You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
T.C. KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMU<br />
<strong>Ombudsman</strong><br />
Akademik Dergisi<br />
JOURNAL OF TURKISH OMBUDSMAN INSTITUTION<br />
<strong>Ombudsman</strong>lığın Kökeni Meselesi Bağlamında Türk-İslâm Devlet Geleneğinde Şikâyet<br />
Hakkının Kurumsal Tekâmülü The Corporate Evaluation of the Right to Complain in Tradition<br />
of Turkish- Islamic State Within the Issue of the Context of the Origin of the <strong>Ombudsman</strong><br />
Burak COŞKUN & Hamza GÜNAYDIN<br />
Hukuki ve İdari Denetim Ölçütü Olarak İyi Yönetim İlkeleri The Principles Of Good<br />
Administration as A Standard of Legal and Administrative Review<br />
Selman KARAKUL<br />
Yönetimin Bir Fonksiyonu Olarak Denetim ve Kamu Yönetimindeki Yeri Auditıing as A<br />
Functıon of Management and Its On Place In Public Administratio<br />
Yrd. Doç. Dr. Kadir Caner DOĞAN<br />
Savunmanın Sivil Gücü: Strateji Değişimi Sonrası Yeniden Yapılanmaya İlişkin Personel<br />
Algısı Araştırması Civil Power Of Defence: Staff Perception Research Concerning With<br />
Re-Organization After The Strategic Change<br />
A. Şebnem TUNÇ<br />
6831 Sayılı Orman Kanunun 2’nci Maddesinin (B) Bendi Gereği Orman Sınırları Dışına<br />
Çıkarılan Taşınmazların Durumu The Condition of the Estates Off-Limited From Forest as Per<br />
the Article 2/Clause (B) of the Forest Law No.6831<br />
Sait Bahadır ASLAN<br />
Kamu Mali Yönetiminde Şeffaflık ve Hesap Verebilirlik Araçları: Faaliyet Raporları Means For<br />
Transparency and Accountability In Public Management: Activity Reports<br />
Dr. Muhammet KIRILMAZ& Filiz ATAK<br />
Avrupa Şirketinde İşçilerin Yönetime Katılması Participation of Workers in Management in<br />
European Company<br />
İrfan SÖNMEZ & Gencay KARAKAYA<br />
Yıl/Year: 2 Sayı/Issue: 3 Temmuz-Aralık/July-December 2015<br />
www.ombudsman.gov.tr ISSN 2148-256X
OMBUDSMAN<br />
AKADEMİK DERGİSİ<br />
JOURNAL OF TURKISH OMBUDSMAN INSTITUTION<br />
OMBUDSMAN AKADEMİK DERGİSİ • YIL/YEAR: 2 • SAYI/ISSUE: 3 • TEMMUZ-ARALIK / JULY-DECEMBER 2015<br />
T.C.<br />
KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMU AKADEMİK<br />
HAKEMLİ DERGİSİ
OMBUDSMAN AKADEMİK DERGİSİ<br />
JOURNAL OF TURKISH OMBUDSMAN INSTITUTION<br />
YIL/YEAR: 2 SAYI/ISSUE: 3 TEMMUZ-ARALIK/ JULY-DECEMBER 2015<br />
T.C. KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMU AKADEMİK HAKEMLİ<br />
DERGİSİ<br />
Kamu Denetçiliği Kurumu Adına İmtiyaz Sahibi<br />
M. Nihat ÖMEROĞLU<br />
Kamu Başdenetçisi<br />
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü<br />
Ümit ŞAHİN<br />
Editör<br />
Ümit ŞAHİN<br />
Yönetim ve İletişim<br />
Kavaklıdere Mah. Nevzat Tandoğan Cad. No:4 Çankaya/ANKARA<br />
e-posta: dergi@ombudsman.gov.tr<br />
Tel: 0312 465 22 00 Faks: 0312 465 22 65<br />
Yayın Türü<br />
Yaygın süreli yayın<br />
<strong>Ombudsman</strong> Akademik Dergisi altı (6) ayda bir yayımlanır.<br />
ISSN<br />
2148-256X<br />
Tasarım Uygulama<br />
Yeter BAYSAL<br />
Kapak Tasarım<br />
Sadullah HATAM<br />
Yapım<br />
Uluslararası Piri Reis Kültür Ajansı<br />
Kazım Özalp Mah. Rabat Sok. No:27/2 GOP/ANKARA<br />
Tel: 0 312 446 21 56<br />
Baskı<br />
MRK Baskı ve Tanıtım Hizmetleri<br />
Baskı Adedi<br />
1.000<br />
<strong>Ombudsman</strong> Akademik Dergisinde yayımlanan yazılardaki görüşler yazarına aittir.<br />
© Her hakkı saklıdır. Dergide yer alan yazı, makale, illüstrasyonların elektronik ortamlar da dahil olmak<br />
üzere çoğaltılma hakları sadece Kamu Denetçiliği Kurumu’na aittir. Yazıların tamamının veya bir bölümünün<br />
çoğaltılması yasaktır.<br />
Yazılar ancak kaynak gösterilerek alıntılanabilir.
OMBUDSMAN<br />
AKADEMİK DERGİSİ<br />
JOURNAL OF TURKISH OMBUDSMAN INSTITUTION<br />
OMBUDSMAN AKADEMİK DERGİSİ • YIL/YEAR: 2 • SAYI/ISSUE: 3 • TEMMUZ-ARALIK / JULY-DECEMBER 2015<br />
YAYIN KURULU<br />
Ümit ŞAHİN<br />
Erkan ATAKLI<br />
Dr. Berna SÜER<br />
Ömür DEMİR<br />
İlker ZİLAN<br />
Osman ARDIÇ<br />
H. Kemal ÖNEN<br />
Emre Can YUMUŞ<br />
Hamza GÜNAYDIN<br />
Duygu Zeynep YAĞIZ<br />
Beril EZER<br />
Rıdvan DEĞİRMENCİ<br />
Rıdvan ASLAN<br />
Merve ÜSTÜN<br />
Onur ONAT<br />
Tolga AKKUŞ<br />
DANIŞMA KURULU<br />
Prof. Dr. Ali AKYILDIZ<br />
Prof. Dr. Ali ULUSOY<br />
Prof. Dr. Aydın GÜLAN<br />
Prof. Dr. Cemil KAYA<br />
Prof. Dr. Çağlar ÖZEL<br />
Prof. Dr. Ekrem YILDIZ<br />
Prof. Dr. Ercan BEYAZITLI<br />
Prof. Dr. Ender Ethem ATAY<br />
Prof. Dr. Hasan Tahsin FENDOĞLU<br />
Prof. Dr. Hayati BEŞİRLİ<br />
Prof. Dr. Hüseyin BAĞCI<br />
Prof. Dr. Hüseyin HATEMİ<br />
Prof. Dr. İhsan ERDOĞAN<br />
Prof. Dr. Mehmet BARCA<br />
Prof. Dr. Metin GÜNDAY<br />
Prof. Dr. Nail ÖZTAŞ<br />
Prof. Dr. Nevzat AYPEK<br />
Prof. Dr. Nevzat TARHAN<br />
Prof. Dr. Ramazan ŞENGÜL<br />
Prof. Dr. Recep BOZLAĞAN<br />
Prof. Dr. Tevfik ERDEM<br />
Prof. Dr. Ülkü DOĞANAY<br />
Prof. Dr. Zakir AVŞAR<br />
Kırıkkale Üniversitesi<br />
Ankara Üniversitesi<br />
İstanbul Üniversitesi<br />
İstanbul Üniversitesi<br />
Hacettepe Üniversitesi<br />
Kırıkkale Üniversitesi<br />
Ankara Üniversitesi<br />
Gazi Üniversitesi<br />
Hacettepe Üniversitesi<br />
Gazi Üniversitesi<br />
Ortadoğu Teknik Üniversitesi<br />
İstanbul Üniversitesi<br />
Gazi Üniversitesi<br />
Sosyal Bilimler Üniversitesi<br />
Ankara Üniversitesi<br />
Gazi Üniversitesi<br />
Gazi Üniversitesi<br />
Üsküdar Üniversitesi<br />
Kocaeli Üniversitesi<br />
Marmara Üniversitesi<br />
Gazi Üniversitesi<br />
Ankara Üniversitesi<br />
Gazi Üniversitesi
Prof. Dr. Zehra ODYAKMAZ<br />
Prof. Dr. İskender PALA<br />
Doç. Dr. Kudret Bülbül<br />
Doç. Dr. Mustafa AVCI<br />
Doç. Dr. Sedat ÇAL<br />
Doç. Dr. Mustafa Erkan ÜYÜMEZ<br />
Doç. Dr. Selami DEMİRKOL<br />
Doç. Dr. Cenker GÖKER<br />
Yrd. Doç. Dr. Erdem İlker MUTLU<br />
Yrd. Doç Dr. Esra ÇUHADAR<br />
Yrd. Doç. Dr. Levent KORKUT<br />
Dr. Hikmet TÜLEN<br />
İbrahim PEKTAŞ<br />
Mevlana Üniversitesi<br />
Yazar<br />
Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı<br />
Anadolu Üniversitesi<br />
Hacettepe Üniversitesi<br />
Anadolu Üniversitesi<br />
Danıştay Üyesi<br />
Ankara Üniversitesi<br />
Hacettepe Üniversitesi<br />
Bilkent Üniversitesi<br />
Medipol Üniversitesi<br />
İnsan Hakları Kurumu<br />
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu<br />
BU SAYININ HAKEMLERI<br />
Prof. Dr. Bayram COŞKUN<br />
Prof. Dr. Fethi GEDİKLİ<br />
Prof. Dr. Haluk ÖZDEMİR<br />
Prof. Dr. Musa EKEN<br />
Doç. Dr. Abdurrahman SAYGILI<br />
Doç. Dr. Cenker GÖKER<br />
Doç. Dr. Erbay ARIKBOĞA<br />
Doç. Dr. Muharrem ES<br />
Doç. Dr. Özcan SEZER<br />
Doç. Dr. Özer KÖSEOĞLU<br />
Doç. Dr. Suat UĞUR<br />
Doç. Dr. Yasin KURBAN<br />
Doç. Dr. Zahid SOBACI<br />
Yrd. Doç. Dr. F. Aslı ERGÜL JORGENSEN<br />
Yrd. Doç. Dr. Gökhan KALAĞAN<br />
Yrd. Doç. Dr. Gülriz ŞEN<br />
Yrd. Doç. Dr. GÜRBÜZ ÖZDEMİR<br />
Yrd. Doç. Dr. Melike ERDOĞAN<br />
Yrd. Doç. Dr. Özgür TEMİZ<br />
Yrd. Doç. Dr. Seda ÖZEKİCİOĞLU<br />
Dr. Ahmet TANER<br />
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi<br />
İstanbul Üniversitesi<br />
Kırıkkale Üniversitesi<br />
Sakarya Üniversitesi<br />
Ankara Üniversitesi<br />
Ankara Üniversitesi<br />
Marmara Üniversitesi<br />
Yalova Üniversitesi<br />
Bülent Ecevit Üniversitesi<br />
Sakarya Üniversitesi<br />
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi<br />
Atatürk Üniversitesi<br />
Uludağ Üniversitesi<br />
Ege Üniversitesi<br />
Bartın Üniversitesi<br />
TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi<br />
Çankırı Karatekin Üniversitesi<br />
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi<br />
Atatürk Üniversitesi<br />
Cumhuriyet Üniversitesi<br />
Sayıştay Başkanlığı
önsöz<br />
İdarenin her türlü eylem ve işlemleri ile tutum ve davranışlarını;<br />
insan haklarına dayalı adalet anlayışı içinde, hukuka ve hakkaniyete<br />
uygunluk yönlerinden incelemek, araştırmak ve idareye önerilerde bulunmak<br />
üzere, 29 Haziran 2012 tarih ve 28338 sayılı Resmi Gazetede<br />
yayımlanarak yürürlüğe giren 6328 sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu<br />
Kanunu ile kurulmuş bulunan Kamu Denetçiliği Kurumumuz, 29 Mart<br />
2013 tarihi itibariyle almaya başladığı şikâyet başvurularını titizlikle<br />
inceleyip, hukuk, hakkaniyet ve adalet anlayışı içinde sonuçlandırarak,<br />
temel hak ve özgürlüklerin korunması ve geliştirilmesi noktasında<br />
önemli bir işlev üstlenmiş bulunmaktadır.<br />
Kurumumuz; hukukun üstünlüğü, demokrasi, insan haklarına saygının<br />
geliştirilmesi ve ayrıca halka karşı sorumluluk anlayışı temelinde<br />
bağımsız ve tarafsız bir şekilde yürüttüğü inceleme ve araştırmalar sayesinde,<br />
çok kısa süre içerisinde kamu vicdanının güçlü bir sesi olmayı<br />
başarmıştır. Bu sayede Kurumumuz, hem bireyler hem de kamu idaresi<br />
için bir fırsat oluşturmakta, kamu vicdanı ile uyuşmayan konularda<br />
idare ile vatandaş arasında uzlaşma sağlanmasına katkıda bulunmakta,<br />
iyi yönetişim ilkelerine dayalı çağdaş bir yönetim anlayışının ülkemizde<br />
de yerleşmesine hizmet etmektedir. Aynı zamanda, bireylerin<br />
doğrudan ve ücretsiz bir şekilde sıkıntılarını iletip adalet arayabilecekleri<br />
ve yönetime iştirak etmelerine imkân sağlayacak bir kamu mercii<br />
görevi üstlenmektedir.<br />
Kamu Denetçiliği Kurumumuzun varlığı, bireyin temel hak ve özgürlüklerinin<br />
korunması ve geliştirilmesi açısından çok önemli güvencedir.<br />
Bireyler açısından bir güvence olduğu kadar; idare açısından da<br />
demokrasi ve hukukun yerleşmesine öncülük eden rehber niteliğinde<br />
kurumsal hukuk müşavirleridirler. Tarihsel olarak Türk devlet geleneğimizin<br />
dayandığı temeli oluşturan ve “insanı yaşat ki millet yaşasın”<br />
ifadesi ile anlam kazanan “hak”, “hukuk”, “adalet” ve “vicdan” kavramlarının,<br />
idari işleyişte yerleştiğine işaret eden güçlü bir kanıttır. Bir<br />
başka ifade ile ülkemizde, demokratik hukuk devleti ilkesinin işlerlik<br />
kazandığının somut bir göstergesidir. Ayrıca devletimizin kendine güvendiği<br />
ve kendini halkın denetimine açtığı anlamına gelmektedir. Bu
aynı zamanda, bireylerin haklarını arayıp, sorumluluklarının bilincine<br />
varmalarını ifade eden “haklar kültürünün” gelişmesine imkân veren,<br />
demokrasi tarihimizin çok önemli milat noktasını oluşturmaktadır.<br />
Kurumumuzun, yukarıda bahsedildiği şekilde insan hakları, hukuk,<br />
siyaset ve kamu yönetimi hayatına kazandırdığı yeni heyecandan aldığımız<br />
cesaretle; kamu, özel ve sivil toplum ile akademik camianın çalışmalarına<br />
ışık tutması ve kamuoyuna rehberlik etmesi arzusu ile “<strong>Ombudsman</strong><br />
Akademik” ismi ile yayımlanan hakemli Dergimizin üçüncü<br />
sayısında yedi ayrı makaleyi siz değerli okuyucularımızın beğenisine<br />
sunmaktayız. Bunlardan ilkinde, Kurumumuzun devlet geleneğimizdeki<br />
yeri ve kökenleri konusunda bir analiz yer almaktadır. İkinci çalışmada,<br />
Kurumumuzca yürütülen inceleme ve araştırmalarda özellikle göz<br />
önünde bulundurulan kamu yönetiminde iyi yönetişim ilkelerinin hukuki<br />
ve idari denetimin bir parçası olması açısından analiz edilmektedir. Ardından<br />
kamu yönetiminde denetimin yeri ve önemi irdelenmektedir. Dördüncü<br />
çalışmada ise savunma konusu üzerine teorik altyapısı güçlü bir<br />
analiz siz değerli okuyucular ile buluşmaktadır. Beşinci makalede, son<br />
günlerde kamuoyunu yoğun bir şekilde meşgul eden orman arazilerinin<br />
hukuki durumu incelenmektedir. Altıncı makalede ise kamu yönetiminde<br />
şeffaflık ve hesap verilebilirlik ilkesi sağlayan araçlar bakımından<br />
bir analize yer verilmektedir. Yedinci ve son makale olarak Avrupa<br />
örneğinde işçilerin yönetime katılması şeklinde bir çalışma siz değerli<br />
okuyucularımızla buluşmaktadır. Ayrıca bilimsel çalışmalar dışında<br />
Dergimizde, Kurumumuz tarafından son dönemde verilen üç karar,<br />
özet hali ile okuyucularımızın değerlendirmelerine sunulmaktadır.<br />
<strong>Ombudsman</strong> Akademik Hakemli Dergimizin siz değerli okuyucularımız<br />
ile buluşmasında bizlerden desteğini esirgemeyen değerli yazarlarımıza,<br />
hakemlerimize ve emeği geçen tüm çalışma arkadaşlarıma<br />
teşekkürlerimi sunuyor, Dergimizin herkese faydalı olmasını temenni<br />
ediyorum.<br />
M. Nihat ÖMEROĞLU<br />
Kamu Başdenetçisi
İÇİNDEKİLER<br />
<strong>Ombudsman</strong>lığın Kökeni Meselesi Bağlamında Türk-İslâm Devlet Geleneğinde Şikâyet<br />
Hakkının Kurumsal Tekâmülü<br />
The Corporate Evaluation of the Right to Complain in Tradition of<br />
Turkish- Islamic State Within the Issue of the Context of the Origin of the<br />
<strong>Ombudsman</strong>....................................................................................................................9<br />
Burak COŞKUN - Hamza GÜNAYDIN<br />
Hukuki ve İdari Denetim Ölçütü Olarak İyi Yönetim İlkeleri<br />
The Principles Of Good Administration as A Standard of Legal and<br />
Administrative Review ............................................................................................................61<br />
Yrd.Doç.Dr. Selman KARAKUL<br />
Yönetimin Bir Fonksiyonu Olarak Denetim ve Kamu Yönetimindeki Yeri<br />
Auditıing as A Functıon of Management and Its On Place<br />
In Public Administration ............................................................................................107<br />
Yrd. Doç. Dr. Kadir Caner DOĞAN<br />
Savunmanın Sivil Gücü: Strateji Değişimi Sonrası Yeniden Yapılanmaya İlişkin Personel<br />
Algısı Araştırması<br />
Civil Power Of Defence: Staff Perception Research Concerning With<br />
Re-Organization After The Strategic Change ...............................................................143<br />
A. Şebnem TUNÇ<br />
6831 Sayılı Orman Kanunun 2’nci Maddesinin (B) Bendi Gereği Orman Sınırları Dışına<br />
Çıkarılan Taşınmazların Durumu<br />
The Condition of the Estates Off-Limited From Forest as Per the Article 2/Clause (B)<br />
of the Forest Law No.6831..........................................................................................173<br />
Sait Bahadır ASLAN<br />
Kamu Mali Yönetiminde Şeffaflık ve Hesap Verebilirlik Araçları: Faaliyet Raporları<br />
Means For Transparency and Accountability In Public Management:<br />
Activit Reports ...........................................................................................................189<br />
Dr. Muhammet KIRILMAZ - Filiz ATAK
Avrupa Şirketinde İşçilerin Yönetime Katılması<br />
Participation of Workers in Management in European Company................................219<br />
İrfan SÖNMEZ - Gencay KARAKAYA<br />
KARAR ÖRNEKLERİ<br />
2015/2608 Şikayet Numaralı, Türkçe Bilmeyen ve Okur Yazar Olmayan Tüm Seçmenlere<br />
Sağlıklı Şekilde Oy Kullanabilmeleri İçin Eğitici Çalışmalar Yapılması Talepli Başvuru<br />
Hakkında Verilen 27/10/2015 Tarihli Tavsiye Kararı......................................................251<br />
2014/3076 Şikayet Numaralı, İnternet Üzerinden Yapılan ve Kişilik Hakkının İhlali<br />
Niteliğinde Erişimin Engellenmesine İlişkin Mahkeme Kararının Uygulanması Talepli<br />
Başvuru Hakkında Verilen 12/08/2015 Tarihli Tavsiye Kararı......................................279<br />
2014/4684 Şikayet Numaralı, Yapılaşma Hazırlıklarını Yerinde İncelemek Amacı İle<br />
Ziyarete Gelen Yöneticilerin Alana Alınmaması Nedeniyle İdarenin Hatalı Davrandığının<br />
Kabulü İle Uygulamanın Düzeltilmesi Talepli Başvuru İçin Verilen 25/11/2015<br />
tarihli Ret Kararı...............................................................................................................319
OMBUDSMANLIĞIN KÖKENİ MESELESİ<br />
BAĞLAMINDA TÜRK-İSLÂM DEVLET GELENEĞINDE<br />
ŞİKÂYET HAKKININ KURUMSAL TEKÂMÜLÜ<br />
The Corporate Evaluation of the Right to Complain in Tradition of Turkish-<br />
Islamic State Within the Issue of the Context of the Origin of the <strong>Ombudsman</strong><br />
Burak COŞKUN * - Hamza GÜNAYDIN **<br />
Özet<br />
<strong>Ombudsman</strong>lığın kuruluşuna Osmanlı Devleti<br />
adalet sistemindeki uygulamaların kaynaklık ettiği<br />
düşüncesi, gerek uygulayıcıların çalışma ve söylemlerinde<br />
gerekse de akademik çalışmalarda kabul<br />
görmektedir. Ancak hangi kurum veya makamın bu<br />
uygulamaya karşılık geldiği noktasında, özellikle<br />
ülkemizdeki kaynaklarda bir fikir birliğinden söz<br />
etmek mümkün değildir. Bu çalışmada, kaynaklarda<br />
yer alan ve ayrıca araştırmamız neticesinde<br />
tespit ettiğimiz kurumlar, şikâyet hakkı kapsamında<br />
ve tarihi gelişim seyri içerisinde, yayınlanmış arşiv<br />
vesikalarından ve tarih kaynaklarından yararlanmak<br />
suretiyle incelenmiş ve kökene ilişkin bir kanaate<br />
ulaşılmaya çalışılmıştır. Bu çabada, Kral 12. Charles’ın<br />
ombudsmanlık mekanizmasını kuran talimatı<br />
ile Osmanlı Devleti adâlet sistemini karşılaştırmamız<br />
bize oldukça yardımcı olmuştur. Nihayetinde<br />
talimatta düzenlenen “Yüksek <strong>Ombudsman</strong>lık”<br />
makamının Osmanlı Devleti’ndeki “Sadrazamlık”<br />
makamından uyarlandığı sonucuna ulaşılmış, kurumsal<br />
kökenin ise Divan-ı Hümayun’un denetim ve<br />
yargılama fonksiyonu içerisinde aranması gerektiği<br />
tezi savunulmuştur..<br />
Anahtar Kelimeler: Şikâyet Hakkı, Kadılkudat,<br />
Divan-ı Hümayun, Sadrazam, Mehayif Teftişi, XII.<br />
Charles’ın 1713 tarihli talimatı, <strong>Ombudsman</strong>.<br />
Abstract<br />
The conception comprising the opinion that the<br />
establishment of <strong>Ombudsman</strong> originates from<br />
the practices of the justice system in the Ottoman<br />
State is widely acknowledged both in the work and<br />
statements of authorized and academic studies.<br />
However, there is no consensus within the sources<br />
in our country as to which institution or status the<br />
related practices correspond to. Through this study,<br />
benefiting from published archive documents and<br />
historical resources and within the scope of the right<br />
to complaint and in course of historical development,<br />
the institutions we have found in the sources and the<br />
ones we have ascertained as a result of our research<br />
are examined to form a solid opinion concerning the<br />
origin. The comparison of the order of King Charles the<br />
12th that established ombudsmanship to the justice<br />
system in the Ottoman State, has been an important<br />
source of help in our efforts to find the origin.<br />
Ultimately, we have come to the conclusion that the<br />
office of the “Supreme <strong>Ombudsman</strong>” established by<br />
the order (law) is adapted from the office of “Grand<br />
Vizier (Sadrazam)” in the Ottoman State and that the<br />
institutional origins of ombudsmanship must be<br />
sought within the inspecting and judging functions<br />
of the ‘Imperial Council (Divan-ı Hümayun)’.<br />
Keywords: Right to complaint, Kadılkudat, Imperial<br />
Council, Grand Vizier, The Decree of XII. Charles Dated<br />
1713, <strong>Ombudsman</strong><br />
*<br />
Kamu Denetçiliği Kurumu Uzman Yardımcısı, burak.coskun@ombudsman.gov.tr<br />
**<br />
Kamu Denetçiliği Kurumu Uzman Yardımcısı, hamza.gunaydin@ombudsman.gov.tr<br />
OMBUDSMAN AKADEMİK DERGISI • YIL: 2 SAYI: 3 TARIH: TEMMUZ-ARALIK 2015 SS: 9-60 ISSN: 2148-256X
OMBUDSMANLIĞIN KÖKENİ MESELESİ BAĞLAMINDA TÜRK-İSLÂM DEVLET GELENEĞINDE ŞİKÂYET HAKKININ KURUMSAL TEKÂMÜLÜ<br />
Emr-i bi’l-ma’rûf imiş ihvan-ı İslâm’ın işi;<br />
Nehy edermiş, bir fenalık görse, kardeş kardeşi.<br />
Kimse haksızlıktan etmezmiş tegâfül ihtiyâr,<br />
Ferde râci’ sadmeden efrâd olurmuş lerzedâr.<br />
Mehmet Âkif ERSOY<br />
GİRİŞ<br />
Devletin, idaresini denetlemede ve geliştirmede, itimada layık görevlilerini<br />
aracı, vatandaşını ise yönetici kıldığı sistemin günümüzdeki<br />
adı ombudsmanlıktır. Günümüzdeki adı diyoruz çünkü idarecinin, vatandaşın<br />
talep ve şikâyetlerini dikkate alarak hareket etmesi ve tedbirler<br />
üretmesi tarihi süreklilik arz eden bir durumdur. Victor Pickl’in de<br />
dediği gibi “şikâyet incelemelerinin tarihi, aynı zamanda bir bütün olarak<br />
kamu yönetiminin tarihidir” (Pickl, 1997:801).<br />
İsveç kökenli bir kelime olan ombudsman, ombuds ve man kelimelerinin<br />
birleşiminden oluşur. Vekil, delege, temsilci, avukat gibi anlamlara<br />
gelmektedir. Bu kelimenin dilimize yurttaş sözcüsü, halk denetçisi,<br />
halk avukatı, arabulucu, kamu hakemi, kamusay, kamu denetçisi şeklinde<br />
aktarımları olmuş, uygulamada ise kamu denetçisi isminin kullanımı<br />
tercih edilmiştir. 1<br />
<strong>Ombudsman</strong>lık ilk kez Demirbaş Şarl olarak bilinen İsveç Kralı 12.<br />
Charles’ın, Osmanlı Devleti’ne sığındığı dönemde, 26 Ekim 1713 tarihinde<br />
Edirne’den ülkesine gönderdiği talimatla İsveç’te kurulmuştur.<br />
Bu talimatın Osmanlı Devleti topraklarından gönderilmesi, kökeninin<br />
de Osmanlı Devleti’nde olduğu düşüncesini yerleştirmiştir. Ancak üzerinde<br />
fikir birliğine varılan bir kurum veya uygulamadan söz edilememektedir.<br />
Ülkemizde ombudsmanlık üzerine yapılan çalışmalarda, divan,<br />
Divan-ı Mezalim, Divan-ı Hümayun, hisbe, ahilik, şeyhülislam,<br />
kadı, kâdılkudât, kazasker gibi birçok kurum ve görevli ismi, kısmen<br />
veya tamamen tarihsel gelişim başlığı altında incelenmiştir. Ayrıca<br />
17/05/2012 tarihli Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu tasarısının<br />
1<br />
Kamu denetçisi isminin; ülkemizde benzer kurum isimleri bulunması, kariyer meslek unvanı<br />
olarak algılanabilmesi ve makaleye konu edilen tarihi derinlik bakımından değerlendirmesi<br />
yapıldığında üstlenilen misyonu yeterince karşılamadığı düşünülmektedir.<br />
10<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Burak COŞKUN - Hamza GÜNAYDIN<br />
gerekçesinde Osmanlı Devleti’nde halkın idareye yönelik şikâyetlerini<br />
incelemek üzere “Kâdılkudât” adıyla özel görevli hâkim tayin edildiği,<br />
İsveç Kralı’nın bu uygulamayı ombudsman adıyla ülkesine taşıdığı ve<br />
ombudsmanlığın buradan da tüm dünyaya yayıldığı belirtilmektedir. 2<br />
Kimi yazarlar <strong>Ombudsman</strong>lığın kökenini, Hz. Peygamber dönemine<br />
kadar götürürken, kimisi kökeninin Osmanlı’daki yargı kurumları<br />
veya yargı erkini oluşturan kurumlardan/görevlilerden herhangi birisi<br />
olduğunu, kimisi ahilik olduğunu, kimisi çeşitli kurumların karışımı<br />
olduğunu söylemiştir. Yabancı kaynaklarda ise başka medeniyetlerin<br />
kurumları bu bağlam içerisinde incelenmektedir. 3 Kimi yazarlar bu tartışmaya<br />
hiç girmemiş, ombudsmanlık uygulamasının İsveç’te başladığını<br />
belirtmekle yetinmiştir. 13/14 Haziran 2012 günü Türkiye Büyük<br />
Millet Meclisi’nde gerçekleştirilen Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu<br />
Tasarısı görüşmelerinde ise Yusuf Halaçoğlu, daha önce kaynaklarda<br />
yer almayan bambaşka bir görüşü dile getirmiş ve ombudsmanlığın<br />
kökeninin mehayif teftişine dayandığını iddia etmiştir. 4 Ancak bu görüşler<br />
araştırılırken Kral 12. Charles’ın ombudsmanlık kurumunu kurduğu<br />
talimatın ele alındığı bir çalışmaya rastlanılmamıştır.<br />
Çalışmamızın hareket noktasını ombudsmanlığın kökenine ilişkin<br />
bu tartışmalar oluşturmaktadır. Yargılama ve denetimle görevli bu kurumların<br />
İslam devletlerinde nasıl uygulandığı, ombudsmanlık bağlamında<br />
incelemeye konu edilebilecek kaynaklarda yer almayan başka<br />
kurumların bulunup bulunmadığı, kaynaklarda ifade edilen kurumların<br />
bahsedilen ülkede yer alıp almadığı, kurumların denetim usulleri,<br />
ombudsmanlığa esas teşkil edecek uygulamaların hangileri olduğu ve<br />
nihayet ombudsmanlığın hangi Osmanlı kurumundan veyahut hangi<br />
2<br />
17/5/2012 tarihli ve 1/626 esas numaralı “Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı” metni için<br />
bakınız: http://www2.tbmm.gov.tr/d24/1/1-0626.pdf Aynı ifade kadük kalan 5/1/2011 tarihli ve<br />
1/991 esas numaralı “Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı”nda da geçmektedir. Tasarı metni<br />
için bakınız: http://www2.tbmm.gov.tr/d23/1/1-0991.pdf<br />
3<br />
Bunlar; Çin Yuan Kontrol Kurumu, Roma Halk Tribünleri ve Amerikan kolonilerindeki Censors<br />
kurumlarıdır (Avşar, 2012: 67).<br />
4<br />
Yusuf Halaçoğlu’nun Kamu Denetçiliği Kurumu’nun tarihsel kökenine ilişkin görüşleri, Türkiye<br />
Büyük Millet Meclisi’nin 13 Haziran 2012 tarihli 119. Birleşimi’ne ait Genel Kurul Tutanağının 94 ve<br />
95. sayfalarında ve 14 Haziran 2012 tarihli 120. Birleşim’e ait Genel Kurul Tutanağının ise 39, 40, 41,<br />
42 ve 107. sayfalarında yer almaktadır. 119. Birleşim Genel Kurul Tutanağına https://www.tbmm.<br />
gov.tr/develop/owa/tutanak_g_sd.birlesim_baslangic?P4=21203&P5=B&PAGE1=1&PAGE2=95<br />
adresinden 120. Birleşim Genel Kurul Tutanağına ise https://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/<br />
tutanak_g_sd.birlesim_baslangic?P4=21204&P5=B&PAGE1=1&PAGE2=155 adresinden ulaşılabilmektedir.<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
11
OMBUDSMANLIĞIN KÖKENİ MESELESİ BAĞLAMINDA TÜRK-İSLÂM DEVLET GELENEĞINDE ŞİKÂYET HAKKININ KURUMSAL TEKÂMÜLÜ<br />
uygulamalarından örnek alındığı hususları makalemizin konusunu<br />
oluşturmaktadır. Bu konuların işlenmesi, ombudsmanlığın köklerindeki<br />
kurumsal tekâmül sürecini göstermesi açısından önemlidir. Ayrıca<br />
karşılaştırmalı incelemeye tabi tutulacak olan Kral 12. Charles’ın<br />
ombudsmanlık kurumunu kurduğu talimat 5 ilk defa bu çalışmada kullanılacaktır.<br />
Kral 12. Charles’ın talimatının çalışmalarda kullanıl(a)mamış olması<br />
kanaatimizce köken araştırmalarındaki kafa karışıklığının başlıca<br />
sebebidir. Bu durum görev alanı, yetki ve sorumluluk bakımından<br />
ombudsmanlığın da kendi içerisinde bir gelişim süreci yaşayabileceği<br />
düşüncesi yerine, günümüz ombudsmanlığının idareyi denetleme, hukuken<br />
bağlayıcı olmayan tavsiye kararları verme, bağımsız ve tarafsız<br />
olma kıstasları üzerinden tarihsel kökleri yorumlama yoluna gidilmesi<br />
sonucunu doğurmuştur.<br />
Baştan belirtmek gerekirse, talimatın incelenmesi neticesinde araştırmacılar,<br />
karşılarında bugün bilinen manada bir ombudsman bulamayacaklardır.<br />
Ancak söz konusu talimatla o dönemin Osmanlı idaresini<br />
karşılaştırmanın bir anlamının ve karşılığının olduğu çalışmamız<br />
neticesinde görülecektir.<br />
<strong>Ombudsman</strong>lığın kendi içerisindeki gelişim süreci ayrı bir çalışmanın<br />
konusudur. Bizim çalışmamızda Kral 12. Charles’ın talimatına,<br />
Osmanlı Devleti’nde karşılık gelen idari ve yargısal yapının-İslam Devletlerinde<br />
yer alan benzer nitelikteki kurumların da inceleneceği bir<br />
kapsam içerisinde- tespit edilmesi yoluna gidilecektir.<br />
İslam Devletlerinde halkın huzur ve memnuniyetinin sağlanması,<br />
üzerinde titizlikle durulan bir konudur. İslam Devletleri, adaleti tesis<br />
etme amacı doğrultusunda; oluşturulmuş kurumlarıyla, gerçekleştirilmiş<br />
uygulamalarıyla ve ismi adaletle anılan yöneticileriyle bünyesinde<br />
önemli bir birikim taşımaktadır. Çalışmamızın kapsamını bu birikimin<br />
5<br />
26 Ekim 1713 tarihli talimatın Türkçe çevirisi için bakınız: http://www.abgm.adalet.gov.<br />
tr/pdf/Kral%C4%B1n%20Y%C3%BCksek%20<strong>Ombudsman</strong>%C4%B1%20i%C3%A7in%20<br />
Demirba%C5%9F%20%C5%9Earl%C4%B1n%20_XII%20%20Karl_%20verdi%C4%9Fi%20talimat.<br />
pdf Makalenin hazırlandığı dönemde Kamu Denetçiliği Kurumu’nda bulunan çeviri de bu metinle<br />
aynıdır. Toplam 46 bölüm/maddeden oluştuğu anlaşılan talimatın çevirisi, 1-14. ve 42-46. maddeler<br />
arasını kapsamaktadır. Çeviride 15-41. maddelerin neden yer almadığı anlaşılamamaktadır. Bu<br />
durum çalışma açısından bir eksiklik olsa da, çalışmanın yapılmasına bir engel teşkil etmemektedir.<br />
Kaldı ki mevcut metindeki veriler de bizi sonuca götürebilecek önemli bulgular içermektedir.<br />
12<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Burak COŞKUN - Hamza GÜNAYDIN<br />
ombudsmanlıkla ilintisi olduğu düşünülen kurum ve uygulamaların<br />
ayırt edici özellikleri oluşturmaktadır. Osmanlı İmparatorluğunda<br />
idarenin denetimi bahsi ombudsmanlığa geçişin son aşamasını oluşturduğundan<br />
geniş kapsamlı incelemeye tabi tutulmuştur.<br />
<strong>Ombudsman</strong>lıkla ilgili kaynaklarda konunun yeterince açıklanmamış<br />
olması nedeniyle, ağırlıklı olarak tarih ve ansiklopedi kaynaklarına<br />
başvurulmuş, özellikle İslâm Ansiklopedisi, Devlet Arşivleri Genel<br />
Müdürlüğü tarafından günümüz Türkçesine aktarılan 3, 5, 6, 7, 12,<br />
82, 83 ve 85 numaralı Mühimme Defterleri 6 ile İsmail Hakkı Uzunçarşılı,<br />
Halil İnalcık ve Ahmet Mumcu’nun eserleri çalışmamızda bize yol<br />
göstermiştir.<br />
Makalemiz beş bölümden oluşmaktadır: Birinci bölümde; ombudsmanlığın<br />
kökeni üzerine Türkçe kaynaklarda yapılan değerlendirmelerin<br />
tasnifi sunulacaktır. İkinci bölümün konusunu İslâm devlet geleneğinde<br />
adalete atfedilen değer oluşturmaktadır. Üçüncü bölümde<br />
adalet düzenini tesis etmeye yönelik İslam devletlerindeki kurumlar<br />
tarihi gelişim seyri içerisinde incelenirken, bu kurumlarla doğrudan ya<br />
da dolaylı ilişkisi bulunan ve ombudsmanlık kaynaklarında sıklıkla geçen<br />
makamlar için de ayrı başlık açılması yoluna gidilecektir. Dördüncü<br />
bölümde şikâyet hakkının Osmanlı Devleti’nde idari sistemindeki<br />
– Tanzimat Dönemi öncesi - işleyişi ortaya konulmaya çalışılacaktır.<br />
Beşinci bölümde ise Kral 12. Charles’ın talimatı ile söz konusu işleyişi<br />
karşılaştırmamız neticesinde, ombudsmanlığın dayandığı kökene ilişkin<br />
tespitimiz gerekçesiyle ortaya konulacaktır. Sonuç bölümünde ise<br />
genel değerlendirmemiz yer alacaktır.<br />
Çalışmamızın, alanında yetkin tarihçilerin katkılarıyla geliştirileceği<br />
muhakkaktır. Bizim amacımız Türkiye’de ombudsmanlığın geleceğine<br />
yön verilirken, adımların sağlam temeller üzerinde atılmasına<br />
destek olmaktır.<br />
6<br />
Osmanlı Devleti’nde devlet-tebaa ilişkilerini göstermesi bakımından en önemli arşiv vesikalarından<br />
olan Mühimme Defterleri, Divan-ı Hümayunun bir yıl içerisindeki aldığı kararları içermektedir.<br />
Başbakanlık Osmanlı Arşivleri’nde (BOA) 250’nin üzerinde Mühimme Defteri bulunmaktadır. Ancak<br />
günümüze kadar ancak birkaçının çevirisinin yapılmış olması, Osmanlı araştırmaları için önemli bir<br />
eksikliktir (Öztuna, 2006: 433).<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
13
OMBUDSMANLIĞIN KÖKENİ MESELESİ BAĞLAMINDA TÜRK-İSLÂM DEVLET GELENEĞINDE ŞİKÂYET HAKKININ KURUMSAL TEKÂMÜLÜ<br />
1.<strong>Ombudsman</strong>lığın Kökenine İlişkin Görüşler<br />
Ülkemizde ombudsmanlık üzerine çok sayıda kitap, tez, makale ve<br />
rapor yazılmıştır. Ancak kökene dair yeni açıklama / bakış açısı getiren<br />
çalışmalar buna nispeten daha azdır. Bu çalışmalarda da görüş birliği<br />
bulunmamakta, farklı kurum ve görevli isimleri ombudsmanlık çalışmalarına<br />
atıf yapılarak zikredilmektedir. Örnek vermek gerekirse, çalışmaların<br />
çoğunda tarihi kökenin kâdılkudâta dayandığına dair Victor<br />
Pickl’in görüşü nakledilmektedir (Pickl, 1997: 803). Ancak Osmanlı<br />
Devleti’nde kâdılkudât isminde bir görevlinin bulunup bulunmadığı,<br />
varsa bile Kral 12. Charles’ın gerçekten de bu kurumdan etkilenip etkilenmediği<br />
sorgulanmamaktadır. Ayrıca birçok kurum ve görevli isminin<br />
zaman ve mekân ayrımı gözetilmeden aktarılması da konunun<br />
karışık bir hal almasına yol açmaktadır.<br />
Kitaplarında bu konuya uzunca bir bölüm ayıran Hasan Tahsin<br />
Fendoğlu ve B. Zakir Avşar’ın hakkını vermek gerekir. Tartışılan tüm<br />
kurumları çalışmalarında ayrıntılı biçimde incelemişler, kökene ilişkin<br />
farklı hükümlere varmışlardır. Ancak Kamu Denetçiliği Kurumu<br />
Kanunu tasarısının meclis görüşmeleri esnasında da yeni görüşlerin<br />
ortaya çıkması bizi bu çalışmayı yapmaya itmiştir.<br />
Bu bölümde çalışmanın gerekliliğini ortaya koymak amacıyla ombudsmanlığın<br />
kökenine ilişkin görüşlere yer verilecektir. Görüşlerin<br />
sistemli bir şekilde aktarılması için uzun da olsa tablo üzerinden görüşlerin<br />
nakledilmesi tercih edilmiştir. Buraya tüm kaynaklardaki görüşler<br />
aktarılmamış, en çok atıf alan, yeni fikirler ileri süren ve ombudsmanlık<br />
konusunda yetkin isimlerin düşüncelerine kronolojik sırayla<br />
yer verilmiştir. Tablonun sonuna görüşleri tamamlaması bakımından<br />
Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısının Genel Gerekçesinde<br />
yer alan ifadenin ve Yusuf Halaçoğlu’nun Meclis görüşmeleri esnasındaki<br />
düşüncelerinin de eklenmesiyle, kökene ilişkin görüşlerin bir bütün<br />
halinde sunulması hedeflenmiştir.<br />
14<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Burak COŞKUN - Hamza GÜNAYDIN<br />
YAZAR<br />
ÇALIŞMA ADI<br />
TÜRÜ VE YILI<br />
GÖRÜŞ<br />
Victor PİCKL<br />
<strong>Ombudsman</strong><br />
Sisteminin İslami<br />
Kökenleri<br />
Makale-1997<br />
Osmanlı Devleti’ndeki şikâyetleri inceleme<br />
görevini Kâdılkudât (Hâkimler Hâkimi)<br />
yürütmektedir. <strong>Ombudsman</strong>lığın<br />
kurulmasında bu görevlinin açık etkisi<br />
bulunmaktadır (s. 802).<br />
Taykan<br />
ATAMAN<br />
<strong>Ombudsman</strong> ve<br />
Temiz Toplum<br />
Makale-1997<br />
İsveç Kralı 12. Karl Divan-ı Hümayun,<br />
Divan-ı Mezalim, Kazasker, Kadı, Muhtesib<br />
gibi kurul ve görevlileri incelemiş,<br />
padişah adına şikâyetleri inceleyip süratle<br />
karara varmalarından etkilenmiş, benzer<br />
bir kurumun kendi ülkesinde de kurulması<br />
için 1713 yılında kraliyet emrini yollamıştır<br />
(s.780).<br />
Zekeriya<br />
TEMİZEL<br />
Yurttaşın<br />
Yönetime Karşı<br />
Korunmasında<br />
Bir Başka<br />
Denetim Organı:<br />
<strong>Ombudsman</strong><br />
Makale-1997<br />
Birçok ülke ombudsmanı bir Türk Kurumu<br />
olarak düşünmektedir. Paris Yerel<br />
Yönetim <strong>Ombudsman</strong>ının yıllık raporunda<br />
ombudsman, İsveç Kralının Osmanlı<br />
Devleti’nde görüp kendi ülkesine uyarladığı<br />
bir kurum olarak yer almaktadır (s.<br />
764-765).<br />
Müslüm<br />
AKINCI<br />
Bağımsız İdari<br />
Otoriteler ve<br />
<strong>Ombudsman</strong><br />
Kitap-1999<br />
Kral 12. Karl Osmanlı devlet sistemi içindeki<br />
benzer kurumlardan etkilenmiş olabilir.<br />
<strong>Ombudsman</strong> Divan-ı Mezalim ve<br />
onun yöneticisi Kâdılkudât ile benzerlik<br />
içerisindedir (s. 267).<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
15
OMBUDSMANLIĞIN KÖKENİ MESELESİ BAĞLAMINDA TÜRK-İSLÂM DEVLET GELENEĞINDE ŞİKÂYET HAKKININ KURUMSAL TEKÂMÜLÜ<br />
Galip DEMİR<br />
<strong>Ombudsman</strong><br />
Aranıyor<br />
Kitap-2002<br />
<strong>Ombudsman</strong>lığın kökeninin Muhtesib<br />
mi, kadı mı, kazasker (kadıasker) mi<br />
yoksa kethüda (kadıhüda) mı olduğunu<br />
kitabında etraflıca tartışan yazar, ombudsmanlığın<br />
kökeninde ahiliğin de önemli<br />
yerinin olduğunu ve mevcut yapının ahilik<br />
ilkeleri ile daha da geliştirilebileceğini<br />
savunmaktadır. 7<br />
Kemal<br />
ÖZDEN<br />
Kamu Denetçisi<br />
(<strong>Ombudsman</strong>)<br />
ve Türkiye’deki<br />
Tartışmalar<br />
Kitap – 2010<br />
Yazar kitabında kökenle ilgili Divan-ı Mezalim,<br />
ahilik, Muhtesib, Kâdılkudât görüşlerini<br />
değerlendirmiş, bu tür örnekleri<br />
gerek Osmanlı Devleti’nden gerekse çağdaşı<br />
Avrupa devletlerinde göstermenin<br />
mümkün olduğunu belirterek, bu konuda<br />
kesinlik bildiren bir delilin bulunmadığını<br />
ifade etmiştir (s. 28-30).<br />
Hasan Tahsin<br />
FENDOĞLU<br />
Kamu Denetçiliği<br />
(<strong>Ombudsman</strong>lık)<br />
Kitap- 2011<br />
<strong>Ombudsman</strong>lığın kökenine kitabında<br />
uzunca bir bölüm ayıran yazar, ombudsmanlığın<br />
İsveçliler tarafından Osmanlı<br />
Devleti’ndeki yargı kurumlarından (hisbe<br />
dâhil) esinlenilerek kurulduğunu peşinen<br />
söylemiştir. Uluslararası toplantılarda da<br />
çeşitli ülkelerin ombudsmanları tarafından<br />
ombudsmanlığın menşeinin Osmanlı<br />
Devleti olduğunu belirttikleri bilgisine yer<br />
vermiştir. Çalışmasında hisbe, şurta, divan,<br />
divan-ı mezalim, Divan-ı Hümayun,<br />
kâdılkudâtlık, kazaskerlik, kadılık, ahilik,<br />
fütüvvet, Meşveret/şura ilkesi, Uzlaştırma<br />
Heyeti, Sulh Meclisi gibi kurum ve görevlilerin<br />
incelemesini yaparak, Osmanlı yargı<br />
sisteminin tüm yönlerini çalışmasına yansıtmıştır<br />
(s.39-59).<br />
7<br />
Yazarın bu çerçevedeki görüşü, kitabın geneline yayıldığı için ayrıca sayfa numarası verilmemiştir.<br />
16<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Burak COŞKUN - Hamza GÜNAYDIN<br />
B. ZAKİR<br />
AVŞAR<br />
<strong>Ombudsman</strong>: İyi<br />
Yönetilen Türkiye<br />
İçin Kamu Hakemi<br />
Kitap-2012<br />
Kitabında ombudsmanlığın kökenine ilişkin<br />
kapsamlı bir bölüm ayıran diğer bir<br />
yazar B. Zakir AVŞAR; Muhtesib, şurta,<br />
divan, divan-ı mezalim, dar-ül adl, Divan-ı<br />
Hümayun, kâdılkudât, kazasker, kadı, ahilik<br />
gibi kurumların ve görevlilerin ayrıntılı<br />
incelemesini yapmış ve kökene ilişkin diğer<br />
görüşleri de çalışmasına yansıtmıştır.<br />
Nihayetinde ombudsman uygulaması ve<br />
anlayışının ilk kaynağının Hz. Peygamber’den<br />
itibaren İslam ülkelerinde uygulanan<br />
hisbe kurumu olduğunun açıklığını<br />
ifade etmiş, ancak Osmanlı’dan İsveç’e<br />
uyarlanan kurumun divan mı, Muhtesib<br />
mi, kadı mı, şeyhülislam mı, ahilik mi<br />
yoksa hepsinin bir karışımı mı olduğunu<br />
söylemenin mümkün olmadığı yargısına<br />
varmıştır (s. 67-99).<br />
Zehra<br />
ODYAKMAZ<br />
Bilal<br />
ERYILMAZ<br />
Çağdaş Bir Denetim<br />
Mekanizması<br />
Olarak Kamu<br />
Denetçiliği<br />
(<strong>Ombudsman</strong>lık)<br />
Kurumu’nun<br />
Türkiye İçin<br />
Gerekliliği ve Diğer<br />
Benzer Kurumlarla<br />
Karşılaştırılması<br />
Makale-2012<br />
Kamu Yönetimi<br />
Kitap-2013<br />
Yazar, ombudsmanlığın kurulmasında<br />
Osmanlı Devleti’nde bulunan Kâdılkudât,<br />
Divan-ı Mezalim ve Muhtesiblik kurumlarından<br />
etkilenildiğini belirtmiş, bu<br />
kurumlara Divan-ı Hümayunu da ilave<br />
ederek, yabancı kaynaklarda da bu kurumların<br />
zikredildiğini ifade etmiştir (s. 140).<br />
Yazar İsveç ombudsmanının Osmanlı<br />
Devletinde etkilendiği makamın şeyhülislamlık<br />
kurumu olduğunu söylemiştir.<br />
Emevi, Abbasi, Memlûk ve Selçuklu gibi<br />
İslam devletlerinde ombudsman benzeri<br />
Divan-ı Mezalim (haksızlıklar divanı)<br />
veya Dar’ül-Adl (Adalet Evi) gibi kurumların<br />
görev yapmakta olduğunu, Osmanlı<br />
Devleti’nde ise bu görevin Divan-ı Hümayun<br />
tarafından yerine getirildiğini belirtmiştir<br />
(s.390-391).<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
17
OMBUDSMANLIĞIN KÖKENİ MESELESİ BAĞLAMINDA TÜRK-İSLÂM DEVLET GELENEĞINDE ŞİKÂYET HAKKININ KURUMSAL TEKÂMÜLÜ<br />
Erhan TUTAL<br />
Dünyada ve<br />
Türkiye’de<br />
<strong>Ombudsman</strong>lık<br />
Kitap-2014<br />
<strong>Ombudsman</strong>lığın kökenine ilişkin tabloda<br />
belirttiğimiz görüşleri çalışmasına<br />
aktaran yazar, diğer çalışmalardan farklı<br />
olarak Ayşe D. Kuşçu’nun çalışmasından<br />
hareketle Divan-ı Mezalim hakkında ayrıntılı<br />
bilgi vermiş, Osmanlılar döneminde<br />
Mezalim Mahkemelerinin görevinin<br />
Divan-ı Hümayun tarafından yürütüldüğünü<br />
belirtmiştir (s.75-81).<br />
Sanem<br />
BAYKAL<br />
Avrupa Birliğinde<br />
<strong>Ombudsman</strong><br />
Kurumu<br />
Kitap-2013<br />
Yazar, ülkemizdeki bilimsel literatürde<br />
Osmanlı idari sistemindeki “Kâdılkudât”<br />
isimli görevlinin ombudsmanlık kurumunun<br />
kökenini oluşturduğu tespitlerinin<br />
yapıldığını ancak yabancı akademik literatürdeki<br />
çalışmalarda bu tespitin aynı şekilde<br />
kabul gördüğünü söylemenin mümkün<br />
olmadığını belirtmektedir (s. 112).<br />
Kamu Denetçiliği Kurumu<br />
Kanun Tasarıları<br />
Genel Gerekçe<br />
05/01/2011-17/05/2012<br />
Osmanlı devletinde idari yargı sisteminin<br />
olmaması nedeniyle halkın idareye yönelik<br />
şikâyetlerini incelemek üzere “Kâdılkudât”<br />
adıyla özel görevli kadı (hâkim) tayin<br />
edilmişti. Bu kişiler padişah da dâhil, idarenin<br />
işlem, eylem, tutum ve davranışlarına<br />
karşı halkın yaptığı başvuruları değerlendirerek<br />
etkin bir denetim sağlamıştır.<br />
İsveç Kralı 12. Charles, Osmanlı Devletinde<br />
bulunduğu 18 inci Yüzyılın başlarında<br />
incelediği bu kurumu, ülkesine döndüğünde<br />
“ombudsman” adıyla oluşturmuştur.<br />
18<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Burak COŞKUN - Hamza GÜNAYDIN<br />
Yusuf HALAÇOĞLU<br />
Meclis Görüşmeleri<br />
Osmanlılarda idari yargı sistemi vardır.<br />
Kâdılkudât Osmanlılarda değil Abbasilerde<br />
yer alır. Osmanlılarda onun yerine geçen<br />
kazaskerlik makamıdır. Osmanlılarda<br />
Divan-ı Mezalim yok. Divan-ı Mezalim<br />
Osmanlı devletinden önceki İslam devletlerinde<br />
var. Osmanlılarda Divan-ı Hümayun<br />
bulunmakta olup, halk şikâyetlerini<br />
doğrudan buraya yazma hakkına sahiptir.<br />
Burada alınan kararlar kesin hüküm<br />
ifade ediyor ve Mühimme Defterlerine<br />
kaydediliyor. Osmanlılarda ombudsmanlık<br />
yerine geçen merci doğrudan Divan-ı<br />
Hümayuna bağlı mehayif müfettişleridir.<br />
Bu müfettişler değişik şehirlerde şikâyet<br />
gelen yerlere gidiyorlar, halkın her türlü<br />
sorunlarını görüşüyorlar. Müfettiş kendisine<br />
verilen bilgileri Divan-ı Hümayuna<br />
bildiriyor. Dolayısıyla Demirbaş Şarl’ın<br />
ortaya koyduğu sistem doğrudan mehayif<br />
müfettişliğine dayanıyor.<br />
Tablonun incelenmesinden de anlaşılacağı üzere kaynaklarda <strong>Ombudsman</strong>lığın<br />
kökenine ilişkin görüş birliğinin bulunmamasının yanında<br />
bilgi anlamında da bir karışıklık söz konusudur. Kâdılkudât ve<br />
Divan-ı Mezalim Osmanlı Devletinde bulunmakta mıdır, kurum ve görevlilerin<br />
birbiriyle ilişkisi nasıldır, bahsedilen kurumlar tüm ülkelerde<br />
aynı şekilde mi uygulanmaktadır, ombudsmanlığın kökeni ahiliğe mi,<br />
şeyhülislamlığa mı, yargı kurumlarına mı, kâdılkudâtlığa mı dayanmaktadır,<br />
yoksa bu konuda yorum yapmaktan kaçınılmalı mıdır soruları<br />
köken incelemeleri bakımından açıkta kalmaktadır. Dolayısıyla<br />
ombudsmanlık sahasında karışıklık oluşturan bu durumun bir bütün<br />
halinde incelemeye tabi tutulması gerekmektedir.<br />
Biz bu kurumları “Şikâyet Hakkının Kurumsal Tekâmülü” ana başlığı<br />
altında incelemeyi tercih ettik. Çünkü başta da belirtildiği gibi esasen bir<br />
ombudsmanlık tarihi yerine şikâyet incelemeleri tarihine ilişkin veriler<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
19
OMBUDSMANLIĞIN KÖKENİ MESELESİ BAĞLAMINDA TÜRK-İSLÂM DEVLET GELENEĞINDE ŞİKÂYET HAKKININ KURUMSAL TEKÂMÜLÜ<br />
sunduğumuzu düşünüyoruz . 8 Bu verilerin karşılaştırmalı incelemesini<br />
yapmak, bize kökene ilişkin yorum yapma imkânını da sağlayacaktır.<br />
Kurumların incelemesine geçmeden önce, kurumsal yapıların oluşumuna<br />
esas teşkil eden ve insan ilişkilerinin temel ilkesi olan adalet<br />
olgusundan kısa bir şekilde de olsa bahsetmek, çalışmamız açısından<br />
önemli bir husus olacaktır. Çünkü İslâm devletlerinin asırlar boyunca<br />
çeşitli dil, din, ırk ve kültürlere sahip toplumları, adil bir şekilde yönetmelerinin<br />
esas dayanağını adalete atfettikleri değer oluşturmaktadır.<br />
2.İslam Devletlerinde Adalete Atfedilen Değer<br />
Adalet; hakka riayetkârlık, hak tanırlık, haklılık, doğruluk (Devellioğlu,<br />
2013: 9), davranış ve hükümde doğru olmak, hakka göre hüküm<br />
vermek, eşit olmak, eşit kılmak, düzen, denge, doğru yolu izlemek,<br />
dürüstlük ve tarafsızlık (Çağrıcı, 1988: 341) anlamlarına gelmektedir.<br />
Yargıda, idarede ve beşeri münasebetlerde İslam’ın ve insanlığın<br />
hedefi olan adalet; verilen ile hak edilen arasındaki dengeyi ifade eder<br />
(Karaman, 1988: 343). Bu denge hakkaniyet ölçüsü ile kurulur, yani<br />
“adaletin ölçüsü hakkaniyettir” 9 (Çağrıcı, 1988: 342; Hamidullah, 2014:<br />
770).<br />
Kur’an-ı Kerim’de yer alan adil olmayı, adil davranmayı, adaletle<br />
hükmetmeyi ve hakkın titizlikle ayakta tutulmasını emreden ayetler 10<br />
8<br />
Tunca ÖZGİŞİ “Osmanlı Adalet Sisteminde Bireysel Başvuru Hakkı” isimli makalesinde şikâyet<br />
hakkının Osmanlı Devleti’ndeki uygulamasını -yeni bir hak arama yolu olan ve başvuru için önemli<br />
şekil şartları bulunan- Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru Hakkı kapsamında incelemiştir<br />
(Bkz. Yalova Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 4, Yıl 5, Sayı 8, s. 53-66).<br />
Ancak bu çalışmada, Divan-ı Hümayun da dâhil olmak üzere incelenecek kurumları, ombudsmanlığın<br />
tarihi içinde olduğu kadar yargı ve teftiş makamlarının tarihi içerisinde de incelemek mümkün<br />
olduğu için çalışmayı daha kuşatıcı bir kavram olan şikâyet hakkı kapsamında yürütmenin daha<br />
uygun olacağı düşünülmüştür.<br />
9<br />
Hakkaniyet ölçüsünü müsâvat (eşitlik) ilkesi örneği üzerinden biraz daha açarsak, eşitlik<br />
ilkesinde adaletten kasıt mutlak manada bir eşitlik olmayıp, hakkaniyet ölçüsü gereği adaletten söz<br />
edilebilmesi için insanların güç ve kapasite bakımından yaklaşık eşitliğinin, insanlık onuruna sahip<br />
olma yönünden eşitliğinin ve belli sosyal şartlara sahip olma bakımından eşitliğinin gözetilmesi<br />
gerekmektedir (Kutluer, 2006: 77).<br />
10<br />
“Allah size emaneti mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle<br />
hükmetmenizi emrediyor…” (Nisa, 58 )<br />
“<br />
Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir<br />
topluma olan kininiz sizi adaletsizliğe itmesin. Adil olun…” (Maide, 8)<br />
“<br />
Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı ve yakınlara yardım etmeyi emreder…” (Nahl, 90)<br />
20<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Burak COŞKUN - Hamza GÜNAYDIN<br />
ve adaletli yöneticinin önemine ve sorumluluğuna dair Hz. Peygamber’in<br />
hadisleri, 11 Müslümanların kurduğu devlet idarelerine yön vermiştir.<br />
Adaletin tesisi, İslam devletlerinde hükümet sisteminin temel<br />
prensibi olmuş, halkın şikâyetlerini doğrudan hükümdara sunabilmesi<br />
ve onun emri ile haksızlıkların giderilmesi şeklinde hayata geçirilmiştir<br />
(İnalcık, 1988a: 33).<br />
Devletin bekasının halkın huzur ve güvenliğinden geçtiği inancı;<br />
-dünyanın adaletle bayındır olacağı, zulümle viraneye döneceği<br />
(Gazali,2004:56),<br />
-nerede bir zalim varsa onun cezasının verilmesi gerektiği 12 , çünkü<br />
göz yumma ile âlemin elden gideceği (Koçi Bey, 2011: 65),<br />
-bir memlekette bir ferde yapılan zerre kadar zulmün ahirette o<br />
ülkenin hükümdarından 13 sorulacağı 14 (Koçi Bey, 2011: 79; Nizamülmülk,<br />
2013:10),<br />
-devletin küfürle değil zulümle yıkılacağı(İbn Teymiye,2001: 97;<br />
Koçi Bey, 2011: 79; Nizamülmülk, 2013:8),<br />
-dertli kimselerin gözyaşlarının dünyayı suda yok edeceği (Koçi<br />
Bey, 2011: 79),<br />
“<br />
… Eğer hükmedecek olursan aralarında adaletle hükmet. Çünkü Allah adil davrananları sever.”<br />
(Maide 42)<br />
11<br />
Hz. Peygamber, kıyamet günü makam bakımından Allah’a en yakın ve Allah tarafından en sevilen<br />
kişinin adaletli yöneticiler olacağını söylemiş, onları duası geri çevrilmeyen üç grup insan arasında<br />
ve Allah’ın gölgesinden başka gölge bulunmayan günde Allah’ın gölgesinde barınacak yedi grup<br />
insan arasında saymıştır (Özel, 2015: 82).<br />
12<br />
Hz. Ebubekir halife seçildiği gün ilk irat ettiği hutbede, “Şunu iyi bilin ki, en kuvvetliniz;<br />
benim yanımda mazlumun hakkı kendisinden alınıncaya kadar en zayıfınızdır. En zayıfınız da,<br />
yanımda hakkını zalimden alıncaya kadar en kuvvetlinizdir.”diyerek mazlumun hakkının zalimde<br />
kalmamasının önemine dikkat çekmiştir (Karaman, 2010: 501).<br />
13<br />
Halkın huzurunu sağlamada yöneticilerin sorumluluğu Mehmet Akif’in -gerçek bir olaya<br />
dayanan- “Koca Karı ile Ömer” şiirindeki şu dizelerde veciz bir biçimde ifade edilmiştir:<br />
“… Kenâr-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu / Gelir de adl-i ilâhî sorar Ömer’den onu!<br />
Bir ihtiyar karı bî-kes kalır, Ömer mes’ûl! / Yetîmi girye-i hüsrân alır, Ömer mes’ûl!<br />
Bir âşiyan-ı sefâlet bakılmayıp göçse: / Ömer kalır yine altında, hiç değil kimse!<br />
Zemîne gadr ile bir damla kan dökünce biri: / O damla bir koca girdâb olur boğar Ömer’i! …”<br />
14<br />
Nizamülmülk Siyasetnamesinde hükümdarın atadığı yöneticileri “Bu şehri ve nahiyeyi senin boynuna<br />
emanet ettik. Öyle ki Yüce Allah’ın öteki dünyada bizden sorduğunu, biz (de) sizden sorarız” diyerek<br />
denetlemesi gerektiğini belirtmektedir (Nizamülmülk, 2013:33).<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
21
OMBUDSMANLIĞIN KÖKENİ MESELESİ BAĞLAMINDA TÜRK-İSLÂM DEVLET GELENEĞINDE ŞİKÂYET HAKKININ KURUMSAL TEKÂMÜLÜ<br />
-her şeyin adaletle başlayıp adaletle biteceği (adalet dairesi) 15 düşüncelerini<br />
yerleştirmiştir.<br />
Hz. Peygamber döneminden başlayarak Osmanlı Devletine uzanan<br />
süreçte, kamu hizmeti ile görevlendirilenlerin halka yaptığı haksızlık<br />
ve zulümleri önlemeye yönelik tedbirler - bu yerleşmiş düşüncelerin de<br />
etkisiyle - önemli ölçüde kurum ve uygulama birikimi oluşturmuştur.<br />
Şüphesiz, adaletin uygulayıcılar tarafından göz ardı edilmesinin, bu<br />
çabaların başarısızlığına, hatta devletlerin yıkılmasına varan sonuçları<br />
olmuştur. Ancak biz, kurum ve görevlilerin incelemesine geçeceğimiz<br />
bu aşamada, çalışma kapsamında önemli görülenlerinin genel özelliklerini<br />
incelemekle yetineceğiz.<br />
3. İslam Devletlerinde Şikâyet Hakkı Uygulamaları 16<br />
Çalışmada belirteceğimiz kurumların çoğuna Hz. Peygamber’in uygulamaları<br />
kaynaklık etmektedir. Çünkü Hz. Peygamber risalet görevi<br />
boyunca, Medine Şehir Devleti’nin yönetimi, ordu komutanlığı, kadılık<br />
ve temyiz işleri, kamu hizmeti ile görevlendirilenlerin denetimi,<br />
çarşı ve pazar kontrolü ile bunun gibi birçok görevi üstlenmiş, tüm bu<br />
alanlarda Müslümanlara ve tüm insanlığa usve-i hasene (güzel bir örnek)<br />
olmuştur.<br />
15<br />
Birçok kaynakta (Yusuf Has Hacip-Kutadgu Bilig, Kınalı-zâde-Ahlâk-ı Alâi vd.) daire-i adliye<br />
ismiyle farklı şekillerde ifade edilen adalet dairesi bu formuyla Tercüme ve İncelemesi Özgür Kavak<br />
tarafından yapılan ve Bedreddin İbn Cemaa’nın –ki kendisi Memlüklerde başkadılık görevinde<br />
bulunmuştur- “Adl’e Boyun Eğmek: Ehl-i İslâm’ın Yönetimi İçin Hükümler” adlı kitabının 28.<br />
Sayfasından alınmıştır.<br />
“Adalet<br />
maruftur, ona bağlıdır bekası<br />
âlemin. Âlem bir bostandır,<br />
çiti devlettir. Devlet bir siyasettir,<br />
yöneteni imamdır. İmam çobandır,<br />
destekçisi ordudur. Ordu, asker topluluğudur,<br />
biraraya getireni maldır.<br />
Mal rızıktır, toplayanı raiyyedir.<br />
Raiyye kuldur, var edeni<br />
adalettir.”<br />
16<br />
Çalışmamızda İslam devletlerinden, Osmanlı Devleti başta olmak üzere Abbasiler, Emeviler,<br />
Endülüs Emevileri, Büyük Selçuklular, Anadolu Selçukluları, İlhanlılar, Eyyubiler, Memlükler,<br />
Karakoyunlular ve Akkoyunluların kurumsal yapıları, kaynaklardaki malumat doğrultusunda<br />
incelenmiştir. Kurumların bulunduğu devlet isimlerinin tek tek belirtilmesi yerine uygulamanın<br />
önemli derecede farklılık arz ettiği durumlarda ve çalışma kapsamında belirtilmesi gereken<br />
konularda devlet isminin belirtilmesi yoluna gidilmiştir.<br />
22<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Burak COŞKUN - Hamza GÜNAYDIN<br />
Hz. Peygamber döneminde, kurumsal yapılar yerine uygulama örneklerini<br />
görüyor olmamız, esasen İslam devlet anlayışında kurumlardan<br />
ziyade insanlar arasında iyiliğin/adaletin emredilmesinin/<br />
yaygınlaştırılmasının, kötülüğün/haksızlığın ise sakındırılmasının/<br />
önlenmesinin öncelik/önem taşıdığını göstermektedir. Dolayısıyla<br />
kurumların varlığı da bu amaca hizmet ettiği ölçüde anlamlı olacaktır.<br />
Dört büyük halifeden itibaren uygulamaların kurumsallaşması<br />
adımları başlamış, daha sonra özellikle Abbasiler döneminde, tam<br />
anlamıyla bir İslam devleti teşkilatı oluşmuştur. Bu teşkilatın adalet<br />
uygulaması, hiyerarşik olarak Divan-ı Mezalim, Kadılık, Hisbe ve Şurta’dan<br />
oluşan dört ayak üzerine kurgulanmıştır. İslam devletleri bu<br />
uygulamayı ya aynen ve aynı isimler altında ya da geliştirerek farklı<br />
isimler altında devam ettirmiştir. Bu adalet düzeninin Abbasilerden<br />
Osmanlı Devleti’ne uzanan süreçte bu temel eksende tekâmül üzere<br />
devam ettirilmesi dikkate şayandır.<br />
Şimdi, bu kurum ve uygulamalardan ombudsmanlık ile çeşitli açılardan<br />
bağlantı kurulanlar, tarihi gelişim seyri içerisinde incelenmeye<br />
çalışılacaktır.<br />
3.1. Tahkim-Hakem<br />
İslamiyet öncesi Hicaz-Arap toplumunda, merkezi otorite yerine<br />
kabile tipi göçebe hayat tarzının hâkim olması nedeniyle kurumsal yapılar<br />
oluşmamıştır. Bu durum, kişilerin aralarındaki uyuşmazlıkların<br />
çözümünde genellikle feraset ve adaletiyle tanınmış, tecrübe birikimi<br />
ve saygınlığı olan bir merci veya şahsı aralarında hakem tayin etmesi<br />
sonucunu doğurmuştur (Akgündüz, 1997: 171). Belirlenmiş bir görev<br />
yeri olmayan hakemlerin, yerli veya yabancı ayrımı yapılmaksızın seçimi<br />
tamamen tarafların iradesine bırakılmıştır 17 (Hamidullah, 2014: 717).<br />
Tahkim adı verilen ve hakemlerin nitelikleri nedeniyle etkili sonuçlar<br />
doğuran bu uygulama İslam hukukunda da kabul görmüş, “resmi<br />
17<br />
Hakem seçimine örnek olarak Hz. Peygamber’in risaletten önce hakemlik yaptığı şu olay<br />
örnek gösterilebilir: Kâ’be’nin köşe duvarına Haceru’l-Esved’i yerleştirme şerefinin kime ait<br />
olacağı konusunda ihtilafa düşüldüğünde, Mekkeliler oradan ilk geçecek kişinin hakem seçileceği<br />
hususunda anlaşmış ve bu kişi o dönem 35 yaşlarındaki Hz. Peygamber olmuştur. Hz. Peygamber<br />
taşı kumaş örtünün içine koyup, kabile temsilcilerinin kumaşın ucundan tutmasını sağlayarak<br />
yerleştirme işlemini tamamlamış ve uyuşmazlığı çözmüştür (Hamidullah, 2014: 717).<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
23
OMBUDSMANLIĞIN KÖKENİ MESELESİ BAĞLAMINDA TÜRK-İSLÂM DEVLET GELENEĞINDE ŞİKÂYET HAKKININ KURUMSAL TEKÂMÜLÜ<br />
yargıyı tamamlayıcı ve toplumsal barışı sağlayıcı tali bir yargı yolu” olarak<br />
devam ettirilmiştir (Akgündüz, 1997: 172). Tahkim bir çeşit sulh yolu<br />
olup, sulhun caiz görülmediği yerlerde tahkimin de caiz görülmemesi<br />
anlayışı benimsenmiş, kapsamı kişinin yalnızca kendisini ilgilendiren<br />
haklarla sınırlandırılmıştır (Yıldırım, 2010: 412). Bu bağlamda kamu<br />
otoritesini ve kamu düzenini ilgilendiren yani kamu haklarına ilişkin<br />
davalar tahkim kapsamı dışında bırakılmıştır (Akgündüz, 1997: 173).<br />
Devlet teşkilatlarının oluşumuna kadar insanlar arasında adaletin<br />
tesis edilme yolu olan tahkim, üzerinde mutabık kalınan bir sistem<br />
olarak, bu süreçten sonra da pek çok alanda uygulama alanı bulmuştur.<br />
Kişiler arası uyuşmazlıkların bir hakem vasıtasıyla giderilmesi ülkemizde<br />
arabuluculuk adıyla kurumsallaşmaktadır. 18<br />
<strong>Ombudsman</strong>lık açısından baktığımızda, ombudsmanın vazifelerinden<br />
birisi de tahkime benzer biçimde, kişiler arasında değil de,<br />
kişilerle devlet arasında arabuluculuk faaliyeti yürütmektir. B. Zakir<br />
Avşar’ın kitabına ismini verdiği tabirle “Kamu Hakemi” görevini sürdürmektir.<br />
Bir diğer benzer yön ise ombudsman olarak görev yapacak<br />
kişilerin de hakemlerin sahip olduğu gibi üstün vasıflar taşımasından<br />
kaynaklanmaktadır. Ancak tahkim usulü ile ombudsmanlık arasında<br />
çalışma şekli bakımından görülen bu benzerlik görev sahası açısından<br />
tamamen farklılaşmaktadır.<br />
3.2. Hilfu’l-Fudûl (Faziletliler İttifakı/ Erdemliler Antlaşması)<br />
İslam’dan önce Araplarda, kabile veya şahısların yardımlaşma, dayanışma<br />
ve himaye amacıyla yaygın olarak uyguladıkları hilf müessesesi<br />
antlaşma, ittifak veya yemin anlamlarına gelmektedir. Zulme<br />
uğrayan kişilerin haklarını korumak ve savunma amaçlarına yönelik<br />
olmak üzere iki şekilde kurulan hilflerden günümüzde en bilineni Hz.<br />
Peygamber’in de kuruluşuna iştirak ettiği hilfu’l-fudûl teşkilatıdır<br />
(Sönmez, 2014:2).<br />
Mekke’de kabileler arasında yaşanan çatışmalar ile dışarıdan<br />
hac ve ticaret için gelen zayıf ve güçsüz insanlara yapılan zulüm ve<br />
18<br />
Daha ayrıntılı bilgi için bkz. 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu.<br />
24<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Burak COŞKUN - Hamza GÜNAYDIN<br />
haksızlıklardan rahatsız olan bir grup insanın aralarında yeminleşerek<br />
19 oluşturdukları bu teşkilat (Hamidullah, 1998: 31); Mekke şehrinde<br />
kötülüklerin önlenmesi, hakları ihlal edilenlerin haklarının verilmesi<br />
ve elinden zorla malları alınanların mallarının iade edilmesine<br />
ilişkin bir antlaşmayla kurulmuştur (Maverdi, 2015: 160).<br />
Haksızlığa karşı mücadele etmesi nedeniyle halkı yanına çeken ve<br />
kamuoyu desteği oluşturan bu müessese, yaptırımı olan etkili ve caydırıcı<br />
bir güç haline gelmiştir. 20 Hatta bazı durumlarda haksızlığa uğrayan<br />
kişinin buraya başvuracağını söylemesi dahi sorununun çözülmesi için<br />
yetmiştir. 21 Teşkilata yeni üyelerin kabul edilmemesi, müessesenin kapalı<br />
bir yapıya bürünmesine yol açmış ve teşkilatın yirmi-otuz yıl içinde<br />
dağılmasına neden olmuştur (Hamidullah, 2014: 62).<br />
Hz. Peygamber gençlik döneminde aktif olarak rol aldığı ve uygulamalarını<br />
tasvip ettiği bu ittifaktan risaletten sonra da övgüyle söz etmiş,<br />
“bu yemini kızıl tüylü bir deve sürüsüyle de olsa asla değişmeyeceğini,<br />
tekrar çağrıldığı takdirde de tereddüt göstermeden derhal icabet edeceğini”<br />
beyan etmiştir (Hamidullah, 1998: 32). Öyle ki bazı kaynaklar İslam<br />
devletlerinin temel kurumlarından olan Divan-ı Mezalimin kökenini<br />
Hilfu’l-Fudûl’e kadar götürmüşlerdir (Yeniçeri, 2004: 516).<br />
3.3. Hisbe Teşkilatı<br />
Hisbenin sözlük anlamı saymak, hesap etmek, kontrol etmek, hukuki<br />
anlamı devlet muhasebesi veya dairesi (Şeyzerî, 1993: 7), dini literatürde<br />
anlamı ise, bir fiilin sevabını sadece Allah’tan talep edip, onu<br />
sırf Allah rızası için yapmaktır (Kazıcı, 2006: 12).<br />
19<br />
Yemin şu şekildedir: “Allah’a and olsun ki biz hepimiz, zulmeden zulmettiği kişiye hakkını geri verinceye<br />
kadar, zulmedene karşı zulme uğrayanla birlikte tek bir el gibi olacağız; bu birlikteliğimiz, denizin bir<br />
kıl tanesini suya batırmaya güç yetirebileceği zamana kadar, Hira ve Sebîr dağları yerlerinde kaldığı<br />
sürece ve zulme uğrayanın maddi durumunda tam bir eşitlik sağlanıncaya kadar devam edip gidecektir”<br />
(Hamidullah, 2014:60).<br />
20<br />
Teşkilat hakkında ayrıntılı bilgi için bakınız: Nesim Sönmez, “Hılfu’l-Fudûl Teşkilatı”, Atatürk<br />
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı 41, 2014, s. 399-418.<br />
21<br />
“Sümâle kabilesine mensup bir tacir Mekke’nin ileri gelenlerinden Übey b. Halef ’e mal satmış, fakat parasını<br />
alamamıştı. Çaresiz kalan tacir Hilfu’l-Fudûl’e başvurdu. Teşkilat mensupları ona Übey’e gidip parasını tekrar<br />
istemesini, vermediği takdirde kendilerinin bizzat alacaklarını bildirmesini söylediler. Bunun üzerine Übey<br />
parayı hemen ödemiştir” (Hamidullah, 1998: 32).<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
25
OMBUDSMANLIĞIN KÖKENİ MESELESİ BAĞLAMINDA TÜRK-İSLÂM DEVLET GELENEĞINDE ŞİKÂYET HAKKININ KURUMSAL TEKÂMÜLÜ<br />
Teşkilatlanmasını merkezden ziyade taşrada gerçekleştirmiş (Karaman:<br />
2010:792); yerelde “Emr bi’l-mâruf, nehy-i ani’l-münker” 22 yani<br />
iyilikleri emretme, kötülüklerden sakındırma prensibinin toplumsal<br />
hayata yerleştirilmesi için tesis edilmiştir. Hisbenin kurum olarak ne<br />
zaman kurulduğuna dair kesin bir bilgi olmamakla birlikte, Hz. Peygamber<br />
döneminde ilk uygulamasının görüldüğü 23 , beş kişinin muhtesib<br />
olarak atandığının bilindiği(Kallek, 1998: 135), kurum olarak ise<br />
kökeninin Hz. Ömer zamanına dek uzandığı ifade edilmektedir 24 (Hizmetli,<br />
2011: 46; Kazıcı, 2006: 9).<br />
Oluşumunda etkili olan temel düşünce ayet ve hadislerde önemi<br />
belirtilen değerlerin toplumsal hayata aksettirilmesidir. Amacı iyiliği<br />
emretmek; kötülüğü nehyetmek ve insanların arasını düzeltmektir 25<br />
(Şeyzerî, 1993: 33). Her ne kadar, iyiliklerin emredilmesi ve kötülüklerin<br />
sakındırılması her Müslümanın görevi olduğu kabul edilse de, bu<br />
ilkenin İslam literatüründe bir kısım Müslümanların yapması halinde,<br />
diğerlerinin sorumluluktan kurtulmaları sonucunu doğuran davranışlardan<br />
kabul edilmesi (Kazıcı, 2006: 12; Karaman, 2010:793), iyiliğin<br />
müesseseleştirilmesi yoluna gidilmesine sebep olmuştur.<br />
Muhtesibin ticaret ahlakına uyulup uyulmadığını teftiş etmek, çarşı<br />
ve yolların güvenliğini sağlamak, ölçü ve tartıda hile yapılmasını<br />
engellemek, ihtikarcılık (karaborsa) yaparak insanların ihtiyaç duyduğu<br />
malları piyasaya sürmeyip fiyatların yükselmesini bekleyen kişiye<br />
mallarını zorla sattırmak gibi görevleri mevcuttur (Şeyzerî, 1993: 41).<br />
Başlangıçta hisbenin kapsamına mala belli bir fiyat sınırı getirilmesi<br />
(narh) girmezken, daha sonraları narh koyulduğuna şahitlik edilmektedir.<br />
Daha çok tüketicilerin haklarını korumaya yönelik denetim<br />
22<br />
Âli İmran: 3/103; Âli İmran: 3/113; Tevbe: 9/72.<br />
23<br />
“Bir gün çarşıda dolaşırken, bir yiyecek yığınının önünde duran Hz. Peygamber, elini yiyecek maddesinin içine<br />
daldırdı. Parmağına bir ıslaklık geldi. “Nedir bu?” diye satıcıya sordu. Mal sahibi “Ey Allah’ın elçisi! Yağmur<br />
yağmıştı ondan ıslanmış olacak.” deyince, Hz. Peygamber, “Herkesin görmesi için o ıslak tarafı üste koyamaz<br />
mıydın?” dedikten sonra, “Bizi aldatan bizden değildir.” buyurmuştur” (İbn Teymiye, 2001: 32).<br />
24<br />
Her ne kadar hisbenin Grekler’in agoranomos, Romalılar’ın curule aedile ve Bizanslılar’ın<br />
praefectus adını verdikleri pazar zabıtalarının devamı olduğu ileri sürülmüşse de bu iddia<br />
dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle yerinde görülmemiş, bu iddiaya itibar edilmemiştir (Kallek,<br />
1998: 135). Çünkü bu iddia fetihler sonucunda var olan kurumların ihdası temeline oturmuşsa da,<br />
tarihi seyir bakımından hisbe uygulamaları fetihlerden önceye dayanmaktadır.<br />
25<br />
Bir başka deyişle“İyilikler yapılmaz olduğunda, iyiliklerin yapılmasını emretmek, kötülükler yapılır<br />
olduğunda yapılmasını önlemek, nehyetmektir”(Maverdi, 2015: 448).<br />
26<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Burak COŞKUN - Hamza GÜNAYDIN<br />
yapan muhtesibin, esnaf odalarının günümüzde yaptığı denetim görevini<br />
yerine getirdiği de söylenebilir. Bu özellikleriyle muhtesibin, devlet<br />
başkanının eli, gözü, yürüyen ayağı ve duyan kulağı olduğu; yaptığı<br />
göreve göre belediye zabıtası, maliye kontrolörü, dini murakıp, milli<br />
eğitim müfettişi gibi nitelendirilebilecek unvanlar ile en ücra yerlere<br />
bile giderek adaleti sağladığı inancı vardır (Şeyzerî, 1993: 173). Zamanla<br />
çarşı ve ahlak zabıtası gibi sınırlı bir anlamda kullanılması söz<br />
konusu olmuştur (Hizmetli, 2011: 41).<br />
Muhtesibin görevini yerine getirirken izleyeceği metot sırasıyla;<br />
bilmek 26 , bildirmek, öğüt vermek, tekdir etmek (uyarmak), el ile müdahale<br />
edip düzeltmek, sopa ile tehdit, sopa atmak ve silah kullanmaktan<br />
ibarettir. 27 Cezanın uygulanması hafiften şiddetliye doğru bir sıra<br />
izlemek suretiyle gerçekleştirilir.<br />
Muhtesib de kadı gibi davalara bakmakla birlikte onun yetki alanı,<br />
ölçü ve tartı eksikliği gibi alışveriş hayatına ilişkin hususlarla sınırlıdır.<br />
İspat gerektiren konular evleviyetle kadının görev alanına girdiğinden<br />
muhtesib bu hususlarda karar veremez. “Muhtesibin davranışlarında<br />
otorite ve heybet; kadınınkinde ise vakar ve teenni hakimdir” (Karaman:<br />
2010:797). Hisbenin önemi halkın idare hakkındaki şikâyetlerini doğrudan<br />
ulaştırabileceği bir kurum olmasından gelmektedir.<br />
Hisbe, kurumsal yerleşmişlik ve işlerlik açısından büyük ölçüde Abbasilerin<br />
katkılarıyla geliştirilmiş bir müessese olarak tarihteki yerini<br />
almıştır, sonraları “Daru’l-hisbe” adında ayrı bir birim kurulmuş olması<br />
bunun en önemli göstergesi olmuştur 28 (Kazıcı, 2006: 16).<br />
Muhtesib, Osmanlı Devleti adli teşkilatında kadı aracılığıyla faaliyet<br />
gösterirdi (Kazıcı, 2006: 243). Kural olarak İslam devletlerinde<br />
belediye hizmetlerinin denetimi kadıya ait olmakla birlikte, yoğun adli<br />
meselelerden dolayı bu yetkinin fiilen muhtesib tarafından kullanıldığı<br />
görülmektedir (Kazıcı, 2006: 46). Muhtesib görevini yerine getirirken<br />
kadının iznine ihtiyaç duymamakla birlikte kadının talimatı onun<br />
26<br />
Bilmekten maksat olaya bizzat veya iki şahit aracılığıyla ulaşılması, tecessüs (merak) sonucu<br />
bilgiye ulaşılmamış olması ve fiilin açıkça işleniyor oluşudur.<br />
27<br />
Cezanın uygulanma usulü ve ne kadar sıklıkla bu tedbirlere başvurulduğuna ilişkin ilave bilgi için<br />
bkz: (Kazıcı, 2006: 14; Karaman, 2010: 798-799).<br />
28<br />
Protokol sırası bakımından muhtesip, vali ve kadıdan sonra gelmektedir; bundan başka yine<br />
Anadolu Selçuklularında “Divan-ı Muhtesib adıyla ayrı bir daire bulunmaktadır (Kazıcı, 2006: 24).<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
27
OMBUDSMANLIĞIN KÖKENİ MESELESİ BAĞLAMINDA TÜRK-İSLÂM DEVLET GELENEĞINDE ŞİKÂYET HAKKININ KURUMSAL TEKÂMÜLÜ<br />
üstünde yer alırdı. Muhtesib yetki alanı kapsamında yargılamaya katılmakta<br />
ve karar alma sürecinde etkili rol oynamaktadır 29 . Göreviyle<br />
alakalı konularda tanık, delil, ispat şartları aramaksızın hüküm verebildiği<br />
için bazı konularda kadıdan daha geniş bir yetki alanına sahip<br />
olduğu kolaylıkla söylenebilir (Kazıcı, 2006: 48-49).<br />
Hisbenin günümüzdeki karşılığını birebir karşılayacak bir müessese<br />
mevcut olmamakla birlikte, tarihi gelişiminde yaşanan yetki daralması<br />
neticesinde zabıta teşkilatının hisbeye en yakın kurum olduğu<br />
söylenebilir. Ancak hisbenin ilk kurulduğu zamanki görevleriyle bu<br />
teşkilatın günümüzdeki görevleri arasında önemli derecede farklar olduğu<br />
da gözden kaçırılmamalıdır.<br />
3.4. Divan-ı Mezalim<br />
Sözlükte zulümler, haksızlıklar, kıyımlar anlamına gelen mezalim,<br />
uygulamada ise zalimin elinde bulunan başkasına ait nesne, kişinin<br />
kendisinden zulmen alındığından şikâyetçi olduğu şey, mazlum hakkı<br />
manasında kullanılmıştır (Yeniçeri, 2004: 515). Divân-ı Mezâlim, halkın<br />
şikâyetlerini birebir dinleyip halifeye ulaştıran 30 , kamu düzenini<br />
ayakta tutmayı amaçlayan, normal mahkemelerin karara bağlamakta<br />
zorlanacağı ceza ve hukuk davalarını karara bağlamak ve uygulamak,<br />
idari şikâyetleri dinlemek üzere oluşturulmuş kurula verilen addır(Yeniçeri:<br />
516).<br />
İslam devletlerinde mezalim oturumları Hz. Peygamber’den itibaren<br />
devlet yöneticisinin aynı zamanda o ülkenin başkadısı ve nihai<br />
temyiz makamı olması (Kuşçu, 2013: 371) ile yöneticinin atadığı<br />
29<br />
Hisbenin yargılamaya katılmasına ilişkin şu olay ve neticesinde alınan karar örnek gösterilebilir:<br />
İstanbul’da imal edilen hasırların boy ve enlerinin noksan yapılıp fiyatının da pahalı olduğu yolunda<br />
müşteriler tarafından şikâyette bulunulduğundan, durumun bilirkişiler ve muhtesib tarafından<br />
incelenmesi; hasırlar eskiden ne şekilde imal ediliyorsa şimdi de ona göre imal edilmesi, pahalı<br />
satanlar varsa engellenmesi ve eskiden beri her cins hasır ne kadar boy ve ende yapılıyor ve kaça<br />
satılıyorsa deftere kaydedilerek bundan sonra da aynı ölçüde yapılıp aynı fiyata satılmasının<br />
sağlanması; bundan sonra muhtesib tarafından durumun kontrol edilmesi ve buna uymayanların<br />
hakkından gelinmek üzere kimler olduklarının Divan-ı Hümayuna bildirilmesi. (Başbakanlık<br />
Osmanlı Arşivi (BOA), Mühimme Defteri , no: 5, s. 118)<br />
30<br />
Nizamülmülk, Siyasetname adlı eserinde, padişahın en önemli görevinin adalet dağıtmak<br />
olduğunu, bunu da haftada iki gün mezalim divanına katılıp reayanın şikâyetlerini dinlemek<br />
suretiyle gerçekleştirmesi gerektiğini ifade etmiştir. Padişahın aracısız olarak halkın şikâyetlerini<br />
dinlediği haberinin memlekete yayılmasının halka huzur, zalime ise korku vereceğini belirtmiştir<br />
(Nizamülmülk: 2013: 10).<br />
28<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Burak COŞKUN - Hamza GÜNAYDIN<br />
memurların uygulamalarını takip ve kontrol etme isteğinin bir sonucu<br />
olarak halk yakınmalarının hükme bağlandığı bir kurul olarak gelişmiştir.<br />
Dolayısıyla bu divanların konusunu genellikle kamu görevlilerinin<br />
halka yaptığı zulümler oluşturmaktadır.<br />
İslam devletlerinin kuruluş aşamasında önce hükümdarın bizzat<br />
şikâyetleri dinlemesiyle başlayan bu uygulama, devlet teşkilatının gelişmesiyle<br />
beraber kurumsallaşmıştır. Uygulandığı ülkelerde temyiz<br />
işlerini yürütmekle birlikte, asıl görevi kamu görevlilerinin veya imtiyaz<br />
sahiplerinin yaptıkları zulümlere ilişkin şikâyetleri birinci derece<br />
görevli olarak incelemek ve hükme bağlamaktır.<br />
Mezalim uygulamasına benzer ilk örnekler Hz. Peygamber ve dört<br />
büyük halife döneminde görülmekle beraber, mezalim davalarına ilk<br />
defa Hz. Ali’den itibaren bakılmaya başlanmış, Emeviler döneminde<br />
ilk defa mezalim davaları için belirli bir gün tayin edilmiş, Abbasiler<br />
döneminde devlet teşkilatının önemli bir unsuru haline gelmiş, Zengiler<br />
döneminde ise ilk defa bu işlerin görülmesi için Dârüladl isminde<br />
bir bina yaptırılmıştır (Yeniçeri, 2004: 516-517).<br />
Abbasiler döneminde mezalim divanına başlangıçta halife şikâyetleri<br />
bizzat dinlemek üzere katılmaktayken, sonraları şikâyetler<br />
halifeye vekaleten kâdılkudât tarafından dinlenilmiştir (Uzunçarşılı;1988a:10).<br />
Halife başkanlık ettiği mezalim oturumlarında davayı<br />
bizzat görmemiş, büyük mezhepler için atadığı kâdılkudâtları da görüşlerine<br />
başvurmak üzere yanında bulundurmuştur. Aynı zamanda,<br />
vezirler ve eyalet valileri halifeden izin almadan genel görevlerinin bir<br />
gereği olarak mezalim işlerine bakmışlardır (Maverdi, 2015:157). Mezalim<br />
oturumları halife veya vali tarafından yönetilecekse bu iş için<br />
belli bir gün tayin edilmiştir. Eğer kâdılkudât gibi bir görevli bu işlere<br />
bakmakla görevlendirilmişse haftanın her günü bu konularla ilgilenmiş,<br />
bu sayede halkın şikâyetlerini sunabilme imkânı artmıştır (Maverdi,<br />
2015:161).<br />
Endülüs Emevî Devleti’nin kuruluşu ile birlikte devlet başkanı tarafından<br />
üstlenilen mezalim uygulaması (sâhibu’l-mezalim), daha sonraları<br />
bağımsız bir görevli atanmasıyla ayrı bir kurum haline getirilerek<br />
devam ettirilmiştir. Endülüs Emevilerinde uygulanan mezalim sistemi<br />
diğer mezalim uygulamalarından farklı olarak rütbe bakımından<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
29
OMBUDSMANLIĞIN KÖKENİ MESELESİ BAĞLAMINDA TÜRK-İSLÂM DEVLET GELENEĞINDE ŞİKÂYET HAKKININ KURUMSAL TEKÂMÜLÜ<br />
kadıyı sâhibu’l-mezalimin üstünde kabul etmiştir (Hizmetli, 2011:<br />
94). Halbuki kadıların aciz kaldıkları veya kadıların işlemlerinin şikâyet<br />
edildiği davalar, mezalimin görev alanına girdiğinden, diğer devlet<br />
uygulamalarında mezalim hâkimi rütbe bakımından kadının üstünde<br />
yer almaktadır (Karaman: 2010: 797).<br />
Osmanlı Devleti’nde ise mezalim işlerini Divan-ı Hümayun üstlenmiş<br />
olup, söz konusu uygulama hakkında yeri geldiğinde ayrıntılı bilgi<br />
verilecektir.<br />
Maverdi, Mezalim Mahkemelerinin görevlerini on maddede saymıştır.<br />
Bunlar (Maverdi, 2015:162):<br />
1. İdarecilerin halka zulmettiği olaylara bakarak memurların<br />
durumlarını araştırmak ve gerektiğinde yerlerine başkasını<br />
atamak,<br />
2. Vergi memurlarının emirlere uygun ve ölçülü biçimde vergi<br />
toplamalarını sağlamak, halka gösterilen zorlukları önlemek,<br />
fazla alınan vergiyi iade ettirmek, noksan alınan vergiyi<br />
tahsil ettirmek,<br />
3. Devlet mal ve mülklerinin kayıtlarını kontrol etmek, bu işlerle<br />
görevli memurların hatalarının önüne geçmek,<br />
4. Hazineden kendilerine yapılan erzak yardımının geç ve noksan<br />
yapıldığına dair halktan gelen şikâyetleri çözmek,<br />
5. İdarecilerin ya da nüfuzlu kişilerin halktan zorla aldığı mal<br />
ve hakların iadesini sağlamak,<br />
6. Vakıf mallarını korumak,<br />
7. Hâkimlerin infaz etmekte zorlandığı hükümleri yerine getirmek,<br />
8. Devlet memurların vazifelerini yerine getirirken karşılaştıkları<br />
güçlükleri önlemek,<br />
9. İbadetlerin yerine getirilmesini kontrol etmek ve<br />
10. Kişiler arasındaki ihtilafları hükme bağlamaktır.<br />
30<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Burak COŞKUN - Hamza GÜNAYDIN<br />
Bu görevlerden anlaşılacağı üzere, Divan-ı Mezalim’in kadının ve<br />
hisbenin görev alanına giren yetkileri de mevcuttur ve aralarındaki<br />
farkın ortaya konulması gerekmektedir. Genel yetkili mahkemeler ile<br />
mezalim divanı arasındaki fark; mahkemenin olağan davalara bakması,<br />
mezalimin ise kadı veya yüksek devlet memurlarının hüküm ve<br />
tasarruflarındaki zulüm iddialarına bakmasıdır(Karaman: 2010: 796).<br />
Ayrıca, mezalim mahkemelerinin görev alanı genel yetkili mahkemelere<br />
göre daha geniştir (Maverdi,2015:167). Burada, mezalim hâkiminin<br />
kadıların ve muhtesibin görevini yapabildiği, ancak kadı ve muhtesibin<br />
mezalim mahkemelerinin alanına giren davalara bakamadığını<br />
söylemek gerekir (Maverdi, 2015: 453).<br />
Mezalim Divanının faaliyet alanının oldukça geniş olmasından,<br />
kamu görevlileri ile imtiyaz sahiplerinin yaptığı haksızlıkların giderilmesi<br />
görevini üstlenmesinden ve yönetici namına işlerini yürütüyor<br />
olmasından kaynaklanan özellikleri, mezalimi ombudsmanlığın kökeni<br />
kapsamında oldukça önemli bir konuma getirmektedir.<br />
3.5. Şurta<br />
Osmanlıdan önceki İslam devletlerinde şurta adı verilen müessese<br />
bir nevi polislik görevi ifa etmekteyken, Osmanlı Devletinde bu işle<br />
zabıta ilgilenmiştir (Kazıcı, 2006: 41). Görevi şehirlerde asayişi sağlamak<br />
olan bu kurum, mevcut görevinin yanında suçluların takibi ve<br />
yakalanması için kolluk faaliyeti de yürütmüştür.<br />
Başlangıcında kadıya bağlı olan şurta, Emeviler zamanında bağımsız<br />
bir yapıya kavuşmuştur. Abbasiler döneminde ise hisbe ve şurtanın<br />
benzer alanlarda faaliyet göstermesi sebebiyle bu görevlerin tek kişiye<br />
verildiği de görülmektedir (Yılmaz, 2010: 242). Şurta tarafından yerine<br />
getirilen suçluların takibi ve yakalanması yetkisi Abbasiler döneminde<br />
verilerek, bu kuruma cezai anlamda bir görev ihdas edilmiş (Yılmaz,<br />
2010: 243), bu görev Abbasilerle birlikte devamı olan devletlerde<br />
de kullanılmaya devam edilmiştir.<br />
Şurtanın hisbe ile ortak olan toplum ahlakının korunması, iç karışıklıkların<br />
önlenmesi, şehrin fiziksel ve sosyal yapısının düzenlenmesi,<br />
çeşitli cezalarının uygulanması, sultanın fermanının halka ulaştırılması,<br />
kötü alışkanlıkların ve gereksiz işlerle meşguliyetin önlenmesi<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
31
OMBUDSMANLIĞIN KÖKENİ MESELESİ BAĞLAMINDA TÜRK-İSLÂM DEVLET GELENEĞINDE ŞİKÂYET HAKKININ KURUMSAL TEKÂMÜLÜ<br />
gibi yetkileri (Yımaz, 2010: 244)kurumların iç içe çalışmaları ve genellikle<br />
bu iki kurumun yöneticilerinin aynı kişiler olması sonucunu<br />
doğurmuştur.<br />
Kurumun ombusmanlık kurumu ile bağlantısından ziyade, İslam<br />
devletlerinde divan-ı mezalim, kadı ve hisbe ile birlikte adalet düzenini<br />
tamamlayan dördüncü parça olması sebebiyle burada aktarılma<br />
gereği duyulmuştur.<br />
3.6. Divan-ı İşraf (Divan-ı Müşrif)<br />
Divan-ı İşraf ve bu kurumun yöneticisi “Müşrif”e bugüne kadar ombudsmanlık<br />
çalışmalarında yer verilmemiştir. Bu görevlinin çalışmamızda<br />
yer alma sebebi, bulunduğu ülkelerde adliye ve askeriye dışındaki<br />
tüm mali ve idari kurumlar ile kamu görevlilerini denetleme yetkisine<br />
sahip olmasından kaynaklanmaktadır. Tanımdan da anlaşılacağı<br />
üzere İşraf, ombudsmanlığa oldukça yakın olan ve göz ardı edilmemesi<br />
gereken bir kurumdur.<br />
İşraf, sözlükte yükseğe çıkmak, yüksek yerden bakıp anlamak manasına<br />
gelmektedir (Devellioğlu, 2013: 534). Mali ve idari bütün memleket<br />
işlerini teftişle görevli olan Müşrif, mali konularda suiistimal yapılmamasına<br />
dikkat eder, mali iş ve hesapları kontrol eder, gelirlerin harcanmasını<br />
denetler, tayin olunacak memurların tayini hususlarında<br />
mütalaa sunar, çeşitli kademelerdeki yöneticilere fikir ve görüşleriyle<br />
destek olur, gerekli durumlarda şehir ve nahiyeleri denetlemek üzere<br />
naibler gönderir, görev sahasındaki tüm bu işlerde tam olarak vukuf<br />
sahibi olurdu (Uzunçarşılı, 1988a: 218; Küçükaşçı, 2006:167-168 ).<br />
Müşrifin vilayetlerde yaptığı teftişe istihraç teftişi adı verilmektedir.<br />
Bütün muamelat ve alınan vergilerin denetimi sonucu elde edilen<br />
bilgiler büyük divana rapor olarak sunulmaktadır. Uzunçarşılı bu<br />
teftişin, Osmanlı Devleti’nde uygulanan ve Yusuf Halaçoğlu’nun ombudsmanlığın<br />
kökenini dayandırdığı, ileride inceleyeceğimiz mehayif<br />
teftişine benzediğini söylemektedir (Uzunçarşılı, 1988a: 259).<br />
İslam devletlerinin çoğunda bulunan müşrif, Selçuklular ve Anadolu<br />
Selçuklularında divan üyesi olarak da yer almıştır. Müşrif derece<br />
bakımından vezirden sonra gelmektedir (Küçükaşçı, 2006: 168).<br />
32<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Burak COŞKUN - Hamza GÜNAYDIN<br />
Uzunçarşılı’nın Divan Müfettişi ve Devlet Müfettiş-i Umumisi<br />
isimlerini de kullandığı Müşrif, son derece itimada şayan ve devlet işlerinde<br />
oldukça bilgili kimseler arasından seçilirdi (Uzunçarşılı, 1988a;<br />
44). Nizamülmülk Siyasetname’de müşriflerin ülke içinde olup biten<br />
her şeyden haberdar olmaları gerektiğini ve rüşvetten korunmaları<br />
için maaşlarının devlet hazinesinden temin edilmesi gerektiğini belirtmektedir<br />
(Nizamülmülk, 2013: 45).<br />
Müşrifin denetimi mali hesapların kontrolü üzerinde yoğunlaşması<br />
nedeniyle Sayıştay denetimine benzetilmiştir (Uzunçarşılı, 1988a:<br />
98). Ancak devlet kurumlarının tüm işlemleri üzerinde denetleme yetkisine<br />
sahip olduğu Selçuklular, Anadolu Selçukluları, İlhanlılar gibi<br />
ülkeler göz önünde bulundurulduğunda ombudsmanlık ile benzerlik<br />
ilişkisi kurmanın da mümkün olduğu düşünülmektedir.<br />
3.7. Ahilik<br />
Arapça kardeşim manasındaki ahi kelimesinden gelen bu teşkilat,<br />
İslam devletlerindeki fütüvvet teşkilatının devamı olarak Anadolu’da<br />
meslek içi esnaf örgütlenmeleri şeklinde ortaya çıkmıştır. Şehir hayatında<br />
yalnızca iktisadi alanda değil, kamu düzenini sağlanmasında da<br />
siyasi yönden önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır (Kazıcı, 1988: 540).<br />
Büyük şehirlerde meslek grupları itibariyle ayrı ayrı örgütlenen ahiler,<br />
küçük şehirlerde ise tek bir birlik oluşturmuşlardır. Ahi birliklerinin<br />
temel görevi mesleklerine ait problemleri çözmek ve devlet ile olan<br />
münasebetlerini düzenlemektir (Kazıcı, 1988: 541).<br />
Etkisini nispeten yitirmiş olsa da günümüzde de varlığını sürdürmeye<br />
devam eden ahilik müessesesi, iç-kontrol, dayanışma ve eğitim<br />
alanındaki faaliyetlerini devlet teşkilatı dışında yürütmesi bakımından<br />
“adalet sitemini destekleyici örnek bir mekanizma” olarak değerlendirilebilir.<br />
Ancak ombudsmanlığın kökeni konusunda ahiliğin doğrudan<br />
etkisinin bulunduğu kanaatinde değiliz.<br />
3.8. Kadı<br />
Kadı, şer’i ve hukukî hükümleri tatbik edici demek olup aynı zamanda<br />
hükümet emirlerini de yerine getiren bir makamdır (Uzunçarşılı,<br />
2014: 91).<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
33
OMBUDSMANLIĞIN KÖKENİ MESELESİ BAĞLAMINDA TÜRK-İSLÂM DEVLET GELENEĞINDE ŞİKÂYET HAKKININ KURUMSAL TEKÂMÜLÜ<br />
İslam devletlerinde kadılık görevine getirileceklerin; “herkesçe bilinen<br />
diyanet, insanların takdir ettiği yaşam, saygınlık, iffet, vakar ve şeref<br />
sahibi olması, tamahtan uzak ve tam bir verâ içinde, düşkünlüklere girmekten,<br />
bunlarla iştigal etmekten münezzeh, şiddete sapmayan bir sertlikte ve<br />
zaafa düşmeyen bir yumuşaklıkta olma” özelliklerini taşıması gerekmektedir<br />
(İbn Cemaa, 2010: 54).<br />
Tayinleri doğrudan halife veya başkadı tarafından yapılan, bölgelerindeki<br />
diğer yöneticilerden bağımsız olarak yargı işlerini yerine getiren<br />
ve doğrudan merkeze karşı sorumlu kadılardan oluşan adli teşkilat<br />
İslam devletlerinin genelinde yer almıştır (Aydın, 2014: 33).<br />
Hz. Peygamber’in Medine Şehir Devletindeki uygulamaları tüm İslam<br />
devlet kurumlarında olduğu gibi kadılığın kuruluşuna da kaynaklık<br />
eder. Önceleri bu görevi bizzat üstlenen Hz. Peygamber, zamanla<br />
bazı olayları çözmeleri için yerine göre hem hakem, hem de kadı görevlendirmiştir.<br />
Taraflar çözümden memnun kalmazlarsa temyiz merci<br />
olarak Hz. Peygamber’e başvurabilmişlerdir. Başta duruşmalar için<br />
ayrı bir yer bulunmazken, Halife Hz. Osman döneminde bir mahkeme<br />
evinin (Dâru’l-Kazâ) bulunduğundan bahsedilmektedir (Hamidullah,<br />
2014: 778-779). Biz çalışmamızın kapsamı bakımından Osmanlı Devleti’ndeki<br />
kadılık uygulamasını inceleyeceğiz.<br />
Osmanlı adliye teşkilatındaki kadılık uygulaması ve diğer müesseseler,<br />
hukuki esasları İslam’ın ilk dönemlerde ortaya konan adalet ilkelerinin,<br />
Emevî, Abbasî, Selçuklu ve Memlûklü devletleri vasıtasıyla işlenerek<br />
ve gelişerek gelen bir şeklini oluşturmaktadır (Aydın, 2014: 31).<br />
Osmanlı Devleti ilmiye sınıfı 31 içerisinde şer’i hukuk adamı olan ve<br />
aynı zamanda mülkî erkan içerisinde yer alan kadı, adli görevlerinin<br />
yanında mülki, beledi, mali ve askeri görevleri de yerine getirmektedir<br />
(Ortaylı, 2008: 261). Bunun yanında kadı merkeze karşı tüm idari<br />
makamlar gibi halkın sözcülüğünü de üstlenmektedir 32 (Ortaylı, 2008:<br />
262).<br />
31<br />
Osmanlı devletinde ilmiye sınıfı; mesleki kabiliyet ve tecrübeye göre statü ve hiyerarşisi<br />
belirlenmiş, tedris (öğretim) ve kazâ (hukukî idare) olmak üzere iki alandan oluşan özerk bir<br />
teşkilattır (İnalcık, 2015:, 136).<br />
32<br />
Kamu görevlilerinin halkın temsilciliğini üstlenmesi ile ilgili olarak, Bigadiç kazası ahalisi üzerine<br />
daha önce konulmuş olan Tersane-i Âmire için kereste tedariki mükellefiyetinin, Vezir İlyas Pasa’nın<br />
adı geçen kazanın sahile uzak ve ahalisinin fakir olduğu hususundaki arzı üzerine Divan-ı Hümayun<br />
34<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Burak COŞKUN - Hamza GÜNAYDIN<br />
KAZÂ<br />
Rumeli Kazaskeri<br />
Anadolu Kazaskeri<br />
İstanbul Kadısı<br />
Bilâd-i hamse<br />
Mevleviyeti<br />
Mahreç Mevliyeti<br />
Haremeyn<br />
Mevleviyeti<br />
Devriye Mevliyeti<br />
Sancak<br />
Kadılıkları<br />
Kaza<br />
Kadılıkları<br />
Sitte-i rumeli Sitte-i Anadolu Sitte-i Mısır<br />
Rütbe-i ûlâ Sâniye Musul<br />
Karib-i ûlâ Sâlise Sâlise<br />
Sâniye Râbia Râbia<br />
Sâlise Hâmise Hâmise<br />
İnebahtı Sâdise Sâdise<br />
Eğri<br />
Sâbia<br />
Çelebi<br />
Sâmine<br />
Çanad<br />
Tâsia<br />
İbtidâ<br />
Kaynak: Ortaylı,İlber (2001), "Kadı" maddesi, İslam Ansiklopedisi, Cilt 24, s.70.<br />
Osmanlı hukuki idaresinde kabiliyet ve tecrübeye dayalı bir kariyer<br />
sistemi kurulmuştur. Tabloda XVI. Yüzyıl sonlarından itibaren<br />
Osmanlı kazâ teşkilatının ve derecelerinin gösterildiği bu sistemde<br />
kadılar çalıştıkları bölge özelliklerini iyi öğrenebilmeleri için mesleklerini<br />
Rumeli, Anadolu veya Mısır’da icra etmişler, bunlar arasında geçiş<br />
yapamamışlardır (Öztuna, 2006: 303). Bir kadının mevleviyet payeli<br />
büyük merkezlerdeki kadılıklarda görevlendirilmesi için bilgisi ve eserleriyle<br />
tanınması şartı bulunmaktadır (Ortaylı, 2008: 266).<br />
tarafından kaldırılması olayı örnek gösterilebilir (Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Mühimme<br />
Defteri no: 85, s. 241 ).<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
35
OMBUDSMANLIĞIN KÖKENİ MESELESİ BAĞLAMINDA TÜRK-İSLÂM DEVLET GELENEĞINDE ŞİKÂYET HAKKININ KURUMSAL TEKÂMÜLÜ<br />
Görevlerini tamamlayan kadıların başka yerlere atanmaları ve yerlerine<br />
yenilerinin atanması düzenli ve hızlı biçimde gerçekleştirilmiş,<br />
adalet hizmeti devletin en ücra köşelerine kadar etkin bir biçimde sunulmuştur.<br />
Ortaylı’nın da dediği gibi “ XV-XVII. yüzyıllarda herhangi geniş<br />
bir imparatorlukta gerçekleştirilebilen böylesine merkeziyetçi ve kontrollü<br />
bir bürokratik sisteme güç rastlanır.” (Ortaylı, 2008: 266).<br />
Osmanlı Devleti’nde kadılar görev yaptıkları yerlerde diğer kamu<br />
görevlileriyle işbirliği içinde çalışmakla beraber, yargılamaya ilişkin görevlerini<br />
bağımsız olarak yerine getirmektedirler. Vezir-i âzamın başkanlık<br />
ettiği ve birçok kamu görevlisinin katıldığı ileride işleyeceğimiz<br />
Divan-ı Hümayun ile Çarşamba ve Cuma divanlarında davaların görülmesi<br />
kadıların bağımsızlıklarına aykırı görünmekte ise de Aydın’a göre<br />
bu divanların her üçünde de yetkili kazasker ve kadıların mutlaka hazır<br />
bulunması davaların vezir-i âzam tarafından değil de yetkili kadı tarafından<br />
görüldüğünün göstergesidir (Aydın, 2014: 33).<br />
Kadılar bazı durumlarda davanın selameti açısından belli ceza davaları<br />
ile şikâyetçi olunan kişinin bölgenin güçlü bir kamu görevlisi olduğu<br />
davalara bakmaktan kaçınarak davayı Divan-ı Hümayun’a havale<br />
etmişlerdir (Aydın, 2014: 36).<br />
Kadı önüne gelen davaları karara bağlarken tek başına hareket etmemişler,<br />
müftüden ve ehl-i vukuf denilen bilirkişilerden de istifade<br />
etmişlerdir (Öztuna, 2006: 303). Bu kişiler; belirli bir süre veya belirli<br />
iş için görevlendiren nâibler, diğer İslam devletlerinde de varlığına<br />
rastlanan ve kadının adil karar verip vermediğini müşahit gözüyle izleyen<br />
şühûdü’l-hal, miras mallarını paylaştırmakla görevli kassâmlar ve<br />
mahkeme kararlarını deftere geçiren kâtiplerden oluşmaktadır (Aydın,<br />
2014: 38-40).<br />
Kadıların tayin, terfi mercii her zaman için ilmiye sınıfının en yüksek<br />
makamı olan Anadolu ve Rumeli kazaskerlerinin dairesi olmuştur<br />
(Ortaylı, 2008: 263). Mevleviyet denilen daha büyük kadıların atamasında<br />
etkinlik kazaskerlerden XVI. yüzyılda şeyhülislamlık makamının<br />
güçlenmesiyle şeyhülislama geçmiştir (Uzunçarşılı, 2014: 94;<br />
Halaçoğlu, 2014: 129).<br />
36<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Burak COŞKUN - Hamza GÜNAYDIN<br />
Tüm mertebedeki kadıların tek amiri, doğrudan doğruya İstanbul’daki<br />
kazaskerlerdir. Hakkında haksız veya menfaat karşılığı hüküm<br />
verdiği şikâyet edilen kadılar, İstanbul’dan gönderilen mehayif<br />
müfettişlerince denetlenmişlerdir (Uzunçarşılı, 2014: 111; Öztuna,<br />
2006: 303). Ayrıca toprak kadıları Divan-ı Hümayun’dan gelen emir<br />
üzerine soruşturma işlerini yürütmüşlerdir (Uzunçarşılı, 2014: 128).<br />
3.9. Kâdılkudat (Kâdılcemaa)<br />
Kadılar kadısı veya başkadı anlamına gelen, halifenin temsilcisi<br />
olması nedeniyle kendisine kâdı’l-halife de denilen kâdılkudât, başta<br />
halifenin kendisine adalet işlerini danıştığı başşehrin kadısına verilen<br />
fahri unvan iken, zamanla İslam devletlerinde yargı sisteminin başı<br />
haline gelen görevliyi ifade etmek için kullanılmıştır 33 (Özen, 2001:<br />
77).<br />
Kâdılkudâtlık müessesesi, ilk defa Abbasi Halifesi Hârunürreşîd’in<br />
Ebu Yusuf’u kâdılkudâtlığa atamasıyla Bağdat’ta kurulmuş, bu sayede<br />
ilk defa kadılar arasında hiyerarşik yapı oluşmaya başlamıştır (Özen,<br />
2001: 78). Bu tarihten itibaren kadıları atama yetkisi halifeden kâdılkudâta<br />
geçmiştir (Yıldız, 1988: 40). Abbasilerde başlayan bu yapı,<br />
daha sonraki Osmanlı Devleti’ne kadar olan tüm İslam devletlerinde<br />
görülmektedir. Memlûkler döneminde halkın mezhebine uygun hüküm<br />
verilebilmesi için büyük mezheplerden kâdılkudâtlar da görevlendirilmiştir<br />
(Uzunçarşılı, 1988a: 386).<br />
Kâdılkudâtların temel görevi görev alanına giren konularda dava<br />
dinlemek olup, bunun yanı sıra halifeye vekâlet etme, ölçü ve tartıları<br />
denetleme, vakıf mallarının idaresi, savaş hazırlıkları ve diplomatik<br />
ilişkilerin yürütülmesi gibi idari görevler de üstlenmişlerdir (Özen,<br />
2001: 82).<br />
Kâdılkudâtlar halife, sultan veya vezirlerin başkanlık ettiği mezalim<br />
oturumlarında bilirkişi sıfatıyla hazır bulunmuşlar (Özen, 2001:<br />
33<br />
Özen, bazı şarkiyatçı yazarların kâdılkudâtın kökeninin Sâsânî yargı siteminin başkadılık makamı<br />
olan “mobed-i mobedan”a dayandığı düşüncesini savunduklarını belirtmektedir. Ancak, mobed-i<br />
mobedanın hem yargıdan hem din işlerinden sorumlu üst düzey yetkili olduğunu, kâdılkudâtın<br />
ise zamanla adâlet sisteminin ve ulemânın başı haline geldiğini belirterek, söz konusu iddianın<br />
“bilinmeyen bir terimin yakın anlamıyla paralellik kurmak”tan ibaret olduğu düşüncesindedir (Özen,<br />
2001: 78).<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
37
OMBUDSMANLIĞIN KÖKENİ MESELESİ BAĞLAMINDA TÜRK-İSLÂM DEVLET GELENEĞINDE ŞİKÂYET HAKKININ KURUMSAL TEKÂMÜLÜ<br />
82), halifenin yetkilerini devretmesi durumunda Halife adına şikâyetleri<br />
dinlemişlerdir (Uzunçarşılı, 1988a: 9).<br />
Osmanlı kazâ sisteminde Rumeli ve Anadolu Kazaskerinin kadıları<br />
atama ve görevden alma yetkilerine sahip olması, bu görevlilerin Arap<br />
kaynaklarında kâdılkudât olarak geçmesine neden olmuştur (Özen,<br />
2001: 80). <strong>Ombudsman</strong>lık çalışmalarının çoğunda köken bahsinde<br />
atıf alan Victor Pickl’in “<strong>Ombudsman</strong>lığın İslami Kökenleri” isimli<br />
makalesinde ombudsmanlığın kökeninin –Osmanlı Devleti’nde bu görevi<br />
kazasker yürütmekteyken- kâdılkudâtlığa dayandığı iddiasında,<br />
yazarın makalesinde yararlandığı Arap kaynaklarının etkisinin olduğu<br />
düşünülmektedir. 34<br />
3.10. Kazasker (Kâdı’l-Asker, Kâdi-i Asker, Kâdılcünd, Kâdileşker)<br />
İslam devletlerinin genelinde askerler arasındaki davalara bakan<br />
ordu kadısını ifade eden kazasker, Osmanlı Devleti’nde dönüşüme uğramış,<br />
Divan-ı Hümayun’un üyesi olan yargı ve eğitim teşkilatı sorumlusunu<br />
ifade etmek için kullanılmıştır (İpşirli, 2002: 140).<br />
Hz. Peygamber ordu mensupları arasındaki ihtilaflar ve işlenilen<br />
suçlarla bizzat ilgilenmiş, ilk kazasker (kâdılcünd) ataması ise Hz.<br />
Ömer döneminde gerçekleşmiştir (İpşirli, 2002: 140; Özçelik, 2014:<br />
176).<br />
Anadolu Selçuklularında kâdılkudât ve kazaskerin görevlerinin<br />
beraber üstlenildiği gibi müstakil yapıldığına dair örnekler de bulunmaktadır.<br />
Osmanlı Devleti muhtemelen Anadolu Selçuklularından etkilenerek<br />
kazaskerlik ve kâdılkudâtlığı tek makamda birleştirmiş ve<br />
kazaskerlik adıyla kurumsallaştırmıştır (İpşirli, 2002: 140-141).<br />
Kazaskerliğe en yüksek mevleviyet olan İstanbul kadılığından geçilirdi<br />
(Öztuna, 2006: 302; Halaçoğlu, 2014: 17). Osmanlı Devletinde<br />
XVI. yüzyıl sonlarına kadar kazasker tayinleri vezîriâzam tarafından,<br />
XVII. yüzyıldan itibaren ise şeyhülislamın muvafakatiyle gerçekleştirilmiştir.<br />
Rumeli Kazaskeri birinci kazasker sıfatına sahip olup Rumeli’deki;<br />
Anadolu kazaskeri ise ikinci kazasker sıfatına sahip olup,<br />
34<br />
Kemal Özden “Kamu Denetçisi (<strong>Ombudsman</strong>lık) ve Türkiye’deki Tartışmalar” isimli kitabında<br />
benzer görüşü paylaşmaktadır (Özden, 2010: 29).<br />
38<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Burak COŞKUN - Hamza GÜNAYDIN<br />
Anadolu ve Arabistan’daki ilmiye mensuplarının işlerine bakmışlardır<br />
(İpşirli, 2002: 142).<br />
İdari ve kazai görevleri bulunan kazaskerin, kuruluşundaki görevi<br />
ordudaki askeri-hukuki ihtilafları halletmek iken, zamanla kadıların<br />
yetiştirilmesi, göreve atanma ve görevden alınmaları işlerini üstlenmiştir<br />
(İpşirli, 2002: 142). Kazaskerin asli görevi ise Divan-ı Hümayun’da,<br />
Cuma günleri Huzur Mürafaası adı verilen vezir-i âzamın ikindi<br />
divanında ve kendi konaklarındaki divanlarında dava dinlemekti.<br />
Dava dinlemek görevi Rumeli kazaskerinin olup, ancak işlerin fazla olduğu<br />
dönemde sadrazamın müsaadesiyle Anadolu Kazaskeri de dava<br />
dinleyebiliyordu (Uzunçarşılı, 1988b: 157). Burada yargılama divan<br />
tarafından yapılıyor gibi görülse de yargılamayı tek hâkimin yapması<br />
ilkesine uygun olarak yargılamanın bir kişi tarafından yapıldığı, diğerlerinin<br />
ise yardımcı olduğu görülmektedir (İpşirli, 2002: 142).<br />
Osmanlı Devleti’nde kâdılkudâtın bulunmadığı ilgili kısımda söyledik.<br />
Burada belirttiğimiz üzere onun yerine geçen makam kazaskerlik<br />
makamıdır. O halde ombudsmanın kökeni kazaskerliğe mi dayanmaktadır<br />
sorusu sorulacaktır. Bu sorunun cevabı Kral 12. Charles’ın talimatı<br />
ile Osmanlı Devleti’ndeki uygulamanın karşılaştırıldığı kısımda<br />
verilecektir.<br />
3.11. Şeyhülislam<br />
İslam Devletlerinde şeyhülislam; icazet verme, medreseleri teftiş<br />
etme ve medreselerde okutulacak dersleri belirleme gibi görevleri de<br />
bulunan fetva verme yetkisine sahip müftüleri ifade etmektedir (İpşirli,<br />
2010: 91).<br />
Osmanlı Devletinde bir fetva makamı olarak ortaya çıkan ve İstanbul<br />
müftüsünün unvanını yansıtan şeyhülislamlık, XVI. yüzyıl başlarında<br />
yaşanan siyasi-bürokratik değişimle dini-hukuki bir müessese<br />
haline gelmiştir. Kanuni Sultan Süleyman’ın Ebussuûd Efendi’yi Rumeli<br />
kazaskeri iken şeyhülislamlığa ataması, bu müesseseyi ilmiye teşkilatının<br />
en üst mertebesi haline getirmiştir (İpşirli, 2010: 92).<br />
Şeyhülislamların tayini, sadrazamın arzı ve padişahın onayıyla gerçekleşmektedir<br />
(İpşirli, 2010: 92). Şeyhülislam, sadrazam ile aynı derecede<br />
sayılmış ise de derecesi manen ondan yüksektir (Uzunçarşılı,<br />
2014: 185).<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
39
OMBUDSMANLIĞIN KÖKENİ MESELESİ BAĞLAMINDA TÜRK-İSLÂM DEVLET GELENEĞINDE ŞİKÂYET HAKKININ KURUMSAL TEKÂMÜLÜ<br />
Şeyhülislamların en temel görevi kendilerine sorulan dini, siyasi ve<br />
idari konularda fetva vermektir. Başta müftüleri atamakla sınırlı olan<br />
yetkisi, XVI. yüzyılda etkinliğinin artmasıyla mevleviyet derecesindeki<br />
kadı ve müderrisleri atama yetkisinin kazaskerlerden kendisine<br />
geçmesiyle artmıştır. Ayrıca şeyhülislamlar önemli konuların görüşülmesi<br />
için toplanan meşveret meclislerinde de etkinlik göstermişlerdir<br />
(İpşirli, 2010: 94-95).<br />
Divan-ı Hümayunda baştan beri bulunmayan şeyhülislama, güçlendikten<br />
sonra da yargı işleri Rumeli ve Anadolu kazaskeri tarafından<br />
yürütüldüğü için burada ihtiyaç duyulmamıştır (Mumcu, 1986: 57).<br />
Gerek kazalarda gerekse Divan-ı Hümayun’da yapılan yargılamalarda<br />
davacı ve davalıların şeyhülislam ve müftülerden fetva istemek<br />
hakkı mevcut olup, bu fetvaların davanın sonucuna önemli etkileri olmuştur<br />
(İpşirli, 2010:94, Öztuna, 2006: 303).<br />
Şeyhülislamın davalarda yetkisinin sadece kendisine danışılan konularda<br />
fetva vermek ve bazı önemli kadıları atamakla sınırlı olması,<br />
bunun yanında dava görme yetkisinin bulunmaması, onun ombudsmanlığın<br />
kökenini oluşturduğu düşüncesini doğrulamamaktadır.<br />
3.12. Vezir-i Âzam (Sadr-ı Âzam)<br />
Osmanlı devlet idaresinde padişaha vekâlet eden hükümet reisi<br />
olan sadrazam (Uzunçarşılı, 1988b: 111), özellikle Selçuklular’daki<br />
başvezirliğin devamı niteliğinde bir makamdır (İpşirli, 2008: 414).<br />
Din ve devlet işlerinin yerine getirilmesi, halkın huzurunun sağlanması,<br />
cezaların infazı, kamu görevlilerinin atanması, adaletin yerine<br />
getirilmesi (adalet işlerinin zamanında ve adil olarak çözülmesi için<br />
dava dinlenilmesi ve hüküm verilmesi) temelinde şekillenen devletin<br />
tüm hizmetlerinin yerine getirilmesinde birinci derecede görevlidir<br />
(Mumcu, 1986: 42). Mühr-i hümayun denilen padişah mührünü<br />
yanında taşıması, onun padişahın mutlak vekili olduğunun ve işleri<br />
padişah namına yürüttüğünün göstergesidir (Öztuna, 2006: 507; Özbilgen,<br />
2012: 74).<br />
40<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Burak COŞKUN - Hamza GÜNAYDIN<br />
Sadrazam padişah gözetiminde hareket etse de çalışmalarını bağımsız<br />
olarak yürütmektedir (Koçi Bey, 2011: 99). Sadrazam Divan-ı<br />
Hümayuna intikal eden örfi-idari davaları kendisi hallederken, şer’i<br />
davaları kazaskere havale etmektedir (İpşirli, 2008: 417).<br />
1. PADİŞAH<br />
2. DİVAN-I<br />
HÜMAYUN<br />
3. SADRAZAM<br />
DİVAN-I HÜMAYUN<br />
ÜYELERİ<br />
Kaynak: MUMCU, Ahmet (1986). Divan-ı Hümayun, Birey ve Toplum Yayınları, Ankara,<br />
s. 37.<br />
Padişah, Divan-ı Hümayuna başkanlık etme görevini sadrazama bırakmıştır.<br />
Ancak bu doğrudan yönetimi devretme niteliğinde bir devir<br />
olmayıp, padişah adına çıkacak kararlarda devlet büyükleri ile istişare<br />
edilmesini sağlamak yönünde bir adımdır (Mumcu, 1986: 36). Mumcu<br />
bu ilişkiyi şemayla şu şekilde göstermiştir (Mumcu, 1986: 37):<br />
Sadrazamın sözü ve iradesi padişahın yazısı ve fermanıdır (Uzunçarşılı,<br />
1988b: 112). Sivil, askeri, dini, ilmi ve kazai istisnasız bütün<br />
görevliler emrindedir (Öztuna, 2006: 507). İstisnai olarak mali konularda<br />
defterdara, adli konularda ise kazaskere doğrudan müdahale yetkisi<br />
bulunmamaktadır (Ortaylı, 2008: 220; Özçelik, 2014: 174).<br />
Sadrazam görevlerini Divan-ı Hümayun’la birlikte kendi konağında<br />
kurduğu divanlarda yürütmektedir. Kendi konağında kurduğu divanlar;<br />
İkindi Divanı, Çarşamba Divanı ve Cuma Divanı olup bu divanlarda<br />
yürütülen hizmetleri aşağıda açıklandıktan sonra Osmanlı Devleti’nde<br />
şikâyet hakkı uygulamasını inceleyeceğiz.<br />
3.12.1. İkindi Divanı<br />
Divan-ı Hümayun padişahın divanı iken, ikindi divanı sadrazama<br />
verilmiş bir hak ve ayrıcalık olarak sadrazamın divanıdır (Mumcu,<br />
1986: 142). İkindi Divanında Divan-ı Hümayun’da sonuçlanmayan<br />
veya arza lüzum görülmeyen işler çözümlenmektedir. Burada alınan<br />
şikâyetler eğer sadrazamın halledebileceği nitelikte ise derhal gereği<br />
yapılır, değilse ve arza muhtaç ise Divan-ı Hümayuna havale edilir,<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
41
OMBUDSMANLIĞIN KÖKENİ MESELESİ BAĞLAMINDA TÜRK-İSLÂM DEVLET GELENEĞINDE ŞİKÂYET HAKKININ KURUMSAL TEKÂMÜLÜ<br />
eğer şer’i ve hukuki bir mesele ise kazaskerlere veya İstanbul kadısına<br />
bırakılırdı (Uzunçarşılı, 1988b: 137-138).<br />
3.12.2. Cuma Divanı (Huzur Mürafaası)<br />
Cuma günleri sabah namazından sonra kazaskerlerin katılımıyla<br />
gerçekleştirilirdi. Yalnız dava dinlemek için toplanıldığından “Huzur<br />
Murafaası” da denilir. Arz-ı hallerin okunması neticesinde şer-i, hukuki<br />
ve örfi hükümler verilerek davalar halledilirdi. Bazı önemli hukuki<br />
meseleler Rumeli Kazaskerine havale edilir, işler fazla olursa sadrazam<br />
Anadolu Kazaskerini de dava dinlemekle görevlendirebilirdi (Uzunçarşılı,<br />
1988b: 139). Cuma Divanını, Divan-ı Hümayun’un yargısal işlerinin<br />
tamamlayıcısı olarak düşünmek mümkündür (Mumcu, 1986:<br />
148).<br />
3.12.3. Çarşamba Divanı<br />
Her Çarşamba günü, İstanbul ve Bilâd-ı Selâse (Galata, Eyüp ve Üsküdar)<br />
kadıların katılımıyla davaların dinlenerek sonuçlandırıldığı divandır(Uzunçarşılı,<br />
1988b: 140). Bunun yanında İstanbul’un sorunları<br />
da bu divanda görüşülmektedir (Ortaylı, 2008: 222).<br />
4. Osmanlı Devleti’nde Şikâyet Hakkı Uygulaması:<br />
Divan-ı Hümayun<br />
Padişah divanı anlamına gelen Divan-ı Hümayun, bazen padişahtan<br />
sonra bazen de padişahla birlikte devlet işlerinin görüşülüp karara bağlandığı<br />
kurul-organ niteliğindeki en yüksek hukuki, siyasi ve idari karar<br />
alma merciidir (Mumcu, 1986: 1-2). Divan-ı Hümayun adli yönden<br />
ise kesin hükmün verildiği en yüksek temyiz mercii ve yargı organıdır<br />
(Ortaylı, 2008: 212; Öztuna, 2006: 169; Özbilgen, 2012: 145; Mumcu,<br />
1986: 95).<br />
Fatih Sultan Mehmed dönemine kadar padişahlar Divan-ı Hümayun<br />
toplantılarına başkanlık etmişlerdir. Sonrasında zaman zaman<br />
padişahın toplantılara katıldığına şahitlik edilmekteyse de, divanın<br />
başında sadrazam bulunmuştur. Padişah divanın üyesi olmamasına<br />
rağmen divan üyeleri padişahın Divan-ı Hümayun’un bir parçası olduğu<br />
gerçeğinden hareketle, padişah otoritesini üzerlerinde hissetmişlerdir<br />
(Mumcu, 1986: 40-41). Padişah Divan-ı Hümayun toplantısına<br />
42<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Burak COŞKUN - Hamza GÜNAYDIN<br />
katılmamakla birlikte kasr-ı adil penceresinden görüşmeleri dinlemek<br />
suretiyle üyeler üzerinde denetim kurmuştur (Mumcu, 1986: 136;<br />
Uzunçarşılı, 1988b: 36-38).<br />
Divan-ı Hümayun’da alınan kararların padişah tasdikinden sonra<br />
ferman haline getirilmiş halleri Mühimme Defterlerine kaydedilmiştir.<br />
Mühimme Defterleri devletin hükümet etme fonksiyonu ve yargı<br />
fonksiyonuna ilişkin padişah emri niteliğindeki hükümleri içermektedir<br />
(Kütükoğlu, 2006: 520).<br />
Divan-ı Hümayunun temel görevi halkın şikâyetlerini dinlemek ve<br />
haksızlıkları gidermektir. Divan-ı Hümayuna gelen dilekçeler 35 padişaha<br />
doğrudan yapılmış başvurular olarak kabul edilir ve padişahın<br />
da divanda hazır bulunduğu inancı ile çözümlenirdi (İnalcık, 1988a:<br />
33). Divan-ı Hümayunda sadrazam ve diğer ehl-i örf üyeler örfi işlerin,<br />
kazaskerler ise şer’i işlerin temsilcisi olarak yer almışlardır 36 (Mumcu,<br />
1986: 86).<br />
Divan-ı Hümayun İslam devletlerinde görülen mezalim mahkemelerinin<br />
görevini üstlenmiştir (Aydın, 2014: 41). Bu açıdan Divan-ı<br />
Hümayunun tarihi kökenlerinden birisi de mezalim mahkemeleridir.<br />
Bu kurumun getirdiği gelenek, halkın şikâyet hakkının geniş biçimde<br />
tanındığı Osmanlı Devleti’ndeki uygulamasını, alt divanların ortadan<br />
kaldırılarak merkez örgütündeki bütün işlerin birleştirildiği Divan-ı<br />
Hümayun’da bulmuştur (Mumcu, 1986: 14). Yargı işlerinin Divan-ı<br />
Hümayun’da görülmesi nedeniyle Osmanlı Devletinde ayrıca Mezalim<br />
Divanına ihtiyaç duyulmamıştır (Mumcu, 1986: 19, 166). Divan-ı Hümayun<br />
talimatı doğrultusunda gerçekleştirilen mehayif teftişlerinin<br />
Mühimme Defterlerinde “mezalim ve mehayif teftişi” formunda kullanılması,<br />
Divan-ı Hümayun’un mezalim işlerini yürüttüğünün diğer<br />
bir göstergesidir.<br />
Memleketin herhangi bir yerinde haksızlığa uğrayan, zulüm gören<br />
veya mahalli kadılarca haklarında yanlış hüküm verilmiş olanlar; valilerden,<br />
askeri sınıflardan şikâyeti bulunanlar, vakıf mütevellilerinin<br />
haksız muamelelerine uğrayanlar ve sair davacılar için divan kapısı her<br />
35<br />
Dilekçeye, Osmanlı Devleti idare terminolojisinde arz-ı hal veya rik’a (rük’a) denilmektedir<br />
(İnalcık, 1988a: 33).<br />
36<br />
Osmanlı hukuk sisteminde, İslam Hukuku esasına göre fıkıh kitapları vasıtasıyla gelişen ve<br />
devlet müdahalesinden bağımsız olarak oluşan hukuka şer’i hukuk, İslam hukukunun düzenleme<br />
serbestisi bıraktığı alanlarda padişahın emir, ferman ve kanunnameleriyle düzenlenen ve zamanın<br />
ihtiyaçlarıyla gelişmiş hukuka da örfi hukuk denilmektedir (Aydın, 2014: 16).<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
43
OMBUDSMANLIĞIN KÖKENİ MESELESİ BAĞLAMINDA TÜRK-İSLÂM DEVLET GELENEĞINDE ŞİKÂYET HAKKININ KURUMSAL TEKÂMÜLÜ<br />
zaman açıktı (Uzunçarşılı, 1988b: 13). Yakınmalar üzerine gerçekleştirilen<br />
davaların Divan-ı Hümayunda görülmesi durumunda davanın<br />
görülme yetkisi, davalı veya davacının bulunduğu yerdeki kadıdan alınmış<br />
sayılmaktadır (Mumcu, 1986: 88). Ortaylı, Divan-ı Hümayun’un<br />
yolsuzluk ve zulümleri önlemek için şikâyetçi dinlemesi halinde “mazlama<br />
divanı” adını aldığını belirtmektedir (Ortaylı, 2008: 212).<br />
Osmanlı Devleti’nin kurumsallaşma aşamasında I. Bayezid’e kadar<br />
Osmanlı padişahları bizzat halkın şikâyetlerini dinlemişler, daha sonra<br />
toprakların gelişmesi ve çeşitli ihtiyaçların baş göstermesi neticesinde<br />
padişahın bizzat halkın sorunlarını dinlemesi zorlaştığından bu<br />
yetki, padişah dilediği zaman divana katılabilse de, Divan-ı Hümayun<br />
bünyesinde devam ettirilmiştir.<br />
Yönetimden, zulümden ve haksızlıktan şikâyetçi olan herkes doğrudan<br />
doğruya Padişaha veya Divan-ı Hümayuna başvurarak duruşma<br />
yapılmasını ya da şikâyetinin incelenmesini isteyebilirdi. Divan-ı<br />
Hümayuna şikâyette bulunabilmek için bizzat gelmek 37 , ahali ile gelmek<br />
38 ya da birisini göndermek 39 mümkündür. Bunun yanında arz-ı<br />
hal 40 ve arz-ı mahzarlar (toplu şikâyet başvuruları) 41 da sunulabilir.<br />
Arz-ı hal ve arz-ı mahzarların kadılık aracılığıyla da Divan-ı Hümayuna<br />
ulaştırılması mümkündür. Kadıya veya ilgili yöneticiye ulaşan ve<br />
onların desteklerini taşıyan şikâyetler, ekleyecekleri bilgilerle birlikte<br />
mektup 42 veya arz 43 ile Divan-ı Hümayuna sunulabilmektedir. Bu kadıların,<br />
yeri geldiğinde, halkın haklı taleplerini desteklediklerini göstermektedir<br />
(İnalcık, 1988a: 36). Ayrıca Divan-ı Hümayun müfettişlerin<br />
37<br />
Hâlâ taht-ı kazânda resm-i kıntâr ve şem‘-hâne emîni olan Şa‘bân nâm kimesne Dergâh-ı<br />
Mu‘allâma gelüp (Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Mühimme Defterino: 82, s.35)<br />
38<br />
Hâliyâ Berâzî ve Dünbülî ve Dîdeli ve Reşîdî nâm cemâ‘atlerden ba‘zı Dergâh-ı Mu‘allâma gelüp…<br />
(BOA, MD, 7, s.90) Nefs-i Sincar’dan ba‘zı kimesneler Dergâh-ı Mu‘allâm’a gelüp… (BOA, MD, 7, s.<br />
140)<br />
39<br />
Kıdvetü’l-ümerâ’i’l-kirâm Bolı Sancağı Beği Muhammed dâme ızzühû Südde-i Sa‘âdetüme âdem<br />
gönderüp… (BOA, MD, 82, s.8)<br />
40<br />
Hâliyâ cezîre-i Midillü ve Molova ahâlîsi Südde-i Sa‘âdetüme arz-ı hâl sunup … (BOA, MD, 7, s.<br />
366)<br />
41<br />
Cezîre-i Kıbrus’da Lefkoşe Kal‘ası’nun müstahfızları ve bölükbaşıları Südde-i Sa‘âdetüme mahzar<br />
gönderüp… (BOA, MD, 85, s. 114)<br />
42<br />
Sen ki sancakbeğisin, Dergâh-ı Mu‘allâma mektûb gönderüp…(BOA, MD, 7, s. 148)<br />
Erdel kralı Südde-i Sa‘âdetüm’e mektûb gönderüp… (BOA, MD, 7, s. 156)<br />
43<br />
Bigadiç kazası ahalisi üzerine daha önce konulmuş olan Tersane-i Âmire için kereste tedariki<br />
mükellefiyetinin, Vezir İlyas Paşa’nın adı geçen kazanın sahile uzak ve ahalisinin fakir olduğu<br />
hususundaki arzı üzerine kaldırıldığı…( BOA, MD, 85, s. 241 ).<br />
44<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Burak COŞKUN - Hamza GÜNAYDIN<br />
gönderdiği teftiş defterlerindeki 44 veriler üzerine de teftiş için harekete<br />
geçmektedir.<br />
Padişahın doğrudan doğruya halktan şikâyet topladığı da olmuştur.<br />
Cuma selamlığı, ava çıkma, sefere çıkma, bayram namazı, türbe<br />
ziyareti, dinlenmek için civardaki bahçe ve köşklere gitmesi ve benzeri<br />
merasimler padişahın halkın dilekçelerini toplaması için hep vesile olmuştur<br />
(İnalcık, 1988a: 33; İpşirli, 1991: 447). Saraya yakın yerde ateş<br />
yakmak veya padişaha dilekçe sunulmasının kamu görevlileri tarafından<br />
engellenmesi halinde padişahın geçişi esnasında ateş yakmak arz-ı<br />
hal sunulmak istendiğini anlamına gelmektedir.<br />
Divan-ı Hümayuna gelen şikâyetler ilk kez sadrazam bürosuna gelmekte,<br />
buradan taksimat yapılmaktadır (Mumcu, 1986: 98). Bu doğrultuda<br />
Divan-ı Hümayun toplantılarında görüşülmek üzere şikâyet<br />
ruznamesi (gündemi) oluşturulmaktadır. 45 Buradan şikâyet ya ilgili<br />
birime gönderilmekte, ya tahkikat yapılması emredilmekte, ya da tahkikat<br />
yapılarak sonucun Divan-ı Hümayun’a bildirilmesi istenmektedir.<br />
Divan-ı Hümayun şikâyetler üzerine uygulamanın ne şekilde olması<br />
gerektiği hususunda da yol göstermektedir. 46 Divan-ı Hümayuna<br />
yapılan şikâyet ve istekler, padişah buyruğu, hüküm veya emr-i şerif<br />
halinde kadıya gönderilmekte, bu doğrultuda araştırma, uygulama ve<br />
soruşturma kadılar tarafından yapılmaktadır (İnalcık, 1988a: 40; Özbilgen,<br />
2012: 146). Soruşturma emirlerinin şikâyetin durumuna göre<br />
o yerin ya kadısına veya yöneticisine gönderildiği, ya da beraber so-<br />
44<br />
Vilâyet Müfettişi Narda kâdîsına hüküm ki: Südde-i Sa‘âdetüme kazâyâ defterin gönderüp…<br />
(BOA, MD, 7, s. 184)<br />
45<br />
15 Muharrem 981 (18 Mayıs 1593) tarihli Divan-ı Hümayun toplantısının şikayet ruznamesi<br />
(gündemi) aşağıda gösterilmektedir (Uzunçarşılı, 1988b, 79) :<br />
1. Kıbrıs’ta tezkiresini zayi edenin rük’asıdır.<br />
2. Yüzbaşı olanın rük’asıdır.<br />
3. Babam tımarı bana verilmişken ahara dahi verildi diyenin rük’asıdır.<br />
4. Otuz yıldan beri mülkiyyet üzere mutasarrıf olduğum evimi vakfa çıkardı deyu mütevelliden<br />
şikâyet edenin rük’asıdır; içinde fetva-yı şerif bile sarılıdır.<br />
5. Küffardan baha ile (fidye-i necat ile) çıkanın rük’asıdır.<br />
6. Şuhut kadısından şikâyet edenin rük’asıdır, bahçelerimi ve yerlerimi sipahiye hükmetti deyu.<br />
7. Tımarı sancağa ilhak olundu diyenin rük’asıdır.<br />
8. Bali nam yeniçeriden şikâyet edenin rük’ası. Hatt-ı şerif vardır.<br />
9. Mülazimet rica eden danişmend rük’asıdır.<br />
10. Ayşe nam hatun rük’asıdır, yeniçeriden şikâyet eder, hatt-ı şerif vardır. Hüccetleri bile<br />
divanda çavuşbaşına verildi.<br />
11. Ayşe nam hatun rük’asıdır. Kite kazasında bir yeniçeri zulüm eyledi deyu şikâyet eder.<br />
12. Şaban nam kimesneyi tımarım aldı deyu şikâyet eder, hatt-ı şerif vardır.<br />
46<br />
29 numaralı dipnota bakınız.<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
45
OMBUDSMANLIĞIN KÖKENİ MESELESİ BAĞLAMINDA TÜRK-İSLÂM DEVLET GELENEĞINDE ŞİKÂYET HAKKININ KURUMSAL TEKÂMÜLÜ<br />
ruşturma yapmaları için her ikisine de gönderildiği durumlar da söz<br />
konusu olmaktadır (Mumcu, 1972: 25).<br />
Haksızlığa uğradığını, hakkında haksız karar verildiğini iddia eden<br />
her vatandaş, dini 47 ve dili ne olursa olsun, Divan-ı Hümayun’a başvurma<br />
hakkına sahiptir. Bu takdirde tek celselik muhakemeyi, kazaskerlerden<br />
biri yapar ve oturumda hazır bulunan Divan üyeleri kararı<br />
tasdik ederler. Divan, imparatorluğun akla gelebilecek her türlü meselesinden<br />
sorumludur ve yetkileri sınırsızdır (Öztuna, 2006: 169).<br />
Osmanlı Devleti’nde kamu hizmeti görevlilerinin halka karşı işledikleri<br />
suçlar genellikle “zulüm” kavramı ile ifade edilmektedir (Mumcu,<br />
1972: 1). Mumcu, zulüm suçlarını altı kategoriye ayırmıştır. Bunlar<br />
(Mumcu, 1972: 13-21) :<br />
1. Kanunsuz vergi toplamak ve devre çıkmak yoluyla halktan<br />
kanunsuz maddi çıkar sağlamak,<br />
2. Zor kullanmak,<br />
3. Sahtecilik ve dolandırıcılık,<br />
4. Eşkıya ile işbirliği yapmak,<br />
5. İrtikap yoluyla zulüm ve<br />
6. Diğer zulüm suçlarıdır.<br />
Gerçekten de Mühimme Defterlerine bakıldığında zulüm suçlarının<br />
büyük çoğunluğu halktan kanunsuz maddi çıkar sağlamanın kapsamına<br />
girdiği, kamu görevlilerinin işlediği suçların bu ayrıma uygun<br />
biçimde sınıflandırılabildiği görülmektedir. Burada zulüm kavramının<br />
sadece kamu hizmeti görevlilerinin işledikleri suçlar için değil, suç işleyen<br />
her kim olursa olsun halkın genelini zor ve güçsüz durumda bırakan<br />
her türlü suç için de kullanıldığını belirtelim.<br />
Hükümdarlar halka karşı yapılan zulümleri engellemek amacıyla<br />
“almayasız ve aldırmayasız”, “etmeyesiz ve ettirmeyesiz” şeklinde<br />
47<br />
Divan-ı Hümayun’un farklı dine mensup tebaanın da şikâyetleriyle ilgilenmesi hususunda;<br />
Manastır Yahudilerinin, birbirlerine şarap sattıkları, ancak Müslümanlara şarap satmadıkları, fakat<br />
buna rağmen subaşıların cerîme akçesi almak amacıyla Müslümanlara şarap sattıkları iddiasıyla<br />
kendilerini yakalayıp zulmettikleri bildirildiğinden durumun incelenmesi ve eğer şikâyet doğru<br />
ise subaşıların Yahudileri bu şekilde rahatsız etmelerine izin verilmemesi; ancak Yahudilerin<br />
Müslümanlara şarap sattığı doğru ise satanların şer‘-i şerife göre cezalandırılması doğrultusunda<br />
Manastır kadısına gönderdiği emir örnek gösterilebilir (BOA, MD, 5, s.118).<br />
46<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Burak COŞKUN - Hamza GÜNAYDIN<br />
ibarelerin sıklıkla yer aldığı adaletnameler ile zulme yol açan sebeplerin<br />
kaldırıldığını belirten kanunnameler çıkarma yoluna gitmişler,<br />
burada yer alan hükümlerin uygulanıp uygulanmadığı da zulüm (mehayif)<br />
teftişi aracılığıyla denetlenmiştir (Mumcu, 1972: 39-41, İnalcık,<br />
1988b: 346).<br />
Divan-ı Hümayun’a gelen şikâyetin durumuna göre kanunnameler,<br />
adaletnameler, genel emirler, şer’i ve örfi hükümler doğrultusunda<br />
oldukça farklı kararlar verilmiştir. Çevirisi yapılmış olan Mühimme<br />
Defterlerinin incelenmesi neticesinde; “tahkikat yapılması, tahkikat<br />
yapılıp sonucunun Divan-ı Hümayuna arz edilmesi, tahkikat sonucuna<br />
göre hak sahiplerine haklarının verilmesi, iddiaların araştırılarak<br />
neticesinin bildirilmesi, şikâyet edilenin görevden azledilerek tahkikat<br />
yapılması, ilgilenilmesi için arzuhalin ilgili yöneticiye yollanması,<br />
halkın şikâyetlerini dinlemeyen kamu görevlilerinin uyarılması, huzur<br />
ve refahın teminine gayret olunması, şikâyete meydan verilmemesi,<br />
asılsız şikâyette bulunanların hapsedilmesi, şikâyet hakkında malumat<br />
verilmesi, şikâyetçileri çok olan davaların arz edilmesi, kimsenin<br />
hizmetinin bir başkasına gördürülmemesi, bir kamu görevlisine bir<br />
başka kamu görevlisi tarafından engel olunmaması, halkın rahatsız<br />
edilmesine izin verilmemesi, şikâyet edilenin davasının görülmesi için<br />
Divan-ı Hümayuna getirilmesi, kanuna aykırı iş yapılmasına izin verilmemesi,<br />
halka eziyet edilmemesi yolunda tembihte bulunulması, teftiş<br />
olunanın masum olduğunun anlaşılması üzerine isterse görevine iade<br />
edilebileceği hususunun bildirilmesi, reayanın şikâyetine yol açacak<br />
herhangi bir hareket yapılmasına müsaade edilmemesi, emirlere uyulması<br />
yönünde tembihte bulunulması ve kadılar tarafından durumun<br />
kontrol edilmesi, şikâyet edilenin hapsedilmesi, sürülmesi, küreğe konulmak<br />
üzere gönderilmesi, reayaya zulmedilmesine izin verilmemesi,<br />
yasağa titizlikle uyulması, halkın veya şikâyet olunanın rencide ettirilmemesi,<br />
kamu görevlilerine dışarıdan müdahale ettirilmemesi, reayaya<br />
zulmedilmemesi yolunda tembihte bulunulması, azledilen kimse<br />
yerine dürüst birinin tayin edilmesi, işin zamanında yapılmasına özen<br />
gösterilmesi…” şeklinde şikayetin niteliğine has, yol gösterici kararlar<br />
verilmiştir. Bu kararlar Osmanlı Devleti’nin halktan gelen şikayetlerin<br />
en üst düzeyde karşılık bulduğunun göstergesidir.<br />
Osmanlı Devleti hukuki işleri, yalnız mahalli kadı ve naiblere bırakmayıp<br />
ta köylere kadar adalet işleriyle meşgul olmak ve halkın dertlerini<br />
dinlemek üzere şikâyeti çok olan ve devlet görevlileriyle halk<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
47
OMBUDSMANLIĞIN KÖKENİ MESELESİ BAĞLAMINDA TÜRK-İSLÂM DEVLET GELENEĞINDE ŞİKÂYET HAKKININ KURUMSAL TEKÂMÜLÜ<br />
arasında büyük problemlerin ortaya çıktığı mahallere özel ve olağanüstü<br />
yetkilere sahip mehayif müfettişi denilen itimada layık kadılar<br />
gönderirdi. Bunların vasıtasıyla dava ve şikâyetler naipler ve kadılara<br />
aldırış etmeden doğrudan doğruya dinlenir ve neticeye göre muamele<br />
yapılırdı. Mehayif teftişi mahalli görevlileri ve kadıları da kapsardı.<br />
Mehayif müfettişleri gördükleri davaları ve yapılan şikâyetleri doğrudan<br />
doğruya Divan-ı Hümayuna arz ederlerdi. 48 Bu müfettişler yargı<br />
örgütünün başı olan kazaskerlere karşı değil doğrudan Divan-ı Hümayuna<br />
karşı sorumlulardı. Mehayif müfettişleri kadılık görevinden<br />
alınmazlardı. Hazineyi yetim mallarından ve zulüm ile toplanan mallardan<br />
korurlar, devlet hazinesinin kimseye yedirilmesine ve kimsenin<br />
malının haksız yere devlet hazinesine dâhil edilmesine müsaade etmezlerdi<br />
(Koçi Bey, 2011: 99; Uzunçarşılı, 2014, 130; Halaçoğlu, 2014:<br />
130; Ortaylı, 2008: 274; Aydın, 2014: 41; Mumcu, 1986: 86).<br />
Tüm bu uygulamalar bize Osmanlı Devleti’nde şikâyet hakkının oldukça<br />
kapsamlı biçimde uygulandığını ve halkın şikâyetlerinin devletin<br />
en üst makamında karşılık bulduğunu göstermektedir. Bu veriler<br />
ombudsmanlığın kökeninde Divan-ı Hümayun’un açık etkisi olduğunu<br />
kanıtlamaktadır. Şimdi -son olarak- bu etkinin Kral’ın talimatına<br />
yansıyıp yansımadığını ve ombudsman olarak nitelenen görevlinin<br />
Osmanlı Devleti’nde hangi görevliye karşılık gelebileceğini inceleyelim.<br />
5. İsveç Kralı 12. Charles’ın Kurduğu <strong>Ombudsman</strong>lık<br />
Kurumu ile Osmanlı Devleti Uygulamalarının<br />
Karşılaştırılması<br />
<strong>Ombudsman</strong>lık mekanizmasının oluşturulmasını sağlayan talimatın<br />
elimizdeki çevirisi, 15 Mayıs 2014 tarihinde İsveç Ankara Büyükelçiliğinde<br />
gerçekleştirilen “Kamu Denetçiliği (<strong>Ombudsman</strong>lık) Kurumu’nun<br />
Gelişiminde Osmanlı-İsveç İlişkilerinin Muhtemel Etkileri”<br />
konulu toplantı haberinin yer aldığı Adalet Bakanlığı Avrupa Birliği<br />
48<br />
Kütahya ve Karahisâr-ı Sâhib sancaklarında sancakbeyi subaşıları, zaim, kadı, nâib, sipahi vs.<br />
ehl-i örf tâifesinin reâyaya baskı ve zulüm yaptıkları hususunda şikâyette bulunulduğundan<br />
Hüdavendigâr beyi ve Kütahya kadısının mezâlim ve mehâyif teftişiyle görevlendirildikleri; her<br />
tarafı gezip reâyanın şikâyetlerini dinlemeleri, haksızlığa uğrayanların haklarının alınması, suçlu<br />
olanlardan arza muhtaç olmayanlara mahallinde gereken cezanın verilmesi, arza muhtaç olanların<br />
ise Divan-ı Hümayuna arzedilip gelecek emre göre hareket edilmesi (BOA, MD, 7, s. 325).<br />
48<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Burak COŞKUN - Hamza GÜNAYDIN<br />
Genel Müdürlüğünün internet sitesinde yayınlanmıştır. 49 Daha önce<br />
de belirttiğimiz gibi, Kamu Denetçiliği Kurumu’nda bulunan çeviri de<br />
bu metinle aynıdır. İncelendiğinde çevirinin 46 maddeden oluştuğu,<br />
ancak 15 ile 41. maddeler arasının yer almadığı görülecektir. Değerlendirmemiz<br />
eldeki mevcut 1-14. ile 42-46. maddeler üzerinden yapılacak,<br />
tüm verilerin nakledilmesi yerine karşılaştırma yapmamıza<br />
imkân verilebilecek bilgiler kullanılacaktır.<br />
KRAL 12. CHARLES’IN<br />
KURDUĞU<br />
OMBUDSMANLIK<br />
KURUMU<br />
Yüksek <strong>Ombudsman</strong>ın görevi<br />
öncelikle Kral namına talimatlar<br />
düzenlemek suretiyle kamu<br />
görevlilerinin yükümlülüklerini<br />
yerine getirip getirmediklerini<br />
denetlemek ve bu doğrultuda<br />
kanun ve yönetmelikleri ihlal<br />
edenlere karşı savcıları harekete<br />
geçirmek yoluyla dava açmaktır<br />
(Madde 1,2).<br />
Tüm ombudsman ve savcıların<br />
Krala hizmet etmek adına Yüksek<br />
<strong>Ombudsman</strong>ın talimatlarına<br />
uyma yükümlülüğü bulunmaktadır<br />
(Madde 3).<br />
OSMANLI DEVLETİ’NDEKİ<br />
UYGULAMA<br />
Osmanlı Devleti’nde padişah namına talimatlar<br />
Sadrazamın başkanlık ettiği Divan-ı<br />
Hümayun toplantılarında düzenlenmektedir.<br />
Divan-ı Hümayun’a çeşitli vasıtalarla gelen<br />
şikâyetler üzerine gönderilen emirlerle soruşturma<br />
yapılması ya da düzenli gerçekleştirilen<br />
teftişler ile her türlü kamu görevlisi<br />
denetlenmektedir.<br />
Osmanlı Devleti’nde padişahın mutlak vekili<br />
olan sadrazama itaat padişaha itaat<br />
anlamını taşımaktadır (Mumcu, 1986: 42).<br />
Sözü ve yazısı padişah iradesi ve fermanıdır<br />
(Uzunçarşılı, 1988b: 112). Bu bakımdan<br />
her kademedeki kamu görevlisi sadrazamın<br />
emirlerine uymak zorundadır.<br />
49<br />
Çevirinin yer aldığı internet adresi için 5 numaralı dipnota bakınız.<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
49
OMBUDSMANLIĞIN KÖKENİ MESELESİ BAĞLAMINDA TÜRK-İSLÂM DEVLET GELENEĞINDE ŞİKÂYET HAKKININ KURUMSAL TEKÂMÜLÜ<br />
Tüm ombudsman ve savcılar başladıkları<br />
işleri yarım bırakmamalı,<br />
konuyu ivedilikle hükme bağlamalıdırlar.<br />
İşlerini yaparken<br />
Kralın tebaasını aşağılamadan,<br />
hakkaniyet içinde davranmak<br />
zorundadırlar (Madde 3).<br />
Yüksek <strong>Ombudsman</strong> durumun<br />
keyfiyetine göre konuyu bizzat<br />
ele alabileceği gibi, savcılar da<br />
ellerindeki önemli suçlara ilişkin<br />
davaları Yüksek <strong>Ombudsman</strong>a<br />
gönderebilirler (Madde 4).<br />
<strong>Ombudsman</strong> ve savcılar üzerinde<br />
çok kuvvetli denetim yetkisine<br />
sahip olan Yüksek <strong>Ombudsman</strong>a<br />
danışılmadan hiçbir ombudsman<br />
ve savcının görevlere önerilmesi<br />
ve ataması yapılmamalıdır.<br />
Herhangi bir görevlinin görevden<br />
alınması veya tutuklanmasını<br />
gerektirecek suç işlediği tespit<br />
edilirse, Yüksek <strong>Ombudsman</strong> bu<br />
emirleri doğrudan verme yetkisine<br />
sahiptir (Madde 5,7).<br />
Ordudaki disiplin davalarına Askeri<br />
Genel Hukuk Müşaviri ya<br />
da Askeri Genel Hukuk Müşavir<br />
Yardımcısı bakar. Bunların yokluğunda<br />
Yüksek <strong>Ombudsman</strong><br />
uygun birini görevlendirir (Madde<br />
8).<br />
Divan-ı Hümayun’a ulaşan şikâyetler genelde<br />
gerekli soruşturmanın yapılabilmesi için<br />
kazâ kadılarına ve duruma göre yerel yöneticilere<br />
gönderilmektedir. Mühimme Defterlerinde<br />
soruşturma yapılırken Divan-ı<br />
Hümayun bahsinde de belirtildiği gibi halkın<br />
rencide edilmemesi ve hak neyi gerektiriyorsa<br />
öylece yargılama yapılması sıklıkla<br />
emredilmektedir.<br />
Divan-ı Hümayun kamu görevlilerinin işlediği<br />
büyük suçlarda, halka yönelik zulümlerin<br />
söz konusu olması durumunda, sürekli<br />
suç işleyenlerin yargılamalarında, soruşturmada<br />
zorluk çıkarılması durumunda,<br />
suçlunun çok olduğu gibi hallerde ilk derece<br />
mahkemesi olarak görev yapmıştır.<br />
Kazâ kadıları da bu tür davaları görülmesi<br />
için Divan-ı Hümayun’a göndermişlerdir.<br />
Vezir-i Âzam Osmanlı Devleti’nde ilmiye sınıfı<br />
da dâhil olmak üzere bütün tayin, terfi<br />
ve azillerde birinci derecede söz sahibi olup,<br />
bu hususlara ilişkin işler onun emir ve muvafakatı<br />
ile gerçekleştirilmiştir. Vezir, kazasker<br />
ve şeyhülislam atamalarında ise padişahın<br />
muvafakati alınmıştır (Uzunçarşılı,<br />
1988b: 115).<br />
Herhangi bir görevlinin tutuklanması ise<br />
Divan-ı Hümayunda alınan karar neticesinde<br />
olmaktadır.<br />
Osmanlı Devleti’nde ordudaki disiplin davalarına<br />
yargı teşkilatının başı olan kazaskerler<br />
bakmaktadır. Talimatın bu maddesindeki<br />
uygulama Osmanlı Devleti’ndeki uygulamadan<br />
farklıdır. Askerler de burada genel<br />
yargı uygulamasına tabidirler.<br />
50<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Burak COŞKUN - Hamza GÜNAYDIN<br />
Davalarla ilgili açıklayıcı bilgiler<br />
elde edilmesi, ağır suç işleyenlerin<br />
tutuklanması, işlenilen suç<br />
nedeniyle görevden alma emrinin<br />
verilmesi ve Yüksek <strong>Ombudsman</strong>ın<br />
bulunmadığı davalarda<br />
onun görevlerini yapacak kişinin<br />
atanması konularında Yüksek<br />
<strong>Ombudsman</strong>a Kralın mührünü<br />
Kral adına kullanma yetkisi verilmiştir<br />
(Madde 9).<br />
Yolsuzluk davalarında, görevin<br />
kötüye kullanılmasında ve yüksek<br />
düzeyli görevlilerin işlediği<br />
ağır suçlarda Yüksek <strong>Ombudsman</strong><br />
padişah adına yasal süreci<br />
takip etmesi gerekmektedir<br />
(Madde 11).<br />
Yüksek ombudsman kendisinin<br />
veya kendisi adına bir başkasının<br />
yapacağı her işlem için istinaf<br />
mahkemelerinde ya da Genel<br />
Divan-ı Harp (Yüce Divan) mahkemelerinde<br />
bir forum oluşturulmalıdır.<br />
Kral gerekli görürse bir<br />
komisyon oluşturur (Madde 12).<br />
Kral, Yüksek <strong>Ombudsman</strong>ın baktığı<br />
davalarda kendisine yardımcı<br />
olmak üzere Birinci <strong>Ombudsman</strong><br />
sıfatıyla bir görevliyi atar. Birinci<br />
<strong>Ombudsman</strong> Yüksek <strong>Ombudsman</strong>a<br />
işlerinde yardımcı olur ve<br />
hastalık ya da başka nedenle yokluğunda<br />
ona vekâlet eder (Madde<br />
13).<br />
Sadrazam, padişahın vekili olduğunun simgesi<br />
olarak padişah mührünü yanında taşımaktadır.<br />
Kamu görevlilerinin işlediği önemli nitelikteki<br />
suçlarda gerçekleştirilen soruşturma<br />
neticelerinin Divan-ı Hümayuna arz edilmesi<br />
emredilmektedir.<br />
Osmanlı Devleti’nde sadrazam devlet işlerini<br />
ve yargılama faaliyetini yürütürken<br />
tek başına ve sadece Divan-ı Hümayun’da<br />
çalışmamış, görüşülecek konuya göre kadı<br />
ve yöneticilerin de katıldığı İkindi Divanı,<br />
Çarşamba Divanı ve Cuma Divanı toplantılarına<br />
başkanlık etmiştir.<br />
Sadrazamın sefer, hastalık ya da henüz<br />
atanmamış olması gibi nedenlerden dolayı<br />
görevinin başında bulunmadığı durumlarda<br />
Sadrazama vekâlet eden ya da padişah<br />
başşehir dışındayken sadrazamı temsil<br />
eden vezire Sadaret veya Rikâb-ı Hümayun<br />
Kaymakamı denmiştir (Uzunçarşılı, 1988b:<br />
180; Öztuna, 2006: 506). Mumcuya göre<br />
Sadaret Kaymakamı padişahın ikinci derecede<br />
vekilidir (Mumcu, 1986: 145).<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
51
OMBUDSMANLIĞIN KÖKENİ MESELESİ BAĞLAMINDA TÜRK-İSLÂM DEVLET GELENEĞINDE ŞİKÂYET HAKKININ KURUMSAL TEKÂMÜLÜ<br />
Kral Yüksek <strong>Ombudsman</strong>ın tüm<br />
davalarda kendisinin yüksek çıkarlarını<br />
ve sadık tebaasının refahını<br />
koruyacağına veya tebaasına<br />
zarar verilmesine ve aşağılanmasına<br />
izin vermeyeceğine güvenir<br />
(Madde 14)<br />
Hukuk içerikli bir davada, davanın<br />
Konseyde görüşülmesi öncesinde,<br />
tarafların sorgulanmasında<br />
başkan olarak sorgulamaya<br />
katılmak, yargılamaya katılmak<br />
ve belirli bir davanın doğru şekilde<br />
anlaşılmadığını düşünürse,<br />
kanuna uygun olarak davanın<br />
nasıl karara bağlanacağı noktasında<br />
kanaatini bildirebilmektedir<br />
(Madde 42)<br />
Denetleme sırasında sekreterlerin<br />
görevi her türlü dava yahut<br />
işlemi, Konsey’de veya Kraliyet<br />
salonunda konunun özelliğine,<br />
önerilere ve talimatlara göre<br />
sunmaktır. Sekreterler davanın<br />
seyrine göre sağlam bilgilere sahip<br />
olmalı, adli vakalara öncelik<br />
tanıyarak davaları sonuçlandırmalıdır.<br />
Yüksek <strong>Ombudsman</strong> ile<br />
ikinci sekreter konu üzerinde<br />
iyice aydınlatılmış olarak, ihtilaf<br />
konusu davayla ilgili tarafları ayrı<br />
ayrı dinledikten ve konunun iyice<br />
aydınlanması için tarafların uygun<br />
gördükleri şekilde beyanda<br />
bulunmaları sağlandıktan sonra,<br />
birinci sekreter dava mahiyeti<br />
zihinlerde henüz tazeliğini korumaktayken<br />
dosyayı konseye arz<br />
eder. Konsey kararını verdikten<br />
sonra Sekreter bu kararı asar ve<br />
kamu nezdinde okur (Madde 44)<br />
Osmanlı padişahları sadrazamın kendilerini<br />
mutlak manada temsil edeceğine inandıklarından<br />
ve işlerini adaletle yürüteceklerine<br />
güvendiklerinden dolayı iktidarlarını idari<br />
açıdan vekilleri olan sadrazama devretmişlerdir.<br />
Sadrazam yargılama işlerinin de yapıldığı<br />
Divan-ı Hümayun, İkindi Divanı, Çarşmaba<br />
Divanı ve Cuma Divanı toplantılarına başkanlık<br />
ederek kazaskerler veya mevleviyet<br />
kadılarınca yürütülen yargılamalara nezaret<br />
etmektedir. Şer’i yargılamalara kanaatini<br />
belirterek katkıda bulunurken, örfi yargılamalarda<br />
söz sahibidir.<br />
Divan-ı Hümayun’da davalara bakma görevi<br />
Rumeli Kazaskerinin olup işlerin çok olması<br />
durumunda Sadrazam, Anadolu Kazaskerini<br />
davalara bakma noktasında yetkilendirebilmektedir.<br />
Bu maddeden Kral’ın talimatında birinci<br />
sekreterin Rumeli Kazaskerini ikinci sekreterin<br />
ise Anadolu Kazaskerini karşıladığı<br />
sonucuna ulaşmak mümkündür.<br />
52<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Burak COŞKUN - Hamza GÜNAYDIN<br />
Karşılaştırma tablosunun incelenmesinden, Yüksek <strong>Ombudsman</strong>’ın<br />
Kralın mührünü taşıması, forum ve konsey toplantılarına başkanlık<br />
etmesi, kral namına talimat vermesi, bütün kamu görevlilerinin<br />
direktiflere Krala hizmet etmek adına uymak durumunda olması, tüm<br />
atamalarda ve görevden almalarda söz sahibi olması, yargılama faaliyetlerini<br />
sekreterlerin yürütüyor olması özelliklerinin oldukça benzer<br />
biçimde Osmanlı Devleti’nde Sadrazam’da da bulunuyor olması,<br />
bizi Kral’ın talimatındaki Yüksek <strong>Ombudsman</strong>lık makamına, Osmanlı<br />
Devleti’nde Sadrazamlık (vezir-i âzam) makamının karşılık geldiği sonucuna<br />
ulaştırmıştır.<br />
Talimatta Birinci <strong>Ombudsman</strong>ın Osmanlı Devleti’nde oldukça yakın<br />
bir biçimde Sadaret Kaymakamına karşılık gelmesi ve bu kişilerin<br />
de vezirler arasından seçiliyor olması ombudsmanlar ifadesinin vezirlere,<br />
Konsey’de dava gören birinci ve ikinci sekreter ifadelerinin ise<br />
Divan-ı Hümayun’da dava gören Rumeli Kazaskeri ve Anadolu Kazaskerine<br />
karşılık geldiği görülmektedir. Öyle ki Osmanlı Devleti’nde Rumeli<br />
Kazaskerinin dava görmede esas görevli olması hususu, talimatta<br />
benzer biçimde Birinci Sekreterin de dava görmede öncelikli olması<br />
şeklinde karşılık bulmuştur. Konsey tabirinin, Divan-ı Hümayunu,<br />
forum tabirinin ise İkindi, Çarşamba ve Cuma Divanlarını andırması,<br />
karşılaştırmada belirtmemiz gereken diğer bir tespittir.<br />
Burada Kralın talimatı ile Osmanlı Devleti uygulamasını karşılaştırarak<br />
kurduğumuz bu ilişkininin, bir benzerlik ilişkisinden ziyade bir<br />
uyarlama ilişkisi olduğunu belirtmek gerekir. Karşılaştırma neticesinde,<br />
Kral 12. Charles’ın Divan-ı Hümayunun denetim ve yargılamada<br />
üstlendiği fonksiyonu, sadrazamlık makamını odak alarak ülkesine<br />
taşıdığı kanaati oluşmuştur. 50<br />
Çeviride eksik kalan yerlerin tamamlanmasının bu genel kanaati<br />
değiştirmeyeceği, ancak ayrıntıya ve uyarlamanın kapsamına ilişkin<br />
veriler sunacağı kanısındayız. Çünkü eldeki verilerle büyük benzerlikler<br />
saptamış olmamız, eksik kısımda da bu minvalde uyarlamalar<br />
olduğu ihtimalini güçlendirmektedir.<br />
50<br />
Yasin Kurban da “Divan-ı Mezalim’den <strong>Ombudsman</strong>lığa: Kamu Denetçiliğinin Tarihi Arka<br />
Planı” isimli makalesinde, Kral’ın ombudsmanlığı kurarken Divan-ı Hümayun’dan etkilendiği<br />
düşüncesindedir (Kurban, 2012: 99). Bizim çalışmamızla, bu makalenin isimleri benzer olsa da,<br />
inceleme yapıldığında iki makalenin muhteva ve usul bakımından farklı olduğu görülecektir.<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
53
OMBUDSMANLIĞIN KÖKENİ MESELESİ BAĞLAMINDA TÜRK-İSLÂM DEVLET GELENEĞINDE ŞİKÂYET HAKKININ KURUMSAL TEKÂMÜLÜ<br />
SONUÇ<br />
Türk-İslam devlet geleneğinde şikâyet hakkı uygulamalarını; ombudsmanlığın<br />
kökeni tartışmaları bağlamında ve tarihi gelişim seyri<br />
içerisinde inceleyerek, köken tartışmalarındaki karışıklığı gidermeye<br />
ve belirli analizler neticesinde çıkarımlarda bulunmaya gayret ettiğimiz<br />
çalışmamız neticesinde elde ettiğimiz bulguları maddeler halinde<br />
sıralamak gerekirse:<br />
1. İslam devletlerinde kurumsallaşmaya, adaletin tesisi ile birlikte<br />
iyiliğin emredilmesi / kötülüğün sakındırılması, ehliyet,<br />
liyakat, emanet ve meşveret ilkelerinin yön verdiği,<br />
2. Kurumsallaşma öncesi ilk uygulama örneklerinin Hz. Peygamber’in<br />
yaşamından çıkarılabileceği,<br />
3. Dört büyük halife döneminde kurumsallaşma adımlarının<br />
başladığı,<br />
4. Yöneticinin ve yönetici adına hareket eden görevlilerin temel<br />
görevinin adaleti tesis etmek olduğu,<br />
5. İslam devletlerinin teşkilatlanmalarında büyük oranda birbirlerinden<br />
etkilendikleri, kurumsallaşmalarını, daha önce<br />
var olan kurumları yukarıda belirtilen ilkelerle geliştirme ya<br />
da bu ilkeleri esas alan yeni kurumlar kurma yoluyla sağladıkları,<br />
6. Abbasiler döneminde tam anlamıyla bir adalet teşkilatı kurulduğu,<br />
7. İslam devletlerinde adalet teşkilatının hiyerarşik sırayla mezalim,<br />
kadı, hisbe ve şurtadan oluşan dört ayak üzerine oturduğu<br />
ve bu dörtlü yapının devam eden İslam devletlerinde<br />
geliştirilerek devam ettirildiği,<br />
8. Şikâyet hakkının, devlet teşkilatının bulunmadığı veya oluşum<br />
sürecinde olduğu dönemlerde yöneticinin, halkın yakınmalarını<br />
bizzat dinlemesi suretiyle hayata geçirildiği, genişleme<br />
ve kurumsallaşma sonrası bu görevin yönetici adına<br />
başkadılara bırakıldığı,<br />
54<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Burak COŞKUN - Hamza GÜNAYDIN<br />
9. Özellikle mezalimin kamu düzeninin sağlanmasında ve<br />
kamu görevlilerinin yaptığı haksızlıkları önlemede önemli<br />
fonksiyon üstlendiği,<br />
10. Türk-İslam devletlerinde ihtisaslaşmış divanlar üzerinden<br />
yürütülen devlet yönetiminin, Osmanlı Devleti’nde Selçuklu<br />
ve Anadolu Selçuklu devletlerinin de etkileriyle tüm<br />
erklere ilişkin yetkilerin tek bir divanda toplanması suretiyle<br />
merkeziyetçi bir yapı üzerinden gerçekleştirildiği,<br />
11. Divan-ı Hümayun adıyla kurumsallaşan bu yapıda, her<br />
görevlinin kendi yetki alanındaki işleri bağımsız olarak<br />
yürüttüğü, karar aşamalarında diğer divan üyelerinin de<br />
hazır bulunmasının gerekçesinin istişare mekanizmalarını<br />
çalıştırmak niyetinden kaynaklandığı,<br />
12. Osmanlı Devleti’nde kâdılkudâtın yerini kazaskerin, mezalim<br />
yetkisini ise Divan-ı Hümayun’un aldığı, mezalim<br />
mahkemeleri ile Divan-ı Hümayun arasında bir devamlılık<br />
ilişkisi bulunduğu, dolayısıyla kâdılkudât ve mezalim mahkemelerinin<br />
Osmanlı Devleti’nde görülen bir uygulama olmadığı,<br />
13. Osmanlı Devleti’nin Divan-ı Hümayun vasıtasıyla etkin<br />
bir şikâyet mekanizması kurduğu, bu mekanizmaya ilişkin<br />
verilerin Mühimme Defterleri aracılığıyla günümüze kadar<br />
ulaştığı,<br />
14. Türkiye’de ombudsmanlık üzerine yapılan çalışmalarda<br />
kökenin Osmanlı Devleti’nde olduğu belirtilmekle birlikte,<br />
birçok kurum isminin aktarıldığı, kurumlar üzerinde<br />
fikir birliğinin bulunmadığı, bu çalışmaların çoğunda bugün<br />
bilinen ombudsmanlıktan hareketle geçmiş kurumların<br />
yorumlanması yoluna gidildiği (tavsiye kararı veren<br />
kurumların tarihi mekanizmalar içinde arandığı), ancak<br />
ombudsmanlığın ilk hali de dâhil olmak üzere bu kurumsal<br />
yapıların çoğunun mahkeme niteliğinde olduğu,<br />
15. Mezalim Mahkemeleri, Divan-ı İşraf, istihraç teftişi, Divan-ı<br />
Hümayun, mehayif teftişi gibi kamu hizmeti görevlilerini<br />
denetleyen mekanizmalarda görev alan müfettişlerin<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
55
OMBUDSMANLIĞIN KÖKENİ MESELESİ BAĞLAMINDA TÜRK-İSLÂM DEVLET GELENEĞINDE ŞİKÂYET HAKKININ KURUMSAL TEKÂMÜLÜ<br />
ve kadıların itimada şayan ve nitelikli kimseler arasından<br />
seçilmesi hususuna önem verildiği,<br />
16. Kral 12. Charles’ın 1713 tarihli talimatında “sadrazam”<br />
üzerinden Osmanlı Devleti denetim ve yargı sisteminin<br />
uyarlanması yoluna gidildiği,<br />
17. Ve nihayet Yüksek <strong>Ombudsman</strong>’ın Osmanlı Devleti’ndeki<br />
tarihi kökeninin;<br />
• Kurum bakımından Divan-ı Hümayuna,<br />
• Makam bakımından Sadrazama,<br />
• Soruşturma usulü bakımından ise mehayif teftişine dayandığı<br />
yönünde kanaat ve sonuçlara ulaşılmıştır.<br />
Bu sonuçlar bize Türk İslam devlet geleneğinde, adaletin tesis edilmesi<br />
amacı doğrultusunda, Hilfu’l-Fudûl’den başlayıp Hz. Peygamber’in<br />
uygulamaları ile devam eden ve Divan-ı Mezalim’den Divan-ı<br />
Hümayun’a kadar uzanan bir kurumsal tekâmül sürecinin varlığını<br />
göstermektedir. Kamu Denetçiliği Kurumu, ülkemizde benzer misyonu<br />
paylaştığı kurumlarla birlikte bu sürecin son halkasını oluşturmaktadır.<br />
Çalışmamız bu kurumsal tekâmül ilişkisinden hareketle, iyi uygulama<br />
örneklerinin günümüze taşınmasına katkı sunabilirse amacını<br />
gerçekleştirmiş olacaktır.<br />
56<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Burak COŞKUN - Hamza GÜNAYDIN<br />
KAYNAKÇA<br />
AKGÜNDÜZ, Ahmet (1997). “Hakem”, DİA, Cilt:15, Sayfa:171-173.<br />
AKINCI, Müslüm (1999). Bağımsız İdari Otoriteler ve <strong>Ombudsman</strong>, Beta Yayınları,<br />
İstanbul.<br />
ATAMAN, Taykan (1997). “<strong>Ombudsman</strong> ve Temiz Toplum”, Yeni Türkiye Dergisi,<br />
Yıl 3, Sayı 14, s. 779-789.<br />
ATAR, Fahrettin (2001). “Kadı”, DİA, Cilt:24, Sayfa:66-69.<br />
AVŞAR, B. Zakir (2012). <strong>Ombudsman</strong>/Kamu Denetçisi, Hayat Yayınları, İstanbul.<br />
AYDIN, M. Âkif (2014). Osmanlı Devleti’nde Hukuk ve Adalet, Klasik Yayınları,<br />
İstanbul.<br />
AYKAÇ, Mehmet (1997). Abbâsi Devletinin İlk Dönemi İdarî Teşkilâtında Dîvânlar,<br />
Türk Tarih Kurumu, Ankara.<br />
Başbakanlık Osmanlı Arşivleri (BOA), Mühimme Defterleri, No:3 (1993) , No:5<br />
(1994), No:6 (1995), No:12 (1996), No:7 (1997-2000), No:82 (2000),<br />
No:83 (2001), No:85 (2001).<br />
BAYKAL, Sanem (2013). Avrupa Birliğinde <strong>Ombudsman</strong> Kurumu: Siyasi Bütünleşme<br />
ve Genişleme Çerçevesinde Bir İnceleme, Siyasal Kitabevi, Ankara.<br />
ÇAĞRICI, Mustafa (1988). “Adâlet”, DİA, Cilt:1, Sayfa:341-343.<br />
DEMİR, Galip (2002).<strong>Ombudsman</strong> Aranıyor, Ahilik Araştırmaları Yayınları, İstanbul.<br />
DEVELLİOĞLU, Ferit (2013). Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, 30. Baskı,<br />
Aydın Kitabevi Yayınları, Ankara.<br />
EL-MAVERDİ, Ebu’l-Hasan Habib (2015). El-Ahkâmü’s-Sultaniye, İslam’da Devlet<br />
ve Hilafet Hukuku, Çev: Ali ŞAFAK, 2. Baskı, Bedir Yayınevi.<br />
ERYILMAZ, Bilal (2013). Kamu Yönetimi, 6. Baskı, Umuttepe Yayınları, Kocaeli.<br />
EŞ-ŞEYZERÎ,Abdurrahman b. Nasr (1993), İslam Devletinde Hisbe Teşkilatı,<br />
Haz: Abdullah TUNCA, Marifet Yayınları, İstanbul.<br />
FENDOĞLU, Hasan Tahsin (2011). Kamu Denetçiliği (<strong>Ombudsman</strong>lık), Yetkin Yayınları,<br />
Ankara.<br />
HALAÇOĞLU Yusuf (2014). XIV-XVII. Yüzyıllarda Osmanlılarda Devlet Teşkilatı<br />
ve Sosyal Yapı, Türk Tarih Kurumu, Ankara.<br />
HAMÎDULLAH, Muhammed (1998). “Hilfü’l-Fudûl”, DİA, Cilt:18, Sayfa:31-32.<br />
HAMÎDULLAH Muhammed (2014). İslam Peygamberi, Çev: Mehmet YAZGAN,<br />
Beyan Yayınları, İstanbul.<br />
HİZMETLİ, Mustafa (2011). Endülüs’te Hisbe Teşkilatı, TDV Yayınları, Ankara.<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
57
OMBUDSMANLIĞIN KÖKENİ MESELESİ BAĞLAMINDA TÜRK-İSLÂM DEVLET GELENEĞINDE ŞİKÂYET HAKKININ KURUMSAL TEKÂMÜLÜ<br />
İBN CEMAA, Bedreddin (2010), Adl’e Boyun Eğmek Ehl-i İslamın Yönetimi İçin<br />
Hükümler, Çev: Özgür KAVAK, Klasik Yayınları, İstanbul.<br />
İBN TEYMİYE (2001). Bir İslam Kurumu Olarak Hisbe, Çev: Vecdi AKYÜZ, 2. Baskı,<br />
İnsan Yayınları, İstanbul.<br />
İMAM GAZALİ (2012). Yöneticilere Tavsiyeler, Çev: Osman ARPAÇUKURU, 3.<br />
Baskı, İlke Yayıncılık, İstanbul.<br />
İNALCIK, Halil (1988a). “Şikâyet Hakkı: Arz-ı Hâl ve Arz-ı Mahzarlar”, Osmanlı<br />
Araştırmaları Dergisi, Sayı:7-8, s. 33-54.<br />
İNALCIK, Halil (1988b). “Adâletnâme”, DİA, Cilt:1, Sayfa:346-347.<br />
İNALCIK, Halil (2015). Adalet Kitabı, Ed: Bülent SARI, Selim ASLANTAŞ, 2. Baskı,<br />
Yeditepe Yayınları, İstanbul.<br />
İPŞİRLİ, Mehmet (2002). “Kazasker”, DİA, Cilt:25, Sayfa:140-143.<br />
İPŞİRLİ, Mehmet (2003). “Mahzar”, DİA, Cilt:27, Sayfa:398-401.<br />
İPŞİRLİ, Mehmet (2008). “Sadrazam”, DİA, Cilt: 35, Sayfa: 414-419.<br />
İPŞİRLİ, Mehmet (2010). “Şeyhülislam”, DİA, Cilt: 39, Sayfa: 91-96.<br />
KALLEK, Cengiz (1998). “Hisbe” (Fıkhî Hükmü, Tarihçe / Merkezî İslam Toprakları,<br />
DİA, Cilt:18, Sayfa:133-143.<br />
KARAMAN, Hayrettin (1988). “Adâlet” (Fıkıh), DİA, Cilt:1, Sayfa:343-344.<br />
KARAMAN, Hayrettin (2010). İslâm’ın Işığında Günün Meseleleri, İz Yayıncılık,<br />
İstanbul.<br />
KAZICI, Ziya (1988). “Ahîlik”, DİA, Cilt:1, Sayfa:540-542.<br />
KAZICI, Ziya (2006). Osmanlı’da Yerel Yönetim (İhtisab Müessesesi), Bilge Yayınları,<br />
İstanbul.<br />
KURBAN, Yasin (2012). “Divan-ı Mezalim’den <strong>Ombudsman</strong>lığa: Kamu Denetçiliğinin<br />
Tarihi Arka Planı”, EKEV Akademi Dergisi, Yıl 16, Sayı 52, s. 91-104.<br />
KURT, Yılmaz (2011). Koçi Bey Risâlesi, 3. Baskı, Akçağ Yayınları, Ankara.<br />
KUŞÇU, Ayşe Dudu (2013). Eyyûbî Devleti Teşkilâtı, Türk Tarih Kurumu, Ankara.<br />
KUTLUER, İlhan (2006). “Müsâvat”, DİA, Cilt:32, Sayfa:76-79.<br />
KÜÇÜKAŞÇI, Mustafa Sabri (2006). “Müşrif”, DİA, Cilt:32, Sayfa:167-169.<br />
KÜTÜKOĞLU, Mübahat S. (2006). “Mühimme Defteri”, DİA, Cilt:31, Sayfa:520-523.<br />
MUMCU, Ahmet (1972). Osmanlı Hukukunda Zulüm Kavramı, Sevinç Matbaası,<br />
Ankara.<br />
MUMCU, Ahmet (1986). Divan-ı Hümayun, 2. Baskı, Birey ve Toplum Yayınları,<br />
Ankara.<br />
MUMCU, Ahmet (1994). “Dîvân-ı Hümâyun”, DİA, Cilt:9, Sayfa:430-432.<br />
58<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Burak COŞKUN - Hamza GÜNAYDIN<br />
NİZÂMÜ’L-MÜLK(2013), Siyâsetnâme, 2. Baskı, Haz: Mehmet Altay Köymen,<br />
Türk Tarih Kurumu Yayınları.<br />
ODYAKMAZ, Zehra (2012). “Çağdaş Bir Denetim Mekanizması Olarak Kamu<br />
Denetçiliği (<strong>Ombudsman</strong>lık) Kurumu’nun Türkiye İçin Gerekliliği ve Diğer<br />
Benzer Kurumlarla Karşılaştırılması”, Kamu Yönetimi: Yönetim, Siyaset Ekseninde<br />
Yeniden Yapılanma, Ed: Yüksel KOÇAK - Atıl Cem ÇİÇEK, 2. Baskı,<br />
Gazi Kitabevi, Ankara, s. 138-150.<br />
ORTAYLI, İlber (2001). “Kadı”, DİA, Cilt 24, Sayfa: 69-73.<br />
ORTAYLI, İlber (2008). Türkiye Teşkilât ve İdare Tarihi, Cedit Neşriyat, Ankara.<br />
ÖZBİLGEN, Erol (2012). 99 Soruda Osmanlı, 2. Baskı, İz Yayıncılık, İstanbul.<br />
ÖZÇELİK, İsmail (2014). Devlet-i ‘Aliyye’nin Kamusal Düzeni ve Kurumları, Gazi<br />
Kitabevi, Ankara.<br />
ÖZDEN, Kemal (2010). <strong>Ombudsman</strong> (Kamu Denetçisi) ve Türkiye’deki Tartışmalar,<br />
Seçkin Yayıncılık, Ankara.<br />
ÖZEL, Ahmet (2015). Yönetici Peygamber Hz. Muhammed, Küre Yayınları, İstanbul.<br />
ÖZEN, Şükrü (2001). “Kâdılkudât”, DİA, Cilt:24, Sayfa:77-82.<br />
ÖZGİŞİ, Tunca (2014). “Osmanlı Adalet Sisteminde Bireysel Başvuru Hakkı”, Yalova<br />
Sosyal Bilimler Dergisi, Yıl 5, Sayı 8, s. 52-66.<br />
ÖZTUNA, Yılmaz (2006). Tarih ve Politika Ansiklopedisi, Ötüken Neşriyat, Ankara.<br />
PİCKL, Victor (1997). <strong>Ombudsman</strong> Sisteminin İslami Temelleri, Çev: Taykan<br />
Ataman, Yeni Türkiye Dergisi, Yıl 3, Sayı 14, s. 800-805.<br />
SÖNMEZ, Nesim (2014). “Hılfu’l-Fudûl Teşkilatı”, Atatürk Üniversitesi İlahiyat<br />
Fakültesi Dergisi, Sayı:41, s. 399-418.<br />
TEMİZEL, Zekeriya (1997). “Yurttaşın Yönetime Karşı Korunmasında Bir Başka<br />
Denetim Organı: <strong>Ombudsman</strong>”, Yeni Türkiye Dergisi, Yıl 3, Sayı 14, s. 764-<br />
778.<br />
TUTAL, Erhan (2014). Dünyada ve Türkiye’de <strong>Ombudsman</strong>lık, Adalet Yayınevi,<br />
Ankara.<br />
UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı (1988a). Osmanlı Devleti Teşkilâtına Medhal, 4. Baskı,<br />
Türk Tarih Kurumu, Ankara.<br />
UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı (1988b). Osmanlı Devletinin Merkez ve Bahriye Teşkilâtı,<br />
3. Baskı, Türk Tarih Kurumu, Ankara.<br />
UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı (2014). Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilâtı, 4. Baskı,<br />
Türk Tarih Kurumu, Ankara.<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
59
OMBUDSMANLIĞIN KÖKENİ MESELESİ BAĞLAMINDA TÜRK-İSLÂM DEVLET GELENEĞINDE ŞİKÂYET HAKKININ KURUMSAL TEKÂMÜLÜ<br />
YENİÇERİ, Celal (2004). “Mezâlim”,DİA, Cilt:29, Sayfa:515-518.<br />
YILDIRIM, Mustafa (2010). “Tahkim”, DİA, Cilt 39, Sayfa:411-413.<br />
YILDIZ, Hakkı Dursun (1988). “Abbasîler” (Siyasi, Medeniyet Tarihi), DİA, Cilt<br />
1, Sayfa 31-48.<br />
YILMAZ, Metin (2010). “Şurta”, DİA, Cilt:39, Sayfa:242-244.<br />
60<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
HUKUKİ VE İDARİ DENETİM ÖLÇÜTÜ OLARAK İYİ<br />
YÖNETİM İLKELERİ<br />
The Principles of Good Administration as a Standard af Legal and<br />
Administrative Review<br />
Yrd.Doç.Dr. Selman KARAKUL *<br />
Özet<br />
“İyi yönetim” ve “iyi yönetişim” kavramları temelde<br />
kamu yönetimi teorisiyle ilgilidir. Ancak iyi yönetim<br />
kavramının daha somut hale gelmesi sayesinde, iyi<br />
yönetim ilkeleri idari ve hukuki bir denetim ölçütü<br />
olarak kabul edilmeye başlamıştır. Kamu denetçiliği<br />
kurumları ve Avrupa <strong>Ombudsman</strong>ının gerçekleştirdiği<br />
denetimler, doğru idari davranışların ortaya<br />
koyulmasında ve iyi yönetim ilkelerinin gelişiminde<br />
önemli rol oynamıştır. Avrupa Birliği Temel Haklar<br />
Şartı’nda iyi yönetim hakkının güvenceye alınması,<br />
iyi yönetim ilkelerini sınırlı da olsa bir temel hak kategorisi<br />
haline getirmiştir. Bu çalışmada, iyi yönetim<br />
ilkelerinin tarihsel gelişimi, belli başlı iyi yönetim<br />
ilkeleri, Avrupa Birliği Hukukunda iyi yönetim hakkı<br />
ile Türkiye’de iyi yönetim ilkelerinin gelişimi ve uygulaması<br />
konuları üzerinde durulmaktadır.<br />
Anahtar kelimeler: İyi yönetim, iyi yönetişim, iyi<br />
yönetim hakkı, Avrupa <strong>Ombudsman</strong>ı, Kamu Denetçiliği<br />
Kurumu<br />
Abstract<br />
The concepts of “good administration” and “good<br />
governance” are basically related to the theory of<br />
public administration. However, the principles of<br />
good administration are adopted as a standard<br />
of legal and administrative review through the<br />
concretization process of good administration<br />
concept. The review of ombudsman institutions and<br />
the European <strong>Ombudsman</strong> played an important<br />
role in the emergence of good administrative<br />
behaviour and development of the principles of<br />
good administration. The protection of the right to<br />
good administration in the Charter of Fundamental<br />
Rights of the European Union (EU) has converted<br />
the principles into a fundamental right category,<br />
although in a limited form. This paper analyses<br />
the historical development of the principles of<br />
good administration, certain principles of good<br />
administration, the right to good administration in<br />
the European Union Law and the development and<br />
the practice of the principles of good administration<br />
in Turkey.<br />
Keywords: Good administration, good<br />
governance, the right to good administration, The<br />
European <strong>Ombudsman</strong>, The Turkish <strong>Ombudsman</strong><br />
Institution<br />
*<br />
İstanbul Medipol Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Genel Kamu Hukuku Anabilim Dalı Öğretim<br />
Üyesi, skarakul@medipol.edu.tr<br />
OMBUDSMAN AKADEMİK DERGISI • YIL: 2 SAYI: 3 TARIH: TEMMUZ-ARALIK 2015 SS: 61-105 ISSN: 2148-256X
HUKUKİ VE İDARİ DENETİM ÖLÇÜTÜ OLARAK İYİ YÖNETİM İLKELERİ<br />
GİRİŞ<br />
İyi yönetim, en genel anlamda, belirli bir faaliyeti yürütmek için<br />
öngörülen usul ve kurallara uygun hareket edilmesini ifade etmektedir.<br />
Yürütülen faaliyet alanına göre farklılıklar gösterse de, tarafsızlık,<br />
doğruluk ve çabukluk gibi yatay olarak tüm idari faaliyetler için geçerli<br />
olan iyi yönetim ilkeleri bulunmaktadır. İyi yönetim, karşıt anlamlısı<br />
olan kötü yönetime karşı başvuru yolları sağlamaktadır. Şöyle ki; tarafgirlik,<br />
adaletsizlik ve aşırı gecikme gibi kötü yönetim uygulamalarına<br />
karşılık iyi yönetim, tarafsızlığı, adaletli olmayı ve çabukluğu gerektirmektedir<br />
(Harden, 2001: 234). İyi yönetim kavramı, kamu yönetimi,<br />
siyaset bilimi, işletme ve hukuk gibi birçok disiplinin ortak çalışma<br />
alanına giren, kamu, özel ve sivil toplum sektörleri tarafından farklı<br />
yönleriyle de olsa benimsenen geniş bir kullanım alanına sahiptir. İyi<br />
yönetim kavramının, kamu yönetiminin idari ve hukuki bir denetim<br />
ölçütü ve aynı zamanda bir hak kategorisi olarak kabul edilmesi yeni<br />
bir gelişmedir. Bununla birlikte, iyi yönetimin düşünsel ve tarihsel temellerinin<br />
iktidar ve yönetim kavramlarının ortaya çıkışı kadar eskiye<br />
dayandığı söylenebilir.<br />
Yönetim bilimini siyasetten ayırarak, bağımsız bir bilim olarak gelişmesinde<br />
öncü rol oynayan isimlerden Woodrow Wilson’a göre, yönetim,<br />
işletme alanında yer almaktadır. Yönetim, siyasetin telaş ve çekişmesinden<br />
ayrı ele alınmalıdır. Hatta büyük ölçüde anayasal çalışmaların<br />
tartışmalı alanından da uzaklaşmalıdır. Yönetim zorunlu olarak<br />
siyasal hayatın bir parçası olmakla birlikte, yalnızca teknik bir detay<br />
olmanın ötesinde, önemli ilkeleri sayesinde üst düzey siyasi değerlerle<br />
ilişkilidir. Yönetim biliminin amacı, idari yöntemleri ampirik deneylerin<br />
karmaşa ve pahalılığından kurtararak, istikrarlı bir yapıya kavuşturmaktır.<br />
Yönetsel sorunlar, siyasal sorunlar olarak nitelendirilemez.<br />
Siyaset idareye bir takım görevler ihdas etse de, bu durum manipüle<br />
edilmemelidir. Wilson, mukayeseli çalışmalar sayesinde, demokratik<br />
devletlerle demokratik olmayan devletler arasında yönetimin temel<br />
esasları yönünden farklılık bulunmadığının anlaşılacağını savunmaktadır.<br />
Wilson’a göre, böyle bir mukayeseli çalışmada demokrasinin üstün<br />
değerleri takdir edilmekle birlikte, iyi yönetimin tüm hükümetler<br />
için benzer yönlerinin bulunduğu anlaşılacaktır (Wilson, 1887:<br />
197-222). Urwick, Taylor, Gulick, F. A. Cleveland, W. E. Mosher, J. M.<br />
Pfiffner, and J. M. Gaus gibi idari reformcular da, kamu yönetiminde<br />
62 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Selman KARAKUL<br />
bilimsel yaklaşımı benimsemişlerdir. Ancak 20. yüzyılın ortalarına<br />
doğru, Dwight Waldo’nun ortaya attığı yönetsel devlet (administrative<br />
state) görüşüyle, kamu yönetiminde salt bilimsel yaklaşımın geçerli<br />
olamayacağı, yönetsel yöntemlerin, yönetimin amacına göre kaçınılmaz<br />
olarak farklılıklar göstereceği ön plana çıkmıştır. 1 Örneğin; etkinlik<br />
ilkesi ele alınacak olursa, “ne için etkinlik?” sorusuna da cevap<br />
verilmesi gerekir. Bu bağlamda, etkinlik başlı başına bir amaç değil,<br />
fakat kamusal alana yön veren kişilerin tercih ettiği farklı değerlerin<br />
zorunlu olarak ölçülmesini sağlayan bir kavram olarak kabul edilecektir<br />
(McCurdy, 2006: 35-51).<br />
Kamu yönetimi yaklaşımları arasındaki farklılıklar, iyi yönetim ilkeleri<br />
yönünden değerlendirildiğinde, 1990’lı yıllardan sonra liberal<br />
demokratik değerlerin dünya devletlerinin önemli bir bölümünde kabul<br />
görmesinin ardından, iyi yönetim ve buna bağlı olarak iyi yönetişim<br />
kavramlarının küresel ölçekte geliştiği görülmektedir. İyi yönetim<br />
ve iyi yönetişim ilkelerinin özellikle Avrupa Birliği (AB) ve Avrupa<br />
Konseyi (AK) belgelerinde düzenlendiği ve söz konusu örgütlere üye<br />
devletler arasında hukuk devleti, demokrasi ve insan hakları gibi temel<br />
değerler konusunda ortak bir anlayış geliştirmek istendiği bilinmektedir.<br />
Dolayısıyla, yönetim biçimleri ve temel değerler arasındaki<br />
farklar, bugün 19. ve 20. yüzyıllardaki kadar derin ve yaygın olmadığı<br />
için, iyi yönetimin temel ilkelerinin dünya devletlerinde geniş kabul<br />
görmesi daha mümkün görünmektedir.<br />
Kamu yönetimine yönelik hukuki ve idari denetim ölçütü olarak<br />
gelişim gösteren iyi yönetim ilkelerini genel bir çerçevede ele almayı<br />
amaçlayan bu çalışma dört bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde,<br />
iyi yönetim ilkelerinin tarihsel gelişimi; ikinci bölümde, belli başlı iyi<br />
yönetim ilkeleri ve bu ilkelerin hukuki çerçevesi; üçüncü bölümde, AB<br />
Hukukunda iyi yönetim hakkı ve uygulaması; dördüncü ve son bölümde<br />
ise, Türkiye’de iyi yönetim ilkelerinin gelişimi ve uygulaması konularına<br />
yer verilmektedir.<br />
1<br />
ABD’nin 32. Başkanı Franklin D. Roosevelt döneminde, Büyük Buhran’ın olumsuz etkilerini<br />
giderebilmek amacıyla 1933-1938 yılları arasında alınan önlemleri ifade etmek için kullanılan<br />
“Yeni Düzen” (New Deal) uygulamalarıyla, kamu yönetiminin ağırlığı artmıştır. Yeni düzen<br />
uygulamalarının etkisiyle geliştirilen yönetsel devlet görüşü de, kamu yönetiminin örgütlenme<br />
ve işleyişinin toplumda ön planda olduğu bir idare anlayışını ifade etmektedir. Yönetsel devlet<br />
anlayışının, ekonomik liberalizasyon ve serbest piyasa güçlerinin gelişimiyle önemli eleştirilere<br />
maruz kaldığını ve zamanla eski gücünü yitirdiğini belirtmek gerekir (Maheshwari, 2002: 36).<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
63
HUKUKİ VE İDARİ DENETİM ÖLÇÜTÜ OLARAK İYİ YÖNETİM İLKELERİ<br />
1. İyi Yönetim İlkelerinin Tarihsel Gelişimi<br />
1.1. Antik Yunan ve Roma’da Yönetime İlişkin Genel İlkeler<br />
Modern devlet öncesi dönemde iyi yönetim anlayışı teorik ve pozitif<br />
yönleriyle incelenebilir. Antik dönemde ortaya çıkan medeniyetlerin<br />
hemen hepsinde, iyi ve etkin yönetimin temelini oluşturan bazı<br />
ilkelere yer verildiği bilinmektedir. Dönemsel ve mekânsal olarak farklılaşan<br />
kamu yönetimi ilkeleri incelenirken, dönemin yönetim anlayışı,<br />
inançları, toplumsal değerleri ve kültürel yapısı göz önünde bulundurulmalıdır.<br />
Modern devlet öncesi dönemde, kamu yönetimini siyasi<br />
iktidardan ayrı düşünmek mümkün değildir. Dolayısıyla, iyi yönetime<br />
dair ilke ve kuralların bir bütün olarak siyasi topluluğun idaresini kapsadığı<br />
söylenebilir. Sümer’de, Eski Mısır’da, Pers İmparatorluklarında,<br />
Eski Çin ve Hint Uygarlıklarında, hatta Aztek, İnka ve Maya Uygarlıklarında<br />
iyi yönetime ilişkin belirli ilke ve kurallara rastlamak mümkündür<br />
(Farazmand, 2001: 9-22). Bununla birlikte, bu çalışmanın kapsamı<br />
göz önüne alındığında, modern devlet ve yönetim anlayışının gelişimine<br />
katkısı daha fazla görülen Antik Yunan ve Roma’da iyi yönetim<br />
ilkelerine kısaca değinmekle yetinilecektir.<br />
Antik Yunan polislerinde yönetim biçimleri bir örnek olmadığı gibi,<br />
iyi yönetim anlayışının da farklılaştığı ve polislerde geçerli yönetim<br />
biçimine göre, iyi yönetim ilkelerinin farklı amaçlara hizmet ettiği söylenebilir.<br />
M.Ö. 594 yılında yapıldığı kabul edilen Solon reformları ve<br />
M.Ö. 508-507 yıllarında gerçekleştirilen Cleisthenes reformları, Atina’da<br />
demokratia yönetiminin kurulmasında ve iyi yönetime ilişkin bir<br />
takım kuralların gelişmesinde önemli rol oynamıştır (Robinson, 2004:<br />
76-92). Antik Yunan’da kamu yönetimine ilişkin ilkeler ağırlıklı olarak<br />
Klasik Dönem (M.Ö. 500’lü yıllar ile 323 yılları arasındaki yaklaşık<br />
200 yılı kapsamaktadır) sürecinde ele alınmaktadır. Antik Yunan’dan<br />
günümüze kalan yazılı kaynaklarda günlük yaşama dair bilgiler sınırlı<br />
olduğundan, yurttaş faaliyetlerine ilişkin -doğrudan veya dolaylı olarak-<br />
daha fazla bilgi ve belge bulunan Atina polisi inceleme konusu yapılmaktadır<br />
(Pownall, 2013: 287 vd.). Eşit yurttaşlık esasına göre siyasi<br />
kurumlara katılma hakkının benimsenmesi 2 , hukuk kurallarına riayet<br />
2<br />
Solon ve Cleisthenes reformları sayesinde, eşit yurttaşlık hakkının ancak özgür ve yetişkin erkek<br />
nüfusunun büyük kısmını kapsayacak şekilde genişletildiğini hatırlatmak gerekir. Atina sitesinin<br />
M.Ö. 430 yıllarındaki toplam nüfusu yaklaşık 350.000, yetişkin erkek yurttaşların sayısı ise yaklaşık<br />
64 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Selman KARAKUL<br />
bilinci, kamu yaşamında ilerlemenin liyakat esasına dayalı olması, devlete<br />
hizmet etme yeteneği olanların, sosyal ve ekonomik durumuna bakılmaksızın<br />
başarılı olabilmesi (Dahl, 1993: 21) Atina’daki iyi yönetim<br />
uygulamaları arasında sayılabilir. Antik Yunan uygarlığının iyi yönetim<br />
anlayışının gelişmesine katkısının uygulamadan ziyade düşünsel alanda<br />
olduğu belirtilmelidir. Platon’un ideal devletinde toplumsal yaşamın<br />
tüm ayrıntılarıyla düzenlendiği bir yönetim anlayışı tasavvur edilmekte,<br />
bilgeliğin ve adalet gibi üstün değerlerin hâkim olacağı yönetim düzeninde<br />
yasaların önemi ihmal edilmektedir. Ancak Yasalar adlı eserinde,<br />
Platon, daha gerçekçi ve uygulanabilir bir yönetim anlayışını benimsemiş<br />
ve toplumun iyiliği için yasaların üstünlüğü ilkesini kabul etmiştir.<br />
Platon Yasalar’da, yönetimin kötüye kullanılmasını engelleyecek ve<br />
kendi içinde denetimi sağlayacak bir idari mekanizma önermektedir<br />
(Sharma ve Sharma, 2006: 83-84). Aristoteles’in iyi yönetime ilişkin<br />
tespit ve önerileri daha gerçekçi ve yön gösterici niteliktedir. Döneminin<br />
Yunan polislerinde geçerli olan yönetimlerin temel özelliklerini<br />
karşılaştırmalı olarak inceleyen Aristoteles, iyi ve kötü yönetimler, yönetimlerin<br />
bozulmasının nedenleri ve adaletli yönetim konularında modern<br />
devletlerin gelişimine ışık tutan teoriler geliştirmiştir. Aristoteles’e<br />
göre, toplumda aşırı zengin ve aşırı fakirlerin sayıca artması toplumsal<br />
dengeyi bozacak sebeplerin başında gelmektedir. Bu nedenle yönetim,<br />
vatandaşlar arasında dengeli bir gelir dağılımı sağlanmasına ve orta sınıfın<br />
gelişmesine yönelik politikalar yürütmelidir. Orta sınıfın sayıca<br />
fazla olduğu bir toplumda en güvenli ve hukuka saygılı yönetimin sürdürülebilmesi<br />
mümkün olabilir (Sabine ve Thorson, 1973: 110-123).<br />
Ayrıca Platon gibi Aristoteles de, kamu yönetiminin kalitesini artırmak<br />
ve ortak iyiye ulaşmak için yurttaşların eğitiminin önemine dikkat çekmiştir<br />
(Curren, 2000: 121-123).<br />
Eski Roma’da siyasi tarihin ilk üç devri olan Krallık (M.Ö. 754-509),<br />
Cumhuriyet (M.Ö. 509-M.Ö. 27) ve İlk İmparatorluk’ta (M.Ö. 27-M.S.<br />
284), devlet idaresine üç organ hâkimdi. Bu organlar, magistratus,<br />
senatus ve comitia’lardır. Roma’da üç temel siyasi organın birbirine<br />
karşı üstünlük mücadelesi, dönemsel olarak yönetimin niteliğini belirlemiştir.<br />
Bir bakıma karma yönetimin güvencesini oluşturan siyasi<br />
40.000; Peloponez Savaşı sonrasındaki önemli nüfus kaybı sonrasında M.Ö. 350’li yıllardaki nüfusu<br />
yaklaşık 250.000, buna karşılık yetişkin erkek yurttaşların sayısı ise 30.000 civarındadır (Morris,<br />
2009: 114-115).<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
65
HUKUKİ VE İDARİ DENETİM ÖLÇÜTÜ OLARAK İYİ YÖNETİM İLKELERİ<br />
organlar, Roma siyasi tarihinin ilk üç döneminde bir arada varlıklarını<br />
sürdürmüşlerdir. Son İmparatorluk (M.S. 284-M.S. 565) devrinde ise,<br />
comitia’lara son verildiği gibi, senatus siyasi önemini yitirmiştir (Umur,<br />
1990: 5-6). 1300 yılı aşkın hüküm süren bir siyasi teşekkülün yönetim<br />
organları ve yönetimine hâkim olan temel değerler zamanla farklılık<br />
gösterse bile, iyi yönetim konusunda modern devleti etkileyen ilke ve<br />
uygulamaları bulunduğuna kuşku yoktur. Roma Özel Hukukunun genel<br />
normları modernize edilmiş biçimiyle günümüzde birçok hukuk<br />
sisteminde varlığını sürdürürken, Roma Siyasi Müesseseleri ve Kamu<br />
Hukukunun etkisinin daha az olduğu düşünülebilir. Ancak Roma kamu<br />
yönetimine borçlu olduğumuz kavramlardan birkaçını hatırlatmak<br />
bile, Roma’nın günümüz Kamu Hukuku alanındaki etkisini göstermek<br />
için yeterlidir. Roma’da farklı anlamda kullanılsa da republicae (kamuya,<br />
devlete ait olan), imperium (üstün iktidar, imparatorluk), civitas<br />
(şehir, yurttaşlık), consul, praesideo (en üst düzey seçilmiş yönetici),<br />
praefectus (vali, yönetici), quaestor (mali denetçi), dictator (olağanüstü<br />
hallerde geçici olarak atanan üst düzey yönetici) senatus (senato, parlamentonun<br />
üst kanadı) plebiscitum (pleb meclisi kararı) Roma yönetimine<br />
dayanan önemli kavram ve kurumlar arasındadır. Hatta Roma<br />
Katolik Kilisesinin başı olan Papalık makamı, Roma’daki benzeri olan<br />
Pontifex Maximus makamından gelmektedir (Loewenstein, 1973: 485-<br />
486). Roma’nın iyi yönetim anlayışının gelişmesine yaptığı katkıların<br />
başında siyasi iktidarın kendisini de sınırlayan genel kurallarla bağlı<br />
olmasını ifade eden yasallık ilkesi, iktidarın kötüye kullanılmasını ve<br />
keyfiliğini önlemek için geliştirilen kamu idaresinin (magistralıkların)<br />
kolejyalliği (ortaklaşa karar alma zorunluluğu), üst düzey görevlere<br />
atanmada hiyerarşinin izlenmesi, üst düzeydeki yöneticilerin astlarının<br />
aldığı kararları reddedebilmesi, kamu görevlilerinin tamamının<br />
eylem ve işlemlerinden dolayı sorumluluklarının bulunması sayılabilir.<br />
Ayrıca Romalılar, kendilerinden sonra gelenlere iyi yönetimin manevi<br />
değerleri olarak yurtseverlik, topluma bağlılık, dürüstlük, doğruluk,<br />
kendi çıkarını gözetmeden hizmet etme gibi üstün toplumsal değerleri<br />
bırakmışlardır (Loewenstein, 1973: 488). Roma’nın modern kamu yönetimi<br />
anlayışının gelişimine katkısı yalnızca Avrupa ülkeleriyle sınırlı<br />
kalmamış, dünyanın farklı ülkelerinde yaygın kabul görmüştür (Wieacker,<br />
1981: 257-281).<br />
66 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Selman KARAKUL<br />
1.2. Modern Devlet Sonrasında İyi Yönetim Anlayışının Gelişimi<br />
Modern devletin oluşumunda Monarşiler Dönemiyle başlayan,<br />
ulus devlet ve hukuk devleti ilkelerinin yaygınlaşmasıyla günümüz<br />
liberal demokratik devlet yapısına ulaşılan süreçte, kamu yönetimi<br />
anlayışında teorik ve pozitif yönlerden önemli gelişmeler kaydedilmiştir.<br />
Modern devletin yönetim yapısında Ortaçağ kurumları ve feodal<br />
düzenin etkileri yadsınamaz olsa da, Monarşiler Dönemi’nin esas<br />
itibarıyla Ortaçağ’daki bölünmüş iktidar yapısının yol açtığı çatışma,<br />
istikrarsızlık ve belirsizlik ortamına bir tepki olarak geliştiğini belirtmek<br />
gerekir. Modern devletin oluşum sürecinden günümüze kadar iyi<br />
yönetim ilkelerinin gelişimi incelenirken, konunun geniş kapsamı göz<br />
önüne alındığında, bir sınırlandırmaya gidilmesi kaçınılmazdır. Bu<br />
başlık altında, Monarşiler Dönemi’nin önemli düşünürlerinden Niccolo<br />
Machiavelli, Jean Bodin ve Thomas Hobbes’un görüşlerine kısaca<br />
değinildikten sonra, siyasal liberalizm ve ulus devlet sürecinde John<br />
Locke, Montesquieu ve Jean-Jacques Rousseau’nun iyi yönetim anlayışları<br />
üzerinde durulacaktır. Son olarak, 19. yüzyıldan günümüze<br />
kadar uzanan süreçte iyi yönetim anlayışının dönüşümü kısaca değerlendirilecektir.<br />
Machiavelli, Prens ve Söylevler adlı eserlerinde siyasal düşünceye<br />
özgün katkılar yapmış olup, modern siyaset kuramının en önemli kurucusu<br />
sayılmaktadır. Buna karşılık, iki eserinde incelenen konuların<br />
ve savunulan görüşlerin birbirinden farklı olması nedeniyle, Machiavelli’nin<br />
kendi içinde çelişkili bir düşünür olduğu ifade edilmektedir.<br />
Machiavelli, genel bakış açısıyla, Prens’te güçlü monarşileri, Eski Roma<br />
tarihi üzerine düşüncelerini ve dolayısıyla da cumhuriyet yönetimini<br />
işleyen Söylevler’de ise karma yönetim biçimini savunmaktadır (Ağaoğulları<br />
ve Köker, 1991: 170-171). Machiavelli’nin yaşadığı dönemde<br />
Floransa ve İtalya’nın içinde bulunduğu yönetim sorunları her<br />
iki eserinde de görüşlerinin şekillenmesinde önemli rol oynamıştır.<br />
Machiavelli’nin siyaset konusundaki düşünceleri özellikle Prens adlı<br />
eseri esas alınarak, olumsuz değerlendirmelere konu olmuştur. Machiavelli’nin<br />
aslında siyaset ile ahlak alanlarını birbirinden tam olarak<br />
ayırmadığı, ahlak sorunlarını özellikle kendi döneminde egemen olan<br />
Hıristiyan ahlak anlayışından çok farklı bir temelde yeniden değerlendirdiğini<br />
söylemek daha yerinde bir değerlendirme olur. Machiavelli,<br />
güçlü ve kalıcı olabilen bir siyasi iktidar arayışı içindedir. Bu arayış,<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
67
HUKUKİ VE İDARİ DENETİM ÖLÇÜTÜ OLARAK İYİ YÖNETİM İLKELERİ<br />
Machiavelli’nin özlem duyduğu birleşmiş bir ulusal İtalya devleti fikri<br />
ile temellendirilmektedir. Machiavelli’ye göre, devlet içinde ve ancak<br />
onunla birlikte insanlar iyi ile kötüyü, adil olan ile adil olmayanı birbirinden<br />
ayırabilmektedir. Dolayısıyla, güçlü ve sağlam temellere oturan<br />
bir devletin kurulması ve korunması için koşulların gerektirdiği her<br />
türlü yola başvurulabilir, çünkü devlet ya da siyasi iktidar iyilik, adalet,<br />
dürüstlük gibi ahlaki değerlerin var olabilmesi için gereklidir. Yurttaşlar<br />
yönünden ise, dönemin Avrupa toplumunda genellikle yüceltilen<br />
dürüstlük, adalet, göreve bağlılık, sadakat ve yurtseverlik bulunması<br />
gereken değerler arasındadır (Ağaoğulları ve Köker, 1991: 192-195).<br />
Jean Bodin’e göre, kamusal iktidarın yani devletin en belirgin özelliği,<br />
egemen erki içinde bulundurmasıdır. Egemen erk (egemenlik)<br />
kavramı, Bodin’in temel eseri olan Devletin Altı Kitabı’nın odak noktasını<br />
oluşturmakta, eserdeki diğer temalar da bu kavram etrafında ele<br />
alınmaktadır. Bodin’in siyasal kuramı, Machiavelli’nin tersine eylemler,<br />
olgular bir başka deyişle pratikler alanı üzerine değil, meşruluğu<br />
ön plana koyan ahlak ve hukuk alanı üzerine kurulmuştur. Bodin’in<br />
sözünü ettiği “iyi düzenlenmiş devlet” yönetiminin hakça olması, yalnızca<br />
devletin belli ahlak, adalet ve düzen değerlerine uygun olması<br />
değil, fakat aynı zamanda kendi temel amacını da bu değerlerin gerçekleşmesinde<br />
bulmasını gerektirmektedir. Bodin, her devletin birinci<br />
ve temel amacının erdem olması gerektiğini, devlet ile insanın gerçek<br />
mutluluklarının aynı şey olduğunu, diğer bir deyişle, devlet ile bireyin<br />
en yüce iyilikleri olan erdemleri arasında hiçbir fark bulunmadığını<br />
kabul etmektedir. Bodin’e göre, erdemli bir insan, iyi bir yurttaştır ve<br />
ortak iyiliğe hizmet eder. Bu anlayış devlet bakımından iki anlam taşımaktadır.<br />
Birincisi, ahlak ile siyasetin birbirinden ayrılmaz olması,<br />
ikincisi ise insanların gerek ahlaki, gerek siyasi yaşamlarının doğanın<br />
(Tanrı’nın) temel yasalarına bağımlı bulunmasıdır. Bodin, devleti salt<br />
insan yapısı olarak algılayarak laik (hiç değilse dünyevi) bir düşünce<br />
biçimine ulaşmakla birlikte, devletin yüce amacı söz konusu olduğunda<br />
devletin doğru düzeninin doğal (tanrısal) düzenin bir parçası olduğunu<br />
da belirtmekten çekinmemektedir (Ağaoğulları, Akal ve Köker,<br />
1994: 10-12).<br />
Thomas Hobbes, siyasi iktidarı, daha önce hiçbir düşünürün yapamadığı<br />
ölçüde büyük bir güçle temellendirmiş ve mutlak iktidarın zorunluluğunu<br />
tutarlı biçimde ortaya koyarak, savunmuştur. Hobbes’un<br />
68 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Selman KARAKUL<br />
kuramında ortaya koyulan mutlak iktidar anlayışı, modern devlete<br />
işaret etmektedir. Auctoritas (iktidarın ilkesi) ile potestas’ın (iktidarın<br />
kullanımının) tek merkezde toplanıp, bu merkezin de rasyonel bir<br />
meşrulukla donatıldığı siyasal yapı, modern devleti ifade etmektedir.<br />
Hobbes’a göre, doğa durumunda, kişisel güvenliklerini sağlamak için<br />
birbirleriyle sürekli savaş halinde olan insanlar, barışı olanaklı kılabilmek<br />
için kendilerini yönetme hakkını egemen bir güce devrederler.<br />
Gerçekte hiç kimse bir başkasına herhangi bir hakkını ya da gücünü bırakıp<br />
devretmemekte, yalnızca o kişinin yolunun önünden çekilmekte<br />
ve böylece onun zaten elinde tuttuğu doğal hakkını herhangi bir engelle<br />
karşılaşmadan özgürce kullanmasına olanak tanımaktadır. Böylece,<br />
vazgeçilen, terk edilen güçlerin toplamından daha üstün egemen<br />
bir güç, yani Leviathan ortaya çıkmaktadır. Hobbes’a göre, egemenin<br />
mutlak erki, aynı zamanda onun sınırını da belirlemektedir. Egemen<br />
devleti ne dağıtabilmekte, ne de yıkabilmektedir. Sözleşmeyi bozamaz,<br />
çünkü sözleşmenin taraflarından biri değildir. Egemen eylemlerini<br />
keyfi bir biçimde gerçekleştiren bir erk değildir. Devlet rasyonel bir<br />
hesabın sonucu olduğu ve belli bir determinizm içine oturtulan devlet<br />
erkinin akılcı olandan başka bir şey buyuramayacağı için, egemenin de<br />
siyasal toplumun yaşamını tehlikeye atacak bir davranışta bulunması<br />
mümkün değildir. Hobbes, devletin erdemli, iyi ve adil olmasını istememektedir;<br />
çünkü devlet zaten erdemin, iyiliğin ve adaletin ta kendisidir.<br />
Egemenin bencil bir tutumla kendi çıkarlarını rasyonel hesap<br />
yaparak koruması, gerçekte, zorunlu olarak işlevlerini yerine getirip,<br />
uyruklarına iyi ve adil davranması sonucunu da doğurmaktadır. Egemenin<br />
sınırlılığı, onun yaratılış amacından kaynaklanmaktadır. Egemen,<br />
halkının iyiliğini gözetmek için, mutlak bir kudrete sahip olmalıdır.<br />
Ancak egemenin amacını gerçekleştirebilmesi, egemenlik kudretinin<br />
aynı zamanda akılla sınırlı olması nedeniyledir (Ağaoğulları, Akal<br />
ve Köker, 1994: 159-279).<br />
Klasik liberal devlet anlayışının ortaya çıkmasıyla, siyasi iktidarın<br />
kaynağı, kullanılması ve meşruiyeti konusunda günümüz yönetim<br />
anlayışının temelini oluşturan yeni yaklaşım ve ilkeler geliştirilmiştir.<br />
Bu bağlamda, ilk olarak üzerinde durulması gereken düşünür<br />
John Locke’dur. Locke’un yaşadığı dönem itibarıyla olumlu çağrışımlar<br />
yapmayan ve henüz siyasal bir çerçeveye oturmamış olan “liberal”<br />
kavramıyla nitelendirilmeyen görüşleri, kendisinden sonra yapılan<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
69
HUKUKİ VE İDARİ DENETİM ÖLÇÜTÜ OLARAK İYİ YÖNETİM İLKELERİ<br />
değerlendirmelerde, Locke’u klasik liberal yönetim düşüncesinin oluşumunda<br />
öncü konuma yerleştirmiştir. Hobbes’un tasvir ettiğinden<br />
farklı bir doğa durumu kurgulayan Locke’a göre, doğa durumu ahlaksaldır<br />
ve tarih dışıdır; insanların sözleşerek değiştirmelerinden önceki<br />
durumlarıdır. Bu açıklama, insanların doğa durumunda hiçbir zorunluluğa<br />
bağlı olmadıkları anlamına gelmemektedir. İnsanların ahlaki<br />
açıdan Tanrı’nın koyduğu, kendilerini ve başkalarını korumak amacıyla<br />
eylemde bulunmalarına yönelik doğa yasasına bağlı olduklarını<br />
gösterir. Siyasal toplum, merkezileşme ve daha etkili olmayı gerektirebilir;<br />
ancak başkaları üzerinde doğa yasasının tanıdığı haklardan fazlasına<br />
sahip olma anlamına gelmez (Hampsher-Monk, 2004: 118-121).<br />
Bilginin kaynağında deneyimler olduğunu öne süren İngiliz ampirizminin<br />
(deneycilik) kurucuları arasında olan Locke’a göre, fikirlerin temelinde<br />
tecrübe, sezgi ve yansıtma yer almakta olup, ahlakın rasyonel<br />
bir temeli bulunmaktadır. Locke’a göre, insanların sahip olduğu belirli<br />
iyi özellikler mutluluk, kötü özellikler ise acı getirir. İyi özellikler arasında,<br />
nezaket, cömertlik, insanlık, artistik zarafet, onur, tevazu, çalışkanlık,<br />
iyilik, güven, bilimsellik, alçak gönüllülük, kibarlık, sağduyu,<br />
saygı, otokontrol, özveri ve kendine hâkim olma sayılabilir. Kötü özellikler<br />
ise müşkülpesentlik, tenkitçilik, kaba davranma, saygısızlık, tamah,<br />
zalimlik, tahakküm edicilik, riyakârlık, tembellik, yalancılık, kötülük,<br />
ihmalkârlık, acelecilik, utangaçlık, mahcubiyet, inatçılık ve içe<br />
kapanıklıktır. Locke, eğitim yoluyla çok yönlü bireylerin yetişmesine<br />
önem vererek, eğitimle iyi yönetim arasında bir bağlantı kurmaktadır;<br />
ancak Locke’un geleneksel eğitim anlayışı, oldukça radikal olan siyasal<br />
görüşlerinden farklılaşmaktadır. Locke, kuvvetler ayrılığı kuramını ilk<br />
kez ortaya koyan düşünürlerden biri olarak, yasama ve yürütmenin<br />
çatışan taleplerini dengeleyici bir unsur olarak kamu bürokrasisine<br />
özel önem vermiştir. Bu yüzden Locke, modern yürütme ve yasama<br />
yetkisinin gelişiminde önemli bağlantı noktalarından birinde yer almaktadır.<br />
Locke’un kamu yönetimi üzerindeki belirgin etkisi, mülkiyet,<br />
para, kıtlık ve refah konularında yoğunlaşmaktadır. Locke açıkça<br />
özel mülkiyet ve işletmelerin yönetim tarafından korunması gerektiğini<br />
savunmaktadır. Yönetim, bu korumayı planlama ve imar yoluyla<br />
yerine getirecektedir. Locke’un kamu yönetimi görüşünde, birbiriyle<br />
bağlantılı olan barış, refah ve düzenin sürdürülmesi hedefleri de büyük<br />
önem taşımaktadır (Griffith, 1998: 125-139).<br />
70 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Selman KARAKUL<br />
Montesquieu, Kanunların Ruhu adlı eseriyle modern devlet yapılanmasına<br />
yön veren yasama, yürütme ve yargı ayrılığını sistematik<br />
bir bütünlük içinde ortaya koyan düşünür olarak bilinmektedir. Montesquieu’nun<br />
kamu yönetimi anlayışının açıklığa kavuşturulabilmesi<br />
için, özgürlük ve kuvvetler ayrılığı sorununa ilişkin görüşlerinin birlikte<br />
incelenmesi daha uygun görünmektedir. Montesquieu’ya göre,<br />
özgürlük kısaca, yasaların izin verdiği şeyleri yapabilmek, yasakladığı<br />
şeyleri ise yapmamaktır. Özgürlük kişinin kendini güven içinde hissetmesi<br />
olduğuna göre, özgürlük ortamı da hiç kimsenin diğerinden<br />
korkmadığı bir ortamda yaşamasıdır. Özgürlük ancak ılımlı yönetimlerde<br />
bulunur ve bu yönetimler de iktidarın kötüye kullanılmasının<br />
önlenmiş olması koşuluyla gerçekleşebilir. Çünkü iktidar sahibi herkesin<br />
bu gücü kötüye kullanmaya yatkın olduğu bilinen bir husustur.<br />
İktidarın kötüye kullanılması ise ancak iktidarın iktidarla durdurulması<br />
sayesinde mümkün olabilir. Herhangi bir siyasal düzende özgürlük<br />
olup olmadığı, bu düzende iktidarın iktidarla sınırlı olup olmadığına<br />
bağlı olarak değişir. Yasama-yürütme ilişkileri yönünden, yürütmenin<br />
yasamanın işlemlerini durdurma hakkı yani veto hakkı vardır,<br />
aksi durumda yasama zorbalığa kayabilir ve tüm yetkileri tekelinde<br />
toplamak isteyebilir. Buna karşılık, yasamanın yürütmeyi durdurma<br />
yetkisi bulunmayıp, yalnızca yasaların nasıl uygulanacağını denetleme<br />
yetkisi mevcuttur. Birleşik Krallığın siyasal sisteminden esinlenen<br />
Montesquieu’ya göre, yürütme organı kutsal ve dokunulmaz bir niteliğe<br />
sahip olduğundan, onu suçlamak ve yargılamak mümkün değildir.<br />
Ancak yürütmenin yasaları kötü uygulamasının nedeni danışmanların<br />
kötü seçilmesinden kaynaklanabileceğinden, kötü danışmanların<br />
suçlandırılması ve cezalandırılması mümkündür. Montesquieu’nun,<br />
iyi yönetimin gerçekleştirilebilmesi için, yasalarla -bir ölçüye kadar<br />
da olsa- yurttaşlar arasında sosyo-ekonomik eşitliğin sağlanmasına<br />
gayret edilmesi yönündeki görüşleri de dikkat çekicidir (Göze, 2009:<br />
196-202). Montesquieu’nun kadınların yönetimiyle ilgili çelişkili olsa<br />
da zamanının ilerisindeki görüşlerine de değinmek gerekir. Montesquieu,<br />
Mısır geleneğinde olduğu gibi kadınların aileleri idare etmesi akıl<br />
ve doğaya aykırı olsa da, imparatorlukları idare etmelerinin mümkün<br />
olduğunu kabul etmiştir. Montesquieu’ya göre, kadınların doğal güçsüzlüğü<br />
aile yönetiminde onların hâkimiyeti sağlamalarına engel teşkil<br />
ederken, devlet yönetiminde onları daha müsamahakâr ve ölçülü<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
71
HUKUKİ VE İDARİ DENETİM ÖLÇÜTÜ OLARAK İYİ YÖNETİM İLKELERİ<br />
yapmakta ve bu nitelikler, sertlik ve şiddettense daha iyi bir yönetime<br />
imkân vermektedir (Whaley, 2003: 127-128).<br />
Rousseau, kendisinden önceki “Doğal Hukuk Okulu” düşünürleri<br />
gibi insan anlayışı ve doğal yaşama döneminden yola çıkarak, toplum<br />
sözleşmesi kuramını, genel irade, halk egemenliği, yasa ve yönetim biçimlerine<br />
ilişkin görüşlerini ortaya koymuştur. Rousseau’ya göre, en<br />
iyi yönetim hangisidir sorusuna kesin bir cevap verilmesi mümkün olmasa<br />
da, bir ulusun iyi mi, yoksa kötü mü yönetildiği sorusuna cevap<br />
bulmak mümkündür. Bunun için siyasal toplumun amacının ne olduğuna<br />
bakmak gerekir. Eğer amaç, üyelerinin korunması ve gelişmesi<br />
ise, bu durumda insanların korunduklarını ve geliştiklerini gösteren<br />
kriter tespit edilmelidir. Rousseau bu kriterin nüfus artışı olduğunu<br />
söylemektedir. Eğer bir ülkede her şey aynı kalmak kaydıyla, dışarıdan<br />
katılmalar, kitle halinde yurttaşlığa kabul olayları olmadan, yeni<br />
sömürgeler kazanılmadan yönetime katılan yurttaş sayısı artıyorsa,<br />
o yönetim iyi demektir; aksine nüfus azalıyorsa, o yönetim kötüdür<br />
(Göze, 2009: 222). Ülkenin somut koşulları ne olursa olsun, yürütme<br />
erki ne şekilde düzenlenirse düzenlensin, önemli olan kurulan hükümetin,<br />
devletin amacı doğrultusunda yönetimi sürdürmesidir. Bir<br />
hükümet, genel iyiliği gözeten yasaların otoritesinin dışına çıkmadığı<br />
sürece iyidir. Hükümetin iyi olmasının, buna bağlı olarak da devletin<br />
kuruluş amacından sapmadan varlığını sürdürmesinin temel koşulu,<br />
ülkedeki bütün bireylerin ortak çıkarlara, duygulara ve değerlere<br />
yani yurttaşlık bilincine sahip olmasıdır (Ağaoğulları, 2006: 149-151).<br />
Rousseau’ya göre, halk ile yönetim arasındaki mesafe genişledikçe vergiler<br />
de o oranda artış gösterir. Demokrasilerde halk en hafif vergi yükü<br />
altındadır; aristokrasilerde bu yük biraz daha artar; monarşilerde ise<br />
halk en ağır vergi yükü altındadır. Bu nedenle Rousseau’ya göre, monarşi<br />
zengin ulusların, aristokrasi orta hallilerin, demokrasi ise yoksul<br />
ülkelerin yönetimi olacaktır. Emeğin yarattığı üretim fazlasının çok<br />
fazla olmadığı yerler özgür uluslara elverişlidir. Buna karşılık, az işle<br />
çok ürün veren yerler ise monarşilere uygun olabilir. Rousseau’ya göre,<br />
yönetimlerin iki temel bozulma nedeni mevcuttur. Yönetimlerin bozulma<br />
nedenlerinin birincisi yönetim kadrosunun daralması, diğeri ise<br />
devletin dağılmasıdır. Yönetim kadrosunun daralması, yönetici kadrosundaki<br />
daralmadır. Örneğin, demokrasiden aristokrasiye, aristokrasiden<br />
monarşiye geçiş, yönetim kadrosunun daralması sonucunda<br />
72 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Selman KARAKUL<br />
olur. Devletin dağılması ise iki biçimde olur. Birincisi, yöneticinin yasalara<br />
uygun hareket etmeyip, egemen gücü gaspetmesi durumunda<br />
devlet dağılır ve yöneticiler halkın efendisi ve zorba olurlar. Yönetici<br />
kadrosu egemen gücü gaspettiği anda artık toplumsal sözleşme bozulmuştur;<br />
insanlar ancak baskı ve zor altında kaldıkları için boyun eğerler.<br />
İkincisi, hükümet üyeleri hep birlikte kullanmaları gereken yetkileri<br />
tek tek kullanmaya kalkışırlarsa, bu durumda da, yönetici sayısı<br />
kadar hükümet ortaya çıkar ki, bu da devletin sonu demektir (Göze,<br />
2009: 222-223).<br />
Fransız Devrimi sonrasında Avrupa’da liberal ulus devlet modelinin<br />
yaygınlaşmasıyla iyi yönetim ilkelerinin en azından teorik olarak benimsenmesi<br />
konusunda ülkeler arasında benzer gelişmeler yaşandığı<br />
görülmektedir. Avrupa’da 19. yüzyıl boyunca, kamu yönetiminde etkinliğin<br />
yanı sıra, adalet, eşitlik ve nihayet demokrasi ilkeleri gelişmiş,<br />
anayasacılık hareketiyle desteklenen sınırlı iktidar ve hukuk devleti<br />
anlayışı genel kabul görmeye başlamıştır. 1848 devrimleriyle pozitif<br />
alana taşınan sosyal adalet talebi ve bazı sosyal haklar, iyi yönetim<br />
anlayışında da dönüşüme yol açmıştır. 19. yüzyılın ikinci yarısından<br />
itibaren, kamu yönetimi sosyal-ekonomik alana yönelmeye başlamış<br />
ve bireylerin refah ve mutluluğunu arttırmaya yönelik yeni sosyal politikalar<br />
geliştirilmiştir. Özellikle, liberal ekonomik düzende 19. ve 20.<br />
yüzyıllarda neredeyse her on yılda bir yaşanan ekonomik kriz dönemlerinde,<br />
iyi yönetim anlayışının sosyal adalet ve refah boyutu ön plana<br />
çıkarak, dönemsel de olsa, daha müdahaleci bir kamu yönetimi anlayışı<br />
benimsenmiştir.<br />
19. yüzyılda demokrasi teorisinin gelişimiyle birlikte yaşanan bir<br />
diğer önemli gelişme ise siyasal farklılaşmanın ortaya çıkardığı siyasi<br />
ideolojiler ve her bir ideolojinin öngördüğü farklı devlet ve yönetim<br />
anlayışlarıdır. Marksist devlet teorisine göre, kapitalist devlet düzeninde<br />
sınıfsal farklılığın yarattığı yabancılaşma ve çatışma ortamı<br />
sona ermeden gerçek demokrasinin tesis edilmesi mümkün değildir.<br />
Ancak gerçek demokrasiye geçiş aşamasında -ki bu aşamaya 20. yüzyıl<br />
sosyalist devletlerinden herhangi birinin yaklaştığı söylenemez- baskıcı<br />
bir tek parti ve dolayısıyla devlet bürokrasisinin hâkim olduğu<br />
bilinmektedir. İkinci Dünya Savaşı öncesinde ortaya çıkan faşist devletlerde<br />
ise bireyin dışlandığı, korporatif bir yapı kurulmaya çalışılmıştır.<br />
Siyasi ideolojilerin hemen hepsinin kendi öngördükleri toplumsal<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
73
HUKUKİ VE İDARİ DENETİM ÖLÇÜTÜ OLARAK İYİ YÖNETİM İLKELERİ<br />
düzene geçişi sağlamaya elverişli yönetim ilkeleri geliştirdikleri veya<br />
mevcut ilkeler arasında kendi amaçlarına uygun olanları kullanmayı<br />
tercih ettikleri görülmüştür.<br />
Kamu yönetimi sistemindeki değişim ve reformları daha iyi anlayabilmek<br />
için klasik yönetim modeli üzerinde durulması gerekmektedir;<br />
çünkü herhangi bir reform girişimi, mevcut modele karşı yapılmaktadır.<br />
Klasik model, kamu sektörünün örgütlenmesinde uzun süre en iyi<br />
model olarak kabul edilmiştir. Klasik modelin teorik temelleri ABD’de,<br />
Woodrow Wilson ve Frederick Winslow Taylor, Birleşik Krallık’ta<br />
Northcote–Trevelyan Raporu, Almanya’da ise Max Weber’den gelmektedir.<br />
Klasik model genel olarak, siyasal yönetimin kontrolünde, hiyerarşik-bürokratik<br />
modele sıkı sıkıya bağlı, sürekli, tarafsız ve isimsiz<br />
görevliler tarafından yürütülen, sadece kamu yararına odaklanan,<br />
aynı zamanda hizmet edip, yöneten, ancak politikanın belirlenmesine<br />
katkıda bulunmayan, yalnızca siyasetçiler tarafından kararlaştırılan<br />
politikayı uygulayan idare tarzı olarak nitelendirilebilir. Klasik model<br />
ve tanım, 19. yüzyıl boyunca ve 20. yüzyılın ilk yarısında Batı ülkelerinin<br />
ve özellikle Kıta Avrupası’nın kamu yönetimi anlayışına hâkim olmuştur.<br />
Başlangıçta, klasik modelin etkileri görülen modern yönetim<br />
modellerinde, profesyonel bürokratlar kamu görevlerini siyasal mekanizmalardan<br />
ve bu arada özel sektörden ayrı bir şekilde icra etmiştir.<br />
Oysa modern dönem öncesi yönetim modelleri, kişisel ilişkiler temelinde<br />
yürümektedir. Eski sistemlerin en belirgin özelliği gayri şahsi,<br />
hukuka, örgütsel yapı ve devlete bağlı değil, fakat kişisel olmaları, kral,<br />
lider, bakan veya partiye sadakate dayanmalarıdır. Patronaj ve adam<br />
kayırmacılığın Avrupa ve ABD’de (büyük ölçüde) sona ermesi, 19. yüzyıl<br />
sonlarında gerçekleşebilmiştir. Avrupa ve ABD’de kamu yönetimi<br />
farklı bir tarihsel gelişim çizgisi izlese de, her ikisinde de Weberyen<br />
bürokrasi yaklaşımı yaygın kabul görmüştür. Weber’e göre bürokratik<br />
bir örgütte istihdam edilecek görevlilerin kişisel olarak serbest olmaları<br />
ve sözleşmeyle atanmaları; seçimle değil, atamayla göreve gelmeleri;<br />
atamada kişisel niteliklerinin esas alınması; belirli bir maaş ve özlük<br />
haklarının bulunması; yegane veya esas işlerinin bürokraside üstlendikleri<br />
görev olması; liyakate dayalı bir terfi sistemi bulunması; son<br />
olarak da görevlilerin zorlama ve uygulama araçları açıkça öngörülen<br />
yeknesak bir denetim ve disiplin sistemine dâhil olmaları gerekmektedir<br />
(Katsamunska, 2012: 75-76).<br />
74 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Selman KARAKUL<br />
1960 ve 1970’li yıllarda gelişen yeni kamu yönetimi anlayışının temel<br />
ilkeleri katılımcılık, ademi merkeziyet ve temsili bürokrasidir. Hem<br />
siyasal hem örgütsel katılım usulü siyasi ölçekte iktidarın yaygınlaşması<br />
ve katılımcılığın artması, örgütsel ölçekte ise yine iktidarın yaygınlaşması<br />
ve değişimin teşvik edilmesi yönünden desteklenmektedir.<br />
Ademi merkeziyetçilik yurttaş katılımının siyasal ve örgütsel düzlemde<br />
artırılmasına hizmet edecektir. Katılımcı bürokrasi ise hizmet alan<br />
odaklı yönetimin gerçekleşmesi ve hizmet alanların çıkarlarının idareciler<br />
tarafından temsil edilmesini amaçlamaktadır. Kamu sektöründe<br />
yeni işletme anlayışı ise 1980 ve 1990’lı yıllarda ortaya atılmıştır. Yeni<br />
işletme anlayışı ekonomi, verimlilik, kamu organlarının, araçlarının ve<br />
programlarının etkinliği ve üstün kaliteli hizmet sunmayı gerektirmektedir.<br />
Yeni işletme anlayışı, yalnızca klasik kamu yönetiminde reformu<br />
değil aynı zamanda kamu sektöründe ve iktidar toplum ilişkilerinde<br />
dönüşümü ifade etmektedir (Katsamunska, 2012: 78).<br />
1.3.“İyi Yönetim”den, “İyi Yönetişim” Anlayışına Geçiş<br />
Anglo-Amerikan siyaset teorisi, hükümet ya da yönetim (government)<br />
kavramını, devletin resmi kurumlarını ve bu kurumların meşru<br />
zorlayıcı gücünü ifade etmek için kullanmaktadır. Hükümet, karar alma<br />
ve bu kararları uygulama kabiliyetiyle nitelendirilmektedir. Hükümet<br />
özellikle kamu düzenini sağlamak ve kolektif karar almayı kolaylaştırmak<br />
amacıyla ulus devlet düzeyinde işleyen resmi ve kurumsal süreçleri<br />
çağrıştırmaktadır. Yönetişim (governance) kavramının geleneksel<br />
kullanımı ve sözlük anlamı onu hükümet ya da yönetimle eşanlamlı<br />
olarak gösterse de, yönetişimle ilgili artan çalışmalar, bu kavramın kullanımını<br />
farklı bir istikamete doğru yönlendirmiştir. Yönetişim daha<br />
ziyade yönetimin anlamında bir değişimi, yeni bir yönetim sürecini,<br />
kural koymanın değişen koşulunu ya da toplumun yönetildiği farklı<br />
bir metodu işaret etmektedir. Yönetişimin çıktıları, yönetimden farklı<br />
değildir; dolayısıyla iki kavram arasındaki fark sonuçları bakımından<br />
değil, usul ya da yöntemi bakımından ortaya çıkmaktadır. Yönetişim<br />
kavramının anlamı konusunda literatürde farklı görüşler bulunsa da,<br />
bu görüşler temelde yönetişimin kamu ve özel sektörleri arasındaki sınırın<br />
belirsiz hale geldiği yönetim tarzlarının gelişimini ifade etmektedir.<br />
Yönetişimin özü, hükümetin otorite ve yaptırım yollarına dayanmayan<br />
idari mekanizmalara odaklanmış olmasıdır. Yönetişim kavramı<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
75
HUKUKİ VE İDARİ DENETİM ÖLÇÜTÜ OLARAK İYİ YÖNETİM İLKELERİ<br />
dışarıdan empoze edilerek değil, çok sayıdaki yönetenin birbiriyle<br />
etkileşimi ve birbirini yönlendirmesi sonucunda bir yapı veya düzen<br />
oluşturulmasına işaret etmektedir. Yönetişim perspektifinin teorik<br />
alana katkısı nedensel analiz düzeyinde olmayıp, yeni bir normatif teori<br />
sunma iddiasında da değildir. Yönetişimin önemi, örgütlenme kapsamındadır.<br />
Yönetişim perspektifinin değeri, yönetimin değişen sürecinin<br />
anlaşılmasını sağlamak üzere bir çerçeve sunma kapasitesinden<br />
kaynaklanmaktadır (Stoker, 1998: 17-18).<br />
Stoker, yönetişim kavramının farklı yönlerini göz önünde bulundurarak,<br />
yönetişimle ilgili birbirini tamamlayan beş teorem ortaya<br />
atmıştır. Buna karşılık, her teoremi bir ikilem veya eleştirel sorunla<br />
ilişkilendirmektedir (Stoker, 1998: 18-19):<br />
1. Yönetişim, yönetim kavramından gelen, ancak onun ötesinde<br />
bir dizi kurum ve aktörle ilgilidir. Yönetişimin karmaşık<br />
karar alma süreciyle, hükümeti açıklayıp haklı göstermek<br />
üzere kullanılan normatif kurallar birbirinden ayrılır.<br />
2. Yönetişim, ekonomik ve sosyal sorunlarla ilgilenmek için,<br />
belirsiz hale gelen sınır ve sorumlulukları tespit eder. Sorumlulukların<br />
belirsiz hale gelmesi, suçlamadan kaçınma<br />
ya da günah keçisi aramaya yol açabilir.<br />
3. Yönetişim, kolektif karar alma sürecine dâhil olan kurumlar<br />
arasındaki ilişkilerde mevcut güç bağımlılığını tespit<br />
eder. Güç bağımlılığı, hükümet yönünden istenmeyen sonuçların<br />
ortaya çıkması ihtimalini arttırır.<br />
4. Yönetişim, kendi kendini idare eden otonom aktörler ağıyla<br />
ilgilidir. Kendi kendini idare eden ağların ortaya çıkması,<br />
sorumluluk konusunda bazı güçlükler ortaya çıkarır.<br />
5. Yönetişim, yetkisini hükümetin yetki alanına girmeyen<br />
işlerde kullanır. Hükümetin yönetim ve yönlendirme için<br />
yeni araç ve teknikler kullanmaya yetkili olduğunu kabul<br />
eder. Hükümetler kolektif kararların yönlendirilmesi konusunda<br />
esnek bir yol izlese de, yönetişimin bu süreçte başarısız<br />
olma ihtimali mevcuttur.<br />
Yönetişim kavramına açıklık getirebilmek ve bu çalışma kapsamındaki<br />
önemini ortaya koyabilmek için, öncelikle yönetişimin bir hukuki<br />
76 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Selman KARAKUL<br />
kurum olup olmadığı üzerinde durulacak, ardından da yönetişimin temel<br />
ilkelerine değinilecektir. Hukuki kurumlar, özne veya nesnelerden<br />
oluşan varlıklarla, bu varlıkların özellikleriyle (niteliği ve statüsüyle)<br />
ve varlıklar arasındaki bağlantılarla ilişkilidir. Bu ayrım temelinde, Ruiter,<br />
hukuki kurumları yedi başlık altında sınıflandırmaktadır. 3 İlk bakışta<br />
bunlardan yalnızca iki tanesi yönetişim kavramının analiziyle ilgili<br />
görünmektedir. Birincisi, yönetişim kavramı AB gibi bir uluslararası<br />
örgüte ait bir kavram gibi düşünüldüğünde, hukuki bir şahsın mülkiyetinde<br />
bulunan bir mülkiyet türü olarak, hukuki bir kurum niteliğinde<br />
görülebilir. Ancak Avrupa Komisyonu tarafından kullanılan yönetişim<br />
kavramı normatif bir kavram olarak değerlendirilmekte ve esas olarak<br />
bu kategoriye girmektedir. Avrupa ölçeğindeki yetki kullanımı “açıklık,<br />
katılımcılık, sorumluluk, etkinlik ve tutarlılık” ilkelerine uygun “kural,<br />
usul ve davranışlar”la idare edilir ifadesi, AB’nin (ve onun kurum ve<br />
organlarının) işleyişine hâkim olan bir dizi ilkeyi belirtmektedir. Avrupa<br />
Komisyonu için yönetişim kavramı esas olarak AB’nin bir niteliği<br />
olarak görülebilir. Oysa Avrupa sınırındaki diğer aktörler yönünden yönetişim<br />
kavramı, hukuki bir kurum olarak bağlayıcı ve bağlayıcı olmayan<br />
birtakım kural ve yetkiler sistemi oluşturmaktadır. Yönetişim kavramının<br />
kurumsal niteliği Birleşmiş Milletler (BM) Küresel Yönetişim<br />
Komisyonu tarafından daha açık bir tanımlamayla ortaya koyulmuştur:<br />
“Yönetişim, kamu ya da özel kişi ve kurumların ortak işlerinin idaresiyle<br />
ilgili çeşitli yöntemlerin toplamıdır. Çatışan ya da karşıt çıkarların<br />
uzlaştırılabileceği ve ortak karar alınabilecek devamlı bir süreçtir. Uyumu<br />
sağlamakla görevli resmi kurum ve sistemleri içerdiği gibi, kişi ve<br />
kurumların üzerinde anlaştıkları veya kendi çıkarlarına uygun gördükleri<br />
gayri resmi düzenlemeleri de içerir.” Bu açıklamalardan hareketle,<br />
yönetişim kavramı, potansiyel olarak bir hukuki kurum biçiminde ve<br />
dolayısıyla uluslararası örgütlerin hukuk sisteminin bir parçası olarak<br />
görülebilir. Ancak şu anda, yönetişimi uluslararası örgütler bakımından<br />
hukuki kavram haline getiren herhangi bir hukuk kuralı mevcut değildir.<br />
Eğer yönetişim kavramı uluslararası örgütlerin hukuk sistemine<br />
dâhil olursa, en önemli katkısı -Dworkin’in yaklaşımıyla- yorumsal bir<br />
3<br />
Ruiter’in tasnifine göre, hukuki kurumlar (legal institutons), hukuki şahıslar (legal persons),<br />
hukuk nesneleri (legal objects), hukuki nitelikler (legal qualities), hukuki statü (legal status), kişisel<br />
hukuki bağlantılar (personal legal connections), hukuki yapılandırma ya da konfigürasyonlar (legal<br />
configurations) ve nesnel hukuki bağlantılardan (objective legal connections) oluşmaktadır (Ruiter,<br />
2001: 97-98).<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
77
HUKUKİ VE İDARİ DENETİM ÖLÇÜTÜ OLARAK İYİ YÖNETİM İLKELERİ<br />
kavram olarak kullanılması şeklinde olacaktır. Bu gelişme ise öncelikle,<br />
yönetişimin uygulamadan bağımsız bir değer olarak kabul edilmesine;<br />
ikinci olarak da, yönetişim kavramının alışıldığı gibi katı olarak<br />
değil, kullanım amacına göre daha esnek ve geniş bir yaklaşımla ele<br />
alınmasına bağlıdır (Curtin ve Dekker, 2002: 138-140).<br />
Hukuki bağlayıcılığı bulunmasa da, resmi tutum belgesi (white paper)<br />
olarak AB’nin yönetişim kavramına yaklaşımını ortaya koyan 25<br />
Temmuz 2001 tarihli Avrupa Komisyonu tebliği (communication) ve<br />
müteakip düzenlemeler, iyi yönetişimin temeli olarak beş ilkeyi ön<br />
plana çıkarmaktadır (European Commission, 2001). Avrupa Komisyonu’na<br />
göre iyi yönetişimin beş ilkesi, açıklık (opennes), katılım (participation),<br />
hesap verebilirlik (accountability), etkililik (effectiveness)<br />
ve tutarlılık (coherence)’tır. Açıklık, karar alma sürecinde şeffaflığa ve<br />
iletişime daha fazla önem verilmesini gerektirmektedir. Katılım, politikaların<br />
hazırlanması ve uygulanmasına yurttaşların daha sistematik<br />
olarak dâhil olmasını ifade etmektedir. Hesap verebilirlik, karar alma<br />
sürecinde yer alan taraflardan her birinin rolünün açıklığa kavuşturulması<br />
ve sürece dâhil olan her bir aktörün kendisine verilen rol doğrultusunda<br />
sorumluluk üstlenmesini gerektirmektedir. Etkililik, kararların<br />
uygun seviye ve zamanda alınması ve ihtiyacı karşılamasıdır. Tutarlılık<br />
ise özellikle AB gibi çok farklı faaliyet alanlarında karar almak durumunda<br />
olan kurumların kararlarında tutarlılığı gözetmesi gereğini ifade<br />
etmektedir. AB Komisyonu, iyi yönetişim ilkelerinin gerçekleştirilebilmesi<br />
için AB’nin yönetişim anlayışının dört temel noktada reform yapılmasına<br />
ihtiyaç gösterdiğini belirtmektedir. Reform yapılmasına ihtiyaç<br />
duyulan konular, yurttaşların daha iyi katılımının sağlanması, daha<br />
iyi düzenlemeler yapılması, küresel yönetişime katkıda bulunulması ve<br />
kurumların siyasal stratejilerinin yeniden tanımlanması başlıkları altında<br />
ele alınmaktadır. 4<br />
1.4.Küresel İyi Yönetişim Kavramı<br />
Küresel yönetişim ve iyi yönetişim kavramları son yıllarda Uluslararası<br />
Hukuk doktrininde sıkça kullanılmaya başlanmıştır. Küresel<br />
yönetişim kaçınılmaz olarak küreselleşme süreciyle ilişkilidir ve<br />
4<br />
Avrupa Komisyonu’nun belirlediği yönetişim ilkelerinin eleştiri ve değerlendirmesi için bkz.<br />
Curtin ve Dekker, 2002: 140-148.<br />
78 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Selman KARAKUL<br />
uluslararası düzeyde uygulama alanı bulmaktadır. İyi yönetişim kavramı<br />
ise, yalnızca gelişmekte olan ülkelerin gelişmiş ülkelerden ve uluslararası<br />
finansal kuruluşlardan kalkınma yardımı alabilmesi için yerine<br />
getirmesi gereken belirli koşulları ifade etmek için değil, aynı zamanda<br />
devletlerin uluslararası topluma katılımı için aranan bir nitelik<br />
olarak görülmeye başlanmıştır. İyi yönetişimin etkileri esas itibarıyla<br />
ulusal ölçekte hissedilse de, iyi yönetişim kavramı küreselleşme süreci<br />
ve küresel yönetişimin gelişmesi sonucu ortaya çıkmıştır. Ayrıca, iyi<br />
yönetişim kavramı, uluslararası örgütlerin işleyişi bağlamında uluslararası<br />
ölçekte de kullanılmaya başlanmıştır. Ancak bu kavramların<br />
kapsamının ne olduğu ve Uluslararası Hukuk çerçevesinde ne dereceye<br />
kadar hukuki bir kavram olarak kabul edilebileceği henüz belirsizliğini<br />
korumaktadır (Ferreira-Snyman ve Ferreira, 2006: 52-53).<br />
Dünya Bankası’nın 1989 tarihinde yayımladığı “Sahra Altı Afrika:<br />
Krizden Sürdürülebilir Kalkınmaya” başlıklı raporuna kadar yönetişim<br />
kavramı kalkınma çevrelerinde nadiren kullanılan bir terimdi. Daha<br />
sonra yönetişim ve kalkınma kavramları Dünya Bankası’nın amaçları<br />
doğrultusunda “bir ülkenin ekonomik ve sosyal kaynaklarının kalkınma<br />
için işletilmesinde iktidarın kullanılma biçimi” olarak tanımlanmıştır.<br />
Dünya Bankası yönetişimin üç farklı yönünü tespit etmiştir.<br />
Bunlardan birincisi siyasi rejim biçimi, ikincisi ülkenin ekonomik ve<br />
sosyal kaynaklarının kalkınma için işletilmesinde iktidarın kullanılma<br />
biçimi, üçüncüsü ise hükümetlerin politikaları tasarlama, şekillendirme<br />
ve uygulama yeteneği ile görevlerini yerine getirme kapasiteleridir.<br />
Yönetişim kavramının siyasi rejim biçimiyle ilgili yönü Dünya Bankası’nın<br />
yetki alanı dışında olup, Banka, yönetişimin ikinci ve üçüncü<br />
yönleri üzerinde odaklanmaktadır (International Bank for Reconstruction<br />
and Development, 1994: xiv).<br />
Dünya Bankası’nın özellikle azgelişmiş kapitalist ülkelere önerdiği<br />
iyi yönetişim modelinin, neo-liberal yeniden yapılanma sürecinde yeni<br />
bir iktidar tarzının kurulmasına aracılık ettiği yönündeki eleştirilere de<br />
değinmek gerekir. Söz konusu eleştirilere göre, yönetişim, Dünya Bankası<br />
tarafından teknik bir mesele olarak tanımlansa da, yönetişimin<br />
gerçekte Bankanın siyasi önceliklerini gizleyen bir retorik olduğu ve<br />
kavramın içeriğinin liberal ideolojinin temel önermeleri ile örüldüğünü<br />
vurgulamak gerekir. 1980’li yıllarda Keynesyen politikaların sona<br />
ermesi konusunda neo-liberal söylemin sözcülüğünü üstlenen Dünya<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
79
HUKUKİ VE İDARİ DENETİM ÖLÇÜTÜ OLARAK İYİ YÖNETİM İLKELERİ<br />
Bankası, 1990’lı yıllardan sonra neo-liberalizmin başarısızlıkları karşısında<br />
duruyor gibi görünse de, aslında neo-liberalizmin yeniden yapılandırılmasına<br />
katkıda bulunmaktadır. Dünya Bankası’nın etkin devlet<br />
tartışması ile yönetişim modelini ekonomiden kurumsal ve siyasal<br />
alana doğru genişletmeye başladığı ve neo-liberal ideolojinin toplumsal<br />
ilişkilerin bütünü üzerinde hegemonya kurma girişimini yeni bir<br />
devlet ve toplum anlayışı dayatarak desteklediği öne sürülmektedir<br />
(Güzelsarı, 2003: 17-32). Dünya Bankası’na ve küresel yönetişim uygulamalarına<br />
yöneltilen eleştirilerde haklılık payı olsa da, bu çalışma<br />
kapsamında iyi yönetişim kavramının küresel adaletsizliğin sorgulanmasını<br />
engelleyen ve küreselleşmenin siyasi önceliklerini gizleyen bir<br />
retorik olduğu yönündeki değerlendirmeler kabul edilmemektedir.<br />
Uluslararası örgütlerin eylem pratikleri ve başarısız uygulamalarına<br />
yöneltilecek haklı eleştirilerin, yönetim alanında olumlu yönde geliştirilebilecek<br />
kavram ve ilkeleri genelleyici bir üslupla reddetmeye kadar<br />
varmaması gerekir. Ulusal, bölgesel ve küresel ölçekte kötü yönetimin<br />
olumsuz sonuçlarını gidermeye yönelik olarak geliştirilen iyi yönetişim<br />
ilkelerinin hukuki ve idari denetim aracı olarak kullanılabilmesi<br />
için, bu ilkelerin öncelikle hukuki bir kurum olarak kabul edilip, kapsam<br />
ve içeriklerinin düzenlenmesi önem taşımaktadır.<br />
Diğer yandan, küresel yönetişim ve iyi yönetişim kavramlarının<br />
Uluslararası Hukukta tam olarak düzenlenebilmesi için uluslararası<br />
toplumun bazı hususlar üzerinde mutabakata varması kaçınılmazdır.<br />
Bu çerçevede, devletlerin aşağıda ana başlıklar halinde sıralanan konulara<br />
açıklık ve kesinlik kazandırmaları gerekmektedir:<br />
- uluslararası hukuki kişiliğin mevcut uluslararası örgütler ve devletler<br />
dışındaki örgüt ve kuruluşlar için yaygınlaştırılıp, yaygınlaştırılmayacağı,<br />
- uluslararası hukuk devleti kavramının kapsamının ne olduğu,<br />
- demokratik olmayan devlet ve uluslararası örgütlerde demokratikleşme<br />
sürecinin nasıl sürdürülebileceği,<br />
- devletlerin egemenliğinin ne ölçüye kadar sınırlandırılabileceği,<br />
- kültürel farklılıklar ne olursa olsun, tüm devletleri bağlayacak en<br />
azından temel çekirdek insan haklarının belirlenmesi (Ferreira-Snyman<br />
ve Ferreira, 2006: 93-94).<br />
80 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Selman KARAKUL<br />
2. Belli Başlı İyi Yönetim İlkeleri ve Bu İlkelerin Hukuki<br />
Çerçevesi<br />
2.1. İyi Yönetim İlkelerinin Genel Niteliği<br />
İyi yönetim kavramı, geniş anlamda, modern yönetimin uymak zorunda<br />
olduğu, sürekli bir gelişim halinde olan -hukuken uygulanabilir<br />
veya uygulanamaz- usul ve esas kuralları külliyatını tanımlamaya yardımcı<br />
bir araçtan başka bir şey değildir. Çoğu kez, idari adalet, şeffaflık,<br />
açıklık ve hatta demokratik karar alma sürecini gerçekleştirmeye<br />
ya da kamu kurumlarıyla vatandaşlar arasındaki ilişkileri geliştirmeye<br />
yönelik uygulama standartlarına işaret eder. Bu düşünceler, hukuk<br />
devletine bağlı modern demokratik yönetim sistemlerinin hepsinde<br />
ortaklaşa kabul edilen değerler arasındadır. Belirsiz kavramlardan oluşan,<br />
oldukça müphem bir ifadeyi izah etmeye çalışan, çok soyut ve bir<br />
bakıma gereksiz tekrara dayalı bu açıklama, karşılaşılan gerçek olaylarda<br />
iyi yönetimin ne olacağı sorununa ışık tutmaktan uzaktır. Mevcut<br />
tanımlar, iyi yönetim altında ne tür spesifik kuralların yer aldığı ve bu<br />
kuralların uygulama kapsam ve amacı ile varsa hukuki güçlerini ortaya<br />
koyamamaktadır. Ulusal hukuk sistemleri kadar köklü bir geleneği<br />
olmayan ve hukuk doktrininde yeterince açıklığa kavuşturulup, aydınlatılamamış<br />
olan AB Hukuku yönünden de, iyi yönetim kavramı idari<br />
davranış ve yargısal denetim bakımından güvenilir ve faydalı bir ölçüt<br />
olmaktan uzaktır (Nehl, 2009: 338-339).<br />
İyi yönetimin usuli yönden önemi, esas olarak idari usul kurallarına<br />
hâkim olan ilkeler yoluyla önceden tespit edilmiştir. İdare Hukukunun<br />
gelişmiş ulusal geleneklerinin mukayeseli incelemesi, hukuk devletinin<br />
hâkim olduğu modern hukuk düzenlerinde hukuka uygun idari<br />
karar alma yönteminin bir yanda ölçülülük ve etkililik, diğer yanda da<br />
bireyin korunmasından oluşan iki temel gerekçeye dayandığını göstermektedir.<br />
İki temel gerekçe birbiriyle bağlantılı olup, bazı olaylarda<br />
iç içe geçmektedir. Ancak idari uygulama ve idari etkililik konusundaki<br />
tartışmalar, iki amacın çatışması ihtimaline karşı makul bir dengenin<br />
kurulması gerektiğini ortaya koymaktadır. Bireysel katılım ve<br />
usuli güvencelere fazla vurgu yapılması, bazen esas yönünden doğru<br />
ve şeffaf bir idari karar alınabilmesinin önüne geçebilir. Ayrıca karar<br />
alma süreci önündeki katı sınırlamalar, örneğin, ilgili taraflarca ileri<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
81
HUKUKİ VE İDARİ DENETİM ÖLÇÜTÜ OLARAK İYİ YÖNETİM İLKELERİ<br />
sürülen her bir iddiaya idarenin cevap verme yükümlülüğü, yarardan<br />
çok zarar getirebilir ve esasa yönelik hedeflere makul sürede ve düzgün<br />
bir şekilde ulaşılmasını riske atabilir. Çevre Hukuku gibi hassas<br />
alanlardaki tecrübeler göstermektedir ki, usuli hakların tanınması ve<br />
kullanılması iki ucu keskin kılıç gibidir. Eğer katılım bireylerin meşru<br />
çıkar ve haklarının korunmasını amaçlamıyor da, idarenin arzu<br />
edilmeyen bir karar almasını önlemeye çalışıyorsa, bu durumda usuli<br />
haklar stratejik olarak idarenin karar almasını engelleyici ve geciktirici<br />
yönde kötüye kullanılmış olur. Diğer yandan, idarenin etkililiğini ve<br />
ölçülülüğünü aşırı ön plana çıkaran bir yaklaşım da, usuli korumanın<br />
kapsamını makul olmayan derecede sınırlayarak, bu kez tersine ikinci<br />
ilkeyi, birinciye feda etme tehlikesi taşımaktadır. İki temel gerekçe<br />
arasında doğru dengenin kurulması hassas bir iş olup, ancak kanun<br />
koyucunun alması gereken siyasi bir kararla gerçekleştirilebilir. Açık<br />
ve belirli yasal düzenlemelerin bulunmadığı durumlarda ise, idari kararların<br />
yargısal denetimi sürecinde, gerekli dengeyi gözetme görevi<br />
mahkemelere düşmektedir (Nehl, 2009: 343-347).<br />
Geniş anlamda iyi yönetim ilkelerinin pozitif hukuk metinlerinde<br />
yer alması anayasacılık hareketinin başlangıcına kadar götürülebilir.<br />
Çünkü yazılı anayasaların tamamında iktidarın sınırlandırılması ve<br />
yönetimin örgütlenmesine ilişkin en azından genel hükümlere rastlamak<br />
mümkündür. Ekonomik ve sosyal gelişmelere paralel olarak<br />
tüm hükümet sistemlerinde ve bu arada parlamenter sistem içinde<br />
yürütme ve idare organları zamanla güçlenerek görevleri artmıştır.<br />
İdari mekanizmanın merkezi, bölgesel, yerel ve hizmet yönlerinden<br />
örgütlenerek, yeni kamu kurum ve kuruluşlarının ortaya çıkmasıyla<br />
birlikte, iyi yönetime ilişkin temel ilkelerin daha somut biçimde pozitif<br />
hukuk metinlerinde yer almaya başladığı görülmüştür.<br />
1947 tarihli İtalyan Anayasasının “Kamu Yönetimi” başlıklı 97.<br />
maddesinin birinci fıkrasına göre, “Resmi daireler, yönetimin iyi işlemesini<br />
[buon andamento] ve tarafsızlığını güvence altında bulunduracak<br />
şekilde kanun hükümleriyle oluşturulur.” 5 Birçok İtalyan akademisyen,<br />
Anayasa’da geçen buon andamento (iyi işlemesi ya da performansı)<br />
ifadesinin iyi yönetim görevini belirttiğini kabul etmektedir. İtalyan<br />
5<br />
1947 İtalyan Anayasasının Türkçe çevirisi için bkz. http://www.adalet.gov.tr/duyurular/2011/<br />
eylul/anayasalar/ ulkeana/pdf/10-%C4%B0TALYA%20319-354.pdf (27 Eylül 2015).<br />
82 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Selman KARAKUL<br />
Anayasa Mahkemesi de, bu görevin yasa koyucuyu, idari fonksiyonları<br />
yürütmek üzere düzgün bir idari örgütlenme ve idari usul tasarlamakla<br />
yükümlü kıldığını kabul etmektedir. Diğer yandan, bu ilke kamu<br />
yönetimine karar almadan önce gerekli bilgileri topladıktan ve olayla<br />
bağlantılı olabilecek unsurları dengeledikten sonra doğru karar verme<br />
görevi yüklemektedir. 1978 tarihli İspanyol Anayasası’nın 31. ve<br />
103. maddeleri de kamu yönetiminin objektif ve tarafsız olarak, etkili<br />
işlem, etkililik, ekonomi ve koordinasyon ilkelerine uygun faaliyet<br />
göstermesini öngörmekte, ayrıca Anayasanın 9. maddesi, kamu yetkililerinin<br />
hesap verebilirliğini düzenlemekte ve keyfi işlem yapmalarını<br />
yasaklamaktadır (Ponce, 2005: 556).<br />
Avrupa Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu veya bilinen adıyla<br />
Venedik Komisyonu’nun 9 Mart 2011 tarihli, “iyi yönetişim” ve “iyi<br />
yönetim” kavramlarıyla ilgili envanter raporuna göre, “iyi yönetişim<br />
hakkı” kavramına Avrupa’da hiçbir devletin anayasasında yer verilmemiştir.<br />
Buna karşılık Hollanda’nın Medya Kanunu ve Emekli Aylığı Kanunlarında,<br />
ayrıca Letonya’nın Devlet İdari Kuruluş Kanununda “iyi<br />
yönetişim” kavramına yer verildiği tespit edilmiştir. “İyi yönetişim”<br />
kavramına yargı kararlarında yer verilmesi de ancak birkaç istisnai<br />
örnekle sınırlıdır. Buna karşılık, “iyi yönetim” kavramı ulusal ölçekte<br />
daha yaygın kullanılmaktadır. Finlandiya Anayasasının 21. maddesinde,<br />
diğer bazı usul güvencelerinin yanı sıra, iyi yönetimin yasayla<br />
düzenleneceği belirtilmektedir. İyi yönetimin belli başlı ilkelerine ise<br />
hemen hemen tüm Avrupa ülkelerinin anayasalarında yer verilmiştir.<br />
Ayrıca birçok Avrupa ülkesinin mevzuatında ve yargı kararlarında iyi<br />
yönetim hakkı güvenceye alınmış ve iyi yönetim hakkı ihlallerine karşı<br />
başvurulabilecek yargısal koruma mekanizmaları düzenlenmiştir<br />
(European Commission for Democracy through Law (Venice Commission),<br />
2011).<br />
Avrupa Doğru İdari Davranış Yasası, AB Hukuku düzenlemeleri, çeşitli<br />
Avrupa ülkelerinin mevzuatı, 6328 sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu<br />
Kanunu ve bu arada Kamu Denetçiliği Kurumu Kanununun Uygulanmasına<br />
İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelikte (Uygulama<br />
Yönetmeliği), farklı şekillerde ifade edilse de, birbirine benzer iyi yönetim<br />
ilkelerine yer verildiği görülmektedir. Söz konusu düzenlemelerde<br />
yer alan belli başlı iyi yönetim ilkeleri arasında hukuka uygunluk, adalet<br />
ve ölçülülük, ayrımcılığın önlenmesi ve eşitlik, usuli güvencelere<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
83
HUKUKİ VE İDARİ DENETİM ÖLÇÜTÜ OLARAK İYİ YÖNETİM İLKELERİ<br />
uyulması, ayrıca tarafsızlık, dürüstlük, nezaket, şeffaflık ve hesap verebilirlik<br />
gibi etik davranış ilkeleri sayılabilir. Aşağıdaki başlıklar altında,<br />
hukuki ve idari denetim ölçütü olarak kullanılabileceği tespit<br />
edilen iyi yönetim ilkeleri üzerinde kısaca durulmaktadır.<br />
2.2. Hukuka Uygunluk<br />
Kamu Denetçiliği Kurumu Kanununun 1. ve 5. maddelerinde, Kurumun<br />
idarenin her türlü eylem ve işlemleri ile tutum ve davranışlarını<br />
insan haklarına dayalı adalet anlayışı içinde, hukuka ve hakkaniyete<br />
uygunluk yönlerinden incelemek, araştırmak ve idareye önerilerde<br />
bulunmak üzere kurulduğu belirtilmektedir. Ancak Uygulama Yönetmeliğinin<br />
6. maddesinde inceleme ve araştırma ölçütü olarak “hukuka<br />
uygunluk” ifadesi yerine “kanunlara uygunluk” ifadesine yer verilmiştir.<br />
Avrupa Doğru İdari Davranış Yasası’nın 4. maddesi de “yasaya<br />
uygunluk” başlığı altında düzenlenmiştir. Buna göre; “Yetkili, yasaya<br />
uygun davranmalı ve AB mevzuatında yer alan kuralları ve işlemleri uygulamalıdır.<br />
Yetkili, özellikle bireylerin hak ve menfaatlerini etkileyen kararların<br />
yasal bir dayanağı olmasını ve içeriklerinin yasalara uygun olmasını<br />
sağlamaya dikkat etmelidir.” 6<br />
En temel iyi yönetim ilkelerinden biri olan hukuka uygunluk, dar<br />
anlamda kanuna uygunluktan daha geniş bir kavramdır. İdarenin hukuka<br />
uygunluğu gerek idari denetim, gerek yargısal denetim konusu<br />
olabilir. İdari yargının yerine getirdiği hukuka uygunluk denetimi,<br />
dava konusu eylem ya da işlemin yürürlükteki mevzuata uygunluğuyla<br />
sınırlı bir denetim olup, yerindelik denetimi biçiminde gerçekleştirilemez.<br />
Diğer yandan, idari yargı organlarının hukuka uygunluk<br />
denetimi sonucunda verdiği kararlar tarafları bağlayıcı niteliktedir ve<br />
davalı idare tarafından gecikmeksizin yerine getirilmesi gerekmektedir.<br />
Oysa iyi yönetim ilkelerine uygunluk kapsamında yapılan denetim<br />
sonucunda kamu denetçiliği kurumlarının verdiği kararlar bağlayıcı<br />
nitelikte olmayıp, ilgili idare için tavsiye kararı niteliğindedir. Amacı<br />
ve niteliği göz önüne alındığında, kanunlara uygunluk ifadesinin geniş<br />
anlamda hukukun genel ilkelerini ve insan haklarına saygıyı da içine<br />
6<br />
Avrupa Doğru İdari Davranış Yasası’nın Avrupa <strong>Ombudsman</strong>ı tarafından yaptırılan Türkçe çevirisi<br />
için bkz. file:///C:/Users/lawyer%202/Downloads/code_2013_TR%20(2).pdf (27 Eylül 2015).<br />
84 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Selman KARAKUL<br />
alacak biçimde hukuka uygunluk ilkesi olarak ele alınması daha isabetli<br />
olacaktır. 7<br />
2.3.Adalet ve Ölçülülük<br />
Uygulama Yönetmeliğinin 6. maddesinde, Kamu Denetçiliği Kurumu<br />
Kanununun 1. ve 5. maddelerinde de yer alan “insan haklarına<br />
dayalı adalet anlayışı içinde” ifadesinin yanı sıra ölçülülük ilkesine de<br />
yer verilmiştir. Avrupa Doğru İdari Davranış Yasası’nın 6. ve 11. maddelerinde<br />
sırasıyla “Orantılılık” ve “Adaletlilik” ayrı maddeler altında<br />
düzenlenmiştir. Avrupa Doğru İdari Davranış Yasası’nın 6. maddesine<br />
göre, “1. Yetkili, karar alırken alınan önlemlerin amaçla orantılı olmasına<br />
dikkat edecektir. Yetkili özellikle, sınırlama ya da yükümlülüğün işlemin<br />
amacıyla orantılı olmadığı durumda, vatandaşların haklarını sınırlamaktan<br />
ya da yükümlülük getirmekten kaçınacaktır. 2. Yetkili, karar alırken<br />
özel kişilerin menfaatleri ile kamunun menfaatleri arasındaki adil dengeye<br />
saygı gösterecektir.” Avrupa Doğru İdari Davranış Yasası’nın 11. maddesine<br />
göre ise Adaletlilik ilkesi oldukça kısa düzenlenmiştir. Buna<br />
göre; “Yetkili tarafsız, adil ve makul davranacaktır.”<br />
Ölçülülük ilkesi, yasa koyucu veya idare tarafından kullanılan aracın,<br />
ulaşılmak istenen amaca erişmek için elverişli ve gerekli olup olmadığı,<br />
başvurulan aracın ulaşılmak istenen amaçla ölçülü bir orantı<br />
içinde bulunup bulunmadığıyla ilgilidir. Ölçülülük ilkesi, elverişlilik,<br />
gereklilik ve orantılılık (dar anlamda ölçülülük) adı altında üç alt ilkeden<br />
oluşmaktadır. Elverişlilik ilkesi uyarınca, alınan tedbir yardımıyla<br />
istenilen neticeye yaklaşılıyorsa, araç elverişli, buna karşılık, kullanılan<br />
araç güdülen amaca ulaşmayı zorlaştırıyor ya da amaca erişme<br />
bakımından hiçbir etki göstermiyorsa, araç elverişsizdir. Gereklilik ilkesi,<br />
güdülen amaca aynı derecede elverişli birçok araç arasından en<br />
az müdahalede bulunan araçla erişmeyi ifade etmektedir. Buna göre,<br />
birçok mümkün ve elverişli araç arasından bireylere ve kamuya en az<br />
zarar verecek aracın seçilmesi gerekir. Daha az sınırlayıcı müdahale ile<br />
7<br />
Önceki Avrupa <strong>Ombudsman</strong>ı Nikiforos Diamandouros, 2007 yılında gerçekleştirilen AB’ye üye ve<br />
aday devletlerin ulusal ombudsmanları 6. seminerinde yaptığı konuşmada geniş anlamda yasallığın<br />
eşitlik, orantılılık ve adil işlem gibi genel ilkeleri, insan haklarını ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi<br />
(AİHM) kararlarını da kapsadığını, bir hukuk metninin mekanik olarak uygulanabileceğine ya da<br />
haksız, adaletsiz ve makul olmayan bir idari işlemin yasal olduğuna inanan bir kamu görevlisinin<br />
genellikle kanunu yanlış anladığını ifade etmektedir (Diamandouros, 2007: 22-26).<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
85
HUKUKİ VE İDARİ DENETİM ÖLÇÜTÜ OLARAK İYİ YÖNETİM İLKELERİ<br />
aynı veya daha iyi bir sonuç elde edilebilecekse, kullanılan aracın gereksiz<br />
olduğu kabul edilir. Orantılılık ilkesine göre, araç ile ulaşılmak<br />
istenen amaç arasında ölçülü bir orantı bulunmalıdır. Orantılılığın<br />
kesin ilkelerini soyut olarak belirlemek mümkün değildir. Orantılılık<br />
ilkesi yönünden yapılacak denetimde somut olayın özellikleri dikkate<br />
alınarak çatışan menfaatlerin makul bir denge içinde olup olmadığı<br />
araştırılmaktadır (Metin, 2002: 21-38). Adaletlilik ilkesi ise özellikle<br />
iyi yönetim bakımından gerçekleştirilecek denetimde, geniş ve esnek<br />
bir denetim alanı sunmaya elverişlidir. İdarenin tarafsız, adil ve makul<br />
davranıp davranmadığının her olayın somut koşulları çerçevesinde belirlenmesi<br />
gerekmektedir.<br />
2.4. Ayrımcılığın Önlenmesi ve Eşitlik<br />
Uygulama Yönetmeliğinin 6. maddesinde, ayrımcılığın önlenmesi<br />
ve eşitliğe iyi yönetim ilkeleri arasında yer verilmiştir. Avrupa Doğru<br />
İdari Davranış Yasası’nın 5. maddesi, “Ayrımcılık Yapılmaması” başlığını<br />
taşımaktadır. Buna göre; “1. Yetkili, kamudan gelen taleplerin değerlendirilmesi<br />
ve gerekli kararların alınması sürecinde herkese eşit muamele<br />
yapma ilkesine saygı gösterilmesini sağlayacaktır. Aynı durumda olan<br />
kamu mensupları aynı şekilde muamele edileceklerdir. 2. Farklı bir muamele<br />
yapılması halinde, yetkili bu durumun söz konusu olayın özel nitelikleri<br />
nedeniyle haklı olmasına dikkat edecektir. 3. Yetkili özellikle kamu üyeleri<br />
arasında, tabiiyete, cinsiyete, ırka, renge, etnik ya da sosyal kökene, genetik<br />
özelliklere, lisana, dine ya da inanca, siyasi ya da farklı bir görüşe, ulusal<br />
azınlık üyeliğine, varlığa, soya, maluliyete, yaşa ya da cinsel eğilimlere dayalı<br />
haksız ayrımcılıktan kaçınacaktır.”<br />
Ayrımcılığı yasaklayan ulusal ve uluslararası hukuk metinleri incelendiğinde,<br />
üzerinde mutabakata varılan, ortak bir ayrımcılık tanımı<br />
bulunmadığı dikkati çekmektedir. Uluslararası ve bölgesel insan hakları<br />
belgelerinin çoğunda ayrımcılık yasaklanmış olsa da, ayrımcılığın<br />
açık bir tanımı yer almamaktadır. Ayrımcılığın uluslararası insan hakları<br />
hukukunda genel kabul gören iki tanım tipinden söz edilebilir. Bu<br />
tanımlardan birincisi, BM Genel Kurulu’nda 1965 yılında kabul edilen<br />
“Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Sözleşme”<br />
(ICERD 8 ) ve 1979 yılında kabul edilen “Kadınlara Karşı Ayrımcılığın<br />
8<br />
“International Convention on the Elimination of All Forms of Racial Discrimination”<br />
86 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Selman KARAKUL<br />
Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi”nin (CEDAW 9 ) 1. maddelerinde yer<br />
almaktadır. 10 Adı geçen sözleşmelerde benzer şekilde kaleme alınan tanıma<br />
göre ayrımcılık, siyasal, ekonomik, sosyal, kültürel, medeni ve diğer<br />
sahalardaki insan hakları ve temel özgürlüklerin tanımlanmasını,<br />
kullanılmasını ve bunlardan yararlanılmasını engelleyen veya ortadan<br />
kaldıran veya bunu amaçlayan herhangi bir ayrım, mahrumiyet, kısıtlama<br />
(veya üstün tutma) anlamına gelmektedir. Ayrımcılık konusundaki<br />
ikinci tanımlama ise Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)<br />
tarafından geliştirilen denetleme ölçütlerine dayanmaktadır. Buna<br />
göre, AİHM ayrımcılık iddiası taşıyan başvurularda sırasıyla, (1) farklı<br />
bir muamele olup olmadığını, (2) olayların özdeş olup olmadığını (mukayese<br />
testi), (3) objektif ve makul bir gerekçe bulunup bulunmadığını<br />
(gerekçe testi) ve (4) öngörülen amaç ile başvurulan araçlar arasında<br />
ölçülülük olup olmadığını (ölçülülük testi) incelemektedir (Vandenhole,<br />
2005: 33-34). AİHM’e göre, söz konusu ölçütlerden hareketle,<br />
özdeş olaylar hakkında objektif ve makul bir gerekçe bulunmadan<br />
veya makul bir gerekçe bulunduğu halde ölçülülük ilkesine uyulmadan<br />
farklı muameleler yapılması ayrımcılık teşkil edecektir (Karakul, 2014:<br />
27-29). Ayrımcılık temelleri (discrimination grounds) ya da ayrımcılık<br />
uygulanan dezavantajlı gruplar zamana, mekâna, toplumsal farklılaşma<br />
ve gruplaşmanın niteliğine göre farklılık göstermekle birlikte,<br />
hukuk metinlerinde genel olarak benzer ayrımcılık nedenlerine yer<br />
verilmiştir. 1982 Anayasasının 10. maddesinde “... dil, ırk, renk, cinsiyet,<br />
siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle...”<br />
ayrım gözetilmesi yasaklanmaktadır. Anayasada “cinsel yönelim” gibi<br />
bazı ayrımcılık temellerine yer verilmemiş olması eksiklik olarak nitelendirilebilirse<br />
de anayasada sayılanlara “benzer” nitelikteki ayrımcılık<br />
nedenlerinin de yasak kapsamında değerlendirilebilmesine olanak tanınması<br />
isabetlidir (Öden, 2003: 322).<br />
2.5. Usuli Güvencelere Uyulması<br />
Gerek Uygulama Yönetmeliğinde, gerek Avrupa Doğru İdari Davranış<br />
Yasasında, idari işlemlerin alınmasında birtakım ulus güvencelerine<br />
uyulması, iyi yönetim ilkeleri arasında sayılmıştır. Yönetmelikte<br />
9<br />
Convention on the Elimination of all Forms of Discrimination against Women<br />
10<br />
Sözleşmelerin Türkçe çevirisi için bkz. http://www.uhdigm.adalet.gov.tr/sozlesmeler/<br />
coktaraflisoz/ bm1.html (27 Eylül 2015)<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
87
HUKUKİ VE İDARİ DENETİM ÖLÇÜTÜ OLARAK İYİ YÖNETİM İLKELERİ<br />
yer verilen usul güvenceleri arasında, dinlenilme hakkı, savunma<br />
hakkı, makul sürede karar verme, kararların gerekçeli olması, karara<br />
karşı başvuru yollarının gösterilmesi ve kararın geciktirilmeksizin bildirilmesi<br />
bulunmaktadır. Avrupa Doğru İdari Davranış Yasasında da<br />
benzer usul güvencelerine yer verildiği görülmektedir. Söz konusu güvenceler<br />
arasında meşru beklentiler (geçmişteki idari uygulamaların<br />
takip edilmesi), tutarlılık ve bilgilendirme, mektupların vatandaşın<br />
ana dilinde yanıtlanması, alındı bilgisinin iletilmesi ve ilgili yetkilinin<br />
bildirilmesi, kurumun ilgili servisine iletme yükümlülüğü, dinlenme<br />
ve fikir beyan etme hakkı, kararların makul bir süre içerisinde verilmesi,<br />
kararların gerekçelerini belirtme yükümlülüğü, itiraz hakkının<br />
belirtilmesi, kararın tebliğ edilmesi, kayıtların yeterli tutulması, kamunun<br />
yasa hakkında bilgilendirilmesi sayılabilir.<br />
Hukuka uygunluk ve adalet gibi hakkın esası üzerinde etkili olabilecek<br />
unsurlarla bağlantısı olduğu ve kamu yönetimi tarafından sıkça<br />
ihmal edildiği için idarenin kararlarında gerekçe gösterme yükümlülüğü<br />
üzerinde kısaca da olsa durmak gerekir. Charles Tilly’e göre ilişkileri<br />
müzakere etmek, kabul ettirmek, telafi etmek, onaylamak veya reddetmek<br />
için gerekçe verilmesi gerekmektedir. Mevcut veya kurulmak<br />
istenilen İlişki tipi makul, dolayısıyla kabul edilebilir veya ikna edici<br />
gerekçe türlerini de belirler. Bu durum, kamu yönetiminde eylem ve işlemleri<br />
için gerekçe vermek zorunda olan idari ilişkiler için de geçerlidir.<br />
Kamu görevlilerinin idari görevi ifa ederken en az üç tip idari ilişki<br />
içinde oldukları söylenebilir. Birincisi, diğer kamu görevlileri ile ikincisi,<br />
idari işlem ve tercihlerden etkilenen kamuoyu ile üçüncü olarak<br />
da, idari eylem ve işlemlere doğrudan muhatap olan gerçek ve tüzel<br />
kişiler ile idari ilişki söz konusudur (Mashaw, 2007: 101-102). Soyut<br />
düzeyde, Amerikan ve Avrupa hukuk düzenlerinde gerekçe verilmesi<br />
ahlaki ve siyasi meşruiyetin sağlanması yönünden önem taşımaktadır.<br />
ABD Kongresi’nin idari mekanizma üzerindeki yetkileri ve doğrudan<br />
seçimle işbaşına gelmiş başkanın üst düzey kamu görevlilerini seçip<br />
görevden alabilmesi, ABD’de demokrasi açığının ve demokratik idari<br />
meşruiyetin AB kurumları kadar fazla olmadığını göstermektedir.<br />
Ancak gerçekte, kamu görevlilerinin kararlarının halkın temsilcilerinin<br />
iradesini doğrudan yansıttığını iddia etmek de mümkün değildir.<br />
Bu nedenle idarenin meşruiyeti konusunda farklı görüşler ileri<br />
sürülmektedir. Kamu kurumları için gerekçe gösterme yükümlülüğü,<br />
88 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Selman KARAKUL<br />
demokratik yönetimin geliştirilmesi ve insan haklarının korunması<br />
yönlerinden hem bir hedef hem de hak olarak kabul edilmelidir (Mashaw,<br />
2007: 116-124).11<br />
2.6. Tarafsızlık, Dürüstlük, Nezaket, Şeffaflık, Hesap Verebilirlik<br />
Gibi Etik Davranış İlkeleri<br />
Uygulama Yönetmeliğinin 6. maddesinde, idarenin eylem ve işlemlerinde<br />
tarafsızlık, dürüstlük, nezaket, şeffaflık ve hesap verebilirlik<br />
gibi etik ilkelerle bağlantılı iyi yönetim ilkelerine yer verilmiştir. Kamu<br />
Görevlileri Etik Davranış İlkeleri ile Başvuru Usul ve Esasları Hakkında<br />
Yönetmeliğin (Etik Davranış İlkeleri Yönetmeliği) İkinci Bölümünde<br />
etik davranış ilkeleri daha ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir. Etik<br />
Davranış İlkeleri Yönetmeliğinin amacı “...kamuda etik kültürünü yerleştirmek,<br />
kamu görevlilerinin görevlerini yürütürken uymaları gereken<br />
etik davranış ilkelerini belirlemek, bu ilkelere uygun davranış göstermeleri<br />
açısından onlara yardımcı olmak ve görevlerin yerine getirilmesinde adalet,<br />
dürüstlük, saydamlık ve tarafsızlık ilkelerine zarar veren ve toplumda güvensizlik<br />
yaratan durumları ortadan kaldırmak suretiyle kamu yönetimine<br />
halkın güvenini artırmak, toplumu kamu görevlilerinden beklemeye hakkı<br />
olduğu davranışlar konusunda bilgilendirmek ve Kurula başvuru usul ve<br />
esaslarını düzenlemek...” şeklinde ifade edilmektedir. Etik Davranış İlkeleri<br />
Yönetmeliğinde, kamu hizmetlerinin kamu yararı, kamu hizmetinin<br />
gerekleri ve halka hizmet bilinci göz önünde bulundurularak yerine<br />
getirilmesini sağlayacak hükümler yer almaktadır. Ancak Etik Davranış<br />
İlkeleri Yönetmeliğinde esasen birbirinden farklılık gösteren birtakım<br />
etik ilkelerinin aynı maddede düzenlenmiş olması nedeniyle kamu görevlilerinin<br />
etik ilkelere aykırı davranışlarının tespitinde zorluk yaşanmaktadır.<br />
Örneğin, Etik Davranış İlkeleri Yönetmeliğinin dürüstlük ve<br />
tarafsızlık başlıklı 9. maddesinde, dürüstlük ve tarafsızlığın yanı sıra<br />
yasallık, adalet, eşitlik, ayrımcılık yasağı, insan hak ve özgürlüklerini<br />
kısıtlayıcı muamelede bulunmama gibi ilkelere de yer verildiği görülmektedir.<br />
Oysa etik ilkelerin genel ve ortak özelliklerine değinildikten<br />
sonra, her bir etik ilkenin tanım ve kapsamının ayrı bir madde altında<br />
düzenlenmesi daha isabetli olurdu. Avrupa Doğru İdari Davranış<br />
11<br />
Avrupa Birliğinin İşleyişi Hakkında Antlaşma’nın 296. maddesiyle Birliğin yasal düzenlemelerini<br />
de kapsayan tüm hukuki işlemlerinde Birlik kurumlarına gerekçe gösterme yükümlülüğü<br />
getirilmiştir (Craig ve Búrca, 2011: 522-524).<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
89
HUKUKİ VE İDARİ DENETİM ÖLÇÜTÜ OLARAK İYİ YÖNETİM İLKELERİ<br />
Yasası’nda da, tarafsızlık ve bağımsızlık, nesnellik ve nezaket ilkeleri<br />
ayrı maddeler altında düzenlenmiştir. Ayrıca Avrupa <strong>Ombudsman</strong>ı tarafından<br />
yayımlanan, AB memurlarına yol gösterecek beş temel kamu<br />
hizmeti ilkesi arasında nesnellik ve şeffaflık da bulunmaktadır.<br />
Tarafsızlık, idari kurumların benzer olaylar karşısında benzer davranmasını,<br />
vatandaşların özel koşulları söz konusu olduğunda ise yalnızca<br />
kanunda önceden öngörülmüş olan objektif kuralları dikkate almasını<br />
gerektirmektedir. Tarafsızlık ilkesi, kamu görevlilerinin kişisel<br />
yakınlıkları ve çıkarları doğrultusunda davranmamasını emretmektedir.<br />
Bu yönüyle, tarafsızlık ilkesi Weber’in bürokratik yönetim modelinin<br />
temel unsurlarından birisi olan kamu görevlilerinin tarafsızlığı<br />
anlayışına dayanmaktadır (Stensöta, 2012: 88). Kamu yönetiminin<br />
adam kayırıcı ve yanlı davranması, yönetimin meşruluğunun sorgulamasına<br />
yol açacağı gibi halkta derin öfke ve hayal kırıklığı yaratabilir<br />
(Khan, 2015: 15). Dürüstlük, kamu görevlerinin eylem ve işlemlerinde<br />
her zaman doğru ve güvenilir olmalarını ve hizmet alanları yanıltıcı<br />
veya onlara zarar verici davranışlardan kaçınmalarını ifade etmektedir.<br />
Nezaket toplumsal kurallara uyum konusunda kişisel bir erdem<br />
olarak görülse de, iyi yönetim ilkeleri çerçevesinde kamu görevlilerinin<br />
davranışları yönünden de aranan bir özelliktir. Nezaket, kamu<br />
görevlilerinin, üstleri, meslektaşları, alt düzeydeki personel ve hizmet<br />
ettikleri vatandaşla olan ilişkilerinde nazik ve saygılı olmalarını ifade<br />
etmektedir (Yüksel, 2010: 64). Şeffaflık, idarenin karar alma, kararın<br />
yerine getirilmesi süreçleriyle, bilgiye ulaşım ve bilgi paylaşımında açık<br />
ve saydam olmasını, yurttaşların bilgi ve belgelere ulaşımının kolaylaştırılmasını<br />
gerektirmektedir (Weiss ve Steiner, 2006: 1552-1553;<br />
Yüksel, 2010: 335 vd.). Hesap verebilirlik ise tüm kamu görevlilerinin<br />
kamu hizmetlerinin yerine getirilmesi sırasında sorumlulukları konusunda<br />
cevap verebilir olmaları, rapor edebilmeleri, açıklama yapabilmeleri,<br />
yükümlülüklerini üstlenip kamusal değerlendirme ve muhakemeye<br />
her zaman açık ve hazır olmalarıdır (Yüksel, 2010: 62).<br />
3. Avrupa Birliği Hukukunda İyi Yönetim Hakkı ve<br />
Uygulaması<br />
İyi yönetim, AB Hukukunda temel bir hak olarak güvenceye alınmadan<br />
önce, Topluluk mahkemeleri tarafından hukukun genel<br />
90 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Selman KARAKUL<br />
ilkelerinden biri olarak kabul edilmiştir. Hukuki düzenlemeye konu<br />
olmadan önce, iyi yönetim ilkesinin belirsiz ve muğlâk olduğu ileri sürülmüştür.<br />
AB Adalet Divanı tarafından iyi yönetim kavramı özellikle<br />
otonom bir kavram olarak ele alınmamış, hukuki bir sonuç doğurmasından<br />
çekinildiği için, diğer prensip, hak ve yükümlülüklerle birlikte<br />
kullanılmıştır. AB Adalet Divanı kararlarına göre, iyi yönetim kavramının<br />
özü, her olayın olgusal ve hukuksal koşullarının özenle ve tarafsız<br />
bir şekilde ele alınması yükümlülüğüdür (Mendes, 2009: 3).<br />
AB Adalet Divanının iyi yönetim kavramı etrafında geliştirdiği usuli<br />
kuralların yanı sıra 1995 yılında faaliyete başlayan Avrupa <strong>Ombudsman</strong>ının<br />
kötü yönetimle ilgili raporlarında, kötü yönetim örneklerine<br />
geniş yer verilmesinin, iyi yönetim kavramının negatif yönden (mefhum-u<br />
muhalifinden) tanımlanmasına ve kavramın sınırlandırılmasına<br />
önemli katkıları olmuştur. Avrupa <strong>Ombudsman</strong>ına göre, idari ihmal,<br />
yetkinin kötüye kullanılması, kayıtsızlık, hukuka aykırı işlemler,<br />
adaletsizlik, hizmet kusuru veya yetersizlik, ayrımcılık, kaçınılabilir<br />
gecikme, eksik bilgi verme veya bilgi vermeyi reddetme, kötü yönetim<br />
kapsamı içindedir. Avrupa Parlamentosu, 1998 yılında Avrupa <strong>Ombudsman</strong>ının<br />
önerisi doğrultusunda kötü yönetimi tanımlayan bir karar<br />
kabul edilmiştir. Bu tanıma göre, bir kamu kurumu kendisi için bağlayıcı<br />
olan bir kural veya ilkeye aykırı davranırsa kötü yönetim meydana<br />
gelmiş olur. Avrupa <strong>Ombudsman</strong>ının diğer önemli girişimleri arasında,<br />
Avrupa Doğru İdari Davranış Yasası taslağını hazırlayarak, 1999<br />
yılında AB kurumlarına sunmasından bahsetmek gerekir. Avrupa Parlamentosu<br />
Avrupa Doğru İdari Davranış Yasasını ancak 2001 yılında<br />
kabul etmiştir. Avrupa Doğru İdari Davranış Yasası, AB Temel Haklar<br />
Şartı’nda düzenlenen iyi yönetim hakkının uygulamada ne anlama<br />
geldiğini daha ayrıntılı olarak açıklamak üzere 2005 yılında yeniden<br />
gözden geçirilmiştir (Nieto-Garrido ve Delgado, 2007: 29-30).<br />
İyi yönetim hakkı pozitif hukukta açıkça ilk kez AB Temel Haklar<br />
Şartı’nın 41. maddesinde düzenlenmiştir. Kasım 2000’de Biarritz’de<br />
(Fransa) Parlamento, Konsey ve Komisyon tarafından ortak bir beyanname<br />
ile kabul edilen AB Temel Haklar Şartı, 1 Şubat 2003 tarihinde<br />
yürürlüğe giren Nice Antlaşması ile ilan edilmiş, ancak Lizbon<br />
Antlaşması’nın 1 Aralık 2009 tarihinde yürürlüğe girmesiyle, AB<br />
Kurucu Antlaşmasının bir parçası olarak AB Hukukunda bağlayıcılık<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
91
HUKUKİ VE İDARİ DENETİM ÖLÇÜTÜ OLARAK İYİ YÖNETİM İLKELERİ<br />
kazanmıştır. AB Temel Haklar Şartı’nın “iyi yönetim hakkı” başlığını<br />
taşıyan 41. maddesine göre;<br />
1. Herkes, işlerinin Birliğin kurumları ve organları tarafından tarafsız<br />
ve adil bir şekilde ve makul bir süre içinde görülmesini isteme<br />
hakkına sahiptir.<br />
2. Bu hak, şunları içermektedir:<br />
(a) herkesin, kendisini olumsuz şekilde etkileyebilecek herhangi bir<br />
işlemin yapılmasından önce görüşlerinin dinlenmesini isteme hakkı;<br />
(b) herkesin, kendi dosyasına erişme hakkı ve meşru gizlilik çıkarlarına<br />
ve mesleki ve ticari gizliliğe saygı gösterilmesi;<br />
(c) idarenin, kararları konusunda gerekçe gösterme yükümlülüğü.<br />
3. Herkes, Topluluğun kuruluşları veya görevlilerinin, görevlerinin<br />
ifası sırasında yol açtıkları her türlü zararı, Üye Devletlerin yasalarındaki<br />
ortak genel ilkelere göre Topluluğa tazmin ettirme hakkına<br />
sahiptir.<br />
4. Herkes, Birliğin kuruluşlarına, Antlaşmaların lisanlarından birinde<br />
mektup gönderebilir ve kendisine aynı lisanda cevap verilmesi<br />
zorunludur. 12<br />
AB Temel Haklar Şartı’nın 41. maddesi, bir kısmı AB Adalet Divanı<br />
kararlarıyla geliştirilen, bir kısmı ise Kurucu Antlaşmalar ve ikincil AB<br />
mevzuatında dağınık olarak yer alan usule yönelik AB İdare Hukuku<br />
ilkesini bir temel hak olarak güvence altına almayı amaçlamaktadır.<br />
Ancak söz konusu düzenlemenin iyi yönetim kavramının tanımını<br />
yapmadığı, ayrıca iyi yönetim ilkelerinin tamamını kapsamadığı dikkat<br />
çekmektedir.<br />
AB Temel Haklar Şartı’nın 41. maddesinin birinci fıkrasında yöneltilen<br />
taleplere cevap verme, makul sürede işlem yapma ve bir talep<br />
hakkında yeterli bilgi edinerek inceleme yapma gibi özen yükümlülüğüyle<br />
ilgili iyi yönetim ilkelerine yer verilmemiş olsa da, bu ilkeler<br />
12<br />
AB Temel Haklar Şartı’nın Türkçe çevirisi için bkz. http://avrupa.info.tr/tr/ab-ve-sivil-toplum/<br />
haklar-bildirgesi.html (27 Eylül 2015)<br />
92 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Selman KARAKUL<br />
madde geniş yorumlanarak, 41. maddenin birinci fıkrasının koruma<br />
alanına dâhil edilebilir. 41. maddenin ikinci fıkrasında güvenceye alınan<br />
haklar da tüketici olarak sayılmamıştır. Bu durum, 41. maddenin<br />
ikinci fıkrasında düzenlenen haklara benzer ilkelerin de madde kapsamında<br />
değerlendirilebileceğini göstermektedir. AB Hukukunda ve<br />
ulusal hukuklarda İdare Hukukunun konusu idarenin etkililiğinin sağlanması<br />
ve bireyin devlete karşı korunmasıdır. AB Temel Haklar Şartı’nın<br />
amacı, bireyin temel haklarının korunmasının güçlendirilmesi<br />
olduğuna göre, 41. maddenin işlevi iyi yönetimi temel bir hak olarak<br />
güçlendirmektir (Kristjánsdóttir, 2013: 241).<br />
AB Temel Haklar Şartı’nın 51. maddesine göre, “1. Bu Bildirgenin<br />
hükümleri, yetki ikamesi ilkesi dikkate alınarak Birliğin kurumları ve organlarına<br />
ve sadece Birlik hukukunu uyguladıklarında Üye Devletlere yöneliktir.<br />
Bu nedenle, kendi yetkilerine uygun olarak haklara saygı gösterecekler,<br />
ilkelere uyacaklar ve bunların uygulanmasını teşvik edeceklerdir...” Bu<br />
kapsamda, birlik kurumları ve organlarının iyi yönetim hakkına aykırı<br />
davranışlarının koruma kapsamına gireceğine kuşku yoktur. Ulusal<br />
makamlar, AB Hukukunu uyguladıklarında da iyi yönetim hakkı kurallarına<br />
uygun davranmakla yükümlüdür. Ancak lâfzî bir yorumla, ulusal<br />
makamların, AB Hukukunun kapsamı dışında kalan eylem ve işlemlerinde<br />
iyi yönetim hakkı güvencesinin geçerli olmayacağı söylenebilir.<br />
Bununla birlikte. AB Adalet Divanı Büyük Dairesinin, 26 Şubat 2013<br />
tarihli Akerberg davası kararında, ulusal işlemlerin AB Hukuku kapsamına<br />
da girmesi halinde, AB Temel Haklar Şartı’nın uygulanacağına<br />
karar vermiştir. Dolayısıyla, ulusal makamların AB Hukuku kapsamındaki<br />
işlemlerinde AB Temel Haklar Şartı’nın 41. maddesinde düzenlenen<br />
iyi yönetim hakkına riayet etmeleri gerekmektedir (Kristjánsdóttir,<br />
2013: 243-245). İyi yönetim ilkelerinin sınırlı da olsa iyi yönetim<br />
hakkı olarak AB Temel Haklar Şartı’nda hukuksal güvenceye alınması<br />
olumlu bir gelişmedir. Ancak iyi yönetim hakkının kapsamının AB<br />
yargı organlarının yorumu ve ikincil AB mevzuatında yapılacak yeni<br />
düzenlemelerle genişletilmesi mümkün ve gereklidir (Kristjánsdóttir,<br />
2013: 252-253).<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
93
HUKUKİ VE İDARİ DENETİM ÖLÇÜTÜ OLARAK İYİ YÖNETİM İLKELERİ<br />
4. Türkiye’de İyi Yönetim İlkelerinin Gelişimi ve Uygulaması<br />
4.1. İyi Yönetim İlkelerinin Hukuki Çerçevesi<br />
Türkiye’de iyi yönetim ilkelerinin hukuki çerçevesi çoğu AK üyesi<br />
devlet gibi Anayasa’da açıkça ifade edilmemiştir. Ancak Anayasanın<br />
farklı maddelerinde iyi yönetime ilişkin pek çok ilkeye rastlamak mümkündür.<br />
Anayasanın 2. maddesindeki hukuk devleti ilkesi, 10. maddesindeki<br />
eşitlik ve ayrımcılık yasağı ilkesi, 12. maddesindeki temel hakların<br />
niteliği, 40. maddesindeki temel hak ve hürriyetlerin korunması,<br />
74. maddesindeki dilekçe, bilgi edinme ve kamu denetçisine başvurma<br />
hakkı, 123. maddesindeki idarenin bütünlüğü ve kamu tüzel kişiliği,<br />
125. maddesindeki yargı yolu, 128. ve 129. maddelerindeki kamu hizmeti<br />
görevlileriyle ilgili hükümler iyi yönetime ilişkin birtakım temel<br />
kuralları da içermektedir.<br />
Türkiye’de halen genel bir idari usul kanunu kabul edilmediğinden,<br />
iyi yönetime ilişkin ilkeler mevzuatta dağınık durumunda bulunmaktadır.<br />
Bu konuda Kamu Denetçiliği Kurumu kurulmadan önce özellikle<br />
3071 sayılı Dilekçe Hakkının Kullanılmasına Dair Kanun, 4982 sayılı<br />
Bilgi Edinme Hakkı Kanunu, yukarıda değinilen Etik Davranış İlkeleri<br />
Yönetmeliği, 24 Ocak 2004 tarih ve 2004/12 sayılı Başbakanlık Genelgesi<br />
ile merkez teşkilatı ve yerinden yönetim kuruluşlarının kuruluş<br />
ve örgütlenmesiyle ilgili mevzuatta ve yüksek yargı organı kararlarında<br />
birtakım iyi davranış ilkelerine rastlanmaktadır. Bu konudaki esas<br />
gelişme, 12.09.2010 tarihinde yapılan halkoylamasında kabul edilerek<br />
yürürlüğe giren 5982 sayılı “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı<br />
Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”un 8. maddesiyle,<br />
Anayasanın 74. maddesinde yapılan değişiklik sonucunda Kamu<br />
Denetçiliği Kurumunun düzenlenmesidir. 2010 Anayasa değişikliğinin<br />
ardından kabul edilerek yürürlüğe giren 6328 sayılı Kamu Denetçiliği<br />
Kurumu Kanununun amaç ve görevini düzenleyen 1. ve 5. maddelerinde<br />
genel bir ifadeyle açıkça kavram zikredilmeden iyi yönetim ilkelerinin<br />
temeline değinilmiştir. Uygulama Yönetmeliğinin “iyi yönetim<br />
ilkeleri” başlıklı 6. maddesinde ise denetim ölçütü olarak kullanılması<br />
öngörülen iyi yönetim ilkeleri açıkça sayılmıştır. Buna göre;<br />
“ Kurum, inceleme ve araştırma yaparken idarenin, insan haklarına<br />
dayalı adalet anlayışı içinde; kanunlara uygunluk, ayrımcılığın<br />
94 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Selman KARAKUL<br />
önlenmesi, ölçülülük, yetkinin kötüye kullanılmaması, eşitlik, tarafsızlık,<br />
dürüstlük, nezaket, şeffaflık, hesap verilebilirlik, haklı<br />
beklentiye uygunluk, kazanılmış hakların korunması, dinlenilme<br />
hakkı, savunma hakkı, bilgi edinme hakkı, makul sürede karar verme,<br />
kararların gerekçeli olması, karara karşı başvuru yollarının<br />
gösterilmesi, kararın geciktirilmeksizin bildirilmesi, kişisel verilerin<br />
korunması gibi iyi yönetim ilkelerine uygun işlem ve eylem ile<br />
tutum veya davranışta bulunup bulunmadığını gözetir ve iyi yönetim<br />
ilkelerine uyar.”<br />
Uygulama Yönetmeliğinin 6. maddesinde idarenin “... gibi iyi yönetim<br />
ilkelerine uygun işlem ve eylem ile tutum veya davranışta bulunup bulunmadığını”<br />
gözeteceğinin düzenlenmesi, iyi yönetim ilkelerinin dinamik<br />
yapısı göz önüne alınarak, numerus clausus olarak sınırlandırılmadığını,<br />
kamu denetçiliği kurumunun önüne gelen somut olaylar kapsamında<br />
Yönetmelikte açıkça ifade edilmemiş olan iyi yönetim ilkelerine<br />
dayanarak da inceleme ve araştırma yapabileceğini göstermektedir.<br />
4.2. İdarenin İyi Yönetim İlkelerine Uyumu Konusunda<br />
Karşılaşılan Sorunlar<br />
Türkiye’de devletin kamusal hayatın her alanında yoğun olarak<br />
rol alması gerektiği inancı, merkeziyetçi devlet geleneğini pekiştirmiş<br />
ve idari fonksiyonun ağırlıklı olarak merkezden veya merkezin<br />
taşra örgütü aracılığıyla yürütülmesine yol açmıştır. Türkiye’de merkezi<br />
idare teşkilatının güçlü, yerel yönetim kuruluşlarının ise güçsüz<br />
kalması, idarenin etkinliğini azaltmakta, yerel demokrasinin ve katılımcılığın<br />
gelişmesine engel oluşturmaktadır. Kamu yönetiminde reform<br />
tartışmaları Türkiye’de bir türlü çözüme ulaştırılamayan sürekli<br />
gündem maddelerinin başında gelmektedir. Kamu yönetimine ilişkin<br />
bitmeyen tartışmalar ve kamu yönetiminin ıslah edilmesine yönelik<br />
çabalar, henüz beklenen sonuçları vermekten uzaktır. Türkiye’de idarenin<br />
işleyişinden kaynaklanan genel sorunlar arasında, devlet odaklı<br />
geleneksel yönetim anlayışı, vatandaşların kamu yönetimine katılım<br />
eksikliği, merkezi idare teşkilatının aşırı büyümesi ve yavaş işlemesi,<br />
bazı hizmetlerin kötü ve eksik yürütülmesi veya bazen hiç yürütülememesi,<br />
yanlış istihdam politikaları, aşırı kırtasiyecilik, teknolojik yeniliklerden<br />
tam olarak yararlanamama, yolsuzluk, pahalılık, gecikme,<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
95
HUKUKİ VE İDARİ DENETİM ÖLÇÜTÜ OLARAK İYİ YÖNETİM İLKELERİ<br />
bilgilendirme eksikliği ve gizlilik, taraflılık, adam kayırma, ayırımcılık<br />
ve denetimsizlik sayılabilir (Karakul, 2012: 161).<br />
Yönetişim odaklı karar alma sürecinde, devlet odaklı geleneksel yönetim<br />
anlayışının terk edilmesi ve birey-devlet ilişkisine yeni bir boyut<br />
getirilmesi kaçınılmazdır. Hizmet alan ve hizmet veren ilişkisinden<br />
ortaklığa giden süreçte bireyin karar alma süreçlerine katılımının<br />
kolaylaştırılması ve bu kapsamda var olan engellerin ortadan kaldırılması<br />
gerekmektedir. Diğer yandan bireylerin yönetime katılmaları<br />
sonucunda kendi görüşlerinin uygulamaya yansıdığı veya ortak karar<br />
alma sürecinde dikkate alındığı konusunda ikna olmaları önem taşımaktadır<br />
(Eraydın, 2007). Yerel, ulusal ve Avrupa düzleminde kamu<br />
kurumları, özel sektör ve sivil toplumun yönetsel sorunların çözümüne<br />
ortaklaşa katıldığı bir yapı ve ilişkiler sistemi olarak “çok düzlemli<br />
yönetişim” modeline doğru gelişim gösteren “Avrupa Yönetsel Alanı”-<br />
na dâhil olabilmek için (Okçu, 2015), Türkiye’nin klasik kamu yönetimi<br />
anlayışını daha fazla zaman kaybetmeden, hızla ve radikal biçimde<br />
değiştirmesi gerekmektedir (Karakul, 2012: 161-162).<br />
Türkiye’de kamu yönetiminde reform yapılması yönünde uzun zamandan<br />
beri süregelen çağrı ve talepler doğrultusunda merkezi yönetim<br />
ile yerel yönetimler arasındaki görev, yetki ve sorumlulukları<br />
yeniden tanımlayan “Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı” 3 Kasım<br />
2003 tarihinde kamuoyunun bilgisine sunulmuştur. Kanun isminde<br />
yer alan “Temel Kanun” ibaresi nedeniyle federatif bir devlet kurulacağı<br />
yönünde gelen eleştirileri bertaraf edebilmek için Meclise sunulan<br />
kanun tasarısının ismi “Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden<br />
Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı” olarak değiştirilmiştir. Kanun<br />
tasarısı 2004 yılında Meclis Genel Kurulunda görüşülerek kabul<br />
edilmiş, ancak Anayasada öngörülen tekil devlet yapısına, idarenin<br />
bütünlüğü, yetki genişliği ve idari vesayet ilkeleri ile kamu yararına<br />
uygun düşmediği gerekçesiyle bir kez daha görüşülmek üzere dönemin<br />
Cumhurbaşkanı tarafından Meclise iade edilmesinin ardından,<br />
kanun bir daha Meclis Genel Kurulu’na gelmeyerek, gündemden düşürülmüştür<br />
(Kesim ve Petek, 2005: 48-49). Kanun tasarısı, katılımcılığı<br />
temin edecek yolları öngörmemesi, hesap verebilirliği sağlayacak<br />
mekanizmalara yer vermemiş olması, tutarlılık ilkesinin bulunmayışı<br />
ve kamu hizmeti anlayışının değişmesi için gerekli reform tedbirlerini<br />
içermemesi nedeniyle eleştirilmiştir (Kesim ve Petek, 2005: 55-56).<br />
96 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Selman KARAKUL<br />
Kanun tasarısının, kamu yönetimi anlayışındaki son gelişmeler ve<br />
bilimsel eleştiriler göz önüne alınarak revize edilmesinin ardından<br />
yeniden kamuoyunun gündemine sunulması ve kamuoyunda gerçekleşecek<br />
serbest müzakere sürecinin sonunda, bu kez kanunlaşma sürecinin<br />
tamamlanması, iyi yönetim ilkelerinin etkin biçimde hayata<br />
geçirilebilmesi bakımından önem taşımaktadır.<br />
4.3. Kamu Denetçiliği Kurumunun İyi Yönetim İlkeleri Yönünden<br />
Gerçekleştirdiği Denetimin Değerlendirilmesi<br />
Kamu Denetçiliği Kurumu, 29/03/2013 tarihinden bu yana şikâyet<br />
başvurularını kabul etmeye başlamıştır (Kamu Denetçiliği Kurumu,<br />
2014). Kurum, şikâyet başvurularının, Uygulama Yönetmeliğinin 19.<br />
maddesinde yer alan şartları taşıması hâlinde inceleme ve araştırma<br />
aşamasına geçmekte, inceleme ve araştırma sonucunda ise tavsiye kararı,<br />
ret kararı veya karar verilmesine yer olmadığına dair karar verebilmektedir.<br />
Uygulama Yönetmeliğinin 22. maddesine göre Kurumun<br />
inceleme ve araştırma usulü şöyledir:<br />
MADDE 22 – (1) İdarenin her türlü eylem ve işlemleri ile tutum ve<br />
davranışları, insan haklarına dayalı adalet anlayışı içinde, hukuka<br />
ve hakkaniyete uygunluk ve iyi yönetim ilkeleri yönlerinden incelenir<br />
ve araştırılır.<br />
(2) Şikâyet başvurusu Başdenetçi, denetçi veya görevlendirilecek<br />
uzman ve uzman yardımcıları tarafından incelenir ve araştırılır.<br />
(3) Aynı sebep ve konuya ilişkin benzer nitelikteki şikâyet başvuruları<br />
birleştirilerek incelenebilir.<br />
(4) Şikâyet konusunun insan haklarına, temel hak ve özgürlüklere,<br />
kadın ve çocuk haklarına ilişkin olması halinde yerinde inceleme ve<br />
araştırma yapılabilir. Kamuyu ilgilendiren genel konulara yönelik<br />
şikâyetlerde ise, şikâyetçi veya şikâyet edilen idarenin talebi üzerine<br />
yerinde inceleme ve araştırma yapılabilir. İlgili idare ve yetkililer<br />
bunun için gerekli her türlü kolaylığı sağlamakla yükümlüdür.<br />
Kurumun 2013 yılı kararları 13 incelendiğinde şikâyetlerin bir kısmında<br />
iyi yönetim ilkelerine uygunluğun ayrı başlık altında incelemeye<br />
13<br />
KDK: Kamu Denetçiliği Kurumu, Ş.N.: Şikâyet Numarası, K.N.: Karar Numarası, K.T.: Karar Tarihi<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
97
HUKUKİ VE İDARİ DENETİM ÖLÇÜTÜ OLARAK İYİ YÖNETİM İLKELERİ<br />
konu olduğu 14 , bir kısmında hukuka ve hakkaniyete uygunluk denetimi<br />
başlığı altında incelendiği 15 , bir kısmında ise ayrıca incelemeye<br />
konu olmadığı 16 görülmektedir. 2013 yılında şikâyete konu olaylar<br />
kapsamında denetim ölçütü olarak ele alınan iyi yönetim ilkeleri arasında,<br />
bilgi edinme hakkı 17 , makul sürede karar verme ve kararın geciktirilmeksizin<br />
bildirilmesi 18 , şeffaflık ve hesap verilebilirlik 19 gibi iyi<br />
yönetim ilkelerine aykırılıklar tespit edilmiştir.<br />
Kurumun 2014 ve 2015 yıllarında verdiği kararlar incelendiğinde,<br />
iyi yönetim ilkelerine uygunluk denetiminin şikâyetlerin büyük bölümünde<br />
hukuka ve hakkaniyete uygunluk denetiminden ayrı bir başlık<br />
altında yapıldığı, diğer yandan, insan hakları yönünden değerlendirmenin<br />
de ayrı başlık altında yapılmaya başlandığı görülmektedir. 20<br />
Kurumun kararlarında dikkat çeken bir diğer husus, bazı kararlarda<br />
“iyi yönetim ilkelerine” uygunluk yerine “iyi yönetişim ilkelerine”<br />
uygunluk başlığı altında inceleme yapılmasıdır. Uygulama Yönetmeliğinde<br />
kullanılan ifade “iyi yönetim ilkeleri” olduğundan, kurum kararlarında<br />
tercih edilmesi gereken inceleme başlığının da Yönetmeliğe<br />
uygun olması gerekir. Yukarıda incelendiği gibi yönetişim kavramının<br />
yönetimle aynı anlama geldiğini savunan görüşler olsa da, yönetişim<br />
kavramının özellikle hukuki alana girmesi daha yeni bir gelişme olup,<br />
hukuka uygulanabilir ilkeleri ve yöntemi konusunda henüz bir açıklık<br />
ve mutabakat bulunmamaktadır. Diğer yandan, yönetişim kavramının<br />
unsurları arasında “katılım” ilkesi önem taşımakta olup, demokratik<br />
kamu yönetimi için vazgeçilmez olan katılım ilkesinin somut hukuk<br />
kurallarıyla kapsamı net olarak ortaya koyulmadan esnek bir hukuki<br />
ve idari denetim ölçütü olarak kullanılabilmesi güçlükler taşımaktadır.<br />
Son olarak, “yönetim” kavramının teknik yönü daha ağır basarken,<br />
özellikle “küresel yönetişim” kavramının olumsuz çağrışımlar yaptığını<br />
savunan görüşler bulunduğu da göz ardı edilmemelidir.<br />
14<br />
Bkz. KDK, Ş.N. 04.2013/119, K.N. :2013/32, K.T. 04/10/2013<br />
15<br />
Bkz. KDK, Ş.N. 03.2013/356, K.N. 2013/95, K.T. 09/12/2013<br />
16<br />
Bkz. KDK, Ş.N. 03.2013/175, K.N. 2013/2, K.T. 20/09/2013<br />
17<br />
Bkz. KDK, Ş.N. 04.2013/14, K.N. 2013/11, K.T. 30/09/2013<br />
18<br />
Bkz. KDK, Ş.N. 01.2013/170, K.N. 2013/18, K.T. 02/10/2013<br />
19<br />
Bkz. KDK, Ş.N. 01.2013/282, K.N. 2013/107, K.T. 23/12/2013<br />
20<br />
Bkz. KDK, Ş.N. 2014/2765, K.T. 01/12/2014; KDK, Ş.N. 04.2014.2881, K.T. 11/12/2014; KDK,<br />
Ş.N. 2014/4011, K.T. 04/12/2014<br />
98 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Selman KARAKUL<br />
Kurumun iyi yönetim ilkeleri yönünden gerçekleştirdiği denetimde<br />
dikkati çeken bir diğer husus, şikâyetin kurum önündeki incelenmesi<br />
sırasındaki, yani şikâyet edilen idarenin şikâyet tarihinden sonraki<br />
tutumunun da iyi yönetim ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmesidir.<br />
İlke olarak şikâyet edilen idarenin başvuru sürecini kolaylaştırmak<br />
için Kurumla işbirliği yükümlüğü bulunduğundan, bu süreçte ihlal<br />
edilen husus şikâyet konusuyla ilgili bir iyi yönetim ilkesi değil, fakat<br />
idarenin hukuka aykırı biçimde Kurumla işbirliği yükümlülüğünü yerine<br />
getirmemesi olabilir. İşbirliği yükümlülüğünün yerine getirilmemesinin<br />
idari, hukuki ve olayın özelliğine göre cezai sorumluluğu gerektirebileceği<br />
ise tabiidir 21 .<br />
SONUÇ<br />
İyi yönetim anlayışı kapsamında ele alınan ilke ve kuralların pek çoğunun<br />
temeli modern devlet öncesi döneme dayanmaktadır. Modern<br />
devlet öncesi dönemde kamu yönetimi kavramı siyasi topluluktan bağımsız<br />
düşünülmediği ve siyasi iktidardan ayrı bir idari fonksiyon bulunmadığı<br />
için, iyi yönetim kavramı bir bütün olarak siyasi topluluğun<br />
idaresini kapsamaktadır. Özellikle yasallık, adalet, eşitlik ve doğruluk<br />
gibi ilkelere uygun bir yönetim biçimi, modern devlet öncesi dönemde<br />
de kamu yönetiminden talep edilmektedir. Modern devletin kurulmasıyla<br />
birlikte önce yönetimde istikrar, güvenlik ve bununla bağlantılı<br />
olarak etkinlik düşüncesi hâkim olmuş, ulus devlet ve liberal demokratik<br />
devletin gelişmesiyle etik ilkelerle bağlantılı iyi yönetim anlayışı<br />
tercih edilmeye başlamıştır.<br />
İyi yönetim ilkelerinin hukuki düzenlemelere girmesi ve dolayısıyla<br />
hukuki ve idari denetim ölçütü olarak kullanılmaya başlanmasını<br />
anayasacılık hareketinin başlangıcına kadar götürmek mümkündür.<br />
Birkaç istisna dışında iyi yönetim ilkeleri bağımsız bir hüküm olarak<br />
anayasalarda yer almasa da, yazılı anayasaların çoğunda belli başlı<br />
iyi yönetim ilkelerine rastlamak mümkündür. İyi yönetim ilkelerinin<br />
hukuki ve idari denetim ölçütü olarak gelişmesi, kamu denetçiliği kurumlarının<br />
yaygınlaşması ve özellikle 1995 yılında faaliyete başlayan<br />
Avrupa <strong>Ombudsman</strong>ının, AB Kurumlarının doğru idari davranışlarını<br />
somut bir düzenlemeye kavuşturma çabasıyla mümkün olmuştur. AB<br />
21<br />
Bkz. Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu m. 18; Uygulama Yönetmeliği m. 23<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
99
HUKUKİ VE İDARİ DENETİM ÖLÇÜTÜ OLARAK İYİ YÖNETİM İLKELERİ<br />
Temel Haklar Şartı’nda bazı iyi yönetim ilkeleriyle sınırlı da olsa, iyi<br />
yönetimin temel bir hak olarak kabul edilmesi, iyi yönetim ilkelerini<br />
hukuki ve idari denetim ölçütü olarak daha belirgin bir konuma getirmiştir.<br />
AB Adalet Divanın en azından şimdilik benimsediği yorum<br />
yönteminin, iyi yönetim hakkının ulusal ölçekte de gelişmesine katkıda<br />
bulunacağı anlaşılmaktadır.<br />
Türkiye’de iyi yönetim ilkelerinin gelişmesi, uzun süreden beri tartışılan<br />
ancak bugüne kadar bütüncül bir yaklaşımla uygulamaya geçirilemeyen<br />
kamu yönetimi reformuyla bağlantılıdır. Bu nedenle “Kamu<br />
Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun<br />
Tasarısı”nın iyi yönetim ilkelerindeki gelişmeler göz önüne alınarak,<br />
özellikle idari denetimde iyi yönetim ilkelerine daha somut olarak<br />
yer verilerek yeniden gündeme alınması ve bu kez kanunlaşma sürecinin<br />
tamamlanması önem taşımaktadır.<br />
Türkiye’de Kamu Denetçiliği Kurumunun şikâyet başvurularını<br />
kabul etmeye başlamasından sonra, iyi yönetim ilkelerinin hukuki ve<br />
idari denetim ölçütü olarak değerlendirilmesinde yeni bir dönem başlamıştır.<br />
Kurumun iki buçuk yıllık uygulaması ve kararları, Türkiye’de<br />
kamu idaresinin iyi yönetim ilkelerine uyumu konusunda mevzuat ve<br />
uygulamadan kaynaklanan sorunları ortaya koymaktadır. Kurum, iyi<br />
yönetim ilkeleriyle de bağlantılı olan hukuka ve hakkaniyete uygunluk<br />
ile insan hakları yönünden değerlendirmeyi sistematik olarak ayrı başlıklar<br />
altında yapmaktadır. Bu nedenle kurumun iyi yönetim ilkeleri<br />
yönünden yaptığı değerlendirmede, şikâyete konu olay kapsamında<br />
idarenin dinlenilme hakkı, savunma hakkı, makul sürede karar verme,<br />
kararların gerekçeli olması, karara karşı başvuru yollarının gösterilmesi<br />
ve kararın geciktirilmeksizin bildirilmesi gibi usuli güvencelere ve<br />
tarafsızlık, dürüstlük, nezaket, şeffaflık ve hesap verebilirlik gibi etik<br />
ilkelerle bağlantılı iyi yönetim ilkelerine ağırlık verilmesi gerekmektedir.<br />
100 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Selman KARAKUL<br />
KAYNAKÇA<br />
AĞAOĞULLARI, Mehmet Ali (2006). Ulus Devlet ya da Halkın Egemenliği, İmge<br />
Kitabevi Yayınları, Ankara.<br />
AĞAOĞULLARI, Mehmet Ali, Cemal Bâli Akal ve Levent Köker (1994). Kral Devlet<br />
ya da Ölümlü Tanrı, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara.<br />
AĞAOĞULLARI, Mehmet Ali ve Levent Köker (1991). Tanrı Devletinden<br />
Kral-Devlete, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara.<br />
CRAIG, Paul ve Gráinne de Búrca (2011). EU Law: Text, Cases, and Materials, Beşinci<br />
Baskı, Oxford University Press, New York.<br />
CURREN, Randall R. (2000). Aristotle on the Necessity of Public Education, Rowman<br />
& Littlefield Publishers Inc., Lanham, Maryland.<br />
CURTIN, Deirdre M. ve Ige F. Dekker (2002). “Governance as a Legal Concept<br />
within the European Union: Purpose and Principles”, International Law FO-<br />
RUM du droit international, Cilt: 4, Sayı: 3, ss. 134-148.<br />
DAHL, Robert A. (1993). Demokrasi ve Eleştirileri, Çev: Levent Köker, Türk Siyasi<br />
İlimler Derneği ve Türk Demokrasi Vakfı Ortak Yayını, Ankara.<br />
DIAMANDOUROS, P. Nikiforos (2008). “Legality and good administration: is<br />
there a difference?”, Rethinking good administration in the European Union:<br />
Sixth Seminar of the National Ombudsmen of EU Member States and Candidate<br />
Countries, 14-16 October 2007, Ed: Jean-Paul Delevoye ve P. Nikiforos<br />
Diamandouros, , Office for Official Publications of the European Communities,<br />
Lüksemburg, ss. 22-26.<br />
ERAYDIN, Ayda (2007). “Politikalardan Süreç Tasarımına: Yeni Bölgesel Politikalar<br />
ve Yönetişim Modelleri”, 2. Bölgesel Kalkınma ve Yönetişim Sempozyumu,<br />
25-26 Ekim 2007, İzmir, ss. 5-23.<br />
EUROPEAN COMMISSION (2001). “European governance - A white paper”<br />
Communication from the Commission of 25 July 2001 [COM(2001)<br />
428 final - Official Journal C 287 of 12.10.2001], http://eur-lex.europa.eu/<br />
legal-content/EN/ALL/?uri=URISERV: l10109 (25.09.2015).<br />
EUROPEAN COMMISSION FOR DEMOCRACY THROUGH LAW (VENICE<br />
COMMISSION) (2011). Stocktaking on the Notions of “Good Governance”<br />
and “Good Administration”, CDL-AD(2011)006, Strasbourg, 9 March<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
101
HUKUKİ VE İDARİ DENETİM ÖLÇÜTÜ OLARAK İYİ YÖNETİM İLKELERİ<br />
2011, http://www.venice.coe.int/webforms/documents/default.aspx?pdffile=<br />
CDL(2011)006-e (27 Eylül 2015).<br />
FARAZMAND, Ali (2001). “Comparative and Development Public Administration:<br />
Past, Present, and Future”, Handbook of Comparative and Development<br />
Public Administration, Ed: Ali Farazmand, İkinci Baskı, Marcel Dekker Inc.,<br />
New York, ss. 9-22.<br />
FERREIRA-SNYMAN, MP ve GM Ferreira (2006). “Global Good Governance and<br />
Good Global Governance”, South African Yearbook of International Law, Cilt:<br />
31, ss. 52-94.<br />
GÖZE, Ayferi (2009). Siyasal Düşünceler ve Yönetimler, Genişletilmiş 12. Baskı,<br />
Beta Basım Yayım Dağıtım, İstanbul.<br />
GRIFFITH, Mark F. (1998). “John Locke’s Influence on American Government<br />
and Public Administration”, Handbook of Organization Theory and Management:<br />
The Philosophical Approach, Ed: Thomas D. Lynch ve Todd J. Dicker, ,<br />
Marcel Dekker Inc., New York, ss. 125-140.<br />
GÜZELSARI, Selime, (2003). “Neo-Liberal Politikalar ve Yönetişim Modeli”,<br />
Amme İdaresi Dergisi, Cilt: 36, Sayı: 2, ss. 17-34.<br />
HAMPSHER-MONK, Iain (2004). Modern Siyasal Düşünce Tarihi: Hobbes’tan<br />
Marx’a Büyük Siyasal Düşünürler, Çev: Necla Arat vd., Say Yayınları, İstanbul.<br />
HARDEN, Ian (2001). “When Europeans Complain-The Work of the European<br />
<strong>Ombudsman</strong>”, The Cambridge Yearbook of European Legal Studies, Ed: Alan<br />
Dashwood vd., Hart Publishing, Portland, Oregon.<br />
INTERNATIONAL BANK FOR RECONSTRUCTION AND DEVELOPMENT<br />
(1994). Governance: The World Bank’s Experience, The World Bank, Washington,<br />
D.C..<br />
KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMU (2014). 2013 Yıllık Raporu, http://www.ombudsman.gov.tr/contents/files/Raporlar/2013%20kdk_y%C3%84%<br />
C2%B-<br />
1ll%C3%84%C2%B1k_raporu.pdf (27.09.2015).<br />
KARAKUL, Selman (2014). “Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitliğin Sağlanmasında<br />
Hukuki Yollar ve Siyasi Zorluklar”, Hukuk ve Adalet, Eleştirel Hukuk Dergisi,<br />
Cilt: 6, Sayı: 15, ss. 21-54.<br />
102 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Selman KARAKUL<br />
KARAKUL, Selman (2012). “Türkiye’de Siyasal Kutuplaşmanın Kamu Denetçiliği<br />
Kurumu Üzerindeki Olası Etkileri”, Uluslararası Kamu Denetçiliği (<strong>Ombudsman</strong>lık)<br />
Sempozyumu: 9 Mart 2011 Bildiriler Kitabı, Ed: Niyazi Öktem ve<br />
Nermin Katmer, Doğuş Üniversitesi Yayınları, İstanbul, ss. 155-163.<br />
KATSAMUNSKA, Polya (2012). “Classical and Modern Approaches to Public Administration”,<br />
Economic Alternatives, Sayı: 1, ss. 74-81.<br />
KESİM, H. Kutay ve Ali Petek (2005). “Avrupa Komisyonu’nca Belirlenen İyi Yönetişimin<br />
İlkeleri Çerçevesinde Türk Kamu Yönetimi Reformunun Bir Eleştirisi”,<br />
Amme İdaresi Dergisi, Cilt: 38, Sayı: 4, ss. 39-58.<br />
KHAN, Haroon A. (2015). The Idea of Good Governance and the Politics of the Global<br />
South: An Analysis of Its Effects, Routledge, Abingdon, Oxon.<br />
KRISTJÁNSDÓTTIR, Margrét Vala (2013). “Good Administration as a Fundamental<br />
Right”, Icelandic Review of Politics and Administration, Cilt: 9, Sayı:<br />
1, ss. 237-255.<br />
LOEWENSTEIN, Karl (1973). The Governance of Rome, Martinus Nijhoff, Lahey.<br />
MAHESHWARI, S.R. (2002). A Dictionary of Public Administration, Orient Longman<br />
Private Limited, Yeni Delhi.<br />
MASHAW, Jerry L. (2007). “Reasoned Administration: The European Union, the<br />
United States, and the Project of Democratic Governance”, The George Washington<br />
Law Review, Cilt: 76, Sayı: 1, ss. 99-124.<br />
MCCURDY, Howard E. (2006). “The Cultural and Ideological Background”, Revisiting<br />
Waldo’s Administrative State: Constancy and Change in Public Administration,<br />
Ed: David H. Rosenbloom ve Howard E. McCurdy, Georgetown<br />
University Press, Washington D.C., ss. 35-55.<br />
MENDES, Joana (2009). “Good Administration in EU Law and the European<br />
Code of Good Administrative Behaviour”, EUI Working Papers, LAW<br />
2009/09, San Domenico di Fiesole.<br />
METİN, Yüksel (2002). Ölçülülük İlkesi: Karşılaştırmalı Bir Anayasa Hukuku İncelemesi,<br />
Seçkin Yayıncılık, Ankara.<br />
MORRIS, Ian (2009). “The Greater Athenian State”, The Dynamics of Ancient Empires:<br />
State Power from Assyria to Byzantium, Ed: Ian Morris ve Walter Scheidel,<br />
Oxford University Press, New York, ss. 99-177.<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
103
HUKUKİ VE İDARİ DENETİM ÖLÇÜTÜ OLARAK İYİ YÖNETİM İLKELERİ<br />
NEHL, Hanns Peter (2009). “Good Administration as Procedural Right and/or<br />
General Principle?”, Legal Challenges in EU Administrative Law: Towards an<br />
Integrated Administration, Ed: Herwig C.H. Hofmann ve Alexander H. Türk,<br />
Edward Elgar Publishing Limited, Cheltenham.<br />
NIETO-GARRIDO, Eva ve Isaac Martín Delgado (2007). European Administrative<br />
Law in the Constitutional Theory, Hart Publishing, Portland.<br />
OKÇU, Murat (2015). “Avrupa Yönetsel Alanına Doğru Kamu Yönetimi, Çok<br />
Düzlemli Yönetişim”, Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı, http://<br />
www.tepav.org.tr/tr/yayin/s/78 (27.09.2015).<br />
ÖDEN, Merih (2003). Türk Anayasa Hukukunda Eşitlik İlkesi, Yetkin Yayınları,<br />
Ankara.<br />
PONCE, Juli (2005). “Good Administration and Administrative Procedures”, Indiana<br />
Journal of Global Legal Studies, Cilt: 12, Sayı: 2, ss. 551-588.<br />
POWNALL, Frances (2013). “Public Administration”, A Companion to Ancient<br />
Greek Government, Ed: Hans Beck, John Wiley & Sons Publication, West<br />
Sussex, ss. 287-301.<br />
ROBINSON, Eric W. (Ed.) (2004). Ancient Greek Democracy: Readings and Sources,<br />
Blackwell Publishing, Oxford.<br />
RUITER, Dick W.P. (2001). Legal Institutions, Kluwer Academic Publishers, Dordrecht.<br />
SABINE, George H. ve Thomas L. Thorson (1973). A History of Political Theory,<br />
Dördüncü Baskı, Dryden Press, Fort Worth, Texas.<br />
SHARMA, S.K. ve Urmila Sharma (2006). Western Political Thought: From Plato to<br />
Burke (Volume I), Atlantic Publishers and Distributers, Yeni Delhi.<br />
STENSÖTA, Helena Olofsdotter (2012). “Impartiality and the Need for a Public<br />
Ethics of Care”, Good Government: The Relevance of Political Science, Ed: Sören<br />
Holmberg ve Bo Rothstein, Edward Elgar, Cheltenham.<br />
STOKER, Gerry (1998). “Governance as Theory: Five Propositions”, International<br />
Social Science Journal, Cilt: 50, Sayı: 155, ss. 17-28.<br />
UMUR, Ziya (1990). Roma Hukuku Ders Notları, İkinci Baskı, Beta Basım Yayım<br />
Dağıtım, İstanbul.<br />
104 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Selman KARAKUL<br />
VANDENHOLE, Wouter (2005). Non-Discrimination and Equality in the View of<br />
the UN Human Rights Treaty Bodies, Intersentia, Antwerpen.<br />
WEISS, Friedl ve Silke Steiner (2006). “Transparency as an Element of Good Governance<br />
in the Practice of the EU and the WTO: Overview and Comparison”,<br />
Fordham International Law Journal, Cilt: 30, Sayı: 5, ss. 1545-1586.<br />
WHALEY, Leigh Ann (2003). Women’s History as Scientists: A Guide to the Debates,<br />
ABC-CLIO Inc., Santa Barbara, California.<br />
WIEACKER, Franz (1981). “The Importance of Roman Law for Western Civilization<br />
and Western Legal Thought”, Boston College International & Comparative<br />
Law Review, Cilt: 4, Sayı: 2, ss. 257-281.<br />
WILSON, Woodrow (1887). “The Study of Administration”, Political Science Quarterly,<br />
Cilt: 2, Sayı: 2, ss. 197-222.<br />
YÜKSEL, Cüneyt (2010). Devlette Etik: Dünyada ve Türkiye’de Kamu Yönetiminde<br />
Etik, Yasal Alyapı ve Uluslararası Uygulamalar, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi,<br />
İstanbul.<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
105
YÖNETİMİN BİR FONKSİYONU OLARAK DENETİM<br />
VE KAMU YÖNETİMİNDEKİ YERİ<br />
Auditing as a Functionof Management and Its On Place In Public<br />
Administration<br />
Yrd. Doç. Dr. Kadir Caner DOĞAN *<br />
Özet<br />
Denetim, yönetimin temel fonksiyonlarından birini<br />
oluşturmaktadır. Dolayısıyla denetim, yönetimin<br />
sağlıklı bir biçimde işlemesi için olmazsa olmaz faaliyetlerden<br />
biridir. Ayrıca denetim, kamu veya özel<br />
sektör kökenli tüm örgütlerin yönetsel sistemlerinde<br />
bulunan bir faaliyettir. Bu çalışmada da yönetim<br />
teorisinin önemli saç ayaklarından birini oluşturan<br />
kamu yönetimi açısından denetimin amacı ve öneminden<br />
bahsedilmektedir. Bu bağlamda çalışmada<br />
ilk olarak denetim kavramı ile ilgili genel düzeyde<br />
geniş bir literatür taraması yapılmış ve daha sonrasında<br />
da, bu bilgilerden de yararlanarak kamu<br />
yönetiminde denetimin yöntemi, amacı, yararları ve<br />
önemi üzerinde durulmuştur.<br />
Anahtar Kelimeler: Denetim, Kamu Yönetimi,<br />
Yöntem, Amaç, Önem.<br />
Abstract<br />
The auditing constitutes one of the basic functions<br />
of management. Therefore, auditing, management<br />
is required to function in a healthy way. In addition,<br />
auditing, which in origin public or private sector<br />
organization of all administrative systems, is an<br />
activity found. In this study have metioned on the<br />
purpose and importance of auditing in terms of<br />
public administration which is one of the major<br />
underpinnings of management the theory. In this<br />
context, first made the extensive literature at the<br />
global level on auditing the concept at study and also<br />
later making use of this information have emphasized<br />
in the method, purpose, benefits and importance of<br />
auditing in public administration.<br />
Keywords: Auditing, Public Administration,<br />
Method, Aim, Importance.<br />
*<br />
Gümüşhane Üniversitesi, İ.İ.B.F., Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü, kadircanerdogan@<br />
gumushane.edu.tr.<br />
OMBUDSMAN AKADEMİK DERGISI • YIL: 2 SAYI: 3 TARIH: TEMMUZ-ARALIK 2015 SS: 107-141 ISSN: 2148-256X
YÖNETİMİN BİR FONKSİYONU OLARAK DENETİM VE KAMU YÖNETİMİNDEKİ YERİ<br />
GİRİŞ<br />
Denetim, bir yönetsel faaliyet içerisinde önceden kararlaştırılmış<br />
durumun, uygulama sonrasında ne aşamada olduğunu anlamaya yarayan<br />
dinamik bir unsurdur (Newman, 1979: 503). Denetim ile örgütsel<br />
faaliyetler, önceden kararlaştırılmış olan performans standartlarına,<br />
planlara ve hedeflere uyum göstermektedirler (Daft, 1997: 628). Diğer<br />
yandan denetim sayesinde örgüt, durum analizi yaparak, bulunduğu<br />
yeri tespit ederek geleceğe yönelik öngörülerde bulunabilmektedir.<br />
Dolayısıyla denetim, yönetim için hayati derecede önemli bilgiler sağlayarak,<br />
yönetimin hukuka uygun, verimli, etkili, kaliteli ve tutumlu<br />
olarak işlemesinde büyük paya sahiptir. Ayrıca geri bildirim mekanizması<br />
sayesinde denetim, bir süreç özelliği kazanarak sistemin başından<br />
sonuna kadar etkili olmaktadır.<br />
Kamu yönetimi kavramı ve disiplini de yönetim teorisinin önemli<br />
bir parçası olarak denetimin konusunu oluşturmaktadır. Kamu yönetiminde<br />
denetim ile kamu yönetimleri, yöneticileri ve personeli öncelikle<br />
Anayasanın ve yasaların çizdiği sınırlar içerisinde hukuka uygun<br />
davranmak zorunda kalmaktadırlar. Ayrıca kamu yönetiminde denetim<br />
ile kamu yönetimlerinin yapılan plan, program ve raporlarının ne<br />
derece verilen taahhütlerle uyuştuğu belirlenmekte ve kamu yönetimlerinin<br />
yerindelik esaslı denetim ile kamu yararına hizmet edip etmediği<br />
belirlenmektedir. Esas olarak kamu yönetiminde denetim, hukuk<br />
devletinin ve demokrasinin de bir gereği olarak kamu yönetiminin<br />
hukuka uygun, etkin, verimli, saydam, hesap verebilir bir şekilde çalışması<br />
için gerçekleştirilen yöntem, kural ve prosedür bütününden<br />
meydana gelmektedir.<br />
Bu çalışmada, öncelikle denetim kavramı ve özellikleri üzerinde<br />
geniş bilgi verilmiş, daha sonrasında da bu bilgilerin kamu yönetimi<br />
açısından yeri, önemi ve amacı üzerinde durulmuştur. Kamu yönetiminde<br />
denetim yöntemi ve özellikleri de aynı bölümde ele alınmıştır.<br />
Çalışmadaki temel amaç, genel düzeyde denetim kavram ve tekniğinin<br />
kamu yönetiminde ne şekilde, amaçla ve yöntemle uygulandığını belirlemek<br />
ve denetimin kamu yönetimindeki yerini ortaya koymaktır.<br />
108 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Kadir Caner DOĞAN<br />
1.1. Denetimin Tanımı<br />
1. Denetim Kavramı<br />
Denetim, bir örgütteki bilimsel hizmetler ve kaynaklarla ilgili olan<br />
durumların incelenmesinde yöneticilere yardımcı olan bir yönetim<br />
tekniği olarak tanımlanabilmektedir (Botha ve Boon, 2003: 23). Denetim,<br />
finansal faaliyetler veya onların sonuçları ile ilgili olan eylemlerin<br />
raporlar üzerinden doğruluğunu belirlemek için örgütlerin kaynaklarının<br />
ve diğer belgelerinin sistematik bir biçimde incelenmesidir<br />
(Hunter, 1942: 222). Ayrıca denetim, standartların belirlenmesi, fiili<br />
durum sonrasında performansın ölçülmesi, fiili durum ile standartların<br />
karşılaştırılması ve olumsuz durumlarla karşılaşıldığı takdirde<br />
düzeltici önlemlerin alınmasından oluşmaktadır (Yazıcı, 2004: 187).<br />
Diğer yandan denetim kavramı, ayarlamak, düzenlemek, yöneltmek<br />
veya kumanda etmek gibi anlamlarda da kullanılabilmektedir (Yüksel,<br />
2006: 5). Nitekim denetim, bilimsel metotlara dayanarak standartların<br />
belirlenmesi ve karşılaştırılmasına yönelik bir yönetsel faaliyettir.<br />
Denetim, bir savunma mekanizması işlevi görmekte ve denetimi<br />
gerektiren risklerin dayanmış olduğu normlara aykırılıklardan dolayı<br />
ortaya çıkan bir işlevsel özellik taşımaktadır (Hesap Uzmanlığı Derneği,<br />
2004: 5-6). Bu bağlamda denetim, gerçekleştirilmiş ve gerçekleştirilecek<br />
olan eylemlere ve işlemlere ilişkin olarak hataların tespit edilmesini<br />
sağlamakta ve risklerin amaçlara en uygun biçimde dönüştürülmesini<br />
gerçekleştirmektedir. Bu sayede, olumsuz durum ve davranışlarından<br />
en fazla katkının sağlanması amaçlanmaktadır. Sonuç olarak<br />
bir örgüt veya şahıs tarafından gerçekleştirilmiş olan iş ve eylemlerin<br />
sonuçları, mümkün olduğunca pozitif yöne doğru çekilmektedir. Nitekim<br />
Aksoy (2002: 38) öz olarak denetimi şu şekilde tanımlamaktadır:<br />
“Denetim; çok kabaca, klasik anlamda geçmişe yönelik olarak<br />
neler olduğunu, nasıl olduğunu ya da günümüz risk ve sistem<br />
bazlı modern proaktif denetim yaklaşımı doğrultusunda geleceğe<br />
yönelik olarak neler olabileceğini anlamak ve öngörmek<br />
için çok çeşitli ve çok boyutlu olabilecek belirli hususları, gözaltında<br />
bulundurmak, kontrol etmek, murakebe etmektir”.<br />
Türk Dil Kurumu (TDK) tarafından kamu veya özel kuruluşlara ait<br />
bilgilerin önceden saptanmış ölçütlere uygunluğunun saptanması ve<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
109
YÖNETİMİN BİR FONKSİYONU OLARAK DENETİM VE KAMU YÖNETİMİNDEKİ YERİ<br />
ilgili kesimlere rapor edilmesi için kanıt toplanması ve değerlendirme<br />
süreci olarak tanımlanan (TDK, 2012a) denetim kavramı, en genel<br />
ifadesiyle adil ve sorumlu bir yönetsel faaliyetler dizisi için ağır sorumluluklar<br />
taşıyan, önemli profesyonel bir görevdir. Denetim, görevlendirilmiş<br />
bir denetçi tarafından bir örgütün hazırlamış olduğu plan,<br />
program ve belgelerin incelenmesi faaliyetidir (Howard, 1972: 1). Bu<br />
bağlamda denetim kavramı, iktisadi, mali ve idari faaliyet ve programlarla<br />
ilgili olan işlemlerin (Alıcı, 2008: 224) önceden belirlenmiş<br />
standartlara uygunluk derecesini saptamak ve sonuçları ilgili kesimlere<br />
duyurmak amacıyla denetimden sorumlu organların topladığı kanıtların<br />
sistematik bir biçimde değerlendirildiği süreçler dizisi olarak<br />
tanımlanmaktadır (Dalak, 2000: 66). Ayrıca, bu değerlendirmeler ve<br />
incelemeler sonrasında düzeltici önlemler için gerekli olan saptamalar<br />
belirlenmektedir (Parlak, 2011: 156). Dolayısıyla denetim kavramı,<br />
yönetim tarafından görevlendirilmiş bir denetçi veya denetim organı<br />
aracılığıyla önceden kararlaştırılmış olan plan, program, bütçe, proje<br />
ve belgelerin kanıtlar dâhilinde incelenmesi ve sonuçların ilgililere duyurulması<br />
faaliyetidir (Deliveli, 2002: 34). Bunlara ek olarak, denetim<br />
sonuçlarını içeren raporlar da ilgili kesimlere ve organlara sunulmaktadır.<br />
Bu şekilde, üst düzey organların ve kişilerin, geleceğe yönelik<br />
olarak daha istikrarlı kararlar alması sağlanmaktadır.<br />
Diğer bir tanımla denetim kavramı, bir işin ya da faaliyetin genel ya<br />
da özel olarak belirlenmiş standart ve kurallara uygunluğunu değerlendirmek<br />
amacıyla (Bozkurt ve Ergun, 2008: 62) girişilen uygulamadan<br />
önce, uygulama sırasında ve uygulama sonrasında (Demirkan, 1977:<br />
3) gözden geçirme faaliyetleri bütünü olarak tanımlanabilmektedir<br />
(Doğan, 1996: 27). Bu anlamıyla denetim, bir eylemin gerçekleşmeden<br />
önce (Tannery, 1942: 363) ve eylem gerçekleştikten sonra hesaplara<br />
ilişkin olarak kaynaklar üzerindeki bilgilerin sonuçlarını değerlendirmektedir.<br />
Nitekim denetim, bir durumu istenen yöne çevirmek,<br />
ona sahip olmak, onu istenen yönde yöneltmektir (Meyer, 1973: 28).<br />
Bu bağlamda denetim, örgütün eylem ve faaliyetlerini istediği yönde<br />
gerçekleştirme süreci olarak ifade edilebilmektedir (Mescon vd.,<br />
1988: 413). Denetim sayesinde, örgüt, amaçlarını istenen yöne çevirip<br />
(Sürgit, 1969: 46), ilerlemek istediği yönde faaliyetlerine devam edebilme<br />
yeteneğini sağlayabilmektedir. Bu şekilde örgüt, plan, proje ve<br />
110 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Kadir Caner DOĞAN<br />
programlarına hâkim olarak sürecin gidiş hattında belirli bir dengeye<br />
ulaşmaktadır.<br />
Denetim kavramı, teftiş, kontrol ve revizyon gibi kavramlarla da<br />
karıştırılmaktadır (Önder, 2006: 68). Nitekim teftiş kavramı, kurum<br />
ve kuruluşların kendi iç yapılanmalarında gerçekleştirilen işlemlerindeki<br />
yasalara uygunluğun (Çoker, 1982: 58) ve olası hataların tespit<br />
edilmesi, usulsüzlük ve yolsuzluklarla baş edebilmek için girişilen<br />
araştırma ve incelemelerdir. Kontrol kavramı, yönetimin önceden kararlaştırdığı<br />
amaç ve hedeflerine ulaşabilmesi için almış olduğu tedbirlerdir<br />
(Akpınar, 2011: 287). Revizyon kavramı da, yeniden gözden geçirip<br />
düzeltme anlamında kullanılmaktadır (TDK, 2012b). Revizyon,<br />
faaliyet ve işlemler sonlandırıldıktan sonra, yani kayıtlar tutulduktan<br />
sonra yapılmaktadır (Karacan ve Uygun, 2012: 27). Denetim kavramı<br />
ise, teftiş, kontrol ve revizyon gibi kavramların sonuçlarından yararlanmakta,<br />
onların ötesine geçerek hata ve yolsuzlukları belirleme ve<br />
bunların ortaya çıkarılmasına, yeniden gözden geçirilmesine ek olarak<br />
hata ve yolsuzlukların kaynağına inmekte, dolayısıyla hata ve yolsuzlukları<br />
en aza indirecek yöntem ve teknikleri içermektedir (Köse,<br />
1999: 63). Bu bağlamda değerlendirildiğinde denetim kavramı, teftiş,<br />
kontrol ve revizyona göre daha geniş bir araştırma ve inceleme sürecini<br />
ifade etmektedir.<br />
1.2. Denetimin Amacı ve Özellikleri<br />
Denetimin amacı, örgütün amaç ve hedeflerine ulaşıp ulaşmadığının<br />
tespit edilmesi ve duruma göre örgütün etkililik ve verimlilik<br />
düzeyinin yükseltilmeye çalışmasıdır (Teker, 2013). Yönetim sürecinin<br />
en önemli fonksiyonlarından biri olan denetim (İbiş ve Çatıkkaş,<br />
2012: 97) sayesinde, faaliyet sonuçlarının tespit edilmesinden sonra<br />
durum analizinde bulunularak değerlendirmeler yapılabilmektedir.<br />
Bu bağlamda denetim, örgütün hedeflerine ulaşabilmesinde kullandığı<br />
önemli bir araçtır. Dolayısıyla denetim, örgütün geleceğine ilişkin<br />
olarak bir rota da çizmektedir. Denetimin temel amacı, ulaşılan<br />
sonuçlarla temenni edilen kararlar arasındaki dengeyi ortaya çıkarmak<br />
(Sarıyer, 2009: 336) ve örgütün amaçlarını gerçekleştirme oranı<br />
doğrultusunda örgütün etkinlik ve verimlilik düzeyinde iyileştirmeler<br />
yapmak, belirlenen amaçların en iyi şekilde rayına oturtulmasını sağlamaktır<br />
(Özer, 1993: 29). Nitekim yönetim sürecinin eksiksiz olarak<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
111
YÖNETİMİN BİR FONKSİYONU OLARAK DENETİM VE KAMU YÖNETİMİNDEKİ YERİ<br />
çalışmasında, yönetimin her türlü işlem ve faaliyetlerine ilişkin aktif<br />
ve doğru bilgilere ulaşılması, bu bilgilerin hemen toplanmasıyla olanaklıdır.<br />
Yönetimin amaçlarından sapmasını önlemek için de örgütün<br />
her ürününün ve hizmetinin niteliği ve niceliği ile ilgili bilgilerin elde<br />
edilmesi gerekmektedir (Başaran, 2000: 284). Bu anlamıyla denetim,<br />
bir geçmiş ve gelecek arasında durum değerlendirmesi aracı olmaktadır.<br />
Nitekim denetim, örgütün vardığı hedef doğrultusunda karşılaştırmalar<br />
yaparak, hedeflere ne ölçüde ulaşıldığını belirlemekte ve ilgili<br />
kesimlere mevcut durumu duyurmaktadır.<br />
Daha açık olarak denetim, kurum ve kuruluşların hedeflere ulaşma<br />
noktasında performanslarının etkinlik ve verimliliklerini değerlendirmesini<br />
sağlamakta, bu sayede hedef ile gerçekleşmiş olanı karşılaştırmak<br />
suretiyle hedeflere daha doğru biçimde yönelmeyi amaçlamaktadır<br />
(Hodgetts, 1999: 240). Denetim, düzeltme amacıyla aksaklıkları<br />
ve bozuklukları tespit etmekte ve bunların tekrar edilmesine de engel<br />
olmaktadır (Tortop, 1974: 28). Bu doğrultuda denetim, kurum ve<br />
kuruluşların performans düzeylerini kıyaslamasına olanak vermekte<br />
ve kurum ve kuruluşların meydana gelen sapmaları düzeltmesine olanak<br />
sağlamaktadır. Nitekim denetim sayesinde kurum ve kuruluşların<br />
ürün ve hizmet kalitesi yükselmekte, performans süreci doğru ve kesintisiz<br />
olarak işlemektedir. Bu bağlamda denetim, planlara, programlara<br />
dayalı bir yönetsel sürecin parçası olma, kanıt ve bilgilere dayanma,<br />
sürekli olma, sürecin tamamlanması ile mevcut durumda düzeltmeler<br />
yapılmasını sağlama olanakları gibi önemli özelliklere sahiptir.<br />
Denetim sayesinde, hedeflenen amaçlar ve gerçekleşen sonuçlar karşılaştırılmakta<br />
ve sürecin etkinliği ve verimliliği yükseltilmektedir. Bu<br />
durum ise kurum ve kuruluşların performans düzeylerini artırmaktadır.<br />
Atay (1999: 33-36), denetimin amaçlarını aşağıdaki şekilde açıklamaktadır:<br />
• Süreklilik: Denetim, denetim konusu olan toplum, topluluk,<br />
kurum ve kişilerin faaliyet gösterdikleri sosyal oluşumlarda yer<br />
alan sistem ve çevre ile uyumlu olmak için uğraş göstermektedir.<br />
Denetim sürekliliği ile amaç edinen husus, gelişmenin<br />
ve büyümenin yönetenler ve yönetilenler açısından irade dışı<br />
112 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Kadir Caner DOĞAN<br />
olarak gerçekleşebilmesidir. Gelişme olduğu takdirde denetim<br />
de zaten var demektir,<br />
• Önleme ve Sınırlama: Önceden kararlaştırılmış plan ve faaliyetlere<br />
ilişkin olan olumsuzluklar denetim sayesinde önlenebilmekte<br />
ve sınırlanabilmektedir. Denetimin konusunu oluşturan<br />
faaliyetler, kuruma ve kişilere zarar veriyorsa bu faaliyetlerin<br />
denetimler sonucunda ıslah edilmesi gerekmektedir. Bu doğrultuda,<br />
denetçiler ve denetlenenler bu yöne doğru teşvik edilmelidir,<br />
• Düzeltme: Amaçlarını gerçekleştirme noktasında faaliyette bulunan<br />
herhangi bir örgüt veya kişi, bu emellerine ulaşma noktasında<br />
bir takım aksaklıklarla her zaman karşı karşıya bulunabilmektedir,<br />
bunun sonucu olarak da kendi dışındaki kişi ve<br />
örgütlere zararı dokunabilmektedir. Bu doğrultuda, süreçlere<br />
ilişkin olarak aksayan yönlerin neler olduğunun belirlenmesi<br />
ve ilgili yerlere bildirilmesi temel bir amaç niteliği taşımaktadır.<br />
Anlaşıldığı üzere, aksaklıkların tespit edilmesi ve bildirilmesi de<br />
olumsuzlukların düzeltilmesini sağlayacaktır,<br />
• Reform: Denetleme konusunda örgütün kuruluş zamanına göre<br />
önemli değişimlerin meydana gelmesi durumunda ve örgütün<br />
işleyişinde ve amacında da önemli değişimler gözlemlenebilmektedir.<br />
Diğer yandan, denetim sayesinde örgütün kusurlu ve<br />
aksayan yönlerinin tespit edilmesi neticesinde, bu sorunların<br />
çözümü için yeni fikir, yöntem ve araçların kullanılması gerekebilmektedir.<br />
Bunun doğal sonucu olarak da, örgütsel ve bireysel<br />
düzeyde olmak üzere reform önerileri güdeme gelebilmektedir,<br />
• Eşgüdüm: Bir örgütteki süreç veya faaliyetler arasındaki aksaklıklar,<br />
örgütteki diğer süreç ve faaliyetleri etkileyecektir, bunun<br />
sonucu olarak da etkinlik ve verimliliğin potansiyelinde düşmeler<br />
görülebilecektir. Bu nedenle, örgütte ve herhangi bir toplumsal<br />
kurumda, birimler, üniteler ve kişiler arasında kesintisizlik<br />
ve düzensizlik yaşanmaması için eşgüdümün sağlanması ve bunun<br />
sağlanmasında da denetimin önemi çok büyük olmaktadır.<br />
Dolayısıyla eşgüdümün gerçekleştirilmesi de denetimin temel<br />
amaçlarından birini oluşturmaktadır,<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
113
YÖNETİMİN BİR FONKSİYONU OLARAK DENETİM VE KAMU YÖNETİMİNDEKİ YERİ<br />
• Verimlilik ve Etkinlik: Denetimin kendine görev edinmiş olduğu<br />
en önemli amaçlardan biri de verimlilik ve etkinliğin sağlanmasıdır.<br />
Tüm örgütler, ürünlerinin, hizmetlerinin veya belirli<br />
planlar doğrultusunda ulaşmış oldukları sonuçlarının iyi düzeyde<br />
olmasını istemektedir. Bu doğrultuda, örgütler veya diğer<br />
toplumsal tabana dayalı oluşumlar, yapılmakta olan bir işin en<br />
az zamanda, en ucuz, en çok sayıda, en iyi kalitede olması için<br />
çaba göstermektedirler. Dolayısıyla verimlilik ve etkinlik düzeyinin<br />
artırılması, denetim faaliyetinin önemli amaçlarından birini<br />
oluşturmaktadır.<br />
Karacan ve Uygun (2012: 24-25), denetim kavramının özelliklerini<br />
aşağıdaki şekilde belirlemişlerdir:<br />
• Denetim sistematik bir süreçtir. Denetim birbirini izleyen çeşitli<br />
aşamalardan oluşmaktadır. Denetim süreci, gerçekleştirilen<br />
çalışmalar sonucunda bir yargıya varabilmek için gerekli olan<br />
bilgi ve kanıtların tarafsız bir şekilde değerlendirilmesi, değerlendirme<br />
sonucunda bir görüşe varılması ve elde edilen sonuçların<br />
raporlanmasından oluşmaktadır,<br />
• Denetim tarafsız biçimde bilgi ve kanıt toplama ve bu kaynakları<br />
değerlendirme işlemidir. Yönetsel faaliyetlerin sonrasında<br />
amaçlara ne derece ulaşıldığı ancak tarafsız olarak değerlendirilmiş<br />
bilgi ve kanıtlar sayesinde belirlenebilmektedir,<br />
• Denetim, bir uygunluk derecesidir. Yönetim tarafından ortaya<br />
çıkan sonuç ve bildirimlerin önceden saptanmış olan ölçüt veya<br />
standartlara ne derece uygun olduğu ancak nesnel bir denetim<br />
yöntemiyle saptanabilmektedir.<br />
Ergin (2012: 8-9) de denetimin özelliklerini aşağıdaki şekilde açıklamaktadır:<br />
• Denetim, belirli bir ekonomik birime ve bu birimin dönem içerisinde<br />
gerçekleştirmiş olduğu bilgileri içerisine almaktadır.<br />
Denetimi gerçekleştirilecek olan birim, bir kamu yönetimi, bir<br />
özel yönetim kuruluşu veya bir şahsın yerine getirmiş olduğu<br />
faaliyetler de olabilmektedir. Denetimi yapılacak olan ekonomik<br />
birimin tespit edilmesiyle birlikte, denetçinin sorumluluğu<br />
belirlenmekte ve denetim alanı oluşturulmaktadır. Denetimi<br />
114 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Kadir Caner DOĞAN<br />
yapılacak ekonomik birimin tespit edilmesinden sonra ise denetimin<br />
hangi dönemler itibariyle gerçekleştirileceği belirlenebilmektedir,<br />
• Denetim, bir süreçtir. Denetim, denetim faaliyetinin başlamasıyla<br />
planlama, programlama ve diğer yönetsel faaliyetlerin takip<br />
edilmesi, faaliyetlere ilişkin olarak kanıtların toplanması ve<br />
bu kanıtların değerlendirilmesi, sonrasında ise bir karara varılması<br />
ve oluşan sonuçların rapor edilmesi ile devam eden dinamik<br />
bir süreçler dizinden oluşmaktadır,<br />
• Denetim, toplanan bilgilerin doğru olup olmadığını araştırmaktadır.<br />
Denetim neticesinde örgütün faaliyetlerini ne oranda<br />
doğru ve yerinde olarak yerine getirdiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla<br />
denetim, toplanan bilgilerin gerçekliği ve güvenilirliği ile<br />
meşgul olmaktadır,<br />
• Denetim, bir karşılaştırma faaliyetidir. Denetim, denetimi yapılan<br />
ekonomik birimdeki bilgilerin önceki yıllara ait bilgilerle<br />
bir karşılaştırmasını yapmaktadır. Denetim sayesinde yasal<br />
mevzuat, yönetmelikler, bütçeler, örgüt yönetimince saptanmış<br />
başarı ölçütleri, Genel Kabul Görmüş Muhasebe Standartları ve<br />
İlkeleri gibi ölçütlerle bilgilerin karşılaştırılması somut bilgilere<br />
dayalı olarak yapılmaktadır,<br />
• Denetim, kanıt toplama ve değerlendirme faaliyetidir. Denetçinin,<br />
gerçekleştirmiş olduğu denetimde bir karara varmak için<br />
toplamış olduğu tüm bilgi, belge ve kayıtlara denetim kanıtı adı<br />
verilmektedir. Denetim, kanıt toplamaksızın yerine getirilememektedir,<br />
• Denetim, görevinde uzman ve bağımsız bir şahısça yerine getirilmektedir.<br />
Denetimi gerçekleştirecek olan şahısların, ilgili<br />
alanda yüksek düzeyde teknik ve uzmanlık bilgisine ve tecrübeye<br />
sahip olması gerekmektedir. Ayrıca, denetçi denetimini<br />
gerçekleştirirken her türlü baskı ve etkiden uzak kalmalıdır.<br />
Gerçekleştirmiş olduğu denetimi, dürüst ve objektif bir şekilde<br />
yerine getirmelidir,<br />
• Denetim faaliyetinin sonra ermesinden sonra rapor düzenlenmektedir.<br />
Denetçi, ekonomik birim hakkında tespit etmiş<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
115
YÖNETİMİN BİR FONKSİYONU OLARAK DENETİM VE KAMU YÖNETİMİNDEKİ YERİ<br />
olduğu bilgileri rapor halinde hazırlayarak, kendi görüşünü de<br />
içeren resmi belgeyi ilgili birimlere sunmaktadır.<br />
1.3. Denetimin Önemi ve Unsurları<br />
Denetim sayesinde, yapılan işlemlerin ne olduğu, yapılan işlemler<br />
sonrasında nerede bulunulduğu, işlemlerin hangi yöntemlerle yapıldığı,<br />
işlemler sonucunda gelinen yere nasıl ulaşıldığı ve gelinmiş<br />
olunan yere göre ne yapılacağı kararlaştırılmaktadır (Aktuğlu, 1996:<br />
6). Bu bağlamda denetim, herhangi bir örgütün belirli yönetsel faaliyetleri<br />
yerine getirmesinden sonra varmış olduğu yerin tespiti açısından<br />
büyük önem taşımaktadır. Denetim sonrasında gelinen nokta<br />
tatmin edici değil ise yönetsel faaliyetlerde düzenleme yapılma yoluna<br />
gidilmekte, gelinen nokta tatmin edici ise daha üst düzeyde hedefler<br />
belirlenerek, o hedeflere ulaşılmaya çalışılmaktadır. Bu bağlamda denetim,<br />
mevcut durumun bir değerlendirmesini yaparak ileriye yönelik<br />
kararların alındığı yönetsel faaliyettir. Denetim faaliyetleri sonrasında<br />
belirlenen rotaya ne oranda uyulduğu tespit edilerek durum analizi yapılmaktadır.<br />
Denetimin, yönetsel faaliyetlere bağlı olan bir süreç olması nedeniyle<br />
denetim sonrasında elde edilen bilgiler ile yönetsel planlamalara<br />
geri bildirim sağlanmaktadır. Bu şekilde planlar gözden geçirilmekte<br />
ve aksayan yönlerin iyileştirilmesine yönelik olarak yeniden düzenlenmektedir.<br />
Bir sonraki denetim aşamasında elde edilen bilgiler neticesinde<br />
yeniden durum tespiti yapılmakta ve yönetsel düzenlemelerin<br />
yapılması için bilgi ve bulgular elde edilmektedir. Bu bilgi ve bulgulara<br />
göre yönetimde yeniden iyileştirmeler yapılması için geri beslemeler<br />
tekrarlanmaktadır. Nitekim ertesi dönem, aynı süreç yeniden takip<br />
edilmektedir. Dolayısıyla denetim, yönetimin istikrara kavuşması için<br />
hayati derecede öneme sahip bir süreçler dizisinden meydana gelmektedir.<br />
Bu bağlamda değerlendirildiğinde denetimin bir süreç özelliği<br />
taşıdığı söylenebilmektedir. Nitekim denetim yönetsel faaliyetlerin<br />
başından sonuna kadar etkili olan dinamik bir süreçtir.<br />
Denetim süreci, denetim faaliyetlerinin saptanması, bu faaliyetlere<br />
yönelik olarak hazırlanan denetim programlarının hazırlanması ve<br />
yürütülmesi ve denetçinin tüm bu faaliyet ve programlar neticesinde<br />
116 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Kadir Caner DOĞAN<br />
ulaşmış olduğu bulguların ve yargıların raporlanmasından oluşan üç<br />
ana safhaya (unsura) dayanmaktadır (Güredin, 1982: 65). Nitekim Bakır<br />
(2007: 2), denetimin unsurlarını geniş bir biçimde aşağıdaki şekilde<br />
açıklamaktadır:<br />
• Denetim çalışmaları ile örgütün belli bir dönemdeki hesap ve<br />
yönetsel faaliyetlerine ait bilgiler saptanmaktadır,<br />
• Denetim çalışmaları, hesap, belge veya süreçlerin denetlenecek<br />
dönemdeki bilgiler bağlamında bulunulan dönemden önceki<br />
bilgiler ile saptanan ölçütlere göre uygunluğunu saptamaktadır,<br />
• Denetim çalışmaları, her türlü sübjektif davranış altındaki etkilerden<br />
uzak bir biçimde objektif olarak saptanmaktadır,<br />
• Denetim çalışmaları, denetimi gerçekleştirilen bilgilerin, ilgili<br />
dönemde objektif kanıtlara dayalı olarak doğrulunu saptamaktadır,<br />
• Denetim çalışmaları, denetimi gerçekleştirilen bilgilerin sonuçlarına<br />
dayalı olarak kanıtların değerlendirilmesini sağlamaktadır,<br />
• Denetim çalışmaları, denetimi gerçekleştirilen bilgilerin sonuçlarının<br />
rapor halinde ilgililere sunulmasını sağlama faaliyetidir.<br />
Başpınar (2004: 35-36) da, denetimin unsurlarını şu şekilde belirtmektedir:<br />
• Denetim bir süreçtir: Denetim süreci, çeşitli evreler dâhilinde<br />
yürütülmektedir. Bir faaliyet döngüsü niteliğinde çalışan bu evreler,<br />
belirli bir plan dâhilinde işlemektedir,<br />
• İktisadi faaliyet ve olaylara ilişkin iddialar: Örgütün iktisadi olarak<br />
gerçekleştirmiş olduğu faaliyetlere dayanan raporlar ve belgeler,<br />
örgüt için bir iddia niteliğindedir. Bu raporlar ve belgeler,<br />
örgüt tarafından hazırlanmıştır ve ilgili kesimlere sunulmuştur.<br />
Denetim, bu bilgilerin doğruluğunu ve güvenilirliğini araştırmaktadır,<br />
• Önceden saptanmış ölçütler: Denetçi, örgüt tarafından hazırlanmış<br />
olan iddia niteliğindeki belgelerden hareketle önceden<br />
kararlaştırılmış ölçütleri karşılaştırarak ölçütlerin doğruluğu<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
117
YÖNETİMİN BİR FONKSİYONU OLARAK DENETİM VE KAMU YÖNETİMİNDEKİ YERİ<br />
hakkında karara varmaktadır. Bu ölçütler, kanunlar, anlaşmalar<br />
ve yönetime ait direktifler, genel kabul görmüş muhasebe ilkeleri<br />
olabilmektedir,<br />
• Tarafsızca kanıt toplama ve kanıtları değerlendirme: Denetçinin,<br />
örgüt iddialarına karşı bir kararda bulunabilmek için örgütle<br />
ilişki içerisinde olan kişi ve kuruluşlardan objektif olarak<br />
yeterli derecede bilgi ve kanıt toplaması gerekmektedir,<br />
• İlgi duyanlara bilgilendirme: Örgütle ilgili olan birçok kişi ve<br />
kuruluş bulunmaktadır. Denetçi, örgütle ilgili olarak gerçekleştirmiş<br />
olduğu araştırmalardan elde etmiş olduğu bilgi, belge ve<br />
kanıtları ilgi yerlere raporlamak zorundadır.<br />
1.4. Denetim Standartları ve İlkeleri<br />
Standart, kelime anlamı olarak amaca ulaşma noktasında gidilmesi<br />
gereken yön veya bir takım amaç ve hedeflere ulaşmak için ne gerekiyorsa<br />
onları uygulamak, işi kaliteli ve doğru yapma çabalarının tümü<br />
olarak ifade edilebilmektedir (Khan, 1995: 22). Nitekim denetim standartları,<br />
denetimin nasıl yapılması gerektiğini gösteren standartlardan<br />
oluşmaktadır (Dye, 1993: 888). Denetim, genel olarak standartlara<br />
uygunluk için gerçekleştirilen bir faaliyettir (Arslan, 2002: 81).<br />
Denetim standartları, denetim çalışmalarının tatmin edici boyutlara<br />
ulaşmasında profesyonel gereksinmeleri yerine getirmek için ulaşılması<br />
gereken performans düzeyini de göstermektedir (Berryman,<br />
1960: 70). Bu bağlamda denetim standartları, denetçiye görevini yerine<br />
getirirken, mesleki sorumluluğunu yerine getirmesinde ona yardım<br />
eden ve ışık tutan genel ilkelerden ve politikalardan meydana gelmektedir<br />
(Güredin, 2000: 25). Daha açık olarak, Genel Kabul Görmüş<br />
Denetim Standartları, bir denetçide bulunması gereken mesleki özellikleri,<br />
denetimin uygulanması aşamasında yapılması gereken temel<br />
düzenlemeleri ve denetim raporunun yazılmasına ilişkin temel bilgileri<br />
içermektedir (Dönmez vd., 2005: 53). Anlaşıldığı üzere bu ilkeler<br />
ve politikalar, denetçiye ve denetçinin yapmış olduğu mesleğine ilişkin<br />
olarak uyulması gereken temel ilkeleri belirlemektedir.<br />
Denetçilik mesleğinin ortaya çıkışından çok daha öncelere dayanan<br />
(Demirel vd., 2011: 246) Genel Kabul Görmüş Denetim Standartları,<br />
118 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Kadir Caner DOĞAN<br />
geniş bir biçimde 1947 yılında kabul edilen ve günümüze kadar uygulanmakta<br />
olan prensiplerden meydana gelmektedir (Güredin, 2000:<br />
25). Nitekim Amerikan Sertifikalı Kamu Muhasipleri Enstitüsü (A.I.<br />
C.P.A.) tarafından düzenlenmiş olan bu standartlar ve ilkeler, Genel<br />
Kabul Görmüş Denetim Standartları olarak ifade edilmektedirler (Bakır,<br />
2003: 24-25). Genel Kabul Görmüş Denetim Standartları, 1972<br />
yılından itibaren Denetim Standartları Komitesi (Auditing Standarts<br />
of Board) tarafından revize edilmiş ve SAS (Statement on Auditing<br />
Standarts- Denetim Standartları Açıklamaları) adı ile yeniden değerlendirilerek<br />
oluşturulmuştur. Esas olarak, yenilenmiş olan Denetim<br />
Standartları Açıklamaları, Genel Kabul Görmüş Denetim Standartları’nın<br />
ilk halinin yorumlanmış bir biçiminden meydana gelmiştir. Dolayısıyla<br />
Genel Kabul Görmüş Denetim Standartları, ilk kararlaştırıldığı<br />
biçimde, bozulmadan günümüzde de geçerli olmaktadır (Dönmez<br />
vd., 2005: 54).<br />
Genel Kabul Görmüş Denetim Standartları, denetçinin kişisel<br />
gelişimine yönelik standartlar ve çalışma ve raporlama alanının düzenlenmesi<br />
ile ilgili olan standartlar olmak üzere ana iki kısımda incelenmektedir<br />
(Blough, 1949: 266). Ancak genel kullanılış biçimiyle<br />
denetim standartları, genel standartlar, çalışma alanı standartları ve<br />
raporlama standartları olarak üç kısımda açıklanmaktadır (Erdoğan,<br />
2002: 58). Bu standartlar içerisinden Genel Standartlar, mesleki eğitim<br />
ve tecrübe; bağımsızlık; kişisel ve ahlaki niteliklere ilişkin standartlar<br />
olmak üzere üç kısma ayrılmıştır. Çalışma Alanı Standartları<br />
da, planlama ve gözetim; iç kontrol yapısının incelenmesi; denetim<br />
delili toplanması olarak üç kısımda belirlenmiştir.<br />
Atay (1994: 33-38; 1999: 45-49), denetim ilkelerini aşağıdaki biçimde<br />
açıklamaktadır:<br />
• Bağımsızlık: Denetleyen kişi veya kuruluşun denetimini gerçekleştirirken<br />
bağlı olduğu kuruma karşı bağımsız olması gerekmektedir.<br />
Dış denetimlerde (Sayıştay, Devlet Denetleme Kurumu,<br />
Danıştay gibi), bağımsızlık zorunludur. Adına denetleme<br />
yapılan kurum karşısında (Parlamento, Devlet, Devlet Başkanlığı<br />
gibi) gerçek bir bağımsızlık sağlanamazsa da görevin yerine<br />
getirilmesinde ve denetlenen kurum karşısında bu bağımsızlık<br />
sağlanabilmelidir,<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
119
YÖNETİMİN BİR FONKSİYONU OLARAK DENETİM VE KAMU YÖNETİMİNDEKİ YERİ<br />
• Yasallık: Yasallık veya hukukilik, yasallığın denetlenmesi ve<br />
denetimin hukuka uygun olması gibi iki biçimde ele alınabilmektedir.<br />
Birinci durumda, denetim ve denetleyen açısından<br />
ilgili olan husus, denetleme işlevinin ve faaliyetlerinin hukuka<br />
uygun olarak gerçekleştirilmesidir. Kamu denetimlerinde muhakkak<br />
hukuka uyma zorunluluğu vardır. İkinci durumda ise<br />
denetim araç ve yöntemlerinin hukuk kurallarının izin verdiği<br />
ölçüde yerine getirilmesi kastedilmektedir,<br />
• Nesnellik: Denetçi, denetim faaliyetlerini yerine getirirken sadece<br />
olanla ilgilenmesi ve bu bağlamda da olması gerekenle mukayese<br />
ederek bir sonuca varması gerekmektedir. Denetçi, görevi<br />
sırasında yan tutmamalı, karar verirken hiçbir dış etki altında<br />
kalmamalı, duygularının esiri olmamalıdır,<br />
• Dürüstlük: Denetim faaliyeti, denetlenenin bir işi veya eylemi<br />
kasıtlı olarak yerine getirip getirmediğini belirlemek amacını<br />
da güttüğünden, bir anlamda mesleki dürüstlüğü de ölçmektedir.<br />
Diğer yandan denetim faaliyetinin kendisi de dürüst olarak<br />
yerine getirilmelidir. Denetim yapılırken, kişisel değer yargılarından<br />
uzak durulmalı, kin, nefret, öfke gibi duygusallıklar için<br />
içerisine karıştırılmamalıdır,<br />
• Ölçütün Belirlenmesi: Denetim, olan ile olması gereken arasındaki<br />
sonuçların değerlendirilmesidir. Denetim, önceden planlanmış<br />
olan amaç, hedef ve ölçütler çerçevesinde yerine getirilmelidir.<br />
Bu gibi ölçütler olmadan denetimden beklenen etkiyi<br />
beklemek doğru olmamaktadır. Bu sebeplerden dolayı, denetimde<br />
önceden kararlaştırılmış ölçütler neticesinde bir karara<br />
varmak temel ve ilk koşuldur.<br />
1.5. Denetim ve Denetçi Türleri<br />
Denetim, çeşitli biçimlerde sınıflandırılabildiği gibi denetim faaliyetini<br />
gerçekleştiren denetçilerde bu sınıflandırma dolayısıyla çeşitli<br />
türlere ayrılmaktadır. Aşağıda, şekiller (şekil 1 ve şekil 2) halinde denetim<br />
ve denetçi türleri sınıflandırılması yapılmıştır.<br />
120 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Kadir Caner DOĞAN<br />
Şekil 1: Denetim Türleri Sınıflandırılması<br />
DENETİM TÜRLERİ<br />
Denetim Erki<br />
Bakımından Denetim<br />
Türleri<br />
Denetim Kapsamı<br />
Bakımından Denetim<br />
Türleri<br />
Denetim Kaynağı<br />
Bakımından Denetim<br />
Türleri<br />
Yasama<br />
Denetimi<br />
Yürütme<br />
Denetimi<br />
Hukuka Uygunluk<br />
Denetimi<br />
Yerindelik<br />
Denetimi<br />
İç<br />
Denetim<br />
Dış<br />
Denetimi<br />
Yargı<br />
Denetimi<br />
Mali Denetimi<br />
Kamu<br />
Denetimi<br />
Finansal<br />
Denetimi<br />
Performans<br />
Denetimi<br />
Kaynak: DOĞAN, Kadir Caner (2015). Kamu İdarelerinde Yönetsel Denetim<br />
Süreci ve Stratejik Planlama: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Örneği, Türkiye<br />
Alim Kitapları, (ISBN: 978-3-639-67315-9), Saarbrücken, s.56.<br />
Şekil 1’de de görüldüğü gibi denetim, denetimin gerçekleştirildiği<br />
erke dayalı olarak yasama demetimi, yürütme denetimi ve yargı<br />
denetimi olarak türlere ayrılmaktadır. Kapsam bakımından denetim<br />
ise; hukuka uygunluk denetimi, yerindelik denetimi, mali denetim,<br />
finansal denetim ve performans denetimi gibi sınıflamalara tabi<br />
tutulmaktadır. Kaynak bakımından denetim ise; iç denetim, dış<br />
denetim ve kamu denetimi biçiminde sınıflandırılabilmektedir. Diğer<br />
yandan denetim daha birçok bakımından sınıflandırılmaya tabi tutulabilmektedir.<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
121
YÖNETİMİN BİR FONKSİYONU OLARAK DENETİM VE KAMU YÖNETİMİNDEKİ YERİ<br />
Şekil 2: Denetçi Türleri Sınıflandırması<br />
DENETÇİ<br />
TÜRLERİ<br />
◀<br />
İç Denetçi<br />
◀<br />
Bağımsız<br />
(Dış)Denetçi<br />
◀<br />
Kamu Denetçisi<br />
Kaynak: DOĞAN, Kadir Caner (2015). Kamu İdarelerinde Yönetsel Denetim<br />
Süreci ve Stratejik Planlama: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Örneği, Türkiye<br />
Alim Kitapları, (ISBN: 978-3-639-67315-9), Saarbrücken, s.69-70.<br />
Denetçi, denetim faaliyetini yerine getiren ve bu faaliyetleri istenen<br />
biçimde gerçekleştirebilmek için mesleki bilgi ve tecrübeyle donatılmış,<br />
bağımsız davranma ve yüksek ahlaki niteliklere sahip bir kişidir<br />
(Akgül, 2000: 15). Şekil 2’den de görüldüğü gibi genel olarak denetçi<br />
türleri de iç denetçi, dış denetçi ve kamu denetçisi olarak üç başlık altında<br />
toplanabilmektedir. Nitekim denetçi türleri de bu sınıflandırmadan<br />
farklı olarak birçok şekilde tasnif edilebilmektedir.<br />
1.5.1. Denetim Türleri<br />
1.5.1.1. Denetim Erki Bakımından Denetim Türleri<br />
1.5.1.1.1. Yasama Denetimi<br />
Yasama denetimi, millet egemenliğini bünyesinde toplayan (Tanilli,<br />
1982: 132), kanun yapma yetkisini elinde bulunduran yasama organı<br />
(Parlamento) tarafından gerçekleştirilen denetim biçimidir (Arslan,<br />
1978: 7). Nitekim Balta (1970: 10)’ya göre yasama (siyasi) denetimi,<br />
Meclis’in yasama faaliyetlerini yerine getirmesinde önemli bir işlevdir<br />
ve aynı zamanda siyasi denetim, demokratik bir rejimin temel ilkesi<br />
122 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Kadir Caner DOĞAN<br />
olma özelliğini de taşımaktadır. Nitekim Meclis (Parlamento), serbest<br />
siyasal seçimler sonucunda siyasal taleplerin uygulanmasını ifade etmesi<br />
bağlamında devletin somutlaşmış bir biçimine dönüşmektedir<br />
(Yüksel, 2004: 109). Diğer yandan halkı temsil eden yasama organının<br />
denetimi, idare üzerinde teşkilat, personel, ödenek ve genel bütçe<br />
üzerine çıkarılan kanunlara dayalı olarak da gerçekleştirilebilmektedir<br />
(İnanç ve Ünal, 2007). Dolayısıyla halkın iktidarına dayalı olan<br />
Meclis’in yetkilerini çeşitli organlar ve merciler arasında dağıtması ve<br />
daha sonrasında da bu yetkilerin ne düzeyde uygulandığını gözetlemesi<br />
veya denetlemesi Meclis denetimi ile sağlanmaktadır. Bu durum da,<br />
parlamenter demokratik rejimin doğal bir sonucu olmaktadır (Bağlı,<br />
2012: 520).<br />
1.5.1.1.2. Yürütme Denetimi<br />
Devlet yönetiminde yürütme (icra) organının gerçekleştirmiş olduğu<br />
denetime idari denetim adı verilebilmektedir (Aktuğlu, 1973: 59).<br />
Gözübüyük (1974: 73)’e göre idari denetim, idari kuruluşlar açısından<br />
idari usullere dayalı olarak yapılan denetimdir. Başka bir tanımla idari<br />
denetim, yönetimin vermiş olduğu kararlara uygun olarak uygulamaya<br />
ilişkin biçimde onay vermesini ve yetki aktarmasını içeren etkinlikler<br />
olarak tanımlanabilmektedir (Güredin, 1997: 167). Diğer yandan idari<br />
denetimin amacı, idarenin eylem, işlem ve kararlarına ilişkin olarak bu<br />
faaliyetlerin anayasaya, yasalara, idari düzenlemelere, hükümet programlarına<br />
ve bakanlık politikalarına uygunluğunun denetlenmesidir<br />
(Eken, 1993: 39). Dolayısıyla idari denetim, yürütme organı içerisinde<br />
kalan organların yönetsel manada hukuki sonuçlar doğuracak biçimde,<br />
yönetsel usullere dayalı olarak gerçekleştirmiş oldukları denetim<br />
faaliyetleridir (Atay, 1999: 77).<br />
1.5.1.1.3. Yargı Denetimi<br />
Yargı denetimi, bir kamusal eylem ve işlemden kaynaklanan olayların<br />
veya sorunların hukukilik çerçevesinde denetlenmesidir (Sır, 2011:<br />
212). Yargı denetimi, kişilerin kendi aralarında veya kişilerle devlet<br />
arasında meydana gelen uyuşmazlıkları çözmek üzere yargı organlarınca<br />
gerçekleştirilen bir denetim biçimidir. Sözü edilen uyuşmazlıkların,<br />
anayasa ve yasal mevzuat açısından bir çözüme ulaştırılmasında<br />
bağımsız kurumlar olarak mahkemeler kabul edilmiştir (Gürsoy,<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
123
YÖNETİMİN BİR FONKSİYONU OLARAK DENETİM VE KAMU YÖNETİMİNDEKİ YERİ<br />
1980: 426). Nitekim yargı denetiminde, vatandaşlar doğal olarak idarenin<br />
hukuk kuralları içerisinde hareket etmesini sağlamak için yargı<br />
mercilerine başvuru hakkına sahip olmaktadır (Tortop, 1990: 164).<br />
Bu bağlamda yargı denetimi ve bu denetimi gerçekleştirme yetkisine<br />
sahip olan bağımsız mahkemeler, yasama organı tarafından koyulan<br />
yasaların uygulanması sırasında ortaya çıkan hukuki uyuşmazlıkların<br />
çözüm mercii olmaktadır (Akad, 2012: 9).<br />
1.5.1.2. Denetim Kapsamı Bakımından Denetim Türleri<br />
1.5.1.2.1. Hukuka Uygunluk Denetimi<br />
Hukuka uygunluk denetimi, yetkili bir görevli tarafından belirlenmiş<br />
kurallara ve mevzuat hükümlerine uygun eylem ve işlemlerde bulunulup<br />
bulunulmadığının araştırılmasıdır. Bu görevli, örgüt içinden<br />
veya dışından olabilmektedir (Güredin, 2007: 17). Kamu yönetimi<br />
bağlamında düşünüldüğünde hukuka uygunluk denetimi, devlet işlerinin<br />
belirlenen kurallar dâhilinde yürütülüp yürütülmediğinin ortaya<br />
konulmasıdır (İnan, 1984: 93).<br />
1.5.1.2.2. Yerindelik Denetimi<br />
Kamu yönetiminin gerçekleştirmiş olduğu işlem ve eylemlerin hukuka<br />
uygun olmasının yanı sıra bu eylem ve işlemlerin kamuya yararlı<br />
ve verimli bir biçimde yapılmış olması da önem taşımaktadır (Yılmaz,<br />
2007: 115). Nitekim yerindelik denetimi, kamu yönetiminin takdir<br />
yetkisine bağlı olarak gerçekleştirmiş olduğu eylem ve işlemlere karşı,<br />
hukuka uygunluk denetimiyle eksik kalan boşlukları dolduran bir denetim<br />
anlayışıdır (Özkan, 1995: 106).<br />
1.5.1.2.3. Mali Denetim<br />
Mali denetim, mali nitelikte gerçekleştirilmiş faaliyet ve işlemlerin<br />
maliye biliminin gerektirdiği kurallara, mali kanunlara veya mali<br />
düşünce sistematiği içerisinde kurallara uygunluğunun araştırılması<br />
ve incelenmesi süreci olarak tanımlanabilmektedir (Erdem, 1993:<br />
2). Diğer bir tanımla mali denetim, örgütün gelir, gider, varlık ve yükümlülüklerine<br />
ilişkin olarak hesap ve işlemlerinin doğruluğunun,<br />
mali sistem ve tablolarının güvenli olup olmadığının araştırılması ve<br />
124 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Kadir Caner DOĞAN<br />
değerlendirilmesidir (Soydan, 2008: 40). Dolayısıyla bütçe işlemlerine<br />
ilişkin olarak mali denetimin konusunu, mali işlemler, kamu veya özel<br />
örgüte ait hesaplar ve raporlar oluşturmaktadır (Erdem, 1993: 2).<br />
1.5.1.2.4. Finansal Denetim<br />
Finansal denetim, belirlenen kriterlere uygun bir biçimde güncel<br />
finansal durumların objektif olarak ortaya konması veya finansal durumların<br />
düzenlenmesi için girişilen denetim biçimidir (Hayes vd.,<br />
2013). Daha açık olarak finansal denetim, bir örgütün finansal tablolarının<br />
sistematik bir biçimde önceden kararlaştırılmış olan ilke<br />
ve standartlar açısından muhasebe standartlarına ve diğer mevzuat<br />
hükümlerine uygunluğunun değerlendirilmesi faaliyetidir (Hikmet,<br />
2009: 384).<br />
1.5.1.2.5. Performans Denetimi<br />
Örgütlerin performansa dayalı olarak yönetilebilmesi için<br />
gerçekleşen performansın denetlenmesi gerekmektedir. Örgütlerde<br />
önemli bir rol oynayan (Daujotaite ve Macerinskiene, 2008: 178)<br />
performans düzeyinin denetlenebilmesi için de örgütlerin kurumsal<br />
bir stratejiye ve ölçülebilir hedeflerden oluşan göstergelere ihtiyaç<br />
bulunmaktadır (Coşkun, 2006: 6). Nitekim performans denetiminin<br />
yapılabilmesi için örgütün amaç ve hedeflerinin önceden ayrıntılı bir<br />
biçimde ortaya konulması gerekmektedir (Arslan, 2012: 74). Nitekim<br />
performans denetimi, belirli standartlar ve kriterlerden hareketle bir<br />
program veya eylemin incelenmesini gerçekleştirmektedir (Shand ve<br />
Anand, 1966: 60). Anlaşıldığı üzere performans denetimi, her şeyden<br />
önce bir karşılaştırma mantığına dayanmaktadır. Örgütün geçmiş dönemdeki<br />
amaç ve hedeflerinin verimlilik ve etkinlik düzeyi, dönem<br />
sonundaki performans standartları ile karşılaştırılarak değerlendirilmektedir<br />
(Cole, 1993: 191).<br />
1.5.1.3. Denetim Kaynağı Bakımından Denetim Türleri<br />
1.5.1.3.1. İç Denetim<br />
İç denetim, örgütün amaçlarına ulaşmak için gerçekleştirmiş<br />
oldukları eylemlerin veya işlemlerin yasalara, önceden kararlaştırılmış<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
125
YÖNETİMİN BİR FONKSİYONU OLARAK DENETİM VE KAMU YÖNETİMİNDEKİ YERİ<br />
olan standartlara uyumudur (Ergun ve Polatoğlu, 2002: 344). İç denetim,<br />
bir örgütün gerçekleştirmiş olduğu faaliyetlere katkıda bulunmak<br />
ve bunun neticesinde faaliyetlerde değer yaratılmasını sağlamak<br />
amacıyla bağımsız ve objektif yapıda oluşturulmuş bir danışma ve güvence<br />
sistemine dayalı denetim sistemdir (Deloitte, 2008: 7). İç denetim,<br />
örgüt yönetimine ilişkin bir yol haritası çizerek, aksaklıkların ve<br />
risklerin tespit edilip, bunların etkili bir biçimde değerlendirilmesinde<br />
büyük rol oynamaktadır (Memiş, 2007: 463). İç denetim sonucunda<br />
gerçekleştirilecek olan raporlar, üst yönetim ve denetim kurullarında<br />
mevcut durumu görmek ve geleceğe ilişkin öngörülerde bulunmak için<br />
önemli bir veri kaynağı olacaktır (Demirbaş, 2005: 174). Dolayısıyla iç<br />
denetim, örgüt üst yönetimince sahiplenilmelidir (TÜSİAD, 2008: 14).<br />
Üst yönetimin doğru kararlar alarak, örgütün etkinliğinin ve verimliliğinin<br />
yükseltilmesinde iç denetimin büyük önemi vardır.<br />
1.5.1.3.2. Dış Denetim<br />
Örgüt yönetimleri içerisinde iç ilişki ve dinamikler, eylem ve<br />
işlemlerin ahenkli ve düzenli olmasını sağladığı ve bu eylem ve<br />
işlemlerin denetimini de gerçekleştirdiği gibi örgüt dışarısında faaliyet<br />
gösteren dış ilişki ve dinamikler de bu sürece katkıda bulunabilmektedir.<br />
Dolayısıyla örgüt, tam anlamıyla idari bir bağımsızlığa sahip<br />
değildir. Dış saiklerce de denetlenmektedir (Ala, 1993: 271). Nitekim<br />
dış denetim, örgüt planlarının ve koordine edilmiş olan tüm metotların<br />
incelenmesinden oluşmakta ve operasyonel etkinliği teşvik etmektedir.<br />
Ayrıca, yönetsel politikaların doğru belirlenmesinde öncü<br />
rol oynamaktadır (Newman, 1964: 195). Daha açık olarak dış denetim,<br />
bir örgütün kendisi dışındaki başka bir örgüt veya kuruluş tarafından<br />
denetlenmesi faaliyetidir (Saran, 1995: 55). Söz konusu örgütü denetleyen<br />
kişilerin, denetlenen örgütle hiçbir ilişkileri bulunmamaktadır<br />
(Çelik, 2007: 117). Dış denetimin amacı, kurum veya şirket faaliyetlerinin<br />
ve mali raporlarının uygunluğu hakkında bağımsız bir biçimde<br />
görüş bildirmektir (Örenay, 2010: 142).<br />
1.5.1.3.3. Kamu Denetimi<br />
Kamu denetimi, hem kamu yönetimi kurum ve kuruluşlarının hem<br />
de özel sektör kuruluşlarının kamu hukuku bağlamında denetlenmesine<br />
dayanmaktadır (Özer, 1997: 34). Dolayısıyla kamu kurumlarına<br />
126 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Kadir Caner DOĞAN<br />
bağlı olarak çalışılan ve kamu yararını gözeterek görev yapan kişilerin<br />
yaptıkları denetimlere kamu denetimi adı verilmektedir. Kamu denetimi,<br />
kamu kurum ve kuruluşları ile özel sektör işletmelerinin kamu<br />
tarafından görevlendirilmiş elemanlar tarafından incelenmesidir (Kavut<br />
vd., 2009: 38). Kamu denetimi, amaç, görev, yetki ve sorumluluklarını<br />
kamu adına yürüten, kamunun ihtiyaç duyduğu bilgi, kanıt ve<br />
belgeleri toplamak için kişi, organ veya kuruluşlarca gerçekleştirilen<br />
finansal tablolar, uygunluk ve performans denetimini ifade etmektedir<br />
(Uzun, 2007: 5).<br />
1.5.2. Denetçi Türleri<br />
1.5.2.1. İç Denetçi<br />
Kamu yönetimi veya özel yönetimlerde, o yönetimin bir çalışanı,<br />
görevlisi veya memuru olarak görev yapan ve denetimle meşgul<br />
olan kişilere iç denetçi denmektedir (Erdoğan, 2005: 6). İç denetçi,<br />
yöneticiler ve ortaklara benzer biçimde, örgütlerde karar alma noktasında<br />
bulunan birimlere işlemler ve faaliyetler hakkında bilgi vermek<br />
amacıyla örgüt bünyesinde görev yapan görevlilerden oluşmaktadır<br />
(Altuğ, 2000: 5). Örgütte kurmay görevi üstlenen (Güredin,<br />
1982: 20) iç denetçi, yapmış olduğu denetimler sonucunda ulaştığı<br />
bilgileri, izlenimleri, örgütteki yönetsel süreçlerin nasıl işlediğini üst<br />
yöneticilere sunmaktadır (Memiş, 2007: 462).<br />
1.5.2.2. Bağımsız (Dış) Denetçi<br />
Bağımsız dış denetçi, görevlendirildiği kurumun müşterilerine profesyonel<br />
hizmet sunan ve bireysel görev yürüten kişilerin yanı sıra, bir<br />
denetim işletmesinde faaliyette bulanan kişilerden oluşmaktadır (Güredin,<br />
1982: 11-12). Diğer yandan, bağımsız denetçi bir müşteri için<br />
denetimini gerçekleştirirken hisse senedi sahipleri, işçiler ve kamu<br />
kurumları gibi farklı çıkar grubu kümelerinin haklarını da muhafaza<br />
etmelidir (Lavin, 1976: 41). Bağımsız denetçiler, almış oldukları eğitimler,<br />
kazanmış oldukları deneyimler ve bağımsız olma niteliklerinin<br />
vermiş olduğu bilgi kapasitesi ve özellikleri itibariyle görev ve faaliyetlerini<br />
en iyi seviyede yürütebilecek yetenek sahibi kişilerdir (Güredin,<br />
2000: 9).<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
127
YÖNETİMİN BİR FONKSİYONU OLARAK DENETİM VE KAMU YÖNETİMİNDEKİ YERİ<br />
1.5.2.3. Kamu Denetçisi<br />
Kamu denetçileri, kamudan maaş alan (Güçlü, 2008: 9) ve dolayısıyla<br />
kamusal hizmet gören örgütlere bağlı olarak faaliyetlerini yerine<br />
getiren denetçilerdir. Bir takım devlet kurumları kapsamında görevlendirilmiş<br />
ve örgütlendirilmiş bu denetim birimleri veya kişileri,<br />
kamu veya özel yönetimlerin yasalara, yönetmelik düzenlemelerine,<br />
devletin saptamış olduğu ekonomi politikalarına ve ilgili kuruluşların<br />
kamu yararına yönelik faaliyetlerini izlemekte ve değerlendirmektedir<br />
(Güredin, 2000: 10). Ayrıca, kamu denetçileri, vergi yükümlerinin vergi<br />
kanunlarına uygun hareket edip etmediklerini ve daha önceden beyanda<br />
bulunmuş oldukları vaatlere uyup uymadıklarını denetlemektedir<br />
(Erdoğan, 2006: 8).<br />
2. Kamu Yönetiminde Denetim: Yöntem, Amaç, Önem ve<br />
Özellikler<br />
Yönetim evrensel bir olgudur ve kamu yönetimi de yönetim teorisinin<br />
çalışma alanlarından birini oluşturmaktadır (İnankul ve Doğan,<br />
2013: 116). Nitekim kamu yönetimi de, akademik bir disiplin ve ilgi<br />
alanı olarak kavramsal ve kuramsal bir çatıdan oluşmaktadır. Dolayısıyla<br />
yönetim sürecinin önemli unsurlarından biri olan denetim faaliyeti,<br />
kamu yönetimi için düşünüldüğü zaman belirli amaç ve hedefler<br />
altında plan ve projeler geliştiren, sonrasında bu plan ve projeleri uygulamaya<br />
geçiren ve eylem ve işlemlerin bitmesinden sonra da amaç<br />
ve hedeflerinin ne düzeyde olduğunu öğrenmek isteyen, bunun için de<br />
denetim sürecine başvuran kamu örgütleri akla gelmektedir. Denetim,<br />
her örgüt, kuruluş ve hatta bireyler için ne kadar öneme sahip ise aynı<br />
şekilde kamu yönetimi için de son derece gerekli ve önemlidir. Bu öneme<br />
binaen kamu yönetimi çeşitli denetim türlerinden yararlanılarak<br />
denetlenmektedir.<br />
Kamu yönetimi, zamanla devletin işlevsel ve yapısal olarak büyümesine<br />
koşut olarak büyümüş ve karmaşıklaşmıştır (Akyel ve Köse,<br />
2010: 12). Devletin işlevsel boyutu ve yapısal görünümü olarak kamu<br />
yönetimi, vatandaş nezdinde devletin meşruluk kaynağı haline gelmiştir.<br />
Vatandaş, kamu yönetimi ile ne düzeyde iyi ilişkiler kurarsa, bu<br />
devlete de büyük katkılar sağlamaktadır (Eryılmaz, 2010: 307-308).<br />
Bununla beraber hukuk devleti anlayışına bağlı olarak vatandaş hak<br />
128 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Kadir Caner DOĞAN<br />
ve özgürlükleri karşısında sınırlanmış bir devletin, katılımcı demokrasinin<br />
kurumsallaşmasında büyük katkılar sağlayacağı muhakkaktır.<br />
Katılımcı demokrasi, vatandaşın mümkün olan her alanda karar alma<br />
süreçlerine ve politikalarına dâhil edilmesi anlayışına dayalıdır. Bu anlayışın<br />
anlam ihtiva etmesi de vatandaş hak ve özgürlüklerine bağlı bir<br />
hukuk devleti ile sağlanabilmektedir.<br />
Etkin, verimli, hesap verebilir, saydam ve dolayısıyla denetlenebilir<br />
bir kamu yönetimi, halk nazarında devlete olan meşruluk inancını<br />
güçlendirmektedir. Nitekim kamu yönetimi, topluma mal ve hizmet<br />
sağlama ve toplumun sorunlarına çözümler aramak için vatandaşla<br />
yoğun ilişkilere girmektedir. Demokratik, hakka ve hukuka dayalı bir<br />
yönetimin sağlanması adına da kamu yönetiminin bu görevlerini yerine<br />
getirirken ne derece hukuk kuralları çerçevesinde hareket ettiği<br />
ve eylem ve işlemlerinin kamu yararına yönelik olarak yerine getirilip<br />
getirilmediği çeşitli yöntemlerle denetlenmektedir. Kamu yönetiminin<br />
denetlenmesinde Parlamento, yürütme organı veya hükümet,<br />
yargı organları, kamuoyu, ombudsman (kamu denetçisi), uluslararası<br />
kuruluşlar ve sözleşmeler gereğince yapılan denetimler gibi denetim<br />
yöntemleri etkili olmaktadır (Eryılmaz, 2010: 310). Kamu yönetimleri<br />
belirtilen denetim yöntemlerine, tekniklerime ve denetim kurumlarına<br />
(yasama, yürütme ve yargı) bağlı olarak hukuka uygunluk, yerindelik,<br />
performans, mali ve finansal açılardan olmak üzere; iç denetçi, dış<br />
denetçi ve kamu denetçileri aracılığı ile denetlenmektedirler.<br />
Kamu yönetimlerinin kendi kendilerini denetlemesine iç denetim,<br />
bir başka kurum tarafından denetlenmesine de dış denetim denilmektedir<br />
(Gözübüyük, 2010: 365). İç denetimin en önemli örneğini hiyerarşi<br />
oluştururken, dış denetimin en önemli örneğini ise idari vesayet<br />
denetimi oluşturmaktadır. Dış denetimin bir başka türü için devletin<br />
özel denetim kuruluşlarınca gerçekleştirilmekte olan özel denetim verilebilmektedir<br />
(Gözübüyük, 1976: 157). Devletin özel denetim kuruluşları<br />
arasında, Sayıştay, Danıştay, Devlet Denetleme Kurumu (DDK)<br />
(Gözübüyük, 1978: 199-200) ve Kamu Denetçiliği Kurumu (<strong>Ombudsman</strong>)<br />
gibi kurullar yer almaktadır.<br />
Kamu yönetimleri üzerinde esas olarak hukuka uygunluk denetimi<br />
ve yerindelik denetimi olmak üzere iki tür denetim usulü uygulanmaktadır.<br />
Yargı organları, kural olarak hukuka uygunluk denetimi<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
129
YÖNETİMİN BİR FONKSİYONU OLARAK DENETİM VE KAMU YÖNETİMİNDEKİ YERİ<br />
yapmaktadırlar. Buna karşın, yargı organları dışındaki denetim türleri,<br />
hem hukuka uygunluk hem de yerindelik denetimi yapmaktadırlar.<br />
Yönetimin davranışlarının sadece hukuka uygun olarak yerine getirilmesi<br />
yetmemekte, bu davranışların yerinde olarak, kamu hizmetlerinin<br />
kamuya yararlı olarak gerçekleştirilmesinde faydalar sağlaması gerekmektedir<br />
(Gözübüyük, 1978: 199). Netice olarak hukuka uygunluk<br />
denetimi, daha çok idari yargı organlarını ilgilendiren ve onu sınırlandıran<br />
(Ünlüçay, 2004: 2) bir faaliyet iken yerindelik denetimi hükümet<br />
ve yasamanın görev alanına dâhil olmaktadır (Kaya, 1992: 69-70). Yargı,<br />
hukuka uygunluğun teminatı olurken, idari karar ve politikaların<br />
güvencesi de yasama denetimi ile sağlanmaya çalışılmaktadır. Ancak,<br />
kısmi düzeyde de olsa yasamanın hukuka uygunluk denetimi yaptığı<br />
söylenebilmektedir.<br />
Kamu yönetiminde denetimin amaçları şu şekilde sayılabilmektedir<br />
(Tortop vd., 1993: 157; Coşkun, 2002: 84):<br />
• Devlet idarelerinin, yaptıkları işle orantısız bir şekilde genişleme<br />
eğilimlerine engel olmak,<br />
• Bürokrasi mensuplarınca, kamuoyunun eleştirilerinin de dikkate<br />
alınmasını sağlamak,<br />
• Devlet memurlarının hukuki metinleri keyfi bir şekilde yorumlamalarını<br />
önlemek,<br />
• Bürokratların, idare edilenlerin haklarını hiçe sayarak zaman<br />
zaman bulundukları makamları kişisel çıkarları için kullanmamalarını<br />
sağlamak,<br />
• Bürokratların, devlet yönetiminde tek başlarına söz sahibi otoriteler<br />
haline gelmelerine imkân vermemek.<br />
Kamu yönetimi açısından denetleme, genel itibariyle bürokratların<br />
görevleri dolayısıyla sahip oldukları yetkilerinin keyfi bir biçimde<br />
uygulanmasını ve kullanılmasını önlemek içindir. Ayrıca kamu yönetiminin<br />
denetlenmesi, yasama organından aldığı yetkiyle eylem ve<br />
işlemlerini yerine getiren kamu yönetiminin bu faaliyetlerini ne düzeyde<br />
yerine getirdiğinin incelenmesini amaçlamaktadır (Tortop vd.,<br />
2012: 159). Kamu yönetiminin denetlenmesi ile devlet ve onun hizmet<br />
aracı olan kamu yönetiminin kamu gücü iktidarı sınırlanmakta<br />
ve “devletin vatandaş için var olduğu” düşüncesi anlam kazanmaktadır.<br />
130 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Kadir Caner DOĞAN<br />
Kamu yönetiminin denetlenmesi sayesinde, bürokrasi karşısında<br />
kendisini zayıf ve güvensiz hisseden vatandaşlar, bürokrasinin yaptığı<br />
eylem ve işlemlerden haberdar olmakta ve ödediği vergi karşılığında<br />
yapılan kamu harcamalarının seyrini takip edebilmektedir. Kamu<br />
yönetiminin denetlenmesi, meşru bir siyasal ve yönetsel düzenin<br />
sağlanmasında oldukça önemli bir uğraştır. Kamu yönetiminin eylem<br />
ve işlemlerinden haberdar olan ve bu eylem ve işlemleri destekleyen<br />
seçmenler (vatandaş), müreffeh bir toplum yaratılmasında da temel<br />
koşullardan biridir.<br />
Kamu yönetiminde denetimin özellikleri ve önemi ise şu şekilde<br />
ifade edilebilmektedir (Tortop, 1974: 27-28):<br />
• Denetleme, yönetme unsurlarının tamamlayıcı bir parçasıdır.<br />
Dolayısıyla kamu yönetiminin eylem ve işlemlerinin (kamu hizmetlerinin<br />
üretimi ve sunumu) sorunsuz, tam zamanında ve<br />
kaliteli sunulabilmesi için denetlenmesi gerekmektedir,<br />
• Denetleme, uygulamaların planlara uygunluğunu sağlamaktadır.<br />
Bu bağlamda da kamu yönetiminin denetlenmesi ile bir<br />
kamu yönetimi örgütü tarafından alınan ve belirlenen amaç ve<br />
hedefler doğrultusunda durum analizi yapılabilecek ve bu şekilde<br />
de aksayan yönler tespit edilerek düzeltilmesi sağlanabilecektir,<br />
• Denetleme, denetlenen kuruluşu bizzat yerinden görme olanağını<br />
sağlamaktadır. Bu sayede kamu yönetimi örgütleri de ilgili<br />
denetçiler tarafından yerinde denetlenerek, denetçilerin bu örgütler<br />
hakkında bir ön izlenime sahip olmalarını sağlayacaktır.<br />
Zamanla denetçiler, bu örgütleri yakından tanıma fırsatları bulacaklardır.<br />
Bu şekilde denetimin verimliliği artacaktır,<br />
• Denetleme, denetlemenin hangi konularda yapılacağı, kimlerin<br />
nasıl, kim tarafından denetleneceği gibi konularda metodolojik<br />
kavramsal bir çerçeve sunmaktadır. Bu doğrultuda da kamu<br />
yönetimleri önceden Anayasal ve yasal düzenlemelere bağlı bir<br />
biçimde belirli organlar, kişiler ve belirli konular dâhilinde denetlenebilecektir.<br />
Çalışmanın daha önceki kısımlarında ayrıntılı bir biçimde ifade<br />
edilen denetim kavramı ve özelliklerinin, kamu yönetiminde de<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
131
YÖNETİMİN BİR FONKSİYONU OLARAK DENETİM VE KAMU YÖNETİMİNDEKİ YERİ<br />
uygulanması sonrasında kamu yönetimi, devlet organları ve vatandaşlar<br />
tarafından gözetim altında bulundurularak kamu yönetiminin<br />
hem hukuka uygun hem de kamu yararını göz önünde bulundurarak<br />
örgütsel ve işlevsel yönlerde faaliyetlerde bulunması sağlanmaktadır.<br />
Dolayısıyla kamu yönetiminde denetim, Anayasanın ve yasaların<br />
kamu yönetimlerine vermiş olduğu yetkilerin belirlenmesi ve kamu<br />
yönetimlerinin bu belirlenen yetkileri çerçevesinde faaliyette bulunması<br />
açısından büyük öneme sahiptir. Ayrıca denetim sayesinde kamu<br />
yönetimi disiplininde, denetim teorisi, kavramı ve konusu gelişme olanağı<br />
yakalayabilecektir.<br />
SONUÇ<br />
Denetim, sonuç itibariyle yönetsel bir faaliyet içerisinde gerçekleştirilen<br />
görev ve eylemlerin yönü ve performansı hakkında bilgiler veren<br />
dinamik bir süreçtir. Denetim sayesinde yönetim faaliyetleri sürekli<br />
olarak gözden geçirilerek değerlendirilmekte ve böylece de sistemin<br />
aksayan yönleri, eksiklikleri ve hatta olumlu yanları açığa çıkarılmaktadır.<br />
Yönetimin önemli bir fonksiyonu olan denetim, her tür sosyal<br />
yapıda önemli olduğu gibi bilimsel olarak tüm disiplinler bağlamında<br />
da belirgin bir yere sahiptir. Nitekim sosyal bilimlerin önemli bir dalı<br />
olan kamu yönetiminde de denetim, hem disiplin hem de uygulama<br />
alanlarında ayrı ayrı etkiler ve özellikler göstermektedir. Disiplin açısından<br />
kamu yönetiminde denetim ile en iyi yönetim ilkeleri belirlenmeye<br />
çalışılırken, uygulama açısından da örgütün ve kamu görevlilerinin<br />
faaliyet ve davranışları gözlenmektedir.<br />
Genel anlamda yönetim teorisinin bir parçası olan kamu yönetimi<br />
kavram ve disiplini, esas olarak denetim kavram ve özellikleri çerçevesinde<br />
bir taraftan hukuka uygunluk diğer taraftan da yerindelik denetimi<br />
ile denetlenmektedir. Bu bağlamda kamu yönetimleri yasama, yürütme<br />
ve yargı organlarınca denetlenmektedir. Yargı organları, sadece<br />
hukuka uygunluk denetimi yapabilirken, yargı dışı denetim kurum ve<br />
organları ise hem hukuka uygunluk hem de yerindelik denetimi yapmaktadırlar.<br />
Yargı dışı denetim organları ayrıca mali, finansal ve performans<br />
denetimi de yapabilmektedirler. Kamu yönetimlerinin kendi<br />
örgüt ve personeli içinden kişiler veya organlarca denetlenmesine iç<br />
denetim, kendi örgüt dışındaki kişiler veya organlarınca denetlenmesine<br />
ise dış denetim adı verilmektedir. Bu anlamda kamu denetimi<br />
132 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Kadir Caner DOĞAN<br />
de dış denetimin bir türü olarak değerlendirilebilmektedir. Hiyerarşi,<br />
kamu yönetiminin iç denetimine dair önemli bir örnek iken, idari vesayet<br />
de dış denetimine dair önemli bir örnektir.<br />
Kamu yönetimleri, hukuk devletinin bir gereği olarak yetki ve sorumluluklarını<br />
Anayasa ve yasalardan alan siyasal bir örgüt olduğu<br />
için görev ve faaliyetlerini yerine getirirken demokrasinin gereği<br />
bağlamında meşru sınırlar içerisinde kalmalı ve kamuya yarar sağlamalıdır.<br />
Bunun için kamu yönetimleri devletin halkın gözündeki bir<br />
meşruiyet kaynağı ya da güven simgesi olarak, devlet nazarında halka<br />
uzanan el olmakta ve dolayısıyla bu önem ve görevlerine binaen de<br />
düzenli aralıklarla denetlenmesi gerekmektedir. Bu çerçevede kamu<br />
yönetimi, vatandaşların devlete uzanan bir güven ve meşruiyet kapısı<br />
niteliği taşımaktadır. Bunun için kamu yönetimi ve yöneticileri, karar<br />
ve faaliyetlerini yerine getirirken bunu neden ve nasıl yaptıklarını<br />
hem kamuoyuna hem de devlet organlarına açıklamak zorundadırlar.<br />
Sonuç olarak kamu yönetimi, yönetim teorisinin akademik anlamda<br />
bir uzantısıdır. Buna ek olarak kamu yönetiminin devletin siyasi<br />
bir yürütme aracı olarak hukuk devleti ve demokrasi bağlamında denetlenmesi<br />
büyük önem arz etmekte ve bu sayede de kamu yönetimi<br />
ve yöneticilerine devletten kendilerine aktarılan yetkilerin, sorumlulukların<br />
ve kaynakların hesabı sorulabilmektedir. Dolayısıyla kamu<br />
yönetimlerinin, etkin, verimli, kaliteli hizmet sunan, vatandaşların<br />
haklarını gasp etmeyen, keyfi yönetim sergilemeyen, güven veren ve<br />
meşru seviyede değerlendirilebilecek bir örgüt olarak kalabilmeleri<br />
için düzenli aralıklarla çeşitli kişi, kurum veya organlar tarafından denetlenmeleri<br />
elzem bir husustur. Ayrıca, kamu yönetimi disiplini içerisinde<br />
denetim konusunun bilimsel olarak gelişmesinde, bu konuda<br />
gerçekleştirilen araştırmalar ve incelemeler büyük önem taşımaktadır.<br />
Tüm bunlara ek olarak kamu yönetimleri, çok genel olarak da siyasal,<br />
idari, yargı, ombudsman, kamuoyu ve uluslararası denetim yöntemleriyle<br />
denetlenmektedirler.<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
133
YÖNETİMİN BİR FONKSİYONU OLARAK DENETİM VE KAMU YÖNETİMİNDEKİ YERİ<br />
KAYNAKÇA<br />
AKAD, Mehmet (2012). Kamu Hukuku Bilgisi, Der Yayınları, İstanbul.<br />
AKGÜL, Başak Ataman (2000). Türk Denetim Kurumları, Türkmen Kitabevi, İstanbul.<br />
AKPINAR, Mahmut (2011). “Denetim Anlayış ve Metodolojisinde Değişimin<br />
Adı: İç Denetim”, Zonguldak Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 7, Sayı:<br />
14, ss.285-306.<br />
AKSOY, Tamer (2002). Tüm Yönleriyle Denetim: AB ile Uyum Sürecinde Denetimde<br />
Yeni Bir Paradigma, Yetkin Hukuk Yayınları, Ankara.<br />
AKTUĞLU, Mehmet Ali (1996). Denetim ve Revizyon, Barış Yayınları, İzmir.<br />
AKTUĞLU, Mehmet Ali (1973). Denetleme ve Revizyon, Ege Üniversitesi İktisadi<br />
ve Ticari Bilimler Fakültesi Yayınları No: 64/32, Ege Üniversitesi Matbaası,<br />
İzmir.<br />
AKYEL, Recai ve Hacı Ömer Köse (2010). “Kamu Yönetiminde Etkinlik Arayışı:<br />
Etkin Kamu Yönetimi İçin Etkin Denetimin Gerekliliği”, Türk İdare Dergisi,<br />
Sayı: 466, ss.9-24.<br />
ALA, Efkan (1993). “Yasamanın Yürütme Üzerindeki Kontrolü”, Türk İdare Dergisi,<br />
Sayı: 400, ss.271-273.<br />
ALICI, Orhan Veli (2008). “Belediyelerin Denetlenmesi Üzerine Bir Değerlendirme”,<br />
Akademik İncelemeler, Cilt: 3, Sayı: 2, ss.223-233.<br />
ALTUĞ, Figen (2000). Mali Denetim, Ezgi Kitabevi, Bursa.<br />
ARSLAN, Ahmet (2002). “Kamu Harcamalarında Verimlilik, Etkinlik ve Denetim”,<br />
Maliye Dergisi, Sayı: 140, ss.1-14.<br />
ARSLAN, Ahmet (2012). Kamu İdarelerinde Stratejik Planlama Performans Programı<br />
Faaliyet Raporlaması İç Kontrol Sistemi, Seçkin Yayıncılık, Ankara.<br />
ARSLAN, Süleyman (1978). Türkiye’de ve İngiltere’de Merkezi İdarelerin Mahalli<br />
İdareler Üzerindeki Denetimi, Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi<br />
Yayını No: 109, Ankara.<br />
ATAMAN, Başak (2010). “Türkiye’de Kamu Denetimi ve Kamu Denetçilerine Genel<br />
Bakış”, Maliye Finans Yazıları, Sayı: 87, ss.17-26<br />
134 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Kadir Caner DOĞAN<br />
ATAY, Cevdet (1994). Türk Hukukunda Kamu Yönetimlerinin Denetlenmesi, Marmara<br />
Kitabevi Yayınları, Bursa.<br />
ATAY, Cevdet (1999). Devlet Yönetimi ve Denetimi, Alfa Aktüel Yayınları, İstanbul.<br />
BAĞLI, Mehmet Selim (2012). “Parlamentoların Bütçe Sürecindeki Rolünü Değiştiren<br />
Dinamikler”, Maliye Dergisi, Sayı: 163, ss.505-538.<br />
BAKIR, Mehmet (2003). Denetim, Akademisyen Yayınevi, Rize.<br />
BAKIR, Mehmet (2007). Denetim, Dilara Yayınevi, Trabzon.<br />
BALTA, Tahsin Bekir (1970). İdare Hukukuna Giriş, TODAİE, Sevinç Matbaası,<br />
Ankara.<br />
BAŞARAN, İbrahim Ethem (2000). Yönetim, Feryal Matbaası, Ankara.<br />
BAŞPINAR, Ahmet (2004). “Türkiye’de ve Dünyada Denetim Standartlarının<br />
Oluşumuna Genel Bir Bakış”, Maliye Dergisi, Sayı: 146, ss.35-62.<br />
BERRYMAN, R. G. (1960). “Auditing Standarts and the Law”, The Accounting Review,<br />
Vol: 35, No: 1, pp.70-80.<br />
BLOUGH, Carman G. (1949). “Auditing Standards and Procedures”, The Accounting<br />
Review, Vol. 24, No. 3 (Jul.), pp.265-271<br />
BOTHA, Hanneri and J. A. Boon (2003). “The Information Audit: Principles and<br />
Guidelines, Libri, vol: 53, pp.23-38.<br />
BOZKURT, Ömer ve Turgay Ergun (2008). Kamu Yönetimi Sözlüğü (Fransızca ve<br />
İngilizce Kaynaklarıyla), Editör: Seriye Sezen, TODAİE Yayın No: 342, Ankara.<br />
COLE, G. A. (1993). Management: Theory and Practise, DP Publications Ltd.,<br />
Fourth Edition, London.<br />
COŞKUN, Ali (2006). Stratejik Performans Yönetimi ve Performans Karnesi, Literatür<br />
Yayınları: 430, 1. Baskı, İstanbul.<br />
COŞKUN, Bayram (2002). “Türk Kamu Yönetiminde İdari Denetim Süreci ve Bu<br />
Süreç İçinde Ortaya Çıkan Sorunlar”, Türk İdare Dergisi, Sayı: 437, ss.81-<br />
104.<br />
ÇELİK, Kadir (2007). “İl Özel İdarelerinin Denetimi”, Yerel Yönetimler Reformu<br />
Destekleme Programı Kitap Dizisi: 2, Editör: Tayfun Çınar, TODAİE Yerel Yönetimler<br />
Araştırma ve Eğitim Merkezi Yayını No: 2, Ankara.<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
135
YÖNETİMİN BİR FONKSİYONU OLARAK DENETİM VE KAMU YÖNETİMİNDEKİ YERİ<br />
ÇOKER, Ziya (1982). “Teftiş Hizmetinin Amacı ve Ana Görevleri”, Amme İdaresi<br />
Dergisi, Cilt: 5, Sayı: 1, ss.57-72.<br />
DAFT, Richard L. (1997). Management, The Dreyden Press, Fourth Edition, USA.<br />
DALAK, Güldem (2000). “Denetim ve Kalite Denetimi”, Muğla Üniversitesi Sosyal<br />
Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt: 1, Sayı: 1, ss.65-79.<br />
DAUJOTAITE, Dalia and Irena Macerinskiene (2008). “Development of Performance<br />
Audit in Public Sector”, 5th Internatioal Scientific Conference Business<br />
and Management, 16-17 May, Vilnius.<br />
DELİVELİ, Ömür (2002). Kamu Yönetimi Sözlüğü, Adalet Yayınevi, Ankara.<br />
DELOITTE (2008). Uluslararası İç Denetim Standartları Mesleki Uygulama<br />
Çerçevesi (2007’deki Değişikliklerle), Türkiye İç Denetim Enstitüsü (The<br />
IIA Research Foundation), İstanbul.<br />
DEMİRBAŞ, Mahmut (2005). “İç Kontrol ve İç Denetim Faaliyetlerinin<br />
Kapsamında Meydana Gelen Gelişmeler”, İstanbul Ticaret Üniversitesi<br />
Sosyal Bilimler Dergisi, Yıl: 4, Sayı: 7, ss.167-188.<br />
DEMİREL, Savaş, İsmail Cengiz Erek ve Mine Çetin (2011). “Denetim Standartlarının<br />
Önemi”, Dış Denetim, Ocak, Şubat, Mart, ss.246-251.<br />
DEMİRKAN, Uçar (1977). Kamusal Mali Denetim (Türkiye’deki Uygulamaları ve<br />
Eleştirisi), Maliye Bakanlığı Tetkik Kurulu Neşriyatı No: 172, Ankara.<br />
DOĞAN, Kadir Caner (2015). Kamu İdarelerinde Yönetsel Denetim Süreci ve Stratejik<br />
Planlama: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Örneği, Türkiye Alim Kitapları,<br />
(ISBN: 978-3-639-67315-9), Saarbrücken.<br />
DOĞAN, M. Emin (1996). “Belediyelerin Denetimi”, Çağdaş Yerel Yönetimler,<br />
Cilt: 5, Sayı: 5, ss.22-35.<br />
DÖNMEZ, Adnan, P. Başak Berberoğlu ve Ayten Ersoy (2005). “Ülkemiz<br />
Bağımsız Dış Denetim Standartlarının ABD Genel Kabul Görmüş Denetim<br />
Standartları-AB Genel Kabul Görmüş Denetim Standartları-AB Sekizinci<br />
Yönergesi ve Uluslararası Denetim Standartlarıyla Karşılaştırılması”, Akdeniz<br />
Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Sayı: 9, ss.52-78.<br />
DYE, Ronald A. (1993). “Auditing Standards, Legal Liability, and Auditor Wealth”,<br />
Journal of Political Economy, Vol: 101, No: 5, pp.887-914.<br />
136 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Kadir Caner DOĞAN<br />
EKEN, Musa (1993). Kamu Yönetiminde Açıklık ve Bilgi Edinme Hakkı, Yayınlanmamış<br />
Doktora Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,<br />
İzmir.<br />
ERDEM, Metin (1993). Kamu Mali Denetimi, Ekin Kitabevi, Bursa.<br />
ERDOĞAN, Melih (2005). Denetim, Maliye ve Hukuk Yayınları, 2. Baskı, Ankara.<br />
ERDOĞAN, Melih (2006). Denetim, Maliye ve Hukuk Yayınları, 3. Baskı, Ankara.<br />
ERDOĞAN, Murat (2002). “Muhasebe, Denetim ve Bağımsız Denetimin Gerekliliği”,<br />
Doğuş Üniversitesi Dergisi, Sayı: 5, ss.51-63.<br />
ERGİN, Hüseyin (2012). Denetim, Dumlupınar Üniversitesi Yayınları Yayın No:<br />
26, Kütahya.<br />
ERGUN, Turgay ve Aykut Polatoğlu (1992). Kamu Yönetimine Giriş, TODAİE, Ankara.<br />
ERYILMAZ, Bilal (2010). Kamu Yönetimi, Okutman Yayıncılık, Ankara.<br />
GÖZÜBÜYÜK, A. Şeref (1976). Kamu Yönetimi Hukuku, TODAİE, Ankara.<br />
GÖZÜBÜYÜK, A. Şeref (1974). Türkiye’nin İdari Yapısı, Sevinç Matbaası, 4. Baskı,<br />
Ankara.<br />
GÖZBÜYÜK, A. Şeref (2010). Türkiye’nin Yönetim Yapısı, Turhan Kitabevi, 11.<br />
Baskı, Ankara.<br />
GÖZÜBÜYÜK, A. Şeref (1978). Türkiyenin Yönetim Yapısı, S Yayınları, Ankara.<br />
GÜÇLÜ, Faruk (2008). Muhasebe Denetimi İlkeler ve Teknikler, Detay Yayıncılık,<br />
Ankara.<br />
GÜREDİN, Ersin (1982). Denetim İlkeleri ve Teknikleri, İstanbul Üniversitesi Yayın<br />
No: 2985, Formül Matbaası, 1. Baskı, İstanbul.<br />
GÜREDİN, Ersin (2007). Denetim ve Güvence Hizmetleri SMM ve YMM’lere Yönelik<br />
İlkeler ve Teknikler, Arıkan Basım Yayın Dağıtım, 11. Baskı, İstanbul.<br />
GÜREDİN, Ersin (2000). Denetim, Beta Basım Yayım, 10. Baskı, İstanbul.<br />
GÜREDİN, Ersin (1997). Denetim, Beta Basım Yayım, 7. Baskı, İstanbul, 1997.<br />
GÜRSOY, Bedri (1980). Kamusal Maliye: Bütçe, 2. Cilt, Ankara Üniversitesi Siyasal<br />
Bilgiler Fakültesi Yayınları No: 436, Ankara.<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
137
YÖNETİMİN BİR FONKSİYONU OLARAK DENETİM VE KAMU YÖNETİMİNDEKİ YERİ<br />
HAYES, Rick S., Arnold Schilder, Roger Dassen and Philip Wallage (2013).<br />
“Principles of Auditing: An International Perspective”, www.pentagan.nl<br />
(01.04.2013).<br />
Hesap Uzmanlığı Derneği (2004). Denetim İlke ve Esasları, 1. Cilt, 3. Baskı, İstanbul.<br />
HİKMET, Nazım (2009). “Halka Açık Olmayan İşletmelerin Bağımsız Denetime<br />
Açılması”, IX. Türkiye Muhasebe Denetimi Sempozyumu, İstanbul.<br />
HODGETTS, Richard (1999). Yönetim, çev. Canan Çetin, Esin (Can) Mutlu, Beta<br />
Basım Yayım Dağıtım, İstanbul.<br />
HOWARD, Leslie R. (1972). Principles of Auditing, Macdonald&Evass Ltd., Seventeenth<br />
Edition, London.<br />
HUNTER, Joel (1942). “The Auditing Function in the Federal Government”, The<br />
Accounting Review, Vol: 17, No: 3 (Jul.), pp.221-232.<br />
İBİŞ, Cemal ve Özgür Çatıkkaş (2012). “İşletmelerde İç Kontrol Sistemine Genel<br />
Bakış”, Sayıştay Dergisi, Sayı: 85, ss.95-121.<br />
İNAN, Atilla (1984). “Etkenlik Denetiminin Sayıştay’da Gerçekleştirebilme Koşulları”,<br />
Amme İdaresi Dergisi, Cilt: 17, Sayı: 4, www.todaie.edu.tr/resimler/<br />
ekler/f48548053a33757_ek.pdf?dergi...(10.04.2014).<br />
İNANÇ, Hüsamettin ve Feyzullah Ünal (2007). “Türkiye’de Kamu Yönetiminin<br />
Denetlenmesinde Yönetimde Açıklığın Önemi Ve Uygulanma Düzeyi”,<br />
Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 18, 2007, sbe.dumlupinar.edu.tr/18/41.pdf<br />
(17.04.2013).<br />
İNANKUL, Hakan ve Kadir Caner Doğan (2013). “Kamu Personel Yönetimi”,<br />
Kamu Yönetimi, Editörler: Ahmet Yatkın, Nalan Pehlivan Demiral, Lisans Yayıncılık,<br />
İstanbul.<br />
KARACAN, Sami ve Rahmi Uygun (2012). Denetim ve Raporlama, Umuttepe Yayınları,<br />
1. Baskı, Kocaeli.<br />
KAVUT, Lerzan, Oktay Taş ve Tuba Şavlı (2009). Uluslararası Denetim Standartları<br />
Kapsamında Bağımsız Denetim, İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler<br />
Odası (İSMMMO) Yayın No: 130, İstanbul.<br />
KAYA, Ali (1992). Devlet Denetleme Kurumu, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul<br />
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.<br />
138 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Kadir Caner DOĞAN<br />
KHAN, M. Akram (1995). “Yeni Başlayanlar İçin Denetime Giriş”, çev. Faruk<br />
Eroğlu, Sayıştay Dergisi, Sayı: 19, ss.15-30.<br />
KÖSE, H. Ömer (1999). “Denetim ve Demokrasi”, Sayıştay Dergisi, Sayı: 33,<br />
ss.62-85.<br />
LAVIN, David (1976). “Perceptions of the Independence of the Auditor”, The Accounting<br />
Review, Vol: 51, No: 1 (Jan.), pp.41-50.<br />
MEMİŞ, Mehmet Ünal (2007). “Türkiye’deki İç Denetim Profilinin Belirlenmesine<br />
İlişkin Bir Araştırma”, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü<br />
Dergisi, Cilt: 16, Sayı: 1, ss.461-478.<br />
MESCON, Michael H., Micheal Albert and Franklin Khedouri (1998). Management,<br />
Harper&Row Publishers, Third Edition, New York.<br />
MEYER, Jean (1973). İş İdaresi Denetimi, çev. Süheyl Gürbaşkan, İstanbul Reklam<br />
Yayınları: 24, İstanbul.<br />
NEWMAN, Benjamin (1964). Auditing A CPA Review Text, John Wiley&Sons,<br />
Inc., Second Edition, Usa.<br />
NEWMAN, William H. (1979). Yönetim: İşletmelerde ve Kamu Yönetiminde Sevk ve<br />
İdare,Çev. Kenan Sürgit, TODAİE, Ankara.<br />
ÖNDER, Fahrettin (2006). Yerel Siyaset ve Belediyelerde Etkin Yönetim, Okutan<br />
Yayıncılık, İstanbul.<br />
ÖRENAY, Hami (2010). “Kamu İç Mali Kontrol Sistemi (KİMK) ve Türkiye Uygulaması”,<br />
Dış Denetim Dergisi, Temmuz-Ağustos-Eylül, ss.137-142.<br />
ÖZER, Ahmet (1993). “Yerel Yönetimlerin Denetimi Üzerine Bir Değerlendirme”,<br />
Çağdaş Yerel Yönetimler, Cilt: 2, Sayı: 4, ss.23-32.<br />
ÖZER, Hüseyin (1997). Kamu Kesiminde Performans Denetimi ve Türkiye Açısından<br />
Değerlendirilmesi, T.C. Sayıştay 135. Kuruluş Yıldönümü Yayınları, Çeviri<br />
Dizisi, Ankara.<br />
ÖZKAN, Gürsel (1995). Hukuk Devleti ve Yargı Denetimi, Saydam Matbaacılık,<br />
Ankara.<br />
PARLAK, Bekir (2011). Kamu Yönetimi Sözlüğü, MKM Yayıncılık, 1. Baskı, Bursa.<br />
SARAN, M. Ulvi (1995), “Türk Kamu Yönetiminde Denetim Sistemi”, Türk İdare<br />
Dergisi, Sayı: 409, ss.53–69.<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
139
YÖNETİMİN BİR FONKSİYONU OLARAK DENETİM VE KAMU YÖNETİMİNDEKİ YERİ<br />
SARIYER, Mert Beytullah (2009). “Denetim ve Reform”, Kamu Yönetimi Çalışmaları<br />
Kamu Yönetimi ve Reform, Editör: Birgül Ayman Güler, Ankara Üniversitesi<br />
Siyasal Bilgiler Fakültesi 2009-2010 Akademik Yılı, Sayı: 9, Ankara.<br />
SHAND, David and Paul Anand (1996). Performance Auditing In The Public Sector,<br />
Approaches And Issues In OECD Member Countries, Performance Auditing<br />
And The Modernisation of Government, PUMA-OECD, France.<br />
SIR, Onur (2011). Hukuk Devleti Açısından Kanunların Anayasaya Uygunluğunun<br />
Yargısal Denetimi, Adalet Yayınevi, Ankara.<br />
SOYDAN, Kubilay (2008). “İç Denetim Nedir?”, Orman Mühendisliği Odası,<br />
Sayı: 1-2-3, ormuh.org.tr (12.03.2014).<br />
SÜRGİT, Kenan (1969). “Yönetimde Kontrol”, Amme İdaresi Dergisi, Cilt: 2, Sayı:<br />
1, ss.45-57.<br />
TANİLLİ, Servet (1982). Devlet ve Demokrasi: Anayasa Hukukuna Giriş, Say Kitap<br />
Pazarlama, İstanbul.<br />
TANNERY, Fladger F. (1942). “Independent Municipal Auditing”, The Accounting<br />
Review, Vol: 17, No: 4 (Oct.), pp.363-370.<br />
TEKER, Osman (2013). “Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu’nun Denetim<br />
Usulü”, Kamu Hesaplarına Uzman Bakış, Sayı: 2, http://www.demud.org.tr/<br />
uzmanbakis/pdf (23.03.2013).<br />
TORTOP, Nuri, Eyüp G. İspir, Burhan Aykaç, Hüseyin Yayman ve M. Akif Özer<br />
(2012). Yönetim Bilimi, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara.<br />
TORTOP, Nuri, Eyüp G. İspir ve Burhan Aykaç (1993). Yönetim Bilimi, Yargı Yayınları,<br />
Ankara.<br />
TORTOP, Nuri (1990). Yönetim Biliminin Temel İlkeleri, TODAİE, Ankara.<br />
TORTOP, Nuri (1974). Yönetimin Denetlenmesi ve Denetleme Biçimleri, Amme İdaresi<br />
Dergisi, Cilt: 7, Sayı: 1, ss.27–50.<br />
Türk Dil Kurumu (2012a). “Sözcük Tarama: Denetim”, http://tdkterim.gov.tr/<br />
bts/, (10.11.2012).<br />
Türk Dil Kurumu (2012b), “Sözcük Tarama: Revizyon”, http://tdkterim.gov.tr/<br />
bts/, (10.12.2012).<br />
140 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Kadir Caner DOĞAN<br />
TÜSİAD (2008). Yönetim Kurulları’nda İç Denetim Hakkında Sorulması Gereken 12<br />
Soru, Yayın No: TÜSİAD-T/2008-05-461, İstanbul.<br />
UZUN, Fuat (2007). “İç Denetim ve Fransa Uygulaması”, Yerel Yönetim ve Denetim<br />
Dergisi, Cilt: 12, Sayı: 9, 2007, s.5, http://www.kidder.org.tr/dosyalar/<br />
makaleler/fuzun_makale.pdf (11.11.2012).<br />
ÜNLÜÇAY, Mehmet (2004). “İdarenin Yargısal Denetimi ve Hukukun<br />
Üstünlüğü”, Danıştay Dergisi, Sayı: 107, ss.1-7.<br />
YAZICI, Kamil (2004). İşletme Bilimine Giriş, Akademi Kitabevi, 3. Baskı, Trabzon.<br />
YILMAZ, Bekir Mustafa (2007). Kamu Alımlarında İdari Denetim, Yetkin Yayınları,<br />
Ankara.<br />
YÜKSEL, İbrahim (2006). Otomatik Kontrol Sistem Dinamiği ve Denetim Sistemleri,<br />
Nobel Yayın Dağıtım, Ankara.<br />
YÜKSEL, Mehmet (2004). Modernite Postmodernite ve Hukuk, Siyasal Kitabevi,<br />
Ankara.<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
141
SAVUNMANIN SİVİL GÜCÜ: STRATEJİ DEĞİŞİMİ<br />
SONRASI YENİDEN YAPILANMAYA İLİŞKİN<br />
PERSONEL ALGISI ARAŞTIRMASI<br />
Civil Power of Defence: Staff Perceptıon Research Concerning With<br />
Re-Organization After the Strategic Change<br />
A. Şebnem TUNÇ *<br />
Özet<br />
11 Eylül’ün ardından uluslararası sistem değişime<br />
uğramış, bu değişim, ülkelerin tehdit algılarını ve<br />
savunma yaklaşımlarını yeniden gözden geçirme<br />
ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Savunmaya ilişkin olarak<br />
yürütülen sivil hazırlıkların belkemiğini oluşturan<br />
savunmanın sivil gücü de bu değişimin etkisi<br />
altında kalmıştır. Savunma stratejisindeki değişim<br />
ülkelerin kurumsal yapılarının yeniden düzenlenmesini<br />
gerektirmiştir. Bu çerçevede başta ABD olmak<br />
üzere Türkiye dahil pek çok ülkenin kurumsal<br />
yapılanmasında değişim yaşanmıştır. Ülkemizde<br />
strateji değişimi ve beraberinde yaşanan yeniden<br />
yapılanma neticesinde afet ve acil durum hazırlıklarında<br />
önemli başarılar elde edilirken güvenlik ve savunmaya<br />
ilişkin sivil hazırlıklarda bazı belirsizlikler<br />
ortaya çıkmıştır. Bu belirsizlikler zaman içerisinde<br />
anılan faaliyetleri yürüten personeli de etkilemeye<br />
başlamıştır. Çalışmada öncelikle savunma stratejisindeki<br />
değişim, bu değişim neticesinde ABD’deki<br />
ve Türkiye’deki yeniden yapılanma faaliyetleri incelenmiştir.<br />
Ardından Türkiye’deki değişimin personel<br />
üzerinde yarattığı etki ve algıyı araştırmak maksadıyla<br />
yapılan saha araştırmasının bulgularına yer<br />
verilmiştir.<br />
Anahtar Kelimeler: Savunma stratejisindeki<br />
değişim, sivil savunma, acil durum, yeniden yapılanma<br />
Abstract<br />
After the September 11, the international system has<br />
undergone changes that has revealed the need to<br />
reassess the threat perception and defensive approach<br />
of the country. Civilian power of defence which is the<br />
backbone of the civil preparation that is related with<br />
defence has remained under the influence of this<br />
change. The change in defence strategy has required<br />
the reorganization of the institutional structure of the<br />
country. In this context, not only United States and the<br />
others but also Turkey has experienced many changes<br />
in institutional structure. In our country, some<br />
significant achievements have been obtained as a<br />
result of the strategy changes and reorganization that<br />
occurred in disaster and emergency preparedness,<br />
but it has revealed some uncertainties in preparation<br />
for civil security and defense. In time these<br />
uncertainty have begun to affect the staff who carries<br />
out the civil defence activities. At this paper, firstly the<br />
changes in defense strategy and the reorganization<br />
activities both in the United States and in Turkey<br />
are examined. And then the outcomes of the field<br />
research that investigate the impact of change on<br />
staff are explained.<br />
Key words: The changes in defence strategy, civil<br />
defence organization, emergency, re-organization<br />
*<br />
Hacettepe Üniversitesi, Kamu Yönetimi Bölümü Doktora Öğrencisi, sebnemcerit@gmail.com<br />
OMBUDSMAN AKADEMİK DERGISI • YIL: 2 SAYI: 3 TARIH: TEMMUZ-ARALIK 2015 SS: 143-171 ISSN: 2148-256X
SAVUNMANIN SİVİL GÜCÜ: STRATEJİ DEĞİŞİMİ SONRASI YENİDEN YAPILANMAYA İLİŞKİN PERSONEL ALGISI ARAŞTIRMASI<br />
GİRİŞ<br />
11 Eylül terör saldırılarının ardından dünya önceden tahmin edilemeyen<br />
asimetrik tehditler ile karşı karşıya kalmıştır. Bu durum, ülkelerin<br />
tehdit algılarını ve savunma yaklaşımlarını yeniden gözden geçirme<br />
ihtiyacını ortaya çıkarmıştır.<br />
Savunma yaklaşımını üç temel başlık altında incelemek mümkündür.<br />
Bunlardan, Silahlı Kuvvetler tarafından yürütülen boyutunu “savunmanın<br />
askeri gücü”, sanayi kuruluşları ile ilgili boyutunu “savunmanın<br />
ekonomik gücü” olarak ifade etmek mümkündür. Üçüncü başlık<br />
ise ekonomik gücün dışında kalan sivil boyutudur ki bu çalışmada söz<br />
konusu boyut “savunmanın sivil gücü” olarak ifade edilecektir.<br />
Savunmanın sivil gücünün uluslararası sistem ve savunma stratejisindeki<br />
değişim çerçevesinde incelendiği bu çalışmada, küresel ölçekte<br />
güvenlik ve tehdit algısıyla paralel devam eden gelişme ve değişimlere<br />
değinilerek, ülkemizdeki yansımaları farklı bir gözlükle incelenmiş, bu<br />
değişimin kurumsal yapılanma boyutundaki etkisi irdelenmeye çalışılmıştır.<br />
Son olarak, değişim sonrası gerçekleştirilen yeni yapılanmanın<br />
savunmanın sivil gücünü oluşturan personel üzerinde yarattığı etki ve<br />
algıyı araştırmak maksadıyla yapılan saha araştırmasının bulgularına<br />
yer verilmiştir.<br />
1. Savunma Stratejisindeki Değişim<br />
Soğuk Savaşın sona ermesiyle birlikte dünya sistemi, yeni bir sürece<br />
ve yapıya doğru evrilmeye başlamıştır (Ergül, 2014:165). Modern<br />
uluslararası sistemin en önemli aktörleri olan devletler güç, statü,<br />
etki, sosyal ve ekonomik gelişme gibi amaçlarından dolayı birbiriyle ve<br />
dış dünya ile sürekli ilişki içindedirler (Yalçınkaya, 2008:17). Uluslararası<br />
ilişkilerde bir sorun meydana geldiğinde bu sorun öncelikle barışçı<br />
yöntemler ile çözülmeye çalışılmakta, barışçıl yöntemlerin yetersiz<br />
kalması durumunda ise zorlama yöntemlere (Yalçınkaya, 2008:17)<br />
başvurulmaktadır. Çözümün sağlanamaması durumunda da savaşlar<br />
kaçınılmaz son olarak ortaya çıkmaktadır.<br />
Prusyalı bir general ve kuramcı olan Clausewitz’in (1818) “Savaş<br />
Üzerine” adlı eserinde “Savaş, diplomasinin bir başka biçimde devamıdır”<br />
şeklinde ifade ettiği geleneksel tanımında belirttiği gibi savaş,<br />
144 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
A. Şebnem TUNÇ<br />
sorunların çözümünde kullanılacak en son ancak muhtemel yollardan<br />
birisidir (Altunok, vd., 2010:11). Bununla birlikte, The Art of War (Savaş<br />
Sanatı) adlı eseri ile savaş tarihine derin izler bırakan Çinli general,<br />
filozof ve teorisyen Sun Tzu’nun “En iyi strateji savaşmadan kazanmaktır”<br />
sözü hala günümüzde de geçerliliğini korumaktadır. Ancak,<br />
insanların birbirlerini öldürdükleri savaşlar maalesef hala engellenebilmiş<br />
değildir. Yüzyıllardır savaşan insanlar yıkıcılığına tanık olunan<br />
savaşlardan şikayet etmektedirler, ama ortadan kalkmasını sağlayamamışlardır<br />
(Yalçınkaya, 2008:17). Bu nedenle, güvenlik ve savunma<br />
ihtiyacı insanlar için olduğu kadar devletler için de her zaman vazgeçilmez<br />
bir unsur olmuştur.<br />
Sosyolojik bir olay olarak yaşamı etkileyen ve yaşamın etkisi altında<br />
kalan savaş olgusu toplumda meydana gelen gelişmelerin bir sonucu<br />
olarak sürekli değişime uğramıştır. Savaş ile bağlantılı olan savunma<br />
yaklaşımları da tehdit ve risk algısındaki değişim, teknolojideki ilerleme<br />
ve değişen ekonomik ve sosyal çevre doğrultusunda zaman içerisinde<br />
değişim göstermiştir.<br />
Yirminci yüzyılın başlarından günümüze kadar geçen süreçte tehditlerdeki<br />
değişim ve savaşların yıkıcılığının katlanılması güç bir boyuta<br />
varması barış ve savaş arasında kalan süreyi uzatmış (Yalçınkaya,<br />
2008), çatışma, kriz vb. gibi farklı kavram ve olağan dışı koşulların<br />
ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu koşullar çerçevesinde ülkelerde<br />
olağan dışı durumlara ilişkin yönetim usulleri belirlenmiş ve kurumsal<br />
hazırlıklar şekillenmiştir.<br />
Türkiye Cumhuriyeti tarihi incelendiğinde Kurtuluş Savaşı’ndan<br />
günümüze kadar olan dönemde olağanüstü yönetim usullerinde, milli,<br />
uluslararası ve küresel ölçekte yaşanan değişimler paralelinde bazı gelişme<br />
ve değişimlerin yaşandığı görülmektedir. Çalışmada yaşanan bu<br />
değişim ve dönüşümü yorumlayabilmek için küresel boyutta savunma<br />
stratejisine etki eden gelişmeler incelenecek, bu gelişmelerin milli düzeydeki<br />
yansımaları yorumlanacaktır.<br />
Yirminci yüzyılda yaşanan ve dünya milletlerinin çoğunun yer aldığı<br />
küresel bir askeri çatışmaya sahne olan dünya savaşları ve ardından<br />
yaşanan gelişmeler uluslararası sistemin önceliklerinin belirlenmesinde<br />
önemli mihenk taşları olmuşlardır. Soğuk Savaş öncesi olarak ifade<br />
edilen bu dönemde, temel tehdit düşman saldırısı idi, savaşta saldıran<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
145
SAVUNMANIN SİVİL GÜCÜ: STRATEJİ DEĞİŞİMİ SONRASI YENİDEN YAPILANMAYA İLİŞKİN PERSONEL ALGISI ARAŞTIRMASI<br />
ve savunan taraflar vardı (Korkmazyürek ve Şeşen, 2010:18-19). Bu<br />
dönemde temel tehdidin büyük ölçekli ve iyi tanımlanmış olduğunu<br />
görüyoruz. Yani kimin, nerede, ne yapacağı biliniyordu (Korkmazyürek<br />
ve Şeşen, 2010:18-19). Bu dönemde devletlerin temel amacı herhangi<br />
bir saldırıya karşı ülkelerini savunmaktı (Korkmazyürek, 2014).<br />
Bu amaç doğrultusunda savaşa yönelik olarak büyük orduların teşkil<br />
edildiği ve savunma ile ilgili tüm hazırlıkların da askeri düzeyde sürdürüldüğü<br />
görülmektedir. Bu dönem savunmanın askeri gücünün tek<br />
başına yeterli olduğu bir dönem olmuştur.<br />
Birinci Dünya Savaşı ile birlikte “millet ordu” anlayışının yerleşmesini<br />
sağlayan ve Fransız İhtilali ve Napolyon Savaşları sonrasında fikri<br />
temelleri atılan topyekûn savaş anlayışı giderek önem kazanmaya başlamıştır.<br />
Dünya milletlerinin çoğunun yer aldığı küresel bir askeri çatışmaya<br />
sahne olan İkinci Dünya Savaşı döneminde ise, Birinci Dünya Savaşı’nda<br />
“meydan muharebeleri” şeklinde yürütülen savaşların bilinen karakteri<br />
değişmiş, özellikle uçak ve uçakla muharebe tekniğinde meydana<br />
gelen hızlı gelişmeler savaşan devletlerin tüm ülke alanlarını savaş<br />
alanı haline getirmiştir (Korkmazyürek, 2014). 100 milyondan fazla<br />
askeri personelin dahil olduğu bu savaş, dünya tarihindeki en büyük<br />
savaş olmuştur. İkinci Dünya Savaşı sırasında topyekûn savaş anlayışı<br />
zirveye ulaşmıştır. Böylece savaşan orduların, milletleri tarafından sınırsız<br />
olarak desteklendiği bir dönem başlamıştır (Yalçınkaya, 2008).<br />
Topyekûn savaş ile devletler, sahip oldukları maddi ve manevi kaynakların<br />
tamamını savaşa yönlendirerek düşmanın tamamen imhasını ve<br />
koşulsuz teslim olmasını amaçlamıştır. Topyekûn savaş, teknolojinin,<br />
ekonomik imkânların, nüfusun ve hatta devletin sahip olduğu her şeyin<br />
savaş için kullanılmasını ve planlanmasını doğal hale getirmenin<br />
yanında hasım devletin sahip olduğu her şeyin hedef haline gelmesini<br />
sağlamıştır (Wright, 1942). Savaşın önemli katılımcılarının tüm ekonomik,<br />
endüstriyel ve bilimsel güçlerini, sivil ya da askeri kaynak farklılığı<br />
gözetmeksizin bu savaş için (Wikipedia, 2015a) kullanmaları ile<br />
birlikte savunmanın askeri gücünün yanı sıra ekonomik gücü ve sivil<br />
gücünün de önemi artmaya başlamıştır. Bu dönemde, topyekûn savaşa<br />
karşılık olarak hazırlık boyutunda topyekûn savunma anlayışı önem<br />
kazanmaya başlamıştır. Ayrıca, cephe gerisindeki halk ile savaş gücünü<br />
destekleyen resmî ve özel kuruluşlarla tesislerin korunması gerek<br />
146 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
A. Şebnem TUNÇ<br />
ülke geleceği açısından ve gerekse orduların savaş güçleri ile moral<br />
güçlerinin ayakta tutulmasına (Wikipedia,2015b) destek sağlayacak<br />
bir yapıya ihtiyaç doğmuş ve böylece sivil savunma kavramı ortaya çıkmıştır.<br />
Avrupa ülkelerinde İkinci Dünya Savaşı sırasında sivil savunma<br />
teşkilatları kurulmaya başlamıştır.<br />
İkinci dünya savaşının yol açtığı yıkımın ardından yaşanan<br />
gelişmeler ile birlikte uluslararası sistemde iki kutuplu bir yapıya<br />
geçilmiş ve “Soğuk Savaş” olarak adlandırılan dönem başlamıştır. Bu<br />
dönem, ülkelerin egemenliklerine doğrudan yönelen tehditlere karşı<br />
blok oluşturdukları bir dönem olmuştur (Korkmazyürek, 2014). Bu<br />
bloklaşma tehdit algısında da değişimlere neden olmuş, iki kutup<br />
arasında düşmanın kuvvet seviyesi ile yarışan, düşmana karşı sayısal<br />
üstünlüğe dayalı bir yapı ortaya çıkmıştır (Korkmazyürek, 2014).<br />
Bu durum tehdide karşı hazırlıklarda büyük profesyonel orduların<br />
teşkil edilmesini gerekli kılmıştır. Ülkeler nükleer savaş tehdidi ile<br />
karşı karşıya kalmış ve hazırlıklar herhangi bir dış güçten gelebilecek<br />
saldırıya karşı müşterek savunma anlayışı doğrultusunda “ittifakın<br />
desteklenmesi” amacıyla geliştirilmiştir. 1949 yılında Kuzey Atlantik<br />
Antlaşmasına dayanarak kurulan NATO’nun bu doğrultuda yapılan<br />
hazırlıklarında ise “Müşterek Savunma” (Kuzey Atlantik Antlaşması<br />
md. 5) anlayışı benimsenmiştir.<br />
Ülkelerde askeri hazırlıkların yanı sıra savaş gücünü desteklemek<br />
maksadıyla teşkil edilen sivil savunma teşkilatları; Soğuk Savaş süresince<br />
savaş, nükleer saldırı, kimyasal, biyolojik ve radyolojik saldırılar<br />
ile afet durumlarında halkın can ve mal kaybını en aza indirme amacı<br />
doğrultusunda faaliyet göstermiştir. Soğuk Savaş öncesi dönemde sivil<br />
savunma teşkilatları savunmanın sivil gücünü temsil eden destek<br />
unsur olarak faaliyet göstermiştir.<br />
Soğuk Savaşın sona ermesiyle birlikte güvenlik kavramı yeniden ele<br />
alınmış uluslararası sistemdeki değişimin yarattığı etkiler sorgulanmaya<br />
başlanmıştır. Bu dönemde tehditler şekil değiştirmeye, belirsizleşmeye<br />
başlamış, geleneksel savaş biçimlerinde de değişimler ortaya<br />
çıkmıştır. Tehdit sivil hedefleri de içine alacak şekilde genişlemiştir.<br />
Bunlara ek olarak yeni tehdit ve riskler ortaya çıkmış, çatışmalar toplumsal<br />
ve siyasal alanlara kaymıştır.<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
147
SAVUNMANIN SİVİL GÜCÜ: STRATEJİ DEĞİŞİMİ SONRASI YENİDEN YAPILANMAYA İLİŞKİN PERSONEL ALGISI ARAŞTIRMASI<br />
Sovyetler Birliği’nin çökmesi ve Avrupa’da siyasi coğrafyanın değişmesiyle<br />
birlikte büyük tehditlerin yerini risk alanları ile bölgesel krizlerin<br />
alması, NATO stratejisinde değişikliğe neden olmuştur. 1991 yılında<br />
kabul edilen NATO’nun Stratejik Konsepti çerçevesinde NATO’da<br />
“kriz yönetimi” kavramı kullanılmaya başlanmıştır. Kriz yönetiminin<br />
NATO’da geliştirilmesi, ülkelerin de benzer yapılar tesis etmesinde<br />
önemli bir faktör olmuştur. NATO, 1995 yılında ilk büyük kriz yönetimi<br />
harekâtını Bosna Hersek’te gerçekleştirmiştir. 1980’lerin sonunda<br />
SSCB’nin dağılması SSCB ile ABD arasında doğrudan nükleer çatışma<br />
olasılığındaki düşüş nedeni ile sivil savunma konusunun önem ve önceliği<br />
azalmaya başlamıştır.<br />
Soğuk Savaş sonrası döneme kadar olağan dışı koşullara ilişkin hazırlıklarda<br />
savaş hazırlıkları başat rol oynarken, Soğuk Savaş sonrası<br />
dönemde “kriz” kavramı ve krizleri önlemeye dönük olarak barışı<br />
destekleme, insani yardım, afet müdahale ile arama ve kurtarma operasyonları<br />
ağırlık kazanmaya başlamıştır. Soğuk Savaş’ın bitiminde<br />
meydana gelen ilk çatışmalardan olan Yugoslavya, Ruanda ve Somali,<br />
yeni tip savaşların ilk örneklerini oluşturmuştur. Bu dönemle birlikte<br />
geleneksel savaş kavramı ve tanımı değişikliğe uğramış (Yalçınkaya,<br />
2008:32), topyekûn savaş kavramı da önemini yitirmeye başlamıştır.<br />
11 Eylül sonrasında dünyanın daha karmaşık yeni bir döneme<br />
adım atmasıyla birlikte savunma ve askeri odaklı olan birçok sorun<br />
toplumsal ve uluslararası alanda yeni tehdit algılamaları içerisine dahil<br />
olmuştur. (Aksu ve Turhan, 2012 :73) Yeni dönemde tehdit ortamındaki<br />
belirsizliklerdeki artış ile birlikte dünya, daha küçük ölçekli<br />
ancak önceden tahmin edilemeyen terörizm, kitle imha silahlarının<br />
yayılması, bölgesel çatışmalar, organize suçlar gibi asimetrik tehditler<br />
(USA, National Security Strategy, 2010; The European National<br />
Security Strategy, 2003) ile doğal afetler, büyük boyutlu siber saldırılar,<br />
salgın hastalıklar (USA, National Security Strategy, 2010) gibi<br />
riskler ile karşı karşıya kalmaya başlamıştır. Bu dönem ülkeleri önceki<br />
dönemlere göre daha kaotik bir çevre ile karşı karşıya bırakmıştır.<br />
Bunun neticesinde de ortak güvenlik anlayışı, ortak savunma anlayışı<br />
gibi bazı kavramlar önem kazanmaya başlamıştır. Ayrıca, bu yeni dönem,<br />
devletlerin güvenlik stratejilerinin yeniden biçimlendirilmesi ve<br />
belirsiz bir geleceğe hazırlıklı olmayı gerektirmiştir (Çağrı, 2002). Bu<br />
dönemde askeri savunma anlayışından “stratejik güvenlik” anlayışına<br />
148 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
A. Şebnem TUNÇ<br />
doğru evrilen güvenlik yaklaşımı NATO’nun Yeni Stratejik Konsepti<br />
ile şekillenmiştir.<br />
Yeni dönemde, diplomasi ve savaş arasında eskiye oranla daha belirsiz<br />
olan gri alanlar ortaya çıkmaya başlamıştır. 11 Eylül sonrasında<br />
başta ABD, AB, Rusya, Çin, Japonya gibi ülkeler olmak üzere pek çok<br />
ülke ulusal güvenlik stratejisi ve savunma stratejisinde değişiklik yapmıştır.<br />
İçinde bulunduğumuz yüzyılda simetrik (benzer, belirli) tehdidin<br />
tamamen yok olmamış olması, devletlerin küçük çapta çatışma<br />
ihtimalinden topyekûn savaşa kadar her türlü savaşa hazır olmalarını<br />
(Jablonsky, 2001:43-62) gerektirmiştir. Bu çerçevede günümüzde bazı<br />
ülkelerin savunma stratejilerinde topyekûn savunma anlayışı geçerliliğini<br />
korumuş (Norway Defence, 2013; Norway Strategic Defence<br />
Concept, 2004), bazı ülkelerde ise geçerliliğini yitirmiştir. Yeni güvenlik<br />
sorunları toplum güvenliğini daha önemli hale getirmiş, bununla<br />
birlikte doğal afetler, salgın hastalıklar gibi risk unsurları da artış göstermiştir<br />
(Norway Defence, 2013; Norway Strategic Defence Concept,<br />
2004). Yeni dönemde güvenlik ve savunma stratejilerindeki değişim<br />
neticesinde ülkelerin kurumsal yapılanmalarında da değişim ve dönüşüm<br />
ihtiyacı ortaya çıkmıştır. İlk önemli ve yönlendirici değişim<br />
ABD’de ortaya çıkmıştır.<br />
2. Strateji Değişimi ve Kurumsal Yapılanma: ABD Örneği<br />
Dünya üzerinde savunma ve güvenlik alanındaki politikaların belirlenmesi<br />
(Jablonsky, 2001:43) konusunda öncü ülke durumunda olan<br />
ABD’de tehdit ortamındaki gelişmeler, büyük doğal afetler ve dönemin<br />
ABD Başkanının yönetim yaklaşımı (Homeland Security National Preparedness<br />
Task Force, 2006:28), söz konusu alana ilişkin sivil hazırlıkların<br />
yürütüldüğü kurumların yeniden yapılanmalarındaki en temel<br />
faktörler olmuştur.<br />
Bu faktörler çerçevesinde, Soğuk Savaş döneminin ulusal güvenlik<br />
gereksinimlerinin yoğun olduğu 60’lı yıllarda ABD’de sivil savunma<br />
konusu stratejik önceliklerin birinci sırasında yer almıştır. Bu dönemde,<br />
Sivil Savunma Bürosu teşkil edilmiş Büronun işlerliğini daha etkin<br />
kılmak maksadıyla Büro önce Savunma Bakanlığına ardından Başkana<br />
bağlanmıştır. 70’li yılların başlarında Sivil Savunma Bürosu, Savunma<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
149
SAVUNMANIN SİVİL GÜCÜ: STRATEJİ DEĞİŞİMİ SONRASI YENİDEN YAPILANMAYA İLİŞKİN PERSONEL ALGISI ARAŞTIRMASI<br />
Sivil Hazırlıkları Bürosuna dönüşmüş ve faaliyetlerini bu isim altında<br />
yürütmeye başlamıştır.<br />
70’li yılların başında ABD Başkanının değişimi ile birlikte sivil savunma<br />
konusu önemini yitirmeye (Homeland Security National Preparedness<br />
Task Force, 2006:14) başlarken doğal afetlere hazırlık konusunun<br />
önemi artmaya başlamıştır. 70’lerin ortalarına gelindiğinde<br />
bir politika değişimi yaşanmış ve kaynakların sivil savunma ile afet<br />
hazırlıklarında ortak kullanımı esasına dayalı çift kullanımlı (dual-use)<br />
dönem başlamıştır. Bu dönemde sivil savunma konusu ilk başlangıç<br />
yıllarında olduğu gibi tekrar nükleer tehdit ile ilişkili hale getirilmiştir.<br />
Ancak bu sistemden istenilen verim alınamamıştır. Sovyetler<br />
Birliği’nin hazırlıklarında sivil savunma konusuna önem vermesi ve bu<br />
alana yatırım yapması bu dönemde ABD’nin sivil savunma konusuna<br />
olan ilgisini tekrar canlandırmıştır.<br />
Zaman içerisinde doğal afetlere müdahale konusunda iki başlı bir<br />
yapı ortaya çıkmıştır. İki başlılık, sivil savunma ve doğal afetler konusunda<br />
birbiri ile irtibatı olmayan birçok örgüt ve programın geliştirilmesine<br />
yol açmıştır (Ward, vd., 2000:1022). Bu yapılanma doğal<br />
afetlere ilişkin müdahalenin etkisiz hale gelmesi ile sonuçlanmış, ülkede<br />
merkezi ve yerel yönetimlere yönelik ciddi eleştirilere yol açmıştır.<br />
Afetlere müdahalede daha etkili olabilmek ve iki başlılığı düzeltmek<br />
maksadıyla 1978 yılında Federal Acil Durum Yönetim Kurumu (FEMA<br />
–Federal Emergency Management Agency) kurulmuş ve çeşitli programlar<br />
şemsiye bir kuruluş (umbrella agency) olarak FEMA’nın altında<br />
toplanmıştır. FEMA’nın kurulmasıyla birlikte Savunma Sivil Hazırlıkları<br />
Bürosu bu kurum bünyesine dahil edilerek kaldırılmıştır. Böylece,<br />
sivil savunma ve afet hazırlıklarına ilişkin konular FEMA çatısı altında<br />
birleştirilmiştir. FEMA merkezi ve yerel yönetimler için iletişim ve koordinasyon<br />
merkezi haline getirilmiştir.<br />
FEMA’nın kurulması ile birlikte afet konusu kurumun öncelikli konusu<br />
haline gelmiş, acil durum yönetimi (Emergency Management)<br />
olarak adlandırılan roller FEMA’nın birinci önceliği olarak benimsenmiştir.<br />
Sivil savunma konusu ise ikinci planda kalmıştır.<br />
80’li yıllara gelindiğinde ABD Başkanı değişmiş Ronald Reagon yönetimi<br />
iktidara gelmiştir. 1960’ların sonundan itibaren kamusal ve siyasi<br />
desteği azalmaya başlayan sivil savunma konusu Reagan yönetimi<br />
150 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
A. Şebnem TUNÇ<br />
ile birlikte tekrar öncelik kazanmıştır. Reagan yönetimi, nükleer saldırıya<br />
karşı sivil bekanın sağlanması konusunu milli güvenlik açısından<br />
daha önemli (Ward, vd., 2000:1021; Homeland Security National<br />
Preparedness Task Force, 2006:20) bulmuştur. Sivil savunma konusu<br />
tekrar Hükümet programına dahil edilmiş, bu durum ise sivil savunma<br />
konusunun canlanması için bir fırsat sağlamıştır. SSCB ile yaşanan<br />
Soğuk Savaş mücadelesine odaklanan Reagon yönetimi, FEMA’nın önceliğini<br />
doğal afetlerden uzaklaştıran bir alana kaydırmış, bunun yerine<br />
daha önceki dönemde ikinci öncelikli olan sivil savunma konusunu<br />
tekrar birinci önceliğe taşımıştır. Böylece FEMA’nın yeni önceliği nükleer<br />
savaşın patlak vermesi durumunda ABD’nın bekasını sağlamak<br />
(Ward, vd., 2000:1026) olarak belirlenmiştir.<br />
FEMA’nın faaliyetlerini yeni önceliği doğrultusunda sürdürebilmesi<br />
için örgütün kurumsal hiyerarşisi sivil savunma önceliklerini<br />
koruma hedefi doğrultusunda yeniden inşa edilmiştir. Bu stratejinin<br />
en kritik noktası bilgi teknolojileri (IT) imkanlarının büyük bölümünün<br />
sivil savunma ihtiyaçları için tahsis edilmesi olmuştur (Ward, vd.,<br />
2000:1022). Örgütün sivil savunma alanına yoğunlaşması ve teknolojik<br />
imkanları (IT desteği) sadece bu alana yönlendirmesi, diğer birimleri<br />
bu değişimin dışında tutması, afetlere hazırlık konusunda zaman<br />
içerisinde koordinasyon eksikliğine neden olmuştur. Bu koordinasyon<br />
eksikliği 1992 yılına kadar 100’ün üzerinde farklı, birbiri ile uyumsuz<br />
IT sistemlerinin FEMA’nın diğer bölümlerinde geliştirilmesi ile sonuçlanmıştır.<br />
Sonuç olarak, FEMA dünyada afete müdahale için gerekli en<br />
ileri network sistemlerini geliştirmiş fakat bunlardan hiçbiri gizlilik ve<br />
sınırlı erişim yetkisi nedeniyle doğal afet veya acil durum yönetimi için<br />
kullanılamamıştır (Ward, vd., 2000). Zaman içerisinde FEMA’nın acil<br />
durum yönetimine ilişkin bilgi teknolojilerini geliştirmekten yoksun<br />
olması, FEMA’nın doğal afetlere müdahale kapasitesini ciddi şekilde<br />
etkilemeye başlamıştır. 1980’lerin sonlarına doğru FEMA’nın afet ve<br />
acil durum müdahale sistemi başarısız olmaya başlamıştır. Ward, vd.<br />
(2000:1026)’a göre;<br />
“1990 yılında yaşanan Hugo Kasırgası ve Kaliforniya depremi<br />
FEMA’nın afet müdahale sisteminin başarısızlığını ortaya<br />
koydu. FEMA’nın doğal afetlere müdahale yerine sivil savunma<br />
alanına öncelik vermesi ve acil durum yönetimini destekleyen<br />
bilgi teknolojilerinin geliştirilmemiş olması eleştirilmeye<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
151
SAVUNMANIN SİVİL GÜCÜ: STRATEJİ DEĞİŞİMİ SONRASI YENİDEN YAPILANMAYA İLİŞKİN PERSONEL ALGISI ARAŞTIRMASI<br />
başlandı. 1992 yılında 250.000 kişiyi direk olarak etkileyen<br />
Andrew Kasırgasına müdahalede yaşanan olumsuzluklar eleştirilerin<br />
iyice artmasına ve bu görevin FEMA’dan alınmasına<br />
kadar tırmandı. Yeni dönemde Clinton, devletin yapısı ve süreçlerinin<br />
yeniden yapılanması (reengineering) ve yeniden tasarlaması<br />
(redesigning) anlamına gelen ve İdarenin Yeniden<br />
Keşfi (Reinventing Government) olarak ifade edilen örgütsel<br />
hareketi uygulamaya koydu.”<br />
SSCB’nin yıkılışı nükleer savaş tehdidinin azalışı örgütün temel<br />
misyonu olan sivil savunma önceliğinin değişimine neden olmuştur.<br />
Her ne kadar FEMA için örgütün ikinci misyonu olan doğal afetler<br />
konusu temel (birincil) misyonun alternatifi olsa da, örgütün ikinci<br />
misyonunu destekleme konusundaki başarısızlığı bu alana ilişkin iddiasındaki<br />
inanılırlığını zedelemiştir.<br />
11 Eylül’ün ardından ABD, teşkilatını, yeni güvenlik anlayışı ve milli<br />
güvenlik stratejisine göre yeniden şekillendirmiştir. Böylece ilk önemli<br />
ve yönlendirici değişim ABD’de teşkil edilen teşkilatlanma ile ortaya<br />
çıkmış bunu Rusya, İngiltere ve Fransa gibi ülkeler takip etmiştir. ABD<br />
Kongresi, çıkarılan Kamu Güvenlik Yasası (Homeland Security Act,<br />
2002) ile İç Güvenlik Bakanlığı’nı (US Department of Homeland Security)<br />
kurmuştur. Bu Kanun ile Bakanlığın hukuk düzeni, afet hazırlığı,<br />
sınır koruma ve sivil savunma gibi görevleri olan diğer federal kurumlarla<br />
koordineli olarak çalışması sağlanmış ve terör saldırıları, afet ve<br />
acil durum hazırlıkları ve sivil savunma konuları kurumun veya kuruma<br />
bağlı birimlerin sorumluluğuna verilmiştir. Yeni yaklaşım çerçevesinde,<br />
daha önce doğrudan Başkan’a bağlı olan FEMA da 2003 yılında<br />
diğer ülkelere de örnek teşkil edecek şekilde şemsiye kuruluş olarak<br />
teşkil edilen İç Güvenlik Bakanlığı’na bağlanmıştır. Böylece FEMA terörizm<br />
konusu dahil olmak üzere tüm acil durumlara ilişkin hazırlıkları<br />
içerecek şekilde, bu Bakanlık bünyesine dahil edilmiştir.<br />
ABD’nin ardından pek çok ülke teşkilatını yeni güvenlik anlayışı<br />
çerçevesinde yeniden şekillendirmiştir. ABD’deki yeni yapılanma çerçevesinde<br />
Avrupa Birliği ülkelerindeki teşkilatlarda da benzer değişikliklere<br />
gidilmiştir. Böylece, savunma, afet ve acil durum ile terörizm<br />
ile mücadeleye yönelik sivil hazırlıklar şemsiye bir kuruluş bünyesinde<br />
toplanmış, çok başlılık giderilmiştir. Günümüzde ABD bir yandan<br />
152 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
A. Şebnem TUNÇ<br />
topyekûn savaşa yönelik hazırlıklarını (Jablonsky, 2002:43-62) devam<br />
ettirmekte, diğer taraftan yeni tehdit ortamının gerekli kıldığı yapılanmayı<br />
gerçekleştirmektedir.<br />
Özet olarak, tarihi süreçte ABD’de sivil savunma alanının önem ve<br />
önceliğinin dönemsel olarak değişim gösterdiği; kimi zaman sivil savunma,<br />
kimi zaman ise afet hazırlıklarının birinci öncelikli hale geldiği<br />
ve kurumsal yapılanmanın da bu öncelikler doğrultusunda şekillendiği<br />
görülmektedir. 11 Eylül sonrasında ise, önceki dönemden farklı olarak<br />
ABD’de sivil savunma veya afet hazırlıkları konusunun tek başına<br />
birinci öncelikte yer almadığı, yeni yapılanmanın anavatanın güvenliğini<br />
(homeland security) bütüncül bir yaklaşım ile ele alacak şekilde<br />
geliştirildiği görülmektedir. Anavatanın güvenliği; bölgenin, kritik<br />
altyapının ve vatandaşların kimyasal, biyolojik, nükleer, radyolojik,<br />
siber veya konvansiyonel silahların etkisi (Homeland Security National<br />
Preparedness Task Force, 2006:26) ile diğer tehdit ve risklerden<br />
korunması olarak tanımlanmıştır. Bununla birlikte ülkede yaşanan<br />
Katrina Kasırgası ülkenin doğal ve insan kaynaklı afetlere karşı savunmasız<br />
olduğunu (Homeland Security National Preparedness Task<br />
Force, 2006:29) ve bu yönde de her an hazırlıklı olunması gerektiğini<br />
göstermiştir. Diğer taraftan düşman saldırılarına karşı halkın can ve<br />
mal kaybının azaltılması ve kritik altyapının korunması düşüncesinden<br />
yola çıkılarak geliştirilen sivil savunma kavramı, zaman içerisinde<br />
çok daha geniş ölçekli afet ve saldırı (attack) senaryolarına karşı devletin<br />
her seviyesi, özel sektör ve vatandaşların korunmasına yönelik<br />
profesyonel çabaları kapsayacak şekilde gelişmiştir. (Homeland Security<br />
National Preparedness Task Force, 2006:29)<br />
3. Strateji Değişimi ve Kurumsal Yapılanma: Türkiye Örneği<br />
Uluslararası sistemdeki değişimin beraberinde getirdiği yeni tehdit<br />
ve riskler dünyadaki pek çok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de yapısal<br />
anlamda bazı değişimlere neden olmuştur. Bu doğrultudaki yeniden<br />
yapılanma faaliyetine geçmeden önce savunma stratejisi çerçevesinde<br />
gelişim gösteren savunmanın sivil gücüne ilişkin gelişim sürecine özet<br />
olarak değinilecektir.<br />
Soğuk Savaş dönemi, Türkiye’de olağan dışı koşullara ilişkin örgüt<br />
geliştirme faaliyetlerinde yasal ve yapısal açıdan önemli düzenlemelerin<br />
yapıldığı bir dönem olmuştur. Bu doğrultuda ilk olarak Milli<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
153
SAVUNMANIN SİVİL GÜCÜ: STRATEJİ DEĞİŞİMİ SONRASI YENİDEN YAPILANMAYA İLİŞKİN PERSONEL ALGISI ARAŞTIRMASI<br />
Savunma Yüksek Kurulu Genel Sekreterliği bünyesinde Sivil Savunma<br />
Bürosunun (1951) teşkil edildiği görülmektedir. Ardından, sivil savunma<br />
hizmetlerini yurt düzeyinde teşkilatlandırmak, kamu kurum<br />
ve kuruluşları ile özel kuruluşlarda bu hizmetlerin planlanmasını, uygulanmasını,<br />
koordinasyonunu sağlamak ve denetimini yapmak, her<br />
türlü silahsız koruyucu ve kurtarıcı tedbirleri, acil kurtarma ve ilk yardım<br />
faaliyetlerini planlamak ve yürütmek üzere İçişleri Bakanlığı’na<br />
bağlı olarak Sivil Savunma Genel Müdürlüğü (1959) kurulmuştur. Genel<br />
Müdürlük anılan faaliyetleri yürütmek üzere yetiştirdiği sivil savunma<br />
uzmanlarını kurum ve kuruluşlarda görevlendirmiştir.<br />
61 Anayasası’ndan sonra Milli Savunma Yüksek Kurulu ve Genel<br />
Sekreterliği kaldırılmış yerine MGK ve MGK Genel Sekreterliği (1962)<br />
teşkil edilmiştir. Genel Sekreterliğe, topyekûn savunma ile ilgili çeşitli<br />
görev ve sorumluluklar verilmiştir. Ayrıca afet konularına ilişkin olarak<br />
Bayındırlık ve İskan Bakanlığına bağlı Afet İşleri Genel Müdürlüğü<br />
(1965) teşkil edilmiştir. Türkiye’deki yapılanmada sivil savunma<br />
ve afet konusu iki farklı bakanlık bünyesinde teşkil edilen genel müdürlükler<br />
vasıtasıyla yürütülmeye başlanmıştır. Ardından, devletin savunma<br />
politikalarını ve askerlik işlerini yürütmek üzere MSB (1970)<br />
kurulmuştur. 80’li yıllara gelindiğinde ise sivil savunma konusu topyekûn<br />
savunma alanının bir alt bileşeni olarak yapılandırılmıştır. Bu<br />
dönemde, olağan dışı durumlara yönelik sivil hazırlıklarda “topyekûn<br />
savunma” anlayışı hakim olmuştur.<br />
Topyekûn Savunma Sivil Hizmetleri kavramı doğrultusunda, savaşlarda<br />
silahların cephe gerisine uzanan etkileri göz önüne alınarak,<br />
stratejik tesislerin ve halkın bu silahların etkisinden korunmasına<br />
yönelik hazırlıkları yürütecek bir yapı oluşturulmuştur. Topyekûn savunma<br />
sivil hizmetlerine ilişkin hukuki düzenleme, kamu kurum ve<br />
kuruluşlarındaki teşkilatlanma, görev ve sorumlulukların paylaşımı<br />
da bu ana esas düşünce doğrultusunda milli güvenlik şemsiyesi altında<br />
şekillendirilmiştir.<br />
90’lı yıllara gelindiğinde Soğuk Savaş sonrası ortamın gerekleri<br />
ve NATO’daki gelişmeler doğrultusunda aynı dönemlerde Türkiye’de<br />
de olağan dışı koşullara ilişkin literatürde kriz hali kavramı kullanılmaya<br />
başlanmıştır. İlk olarak, Yunanistan ile Türkiye arasında Türk<br />
bandıralı bir geminin Kardak kayalıklarında karaya oturması (1996)<br />
154 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
A. Şebnem TUNÇ<br />
sonucu Türk ve Yunan kurtarma ekipleri arasında çıkan anlaşmazlığa<br />
bağlı olan ve iki ülkeyi savaşın eşiğine getiren durum “kriz hali” olarak<br />
tanımlanmıştır. Ardından Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezi (BKYM)<br />
Yönetmeliği (1997) yürürlüğe girmiş, bu tarihten itibaren krizler Kriz<br />
Yönetim Merkezlerinden yönetilmeye başlanmıştır. BKYM önemli icraatlarından<br />
birini Marmara Depreminde gerçekleştirmiştir. Depremlerde<br />
yaşanan acı tecrübeler ışığında; her türlü doğal ve insan kaynaklı<br />
afetlerle ilgili acil durum yönetiminin ülke düzeyinde etkin bir biçimde<br />
uygulanabilmesi için çeşitli alanlarda çalışmalar yürüten kurum ve<br />
kuruluşlar arasındaki koordinasyonu sağlamak, acil durum hizmetlerini<br />
koordine etmek üzere Başbakanlık bünyesinde Türkiye Acil Durum<br />
Yönetimi (TAY) Genel Müdürlüğü (2000) kurulmuştur. Afetlere<br />
ve diğer kriz hallerine ilişkin krizlerin koordinatörlüğü görevi de TAY<br />
Genel Müdürlüğü’ne verilmiştir. Yeni teşkilatlanma ile birlikte afetlere<br />
müdahaleye ilişkin olarak üç başlıklı bir yapılanma ortaya çıkmıştır. 1<br />
2000’li yıllara gelindiğinde küresel ölçekte yaşanan neo-liberal politikaların<br />
kamu yönetimi alanına yansımasının da etkisiyle kamuda<br />
idari reform düzeyinde yeniden yapılanma faaliyeti başlamıştır. Uluslararası<br />
sisteminin gerekli kıldığı güvenlik ortamı, karşı karşıya kalınan<br />
tehdit ve riskler küresel ölçekte yaşanan değişim ve dönüşüm<br />
Türkiye’nin özel koşullarının da etkisiyle yeni arayışları beraberinde<br />
getirmiştir. Bu dönemde yapılan yasal ve yapısal düzenlemeler neticesinde<br />
topyekûn savunma stratejisinde bir değişim başlamıştır. Söz<br />
konusu strateji değişimini bazı yasal ve yapısal düzenlemeler takip etmiştir.<br />
Bunlar içerisinde en önemlilerinden birini 2009 yılında yürürlüğe<br />
giren 5902 sayılı Kanun 2 oluşturmaktadır. Bu Kanun ile birlikte<br />
afet ile ilgili hazırlıklarda üç başlı olan yapı tek bir kurum çatısı altında<br />
AFAD Başkanlığında birleştirilmiştir. Sivil savunma konusu da AFAD<br />
Başkanlığına verilmiştir.<br />
Söz konusu Yasa, bakanlıkların sivil savunma ve diğer olağan dışı<br />
koşullara ilişkin sivil hazırlıklarını yürüten hizmet birimlerinin yapılanmasında<br />
da değişime neden olmuştur. Bununla birlikte, bakanlıklarda<br />
anılan faaliyetleri yürüten hizmet birimleri ile personelin Sivil<br />
1<br />
Sivil savunma konularında Sivil Savunma Genel Müdürlüğü; afet konusunda Afet İşleri Genel<br />
Müdürlüğü; Afet ve krizlere ilişkin<br />
konularda TAY Genel Müdürlüğü.<br />
2<br />
Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
155
SAVUNMANIN SİVİL GÜCÜ: STRATEJİ DEĞİŞİMİ SONRASI YENİDEN YAPILANMAYA İLİŞKİN PERSONEL ALGISI ARAŞTIRMASI<br />
Savunma Genel Müdürlüğü ile organik bağı ortadan kaldırılmıştır.<br />
Ayrıca, illerde sivil savunma müdürlükleri kaldırılmış, yerine afet ve<br />
acil durum müdürlükleri teşkil edilmiştir. Böylece sivil savunma anlayışından<br />
afet ve acil durum anlayışına doğru bir değişim yaşanmıştır.<br />
BKYM Yönetmeliği yürürlükten kaldırılmış yerine Başbakanlık Afet ve<br />
Acil Durum Yönetim Merkezi (AADYM) Yönetmeliği yürürlüğe girmiştir.<br />
Bu değişiklik, kriz merkezlerinin kaldırılarak yerlerine afet ve acil<br />
durum merkezlerinin teşkil edilmesi ile neticelenmiştir.<br />
Bu değişim neticesinde olağan dışı koşullara ilişkin hazırlıklarda<br />
afet ve acil durum anlayışı birinci önceliğe taşınmıştır. Afet ve acil durum<br />
hazırlıkları ve sivil savunma konularını yürütmek üzere yapılanan<br />
AFAD Başkanlığı afet ve acil durumlara hazırlık konusunda çok<br />
ciddi mesafeler kat etmiş, hem kurumsal hem de hazırlıklar boyutunda<br />
önemli başarılara imza atmıştır.<br />
Ancak 2003 öncesinde milli güvenlik şemsiyesi altında toplanan<br />
olağan dışı koşullara ilişkin sivil hazırlıkları içeren unsurların yeni yapılanmada<br />
birbiriyle ilişkisinin olmaması kriz yönetimi, sivil savunma<br />
ve güvenlik işbirliği vb. alanların ikinci plana düşmesine neden olmuştur.<br />
Bu durum, afet ve acil durumlara ilişkin risklerin risk yönetimi<br />
anlayışı doğrultusunda şekillenmesini sağlamış ancak tehditlerin kriz<br />
yönetimi anlayışı doğrultusunda şekillenmesinde bazı belirsizliklerin<br />
oluşmasına neden olmuştur. Neticede, savunmanın sivil gücünü oluşturan<br />
yapılanmanın günümüz tehdit ve risk ortamına göre revize edilerek<br />
yeniden yapılandırılması ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Özellikle<br />
Türkiye’nin içerisinde bulunduğu güvenlik ortamındaki belirsizlikler<br />
ve bölgesel çatışma alanlarının varlığı savunmanın sivil gücü ile ilgili<br />
alanlarda AFAD Başkanlığını yasal yetki alanının ötesinde beklentiler<br />
ile karşı karşıya bırakmıştır.<br />
Yirmi birinci yüzyılda savaşların bilinen karakterindeki değişim nedeniyle<br />
topyekûn savaşlar artık yaşanmamaktadır. Bu nedenle de topyekûn<br />
savunma anlayışı küresel ölçekte geçerliliğini yitirmeye başlamış,<br />
yerini müttefik ülkelerin birlikte hareket etmesini sağlayacak müşterek<br />
savunma anlayışına bırakmıştır. Savunma stratejisinde küresel ölçekte<br />
yaşanan bu değişimin Türkiye’ye de yansıması son derece doğal bir<br />
gelişmedir. Türkiye’nin de pek çok ülkede olduğu gibi yeni yapılanmasında<br />
ABD’de oluşturulan yapılanmadan etkilendiği görülmektedir.<br />
Bununla birlikte, Türkiye’deki yapılanmanın ülkenin özel koşullarının<br />
etkisiyle kendine özgü olarak şekillendiği görülmektedir.<br />
156 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
A. Şebnem TUNÇ<br />
Yeni dönemde afet ve acil durum stratejisi önem kazanmıştır. Ancak,<br />
afet ve acil durum stratejisinin küresel ölçekte kabul gören stratejik<br />
güvenlik ve savunma yaklaşımına ilişkin sivil hazırlıkları kapsamıyor<br />
olması bazı ilave düzenlemelere ihtiyaç duyulmasına sebep olmuştur.<br />
Günümüzde olağan dışı koşullara ilişkin hazırlıklarda afet ve acil<br />
durum odaklı yapının birinci öncelikli konu haline gelmesi, topyekûn<br />
savunmanın bir unsuru olan sivil savunma alanının atıl kalması ile sonuçlanmıştır.<br />
Bu durum gerek görevler gerekse personel boyutunda<br />
bazı belirsizlikleri de beraberinde getirmiştir. Çalışmanın bundan sonraki<br />
bölümünde savunma stratejisindeki değişim sonrasında yeniden<br />
yapılanmaya ilişkin olarak personel algısı araştırılacaktır.<br />
4. Yeniden Yapılanmaya İlişkin Personel Algısı Araştırması<br />
4.1. Araştırmanın Amacı<br />
1959 yılında ülke genelindeki sivil savunma hizmetlerini yürütmek<br />
maksadıyla kurulan Sivil Savunma Genel Müdürlüğü aradan geçen<br />
50 yıldan sonra örgütü gelişime ve değişime zorlayan örgüt içi ve dışı<br />
bazı nedenlerden dolayı değişime uğramış ve AFAD Başkanlığı çatısı<br />
altında yeniden yapılandırılmıştır. Teorik olarak yapılan incelemede,<br />
AFAD Başkanlığının yapısal gelişimi ve görev önceliklerinin değişiminde<br />
ABD-FEMA örneğindekine benzer şekilde değişen uluslararası<br />
stratejik önceliklerin önemli etkisinin olduğu görülmüştür. Çalışma,<br />
yeniden yapılanmanın personel üzerinde yarattığı etki ve algının araştırılmasını<br />
amaçlamaktadır.<br />
4.2. Yöntem<br />
4.2.1.Evren ve Örneklem<br />
Araştırmanın evrenini Türkiye çapında 81 ildeki kamu kurum ve<br />
kuruluşlarında sivil savunma ve afet hazırlıklarını yürütmekle görevli<br />
sivil savunma uzman ve amirleri oluşturmaktadır. Evrenin büyüklüğü<br />
1000 kişidir. Anket 81 ilde görev yapan personel ile gerçekleştirilmiş<br />
olup, katılımcıların %9,4’ü Ankara (45 kişi), %9,6’sı İstanbul (46<br />
kişi), %5,2’si İzmir (25 kişi ), % 5’i Konya (24 kişi) ilinden katılmıştır.<br />
Örneklem grubu; 81 ildeki kamu kurum ve kuruluşlarında hali hazırda<br />
görev yapan 488 sivil savunma uzmanı ve amirinden oluşmuştur.<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
157
SAVUNMANIN SİVİL GÜCÜ: STRATEJİ DEĞİŞİMİ SONRASI YENİDEN YAPILANMAYA İLİŞKİN PERSONEL ALGISI ARAŞTIRMASI<br />
4.2.2. Veri Toplama Aracı<br />
Araştırmada veri toplama aracı olarak anket yöntemi kullanılmıştır.<br />
600 kişiye anket formu dağıtılmış, bunlardan 488’i geçerli sayılmıştır.<br />
Bu çalışma için geliştirilen anket geçmişte Sivil Savunma Genel Müdürlüğü’nde<br />
çalışmış halen AFAD Başkanlığı ile görev yönünden bağlantısı<br />
bulunan sivil savunma uzmanları, amirleri ve diğer personele uygulanmıştır.<br />
Anketin geri dönüşüm oranı %82 olarak gerçekleşmiştir.<br />
4.2.3. Anket Formunun Hazırlanması<br />
Anket formu 5’li Likert tipi derecelendirme ölçeği kullanılarak hazırlanmıştır.<br />
En düşük değer 1 ve en yüksek değer 5 olarak belirlenmiştir.<br />
Formdaki derecelendirme basamakları analizlerde; (1) Kesinlikle<br />
Katılıyorum, (2) Katılıyorum, (3) Ne Katılıyorum Ne Katılmıyorum, (4)<br />
Katılmıyorum, (5) Kesinlikle Katılmıyorum şeklinde yorumlanmıştır.<br />
4.2.4. Katılımcılar<br />
Anketin katılımcıları hali hazırda bakanlık, kurum ve kuruluşlarda<br />
görev yapan ve görev itibariyle AFAD Başkanlığı ile bağlantısı bulunan<br />
sivil savunma uzman ve amirleri olarak belirlenmiştir. Bu personelin<br />
seçilmiş olmasının nedeni bir yandan yeni yapılanmada sivil savunma<br />
alanı ile ilgili sorunları ve önerileri tespit etmek, diğer taraftan ise bu<br />
kişilerin Başkanlığın hem öncesini ve hem de şu anını biliyor olmasından<br />
kaynaklanmıştır. Araştırmaya katılan katılımcıların unvanlarına<br />
göre dağılımları Tablo-1‘de sunulmuştur.<br />
Tablo 1: Katılımcıların Unvanlarına Göre Dağılımı<br />
f %<br />
Sivil Savunma Uzmanı 168 34,4<br />
Sivil Savunma Amiri 243 49,8<br />
Diğer 77 15,8<br />
Toplam 488 100,0<br />
158 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
A. Şebnem TUNÇ<br />
4.2.5. Verilerin Analizi<br />
Anket uygulaması neticesinde elde edilen veriler, SPSS Statistics<br />
Data Editör 20 programı kullanılarak analiz edilmiştir. Sorulara farklı<br />
grupların cevap verme yüzdelerini tespit etmek maksadıyla frekans<br />
analizleri yapılmıştır. Ardından iki ya da daha çok grup arasında fark<br />
olup olmadığını araştırmak maksadıyla Ki-Kare (Chi-Square) testi yapılmıştır.<br />
Test neticesinde Ki-Kare değerlerinden anlamlı bulunanlara<br />
ilişkin olarak çapraz tablolar (cross tabs) oluşturularak yorumlanmıştır.<br />
Araştırma verilerinin analizinde ise betimsel istatistiki yöntemlerden<br />
yararlanılmıştır.<br />
4.2.6. Geçerlik ve Güvenirlik Analizi<br />
Anketin güvenirliği (iç tutarlık katsayısı) için Cronbach Alpha güvenirlik<br />
katsayısı hesaplanmıştır. Alpha katsayısı 0,846 olarak hesaplanmış<br />
olup anket yüksek derecede güvenilir bulunmuştur. Güvenirlik<br />
analizine ilişkin bulgular Tablo-2‘de gösterilmiştir.<br />
Tablo 2: Katılımcıların Unvanlarına Göre Dağılımı<br />
Cronbach’s<br />
Alpha<br />
Cronbach’s<br />
Alpha Based on<br />
Standardized Items<br />
N of Items<br />
,846 ,810 30<br />
4.3.Bulgular ve Tartışma<br />
4.3.1 Katılımcıların Cinsiyetleri<br />
Sivil savunma uzman ve amirlerinin büyük bölümü erkeklerden<br />
oluşmaktadır. Çalışma kapsamındaki örneklemde de benzer bir oran<br />
gözükmektedir. Katılımcıların cinsiyetlerine ilişkin bulgular Tablo-3‘de<br />
gösterilmiştir.<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
159
SAVUNMANIN SİVİL GÜCÜ: STRATEJİ DEĞİŞİMİ SONRASI YENİDEN YAPILANMAYA İLİŞKİN PERSONEL ALGISI ARAŞTIRMASI<br />
Tablo 3: Katılımcıların Cinsiyetlerine Göre Dağılımı<br />
Cinsiyet f %<br />
Erkek 414 84,3<br />
Kadın 71 14,5<br />
4.3.2. Katılımcıların Öğrenim Durumu<br />
Katılımcıların yarısından fazlası (%55) üniversite mezunudur. Öğrenim<br />
durumlarına ilişkin bulgular Tablo-4‘de gösterilmiştir.<br />
Tablo 4: Katılımcıların Öğrenim Durumlarına Göre Dağılımı<br />
Öğrenim<br />
Durumu<br />
f %<br />
Lise 55 11,2<br />
Ön Lisans 99 20,2<br />
Lisans 271 55,4<br />
Yüksek Lisans 62 12,7<br />
Doktora 2 0,4<br />
Toplam 489 100<br />
4.3.3.Katılımcıların Toplam Hizmet Süreleri<br />
Katılımcıların %46‘sının 21-30 yıllık; %22 ‘sinin de 11-20 yıllık hizmet<br />
süreleri bulunmaktadır. Genç çalışanların oranı ise %17 dir.<br />
4.3.4. Katılımcıların Yapısal Değişime İlişkin Algıları<br />
Araştırmada kurumun yapısal değişimine ilişkin olarak iki konu<br />
araştırılmıştır. Bunlardan birincisi yeni yapılanmanın kurumun görev<br />
alanına ilişkin önceliğini değiştirip değiştirmediği konusudur. Bu konuda<br />
elde edilen bulgular katılımcıların %64’ünün fikrinin kurumun<br />
görev önceliğinin değiştiği yönünde olduğunu göstermektedir. Katılımcıların<br />
yeni yapılanmada kurumun görev alanına ilişkin önceliklerindeki<br />
değişime ilişkin görüşleri Tablo-5‘de gösterilmiştir.<br />
160 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
A. Şebnem TUNÇ<br />
Tablo 5: Kurumun Görev Alanına İlişkin Önceliklerindeki Değişim<br />
Puanlama<br />
Yeni yapılanma kurumun görev<br />
alanına ilişkin önceliklerini<br />
değiştirmiştir.<br />
f %<br />
Kesinlikle Katılıyorum (1) 253 51,5<br />
Katılıyorum (2) 63 12,8<br />
Ne Katılıyorum Ne<br />
Katılmıyorum (3)<br />
73 14,9<br />
Katılmıyorum (4) 29 5,9<br />
Kesinlikle Katılmıyorum (5) 73 14,9<br />
Toplam 491 100<br />
Yapısal değişime ilişkin olarak araştırılan diğer konu, yeni yapılanmanın<br />
kurumun mevcut personel yapısını değiştirip değiştirmediği konusudur.<br />
Bu konuda elde edilen bulgular katılımcıların %63,1’inin personel<br />
yapısında değişim olduğu görüşünde olduğunu göstermektedir.<br />
Çalışmanın bu bölümünde, yapısal değişim konusunda elde edilen<br />
bulgular neticesinde görev alanına ilişkin önceliğin konu bazında hangi<br />
yöne doğru kaydığı araştırılacaktır.<br />
4.3.5. Katılımcıların Görev Önceliğindeki Değişime İlişkin Algıları<br />
Yeni yapılanma öncesinde katılımcıların %39’u sivil savunma konusunu<br />
kurumun birinci öncelikli konusu olarak görürken, yeni yapılanma<br />
sonrasında afet ve acil durum konusunun kurumun birinci<br />
öncelikli (%66) konusu haline geldiğini düşünmektedirler. Bu sonuç,<br />
beklenen bir sonuç olup strateji değişimi ile de örtüşmesi bakımından<br />
anlamlıdır. AFAD’ın kurulması ile birlikte kurumda afet ve acil durumlara<br />
ilişkin hazırlıkların önem ve öncelik kazandığı personel tarafından<br />
da görülmektedir. Katılımcıların yeni yapılanma öncesi ve sonrasında<br />
görev önceliklerindeki değişim algısına ilişkin bulgular Tablo-6‘da<br />
gösterilmiştir.<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
161
SAVUNMANIN SİVİL GÜCÜ: STRATEJİ DEĞİŞİMİ SONRASI YENİDEN YAPILANMAYA İLİŞKİN PERSONEL ALGISI ARAŞTIRMASI<br />
Tablo 6: Yeniden Yapılanma Öncesi ve Sonrası Görev Önceliklerine<br />
İlişkin Dağılım<br />
Yapılanma Yapılanma sonrasında afet ve acil durum konusunun önceliği<br />
öncesinde 1. 2. 3. 4 5.<br />
sivil Öncelik Öncelik Öncelik Öncelik Öncelik<br />
Toplam<br />
savunma<br />
konusunun f f f f f f<br />
önceliği<br />
1. Öncelik 151 21 10 3 0 185<br />
2. Öncelik 62 11 12 1 2 88<br />
3. Öncelik 35 18 3 3 1 60<br />
4. Öncelik 36 13 13 3 4 69<br />
5. Öncelik 18 6 4 2 1 31<br />
Toplam 302 69 42 12 8 433<br />
Pearson Chi-Square= 46,822, df=16, p=0,00<br />
Bu noktada araştırılması gereken diğer bir husus yeniden yapılanma<br />
sonrasında sivil savunma konusunun hangi önceliğe kaydığına ilişkin<br />
algılardır. Bunu tespit etmek maksadıyla yapılan Ki-Kare testine<br />
ilişkin çapraz tablo değerleri Tablo-7’de sunulmuştur.<br />
Tablo 7: Yeniden Yapılanma Öncesi ve Sonrası Görev Öncelikleri<br />
Yapılanma Yapılanma sonrasında afet ve acil durum konusunun önceliği<br />
öncesinde 1. 2. 3. 4 5.<br />
sivil Öncelik Öncelik Öncelik Öncelik Öncelik<br />
Toplam<br />
savunma<br />
konusunun f f f f f f<br />
önceliği<br />
1. Öncelik 21 47 14 49 42 173<br />
2. Öncelik 6 36 12 23 100 87<br />
3. Öncelik 2 16 24 9 8 59<br />
4. Öncelik 1 11 10 38 8 69<br />
5. Öncelik 1 4 1 7 18 31<br />
Toplam 31 114 61 126 86 419<br />
Pearson Chi-Square =112,816, df=20, p=0,00, n= 419<br />
162 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
A. Şebnem TUNÇ<br />
Elde edilen bulgular yeniden yapılanma sonrası sivil savunma konusunun<br />
önceliği konusunda personelin zihninin karışık olduğunu<br />
göstermektedir. Katılımcıların %27’si yeni yapılanmada sivil savunma<br />
konusunun ikinci öncelikte, %28’i dördüncü öncelikte, %24’ü ise<br />
öncelik sıralamasının sonlarında yer aldığını düşünmektedir. Bunun<br />
dışında personelin zihnini karıştıran diğer bir hususun ise kavram<br />
karmaşasından kaynaklandığı tahmin edilmektedir. Yeniden yapılanma<br />
öncesi kriz yönetimi ve sonrasında risk yönetimi konusunun tam<br />
netliğe kavuşturulmamış olması personelin düşüncelerinin farklılaşmasında<br />
etkili olmuş olabilir.<br />
Sivil savunma konusunun kurumun görev öncelik sıralamasındaki<br />
yeri konusundaki belirsizliğin uzman veya amirler boyutunda farklılık<br />
gösterip göstermediği incelendiğinde ise sivil savunma uzmanlarının<br />
sivil savunma amirlerine göre daha karamsar bir tablo çizdikleri görülmektedir.<br />
Yani sivil savunma uzmanları, kendi kadrolarına isim veren<br />
sivil savunma konusunun AFAD Başkanlığı’nın görev öncelik sıralamasının<br />
sonunda yer aldığını düşünmektedirler. Bu algı ve belirsizlik<br />
söz konusu personelin memnuniyetini ve iş verimliliğini etkileyebilecek<br />
bir husus olarak görülmektedir. Nitekim personelin yeni yapılanmanın<br />
örgütün verimliliğini artırıp artırmadığına ilişkin önermelere<br />
verdiği yanıtlar bu tespiti doğrular niteliktedir.<br />
AFAD Başkanlığı’nda yapısal bir değişim yaşanmış, bu değişim neticesinde<br />
afet ve acil durumlara ilişkin hazırlıklar olağan dışı koşullara<br />
ilişkin hazırlıkların ilk sırasına yerleşmiştir. Bu konuda, ülkemizin<br />
deprem kuşağında yer alması ve sıklıkla afetlere maruz kalmasının<br />
ciddi payı bulunmaktadır. Bu noktada yapısal değişimin örgütün verimlilik<br />
artışına etkisi önem kazanmaktadır.<br />
4.3.6. Katılımcıların Örgüt Verimliliğine İlişkin Algıları<br />
Yeni yapılanmanın işlerin verimliliğini artırıp artırmadığı konusu;<br />
teşkilatlanma, görevler ve teknolojik imkânlar boyutuyla ele alınmış<br />
ve bu doğrultuda personelin görüşleri alınmaya çalışılmıştır. Elde edilen<br />
verilerden sivil savunma uzmanlarının %57’si, sivil savunma amirlerinin<br />
ise %51’i yeni yapılanmanın teşkilatlanma boyutunda işlerin<br />
verimliliğine etkisinin olmadığını düşünmektedir. Yeni yapılanmanın<br />
teşkilatlanma boyutunda iş verimliliğine etkisine ilişkin bulgular Tablo-8’de<br />
gösterilmiştir.<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
163
SAVUNMANIN SİVİL GÜCÜ: STRATEJİ DEĞİŞİMİ SONRASI YENİDEN YAPILANMAYA İLİŞKİN PERSONEL ALGISI ARAŞTIRMASI<br />
Tablo 8: Yeni Yapılanmanın Teşkilatlanma Boyutunda İş Verimliliğine<br />
Etkisi<br />
Svl Svn Svl. Svn.<br />
Diğer Toplam<br />
Uzm Amiri<br />
f f f f<br />
K. Katılıyorum 36 82 31 149<br />
Katılıyorum 12 35 4 51<br />
Kararsızım 24 54 18 96<br />
Katılmıyorum 24 20 8 52<br />
K. Katılıyorum 72 50 16 138<br />
Toplam 168 241 77 486<br />
Pearson Chi-Square =41,610, df=8, p=0,00, n= 486<br />
İş verimliliği ile ilgili olarak geliştirilen diğer bir önerme “Yeni yapılanma<br />
görevlerin yürütülmesi boyutunda işlerin etkinliğini artırmıştır”<br />
şeklindedir. Bu önermeye ilişkin sonuçlar katılımcıların %46’sının<br />
önermeye katıldığını, %35’inin ise katılmadığını göstermektedir. Bu<br />
soruya verilen cevaplar unvanlar boyutuyla incelendiğinde ise her iki<br />
grubunda yaklaşık olarak yarısının önermeye katıldığını göstermektedir.<br />
Sivil savunma uzmanlarının %50’si, sivil savunma amirlerinin<br />
ise %54’ü yeni teşkilatlanmanın görevlerin yürütülmesi yönüyle işlerin<br />
verimliliğine olumlu etkisi olduğunu düşünmektedir. (Pearson<br />
Chi-Square =41,349, df=8, p=0,00, n= 486)<br />
İş verimliliğine ilişkin son olarak teknolojik imkânların geliştirilmesinin<br />
işlerin etkinliğini artırıp artırmadığı araştırılmıştır. Elde<br />
edilen bulgular teknolojik imkânların iş etkinliği üzerinde pozitif etkisi<br />
olduğunu göstermektedir. Yeni yapılanmada teknolojinin işlerin<br />
verimliliğine olumlu etkisinin olduğunu düşünenlerin oranı %65,5<br />
olarak bulunmuştur. Sonuç olarak yeni yapılanmada teşkilatlanma ve<br />
görevlerin yürütülmesi boyutunda bazı çekinceler olmakla birlikte ortalama<br />
görüş teşkilatlanma, görevler ve özelikle teknoloji alanındaki<br />
gelişmelerin örgüt verimliliğini artırdığı yönündedir.<br />
164 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
A. Şebnem TUNÇ<br />
4.3.7. Personel Memnuniyeti<br />
Çalışmanın bu bölümünde yeni yapılanmaya ilişkin personel memnuniyeti<br />
ve davranışı araştırılmıştır. Araştırmadan elde edilen bulgular<br />
beklenenin aksine personel memnuiyetinin yüksek olmadığını<br />
göstermektedir. “Yeni yapılanmada personel memnuniyeti yüksektir.”<br />
önermesine katılımcıların %43’ü katılmadıklarını belirtmişlerdir. Bu<br />
oran sivil savunma uzmanlarında %61’e çıkmaktadır. Bu sonucun iki<br />
nedeni olabilir. Birincisi sivil savunma uzmanları Sivil Savunma Genel<br />
Müdürlüğü döneminde ağırlıklı olarak görev yapmış personelden oluşmaktadır.<br />
Hali hazırda yeni sivil savunma uzmanı kadrosu açılmamakta,<br />
kişinin emekliye ayrılması veya başka bir kadroya atanması durumunda<br />
kadrosu iptal edilmektedir. Yani bu kadro giderek popülerliğini<br />
yitirmektedir. Sivil savunma konusunun kurumun görev önceliğinde<br />
ön sıralarda yer almaması, bu konuyla ilgili belirsizlikler ve uzmanların<br />
AFAD Başkanlığı yerine görev yaptıkları kuruma organik olarak<br />
bağlanmaları ve personelin özlük hakları ile ilgili olarak yaşadıkları<br />
sorunların memnuniyetlerini etkileyen nedenlerin başında geldiği<br />
düşünülmektedir. İkinci neden ise AFAD Başkanlığı’nın kurulmasını<br />
müteakip personel yapısında yaşanan değişim sonrası yeni bir kadro<br />
ihdas edilmiştir. Afet ve acil durum uzmanları olarak tanımlanan bu<br />
kadronun özlük hakları, imkânları, görev, yetki ve sorumluluklarının<br />
sivil savunma uzmanlarından daha iyi olması bu personelin memnuniyetini<br />
olumsuz yönde etkiliyor olabilir. Anketin hali hazırda AFAD<br />
Başkanlığı’nda görev yapan afet ve acil durum uzmanlarına da uygulanması<br />
neticesinde elde edilecek sonuçlar daha belirleyici olacaktır.<br />
Yeni yapılanmadan memnun olmadığını ifade eden sivil savunma<br />
uzmanlarının eski yapılanmadaki memnuniyetlerinin araştırılması<br />
neticesinde elde edilen bulgular Tablo-9’da gösterilmiştir.<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
165
SAVUNMANIN SİVİL GÜCÜ: STRATEJİ DEĞİŞİMİ SONRASI YENİDEN YAPILANMAYA İLİŞKİN PERSONEL ALGISI ARAŞTIRMASI<br />
Tablo 9: Personel Memnuniyetlerinin Karşılaştırılması (Eski ve Yeni<br />
Yapı)<br />
Yeni yapılanma sonrasında personel<br />
memnuniyeti yüksekti<br />
1 2 3 4 5 Toplam<br />
1 36 3 5 1 43 88<br />
Yeni yapılanma<br />
2 6 19 26 17 9 77<br />
öncesinde personel<br />
3 4 14 61 18 13 110<br />
memnuniyeti<br />
4 5 14 12 14 6 51<br />
yüksekti<br />
5 52 9 19 7 71 158<br />
Toplam 103 59 123 57 142 484<br />
Pearson Chi-Square =233,163, df=16, p=0,00, n= 484<br />
Analiz neticesinde elde edilen bulgulara göre; eski yapıdan memnun<br />
olup yeni yapıdan memnun olmayanların oranı %17, eski yapıdan<br />
memnun olmayıp yeni yapıdan memnun olanların oranı %15, her iki<br />
yapıdan de memnun olanların oranı %13, her iki yapıdan da memnun<br />
olmayanların oranı ise %20 olarak tespit edilmiştir. Sonuç olarak genel<br />
bir memnuniyetsizliğin olduğu görülmektedir. Bu durumun ağırlıklı<br />
olarak özlük hakları ve çalışma koşulları ile bağlantılı bir durum olduğu<br />
değerlendirilmektedir.<br />
Memnuniyetsizlik oranı toplam hizmet süresi ile başka bir değişle<br />
yaşla doğru orantılı olarak artmaktadır. Gençlerde memnuniyet<br />
oranı nispeten daha yüksektir. 21-30 yıl hizmeti bulunan tecrübeli<br />
personelin tecrübelerinden istifade edilmemesi ve iş süreçlerine dahil<br />
edilmemesi ise bir başka memnuniyetsizlik nedeni olarak ortaya<br />
çıkmaktadır. Nitekim araştırma bulguları söz konusu özelliklere sahip<br />
katılımcıların %33’ünün iş süreçlerine dahil edilmemesinden kaynaklı<br />
bir memnuniyetsizliklerinin olduğunu göstermektedir.<br />
4.3.8. Personel Davranışı<br />
Örgüt geliştirmeye ilişkin teorik yaklaşımlarda öne çıkan davranış<br />
biçimleri (insan davranışı, grup davranışı, örgüt davranışı, küresel<br />
davranış) dikkate alınarak katılımcılara yöneltilen sorular neticesinde<br />
yeni yapılanma sonrası gelişen davranış biçiminin grup davranışı<br />
166 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
A. Şebnem TUNÇ<br />
ağırlıklı olduğu tespit edilmiştir. Sivil savunma uzmanları ve amirlerinin<br />
%52’si kurumsal yapıdaki değişimin afet ve acil durum uzmanlarını<br />
olumlu etkilediğini düşünürken; sivil savunma amirlerinin %22’si<br />
değişimin sivil savunma uzmanlarını olumlu etkilediğini düşünmektedir.<br />
Araştırma neticesinde sivil savunma amirlerinin sivil savunma<br />
uzmanlarının hak ve imkânlarına sahip olmayı; sivil savunma uzmanlarının<br />
da afet ve acil durum uzmanlarının hak ve imkânlarına sahip<br />
olmayı talep ettikleri görülmektedir. Bu durum, bakanlık, kurum ve<br />
kuruluşlarda afet ve acil durumlara ilişkin görevleri yürüten personelde<br />
grup psikolojisinin ön plana çıktığını göstermekte, yeni yapılanma<br />
sonrasında kurumsal başarının sağlanmasında önemli olan ve ortak<br />
bir amaca yönelen örgüt davranışının ise henüz oluşmadığını göstermektedir.<br />
SONUÇ<br />
Savunmanın sivil gücü konulu çalışma; savunma stratejisindeki dönemsel<br />
değişimi, beraberinde getirdiği yapısal dönüşümü ve bu değişime<br />
ilişkin personel algısını ölçmeye yönelik alan araştırmasını içermektedir.<br />
Çalışmada, öncelikle uluslararası sistemde dünya savaşları<br />
ve sonrasında yaşanan gelişmelerin devletlerin savunma stratejisi üzerinde<br />
yarattığı değişim sivil boyutuyla incelenmiş, ardından savunma<br />
stratejisindeki değişim sonrası yeniden yapılanma faaliyetleri öncü ve<br />
yönlendirici ülke olması nedeniyle ABD’deki gelişmeler boyutuyla incelenmiştir.<br />
Bu çerçevede, 1980 ile 2000 yılları arasında Amerika Birleşik<br />
Devletleri’nde Ward, vd. (2000:1018-1032) tarafından FEMA’nın<br />
örgütsel gelişimine ilişkin olarak yapılan araştırma bulgularından istifade<br />
edilmiştir. FEMA’nın yapısal değişiminde 2000 yılından günümüze<br />
kadarki gelişmeler ise özgün olarak yorumlanmıştır.<br />
Ardından savunma stratejisindeki değişim sonrasında Türkiye’de<br />
sivil alana ilişkin yeniden yapılanma faaliyetleri incelenmiştir. Son<br />
olarak, çalışmanın uygulama bölümünde afet ve acil durumlara ilişkin<br />
olarak Türkiye’deki kamu kurum ve kuruluşlarında görev yapan<br />
personelin kurumsal yapıdaki değişime ilişkin algısını yapısal değişim,<br />
görev önceliğindeki değişim, örgüt verimliliği, personel memnuniyeti<br />
ve davranışı boyutuyla inceleyen bir alan araştırması yapılmıştır.<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
167
SAVUNMANIN SİVİL GÜCÜ: STRATEJİ DEĞİŞİMİ SONRASI YENİDEN YAPILANMAYA İLİŞKİN PERSONEL ALGISI ARAŞTIRMASI<br />
İnceleme çalışması ve alan araştırmasının neticesinde; değişen<br />
uluslararası stratejik önceliklerin AFAD Başkanlığının örgüt yapısının<br />
değişiminde önemli ve etkili bir faktör olduğu sonucuna varılmıştır.<br />
Örgütteki yapısal değişimin personelin memnuniyeti ve iş verimliliğine<br />
etkisi boyutunda ise, AFAD yapılanmasına ilişkin olarak yapılan<br />
saha araştırması neticesinde Cartwright’ın (1951) “çalışanların karar<br />
verme süreçlerine dahil olduğu bir inisiyatifin yüksek verimlilik ve<br />
daha fazla iş tatmini sağladığı ve çalışanların memnuniyetini artırdığına”<br />
ilişkin tespiti doğrulanmıştır. Ancak, Türkiye’de acil durum sektörüne<br />
ilişkin yeni yapılanmada kıdemli personelin karar verme süreçlerine<br />
dahil olmadıkları yönündeki düşüncelerinin verimliliklerini ve<br />
memnuniyetlerini olumsuz yönde etkilediği görülmektedir. Bu araştırmanın<br />
yeni teşkil edilen afet ve acil durum uzmanlarına da uygulanması<br />
ile kıdemli personel-yeni atanan personel arasındaki iş verimliliği<br />
algısı ve memnuniyet durumuna ilişkin karşılaştırılmalı analizler yapılabilecektir.<br />
Yapısal değişimin öncesini ve mevcut halini bilen katılımcıların<br />
verdiği yanıtlar yeni yapılanmada Burnes (2009) tarafından<br />
ortaya konulan grup normları ve değerlerinden örgüt kültürüne doğru<br />
bir değişimin henüz sağlanamadığını göstermektedir.<br />
Örgüt kültürünün grup davranışı ve bireysel davranışlardan daha<br />
öncelikli hale gelmesi, örgütsel gelişimin grup gelişiminden daha fazla<br />
önemsenmesi ile mümkün olabilecektir. Bu kültürün oluşabilmesi<br />
ve Türkiye’de acil durum sektöründe faaliyet gösteren kurumların başarılarının<br />
maksimize edilebilmesi için personel boyutunda öncelikle<br />
personel grupları arasındaki farklılaşmaların ortadan kaldırılması,<br />
personelin tecrübe ve bilgi birikimi ile iş süreçlerine katılımının sağlanmasına<br />
ihtiyaç olduğu görülmektedir.<br />
Değişen uluslararası stratejik öncelikler ABD’de olduğu gibi Türkiye’de<br />
de olağan dışı koşullara ilişkin konuların önceliğini değiştirmiştir.<br />
Öncelikler değişmiş, yeni kavramlar, yeni bakış açıları, yeni<br />
kurumlar ortaya çıkmıştır. Örgütsel değişim ve gelişim konusunda<br />
ciddi mesafeler alınmıştır. Ancak halen Soğuk Savaş dönemi yapılanmasından<br />
yeni dünya düzeni yapılanmasına geçiş tam anlamıyla gerçekleştirilememiştir.<br />
Bu durum kavramları (terminoloji ve tanımlar)<br />
ile örgütsel yapılanmadaki görevlerin birbiriyle çakışmasına ve neticede<br />
net olarak tanımlanamayan gri alanların oluşmasına neden olmuştur.<br />
Belirsizliklerin ortadan kaldırılmasına ve bütüncül bir stratejinin<br />
168 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
A. Şebnem TUNÇ<br />
oluşturulmasına ilişkin ihtiyaç halen devam etmektedir. Bununla birlikte<br />
yeni dönemde savunmanın sivil gücünün, küresel ölçekte yaşanan<br />
gelişmeler, tehditler ve yeni stratejik savunma yaklaşımı çerçevesinde<br />
yeniden yapılandırılmasına ihtiyaç olduğu görülmektedir.<br />
Uluslararası sistemde dünya savaşları ve sonrasında yaşanan gelişmeler<br />
devletlerin savunma ve güvenlik stratejilerini de etkilemiştir.<br />
Stratejideki değişim yapısal değişim ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Bu<br />
ihtiyaç doğrultusunda başta ABD olmak üzere pek çok ülke stratejik<br />
değişim çerçevesinde yeni tehdit ve risk ortamına göre yeniden yapılanma<br />
faaliyetlerini sürekli olarak geliştirmektedir. Tehdit ve risk ortamlarına<br />
ilişkin belirsizliklerdeki artış dünyanın pek çok ülkesinde<br />
söz konusu alanlara ilişkin hazırlık faaliyetlerini yürütecek kurumların<br />
görev dağılımlarında bazı çakışmaların ortaya çıkmasına neden olmaktadır.<br />
İçinde bulunduğumuz dönemde barış ile savaş arasında gelişen<br />
her tür olağan dışı koşullara ilişkin hazırlıklarda literatürde “overlapping<br />
area” (Department of Defence, 2007:13) olarak ifade edilen<br />
gri alanlar artmaktadır. Türkiye’de diğer ülke uygulamalarının detaylı<br />
olarak analiz edilmesi suretiyle olağan dışı koşullara ilişkin hazırlıkları<br />
bütüncül bir yaklaşım ile ele alacak, içinde bulunduğu coğrafya ve özel<br />
koşullarına uygun, yeni kamu yönetimi anlayışı vb. çağdaş yönetim<br />
tekniklerini dikkate alan yeniden yapılanma modellerinin geliştirilebileceği<br />
değerlendirilmektedir.<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
169
SAVUNMANIN SİVİL GÜCÜ: STRATEJİ DEĞİŞİMİ SONRASI YENİDEN YAPILANMAYA İLİŞKİN PERSONEL ALGISI ARAŞTIRMASI<br />
KAYNAKÇA<br />
AKSU, Muharrem ve Turan, Faruk (2012). Yeni Tehditler, Güvenliğin Genişleme<br />
Boyutları ve İnsani Güvenlik, Uluslararası Alanya İşletme Fakültesi Dergisi,<br />
Cilt:4, Sayı:2, Alanya<br />
ALTUNOK, Taner (2010). Stratejik Savunma Yönetimi, Bizim Büro Basım Yayım<br />
Dağıtım, Ankara<br />
BURNES, Bernard (2009). Managing Change, 5th edn. Harlow: FT/Prentice Hall<br />
CARTWRİGHT, Dorwin (1951). Achieving change in people : some applications of<br />
group Dynamic, A Research & Applications Journal,<br />
CLAUSEWİTZ, Carl Von (1818). Savaş Üzerine, Berlin https://tr.wikipedia.org/<br />
wiki/Carl_von_Clausewitz (10.09.2015)<br />
Ulus-<br />
ÇAĞRI, Erhan (2002). Soğuk Savaş Sonrası ABD’nin Güvenlik Algılamaları,<br />
lararası Güvenlik Sorunları ve Türkiye<br />
Department of Defence (2007). Homeland Defence and Civil Support Joint Operating<br />
Concept<br />
ERGÜL, Nihal (2014). Yeni Güvenlik Anlayışı Kapsamında BM’in Rolü ve Uygulamaları,<br />
BİLGESAM Yayınları<br />
Federal Emergency Management Agency -FEMA (1999). Information Resources<br />
Management (IRM) Policy and Procedure Directive Homeland Security Act,<br />
2002<br />
Homeland Security National Preparedness Task Force (2006). Civil Defense<br />
and Homeland Security: A Short History of National Preparedness Efforts<br />
https://training.fema.gov/hiedu/docs/dhs%20civil%20defense-hs%20<br />
-20short%20 history.pdf, (08.09.2015)<br />
JABLONSKY, D (2001). Army Transformation: A Tale of Two Doctrines, Parameters<br />
KORKMAZYÜREK, Haluk ve Şeşen, H. (2010). Savunma Planlaması Kavramı ve<br />
Savunma Planlaması ile Stratejik Yönetim İlişkisi, Bizim Büro Yayınları, ISBN<br />
: 978-975-61-51-36-5<br />
KORKMAZYÜREK, Haluk (2014). Barış İçin Ortaklık Merkezi Ders Notu<br />
Norway Defence (2013)<br />
170 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
A. Şebnem TUNÇ<br />
Norway Strategic Defence Concept (2004)<br />
RG/Resmi Gazete (2009). “5902 sayılı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının<br />
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun”, RG Tarih: 17/06/2009, RG : 27261<br />
RG/Resmi Gazete (1983). “2945 sayılı Milli Güvenlik Kurulu ve Milli Güvenlik<br />
Kurulu Genel Sekreterliği Kanunu”, RG Tarih: 11/11/1983, RG : 18218<br />
SUN Tzu. The Art of War (Savaş Sanatı), Çev.Adil Demir, 2001, Kastaş Yayınları<br />
The European National Security Strategy (2003)<br />
USA National Security Strategy (2010)<br />
WARD, R.,Wamsley, G.,Schroeder. ve Robins, D. Network (2000). Organizational<br />
Development in the Public Sector: A Case Study of the Federal Emergency Management<br />
Administration, USA<br />
Wikipedia (2015a). Tr.wikipedia.org/wiki/II._Dünya_Savaşı (10.09.2015)<br />
Wikipedia (2015b). https://tr.wikipedia.org/wiki/Sivil_savunma (07.09.2015)<br />
Wrigt, Quincy. (1942). A Study Of War<br />
YALIÇINKAYA, Haldun (2008). Savaş, Uluslararası İlişkilerde Güç Kullanımı<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
171
6831 SAYILI ORMAN KANUNUN 2’NCİ MADDESİNİN<br />
(B) BENDİ GEREĞİ ORMAN SINIRLARI DIŞINA<br />
ÇIKARILAN TAŞINMAZLARIN DURUMU<br />
The Condition of the Estates Off-Limited From Forest as Per the Article 2/Clause<br />
(B) of the Forest Law No.6831<br />
Sait Bahadır ASLAN *<br />
Özet<br />
Mülga 3116 Sayılı Orman Kanunun da belirtilen<br />
orman sınırlarının tespitinin istenilen sürede bitirilememesi<br />
sonucunda, orman alanlarının tarım,<br />
hayvancılık ve yerleşim alanı olarak kullanımına<br />
yol açarak işgaller meydana getirmiştir. Bunun<br />
üzerine 1956 tarihli ve 6831 Sayılı Orman Kanunun<br />
2’nci maddesinin (b) bendiyle orman sınırları<br />
dışına çıkarma kavramı ortaya çıkmıştır. Yalnız bu<br />
kavram, 6831 Sayılı Kanunda yapılan değişikliklerle<br />
farklı içerikler kazanmıştır. Orman sınırları dışına<br />
çıkartılan bu yerler Devlete ait ise Hazine adına,<br />
hükmi şahsiyeti haiz amme müesseselerine ait ise<br />
bu müesseseler adına, hususi orman ise sahipleri<br />
adına orman sınırları dışına çıkartılır. Uygulama<br />
kesinleştikten sonra tapuda kesin tashih ve tescil işlemi<br />
yapılmaktadır. Çalışmada bu ortaya çıkan farklı<br />
içerikler, bilim ve fen bakımından orman niteliğini<br />
kaybetme, orman niteliğinin kaybolduğu tarihinin<br />
belirlenmesi ve orman sınırları dışına çıkarmanın<br />
sonuçları işlenecektir.<br />
Anahtar Kelimeler: Orman Sınırı Dışına Çıkarılan<br />
Taşınmazlar, Hazine, Hükmi Şahsiyeti Haiz<br />
Amme Müessesesi, Hususi Orman<br />
Abstract<br />
Due to the fact that the determination of forest<br />
borders stated by the former Forest Law No.3116<br />
haven’t been able to completed in the intended<br />
period, occupations have been occurred and forest<br />
areas have been used for agriculture, animal<br />
husbandry and settlement. Therefore the term of<br />
off-limited from forest has emerged by the article<br />
2/clause (B) of the valid Forest Law No.6831 dated<br />
1956. However this term has gained different<br />
meanings after the amendments to the Law No.6831.<br />
On the other hand these estates are off-limited behalf<br />
of the Public Treasury if they belong to the State,<br />
behalf of the juristic personal public corporations<br />
if they belong to these corporations, behalf of the<br />
owners if they are proprietary forests. In this study;<br />
these different contents, loosing forest characteristic<br />
in terms of science, determining the date of loosing<br />
forest characteristic and the consequences of offlimitation<br />
from forest will be explicated.<br />
Key Words: Estates Off-Limited From Forest,<br />
Public Treasury, Juristic Personal Public Corporation,<br />
Proprietary Forest.<br />
*<br />
Denetim ve İnceleme Yetkili Defterdarlık Uzmanı (Kamu Denetçiliği Kurumu Görevlendirme)<br />
bahadir.aslan@ombudsman.gov.tr<br />
OMBUDSMAN AKADEMİK DERGISI • YIL: 2 SAYI: 3 TARIH: TEMMUZ-ARALIK 2015 SS: 173-188 ISSN: 2148-256X
6831 SAYILI ORMAN KANUNUN 2’NCİ MADDESİNİN (B) BENDİ GEREĞİ ORMAN SINIRLARI DIŞINA ÇIKARILAN TAŞINMAZLARIN DURUMU<br />
GİRİŞ<br />
Ormanların sınırlandırılması işlemlerine 8/2/1937 tarih ve 3116<br />
Sayılı Orman Kanunu ile yurdumuzda başlanılmış, bu Kanun ile ormanların<br />
sınırlandırılmasının beş yıl içinde, orman kadastrosuna esas<br />
teşkil edecek orman haritaların ise on yıl içinde bitirilmesi hedeflenmiştir.<br />
3116 Sayılı Orman Kanununun hedeflediği sürede, orman kadastrolarının<br />
bitirilemeyeceğinin anlaşılması üzerine, 3116 Sayılı Orman Kanununda<br />
değişiklik yapan 13/7/1945 tarihinde yürürlüğe giren 4785<br />
Sayılı Kanunun 1’inci maddesi ile istisnalar dışında gerçek ve tüzel kişilere<br />
ait tüm ormanlar devletleştirilmiştir.<br />
Devletleştirilen yerlerde malik olup, 4785 Sayılı Kanunun yürürlüğe<br />
girdiği tarihten itibaren 1 yıl içinde başvuru yapmayanlara, devletleştirme<br />
bedeli ödenmemiş, oluşan tepkiler üzerine devletleştirilen ormanlardan<br />
bir kısmı 24/3/1950 tarihli ve 5658 Sayılı Kanunla eski maliklerine iade<br />
edilmiştir.<br />
Diğer taraftan 3116 Sayılı Kanunda belirtilen orman sınırlarının<br />
tespitinin istenilen sürede bitirilememesi sonucunda, orman alanlarının<br />
tarım, hayvancılık ve yerleşim alanı olarak kullanımına yol açarak<br />
işgaller meydana getirmiştir.<br />
Bunun üzerine 1956 tarihli ve 6831 Sayılı Orman Kanunun 2’nci<br />
maddesinin (b) bendiyle orman sınırları dışına çıkarma kavramını ortaya<br />
çıkarmıştır. Yalnız bu kavram, 6831 sayılı kanunda yapılan değişikliklerle<br />
farklı içerikler kazanmıştır.<br />
İlk olarak 26.06.1973 tarihli ve 1744 Sayılı Kanunun 2’nci maddesiyle<br />
6831 sayılı Kanunun 2’nci maddesi değiştirilmiş olup, getirilen değişiklikle,<br />
15/10/1961 gününden önce bilim ve fen bakımından orman<br />
niteliğini tam olarak kaybetmiş, su ve toprak rejimine zarar vermeyen<br />
ve orman bütünlüğünü bozmayan tarım alanları, hayvancılıkta<br />
kullanılmasında yarar bulunan yerler ile yerleşim sahalarının orman<br />
sınırları dışına çıkarılacağı düzenlenmiştir.<br />
İkinci olarak 6831 Sayılı Kanunun bazı maddeleri, 27.09.1983 tarihinde<br />
yürürlüğe giren 2896 Sayılı Kanun ile değiştirilmiştir. 6831 Sayılı<br />
Kanunun ikinci maddesini değiştiren, 1744 Sayılı Kanunun ikinci<br />
maddesi de bu kanun ile değiştirilerek, Orman olarak muhafazasında<br />
174 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Sait Bahadır ASLAN<br />
bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen, aksine tarım alanlarına<br />
dönüştürülmesinde kesin yarar olduğu tespit edilen yerler ve<br />
31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini<br />
tam olarak kaybetmiş yerlerden; su ve toprak rejimine zarar vermeyen<br />
orman bütünlüğünü bozmayan tarım alanları, hayvancılıkta kullanılmasında<br />
yarar olduğu tespit edilen araziler ile yerleşim sahalarının orman<br />
sınırı dışına çıkarılmasını düzenlemiştir.<br />
1744 Sayılı Kanun ile bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam<br />
olarak kaybetme tarihi olarak 15/10/1961 tarihi öncesi kabul edilmiş<br />
iken, 2896 Sayılı Kanun ile bu tarih genişletilerek 31/12/1981 tarihi<br />
öncesi kabul edilmiştir. 2896 Sayılı Kanun ile orman olarak muhafazasında<br />
bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen, aksine tarım<br />
alanlarına dönüştürülmesinde kesin yarar olduğu tespit edilen yerlerin<br />
herhangi bir süreye tabii olmaksızın, orman sınırı dışına çıkarılacağı<br />
düzenlenmiştir. Ayrıca 1744 Sayılı Kanunda benimsenen orman<br />
sınırı dışına çıkarmada koşul olarak, su ve toprak rejimine zarar vermeme,<br />
orman bütünlüğünü bozmama kriterleri 2896 Sayılı Kanunda<br />
da benimsenmiştir.<br />
6831 Sayılı Kanunun ikinci maddesi 1744 ve 2896 Sayılı Kanunlarla<br />
zaman zaman yapılan değişiklik, bu kez 19.06.1986 tarihinde yürürlüğe<br />
giren 3302 Sayılı Kanunla değiştirilmiştir.<br />
Değişiklik ile 6831 sayılı Kanunun ikinci maddesinin (b) bendi<br />
31/12/1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini<br />
tam olarak kaybetmiş yerlerden; tarla, bağ, bahçe, meyvelik, zeytinlik,<br />
fındıklık fıstıklık (antep fıstığı, çam fıstığı) gibi çeşitli tarım<br />
alanları veya otlak, kışlak, yaylak gibi hayvancılıkta kullanılmasında<br />
yarar olduğu tespit edilen araziler ile şehir, kasaba ve köy yapılarının<br />
toplu olarak bulunduğu yerleşim alanlarının, orman sınırları dışına<br />
çıkarılacağı kuralı yer almıştır.<br />
Orman sınırları dışına çıkartılan bu yerler Devlete ait ise Hazine<br />
adına, hükmi şahsiyeti haiz amme müesseselerine ait ise bu müesseseler<br />
adına, hususi orman ise sahipleri adına orman sınırları dışına çıkartılır.<br />
Uygulama kesinleştikten sonra tapuda kesin tashih ve tescil<br />
işlemi yapılır.<br />
1744 ile 2896 Sayılı Kanunlarda orman sınırı dışına çıkarma koşulu<br />
olarak benimsenen su, toprak rejimine zarar vermeme ve orman<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
175
6831 SAYILI ORMAN KANUNUN 2’NCİ MADDESİNİN (B) BENDİ GEREĞİ ORMAN SINIRLARI DIŞINA ÇIKARILAN TAŞINMAZLARIN DURUMU<br />
bütünlüğünü bozmama koşulu 3302 Sayılı Kanunda yer almamış, 1744<br />
Sayılı Kanunda orman niteliğini kaybetme tarihi olarak 15/10/1961<br />
öncesi olarak benimsenmiş, 2896 ve 3302 Sayılı Kanunlarda ise bu tarih<br />
31/12/1981 öncesi olarak kabul edilmiş, ayrıca her üç kanunda da<br />
orman niteliğini kaybeden tarım alanları, hayvancılıkta kullanılacak<br />
yerler ve yerleşim sahaları orman sınırları dışına çıkarılmıştır.<br />
Bu şekilde 1744, 2896 ve 3302 sayılı Kanunlarla orman sınırı dışına<br />
çıkarılıp; tarım, hayvancılık ve yerleşim yeri olarak kullanılan bu<br />
yerlerin, yıllardır kullananlara satışının yapılması ve tapuları 2/B gerekçesiyle<br />
mahkeme kararıyla iptal olanlara iade edilmesi beklentisi<br />
oluşmuştur.<br />
Bu beklentiyi karşılamak amacıyla ‘’26/04/2012 tarih ve 6292 sayılı<br />
Orman Köylülerinin Kalkınmaların Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman<br />
Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait<br />
Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun’’ yürürlüğe konulmuş olup,<br />
bu kanun hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan taşınmazların<br />
hak sahiplerine satışını ve orman sınırı dışına çıkarılma gerekçesiyle<br />
tapuları iptal olan kişilere taşınmazlarını bedelsiz olarak iade edilmesini<br />
düzenlemiştir.<br />
6292 Sayılı Kanunun hak sahibine doğrudan satışı düzenleyen, 6’ncı<br />
maddesi ile hazine adına orman sınırı dışına (2/B) çıkarılan alanlarda<br />
bulunan taşınmazlar hakkında, Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce<br />
yapılan kadastro çalışmalarında taşınmazı 31/12/2011 tarihinden önce<br />
kullanıcısı ve/veya üzerindeki muhdesatın sahibi olarak gösterilen kişilerden,<br />
taşınmazları satın almak için süresi içerisinde, idareye başvuranın<br />
kanuna göre hak sahibi sayılacağı yer almıştır.<br />
Hazine adına orman sınırı dışına (2/B) çıkarılan alanlarda bulunan<br />
taşınmazlar hakkında Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra yapılacak<br />
kadastro çalışmalarında, taşınmazı 31/12/2011 tarihinden önce<br />
kullanıcısı ve/veya üzerindeki muhdesatın sahibi olarak gösterilecek<br />
kişilerden taşınmazı satın almak için süresi içerisinde, idareye başvuranların<br />
da kanuna göre hak sahibi sayılacağı belirtilmiştir.<br />
Hak sahiplerinden, 6292 Sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten<br />
önce oluşturulan kadastro tutanaklarına göre, kullanıcısı olanlar Kanunun<br />
yürürlüğe girdiği(26/04/2012) tarihten itibaren altı ay içinde, 6292<br />
sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten sonra oluşturulan, kadastro<br />
176 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Sait Bahadır ASLAN<br />
tutanakları kesinleşenler ise sekiz ay içinde idareye başvurarak, bu<br />
taşınmazların bedeli karşılığında kendilerine doğrudan satılmasını<br />
isteyebilecekleri düzenlenmiştir.<br />
Diğer taraftan 6292 Sayılı Kanuna dayanarak çıkarılan 345 sıra sayılı<br />
Milli Emlak Genel Tebliğinde, daha önce kişiler adına oluşan tapuların<br />
Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerden olduğu gerekçesiyle,<br />
mahkeme kararı ile tapuları iptal olanların ilgililerine iade edileceği<br />
kuralı yer almıştır.<br />
Bu bağlamda orman alanlarının tarım, hayvancılık ve yerleşim alanı<br />
olarak kullanımı suretiyle işgal edilmesi sonucunda bu yerlerin orman<br />
sınırları dışına çıkarılıp, işgalcilere hak sahibi sıfatıyla satışının<br />
yapılması toplumsal açıdan önemli bir sorundur. Çünkü toplumda bu<br />
taşınmazları işgal edenlerin ödüllendirildiği algısı oluşmuştur.<br />
1. Orman Sınırı Dışına Çıkarma Uygulaması<br />
Bu başlık altında orman sınırı dışına çıkarma için ölçüt olan bilim<br />
ve fen bakımından ibaresinin nasıl algılandığı, orman niteliğinin kaybolduğu<br />
tarihinin belirlenmesi hususundan bahsedilecektir.<br />
1.1. Bilim ve Fen Bakımından Orman Niteliğini Kaybetmiş Olma<br />
Orman sınırı dışına çıkarma uygulamalarında “bilim ve fen bakımından”<br />
cümlesinin hangi anlam taşıdığı konusunda tartışmalar<br />
olmuştur. Örneğin orman sınırları dışına çıkarma kavramını düzenleyen<br />
26.06.1973 tarihli 1744 sayılı Kanunun Meclis görüşmelerinde 3.<br />
Dönem İçel Milletvekili Cavit OKYAVUZ’ un bilim ve fen ibaresinin ne<br />
olduğunun sorusu üzerine dönemin Orman Bakanı Selahattin İNAL<br />
şu şekilde yanıtlamıştır.<br />
‘’(Sayın Cavit OKYAVUZ) bu konuşması sırasında bir de ilim ve<br />
fen tabirinin ne olduğunun açıklanmasını da yine arzu ettiler,<br />
İlim ve fen tabirinin burada açıklanmasını erken bir açıklama<br />
saydığım için bunu müsaadeleriyle meskût geçeceğim. Çünkü<br />
bu maddenin tedvini için, maddenin son fıkrasında ifade edildiği<br />
gibi, bir tüzük hazırlanacaktır.<br />
Binaenaleyh, benim şimdiden burada geçen ilmen ve fennen<br />
tabirim açıklamam zamansız ve erken bir açıklama olur. Bu,<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
177
6831 SAYILI ORMAN KANUNUN 2’NCİ MADDESİNİN (B) BENDİ GEREĞİ ORMAN SINIRLARI DIŞINA ÇIKARILAN TAŞINMAZLARIN DURUMU<br />
arz ettiğim gibi, tüzük içerisinde ifadesini bulacaktır. Endişe<br />
buyurmasınlar, bu hazırlanacak tüzük yine bütün ormancı teknisyenlerin<br />
bir araya gelmesi suretiyle hazırlanacak, yine belirli<br />
mercilerden geçmek suretiyle son şeklini alacaktır. Bu itibarla,<br />
bendeniz şimdi o arzularını burada yani, ilmen ve fennen deyiminin<br />
açıklamasını yapmayı erken bir konuşma telakki ediyorum.<br />
Onun için bu arzularını yerine getiremeyeceğim.’’ (Millet<br />
Meclisi Tutanak Dergisi, 1973: 43).<br />
1973’ler de ilim ve fen teriminin açıklanmasını erken olarak niteleyen<br />
yürütme, bir taraftan da orman niteliğini kaybeden alanların orman<br />
sınırı dışına çıkarılarak sorunu çözmeye çalışmış; ancak başarılı<br />
olamamış ve uygulama, 1973’lerde başlamış olmasına rağmen günümüze<br />
kadar kamuoyunun gündemini işgal etmiştir. Bunun en büyük<br />
sebebi olarak ise orman kadastro ve tescil işlemlerinin tamamlanamamış<br />
olması gösterilmektedir (Sınmaz, 1995: 255).<br />
Benzer bir görüş ise orman sınırları dışına çıkarılan alanların (2/B)<br />
satışını düzenleyen 6292 sayılı Kanun’un Genel Kurul görüşmeleri sırasında<br />
Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu tarafından, orman<br />
kadastrosu zamanında tamamlanmış ve orman olarak belirlenen yerlerin<br />
tapuda tescil edilmesi sağlanmış olsaydı günümüzde 2/B diye bir<br />
sorunun tartışılmayacağını ifade edilmiştir (Meclis Tutanak Dergisi,<br />
2012: 656).<br />
TMMOB tarafından 2006 yılında yayımlanan ‘’2/B sorunu Gerçekler<br />
ve Öneriler başlıklı’’ raporda, Anayasanın 169. ve 170’inci maddeleri<br />
ile 6831 Sayılı Orman Kanununda belirtilen “bilim ve fen bakımından<br />
orman niteliğini kaybetmek” ölçütünün, orman olan bir yerin tümüyle<br />
gömülerek deniz dibinde kalması gibi topoğrafik değişikliklerle veya<br />
bir yanardağ patlaması sonucu arazinin tümüyle lav altında kalması<br />
vb. durumlarda gerçekleşeceği, bunun dışında, bir ormanın bilim ve<br />
fen bakımından orman niteliğini kaybetmesinden bahsetmenin mümkün<br />
olmadığı belirtilmiştir (TMMOB, 2006: 14).<br />
Tekin’e göre 2/B alanlarının belirlemeleri yapılırken orman vasfını<br />
yitiren arazilerin doğal ve gerçek anlamda niteliğini kaybettiğinin<br />
anlaşılması gerektiği, her isteyenin ormanlarda doğal olarak bulunan<br />
ağaçları kesmesi, bina ya da eklentiler inşa etmesi erozyona sebep<br />
olacak şekilde araziyi teraslaması ya da orman bitkilerini tahrip edip<br />
178 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Sait Bahadır ASLAN<br />
tarım arazisine çevirmesi bilim ve fen bakımından nitelik kaybı olmayıp,<br />
zorla ve ormanın tahribi sonucu niteliğinin kaybettirilmesidir<br />
(Tekin, 2013).<br />
Diğer bir taraftan 6831 sayılı Kanun’un ilk halinde yer alan, 2/B uygulamasının<br />
yapılabilmesi için gerekli olan “su ve toprak rejimine zarar<br />
verilmeme ve orman bütünlüğü bozmama” koşulunun sonraki düzenlemelerle<br />
kaldırılması tartışma konusu olmuştur. Kanun değişikliği<br />
ile “bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetme”<br />
kavramı, 2/B uygulaması kapsamında gerçekleştirilecek orman sınırı<br />
dışına çıkarma işlemleri için yeterli görülmüştür. Ancak bilim ve fen<br />
ibaresi sadece orman sınırı dışına çıkarma işleminde “tam olarak kaybetme”<br />
kriterini karşılamamaktadır (Keleş, 2014: 127).<br />
Orman sınırı dışına çıkarma uygulaması yapılabilmesi için su ve toprak<br />
rejimine zarar verilmeme ve orman bütünlüğünü bozmama koşulunun<br />
kaldırılıp sadece bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak<br />
kaybetme kavramın getirilmesi bu kavramının da nasıl algılanması<br />
gerektiği hususunda yasal düzenlemeler olmaması ayrıca bir ormanın<br />
niteliğini kaybetmesinin topoğrafik değişikliklerle mümkün olmasına<br />
rağmen bugün yapılan 2/B kadastro çalışmalarında, haritalar, tutanaklar<br />
vs gibi belgelerden yararlanılması ve tahrip edilen orman alanlarının<br />
dikkate alınmaması bugün hala orman sınırı dışına çıkarma işleminin<br />
objektif kriterler kullanılmadan yapıldığını göstermektedir.<br />
1.2. Orman Niteliğinin Kaybolduğu Tarihinin Belirlenmesi<br />
Hukuk sistemimize 1961 Anayasasında değişiklik yaparak<br />
17/04/1970 tarihli 1255 sayılı Kanun ile giren orman sınırları dışına<br />
çıkarma uygulamasının Cumhuriyet Senatosundaki görüşmelerinde,<br />
Milli Birlik Grubu adına söz alan 9. Dönem Tabii Üye Mucip ATAKLI<br />
‘’Orman niteliği kaybının belirli bir tarihten önce gerçekleşmiş<br />
olduğunun anlaşılmasının mümkün olmadığını, çalışma alanındaki<br />
nitelik kaybının tarihinin yalancı şahitlerle daha önceye<br />
götürülebileceğini ifade etmiştir.’’ (Cumhuriyet Senatosu<br />
Dergisi, 1970: 694).<br />
Benzer bir tartışma orman sınırları dışına çıkarmayla ilgili hükümler<br />
ihtiva eden 29/07/2003 tarihli 4960 sayılı Anayasanın Bazı<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
179
6831 SAYILI ORMAN KANUNUN 2’NCİ MADDESİNİN (B) BENDİ GEREĞİ ORMAN SINIRLARI DIŞINA ÇIKARILAN TAŞINMAZLARIN DURUMU<br />
Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun’un görüşmeleri sırasında<br />
da yaşanmış ve söz alan dönemin Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe,<br />
böyle bir tehlikenin varlığını reddetmiş ve komisyonların bu konudaki<br />
tespitleri ihtiyar heyetine, muhtara veya azalara sorarak yapılmadığı<br />
değerlendirmenin tamamen nesnel ölçütlere dayandığını belirtmiştir<br />
(TBMM Tutanak Dergisi, 2003: 85).<br />
1970’lerde Cumhuriyet Senatosu görüşmelerinde, Ataklı, orman<br />
nitelik kaybının belirli bir tarihten önce gerçekleşmiş olduğunun anlaşılmasının<br />
zorluklarından bahsederken, bu kez 2003 yılında 4960 sayılı<br />
kanunun meclis görüşmelerinden aradan 30 yıldan fazla bir zaman<br />
geçmesine rağmen, halen bu nitelik kaybının tarihinin belirlenmesinin<br />
hangi ölçütlere göre yapılacağı konusunun soyut kaldığı anlaşılmıştır.<br />
Anlaşıldığı üzere 2/B uygulamalarında, bir yerin orman niteliğini<br />
kaybetmiş olması aranan tek şart olmadığı, bu nitelik kaybının ayrıca<br />
belirlenmiş bir tarihten önce de gerçekleşmiş olması gerektiği, 1961<br />
Anayasasında 15.10.1961 olarak belirlenen bu tarih 1982 Anayasası<br />
ile 31.12.1981 olmuştur (Keleş, 2014: 129).<br />
Bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetme<br />
tarihi olarak 15/10/1961 tarihi öncesi kabul edilmiş iken, daha sonra<br />
bu tarihin genişletilerek 31/12/1981 tarihi öncesi kabul edilmesi<br />
TMMOB tarafından düzenlenen 2006 tarihli‘’2/B sorunu Gerçekler ve<br />
Öneriler başlıklı’’ rapora yansımıştır. Bu raporda; Orman sınırları dışına<br />
çıkarma çalışmaları uygulamalarının orman idareleri ile yöre halkı<br />
arasında yeni ve yoğun anlaşmazlıklara yol açtığı, bu gibi yerlerin<br />
kaçak yapılaşmaya konu olduğu, bir kısmında mini kentler kurulduğu,<br />
çeşitli çıkar guruplarının yasa dışı kazanç sağlama yolu durumuna<br />
geldiği bu tür davranışların 6831 Sayılı Orman Kanununa göre suç<br />
oluşturan eylemler olduğu yapılan yeni düzenlemeyle, orman niteliğini<br />
31.12.1981 gününden önce yitirmiş alanların, bu duruma kasıtlı<br />
eylemleriyle neden olan kişilere satılması yolunun açılması ve işgalcilerin<br />
bu yerlerin yasal sahibi olabilmesine olanak sağlanması hukuk<br />
devleti ve adalet ilkesiyle bağdaştırılamayacağı yer almıştır (TMMOB,<br />
2006: 17).<br />
Orman niteliğinin kaybedildiği tarihin Anayasa ve yasalarda değişiklik<br />
yapılarak genişletilmesi orman açma ve işgalini özendireceği ve<br />
işgalcilere rant sağlayacağından 31/12/1981 tarihinden sonra işgal<br />
180 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Sait Bahadır ASLAN<br />
edilen alanlar derhal boşaltılmalı, ayrıca 31/12/1981 tarihinden önce<br />
orman niteliğini kaybeden yerlere ilişkin düzenlemeler ise ormana zarar<br />
vermeyecek biçimde katı koşullara bağlanmalıdır (Ayanoğlu vd,<br />
2015).<br />
2. Orman Sınırı Dışına Çıkarmanın Sonuçları<br />
Bu bölümde, orman vasfını kaybetmesi nedeniyle orman sınırları<br />
dışına çıkarılacak taşınmazlar ile ilgili hükümler içeren 6831 sayılı<br />
Orman Kanunun 2’nci maddesinin (B) bendinde, değişiklik yapan<br />
1744, 2896 ve 3302 sayılı kanunların kazanılmış tapulara bakış açıları<br />
yansıtılmış olup diğer taraftan bu taşınmazların satışını düzenleyen<br />
19/04/2012 tarihli 6292 sayılı Kanun kapsamında satıştan elde edilecek<br />
gelirin nereye tahsis edildiği ve 2013 faaliyet raporundan ne kadar<br />
gelir elde edildiği yer almıştır.<br />
2.1. Kazanılmış Hakların Korunması Açısından<br />
1744 sayılı Kanunla değişik 6831 sayılı Orman Kanun’un 2/B maddesine<br />
göre, tarım arazisi olması sebebiyle orman dışına çıkartılan yerler<br />
tapusuz ise; Hazine adına orman dışına çıkartılacağı tapulu araziler ise<br />
sahiplerine intikal edeceği belirtilmiştir.<br />
Bu kez 6831 sayılı Orman Kanununda değişiklik yapan 2896 sayılı Kanun<br />
ve 3302 sayılı Kanunla ise orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin,<br />
eski maliki o yere her ne şekilde sahip olursa olsun, tapusu olsun veya<br />
olmasın, o yerin eski malikine intikali söz konusu olmamaktadır. Oysa<br />
1744 sayılı Kanun döneminde, şartları taşıyan yerler, orman sınırı<br />
dışına çıkarıldıktan sonra, o yerin kimin adına tescil edileceği konusunda,<br />
taraflar arasında dava konusu olmaktaydı ve eski tapu sahipleri<br />
o yeri kendi adına tescil ettirebilmekteydi. Böylece fiilî durumun hukukileşmesine<br />
imkân tanınmıştı. Ancak 2896 ve 3302 sayılı Kanunlarla<br />
orman sınırı dışına çıkarılan bir yerin sadece Hazine adına çıkarılacağı<br />
hükme bağlanarak, 1744 Sayılı Kanunla getirilen imkan Kanun koyucu<br />
tarafından ortadan kaldırılmıştır (Başpınar, 1999: 206).<br />
1744 Sayılı Kanunla tapu sahibi olan bir kişinin daha sonraki bir<br />
Kanun ile (2896 veya 3302 Sayılı Kanun) o yerin sahibi olmadığına<br />
hükmetmenin yerinde olmadığı, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararına<br />
da aykırıdır. 22.3.1996 tarih, 1993/5 E. ve 1996/1 K. Sayılı İçtihadı<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
181
6831 SAYILI ORMAN KANUNUN 2’NCİ MADDESİNİN (B) BENDİ GEREĞİ ORMAN SINIRLARI DIŞINA ÇIKARILAN TAŞINMAZLARIN DURUMU<br />
Birleştirme Kararı, dava konusu olaya olayın vuku bulduğu tarihte yürürlükte<br />
olan hükümlerin uygulanacağı hüküm altına alınmıştır (Dominant<br />
Mevzuat ve İçtihat Programından akt, Dursun: 2010, 123).<br />
Kazanılmış haklara saygı ilkesi, hukukun genel ilkeleri ve hukuk<br />
devleti kavramı içerisinde yer alır. Bu ilkenin temel amacı ise bireylerin<br />
hukuk güvenliğini sağlamaktır (AYM, E.2002/112, K. 2003/33, K.T.<br />
10.04.2003).<br />
Devletin faaliyetlerinin hukuk kurallarına uygun olması, kazanılmış<br />
haklara saygı duyulmasını gerektirir. Ancak kazanılmış bir haktan<br />
söz edilebilmesi için bir hakkın ya da borcun yeni yasadan önce<br />
yürürlükte olan kurallara göre bütün sonuçlarıyla elde edilmiş olması<br />
gerekir (AYM, E.1982/4, K.1983/17, K.T. 20.12.1983).<br />
Bu bağlamda tapu sahibi olan bir kişinin daha sonraki bir Kanun’la<br />
o yerin sahibi olmadığına hükmedilmesi hukukun temel ilkelerinden<br />
olan kazanılmış hak ilkesine de aykırılık teşkil eder (Başpınar, 1999:<br />
207).<br />
Bu kapsamda kazanılmış hak ilkesini zedelememek amacıyla tapuları<br />
2/B taşınmazı olduğu gerekçesiyle (orman niteliğinin kaybı nedeniyle<br />
orman sınırları dışına çıkarılan taşınmazlar) iptal olan kişilere<br />
tapularını iade etmek amacıyla 6292 sayılı Hazine Adına Orman Sınırları<br />
Dışına Çıkarılan Taşınmazların Satışı Hakkında Kanunun 7’nci maddesinde;<br />
“Tapu ve kadastro veya imar mevzuatına göre ilgilileri adına oluşturulan<br />
ve tapuda halen kişiler adına kayıtlı olan taşınmazlardan Hazine<br />
adına orman sınırı dışına çıkarıldığı gerekçesiyle tapu kütüklerine 2/A veya<br />
2/B belirtmesi bulunan veya konulan taşınmazların tapu kayıtları bedel<br />
alınmaksızın geçerli kabul edilir. …” hükmüne yer verilmiştir.<br />
Buna göre;<br />
Daha önce kadastro müdürlükleri tarafından kişiler adına tapulandığı<br />
halde, daha sonra geçirilen orman kadastrosu sırasında (ya<br />
da sonrasında) 2/A ve 2/B sahasında kalan yerler, herhangi bir bedel<br />
ödenmeksizin tapu kayıtları geçerli sayılacaktır.<br />
Yine, daha önce yapılan kadastro çalışmaları ile tapulandığı halde<br />
daha sonra geçirilen orman kadastrosu sırasında (ya da sonrasında)<br />
2/B sahasında kalan yerler hakkında Hazine tarafından açılan dava,<br />
Hazine lehine sonuçlanıp, tapuda Hazine adına tescili yapılmış olan<br />
182 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Sait Bahadır ASLAN<br />
taşınmazların malikleri tarafından 6292 sayılı kanunun yürürlüğe<br />
girdiği tarihten itibaren 2 yıl içinde idareye başvurması halinde,<br />
herhangi bir bedele tabi olmaksızın önceki kayıt malikine ya da yasal<br />
mirasçılarına iade edileceğine yer verilerek hukuk sistemince kazanılmış<br />
hak korunmuştur.<br />
2.2. Elde Edilecek Gelir Açısından<br />
1950 yılından sonra ormanlar hakkında birçok hukuki düzenleme<br />
yapılmıştır. Siyasi iktidarlar ormanları para kaynağı olarak görmüşler<br />
ve buraları paraya çevirerek orman köylerindeki vatandaşa hizmet<br />
götürmeyi vaat etmişlerdir. Hizmetler sadece vaat edilmekle kalmış,<br />
orman köylüsünün sorunları çözülememiştir. (TMMOB, 2006: 14).<br />
Nihai olarak, 2012 yılında orman sınırları dışına çıkarılan taşınmazların<br />
satışını düzenleyen 26/04/2012 tarihinde 6292 Sayılı Kanun<br />
yürürlüğe konulmuş olup bu kanunun amacı başlıklı 1’inci maddesinde,<br />
6831 Sayılı Orman Kanunun 2’nci maddesi gereğince Hazine adına<br />
orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin değerlendirilmesi, yeni orman<br />
alanlarının oluşturulması, nakline karar verilen Devlet ormanları içinde<br />
veya bitişiğinde bulunan köyler halkının yerleştirilmesi ve orman<br />
köylülerinin kalkındırılmasının desteklenmesi olarak belirtilmiştir.<br />
Ancak 6292 Sayılı Kanunun kapsamında satışı yapılan taşınmazlardan<br />
elde edilen gelirin nereye harcanacağını düzenleyen geçici 1. maddeye<br />
bakılırsa; bu kanunun uygulanması sonucunda, özel gelir olarak<br />
kaydedilen tutarların Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bütçesine afet riski<br />
altındaki alanların dönüştürülmesinde kullanılmak üzere Çevre ve Şehircilik<br />
Bakanın yetkili olduğu belirtilmiştir.<br />
Bu kapsamda kanunun uygulanması sonucunda özel gelir olarak<br />
kaydedilen tutarların Devlet ormanları içinde veya bitişiğinde bulunan<br />
köyler halkının yerleştirilmesi ve orman köylülerinin kalkındırılmasının<br />
desteklenmesinden ziyade afet riski altındaki alanların dönüştürülmesinde<br />
kullanılacağı anlaşılmıştır.<br />
Diğer taraftan 2012 tarihli 6292 sayılı kanunun yürürlüğe girmesinden<br />
hemen sonra 2/B taşınmazların satışından beklenen hedeflerinin<br />
gerçekleşip gerçekleşmediğini görmek açısından Milli Emlak Genel<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
183
6831 SAYILI ORMAN KANUNUN 2’NCİ MADDESİNİN (B) BENDİ GEREĞİ ORMAN SINIRLARI DIŞINA ÇIKARILAN TAŞINMAZLARIN DURUMU<br />
Müdürlüğü ve Orman Genel Müdürlüğünün 2013 yılı faaliyet raporları<br />
aşağıda belirtilmiştir (www.milliemlak.gov.tr, www. ogm.gov.tr).<br />
İlk önce Milli Emlak Genel Müdürlüğünün görevi tanımlanacak<br />
olursa; 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile 178<br />
sayılı Maliye Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanun<br />
Hükmünde Kararnamede;<br />
Hazinenin özel mülkiyetindeki ve Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki<br />
taşınmazlar ile Devlete ait taşınırların kamu hizmet ve menfaatleri<br />
doğrultusunda yönetiminden sorumlu olan, Maliye Bakanlığı<br />
ana hizmet birimi olduğu yer almıştır.<br />
Bu bağlamda, Hazinenin özel mülkiyetindeki ve Devletin hüküm ve<br />
tasarrufu altındaki taşınmazların idaresi Milli Emlak Genel Müdürlüğüne<br />
ait olduğu, bu 2/B vasfındaki taşınmazlar da tapuda özel mülkiyet<br />
olarak Hazine adına tescil olduğundan bu taşınmazlar üzerindeki<br />
tasarruf hakkı Milli Emlak Genel Müdürlüğüne aittir.<br />
2013 yılı Milli Emlak Genel Müdürlüğü faaliyet raporunda; 2/B<br />
taşınmazların revize edilmiş gelir hedefinin 2.750.550.000 TL olarak<br />
belirlendiği, gerçekleşen bedelin ise 1.432.930.000TL’sı olduğu dolayısıyla<br />
2013 yılında 2/B taşınmazlarının satışından beklenen gelir hedefi<br />
revize edilmiş olmasına rağmen bu rakamın yaklaşık %52’ sine<br />
ulaşıldığı görülmektedir (Faaliyet Raporu, 2013: 33).<br />
Öte yandan 3402 sayılı Kadastro Kanununun Ek 4’üncü maddesi<br />
gereğince, güncelleme veya kullanım kadastrosu çalışmaları halen<br />
devam etmesi nedeniyle 2/B taşınmazlarının değerlendirme işlemleri<br />
de devam etmektedir.<br />
2013 yılı Orman Genel Müdürlüğü faaliyet raporunda ise; orman<br />
kadastro komisyonlarınca 1.182.691 hektar alanda ilk kez orman<br />
kadastrosu yapıldığı, 22.620 hektar alanın 6831 sayılı Orman Kanununun<br />
3302 sayılı Kanunla değişik 2/B maddesi kapsamında orman<br />
sınırları dışına çıkarıldığı yer almıştır (Faaliyet Raporu, 2013: 37).<br />
SONUÇ<br />
Orman sınırları dışına çıkarmaya ilişkin kanuni düzenlemeler ilk<br />
olarak, 1961 Anayasasının ormanları düzenleyen 131’inci maddesine,<br />
184 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Sait Bahadır ASLAN<br />
1970 yılında 1255 Sayılı Kanunla getirilen değişiklikle mevzuatımıza<br />
girmiş olup, akabinde 6831 Sayılı Orman Kanunun ikinci maddesinde,<br />
1744 Sayılı Kanun ile 1973 yılında değişiklik yapılmış sonrasında,<br />
1983 tarihinde yürürlüğe giren 2896 Sayılı Kanun ile değişiklik yapılmıştır.<br />
Nihai olarak ta 1987 yılında 3302 Sayılı Kanun ile değişik 6831<br />
Sayılı Orman Kanunun 2’nci maddesinin (b) bendi bugünkü halini almıştır.<br />
6831 Sayılı Orman Kanununda değişiklik yapan anılan üç kanunun<br />
getirdiklerine kısaca bakılırsa, 1744 ile 2896 sayılı kanunlarda orman<br />
sınırı dışına çıkarma koşulu olarak benimsenen su, toprak rejimine<br />
zarar vermeme ve orman bütünlüğünü bozmama koşulu, 3302 Sayılı<br />
Kanunda yer almamış, 1744 Sayılı Kanunda orman niteliğini kaybetme<br />
tarihi olarak 15/10/1961 öncesi benimsendiği, 2896 ve 3302 sayılı<br />
kanunlarda ise bu tarih 31/12/1981 öncesi olarak kabul edilmiş, her<br />
üç kanun da orman niteliğini kaybeden tarım alanları hayvancılıkta<br />
kullanılacak yerler ve yerleşim sahaları orman sınırları dışına çıkarılmıştır.<br />
Bu bağlamda orman sınırları dışına çıkarılan taşınmazların satışını<br />
düzenlemek amacıyla 26/04/2012 tarihinde ‘’6292 sayılı Orman Köylülerinin<br />
Kalkınmaların Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına<br />
Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin<br />
Satışı Hakkında Kanun’’ yürürlüğe konulmuş olup, bu kanun hazine<br />
adına orman sınırları dışına çıkarılan taşınmazların hak sahiplerine<br />
satışını ve orman dışına çıkarılma gerekçesiyle tapuları iptal olan<br />
kişilere, taşınmazları bedelsiz olarak iade edilmesini düzenlemiştir.<br />
Bu kanun, hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan taşınmazlarda,<br />
sosyal problem haline gelen var olan işgalleri hukukileştirmek,<br />
diğer yandan hazineye gelir sağlamak açısından çıkarılmıştır.<br />
Diğer taraftan 6831 sayılı Kanun’un ilk halinde yer alan, 2/B uygulamasının<br />
yapılabilmesi için gerekli olan “su ve toprak rejimine zarar<br />
verilmeme ve orman bütünlüğünü bozmama” şartının sonraki düzenlemelerle<br />
kaldırılması “bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam<br />
olarak kaybetme” kavramının, 2/B uygulaması kapsamında gerçekleştirilecek<br />
orman sınırı dışına çıkarma işlemleri için yeterli görülmesi,<br />
orman sınırı dışına çıkarma işleminde “tam olarak kaybetme” kriterini<br />
karşılamamaktadır.<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
185
6831 SAYILI ORMAN KANUNUN 2’NCİ MADDESİNİN (B) BENDİ GEREĞİ ORMAN SINIRLARI DIŞINA ÇIKARILAN TAŞINMAZLARIN DURUMU<br />
TMMOB tarafından 2006 yılında yayımlanan ‘’2/B sorunu gerçekler<br />
ve öneriler’’ başlıklı raporda, Anayasanın 169’ıncı ve 170’inci maddeleri<br />
ile 6831 Sayılı Orman Kanununda belirtilen “bilim ve fen bakımından<br />
orman niteliğini kaybetmek” ölçütünün, orman olan bir yerin<br />
tümüyle gömülerek deniz dibinde kalması gibi topoğrafik değişikliklerle<br />
veya bir yanardağ patlaması sonucu arazinin tümüyle lav altında<br />
kalması vb. durumlarda gerçekleşeceği, bunun dışında, bir ormanın<br />
bilim ve fen bakımından orman niteliğini kaybetmesinden bahsetmenin<br />
mümkün olmadığı belirtilmiştir. Dolayısıyla orman sınırı dışına<br />
çıkarılırken, bu kıstasları dikkate almak toplumsal yarar açısından<br />
önem arz etmektedir.<br />
Sonuç olarak, teknik olarak yapılacaklar dışında var olan ormanları<br />
korumak, vasıflarını kaybedilenleri tekrar doğaya kazandırmak, işgalleri<br />
önlemek açısından, orman sınırları dışına çıkarma için kıstas olan<br />
31/12/1981 tarihinin ileride yapılacak kanuni düzenlemelerle genişletilmemesi,<br />
bilim ve fen bakımından orman niteliğini kaybetme ölçütünün,<br />
bilimsel esaslara göre yapılması, 6292 Sayılı Kanun kapsamında<br />
elde edilen gelirin tamamıyla orman köylüsünün desteklenmesinde<br />
kullanılması gerekmektedir.<br />
186 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Sait Bahadır ASLAN<br />
KAYNAKÇA<br />
AYANOĞLU Sedat, Gökçe Gençay ve Üstüner BİRBEN. ‘’Orman Sınırları Dışına<br />
Çıkarma İşleminde Son Gelişmeler’’ www. hkmo.org.tr/ resimler/ ekler (2<br />
8/11/2015).<br />
AYM, E.2002/112, K. 2003/33, K.T. 10.04.2003, RG: 4.11.2003-25279.<br />
AYM, E.1982/4, K.1983/17, K.T. 20.12.1983, RG: 13.12.1984-18604.<br />
ATEŞ, Turan (2012). Ormanların Hukuksal Durumu ve 2/B, Adalet Yayınevi,<br />
Ankara.<br />
BAŞPINAR, Veysel. ‘’Orman Sınırı Dışına Çıkarılan Yerlerin Hukuki Durumu’’<br />
http://auhf.ankara.edu.tr/dergiler/auhfd-arsiv/AUHF-1999-48-01-04/<br />
AUHF-1999-48-01-04-Baspinar.pdf (28/09/2015).<br />
Cumhuriyet Senatosu Tutanak Dergisi, D.9, T.9, C.LVII, B.060, O.1, 16.04.1970.<br />
DURSUN, Mehmet (2010). Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin (2/B) Hukuki<br />
Durumu, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, Konya.<br />
KARACA, Mükremin. ‘’2/B Sorunu ve 6292 Sayılı Kanunla Getirilen Düzenlemeler’’http://www.mud.org.tr/uploads/yuklemeler/10_mukreminkaraca.<br />
pdf (27/05/2015).<br />
KELEŞ, Mustafa (2014). Orman Sınırı Dışına Çıkarma Sorunu, 2/B Düzenlemeleri<br />
ve Tartışmalar, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Kanunlar ve<br />
Kararlar Başkanlığı Yasama Uzmanlığı Tezi, Ankara.<br />
KOÇAK, Hüseyin. (2013). ‘’2/B Alanlarındaki Tapulu Parsellerin İadesi‘’ http://<br />
www.artvinkadastro.gov.tr/userfiles/file/Makaleler/Makale_73.pdf<br />
(23/06/2013).<br />
Milli Emlak Genel Müdürlüğünün 2013 Yılı Faaliyet Raporu http://www.milliemlak.gov.tr/Sayfalar/KurumsalBilgiler/calismalarimiz/Faaliyet<br />
Raporlar%C4%B1.aspx<br />
(Nisan 2014).<br />
Orman Genel Müdürlüğünün 2013 Yılı Faaliyet Raporu. http://www.ogm.gov.<br />
tr/ekutuphane/FaaliyetRaporu/Forms/AllItems.aspx (Nisan 2014).<br />
SINMAZ, Burhan ve İzzet Karataş (1995). Orman Kadastrosu Yetkin Yayınları,<br />
Ankara.<br />
TBMM Tutanak Dergisi, D.22, Y.1, C.XXIV, B.110, O.4, 23/07/2003.<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
187
6831 SAYILI ORMAN KANUNUN 2’NCİ MADDESİNİN (B) BENDİ GEREĞİ ORMAN SINIRLARI DIŞINA ÇIKARILAN TAŞINMAZLARIN DURUMU<br />
TEKİN, Eyyüp (2013). ‘’Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi<br />
Ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi<br />
İle Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun‘’ http://<br />
www.turkhukuksitesi.com/makale 1593.html (04/03/2013).<br />
TMMOB (2006) ‘’2/B Sorunu Gerçekler ve Öneriler’’ http://www.tmmob.org.tr/<br />
sites/default/files/296c101daa88a51ek.pdf (Nisan 2006).<br />
188 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
KAMU MALİ YÖNETİMİNDE ŞEFFAFLIK<br />
VE HESAP VEREBİLİRLİK ARAÇLARI:<br />
FAALİYET RAPORLARI<br />
Means For Transparency and Accountability in Public Management:<br />
Activity Reports<br />
Dr. Muhammet KIRILMAZ * - Filiz ATAK **<br />
Özet<br />
5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu,<br />
Türk kamu yönetimine birçok yenilik kazandırmıştır.<br />
Bunların başında şeffaflık ve hesap verme sorumluluğu<br />
gelmektedir.<br />
Bu çalışmanın amacı, Türk kamu mali yönetiminde<br />
şeffaflık ve hesap verme sorumluluğunun işlerlik<br />
kazanması için hesap verme araçlarını ortaya<br />
koymaktır. Bu çalışma ile kamu mali yönetiminde<br />
şeffaflığın ve hesap verme sorumluluğunun hangi<br />
araçlar ile nasıl sağlanabileceği incelenmektedir. Bu<br />
kapsamda, ilk olarak hesap verme sorumluluğunun<br />
kavramsal çerçevesi ele alınmaktadır. Daha sonra<br />
yeni kamu yönetimi anlayışı çerçevesinde sorumluluk,<br />
hesap verme sorumluluğunun önemi ve türleri<br />
açıklanmaktadır. Son olarak şeffaflığın ve hesap<br />
verme sorumluluğunun temel aracı olarak faaliyet<br />
raporlarına yer verilmektedir.<br />
Anahtar Kelimeler: Şeffaflık, Hesap Verme<br />
Sorumluluğu, 5018 Sayılı Kanun, Faaliyet Raporları.<br />
Abstract<br />
Public financial managament and control law no<br />
5018 has brought many improvements to Turkish<br />
public administration. Foremost among these comes<br />
transparency and accountability.<br />
The purpose of this study is to reveal the means<br />
of accountability for becoming functional of<br />
transparency and accountability in Turkish public<br />
financial management. Within this study, how<br />
and by which instruments the transparency and<br />
accountability in financial management of public<br />
administration can be provided. In this context,<br />
initialy the conceptual framework of accountability is<br />
analyzed. Afterwards, the liability within the frame of<br />
new public administration approach, the importance<br />
and types of accountability are explained. Finally the<br />
main instrument of transparency and accountability<br />
annual reports are included.<br />
Key Words : Transparency, Responsibility of<br />
Accountability, the Law 5018, Annual Repots<br />
*<br />
Manisa Valiliği, Manisa Vali Yardımcısı, muhammet.kırılmaz@icisleri.gov.tr<br />
**<br />
İçişleri Bakanlığı, Strateji Geliştirme Başkanlığı, Mali Hizmetler Uzmanı, filiz.atak@icisleri.gov.tr<br />
OMBUDSMAN AKADEMİK DERGISI • YIL: 2 SAYI: 3 TARIH: TEMMUZ-ARALIK 2015 SS: 189-217 ISSN: 2148-256X
KAMU MALİ YÖNETİMİNDE ŞEFFAFLIK VE HESAP VEREBİLİRLİK ARAÇLARI: FAALİYET RAPORLARI<br />
GİRİŞ<br />
Türkiye’de 1927 yılından itibaren uygulanan ve kamu mali yönetimimizin<br />
temel kanunu olma özelliği taşıyan 1050 sayılı Muhasebe-i<br />
Umumiye Kanununun yerini 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol<br />
Kanunu almıştır. Böylece geleneksel kamu yönetiminden kamu<br />
kaynağının etkili, ekonomik ve verimli kullanımının ön plana çıktığı<br />
bir kamu mali yönetimi sistemine geçilmiştir. Değişen kamu yönetimi<br />
anlayışı ile birlikte 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu,<br />
kamu mali yönetimine birçok önemli kavram kazandırmıştır. Bu<br />
kavramların başında şeffaflık ve hesap verme sorumluluğu gelmektedir.<br />
Çağdaş yönetim anlayışlarının temel amacı, kamu yönetiminde<br />
şeffaflık ve hesap verme gibi değerlerin hayata geçirilmesidir.<br />
Hesap verme sorumluluğu, kamu kaynağının etkili, ekonomik ve<br />
verimli kullanımını sağlamayı amaçlar. Hesap verme sorumluluğu, birçok<br />
kamu mali yönetimi aracı ile uygulanmaktadır. Stratejik plan, performans<br />
esaslı bütçeleme, performans programı, çok yıllı bütçeleme,<br />
muhasebe sistemi, faaliyet raporları, kesin hesap kanunu, kurumsal<br />
mali durum ve beklentiler raporu, mali istatistikler, iç kontrol, iç denetim<br />
ve dış denetim hesap verebilirliğe işlerlik kazandıran araçlardır.<br />
Kamu kaynağının elde edilmesi ve kullanılmasından sorumlu olan<br />
yetkili/görevliler sorumluluk bilincini taşıdıkları ölçüde, kamu mali<br />
yönetimi araçları ve hesap verme sorumluluğu sağlıklı bir şekilde işleyecektir.<br />
Hesap verme sorumluluğu, yeni kamu yönetiminde değer kazanan<br />
insan faktörünün en temel kanıtıdır. Artık kamu çalışanları sadece verilen<br />
görevleri kanunlar ve kurallar çerçevesinde yerine getirmekle yükümlü<br />
kişiler olmaktan çıkmıştır. Kanunlar ve kurallarla birlikte kendi<br />
öz değerlerini de işlerine yansıttıkları, belirlenmiş yetki, görev ve sorumluluklar<br />
çerçevesinde yapılacak işlerde sürecin birçok aşamasında<br />
aktif rol aldıkları ve yapılan işlerin hesabını verdikleri bir sisteme dahil<br />
olmuşlardır.<br />
Kamu kaynağının etkili, ekonomik ve verimli bir şekilde elde edilmesi<br />
ve kullanılması ancak şeffaflık ve amacına uygun olarak işleyebilen<br />
bir hesap verme süreci ile sağlanacaktır. Hesap verme sorumluluğu<br />
ile kamu kaynağının elde edilmesi ve kullanılmasında görevli ve yetkili<br />
190 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Muhammet KIRILMAZ - Filiz ATAK<br />
olanlar, gerekli işlemlerin yürütülmesi ve kötüye kullanımına yönelik<br />
önlemlerin alınmasından sorumlu tutulacak ve gerekli mercilere hesap<br />
vermek zorunda kalacaktır.<br />
Hesap verme sorumluluğunun doğru bir şekilde anlaşılması ve<br />
kamu mali yönetiminde nasıl işlerlik kazanacağının açıklanması amacıyla<br />
hazırlanmış olan bu çalışmada; öncelikle hesap verme sorumluluğunun<br />
kavramsal çerçevesi ele alınmakta ve yeni kamu yönetimi<br />
anlayışı çerçevesinde sorumluluk açıklanmaktadır. Daha sonra hesap<br />
verme sorumluluğunun önemine ve türlerine yer verilmektedir.<br />
Söz konusu açıklamaları takiben 5018 sayılı Kanunda hesap verme<br />
sorumluluğunun düzenlenmesi, destekleyici araçları: stratejik plan,<br />
performans esaslı bütçeleme, performans programı ve temel aracı: faaliyet<br />
raporları ele alınmaktadır. Ayrıca iç kontrol, iç ve dış denetimin<br />
hesap verme sorumluluğu üzerindeki etkisi ile birlikte son olarak hesap<br />
verme sorumluluğu türlerinin 5018 sayılı Kanundaki yansımalarına<br />
yer verilmektedir.<br />
1.1. Şeffaflık<br />
1. Kavramsal Çerçeve<br />
Şeffaflık, kamu yönetiminde görev, yetki ve sorumluluklar ile karar<br />
ve hizmet süreçlerinin önceden bilinebilir ve açık olmasını; üretilen<br />
karar, belge ve bilgilere ulaşılmasına fırsat verilmesini, faaliyet ve denetim<br />
raporlarının yayınlanmasını ifade eder (TBMM, 2003). Şeffaflığın<br />
en önemli etkisi, kamu yönetimine duyulan güvenin artmasıdır.<br />
Şeffaflık toplumun devlet üzerindeki denetimini artırır. Şeffaflığın olmaması,<br />
devletin vatandaşlara hesap verme sorumluluğunun yerine<br />
getirilememesi demektir (Atisyan ve Sayın, 200: 28-29).<br />
Şeffaflık, kamu yöneticileri ve vatandaşlar üzerinde önemli etkiler<br />
doğurmaktadır. Vatandaş, vergilerinden oluşan kamu kaynağının ne<br />
amaçla, nasıl kullanıldığı ve kamu kaynağından ne ölçüde yarar sağlandığı<br />
konusunda bilgilendirilir. Bu durum, kamu yöneticilerini ve<br />
kamu kurumlarını, kamu yararını esas almaları ve bu yönde karar almalarını<br />
teşvik eder.<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
191
KAMU MALİ YÖNETİMİNDE ŞEFFAFLIK VE HESAP VEREBİLİRLİK ARAÇLARI: FAALİYET RAPORLARI<br />
1.2. Mali Şeffaflık<br />
Mali şeffaflık, geleneksel kamu yönetiminden yeni kamu yönetimine<br />
geçilmesinin başlıca sebeplerinden birisidir. Mali şeffaflık, hükümetin<br />
yapısının ve işlevlerinin, uygulayacağı maliye politikası konusundaki<br />
niyetlerinin, kamu kesimi hesaplarının ve mali hedeflerinin<br />
kamuoyuna açık olmasını ifade eder (Kopıts ve Craıg, 1998:2). Mali<br />
şeffaflık, hükümetin geçmiş, gelecek ve şimdiki faaliyetleri ile ilgili olarak<br />
kapsamlı ve anlaşılır bilginin sunulmasını sağlar. Diğer bir ifade<br />
ile mali şeffaflık, kamu kaynaklarının kim tarafından, nasıl ve hangi<br />
amaçla kullanıldığı bilgisinin mevcut olması demektir. Kamuda rollerin<br />
ve sorumlulukların, bilginin, bütçe hazırlama, uygulama ve raporlama<br />
süreçlerinin kamuoyuna açık olması, denetim ve istatistik organlarının<br />
bağımsız olmasını gerekli kılmaktadır. (Kesik, 1999: 97-99).<br />
Mali şeffaflık, devletin yaptığı mali işlerle ilgili gerçeklerden tasarruf<br />
etmediği bir durumu ifade etmektedir (Emil ve Yılmaz, 2004).<br />
Yani devlet belirlediği mali politikaların uygulanma sonuçlarını bütün<br />
gerçekliği ile kamuoyuna duyurmaktadır. Böylece mevcut durum üzerinden<br />
gerçekçi analizler yapılabilecek ve bu analizler sonucunda elde<br />
edilen veriler, gelecekte uygulanacak mali politikaların belirlenmesinde<br />
yol gösterici olacaktır. Şeffaflık ile kamu yönetimine duyulan güven<br />
artar, politikaların daha sağlıklı yürütülmesi sağlanır. Mali şeffaflık,<br />
sağlıklı ve istikrarlı ekonomi politikasının uygulanması için bir ön hazırlık<br />
gibidir (Tosun, 2010: 26).<br />
Bilgi edinme hak ve özgürlüğü, yönetimde açıklığı sağlayan, bireyleri<br />
taba durumundan çıkarıp sunulan kamu hizmetlerinden yararlanan<br />
statüsüne yükselten, gün ışığında yönetim ya da yönetimde demokrasinin<br />
en önemli unsurlarından birisidir (Özay, 2004: 14). Mali şeffaflık<br />
temelinde bilgi yatmaktadır. Ancak bilgilinin ulaşılabilir olması şeffaflığın<br />
sağlanması için yeterli değildir. Bilginin devlet ve vatandaşlar<br />
arasında iletişimi sağlaması, ayrıca mevcut bilginin tam, anlaşılır ve<br />
tutarlı olması gerekmektedir.<br />
Mali şeffaflık, geçmişin bilgileri ile bugünü, bugünün bilgileri ile<br />
geleceği yönlendirmemiz de yol göstericidir. Mali şeffaflık getirmiş<br />
olduğu kapsamlı bilgi ile idareler, ekonomideki yerlerini gerçekçi bir<br />
bakış açısıyla değerlendirip geleceğe yönelik politika değişikliklerine<br />
gidebilir, yaptıkları yanlış uygulamaları analiz edip önlemler alabilir ve<br />
böylece gelecek için daha verimli bir yol takip edebilir.<br />
192 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Muhammet KIRILMAZ - Filiz ATAK<br />
1.3. Hesap Verme Sorumluluğu<br />
Sorumluluk, memurun yaptığı işin hesabını vermesi gereğidir. Yetkisini<br />
görevin gereğine uygun olarak kullanıp kullanmadığı, işi verilen<br />
amacına uygun olarak gerçekleştirip gerçekleştirmediğinin sorgulanmasıdır.<br />
Sorumluluk bu bağlamda yaptırıma bağlanmış yetkidir (Bayar,<br />
2008: 13).<br />
Hesap verme, görevli ve yetkili memurların, kamuoyu ve yasalarla<br />
belirlenmiş merciler önünde, yaptıkları iş ve işlemlerin nitelik ve içeriğini<br />
açıklamalarıdır. Yetki kullanan herkes, yürüttüğü iş, işlem ve<br />
kararın hesabını vermek; attığı imzanın sorumluluğunu üstlenmek<br />
durumundadır. Bu bağlamda hesap sorulan kişinin yetki durumu, öncelikle<br />
ve özellikle önemlidir. Yetkisiz kimselerden açıklama alınması<br />
ve onların sorumlu tutulması olanağı yoktur (Bayar, 2008: 20).<br />
Hesap verme sorumluluğu ise, kendisine yetki verilen ve kaynak<br />
tahsis edilen kişilerin bu yetkileri ve kaynakları nasıl kullandıkları<br />
konusunda rapor vermesidir. Diğer bir ifadeyle, kararlaştırılmış olan<br />
beklentiler çerçevesinde görev üstlenilmesi ve bu görevlerin sonuçlarının<br />
raporlarının verilmesidir (Karakaş, 2005: 292).<br />
Kamu yönetiminde, hesap verme sorumluluğunun, “üzerinde mutabakata<br />
varılmış hedefler çerçevesinde belirli bir performansın gerçekleştirilmesine<br />
yönelik sorumluluğun üstlenilmesine ve bunun açıklanması<br />
yükümlülüğüne dayanan bir ilişki” (Kaya, 2003: 1) şeklinde<br />
tanımlanması mümkündür. Hesap verme sorumluluğunun konusunu;<br />
kaynakların etkili, ekonomik, verimli ve hukuka uygun olarak elde<br />
edilmesi, kullanılması, muhasebeleştirilmesi, raporlanması ve kötüye<br />
kullanılmaması için gerekli önlemlerin alınması oluşturmaktadır.<br />
1.4. Sorumluluk ve Hesap Verme Sorumluluğu<br />
Taner’in Parker and Gould’dan aktardığına göre, sorumluluk kavramı<br />
çoğu zaman hesap verebilirliği çağrıştırır. Ancak hesap verebilirlik,<br />
daha bütüncül ve bağlayıcı özellikleriyle sorumluluktan ayrılır. Sorumlulukta,<br />
verilen görev ile ilgili kaynakların nasıl kullanıldığı ya da<br />
muhafaza edildiğiyle ilgili bir hesap verme durumu söz konusu iken,<br />
hesap verebilirlikte sorumluluğa konu faaliyetlerin veya buna tahsis<br />
edilen kaynakların sonuçlarının yani performansın değerlendirilmesi<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
193
KAMU MALİ YÖNETİMİNDE ŞEFFAFLIK VE HESAP VEREBİLİRLİK ARAÇLARI: FAALİYET RAPORLARI<br />
temel önceliği oluşturur Hesap verme sorumluluğu, yalnızca bilgi sunmayı<br />
veya sorulara cevap vermeyi içermez. Aynı zamanda hesap verme<br />
sorumluluğu, faaliyetlerle ilgili hedeflerin belirlenmesi, yapılan faaliyetlerin<br />
sonuçlandırılması ve raporlanmasını da içeren çok boyutlu<br />
kavramsal bir çerçeveyi oluşturmaktadır (Taner, 2012: 32).<br />
Öte yandan hesap verme sorumluluğu açısından, kamu kaynağının<br />
hangi zaman diliminde ve ne amaçla kullanılacağını gösteren bütçelerin<br />
harcama sonuçlarının kamuya açıklanması önem arz eder. Bütçeleri,<br />
hükümetin vatandaşa karşı hesap verebilirliğini sağlayan önemli<br />
araçlardan biri haline getirmektedir.<br />
1.5. Yeni Kamu Yönetim Anlayışında Hesap Verme Sorumluluğu<br />
Geleneksel yönetim anlayışında, kamu yönetiminin hizmet sunduğu<br />
halka karşı doğrudan bir sorumluluğu bulunmamaktadır (Biricikoğlu,<br />
ve Gülener, 2008: 211). Geleneksel yönetim anlayışı, üstün astı<br />
denetlemesi anlamına gelen dikey hesap verebilirlik mekanizmalarına<br />
vurgu yapmaktadır. Yasal denetim dışında, yatay hesap verebilirlik ile<br />
özellikle doğrudan vatandaşlara yönelik olan hesap verme mekanizmalarına<br />
karşı çıkılmıştır ((Biricikoğlu, ve Gülener, 2008: 212). Geleneksel<br />
kamu yönetiminde astlar, üstlerinin emirleri doğrultusunda<br />
hareket etmektedir. Yapılan her türlü iş ya da faaliyet bir üst kademe<br />
denetimine tabi tutulmaktadır. Hesap verebilirlik, geleneksel kamu<br />
yönetiminde bugünkü anlamda varlık gösterememiştir. Çünkü hesap<br />
verme, kamu personelinin üstüne bağlılığını artıran bir denetim aracı<br />
olarak görülmektedir.<br />
Yeni kamu yönetimi, hesap verebilirlik anlayışında üstün astı denetimi<br />
odaklı sorumluluk yerine performansa dayalı sorumluluğa<br />
önem vermektedir. Yeni kamu yönetimi anlayışında hesap verebilirlik,<br />
kamu kaynağının etkili, ekonomik ve verimli kullanımı üzerine inşa<br />
edilmiştir. Ülkenin kalkınmasını sağlamak ve gelişmişlik düzeyini artırmak<br />
için; uzun vadeli amaç ve hedefler belirlenmekte, kaynaklar bu<br />
amaç ve hedeflere ulaşmak için kullanılmakta ve bu sayede kamu kaynağından<br />
en yüksek verim alınmaya çalışılmaktadır. Tüm bu sürece<br />
ait uygulama sonuçları ise etkin bir raporlama sistemi ile kamuoyuna<br />
duyurulmaktadır. Bu süreç kendini planlama-programlama-raporlama<br />
şeklinde göstermektedir.<br />
194 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Muhammet KIRILMAZ - Filiz ATAK<br />
Yeni kamu yönetimi anlayışı ile birlikte kamu yönetimi, sonuç<br />
odaklı kamu politikalarına yönelmekte, bu politikaları gerçekleştirmek<br />
için çok yıllı planlamalara başvurmaktadır. Planların hazırlanması<br />
ve kaynakların bu amaçla kullanılması ile vatandaşa daha iyi hizmet<br />
sunulması hedeflenmektedir. Bu sebeple kendisine kamu kaynağı<br />
kullanma yetkisi verilen kişiler yürüttükleri işlemlerin sonuçlarına<br />
yönelik kamuoyu ile bilgi paylaşmak zorundadır. Paylaşılan bilgilerin<br />
gerçekçi, anlaşılır, tutarlı ve ulaşılabilir olmasına dikkat edilir. Sunulan<br />
raporların anlaşılabilir olması vatandaşların mevcut ekonomik durum<br />
ile ilgili farkındalığını artıracaktır. Yani geleneksel kamu yönetiminde<br />
göz ardı edilen vatandaş odaklı hesap verme sorumluluğu yeni kamu<br />
yönetiminde yerini bulmaktadır.<br />
Görüldüğü gibi geleneksel kamu yönetimi ile yeni kamu yönetimindeki<br />
hesap verebilirlik arasında hem uygulama hem de anlayış yönünden<br />
fark vardır. Geleneksel kamu yönetiminde üstün astı kanuna uygunluk<br />
yönünden denetlemesi olarak işlerlik gösteren hesap verebilirlik<br />
yeni kamu yönetiminde, performans ve sonuç odaklı politikaların<br />
olmazsa olmaz unsuru olarak kabul edilmektedir.<br />
2. Hesap Verme Sorumluluğunun Önemi<br />
Yeni kamu yönetimi anlayışında, en çok üzerinde durulan konuların<br />
başında kamu kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli kullanımı<br />
gelmektedir. Kamu kaynaklarından istenen verimin alınabilmesi, etkin<br />
işleyen bir analiz sistemini zorunlu kılmaktadır. Analiz edilirken, fayda-maliyet<br />
ve maliyet-etkinlik gibi çeşitli analiz teknikleri kamu harcamalarının<br />
etkin ve verimli kullanılıp kullanılmadığının belirlenmesinde<br />
başvurulabilecek yöntemlerdendir. Söz konusu tekniklerin temel amacı,<br />
kamu sektörünün ekonomik olarak daha etkin ve verimli harcama<br />
kalemlerini seçmesi ve kaynakların daha rasyonel esaslara göre dağılımının<br />
yapılmasına yardımcı olmaktır (Işık ve Demir, 2012: 148).<br />
Bu analizlerin yardımı ile kamu harcamaları azaltılırken hizmet kalitesi<br />
artacaktır. Kamu kaynakları etkili, ekonomik ve verimli bir şekilde<br />
kullanılacak yani kaynak israfının önüne geçilmiş olacaktır. Bu<br />
sonuca, ancak etkin işleyen bir hesap verme süreci ile ulaşılabilir.<br />
Kamusal kaynaklardan hedeflenen faydanın elde edilmesindeki<br />
en büyük etkenlerden biri, kamu kaynağı kullanma yetkisi verilen<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
195
KAMU MALİ YÖNETİMİNDE ŞEFFAFLIK VE HESAP VEREBİLİRLİK ARAÇLARI: FAALİYET RAPORLARI<br />
kişilerin bu yetkinin hesabını yetkili mercilere vermek zorunda olmalarıdır.<br />
Yürütülen faaliyetlerin ve uygulama sonuçlarının kamuoyu ile<br />
paylaşılması yetki sahibi kişilerin üzerinde psikolojik bir baskı yaratacaktır.<br />
Sadece başarılı sonuçların değil başarısız sonuçlarında raporlara<br />
yansıtılması, yetkilileri yaptıkları işin bilincine varmaya ve gelişmeye<br />
yönelik daha başarılı adımlar atmaya teşvik edecektir.<br />
Hesap verme sorumluluğu ile halkın kamu yönetimi ve kurumlarına<br />
güveninin artırılması amaçlanmaktadır. Hesap verme sorumluluğu,<br />
ilgili tarafların bireysel ve kollektif sorumluluğu hissetmesinde daha<br />
etkilidir. Sorumluluk, sahiplenme, dürüstlük ve güven gibi değerlerin<br />
geliştirilebildiği ölçüde hesap verme sorumluluğu düzenlemeleri daha<br />
da güçlenecektir (Kesim, 2013: 273).<br />
Hesap verme, yönetim olgusunun özünde vardır ve kaynakları yöneten<br />
her kişi ve birimin en temel yükümlülüğüdür. Zira halkın kendini<br />
yönetmesi için atanmış yöneticilerden, kendilerine tevdi edilen<br />
görevlerin ifası ve kamu kaynaklarının kullanımı konularında bilgi isteme<br />
ve hesap sorma hakkı, demokratik rejimin özünde bulunan bir<br />
yetkidir. Öte yandan, hesap verme yükümlülüğü aynı zamanda günümüz<br />
kamu yönetimleri bakımından bir çağdaşlık kriteri olarak da<br />
algılanmaktadır. Zaten demokrasinin özü de ülkeyi yönetenlerin vatandaşlara<br />
karşı sorumlu olmaları, onlara hesap vermeleridir (Maliye<br />
Bakanlığı, 2002: 22).<br />
3. Hesap Verme Sorumluluğunun Türleri<br />
Hesap verme sorumluluğunun türlerine yönelik sınıflandırmaları<br />
değişik kaynaklarda görebilmek mümkündür. Kaplan, hesap verme<br />
sorumluluğunu yapısına ve niteliğine göre iki ana başlık altında incelemiştir<br />
(Kaplan, 2012). Buna göre;<br />
3.1. Yapısına Göre Hesap Verme Sorumluluğu<br />
3.1.1.Dikey Hesap Verme Sorumluluğu<br />
Dikey hesap verme sorumluluğu, devletin vatandaşlara karşı olan sorumluluğudur.<br />
Devlet bu sorumluluğu doğrudan seçim yoluyla; dolaylı<br />
olarak sivil toplum kuruluşları ya da medya aracılığıyla yerine getirir.<br />
196 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Muhammet KIRILMAZ - Filiz ATAK<br />
Seçimler, dikey hesap verebilirliğin en etkin araçlarından biridir.<br />
Seçim gücünü elinde tutan vatandaş hükümeti daha iyi çalışmaya teşvik<br />
edecektir. Çünkü toplumsal çıkarları göz önünde bulunduran ve<br />
kamu kaynağını bu amaçla kullanan liderler seçim yoluyla tekrar iktidara<br />
gelebileceğinin farkındadır.<br />
Seçimler dışında, dikey hesap verme sorumluluğunun etkin bir<br />
şekilde hayata geçirilmesi için iyi organize olmuş sivil toplum kuruluşları<br />
sayılabilir. Barolar birliği, kadın örgütleri, öğrenci toplulukları<br />
ve insan hakları örgütleri gibi sivil toplum kuruluşları, yönetişimi geliştirme<br />
gayesiyle kendi aralarında koalisyonlar oluşturarak, lobicilik<br />
yapabilir ve kamu görevlilerinin çalışmalarını izleyerek dikey hesap<br />
verme sorumluluğunun hayata geçirilmesine katkı yapabilirler (Kaplan,<br />
2012: 67).<br />
Vatandaşların dolaylı olarak bilgilendirilmesini sağlayan bir diğer<br />
araç ise medyadır. Tarafsız bir medya vatandaşın doğru bilgilendirilmesi<br />
neticesinde hesap verebilirliğe katkı sağlayacaktır.<br />
3.1.2. Yatay Hesap Verme Sorumluluğu<br />
Yatay hesap verme sorumluluğu, devletin kendi kurumlarına hesap<br />
vermesi şeklinde tanımlanabilir. Yürütülen görevlerde etkinliğin ve<br />
verimliliğin sağlanması ve görevi kötüye kullanmanın önüne geçilmesi<br />
amacıyla devletin icracı kurumları için geliştirilmiş bir sorumluluktur.<br />
Yasama organı, yargı organı, ihtisas komisyonları, denetim kurumları,<br />
yolsuzlukla mücadele kuruluşları, kamu denetçiliği ve insan hakları<br />
komisyonu gibi kurumlar bu süreçte aktif rol almaktadır. Kısaca yatay<br />
hesap verebilirlik devletin rızaen kendisi için getirdiği bir kısıtlamadır.<br />
Dikey hesap verebilirliğe yönelik araçlar (seçim, sivil toplum kuruluşları,<br />
medya) hesap verebilirliğin etkin bir şekilde yerine getirilmesi<br />
için yeterli değildir. Yatay hesap verebilirlik dikey hesap verebilirliğin<br />
tamamlayıcısıdır. Kamu kurumlarının ve görevlilerinin, diğer kamu<br />
kurumu ve görevlilerine hesap vermesi; devletin icracı kurumlarının<br />
daha etkin çalışmasını sağlayacaktır. Böylece bir yandan hizmet kalitesi<br />
artacak, diğer yandan kamu yönetimi vatandaşa daha kolay hesap<br />
verecektir.<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
197
KAMU MALİ YÖNETİMİNDE ŞEFFAFLIK VE HESAP VEREBİLİRLİK ARAÇLARI: FAALİYET RAPORLARI<br />
3.2. Niteliğine Göre Hesap Verme Sorumluluğu<br />
3.2.1. Siyasi Hesap Verme Sorumluluğu<br />
Siyasi hesap verme sorumluluğu, siyasilerin halkın özgür iradesine<br />
göre göreve gelmesi ve görevden ayrılmasıdır. Yani temsil edilenin<br />
temsilcisi üzerinde oluşturduğu bir sorumluluktur. Demokratik yönetimlerle<br />
idare edilen yerlerde, yasama organı seçmenlere karşı hesap<br />
verme sorumluluğu taşımaktadır. Demokratik rejimlerde seçimler<br />
hesap verme sorumluluğu açısından kaçınılmaz bir müessesedir. Yönetenlerin<br />
denetlenmesi açısından hiçbir mekanizma seçimler kadar<br />
elverişli değildir. Fakat seçimlerin etkinliğinden bahsedebilmek için<br />
siyasi rekabet gereklidir. Siyasi rekabetin olmaması iktidarı garanti<br />
bir hükümet, seçimler ile hesap sorulamayan bir hükümettir (Kaplan,<br />
2012: 69). Siyasi hesap verme sorumluluğunun dikey hesap verebilirlik<br />
boyutunda, vatandaşlar seçimler yoluyla hesap sormaktadır. Seçimler<br />
bu yönüyle siyasi hesap verebilirliğin yaptırım aracıdır.<br />
Ayrıca, bakanlar kamu kaynağının etkili, ekonomik ve verimli kullanılması<br />
konusunda Başbakana ve TBMM’ye karşı sorumludur. Bu<br />
sorumluluk ile bakanlar, parlamentoyu bilgilendirmekle birlikte uygulama<br />
sonuçları ile ilgili açıklamalar yapmak gibi birçok önemli sorumluluğu<br />
taşımaya mecbur kılınmaktadırlar. Siyasi hesap verme sorumluluğunun<br />
yatay hesap verebilirlik boyutu, parlamentonun yürütmeyi<br />
denetleme araçları olan; soru, genel görüşme, meclis soruşturması ve<br />
gensoru ayrıca bütçe ve kesin hesap kanunu görüşmeleri ile hayata<br />
geçmektedir.<br />
Sayıştay, yürüttüğü denetim faaliyetleri ile siyasi hesap verme sorumluluğunun<br />
güçlenmesinde önemli bir yere sahiptir. Yaptığı denetimler<br />
sonucunda hazırladığı raporları TBMM’ye sunarak, bakanların<br />
kendilerine verilen yetki ve kaynakları amacına uygun, etkili, ekonomik<br />
ve verimli bir şekilde kullanıp kullanmadıkları hususunda hem<br />
parlamentoya hem de kamuoyuna hesap vermelerine aracılık etmektedir.<br />
3.2.2.Yönetsel Hesap Verme Sorumluluğu<br />
Yönetsel hesap verme sorumluluğu; kamu personelinin bakanlar,<br />
parlamento ve yurttaşlar karşısındaki hesap verme sorumluluğu ile<br />
198 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Muhammet KIRILMAZ - Filiz ATAK<br />
ilgili olup, kendilerine yetki verilenler ve kaynak tahsis edilenlerin bu<br />
yetki ve kaynakları ne kadar iyi kullandıklarını sergileme yükümlülüğünü<br />
ifade etmektedir. Bu yetki ve kaynakların verimli, etkili ve ekonomik<br />
bir şekilde kullanılıp kullanılmadığı hakkında bir kanaate ulaşmak,<br />
performans ölçümü sonucu ortaya çıkan performans bilgilerinin<br />
raporlanmasıyla yerine getirilir (Kesim, 2013: 270-271).<br />
Yönetsel hesap verme sorumluluğunun performans odaklı oluşu;<br />
hizmetler, faaliyetler, çıktılar ve sonuçlar üzerinde durulmasını sağlamaktadır.<br />
Yani kamu kaynağının etkili, ekonomik ve verimli kullanımının<br />
gerçekleşmesi adına politika belirlenmesi, bu politikaların hayata<br />
geçirilmesi ve sonuçlarının hesabının verilmesi önem kazanmaktadır.<br />
Yeni kamu yönetiminde; stratejik planlama süreci ile başlayan performans<br />
programında belirlenen performans göstergelerinin gerçekleşmesi<br />
için tahsis edilen bütçenin kullanılması ile devam eden ve bu<br />
sürecin bir değerlendirilmesi niteliği taşıyan faaliyet raporları ve diğer<br />
Sayıştayca hazırlanan değerlendirme raporları, yönetsel hesap verme<br />
sorumluluğunun araçlarıdır.<br />
3.2.3.Mali Hesap Verme Sorumluluğu<br />
Mali hesap verme sorumluluğunun temelinde kamu kaynağının<br />
hukuka uygun olarak elde edilmesi ve kullanılması vardır. Mali hesap<br />
verme sorumluluğu, 5018 sayılı Kanunda 8. maddesinde yer alan<br />
kamu kaynağının hukuka uygun olarak elde edilmesi ve kullanılması<br />
hükmünden doğmaktadır (Bozkurt, 2010:135).<br />
Mali hesap verme sorumluluğu; mali kaynakların tahsisi, kullanılması<br />
ve ödemelerin yapılması süreçlerinin, denetim, bütçe ve muhasebe<br />
sistemleri kullanılarak izlenmesi ve raporlanmasıdır. Bu hesap verme<br />
sorumluluğu, mali yönetim ve kontrolle ilgili kanunlara, kurallara<br />
ve düzenlemelere uygunluk konusuyla ilgilidir.<br />
Mali hesap verme sorumluluğu, bütçe ile hayata geçen ve kamu kaynağı<br />
elde etme ve kullanma yetkisine sahip görevlileri kapsayan bir sorumluluktur.<br />
Mali hesap verebilirlik, kamu kaynağının elde edilmesine<br />
ve harcanmasına odaklı olduğu için yaptırım araçları; ödenek üstü<br />
harcama, kamu zararı ve yetkisiz tahsil ve ödemedir.<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
199
KAMU MALİ YÖNETİMİNDE ŞEFFAFLIK VE HESAP VEREBİLİRLİK ARAÇLARI: FAALİYET RAPORLARI<br />
Yönetsel hesap verme sorumluluğu, aslında mali hesap verme sorumluluğunu<br />
da kapsamaktadır. Mali hesap verme sorumluluğu kamu<br />
kaynağının ne amaçla, hangi alanda ve ne miktarda kullanıldığı ile ilgiliyken,<br />
yönetsel hesap verme sorumluluğu bunların yanında kamu<br />
kaynağının etkili, ekonomik ve verimli kullanılmasını da kapsamaktadır.<br />
Kaplan’ın yaptığı bu sınıflandırmaya ek olarak vatandaşa hesap verme<br />
sorumluluğu eklenebilir. Hesap verme sorumluluğunun temelinde<br />
vergisi ile kamu kaynağını sağlayan vatandaş olduğu düşünülürse aslında<br />
hesap verme sorumluluğu vatandaşa yönelik bir sorumluluktur.<br />
Yürütülen politikalardan sağlanan başarı ve başarısızlıkların vatandaş<br />
ile paylaşılması hesap verme sorumluluğunun bir gereğidir. Bu sorumluluğu<br />
yerine getirirken şeffaflık gereği vatandaşların yeterli düzeyde<br />
bilgilendirilmesi büyük önem taşımaktadır.<br />
4. 5018 Sayılı Kanununda Hesap Verme Sorumluluğu<br />
5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu (KMYK), Türkiye<br />
Büyük Millet Meclisince kabul edilerek 24 Aralık 2003 tarihinde<br />
yürürlüğe girmiştir. Kanun, stratejik amaç ve hedeflere göre kaynak<br />
tahsisini kabul eden performans esaslı bütçelemeyi ve kurumların<br />
performansına yönelik sonuçların yer aldığı faaliyet raporları ile hesap<br />
verme sorumluluğunu, Türk kamu yönetim sistemine kazandırmıştır.<br />
KMYK Kanunu ile yeniden düzenlenen kamu mali yönetimi hesap<br />
verebilirliğe birçok açıdan vurgu yapmakta ve hesap verebilirliği başarıya<br />
ulaştırmanın başlıca şartlarından biri olarak görmektedir. Kanun<br />
ile kamu yönetimine dahil edilen stratejik plan, performans programı,<br />
faaliyet raporları, kesin hesap kanun tasarısı, mali istatistikler ve diğer<br />
özünde raporlamayı barındıran belgelerin esas amacı; kamu kaynaklarını<br />
gereken amaçlar doğrultusunda ve düzeyinde kullanıp, bunların<br />
sonuçlarını kamuoyu ile paylaşmak, mevcut durumu saklamadan geleceğe<br />
yönelik daha sağlıklı adımlar atabilmektir.<br />
KMYK Kanunu, iyi yönetişimin unsurlarından biri olan hesap verme<br />
sorumluluğuna dayalı bir sistem getirmektedir. Kanun amaç maddesinde,<br />
“ …kamu kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli bir şekilde elde<br />
edilmesi ve kullanılmasını, hesap verilebilirliği ve mali saydamlığı sağlamak<br />
200 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Muhammet KIRILMAZ - Filiz ATAK<br />
üzere, …raporlanmasını… ” hükmü ile hesap verme sorumluluğunu vurgulamaktadır.<br />
Kanun, hesap verme sorumluluğunda görevli ve yetkililerin sorumluluk<br />
alanlarının ne olduğu konusunu açıkça düzenlemektedir. Bu sorumluluklar:<br />
• Kamu kaynaklarının etkili, ekonomik, verimli ve hukuka uygun<br />
olarak elde edilmesi ve kullanılması,<br />
• Muhasebeleştirme,<br />
• Raporlama,<br />
• Kaynakların kötüye kullanımını engellemek için gerekli tedbirlerin<br />
alınmasıdır.<br />
4.1. 5018 Sayılı KMYK Kanununda Hesap Verme Sorumluları<br />
KMYK Kanununda öncelikle kamu görevlilerinin genel olarak sorumlulukları<br />
düzenlenmekte, daha sonra ilgili bazı kamu görevlilerinin<br />
sorumluluklarına ayrıntılı bir şekilde yer verilmektedir. Bu çerçevede<br />
Kanunun 8. maddesine göre; her türlü kamu kaynağının elde edilmesi<br />
ve kullanılmasında görevli ve yetkili olanlar, kaynakların etkili, ekonomik,<br />
verimli ve hukuka uygun olarak elde edilmesinden, kullanılmasından,<br />
muhasebeleştirilmesinden, raporlanmasından ve kötüye<br />
kullanılmaması için gerekli önlemlerin alınmasından sorumludurlar<br />
ve yetkili kılınmış mercilere hesap vermek zorundadırlar.<br />
Ayrıca Kanun, Bakanların, üst yöneticilerin, harcama yetkililerinin,<br />
gerçekleştirme görevlilerinin ve muhasebe yetkililerinin sorumluluklarını<br />
bizzat düzenlemektedir. Bu sorumluluklar ayrı başlıklar ile aşağıda<br />
açıklanmaktadır.<br />
4.1.1. Bakanların Hesap Verme Sorumluluğu<br />
Kanunun 10. maddesinde, Bakanların hesap verme sorumluluğuna<br />
yer verilmiştir. Bakanlar hükümet politikasının uygulanması ile bakanlıklarının<br />
ve bakanlıklarına bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşların stratejik<br />
planları ile bütçelerinin kalkınma planlarına, yıllık programlara uygun<br />
olarak hazırlanması ve uygulanmasından ve bu çerçevede diğer bakanlıklarla<br />
koordinasyon ve iş birliğini sağlamaktan sorumludur. Bakanlar,<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
201
KAMU MALİ YÖNETİMİNDE ŞEFFAFLIK VE HESAP VEREBİLİRLİK ARAÇLARI: FAALİYET RAPORLARI<br />
kamu kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli kullanılması ile hukuki<br />
ve mali konularda Başbakana ve TBMM’ne karşı sorumludur.<br />
Bakanlar; idarelerinin amaçları, hedefleri, stratejileri, varlıkları,<br />
yükümlülükleri ve yıllık performans programları konusunda her yılın<br />
ilk ayı içinde kamuoyunu bilgilendirirler. Bakanların, Başbakana ve<br />
TBMM’ye karşı sorumlulukları olmakla birlikte şahsi sorumluluklarına<br />
da yer verilerek hesap verme sorumluluğuna vurgu yapılmıştır.<br />
4.1.2. Üst Yöneticilerin Hesap Verme Sorumluluğu<br />
Kanunun 11. maddesinde, Üst Yöneticilerin hesap verme sorumluluğuna<br />
yer verilmiştir. Üst yöneticiler, stratejik planlarının ve bütçelerinin<br />
kalkınma planlarına, yıllık programlara, kurumun stratejik<br />
plan ve performans hedefleri ile hizmet gereklerine uygun olarak hazırlanması<br />
ve uygulanmasından, sorumlulukları altındaki kaynakların<br />
etkili, ekonomik ve verimli şekilde elde edilmesi ve kullanımını sağlamaktan,<br />
kayıp ve kötüye kullanımının önlenmesinden, Bakana; mahalli<br />
idarelerde ise meclise karşı sorumludurlar.<br />
4.1.3. Harcama Yetkililerinin Hesap Verme Sorumluluğu<br />
Kanunun 32. maddesinde harcama yetkililerinin sorumluluğuna yer<br />
verilmiştir. Harcama yetkilileri, harcama talimatının bütçe ilke ve esaslarına,<br />
kanun, tüzük ve yönetmelikler ile diğer mevzuata uygun olmasından,<br />
ödeneklerin etkili, ekonomik ve verimli kullanılmasından ve bu<br />
Kanun çerçevesinde yapmaları gereken diğer işlerden sorumludur.<br />
4.1.4. Gerçekleştirme Görevlilerinin Hesap Verme Sorumluluğu<br />
Kanunun 33. maddesinde gerçekleştirme görevlilerinin sorumluluğuna<br />
yer verilmiştir. Gerçekleştirme görevlileri, harcama talimatı<br />
üzerine; işin yaptırılması, mal veya hizmetin alınması, teslim almaya<br />
ilişkin işlemlerin yapılması, belgelendirilmesi ve ödeme için gerekli<br />
belgelerin hazırlanması görevlerini yürütürler. Gerçekleştirme görevlileri,<br />
bu Kanun çerçevesinde yapmaları gereken iş ve işlemlerden sorumludurlar.<br />
202 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Muhammet KIRILMAZ - Filiz ATAK<br />
4.1.5. Muhasebe Yetkililerinin Hesap Verme Sorumluluğu<br />
Kanunun 61. maddesinde muhasebe yetkililerinin sorumluluğuna<br />
yer verilmiştir. Muhasebe yetkilileri, muhasebe kayıtlarının usulüne<br />
uygun, saydam ve erişilebilir şekilde tutulmasından sorumludur. Bu<br />
sorumluluk kapsamında muhasebe yetkilileri ödeme aşamasında, ödeme<br />
emri belgesi ve eki belgeler üzerinde; yetkililerin imzasını, ödemeye<br />
ilişkin ilgili mevzuatında sayılan belgelerin tamam olmasını, maddi<br />
hata bulunup bulunmadığını ve hak sahibinin kimliğine ilişkin bilgileri<br />
kontrol etmekle yükümlüdür.<br />
5.1. Stratejik Plan<br />
5. Hesap Verme Sorumluluğunun Araçları<br />
Stratejik plan, kurumun mevcut durumunu analiz ederek kendini<br />
tanımladığı, belirli süreli geleceğinin, ilgili mevzuat ve benimsediği ilkeler<br />
çerçevesinde stratejik amaçlarının, bu amaçlara ulaşmayı mümkün<br />
kılacak performans hedef ve göstergeleri ile stratejilerinin, faaliyet<br />
ve projelerinin belirlendiği ve bunlara yönelik kaynak ihtiyaçlarının<br />
ortaya konduğu ve gerçekleşmelerin ölçülebildiği planlardır (Gül<br />
ve Kırılmaz, 2013: 24). Kamu kurumlarında stratejik planlar, kamu<br />
kuruluşlarının mevcut durumlarını inceleme, muhtemel geleceğini<br />
öngörme, kurumsal hedefleri belirleme, bunlara ulaşmak için izlenecek<br />
yol ve yöntemleri içeren stratejileri geliştirme ve nihayet yapılan<br />
işlerin sonuçlarını yani performansı ölçme aşamalarından oluşur.<br />
Böylece kamu kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli şekilde kullanılması,<br />
bütün hizmetlerin yürütülmesinde mali şeffaflık ve hesap<br />
verebilirlik sağlanır.<br />
Stratejik planın beş yıllık bir süreci kapsadığı düşünüldüğünde, beş<br />
yıl boyunca kuruma tahsis edilecek kamu kaynağının plandaki amaç ve<br />
hedefleri gerçekleştirmek için kullanılacağının güvencesinin verilmesi<br />
demektir. Kurumlar kamu kaynağını stratejik plana göre tahsis ettikleri<br />
müddetçe kamu kaynağının etkili, ekonomik ve verimli kullanımı<br />
sağlanacaktır. Hesap vermekle yükümlü olan görevlilerin sorumluluk<br />
alanlarına giren kamu kaynağı kullanımı başarılı bir şekilde yerine getirilmiş<br />
olacaktır.<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
203
KAMU MALİ YÖNETİMİNDE ŞEFFAFLIK VE HESAP VEREBİLİRLİK ARAÇLARI: FAALİYET RAPORLARI<br />
Stratejik planın hazırlık süreci, hesap verme sorumluluğunun yerine<br />
getirilmesinde büyük öneme sahiptir. Durum analizi; amaç ve<br />
hedeflerin, faaliyet ve projelerin kalitesini belirleyen temel unsurdur.<br />
Objektif açıdan yapılan durum analizi sağlıklı ve ulaşılabilir amaçların,<br />
hedeflerin, faaliyet ve projelerin belirlenmesini sağlayacak ve kamu<br />
kaynağının gereksiz kullanımının önüne geçecektir.<br />
Stratejik planın izleme ve değerlendirme sürecine tabi tutulması<br />
hedeflerin ve sonuçların karşılaştırılmasını sağlayacaktır. Hedef ile<br />
ulaşılan sonuçlar arasında sapmalar varsa bunların sebepleri araştırılacak<br />
ve çözüm yolları bulunmaya çalışılacaktır.<br />
Stratejik plan; performans programının ve faaliyet raporlarının hazırlanmasına<br />
dayanak teşkil etmektedir. Stratejik plan olmazsa performans<br />
programı, performans programı olmayan bir kurumun da<br />
faaliyet raporu olmayacaktır. Görüldüğü gibi stratejik plan bu zincirin<br />
ilk halkasını oluşturan ve hesap verme sorumluluğunda önemli bir<br />
yeri olan kamu mali yönetimi aracıdır.<br />
Bakanların ve üst yöneticilerin hesap verme sorumluluğunun düzenlendiği<br />
KMYK Kanununda; Bakanlar, stratejik planlarının kalkınma<br />
planlarına ve yıllık programlara uygun olarak hazırlanması ve kullanılmasından<br />
dolayı Başbakana ve TBMM’ ye, üst yöneticiler ise bu<br />
kapsamda Bakana karşı sorumludur. Yani bakan ve üst yöneticilerin<br />
hesap verme sorumluluğunun temelinde stratejik planların hazırlanması<br />
ve uygulanması yatmaktadır.<br />
5.2. Performans Esaslı Bütçeleme<br />
Mali şeffaflık ve hesap verme sorumluluğu gibi kamuda iyi yönetişimi<br />
amaçlayan kavramların uygulanabilirliği bütçe sisteminin değişmesini<br />
zorunlu kılmıştır. Bu sebeple geleneksel bütçe sisteminin yerini<br />
performans esaslı bütçeleme almıştır. Geleneksel bütçe sistemindeki<br />
girdi odaklı anlayış performans esaslı bütçeleme sisteminde yerini<br />
sonuç odaklı anlayışa bırakmıştır. Artık kamu kaynağının etkili, ekonomik<br />
ve verimli kullanımını sağlamak amacıyla, kamu kurumuna ne<br />
kadar kaynak tahsis edileceğine değil kurumun amaç ve hedeflerini<br />
gerçekleştirmek için ne kadar kaynağa ihtiyacı olduğuna bakılmaktadır.<br />
204 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Muhammet KIRILMAZ - Filiz ATAK<br />
Performans esaslı bütçeleme (PEB); kamu kurumlarının uzun vadeli<br />
amaç ve hedeflerini belirleyen, kamu kaynağının bu amaç ve hedeflere<br />
göre tahsis edilmesini ve kullanılmasını sağlayan, performans ölçümü<br />
yapılmasına imkan tanıyarak tahsis edilen kaynaklarla performans<br />
hedeflerinin ne ölçüde gerçekleştiğinin tespit edilmesini ve sonuçların<br />
raporlanmasını esas alan bir sistemdir. PEB’in amacı; kaynak dağılımını<br />
stratejik önceliklere göre yapmak ve yöneticilerin çıktı ve sonuçlara<br />
göre hesap verebilirliğini sağlamaktır. PEB sisteminde somut hedefler<br />
ve kaynakların bu hedeflere göre yönlendirilmesi söz konusudur.<br />
Bir başka ifadeyle hizmetlerin görülmesinde ne ölçüde verimli olunduğunun,<br />
hedeflere ne ölçüde ulaşılabildiğinin ölçülebilmesidir (Gül<br />
ve Kırılmaz, 2013: 154). PEB sisteminin temelini stratejik plan ve<br />
performans programı oluşturmaktadır. Stratejik plan ve performans<br />
programları vasıtasıyla kamu kurumlarının amaçları ve hedefleri ile<br />
bunların kaynak ihtiyaçları arasında bağlantı kurulmaktadır. Uygulamada<br />
her ne kadar tam olarak bütçelerin performans esasına dayandığı<br />
söylenemez ise de kural olarak performans esaslı bütçeleme ilkesi<br />
kabul görmektedir.<br />
Performans esaslı bütçeleme ile geleneksel bütçeleme sistemine<br />
hakim olan yasal uygunluk denetimi odaklı hesap verme sorumluluğunun<br />
yerini, sonuç odaklı, vatandaşa hesap verilmesini sağlayan bir<br />
yapı almıştır. Kısaca PEB; bütçelerin performans ölçümü ve değerlendirilmesi<br />
eşliğinde amaç ve hedeflere dayalı bir biçimde kullanılmasını<br />
sağlayarak hesap verme sorumluluğunun yerine getirilmesinde önemli<br />
bir araç olduğunu kanıtlamaktadır.<br />
5.3. Performans Programı<br />
Performans programı, bir kamu kurumunun yıllık bazda hazırladığı<br />
program dönemine ilişkin performans hedeflerini, bu hedeflere<br />
ulaşmak için yürütecekleri faaliyetler ile bunların kaynak ihtiyacını ve<br />
performans göstergelerini içeren programdır (Performans Programı<br />
Hazırlama Rehberi, 2009: 6). Performans programı, stratejik plan ve<br />
bütçe ilişkisinin kurulmasını sağlayan araçtır. Stratejik planla belirlenen<br />
amaç ve hedeflere ilişkin olarak, performans programında yıllık<br />
hedefler, bu hedeflere ulaşmak için faaliyetler ve bu faaliyetlerin<br />
kaynak ihtiyacı belirlenmektedir. Programda belirlenen hedeflerin<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
205
KAMU MALİ YÖNETİMİNDE ŞEFFAFLIK VE HESAP VEREBİLİRLİK ARAÇLARI: FAALİYET RAPORLARI<br />
gerçekleşme düzeyini ölçmek için ise performans göstergelerinden<br />
faydalanılmaktadır.<br />
Performans programının bütçeleme sürecine dahil edilmesi ile mali<br />
bilgilerin ve performans bilgilerinin birlikte yer aldığı dokümanlar hazırlanabilmektedir.<br />
Faaliyet raporlarının esas konusunu, mali bilgiler<br />
ve performansa yönelik bilgiler oluşturmaktadır. Bu sebeple performans<br />
programları, faaliyet raporlarının hazırlanmasına esas teşkil<br />
etmekte ve stratejik plan gibi hesap verme sorumluluğunun işlerlik<br />
kazanmasına yardımcı olmaktadır.<br />
Performans programının kamuoyu ile paylaşılması, performans<br />
hedeflerinin kamuoyu tarafından bilinir hale gelmesini sağlamaktadır.<br />
Bu durum ise kamu kurumlarının ve yöneticilerin sağlıklı hedefler<br />
belirleme ve bu hedeflere ulaşma çabalarını tetikleyen bir etki yaratarak<br />
şeffaflık ve hesap verebilirliğin işlerlik kazanmasına olumlu katkı<br />
sağlamaktadır. Performans programının izleme ve değerlendirilmesi<br />
ile elde edilen sonuçlara, faaliyet raporlarının performans değerlendirilmesi<br />
bölümünde yer verilmektedir.<br />
5.4. İç Kontrol<br />
İç kontrol sistemi; 5018 sayılı KMYK Kanununda, “idarenin amaçlarına,<br />
belirlenmiş politikalara ve mevzuata uygun olarak faaliyetlerin<br />
etkili, ekonomik ve verimli bir şekilde yürütülmesini, varlık ve kaynakların<br />
korunmasını, muhasebe kayıtlarının doğru ve tam olarak tutulmasını,<br />
mali bilgi ve yönetim bilgisinin zamanında ve güvenilir olarak<br />
üretilmesini sağlamak üzere idare tarafından oluşturulan organizasyon,<br />
yöntem ve süreçle iç denetimi kapsayan mali ve diğer kontroller<br />
bütünüdür” şeklinde tanımlanmaktadır.<br />
İç kontrol, kamu kaynağının, kurumun amaç ve hedeflerine göre<br />
yönetimini öngören bir sistemdir. Hesap vermekle yükümlü olanların<br />
sorumluluk alanları ile iç kontrol sistemi birbiri ile örtüşmektedir. Bu<br />
sebeple hesap verme sorumluluğunun hayata geçmesinde etkin işleyen<br />
iç kontrol sisteminin payı büyüktür.<br />
Faaliyet raporlarında yer alan “İç Kontrol Güvence Beyanı”; bütçe<br />
ile tahsis edilen kaynakların planlanan amaçlar çerçevesinde kullanıldığının<br />
ve yürütülen işlemlerin yasallık ve düzenliliğine ilişkin gerekli<br />
206 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Muhammet KIRILMAZ - Filiz ATAK<br />
güvencenin sağlandığının bir kanıtıdır. Harcama yetkilisi tarafından<br />
imzalanan iç kontrol güvence beyanı birim faaliyet raporuna; üst yönetici<br />
ve tarafından imzalanan iç kontrol güvence beyanı idare faaliyet<br />
raporuna eklenir ve kamuoyu ile paylaşılır.<br />
Hesap verme sorumluluğunun gerçekleştirilmesi iç kontrol sistemi<br />
içerisinde üretilen veriler ve raporlar üzerinden sağlanacaktır. İç kontrol<br />
güvence beyanında yer alan “Bu raporda yer alan bilgilerin güvenilir,<br />
tam ve doğru olduğunu beyan ederim. Bu raporda açıklanan faaliyetler<br />
için bütçe ile tahsis edilmiş kaynakların, planlanmış amaçlar<br />
doğrultusunda ve iyi mali yönetim ilkelerine uygun olarak kullanıldığını<br />
ve iç kontrol sisteminin işlemlerin yasallık ve düzenliliğine ilişkin<br />
yeterli güvenceyi sağladığını bildiririm” ifadesinde açıkça görüldüğü<br />
üzere hesap vermenin gerçekleştirilmesinde iç kontrol, bel kemiğini<br />
oluşturmaktadır (Bozkurt, 2010: 133).<br />
5.5. İç Denetim<br />
İç denetim, 5018 sayılı KMYK Kanunun 63. maddesinde; kamu<br />
idaresinin çalışmalarına değer katmak ve geliştirmek için kaynakların<br />
ekonomiklik, etkililik ve verimlilik esaslarına göre yönetilip yönetilmediğini<br />
değerlendirmek ve rehberlik yapmak amacıyla yapılan bağımsız,<br />
nesnel güvence sağlama ve danışmanlık faaliyeti olarak tanımlanmıştır.<br />
İç denetim, harcama birimlerinin faaliyetlerini dönem içinde izler,<br />
üst yöneticiye değerlendirmeler sunar ve öneriler yapar. Harcama birimlerinin<br />
de gereken tedbirleri almasına olanak verir. Faaliyetlerin<br />
verimliliği ve etkinliğine ilişkin bilgiler toplar ve bu bilgilerin daha<br />
önceden tespit edilmiş amaç ve hedeflerin gerçekleşmesi konusunda<br />
etkisini değerlendirir. İdarenin kalite güvencesine katkı yapar; faaliyetler<br />
yürütülürken belirlenmiş amaçlara, düzenlemelere, ilke ve<br />
standartlara uygunluk konusunda güvence sağlar (Kaplan, 2012: 85).<br />
İç denetim, kamu kurumunun çalışmalarını etkinleştirmek için aynı<br />
kurumun personeli tarafından yapılan bağımsız ve nesnel güvence<br />
sağlayan danışmanlık faaliyetidir. İç denetim ile kurumların yönetim<br />
süreçleri izlenmekte, değerlendirilmekte ve elde edilen sonuçlar ile yönetim<br />
sisteminde etkinlik sağlanmaya çalışılmaktadır. Kurum içi kapasitenin<br />
geliştirilmesi, farkındalığın artırılması, yönetim sürecinde<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
207
KAMU MALİ YÖNETİMİNDE ŞEFFAFLIK VE HESAP VEREBİLİRLİK ARAÇLARI: FAALİYET RAPORLARI<br />
aksaklıkların giderilmesi gibi kurumların gelişmelerinde rol oynayan<br />
hususların, kurumların kendileri tarafından denetime tabi tutulması<br />
hesap verebilirliğin yerine getirilmesinde büyük öneme sahiptir. Bir<br />
kurumu en iyi tanıyan yine kurumun kendisidir. Kurum içi personelin<br />
yapacağı denetim bu açıdan bir avantaj sağlayabilir.<br />
5.6. Dış Denetim<br />
Dış denetim en bilinen ifade ile yasamanın yürütmeyi denetlemesidir.<br />
Bu denetim, bağımsız bir dış denetim kurumu olan Sayıştay tarafından<br />
yapılmaktadır. Sayıştay tarafından yapılan harcama sonrası<br />
dış denetim, yürütmenin yasamaya karşı hesap verme sorumluluğunun<br />
yerine getirilmesine yardımcı olmaktadır. Sayıştay yapmış olduğu<br />
denetimler sonucunda hazırladığı raporları TBMM’ye sunarak hem<br />
kamu kaynağının kullanımına hem de yürütülen faaliyetlerin yasal<br />
düzenlemelere uygunluğuna yönelik rehberlik etmektedir.<br />
Kamu kaynaklarının kullanımı kapsamında yürütmenin yasamaya<br />
hesap verme yükümlülüğü bulunmaktadır. Sayıştay, yürütmenin faaliyetleri<br />
ile ilgili bağımsız bir denetim yaparak hem yasamaya yardımcı<br />
olmakta hem de hesap verme sorumluluğuna işlerlik kazandırmaktadır.<br />
Hesap verme sorumluluğunun temel aracı olan faaliyet raporlarının<br />
bir dış denetim kurumunca bağımsız ve objektif bir değerlendirmeye<br />
tabi tutulması hesap verme sorumluluğu mekanizmasının güçlenmesine<br />
yardımcı olmaktadır. Sayıştayların parlamentoya güvence<br />
sağlama misyonları dahilinde gerçekleşen bu görevle faaliyet raporlarının<br />
doğruluğu ve güvenilirliği açısından bir değerlendirme yapılmakta<br />
ve TBMM’ye güvence verilmektedir.<br />
5018 sayılı Kanunun 68. maddesine göre performans denetimi;<br />
kamu kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli olarak kullanılıp kullanılmadığının<br />
belirlenmesi, faaliyet sonuçlarının ölçülmesi ve performans<br />
bakımından değerlendirilmesi, suretiyle gerçekleştirilmektedir.<br />
6085 sayılı Sayıştay Kanunda performans denetimi; “Hesap verme<br />
sorumluluğu çerçevesinde idarelerce belirlenen hedef ve göstergeler<br />
ile ilgili olarak faaliyet sonuçlarının ölçülmesi.” olarak tanımlanmıştır.<br />
Sayıştay’ın dış denetim kapsamında hesap verebilirliğe iki tür etkisi<br />
bulunmaktadır. Bunlardan biri; TBMM’ ne güvence sağlaması, diğeri<br />
208 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Muhammet KIRILMAZ - Filiz ATAK<br />
ise TBMM komisyonlarınca yürütmenin faaliyet sonuçlarını değerlendirmesidir.<br />
5018 sayılı Kanun’da da ifade edilen, Sayıştay tarafından kamu idaresinin<br />
hesabına ilişkin olarak yürütülecek olan mali denetim, kamu<br />
idaresinin gelir, gider ve mallarına ilişkin hesap ve işlemlerinin kanunlara<br />
ve diğer hukuki düzenlemelere uygun olup olmadığının tespit<br />
edilmesi, mali tabloların mali raporlama standartları doğrultusunda<br />
denetlenen kurumun mali durumunu ve faaliyet sonuçlarını tüm<br />
önemli yönleriyle doğru ve güvenilir bir biçimde gösterip göstermediğinin<br />
değerlendirilmesidir (Ceylan, 2010: 113). Bu kıstaslara göre<br />
yapılan mali denetimden elde edilen sonuçlar, mali denetim raporu<br />
haline getirilmektedir.<br />
Sayıştay hesap verme sorumluluğu kapsamında kamu idarelerinde<br />
inceleme yaparak raporlar hazırlamakta ve bu raporları görüşülmek<br />
üzere ilgili TBMM komisyonuna iletmektedir. Komisyonlar, bu kapsamda,<br />
kamu kaynağı kullanma yetkisi olan kişilerin bu yetkinin hesabını<br />
verdikleri bir merci haline gelmektedir. Yani dış denetim hem<br />
kurumlarca hazırlanan raporlar hem de kurumların bizzat denetimi<br />
ile hesap verebilirliğe işlerlik kazandırmaktadır.<br />
Etkin bir demokrasi, etkin bir hesap verme sürecini gerektirmektedir.<br />
Etkin hesap verme süreci ise, hükümet faaliyetlerinin vatandaşlara<br />
raporlanmasını zorunlu kılmaktadır. Vatandaşlara hitabeden<br />
anlaşılabilir, tarafsız denetim raporları hesap verme ilişkisine katkıda<br />
bulunmaktadır. Denetim, hesap verme sürecine, şeffaflığa inanılırlık<br />
ve güven kazandırmaktadır (Kazan, 2010: 192-193).<br />
Hesap verme sorumluluğunda Sayıştay Kanununun getirdiği birtakım<br />
yeniliklerden bahsedilebilir. Hesap verme sorumluluğu adına<br />
yapılan en önemli gelişmelerden biri, 6085 sayılı Kanunda Sayıştay’ın<br />
TBMM’ye sunmakla yükümlü olduğu raporların sayısının artırılmasıdır.<br />
5018 sayılı Kanunda yer alan faaliyet raporları, genel uygunluk bildirimi<br />
ve mali istatistiklerin değerlendirilmesi konulu maddeler dikkate<br />
alınarak yeni bir düzenlemeye gidilmiştir. Yeni Sayıştay Kanunda;<br />
Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporu, Faaliyet Genel Değerlendirme<br />
Raporu ve Mali İstatistikler Genel Değerlendirme Raporu da<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
209
KAMU MALİ YÖNETİMİNDE ŞEFFAFLIK VE HESAP VEREBİLİRLİK ARAÇLARI: FAALİYET RAPORLARI<br />
Sayıştay tarafından TBMM’ye sunulacak raporlar arasında yerini almıştır.<br />
Sayıştay tarafından TBMM’ye gönderilen raporlar gönderilme<br />
tarihinden itibaren 15 gün içinde Sayıştay tarafından kamuoyu ile<br />
paylaşılmaktadır. Böylece siyasi hesap verebilirliğin yanında kamusal<br />
hesap verebilirlikte işlerlik kazanmış olmaktadır.<br />
Kanunla değişikliğe gidilen bir diğer konu ise denetim anlayışıdır.<br />
Hata arama odaklı denetim anlayışından, kurumların mevcut işleyişinde<br />
karşılaştıkları aksaklıkları tespit etmek ve bunları gidermek<br />
odaklı bir anlayış ortaya konmuştur. Eski Sayıştay Kanununda ön plana<br />
çıkan uygunluk denetimi neticesinde kamu kurumlarınca yürütülen<br />
faaliyetlerin kanunlara ve diğer yasal düzenlemelere göre yapılması<br />
hususunda yaşanan sorunlar azaltılmış ancak kamu kaynaklarının verimli<br />
ve vatandaş odaklı kullanımını amaçlayan denetimlerde istenen<br />
seviyeye ulaşılamamıştır. Bu eksikliğin 6085 sayılı Kanunda da yerini<br />
alan performans denetimi ile giderilmesi amaçlanmaktadır.<br />
Son olarak hesap verme sorumluluğunun temel aracı faaliyet raporlarına<br />
geçmeden önce, 5018 Sayılı KMYK Kanununda hesap verme sorumluluğunun<br />
diğer araçları kapsamında, Kesin Hesap Kanunu, Mali<br />
İstatistikler, Kurumsal Mali Durum ve Beklentiler Raporu sayılabilir.<br />
Bu belgeler de denetimlerde göz önünde bulundurulmakta ve hesap<br />
verebilirliğe işlerlik kazandırmaktadır.<br />
6. 5018 Sayılı Kanunda Hesap Verme Sorumluluğunun<br />
Temel Aracı: Faaliyet Raporları<br />
6.1. Faaliyet Raporları<br />
Stratejik plan, performans programı ve bütçe ilişkisinin bir sonucu<br />
olan faaliyet raporları, kamu kaynağının elde edilmesi ve kullanılmasından<br />
sorumlu tutulan yetkili/görevlilerin bu sorumluluğu yerine<br />
getirmesini sağlayan temel araçtır. Faaliyet raporları, kurumların<br />
stratejik plan ve performans programına göre yürüttükleri faaliyetlerin<br />
performans göstergelerince gerçekleşme sonuçlarına yer veren,<br />
sapmaların nedenlerini açıklayan ayrıca kurum hakkında idari ve mali<br />
bilgileri de içeren kapsamlı bir rapordur.<br />
210 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Muhammet KIRILMAZ - Filiz ATAK<br />
5018 sayılı Kanunda faaliyet raporları ile ilgili kapsamlı düzenlemelere<br />
yer verilmiş olması, hesap verme sorumluluğuna verilen önemin<br />
bir göstergesidir. Kanunun 41. maddesinde faaliyet raporları ayrıntılı<br />
olarak açıklanmaktadır. Buna göre özetle; üst yöneticilerce, hesap verme<br />
sorumluluğu çerçevesinde, her yıl faaliyet raporu hazırlanır. Üst<br />
yönetici, idaresinin faaliyet sonuçlarını gösteren idare faaliyet raporunu<br />
düzenleyerek kamuoyuna açıklar. Kamu idareleri, idare faaliyet<br />
raporlarının birer örneğini Sayıştaya ve Maliye Bakanlığına gönderir.<br />
Maliye Bakanlığınca hazırlanacak genel faaliyet raporu kamuoyuna<br />
açıklanır.<br />
Sayıştay, idare faaliyet raporlarını ve genel faaliyet raporunu, dış<br />
denetim sonuçlarını dikkate alarak görüşlerini belirtmek suretiyle<br />
TBMM’ne sunar. TBMM bu raporlar ve değerlendirmeler çerçevesinde,<br />
kamu kaynağının elde edilmesi ve kullanılmasına ilişkin olarak<br />
kamu idarelerinin yönetim ve hesap verme sorumluluklarını görüşür.<br />
Bu görüşmelere, üst yönetici veya görevlendirdiği yardımcısının ilgili<br />
bakanla birlikte katılması zorunludur.<br />
İdare faaliyet raporu, idare hakkındaki genel bilgilerle birlikte; kullanılan<br />
kaynakları, bütçe hedef ve gerçekleşmeleri ile meydana gelen<br />
sapmaların nedenlerini, mali bilgileri; stratejik plan ve performans<br />
programı uyarınca yürütülen faaliyetleri ve performans bilgilerini içerecek<br />
şekilde düzenlenir.<br />
6.2. Faaliyet Raporlarının Hesap Verme Sorumluluğundaki Yeri<br />
Kamuoyunu ve yasama organını, yürütmenin faaliyet sonuçları<br />
konusunda bilgilendirme, hesap verme sorumluluğunun en önemli<br />
gereklerinden birisidir. Bu mekanizma, kamu hizmetlerini yürütenlerin<br />
daha fazla sorumluluk hissetmelerine ve daha sonuç odaklı çalışmalarına,<br />
kamu hizmetlerinden yararlananların ödedikleri vergilerin<br />
nasıl kullanıldığı ve kamu idarelerinin performansları konusunda bilgi<br />
sahibi olmalarına ve yasama denetiminin güçlendirilmesine katkıda<br />
bulunmaktadır.<br />
Bu amaçla, harcama yetkililerince faaliyet raporu, üst yöneticilerce<br />
idare faaliyet raporu, İçişleri Bakanlığınca mahalli idare faaliyetlerine<br />
ilişkin Değerlendirme Raporu, Maliye Bakanlığınca Genel<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
211
KAMU MALİ YÖNETİMİNDE ŞEFFAFLIK VE HESAP VEREBİLİRLİK ARAÇLARI: FAALİYET RAPORLARI<br />
Faaliyet Raporu düzenlenmesi esası getirilmiş; Sayıştay’ın söz konusu<br />
raporlardan hareketle kendi değerlendirmelerini de yapmak suretiyle<br />
TBMM’ni bilgilendirmesi öngörülmektedir.<br />
Faaliyet raporları hesap verme sorumluluğunun hayata geçmesini<br />
sağlayan temel araçtır. Faaliyet raporları ile kurumların bir mali yılda<br />
yürüttükleri faaliyetler/projeler neticesinde elde edilen sonuçlar bilinir<br />
hale gelmektedir. Böylece hem kamuoyuna hem de diğer yetkili<br />
mercilere kamu kaynağının, stratejik planlarda yer alan amaç ve hedeflere<br />
yönelik kullanılıp kullanılmadığının hesabı verilmektedir.<br />
Faaliyet raporları; stratejik plan, performans programı ve bütçe ilişkisinin<br />
kurulması, işlemesi, izlenmesi ve değerlendirilmesi süreçlerinin<br />
bir yansımasıdır. Raporun hazırlanmasına işlerlik eden bu araçların<br />
başarısı faaliyet raporunu etkilemektedir. Stratejik planda yer alan<br />
amaç ve hedeflerin kalitesi ve gerçekçiliği performans programında<br />
yer alan hedef ve faaliyetlerin kalitesini ve ulaşılabilirliğini, performans<br />
programı sürecinde elde edilen başarı ise kamu kaynağının tahsis<br />
edilmesi sürecini olumlu yönde etkiler. Stratejik plan, performans<br />
programı ve bütçe araçlarında elde edilen bu başarı faaliyet raporunun<br />
da amacına uygun olarak hazırlanmasında etkin bir rol oynar.<br />
Performans esaslı bütçelemenin hesap verme sorumluluğuna etkisinin<br />
en somut karşılığı faaliyet raporlarıdır. Faaliyet raporları ile bürokrasiden<br />
yürütmeye, yürütmeden yasamaya ve doğrudan vatandaşa<br />
hesap verilmektedir. Üst yöneticinin faaliyet raporunun içeriğinden ve<br />
raporda yer alan bilgilerin güvenilirliğinden dolayı bakana hesap vermesi,<br />
bürokrasiden yürütmeye, faaliyet raporlarının TBMM’de görüşülüp<br />
karara bağlanması, yürütmeden yasamaya; faaliyet raporlarının<br />
kamuoyu ile paylaşılması, vatandaşa hesap verme yoludur.<br />
Faaliyet raporları hesap verme sorumluluğunun görsel yönünü ortaya<br />
koymaktadır. Yani raporlama hesap verme sorumluluğunun can<br />
damarıdır. Faaliyet raporları ile proje ve faaliyetlere ilişkin sonuçlar<br />
görülebilir olmakta ve sonuçlara ilişkin tereddütler ortadan kalkmaktadır.<br />
Sonuçların görülebilir olmasının bir diğer avantajı ise mevcut<br />
durum üzerinden iyileştirici politikaların üretilmesini sağlayarak<br />
uzun vadede sorumluluk kapsamındaki tarafların birbirlerine olan güvenini<br />
artırmaktır. Bu iyileştirici politikalar, sonraki seneler için tahsis<br />
212 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Muhammet KIRILMAZ - Filiz ATAK<br />
edilecek kamu kaynağının daha verimli alanlarda kullanılmasına ve<br />
hesap verebilirliğin amacına ulaşmasına katkı sağlayacaktır.<br />
SONUÇ<br />
Yeni kamu yönetimi anlayışı ile hazırlanan 5018 sayılı Kamu Mali<br />
Yönetimi ve Kontrol Kanunu birçok önemli ilkeyi kamu yönetimine<br />
kazandırmıştır. Bu ilkelerin başında gelen hesap verme sorumluluğu,<br />
Kanunun amaçlarında “hesap verebilirliği sağlamak üzere” ibaresi ile<br />
yerini almıştır.<br />
Hesap verme sorumluluğu en genel anlamda kendisine kamu kaynağı<br />
kullanma yetkisi verilenlerin bu yetkiyi nasıl ve ne amaçla kullandıklarının<br />
yetkili mercilere raporlanmasıdır. Hesap verme sorumluluğunun<br />
özü sonuçların raporlanmasıdır.<br />
Hesap verme sorumluluğu, kamu kaynağının israfının önüne geçmekte<br />
aynı zamanda kamu kaynağı kullanma yetkisi sonucunda elde<br />
edilen başarı düzeyinin kamuoyu ile paylaşılmasını sağlamaktadır. Yürütülen<br />
politikaların ve uygulama sonuçlarının bilinir hale gelmesi, kişiler/kurumlar<br />
üzerinde geleceğe yönelik başarılı sonuçlar elde etmek<br />
için tetikleyici bir güç oluşturmaktadır.<br />
Faaliyet raporları, hesap verebilirliğin temel aracı olarak kabul edilirken,<br />
faaliyet raporlarının hazırlanmasına temel teşkil eden stratejik<br />
plan, performans esaslı bütçeleme ve performans programı da hesap<br />
verme araçları olarak kabul edilir. İç kontrol, hesap verebilirlikte<br />
etkinliğin artırılmasını sağlayan araçtır. İç denetim, kurumun kendi<br />
üzerinde oluşturduğu denetim mekanizması ile hesap verebilirliğe engel<br />
teşkil eden durumların önüne geçmeyi amaçlayarak, dış denetim<br />
ise hesap verme sorumluluğunun yetkili mercilerde görüşülüp karara<br />
bağlanmasını sağlayarak hesap verme sorumluluğuna işlerlik kazandırmaktadır.<br />
Ayrıca kesin hesap kanunu, mali istatistikler ve kurumsal<br />
mali durum ve beklentiler raporu ise hesap verebilirliğin diğer araçları<br />
arasında yerini alır.<br />
Hesap verebilirliğin etkinliği, hesap verme sorumluluğunun uygulamada<br />
temel aracı olan faaliyet raporlarında kendini göstermektedir.<br />
Kurumlarca hazırlanan faaliyet raporlarında performans bilgilerine,<br />
mali bilgiler ve performans bilgileri açısından bir değerlendirmeye,<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
213
KAMU MALİ YÖNETİMİNDE ŞEFFAFLIK VE HESAP VEREBİLİRLİK ARAÇLARI: FAALİYET RAPORLARI<br />
proje ve faaliyetlere geniş yer verildiğinde ve özellikle faaliyet raporlarının<br />
kilit noktasını oluşturan faaliyet raporu-performans programı<br />
ilişkisi kurulduğunda hesap verme sorumluluğu amacına ulaşacaktır.<br />
Bu şekilde hazırlanmış bir faaliyet raporu, sadece yasal düzenlemeleri<br />
yerine getirmek adına tamamlanan bir süreç olmanın ötesine geçebilecektir.<br />
Bütçe hazırlık aşamasında TBMM’de yapılan görüşmelerde, Bakanlara<br />
yönelik stratejik plan, performans programı ve faaliyet raporu<br />
üzerine hesap verme sorumluluğu mekanizması kurulamamaktadır.<br />
TBMM’de sadece bütçe görüşülüp karara bağlanmakta, ne performans<br />
programı ne de faaliyet raporu gündeme gelmemektedir. Yani meclis<br />
komisyonlarında bu belgeler üzerinden hesap verme sorumluluğunun<br />
uygulanması pek de mümkün olamamaktadır.<br />
Stratejik plan, performans programı ve faaliyet raporları vatandaşlar<br />
tarafından anlaşılır bir biçimde hazırlanmaması hesap verme sorumluluğu<br />
açısından önemli bir sorundur. Bu durumun düzeltilmesi<br />
için kamu kurumlarının herhangi bir çaba göstermemeleri hesap verme<br />
mekanizmasında vatandaşların yeterince yer alamamasına sebep<br />
olmaktadır.<br />
5018 sayılı Kanun, Türk kamu mali yönetiminin temel kanunu niteliğindedir.<br />
Kanunda hesap verme sorumluluğuna işlerlik kazandıran<br />
kamu mali yönetimi araçlarının sorumluluk ile ilgili maddelerde açıkça<br />
ifade edilmemesi bir eksiklik olarak görülmektedir.<br />
Hesap verme sorumluluğuna, sorumluluğun araçları açısından bakılacak<br />
olursa dikkat edilmesi gereken hususlar su şekilde sayılabilir:<br />
• Stratejik planlar, kalkınma planı ve diğer temel politika belgelerine<br />
göre hazırlanması,<br />
• Stratejik plandaki amaç ve hedeflerin kurumların kapasitesi ile<br />
uyumlu ve ulaşılabilir olması,<br />
• Performans programındaki faaliyetlerin stratejik plandaki amaç<br />
ve hedeflerle uyumlu olması,<br />
• Performans göstergelerinin ölçülebilir olması,<br />
• Kamu kaynağının amaç ve hedefleri gerçekleştirmeye yönelik<br />
tahsisinin yapılması,<br />
214 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Muhammet KIRILMAZ - Filiz ATAK<br />
• Üst yönetici ve harcama yetkilisi tarafından faaliyet raporlarının<br />
sahiplenilmesi,<br />
• Faaliyet raporları ve performans programı ilişkisinin faaliyet<br />
raporlarına yansıtılması,<br />
• Faaliyet raporlarında kurumlara yönelik genel bilgilerdense<br />
mali bilgilere ve performans programındaki hedef ve faaliyetlere<br />
yönelik bilgilere ağırlık verilmesi,<br />
• Faaliyet raporlarında yer alan bilgilerin doğru, güvenilir ve tutarlı<br />
olması,<br />
• Performansa yönelik denetim anlayışına geçilmesi,<br />
• Kamuda objektif ve nesnel denetim anlayışının yerleşmesi,<br />
• TBMM’ de bütçenin görüşülmesi ve kabul edilmesi sürecinde<br />
performans programı ve faaliyet raporlarının etkin rol oynaması,<br />
• Vatandaşın hesap verme sürecindeki rolünü etkin hale getirebilmek<br />
için kamuoyu ile paylaşılan belgelerin anlaşılır olmasına<br />
dikkat edilmesi gerekmektedir.<br />
Görüldüğü üzere hesap verme sorumluluğunun etkin bir şekilde işlemesi<br />
uzun ve kapsamlı bir süreci beraberinde getirmektedir. Hesap<br />
verme bilincinin sağlandığı bir kamu yönetiminde kurumlara ve yönetime<br />
olan güven her geçen gün artacaktır.<br />
Hesap verme sorumluluğunun sonuçları, tüm ülkeyi ve toplumu<br />
etkiler. Hesap verme sorumluluğunu sadece yasal düzenlemelerin getirdiği<br />
bir zorunluluk olarak görmek doğru değildir. Kamu kaynağının<br />
kullanılmasından sorumlu olanlar öncelikle hesap verme bilincine sahip<br />
olmalıdır. Üst yöneticiler ve diğer yöneticiler kendi payına düşeni<br />
yaptığı sürece, hesap verme sorumluluğu kanuni bir dayatma olmaktan<br />
çıkacak ve kamu mali yönetiminde iyi yönetimin sağlanmasında<br />
büyük bir yere sahip olacaktır.<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
215
KAMU MALİ YÖNETİMİNDE ŞEFFAFLIK VE HESAP VEREBİLİRLİK ARAÇLARI: FAALİYET RAPORLARI<br />
KAYNAKÇA<br />
ATİSYAN, İzak ve Şerif Sayın (2000). Kamu Maliyesinde Saydamlık, Tesev Yayınları.<br />
BAYAR, Doğan (2008). “Mali Sorumluluk Nedir?”, Maliye Dergisi, Sayı:154,<br />
Ocak-Haziran, ss.13-20.<br />
BİRİCİKOĞLU, Hale ve Serdar Gülener (2008). “Hesap Verebilirlik Anlayışındaki<br />
Değişim ve Türk Kamu Yönetimi” , Türk İdare Dergisi, Sayı: 459, ss.211-212.<br />
BOZKURT, Mehmet (2010). “İyi Mali Yönetimin Gerçekleştirilmesinde İç Denetim<br />
İç Kontrol”, SAYDER Dış Denetim Dergisi, (Temmuz-Ağustos-Eylül),<br />
ss.129-136.<br />
CEYLAN , Betül (2010). “Mali Denetim”, Dış Denetim Dergisi, Temmuz-Ağustos-Eylül,<br />
ss.113.<br />
EMİL, Ferhat ve Hakan Yılmaz (2004). Mali Saydamlık İzleme Raporu II, TESEV<br />
Yayınları.<br />
GÜL, S. Kenan ve Muhammet Kırılmaz (2013). Kamu Kurumlarında Stratejik Yönetim,<br />
Adalet Yayınevi, Ankara.<br />
http://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem22/yil01/ss349m.htm (17.09.2013).<br />
IŞIK, Nihat ve Filiz Demir (2012). “ Kamu Harcamalarında Etkinlik ve Verimlilik:<br />
Karaman Belediyesi Hizmetleri Üzerine Bir Uygulama”, Maliye Dergisi,<br />
Temmuz-Aralık, Sayı:163, ss.148.<br />
KAPLAN, Recep (2012). Kamu Harcama Yönetiminde Hesap Verme Sorumluluğu,<br />
Maliye Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanlığı Yayın No:419.<br />
KARAKAŞ, Mehmet (2005). “Kamu Mali Yönetiminde Yeniden Yapılanma Aracı<br />
Olarak Hesap Verme Sorumluluğu ve Saydamlık” , Süleyman Demirel Üniversitesi<br />
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Sayı:2, ss.292.<br />
KAYA, Safiye (2003). “ Hesap Verme Sorumluluğu Parlamento ve Sayıştay”, 2.<br />
Kamu Mali Yönetim Reformu Arenası Konuşma Metni, ss.1.<br />
KAZAN, Ahmet (2010). “5018 Sayılı Kanun İle Sayıştay Kanun Teklifi Bağlamında<br />
Sayıştayın Türkiye Büyük Millet Meclisine Sunacağı Raporlar”, Dış<br />
Denetim Dergisi, Temmuz-Ağustos-Eylül, ss. 192-193.<br />
KESİK, Ahmet (1999). Bütçe Hukuku, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.<br />
216 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
Muhammet KIRILMAZ - Filiz ATAK<br />
KESİM, Erdoğan (2013). Bir Etik Davranış İlkesi Olarak Hesap Verebilirlik (Hesap<br />
Verme Sorumluluğu) http://www.etikturkiye.com/etik/kamu/4ErdoganKesim.pdf<br />
E.T. (18.09.2013).<br />
KOPITS, George ve Jon Craıg (1998). Transparency in Gevornment Operations,<br />
https://www.imf.org/external/pubs/ft/op/158/op158.pdf (15.09.2015).<br />
Maliye Bakanlığı (2002). “Devlet Muhasebesinde Reform Çalışmaları: Nakit<br />
Esasından Tahakkuk Esasına”, Ankara, ss.22.<br />
Maliye Bakanlığı (2009). Performans Programı Hazırlama Rehberi, ss.6.<br />
ÖZAY, İlhan (2004). “İdari Usul Yasası”, Güncel Hukuk, Sayı:4, Nisan, ss.14.<br />
TANER, Ahmet (2012). “Kamu Yönetiminde Yeniden Yapılanma Arayışları ve<br />
Hesap Verme Sorumluluğuna Etkileri, Sayıştay Dergisi, Nisan-Haziran,<br />
Sayı:85, ss.32.<br />
TBMM (2003). Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe<br />
ve Anayasa Komisyonları Raporları(1/731),<br />
TOSUN, Selma (2010). “Krizden Sonra Yeniden Yapılanma: Mali Saydamlık ve<br />
Bütçe Sürecinin Açık Olması”, Bütçe Dünyası Dergisi, Sayı:33, Ocak, ss. 26.<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
217
AVRUPA ŞİRKETİNDE İŞÇİLERİN YÖNETİME<br />
KATILMASI<br />
Participation of Workers in Management in European Company<br />
İrfan SÖNMEZ * - Gencay KARAKAYA **<br />
Özet<br />
18 Nisan 1951 Paris Antlaşmasıyla Kömür Çelik<br />
Topluluğu olarak kurulan topluluk, bilahare Avrupa<br />
Birliği adını almıştır. Birliğin amacı üye devletler<br />
arasında önce malların, hizmetlerin, kişilerin ve<br />
sermayenin serbest dolaşımını sağlamak, sonra da<br />
ticari entegrasyonu siyasi birliğe çevirmektir. Nitekim,<br />
son yıllarda yapılan düzenlemelerle, özellikle<br />
Lizbon’da AİHS’in AB müktesebatına alınmasıyla<br />
birlikte, topluluk bir süpermarket olmaktan çıkarak,<br />
değerler Avrupa’sına doğru önemli bir adım atmıştır.<br />
Ortak bir pazarın oluşturulması için atılan en<br />
önemli adımlardan biri de Avrupa şirketinin kurulmasıdır.<br />
Latince adı Societas Europaea olan<br />
Avrupa şirketi kurulurken çalışanların yönetime<br />
katılması da yönergelerle teminat altına alınmıştır.<br />
Bu aynı zamanda endüstriyel demokrasinin tabii<br />
sonuçlarından biridir. Çalışmamızda hem AB hukukunda<br />
hem Avrupa şirketinde işçilerin yönetime katılması<br />
ve Türk Hukukuna yansımaları incelenmiştir.<br />
Anahtar Kelimeler: Avrupa Şirketi, İşçi, Yönetim,<br />
Ticaret, Endüstriyel Demokrasi<br />
Abstract<br />
The European Steel And Coal Community which is<br />
later called first European Economic Community and<br />
then European Union has been established on april<br />
18, 1951. the union first aimed at to ensure free<br />
movement of labor, goods, services and capital then to<br />
transform political integration. By recent regulations<br />
especially involvement of European convention<br />
on human rights to European acquisitions, the<br />
community got a step towards values of Europe rather<br />
than a supermarket. one of the important further step<br />
to common market is the establishment of European<br />
Company.In the establishment of The European<br />
Company (also known by its Latin name Societas<br />
Europaea or SE) participation of employees to<br />
administration is secured by the instructions. This<br />
is at the same time the natural result of industrial<br />
democracy. in this study, participation of employees<br />
to the administration both in European Company and<br />
in the Law of European Union and their implications<br />
to Turkish law are examined by giving some examples<br />
in some European union states.<br />
Key words; The European Company, Worker,<br />
Employee, Administration, Trade, Industrial<br />
Democracy<br />
*<br />
Avukat, Elazığ Barosu – Elazığ/Türkiye, efe_23_23@hotmail.com<br />
**<br />
Araş. Gör., İstanbul Ticaret Üniversitesi, Uluslararası Ticaret Bölümü, gkarakaya@ticaret.edu.tr<br />
OMBUDSMAN AKADEMİK DERGISI • YIL: 2 SAYI: 3 TARIH: TEMMUZ-ARALIK 2015 SS: 219-249 ISSN: 2148-256X
AVRUPA ŞİRKETİNDE İŞÇİLERİN YÖNETİME KATILMASI<br />
GİRİŞ<br />
Avrupa Birliğinin temel amaçlarından biri iç sınırlardan arınmış<br />
ortak bir pazarı oluşturmaktır. Bu hedefe ulaşmak için ticaretin önündeki<br />
engellerin kaldırılması, mevzuatın buna göre düzenlenmesi gerekmektedir.<br />
Ticaretin en önemli araçlarının başında şirketler gelmektedir. Malların,<br />
hizmetlerin, sermaye ve emeğin serbest dolaşımına yönelik özgürlükler<br />
sadece gerçek şahısları değil, tüzel kişileri de kapsamaktadır.<br />
Nitekim bu amaçla hem şirketlerin işleyişiyle ilgili yönergeler çıkarılmış,<br />
hem de yıllar süren ciddi çalışmalar sonucunda tamamen AB’ye<br />
mahsus, Avrupa Şirketi’nin temelleri atılmıştır. Yayımlanan direktiflerin<br />
sayısı, şirketlere verilen önem ve ehemmiyeti göstermektedir.<br />
Çalışmamızda, AB’ye özgü Avrupa Şirketi ve işçilerin yönetime<br />
katılmalarının merhaleleri incelenmiştir. Oluşturulma süreci otuz yılı<br />
bulan Avrupa Şirketinin her defasında derin dondurucuya konulmasının<br />
nedeni işçilerin yönetime katılmaları hususunda, tarafların içine<br />
düştükleri anlaşmazlıktır. Avrupa’da farklı iştirak türlerinin olması<br />
ortak bir noktada buluşulmasını geciktirmiştir. 2001 yılında çıkarılan<br />
tüzük ve yönetmelikle bu konudaki uyuşmazlıklar sonlandırarak Avrupa<br />
Şirketi ete kemiğe bürünmüş, hukuk âleminde varlık kazanmıştır.<br />
Çalışanlara kas gücünün ötesinde bir anlam yükleyen- yönetime<br />
katılma- ilkesi AB’nin işle işçiyi bütünleştiren en önemli hamlelerinden<br />
biridir. Bu düzenleme bir taraftan işçiyi işiyle bütünleştirirken diğer taraftan<br />
iş barışı ve veriminin artmasına katkıda bulunmaktadır. Onun<br />
için, Avrupa Birliği işçinin yönetime katılması hususunda bir anlaşma<br />
sağlanıncaya kadar Avrupa Şirketi tüzük ve yönergesini çıkarmamıştır.<br />
Avrupa Birliğinin yapısı, hukuk düzeni ve hukuk oluşturan organlarının<br />
çalışma konusu ile yakın ilgisi vardır. Bu münasebetle AB hukuku<br />
ile ilgili özet bilgilerin verilmesi gerekmiştir. Çalışanların yönetime<br />
katılması demokratikleşme ile at başı giden, demokrasinin Endüstriyel<br />
alana sirayetini temsil eden bir süreçtir. Konunun anlaşılması için<br />
Endüstriyel Demokrasi hakkında kısa bilgiler vermekle yetinilmiştir.<br />
Çalışmanın ana temasını Avrupa Şirketinde çalışanların yönetime katılımı<br />
oluşturmaktadır. Konu AB mevzuatı ışığında incelenerek, son<br />
kertede Türk Hukuk Sistemi ile AB düzenlemeleri arasındaki fark ve<br />
eksiklere dikkat çekilmiştir.<br />
220 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
İrfan SÖNMEZ - Gencay KARAKAYA<br />
1. Avrupa Birliği<br />
Avrupa Birliği fikri çok eskiye dayanmasına rağmen, fikrin kuvveden<br />
fiile çıkması 2.Dünya Savaşından sonraya rastlamaktadır. İnsanlık<br />
iki büyük dünya savaşına tanık olmuş, ikisi de Avrupa’da çıkmıştır. 2.<br />
Dünya Savaşından yıkılmış, ekonomik kaynaklarını tüketmiş olarak<br />
çıkan Avrupa, yeni bir politik model arayışı içerisine girmiştir.<br />
Marshall yardımı ile Avrupa’ya akan ABD sermayesinin ekonomik<br />
sıçramadan ziyade bağımlılık getirdiğini gören Avrupa ülkeleri, bir<br />
araya gelerek bir Avrupa sermayesi oluşturmaya karar verdiler. Amaç,<br />
hem ticari bir pazar oluşturarak, ABD ile rekabet etmek hem de ekonomik<br />
iş birliği yoluyla sonu savaşlara varan rekabet ve çelişkilerin ortadan<br />
kaldırılmasını sağlamaktı.<br />
Bu maksatla başta Almanya olmak üzere, Fransa, Hollanda, Belçika,<br />
İtalya ve Lüksemburg’dan oluşan 6 ülke Fransa’da bir araya gelerek<br />
18 Nisan 1951’de Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğunu(AKÇT) kuran<br />
antlaşmayı imzaladılar. Bu aynı zamanda Avrupa Birliğinin de doğuşu<br />
anlamına gelmektedir.<br />
Topluluğun kısa sürede başarı göstermesi üzerine 25 Mart 1957’de<br />
Roma’da imzalanan antlaşmalarla Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu(EUROATOM)<br />
ile Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) kurulmuş, 7<br />
Şubat 1992 Maastricht Antlaşmasıyla topluluk Avrupa Birliği adını<br />
almıştır. (http://www.tuicakademi.org/index.php/kategoriler/avrupa-<br />
/3086-avrupa-birliginin-tarihsel-gelisimi, Erişim Tarihi: 22.11.2014)<br />
Zaman içinde genişleyerek 28 üye devlete ulaşan Avrupa Birliği,<br />
2004 yılında oluşturulan Avrupa Anayasası ile Birleşik Avrupa hedefi<br />
için önemli bir adım atmıştır. Ancak, halkoyuna sunulan Anayasa,<br />
Hollanda ve Fransa’da ret edilmiş, oluşan boşluk Lizbon antlaşmasıyla<br />
doldurularak, birlik varlık ve hedeflerini korumuştur.<br />
2. Avrupa Birliği ve Türkiye<br />
Türkiye, Roma Antlaşmasının yürürlüğe girmesinden sadece on<br />
dokuz ay sonra, 31 Temmuz 1959’da Topluluk Konseyine üyelik başvurusunda<br />
bulunmuştur. 12 Eylül dönemindeki kısa bir inkıta sayılmasa<br />
tam 56 yıl bu hedefinden hiç vaz geçmemiştir. Aynı ortaklık<br />
başvurusunu Yunanistan ise Türkiye’den iki buçuk ay önce, 15 Mayıs<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
221
AVRUPA ŞİRKETİNDE İŞÇİLERİN YÖNETİME KATILMASI<br />
1959’da yapmıştır. Türkiye’nin ortaklık başvurusu biraz da Yunanistan’ın<br />
yalnız bırakılmaması ve Yunanistan’ın muhtemel üyeliği karşısında<br />
Türkiye’nin Avrupa karşısında yalnız kalmaması maksadına matuftur.<br />
(Karluk, 1998: 367)<br />
11 Eylül 1959 yılında yapılan AET Bakanlar Konseyi toplantısında<br />
Türkiye’nin talebi olumlu bulunarak, dört yıl süren yoğun bir görüşme<br />
trafiğinden sonra taraflar arasında, 12 Eylül 1963’de Ankara Antlaşması<br />
imzalanmıştır. Antlaşmanın amacı 2. maddede şu şekilde ortaya<br />
konulmuştur: “Türkiye ekonomisinin hızlandırılmış kalkınmasını ve<br />
Türk halkının istihdam seviyesinin ve yaşama şartlarının yükseltilmesini<br />
sağlama gereğini göz önünde bulundurarak, taraflar arasında ticari,<br />
ekonomik ilişkileri aralıksız ve dengeli olarak güçlendirmek”. (http://<br />
www.ekonomi.gov.tr/avrupabirligi/index, Erişim Tarihi: 22.11.2014)<br />
12 Eylül askeri darbesinde askıya alınan ilişkiler, Yunanistan’ın muhalefetine<br />
rağmen Konseyin ilişkileri ılımlılaştırma kararı ile 16 Eylül<br />
1986’da yeniden başlamıştır.14 Nisan 1987’de Ankara Antlaşmasından<br />
bağımsız olarak tam üyelik başvurusu yapılmıştır. Bunun nedeni,<br />
zamanla yapılan antlaşmada dengenin Türkiye aleyhine dönmesi, ekonomik<br />
olarak dışa açılma, tam üyeliğin avantajlarından yararlanma,<br />
demokrasiyi darbe tehdidinden kurtarma, topluluğun mali kaynaklarından<br />
yararlanma gibi sebeplerdir (Karluk, 1998: 410-419).<br />
1 Ocak 1996 tarihinde, Türkiye Ortaklık Konseyi’nin 6 Mart 1995<br />
tarih, 1/95 sayılı kararı ile gümrük birliğine geçmiştir. Bu antlaşmayla,<br />
Türkiye AB’den gelen sanayi ürünlerine yönelik tüm gümrük vergilerini<br />
ve eş etkili tedbirlerini ortadan kaldırmıştır (http://www.mfa.gov.<br />
tr/turkiye-ab-gumruk-birligi.tr.mfa, Erişim Tarihi:22.11.2014).<br />
2000’li yıllarda hızlanan AB’ye katılım süreci, AB ülkelerinin 17<br />
Aralık 2004 tarihinde verdikleri 3 Ekim 2005’de katılma müzakerelerine<br />
başlanması yönündeki kararla başka bir evreye girmiştir. Türkiye<br />
2013 yılına kadar hukuk sistemini, AB hukukuyla uyumlaştıracağını<br />
taahhüt etmesine rağmen müzakere sürecinin daha ne kadar süreceği<br />
belli değildir. Müzakereler esnasında öteki aday ülkelerden istenmeyen<br />
kimi taleplerin Türkiye’den istenmesi, sürecin akıbetini belirsiz<br />
hale getirmekte, AB’ye katılma eğiliminin yerini gittikçe AB karşıtı bir<br />
eğilim almaktadır.<br />
222 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
İrfan SÖNMEZ - Gencay KARAKAYA<br />
3. Avrupa Birliği Hukuku<br />
Hukuk, toplumun genel menfaatini veya fertlerin ve toplumun ortak<br />
iyiliğini sağlamak maksadıyla konulan ve kamu gücüyle desteklenen<br />
kaide, hak ve kanunların bütünüdür. Daha yaygın bir tanımla hukuk,<br />
adalete yönelmiş toplumsal yaşama düzenidir. Kant “Hukukçular<br />
hala hukukun tanımını aramaktadırlar” der. Günümüzde en çok kabul<br />
edilen tanımı ise; “Belirli bir zamanda belirli bir toplumdaki ilişkileri<br />
düzenleyen ve uyulması devlet zoruna (müeyyide) bağlanmış kurallar<br />
bütünü, şeklindeki tanımıdır.”<br />
Avrupa Birliği’nin birincil mevzuatı, ikincil mevzuatı, uluslararası<br />
anlaşmaları, idare hukukunun genel ilkeleri, üye devletler arasında<br />
yapılan sözleşmeler ve diğer AB hukuku kaynaklarının bütününe birden<br />
Avrupa Birliği müktesebatı denilmektedir. Avrupa Birliği’ne üye<br />
olan ülkelerin AB müktesebatını olduğu gibi kabul ederek, AB hukuk<br />
düzenini benimsemeleri gerekiyor. AB müktesebatı iç hukukun üstünde<br />
yer almaktadır.(http://www.abpe.org.tr/abpe/content-detail.php?-<br />
lang=2&detail=30, Erişim:7.12.2013).<br />
4. AB Hukukunun Kaynakları<br />
Birlik, supranasyonel (ulus üstü) bir yapılanmadır. Hukuk sistemi<br />
nevi şahsına münhasır, sui-generis bir karaktere haizdir. Akdedilen<br />
kurucu antlaşmalar, direktifler, tüzük ve kararlar AB hukukunun başlıca<br />
kaynaklarını teşkil ederler ( Sönmez, 2014: 111). AB hukukunun<br />
kaynakları, yazılı olanlar, yazılı olmayanlar, birincil ve ikincil kaynaklar<br />
olarak tasnif edilmiştir.<br />
4.1. Yazılı Olmayan Kaynaklar<br />
1. Hukukun genel ilkeleri,<br />
2. Temel Hak ve özgürlükler,<br />
3. Örf ve adet hukuku<br />
4. Anayasal Devlet ilkelerinden ibarettir ( Bozkurt; Özcan; Göktaş,<br />
2008: 179).<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
223
AVRUPA ŞİRKETİNDE İŞÇİLERİN YÖNETİME KATILMASI<br />
4.2. Yazılı Kaynaklar<br />
En genel ifadeyle birincil ve ikincil kaynaklar yazılı kaynaklardır.<br />
4.2.1. Birincil Kaynaklar<br />
Bu kaynaklar topluluğun yasal düzenine temel oluşturan Anayasal<br />
Antlaşmalardır.<br />
Söz konusu antlaşmalar:<br />
-Toplulukları kuran AKÇT, AAET ile AET antlaşmalarıyla bunları tamamlayan<br />
ekler ve protokoller.<br />
-Avrupa Toplulukları için belirli ortak organlar hakkında sözleşme (25<br />
Mart 1957)<br />
-Birleşme Antlaşması(8 Nisan 1965)<br />
-Bütçeyle ilgili Lüksemburg Antlaşması(22Nisan 1970)<br />
-AET ve AAET’na katılma antlaşmaları,<br />
-İkinci Bütçe Antlaşması(1975)<br />
-Avrupa Parlamentosuna doğrudan seçimle ilgili konsey kararı(1976)<br />
-Tek Avrupa Senedi(1986)<br />
-Avrupa Birliği Antlaşması(Maastricht 1992)<br />
-Amsterdam Antlaşması(1997)<br />
-Nice Antlaşması (2001)<br />
-<br />
Avrupa Anayasası (2004 yılında imzalanmış, Fransa ve Hollanda referandumları<br />
nedeniyle yürürlüğe girmemiştir.)<br />
-Lizbon Anlaşması(2007) şeklinde sıralanabilir ( Ülger, 2008: 161).<br />
Topluluk kuran antlaşmalar üye devletler tarafından onaylandıktan<br />
sonra, iç hukuklarında otomatik olarak yürürlüğe girerler. Bu nedenle<br />
bu antlaşmalar kendiliğinden yürürlüğe giren antlaşmalardandır.<br />
“Uluslararası yükümlülükler içeren fakat iç hukukta uygulanabilmesi<br />
için bir uygun bulma yasasına ihtiyaç duyan kendiliğinden yürürlüğe<br />
girmeyen antlaşmalardan farklı olarak, kendiliğinden yürürlüğe giren<br />
224 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
İrfan SÖNMEZ - Gencay KARAKAYA<br />
antlaşmalar ulusal mahkemeler tarafından iç hukuk kuralları olarak<br />
uygulanmak zorundadır “(Bozkurt; Özcan; Göktaş, 2008: 179).<br />
Bu bakımdan, AB siyasi olduğu kadar hukuki yönden de diğer uluslararası<br />
örgütlerden farklıdır. “AB’yi hukuken farklı kılan, AB hukukunun<br />
iç hukuka etkisidir. Ancak bu etki, üye devletlerden değil, ABAD’ın<br />
yarattığı kurallardan kaynaklanmaktadır. Divana göre, topluluk hukuku<br />
uluslararası hukuka, devletlerin bazı alanlarında egemenlik hakkını<br />
kısıtlayan yeni bir hukuk düzeni getirmiştir “ (Özkan, 2011: 112).<br />
“Üye devletlerin yetkilerinin bir kısmını devretmesi, örgüte bu<br />
alanlarda hukuk kuralı oluşturma yetkisini vermiştir.2004 yılında<br />
İtalya’nın başkenti Roma’da imzalanan antlaşma sonucu, Avrupa Birliği<br />
için oluşturulması öngörülen anayasada AB’nin hukuk kuralı yaratma<br />
yetkisi açıkça listelenmiştir. Üye devletlere bırakılan hukuk yaratma<br />
yetkisi de açıkça belirtilmiştir” (Özkan: 112). Topluluğu kuran<br />
antlaşmayı diğer klasik antlaşmalardan ayıran temel fark da buradan<br />
kaynaklanmaktadır. Antlaşma sadece uluslar-üstü kurumlar ortaya<br />
çıkardığı için değil, daha önemlisi, antlaşmanın yürütülmesini taraf<br />
devletlerden alarak kendi kurumlarına devrettiği için farklılıklar göstermektedir<br />
(Bozkurt; Özcan; Göktaş, 2008: 179). Bu da AB hukukunun<br />
uluslar-üstü (supranasyonel) yönünü göstermektedir.<br />
4.2.2. İkincil Kaynaklar<br />
Topluluk hukukunun ikincil kaynakları, topluluk organlarının antlaşmalarla<br />
verilen yetkiler çerçevesinde yarı bağımsız kapasiteleri ile<br />
yaptıkları ve hiyerarşik olarak antlaşma hükümlerinden sonra gelen<br />
hukuktur. Bunlar, konsey ve komisyon tarafından hazırlanan tüzükler,<br />
direktifler, kararlar tavsiye ve görüşlerden oluşur. Bu tasarruflar<br />
ATA madde 249 da tek, tek sayılmıştır (Bozkurt; Özcan; Göktaş: 179).<br />
Ayrıca, kurucu antlaşmalarla, ikincil normlar arasında hiyerarşik bir<br />
ilişki vardır. İkincil normlar, birincil normlara aykırı olamaz. Olursa<br />
ABAD (Avrupa Birliği Adalet Divanı) tarafından iptal edilebilir (Özkan,<br />
2011: 111).<br />
Tüzükler: Genel kapsamlıdır. Bütün unsurlarıyla bağlayıcıdır ve<br />
üye devletlerde doğrudan uygulanır. Topluluk hukukunun üye devletlerde<br />
aynı şekilde uygulanmasını sağlamanın aracıdırlar (Bozkurt;<br />
Özcan; Göktaş, 2008: 166). Hukukun tatbikinde bir nevi yol haritası<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
225
AVRUPA ŞİRKETİNDE İŞÇİLERİN YÖNETİME KATILMASI<br />
işlevi görürler. Tüzük ile düzenleme yapılan bir alanda devletin kullanabileceği<br />
egemenlik yetkileri söz konusu değildir (Keskin, 2004: 3).<br />
Direktifler (Yönergeler):Yöneldiği devlet bakımından varılacak<br />
sonuçları açısından bağlayıcı olmakla birlikte, şekil ve yöntem tercihi<br />
ulusal makamlara aittir. Uygulamada ulusal hukukların yakınlaştırılması<br />
için kullanılmaktadır. ABAD, istisnai durumlarda verilen süreler<br />
dolduktan sonra direktiflerin doğrudan uygulanabilir olduğu kanaatindedir<br />
(Bozkurt; Özcan; Göktaş, 2008: 169). Tüzükler gibi gerekçeli<br />
olmak ve antlaşmaya dayanmak zorundadır.<br />
Kararlar:Muhatapları için bütün unsurları ile bağlayıcıdır. Tüzüklerden<br />
farklı olarak sadece yöneldikleri kişiler için (özel ve tüzel kişiler<br />
ile devletler) bağlayıcı olmaları, direktiflerden farklı olarak da uygulama<br />
yöntemini kendisinin tayin etmesi muhataba üstünlük vermemesidir<br />
(Bozkurt; Özcan; Göktaş, 2008: 169).<br />
Tavsiye ve Görüşler:Bağlayıcı olmadığı gibi, topluluk hukukunun<br />
kaynaklarından olup olmadığı da tartışmalıdır. “ABİA 288’e göre belirlenen<br />
bir konuda yol çizmeye davet etmek için yapılır. Bir görüşe göre<br />
ise, belli bir aksiyon planının genel çerçevesini oluşturur “(Bozkurt;<br />
Özcan; Göktaş: 171). Görüşler, bazı konularda kurumlardan istenen<br />
kanaatleri yansıtmaktadır. Tavsiyeler AB kurumlarının kendi girişimleriyle<br />
alınmakta, görüşler bu kurumlar dışından gelen talepler sonucunda<br />
verilmektedir (Özkan, 2011: 119).<br />
AB hukuku ile ilgili bu özet bilgilerin verilmesinin nedeni, işçilerin<br />
yönetime katılması ile ilgili müktesebatın doğru anlaşılması içindir.<br />
Çalışmanın ileri aşamalarında görüleceği gibi konuyla ilgili düzenlemeler<br />
tüzük ve yönergeler yoluyla yapılmaktadır. AB’nin bu tip düzenlemeleri<br />
yapma, hukuk oluşturma, yasama faaliyetinde bulunma<br />
yetkisine sahip organlar ise AB Parlamentosu, Konsey, Komisyon ve<br />
Adalet Divanıdır (Bozkurt; Özcan; Göktaş, 2008: 166).<br />
AB Parlamentosu; tüzükler yapar, direktifler yayınlar, kararlar alır,<br />
tavsiyelerde bulunur, görüşler bildirir.<br />
Konsey; topluluğun yasama organıdır, bu yetkisini parlamento ile<br />
birlikte kullanır. Komisyonun yaptığı teklif üzerine ya Parlamento ile<br />
ortaklaşa yahut ona danıştıktan sonra tek başına tüzük ve direktif formunda<br />
yasal düzenlemeler yapar.<br />
226 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
İrfan SÖNMEZ - Gencay KARAKAYA<br />
Komisyon; topluluk hukukunun hazırlandığı mutfaktır. Yasaların<br />
hazırlanmasından sorumludur.<br />
Adalet Divanı; kurucu antlaşmaların ve ikincil hukuk normlarının<br />
uygulanma ve yorumlamasından sorumludur.<br />
5. Avrupa’da İşçinin Yönetime Katılması<br />
Avrupa’da işçilerin yönetime katılması, Avrupa Birliğinin teşekkülünden<br />
çok önce gündeme gelmiş, yüz yıl uygulama geçmişi olan bir<br />
konudur. 1990’lı yıllarda geliştirilen danışma sistemleri ve sosyal diyalog<br />
mekanizmaları ile toplu pazarlığa bir alternatif ve çalışanlarla<br />
sendika kanalı dışında doğrudan bir iletişim aracı olarak kullanılmıştır<br />
(Özcüre; Eryiğit, 2006: 149). Endüstrileşme ile birlikte işçi hakları<br />
ile ilgili yeni açılımlar yapma zorunluluğu ortaya çıkmıştır. İçinde<br />
bulunduğumuz küreselleşme süreci, işletmelerin yönetim felsefelerini<br />
etkilemiş, bu bağlamda işçilerin yönetime katılımı ön plana çıkmıştır.<br />
Bu doğrultuda; kalite kontrol çemberleri, toplam kalite yönetimi,<br />
sürekli iyileştirme ve yalın yönetim, işçi temsilciği, sendika temsilciği<br />
gibi yöntemlerle çalışanların yönetime katılımı sağlanmaya ve üretimde<br />
etkinliği arttırılmaya çalışılmıştır.<br />
Şirketler ve benzeri ticari yapılar, kar amacıyla kurulmuş müesseselerdir.<br />
Ancak, zamanla verimin artırılmasının işçinin çok çalıştırılmasına<br />
değil, mutlu edilmesine, maddi ve manevi yönden tatmin edilmesine<br />
bağlı olduğu görülmüştür. Emeğinin karşılığını alan, sözü dinlenen,<br />
istek ve talepleri dikkate alınan bir işçinin, daha verimli ve başarılı<br />
olduğu görülmektedir. Ayrıca bir işin içinde olmakla dışından bakmak<br />
arasında büyük fark vardır. İnsanın içinde bulunduğu dünyayı daha iyi<br />
analiz ettiği, daha doğru ve somut çözümler üretebildiği muhakkaktır.<br />
Bu yönüyle işçiye danışılması hem daha insancıl çalışma şartlarının<br />
oluşturulmasına katkı yapmakta, hem de işçiyi mekanik bir malzeme<br />
olmaktan çıkararak, onu haysiyetine yaraşır bir mevkie koymaktadır.<br />
5.1. Endüstriyel Demokrasi<br />
İlk defa 1897 yılında, Sidney ve Beatrice Webb tarafından kullanılan<br />
bir kavramdır (Seçer, 2009: 19-35). “Demokrasinin endüstriyel alana<br />
sirayetini ifade eder. Endüstriyel demokrasi nitelemesi demokrasinin<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
227
AVRUPA ŞİRKETİNDE İŞÇİLERİN YÖNETİME KATILMASI<br />
yaygınlaşması sürecinin sonunda ortaya çıkmıştır”(Özcüre; Eryiğit,<br />
2006: 145).<br />
Çünkü bu durum, biraz da ülkelerin gelişmişliği ile ilgilidir; ülkelerin<br />
demokratik birikimleri ve şartların uygunluğuna bağlı olarak<br />
değişiklik gösterir. Kavram, en geniş anlamda, ekonomik ve sosyal<br />
içerikli tüm kararlara, çalışan kesimin katılımı’ olarak tanımlanmıştır.<br />
Dar anlamda ise “işletmede çalışanların işletme yönetimine katılmalarıdır.<br />
Bundan başka üretimde verimliliği artırmak amacıyla başvurulan<br />
işçi-işveren işbirliği, işçilerle işverenlerin yöneticinin tüm yetki ve<br />
sorumluluklarını paylaşmaları, işçi-işveren ilişkilerinin uyum içinde<br />
yürütülmesi için geliştirilmiş bir sistem, işçi-işveren arasında güven<br />
dayanışması gibi çok değişik tanımları da yapılmakla birlikte, endüstriyel<br />
demokrasi kavramı tüm bunları da içine alan daha geniş bir kavramdır”<br />
(Özcüre; Eryiğit, 2006: 22).<br />
“İşyeri düzeyinde işçinin kendisini direkt ilgilendiren konularda<br />
yönetime katılmasını esas alan endüstriyel demokrasi talebi, zaman<br />
içinde işletme yönetimine katılma, sektör düzeyinde katılma, milli düzeyde<br />
katılma, AB düzeyinde katılma gibi çeşitli boyutlarda alan genişlemesi<br />
yaşamıştır” (Seçer, 2009: 19-35).<br />
Kavramın konumuzu ilgilendiren yanı, işyerinde alınan kararlardan<br />
doğrudan ve dolaylı etkilenen çalışanların, sermaye gücünü elinde bulunduran<br />
girişimcinin yanında iş yerinin işletme politikası ve işletme<br />
ekonomisine ilişkin kararlara katılımıdır ( Erbaş, 2013: 21).<br />
Amaç, emekle sermaye arasında muvazeneyi sağlamak, işçiyi sosyal<br />
açıdan korumak, karşılaştığı problemleri minimize etmektir. Mesele<br />
sadece yönetimin belli konularda karar alırken, çalışanların görüş ve<br />
onaylarını alması değil, çalışanların davranış, motivasyon ve adaptasyon<br />
yeteneklerinin geliştirilmesi ve çalışanların ortak çıkarlarının farkına<br />
varmasını sağlamaktır (Özcüre; Eryiğit, 2006: 157).<br />
5.1.1. Endüstriyel Demokrasinin Yararları<br />
Yönetime katılma modelinin iş yeri veya işletmeye kazandırdığı yararlar<br />
şu şekilde özetlenebilir.<br />
-Kuruluş içi iletişimi güçlendirmesi,<br />
-İş sonuçlarında iyileştirmenin sağlanması,<br />
228 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
İrfan SÖNMEZ - Gencay KARAKAYA<br />
-Bireysellikten takım çalışmasına geçilmesi,<br />
-Şirket imajının olumlu etkilenmesi,<br />
-Politika ve stratejinin günlük işlere entegrasyonunun sağlanması,<br />
-Yöneticilerin toplam kalite anlayışını daha çok benimsemesi,<br />
-Çalışanların eğitimine verilen önemin artması,<br />
-Çalışanların memnuniyetinin artması,<br />
-Kuruluşun kar marjı ve pazar payında artışın olması,<br />
-Ve savurganlığı önlemesidir. (http://slideplayer.biz.tr/slide/30134-<br />
15/)<br />
5.2. Avrupa Birliğinde İşçinin Yönetime Katılması<br />
Birliğin işçi hakları ile ilgili olarak oluşturduğu mevzuata bakıldığında,<br />
kurucu antlaşma, tüzük ve direktif şeklinde üç ayrı kategorinin<br />
olduğu görülmektedir. Kurucu Antlaşmalar ve Tüzükler doğrudan<br />
uygulanan, üye ülkelerde her hangi bir yürürlük yasasına ihtiyaç duymayan<br />
düzenlemelerdir. Direktifler ise yine doğrudan uygulanan ancak<br />
bazı hallerde muhatap ülkelere süre ve yöntem belirleme imkânı<br />
tanıyan daha esnek yapılı düzenlemelerdir. AB Şirketler Hukuku da,<br />
daha çok direktifler üzerinden yürümüştür. Bunun nedeni, üye ülkelere<br />
zaman tanımak, asgari ölçütleri belirleyerek, diğer alanlarda milli<br />
hukuklara hareket sahası bırakmaktır.<br />
AB müktesebatında şirket ve işçilerle ilgili düzenlemelere mesnet<br />
teşkil eden hüküm, AB Antlaşmasının teşebbüs özgürlüğünü düzenleyen<br />
43. maddesidir. ”Ancak teşebbüs özgürlüğünün birlik ruhuna<br />
halel getirecek tarzda rekabete neden olabileceği düşünülerek, aynı<br />
antlaşmanın 41/2 maddesi ile Konsey ve Komisyonu, 48. madde çerçevesinde<br />
gerektiği ölçüde ortakların ve üçüncü kişilerin hak ve hukuklarını<br />
korumak maksadıyla yeknesaklığı sağlamakla görevlendirmiştir<br />
“(Moustaki; Engammare, 2005:1).<br />
AB tarafından hazırlanan ve 2007’de Lizbon antlaşmasında bir ek<br />
protokol ile yer verilerek AB hukuklunun bir parçası haline getirilen<br />
Temel Haklar Şartının 17. ve 18. maddelerinde de çalışanlara bilgi<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
229
AVRUPA ŞİRKETİNDE İŞÇİLERİN YÖNETİME KATILMASI<br />
verme, danışma ve yönetime katılma hakları düzenlenmiştir. ( Özcan,<br />
2012: 202)<br />
Buna bağlı olarak, 22 Eylül 1994 tarih, 94/45/AT sayılı Bir Avrupa<br />
İşyeri Kurulunun Oluşturulması veya Topluluk Çapında Faaliyet<br />
Gösteren Şirket ve Şirket Gruplarındaki İşçilerin Bilgilendirilmesi ve<br />
Hukuki Dinlenimi Hakkında Bir Usulün Oluşturulmasına Dair Avrupa<br />
Konseyi Direktifi oluşturulmuştur. (Bu direktif 6 Mayıs 2009’da çıkarılan<br />
2009/38/AT sayılı direktifle kaldırılarak yeni bir düzenlemeye<br />
gidilmiştir.) Çıkarılan direktifler konseye AB antlaşmasıyla verilen bu<br />
yetki ve hedefler çerçevesinde gerçekleştirilmiştir.<br />
Bu direktifin 4. maddesinde, ”Topluluk düzeyinde etkinlik gösteren<br />
işletme veya işletmeler grubunda Avrupa İşçi temsilciliğinin oluşturulması<br />
ya da işçilerin bilgilendirilmesi ve görüşlerinin alınabilmesi için<br />
gerekli koşulların ve mali kaynakların hazır bulundurulması amaçlanmış,<br />
sorumluluk merkez yönetime bırakılmıştır.<br />
5. madde de bunun için bir Özel Pazarlık Komisyonunun oluşturulması,<br />
seçme veya atama yönteminin üye devletçe belirlenmesi,6.<br />
madde de ise yönetim merkezi ile pazarlık komisyonunun işçilerin<br />
bilgilendirilmesi ve görüşlerinin alınması ile ilgili yazılı bir sözleşme<br />
yapmaları gerektiği hükme bağlanmıştır. Yürürlükten kaldırılan bu direktifin<br />
önemi işçilerin yönetime katılması hususunda AB düzeyinde<br />
ilk direktif olma özelliği taşımasıdır ( İnci, 2002: 11-12).<br />
94/45/AT sayılı direktifi yürürlükten kaldıran 2009/38/AT sayılı<br />
direktifin gerekçesinde, bu direktifin artık ihtiyaca cevap vermediği,<br />
ortaya çıkan sorunları karşılamaktan uzak olduğu vurgulanarak, ortaklar<br />
arasında yapılan görüşmeler neticesinde yeni bir düzenlemeye<br />
gidildiği belirtilmiştir.<br />
10. madde de iktisadi faaliyetler uyumlu bir şekilde gelişecekse,<br />
“iki veya daha fazla üye devlette faaliyet gösteren teşebbüsler kararlarından<br />
etkilenen çalışanların temsilcilerine bilgi vermek ve danışmak<br />
zorundadırlar, “denilmiştir. Bu hüküm bilgilendirme ve danışmayı zorunlu<br />
bir AB kuralı haline getirmektedir.<br />
13. maddede, “İki veya daha fazla üye devlette faaliyet gösteren teşebbüslerden,<br />
çalışanların bilgilendirmesi ve danışılması için Avrupa<br />
230 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
İrfan SÖNMEZ - Gencay KARAKAYA<br />
Konseyi kurulması ya da ulus ötesi bilgi verme ve danışılmada uygun<br />
usullerin oluşturulması istenmiştir.<br />
15. maddede, oluşturulacak konseyin görev hudutlarının ulus ötesi<br />
konularla sınırlı olacağı,16. madde ise en az iki üye devleti ilgilendiren<br />
konuların ulus ötesi olarak nitelendirilebileceği ifade edilmiştir.<br />
22. maddede bilgi verme tanımlanırken, bilgi verme de çalışanların<br />
temsilcilerinin uygun incelemelerine olanak verme amacı dikkate alınmalı<br />
ancak bu bilgi verme teşebbüsteki karar alma sürecini yavaşlatmayacak<br />
şekilde tanzim edilmemelidir, denilmiştir.<br />
23. madde de, danışma tanımlanırken, karar alma sürecine faydası<br />
olacak görüşlerin ifade edilmesine olanak verilmesi amacı dikkate alınmalıdır,<br />
hükmü getirilmiştir.<br />
26.madde de müzakere organının üye devletlerdeki işçileri dengeli<br />
bir şekilde temsil etmesi gerektiği ifade edilmiştir.<br />
33. madde de temsilcilerin çalışanları iyi temsil edebilmeleri için<br />
çalışanlara rapor vermesi ve gerekli eğitimi almaları gerektiği belirtilmiştir.<br />
Yönergenin ikinci bölümünde, topluluk düzeyinde teşebbüsün<br />
kıstası, üye ülkelerde en az 1000 çalışanı veya iki üye ülkenin her birinde<br />
en az 150 çalışanı olan teşebbüs olarak tarif edilmiştir (2/1-a).<br />
Teşebbüs grubu ise üye ülkelerde en az 1000 çalışanı, farklı üye ülkelerde<br />
en az iki teşebbüs grubu, bir üye ülkede en az 150 çalışanı ve bir<br />
teşebbüs grubu olan yapılar olarak tanımlanmıştır (2/1-c). Direktifin<br />
bu ikinci bölümünde hem tanımlar verilmiş hem de bir çalışma konseyi<br />
ve danışma usulünün nasıl oluşturulacağı ifade edilmiştir.2009/38/<br />
AT sayılı yönerge çalışanların yönetime katılması hususunda en geniş<br />
muhtevaya sahip yönergedir. Hem katılımın prensiplerini hem usulünü<br />
tafsilatlı bir şekilde ortaya koymuştur. Bu yönergede yönetici olarak<br />
çalışanlar hesaplamaya katılmazken, kısmi süreyle çalışanlar verilen<br />
rakamlara dâhil edilmektedir.<br />
8 Ekim 2001 tarihinde Avrupa Şirketinin Hukuki Durumu Hakkında<br />
2001/2157/AT sayılı tüzük ve bu tüzüğe bağlı olarak 8.10.2001<br />
tarih 2001/86/AT sayılı Avrupa Şirketinin Hukuki Durumu Hakkında<br />
Yeniliklere dair Avrupa Konseyi Direktifi ihdas edilmiştir ( Erbaş, 2013:<br />
30-31). Yine, üye ülkelerde farklı uygulamaları birbirine yakınlaştıracak<br />
olan 11 Mart 2002 tarih,2002/14/EC sayılı Avrupa Topluluğunda<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
231
AVRUPA ŞİRKETİNDE İŞÇİLERİN YÖNETİME KATILMASI<br />
Çalışanlara Bilgi Verme ve Danışmaya yönelik Genel Bir Çerçeve Oluşturulmasına<br />
İlişkin Yönerge 13 Mart 2005’te yürürlüğe girmiştir. Böylece<br />
AB’de işçinin yönetime katılmasının hukuki dayanakları oluşturulmuştur.<br />
Yönerge ile en az 20 işçisi bulunan iş yerleriyle, 50 çalışanı bulunan<br />
işletmelerin yönetimleri, çalışanların temsilcilerine mevcut istihdam<br />
durumu, istihdamla ilgili yakın gelecekte ortaya çıkabilecek muhtemel<br />
gelişmeler ve iş organizasyonundaki değişmeler hakkında bilgi vermek<br />
ve danışmakla yükümlü tutulmuşlardır (Özcüre; Eryiğit, 2006: 22).<br />
Avrupa Birliğinin çalışanların yönetime katılmasıyla ilgilendiren diğer<br />
düzenlemeleri ise şunlardır:<br />
Toplu İşçi Çıkarmalara İlişkin 98/59 sayılı Yönerge, İş Yerinin devrine<br />
İlişkin 77/187 Sayılı Yönerge, İş sağlığı ve Güvenliğine İlişkin<br />
80/1107 ve 89/391 sayılı yönerge, 2003/1435/EC sayılı Avrupa Kooperatif<br />
Şirketi Hakkın da Konsey Tüzüğü, 2003/72/EC sayılı yönergeleridir.<br />
Bu yönergelerde de işçinin bilgilendirilmesi ve kendisine danışılması<br />
zorunlu kılınmıştır. AB’de çalışanların yönetime katılması Blanpair’e<br />
göre altı farklı düzeyde gerçekleşmektedir:<br />
1. Atölye Düzeyinde,<br />
2. İş yeri düzeyinde,<br />
3. Teşebbüs (İşletme veya şirket) düzeyinde,<br />
4. Endüstri (İş Kolu) düzeyinde,<br />
5. Avrupa Düzeyinde,<br />
6. Çok uluslu (Uluslararası) düzeyde (Özcüre; Eryiğit, 2006: 155).<br />
Bütün bu yönergeler AB şirketler hukukunun omurgasını oluşturmaktadır.<br />
Birlik bu genel düzenlemelerin dışında Avrupa Şirketi için<br />
2001/86/EC sayılı Yönerge ve onun dayanağı olan 8 Ekim 2001 tarih,2157/2001/EC<br />
sayılı tüzüğü çıkarmıştır. Tüzük ve yönerge incelenmeden<br />
önce Avrupa Şirketinin bilinmesi gerekmektedir.<br />
5.3. Avrupa Şirketi (Societas Europea)<br />
Avrupa şirketi düşüncesi en az elli yıllık bir geçmişe sahiptir. Tek<br />
pazarın oluşturulması fikri, bu bütünleşmenin sembolü olacak bir<br />
232 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
İrfan SÖNMEZ - Gencay KARAKAYA<br />
Avrupa Şirketi’nin kurulmasını da gerekli kılmıştır. İlk defa 1959 yılında<br />
57. Fransa Noterler Kongresinde dillendirilmiş, bilahare Rotterdam<br />
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Sanders tarafından altı<br />
kişilik bir komisyonla projelendirmiştir (Keskin, 2004: 9). 1970 yılında<br />
AB komisyonu da kendi tüzük taslağını hazırlayarak Ekonomik ve<br />
Sosyal Komitenin görüşüne sunmuş, ancak taslakta yer alan ücretlilerin<br />
yönetime katılması hususu taslağın kuvveden fiile çıkmasına mani<br />
olmuştur.<br />
1987 yılında Konsey, AB hukukuna tabi bir şirket oluşturulması<br />
için harekete geçmiş önceki taslak revize edilerek ortakların görüşüne<br />
sunulmuştur. İki bölümden oluşan taslağın yönergeden oluşan ikinci<br />
kısmı, öncekine göre milli hukuklara daha çok atıfta bulunan, özellikle<br />
işçilerin yönetime katılmasında esneklikler tanıyan düzenlemeler getirmiştir.<br />
Çalışma, yine üç alternatifli bir model öneren işçilerin yönetime<br />
katılmasında düğümlenmiştir. Taslak, işçilerin ya Almanya ve<br />
Hollanda’da olduğu gibi yönetim veya denetim organında yahut ayrı<br />
bir organda veya şirketin kuruluşu aşamasında kurucularla çalışan<br />
temsilcilerinin üzerinde anlaşacağı bir model çerçevesinde temsilini<br />
teklif etmiştir. Almanya’nın kendi modelini dayatması üzerine Avrupa<br />
Şirketi fikri bir defa daha dondurucuya konulmuştur.<br />
Görüşmelerin tıkanması şirket fikrini ortadan kaldırmamış, sanayicilerin<br />
baskısı devam etmiştir. Bu baskılar sonucu 1996 yılında tarafların<br />
tamamının görüşlerini dikkate alan Davignon Raporu olarak<br />
bilinen yeni bir belge hazırlanmıştır. Uzun tartışmalardan sonra, çalışanların<br />
şirket organında temsili önce/sonra sistemi olarak anılan sisteme<br />
göre tanziminde mutabakat sağlanmıştır. Sistemin özeti, “Avrupa<br />
Şirketinin kuruluşundan evvel çalışanlar yönetimde temsil edilmiyorlarsa<br />
sonra da temsil zorunluğu olmayacaktır. Temsil ediliyorlarsa<br />
en avantajlı ulusal sistem Avrupa Şirketine uygulanacaktır.” (Keskin,<br />
2004: 14). Son pürüz olarak, hangi temsil sisteminin seçileceğine karar<br />
vermek için çalışanların hangi oranda oyunun gerekli olduğu hususu<br />
kalmıştır. İspanya’nın direnmesi üzerine yıllarca sürüncemede<br />
kalan Avrupa Şirketi fikri 2000 yılında İspanya’nın da ikna edilmesiyle<br />
8.10.2001 tarihinde 2157 sayılı Konsey Tüzüğü ve yine aynı tarihli<br />
2001/86/CE sayılı konsey Yönergesi olarak kabul edilmiştir.<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
233
AVRUPA ŞİRKETİNDE İŞÇİLERİN YÖNETİME KATILMASI<br />
“Avrupa Şirketi milli mevzuatlardan bağımsız Avrupa Birliği hukuk<br />
rejimine tabi özgün bir yapıdır. Amaç, üçüncü ülke şirketlerine<br />
karşı büyük ölçekli rekabetçi şirketlerin oluşturulmasını sağlamaktır.”<br />
(Moustaki; Engammare, 2005:281). Sermayesi paylara bölünmüş<br />
olup, asgari 120.000 Avrodur. Sadece tüzel kişiler Avrupa Şirketi<br />
kurabilmekte, gerçek kişiler ise sadece pay sahibi olabilmektedirler.<br />
Birleşme, holding veya bağlı şirket kuruluşu veya dönüşme yoluyla<br />
kurulabilmektedir. (Moustaki; Engammare, 2005:281).Birleşme veya<br />
dönüşme yoluyla kurulum sadece anonim şirketler için mümkündür.<br />
“Avrupa Şirketi monist veya dualist yapılardan biriyle kurulabilir. Monist<br />
yapıda bir Genel Kurul ile şirketi yöneten bir yönetim kurulu varken,<br />
düalist yapıda bunlara ilaveten bir denetleme kurulu bulunmaktadır.”(Keskin,<br />
2004:16)<br />
5.3.1. Avrupa Şirketinde Çalışanların Yönetime Katılması<br />
Avrupa Şirketinde çalışanların yönetime katılmasıyla ilgili bir anlaşma<br />
sağlanamadığı takdirde şirketin tescili mümkün olmamaktadır. Bu<br />
durum bu ilkeye verilen önemi göstermektedir. Daha önce ifade edildiği<br />
gibi Avrupa Şirketinde işçilerin yönetime katılması, 2157/2001/<br />
EC sayılı Konsey Tüzüğü ile yine aynı tarihli 2001/86/CE sayılı konsey<br />
yönergesi ile düzenlenmektedir. Avrupa Şirketinin anayasası adı geçen<br />
tüzük ve yönergedir.<br />
257/2001/EC Sayılı Konsey Tüzüğü<br />
Tüzük 7 bap ve bir ekten oluşmaktadır. 1. madde de “çalışanlarla<br />
ilgili düzenlemelerin tüzüğün tamamlayıcısı olan yönerge hükümlerinde<br />
yapılacağı belirtilmiştir. Buna bağlı olarak, Tüzüğün 21. maddesi,<br />
2001/86/EC sayılı yönerge, işçilerin çalışanı oldukları “SE”lerinin (<br />
Societas Europea- Avrupa Şirketleri) varlığını etkileyen karar ve meselelere<br />
katılma hakkını sağlamak üzere tasarlanmıştır. İş hukuku ve<br />
sosyal güvenlik hukukundan doğan sorunlar özellikle de işçilere bilgi<br />
verilmesi ve danışma hakkı, üye devletlerde Anonim Şirketlere uygulanan<br />
ulusal hükümler çerçevesinde uygulanır, hükmüne haizdir.<br />
Tüzüğün 22. maddesi ise, tüzükle yönergenin eş zamanlı olarak uygulanmasını<br />
düzenlemektedir. ”Her üye devlet kendi sınırları içerisinde<br />
şirket merkezi bulunan SE’lerin kurulması ve işlemesi için önceden<br />
234 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
İrfan SÖNMEZ - Gencay KARAKAYA<br />
gerekli alt yapıyı oluşturması ve 2001/86 EC sayılı yönerge hükümlerini<br />
ulusal hukuklarına dâhil etmesini sağlamak üzere bu tüzüğün yürürlüğe<br />
girişinin ertelenmesi gerekmektedir. Böylece tüzük ve yönerge<br />
eş zamanlı olarak uygulanacaktır.” Tüzük yönergeye atıf yaparak onu<br />
hem teyit etmiş, hem de güçlendirmiştir.<br />
Tüzüğün genel hükümler başlıklı 4. maddesi,”İşçinin bir SE’nin yönetime<br />
katılımı 2001/86 EC sayılı yönerge hükümleriyle yürütülür,” demektedir.<br />
Bu bakımdan AB uygulamasında işçinin yönetime katılma<br />
esaslarını anlamak için atıf yapılan “Çalışanların Yönetime Katılımı<br />
Hususunda Avrupa Şirketi Statüsünü Tamamlayan 8 Ekim 2001 Tarih<br />
ve 2001/86/EC Sayılı Konsey Direktifine bakmak gerekmektedir. Çalışanların<br />
hangi hususlarda yönetime katılacakları, müzakerelerin nasıl<br />
yapılacağı ve hangi standart kuralların uygulanacağı 17 madde ve eki<br />
standart kurallardan oluşan yönergede ayrı ayrı belirtilmiştir.<br />
8 Ekim 2001 Tarih ve 2001/86/EC Sayılı Konsey Yönergesi<br />
Üç yıllık bir geçiş sürecinden sonra 8 Ekim 2004 tarihinde yürürlüğe<br />
giren yönerge, 3 bölüm ve bir ekten oluşmaktadır. Bir müzakere organı<br />
vasıtasıyla çalışanların şirketin karar alma prosedürüne katılmaları<br />
öngörülmüş olup, Avrupa Şirketini oluşturan şirket ve şubelerinde<br />
çalışanların yönetime katılma haklarının muhafazası hedeflenmiştir.<br />
İlk bölümde, kuruluş usullerine göre çalışanların Avrupa Şirketinde<br />
ne şekilde yer alacakları düzenlenmiştir.<br />
İkinci bölümde, işveren ile çalışanlar arasında ön görülen müzakere<br />
usullerini belirlemiştir.<br />
Üçüncü bölümde, çeşitli hükümler yer almıştır. Ekler kısmında ise<br />
kurucular ile çalışanlar anlaşamadığı takdirde başvurulacak müzakere<br />
ve çözüm yollarının referans maddeleri yer almaktadır (Keskin, 2004:<br />
17).<br />
Yönergenin 1. maddesinde, yönergenin işçilerin yönetime katılımını<br />
düzenlediği ve bu amaçla 3,6 ve 7. maddelere göre her SE’nin çalışanların<br />
yönetime katılması yönünde düzenleme yapması gerektiği<br />
ifade edilmiştir.<br />
2.madde tanımlarla ilgilidir; h. fıkrasında yönetime katılımın mahiyeti<br />
şu şekilde ifadelendirilmiştir:,” Çalışanların yönetime katılımı;<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
235
AVRUPA ŞİRKETİNDE İŞÇİLERİN YÖNETİME KATILMASI<br />
çalışanların temsilcilerinin şirket içinde alınacak kararlarda, bir etki<br />
yaratabilmelerine yarayacak olan bilgilendirme, danışma ve katılımı<br />
içeren her türlü mekanizma” (Aydın, 2014: 278) olarak tarif edilmiştir.<br />
Görüldüğü gibi temsil organı vasıtasıyla çalışanların yönetime katılmaları<br />
danışma, bilgilendirme ve katılım olmak üzere üç boyutlu bir<br />
mekanizma olarak ön görülmüştür. Aynı madde de bu katılım düzeylerinin<br />
ayrı ayrı tanımları da verilmiştir:<br />
Bilgilendirme; (2/i) Bir SE’yi ve bir başka üye devlette yerleşik yavru<br />
şirketlerinden veya kuruluşlardan herhangi birini ilgilendiren meselelerde<br />
SE’nin yetkili organının çalışanları temsil eden organı ve/veya çalışanların<br />
temsilcilerini bilgilendirmesi veya tek bir Üye Devletin karar organlarının<br />
yetkisini aşan sorunlarda; bu bilgilendirmenin çalışanların temsilcilerinin<br />
muhtemel etkiyi derinlemesine değerlendirebilecekleri ve gerektiğinde<br />
SE’nin yetkili organıyla istişare hazırlığı yapabileceği bir zamanda, şekilde<br />
ve içerikte yapılmasıdır.”<br />
Danışma;(2/j) Çalışanların temsilcilerinin, kendilerine verilen bilgiler<br />
çerçevesinde, yetkili organ tarafından öngörülen tedbirler hakkında<br />
SE’nin karar alma sürecinde dikkate alınabilecek olan fikirlerini belirtebilmelerine<br />
zamanlama, şekil ve içerik itibarıyla imkan tanıyan, çalışanları<br />
temsil eden organ ve/veya çalışanların temsilcileri ile SE’nin yetkili organı<br />
arasında diyalog kurulması ve fikir alışverişi yapılmasıdır,<br />
Katılım: (2/k) Çalışanların temsilci organının ve/veya çalışanların<br />
temsilcilerinin şirketin işlerinde aşağıdaki yollarla etkili olmasıdır:<br />
- Şirketin denetim veya idare organlarındaki bazı üyelerin seçimi veya<br />
atanması hakkı ya da<br />
- Şirketin denetim veya idare organlarındaki üyelerin bazılarının<br />
ya da tamamının atanmasını tavsiye etme veya buna muhalefet etme<br />
hakkı;<br />
Bu maddenin f bendinde işçilerin yönetime katılma organı olan<br />
Temsil Organı şu şekilde tarif edilmiştir: ”Topluluk içinde yerleşik bir<br />
SE’de ve onun yavru şirketleriyle kuruluşlarında çalışanlara bilgi verilmesi<br />
ve danışılması ve gerektiğinde SE ile ilgili katılım haklarının<br />
kullanılması amacıyla 4. madde de belirtilen antlaşmalarla veya ekte<br />
belirtilen şekilde kurulmuş olan temsilcilerin organıdır.” (Aydın, 2014:<br />
278).<br />
236 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
İrfan SÖNMEZ - Gencay KARAKAYA<br />
Yine aynı maddenin g bendinde işçilerin yönetime katılımıyla ilgili<br />
bir başka organın, Özel müzakere organının tanımı yapılmıştır:” Bir<br />
SE’de çalışanların katılımı için düzenlemeler yapılması hususunda iştirakçi<br />
şirketlerin yetkili organları ile görüşme yapmak üzere bu direktifin<br />
3. maddesinde belirtildiği şekilde kurulan organdır. 3. madde ise,<br />
iştirakçi şirketlerin yönetim veya idare organlarının bir SE kurulması<br />
planı bir yavru şirket veya SE’ye dönüşme planı üzerinde anlaştıktan<br />
sonra şirketlerdeki çalışanların temsilcileriyle SE’deki çalışanların katılımına<br />
ilişkin düzenlemeler üzerinde müzakereleri başlatmak için<br />
bir müzakere organı kurar. Müzakere organı seçim veya atama ile gelir<br />
(3/2). Seçim veya atama yöntemini her üye devlet kendisi belirler<br />
(3/2b). İştirakçi şirketlerin her ülkedeki işçi sayısının yüzde onuna<br />
tekabül edecek tarzda ve her yüzdelik dilim başına bir sandalye düşecek<br />
sayıda seçilirler. (3/2i) Görevi, iştirakçi şirketlerin yönetimleriyle<br />
beraber SE çalışanlarının katılımına ilişkin şartları yazılı olarak belirlemektir.<br />
(3/3) Kararlarını salt çoğunlukla alır. (3/4), Katılım yoluyla<br />
haklarda azalma meydana geliyorsa bu nisap en az iki ülkede çalışanların<br />
üçte ikisini temsil eden müzakerecilerin oylarının üçte ikisiyle<br />
alınması gerekir (Aydın, 2014: 278).(3/4)<br />
4. madde de, İştirakçi şirketlerle Özel Müzakere organı arasında<br />
yapılacak anlaşmada SE’nin yetkili organının karar ortağı olacak temsil<br />
organının oluşumu, seçimi, üye sayısı, dağılımı, işlevi, toplanma<br />
sıklığı, tahsis edilecek mali kaynak, birden fazla danışma ve bilgilendirme<br />
usulü, bu usullerin uygulamasına yönelik düzenlemeler, SE’nin<br />
yönetim ve denetim organlarına vereceği üye sayısı, üyelerin hakları<br />
ayrı bentler halinde sayılmıştır. Özel Müzakere organı iştirakçi şirketlerle<br />
yazılı anlaşmasında bu hususları ayrı ayrı belirleyecektir.<br />
5.madde de, müzakerelerin özel müzakere organı kurulur kurulmaz<br />
hemen başlamasını ve 6 ay devam edebileceğini öngörmekte, tarafların<br />
anlaşması halinde bu sürenin bir yıla kadar uzayabileceğini belirtmektedir.<br />
6. madde de, müzakere usulüne uygulanacak hukukun, SE’nin kayıtlı<br />
ofisinin bulunduğu üye ülke olduğuna işaret etmektedir.<br />
7.madde de, uygulamanın standart kuralları verilmiştir. SE’nin kayıtlı<br />
ofisinin bulunacağı ülkenin hukukunda konulmuş bulunan standart<br />
kurallar, kaydın yapıldığı günden itibaren şu hallerde uygulanmaya<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
237
AVRUPA ŞİRKETİNDE İŞÇİLERİN YÖNETİME KATILMASI<br />
başlanacaktır: (7/1a) Taraflar bu yönde anlaşmışlarsa, (7/1b) 5.maddede<br />
belirtilen sürede anlaşma olmamışsa(6 ay en fazla 1 yıl) veya her<br />
bir iştirakçi şirket SE ile ilgili standart kuralları kabul edip, SE olarak<br />
tescilini bu yolla sürdürmeye karar verirse ve özel müzakere organı<br />
3/6 maddedeki kararı almamışsa (özel müzakere organı müzakereleri<br />
açmamaya veya açılan müzakereleri sonlandırmaya, katılım konusunda<br />
üye devlette yürürlükte olan kurallara dayanmaya karar verme)<br />
7/2’de ise standart kuralları gösteren ek 3.bölümün hangi hallerde<br />
tatbik edileceği belirlenmiştir. Buna göre, (7/2a) dönüşüm yoluyla kurulan<br />
SE’lerde üye devletin katılımla ilgili kuralları dönüşen SE’ye uygulanmışsa,<br />
(7/2b) SE birleşme yoluyla kurulmuş iştirakçi şirketlerde<br />
çalışanların tamamının en az %25’ini içine alan bir veya birden fazla<br />
iştirakçi şirkette tescil öncesi birden çok iştirak şekli uygulanmışsa<br />
veya çalışanların %25’inden daha azını içine alan bir veya birden çok<br />
iştirakçi şirkette birden çok iştirak şekli uygulanmış, özel müzakere<br />
organı bu yönde bir karar vermişse,(7/2c) SE holding veya yavru şirket<br />
olarak kurulmuşsa, bütün iştirakçi şirketlerde çalışanların %50’sini içine<br />
alan bir veya birden çok iştirakçi şirkette tescil öncesi birden çok iştirak<br />
şekli uygulanmışsa veya %50 sinden daha azında birden çok katılım<br />
şekli uygulanmış ve özel müzakere organı bu yönde karar vermişse, çeşitli<br />
iştirakçi şirket içinde birden çok iştirak şekli varsa, özel müzakere<br />
organı bu şekillerden her hangi birisinin kurulmasına karar verir.<br />
Üye devletler, kendi ülkelerinde tescil edilmiş bir SE ile ilgili karar<br />
bulunmaması halinde kurallar koyabilirler. Bu son paragraf uyarınca<br />
alınan kararları özel müzakere organı şirket yetkili organlarıyla paylaşır.(7/3)<br />
de ise üye devletlere ek 3.bölümdeki referans hükümlerin 2<br />
paragraf b noktasında belirtilen hallerde uygulanmayacağına karar verebilirler<br />
diyerek üstünlük tanımıştır. (3.bölüm b noktası, çalışanların<br />
temsil organına seçim nisaplarını düzenlemiş olup şöyledir: Bir SE kurulmasına<br />
dair diğer durumlarda, SE onun yavru şirket ve kuruluşlarının<br />
çalışanları ve/veya temsil organı, firma tescilinden önce ilgili iştirakçi<br />
şirketlerin uygulamadaki en yüksek oranı ile aynı düzeyde olacak<br />
şekilde, SE’nin idare veya denetim organlarına seçimi, atanması, tavsiye<br />
veya itiraz haklarına sahiptirler. Eğer iştirakçi şirketler SE’nin tescilinden<br />
önce katılım kurallarına tabi değilse, SE çalışan katılımını sağlayan<br />
tedbirleri ele almak zorunda değildir. Temsil organı, idare veya<br />
denetim organı içinde koltukların çeşitli üye devletlerin çalışanlarını<br />
238 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
İrfan SÖNMEZ - Gencay KARAKAYA<br />
temsil eden üyeleri arasında dağılımına veya SE’nin çalışanlarının her<br />
üye devlette SE’nin çalışanlarının oranına uygun olarak, bu organların<br />
üyelerinin atanmasını tavsiye edebileceği veya atanmaya karşı çıkabileceğine<br />
karar verir.<br />
Bir veya daha fazla üye devletin çalışanları bu oran kriterince kapsanmamışsa<br />
temsil organı bu üye devletlerden birinden, uygun olduğu<br />
hallerde üye devletin SE’nin tescil ofisinden bir üye atar. Her üye devlet,<br />
idare veya denetim organı içinde kendisine verilen sandalyelerin<br />
dağılımına karar verebilir. İdare organı veya uygun olduğu hallerde<br />
temsil organı tarafından veya duruma bağlı olarak çalışanlar tarafından<br />
seçilen, atanan veya tavsiye edilen SE’nin denetim organının her<br />
üyesi, oy kullanma hakkı dahil, hissedarları temsil eden üyelerle aynı<br />
hak ve yükümlülüklere sahip tam üye olurlar.<br />
8.madde çekince ve gizlilikle ilgilidir. Üye ülkeler, görev süreleri<br />
içinde ve dışında özel müzakere organı, temsil organı kendilerine gizli<br />
olarak verilen bilgileri açıklamaya yetkili olmadıklarını, nesnel ölçülere<br />
göre açıklanması halinde SE’nin işleyişine zarar verecek bilgilerin<br />
açıklanmamasını ulusal hukukta düzenlenen şart ve sınırlara göre bu<br />
bilgileri verilmeye mecbur edilemeyeceklerini hükme bağlayabilir, bu<br />
konularda ideolojik rehberlik yapacak yasalar çıkarabilirler.<br />
9.madde de, temsil organı ile yönetim organının karşılıklı hak ve<br />
yükümlülüklerini dikkate alarak iş birliği ruhuyla çalışmaları gerektiği<br />
hükme bağlanmıştır.<br />
Direktifin 10. maddesinde, özel müzakere organı veya temsil organının<br />
danışma, bilgilendirme yönünde görevini yaparken, o ülkede yürürlükte<br />
olan mevzuat veya teamüllerin temsilcilere sağladığı koruma<br />
imkânından yararlanacağı ifade edilmiştir. Böylece, işçi temsilcilerinin<br />
görüş ve düşüncelerinden dolayı işverene karşı korunması sağlanmıştır.<br />
Bu hüküm bilhassa toplantılara katılan temsilcilerin işe devamsızlıklarından<br />
dolayı ücretlerinden kesinti yapılmaması için düzenlenmiştir.<br />
11. madde üye devletler, SE yönetimince bu hakkın kısıtlanmaması,<br />
kötüye kullanılmaması için topluluk hukukuyla uyumlu düzenleme<br />
yapmakla sorumlu tutulmuşlardır.<br />
12. madde, her üye devlete yönergenin uygulanması için SE’nin<br />
tescil ofisinin kendi topraklarında olup olmadığına bakmadan bu<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
239
AVRUPA ŞİRKETİNDE İŞÇİLERİN YÖNETİME KATILMASI<br />
direktifin uygulanmasını sağlamakla yükümlü sayılmıştır. Önemli<br />
olan tescil ofisinin yeri değil, SE’nin AB üyesi ülkelerden herhangi birinde<br />
faaliyet gösteriyor olmasıdır.<br />
Yine 13. madde de, 2157/2001’ e göre kurulan şirketlere ulusal hukuk<br />
veya teamüllerin değil, bu yönergenin uygulanacağı belirtilmiştir.<br />
Dolayısıyla SE’ler de çalışanların yönetime katılmasında milli hukuklar<br />
değil, yönerge hükümleri uygulanacaktır.<br />
Direktifin ekinde yer alan standart kurallarda ise, temsil organının<br />
ulusal mevzuat hükümlerine göre seçilmesi gerektiği(1/b),sayının fazla<br />
olması halinde kendi aralarında en fazla 3 üyeden oluşan bir komite<br />
seçmesi,(1/c) Kendi usul kurallarını kendilerinin oluşturacağı (1/d),<br />
Temsil organının yılda bir defa SE’de ki işler ve gelişmeler hakkında<br />
yetkili organla toplanma hakkına haiz olduğu (2/b) Yer değiştirme, işletmenin<br />
kapatılması gibi çalışanların çıkarlarını etkileyen istisnai durumların<br />
oluşması halinde gereken tedbirler hakkında bilgilendirilmek<br />
ve danışılma hakkına sahip olduğu (2/c) (2/e) madde 8’deki gizlilik hükümlerine<br />
halel getirmeksizin, temsil organının üyeleri, bilgilendirme<br />
ve danışma sürecinin içeriği ve sonuçları hakkında SE, yavru şirket ve<br />
kuruluşlarında çalışanların temsilcilerini bilgilendireceği, (2/f) temsil<br />
organı veya komitenin görevini yaparken uzman yardımı alabileceği,<br />
(2/g) herhangi bir hak kaybı olmaması için görevlerini yaparken izinli<br />
sayılabilecekleri (2/h) Görevlerini yaparken gerekli maddi kaynağın SE<br />
tarafından karşılanacağı ifade edilmiştir.<br />
3. bölümdeki standart kurallarda ise şu hususlar hüküm altına alınmıştır:<br />
(3/a) Dönüşüm yoluyla kurulan SE’lerde önceden katılım varsa,<br />
üye devletlerin katılımla ilgili kurallarının aynen devam edeceği,<br />
(3/b) Bir SE kurulmasına dair diğer durumlarda, SE, onun yavru şirket<br />
ve kuruluşlarının çalışanları ve/veya temsil organı, firma tescilinden<br />
önce ilgili iştirakçi şirketlerin uygulamadaki en yüksek oranı ile aynı<br />
düzeyde olacak şekilde, SE’nin idare veya denetim organlarına seçimi,<br />
atanması, tavsiye veya itiraz haklarına sahip oldukları, idare, temsil<br />
organı veya çalışanlar tarafından seçilen veya atanan denetim organı<br />
üyeleri hissedarları temsil eden üyelerle aynı hak ve yükümlülüklere<br />
sahip olacağı ayrı ayrı belirtilmiştir.<br />
Bütün bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere Özel Müzakere organı<br />
ile temsil organının işlevleri farklıdır. Özel Müzakere organının asıl<br />
240 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
İrfan SÖNMEZ - Gencay KARAKAYA<br />
görevi merkezi idare ile birlikte sınır aşırı çalışan işçilerin bilgilendirilmeleri<br />
ve hukuki dinlenme hakkına dair anlaşma yapmaktır (Erbaş,<br />
2013:155). Bu anlaşma ışığında Temsil organı oluşturulduktan sonra<br />
üstünlük bu organa geçmekte işçiler adına danışma ve bilgilendirmeyi<br />
bu organ yapmaktadır. Yönerge, hem SE’nin kuruluş aşamasında<br />
müzakere organı vasıtasıyla işçilerin her hangi bir hak kaybına uğramamasını<br />
amaçlamış, hem de daha sonra temsil organı aracılığıyla<br />
yönetime katılımının hangi boyutlarda ve hangi usullerle olacağının<br />
kurallarını belirlemiştir.<br />
2002/14/EC Sayılı Yönerge<br />
Avrupa şirketine münhasır olmasa da Avrupa Birliği düzleminde çalışanların<br />
yönetime katılımını düzenleyen direktiflerden biri de, Avrupa<br />
Topluluğunda Çalışanlara Bilgi Verme ve Danışmaya Yönelik Genel<br />
Bir Çerçeve Oluşturulmasına Yönelik 2002/14/EC Sayılı Yönergedir.<br />
Adı üstünde konuyla ilgili diğer yönergelerin içini doldurma, çerçevesini<br />
çizme maksadına matuf olduğundan genel hatları ile irdelemek<br />
yerinde olacaktır. Bu yönergeyle KOBİ’leri de kapsayacak şekilde işçilerin<br />
yönetime katılmalarının yasal dayanakları oluşturulmuştur. En<br />
az 20 çalışanı bulunan iş yerleri ile 50 çalışanı bulunan işletmelerin<br />
yönetimlerine, çalışanların temsilcilerine işle ilgili gelişmeler, mevcut<br />
istihdam durumu, istihdamla ilgili yakın gelecekte ortaya çıkabilecek<br />
gelişmeler ve iş organizasyonundaki değişmeler hakkında bilgi vermek<br />
ve danışmak yükümlülüğü getirilmiştir. “2002/14/EC sayılı yönerge<br />
üye devletlerde bilgi verme ve danışmanın kapsamını, konularını, içeriğini,<br />
yöntemini yani kiminle ne zaman, nasıl ve hangi koşullarda gerçekleştirileceğini<br />
düzenlemektedir” (Özcüre; Eryiğit, 2006: 149).<br />
Yönerge bilgi verme konularını şu şekilde sıralamıştır:<br />
-Finansal ve Ticari faaliyetlerle ilgili konular (yıllık bilanço, satın<br />
almalar, birleşmeler vs.)<br />
-Firmanın gelecekteki faaliyetleri hakkında, özellikle istihdam ve<br />
sektörel gelişmeler hakkında düzenli olarak bilgi verilmesi,<br />
-İstihdam düzeyi ve durumu,<br />
-Disiplinle ilgili konular, işe devamsızlık halleri, iş güvenliği ve sağlığı<br />
ve çevre sorunları hakkında bilgilendirilme,<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
241
AVRUPA ŞİRKETİNDE İŞÇİLERİN YÖNETİME KATILMASI<br />
-Çalışanları ciddi olarak etkileyebilecek yapısal değişimler (verimliliği<br />
ve etkinliği artırma düzenlemeleri, iş süreçleri, çalışma süreleri ile<br />
ilgili düzenlemeler) Bütün bunların yanında çalışma koşulları, işe yeni<br />
eleman alımları, çalışma süreleri, iş güvenliği, eşitlik, eğitim, finansal<br />
katılım (kardan Pay alma), gibi çalışanları doğrudan etkileyen konularda<br />
bilgi verilmesi gereklidir (Özcüre; Eryiğit, 2006: 162).<br />
Danışma Konuları ise şunlardır:<br />
-Firmanın yasal statüsünün değiştirilmesi,<br />
-Firmanın kurulduğu ve yerleşim yerlerinin büyütülmesi, küçültülmesi<br />
veya değiştirilmesi,<br />
-Yeni teknolojilerin uygulanması,<br />
-Personel dağılımında yapılacak her türlü değişiklik,<br />
-Bütçeden iş güvenliği ve sağlığına ayrılacak miktarın belirlenmesi,<br />
-Fazla Mesailer,<br />
-İşten çıkarmalar ve mesleki eğitim verilmesi,<br />
-Eğer varsa iş yeri güvenliği veya iş yeri komitesi temsilciliği için<br />
aday gösterme,<br />
-Cinsiyet eşitliğini sağlayan uygulamalar (Özcüre; Eryiğit, 2006:<br />
149).<br />
Yönerge, bilgilendirme ile danışmanın birbirine karıştırılmasının<br />
önüne geçmektedir. Danışma daha çok planlama safhasında gündeme<br />
gelirken, bilgilendirme bu aşamadan sonra devreye girmektedir.Yönergenin<br />
1-11 maddeleri gerekçelerini saymıştır. Yönetim<br />
ve iş gücü arasında sosyal diyalogun sağlanması (m.1), Çalışanların<br />
yönetime katılma haklarının geliştirilmesi (m.2), Mevcut danışma,<br />
bilgilendirme yönteminin çalışanları yeterince koruyamaması (m.6),<br />
Çalışanların işletmenin geleceği ile ilgili kararlara katılarak rekabet<br />
yeteneğinin artırılması (m.7), Çalışanları etkileyecek olumsuz gelişmelerin<br />
bertaraf edilmesi ve uyum yeteneklerinin artırılması (m.8),<br />
Küreselleşen ekonominin ortaya çıkardığı yeni gelişmelere ayak uydurma<br />
ve hazırlıklı olmak için danışma gereği (m.9) başlıca gerekçeler<br />
olarak gösterilmiştir.<br />
242 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
İrfan SÖNMEZ - Gencay KARAKAYA<br />
Yönerge uygulama alanı olarak, bir üye devlette en az 20 çalışanı<br />
bulunan iş yerleri ile bir üye devlette en az 50 çalışanı bulunan işletmelerle<br />
sınırlıdır. (m.19) Bilgi verme ve danışmanın usul ve yöntemi<br />
tamamen çalışanlarla işverene bırakılmıştır. (m.23)<br />
Yönerge danışma ve bilgilendirmenin zamanını, yöntemini ve sınırlarını<br />
ayrı ayrı belirlemiştir. Mesela duyarlı, gizli kabul edilen iş yeri<br />
veya işletmelerin zarar görme ihtimaline karşı bilgi verme yükümlülüğü<br />
ulusal yasalarla sınırlandırılabileceği kabul edilmiş, ayrıca çalışanların<br />
temsilcileri ve uzmanlara sır tutma mükellefiyeti getirilmiştir.<br />
(m.6) Bütün bu tüzük ve direktifler Avrupa Birliğinde işçi hakları ve<br />
işçinin yönetime katılmasıyla ilgili gittikçe işçiyi daha çok yönetime<br />
dahil eden bir eğilimin olduğunu göstermektedir. AB işçilerin yönetime<br />
etki etme kanallarını açık tutarak hem iş barışını sağlama yönünde<br />
ciddi adımlar atmış, hem de çalışanları kas ve emeğinden ibaret gören<br />
anlayışı terk etmiştir.<br />
5.4. Türk Hukukunda İşçilerin Yönetime Katılması<br />
Çalışanların yönetime katılmaları ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir.<br />
Türk Hukukunda çalışanların yönetime katılımlarıyla ilgili<br />
AB mevzuatına paralel düzenlemeler mevcut değildir. Sadece bazı dar<br />
kapsamlı düzenlemeler yapılmıştır. Bunların da ne kadar yönetime katılım<br />
sayılacağı tartışmalıdır.<br />
Bu konuda ilk düzenleme Eylül 1921 tarih,151 sayılı Ereğli Havza-i<br />
Fahmiye Maden Amelesinin Hukukuna Müteallik Kanundur. Bu<br />
yasanın 11. maddesinde, maden ocaklarında çalışanların en düşük ücretlerinin<br />
işçi, işveren ve devlet temsilcilerinden oluşan bir komisyon<br />
tarafından belirlenmesi kararlaştırılmıştır.<br />
1934’de kurulan Türkiye Şeker Fabrikalarında, fabrika müdürlerinin<br />
başkanlığında, mühendis ve ustabaşılardan oluşan komitelere, aylık<br />
çalışmaları değerlendirmek, karşılaşılan teknik sorunların giderilmesi<br />
için çözümler üretmek, iş güvenliği planları hazırlamak, eğiticileri seçmek,<br />
işçilerin durumlarını değerlendirmek gibi görevler verilmiştir.<br />
Bu alanda gerçek anlamdaki ilk düzenleme 1937 yılında yürürlüğe<br />
giren 3008 sayılı İş Kanunudur. Bu kanunla asgari ücretin, işçi temsilcisinin<br />
bulunduğu bir kurul tarafından belirlenmesi kabul edilmiştir.<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
243
AVRUPA ŞİRKETİNDE İŞÇİLERİN YÖNETİME KATILMASI<br />
“Nihayet sendikalardan ayrı olarak işçi temsilcisine 4773 sayılı kanunda<br />
yer verilmiştir. Ancak bu yasayla getirilen düzenlemelere daha sonra<br />
çıkarılan 4857 sayılı kanunda yer verilmeyerek geri adım atılmıştır.”<br />
(Erbaş, 2013: 21).<br />
Türkiye Avrupa Birliğine aday bir ülkedir. Bu amaçla müzakerelerin<br />
başladığı 2005 yılından beri hukukunu Avrupa Birliği ile uyumlu hale<br />
getirmeye çalışmaktadır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu bu maksatla<br />
çıkarılmıştır. Ancak getirilen yenilikler AB mevzuatını karşılamaktan<br />
uzaktır.6102 sayılı yasada çalışanların yönetime katılmasıyla ilgili<br />
herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Oysa AB çalışanların yönetime<br />
katılmasına o kadar önem vermiştir ki, Avrupa Şirketi ile ilgili tüzük ve<br />
yönergesini on yıllar boyunca tehir etmek zorunda kalmıştır. Avrupa<br />
Şirketi yaklaşık 30 yıl işçilerin yönetime katılımında ortak bir irade ve<br />
uzlaşma noktası bulunamadığı için bekletilmiştir.<br />
Farklı yasalarda düzenlenen İş Sağlığı ve Güvenliği Kurulları ve Yıllık<br />
Ücretli İzin Kurulları bu ihtiyaca cevap verecek mahiyette değildir.<br />
Daha önce İş Kanunu içinde yer alan İş Sağlığı ve Güvenliği kurulları,6331<br />
sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu kapsamına alınmıştır.<br />
Yasanın 22/1 maddesinde, “Elli ve daha fazla çalışanın bulunduğu<br />
ve altı aydan fazla süren sürekli işlerin yapıldığı işyerlerinde işveren,<br />
iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili çalışmalarda bulunmak üzere kurul oluşturur.<br />
İşveren, iş sağlığı ve güvenliği mevzuatına uygun kurul kararlarını<br />
uygular,” denilmektedir.<br />
Maddenin diğer fıkralarında alt işveren asıl işveren münasebetinin<br />
bulunduğu işlerde koordinasyonun nasıl sağlanacağı düzenlenmiştir.<br />
Kurulun nasıl oluşturulacağı, görev ve yetkilerinin ne olacağı ise aynı<br />
adı taşıyan yönetmeliğin 6 ve 8. maddelerinde gösterilmiştir. Yönetmeliğin<br />
6. maddesine göre – (1) Kurulun şu kişilerden oluşması gerekmektedir:<br />
a) İşveren veya işveren vekili,<br />
b) İş güvenliği uzmanı,<br />
c) İşyeri hekimi,<br />
ç) İnsan kaynakları, personel, sosyal işler veya idari ve mali işleri<br />
yürütmekle görevli bir kişi,<br />
244 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
İrfan SÖNMEZ - Gencay KARAKAYA<br />
d) Bulunması halinde sivil savunma uzmanı,<br />
e) Bulunması halinde formen, ustabaşı veya usta,<br />
f) Çalışan temsilcisi, işyerinde birden çok çalışan temsilcisi<br />
olması halinde baş temsilci.<br />
E ve f fıkralarında görüldüğü gibi kurula işçilerin de alınması hüküm<br />
altına alınmıştır. (6/5) maddesinde, temsilci olacak, formen, ustabaşı<br />
veya ustaların, işçilerin yarıdan fazlasının katılacağı toplantıda<br />
açık oyla seçileceği, seçimle belirlenememesi halinde işveren tarafından<br />
atanacağı belirtilmiştir. Kurulun görev ve yetkileri ise, iş sağlığı ve güvenliği<br />
ile ilgili yönerge taslağı hazırlamak, aynı konuda çalışanlara yol<br />
göstermek, tehlikelere karşı tedbirler almak,iş kazası,meslek hastalığı<br />
gibi konularda araştırma -inceleme yaparak gerekli tedbirleri raporlaştırmak,<br />
yangın, doğal afet,sabotaj ve benzeri tehlikeler için alınan tedbirleri<br />
değerlendirmek, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun<br />
13 üncü maddesinde belirtilen çalışmaktan kaçınma hakkı talepleri ile<br />
ilgili acilen toplanarak karar vermek” gibi konular olarak sayılmıştır<br />
(http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2013/01/20130118-3.htm,<br />
Erişim: 4.12.2014). Özellikle kurula 6331 sayılı yasanın 13. maddesiyle<br />
verilen, çalışmaktan kaçınma hakkı talepleriyle ilgili karar verme yetkisi<br />
önemlidir. Zira, iş güvenliğini, işçi, sağlığını tehdit eden durumlarda<br />
çalışanlara çalışmaktan kaçınma hakkı tanınmış, işçilere güvenliklerini<br />
işten önde tutma imkânı verilmiştir.<br />
Çalışanların yönetime katılmasına imkân veren düzenlemelerden<br />
biri de İş kanununun 60. maddesine dayanılarak hazırlanan Yıllık<br />
Ücretli İzin Yönetmeliğidir. İş Kanunu madde 60’da, yıllık ücretli<br />
izinlerin, yürütülen işlerin niteliğine göre yıl boyunca hangi dönemlerde<br />
kullanılacağı, izinlerin ne suretle ve kimler tarafından verileceği<br />
veya sıraya bağlı tutulacağı, yıllık izninin faydalı olması için işveren<br />
tarafından alınması gereken tedbirler ve izinlerin kullanılması konusuna<br />
ilişkin usuller ve işverence tutulması zorunlu kayıtların şeklinin<br />
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından hazırlanacak bir yönetmelikle<br />
belirleneceği düzenlenmektedir.<br />
Yönetmeliğin 15.maddesi kurulun oluşumunu,16.maddesi görev<br />
ve yetkilerini tanımlamaktadır. 15.maddeye göre yüzden fazla işçi<br />
çalıştırılan iş yerlerinde ikisi işçi, biri işveren veya temsilcisi olan üç<br />
kişiden oluşan izin kurulları seçilir. Seçim açık oyla işçilerin yarıdan<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
245
AVRUPA ŞİRKETİNDE İŞÇİLERİN YÖNETİME KATILMASI<br />
bir fazlasının katıldığı toplantıda seçilip ilan edilir. İş yerinde sendika<br />
varsa kurulun işçi üyeleri sendika tarafından seçilir.16. maddeye göre,<br />
kurulun görevi, işçiler tarafından İzin Kuruluna iletilen izin isteklerini<br />
bir çizelge halinde işverene sunmak, çizelgeleri işçilerin kıdem, ihtiyaç<br />
ve zorunluluk durumlarına göre hazırlamak ve izinlerin yararlı geçirilmesini<br />
sağlamak maksadıyla kamplar, geziler düzenlemektir. İzin kurulunun<br />
işçi üyeleri sendika tarafından seçildiği için kurulun sendika<br />
gölgesinde kalması, bağımsız davranmaması muhtemeldir. Düzenleme<br />
bu yönüyle eleştirilmiştir (Erbaş, 2013: 21).<br />
Konuyla ilgili bir başka düzenleme de İş kanunu madde 51’e dayanılarak<br />
çıkarılan, Yüzdelerden Toplanan Paraların İşçilere Dağıtılması<br />
Hakkındaki Yönetmeliktir. Yönetmeliğin 8.maddesine göre, oteller, lokantalar<br />
gibi eğlence yerlerinde çalışanlara verilen bahşişin yüzde usulüyle<br />
dağıtıldığı yerlerde, paraların nasıl dağıtılacağını tespit amacıyla<br />
bir değerlendirme kurulu oluşturulması ön görülmüştür. Kurul sendika<br />
temsilcisi, en kıdemli birim amiri, işveren veya onun temsilcisinden<br />
oluşur. Kurul toplanan paraların dağıtımını hizmet kıdemi, başarı durumu<br />
gibi kıstaslar belirleyerek herkesin alacağı paranın yüzdelerini<br />
belirlemekle mükelleftir.<br />
Mevzuatımızda işçinin yönetime katılmasına imkân veren sınırlı<br />
düzenlemelerden bir de İş kanunu madde 29’daki düzenlemedir. Toplu<br />
işten çıkarmalarda işverenin en 30 gün önce işyeri sendika temsilcilerine<br />
bildirme yükümlülüğü getirilmiştir. Bu bildirim katılımın bir<br />
boyutu olan bilgilendirme alanına girmektedir. Sendika temsilcilerine,<br />
işverenle görüşerek çıkarmaların önlenmesi, azaltılması, mağduriyetlerin<br />
en aza indirilmesi yönünde görüş bildirme imkânı vermektedir.<br />
Ödeme sıkıntısı çeken işverene işten çıkarma yerine başka tedbirler<br />
alabilme yolu sunduğu için faydalı bir yöntem olduğu söylenebilir. Ancak,<br />
sendika temsilcileri muhatap alındığı için sendikasız iş yerlerinde<br />
bu imkânın olmaması ciddi bir eksiklik olarak ortaya çıkmaktadır.<br />
Türk İş Hukukunda işverene işçiyi bilgilendirme yönünde başka yükümlülükler<br />
de getirilmiş olmasına rağmen bunlar hem kolektif nitelik<br />
taşımadıklarından hem de işçiye kararları etkileme imkânı vermediğinden<br />
yönetime katılma olarak değerlendirilmeleri mümkün değildir.<br />
Avrupa’da yüz yıllık bir geçmişe sahip olan işçinin yönetime katılması,<br />
mevzuatımızda layık olduğu ilgiyi görmemiştir. Bu yönde yasal bir<br />
246 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
İrfan SÖNMEZ - Gencay KARAKAYA<br />
düzenleme mevcut olmadığı gibi, çeşitli kanunların içerisine serpiştirilmiş<br />
dağınık düzenlemeler de AB mevzuatını karşılamaktan uzaktır.<br />
SONUÇ<br />
İşçilerin yönetime katılması Avrupa’da uzun bir geçmişe sahiptir.<br />
Demokrasinin Endüstriyel alana sirayeti ile birlikte çalışanlar lehine<br />
önemli düzenlemeler yapılmıştır. AB hukukunda Tüzük ve Yönerge<br />
şeklindeki düzenlemelerle işçiler yönetimin bir parçası haline getirilmiştir.<br />
Birlik düzeyinde bir Avrupa Şirketi düzenlemesinin uzun süre<br />
gecikmesinin nedeni, üye devletler arasında işçinin yönetime katılımı<br />
ile ilgili bir mutabakatın sağlanamamasıdır. Otuz yıllık bir uğraşının<br />
sonunda yasal zemini oluşturulan Avrupa Şirketinde işçinin yönetime<br />
katılması 2001/86/EC sayılı yönerge ile sağlanmıştır. Amaç, birliğin<br />
sosyal hedeflerinin gerçekleştirilmesi, topluluk çapında şirket çalışanları<br />
için eşit korumanın sağlanmasıdır. Avrupa Şirketi, ortak bir pazar<br />
oluşturmanın en önemli aşamalarından birini temsil etmektedir.<br />
Çalışanların yönetime katılmalarıyla ilgili bir diğer düzenleme de<br />
2002/14/EC sayılı yönergedir. Tam adı, Avrupa Topluluğunda Çalışanlara<br />
Bilgi Verme ve Danışmaya Yönelik Genel Bir Çerçeve Oluşturulmasına<br />
Yönelik Yönerge, adından da anlaşılacağı gibi Avrupa Şirketi<br />
dışında kalan küçük ve orta ölçekli şirketler için bir çerçeve düzenlemedir.<br />
Türk mevzuatında her iki yönergeyi karşılayacak hukuki bir düzenleme<br />
mevcut değildir. Kimi yasa ve yönetmelikte görülen dar kapsamlı<br />
düzenlemeler AB’nin konuyla ilgili mevzuatından uzaktır. Çalışanların<br />
yönetime katılması ile ilgili uyum yasalarının AB-Türkiye görüşme ve<br />
müzakere sürecinde çıkarılacağı düşünülmektedir. Ancak yakın zamanda<br />
çıkarılmasına rağmen, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununda bu<br />
yönde bir düzenleme yapılmamıştır. İş,işçi ve iş veren ilişkilerini başka<br />
bir düzleme taşıyan, işçinin yönetime katılması ile ilgili düzenlemelerin<br />
-demokrasinin yaygınlaştırılmasının-bir gereği olarak bir an önce<br />
yapılması faydalı olacaktır.<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
247
AVRUPA ŞİRKETİNDE İŞÇİLERİN YÖNETİME KATILMASI<br />
KAYNAKÇA<br />
BOZKURT Enver; ÖZCAN, Mehmet ve GÖKTAŞ, Arif (2008) Avrupa Birliği Hukuku,<br />
Asil Yayın Dağıtım, 4. Baskı, Ankara<br />
ERBAŞ, Cevat Gökhan (2013), Türk Alman Hukukunda İşçinin Yönetime Katılması,<br />
Seçkin Yayınevi, Ankara<br />
İNCİ, M. Ali (2002), Avrupa İş Yeri Temsilciliği Yasası, Birleşik Metal İş Yayınları,<br />
İstanbul<br />
KARLUK, S. Rıdvan (1998), Avrupa Birliği ve Türkiye, Beta yayınevi 5.b., Ankara<br />
KESKİN, Ali Cemal (2004), Şirketler Hukuku Alanında Avrupa Topluluğu Düzenlemeleri<br />
ve Avrupa Şirketi, Beta Yayıncılık, İstanbul<br />
MOUSTAKİ, Guy; ENGAMMARE, Valerie (2005), Çeviren: Ayşegül Sezgin Uysal,<br />
AB Şirketler Hukuku, Lozan<br />
ÖZCAN, Mehmet (2012), Avrupa Birliğinde İnsan Hakları, Hayat Yayınları, İstanbul<br />
ÖZCÜRE, Gürol; ERYİĞİT Nimet (2006), AB’de Yönetime Katılma Yönergesinin<br />
Kobi’ler Düzeyinde Uygulanması ve Türkiye Üzerine Değerlendirme, Sosyal<br />
Siyaset Konferansları, 51. Kitap, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi<br />
Yayınları, 145 - 176<br />
ÖZKAN, Işıl (2011), Avrupa Birliği Hukuku, Seçkin Yayıncılık, Ankara<br />
SÖNMEZ, İrfan (2014), Ana Dille Eğitim, Milliyetçilik ve AB Hukuku, Bilge Oğuz<br />
Yayınevi, İstanbul<br />
ÜLGER, İrfan Kaya (2008), Avrupa Birliği Rehberi, Umut Tepe Yayınları, Kocaeli<br />
İNTERNET KAYNAKLARI<br />
http://www.casgem.gov.tr/Casgem/content/conn/casgem/path/Contribution%20Folders/Casgem/AnaSayfa/Yay%C4%B1n_ve_Dokumantasyon/1-AB.pdf;jsessionid=VjcTTsLZYfzzQ02zc3fHSpW1h1hFx7RmyhQj7z63xcpmhGg2WPnS!-444087604<br />
http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2013/01/20130118-3.htm<br />
248 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
İrfan SÖNMEZ - Gencay KARAKAYA<br />
http://www.ekonomi.gov.tr/avrupabirligi/index.cfm?sayfa=DADD3D09-D<br />
8D3-8566-4520836010825065<br />
http://www.mfa.gov.tr/turkiye-ab-gumruk-birligi.tr.mfa<br />
http://slideplayer.biz.tr/slide/3013415/<br />
http://hukuk.bunedir.org/<br />
http://www.abpe.org.tr/abpe/content-detail.php?lang=2&detail=30<br />
http://www.tuicakademi.org/index.php/kategoriler/avrupa/3086-avrupa-birliginin-tarihsel-gelisimi,erişim,22.11.2014<br />
http://www.mess.org.tr/content//MESS_AB%20Sosyal_Politika_ve_Istihdam_%20Muktesebat%20Rehberi_TR-Agustos2011.pdf<br />
http://www.ceis.org.tr/dergiDocs/makale240.pdf<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
249
KARAR ÖRNEKLERİ
2015/2608 ŞIKAYET NUMARALI, TÜRKÇE BILMEYEN VE OKUR<br />
YAZAR OLMAYAN TÜM SEÇMENLERE SAĞLIKLI ŞEKILDE OY<br />
KULLANABILMELERI İÇIN EĞITICI ÇALIŞMALAR YAPILMASI<br />
TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 27/10/2015 TARIHLI<br />
TAVSIYE KARARI<br />
ŞİKAYET NO : 2015/2608<br />
KARAR TARİHİ : 27/10/2015<br />
TAVSİYE KARARI<br />
ŞİKAYETÇİ<br />
ŞİKAYET EDİLEN<br />
İDARE<br />
ŞİKAYETİN KONUSU<br />
ŞİKAYET BAŞVURU<br />
TARİHİ<br />
: …. Derneği<br />
: Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığı<br />
: İki gerçek kişinin Derneklerine muhatap başvurusuna<br />
atfen 7 Haziran 2015 tarihinde gerçekleştirilecek<br />
olan 25 inci Dönem Milletvekili<br />
Genel Seçimi kapsamında hazırlanan eğitim<br />
filmlerinin herkesin Türkçe ya da okuma yazma<br />
bildiği varsayımı ile tasarlandığı, Yüksek<br />
Seçim Kurulunun (YSK) anadili Kürtçe olan ve<br />
Türkçe bilmeyen seçmenleri dikkate almadığı,<br />
uluslararası hukuk ve ulusal mevzuat tarafından<br />
güvence altına alınan seçme hakkının kullanımı<br />
noktasında hak ihlallerinin önüne geçilmesi<br />
için ilgili kurum ve kuruluşlar nezdinde<br />
gerekli işlemlerin yapılması talep edilmektedir.<br />
: 04.05.2015<br />
OMBUDSMAN AKADEMİK DERGISI • YIL: 2 SAYI: 3 TARIH: TEMMUZ-ARALIK 2015 SS: 251-277 ISSN: 2148-256X
2015/2608 ŞIKAYET NUMARALI, TÜRKÇE BILMEYEN VE OKUR YAZAR OLMAYAN TÜM SEÇMENLERE SAĞLIKLI ŞEKILDE OY KULLANABILMELERI<br />
İÇIN EĞITICI ÇALIŞMALAR YAPILMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 27/10/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
A. Şikâyet Başvuru Süreci<br />
I. USÛL<br />
1. Şikâyet başvurusu, Kurumumuza posta yolu ile gönderilen ve<br />
04/05/2015 tarih ve … sayı ile kayıt altına alınan yazı vasıtasıyla yapılmıştır.<br />
Şikayet başvurusunun karara bağlanabilmesi için 28/03/2013<br />
tarihli ve 28601 mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Kamu<br />
Denetçiliği Kurumu Kanununun Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar<br />
Hakkında Yönetmelik’in 41 inci maddesinin 1 inci fıkrasının (a)<br />
bendi ve İmza Yetkileri Yönergesi’nin 7 nci maddesinin 1 inci fıkrasının<br />
(e) bendi uyarınca, şikayetin incelenmesine ve araştırmasına geçilmiş,<br />
09/10/2015 tarihli Tavsiye Kararı önerisiyle Kamu Başdenetçisine<br />
sunulmuştur.<br />
B. Ön İnceleme Süreci<br />
2.YSK Başkanlığının şikâyete konu eğitim filmleri hazırlatılması<br />
yönünde iradesini yansıtan işleminin, seçim hukuku çerçevesinde gerçekleştirilen<br />
bir işlem mi olduğu yoksa idari işlem mahiyetine mi haiz<br />
olduğu hususu da Kurumumuzun başvuruyu incelemeye yetkili olup<br />
olmadığı konusuna açıklık getirecektir.<br />
3. T.C. Anayasası’nın 67 nci maddesinin 2 nci fıkrasında seçimlerin<br />
“… yargı yönetim ve denetimi altında yapılır” hükmü<br />
bulunmaktadır. 02/05/1961 Tarihli Resmi Gazetede yayımlanan<br />
298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında<br />
Kanun’un 14 üncü maddesinde ayrıntılı bir şekilde Yüksek Seçim<br />
Kurulu’nun (YSK) görev ve yetkileri sayılmıştır. 15 inci maddesinde<br />
“İl seçim kurulu … il merkezinde görev yapan en kıdemli hakimin başkanlığında<br />
merkez ilçe seçim kurulu başkanlarından sonra gelen en<br />
kıdemli üyeden oluşur. Kurulun, hakimlerden kurulu iki yedek üyesi<br />
vardır…”, 18 inci maddesinde “İlçedeki en kıdemli hakim (ilçe seçim)<br />
kurulun başkanıdır” hükümleri yer almaktadır. 298 sayılı Kanun’un<br />
132 nci maddesinin 4 üncü fıkrasında, Kurulun kararı kesindir. Aleyhine<br />
hiçbir mercie ve kanun yoluna başvurulamaz.” düzenlemeleri<br />
bulunmaktadır. Yine Anayasa Mahkemesi’nin 2014 tarihli, 2013/….<br />
başvuru numaralı kararında YSK’nın“Yargı yeri(mercii)” olduğu benimsenmiştir..<br />
Yasalardaki bu düzenlemeler, ilçe, il seçim kurullarının<br />
252 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
2015/2608 ŞIKAYET NUMARALI, TÜRKÇE BILMEYEN VE OKUR YAZAR OLMAYAN TÜM SEÇMENLERE SAĞLIKLI ŞEKILDE OY KULLANABILMELERI<br />
İÇIN EĞITICI ÇALIŞMALAR YAPILMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 27/10/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
oluşumu birlikte değerlendirildiğinde seçimlerin Anayasa’nın hükmüne<br />
uygun olarak” hâkim teminatında” yapılacağının ifade edilmek istendiği<br />
açıktır. “Yargı Mercii” ayrı “Yargı Organı” ve “Mahkeme” çok<br />
ayrı kavram ve oluşumlar olduğu izahtan varestedir.<br />
4. YSK hiçbir zaman “Yargı Organı” veya “Mahkeme” değildir. YSK<br />
“Yargı organı” veya “Mahkeme” olsaydı Anayasada açıkça yazılması<br />
gerekirdi. Oysa 3 üncü Bölüm, I-II başlığı altında yargı ve Yüksek<br />
Mahkemeler tek tek sayılmıştır. Diğer bir anlatımla YSK, mahkemeler<br />
ve yargı organları gibi çalışmamaktadır. En önemlisi gerçek anlamda<br />
aleniyet unsuru yoktur. Sav, savunma ve hüküm üçlüsü yani yargı<br />
makamlarının omurgası yoktur. YSK kararlarına etkin bir başvuru<br />
imkânı olmadığı gibi, yargı kararlarında olduğu gibi kanun yoluna<br />
başvurulması vb. gibi mahkeme ve yargılamada aranan hiçbir unsur<br />
bulunmamaktadır. Kurul Yüksek Yargıçlardan da oluşsa, idari eylem<br />
ve işlemde bulunan bir “ Kurul”dur. Kurul halinde çalışmaktadır. Yargılama<br />
yapmamakta, mahkemeler gibi hüküm verememektedir. Yargı<br />
denetiminde seçimlerin yapılmasından murad edilen hâkimlik teminatı<br />
altında bağımsız ve tarafsız olmalarından kaynaklanan bir güven<br />
unsuru olmasıdır. YSK ve İl Seçim Kurulu’nun hakimlerden oluşması,<br />
İlçe Seçim Kurulu Başkanının hakim olması, kurulları “Yargı organı”<br />
ve “Mahkeme” olarak kabul etme sonucunu doğurmaz. Anayasa Mahkemesi’nin<br />
2015/6723 Başvurulu nolu kararının 40 ıncı paragrafında;<br />
YSK’nın yargı organı olduğuna dair başvurucunun iddiası incelenmiş,<br />
yetkisi olduğu halde yargı organı olduğunu ifade etmediği gibi 40 ıncı<br />
paragrafın benimsendiğinin de söylenemeyeceği, bu gerekçeden hareketle<br />
değerlendirmemize benzer yoruma ulaştığı sonucuna vardığı anlaşılacaktır.<br />
Dolayısıyla YSK Yargı organı veya mahkeme olmayıp idari<br />
bir kurul ve Kurumdur.<br />
5. Diğer yönden 6328 sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu hakkındaki<br />
Kanun’un 1, 5 ve 17 inci maddeleri çok açık olup, YSK veya benzeri<br />
idari kurul eylem ve işlemleri koşullar oluştuğunda, Kamu Denetçiliği<br />
Kurumu tarafından incelenip, araştırılabilecek ve denetlenebilecektir.<br />
Yasamız, 298 sayılı ve bu Kanunla seçimle ilgili kanunlara göre sonradan<br />
ve özel bir Kanun olarak 29/12/2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir.<br />
Kanun koyucu deyim yerinde ise “abesle iştigal etmez.” Eğer YSK<br />
kararlarını Kamu Denetçiliği Kurumu’nun inceleyemeyeceğini benimseseydi,<br />
“Kurumun görev alanı dışında” sayılan 5 inci maddeye ilave<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
253
2015/2608 ŞIKAYET NUMARALI, TÜRKÇE BILMEYEN VE OKUR YAZAR OLMAYAN TÜM SEÇMENLERE SAĞLIKLI ŞEKILDE OY KULLANABILMELERI<br />
İÇIN EĞITICI ÇALIŞMALAR YAPILMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 27/10/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
ederdi. Örneğin, kanunkoyucu KDK’nın YSK kararlarını incelemeyeceğini<br />
isteseydi 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluş ve Yargılama<br />
Usulleri Hakkında Kanun’un 45 inci maddesinin (3) numaralı<br />
fıkrasında yazılı bir düzenleme yapıp yasalarında kesin olduğu ifade<br />
edilen kararları incelemeyeceğini hüküm altına alırdı. Kaldı ki Yasanın<br />
1 inci maddesi “İdarenin her türlü eylem ve işlemi, tutum ve davranışı”<br />
şeklinde düzenleyerek, koşulları oluştuğunda çok geniş bir alanı<br />
KDK’nın yetki ve görev kapsamında kabul etmiştir.<br />
6.298 sayılı kanunun 132/4 maddesi kanun yapma tekniğine ve<br />
bir kısım Anayasa teorilerine göre yasaların zımni olarak yürürlükten<br />
kalkmaları yorumunu gündeme getirmektedir. Kamu yararı ile<br />
bireysel yarar dengesi ve ölçülülük gözetildiğinde YSK’na 298 sayılı<br />
Kanun’un ilgili maddesi hükmünün bu açıdan değerlendirilmesi her<br />
zaman mümkündür. İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi (İHAS) ek protokolün<br />
3 üncü maddesi “Serbest Seçim Hakkı” insan haklarından kabul<br />
edilmiştir. İnsan hakları Avrupa Mahkemesinin (İHAM) bu yönde<br />
birçok istikrarlı kararı bulunmaktadır.<br />
7.Bir diğer yönden Kamu Denetçiliği Kurumu Türkiye Cumhuriyeti’nde<br />
hukuka uygunluk denetimi yanında hakkaniyet (bir anlamda<br />
yerindelik) ve tutum ve davranış denetimi yapan tek Anayasal kurumdur.<br />
Nitekim değişik bir yaklaşımla İnsan Hakları Kurumu da (İHK)<br />
şikâyete konu YSK işlemini kendini incelemeye yetkili görmüş ve tavsiye<br />
kararı vermiştir. (Bkz.http://www.esithaklar.org/wp-content/<br />
uploads/2015/07/%C4%B0HK-Se%C3%A7men E%C4%9Fitimi-Karar%C4%B1.pdf,<br />
İnsan Hakları Kurulu Kararı, Başvuru Kayıt Numarası:<br />
2015/1344, Karar Tarihi:25.06.2015, çevrimiçi 23/10/2015).<br />
8.Seçimlerin genel yönetim ve denetiminden sorumlu bir devlet<br />
kurumu olan YSK, hem seçim hukuku çerçevesinde çeşitli işlemler<br />
yapmakta hem de her kamu kurumu gibi idari nitelikte işlemler tesis<br />
etmektedir. Yürütme organı ve idari teşkilat içinde yer almayan yasama<br />
ve yargı organları dahi idari işlem mahiyetinde işlemler yapabilmekte<br />
iken YSK’nın veya YSK Başkanlığının idari işlem niteliğinde bir<br />
işlem tesis etmediği savının kabul edilmesi mümkün değildir.<br />
9.Hak ihlaline neden olduğu iddia edilen ve sadece Türkçe dilinde<br />
hazırlanmış olan eğitim filmleri, yukarıda zikredilen 298 sayılı Kanunun<br />
Ek 1 inci maddesinin birinci fıkrasındaki “vatandaşın ilgisi<br />
254 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
2015/2608 ŞIKAYET NUMARALI, TÜRKÇE BILMEYEN VE OKUR YAZAR OLMAYAN TÜM SEÇMENLERE SAĞLIKLI ŞEKILDE OY KULLANABILMELERI<br />
İÇIN EĞITICI ÇALIŞMALAR YAPILMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 27/10/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
uyandırılmak ve kendisine seçmen olmanın görev ve yetkileri hatırlatılmak<br />
suretiyle… duyurulur.” ifadesi kapsamında hazırlanan<br />
bilgilendirici yayınlardır. Bu yayınların esasen, aynı madde uyarınca<br />
Kurul tarafından yapılması gerekmektedir. Ancak Kurul, eğitim filmlerinin<br />
hazırlanmasına ilişkin bu işlemleri, kendisi adına YSK Başkanlığının<br />
yapmasına karar vererek yetkisini devretmiştir.<br />
10.YSK Başkanlığının şikâyete konu işleminin incelenmesi neticesinde,<br />
seçmenlerin ilgisinin uyandırılması adına eğitim filmlerinin<br />
hazırlatılmasından ibaret olan söz konusu işlemin, seçim hukuku veya<br />
idari işe ait olmasının bir önemi yoktur. Sonuçta YSK idari eylem ve<br />
işlem tesis eden bir kuruldur.<br />
11.Hiçbir kişi ve kuruluş hukuk devletinde denetimden muaf tutulamaz.<br />
Bilindiği gibi Anayasa Mahkemesi, Temel Hak ve Özgürlüklerle<br />
ilgili bireysel başvurulara ilişkin davalara bakmaktadır. Anayasa Mahkemesi’nin<br />
seçimle ve YSK kararı ile ilgili bireysel başvuru kararlarında<br />
farklılıklar gözlenmektedir. 2014 tarihli, 2014/…. başvuru numaralı ...<br />
kararında kendini bir anlamda yetkili görmekte iken, genel seçimlerle<br />
ilgili YSK’nın işlemiyle ilgili 2015 tarihli ve 2015/…. başvuru nolu<br />
“Basın ilan Kurumu genel kurul üyeliğinin kamu görevi kabul edilerek<br />
bu görevden ayrılmama nedeniyle milletvekili adaylığının YSK tarafından<br />
iptal edilmesinin seçim hakkını ihlal ettiği” iddiasıyla verdiği<br />
kararında “konu bakımından yetkisizlik” nedeniyle “kabul edilemezlik”<br />
kararı vermiştir. Yine 2014 tarih, 2013/…. Başvuru nolu “İlçe<br />
Seçim Kurulu Başkanının (kesin) kararı sonucunda oda seçimlerine<br />
katılamaması nedeniyle adil yargılama hakkının ihlal edildiğine” ilişkin<br />
iddiayla ilgili olarak da, başvurunun “açıkça dayanaktan yoksunluk”<br />
nedeniyle “kabul edilemez olduğuna” hükmetmiştir. Oysa hiçbir<br />
yargı organı ve mahkemeler “temel hak ve özgürlükleri” aleyhe<br />
yorumlayarak, “Sözleşmenin” “etkin başvuru” yolunu gözardı<br />
edemez. Anayasamızın 148 inci maddesinde de “Herkes, Anayasada<br />
güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa<br />
İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin<br />
kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine<br />
başvurabilir...” hükmünü içerdiği, 6216 sayılı Kanunun<br />
45 inci maddesinde buna parelel düzenleme getirdiği görülmektedir.<br />
Anayasanın 90 ıncı maddesi çok açık ve nettir. (Bkz.<br />
Mevzuat par 19) Diğer bir anlatımla İHAS 13 üncü maddesi,<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
255
2015/2608 ŞIKAYET NUMARALI, TÜRKÇE BILMEYEN VE OKUR YAZAR OLMAYAN TÜM SEÇMENLERE SAĞLIKLI ŞEKILDE OY KULLANABILMELERI<br />
İÇIN EĞITICI ÇALIŞMALAR YAPILMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 27/10/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
“Etkin başvuru hakkı” benimsemekte ve “ulusal bir makama<br />
etkili bir başvuru yapabilme hakkına sahiptir” diyerek, idari<br />
veya adli mercilere başvurma hakkının açık olduğunu düzenlemektedir.<br />
“Serbest seçim hakkı” seçme, seçilme hakkını kapsadığı,<br />
bunun da insan haklarından olduğu, etkin başvurudan<br />
yoksun tutulması ve denetim dışında bırakılması demokratik<br />
bir hukuk devletinde kabul edilmesi mümkün değildir.<br />
12.Bu değerlendirmelerin ışığı altında YSK’nın şikâyet başvurusunun<br />
konusunu teşkil eden eğitim filmleri vb. bilgilendirici kararlar alması,<br />
hazırlatılması yönünde işlemlerin yukarıda açıklanan nedenlerle<br />
“idari işlem” niteliğinde kabulü gerekmiş, Kurumumuz yetki ve görev<br />
alanı içinde inceleme ve araştırmaya geçilmesi sonuç ve kanaatine varılmıştır.<br />
13.Yönetmeliğimize göre, şikâyetçi yönünden menfaat ihlali şartını<br />
taşımadığı, ancak Yönetmeliğin “Şikâyet hakkı” başlıklı 7 nci<br />
maddesinde; şikâyetin insan hakları, temel hak ve özgürlükler, kadın<br />
hakları, çocuk hakları ve kamuyu ilgilendiren genel konulara yönelik<br />
olması halinde menfaat ihlali şartının aranmayacağının hüküm altına<br />
alınması karşısında, şikâyetçi …… Derneğinin başvurusunun yasal bir<br />
müracaat olarak kabulü gerekmiştir.<br />
14.Daha önce YSK’na bireysel olarak başvuran şikayetçilerin talebinin<br />
reddedildiği, aynı şekilde adı geçenler adına bu defa şikayet başvurusunun<br />
onlar adına vekil aracılığıyla yapıldığı, başvurucuların aynı<br />
kişiler ve konunun da aynı olduğu, Yüksek Seçim Kurulunca reddedileceği<br />
açık şekilde belli olduğundan idari başvuru yollarının tüketildiğinin<br />
kabulü gerektiği; kaldı ki başvuru tarihi ile seçim tarihleri gözetildiğinde<br />
6328 sayılı Kanun’un 17/4 maddesine “Kuruma başvuruda<br />
bulunulabilmesi için, 1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü<br />
Kanununda öngörülen idari başvuru yolları ile özel kanunlarda yer<br />
alan zorunlu idari başvuru yollarının tüketilmesi gereklidir. İdari başvuru<br />
yolları tüketilmeden yapılan başvurular ilgili kuruma gönderilir.<br />
Ancak Kurum, telafisi güç veya imkânsız zararların doğması<br />
ihtimali bulunan hallerde, idari başvuru yolları tüketilmese<br />
dahi başvuruları kabul edebilir.” düzenlemesine göre idari başvuru<br />
yollarının tüketilme koşulu aranmadan başvurunun kabul edilmesi<br />
gerekmiştir.<br />
256 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
2015/2608 ŞIKAYET NUMARALI, TÜRKÇE BILMEYEN VE OKUR YAZAR OLMAYAN TÜM SEÇMENLERE SAĞLIKLI ŞEKILDE OY KULLANABILMELERI<br />
İÇIN EĞITICI ÇALIŞMALAR YAPILMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 27/10/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
II. OLAY VE OLGULAR<br />
A. Şikâyetçinin Konu Hakkındaki Açıklamaları ve İddiaları<br />
15. ……. Derneği şikâyet başvurusunda;<br />
15.1. 2015 tarihli dilekçe ile D.Y. ve 2015 tarihli dilekçe ile Z.D.<br />
isimli şahısların YSK Başkanlığına başvurarak; 7 Haziran 2015 tarihinde<br />
gerçekleştirilecek olan 25 inci Dönem Milletvekili Genel Seçimi<br />
kapsamında hazırlanan eğitim filmlerinin herkesin Türkçe ya da okuma<br />
yazma bildiği varsayımı ile hazırlandığı, YSK’nın kendileri gibi anadili<br />
Kürtçe olan ve Türkçe bilmeyen seçmenleri dikkate almadığı, bu<br />
nedenle diğer seçmenlerle eşit bilgilenme haklarının ihlal edildiği ve<br />
oy kullanırken özgür iradelerini oluşturma imkânından mahrum bırakıldıkları,<br />
ayrıca bunun bir ayrımcılık olduğu iddialarına istinaden; her<br />
vatandaş gibi yardıma ihtiyaç duymaksızın oylarını kullanmak istedikleri,<br />
eğitim filmlerinin Türkçe dışındaki dillerde de hazırlanmasının<br />
kendi iradelerini yansıtma konusunda yardımcı olacağını belirtilerek<br />
bu tür eğitim videolarının yayınlanmasını talep ettikleri,<br />
2.Bu dilekçelere sırasıyla 2015 ve 2015 tarihlerinde YSK Başkanlığı<br />
tarafından verilen cevaplarla taleplerinin reddedildiği ve bu kapsamda<br />
anılan kişilerin, Derneklerine başvuruda bulundukları ifade edilerek,<br />
15.3. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 90 ıncı maddesinin<br />
5 inci fıkrasında kayıtlı “…Usulüne göre yürürlüğe konulmuş<br />
temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların<br />
aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda<br />
milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” hükmü<br />
uyarınca, uluslararası hukuk ve ulusal hukuk tarafından güvence altına<br />
alınan seçme hakkının kullanımı noktasında hak ihlallerinin önüne<br />
geçilmesi için ilgili kurum ve kuruluşlar nezdinde gerekli işlemlerin<br />
yapılması talep edilmektedir.<br />
B. İdarenin Şikâyete İlişkin Açıklamaları<br />
16. Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Başkanlığına muhatap 2015 tarih<br />
ve …. sayılı yazımıza cevaben, anılan Başkanlıktan alınan … 2015 tarih<br />
ve …. sayılı yazıda<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
257
2015/2608 ŞIKAYET NUMARALI, TÜRKÇE BILMEYEN VE OKUR YAZAR OLMAYAN TÜM SEÇMENLERE SAĞLIKLI ŞEKILDE OY KULLANABILMELERI<br />
İÇIN EĞITICI ÇALIŞMALAR YAPILMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 27/10/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
16.1. Kurulun, 06/01/2015 tarih ve 8 numaralı Kararı ile 2015 yılında<br />
yapılacak olan 25 inci Dönem Milletvekili Genel Seçimlerinde,<br />
yurtdışında yaşayan vatandaşların seçmen kütüğüne kayıtlı olup olmadıkları,<br />
kayıtlı değil veya bilgileri güncel değilse ne yapmaları gerektiği<br />
konularında bir kamu spotu,<br />
16.2. Sandık kurullarının görev ve yetkileri ile ilgili yurtiçi ve yurtdışı<br />
olmak üzere iki ayrı eğitim filminin Türkiye Radyo Televizyon Kurumuna<br />
yaptırılması hususunda Başkanlık makamına yetki verildiği<br />
ve bu yetkiye istinaden Başkanlıkça eğitim filmlerinin hazırlandığı,<br />
16.3. D.Y. ve Z.D. tarafından münferiden, ayrıca bu kişiler adına<br />
Avukat L.K. tarafından gönderilen dilekçeler hakkında Yüksek Seçim<br />
Kurulu tarafından verilen 27/05/2015 tarih ve 1040 numaralı Kararda<br />
yer alan, “… Seçmen eğitimi materyalinin Türkçe dâhil hiçbir dil ve lehçelerde<br />
yapılmayıp, bu iş oy verme sırasında sandık kurulu başkanına verilmiştir.<br />
Nitekim Kurulumuzun 04/03/2015 tarihli, 2015/292 sayılı kararı<br />
ile kabul edilen Sandık Kurullarının Oluşumu, Görev ve Yetkilerini Gösterir<br />
135 sayılı Genelge’nin 30/b maddesi uyarınca, oy verme işleminin sandık<br />
kurulu başkanı tarafından anlatılması ve tarif edilmesi, Türkçe bilmeyenlerin<br />
talep etmeleri halinde o yerde temin edilecek tercümanlar vasıtasıyla<br />
yapacağı işlemlerin anlatılması gerektiğinden, seçmenin oy verme işlemi<br />
konusunda eğitildiğinin kabulü gerektiğine…” ifadelerine atıf yapılarak<br />
söz konusu talebin ret edildiği,<br />
16.4. Hazırlanan materyalin birisinin, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın<br />
seçmen kütüğüne kayıtlı olup olmadıkları, kayıtlı değil<br />
veya bilgileri güncel değil ise ne yapmaları gerektiği konusuna dair bir<br />
kamu spotu olduğu; diğerinin ise yurt içi ve yurt dışı Sandık Kurullarının<br />
görev ve yetkileri ile ilgili iki adet eğitim filminden oluştuğu,<br />
16.5. Bu çerçevede, şikâyete konu YSK Başkanlığının işleminin,<br />
Kurulun 06/01/2015 tarih ve 8 numaralı kararına istinaden tesis edildiği<br />
ifade edilmiştir.<br />
16.6.YSK Başkanlığı tarafından ayrıca, anılan Kurul kararları, 135<br />
sayılı “Sandık Kurullarının Oluşumu ile Görev ve Yetkileri” Genelgesi<br />
ile bu Genelgenin dayanağını teşkil eden 2015 tarih ve … numaralı<br />
Kurul kararının birer örnekleri ve başvuruya konu eğitim filminin CD<br />
formundaki elektronik bir örneği Kurumumuza gönderilmiştir.<br />
258 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
2015/2608 ŞIKAYET NUMARALI, TÜRKÇE BILMEYEN VE OKUR YAZAR OLMAYAN TÜM SEÇMENLERE SAĞLIKLI ŞEKILDE OY KULLANABILMELERI<br />
İÇIN EĞITICI ÇALIŞMALAR YAPILMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 27/10/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
C. Olaylar<br />
17. Şikâyette bulunan ….. Derneği ile YSK Başkanlığının sunduğu<br />
ve Kurumumuzca gerçekleştirilen inceleme ve araştırma sonucunda<br />
elde edilen bilgi ve belgeler neticesinde;<br />
17.1. 2015 tarihli dilekçe ile D.Y. ve 2015 tarihli dilekçe ile Z.D.<br />
isimli şahıslar; Kürtçe dışında başka bir dil bilmedikleri, 7 Haziran<br />
2015 tarihinde gerçekleştirilecek olan 25 inci Dönem Milletvekili<br />
Genel Seçiminde her vatandaş gibi başkalarının yardımına ihtiyaç<br />
duymaksızın oy kullanmak istedikleri, bunu sağlamak adına seçim<br />
kapsamında yayınlanan eğitim videolarının Türkçe haricindeki dil ve<br />
lehçelerde de hazırlanmasının hür iradelerinin serbestçe ortaya çıkması<br />
hususunda yardımcı olacağını belirterek, bu doğrultuda eğitim<br />
videolarının hazırlanması ve yayınlanması talebi ile YSK Başkanlığına<br />
başvuruda bulunmuşlar,<br />
17.2. Bu dilekçelere konu talep, ilgili kişilere muhatap 2015 ve<br />
2015 tarihli yazılar ile YSK Başkanlığı tarafından, “eğitim filmlerinin<br />
Kürtçe hazırlanması halinde farklı dil ve lehçelerde de hazırlanması gerekeceği”<br />
savıyla reddedilmiş,<br />
17.3. Bunun üzerine anılan şahıslar adına, …. Derneği, aynı iddia<br />
ve talepleri muhtevi dilekçe ve ekleri ile Kurumumuza başvurmuştur.<br />
17.4. Söz konusu Dernek, anılan şahısların iddialarına atfen, Anayasanın<br />
90 ıncı maddesinin beşinci fıkrası, Birleşmiş Milletler (BM)<br />
Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesinin 25 inci maddesi ve<br />
bu maddeye ilişkin BM İnsan Hakları Komitesi tarafından yapılan 25<br />
No’lu Genel Yorumu dayanak göstererek, ilgililerin ayrımcılığa uğradığını<br />
belirtmiş; bu çerçevede taleplerin incelenmesi ve gerekli işlemlerin<br />
yapılmasını talep etmiştir.<br />
17.5. Ayrıca bu şahıslar adına Avukat L.K. tarafından 2015 tarihlerinde<br />
aynı içerikteki dilekçelerle YSK’ya başvurulmuş,<br />
17.6. Kurulun 27/05/2015 tarih ve 1040 numaralı Kararında kayıtlı,<br />
“seçmen eğitimi materyalinin Türkçe dâhil hiçbir dil ve lehçelerde<br />
yapılmayıp, bu iş oy verme sırasında sandık kurulu başkanına verilmiştir.<br />
Nitekim Kurulumuzun 04/03/2015 tarihli, 2015/292 sayılı kararı ile<br />
kabul edilen Sandık Kurullarının Oluşumu, Görev ve Yetkilerini Gösterir<br />
135 sayılı Genelge’nin 30/b maddesi uyarınca, oy verme işleminin sandık<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
259
2015/2608 ŞIKAYET NUMARALI, TÜRKÇE BILMEYEN VE OKUR YAZAR OLMAYAN TÜM SEÇMENLERE SAĞLIKLI ŞEKILDE OY KULLANABILMELERI<br />
İÇIN EĞITICI ÇALIŞMALAR YAPILMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 27/10/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
kurulu başkanı tarafından anlatılması ve tarif edilmesi, Türkçe bilmeyenlerin<br />
talep etmeleri halinde o yerde temin edilecek tercümanlar vasıtasıyla<br />
yapacağı işlemlerin anlatılması gerektiğinden, seçmenin oy verme işlemi<br />
konusunda eğitildiğinin kabulü gerektiğine…” ifadelerine yer verilmek<br />
suretiyle ilgili talep bir kez daha ret edilmiştir.<br />
17.7. Sonuç olarak, ulusal mevzuat ve uluslararası hukuk tarafından<br />
güvence altına alınan seçme hakkının kullanımı noktasında çözüme<br />
kavuşturulması gereken bir sorun ortaya çıkmıştır.<br />
D. Kamu Denetçisi Mehmet ELKATMIŞ’ın İnceleme ve Araştırma<br />
Bulguları<br />
18. Şikâyet konusunun çözümü amacıyla ilgili idareden istenilen<br />
bilgi ve belgeler Kamu Denetçiliği Kurumu’na Yüksek Seçim Kurulu<br />
Başkanlığı tarafından gönderilmiş, söz konusu bilgi ve belgelere raporun<br />
“İdarenin Şikâyete İlişkin Açıklamaları” başlığı altındaki paragraflarda<br />
yer verilmiştir.<br />
III. HUKUKİ DEĞERLENDİRME VE GEREKÇE<br />
A. İlgili Mevzuat<br />
19. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının “II. Cumhuriyetin<br />
nitelikleri” başlıklı 2 nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin demokratik,<br />
laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu; “V. Devletin temel<br />
amaç ve görevleri” başlıklı 5 inci maddesinde, devletin temel amaç ve<br />
görevlerinin kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti<br />
ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik<br />
ve sosyal engelleri kaldırmak, insanın maddi ve manevi varlığının<br />
gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak olduğu; “X. Kanun<br />
önünde eşitlik” başlıklı 10 uncu maddesinde, herkesin dil, ırk, renk,<br />
cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle<br />
ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu; “XI. Anayasanın<br />
bağlayıcılığı ve üstünlüğü” başlıklı 11 inci maddesinde,<br />
Anayasa hükümlerinin, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare<br />
makamları ile diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralı olduğu;<br />
“II. Seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakları” başlıklı<br />
67 nci maddesinin birinci fıkrasında, vatandaşların “…kanunda<br />
260 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
2015/2608 ŞIKAYET NUMARALI, TÜRKÇE BILMEYEN VE OKUR YAZAR OLMAYAN TÜM SEÇMENLERE SAĞLIKLI ŞEKILDE OY KULLANABILMELERI<br />
İÇIN EĞITICI ÇALIŞMALAR YAPILMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 27/10/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
gösterilen şartlara uygun olarak seçme, seçilme ve bağımsız olarak veya<br />
bir siyasi parti içinde siyasi faaliyette bulunma ve halkoylamasına katılma<br />
hakkına sahip…” olduğu; aynı maddenin ikinci fıkrasında seçimler<br />
ve halkoylamalarının “serbest, eşit, gizli, tek dereceli, genel oy, açık sayım<br />
ve döküm esaslarına göre, yargı yönetim ve denetimi altında” yapılacağı;<br />
“E. Seçimlerin genel yönetimi ve denetimi” başlıklı 79 uncu maddesinin<br />
birinci fıkrasında, seçimlerin, yargı organlarının genel yönetim ve<br />
denetimi altında yapılacağı, aynı maddenin ikinci fıkrasında ise “Seçimlerin<br />
başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi ve<br />
dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma, seçim süresince ve<br />
seçimden sonra seçim konularıyla ilgili bütün yolsuzlukları, şikâyet ve itirazları<br />
inceleme ve kesin karara bağlama ve Türkiye Büyük Millet Meclisi<br />
üyelerinin seçim tutanaklarını ve Cumhurbaşkanlığı seçim tutanaklarını<br />
kabul etme görevi Yüksek Seçim Kurulunundur. Yüksek Seçim Kurulunun<br />
kararları aleyhine başka bir mercie başvurulamaz” olduğu, “D. Milletlerarası<br />
andlaşmaları uygun bulma” başlıklı 90 ıncı maddesinin beşinci<br />
fıkrasında, usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmaların<br />
kanun hükmünde olduğu, bunlar hakkında Anayasaya aykırılık<br />
iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamayacağı, usulüne göre<br />
yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası<br />
andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle<br />
çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümlerinin<br />
esas alınacağı, hususları hüküm altına alınmıştır.<br />
20. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 21<br />
inci maddesinde, “1. Herkes, doğrudan veya serbestçe seçilmiş temsilciler<br />
aracılığı ile ülkesinin yönetimine katılma hakkına sahiptir. 2. Herkesin ülkesinin<br />
kamu hizmetlerinden eşit olarak yararlanma hakkı vardır. 3. Halkın<br />
iradesi hükümet otoritesinin temelidir. Bu irade, gizli veya serbestliği<br />
sağlayacak benzeri bir yöntemle genel ve eşit oy verme yoluyla yapılacak ve<br />
belirli aralıklarla tekrarlanacak dürüst seçimlerle belirlenir.” hükmü yer<br />
almaktadır.<br />
21.Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesinin<br />
“Siyasal haklar” başlıklı 25 inci maddesi;<br />
“Her vatandaş, bu Sözleşmenin ikinci maddesindeki ayrımlara ve makul<br />
olmayan sınırlamalara tabi tutulmaksızın şu haklara ve imkânlara sahiptir:<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
261
2015/2608 ŞIKAYET NUMARALI, TÜRKÇE BILMEYEN VE OKUR YAZAR OLMAYAN TÜM SEÇMENLERE SAĞLIKLI ŞEKILDE OY KULLANABILMELERI<br />
İÇIN EĞITICI ÇALIŞMALAR YAPILMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 27/10/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
a) Doğrudan veya seçilmiş temsilciler aracılığıyla kamu hizmetlerine<br />
katılma;<br />
b) Seçmenlerin iradelerini serbestçe ifade etmelerini güvence altına<br />
alan, gizli olarak oy verildiği, genel ve eşit oya dayanan ve belirli aralıklarla<br />
yapılan dürüst seçimlerde oy kullanma ve seçilme;<br />
c) Genel eşitlik ilkesine uygun olarak ülkesinde kamu hizmetlerine girme.”<br />
şeklindedir.<br />
22. AİHS’nin “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6 ncı maddesi,<br />
“1. Herkes, gerek medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili nizalar, gerek<br />
cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan,<br />
yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının<br />
makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme<br />
hakkına sahiptir. Hüküm açık oturumda verilir; ancak, demokratik bir<br />
toplumda genel ahlak, kamu düzeni ve ulusal güvenlik yararına, küçüklerin<br />
korunması veya davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde<br />
veya davanın açık oturumda görülmesinin adaletin selametine zarar<br />
verebileceği bazı özel durumlarda, mahkemenin zorunlu göreceği ölçüde,<br />
duruşmalar dava süresince tamamen veya kısmen basına ve dinleyicilere<br />
kapalı olarak sürdürülebilir.<br />
2. Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya<br />
kadar suçsuz sayılır.<br />
3. Her sanık en azından aşağıdaki haklara sahiptir:<br />
a. Kendisine yöneltilen suçlamanın niteliği ve nedeninden en kısa zamanda,<br />
anladığı bir dille ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek;<br />
b. Savunmasını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara sahip olmak;<br />
c. Kendi kendini savunmak veya kendi seçeceği bir avukatın yardımından<br />
yararlanmak ve eğer avukat tutmak için mali olanaklardan yoksunsa<br />
ve adaletin selameti gerektiriyorsa, mahkemece görevlendirilecek bir avukatın<br />
para ödemeksizin yardımından yararlanabilmek;<br />
d. İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının<br />
da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında çağrılmasının ve dinlenmesinin<br />
sağlanmasını istemek;<br />
262 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
2015/2608 ŞIKAYET NUMARALI, TÜRKÇE BILMEYEN VE OKUR YAZAR OLMAYAN TÜM SEÇMENLERE SAĞLIKLI ŞEKILDE OY KULLANABILMELERI<br />
İÇIN EĞITICI ÇALIŞMALAR YAPILMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 27/10/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
e. Duruşmada kullanılan dili anlamadığı veya konuşmadığı takdirde bir<br />
tercümanın yardımından para ödemeksizin yararlanmak.” şeklindedir. Ayrıca<br />
AİHS’nin “Etkili başvuru hakkı” başlıklı 13 üncü maddesinde, “Bu<br />
Sözleşme’de tanınmış olan hak ve özgürlükleri ihlal edilen herkes, ihlal fiili<br />
resmi görev yapan kimseler tarafından bu sıfatlarına dayanılarak yapılmış<br />
da olsa, ulusal bir makama etkili bir başvuru yapabilme hakkına sahiptir.”<br />
hükmü yer almaktadır.<br />
23.İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşmenin<br />
(AİHS) “Ayrımcılık yasağı” başlıklı 14 üncü maddesinde, “Bu<br />
Sözleşme’de tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk,<br />
renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya toplumsal köken,<br />
ulusal bir azınlığa aidiyet, servet, doğum başta olmak üzere herhangi başka<br />
bir duruma dayalı hiçbir ayrımcılık gözetilmeksizin sağlanmalıdır.” hükmü<br />
yer almaktadır.<br />
24.AİHS’ne Ek 1 No lu Protokolün “Serbest seçim hakkı” başlıklı<br />
3 üncü maddesi, “Yüksek Sözleşmeci Taraflar, yasama organının seçilmesinde<br />
halkın kanaatlerinin özgürce açıklanmasını sağlayacak şartlar içinde,<br />
makul aralıklarla, gizli oyla serbest seçimler yapmayı taahhüt ederler.”<br />
hükmünü amirdir.<br />
25.298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri<br />
Hakkında Kanunun 14 üncü maddesinin onuncu fıkrasında, “İl seçim<br />
kurulları başkanlıklarınca seçim işlerinin yürütülmesi hakkında sorulacak<br />
hususları derhal cevaplandırmak ve seçimin bütün yurtta düzenle yapılmasını<br />
sağlayacak tedbirleri almak ve bu hususta gereken genelgeleri zamanında<br />
yapmak.”, Yüksek Seçim Kurulunun görevleri arasında sayılmıştır.<br />
26.298 sayılı anılan Kanunun 29 uncu maddesinde, “Yüksek Seçim<br />
Kurulunca; seçmen kütüğünün önemi, düzenleme yöntemleri, seçmenlerin<br />
görevleri, bu çalışmanın vatandaşa ve devlet hayatına katkı ve yararları,<br />
bu çalışmada uygulanan teknikler ve gerekli bilgiler; bütün ülke ve vatandaşları<br />
kapsayan, sürekli tanıtma programları ile yaygınlaştırılır” düzenlemesi<br />
bulunmaktadır.<br />
27.298 sayılı mezkûr Kanunun “Propaganda yayınlarına ilişkin yasaklar<br />
ve propagandada kullanılacak dil” başlıklı 58 inci maddesinin<br />
ikinci fıkrası, “Siyasi partiler ve adaylar tarafından yapılacak her türlü<br />
propaganda, Türkçe’nin yanı sıra farklı dil ve lehçelerde de yapılabilir.”<br />
hükmünü amirdir.<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
263
2015/2608 ŞIKAYET NUMARALI, TÜRKÇE BILMEYEN VE OKUR YAZAR OLMAYAN TÜM SEÇMENLERE SAĞLIKLI ŞEKILDE OY KULLANABILMELERI<br />
İÇIN EĞITICI ÇALIŞMALAR YAPILMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 27/10/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
28.Adı geçen 298 sayılı Kanunun “Yüksek Seçim Kurulunca Yapılacak<br />
İşlemler” başlıklı Ek 1 inci maddesinin birinci fıkrası ise “Yüksek<br />
Seçim Kurulu tarafından, Türkiye Radyoları vasıtasıyla, haber yayınları<br />
saatinde veya başka uygun saatlerde yayımlanacak bildirilerle; vatandaşın<br />
ilgisi uyandırılmak ve kendisine seçmen olmanın görev ve yetkileri hatırlatılmak<br />
suretiyle; daimi seçmen kütüklerinin düzenlenmesi, ilk sayım ve<br />
yazım işlerinin yapılması, yeniden yapılacak yazım işlemleri, denetlemeler,<br />
sandık seçmen listelerinin düzenlenmesi, askıya çıkarılması ve askıdan<br />
indirilmesi, itiraz ve ilave kayıt işlemlerinin ne şekilde yapılacağı, seçmen<br />
kartlarının dağıtılması ve oy verme konusunda yapılacak işlemler, sair lüzum<br />
görülen hususlarla birlikte, süreler de belirtilerek duyurulur.” hükmüne<br />
yer verilmiştir.<br />
29.2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu, Anayasa Değişikliklerinin<br />
Halkoyuna Sunulmasına İlişkin 3376 sayılı Kanun ile 6271 sayılı<br />
Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu da Yüksek Seçim Kuruluna, Cumhurbaşkanı<br />
ve milletvekili seçimleri ile halkoylamalarının sağlıklı ve düzenli<br />
bir şekilde gerçekleşmesini sağlamak noktasında yetki ve sorumluluk<br />
yüklemiştir.<br />
30.Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu’nun “Amaç” başlıklı 1 inci<br />
maddesinde,”Bu Kanunun amacı; kamu hizmetlerinin işleyişinde bağımsız<br />
ve etkin bir şikâyet mekanizması oluşturmak suretiyle, idarenin<br />
her türlü eylem ve işlemleri ile tutum ve davranışlarını; insan<br />
haklarına dayalı adalet anlayışı içinde, hukuka ve hakkaniyete uygunluk<br />
yönlerinden incelemek, araştırmak ve önerilerde bulunmak üzere<br />
Kamu Denetçiliği Kurumunu oluşturmaktır”, “Kurumun görevi”<br />
başlıklı 5 inci maddesinde, “Kurum, idarenin işleyişi ile ilgili şikâyet<br />
üzerine, idarenin her türlü eylem ve işlemleri ile tutum ve davranışlarını;<br />
insan haklarına dayalı adalet anlayışı içinde, hukuka ve hakkaniyete<br />
uygunluk yönlerinden incelemek, araştırmak ve idareye önerilerde<br />
bulunmakla görevlidir. (2) Ancak; a) Cumhurbaşkanının tek başına<br />
yaptığı işlemler ile resen imzaladığı kararlar ve emirler, b) Yasama yetkisinin<br />
kullanılmasına ilişkin işlemler, c) Yargı yetkisinin kullanılmasına<br />
ilişkin kararlar, ç) Türk Silahlı Kuvvetlerinin sırf askerî nitelikteki<br />
faaliyetleri, Kurumun görev alanı dışındadır.”, 17 inci maddesinin 3<br />
üncü fıkrasında, “(3) Yapılan başvurulardan; a) Belli bir konuyu içermeyenler,<br />
b) Yargı organlarında görülmekte olan veya yargı organlarınca<br />
karara bağlanmış uyuşmazlıklara ilişkin olanlar, c) İkinci fıkrada<br />
264 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
2015/2608 ŞIKAYET NUMARALI, TÜRKÇE BILMEYEN VE OKUR YAZAR OLMAYAN TÜM SEÇMENLERE SAĞLIKLI ŞEKILDE OY KULLANABILMELERI<br />
İÇIN EĞITICI ÇALIŞMALAR YAPILMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 27/10/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
belirtilen şartları taşımayanlar, ç) Sebepleri, konusu ve tarafları aynı<br />
olanlar ile daha önce sonuçlandırılanlar, incelenmez.” hükümleri yer<br />
almaktadır. Kamu Denetçiliği Kurumu Kanununun Uygulanmasına<br />
İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin 7 nci maddesi,<br />
“İdarenin her türlü eylem ve işlemleri ile tutum ve davranışlarına<br />
karşı, Kanun ve bu Yönetmelikte belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde<br />
menfaati ihlal edilen gerçek ve tüzel kişiler Kuruma şikâyet başvurusunda<br />
bulunabilir. Ancak, şikâyetin insan hakları, temel hak ve<br />
özgürlükler, kadın hakları, çocuk hakları ve kamuyu ilgilendiren<br />
genel konulara yönelik olması hâlinde menfaat ihlali aranmaz.”<br />
şeklindedir.<br />
B. Şikâyet Konusuna İlişkin Uygulamalar<br />
31. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, (AİHM) Oran/Türkiye Davası<br />
(Başvuru No: 28881/07 ve 37920/07) gereğince verdiği 2014 tarihli<br />
kararında,<br />
“Özellikle, bu şartların hiçbirisinde yasama organlarının seçiminde<br />
halkın hür iradesini sekteye uğratacak herhangi bir engel yer almamalı<br />
– başka bir deyişle, halkın hür iradesini belirlemeye yönelik genel oylamalarda,<br />
bu şartlar, seçimlerin etkinliğini ve bütünlüğünü yansıtmalı<br />
ya da engel oluşturmamalıdır.<br />
Üstelik serbest seçimler ve ifade özgürlüğü özellikle de siyasi tartışma<br />
özgürlüğü bütün demokrasilerin temelini oluşturur. Bu iki hak<br />
birbirine sıkı sıkıya bağlı ve birbirlerini destekleyici niteliktedir; örneğin,<br />
Mahkeme’nin geçmişte de belirttiği üzere ifade özgürlüğü “yasama<br />
organının seçilmesinde halkın düşüncelerini özgürce açıklamasını<br />
sağlayan şartlardan” birisidir. Bu nedenle, seçim öncesi dönemde her<br />
türlü düşünce ve haberlerin yayılmasına izin verilmesi özellikle<br />
önemlidir.” ifadelerine yer vermiştir.<br />
32.Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, (AİHM) Jabari-Türkiye Davası,<br />
40035/98 sayılı, 11/07/2000 tarihli kararında;<br />
“48.Mahkeme, 13. maddenin sözleşmedeki temel hak ve özgürlüklerin<br />
iç hukuk düzeninde uygulanmasını sağlayacak bir iç hukuk yolunun mevcudiyetini<br />
güvence altına aldığını hatırlatır. Söz konusu madde, bu nedenle,<br />
sözleşmeci taraflara bu hüküm uyarınca yükümlendikleri taahhütlere ne<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
265
2015/2608 ŞIKAYET NUMARALI, TÜRKÇE BILMEYEN VE OKUR YAZAR OLMAYAN TÜM SEÇMENLERE SAĞLIKLI ŞEKILDE OY KULLANABILMELERI<br />
İÇIN EĞITICI ÇALIŞMALAR YAPILMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 27/10/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
şekilde uyacakları hususunda belli bir takdir hakkı tanımış olmasına rağmen,<br />
Sözleşme uyarınca yapılan bir şikâyeti araştırmak ve bu şikâyetin<br />
sebebini ortadan kaldırmakla görevli bir ulusal makamın mevcudiyetini<br />
sağlayan bir iç hukuk yolunu gerektirmektedir.”<br />
33.Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, (AİHM) Sejdic ve Finci-Bosna<br />
Hersek Davası (No: 27996/06 ve 34836/06) gereğince verdiği<br />
22/12/2009 tarihli Büyük Daire Kararı;<br />
“(Biri Roman ve diğeri Yahudi) başvuranlar Parlamentonun iki organından<br />
biri olan Halk Meclisi seçimleri ve Devlet başkanlığı için adaylıklarının<br />
engellendiğinden şikayetçi idiler. 1995 Dayton Barış Anlaşmalarının<br />
ardından hazırlanan Bosna Hersek Anayasasının Dibacesinde vatandaşlık<br />
iki kategoriye ayrılmıştı: “kurucu halklar” olarak anılan vatandaşlar (Boşnaklar,<br />
Hırvatlar ve Sırplar) ve “diğerleri” (Yahudiler, Romanlar, diğer ulusal<br />
azınlıklar, hangi bir etnik kökene mensup olduğunu açıklayamayanlar).<br />
Halk Meclisine ve Devlet Başkanlığına yalnızca bu üç kurucu halkın temsilcileri<br />
seçilebilmekte, dolayısıyla etnik azınlıklar hariç tutulmakta idi.<br />
Halk Meclisine seçilebilme ile ilgili olarak, 1 Numaralı Protokolün 3<br />
üncü Maddesi ile bağlantılı olarak Sözleşmenin 14 üncü maddesi (ayrımcılık<br />
yasağı) ihlal edilmiştir.<br />
Devlet Başkanlığına adaylık ile ilgili olarak 12 Numaralı Protokolün 1<br />
inci maddesi ihlal edilmiştir.”<br />
34. Anayasa Mahkemesi’nin 14/07/2015 Tarihli ve 2015/6723<br />
Başvuru Nolu kararı;<br />
“… Tartışılması gereken temel husus, YSK’nın yargı yeri ve kararlarının<br />
da yargısal nitelikli kararlar olduğu kabul edilse dahi Anayasa’nın<br />
79. maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesi karşısında YSK<br />
kararlarının bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesince incelenip<br />
incelenemeyeceği sorunudur. Bu konunun aydınlatılmasında Anayasa’nın<br />
anılan hükmünde geçen “Yüksek Seçim Kurulunun kararları<br />
aleyhine başka bir mercie başvurulamaz.” ibaresi ve 298 sayılı Kanun’un<br />
132. maddesinde geçen “Kurulun kararı kesindir. Aleyhine hiçbir mercie<br />
ve kanun yoluna başvurulamaz.” ibaresinin ne anlam ifade ettiğine bakılmalıdır.<br />
Anılan hükümlerde yer alan “merci” ifadesiyle başvurulacak<br />
idari ve yargısal tüm yer veya makamların kastedildiği anlaşılmaktadır<br />
ve Anayasa Mahkemesi de buna dâhildir. Buna göre anılan hükümler<br />
266 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
2015/2608 ŞIKAYET NUMARALI, TÜRKÇE BILMEYEN VE OKUR YAZAR OLMAYAN TÜM SEÇMENLERE SAĞLIKLI ŞEKILDE OY KULLANABILMELERI<br />
İÇIN EĞITICI ÇALIŞMALAR YAPILMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 27/10/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
karşısında, YSK kararlarının Anayasa Mahkemesi önünde bireysel başvuruya<br />
konu olması mümkün değildir.”<br />
35. Anayasa Mahkemesi, 2008/33 Esas, 2008/113 Karar sayılı<br />
kararında;<br />
“Serbest oy ilkesi seçmenin hiçbir yasa dışı el atmaya, baskıya ve etkiye<br />
kapılmadan oyunu kullanmasıdır. Serbest seçim, oyların bu ortamda kullanıldığı<br />
seçimdir. Oy kullanmayı etkileyecek, seçmenin özgür iradesini saptırabilecek<br />
her tür etkileme baskı sayılır. Seçmeni dolaylı da olsa, olumlu ya<br />
da olumsuz etkiye açık tutacak her girişimin önlenmesi gerekir.<br />
Oy hakkı Anayasa’da güvence altına alınmış temel bir haktır.” yaklaşımını<br />
benimsemiştir.<br />
C. Kamu Denetçisi Mehmet ELKATMIŞ’ın Kamu Başdenetçisine<br />
Önerisi<br />
36.Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığı’nın hatalı davrandığı ve benzer<br />
hak ihlaline yol açmamak için daha sonraki seçim süreçlerinde, engelli,<br />
hasta, yaşlı, Türkçe ve okuma yazma bilmeyen kişiler de dâhil olmak<br />
üzere, tüm seçmen kitlesine yönelik eşit şartlarda seçmen bilgilendirme<br />
çalışmalarının yürütülmesi hususunda tavsiye önerisinde bulunulmuştur.<br />
D. Hukuka ve Hakkaniyete Uygunluk Yönünden Değerlendirme<br />
37.Şikâyet başvurusuna konu iddiaların temelinde, seçme hakkı ve<br />
ayrımcılık yasağının ihlal edildiği hususu yer almaktadır. Seçme ve seçilme<br />
hakkı, bireylerin iradelerini serbestçe ifade ederek hükümet otoritesinin<br />
temelini teşkil etmelerine, bu şekilde ülkenin yönetimine ve<br />
kamu hizmetlerinin yürütümüne katılmalarına imkân veren, demokratik<br />
rejimlerin en temel uygulama örneklerinden birisidir. Bir başka<br />
anlatım ile demokrasinin en önemli unsurlarından birisi, “genel”, “serbest”,<br />
“eşit”, “gizli”, “bireysel” ve “kişisel” oy ilkelerine dayanan seçimlerdir.<br />
Bu hak diğer ülkeler gibi ülkemizde de hem ulusal mevzuat hem<br />
de uluslararası hukuk kuralları tarafından güçlü bir şekilde güvence<br />
altına alınmış bulunmaktadır.<br />
38.Baskıcı rejimlerden farklı olarak, demokrasilerde seçimler, serbest<br />
ve bireysel oy ilkesine göre gerçekleştirilmektedir. Yani bireyler<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
267
2015/2608 ŞIKAYET NUMARALI, TÜRKÇE BILMEYEN VE OKUR YAZAR OLMAYAN TÜM SEÇMENLERE SAĞLIKLI ŞEKILDE OY KULLANABILMELERI<br />
İÇIN EĞITICI ÇALIŞMALAR YAPILMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 27/10/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
hür iradeleriyle ve hiç bir etki altında kalmadan oylarını kendi adlarına<br />
kullanabilmektedirler. Bireylerin iradelerini sakatlayacak her türlü durum<br />
o seçimlerin demokratik olma iddiasına zarar verecektir. Seçimlerin<br />
“serbestliği” ilkesi, seçmenlerin, hiçbir baskı, şiddet, tehdit vd.<br />
zorlayıcı hallere maruz kalmadan, iradelerini hür bir şekilde yansıtmaları<br />
anlamına gelmektedir. “Bireysel oy” ilkesi ise bireyin, herhangi<br />
bir grup adına değil, bizzat kendi benliği adına iradesini yansıtmasıdır.<br />
39.Serbest seçim hakkı en temel insan haklarından birisidir. Üstelik<br />
bu hak, diğer birçok temel hak ve özgürlüğün kullanımını etkileme<br />
gücüne sahiptir. Bunlardan birisi kamu hizmetine erişim hakkıdır.<br />
Zira seçimler, kamu hizmetlerinin içeriği ve sunum şekli hakkında da<br />
tercihlerin oylanması anlamına gelmektedir. Bir diğer açıdan seçim<br />
hakkı, ifade ve toplanma özgürlüğünün ayrılmaz bir parçasıdır. Zira<br />
seçimler, toplumsal muhalefetin, ülke yönetimi hakkında tercihlerini<br />
en etkili bir şekilde yansıtmalarına imkân vermektedir.<br />
40.Serbest ve bireysel oy ilkesini ihlal eden ve seçmenin iradesine<br />
tesir eden çok sayıda faktör bulunmaktadır. Üstelik bu etkenlerin tamamı<br />
devlet aygıtından da kaynaklanmamaktadır. Bir başka anlatım<br />
ile serbest oy ilkesi, sadece devlet aygıtına bağlı kurumlar veya devlete<br />
mal edilebilecek eylem ve işlemler nedeni ile değil; devlet dışındaki birey<br />
grupları ve hukuk dışı oluşumların baskısı nedeni ile de ihlal edilebilmektedir.<br />
41.Kamu gücünün kullanımı açısından serbest seçim hakkının<br />
önündeki engelleri inceleyecek olduğumuzda; devletin bu noktada<br />
hem negatif hem de pozitif yükümlülüklerinin bulunduğunu görmekteyiz.<br />
Yani demokratik rejimler açısından bu hak devlete, hem negatif<br />
hem de pozitif yükümlülükler yüklemektedir. Seçimlerin genel ve<br />
eşit oya dayanması, gizli oylama ve açık sayım usulü ile yapılması<br />
negatif yükümlülüklerin bazılardır. Pozitif yükümlülükler<br />
açısından ise devletin sorumluluğu, bireylerin serbest iradelerinin<br />
sandığa yansımasına engel olacak bütün eksiklikler<br />
ve olumsuzluklar ile mücadele etmek anlamına gelmektedir.<br />
42. Devletlerin insan hakları alanındaki yükümlülüklerinin genişlemesi<br />
ile birlikte pozitif yükümlülüklerin önemi her geçen zaman<br />
zarfında artmaktadır.Artık devletler, seçimlerin serbest ve adil olarak<br />
268 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
2015/2608 ŞIKAYET NUMARALI, TÜRKÇE BILMEYEN VE OKUR YAZAR OLMAYAN TÜM SEÇMENLERE SAĞLIKLI ŞEKILDE OY KULLANABILMELERI<br />
İÇIN EĞITICI ÇALIŞMALAR YAPILMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 27/10/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
nitelendirilebilmesi için pozitif yükümlülüklerinin gereği daha yoğun<br />
bir şekilde tedbir almak durumunda kalmaktadır.<br />
43.Serbest seçim hakkının işlerliği açısından, devletlerin günümüzde<br />
üstlenmek zorunda olduğu pozitif yükümlülüklerinin temelinde,<br />
seçmenlerin siyasi iradelerinin sağlıklı bir şekilde oluşmasının<br />
önündeki engelleri kaldırmak ve bu iradenin sandığa tam olarak yansıması<br />
noktasında gereken tüm önlemleri almak yer almaktadır. Bireyin<br />
siyasi iradesinin sağlıklı bir şekilde oluşması ise çok sayıda<br />
unsurun varlığını gerektirmektedir. Bu unsurlar arasında, bireyin<br />
ülkesinde yaşananlar hakkında malumat ve yorum sahibi<br />
olabilmesine imkân verecek eğitim düzeyi, konuşulan dili anlama<br />
kabiliyeti, görsel ve yazılı medyaya erişim kapasitesi, oy<br />
kullanırken uyması gereken kuralların neler olduğunu öğrenebilmesi<br />
gelmektedir. Burada hiç şüphesiz, okuma yazma başta<br />
olmak üzere, herkesin temel kamu hizmetlerine erişebilmesi,<br />
devletlerin en temel görevlerindendir.<br />
44.Anayasamızın “V. Devletin temel amaç ve görevleri” başlıklı 5<br />
inci maddesinde yer alan “Devletin temel amaç ve görevleri, … kişilerin<br />
ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve<br />
hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette<br />
sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın<br />
maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”<br />
ibaresi, devletin pozitif yükümlülüklerini somutlaştıran en<br />
temel ulusal hukuk kuralıdır. Serbest seçim hakkı açısından meseleye<br />
baktığımızda; okuma ve yazma, ayrıca ülkenin resmi dilini bilmeyen<br />
kişilerin, engelli ve hastaların oy kullanıp siyasi iradelerinin sağlıklı bir<br />
şekilde sandığa yansıması noktasında atılması gereken tüm adımlar,<br />
devletin pozitif yükümlülüklerindendir. Bundan başka, seçmen kayıt<br />
sistemine herkesin erişiminin sağlanması, seçim kampanyalarına katılım,<br />
sandık başında oy kullanırken ve seçim sonuçlarına itiraz sadedinde<br />
yapılması gereken işlemler ile seçimin genel olarak izlenmesine<br />
ilişkin süreçler hakkında bilgilerin sunulması, seçime giren siyasi partilere<br />
ve adaylara ilişkin bilgi edinilmesinin temini de pozitif yükümlülükler<br />
kapsamında değerlendirilmektedir.<br />
45.Buradaki en temel husus, ayrımcılık yasağına aykırı hareket<br />
etmemesi gerektiğidir. Anayasamızın 10 ve İnsan Hakları ve Temel<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
269
2015/2608 ŞIKAYET NUMARALI, TÜRKÇE BILMEYEN VE OKUR YAZAR OLMAYAN TÜM SEÇMENLERE SAĞLIKLI ŞEKILDE OY KULLANABILMELERI<br />
İÇIN EĞITICI ÇALIŞMALAR YAPILMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 27/10/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşmenin (AİHS) 14 üncü maddesinde<br />
güvence altına alınan eşitlik ilkesi ve ayrımcılık yasağı gereği,<br />
seçme hakkının kullanılmasını teşvik için yürütülecek kampanyalarda,<br />
farklı durumda bulunan kişilere, durumlarının gerektirdiği şartlara<br />
göre muamele edilmelidir. Zira tüm kamu hizmetlerinin, cinsiyet,<br />
ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya sosyal köken,<br />
servet, doğum veya herhangi başka bir durum bakımından hiçbir<br />
ayırımcılık yapılmadan, durumun gerektirdiği farklılıklar gözetilerek<br />
sunulması gerekmektedir. Herkesin serbestçe seçme hakkına sahip<br />
olabilmesi için devlet tarafından alınması gereken tüm tedbirler eşitlik<br />
ilkesi ve ayrımcılık yasağı çerçevesinde alınmalıdır.<br />
46.Yönetim tarafından Türkiye genelinde belli bir dili konuşanların<br />
kayrıldığına dair somut bilgi ve belgeye, uygulamaya rastlanmamıştır.<br />
Diğer bir anlatımla, Türkiye Radyo Televizyon Kurumu tarafından,<br />
halkımızın konuştuğu Türkçe dışındaki diğer dillerde (Kürtçe, Arapça,<br />
Boşnakça vd.) servis yapılan TV ve radyo kanallarının olduğu ve<br />
devlet üniversitelerinin, bu dillerin geliştirilmesi hususunda fakülte<br />
veya anabilim dalı düzeyinde birimleri bulunduğu, seçimlerde Kürtçe<br />
reklam filmleri, 24/09/2015 tarihinde Bayram Kutlaması amacıyla<br />
Cumhurbaşkanımızın attığı Kürtçe tweet (Cejna Qurbanê ya milletê<br />
xwe û cîhana Îslamê pîroz dikim û hêvî dikim ku ev cejn, biratiya me<br />
xurttir bike û aramiyê bîne hemû mirovahiyê), vb. hususlar dikkate<br />
alındığında istisnai bir uygulama olup ayrımcılık yasağının ihlal<br />
edildiğinden bahsedilemez.<br />
47.Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesinin<br />
25 inci maddesinin taraf devletlerde uygulanması noktasında,<br />
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi tarafından 12/07/1996<br />
tarihinde kabul edilen 25 Numaralı Genel Yorumunda (http://www.<br />
unhchr.ch/tbs/doc.nsf/0/d0b7f023e8d6d9898025651e004bc0eb,<br />
Erişim Tarihi: 02/102/2015), ifade özgürlüğü ve barışçıl toplanma<br />
hakkının, oy kullanma hakkının temel şartlarından olduğu; kamusal<br />
nitelikli işlere katılım, kamu hizmetlerinden yararlanma ve oy kullanma<br />
hakkının güvence altına alınması amacı ile okuma yazma bilmeyen<br />
ve dil engeli, yoksulluk gibi güçlükler ile karşı karşıya bulunan kişiler<br />
için devletlerin gerekli pozitif tedbirleri almakla mükellef olduğu belirtilmektedir.<br />
270 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
2015/2608 ŞIKAYET NUMARALI, TÜRKÇE BILMEYEN VE OKUR YAZAR OLMAYAN TÜM SEÇMENLERE SAĞLIKLI ŞEKILDE OY KULLANABILMELERI<br />
İÇIN EĞITICI ÇALIŞMALAR YAPILMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 27/10/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
48.AGİT/DKİHB Sınırlı Seçim Gözlem Heyeti Sonuç Raporunda,<br />
“YSK Türkçe olarak seçmenlerin bilgilendirilmesine yönelik<br />
üç ayrı televizyon spotu hazırlamıştır. Bunlardan ikisi seçmen kaydıyla<br />
ilgili olup biri seçim gününe ilişkin genel bilgiler vermektedir. İlk<br />
kez oy kullanacak çok sayıda seçmenin olmasına rağmen, oy kullanma<br />
prosedürlerine ilişkin bilgilendirme yapılmamıştır. Bir sivil toplum<br />
örgütü, iki kişi adına YSK’ya başvuruda bulunmuş ve seçmen bilgilendirme<br />
spotlarının Kürtçe hazırlanmasını talep etmiştir. Kürtçe materyal<br />
yayınlanması halinde başka dillerde de yayınlanması gerekeceği<br />
gerekçesiyle, talep bizzat YSK başkanı tarafından reddedilmiştir. Talebin<br />
yenilenmesi üzerine, yayınlanan spotların seçmen bilgisi olmadığı<br />
gerekçesiyle YSK tarafından reddedilmiştir. Seçim süreciyle ilgili<br />
genel anlayışı geliştirmek için, YSK, oy kullanma usulü de dahil<br />
olmak üzere seçimlerin çeşitli yönleriyle ilgili kapsamlı seçmen<br />
bilgilendirme çalışması yapabilir ve bu bilgiyi Türkçe dışındaki<br />
dillerde de erişilebilir yapabilir.” şeklinde belirtilmiştir. (Türkiye<br />
Cumhuriyeti Milletvekili Seçimleri, 7 Haziran 2015, AGİT/DKİHB Sınırlı<br />
Seçim Gözlem Heyeti Sonuç Raporu, s.10)<br />
49.Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığı tarafından Kurumumuza gönderilen<br />
eğitim filminde, her ne kadar sandık kurulu başkanlarının görev<br />
ve yetkilerine yönelik kamu spotu olarak gösterilmiş ise de, bu spotunda<br />
aynı zamanda seçmenler yönünden de eğitici ve öğretici yanlarının<br />
olduğu kuşkusuzdur.<br />
50.Yüksek Seçim Kurulu verilerine göre, 7 Haziran 2015 tarihinde<br />
gerçekleştirilen 25 inci Dönem Milletvekili Genel Seçiminde kullanılan<br />
47.507.467 oydan (yurt içi seçim çevreleri birleştirme tutanakları ile<br />
yurt dışı ve gümrük sandık sonuçları) 1.344.224’ü geçersiz sayılmıştır(http://www.ysk.gov.tr/ysk/content/conn/YSKUCM/path/Contribution%20Folders/Secme<br />
nIslemleri/Secimler/2015MV/D.pdf Erişim<br />
Tarihi:02/10/2015).Geçersiz sayılma nedenlerinin, seçmenin bilinçli<br />
tercihi gibi farklı gerekçeleri olabileceği söylenebilirse de önemli bir<br />
kısmının oy verme konusunda bilgi eksikliğinden kaynaklandığı değerlendirilmektedir<br />
(İnsan Hakları Kurulu Kararı, Başvuru Kayıt Numarası:<br />
2015/1344, Karar Tarihi:25/06/2015, s.15).<br />
51.Özellikle kullanılan geçersiz oyların sayısı göz önünde bulundurulduğunda,<br />
seçme hakkının sağlıklı bir şekilde kullanılabilmesi için,<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
271
2015/2608 ŞIKAYET NUMARALI, TÜRKÇE BILMEYEN VE OKUR YAZAR OLMAYAN TÜM SEÇMENLERE SAĞLIKLI ŞEKILDE OY KULLANABILMELERI<br />
İÇIN EĞITICI ÇALIŞMALAR YAPILMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 27/10/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
oy kullanım şekline ilişkin eğitim filmlerinin ülkede yaşayan herkesin<br />
anlayabileceği şekilde hazırlanması önem arz etmektedir. Bu ihtiyacın<br />
bilincinde olarak birçok Avrupa ülkesinde, temel kamu hizmetlerine<br />
erişim konusu başta olmak üzere seçim süreci hakkında farklı dillerde<br />
bilgilendirici bir dizi belge hazırlanmakta ve kamuoyunun istifadesine<br />
sunulmaktadır.<br />
52.Ulusal mevzuat hükümleri ile uluslararası hukuk kuralları<br />
göz önünde bulundurulduğunda, YSK’nın, tüm seçmen kitlesi<br />
için oy verme süreci hakkında anlaşılır yöntemler ile bilgilendirme çalışması<br />
yapması devletin pozitif yükümlülüklerinin gereğidir. Fakat<br />
bu hizmetin, eşitlik ilkesi çerçevesinde yürütülmesi önemlidir.<br />
Üstelik bu tarz bir uygulama eşitlik ve adalet sağlayacağı<br />
gibi toplumsal barışın güçlenmesine de katkıda bulunacaktır.<br />
53.Sadece Türkçe dilinde hazırlanmış olan eğitim filmleri,<br />
298 sayılı Kanunun Ek 1 inci maddesinin birinci fıkrasındaki<br />
“…vatandaşın ilgisi uyandırılmak ve kendisine seçmen olmanın<br />
görev ve yetkileri hatırlatılmak...” amacıyla hazırlanan bilgilendirici<br />
yayınlardır. Bunlara ilişkin işlemlerin 298 sayılı Kanunun Ek 1<br />
inci maddesi gereğince YSK tarafından yapılması gerekmektedir.<br />
54.Yukarıdan bu yana tüm açıklananlar birlikte değerlendirildiğinde,<br />
Türkçe bilmeyen ve okur yazar olmayan tüm seçmenlerin (dezavantajlı<br />
gruplar dahil) siyasi tercihlerini sağlıklı bir şekilde sandığa<br />
yansıtma imkanından mahrum kaldıkları anlaşılmış olup, sağlıklı şekilde<br />
seçime iştirakleri ve oy kullanabilmeleri için eğitici ve bilgilendirici<br />
çalışmalar yapılması gerektiği, bu bağlamda; kamu spotu, filmler,<br />
yayınlar ve vb. yöntemler kullanılarak 01 Kasım 2015 seçimlerini mütakip<br />
“seçim hakkı” kapsamında yapılabilecek, seçimde makul sürede<br />
yeni bir işlem tesisi hususunda Yüksek Seçim Kurulu’na tavsiyede bulunulmasına<br />
karar vermek gerekmiştir.<br />
E. İnsan Hakları Yönünden Değerlendirme<br />
55.Türkiye, özellikle 2000’li yılların başından itibaren hukukun üstünlüğü,<br />
demokrasi ve insan haklarına saygı hususunda önemli adımlar<br />
atmakta; temel hak ve özgürlüklerin korunması ve geliştirilmesi<br />
mekanizmalarını kararlılıkla kurumsallaştırmaya çalışmaktadır. Söz<br />
konusu gayretlerin temelinde, insan haklarının öneminden ivme<br />
272 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
2015/2608 ŞIKAYET NUMARALI, TÜRKÇE BILMEYEN VE OKUR YAZAR OLMAYAN TÜM SEÇMENLERE SAĞLIKLI ŞEKILDE OY KULLANABILMELERI<br />
İÇIN EĞITICI ÇALIŞMALAR YAPILMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 27/10/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
bulan, günümüz toplumununwile şekillenen ve özgürlükçü bakış açısının<br />
korunması anlayışına dayanan çağdaş yönetim anlayışı yatmaktadır.<br />
56.Modern yönetim anlayışı, güçlü devletin karşısında bireylerden<br />
müteşekkil toplumun gözetilmesi, koyu devletçi anlayışın aşılıp bireyin<br />
maddi manevi varlığının geliştirilmesi, birey merkezli toplumsal<br />
bilincin oluşturulması, aşırı merkezi yetkilerle hantallaşan kamu yönetimi<br />
aygıtının hem siyasî hem de ekonomik açıdan bireyin üzerinde<br />
yük olmaktan çıkartılması gibi günümüzde çok daha derin ve işlevsel<br />
anlamları içeren “insan onuru” kavramına dayanan bir modeldir. Bu<br />
modern yönetim anlayışı; (a) devlet organlarının ve kamu hizmeti veren<br />
kuruluşların katılımcılığı özendirmesi ile başlar, (b) kararlarının<br />
tutarlılık, şeffaflık ve hesap verebilirliğinden geçer ve (c) kararlarla<br />
uygulamaların âdil ve etkin olmasıyla sonuçlanır.<br />
57.Dolayısı ile modern kamu yönetimi, politikalarını oluştururken<br />
dayanak noktası olarak halkın refahını ve mutluluğunu artırmayı<br />
hedeflemeli; politikaları stratejik planlara dayanmalı ve politikaların<br />
oluşturulmasında katılımcılığa, öngörülebilirliğe ve saydamlığa<br />
dikkat etmelidir. Bu sayede, (i) kamu yönetimi vatandaşa yakınlaşır,<br />
(ii) demokrasi güçlenir, (iii) yönetime farklı paydaşların görüş bildirip<br />
katılımı sağlanarak, kararların içeriği zenginleşir, uygulanmasındaki<br />
etkinliği artar ve (iv) kurumların meşruluğu pekişir.<br />
58.Toplumsal hayatın günümüzde ulaştığı insan odaklı anlayış, birey<br />
ve birey gruplarının değişen ve gelişen kavrayışları, hayatı ve olayları<br />
algılama yolları, bir biri ile çatışan menfaat ve duyarlılık alanları ve<br />
beklentileri, sosyal olaylarda gözlemlenen sayıca ve çeşitlilikçe artış,<br />
kamu idaresini, genelde kamu hizmetlerinin sunumunda, özellikle de<br />
insan hakları uygulamaları noktasında, eskiden olduğundan daha fazla<br />
oranda duyarlılığa zorlamaktadır. Günümüz dinamik toplumsal yapılarını<br />
yönetme iddiasındaki idarelerin hizmet anlayışı, bu değişime<br />
ayak uydurmak mecburiyetindedir.<br />
59.Diğer yandan, 20’nci yüzyılın ikinci yarısından itibaren dünyadaki<br />
teknolojik, toplumsal ve ekonomik gelişmelere paralel olarak,<br />
devletlerin yönetim anlayışında da değişimler ortaya çıkmıştır.<br />
Karar alma süreçlerinin, vatandaşların, sivil toplumun, medyanın<br />
ve diğer tüm paydaşların işbirliği ve katılımı ile işlemekte olduğunu,<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
273
2015/2608 ŞIKAYET NUMARALI, TÜRKÇE BILMEYEN VE OKUR YAZAR OLMAYAN TÜM SEÇMENLERE SAĞLIKLI ŞEKILDE OY KULLANABILMELERI<br />
İÇIN EĞITICI ÇALIŞMALAR YAPILMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 27/10/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
yöneticilerin uzlaşmacı, saydam, hesap verebilir, etkin ve sorumlu bir<br />
yönetim anlayışı içerisinde davranmak sorumluluğunu benimsemeye<br />
özen gösterdiklerini, önemsedikleri değerlendirilmektedir. Tüm bunların<br />
bir sonucu olarak, günümüz toplumları, her anlamda gelişim ve<br />
değişime açık dinamik bir karakter sergilemektedir. Buna paralel<br />
olarak bireylerin vatandaşlık bilinci de gelişmektedir. Temel hak ve<br />
özgürlüklerine güçlü şekilde sahip çıkan ve bunların mücadelesini veren,<br />
yüksek kamu hizmeti standartları talep eden ama aynı zamanda bu standartların<br />
oluşumunda ve hayata geçirilmesinde aktif rol alan, bu yönde örgütlenen<br />
yeni bir birey ve vatandaşlık kimliği oluşmuştur.<br />
60.Toplumsal yapımızda yukarıda yer verilen değişime paralel olarak<br />
ve bu sürece ivme kazandırmak amacı ile Türkiye, Avrupa Birliğine<br />
(AB) katılım sürecinde aday ülkelerin karşılaması gereken asgarî<br />
standartları ifade eden “Kopenhag Siyasi Kriterleri” ve AB müktesebatının<br />
“Yargı ve Temel Haklar” ile “Adalet, Özgürlük ve Güvenlik” fasılları<br />
altında gerçekleştirdiği reform adımlarının da etkisi ile temel<br />
hak ve özgürlüklerin daha da güçlenerek kök saldığı bir modern devlet<br />
ve toplum hayatına kavuşma kararlılığını samimi ve ısrarlı bir şekilde<br />
sürdürdüğü kuşkusuzdur.<br />
61.Yukarıda açıklandığı üzere, AB katılım sürecinin yükümlülükleri,<br />
Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi başta olmak üzere, çok sayıda<br />
uluslararası ve bölgesel kuruluş nezdindeki yükümlülüklerin de etkisi<br />
ile Türkiye, bunlardan kaynaklanan sorumluluklarının bilinci ile hareket<br />
ederek, temel hak ve hürriyetlerin korunması ve geliştirilmesi<br />
mekanizmalarını kararlılıkla kurumsallaştırmaya çalışmaktadır. Bu<br />
anlamda Türkiye, faklı inanç, kültürlerin ve ırkların barış içerisinde bir<br />
arada yaşamasına fırsat veren tarihî devlet geleneği ile modern, medeni<br />
ve sivil demokratik hayatın gerekliliklerini birleştiren; sadece kendi<br />
vatandaşları için değil, aynı zamanda bölge coğrafyası için de ideal bir<br />
örnektir.<br />
62.Bu anlayışla Türkiye, vatandaşlarının günlük hayatlarında kullandıkları<br />
Türkçe dışındaki farklı dillerin gelişmesi için somut adımlar<br />
atmış bulunmaktadır. 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve<br />
Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda gerçekleştirilen değişiklik ile<br />
seçim sürecinde propaganda yayınlarına ilişkin yasaklar kaldırılmış ve<br />
propagandada kullanılacak dil serbest bırakılmıştır. Artık tüm siyasi<br />
274 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
2015/2608 ŞIKAYET NUMARALI, TÜRKÇE BILMEYEN VE OKUR YAZAR OLMAYAN TÜM SEÇMENLERE SAĞLIKLI ŞEKILDE OY KULLANABILMELERI<br />
İÇIN EĞITICI ÇALIŞMALAR YAPILMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 27/10/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
partiler ve adaylar, Türkçe’nin yanı sıra farklı dil ve lehçelerde de propaganda<br />
yapabilmektedir. 46 ncı paragrafta belirtilen hususlar da bulunmaktadır.<br />
Ayrıca, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından bu dillerde<br />
Kur’an-ı Kerim meali yayımlanmıştır. Kamu Denetçiliği<br />
Kurumumuz da şikâyetleri kabul etmeye bağladığı 29/03/2013<br />
tarihinde, “Devletimiz Kendine Güveniyor ve Kendini Milletin<br />
Denetimine Sunuyor” içeriğine sahip afişleri, Kürtçe ve Arapça<br />
dâhil 4 dilde bastırarak kamu oyu ile paylaşmıştır.<br />
63.Tüm bunlar, halkımızın beklentisine uygun olarak kamu<br />
hizmeti üretilebileceği gerçeğini ortaya koymaktadır. Ülkemizin geldiği<br />
demokratikleşme seviyesi ve kamu idaresinin son dönemlerde atmış<br />
olduğu olumlu adımlar bu beklentileri doğrulamaktadır.<br />
64.Sonuç olarak, oy kullanma usulü de dâhil seçim süreciyle ilgili<br />
kamuoyunu bilgilendirici çalışmaların yapılması ve bu çalışmaların<br />
Türkçe dışındaki dillerde de hazırlanması insan haklarının gereğidir.<br />
Seçmenin tercihini özgür iradesiyle belirlemesi ve sandığa yansıtabilmesi<br />
için kamu makamlarının gerekli tedbirleri alması gerekmektedir.<br />
65.Yukarıda açıklandığı gibi İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin<br />
13 üncü maddesinde yazılı “etkin başvuru” hakkının ihlal edildiği, 17<br />
nci maddesindeki hakları kötüye kullanma yasağının vb. başkaca insan<br />
haklarının ihlal edildiğine dair herhangi bir bulgu ve bilgiye rastlanılmamıştır.<br />
F. İyi Yönetişim İlkeleri Yönünden Değerlendirme<br />
66.Günümüzde demokratik, modern ve katılımcı yönetim anlayışında<br />
idarelerden sadece hukuka uygun olarak hareket etmeleri değil<br />
aynı zamanda iyi yönetim ilkelerine de uygun işlem tesis etmeleri beklenmektedir.<br />
67.28/03/2013 tarihli ve 28601 mükerrer sayılı Resmi Gazete’de<br />
yayımlanan Kamu Denetçiliği Kurumu Kanununun Uygulanmasına<br />
İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik’in “İyi yönetim ilkeleri”<br />
başlıklı 6 ncı maddesinde; Kurumun inceleme ve araştırma yaparken<br />
insan haklarına dayalı adalet anlayışı içinde; kanunlara uygunluk, ayrımcılığın<br />
önlenmesi, ölçülülük, yetkinin kötüye kullanılmaması, eşitlik,<br />
tarafsızlık, dürüstlük, nezaket, şeffaflık, hesap verilebilirlik, haklı<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
275
2015/2608 ŞIKAYET NUMARALI, TÜRKÇE BILMEYEN VE OKUR YAZAR OLMAYAN TÜM SEÇMENLERE SAĞLIKLI ŞEKILDE OY KULLANABILMELERI<br />
İÇIN EĞITICI ÇALIŞMALAR YAPILMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 27/10/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
beklentiye uygunluk, kazanılmış hakların korunması, dinlenilme hakkı,<br />
savunma hakkı, bilgi edinme hakkı, makul sürede karar verme, kararların<br />
gerekçeli olması, karara karşı başvuru yollarının gösterilmesi,<br />
kararın geciktirilmeksizin bildirilmesi, kişisel verilerin korunması gibi<br />
iyi yönetim ilkelerine uygun işlem ve eylem ile tutum veya davranışta<br />
bulunup bulunmadığını gözeteceği düzenlenmiştir. Söz konusu Yönetmelik<br />
hükmünde yer alan ilkelerin kaynağını teşkil eden Avrupa Birliği<br />
Temel Haklar Şartının 41 inci maddesinde de iyi yönetim hakkından<br />
bahsedilmekte olup, benzer ilkelere Avrupa parlamentosu tarafından<br />
kabul edilen “Avrupa Doğru İdari Davranış Yasası’nda da yer verilmiştir.<br />
68.Kurumumuzca istenilen bilgi ve belgelerin Yüksek Seçim Kurulu<br />
tarafından gecikmeksizin, gerekli özen ve itina gösterilmek suretiyle<br />
süresinde gönderildiği, bu yönlerden iyi yönetişim ilkelerine<br />
uygun davranışta bulunduğu, ancak “eşitlik, haklı beklentiye uygunluk,<br />
kararların gerekçeli olması” ilkelerine ve İnsan Hakları Avrupa<br />
Sözleşmesine Ek Protokolün Serbest Seçim Hakkı Başlıklı 3 üncü maddesinde<br />
yazılı kanunilik ilkesine uyulmadığı anlaşılmış olup, idarenin<br />
bundan böyle bu ilkelere de uyması beklenmektedir.<br />
IV. HAK ARAMA ÖZGÜRLÜĞÜNE İLİŞKİN YASAL MEVZUAT<br />
A. Dava Açma Süresinin Yeniden Başlaması<br />
69.6328 sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanununun 21 inci maddesinin<br />
ikinci fıkrası uyarınca, bu tavsiye kararı üzerine otuz gün içinde<br />
herhangi bir işlem tesis edilmez veya eylemde bulunulmaz ise durmuş<br />
olan dava açma süresi kaldığı yerden işlemeye başlayacaktır.<br />
B. Yargı Yolu<br />
70.2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Temel Hak ve<br />
Hürriyetlerin Korunması Başlıklı 40 ıncı maddesinin ikinci fıkrasında,<br />
“Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere<br />
başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.” hükmü yer almaktadır.<br />
Buna göre, 6328 sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanununun<br />
“Başvuru ve usulü” başlıklı 17 nci maddesinin sekizinci<br />
fıkrasında kayıtlı hüküm gereğince, şikâyet başvurusunun<br />
276 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
2015/2608 ŞIKAYET NUMARALI, TÜRKÇE BILMEYEN VE OKUR YAZAR OLMAYAN TÜM SEÇMENLERE SAĞLIKLI ŞEKILDE OY KULLANABILMELERI<br />
İÇIN EĞITICI ÇALIŞMALAR YAPILMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 27/10/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
Kurumumuza iletilmesi ile süresinde müracaat halinde durmuş<br />
olan dava açma süresinden (arta kalan süre var ise) bu süre içerisinde,<br />
iç hukuk yolları tüketildikten sonra, 30 gün içerisinde<br />
Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yolu, koşulları oluştuğunda<br />
6 ay içerisinde ise İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne<br />
başvuru yolu açıktır.<br />
V. KARAR<br />
Yukarıda açıklanan gerekçe ve dosya kapsamına göre, şikayetin KA-<br />
BULÜ ile,<br />
Türkçe bilmeyen ve okur yazar olmayan tüm seçmenlere (dezavantajlı<br />
gruplar dahil) sağlıklı şekilde seçime iştirakleri ve oy kullanabilmeleri<br />
için eğitici ve bilgilendirici çalışmalar yapılması, bu bağlamda;<br />
kamu spotu, filmler, yayınlar ve vb. yöntemler kullanılarak önümüzde<br />
yapılması muhtemel ve YSK’nın denetiminde yapılacak genel ve yerel<br />
seçimlerde makul sürede bu faaliyetlerde bulunmaları yönünde yeni<br />
bir işlem tesisi hususunda YÜKSEK SEÇİM KURULU’NA TAVSİYEDE<br />
BULUNULMASINA,<br />
6328 sayılı Kanunun 20 nci maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca,<br />
merciince (Yüksek Seçim Kurulu) bu karar üzerine tesis edilecek işlem<br />
ya da tavsiye edilen çözümün uygulanabilir nitelikte görülmediği<br />
takdirde gerekçesinin otuz gün içinde Kurumumuza bildirilmesinin<br />
zorunlu olduğuna,<br />
Bu kararın gereği için şikâyetçiye ve Yüksek Seçim Kurulu’na tebliğine,<br />
Türkiye Cumhuriyeti Kamu Başdenetçisi’nce karar verildi.<br />
M.Nihat ÖMEROĞLU<br />
Kamu Başdenetçisi<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
277
2014/3076 ŞIKAYET NUMARALI, İNTERNET ÜZERINDEN YAPILAN VE<br />
KIŞILIK HAKKININ İHLALI NITELIĞINDE ERIŞIMIN ENGELLENMESINE<br />
İLIŞKIN MAHKEME KARARININ UYGULANMASI TALEPLI BAŞVURU<br />
HAKKINDA VERILEN 12/08/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
ŞİKAYET NO : 2014/3076<br />
KARAR TARİHİ : 12/08/2015|<br />
TAVSİYE KARARI<br />
ŞİKAYETÇİ :<br />
ŞİKAYET EDİLEN İDARE<br />
: 1) Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme<br />
Bakanlığı,<br />
2) Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu,<br />
3) Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı,<br />
ŞİKAYETİN KONUSU<br />
ŞİKAYET<br />
BAŞVURU TARİHİ<br />
4) Erişim Sağlayıcıları Birliği<br />
: İnternet üzerinden yapılan yayının erişiminin<br />
engellenmesine ilişkin, … Sulh Ceza<br />
Mahkemesi tarafından verilen … tarih ve<br />
….. D.İş sayılı Kararın uygulanması talebi<br />
hakkındadır.<br />
:05/07/2014<br />
I. USÛL<br />
A. Şikâyet Başvuru Süreci<br />
Şikâyet başvurusu evvela, Kurumumuza posta yolu ile gönderilen<br />
ve 05/07/2014 tarih ve … sayı ile kayıt altına alınan yazı vasıtasıyla yapılmıştır.<br />
6328 sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanununun “Başvuru<br />
OMBUDSMAN AKADEMİK DERGISI • YIL: 2 SAYI: 3 TARIH: TEMMUZ-ARALIK 2015 SS: 279-317 ISSN: 2148-256X
2014/3076 ŞIKAYET NUMARALI, İNTERNET ÜZERINDEN YAPILAN VE KIŞILIK HAKKININ İHLALI NITELIĞINDE ERIŞIMIN ENGELLENMESINE<br />
İLIŞKIN MAHKEME KARARININ UYGULANMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 12/08/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
ve usulü” başlıklı 17 nci maddesinin dördüncü fıkrasında kayıtlı, “Kuruma<br />
başvuruda bulunulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü<br />
Kanununda öngörülen idari başvuru yolları ile özel kanunlarda yer<br />
alan zorunlu idari başvuru yollarının tüketilmesi gereklidir. İdari başvuru<br />
yolları tüketilmeden yapılan başvurular ilgili kuruma gönderilir”<br />
hükmü ve 28/03/2013 tarihli ve 28601 mükerrer sayılı Resmi Gazetede<br />
yayımlanan Kamu Denetçiliği Kurumu Kanununun Uygulanmasına<br />
İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin (Bundan sonra sadece<br />
Yönetmelik) 20 nci maddesi ikinci fıkrasında yer alan “İdari başvuru<br />
yolları tüketilmeden yapılan şikâyet başvurusu hakkında ilgili idareye<br />
gönderme kararı verilir.” hükmü uyarınca Kurumumuz tarafından,<br />
2014 tarih ve 2014/.. numaralı Erişim Sağlayıcıları Birliğine muhatap<br />
Gönderme Kararı verilmiştir.<br />
1) Başvurucu, Kurumumuzca verilen yukarıda maruz Gönderme<br />
Kararı uyarınca Erişim Sağlayıcıları Birliğinden aldığı cevabın mağduriyetini<br />
gidermediği gerekçesi ile yukarıda kayıtlı iddia ve şikâyetlerini<br />
tekraren yeniden Kurumumuza başvurmuştur. Söz konusu başvuru,<br />
…2014 tarih ve … sayı ile kayıt altına alınmıştır.<br />
2) Şikâyet başvurusunun karara bağlanması için Yönetmeliğin 41<br />
inci maddesi birinci fıkrası (a) bendi ve İmza Yetkileri Yönergesinin<br />
7 nci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi uyarınca, şikâyetin incelenmesine<br />
ve araştırmasına geçilmiş, 20/05/2015 tarihli Tavsiye Karar<br />
Önerisi ile Kamu Başdenetçisine sunulmuştur.<br />
B. Ön İnceleme Süreci<br />
3) Yapılan ön inceleme neticesinde, şikâyet konusunun Kurumumuzun<br />
görev alanına girdiği, şikâyetçinin menfaat ihlali şartını taşıdığı,<br />
idari başvuru yollarının tüketildiği, şikâyetin süresinde yapıldığı ve<br />
diğer ön inceleme konularında da bir eksiklik bulunmadığı, bu nedenle<br />
şikâyetin inceleme ve araştırmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı<br />
tespit edilmiştir.<br />
280 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
2014/3076 ŞIKAYET NUMARALI, İNTERNET ÜZERINDEN YAPILAN VE KIŞILIK HAKKININ İHLALI NITELIĞINDE ERIŞIMIN ENGELLENMESINE<br />
İLIŞKIN MAHKEME KARARININ UYGULANMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 12/08/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
II. OLAY VE OLGULAR<br />
A. Şikâyetçinin Konu Hakkındaki Açıklamaları ve İddiaları<br />
4) Kara Kuvvetleri Komutanlığından emekli astsubay şikâyetçi tarafından;<br />
4.1)“Terör örgütü tarafından internet üzerinden şahsını karalayıcı<br />
çeşitli yayınlar yapıldığını tespit etmesinin ardından, söz konusu yayınların<br />
durdurulması amacı ile Telekomünikasyon İletişim Başkanlığına<br />
(Bundan sonra sadece TİB) defalarca müracaat ettiği,<br />
4.2)TİB tarafından, bu amaçla bir mahkeme kararının olması gerektiğinin<br />
bildirilmesi üzerine, 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan<br />
Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla<br />
Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun uyarınca başvurduğu … Sulh<br />
Ceza Mahkemesinin … tarih ve … D.İş sayılı Kararı ile erişimin engellenmesi<br />
Kararı alarak, TİB’e ilettiği,<br />
4.3) TİB tarafından hâlâ herhangi bir işlem yapılmaması üzerine,<br />
… Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinden TİB aleyhinde suç duyurusunda<br />
bulunduğu; fakat TİB tarafından ilgili Cumhuriyet Savcılığına verilen<br />
cevapta yer alan “yeni internet Kanunu uyarınca söz konusu yayınları durdurma<br />
yetkisinin kurulacak olan Erişim Sağlayıcıları Birliğinde olacağı” gerekçesi<br />
ile Cumhuriyet Savcılığının soruşturmayı durdurduğu,<br />
4.4) Bunun üzerine, “… Sulh Ceza Mahkemesinin …. tarih ve ….<br />
D.İş sayılı ve erişimin engellenmesi talebi konulu Kararında kayıtlı<br />
URL adreslerinin hala erişime açık olduğu, söz konusu Mahkeme kararının<br />
yerine getirilmemesi noktasında ilgili erişim sağlayıcıların yanı<br />
sıra, 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi<br />
ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında<br />
Kanun uyarınca Erişim Sağlayıcıları Birliğinin de sorumlu bulunduğu”<br />
gerekçesi ile söz konusu Birliğe başvurduğu,<br />
4.5) Başvurusuna dayanak olarak, söz konusu Kanunun “Erişim<br />
Sağlayıcıları Birliği” başlıklı 6/A Maddesi birinci fıkrasında kayıtlı, “Bu<br />
Kanunun 8 inci maddesi kapsamı dışındaki erişimin engellenmesi kararlarının<br />
uygulanmasını sağlamak üzere Erişim Sağlayıcıları Birliği kurulmuştur.”<br />
hükmünün koordinasyon yanında Birliğe bir yaptırım yetkisi<br />
de verdiği; ayrıca Erişim Sağlayıcıları Tüzüğünde yer alan hükümler<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
281
2014/3076 ŞIKAYET NUMARALI, İNTERNET ÜZERINDEN YAPILAN VE KIŞILIK HAKKININ İHLALI NITELIĞINDE ERIŞIMIN ENGELLENMESINE<br />
İLIŞKIN MAHKEME KARARININ UYGULANMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 12/08/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
uyarınca Birliğin, internet servis sağlayıcıları ile internet erişim hizmeti<br />
veren diğer işletmeler üzerinde üyelikten çıkarma şeklinde idari<br />
yaptırım yetkisinin bulunduğu, hususlarına yer verdiği,<br />
4.6) Erişim Sağlayıcıları Birliğinden aldığı cevapta ise Birliğin, söz<br />
konusu Mahkeme kararını ilgili erişim sağlayıcıya ilettiği, fakat bu kararı<br />
bizzat uygulama yetkisinin bulunmadığının bildirdiği iddia edilerek,<br />
5) “Şahsı hakkında bir terör örgütü üyesi zannı uyandıran gerçek<br />
dışı yayınların durdurulması gerektiğine dair mahkemece verilen kararı<br />
uygulamamak sureti ile görevini kötüye kullanan yetkililerin tespit<br />
edilerek cezalandırılması ve itibarının iadesini teminen gerekli adımın<br />
atılması” talep edilmektedir.<br />
B. İdarenin Şikâyete İlişkin Açıklamaları<br />
6) İlgili kamu idaresinden alınan bilgi, belge ve değerlendirmeler,<br />
aşağıda kayıtlı yazışmalara irtibatlı olarak kaydedilmiştir:<br />
6.1) Telekomünikasyon İletişim Başkanlığına (TİB) muhatap ….<br />
tarih ve …. sayılı yazımıza cevaben, anılan Başkanlıktan alınan …. tarih<br />
ve … sayılı yazıda; 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların<br />
Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele<br />
Edilmesi Hakkında Kanunun 6/A maddesi yedinci fıkrasında kayıtlı<br />
“Bu Kanunun 8 inci maddesi kapsamı dışındaki erişimin engellenmesi kararları<br />
gereği için Birliğe gönderilir. Bu kapsamda Birliğe yapılan tebligat<br />
erişim sağlayıcılara yapılmış sayılır.” hükmü uyarınca, şikâyet konusunun<br />
5651 sayılı Kanunun 8 inci maddesinde yer alan katalog suçlara<br />
girmediği için Başkanlıkları tarafından yapılacak bir işlemin bulunmadığı,<br />
katalog suçlar dışında yer alan erişimi engelleme kararlarının<br />
uygulanmak üzere Erişim Sağlayıcıları Birliğine iletilmesinin gerektiği<br />
bildirilmiştir.<br />
6.2) Kurumumuz tarafından, Erişim Sağlayıcıları Birliğine muhatap<br />
…. tarih ve …. No.lu Gönderme Kararı verilmiştir.<br />
6.3) Söz konusu Gönderme Kararı hakkında, Erişim Sağlayıcıları<br />
Birliğinden alınan 2014 tarih ve … sayılı yazıda; 5651 sayılı İnternet<br />
Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen<br />
Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunun 6/A maddesinin<br />
282 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
2014/3076 ŞIKAYET NUMARALI, İNTERNET ÜZERINDEN YAPILAN VE KIŞILIK HAKKININ İHLALI NITELIĞINDE ERIŞIMIN ENGELLENMESINE<br />
İLIŞKIN MAHKEME KARARININ UYGULANMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 12/08/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
altıncı fıkrasında kayıtlı “Bu Kanunun 8 inci maddesi kapsamı dışındaki<br />
erişimin engellenmesi kararları erişim sağlayıcılar tarafından yerine getirilir.<br />
Kararların uygulanması amacıyla gerekli her türlü donanım ve yazılım<br />
erişim sağlayıcıların kendileri tarafından sağlanır.” hükmü ve yedinci fıkrasında<br />
kayıtlı “Bu Kanunun 8 inci maddesi kapsamı dışındaki erişimin<br />
engellenmesi kararları gereği için Birliğe gönderilir. Bu kapsamda Birliğe<br />
yapılan tebligat erişim sağlayıcılara yapılmış sayılır.” hükmü uyarınca,<br />
Birliklerinin, mahkemenin ya da TİB’in erişimin engellenmesi kararlarını<br />
Birlik üyesi erişim sağlayıcılarına göndermekle yükümlü olduğu;<br />
bu kararların erişim sağlayıcısı işletmeler tarafından uygulanıp uygulanmadığını<br />
tespit emek için teknik alt yapısının olmadığı gibi söz konusu<br />
5651 sayılı Kanunun böyle bir görevi de Birliklerine vermediği,<br />
Mahkeme kararlarını uygulamayan işletme ya da kişilere karşı suç<br />
duyurusunda bulunmanın mümkün olduğu, Birliklerinin mahkeme<br />
kararlarını uygulamayan işletmelere yaptırım uygulama yetkisinin bulunmadığı,<br />
… Sulh Ceza Mahkemesinin …. tarih ve …. D.İş sayılı ve erişimin<br />
engellenmesi talebi konulu kararının, hem başvurucu …. tarafından<br />
hem de ilgili Mahkeme tarafından Birliklerine iletildiği ve Birliklerince<br />
de ilgili Birlik üyelerine iletildiği ifade edilmiştir.<br />
6.4) Erişim Sağlayıcıları Birliğine muhatap … tarih ve… sayılı yazımız<br />
ile …. Sulh Ceza Mahkemesinin ….. tarih ve …. D.İş sayılı ve erişimin<br />
engellenmesi talebi konulu Kararında kayıtlı URL adreslerinin<br />
hala erişime açık olup olmadığı,<br />
Varsa erişime açık olan URL adreslerinin hangi erişim sağlayıcı tarafından<br />
sağlandığı; ilgili gerçek veya tüzel kişiler hakkında Kurumumuzca<br />
veya ilgili tarafından muhtemel suç duyurusunda bulunulmasını<br />
teminen, bu gerçek veya tüzel kişilerin isimlerinin bildirilmesi,<br />
5651 sayılı mezkûr Kanunun “Erişim sağlayıcının yükümlülükleri”<br />
başlıklı 6 ncı maddesi birinci fıkrası (a) bendinde kayıtlı, erişim sağlayıcının<br />
herhangi bir kullanıcısının yayınladığı hukuka aykırı içerikten,<br />
bu Kanun hükümlerine uygun olarak haberdar edilmesi halinde erişimi<br />
engellemekle yükümlü olacağı hükmü noktasında, aynı Kanunun<br />
Erişim Sağlayıcıları Birliği” başlıklı 6/A Maddesi birinci fıkrasında kayıtlı,<br />
“Bu Kanunun 8 inci maddesi kapsamı dışındaki erişimin engellenmesi<br />
kararlarının uygulanmasını sağlamak üzere Erişim Sağlayıcıları Birliği<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
283
2014/3076 ŞIKAYET NUMARALI, İNTERNET ÜZERINDEN YAPILAN VE KIŞILIK HAKKININ İHLALI NITELIĞINDE ERIŞIMIN ENGELLENMESINE<br />
İLIŞKIN MAHKEME KARARININ UYGULANMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 12/08/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
kurulmuştur.” hükmü uyarınca Birliğin bir yaptırım yetkisinin bulunup<br />
bulunmadığının teyidi,<br />
Birliğin yetki, görev ve sorumluluklarını düzenleyen Kanun dışında<br />
tüzük, yönetmelik ve benzeri idari hukuk kurallarını muhtevi metinler<br />
mevcut ise bunların tasdikli birer suretlerinin iletilmesi, hususlarında<br />
bilgi, belge ve değerlendirmeler talep edilmiştir.<br />
6.5)Erişim Sağlayıcıları Birliğinden alınan …. tarih ve … sayılı cevabi<br />
yazıda; …. Sulh Ceza Mahkemesinin …. tarih ve …. D.İş sayılı ve<br />
erişimin engellenmesi talebi konulu Kararında kayıtlı URL adreslerinin<br />
erişime engellenmesi ile ilgili olarak, Birlikleri tarafından erişim<br />
sağlayıcılarına bildirimin yapıldığı,<br />
Birliğin, erişime açık olduğu iddia edilen URL adreslerinin erişim<br />
sağlayıcılarına karşı bir yaptırım yetkisinin bulunmadığı, ifade edilerek;<br />
Türkiye’deki erişim sağlayıcıları listesi ve 5651 sayılı Kanunun<br />
Geçici 3’üncü maddesi uyarınca hazırlanan Bilgi Teknolojileri ve İletişim<br />
Kurumunun 2014 tarih ve …. sayılı kararı ile uygun bulunan Birlik<br />
Tüzüğünün onaylı sureti iletilmiştir.<br />
6.6) …. tarih ve … sayılı yazımız ile başvurucunun şikayete konu<br />
iddialarını ele almak üzere, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme<br />
Bakanlığı, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu, Telekomünikasyon<br />
İletişim Başkanlığı, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik<br />
Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) yetkilileri toplantıya davet<br />
edilmiştir.<br />
6.7) … tarihinde, sözü edilen Kurum yetkililerinin katılımı ile gerçekleşen<br />
toplantı tutanağa bağlanmış ve dosyasında muhafaza edilmiştir.<br />
Toplantıda özetle aşağıdaki hususlar kayıt altına alınmıştır:<br />
6.7.1. 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi<br />
ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi<br />
Hakkında Kanunun temel dayanağının, Anayasada belirtilen ailenin,<br />
çocukların ve gençlerin korunmasına dair hükümlerin işlerliğini sağlamak<br />
olduğu,<br />
6.7.2. Müstehcenlik, çocuk pornografisi, intihara yönlendirme, fuhuş<br />
gibi alanlarda internet üzerinden gerçekleşen yasa dışı faaliyetlerin<br />
önüne geçme noktasında, TİB’in, Kanunda belirtilen katalog<br />
284 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
2014/3076 ŞIKAYET NUMARALI, İNTERNET ÜZERINDEN YAPILAN VE KIŞILIK HAKKININ İHLALI NITELIĞINDE ERIŞIMIN ENGELLENMESINE<br />
İLIŞKIN MAHKEME KARARININ UYGULANMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 12/08/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
suçlarda mahkeme kararı olmaksızın önleme amacıyla internete erişimi<br />
kısıtlayabildiği; fakat yurtiçi erişim sağlayıcılardan kaynaklanan<br />
yayınlar üzerindeki etkinliğinin, yurtdışı kaynaklı erişim sağlayıcıları<br />
açısından söz konusu olmadığı,<br />
6.7.3. İnternetten kaynaklanan hukuki problemlerin artmış olması<br />
da göz önünde bulundurularak, 5651 sayılı mezkur Kanunda<br />
06/02/2014 tarihinde yapılan değişiklikle, kişilik hakları, özel hayatın<br />
gizliliği gibi ihlallerde (Kanunun 8 inci maddesinde sayılı katalog suçlar<br />
dışındaki suçlar) erişimin engellenmesi kararlarının uygulanmasını<br />
sağlamak üzere Erişim Sağlayıcıları Birliğinin kurulduğu,<br />
6.7.4. Özellikle kişilik hakları, özel hayatın gizliliği gibi ihlallerde,<br />
bu fiillerin internet ortamında işlenmesi durumunda, bunun önlenmesinin<br />
çok güç olduğu., Bu önlemenin ancak; (i) bu iletiyi paylaşan<br />
kaynağın, yani içerik veya yer sağlayıcının bu içeriğin yayınını sonlandırması<br />
ile veya (ii) erişimin engellenmesi yolu ile mümkün olabileceği,<br />
İlk çözümün yurtdışı kaynaklı faaliyetlerde uygulanmasının zor olduğu,<br />
uluslararası çok bilinen ağların Türkiye’de temsilci bulundursa<br />
da bunlar uluslararası ağlar olduğundan her ülke hukukuna göre faaliyetlerini<br />
düzenleyebilmelerinin mümkün olmadığı; bir ülkede illegal<br />
sayılan fiilin bir başka ülkede legal olabileceği, bundan dolayı Türkiye’nin<br />
kamu güvenliği sebebiyle yaptığı taleplerin özellikle Twitter tarafından<br />
ancak %50 civarında karşılandığı, Twitter’a bu manada bir<br />
yaptırımın söz konusu olamadığı,<br />
İkinci çözümün ise bataklığı kurutmayı değil sivrisinekleri avlamak<br />
anlamına geldiği; kişinin özdenetim yoluyla kendisi hakkındaki iletiyi<br />
kaldıramaması neticesinde mahkeme kararı doğrultusunda yahut resen<br />
TİB tarafından bu erişimin engellenebildiği,<br />
6.7.5. Yurtdışından içerik sağlayan bir dizi içerik sağlayıcıların buna<br />
yanaşmadığı., ülkemizde uyar-kaldır tedbirinin işlemediği, bu tarz<br />
uyar-kaldır yönteminin ülkemizde de uygulanması<br />
gerektiği,<br />
6.7.6. Teknik tarafı oldukça karmaşık olan hukuk, iktisat, vergi,<br />
uluslararası ilişkiler, sosyoloji gibi hayatın her alanını ilgilendiren<br />
disiplinlerin de bu sorunların çözümü noktasında hesaba katılması<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
285
2014/3076 ŞIKAYET NUMARALI, İNTERNET ÜZERINDEN YAPILAN VE KIŞILIK HAKKININ İHLALI NITELIĞINDE ERIŞIMIN ENGELLENMESINE<br />
İLIŞKIN MAHKEME KARARININ UYGULANMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 12/08/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
gerektiği; ancak tüm bu disiplinlerin ortak çalışmasıyla dahi bu sorunlara<br />
en ideal çözüm geliştirilebilse bile bunun asla tüm sorunların çözümü<br />
anlamına gelmeyeceği,<br />
6.7.7. Bunun yanı sıra bilinçlendirme faaliyetlerinin artırılmasının<br />
gerektiği, internet dokümanının %25’i pornografik malzemelerden<br />
oluştuğu, bu hususların bir politika etrafında şekillendirilmesinin gerektiği;<br />
erişim engellemeden devam edilmesi, esasında erişim engellemenin<br />
en son adım olarak öngörülmesi gerektiği; öncelikli uygulamanın<br />
yerli pozitif içeriğin internette artırılması noktasında düğümlendiği;<br />
zira faydalı site oranının yalnızca %10 civarında olduğu, bu<br />
durumun çok korumasız bir işleyişin söz konusu olduğu anlamına geldiği;<br />
politika yokluğu gereği, erişim engellemenin bizde ilk adım olarak<br />
uygulanmasına yol açtığı,<br />
6.7.8. Politika belirlenirse kapatma işleminin minimalize olacağı,<br />
zaten bu amaçla, yani zararlı içeriğin internet sağlayıcılarınca bizzat<br />
kendi aralarında halledilebilmesi için Erişim Sağlayıcıları Birliğinin<br />
kurulduğu, Birliğe üye olmayan erişim sağlayıcısına para cezası ve faaliyetten<br />
men cezasının öngörüldüğü, ancak bunların uygulanmasının<br />
denetlenmesi noktasında sıkıntıların mevcut oluğu,<br />
6.7.9. Mahkeme kararlarının uygulanması noktasında sıkıntıların<br />
mevcut olduğu, bu mahkeme kararları uyarınca engellemeyi Erişim<br />
Sağlayıcıları Birliğinin yapması gerektiği, fakat bu konuda boşluk bulunduğu,<br />
bu boşluğun giderilmesi için yasal zeminin tekrar oluşturulması<br />
gerektiği,<br />
Kamu yönetiminin bütüncül sorunu, kurulan kurumların işlevsel<br />
kılınamaması noktasında düğümlendiği, bu durumun internet sektörü<br />
için de geçerli olduğu,<br />
İnternet için özel sektör esnekliğinde bir modelin geliştirilmesi, bunun<br />
için de mevcut şirketlerle işbirliği içerisinde hareket etmek gerektiği,<br />
hususları ele alınmıştır.<br />
6.8) Söz konusu toplantıda elde edilen bilgiler ışığında, Kurumumuzca<br />
yürütülen incelemenin boyutu genişletilerek, ülkemizdeki internet<br />
kullanımının, kamunun ve bireyin güvenliği ve toplumsal gelişmenin<br />
temel dinamiklerinden özgürlükler rejimi açısından ideal bir<br />
denge gözetilerek tesisinde engel teşkil eden mevcut sorunların tespiti<br />
286 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
2014/3076 ŞIKAYET NUMARALI, İNTERNET ÜZERINDEN YAPILAN VE KIŞILIK HAKKININ İHLALI NITELIĞINDE ERIŞIMIN ENGELLENMESINE<br />
İLIŞKIN MAHKEME KARARININ UYGULANMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 12/08/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
ile bu sorunlara çözüm niteliğinde muhtemel idari ve mevzuata dair<br />
değişiklik önerilerini içerecek surette; ayrıca mümkün olması durumunda,<br />
konunun ekonomi, güvenlik, sosyal ve uluslararası ilişkiler<br />
gibi diğer disiplinler açısından da irdelenerek analiz edilmesi amacıyla<br />
inceleme ve araştırmanın çerçevesi genişletilmiştir.<br />
6.9) … tarih ve …. sayılı yazımız ile internet üzerinden yayımlanan<br />
olumsuz içeriklerin kaldırılması konusunda mahkemelerce verilen<br />
karar sayısı, mahkeme kararı olmaksızın, söz konusu içeriklerin kaldırılması<br />
amacı ile doğrudan iletilen başvuru sayısı, idare tarafından<br />
veya mahkeme tarafından verilen içeriğin kaldırılması kararı üzerine,<br />
ilgili içerik ve erişim sağlayıcı tarafından bu kararların ne kadarına<br />
uyulduğu, milli güvenlik, vergi, sosyal, uluslararası ilişkiler vb. teknik<br />
boyutlar ekseninde, devlet güvenliği noktasında ülkemizde internet<br />
kullanımının geleceğine yönelik öneri ve perspektifler, ilgili kamu idarelerinden<br />
talep edilmiştir.<br />
6.10) ……tarih ve ….. sayılı yazımıza cevaben Ulaştırma, Denizcilik<br />
ve Haberleşme Bakanlığından alınan 2014 tarih ve ….. sayılı yazıda;<br />
ulusal siber güvenliğin sağlanması amacıyla politika, strateji ve hedefleri<br />
belirlemek, eylem planları yapmak görevinin, 5809 sayılı Elektronik<br />
Haberleşme Kanunu ve 20/10/2012 tarih ve 28447 sayılı Resmi<br />
Gazetede yayımlanan Ulusal Siber Güvenlik Çalışmalarının Yönetilmesi<br />
ve Koordinasyonuna ilişkin Bakanlar Kurulu Kararı ile Bakanlıklarına<br />
verildiği hatırlatılarak, bu kapsamda “Ulusal Siber Güvenlik<br />
Stratejisi 2013–2014 Eylem Planının” hazırlandığı ve 20/06/2013<br />
tarih ve 28683 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdiği<br />
belirtilmiş ve söz konusu Eylem Planı hakkında bir dizi bilgiler paylaşılmıştır.<br />
Son olarak, ülkemizdeki telekomünikasyon sektöründeki<br />
yetkilere ilişkin düzenleme yapma görevinin, işletmelere verilen yetkilendirmelerin<br />
denetlenmesi ve işletmecilerin hizmet sundukları telekomünikasyon<br />
şebekesinin hangi usul ve esaslara göre işletileceği,<br />
tarifelerin onaylanması, internet ortamında yapılan yayınların düzenlenmesi<br />
ve bu yayınlar yoluyla işlenen suçlarla mücadele edilmesi gibi<br />
hususlar ile bu konuların yeniden düzenlenmesi görevinin, mer’i mevzuat<br />
hükümleri çerçevesinde, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu ve<br />
bu Kurum bünyesinde bulunan Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı<br />
tarafından yürütüldüğü bilgisi verilmiştir.<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
287
2014/3076 ŞIKAYET NUMARALI, İNTERNET ÜZERINDEN YAPILAN VE KIŞILIK HAKKININ İHLALI NITELIĞINDE ERIŞIMIN ENGELLENMESINE<br />
İLIŞKIN MAHKEME KARARININ UYGULANMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 12/08/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
6.11) Erişim Sağlayıcıları Birliğinden alınan … tarih ve … sayılı yazıda,<br />
5651 sayılı Kanun kapsamında, içeriklerin kaldırılması ile ilgili<br />
bir yetkilerinin bulunmadığı bir kez daha belirtilmiş, mahkeme kararı<br />
ve bireysel başvuru şeklinde gelen URL adreslerinin erişimlerinin engellenmesi<br />
yönündeki taleplere dair rakam verilmiş ve internet ortamında<br />
yapılan yayınlar yoluyla işlenen suçlarla mücadele kapsamında<br />
bir bilgi notu Kurumumuza iletilmiştir.<br />
6.12) Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumundan alınan 2014 tarih<br />
ve ….. sayılı yazıda, Türkiye’de internet kullanımına dair temel düzeyde<br />
yüzeysel birkaç veri paylaşılmıştır.<br />
6.13) TÜBİTAK’tan alınan 2014 tarih ve …… sayılı yazıda, mahkemelerce<br />
verilen tedbir kararlarının uygulanması sürecinde muhatabın<br />
belirli olmadığı, zira Kanunda geçen koruma tedbirlerinden birisi olan<br />
erişimin engellenmesi kararını yer sağlayıcılarının yerine getirmemeleri<br />
halinde karşılaşacakları hapis müeyyidesi nedeni ile site yöneticilerinin<br />
Türkiye’de ofis veya irtibat bürosu açmama yoluna gittikleri,<br />
bunun önüne geçmek adına 5651 sayılı Kanunda değişikliğe gidilerek<br />
Erişim Sağlayıcıları Birliğinin kurulduğu, ayrıca yer sağlayıcıları hakkında<br />
hapis müeyyidesi kaldırılarak yerine para cezası getirildiği, bu<br />
sayede site yöneticilerinin Türkiye’de irtibat bürosu kurmalarının hedeflendiği,<br />
Erişimin engellenmesi yönünde verilen tedbir kararlarının sadece<br />
suç oluşturan ilgili içeriğe yönelik uygulanması yerine, tüm site üzerinde<br />
uygulandığı, bu nedenle de site içeriğinde yer alan ve konusu<br />
suç teşkil etmeyen diğer içeriklere de erişimin engellenmekte olduğu,<br />
bu nedenle tedbir kararını veren mercilerin mevzuat metnine sadık<br />
kalmaları gerektiği,<br />
Ayrıca kamu kurumlarında bilişim hukuku konusunda yeterli personel<br />
bulunmadığı hususlarının altı çizilmiştir.<br />
6.14) TİB’den alınan 2014 tarih ve …. sayılı yazıda, mahkemelerce<br />
verilen erişime engelleme kararlarının suç türlerine göre sayısı ve<br />
dağılımı, mahkemeler haricinde Başkanlığa iletilen erişime engelleme<br />
taleplerinin suç türüne göre sayısı ve dağılımı ve Başkanlık tarafından<br />
ve mahkemeler tarafından verilen erişim engelleme kararlarının uygulanması<br />
süreci hakkında ayrıntılı bilgi, belge ve değerlendirme sunulmuştur.<br />
288 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
2014/3076 ŞIKAYET NUMARALI, İNTERNET ÜZERINDEN YAPILAN VE KIŞILIK HAKKININ İHLALI NITELIĞINDE ERIŞIMIN ENGELLENMESINE<br />
İLIŞKIN MAHKEME KARARININ UYGULANMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 12/08/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı ve Erişim Sağlayıcıları<br />
Birliğinin, bu noktada Kurumumuzla yürüttükleri işbirliğine<br />
verdikleri önem memnuniyetle karşılanmış olup, iletmiş olduğu<br />
bilgi ve belgeler başvuru dosyasında muhafaza edilmiştir.<br />
6.15) Ülkemizde internet kullanımında devlet, toplum, birey ve<br />
özellikle çocukların güvenliği (siber saldırı, milli güvenlik politikaları,<br />
porno, uyuşturucu, şans oyunları ve bilgisayar oyunları) hususu, internet<br />
ortamında işlenen suçlarla mücadele ve özellikle uluslararası<br />
içerik ve erişim sağlayıcılar açısından (Twitter, Youtube vs.) meselenin<br />
ekonomi, güvenlik, sosyal ve uluslararası ilişkiler gibi diğer disiplinler<br />
açısından da irdelenerek analiz edilmesi amacıyla İçişleri, Maliye ve<br />
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlıkları ile Milli Piyango İdaresi ve Türkiye<br />
Jokey Kulübü Derneği yetkilileri ile 10 Aralık 2014 tarihinde Kurumumuzda<br />
bir toplantı gerçekleştirilmiş olup, karşı karşıya olunan<br />
problem ile çözüm önerilerini muhtevi toplantı tutanağı dosyasında<br />
muhafaza edilmiştir.<br />
6.16) Aynı konu üzerinde, ülkemizde internet kullanımının ekonomi/vergi<br />
boyutunu (https tabanlı servis yapan ve URL üzerinden<br />
engelleme yapılamayan Twitter, Youtube gibi yurtdışı içerik sağlayıcılarının<br />
elde ettiği reklam gelirleri üzerinden tedbir uygulama, elektronik<br />
ticaretin vergilendirilmesi, yurt dışı kaynaklı siteler üzerinden<br />
oynanan kumar oyunları ve bu amaçla para transferi, kara paranın aklanmasında<br />
internetin rolü ve bunun önlenmesi vs.) ele almak üzere,<br />
24 Aralık 2014 tarihinde Kurumumuzda, Gelir İdaresi Başkanlığı, Mali<br />
Suçları Araştırma Kurulu, Vergi Denetim Kurulu Başkanlığı ve Bankacılık<br />
Düzenleme ve Denetleme Kurumu yetkilileri ile bir toplantı gerçekleştirilmiş<br />
olup, toplantıda ele alınan hususlar tutanağa bağlanmış<br />
ve dosyasında muhafaza edilmiştir.<br />
6.17) Ayrıca konu hakkında Milli Piyango İdaresi Genel Müdürlüğünden<br />
alınan tarih ve … sayılı, Türkiye Jokey Kulübü Derneğinden<br />
alınan tarih ve .. sayılı, İçişleri Bakanlığından alınan 2015 tarih ve ….<br />
sayılı ve Emniyet Genel Müdürlüğünden alınan tarih ve …. sayılı yazı<br />
ve ekleri dosyasında muhafaza edilmiştir.<br />
6.18) … Cumhuriyet Başsavcılığından alınan 2015 tarih ve ….sayılı<br />
yazıda ise şikâyet konusu hakkında şikâyetçi …’ın başvurusu hakkında<br />
… Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen işlemlere dair bilgi<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
289
2014/3076 ŞIKAYET NUMARALI, İNTERNET ÜZERINDEN YAPILAN VE KIŞILIK HAKKININ İHLALI NITELIĞINDE ERIŞIMIN ENGELLENMESINE<br />
İLIŞKIN MAHKEME KARARININ UYGULANMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 12/08/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
ve belgeler Kurumumuza iletilmiştir. Buna göre, … Cumhuriyet Başsavcılığı<br />
Memur Suçları Soruşturma Bürosu tarafından, 2015 tarih,<br />
….soruşturma no ve ….karar no ile “somut bir suç isnadı içermeyen<br />
müştekiye ait şikayet dilekçesinin 4483 sayılı Yasanın 5232 sayılı Yasa<br />
ile değişik 4/son maddesi gereğince İŞLEME KONULMAMASINA, Kararın<br />
müştekiye bildirilmesine, Danıştay .. Dairesinin 2005 tarihli …<br />
Esas ve … karar sayılı içtihadı gereğince kesin olarak karar veril(diği)”<br />
tespit edilmiştir.<br />
C. Olaylar<br />
7) Başvurucunun;<br />
7.1) İnternet üzerinden şahsını karalayıcı nitelikte çeşitli yayınlar<br />
yapıldığını tespit etmesinin ardından, söz konusu yayınların durdurulması<br />
amacı ile TİB’e müracaat ettiği,<br />
7.2) TİB tarafından, bu amaçla bir mahkeme kararının olması gerektiğinin<br />
bildirilmesi üzerine, 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan<br />
Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla<br />
Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun uyarınca başvurduğu … Sulh<br />
Ceza Mahkemesinin … tarih ve …. D.İş sayılı Kararı ile erişimin engellenmesi<br />
Kararı alarak, bu kararı TİB’e ilettiği,<br />
7.3) TİB tarafından, mahkeme kararına konu suçun, 5651 sayılı<br />
Kanunun 8 inci maddesinde yer alan katalog suçlardan birisi olmadığı<br />
cihetiyle, Başkanlıkları tarafından yapılabilecek herhangi bir hususun<br />
bulunmadığı; katalog suçlar dışındaki suçlar için çıkarılan erişimi engelleme<br />
kararlarının, uygulanmak üzere Erişim Sağlayıcıları Birliğine<br />
gönderilmesi gerektiği hususunun bildirildiği,<br />
7.4) Bunun üzerine, … Sulh Ceza Mahkemesinin söz konusu 2014<br />
tarih ve … D.İş sayılı ve erişimin engellenmesi talebi konulu kararında<br />
kayıtlı URL adreslerinin hala erişime açık olduğu, söz konusu Mahkeme<br />
kararının yerine getirilmemesi noktasında ilgili erişim sağlayıcıların<br />
yanı sıra, 5651 sayılı Kanun uyarınca Erişim Sağlayıcıları Birliğinin<br />
de sorumlu bulunduğu gerekçesi ile söz konusu Birliğe başvurduğu,<br />
7.5) Başvurusuna dayanak aldığı, söz konusu Kanunun “Erişim<br />
Sağlayıcıları Birliği” başlıklı 6/A Maddesi birinci fıkrasında kayıtlı,<br />
“Bu Kanunun 8 inci maddesi kapsamı dışındaki erişimin engellenmesi<br />
290 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
2014/3076 ŞIKAYET NUMARALI, İNTERNET ÜZERINDEN YAPILAN VE KIŞILIK HAKKININ İHLALI NITELIĞINDE ERIŞIMIN ENGELLENMESINE<br />
İLIŞKIN MAHKEME KARARININ UYGULANMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 12/08/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
kararlarının uygulanmasını sağlamak üzere Erişim Sağlayıcıları Birliği kurulmuştur.”<br />
hükmünün koordinasyon yanında Birliğe bir yaptırım yetkisi<br />
de verdiği; ayrıca Erişim Sağlayıcıları Tüzüğünde yer alan hükümler<br />
uyarınca Birliğin, internet servis sağlayıcıları ile internet erişim<br />
hizmeti veren diğer işletmeler üzerinde üyelikten çıkarma şeklinde<br />
idari yaptırım yetkisinin bulunduğu, hususlarına yer verdiği,<br />
7.6) Fakat Erişim Sağlayıcıları Birliğinin başvurucuya muhatap cevabında;<br />
Birliğin, söz konusu Mahkeme kararını ilgili erişim sağlayıcıya<br />
ilettiği, fakat bu kararı bizzat uygulama yetkisinin bulunmadığını<br />
bildirdiği, tespit edilmiştir.<br />
Sonuç olarak, başvurucu aleyhine internet ortamında yapılan<br />
yayınlara ilişkin erişimin engellenmesi amacı ile … Sulh<br />
Ceza Mahkemesi tarafından verilen kararın uygulanmaması<br />
şeklinde hukuka aykırı bir durum ile karşı karşıya kalınmıştır.<br />
D. Kamu Denetçisi Mehmet ELKATMIŞ’ın İnceleme ve Araştırma<br />
Bulguları<br />
8) Şikâyete konu iddialar, buna karşılık idareden alınan bilgi ve belgeler<br />
ile görüntü kayıtlarının izlenmesinden elde edilen veriler kapsamında<br />
gerçekleştirilen tespit ve değerlendirmeler, bu Kararın (5-8)<br />
paragraflarında kaydedilmiştir.<br />
A. İlgili Mevzuat<br />
III. HUKUKİ DEĞERLENDİRME VE GEREKÇE<br />
9) Şikâyet başvurusuna ilişkin mevzuat hükümleri aşağıda kaydedilmiştir:<br />
9.1) 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanununun “Tanımlar ve<br />
Kısaltmalar” başlıklı 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının ( h) bendinde<br />
“elektronik haberleşmenin”, “Elektriksel işaretlere dönüştürülebilen<br />
her türlü işaret, sembol, ses, görüntü ve verinin kablo, telsiz, optik, elektrik,<br />
manyetik, elektromanyetik, elektrokimyasal, elektromekanik ve diğer iletim<br />
sistemleri vasıtasıyla iletilmesini, gönderilmesini ve alınmasını” ifade<br />
ettiği belirtilmiştir.<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
291
2014/3076 ŞIKAYET NUMARALI, İNTERNET ÜZERINDEN YAPILAN VE KIŞILIK HAKKININ İHLALI NITELIĞINDE ERIŞIMIN ENGELLENMESINE<br />
İLIŞKIN MAHKEME KARARININ UYGULANMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 12/08/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
9.2) 5809 sayılı anılan Kanunun “Bakanlığın görev ve yetkileri”<br />
başlıklı 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde; “Elektronik<br />
haberleşme alt yapı, şebeke ve hizmetlerinin; teknik, ekonomik ve sosyal<br />
ihtiyaçlara, kamu yararına ve millî güvenlik amaçlarına uygun olarak kurulması,<br />
geliştirilmesi ve birbirlerini tamamlayıcı şekilde yürütülmesini<br />
sağlamaya yönelik politikaları belirlemek.” hususu, Ulaştırma, Denizcilik<br />
ve Haberleşme Bakanlığının elektronik haberleşme sektörüne ilişkin<br />
görevleri arasında belirtilmiştir.<br />
9.3) 5809 sayılı mezkûr Kanunun “Kurumun görev ve yetkileri”<br />
başlıklı 6 ncı maddesi birinci fıkrasının (c) bendinde; “Abone, kullanıcı,<br />
tüketici ve son kullanıcıların hakları ile kişisel bilgilerin işlenmesi ve gizliliğinin<br />
korunmasına ilişkin gerekli düzenlemeleri ve denetlemeleri yapmak”<br />
ve (s) bendinde; “Elektronik haberleşme sektöründe faaliyet gösterenlerin<br />
mevzuata uymasını denetlemek ve/veya denetlettirmek, konu ile ilgili<br />
usul ve esasları belirlemek, aykırılık halinde mevzuatın öngördüğü işlemleri<br />
yapmak ve yaptırımları uygulamak.” hususları, Bilgi Teknolojileri ve İletişim<br />
Kurumunun görevleri arasında sayılmıştır.<br />
9.4) 5809 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin birinci fıkrasında yer<br />
alan; “Bakanlığın strateji ve politikaları da dikkate alınarak Kurumca yapılacak<br />
yetkilendirmeyi müteakip, elektronik haberleşme hizmeti verilebilir<br />
ve/veya elektronik haberleşme şebekesi veya alt yapısı kurulup işletilebilir.”<br />
hükmü uyarınca, elektronik haberleşme hizmetleri bağlamında “yetkilendirilme”<br />
esası benimsenmiştir.<br />
9.5) 5809 sayılı Kanunun 60 ıncı maddesinin birinci fıkrasında<br />
ise “Kurum; mevzuata, kullanım hakkı ve diğer yetkilendirme şartlarına<br />
uyulmasını izleme ve denetlemeye, aykırılık halinde işletmecilere bir önceki<br />
takvim yılındaki net satışlarının yüzde üçüne kadar idarî para cezası uygulamaya,…<br />
belirlediği süre içerisinde yetkilendirme ücretinin ödenmemesi<br />
ya da ağır kusur halinde verdiği yetkilendirmeyi iptal etmeye yetkilidir.”<br />
hususu hükme bağlanmıştır.<br />
9.6) 24/07/2012 tarih ve 28363 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan<br />
Elektronik Haberleşme Sektöründe Kişisel Verilerin İşlenmesi ve Gizliliğinin<br />
Korunması Hakkında Yönetmeliğin “Tanımlar ve Kısaltmalar”<br />
başlıklı 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (ğ) bendinde “işletmeci”;<br />
“Yetkilendirme çerçevesinde elektronik haberleşme hizmeti sunan ve/veya<br />
292 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
2014/3076 ŞIKAYET NUMARALI, İNTERNET ÜZERINDEN YAPILAN VE KIŞILIK HAKKININ İHLALI NITELIĞINDE ERIŞIMIN ENGELLENMESINE<br />
İLIŞKIN MAHKEME KARARININ UYGULANMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 12/08/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
elektronik haberleşme şebekesi sağlayan ve alt yapısını işleten şirketi” şeklinde<br />
tanımlanmış olup,<br />
Aynı Yönetmeliğin 4 üncü maddesinin dördüncü fıkrasında ise;<br />
“İşletmeci tarafından yetkilendirilen taraflarca bu Yönetmelik hükümlerinin<br />
ihlal edilmesi de dâhil olmak üzere kişisel verilerin gizliliğinin, güvenliğinin<br />
ve amacı doğrultusunda kullanılmasının temininden işletmeci<br />
sorumludur.” düzenlemesine yer verilerek erişim sağlayıcılarının sorumluluğu<br />
hükme bağlanmıştır.<br />
9.7) 15/02/2014 tarih ve 28914 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak<br />
yürürlüğe giren Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu İdari Yaptırımlar<br />
Yönetmeliğinin “Kişisel verilerin korunmasına ilişkin ihlaller”<br />
başlıklı 13 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin (4) numaralı<br />
alt bendinde;<br />
“Asgari istem dışı, yetki dışı ya da yasa dışı olarak; kişisel verilerin tahrip<br />
edilmesi, kaybolması, değiştirilmesi, depolanması veya başka bir ortama<br />
kaydedilmesi, işlenmesi, ifşa edilmesi ve söz konusu verilere erişilmesine<br />
karşı kişisel verilerin korunmasına ilişkin yükümlülüklerini yerine getirmemesi,<br />
… halinde bir önceki takvim yılındaki net satışlarının yüzde üçüne<br />
(%3) kadar idari para cezası uygulanır.” düzenlemesine yer verilmiştir.<br />
9.8) Yukarıda zikredilen Yönetmeliğin 33 üncü maddesi ise “İlgili<br />
mevzuat gereği kamu hizmetinin gereği gibi yürütülmemesi halinde idari<br />
para cezasına ilişkin hükümler saklı kalmak üzere, işletmeci önce kamu hizmetinin<br />
gereği gibi yürütülmesi ve gerekli tedbirlerin alınması için uyarılır.<br />
İhlalin devamı ve kamu hizmetinin gereği gibi yürütülmemesinin ilgili<br />
mevzuat çerçevesinde ağır kusur oluşturduğunun Kurul tarafından tespiti<br />
halinde işletmecinin yetkilendirmesi fesh/iptal edilir.” hükmüne amirdir.<br />
9.9) 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi<br />
ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında<br />
Kanunun “Tanımlar” başlıklı 2 nci maddesi birinci fıkrasının (e)<br />
bendinde erişim sağlayıcı; “Kullanıcılarına internet ortamına erişim olanağı<br />
sağlayan her türlü gerçek veya tüzel kişileri” şeklinde tanımlanmış<br />
olup,<br />
Anılan Kanunun 6 ncı maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde;<br />
“Herhangi bir kullanıcısının yayınladığı hukuka aykırı içerikten, bu Kanun<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
293
2014/3076 ŞIKAYET NUMARALI, İNTERNET ÜZERINDEN YAPILAN VE KIŞILIK HAKKININ İHLALI NITELIĞINDE ERIŞIMIN ENGELLENMESINE<br />
İLIŞKIN MAHKEME KARARININ UYGULANMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 12/08/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
hükümlerine uygun olarak haberdar edilmesi halinde erişimi engellemekle”<br />
erişim sağlayıcının yükümlü olduğu belirtilmiştir.<br />
9.10) 06/02/2014 tarih ve 6518 sayılı Kanunun 90 ıncı maddesi ile<br />
5651 sayılı Kanuna eklenen ve Erişim Sağlayıcılar Birliğinin hukuksal<br />
dayanağını oluşturan 6/A maddesinde;<br />
“(1) Bu Kanunun 8 inci maddesi kapsamı dışındaki erişimin engellenmesi<br />
kararlarının uygulanmasını sağlamak üzere Erişim Sağlayıcıları Birliği<br />
kurulmuştur.<br />
(2) Birlik özel hukuk tüzel kişiliğini haizdir. Birliğin merkezi Ankara’dır.<br />
(3) Birliğin çalışma usul ve esasları Kurum tarafından onaylanacak Tüzükle<br />
belirlenir. Tüzük değişiklikleri de Kurumun onayına tabidir.<br />
(4) Birlik, Tüzüğünün Kurum tarafından incelenerek uygun bulunmasını<br />
müteakip faaliyete başlar.<br />
(5) Birlik, 5/11/2008 tarihli ve 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu<br />
kapsamında yetkilendirilen tüm internet servis sağlayıcıları ile internet<br />
erişim hizmeti veren diğer işletmecilerin katılmasıyla oluşan ve koordinasyonu<br />
sağlayan bir kuruluştur.<br />
(6) Bu Kanunun 8 inci maddesi kapsamı dışındaki erişimin engellenmesi<br />
kararları erişim sağlayıcılar tarafından yerine getirilir. Kararların uygulanması<br />
amacıyla gerekli her türlü donanım ve yazılım erişim sağlayıcıların<br />
kendileri tarafından sağlanır.<br />
(7) Bu Kanunun 8 inci maddesi kapsamı dışındaki erişimin engellenmesi<br />
kararları gereği için Birliğe gönderilir. Bu kapsamda Birliğe yapılan tebligat<br />
erişim sağlayıcılara yapılmış sayılır.<br />
(8) Birlik, kendisine gönderilen mevzuata uygun olmadığını düşündüğü<br />
kararlara itiraz edebilir.<br />
(9) Birliğin gelirleri, üyeleri tarafından ödenecek ücretlerden oluşur.<br />
Alınacak ücretler, Birliğin giderlerini karşılayacak miktarda belirlenir. Bir<br />
üyenin ödeyeceği ücret, üyelerin tamamının net satış tutarı toplamı içindeki<br />
o üyenin net satışı oranında belirlenir. Üyelerin ödeme dönemleri, yeni<br />
katılan üyelerin ne zamandan itibaren ödemeye başlayacağı ve ödemelere<br />
ilişkin diğer hususlar Birlik Tüzüğünde belirlenir. Süresinde ödenmeyen ücretler<br />
Birlikçe kanuni faizi ile birlikte tahsil edilir.<br />
294 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
2014/3076 ŞIKAYET NUMARALI, İNTERNET ÜZERINDEN YAPILAN VE KIŞILIK HAKKININ İHLALI NITELIĞINDE ERIŞIMIN ENGELLENMESINE<br />
İLIŞKIN MAHKEME KARARININ UYGULANMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 12/08/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
(10) Birliğe üye olmayan internet servis sağlayıcıları faaliyette bulunamaz.”<br />
düzenlemesine yer verilmiştir.<br />
9.11) 5651 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin birinci fıkrası;<br />
“(1) İnternet ortamında yapılan ve içeriği aşağıdaki suçları oluşturduğu<br />
hususunda yeterli şüphe sebebi bulunan yayınlarla ilgili olarak erişimin engellenmesine<br />
karar verilir:<br />
a) 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;<br />
1) İntihara yönlendirme (madde 84),<br />
2) Çocukların cinsel istismarı (madde 103, birinci fıkra),<br />
3) Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanılmasını kolaylaştırma (madde<br />
190),<br />
4) Sağlık için tehlikeli madde temini (madde 194),<br />
5) Müstehcenlik (madde 226),<br />
6) Fuhuş (madde 227),<br />
7) Kumar oynanması için yer ve imkân sağlama (madde 228), suçları.<br />
b) 25/7/1951 tarihli ve 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar<br />
Hakkında Kanunda yer alan suçlar.” hükmüne amir olup,<br />
Erişimin engellenmesi kararının verilmesi ve yerine getirilmesi konusunda<br />
usul, aynı maddenin 2 ila 5 inci fıkralarında; “(2) Erişimin engellenmesi<br />
kararı, soruşturma evresinde hâkim, kovuşturma evresinde ise<br />
mahkeme tarafından verilir. Soruşturma evresinde, gecikmesinde sakınca<br />
bulunan hallerde Cumhuriyet savcısı tarafından da erişimin engellenmesine<br />
karar verilebilir. Bu durumda Cumhuriyet savcısı kararını yirmidört<br />
saat içinde hâkimin onayına sunar ve hâkim, kararını en geç yirmidört saat<br />
içinde verir. Bu süre içinde kararın onaylanmaması halinde tedbir, Cumhuriyet<br />
savcısı tarafından derhal kaldırılır. (Ek cümle: 6/2/2014-6518/92<br />
md.) Erişimin engellenmesi kararı, amacı gerçekleştirecek nitelikte görülürse<br />
belirli bir süreyle sınırlı olarak da verilebilir. Koruma tedbiri olarak<br />
verilen erişimin engellenmesine ilişkin karara 4/12/2004 tarihli ve 5271<br />
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerine göre itiraz edilebilir.<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
295
2014/3076 ŞIKAYET NUMARALI, İNTERNET ÜZERINDEN YAPILAN VE KIŞILIK HAKKININ İHLALI NITELIĞINDE ERIŞIMIN ENGELLENMESINE<br />
İLIŞKIN MAHKEME KARARININ UYGULANMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 12/08/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
(3) Hâkim, mahkeme veya Cumhuriyet savcısı tarafından verilen erişimin<br />
engellenmesi kararının birer örneği, gereği yapılmak üzere Başkanlığa<br />
gönderilir.<br />
(4)İçeriği birinci fıkrada belirtilen suçları oluşturan yayınların içerik<br />
veya yer sağlayıcısının yurt dışında bulunması halinde veya içerik veya yer<br />
sağlayıcısı yurt içinde bulunsa bile, içeriği birinci fıkranın (a) bendinin (2)<br />
ve (5) ve (6) numaralı alt bentlerinde yazılı suçları oluşturan yayınlara ilişkin<br />
olarak erişimin engellenmesi kararı re’sen Başkanlık tarafından verilir.<br />
Bu karar, erişim sağlayıcısına bildirilerek gereğinin yerine getirilmesi istenir.<br />
(5) Erişimin engellenmesi kararının gereği, derhal ve en geç kararın bildirilmesi<br />
anından itibaren dört saat içinde yerine getirilir.” şeklinde hükme<br />
bağlanmıştır.<br />
9.12) 5651 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi eski halinde,<br />
“(1) İçerik nedeniyle hakları ihlâl edildiğini iddia eden kişi, içerik sağlayıcısına,<br />
buna ulaşamaması halinde yer sağlayıcısına başvurarak kendisine<br />
ilişkin içeriğin yayından çıkarılmasını ve yayındaki kapsamından fazla<br />
olmamak üzere hazırladığı cevabı bir hafta süreyle internet ortamında<br />
yayımlanmasını isteyebilir. İçerik veya yer sağlayıcı kendisine ulaştığı tarihten<br />
itibaren iki gün içinde, talebi yerine getirir. Bu süre zarfında talep<br />
yerine getirilmediği takdirde reddedilmiş sayılır.<br />
(2) Talebin reddedilmiş sayılması halinde, kişi onbeş gün içinde yerleşim<br />
yeri sulh ceza mahkemesine başvurarak, içeriğin yayından çıkarılmasına ve<br />
yayındaki kapsamından fazla olmamak üzere hazırladığı cevabın bir hafta<br />
süreyle internet ortamında yayımlanmasına karar verilmesini isteyebilir.<br />
Sulh ceza hâkimi bu talebi üç gün içinde duruşma yapmaksızın karara bağlar.<br />
Sulh ceza hâkiminin kararına karşı Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerine<br />
göre itiraz yoluna gidilebilir.<br />
(3) Sulh ceza hâkiminin kesinleşen kararının, birinci fıkraya göre yapılan<br />
başvuruyu yerine getirmeyen içerik veya yer sağlayıcısına tebliğinden<br />
itibaren iki gün içinde içerik yayından çıkarılarak hazırlanan cevabın yayımlanmasına<br />
başlanır.<br />
(4)Sulh ceza hâkiminin kararını bu maddede belirtilen şartlara uygun<br />
olarak ve süresinde yerine getirmeyen sorumlu kişi, altı aydan iki yıla kadar<br />
hapis cezası ile cezalandırılır. İçerik veya yer sağlayıcının tüzel kişi olması<br />
296 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
2014/3076 ŞIKAYET NUMARALI, İNTERNET ÜZERINDEN YAPILAN VE KIŞILIK HAKKININ İHLALI NITELIĞINDE ERIŞIMIN ENGELLENMESINE<br />
İLIŞKIN MAHKEME KARARININ UYGULANMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 12/08/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
halinde, bu fıkra hükmü yayın sorumlusu hakkında uygulanır.” hükmüne<br />
amirken,<br />
06/02/2014 tarih ve 6518 sayılı Kanunun 93 üncü maddesi ile değişik<br />
aynı madde (söz konusu 5651 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi)<br />
“(1) İnternet ortamında yapılan yayın içeriği nedeniyle kişilik haklarının<br />
ihlal edildiğini iddia eden gerçek ve tüzel kişiler ile kurum ve kuruluşlar,<br />
içerik sağlayıcısına, buna ulaşamaması hâlinde yer sağlayıcısına başvurarak<br />
uyarı yöntemi ile içeriğin yayından çıkarılmasını isteyebileceği gibi<br />
doğrudan sulh ceza hâkimine başvurarak içeriğe erişimin engellenmesini de<br />
isteyebilir.<br />
(2) İnternet ortamında yapılan yayın içeriği nedeniyle kişilik haklarının<br />
ihlal edildiğini iddia eden kişilerin talepleri, içerik ve/veya yer sağlayıcısı<br />
tarafından en geç yirmi dört saat içinde cevaplandırılır.<br />
(3) İnternet ortamında yapılan yayın içeriği nedeniyle kişilik hakları<br />
ihlal edilenlerin talepleri doğrultusunda hâkim bu maddede belirtilen kapsamda<br />
erişimin engellenmesine karar verebilir.<br />
(4) Hâkim, bu madde kapsamında vereceği erişimin engellenmesi kararlarını<br />
esas olarak, yalnızca kişilik hakkının ihlalinin gerçekleştiği yayın, kısım,<br />
bölüm ile ilgili olarak (URL, vb. şeklinde) içeriğe erişimin engellenmesi<br />
yöntemiyle verir. Zorunlu olmadıkça internet sitesinde yapılan yayının tümüne<br />
yönelik erişimin engellenmesine karar verilemez. Ancak, hâkim URL<br />
adresi belirtilerek içeriğe erişimin engellenmesi yöntemiyle ihlalin engellenemeyeceğine<br />
kanaat getirmesi hâlinde, gerekçesini de belirtmek kaydıyla,<br />
internet sitesindeki tüm yayına yönelik olarak erişimin engellenmesine de<br />
karar verebilir.<br />
(5) Hâkimin bu madde kapsamında verdiği erişimin engellenmesi kararları<br />
doğrudan Birliğe gönderilir.<br />
(6) Hâkim bu madde kapsamında yapılan başvuruyu en geç yirmi dört<br />
saat içinde duruşma yapmaksızın karara bağlar. Bu karara karşı 4/12/2004<br />
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerine göre itiraz<br />
yoluna gidilebilir.<br />
(7) Erişimin engellenmesine konu içeriğin yayından çıkarılmış olması<br />
durumunda hâkim kararı kendiliğinden hükümsüz kalır.<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
297
2014/3076 ŞIKAYET NUMARALI, İNTERNET ÜZERINDEN YAPILAN VE KIŞILIK HAKKININ İHLALI NITELIĞINDE ERIŞIMIN ENGELLENMESINE<br />
İLIŞKIN MAHKEME KARARININ UYGULANMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 12/08/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
(8) Birlik tarafından erişim sağlayıcıya gönderilen içeriğe erişimin engellenmesi<br />
kararının gereği derhâl, en geç dört saat içinde erişim sağlayıcı<br />
tarafından yerine getirilir.<br />
(9) Bu madde kapsamında hâkimin verdiği erişimin engellenmesi kararına<br />
konu kişilik hakkının ihlaline ilişkin yayının veya aynı mahiyetteki<br />
yayınların başka internet adreslerinde de yayınlanması durumunda ilgili<br />
kişi tarafından Birliğe müracaat edilmesi hâlinde mevcut karar bu adresler<br />
için de uygulanır.<br />
(10) Sulh ceza hâkiminin kararını bu maddede belirtilen şartlara uygun<br />
olarak ve süresinde yerine getirmeyen sorumlu kişi, beş yüz günden üç bin<br />
güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.”<br />
şeklinde düzenlenmiştir.<br />
B. Kamu Denetçisi Mehmet ELKATMIŞ’ın Kamu Başdenetçisine<br />
Önerisi<br />
10) Şikâyetin kabulü ile şikâyetçi aleyhinde internet üzerinden işlenen<br />
bir suça erişimin engellenmesi amacı ile … Sulh Ceza Mahkemesi<br />
tarafından verilen kararın uygulanması ve bu cihetle şikâyetçinin<br />
mağduriyetinin giderilmesi hususunda Bilgi Teknolojileri ve İletişim<br />
Kurumuna tavsiyede bulunulması gerektiği yönünde öneri Kamu Başdenetçisinin<br />
uygun görüşlerine sunulmuştur.<br />
C. Hukuka ve Hakkaniyete Uygunluk Yönünden Değerlendirme<br />
11) İnternet kullanımının yaygınlaşması, internet kullanım politikalarının<br />
tesisi noktasında bir dizi problemin doğmasına yol açmıştır.<br />
Zira bu noktada oluşturulacak devlet politikalarının, birbiri ile iç içe<br />
geçen çok yönlü boyutu bulunmaktadır. Bu durum, bir yandan bireyin,<br />
toplumun ve devletin güvenliği diğer yandan da iletişim özgürlüğü açısından<br />
hassas bir denge unsuru olarak karşımıza çıkmaktadır.<br />
12) Bir başka anlatım ile internet kullanımı konusunda alınacak<br />
bir karar veya atılacak bir adımın, hem temel özgürlükleri hem de toplum<br />
ve devletin güvenliğini etkileyebilecek yansımaları bulunmaktadır.<br />
İnternet politikalarının tesisinde, bireyin, ailenin ve çocukların,<br />
pornografi, uyuşturucu, yasa dışı şans oyunları, kumar ve bilgisayar<br />
298 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
2014/3076 ŞIKAYET NUMARALI, İNTERNET ÜZERINDEN YAPILAN VE KIŞILIK HAKKININ İHLALI NITELIĞINDE ERIŞIMIN ENGELLENMESINE<br />
İLIŞKIN MAHKEME KARARININ UYGULANMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 12/08/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
oyunları açısından korunması ve ile özel ve aile hayatının gizliliğine<br />
riayet edilmesi hususu özel bir önem arz etmektedir. Bunun yanı sıra<br />
internet kullanımı konusunda güvenlik riski sadece bireyler açısından<br />
değil, devlet kurumları açısından da önem arz etmektedir. Bu noktada<br />
askeri ve milli güvenlikle ilgili konularda duyulan hassasiyet özellikle<br />
öne çıkmaktadır. Meselenin devleti ilgilendiren boyutu sadece güvenlik<br />
politikalarına da indirgenemeyecek kadar geniş ve önemlidir. Konu<br />
günümüzde, ekonomi/vergi politikaları, yurt dışı kaynaklı siteler üzerinden<br />
oynanan kumar oyunları ve bu amaçla para transferi ve kara<br />
paranın aklanması gibi bağlantıları olan son derece teknik ve ayrıntı<br />
içeren bir mahiyet kazanmış bulunmaktadır. Konunun uluslararası ve<br />
diplomatik ilişkiler açısından da irdelenmesi ciddi bir gereklilik arz etmektedir.<br />
Nitekim günümüzde, devletlerarasındaki rekabetin, bilinen<br />
eski yöntemlerin aksine, bazen internetin de araç olarak kullanıldığı<br />
bilgi yoğun teknikler ve araçlar ile gerçekleştirildiği herkes tarafından<br />
bilinmektedir.<br />
13) İfade edilmeye çalışıldığı gibi, internet politikalarının sadece<br />
özgürlük noktasından yorumlanması mümkün olmayıp;<br />
özellikle diplomatik ilişkiler açısından durumun hassasiyetinin<br />
gözetilmesi gerekmektedir. Bu noktada, https tabanlı servis<br />
yapan ve URL üzerinden engelleme yapılamayan yurtdışı<br />
içerik sağlayıcılarının müdahil olduğu ve kamuoyu nezdinde<br />
yoğun tartışmaların yaşanmasına yol açan bir dizi erişimin engellenmesi<br />
uygulamalarının, saf bir özgürlük mücadelesinden<br />
ibaret olmadığı değerlendirilmektedir. Nitekim internet kaynaklı<br />
sosyal paylaşım sayfalarının, geniş kitlelerin karar alım<br />
veya yönetim/müzakere sürecine katılmasına yardımcı olma,<br />
toplumun müzakereci kültür ve demokrasi anlayışına doğru<br />
ilerlemesine katkıda bulunma gibi olumlu yönlerinin bulunmasına<br />
rağmen, olayların manipülasyon ile hızlandırıcısı ve<br />
çabuklaştırıcısı olarak ülkemizde geniş çapta kullanılır hale<br />
geldiği, siyaset/hukuk açısından kontrol edilmesi çok zor, geniş<br />
çaplı toplumsal olaylara ve provakatif gelişmelere zemin<br />
hazırladığı görülebilmektedir. 2013 yılında yaşanan ve kamuoyunda<br />
“Gezi Olayları” olarak isimlendirilen toplumsal çalkantı<br />
buna tipik bir örnek oluşturmaktadır. Bu konuda en son örneğin,<br />
ilgili kamu idaresinin teyidine istinaden, 2014 yılı Ekim ayında, terör<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
299
2014/3076 ŞIKAYET NUMARALI, İNTERNET ÜZERINDEN YAPILAN VE KIŞILIK HAKKININ İHLALI NITELIĞINDE ERIŞIMIN ENGELLENMESINE<br />
İLIŞKIN MAHKEME KARARININ UYGULANMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 12/08/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
örgütü IŞİD tarafından Kobane’ye (Ayn El Arap) yapılan saldırıları<br />
ülkemizde protesto etmek amacı ile gerçekleştirilen olaylar esnasında,<br />
bir gün içerisinde toplam 400 bin sahte (fake) twitter hesabının<br />
açılması ve aktif olarak gerçek dışı, tehditkâr, saldırgan ve toplumsal<br />
düzenin ortadan kaldırılmasını hedefleyen paylaşımlar<br />
yaymak sureti ile yaşandığı tespit edilmiştir. Bu denli köklü ve<br />
geniş kapsamlı toplumsal çalkantıya ve kamu düzeninin aksamasına<br />
yol açan bir olayın, saf bir özgürlük mücadelesi olarak sunulması,<br />
hiçbir ülkede kabul göremez.<br />
14) Kamu Denetçiliği Kurumumuz vermiş olduğu çok sayıda<br />
kararda, özgürlüğün toplumsal gelişmenin en temel dinamiği<br />
olduğunu belirtmiş, bunun korunması ve geliştirilmesi gereğinin<br />
altını çizmiş ve somut olayların mahiyetine göre ilgili kamu<br />
idarelerini hatalı bulmuştur. Fakat bu durum, özgürlük mücadelesi<br />
altında, meşru hukuk düzeninin altını oymayı veya kamu<br />
düzeninin ortadan kaldırılmasını hedefleyen olayların temize<br />
çıkarılması sonucunu doğuramaz. Bu tür hukuk dışı mücadeleler,<br />
hiçbir zaman, hiçbir ülkede hukuki koruma altına giremez.<br />
Demokrasilerde, siyasi iktidarlara yönelik muhalif görüşler,<br />
ancak ve ancak meşru yollar ile sergilenmelidir.<br />
15) “Kamu düzeni” ile “özgürlükler rejimi” arasındaki denge, esasen<br />
kâğıt üzerindeki basitlikten uzak, toplumsal hayatın içerdiği ayrıntılar<br />
eşliğinde çok karmaşık ve değişken bir meseledir. Bu aşamada,<br />
toplumsal gelişimini sağlamış ülkeler dâhil tüm ülkelerin kamu idarelerince<br />
her an teyakkuzda bulunmayı ve önlem almayı, reform yürütmeyi<br />
ve özellikle kollukla ilgili faaliyetleri yürüten birimlerin gözetim<br />
ve denetimini gerektiren bir süreçtir. İnternet politikalarının oluşturulması<br />
alanında, ilgili kamu idaresinin, özellikle yurtdışı servis ve<br />
içerik sağlayıcıları tarafından özgürlük mücadelesi görüntüsü altında<br />
sunulan ama diplomatik bir rekabet unsuru içeren manevralarına karşı,<br />
daha etkili mücadele etmeleri gerektiği değerlendirilmektedir. Zira<br />
ilgili kamu idaresinin zaman zaman başvurduğu tedbirlerin, özgürlüklerin<br />
kısıtlandığı yönünde kamuoyunda duyulan kaygıyı ortadan kaldıracak<br />
gerekçeler içermediği görülmektedir. Bu noktada, https tabanlı<br />
yurtdışı servis sağlayıcılarının ulusal mahkeme kararlarını uygulamamaları<br />
ve bu siteler üzerinde URL bazlı engellemenin yapılamaması<br />
meselesi karşısında alternatif tedbirler (mesela elde edilen reklam<br />
300 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
2014/3076 ŞIKAYET NUMARALI, İNTERNET ÜZERINDEN YAPILAN VE KIŞILIK HAKKININ İHLALI NITELIĞINDE ERIŞIMIN ENGELLENMESINE<br />
İLIŞKIN MAHKEME KARARININ UYGULANMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 12/08/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
gelirleri üzerinden tedbir uygulama vb.) geliştirmesi ciddi bir öncelik<br />
arz etmektedir. Bir başka anlatım ile kamu idaresi tarafından,<br />
haklı olarak başvurulan bir dizi tedbirin, seçilen yöntem nedeni<br />
ile idarenin zaman zaman savunulması güç bir durum ile<br />
karşılaşmasına yol açmakta olduğu değerlendirilmektedir.<br />
16) İnternet politikalarının, yukarıda sadece ana hatları ile ipuçları<br />
verilen kamu güvenliği boyutunun yanı sıra, düşünce ve ifade hürriyeti<br />
başta olmak üzere önde gelen demokratik ilkeler ve özgürlük boyutunun<br />
da göz ardı edilmemesi gerektiği değerlendirilmektedir. Aynı<br />
şekilde, konunun ekonomi, sosyal, kültürel, askeriye ve uluslararası ilişkiler<br />
gibi diğer disiplinler açısından da irdelenerek analiz edilmesi hayati<br />
önem arz etmektedir.<br />
17) Konuya bir bütün olarak yaklaştığımızda, bilişim teknolojilerinde<br />
son dönemde yaşanan çok hızlı gelişmenin, internet kullanımının<br />
hukuki alt yapısının oluşturulması çalışmalarının önüne geçmiş<br />
olduğu görülmektedir. Daha açık bir ifade ile teknoloji hukukun önüne<br />
geçmiştir. Hukuk âleminde henüz karşılığı olmayan teknoloji kaynaklı<br />
birçok olgu, süreç ve suç türleri oluşmuştur. Bu durum sadece ülkemize<br />
mahsus bir gelişme olmayıp, tüm ülkeler açısından gözlenen bir<br />
gerçekliktir. Hal böyle olunca, güçlü bir hukuki alt yapı üzerine oturmayan<br />
ve hayatın her alanına giren internet kullanımı, hem birey ve<br />
toplum, hem de devletler açısından çok ciddi sorun alanlarının doğmasına<br />
yol açmıştır. Yukarıda da belirtildiği gibi internet kullanımı<br />
günümüzde, sadece bir bireysel özgürlük meselesi olarak<br />
görülmemekte; kötü amaçla kullanım durumunda tüm gerçek<br />
ve özel hukuk tüzel kişileri ve devletin güvenliğini tehdit eden<br />
potansiyel tehlikeler içermektedir. Bu denli potansiyel riskleri<br />
barındıran bir alanın hukuki anlamda düzenleme altına alınması<br />
devletlerin öncelikli yükümlülüklerindendir.<br />
18) Bilişim teknolojilerindeki hızlı ilerleyiş ve devletin bu alanda<br />
düzenleyici ve denetleyici bir alt yapı oluşturması gerekliliği ülkemizde<br />
de bir dizi somut adımların atılmasını sağlamıştır. Bu alanda düzenleme<br />
ve denetiminden sorumlu olmak üzere, 2813 sayılı Telsiz Kanununda<br />
değişiklik yapan 27/01/2000 tarih ve 4502 sayılı Kanunla Telekomünikasyon<br />
Kurumu kurulmuştur. 10/11/2008 tarih ve 5809 sayılı<br />
Elektronik Haberleşme Kanunu ile Kurumun adı Bilgi Teknolojileri ve<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
301
2014/3076 ŞIKAYET NUMARALI, İNTERNET ÜZERINDEN YAPILAN VE KIŞILIK HAKKININ İHLALI NITELIĞINDE ERIŞIMIN ENGELLENMESINE<br />
İLIŞKIN MAHKEME KARARININ UYGULANMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 12/08/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
İletişim Kurumu olarak değiştirilmiştir. Kurum, bilgi teknolojisi alanında<br />
mevzuat tarafından verilen görevleri yerine getirmek ve yetkileri<br />
kullanmak üzere kamu tüzel kişiliğini haiz, idarî ve mali özerkliğe sahip<br />
özel bütçeli, daire başkanlıkları ve müdürlükler şeklinde teşkilatlanan<br />
ana hizmet, danışma ve yardımcı hizmet birimleriyle bölge müdürlükleri<br />
şeklinde teşkilatlanan taşra teşkilatı birimlerinden oluşacak<br />
şekilde yapılandırılmıştır.<br />
19) Bu alanda bir diğer önemli kurumsal yapılanma hamlesi ise<br />
Telekomünikasyon İletişim Başkanlığının kurulmasıdır. Başkanlık,<br />
23/07/2005 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren<br />
5397 sayılı Kanun ile kurulmuş ve 23 Temmuz 2006 tarihinden itibaren<br />
kendisine havale edilen iş ve işlemleri yürütmeye başlanmıştır.<br />
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu bünyesinde doğrudan Kurum<br />
Başkanına bağlı olarak faaliyetlerini yürüten Başkanlığın yetki, görev<br />
ve sorumlulukları, mezkûr 5397 sayılı Kanunun çerçevesini çizdiği,<br />
10/11/2005 tarih ve 25989 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe<br />
giren Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Tespiti, Dinlenmesi,<br />
Sinyal Bilgilerinin Değerlendirilmesi ve Kayda Alınmasına Dair<br />
Usul ve Esaslar ile Telekomünikasyon İletişim Başkanlığının Kuruluş, Görev<br />
ve Yetkileri Hakkındaki Yönetmelikte belirlenmiştir.<br />
Buna göre Başkanlığın yetki, görev ve sorumluluklarının temelinde;<br />
a) Telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin tespiti, dinlenmesi,<br />
sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi ve kayda alınmasına yönelik iş ve<br />
işlemleri tek bir merkezden yürütmek,<br />
b) İnternet ortamında yapılan yayınların içeriklerini izleyerek,<br />
5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve<br />
Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun<br />
kapsamına giren suçların işlendiğinin tespiti halinde, bu yayınlara<br />
erişimin engellenmesine yönelik olarak 5651 sayılı Kanunla öngörülen<br />
tedbirleri almak,<br />
c) 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan; intihara yönlendirme<br />
(madde 84), çocukların cinsel istismarı (madde 103, birinci fıkra),<br />
uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanılmasını kolaylaştırma (madde<br />
190), sağlık için tehlikeli madde temini (madde 194), müstehcenlik<br />
(madde 226), fuhuş (madde 227), kumar oynanması için yer ve imkân<br />
sağlama (madde 228) suçları ile 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen<br />
302 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
2014/3076 ŞIKAYET NUMARALI, İNTERNET ÜZERINDEN YAPILAN VE KIŞILIK HAKKININ İHLALI NITELIĞINDE ERIŞIMIN ENGELLENMESINE<br />
İLIŞKIN MAHKEME KARARININ UYGULANMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 12/08/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
Suçlar Hakkında Kanunda yer alan suçların işlenmesini önlemek için<br />
izleme ve bilgi ihbar merkezi dâhil, gerekli her türlü teknik altyapıyı<br />
kurmak veya kurdurmak, bu altyapıyı işletmek veya işletilmesini sağlamak,<br />
ç) Yukarıda belirtilen suçları oluşturan yayınların içerik veya yer<br />
sağlayıcısının yurt dışında bulunması halinde veya içerik veya yer<br />
sağlayıcısı yurt içinde bulunsa bile, içeriği çocukların cinsel istismarı<br />
(madde 103, birinci fıkra) ve müstehcenlik (madde 226) suçlarını<br />
oluşturan yayınlara ilişkin olarak resen erişimin engellenmesi kararı<br />
vermek ve bu kararı, erişim sağlayıcısına bildirerek gereğinin derhal<br />
ve en geç kararın bildirilmesi anından itibaren yirmidört saat içinde<br />
yerine getirilmesini istemek,<br />
d) İlgili mevzuat kapsamında hâkim, mahkeme veya Cumhuriyet<br />
savcısı tarafından verilen erişimin engellenmesi kararlarını uygulamak<br />
ve buna ilişkin iş ve işlemleri yürütmek, hususları yer almaktadır.<br />
20) İnternet günümüzde, faydalı olabileceği düşünülerek sadece<br />
iyi niyetle ortaya konulmuş bilgiye rahatça erişme imkânı verdiği gibi;<br />
bilgi kirliliğinin, daha da önemlisi özel ve aile hayatının gizliliğini ihlal<br />
eden, bazen yalan, iftira ve hakaret içeren bilgi, belge ve içeriğe de ortam<br />
oluşturabilmektedir. Aslında gerçek kişilerin gerçek âlemde karşı<br />
karşıya bulunduğu kişi hallerinin (sevinç, mutluluk, öfke, iftira, hakaret<br />
vb.) aynısı veya bir benzeri, internet âleminde de geçerlidir. Yani<br />
gerçek âlemde maruz kalabileceğimiz kötü söz veya hakarete, pek ala<br />
internet üzerinden de maruz kalabilmekteyiz. Gerçek dünyada maruz<br />
kalınan hak ihlallerinin önüne geçmek için başta yargı organları<br />
olmak üzere köklü ve güçlü imkânlar bulunmakta iken<br />
internet ortamı, hızlı ve halen gelişen, sınırları çizilemeyen bir<br />
alan olması nedeni ile bu güvenilirlikten çok uzaktır.<br />
21) Bu tarz kişilik hakları ve özel hayatın gizliliği gibi ihlallerde, bu<br />
fiiller örneğin, gazete vasıtasıyla icra edilse tekzip yayınlanıp çözüme<br />
gidilebilecek iken internet ortamında bu fiilin işlenmesi durumunda<br />
olay farklılaşmaktadır. İlke olarak internet üzerinden kişilik hakkı ve<br />
özel hayatın gizliliği ihlallerinde, bu ihlalin önüne geçmek iki şekilde<br />
mümkündür. Bunlardan birincisi, bu içeriği paylaşan kaynağın (içerik<br />
veya yer sağlayıcı) kendisinin bunu kaldırmasıdır. Örneğin günlük<br />
bir gazetenin internet sayfasında yer alan bir içeriğin, yine o gazete<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
303
2014/3076 ŞIKAYET NUMARALI, İNTERNET ÜZERINDEN YAPILAN VE KIŞILIK HAKKININ İHLALI NITELIĞINDE ERIŞIMIN ENGELLENMESINE<br />
İLIŞKIN MAHKEME KARARININ UYGULANMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 12/08/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
tarafından kaldırılması gibi. İkinci usulde ise söz konusu gazetenin<br />
internet üzerinden yayın yapmasını temin eden erişim sağlayıcının<br />
engelleme yapması esastır. Söz konusu erişim sağlayıcının bu uygulamasına,<br />
bazen hakkı ihlal edilen gerçek veya tüzel kişilerin başvuruları,<br />
bazen de idari veya adli mercilerin kararları dayanak oluşturmaktadır.<br />
İkinci usulün bir parçası olarak bazı durumlarda, erişim sağlayıcının<br />
bir eylemde bulunması beklenmeksizin, ilgili kamu idaresinin teknik<br />
imkânlar ile müdahale ederek, sakıncalı içeriği yayan içerik sağlayıcının<br />
yayınına erişimi engellemesi de söz konusudur. Bu yöntem, uyar-kaldır<br />
yöntemi olarak isimlendirilen yöntemle benzerlik göstermektedir.<br />
Uyar-kaldır yönteminde, ilgili kamu idaresinin ikazının gereğini yerine<br />
getirmeyen içerik sağlayıcının yayını engellenebilmektedir. Bu engelleme<br />
genelde ve tercihen URL bazlı olarak gerçekleştirilmektedir. Bu<br />
sayede içerik sağlayıcının internet sayfasının tamamı değil, sadece sakıncalı<br />
yayının yer aldığı kısım engellenmektedir.<br />
22) URL bazlı engellemenin yapılamadığı https uzantılı yurt dışı<br />
içerik sağlayıcılarının, her ülke hukukuna göre faaliyetlerini düzenleyebilmelerinin<br />
mümkün olmadığı, bir ülkede illegal sayılan fiilin bir<br />
başka ülke nezdinde legal olabileceği, bundan dolayı Türkiye’nin<br />
kamu güvenliği sebebiyle yaptığı taleplerin özellikle Twitter<br />
vb. şirketler tarafından çok düşük oranda karşılandığı görülmektedir.<br />
Bu durumda ise yani URL bazlı erişim engelleme taleplerinin<br />
yurtdışı içerik sağlayıcıları tarafından geri çevrilmesi<br />
durumunda, ilgili kamu idaresi tarafından siteye erişim<br />
tümden engellenmesi cihetine gidilmektedir. Bu ise özgürlük<br />
boyutunda ciddi sıkıntıların doğmasına yol açmaktadır.<br />
23) Diğer birçok ülkenin aksine ülkemizde, internetin düzenlenmesi<br />
konusunda uzunca bir süre müdahaleci bir anlayış güdülmemiş; internet<br />
kaynaklı suçlarla, genel hükümler uyarınca mücadele edilmeye<br />
çalışılmıştır. Gündelik hayatın her alanına girmesi üzerine internetin,<br />
gerçek ve özel hukuk tüzel kişileri ile devlet açısından içerdiği potansiyel<br />
risklerden hareketle, özellikle 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti<br />
Anayasasında belirtilen ailenin, çocukların ve gençlerin korunmasına<br />
dair hükümlerin işlerliğini sağlamak amacıyla 04/05/2007 tarih ve<br />
5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi<br />
ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi<br />
Hakkında Kanun kabul edilmiştir.<br />
304 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
2014/3076 ŞIKAYET NUMARALI, İNTERNET ÜZERINDEN YAPILAN VE KIŞILIK HAKKININ İHLALI NITELIĞINDE ERIŞIMIN ENGELLENMESINE<br />
İLIŞKIN MAHKEME KARARININ UYGULANMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 12/08/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
Genel Gerekçe kısmında Kanunun kabul amacı;<br />
- İnternet dâhil hızla yaygınlaşan elektronik iletişim araçlarının<br />
sağladığı imkânların suiistimal edilmesi suretiyle işlenen suçlarla mücadele<br />
konusunda etkin ve doğru bir yapılanmayı mümkün kılabilmek,<br />
- Anayasanın, 41 inci maddesi ve 58 inci maddesi hükümleri uyarınca;<br />
aileyi, çocukları ve gençleri internet dâhil elektronik iletişim<br />
araçlarının suiistimal edilmesi suretiyle uyuşturucu ve uyarıcı madde<br />
alışkanlığı, intihara yönlendirme, cinsel istismar, kumar ve benzeri<br />
kötü alışkanlıkları teşvik eden yayınların içeriklerinden korumak için<br />
gerekli önleyici tedbirlerin alınması,<br />
- Türk Ceza Kanununda yer alan belirli suçların, elektronik ortamda<br />
işlenmesinin içerik, yer ve erişim sağlayıcıları üzerinden önlenmesine<br />
ilişkin esas ve usullerin belirlenmesi,<br />
- İnternet ortamı dâhil elektronik ortamda yapılan yayınları teknik<br />
açıdan ve bilimsel olarak takip eden, sorunu tespit eden, çözümü için<br />
öneriler getiren; internet servis sağlayıcıları da dâhil elektronik haberleşme<br />
ve internet sektörünü koordine edecek kurumsal bir yapılanmanın<br />
kurulması,<br />
- Kanun metninde belirtilen suçların internet yolu ile ve genel olarak<br />
elektronik ortamda işlenmesini önlemek amacı ile diğer ülke muadil<br />
kuruluşları ve uluslararası örgütlerle gerekli işbirliği ve koordinasyonun<br />
sağlanması,<br />
- Elektronik ortamda işlenen suçların hızlı bir şekilde artışı, bu<br />
suçların işlenmesindeki kolaylığa karşın ortaya çıkarılmasındaki zorluklar,<br />
toplumsal açıdan doğabilecek zararların sonradan telafisinin<br />
mümkün olmaması, bu konuda acilen etkin mücadele edecek kurumsal<br />
bir yapının, yasal bir düzenleme ile oluşturulması ve bu amaçlarla<br />
Telekomünikasyon İletişim Başkanlığına ilave görev ve yetkilerin verilmesi,<br />
hususları olarak belirlenmiştir.<br />
24) Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı tarafından erişimin engellenmesi;<br />
24.1) Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı, (TİB) 5651 sayılı Kanunun<br />
verdiği yetkiye istinaden, internet ortamında yapılan ve bu Kanunun<br />
Erişimin engellenmesi kararı ve yerine getirilmesi başlıklı 8 inci<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
305
2014/3076 ŞIKAYET NUMARALI, İNTERNET ÜZERINDEN YAPILAN VE KIŞILIK HAKKININ İHLALI NITELIĞINDE ERIŞIMIN ENGELLENMESINE<br />
İLIŞKIN MAHKEME KARARININ UYGULANMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 12/08/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
maddesinde sayılan katalog suçların oluştuğu hususunda yeterli şüphe<br />
sebebi bulunan durumlarda, yayınlarla ilgili olarak erişimin engellenmesine<br />
karar vermeye yetkilidir. TİB ayrıca, 5651 sayılı Kanunun<br />
9/A maddesi uyarınca, özel hayatın gizliliği nedeniyle tedbiren, içeriğe<br />
erişimin engellenmesinden de yetkili ve sorumludur. Fakat aynı Kanunun<br />
9 uncu maddesi gereği, kişilik haklarının ihlali nedeni<br />
ile erişimi engelleme yetkisi bulunmamaktadır. Bu kapsamda<br />
tedbir amaçlı olarak erişimin engellenmesi mümkün olmayıp;<br />
engelleme ya kendi inisiyatifi ile ya da ilgili sulh ceza hâkiminin<br />
kararı uyarınca erişim sağlayıcının kendisi tarafın gerçekleştirilecektir.<br />
Aynı maddenin onuncu fıkrası hükmünce, sulh<br />
ceza hâkiminin kararını yerine getirmeyen sorumlu kişi, beş<br />
yüz günden üç bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılabilecektir.<br />
24.2) Yukarıda belirtildiği gibi TİB, söz konusu katalog suçlar açısından<br />
ve mezkûr Kanunun 9/A maddesinde kayıtlı özel hayatın ihlali<br />
suçundan bu suçların oluştuğu hususunda yeterli şüphe bulunması<br />
halinde, idari tedbir amaçlı olarak erişimi engelleme yetkisine sahip<br />
bulunmaktadır. Burada önemli olan husus; erişim ve yer sağlayıcının<br />
yurt içinde veya dışında bulunması durumunda farklılık olmakla birlikte,<br />
tüm erişim engelleme kararlarının tedbir amaçlı olduğu ve mahkemenin<br />
onayına sunulduğudur.<br />
24.3) TİB tarafından idari tedbir olarak erişimin engellenmesine<br />
karar verilen internet adresleri, Türkiye’de aktif olarak hizmet veren<br />
tüm erişim sağlayıcılarına iletilmekte; erişim sağlayıcıları kendilerine<br />
iletilen bu kararları uygulamaktadırlar. TİB ile erişim sağlayıcıları arasında<br />
elektronik ortamda kapalı devre bir sistem ile bu işlemler yürütülmektedir.<br />
Söz konusu kararların süresi içinde uygulanıp uygulanmadığı<br />
ile sonrasında bu sitelere yönelik erişim engellemenin devam<br />
edip etmediği de TİB tarafından geliştirilmiş bir yazılım ile denetlenmektedir.<br />
24.4) 5651 sayılı Kanunun 8 inci maddesi on birinci fıkrasına<br />
göre; idari tedbir olarak verilen erişimin engellenmesi kararını<br />
yerine getirmeyen erişim sağlayıcıları için idari para cezası<br />
ile kararın uygulanmamasında ısrarcı olunması halinde TİB tarafından<br />
yetkilendirmenin iptali öngörülmüş bulunmaktadır.<br />
306 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
2014/3076 ŞIKAYET NUMARALI, İNTERNET ÜZERINDEN YAPILAN VE KIŞILIK HAKKININ İHLALI NITELIĞINDE ERIŞIMIN ENGELLENMESINE<br />
İLIŞKIN MAHKEME KARARININ UYGULANMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 12/08/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
TİB, bu kapsamda kusur veya ihmali tespit edilen erişim sağlayıcılarını<br />
uyarmakta ve cezai yaptırıma uğratmaktadır.<br />
24.5) Telekomünikasyon İletişim Başkanlığının teyidine istinaden;<br />
TİB tarafından idari tedbir olarak verilen erişimin engellenmesi kararlarının<br />
tamamına erişim sağlayıcılarınca uyulduğu; erişimin engellenmesine<br />
ilişkin istatistiklerin rakamsal değerlerinin ve internet site<br />
isimlerinin, suçun önlenmesi ve suçla mücadelede bazı sakıncaların<br />
ortaya çıkmasına sebep olabilecek niteliklerinden dolayı kamuoyu ile<br />
paylaşılmadığı; bu tür rakamların, benzer gerekçeler ile diğer ülkelerce<br />
de resmi olarak ve topluca açıklanmadığı tespit edilmiştir.<br />
25) Mahkemelerce verilen erişim engelleme kararlarının uygulaması;<br />
25.1) 5651 sayılı Kanunun mezkûr 8 inci maddesi kapsamında yer<br />
alan katalog suçlarıyla ilgili mahkemelerce verilen erişimin engellenmesi<br />
kararlarının yerine getirilmesinden de TİB yetkili ve sorumludur.<br />
Bu kapsamda TİB’e intikal eden mahkeme kararları, tıpkı re’sen erişim<br />
engelleme kararlarında olduğu gibi, aynı elektronik sistem üzerinden<br />
erişim sağlayıcılarına iletilmekte ve akabinde süresi içinde uygulanıp<br />
uygulanmadığı ile sonrasında engellemenin devam edip etmediğinin<br />
kontrol ve denetimi yapılmaktadır.<br />
25.2) Engellemeler, erişim sağlayıcılar tarafından filtre cihazı kullanılarak<br />
yapılmaktadır. Teknik olarak, “http” haberleşme protokolü<br />
için, tüm site veya bağlantılarına erişim engellenmeden sadece URL<br />
(Uniform Resource Locator, Standart Kaynak Bulucu) bazında engelleme<br />
yapılabilmektedir.<br />
SSL (Secure Sockets Layer) destekli kriptolu “https” haberleşme<br />
protokollerinde ve uygulamalarında ise URL bazında engelleme teknik<br />
olarak mümkün olamamaktadır. Ülkemizdeki erişim sağlayıcılarınca<br />
bu amaçla kullanılan filtreleme cihazlarının teknik özellikleri “https”<br />
linklerini filtre etmeye imkân vermemektedir. Dolayısı ile https protokolü<br />
ile kriptolu yayın yapan Twitter, Facebook, Youtube vb. sitelerin<br />
içeriklerine teknik olarak URL bazında erişim engelleme yapılamamaktadır.<br />
25.3) Bu durumda, mahkeme kararlarında yer alan yasadışı<br />
içeriğin bulunduğu internet sitesinin içerik veya yer<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
307
2014/3076 ŞIKAYET NUMARALI, İNTERNET ÜZERINDEN YAPILAN VE KIŞILIK HAKKININ İHLALI NITELIĞINDE ERIŞIMIN ENGELLENMESINE<br />
İLIŞKIN MAHKEME KARARININ UYGULANMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 12/08/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
sağlayıcısına adli bildirimde bulunularak içeriğin çıkartılması<br />
talep edilmektedir. İçerik veya yer sağlayıcının yurt içinde bulunması<br />
durumunda sorun yaşanmamakta olup, 5651 sayılı Kanun kapsamında<br />
ilgili yasadışı içerik çıkartılmaktadır. Aksi halde, yasadışı<br />
içerikle ilgili adli takibatın yapılması bir yana, ilgili içerik veya<br />
yer sağlayıcıya TİB tarafından idari para cezası verilebilmektedir.<br />
25.4) Yasadışı içeriğin içerik ve yer sağlayıcısının yurtdışında bulunması<br />
durumunda ise adli bildirime rağmen içeriğin çıkarılmaması<br />
mümkün olabilmektedir. Özellikle Twitter, Youtube ve Google gibi küresel<br />
şirketler, çoğu zaman yasal yükümlülüklerini yerine getirmemekte,<br />
ya da adeta bir temyiz mercii gibi, mahkeme kararlarını inceleyerek<br />
uygun bulduklarına işlem yapmaktadır. İnternetin ulusal sınırları<br />
aşan çok aktörlü, dağınık ve dinamik doğası ve teknik alt yapısı nedeni<br />
ile bu tür yurtdışı içerik ve yer sağlayıcılara genellikle cezai müeyyide<br />
uygulanamamakta, netice olarak mahkeme kararları ifa edilememektedir.<br />
Bu gibi durumlarda, kararın ifası için yasadışı içeriğin<br />
bulunduğu web sitesinin tamamına erişim engellenmesine<br />
yönelik tedbir kararının alınması ve uygulanması dışında bir<br />
çare kalmamaktadır. Bu da ifade ve internete erişim özgürlüğü<br />
bağlamında, erişim engelleme kararlarının ölçülülük ve orantılılık<br />
ilkelerine göre verilmesi gerektiği yönünde eleştirilere<br />
neden olmaktadır.<br />
25.5) Haklarında mahkeme kararı bulunmasına rağmen, erişim<br />
engellenmesi uygulanamayan ve genellikle Twitter ve Youtube’a ait<br />
çok sayıda https protokollü URL uzantısı bulunduğu; TİB tarafından<br />
yapılan bildirimler üzerine bunların bazılarının siteden çıkarıldığı,<br />
bazılarının sadece Türkiye’de erişime kapatıldığı, bir kısmına ise herhangi<br />
bir işlem tesis edilmediği tespit edilmiştir. Mahkemeler tarafından<br />
verilen erişimin engellenmesi kararlarının önemli bir bölümünün,<br />
yurtdışı içerik sağlayıcılarının direnci nedeni ile uygulanamadığı ve<br />
teknik kısıtlamalar nedeni ile de TİB tarafından bu kararların uygulanamadığı<br />
görülmektedir.<br />
26) 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi<br />
ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında<br />
Kanunda, 19 Şubat 2014 tarih ve 28918 sayılı Resmi Gazetede<br />
308 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
2014/3076 ŞIKAYET NUMARALI, İNTERNET ÜZERINDEN YAPILAN VE KIŞILIK HAKKININ İHLALI NITELIĞINDE ERIŞIMIN ENGELLENMESINE<br />
İLIŞKIN MAHKEME KARARININ UYGULANMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 12/08/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
yayımlanarak yürürlüğe giren 6518 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle,<br />
5651 sayılı Kanunun 8 inci maddesi kapsamı dışındaki erişimin engellenmesi<br />
kararlarının uygulanmasını sağlamak üzere, özel hukuk tüzel<br />
kişiliğini haiz Erişim Sağlayıcıları Birliği kurulmuştur. Buna göre,<br />
5651 sayılı Kanunun 8 inci maddesinde kayıtlı katalog suçlar olarak<br />
isimlendirilen suçlar ile özel hayatın gizliliğinin ihlali suçları<br />
dışında kalan erişim engelleme kararları aşağıdaki usule bağlanmıştır.<br />
5651 sayılı Kanunun 6/A maddesi hükmü uyarınca, Kanunun 8 inci<br />
maddesi kapsamı dışındaki erişimin engellenmesi kararları (mahkeme kararları)<br />
gereği için Birliğe gönderilecek; erişim sağlayıcılar tarafından yerine<br />
getirilecek; kararların uygulanması amacıyla gerekli her türlü donanım<br />
ve yazılım erişim sağlayıcıların kendileri tarafından sağlanacaktır. Buna<br />
göre, kişilik haklarının ihlali gibi suçlarda erişimin engellenmesi<br />
kararlarının yerine getirilmesi TİB’in görev alanında değildir.<br />
27) Kanunun 6/A maddesinin altıncı fıkrasında kayıtlı “Bu Kanunun<br />
8 inci maddesi kapsamı dışındaki erişimin engellenmesi kararları erişim<br />
sağlayıcıları tarafından yerine getirilir. Kararların uygulanması amacıyla<br />
gerekli her türlü donanım ve yazılım erişim sağlayıcılarının kendileri<br />
tarafından sağlanır” hükmü uyarınca, Erişim Sağlayıcıları Birliği,<br />
mahkemelerin erişimin engellenmesi kararlarını Birlik üyesi<br />
erişim sağlayıcılarına göndermekle yükümlü olup; bu kararların<br />
erişim sağlayıcı işletmeler tarafından yerine getirilip getirilmediğini<br />
tespit etmek noktasında yasal bir yetkisi olmadığı<br />
gibi teknik alt yapıya da sahip değildir. Zira Mayıs 2014 tarihi<br />
itibari ile çalışmalarını yürütmeye başlayan Erişim Sağlayıcıları Birliği<br />
özel hukuk tüzel kişisi olup, erişim sağlayıcıları nezdinde yasal<br />
bir yaptırıma haiz bulunmamaktadır. Birliğin, mahkeme kararlarını<br />
ilgili erişim sağlayıcılarına iletmekten öteye bir yetki ve<br />
teknik imkânı bulunmamaktadır. Bu durumda, katalog suçlar<br />
kapsamında yer almayan suçlardan, kişilik haklarının ihlali suçunun<br />
mağduru olan kişilerin, ilgili mahkemeden almış oldukları<br />
erişimin engellenmesi kararlarının uygulanması, ihlalde<br />
bulunan içerik sağlayıcının veya bu içerik sağlayıcısına hizmet<br />
sunan erişim ve yer sağlayıcısının takdirine kalmış bulunmaktadır.<br />
İçerik, erişim ve yer sağlayıcısının mahkemece verilen erişimin<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
309
2014/3076 ŞIKAYET NUMARALI, İNTERNET ÜZERINDEN YAPILAN VE KIŞILIK HAKKININ İHLALI NITELIĞINDE ERIŞIMIN ENGELLENMESINE<br />
İLIŞKIN MAHKEME KARARININ UYGULANMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 12/08/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
engellenmesi kararlarına uymaması durumunda ise mezkûr 5651 sayılı<br />
Kanunun 8 inci maddesi onuncu fıkrasında kayıtlı “Sulh ceza hâkiminin<br />
kararını bu maddede belirtilen şartlara uygun olarak ve süresinde<br />
yerine getirmeyen sorumlu kişi, beş yüz günden üç bin güne kadar adli para<br />
cezası ile cezalandırılır.” hükmü uygulanacaktır.<br />
Ayrıca belirtmek gerekir ki özel hukuk tüzel kişisi olduğu için Birliğin<br />
işlemleri ile ilgili idare mahkemelerinde dava açılması mümkün<br />
görünmemektedir. Birlik kararına karşı adli yargıda iptal davası açmak<br />
mümkün olabilirse de Birliğin dernek statüsünde oluşu nedeni ile adli<br />
yargıda, Birlik kararlarının iptalini konu etmek de ciddi bir sorun olarak<br />
belirmektedir.<br />
28) İnternet üzerinden, kişilik haklarının ihlal edildiği bir mahkeme<br />
kararı ile hüküm altına alınmış bir insanın, bu ihlalin etkilerinin bir<br />
yana, ihlalin kendisinin devam edişine seyirci kalmaya mahkûm<br />
olması ciddi bir insan hakkı ihlalidir.<br />
Meselenin bir diğer boyutu ise mahkeme tarafından verilmiş olan<br />
bir kararın, o veya bu şekilde kâr amaçlı kurulmuş ticari bir işletme<br />
tarafından uygulanmaması ve kamu idaresinin buna göz yumması durumudur.<br />
29) 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunun 6 ncı maddesinde,<br />
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumunun görev ve yetkileri düzenlenmiştir.<br />
29.1) Anılan Kanunun 6 ncı maddesinin birinci fıkrası (c) ve (s)<br />
bentlerinde Kurumun, elektronik haberleşme hizmeti dâhilinde abone,<br />
kullanıcı, tüketici ve son kullanıcıların hakları ile kişisel bilgilerinin<br />
işlenmesi ve gizliliğinin korunması hususunda gerekli düzenleme<br />
ve denetlemeleri yapma, elektronik haberleşme sektöründe faaliyet<br />
gösteren paydaşların belirlenen usul ve esaslara uygun davranmaları<br />
konusunda denetimler ve buna bağlı olarak yaptırımları uygulama<br />
görevleri açıkça ortaya koyulmuştur.<br />
29.2) 5809 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin birinci fıkrasında<br />
elektronik haberleşme faaliyetinin Kurum tarafından yapılacak “yetkilendirme”<br />
marifetiyle icra edileceği de düzenlenmiştir. Yani Kurum<br />
tarafından yetki verilmesi halinde ilgili erişim sağlayıcı sektörde faaliyette<br />
bulunabilecektir. Bu durum Kurumun elektronik haberleşme<br />
310 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
2014/3076 ŞIKAYET NUMARALI, İNTERNET ÜZERINDEN YAPILAN VE KIŞILIK HAKKININ İHLALI NITELIĞINDE ERIŞIMIN ENGELLENMESINE<br />
İLIŞKIN MAHKEME KARARININ UYGULANMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 12/08/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
hizmetinin icrasındaki rolünü başat konuma getirmektedir. Bir başka<br />
ifade ile Kurum tarafından yetkilendirilmeyen bir ticari şirketin, ülkemizde<br />
internet hizmeti vermesi mümkün bulunmamaktadır.<br />
29.3) Ayrıca, 5809 sayılı Kanunun 60 ıncı maddesinin birinci<br />
fıkrası gereğince Kurum, yetki verdiği erişim sağlayıcılarına<br />
yönelik idari para cezası veya yetkilendirmeyi iptal etme gibi<br />
idari yaptırımlar uygulayabilme gücüne de sahiptir.<br />
29.4) Kurumun sektör üzerindeki düzenleyici, denetleyici ve zorlayıcı<br />
etkisini ortaya çıkaran yaptırımlar ise 15/02/2014 tarih ve 28914<br />
sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Bilgi Teknolojileri<br />
ve İletişim Kurumu İdari Yaptırımlar Yönetmeliğinde düzenlenmektedir.<br />
Bu Yönetmelik bağlamında, Kurum kişisel verilerin güvenliğini<br />
ihlal eden veya mahkeme kararını uygulamamakta direnen erişim sağlayıcısına<br />
karşı çeşitli yaptırımlar uygulayabilecektir.<br />
29.5) Anılan Yönetmeliğin 13 üncü maddesinin birinci fıkrasının<br />
(a) bendinin (4) numaralı alt bendinde; kişisel verilerin korunmasına<br />
ilişkin yükümlülüklerini yerine getirmeyen erişim sağlayıcılara bir önceki<br />
takvim yılında elde ettiği net satışların yüzde üçüne kadar idari<br />
para cezasına hükmedileceği belirtilirken; 33 üncü maddesinde ise<br />
kamu hizmetinin gereği gibi yürütülmemesi halinde ilk olarak uyarı<br />
marifetiyle hizmetin ifası hedeflenmekte, aksi halde yetkilendirmenin<br />
iptali öngörülmektedir.<br />
29.6) 24/07/2012 tarih ve 28363 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan<br />
Elektronik Haberleşme Sektöründe Kişisel Verilerin İşlenmesi ve<br />
Gizliliğinin Korunması Hakkında Yönetmeliğinin 4 üncü maddesinin<br />
dördüncü fıkrası bağlamında kişisel verilerin korunması hususunda<br />
erişim sağlayıcıların sorumluluğu açıktır. Bu konuda gerekli tedbirleri<br />
almayan ya da şikâyet başvurusunda gerçekleştiği gibi kişisel verilerin<br />
korunması adına alınan mahkeme kararlarını uygulamayan erişim<br />
sağlayıcılara yönelik Kurum tarafından yukarıda zikredilen idari para<br />
cezasına hükmedilmesi gerekmektedir.<br />
29.7) Ayrıca erişimin engellenmesi yönünde verilmiş olan bir<br />
mahkeme kararının yerine getirilmemesi, bizatihi kamu hizmetinin<br />
gereği gibi ifa edilmediğinin delilidir. Özellikle şikâyet başvurusu çerçevesinde,<br />
mahkeme kararının gereğinin yapılmadığı ve ihlalin sürdüğü<br />
de tespit edilmiştir. Bu sebeple Bilgi Teknolojileri ve İletişim<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
311
2014/3076 ŞIKAYET NUMARALI, İNTERNET ÜZERINDEN YAPILAN VE KIŞILIK HAKKININ İHLALI NITELIĞINDE ERIŞIMIN ENGELLENMESINE<br />
İLIŞKIN MAHKEME KARARININ UYGULANMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 12/08/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
Kurumunun, yukarıda zikredilen mevzuat hükümleri gereğince,<br />
yetkilendirmenin iptali yönünde veya diğer idari para cezaları<br />
tatbik etme yönünde adım atması hukukun gereğidir.<br />
İdare, başvuru özelinde Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu, temel<br />
hak ve özgürlükleri korumaya yönelik bir mahkeme kararının uygulanmasını<br />
garanti altına alacak tüm tedbirleri almak ve uygulamakla<br />
yükümlüdür. Kurum, sadece kendi eylem ve işlemlerinin sonucundan<br />
değil; mahkeme kararlarının icrasından da sorumludur. Mahkeme<br />
kararlarına özel işletmeler tarafından uyulmamış olması, idarenin<br />
sorumluluğunu ortadan kaldırmayacaktır. Zira kişilik hakkının ihlali<br />
suçu, kamu düzenini alakadar eden bir suçtur. Bu suçun idare veya<br />
özel hukuk kişileri tarafından işlenmiş olması sonucu değiştirmeyecektir.<br />
Kamu düzeninin tesisinden birinci derecede idare sorumludur.<br />
30) Netice olarak başvurucunun; bir mahkeme kararına dayanmaksızın<br />
sadece yazanların şahsi düşünce ve kanaatlerini yansıtan ve bir<br />
dizi suçlamaları içeren internet kaynaklı yayınlar ile kişilik hakkının<br />
bir parçası olan şeref, namus ve saygınlığına zarar verecek olumsuz<br />
düşünce ve kanaatler oluşmuş, Başvurucu bu durumu tespit etmesinin<br />
ardından, söz konusu yayınların durdurulması amacı ile başvurduğu<br />
… Sulh Ceza Mahkemesinden, .. tarih ve …. D.İş sayı ile erişimin<br />
engellenmesi Kararı almış ve bu Kararı Telekomünikasyon İletişim<br />
Başkanlığına iletmiş,<br />
TİB tarafından, mahkeme kararına konu suçun, 5651 sayılı Kanunun<br />
8 inci maddesinde yer alan katalog suçlardan birisi olmadığı<br />
cihetle, Başkanlıkları tarafından yapılabilecek herhangi bir hususun<br />
bulunmadığı; katalog suçlar dışındaki suçlar için çıkarılan erişimi engelleme<br />
kararlarının, uygulanmak üzere Erişim Sağlayıcıları Birliğine<br />
gönderilmesi gerektiği hususunu bildirilmiş,<br />
Bunun üzerine başvurucu, … Sulh Ceza Mahkemesinin söz konusu<br />
kararında kayıtlı URL adreslerinin erişiminin engellenmesi talebi ile<br />
Erişim Sağlayıcıları Birliğine başvurmuş,<br />
Fakat Erişim Sağlayıcıları Birliğinin başvurucuya muhatap cevabında;<br />
Birliğin, söz konusu Mahkeme kararını ilgili erişim sağlayıcıya<br />
ilettiği, fakat bu kararı bizzat uygulama yetkisinin bulunmadığını bildirmiştir.<br />
312 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
2014/3076 ŞIKAYET NUMARALI, İNTERNET ÜZERINDEN YAPILAN VE KIŞILIK HAKKININ İHLALI NITELIĞINDE ERIŞIMIN ENGELLENMESINE<br />
İLIŞKIN MAHKEME KARARININ UYGULANMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 12/08/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
Kişilik haklarının bir parçası olan şeref, onur ve saygınlığının<br />
haksız yere örselendiği mahkeme kararı ile teyit edilen<br />
başvurucunun, söz konusu mahkeme kararının uygulanması ve<br />
mağduriyetinin giderilmesi noktasındaki serzenişine herhangi<br />
bir kamu idaresi muhatap olamamıştır. İdarelerin verdiği<br />
yetersiz ve yasal dayanaktan yoksun işlemlerin hukuka uygun<br />
olmadığı sonuç ve kanaatine varılmış olup, tavsiye kararı vermek<br />
gerekmiştir.<br />
D. İnsan Hakları Yönünden Değerlendirme;<br />
31) Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi “Mahremiyet<br />
hakkı” başlıklı 17 nci maddesi birinci fıkrası, “Hiç kimsenin…<br />
onuru veya itibarı hukuka aykırı saldırılara maruz bırakılamaz.” ve ikinci<br />
fıkrası, “Herkes bu tür saldırılara veya müdahalelere karşı hukuk tarafından<br />
korunma hakkına sahiptir.” hükmünü,<br />
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi “”Özel ve aile hayatına saygı hakkı”<br />
başlıklı 8 inci maddesi birinci fıkrası, “Herkes özel ve aile hayatına...<br />
saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.” hükmünü,<br />
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının “V. Devletin temel<br />
amaç ve görevleri” başlıklı 5 inci maddesi “…kişilerin ve toplumun refah,<br />
huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini,<br />
sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan<br />
siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi<br />
varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak(…)” ve “A.<br />
Özel hayatın gizliliği” başlıklı 20 nci maddesi üçüncü fıkrası (Ek fıkra:<br />
7/5/2010-5982/2 md.) “Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını<br />
isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler<br />
hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini<br />
veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını<br />
öğrenmeyi de kapsar…” hükmünü devletin yükümlülükleri arasında<br />
saymıştır.<br />
32) Bu Kararın 8.6 numaralı Paragrafında da belirtildiği<br />
gibi şikâyet başvurusunda bulunan kişi aleyhinde internet ortamında<br />
yapılan yayınlara ilişkin erişimin engellenmesi amacı<br />
ile …. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından verilen kararın ilgili<br />
erişim sağlayıcıları tarafından uygulanmaması ve yetkili kamu<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
313
2014/3076 ŞIKAYET NUMARALI, İNTERNET ÜZERINDEN YAPILAN VE KIŞILIK HAKKININ İHLALI NITELIĞINDE ERIŞIMIN ENGELLENMESINE<br />
İLIŞKIN MAHKEME KARARININ UYGULANMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 12/08/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
idaresinin de bu konuda idari bir tedbir almaması sonucu ilgilinin<br />
yukarıda bahse konu uluslarası sözleşmeler ve Anayasamız<br />
ile güvence altına alınan haklarının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.<br />
Ayrıca, İdare Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 17<br />
nci maddesindeki hakları kötüye kullanma yasağına da uygun<br />
hareket etmemiştir.<br />
Öte yandan, şikayete konu olayda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin<br />
13 üncü maddesindeki etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine<br />
dair herhangi bir bulgu ve bilgiye rastlanmamıştır.<br />
E. İyi Yönetişim İlkeleri Yönünden Değerlendirme<br />
33) 28/03/2013 tarihli ve 28601 mükerrer sayılı Resmi Gazetede<br />
yayımlanan Kamu Denetçiliği Kurumu Kanununun Uygulanmasına<br />
İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin “İyi yönetim ilkeleri”<br />
başlıklı 6 ncı maddesinde, “Kurum, inceleme ve araştırma yaparken idarenin,<br />
insan haklarına dayalı adalet anlayışı içinde; kanunlara uygunluk,<br />
ayrımcılığın önlenmesi, ölçülülük, yetkinin kötüye kullanılmaması, eşitlik,<br />
tarafsızlık, dürüstlük, nezaket, şeffaflık, hesap verilebilirlik, haklı beklentiye<br />
uygunluk, kazanılmış hakların korunması, dinlenilme hakkı, savunma<br />
hakkı, bilgi edinme hakkı, makul sürede karar verme, kararların gerekçeli<br />
olması, karara karşı başvuru yollarının gösterilmesi, kararın geciktirilmeksizin<br />
bildirilmesi, kişisel verilerin korunması gibi iyi yönetim ilkelerine uygun<br />
işlem ve eylem ile tutum veya davranışta bulunup bulunmadığını gözetir<br />
ve iyi yönetim ilkelerine uyar.” hükmü yer almaktadır.<br />
Söz konusu Yönetmelik hükmünde yer alan ilkelerin kaynağını teşkil<br />
eden Avrupa Birliği Temel Haklar Şartının 41 inci maddesinde de<br />
iyi yönetim hakkından bahsedilmekte olup, benzer ilkelere Avrupa<br />
parlamentosu tarafından kabul edilen Avrupa Doğru İdari Davranış<br />
Yasasında da yer verilmiştir.<br />
34) 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunun 5 inci maddesinde<br />
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığının elektronik haberleşme<br />
hizmeti bağlamında görev yetkilerini düzenlenmektedir. Anılan<br />
Kanunun 5 inci maddesi birinci fıkrasının (c) bendinde Bakanlığın<br />
elektronik haberleşmeyi ilgilendiren konularda üst düzey politika belirleyici<br />
bir merci olduğu kuşkusuzdur.<br />
314 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
2014/3076 ŞIKAYET NUMARALI, İNTERNET ÜZERINDEN YAPILAN VE KIŞILIK HAKKININ İHLALI NITELIĞINDE ERIŞIMIN ENGELLENMESINE<br />
İLIŞKIN MAHKEME KARARININ UYGULANMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 12/08/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
35) Başvuruya konu iddialar hakkında her iki kurumdan yani Ulaştırma,<br />
Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı ile Bilgi Teknolojileri ve İletişim<br />
Kurumundan alınan ve dosyasında muhafaza edilen cevabi yazılar,<br />
bu kurumların bilişim alanında mevzuat ile kendilerine verilen<br />
yetki, görev ve sorumlulukları gözetildiğinde istenilen ve konuyu aydınlatıcı<br />
bilgi ve görüş yerine, istatistiki, sayısal vb. konuyla doğrudan<br />
ilgisi olmayan cevaplar verilmesi doğru bulunmamıştır.<br />
36) Şikâyet başvurusuna konu iddialar hakkında Bilgi Teknolojileri<br />
ve İletişim Kurumundan talep edilen bilgi ve belgeler sadedinde Kurumdan<br />
alınan 2014 tarih ve … sayılı yazı incelendiğinde, sadece ülkemizde<br />
internet kullanıcılarının genel profili hakkında, konu ile ilgili<br />
olmayan bir dizi veri paylaşılmış; iddialara cevap niteliğinde herhangi<br />
bir bilgi ve belgeye yer verilmemiştir.<br />
37) Anılan Kurumun, iyi yönetişim ilkelerinden, “Şeffaflık”, “Hesap<br />
verilebilirlik”, “Nezaket”, “Kanunlara uygunluk” ve “Kararların<br />
gerekçeli olması” ilkelerine gereken özeni göstermediği<br />
tespit edilmekle, idareden bundan böyle bu ilkelere de uygun hareket<br />
etmesi beklenmektedir.<br />
VI. HAK ARAMA ÖZGÜRLÜĞÜNE İLİŞKİN YASAL MEVZUAT<br />
A. Dava Açma Süresinin Yeniden Başlaması<br />
38) 6328 sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanununun 21 inci<br />
maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, bu Tavsiye Kararı üzerine otuz gün<br />
içinde herhangi bir işlem tesis edilmez veya eylemde bulunulmaz ise<br />
durmuş olan dava açma süresi kaldığı yerden işlemeye başlayacaktır.<br />
B. Yargı Yolu<br />
39) 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının “Temel Hak ve<br />
Hürriyetlerin Korunması” başlıklı 40 ıncı maddesinin ikinci fıkrasında,<br />
“Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere<br />
başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.” hükmü yer<br />
almaktadır. Söz konusu hüküm uyarınca başvurucu, … Sulh Ceza Mahkemesinin<br />
2014 tarih ve … D.İş sayı ile erişimin engellenmesi Kararını<br />
yerine getirmeyen ilgili erişim sağlayıcı aleyhinde, 5651 sayılı İnternet<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
315
2014/3076 ŞIKAYET NUMARALI, İNTERNET ÜZERINDEN YAPILAN VE KIŞILIK HAKKININ İHLALI NITELIĞINDE ERIŞIMIN ENGELLENMESINE<br />
İLIŞKIN MAHKEME KARARININ UYGULANMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 12/08/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla<br />
İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunun 9 uncu maddesi<br />
onuncu fıkrasında kayıtlı “Sulh ceza hâkiminin kararını bu maddede<br />
belirtilen şartlara uygun olarak ve süresinde yerine getirmeyen sorumlu<br />
kişi, beş yüz günden üç bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.”<br />
hükmü uyarınca Ankara Asliye Ceza Mahkemesi nezdinde yargı yolu<br />
açıktır.<br />
V. KARAR<br />
Yukarıda açıklanan gerekçeler ve dosya kapsamına göre; ŞİKAYE-<br />
TİN KABULÜNE,<br />
1) Kişilik haklarını ihlal eden içeriklere ilişkin … Sulh Ceza Mahkemesinin<br />
2014 tarih ve … D.İş sayılı erişimin engellenmesi Kararını uygulamayan<br />
erişim sağlayıcısı(ları)na yönelik gerekli idari yaptırımların<br />
uygulanması hususunda makul sürede yeni bir işlem tesisi hususunda<br />
BİLGİ TEKNOLOJİLERİ VE İLETİŞİM KURUMUNA ve<br />
2) Bilişim teknolojilerindeki öngörülemeyen ilerleyiş de göz önünde<br />
bulundurularak, internet kaynaklı bilişim teknolojisinin birey,<br />
toplum ve devlet açısından sağlıklı bir mecrada ilerlemesi, bu ilerleyişin<br />
olumsuz yansımalarının (suç, kumar, uyuşturucu, pornografi vd.)<br />
önüne geçilmesine yönelik sektörel ve bütüncül politikalar geliştirilmesi<br />
ve bu alanda devlet kurumları ile özel kesim arasında güçlü ve<br />
verimli bir işbirliğinin tesis edilmesi amacı ile güçlü bir koordinenin<br />
tesisi; ayrıca hangi kurumun hangi yetki, görev ve sorumluluğa sahip<br />
olduğunun, görev / yetki çatışmasına yol açmadan, net çizgiler ile tespitini<br />
teminen somut adım atması yönünde ULAŞTIRMA, DENİZCİ-<br />
LİK VE HABERLEŞME BAKANLIĞINA;TAVSİYEDE BULUNULMASI-<br />
NA,<br />
6328 sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu’nun 20 nci maddesinin<br />
üçüncü fıkrası uyarınca,<br />
BİLGİ TEKNOLOJİLERİ VE İLETİŞİM KURUMU ile ULAŞTIRMA,<br />
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANLIĞI tarafından bu karar üzerine<br />
tesis edilecek işlem ya da tavsiye edilen çözümün uygulanabilir nitelikte<br />
görülmediği takdirde gerekçesinin 30 gün içinde Kurumumuza<br />
bildirilmesinin zorunlu olduğuna,<br />
316 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
2014/3076 ŞIKAYET NUMARALI, İNTERNET ÜZERINDEN YAPILAN VE KIŞILIK HAKKININ İHLALI NITELIĞINDE ERIŞIMIN ENGELLENMESINE<br />
İLIŞKIN MAHKEME KARARININ UYGULANMASI TALEPLI BAŞVURU HAKKINDA VERILEN 12/08/2015 TARIHLI TAVSIYE KARARI<br />
Bu kararın, ŞİKÂYETÇİYE, BİLGİ TEKNOLOJİLERİ VE İLETİŞİM<br />
KURUMU ile ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKAN-<br />
LIĞINA ve TELEKOMÜNİKASYON İLETİŞİM BAŞKANLIĞI ile ERİ-<br />
ŞİM SAĞLAYICILARI BİRLİĞİNE TEBLİĞİNE,<br />
Türkiye Cumhuriyeti Kamu Başdenetçisi tarafından karar verildi<br />
M.Nihat ÖMEROĞLU<br />
Kamu Başdenetçisi<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
317
2014/4684 ŞIKAYET NUMARALI, YAPILAŞMA HAZIRLIKLARINI<br />
YERINDE İNCELEMEK AMACI İLE ZIYARETE GELEN<br />
YÖNETICILERIN ALANA ALINMAMASI NEDENIYLE İDARENIN<br />
HATALI DAVRANDIĞININ KABULÜ İLE UYGULAMANIN<br />
DÜZELTILMESI TALEPLI BAŞVURU İÇIN VERILEN 25/11/2015<br />
TARIHLI RET KARARI<br />
ŞİKAYET NO : 2014/4684<br />
KARAR TARİHİ : 25/11/2015<br />
RET KARARI<br />
ŞİKAYETÇİ<br />
ŞİKAYET EDİLEN İDARE<br />
: ….. Başkanlığı,<br />
: 1)İstanbul Valiliği,<br />
2)İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı,<br />
3) Üsküdar Belediyesi Başkanlığı.<br />
ŞİKAYETİN KONUSU : Şikayetçi, Validebağ Korusunun çevresinde<br />
devam eden yapılaşma hazırlıklarını yerinde<br />
incelemek ve raporlamak amacı ile ziyarete<br />
gelen …… Başkanı ve yöneticilerinin, giriş<br />
izinleri olmadığı gerekçesiyle barikatla korunan<br />
alana alınmaması; …. yetkililerinin, kamuya<br />
açık alanlara girmelerinin izne tabi tutulmasının<br />
ve seyahat özgürlüğünün ölçüsüz<br />
surette kısıtlanmasının hukuk devleti ilkeleri<br />
ile bağdaştırılamayacağı; bu durumun Türk<br />
Ceza Kanununun 109 uncu maddesinde düzenlenen<br />
“kişiyi hürriyetinden yoksun kılma”<br />
suçunu oluşturduğu iddia ve şikâyet ederek,<br />
idarenin hatalı davrandığının kabulü ile uygulamanın<br />
düzeltilmesi ve gerekli görülen başkaca<br />
kararların alınması talep edilmektedir.<br />
ŞİKAYET BAŞVURU TARİHİ : 30/10/2014<br />
OMBUDSMAN AKADEMİK DERGISI • YIL: 2 SAYI: 3 TARIH: TEMMUZ-ARALIK 2015 SS: 319-337 ISSN: 2148-256X
2014/4684 ŞIKAYET NUMARALI, YAPILAŞMA HAZIRLIKLARINI YERINDE İNCELEMEK AMACI İLE ZIYARETE GELEN YÖNETICILERIN ALANA<br />
ALINMAMASI NEDENIYLE İDARENIN HATALI DAVRANDIĞININ KABULÜ İLE UYGULAMANIN DÜZELTILMESI TALEPLI BAŞVURU İÇIN VERILEN<br />
25/11/2015 TARIHLI RET KARARI<br />
A. Şikâyet Başvuru Süreci<br />
I. USÛL<br />
1) Şikâyet başvurusu, ……. Başkanlığının .. 2014 tarih ve …. Sayı<br />
ile Kurumumuz tarafından kayıt altına alınan 2014 tarih ve …. sayılı<br />
yazısı ile yapılmış olup, karara bağlanması için 28/3/2013 tarih ve<br />
28601 mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Kamu Denetçiliği<br />
Kurumu Kanununun Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında<br />
Yönetmeliğin (Bundan sonra sadece Yönetmelik) 41 inci maddesi<br />
birinci fıkrası (a) bendi ve İmza Yetkileri Yönergesinin 7 nci maddesinin<br />
birinci fıkrasının (e) bendi uyarınca, şikâyetin incelenmesine ve<br />
araştırılmasına geçilmiş, 2014/4684 şikayet numaralı “Tavsiye Kararı”<br />
önerisiyle Kamu Başdenetçisi’ ne sunulmuştur.<br />
B. Ön İnceleme Süreci<br />
2) Yapılan ön inceleme neticesinde; şikayet konusunun Kurumumuzun<br />
görev alanına girdiği, diğer şartları taşıdığı, ancak idari başvuru<br />
yollarının tüketilmesi şartını taşımamakta olduğu görülmüştür.<br />
Bununla birlikte, telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ihtimaline<br />
istinaden, 6328 sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanununun<br />
17 nci maddesinin dördüncü fıkrası ve Yönetmeliğin 12 nci maddesi<br />
dördüncü fıkrası uyarınca, idari başvuru yollarının tüketilmesi şartı<br />
aranmadan inceleme ve araştırma aşamasına geçildiği, şikayetin süresinde<br />
yapıldığı ve diğer ön inceleme konularında da bir eksikliğin<br />
bulunmadığı, bu nedenle şikayetin incelenmesine ve araştırılmasına<br />
engel bir durumun olmadığı tespit edilmiştir.<br />
II. OLAY VE OLGULAR<br />
A. Şikayetçinin Konu Hakkındaki Açıklamaları ve İddiaları<br />
3) Şikâyetçi başvuru dilekçesinde özetle; İstanbul Anadolu yakasının<br />
ikinci büyük doğal sit alanı olan … …. Mahallesinde bulunan Validebağ<br />
Korusu çevresinde yer alan otoparkla ilgili imar planında değişikliğe<br />
gidilmesi üzerine açılan iptal davasında, …. …. Mahallesi …<br />
pafta, … ada, … parselle ilgili ./…. ölçekli ….. Tadilatı ile ilgili ….. İdare<br />
Mahkemesince yürütmenin durdurulmasına karar verildiği; buna<br />
320 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
2014/4684 ŞIKAYET NUMARALI, YAPILAŞMA HAZIRLIKLARINI YERINDE İNCELEMEK AMACI İLE ZIYARETE GELEN YÖNETICILERIN ALANA<br />
ALINMAMASI NEDENIYLE İDARENIN HATALI DAVRANDIĞININ KABULÜ İLE UYGULAMANIN DÜZELTILMESI TALEPLI BAŞVURU İÇIN VERILEN<br />
25/11/2015 TARIHLI RET KARARI<br />
rağmen idare tarafından, Korunun girişine iş makineleri getirilerek,<br />
yapılaşma hazırlığı çalışmalarına başlandığı, bölge halkının, çevrenin<br />
korunması amacı ile hukuka ve yargı kararlarına aykırı uygulamalara<br />
karşı yeşil alanlarını korumak amacıyla protestoya giriştikleri; fakat<br />
polis tarafından … 2014 günü gece yarısı demir barikatlar kurulmak<br />
suretiyle, mahalle sakinleri ve vatandaşların yapılaşmanın yürütüldüğü<br />
mahalleye girmelerinin engellendiği 1136 sayılı Avukatlık Kanununun<br />
76 ve 95 inci maddelerinde kayıtlı, …. hukukun üstünlüğünü ve<br />
insan haklarını savunmak ve korumak görev ve yetkisi uyarınca, Anayasa<br />
ile güvence altına alınan çevre hakkının korunması kapsamında,<br />
mezkur Avukatlık Kanununun verdiği görev ve yetkiyle, …. 2014 tarihinde<br />
….. Başkanı ve bazı Yönetim Kurulu üyeleri tarafından inceleme<br />
ve raporlama yapılmak üzere Validebağ Korusuna gidildiği, …. yetkililerinin,<br />
kamuya açık alanlara girmelerinin izne tabi tutulmasının<br />
ve seyahat özgürlüğünün ölçüsüz surette kısıtlanmasının<br />
hukuk devleti ilkeleri ile bağdaştırılamayacağı; bu durumun<br />
Türk Ceza Kanununun 109 uncu maddesinde düzenlenen “kişiyi<br />
hürriyetinden yoksun kılma” suçunu oluşturduğu iddia ve<br />
şikâyet ederek, idarenin hatalı davrandığının kabulü ile uygulamanın<br />
düzeltilmesi ve gerekli görülen başkaca kararların alınması talebi<br />
ile Kurumumuza başvuruda bulunmuştur.<br />
B. İdarenin Şikâyete İlişkin Açıklamaları<br />
4) Şikayete konu iddialar hakkında; İstanbul Valiliğinin 2014 tarih<br />
ve ….. sayılı yazısında;<br />
4.1) … Mah. …. Sok. No: .. adreste, (… pafta, …. ada … parsel) 2014<br />
ve ./.. cilt/sayfa No.lu cami inşaatı ruhsatı verildiği, Cami inşaatının<br />
engellenmesine yönelik gösterilerin, …. 2014 tarihinden itibaren devam<br />
ettiği; yoğunlaşan eylemler üzerine Üsküdar Belediyesi tarafından<br />
güvenlik tedbirlerinin alınmasının talep edildiği,<br />
4.2) İl Emniyet Müdürlüğü tarafından gerekli güvenlik tedbirlerinin<br />
alındığı, ayrıca 5442 sayılı İl İdaresi Kanununun 11 inci maddesi<br />
(C) bendinde kayıtlı “İl sınırları içinde huzur ve güvenliğin,<br />
kişi dokunulmazlığının, tasarrufa müteallik emniyetin,<br />
kamu esenliğinin sağlanması ve önleyici kolluk yetkisi valinin<br />
ödev ve görevlerindendir. Bunları sağlamak için vali gereken<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
321
2014/4684 ŞIKAYET NUMARALI, YAPILAŞMA HAZIRLIKLARINI YERINDE İNCELEMEK AMACI İLE ZIYARETE GELEN YÖNETICILERIN ALANA<br />
ALINMAMASI NEDENIYLE İDARENIN HATALI DAVRANDIĞININ KABULÜ İLE UYGULAMANIN DÜZELTILMESI TALEPLI BAŞVURU İÇIN VERILEN<br />
25/11/2015 TARIHLI RET KARARI<br />
karar ve tedbirleri alır. Bu hususta alınan ve ilan olunan karar<br />
ve tedbirlere uymayanlar hakkında 66 ncı madde hükmü uygulanır.”<br />
hükmü uyarınca Üsküdar Kaymakamlığının, …. 2014 tarih<br />
ve 2014/….. sayılı oluruna istinaden eylemci grubun kolluk<br />
personeline saldırdığı gerekçesi ile güvenlik görevlileri ve eylemci<br />
grubun izole edilmesi amacı ile kolluk personelinin sabit<br />
görev yaptığı alanın bariyerlendiği,<br />
Bariyerleme tedbirine rağmen, çok sayıda kişinin, grubun ve siyasi<br />
parti temsilcisinin inşaat alanına girmek üzere alana geldiği, bunlar<br />
arasında Milletvekili … …. alana girmesine izin verildiği, Marjinal<br />
grupların güvenlik güçlerine yönelik taş, şişe ve havai fişeklerle saldırı<br />
gerçekleştirdiği, söz konusu kişilerin adli mercilere sevk edildiği,<br />
4.3) …. Başkanı ... ...’ın beraberindeki heyet ile gelerek, bariyerlerin<br />
hukuka aykırı olduğu ve açılmasının gerektiğini belirtip inşaat alanına<br />
girmek istediği, ancak kendisine giriş izni verilmediği, Korunun 354<br />
dönüm (345.000 metre kare) üzerine kurulu olduğu, fiziken bu<br />
alanın tamamının bariyerlenmesinin mümkün olmadığı, sadece<br />
cami inşaatı alanının ve eylemci grubun yaklaşma istikametinin bariyerlendiği;<br />
bu nedenle, Validebağ Korusuna girişlerin bariyer ile<br />
engellendiği iddialarının gerçeği yansıtmadığı,<br />
4.4) … İdare Mahkemesinin 2014 tarih ve 2013/… Esas sayılı kararında,<br />
davalı taraf olarak İstanbul Büyükşehir Belediyesinin<br />
gösterildiği, Üsküdar Belediye Başkanlığının gösterilmediği;<br />
kararın, 2014 tarih ve ./.. No.lu inşaat ruhsatına ve bu inşaat<br />
çalışmasının yürütülmesinin durdurulmasına ilişkin olmadığı,<br />
Mahkemenin kararının, ./…. ölçekli …. tadilatının yürütmesinin<br />
durdurulmasına ilişkin olduğu ve .… ada … parselle ilgili olduğu,<br />
cami inşaatının ise …. ada … parselde yapıldığı ve halen devam etmekte<br />
olduğu,<br />
4.5) Eylemci grubun içerisinde geçtiğimiz sene yaşanan olaylarda<br />
tespit edilen çok sayıda yasa dışı örgütün de yer aldığı; hem milletvekili<br />
düzeyindeki politikacıların hem de meslek örgütü mensubu bir dizi<br />
kişinin olayları provoke ettikleri, küfürler, sözlü tacizler ve provakatif<br />
eylemler şeklinde başlayan gösterilerin, ilerleyen günlerde kolluk personeline<br />
yönelik fiili saldırı şekline büründüğü; gösterilerin amacının,<br />
322 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
2014/4684 ŞIKAYET NUMARALI, YAPILAŞMA HAZIRLIKLARINI YERINDE İNCELEMEK AMACI İLE ZIYARETE GELEN YÖNETICILERIN ALANA<br />
ALINMAMASI NEDENIYLE İDARENIN HATALI DAVRANDIĞININ KABULÜ İLE UYGULAMANIN DÜZELTILMESI TALEPLI BAŞVURU İÇIN VERILEN<br />
25/11/2015 TARIHLI RET KARARI<br />
yeşili korumak olmayıp, ikinci bir gezi olayı meydana getirmek olduğu,<br />
ifade edilmiştir.<br />
5) 2015 tarihinde …. Başkanı ile gerçekleştirilen toplantıda sunulan<br />
bilgi ve belgeler uyarınca …. Belediyesinin görüş ve değerlendirmelerinde<br />
özetle;<br />
5.1) Mahallede uzun zamandan itibaren bir camiye ihtiyaç duyulduğu,<br />
özellikle bayram günlerinde mevcut camilerin yeterli olmaması<br />
nedeni ile mahalle sakinlerinin mevcut camilerin bitişiğindeki kaldırım<br />
ve benzeri yerlerde namaz kılmaya mecbur kaldıkları; yeni bir camiye<br />
duyulan ihtiyacın bir göstergesi olarak mahalle sakinlerinden<br />
yaklaşık 1850 kişinin bölgede bir cami inşaatı için imza toplayarak<br />
başvuruda bulundukları, Cami inşaatının, Validebağ<br />
Korusu ile bir ilgisinin bulunmadığı, Korunun dışında yer alan<br />
ve mülkiyeti Üsküdar Belediyesine ait olan …. Mahallesi, …..<br />
Sokak, No: .. (… pafta, …. ada, … parsel) alanında bulunduğu;<br />
inşaatın yapıldığı parselde herhangi bir ağaç ya da bitki kesiminin<br />
söz konusu olmadığı, inşaat alanının tamamen asfalt<br />
kaplama olduğu,<br />
5.2) Söz konusu alanın, … Belediyesi Meclisinin 6 ncı Seçim Dönemi,<br />
5 inci Seçim Yılı, Şubat ayı toplantılarının 2013 tarihli ikinci birleşiminde<br />
İmar Komisyonunun raporu okunarak Komisyondan geldiği<br />
şekliyle yapılan işaretle oylama neticesinde, oyçokluğu ile alınan Karar<br />
uyarınca, kamu yararı amacıyla yapılan plan değişikliği ile “Dini Tesis<br />
Alanı” lejantına alındığı, bir hayırsever vatandaşın inşaat masrafını<br />
üstlenmesi üzerine 2014 tarihinde alınan yapı ruhsatına istinaden söz<br />
konusu kişi ile yapılan protokole istinaden 14/06/2014 tarih ve 29030<br />
sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliğine<br />
uygun olarak inşaatın devam etmekte olduğu,<br />
5.3) Plan değişikliği ve inşaatın durdurulması amacı ile açılan<br />
davalardan sadece birisi kapsamında yürütmenin durdurulması<br />
verildiği; bu kararın da sunulan bilgi ve belgeler uyarınca<br />
mahkemece kaldırıldığı, diğer davaların devam etmekte olduğu,<br />
plan değişikliğinin ve inşaatın usulüne uygun surette gerçekleştirildiği,<br />
inşaatın Validebağ Korusu ile hiçbir ilgisinin bulunmadığı; gösterilerin,<br />
inşaat alanını otopark olarak daha önceden kullanan ve haksız<br />
kullanımdan kaynaklı hiçbir ödemede bulunmayan kişilerin ve diğer<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
323
2014/4684 ŞIKAYET NUMARALI, YAPILAŞMA HAZIRLIKLARINI YERINDE İNCELEMEK AMACI İLE ZIYARETE GELEN YÖNETICILERIN ALANA<br />
ALINMAMASI NEDENIYLE İDARENIN HATALI DAVRANDIĞININ KABULÜ İLE UYGULAMANIN DÜZELTILMESI TALEPLI BAŞVURU İÇIN VERILEN<br />
25/11/2015 TARIHLI RET KARARI<br />
kişilerin bilinçli yönlendirmeleri sonucu gerçekleştirildiği ve bu şekilde<br />
kamuoyunun fikrinin bulandırılmaya çalışıldığı,<br />
5.4) Medyaya yansıyan görüntülerdeki göstericilerin çok az kısmının<br />
bu mahallede oturup cami inşaatına karşı çıkan vatandaşlarımızdan<br />
oluştuğu; kalabalığın ekseriyetini, mahalle ile ilgisi olmayan<br />
bazı siyasi parti örgütlerince kışkırtılan kişiler oldukları; göstericilerin<br />
mahalle sakinlerinin ekseriyetinin görüşünü yansıtmadığı, plan değişikliğinin<br />
ve inşaatın mevzuat hükümlerine ve usulüne uygun surette<br />
gerçekleştirildiği, ifade edilmiştir.<br />
6) 2015 tarihinde ..... Başkanı ile gerçekleştirilen toplantıda sunulan<br />
bilgi ve belgeler uyarınca …. Belediyesinin görüş ve değerlendirmelerinde<br />
özetle;<br />
6.1)İmar planında cami alanına ayrılan yerin, Validebağ Korusu sit<br />
alanı içerisinde olmadığı,<br />
Plan değişikliğinin, bölge sakinlerince ibadet yerine duyulan ihtiyacın<br />
İlçe Müftülüğüne iletilmesi, Müftülükçe de bölgede ibadet yeri<br />
ihtiyacının olduğunun tespit edilmesi üzerine İlçe Belediyesine yapmış<br />
olduğu talep sonucu gündeme geldiği; İlçe Belediyesi tarafından yapılan<br />
analiz ve değerlendirmeler sonucu ibadet yerinin belirlendiği; söz<br />
konusu mahalde yeni bir cami alanına duyulan ihtiyaç, bölgede oturan<br />
vatandaşlardan gelen taleplerin yanında, yapılan analizlerle de tespit<br />
edildiği,<br />
6.2)İbadet ihtiyacının karşılanacağı alanların, sosyal donatı alanlarından<br />
sayıldığı, diğer donatılarla kıyas yapılarak bu ihtiyacın karşılanmasından<br />
vazgeçilemeyeceği, yapılan analizler sonucu, söz konusu<br />
dini tesisin Üsküdar İlçesinin … ve …. mahallelerine hizmet vereceği,<br />
bu mahallelerin toplam nüfusunun ise 38.500 kişi civarında olduğu;<br />
yaşayanların büyük çoğunluğunun İslam dinine mensup olan bu iki<br />
mahallede toplam 9 adet cami bulunduğu; cami yapılacak alandaki<br />
yapıların büyük çoğunluğunu meskenlerin oluşturduğu, bu durumda<br />
ibadethane başına ortalama 4.300 kişi düştüğü, Cami yapılacak alana<br />
en yakın cami olan … Mescidinin 566 metre yürüme mesafesinde olduğu,<br />
….. Camiinin 652 metre, …. Camiinin 802 metre, ….. Camiinin<br />
ise 890 metre yürüme mesafesinde olduğu; bu 4 dört caminin, inşaat<br />
alanına ortalama 715 metre mesafede olduğu,<br />
324 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
2014/4684 ŞIKAYET NUMARALI, YAPILAŞMA HAZIRLIKLARINI YERINDE İNCELEMEK AMACI İLE ZIYARETE GELEN YÖNETICILERIN ALANA<br />
ALINMAMASI NEDENIYLE İDARENIN HATALI DAVRANDIĞININ KABULÜ İLE UYGULAMANIN DÜZELTILMESI TALEPLI BAŞVURU İÇIN VERILEN<br />
25/11/2015 TARIHLI RET KARARI<br />
Beş vakit namazını camide cemaatle kılmak isteyen bölge sakini bir<br />
vatandaşın en yakın camiye gidebilmek için günde yaklaşık 715 x 2 x<br />
5 = 7150 metre yol yürümesi gerektiği; bu durumun yaş, fiziki engel<br />
vb. sorunu olmayan normal kişiler için bile zorluk oluşturduğu, ayrıca<br />
esnaf ve diğer çalışanlar açısından daha büyük bir sıkıntı oluşturduğu,<br />
6.3)Cuma ve bayram günlerinde çevre camilerinin cemaate yetmediği,<br />
insanların cadde ve sokaklar ile mesken aralarında namaz kılmak<br />
zorunda kaldığı; ibadetlerini camide yerine getirmek isteyen bayan<br />
cemaatin ise özellikle Cuma ve bayram günleri hiçbir şekilde bunu<br />
gerçekleştiremedikleri; camilerin erkek cemaate yetmemesi nedeni ile<br />
kadınların Cuma namazı kılabilme, hutbe ve vaaz dinleme haklarından<br />
mahrum kaldıkları, bu durumun da kadınların pozitif ayrımcılık<br />
ve eşitlik bir yana, en temel ibadet haklarını dahi kullanmalarını imkânsız<br />
hale getirdiği,<br />
bölgede kamulaştırma vb. işlemlere başvurmaksızın oluşturulabilecek<br />
daha büyük ve elverişli bir alanın olmadığı; Korunun ise 1. Derece<br />
Sit Bölgesi olması nedeni ile burada yapılaşma yasağı olduğu, yapılacak<br />
caminin bölgenin vakit namazlarındaki ihtiyacını karşılayabilecek<br />
kapasitede olacağı, Cuma ve Bayram namazlarında ise çevre camilerindeki<br />
yoğunluğun (cemaat, trafik ve park alanı) azalmasına katkıda bulunacağı,<br />
yoğunluğa göre kadın cemaatin de camiden faydalanabilme<br />
imkânının doğabileceği,<br />
6.4) Eski plana göre park alanında kalan bu bölgenin hâlihazır durumda<br />
otopark olarak kullanıldığı, bölgedeki kişi başına düşen yeşil<br />
alan miktarının İstanbul’daki pek çok bölgeden kat kat fazla olduğu,<br />
yapılması planlanan caminin hemen yanında 354 dönüm araziye sahip<br />
olan İstanbul’un en büyük yeşil alanlarından biri olan Validebağ Korusunun<br />
bulunduğu, bu nedenle de cami yapılması nedeni ile bölgenin<br />
mevcut yeşil alan miktarında bir azalma meydana gelmeyeceği hususlarının<br />
değerlendirilerek, anılan alana dini tesis yapılmasının uygun<br />
olacağı sonucuna varıldığı,<br />
6.5) 14/06/2014 tarih ve 29030 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan<br />
Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliğinin 12 nci maddesinin üçüncü fıkrasında<br />
“Ayrıca imar planlarında; dini tesislerden küçük cami takriben<br />
250 metre, orta (semt) cami takriben 400 metre mesafe dikkate alınarak<br />
yaya olarak ulaşılması gereken hizmet etki alanında planlanabilir.<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
325
2014/4684 ŞIKAYET NUMARALI, YAPILAŞMA HAZIRLIKLARINI YERINDE İNCELEMEK AMACI İLE ZIYARETE GELEN YÖNETICILERIN ALANA<br />
ALINMAMASI NEDENIYLE İDARENIN HATALI DAVRANDIĞININ KABULÜ İLE UYGULAMANIN DÜZELTILMESI TALEPLI BAŞVURU İÇIN VERILEN<br />
25/11/2015 TARIHLI RET KARARI<br />
Mescitler ise yerleşik veya hareketli nüfusa göre takriben 150 metre<br />
hizmet etki alanında yapılabilir” hükmünün bulunduğu; bu durumda<br />
söz konusu cami inşaatına diğer camilerin uzaklıklarının Mekansal<br />
Planlar Yapım Yönetmeliğinde belirtilen mesafelerin çok üzerinde<br />
olduğunun açıkça görülmekte olduğu, söz konusu Yönetmeliğe ekli<br />
Farklı Nüfus Gruplarında Asgari Sosyal ve Teknik Altyapı Alanlarına<br />
İlişkin Standartlar ve Asgari Alan Büyüklükleri Tablosunda, küçük ibadet<br />
yerleri için asgari 1000 m2’lik bir alanın öngörüldüğü, aynı Yönetmeliğin<br />
11 inci maddesinin üçüncü fıkrasında, “Planda yerleşik alan<br />
olarak belirlenen alanlarda yapılacak imar planı revizyon ve değişikliklerinde,<br />
bu Yönetmelikte belirlenen eğitim, sağlık ve ibadet kullanımlarına<br />
ilişkin asgari alan büyüklüğünün karşılanmaması durumunda<br />
ilgili kamu kurum ve kuruluşunun teklifi doğrultusunda veya görüşü<br />
alınarak alan büyüklüğü plan ile belirlenir” hükmünün yer aldığı; bu<br />
bölgeye en yakın caminin 566 metre yaya mesafesinde olduğu, ibadethane<br />
yapılacak alanın büyüklüğünün ise 1000 m2’den fazla olduğu,<br />
(Ayrıca Yönetmeliğin mescitler için herhangi bir büyüklük şartını da<br />
öngörmediği)<br />
6.6) Yönetmeliğe ekli Farklı Nüfus Gruplarında Asgari Sosyal ve<br />
Teknik Altyapı Alanlarına İlişkin Standartlar ve Asgari Alan Büyüklükleri<br />
Tablosunda kişi başı 0.75 m2 ibadet alanına işaret edildiği; buna<br />
göre her iki mahallede toplam 28875 m2’lik ibadet alanına ihtiyaç duyulduğu,<br />
bu iki mahallenin toplam ibadet alanının bu rakamın çok çok<br />
altında olduğu, dolayısı ile Yönetmelikte öngörülen şartların tamamının<br />
fazlası ile yerine gelmiş olduğu, Mahkemeye sunulan bilirkişi heyeti<br />
raporunun, 2500 m2’nin altındaki alanlara cami yapılamayacağı<br />
iddiasının dayanağı olan 2/11/1985 tarih ve 18916 Mükerrer sayılı<br />
Resmi Gazetede yayımlanan Plan Yapımına Ait Esaslara Dair Yönetmeliğin,<br />
14/06/2014 tarih ve 29030 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan<br />
Mekansal Alanlar Yapım Yönetmeliği ile yürürlükten kaldırıldığı,<br />
dolayısı ile bilirkişi heyetinin yürürlükten kaldırılan Yönetmelik hükümlerine<br />
göre yaptığı değerlendirmesinin geçerliliğinin bulunmadığı,<br />
6.7) Validebağ Korusunun yanında yapılmakta olan cami inşaatı ile<br />
ilgili muhtelif kişiler tarafından bazıları münferit ve bazıları da müşterek<br />
dilekçelerle, … İdare Mahkemesinde 4, ….. .. İdare Mahkemesinde<br />
2, … .. İdare Mahkemesinde 2 ve … İdare Mahkemesinde 1 olmak üzere<br />
toplam 9 adet dava açıldığı,<br />
326 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
2014/4684 ŞIKAYET NUMARALI, YAPILAŞMA HAZIRLIKLARINI YERINDE İNCELEMEK AMACI İLE ZIYARETE GELEN YÖNETICILERIN ALANA<br />
ALINMAMASI NEDENIYLE İDARENIN HATALI DAVRANDIĞININ KABULÜ İLE UYGULAMANIN DÜZELTILMESI TALEPLI BAŞVURU İÇIN VERILEN<br />
25/11/2015 TARIHLI RET KARARI<br />
Bu davalardan sadece …. İdare Mahkemesinin bir dosyasında, “178<br />
sayılı parselin güneyindeki tescil dışı alanın ./…. ölçekli ….. tadilat yapılarak<br />
yeşil alandan çıkarılıp cami alanına alınmasının plan yapım<br />
yöntem ve tekniklerine uygun olmadığı” şeklinde verilen bilirkişi raporuna<br />
istinaden … 2014 tarihinde yürütmenin durdurulmasına karar<br />
verildiği, ancak idare tarafından sunulan ve bilirkişi raporunun<br />
hatalı olduğunu ortaya koyan bilgi, belge ve açıklamaların ardından,<br />
… 2014 tarihinde mahkemece yürütmenin durdurulması<br />
talebinin reddine karar verildiği; diğer davalarda da yürütmenin<br />
durdurulması taleplerinin reddine karar verildiği,<br />
ifade edilmiştir.<br />
B. Olaylar<br />
7)3,4,5 ve 6 numaralı paragraflarda açıklandığı üzere şikayetçinin<br />
Validebağ Korusunun çevresinde devam eden yapılaşma hazırlıklarını<br />
yerinde incelemek ve raporlamak amacı ile ziyarete gelen …. Başkanı<br />
ve yöneticilerinin, giriş izinleri olmadığı gerekçesiyle barikatla korunan<br />
alana alınmaması; … yetkililerinin, kamuya açık alanlara girmelerinin<br />
izne tabi tutulmasının ve seyahat özgürlüğünün ölçüsüz surette<br />
kısıtlanmasının hukuk devleti ilkeleri ile bağdaştırılamayacağı; bu durumun<br />
Türk Ceza Kanununun 109 uncu maddesinde düzenlenen “kişiyi<br />
hürriyetinden yoksun kılma” suçunu oluşturduğu iddia ve şikâyet<br />
ederek, idarenin hatalı davrandığının kabulü ile uygulamanın düzeltilmesi<br />
ve gerekli görülen başkaca kararların alınması talebi ile Kurumumuza<br />
başvuruda bulunduğu anlaşılmıştır.<br />
D. İnceleme ve Araştırma Bulguları<br />
8.1) Şikâyete konu iddialar hakkında yerinde inceleme yapmak<br />
amacıyla Kamu Denetçiliği Kurumu Yönetmeliğin 22 nci maddesi<br />
dördüncü fıkrası uyarınca, …. 2015 tarihleri arasında İstanbul’da<br />
yerinde incelemede bulunulmuştur. Bu kapsamda sırası<br />
ile …. Başkanı ..., …. Başkanı …. ve …. Yönetim Kurulu üyeleri<br />
ile …. Belediyesi Başkanı …. ve ekibi ile bir araya gelerek görüş<br />
alış verişinde bulunulmuştur. Ayrıca Validebağ Korusunda<br />
yerinde inceleme gerçekleştirilmiştir. Söz konusu görüşmeler<br />
esnasında idarenin ve başvurucuların elden teslim ettiği bilgi<br />
ve belgeler ayrıca dosyasında muhafaza edilmiştir.<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
327
2014/4684 ŞIKAYET NUMARALI, YAPILAŞMA HAZIRLIKLARINI YERINDE İNCELEMEK AMACI İLE ZIYARETE GELEN YÖNETICILERIN ALANA<br />
ALINMAMASI NEDENIYLE İDARENIN HATALI DAVRANDIĞININ KABULÜ İLE UYGULAMANIN DÜZELTILMESI TALEPLI BAŞVURU İÇIN VERILEN<br />
25/11/2015 TARIHLI RET KARARI<br />
8.2) Kurumumuzca yürütülen inceleme ve araştırmaya esas oluşturmak<br />
üzere, ulusal ölçekte yayın yapan televizyon kanallarının ….<br />
ve …. 2014 tarihleri arasındaki ana haber bültenlerinin, mezkur olaylarla<br />
ilgili bölümlerinin yayın kayıt kopyaları Radyo ve Televizyon Üst<br />
Kurulu Başkanlığından talep edilmiş ve Başkanlığın 2015 tarih ve …..<br />
sayılı yazısı ekinde Kurumumuza iletilen yayın kayıtları dosyasında<br />
muhafaza edilmiştir.<br />
A. İlgili Mevzuat<br />
III. HUKUKİ DEĞERLENDİRME VE GEREKÇE<br />
9) 2709 sayılı T.C. Anayasasının “Yerleşme ve Seyahat Hürriyeti”<br />
başlıklı 23 üncü maddesinde; “Herkes, yerleşme ve seyahat hürriyetine<br />
sahiptir. Yerleşme hürriyeti, suç işlenmesini önlemek, sosyal ve<br />
ekonomik gelişmeyi sağlamak, sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek<br />
ve kamu mallarını korumak; Seyahat hürriyeti, suç soruşturma<br />
ve kovuşturması sebebiyle ve suç işlenmesini önlemek; amaçlarıyla<br />
kanunla sınırlanabilir.” Hükmünü amirdir.<br />
“Kamu Kurumu Niteliğindeki Meslek Kuruluşları” başlıklı 135 inci<br />
maddesinde; “Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve üst<br />
kuruluşları; belli bir mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını<br />
karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel<br />
menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının<br />
birbirleri ile ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni<br />
hakim kılmak üzere meslek disiplini ve ahlakını korumak maksadı ile<br />
kanunla kurulan ve organları kendi üyeleri tarafından kanunda gösterilen<br />
usullere göre yargı gözetimi altında, gizli oyla seçilen kamu tüzelkişilikleridir.”<br />
Hükmü yer almaktadır.<br />
10) 1136 sayılı Avukatlık Kanununun “Baroların Kuruluş ve Nitelikleri”<br />
başlıklı 76 ıncı maddesinde (Değişik birinci fıkra: 2/5/2001<br />
4667/46 md.) ; “Barolar; avukatlık mesleğini geliştirmek, meslek mensuplarının<br />
birbirleri ve iş sahipleri ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve<br />
güveni sağlamak; meslek düzenini, ahlâkını, saygınlığını, hukukun<br />
üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak, avukatların ortak<br />
ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla tüm çalışmaları yürüten, tüzel<br />
328 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
2014/4684 ŞIKAYET NUMARALI, YAPILAŞMA HAZIRLIKLARINI YERINDE İNCELEMEK AMACI İLE ZIYARETE GELEN YÖNETICILERIN ALANA<br />
ALINMAMASI NEDENIYLE İDARENIN HATALI DAVRANDIĞININ KABULÜ İLE UYGULAMANIN DÜZELTILMESI TALEPLI BAŞVURU İÇIN VERILEN<br />
25/11/2015 TARIHLI RET KARARI<br />
kişiliği bulunan, çalışmalarını demokratik ilkelere göre sürdüren kamu<br />
kurumu niteliğinde meslek kuruluşlarıdır.”Denilmektedir.<br />
Aynı Kanunun “Baro yönetim kurullarının görev ve yetkilerini” düzenleyen<br />
95 inci maddesinin 1 inci fıkrasında “Avukatlık onurunun<br />
ve meslek düzeninin korunmasını, meslekin adalet amaçlarına uygun<br />
olarak bağlılık ve onurla yapılmasını sağlamak”;<br />
Ve aynı maddenin 4 üncü fıkrasında; “Meslekî ödevler hususunda<br />
baro mensuplarına yol göstermek ve onlara bilgi vermek ve meslekî<br />
görevlerin yapılıp yapılmadığını denetlemek.”Hükümlerini amirdir.<br />
11) 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanununun “Topluluk<br />
Davası” başlıklı 113 üncü maddesinde; “Dernekler ve diğer tüzel kişiler,<br />
statüleri çerçevesinde, üyelerinin veya mensuplarının yahut temsil<br />
ettikleri kesimin menfaatlerini korumak için, kendi adlarına, ilgililerin<br />
haklarının tespiti veya hukuka aykırı durumun giderilmesi yahut<br />
ilgililerin gelecekteki haklarının ihlal edilmesinin önüne geçilmesi için<br />
dava açabilir.”Hükmü yer almaktadır.<br />
B. Şikayet Konusuna İlişkin Uygulamalar<br />
12) Danıştay 14 üncü Dairesinin Balıkesir Barosu için vermiş olduğu<br />
21/09/2011 tarihli ve 2011/13742 E., 2011/796K. sayılı, İzmir<br />
Barosu için 15/07/2011 tarihli ve 2011/13296 E., 2011/450K. Sayılı<br />
kararlarında; “Baroların hukukun üstünlüğünü savunma görevinin<br />
avukatlık mesleğinin geliştirilmesi çerçevesinde değerlendirilmesi<br />
gerektiğinden, Baronun avukatlık mesleğini ilgilendirmeyen ve avukatlık<br />
ortak menfaatlerini koruma amacı dışında kalan işlemleri dava<br />
konusu etmesi durumunda, bu davaların sübjektif ehliyet koşulunun<br />
bulunmaması” nedeniyle söz konusu davaların reddedileceği belirtilmiştir.<br />
13) Yargıtay 14 üncü Hukuk Dairesinin 10/05/2013 tarihli ve<br />
2013/5359 E., 2013/7140K. Sayılı kararında; “Davacı Baro Başkanlığı<br />
Avukatlık Kanunu gereğince tüzel kişiliği bulunan kamu kurumu niteliğindeki<br />
bir meslek kuruluşudur. Baronun avukatlık mesleğini<br />
ilgilendirmeyen ve avukatların ortak menfaatlerini koruma<br />
amacı dışında kalan işlemleri dava etmesi durumunda, aktif<br />
dava ehliyetinin bulunduğu düşünülemez. Kuruluş amacı<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
329
2014/4684 ŞIKAYET NUMARALI, YAPILAŞMA HAZIRLIKLARINI YERINDE İNCELEMEK AMACI İLE ZIYARETE GELEN YÖNETICILERIN ALANA<br />
ALINMAMASI NEDENIYLE İDARENIN HATALI DAVRANDIĞININ KABULÜ İLE UYGULAMANIN DÜZELTILMESI TALEPLI BAŞVURU İÇIN VERILEN<br />
25/11/2015 TARIHLI RET KARARI<br />
avukatlık mesleğini geliştirmek ve avukatlık mesleğini yapanların<br />
birbirleri ve iş sahipleri ile aralarındaki ilişkileri geliştirmek<br />
olup onlar adına bu davayı açma görev ve yetkisi yoktur.”<br />
Şeklindeki açıklamalarıyla Baroların görev ve yetkileri iddiaları değerlendirilirken<br />
dikkat edilmesi gereken noktaları göstermiştir.<br />
14) Yargıtay 14 üncü Hukuk Dairesinin 22/03/2013 tarihli ve<br />
2013/1000 E., 2013/4361K. Sayılı kararında; “Davacı Baro Başkanlığı,<br />
Baro, Adliye ve avukatlık bürolarının yanında ve tam karşısında kurulu<br />
olan baz istasyonunun sağlığı tehdit ettiğini belirterek kaldırılmasını<br />
istemiştir. Davacı Baro Başkanlığı, Avukatlık Kanunu gereğince tüzel<br />
kişiliği bulunan kamu kurumu niteliğinde bir meslek kuruluşudur. Baronun<br />
avukatlık mesleğini ilgilendirmeyen ve avukatların ortak<br />
menfaatlerini koruma amacı dışında kalan işlemleri dava<br />
konusu etmesi durumunda, aktif dava ehliyetinin bulunduğu<br />
düşünülemez…Mahkemece, yukarıda yapılan açıklamalar gözetilerek<br />
davacı Baronun aktif dava ehliyeti bulunmadığından davanın reddi<br />
gerekir.” Şeklinde karar verilmiştir.<br />
C. Hukuka ve Hakkaniyete Uygunluk Yönünden Değerlendirme<br />
15) 3 numaralı paragrafta açıklandığı üzere şikayetçi; idarenin hatalı<br />
davrandığının kabulü ile uygulamanın düzeltilmesi ve gerekli görülen<br />
başkaca kararların alınması talebiyle şikayet başvurusunda bulunmuştur.<br />
16) Anayasanın kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarını<br />
düzenleyen 135 inci maddesinde; kamu kurumu niteliğindeki meslek<br />
kuruluşları ve üst kuruluşları; belli bir mesleğe mensup olanların müşterek<br />
ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak,<br />
mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek<br />
mensuplarının birbirleri ile ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü<br />
ve güveni hakim kılmak üzere meslek disiplini ve ahlakını korumak<br />
maksadı ile kurulan kamu tüzelkişilikleri olduğu, kuruluş amaçları<br />
dışında faaliyette bulunmayacakları düzenlenmiştir.<br />
17) Avukatlık Kanununun Baroların kuruluş ve niteliklerini düzenleyen<br />
76 ncı maddesi ve Baro Yönetim Kurulu’nun görevlerinin sayıldığı<br />
95 inci maddesinde (Bkz. Prg.10); Baroların, avukatlık mesleğini<br />
geliştirmek, meslek mensuplarının birbirleri ve iş sahipleri<br />
330 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
2014/4684 ŞIKAYET NUMARALI, YAPILAŞMA HAZIRLIKLARINI YERINDE İNCELEMEK AMACI İLE ZIYARETE GELEN YÖNETICILERIN ALANA<br />
ALINMAMASI NEDENIYLE İDARENIN HATALI DAVRANDIĞININ KABULÜ İLE UYGULAMANIN DÜZELTILMESI TALEPLI BAŞVURU İÇIN VERILEN<br />
25/11/2015 TARIHLI RET KARARI<br />
ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni sağlamak, hukukun<br />
üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak, avukatların<br />
ortak ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla tüm çalışmaları yürüten,<br />
kamu kurumu niteliğindeki bir meslek kuruluşu olduğu, Baro<br />
Yönetim Kurulunun da avukatlık onurunun ve meslek düzeninin<br />
korunmasını, mesleğe ve meslek mensuplarına yönelik hak<br />
ihlallerine karşı avukatlık mesleğini ve meslektaşlarını savunmakla<br />
görevli olduğu hükümlerine yer verilmiştir.<br />
18) … hukukun üstünlüğü ve insan haklarını savunmak, korumak<br />
ve bu kavramlara işlerlik kazandırmak konusunda yasal olarak<br />
yetkili kılınmış olmakla birlikte; …. hukukun üstünlüğünü koruma<br />
görevinin avukatlık mesleğinin geliştirilmesi çerçevesinde<br />
değerlendirilmesi gerektiğinden, ….. avukatlık mesleğini ilgilendirmeyen<br />
ve avukatların ortak menfaatlerini koruma amacı<br />
dışında kalan işlemler konusunda hareket etmesi durumunda,<br />
avukatlık mesleği ile ilgili bir menfaatlerinin bulunduğu<br />
düşünülemez. Kuruluş amacı avukatlık mesleğini geliştirmek<br />
ve avukatlık mesleğini yapanların birbirleri ve iş sahipleri ile<br />
aralarındaki ilişkileri geliştirmek olan ve onlar adına hareket<br />
eden ….. mesleklerini ilgilendiren konularda hukukun üstünlüğünün<br />
sağlanması ve insan hakları ihlali varsa bu ihlallerin<br />
giderilmesi hususunda hareket edecekleri açıktır.<br />
19) Kaldı ki, yukarıda 12 nolu paragrafta açıklanan Danıştay<br />
kararı ile 13 ve 14 üncü paragraflarda açıklanan Yargıtay<br />
kararları birlikte değerlendirildiğinde de; …. avukatlık mesleğini<br />
ilgilendirmeyen ve avukatlık ortak menfaatlerini koruma amacı dışında<br />
kalan işlemler konusunda dava açma görev ve yetkileri ile menfaatlerinin<br />
bulunmadığı belirtilmiştir.<br />
20) 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanununun 113 üncü<br />
maddesi hükmü gereğince; dernekler ve tüzel kişiler, statüleri çerçevesinde,<br />
üyelerinin veya mensuplarının yahut temsil ettikleri kesimin<br />
menfaatlerini korumak için, kendi adlarına, ilgililerin haklarının tespiti<br />
veya hukuka aykırı durumun giderilmesi yahut ilgililerin haklarının<br />
ihlal edilmesinin önüne geçilmesi için dava açabilir. Söz konusu<br />
bu hüküm gereğince de Kamu tüzel kişiliğine haiz …. avukatların<br />
menfaatlerini korumak ve hak ihlali olması durumunda bu<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
331
2014/4684 ŞIKAYET NUMARALI, YAPILAŞMA HAZIRLIKLARINI YERINDE İNCELEMEK AMACI İLE ZIYARETE GELEN YÖNETICILERIN ALANA<br />
ALINMAMASI NEDENIYLE İDARENIN HATALI DAVRANDIĞININ KABULÜ İLE UYGULAMANIN DÜZELTILMESI TALEPLI BAŞVURU İÇIN VERILEN<br />
25/11/2015 TARIHLI RET KARARI<br />
durumun tespitini sağlamak veya hukuka aykırı durumun giderilmesi<br />
yahut avukatları ilgilendiren hak ihlallerinin önüne<br />
geçilmesi için hareket etmek durumundadırlar.<br />
21) Seyahat özgürlüğü, insanların yer değiştirme serbestisini ifade<br />
etmektedir. Yani dolaşım, gidip gelme, yer değiştirme ve yerleşme<br />
serbestliğini ifade eder. Özgürlüğün kapsamı hareket etme ya da bulunduğu<br />
yerde kalma, alıkonulmama, ikametini seçme gibi unsurları<br />
içine almaktadır.<br />
Birleşmiş Miletler Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmenin<br />
12 nci maddesi, bu özgürlüğün sınırlanmasında ise “ulusal<br />
güvenlik”, “kamu düzeni”, “kamu sağlığı”, “genel ahlak” ve “başkalarının<br />
hak ve özgürlüklerini korumak” gerekçelerini öne çıkarmaktadır.<br />
AİHS ile bu Sözleşmeye Ek 4 No.lu Protokol (Birinci Protokolde Tanınmış<br />
Bulunan Haklardan ve Özgürlüklerden Başka Hak ve Özgürlükler<br />
Tanıyan 4 No.lu Protokol) “Serbest Dolaşım Özgürlüğü” başlıklı<br />
2 nci maddesinin birinci fıkrası, bir devletin ülkesi içinde usulüne uygun<br />
olarak bulunan herkesin, orada serbestçe dolaşma ve ikametgâhını<br />
seçebilme hakkına sahip olduğunu hüküm altına almış olup; bu hakkın<br />
kısıtlanması noktasında, “Bu haklar, ancak ulusal güvenlik, kamu<br />
emniyeti, kamu düzeninin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi,<br />
sağlık ve ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması<br />
için”, “demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler olarak ve yasayla<br />
öngörülmüş sınırlamalara tabi tutulabilir.” hükmüne yer vermektedir.<br />
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Temel hak ve özgürlüklerin yalnızca<br />
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak<br />
sınırlanabileceği dikkate alındığında, seyahat özgürlüğünün, Anayasanın<br />
23 üncü maddesinde belirtilen sınırlama sebepleri dışında herhangi<br />
bir sebeple kayıtlanamayacağı ilkesinin benimsendiği anlaşılmalıdır.<br />
Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyinin yukarıda maruz sözleşmelerinde<br />
yer alan hükümler ile Anayasanın 13 üncü maddesi hükmü bir<br />
arada değerlendirildiğinde, seyahat ve serbest dolaşım özgürlüğü hakkında<br />
sınırlamanın hukuka uygunluğunun, aşağıda belirtilen kurallar<br />
dâhilinde anlaşılması gerekmektedir: 1. Sınırlama kanunla olmalıdır. 2.<br />
Sınırlama Anayasanın ilgili maddesinde belirtilen sebeplerle olmalıdır.<br />
3. Sınırlama temel hak ve özgürlüklerin özlerine dokunmamalıdır. 4. Sınırlama<br />
demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmamalıdır.<br />
332 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
2014/4684 ŞIKAYET NUMARALI, YAPILAŞMA HAZIRLIKLARINI YERINDE İNCELEMEK AMACI İLE ZIYARETE GELEN YÖNETICILERIN ALANA<br />
ALINMAMASI NEDENIYLE İDARENIN HATALI DAVRANDIĞININ KABULÜ İLE UYGULAMANIN DÜZELTILMESI TALEPLI BAŞVURU İÇIN VERILEN<br />
25/11/2015 TARIHLI RET KARARI<br />
5. Sınırlayıcı tedbirler çağdaş özgürlükçü demokrasilerin genel ve evrensel<br />
niteliklerini öngören anlayışına aykırı olmamalı; bunlarla uzlaşılabilir<br />
olmalıdır. 6. Sınırlama “ölçülülük ilkesi” ne aykırı olmamalıdır.<br />
Bu açıklamalar doğrultusunda; Üsküdar Kaymakamlığının 2014<br />
tarih ve 2014/…. sayılı oluruna istinaden, eylemci grubun kolluk<br />
personeline saldırdığı gerekçesi ile güvenlik görevlileri ve eylemci<br />
grubun izole edilmesi amacı ile inşaat alanının bariyerlenmek<br />
sureti ile insanların erişimine kapatılması ilke olarak<br />
hukuka aykırılık oluşturmamaktadır. Zira usulüne uygun surette<br />
yapımı devam eden bir inşaatın engellenmesine yol açacak surette devam<br />
eden eylemler bunu zorunlu kılmıştır. Bu durum, seyahat ve<br />
serbest dolaşım özgürlüğünün, Anayasanın 23 üncü maddesi<br />
hükmüne, yani suç işlenmesini önlemek gerekçesine istinaden<br />
hukuka uygun surette tesis edilmiş bir işlem ve tedbirdir.<br />
22) Validebağ Korusunun yanında yapılmakta olan cami inşaatı ile<br />
ilgili, aralarında başvurucu …. üyesi avukatların da olduğu çok sayıda<br />
kişi tarafından, …. İdare Mahkemesinde 4, …. İdare Mahkemesinde 2,<br />
… İdare Mahkemesinde 2 ve …. İdare Mahkemesinde 1 olmak üzere<br />
toplam 9 adet dava açıldığı,<br />
Bu davalardan sadece …. İdare Mahkemesinin 2013/…. esas numaralı<br />
dosyada, “davalı idarenin ara karara cevabı alı(nı)ncaya kadar ve<br />
yeni bir karar verilinceye kadar dava konusu işlemin (İstanbul İli Üsküdar<br />
İlçesi …. Mahallesi, … pafta, …. ada, … parselle ilgili ./… ölçekli ….<br />
Tadilatı) yürütülmesinin durdurulmasına” gerekçesi ile 2014 tarihinde<br />
yürütmenin durdurulmasına karar verildiği; ancak idarenin mahkemeye<br />
sunduğu bilgi ve belgelerin ardından, aynı dosya hakkında 2014 tarihinde<br />
yürütmenin durdurulması talebinin reddine karar verildiği,<br />
Diğer davalarda da yürütmenin durdurulması taleplerinin reddine<br />
karar verildiği ve yargılamanın halen devam ettiği tespit edilmiştir. 6328<br />
sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanununun “Başvuru ve usulü” başlıklı<br />
17 nci maddesinin üçüncü fıkrasının (b) bendinde, yargı organlarında<br />
görülmekte olan veya yargı organlarınca karara bağlanmış uyuşmazlıklara<br />
ilişkin başvuruların incelenemeyeceği düzenlenmiştir. Benzer düzenlemeye<br />
28/3/2013 tarihli ve 28601 mükerrer sayılı Resmi Gazetede<br />
yayımlanan Kamu Denetçiliği Kurumu Kanununun Uygulanmasına<br />
İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin 5 inci maddesinin birinci<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
333
2014/4684 ŞIKAYET NUMARALI, YAPILAŞMA HAZIRLIKLARINI YERINDE İNCELEMEK AMACI İLE ZIYARETE GELEN YÖNETICILERIN ALANA<br />
ALINMAMASI NEDENIYLE İDARENIN HATALI DAVRANDIĞININ KABULÜ İLE UYGULAMANIN DÜZELTILMESI TALEPLI BAŞVURU İÇIN VERILEN<br />
25/11/2015 TARIHLI RET KARARI<br />
fıkrasında da yer verilmiştir. Bu nedenle, şikâyete konu imar plan tadilatı<br />
ve devamında cami inşaatı amacıyla tesis edilen idari işlemler (ruhsat<br />
vb.) hakkındaki iddialar bu Kararda incelenmemiştir.<br />
Aynı şekilde, hukuksuz ve dayanıksız olarak kişilerin bir yere gitme<br />
hürriyetlerinden yoksun bırakılmasının, Türk Ceza Kanununun 109<br />
uncu maddesinde düzenlenen “kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” suçunu<br />
oluşturduğu ve eylemcilere aşırı ve orantısız güç uygulandığı konusundaki<br />
iddialar, adli mercilere intikal etmesi nedeni ile bu Kararda<br />
incelenmemiştir.<br />
23) Yukarıda anılan mevzuat hükümleri, mahkeme kararları ve<br />
tüm açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde;<br />
23.1) Kamu Denetçisinin yerinde yaptığı incelemede Validebağ Korusunun<br />
muhtelif giriş kapılarının bulunduğu, halkın Koruya giriş ve<br />
çıkışlar açısından hiçbir engelle karşılaşılmadığı ve Korunun içerisinde<br />
yer alan sosyal alanların (koşu ve gezinti yolları, izcilik vb. alanlar) herkesin<br />
kullanımına açık olduğu, bariyer ile çevrilen alanın ise sadece inşaatın<br />
devam ettiği ve Korunun tescil alanının dışında küçük bir alanı<br />
kapsadığı, imar plan tadilatı ve inşaatın hiçbir aşamasında, herhangi<br />
bir ağaç ya da bitki kesiminin söz konusu olmadığı,<br />
23.2) ”İmar planı tadilatlarının ve yapımı devam eden cami ve<br />
eklentilerine ait inşaata ilişkin idari işlemlerin hukuka aykırı olduğu<br />
iddiası ile hukuksuz ve dayanıksız olarak kişilerin bir yere gitme<br />
hürriyetlerinden yoksun bırakılmasının, Türk Ceza Kanununun 109<br />
uncu maddesinde düzenlenen “kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” suçunu<br />
oluşturduğu hususlarındaki iddiaların” yargı organlarınca incelenmekte<br />
olduğu gerekçesi ile 6328 sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu<br />
Kanununun “Başvuru ve usulü” başlıklı 17 nci maddesinin üçüncü<br />
fıkrasının (b) bendi ve 28/3/2013 tarihli ve 28601 mükerrer sayılı<br />
Resmi Gazetede yayımlanan Kamu Denetçiliği Kurumu Kanununun<br />
Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin 5 inci<br />
maddesinin birinci fıkrası hükmünce incelenmemesine,<br />
23.3) Validebağ Korusunun çevresinde devam eden yapılaşma hazırlıklarını<br />
yerinde incelemek ve raporlamak amacı ile ziyarete gelen ….<br />
Başkanı ve yöneticilerinin, giriş izinleri olmadığı gerekçesiyle barikatla<br />
korunan alana alınmaması; …. yetkililerinin, kamuya açık alanlara<br />
334 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
2014/4684 ŞIKAYET NUMARALI, YAPILAŞMA HAZIRLIKLARINI YERINDE İNCELEMEK AMACI İLE ZIYARETE GELEN YÖNETICILERIN ALANA<br />
ALINMAMASI NEDENIYLE İDARENIN HATALI DAVRANDIĞININ KABULÜ İLE UYGULAMANIN DÜZELTILMESI TALEPLI BAŞVURU İÇIN VERILEN<br />
25/11/2015 TARIHLI RET KARARI<br />
girmelerinin izne tabi tutulmasının ve seyahat özgürlüğünün ölçüsüz<br />
surette kısıtlanmasının hukuk devleti ilkeleri ile bağdaştırılamayacağı<br />
iddiaları hususunda, …. kamu kurumu niteliğinde bir meslek kuruluşu<br />
olduğu, …. hukukun üstünlüğünü koruma görevinin avukatlık<br />
mesleğinin geliştirilmesi çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğinden,<br />
… avukatlık mesleğini ilgilendirmeyen ve avukatların<br />
ortak menfaatlerini koruma amacı dışında kalan işlemler<br />
konusunda hareket etmesi durumunda, avukatlık mesleği<br />
ile ilgili bir menfaatlerinin bulunduğu düşünülemez. Kuruluş<br />
amacı avukatlık mesleğini geliştirmek ve avukatlık mesleğini<br />
yapanların birbirleri ve iş sahipleri ile aralarındaki ilişkileri<br />
geliştirmek olan ve onlar adına hareket eden …. mesleklerini<br />
ilgilendiren konularda veya açtıkları yahut katıldıkları davalarda<br />
hukukun üstünlüğünün sağlanması ve insan hakları ihlali<br />
varsa bu ihlallerin giderilmesi hususunda hareket edecekleri<br />
açıktır. Bu nedenlerle … avukatlık mesleğini ilgilendirmeyen ve<br />
avukatlık ortak menfaatlerini koruma amacı dışında kalan işlemler konusunda<br />
menfaatleri bulunmadığından somut olayda hukuk ve hakkaniyete<br />
aykırı bir uygulamanın gerçekleşmediği sonuç ve kanaatine<br />
varılmıştır.<br />
D. İnsan Hakları Yönünden Değerlendirme<br />
24) Şikâyete konu olayda; T.C. Anayasasının “Kanun önünde eşitlik”<br />
başlıklı 10 uncu maddesindeki eşitlik ilkesinin, Avrupa İnsan Hakları<br />
Sözleşmesinin 13 üncü maddesindeki etkili başvuru hakkının ve<br />
17 inci maddesindeki hakları kötüye kullanma yasağının ihlal edildiğine<br />
dair herhangi bir bilgi ve bulguya rastlanmadığı gibi, Birleşmiş<br />
Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları<br />
Sözleşmesi ve Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı ile güvence altına alınmış<br />
olan diğer haklara da aykırı bir durum tespit edilmemiştir.<br />
E. İyi Yönetişim İlkelerine Uygunluk Yönünden Değerlendirme<br />
25)Günümüzde demokratik, modern ve katılımcı yönetim anlayışında<br />
idarelerden sadece hukuka uygun olarak hareket etmeleri değil<br />
aynı zamanda iyi yönetim ilkelerine de uygun işlem tesis etmeleri beklenmektedir.<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
335
2014/4684 ŞIKAYET NUMARALI, YAPILAŞMA HAZIRLIKLARINI YERINDE İNCELEMEK AMACI İLE ZIYARETE GELEN YÖNETICILERIN ALANA<br />
ALINMAMASI NEDENIYLE İDARENIN HATALI DAVRANDIĞININ KABULÜ İLE UYGULAMANIN DÜZELTILMESI TALEPLI BAŞVURU İÇIN VERILEN<br />
25/11/2015 TARIHLI RET KARARI<br />
26) 28/03/2013 tarihli ve 28601 mükerrer sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan<br />
Kamu Denetçiliği Kurumu Kanununun Uygulanmasına İlişkin<br />
Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin “İyi Yönetim İlkeleri” başlıklı<br />
6 ncı maddesinde, Kurumun, inceleme ve araştırma yaparken insan<br />
haklarına dayalı adalet anlayışı içinde; kanunlara uygunluk, ayrımcılığın<br />
önlenmesi, ölçülülük, yetkinin kötüye kullanılmaması; eşitlik, tarafsızlık,<br />
dürüstlük, nezaket, şeffaflık, hesap verilebilirlik, haklı beklentiye<br />
uygunluk, kazanılmış hakların korunması, dinlenilme hakkı, savunma<br />
hakkı, bilgi edinme hakkı, makul sürede karar verme, kararların gerekçeli<br />
olması, karara karşı başvuru yollarının gösterilmesi, kararın geciktirilmeksizin<br />
bildirilmesi, kişisel verilerin korunması gibi iyi yönetim ilkelerine<br />
uygun işlem ve eylem ile tutum veya davranışta bulunup bulunmadığını<br />
gözeteceği düzenlenmiştir. Söz konusu Yönetmelik hükmünde<br />
yer alan ilkelerin kaynağını teşkil eden Avrupa Birliği Temel Haklar Şartının<br />
41 inci maddesinde de iyi yönetim hakkından bahsedilmekte olup,<br />
benzer ilkelere Avrupa Parlamentosu tarafından kabul edilen “Avrupa<br />
Doğru İdari Davranış Yasası”nda da yer verilmiştir.<br />
27) Söz konusu ilkeler yönünden yapılan değerlendirmeler<br />
neticesinde; şikayet başvurusu kapsamında İlgili idarelerin Kamu<br />
Denetçiliği Kurumu yetkilileriyle biraraya geldikleri, şeffaf, hesap verebilir<br />
tutum sergiledikleri, kanuna uygun davranadıkları, istenilen<br />
bilgi ve belgeleri süresi içinde ve gerekçeli olarak Kurumumuza gönderdikleri,<br />
iyi yönetişim ilkelerine uygun davrandıkları belirlenmiştir.<br />
Ancak İdarelerin şikayetin reddedilmesi durumunda Anayasanın<br />
40 ıncı maddesine eklenen ek fıkrada belirtilen, Danıştay ve Anayasa<br />
Mahkemesi kararlarında üzerinde önemle durulan gerekse iyi yönetişim<br />
ilkelerinde vurgulanan “karara karşı başvuru yollarının gösterilmesi”ilkesine<br />
uymadığı anlaşılmış olup, İdarelerin bundan böyle<br />
bu ilkelere de uyması beklenmektedir.<br />
IV. HAK ARAMA ÖZGÜRLÜĞÜNE İLİŞKİN YASAL MEVZUAT<br />
A.Dava Açma Süresinin Yeniden Başlaması<br />
28) 14/06/2012 tarih ve 6328 sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu<br />
Kanununun 17 inci maddesinin sekizinci fıkrasına göre Kamu Denetçiliği<br />
Kurumu’na, dava açma süresi içinde yapılan başvuru, işlemeye<br />
336 KAMU DENETÇILIĞI KURUMU
2014/4684 ŞIKAYET NUMARALI, YAPILAŞMA HAZIRLIKLARINI YERINDE İNCELEMEK AMACI İLE ZIYARETE GELEN YÖNETICILERIN ALANA<br />
ALINMAMASI NEDENIYLE İDARENIN HATALI DAVRANDIĞININ KABULÜ İLE UYGULAMANIN DÜZELTILMESI TALEPLI BAŞVURU İÇIN VERILEN<br />
25/11/2015 TARIHLI RET KARARI<br />
başlamış olan dava açma süresini durdurmakta olup, 21 inci maddenin<br />
birinci fıkrası uyarınca başvurunun Kurum tarafından reddedilmesi<br />
hâlinde, durmuş olan dava açma süresi gerekçeli ret kararının ilgiliye<br />
tebliğinden itibaren kaldığı yerden işlemeye başlayacaktır. Şikayetçiye<br />
30/04/2015 tarihli 3476 sayılı yazımız ile dava açma süresinin başladığı<br />
bildirilmiştir.<br />
B.Yargı Yolu<br />
29) 2709 sayılı 1982 Anayasasının “Temel Hak ve Hürriyetlerin Korunması”<br />
başlıklı 40 ıncı maddesinin ikinci fıkrasında; “Devlet, işlemlerinde,<br />
ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını<br />
ve sürelerini belirtmek zorundadır.” hükmü yer almakta olup, 6328<br />
sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanununun 20 nci maddesinin ikinci<br />
fıkrası uyarınca, ilgili idarenin işlemine karşı 60 günlük dava açma süresinden<br />
arta kalan süre içerisinde İstanbul İdare Mahkemesine yargı<br />
yolu açıktır.<br />
V. KARAR<br />
Yukarıda yer alan gerekçeler ve dosya kapsamına göre; ŞİKAYETİN<br />
REDDİNE,<br />
Kararın Şikayetçiye, İSTANBUL VALİLİĞİ, İSTANBUL BÜYÜKŞE-<br />
HİR BELEDİYESİ BAŞKANLIĞI ve ÜSKÜDAR BELEDİYESİ BAŞKAN-<br />
LIĞI’NA tebliğine, Türkiye Cumhuriyeti Kamu Başdenetçisince karar<br />
verildi.<br />
M.Nihat ÖMEROĞLU<br />
Kamu Başdenetçisi<br />
KAMU DENETÇILIĞI KURUMU<br />
337
T.C. KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMU<br />
Yıl/Year: 2 Sayı/Issue: 3 Temmuz-Aralık/July-December 2015<br />
<strong>Ombudsman</strong><br />
Akademik Dergisi<br />
JOURNAL OF TURKISH OMBUDSMAN INSTITUTION<br />
T.C. KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMU<br />
Adres: Kavaklıdere Mah. Nevzat Tandoğan Caddesi No:4 Çankaya/ANKARA<br />
Telefon: (312) 465 22 00<br />
Faks: (312) 465 22 65<br />
E-Posta: iletisim@ombudsman.gov.tr