¤renimine devam etmektedir.

T›bbiye ö¤rencilerinin öteden beri sanat›n çeflitli dallar›yla ilgilendikleri

bilinir. Her s›n›fta, dönem dönem mizah ve hiciv içerikli dergiler

ç›kar›l›r, tiyatro temsilleri düzenlenir, konserler verilirdi. Birinci

Paylafl›m Savafl› sürecinde bu tür etkinliklere zorunlu biçimde ara verilmiflti.

Ancak, t›p tarihçisi Prof. Dr. Cihat Ç›nar Baflekim’in aktard›-

¤›na göre ‹stanbul’un iflgali y›llar›nda ise ö¤renciler moral kazanabilmek

için bu tür etkinliklere tekrar bafllam›fllard›.* Özellikle tiyatro

oyunlar›n›n sergilendi¤i gecelerde, perde aralar›nda sahneye fas›l

toplululuklar› ve orkestralar ç›kard›. ‹flte bunlardan biri olan, Halit

Fahri Ozansoy’un (1891-1971) 1916’da yazd›¤› ilk oyunu Baykufl’un

oynand›¤› akflam, perde aras›nda Bedri Zabaç bir resital vermiflti.

* ‘‹stanbul’un ‹flgali Y›llar›nda T›bbiye’de Tiyatro’, Prof. Dr. Cihat Ç›nar Baflekim,

Lokman Hekim Dergisi, 2016-6(3), ss. 112-116.

32


Yaflam Öyküsü ve Çal›flmalar›

1920 y›l›nda Ruhselman, T›p Fakültesi’nin dördüncü s›n›f›ndad›r.

Bu arada da keman derslerine de devam etmektedir. Özellikle

dilbilimci ve adlî t›p hocas› Prof. Dr. Saim Ali Bey (Dilemre), onun

müzikteki baflar›s›n› çok desteklemektedir. Ancak, müzik sevgisi

daha a¤›r bast›¤› için, T›bbiye’yi b›rakmaya karar verir. Hedefi, Avrupa’da

müzik e¤itimi görmektir ama bunun için para gereklidir.

Sonunda o da bulunur. O dönemin geleneklerine göre, Kad›köy

Bostanc›’da yaflayan M›s›rl› bir prenses, Ruhselman’› himayesine

al›r ve ona malî destek sa¤lar.

Saim Ali Bey ve Albert Braun’un da teflvikleriyle, 1920’de müzik

ö¤renimi görmek üzere Çekoslovakya’ya gitmeye karar verir. Aral›k

ay›nda, baflkent Prag’a gitmek üzere trene bindi¤i gün, trenin yaln›zca

üç istasyonda Prag’a aktarma yapaca¤›n› bildi¤i halde, karfl›-

s›ndaki Macar asilzâde ile derin bir sohbete girmifl oldu¤undan, aktarmay›

üçüncü istasyona b›rak›r. Ancak, Ruhselman, bu yafll› ve

deneyimli kiflinin, kendisine, yapt›¤›n›n do¤ru olmad›¤›n›, çünkü

trenin üçüncü istasyona bir aksilik ç›kmadan varabilece¤inden

emin olunamayaca¤›n› söylemesi üzerine düflünür ve o günden sonra,

“ilk f›rsat› kaç›rmamak” prensibini kendisine ilke edinir.

Prag Konservatuvar› keman bölümü s›navlar›n› kazanarak bu

okula kayd›n› yapt›r›r. Okul, ilke olarak hiçbir ö¤rencisine, e¤itim

gördü¤ü s›rada okul d›fl›nda resital vermesine izin vermemekte ve

buna iliflkin bir belge imzalatmaktad›r. Ancak, üstün yetene¤inden

ötürü Ruhselman’a bir ayr›cal›k tan›n›r ve okul d›fl›nda konser vermesine

izin verilir. 7 y›ll›k konservatuvar e¤itimini tamamlamas›na

1,5 y›l kala, kendi ifadesiyle, “mali vaziyetimin âdemi müsaadesi yüzünden

terk etmek ve memleketime dönmek mecburiyetinde kald›m” demektedir

(1928’de Maliye Bakanl›¤›’na yazd›¤› özyaflam öyküsünden, Tepeköy,

s. 432).

33


Prag Konservatuvar›’nda.


Prag’da Bir Türk Sanatkâr›*

“(…) T›p tahsilime devam ediyor, ayn› zamanda Mösyö Brown’dan keman

dersi al›yordum. Daha sonra musikiye olan tutkum dolay›s›yla 1918 senesinde

t›bbiyeyi dördüncü s›n›f›ndan terk ettim ve 1921’de Prag’a gittim.

Prag Konservatuvar› haz›rl›k k›s›mlar›ndan baflka iki devreden ibarettir. ‹lk

devreden sonra talebe, büyük devreye imtihanla kabul olunur. Keman büyük

devresi de iki k›s›mdan ibarettir: Birincisi virtüoz di¤eri pedagojidir.

Virtüoz flubesinde e¤itim süresi 7 sene, pedagog flubesinde 3 senedir. Her

iki flubeye senede ancak belirli miktarda talebe al›nabilir. Ben, Prag’a gidince

do¤rudan do¤ruya virtüoz flubesine müracaat ettim. ‹stanbul’dan

geldi¤imi duyan okul müdürü Progesör Novak [Vitezslav Novak], bana alt›

ay kadar hususi olarak çal›fl›p gelecek e¤itim devresinde imtihanla okula

kat›lmam› tavsiye etti. Çünkü ö¤renci kay›t zaman› geçmiflti. Konservatuvar›n

kabul edebilece¤i ancak bir kiflilik yer vard› ki buraya benden evvel

ikisi Çek, biri de Alman olmak üzere üç talip ç›km›flt›. Israr›m üzerine

onlar için aç›lm›fl olan müsabaka imtihan›na dahil oldum. Seçme heyetini

teflkil eden on kifli meyan›nda fievçik, [Jan] Marjak, Novak gibi en zor be-

¤enen ve meflhur musiki üstatlar› bulunuyordu.

“‹mtihan heyeti, Avrupal›lar’›n pek inand›klar› muhit ve kavmiyet [soy,

budun] dolay›s›yla en az ümit baflar›s›n› bende görüyorlard›. Buna ra¤men,

akflama kadar devam eden imtihan neticesinde, di¤erlerinin reddedilifline

karfl›l›k yaln›z ben muvaffak oldum ve bu yüzden pek çok takdirata

mazhar oldum. Bu suretle dahil oldu¤um konservatuvar yüksek e¤itimi

flubesinde Profesör Jan Marjak ile dört ay çal›flt›m. Genel imtihanlar yaklaflm›flt›.

Genel imtihanda en yüksek derece ile üçüncü s›n›fa terfi ettim.

“Buna dair Prag Konservatuvar› 20 Haziran 1921 tarihi ile bir tasdik

belgesi düzenledi. Bu tarihten bir buçuk sene sonra Dresden’e hareket etmek

mecburiyetinde kald›m… Dresden’deki ikâmetimde keman derslerini

takip edebilmek için ayda iki defa Prag’a geliyordum. Almanya’daki ikâmetimden

yararlanarak ayn› zamanda Dresden Konservatuvar’n›n kompozisyon

flubesine dahil oldum. Dresden’de verdi¤im konserlerde halk›n, sanatkârlar›n

alk›fllar› karfl›s›nda kald›m.

* Ruhselman’la yap›lan bu röportaj, 24 Kas›m 1923 tarihli Vatan gazetesinde

yay›mlanm›flt›.

35


BEDR‹ RUHSELMAN

“Tatili ‹stanbul’da geçirmek üzere gelirken yolda meydana gelen bir

hadiseyi burada zikredece¤im. Köstence’den ‹stanbul’a gelirken, vapurda

tan›mad›¤›m bir Alman, bana kendisini takdim etti ve keman›m› dinlemek

istedi¤ini söyledi ve buna ehemmiyet verdi¤ini de söyledi. Ben, akflam tekrar

vâki olan ›srar üzerine bir konser vermeye mecbur kald›m. O adam bana

kart›n› verdi ve alt›na da adresini yazd› ve anlatt›. Berlin’de asil bir aileye

mensup keman talebesi bir genç, harbi umumide vefat eder. K›ymetli

keman› validesinin elinde kal›r.

“Validesi bu keman› satmaya k›yamaz ve yetenek sahibi bir kemanîye

vermek arzusunu dile getirir. Fakat uzun bir süre böyle bir keman talebesine

rastgelemez. Nihayet vaktini daima seyahatle geçiren Bavyeral› muharrirlerden

bana kart›n› veren doktor Marten’e verir ve onu bu vazife ile

görevlendirir. Ben keman çald›ktan sonra doktor Marten, böyle bir kemanî

buldum diye bu vakay› hikâye etti. Ve benim bu kemana sahip olmam›

temin etmek üzere adresini verdi. Avrupa’ya geri dönüflümde adresimin

taraf›mdan bildirilmesini rica etti. (...)” *

* Bedri Ruhselman’›n ye¤eni fiahap Ruhselman bu olay› flöyle naklediyor:

“Day›ma, Almanya’da k›ymetli bir keman hediye edilmifl olup, di¤er baz› flahsi k›ymetli

eflyalar›yla birlikte tekrar Almanya’ya dönüflünde almak üzere, pansiyon olarak kald›¤› yere

teslim etmifl fakat uzun seneler sonra gidiflinde o aileyi bulamam›fl ve eflyalar›yla birlikte

keman› da kaybolmufl. Hadiseyi birkaç defa day›mdan dinlemifltik.”

(fiahap Ruhselman’›n 24 Haziran 1970’de F. Tepeköy’e yazd›¤› mektubundan)

1808’deki kuruluflundan itibaren Avrupa’n›n en önemli müzik okullar›ndan biri olarak

kabul edilen Prag Konservatuvar›’n›n 1922’de çekilmifl bir fotograf›.

36


Yaflam Öyküsü ve Çal›flmalar›

Prag’daki müzik e¤itimi s›ras›nda metapsiflik araflt›rmalara bafllar.

Pansiyoner olarak kald›¤› evde düzenlenen ruhsal irtibat celselerine

kat›l›r ve o y›llarda, iyi derecede Frans›zca, Almanca ve biraz

‹ngilizce bilmenin de verdi¤i avantajla, Avrupa’daki metapsiflik literatürünü

ve çal›flmalar› izler, inceler ve hipnotizmay› ö¤renir. Kendisi

sonraki y›llarda ruhsal irtibat celselerinde hipnotizman›n yan›-

s›ra, gelifltirdi¤i ‘psikolojik ayr›flma’ yöntemini de kullanacakt›r.

Yine ayn› dönemde Allan Kardec (1804-1869), Gustave Geley

(1868-1924), Charles Richet (1850-1935), Léon Denis (1846-1927)

gibi klasik spiritizmin öncülerinin yazm›fl oldu¤u önemli eserleri

ayr›nt›l› biçimde inceler, Türkçe’ye çevirir ve kitaplardan okuduklar›n›

uygulayarak hipnotizmay› ö¤renir.

Psikolojik Ayr›flma Yöntemi

‹lâhi Nizam ve Kâinat kitab›n›n al›n›fl› s›ras›nda Bedri Ruhselman’›n kendine özgü

bir tebli¤ alma biçimi vard›r. Kendi deyifliyle buna “psikolojik infisal” yani psikolojik

ayr›flma (Fr. dissociation psychologique) denir. Psikolojik ayr›flma; günümüzde

ço¤u psikoterapistin kulland›¤› “kendinden ayr›flma” (dissosiyasyon)

yöntemlerine çok yak›n olan; medyumu tam transa sokmadan, yar› trans halindeyken,

çok yükseklere ç›karabilecek bir tekniktir.

Ruhselman’›n, Ruh ve Kâinat adl› kitab›nda ayr›nt›l› flekilde tan›mlad›¤› bu

yöntemde, dene¤in fluuru ortadan kalkmam›flt›r. Bütün dikkatini fluuralt› sahas›na,

yani kendi varl›¤›na çevirmifl olmakla beraber, onu her an d›fl âlemle ba¤lant›land›rabilecek

durumda bulunmaktad›r. Di¤er deyiflle hipnozda oldu¤u gibi

uyumam›flt›r yaln›zca fluur ile fluuralt› birbirinden ayr›lm›flt›r. Bu durumdaki

deneklerde fluur ve fluuralt› birbirinden ba¤›ms›z kiflilere aitmifl gibi uyan›k

haldedir. Bu alanda, flimdiye kadar hiçbir uygulay›c› böylesine deneysel çal›flmalar

yapmam›flt›r. Bedri Ruhselman’›n kulland›¤› psikolojik ayr›flma tekni¤i;

medyumun bilgi ald›¤› Plân ile de ba¤lant›l› olarak, kendi bilincini tam bloke etmeden,

sanki karfl› karfl›ya iki insan konufluyormufl fleklinde yapt›¤› bir çal›flma

türüdür. Zaten, ‹lâhi Nizam ve Kâinat kitab›n›n verildi¤i Önder Plân›’ndan al›-

nan bilgiler de bu yöntemle al›nm›flt›r. Ve al›nan bilgiler, düzenlendikten sonra

tekrar tekrar Plân’a teyit ettirilmifltir.

37


Bedri Bey’in Bestesi

Prag Konservatuar›’na azal›kla girmeye muvaffak olan vatandafllar›m›zdan

Bedri Bey nâm›nda bir genç, uzak diyarlarda bulundu¤u halde, vatana

karfl› olan rab›tas› dolay›s›yla ‹stiklal Marfl›’na bir beste tanzim eylemifl ve

Maarif Vekâleti’ne göndermifltir.

Hâkimiyet-i Millîye gazetesi, * 3 Haziran 1923, sayfa 1

Sözleri Mehmet Akif (Ersoy) taraf›ndan yaz›lan ‹stiklal Marfl›’n›n

bestelenmesi için 12 fiubat 1923 tarihinde düzenlenen beste

yar›flmas›na kat›lan 24 müzisyenden biridir. Soyad› kanunu (1934)

henüz ç›kmad›¤›ndan aile lakab› olan, Bedri “Zabaç” ad›yla yar›flmaya

kat›l›r. Ancak yar›flmay› baflka bir beste kazan›r. (‹stiklal Marfl›,

1924-1930 y›llar›nda Ali Rifat Ça¤atay’›n bestesiyle, 1930’dan

itibaren de Osman Zeki Üngör’ün bestesiyle Türkiye Cumhuriyeti’nin

ulusal marfl› olarak kabul edildi.)

Ayn› y›l, Almanya’n›n Dresden kentinde Devlet Operas› Orkestras›’nda

besteci ve flef Kurt Striegler’in (1886-1958) refakatinde konserler

verir. Bu arada, Kurt Striegler’den söz edince ‹zmir Marfl›’na

da de¤inmemiz gerekir. Günümüzde, çeflitli nedenlerle stadyumlarda,

gemilerde, metrolarda bir biçimde icra edilen ‘‹zmir Marfl›’ oldukça

popüler. Kökeni biraz tart›flmal› olan ‹zmir Marfl›, asl›nda bu

ad› almadan önce ‘Kafkasya Marfl›’ olarak bilinirmifl. Kimi kaynaklarda,

Birinci Dünya Savafl›’n›n Kafkasya cephesi için ‘Kafkasya Marfl›’

ad›yla 1914’te bestelenen anonim bir marfl oldu¤u öne sürülüyor.

‹zmir Büyükflehir Belediyesi ise marfl›n 1923 y›l›nda bestelendi¤ini,

müzi¤ini Kurt Striegler’in yapt›¤›n›, notalar›n uzun bir süre kay›p

* Kurtulufl Savafl›’n›n sürdü¤ü s›rada, Ocak 1920’den itibaren büyük zorluklarla Ankara’da

yay›mlanan Hâkimiyeti Millîye, dönemin en önemli gazetesi olup halk› ulusal kurtulufl

mücadelesine iliflkin bilgilendirme amac›yla Mustafa Kemal taraf›ndan kurulmufltur.

Günlük tiraj› 4–5 bin olan ve Arap harfleriyle bas›lan gazetede ç›kan tüm yaz›lar

ayn› zamanda köfle yazar› olan Mustafa Kemal taraf›ndan önceden okunup incelenirdi.

38


Yaflam Öyküsü ve Çal›flmalar›

oldu¤unu ve 2004 y›l›nda bulundu¤unu,

eserin ilk kez 29 Haziran 1923’te

Almanya’n›n Dresden kentinde seslendirildi¤ini

öne sürmüfltü. Striegler’in,

imzalad›¤› notalar› Mustafa Kemal’e

arma¤an etti¤i de öne sürülüyor Eser,

sonralar› 1927’de ‹stanbul’da, 1932’de

ise Viyana’da seslendirildi. ‹nsan ister

istemez, 1923 y›l›nda Dresden’de bulunan

ve Kurt Striegler ile birçok kez

konsere ç›kan Bedri Ruhselman ile ‹zmir

Marfl› aras›nda bir ba¤lant› kurmaya

yöneliyor. Ruhselman’›n Kafkasya

Kurt Striegler

kökeni, ‹stiklal Marfl›’nda oldu¤u gibi marfl besteleme iste¤i/e¤ilimi

ve ‹zmir ba¤lant›lar› da gözönüne al›n›nca…

1924’de, Prag Konservatuvar›’dan mezun olmas›na 1,5 y›l kala

M›s›rl› prensesin ölümüyle mali deste¤i kesilir. Bu s›rada Prag’da

karfl›laflt›¤› ve tan›flt›¤›, Milli E¤itim Bakan› Hamdullah Suphi Bey

ile yapt›klar› sohbette, Hamdullah Bey’in, genç Türkiye Cumhuriyeti’nde

müzik ö¤retmenine duyulan ihtiyaçtan söz etmesi üzerine,

onun teflvikiyle Türkiye’ye döner ve bir süre sonra ‹stanbul’da Feyziye

Mektebi’nde (bugün Ifl›k Lisesi) müzik ö¤retmenli¤ine bafllar.

Bu dönem, cumhuriyetin ilk y›llar›d›r. 1924’te yürürlü¤e giren

Tevhid-i Tedrisat Kanunu (Ö¤retimde Birlik) ile birlikte ülkenin dört

bir yan›nda ayn› tip e¤itim yap›lmas› öngörülmektedir. Bunun müzi-

¤e yans›mas› ise ustadan ç›ra¤a kulak yoluyla gelen ö¤reti, yerini notaya,

kitaba ve bilimsel yöntemlere b›rakmak fleklinde olmufltur. Ça¤dafllaflma

içerisindeki Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni kültür politikalar›

kapsam›nda h›zla kurumsallaflmaya gidilmekte ve birbiri ard›na

müzik e¤itimi veren okullar aç›lmas› öngörülmektedir.

39


BEDR‹ RUHSELMAN

Musiki Muallim Mektebi ilk aç›ld›¤›nda üç kerpiç binadan oluflan bir oteldi.

1928’de, otelin yerine yap›lan bu fotograftaki yeni binas›na tafl›nd›.

1924 y›l›nda henüz 26 yafl›nda olan Bedri Ruhselman, önce o y›l

kurulmufl olan Riyaset-i Cumhur Filarmonik (Cumhurbaflkanl›¤›

Filarmoni) Orkestras› üyeli¤ine, bir süre sonra da 1927’de Musiki

Muallim Mektebi ö¤retim üyeli¤ine seçilir.* Bugünkü Ankara Devlet

Konservatuvar›’n›n (Hacettepe Üniversitesi) temelini oluflturan

Musiki Muallim Mektebi, do¤rudan Mustafa Kemal’in iste¤iyle,

1924 y›l› sonlar›nda Ankara Cebeci’de kurulmufl olup Türkiye Cumhuriyeti’nin

müzik ö¤retmeni yetifltiren ilk e¤itim kurumudur.

Alt› kifliden oluflan, kurumun ilk üye-ö¤retmenleri aras›nda

violinist Bedri Zabaç’la (Ruhselman) birlikte violinist Cevad Memduh

Bey (Altar, 1902-1995), violinist Necil Kâz›m Bey (Akses, 1908-

1999), piyanist Ferhunde Han›m (Erkin, 1909-2007), piyanist Ulvi

Cemal Bey (Erkin, 1906-1972) ve violinist Necdet Remzi Bey (Atak,

1911-1972) gibi sonralar› klasik bat› müzi¤inin Türkiye’deki en

önemli müzisyenleri olacak ve ‘Türk Beflleri’ ad›yla bilinen gruba

dahil olacak kifliler de (Necil Kâz›m Akses ve Ulvi Cemal Erkin) bu-

* Burada, do¤rulanmas› oldukça zor bir ç›karsamada bulunay›m yine: Bedri Zabaç,

ilk kez kurulan bu çok önemli iki kuruma nas›l ve kim taraf›ndan seçilmifltir? Bir y›l önce

Hâkimiyet–i Millîye gazetesinin 1. sayfas›nda ç›kan haberi okuyan Cumhurbaflkan›

Mustafa Kemal’in bu iflte pay› var m›d›r? Bu vesileyle Bedri Zabaç, Mustafa Kemal’e

takdim edilip, el s›k›fl›p tan›flm›fllar ve sohbet etmifller midir?...

40


Yaflam Öyküsü ve Çal›flmalar›

lunmaktad›r. Bu alt› müzisyen aras›nda en yafll› ya da k›demli kiflinin

Bedri Ruhselman oldu¤una ayr›ca dikkat çekerim!

1926–1934 y›llar›nda Anadolu’nun çeflitli kentlerinde müzik ö¤retmenli¤i

yapar. 1927’de, Yeni fiark›lar ad›nda bir müzik kitab› yay›mlar.

Arapça harflerle bas›lan ve “Violonist Bedri” imzas›yla yay›mlanan

16 sayfal›k bu kitapç›kta güfte ve bestelerinin baz›lar›

kendisine ait, di¤erleri ise muhtelif operalardan uyarlad›¤› 16 eserin

notas›na yer verir. 1928’de Anadolu’da bir yolculuk s›ras›nda kar

f›rt›nas›na yakalan›r, ölümün efli¤inden döner.

1931’de Adana’da müzik ö¤retmenli¤i yapt›¤› s›rada hipnotizma

çal›flmalar›na bafllar (ilk hipnoz çal›flmas›n› bir floför ile gerçeklefltirmifltir).

Ayn› y›l, 8 ay yaflad›¤›, Adana Eski ‹stasyon arkas› Arap Uflaklar›

Mahallesi’nde, bir tekinsizev vakas›na tan›kl›k eder; bölgedeki reenkarnasyon

vakalar›n› inceler. Gözlemlerini ve çal›flmalar›n›, 1946’da

yay›mlanan Ruh ve Kâinat adl› kitab›n›n ‘Metapsiflik Hadiseler ve Reenkarnasyon

Üzerinde Mübahaseler’ bölümünde (s. 667), 1952’de ise

Ruh ve Kâinat Dergisi’nin 2. ve 3. say›lar›nda yay›mlayacakt›r.

41


BEDR‹ RUHSELMAN

Ruhselman’›n kendi çizimiyle, Ruh ve Kâinat Dergisi’nin 2. ve 3. say›lar›nda

yer verdi¤i ‘tekinsizev’ vakas›.

42


Yaflam Öyküsü ve Çal›flmalar›

Bedri Ruhselman’›n, çok sevdi¤i müzi¤i 1934 y›l›nda b›rakarak,

çal›flmalar›n›n tüm a¤›rl›¤›n› spiritüel araflt›rmalar›na yöneltmesine

neden olan oldukça ilginç bir olay anlat›l›r. Ruhselman son konserini,

ayn› zamanda müzik ö¤retmeni olarak görev yapt›¤› ‹zmir Erkek

Muallim Mektebi’nde vermifltir. Niccolò Paganini’nin fieytan

Trili Sonat› adl› eserini seslendirirken, konserin ortas›na do¤ru dinleyicilerden

birinin çocu¤unun elindeki balon havaya uçar. Bütün

dinleyiciler konseri dinlemeyi b›rak›p, büyük bir merakla balonu izlemeye

bafllarlar. Bu olay üzerine Ruhselman konseri yar›da b›rakarak

salonu terkeder ve bir daha konser vermeme karar› al›r. Tepeköy,

Ruhselman’›n müzi¤i, daha do¤rusu müzik ö¤retmenli¤ini b›-

rakmas›n›n ard›nda yatan kendince as›l nedeni flöyle aç›kl›yor:

Bedri Ruhselman, talebelerine arzulad›¤› flekilde yararl› olamad›¤›ndan

flikâyetçidir. Onlar›n iyi bir musiki kültürü almalar› ve

iyi bir insan olarak yetiflmeleri için bütün gücüyle çal›flmas›na

ra¤men, bu arzu ve çabas›ndan tam rand›man almas›n› engelleyen

baz› mevzuat onu çok üzmektedir. Nitekim o zamanlarda

müzik dersleri s›n›f geçme üzerinde müessir bir ders niteli¤i tafl›m›yordu.

Bu sebeple de ö¤rencileri yeteri kadar çal›flm›yorlar

ve ifli gayri ciddi bir aç›dan ele almak e¤ilimini gösteriyorlard›.

Ama genç ve idealist hocan›n elinden ne gelebilirdi ki? Ancak,

ifllerin böyle gitmesine de gönlü bir türlü raz› olamamaktayd›.

Neler yapabilirdi? Müzik hocal›¤›ndan vaz m› geçmeliydi? Yar›m

b›rakt›¤› t›p tahsilini tamamlay›p doktorluk mu yapmal›yd›?

Evet, bu fikir ona daha cazip ve makul gelmeye bafllam›flt›…

Mart 1935’te tekrar T›bbiye’ye girerek, 2. s›n›ftan t›p ö¤renimine

devam eder. Bir yandan da geçimini sa¤lamak üzere Kabatafl Erkek

Lisesi’nde ö¤retmenli¤e tekrar bafllar, ancak müzik de¤il kompozisyon

ve Türkçe ö¤retmenidir bu kez. Üniversiteden mezun olduktan

sonra, tan›nm›fl t›p insan› ve ilk oral anti-diyabetik ilac› keflfeden

Ord. Prof. Dr. Erich Frank’›n (1884-1957) yan›nda uzmanl›k

43


BEDR‹ RUHSELMAN

e¤itimini tamamlar ve dahiliye mütehass›s› unvan›n› al›r (diploma

no: 1585/5055).

Deneysel spiritizmi çok iyi sentezleyen Ruhselman, art›k uygulamal›

çal›flmalara geçmifltir. Ruhsal âlemden ilk yüksek bilgileri,

1936 y›l›n›n Nisan ay›nda, Hüseyin Sadettin Arel’in medyumlu¤u ile

almaya bafllar. Kendisini “Üstad” ad›yla tan›tan bir bedensiz varl›k,

bu celselerde oldukça yüksek bilgiler aktarm›flt›r.

Yine bu celselerde bildirildi¤ine göre, dünya üzerinde ilk kez bu

kadar yüksek bir ruhsal ortam ile do¤rudan do¤ruya temas gerçeklefltirilmifltir.

Bu yüksek bilgilerle, Bedri Ruhselman’›n gelecekteki

çal›flmalar›n›n temelleri sa¤lam bir flekilde at›lmaya bafllanm›flt›r.

20 celse süren bu ruhsal irtibattan sonra, “Üstad” adl› bedensiz varl›k

flöyle diyecektir: “Bu irtibat›n devam›, sizin ölçülerinize göre

uzunca bir zaman sonra olacakt›r.”

Bu uzun zaman ise tam 11 y›l sürer. Bu süre içinde Ruhselman,

verilmifl bilgilerin sentezini yapacakt›r. Bu tebli¤, 1936’dan 1957’ye

dek ‘operatör’ olarak bulunaca¤› ruhsal irtibat seanslar›nda de¤iflik

medyumlar arac›l›¤›yla, Üstad, Ak›n, Kadri, Mustafa Molla, fiihap,

Kemal Yolcusu, C ‹stasyonu, Meflale, Rehber takma adl› bedensiz

varl›klardan ya da ruhsal plânlardan alaca¤› tebli¤lerin ilki olur. Gelecek

y›llarda, neo–spiritüalizmin temelini oluflturan bu tebli¤leri

yap›tlar›nda, düzenleyerek yay›mlayacakt›r.*

Bedri Ruhselman’›n 1936’da bafllayan ilk metapsiflik çal›flmalar›na

iliflkin, varl›¤› pek bilinmeyen bir elyazmas› metinden de ilk

kez burada söz edeyim. O y›l, Ruhselman’›n oluflturdu¤u grupta flu

kifliler yer almaktad›r: Albert Braun (Ruhselman’›n arkadafl› ve keman

ö¤retmeni), Hans Lanma (keman ö¤retmeni), Hüseyin Sadet-

* “Üstad” ya da “Üstadlar Plân›” ile öteki tebli¤leri incelemek için bkz.

Türkiye’de 1958 Öncesi Al›nan Ruhsal Tebli¤ler, Alparslan Salt, Ruh ve Madde

Yay›nlar›, ‹stanbul 2012, 416 s.

44


Sadettin Arel’in evinde yap›lan çal›flmalarda tutulan notlar›n kaydedildi¤i defter.

tin Arel (müzikolog), Dr. Zühdü R›za Tinel (kemençe ö¤retmeni ve

Hüseyin Sadettin Bey’in arkadafl›), M. Zühdü Pektafl. Türkiye’de

oluflturulan bu ilk metapsiflik çal›flma grubu, belirli zamanlarda Sadettin

Arel’in ‹stanbul’da, fiiflli, Bomonti’deki evinde biraraya gelmektedir.

Ruhselman’›n operatörlü¤ünde, bir yandan celseler düzenlenirken,

ayn› zamanda fiziksel medyumluk deneyleri ve metapsiflik

konularla ilgili çal›flmalar yap›lmaktad›r. Tüm bu çal›flmalar

kay›t alt›na al›nmakta, bir deftere not edilmektedir. M. Zühdü Pektafl’›n

mavi ve siyah mürekkepli kalem, arada kurflunkalem de kullanarak

yazd›¤› bu çok nadir ve kitap olarak yay›mlanmam›fl elyazmas›

Osmanl›ca defterin varl›¤›ndan haberdar›z. 20x15 cm boyutlar›nda

154 sayfadan oluflan ve kapa¤›nda “Spiritizma Tecrübeleri I”

yaz›l› defterde “masa deneyleri”nden söz edilmekte, celse yap›lan

odayla ilgili krokilere (piyano, gardrop ve sandalye gibi eflyalar›n

resmedildi¤i) ve daha baflka çizimlere de yer verilmektedir.

Burada, gerekli gördü¤üm için biraz Hüseyin Sadettin Arel’den

de (1880-1955) söz etmek istiyorum. Müzikolog, besteci, yazar, yay›nc›,

ö¤retmen ve avukat olan, metapsiflik kaynaklarda ad› hep Bedri

Ruhselman’la birlikte an›lan, üst düzeyde bir medyum olan Arel,

45


BEDR‹ RUHSELMAN

klasik Türk müzi¤inin en önemli adlar›ndan biri (belki de en önemlisi)

olup, sonralar› ünlü olacak pek çok müzisyen yetifltirmifltir. Ço-

¤u günümüzde de icra edilmekte olan 2 binin üzerinde eser ortaya

koymufl, klasik Türk müzi¤inde yeni makamlar keflfetmifl, literatüre

yeni terimler katm›fl önemli bir müzikbilimcidir. Müzik tarihine iliflkin

önemli makale ve araflt›rmalar› da bulunan Arel’in, örne¤in Sümerler’in

müzi¤i üzerine bir kitab› var.

1923’de ‹stiklal Marfl›’n›n bestesi için aç›-

lan ve Bedri Ruhselman’›n da kat›ld›¤› yar›flmaya

baflvuran 24 müzisyenden biridir.

Kaynaklarda, çok iyi derecede Arapça, Farsça,

Almanca, Frans›zca ve ‹ngilizce bilmenin

yan›s›ra anlayabilecek kadar Latince,

Eski Yunanca, Ermenice, Flamanca ve Slavca

bildi¤i belirtilir.

Arel, yak›n dostu olan Bedri Ruhselman’›n

1946’da yay›mlanan Ruh ve Kâinat

adl› baflyap›t›n›n önsözünü yazm›flt›r. Bu

önsözde kulland›¤› anlat›mlardan da anl›-

yoruz ki, Hüseyin Sadettin Bey yaln›zca bir

medyum ya da spiritüel konulara öylesine

sempati duyan birisi de¤il, önemli bir metapsiflik

araflt›rmac›d›r da. Kaynaklarda

aç›kça belirtilmese de, profesyonellik düzeyinde

usta bir çevirmen olan Arel’in Bat›

kökenli pek çok metapsiflik metni Türkçe’ye çevirdi¤ini (yay›mlanmam›fl

olsa da) ve Ruhselman’la paylaflm›fl, böylelikle Türkiye’deki

ilk metapsiflik çal›flmalara önemli katk›larda bulunmufl olabilece¤ini

tahmin etmek zor de¤il. Çok say›da kitapta ve çeflitli ansiklopedilerde

ad› geçmesine, yaflam›n›n en küçük ayr›nt›lar›na iliflkin bilgile-

46


Hüseyin Sadettin Arel’in, Ruhselman’›n Ruh ve Kâinat kitab›na (1946) yazd›¤› önsöz.

rin verilmesine ve do¤um-ölüm y›ldönümlerinde ad›na ulusal ya da

uluslararas› sempozyumlar düzenlenmesine, PTT taraf›ndan pulu

bile ç›kar›lmas›na (1966) ra¤men bu tür kaynaklar›n hiçbirisinde, ilginçtir

ki Hüseyin Sadettin Arel’in metapsiflik alandaki çal›flma ve

deneyimlerine tek kelimeyle bile de¤inilmemektedir.

Türkiye’de oluflturulan ilk metapsiflik çal›flma grubu üyelerinden

Dr. Zühdü R›za Tinel’den de (1881-1945?) k›saca söz etmem

gerekiyor. Kemençe ö¤retmeni ve üstad› olan Tinel’in, özellikle

kemençe çalg›s›n›n gelifltirilip ve yerellikten ç›kar›larak klasik

Türk müzi¤i orkestrasyonuna dahil edilmesinde önemli bir ifllev

gördü¤ü kabul edilir. Ayn› zamanda hekim olan Tinel, Edirnekap›

S›hhat Merkezi (Dispanseri) baflhekimli¤i yapm›flt›r.

47


BEDR‹ RUHSELMAN

Tinel, 1926–1932 y›llar›nda,

yak›n dostu Sadettin Arel’in de

katk›lar›yla ‘Kemençe Befllemesi’

ad›yla bir çal›flma gerçeklefltirmifltir.

Dr. Ayhan Sar›’n›n verdi¤i bilgiye

göre, Kemençe Befllemesi’nin

müzik tarihimizde önemli bir yeri

bulunmaktad›r.

Çal›flma 2010 y›l›nda yay›mlanm›flt›r.*

Dr. Sar› ile yapt›¤›m kiflisel

görüflmede (2023), kendisi ne

yaz›k ki Zühdü R›za Tinel’in yaflam›na

iliflkin çok fazla bilgi bulunmad›¤›n›

söylemiflti. (Yani nas›l

“bulunmuyor” anlamak zor! O

Zühdü R›za Tinel

halde ben bu çal›flmada nas›l bulmuflum

da yer veriyorum, bu da ayr› mevzu!) Burada, sunufl bölümünde

de de¤indi¤im üzere, bir yaflam öyküsünün çaprazlama-karfl›laflt›rmal›

çokyönlü incelenmeyifline, gerekli özenli araflt›rman›n

yap›lmay›fl›na bir kez daha dikkat çekiyorum.

Dr. Bedri Ruhselman, 1936’da Bak›rköy Ruh ve Sinir Hastal›klar›

Hastanesi’nde staj›n› tamamlad›. Hekimli¤e bafllad›ktan sonra,

Hüseyin Sadettin Arel ve Dr. Zühtü R›za Tinel ile birlikte ç›kard›klar›,

Fener – Yükseltici Bilgiler ve Sanatlardan Bahseder Ayl›k Mecmua adl›

dergide yaz›lar› yay›mlan›r. Dergi, Mart 1938’de yay›n hayat›na bafllar.

Ancak maddi sorunlar yüzünden 1938 A¤ustosu’nda, 6. say›s›nda

yay›n›na son verir.

1940-41 y›llar›nda, ‹stanbul Yedikule Hastanesi’nde, yedek yüz-

* Asrî Kemençe, Dr. Zühdü R›za Tinel, yay›na haz. Dr. Ayhan Sar›, ‹TÜ Türk Musikisi

Devlet Konservatuvar› Yay›nlar›, 2010, ‹stanbul.

48


Yaflam Öyküsü ve Çal›flmalar›

bafl› rütbesiyle tabip olarak askerli¤ini

yapar. Askerlik hizmeti

bitince yine geçim s›k›nt›s› nedeniyle

Ekim 1941–Haziran 1942

tarihleri aras›nda önce ‹stanbul

Karaköy’deki Saint Benoit Lisesi’nde

Türkçe daha sonra Beyo¤lu’daki

Saint Georg Lisesi’nde

(bugünkü tam ad›: Saint Georg

Avusturya Lisesi ve Ticaret Okulu)

tarih, co¤rafya ve yurt bilgisi

ö¤retmenli¤i yapar.

1940’lar›n bafl›nda Türkiye,

‹ran ve Pakistan’›n yan›s›ra Afganistan

ile de politik ve kültürel

iflbirli¤i içerisindedir. ‹smet ‹nönü’nün

cumhurbaflkan› oldu¤u

bu dönemde Afganistan’a e¤itim

alan›nda her türlü yard›m yap›lmaktad›r.

Ö¤retmen ve hekimlerin

bu konuda ön planda

olumlu bir ifllev görecekleri bir

alan aç›lm›flt›. ‹stanbul Üniversitesi

o dönemde Milli E¤itim Bakanl›¤›’na

ba¤l›yd›. Bakanl›k,

bir yaz› ile üniversiteye, Afganistan’da

görev yapabilecek yetenekte

hekimleri soruyor. Haz›rlanan

listede Dr. Bedri Ruhselman’›n

da ad› geçmektedir. Ge-

Yedikule Hastanesi’nde tabip yüzbafl›.

49


BEDR‹ RUHSELMAN

rekli haz›rl›klar tamamland›ktan

sonra, Bedri Ruhselman’›n

d›fl›nda Dr. Sevil

Akay ve efli Növber Akay,

bir ö¤retmen, bir general

ve k›z› ile baflkalar›ndan

oluflan grup, 1943 y›l›n›n

Mart ay› bafl›nda, Ankara’dan

Afganistan’a do¤ru

yola ç›k›l›yor. Önce trenle

Ba¤dat’a gidiliyor. Orada

Pakistan hükümeti taraf›ndan

özel olarak gönderilen

bir otobüsle ‹ran geçilerek

günler süren bir yolculuk

sonras›nda Afganistan’›n

Afganistan’da.

baflkenti Kabil’e var›l›yor.

Dr. Ruhselman, baflhekim

unvan›yla Kâmil R›fk› Sanatoryumu’nda görevine bafll›yor. Atatürk’ün

özel doktoru olan Prof. Dr. Kâmil R›fk› Urga (1880-1966),

Afganistan’›n ilk t›p okulu olan Kabil T›p Fakültesi’nin kurucusudur.

Afganlar kendisini çok sevdiklerinden, yapt›klar› sanatoryuma

onun ad›n› vermifllerdir. Operatör Dr. Urga, ayn› zamanda, Atatürk’ün

sirozdan de¤il yanl›fl tan›, tedavi ve ilaç verilmesinden ötürü

yaflam›n› yitirdi¤ini öne süren hekimdir.

Afganistan’da bulundu¤u dönemde çeflitli medyumlarla de¤iflik

flekillerde çal›flmalar yapar. (Bu çal›flmalar s›ras›nda sanatoryumda

müstahdemlik yapan Nebi Han adl› bir kifliyi denek olarak kullanm›flt›r.)

Bu çal›flmalar›na daha sonra Ruh ve Kâinat kitab›nda yer verecekti

(s. 543).

50


Kâmil R›fk› Sanatoryumu’nun

1927’deki aç›l›fl töreni (üstte).

Afganistan’ta 1992-1996 y›llar›nda

süren iç savafl sonras›nda

Sanatoryum (ortada).

Afganistan’da

kulland›¤› kartviziti.

51


BEDR‹ RUHSELMAN

Dr. Ruhselman, Kâmil R›fk› Sanatoryumu’nda üç y›l süreyle baflhekimlik

görevini yürütür. Bu ülkede çal›fl›rken bir ara, Birleflik

Krall›k sömürgesi olan Hindistan’a gidip orada kalma girifliminde

bulunur. Fakat ‹ngilizler, “casusluk yapabilece¤i” kuflkusuyla bu iste¤ini

kabul etmez. Afganistan’da geçen bu üç y›l içinde deneysel

çal›flmalar›n› sürdüren Ruhselman, ayn› zamanda üç cilt olacak Ruh

ve Kâinat adl› kitab›n› da yay›na haz›r duruma getirir. Sözleflmesi sona

erdikten sonra 1945 y›l›n›n Ocak ay›n›n son günlerinde, önce karayoluyla

M›s›r’a gelir ve 21 Ocak’ta ‹skenderiye’den hareket ederek

Güneysu gemisiyle iki hafta sonra ‹stanbul’a döner.

1946’da Afganistan’dan döndükten bir süre sonra dizanteri hastal›¤›na

yakalan›r ve ‹stanbul Cihangir’deki Alman Hastanesi’nde

tedavi olur. Hastal›¤› a¤›r geçmektedir ve ölebilece¤i düflüncesiyle

Ruh ve Kâinat kitab›n›n yay›mlanmas› iflini Sevil Akay’a b›rak›r. Ancak,

buna gerek kalmaz, k›sa sürede sa¤l›¤›na kavuflur ve Afganistan’da

biriktirdi¤i parayla kitab›n bas›m›n› gerçeklefltirir. Bir baflyap›t

olarak kabul edebilece¤imiz Ruh ve Kâinat kitab›, Türkiye yay›mc›l›k

tarihinde metapsiflik ve spiritüel konular›n ö¤renilmesinde, tan›nmas›nda

ve geliflmesinde dönüm noktas› oluflturmufltur.

Tüm paras›n› Ruh ve Kâinat kitab› için harcad›¤›ndan maddi s›-

k›nt›ya girer ve geçimini sa¤lamak üzere 1947 y›l› Ocak ay›nda annesi

Safiye Han›m ve k›zkardefli Hidayet Han›m’›n yaflad›¤› ‹zmir’e

gitmeye ve burada muayenehane açmaya karar verir. Kemeralt›’nda

‹kinci Beyler, 851 Sokak No: 2 adresinde dahiliye mütehass›s› olarak

bir muayenehane açar (‹htisas no: 1872/3731). Hipokrat Yemini’ne

tam anlam›yla ba¤l› kalmakta ve kendisine bir hasta baflvurdu¤unda,

tedavi sonuçlan›ncaya kadar kendisini hastadan sorumlu

saymaktad›r. Tavsiyeleri ihmal edildi¤inde, hastas›ndan daha çok

üzülür ve hemen, “E¤er kendi sa¤l›¤›n›zla ilgili ihmaliniz devam

ediyorsa, sa¤l›¤›n›z› kaybetme tehlikeniz çok yüksek” diye uyar›da

52


Yaflam Öyküsü ve Çal›flmalar›

bulunurdu. Ücret

karfl›l›¤› hasta bakmaktan

hep çok rahats›z

olur, ücret

almay› içine sindiremezdi

ve maddi

durumu kötü olan

hastalar›ndan ücret

almazd›.

‹zmir’de hekimlik

yapt›¤› süreçte,

spiritüel çal›flmalar

yapmak

‹zmir, Konak, Kemeralt›’ndaki ‹kinci Beyler, 851 Sokak.

(1950’lerin bafl›)

üzere Recai Ökten,

‹brahim Alagil, Dr. Fahri Ifl›k, Nüzhet Cansen, Dr. Celal Yark›n ve

medyum Macit Aray’›n da kat›l›m›yla bir grup oluflturur. Bu arada

‹stanbul’da Nezihe Bayurgil’in medyumlu¤unu yapt›¤› “Ak›n” takma

adl› bir bedensiz varl›ktan tebli¤ler al›nmaya bafllan›r. Bu tebli¤ler

4 Mart 1949 tarihine kadar sürer.

Bir gün, bir meslekdafl›ndan ald›¤›, kendisine çirkin gelen bir

öneri, böyle bir ortamda çal›flamayaca¤›n› düflünmesine ve muayenehanesini

kapatmas›na neden olur. Öte yandan yoksul hastalar›ndan

ücret almamakta, ço¤u hastas›n›n ilaç paralar›n› kendi cebinden

ödemekte, böylelikle geçim s›k›nt›s› çekmektedir.

Ye¤eni fiahap Ruhselman anlat›yor:

Bir gün muayenehanesinde oturuyorduk. Bir hasta geldi, elinde

bir kart vard›. Kart› Bedri Bey’e uzatt›, Bedri Bey de al›p okudu.

Kart›n üzerindeki yaz› eski Türkçe’ydi. Okudukça yüzü önce

bembeyaz, sonra k›pk›rm›z› oldu. Ben olup bitene bir türlü anlam

veremedim ve neler oluyor diye, dikkatle izlemeye baflla-

53


BEDR‹ RUHSELMAN

d›m. Hastay› iyice muayene etti ve “Sende gizli s›tma var, sana

flimdi kinin yazaca¤›m; bunun ya hap›n› yut ya da sa¤l›k oca¤›nda

i¤nesini yapt›r. K›sa zamanda sapasa¤lam olur, sa¤l›¤›na kavuflursun.

Hiç merak etme, ciddi bir fleyin yok” dedi. Adamca¤›z,

“Aman doktorcu¤um, Allah senden raz› olsun” diyerek ellerine

sar›ld› ve derdini anlatt›: “Ben y›llard›r Ayd›n’la ‹zmir aras›nda

gidip geliyorum. Bana, büyük bir hastal›¤›m oldu¤u ve bir türlü

anlafl›lamad›¤› söylendi. Siz gizli s›tma diyorsunuz, sak›n bir

yanl›fll›k olmas›n...”

Day›m, “Madem inanm›yorsun, sen git bildi¤in gibi tedavine

devam et ama bana kal›rsa, sen hasta filan de¤ilsin, flu kininleri

al, hiçbir fleyin kalmaz” dedi. Hastay› gönderdikten sonra da büyük

bir üzüntü içinde bana kart› okudu. Kartta flunlar yaz›l›yd›:

“Aziz kardeflim Bedri. Gönderdi¤im hasta Ayd›n’›n eflraf›ndand›r.

Ben senelerdir bu hastay› tedavi ediyorum, flimdi sana gönderdim.

Sen lüzum göster, yine bana gelsin. Ben onun filmlerini

çekece¤im ve böylelikle de geçimimi sa¤lam›fl olaca¤›m!..”

Bu olay üzerine kesin karar›n› verir, “Ben bu insanlar aras›nda, bu

flartlar alt›nda daha fazla hekimlik yapamam, öteki çal›flmalar›ma

a¤›rl›k verece¤im” der ve muayenehaneyi kapatarak ‹stanbul’a döner.

Art›k Dr. Ruhselman, bilgi çal›flmalar›na daha fazla zaman ay›rmak

istemektedir. Bu nedenle maafl karfl›l›¤› çal›flabilece¤i bir ifl aramaya

bafllar ve böyle bir olanak da eline geçer. 1947’nin Kas›m ay›nda,

Devlet Deniz Yollar› ve Limanlar› ‹flletmesi Genel Müdürlü¤ü Deniz

Hatlar› ‹flletmesi Gemi Adamlar› fiubesi’nde gemi tabipli¤ine

görevine bafllar. Görevli oldu¤u ‘T›rhan’ gemisi ‹stanbul–‹zmir aras›nda

çal›flaca¤› için ‹zmir’deki çal›flma grubunun etkinliklerini de

izleyebilecektir. Ancak bir program de¤iflikli¤i sonucu T›rhan gemisi

Ege’de de¤il Karadeniz’de görevlendirilir. Bunun üzerine ‘Dumlup›nar’

gemisinde hekimli¤e bafllar. Fakat art›k çal›flmak istemiyordu.

Zira bilimsel çal›flmalar›na yeterince zaman ay›ram›yordu. ‹stifa

etmekten baflka çare yoktu. Öyle de yapar ve 14 May›s 1948’de göre-

54


Yaflam Öyküsü ve Çal›flmalar›

1947’de hekim olarak görev yapt›¤› Dumlup›nar gemisi, ‹kinci Dünya Savafl›’nda

büyük k›tl›k yaflanan Yunanistan’a 1941-42 y›llar›nda defalarca g›da malzemesi tafl›m›flt›.

vinden ayr›l›r. Yaklafl›k 8.5 ay devam eden bofl zaman›n› yo¤un bir

çal›flma temposu içinde de¤erlendirmeye çal›fl›r. Gerek ‹zmir’de gerek

‹stanbul’da bizzat çal›flt›¤› medyumlar ile ald›¤› birçok ruhsal

tebli¤ üzerinde incelemeler yapar. Bu çal›flmalar›n›n bir ürünü olarak

da 1949’da Ruhlar Aras›nda adl› kitab›n› yay›mlar.

2 Mart 1946’da Akdeniz’de, Marsilya hatt›nda çal›flan ‘Ankara’

yolcu gemisinde hekimlik yapmaya bafllar (burada, Ruhselman’›n

babas› Cemalettin Bey’in de bir süre gemi tabipli¤i yapt›¤›n› hat›rlatay›m).

Böylece, gemideki bofl zamanlar›n›, kamaras›nda metapsiflik

çal›flmalar›na zaman ay›rabilmektedir.

1947-1954 aras›ndaki dönem, en yo¤un celse çal›flmalar›n›n yap›ld›¤›

dönemdir. Ruhselman kendisini tamamen ruhsal araflt›rmalara

yöneltmifltir art›k. 1948 y›l›nda Ankara’daki ve ‹stanbul’daki

üniversitelerde spiritüalizm üzerine dizi konferanslar verir.

55


Ankara Gemisi

Ankara Gemisi, ‹kinci Dünya Savafl›’nda Birleflik Devletler donanmas›nda

kullan›lan 412 kiflilik bir hastane gemisiydi. 1927’de infla edilen geminin o

dönemdeki ad› ‘USS Solace (AH-5)’ idi. 1941’de Japonlar›n

Pearl Harbor’a düzenledikleri büyük hava sald›r›-

s›nda hasar görmeyen tek gemi olup sald›r›dan sa¤

kurtulan yaklafl›k 25 bin askeri Amerika’ya nakletmifltir.

Bu askerlerin bir bölümü savafltan sonra bir

dernek kurar ve yapt›rd›klar› madalyan›n üzerine

‘Solace’›n figürünü yerlefltirirler. “Pasifik kahraman›”

Solace, k›sa sürede savafl karfl›tl›¤›n›n simgesi

durumuna gelir. Durumdan rahats›z olan yetkililer gemiyi 1948’de Türkiye’ye,

Denizyollar›’na satar. Yap›lan tadilatlar sonucu 259 kamaral› turistik

bir yolcu gemisine dönüfltürülür, ad› ise ‘Ankara’ olarak de¤ifltirilir.

Ben, Bedri Ruhselman’›n 1949–1958 y›llar›nda aral›klarla gemi tabibi

olarak görev yapt›¤› ve “Akdeniz’in Gülü” ad›yla an›lan Ankara gemisiyle

8 Temmuz–21 Temmuz 1975 tarihleri aras›nda ‹stanbul’dan Barcelona’ya

kadar uzanan bir Akdeniz seyahatine ç›km›flt›m. Bu, Ankara gemisinin son

seferiydi. Gemi, 1977 y›l›nda sökülmek üzere Haliç Tersanesi’ne, 1979’da

ise tamamen parçalanmak üzere ‹zmir Ali¤a’ya götürüldü.

Ne kadar ilginç ya da “tesadüfî”

gelebilir kestiremem ama flunu da

kiflisel tarihimden aktaray›m: Ben

bu seyahatten döndükten k›sa bir

süre sonra, ayn› y›l Eylül ay›nda ilk

kez MT‹AD’a gittim ve metapsiflik

konularla ilgilenmeye bafllad›m. Dr.

Bedri Ruhselman’›n gemi tabipli¤i

yapt›¤› bir gemiyle, kendisinden

yaklafl›k 20 y›l sonra Akdeniz’de

seyahat etmifl olmak ve son seferinde

o geminin içinde ya da güvertesinde

bulunmak kuflkusuz ki hayat›mda

büyük anlam Bedri Ruhselman ve Mazhar U¤ur.

tafl›maktad›r.

56


Yaflam Öyküsü ve Çal›flmalar›

Ankara gemisi. (6.179 gross/ton, 124.7x19 m, 16 m/ph). Bu kartpostal› 1975 y›l›nda

Ankara gemisinin ma¤azas›ndan alm›flt›m (orijinali renklidir).

Ruhselman, o y›llardaki en büyük amac›n› gerçeklefltirmek üzere

bir dernek kurmay› hedeflemekte ve uygun bir daire aramaktad›r. K›-

sa sürede, çal›flma arkadafllar›ndan Suat Plevne’nin bir arkadafl›na ait

bir yer bulunur. ‹stanbul, Taksim S›raselviler’de, Billurcu Ç›kmaz›’nda

bulunan daire (Sümbül apartman›, numara 14, zemin kat) düzenlenerek

çal›flmalar için uygun duruma getirilir. Fazla masraf olmas›n

diye yerler muflamba ile kaplan›r ve celse odas›n›n duvarlar›

pamuk ve kontrplakla kaplanarak ses geçirmez duruma getirilir. Resmî

olarak da, 30 Mart 1950 tarihinde ‹stanbul Valili¤i’ne baflvurularak

Türkiye Metapsiflik Tetkikler ve ‹lmi Araflt›rmalar Cemiyeti’nin

kuruldu¤u aç›klan›r. Derne¤in yönetim kurulu flu kiflilerden oluflur:

Dr. Bedri Ruhselman (baflkan), Suat Plevne (Bflk. Yrd., avukat), Dr.

Ali Sevil Akay (Bflk. Yrd.), Muammer Bayurgil (sayman, malî müflavir),

Haydar Seber (üye, ö¤retmen), Mazhar U¤ur (üye, Ankara gemisi

2. makinisti), Turgud Kocaengin (üye, Ankara gemisi 3. Kaptan›).

57


Dr. Bedri Ruhselman 1951’de Allah

adl› kitab›n› yay›mlar. Ayn› zamanda o s›-

ralarda Ankara’da yay›mlanan ‹ç Varl›k adl›

dergiye yaz›lar yazar. Yine bu dönemde

Metapsiflik Tetkikler ve ‹lmi Araflt›rmalar

Derne¤i, Uluslararas› Spiritüalizm Federasyonu’na

üye kabul edilir. Ayn› y›l, ‹sveç’in

baflkenti Stockholm’de, Türkiye’nin

de içinde oldu¤u 16 ülkenin kat›l›-

m›yla Uluslararas› Spiritüalizm Kongresi

düzenlenir. Dr. Ruhselman, bu kongreye,

Study and Exposition The Mediumship and

The Relation and Communication Between The

Incarnate and Disincarnate Beings According to

the Idea of Neo-spiritualism (Medyumlu¤un

ve Ruhlar›n Dünyam›zdakilerle Görüflme

ve Münasebetlerinin Neo-Spiritüalizma

Görüflü ile ‹lmî ‹zah›) bafll›kl› 61 sayfal›k

58


Yaflam Öyküsü ve Çal›flmalar›

‹ngilizce bir bildiri sunar. Bu rapor ayr›ca

dünyadaki çeflitli spiritüalist merkezlere da-

¤›t›l›r ve ilgiyle karfl›lan›r. Dr. Bedri Ruhselman’a,

Londra’daki Uluslararas› Spiritüalizm

Federasyonu Baflkan› Percy J. Hitchcock’tan,

hayranl›k dolu bir mektup gelir. ‹ngilizce haz›rlanan

bu rapor, Bedri Ruhselman taraf›ndan

Türkçe’ye çevrilerek 1952 y›l›nda kitap

olarak yay›mlan›r.

Milletleraras› Spiritüalizma Federasyonunun

1951 Stokholm Kongresi

‹ki senede bir yap›lmakta olan milletleraras› Spiritüalizma Federasyonunun

1951 senesi umumi kongresi Stokholm’da yap›lm›flt›r. Kongre Eylülün

birinci gününden dokuzuncu gününe kadar sürmüfltür. Kongreye tahsis

edilen ve flehrin merkezinde bulunan büyük Hohsalar salonu kongreye rapor

vererek ifltirak eden 15 milletin bayra¤› ile süslenmiflti. Bunlar›n aras›nda

Türk bayra¤› da vard›. Türkiye Metapsiflik Cemiyeti de Dr. Bedri Ruhselman’›n

“Medyomlu¤un ve ruhlarla insanlar aras›ndaki münasebetlerin

Neo-Spiritüalizmaya göre izah›” hakk›nda yaz›lm›fl 61 sayfal›k bir raporu

ile kongreye ifltirak etmifl bulunuyordu.

Kongreye bafllamazdan evvel, bu kongre için bestelenmifl ve tertip

edilmifl bulunan kongre marfl› kad›nlardan mürekkep [oluflan] bir kongre

heyeti taraf›ndan

söylenmifl ve

zevkle dinlenmifltir.

Bunu müteakip

kongreyi ‹sveç

Tecribî Spiritüalizma

ittihad›

[birli¤i] reisi Dr.

59


BEDR‹ RUHSELMAN

Folke Bergman, baz› parçalar›n› afla¤›ya nakletti¤imiz bir nutukla açm›flt›r.

Kongrenin devam› boyunca muhtelif memleketlerin röportörleri çok

mühim ve istifadeli, psiflik ve metapsiflik mevzular üzerine yaz›lm›fl raporlar›n›

okumufllar ve bu arada da bir sürü medyomlu¤a ait resimler, tablolar,

ruhlar›n fotografileri, materyalizasyon resimleri, kendi kendilerine yaz›lm›fl

medyanimik yaz›lar, mulajlar [alç›/balmumu kal›plar] göstermifllerdir.

Bütün bunlar her memlekette ayr› ayr› ve çok s›k› kontroller alt›nda elde

edilmifl birer ilmî vesika mahiyetinde idi.

Bundan baflka orada haz›r bulunan k›ymetli medyomlarla çok dikkate

flayan baz› tecrübeler de yap›lm›flt›r. Mesela Fin medyomu Bn. Margit Selin’in

tecrübeleri bunlar meyan›ndad›r. Müzik kültürü pek iptidai olan bu

kad›n trans hâline geçince tarihin en büyük müzik üstadlar›n›n en güç

eserlerini büyük bir kolayl›kla piyanoda çalm›fl ve bu s›rada gösterdi¤i

kudret hazirunun takdirini mucip olmufltur.

Kongre münasebetile ‹sveç matbuat› bir bas›n konferans› tertip etmifl

ve bu konferansda Dr. Bergman gazetecilere Tecribî Spiritüalizman›n ilmî

esaslar› hakk›nda izahat verilmifltir. (…)

Ruh ve Kâinat dergisi, say› 1, s. 11-12

Hitchcock’un mektubu

Uluslararas› Spiritüalizm Federasyonu, Londra

1 Ekim 1951

Azizim Dr. Ruhselman,

1951 Stockholm Kongresi’ne sunmufl olan raporunuzu çok büyük bir ilgi ile

okudum. Bu raporda yapm›fl oldu¤unuz iflten ötürü sizi hayranl›kla tebrik

etmeme izin vermenizi bekliyorum. Bunun bilimsel bir belge oldu¤una

inanarak henüz raporunuzu almam›fl bulunan uluslararas› spiritüalizm

gruplar›na raporunuzun suretlerini gönderiyorum. Ayn› zamanda bu raporun

de¤erini takdir edecek üyelere de gönderiyorum.

P.J. Hitchcock, Baflkan

60


Ruh ve Kâinat dergisinin 1. (Ekim 1952) ve 18. say›lar›n›n (Haziran 1954) kapaklar›.

Ruhselman, 21 A¤ustos 1952’de, Millî E¤itim Bakanl›¤›’n›n iste¤i

üzerine, “Deneysel Spiritüalizm” hakk›nda bilimsel bir rapor

haz›rlar ve Bakanl›¤a gönderir. Ayn› y›l (1952) Neo–spiritüalizme göre

Mukadderat ve ‹cabat adl› yap›t›n› yay›mlar ve ‹stanbul Fatih’te, (Fevzipafla

Cad., K›nal›zade Sok., No 1) bir büro tutarak Ruh ve Kâinat

dergisini ç›karmaya bafllar. Fakat derginin yay›mlanmas›na, kendi

ifadesiyle, “daha yüksek ‘vazife’lere haz›rlanmak” amac›yla, 18 say›

sonra, 1954 Haziran›’nda son verir.

Bedri Ruhselman’›n operatörlü¤ünde yürütülen celse çal›flmalar›nda

oldukça ilginç bilgiler elde edilmektedir; gelece¤e ait kehanetler

bunlara örnektir. 1953 y›l›, Nisan ay›n›n birinci gününde, Sirkeci

7. Noterli¤i’nde resmen tescil edilen bir ruhsal tebli¤de flöyle

denilmektedir: “Türkiye böyle bir ar›zaya u¤rayacakt›r. O kaviste,

61


BEDR‹ RUHSELMAN

(Burada Mersin Körfezi’nden bafllayarak, takriben Seyhan nehri yata¤›n›

takip eden kavis kastediliyor) denizin içeri çekilmesi olacak.”

Nitekim bu kehanet, kendisinin dünyadan ayr›lmas›ndan 6 y›l sonra,

13 Mart 1966’da gerçekleflir. Söylenen bölgede deniz 31 metre

çekilir. Antalya’da ise 2 metre alçalm›flt›r. O tarihteki kimi gazeteler

bunu “görülmemifl olay” bafll›¤›yla manfletten verir. Böylece 1953

y›l›nda ruhsal kanalla al›nan bir kehanet, 13 y›l sonra gerçekleflir.

62


Yaflam Öyküsü ve Çal›flmalar›

1955’te Alt›n Kitap adl› bir dergiye

makaleler yazar. Çal›flma arkadafllar›

1954-1957 y›llar› aras›nda

kendisinin bir durgunluk döneminde

oldu¤unu gözlemlediklerini

belirtirler; çevresindekilere konuyu

aç›klama çal›flmalar› d›fl›nda

hep düflünceli bir hal içerisindedir.

1957’de kurucusu oldu¤u Cemiyet’ten

ayr›l›r. ‘Ankara’ gemisinde

hekim olarak görev yaparken,

1958 Haziran›’nda bir kalp krizi

geçirir ve Cenova’da iki ay bir hastanede

yatar. Dönüflünde, dinlenmesi

gerekti¤i için art›k gemi tabipli¤ini

b›rak›r.

1958 Eylülü’nden 1959 Temmuzu’na

kadar, ‹stanbul, Elmada¤,

Çimen Sokak, fiifa Apartman›’nda

tuttu¤u bir dairede son ruhsal

irtibat seanslar›n› düzenler ve

al›nan bilgileri düzenleme çal›flmalar›

yaparak “son vazife”sini,

yani ‹lâhî Nizam ve Kâinat kitab›n›n

düzenlenmesini tamamlar. Ruhselman’›n

bu yo¤un çal›flmalar›n›

gerçeklefltirdi¤i evi gayet mütevaz›

idi; küçük bir salon, onun yan›nda

bir oda ve küçük bir mutfaktan ibaretti.

Odas›nda bir gardrop ve sey-

Ankara gemisindeki son fotosu.

Çimen Sokak’taki evinde.

63


BEDR‹ RUHSELMAN

yar bir yatak vard›, salonu ise kitaplarla doluydu. Çal›flma masas›-

n›n üzerine gelen k›sm›n tavan›nda, iplerle uçlar› duvardan duvara

tutturulmufl beyaz bir bez geriliydi. Bu bez, kömür ve odun sobas›

beraber yand›¤› için oluflan baz› ufak kömür-odun kurumlar›n›n

kendisinin üzerine dökülmesine engel olurdu.

Metnin, daktilo edilmesinin tamamlanmas›yla üç nüsha olarak

düzenlenen Kitap, Hüsrev Bilgio¤lu (1910–1983), Metin Sakik

(1937–2012) ve Kitab›n medyumu Attila Güyer’e (1939–2021) emanet

edilerek 10 A¤ustos 1959’da Beyo¤lu 5. Noteri’ne teslim edilir.

Uzun y›llar çeflitli ortamlarda bu Noterli¤in Karaköy 5. Noteri oldu-

¤u kabul edildi. Oysa

orijinal metnin ambalaj›n›n

üzerindeki resmî

damgalarda aç›kça

Beyo¤lu 5. Noteri yaz›s›

görülmektedir.

Beyo¤lu 5. Noterli¤i

ise Taksim’den Cihangir’e

uzanan S›raselviler

Caddesi üzerinde

bulunmaktad›r.

Nitekim, o dönem

Dernek binas› S›raselviler’in bir arka soka¤› olan Billurcu Ç›kmaz›’nda

bulunmaktayd› ki, sözkonusu Noterli¤e yürüme mesafesi

yaklafl›k 2 dakikad›r.

Bedri Ruhselman, Kitab›n düzenleme çal›flmalar› s›ras›nda, kalp

rahats›zl›¤› olmas›na ve dinlenmesi gerekmesine ra¤men, 3-4 ay

süreyle günde yaklafl›k 20 saat çal›fl›p 4 saat uyuyarak inan›lmaz bir

tempoyla çal›fl›r. Dünyadaki son alt› ay›nda ise, vazifesini yapm›fl olman›n

rahatl›¤›yla ölümünü müzik dinleyerek beklerken, yine de

64


Yaflam Öyküsü ve Çal›flmalar›

Ölümünden önce çekilen son fotosu. Yan›nda k›zkardefli Hidayet Han›m, arkada

Çi¤dem ve fiahap Ruhselman ile önde çocuklar› Nihan ve Olcan (1960 Ocak, ‹zmir)

bofl durmaz ve ‹ngilizcesini gelifltirmeye

çal›fl›r. 1960 y›l›n›n fiubat ay› bafllar›nda

k›zkardefli Hidayet Han›m’› ve ailesini ziyaret

etmek için (belki de aileye ‘veda etmek’

için – her ne kadar Metin Sakik bu

‘veda’ sözcü¤üne karfl› ç›k›yorsa da...) ‹zmir’e

gider. 18 fiubat Perflembe akflam› saat

21:10’da Çimen Sokak’taki* evinde geçirdi¤i

ikinci bir kalp krizi sonucunda

Dünya’dan ayr›l›r ve bedeni 20 fiubat’ta

topra¤a verilir.

* Buraya Çimen Sokak’la ilgili ilginç bir not kaydedeyim:

Bilim Araflt›rma Merkezi Yay›nevi kurucular›ndan,

de¤erli dostum ve çal›flma arkadafl›m R›za Emiro¤lu,

4 Aral›k 1958’de bu sokakta bir evde do¤mufl ve

1963’te de ailesiyle baflka bir yere tafl›nm›fllar.

65


7

1

2

3 4

5

6

26 Aral›k 1955, Üsküdar

Evlendirme Dairesi,

R›fat–Mürvet Özdoruk’un

nikah töreni.

Feridun Tepeköy (1)

Hüsrev Bilgio¤lu (2)

Bedri Ruhselman (3)

Mürvet Özdoruk (4)

R›fat Özdoruk (5)

Refet Kayserilio¤lu (6)

Erdo¤an Ertürkmen (7)

3 fiubat 1959

66


2

Düzenledi¤i Kitap Konusunda

Üç Görevli’nin Anlatt›klar›

*

Metin Sakik (1937–2012)**

ile Söylefli

Metin Sakik ile Bedri Bey ve derledi¤i Kitap hakk›nda yapt›¤›m konuflman›n

band kay›tlar›ndan hiç de¤ifltirilmeden aynen tespit edilmifl notu.

Bugün 22 Temmuz 1971 Perflembe akflam saat 17:00’de sevgili dostum

Metin Sakik’i, çal›flmakta oldu¤u Elmada¤’daki yaz›hanesinde ziyarete gittim

ve kendisiyle Bedri bey hakk›nda bir röportaj yapt›m. fiimdi bu röportaj›

aynen takdim ediyorum. (Feridun Tepeköy)

Feridun Tepeköy– Metin bey, Bedri bey’i ilk defa ne zaman ve nerede

gördünüz. Bu tan›fl›kl›¤›n›z ne zamana kadar devam etti?

Metin Sakik– Ha... ilk defa fleyde... Cemiyet’te... Cemiyet’e geldi¤imdeki...

F.T.– Tarih olarak?

M.S.– Haziran 1953’de Cemiyet’e [MT‹AD] geldim ben. Temmuz’da

olmas› laz›m. Çünkü Haziran’da imtihanlar›m bitti. Temmuz

ay›nda, 53’ün Temmuz ay›nda ilk defa o zaman gördüm. Bedri

Bey afla¤› yukar› baz› faaliyetleri b›rakmak üzereydi. Cemiyet’i b›-

rakmak üzereydi. Baz› faaliyetleri bafllam›flt› ta o zamandan.

* Feridun Bey’in, ses kay›tlar›ndan yaz›ya dönüfltürdü¤ü bu metni günümüz Türkçesi’ne

ve yaz›l›fllar›na uyarlamad›m, özgün durumuyla b›rakt›m. (CÇ)

** Metin Sakik ile, yay›nc›l›k yapt›¤›m›z Bilim Araflt›rma Merkezi Yay›nevi döneminde,

1979 y›l›nda bir gün ziyaretimize gelmesiyle tan›flm›flt›k. 1990’l› y›llarda ise uzun süre

Levent’te birbirimize çok yak›n evlerde yaflad›k ve komfluluk ettik. Yaz k›fl her sabah

erken saatte mutlaka yürüyüfl yapard›, bazen karfl›laflt›¤›m›zda sohbet de ederdik.

Son derece hoflsohbet, nefleli ve bir neden olmaks›z›n yüzü hep gülen bir insand›. (CÇ)

67


BEDR‹ RUHSELMAN

F.T.– Vay!..

M.S.– Yavafl yavafl çekiliyordu kenara. Pek fleylerle meflgul olmuyordu.

Mümkün oldu¤u kadar, hat›rlars›n›z.

F.T.– Ben 54’de gelmifltim.

M.S. –Mümkün oldu¤u kadar kenarda kalmaya çal›fl›yordu. Suat

Plevne’yi öne kofluyordu. Di¤er arkadafllar›... Kendi kenarda kalmaya

çal›fl›yordu ve yard›m ediyordu onlara. ‹flte o s›rada tan›-

d›m, ilk defa. Tabiî, iflte sonuna kadar, biliyorsunuz... Bir ara da

fas›la oldu, tabiî. Benim askerli¤im oldu. Ondan sonra askerlik

dönüflünde hemen faaliyet bafllamam›flt› –kendi faaliyeti– en

son faaliyeti bafllay›nca bafllad›, tekrar sonuna kadar...

F.T.– Cemiyet’teki o çal›flmalar esnas›nda birtak›m tecrübî denemeler

üzerinde bulundular, de¤il mi ?

M.S.– Evet, benim üzerimde de baz› denemeler yapt›. Hipnoz denemeleri

yapt›.

F.T.– Telkinler...

M.S.– Telkinler ve vs. çal›flmalar yapt›. En son zaten oydu Cemiyet’teki

çal›flmalar›.

F.T.– Ondan sonra kapand›.

M.S.– Ondan sonra b›rakt› onlar›, tamamen. Evet.

F.T.– Parça parça soray›m. Bedri Bey’in düflüncelerinde...

M.S.– Evet

F.T.– De¤ifliklikler olmufl mudur ?

M.S.– Yani düflüncelerinde de¤ifliklik...

F.T.– Bedri Bey’in düflüncelerinde, tekâmül yönünden bir geliflme

mevzubahis midir?

M.S.– Onu, valla, do¤rusunu söylemek laz›m gelirse, ben flahsen

68


Metin Sakik’in Anlatt›klar›

fley yapamam yani idrak edemem, onun de¤iflikli¤ini. Ama, herhalde

kendi fleylerinden anlad›¤›ma göre, ancak kendi ifadelerinden

ç›kard›¤›m, düflüncelerinde fleyler olmufltur, terakkiler

olmufltur. Geliflmeler olmufltur. Ama ben bilmiyorum bunu. Yani

hiçbir zaman fley yapamam.

F.T.– Hay›r, fley bak›m›ndan. Mesela ne bileyim, 1935 senesindeki

düflüncesiyle 1955 senesi aras›ndaki fark›...

M.S.– Valla flimdi bir kere her fleyden evvel, araflt›r›c› oldu¤u için

muhakkak ki de¤iflme de¤il ama geliflme, geniflleme olmufltur.

Mütemadiyen fleylerinde, düflüncelerinde, her an olmufltur bu.

F.T.– Diyelimki, mesela Bedri Bey’in din’le olan iliflkileri?

M.S.– Ha, o bak›mdan tabiî istikrarl› bir flahsiyeti vard›. Bafl›nda ne

ise sonunda da oydu. Ama derinlemesine, fikirlerinde muhakkak

ki her an daha geniflleme, derinleflme, flümulleflme vard›r.

F.T.– Mesela din’le olan iliflkileri de son devresindeki iliflkiler aras›nda

fark var m›yd›?

M.S.– Onu ben bilemem. Bir fley söyliyemeyece¤im o hususta. Ben

ancak 53’de tan›d›m dedi¤im gibi.

F.T.– Hay›r çok yak›n›n›z oldu¤una göre, baz› hat›ralar›n› nakletmifltir.

O hat›ralardan baz› neticelere varabiliriz.

M.S.– Ha, o flekilde olursa, elbetteki gençli¤inde olgunluk ça¤›n›n

farklar› var, ama...

F.T.– Mesela bana söylediklerine göre gençli¤inde bir ara bir süre

çok dindar imifl.

M.S.– H›m. Olmufltur. Çünkü yaflay›fl tarz›ndan ben de zaten neticeye

vararak söyledim. Gençli¤inde yapt›¤› birtak›m hareketler var,

gayet ateflli ve gençlik yaflam›fl, filân...

F.T.– Evet.

69


BEDR‹ RUHSELMAN

M.S.– Elbette, bu düflüncelerle alakal› de¤il mi, insan›n davran›fllar›.

Öyle oldu¤una göre, elbette birtak›m de¤iflikliklere u¤ram›fl,

gençli¤ine göre. Bu mevzu içinde, mevzu adam› olarak, düflüncelerinde

de¤ifliklik, istikrars›z de¤iflme imkâns›z bir kere... Onda

yoktu öyle fley... fiümullenme olmufltur.

F.T.– fiümullenme. Ben de onu kastetmifltim. Peki, bizim için, son

devrelere ait düflünceleri ve davran›fllar› mühim oldu¤una göre,

mesela son devresinde Bedri Bey’in din hakk›nda veya dinler

hakk›ndaki düflüncesi ne merkezdeydi?

M.S.– Bedri Bey’in dinler hakk›ndaki fleyi... Son devresinde dinler

hakk›ndaki düflüncesi, gayet tabiî ki, bunlar›n ilâhî fley olduklar›yd›.

Hepsinin ilâhî tebligat olduklar›yd›. Tabiatiyle düflüncesi

de bu merkezdeydi.

F.T.– Evet. Peki o zaman k›saca fleyi belirtebilir miyiz. Bedri Bey’in

flahsiyeti ve karakteri hakk›nda ne düflünüyorsunuz?

M.S.– Bedri Bey’in flahsiyeti ve karakteri hakk›nda...

F.T.– Burada bilhassa flu noktay› tebarüz ettirmek istiyorum. Bedri

beyin iki veçhesi var diyelim. Bunlardan bir tanesi beflerî olan›,

bir tanesi de befler d›fl› hüviyete sahip olan›.

M.S.– Evet.

F.T.– Ben o hususta de¤il de daha ziyade beflerî hüviyetiyle alâkal›

birtak›m kanaatleri ve fikirleri toplamak istedim.

M.S.– Evet.

F.T.– Öbür hususta herkesin birtak›m flahsî kanaatleri olabilir. Fakat

bu kanaatlerin aç›klanmas› veya aç›klanmamas›na ben zorlayamam.

E¤er aç›klamas› istenirse onu memnuniyetle tespit ederim.

O bak›mdan soruyorum.

M.S.– Evet. Bir kere prensip sahibi insand›. Yani herkesin, dünya

70


Metin Sakik’in Anlatt›klar›

âlemin bildi¤i gibi. Evet, prensiplerine de harfiyen sad›k. Çal›flmalar›nda,

düflüncelerinde, hareketlerinde her fleyinde, her zaman

için görülen, tezahür eden bir fleydi.

F.T.– Prensip sahibi dedi¤iniz vakit, bu prensip sahibi kelimesinden

neyi anlayaca¤›z? Veya bu prensipler nelerdi?

M.S.– Ne bileyim, bir kere ciddi bir çal›flma, ilmî bir çal›flma yapmak.

Sonra her fleyden evvel mevzunun adam› olmak, onun

icabettirdi¤i davran›fllarda bulunmak, efendim, sonra fley, bu

mevzuyu araflt›r›rken, araflt›r›c› olarak gösterdi¤i gösterdi¤i davran›fllar...

Daima sa¤lam ad›m atard›...

F.T.– fiüpheciydi yani.

M.S.– fiüpheciydi. Tabii flüpheciydi ve flümullü olarak düflünürdü

bir meseleyi.

F.T.– Evet.

M.S.– Ve neticeye muhakkak kendisi ulafl›rd›. Bilgi ve kapasitesi dolay›s›yle,

bir neticeye ulafl›rd›.

F.T.– Yani, flüpheci oldu¤una göre, demek ki baz› önceden varsay›-

lan veya kabul edilen veya “dogma” diye isimlendirdi¤imiz birtak›m

saplant›lar› veya ba¤lant›lar› bir kenara itmesini becerebiliyordu.

M.S.– Evet. Hem de çok flayan› dikkat derecede. Ne bileyim, bafllang›çta

bir an için bir fley geçirse bile, çok korkunç denilecek derecede

köfle dönmüfltür. Mesela icab›nda herhangi bir mevzuda

evet ilk anda, bir fley geçirmifltir; normal bir insan olarak. Ama,

bu en fazla bir veya iki gün sürmüfltür. O iki gün zarf›nda da o ifli

tam tetkikçi –flüpheci demek uymuyor– yani al›r bir fleyi mesela,

diyelim ki falanca mevzuda kendisi flöyle biliyordu, efendim mesele

bir baflka türlü ç›kt› karfl›s›na, o mesele için durum flöyle,

hani birdenbire her fley bitmez. Aksine birtak›m kanaatleri de ol-

71


BEDR‹ RUHSELMAN

sa... yani kelime bulam›yorum; flüpheci laf› burada fley oluyor,

size anlatabildim galiba de¤il mi? Mesela bir mevzu geldi, evet

kendine göre birtak›m fleyleri vard›r, bilgisi vard›r, o an için, ona

göre birtak›m cevaplar verir ama, bitmez o ifl orada. Onu, en

müspet fley ne ise, ulaflt›r›lmas› laz›m gelen hakiki hedefi ne ise

oray› bulabilir. Neticeye vard›r›r o fleyi. ‹ki gün üç gün sonra,

muhakkak surette bir neticeye, tam istenen ne ise bulur, ideal

olan ne ise bulur ortaya koyard›. Yani bu flüphecilik de¤il. fiüpheci

olsa gene birtak›m ön fleyleri var demektir.

F.T.– Anl›yorum, yani dikkatli ve titiz bir araflt›r›c› oluyor.

M.S.– Evet.

F.T.– Ve tam bir de¤erlendirme yap›yor.

M.S.– Tamam. Tam bir de¤erlendirme yapan bir insand›. Öyle fley

de¤il. Bu mevzua ait herhangi bir araflt›rmada oldu¤u kadar, hayattaki

herhangi bir hadise karfl›s›nda da ayn› davran›fl› gösterirdi.

Ben bunu defalarca gördüm. Yani, bugün diyelim ki –haf›zam

çok zay›ft›r o hususta çok özür dileyece¤im– üç gün evvel kelimesi

kelimesine hat›rlad›¤›m fleyi üç gün sonra ancak mahiyeti itibariyle

hat›rlar›m. Onun için misal vermem de çok zor olacak. Baz›

hadiseler olmufltur ama. Mesela iki gün evvel falanca hadise karfl›s›nda

flöyle bir tepki göstermifltir. “Hay›r öyle de¤il de flöyle”

demifltir. Ama o lâf orda kalmaz onda. Onu al›r, adamak›ll› tetkik

eder; çünkü bir al›flkanl›k haline gelmifltir. Daima herhangi bir

mevzuyu iyice deflip, ortaya döküp, neticeye ulaflmak... Araflt›r›c›-

l›k fleyi yerleflmifl, yani. O bak›mdan, iki gün sonra gelir, sapasa¤lam

bir neticeyle, art›k dört bafl› mamur bir neticeyle gelirdi. Ve

bu ulaflt›¤› neticede hakikaten sa¤lam, hatta bazen öyle fleylere

flahit oldum ki, diyorum yani hadise veremiyorum, maalesef.

Mesela diyelim ki, falan falan flah›slar› mant›ki olarak o an için

72


Metin Sakik’in Anlatt›klar›

çok hakl›lar. Her fley onlar›n lehine; konuflmalar› da öyle, bilmem

nesi de öyle... Fakat, Bedri Bey iflte iki gün üç gün sonra ulaflt›¤›

bir netice vard›r, bir fley koymufltur ortaya, iki sene sonra, üç sene

sonra onun do¤rulu¤unu ancak idrak edebilmiflizdir, bizler.

Haa, o zaman flu flöyle demiflti, öbürü böyle dedi¤in flu flöyle demiflti,

do¤rusu fluymufl... çok oldu böyle. Birkaç tane hadise vard›

yani. Ancak, iki üç sene sonra, isterse basit bir hadise olsun

bu... Yani idrakine varabildi¤imiz. Böyleydi de¤erlendirmeleri.

Çok derin oldu¤u için, diyorum, anlayam›yorduk. Tabi hayranl›kla

takip ediyorduk, falan. O ayr› mesele.

F.T.– Bedri Bey’in hoflland›¤› veya hofllanmad›¤› neler vard›?

M.S.– Bedri Bey’in hoflland›¤› fleyler... Yani Bedri Bey’in flahsiyetini,

çal›flmalar bafllad›ktan sonraki veya çal›flmalar bafllad›ktan evvelki

flahsiyeti diye ay›ramay›z. Bence ikisi de ayn› idi. Her ikisi

de ayn›yd›. Hiç fark yoktu. Sadece bilgiler aç›lm›flt› önünde, son

devrede, onun üzerinde yürüyordu. Malum, sa¤lam karakteriyle,

sa¤lam kafa yap›s›yla, sa¤lam bilgisiyle, onlar› mükemmelen de-

¤erlendirebiliyordu. O idrakiyle... Hani, bafllang›c› ile sonu aras›nda

–benim gördü¤üm– Bedri Bey’de hiçbir fark yoktu, bunun

haricinde. O zaman elinde ne vard›? fiunlar vard›. Onlar› gayet

sa¤lam bir flekilde de¤erlendiriyordu. Sonunda, tabiî hayat›n›n

da bu kademe kademe yürüyüflünde ald›¤›, mütemadiyen ad›m

ad›m o güne getiren bilgiler de elbette var; en sonunda tamamen

her fley aç›ld›. O bak›mdan hiç de¤iflmifl saymam, Bedri Bey’in

flahsiyetini.

F.T.– Faraza, beflerî aç›dan ald›¤›m›za göre müzik dinlemek, tiyatro

veya sinemaya gitmek, veya baz› yemekleri sevmek veya sevmemek...

M.S.– O taraflar›yla ben hiçbir zaman alâkadar olmad›m, hakikaten.

Çünkü mesela ben 1954 senesinde Cemiyet’e geldi¤im za-

73


BEDR‹ RUHSELMAN

man, Cemiyet’teki hava dostluk... hakikaten çok büyük bir dostluk

vard›, Cemiyet’te, çok büyük dostluk. Fakat Cemiyet’in içindeydi.

Özel hayatlara sirayet eden bir dostluk de¤ildi, bu. O, ne

bileyim, Ankara vapurunda doktordu. Giderdi, gelirdi. Ben, diyelim

ki, bilmem nerede çal›fl›rd›m, muhasebeci olarak, yahut

iflte bankada, flurda burda. Ben kendi iflimdeydim. Fakat Cemiyet’in

içine geldik mi, hüviyetlerimiz –yani benim gördü¤üm–

bambaflkayd›. O ne yap›yorsa yap›yordu. Beni hiç alâkadar etmiyordu,

flahsen. Son çal›flmalarda da durumumuz öyleydi. Nitekim,

en sonunda da –biliyorsunuz– fleyleri bitti, bizim çal›flmalar

bitti, bittikten sonra da dedi ki “Benim iflim burada bitti. Art›k

bana gelseniz de olur, gelmeseniz de olur... Gelmeyin bana,”

dedi. “Benim iflim bitmifltir” dedi. “Ne konuflacam sizinle!” dedi.

“Veya bir baflka arkadafl gelse, ne konuflacam?”...

F.T.– Çok enteresan bir hat›ra.

M.S.– Evet. Ve o bende yer etti. Hakikaten ben hemen hemen hiç u¤ramad›m,

Bedri Bey’e. Lüzum görmedim. Art›k benim için de o

öyleydi. Yani lüzumsuzdu art›k, onunla münasebet kurmak. Ta

ki, ne bileyim, biz tabii hissiyiz, yahut ne bileyim, atmosferin tesiri

alt›nday›z. Ben o gün idrakim, vard›¤›n› zannetti¤im idrakimi

bulamam. Öyle ki fley geldi bize, biz kendi idrakimiz zannettik,

sanki, adeta. Öyle bir havadayd›k, bizler de. Bedri Bey’le çal›fl›yoruz.

O çal›flma s›ras›nda bambaflka bir havaday›z. Çal›flma bitti.

Adeta biz de idraki içindeymifliz gibi idik. Tabiî de¤ildik. ‹drakli

de¤ildik. Ama o anda bende de fley oldu. Yani Bedri Bey evet vazifeliydi.

Böyle bir fleyin içine girmifltik biz de ve hakikaten ben de

Bedri Bey’le gidip konuflmay› luzumsuz buluyordum. Öyle bir hâl

geldi bize de. Hâl geldi yani baflka bir fley de¤il. ‹drak de¤ildi o bizim

için. Bir müddet devam etti. Tabiî ölümünden sonra da devam

etti epey bir zaman. Ta ki bir gün fley oldu. ‹flte kimdi, bizim

74


Metin Sakik’in Anlatt›klar›

arkadafllardan birisi; yahu dedi Bedri Bey’e gelmiyorsun, falan...

‹yi peki, geliriz dedik. Tam, ölüm günüydü bu. Ve iflte hat›ra da bu

oldu. O gün, tramvay vard›. O zaman. Tramvay da fleye, iflten ç›kt›m.

Demek ki Eminönü taraflar›nda bir yerde çal›fl›yordum, Harbiye’ye

geliyorum, Taksim’i geçtik, birden gö¤süm s›k›flt›, ayakta

duramayacak hâle geldim, ben. Hani o çal›flmadan sonra ben gitmedim

pek. Bir de o son günü gittim, o kadar. Veya arada bir kere

gitmiflimdir, yanl›fl söylemifl olmayay›m. Kalbim s›k›flt›, bafl›m

dönüyor, ölece¤im yani. Bir s›k›nt› bast› beni böyle. Düflece¤im.

Tramvayda da ayakta duruyorum, bunu hiç unutmam. Vatman›n

hemen arkas›nda sahanl›kta de¤il içeride ama, kap›ya dayanm›fl

vaziyette duruyordum, arkam›. Dayanmasam düflecektim, öyle

bir fenal›k geldi. Ondan sonra iflte, girdim içeriye, Hidayet Abla

da ordayd›: “Aman iyi ki geldin,” dedi. Ne oldu, dedim. “fley, durumu

bu. Kriz geldi, yeniden,” dedi.

Bizim için normal zaten. Bir fley de¤il bu. Diyorum ya bizler o

s›rada göklerdeydik. Ondan sonra iflte fley, oldu. Girdik, o da gayet,

her zamanki gibi. Hiç fark yok yani, de¤ifliklik yok. Hüsrev

Bey’le ikimiziz. Ne kadar güzeldi. Yani fliir gibi gidiyordu her

fley. Biraz hissi oluyor yani insan, orada hay›flan›yor. Bizle iflte

oturdu. Tabiî mevzu hakk›nda hiçbir fley zaten ondan sonra konuflulmad›

da, t›bbi olarak enfarktüs krizinin ne oldu¤unu flimdi

ne durumda oldu¤unu, krizin kendisine nas›l ac› verdi¤ini falan

safha safha böyle yani flu anda fley yani o parçac›klar nerededir,

nerede olabilir, kalbe gelirse ne olur, beyne giderse ne olur;

beyne gidince felç olur, kalbe giderse tamamlar ifli, temizler, falan,

bunlar› anlat›yor. Tabiî gittikçe de sesi k›s›l›yor, kesik kesik

anlat›yor. Ac› da çekiyor çok. Ama fley yapm›yor, öyle ac›ya pabuç

b›rakm›yordu. ‹flte tam o s›rada maalesef fley girdi. Yani iflin yar›s›nda

o fliir gibi güzel günde Refet Kayserilio¤lu girdi içeriye

75


BEDR‹ RUHSELMAN

maalesef. Bir girdi, Allah... Allak bullak etti oray›. “Üstad›m, ne

oldu size?” diye bir dald›. Doktorlu¤unu gösterecek!

“Doktorcu¤um, otur fluraya,” dedi. “Otur, doktorlu¤un senin olsun,

otur. Dinle, konuflal›m. Art›k lüzumsuz hareketler yapma,” falan. Adam

fley de¤il ki. Kofltu, i¤ne ald›. Bir sürü ilaçlar var. Onlar›n aras›ndan

bir fleyler al›yor. Bilmem ne yapay›m size üstad›m, diye gidiyor,

bir daha geliyor. Bir enjektöre bir fley dolduruyor, yetiflmiyor,

bir daha kofluyor, ama bu arada Bedri Bey her fleyi b›rakt›,

doktorla mücadele ediyor. Refet’le mücadele ediyor. “Doktor, yapma,

etme, otur. B›rak böyle saçmal›klar›, yapma...” Baya¤› fley oldu,

yani. Hani neredeyse gö¤üs gö¤üse çekifliyorlar doktorla, art›k.

En nihayet Dr. Kayserilio¤lu fleyi bitirdi. ‹¤nenin içine laz›m gelen

ilac› ald›, kendisine göre, geldi i¤ne yapmaya. Koluna saplad›.

O s›rada bir hapflurdu, Bedri Bey. Renk bembeyaz. Art›k, fley

oldu. Kolunda kal›verdi i¤ne. Ve iflte o s›rada inledi de. Demek ki

art›k tam olarak ›st›rab içine girdi. Renk zaten bembeyaz oldu.

Biz yast›¤›n› düzelttik. O arada Refet hâlâ kofluyor tabi. ‹flte o

mücadele aras›nda çekti gitti Bedri Bey. O günü gayet fley... a¤r›-

yor diyordu. Kâh fley yap›yor, kâh kalk›yor. Yatt›, beceriksizdi.

Yast›k tutam›yorum arkas›na. Elimle tutuyorum art›k ben yast›-

¤›. Biraz b›rak›n diyordu, yat›r›yorduk. Biraz kald›r›yorduk. Gayet

fley, anlat›yordu, bize. Neyse biz baflka yerden buraya geldik

ama... Evet, benim de hat›ram bu, Bedri Bey’le... O güzelim günü

berbat etmesi, Refet’in...

F.T.– Kendi ailesiyle olan münasebeti nas›ld›?

M.S.– Kendi ailesiyle, herhangi bir kimseden farks›zd›. Herhangi

bir kimse ile münasebeti nas›lsa ailesiyle de öyleydi.

F.T.– Sevgisi, sayg›s›?

M.S.– Ayn›yd›. Yani, di¤er insanlara neyse o... Yani diyelim ki, onla-

76


Metin Sakik’in Anlatt›klar›

r›n flahsiyetinde mevcut olan birtak›m kusurlardan dolay› bir baflkas›na

nas›l davran›yorsa, ona da ayn› fleyi yap›yordu. E¤er biraz

mesafe b›rak›yorsa, falan kusuru olan kimseye karfl›, onu kendi

ailesine de yap›yordu. Ne eksi¤i ne fazlas› vard›. Hani fleyi yoktu

aile diye bir... Bu ailemdi, bu kardeflimdi diye bir fleyi yoktu.

F.T.– Hofllan›p hofllanmad›¤› hususlar? Bu taraf biraz noksan kald›.

M.S.– Hofllan›p hofllanmad›¤› hususlar...

F.T.– Faraza yemekler, hususunda... Baz› sevdi¤i yemekler var m›yd›?

M.S.– Belki vard› ama, ben hat›rlam›yorum onlar›. Herhalde vard›.

Yahut da, ne bileyim, daha çok fleydi, herhalde. G›da, t›bbi, olarak

yani; flunlar g›dad›r, flunlar›n al›nmas› laz›md›r, gibi, birtak›m

kanaatleri vard›. Bir kere onu duymufltum. Diyelim ki, hayvani

g›da da insanlara laz›md›r, vücuduna laz›md›r, demiflti. Bu,

yani yoksa...

F.T.– Yemeklerine itina gösterir miydi? Yiyece¤i yemekler üzerinde

durur muydu?

M.S.– Temiz olmas›n› isterdi, o kadar. Bilmiyorum. Yok öyle bir fley.

F.T.– S›hhatine itina gösterir miydi?

M.S.– S›hhatine itina... Afl›r› bir itina göstermezdi, maalesef. Göstermezdi.

Yaln›z, vazifesi oldu¤u için korumas› laz›m geldi¤ini

bilirdi, ama.

F.T.– ‹laç alma, istirahat etme, hastaland›¤› vakit...

M.S.– Al›rd› ama, iflte bu nereye kadar, biliyor musun? E¤er bir çal›flma

varsa her fley biterdi. Yani mevzuya ait bir çal›flma varsa,

hepsi silinirdi. Zaten biliyorsunuz, enfarktüs krizi geçirmifl bir

insan›n nas›l yaflamas› laz›md›, son çal›flmas›nda kendisi nas›ld›?

Hiçbir fleyi yoktu öyle. Çal›flma mevzusu girdi¤i zaman her

77


BEDR‹ RUHSELMAN

fley silinirdi. Ama onun haricinde, vazifesi icab› elbette s›hhatine

itina göstermeye çal›fl›rd›. Yani laz›m oldu¤u için.

F.T.– Yani o bedenden istifade edece¤i için.

M.S.– Edece¤i için. Vazifesi oldu¤u için.

F.T.– Yani o bedeni s›hhatli bulundurmak, ona bir nevi bir mesuliyet

yüklüyordu. Bu nedenle itina gösteriyordu.

M.S.– Mesuliyet bak›m›ndan bir itina gösteriyordu.

F.T.– Bir de fley var. Bedri Bey’in flahsiyetini ortaya ç›karma yönünden,

faraza karfl›laflt›¤› ac› veya tatl› hadiseler karfl›s›ndaki reaksiyonu,

davran›fl›, tutumu nas›ld›?

M.S.– Ac› hadise...

F.T.– Ac› veya tatl› herhangi bir hadise...

M.S.– Yani bilhassa çal›flmada çok titizdi. Onun için, o çal›flmalar

s›ras›nda yap›lacak herhangi bir hatay› affetmezdi. Asla. Ve biraz

epey hiddetlenirdi mesela... Yani çal›flmaya münhas›rd› bu benim

gördü¤üm, hiddetlenmesi... Çal›flmaya aitti.

F.T.– Kendi özel hayat›nda?

M.S.– Özel hayat›nda gayet munis, efendim, kenara çekilmeyi bilen

bir insand›, özel hayat›nda... Ne bileyim flöyle bir hadise mi gelmifl,

üzerine gitmeyiverirdi, kenarda dururdu. Baz› fleyden mahrum,

olacakm›fl, olsun. Ziyan› yok, çekerdi kendini kenara. Ama,

çal›flmada...

F.T.– K›zd›¤› hususlar hakk›nda bir fley söylemek icabederse... Sinirlendi¤i,

k›zd›¤›... Özel hayat›nda sinirlenir miydi, k›zar m›yd›?

M.S.– Özel hayat›n› pek bilmem ama, gördü¤üm kadar›yla rastlamad›m.

F.T.– Baz› hat›ralar›nda bahsedilmedi mi? Gençli¤inde veya yafll›l›-

¤›nda...

78


Metin Sakik’in Anlatt›klar›

M.S.– Valla, ancak onlar› fley, böyle çok boflsa vakit, yahut herhangi

bir lâf gelmiflse, diyelim ki, Afganistan’da, Mesut Cemil’le hani

böyle bir gülünç hadise geçmiflse, onu anlat›rd›. Bir iki defa...

F.T.– Biliyorsan›z, onlar› da tespit edelim.

M.S.– fiimdi hat›rlayam›yaca¤›m, ama, bir yabani kedi ile ilgili bir

fleydi Mesut Cemil’in bir fleyi vard›, ama, flimdi... O fleyi Hüsrev

Abi daha iyi bilir. Bir yabani kedi ile alâkal› bir fley. Korkutmufl,

morkutmufl, bir fleyler yapm›fl Mesut Cemil. Onlar› anlat›rd›, o

kadar. Bir iki Prag’daki fleyini anlatt›yd›, galiba... O müzik çal›flmalar›

s›ras›nda ev sahibinden neler çekti¤ini, anlatm›flt›, galiba...

Yani müzik çal›flmalar› dolay›s›yle, tabiat›yle gürültü pat›rt›

oluyor, epey fley olurmufl... Azimle çal›flan bir insan oldu¤u için,

–mizac› öyle zaten– rahats›z olmufl evdekiler, galiba da, epey çekiflme

olmufl o yüzden. Galiba...

F.T.– Prag’daki hayat›na ait baz› baflka hat›ralar?

M.S.– Yok.

F.T.– Afganistan’daki?

M.S.– Afganistan’da... ‹flte doktor olarak gitmifl.

F.T.– Çocuklu¤una ait hat›ralar?

M.S.– Onlar› hiç bilmiyorum.

F.T.– Son devreye ait olan hat›ralar?

M.S.– Hat›rlayam›yorum.

F.T.– Bedri Bey’in beflerî aç›dan sizce takdir edilecek taraflar› neler

olabilir?

M.S.– Beflerî aç›dan takdir edilecek taraflar... ‹flte, prensip sahibi olmas›.

Biraz evvel söyledi¤im fley... Genifl idrakliydi.

F.T.– Tenkit edilecek bir taraf› var m›yd›?

79


BEDR‹ RUHSELMAN

M.S.– Ama ölçüye göre de¤iflir tabiî. Ne bileyim...

F.T.– Sizin ölçülerinize göre olacak tabiî.

M.S.– Yok, o zaman. Yok. Bilakis hayranl›k duyulacak taraflar›, hayranl›k

duyulur sadece... Taraf de¤il de hayranl›k duyulur, kendisine.

Tenkit edilecek taraf› yok.

F.T.– Bedri Bey’in insanl›¤a yapm›fl oldu¤u hizmet, sizce nedir?

M.S.– B›rakt›¤› Kitap’t›r. Ama tabii bunu zaten... Bu bir vas›tad›r, netice

itibariyle. Ama bir hizmet yapm›flt›r, elbette.

F.T.– Anlayamad›m. Vas›tad›r diyorsunuz. Neye vas›tad›r?

M.S.– Kendisi de vas›tad›r, tabi.

F.T.– Kitap m› vas›tad›r?

M.S.– Kendisi. Bedri Bey’in kendisi de vas›tad›r, bu Kitap’la. En nihayet

bir yere kadard›r onun fleyiydi.

F.T.– Sizi en çok etkileyen bir hat›ras›?

M.S.– Valla en çok etkileyen taraf› buydu, bir kere. Fakat gene teferruat›yla

anlatam›yaca¤›m, yani ilk karfl›laflt›¤›m zamana ait bir

fleydi bu yani, çok, o zaman etkilemiflti beni. Bedri Bey, umumiyetle

sessiz sakin otururdu. Ben de Bedri Bey’i Bedri Bey olarak

bilmiyorum, Cemiyet’e gelmiflim, iflte mevzular beni enterese etmifl,

dinleyici olarak oturuyorum, dinliyorum, anlamaya çal›fl›-

yorum, bazen hatta fikirleri kaç›r›yorum, filan, eh biraz biraz anlamaya

çal›fl›yorum. Anl›yorum da. Eh, o arada konuflanlar baflkalar›.

Bedri Bey de gayet ufak tefek sessiz sakin birisi orada oturuyor.

Eh iflte...

F.T.– Siz tan›yordunuz flahsen veya daha tan›m›yordunuz?

M.S.– Hiç. Bedri Bey’i diyorum ya...

F.T.– Siz ilk defa gelmiflsiniz.

80


Metin Sakik’in Anlatt›klar›

M.S.– ‹smini bile bilmiyorum. Orda birisi oturmufl, ufak tefek; masan›n

bafl›nda, öyle boynunu büküyor, ellerini flöyle, parmaklar›-

n› flöyle kavuflturuyor, boynunu büküp dinliyor sadece... Ve iflte

orda Suat Plevne malûm süslü süslü cümlelerle konufluyor, di¤er

arkadafllar da öyle, gelenlere cevaplar veriyorlar, konferanslar veriyorlar.

Suat Plevne o s›rada fleydi Mukadderat ve ‹cabat’› okuyor,

tefsir ediyordu, diyelim ona. Ve gayet güzeldi yani onun da fleyleri.

Tabiî bunlar bitiyor. Ondan sonra soru cevap fas›llar› bafll›yor.

Suat bey onlara da cevap veriyor, falan... Günün birinde bir adam

ç›kt› öyle bir k›st›rd› ki, öyle bir ç›kmaza soktu ki, Plevne’yi, yani

o sualin içinden ç›k›lmazd›. Ç›k›lmaz. Sa¤›ndan solundan,

aah... Bir ad›m ileriye gitme imkân› yoktu. Gidemiyor adamca-

¤›z.

F.T.– Ama bu, sizin ilk geliflinizde olmuyor de¤il mi, daha sonra

oluyor?

M.S.– Befl alt›nc› geliflimde...

F.T.– Ama o s›rada Bedri Bey’i gene tan›m›yorsunuz?

M.S.– O esnada tan›m›yorum, hay›r. Yaln›z arada bir iki geliyor,

Bedri Bey’i görmek istiyorum, falan diyor, ben de yad›rg›yordum

do¤rusu, tabiî hiçbir fley söylemeyen, konuflmayan, orda sessiz

sakin oturan bir adam var, öbür taraftada gayet güzel hani insan›n

hayranl›kla dinledi¤i bir insan var. Gayet aç›k fikirli, aç›k ifadeli

filan birisi. Hani insan, niye Suat Plevne’yi aram›yor da bu

adamca¤›z, Bedri Ruhselman’› ar›yor, vard›, herhalde filan diyoruz

ama, o kadar. Gene de yad›rg›yor insan. Netice itibariyle o

k›st›r›ld›¤› gün, en nihayet Bedri Bey fley yapamad›. Bakt› ki, ifl

sarpa sar›yor, gene konuflmad›. Adam› konuflturdu. Befl veya alt›

sual sordu, adam kendi cevab›n› kendi verdi. Tatmin olmufl

olarak oturdu. O zaman anlad›k ki, yani ilk hayranl›k duyuflum,

81


BEDR‹ RUHSELMAN

tan›y›fl›m, Bedri Bey’i o oldu. Befl sual sordu, fazla de¤il. Ama,

adam kendi kendini tatmin etti ve oturdu yerine. Süslü cümleler

de¤ildi tabiî bunlar. fiu, flu, flu, flu,... bitti ifl. Yani bu... Niçin sormufltunuz

bunu?

F.T.– Sizi etkileyen bir hat›ran›z var m› diye...

M.S.– Çok, çok etkilemiflti tabiî beni bu. O flekilde de tan›m›fl da, olduk,

Bedri Bey’i.

F.T.– Sonra nas›l tan›flt›n›z kendisiyle, nas›l konufltunuz?

M.S.– Zaten ben çok, yani mizaç itibariyle bilhassa o senelerde çok

da fazla çekingen bir insand›m. Kolay kolay fley yapmazd›m.

Tecrübeler bafllad› mesela. Rahmetli R›fat Özdoruk, Erdo¤an Ertürkmen,

onlar ellerinden geldi¤i kadar yak›nl›k gösterirler, yard›m

ederler, flu olur bu olur, ama bir türlü giremezdim ben o fleylerin

içine. Çal›flmalar bafllad›; ben de ifltirak etmek istiyorum,

onu bile söyleyemezdim. En nihayet güç bela, galiba R›fat’a söyledim.

Ben de baz› çal›flmalara ifltirak etmek istiyorum, diye bir

iki fley sonra. Bir iki hafta sonra çal›flmalara bafllad›ktan sonra,

o flekilde Bedri Bey’le tan›flm›fl olduk, direkt olarak.

F.T.– Bedri Bey’in bu husustaki çal›flmalar› bafllang›çta tecrübîydi

herhalde de¤il mi? Sonradan bu karakteri yavafl yavafl de¤ifltirdi.

M.S.– Tecrübî karakteri de vard›, o zamanlar; Feridun bey, bir tek o

çal›flmalar›n› gördüm ben Bedri Bey’in. Daha evvelini bilmem

tabiî. O çal›flma da diyelim ki, alt› ay sürmüfltür, yedi ay sürmüfltür,

bitmifltir, ondan sonra fley olmam›flt›r ki, tecrübî çal›flmas›

falan olmam›flt›r ki,..

F.T.– Ondan sonra kesildi zaten.

M.S.– Bitti. Nitekim kendisi de ben askerdeyken ayr›lm›fl.

F.T.– Ben de mesela çok girmifltim onun tecrübî çal›flmalar›na. Hipnoz

vs.

82


Metin Sakik’in Anlatt›klar›

M.S.– Evet. ‹flte hat›ras›. (Kolunu gösteriyor.)

F.T.– C›gara yan›¤› m›?

M.S.– Evet, flu c›gara yan›¤› olmas› laz›m ama, biraz kararm›fl vaziyette

flimdi. fiurda. Belli belirsiz flimdi. O çal›flmalar›n hat›ras›.

F.T.– Evet, flurda var. Görünüyor, bak›n. Baya¤› görünüyor.

M.S.– Evet.

F.T.– Bir de fley mevzusu üzerinde dural›m isterseniz. Bedri Bey’in

evlilik hakk›ndaki düflüncesi ne idi?

M.S.– fieyine vak›f olamad›m. O taraflar›n› konuflmad›k hiç...

F.T.– Bunu da tekâmül aç›s›ndan incelersek, bir gençlik devresi var,

bir olgunluk devresi var, bir son devre var. Hepsinde birtak›m tutum

ve düflüncelerinde bir fleylerin olmas› laz›m.

M.S.– Asl›nda evet olmufltur ama, ben Bedri Bey’in flahsiyetini o bak›mdan

da pek tan›mam, ama tabi görülen fleyi, tabi hepimizin

bildi¤i, Bedri Bey, kendisini bu yola adam›flt›r, kad›nlarla olan

münasebetine bir fley koymufltur, hudut koymufltur, gördü¤ümüz,

kendisini tamamen vazifeye vermifltir, o taraf›yle hiçbir zaman u¤raflmam›flt›r;

hatta u¤raflm›fllard›r, yani, baz› kad›nlar filan falan...

Ona ra¤men kafas›n› döndürmemifltir, çünkü önünde bir

hedefi vard›, o yolda yürümüfltür. Yani müspet menfi mi, u¤raflt›-

¤›n› zannetmiyorum. Ama herhalde bir evlilik hakk›nda fleyi müspettir.

Herhangi normal bir insan için evlenmesi laz›m geldi¤ini,

ne bileyim, evlilik, normal oldu¤u hakk›nda, kanaati müspetti.

F.T.– Evet.

M.S.– Ama kendisi vazifeli oldu¤u için. Kendini öyle hissetti¤i için,

bafllang›çta idrak bile edemese, –belki etmiflti bilemiyorum–

kendini daima yoluna adam›flt›r, o. Alakâdar olmam›flt›r, o fleyle;

kendi flahs› bak›m›ndan.

83


BEDR‹ RUHSELMAN

F.T.– Bedri Bey’in dostlu¤u ve arkadafll›¤› hakk›nda ne düflünüyorsunuz?

M.S.– Bedri Bey’in flahs›, flahsiyeti vesairesi hakk›nda soruyorsan›z;

bunlar bence lüzumsuz. O çal›flma havas›nda, Bedri Bey’den ald›¤›m

intibalarla vard›¤›m netice budur, özet olarak. Çok çok lüzumsuzdur.

F.T.– Ama mesela insanlara...

M.S.– Çok lüzumsuzdur. Hiçbir fley ifade etmez.

F.T.– ... öyle bir karakteri var ki, insan olmak mesela herhangi bir ne

bileyim Eserin sahibinin flahsiyeti hakk›nda birtak›m bilgiler

edinmek ihtiyac›n› duyar›z.

M.S.– Oras› muhakak, ama...

F.T.– Evet, bu bak›mdan faydas›z m› buluyorsunuz?

M.S.– Vallaha, ben flimdi insanlar›n fleyini düflünmüyorum da, Bedri

Bey’in davran›fllar› var. Lüzumsuzdur...

F.T.– Hay›r, Onlar› düflünmek mecburiyetindeyiz. Çünkü insanlara

hitap ediyor nihayet. Hem Bedri Bey, hem Kitap.

M.S.– Ediyor, ediyor ama, biraz evvel dedim Bedri bey de –kendisi

de bunu aç›kça söylemiflti– netice itibariyle ben de bunda bir organ›m,

bu kadard›r benim de fleyim.

F.T.– fiüphesiz tabi oras› öyle.

M.S.– ‹smini koymasayd› bile olurdu.

F.T.– Evet. Ne bileyim, insanlarda bir fley var, tecessüs var. Ne biçim

insand›r diye...

M.S.– Hay›r ama flimdi ben, tecessüs var ama yani insanlara fley de-

¤il.

F.T.– Belki bu tecessüsün alt›nda da ona benzemek itilifli gizli olabilir.

Ben de onun gibi olay›m, diye...

84


Metin Sakik’in Anlatt›klar›

M.S.– Ama flimdi kaim, Feridun bey siz daha iyi fley yapars›n›z, takdir

edersiniz. Yani bu fleyde insans›n›z, bu durumda bu çapta insans›n›z.

Art›k fley de¤ifliyor. Art›k o devirle de, bundan sonra gelecek

devir de¤iflik. Bu bir. ‹kincisi, fley de var. Kendi de bunu fley

yapmam›flt›. Verdi¤i havada da bu var. Ayr›ca da, iflin icab› da öyle,

–iflin icab› demiyeyim ona– mahiyeti de öyle. Ortaya ç›k›nca

bunu görece¤iz. O bak›mdan, flahsiyeti çok önemsiz, dünyadaki

flu flahsiyeti –baflka türlü anlafl›lmas›n– dünyadaki ne bileyim beflerî

münasebetlerde ki flahsiyeti ki, pek önemsiz. Vazife adam›

olarak elbette e¤iliriz karfl›s›nda, aya¤›na kapan›r›z, baflka.

F.T.– Evet.

M.S.– Bir fley ifade ediyorsa o da. fiey, Refet bütün bu komitelerden

sonra –demin unuttum onu söylemeye– ilkokul izcileri gibi, gitti

aya¤›n› öptü. Aya¤›n› öptü, evet, filan falan. Böyle tezahürler.

Mesela beflerî tarafta böyle fleyler de vard›r. Beflerî davran›fllarda.

Biz de e¤er Bedri Bey’in o havas›nda olmasayd›k, biz de öperdik

aya¤›n›, o gün. Bunlar çok lüzumsuz fleyler.

F.T.– Bedri bey, mesela bast›rd›¤› eserlerinin tab edilmelerine taraftar

de¤ildi.

M.S.– H›mm...

F.T.– Bunun sebebi hakk›nda ne düflünüyorsunuz?

M.S.– E, biraz evvel temas ettiydik ona, k›saca. Burada birtak›m eksik,

tamamlanmam›fl seyler var, yani tekâmül etmemifl bilgiler

var. E tabii son bilgiler aç›ld›ktan sonra önüne, (onlar bir haz›rl›k

safhas›yd› netice itibariyle, haz›rl›k safhas›n›n meyvalar›yd› bu

neflretmifl oldu¤u kitaplar) bu bilgiler tamamen önüne aç›l›nca,

elbette oradaki birtak›m eksiklikleri gördü, aksakl›klar›.

F.T.– Yanl›fll›k de¤il de eksiklik diyorsunuz.

M.S.– Eksiklik. Yahut yanl›fl anlama da olabilecek fleyleri... Gör-

85


BEDR‹ RUHSELMAN

müfltü. O bak›mdan bunlar› lüzumsuz buldu. Tekrar bas›lmas›-

n›n büyük bir fayda sa¤layaca¤›na kâni de¤ildi; ama flöyle bir fley

de yapt›yd› yani, dedi ki: Mesela bunlar bas›lmas›n. Ama insan

olarak diyelim ki birtak›m fleyler var. Nedir bu? Benim aileme kal›yor.

Ben bas›lmas›na taraftar de¤ilim, ama onlar ne yaparsa

yaps›n. ‹sterlerse bass›nlar. Mühim de¤il ama, bas›lmasa daha

iyi olur dedi. Eksik oldu¤u için.

F.T.– Ben flu yönden düflünüyorum, mesela, bu eserlerden faydalanacak

olan flah›slar diyelim, insanlar diyelim, Bedri Bey’in seviyesinde

olmad›¤›na göre...

M.S.– Hay›r, bu fleyde diyor, tamam, ifadelerini aynen söyliyeyim:

Bu Kitap’ta hepsi var, seviye diye bir fley mevzubahis de¤il anlayan

anlayacak bunu. Her fley apaç›k yaz›lm›flt›r burada. Görecek

olan görecektir bunu.

F.T.– Yani bunlar› basamak yap›lmas›na lüzum yoktur, diyorsunuz.

M.S.– Yok, lüzum görmemifltir. Evet gayet aç›kt›r. Yeter ki insanlar›n

da idraki aç›k olsun. Mesela kalm›yor, yani kademeye, bilmem

neye filan...

F.T.– Peki, yani o ... Kitab›n insanl›¤a sunulmas›na kadar geçen devre

zarf›nda, ihtiyaç duyan insanlar›n haz›rlanmas›n› temin düflüncesiyle,

bu eserlerin tan›t›lmas› faydal› olmaz m›yd›?

M.S.– Ha, bir bak›ma belki, ama, onu pratik yönünden görmüyorum

ki onu. Mesela, Cemiyet ne yapacak dendi, de¤il mi? Cemiyet

ne yapabilir? Yapabilece¤i yegâne fley, ne bileyim, tamamen

böyle birtak›m dünya h›rslar› ...

F.T.– Ben Cemiyet yönünden mütalaa etmiyorum.

M.S.– Hay›r, hay›r o bak›mdan.

F.T.– Prensip olarak düflünüyorum.

86


Metin Sakik’in Anlatt›klar›

M.S.– E, zaten Feridun bey yani bu kitaplar kaç dile tercüme edilmifltir

de, dünya insanl›¤› üzerinde konuflal›m, kitaplar hakk›nda?

F.T.– Medyumluk var, bir de...

M.S.– Tercüme edilmifltir de neflredilmifl midir tam manas›yle? Yay›lm›fl

m›d›r? Yook. De¤ildir. Öyle olunca Türkiye mevzubahis

oluyor, daha çok, pratik olarak, tatbiki olarak bakarsak.

F.T.– Birinci planda o geliyor.

M.S.– Eh, öyle oluyor. Yani, bence dedi, cemiyeti o bak›mdan söylüyorum,

ne yapabilir dedi insanlar, bizim arkadafllar›m›z bu zaman

zarf›nda... ‹nsanl›¤› tamamen böyle dünya h›rslar›ndan ibaret,

h›rsla böyle ba¤lanmalar›na bir parça ›fl›k tutmaya çal›fl›rlar,

ba¤lanmamalar›na çal›fl›rlar. Manevî taraf denilen bir fleyin de oldu¤unu

göstermeye çal›flabilirlerse, yapabilecekleri budur, dedi.

F.T.– Arkadafll›¤› hakk›nda, dostlu¤u hakk›nda bir fley söylemek ister

misiniz?

M.S.– Arkadafll›¤› tabiî ki çok tatl›yd› ama, fazla öyle derinlemesine

fleyimiz olmad›, hiçbir zaman. Sadece vazifede hizmet etmeye

çal›flt›k. Kendisine yard›m etmeye çal›flt›k, bu kadar. Her zaman

fleydi, yani bir sayg› vard› diyelim ki benle onun aras›ndaki münasebette...

Di¤erlerinde de öyleydi. Belki Hüsrev Bey hani biraz

daha flahsî dostlu¤u da vard› Hüsrev Bey’in. Benim flahsen onunla

bir flahsi dostlu¤um yoktu.

F.T.– Bedri Bey’in sizde özel, elyaz›s›yla yaz›lm›fl bir vesikas› veyahut

da foto¤raf›...

M.S.– Yok... Yok, fley verdilerdi bana. Ald›yd›k iflte bizde bir foto¤raf›n›

ald›yd›k. Herkeste olan yahut mecmuada [Ruh ve Madde

dergisi] zaman zaman bas›lan foto¤raf›...

87


BEDR‹ RUHSELMAN

F.T.– Evet.

M.S.– Asl›nda o bile lüzumsuz. Ama ald›yd›k, o kadar. Özel bir fleyi

yoktur. Ve biraz evvelki kanaatime gelece¤im, bunlar›n hiçbirisine

de lüzum yoktur. Benim ayr›ca kanaatimi sorarsan›z, belki

daha evvel de söylemiflimdir, gene ayn› fleyleri söylerim; hiçbirisine

lüzum yoktur. Bedri Bey’in flahsiyeti mühim de¤ildir. Dünya

flahsiyeti.

F.T.– Bir de fley var. Bedri Bey Cemiyet’ten ayr›ld›ktan sonra sizinle

olan son devre çal›flmas›...

M.S.– ... diye bir isim takt›n›z, evet.

F.T.– ... bu son devre çal›flmalar›nda, mesela ne gibi ne karakterde

bir çal›flma yapm›flt› Bedri Bey? Çal›flmas›n›n karakteri hususunda

ne dersiniz?

M.S.– Ne diyeyim?..

F.T.– Bildi¤imiz kadar›yle, medyomlarla birtak›m irtibat çal›flmas›...

M.S.– Bilgi çal›flmas› yapm›flt›r.

F.T.– Tek medyomla m› çal›flm›flt›r? Yoksa daha fazla medyomlarla.

M.S.– Birçok medyomla çal›flm›flt›r. Ama esas medyom, bafl medyom

bir tane tabi.

F.T.– Bir tane, Atilla.

M.S.– Atilla’yd›.

F.T.– Ne kadar sürdü bu çal›flma?

M.S.– Vallahi...

F.T.– Yani irtibat çal›flmas› diyelim?

M.S.– Onu da pek hat›rlayamayaca¤›m ama, herhalde alt› yedi ay

sürdü zannediyorum. fiimdi tam hat›rlayamayaca¤›m. Alt› yedi

ay sürdü tahminen. Hüsrev bey daha iyi hat›rlar onu.

88


Metin Sakik’in Anlatt›klar›

F.T.– Yani mevzuubahis Kitap’la olan iliflki do¤rudan do¤ruya bu

tek medyoma ait olmufl oluyor. Veya ondan evvel di¤erlerinden

elde edilmifl bilgiler de belki içine mi kat›lm›fl oluyor?

M.S.– E, zaten netice itibariyle Bedri Bey burada sentezciydi. Ama

esas bilgileri tek medyomdan alm›flt›r. Yine sentez yapm›flt›r.

Sentezi daima Bedri Bey yapm›flt›r.

F.T.– Yani esas itibariyle demek ki çal›flmalar, bundan evvel yap›lmakta

olan çal›flmalarla bir paralellik arzediyor.

M.S.– Eder.

F.T.– Entüvitif çal›flmalar. De¤erlendirmeler.

M.S.– Evet.

F.T.– Bedri Bey’in esas fonksiyonu de¤erlendirme mevzuunda, derleyip

toparlama mevzuunda oluyor.

M.S.– Evet.

F.T.– Daha evvelki çal›flmalar› gibi, yani.

M.S.– Evet.

F.T.– Kitaplar›nda müflahede etti¤imiz de¤erlendirmelere benzer

tarzda...

M.S.– Benzer. Tabiî o çal›flmalar biraz daha fley, biraz daha de¤iflikti,

buradaki çal›flmalar...

F.T.– Bu son devre çal›flmalar›yla ilgili baz› fleyler söylemek ister misiniz?

M.S.– Bunlar› söyledik zaten yani, çal›flma prensibine sadakatini,

ne bileyim, idrakinin geniflli¤ini vs’yi söyledik. Son devrede de

görülen fleyler hep bunlard›. Müthifl, tetkik edici olmas›, iyice

tetkik etmeden bir neticeye varmamas›, iflin flümulüne varmas›,

netice itibariyle filan, bunlar...

89


BEDR‹ RUHSELMAN

F.T.– Bedri Bey’in celse çal›flmalar› esnas›nda, irtibat çal›flmalar› esnas›nda,

medyomlara karfl› olan tutum ve gelen tebli¤ler üzerindeki

iman› diyelim, hangi esasa dayan›yordu? Hangi temele dayan›yordu?

M.S.– Kendi bilgisine.

F.T.– Yani buradaki iman›n karakteri neydi?

M.S.– ‹drak etmesi, yani onun idrakine hitab etmesi, bu bilgilerin.

F.T.– Yani kanal›n menflei üzerinde, titizlikle durur muydu, durmaz

m›yd›? Gelen bu bilgilerin menflei üzerinde...

M.S.– Daha mühimi bilgilerdi tabiî.

F.T.– Nereden gelirse gelsin fleklinde düflünüyordu, öyle mi?

M.S.– Evet, ama celselerin kendine göre bir karakteri vard›, o ayr›

bir mesele. Zaten son çal›flmalar›nda celselere de ben girmifl de-

¤ilim. Bir kere girdim, o kadar.

F.T.– Atilla’n›n celsesini diyorsunuz.

M.S.– Atilla’n›n celsesine hiç girmedim. Erol’un celsesine girdim

bir kere, ondan baflka celseye girmedim ben.

F.T.– Evet. Erol’un celsesi uzun müddet devam etti mi?

M.S.– Çok uzun devam etmedi o.

F.T.– Son devre çal›flmalar›ndaki intüvitif celselerde irtibat sa¤lanan

plânlara isimler tak›ld› m›yd›?

M.S.– Tak›lm›flt›r.

F.T.– Aç›klamada bir mahzur var m›?

M.S.– Herhalde!

F.T.– Bedri Bey’in biyografini aç›klayan böyle bir kitapta, Bedri Bey

hakk›nda mutlaka söylenmesi laz›m geldi¤ine inand›¤›n›z neler

olabilir?

90


Metin Sakik’in Anlatt›klar›

M.S.– Zaten onu siz de pekalâ biliyorsunuz: Vazife idraki; zaten muhakkak

belirtilecek bir husustur. Baflka bir fley yok. Zaten hayat›

vazife. Bundan yani.

F.T.– Biraz evvel Bedri Bey’in iki kategoride inceleyece¤imiz flahsiyetinden

bahsetmifltik. ‹kinci, yani beflerî olmayan flahsiyeti,

hakk›nda ne düflünüyorsunuz?

M.S.– Vazifelidir. Bedri Bey vazifelidir. Ama yani hakikaten vazifeli,

öyle... Tabiî elbette her insan›n kendi çap›nda birtak›m vazifelileri

var. Ama, bir fleyler verebilmek için gelmifl, insanl›¤a bir fleyler

verebilmek için gelmifl bir vazifelidir, üst kademelerden bir

vazifelidir, Bedri bey.

F.T– fiimdi, acaba hat›rlayabildi¤iniz hat›ralar var m›? Geliyor mu

hat›r›n›za?

M.S– ‹flte bahsettim zaten bir tanesi o Cemiyet...

F.T– Bedri Bey vazifesini bitirdikten sonra, iflini bitirdikten sonra ‹zmir’e

bir gezinti yapm›fl galiba. Gitmifl ailesiyle bir nevi vedalaflma

ziyareti gibi bir fley olmufl. Ondan sonra bir çal›flma içine girmifl

mi? O bofl devresini nas›l geçirmifl yani?

M.S.– Haa... Tamam, tamam. Zaten flimdi çok zor bir devreydi. ‹cabeden

yerlere tevdi edildi. Bu bittikten sonra iflte bizi toplad›

Bedri Bey, ve dedi ki; “Bugüne kadar flu tip çal›flmalar yapt›k, neticelerini

ald›k, benim vazifem burda bitti. Buraya bir çizgi çektik. Bundan

sonra, benimle bu mevzuda konuflamazs›n›z. Bu mevzu bitmifltir, çünkü

ve ben fley de¤ilim art›k, bu dünyan›n adam› saym›yorum kendimi ...

Netice itibariyle bir bekleme devresindeyim. Katiyen bu mevzuu konuflamay›z.

Ve bu zaman zarf›nda hani, can s›k›nt›s›n› defetmek kabilinden

‹ngilizce çal›flaca¤›m.” Çal›flt› ‹ngilizce; bu kadar. Ondan sonra ‹zmir’e

gidifli de öyle olmufltur, yani vedalaflmaktan ziyade, diyorum

ya hakikaten fleydi, ailesi ile olan münasebetleri, herhangi

91


BEDR‹ RUHSELMAN

bir kimse de olan münasebetinden hakikaten hiç fark› yoktu. Sadece

o bofl günler zarf›nda yap›lacak hiçbir fleyi yoktu. Tarif edemem

onun o günkü durumlar›n› ben. Onun için gitmifltir, gelmifltir

yani. Ailesiyle vedalaflmaya... hay›r kabul etmem, böyle bir

fley olmam›flt›r, yani gitmemifltir böyle bir fley için. Sadece bir

hani etrafa bakm›flt›r, falan. Hani nas›l ‹ngilizce çal›fl›yorsa, vakit

doldurmak için de bir ‹zmir’e gitmifltir, tan›d›¤› dostlar›n›

görmüfltür, gelmifltir, bu kadar.

F.T.– Kitap bittikten sonra ne kadar sürdü bu boflluk devresi? Ölümüne

kadar m›?

M.S.– Valla, Feridun Bey onu hiç hat›rlam›yorum. Hüsrev Bey bunu

gayet iyi bilir. Her halde iki ay, üç ay kadar sürdü, zannediyorum.

F.T.– Sonra bana söylediklerine göre, aradaki bu devre uzay›nca yahu

ben hâlâ ne diye ölmedim. Benim iflim bitti falan demifl.

M.S.– Biraz fley oldu. Yani s›k›ld›¤› zamanlar oldu, evet, zaman zaman.

Evet bir fley oldu. Bazan teflevvüfle düfltü diyelim. Oldu oldu.

F.T.– Bir ifl varsa söylesinler yapay›m fleklinde...

M.S.– Evet, öyle bir fley... Kolay de¤il ama. Evet, zaten büyük bir çal›flman›n

içinden büyük bir bofllu¤un içine girmek kolay fley de-

¤il.

F.T.– Tabiî. Bedri Bey’in Yukar›’ya karfl› olan ba¤l›l›¤› ve iman› hakk›nda

bir fikriniz var m›? Ne düflünüyorsunuz?

M.S.– Tam manas›yle teslimiyet, Yukar›’ya karfl› ba¤l›l›¤›. Öyleydi.

F.T.– Bunun esaslar›, temelleri?

M.S.– Esaslar›, temelleri, kendi idraki, bilgisi. Her fley onun içinde

vard›. Bilgisiyle ulaflm›fl o neticeye. Yukar›ya tam manas›yla ba¤l›yd›.

92


Metin Sakik’in Anlatt›klar›

F.T.– fiey bak›m›ndan sordum. Araflt›r›c›lar ve araflt›rmalarda bulunacak

olanlar bak›m›ndan, onlara faydas› dokunmas› bak›m›ndan...

Bedri Bey’in mesela celse çal›flmalar›nda, bunun bir irtibat

m›, hangi seviyeden bir irtibat oldu¤u, irtibat olup olmad›¤› hakk›nda

ölçü ve k›staslar› nelerdi? Nelere riayet ederdi?

M.S.– Celselerine girmedi¤im için, tam manas›yle, uzaktan söyleyece¤im

ben de sizin gibi. fieyim yok orda. Herhalde, tahminimi

söyliyeyim. O daha çok bir idrake ulaflm›fl insand›, netice itibariyle.

Muayyen bir idrakin üzerinde bir fley beklerdi herhalde, çal›flmalar›nda.

Onu buluyordu. Bulmad›¤› yerde de yoktu, tabiî,

kendine göre tabiatiyle biraraya geldi¤i zaman gene parmak basmas›n›

bilir. Yani esas itibariyle elindeki bilgiler...

F.T.– Yani burada körü körüne bir iman vard›r diyemeyiz.

M.S.– Yok, yok, yok. Elindeki bilgilerdi esas. Yani biliyor, bir fley var,

di mi, bir seviyeye gelmifl bütün çal›flmalar›n neticesinde. Bunlar›,

birtak›m bilgiler geliyor, elbetteki bunlar› ald›¤› zaman birtak›m

sentezler yap›yor, birtak›m sualler soruyor. Eh, bunlar neticeye

ulaflt›r›yordu, kendisini. Daha baflka bir fleyi yoktu öyle. Hani acaba

m›, vecibe mi, flöyle mi böyle mi diye, irtibat m›, fluuralt› m›...

F.T.– Yani onlar üzerinde pek durmuyordu, demek istiyorsunuz.

M.S.– Bilgisi kâfi geliyordu zaten bunlar› ay›rmaya.

F.T.– Daha ziyade diyorsunuz gelen bilgiler üzerinde bir araflt›rma

ve sentez yap›yordu.

M.S.– Bilgilerle o neticeye ulafl›yordu. Ulafl›rd› de¤il ulafl›yordu.

F.T.– Yani burada bir bak›ma Bedri Bey’in körü körüne bir imana sahip

olmad›¤›...

M.S.– Yok, zaten...

F.T– Mesela celseler esnas›nda bazen öyle birtak›m sert, ciddi mü-

93


BEDR‹ RUHSELMAN

nakaflalar olmufltu ki, varl›kla, bu da onun körü körüne bir imana

sahip olmad›¤›n› gösterebilir.

M.S.– Asla, asla...

F.T.– Baya¤› çat›flm›flt›, yani.

M.S.– Tabiî, tabiî, tabiî... Ama iflte hep bilgileriyle ulaflm›flt›, yani

birtak›m daha baflka basit metotlarla u¤raflmam›flt›. Onun seviyesindeki

insan için lüzumu yok. Ama bir baflka araflt›r›c› için

buna lüzum olabilir, birtak›m metodlara... Bu fluuralt› m›d›r, de-

¤il midir, basit seviyede mi, flu mu, bu mu... Bunu baflkalar›n›n

araflt›rmas› icab edebilir. Ama, Bedri Bey için bence lüzum yoktu

tabiî. Dolay›s›yle, Bedri Bey’in çal›flmalar›ndan bir neticeye

ulafl›p da, araflt›r›c›lara fley ç›kartmak, bilmem mümkün olabilir

mi? Biraz nev’i flahs›na münhas›r oluyor, bir bak›ma.

F.T.– Mesela elinde ölçü ve k›staslar› varsa, bulunabilirse...

M.S.– Eh, herhalde var.

F.T.– ... bunlardan faydalanmak için birtak›m çal›flmalar yapabilirler,

diye düflünürüm.

M.S.– Ben öyle görüyordum. Hani, d›flar›dan gördü¤üm bu. Dedi-

¤im gibi celselerin içine girmedi¤im için, bafllang›c›nda ne yap›-

yordu; elbette bafllang›çta daima flüpheyle bakm›flt›, o da. Muhakkak.

Araflt›r›c› insan baflka türlü bakm›yacakt›r orda.

F.T.– Kendine göre bir de¤erlendirme yap›yor, sonra tamam, diyor,

yürüyor.

M.S.– Bilgilerine bir iki kademe yap›yorsa, yürümüfltür. Elbette bir

sürü medyom geldi gitti. Bir fleyler söylediler her biri. Kiminde

bir fley ç›kt›, kiminden bir fley ç›kmad›. Niye falan falan de¤il de

filanca? Elbette bir ölçüyle yürümüfltür.

F.T.– Baflka söylemek istedi¤iniz bir husus var m›?

94


Metin Sakik’in Anlatt›klar›

M.S.– Yok Feridun bey, benim. Söylemek istedi¤im husus iflte flahsen

sohbet ederiz sizinle...

F.T.– Bedri Bey son Kitab›na isim koyma mevzusunda ne flekilde bir

tutum içindeydi.

M.S.– Kendi ismini koyma mevzusunda m›?

F.T.– Kendi ismini koyma mevzusunda, evet.

M.S.– Kendi ismini koyma mevzuunda esas itibariyle, ismini koymaya

taraftar de¤ildi. Koymamak karar›ndayd›. Ancak Plân’›n

fleyiyle, gene, Plân’›n direktifiyle ismini koymufltur. Hani esas

itibariyle söyledi¤i fluydu: Benim yapt›¤›m, bu büyük vazife içinde,

bir hiç mesabesindedir. Ve bu, biraz evvel söyledi¤im gibi,

bunu söylerken bir luzumsuz tevazu ile söz edecek insan de¤ildi.

Dolay›s›yle söyledi¤i her sözün hakikaten, her kelimesini idrak

ederek söylerdi.

F.T.– Gerçe¤i ifade ederdi.

M.S.– Gerçe¤i ifade ederdi. O bak›mdan söyledi¤i buydu: Bu büyük

vazifenin içinde benim yapt›¤›m, çok cüz'i bir ifltir. Burada benim

tutup da isim koymam da lüzümsuzdur, demiflti.

F.T.– Bu sebeple de “Derleyen” ismi, s›fat›...

M.S.– Koyulmam›flt›, ancak gene bunun üzerine Plân, insanlar›n

fleyi bak›m›ndan, bir isim koyulmas› laz›m geldi¤ini söyledi.

Belki baflka bak›mlardan da bu istenmifl olabilir, Plân; isim koyulmas›n›

istemifl olabilir. Bunu bilemeyece¤im tabiî. ‹nsanlar

bak›m›ndan bir isim laz›md›r, siz isminizi koyun demifllerdir ve

bununda “yazan” de¤il de “derleyen” olarak isminin zikredilmesi

istenmifltir: “Derleyen: Bedri Ruhselman” tarz›nda yaz›lm›flt›r.

Dr. Bedri Ruhselman de¤il de, Bedri Ruhselman tarz›nda yaz›lm›flt›r.

95


BEDR‹ RUHSELMAN

F.T.– Mevzubahis Kitap, insanl›¤›n hangi cephesine hitap eder, edecek?

M.S.– ‹nsanl›¤›n idrakine hitab edecek.

F.T.– fiüphesiz.

M.S.– Yani idrakini geniflletecek. Açacak daha do¤rusu. Ne oldu¤unu

gösterecek insanlara, ne yapmas› laz›m geldi¤ini. Ne oldu¤unu,

gösterecek insanlara.

F.T.– Bu, bilgi temeline dayal› bir idrak ve moral yücelifli mi sa¤layacak.

M.S.– Moral yücelifli de sa¤layacakt›r tabiî. Her fleyi sa¤layacakt›r,

yani bir istikametlenifl verecektir, insanl›¤a.

F.T.– Peki bir de flunu soray›m, akl›ma gelmiflken...

M.S.– De¤er ölçüleri verecektir. Ama bu idrak, kendi idrakleri ölçüsünde

bir de¤er ölçüsüne ulaflacaklar tabiî.

F.T.– Bugüne kadar insanl›¤›n e¤itiminde vazife alm›fl olan ve bugüne

kadar takip ederek gelmifl birçok dinler ve bunlardan en

önemlileri de “semavi dinler”, “kitabî dinler” diye isimlendirilen

üç din var. Büyük dinler. Bu dinlerin yapm›fl oldu¤u irflatlar ve

yol göstermelerle kitab›n yapaca¤› fonksiyon aras›nda bir ayk›r›-

l›k m› yoksa bir paralellik mi var? Yahut parallelik yoksa e¤er ne

gibi bir fley vard›r? Yani bir fark vard›r?

M.S.– Evet, valla ben de ifade edemeyece¤im onu. Ayk›r›l›k diye bir

fley mevzuubahis olamaz bir kere. Ayk›r›l›k olmaz da...

F.T.– Yani böyle bir Kitab›n mevcudiyetiyle bundan evvel dinlerin ortaya

koymufl oldu¤u prensipler... Yani o prensipler kifayetsiz

miydi ki, bu kitap insanl›¤›n istifadesine sunuluyor?

M.S.– Valla, bu, fley, bu bilgiler, tabii art›k bugünki insanl›¤a hitab

edecek flekilde sunulmufl fleyler. Mühim olan bu. Bugünkü in-

96


Metin Sakik’in Anlatt›klar›

sanl›¤›n idrakine, insanl›k seviyesinin idrakin hitab edecek flekilde

derlenmifl bir...

F.T.– Bir de flöyle bir sual sormak istiyorum. Faraza üç semavî kitab›

nazar› itibara ald›¤›m›za göre, bunu bir dördüncü kitap olarak

düflünebilir miyiz.?

M.S.– Yok, yok. Dört olmaz. Zaten...

F.T.– Karakteri tamamen de¤iflik olmak üzere, düflünebilir miyiz?

M.S.– Eh, bir yanl›fl anlafl›lmaya sebebiyet vermesin diye fley yapmaya

çal›fl›yorum. ‹fade edebilir miyiz bilmem, dört dersek, biraz

yanl›fl anlafl›lmaya sebebiyet verir, ondan korkar›m. Dört diyemeyiz.

F.T.– Yahut...

M.S.– Bugünkü insanl›k ne flekilde alabilirse bu yüksek bilgileri, o

flekilde verilmifltir.

F.T.– Evet. Veyahut flöyle diyebilir miyiz: ‹nsanl›¤›n tekâmül yolundaki

yüceliflinde, insanl›¤› e¤iten ve yöneten, ayn› Plân’›n bir hizmeti

midir, bir yard›m› m›d›r? Bu Kitap?

M.S.– fiimdi ben, bilemem onu tabii.

F.T.– Yani bir kaynak birli¤ine sahip midir?

M.S.– Muhtemelen öyledir. Muhtemelen öyledir. Hangisi evvel geliyor,

bunun tarifini elbette yapamay›z. Muhtemelen öyledir.

F.T.– Haddim olmayarak kitap hakk›nda fazla sual sordum, ama...

M.S.– Esta¤furullah. Ben de onu hissediyordum flu anda... Netice

itibariyle bunu yaymakt›r. Bunu, insanlara verilen en son hakikat

oldu¤unu belirtmektir, bu kadar. Bizim fleyimiz budur. Defalarca

de söyledi¤imiz gibi, bizim durumumuz da budur. Sadece

hizmet etmek, yaymak bu kadar. Zaten iflte diyoruz ya bugün art›k

insanlar herkes kendi anl›yacak, kendi yürüyecek... Bugün o

97


BEDR‹ RUHSELMAN

devre, o ça¤a gelmifliz. Onlar› o verecek, o Kitap verecek, herkese,

idraki aç›lm›fl olana.

F.T.– Özür dileyerek bir sual daha sormak istiyorum.

M.S.– Esta¤furullah...

F.T.– Madem ki böyle bir yayma mavzuu ortaya ç›kt›, acaba bu kitab›n

ç›k›fl zaman›yle ilgili olarak bir fleyler söylenebilir mi?

M.S.– Ç›k›fl zaman› diye bir fley... efendim... Maalesef yok. Ne zaman

ç›kacak, ne gibi bir fleyle ç›kacak ortaya, yok, öyle bir fley

hakikaten bilmiyorum ben flahsen.

F.T.– Yani bir iflaret bekleniyor mu, fleklinde...

M.S.– Yok, hay›r, öyle bir iflaret de yok. Ne zaman ç›kacak, nas›l talimat

verilecek, ne olacak hakikaten hiçbir fley bilinmiyor.

F.T.– Ama bir fley verilecek her halde de¤il mi? Bu sadece...

M.S.– Verilecek. Ama nas›l verilecek, ne olacak bilmiyorum.

F.T.– Hay›r, o baflka, o baflka ama bir fleyin olmas› laz›m, çünkü bu,

biz insanlar›n idrak kapasitesi...

M.S.– A, yok, yok, yok o da de¤il herhalde. O da de¤il Feridun bey...

Yani bu Kitab›n ç›kmas› için nas›l bir iflaret verilecek, nas›l bir talimat

verilecek bu hususta hiçbir fley bilmiyorum. Ama, elbette

bir fley olacak. Bizim idrakimize b›rak›lm›fl da de¤il.

F.T.– Bir fleyler verilecek ama nas›l verilece¤i bilinmiyor.

M.S.– De¤il, belli de¤il. Tamamen serbet b›rak›lm›fl gibiyiz ama de-

¤il. Eh, tabii can›m, bizim fleyimiz nedir, yani...

F.T.– Do¤ru.

M.S.– ... biz bu vazifeyi yapabilirsek, ne mutlu bize. O fleyi hakk›yle

yapabilirsek, ne mutlu bize. O biraz evvel bahsetti¤im k›sm›, güzel

yapabilirsek, ortaya koyabilirsek, ne mutlu bize.

98


Metin Sakik’in Anlatt›klar›

F.T.– fiimdi bir sual daha geliyor akl›ma. Sorabilir miyim, bu Kitab›n

yay›lmas›yle ilgili vazifeyi üzerlerine alm›fl olan üç vazifeli, diyelim,

bu kitab›n ç›k›fl›nda, yay›l›fl›nda, mutlaka bir fonksiyona sahip

olabilecekler midir?

M.S.– Aa, o hususta da bir garanti yok.

F.T.– Bir devir mevzuu da olabilir, diyorsunuz.

M.S.– Devir!, anlayamad›m. Devirden...

F.T.– Yani bir baflkas›na birisine devir mevzuunda... Veyahut da bilmiyorum

nas›l olur...

M.S.– Ama, herhalde bu üç kifliden en az biri bulunacak bu iflin neflrinde.

En az bir kifli bulunacakt›r...

F.T.– Olmas› laz›m gibi geliyor.

M.S.– Evet, en az birisi bulunacak. Belki üçü bulunacak, belki ikisi,

belki biri muhakkak... Herhalde.

F.T.– Birinin muhakkak olmas› laz›m.

F.T.– Olmas› laz›m. O flekilde b›rak›lm›fl çünkü. Dünya flartlar› icab›.

Hani onun da vazifesi b›rak›p gitmekten ibaret de olabilir, hani.

Neflredildi deyip, allaha›smarlad›k da der.

F.T.– Olabilir, evet.

M.S.– Yani bu hususta hiçbir fley bilmiyoruz.

F.T.– Metin bey, çok teflekkür ederim.

99


Hüsrev Bilgio¤lu (1910–1983)*

ile Söylefli

Hüsrev Bilgio¤lu ile, Bedri Bey ve derledi¤i Kitap hakk›nda yapt›¤›m

konuflman›n band kayd›ndan, hiç de¤ifltirilmeden, aynen tespit edilmifl notu.

Bugün onyedi kas›m bin dokuzyüz yetmiflbir (17 Kas›m 1971) çarflamba

gece saat onbir (yirmiüç). Say›n Hüsrev Bilgio¤lu’nun Harbiye’deki evinde

kendisiyle Bedri Bey hakk›nda bir konuflma yapt›m. fiimdi bu konuflmay›

aynen takdim ediyorum. (Feridun Tepeköy)

Feridun Tepeköy– Bugün ay›n kaç›yd›. Evvela onu tespit edeyim.

Hüsrev Bilgio¤lu– Onyedi.

F.T.– Onyedi Kas›m.

H.B.– Onyedi Kas›m.

F.T.– Bin dokuz yüz yetmiflbir. Günlerden perflembe.

H.B.– Çarflamba

F.T.– Ha, bugün çarflamba sahi, öyle ya tamam. Akflam saat onbir.

Gece. Sizin evde topland›k. Karfl›l›kl› konufluyoruz.

H.B.– Evet.

F.T.– Hüsrev Bey ben, biliyorsunuz Bedri Bey’in biyografisini tespit

etmek üzere...

H.B.– Evet.

F.T.– ... birtak›m çal›flmalar yapmaya bafllam›flt›m, bundan bir

müddet evvel; bu arada Bedri Bey’i tan›yan, onun yak›n mesai arkadafllar›ndan,

Bedri Bey hakk›nda düflünce ve kanaatlerini ve

hat›ralar›n› tespit etmeye çal›flt›m. Bu hususta size de baz› sualler

sormak istiyorum. Mesela, Bedri Bey’i ilk defa nerede nas›l ve

ne zaman tan›d›n›z?

* Hüsrev Bey de, Metin Bey gibi, yay›nc›l›k yapt›¤›m›z Bilim Araflt›rma Merkezi Yay›nevi

döneminde, 1979-80 y›llar›nda iki kez ziyaretimize gelmiflti. (CÇ)

100


Hüsrev Bilgio¤lu’nun Anlatt›klar›

H.B.– Eee... 1950 senesinde, Bedri Bey’i Cemiyet’te randevu almak

suretiyle tan›d›m.

F.T.– Evet.

H.B.– Ve sorular›m vard›. Baz› sorular›m vard›. Onlar› sordum. Zaman

az geldi. Oradan beraberce evine gittik. Ve evinde sorular›m

daha artt›, daha fazlalaflt›. O gece sabahlad›k evinde, Bedri

Bey’in... Konuflmak suretiyle sabahlad›k... Bedri Bey’i ilk tan›y›-

fl›m, yani.

F.T.– Cemiyet aç›lm›fl m›yd› o zaman?

H.B.– Aç›lm›flt›. Ankara vapurundayd›, Bedri Bey, Cemiyet aç›lm›flt›.

Ve ilk dört soruyla gittim ben, o dört soru –on buçuktan sonra

bana randevu vermiflti Bedri Bey, konuflmak üzere– zaman az

geldi, teklifte bulundu eve gidelim diye, eve gitti¤imiz zaman

saati kaybettik biz. Zaman diye bir fley kalmad›. O dört sorunun

arkas›ndan tabii daha sorular›m geldi. Eee... sabah› ettik ve kahvalt›y›

beraber yapt›k; Bedri Bey’i yat›rd›m; ordan ben eve döndüm.

‹lk tan›flmam böyle oldu Bedri Bey’le.

F.T.– Bedri Bey’in flahsiyet ve karakteri hakk›nda acaba neler düflünüyorsunuz?

H.B.– Valla, Bedri Bey’in karakteri kelimeye gelmez, Feridun bey.

Ona karakter dememek laz›m. O, bir idrakti. Yani karakterin,

metodun, prensiplerin, üzerinde bir idrakti, Bedri Bey. Bundan

baflka bir fley söyleyemem Bedri Bey için.

F.T.– Burada Bedri Bey’in biz müteal flahsiyeti üzerinde baz› hususlar›

tespit etmek için de¤il de, Bedri Bey’in daha ziyade beflerî

yönden bize akseden k›s›mlar›n› tespit edebilirsek, belki ancak

bu flekilde...

H.B.– Mesela ben beflerî yönden nesini anlatabilirim, Bedri Bey’in?

F.T.– Yani bir insan hüviyeti ve s›fat›yle Bedri Bey’i nas›l tan›yoruz?

101


BEDR‹ RUHSELMAN

H.B.– Eee...

F.T.– Bedenli olmak yani.

H.B.– Bedri Bey’i nas›l tarif edeyim, ben! Tarife s›¤maz ki, Bedri

Bey. Mütevazinin üzerinde, tevazu da mevzubahis de¤il, Bedri

Bey için. Tevazunun üstünde bir bedenliydi.

F.T.– Evet. Peki ben o zaman, ayn› konuyu aç›c› sualler soray›m.

H.B.– Yani, Bedri Bey nezaketti, Bedri bey mütevaziydi, haddinin

üstünde mütevaziydi. Bundan baflka bir fley Bedri Bey için söyliyemem

ki.

F.T.– Mesela Bedri Bey’in dostlu¤u ve arkadafll›¤› hakk›nda ne denebilir?

H.B.– Nas›l mesela?

F.T.– Yani Bedri Bey’in dostlu¤u ne flekildeydi, nas›ld›? Arkadafll›¤›

nas›ld›?

H.B.– Gayet samimî, gayet ciddî. Gayet samimî ve yalans›z bir samimiyetti,

ciddi bir samimiyet.

F.T.– Riyâs›z yani.

H.B.– Riyâ diye bir fley mevzubahis de¤il. Sonra her söyledi¤i fley, o

flah›s için, daima ona yön verici, daima onun tekâmülüne hizmet

edici fleyler, o kifliye yöneltirdi.

F.T.– Evet, mesela Bedri Bey’in hadiseler karfl›s›ndaki davran›fl› ve

reaksiyonu hakk›nda neler düflünülebilir?

H.B.– Tabiat hadiseleri mi?

F.T.– Hay›r, karfl›laflt›¤› herhangi bir hadise karfl›s›nda. Gerek ac›

olabilir, gerekse tatl› olabilir, herhangi bir hadise karfl›s›nda,

mesela. Davran›fl› veya reaksiyonu.

H.B.– Bedri bey için ac› hadise diye bir mevzu yoktu. Hadiseyi al›r

almaz, görür görmez, içinde olsun d›fl›nda olsun, derhal tahlil

102


Hüsrev Bilgio¤lu’nun Anlatt›klar›

ederdi. Ve o tahlil de kat’iyen flaflmazd›. Yani isabet yüzde yüz.

Ona sonradan ilave edece¤i veya içinden ç›karaca¤› herhangi bir

fley yoktu.

F.T.– Evet. Bedri Bey’in hoflland›¤› veya hofllanmad›¤› fleyler var

m›yd›? Her hususta.

H.B.– Tat mevzusu, yemek mevzusu falan m›?

F.T.– Yemek, giyim, e¤lence, müzik, tiyatro, ne bileyim...

H.B.– Yok mevzubahis de¤ildi. Gayet tabiî müzi¤i çok çok severdi.

Müzi¤i çok severdi. Onun d›fl›nda yemek ve giyim mevzusu üzerinde

durmazd›. “Kifâf-› nefs” derdi* ne bulsa, buluyorsa onu

yerdi. Yani flunu severdim de bunu severdim de yok böyle... Yok

böyle bir mevzu yoktu Bedri Bey için. fiunu giyerimi bunu giyerimi,

böyle bir mevzusu yoktu.

F.T.– Evet. Bedri Bey’in dinlerle olan iliflkisi ve dinler hakk›ndaki düflüncesi...

H.B.– Dinler, Bedri Bey’in dinler hakk›ndaki anlay›fl›... Dinler insanlar›n

tekâmül için Yukar›’dan verilmifl, vahyolunmufl esaslar

olarak kabul ederdi. Realite fleyi olarak. Yani dinleri bir realite

olarak kabul ederdi. Ve bu realite de insanl›¤›n tekâmülünün en

verimli en de¤erli fleyi olarak kabul ederdi, vas›tas› olarak kabul

ederdi.

F.T.– Kendisi bir ara dindarl›k safhas›ndan geçmifl midir?

H.B.– Hay›r.

F.T.– Yani gençken falan.

H.B.– Hay›r, geçmemifltir.

F.T.– Bedri Bey’in ailesiyle olan münasebetleri hakk›nda ne düflünüyorsunuz?

* Kifâf–› nefs : Sadece yaflam›n› sürdürmeye yarayacak kadar yemek. (CÇ)

103


BEDR‹ RUHSELMAN

H.B.– Eee... Ailesine ba¤l›l›¤› yoktu, Bedri Bey’in. Baflkalar› ne ise

Bedri Bey’in nazar›nda, ailesi de öyleydi. Efli dostu ahbaplar› ne

ise, yani efl, dost, ahbaplar›ndan fazla bir yak›nl›k, ailesine göstermezdi.

F.T.– Bedri Bey’in evlilik hakk›ndaki düflünce ve tutumu?

H.B.– Kendi nam› hesab›na m›?

F.T.– Kendi ve herkes nam› hesab›na, evlilik üzerinde...

H.B.– Herkes nam› hesab›na evlili¤i tavsiye ederdi. Evlilik müessesini

tekâmüle hizmet eden bir müessese olaraktan kabul ederdi.

Ve kendisi de evlenmemek için kararl›yd›.

F.T– Bu dedi¤iniz husus, son devresine ait olan bir husus...

H.B.– Yok, bafllang›çta da böyleydi Bedri bey. Yani Bedri Bey’i tan›-

d›¤›m günden beri böyleydi.

F.T.– Ben onu son devre olarak kabul ediyorum. Yani 1950’den sonras›n›.

H.B.– 50’den sonras›; yani 57’den sonras› m›?

F.T.– Hay›r 950’den sonras›.

H.B.– Evet, aynendi. Evlilik müessesi, 950’den evvel de benim bildi-

¤im mesela böyle bir sual sorulsayd›, Bedri Bey’e denseydi ki, evlilik

hakk›nda ne düflünüyorsunuz? Yahut ben evlenmek istiyorum,

ne dersiniz? diye böyle bir soru sorulmufl olsayd›; evlilik tekâmül

için en verimli bir müessesedir, tavsiyesinde bulunurdu.

F.T.– Kendi niçin evlenmek istemiyordu?

H.B.– Eee... Niçin evlenmek istemiyordu, Bedri Bey. Vakti yoktu

Bedri Bey’in. Yani, meflgul olacak, bir kad›nla meflgul olmak için

vakti yoktu Bedri Bey’in. Çünkü bütün vaktini hasretmiflti; bütün

zaman› –metapsiflik mevzusu diyelim– hasretmiflti zaman›n›.

F.T.– Bedri Bey’in ruhî konularda, herkesin müflahade etti¤i bir ima-

104


Hüsrev Bilgio¤lu’nun Anlatt›klar›

n› vard›. Bir iman› vard›. Bu iman›n esas dayand›¤› temeller hakk›nda

ne düflünüyorsunuz?

H.B.– Baflkalar›n›n, heyeti umumiyesinin mi, yani?

F.T.– Hay›r. Kendisinin edinmifl oldu¤u bir iman› vard›. Bu iman,

yani ne çeflit bir imand›? Hangi esaslara dayan›yordu?

H.B.– Ak›l durumlar›ndan çok daha üstteydi, mesela. Ak›l yoluyla

bulunursa bir iman de¤ildi.

F.T.– Hay›r ben bunu fley için daha ziyade soruyorum. Mesela, celseler

vas›tas›yle birtak›m tebli¤ler al›n›yordu. Bu tebli¤ler üzerinde...

H.B.– Yok, inanm›flt› ona Bedri Bey.

F.T.– ‹flte, bu inanc›n›n bu inanc›n›n temelleri neye dayan›yordu?

H.B.– Ak›l prensiplerine, muhakkak ki. Ama çok zay›f, benim flu fleyim

çok zay›f. Yani ak›l prensipleri dedi¤imiz zaman, Bedri

Bey’in ak›l prensipleriyle, befleriyetin ak›l prensipleriyle uymayan

bir fleydi; Karakterdeydi.

F.T.– Ne bak›mdan?

H.B.– Yani tebli¤ alm›fl da, e¤risini do¤rusunu tasnif etmifl, do¤rusunu

bulduktan sonra inanm›fl bir flah›s de¤ildi, Bedri bey. Tebli¤

al›n›r, do¤ru fleydir, Eee... Kalitesine göre ayr›l›r, tasnif olunur,

tebli¤ fleydir yani vahiydir; olarak kabul etmifltir, tebli¤leri.

F.T.– Yani bunlar›n tefrikini, ay›r›m›n...

H.B.– O ay›r›m› tabiî kendisi bilgisi nispetinde, onlar› elerdi.

F.T.– fiu halde bu ay›r›m› yapabildecek bir bilgiye dayan›yordu, iman›

diyebiliriz.

H.B.– ‹man› bilgiye dayan›yordu. Evet, diyebiliriz. ‹man› bilgiye dayan›yordu

diyebiliriz.

F.T.– De¤il mi...

105


BEDR‹ RUHSELMAN

H.B.– Evet.

F.T.– Yani al›nan celselerden, yap›lan celselerden al›nm›fl birtak›m

tebli¤ler var, bunlar›n hangisinin tebli¤ oldu¤u veya olamayaca-

¤›n›...

H.B.– Evet.

F.T.– ... kendi mevcut bilgisiyle.

H.B.– Bilgisiyle, evet.

F.T.– Evet bilgisiyle tespit ediyor ve onun tebli¤ olduklar›n› tespit ettiklerine

de büyük bir güven ve imanla...

H.B.– Dikkatle, evet...

F.T.– ... ba¤lan›yordu ve ona göre hareket ediyordu, diyebiliriz.

H.B.– Tamam. Evet ama Bedri Bey’in iman› bu da de¤il. O vakit gene

beflerî ak›l giriyor bunun içine; girmesi laz›m. Onun da d›fl›nda

bir fley.

F.T.– Baflka yani, hangi...

H.B.– ‹nsiyak da diyemeyiz buna. ‹nsiyak da de¤ildi. Yani Bedri Bey,

gelen tebli¤leri vahiy olarak kabul eder, ve onu tasnif etmesini

bilirdi. fiuras› mesela eksikti, fluras› fazlad›r. Fazlad›r de¤il de

eksiktir veya noksand›r diyip, o eksi¤i veya noksan› baflka bir celsede

baflka bir medyom vas›tas›yle Yukar›’ya gene soru sormak

suretiyle açard› ve tamamlard›.

F.T.– Yani her yap›lan celsede al›nan tebli¤leri bir irtibat olarak m›

kabul ediyordu?

H.B.– Hay›r. ‹rtibat olm›yarak kabul etti¤i celseler de vard›. Bu derdi,

medyomun fluuralt› mesela. ‹rtibatla alâkas› yok bunun. ‹flte

onun, görgü tecrübesine, bilgisine dayan›yordu, o fley; nihai karar,

onun kendi flahs›na ait olan karar› bilgisine dayan›yordu.

F.T.– Peki sadece onunla da...

106


Hüsrev Bilgio¤lu’nun Anlatt›klar›

H.B.– Pardon. fiunu söylemek isterim ki, öyle bir metot, öyle bir fley

zaten yok. fiu fluuralt›d›r, bu fluurüstüdür, bu tebli¤dir, falan filan,

böyle bir fley kullanmazd›. Kendisinde vard› o Bedri Bey’in:

görür görmez, dinler dinlemez, al›r almaz, bu buradan derdi ve

ki o oydu. fiaflmazd› yani. Bu fluuralt› dedi¤i zaman, o fley fluuralt›yd›.

F.T.– O hükme nerden, nas›l var›yordu?

H.B.– Bilgisiyle var›yordu. Daha medyomun a¤z›ndan ç›kar ç›kmaz,

üç dört kelime, befl kelimede, yani sat›r doldurmazdan bu

fluuralt›d›r, derdi.

F.T.– Bedri Bey’in insanl›¤a yapt›¤› hizmet hakk›nda...

H.B.– Evet

F.T.– ... ne söylenebilir, ne denilebilir?

H.B.– K›saca flöyle denebilir: Bedri Bey bütün befleriyet üzerine,

hatta enkarne olacaklar da dahil bu söyledi¤im fley, enkarne olacak

varl›klar da dahil, Eee... büyük bir vazifeliydi, yani eflsiz...

F.T.– Ne yönden vazifeliydi yani? Ne gibi hizmetlerde bulunmufltur?

H.B.– Bilgi yönünden.

F.T.– Bilgi yönünden hizmette bulunmufltur, insanl›¤a, diyorsunuz.

H.B.– Evet.

F.T.– Müzik, sinema vs. mevzuunda...

H.B.– Konser, müzik... çok çok severdi. Sevdi¤i fleylerdi. Ve hayat›-

n›n son o alt› ay›nda, vazifesi sona erdikten sonra, yani dünyam›zda

erdikten sonra, o alt› ay›nda ‹ngilizceyi gelifltirmek, biraz

daha, ölece¤ini bildi¤i halde, ve ondan arta kalan zaman› da müzikle

geçirirdi.

F.T.– Dinledi, yani.

107


BEDR‹ RUHSELMAN

H.B.– Dinlerdi. Radyoevi’nden bantlar doldurtturdum. O bantlar›

dinlemekten haz duyard›, zevk duyard›. Yani yegâne hayatta zevk

duydu¤u fley, müzikti. Onun d›fl›nda baflka bir e¤lencesi, baflka

bir zevk duydu¤u her hangi bir fley, onun için hissî olurdu; yoktu.

Hissî olurdu diye sevmiyor de¤il, zevk duymazd›.

F.T.– S›hhati konusunda nas›l davran›rd›, Bedri Bey? Kendi s›hhati

konusunda?

H.B.– Çok titiz davran›rd›. S›hhatine çok ehemmiyet verirdi. Çok

ehemmiyet verirdi.

F.T.– Ne flekilde hareket ederdi, mesela?

H.B.– Mesela so¤uk almamak için, zararl› fley yememek için oldukça

titiz davran›rd›.

F.T.– ‹laç alma mevzuunda?

H.B.– ‹laçtan kaçard›. Yani hasta olup da ilaç almaktan, baya¤› çekinirdi.

Mesela k›flta so¤ukta s›cakta, korunmas›n› gayet iyi bilirdi

ve korunurdu, hasta olmazd›. Ta ki o son enfarktüs mevzusu

gelinceye kadar.

F.T.– Bu son devre çal›flmas› olacak isimlendirdi¤im bir devresi var.

Bedri Bey’in, Cemiyet’ten istifa ettikten sonra... Bu devre çal›flmalar›

hakk›nda bir fley söylenebilir mi? Ne tip çal›flmalar?

H.B.– Feridun bey, ay›rmak do¤ru de¤il. Yani Cemiyet’teki faaliyeti

neyse, ayn› faaliyet d›flarda devam etti. Yani fas›las›z. Bir ara falan

vermeksizin, ayn› faaliyet d›flarda da devam etti. Yani Bedri

Bey için Cemiyet içi, Cemiyet d›fl› diye böyle bir mevzu yoktu.

F.T.– Hay›r, bunu ben fley olarak ay›r›yorum, yani karakter itibariyle

belki de¤ifliklik diye vas›fland›r›yorum, bu Kitap çal›flmas›n›...

H.B.– O ayr›. O 57’den sonra ayr›.

F.T.– ‹flte onu kastediyorum.

108


Hüsrev Bilgio¤lu’nun Anlatt›klar›

H.B.– O 57’ye kadar flöyle diyelim onu...

F.T.– Zaten 57’de istifa ettiydi...

H.B.– 57’de midir, daha evvel midir? Durun bakay›m, öyle öyle

57’lerde falan. Biz buna 58 diyelim. Yani bafllang›c› fleyin; Eee...

Kitap mevzusundaki bafllang›ç 58 diyelim. 58’e kadar, hatta Cemiyet’ten

de daha eskisine gidebiliriz, yani spiritizma dedi¤imiz

mevzuya Bedri Bey bafllad›¤› günden, Cemiyet’ten istifa etti¤i

güne kadar, ayn› flekilde devam etmifltir, faaliyeti. 58’den sonra,

Eee... bu kutsal vazifesini yapmak için, hasta olmas›na ra¤men,

eee... saat mefhumu da kalmad›, geceyi gündüze kar›flt›rd›, o flekilde

dokuz ay devam etti bu Kitab›n fleyi...

F.T.– Kaçta bafllad› afla¤› yukar›?

H.B.– Sekizinci ay. 59’un sekizinci ay› bitti.

F.T.– 59 senesinin sekizinci ay›nda. Kitap çal›flmalar› sona erdi.

H.B.– Sona erdi.

F.T.– Daktilo edildi.

H.B.– Daktilo edildi ve ... Evet daktilo edildi.

F.T.– Tevdi edildi, üç arkadafla b›rak›ld›.

H.B.– Evet.

F.T.– Bafllang›c› ne kadar...

H.B.– fiimdi orda Feridun bey, bu madem ki sordunuz, bunu kalemle

yapal›m da açmay›n, açmay›n. (Teyp kayd› kastediliyor.)

F.T.– Önceden fley edelim gene. Yani esas kitap çal›flmalar›n›, Bedri

Bey’in Kitapla alakal› olan çal›flmalar›n›n...

H.B.– Çal›flma demiyelim ona; Kitab›n inmesi.

F.T.– ... Kitab›n inmesi.

H.B.– Yani vahiy yoluyle inmesi

109


BEDR‹ RUHSELMAN

F.T.– Medyom vas›tas›yle kitab›n iniflinin bafllang›ç tarihi, evet?

H.B. – Bir dokuz bin dokuz yüz elli sekiz. (1 Eylül 1958)

F.T.– Bafllad›, evet.

H.B.– Onbir ay devam etti. Eee... Bu onbir ay›n sonra da, on sekiz

bin dokuz yüz ellidokuza (10 A¤ustos 1959) rastl›yor.

F.T.– Evet, orada yani hepsi daktilo edilmifl, vaziyette...

H.B.– Haz›r olaraktan, onbir ay sonra di¤er arkadafllara, bu üç arkadafla

tevdi edildi.

F.T.– Evet. fiimdi bu Kitab›n, indirilifli medyom vas›tas›yle oluyor.

Bir tek medyom vas›tas›yle mi?

H.B.– Evet.

F.T.– Tek medyom vas›tas›yle. Ondan evvelki... çal›flmalar...

H.B.– O ayr›, alakas› yok. Hiç alakas› yok, katiyen. Katiyen alâkas›

yok.

F.T.– Kitab›n ç›k›fl›yle alakal› herhangi bir aç›klama yap›labilir mi?

H.B.– Ç›k›fl›, ne demek o?

F.T.– Yani biraz evvel dediniz ya: Kitab›n indiriliflinin tarihi flu, bitiflinin

tarihi bu, bir de dediniz...

H.B.– Hay›r, ben flimdi, flunu kapayal›m da konuflal›m.

(Teyp kapat›ld›)

F.T.– Mesela Bedri Bey’in biyografisinde, Bedri Bey hakk›nda mutlaka

söylenmesi laz›m gelen bir husus olarak neyi düflünürsünüz?

H.B.– Vallaha, bizim selâhiyetimiz dahilinde de¤il... Benim selâhiyetim

dahilinde de¤il. Neflredilsin biyografisi veya edilmesin demek

hakk›na haiz de¤ilim.

F.T.– Hay›r, onu demedim. Onu kastetmedim.

H.B.– Ya?

110


Hüsrev Bilgio¤lu’nun Anlatt›klar›

F.T.– Bedri Bey hakk›nda herhangi bir biyografide, Bedri Bey’i anlatacak

ve anlat›lmas› laz›m gelen, mutlaka anlat›lmas› laz›m gelen

bir husus, sizce nedir? Söylenmesi laz›m gelen Bedri bey

hakk›nda?

H.B.– Ona biyografi diyebilir miyiz? Diyemeyiz. Biyografi olacak,

öyle ya. Eee... Bedri bey... büyük vazifeli bir bedenli idi. Bunun

d›fl›nda bir fley Bedri Bey için söylenemez.

F.T.– Yani bunun mutlaka söylenmesi laz›md›r, diyorsunuz?

H.B.– Bundan baflka bir fley düflünemem Bedri bey için. Söyleyemem.

F.T.– Bedri Bey, kendisinin bir vazifeli olarak dünya üzerinde bulundu¤unu

biliyor muydu?

H.B.– Kitap vahyoldu¤u andan itibaren bildi. Plân aç›klad›, yani.

F.T.– Bir de flunu o zaman tespit etmeniz laz›m: Bu kitab› acaba,

mesela kitabî dinlerin kademesinde bir dördüncüsü olarak vas›fland›rabilir

miyiz?

H.B.– Hay›r.

F.T.– Ne bak›mdan hay›r denebilir?

H.B.– Çünkü bilgidir, Kitap. Di¤er kitaplarda, mesela semboller

var, tarihler ne bileyim izahlar var, birtak›m kapal› fleyler var;

sembollerle anlat›lmas› laz›m gelen hakikatler var. Halbuki Kitap’ta

bilgiden baflka bir fley yok. Tamamiyle saf bilgidir.

F.T.– Yani bu bu yönden diyorsunuz, o kategoriden mütalaa edilemez.

H.B.– Evet, edilemez.

F.T.– Bir de fley var, Bedri Bey’in sizi etkilemifl olan herhangi bir hat›ras›,

unutamad›¤›n›z, var m›, acaba?

111


BEDR‹ RUHSELMAN

H.B.– Yok böyle bir mevzu. Olmad›, yok. Çünki on sene, bu mesai

zamanlar›nda on sene içerisinde böyle bir hadise... Çünkü onun

her an› her fleyi bir hat›rayd›. fiöyle bir hat›ras› var, diyemem.

F.T.– Evet. Bedri Bey hakk›nda hat›ralar› tespit etmek faydal› olacak,

san›yorum. Bedri Bey'in flahsiyetini, Bedri Bey’in hüviyetini ortaya

koyacak, onun hakk›nda, okuyucular›n bizzat hüküm verebilmesini

sa¤layacak hat›ralar.

H.B.– Feridun bey, sizin de bildi¤iniz gibi Bedri bey’i, bu mevzuun

d›fl›nda hiçbir fley onu ilgilendirmezdi. Hiçbir fley. Ama hiçbir

fley. Yani hayat›n hiçbir fleyi Bedri Bey’i enterese etmezdi.

F.T.– Evet. Prag’daki hayat› hakk›nda malumat›n›z var m›? Veya Afganistan’daki?

H.B.– Anlat›rd› ama, hiçbirisi hat›r›mda yok; Çünkü teferruat kabilindendi,

bende fley olmufl, o, kalm›flt›r.

F.T.– Çok teflekkür ederim.

H.B.– Esta¤furullah, rica ederim.

112


Atilla Güyer (1939–2021) ile Söylefli

Atilla Güyer ile, Bedri Bey ve derledi¤i Kitap hakk›nda yapt›¤›m konuflman›n

bant kayd›ndan, hiç de¤ifltirilmeden, aynen tespit edilmifl notu.

Bugün yirmiüç aral›k bin dokuz yüz yetmiflbir (23 Aral›k 1971) perflembe,

akflam saat dokuz buçukda (21:30) Metin Sakik’in Osmanbey’deki dairesinde

toplanm›fl bulunuyoruz. fiimdi karfl›mda say›n Atilla Güyer var. Onunla

Bedri Bey hakk›nda bir görüflme yapt›m. Bu görüflmeyi aynen

takdim ediyorum. (Feridun Tepeköy)

Feridun Tepeköy– Buras› Metin Bey’in evi, de¤il mi? Buraya ne diyorlar?

Osmanbey mi diyorlar?

Atilla Güyer– Evet, Osmanbey. Ne sokakt›? Vallahi ne sokak oldu¤unu

ben de bilmiyorum.

F.T.– Her ne ise, Osmanbey’de Metin Bey’in evinde toplan›yoruz. Bu

gün ay›n yirmiüçü. Yirmiüç aral›k bin dokuz yüz yetmiflbir. Akflam

üzeri topland›k. Saat dokuz buçuk.

A.G.– Evet.

F.T.– fiimdi, Atilla Bey, ben size –gerçi biliyorsunuz ya– tekrardan

anlatay›m. Bundan evvel bir teklif yap›lm›flt› bana; Bedri Bey’in

hayat›yla ilgili, Bedri Bey’in karakterini tebarüz ettiren bir kitap

haz›rlayal›m diye. Bedri Bey’in biyografisi diyebiliriz buna k›sacas›.

Onun için bir karar ald›k.

A.G.– Bu sizin grubun teklifi mi?

F.T.– Böyle bir teklif yap›ld›. Ondan sonra Hüsrev Bey’le de konufltuktu.

O da zannediyorum –flimdi hat›r›mda de¤il ama– tasvib

etmiflti. Evet dedi, iyi olur falan demiflti, o zaman.

A.G.– Affedersiniz yani ö¤renmek için soruyorum, bu teklifi nereden

ald›n›z yani? Grubun bir teklifi miydi yoksa, arkadafllardan

birisinin bir teklifi miydi?

113


BEDR‹ RUHSELMAN

F.T.– Gruptan ç›kt› bu teklif. Böyle böyle yap›l›rsa zannederiz ki iyi

olacak ilerisi için. Baz› ihtiyac› karfl›lay›c› bilgileri orada, arayacak

olanlar bulabilecektir. Bu bak›mdan faydal› bir çal›flma olur

dendi. Bu vazife de bana verilmiflti, o zaman. Ben de düflündüm

tafl›nd›m, peki yapar›m dedim. Yapm›fl oldu¤um plana göre, bir

kere Bedri Bey’in en yak›n arkadafllar›, Bedri Bey’le çal›flm›fl

olanlar, Bedri Bey’i tan›yanlar... bunlar› tespit ettim önce. Kimler

vard›r, kimlerle görüflebilirim diye. Bunlar› tespit ettikten

sonra, hepsiyle teker teker yaln›z olarak görüflmelerde bulundum

ve bu görüflmeleri iflte gördü¤ünüz gibi tespit ettim. Onlar›

ondan sonra bir s›raya göre kaleme ald›m. Bir k›sm›n› atlad›m

tabii; atlanacak olanlar falan, bu flekilde böyle bir bölüm teflekkül

etti. Kitab›n bir bölümüdür bu.

A.G.– Evet ben gördüm kitab› tetkik ettim hakikaten son devre enteresan,

yani. Çok emek vermiflsiniz, çok enteresan fleyler bulmuflsunuz,

araflt›rm›fls›n›z.

F.T.– Sonra birtak›m yeni düflünceler ç›kt›. Onu da biliyorsunuz zaten.

Bilmiyorum art›k ben de... Henüz karars›z›m, tabiî ne olaca-

¤›n› bilmiyorum. Fakat, bafllanm›fl bir ifl var, onu bitireyim diyorum

bir kez. Bitirdikten sonra ne olaca¤›n› bilmiyorum, art›k;

ondan ötesi ne olur bilemem...

A.G.– Evet, anl›yorum.

F.T.– ... bas›l›r, bas›lmaz, yap›l›r yap›lmaz... her ne ise yani, bu ayr›

bir mevzuu.

A.G.– Evet, anl›yorum, Feridun Bey.

F.T.– fiimdi, isterseniz ben mevzuua girmek için, birinci sual olarak

flöyle bir fley sormak istiyorum size: Mesela Bedri Bey’i ilk defa

nerede tan›d›n›z? Nas›l tan›d›n›z? Hangi tarihte tan›d›n›z? Ve ne

zamana kadar sürdü bu tan›fl›kl›¤›n›z?

114


Atilla Güyer’in Anlatt›klar›

A.G.– ‹lk defa fleyde tan›d›m ben Bedri Bey’i, Hüsrev Abi beni götürdü.

Ayn› gün Cemiyet’e geldik, sonra Bedri Bey’e gittik.

F.T.– Tarih olarak hat›r›n›zda m›?

A.G.– Hat›rlar›m, bakiim, ben size söyleyeyim. O zaman, 58’de tan›d›m,

ben. 58’de Edebiyat Fakültesi’ne gidiyordum, o zaman

tan›d›m.

F.T.– Dokuz yüz ellisekiz senesi?

A.G.– Evet.

F.T.– Ay olarak.

A.G.– Ay olacak da, yine söyliyeyim size, Kas›m ay›nda tan›d›m.

(Kas›m 1958)

F.T.– Yani Hüsrev Bey sizi...

A.G.– Hüsrev bey va’z›yle gittik, evet.

F.T.– Sizin de bir meyliniz falan m› vard›?

A.G.– Ben Bedri Bey’i tan›m›yordum. Yaln›z Hüsrev Bey. Hüsrev Bey

bir Cemiyet oldu¤undan falan bahsediyordu. Evvela Cemiyet’e

gittik sonra Bedri Bey’e gittik. Tan›flmam›z öyle oldu. Yaln›z ben

tan›mak için gittim, yani, çal›flmak falan, bir kasdîm yoktu.

F.T.– Yani bu mevzulara karfl› bir alâkan›z?

A.G.– Bir alâkam vard›. Ben kendi çap›mda tetkik yap›yordum ama,

yani hiçbir flekilde mevzunun kap›s›n› dahi çalmam›flt›m; bilmiyordum

yani. Ama iflte ufaktan beri birtak›m fleylerim vard›, anormalliklerim

vard›; normal bir insana göre anormalliklerim vard›.

Mesela uykuda gezerdim. Geceleri konuflurdum falan, birtak›m

böyle fleylerim vard›. Hüsrev Abi’ye anlatt›m bunlar›, ona da enteresan

geldi, “Gel seni bir tan›flt›ray›m” dedi. “Seni Cemiyet’e götüreyim,”

dedi. Cemiyet’e gitti¤imiz günde... Evvela Refet’e gittik

sonra Cemiyet’e geldik, sonra Bedri Bey’e gittik. Ayn› gün.

115


BEDR‹ RUHSELMAN

F.T.– Evet, Cemiyet’ten ayr›lm›fl m›yd› Bedri Bey o zaman? Ayr›lm›flt›.

A.G.– O zaman ayr›lm›flt›. Evde çal›fl›yorlard›. Fakat, iflte, öyle bir

durum vard› ki art›k bir, yani benim sonradan idrakine vard›¤›m,

Bedri Bey’de huzursuz bir çal›flma vard›. Biliyorsunuz o Adana

hadiseleri falan vard›. Mehmet Fahri Ö¤retici’nin celseleri falan

vard› ama, böyle huzursuz bir çal›flma vard›. Yani bir yöne yönelememifl

bir çal›flma vard›, orda. Amerika’ya giden, Cemiyet’te

sekreter bir çocuk vard›. O, geliyordu. Refet geliyordu; celse yap›yordu.

Yani bir huzursuzluk vard›. Sonra birtak›m ne bileyim

üzüntü verici fleyler gördüm. Gerek Mehmet Fahri’nin davran›fllar›nda

gerekse o fley hikâyelerinde... Size anlatm›fl m›yd›m onlar›

bilmiyorum. Siz biliyor musunuz? O Adana hadiseleri falan

olmufl da, Mehmet Fahri dedi ki yahu dedi, ben dedi büyük adam›m,

falan... Bedri Bey kim, falan dedi. Halbuki adamda hiçbir

fley yok; belli zaten. Ama ben dedim ki, yahu bu mevzuda çal›-

flanlar dahi, demek ki bu flekilde hareket ediyorlar falan diye bana

da böyle bir intiba gelmiflti ve anlad›m ki, Bedri Bey bu havan›n

adam› de¤il. Yani o intiba bana o zaman dahi gelmiflti. Çünki

Bedri Bey’in havas› bambaflkayd›.

F.T.– Bedri Bey’i ilk defa evinde tan›d›n›z.

A.G.– Evet, evinde tan›d›m.

F.T.– Sizde nas›l bir intiba b›rakt›? Bafllang›çta, ilk tan›flt›¤›n›zda?

A.G.– Çok de¤iflik, enteresan bir hava b›rakt›. Yani bende, normal

bir insan de¤il de, acaip bir dünyan›n adam›ym›fl gibi, yani adam›

de¤il de bir varl›¤›ym›fl gibi bir intiba b›rakt›. Hâlâ hat›rlar›m,

bafl›n›n üzerinde bir beyaz bez vard›. Me¤er soba kurumu dökülmesin

diye koymufllar onu. Ben dedim, yahu bu nedir yani. Çünkü

Bedri Bey’in havas›, adama –belki bana– bilmiyorum herkese

116


Atilla Güyer’in Anlatt›klar›

belki vermezdi ama bambaflka intibalar verdi¤i için tuhaf›ma gitti

o hâl. Son derece yumuflakt›, de¤il mi? O bafl›n›n üzerindeki

beyaz fley var böyle, iplerle... O beni çok fley yapt›, yani...

F.T.– Evet. ‹kinci suali sormaya lüzum yok. Ne zamana kadar devam

etti¤i belli. Ölümüne kadar, devam etti.

A.G.– Ölümüne kadar. Yaln›z ölümünde flöyle bir fley anlatay›m size.

Enteresand›r bu. Ben o zaman askerdeydim; Yedeksubay

Okulu’ndayd›m, biliyorsunuz, Polatl›’dayd›m.

F.T.– Evet.

A.G.– Bedri Bey’in öldü¤ü gece ko¤uflta yat›yoruz. Ben gece feryad

ediyorum. Ba¤›r›yorum. Beni uyand›r›yorlar falan; uyanm›yorum,

ben. Hat›rlam›yorum.

F.T.– Polatl›’da...

A.G.– Evet Polatl›’da Yedeksubay Okulu’nda. Çocuklar... Ko¤uflta

yat›yoruz tabi; 35 kiflilik bir ko¤ufl. Uyand›r›yorlar arkadafllar, ne

oldu falan diyorlar. Tekrar yat›yorum, tekrar feryad ediyorum.

Canh›rafl feryatlar at›yorum, yani.

F.T.– Ne zaman gittiniz Polatl›’ya?

A.G.– Altm›fl senesinin Oca¤›’nda gittim.

F.T.– O zaman ifller bitmiflti, yani.

A.G.– Evet, bitti evet, ondan sonra gittiydim ben. Canh›rafl feryadlarla

ba¤›r›yorum yani. Çocuklar uyand›rm›fllar beni.

F.T.– Gece mi oluyor?

A.G.– Gece, Bedri Bey’in öldü¤ü saatte. Çocuklardan sonradan tahkik

ettim, tabii. Uyand›r›yorlar fakat uyanm›yorum. Yani feryad›m

kesiliyor, fakat uyanm›yorum. Uyand›n diyorlar bana, sonra

tekrar ba¤›r›yorum. Bu sefer canavar düdü¤ü gibi ses ç›kar›yorum,

acayip bir fley, böyle anormallikler oldu, yani.

117


BEDR‹ RUHSELMAN

F.T.– S›k› bir ba¤›n mevcudiyetini gösteriyor, herhalde.

A.G.– Evet, herhalde onu gösteriyor. Sonra ertesi sabah yemin merasimi

vard›. Telgraf çekmifl Metin, “Day›n Bedri öldü” diye. Bana

söylemediler, bir fley. Dediler ki, izinlisin, ‹stanbul’a gideceksin.

Eve geldim, sanki Bedri Bey art›k bitmifl, o fas›l kapanm›fl.

Biraz da bende hissî bir fley vard›, biliyor musunuz, yani, mesela

celselerde falan da o vard›. Mesela ben bir varl›kla temasa geçmifltim,

–beni elimden tutup da götüren bir varl›kla– ondan bir

türlü ayr›lmak istemedim. Varl›k diyor ki senin iflin burda bitti,

benim seninle olan iflim bitti. Bu vazifedeki iflimiz bitti, muhakkak

ki organizasyon içinde beraberiz ama, bu vazifedeki iflim

bitti. Fakat ben, ayr›lmak istemiyorum ve ayr›lam›yorum o varl›ktan.

F.T.– Bir fley sormak istiyorum. Bedri Bey’le olan çal›flmalar›n›z...

bafllang›çtan itibaren ayn› varl›kla m›, ayn› Plân’la m› irtibat sa¤lad›n›z;

yoksa baflka varl›klar da var m›yd› daha önce?

A.G.– Hay›r. Baflka varl›k. Evvela tekli bir varl›k beni ald› götürdü bir

noktaya kadar, iflte benim çok fazla al›flt›¤›m varl›k buydu. Sonra

üçlü bir gruba verdiler beni, sonra da bu kitab› yazd›¤›m›z

–yani daha do¤rusu Bedri Bey’in derledi¤i– bilgileri veren

Plân’la temasa geçtim.

F.T.– Plân’›n ismi var m›?

A.G.– Var. “Önder Plân›” diye bir Plân.

F.T.– Bu, o Plân’›n ismi midir yoksa evvelki varl›klar›n m›?

A.G.– Yok, hay›r. En son Plân’›n ismidir. Ve Plân’a haz›rl›k safhas›

geçirdim; Yani bir müddet. Yoksa, bilgiler direkt olarak kendili-

¤inden geldi. Evet. Çünkü tahammül edemiyordum. Yani o kadar

fliddetli geliyordu ki, ben tahammül edemiyordum.

F.T.– Ne bak›m›ndan tahammül edemiyordunuz?

118


Atilla Güyer’in Anlatt›klar›

A.G.– Mesela...

F.T.– Yetifltiremiyordunuz, belki?

A.G.– Yok, bilgi olarak de¤il de, ben o varl›kla temasa geçemiyordum.

Mesela bu al›flt›rma safhalar›ndan bir tanesini anlatay›m

size, Feridun bey: Füze gibi ›fl›klar geliyor, üzerime. Evvela gözüm

kamafl›yor, kaç›yorum, fley yap›yorum, fley yapam›yorum

yani.

F.T.– Görüyorsunuz bir fleyleri, yani.

A.G.– Evet, geliyor yani.

F.T.– Mânâ de¤il de bir de görünüfl var yani.

A.G.– Mânâ de¤il, görüfl geliyor zaten. Büyük bir ›fl›k kütlesi gibi, o

yere gelinceye kadar, büyük bir bulut gibi geldi yani; ›fl›ktan bir

bulut gibi. Ama yanafl›ncaya kadar oraya kadar, mesela üzerinize

füze fleklinde bir ›fl›k huzmesi geliyor. Kaç›yorsunuz, fley yapam›yorsunuz,

bir türlü al›flam›yorsunuz, fley yapam›yorsunuz...

Yani birtak›m zorluklar çektim.

F.T.– Al›flt›r›yorlar yani.

A.G.– Evet, o üçlü varl›k hem bilgi bak›m›ndan beni yetifltirdi, hem

de o Plân’a haz›rlad›. Yani Bedri Bey’le de –bu enteresand›r

mesela, o gece o kadar ba¤›rd›m, ça¤›rd›m– ‹stanbul’a geldim,

babam dedi ki; Bedri Bey öldü dedi. Ha, iyi falan dedim. Yani

öyle hiçbir fley göstermedim. Ve bitti yani; o fas›l benim için bitti.

O fas›l orada benim için bitti. Onun için ben de sizde mesela

... flimdi siz benim eski hat›ralar›m› canland›r›yorsunuz yani bir

hat›radan baflka bir fley kalmad›. Yani kafamda fley olarak de¤il

böyle, net böyle belirli bir fley de kalmad› yani. Hani öyle bir fley

ki, geldi, fonksiyonunu yapt›, bir münasebetimiz oldu, gitti, kayboldu.

Çünkü benimle olan münasebet de, belki içimizde en az

benimle olan münasebeti... bir sene... bir sene münasebeti oldu

119


BEDR‹ RUHSELMAN

benimle. Tam bir sene... Her fley bir sene içinde oldu bitti. Zaten

alt› yedi ay bir al›flt›rma safhas› oldu, ondan sonra tebli¤ler geldi,

bilgiler verildi, Kitab›n derlenmesi oldu, sonra iflte ben ayr›ld›m,

askere gittim. Hemen hemen bir sene, Kas›m ay›nda oldu-

¤u için, ben de Kas›m da falan fley oldum yani, bizim iflimiz bitti.

Bedri Bey’le olan münasebetimiz bitti. Ondan sonra da Bedri

Bey’le gidip de ahbapl›k etmedim, ben.

F.T.– Evet. Bedri Bey’in flahsiyeti ve karakteri hakk›nda ne düflünüyorsunuz?

ne diyebilirsiniz?

A.G– fiimdi flahsiyetini, ben karakterinde gördü¤üm bir husus vard›

ki, vazifede en ufak ihmali kabul etmezdi. Hiçbir fley, en ufak

ihmali kabul etmezdi. Hatta ben, k›zd›¤›m oldu, yani kendisine

isyan edebilecek duruma geldi¤im oldu. Bir gün Metin tape ediyor,

Kitab› haz›rl›yor, biz de d›flar›da bekliyoruz, Hüsrev Abiyle.

Dedim ki, Metin tape ediyor, bizim iflimiz yoksa gidelim. O dahi,

Bedri Bey’i k›zd›rmaya yetti. Ve sonradan tabii idrakine erdim

onun, yani benim haks›z oldu¤umu. Ama bu bak›mdan Bedri

bey vazifede en ufak ihmali, ne bileyim en ufak fleyi dahi kabul

edemezdi. Yani benim karakteri hakk›nda söyliyebilece¤im bu

var. Gerisi, bir vazifeliydi, geldi fonksiyonunu icra etti, gitti. Zaten

hayatta herkesin bir vazifesi var; ama kimisi çöpçülük yap›-

yor, kimisi elektronik mühendisli¤i yap›yor.

F.T.– Tabii. K›z›fl›n› nas›l meydana koyuyordu?

A.G.– K›zd›. Gidin isterseniz, kardeflim dedi; gidin isterseniz. Ama

onun, gidin isterseniz, demesi, bizi periflan etti. ‹kimizi, Hüsrev

Bey’le beni, periflan etti.

F.T.– Bedri Bey’in hofllan›p hofllanmad›¤› hususlar hakk›nda bir bilginiz

var m›?

A.G.– Vallaha, bilmiyorum.

120


Atilla Güyer’in Anlatt›klar›

F.T.– Nelerden hofllan›r, nelerden hofllanmazd›? Giyim, yemek, sanat,

müzik vs.?

A.G.– Ben o safhas›n› hiç bilmiyorum. Hani, öyle ki, benim gördü-

¤üm, yaln›z çal›flmaktan hofllan›yordu. Ben flunu da biliyorsun

ki, 39 derece atefli vard›, trinitrinle, üç defa yolda hap ald›, kar

f›rt›nas› vard›, Cemiyet’e gittik. Yine hastayd›, a¤›r hastayd›, yataktayd›,

yine 39 dereceyle fleyden zor kalkt›, yata¤›ndan zor

kalkt›, iskemleye oturdu, celseden sonra atefli 36.5’du. Ben bunu

gözümle gördüm.

F.T.– Bunlar ne zamana rasl›yor?

A.G.– Çal›flmalar esnas›nda. Bizim çal›flmalar›m›z esnas›nda. Kitab›n

tebli¤leri al›n›rken...

F.T.– O esnada?

A.G.– O esnada.

F.T.– Ondan evvelki haz›rl›k safhas›nda de¤il?

A.G.– De¤il. Belki haz›rl›k safhas›nda, onu bilemiyorum ama, zaten

bu öyle oldu ki, yani ay›ramazs›n›z bunu birbirinden. Dediler ki

mesela, evet bir kül halinde gitti. Bir kül halinde gitti. Sonra enteresan

fleyler de oldu. Mesela, Bedri Bey bana celsede k›z›yordu:

“Kardeflim, yoruluyorsunuz, geliyorsunuz, olmaz böyle fley,” diyordu.

Adamca¤›z›n k›rk senelik ald›¤› bilgilere tamamen aksine fikir

geliyor, bilgi geliyor. “Olmaz” diyor, k›z›yordu da, mesela. Varl›k

“Peki” diyordu. Kesiyordu celseyi. Ama öyle enteresan ki, varl›k

gülümsüyor. Hakikaten yani çok enteresand›, yani. Varl›k gülümsüyor

“Peki” diyordu, haftaya geliyorduk, bir hafta geçiyordu,

yahut dört gün geçiyordu, bazen haftada iki yap›yorduk, yani

Bedri Bey zaten onu hazmetmifl, yerine koymufl, tamamen

bambaflka bir flekilde tekrar geliyordu. Tekrar üzerine dönmüyordu.

Haftada iki yahut bir yap›yorduk, bazen üç de yap›yorduk.

121


BEDR‹ RUHSELMAN

Bedri Bey olan bütün münasebetimizi size anlat›yorum, yani. Sorular›n›za

göre nas›l tasnif edersiniz, onu bilemem.

F.T.– Bedri bey, ikinci seferinde, o tamamen z›t olan bilgiyi nas›l

kendisine malediyordu?

A.G.– Düflünüyordu, idrakine eriyordu. Yani eski bilgilerini at›yordu.

Yerine yenisini koyabiliyordu, yani. Bu kabiliyet vard› onda,

yani.

F.T.– Peki, bunlar yani esas temellere de¤inen birtak›m bilgiler miydi,

yoksa teferruata ait birtak›m tamamiyle z›t fikirler miydi?

A.G.– Temellere.

F.T.– Temellere dayanan tamamen tersine...

A.G.– Asl›nda tabi, aralar›nda ince farklar olan hususlar bunlar

ama, ilk bak›flta tamamen tersine gibi görünüyor. Mesela biliyorsunuz...

F.T.– Tersine gibi mi görünüyor yoksa tamamen tersine midir?

A.G.– Gibi görünüyor. fiimdi mesela, biz mesela vahdet-i vücudu

kabul etmiyoruz. Öyle bir bilgi geldi ki bir yerde “Kardeflim” dedi,

keselim dedi, yoruluyorsunuz geliyorsunuz, iyi nakledemiyorsunuz,

dedi. Fakat düflündü, yerine koydu, tamam. Yani çünkü,

Yukar›n›n görüflü o kadar ... yani Yukar›dan gelen bilgi o kadar

flümullü ve genifl ki, biz insanlar›n bulup da ç›kartam›yaca-

¤›m›z, yani insan, madde içindeki insan zekâs›n›n bulup da ç›-

kartam›yaca¤›m›z, bulup da bir fley yapamayaca¤› yani bir bilgi

haline koyam›yaca¤› fikirler geliyordu. E, tabi, bu birdenbire verilince,

ne olursa olsun, insan formu alt›nda, insan›n bilgileri

muayyen, ne ile biliyoruz mesela fizik, kimya, tarih, co¤rafya,

bilmem ne, fludur, budur. Bildi¤imiz yeni bilgiler. Ne ile biliyoruz

tabiat›, kâinat›?

122


Atilla Güyer’in Anlatt›klar›

F.T.– Bir de fley meselesi var. Yani çok yukar›dan bak›lacak olursa,

bahsetti¤imiz gibi, vahdeti vücut felsefesine flusuna busuna falan,

Hallac› Mansurlar›n söyledi¤i sözlere falan, bunlar› hat›rlayacak

olursak, onlara yukar›dan bak›ld›¤› vakit makûl say›labilir,

bir bak›ma, do¤ru da say›labilir, ama biraz daha afla¤› seviyeden

bakarsak, adam saçmal›yor denebilir.

A.G.– Evet, saçmal›yor denir. Evet.

F.T.– Nitekim Bedri Bey de bütün hayat› boyunca, yani son devreye

gelinceye kadar kitaplar›nda, eserlerinde, konferanslar›nda ve

bilim konuflmalar›nda bunun tam tersini, bu sözlerin tamamiyle

saçma oldu¤unu iddia ve ispat etmeye çal›flm›flt›.

A.G.– Evet. Evet.

F.T.– Esasen de yani.

A.G.– Evet, biz de onun için yani bütün eski tebli¤lerini eski bilgilerini,

hepsini yakt›k y›rtt›k. Hiçbir fley b›rakmad›k. Çünkü Bedri

Bey art›k bir limite kadar gelmiflti, yani ancak o derleyebilirdi, bu

bilgileri. Çünkü onun kapasitesi bu bilgileri toparlay›p da yazabilirdi,

yoksa Yukar›s› direkt olarak da yazd›r›rd›. Nas›l yazd›rm›fl?

Yazd›r›rd›. Ama demek ki bugünkü devrin icab› böyleki,

böyle yap›l›yor. Yani bunun üzerinde ben bir fley söyliyemem tabii.

F.T.– Kitab›n derlenifli konusunda, Kitap do¤rudan do¤ruya tebli¤lerin

pasaj pasaj uygun yerlere konulacak iliflkisini takip edecek

flekilde haz›rlanmas›na m› deniyor, yoksa Bedri Bey aralar›nda

kendini göre birtak›m aç›klamalar, tefsirler yapmak suretiyle

–doldurmak suretiyle– aralar›na tebli¤leri de koymak suretiyle

mi meydana gelmifltir?

A.G.– fiimdi, ikisi de de¤il. Yukar›s› evvela plan verdi. Bölüm bölüm

plan verdi. O plan› anlatt›. Bedri Bey flunu koyal›m dedi, “Hay›r

123


BEDR‹ RUHSELMAN

onu koymayacaks›n”, eski bilgilerinden mesela, flimdi hat›rlayaca¤›m

size, insan bedenine gelen efendim, tesirler... Yok, dedi

böyle fley, hikâye yok dedi. Biz direkt bilgi veriyoruz bunu yazacaks›n,

ve onu yazd› yani. Yukar›s›n›n a¤z›ndan o yazd›.

F.T.– Yani söylendi¤i gibi yazd›.

A.G.– Evet.

F.T.– Kendisi bir fley ilave etmedi.

A.G.– Yok, hay›r. fiimdi, Yukar›dan bilgi veriliyor, mesela, ben size

bir fizik kitab›n› okuyorum.

F.T.– Hay›r, mesela Bedri Bey’in kitaplar› vard›r. ‹çinde parçalar vard›r,

tefsirler vard›r. Kendi görüflleri vard›r, falan...

A.G.– Hay›r, yok, hay›r yok. Onun için onu söylemek istiyorum,

Kendi görüflü ve fleyi yok yani. Tebli¤ de yok, kendi görüflü de

yok.

F.T.– Do¤rudan do¤ruya dikte edilmifl...

A.G.– Evet, do¤rudan do¤ruya dikte ediliyor, evet, dikte ettirilmifl.

Evet. Gelen bilgileri onun taraf›ndan derlenmifl.

F.T.– Peki onu soracakt›m, dikte ettirilmiflse e¤er, derlenmifl sözü

nereden ç›k›yor?

A.G.– Tamam. Tam dikte, motamo dikte ettirilmifl de¤il de, mesela

bir fikir veriliyor, mesela kâinat›n kuruluflu hakk›nda, maddenin

yap›s› hakk›nda bir fikir veriliyor, bir plan veriliyor, bu plan içinde

fley yapacaks›n diyor, anlayamad›¤› noktalar› izah ediyor ve

Bedri Bey onu kaleme al›yor. Yani dikte etmiyor, yanl›fl anlamay›n

yani burada, kaleme al›yor, derliyor onu; Yukar›’dan gelen fikirleri.

F.T.– Yani Yukar›’dan gelen fikirler kar›fl›k olarak geliyor, öyle mi?

A.G.– Kar›fl›k da de¤il. Kar›fl›k da de¤il. Zaten fikirler Yukar›’n›n

124


Atilla Güyer’in Anlatt›klar›

ama, yani burada ince bir fley daha var. Mesela motamo yazd›rm›yor

Yukar›s›. O tebli¤lerdeki gibi motamo yazd›rm›yor. Diyor

ki, iflte maddenin yap›s› fludur falan diye bafll›yor, anlat›yor, siz

diyor flunlar› yazacaks›n›z diyor. Bir de plan veriyor, b›rak›yor.

F.T.– Hepsini yazd›rm›yor yani.

A.G.– Evet, yani motamo yazd›rtm›yor.

F.T.– Mesela on sayfa yazd›r›yor da bunun içinden flu fikirleri Bedri

Bey...

A.G.– On sayfa da yazd›rm›yor. Yazd›rd›. On kelime söylüyorsa, o

on kelime var, o fleyin içinde, o fikrin içinde. Anlatabildim mi Feridun

bey?

F.T.– ‹yi anl›yamad›m.

A.G.– fiimdi mesela, bir mevzu, evvela nas›l yaz›ld›, plan verildi.

Plan verildikten sonra, plandaki mevzulardan birisine, konulardan

bir tanesi iflleniyor. O konu hakk›ndaki bilgi veriliyor. Bütün

bilgi veriliyor, izah› yap›l›yor, misaller veriliyor, izah› yap›l›yor.

Bunu diyor, yazacaks›n. fiu flekilde yazacaks›n diyor. Bu verdi¤imiz

misaller ›fl›¤› alt›nda flu flekilde yazacaks›n diyor, b›rak›l›yor.

‹flte Bedri Bey’in fonksiyon bu. Bunu derliyor, gelen bilgiyi derliyor

ve yaz›yor.

F.T.– Kendisi yeniden yaz›yor.

A.G.– Kendisi yeniden yaz›yor, tabii.

F.T.– Kaleme al›yor.

A.G.– Kendisi yeniden kaleme al›yor. Yukar›s› istemedi yani, bu tebli¤i

aynen koy demedi, yani hiçbir vakit.

F.T.– fiu halde, O kaleme ald›¤›n› tekrar okuyor.

A.G.– Ha, tekrar öteki celsede okuyor.

F.T– Tamamd›r deniyor.

125


BEDR‹ RUHSELMAN

A.G.– Tamamd›r deniyor. Zaten hiçbir vakit okudu¤u...

F.T.– Hay›r denmiyor?

A.G.– Denmedi. Hiçbir vakit denmedi, evet. Onu mükemmel yap›-

yor. Zaten iyice idrakine ermeden kalemi eline alm›yordu. Üç ay

mesela bir mevzu üzerinde münakafla etti¤imiz oldu. Daha do¤rusu

anlayamad›¤› oldu, yani. ‹drakine erdi¤i vakit b›rakt› Yukar›s›

zaten.

F.T.– O halde demek bir fonksiyonu var orda.

A.G.– ‹flte onun için zaten Yukar›s› da “Derleyen” dedi.

F.T.– Var flimdi o zaman derleme. fiimdi anlafl›l›yor. Yani motamo

verilmifl celseler, aynen...

A.G.– Hay›r, tertip edilmiyor. Hay›r.

F.T.– Ondaki fikirler hazmedilerek, kompoze ediliyor.

A.G.– Evet. Mevzuyu iyice anlay›nc›ya kadar misaller veriliyor, çeflitli

yönleri gösteriliyor, mevzu anlafl›ld›ktan sonra b›rak›l›yor, derleyin

deniyor ve derledi¤i vakit de hiç bir vakit fley olmad› yani

“burada hata yapt›n” denmedi.

F.T.– Bu yapt›¤›n›z aç›klama flimdi çok enteresan geldi bana. Çünkü

ben, bundan evvelki bana yap›lan aç›klamada böyle anlamam›flt›m.

Çünkü bu fleye benziyor, bir bak›ma, bundan evvela yap›lm›fl

olan irflatlardaki takti¤e benziyor; o bak›mdan enteresan.

fiimdi burada Bedri Bey, k›demli, bir insan olmak s›fat›yla, böyle

bir fonksiyon yaparken ayn› zamanda bu bilgilerin bir bedenli

taraf›ndan mükemmelen hazmedebilece¤inin tam bir tatbikat›-

n› yapm›fl oluyor.

A.G.– Tamam, evet.

F.T.– Bu bak›mdan enteresan yani.

A.G.– Bak›n ben bu fleyini düflünmedim, yani.

126


Atilla Güyer’in Anlatt›klar›

F.T.– “Bir insan, bu bilgileri hazmedebilir” tatbikat›n› yap›yor, gösteriyor;

bu bak›mdan enteresan.

A.G.– Evet. Bak›n siz daha baflka bir cephesini gördünüz. Ben niçin

böyle geldi düflünmedim dahi üstünde.

F.T.– O da flimdi geldi benim akl›ma. Bundan evvel böyle anlamam›flt›m.

Aynen koyuldu zannediyordum.

A.G.– Ha, yok, hay›r. Ve iflte söylüyorum size, mesela Bedri bey, isyan

etti; “Hay›r kardeflim” dedi, siz dedi, fley geliyorsunuz, falan

dedi. Yukar›s› öyle bir gelifl ki... Yani ben çünkü mutavass›t oldu-

¤um için, oran›n fluurunu hissetti¤im için, gördü¤üm için hiç.

Yani hiç yani Bedri Bey tamam büyük bir fonksiyondu ama, onda

fleydi yani, son derece zay›f bir kifliydi, yani, Yukar›’n›n karfl›-

s›nda. Çünkü öyle bir Plân ki bu, belki orada Bedri Bey gibi onbinlerce

varl›k var. Onbinlerce varl›¤›n idraki var orada. Ayn› dereceye

eriflmifl onbinlerce varl›¤›n idraki var, flümulü var. Biz

onun için ona “Önder” diyoruz; kendisi de zaten “kâinat›n vazife

plân›” yani Kâinat›n ‹dare Mekanizmas›’n›n idraki oldu¤unu

aç›klad›. Kendisi böyle söylemedi ama, biz bunun idrakine erdik,

sordu¤umuz vakit neticeyi de ald›k.

F.T.– fiimdi Bedri Bey derken Kitap mevzusuna döndük...

A.G.– Ben sizle konufluyorum bunu.

F.T.– Evet. Kitap hakk›nda benim birkaç sualim var. fiöyle bir sual

sormuflum kendi kendime: Kitap tamamiyle de¤iflik bir temele

dayal› yepyeni bir aç›dan bir kâinat görüflü ve bu görüfle paralel

bilgiler ve yürünmesi gerekli yollar› m› aç›klamaktad›r, yoksa

bugüne kadar verilmifl bilgilerin mânâlar›n› vuzuha m› kavuflturmakta?

Niçin ve nedenlerini mi izah etmekte? Sembolleri, dogmalar›

ve empozisyonlar› m› bertaraf etmektedir? Nedir?

A.G.– Evet bu ikinci dedi¤iniz daha do¤ru. Asl›nda belki yepyeni bir

fley koyuyor ortaya ama, bu koydu¤u fley de, eski fleyleri y›km›-

127


BEDR‹ RUHSELMAN

yor. Eski fleylerin realitelerini oldu¤u gibi kabul ediyor. Ve bunlar›n,

bu madde kâinat›n›n düzeni içinde gerekli vasatlar oldu-

¤unu belirtiyor ve gösteriyor.

F.T.– fieyi nas›l telif edece¤iz; biraz evvel söyledi¤iniz gibi, tamamiyle

z›dd›na olan fikirler, bilgiler geliyor demifltiniz. Gibi mi görünüyor?

A.G.– ‹flte bu, gene ayn› fleyi söylüyorsunuz, yani tamamen yeni bir

fley koyuyormufl, koydu¤unu göreceksiniz, yahut da görece¤iz

hep beraber, koyuyor ama, asl›nda bu koyulan fley de, yani muayyen

bir tekâmülün neticesi, yani muayyen bir tekâmülün neticesindeki

görüfl aç›s›. Mesela yüksek bir da¤a ç›kt›¤›n›z vakit, etraf›

daha baflka türlü görüyorsunuz, da¤›n ete¤inde daha baflka

türlü görüyorsunuz. Yukar›ya ç›kt›¤›n›z vakit diyorsunuz ki: Hay›r

bu realite demek ki böyle, diyorsunuz. Halbuki de¤il realite.

F.T.– Görünen ayn› fleyler...

A.G.– Ayn› fleyler, ama iflte bir kesiti yani.

F.T.– Dinler kanal›yle verilmifl prensiplerin, dünyan›n belirli bir devresi

ve belirli bir realitesine hitabetti¤i ve temelden bir de¤iflmesinin

yap›laca¤› bir an›n gelece¤ini kabul edebilir miyiz?

A.G.– Bir daha söyler misiniz. Suali ben tam fley yapamad›m. Tam

fley yapamad›m.

F.T.– Yani dinler kanal›yla verilmifl prensipler var.

A.G.– Evet prensipler ve bilgiler var.

F.T– ... dünyan›n belirli bir devresi ve belirli bir realitesine hitabetmektedir

bunlar. Temelden bir de¤iflmesinin yap›laca¤› bir an›n

gelece¤ini kabul edebilir miyiz?

A.G.– Bu ikinci cümleyi anl›yamad›m. Temelden bir de¤ifliklikten

kas›t ne yani?

128


Atilla Güyer’in Anlatt›klar›

F.T.– Yani bunlar, muayyen bir realitenin, muayyen bir seviyenin

prensipleridir, bunun üzerinde bu prensipler geçmez art›k, flu

prensipler vard›r, fleklinde bir an düflünebilir miyiz? Dünya üzerinde

bir kesit düflünülebilir mi?

A.G.– Hay›r, bak›n flimdi.

F.T.– Yani bu kesit, bu Kitap’la m› bafllat›lmak isteniyor?

A.G.– Hay›r bak›n ben flimdi flahsen bunun aksi kanaatteyim; çünkü

neden, dinler tabiî, muayyen realitelerin icaplar›na göre verilmifl,

Yukar›’dan Vazife Plân›’ndan verilmifl bilgilerdir. Bu bilgiler,

yani bu Kitap’taki bilgiler, dinlerdeki bilgileri toplayacak

ama bunlar› asla bozmayacak, yani ufku daha geniflletecek...

F.T.– Yani birlefltirici oluyor, bir bak›ma.

A.G.– Evet, tabi, o idrake eren bir insan için, mesela bir H›ristiyan

la bir Müslüman, bu kitap karfl›s›nda, tahmin ediyorum ki, kendi

dinlerini de daha iyi anl›yacaklar. Yani birlefltiriciden kas›t bu.

Kendi dinlerini daha iyi anlayacaklar. Benim mesela rahip arkadafllar›m

var. Sent Espri kilisesi var. Rahipleri benim arkadafl›m.

Haftada iki defa yeme¤e gitmezsem dar›l›yorlar bana; telefon,

telefon, telefon ça¤›r›yorlar beni. fiimdi onlara da söyledi¤im

flu: Evvela diyorum bize baz olacak, temel olacak fley, insan oluflumuzdur,

diyorum. Siz H›ristiyan olabilirsiniz, ötekisi Musevî

olabilir, ben Müslüman olabilirim, bunlar›n hiçbirisi mühim de-

¤il; mühim olan fley, ben flu anda fley olsam, elimde kudret olsa,

evvela insanlar›n zihnini y›kar›m neyi unuttururum? Evvela tarihi

unuttururum. Çünkü o zaman bir sürü kinler efendim, lüzumsuz

birikmifl verilmifl bilgiler ortadan kalkacakt›r. Birikmifl

enerjiler de ortadan kalkacak.

F.T.– fiu halde kitap ve içindeki bilgiler muayyen bir seviyeye hitabedecek.

129


BEDR‹ RUHSELMAN

A.G.– Evet, evet.

F.T.– O zaman ya o seviyeye insanlar›n eriflmesini beklemek laz›m,

hepsinin birden de eriflmesine imkân yok.

A.G.– E, zaten eriflecek de demiyor.

F.T.– Eriflemez de zaten.

A.G.– Eriflemez de diyor.

F.T.– Bir de benim endiflelendi¤im bir nokta var, bunu da ayriyeten

soruyorum. Kitab›n noterde muhafazas› için y›llar›n getirece¤i

y›prat›c› etkenler hakk›nda herhangi bir tedbir düflünülmüfl müdür,

bu üç vazifeli arkadafl taraf›ndan? Yoksa sadece Plân’›n himayesine

mi terkedilmifltir?

A.G.– Vallaha biz, eee...

F.T.– Yani her ihtimale karfl›, bir tedbir olmak üzere bir nüsha gene,

mesela herhangi bir arkadafl›n birinde h›fzedilmesi düflünülmüfl

müdür? fiimdi bu geldi akl›ma.

A.G.– Evet, biz zaten bu Kitap hakk›nda, verilen bilgilerle ba¤l›y›z.

Bunun d›fl›nda bizim bir fonksiyonumuz yok. Yani flahsen telif

hakk›n› üçümüze b›rakt›, fakat Yukar›’n›n talimat›na göre bize

b›rakt›. Biz Yukar›’n›n talimat›n› aynen tatbik ediyoruz.

F.T.– Hay›r, burada bu üç vazifeli arkadafl›n üzerine düflen bir mesuliyet

yok mudur?

A.G.– Yok. Çünkü, bizim elimizde talimat var.

F.T.– Biliyorsunuz, bütün noterlerin binalar›n›, ondan sonra efendim,

düzenlerini, tutumlar›n›... Derbederdir. Faresinden tutun,

bilmem nesine kadar her fley vard›r. Yani bu Plân’›n do¤rudan

do¤ruya Plân’›n himayesine mi terkedilmifl? Yoksa...

A.G.– Evet, çünkü bizim elimizde talimat var. Onun d›fl›nda bir fley

yapamay›z, yani. Biz o talimata göre hareket ediyoruz. Ta ki, fla-

130


Atilla Güyer’in Anlatt›klar›

yet vazifelendirilirsek, vazife günü gelinceye kadar. O talimatlar›n

d›fl›na biz idrakimizle yapaca¤›m›z her fley büyük hata olacakt›r.

F.T.– Hay›r. O zaman mesela, vazifeler al›nmadan evvel böyle bir fley

sorulmad› m›? Bu mevzudaki tedbirler, hususunda?

A.G.– Tedbir mevzuunu biz flahsen kendimiz, Bedri Bey arkadafllarla

beraber düflündük. Ama, Yukar›s› talimat verdi; Bedri Bey de

aynen bu talimata riayet edeceksiniz dedi. Biz de o talimat› esas

alarak kabul ettik, zaten onu esas olarak kabul etmesek, elimizde

bir fley kalm›yacak.

F.T.– Bir de flöyle bir sual: Kitap, teknolojik bir geliflmenin tayin

edilmifl bir safhas›nda m›, yoksa moral ve ruhsal inkiflaf›n tayin

etti¤i bir noktaya ulafl›l›nca m› neflredilecektir?

A.G.– Bunu hiç bilemiyorum, zira, çünkü o idrake sahip de¤ilim.

F.T.– Bir sual daha: Bu bilgilerin verilmesindeki zaruret nereden

do¤maktad›r? ‹nsanl›k bu bilgileri kendi al›r, ruhsal hissiye alt›nda

bulamaz m›yd›? Özel bir flekilde veriliflinin maksad› nedir?

A.G.– Valla o hususta da bir bilgim yok. Yaln›z, tabiî flahsî düflüncelerim

var.

F.T.– Evet.

A.G.– Yak›ndan alakadar oldu¤um için ben de düflünüyorum. Neden

bu bilgi böyle geldi? Neden bu vasatta geldi? Niçin? Daha

baflka flekillerde gelemez miydi? Zaten, bir bilgi uyanmas› var.

Bir tekâmül var, her safhada. ‹limde de bir tekâmül var; acaba

nedir, ben de düflünüyorum. Ama tabiî bu, tamamen flahsi bir

düflüncem olur, yani.

F.T.– Tekrar Bedri Bey’e dönelim. Bedri Bey, bir irtibat›n olup olmad›¤›n›

ve irtibat seviyesinin tespiti hususunda neler yapard›? Nas›l

bir davran›fl› vard›?

131


BEDR‹ RUHSELMAN

A.G.– ‹lk baflta, biz çal›flmaya bafllad›¤›m›z vakit, –zaten bizimki

çok h›zl› oldu– birtak›m fleyleri vard›, onun, birtak›m metotlar›

vard›. Bir fleyler yapt›, o; birtak›m metotlar› vard›, onun.

F.T.– Yani öncesine bir denemeye tâbi tuttu.

A.G.– Evet, denemeye tâbi tutuyordu, yani. Ama bizimki o kadar

h›zl› oldu ki, evvela Bedri Bey fleyden korkmufl; bir obsesyondan

korkmufl. Daha do¤rusu Hüsrev Bey, bir obsesyondan korkmufl.

“Aman üstad›m, babas›n› tan›yorum, bu çocu¤un, –ben o zaman

ufakt›m, 19 yafl›ndayd›m– babas›n› tan›yorum, sonra bir obsesyona

maruz kal›rsa, ne yapar›z” falan diye fley yapm›fl, korkmufl,

yani. Ama kendisinin birtak›m metotlar› vard›. Sonra, öyle ki,

ben mesela, flu halimle dahi, flu tecrübemle dahi, bir irtibat olup

olmad›¤›n› hemen söyleyebilirim, yani. Yani, irtibat›n nereden

oldu¤unu söyliyebilirim. Olup olmad›¤›n› da söyliyebilirim,

nereden oldu¤unu da söyliyebilirim.

F.T.– Baflka bir flah›s için.

A.G.– Evet, baflka bir flah›s için, ki, Bedri Bey için bu muhakkak ki,

bu kadar tecrübe geçirmifl bir kifli için...

F.T.– Yani bunu tecrübesine ve bu sahadaki bilgisine mi ba¤l›yorsunuz?

A.G.– Hay›r ona da ba¤lam›yorum, pek; gelen bilgilere de ba¤l›yorum.

Çünkü, hareket sahas› b›rakmad›, Bedri Bey’e. “Senin

fonksiyonun bu” dedi; “neyle u¤rafl›yorsun, sen” dedi. fiak diye

böyle girdi iflin içine. “Bu mu” dedi, “Senin iflin” dedi. O zaman

iflte sel hadisesi, flu hadisesi, bu hadisesi... Çünkü yolunu bulamam›fl;

huzursuzdu. Yani var, bir idrak var; bir vazife idraki var,

bir fley var, insanlara bir fley yapmak, bir fley verecek, gelmifl bir

noktaya kadar, gelmifl, fakat yolunu bulamam›fl. O kadar enteresan

bir durumdu ki, ben yani ben dahi flimdi çok daha iyi idrak

132


Atilla Güyer’in Anlatt›klar›

ediyorum durumu. fiak diye böyle girdi varl›k, mesela ki, O üstten

bilgi veren varl›k de¤il bu: Benim himayeci varl›¤›m. Beni

al›p götüren varl›k. Bedri Bey flafl›rd›, floke oldu. Ondan sonra

derhal fleye girdi, mevzuya girdi; Bedri Bey hayat›n›n gayesini

buldu burda. Hayat›n›n gayesini buldu.

F.T.– fiimdi biraz daha afla¤›lara inelim. Baz› sualler soral›m. Bedri

Bey beflerî yönden fleyini, durumunu ortaya ç›kartmak bak›m›ndan...

Bedri Bey’in takdir ve tenkit edilecek taraflar› var m›yd›?

A.G.– Valla bak›n ben flimdi, böyle suallere cevap veremiyece¤im,

neden? Çünkü Bedri bey, benimle yaln›z bu yönden bir münasebeti

oldu. D›flar›da bir hayat›m›z yoktu. Yani celse bitti mi, “Allaha›smarlad›k

efendim”, “Güle güle kardeflim”. O kadar. Bizim

bir fleyimiz yoktu yani aram›zda. Ben ancak celse içinde tan›d›m.

Yani celse içinde bir münasebetimiz oldu.

F.T.– Evet, hakl›s›n›z. ‹nsanl›¤a ne gibi bir hizmette bulunmufltur?

A.G.– Konuflmam›z›n zaten ana temas› bu oluyor.

F.T.– Evet, mesela evlilik mevzuunda ne düflünüyordu, etraf›ndakiler

mesela evlenmeye kalksalar? Kendisini bir tarafa koyduk.

A.G.– Evet. Valla hiçbir fley bilmiyorum, yani. O hususta hiçbir fley

söyliyemem.

F.T.– Bedri Bey’in ailesiyle olan münasebeti nas›ld›? Kendi ailesiyle.

A.G.– Hidayet Abla vard›. Hidayet Abla çok severdi ve hürmet ederdi.

Hasta oldu¤u vakit de o geldi yard›m etti. Yard›m›na o gelmiflti. Ve

ona karfl› da son derece ciddi ve fleydi... Hatta bir ara vazife bittikten

sonra, ‹zmir’e gitti, alay ettik, ye¤enlerini kuca¤›na alm›fl falan,

bir resim çektirmifl de; getirdiydi, bize gösterdiydi, hatta flaka

falan da yapm›flt›k, yani hiç alakas› yoktu çünkü. Yani dünyevi bir

taraf› yoktu, yani. Yani benim tan›d›¤›m müddet içinde...

F.T.– Dostlu¤u ve arkadafll›¤› hakk›nda ne biliyorsunuz?

133


BEDR‹ RUHSELMAN

A.G.– Bizim bir dostlu¤umuz yoktu. Bir arkadafll›¤›m›z da yoktu.

Yaln›z münasebetimiz buydu. Bunun için de tabiî birbirimizi sever

ve hürmet ederdik. Ama fley oldu¤umuzda olurdu, mesela,

benim k›zd›¤›m da olurdu. Çünkü, o idrake sahip olmad›¤›m

için baz› hareketlerine k›zard›m, ama, sonradan hakl› oldu¤unu

gördü¤üm çok oldu.

F.T.– Bedri Bey’in en çok k›zd›¤›...

A.G.– ‹flte benim gördü¤üm, bir defa k›zd› bize. Bir celse esnas›nda

ki fleyimiz oluyordu, münakaflam›z oluyordu, bir de d›fl›nda oluyordu.

D›fl›nda o fleye k›zd›yd› ki, hakl›yd› o da.

F.T.– Gidelim dedi¤inize k›zd›.

A.G.– Evet, gidelim dedi¤imize k›zd›. Yani k›z›p da ba¤›r›p ça¤›rmazd›,

“Gidin kardeflim” dedi. “Nas›l istiyorsan›z öyle yap›n” dedi.

Ama, kâfi geldi bize, uyand›rd› yani. Ama celse esnas›nda sinirleniyordu,

k›z›yordu, çünkü huzursuzlan›yordu yani bir yerde.

F.T.– S›hhati mevzuunda nas›l davran›yordu, Bedri Bey?

A.G.– S›hhatine hiç dikkat etmezdi. Bizimle beraber oldu¤u vakit,

celse mevzuubahis oldu¤u vakit, hiç dikkat etmezdi. Yani s›hhati,

son derece önemsemedi¤i bir mevzu idi, onun için. Kendisini

b›rakm›flt›. Para mevzuunda da öyleydi, b›rakm›flt› yani. Biliyorsunuz

o zaman raporluydu, gemidedeydi...

F.T.– Evet.

A.G.– O mevzularda olurdu. Birtak›m problemler ç›k›yordu.

F.T.– Üflütme mevzuunda falan, dikkat etmez miydi kendisine?

A.G.– Valla, eder miydi etmez miydi bilmiyorum ama, iflte trinitrin

al›rd›; a¤r› geldi¤i vakit trinitrin al›rd›; onu biliyorum.

F.T.– Müzik, sinema, konser vs. mevzuunda... Hofllan›r m›yd›?

A.G.– Sonradan vazife bittikten sonra “sinemaya gittim kardeflim”

134


Atilla Güyer’in Anlatt›klar›

dediydi bir defa. O kadar yani. Yaln›z flunu da size söyleyeyim,

Feridun bey, vazife bitti¤i vakit dendi ki: “Senin fonksiyonun bitti”

yani Bedri Bey için, Yukar›s›; “Senin fonksiyonun bitti, art›k

haz›rlan” dendi. “‹stiyorsan ne zaman gidece¤ini de söyleyelim”

dedi, Yukar›s›, direkt böyle, peflinen söyledi yani.

F.T.– ‹stedi mi?

A.G.– ‹stemedi. ‹stemedi. Ve Yukar›s› dediki; “Biz de zaten sizden

bu idraki bekliyorduk” dedi. Enteresan bir fley. “Direkt olarak istiyor

musun ne gün gidece¤ini, saatini de falan. “Ne zaman gidece¤ini

istiyor musun” dedi. Düflündü, epey düflündü, “istemiyorum”

dedi. “Zaten münasip görülseydi söylenirdi” dedi. “Biz

de sizden bu idraki bekliyorduk” dedi Yukar›s›. Sonra da, ben askerde

iken, –bofl kalam›yor çünkü adamca¤›z– ama tabiî derhal

o idrak, –kitap yaz›ld›ktan sonra teslim ettikten sonra– o idrak

seviyesi de düfltü derhal, tabiî. Bofl kalam›yordu, ‹ngilizce çal›fl›-

yordu. Hatta en son zamanlar›nda m›r›ldanmaya bafllam›fl;

“Kardeflim ne zaman gidece¤iz? S›k›ld›m art›k” falan demeye

bafllam›fl. Yukar›s›n›n prensipleri ..... yani. Biz ne kadar idrakli

olursak olal›m, yine de yetersiz kal›yoruz, yani. Çünkü, bedenin,

maddenin tesiri, bizi yan›ltabiliyor.

F.T.– Bedri Bey’in biyografisini yazarken, mutlaka söylenmesi laz›m

gelen bir husus hakk›nda sizin fikriniz nedir?

A.G.– Valla ben...

F.T.– ... Denebilir ki mesela, böyle bir fley yap›lacaksa, flu noktan›n

bilhassa belirtilmesi laz›md›r, denilen böyle bir nokta nedir, sizce,

Bedri Bey hakk›nda?

A.G.– Bence öyle bir nokta yok. Çünkü, bu sizin bilece¤iniz bir ifl.

Çünkü herkes bir taraf›ndan çekecek. Madem ki, bunun mesuliyeti

size ait, sizin görüfl zaviyeniz daha mühim.

135


BEDR‹ RUHSELMAN

F.T.– Hay›r, flimdi bu bölüm size ait. Sizin fikriniz ve düflünceleriniz

var orda; benim hiçbir fleyim yok, orda.

A.G.– fiu yönünü illâ belirtin demek, abes. Madem ki bir fley yap›l›-

yor, yani bence tamamen objektif kalmak, yani hislerinle de¤il

de tamamen objektif kalmak, tan›d›¤›m kadar›n› söyledim, size.

Onun için illâ fluras›n› belirtin demem, benim de biraz fley olacak,

tuhaf olacak; yok zaten böyle bir fley. Benim tan›d›¤›m Bedri

Bey buydu. Benim görebildi¤im kadar, Bedri Bey buydu. Ama

bu muydu? Oras›n› bilemem. Ben, bizim bu son çal›flma esnas›nda

tan›d›¤›m Bedri Bey buydu.

F.T.– Evet. Bedri Bey’in unutamad›¤›n›z hat›ralar›, gerçi bir k›sm›n›

naklettiniz. Çok enteresand›. Daha baflka hat›r›n›za gelen?

A.G.– Yok, mühim bir hat›ram›z, yok yani. Bütün fleyinde zaten...

F.T.– fieydeki hayat›na ait hikâyeleri anlat›r m›yd›? Mesela Prag’daki,

hayat›na ait, yahut Afganistan’daki hayat›na ait.

A.G.– Hiç anlatmad›. Hiçbir fley anlatmad›. Ben hiç tan›mazd›m,

yani o fas›l› hiç tan›mazd›m, hatta sizin o verdi¤iniz müsveddeler

bana enteresan geldi de, o kadar yani; epey kar›flt›rd›m, bakt›m

onlara.

F.T.– Evet. Çok teflekkür ederim.

A.G.– Rica ederim. Yani sizinle bunlar› konufltuk; siz ne flekilde isterseniz,

sizin idrakinize inand›¤›m için bu flekilde konufltuk.

Ne flekilde münasip görüyorsan›z o flekilde fley yap›n.

F.T.– Teflekkür ederim. Netice itibariyle, zaten konuflmufltuk daha

önce, ben de, objektif kalabilmem için düflünüyorum...

136


EK–1

Çal›flma Arkadafllar› ve

Yak›nlar›n›n Anlatt›klar›

Feridun Tepeköy, yay›mlanmam›fl kitab›n›n 202–338. sayfalar›nda,

çeflitli dönemlerde Bedri Ruhselman’›n yak›n›nda bulunmufl

yaklafl›k 30 kifliyle 1969 y›l›nda yapt›¤› uzun ve ayr›nt›l› röportajlara

yer veriyor. Ben bunlar›n içinden baz›lar›na afla¤›da k›saltarak

yer verdim. Görüfl belirten kiflilerin kimi sözcüklerini Türkçelefltirmedim,

özgün durumuyla aktard›m. Ruhselman’›n olabildi-

¤ince farkl› yönlerini tan›yabilmemiz için bu al›nt›larda tekrar anlat›mlar›

aktarmaktan kaç›nd›m.

Macit Aray (edebiyat ö¤retmeni ve ‘Mustafa Molla’ ve

‘Mevlana’ tebli¤lerinin medyumu)

“Son derece asabî mizaçl› bir adamd›. Sar›fl›n, mavi gözlü, k›sa boyluydu.

Aceleci, telaflç› ve heyecanl› bir adamd›. Ben hayat›mda bu

kadar inanm›fl bir insana rastlamad›m. Büyük bir araflt›r›c›yd›. Bütün

Bat› eserlerini okumufltu. Hayat›n› sürdürmek için giriflti¤i doktorluk,

ö¤retmenlik gibi ifllerin yan›s›ra, ruhî konularla ilgili mesaisini

asla ihmal etmemifltir. Hakikat aflk› ve samimiyetinin bir neticesi

olarak, bir ilim adam›na yak›fl›r titizlik içinde al›nan tebli¤lerin

iç yüzüne vak›f olmak için uzun mesai sarfeder, fluuralt› katk›lar›n›

bunlardan ay›klamaya çal›fl›rd›. Üstad›n bir âdeti vard›: Bir fikir, birçok

cepheden çok teferruatl› olarak ve defalarca ele al›r, anlat›rd›.

137


BEDR‹ RUHSELMAN

Ruh ve Kâinat kitab› buna örnektir. (…) Bedri Bey’in din bilgisi kuvvetliydi.

Evvelden iyi bir dindard›. Fakat sonralar›, yavafl yavafl dinleri

tahlil ede ede ruh âlemine yönelmifltir.”

Hikmet Omay (tarih ö¤retmeni,

‘Kemal Yolcusu’ tebli¤lerinin medyumu)

“Bir insan, hiçbir zaman Bedri Bey gibi bu derece ›srarla, dikkat ve

samimi inançla bir konuya e¤ilemez kan›s›nday›m. (…) Çal›flma hayat›nda

disipline ve metotlu çal›flmaya azami dikkat eder ve edilmesini

de mutlaka isterdi. Bütün despotlu¤u ve sert davran›fllar› en çok

bunun içindi. Ahenkli ve verimli bir çal›flmay› sa¤lamak ve çal›flt›rmak

için çok kere k›r›c› olurdu, befl dakikal›k bir gecikmeyi bile affetmezdi,

çok k›zard›. (…) ‘Ben insanlar› hiç ay›rmadan, hiçbir dini,

hiçbir ›rk› ve milleti ay›rmadan severim. ‹nsanlara verdi¤im de¤er

için onlar›n sadece insanl›k taraflar›n› nazar› itibara al›r›m’ derdi.”

Reflat Bayer (ekonomist, parapsikoloji ve reenkarnasyon

araflt›rmac›s›, ‘fiahap’ tebli¤lerinin medyumu)

“Bedri Bey’in dine inanc› yoktu demek do¤ru olmaz. Fakat en büyük

hususiyeti fluydu ki, dinlerle spiritüalizmi katiyen ba¤daflt›rmaz,

ikisini beraber etüt etmek lüzumuna inanmaz, hatta dinler mevzubahis

edilirse, spiritüalizmin lay›k› veçhile bir terakki göstermeyece¤ine

inan›rd›. Dinlere hiç temas etmemesini dinsizlikle ifade etmek

istemiyorum. Bunu ayr› bir mevzu olarak telakki etmifl olmas›-

na ba¤layabiliriz. Kendisi hiçbir zaman spiritüalizmay› din lehinde

bir istismara u¤ratmam›flt›r. Avrupa’da (bilhassa ‹ngiltere’de) yap›ld›¤›

gibi, dini yüceltmek için spiritüalizmden istifade etmek yoluna

sapmam›flt›r. Di¤er taraftan da spiritüalizmi, din çerçevesi içinde

s›n›rland›rmak ve geniflleyip büyümesine engel olmak yoluna da

sapmam›flt›r. Bu hemen hemen dünya spiritüalistlerinin hiçbirisin-

138


EK – 1

de görülmemifl olan bir hususiyettir. (…) Spiritüalizm konusunda

birçok kitap okudum fakat Bedri Bey’in eserlerinin yar›s› k›ymetinde

bile bir kitaba rastlayamad›m. Ne yaz›k ki Türkçe, beynelmilel bir

lisan olmamas› sebebiyle, Bedri Bey’i ancak bizim gibi yak›ndan tan›yanlar

anlay›p takdir edebiliyor. (…)

“Yegâne mevzusu hayat›n› vakfetmifl oldu¤u spiritüalizmdir. Bunun

haricinde hiçbir fley düflünmez, hiçbir fleyle ilgilenmez, gezmesi

tozmas› olmayan, kitaplar›na ve yaz›lar›na ba¤l› bir adamd›.

Daima malî s›k›nt› içinde bulunmufltur. Ald›¤› mütevaz› ayl›¤› ile

geçinmifl, s›k›nt› çekmifl bir adamd›. Baz› dostlar›, kendisine malî

yard›mda bulunurlard›. Birçok doktor meslekdafllar›n›n oldu¤u gibi

refah içinde yaflamas› pekala mümkün iken, ve birçok yüksek maafll›

vazifeler kendisine teklif edilmifl iken, s›rf spiritüalizmaya lay›k

oldu¤u alaka ve zaman› ay›r›p gösteremeyece¤i endiflesiyle bütün

bu cazip iflleri reddetmifl, hiçbirisine girmemifl, spiritüalizma sahas›ndaki

çal›flmalar›na uygun gördü¤ü için sadece Ankara gemisi

doktorlu¤unu seçmifltir.”

Dr. Sevil Akay (kulak–burun–bo¤az hekimi, yazar)

“Bir konuflmamda Bedri Bey’i büyük bir filozof olarak zikretmifltim.

‘‹lim adam›d›r’ diye itirazlar olduydu. Halbuki bana göre yeni

bir görüfl getirmifl bir insand›r, neo-spiritüalizmay› vaz’etmiflir. (…)

Bedri Bey, medyomlar ile yapt›¤› çal›flmalarda, gerek tezahürler ve

gerekse al›nan tebligat üzerinde büyük bir hassasiyet ve titiz bir tahlil

ve tahkik çal›flmas› yapmakla mükellef bulundu¤unu, ahlaki oldu¤u

kadar ilmî bir vazife olarak telakki ederdi. Tebli¤lerin aras›nda

birtak›m parazit tesir ve katk›lar›n olup olmad›¤›n› araflt›rmas›,

tebligat›n bu tip yabanc› dolgulardan temizlenmesi gibi çal›flmalar›n›

ciddi ve ilmî bir zihniyetle yürütmüfltür. Tebli¤ler üzerinde k›ymetli

tetkiklerini buna bir missal olarak göstserebilirim. Nitekim

139


BEDR‹ RUHSELMAN

Sadettin Arel’in medyomlu¤unu yapt›¤› ‘Üstad’ müstear adl› bedensiz

varl›¤›n tebligat› üzerinde daima uzun uzun münakaflalar yap›lm›flt›r.

Do¤ru ise neden do¤rudur, yanl›fl ise neden ve hangi sebepten

yanl›flt›r? fiuuralt›, telepati vs. gibi âmillerin tesirleri var m›d›r?

Hangileridir? Neden? Gibi sorular›n cevaplar› araflt›r›l›rd›. Analitik

ve sentetik çal›flma ve de¤erlendirmelerin muntazam notlar›n› tutar,

sistematik ve planl› bir çal›flma temposunu katiyen aksatmadan

yürütmeye çal›fl›rd›. (…) Bedri, özel hayat›nda gayet derbeder bir insand›.

Savruktu. Neyin nerede oldu¤unu bilmezdi. Yemek olursa

yerdi, bazen kendisi piflirirdi. Fakat onu da bir türlü beceremezdi.

Çal›flmalar›, ona ekseriya yeme¤i bile unuttururdu. Bazen k›rksekiz

saat do¤ru dürüst yemek yemedi¤i olmufltur.”

Muammer Bayurgil (kimya yüksek mühendisi)

“Fevkalade bir haf›zaya sahipti. Mesela bir kimse ile yapm›fl oldu¤u

bir konuflmay›, sonradan harfi harfine hat›rlar, aynen anlatabilirdi.

O zamanlar ses kay›t cihazlar› henüz bulunmad›¤›ndan, celse çal›flmalar›nda

gayret, not tutanlara düflmekteydi. Bedri Bey tebligat›n

bir tek harfinin kesilmesine dahi tahammül edemezdi. Çok müptelas›

olmamakla birlikte satranç oynamay› severdi. (…)”

fiefik Gogen (Ankara gemisi kaptan›)

“Bedri Ruhselman ile Ankara gemisinde dört sene beraber bulunmak

flans›na mazhar oldum. Her yönüyle kâmil bir insan, örnek bir

flahsiyetti. Daima nefleli olan Ruhselman, bir keresinde Napoli’de

endifleli olarak yan›ma geldi. Marsilya’ya kadar hava durumunu sordu.

Raporlar kötü idi. F›rt›na ihbarlar› mevcuttu. ‘Öyle ise’ dedi, ‘Birinci

kamara yolcular›n›zdan biri bu seyahate devam edemez. Çünkü,

s›hhi durumu hiçbir sars›nt›ya dayanamayacak kadar bozuktur.

Lütfen siz de araya girin ve Napoli’de karaya ç›kmas›n› sa¤layal›m.’

140


EK – 1

Hastaya müracaat›m›z sonuç vermedi, kendisi mutlaka Marsilya

üzerinden Paris’e gitmek arzusunda oldu¤unu ve s›hhatinin o kadar

endifle verici bir durumda olmad›¤›n› beyan ederek ricam›z› reddetti.

Maalasef bu yolcumuzu Napoli’den hareketten sekiz saat sonra

doktorun bütün müdahalelerine ra¤men kurtaramad›k. Bu vakaya

iflaret etmek isteyiflimdeki maksad›m, Ruhselman’›n teflhis kudretini

belirtmektir. ‹yi olacak dediklerini iyi etmifl ve ümit kestiklerini

de maaleef kurtaramam›flt›r. En büyük kusuru, kendisini ihmal etmekte

olufluydu. Herkese gösterdi¤i itina ve ihtimam› kendisinden

esirgemifltir. Nitekim 1958 y›l›nda Cenova’ya gelirken vazifesi bafl›nda

a¤›r bir kalp krizi geçirdi, kendisini hastaneye yat›rmak zorunda

kald›k. (…)”

Mazhar U¤ur (Ankara gemisi makinisti)

“Bir müzisyen nas›l, bir otonun fren yapt›¤› esnada ç›kard›¤› sesi

veya bir kap› g›c›rt›s›n› bile notalarla de¤erlendirirse isterse ayn› flekilde

Bedri Bey de, bütün hayat› boyunca her hadiseyi ruhî yönden

tahlil etmeye adam›flt› kendisini. (…) Çal›flma flekli flöyleydi: Bakars›n›z

gemide ortadan kayboluvermifl. Kamaras›na çekilmifl. Oturur

durmadan yazar ve yazard›. T›pk› bir otomat gibi muntazam ve devaml›

yazard›. (…) Gemi ‹stanbul’a geldinde iki üç gün kal›rd›k o

zamanlar da toplant›larla geçerdi. Bedri Ruhselman Sevil Akay, Suat

Plevne ve Dr. Recep Doksat ve di¤er arkadafllarla birlikte Tünel’deki

LeBon pastanesinde toplan›r, celseler üzerine konuflmalar

yapard›k. (…) Herhangi bir hadise (ister tatl› ister ac› olsun) karfl›-

s›nda hiçbir zaman heyecanl› davranmazd›. Hissi hayat›ndan ziyade

bütün niyet ve davran›fllar›na akl› ve düflünce hayat› hâkim durumdayd›.

Düflüncesi, bilgisi, sevgisi ve akl› daima hislerine hâkimdi.

(…) E¤er herhangi bir hususta, yan›ld›¤› bir nokta mevcut olup da

bunu siz onun gözleri önüne serebilirseniz, derhal hatas›n› kabul

141


BEDR‹ RUHSELMAN

ederdi. Hiçbir zaman bir yobaz inatç›l›¤› ve kat›l›¤› ile davranmazd›.

Do¤ru oldu¤unu gördü¤ü bir hususu, kendisinde mevcut eski

düflüncesine ayk›r› bile olsa hemen kabul etmekten kaçmazd›. ‹flte

bu taraf›n›n iyi anlafl›lamam›fl olmas›ndan dolay› Bedri Bey’e sert ve

k›r›c› denilmifltir. (…)”

‹zzet Aral (Ankara gemisi kaptan›)

“Dr. Bedri Ruhselman ile Ankara gemisinde befl y›l birlikte çal›flt›k.

Afla¤› yukar› gününün on saatini kamaras›nda geçirirdi. Yemek zamanlar›

ç›kar, güvertede biraz dolafl›r, tekrar kamaras›na çekilirdi.

Foto¤raf resmi çekmekten, sessiz bir yerde oturmaktan, kahve içmek

ve bu arada insanlar› tetkik etmekten çok hofllan›rd›. Zevkleri

bundan ibaretti. Yemek tefrik etmezdi, sofraya ne gelirse yerdi. Giyimi

tam bir profesör gibi, gayet sade, yafl›na yak›fl›r flekildeydi. Moda

takip etmezdi. (…) Orta boyluydu. ‹nce madeni çerçeveli gözlüklü,

k›r saçl›, entelektüel görünüfllü bir insand›. Gayet sad›k bir arkadaflt›.

Aradan y›llar geçse, bir kahvenin hat›r›n› asla unutmayan bir

insand›. Limanlara ç›kt›¤›m›zda onu daha ziyade eczaneler enterese

ederdi. Yaln›z, zannediyorum ki Yunanistan’da ruh cemiyeti üyeleri

kendisini s›k s›k ziyaret ederler ve al›p gezdirirlerdi. (…) Gemideki

yolcu ve personelin hasta olmas›na sihirlenirdi. ‹sterdi ki herkes

iyi ve s›hhatli olsun, seferler normal gitsin. Bir hasta var dendi-

¤i zaman, gider muayenesini yapar, en ufak teferruat ve ihtimaller

üzerinde dahi dikkatle durur ve hastas›n› kurtarmak için çok çal›fl›rd›.

(…) Bedri Bey, karfl›laflt›¤› bir hadiseye d›flar›dan farkedilecek

hiçbir reaksiyon göstermezdi. Yüz mimiklerinde bu reaksiyonun

belirtilerini tespit etmek mümkün olmazd›. Hadiseler karfl›s›nda

so¤ukkanl›yd›. (…) ‹çkiyi sevmezdi. Fakat ben bazen ›srar eder ve

‘ne olur bir kadeh iç doktor’ derdim. Bizleri k›rmamak için çok suland›r›lm›fl

olmak flart›yla bir kadeh rak› içerdi. O ufac›k bir kadeh

142


EK – 1

rak› dahi ona tesir eder, neflelendirir ve sohbet ederdik. Bu arada

birçok hat›ras›n› bizlere naklederdi. (…)”

Dr. Ertu¤rul Salt›k (T›bbiye’den s›n›f arkadafl›,

Cemiyet’in yönetim kurulu üyesi ve muhasebecisi)

“Haks›zl›¤a katiyen tahammül edemezdi. Derhal isyan ederdi. Nitekim

hayat›ndaki birçok vakalar buna flahitlik eder. Musiki Muallim

Mektebi’ndeki Zeki Bey’e karfl› sert ç›k›fllar› ve geçinemeyifli buna

sadece bir misaldir. (…) Bünyesi biraz zay›ft›. Daha evvelden bir zatürree

geçirmifl, bunun biraz etkisi alt›ndayd›. Çabuk üflür ve s›rt a¤r›lar›ndan

müteessir olurdu. Fakat her sabah so¤uk su ile adamak›ll›

y›kan›rd›. (…)”

Recai Ökten (‘Kadri’ tebli¤lerinin medyumu)

“Bedri Bey’in hiç k›zd›¤›n› görmedim. Yanl›z, daha evvelden ifllenmifl

ve bahis konusu edilmifl bir mevzuyu, bir baflka zaman anlafl›lmam›fl

oldu¤unu gördü¤ünde buna çok üzülür fakat sesini ç›kartmazd›.

Baz› bahaneler icat ederek konuyu yeniden ele al›p izah eder

ve anlafl›lmas›n› temin ederdi. Almanca, Frans›zca ve ‹ngilizce bilirdi.

Okudu¤u enteresan vakalar› bizlere de anlat›r, böylece malumat

sahibi olmam›za çal›fl›rd›. (…) Bedri Bey, Ruh ve Kâinat kitab›n› neflretmeden

once Türkiye’de hiç kimse ciddi olarak ruhi konularla ilgilenmemekte

idi. Bu eserin ç›kmas›ndan sonrad›r ki, memlekette

ciddi ve ilmî hüviyetli bir hareket do¤mufltur. Ruh, ruh-beden münasebetleri,

ruhî bilgilerin insanl›¤›n üzerindeki tesirleri ve daha di-

¤er önemli konular birer tetkik konusu olmaya bafllam›flt›r. (…)”

143


BEDR‹ RUHSELMAN

Erdo¤an Ertürkmen (yak›n çal›flma arkadafl›)

“Bedri Bey, bildi¤im kadar›yla en çok iflkembe çorbas›n› severdi.

Taksim’de bir iflkembeci vard›, oraya akflam iflimiz bitince giderdik.

(…) T›p, astronomi, fizik, kimyadan matemati¤e kadar ilmin her

dal›ndaki en son inkiflaflar› imkân nispetinde takip ediyordu. Ruhî

tebligat ve tecrübî çal›flmalar› neticesinde ruhî bir tekâmülün zaruretini

bir prensip olarak benimsemiflti. Bittabi bu tekâmülden bilgi

de nasibini almal›yd›. Bilgi de tekâmül edecekti. Nitekim bir süre

sonra Ruh ve Kâinat adl› kitab›n›n ifade etti¤i realitenin art›k eskimeye

bafllam›fl oldu¤unu bizzat kendisi aç›kça ifade etmifltir. Bu düflünceye

sahip oldu¤undan dolay› da kitab›n›n yeniden bas›lmas›na

taraftar olmam›flt›. (…) Taassub hiç yoktu. Kurdu¤u metapsiflik cemiyetini

her görüfl için aç›k bulundururdu. Materyalistinden, ateistinden,

teozofundan, vahdeti vücutçusundan tutun da klasik spiritüalistlere

kadar herkese ve her düflünceye açm›flt›. Herkes gelirdi.

Görüfller serbestçe ve rahatl›kla müdafaa edilir, konferanslar verilirdi.

(…)”

Hidayet Ruhselman (k›zkardefli)

“Çok sinirliydi, çok asabiydi. Fakat sonralar› bunlar yumuflad› ve

kayboldu. Ö¤retmenli¤i s›ras›nda çok sertti. O zamanlar en ufak bir

hadiseden dolay› yüzü k›pk›rm›z› olurdu, çok asabileflirdi. Sinemay›

çok severdi, her zaman giderdi. Spirit filmlere, gemi ve denize ait

konulara bay›l›rd›. Tiyatroyu ve müzi¤i de çok severdi. (…) Ö¤retmenli¤i

s›ras›nda bütün ö¤retmen arkadafllar› gelirlerdi. Toplant›-

lar yaparlard›. Arkadafllar›n›n hepsini severdi. Fakat onlarla beraber

biraz oturur, sonra özür dileyerek odas›na çekilir ve bafllard› çal›flmaya.

(…)”

144


EK–2

Erol Haras’›n

Anlatt›klar›

MT‹AD’›n yaflayan en eski üyesi Erol Haras (d. 1936), 18 fiubat 2020 tarihinde

Bedri Ruhselman’›n 60. ölüm y›ldönümü dolay›s›yla Dernek’te düzenlenen

anma program›na, görüntülü kat›lm›fl kimi an›lar›n›, tan›kl›klar›n› paylaflm›flt›.

Merhaba arkadafllar, ben Erol Haras. Emekli banka müdürüyüm.

Cemiyet’e [MT‹AD] 19 yafl›nda [1955’te] girdim ve o

günden bugüne kadar spiritüel çal›flmalar›n d›fl›nda kalmad›m. Ben

Bedri Ruhselman’› hiç tan›mad›m, yüz yüze gelmedim fakat Bedri

Bey’in çal›flma arkadafllar›n›n, çal›flt›¤› medyumlar›n ço¤unu tan›-

mak flerefine nail oldum, onlar›n an›lar›n›, Bedri Bey’le nas›l bulufltuklar›n›,

nas›l celselerine girdiklerine tekrar tekrar kendilerinden

dinledim. Benim ilgi duydu¤um baz› fleyleri sizlere anlatmaktan fleref

duyaca¤›m.

Bedri Bey medyumluk çal›flmalar› s›ras›nda çok ciddi bir insanm›fl.

Mesela bir çal›flma yap›lacakm›fl. Bizim bir arkadafl›m›za demifl

ki, “Bir çal›flma yapaca¤›z sen de bunda bulunmak ister misin. E¤er varsan

aile hayat›n, ifl hayat›n katiyen ilgilendirmez, o celsede, o saatte mutlaka

bulunman laz›m?” Fakat o arkadafl›m›z demifl ki, “benim bir aile hayat›m

var, böyle bir çal›flmadan beni muaf tutun.” Bunun üzerine Bedri

Bey, “Tabii kardeflim, aile hayat› da önemlidir” diye onu sarmalam›fl ve

ondan sonra çal›flmalar›na almam›flt›r.

145


BEDR‹ RUHSELMAN

Bedri Bey bir keman virtüözüydü. Keman virtüözlü¤ünü ve hatta

doktorlu¤u bile bir anda b›rakabilen bir insanm›fl. Kitap verilmeden

evvel Yukar›’dan talimat gelmifl, demifller ki “fiimdiye kadar olan

bütün çal›flmalar›ndan ne varsa hepsini yakacaks›n...” Bedri Bey peki

demifl, Hüsrev Bilgio¤lu bana anlatm›flt›: “Evde ne varsa hepsini toplam›flt›k.

K›rk bin sayfa tebli¤ hepsini toparlad›k hatta doktor diplomas› da

elime geçmiflti. Üstad›m bunu ne yapal›m, diye sordum ‘Onu da Hidayet’e

gönder’ demiflti. Sonuçta 40 bin sayfa tebli¤i yakt›k.”

Bedri Ruhselman’la çal›flm›fl medyumlarla tan›flt›¤›m› söylemifltim.

Hepsi benim için çok önemli hat›ralard›r. Bunlardan bir tanesi

Hikmet Omay’d›r. Kendisi Üsküdar Amerikan K›z Koleji tarih ö¤retmeniydi.

fiöyle bir an›m› anlatay›m onunla ilgili: Bir celse yap›l›-

yor. Celsenin medyumu Hikmet Omay ve gelen varl›k da ‘Kemal Yolcusu’.

Kemal Yolcusu’ndan çok k›ymetli bilgiler al›n›yor. Fakat bir

defas›nda Hikmet Han›m, Bedri Bey’e kapris yapm›fl, demifl ki “Ben

olmasam, bu celseleri bu flekilde alamazs›n›z, benim k›ymetimi bilin”

fleklinde bir serzeniflte bulunmufl. O akflamki celsede Kemal

Yolcusu, Hikmet Han›m’a “Sen bir su borusundan farks›zs›n, seni

bunun için dünyaya getirdik, bu iflte vazifelisin ama haddini bil!..”

diye bir tebli¤ alm›fl. Hikmet Han›m iki gün a¤lad›¤›n› ve “ben bu

kadar de¤ersiz miyim” diye üzüldü¤ünü bana anlatm›flt›.

Bedri Bey’in çal›flma yapt›¤› medyumlardan bir tanesi de Reflat

Bayer’di. Reflat Bey Merkez Bankas› baflkontrolörüydü ve ‘fiahap’

müstear isimli bir varl›ktan celseler vermekteydi. Bu celseler verildikten

bir süre sonra fiahap, konuyla ilgili olmayan baz› kelimeler

söylemifl ve bunun üzerine bir üst Plan müdahale etmifl ve “fiahap art›k

sizinle yap›lan celselerden dolay› kademe alm›flt›r bundan sonra

fiahap daha üst bir kademede vazife alacakt›r ve biraz sonra gelip size

veda edecektir” denilmifl. Bu celseden sonra Reflat Bayer, “Kardeflim

ben medyumum, istedi¤im zaman celse yapar›m, böyle bir fley olamaz”

146


EK – 2

diye itiraz etti¤ini Bedri Bey’in ise, “Kardeflim bu celseler bafllad› ve bitti,

bir programd› bu. Ama sen istersen, ne zaman haz›rsan, ben haz›r›m, de ki bana

celse var ben gelece¤im …” dedi¤ini, bunun üzerine Bedri Bey’in birkaç

defa Reflat Bey’i celse yapmak üzere davet etti¤ini ama oflay›p

poflay›p celseye bafllayamad›¤›n› Hüsrev Bey’den duymuflumdur.

‹lk zamanlarda ruhlar konusu insanlara ters geldi¤inden M‹T,

yüksek rütbeli bir çal›flan›n› bir rapor yazmak ve bu Cemiyet’i kapatmak

üzere görevlendirmifl. Bu kifli Recai Ökten ad›nda bir beymifl.

Ben sonradan tan›mak flerefine nail oldum. Bu bey Cemiyet’e gelmifl.

Bütün çal›flmalar›, “Üstad›m üstad›m bu nas›l oluyor...” diye

yak›ndan bilmek istemifl, ki raporuna yazs›n. Bedri Bey de, “Olsa olsa

bu bir medyum olabilir, bir tecrübe yapal›m” demifl ve tecrübe yapm›fllar

muazzam bir varl›kla karfl›laflm›fllar. Bu varl›¤›n ad› ‘Kadri’ imifl.

Ve Bedri Bey’in kitab›na esas teflkil etmifl o da kitab›nda uzun uzun

Kadri Varl›k’tan bahsetmifltir. Ben de daha sonralar› Recai Ökten

Bey’i tan›ma f›rsat› buldum. Kendisi Bedri Bey’den sitayiflle [övgüyle]

bahsederdi.

Hüsrev Bilgio¤lu, Bedri Bey’in çok yak›n çal›flma arkadafl›yd›, senelerce

onunla birlikte çal›flm›fl, bütün celselere girmifl bir insand›.

Biz daha sonra Hüsrey Bilgio¤lu ile çok güzel çal›flmalar yapm›fl›zd›r,

benim için çok de¤erli bir varl›kt›. fiöyle bir an›s› var: “E¤er bir

fleye sab›r gösterirsen, sebat edersen, cehit ve gayret de gösterirsen

baflaramayaca¤›n bir fley yok” diye kendi kendine telkin etmifl ve bunu

da bir ka¤›da yaz›p baflucuna asm›fl ‘cehit ve gayret sab›r ve sebat’…

Bir gün Bedri Ruhselman evine gelmifl ve tesadüfen, art›k nas›l

gördüyse o yaz›y› okumufl ve bir kahkaha atm›fl. “Bana bir kalem

ver” demifl ve “Netice yok” diye kocaman yazm›fl! Bu çok enteresand›r.

Yani siz sab›r ve sebat göstereceksiniz, her fleyi yapacaks›n›z

ama neticeyi beklemeyeceksiniz çünkü netice Yukar›’ya aittir, düflüncesini

oradan ç›kartabiliriz.

147


BEDR‹ RUHSELMAN

Vasiyeti… Hüsrev Bilgio¤lu sormufl: “Üstad›m siz madem öleceksiniz,

gününüz de belli ama sizi nas›l defnedelim, nas›l bir vasiyet istersiniz?”

Bedri Bey cevaben demifl ki, “Beden önemli de¤ildir. ‹sterseniz bir kanalizasyona

at›n isterseniz beni yak›n ama insanlara ters gelmeyecek lâlettâyin

bir fley yap›n, def edin, gideriz…”

Kitap bittikten sonra Bedri Bey’e “Senin iflin art›k bitti, bir süre

sonra seni buraya alaca¤›z” diye bilgi verilmifltir. Bedri Bey o arada

6 ay bir tatil yapm›flt›r ve ölece¤i gün art›k yaklaflm›flt›r. Ölece¤i

gün, Metin Sakik’in bana anlatt›¤›na göre: “Ben vard›m, Hüsrev Bey

vard›… Son derece nefleli bir gün geçiriyorduk, espriler yap›yorduk, gülüyorduk.

Tam o s›rada Cemiyet’in Baflkan› Refet Kayserilio¤lu elinde çantayla içeri

girdi ve Bedri Bey’e i¤ne yapmaya kalkt›. Bedri Bey o anda ‘Refet lütfen Yukar›’n›n

ifline müdahale etme’ dedi ve i¤neyi kendisine yapt›rmad›…” Ondan

sonra vefat›n› flu flekilde anlatm›fl arkadafllar›na:

“… fiimdi ayaklar›mdan hayatiyet çekildi… flimdi mideme geldi…”

148


EK–3

Alparslan Salt’›n

18 fiubat 2020’de,

Bedri Ruhselman’›n

60. ölüm y›ldönümünde

MT‹AD’da yapt›¤› sunum

Bugün aktaracaklar›m k›smen 1971 y›l›nda MT‹AD eski baflkanlar›ndan

(1964–1967) olan Feridun Tepeköy taraf›ndan ses kayd›yla

yap›lm›fl bir araflt›rmaya dayanmaktad›r. Yani Feridun Tepeköy

MT‹AD baflkanl›¤›n› Ergün Ar›kdal’a b›rakmas›ndan 4 y›l sonra bu

çal›flmay› yapm›flt›r. Ses kay›tlar› 1982’de yaz›ya aktar›lm›flt›r. Yani

aktaracaklar›m›n k›smen, elle yaz›l› bu dosyaya dayanmakta olup,

bu yüzden ayn› dosyaya eriflmifl olanlar›n aktard›klar›yla benzerlik

gösterecektir: Yani aktaracaklar›m› internetteki bir kaynaktan almad›m,

önceden söyleyeyim.

Sorgulama ve Aletler

Bedri Ruhselman ‘psikolojik ayr›flma’ yöntemini (bkz. s 37) ruhsal irtibat

celselerinde uygulayan ilk kiflidir. Bir ruhsal irtibat celsesinde

irtibat›n mevcut olup olmad›¤›n›, yani medyumun a¤z›ndan ç›kan

sözlerin kendi fluuralt›ndan m› geldi¤ini yoksa gerçekten bir irtibat›n

m› sözkonusu oldu¤unu kendi yöntemleriyle birkaç soruyla çok

çabuk anlard›. ‹rtibat varsa irtibat›n seviyesini de. ‹lâhi Nizâm ve Kâinat

kitab› bilgileri entüvitif medyumlukla, kontrollü irtibatla al›nm›flt›r.

Bu arada ‹NK kitab›n›n medyumu o dönemde 19 yafl›nda idi.

‹NK tebligat› Bedri Ruhselman’›n oturdu¤u Harbiye’deki bir apartman›n

bodrum kat›nda al›nm›flt›r. Ev, soba ile ›s›n›yordu, o dönem-

149


BEDR‹ RUHSELMAN

de do¤algazla ›s›nma olmad›¤› gibi, günümüzdeki cep telefonu,

bilgisayar gibi modern teknik aletler de yoktu. Celse s›ras›ndaki

sözler o döneme ait bir teyple kaydediliyor, daha sonra teypten yaz›-

ya dökülüyordu (deflifre ediliyordu). Bedri Ruhselman taraf›ndan

haz›rlananlar, Plan taraf›ndan onayland›ktan sonra daktilo ediliyordu.

Daktilo eden kifli Metin Sakik’tir. Teyp, eski tip büyük makaral›,

Grundig’in TK serisinden bir teyp idi. Bant kay›t kapasitesinin afla-

¤› yukar› 1 saat olmas› gerekir.

Mekanik bir ayg›ta ilk ses kay›tlar›, makaral› teyplerin 1953’teki icad›ndan

önce bugün Long Play (LP) olarak bildi¤imiz 33 devirlik plaklara benzeyen

ama çap› daha büyük plaklara ya da disklere yap›l›yordu. Bu, kay›t ifllemi

özel teknik donan›mlar gerektirdi¤i için evde de¤il, örne¤in radyo

stüdyosu gibi profesyonel

ortamlarda gerçeklefltiriliyordu.

Ses, özel diske kaydedildikten

sonra, dinleme

aflamas›nda ise pikab›n kolu

bugün oldu¤u gibi d›fltan içe

de¤il içten d›fla do¤ru (pla-

¤›n göbe¤inden kenar›na)

dönerek sesi veriyordu.

Nitekim Bedri Ruhselman’›n

1950’lu y›llarda Ankara’da Dil Tarih Co¤rafya Fakültesi’nde verdi-

¤i bir dizi konferans›n, bu tip disklere kaydedildi¤ini biliyoruz ve hatta

dinlemiflli¤imiz de var. Günümüzde Ruhselman’›n bu plak kay›tlar› dijital

ortama aktar›lm›fl durumda ve arflivlerimizde bulunmakta.

Bedri Ruhselman’›n ‹lâhî Nizam ve Kâinat tebli¤lerini kaydetti¤i ve

fotoda görülen Almanya yap›m› Grundig TK-35 teyp ise 1958–1963 y›llar›

aras›nda üretilen bir modeldi. Buradan, kendisinin, ‹lâhî Nizam ve Kâinat

çal›flmas› bafllamadan hemen önce 1958 y›l›nda o dönemin en son model

ses kay›t ayg›t›n› edinerek haz›rl›klara bafllad›¤›n› anl›yoruz. (CÇ)

150


EK – 3

Haz›rl›k Safhas› ve Tarihler

Kitab›n medyumuyla çal›flma süresine gelince; Hüsrev Bilgio¤lu’nun

bilgilerine göre 1 Eylül 1958’de bafllad›, 10 A¤ustos 1959’da

bitti. Yani kitab›n medyumuyla çal›flmas› yaklafl›k 11 ay sürdü. Ama

kitab›n tebli¤lerini veren Vazife Plân›’ndan ilk tebli¤lerin al›n›fl tarihi

de¤ildir bu. Eylül 1958, kitab›n medyumuyla yap›lan haz›rl›k safhas›n›n

bafllang›c›n› ifade eder ancak. O Plân ile irtibat sonradan, yani

bu haz›rl›k safhas›ndan sonra olmufltur. Haz›rl›k ya al›flt›rma safhas›

6-7 ay sürdü diye belirtilmifltir. Haz›rl›k safhas› bedensiz bir varl›k

grubu ile sürmüfltür. Ondan sonra as›l tebli¤ler gelmifl, kitab›n

derlenmesine bafllanm›flt›r. Yani kitab›n derlendi¤i as›l tebligat› veren

Vazife Plân›’ndan o tebli¤lerin al›nmas› ve bunun yan›s›ra ayn›

zamanda derlenmesi ancak sonraki safhada 3-4 ay süresince olmufltur.

Fakat bu iki safha tedricî bir geçiflle olmufltur, yani birbirinden

kesin bir flekilde ayr›lamaz. Dolay›s›yla internette, çeflitli sitelerde

dolaflan, “o Vazife Plân›’ndan tebli¤ al›nmaya Eylül 1958’de baflland›”

ifadesi pek do¤ru de¤ildir. Bu, kitab›n medyumu ile çal›fl›lmaya

baflland›¤›n› ifade eder, yani haz›rl›k safhas›n›n bafl›d›r. Yine internette,

sa¤da solda gezen “k›yamet, dünya ekseni 23.5 derece meyili

de¤iflmeden eksenin istikameti de¤iflmekle vuku bulacak” ifadesi

yanl›flt›r. Kitap ç›km›flt›r, nas›l olaca¤› aç›kça anlat›lmaktad›r.

Bir di¤er husus da flu: 1970’li y›llarda “bilgi kitab›” diye an›lan kitap,

baflka bir kitap de¤il bu kitapt›r. ‘Bilgi Kitab›’ ad›n› 1970’li y›llar›n

ortalar›nda, vaktiyle mevcut olan, kurucular›ndan biri oldu¤um

Bilim Araflt›rma Merkezi Yay›nevi olarak ilk kez biz kulland›k.* Çünkü

kitab›n gerçek ad›n› henüz yay›mlanmad›¤› için bilmiyorduk.

* Alparslan’›n bu ifadesi, 1978 y›l›nda yay›mlad›¤›m›z ‘Spektra ve Uri Geller: Hoova

Planeti Misyonu’ (Bilim Araflt›rma Merkezi Yay›nevi) adl› kitab›n 63. sayfas›nda geçen

“bilgi kitab›” sözcüklerine dayanmaktad›r. Bu kitab›n haz›rlanmas›nda, Andrija

Puharich’in Uri: A Journal of the Mystery of Uri Geller (1974, New York) adl›

kitab›ndan da yararlanm›flt›k. Kitab›n bir yerinde “knowledge book” ifadesi geçti¤i için

151


BEDR‹ RUHSELMAN

Medyum ve Ruhselman

Kitab›n medyumu tektir, yani o çal›flmada birkaç medyumdan yararlan›lmam›flt›r.

Celselerde Bedri Ruhselman’›n gelifltirdi¤i psikolojik

ayr›flma yöntemi uygulanm›fl ve tebli¤ler “kontrollü irtibat”

yöntemiyle al›nm›fl/verilmifltir. Kontrollü irtibat›n özelli¤i medyumun

aktar›m›nda en ufak bir hataya yer vermemesidir. Haz›rl›k ya

da al›flt›r›lma safhas›nda medyumun hem bilgi bak›m›ndan yetifltirilmesi

hem de o Plân’a intibaka haz›rlanmas› sözkonusu olmufltur.

Bu safha da kademeli olarak gerçekleflmifltir. Kolay de¤il tabii bir

Vazife Plân› ile irtibata geçebilmek. Mesela bafllang›çta medyum

için tahammül edilmesi zor durumlar sözkonusu olmufltur. Feridun

Tepeköy’ün aç›klamas›na göre medyumun intibas›; kendisi üzerine

parlak, keskin ›fl›k demetlerinin geldi¤i fleklindedir; üzerine büyük

bir ›fl›k kütlesi gibi bir fleyin geldi¤ini hissediyordu. K›sacas› al›flana

kadar birtak›m zorluklar çekmifltir yani. Bu gibi haller ancak çok

yüksek irtibatlarda yaflanan hallerdir. Bedri Ruhselman’a gelince...

Ruhselman, haz›rl›k safhas›ndan sonraki 3-4 ay süren bu “düzenleme

vazifesi” s›ras›nda, insanüstü bir cehit ve gayret göstererek,

günde 20 saat çal›flm›fl, sadece 4 saat uyumufltur. Tan›kl›klara göre,

bir keresinde 39 derece ateflle yatarken celse yapmak üzere yataktan

kalkm›fl, çal›flmay› yapm›fl ve celse bitti¤inde ilginç bir flekilde ateflinin

36.5 dereceye indi¤i görülmüfltür.

biz de do¤al olarak “bilgi kitab›” diye Türkçe’ye çevirmifltik. 1978’den sonra

yay›mlad›¤›m›z öteki kitaplarda da gerektikçe “bilgi kitab›” ifadesini kullanmaya

devam ettik. Çünkü Alparslan’›n da dedi¤i gibi Kitab›n gerçek ad›n›, üç görevli d›fl›nda

herkes gibi biz de bilmiyorduk. Bence zaten tart›flmal› bir kitap olan Uri’de bahsedilen

“bilgi kitab›”n›n ‹lâhî Nizam ve Kâinat kitab›yla hiçbir ilgisi yoktur. Bugün “bilgi kitab›”

ad›yla piyasada bulunan bir baflka kitapla ilgisi var m›d›r yok mudur, bunun da o

kitab›n yay›nc›lar›n›n ve izleyicilerinin bilebilece¤i bir konu oldu¤u kan›s›nday›m. (CÇ)

152


EK – 3

Tebli¤lerin Verilifli ve Derlenifli

Kitap, motamo yaz›lm›fl çeflitli tebli¤lerin hiç ellenmeden biraraya

getirilmesiyle, yani tabiri caizse haz›r al›nt›lar›n bir flekilde biraraya

getirilerek yap›flt›r›lmas›yla oluflmufl bir tebli¤ kitab› de¤ildir. Tebli¤ler

art arda koyulup, aralar›na birtak›m aç›klamalar, tefsirler yorumlar

koyularak da haz›rlanmam›flt›r. Her ikisi de de¤ildir. Al›nan tebli¤lerdeki

bilgiler, vazifeli de olsa, bir bedenli zihniyle yeniden düzenlenerek

oluflturulmufltur kitap. Her bir celsede Plân taraf›ndan verilen

fikirler hazmedilip, daha sonraki zaman aral›¤›nda kompoze ediliyordu

Bedri Ruhselman taraf›ndan. Kitab›n tebligat›n› veren Vazife

Plân› bir konu hakk›nda önce plan› veriyordu. Yani bölüm bölüm bir

plan veriliyor, bu plan içinde “flunu flunu yapacaks›n” deniliyor, Ruhselman’›n

anlayamad›¤› noktalar kendisine izah ediliyordu. Ruhselman

da verilenleri kendisine gösterilen flekilde kaleme al›yordu.

Mesela kâinat›n kuruluflu, maddenin yap›s› m› anlat›lacak, o konu

hakk›nda bir fikir, bir plan veriliyor, “bu plan içinde flunu flunu

yapacaks›n” deniliyor, anlayamad›¤› noktalar izah ediliyordu. Yani

önce konunun plan› veriliyor, “iflte maddenin yap›s› fludur” diye

bafllan›l›yor, anlat›l›yor, sonra “siz flunlar› yazacaks›n›z” deniyor ve

ifl, Bedri Ruhselman’a b›rak›l›yor. Yani plan verildikten sonra plandaki

konulardan biri iflleniyor. O konu hakk›ndaki bilgi veriliyor.

Bütün bilgi veriliyor; izah› yap›l›yor, örnekler veriliyor. Sonra “flunu,

flu flekilde yazacaks›n, bu verdi¤imiz örnekler ›fl›¤› alt›nda flu flekilde

yazacaks›n” denilip b›rak›l›yor.

‹flte bu çal›flmada Bedri Ruhselman’›n fonksiyonlar›ndan belki

de en önemlisi bu olmufltur. Bu arada kitab›n böyle haz›rlanma nedenlerinden

yaln›zca biri de, belki dönemin icaplar› gere¤ince, al›-

nacak tebligat›n önce bir bedenli zihnince anlafl›lmas› ve böylece

onun da aktar›lan› insanlar›n anlayaca¤› flekilde ifade ederek kaleme

almas› icab›d›r. Bir vazifeli olan Bedri Ruhselman, beflerî kimli-

153


BEDR‹ RUHSELMAN

¤iyle de y›llar boyunca sürdürdü¤ü deneyleriyle, akademik çal›flmalar›yla

ve deneyimleriyle, o yüksek fikirleri, bilgileri anlayacak kapasitedeydi

zaten. Gelen fikirleri, bilgileri önce sorularla anl›yor, sonra

düzenleyerek kaleme al›yordu. O Vazife Plân› asla “bu tebli¤i aynen

böyle koy” diye bir istekte bulunmam›flt›r.

Bir yandan tebli¤ler al›n›rken bir yandan da kitap düzenleniyordu.

Haftada bir, iki ya da üç celse yap›l›yordu. Bedri Ruhselman her

iki celse aras›ndaki günlerde, o zaman aral›klar›nda, verilenleri hazmediyor,

sonra düzenleyip kaleme al›yor ve kaleme ald›¤›n›, yani

düzenleyip derledi¤ini de bir sonraki celsede onaya sunmak üzere o

Vazife Plân›’n›n huzurunda, yani medyuma okuyordu. Böyle her

okudu¤u da “tamamd›r” diye Plân’ca onaylan›yordu. Onun okuduklar›na

hiçbir zaman “hay›r, olmam›fl” denmedi. Yani kaleme

al›p okuduklar›n›n onaylanmad›¤› hiç vâki olmam›flt›r. Bu ifli mükemmelen

yap›yordu. Zaten bir tebli¤in, bir konunun iyice idrakine

ermeden kalemi eline alm›yordu. Hatta anlayamad›¤› bir konu üzerinde

uzun zaman durdu¤u ve kaleme almad›¤› da olmufltur. Konu

iyice anlafl›lana kadar kendisine örnekler veriliyor, konunun çeflitli

yönleri gösteriliyordu. Konu anlafl›ld›ktan sonra serbest b›rak›l›yor,

“düzenleyin” deniliyordu. Derlendikten sonra kendisine hiçbir zaman

“burada hata yapt›n” denilmemifltir. K›saca, kitaba “düzenleyen”

ifadesi esasen bu çal›flmas› nedeniyle koyulmufltur. San›yorum

flimdi biraz daha iyi anlafl›lm›flt›r, kitab›n kapa¤›ndaki “düzenleyen”

ifadesinin manas›.

Öte yandan dikkat çekmek istedi¤im ilginç bir nokta flu ki, kitab›n

bu flekilde haz›rlanmas›yla, böylece bu bilgilerin bir bedenli taraf›ndan

mükemmelen hazmedilebilece¤inin de tam bir tatbikat›

yap›lm›fl oldu. Sonuç olarak Ruhselman kitaba kendi arzusuna göre

en ufak bir fley ilave etmemifl, tebli¤lerde verilen bilgileri düzenlemifltir

sadece.

154


EK – 3

Alt› Ayl›k Dönem

Bir gün Plân taraf›ndan kendisine kuflkusuz medyum arac›l›¤›yla

flöyle denmiflti: “Vazifen bitti, istiyorsan ne zaman gidece¤ini de

söyleyelim.” Yani “gidece¤ini” derken vefat› kastedilmifltir. Ama o

bu tarihin kendisine söylenmesini istememifltir. O zaman kendisine

denmifltir ki “biz zaten sizden bu idraki bekliyorduk”. Bedri

Ruhselman da, “münasip görülseydi söylenirdi” demifltir.

Kitaptaki “Ruhselman” ad› konusuna gelince; kitaba kendi ad›n›

koymaya taraftar de¤ildi. Koymamak karar›ndayd›. Bu, Plân’›n direktifiyle

olmufltur. Kitab›n bitiflinden vefat›na kadarki dönem ise 6 ay

sürmüfltür, yani A¤ustos’tan fiubat’a... Çal›flma bittikten sonra bir

gün çal›flma arkadafllar›na flöyle demifltir: “Bugüne kadar bu çal›flmalar›

yapt›k, neticesini ald›k. Benim vazifem burada bitti. Buraya bir

çizgi çektik. Bu konu bitmifltir. Katiyen bu konuyu konuflmay›n›z.

Ben, netice itibariyle bir bekleme devresindeyim. Ve bu zaman zarf›nda,

hani can s›k›nt›s›n› defetmek bab›nda ‹ngilizce çal›flaca¤›m...”

Kiflili¤i

Tebligat› veren Vazife Plân› karfl›s›nda çok dikkatli davran›rd›; çünkü

o Plân’da kendisi gibi on binlerce varl›k bulunmaktayd›; yani ayn›

dereceye eriflmifl on binlerce varl›¤›n idraki, flümulü sözkonusuydu.

Prensip sahibi idi. Prensiplerine harfiyen sad›k idi. Özellikle çal›flma

prensibine çok sad›kt›. fiüpheye asla yer b›rakmazd›, yani bir

meseleyi iyice tetkik etmeden asla bir neticeye varmazd›. Vazifede

en ufak ihmali de kabul etmezdi.

Vefat›

Bir kalp krizi sonucunda 18 fiubat 1960 perflembe günü dezerkarne

olmufl, yani vazifesini muvaffakiyetle tamamlayarak geldi¤i

Plân’›na dönmüfltür. Dolay›s›yla internette dolaflan 16 fiubat tarihi

155


BEDR‹ RUHSELMAN

yanl›flt›r, zaten 16 fiubat tarihi perflembeye denk gelmez. Bak›n eski

takvim tarihlerine! Perflembeye denk gelen tarih 18 fiubat’t›r. 20 fiubat’ta

Denizcilik Bankas›’n›n ve arkadafllar›n›n Hürriyet Gazetesine

verdi¤i iki ilanda, “bugün cenazesi evinden al›n›p…” fleklinde ifadesi

geçmektedir. 19 fiubat 1960 tarihli Milliyet gazetesi ise vefat›n›

bafl sayfada ç›kan bir haberle “dün” diye duyurmufltur. Milliyetin eski

gazetelerinin arflivi internete aç›kt›r, herkes araflt›rabilir. O tarihli

haberde de yazd›¤› gibi, eski tebli¤lerin hepsi yak›lm›fl, geriye ‹lâhî

Nizam ve Kâinat kitab›ndan baflka bir fley b›rak›lmam›flt›r. ‹çinde

bulundu¤umuz son devrenin Dünya ink›lab›n› haz›rlayacak olan

“son realite bilgileri”ni bundan tam 60 y›l önce düzenleyen Ruhselman

ayn› zamanda hekim, keman virtüözü, müzik ö¤retmeni, yazar

ve neo-spiritüalizmin kurucusu idi. Kendisini ve Plân›’n› dünya insanl›¤›

olarak sayg› ve minnetle an›yor, kitab›n medyumuna yine

dünya insanl›¤› ad›na teflekkürü bir borç biliyorum.

156


EK–4

Cem Çobanl›’n›n

18 fiubat 2020’de,

Bedri Ruhselman’›n

60. ölüm y›ldönümünde

MT‹AD’da yapt›¤› sunum

Birazdan sizlere sunaca¤›m bilgileri, 2000’de yeni biny›la girilirken

haz›rlad›¤›m, yay›mlanm›fl bir yüzy›l almana¤›ndan ç›kard›m.

Baz› yeni eklemeler yapt›m. Bu sunumun amac›, olaylar›, tarihsel–sosyolojik

bir araflt›rma yöntemi olarak eflzamanl›–zamandizim

tablosu olarak ortaya koymaya çal›flmakt›r. Di¤er deyiflle, ‹lâhî

Nizam ve Kâinat kitab›n›n haz›rland›¤› dönemde, dünyasal yaflam›n

bilimsel, teknolojik, toplumsal ve kültürel arka planlar›n› incelemek,

k›yaslama yapmakt›r. Yani madem böylesi bir Kitap “100 bin

y›lda bir ç›k›yor”, o halde bu denli önemli bir olay›n haz›rland›¤› süreçte,

eflzamanl› olarak dünyan›n tesirsel yani toplumsal ve kültürel

de¤iflimini, dönüflümünü incelemek ve üzerinde düflünmek önemlidir.

Kiflisel görüflümdür ki, burada s›ralayaca¤›m olaylar ile Kitap’ta

verilen kimi bilgiler aras›nda dolayl› ya da dolays›z iliflkiler

bulunmaktad›r. Bu öznel seçim ve sunum sadece bir kesittir, bir örnek

vermek ad›na.

Ben bu sunumda, ‹lâhî Nizam ve Kâinat kitab›n›n düzenlendi¤i

süreç de içinde olmak üzere Bedri Ruhselman’›n yaflam›n›n son üç

y›l›n› ald›m.

157


BEDR‹ RUHSELMAN

1957

‹nsanl›k ilk kez bu y›ldan itibaren bafl›n› yukar›ya, uzaya çeviriyor.

27 Haziran. ‹ngiltere T›bbi Araflt›rma Konseyi, tütün kullan›m›n›n

akci¤er kanserine neden oldu¤una iliflkin ilk raporunu

yay›mlad›.

A¤ustos. ‹ngiliz bilimkad›n› Katherine Montagu, insan

beynindeki dopamin molekülünü keflfetti¤ini aç›klad›. (Popüler

kültürde “mutluluk hormonu” olarak adland›r›lan dopamin,

hücrelerin iletifliminde önemli bir ifllevi vard›r. Majör-depresif

bozukluk ve flizofreni gibi kimi psikolojik rahats›zl›klar

dopamin sisteminin ifllev bozuklu¤u ile iliflkilendirilir.)

4 Ekim. Uzaya insan yap›m› ilk uyduyu gönderen Sovyetler Birli¤i

“uzay ça¤›n›” bafllatt›. Sputnik-1 adl› insans›z uydu saatte 18

bin millik bir h›zla, 500 mil yükseklikteki yörüngesinde Dünya

çevresindeki her dönüflünü 95 dakikada tamamlad›.

11 Ekim. Alman as›ll› biyo-kimyac› Fred Kummerow yay›mlad›¤›

makalesinde, trans ya¤lar ile kalp-damar hastal›klar› aras›nda

iliflki oldu¤unu öne sürdü.

16 Ekim. Uzayl›lar taraf›ndan ilk kaç›r›lma iddias› (Brezilyal› çiftçi

Antonio Vilas Boas).

3 Kas›m. Sovyetler Birli¤i Sputnik-2 uzay arac›yla uzaya ilk canl›y›

gönderdi. Uzay arac›ndaki difli köpe¤in ad› Laika idi. Bir sokak

köpe¤i olan Laika sokaklardan toplanan çok say›da köpe¤in

elenerek 6’ya indirilmesi sonras› seçilmiflti. Ne yaz›k ki

Dünya’ya dönemedi.

■ Alman gökbilimci Wilhelm Gliese, ‘Gliese Yak›n Y›ld›zlar

Katalogu’nu yay›mlad›. Katalog, Dünya’n›n 25 parsek (81.54

›fl›k y›l›) uzakl›¤› içerisinde yer alan y›ld›zlar› kaps›yordu.

158


EK – 4

■ Haflimoto hastal›¤› (Haflimoto tiroidi) keflfedildi. (Japon

hekim Hakaru Haflimoto’nun ad›ndan gelen haflimoto, vücudun

kendi koruma sisteminin tiroid hücrelerine sald›rd›¤› bir

ba¤›fl›kl›k sistemi rahats›zl›¤›d›r.)

■ Beat Kufla¤›’n›n önderlerinden Jack Kerouac’›n Yolda adl›

roman› yay›mland›. Uyuflturucuyu, serserili¤i ve baflkald›r›y›

yüceltti¤i iddia edilen kitap, muhafakâr kesimlerde büyük flok

yaratt›. Kerouac, 1950’lerde Birleflik Devletler’de ortaya ç›kan

Beat hareketinin (izleyicileri: Beatnik) isim babas›yd›. Önceleri

“tükenmifl” anlam›na gelen Beatnik sözcü¤ü sonralar›

(ki bizim muhafazakârlar o y›llarda “Bitli” diye telaffuz

ediyordu!) “ar›nm›fl, mutlulu¤a ulaflm›fl” anlamlar›na geldi.

‹ngiliz müzik grubu The Beatles’›n ad› da buradan gelir.

Beat hareketi, yerleflik düzeni reddeden ve her türlü özgürlü¤ü

savunan hippili¤in de bafllang›c›d›r.

■ DJ Alan Freed, alkollü biçimde radyo yay›n›ndayken dili

dolaflt› ve ilk kez “rock’n’roll” sözcü¤ünü telaffuz etti ve bir

müzik ak›m›n›n isim babas› oldu. Bu müzik türü 19 yafl›ndaki

Elvis Presley ile 1954’te bafllad› ve k›sa sürede çok say›da alt

dal› geliflti. Rock, bir müzik türü ve dans› olman›n ötesinde

gençli¤in, o y›llarda yerleflik düzene, eskimifl realitelere karfl›

müzikal bir karfl› ç›k›fl›n› simgeler. Bu bak›mdan ilk ortaya

ç›k›fl› önemlidir.

1957’de sözlüklere giren yeni sözcükler:

Aerospace. ‘Aeroplane’ (uçak) ve ‘spacecraft’ (uzay gemisi)

sözcüklerinin birlefltirilmesiyle belirlenen sözcük dünya

atmosferi ve d›fl uzay› tan›mlamak için kullan›l›yor.

Rock’n’Roll, Beatnik, anti-teknoloji, genetik harita, REM (h›zl› göz

hareketi), Asya gribi (1957-58 y›llar›ndaki bu salg›nda sadece

159


BEDR‹ RUHSELMAN

Birleflik Devletler’de 70 bin kifli öldü), sihirli mantar –magic

mushroom (halüsinatif etkiler yaratan), çokkültürlülük,

transseksüalizm (kendini karfl› cinse ait hissetme ya da

cinsiyet de¤ifltirme ameliyat›), nemlendirici.

1958

28 Ocak. Danimarkal› oyuncak tasar›mc›lar› Ole ve Godfred K.

Christianssen uzun tasar›m ve araflt›rma y›llar›ndan sonra

“Lego” ad› verilen oyun tu¤lalar›n› sat›fla sundu. Çocuklar›n

imajinasyon ve analiz-sentez yetene¤ini gelifltiren en önemli

oyun arac› olarak kabul edilir.

1 fiubat. Birleflik Devletler, Explorer-1 uydusunu uzay gönderdi.

11 fiubat. fiimdiye kadar bilinen en güçlü Günefl f›rt›nas› yafland›.

21 fiubat. Bugün gayet iyi bildi¤imiz bar›fl iflareti ilk kez

tasar›mland›. Atomik Silahlar› Araflt›rma Ensitüsü’nun

kuruluflunu protesto etmek için Gerald Holton taraf›ndan...

13 Nisan. Sovyetler Birli¤i, Sputnik-2 uydusunu uzaya gönderdi.

1 May›s. Amerikal› uzaybilimci James van Allen, Dünya

gezegeninin manyetik alan›nda yer alan simit biçiminde

iki ›fl›n›m kufla¤›n› keflfetti¤ini aç›klad› (sonralar› ‘Van Allen

Kuflaklar›’ ad›n› ald›.

15 May›s. Sovyetler Birli¤i, Sputnik-3 uydusunu uzaya gönderdi.

22 May›s. Frans›z pediyatr ve genetikçi Jérôme Lejeune, ilk kez

‘down sendromu’nu (trizomi-21 ya da mongolizm) tan›mlad›.

9 Temmuz. Güneybat› Alaska’daki Lituya Körfezi’nde

gerçekleflen 7.8 fliddetindeki deprem sonras›nda oluflan

mega-tsunamide dalga yüksekli¤inin 100 metreye ulaflt›¤›

saptand›.

160


EK – 4

26 Temmuz. Birleflik Devletler, Explorer-4 uydusunu uzaya

gönderdi.

29 Temmuz. NASA (Ulusal Hava ve Uzay Araflt›rmalar› Kurumu)

kuruldu.

31 Ekim. ‹sveçli hekim Rune Elmqvist ve cerrah Ake Senning,

bir hastaya ilk yapay kalp pilini takt›lar. (Hasta Arne Larsson

2001 y›l›nda 86 yafl›nda öldü)

14 Aral›k. Bir Sovyet Araflt›rma ekibi, ilk kez Güney Kutup

noktas›na ulaflt›.

18 Aral›k. Birleflik Devletler, ilk iletiflim uydusu SCORE’u uzaya

gönderdi.

■ Dünyan›n manyetosferi keflfedildi. ‹lâhi Nizam ve Kâinat

kitab›nda pek çok kez de¤inilen Dünya’n›n manyetik alan›n›n

gücünde, ço¤u bilim insan›na göre önemli bir azalma gözlemlenmektedir.

Bu azalman›n son 150 y›l içerisinde h›zlanarak

devam etmesi, yak›n bir gelecekte, geçmiflte pek çok kez

oldu¤u gibi yeni bir kutup de¤iflikli¤inin olabilece¤i yönünde

yorumlanmaktad›r.

■ Birleflik Devletler’de bebek patlamas› (‘baby boom’ ya da

“enkarnasyon f›rt›nas›” diyelim). 1941-1961 y›llar›nda Birleflik

Devletler’de 65 milyon bebek do¤mufl ve bu 1958’de doruk

noktas›na ulaflm›flt›. O y›l her 7 saniyede 1 bebe¤in do¤du¤u

aç›klanm›flt›.

1958’de sözlüklere giren yeni sözcükler:

Transistörlü radyo, genetik kod, iç uzay, panik atak, van Allen kufla¤›

(güneflin zararl› radyasyon etkisini azaltan), saç spreyi

(içeri¤indeki temel madde ozon tabakas›n› delen, yani iklimsel

de¤iflimi/krizi resmen bafllatan kloroflorokarbon gaz›d›r),

hemoglobin A (alyuvarlar), melatonin hormonu (geceleri beyin

161


BEDR‹ RUHSELMAN

1959

epifizinden salg›lanan rüyalarla da ilgisi olan önemli bir

hormon), günefl f›rt›nas› (Günefl’ten uzaya plazma saç›lmas›).

17 fiubat. Birleflik Devletler, ilk hava tahmin uydusu Vanguard-2’yi

f›rlatt›.

14 A¤ustos. Explorer-6, Dünya’n›n uzaydan ilk fotosunu çekti.

11 Eylül. Harita Genel Müdürlü¤ü’nde görevli yüzbafl› ‹lhan

Durup›nar, A¤r› Da¤›’n›n kuzey yamaçlar›n›n havadan çekilmifl

fotolar›nda Nuh’un Gemisi’ne benzetilen bir oluflum keflfetti.

135 m uzunlu¤unda 50 m geniflli¤inde 6 m derinli¤indeki

oluflumun Tevrat’ta verilen bilgilerle uyumlu oldu¤u iddia

edildi. Ayn› y›l Hayat dergisinin orta sayfas›nda yay›mlanan

foto dünya genelinde büyük sansasyon yaratt›. Ve o y›ldan

sonra giderek yo¤unlaflan bir ‘Nuhun Gemisi Turizmi’ bafllad›.

Hâlâ tart›flma sürüyor. (‹lâhî Nizam ve Kâinat kitab›nda, Tufan

olay›n›n sembolik bir anlat›m tafl›d›¤› ifade edildi¤i için, bu

olay› listeye alma ihtiyac› duydum.)

14 Eylül. Sovyet uydusu Luna-2, Ay’a ulaflt› ve indi (daha do¤rusu

çarpt› ve parçaland›).

2 Ekim. CBC televizyonunda Alacakaranl›k Kufla¤› (Twilight

Zone) dizisi ilk kez yay›nlanmaya bafllad›. Üç Sezon olarak

çekilen TZ’un özellikle 2. Sezonu (Türkiye’de 1980’lerde

yay›nland›) ‹lâhi Nizam ve Kâinat bilgileriyle (zaman, yeniden

bedenlenme, kader vb.) paralellik gösteren önemli bölümler

var. Senaristleri aras›nda Steven Spielberg’ün de oldu¤u dizinin

yarat›c›s› ve sunucusu Rod Serling idi.

7 Ekim. Sovyet uzay arac› Luna-3, ilk kez Ay’›n karanl›k yüzünün

fotolar›n› çekti.

162


EK – 4

■ ‹lk HIV vakas› Belçika Kongosu’nda saptand›.

■ M›s›r as›ll› Amerikal› mühendis ve fizikçi Muhammed Atalla

MOSFED ad› verilen bir ayg›t icat etti. MOSFED (metal-oksityar›

iletken-alan-etki-transistörü) ad› verilen bu alet dijital

ça¤›n milad› olarak kabul edilir.

1959’da sözlüklere giren yeni sözcükler:

Alternatif enerji, global köy (bu sözcü¤ün mucidi Kanadal›

iletiflimbilim profesörü Marshall McLuhan’d›r. Kendisi

televizyonun ve bilgisayarlar›n giderek daha çok yaflam›m›za

girece¤ini öngörerek, s›n›rlar›n kalkaca¤›n› ve Dünya

gezegeninin “küresel bir köy”e dönüflece¤ini daha o y›ldan

öngörüyor. Ve hakl› ç›k›yor.)

parainfluenza (solunum güçlü¤üne yol açan virus), PC (kiflisel

bilgisayar), radyo-galaksi ve buradan radyo-astronomi, (radyo

dalgalar›n› inceleyen), ufoloji, sanal bellek, aç›k kalp ameliyat›,

yaflam destek ünitesi ya da sistemi.

1960

30 Ocak. ‹lk do¤umkontrol hap› ‹ngiltere’de sat›fla ç›kt›.

13 fiubat. ‹ngiliz moleküler biyolog Max Perutz, alyuvarlarda

bulunan ve bafll›ca görevi dokulara oksijen tafl›mak olan

hemoglobinin yap›s›n› tan›mlad›.

8 Nisan. Birleflik Devletler Virginia’daki Ulusal Radyo Astronomi

Gözlemevi’nde Ozma Projesi denendi. Gökbilimci Frank Drake

taraf›ndan gerçeklefltirilen proje, 1971’de yürürlü¤e girecek

SETI’nin (Dünyad›fl› Zeki Yaflam› Araflt›rma) öncülüdür.

16 May›s. Amerikal› fizikçi Theodore Mainman, Hughes Araflt›rma

Laboratuvar›’nda ilk LAZER’i, yani uyar›lm›fl ›fl›n›m yay›m›yla

›fl›k yükseltilmesi’ni gerçeklefltirdi.

163


BEDR‹ RUHSELMAN

22 May›s. fiili’nin Valdivia kentinde tüm zamanlar›n ölçülmüfl

en fliddetli depremi oldu. Yaklafl›k 10 dakika süren 9.5

büyüklü¤ündeki depremde yaklafl›k 6 bin kifli öldü, depremden

etkilenen kentlerdeki yap›lar›n yaklafl›k yüzde 70’i y›k›ld›.

‹ngiliz kuramsal fizikçi Stephen Hawking, evrenin kökenine

iliflkin öne sürdü¤ü ‘Büyük Birleflik Kuram’›n› yay›mlad›.

1960’da sözlüklere giren yeni sözcükler:

Mouse (bilgisayar), anti-depresan, AC/DC (alternatif ak›m /

do¤ru ak›m), biyot›p mühendisli¤i, karbon-fiber.

164


EK–5

Bedri Ruhselman’›n

Yay›mlanm›fl Kitaplar›

*

Mektepler ve Gençler için Yeni fiark›lar

(Müellifi ve Mürettibi Viyolonist Bedri) 1927, Milli Matbaa,

16 sayfa, 16x23 cm

Arapça harlerle bas›lm›fl nota kitab›

Toplamda 16 adet parça

Tecribî Neo-‹spiritüalizma:

Ruh ve Kâinat

Gayret Kitabevi, 1946, ‹stanbul,

1064 sayfa, 14x19 cm

Üç ciltten oluflan yap›t›n 1. cildinde

(s.1–304): ‹nsan ve bilgi, madde ve

fluur, boyut kavram› ve matematiksel,

fiziksel ruhsal boyutlar, dört boyutlu

âlem ve bilgileri, ruh, teozofi ve

neo-spiritüalizm aç›lar›ndan

ruh–beden iliflkileri, ölümün anlam› ve önemi, spatyum ve

varl›klar›n ilk spatyum izlenimleri;

2. cildinde (s. 305-656): Enkarnasyon ve ruhlar›n dünyaya nas›l

indikleri, realite ve verite iliflkileri, tesadüfler, imajinasyon

* Bedri Ruhselman, yazd›¤› kitaplar›n›n gelecekte tekrar yay›mlanmamas› gerekti¤ini

kararl› bir flekilde yak›nlar›na bildirmifltir. Dolay›s›yla, kitaplar›n›n mevcudu olmay›p

MT‹AD’de de bulunmamaktad›r. Bununla birlikte internet ortam›nda zaman zaman

baz› müzayede sitelerinde özgün kitaplar›n›n sat›fla sunuldu¤unu görüyoruz.)

165


BEDR‹ RUHSELMAN

yetene¤i, determinizm, fatalizm ve reenkarnasyon, tekâmül

ve varl›klar›n aras›ndaki tekâmül farkl›klar›, bitkilerde,

hayvanlarda, insanlarda ve di¤er dünyalarda tekâmül ve amac›,

perisprinin bedenle iliflkisinin gevflemesi halleri, hipnoz,

psikolojik ayr›flma, ekminezi, dedüblüman, materyalizasyon

ve demateryelizasyon olaylar› ve yorumlar›, idrak;

3. cildinde (s. 657-1064): Reenkarnasyonun ifllevi ve nedenleri

hakk›nda yorumlar, reenkarnasyona ayk›r› görünen haller,

geçmifl yaflamlar› unutma zorunlulu¤u ve nedenleri, günlük

yaflamda fluursuzluk halleri, reenkarnasyona uygun görünen

haller, antipati–sempati, harika çocuklar, olaylar›n

da¤›l›m›ndaki adalet, mutluluk ve felaket kavramlar›,

eski yaflamlar›n baz› belirtileri, eski yaflamlardaki an›lar›n

de¤eri, haf›za ve hat›rlama yetenekleri, deneysel yolla geçmifl

yaflamlar›n hat›rlanmas›, dünyaya tekrar gelifl fikrini

gerçeklefltiren animik tezahürler inceleniyor.

Yap›t›n sonunda 42 madde halinde neo-spiritüalizmin ilkeleri

tan›t›l›yor.

Ruhlar Aras›nda

Gayret Kitabevi, 1949, ‹stanbul,

196 sayfa, 15x20 cm

Yap›tta ruhlarla temas›n koflullar› ve

yöntemleri, spatyum yaflam›n›n

nitelikleri, intihar edenlerin,

katillerin, hasislerin ve hodbinlerin,

avarelerin, kibirli ve gururlu olanlar›n,

bilgisizlerin, dogmatiklerin ve

tutucular›n spatyumdaki durumlar›;

166


EK – 5

spatyumun ilk aflamas›n›n teflevvüfl devrine iliflkin fluursuzluk

hali, Allan Kardec spiritizmine göre ruhlar›n s›n›flanmalar›

konular› iflleniyor.

Allah

Gayret Kitabevi, 1950 (1. bas›m),

1955 (2. bas›m), 124 sayfa, 17x24 cm

Yap›tta baz› bedensiz varl›klar›n

tebli¤lerine de dayan›larak; nesnel ve

öznel yollarla Allah’› arama, bu yolda

objektif ve sübjektif ruh etkinliklerinin

k›ymeti, Allah’› anlama, mutlak kavram›,

‹lâhî Kudret, objektif ve sübjektif

araflt›rma yollar›nda düflülmesi mümkün

hatalar›, Allah’› inkâr ya da ihmal etme, Allah oldu¤una ya da

Allah ile beraber olaca¤›na inananlar ve Allah duygusu gibi

konular neo-spiritüalizm görüflü ile iflleniyor.

Medyomluk ve ruhlar›n

dünyam›zdakilerle görüflme ve

münasebetlerin neo-spiritüalizma

görüflü ile ilmî izah›

‹ngilizce’den çeviren: Bedri Ruhselman,

kendi yay›n› 1952, ‹zmir,

66 sayfa, 17x24 cm

Bedri Ruhselman’›n, 1951’de ‹sveç’in

baflkenti Stockholm’de düzenlenen

Uluslararas› Spritüalizm Federasyonu

167


BEDR‹ RUHSELMAN

toplant›s›na sundu¤u ‹ngilizce raporun tam metninden oluflan

yap›tta; insanlar›n dünyasal olaylar karfl›s›ndaki durumlar›,

insanlar›n madde ile iliflkileri ve alg›lama biçimleri,

perispirinin niteli¤i ve ifllevi, fiziksel ve fizyolojik yaklafl›mlar,

spiritizm ve ruhsal tebligat aç›lar›ndan ruhlar›n dünya

iliflkilerinin kategorileri, medyumlu¤un neo-spiritüalizm

görüflü ile aç›klanmas›n›n gereklili¤i, insanlarla ruhlar

aras›ndaki iliflkilerin psiflik, metapsiflik ve fizyolojik–fizik

aflamalar› anlat›l›yor.

Neo-spiritüalizmaya göre

Mukadderat ve ‹cabat

Gayret Kitabevi, 1953, ‹stanbul,

347+9 sayfa, 17.5x24.5 cm

Yap›tta, determinizm ve fatalizm

ayr›l›¤›, fatalizme göre mukadderat,

illiyet prensibi, ilâhî irade yasalar›,

do¤a yasalar›, ilâhî irade yasalar›

karfl›s›nda görgü ve deneyimin rolü,

neo-spiritüalizme göre

mukadderat›n aç›klamas›, ilâhî irade yasalar›n›n gerçekleflmesi

ve mukadderat, mukadderat karfl›s›nda vicdan ve sorumluluk

duygusu, ölüm korkusu ve hesaplaflma kayg›s›, insanlar›n

dünyada yapmakla yükümlü olduklar› görevler, nefsaniyet ve

hodgâml›k, nefis denetlemesi, mukadderat ve kâinat düzeni

gibi konular ele al›n›yor.

168


‹lâhî Nizam ve Kâinat Terimleri Sözlü¤ü

Alparslan Salt – Cem Çobanl›

Ruh ve Madde Yay›nlar›

2014, 19x24 cm, 560 sayfa

ilahinizamvekainat.com/Terimler–Sozlugu.php

adresinden sözlü¤e eriflebilirsiniz.


‹lâhî Nizam ve Kâinat

Bedri Ruhselman taraf›ndan düzenlenmifltir

MT‹AD1950 Yay›nevi

Özgün 1. bas›m: Nisan 2013, 320 sayfa

Türkçe’ye uyarlanm›fl 1. bas›m, Haziran 2013

Türkçe’ye uyarlanm›fl 21. bas›m, A¤ustos 2024

16x23.5 cm, 320 sayfa


The Divine Order and The Universe

Compiled by Bedri Ruhselman

Divine Order Publishing – MTIAD1950 Yay›nevi

Özgün 1. bas›m: Nisan 2013, 320 sayfa

‹ngilizce 1. bas›m, Nisan 2014

16x23.5 cm, 326 sayfa


Die Himmlische Ordnung und Das Universum

Zusammengestellt von Bedri Ruhselman

Divine Order Publishing – MTIAD1950 Yay›nevi

Özgün 1. bas›m: Nisan 2013, 320 sayfa

Almanca 1. bas›m, Haziran 2021

16x23.5 cm, 403 sayfa

(bu kitap sadece www.amazon.de adresinden edinilebilir)

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!