23.05.2017 Views

BULTEN (3)

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

GARİP BİR HIRSIZLIK VAKASI<br />

Ferdi Demiray<br />

Mahalle kahvesinde gereksiz bir konu üzerine çok sert<br />

bir tartışmanın en can alıcı yerinde aniden bir sessizlik<br />

oldu. Kahveden içeri giren küçük çocuk tüm masalara şöyle<br />

bir göz gezdirdikten sonra, aradığını bulmuş olmanın<br />

sevinciyle, üzeri kırmızı masa örtüsü ile örtülmüş okey<br />

taşlarının ve tahtalarının bulunduğu masaya doğru<br />

yönelerek heyecanla bağırdı:<br />

-Koş, Zeki Abi koş! Senin eve hırsız girdi.<br />

Zeki Abi boş gözlerle şöyle bir çocuğa baktı, afalladı,<br />

önündeki ıstakaya bir göz attı, eli çok güzeldi ve tek taşa<br />

bitmek üzereydi. Ne yapacağını bir saniye düşündü<br />

düşünmedi, yerinden fırladı. Kalkmak için tüm gücüyle<br />

yüklendiği masa ve üzerindekiler önce bir sallandılar sonra<br />

hızla yere saçıldılar. Düşmeden yakaladığı ıstakayla Zeki<br />

Abi, peşinden mahallenin gençleri, hemen arkalarından<br />

kahvedekiler hızla dışarı çıktılar. Kapıdan çıkarken küçük<br />

eşiğe takılan Hacı Ömer sendeleyip hızını kesince, arkadan<br />

koşan ihtiyar Faik Amca, Hacı Ömer’e arkadan bindirdi.<br />

İkisi birden yere kapaklandılar. Haydar Abi yerdeki ikilinin<br />

üzerine basmamak için o koca gövdesiyle zıpladı<br />

zıplamasına ama önce yerde yatmakta olan ve kalkmaya<br />

uğraşan Faik Amca’nın üzerine yıkıldı. Faik Amca, Haydar’ın<br />

gölgesini gördü görmedi, ağrıyan belinin üzerine bir çuval<br />

gibi yeniden düştü. Haydar’ın iri vücudunun üzerindeki<br />

kellesi gitti bir de Hacı Ömer’le kafa kafaya toslaştı.<br />

Arkadan gelen birkaç kişi artık hırsız kovalamak için koşmak<br />

yerine yerde aygın baygın yatan bu zavallıları kaldırmaya<br />

uğraşıyorlardı. Haydar ile Hacı Ömer kafalarını tutarak<br />

birbirlerine bakıyor, kızıyor ama hiç bir şey söylemiyorlardı.<br />

Yine de içlerinde en ağır yarayı zavallı Faik Amca almıştı.<br />

Tıslıyor, inliyor yardım etmeye gelen Kahveci Hasan’ın<br />

uzattığı eli tutmuş tutmasına ama yerden bir türlü<br />

kalkamıyor, bu arada ikinci çarpışma sırasında cebinden<br />

düşen bir kaç bozuk parayı uzattığı eliyle yakalamaya<br />

uğraşıyordu.<br />

Kahveden fırlayan Zeki Abi nefes nefese kalmıştı. Kilolu<br />

olduğu için çok iyi koşamıyordu. Mahallenin gençleri içinde<br />

Zeki Abi’nin evini bilmeyenler ile Zeki Abi ile akran olanlar<br />

bu koşuda bilerek onu geçmiyor, evini bilenler ise arkadan<br />

gelen grupla arayı fazla açmamaya özen gösteren<br />

tempoda koşuyorlardı. Zeki Abi’nin evi yokuşun hemen<br />

sonunda iki katlı eski bir binaydı, evin önündeki ağaç ile<br />

penceresindeki korkuluk arasına gerilmiş ipte bembeyaz<br />

çarşaflar salınıyordu. Kahve halkı evi kuşattı, Zeki Abi<br />

elinde ıstaka kapının önüne geldiğinde bacakları titriyordu.<br />

Önce soluk soluğa çıkan kısık bir sesle:<br />

-Nebiye, diye hırladı sonra kendini topladı. Daha gür<br />

bir sesle bir yandan kapıyı yumruklarken bir yandan<br />

bağırdı:<br />

-Nebiye, aç kapıyı Nebiye!<br />

Kapı açıldı, içerden küçük bir kız kafasını uzatıyordu ki<br />

Zeki Abi tüm gücü ile kapıya yüklendi. Küçük kız<br />

kaçamadan kafasını önce kapıya, ardından duvara vurup<br />

kapı ardına düşüp öylece bakakaldı. Dışarıdaki kalabalık<br />

içeri girmekle girmemek arasında tereddüt ediyordu ki<br />

kimden geldiği anlaşılmayan “Dalın içeri” komutuyla<br />

harekete geçip eve girdiler. Mutfak kapısında Zeki Abi’nin<br />

eşi Nebiye Yenge elinde taze fasulye dolu plastik kapla<br />

olan biteni anlamaya çalışıyordu. Üst katlara doluşan<br />

mahalleli neden sonra şaşkınlık içinde birbirine bakmaya<br />

başladı. Zeki Abi sedire oturmuş soluk alıp veriyor,<br />

aşağıdan küçük kızın ağlama sesi geliyor, bir de Nebiye<br />

Yenge’nin teselli edici sözleri duyuluyordu. Çok geçmeden<br />

kapıda iki polis de göründü. Herkes oradaydı ama hırsız<br />

filan yoktu. Zeki Abi, Nebiye Yenge’yi sorguya çekerken<br />

mahalleli kadınlar kapı önüne toplanmış, olan biteni<br />

anlamaya çalışıyorlardı.<br />

***<br />

O sırada yokuşun başında, bir taksinin arka koltuğuna<br />

boylu boyunca uzanmış Faik Abi geçiyordu. Ön koltukta<br />

Kahveci Hasan perişan durumdaki adamcağıza ağrılarının<br />

yerini soruyordu.<br />

Çok geçmeden kahveye dönenler hırsız mırsız yokmuş<br />

diye hayıflanırken, bir köşede oturmuş belini tutan Hacı<br />

Ömer ile başka bir köşede oturmuş kafasını ovuşturan<br />

Haydar sükûnetle ve boş gözlerle gençleri dinliyorlardı.<br />

Kahvenin çevirmeli eski telefonu çaldı, telefona bakan<br />

Emanetçi Halil Abi:<br />

-Tamam, tamam! Olsun. İyi, iyi, dedikten sonra<br />

telefonu kapattı. Tüm kahve halkı pür dikkat ona<br />

bakıyordu.<br />

-Arkadaşlar Faik Amca iyiymiş, birkaç ezik varmış,<br />

düşerken kafasını bir yere çarpmış, biraz da şişi varmış o<br />

kadar, geliyorlarmış.<br />

“Oh oh iyi şükür!” sesleri duyuldu. Ne olmuştu böyle<br />

kimse anlayabilmiş değildi, herkes birbirine bir şeyler<br />

soruyor, olayı anlamaya çalışıyorlardı. Küçük bir çocuk<br />

gelmişti, kimin çocuğuydu onu bile bilmiyorlardı, doğrudan<br />

o sırada okey oynayan Zeki Abi’nin masasına gitmiş “abi<br />

sizin eve hırsız girdi” demişti sonrası, sonrası işte buydu.<br />

Üç kişi yaralanmış, Zeki Abi’nin evi ile bahçedeki çamaşırlar<br />

yardıma koşanlar sayesinde çamur olmuştu.<br />

Herkes çayını yudumluyor, sakinleşmeye çalışıyordu.<br />

Sakın mahallenin çocukları böyle bir oyun edip bir kenardan<br />

olup biteni seyredip eğleniyor olmasınlar! Bu oradaki<br />

herkesin aklına gelmişti ama böyle şaka mı olurdu?<br />

Zeki Abi’nin evi katar katar mahalleli kadınlarla<br />

doluyordu. Nebiye Yenge’ye geçmiş olsuna gelenler de<br />

vardı, olayı çözmeye gelenler de, yeni dedikoduların<br />

peşinde olanlar da. Nebiye Yenge’nin küçük kızı kafası<br />

tülbentle sarılı bir elinde çıplak oyuncak bebeği, diğer elinde<br />

bir bardak şerbet oturuyordu. Yaşlı kadınlardan biri dualar<br />

okuyup küçük kızın yüzüne üflüyordu, bir başka yaşlı kadın<br />

yüreğini ölçmek lazım, yavrucak çok korkmuş belli diyordu.<br />

Nebiye Yenge şaşkın gözlerle konu komşuya olan biteni<br />

anlatmaya çalışıyor, ama eve her yeni gelen aynı soruyu<br />

sorduğundan, döne döne anlatmaktan yorulmuş ve sıkılmış<br />

bir halde bir yandan eve ayakları ile dalan mahallenin<br />

erkeklerine içinden söyleniyor, bir yandan da evin derli<br />

toplu olmamasından mahcubiyet duyuyor, keşke dün azıcık<br />

ortalığı toplasaydım diye hayıflanıyordu. Kurusun diye sağa<br />

sola asılmış çamaşırlara gözü takılıyor, utancından yerin<br />

dibine geçiyor sonra komşu bir kadının saçma sapan<br />

sorusunu yanıtlamak için lafa atılıyordu. Ama heyecan ve<br />

yılgınlıkla yarım yamalak cevaplar veriyordu.<br />

-Hırsız vurmadı Hafız Ana, çocuk kapı ile duvar arasında<br />

sıkıştı. Yok yok, hırsız girmedi zati. Eksik bir şey yok, hem<br />

neyimiz var ki, her şey ortada.<br />

Fazla meraklı bir komşu:<br />

-Çocuklar sesini mi duydular?<br />

-Yok, ben bağırmadım ki duysunlar.<br />

-Eee, ama sen de niye bağırmadın?<br />

-Yahu, niye bağırayım hırsız falan yoktu ki!<br />

-Hiç hırsız olmasa bu kadar insan dökülür mü? Ateş<br />

olmayan yerden duman çıkmaz. Sen görmemişsindir,<br />

çocuklar görmüşler.<br />

Bir başka teyze:<br />

-Hani şu masa örtüsünün örneğinden verecektin.<br />

Bir diğeri:<br />

-Kız televizyon başında uyuya mı kaldın duymadın<br />

hırsızı?<br />

Bir başkası:<br />

-Bu aralar mahallede yabancılar dolaşıp dururmuş,<br />

demek ki hırsızlığa gelmişler.<br />

Öteki:<br />

-O fasulyeden zeytinyağlı olmaz, çok kılçıklı hiç<br />

uğraşma.<br />

Kötü niyetli bir komşu:<br />

-Hırsız evi de çok dağıtmış. Nebiye, hırsız girmedi diyor<br />

ama şu evin haline bakılırsa bir değil birkaç hırsız birden<br />

girmiş.<br />

Nebiye Yenge iyice daralmıştı bir ara mutfağa gitti<br />

Hacer’in küçük kızı Meryem de mutfakta küçük televizyonun<br />

başındaydı. Meryem, Nebiye Yenge’yi görünce yüzünü<br />

kaçırdı, hatta bir ara oradan uzaklaşmayı düşündü ama<br />

vazgeçti.<br />

-Meryem kızım ne yapıyorsun burada?<br />

-Hiç, televizyona bakıyorum<br />

-Okula gitmedin mi?<br />

Meryem gülümsedi, kulakları kızarmıştı.<br />

-Yok, gitmedim bugün. Son sınıfların deneme sınavı var<br />

o yüzden bize okul yok.<br />

-İyi kızım, meyve suyu vereyim mi?<br />

-Yok, sağ olun.<br />

Nebiye Yenge az soluklandıktan sonra telaşlı telaşlı odaya<br />

geri dönerken kapının önündeki terlik ve ayakkabılara şöyle<br />

bir baktı, ev mevlit evi gibiydi.<br />

Akşam büyük kız Hande okuldan geldi. Evdeki karmaşa<br />

yeni bitmiş, el ayak konu komşu çekilmişti. Olan biteni<br />

annesinden dinleyen Hande çok korkmuş ve üzülmüştü.<br />

Biraz sonra elinde ekmek poşeti ile Zeki Abi de evdeydi.<br />

Ailece salondaki büyük masada yemeklerini yediler, çaylarını<br />

televizyonun karşısında içtiler. Nebiye Yenge, Zeki Abi’ye<br />

olup biteni bir türlü anlayamadığını söyledi, Zeki Abi de “Al<br />

benden de o kadar!” dedi, biraz daha oturduktan sonra ışıkları<br />

kapatıp yatmaya çekildiler. Hande ve kafası sarılı küçük<br />

kardeşi olan bitenin sersemliğiyle derin bir uykuya daldılar.<br />

Sabah uyandıklarında Nebiye Yenge’nin “Gitti, gitti!<br />

Kefenliklerim gitti,” çığlıklarıyla soyulduklarını anladılar. Gece<br />

eve hırsız girmişti. Nebiye Yenge’nin tüm mal varlığını<br />

sakladığı, turşu kavanozlarının arkasındaki sarı kapaklı<br />

kavanozu eliyle koymuş gibi bulmuş, ne var ne yok<br />

götürmüştü. Nebiye Yenge’nin dişinden tırnağından artırdığı<br />

üç beş kuruş, bir kaç bilezik, ata yadigârı kolye ile rahmetli<br />

anacığının Hac’dan getirdiği, takmaya kıyamadığı saat uçup<br />

gitmişti. Polisler geldiğinde ağlamaktan gözleri şişmiş Nebiye<br />

Yenge ile sinirden kıpkırmızı kesilmiş Zeki Abi ve yine dışarıda<br />

toplanmış ne olup bittiğini anlamaya çalışan mahalleli belki<br />

de tüm hayatları boyunca karşılaştıkları en ilginç olayın<br />

şaşkınlığı içindeydiler. Polisler etraflıca sorup soruşturduktan<br />

sonra Zeki Abi’yi alıp karakola götürdüler.. Nebiye Yenge ise<br />

yarı baygın halde geçmiş olsuna gelen komşularına bir şeyler<br />

söylüyor, sıkça hırsıza ileniyor, yaşlı teyzelerin “sidiği<br />

bağlansın” beddualarına tüm komşular hep bir ağızdan âmin<br />

diyorlardı.<br />

Hacer’in küçük kızı Meryem yine mutfaktaydı, yanında<br />

Hande vardı.<br />

-Murat’laydın dün değil mi?<br />

-Sana ne kızım kimle olduğumdan, sen ne karışıyorsun?<br />

-Senden nefret ediyorum, çok adiymişsin.<br />

-Ya gitsene sen kızım. Evimize hırsız girdi sen ne<br />

diyorsun!<br />

-Sen benim ne dediğimi çok iyi biliyorsun. Bizi ayırmak<br />

için yaptıklarını unutmadım.<br />

-Ben kimseyi ayırmadım. Murat ile sen anlaşamadınız,<br />

kendin söylüyordun.<br />

-Allah belanızı versin ikinizin de.<br />

-Kızım defol git evimden!<br />

Mutfak kapısına doğru elinde bardak dolu tepsiyle gelen<br />

bir komşu bu ikilinin konuşmasını böldü.<br />

-Hadi kızlar yardım edin azıcık, bak bir de genç<br />

olacaksınız.<br />

***

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!