01.01.2018 Views

Josh Malerman - Kafes

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

josh malerinan<br />

n


-İf /<br />

bir<br />

M alo rie m u tfa k ta d ik ilm iş d ü şü n ü y o rd u .<br />

E lle ri ıslak tı. T itriy o rd u . A yak b aşp a rm a ğ ın ı gergin bir<br />

şek ild e ç a tla k fay an sa v u ru y o rd u . S aat e p ey ce erk e n d i; b ü ­<br />

y ü k o la sılık la g ü n e ş u fu k ta n y en i y en i d o ğ u y o rd u . G ü n eşin<br />

cılız ış ık la rın ın , c a m la rı ö rte n k o y u ren k li ağ ır p erd elerin<br />

re n g in i siy a h ın d a h a y u m u ş a k b ir to n u n a çe v irişin i izledi;<br />

Sis v a r, d iy e d ü şü n d ü .<br />

Ç o c u k la r k o rid o ru n aşağ ısın d ak i siyah k u m aşla ö rtü lm ü ş<br />

k ü m e s te lin in a ltın d a u y u y o rd u . Belki de b irk a ç d ak ik a ö n ce<br />

d iz le rin in ü z e rin d e b a h çe d e o ld u ğ u n u d u y m u şlard ı. Yaptığı<br />

g ü rü ltü , m ik ro fo n la r ve y atak ların ın y an ın d a d u ra n h o p arlö r­<br />

ler a ra cılığ ıy la taşın m ış olm alıyd ı.<br />

E lle rin e b ak tı ve m u m ışığında ten in in h ah fçe parladığını<br />

g ö rd ü . E v e t, elleri ıslaktı. E llerin in ü zerin d ek i sab ah saatlerin e<br />

özgü çiy tan eleri hâlâ tazeydi.<br />

A rtık m u tfa k ta o lan M alo rie, m u m u ü fleyerek sö n d ü rm e ­<br />

d en ö n c e d e rin b ir n efes aldı. K ü çü k oday a b ak arak p aslan m ış<br />

ça ta l k a şık la rı ve ça tla m ış tab ak ları g ö rd ü . Ç ö p k u tu su o la ­<br />

rak k a rto n b ir k u tu k u llan ıy o rlard ı. S an d aly elerd en bazılarını<br />

iple b a ğ la y a ra k tu ttu rm u şla rd ı. D u v arlar kirliydi. Ç o c u k la n n<br />

elleri ve a y a k la rıy la taşıd ık ları kir h e r yerd eyd i. A m a lek e­<br />

lerd en b azıları esk iyd i. K o rid o rd ak i d u v arların alt k ısm ın ın


engi iyice solm uş, m or lekeler zam an için d e k ahverengiye<br />

dön m ü ştü . Bunlar kandı. M alorie ne k ad ar o valarsa ovalasın<br />

salondaki kilim in de rengi so lm u ştu . E vd e halıyı tem izlem e­<br />

sine yardım cı olacak hiçbir tem izlik m alzem esi yok tu . M alorie<br />

uzu n zam an önce kuyudan k ovalara su d o ld u rm u ş ve eski<br />

bir takım elbise kullanarak evdeki lekeleri tem izlem ey e çalışm<br />

ıştı. Am a lekeler kaybolm ayı red d ed iy ord u . D aha az kalıcı<br />

olanlar bile yok olm am ıştı. G eriye eski b o y u tların ı an ım satan<br />

birer gölge bırakm ış olsalar bile hâlâ k o rk u n ç d ereced e<br />

g örü n ü r haldeydiler. M um k u tu su , evin g irişin d ek i b ü yük<br />

lekeyi gizliyordu. Salondaki kanepe tu h a f b ir açıy la d u ru ­<br />

yordu çünkü M alorie’ye kurt k afalan n ı an d ıran iki k arartıyı<br />

gizlem ek için oraya taşınm ıştı. İk inci k a tta n tavan arasına<br />

çıkarken kullandıkları m erdivenin h em en y an ın d a, d u varın<br />

alt kısmına iyice işlem iş lekeleri u zu n z a m a n ö n c e küflen m iş<br />

bir kıyafet yığınıyla gizliyorlardı. B u n lard an o n ad ım k ad ar<br />

uzakta, evdeki en koyu renkli leke vard ı. M alo rie o leken in<br />

yanından geçem ediği için evin ikin ci k atın ın u zak k öşesin i<br />

kullanmıyordu.<br />

Bu bir zam anlar D etroit’in güzel b ir m a h allesin d e b u lu n an<br />

sevimli bir evdi. Bir zam anlar, ailelere u y g u n ve güven liydi.<br />

Sadece beş yıl kadar ö nce em lak çılar k en d ilerin d en em in bir<br />

şekilde bu evi gezdirirlerdi. A m a bu sab ah , p e n ce re le r m u ­<br />

kavvayla ve kontrplaklarla kap atılm ıştı. Su k esik ti. M utfak<br />

tezgâhının üzerinde büyük, ahşap b ir k o v a vard ı. B ay at k o ­<br />

kuyordu. Çocukların oynayabilecekleri g elen ek sel o y u n ca k ­<br />

lardan eser yoktu. Ahşap bir san d alyen in p arça la rı, k ü çü k insanlan<br />

canlandıracak şekilde y o n tu lm u ştu . Ü zerle rin e k ü çü k<br />

suratlar çizilmişti. M utfak d o lap lan b o m b o ştu . D uvarlard a<br />

tek bir tablo dahi yoktu. A rka k ap ın ın altın d an g iren teller,<br />

M alorie’yi ve çocukları evin dışından g elen seslere d air u y a ­<br />

ran ve birinci kattaki yatak o daların da b u lu n an h o p arlö rlere<br />

dek uzanıyordu. Ü çü birlikte bu şekilde yaşıyord u . D ışarıda<br />

uzun süre kalm ıyorlardı. Ç ıktıklarında ise gözleri bağlıydı.


Ç o c u k la r ı asla e v le rin in d ışın d a k i d ü n y a y ı g ö rm e m işti.<br />

H a lta p e n c e re d e n b ile . Ve M a lo rie de d ö rt y ıld ır p e n cere d e n<br />

d ış a n b a k m ıy o rd u .<br />

Dört yıl.<br />

O k a r a rı b u g ü n v e rm e k z o ru n d a d eğ ild i. M ich ig a n ’da<br />

E k im ayı y a şa n ıy o rd u . H ava so ğ u k lu . N e h ir b o y u n c a yap a­<br />

c a k la r ı o tu z k ilo m e tre lik b ir y o lc u lu k ç o c u k la r için zor o la ­<br />

c a k tı. H â lâ ç o k k ü ç ü k o la b ilirle rd i. A ra la rın d a n b iri suya d ü ­<br />

ş e rse n e o la c a k tı? G ö z le ri b a ğ lı d u ru m d a k i M a lo rie o d u ru m ­<br />

d a n e y a p a b ilird i k i?<br />

Bir kaza, d iy e d ü şü n d ü M a lo rie . Ne kadar da korkunç olurdu.<br />

Tüm bu çabalara, onca şeye karşın hayatta kalmış olmalarına<br />

rağmen bir kaza yüzünden ölmek.<br />

M a lo r ie p e rd e le re b a k tı. A ğ lam ay a b a şla d ı. B in le rin e b a ­<br />

ğ ır m a k istiy o rd u . O n u d in le y e c e k b ilile r in e sız la n m a k istiy<br />

o rd u . Bu hiç adil değil, d erd i. Bu çok acımasızca.<br />

O m z u n u n ü z e r in d e n m u tfa ğ ın g irişin e ve ç o c u k la rın y a­<br />

ta k o d a sın a ç ık a n k o rid o ra b a k tı. K a p ısı o lm a y a n e şiğ in ö te<br />

ta ra fın d a k i ç o c u k la r ış ık ta n ve g ö z le rd e n u z a k b ir hald e siy ah<br />

k u m a ş la rla ö rtü lm ü ş y a ta k la rın d a sessiz c e u y u y o rd u . K ım ıld<br />

a m ıy o rla rd ı. U y a n ık o ld u k la rın a d a ir h iç b ir iz y o k tu . A m a<br />

y in e d e o n u d in liy o r o la b ilirle rd i. K im i z a m a n en u fa k b ir sesi<br />

d in le m e le ri iç in ü z e rle rin d e k u rd u ğ u b a sk ı ve k u la k la rın ın ne<br />

k a d a r ö n e m li o ld u ğ u n u sö y ley ip d u rm a sı y ü z ü n d e n M alo rie,<br />

ç o c u k la r ın d ü ş ü n c e le r in i b ile d u y a b ild iğ in i d ü şü n ü rd ü .<br />

G ü n e ş li g ü n le ri v e h a v a n ın ıs ın m a s ın ı b e k le y ip te k n e k o ­<br />

n u s u n d a d a h a d ik k a tli d a v ra n a b ilird i. Ç o c u k la r a p la n ın d a n<br />

b a h s e d ip o n la ra n e d ü ş ü n d ü k le r in i s o r a b ilird i. Ç o c u k la r iyi<br />

ö n e r ile r d e b u lu n a b ilir d i. S a d e c e d ö rt y a şın d a o lsa la r b ile<br />

dinlemek i ç in e ğ itilm iş le r d i. G ö z le ri k a p a lı b ir ş e k ild e k u l­<br />

la n a c a k la r ı te k n e y i y ö n le n d ir m e k için y a rd ım cı o la b ile c e k<br />

b e c e r ile r e s a h ip le rd i, M a lo r ie ’n in b u y o lc u lu ğ a o n la rsız ç ık ­<br />

m a sı m ü m k ü n d e ğ ild i. O n la rın k u la k la rın a ih tiy a c ı vardı.


Tavsiyelerinden de faydalanabilir m iydi? D ört yaşında olm a­<br />

larına rağm en evlerini sonsuza dek terk etm ek için en iyi<br />

zamanın ne olduğu konusunda söyleyecek leri bir şey olabilir<br />

miydi?<br />

Kendini mutfak sandalyelerinden birine bırakırken Malorie<br />

gözyaşlanyia savaştı. Hâlâ çıplak ayak p arm aklarını rengi solmuş<br />

linolyum döşem eye vuruyordu. Yavaşça başını kaldırıp<br />

kilere giden m erdivenlerin üst kısm ına baktı. Bir keresinde<br />

orada Tom isimli bir adam la, D on isim li bir adam hakkında<br />

konuşm uştu. Bir zam anlar, dışarıda olduğu için tir tir titreyen<br />

Don’un kuyudan kovalarca su taşıdığı lavaboya baktı. Öne<br />

uzandığında Cheryl’in kuşlar için yiyecek bir şeyler hazırladığı<br />

evin girişini görebiliyordu. Kendisiyle sokak kapısı arasında<br />

sessizlik ve karanlık içindeki salon vardı. O rası birçok<br />

insana dair hazmedilmesi gereken birçok anıyla doluydu.<br />

Dört yıl, diye düşündü ve y u m ru ğu n u d u vara geçirm ek<br />

istedi.<br />

Malorie, dört yılın kolaylıkla sekize dön ü şebileceğin i biliyordu.<br />

Sekiz de çabucak on ikiye d ö n ü şecek ti. Ve so n ra çocuklan<br />

birer yetişkin olacaktı. H ayatları b o y u n ca g ök yü zü ­<br />

nü hiç görmemiş yetişkinler. P en cered en bir kere bile olsun<br />

bakmamış yetişkinler. On iki yıl b oyunca ahıra kapatılm ış bir<br />

hayvan gibi yaşamak zihinlerine ne yapardı? M alorie, gökyüzûndeki<br />

bulutlann gerçekliğini kaybettiği ve kendilerini güvende<br />

hissettikleri tek yerin göz bağlarının siyah kum aşının<br />

ardı olacağı bir ânın gelip gelm eyeceğini m erak ediyordu.<br />

Malorie sertçe yutkundu ve onları ergenlik d ön em in e girene<br />

kadar tek başına yetiştirdiğini düşündü.<br />

Bunu becerebilir miydi? O nları on yıl daha koruyabilir<br />

miydi? Onları, onu koruyabilecek hale gelm elerine yetecek<br />

kadar uzun bir süre boyunca korum ası m ü m k ü n m üydü? Ve<br />

bunlar ne içindi? Çocuklarına nasıl bir hayat su n m ak için onlan<br />

korum aya çalışıyordu?


Sen kötü bir annesin, diye düşündü.<br />

Onlara gökyüzünün enginliğini öğretecek bir yol bulam a­<br />

dığın için. Bahçede, sokakta, boş evlerden ve eski arabalardan<br />

oluşan m ahallede özgürce koşm alannı m üm kün kılacak bir<br />

yol bulam adığın için. Ve gökyüzü siyaha dönüp de aniden<br />

harikulade bir şekilde yıldızlarla bezendiğinde uzaya bir kere<br />

dahi olsa bakm alannı sağlayacak bir yol bulamadığın için.<br />

O nlan yaşam aya değm eyecek bir hayat için koruyorsun.<br />

M alorie, gözyaşlanyia dolu bulanık bakışlanyla perdelerin<br />

renginin bir ton daha açıldığını gördü. Dışarıda sis varsa bile<br />

uzun sürm eyecekti. Eğer sis ona yardım edebilecekse, onu ve<br />

çocukları nehirdeki kayığa doğru koşarken gizleyebilecekse<br />

çocukları şu anda uyandırm ası gerekiyordu.<br />

Eliyle m utfak m asasına vurdu ve gözlerini sildi.<br />

Ayağa kalkıp m utfaktan aynlarak koridora döndü ve çocukların<br />

yatak odasına girdi.<br />

“O ğ lan !” diye bağırdı. Kız! U yanın.”<br />

Yatak odası karanlıktı. Odadaki tek pencere, güneşin en<br />

tepede olduğu anda bile güneş ışıklarının içeri girm esine izin<br />

verm eyecek kadar çok battaniyeyle kapatılmışü. Odanın iki<br />

tarafında birer şilte vardı. Üzerlerinde ise siyah renkli birer<br />

kubbe. Bir zam anlar, kumaşın altındaki kümes telleri evin<br />

arka bahçesindeki kuyunun yanında uzanan küçük bahçeyi<br />

çevrelem ek için kullanılıyordu. Ama son dört yıldır bir zırh<br />

işlevi görüyor, çocukları onları görebilecek olanlardan değil<br />

de onların görebileceklerinden koruyordu. M alorie, kubbelerin<br />

altındaki hareketi duydu ve çivilerle odanın ahşap döşem<br />

elerine sabitlenen teli gevşetmek için dizlerinin üzerine<br />

çöktü. İki çocuğu ona uyku dolu, şaşkın gözlerle bakarken<br />

çoktan cebindeki göz bağlarını çıkarmaya başlamıştı bile.<br />

“A nneciğim ?”<br />

“Kalkın. Hemen şimdi. Anneniz çabuk hareket etmenizi<br />

istiyor.”


Çocuklar çabucak onlardan istenileni yaptı. Sızlanıp<br />

şikâyet bile etmediler.<br />

“Nereye gidiyoruz?” diye sordu Kız.<br />

Malorie göz bağını kıza uzatıp, “Şunu tak. N ehre gidiyoru<br />

z,” dedi.<br />

Çocuklar göz bağlarını alıp siyah kum aşı sıkıca gözlerine<br />

bağladılar. Bu harekete iyice alışm ışlardı. E ğer d ört yaşındaki<br />

herhangi bir çocuğun bir konuda u zm an laşm ası m üm künse<br />

bunda uzm an oldukları bile söylenebilirdi. Bu, M alorie’nin<br />

kalbini kınyordu. O nlar sadece ço cu k tu ve m eraklı olm a­<br />

lıydılar. N eden bugün nehre -d a h a ö n ce h iç gitm edikleri bir<br />

n eh re- gideceklerini sorm alıydılar.<br />

Oysaki bunun yerine kendilerine söyleneni yapıyorlardı.<br />

Malorie kendi göz bağını henüz takm am ıştı. ilk ö n ce çocuklan<br />

hazırlayacaktı.<br />

“Yapbozunu getir,” dedi Kız’a. “Ve ikiniz de b attaniyelerinizi<br />

getirin.”<br />

Hissettiği heyecanı kelim elerle tarif etm ek m ü m k ü n değildi.<br />

Neredeyse histeri gibiydi. Bir odadan çıkıp diğerine giren<br />

Malorie, ihtiyaç duyabilecekleri k ü çü k nesn elere b ak ın m a­<br />

ya koyuldu. Aniden kendisini k o rk u n ç d ereced e hazırlıksız<br />

hissetti. Sanki ev ve altındaki top rak ansızın y ok olm u ş da<br />

onu koca dünyada savunm asız bir halde bırakm ış gibi hissediyordu.<br />

Buna rağm en ânın deliliğine kapılıp göz bağlarının<br />

sunduğu korum aya odaklandı. Ç an tasın a ne koyarsa koysu n ,<br />

silah olarak kullanabileceği ne tür aletler b u lu rsa bulsu n asıl<br />

korumayı göz bağlannın sunduğunu biliyordu.<br />

“Battaniyelerinizi g etirin !” diye h atırlattı ço cu k lara. İki<br />

ufaklığın da hazırlandığını duyabiliyordu. Sonra onlara yardım<br />

etmek için odalanna girdi. Yaşına göre daha k ü çü k g ö ­<br />

rünen ama Malorie’nin gurur duym asına yetecek kadar güçlü<br />

olan Oğlan kendisine büyük gelen iki tişört arasında karar<br />

vermeye çalışıyordu. Tişörtler uzun zam an önce ölm üş bir ye­<br />

12


tişkine aitti. Malorie tişörtü onun için seçti ve oğlanın koyu<br />

renkli saçlannm kumaşın altında kaybolup sonra da tişörtün<br />

yakasından belirmesini izledi. Malorie kaygılı ruh haline rağm<br />

en oğlanın son günlerde epeyce büyüdüğünü fark etti.<br />

Yaşına uygun görünen Kız ise Malorie’yle birlikte eski bir<br />

çarşaftan diktikleri elbiseyi kafasından geçirmekle meşguldü.<br />

“Kız, dışarısı soğuk. Elbiseyle üşürsün.”<br />

Kız kaşlannı çattı; az önce uyandığı için sarı saçlan karm<br />

an çorm andı.<br />

“Pantolon da giyeceğim. Anneciğim. Ve bir de battaniyelerim<br />

iz var.”<br />

M alorie’nin içindeki öfke kabardı. O sırada ona karşı koyulm<br />

asını istem iyordu. Kız haklı olsa bile en azından bugün<br />

ona karşı koymamalıydı.<br />

“B u g ü n e lb ise g iy ilm e y e c e k .”<br />

Dışarıdaki dünya, boş alışveriş merkezleri ve restoranlar,<br />

kullanılm ayan binlerce araba, mağaza raflannda beklemekte<br />

olan tonlarca unutulm uş ürün evin üzerinde baskı yaratıyordu.<br />

Onları bekleyen şeyi fısıldayıp duruyordu.<br />

Ç ocukların odalarının bulunduğu koridorun sonundaki<br />

küçük yatak odasına girip dolaptaki ceketini aldı. Sonra odadan,<br />

en azından bildiği kadanyia, son defa çıktı.<br />

“A nneciğim ,” dedi Kız onunla koridorda buluşarak. “Bisiklet<br />

kornalarım ıza ihtiyacımız var m ı?”<br />

M alorie derin bir nefes aldı.<br />

“H ayır,” diye yanıtladı. “Hep beraber olacağız. Yolculuğum<br />

uz b oyunca.”<br />

Kız yeniden odasında gözden kaybolurken Malorie, bisiklet<br />

kornalarının çocuklarının en büyük eğlencesi olmasının<br />

ne kadar üzücü olduğunu düşündü. Yıllardır onlarla o \t i u -<br />

yorlardı. Hayatları boyunca oturm a odasında korna çalıp durmuşlardı.<br />

Ses M alorie’nin deliye dönmesine neden oluyordu<br />

ama asla kornaları ellerinden almamıştı. Onlan asla saklama-<br />

13


m ıştı. Anneliğinin kaygıyla geçirdiği, san cı dolu ilk yıllarına<br />

rağm en böylesi bir dünyada ço cu k lan n kıkırdam asını sağlayan<br />

her şeyin iyi olduğunun farkındaydı.<br />

K o m alan V ictor’u korkutm ak için k ullansalar bile.<br />

Ah, M alorie o çoban köpeğini öyle ço k özlüyordu ki! Çocuklan<br />

tek başına yetiştirirken nehir hakkında kurduğu planlar,<br />

kayıkta yanında oturan V ictor’u da kapsıyordu. Victor<br />

onları yaklaşan hayvanlara dair uyarabilirdi. Tehlikeli şeyleri<br />

korkutup uzaklaştırm akta da faydalı olabilirdi.<br />

“T am am ,” dedi esnek v ü cu d u n u ço cu k la rın y atak odasına<br />

açılan kapının pervazına yaslayarak . “H azırız. Şimdi<br />

gidiyoru z.”<br />

Bazı durgun günlerde ya da fırtınalı g ecelerd e M alorie onlara<br />

bu günün gelip çatacağını söylem işti. E v et, daha önce<br />

de nehirden bahsetm işti. Yolculuğa çık m ak tan da. H ayatlanm<br />

n ondan kaçılm ası gereken bir şey o ld u ğu n a inanm alanna<br />

dayanamayacağı için asla “k açış” kelim esin i k ullanm a­<br />

maya özen gösterm işti. Bunun y erin e, o n lara g ü n ü n birinde<br />

onlan uyandıracağını ve evlerinden so n su za k ad ar ayrılm ak<br />

için hazırlanm alanm isteyeceğini an latm ıştı. Tıpkı ö rtü ­<br />

lü pencerenin cam ında dolaşan bir ö rü m ceğ i duyabildikleri<br />

gibi Malorie’nin kararsızlığını da anlayabildiklerini düşü n ü ­<br />

yordu. Yıllardır m utfak dolabında bir y iy ecek torb ası durur,<br />

bayadayana kadar öylece bekler am a d aim a yenilenirdi. Bu,<br />

Malorie’nin üpkı söylediği gibi onları bir gün uyandıracağına<br />

dair verdiği sözün kanıtıydı. G ö rüyorsu nuz, diye düşünürdü<br />

gergin bir halde perdeleri k on tro l ed erk en , dolaptaki yiyecek<br />

de planın bir parçası.<br />

Ve şimdi o gün gelm işti. Bu sabah. Bu saatte. Sis çökmüştü.<br />

Kız ve Oğlan öne çıktı ve M alorie onların ö n ü n d e dizlerinin<br />

üzerine çöktü. Göz bağlarını k on tro l etti. Sıkıca bağlanmışlardı.<br />

O anda çocu k larının k ü çü cü k yüzlerine bakarken<br />

sonunda yolculuklarının başladığını fark etti.<br />

14


“B e n i d in le y in ," d ed i o n la ra , ç e n e le r in i h a fifç e tu ta ra k .<br />

“B u g ü n b ir k a y ığ a b in e c e k v e n e h ir b o y u n c a ile rle y e c e ğ iz .<br />

U z u n b ir y o lc u lu k o la b ilir. A m a s ö y le d iğ im en u fa k şey i b ile<br />

y a p m a n ız ç o k ö n e m li. A n la şıld ı m ı? ”<br />

“ E v e t.”<br />

“E v e t.”<br />

“ D ış a r ıs ı s o ğ u k . B a tta n iy e le r in iz y a n ın ız d a . G ö z b a ğ la ­<br />

rın ız ı ta k tın ız . Ş u a n d a ih tiy a c ın ız o la n b a ş k a b ir şe y y o k .<br />

A n la ş ıld ı m ı? ”<br />

“E v e t .”<br />

“E v e t .”<br />

“H e r n e o lu r s a o ls u n g ö z b a ğ la rın ız ı ç ık a rm a y a c a k s ın ız .<br />

E ğ e r ç ık a rm a y a k a lk a r s a n ız c a n ın ız ı y a k a rım . A n la şıld ı m ı? ”<br />

“E v e t .”<br />

“E v e t .”<br />

“K u la k la r ın ız a ih tiy a c ım var. İk in iz in d e o la b ild iğ in c e d ik ­<br />

k a tli b ir ş e k ild e d in le m e s in e ih tiy a c ım var. N e h ir d e y k e n s u ­<br />

y u n ö te s in i, o r m a n ın ö te s in i d in le m e n iz g e r e k e c e k . O rm a n d a<br />

b ir h a y v a n s e s i d u y a rsa n ız b a n a s ö y le y in . S u d a h e rh a n g i b ir<br />

şe y d u y a rsa n ız b a n a s ö y le y in . A n la şıld ı m ı? ”<br />

“E v e t .”<br />

“E v e t .”<br />

“N e h ir le ilg is i o lm a y a n h iç b ir s o ru s o r m a y ın . Ö n tarafta<br />

o t u r a c a k s ın ,” d ed i O ğ la n ’ın o m z u n a h a fifç e d o k u n a ra k . S o n ­<br />

ra K ız ’a d o k u n d u . “Ve sen d e a rk a d a o tu r a c a k s ın . T e k n e y e<br />

b in d iğ im iz z a m a n siz i y e r le rin iz e o tu rta c a ğ ım . B e n s e o rta d a<br />

o tu r u p k ü r e k ç e k e c e ğ im . O rm a n d a ya da n e h ird e b ir şey d u y ­<br />

m a d ığ ın ız s ü r e c e te k n e n in ö te y a n la rın d a n b ir b ir in iz le k o ­<br />

n u ş m a n ız ı is te m iy o r u m . A n la şıld ı m ı? ”<br />

“E v e t .”<br />

“E v e t.”<br />

“N e o lu rs a o lsu n d u rm a y a c a ğ ız . E n a z ın d a n g ittiğ im iz<br />

yere v a ra n a k ad ar. V a rd ığ ım ız z a m a n siz e sö y le y e ce ğ im . E ğ e r<br />

a c ık ırsa n ız b u to rb a n ın iç in d e k ile r i y iy e b ilir s in iz .”<br />

15


M alorie torbayı çocukların küçük ellerine verdi.<br />

“Uyum ayın. Sakın uyumayın. Şu anda kulaklarınıza hiç olmadığı<br />

kadar ihtiyacım var.”<br />

“M ikrofonlan da götürecek m iyiz?” diye sordu Kız.<br />

“H ayır.”<br />

Malorie konuşurken göz bağlarını takm ış bir yüzden diğerine<br />

bakıyordu.<br />

“Bu evden ayrıldığımız zam an el ele tu tu şacak ve kuyuya<br />

giden patika boyunca yürüyeceğiz. E vim izin arkasındaki<br />

küçük açıklıktan geçeceğiz. N ehre giden yol bitkilerle kaplanm<br />

ış halde. Birkaç adım atm ak için ellerim izi bırakm ak zorunda<br />

kalabiliriz ve eğer öyle bir d u ru m la k arşılaşırsak ikinizin<br />

de ceketim e ya da birbirinizin giysilerine tutunm asını<br />

istiyorum . Anlaşıldı m ı?”<br />

“Evet.”<br />

“Evet.”<br />

Sesleri korkmuş gibi miydi?<br />

“Beni dinleyin, ikinizin de daha ö n ce h iç g örm ed iği bir<br />

yere gidiyoruz. Evden daha önce h iç olm adığı kadar uzaklaşacağız.<br />

Dışarıda eğer beni dinlem ezseniz h ep im izin canım<br />

yakacak şeyler var.”<br />

Çocuklar suskundu.<br />

“Anlaşıldı m ı?”<br />

“Evet.”<br />

“Evet.”<br />

Malorie onlan iyi eğitmişti.<br />

“Tamam, o zam an,” dedi. Sesi biraz histerik çıkıyordu.<br />

“Gidiyoruz. Şimdi yola çıkıyoruz. B uradan ayrılıyoruz."<br />

Çocuklann başlarını alnına dayadı.<br />

Sonra çocuklan birer birer ellerinden tuttu. H ızlıca evin<br />

bir tarafından diğer tarafına geçtiler. M utfağa vardıklarında<br />

Malorie titreyen ellerine rağm en gözlerini silip cebinde taşıdığı<br />

göz bağını çıkardı. Göz bağını sıkıca başının ve koyu renkli<br />

16


u z u n s a ç la rın ın etra fın a d o lad ı. Sayısız kova su a lm ak için arşın<br />

la d ığ ı p a tik a y a a çıla n k a p ın ın k o lu n a e lin i k o y u p d uraksad ı.<br />

E v i a rk a sın d a b ıra k m a k ü zerey d i. B u a n ın g e rçe k liğ i a ltın ­<br />

da e z iliy o rd u .<br />

K a p ıy ı a ç tığ ı z a m a n içe ri s o ğ u k hav a d o ld u . Ç o c u k la n n<br />

ö n ü n d e d ile g e tire m e y e ce ğ i k a d a r k o r k u n ç sen a ry o la r ve<br />

o la s ılık la r y ü z ü n d e n b u la n a n z ih n in e ra ğ m e n ö n e d o ğru b ir<br />

a d ım a ttı. N e re d e y se b a ğ ıra ra k k o n u ş u rk e n k e k e liy o rd u .<br />

“E lim i tu tu n . İk in iz d e .”<br />

O ğ la n M a lo r ie ’n in s o l e lin i tu ttu . K ız ise m in ik p arm a k la -<br />

n n ı k a d ın ın sa ğ a v cu n a y e rle ştird i.<br />

G ö z le r i b a ğ lı h a ld e e v d e n çık tıla r.<br />

K u y u y irm i m e tre k a d a r u z a k ta y d ı. B ir z a m a n la r d uvarda<br />

a sılı re s im ç e r ç e v e le rin e a it o la n k ü ç ü k ah şa p p a rça la rı o n la ­<br />

ra y o l g ö s te rm e s i iç in p a tik a y a y e r le ş tirilm işti. İk i ç o c u k da<br />

y ü z le r c e d e fa a h şa p p a rç a la n n a a y a k k a b ıla n n ın b u ru n la n y la<br />

d o k u n m u ş tu . B ir d efa sın d a M a lo rie o n la ra ih tiy a ç la n o la ca k<br />

te k ila c ın k u y u d a k i su o ld u ğ u n u sö y le m işti. M a lo rie b ö y le lik ­<br />

le ç o c u k la r ın k u y u y a d a im a saygı g ö s te rm e le rin i sa ğ la m ıştı.<br />

A sla k u y u d a n su ç e k e r k e n ş ik â y e t e tm e m işle rd i.<br />

K u y u n u n y a n ın a u la ş tık la rın d a a y a k la n n ın a ltın d a k i z e ­<br />

m in e n g e b e liy d i. D o ğ a l o la m a y a c a k k a d a r y u m u şa k tı.<br />

“A ç ık lığ a g e ld ik ,” d ed i M a lo rie .<br />

Ç o c u k la r ı d ik k a tli b ir şek ild e y ö n le n d ird i. K u y u n u n on<br />

m e tre k a d a r ö te sin d e ik in c i b ir p a tik a b a şlıy o rd u . B u p a tik a n ın<br />

g irişi d a rd ı v e o rm a n ı ik iy e ayırıy o rd u . N eh ir b u ra d a n e n fazla<br />

yü z m e tre u z a k lık ta y d ı. O rm a n a g ird ik le rin d e d a ra cık girişi<br />

h is s e d e b ilm e k iç in ç o c u k la rın e lin i kısa b ir sü re liğ in e b ıra k tı.<br />

“C e k e tim e tu t u n u n !”<br />

P a tik a n ın g irişin e b a ğ la n m ış b lu zu b u lan a d ek d allara d o ­<br />

k u n d u . B lu z u o ray a ü ç yıl kad ar ö n c e k en d i elleriyle bağlam ıştı.<br />

O ğ la n c e k e tin in c e b in i k a v ra rk e n K ız ’ın da o ğ la n ın g iy sisin<br />

e tu tu n d u ğ u n u h is se tti. M a lo rie y ü rü rk e n d u rm ad an o n lara<br />

17


irbirlerine tutunup tutunm adıklarını so ru yord u . A gaç dalları<br />

yüzüne batıyordu am a yine de sesini çıkarm ıyordu.<br />

Kısa süre sonra M alorie’nin toprağa sapladığı işarete ulaştılar.<br />

Kınlan m utfak sandalyelerinden birinin bacağını, yolculuklan<br />

sırasında ayagm ın takılıp yolu hatırlam ası için patikam<br />

n tam ortasına saplam ışu.<br />

Kendi evlerinden sadece beş ev uzaklıktaki iskeleye bağlanm<br />

ış durum daki kayığı dört yı\ ö n ce keşfetm işti. Kayığı en<br />

son kontrol edişinin üzerinden bir aydan biraz daha uzun bir<br />

zam an geçm işti am a hâlâ orada d u rd u ğu n a inanıyordu. Buna<br />

rağm en aksini düşünm em ek zordu. Kayığa onlardan önce<br />

başkası ulaşmışsa ne olacakü? Ya kendisinden ço k da farklı<br />

olm ayan, yolun diğer tarafında, kayığa sad ece beş ev uzaklıkta<br />

yaşayan ve son dört )nlının h er gününü k açm ak için yeterli<br />

cesareti toplamaya çalışarak geçiren bir kadın ondan önce<br />

davranmışsa ne olacakü? Aynı kaygan sazlığa takılıp kayığın<br />

sivri çehk ucunu hissederek k urtuluşu onda bulan başka bir<br />

kadın ondan önce davrandıysa ne olacaktı?<br />

Hava, Malorie nin yüzündeki çizikleri yakıyordu. Ç o cu k ­<br />

lar şikâyet etmiyordu.<br />

Bu çocukluk değil, diye düşündü M alorie ço cu k ları nehre<br />

doğru götürürken.<br />

Sonra onu duydu, iskeleye ulaşm adan ö nce kayığın suda<br />

çıkardığı sesi fark etti. Durdu ve çocu k ların göz bağlarını k on t­<br />

rol ederek ikisini de sıkü ve çocu k ları ahşap iskeleye çıkardı.<br />

Evet, diye düşündü, hâlâ burada. Tıpkı evlerinin yanındaki<br />

sokakta hâlâ park halinde olan araçlar gibi. Tıpkı sokaktaki<br />

diğer boş evler gibi.<br />

Evden uzaklaşıp orm andan çıktıklarında hava iyice serinlemişti.<br />

Suyun sesi k orkutucu olduğu k ad ar h eyecan vericiydi.<br />

Kayığın durduğuna inandığı yerde dizlerinin üzerine<br />

çökerken çocukların ellerini bıraktı ve kayığın çeh k u cu n u<br />

aram aya koyuldu. Parm aklan ilk ö n ce, kayığı iskeleye bağlarken<br />

kullanılan halatı buldu.<br />

18


“O ğlan,” dedi kayığın buz gibi ucunu iskeleye doğru çekerken.<br />

“One. One geç." Ona yardım elli. Oğlan hazır olduktan<br />

sonra çocuğun yüzünü iki elinin arasına alarak bir kere<br />

daha, “Dinle. Suyun ötesini dinle. Sakın dinlemekten vazgeçme,"<br />

dedi.<br />

Kıza iskelede kalmasını söyledikten sonra gözleri görm e­<br />

den halattaki düğümü açtı ve dikkatli bir şekilde kayığa binerek<br />

ortadaki kısma olurdu. Yan ayakta yan oturur pozisyonda<br />

kızın da kayığa binmesine yardım etti. Kayık beklenmedik<br />

bir anda şiddetle sarsılınca Malorie kızın elini sıkıca kavradı.<br />

Ama yine de kızın sesi çıkmadı.<br />

Teknenin dibinde yapraklar, dal parçaları ve su vardı.<br />

Malorie bunlan eliyle ayıklayarak kayığın sağ tarafına sakladığı<br />

kürekleri buldu. Kürekler soğuktu. İslaktı. Küf kokuyorlardı.<br />

Kürekleri demir oluklara yerleştirdi. İskeleden ayrılırken<br />

kürek çekm eye başladığı sırada güçlü ve dayanıklı görünüyorlardı.<br />

Ve sonra...<br />

Artık nehirdeydiler.<br />

Su sakindi. Ama sesler vardı. Ormandaki hareketleri hissedebiliyorlardı.<br />

M alorie sisi düşündü. Kaçışlarını gizlediğini umdu.<br />

Ama sis er ya da geç yok olacaktı.<br />

“Ç ocuklar,” dedi Malorie sertçe nefes alarak, “dinleyin.”<br />

Sonunda, dört yıl bekledikten, onca eğitimden ve aynimak<br />

için yeterli cesareti topladıktan sonra iskeleden, sazlıktan ve<br />

ona bir öm ür boyu kadar uzun gelen bir süredir onu ve çocuklannı<br />

koruyan evden uzaklaşıyordu.<br />

19


f\<br />

Çocuklar doğmadan dokuz ay önceydi. Malorie ikisinin de<br />

dekore etmediği mütevazı bir kiralık dairede kız kardeşi<br />

Shannon ile birlikte yaşıyordu. Oraya, arkadaşlarının endişelerine<br />

rağm en, üç hafta kadar önce taşınmışlardı. Malorie<br />

de Shannon da popüler ve akıllı kadınlardı ama birlikte oldukları<br />

zam an kendilerini kaybedip durmak gibi bir eğilim<br />

gösterirlerdi ki kutulan içeri taşıdıklan gün bile bunun bir<br />

göstergesiydi.<br />

“Büyük yatak odasını benim almamın daha doğru olduğunu<br />

düşünüyordum ,” dedi Shannon ikinci katın sahanlığında<br />

dikilirken. “Sonuçta benim gardırobum daha büyük.”<br />

“Ah, haydi am a,” diye yanıtladı Malorie henüz okumadığı<br />

kitapları koyduğu süt kasasını taşırken. “O odanın penceresi<br />

daha iyi.”<br />

Kız kardeşler uzun bir süre boyunca bu konuda tartıştı.<br />

İkisi de ilk günlerinde tartışarak arkadaşlanmn ve ailelerinin<br />

haklı olduğunu kanıtlamaktan ötürü bitkin düşmüştü. Sonunda<br />

Malorie yazı tura atmayı teklif etti ama o da Shannon’ın<br />

lehine sonuçlandığından beri yazı tura sırasında hile yaptığına<br />

inanıyordu.<br />

Malorie o sırada kız kardeşinin onu çileden çıkarmak için<br />

yaptığı şeyleri düşünm üyordu. Shannon’ın ardından ortalığı<br />

21


toplam ıyor, dolapların kapaklarını k ap atm ıy o r ya da k oridor<br />

boyunca uzanan giysi ve ço rap yığın ın dan o lu şan yolu takip<br />

etm iyordu. Bulaşık m akinesini çalıştırırk en ya da S h an n o n ’ın<br />

açılm am ış kolilerinden birini o tu rm a o d asın ın o rtasın d an çekerken<br />

başını iki yana sallayarak oflayıp p u flam ıy ord u . Bunun<br />

yerine birinci kattaki b anyoda çırılçıp lak bir halde dikilm<br />

iş, k am ın ın aynadaki yansım asın ı in celiy o rd u .<br />

R e g lin d a h a ö n c e d e g e c i k t i , dedi k endi k en d in e. A m a bu,<br />

teselli bile sayılm azdı çü n k ü h aftalard ır d erin b ir en dişe içindeydi<br />

ve H enry M artin’le b erab er o lu rk en k o ru n m ası gerektiğini<br />

biliyordu.<br />

Siyah saçları om u zların a dek u zan ıy o rd u . D u d ak lan m e­<br />

raklı bir ifadeyle kıvrıldı. E llerin i d ü m d ü z o lan k arn ın a koyup<br />

yavaşça başıyla onayladı. K endi k en d in e nasıl açık layacağını<br />

bilem ese de ham ile o ld u ğu n u hissediyordu.<br />

“M alorie!” diye seslendi S h an n o n o tu rm a odasından.<br />

“O rada n e yapıyorsun?"<br />

M alorie yanıt verm edi. Yana d o ğ ru d ö n ü p b aşını eğdi.<br />

Mavi gözleri, b anyonun so lgu n ışığı altın d a g rim si g ö rü n ü ­<br />

yordu. Elini lavabonun pem be ren k li lin o ly u m yüzey in e koyup<br />

sırtını bir yay gibi b ü k tü . Sanki için d e k ü çü k bir yaşam<br />

olm adığını kanıtlayacakm ış gibi k arn ın ı o lab ild iğin ce içine<br />

çekm eye çalışıyordu.<br />

“M alorie!” diye seslendi S h an n o n tekrar. “Televizyonda<br />

bir rapor daha yayın lıyorlar! A lask a’da b ir şey ler o lm u ş .”<br />

M alorie kız kardeşinin sö y led iklerin i d u yd u am a dünyada<br />

olup bitenler o anda pek u m u ru n d a değildi.<br />

Son günlerde İn tern et, in san ların “R usya R a p o ru ” adını<br />

verdiği bir hikâyeyle çalk alan ıy ord u . St. P etersb u rg ’u n karlarla<br />

kaplı otoyolunda ilerlem ek te olan bir k am y o n u n y o lcu koltuğunda<br />

oturan adam , k am y o n u k u llan m ak ta olan arkadaşından<br />

kenara çekm esini istem iş, so n ra da ad am a saldırıp tırnaklarıyla<br />

dudaklarım kop arm ıştı. A rd ın d an , k am y o n kasasında


u ld u ğ u b ir te ste re y le k e n d i c a n ın a k ıy m ıştı. T ü y le r ü rp e r­<br />

tici b ir h ik â y e y d i am a M a lo rie h ik â y e n in ü n ü n ü I n te m e t’in<br />

ra sg e le o la y la rı p o p ü le r k ılm a k ta k i sa çm a sap an b e ce ris in e<br />

b a ğ lıy o rd u . S o n ra ik in c i b ir h ik â y e d ah a ortaya ç ık tı. O la n ­<br />

lar b ü y ü k b e n z e rlik g ö ste riy o rd u . Bu d efa St. P ete rsb u rg ’u n<br />

ü ç b in k ilo m e tre k a d a r u z a ğ ın d a k i Y a k u tsk ’ta y a şa n m ıştı. H er<br />

a ç ıd a n “a k lın ın y e rin d e o ld u ğ u ” sö y le n e n b ir a n n e, k ın irm ş<br />

ta b a k la rın k e s k in k e n a rla rıy la h a y a tın a so n v e rm e d e n ö n ce<br />

ç o c u k la r ın ı c a n lı c a n lı e v in in b a h ç e sin e g ö m m ü ştü . S o n ra , St.<br />

P e te rs b u r g ’u n ik i b in k ilo m e tre g ü n e y d o ğ u su n d a k i O m sk ’de<br />

ü ç ü n c ü b ir h ik â y e p a tla k v e rm iş, In te rn e t’te h ız la y a y ılm ış ve<br />

g ö z a ç ıp k a p a y ın c a y a k a d a r tü m so sy a l m ed y a site le rin d e en<br />

ç o k ta rtış ıla n k o n u la rd a n b irin e d ö n ü şm ü ştü . B u defa v id eo<br />

k a y d ı v a rd ı. M a lo r ie ’n in iz le y eb ild iğ i k a d a rıy la sa k a lı k a n a<br />

b u la n m ış b ir a d a m e lin d e k i b a lta y ı salla y a ra k o n u film e ç e k e n<br />

a d a m a sa ld ırm a y a ç a lışıy o rd u . A d am en n ih a y e tin d e b a ş a n lı<br />

o lm u ş tu . A m a M a lo r ie o k ıs m ı iz le m e m işti. K o n u h a k k ın d a k i<br />

g e liş m e le ri ta k ip e tm e m e y e ç a lış m ış tı. A m a d aim a d ra m a tik<br />

b ir y a n ı o la n S h a n n o n , k o r k u tu c u h a b e rle ri takip e tm e k te ıs ­<br />

ra rcı d a v ra n m ış tı.<br />

“A la s k a ," d iy e te k ra rla d ı S h a n n o n b a n y o k a p ıs ın ın a rd ın ­<br />

d a n . “A m e rik a ’d a n b a h s e d iy o ru z M a lo r ie !”<br />

S h a n n o n ’ın sa rı s a ç la rı, a n n e le rin in F in la n d iy a ’ya u zan an<br />

k ö k le r in i g ö z le r ö n ü n e seriy o rd u . M a lo rie d ah a ziyad e b a b a sına<br />

b e n z iy o rd u : g ü ç lü , d e rin g ö z lere ve b ir k u z e y lin in p ü rü zsü z<br />

b u ğ d a y r e n k li te n in e sa h ip ti. Y u karı Y a n m a d a ’da b ü y ü d ü k le ri<br />

iç in ik isi de ş e h ir m e rk e z in d e , D e tro it y a k ın la n n d a y a şa m a n ın<br />

h a y a lin i k u rm u ş tu . B u ra n ın p a rtile rle , k o n se rle rle , iş fırsa tla ­<br />

rıy la ve b ir sü rü e rk e k le d o lu o ld u ğ u n u d ü şü n m ü şlerd i.<br />

S o n u n c u s u , H e n ry M a rtin ile ta n ışa n a k a d a r M a lo rie için<br />

p e k d e y o lu n d a g itm e m iş ti.<br />

“L a n e t o ls u n ,” d iy e b ağırd ı S h a n n o n . “K an ad a’da da b ir<br />

şey le r d ö n ü y o r ola b ilir. M a lo rie , bu cid d i b ir m esele. Sen o ra ­<br />

da h â lâ n e y a p ıy o r s u n ? "<br />

23


Malorie musluğu açıp soğuk suyun parm aklarının arasından<br />

süzûlm esine izin verdi. Yüzüne biraz su çarptı. Aynadaki<br />

yansım asına bakarak hâlâ Yukarı Yarım ada’da yaşam akta olan<br />

annesiyle babasını düşündü. H enry M artin’e dair en ufak bir<br />

fikirleri yoktu. Birlikte geçirdikleri o g eceden beri Malorie<br />

bile onunla konuşm am ıştı. Yine de şim di burada durm uş, büyük<br />

olasılıkla ona sonsuza dek bağlanm ıştı.<br />

Malorie havluya uzanırken aniden banyonun kapısı açıldı.<br />

“Tannm , Shannon.”<br />

“Beni duydun mu M alorie? H erkes olanlardan bahsediyor.<br />

İnsanlar bunun bir şey görm ekle ilgisi olduğunu söylüyorlar.<br />

Sana da garip gelmiyor m u? Az önce C N N ’de tüm olayların<br />

ortak bir noktası olduğunu söylediklerini duydum . Kurbanlar<br />

insanlara saldınp kendi can lan n a kıym adan ö nce bir şey<br />

görüyorlannış. Buna inanabiliyor m u su n ?”<br />

Malorie yavaşça kız kardeşine döndü. Yüzünde hiçbir ifade<br />

yoktu.<br />

“Hey, Malorie, sen iyi m isin? Pek iyi g örü n m ü y o rsu n .”<br />

Malorie ağlamaya başladı. Alt dudağını ısırdı. Havluya<br />

uzanmışü ama hâlâ vücudunu örtm eye çalışm am ıştı. Hâlâ<br />

çıplak haldeki kam ını inceliyorm uş gibi aynanın önünde dikiliyordu.<br />

Shannon durum un farkına vardı.<br />

“Kahretsin,” dedi Shannon. “Yoksa şey olduğundan mı endişeleniyorsun?”<br />

Malorie daha Shannon’ın cüm lesi bitm eden başıyla onaylamaya<br />

başladı. Kız kardeşler pem be renkli banyoda birbirlerine<br />

doğru birer adım attılar ve Shannon, M alorie’ye sarılarak<br />

onu sakinleştirmek için siyah saçlarını okşadı.<br />

“Tam am ,” dedi. “Hem en paniğe kapılm ayalım . Test yapalım.<br />

İnsanlar böyle yaparlar. Tam am mı? Endişelenm e. Test<br />

yapan insanlann yarısından fazlasının ham ile olm adığına yemin<br />

edebilirim .”<br />

Malorie yanıt vermedi. Sadece derin derin iç çekti.<br />

“T am am ,” dedi Shannon. “Haydi, gidelim .”<br />

24


Bir insan ne kadar uzağı duyabilirdi?<br />

Gözleri bağlı bir şekilde kürek çekmek Malorie’nin hayal<br />

ettiğinden bile daha zordu. Kayıklan defalarca sazhklann<br />

arasındaki bataklıklara sürüklenmiş ve dakikalar boyunca<br />

orada sıkışıp kalmışlardı. Çocukların gözlerini örten bağlara<br />

uzanan görünmez ellere dair zihninde canlanan görüntüler,<br />

Malorie’nin dört bir yanını sarmıştı. Sudan ya da nehrin kıyıyla<br />

birleştiği yerdeki bataklıktan çıkan eller. Çocuklar çığlık<br />

atmamış, henüz sızlanmamışlardı bile. Bunun için gereğinden<br />

fazla sabırlıydılar.<br />

Ama bir insan ne kadar uzağı duyabilirdi?<br />

Oğlan ayağa kalkıp yosun tutmuş bir ağaç gövdesini iterek<br />

kayığı kurtarmaya yardım etliğinden Malorie artık yeniden<br />

kürek çekebiliyordu. Erkenden karşılaştıkları tersliklere<br />

rağmen ilerleme kaydettiklerini hissediyordu. Bu onu<br />

canlandırıyordu. Güneş çoktan doğmuş olduğundan ağaçlardaki<br />

kuşlar ötüyordu. Hayvanlar etraflarını saran ormanın<br />

yoğun bitki örtüsü içinde dolaşıyordu. Zıplayan balıklar<br />

etrafa su sıçratarak Malorie’nin sinirlerine elektrik verilmiş<br />

gibi hissetmesine yol açıyordu. Bunların hepsini duymuş<br />

ama hiçbirini görmemişlerdi.<br />

25


Çocuklar, doğdukları andan beri orm anın seslerini tanıyacak<br />

şekilde eğitilmişlerdi, ikisi de henüz birer bebekken<br />

Malorie, onların gözlerine birer tişört bağlar ve onlan orm a­<br />

nın sınınna kadar götürürdü. H er ne kadar onlara söylediklerini<br />

anlamayacak kadar küçük olduklarını bilse de ormanın<br />

seslerini onlara tarif ederdi.<br />

Hışırdayan yapraklar, derdi. Tavşan gibi küçük bir hayvan.<br />

Ama daima çok daha kötüsünü um m alıydılar. Bir ayıdan bile<br />

daha kötüsünü. O ve onu takip eden günlerde ço cu k lar onlara<br />

anlatılanlan öğrenebilecekleri kadar büyüdüklerinde Malorie<br />

hem kendini hem de onlan eğitm eye başlam ıştı. Am a onlann<br />

bir gün duyacaklan kadar i>n duym ayı asla becerem eyecekti.<br />

Duyma yetisine güvenerek cam a düşen bir yağm u r damlasıyla<br />

cam a hafifçe \mran birini ayırt etm eyi öğrendiği sırada yirmi<br />

dört yaşındaydı. O, görm e yetisine dayanarak yetiştirilm işti.<br />

Bu onu yanlış bir öğretm en yapar m ıydı? Yaprakları içeri taşıyıp<br />

çocuklann gözlerini bağladıktan sonra üzerine bastığı bir<br />

yaprakla elinde ezdiği bir yaprak arasındaki farkı söylem elerini<br />

istediğinde onlara doğru şeyleri m i öğretiyordu?<br />

Bir insan ne kadar uzağı duyabilirdi?<br />

Oğlan’ın balık sevdiğini biliyordu. M alorie, kilerde bulduklan<br />

bir şemsiyeyi kullanarak yaptıklan paslanm ış bir oltayla<br />

sık sık nehre giderek onun için balık yakalardı. Oğlan<br />

bahklann mutfaktaki kovada zıplayıp etrafa sular sıçrattığını<br />

izlemeyi severdi. O nlann resim lerini çizm eye bile başlam ıştı.<br />

Malorie, çocuklanna neye benzediklerini öğretebilm ek için<br />

gezegendeki tüm yaratıklan yakalayıp eve getirm esi gerekeceğini<br />

düşündüğünü hatırladı. G örm e şan slan olsaydı başka<br />

nelerden hoşlanırlardı ki? Acaba Kız tilkiler hakkında ne düşünürdü?<br />

Ya bir kokarca hakkında? A rabalar bile M alorie’nin<br />

am atörce çizimlerine dayanan birer efsaneden ibaretti. Botlar,<br />

çalılar, bahçeler, mağaza vitrinleri, binalar, sokaklar ve yıldızlar.<br />

O nlar için gezegeni yeniden yaratm ak zorunda kalm ıştı.


A m a e lle rin e g e ç ird ik le ri en g ü zel şey b a lık lı. Ve O ğ la n b alığı<br />

g e rçe k le n ç o k sev iyord u .<br />

N e h ir ü z e rin d e k i y o lc u lu k la n n a d evam ed e rk e n duyduğu<br />

h e r su sesin d e ç o c u ğ u n m e ra k ın a y e n ik d ü şü p göz b a ğ ın ı ç ı­<br />

k a ra ca ğ ın d a n en d işe len iy o rd u .<br />

B ir in s a n n e k a d a r uzağı d u y abilird i?<br />

M a lo rie ç o c u k la n n ın a ğ a çla rı, rü z g â n ve ca n lı y ara tık la rla<br />

d o lu k o c a m a n b ir d ü n y aya u zan an b a u k lık la n d in lem esin i<br />

istiy o rd u . K ü rek ç e k e rk e n n e h rin b ir am fi tiyatro ya b en z ed i­<br />

ğ in i d ü ş ü n e r e k g ü lü m sed i.<br />

A m a a y n ı z a m a n d a m e z a rla n da o lab ilird i.<br />

Ç o c u k la r d in le m eliy d i.<br />

M a lo rie k a ra n lığ ın için d e n ç ık a ra k ç o c u k la n n b a şla n n ı<br />

y a k a la y a n v e o n la n k o ru y a n y eg ân e şey in b a ğ la n n ı ç ö z e n elle<br />

ri z ih n in d e n b ir tü rlü atam ıy o rd u .<br />

N e fe s n e fe s e ve ter için d e y d i am a y in e de ç o c u k la n n ın gü ­<br />

v e n d e h is s e d e c e k le ri k a d a r uzağı d u y a b ilm eleri için dua etti.


i<br />

Arabayı Malorie sürüyordu. Kardeşler onun 1999 model Ford<br />

Festiva’sını kullanıyorlardı çünkü onda daha fazla benzin vardı.<br />

Evden sadece beş kilometre kadar uzaktaydılar ama çevrede<br />

bir şeylerin değiştiğine dair işaretler vardı.<br />

“B ak!” dedi Shannon çok sayıda eve işaret ederek. “Pencereleri<br />

battaniyelerle örtmüşler.”<br />

Malorie, dikkatini Shannon’ın söylediklerine vermek istiyordu<br />

ama düşünceleri dönüp dolaşıp yeniden kamına<br />

odaklanıyordu. Rusya Raporu konusunda medyada yaşanan<br />

patlama onu da endişelendiriyordu ama olanlan kardeşi kadar<br />

ciddiye almıyordu. Internet’ten tanıdığı bazı insanlar da<br />

Malorie gibi kuşku içindeydi. Bloglan ve özellikle de kendilerince<br />

güvenlik önlemi alan insanların fotoğraflarının altına<br />

yazılan komik yazılann yayınlandığı SiIlyPeopIe'ı okuyordu.<br />

Shannon rasgele pencerelere işaret edip gözlerini kapatırken<br />

M alorie’nin aklına bunlardan biri geldi. Fotoğraf, penceresine<br />

battaniye asmakta olan bir kadına aitti. Altında ise Fatlım, y a­<br />

tağı doğrudan oraya taşımamıza ne dersin, yazıyordu.<br />

“Buna inanabiliyor m usun?” diye sordu Shannon.<br />

Malorie sessizce başıyla onayladı ve başını sola çe\drdi.<br />

“Flaydi am a,” dedi Shannon. “Bunun gittikçe ilginç bir hal<br />

aldığını artık itiraf etmelisin.”


M alorie’nin bir parçası buna katılıyordu. G erçeklen ilginçti.<br />

K aldınm dan ellerindeki gazeteyi şakaklarına kadar kaldırmış<br />

olan bir çift geçiyordu. Bazı sü rü cü ler dikiz aynalannı<br />

yukan çevirm işti. M alorie kayıtsız bir şekilde bunların, toplum<br />

un yanlış giden bir şeyler olduğuna inanm aya başladığını<br />

gösteren işaretler olup olm adığını m erak etti. Ve eğer öyleyse<br />

yanlış giden şey neydi?<br />

“A nlam ıyorum ,” dedi M alorie kısm en d üşüncelerini dağıtmaya<br />

çalışarak kısmen de konuyla ilgilenm eye başlayarak.<br />

“Neyi anlam ıyorsun?”<br />

“Dışan bakmanın tehlikeli old uğunu m u düşünüyorlar?<br />

Yani herhangi bir yere b akm anın?”<br />

“E vet,” dedi Shannon. “Tam olarak böyle düşünüyorlar.<br />

Sana anlaüp duruyordum .”<br />

Malorie, Shannon’ın oldum olası d ram atik bir tip olduğunu<br />

düşündü.<br />

“Bu kulağa çılgınca geliyor,” dedi. “Şu ad am a b a k !”<br />

Shannon, M alorie’nin işaret ettiği yere baktı. Sonra başını<br />

çevirdi. Takım elbise içindeki bir ad am , k ö rlerin kullandığı<br />

bastonlardan biriyle yürüyordu. G özleri kapalıydı.<br />

“Kimse böyle davranm aktan u tanm ıyor,” dedi Shannon.<br />

Gözleri ayakkabılanndaydı. “İşler öylesine tuhaf bir hal aldı ki.”<br />

Stokel/s Drugs’m önünde durduklarında Shannon elini<br />

gözlerine siper etti. Malorie kardeşinin tuhaf davranışını fark<br />

edince otoparka bakü. Diğerleri de onunla aynı şeyi yapıyordu.<br />

“Görmekten korktuğun şey n e ?” diye sordu.<br />

“Henüz kimse o sorunun yanıtını bilm iyor.”<br />

Malorie eczanenin san renkli büyük tabelasını binlerce<br />

defa görm üştü. Ama tabela daha ö nce gözü n e hiç böylesine<br />

ürkütücü görünm em işti.<br />

Haydi, içeri girip ilk gebelik testini alalım , diye düşündü<br />

arabadan inerken. Kardeşler otoparkı boylu b oy u n ca geçti.<br />

“llaçlann yamnda olduklarını sanıyorum ,” diye fısıldadı Shannon<br />

eczanenin ön kapısını açarken. Hâlâ gözlerini koruyordu.


“Shannon, kes şunu.”<br />

Malorie aile planlamasına yönelik ürünlerin bulunduğu<br />

koridor boyunca ilerledi. First Response, Clearblue Easy,<br />

New Choice ve altı farklı marka vardı.<br />

“Burada bir sürü var,” dedi Shannon raftakilerden birini<br />

eline alarak. “Artık kimse prezervatif kullanmıyor m u?”<br />

“Hangisini alacağım ?”<br />

Shannon om uzlarını silkti. “Hepsi birbirine benziyor.”<br />

Koridorun aşağısında bir adam sargı bezleriyle dolu bir<br />

kutuyu açtı ve sargı bezlerinden birini gözüne tuttu.<br />

Kardeşler gebelik testini kasaya götürdüler. O gün eczanede<br />

Andrew çalışıyordu. Adam Shannon’la aynı yaştaydı ve bir<br />

zam anlar ona çıkma teklif etmişti. Malorie bunun bir an önce<br />

bitmesini istiyordu.<br />

“Vay canına,” dedi Andrew küçük kutuya bakarak.<br />

“Kapat çeneni Andrew,” dedi Shannon. “Bu sadece köpeğimiz<br />

için .”<br />

“Artık bir köpeğiniz mi var?”<br />

“E v et,” dedi Shannon adamın gebelik testini koyduğu torbayı<br />

alarak. “Ve bizim mahallede de epeyce popüler.”<br />

Eve dönüş yolculuğu Malorie için işkence gibiydi. Koltuklarının<br />

arasındaki plastik torba, hayatının çoktan değiştiğini<br />

söylüyordu.<br />

“Bak,” dedi Shannon ğözlerini korum ak için kullandığı<br />

eliyle cam ın öte yanına işaret ederek.<br />

Kardeşler yavaşça dur işaretine yaklaştı. Köşedeki evin hemen<br />

yanında duran bir kadının küçük bir merdivene çıkıp<br />

evin geniş pencerelerini yorganla örttüğünü gördüler.<br />

“Eve döndüğüm üz zaman ben de aynısını yapacağım,”<br />

dedi Shannon.<br />

“Shannon.”<br />

Genellikle mahalledeki çocuklarla dolu olan sokakları<br />

boştu. Mavi renkli, üzerine etiketler yapıştırılmış üç tekerlekli<br />

bisikletler ortalıkta görünmüyordu. Wifflc marka tek bir<br />

beysbol sopası yoktu.<br />

31


İçeri girer girm ez M alorie b an y o y a y ö n e lirk e n Shannon<br />

derhal televizyonu açtı.<br />

“M alorie, tek yap m an g erek en o n u n ü z e rin e iş e m e k !” diye<br />

seslen d i S h an n o n .<br />

Banyod aki M alorie h a b erlerin sesin i d u y abiliy o rd u .<br />

S h a n n o n b an y o n u n k ap ısın a d ayanan a d ek M alorie çoktan<br />

başın ı iki yana sallayarak p em b e çiz g iy e bakm aktay d ı.<br />

“H adi b e ,” dedi S h a n n o n .<br />

“A nnem i ve babam ı aram am g e rek iy o r,” d ed i M alorie. Kendi<br />

ken d ini başına g elecek lere h azırlam aya b a şla m ıştı bile çünkü<br />

b ekâr olm asına rağm en o b eb eğ i d o ğ u ra ca ğ ın ı biliyordu.<br />

“H enry M artin ’i a ra m a lısın ,”, d ed i S h a n n o n .<br />

M alorie kız kard eşin e ç a b u c a k b ir b a k ış a ttı. Henry<br />

M a rtin in o ço cu ğ u n h ayatın d a ö n e m li b ir rol o ynam ayacağını<br />

biliyordu. H er n ed en se ç o k ta n b u n u k a b u lle n m işti. Shannon,<br />

açılm am ış k u tu la n n te le v iz y o n u n ö n ü n d e k i alan ı işgal<br />

ettiği oturm a od asına girdi. E k ra n d a b ir cen a z e tö re n i vardı.<br />

CNN y o ru m cu la n k o n u h a k k ın d a ta rtışıy o rla rd ı. Shannon<br />

televizyona yaklaşıp sesin i k ıstı. M a lo rie ise k a n ep ey e oturup<br />

cep telefonu ndan H enry M a rtin ’i arad ı.<br />

Adam yan ıt v erm ey in ce m esaj a ttı.<br />

Ö nem li b ir konu var. U y g u n o ld u ğ u n d a b e n i ara.<br />

S hann on anid en b a ğ ırarak k o ltu k ta n fırlad ı.<br />

“Bunu gördün m ü M a lo rie? M ic h ig a n ’da b ir k aza olm uş!<br />

S an ın m Yukarı Y anm ad a’da o ld u ğ u n u sö y le d ile r.”<br />

M alorie zaten ann e ve bab ası h a k k ın d a d ü şü n ü p duruyordu.<br />

Shannon televizyonun sesin i y en id en a ç ın c a kardeşler,<br />

İron M ountain’da yaşam ak ta o la n y a şlıca b ir ç iftin y ak ın lan n -<br />

daki orm anlık alanda b ir ağaca asılm ış h ald e b u lu n d u ğ u n u öğrendiler.<br />

Spiker çiftin ken d i k e m e rle rin i k u lla n d ığ ın ı söyledi.<br />

M alorie an n esin i aradı. T elefo n ik i defa ç a ld ık ta n son ra kadın<br />

telefonu açtı.<br />

“M alorie.”<br />

“A n n e.”


"Şu haberler yüzünden aradığından em inim ?"<br />

"Hayır. A nne, h am ileyim .”<br />

"A h, Tanrım . M alorie.” A nnesi bir anlığına sessizleşti.<br />

M alorie hattın diğer ucundaki televizyonun sesini duyabiliyordu.<br />

"C id d i ilişkin olan biri var m ı?”<br />

"H ayır, bu bir kazaydı.”<br />

Shann on artık televizyonun önünde dikiliyordu. Gözleri<br />

fal taşı gibi açılm ıştı. M alorie’ye ne kadar önem li olduğunu<br />

h atırlatm ak istercesine eliyle televizyona işaret ediyordu. Telefo<br />

n u n u cundaki annesi hâlâ suskundu.<br />

"A n ne, iyi m isin ? ”<br />

"A slında şu anda sen in için daha fazla endişeleniyorum<br />

ta tlım .”<br />

"E vet. K ötü zam an lam a.”<br />

"K aç h a fta lık ?”<br />

"San ırım beş haftalık. B elki de a ltı.”<br />

“D oğurm ayı d ü şünü yor m usun? K arannı verdin m i?”<br />

“Evet. D em ek isted iğim şu ki ham ile olduğum u az önce<br />

öğrendim . A m a doğuracağım . E v et.”<br />

“B ebeğin babasına haber verdin m i?”<br />

“O na yazdım . Am a tekrar aram ayı d eneyeceğim .”<br />

Bu defa duraksayan M alorie’ydi. Sonra konuşmaya devam etti.<br />

“O rad a k e n d in iz i gü vende hissed iyor m usunuz anne?<br />

İyi m is in iz ? ”<br />

“B ilm iyoru m , gerçekten bilm iyorum . H içbirim iz kendim i­<br />

zi güvende hissetm iyoruz ve çok korkuyoruz. Ama şu anda<br />

sen in için en d işelen iy o ru m .”<br />

Ekranda b ir kadın önündeki şem aya işaret ederek yaşanm<br />

ış o labilecek leri açıklıyord u. Çiftin arabasının terk edilmiş<br />

halde bulunduğu kü çü k sokak boyunca uzanan bir çizgi çizdi.<br />

O sırada M alorie’nin annesi, yaşlı çifti tanıyan bir arkadaşı<br />

olduğunu anlatıyordu. Soyadlannın M ikkonen olduğunu<br />

söyledi. E kran d aki kadın artık kanlar içindeki çim enlerin arasında<br />

dikiliyordu.<br />

3.3


“Tannm ," dedi Shannon.<br />

“Ah, keşke baban evde o lsay d ı,” dedi an n esi. “Ve sen lıam<br />

ilesin. Ah, M alorie.”<br />

Shannon telefonu kavradı. A n n esin e hab erlerd e verilen<br />

detaylardan daha fazlasını bilip b ilm ed iğ in i sord u . O radaki<br />

insanlar neler konuşuyordu? Şu ana kad ar y aşan an tek olay<br />

bu muydu? İnsanlar önlem alm aya b a şlam ış m ıyd ı?<br />

Shannon çılgın gibi telefonla k o n u şu rk e n M alorie kanepeden<br />

kalktı. Sokak kapısına kad ar gid ip kap ıyı açtı. Sokağa<br />

baktı ve kendi kendine B u n la r n e k a d a r cid d i, diye sordu.<br />

Kom şulanndan hiçbiri bahçed e d eğild i. D iğ er ev lerin pencerelerinden<br />

görünen tek b ir yüz b ile y o k tu . Y anın d an bir<br />

araba geçti ama M alorie sü rü cü n ü n yü zü n ü g ö rem ed i çünkü<br />

adam eliyle yüzünü gizliyordu.<br />

Sabah gazetesi evin ö n ü n d ek i ç im e n le rin ü z erin d e duruyordu.<br />

M alorie ona doğru bir adım attı. İlk sa y fa n ın m anşeti,<br />

olayların artan sayısıyla ilgiliydi. Sad ece şöy le yazıyord u; BİR<br />

TANE DAHA. Shannon bü y ü k ih tim alle g azeted e yazan her<br />

şeyi çoktan ona anlatm ıştı. M alorie gazeteyi ald ı, ark a sın ı çevirdi<br />

ama arka sayfada gördüğü şey d u rm asın a n ed en oldu.<br />

Bu bir ilandı. R iverbridge’d eki b ir ev, k a p ıla rın ı yaban cılara<br />

açıyordu. “G üvenli ev” d eniliyord u. B ir sığ ın a k . H er geçen<br />

gün patlak veren korku tu cu olaylara rağ m en ev sahip lerinin<br />

bir “bannak" görevi göreceğini um duğu b ir yer.<br />

Paniğin teninin karıncalan m asına n ed en o la n ilk kırm tılann<br />

ı hissetm eye başlayan M alorie sokağa b ir d efa d aha baktı.<br />

K om şulannın kapısının açılıp hızla k ap a n d ığ ın ı gördü. E lin ­<br />

de tuttuğu gazeteyle om zunun ü zerin d en k en d i ev in e baktı.<br />

Evden hâlâ televizyonun sesi yü kseliyord u , içe rid e, oturm a<br />

odasm m karşı duvannda, S hann on od adaki p en cerelerd en b i­<br />

rine battaniye asıyordu.<br />

“H aydi,” dedi Shannon. “İçeri gir. Ve o kap ıyı k a p a t.”<br />

34


Ç ocukların doğum undan altı ay önceydi. M alorie duş alıyordu.<br />

Evdeki bütün pencereler battaniyelerle örtülm üştü.<br />

Sokak kap ısını asla açık ya da kilitlem eden bırakm ıyorlardı.<br />

A çıklanam ayan olaylara dair raporlar, insanlann paniğe kapılm<br />

asına neden olan bir sıklıkla gün yüzüne çıkıyordu. Bir<br />

süre önce haftada iki defa son dakika haberi olarak verilen<br />

olaylar artık her gün yaşanıyordu. Televizyonda devlet görevlileriyle<br />

röportajlar yapılıyordu. M aine kadar doğudan ve<br />

Florida kadar güneyden gelen haberler her iki kardeşin de<br />

önlem alm aya başlam asına neden olm uştu. Her gün onlarca<br />

bloğu ziyaret eden Shannon, okuduğu her şeyden biraz olsun<br />

korkuyordu. M alorie neye inanm ası gerektiğini bilm iyordu.<br />

Her saat başı In tem et’te yeni hikâyeler patlak veriyordu. Sosyal<br />

medyada herkes bu konudan bahsediyordu. Gazetelerde<br />

sadece bunlar işleniyordu. Yalnızca konu hakkındaki bilgileri<br />

ele alan yeni web siteleri ortaya çıkıyordu. Sitelerden birinde<br />

olayların yaşandığı şehirlerin kırm ızı renkli suratlarla işaretlendiği<br />

bir dünya haritası vardı. M alorie haritaya son baktığında<br />

üç yüzün üzerinde kırm ızı renkli surat saymıştı. İnternet<br />

ortam ında, yaşananlara “Sorun” deniliyordu. Toplum<br />

içinde kabul gören bir düşünceye göre, “Soru n” her ne olursa<br />

olsun kişinin b ir şey ler görm esiy le başlıyordu.<br />

35


M alorie elinden geldiğince söylenenlere inanm ayı reddetti,<br />

Kardeşler durmadan tartışıyorlardı. M alorie kitlesel panikle<br />

dalga geçen sayfalardan alıntılar yaparken Shannon geriye<br />

kalan her yerden alıntılarla karşılık veriyordu. Ama kısa zaman<br />

sonra Malorie mücadeleden vazgeçm ek zorunda kaldı<br />

çünkü sıklıkla ziyaret ettiği sayfalar, sevdikleri insanlara dair<br />

hikâyeler paylaşmaya ve blogların yazarlan endişelerini dile<br />

getirmeye başlamışa.<br />

D eliler, diye düşünmüştü M alorie o zamanlar. K uşkuculann<br />

arasından bile çıkıyorlardı.<br />

Malorie iki farklı hayatı aynı anda yaşarken günler gelip<br />

geçiyordu. Kardeşlerden ikisi de artık evden aynim ıyordu.<br />

İkisi de pencerelerin örtülü olup olm adığını kontrol ediyordu.<br />

Durmadan kendini tekrarlayan hikâyeleri dinlem eye katlanamayacak<br />

hale gelene kadar CNN’i, M SN BC ’yi ve F o x ü<br />

izliyorlardı. Ve her ne kadar Shannon gün geçtik çe ciddileşip<br />

kasvetli birine dönüşse de M alorie her şeyin geçip gideceğine<br />

dair ufak bir umut kınntısı besliyordu.<br />

Ama olmadı. Ve her şey gün geçtikçe kötüye gitti.<br />

Kapalı kapı ve pencereler ardında üç ay boyu nca yaşadıktan<br />

sonra Malorie’nin ve Shannon’ın en korkunç kâbuslan<br />

gerçek oldu. Anne ve babalan artık telefona yanıt verm iyorlardı.<br />

E-postalannı da cevaplamıyorlardı.<br />

Malorie kuzeye doğru yol alarak Yukan Yanm ada’ya gitmek<br />

istedi ama Shannon ona karşı çıktı.<br />

“Malorie, güvende olduklannı um m aktan başka bir şey<br />

elimizden gelmez. Telefonlannın kesildiğini um m alıyız. Şu<br />

anda bir yere gitmeye kalkışm ak aptallık olur. Flenüz markete<br />

bile gitmeyi göze alam azken dokuz saatlik bir yolculuk<br />

kesinlikle intihar anlamına gelir.”<br />

“Sorun” daima intiharla sonuçlanıyordu. Fox N ews o kelimeden<br />

o kadar çok bahsetm işti ki artık eş a n lam lılannı kullanıyorlardı.<br />

"Kendi kendini yok etm e." “K endi canını alm a.”<br />

36


“Harakiri.” Spikerlerden biri durumu, “kişinin kendini ortadan<br />

kaldırması" olarak tarif etmişti ama bu tanım halk tarafından<br />

pek hoş karşılanmamıştı. Devlet tarafından verilen<br />

talimatlar ekrandan geçip duruyordu. Ülke genelinde sokağa<br />

çıkma yasağı ilan edilmişti. İnsanlara kapılarını kapamalan,<br />

pencerelerini örtmeleri ve temel olarak asla dışarı bakmamaları<br />

tavsiye ediliyordu. Radyodaki müzik yayınının yerini tartışmalar<br />

almıştı.<br />

B ir h ararım a, diye düşündü Malorie. D ışarıdaki dünya<br />

k ap atılıy or.<br />

Kimse olanlara anlam veremiyordu. Kimse neler olduğunu<br />

bilmiyordu. İnsanlar, başkalarının canlannı yakmalanna, kendi<br />

hayatlarına son vermelerine neden olan bir şey görüyordu.<br />

İnsanlar ölüyordu.<br />

Ama neden?<br />

M alorie içinde büyüyen çocuğa odaklanarak sakinleşm e­<br />

ye uğraşıyordu. Çocuğunuzla isimli bebek kitabındaki tüm<br />

belirtileri gösteriyor gibiydi. Hafif kanamalar. Göğüslerde<br />

hassasiyet. Yorgunluk. Shannon, M alorie’nin ruh halindeki<br />

değişikliklerden şikayetçiydi ama asıl deliye dönm esine<br />

neden olan aşermeydi. M arkete kadar gitm ekten korktukları<br />

için, gebelik testini aldıkları günden kısa bir süre<br />

sonra depoladıkları yiyeceklere mahkûm kalmışlardı. Ama<br />

M alorie’nin damak tadı değişm işti. Alışılagelmiş yiyecekler<br />

m idesini bulandırıyordu. O da ellerinde ne varsa karıştırıyordu.<br />

Portakallı çikolatalı kek. Kokteyl soslu tavuk. Kızarmış<br />

ekm ek üzerinde çiğ balık. En çok dondurm anın hayalini<br />

kuruyordu. Sık sık sokak kapısına bakıp direksiyonun<br />

arkasına geçip m arkete gitm enin ne kadar kolay olduğunu<br />

düşünüyordu. Sadece on beş dakikasını alacağını biliyordu.<br />

Ama ne zaman kapıya yönelecek olsa televizyonda tüyler ürpertici<br />

başka bir hikâye yayınlanıyordu. Ayrıca, çalışanların<br />

markette olup olm adıklarım kim bilebilirdi ki?<br />

37


Shannon’a, ‘İnsanların ne gördüklerini düşünüyorsun?"<br />

diye sordu Malorie.<br />

“Bilmiyorum, Malorie, G erçekten bilm iyorum ."<br />

Kardeşler sık sık birbirlerine bu soruyu soruyorlardı.<br />

İnternette bahsi geçen teorileri saym ak m üm kün değildi.<br />

Her biri Malorie nin ödünü patlatıyordu. K ablosuz teknolojinin<br />

kullanımından kaynaklanan radyo d algalarının neden<br />

olduğu ruhsal bozukluk bunlardan biriydi. İnsanoğlunun evrimindeki<br />

bir hata da başka bir tanesiydi. Yeniçağ akım ının<br />

takipçileri, yaşananlann insanoğlunun patlam ak üzere olan<br />

bir gezegenle ya da ölmekte olan bir güneşle tem asından kaynaklandığını<br />

söylüyordu.<br />

Bazı insanlar dışanda tehlikeli yaratıklan n olduğuna inanıyordu.<br />

Hükümet ise kapılarınızı kilitleyin d em ek dışında hiçbir<br />

şey söylemiyordu.<br />

Malorie tek başına kanepede oturm uş, televizyon izlerken<br />

kamını okşadı. İzleyebileceği güzel h içb ir şey olm adığından<br />

bebeğin endişesini hissetm esinden korkuyordu. Çocuğunuzla<br />

bunun olabileceğini söylüyordu. Bebek, annesinin duygularını<br />

yaşayacaku. Yine de gözlerini ekrandan ayıramıyordu.<br />

Arkasındaki duvara yasladığı m asanın üzerinde, daim a açık<br />

durumdaki bilgisayar duruyordu. Radyo kısık sesle çalışıyordu.<br />

Hepsini bir arada düşündüğünde M alorie sanki bir<br />

harekât merkezindeymiş gibi hissetti. H er şey paramparça<br />

olurken yaşananlann merkezinde olan b iten i takip ediyordu.<br />

Bu son derece boğucuydu ve gün geçtikçe korkutu cu bir<br />

hal alıyordu. Artık televizyonda reklam lar yayınlanm ıyordu.<br />

Haber spikerleri sadece kısa bir anlığına duraksıyor ve hiç<br />

utanmadan şaşkınlıklannı sergilerken son dakika haberlerini<br />

canlı yayında alıyorlardı.<br />

İletişim araçlarından yükselen uğultuya rağm en M alorie,<br />

Shannon’ın ikinci katta hareket ettiğini duydu.<br />

38


Sonra, CNN’in en ünlü yorumcularından biri olan Gabriel<br />

Townes ona uzalılan kâğıdı sessizce okurken Malorie üsl katlan<br />

gelen bir gürüliüyle yerinden sıçradı ve öylece donakaldı.<br />

“Shannon!” diye seslendi. “İyi m isin?”<br />

Gabriel Townes iyi görünmüyordu. Son günlerde sıklıkla<br />

televizyondaydı. CNN, m uhabirlerinin çoğunun kanala gelmeyi<br />

kestiğini duyuralı epeyce olmuştu. Townes orada yatıp<br />

kalkıyordu. Yeni sloganı, “Bundan birlikte kurtulacağız” idi.<br />

Saçları arlık kusursuz görünmüyordu. Çok az makyaj yapıyordu.<br />

Daha da önem lisi, haberleri sunarken sergilediği bitkin<br />

tavırdı. Çökm üş gibi görünüyordu.<br />

“Shannon? Buraya gel. Townes az önce bir son dakika<br />

haberi ald ı.”<br />

Ama yanıt yoktu. Ûst katta sessizlik hüküm sürüyordu.<br />

Malorie ayağa kalkıp televizyonun sesini kıstı.<br />

“Shannon?”<br />

Gabriel Townes sessizce Toledo’da yaşanan bir kafa kesme<br />

olayının detaylarını veriyordu. Burası, M alorie’nin oturup televizyon<br />

seyrettiği yerden en çok yüz otuz kilometre uzaktaydı.<br />

“Shannon?! Orada ne yapıyorsun?"<br />

Cevap gelmedi. Townes alçak sesle televizyonda konuşmaya<br />

devam ediyordu. Habere eşlik eden herhangi bir grafik,<br />

müzik ya da m ontajlı görüntü yoktu.<br />

Odanın ortasında öylece dikilen Malorie tavana baktı. Televizyonun<br />

sesini biraz daha kıstı, sonra radyoyu kapattı ve<br />

merdivenlere doğru yürümeye başladı.<br />

Tırabzanlara ulaştığında başını yavaşça kaldırıp halıyla<br />

kaplı sahanlığa baktı. Lambalar kapalıydı ama güneş ışığına<br />

benzeyen ince bir ışık demeti duvarı aydınlatıyordu. Elini ahşap<br />

tırabzana koyan Malorie halıya doğru bir adım attı. Omzunun<br />

üzerinden sokak kapısına baktı ve o ana kadar duyduğu<br />

tüm raporları düşündü.<br />

Merdivenleri çıktı.<br />

“Shannon?”<br />

39


Artık ûst kattaydı. Tir tir titriyordu. K oridora girdiğinde<br />

Shannon'ın odasından gelen güneş ışığın ı gördü. Cesaretini<br />

toplayıp yavaşça kapıyı açarak içeri baktı.<br />

Pencerelerden birinin köşesi gözler önü ndeydi. Battaniyenin<br />

bir parçası öylece sarkıyordu.<br />

Malorie hızla bakışlannı kaçırdı. Sadece sessizlik ve alt<br />

kattaki televizyondan gelen belli belirsiz b ir uğultu vardı.<br />

"Shannon?”<br />

Koridorun sonundaki banyonun kap ısı a çık tı. Lam bası da<br />

yanıyordu. Malorie oraya doğru yürüdü. Son u n d a kapının<br />

önünde durduğunda nefesini tuttu ve b ak m ak için döndü.<br />

Shannon yüzü tavana dönük halde yerde ö ylece yatıyordu.<br />

Göğsüne bir makas saplanm ıştı. G ittik çe etrafa yayılan kan,<br />

yerdeki fayanslann üzerinde kocam an bir b irik in ti oluşturuyordu.<br />

Ortalıkta vücudundakinden b ile daha fazla kan varmış<br />

gibi görünüyordu.<br />

Malorie çığlık atıp kapının pervazına tutu ndu ve ağlayarak<br />

dizlerinin üzerine çöktü. B anyonun p arlak ışık la n her<br />

aynnuyı gözler önüne seriyordü. Kız kard eşin in gözlerindeki<br />

donukluk. Shannon’m tişörtünün m akasla b irlik te göğüs kafesine<br />

girmesi.<br />

Malorie küvete kadar em ekleyip kustu. H er yeri kız kardeşinin<br />

kanıyla kaplıydı. Shannon’ı uyandırm aya çalıştı ama<br />

uyanmayacağını biliyordu. M alorie, S h a n n o n ’la konuşarak<br />

ayağa kalktı. Ona yardım getirm eye gid eceğin i söyledi. Ellerindeki<br />

kanı sildikten sonra M alorie aceleyle alt kata indi<br />

ve kanepenin üzerindeki telefonunu buldu. P olisi aradı ama<br />

yanıt yoktu. Tekrar aradı. Yanıt yoktu. Sonra a ilesin i aradı.<br />

Hâlâ telefona cevap vermiyorlardı. Geri dönüp koşarak sokak<br />

kapısına gitti. Yardım bulm alıydı. Eli, kap ının topuzu nu kavradığı<br />

anda onu çevirem eyeceğini anladı.<br />

Ulu Tannm , diye düşündü M alorie. S h an n on a s la isteyerek<br />

böyle bir şey yapm azdı. Ulu Tannm , sö y len en ler d oğru ! D ışand<br />

a bir şeyler var.<br />

40


Ve Shannon her ne gördüyse eve yakın olmalıydı.<br />

Onunla kız kardeşini öldüren şey arasında incecik bir ahşap<br />

parçası vardı, M alorie’yi kardeşinin gördüğü şeyden ince<br />

bir ahşap parçası koruyordu.<br />

Ahşabın öte tarafındaki rüzgârın sesini duydu. Ondan başka<br />

çıt çıkm ıyordu. Sokakta tek bir araba yoktu. Komşuların<br />

sesi gelmiyordu. Sadece ürkütücü bir sessizlik vardı.<br />

Yalnızdı. Aniden ve acı verici bir şekilde birine ihtiyacı olduğunu<br />

fark etti. Güvende olmaya ihtiyacı vardı. Bu evden<br />

aynim anın yolunu bulm alıydı.<br />

Shannon’ın görüntüleri zihnini dağhyordu. Buna rağmen<br />

koşarak mutfağa gitti. Lavabonun altındaki gazete yığınını<br />

öne çekti ve gazeteleri çılgınca altüst etti. Gözleri fal taşı gibi<br />

açılm ış bir halde sertçe nefes alarak gazetelerin arka sayfalarını<br />

teker teker kontrol etti.<br />

Sonunda onu buldu.<br />

İlan. Riverbridge. Yabancılar, yabancılan evlerine davet ediyordu.<br />

M alorie ilanı bir kere daha okudu. Sonra bir kere daha.<br />

Elinde sıkıca kavradığı gazeteyle dizlerinin üzerine çöktü.<br />

Riverbridge sadece yirmi dakika uzaklıktaydı. Shannon dışarıda<br />

bir şey görm üştü ve bu, onu öldürmüştü. Malorie bir<br />

an önce kendisinin ve çocuğunun güvenliğini sağlamalıydı.<br />

Aldığı kesik nefesler aniden sonu yokmuş gibi görünen<br />

sıcak gözyaşlarına dönüşlü. Ne yapması gerektiğini bilmiyordu.<br />

Hayatı boyunca hiç bu kadar korkm am ıştı. İçindeki her<br />

şey yanıp kavruluyor gibiydi.<br />

Bağıra bağıra ağladı. İslak gözleriyle ilanı bir kere daha<br />

okudu.<br />

Gözyaşları gazeteye damlıyordu.


“Ne oldu O ğlan?”<br />

“Şunu duydun m u?”<br />

“Neyi? Ne duydun? Konuş!"<br />

“D inle.”<br />

Malorie seslere kulak kabarttı. Kürek çekmeyi bıraktı ve<br />

dinlemeye koyuldu. Rûzgânn sesini duyuyordu. Nehrin sesini<br />

duyuyordu. Uzaklarda bir yerlerde kuşlar ötüyordu. Ağaçlarda<br />

dolaşıp duran küçük hayvanlar yüzünden yapraklar hışırdıyordu.<br />

Tabii bir de kendi soluklan ve kalp atışlan vardı.<br />

Ve tüm bu gürültülerin derinliklerinden bir yerlerden gelen o<br />

ses korkunun bedenini ele geçirmesine neden oldu.<br />

Suda onlarla birlikte başka bir şey daha vardı.<br />

“K onuşm ayın!” dedi Malorie dişlerinin arasından.<br />

Çocuklar suskundu. Kürekleri kıvırdığı bacaklarının üzerine<br />

koydu ve hareketsiz kaldı.<br />

Ö nlerindeki suda büyük bir şey vardı. Yükselip etrafa sular<br />

sıçratan bir şey.<br />

M alorie, çocuklarını delilikten korumak için harcadığı<br />

onca çabaya rağmen onları eski dünyaya ait gerçeklere karşı<br />

yeterince hazırlayıp hazırlamadığını merak etti.<br />

Tıpkı insanların artık kullanmadığı bir nebri istila eden<br />

yabani hayvanlar gibi gerçeklere.<br />

43


Kayık Malorie’nin soluna doğru döndü. K ü rek lerin uçlannı<br />

yasladığı çelik kısma dokunan şeyin sıca k lığ ın ı hisseni.<br />

Ağaçlardaki kuşlar sessizleşti.<br />

Malorie çocuklan düşünerek nefesini tuttu.<br />

Ka)iğın burnuyla o>nayan şey neydi?<br />

Acaba bir y a ra tık o la b ilir m i, diye d üşündü p an ik içinde.<br />

Lütfen, hayır, Tannm, lütfen sa d ece b ir h ayvan olsun. Lütfen!<br />

Malorie, çocuklan göz bağlannı açsa ve deliye dönmeden<br />

önce çığlık çığlığa bağırmaya başlasa b ile ken d i gözlerini açmayacağını<br />

biliyordu.<br />

Kayık, M alorie’nin kürek çek m esin e gerek olmaksızın<br />

hareket etti. Küreklerden birini sık ıca kav ray ıp savurmaya<br />

hazırlandı.<br />

Ama sonra suyun ikiye aynim a sesini duydu. O şey hareket<br />

ediyordu. Sesi artık daha uzaklardan geliyord u. M alorie o<br />

kadar güçlükle soluk alıyordu ki az kalsın n efesi kesilecekti.<br />

Sol tarafmdaki sazhklann arasından y ü k selen tuhaf ses<br />

yüzünden o şeyin sürünerek kıyıya çık tığ ın ı hayal etti.<br />

Belki de yürümüştü.<br />

Yarauk orada ayakta duruyor olabilir m iydi? B elk i de ağaçlann<br />

dallanna ve ayaklanndaki çam ura bakıyord u?<br />

Böyle düşünceler ona Tom’u h atırlatıy o rd u . T atlı Tom.<br />

Hayatının her anını bu yeni ama k o rk u n ç d ünyada nasıl hayatta<br />

kalacaklannı bulm aya çalışarak g e çirm işti. O n u n da<br />

onlarla birlikte olm asını diledi. Tom , o tu h a f sesi ney in çıkardığını<br />

bilirdi.<br />

O bir siyah ayı, dedi kendi kendine.<br />

Kuşların cıvıltısı geri döndü. Ağaçlardaki hayat sürüyordu.<br />

“İyi iş çıkardın,” dedi M alorie solu k soluğa. H âlâ stresli<br />

olduğu sesinden anlaşılıyordu.<br />

Yeniden kürek çekmeye koyuldu. Kısa zam an son ra K ız’ın<br />

bir araya getirdiği yapboz parçalarından çıkan sesle suya çarpan<br />

küreklerin sesi birbirine karışm aya başladı.<br />

44


Siyah kumaş parçalan yüzünden önlerini göremeyen çocuklarım<br />

, varlıklarını gözler önüne seren güneşi ve onlan<br />

nehir boyunca sürükleyen akıntıyı hayal elli. Sıkı sıkı başına<br />

bağladığı göz bağı epeyce ıslanmıştı. Kulaklanm n hemen<br />

yanını tahriş ediyordu. Bazen buna aldınş etmemeyi beceriyordu.<br />

Ama tüm diğer anlarda tek düşünebildiği acıyan yeri<br />

kaşımaktı. Soğuğa rağmen parmaklarını düzenli aralıklarla<br />

nehre batırıp küm aşın canını yakan kısım lannı ıslatıyordu.<br />

Kulaklarının hem en üzerini. Burun kemerini. Başının arkasındaki<br />

düğümün altını. Islaklık işe yanyordu ama Malorie<br />

kumaşın yüzünde bıraktığı hisse asla alışamayacaktı. Kürek<br />

çekerken gözlerinin ve hatta kirpiklerinin bile kumaştan<br />

usandığını düşündü.<br />

Sadece siyah bir ayı, diye tekrarladı kendi kendine.<br />

Ama pek emin değildi.<br />

Son dört buçuk yıldır attığı her adımı bu tür endişeler<br />

yönetiyordu. Gazetedeki ilana yanıt vermeye karar verip<br />

Riverbridge’deki eve ilk adımını attığından beri. O günden<br />

beri duyduğu her ses, zihninde hayvanlardan çok daha korkunç<br />

görüntülerin canlanmasına neden oluyordu.<br />

M alorie tir tir titreyerek çocuklara, “İyi iş çıkardınu,"<br />

dedi. Onlara güvence vermek istiyordu ama sesi, korkusunu<br />

açığa vuruyordu.


yedi^<br />

Riverbridge.<br />

M alorie yıllar önce bu bölgede bir defa bulunmuştu. Buraya<br />

gelm esinin nedeni bir Noel partisiydi. Partiyi veren kıztn<br />

ismini zar zor hatırltyordu. Marcy gibi bir şeydi. Belki de Maribel.<br />

Onu tanıyan Shannon’dı ve arabayı da Shannon kullanmıştı.<br />

Yollar çam ur içindeydi. Ara sokakların sınırlarını çamurlu<br />

kar birikintileri çiziyordu, insanlar içecekleri için çatılannda<br />

biriken buzu kullanıyordu. Biri yan çıplak bir halde<br />

dışan çıkıp karın üzerine 2009 yazmıştı. Şimdi, yazın en sıcak<br />

dönemi olan Temmuz ayının oriasındaydılar ve arabayı kullanan<br />

M alorie’ydi. Korku içindeydi, yapayalnızdı, yastaydı.<br />

Yolculuk acı vericiydi. Arabayı saatte yirmi beş kilom etrenin<br />

üzerine çıkm adan süren Malorie, çılgına dönmüş bir<br />

halde sokak labelalanna ve diğer arabalara bakınıyordu. Gözlerini<br />

kapatıyor, sonra yeniden açıyordu. Her şeye rağmen<br />

ilerlemeye devam elti.<br />

Yollar terk edilm iş gibiydi. Yanından geçip gittiği tüm evlerin<br />

pencerelerinde battaniyeler ya da kontrplaklar vardı.<br />

Mağaza vitrinleri bom boşlu. Alışveriş m erkezlerine ait otoparklarda<br />

tek bir araba dahi yoktu. Gözlerini önündeki yoldan<br />

ayırmadan sürmeye devam etti. Yanında duran haritada<br />

çizdiği yolu takip ediyordu. Direksiyonu kavrayan elleri bil-<br />

47


kindi. Ağlamaktan gözleri yanıyordu. Kız kardeşinin cesedini<br />

evlerinin banyosunda yerde öylece yatarken bıraktığı için hiç<br />

dinm eyecekm iş gibi görünen bir su çlu lu k duyuyordu.<br />

Onu göm m em iş, sadece kaçıp gitm işti.<br />

Hastaneler telefonlara yanıt verm iyordu. Cenaze evleri<br />

de öyle. M alorie, Shannon’ın sevdiği mavi ve sarı renkli bir<br />

eşarpla kısm en üzerini örtm üştü.<br />

Radyo ya)nnı ara ara kesiliyordu. B ir adam savaş olasılığından<br />

bahsediyordu. İnsanlar bir araya gelebilirse ortalığın sakinleşeceğini<br />

söylüyordu. M alorie yolun k en an n a terk edilmiş<br />

bir arabanın yanından geçti. Kapıları açıktı. Yolcu koltuğundan<br />

sarkan ceket yola değiyordu. M alorie b ak ışla n n ı çabucak<br />

arabadan kaçırdı. Gözlerini kapattı. Sonra yenid en açtı.<br />

Radyo çalışıyordu. Adam hâlâ savaş hak kın d a konuşuyordu.<br />

Göz ucuyla sağ tarafında b ir h arek etlilik fark etti ama<br />

oraya bakmadı. Sağ gözünü kapattı. Ö n ü n d ek i yolu n ortasına<br />

küçük bir kuş konup yeniden havalandı. M alorie o noktaya<br />

ulaşuğında kuşun ölü bir köpekle ilg ilen d iğ in i gördü. Onun<br />

üzerinden geçip gitti. Araba zıplayınca M alorie başını arabanm<br />

tavanına çarptı. Arka koltuktaki çan tasın d an takırtılar<br />

geldi. Malorie tir tir titriyordu. K öpek sadece ölü görünm ü­<br />

yordu, daha ziyade ikiye bükülm üşe benziyord u. Gözlerini<br />

yumdu. Sonra yeniden açtı.<br />

Gökyüzündeki bir kuş, belki de aynı kuş öttü. M alorie<br />

Roundtree Sokagı’m geçti. Sonra Ballam S o k ağı’nı. H orton’ı.<br />

Yaklaştığının farkındaydı. Sol tarafından b ir şey fırlayınca sol<br />

gözünü kapattı. Boş bir posta arabasının yan ından geçti, içindeki<br />

mektuplar beton zem ine saçılm ıştı. B ir ku ş o kadar alçaktan<br />

uçuyordu ki neredeyse arabanın ön cam ın a çarpacaktı.<br />

Çığlık atıp iki gözünü birden kap attı, son ra açtı. Gözlerini<br />

açlığında aradığı sokak tabelasını gördü.<br />

Shillingham.<br />

48


Sağa döndü. Shillingham Yolu’na çıkan virajı alırken frene<br />

basmak zorunda kaldı. 273 numarayı bulması için haritasını<br />

kontrol etm esine gerek yoktu. Evin numarası yol boyunca aklından<br />

çıkm am ıştı.<br />

Sağdaki evin önüne park edilmiş birkaç araç dışında sokak<br />

bom boştu. M aballe alışılagelmiş banliyöleri andınyordu.<br />

Evlerin çoğu birbirine benziyordu. Çimenler uzamıştı. Tüm<br />

pencereler örtülüydü. Hevesine karşı koyamayan Malorie,<br />

önüne arabaların park edildiği eve baktı. Aradığı evin orası<br />

olduğunu biliyordu.<br />

Gözlerini kapattı ve frene asıldı.<br />

Durdu. Kesik kesik nefes alırken evin belli belirsiz görüntüsü<br />

zihninde canlandı.<br />

Garaj sağ taraftaydı. Bej rengi garaj kapısı kapalıydı. Beyaz<br />

renkli cephe ve tuğlalann üzerinde kahverengi saçaklı bir çatı<br />

vardı. Sokak kapısı kahverenginin koyu bir tonuna boyanm<br />

ıştı. Pencereler örtülüydü. Bir de çatı katı vardı.<br />

G özleri hâlâ kapalı vaziyette kendini zorlayarak döndü ve<br />

çantasının sapını kavradı. Ev, durduğu yerden elli adım kadar<br />

ötedeydi. K aldınm a yakın olmadığını biliyordu. Umurunda<br />

da değildi. Kendi kendini sakinleştirm eye çalışarak derin ve<br />

yavaş soluklar aldı. Çantası hem en yanındaki yolcu koltuğundaydı.<br />

Kapalı gözlerle çevresini dinledi. Aracın dışından<br />

gelen herhangi bir ses duyamayınca sürücü tarafının kapısını<br />

açtı, sokağa adım ını attı ve eşyalarına uzandı.<br />

O sırada bebek tekmeledi.<br />

Çantasını beceriksizce çekiştirm ekte olan M alorie’nin soluğu<br />

kesildi. Az kalsın karnına bakm ak için gözlerini açacaktı.<br />

Bunun yerine elini karnına koydu ve okşadı.<br />

“G eldik,” diye fısıldadı.<br />

Çantasını aldı ve körlem esine ama dikkatli bir şekilde evin<br />

önündeki çim lere ayak bastı. Ayaklarının altındaki çimenleri<br />

hissettikten sonra hızlanarak yanlışlıkla bodur bir çalıya girdi.<br />

49


Çalının dikenleri bileklerini ve kalçalarını çizdi. Geriye doğru<br />

bir adım atıp etrafını dinleyerek sokak kapısının olduğunu düşündüğü<br />

yere doğru temkinli bir şekilde yürüm eye başladı ve<br />

sonunda beton zemini ayaklarının altında hissetm eyi başardı.<br />

Haklıydı. Çantasını verandaya bırakıp tuğlalara dokunarak<br />

zili buldu ve zile bastı.<br />

Başlangıçta yanıt yoktu. İçinde sonunun gelip çattığına<br />

dair rahatsız edici bir his vardı. Çesaretini toplayıp onca yolu<br />

bir hiç uğruna mı gelmişti? Zili tekrar çaldı. Sonra bir kere<br />

daha. Bir kere daha. Yanıt yoktu. Sonunda çılg ın ca kapıya<br />

vurmaya başladı.<br />

Kimse ona seslenmiyordu.<br />

Sonra... kapının ardından gelen boğuk sesleri duydu.<br />

Aman Taiınm! Burada biri var! Biri g eld i!<br />

“Merhaba?” diye seslendi usulca. Boş sok akla kendi sesini<br />

du)Tnak bile korkmasına neden olm uştu. “M erhaba! İlanı<br />

gazetede gördüm!"<br />

Sessizlik. Malorie etrafını dinleyerek bekledi. Sonra biri<br />

ona seslendi.<br />

“Kimsiniz?” dedi bir adam. “Nereden g eliyorsu n u z?”<br />

Malorie umutlannın yeniden yeşerdiğini ve rahatladığını<br />

hissetti. Ağlamak üzereydi.<br />

“Benim adım Malorie! W esıcourt’tan arabayla g e ld im !”<br />

Bir duraksama oldu. Sonra, “Gözleriniz kapalı m ı?” dedi biri.<br />

Ses başka bir adama aitti.<br />

“Evet! Gözlerim kapalı."<br />

“Uzun zamandır mı kapalılar?”<br />

Sadece içeri ginneme izin verin, diye düşündü. İÇ E R İ GİR­<br />

MEME İZİN VERİN!<br />

“Hayır,” diye yanıtladı. “Ya da evet. W eslcourt’ıan buraya<br />

arabayla geldim. Gözlerimi de elimden geldiğinde kapatmaya<br />

çalıştım."<br />

50


A lçak sesli konuşm alar duydu. Bazıları sinirliydi. İnsanlar<br />

onu içeri alıp almamayı iarıışıyorlardı.<br />

“H içbir şey görm ed im !” diye seslendi. “Yemin ederim.<br />

Tehlikeli değilim . Gözlerim kapalı. Lütfen. İlanı gazetede<br />

gördüm .”<br />

“G özlerini sakın açm a,” dedi sonunda başka bir adam.<br />

“Kapıyı açıyoruz. A çtığım ız zaman içeri girm ek için elini çabuk<br />

tut. Tamam m ı?”<br />

“Tamam . Evet. Tam am .”<br />

Bekledi. Hava durgundu, sakindi. Ö nce hiçbir şey olmadı.<br />

Sonra kapıdan gelen tıkırtıları duydu. Hızla öne doğru adım<br />

attı. K apının eşiğinden uzanan eller onu içeri çekli. Kapı arkasından<br />

çarparak kapandı.<br />

“Şim di dur,” dedi bir kadın. “Etrafa dokunm alıyız. İçeri<br />

yalnız girdiğinden em in olm ali)az.”<br />

M alorie gözleri kapalı bir halde orada öylece dikildi ve etrafında<br />

olup biteni dinledi. Çıkardıkları ses M alorie’ye süpürge<br />

saplarıyla duvarlara dokunduklarını düşündürdü. Bir çiftten<br />

fazla el gelip om uzlarına, boynuna, bacaklarına dokundu.<br />

Sim di arkasında biri vardı. Parm akların kapalı kapı üzerinde<br />

çıkardığı sesleri duydu.<br />

“T am am ,” dedi bir adam. “Sorun yok.”<br />

M alorie gözlerini açtığında önünde yan yana dizilm iş beş<br />

kişi gördü. Evin giriş salonunu boydan boya kaplıyorlardı.<br />

Boş gözlerle onlara baktı. O nlar da aynı boş gözlerle onu izliyorlardı.<br />

B irinin kafasında kaska benzer bir şey vardı. Kolları<br />

pam uk ve b anı gibi görünen bir m alzem eyle kaplıydı. Bandı<br />

delip geçen tükenm ez kalem ler, kurşun kalem ler ve sivri objeler,<br />

bir çocuğun elinden çıkm ış ortaçağ silahlarını andm -<br />

yordu. İkisinin elinde birer süpürge sapı vardı.<br />

“M erhaba,” dedi o adam. “Benim adım Tom. Kapıya neden<br />

böyle yanıt verdiğim izi anlıyor olm alısın. Seninle birlikle herhangi<br />

bir şey süzülerek içeri girebilirdi.”<br />

51


Kaskına rağmen M alorie, Tom ’un sarıya çalan kahverengi<br />

saçlarını görebiliyordu. Yüz hatları k eskin d i. M avi gözleri<br />

zekâyla parıldıyordu. M alorie’den pek u zu n sayılm azdı. Tıraş<br />

olmadığından sakalları kızıla çalıyordu.<br />

“Anlıyorum,” dedi M alorie.<br />

“W estcourt,” dedi Tom ona doğru bir ad ım atarak. “Epeyce<br />

yol gelmişsin. Yaptığın gerçekten bü y ü k cesa ret ister. Neden<br />

oturmuyorsun? Yolda gördüklerin h ak kın d a kon u şabiliriz.”<br />

Malorie başıyla onayladı ama kıp ırd am ad ı. Ç an tasın ın sapım<br />

o kadar sıkı kavramıştı ki p a rm a k la n n ın eklem yerleri<br />

bembeyaz kesilmiş, acıyordu. D aha u zu n ve irice b ir adam<br />

Malorie’ye yaklaşu.<br />

“Çantanı ben alayım,” dedi.<br />

“Teşekkürler."<br />

“Benim adım Jules. İki aydır buradayım . Ç o ğ u m u z öyleyiz.<br />

Tom ve Don bizden biraz daha ö n ce g e ld ile r.”<br />

Jules’un koyu renkli kısa saçlan k irli görü n ü y o rd u . Sanki<br />

dışanda çalışıyormuş gibiydi. K ibar b ir adam a benziyordu.<br />

Malorie ev arkadaşlannın yüzlerine te k e r te k e r b aktt. Biri<br />

kadın, dördü erkekti.<br />

“Ben Don,” dedi Don. O nun da s a ç la n koyu renkliydi.<br />

Biraz daha uzundu. Üzerinde siyah p a n to lo n ve k o lla rı dirseklerine<br />

kadar kıvnlm ış m or renkli b ir g ö m le k vardı. Yaşça<br />

Malorie’den büyük görünüyordu. Yirm i yed i ya da y irm i sekiz<br />

yaşında olmalıych. “Korkudan ödüm üzü p a tla ttın . H aftalardır<br />

kimse kapıyı çalmıyordu.”<br />

“Çok üzgünüm."<br />

“Üzülmene gerek yok,” dedi dördüncü adam . “H epim iz<br />

senin yapuğım yaptık. Ben F e lix .”<br />

Felix yorgun görünüyordu. M alorie ad am ın d ah a genç<br />

olduğunu düşündü. Yirmi birinde ya da y irm i ikisindeydi.<br />

Uzun burnu ve karman çorman kahverengi s a ç la n neredeyse<br />

bir çizgi film karakterine benzem esine ned en o lu y o rd u . Jules<br />

kadar uzundu ama daha zayıftı.<br />

52


"Ve ben de C h eryl," dedi kadın elini uzatırken. M alorie<br />

kadının elini sıktı.<br />

C h eryl’in yüzündeki ifade Tom ’unki ya da Felix’inki kadar<br />

dost canlısı değildi. K ahverengi saçlan yüzünün bir kısm ını<br />

gizliyordu. Ü zerinde ip askılı bir bluz vardı. O da çalışıyor<br />

gibi görünüyordu.<br />

“Ju le s, şu şeyi çıkarm am a yardım cı olur m u su n?” diye<br />

sordu Tom. K askını çıkarm aya çalışıyordu ama derm e çatma<br />

zırhı ona engel oluyordu. Ju le s ona yardım etti.<br />

A dam ın kaskı çık ın ca M alorie ona daha dikkatli bakm a<br />

şansını buldu. Rengi ku m sallan andıran sarı saçları, açık tenli<br />

su ratın ın üzerinde darm adağın bir hal alm ıştı. H afifçe çilli<br />

teni yüzüne ren k katıyordu. Sakalı birkaç günlükten fazla olam<br />

azdı am a bıyığı gerçeklen d ikkat çekiyordu. Kareli göm leği<br />

ve kahverengi p an tolon u , M alorie’ye geçm işteki öğretm enlerinden<br />

birini hatırlatıyordu.<br />

Adam a ilk defa doğru düzgün bakm a şansını bulduğundan<br />

Tom ’u n karnını in celem ekte olduğunu güçlükle fark etti.<br />

“K abalık etm ek islem em ama ham ile m isin ?”<br />

“E v et,” dedi zayıf bir ses tonuyla. O nu bir yük gibi görm e­<br />

lerinden korkuyordu.<br />

“H asiktir,” dedi Cheryl. “Şaka yapıyor olm alısın."<br />

“C h ery l,” dedi Tom , “onu korku tacaksın .”<br />

“Bak. M alorie’ydi, değil m i?” dedi Cheryl. “Bunu söylerken<br />

kabalık etm ek istem ezdim ama eve ham ile bir kadının<br />

girm esine izin verm ek ciddi bir sorum lu lu ktu r.”<br />

M alorie suskundu. K arşısındaki insanların suratlarına<br />

teker teker bakarak yüzlerindeki ifadeleri inceliyordu. Onu<br />

inceliyor gibi görünüyorlardı. Er ya da geç doğum yapacak b i­<br />

rini eve alıp alm am aya karar verm eye çalışıyorlardı. M alorie<br />

aniden durum u böyle değerlendirm ediğini fark etti. Arabayla<br />

yaptığı yolculuk sırasında buranın, bebeğini dünyaya getireceği<br />

yer olduğunu düşünm em işti.<br />

53


G özyaşları akm aya başladı.<br />

Cheryl başını iki yana sallayıp m ücadele etm ekten vazge.<br />

çerek Malorie’ye yaklaştı.<br />

"Ulu Tanrım,” dedi. “Buraya g e l.”<br />

"Hep yalnız değildim ,” dedi M alorie. “Kız kardeşim Shannon<br />

da benimle birlikteydi. Ama o öldü. O nu orada bıraktım."<br />

Artık ağlıyordu. Bulanık görüş açısın a rağm en dört adamın<br />

onu izlediğini görebiliyordu. M erham etli görünüyorlardı.<br />

Malorie o anda her birinin k en d ilerin e özgü yöntemlerle<br />

yas tutmakta olduğunu fark etti.<br />

"Haydi,” dedi Tom. "Sana evi g ö sterelim . Merdivenlerin<br />

hemen karşısındaki yalak odasını k u lla n a b ilirsin . Ben burada<br />

uyuyacağım.”<br />

" Hayır," dedi Malorie. “H içbirinizin o d asın ı alam am .”<br />

"İsrar ediyorum,” dedi Tom. “C h cry l’in yatak odası ûst<br />

kattaki koridorun sonunda. Felix, sen in yatacağın odanın yanmdakinde<br />

kalıyor. Sonuçta ham ilesin. Sana elim izd en geldiğince<br />

yardım edeceğiz.”<br />

Koridordan j-ürüdûler. Sol tarafla bir yatak o d asın ın önünden<br />

geçtiler. Sonra da bir banyonun. M alorie, g ö zleri aynadaki<br />

yansımasına takılınca hızla b akışların ı k açırd ı. Sol tarafında<br />

bir mutfak olduğunu gördü. Tezgâhın ü zerin d e büyük<br />

kovalar duruyordu.<br />

"Burası,” dedi Tom, “oturma odası. G e n ellik le burada takılıyoruz.”<br />

Vlalone ona doğru dönünce adam ın eliyle d ah a genişçe<br />

olan odayı işaret etliğini gördü. Odada bir kan ep e vardı. Üzerinde<br />

telefon bulunan bir sehpa. Lambalar. R ahat b ir koltuk<br />

Bir halı. Duvarda asılı duran tabloların arasın a b ir takvim çizilmişli.<br />

Pencereler siyah renkli perdelerle örtü lü yd ü .<br />

Koşarak odaya giren köpeği görünce M alorie b a şın ı kaldırıp<br />

köpeğe bakıı. Bu bir çoban köpeğiydi. K öpek, M a lo rie ’nin<br />

i-t


ayağına basıp onu sevm esini beklem eye başlam adan önce<br />

m eraklı bakışlarla kadını süzdü.<br />

“Bu V iclor," dedi Ju les. “§u anda allı yaşında. Onu henüz<br />

bebekken alm ıştım ."<br />

M alorie köpeği sevdi. Shanııon’ın da ondan hoşlanacağını<br />

düşündü. Sonra ju le s , M alorie’nin çantasını halı kaplı merdivenlerden<br />

üst kata çıkarm ak için odadan ayrıldı. Duvarlar<br />

çerçevelerle bezenm işti. K im inin içinde fotoğraflar, kim inin<br />

içinde ise resim ler vardı. M alorie, m erdivenleri tırm anan<br />

Ju le s’un bir yalak odasına girdiğini gördii. Buradan bile pencerelerdeki<br />

battaniyeleri görebiliyordu.<br />

Cheıyd onu kanepeye oturttu. Ü züntüden ve şaşkınlıktan<br />

bitap düşen M alorie kendisini kan epeşc bırakıverdi. Cheryl<br />

ve Don yiyecek bir şeyler hazırlayacaklarını söylediler.<br />

“K onservenin fayd alan,” dedi Felix. “Geldiğim gün dışarı<br />

çıktık. Bu, Yukarı Yarım ada’da bildirilen ilk olaydan hem en<br />

önceydi. M arketteki adam deli olduğum uzu düşündü. E limizde<br />

hâlâ üç ay boyunca bize yelecek kadar konserve var.”<br />

“A n ık bundan biraz daha az,” dedi Don mutfağa doğru<br />

gözden kaşbolurken . M alorie, onun da gelişiyle doyurulacak<br />

boğaz saç ısının arılığını ima edip etm ediğini düşündü adamın.<br />

Sonra İcancpcclc M alorie’nin yanına oturan Tom, yol b o ­<br />

yunca neler gördüğünü sordu. Her şeyi m erak ediyordu. Tom,<br />

M alorie'nin ona verebileceği her tur bilgiyi kullanabilecek<br />

lürdc adam lardandı. Bu nedenle, M alorie \erecegi önem siz<br />

açTiniıların ona pek yardım ı dokunm ayacağını hissediyordu.<br />

Olu köpeklen bahsciıi. Posta arabasından. Boş vitrinlerden<br />

ve sokaklardan. On koluıkıaki ceketin asfaltı süpürdüğü terk<br />

edilm iş arabadan.<br />

“Sana söç lem em gereken bazı şevler \ar,’' dedi Tom. “İlk<br />

olarak bu ev hiçbirim ize ait değil. E\ in sahibi öldü. Bunu daha<br />

sonra açıklarım . In tern el’imiz ç ok. BiiraN.i geldiğim izden beri


kesik. Baz istasyonlannı çalıştıranların işe g itm ek ten vazgeçtiğinden<br />

bir hayli eminiz. Ö lm üş de olabilirler. A rtık posta ya<br />

da gazete gelmiyor. Son günlerde cep telefo n u n u kon trol ettin<br />

mi? Bizim kiler üç hafta kadar önce çalışm ayı kesti. G el gör ki<br />

sabit haltım ız var ama kimi arayabileceğim izi bilm iyorum .”<br />

Cheryl, elinde havuç ve bezelyelerle dolu b ir tabakla odaya<br />

girdi. Diğer elinde de küçük bir bard ak su vardı.<br />

“Sabit hat hâlâ çalışıyor,” dedi Tom , “ayn ı n ed en d en ötürü<br />

elektriklerim iz de kesilm edi. Buradaki e lek trik san trali hidroelektrikle<br />

çalışıyor. O nun da bir gün kesilip kesilm eyeceğini<br />

söyleyemem ama işçiler kapılan doğru kon u m d a a çık bıraktılarsa<br />

sonsuza dek elektriğim iz olabilir. Ç ü n k ü o durumda<br />

evin elektriğini nehir sağlıyor olacak. H em en arkam ızd a bir<br />

nehir olduğunu biliyor m uydun? F ela k ete rağ m en n eh ir akmaya<br />

devam ettikçe şansım ız yaver gid ebilir. H ayatta kalabiliriz.<br />

Çok fazla şey mi istiyoruz? B üyük o la sılık la . A m a biraz su<br />

çekmek için arka bahçedeki ku yu nu n yan ına g ittiğ in d e yaklaşık<br />

yüz meüe arkamızda akan n eh rin sesin i d uyabileceksin.<br />

Tüm ihtiyaçlanmız için kuyudaki suyu k u lla n ıy o ru z çünkü<br />

musluklardan su akmıyor. Biz buraya u la ştık ta n kısa b ir süre<br />

sonra kesildi. Tuvalet ihtiyacım ızı k arşılam ak için kovalan<br />

kullanıyoruz ve dışkı dolu kovalan sırayla lağım çuku rlarına<br />

boşalüyoruz. Bunlar, orm anlık alanda k azd ığ ım ız h endeklerden<br />

ibaret. Tabii, bunlann hepsini g ö zlerim iz b a ğ lıy k en yapmak<br />

zorundayız.”<br />

Jules alt kata geldi. V ictor isim li k ö p ek de o n u takip ediyordu.<br />

“Her şeyin hazır,” dedi M alorie’ye b akıp b a şın ı aşağı yukan<br />

sallayarak.<br />

Malorie sessizce, “Teşekkürler,” dedi.<br />

Tom, duvara yaslanmış kü çü k m asanın ü z e rin d e k i karton<br />

kutuya işaret elti.<br />

56


“G öz bağlan şuradaki ku lunu n içinde. Ne zaman istersen<br />

istediğini k u llan ab ilirsin .”<br />

H erkes ona bakıyordu. Cheryl koltuğun kolçağında otu ­<br />

ruyordu. D on, m utfağın girişinde ayakta duruyordu. Ju les<br />

m erdivenlerden indikten sonra V ictor’un yanında dizlerinin<br />

üzerine çök m ü ştü . F e lix ise battaniyeyle örtülü pencerelerden<br />

b irin in yanında dikiliyordu.<br />

H epsi y a s tuUu, diye düşündü M alorie. Bu in san lar lıpkı<br />

benim g ibi k o rku n ç şe y le r y aşadılar.<br />

C h eryl’in ona verdiği bardaktan içen M alorie, Tom’a d öndü.<br />

S h a n n o n ’ı aklından çıkaram ıyordu ama bitkin bir halde<br />

Tom ’la k o n u şu rk en elinden geleni yaptı.<br />

“G eld iğim de üzerin d eki şey neydi?”<br />

“Zırh m ı? ”<br />

“E v e t.”<br />

“H enüz em in d eğ ilim ,” dedi Tom gülüm seyerek. “Bir zırh<br />

yapm aya çalışıyoru m . G özlerim izden daha fazlasını koruyacak<br />

b ir şey. O şeylerden biri bize dokunursa ne olacağını b ilm<br />

iyoru z.”<br />

M alorie d iğer ev arkadaşlanna baktı. Sonra bakışları yeniden<br />

Tom 'a kaydı.<br />

“D ışarıda y aratıkların olduğuna m ı inanıyorsu nu z?”<br />

“E v e l,” dedi Tom . “G eorge, yani bu evin sahibi, onlardan<br />

birini gördü. Ö lm ed en hem en ö n ce .”<br />

M alorie ne söyleyeceğini bilem iyordu. İçgüdüsel olarak<br />

elini k arn ın ın üzerine koydu.<br />

“Seni korkutm aya çalışm ıy oru m ,” dedi Tom. “Ve yakında<br />

G eorge’un hikây esini anlatırım . Ama radyoda da aynı şeyden<br />

bahsediyorlardı. Sanırım artık bu konuda herkes hemfikir.<br />

Bize bunu yapan, y a şa y a n bir şey. Ve aklım ızı kaçırm adan<br />

önce sadece b ir saniye veya daha az zam anım ız var.”<br />

M alorie’ye b ir anda odadaki her şey kararm ış gibi geldi.<br />

Başı d önüyordu, sersem lem işti.<br />

57


“O nlar her neyse," dedi T om , “b iz im z ih in le rim iz onları<br />

anlayamıyor. Tıpkı son su zlu k g ib iler. K avrayam ayacağım ız<br />

kadar karm aşık bir yap ılan var. A n lıy o r m u s u n ? ”<br />

Tom’un dudaklanndan d ö k ü len s ö z c ü k le r k a y b o lu p gidiyordu.<br />

Ju les’un ayaklarının d ib in d e o tu ra n V ic to r gürültülü<br />

soluklar alıyordu. Cheryl, M alo rie’ye iyi o lu p o lm a d ığ ın ı sordu.<br />

Tom hâlâ konuşuyordu.<br />

Yaratıklar... sonsuzluk... ulg ım ızın da b ir s ın ır ı var Malorie...<br />

bu şeyler... onlar algım ızın ö te sin d e ... ü s tü n d e ... onlan<br />

anlayamıyoruz... an lan ...<br />

Derken M alorie bayıldı.


sekiz ^<br />

M alorie yeni yatak odasında uyandı. Hava karanlıktı. Huzurlu<br />

bir an boyu nca, belki de yaşadığı son huzur dolu anda tüm<br />

o yaratıklarla ve delilikle ilgili haberlerin sadece bir kâbustan<br />

ibaret olduğuna inanarak uyandı. Yoğun bir sis perdesinin<br />

ardından R iverbridge’i, Tom ’u, V iclo r’u, araba yolculuğunu<br />

hatırladı am a bakışları tavana kayıp da daha önce hiç bu<br />

odada uyanm adığını fark edene kadar hatıralarının hiçbiri<br />

netleşm edi.<br />

Ve Shannon hâlâ ölüydü.<br />

Yavaşça yatakta doğrularak odanın yegâne penceresine<br />

baktı. Siyah renkli bir battaniye duvara çivilenm iş, onu dışarıdaki<br />

dünyadan koruyordu. Ayaklarının dibinde eski bir<br />

m akyaj m asası vardı. Pem be boyası solm uştu ama aynaları temiz<br />

görünüyordu. Aynadaki aksi her zam ankinden daha solgundu.<br />

Bu nedenle, siyah saçları da hiç olm adığı kadar koyu<br />

görünüyordu. Aynanın hem en yanında yedek çiviler, vidalar,<br />

bir çek iç ve İngiliz anahtarı duruyordu. Yalağı dışında odadaki<br />

m obilyalar bunlardan ibaretti.<br />

İyice doğrularak ayaklarını şiltenin kenarından aşağı salladı<br />

ve gri renkli halının üzerinde özenle katlanm ış ikinci bir<br />

battaniye gördü. Siyah battaniyenin yedeklerden biri olduğunu<br />

düşündü. O nun y anında da küçük bir kitap yığını duruyortlıı.<br />

59


Yatak odasının kapısına doğru d ö n e n M a lo rie , a lt kattan<br />

gelen sesleri duydu. H enüz bu in sa n la rı ta n ım ıy o rd u ve evdeki<br />

tek kadın olan C heryl ya da sesiy le y ılla r b o y u n ca ona<br />

rehberlik yapacak Tom olm ad ığı sü re ce k o n u ş a n ın k im olduğunu<br />

da anlayam ıyordu.<br />

Ayağa kalkugında ayak larının a ltın d a k i h a lın ın kaba ve<br />

eski dokusunu hissetti. Yatak o d asın ı b o y d a n b o y a g eçip koridora<br />

baktı. K endini iyi hissed iyord u . D in le n m iş ti. A rtık başını<br />

dönmüyordu. Bir önceki gece k e n d in d e n g e ç tiğ i strada<br />

giydiği kıyafetlerle m erdivenlerd en in ip o tu rm a o d a sın a girdi.<br />

Ahşap döşem elere ayak basm ad an h e m e n ö n c e Ju le s , kucağında<br />

bir yığın kıyafetle yan ından g eçti.<br />

“Merhaba,” dedi başıyla M alorie’yi sela m la y a ra k . M alorie<br />

adamın koridorun aşağısındaki banyoya d o ğ ru y ü rü y ü şü n ü izledi.<br />

Orada, kıyafederi bir kova suya b a tırıp ç ık a rd ığ ın ı duydu.<br />

Mutfağa doğru döndüğünde C h ery l ile D o n ’u lavabon un<br />

başında buldu. M utfağa girdiği sırad a D o n k o v a d a n b ir bardak<br />

çıkanyordu. Cheryl onu duyup k e n d i e tra fın d a d öndü.<br />

“Dün gece bizi en d işelen d ird in ,” d ed i. “K e n d in i d ah a iyi<br />

hissediyor m usun?”<br />

Bir önceki gece bayıld ığın ı h a tırla y a n M a lo r ie ’n in yüzü<br />

kızardı.<br />

“Evet, iyiyim. Sadece hazm etm em g e rek e n ç o k fazla şey<br />

var."<br />

“Hepimiz aynı süreçten g e çtik ,” d ed i D o n . “A m a a lışa cak ­<br />

sın. Yakında lüks bir hayatım ız old u ğunu s ö y le m e y e b ile başlayabilirsin.”<br />

“Don alaycı bir tiptir,” dedi C h eryl iyi h u y lu b ir şek ild e.<br />

“Kesinlikle değilim ,” dedi Don. “B urada o lm ayı sev iy o ru m .”<br />

Victor aniden elini yalam aya b a şla y ın ca M a lo rie sıçra ­<br />

dı. Onu sevm ek için dizlerinin ü zerin e ç ö k tü ğ ü n d e yem ek<br />

odasından gelen m üziğin sesini duydu. M u tfa k ta n g e ç ip içeri<br />

baktı. Oda boştu ama radyo çalışıyordu.<br />

60


Tekrar lavabonun başındaki C heryl’e ve D o n a baktı. Hem<br />

en arkalarında kilere açılan bir kapı vardı. M alorie kiler<br />

konusunda soru sorm ak üzereydi ki oturm a odasından gelen<br />

F e lix ’in sesin i duydu. Evin adresini tekrarlıyordu.<br />

“...Sh illin g h a m iki yüz yetm iş üç nu m ara... adım Felix...<br />

hayatta k alan ları arıy oru z... eger beni d uyuyorsanız...”<br />

M alorie kafasını oturm a odasına uzattı. Felix sabit hatlı<br />

ku llanıyord u.<br />

“R asıgele telefon nu m aralarım arıyor.”<br />

M alorie b ir k ere daha sıçradı. Bu defa irkilm esine neden<br />

olan, o n u n la b irlik te oturm a odasına bakan Tom ’un sesiydi.<br />

“T elefon reh b erim iz yok m u ?” diye sordu.<br />

“Hayır. Ve bu aklım a geld ikçe sin irlerim bozuluyor.”<br />

F e lix başka b ir nu m ara çevirm eye koyuldu. E linde bir parça<br />

kâğıtla b ir kalem tu tan Tom , “Benim le b irlik te kileri görm<br />

ek ister m isin ? ” diye sordu.<br />

M alorie, ad am ın p eşin d en m utfağa girdi.<br />

“E rzakları m ı k o n tro l e d ecek sin ?” diye sordu D on, Tom<br />

kilerin k a p ısın ı açarken .<br />

“E v e l.”<br />

“Ne kadar kald ığın ı bana da sö y le.”<br />

“Tabii k i.”<br />

K ilere ilk giren Tom oldu. M alorie ahşap basam aklan teker<br />

teker in en T om ’u takip elti. K ilerin zem ini toprakla kaplıydı.<br />

K aranlıkta, çıp lak ayak larının altındaki toprağın kokusunu<br />

alabiliyor, o nu hissed ebiliyord u.<br />

Tom am p u lü n yanından sarkan ipi çektiğinde oda aniden<br />

aydınlandı. G ö rd ü kleri M alorie’yi korkutm uştu. Burası k i­<br />

lerden ziyade b ir depoya benziyordu. Sonsuz sayıda gibi görünen<br />

ahşap raflar, kon serv elerle doluydu. Tavandan toprak<br />

zem ine kadar h er yer b ir am barı andınyordu.<br />

“B u nların tüm ünü G eorge yap tı,” dedi Tom eliyle ahşap<br />

rafları göstererek. “H er şeyi önceden tahm in etm işti.”<br />

61


Malorie, ışıgm güçlükle aydınlattığı sol tarafta asılı şeffaf<br />

örtüyü gördü. Çamaşır ve kurutm a m ak in eleri örtünün hemen<br />

arkastndaydt.<br />

“Çok fazla yiyeceğimiz var gibi g ö rü n ü y o r,” dedi Tom<br />

konser\'elere işaret ederek. “Ama aslın d a öyle değil. Ve<br />

Don’dan başka kimse ne kadar yiyeceğim iz kald ığını pek<br />

önemsemiyor gibi."<br />

“Erzaklan ne kadar zamanda bir k o n tro l e d iy o rsu n ?” diye<br />

sordu Malorie.<br />

“Haftada bir. Ama bazen canım sık ıld ığ ın d a buraya inip<br />

her şeyi baştan sayıyorum. E rzaklan sad ece b ir gün önce<br />

kontrol etmiş olsam bile.”<br />

“Burası epeyce serin.”<br />

“Evet. Klasik bir soğuk hava deposu. Y iy ecek saklamak<br />

için idealdir.”<br />

“Yiyeceğimiz biterse ne olacak?”<br />

Tom ona döndü. İşık yüzünden yüz h atları yum uşam ıştı.<br />

“O zaman gidip biraz daha alırız. M a rk etleri yağm alıyoruz.<br />

Diğer evleri de. Elimizden ne g elirse.”<br />

“Doğru,” dedi Malorie başıyla onaylayarak.<br />

Tom kâğıda bir şeyler yazarken M alorie de k ile ri inceledi.<br />

“O zaman burası evdeki en güvenli oda o lm a lı.”<br />

Tom duraksadı. Malorie’nin söy led iklerin i d ü şü n ü y o r gibiydi.<br />

“Katılmıyorum. Tavan arasının daha g ü v en li olduğunu<br />

düşünüyorum.”<br />

“Neden?”<br />

“Buraya inerken kapının üzerindeki k ilid i g ö rd ü n mü?<br />

Kapı gerçekten çok eski. K ilitleniyor am a k o la y lık la kırılabilir<br />

durumda. Sanki yıllar önce ilk o larak k ile ri in şa etm işler<br />

de sonradan üzerine bir ev kon durm aya k a ra r verm işler<br />

gibi. Ama tavan arasının kapısı... işte o k ilit inanılm az<br />

durumda. Kendimizi güvenceye alm ak iste rse k , o şeylerden<br />

62


iri eve girerse gitm ek isteyeceğim iz yerin tavan arası old u ­<br />

ğunu d ü şü n ü y o ru m ."<br />

M alorie içgüdüsel olarak yukarı baktı. O m u zlan nı ovuşturdu.<br />

K en d im izi g ü v en cey e a lm a k islersek.<br />

“Elim izde kalanlara b akarak,” dedi Tom , “üç ya da dOrt ay<br />

daha y etecek lerin i söyleyebiliriz. Bu, kulağa uzun bir zaman<br />

gibi geliyor am a burada zam an çabuk geçer. G ü nler b irbirine<br />

karışır. Bu ned enle, oturm a odasının duvanna bir takvim<br />

çizdik. B iliyorsu n , zam an bir yerden sonra anlam ını yitiriyor.<br />

Ama eskid en yaşadığım ız hayatı bize anım satan tek şey o .”<br />

“A kıp gid en zam an m ı?”<br />

“Evet. Ve on u n la ne yap tığım ız.”<br />

M alorie alça k ahşap b ir taburenin yanına geçip oturdu.<br />

Tom n o t alm aya devam ediyordu.<br />

“Ü st kata çık tığ ım ız zam an sana evde yapılm ası gereken<br />

tüm işleri g ö stereceğ im ,” dedi Tom. Sonra raflarla örtünün<br />

arasında b ir yeri işaret ederek, “Şuradakini görüyor m u su n?”<br />

diye sordu.<br />

M alorie ad am ın gösterdiği yere bakn am a ne dem ek islediğini<br />

anlayam adı.<br />

“Buraya g e l.”<br />

Tom ona duvara kadar eşlik etti. Buradaki tuğlalardan bazıları<br />

k ırılm ıştı. A rkasındaki toprak görünüyordu.<br />

“Bunun b en i korku tu p korkutm adığını ya da ondan hoşlanıp<br />

hoşlan m ad ığım ı b ilm iy o ru m ,” dedi.<br />

“Ne d em ek istiy o rsu n ?”<br />

“Pekâlâ, toprağı görebiliyoruz. Bu kazm aya başlayabileceğim<br />

iz anlam ın a m ı geliyor? B ir tünel kazabilir m iyiz? Ya da<br />

ikinci bir kiler? Veya daha fazla oda? Yoksa içeri girm ek için<br />

bundan yararlan ab ilirler m i?”<br />

Tom ’un g ö zleri k ileri ayd ınlatan ışık altında parlak ve<br />

keskindi.<br />

63


“Mesele şu k i,” dedi, “yarauklar g erçekten evim ize girmeyi<br />

istemiş olsalardı... hiçbir sorun yaşam adan bunu yapabilirlerdi.<br />

Ve bence çoktan buraya girm iş o lu rlard ı.”<br />

Malorie duvardaki açıklığın ardından g ö rü len toprak parçasına<br />

baktı. Hamile bir halde em ekleyerek tü n ellerd en geçtiğini<br />

hayal etti. Solucanlan düşündü.<br />

Kısa bir sessizliğin ardından, “Tüm bunlard an ö n ce ne yapıyordun?”<br />

diye sordu.<br />

“işim mi? Öğretmendim. Sekizinci sın ıflan okutuyordum."<br />

Malorie başıyla onayladı. “A slında bir ö ğ retm en gibi göründüğünü<br />

düşünm üştüm .”<br />

“Ne var biliyor musun? Bunu daha ö n ce de duydum . Hem<br />

de kaç defa! Sanınm bundan h o şla n ıy o ru m .” Gömleğinin<br />

yakasım düzeltir gibi yaptı. "S ın ıf,” dedi, “bu g ü n konserve<br />

gıdalar hakkında yeni şeyler öğreneceğiz. Bu yü zd en , hepiniz<br />

lanet olasıca çenelerinizi kap atın.”<br />

Malorie güldü.<br />

“Sen ne yapıyordun?” diye sordu Tom.<br />

“Henüz oraya gelem em iştim ,” dedi M alorie.<br />

“Kız kardeşini kaybettin, öyle değil m i? ” d iye sord u Tom<br />

nazikçe.<br />

“Evet.”<br />

“Üzgünüm.” Sonra, “Ben de kızım ı k a y b e ttim ,” dedi.<br />

“Ah, Tannm, Tom.”<br />

Tom duraksadı. Sanki M alorie’ye daha fazlasın ı anlatıp<br />

anlatmamaya karar vermeye çalışıyordu. Sonra konuşmaya<br />

devam etti.<br />

“Robin’in annesi doğum sırasında öldü. Şu an d aki durumumuza<br />

bakılınca bunu sana anlatıyor o lm am ç o k acımasızca.<br />

Ama eger birbirim izi tanıyacaksak h ikây em i bilmen<br />

gerekiyor. Robin harika bir çocuktu. Sekiz yaşın d ayken bile<br />

babasından daha zekiydi. Tuhaf şeylerden h o şlan ırd ı. Mesela<br />

oyuncaktansa oyuncağın kullanım talim atlarıyla ilgilenirdi.<br />

64


Film dense film bittikten sonra ekranda akan yazılan takip<br />

ederdi. K elim elerin yazım ına dikkat ederdi. Yüzümdeki herhangi<br />

bir ifadeye. Bir defasında saçım yüzünden güneş gibi<br />

göründüğüm ü söylem işti. O na güneş gibi parlayıp parlamadığımı<br />

sorm uştum . O zam an bana, ‘Hayır babacığım , daha çok<br />

dışarısı karanlıkken parlayan aya benziyorsun,’ dem işti.”<br />

“Raporlar haberlerde yer almaya başladığında ve insanlar<br />

raporları ciddiye alm aya karar verdiğinde korku içinde yaşam<br />

ayacağını söyleyen o babalardan biriydim . Gündelik hayatımıza<br />

devam etm ek için gerçekten elim den geleni yaptım. Ve<br />

özellikle R o b in ’e de bu fikri aşılam aya çalıştım . Okulda bir<br />

şeyler duyuyordu. Tek istediğim korkm asına engel olmaktı.<br />

Ama daha fazla rol yapam adığım o an gelip çattı. Kısa bir süre<br />

sonra aileler çocu k ların ı okuldan almaya başladılar. Sonra da<br />

okul kapandı. G eçici olarak. Ya da ‘çocuklar için güvenli bir<br />

yer sağlayabileceklerin e dair toplum un güvenini kazanana’<br />

dek. K aranlık günlerdi M alorie. Biliyorsun, ben de bir öğretm<br />

endim ve ders verdiğim okul da hem en hemen aynt dönemde<br />

kapandı. D olayısıyla tüm zam anım ızı evde geçirmeye<br />

başladık. K ızım ın ne kadar büyüdüğünü fark ettim. Öylesine<br />

akıllanm ıştı ki. Yine de haberlerdeki hikâyelerin ne kadar<br />

korkutucu olduğunu anlayam ayacak kadar küçüklü. Haberleri<br />

ondan gizlem em ek için elim den geleni yaptım ama içim ­<br />

deki baba arada sırada dayanam ayıp kanalı değiştiriyordu.”<br />

“Radyoda anlatılanlar ona çok fazla geldi. Robin kâbuslar<br />

görmeye başladı. Z am anım ın çoğunu onu sakinleştirm eye çalışarak<br />

geçiriyordum . Sürekli ona yalan söylüyorm uşum gibi<br />

hissediyordum . B ir daha asla pencereden dışarı bakmamaya<br />

karar verdik. Benim iznim olm adan dışarı çıkm am ayı kabul<br />

etti. Bir şekilde onu, hayatım ızın hem güvenli hem de aynı<br />

zamanda son derece tehlikeli olduğuna inandırm anın bir yolunu<br />

b ulm alıydım .”<br />

65


“Geceleri benimle birlikte yatm aya başladt ama bir sabah<br />

uyandığımda onu yanımda görem edim . Bir ö n cek i gece hu<br />

şeyin eskiye dönmesini istediğini söyleyip duruyordu. Hiç<br />

tanışmadığı annesini istiyordu. Sekiz yaşındaki kızımın ha.<br />

yaun hiç adil olmadığını söylediğini duym ak beni kahretmişli.<br />

Uyanıp da onu yanımda bulam adığım da yeni hayatımua<br />

alışmaya başladığını düşündüm. Şim di o günü hatırladığımda<br />

Robin’in çocukluğunun bir parçasının o gece öldüğünü düşunüyomm<br />

çünkü evimizin dışında olup b iten le rin ciddiyetini<br />

benden önce o fark etti.”<br />

Tom duraksadı. Kilerin zem inine baktı.<br />

“Onu küvette büldum, M alorie. Suyun ü stünde yüzüyordu.<br />

Küçücük bilekleri, binlerce defa uraş olduğum u gördüğü jiletle<br />

kesilmişti. Su kıpkırmızıydı. Küvetin ken annd an kanlar dambyordu.<br />

Duvarlar kan içindeydi. O bir çocu k tu . Sadece sekiz yaşmdaydı.<br />

Dışan mı bakmışü? Ya da bunu yapm aya kendi kendine<br />

mi karar vermişti? Asla bunun yanıtını bilem eyeceğim ."<br />

Malorie, uzanıp Tom’a satıldı.<br />

Ama adam ağlamıyordu. Bunun yerine kısa b ir süre sonra<br />

raflara yaklaşıp kâğıda bir şeyler yazm aya koyuld u .<br />

Malorie, Shannon’ı düşündü. O da banyoda ö lm ü ştü . O da<br />

kendi canına kıymıştı.<br />

Tom işi bittiğinde M alorie’ye üst kata çık m ay a hazır olup<br />

olmadığım sordu. Ampulden sarkan ipe uzan d ığ ı sırada<br />

Malorie’nin duvardaki açıklığa baktığını fark etti.<br />

“Korkutucu, değil mi?” dedi.<br />

“Evet."<br />

“Seni korkutmasına izin verme. Bu, esk i d ünyaya ait korkulanmızdan<br />

biri.”<br />

“O neymiş?”<br />

“Kilerlerden korkmak.”<br />

Malorie başıyla onayladı.<br />

Sonra Tom ipi çekti ve ışıklar sOndü.


Yaratıklar, diye düşündü M alorie. Ne k ad a r basil bir kelim e.<br />

Ç ocuklar sessiz, sazlıklar hareketsizdi. Küreklerin suyu<br />

yararken çıkardığı sesi duyabiliyordu. Kürek çekişi başta kalp<br />

atışıyla aynı tem podaydı ama sonra yavaşladı. Ritim leri ayrışınca<br />

ölecekm iş gibi oldu.<br />

Yaratıklar.<br />

M alorie bu kelim eden asla hoşlanm am ıştı. Her nedense<br />

duruma uygun bir kelim e olm adığım düşünüyordu. D ört yılı<br />

aşkın süredir ona m usallat olan şeyler, y a ra tık değildi. Bahçelerde<br />

yaşayan sü m ü klü böcekler yaratıktı. Kirpiler birer yaratıktı.<br />

Ama perdelerle örtülü pencerelerin arkasında pusu kuran<br />

ve onu gözlerini bağlam ak zorunda bırakan şeyler, böcek<br />

ilaçlarının yok edebileceği türden değildi.<br />

"B arbar" d a d oğru bir k elim e değil. B a rbarla r d ikk atsiz olur.<br />

Tıpkı v a h şiler gibi.<br />

U zaklarda bir kuş gökyüzünde cıvıldıyordu. Kürekler her<br />

ham lesinde suyu yarıyordu.<br />

“Dev b ir e r y a r a t ık ” o ld u kla rı d a kan ıtlan m ad ı. Tırnak kadar<br />

küçük b ile olabilirler.<br />

N ehirdeki yolcu lu k ların ın henüz başlannda olm alanna<br />

rağmen M alorie’n in kasları kürek çekm ekten ağrıyordu. Tişörtü<br />

terden sırılsık lam olm uştu. A yaklan üşüm üştû. Göz<br />

bağı onu rahatsız etm eye devam ediyordu.<br />

67


‘'¡blis. " “Şeytan ." “Hilekâr. ” B elk i d e bu n la n n hepsidir.<br />

Kız kardeşi, bunlardan birini gördüğü için ölmüştü. Ailesi<br />

de aynı kadere mahkûm olm uş olm alıydı.<br />

“Kötü ruh" çok k ib a r kaçıyor. “Y abani" d e çok insani.<br />

Malorie nehirde kol gezen şeylerden sadece korkmuyordu,<br />

onlara hayranlık duyuyordu.<br />

Ne yaptıklarını biliy o rla r m ı? Y a p tık lan şey leri bilerek mi<br />

yapıyorlar?<br />

Şimdi tüm dünya ölmüş gibi hissediyordu. Sanki küçücük<br />

kayıklan dışında başka hiçbir yerde hayat yoktu. Her kürek<br />

çekişinde dünyanın geri kalanından biraz daha uzaklaşarak<br />

bomboş, lanetli ve terk edilmiş bir hiçliğe doğru yol alıyorlardı<br />

Ne yaptıklannı bilm iyorlarsa “zalim ” olam azlar.<br />

Çocuklar uzun zamandır suskundu. Y u kandan başka bir<br />

cıvıltı geldi. Bir balık zıplayarak çev resin e su sıçrattı. Malorie<br />

nehri daha önce hiç görm em işti. A caba neye benziyordu?<br />

Sazhklann arasında ağaçlar var m ıydı? E v ler kıyı boyunca<br />

uzanıyor muydu?<br />

Onlar birer canavar, diye düşündü M alorie. Ama bundan<br />

daha fazlası olduklannı biliyordu. O n lar son su zlu ktu .<br />

“Anneciğim!" diye bağırdı O ğlan aniden.<br />

Yırtıcı bir kuşun çığlığı nehirde yan kılandı.<br />

“Ne oldu Oğlan?”<br />

“Motor sesine benziyor.”<br />

“Ne?”<br />

Malorie derhal kürek çekm eyi kesti. D ik k a tli b ir şekilde<br />

dinlemeye başladı.<br />

Uzaklarda bir yerlerden gelen m otor sesi, n e h rin akarken<br />

çıkardığı gürültüye rağmen duyulabiliyordu.<br />

Malorie sesi hemen tanımıştı. O nlara d oğru yaklaşmakta<br />

olan bir tekne vardı.<br />

Bu nehirde başka bir insanla karşılaşm a fikri karşısında<br />

heyecanlanmak yerine korktu.<br />

68


“Eğilin. İkiniz de," dedi.<br />

K üreklerin saplarını dizlerine dayadı. Kayığı akım ıyla sürüklenm<br />

eye bıraktı.<br />

Sesi duyan oğla n d ı, dedi kendi kendine. Sesi duydu çünkü<br />

onu iyi y etiştird in ve şim di, g örebileceğ in d en çok d aha iyi<br />

duyuyor.<br />

M alorie derin derin nefes alarak bekledi. M otorun sesi gittikçe<br />

güçleniyordu. N ehrin akıntısına ters yönde ilerliyordu.<br />

“A h !” diye acıyla bağırdı Oğlan.<br />

“Ne oldu O ğlan ?”<br />

“Kulağım ! B ir ağaca çarptım .”<br />

M alorie bunun iyi olduğunu düşündü. Oğlan bir ağaca<br />

çarptıysa sazlıklara yakın bir yerdeler dem ekti. Belki de, biraz<br />

da T an n 'm n yardım ıyla, ağaçların yapraklan onları gizlerdi.<br />

Diğer tekne a n ık epeyce yaklaşm ıştı. M alorie gözlerini<br />

açarsa tekneyi görebileceğinden emindi.<br />

“G öz bağlarınızı sakın çıkarm ayın," dedi Malorie.<br />

Teknenin m otoru ndan yükselen ses onlarla aynı hizaya<br />

geldi. Yanlarından geçip gitm em işti.<br />

O nlar h er k im se bizi g ö reb iliy orla r, diye düşündü Malorie.<br />

M otorun sesi ansızın kesildi. Havaya benzin kokusu yayıldı.<br />

G üverte olm ası gereken yerden ayak sesleri geliyordu.<br />

“M erhab a!” dedi bir ses. M alorie yanıt vermedi. “Merhaba!<br />

Sorun yok. G öz bağlarınızı çıkarabilirsiniz! Ben sadece normal<br />

bir in san ım .”<br />

“Hayır, çıkaram azsın ız,” dedi M alorie çabucak çocuklara.<br />

“H anım efendi, burada bizden başka hiçbir şey yok. Sözüme<br />

güvenebilirsiniz. Burada yapayalnızız.”<br />

M alorie hareketsizdi. Sonunda başka bir çaresi kalmadığını<br />

hissederek adam a yanıt verdi.<br />

“N ereden biliyorsu nuz?”<br />

“H anım efendi,” dedi, “Şu anda size bakıyorum . Bugünkü<br />

yolculuğum boyunca gözlerim açıktı. Dûn de öyle.”<br />

69


“öylece b a h a m a z sın ız ,” dedi. “B u n u biliyorsu n u z.”<br />

Yabancı güldü.<br />

“Gerçekten,” dedi, “k o rk u la cak b ir şey yok. Bana güve,<br />

nebilirsiniz. Nehirde sadece ikim iz varız. Y ollan kesişen ıkı<br />

normal insan.”<br />

“Hayır!" diye bağırdı M alorie çocu k la ra .<br />

Kızın elini bırakıp kü reklerin sa p la rın ı kavradı. Adam iç<br />

geçirdi.<br />

“Hanımefendi, artık böyle yaşam an ıza g erek yok. Çocuklannızı<br />

düşünün. Böylesine can lı ve g ü zel b ir günü görme<br />

şansını onlann elinden a lam azsın ız.”<br />

“Teknemizden uzak dur," dedi M a lo rie sert b ir tavırla.<br />

Sessizlik. Adam yanıt verm edi. M alo rie k e n d in i hazırladı.<br />

Kapana kısılmış gibi hissediyordu. K o ru n m asızd ı. Sazlıklara<br />

doğru sürüklenen bir kayıktaydı. N e h rin üzerindeydi. Bu<br />

dünyadaydı.<br />

Sudan bir şey sıçrayınca M alorie n e fe sin i tuttu.<br />

“Hanımefendi,” dedi adam , “in an ılm a z b ir m anzara var.<br />

Tabii sisten rahatsız olm azsanız. E n so n n e z am an dışan baktınız?<br />

Yıllar mı oldu? Bu nehri daha ö n c e h iç gördün üz mü?<br />

Gökyüzünü? Gökyüzünün neye b e n zed iğ in i b ile hatırlamadığınıza<br />

bahse girerim .”<br />

Malorie dışandaki dünyayı o ld u kça iyi h atırlıy o rd u . Sonbahar<br />

yapraklarının altında oku ld an eve yü rü d ü ğü n ü hatırlıyordu.<br />

Komşularının çim enlerin i, b a h ç e le rin i ve evlerini<br />

hatulıyordu. Shannon’la birlikte çim lere yay ılarak bulutlan<br />

sınıf arkadaşlanna benzetm eye ça h şttk la n n ı hatırlıyordu.<br />

“Göz bağlanmızı çıkarm ayacağız,” dedi M alorie.<br />

“Ben onlardan çoktan vazgeçtim ,” dedi adam . “G öz bağlannı<br />

arkamda bıraktım. Siz de aynısını yapm ak islem ez misiniz?"<br />

“Bizi hemen yalnız bırak,” dedi M alorie em red ercesine.<br />

Adam bir kere daha iç geçirdi.<br />

70


“Sonsuza dek size m usallat olam azlar,” dedi. “Sizi sonsuza<br />

dek böyle yaşamaya zorlayamazlar. Bunu anlıyor musunuz<br />

banım efendi?"<br />

M alorie sag küreği yerine yerleştirdi ve sazlıklan iterek<br />

oradan kurtulabileceklerini düşündüğü tarafa doğru uzattı.<br />

“Göz bağlarınızı kendi ellerim le çözm ek zorunda kalacağım<br />

,” dedi adam ansızın.<br />

M alorie kıpırdam adı.<br />

Adam kabalaşıyordu. Sesi kulağa biraz öfkeli geliyordu.<br />

“Sadece nehirde karşılaşm ış iki kişiyiz,” diye devam etti.<br />

“U faklıkları da sayarsan dört kişi ederiz. Ve onları yetiştirme<br />

tarzından ötürü onları suçlayam am . Burada, dışarıya bakma<br />

cesaretine sahip olan tek kişi benim . Endişelerin seni sadece<br />

biraz daha endişelenebilm en için hayatta tutacaktır.”<br />

Sesi artık başka bir yerden geliyordu. M alorie adamın teknenin<br />

ön tarafına doğru geldiğini tahm in etti. M alorie’nin tek<br />

istediği onun yanından geçip gitm ekti. Ve o sabah ayrıldıklan<br />

evden olabildiğince uzaklaşm ak.<br />

“Sana ne diyeceğim biliyor m usun?” dedi adam aniden.<br />

Sesi korku tu cu derecede yakından geliyordu. “Onlardan birini<br />

gördüm ."<br />

M alorie, O ğlan’a uzanıp onu tişörtünün arkasından kendine<br />

doğru çekti. Ç ocu k kayığın çelik döşem elerine çarpıp<br />

acıyla bağırdı.<br />

Adam güldü.<br />

“Sandığınız kadar çirk in değiller hanım efendi.”<br />

M alorie küreği sazlığa daldırdı. Bocalıyordu. Sert bir şey<br />

bulm ak çok zordu. İnce dalları ve kökleri hissediyordu. Ve<br />

bir de çam uru.<br />

A dam a z son ra d elirec ek , diye düşündü M alorie. Ve size<br />

z a rar v erecek.<br />

“Nereye gid eceksin?” diye bağırdı adam. “Ne zaman bir<br />

dalın çatırdadığını duysan ağlayacak m ısın?”<br />

71


M alorie kayığı k u rtaram ıyord u .<br />

"Sakın g ö z b a ğ la n n ız ı ç ö z m ey in !" d iye bağırd ı çocuklara<br />

Adam onlardan b irin i g ö rd ü ğ ü n ü sö y lem işti. Ne zaman)<br />

Ne zam an ?<br />

•‘Delirdiğim i d ü şü n ü yorsu n , d eğ il m i? ”<br />

Sonunda kürek sert b ir yere d e n k g eld i. M alorie homut<br />

danarak itti. Kayık h arek etlen d i. S o n u n d a ö z g ü r kaldıklanm<br />

sanıyordu ama kayık, ad am ın te k n e s in e ç a rp tığ ı anda Malont<br />

yerinden sıçrayarak bir çığ lık attı.<br />

Seni köşey e sıkıştırdı.<br />

Zorla gözlerini m i a çacak tı?<br />

“Deliren kim m iş b akalım ? K e n d in e b ir b a k . Nehirde karşılaşan<br />

iki k iş i...”<br />

M alorie öne arkaya sallandı. K a y ığ ın a rk a sın d a b ir tür bojluk,<br />

açıkhk olduğunu sezdi.<br />

“... biri gökyüzüne b a k ıy o r ...”<br />

Malorie küreğin toprağa b a ttığ ın ı h is se tti.<br />

“... diğeri ise gözleri b ağlı b ir h a ld e te k n e kullanmaya<br />

çalışıyor.”<br />

Kayık neredeyse serb est k a lm ıştı.<br />

“Duruma şöyle b ir b a k ın c a .. . ”<br />

"H areket et!" diye bağırdı.<br />

Adam kıkırdadı. K ahkahası, b a h se ttiğ i g ö k y ü z ü n e doğru<br />

yükseliyordu. M alorie adam a, o n la n n e r e d e g ö rd ü n , diye sormak<br />

istiyordu ama yapm adı.<br />

“Bizi rahat bırak!" diye bağırdı M a lo rie .<br />

Çırpmması yüzünden n eh rin so ğ u k s u la n te k n en in içine<br />

sıçnyordu. Kız viyakladı. M alorie k e n d i k e n d in e , a d a m a onlan<br />

nerede gördüğünü sor, dedi. B elk i de h e n ü z tam olarak aklını<br />

kaybetmemişti. Belki yavaş yavaş d e lire ce k ti. B elk i de tüm<br />

gerçeklik algısını kaybetm eden ö n ce so n b ir iy ilik yapacaktı.<br />

Kayık an ık serbestti.<br />

72


Tom bir defasında deliliğin herkesi farklı etkilediğini söylem<br />

işti. Deli bir adam delirm eyebilirdi. En m antıklı olanların<br />

delirm esi ise diğerlerine göre daha uzun sürecekti.<br />

“Tanrı aşkına, gözlerini a ç!" diye bağırdı adam.<br />

Sesi değişm işti. Kulağa farklı, sarhoş gibi geliyordu.<br />

“K açm aktan vazgeç. G özlerin i aç!" diye yalvardı adam.<br />

“Onu din lem eyin !" diye bağırdı M alorie. Oğlan sırlını kadının<br />

göğsüne yaslam ıştı. Kız ise ensesine yapışm ıştı. M alorie<br />

hâlâ tir tir titriyordu.<br />

“Ç ocuklar, asıl deliren anneniz. Çıkarın şu göz bağlarınızı.”<br />

Adam aniden hırlayarak uludu. Sanki boğazında bir şey<br />

ölm üş gibiydi. H alatla kendisini boğm asına ya da teknenin<br />

pervanesinin ön ü n e atlam asına daha ne kadar vardı?<br />

M alorie çılg ın casın a kürek çekiyordu. Göz bağı arlık yeterince<br />

sıkı değildi.<br />

O nları y a k ın d a görm üş. G ördüğü şey şu an da bu nehirde.<br />

"Sakın g ö z b a ğ la rın ız ı açm ayın !" diye bağırdı M alorie tekrar.<br />

Şim di tekn en in yanından geçiyorlardı. “Beni anlıyor m u­<br />

sunuz? C ev a p verin.”<br />

“E v e t!” dedi O ğlan.<br />

“E v e t!” dedi Kız.<br />

Adam b ir kere daha uludu am a a n ık epeyce gerilerinde<br />

kalm ıştı. Sesi kulağa sanki bağırm ak istiyor da nasıl bağınlacağını<br />

unutm uş gibi geliyordu.<br />

Kayık yaklaşık k ırk m etre uzaklaştığında ve m otorun sesi<br />

güçlükle d u yulabilecek kadar belirsizleştiğinde M alorie öne<br />

doğru uzanıp O ğlan’ın om zuna dokundu.<br />

“E ndişelenm e A n n eciğ im ,” dedi Oğlan.<br />

M alorie sonra arkasına doğru uzanıp Kız'ın elini buldu.<br />

Hafifçe sıktı. Sonra ikisini de bırakıp yeniden kürek çekmeye<br />

koyuldu.<br />

“K uru m u su n ?” diye sordu Kız’a.<br />

“H ayır,” diye yanıtladı Kız.<br />

73


"Kurulanmak için battaniyeyi kullan. H em en .”<br />

Hava yeniden temiz kokuyordu. Ağaçlar. Su.<br />

Motordan çıkan dumanlar ve benzin kokusu çok gerilerde<br />

kalmışu.<br />

Evin nasıl hokluğunıt h a tır lıy o r m u su n , d iye düşündü<br />

Malorie.<br />

Teknedeki adamla karşılaşmış olm anın ona yaşattığı korkuya<br />

rağmen hatırladı. Evin bayat, b u n altıcı kokusunu hatırladı.<br />

Oraya ulaştığı gün de öyle kokuyordu. Ve asla hafif,<br />

lememişti.<br />

Teknedeki adamdan nefret etm iyordu. Tek hissedebildiği<br />

acıydı.<br />

“Çok iyi bir iş çıkardınız,” dedi M alorie çocu k lara. Ve tir<br />

tir titreyerek nehir boyunca kürek çekm eye devam etti.


on<br />

•■■7 '<br />

Malorie iki haftadır evde yaşıyordu. Ev arkadaşları, kilerdeki<br />

konserve gıdalarla ve dondurucuda kalan donmuş etlerle<br />

idare ediyordu. M alorie sabahları uyandığında elektriğin<br />

hâlâ kesilm ediğini görünce rahatlıyordu. Tek haber kaynakları<br />

radyoydu ama yayın yapmaya devam eden son programcı<br />

Rodney Barrett’ın onlara söyleyecek yeni hiçbir şeyi yoklu.<br />

Bunun yerine ağzında bir şeyler geveleyip duruyordu. Ö fkeleniyordu.<br />

Küfrediyordu. Ev arkadaşları daha önce adamın<br />

yayında uyuyakaldığını duymuşlardı. Ama tüm bunlara rağmen<br />

M alorie, neden onu dinlem eye devam elliklerini anlıyordu.<br />

Sesi evin arka planında usulca duyulsa da radyonun<br />

bulunduğu yem ek odasını doldursa da dışarıdaki dünyayla<br />

aralarındaki son bağlantıydı.<br />

M alorie çok tan kendini kapana kısılm ış gibi hissetmeye<br />

başlam ıştı. K lostrofobi korkunçtu ; hem kendisinin hem de<br />

bebeğinin üzerindeki baskısını hissedebiliyordu.<br />

Yine de o akşam ev arkadaşları bir parti verdi.<br />

Altısı da yem ek odasındaki m asanın etrafında toplandı.<br />

Kilerdeki konserve gıdaların, tuvalet kâğıtlarının, pillerin,<br />

m um ların, battaniyelerin ve diğer aletlerin yanı sıra Felix’in<br />

getirdiği ola eşlik eden birkaç şişe rom bile vardı. Felix aklı<br />

başında bir grupiansa daha ‘hippi’ insanlarla buluşm ayı um­<br />

75


duğunu daha eve gelir gelmez ü rkekçe itira f etm işti. Malont<br />

durumu ynizünden alkol ya da ot kullanm ayan tek kişiyjj<br />

Yme de bazı ruh halleri bulaşıcıydı ve Rodney Barretı hi(<br />

huyu olmamasına rağmen yum uşak şarkılar çalarken Malorit<br />

tebessüm etti. Hayatının ahşılageldik bir parçasına dönüşen<br />

hay'al dahi edilemez korkulara rağm en gülebildi.<br />

Yemek odasında bir piyano vardı. Yatak odasındaki dolabın<br />

yamnda yığılı haldeki komedi kitapları gibi piyano da oraya<br />

ait değilmiş gibi görünüyordu. Başka bir yaşam a ait gibiydi.<br />

Tom o sırada piyano çalıyordu.<br />

“Bu şarkı hangi perdeden?” diye sordu ter içindeki Tom<br />

Yemek odasının diğer tarafmdaki m asada o tu ran Felix’e sesleniyordu.<br />

“Perdelerden anlar m ısın?"<br />

Felix gülümsedi ve başmı iki yana salladı. “N ereden bilebilirim<br />

ki? Ama şarkıyı söylerken sana buradan eşlik edeceğim.'<br />

“Lütfen yapma,” dedi Don su bardağına koyduğu romunu<br />

gülümseyerek yudumlarken.<br />

“Hayır, hayır,” dedi Felix sıntarak. “G erçek ten çok iyiyim!"<br />

Felix ayağa kalkarken tökezledi. P iy an o n u n başındaki<br />

Tom’a kanldı. Birlikte “De-Lovely” isim li b ir şarkı söylediler<br />

Radyo, aynab dolabm üzerinde duruyordu. R od ney Barreit'm<br />

çaldığı müzik, sessizce CoIe Porter şarkısıyla çarpışıyordu.<br />

“Ke}'ßn nasıl Malorie?” diye sordu m asanın d iğer tarahnda<br />

oturan Don. “Buraya alışabildin m i?”<br />

“İyiyim," dedi. “Durmadan bebeği d ü şü n ü yoru m ."<br />

Don gülümsedi. Gülümsediğinde M alorie ad am ın yüz hallanna<br />

işleyen hüznü görebiliyordu. D on’un da kız kardeşini<br />

kaybettiğini biliyordu. Tüm ev arkadaşları y ık ıcı kayıplar yaşamışlardı.<br />

Cheryl’in korku içindeki annesi ve babası güneye<br />

gitmişti. O günden beri onlarla konuşm am ıştı. F e lix yaptığı<br />

her rasıgele telefon görüşmesinde erkek kardeşlerinden haber<br />

almayı umuyordu. Jules sık sık M alorie’n in de gördûgû<br />

ilana yanıl vemıeden önce apartmanının hem en dışındaki su<br />

76


oluğunda bulduğu nişanlısı Sydney’den bahsediyordu. Boğazı<br />

kesilm işti. Ama M alorie, en kötüsünün Tom’un hikâyesi<br />

olduğunu düşünüyordu. Tabii kOtü kelimesi hâlâ bir anlam<br />

ifade ediyorsa.<br />

Piyanonun diğer tarafından onu izlerken M aJorie'nin kalbi<br />

onun için duyduğu acıyla doldu.<br />

Bir anlığına, “D e-Lovely” bitm ek üzereyken radyonun sesini<br />

duydular. Rodney Barreıt’ın çaldığı şarkı da biliyordu.<br />

Sonra yeniden konuşm aya başladı.<br />

“D inleyin, d in ley in ,” dedi Cheryl. Odayı boylu boyunca<br />

geçip radyonun yanına çOmeldi ve sesini açtı. “Sesi her zamankinden<br />

daha huzursuz geliyor.”<br />

Tom radyoya ald ın ş etm edi. Ter içinde, içkisinden bir yudum<br />

alıp G ershw in’in “l’ve G ot R hythm ” isimli şarkısının giriş<br />

notalarını tıngırdatm aya koyuldu. Don, Cheryl’in neden<br />

bahsettiğini görm ek için döndü. V ictor’u okşam akla olan<br />

Jules ise sırtın ı duvara dayam ış vaziyette yerde oturuyordu.<br />

Başını radyoya doğru çevirdi.<br />

“Yaratıklar,” diyordu Rodney Barrett. Sesi uzayıp gidiyordu.<br />

“Bizden ne aldınız? Burada ne yapıyorsunuz? Bir amacınız<br />

var m ı?”<br />

Don m asadan kalkıp radyonun yanındaki Cheryl’e katıldı.<br />

Tom da piyano çalm aktan vazgeçti.<br />

“Daha önce doğrudan yaratıklarla konuştuğunu hiç duym<br />

am ıştım ,” dedi piyanonun önündeki tabureden.<br />

“A nnelerim izi, babalarım ızı, kız kardeşlerim izi, erkek<br />

kardeşlerim izi k a y b ettik ,” diyordu Rodney Barrett. “Karılarımızı,<br />

kocalarım ızı, sevgililerim izi ve arkadaşlarım ızı yitirdik.<br />

Ama hiçbir şey bizden koparıp aldığınız çocuklar kadar yakmadı<br />

canım ızı. B ir çocu k tan size bakm asını islemeye nasıl<br />

cüret ed ebild iniz?”<br />

M alorie, Tom ’a baktı. Dinliyordu. Gözleri mesafeliydi. Malorie<br />

ayağa kalkıp onun yanına gitti.<br />

77


Rodney Barreit’tan bahsederek, “Daha ö n ce de kederlendiği<br />

olmuştu,” dedi Cheryl. “Ama hiç bu hale geldiğini görmemiştim.”<br />

“Hayır," dedi Don. “Sanınm bizden daha sarh o ş.”<br />

“Tom,” dedi Malorie uzun taburede adam m yanına oturarak.<br />

“Kendini öldürecek,” dedi Don aniden.<br />

Malorie, D ona çenesini kapatm asını sö y lem ek üzere başım<br />

kaldudı ama sonra D ön ü n duyduğu şeyi fark etti. Rodney<br />

Barrett’ın sesindeki korkunç yalnızlığı ve ked eri.<br />

“Bugün bir hile yapacağım,” dedi B arrett. “B en d en alabileceğiniz,<br />

elimde kalan son şeyi önce b en a la ca ğ ım .”<br />

“Ulu Tannm,” dedi Cheryl.<br />

Radyo sessizdi.<br />

“Kapat şunu Cheryl,” dedi Ju les. “K a p a t ş u n u .”<br />

Cheryl radyoya uzanırken hoparlörlerd en b ir silah sesi<br />

yükseldi.<br />

Cheryl çığlık atü. Victor havladı.<br />

“Az önce olan da neydi?” diye sordu F e lix b o ş gözlerle<br />

radyoya bakarken.<br />

“Yaptı,” dedi Jules ifadesiz bir ses tonu yla. “B una inanamıyorum.”<br />

Odaya sessizlik çöktü.<br />

Tom piyanonun önündeki tabureden k a lk tı ve radyoyu b -<br />

patu. Felix içkisini yudumladı. Ju le s b ir d izin in üzerine çökmüş,<br />

Victorü sakinleştiriyordu.<br />

Aniden sanki az önceki silah sesinin y an k ısıy m ış gibi sokak<br />

kapısından bir ııkıru geldi.<br />

Onu ikinci bir tıkıru takip etti.<br />

Felix kapıya doğru hareketlendi am a D on o nu kolundan<br />

yakaladı.<br />

“Kapıyı öylece açamazsın adam ım ," dedi. “H aydi ama. Senin<br />

sorunun ne?”<br />

“Açmayacaktım k i!” dedi Felix. K olunu çek ip adamın<br />

elinden kurtardı.<br />

78


Kapıya bir daha vuruldu. Bir kadın onlara sesleniyordu.<br />

“M erhaba?”<br />

Ev arkadaşları sessizdi. Kim se kıpırdamıyordu.<br />

“Biri şuna yanıt v ersin ,” dedi M alorie kadına cevap verm<br />

ek için p iyan on u n önündeki tabureden kalkarken. Ama<br />

Tom ondan ö n ce davrandı.<br />

“E v e t!” diye seslendi. “Buradayız. Siz kim siniz?”<br />

“O lym pia! B en im adım O lym p ia! Beni içeri alır m ısınız?”<br />

Tom duraksad ı. Sarhoş görünüyordu.<br />

“Yalnız m ısın ? ” diye sordu.<br />

“E v e t!”<br />

“G özlerin kap alı m ı? ”<br />

“Evet, gözlerim kapalı. Ç o k korkuyorum . Lütfen beni içeri<br />

alın.”<br />

Tom, D o n ’a b aktı.<br />

“Biri süpürge sap ların ı g etirsin .” dedi Tom. Ju le s onlan getirm<br />

ek için od adan ayrıldı.<br />

“B eslen ecek b ir b o ğazı daha kaldırabileceğim izi sanm ıyorum<br />

,” dedi D on.<br />

“Sen d elirm işsin ,” d ed i F e lix . “D ışanda bir kad ın..."<br />

“F elix, n eler o ld u ğunu an lıy o ru m ,” dedi D on öfkeli bir tavırla.<br />

“B ütün ülk ey i eve d o ld u ram ayız.”<br />

“Ama şu anda k a p ın ın ö n ü n d e,” dedi Felix.<br />

“Ve biz de sa rh o şu z ,” dedi D on.<br />

Tom, “H aydi am a D o n ,” dedi.<br />

“Kötü b iri olm ad ığım ı b iliy o rsu n u z ,” dedi Don. “Ama kilerde<br />

ne kadar kon serv em iz kald ığın ı sen de en az benim kadar<br />

iyi b iliy o rsu n .”<br />

“M erhaba?” diye seslendi kad ın tekrar.<br />

“B e k le !” diye yanıtlad ı Tom.<br />

Tom ve D o n kısa b ir süreliğine boş gözlerle birbirlerine<br />

baktılar. Ju le s evin girişin e ulaştı. Süpürge saplanndan birini<br />

Tom’a uzattı.<br />

79


“Ne yapmak istiyorsanız onu yap ın,” dedi Don. “Ama<br />

onun yüzünden yiyeceğimiz daha çabuk tü k en ecek .”<br />

Tom sokak kapısına döndü.<br />

“Herkes,” dedi, “gözlerini kapatsın."<br />

Malorie, adamın ayakkabılarının evin girişindeki ahşap<br />

döşemelerin üzerinde çıkardığı sesi dinledi.<br />

“Oİympia?" diye seslendi Tom.<br />

“Evet!”<br />

“Şimdi kapi)i açacağım. Kapıyı açtığım da, kap ının açıldığı-<br />

ru duyduğunda olabildiğince hızlı bir şekilde içeri gireceksin.<br />

Anladın mı?”<br />

“Evet!"<br />

Malorie sokak kapısının açıldığını duydu. K apıdan bir pa-<br />

uru geldi. İki hafta önce ev arkadaşlarının onu içeri çektiği<br />

gibi Tom ün da kadım içeri çektiğini hayal etti. Kapı çarpılarak<br />

kapandı.<br />

“Gözlerini kapah n ıt!” dedi Tom. “Etrafa d okunup senden<br />

başka bir şeyin içeri girmediğinden em in olm aya çalışacağım .”<br />

Malorie, süpürge sapının duvarlara, d öşem elere, tavana ve<br />

sokak kapısına sümüğünü duydu.<br />

“Tamam,” dedi sonunda Tom. “Haydi, gözlerim izi açalım .”<br />

Malorie söyleneni yapugında Tom’un yan ında d ikilen güzel,<br />

solgun, koyu renkli saçlı kadını gördü.<br />

“Teşekkür ederim,” dedi kadın nefes nefese.<br />

Tom kadına bir şey sormak üzereydi ki M alorie araya girdi.<br />

“Hamile misin?” diye sordu O iym pia’ya.<br />

Oİympia bakışlannı indirip karnına baktı. Z angır zangır<br />

titreyerek bakışlannı kaldırdı ve başm ı evet anlam ında salladı.<br />

“Dön aylık hamileyim,” dedi.<br />

Bu inanılmaz,” dedi Malorie kadına yak laşırken. “Ben de<br />

öyle."<br />

"Siktir,” dedi Don.<br />

80


“Sizin k o m şu n u z u m ," dedi O iym p ia. “Sizi bu şekilde<br />

korkuiıu gum için ö z ü r d ilerim . K o cam hava kuvvetlerinde.<br />

H aftalardır o n d a n h a b e r a lam ad ım . Ö lm ü ş olabilir. Sizi duydum.<br />

A slında p iy a n o n u n sesin i. B uraya yiırû yecek cesareti<br />

toplam am b iraz z a m a n ım ı ald ı. N o rm ald e gelirken size kek<br />

getirird im .”<br />

O dadaki h e rk e sin az ö n ce şa h it olduğu k o rk u n ç ana rağmen<br />

O iym p ia’n ın m a su m iy e ti k ara n lığ ı ayd ınlattı.<br />

“G eld iğin için ç o k m u tlu o ld u k ,” dedi Tom am a M alorie,<br />

adamın sesin d ek i y o rg u n lu ğ u ve ik i h am ile kad ınla ilgilenecek<br />

olm anın getird iğ i b a sk ıy ı h issed eb iliy o rd u . “İçeri gel.”<br />

O iym p ia’yı k o rid o rd a n g e çirip o tu rm a od asına soktular.<br />

M erdivenlerin ö n ü n e g e ld ik le rin d e k a d ın nefesin i tutup duvarda<br />

asılı d u ran fo to ğ rafa işa re t etti.<br />

“A h !” dedi. “B u ad am b u rad a m ı? ”<br />

“Haynr,” d ed i T om . “A rtık b u rad a değil. O nu tanıyor olm a­<br />

lısın. G eorge. Bu ev in sah ib i o y d u .”<br />

O iym pia b aşıyla onay lad ı.<br />

“Evet, o nu b irço k d efa g ö rm ü ştü m .”<br />

Sonra ev a rk ad aşları o tu rm a od asında toplandı. Tom,<br />

Oiympia’yla b irlik te k a n ep ed e otu ru yord u . Tom sakin bir<br />

tavırla O iym p ia’ya e v in d ek i n e sn e le r konusu n d a soru lar sorarken<br />

M alorie u su lca d in led i. Sah ip o ld u k la n . A rkasında bırakııklan.<br />

Burada k u lla n a b ile ce k le ri.<br />

81


Malorie yaklaşık ûç saattir kürek çekiyordu. K ollanndaki kaslar<br />

yanıyordu. Kaytğın dibi, kürekleri her çekişinde azar azar<br />

sıçrattığı soğuk sularla d olm uştu. Birkaç dakika önce Kız çişinin<br />

geldiğini söylem iş, M alorie de ona yapm asını söylem işti.<br />

Artık K ız’ın idrarı, kayığın içindeki nehir sulanyia karışıyor<br />

ve M alorie’nin ayakkabıların ı ısıtıyordu. Yanından geçtikleri<br />

teknedeki adam ı düşündü.<br />

Ç ocuklar, diye d üşündü M alorie, göz bağlarını ç ık a r m a ­<br />

dılar. B ir b irlerin in k i d ışın d a d u y d u kla rı ilk insan sesiydi bu.<br />

Yine d e onu d in lem ed iler.<br />

Evet, onları iyi eğitm işti. Ama b u n u n düşüncesi bile hoş<br />

değildi. Ç o cu k la rı ö ylesin e korku tm u ştu ki h içb ir koşul altında<br />

ona karşı çıkam ıyorlard ı. İşte, çocu k ları eğitmefe bu<br />

anlam a geliyord u. G en ç b ir k ızk en M alorie durm adan anne<br />

ve babasına karşı çık ard ı. Evde şek er yem esine izin verm ezlerdi.<br />

M alorie gizli gizli yerdi. Evde korku film i izlem esine<br />

izin verilm ezdi. M alorie g ecen in b ir yarısında alt kata inip<br />

televizyonda korku film i izlerdi. A nne ve babası, oturm a<br />

odasındaki kan ep ed e u y u m asın ın yasak olduğunu söyled i­<br />

ğinde M alorie yatağ ın ı o tu rm a od asına taşım ıştı. B unlar ço ­<br />

cuklu ğunun kü çü k h ey ecan larıy d ı. M alorie’n in çocukları ise<br />

bunlardan tam am en bih ab erd i.<br />

83


Henüz ikisi de birer bebekken onlara gözleri kapalı bir şekilde<br />

uyanmayı öğretmişti. Ç ocukların kü m es telinden yapı),<br />

m ış yataklannın başında dikilerek elinde b ir sin ek lik le beklerdi.<br />

Teker teker uyanıp gözlerini a çtık la n n d a ise kollanna<br />

sertçe vururdu. Çocuklar ağlardı. M alorie eğilip parmaklarıyla<br />

gözlerini kapaurdı. Eğer gözlerini kap alı tutarlarsa tişörtünü<br />

kaldınr ve onlan emzirirdi. Û d û llendirirdi.<br />

“Anneciğim,” dedi Kız, “o, radyoda şark ı söyleyen adam<br />

mıydı?”<br />

Kız, bir zamanlar Felix’in d in lem ek ten zev k aldığı kasetten<br />

bahsediyordu.<br />

“Hayır,” dedi Oğlan.<br />

“Kimdi o zaman?” diye sordu Kız.<br />

Malorie söylediklerini iyice d uyabilm esi için K ız’a döndü.<br />

"Nehirle ilgisi olmayan soru lar so rm a y a ca ğ ın ız konusunda<br />

anlaştığımızı düşünüyordum . Y oksa an laşm am ızı mı<br />

bozuyoruz?"<br />

“Hayır," dedi Kız usulca.<br />

Çocuklar henüz üç yaşındayken o n lara k u y u d a n su getirmeyi<br />

öğretmişti. Kendi beline bağladığı h a la tın d iğ er ucunu<br />

Oglan’ın beline bağlardı. Sonra, ayak p a rm a k la rın ın uçlanyla<br />

patikayı hissetmesini söyler ve ku yu dan su ç e k m e işin i yapması<br />

için onu tek başına dışan gön derird i. M a lo rie , beceriksizce<br />

yukan çekilen kovanın sesini d in lerd i. O ğ la n elindeki<br />

kovayı eve güç bela taşırdı. M alorie, d efalarca ç o c u ğ u n kovayı<br />

elinden düşürdüğünü duym uştu. Ve kovayı h e r düşürdüğünde<br />

çocuğu bir kere daha kuyunun b aşın a g ö n d e rir ve aynı<br />

şeyleri baştan yapmasını söylerdi.<br />

Kız bundan nefret ederdi. K uyunun e tra fın d a k i arazinin<br />

“çok engebeli” olduğunu söylem işti. K ız ’a g ö re çim lerin altında<br />

insanlar yaşıyordu. M alorie, ku yu ya gid ip su çekmeyi<br />

kabul edene kadar Kız’a yiyecek verm eyi red d etm işti.


Biraz daha b ü y ü d ü k le rin d e ço cu k la rı oturm a odasının iki<br />

farklı köşesin e o tu rtu rd u . M alo rie h alın ın üzerinde dolanırdı.<br />

“N eredeyim ?” diye sord u ğu n d a O ğlan ve Kız parm aklarıyla<br />

ona işaret ederdi. S o n ra ü st kata çık a r ve onlara, “N eredeydim<br />

?” diye sorard ı. Ç o c u k la r gösterirdi. Hata yaptıklannda<br />

ise M alorie o n la ra b ağırırd ı.<br />

Ama pek hata yap m azlard ı. Ve kısa b ir süre sonra hiç hata<br />

yapm am aya b aşla m ışla rd ı.<br />

Tom bu n la rı g ö r s e n e d erd i, diye d üşündü. S a n a dün yadaki<br />

en iyi an n e old u ğ u n u sö y lerd i v e sen d e o n a inanırdın.<br />

Tom o lm a y ın ca M a lo rie k en d i için e dönm ü ştü . Ç ocuklar<br />

odalarında u y u rk e n m u tfa k ta b ir b aşın a otu ru r ve kendine<br />

defalarca o k a ç ın ılm a z so ru y u sorard ı:<br />

İyi b ir a n n e m isin ? D ü n y a ü zerin d e b öyle b ir şey kaldı mı?<br />

M alorie d izin d e h a fif b ir d o k u n u ş h issetti. N efesini tuttu.<br />

Ama o n a d o k u n a n O ğ la n ’dı. Y iyecek torbasını istiyordu.<br />

M alorie k ü re k le rd e n b irin i e lin d en b ıra k ıp cek etin in cebine<br />

uzandı ve y iy e cek to rb a sın ı ço cu ğ a verdi. Ç ocu ğun küçük<br />

dişlerinin, M alo rie tara fın d a n bu sab ah ortaya çık an lan a kadar<br />

dört b u ç u k sen e b o y u n ca k ilerd ek i rafta bekleyen fındıklan<br />

kırdığını duydu.<br />

Sonra M alorie k ü re k çek m ey i kesti. S ıca k basm ıştı. Hem<br />

de çok. San k i H aziran ayın d ay m ış gibi terliyordu. Ceketini<br />

çıkarıp o turduğu y e rin y a n ın a koydu. Sonra sırtında hafif bir<br />

dokunuş h issetti. K ız da a cık m ıştı.<br />

İyi b ir an n e m isin , diye sord u tekrar ken d in e ve K ız’a diğer<br />

yiyecek to rb asın ı uzattı.<br />

Ç ocu k larının b aşla rın ı k ald ın p asla görem eyecekleri yıldızlar<br />

kadar büyük hay aller ku rm aların ı nasıl bekleyebilirdi ki?<br />

M alorie b u n u n y a n ıtın ı b ilm iyord u .


l<br />

on<br />

' ' ' T<br />

Tom esk i gitar k ılıfın d an ve yastıktan bir şeyler yapıyordu.<br />

O lym pia, ü st k a tta M alorie’n in yatak odasının yanındaki odada<br />

uyuyordu. T ıp k ı T om ’u n ken d i odasını M alorie’ye verdiği<br />

gibi F e lix de y a ta k o d asın ı O iym p ia’ya verm işti. Felix artık<br />

oturm a o d asın d ak i kan ep ed e uyuyordu. B ir önceki gece Tom ,<br />

O iym p ia’n ın ev in d e old u ğunu söylediği şeylerin detaylı bir<br />

listesini y ap m ıştı. U m u t d olu b ir biçim d e başlayan konuşm a,<br />

ev ark ad a şla rın ın k u lla n a b ile ce k le ri b irk aç parça eşya uğruna<br />

d ışarı çık m a risk in i göze alm am aya karar verm eleriyle son<br />

bulm u ştu . K âğıt. B ir kova daha. O iym p ia’n ın kocasının alet<br />

ku tusu. Y ine de F e lix , gerek d uyduklan n d a çıkıp eşyaları<br />

a la b ile ce k le rin i sö y lem işti. D o n ise b azı şeylere sandıklan n -<br />

dan daha y a k ın b ir zam an d a ih tiy aç d u y acak lan n ı tekrar edip<br />

d urm uştu. F ın d ık , to n b a lığ ı, m a k a m a , baharatlar. Y iyecekler<br />

konusu n d a k o n u şu rla rk e n Tom kilerd e ne kadar erzakların ın<br />

kald ığın ı d iğ e rle riy le p ay laşm ıştı. E r ya da geç erzakların ın<br />

b itece k o lm a sı M a lo rie ’yi d erin d en endişelen d iriyord u.<br />

Ju le s k o rid o ru n so n u n d a k i k ü çü k odada uyuyordu. O d a­<br />

nın b ir u cu n a s e rilm iş y e r yalağındaydı. D o n ’un yatağı o n u n ­<br />

kinin h e m en k a rşısın d a y d ı. A ralarında, ü zerin e eşyalarını<br />

koydukları ah şap b ir m asa vardı. V icto r odada o n u n la b irlikteydi.<br />

Ju le s h o rlu y o rd u . K a seiçalard an hafif b ir m ü zik sesi<br />

87


yükseliyordu. Ses, Felix ve D ö n ü n kâğıt oynadıklara yemek<br />

odasından geliyordu. Chetyd ise m u tfa k ta k i lavabonun içine<br />

koyduğu kovada çam aşır yıkıyordu.<br />

M alorie, oturma odasındaki kan ep ed e T o m ’la yalnızdı.<br />

“Evin sahibi,” dedi M alorie. “Adı G eo rg e m u yd u? ilanı o<br />

mu vermişti? Siz geldiğinizde hâlâ burad a m ıy d ı? ”<br />

Arabanın ön cam ının iç k ısm ın a k o y m a k için koruyucu<br />

bir örtü yapmaya çalışan Tom başın ı k a ld ırıp M a lo rie ’nin gözlerinin<br />

içine baktı. Saçları am p ul ışığın d a iy ice sam an sansı<br />

görünüyordu.<br />

“Gazetedeki ilana ilk yan ıt v eren b e n d im ,” dedi Tom.<br />

“George harika bir adamdı. H erkes k a p ıla rın ı k ilitle rk e n yabancıları<br />

evine alm aktan çek in m ed i. A ynı zam a n d a gelişime<br />

açık bir adamdı. Tam bir düşünürdü. S ü re k li y e n i fikirler ortaya<br />

aup duruyordu. Belki de m e rce k le rle p e n c e re d e n dışan<br />

bakabilirdik? K ınk cam la? T elesk o p la? D ü rb ü n le ? E n parlak<br />

fikri buydu. Eğer soru n görü ş ç iz g im iz le ilg iliy se belki<br />

de yapmamız gereken görüş çiz g im iz i ya da a ç ım ız ı değiştirmekti.<br />

Onlara bir n esnenin a rk a sın d a n b a k a rsa k belki de<br />

yarauklar bize zarar verem ezdi. İk im iz d e g e rçe k te n bunu<br />

çözmeye uğraşıyorduk ama b u n u n h a k k ın d a k o n u şu p durmak<br />

George’a yetm iyordu. T eo rile rim iz i h a y a ta geçirmeyi<br />

denememizi istiyordu.”<br />

Tom konuşurken M alorie, m e rd iv en lerin k a rşısın d a k i duvarda<br />

asılı olan fotoğraflardaki yüzü hay al etti.<br />

“Don’un geldiği gece, üçüm üz b irlik te m u tfa k ta oturmuş<br />

radyo dinliyorduk. O sırada G eorge, o la n b ite n in nedeninin<br />

bir tür “yaşam biçim i” o lab ileceğ in i sö y led i. B u , M SN B C ’nin<br />

bu teoriyi ortaya atm asından ç o k d ah a ö n cey d i. George<br />

böyle düşünmesine neden olan b ir k ita p ta n b a h setti. Olast<br />

İmkânsızlıklar. Uzlaşm anın m ü m k ü n o lm ad ığ ı yaşam biçimlerinden<br />

söz ediyordu. Birbirine tam am en y a b a n cı bileşenlerden<br />

oluşan iki dünyanın y o llan k esişirse b iri d iğ erin e zarar<br />

verebilirdi. Ve bahsettiği şu diğer yaşam b içim i eğer b ir şekil-


de buraya g e le b ils e y d i... aslın d a G eo rg e’un olduğunu düşündüğü<br />

şey buydu. İsle y e re k ya da islem ey erek buraya gelm e­<br />

nin bir yolu n u b u lm u şla rd ı. G e o rg e ’u n bu fikrine bayılm ıştım<br />

ama D on o n d a n h o şla n m a d ı. Z am an ın ın çoğunu kimyasal<br />

m addeleri, gam a d a lg a la rın ı ve karşın d a olduğunun farkında<br />

o lm ad ığın için b a k tığ ın d a sana zarar verm e ihtim ali olan<br />

görünm ez şey leri a ra ştıra ra k In te rn e l’te geçirirdi. Evel, Don<br />

o zam anlar b izi ep e y ce zo rlu y o rd u . Ç o k tutkuluydu. Sen bile<br />

onun s in irle n d iğ in i a n la y a b iliy o rsu n . A m a G eorge, bir fikir<br />

onaya attığ ın d a n e k a d a r te h lik e li o lu rsa olsu n onu hayata<br />

geçirecek türde b ir a d a m d ı.”<br />

“F e lix ve Ju le s g e ld iğ in d e G eo rg e k ırık cam la dışarı bakmak<br />

k o n u su n d a k i te o risin i te st etm ey e hazırdı. İn ie m e ı’len<br />

bulduğu h er şey i o n u n la b irlik te o k u d u m . G ö rm en in nasıl<br />

gerçekleştiği, g ö rü ş ç iz g isi, o p tik y a n ılsam alar ve ışığın kırılması,<br />

te le sk o p la rın ç a lışm a ş e k li ve d ahası kon usunda öyle<br />

çok w eb site si vard ı k i! S ü re k li b u n la rd a n bahsediyorduk.<br />

Don, F e lix ve J u le s u y u rk e n G eo rg e ve b en m u tfak m asasının<br />

etrafında o tu ru p şem a la r çiz iy o rd u k . İleri geri yürür, sonra<br />

durup b an a d ö n e r ve ‘K u rb a n la r arasın d a gözlü k kullanan<br />

var m ıydı? E ğ er ö z el b ir a çı y a k a la y a b ilirsek b elk i de kapalı<br />

bir cam b izi k o ru y a b ilir,’ d erdi. S o n ra en az b ir saat boyunca<br />

bunu ta rtışırd ık .”<br />

“D u rm ad an h a b e rle ri izliy o r, y en i b ir ip ucu elde etmeye<br />

çalışıyorduk. İn s a n la n n k e n d ile rin i k o ru yab ilm eleri için işe<br />

yarar b ir yol b u lm a m ız a y a rd ım cı o la ca k bir bilgi kırıntısının<br />

peşindeydik. A m a ra p o rla r k e n d ile rin i tekrar etm eye başlamıştı.<br />

Ve G eo rg e da g ü n g e ç tik ç e sab ırsızlan ıyord u . “D eğiştirilm<br />

iş görü ş a ç ıs ı” k o n u su n d a k i teo risi hak kın d a konuştukça<br />

onu test etm ey e iy id en iyiye h ev eslen iyord u . M alorie, ben<br />

korkuyordum am a G eo rg e b a ta n b ir g em in in kaptanı gibiydi<br />

ve ö lm ekten k o rk m u y o rd u . İşe yararsa ne o lacak tı? İşe yaraması<br />

halinde d ü n y a n ın en k o rk u n ç salgın hastalığının tedavisine<br />

yardım cı o lm u ş o la c a k tı.”<br />

89


Tom konuşurken am p ulden y a y ıla n ış ık m avi gözlerindt<br />

dans ediyordu.<br />

“Ne kullandı?” diye sordu M alorie.<br />

“Bir video kam era,” dedi Tom . “Ü st k a tta b ir tane vardı.<br />

Şu eski VHS kam eralardan. B ize sö y le m e d e n yap tı. Bir gece,<br />

kamerayı yemek odasında asılı d u ran b a tta n iy e le rd e n birinin<br />

arkasına yerleştirm iş. O sabah e rk e n d e n u y a n ıp onu orada<br />

öylece uyurken buldum. B eni d u y d u ğu z a m a n ayağa kalkıp<br />

aceleyle kameraya koştu. T o m ,’ d ed i, ‘Y ap tım . B eş saatlik kayıt<br />

aldım. Her şey bu rad a, şu k a m e ra n ın için d e . B u şeyin tedavisini<br />

şu anda ellerim in arasında tu tu y o r o la b ilirim . Dolaylı<br />

görüş. Bir film . Bunu izlem eliyiz.’”<br />

“Ona bunun kötü bir fikir o ld u ğ u n u s ö y le d im . Ayrıca beş<br />

saatlik bir sûre içinde aslın da h iç b ir şey ç e k m e y i başaramamış<br />

olabileceğini de d ü şü nüyord u m . A m a b iz le rle paylaşmak<br />

istediği bir fikri vardı. O nu yoık an d aki y a ta k od aların d an birinde<br />

duran sandalyelerden b irin e b a ğ la m a m ız ı isted i. Kaydı<br />

orada izleyecekti. Sandalyeye b ağlı b ir ş e k ild e izleyeceğinden<br />

işlerin yolunda gitm em esi h a lin d e k e n d in e zarar vermesi<br />

mümkün olm ayacaktı. D o n g e r ç e k te n ç o k öfkelendi.<br />

George’a hepimiz için b üyük b ir te h lik e o ld u ğ u n u söyledi.<br />

Haklı olarak, neyle u ğraştığım ıza d a ir h iç b ir fik rim iz olmadığını<br />

ve George’un başına b ir şey g e lirse h e p im iz in başının<br />

belaya gireceğini tekrarlayıp d urd u. A m a F e lix ve ben ona<br />

karşı çıkmadık. Oylam a yap tık. G e o rg e ’u n b ö y le bir şeye<br />

kalkışmasını istem eyen tek k işi D o n ’d u . B u ra d a n ayrılmaktan<br />

bahsetti ama onu gitm em esi iç in ik n a e tm e y i başardık.<br />

Ve sonunda George, yapm ak isled iğ i şey iç in k e n d i evinde<br />

kimseden izin almasına gerek o lm a d ığ ın ı s ö y le d i. B en de onu<br />

sandalyeye bağlama görevini ü s tle n d im .”<br />

“Yaptın m ı?”<br />

“Evet."<br />

Tom’un bakışlan halıya kaydı.<br />

90


“G eorg e ö n c e k e sik k e sik n efes alm aya başlad ı. San k i b o ­<br />

ğazına b ir şey ta k ılm ış gibi. İki sa a ttir ü st kattaydı ve en ufak<br />

bir ses ç ık a rm a m ıştı. S o n ra b ize seslen d i. ‘T om ! Seni b o k ç u ­<br />

valı. B uraya gel. B u r a y a g el.' K ık ırd ıy o r, çığ lık la r atıyor, son ra<br />

da b ö ğü rü y o rd u . S esi b ir k ö p e ğ in k in i an d ırıy o rd u . Sand aly e­<br />

nin sert z e m in e ç a rp ılm a s e sin i d uyduk. Ç ığ lık çığlığa k ü fü r­<br />

ler savu ru y o rd u . J u le s o n a yard ım etm e k için ayağa k alkm aya<br />

yeltendi am a o n u d u rd u rm a k için k o lu n d a n yakalad ım . D in ­<br />

lem ek d ışın d a y a p a b ile ce ğ im iz h iç b ir şey yoktu . Ve h er şeyi<br />

duyduk. S an d a ly e k ırıltp ç ığ lık la r k e sile n e dek. S o n ra b e k le ­<br />

dik. U zu n b ir sü re b o y u n c a b e k le d ik . S o n u n d a hep b era b er<br />

üst kata ç ık tık . G ö z le rim iz b ağlı b ir h ald e V C R ’yi k a p a ttık ve<br />

sonra g ö z le rim iz i a ç tık . G e o rg e ü n k en d i k e n d in e y a p tık la n n ı<br />

gördük. O k a d a r ç o k ç e k iş tirm iş ti k i h a la tla r k a s la n n ı k esip<br />

k e m ik lerin e d a y a n m ıştı. B ü tü n b e d e n i, p a sta la n n ü z erin e<br />

sürü len şek e rli k a rışım ı an d ırıy o rd u . K an ve d eriler g ö ğ sü n ­<br />

deki, k a rn ın d a k i, b o y n u n d a k i, b ile k le rin d e k i, b a cak la n n d a -<br />

ki h a la tla rın ü stü n d e n sa rk ıy o rd u . F e lix ku stu . D o n ve b en ,<br />

G eorge’u n y a n ın a diz ç ö k tü k ve tem iz lem ey e b aşla d ık . İşim iz<br />

bittiğ in d e D o n k a se ti y a k m a m ız k o n u su n d a ısrar etti. Biz de<br />

yaktık. Ve k a se t y a n a rk e n ilk g e rçe k te o rim iz in de o n u n la b irlikte<br />

kül o ld u ğ u n u d ü şü n m e d e n ed em ed im . O n la ra ne tür b ir<br />

prizm ayla b a k a rsa k b a k a lım bize zara r v e re ce k le rd i.”<br />

M alorie su sk u n d u .<br />

“A m a ne var, b iliy o r m u su n ? G eo rg e h ak lıy d ı. B ir şek ild e.<br />

H enüz h a b e rle rd e b ile y a y ın la n m a d a n o lan b iten in so ru m ­<br />

lusunun b u y a ra tık la r o ld u ğ u n u ta h m in etm işti. K e sin lik le<br />

doğru yold ayd ı. E ğ er işle r ters g itm esey d i G eorg e, d ünyayı<br />

d eğ iştirecek tü rd e b ir ad am o la b ilird i.”<br />

T o m ü n g ö z le rin d e y aşlar vardı.<br />

“M alorie, o h ik â y ey le ilg ili b e n i en ç o k en d işelen d iren k o ­<br />

nunun ne o ld u ğ u n u b iliy o r m u su n ? ”<br />

“N ed ir?”<br />

91


“Kamera sadece beş saattir çalışıyordu ve bir şeyler yakaladı.<br />

Dışanda onlardan kaç tane var?”<br />

Malorie pencereleri örten battaniyelere baktı. Sonra yeniden<br />

Tom’a döndü. Yapmaya çalıştığı cam koruyucuyu ayarlıyordu.<br />

Yemek odasından hafif bir müzik sesi geliyordu.<br />

“Neyse,” dedi Tom elindekini havaya kaldırarak, “umanm<br />

bir işe yarar. Biliyorsun, George öldüğü için denemekten vazgeçmemiz<br />

söz konusu olamaz. Sanınm olanlar Don’u korkuttu.<br />

Bundan etkilendiğinden eminim.”<br />

Tom ayağa kalktı ve koca parçayı önünde tuttu. Malorie<br />

hafif bir çatırtı duydu ve Tom’un yapmaya uğraştığı şey paramparça<br />

olarak adamın ayaklannın dibine düştü.<br />

Malorie'ye döndü.<br />

“Denemekten vazgeçemeyiz.”


on iiç<br />

Felix ku yu ya g id en p a tik a d a ile rle rk en ev arkadaşlarının altı<br />

adet k o v asın d an b iri, ah şap o la n , sag elin d e sallanıyordu. Siyah<br />

d em ir sap ı k o v a n ın esk i g ö rü n m esin e neden oluyordu.<br />

D iğerlerinden d ah a ağırd ı am a F e lix b u n a aldırm ıyordu. Aslında<br />

b u n d an h o şla n d ığ ı b ile söy len eb ilird i. A yaklannın yere<br />

basm asını sa ğ la d ığ ın ı sö y lü y o rd u .<br />

Beline b ir h a la t b a ğ lıy d ı. H ala tın d iğer ucu ise evin arka<br />

kapısının h e m e n d ışın d a , toprağ a sap lan m ış çelik bir kazığa<br />

bağlanm ıştı. B o şta ç o k fazla m iktard a ip vardı. Bir kısm ı<br />

bacaklarına ve a y a k k a b ıla rın a sü rtü n ü y o rd u . H alata takılıp<br />

düşm ekten k o rk tu ğ u n d a n ip i so l eliyle k ald ın p vücudundan<br />

uzaklaştırdı. G ö z le ri b ağlıy d ı. P a tik a n ın sın ırların ı çizen eski<br />

fotoğraf ç e rçev e le rin e ait p a rçalar sayesinde patikadan uzaklaşıp<br />

u z a k la şm a d ığ ın ı a n lıy o rd u .<br />

“Tıpkı O p e ra tio n ’d aki g ib i!” diye seslendi kazığın yanında<br />

gözleri b ağlı b ir h ald e b e k le m e k te olan Ju le s ’a. “O oyunu<br />

h atırlıy o r m u su n ? A yak p a rm a k la n m ın ahşaba her temas<br />

edişinde g ö rü n m e y e n b ir alarm m ek an izm asın ı çalıştırm ışım<br />

gibi h isse d iy o ru m .”<br />

Ju le s, F e lix k u y u y a d oğru yü rü m eye başladığından beri<br />

konuşuyordu. Ev a rk a d a şla rı b ö y le istem işti. Biri su çekm eye<br />

giderken d iğeri de sesiy le evden ne kadar uzaklaştığım fark<br />

93


etmesini sağlıyordu. Ju le sü n önem li bir şey anlatııgı yoklu<br />

Üniversitede aldığı notlardan bahsediyor, m ezun olduktan<br />

sonra girdiği ûç iş hakkında konuşuyordu. F elix, Jules’un<br />

söylediklerinin ancak birkaç kelim esini anlayabiliyordu. Ama<br />

bu sorun değildi. Jules konuştuğu sü rece F e lix kendini daha<br />

az yalnız hissedecekti.<br />

Ama sandığı kadar yalnız değildi.<br />

KuşTiya tosladığmda oraya u laştığını anlad ı. Kaldınm taş<br />

lan kullamlarak örülmüş duvar bacağın ı çizd i. Böylesine yavaş<br />

yürürken canmm bu kadar çok yan m ası F e lix ’i hayrete<br />

düşürmüştü. Koşuyor olsaydı n eler o la b ileceğ in i tahmin etmeye<br />

çalışü.<br />

“Jules, kuyudayım! Şu anda kovayı b a ğ lıy o ru m .”<br />

Felix’i bekleyen tek şey Ju le s değildi. C h eryl de evin kapalı<br />

kapısının ardında bekliyordu. M utfakla d ik ilm iş kapının ardmdan<br />

olan biteni dinliyordu. D ışanda h er an b ir şeyler ters<br />

gidebileceğinden mutfakta da b irin in b eklem esi konusunda<br />

anlaşmışlardı. Kadın, “sigorta” olarak oyn adığı rolün bugün<br />

bir anlam taşımamasını um uyordu.<br />

Kuyunun açık ağzının hem en üzerinde ahşap bir enine<br />

bağlantı çubuğu vardı. Bunun her iki u cunda b irer dem ir kanca<br />

bulunuyordu. Felix’in kuyuya gid erken ahşap kovayı yamnda<br />

götürmesinin nedeni de buydu. K ancalara kusursuz bir<br />

şekilde oturan tek kova oydu. Kuyudaki halatı kovaya bağladı.<br />

Sağlamlığını kontrol ettikten sonra kolu çev irip halatı olabildiğince<br />

gerdi. Artık serbest kalan ellerini pan to lo n u n a sildi.<br />

Sonra dışanda bir şeylerin hareketlendiğini duydu.<br />

Hızla başını çevirerek ellerini kaldırıp y ü zü n e siper etti.<br />

Ama hiçbir şey olmadı. Ona h içb ir şeyin saldırdığı yoktu.<br />

Jules’un arka kapının hem en yanında d ik ilm iş konuştuğunu<br />

duyuyordu. Adam, makine teknisyenliği yap tığı dönem e dair<br />

bir şeyler geveliyordu. Tamir ettiği şeylerden bahsediyordu.<br />

94


Felix dinled i.<br />

S cn çe n efes ala ra k k o lu tek b ir tur ters tarafa döndürdü<br />

ve kulağını b a h çen in geriy e kalan k ısm ın a çevirdi. H alat artık<br />

kovayı kan cad an a la b ile ce ğ i ya da ku yu n u n taştan örü lm üş<br />

ağzının ü zerin d e havada asılı b ıra k a b ile ce ğ i kad ar gevşekti.<br />

Bir dakika kad ar b e k le d i. Ju le s ona seslen d i.<br />

“Her şey yolu n d a m ı F e lix ? ”<br />

Felix y a n ıt v e rm e d e n ö n c e etra fım biraz daha d in led i. C e ­<br />

vap verdiği sırad a s e sin in tam o la ra k nered e olduğunu ele<br />

verdiğinden k o rk tu .<br />

“Evet. B ir şey d u y d u ğu m u sa n d ım .”<br />

“N e?”<br />

“Bir şey d u y d u ğu m u sa n d ım ! Şim d i suyu a lıy o ru m .”<br />

Felix kolu çev ire re k kovayı indird i. K o v an ın , ku yu nun<br />

duvanndaki taşlara ça rp u g ım duydu. Ç ık an sesleri içi boş<br />

yankılar takip ed iy ord u . F e lix , k o v a n ın suya u laşm ası için<br />

kolun y irm i defa d ö n m e si g e rek tiğ in i b iliyord u . K o lu n kaç<br />

tur attığım saym aya b aşlad ı.<br />

“Bu on b ird i, bu o n ik i, bu o n ü ç ...”<br />

O n d okuzda k u y u n u n d ib in d e n k o v a n ın suya çarpm a sesi<br />

geldi. K ovanın d o ld u ğ u n d a n em in o lu n ca tekra r y u karı çek ti.<br />

K ancalan sa b itled i, h a la tı çö zd ü ve tek ra r Ju le s ’a d oğru yü rü ­<br />

meye başladı.<br />

Bunu ü ç defa te k ra rla y a ca k tı.<br />

“İlkini g e tiriy o ru m ,” diye sesle n d i F e lix .<br />

Ju les hâlâ a ra b a la rı ta m ir e tm e k te n b ahsed iyord u . F e lix<br />

ona ulaştığında Ju le s ad a m ın o m zu n a d o ku n d u . G en ellik le<br />

bu noktada, arka k a p ın ın h e m en yan ın d a d ik ile n ev arkadaşı<br />

içeride b ekleyen e ilk k o v a n ın geld iğ in i h ab er v erm ek için h a ­<br />

fifçe kapıya vuru rd u am a Ju le s tered d ü t etti.<br />

“Orada ne d u y d u n ?” d iye sordu.<br />

Ağır kovayı taşım akta o la n F e lix biraz d üşündü.<br />

“Büyük o lasılık la b ir g ey ik ti. E m in d eğ ilim .”<br />

95


“Ormandan mı geld i?”<br />

“Nereden geldiğini b ilm iy o ru m .”<br />

Jules suskunlaştı. Sonra F e lix ad am ın hareketlendiğim<br />

duydu.<br />

“Yalnız olduğumuzdan em in olm ak için etrafı m ı anyorsun?'<br />

“Evet."<br />

Tatmin olduğunda Ju le s arka kap ıya ik i d efa vurdu. Ko<br />

vayı Felbc’in ellerinden aldı. C h eryl k a p ıy ı h ız lıca açtığında<br />

kovayı ona uzattı. Sonra kapı y en id en k ap an d ı.<br />

“İşte İkincisi,” dedi Ju le s, F e lix ’e b a şk a b ir kova uzatırken.<br />

Felix kuyuya doğru yü rü m eye k o y u ld u . E lin d e taşımakla<br />

olduğu kova metal sacdan y ap ılm ıştı. E vd e b u n u n gibi üç Une<br />

kova vardı. Kovanın d ibine iki tane a g ır taş p arçast koymuşlardı.<br />

Tom, kovanın suya b a tm a y a ca k k a d a r h a fif olduğunu<br />

fark ettiğinde böyle bir önlem alm ıştı. A ğırd ı am a ahşap olan<br />

kadar ağır değildi. Ju les yen id en k o n u şm a y a başladı. Şimdi<br />

köpek ırklanndan bahsediyordu. F e lix b u n la n daha önce de<br />

duymuştu. Ju le sü n bir zam an lar C h e rry ad ın d a beyaz bir<br />

labradoru vardı. Söylediklerine göre o n u n k a d a r yaramaz tek<br />

bir köpek dahi görm em işti. Ayağı to p rağ a sa p la d ık la n ahşap<br />

parçasına takılınca Felix az k alsın d ü şe ce k ti. Ç o k h ızlı yürüyordu.<br />

Bunu biliyordu. Yavaşladı. Bu d efa ku yu ya vardığında<br />

elini uzatarak kuyuyu hissetti. K ovayı k u y u n u n taş duvannın<br />

üzerine koydu ve bağlantı çu b u ğ u n a d o la n m ış vaziyetteki halatı<br />

kovamn sapına bağlam aya b aşlad ı.<br />

Bir şey duydu. Yine. U zaklarda b ir y e rle rd e ağaçların arasında<br />

bir şeyler dolaşıyor gibiydi.<br />

Felix kendi etrafında döndüğü sırad a y a n lışlık la çarparak<br />

kovayı kuyunun duvanndan içe ri d ü şü rd ü . K ol o olmadan<br />

döndüğünden kova kuyunun d ib in e s e rtç e çarp tı. Metalin<br />

taşa vurduğunda çıkardığı ses k u la k la rı sa ğ ır ed ecek kadar<br />

yüksek sesle yankılandı. Ju le s ona seslen d i. D önü p duran<br />

96


Felix kendisini so n d erece savunm asız hissediyordu. Bir kere<br />

daha sesin nered en geld iğ in i anlayam am ıştı. Sertçe nefes alarak<br />

etrafını d in led i. K ald ırım taşından örülm üş duvara dayanarak<br />

bekledi.<br />

Rüzgâr, a ğ açlard aki y ap rakların hışırdam asına neden<br />

oluyordu.<br />

Başka h içb ir şey yoktu .<br />

“F e lix ? ”<br />

“Kovayı ku yu ya d ü şü rd ü m !”<br />

“Bağlı m ıy d ı?”<br />

D uraksadı.<br />

Felix gergin b ir şek ild e ku yu ya döndü. Bağlantı çubuğundan<br />

sarkan h a la n k o n tro l etti ve kovayı kuyuya düşürmeden<br />

önce bağlam ayı b e ce rd iğ in i gördü. H alatı bıraktı ve bahçenin<br />

geri kalanın a d oğru d öndü. D uraksadı. Sonra ikinci kovayı<br />

çekm eye koyuld u .<br />

Eve geri d önüş yolu n d a Ju le s ona sorular sorup duruyordu.<br />

“F e lix , iyi m is in ? ”<br />

“E v et.”<br />

“Sadece kovayı d ü şü rd ü n , öyle m i? ”<br />

“İçeri d üşürd üm . E vet. Yine b ir şey duyduğum u sandım ."<br />

“D uyduğun ses neye benziyordu? Dallar çiürdıyor muydu?”<br />

“Hayır. Evet. B elk i. B ilm iy o ru m .”<br />

Felix, J u le s ’a u laşu ğ ın d a Ju le s kovayı aldı.<br />

“Bugün b u n u yap ab ileceğ in d en em in m isin ?”<br />

“Evet. Ç o k tan iki kova doldurdum bile. Sorun yok. Sadece<br />

orada tuhaf şey ler d uyup duruyorum Ju le s ”<br />

“Sonuncu yu b e n im d old urm am ı ister m isin ?”<br />

“Hayır. Ben y a p a b ilirim .”<br />

Ju les arka kap ıya vurdu. C heryl kapıyı açıp kovayı aldı ve<br />

Jules’a ü çü n cü yü uzattı.<br />

“Ç ocuklar, siz iyi m isin iz ?” diye sordu kadın<br />

97


“E vet,” dedi Felix. “İy iy iz .”<br />

Cheryl kapıyı kapattı.<br />

“İşte burada,” d e d iju le s. “B ana ih tiy a c ın olu rsa seslenmen<br />

yeter. Unutma, birbirim ize b a ğ lıy ız .”<br />

Halau çekiştirdi.<br />

“Tamam .”<br />

Kuyuya doğru ilerlerk en F e lix b ir k ere d aha kendi kendine<br />

yavaşlaması gerektiğini h a tırla tm a k z o ru n d a kaldı. Neden<br />

acele ettiğinin farbndaydı. T ekrar J u l e s ’u n y ü zü n e bakabileceği,<br />

pencerelerdeki b attan iy eler sa y e sin d e k en d in i güvende<br />

hissedebileceği eve geri d ö n m e k istiy o rd u . Y ine de kuyuya<br />

tahmininden önce ulaştı. B ağlantı ç u b u ğ u n d a k i halatı yavaşça<br />

kovanın sapına bağladı. S o n ra d u ra k sa d ı.<br />

Halatın diğer ucu n d ak i J u le s ’u n s e s in d e n b aşk a çıt çıkmıyordu.<br />

Dünya doğal olam ayacak kad ar s e ssiz g örü nü yord u .<br />

Felbc kolu çevirdi.<br />

“Bu birdi, bu ik i...”<br />

Jules konuşuyordu. Sesi u z ak lard an g e liy o rd u . Ç ok uzaklardan.<br />

“...bu altı, bu yed i...”<br />

Jules’un sesi gergin geliyord u. N e d e n g erg in geliyordu?<br />

Gergin olması için bir sebep m i vard ı?<br />

“...bu on, bu on b ir...”<br />

Felix’in göz bağının ardında b e lire n ter d am lacık lan yavaşça<br />

burnu boyunca süzüldü.<br />

Az sonra içeride o la cağ ız , diye d ü şü n d ü F e lix . S a d ece üçüncü<br />

kovayı doldur ve bu rad an s ik tir olu p ...<br />

Sesi bir kere daha duydu. Ü çü n c ü d efa.<br />

Ama artık nereden geldiğini a n la y a b iliy o rd u .<br />

Ses, kuyunun içinden geliyordu.<br />

Kolu bırakıp geriye doğru b ir ad ım a ttı. K o v a , su yüzeyine<br />

çarpıp kuyunun içine su sıçratm ad an ö n c e taşlara çarparak<br />

düştü.


B ir şey h a r e k e t e lli. S u y u n iç in d e b ir şey h a r e k e l elli.<br />

Suyun için d e h a r e k e l ed e n b ir şey m i v a r?<br />

A niden ü şü d ü . Ç o k ü şü d ü . T ir tir titriy o rd u .<br />

Ju le s ona sesle n d i a m a F e lix ses ç ık a rm a k istem ed i.<br />

Bekledi. Ve b e k le d ik ç e k o rk u s u arttı. S a n k i sessiz lik g ittik ­<br />

çe g ü çlen iyor g ib iy d i. S a n k i d u y m a k iste m e d iğ i b ir şeyi d uymak<br />

ü zereym iş g ib i. A m a h iç b ir ses g e lm e y in ce k e n d i k en d in i<br />

yanıldığına ik n a e tm e y e ça b a la d ı. T a b ii ki k u y u n u n için d e b ir<br />

şey olabilird i am a n e h ird e d e o la b ilird i. Ya da o rm an d a da.<br />

Veya çim lerd e.<br />

Ses, d ışarıd a h e r h a n g i b ir y e r d e n g e lm iş o la b ilird i.<br />

Tekrar k u y u y a y a k la ş tı. H alata u z a n m a d a n ö n ce taş d u v a­<br />

ra d oku n d u . P a rm a k la rın ı d u v a rın ü z e rin d e gezd ird i. G e n işliğini<br />

tah m in e tm e y e ç a lışıy o rd u .<br />

B u ra y a s ığ a b ilir m isin ? B ir i b u ra y a sığ a b ilir m i?<br />

Em in d eğ ild i. K o v a y ı o ld u ğ u yerd e b ıra k m a y a h a z ırla n a ­<br />

rak eve d ö n d ü . S o n ra k u y u y a d ö n ü p k o lu h ız lı h ız lı ç e v irm e ­<br />

ye başladı.<br />

O lm a y a c a k ş e y le r d u y u y o rsu n . A k lın ı k a ç ır ıy o r s u n d oslu m .<br />

Şunu y u k a r ı ç e k d e e v e d ö n . H em en .<br />

Ama k o lu ç e v irirk e n b a ş e d e m e y e ceğ i kad ar b ü y ü k b ir hal<br />

alabilecek k o r k u n u n to h u m la rın ın a tıld ığ ın ı h isse tti. K o v a­<br />

nın her z a m a n k in d e n b ira z d ah a a ğ ır o ld u ğ u n u d ü şü nd ü .<br />

HAYİR.ı A ğ ır D E Ğ İL ! K o v a y ı Y U K A R I ç e k v e ev e D Û N !<br />

ŞİM D İ!!!<br />

Kova k u y u n u n a ğ z ın a u la ştığ ın d a F e lix durdu. T ek eliyle<br />

yavaşça k o v aya u z a n d ı. E li tir tir titriy o rd u . P arm ak ları k o v a­<br />

nın ıslak m e ta l a ğ z ın a d o k u n d u ğ u n d a sertçe y u tk u n d u . K olu<br />

kilitledi. S o n ra e lin i k o v a n ın iç in e so k tu .<br />

“F e lix ? ”<br />

Ju le s sesle n iy o rd u .<br />

F e lix , k o v a n ın iç in d e su d a n b a şk a h iç b ir şey h issetm ed i.<br />

G ördün m ü ? R es m e n h a y a l g ö rü y o rsu n ...<br />

99


İslak ayaklann arkasındaki çim lerd e çıkard ığı sesi duydu<br />

Felix kovayı düşürüp koşm aya başladı.<br />

Düştü.<br />

Ayağa kalh.<br />

Ayağa kalkıp koşmaya devam etti.<br />

Jules ona sesleniyordu. O na yan ıt verdi.<br />

Tekrar düştü.<br />

Ayağa halk. Ayağa halk.<br />

Tekrar ayağa kalktı. K oşm aya b aşlad ı.<br />

JulesTn elleri üzerindeydi.<br />

Arka kapı açıldı. Başka b irin in e lle rin i daha üzerinde hissetti.<br />

İçerideydi. Herkes aynı anda k o n u şu y ord u . Don bağınyordu,<br />

Cher)'l bağırıyordu. Tom h e rk e se sakin olmalannı<br />

söyleynp duruyordu. Arka kapı kap an d ı. O İym p ia neler olduğunu<br />

sordu. Cheryl neler o ld u ğu n u sord u . Tom herkese<br />

gözlerini kapatmalannı söylerken b iri F e lix ’e dokundu ve sonunda<br />

Jules herkese sessiz olm aları için bağırd ı.<br />

Herkes sustu.<br />

Sonra Tom sessizce konuşm aya b aşlad ı.<br />

“Don, arka kapının etrafını k o n tro l e ttin m i? ”<br />

“Doğru yaptığımı nasıl b ileb ilirim ki d o stu m ? ”<br />

“Sadece kontrol edip etm ediğini so rd u m .”<br />

“Ettim. Evel. E ltim .”<br />

Tom, “Felix, ne oldu?” diye sordu.<br />

Felix olanlan anlattı. H atırlayabildiği tüm detayları. Tom<br />

en son olanlan tekrar anlatm asını isted i. A rka kap ın ın önünde<br />

olanlan bilmek istiyordu. F e lix ’i içeri alm ad an önce olanlan.<br />

İçeri alındığı sırada o lanlan . F e lix hatırlayabild iği her<br />

şeyi baştan anlattı.<br />

“Tamam,” dedi Tom tekrar. “G özlerim i a çıy o ru m .”<br />

Malorie gerildi.<br />

“Ben iyiyim," dedi Tom. “Sorun y o k .”<br />

100


Malorie gözlerini açlı. M u lfak lezgâhın ın üzerinde su dölü<br />

iki kova vardı. F e lix arka kap ının yanında gözleri bağlı bir<br />

halde duruyordu. Ju le s ise göz bağını çözüyordu.<br />

“Şu kapıyı k ilitle y in ,” dedi Tom.<br />

“K ilitli,” dedi C heryl.<br />

“Ju le s,” dedi Tom , “y em ek odasındaki sandalyeleri şu kapının<br />

önüne yıg. Sonra da m asayı yem ek odasındaki pencerenin<br />

önüne d evir.”<br />

“Töm ,” dedi O lym p ia, “b eni kork u tu y ö rsu n .”<br />

“D on, b en im le gel. K itap lığ ı ön kap ının önüne çekeceğiz.<br />

Felix, C heryl, o tu rm a od asınd ak i kanepeyi yan çevirin. Pencerelerden<br />

b irin i o n u n la kap atın. D iğerini de kapatabilm em iz<br />

için bir şeyler b u la cağım .”<br />

Ev arkadaşları b o ş g ö zlerle Tom ’a bakıyorlardı.<br />

“H aydi,” dedi sab ırsız b ir şekild e. “H arekete g e çin !”<br />

Evin farklı k ö şe le rin e d a g ıld ık lan sırada M alorie, Tom’un<br />

koluna dokundu.<br />

“Ne v ar?”<br />

“O lym pia ve b en de yardım edebiliriz. Ham ileyiz, sakat<br />

değil. Ü st k attak i şilte le ri p en cerelerin önüne çekeceğiz.”<br />

“Tam am , am a b u n u gözleriniz bağlı bir şekilde yapın. Ve<br />

hayatınızda hiç o lm ad ığ ın ız kadar d ikkatli davranın.”<br />

Sonra Tom m u tfa k ta n ayrıld ı. M alorie ve O lym pia oturma<br />

od asından g e ç e rle rk e n D o n ço k ta n yerini alm ış, kanepeyi<br />

çev iriy o rd u . Ü st k a tta ik i kad ın özenli bir şekilde<br />

M alorie’n in ş ilte sin i yan çev irip p encereyi örten battaniyenin<br />

üzerine d ayad ı. A yn ısın ı O iy m p ia’n ın ve C heryl’in odalarında<br />

da yap tılar.<br />

Yeniden alt kata in d ik lerin d e tüm kapıların ve pencerelerin<br />

önüne b irer b a rik a t ku ru ld uğunu gördüler.<br />

Ev arkadaşları o tu rm a odasında toplandı. Birbirlerine çok<br />

yakın bir vaziyette ayakta dikiliyorlardı.<br />

“Tom ,” dedi O lym p ia, “d ışarıda b ir şey mi var?”<br />

101


Tom yanıt veımeden önce duraksadı. Malorie, Olympia’nın<br />

gözlerinde korkudan daha derin bir şey gördü. O da aynı şey<br />

hissediyordu.<br />

“Olabilir.”<br />

Tom pencerelere bakıyordu.<br />

“Ama bir... geyik de olabilirdi, değil mi? Geyik olamaz mı?'<br />

“Olabilir.”<br />

Ev arkadaşlan teker teker oturma odasındaki halının üzerine<br />

oturdu. Omuz omuza, sırt sırlaydılar. Kanepe pencerelerden<br />

birine dayanmış, mutfaktaki sandalyeler de diğerinin<br />

önüne yığılmışa. Odanın ortasında sessizlik içinde oturdular.<br />

Ve dinlediler.


4<br />

on dört<br />

Kürek ç e k e rk e n n e h r in s o ğ u k s u la n M a lo rie ’n in p an to lo n u n a<br />

sıçn yord u . H er h a rek e tin d e , n e h ird e k i yaratık lard an b irin in<br />

fırlayıp e lle rin i tu tm a sın ı ve k a ç ış ça b a la n m suya d ü şü rm esini<br />

b ekliyord u . T ü y le ri d ik e n d ik e n oldu.<br />

H atırlad ığ ı k a d a rıy la O iy m p ia ’n ın b e b e k k itab ın d an çok<br />

şey ö ğ ren m işti. A m a S o n u n d a ... B ir B e b e k ! isim li kitap ta gerçekten<br />

a k lın ı b a şın a g e tire n b ir cü m le vardı:<br />

B e b e ğ in iz s a n d ığ ın ız d a n d a h a zekid ir.<br />

M alorie b a şla n g ıç ta b u n u k a b u l e tm e k te z o rlan m ıştı. Yeni<br />

dünyada b e b e k le re g ö z le rin i açm a d a n u yanm ayı ö ğretm ek<br />

zorunda k a lıy o rla rd ı. Ç o c u k la r k o rk u için d e büyüyordu.<br />

B ilin m ey en lere y e r y o k tu . T ü m b u n la ra rağ m en O ğlan ’ın da<br />

Kız’m da o n u şa şırttığ ı a n la r o lm u ştu .<br />

B ir d efasın d a ç o c u k la rın ü st k a tta k i korid o ra dağılm ış<br />

olan d erm e ça tm a o y u n c a k la rın ı to p lad ık tan so n ra oturm a<br />

odasına g irm iş ve o ra d a , b irin c i k a t k o rid o ru n u n son u n d aki<br />

odada b ir şey lerin h a re k e t e ttiğ in i d uym uştu.<br />

“O ğ la n ? ” d iye sesle n m işti. “K ız ? ”<br />

Ama ç o c u k la rın y a ta k od asın d a o ld u ğunu biliyordu. Bir<br />

saatten d aha k ısa b ir sü re ö n ce o n la n b eşik lerin e hapsetm işti.


Malorie gözlerini kapatm ış ve k o rid o ra çıkm ıştı.<br />

Sesin nereden geldiğini anla m ıştı çü n k ü evdeki her şeyin<br />

tam olarak nerede durduğunu b iliyord u . D o n ve Julesü n bir<br />

zamanlar paylaştığı odadaki m asan ın ü zerin d e duran kitaplardan<br />

biri düşmüştü.<br />

Çocuklann yattığı odanın ö n ü n e g eld iğ in d e Malorie duraksadı.<br />

Tek du>'abildiği hafif b ir h o ru ltü y d u .<br />

İkinci çarpma sesi, ku llan ılm ayan od alard an birinden<br />

gelmiş ve M alorie’nin nefesinin k e silm e sin e ned en olmuştu.<br />

Banyodan sadece birkaç adım u zak lık ta y d ı. Ç o cu k la r uyuyordu.<br />

Eğer banyoya ulaşmayı b e ce rirse k e n d isin i koruyabilirdi.<br />

Gözleri kapalı bir halde k o lla n n ı y ü z ü n e sip er etti ve hızla<br />

hareket ederek banyonun k a p ısın ı b u lm a d a n önce duvara<br />

çarpu. İçeri girdiğinde kalçasın ı lavab o y a vurd u . Panik içinde<br />

duvarlara dokunarak asılı vaziy ettek i h av lu y a ulaştı. Havluyu<br />

sıkıca gözlerinin çevresine bağlad ı ve ik i d ü ğ ü m attı. Sonra<br />

açık kapının arkasında asıl aradığı şey i b u ld u .<br />

Bir balu.<br />

Silahlı ve gözleri bağlı b ir şek ild e b a n y o d a n çık tı. Baltanın<br />

sapını iki eliyle kavrayarak daim a k ap alı o ld u ğ u n u bildiği kapıya<br />

doğru yavaşça yaklaşm aya b aşlad ı. O k a p ı a rtık açıktı.<br />

İçeri girdi.<br />

Baltayı körlemesine göz hizasında savu rd u . B altan ın ahşap<br />

duvara çarpmasıyla etrafa saçılan kıy m ık la r M a lo rie ’nin çığlık<br />

atmasına neden oldu. D öndü ve baltayı y e n id e n savurdu ama<br />

bu defada karşıdaki duvara v urm uştu.<br />

“Dışan çık! Çocuklanmı ra h a t b ıra k !"<br />

Nefes nefese bekledi.<br />

Tek bir yanıt duymak, tek bir cevap işitm e k için . Buradaki<br />

kitaplan yere deviren her neyse onu d u y m ak için .<br />

Sonra ayaklannın dibinde O glan’ın sız la n d ığ ın ı duydu.<br />

“Oğlan?”<br />

104


Hayrete d üşm ü ş b ir hald e d izlerin in üzerine çöküp çabucak<br />

oğlanı buldu. H avluyu çık a rıp gözlerini açtt.<br />

Oğlanın m in icik e llerin d e bir cetvel tuttuğunu gördü. Kitaplar<br />

ise hem en yanındayd t.<br />

Çocuğu alıp yatak o d asın a taşıdı. O daya girdiğinde çocu<br />

gun küm es telin d en yap tığt b e şiğ in in a çık olduğunu gördü<br />

Çocuğu yer y ata ğ ın ın h e m en yan ına b ırak tı. Sonra teli ka<br />

patıp oğlandan y e n id e n a çm a stn ı isted i. O ğlan’ın tek yaptığ<br />

boş gözlerle M a lo rie ’ye b a k m a k tı. M alorie kü çü k kilitle oy<br />

nayıp oğlandan k ilid i açıp açam ayacağın ı gösterm esini istedi<br />

Ve çocuk so n u n d a yap tı.<br />

M alorie ço cu ğ a b ir to k a t attı.<br />

Sonunda... B ir B e b e k !<br />

O iym pia’n ın b e b e k k ita b ın ı h atırlad ı. K itap artık onundu.<br />

Ve d urm adan göz ard ı etm ey e çalıştığ ı o tek cüm le yeniden<br />

gün yüzüne çık tı.<br />

B ebeğin iz s a n d ığ ın ız d a n d a h a zekid ir.<br />

Bu onu o ld u m o la sı e n d işelen d irm işti. Ama şim di teknede,<br />

kılavuz o la ra k ç o c u k la rın k u la k la rın ı ku llanırken nehrin<br />

ilerisinde k a rşıla şa b ile ce k le ri şey lere ço cu k la rın olabildiğince<br />

hazır olm asını u m u y o rd u .<br />

Evet, ç o c u k la rın ö n le rin d e k i teh lik elerd en çok daha zeki<br />

olmasını d iliyord u.


miyordu. Koku mutfakta epeyce kuvvetliydi ve belli belirsjj<br />

oturma odasındaki havada asılı kalm ıştı.<br />

“Nehir suyunu içm eye v arım ,” dedi C heryl. “Şansımı d,.,<br />

neyecegim.”<br />

“Dışan mı çıkacaksın?” diye sord u O lym p ia. “Kapınındı,<br />

ger tarafında dışarı çıkm am ızı b e k ley en b ir şey olabilir!”<br />

“Ne duyduğumdan em in d eğ ilim ,” d ed i F elix. Bunu defalarca<br />

tekrarlamıştı. Herkesi k o rk u ttu ğ u için kendisini suçlu<br />

hissettiğini söylüyordu.<br />

“Büyük olasılıkla bir in san d ı,” dedi D on. “Muhtemelen<br />

bizi soşmaya çalışan b iri.”<br />

“Bunu şimdi konuşm ak zoru nda m ıy ız ? ” diye sordu Jules.<br />

“Aradan bir gün geçti. H içbir şey d u ym ad ık. Biraz daha bekleyelim.<br />

Bir gün daha. O zam an k e n d im iz i daha iyi hissedip<br />

hissetmediğimize bakarız.”<br />

“Kovalardan bile su içerim ,” dedi C h eryl. “Lanet olasıca<br />

bir kuyudan bahsediyoruz. H ayvanlar d urm adan kuyuların<br />

içine düşer, orada ölürler. Büyük o la sılık la tüm bu zaman boyunca<br />

içinde ölü hayvanların yüzdüğü su d an içiyorduk.”<br />

“Bu bölgedeki su daima tem iz o lm u ştu r,” dedi Olympia.<br />

Malorie ayağa kalktı. M utfağın g irişin e kad ar yürüdü. Ahşap<br />

kovanın ağzındaki su d am lacık ları, tıp kı m etal kovadaki<br />

gibi ışıl ışıl panldıyordu.<br />

Bize ne yapabilir, diye düşündü.<br />

“Biraz içmeye ne dersin?” diye sordu Tom .<br />

Malorie döndü. Adam hem en yan ın d a dikiliyordu. Omzu,<br />

kapının eşiğinde Malorie’ye sürttü.<br />

“Yapamam Tom."<br />

“Zaten senden yapmanı isteyem em . A m a b en yapabilirim.’<br />

Malorie gözlerini adam ınkilere d ik tiğ in d e Tom ’un ciddi<br />

olduğunu anlamıştı.<br />

“Tom."<br />

Tom, oturma odasındakilerin yüzlerine b akm ak için döndü.<br />

108


“Ben içeceğim ,” dedi.<br />

“Kahramanlığa gerek y o k ,” dedi Don.<br />

“Kahraman olm aya çalışm ıyorum Don. Sadece susadım.”<br />

Ev arkadaşları sessizdi. M alorie arkadaşlannın yüzlerindeki<br />

ifadeden onunla aynı şeyi hissettiklerini anladı. Tüm korkusuna<br />

rağmen b irinin suyu içm esini istiyordu.<br />

“Bu d elilik,” dedi F elix. “Elaydi, ama Tom. Başka bir yol<br />

bulabiliriz."<br />

Tom oturm a odasına girdi. M asanın başında oturan Felix’in<br />

gözlerinin içine baktı.<br />

“Beni kilere kilitle. O rada içeceğim .”<br />

“Oradaki koku şû zû n d en aklını kaçırırsın ,” dedi Cheryl.<br />

Tom ün yüzünde hüzünlü bir gülüm sem e belirdi.<br />

“Hemen arka bahçem izd e b ir kuyu var,” dedi. “Eğer ondan<br />

faydalanam azsak h içb ir şeyi kullanam ayız. Bunu yapmama<br />

izin v erin .”<br />

“Şu anda kim e benzediğini biliyor m usun?” diye sordu Don.<br />

Tom bekledi.<br />

“George’a benziyorsun. Tek farkınız onun bir teorisinin<br />

olmasıydı.”<br />

Tom, pencerenin ken anna yaslanm ış yemek masasına baktı.<br />

“Aylardır b u rad ayız,” dedi. “Eğer dün kuyuya bir şey girdiyse<br />

büyük olasılıkla daha önce de girm iştir.”<br />

“Bahane b u lu y o rsu n ,” dedi M alorie.<br />

Tom, kadının suratın a bakm ak için dönm eden yanıt verdi.<br />

“Başka seçeneğim iz var m ı? Tabii ki, nehir var. Ama hastalanabiliriz.<br />

G erçekten ço k hastalanabiliriz. İlacımız yok. Tek<br />

sahip olduğum uz şey kuyudaki su. Sahip olduğumuz tek ilaç<br />

o. Başka ne yapabilir ki? Bir sonraki kuyuya kadar yürüyecek<br />

miyiz? Sonra ne olacak? O nu n içine bir şeyin girmemiş olması<br />

için dua m ı ed eceğiz?”<br />

M alorie, b irer b irer durum u kabullenen ev arkadaşlarını<br />

izledi. D o n ’un yüzündeki isyankâr ifade endişeyle doldu.<br />

109


Olympia’nın gözlerindeki k o rk u , s u ç lu lu k duygusuna dönûy<br />

tû. M alorie’ye gelince, Tom ’u n b ö y le b ir şey yapmasını isle<br />

miyordu. Eve geldiği gü nden b e ri, ilk d efa Tom ’un bu evdeki<br />

konumu kör ediciydi. O , burada y a şan a n h e r şeyin en önemli<br />

parçasıydı.<br />

Ama onu durdurm ak yerin e c e sa re tin i toplayarak ona yardım<br />

etti.<br />

“Kiler olm az,” dedi M alorie. “A k lın ı k a ç ın p bütün erzakımızı<br />

yerle bir edersen ne o la c a k ? ”<br />

Tom ona döndü.<br />

“Haklısın,” dedi. “O zam an tavan a ra sı o lsu n .”<br />

“Oradaki pencereden atlam aya k a lk ışırs a n ölürsün. Orası<br />

buradan çok daha y ü k sek .”<br />

Tom boş gözlerle M alorie’ye b a k tı.<br />

“Uzlaşalım,” dedi. “İk in ci kat. B en i b ir yerlere kilitlemen<br />

gerekecek. Ve burada beni k ilitle y e b ile c e ğ in h içb ir yer yok."<br />

“Benim odamı k u lla n a b ilirsin .”<br />

“O oda,” dedi D on, “G eorg e’u n v id eo y u izlem ek için kullandığı<br />

oda.”<br />

Malorie’nin bakışlan yen id en T o m ’a kaydı.<br />

“Bunu bilm iyordum .”<br />

“Haydi, şu işi bitirelim ,” d ed i Tom .<br />

Malorie’nin yanından geçip m u tfağa g irm ed en önce bir<br />

anlığına duraksadı. M alorie o nu takip e tti. E v arkadaşlan ise<br />

sürü halinde onlan izliyordu. Tom d o la p ta n b ir bardak çıkardıgmda<br />

Malorie nazikçe ad am ın k o lu n u kavrad ı.<br />

“Bununla iç,” dedi. Adama b ir k ah v e filtresi uzattı. “Bilmiyorum.<br />

Bir filtre. Kim b ileb ilir k i? ”<br />

Tom filtreyi aldı. K adının g ö z lerin in için e b aktı. Sonra bardağı<br />

ahşap kovaya daldırdı.<br />

Bardağı çıkanp havaya kaldırdı. Ev a rk a d a şla n yanm daire<br />

şeklinde etrafında toplanm ışlardı. B o ş g ö z lerle bardağın içindekine<br />

bakıyorlardı.<br />

110


Felix’in h ik â y e sin in a y n n tila r i M a lo rie ’n in b ir k ere daha<br />

ürperm esine n ed en o ld u .<br />

Tom elin d ek i b a rd a k la m u tfa k ta n ayrıld ı. Ju le s m u tfa k d o ­<br />

labından bir m ik ta r h a la t a lıp o n u n p e şin d e n g itti.<br />

Diğer ev a rk a d a şla n k o n u şm u y o rd u . M a lo rie b ir e lin i k arnına,<br />

d iğ erin i ise tezgâh a k o y d u am a sa n k i ö ld ü rü cü b ir m ad ­<br />

deye d o k u n m u ş g ib i h e m e n ç e k ti.<br />

Bulaşıcı.<br />

Ama e lin i k o y d u ğ u y e rd e h iç su y o k tu .<br />

Yukarıda, y a ta k o d a sın ın k a p ısı k a p a n d ı. J u le s ’u n h alatın<br />

bir ucunu k a p ı k o lu n a , d iğ e rin i d e tıra b z a n la ra b ağla m a sın ı<br />

dinledi.<br />

Tom a rtık k a p a n a k ıs ılm ış v aziy ettey d i.<br />

T ıpkı G e o r g e gibi.<br />

Felix ev in için d e v o lta a tıy o rd u . D o n , k o lla n n ı b irb irin e<br />

kavuşturm uş b ir h a ld e d u v a ra y a sla n m ış, y ere b ak ıy o rd u . J u ­<br />

les d öndüğü nde V ic to r o n a g itti.<br />

Yukarıdan b ir ses g eld i. M a lo r ie ’n in n e fe si k esild i. E v a rk a ­<br />

daşları tavana b a k tı.<br />

Bekled iler. D in le d ile r. F e lix sa n k i ü st k a ta çık a c a k m ış gibi<br />

hareketlendi. S o n ra d u rd u .<br />

“Ç o k tan içm iş o lm a lı,” d ed i D o n sessiz ce.<br />

M alorie o tu rm a o d a sın ın g irişin e y ö n eld i. M erd iv en lerin<br />

başlangıcı sa d e ce o n ad ım ö te sin d e y d i.<br />

Sadece s e ssiz lik vard ı.<br />

Ve son ra h a fif b ir tık ır tı d u y u ld u .<br />

Ve Tom bağırdı.<br />

Tom bağırd ı. Tom b a ğ ırd ı. T om b a ğ ırd ı. Tom.<br />

M alorie ç o k la n m e rd iv en le re d o ğru h a rek e ıle n m işıi am a<br />

Jules onu geçti.<br />

“Burada k a l!” diye b u y u rd u M a lo rie ’ye.<br />

M alorie ad am ın m e rd iv en le ri tırm a n ışın ı izledi.<br />

“T o m !”<br />

111


“Jules, ben iyayim.”<br />

Tomün sesini duyunca M alorie d erin b ir nefes aldı. Ayakta<br />

durabilmek için tırabzana tutundu.<br />

“İçtin mi?” diye sordu Ju le s k ap ın ın d iğer tarafından.<br />

“Evet. İçtim. İşiyim .”<br />

Diğer ev arkadaşları artık M a lo rie’n in arkasında toplan<br />

mıştı. Konuşmaya başladılar. B aşlan g ıçta k ısık sesle konuşuyorlardı.<br />

Sonra heyecan içinde. Ü st k attak i Ju le s halatı açtı<br />

Tom elinde boş bir bardakla yatak odasın d an çıktı.<br />

“Nasıl bir histi?” diye sordu O iym p ia.<br />

Malorie gülümsedi. D iğerleri de. B ir bard ak su içmenin<br />

nasıl bir his olduğunu sorm anın k a ra n lık dahi olsa mizahi bir<br />

yönü vardı.<br />

“Aslında,” dedi Tom m erdivenleri in e rk e n , “büyük olasılıkla<br />

hayatım boyunca içtiğim en gü zel su y d u ...”<br />

Alt kata ulaşüğında M alorie’n in g ö z le rin e baktı.<br />

“Filtre fikrini sevdim ,” dedi. S o n ra k a d ın ın yanından geçip<br />

bardağı üzerinde telefonun durd uğu sehpaya bıraktı ve<br />

diğerlerine döndü. “Haydi, şu m o b ily a la n yerlerin e koyalım.<br />

Burayı tekrar bir eve d önü ştü relim .”


Malorie nehird e öğle g ü n eşin in sıcak lığ ını hissetti ancak bu,<br />

ona huzur v erm ek yerin e o anda ne kadar göz önünde olduklannı<br />

hatırlatıyordu.<br />

“A n n eciğ im ,” diye fısıld ad ı O ğlan.<br />

M alorie ö n e d oğru eğildi. A hşap kü rekteki kıymıklardan<br />

biri avcunu deldi. Bu ü ç etm işti.<br />

“Ne o ld u ?”<br />

“Şşşt,” dedi O ğlan.<br />

M alorie k ü rek çek m ey i b ırak tı. D inlem eye başladı.<br />

Oğlan haklıydı. Solların d ak i toprak parçasında bir şeyler<br />

hareket ediyordu. D allar k ın id ı. H em de birden fazla sayıda dal.<br />

T ekn ed eki a d a m bu n eh ird e b ir şey gördü, diye çığlıklar atıyordu<br />

M alorie’n in zih n i.<br />

O o lab ilir m iyd i? O rm an d aki o olabilir miydi? Peşlerine<br />

düşmüş, ço cu k la rın göz b ağlarım söküp çıkarm ak için kapana<br />

kısılm alarım b e k liy o r o la b ilir m iydi?<br />

Daha fazla dal k ın id ı. Yavaşça hareket ediyordu. Malorie<br />

arkalarında b ıra k tık la rı evi d üşündü. O rada güvendeydiler.<br />

Neden oradan ayrılm ışlard ı ki? G itm ekte oldukları yer daha<br />

mı güvenliydi? N asıl daha gü venli olabilirdi? Gözlerinizi açamadığınız<br />

b ir d ünyada sah ip olm ayı um ut edebileceğiniz lek<br />

şey bir göz bağı değil m iydi?<br />

113


Oradan a y n id ık çü n kü b a z ı in s a n la r g e le c e k en küçûh hj,<br />

haberi beklerken b a z ıla rı k en d i h a b e r le r in i y a z a r.<br />

Tıpkı Tom ün söyled iği g ib i. M a lo rie on d an ilham almaj.<br />

tan asla vazgeçm eyeceğini b iliy o rd u . N e h rin ortasında onu<br />

düşünmek bile M alorie’ye u m u t v eriy o rd u .<br />

Tom, demek istiyordu o n a , f ik i r l e r i n g e r ç e k te n iyiydi.<br />

“Oğlan,” diye fısıldadı te k ra r k ü re k çek m ey e koyulduğu<br />

sırada. Sol taraftaki sazlık lara ç o k y a k la şm a k ta n korkuyordu<br />

“Ne duydun?”<br />

“Çok yakında an n eciğim . K o rk u y o ru m .”<br />

Bir anlığma sessizlik oldu. M a lo rie sessiz liğ e rağmen tehli.<br />

kenin sadece birkaç adım ö te le rin d e o ld u ğ u n u hayal ediyordu<br />

Sese kulak kabartm ak için k ü re k ç e k m e y i kesti. Boynunu<br />

sola doğru uzattı.<br />

Kayığın ön tarafı sert b ir şey e ç a rp tı. M a lo rie irkildi. Çocuklar<br />

çığlık attı.<br />

Sazlığa girdik/<br />

Malorie küreklerden b irin i ç a m u r u n o ld u ğ u n u düşûndûgii<br />

yere dogm sapladı ama k ü reğ in u cu h iç b ir y ere d enk gelmedi.<br />

“Bizi rahat b ırak !” diye b ağırd ı y ü z ü n d e çarp ık bir ifadeyle.<br />

Aniden evin d uvarlannı ö zled i. N e h ird e d u v ar yoktu. Alılannda<br />

kiler yoktu. Ü stlerin d e b ir ç a tı k a tı y o k tu .<br />

"Anneciğim!"<br />

Kız onun adını h ay k ın rk en d a lla n n a ra sın d a n bir şey fırladı.<br />

Büyük bir şey.<br />

Malorie küreği bir kere daha sap lad ı am a tek yaptığı suyu<br />

ikiye yarmakü. Oğlan’ı ve K ız’ı y a k a la y ıp k e n d in e doğru çekti.<br />

Bir hırlama duydu.<br />

“Anneciğim!”<br />

“Sessiz olun.'” diye bağırdı K ız’ı iyice k en d in e doğru çekerken<br />

Bu o teknedeki adam m ıydı? A k lın ı k a ç ır a n ? Y aratıklar hırlar<br />

mıydı? Ses çıkarırla r m ıydı?<br />

114


İkinci h ırlam anın ü zerin e M alorie k arşılan n d ak i yaratığın ne<br />

olduğunu anladı. K ö p ek b en zeri b ir hayvandı. K öpekgillerdendi.<br />

K urtlar.<br />

K urtlardan b irin in p e n ç e s i o m z u n u p arçala m a d a n ö n ce<br />

harekele g e ç e ce k z a m a n ı o lm a d ı.<br />

Ç ığlık attı. O a n d a s ıc a k k a n ın ın k o lu b o y u n c a yayılm aya<br />

başladığını h isse tti. S o ğ u k su k a y ığ ın d ib in d e ça lk a la n ıy o rd u .<br />

İdrar da.<br />

K oku m u zu a ld ıla r , d iy e d ü şü n d ü M a lo rie . P a n ik için d e<br />

başını sağa so la ç e v iriy o r v e k ü re ğ i a m a ç sız ca o rad an oraya<br />

savuruyordu. K e n d im iz i s a v u n a m a y a c a ğ ım ız ı b iliy o rla r.<br />

A lçak sesli b ir h ırla m a d a h a d u y d u . B u b ir sü rü yd ü . K ayığın<br />

burnu b ir şey e ta k ıld ı. M a lo r ie k ü re ğ in in y ard ım ıy la k a y ı­<br />

ğın b u n u n u k u rta rm a y a ç a lış tı a m a k a y ık , s a n k i k u rtla r k a y ı­<br />

ğı tutm uş da b ıra k m ıy o rm u ş g ib i k e n d i e tra fın d a d ö n ü y o rd u .<br />

K a y ığ a a t la y a b ilir le r ! K A Y IĞ A A T L A Y A B İLİR LE R ! S ü rü ­<br />

nerek k ay ığ ın ö n ta ra fın a g it. K a y ığ ın b u rn u n u k u rta rm a k<br />

zorundasın.<br />

Küreği ç o c u k la rın b a ş la rın ın ü z e rin d e n savu ru p çığ lık la r<br />

alarak ayağa k a lk tı. K a y ık sağa d o ğ ru y a tın ca M alo rie b ir a n lığına<br />

b a ta ca k la rın d a n k o rk tu . D e n g e sin i k u rd u ğ u sırad a k u rtlar<br />

yeniden h ırla m a y a b a şla d ı. O m z u , d ah a ö n c e h iç h isse tm e ­<br />

diği kadar b ü y ü k b ir a c ıy la y a n ıy o rd u . B ir y a n d a n o m zu n u tu ­<br />

tarak elin d ek i k ü re ğ i v a h şi b ir şek ild e k a y ığ ın b u rn u n a doğru<br />

savurdu. A m a y e tişe m iy o rd u . Ö n e d o ğ ru b ir ad ım daha attı.<br />

“A n n e c iğ im !”<br />

D izlerin in ü z e rin e d ü ştü . O ğ la n a rtık y a n ı b aşın d ayd ı. T i­<br />

şörtüne tu tu n u y o rd u .<br />

“Beni b ıra k m a n g e r e k iy o r,” d iye b a ğ ırd ı M alorie.<br />

Bir şey suya atla d ı.<br />

M alorie b a şın ı sesin g e ld iğ i y ö n e çev ird i.<br />

B u ra d a su ne k a d a r sığ ? K a y ığ a ç ık a b ilirle r m i? K u rtla r KA ­<br />

YIĞA Ç IK A B İL İR M İ??<br />

115


Hızla dönerek kayığın u cu n a kad ar sürü ndü ve karanlığa<br />

doğru uzandı.<br />

Arkasındaki çocu k lar çığ lık a ttı. S u lar sıçradı. Tekne sallandı.<br />

Kurtlar hırladı. Ve k ap alı g ö z lerin in karanlığında<br />

Malorie’nin eli bir agaç k ö k ü n e d e n k geldi.<br />

Bağırarak iki koluyla u zan d ı. S o l o m zu acıyordu. Dondu<br />

rucu Ekim havasını p arçalan m ış te n i ü z erin d e hissediyordu.<br />

Diğer eliyle ikinci bir agaç k ö k ü b u ld u .<br />

Sıkışmışız. O k a d a r! S ık ış m ış ız !<br />

Agaç köklerini iterek o ra d a n u z a k la şm a y a çalıştığı sırada<br />

kayığa bir şey çarptı. K ayığın d ış y ü z e y in i çizen pençelerin<br />

sesini duyabiliyordu. K u rtla r kaynğa çık m a y a çalışıyordu.<br />

Kayık gıcırdayarak k ö k le rin a ra s ın d a n kurtuldu. Malorie<br />

dört bir yanlarında s u la n n s ıç r a d ığ ın ı duyabiliyordu. Biı<br />

hırlama daha duydu ve s ıc a k lığ ın ı h is s e tti. O şey, yüzüne<br />

fazlasıyla yakındı.<br />

Kulaklan sağır edici b ir ç ığ lık a tıp itti.<br />

Sonunda serbest kaldılar.<br />

Malorie hızla d önerken tö k e z le d i ve o rta d a k i oturma yerinin<br />

üzerine devrildi.<br />

"Oğlan!” diye bağırdı.<br />

“Anneciğim!"<br />

Soma uzamp Kız'ı oturağın k e n a n n a b ü zü lm ü ş halde buldu.<br />

“İkiniz de iyi m isiniz? K on u şu n b e n im le ! ”<br />

“Korkuyorum,” dedi Kız.<br />

“Ben iyiyim A nneciğim ,” d ed i O ğ lan .<br />

Malorie küreklere asıldı. Y oru lm a n o k ta sın ı çoktan geçen<br />

sol omzu ona karşı koyuyordu. A m a o m z u n u zorlayarak harekete<br />

geçirmeyi başardı.<br />

Malorie kürek çekiyordu. Ç o c u k la r a y a k la rın ın ve dizlerinin<br />

dibine sığınmışlardı. A hşap k a y ık su yu yararak ilerliyordu,<br />

Malorie’nin tek yaptığı kü rek ç e k m e y e devam etmekti.<br />

116


Başka ne yapabilirdi ki? K ü rek ç e k m e k d ışın d a b a şk a ne y a p a ­<br />

bilirdi? Kurtlar p eşlerin e d üşebilirdi. Burada nehrin derinliği<br />

ne kadardı?<br />

Malorie kürek çek iyord u . K olu , vücudunun yanında öylesine<br />

sallanıyor gibiydi am a yine de kürek çekm eye devam etti.<br />

Çocukları götürdüğü yer a rtık orada olm ayabilirdi. Gözleri<br />

görmeden k a lk ıştık la n , işk en cey e benzeyen bu yolculuk bir<br />

hiçle sonuçlanabilird i. P ek i ya oraya u laştıklan zaman güvende<br />

olacaklar m ıydı? A rad ığ ı şey o r a d a d eğ ilse ne olacaktı?


i<br />

on yedi<br />

7<br />

“Bizden k o rk u y o rla r,” d ed i O İy m p ia anid en .<br />

“Ne d em ek is tiy o rsu n ? ” d iye sordu M alorie. M erd ivenin<br />

üçüncü b asam ağın d a o tu ru y o rla rd ı.<br />

“Ev ark a d a şla rım ız . K a rın la rım ız d a n k o rk u y o rlar ve b u ­<br />

nun n ed en in i b iliy o ru m çü n k ü gü n ü n b irin d e bu b eb ekleri<br />

doğurtm ak z o ru n d a k a la c a k la r.”<br />

M alorie o tu rm a o d a sın a b a k tı. İk i ayd ır o evdeydi. B eş aylık<br />

ham ileydi. O da b u n la n d ü şü n m ü ştü . T abii ki düşünm üştü.<br />

İri, m asu m g ö z le rin i M a lo rie'y e çev iren O İym pia, “Sen ce<br />

kim yap a ca k ?” d iye sord u .<br />

“T o m ,” d ed i M alo rie.<br />

“Tam am , am a evde b ir d o k to r olsaydı ken d im i ço k daha<br />

iyi h issed erd im .”<br />

M alorie d e b u n u d ü şü n ü p d uru yord u. D oğum yapacağı<br />

o kaçınılm az gü n gelip çata ca k tı. D o k to r yoktu . İlaç yoktu .<br />

A rkadaşlan veya a ilesi yan ın d a değild i. D oğu m u n göz açıp<br />

kapayana kad ar b itm e sin i d iliyord u. O henü z ne olduğunu<br />

anlam adan h er şey o lu p b itm eliy d i. S u y u nun geldiği anı ve<br />

sonra da b e b e ğ in i k o lla rın ın arasın a aldığı anı hayal etli. Bu<br />

ikisi arasında o la ca k la rı d ü şü n m ek dahi istem iyordu.<br />

D iğerleri o tu rm a o d asın d a to p lan m ıştı. Sabah ru tin lerin i<br />

tam am lam ışlardı. M alo rie b ü tü n gün boyu nca T o m ü n bir<br />

119


şeyler kanşıırdıgını h issetm işti. M e sa fe liy d i. Düşüncelere dalmıştı.<br />

Şimdi ise oturm a o d a sın ın o rta s ın d a dikiliyor ve gtm<br />

bo)amca zihnini m eşgul ed en şey i ev ark ad aşlan y la paylaş,<br />

maya hazırlanıyordu. S ö y le d ik le ri ta m d a M alorie’nin duy.<br />

mak istemediği şeylerdi.<br />

“Bir planım var,” dedi.<br />

“Öyle m i?” diye sordu D o n .<br />

“Evet.” Tom sanki s ö y le y e c e k le rin i sa d e c e b ir defa lekrat<br />

edecekmiş gibi duraksadı. “R e h b e rle re ih tiy a cım ız var."<br />

“Ne dem ek istiy o rsu n ?” d iye so rd u F e lix .<br />

“Demek istiyorum ki d ışa n ç ık ıp k ö p e k bulm aya çalışacağım.”<br />

Malorie basam aktan k a lk ıp o tu rm a o d a sın ın girişine kadar<br />

yürüdü. Tıpkı diğerleri gib i T o m ’u n e v d e n a y n lacak olması<br />

fikri bile dikkatini çek m ey e y e tm iş ti.<br />

“Köpek m i?” diye sord u D o n .<br />

“Evet,” dedi Tom. “B a şıb o ş o la n la r. D a h a ö n ce evlerde yaşayanlar.<br />

Dışarıda onlard an y ü z le rce o lm a lı. H epsi ortalıkla<br />

dolaşıyorlar ya da çık a m a y a ca k la rı e v le rin için d e hapis kalmış<br />

dürümdalar. Eğer erzak b u lm a k iç in d ış a n çıkm ak zonında<br />

kalacaksak - ki hep im iz e r ya da g e ç b u n u yapm ak zorunda<br />

kalacağımızı biliyoruz - y a rd ım a lm a m ız iyi olur. Köpekler<br />

bizi uyarabilir.”<br />

“Tom, bu şeyin hayvan lar ü z e rin d e k i e tk is in i bilmiyoruz,'<br />

dedi Jules.<br />

“Biliyomm. Ama h içb ir şey y a p m a d a n oturm aya devam<br />

edemeyiz.”<br />

Odadaki gerilim arttı.<br />

“Aklını kaçırm ışsın,” dedi D o n . “G e r ç e k te n d ışan çıkmayı<br />

düşünüyorsun."<br />

“Silahlanm ızı da yan ım ıza a la c a ğ ız ,” d ed i Tom.<br />

Don sandalyesinde ö n e eğildi.<br />

“Düşündüğün tam o larak n e d ir?”<br />

120


“K askların ü z e rin d e ç a lışıy o rd u m ," dedi Tom . “G öz bağlarımızı<br />

k o ru m a k için . Y an ım ıza b ıç a k alacağız. K öp ekler de<br />

bize yol g ö stereb ilir. A ra la rın d a n b iri d eliye d önerse ne m i<br />

olacak? T a sm a sın ı b ıra k ın yeter. H ayvan sizin p eşin ize düşerse<br />

elinizdeki b ıç a k la o n u ö ld ü re b ilirsin iz .”<br />

“G özlerim iz g ö r m e d e n .”<br />

“Evet. G ö z le rim iz g ö r m e d e n .”<br />

“Bu fikird en h iç h o ş la n m a d ım ,” d ed i D on.<br />

“N ed en?”<br />

“D ışan d a m a n y a k la r o la b ilir. S u çlu lar. S o k a k la r eskisi gibi<br />

değil, Tom . A rtık b a n liy ö d e d eğ iliz , k a o su n tam o rtasındayız.”<br />

“O zam an a rtık b ir şey le r d eğ işm ek z o ru n d a ,” dedi Tom.<br />

“ilerlem e k a y d e tm e liy iz . Y oksa h a b e rle rin b ile yayınlanm adığı<br />

bir d ünyada y e n i b ir h a b e r d u y m ayı b ek ley ip d u ru ru z.”<br />

D on halıya b a k tı, s o n ra b a k ış la rı T o m ’a kaydı.<br />

“Bu ç o k te h lik e li. B u n u y a p m a m ız için h iç b ir neden y o k .”<br />

“B ir sü rü n e d e n im iz v a r.”<br />

“Ben b e k le y e lim d iy o ru m .”<br />

“Neyi b e k le y e c e ğ iz ? ”<br />

“Yardım g e lm e s in i ya da b ir şey le r o lm a s ın ı.”<br />

Tom, p e n c e re le ri ö rte n b a tta n iy e le re b aktı.<br />

“Y ardım ın g e ld iğ i fa la n y o k D o n .”<br />

“Ama b u da so k a ğ a ç ık ıp y a rd ım aram am ız gerektiği anlamına<br />

g e lm iy o r.”<br />

“O ylam a y a p a lım ,” d ed i Tom .<br />

D on, d iğer ev a rk a d a ş la rın ın y ü z lerin e b aktı. K endisiyle<br />

hem fikir o lan b irile rin i a ra d ığ ı ortad ayd ı.<br />

“O y lam a,” d ed i D o n . “B u fik ird en de h iç hoşlan m ad ım .”<br />

“N ed en ?” d iy e so rd u F e lix .<br />

“Ç ü nkü F e lix h a n g i k o v a d a n su içeceğ im izd en ya da hangisine<br />

işe y ece ğ im iz d en b a h se tm iy o ru z . A ram ızdan birinin ya<br />

da birden fazla k iş in in n e d e n siz yere evden ayrılm asından<br />

bahsediyoruz.”<br />

121


N edensiz yere d eğ il," d ed i T o m . “K ö p e k le ri bir alarm sistem<br />

i gibi düşün. F e lix ik i h a fta ö n c e k u y u n u n yanında bir<br />

şeyler duydu. D uyduğu ses b ir h a y v a n a m ı aitti? Bir insan<br />

m ıydı? Yoksa bir y aratık m ıy d ı? D o ğ ru şek ild e eğitilmiş biı<br />

köpek havlayabilirdi. S a d e ce iç in d e b u lu n d u ğu m u z bloku<br />

aram aktan b ahsed iyoru m . B e lk i b ir b lo k ö te sin i daha. Bize on<br />

iki saat ver. Tek isted iğ im b u .”<br />

On iki saat, diye d ü şü n d ü M a lo rie . K u y u d a n su çekm ek sad<br />

ece y a n m sa a t sürüyor.<br />

Ama sûrenin sın ırlı o lm a sı o n u sa k in le ştiriy o rd u .<br />

“Neden sokağa ç ık ıp b a şıb o ş k ö p e k le r i top lam am ız gerektiğini<br />

anlam ıyorum ,” d ed i D o n . E liy le J u le s ’u n ayaklannın<br />

dibinde yatm akta o lan V icto ria işa re t e tti. “B u rad a bir köpeğimiz<br />

var. Onu eğitelim ."<br />

“Kesinlikle o b n a z ,” d ed i J u le s ayağ a k a lk a ra k .<br />

“Neden o lm azm ış?”<br />

“Onu buraya ku rb an e tm e k iç in g e tirm e d im . Köpeklerin<br />

bundan nasıl etk ilen d iğ in i ö ğ ren e n e k a d a r b u n a izin vermeyeceğim<br />

.”<br />

“K urban,” dedi D on. “D o ğ ru k e lim e s e ç im i.”<br />

“Yanıtım hayır,” dedi Ju le s .<br />

Don, Tom’a döndü.<br />

“Görüyor m usun? B u evde k ö p e k s a h ib i o la n tek kişi bile<br />

sana karşı.”<br />

“Tom’un fikrine karşı o ld u ğ u m u s ö y le m e d im ,” dedi Jules.<br />

D on odadakilerin y ü z lerin e b a k tı.<br />

“Herkes Tom’un fikrin i o n a y lıy o r, ö y le m i? G erçeklen mi?<br />

Hepiniz bunun iyi b ir fik ir o ld u ğ u n u m u düşünüyorsunuz?"<br />

Oİympia fal taşı gibi a ç ılm ış g ö z le rle M a lo rie ’ye baktı.<br />

Müttefik bulm a fırsatını fark ed en D o n k a d ın a yaklaştı.<br />

“Oİympia, sen ne d ü şü n ü y o rsu n ? ” d iy e sord u .<br />

“Ah! Ben... pekâlâ... b e n ... b ilm iy o r u m !”<br />

“D on,” dedi Tom. “O ylam ayı k u ra lla ra u y g u n yapacağız."<br />

122


“Ben vanm,” dedi Felix.<br />

Malorie oturma odasmdakilere baktı.<br />

“Ben de varım,” dedijules.<br />

“Ben de,” dedi Cheryl.<br />

Tom, Don’a döndü. O sırada Malorie içinde bir şeylerin<br />

koptuğunu hissetti.<br />

Evin, diye düşündü Malorie, ona ihtiyacı var.<br />

“Seninle geleceğim,” dedi Jules. “Köpeğimi kullanmanıza<br />

izin vermiyor olsam bile en azından diğerlerini bulmanıza<br />

yardım edebilirim.”<br />

Don başını iki yana salladı.<br />

“Hepiniz aklımzt kaçırmışsınız "<br />

“O zaman senin için de bir kask yapmaya başlayalım,”<br />

dedi Tom elini Jules’un om zuna yerleştirirken.<br />

Ertesi sabah Tom ve Jules, ikinci kasktaki son pürüzleri<br />

giderdiler.<br />

O gün evden ayrılacaklardı. Malorie’ye göre her şey çok<br />

hızlı gelişiyordu. Gitmeleri konusunda henüz oylama yapmışlardı<br />

ama hemen gitmek zorunda mıydılar?<br />

Don duygularını saklamak için kılını bile kıpırdatmıyordu.<br />

Malorie gibi diğerleri ise umutluydular. Malorie, Tom’un enerjisine<br />

kapılıp gitmemenin zor olduğunu biliyordu. Evden aynlacak<br />

olan Don olsaydı köpeklerle dönme ihtimaline daha az<br />

inanırdı ama Tom’un güçlü bir enerjisi vardı. Bir şey yapacağını<br />

söylediği zaman sanki çoktan yapmış gibi hissederdiniz.<br />

Malorie onları kanepeden izliyordu. Hem Çocuğunuzla<br />

hem de Sonunda... Bir Bebek! anneyle çocuk arasındaki “stres<br />

bağlantısından” bahsediyordu. Malorie evden ayrılmak üzere<br />

olan Tom’u izlerken duyduğu endişeyi çocuğunun hissetmesini<br />

istemiyordu.<br />

Duvara dayanmış iki sırt çantası vardı. İkisi de konserve<br />

yiyeceklerle, fenerlerle ve battaniyelerle yarısına kadar dolmuştu.<br />

Hemen yanlannda büyük bıçaklar ve eskiden mutfak<br />

123


taburesine ait olan tahta b a ca k la r d u ru yord u . Uçları sivriln].<br />

mişti. Süpürge sap la n n ı ise y ü rü rk e n ken d ilerin e yardımcı<br />

olmaları için ku llanacaklard ı.<br />

“Belki d e,” dedi O iym p ia, “h a y v a n la r beyin leri çok küçük<br />

olduğundan akıllarını k a çıra m ıy o rd u r."<br />

D önün yüzündeki ifade sa n k i b ir şey söyleyecekm iş gibiydi<br />

ama dilini tuttu.<br />

“H ayvanlann d elirm e k a p a site sin in o lm am ası mümkün,’<br />

dedi Tom, kaskının k a y ışla n n d a n b irin i ayarlarken. “Bir şeyin<br />

aklını kaçırm ası için y e te rin ce zek i o lm a sı gerekiyor olabilir."<br />

“Dışan çıkm adan böyle şey le r d u y m a k kesin lik le çok hoşuma<br />

giderdi,” dedi D on.<br />

“Belki de,” diye devam etti T o m , “fa rk lı d elilik seviyeleri<br />

vardır. Yarauklann zaten d eli o la n in s a n la rı n asıl etkilediğini<br />

merak etmeden d u ra m ıy o ru m .”<br />

“Neden onlardan b irk a ç ın ı da to p la y ıp getirmiyorsun?”<br />

diye söylendi Don. “H ayatın ı h a y v a n la n n b izim kadar zeki<br />

olmadığına dair d uyduğun u m u t u ğ ru n a risk e atm ak istediğinden<br />

emin m isin ?”<br />

Tom adamm gözlerinin için e b a k tı.<br />

“Don, hayvanlara b u n d an ç o k d ah a fazla saygı duyduğumu<br />

söylemeliyim. Ama şu anda u m u ru m d a o la n tek şey hayatta<br />

kalmak.”<br />

Sonunda Jules da k a sk ın ı taktı. K a sk ın b aşın a nasıl oturduğunu<br />

görmek için b aşın ı y an a çev ird i. K a sk ın arka tarafından<br />

gelen çatıruyla tüm p a rçalar a y a k la n n ın dibine düştü.<br />

Don başını yavaşça iki yan a sallad ı.<br />

“Lanet olsun,” dedi Tom p a rça la n to p la rk e n . “Sorunun ne<br />

olduğunu anladım. E n d işelen m e J u l e s .”<br />

Parçalan kaldıran Tom h e p sin i y e n id e n b ir araya getirdi<br />

ve kayışı ikinci bir kayışla g ü çle n d irip k a sk ı Ju le s ü n kafasına<br />

yerleştirdi.<br />

“İşte oldu. Daha iyi."<br />

124


Bu sözcüklerden so n ra M a lo rie m id e sin in b u lan d ığ ın ı h isseni.<br />

Sabahlan b eri Tom ve J u le s ’u n evden ayrılacağın ı b iliyordu<br />

ama veda anı ç o k ç a b u k g e lm iş gibiyd i.<br />

Cilme, d em ek is tiy o rd u T o m ’a. S a n a ih liy a c ım ız v a r<br />

Sana ih liy a cım v a r<br />

Ama evin ned en T o m ’a ih tiy a c ı o ld u ğ u n u anlayabiliyord u<br />

çünkü Tom, o gün y a p tık la rın ı y a p a ca k türde b ir adam dı.<br />

Duvarın yanında F e lix ve C h e ry l, T om ve J u le s ’un sırt çanlalannı<br />

takm alarına y a rd ım etti.<br />

Tom elindeki k a z ık la rd a n b iriy le h av ayı yarıyord u.<br />

Malorie m id esin in b ir k e re d ah a b u la n d ığ ın ı h issetti. Yeni<br />

dünyada hü kü m sü ren k o rk u y u , T o m ve J u le s ’u n evin etrafın ­<br />

da dolaşabilm eleri iç in b ö y le sin e h a z ırla n m a k zoru n d a kaldıklannı<br />

görm ek k a d a r h a tırla ta n b a şk a b ir şey daha yoktu.<br />

Gözleri bağlı ve sila h lı b ir h a ld e , d erm e çatm a b ir savaşın askerleri<br />

gibi g ö rü n ü y o rla rd ı. .<br />

“Tamam," dedi Tom . “D ışa rı ç ık m a m ız a izin v e rin .”<br />

Felix ön kapıya g itti. Ev a rk a d a şla rı ev in giriş salonunda<br />

toplanmıştı. M alorie h e rk e sin g ö z le rin i k a p a ttığ ın ı görünce<br />

kendisininkileri de s ım s ık ı y u m d u . K e n d isin e ait k aran lığ ın ­<br />

da kalbi gürültülü b ir ş e k ild e a tıy o rd u .<br />

“İyi şanslar,” d ed i a n id en . E ğ e r b u n u söylem esey d i daha<br />

sonra pişm an o la ca ğ ım b iliy o rd u .<br />

“Teşekkürler,” d ed i T om . “D e d ik le rim i u n u tm ayın . O n iki<br />

saat içinde d ö n eceğ iz. H e rk e s in g ö z le ri k ap alı m ı? ”<br />

Ev arkadaşlan g ö z le rin i k a p a ttık la n n ı söyled i.<br />

Sonra sokak k a p ısı a çıld ı. M a lo rie a y a k k a b ıla rın verandada<br />

çıkardığı sesi d u y a b iliy o rd u . S o n ra kap ı kapandı.<br />

Malorie onlar için v a z g e çilm e z o la n b ir şeyi dışarıda bıraktıklannı<br />

hissetti.<br />

On iki saat.<br />

125


Kendiliğinden akıntıya ayak uyduran kayık sessizce süzülürken<br />

Malorie avcunu nehir suyuyla doldurdu ve omzundaki<br />

yarayı yıkadı.<br />

Bu kolay bir iş değildi ve acısı da feci durumdaydı.<br />

“İyi misin Anneciğim?” diye sordu Oğlan.<br />

“Soru sormak yok,” diye yanıtladı. “Dinleyin."<br />

Kurl tarafından saldınya uğradığında göz bağının ardındaki<br />

karanlık dünya kör edici bir parlamayla aydınlanırken<br />

Malorie kırmızıyı görmüştü. Şimdi yarasını temizlerken morlan,<br />

grileri görüyordu ve kendinden geçmek üzere olduğundan<br />

endişeleniyordu. Bayılacaktı. Çocukları kendi başlannın<br />

çaresine bakmak zorunda kalacaktı.<br />

Ceketini çıkarmıştı. Üzerindeki bluz kan içindeydi. Ürperdi.<br />

Bunun ne kadarının serin havadan, ne kadannm kan kaybından<br />

kaynaklandığını merak etti. Ceketinin sağ cebinden<br />

bir mutfak bıçağı çıkardı. Sonra ceketinin kollarından birini<br />

kesip sıkıca omzunun etrafına bağladı.<br />

Kurtlar.<br />

Çocuklar ûç yaşına basana kadar Malorie dersleri iyice zorlaşurmıştı.<br />

Cocfklann ikisinden de ne olduğunu düşündüklerini<br />

söylemeden önce birbirini takip eden on ya da yirmi sesi<br />

hatırlamalarını isterdi. Evde, dışarıda, evin üst katında yürürdü.<br />

127


Yol boyunca da çeşid i sesle r ç ık a n rd ı. Y anlarına döndüğü a.<br />

man çocuklar M alorie’n in n e le r y a p tığ ım anlatırlardı. Kısa u-<br />

m an içinde Kız yirm id e y irm i y a p m ayı başarm ıştı. Ama Oğlan,<br />

kadının yol boyu nca istem siz ce çık a rd ığ ı sesleri de bunlara ekliyor<br />

ve kırk, elli sesi aklın d a tu tab iliy o rd u .<br />

Y atak o d a m ız d a n b a ş la d ın A n n e c iğ im . O d ad an çıkmadan<br />

önce iç g eçirdin . S o n ra m u tfa ğ a g ird in v e y o ld a a y a k bileğinden<br />

b ir ses geldi. M u tfak m a s a s ın ın y a n ın d a d u r a n o rta d a k i sandaly<br />

ey e oturdun. D ir sek lerin i m a s a y a d a y a d ın . B o ğ a z ın ı tanizledin<br />

ve k ilere girdin. İlk d ö rt b a s a m a ğ ı so n a lt ı b a s a m a k t a n daha yavaş<br />

çıkü n. P arm ağ ınla d işin e d o k u n d u n .<br />

Ama onlara n e le r ö ğ re tm iş o lu rs a o lsu n çocuklann nehirde<br />

veya orm anda k a r ş ıla ş a c a k la rı c a n a v a rla rı adlandırmaya<br />

hazır olm ası m ü m k ü n d eğ ild i. M a lo rie , ku rtların her lûı<br />

avantaja sahip o ld u ğ u n u d ü şü n d ü . T ıp k ı k arşılaşacak lan tüm<br />

diğer şeyler gibi.<br />

Turnikesini biraz d ah a s ık tı. O m z u z o n k lu y o rd u . Bacaklannın<br />

iç kısm ı ağrıyord u. B o y n u a ğ rıy o rd u . B u sabah kendisini<br />

otuz kilo m etrelik y o lc u lu k la rı b o y u n c a k ü re k çekebilecek<br />

kadar güçlü h issetm işti. Ş im d iy se y a ra lıy d ı ve dinlenmeye<br />

ihtiyacı vardı. K endi k e n d iy le ç a tışıy o rd u . E sk i dünyada olsa<br />

birilerinin çıkıp ara v e rm e s in i s ö y le m e s i kaçınılm azd ı ama<br />

burada durm ak ö lü m a n la m ın a g e le b ilird i.<br />

Yukarıdan gelen y ü k sek sesli b ir ç ığ lık M a lo rie ’nin sıçramasına<br />

neden oldu. S esi y ır tıc ı k u ş la r ın k in e benziyordu. Sanki<br />

otuz m etre u zu n lu ğ u n d ay d ı. Ö n le rin d e b ir şey çevresine su<br />

sıçrattı. Ses kısa sürd ü a m a s in ir b o z u c u y d u . S o l taraflannda<br />

başka bir şey o rm an ın d e r in lik le rin e d o ğ ru ilerliyord u. Kuşlann<br />

sesleri yü kseld i. N e h ir h a y a ta d ö n e rk e n b u n a dair karşılaştıklan<br />

tüm em areler M a lo rie ’yi d a h a d a korkutuyordu.<br />

Çevresindeki h ayat c a n la n d ık ç a iç in d e k i hayat sönüyor<br />

gibiydi.<br />

128


“Ben iyiyim ,” diye y a la n söy led i ç o c u k la ra . “Şim d i d in lemenizi<br />

istiyorum . O kad ar. B a şk a b ir şey y o k ."<br />

Tekrar kürek çek m ey e b a şla y a n M a lo rie a cısın ı d ûşünm e-<br />

mcye çalışıyordu. D aha ne k a d a r y o l k a t e tm esi gerektiğin e<br />

dair net bir fikri yoktu . A m a ö n ü n d e k i m e sa fe n in uzun old u ­<br />

ğunu biliyordu. Ö n le rin d e en a z ın d a n g e ld ik le ri kadar uzun<br />

bir yol daha vardı.<br />

Yıllar önce ev a rk a d a şla rı h a y v a n la rın d elirip d elirm ed i­<br />

ğinden emin değildi. B u k o n u h a k k ın d a k o n u şu p dururlardı.<br />

Bir keresinde Tom ve J u le s d ışa rı ç ık m ış ve o n lara reh b erlik<br />

edebilecek k ö p ek lerin p e şin e d ü şm ü ştü . M a lo rie ve d iğerleri<br />

onlann d ö n m elerin i b e k le rk e n M a lo rie ’n in zih n in i deliye<br />

dönmüş kuduz h ayvan g ö rü n tü le ri işgal e tm işti. Aynı duygulan<br />

şu anda da yaşıy o rd u . N e h ir d oğayla hayat buld ukça<br />

en kötüsünü d ü şü n ü yord u . T ıp k ı ç o c u k la r h en ü z doğm adan<br />

önce, sokak kap ısın ın h a rek e tsiz liğ i y ü z ü n d e n sevdiği biri dışanda<br />

onunla b irlik te o lsa d a h i d e lilik gib i şey lerin etrafta kol<br />

gezdiğini hatırlad ığı an d a y a p tığ ı gibi.


Aradan beş ay g e ç m işti ve M a lo rie ’n in h am ileliğ i ilerliyordu.<br />

“Mide b u la n tısı” d ö n e m in in so n u n d a y d ı am a yine de biraz<br />

bulanıyordu. M id e sin d e y a n m a vard ı. B acak ları agnyordu.<br />

Diş etleri k a n ıy o rd u . K o y u re n k li s a ç la n , tıp k ı vücudunun d i­<br />

ğer k esim lerin d e k i k ılla r g ib i g û rle şm işti. K en d in i b ir canavar<br />

gibi eciş b ü c ü ş v e d e ğ işm iş h isse d iy o rd u . A m a elinde b ir kova<br />

dolusu id rarla ev d e d o la n ırk e n b u n la n n h iç b iri zih n in i Tom<br />

ve Ju le s ’u n yeri ve g ü v en d e o lu p o lm a d ık la n kadar m eşgul<br />

etmiyordu.<br />

Ev a rk a d a ş la n m n h e r b irin e b ö y le sin e d eğer v enneye b aşlamış<br />

o lm a sın a şaşırd ı. B u ra y a v arm ad an ö n ce, kendilerine<br />

zarar v erm ed en ö n c e ç e v re le rin d e k ile rin can ın ı yakan çok<br />

sayıda in sa n ın h ik â y e s in i d u y m u ştu . O zam an lar k o rk u lan ,<br />

kendisi ve ç o c u ğ u iç in ta şıd ığ ı a n la m yü zü n d en onu endişelendiriyordu.<br />

Ş im d i ise e v d e k i h e rk e sin güven liği için kendi<br />

kendini yiyip b itiriy o rd u .<br />

E rk e k le rin ev d e n a y n lm a s ın ın ü z e rin d e n beş saat geçm işti.<br />

Ve her g e ç e n d a k ik a d a g e rilim artıy o rd u . M alorie artık ev<br />

ark ad aşlan m n ev iş le r in i ilk k ez m i, yoksa tekrar tekrar mı<br />

yaptığını h a tırla y a m ıy o rd u .<br />

M alorie k o v a y ı a rk a k a p ın ın y a n ın a koydu. B irkaç d a­<br />

kika için d e F e lix k o v a y ı a lıp d ışa rıy a b o şa lta cak tı. O anda<br />

131


ise yem ek m a s a s ın ın b a ş ın a o tu r m u ş b ir sandalyeyi tamu<br />

ediyordu. M u tfa k ta n g e ç e n M a lo r ie o tu rm a odasına girdi<br />

Cherş'I etrafı te m iz liy o rd u . F o t o ğ r a f ç e rçev e le rin i. Telefonu<br />

M alorie, C h ery T in k o lla r ın ın s o lg u n la ş ıp zayıfladığını fark<br />

etti. B urada y a ş a d ık la rı ik i a y b o y u n c a b e d e n le ri çok daha<br />

kötü b ir hal a lm ış tı. D o ğ ru d ü z g ü n b e sle n m iy o rla rd ı. Egzersiz<br />

yap m ıyorlard ı. K im s e g ü n e ş e ç ık a m ıy o rd u . Tom dışanda,<br />

o n lar için d ah a iyi b ir h a y a t k u r m a n ın peşindeydi ama<br />

elinden ne g elird i k i?<br />

Ve ö ylece o rta lık ta n k a y b o lu r la r s a ev arkadaşlanna kim<br />

haber v erecek ti?<br />

M alorie en d işeli ru h h a lin e r a ğ m e n C h e ry l’e yardıma ihtiyacı<br />

olup o lm a d ığ ın ı s o rd u . C h e r y l o d a d a n ayrılm adan önce<br />

hayır dedi am a M a lo rie o d a d a y a ln ız d e ğ ild i. V icto r tekli koltuğun<br />

h em en a rk a sın d a o tu r m u ş , p e n c e r e le r i örten battaniyelere<br />

b akıyord u . B a şı d ik ti. D ili d ışa rıd a y d ı ve gürültülü bir<br />

şekilde so lu k alıp v e riy o rd u . M a lo r ie o n u n da, kendisi gibi,<br />

sahibinin d ö n m e sin i b e k le d iğ in i d ü ş ü n d ü .<br />

Sanki izlen d iğ in in fa rk ın d a y m ış g ib i V ictor yavaşça<br />

Malorie’ye doğru d ö n d ü . S o n ra b a k ış la n y e n id e n battaniyelere<br />

kaydı.<br />

D on odaya girdi. T e k li k o ltu ğ a o tu r d u , so n ra aniden ayağa<br />

kalkıp odadan ayrıld ı. O iy m p ia d a a lt k a ta indi. Mutfaktaki<br />

lavabonun altında b ir ş e y le r a n y o rd u . M a lo rie , kadının aradığı<br />

şeyin zaten elinde o ld u ğ u n u fa rk e d iş in i izled i. Oiympia yeniden<br />

üst kata çık tı. C h e ry l g e ri d ö n m ü ş , fo to ğ ra f çerçevelerini<br />

kontrol ediyordu. B u n u az ö n c e z a te n y a p m ıştı. Şim di bir kere<br />

daha yapıyordu. Fler şey i t e k r a r t e k r a r yap ıyorlard ı. Gergin bir<br />

şekilde evin için d e d o la şıp z ih in le r in i m e şg u l etm eye uğraşıyorlardı.<br />

B irb irleriy le k o n u ş m u y o r, b a ş la rın ı b ile yerden kaldınp<br />

bakm ıyorlard ı. K u y u d a n su ç e k m e k , ev arkadaşlannın<br />

birbirleri h ak kın d a en d işe d u y a ra k y a p tık la rı tek işti ama Tora<br />

ve Ju les’un yap m akta o ld u ğ u şe y n e re d e y s e a cı vericiydi.<br />

132


Malorie ayağa k a lk ıp m u tfa ğ a y ö n e ld i a m a k e n d isin i evde<br />

gibi hissetm ediği te k b ir y e r v ard ı. M a lo rie oraya g itm ek istiyordu.<br />

G itm eye ih tiy a c t v a rd ı. K a çm a y a .<br />

Kiler.<br />

Felix m u tfaktay d ı a m a M a lo r ie ’n in y a n ın d a n g eçtiğ in i fark<br />

eimedi. K adın k ile rin k a p ısın ı a ç ıp d a to p ra k la k a p lı zem ine<br />

ulaşmak için m e rd iv e n le ri in m e y e b a şla d ığ ı sırad a F e lix h iç ­<br />

bir şey söylem edi.<br />

Malorie ipi ç e k ip ışığ ı a ç tı v e k ile r i, tıp k ı T o m ’u n ik i ay<br />

önce ona bu rayı g ö s te rirk e n y a p tığ ı g ib i a y d ın la ttı. A m a artık<br />

farklı g örü nüyord u . K o n s e r v e le r in sa y ısı a z a lm ıştı. D aha az<br />

renk vardı. Ve T o m b u ra d a d e ğ ild i. N o t a lm ıy o r, a ç lık ve ç a ­<br />

resizlik ü z erlerin e ç ö k m e d e n ö n c e ev a rk a d a ş la rın ın n e kadar<br />

zamanı o ld u ğu n u h e s a p la m a y a ç a lış m ıy o rd u .<br />

Malorie raflara y a k la ş tı v e d ik k a tin i d a ğ ıtm a k için e tik e t­<br />

leri okum aya k o y u ld u .<br />

Mısır. Pancar. Ton balığı. Bezelye. Mantar Karışık meyve.<br />

Taze fasulye. Vişne. K ırm ız ı yaban mersini. Greyfurt. Ananas.<br />

Kızarmış fasulye. Sebze tü rlü sü . A cı biber. Su kestanesi. Dilimlenmiş<br />

domates. Kiraz domates. Domates sosu. Lahana turşusu.<br />

Fırınlanmış fasulye. Havuç. Ispanak. Farklı tavuk suyu türleri.<br />

Buranın d aha d o lu o ld u ğ u n u h is s e ttiğ in i h atırlad ı. B u n ­<br />

dan kısa b ir sü re ö n c e k o n s e r v e le r k o c a b ir duvar gibi uzanıyordu.<br />

Şim d i a ra la rd a d e lik le r v ard ı. B ü y ü k d elikler. San ki<br />

bir savaş o lm u ş da ilk o la ra k e rz a k la rı h e d e f a lın m ış gibiydi.<br />

Bebek gelene d ek y e te c e k k a d a r y iy e c e k v ar m ıydı? E ğ er Tom<br />

ve Jules d ö n m ezse g e riy e k a la n e rz a k o n u k o rk u duyduğu o<br />

güne kadar g ö tü re b ile c e k m iy d i? K o n se rv e le r b ittiğ i zam an<br />

ne olacaktı? A vlan m aya m ı k a lk ışa c a k la rd ı?<br />

Bebek an n e sü tü y le b e s le n e b ilird i. A m a eğer annesi bir<br />

şeyler yem işse.<br />

Malorie k a m ın ı o k şayarak tabureye d o ğ m yürüdü ve oturdu.<br />

133


B u rad aki s o ğ u k h a v a y a ra ğ m e n h â lâ terliyord u. Arkadaşla,<br />

n n ın gergin a y a k s e s le ri e v d e y a n k ıla n ıy o r, k ilerin tavanından<br />

çatırtıla r y ü k se liy o rd u .<br />

A lnına d ö k ü le n s a ç la rı g e r iy e a ra n M a lo rie , sırtını raflara<br />

yasladı. K o n se rv e le ri sa y d ı. G ö z k a p a k la n ağırlaşmışiı. Dinlen<br />

m ek iyi g e liy o rd u .<br />

Sonra... kendinden geçti.<br />

K en d in e g e ld iğ in d e û s t k a tta k i V ic to r havlıyordu.<br />

H ızla o tu rd u ğ u y e rd e d o ğ ru ld u .<br />

V ictor h av lıy or. N e y e h a v lı y o r o la b ilir ? !<br />

K ileri b o y lu b o y u n c a a r ş ın la y a r a k m erd iven leri çıktı ve<br />

hızla o tu rm a o d a sın a d a ld ı. D iğ e r le r i ç o k ta n oradaydı.<br />

“K es ş u n u !” d iy e b a ğ ırd ı D o n .<br />

V icto r p e n c e re y e b a k a r a k h a v la m a y a d ev am ediyordu.<br />

“N eler o lu y o r ? ” d iy e s o rd u M a lo r ie , k e n d i sesindeki panik<br />

karşısında h a y re te d ü ş e re k .<br />

D on b ir k ere d a h a V ic to ria b a ğ ırd ı.<br />

“Ju le s b u ra d a o lm a d ığ ım d a n e p e y c e s tr e s li,” dedi Felix gergin<br />

b ir şek ild e.<br />

“H ayır,” d ed i C h e ry l. “B ir ş e y d u y d u ."<br />

“B unu b ile m e y iz C h e r y l,” d iy e ç ık ış tı D o n .<br />

V icto r b ir k e r e d a h a h a v la d ı. S e s i y ü k s e k ti. Sertti. Öfke<br />

doluydu.<br />

“V ic to r!” d ed i D o n . “H a y d i a m a !”<br />

Ev a rk a d a şla n , o tu r m a o d a s ın ın o rta s ın d a toplandı. Silahsızdılar.<br />

C h ery l h a k lıy s a , e g e r V ic to r g e rçe k te n evin dışında<br />

bir şeyler o ld u ğ u n u d ü ş ü n ü y o rsa n e yap abilirlerd i?<br />

“V icto r!” d iy e b a ğ ırd ı D o n te k ra r. “Seni öldüreceğim !"<br />

Ama V icto r d u rm a d ı.<br />

Ve D o n h e r n e k a d a r b a ğ ır ıy o r o lsa da en az M alorie kadar<br />

korkuyord u.<br />

B oş g ö zlerle ö n p e n c e re y e b a k a r k e n , “F e lix ,” dedi Malorie<br />

yavaşça. “D ışarıd a b ir b a h ç e o ld u ğ u n u söy lem iştin . Orada hiç<br />

alev edevat var m ı? ”<br />

134


“Evel.” F e lix de b o ş g ö z le rle siy a h re n k li b a tta n iy e le re<br />

bakıyordu.<br />

“Evdeler m i?”<br />

“Evet."<br />

“Neden o n la n g e tirm iy o r s u n ? ”<br />

Felix kadına d oğru d ö n ü p d u ra k sa d ı. S o n ra od ad an ayn ld ı.<br />

Malorie evdeki e şy a la n te k e r te k e r a k lın d a n geçird i. M o ­<br />

bilyaların b acakları b ire r sila h o la ra k k u lla n ıla b ilird i. Sert<br />

nesneler ile cep h a n eleri o la ca k tı.<br />

Victor havlam aya d ev am e d iy o r ve g ittik ç e k ö tü le şiy o r­<br />

du. Havlamaları a ra sın d a k i k ıs a b o şlu k la rd a M a lo rie , F e lix ’in<br />

endişeli ayak sesle rin i d u y d u . A d am , k e n d ile rin i d ışa n d a k i<br />

şeye karşı k o ru m a k iç in k u lla n a b ile c e k le ri b a h çe a letlerin i<br />

arıyordu.


Ertesi gün ö ğ len o lm u ştu am a T om ve Ju le s hâlâ dönm em işti.<br />

T o m ü n b iz d e n iste d iğ i o n ik i saat çokta n yirm i dört saat<br />

olm uştu ve h e r g e ç e n sa a tte e v d ek ilerin ü zerin e derin bir<br />

karanlık çö k ü y o rd u .<br />

V ictor h âlâ b a tta n iy e y le ö rtü lü p en cere n in yanında otu ­<br />

ruyordu.<br />

Ev a rk a d a şla n g ece g eç saatlere kad ar oturm uş, birbirlerinin<br />

yan ından a y n lm a m ış ve k ö p eğ in havlam aktan vazgeçm e­<br />

sini b ek lem işlerd i.<br />

E r y a d a g e ç b iz i e le g e ç ir e c e k le r , d em işti D on. Aksini düşünm<br />

ek için e lim iz d e h iç b ir n ed en y o k . Sonum uz g eliy or a rk a ­<br />

daşlar. Ve e ğ e r k a r ş ım ız d a k i, b ey n im iz in a lg ıla m a k ta zorlandığı<br />

bir tür y a r a t ık s a bu n u h a k e ttik dem ektir. K en dim i bildim bileli<br />

a p tallığ ım ız y ü z ü n d en so n u m u zu n g elec eğ in i düşünürdüm .<br />

Sonunda V ic to r h a v la m a k ta n vazgeçm işti.<br />

Şim di m u tfa k ta o la n M a lo rie e lle rin i önü n d ek i sü dolu<br />

kovaya d ald ırd ı. D o n ve C h e ry l o sab ah kuyuya su çekm eye<br />

gitm işlerdi. N e z a m a n d o ld u rd u k la rı kovayı F e lix ’e verm ek<br />

için kap ıyı tık la rsa la r M a lo r ie ’n in k a lb i d uracak gibi olm uştu<br />

çü n k ü h e r d e fa sın d a g e le n in Tom olduğunu umuyor,<br />

buna in a n ıy ord u .<br />

137


A vcundaki su yu y ü z ü n e ç a rp tı v e ısla k parm aklannı keçe<br />

ye d ö nm ü ş, terli s a ç la n n d a n g e ç ird i.<br />

"Lanet olsu n ," d ed i.<br />

M utfakta y a ln ız d ı. O d a n ın y e g â n e p e n ceresin i önen pet<br />

delere b a k a rk e n ç o k ta n o lm u ş o la b ile c e k sonsuz sayıdaki<br />

kötü şeyi d ü şü n ü y o rd u .<br />

Ju les, T o m ü ö ld ü rd ü . Y a r a t ık la r d a n b ir in i g örd ü ve Tom'ıı safların<br />

d an y a k a l a y a r a k n e h r e k a d a r s ü r ü k le d i. B oğulana kadar<br />

onu suyun a ltın d a tuttu . Ya d a ik is i d e b ir şey gördüler. Bir ende<br />

Ve so n ra b ir b ir le r in i ö ld ü rd ü le r. P a r a m p a r ç a o la n bedenleri, bir<br />

y a b a n cın ın evinin z e m in in d e y a tıy o r B e lk i d e y a ra tık la rı gören<br />

Tom ’du. J u le s on u d u r d u r m a y a ç a lış m ış a m a Tom p açay ı kurtarm<br />

ayı b a şa rm ıştı. O r m a n d a b i r y e r le r d e y d i. B ö c e k le r le besleniyordu.<br />

A ğ a ç k a b u k la r ın ı, b e l k i d e k e n d i d ilin i y iy ordu.<br />

“M a lo rie ?”<br />

O İym pia m u tfa ğ a g ir in c e M a lo r ie o ld u ğ u yerde sıçradı<br />

“Ne o ld u ? ”<br />

“M alorie, g e r ç e k te n ç o k e n d iş e le n iy o r u m . O n iki saat dem<br />

işti.”<br />

“B iliy o ru m ,” d ed i M a lo r ie . “H e p im iz ö y le y iz .”<br />

M alorie e lin i O iy m p ia ’m n o m z u n a k o y m a k için uzandı<br />

ama D o n ’u n y e m e k o d a s ın d a n g e le n s e s in i duydu.<br />

“Tekrar iç e ri g ir m e le r in e iz in v e r m e m iz gerektiğinden pek<br />

em in d e ğ ilim .”<br />

M alorie h ız la y e m e k o d a s ın a d a ld ı.<br />

“H aydi, a m a D o n ,” d e d i ç o k t a n y e m e k od asın a giren Felk<br />

“Bunu n asıl s ö y le y e b iliy o r s u n ? ”<br />

“D ışan d a n e le r o ld u ğ u n u s a n ıy o r s u n F e lix ? Yaşadığımız<br />

m ah allen in iyi b ir y e r o ld u ğ u n u m u d ü şü n ü y o rsu n ? Dışanda<br />

hayatta k a la n b iri v a rsa b u n u k ib a r d a v ra n a ra k başarmıyorlar<br />

dostum . T om ve J u l e s ’u n k a ç ın lm a d ığ ım kim söyleyebilir ki?<br />

Belki de re h in a lın m ış o la b ilir le r . V e o n la n ele geçiren laneı<br />

olasıca ad am lar o n la n s e r b e s t b ır a k m a n ın karşılığında erzakım<br />

ızı istiy o r o la b ilir. B iz im e r z a k ı m ı z ı "<br />

138


“Sik ıir g it, D o n ,” d e d i F e lix . “E ğ e r g e r i g e lir le r s e o n la n<br />

içeri alacağ ım ."<br />

“E ğer geri g e le n le r o n la r s a ,” d e d i D o n . “V e k a p ın ın d iğ e r<br />

(aralında T om ’u n k a fa s ın a d o ğ r u ltu lm u ş b ir s ila h o lm a d ığ ın ­<br />

dan em in o la b ilir s e k .”<br />

"İk in iz de ç e n e n iz i k a p a t ı n !” d e d i C h e r y l, M a lo r ie ’y i g e ç ip<br />

yemek o d asın a g ir e r k e n .<br />

“Ciddi o la m a z s ın D o n ,” d e d i M a lo r ie .<br />

Don ona d o ğ ru d ö n d ü .<br />

“Ciddi o ld u ğ u m d a n e m in o l a b il ir s i n .”<br />

“İçeri g ir m e le r in e iz in v e r m e k is te m iy o r m u s u n ? ” d iye<br />

sordu şim d i M a lo r ie ’n in y a n ın d a d ik ilm e k t e o la n O ly m p ia .<br />

“Ö yle s ö y le m e d im ," d iy e ç ık ış t ı D o n . “S a d e c e d ışa rıd a k ö tü<br />

insanlar o la b ile c e ğ in i s ö y lü y o r u m . O ly m p ia , b u n u a n la y a b iliyor<br />

m u su n? Y o k sa s e n in iç in ç o k m u k a r m a ş ık ? ”<br />

“L anet o la s ıc a p is liğ in t e k i s i n ,” d e d i M a lo r ie .<br />

Bir a n lığ ın a D o n , M a lo r ie ’n in ü z e r in e y ü r ü y e c e k g ib i o ld u .<br />

“Bu ta rtışm a y ı y a p m a k i s t e m iy o r u m ,” d e d i C h e ry l.<br />

“Ç o k ta n y irm i d ö r t s a a t g e ç t i,” d e d i D o n a z a rla y a ra k .<br />

“Sad ece... g id ip b a ş k a b ir ş e y le u ğ ra ş , o lu r m u ? ” d ed i F e lix .<br />

“Durum u h e rk e s iç in k ö t ü le ş t ir iy o r s u n .”<br />

“O n larsız b ir g e le c e k p la n la m a y a b a ş la m a m ız g e r e k iy o r.”<br />

“Sadece b ir g ü n g e ç t i,” d e d i F e lix .<br />

“E vet, d t ş a n d a b ir g ü n .”<br />

Don p iy a n o n u n b a ş ın a o tu r d u . B ir a n lığ ın a g e ri a d ım a ta ­<br />

cakm ış gibi g ö r ü n d ü a m a s o n r a s ö z le r in e d e v a m e tti.<br />

“İyi h a b e r şu k i e r z a k ım ız d a h a u z u n s ü re d a y a n a c a k .”<br />

“D on!" d iy e ç ık ış t ı M a lo r ie .<br />

“D ü n y a y a g e t ir m e k ü z e r e o l d u ğ u n b i r b e b e ğ in v a r M a lo rie.<br />

H ayatta k a lm a y ı i s t e m i y o r m u s u n ? ”<br />

“D on, şu a n s e n i ö ld ü r e b ilir im ,” d e d i C h e ry l.<br />

Adam p iy a n o n u n ö n ü n d e k i ta b u r e d e n k a lk tı. Yüzü ö fk e ­<br />

den k ıp k ırm ız ı k e s ilm iş ti.<br />

139


“Tom ve Jules geri dönmeyecekler, Cheryl. Bunu kabul eı<br />

Ve onlann payını yiyerek bir hafta daha hayatta kaldığında<br />

ve ardından Victorü bile yemeye razı geldiğinde belki anili<br />

umut diye bir şeyin olmadığını anlarsın."<br />

Cheryl adama doğru bir adım attı. Ellerini yumruk yapmışü.<br />

Yüzü Donünkinden sadece birkaç santim uzaklıktaydı<br />

Victor oturma odasından havladı.<br />

Felix, Don ve Cheryl’in arasına girdi ama Don onu ilekleyerek<br />

oradan uzaklaştırdı, Malorie ikilinin arasına girmeye<br />

kalküğında ise Felix elini havaya kaldırdı.<br />

Doria vuracakü.<br />

Sonra yumruğunu indirdi.<br />

Kapı çalınmışü.


irini bir<br />

Malorie özellikle D o n h a k k ın d a d ü şü n ü yord u .<br />

“A nneciğim ,” dedi O ğ la n , “göz b ağ ım can ım ı yak ıyor.”<br />

“Dikkatli b ir şek ild e n e h ird e n b iraz su a l,” dedi M alorie,<br />

“ve acıyan yerlerin e sür. S a k ın göz b a ğ ın ı ç ık a rm a .”<br />

Bir keresinde ev a rk a d a şla rı a k şa m y e m e k lerim b itird ikten<br />

sonra M alorie, O iy m p ia ’y la b irlik te y e m e k m asa sın ın b aşın ­<br />

da oturmuştu. O iy m p ia 'n ın k o c a sı h a k k ın d a konuşm u şlar,<br />

adamın neye b e n z e d iğ in d e n , ç o c u k s a h ib i o lm ayı ne kadar<br />

istediğinden b a h se tm işle rd i. S o n ra D o n od aya yaln ız başına<br />

girmişti. O iym p ia’n ın sö y le d ik le ri u m u ru n d a d eğil gibiydi.<br />

“O bebekleri k ö r e tse n iz iyi e d e rsin iz ,” d em işti D on. “H em<br />

de doğar d oğm az.”<br />

Sanki bunu u zu n b ir sü re d ir d ü şü n ü y o rm u ş gibiydi. Sonunda<br />

kararını o n la ra s ö y le m e y e k a ra r v e rm işe benziyord u .<br />

Masada o n la n n y a n ın a o tu ru p k e n d in i a çık lam ay a koyuldu.<br />

Adam k o n u ştu k ça O iy m p ia iy ice için e kap anm ay a b aşlamıştı.<br />

Bunun d e lilik o ld u ğ u n u d ü şü n ü y o rd u . H atta daha da<br />

kötüsü, acım asızca o ld u ğ u n u .<br />

Ama M alorie öyle d ü şü n m ü y o rd u . D erin lerin d e bir yer.<br />

Dönün söyled iklerini an lıy o rd u . Y aklaşm ak ta olan anneliğinin<br />

her anı, çocu ğ u n u n g ö z le rin i k o ru m a y a od aklan acak tı. Eğer<br />

bu endişe ortadan k a lk a rsa ç o cu ğ u n a daha n eler verebilirdi?<br />

141


D ö n ü n b u n la n s ö y le r k e n s e r g ile d iğ i cid d iy et, Malorie’ye<br />

acım asızlık tan ç o k d a h a fa z la s ın ı ifa d e ed iy ord u . Malorie’ye<br />

rahatsız ed ici o la s ılık la rın , y a p ılm a s ı g e rek e n le rin , eski dünyaya<br />

ait olan k im s e n in a tm a y a a sla c e s a re t edem eyeceği adımlan<br />

n kap ısın ı a çm ıştı. H e r n e k a d a r k o r k u n ç olsa da adamın<br />

önerisi asla M a lo rie ’n in z ih n in i te r k e tm e m iş ti.<br />

“Şim di daha iyi A n n e c iğ im , ” d ed i O ğ la n .<br />

“Ş şşt,” dedi M a lo rie . ''D in le.”<br />

Ç o cu k lar a lü a y lık k e n ç o k ta n o n la n k ü m e s teliyle önülm<br />

üş b eşik lerin d e y a tırm a y a b a ş la m ış tı. G e c e y d i. Pencerelerin<br />

ve d uvarlann d ışın d a k i d ü n y a s e s s iz d i. E v karan lıktı.<br />

M alorie, b e b e k le rle g e ç ird iğ i ilk g ü n le rd e onlar uyurken<br />

nefes alıp v e rişle rin i d in le rd i. Ç o ğ u a n n e iç in duygusal bir<br />

gözlem sayıla b ile cek o d u ru m , M a lo r ie iç in eğitim d en ibaretti.<br />

Sesleri ku lağa s a ğ lık lı g e liy o r m u y d u ? K u y u suyundan ya<br />

da son bir y ıld ır d o ğ ru d ü z g ü n b ir y e m e k y e m e m iş olan annelerinin<br />

sü tü n d en y e te rin c e b e s in a la b iliy o r la r m ıydı? Çocuklann<br />

sağlık d u ru m u n u , b e s le n m e ş e k ille r in i, tem izliklerini ve<br />

gözlerini asla a k lın d a n ç ık a rm ıy o rd u .<br />

D oğar d o ğ m a z o b e b e k l e r i k ö r e t s e n iz iy i edersiniz.<br />

K aranlıkta m u tfa k m a s a s ın ın b a ş ın d a o tu ran Malorie,<br />

Don’un fik rin in a h la k i b ir ç ık m a z te ş k il etm e d iğ in i açıkça anlıyordu.<br />

A ynca fiz ik se l o la r a k y a p a b ile c e ğ in d e n emin olmadığı<br />

bir şey ö n e rm e d iğ in in d e fa rk ın d a y d ı. K ü çü k nefes alıp<br />

verişlerini d in le rk e n k o r id o ra b a k ıp D o n ’u n söylediklerinin<br />

pek de kötü b ir fik ir o lm a d ığ ın a in a n m ış tı.<br />

U yanık old u ğ u m h e r a n , o n l a n d ı ş a n b a k m a k t a n konımaya<br />

çalışarak g e ç e c e k . B a t t a n iy e le r in i k o n t r o l ed iy o rsu n . Beşiklerini<br />

kontrol ed iy orsu n . B ü y ü d ü k le r i z a m a n b u g ü n leri hatırlam ayacaklar.<br />

Görm eyi h a t ır la m a y a c a k la r .<br />

En başından b e ri g ö rm e b e c e r ile r i o lm a z sa çocu k lan n yeni<br />

dünyada yaşarken h iç b ir şey k a y b e tm e y e c e k le rin i biliyordu.<br />

142


Ayağa kalkıp kilerin kapısına doğru ilerlem işti. Alt katta,<br />

kilerin loprakla kaplı zem ininde tinerle dolu bir kutu vardı.<br />

Uzun bir süre önce ku tunun ü zerin d eki etik eti okum uş ve<br />

maddenin gözlerle tem ası halinde yaşanabilecekleri öğrenmişıi.<br />

Kutunun üzerinde, otuz saniye için d e bol suyla yıkanmazsa<br />

kişinin kör kalabileceği yazıyordu.<br />

Malorie kutuya yaklaştı. Sapından tuttu ve û st kata çıkardı.<br />

Çabuk ol. Ve sakın gözlerin i yıkam a.<br />

Onlar henüz sadece b irer b eb ek ti. B u nu hatırlam alan<br />

mümkün müydü? Sonsu za d ek o n d a n k o rk acaklar mıydı?<br />

Yoksa körlere ait hatıralard an o lu şan b ir dağın altında ezilip<br />

gidecekler miydi?<br />

Malorie m utfaktan g eçm iş ve ç o c u k la n n yatak odalanna<br />

uzanan karanlık koridora g irm işti.<br />

Çocuklann nefes alıp v e rişlerin i d u yabiliyord u .<br />

Kapılarının önünde d u ra k sa m ış ve için d e u yud ukları siyahlığa<br />

bakmıştı.<br />

O anda bunu yap ab ileceğ in e in an d ı.<br />

Sessizce yatak od asına gird i. K u tu y u yere koydu ve ço ­<br />

cuklann korunaklı b e şik le rin in ü z e rin d e k i k u m aş p arçalannı<br />

kaldırdı. İki çocu k da k ım ıld a m a m ıştı. H er ik isi de san k i m u t­<br />

lu rüyalar görüyorm uş gib i d ü z en li b ir şek ild e n efes alıyordu.<br />

Yaklaşmakta olan k â b u sta n u zak tayd ılar.<br />

Malorie hızla kızın b e şiğ in in ü z e rin d e k i k ü m es telini yerinden<br />

söktü. Eğildi ve k u tu y u k ald ırd ı.<br />

Kız düzenli b ir şek ild e n efes alıy o rd u .<br />

Malorie beşiğe u zan d ı ve b e b e ğ in b a şın ı kald ırd ı. K ız’m<br />

göz bağını çıkardığı anda K ız ağlam ay a başlad ı.<br />

Gözlen açık, diye düşündü Malorie. Dök gitsin.<br />

Kız’ın kafasını z o rla y a ra k b e şiğ in k e n a rın a y a k laştırd ı ve<br />

sonra tiner k u tu su n u , k ız ın g ittik ç e k ız a rm a k ta o lan ağlayan<br />

yüzüne y a k la ştırd ı. D e rk e n a rk a sın d a k i O ğ lan da uyanıp<br />

ağlamaya başlad ı.<br />

143


“Kesinşunu!" dedi M alorie ken d i gözyaşlanyla savaşarak.<br />

“Bu dünyayı görmek istem ezsin iz.”<br />

Kutuyu biraz daha kaldırdı ve için d ek ilerin elinin üzerinden<br />

yere, ayaklanna döküldüğünü h issetti.<br />

Tineri teninde hissetm ek her şeyi b ir anda gerçek kılmışı:<br />

Bunu yapamazdı.<br />

Bebeğin başını bıraktı am a Kız ağlam aya devam etti.<br />

Kutuvm yere bırakan M alorie yavaşça geri geri odadan çıktı.<br />

Çocuklar karanlığın içinde in lem ey e devam ediyorlardı.<br />

Sonrasında Malorie ayakta k a la b ilm e k için koridorun duvanna<br />

yaslanmış ve eliyle ağzını k ap atm ış am a kusmasına engel<br />

olamamıştı.<br />

“Anneciğim,” diyordu artık n eh ird e yanında oturan Oğlan,<br />

“işe yaradı!”<br />

'işe yarayan ne?" dedi a n ıla n n d a n kopartılan Malorie,<br />

“Göz bağım aruk canım ı a cıtm ıy o r.”<br />

"Oğlan,” dedi. “Daha fazla k o n u şm a k yok. Tabii bir şey<br />

duymadığın sûrece.”<br />

Malorie derin derin nefes alıp u ta n ca b en zer bir şey hissetti.<br />

Omzundaki acı gittikçe k ö tü leşiy o rd u . Yorgunluktan başı<br />

dönüyordu. Yönünü kaybetm ek ü zerey d i. Kendisinde kesinlikle<br />

yolunda gitmeyen bir şey lerin old u ğunu hissediyordu.<br />

Yine de çocuklannı duyabiliyordu; O ğlan hem en önünde nefes<br />

alırken Kız kayığın arka tarafında o tu rm u ş, eski yapbozun<br />

parçalannı bir araya getiriyordu. G öz b ağların ın ardındaki<br />

gözleri kör değildi. Ve bugün, ç o c u k la n n çevrelerindekileri<br />

daha önce hiç olmadığı kadar g ö reb ilecekleri yepyeni bir<br />

dünyayla karşılaşma olasılığıyla son bulabilird i.<br />

Eğer Malorie onlan oraya götü rm eyi becerebilirse.<br />

144


Malorie kapının diğer tarafında bir şeylerin hareket ettiğini<br />

işitti. Kesik kesik solu klar da duyuyordu. Bir şeyler ahşap<br />

yüzeyi tırm alıyordu. O ve diğerleri evin giriş salonundaydı.<br />

Felix az önce seslen m iş, d ışandakilere kim olduklannı sormuştu.<br />

Sorduğu anla yan ıt aldığı an arasında geçen sûre boyunca<br />

duydukları tırm alam a sesi herhangi bir şeyden geliyor<br />

olabilirdi.<br />

Yaratıklar, diye düşündü M alorie.<br />

Ama kap ıdakiler y aratık değildi. Tom ve Ju le s’tu.<br />

“Felix! Benim , T o m !”<br />

“Tom!”<br />

“Hâlâ kasklarım ızı takıyoruz. Ama yalnız değiliz. Köpekleri<br />

bulduk.”<br />

Ter içindeki F e lix gü rü ltü lü b ir şekilde soluk verdi.<br />

Malorie’nin duyduğu rah atlam a o kadar büyüktü ki canının<br />

yandığı bile söylen ebilird i.<br />

Victor havlıyordu. K u yru ğunu b ir o yana bir bu yana sallıyordu.<br />

Jules ona seslendi.<br />

“Victor, dostum ! G eri d ö n d ü m !"<br />

“Pekâlâ,” dedi F e lix içe rid ek i ev arkad aşlanna. “G özlerinizi<br />

kapatın.”<br />

“Bekle," dedi D on.<br />

“Neden?” diye sordu F e lix .<br />

145


"Yalnız olduklarını nered en b iliy o ru z ? Takip edilmediklerini<br />

nereden biliyoruz? P eşlerin d en içe ri girebilecekleri kim<br />

bilebilir ki?"<br />

Felix duraksadı. Sonra T om ’a seslen d i.<br />

“Tom! ikiniz yalnız m ısın ız? S a d ece ik in iz ve köpekler mi<br />

var?"<br />

“Evet."<br />

“Bu, söylediğinin doğru olduğu anlam ın a gelm ez,” dedi Don.<br />

“Don," dedi M alorie sa b ırsız ca , “e g e r birileri bu eve girmek<br />

islemiş olsaydı bunu isle d ik le ri z am an yapabilirlerdi.”<br />

“Sadece güvenliğim izi d ü şü n ü y o ru m M alorie."<br />

“Biliyorum.”<br />

“Ben de burada y aşıy o ru m .”<br />

“Biliyomm.” Ama Tom ve Ju le s k a p ın ın hem en diğer u-<br />

rafında. Geri dönmeyi başardılar. Ş im d i içeri girm elerine izin<br />

vermeliyiz."<br />

Don bakışlarını k ad ın ın kin d en k a çırm a d ı, sonra giriş salonunun<br />

zeminine indirdi.<br />

“Birgûn sizin yüzünüzden h ep im iz ö le c e ğ iz ," dedi.<br />

“Don," dedi M alorie, son u n d a ad a m ın geri adım auıgını<br />

görerek. “Şimdi kapıyı a çaca ğ ız .”<br />

“Evel. Biliyorum. Ben ne d ersem d iy eyim açacaksınız.”<br />

Don gözlerini yumdu.<br />

Malorie de aynısını yapıı.<br />

“Hazır mısınız Tom ?” diye seslen d i F e lix .<br />

“Evel."<br />

Malorie sokak kapısının a çıld ığ ın ı d uydu. G iriş odasının<br />

fayans kaplı döşem elerinden gelen p aıi sesle ri, içeri aynı anda<br />

birden fazla kişinin girdiği h issin e k a p ılm a sın a neden oldu.<br />

Ûn kapı hızla kapandı.<br />

“Bana süpürge saplarından b irin i v e rin , ” dedi Felix.<br />

Malorie süpürgenin duvarlara, z em in e ve tavana sürttüğünü<br />

duydu.<br />

"Tamam," dedi Felix. “H azırız.”<br />

146


Yeni d ü n y a d a , g ö z le r in iz i a ç m a y a k a ra r verdiğiniz anla<br />

g özlerin izi g e r ç e k t e n a ç ü g ın ız a n a ra s ın d a g eçen sü re so n derece<br />

k o r k u v e r ic iy d i.<br />

M alorie g ö z le rin i a çtı.<br />

G iriş o d a sı r e n k le n m iş ti, lld S ib iry a k u rd u hızla hareket ediyor,<br />

yeri k o k lu y o r, y e n i in s a n la n v e V ictoriu k o n tro l ediyorlardı.<br />

T o m ü n y ü z ü n ü g ö r d ü ğ ü a n d a M a lo r ie ’n in h is se ttiğ i h e y e­<br />

can h e rk e s e y a y ılm ış a b e n z iy o r d u . O y s a k i iyi g ö rü n m ü y o rd u .<br />

Yorgundu. K ir le n m iş ti. V e b a ş ın d a n , M a lo r ie ’n in h ay al b ile<br />

ed em eyeceği ş e y le r g e ç m iş g ib iy d i.<br />

E lin d e b ir ş e y t u tu y o r d u . B e y a z d ı. B ir k u tu y u an d ırıy o r­<br />

du. İçin e k ü ç ü k b ir t e le v iz y o n k o y u la b ile c e k k a d a r b ü y ü k tü ,<br />

içinden s e s le r g e liy o r , ö t ü ş m e le r d u y o ılu y o rd u .<br />

O lym p ia ö n e a t ıld ı v e k a s k ın ı ç ık a r m a y a ç a lış ır k e n k a h ­<br />

kahalara b o ğ u la n T o m ’a s a n i d ı. J u l e s k c n d is in in k in i ç o k ta n<br />

çıkarm ış, V ic to r 'a s a r ılm a k iç in e ğ ilm iş ti. C h e r y l ağ lıy o rd u .<br />

D ö n ü n y ü z ü n d e k i ifa d e b û y û le n m e y le u ta n ç a ra s ın d a b ir<br />

şeydi.<br />

Neredeyse birbihmizi pataklayacahtık, d iy e d ü ş ü n d ü M a lo ­<br />

rie. Tom sadece bir buçuk gıindür ortalıktayokcu ve biz az kalsın<br />

birbirimizi pataklayocaktık.<br />

“Pekâla, a m a n T a n n m ,' d e d i F e lix fal ta şı g ib i a ç ılm ış g ö z ­<br />

lerle yeni h a y v a n la rın a b a k a r k e n . “ İş e y a r a m ış !”<br />

Tom ve M a lo r ie 'n in g ö z le r i b u lu ş lu . E v d e n a y n h r k e n g ö z ­<br />

lerinde taşıd ığı ış ıltı k a y b o lm u ş tu .<br />

D ışanda ne y a ş a d ıla r ?<br />

“Bunlar Sibiry'a k u r t l a n ," d e d i J u l e s e liy le k ö p e k le r i işa re t<br />

ederek. “O ld u k ç a a r k a d a ş c a n lıs ı h a y v a n la r a m a s iz e ıs m m a -<br />

Un biraz s ü re b ilir.”<br />

Sonra Ju le s r a h a tla m a y la in le d i.<br />

Eve dönen savaş g azileri gibi, d iy e d ü ş ü n d ü M a lo rie . Bir<br />

bloktuk bir yolculuktan dönen savaş gazileri gibi.<br />

“Kutunun iç in d e n e v a r ? ” d iy e s o r d u C h e r y l.<br />

147


Tom kutuyu biraz daha havaya kald ırd ı. G özleri cam gibiydi.<br />

Uzaktı.<br />

“KutuMun içinde, C h ery l,” d ed i k u tu y u b ir eliyle tutup diğeriyle<br />

kapağını aralarken, “k u şla r v a r.”<br />

Ev arkadaşlan daire halinde k u tu n u n etrafın d a toplandılar.<br />

“Ne tür kuşlar?” diye sord u O İy m p ia.<br />

Tom başını yavaşça iki yana sallad ı.<br />

“Bilmiyoruz. O nlar b ir a v cın ın g arajın d a buld u k . Nasıl hayatta<br />

kaldıklanna dair en u fak b ir fik rim iz yok. Sahiplerinin<br />

onlan bol miktarda yem le b ıra k u g ın ı d ü şü nü yoru z. Sizin de<br />

gördüğünüz gibi epeyce gü rü ltü cü ler. A m a sad ece biz yanlarındayken.<br />

Bunu denedik. Ne z am an k u tu y a yaklaşsak gürültü<br />

yapmaya başlıyorlar."<br />

“Akşam yem eğim iz bu m u ? ” d iye so rd u F e lix .<br />

Tom ün yüzünde yorgun b ir g ü lü m sem e b elird i.<br />

“Hayır, alarm sistem im iz.”<br />

“Alarm sistem im iz m i?" diye so rd u F e lix .<br />

Jules, “Kutuyu d ışan asacağız. Û n k a p ın ın yan ın a. Böylece<br />

onlan buradan d u yabileceğiz,” dedi.<br />

Sadece bir kutu dolu su ku ş, diye d ü şü n d ü M alorie. Yine de<br />

ilerleme kaydetm işler gibi h issed iy o rd u .<br />

Tom kapağı yavaşça kap attı.<br />

“Başınızdan geçen her şeyi a n la tm a lıs ın ız ,” dedi Cheryl.<br />

“A nlaucağız,” dedi Tom . “A m a y e m e k od asın a girelim.<br />

İkimiz de biraz oturm ak istiy o ru z .”<br />

Ev arkadaşları gülüm sedi.<br />

Don hariç.<br />

Ûldüklerini iddia eden D on. Ç o k ta n o n la n n erzaklarını<br />

sahiplenmeye m eraklı olan D on.<br />

Koridorda Tom, kuşlarla dolu k u tu y u yere koyup duvara dayadı.<br />

Sonra ev arkadaşlan yem ek od asında top landı. Felix, Tom<br />

ve Jules için biraz su getirdi. B ard aklan ö n le rin e koyulduktan<br />

sonra dışanda başlanna gelenleri anlatm aya koyuldular.<br />

148


Kapı arkalanndan k a p a n ır kap an m az Tom , dûşûndû|ûnden<br />

çok daha fazla k o rk m u ş hald eydi.<br />

Dışandaki y ara tık la r g ittik ç e yak laşıy ord u .<br />

Sokağa çık tığ ım ız z a m a n , d iye d ü şü ndü Tom , evden yeterince<br />

u z a klaştığ ım ız d a b iz e s a ld ır a c a k la r m ı?<br />

Soğuk ellerin k e n d isin in k ile ri sard ığ ın ı hayal etti. Boğazı<br />

kesilebilirdi. B oynu k ın la b ilir d i. Z ih n i p aram p arça olabilirdi.<br />

Ama Tom, h iç b ir ra p o ru n sa ld ırıy a uğrayan in sa n la n tarif<br />

etmediğinin farkındayd ı.<br />

Bu şekilde düşünm eliyd in, d iy e d ü şü n d ü hâlâ ön verandada<br />

dikilirken. Bu d ü şü n cey i z ih n in e y e rle ştirm e y e çalışırk en<br />

kendini yavaşça n efes alm a y a z o rla d ı. B u sırad a d iğer d uygulan<br />

ortaya çıktı.<br />

İlk olarak d iz g in le n e m e y e n ve h a tta b ira z da u m arsız b ir<br />

özgürlük hissediyordu.<br />

Tom eve geldiği ilk g ü n d e n b e ri d ı ş a n çık ıy o rd u . E n az<br />

diğerleri kadar sık lık la k u y u d a n su ç e k iy o rd u . D ışk ıla rı ve<br />

idran dışarıdaki lağım ç u k u rla rın a ta şıy o rd u . A n c a k b u d efa<br />

farklıydı. H ava fark lıy d ı. Ju le s T a y ü rü m e y e b a şla m a y a k a ra r<br />

verdikleri anda ü z e rle rin d e n b ir e s in ti g e ç ti. E n s e s in e , d irse k ­<br />

lerine, dudaklarına d eğdi. B u , o a n a k a d a r y a şa d ığ ı e n tu h a f<br />

hislerden biriydi. O nu s a k in le ş tir m iş ti. K ırılg a n z ih n in d e yarauklar<br />

her ağacın ve s o k a k ta b e la s ın ın a rd ın d a k o l g e z e rk e n<br />

lemiz ve açık hava b a şın ı d ö n d ü rü y o rd u .<br />

149


Sadece bir anlığına.<br />

Jules, hazır m ısın?” dedi.<br />

“Evet.”<br />

Sanki ikisi de gerçekten körm ü ş gib i ellerindeki süpürge<br />

saplarıyla önlerindeki toprağa d okundular. Verandadan indiler.<br />

Ûç adım sonra Tom, artık b eto n ü zerin d e yürümediklerini<br />

hissetti. Sanki ayaklarının altın d aki çim le b irlik te ev de yok<br />

olmuştu. Denizin ortasın d ay d ı. Savu nm asızd ı. Bir anlığına<br />

bunu yapabileceğinden em in olam ad ı.<br />

Çareyi kızını düşünm ekte buld u.<br />

Robin. Sadece bize b irk a ç k ö p e k b u lm a y a gidiyoru m .<br />

Bu iyiydi. Ona yardım ı d o ku n u y ord u .<br />

Süpürge sapı, kaldırım old u ğunu d ü şü ndüğü yerden kayınca<br />

sokağın beton zem inine ayak b astı. O rada durup dizlerinin<br />

üzerine çömeldi. D izlerinin ü zerin e çö k m ü ş vaziyette el<br />

yordamıyla ön bahçenin köşesin i b u ld u . Sonra sırt çantasından<br />

küçük bir ahşap kazık çık arıp toprağa sapladı.<br />

“ju les,” dedi, “bahçem izi işaretled im . Eve geri dönerken<br />

yardıma ihüyacımız olabilir."<br />

Sonra ayağa kalkıp dönen Tom sertçe b ir arabanın kaportasına<br />

çarptı.<br />

“Tom,” dedi Jules, “iyi m isin ?”<br />

Tom kendini kontrol etti.<br />

“Evet,” dedi, “sanırım az ö n ce C h ery l’in W agoneerina<br />

çarptım. Ahşap paneli h issed eb iliy o ru m .”<br />

Julesün boılanm n ve süpürge sap ın ın sesi, Tom ’a rehberlik<br />

ederek arabadan uzaklaşm asını sağladı.<br />

Tom, tamamen farklı koşullar altın d a olsa, göz kapaklannı<br />

okşayacak güneşi engelleyen göz bağı ya da kaskı olmasa<br />

şeftali renginin tonlanyia ve tu ru n cu y la bezeli bir dünyadan<br />

geçmekte olduklarını bilirdi. K apah gözleri renklerin bulutlarla<br />

değiştiğini, ağaç tepeleri ve çatıla rın gölgeleriyle farklı<br />

tonlara dönüştüğünü görebilirdi. Ama b ugün sadece siyah<br />

150


görüyordu . V e o siy a h lcg m d e rin lik le rin d e k .z . R o b in . Hayal<br />

ediyordu. U fa c ık , m a s u m , z e k i. O n a yü rü m esi, evdekilere<br />

yardımı d o k u n a b ile c e k b ir ş e y le r b u lm a k uğru na evden uzaklaşması<br />

için c e s a re t v e riy o rd u . Yürü B a b a c ığ ım .<br />

“S ik tir!” d e d i ju l e s . T o m a d a m ın y o la d ü ştü ğ ü n ü duydu.<br />

“Ju les!"<br />

Tom d o n a k a ld ı.<br />

“Jules, n e o ld u ? ”<br />

“Bir şeye ta k ıld ım . H is s e d e b iliy o r m u su n ? B ir bavula<br />

benziyor.”<br />

Tom süpürge s a p ın ı k u lla n a r a k ç e v re s in d e g e n iş b ir yay<br />

çizdi. Süpürgen in u ç la n b ir n e s n e y e ç a r p ın c a T om o n a d oğru<br />

uzandı ve e lin d e k i s ü p ü rg e s a p ın ı k ız g ın a s fa ltın ü zerin e<br />

bırakarak so k a ğ ın o r ta s ın d a y a ta n ş e y in n e o ld u ğ u n u a n la ­<br />

mak için iki e lin i b ird e n k u lla n d ı. N e o ld u ğ u n u a n la m a s ı p ek<br />

uzun sürm edi.<br />

“Jules, bu b ir c e s e t .”<br />

Tom, Ju le s ü n ayağ a k a lk m a k ta o ld u ğ u n u d u y a b iliy o rd u .<br />

“Sanınm b ir k a d ın ,” d e d i T o m . S o n r a e lle r in i h ız la k a d ın ın<br />

suratından ç e k li.<br />

Ayağa kalktı ve ik ili y o lla r ın a d e v a m e tti.<br />

İşler çok hızlı g e liş iy o r g ib iy d i. H e r ş e y ş im d id e n ç o k s ü ­<br />

ratli ilerliyordu. E sk i d ü n y a d a y o lu n o r ta s ın d a ö lü b ir b e d e n<br />

bulmak hazm edilm esi s a a tle r a la c a k b ir ş e y d i.<br />

Buna rağmen y o lla rın a d e v a m e d iy o r la r d ı.<br />

Çalılara ulaşana k a d a r ç im e n lik b ir a r a z id e n g e ç tile r. Ç a lıların<br />

arkasında b ir ev vard ı.<br />

“Burada,” dedi Ju le s . “B ir p e n c e r e var. B ir p e n c e r e n in c a ­<br />

mına dokunuyorum .”<br />

Adamın sesini takip e d e n T o m , p e n c e r e n in ö n ü n d e Ju le s 'a<br />

bııldı. Ûn kapıya u la şa n a k a d a r e v in tu ğ la la r ın ı y o k la d ıla r.<br />

Jules kapıyı çaldı. M erh a b a d iy e s e s le n d i. K a p ıy a b ir k e re<br />

daha vurdu. Beklediler. T om k o n u ş m a y a b a ş la d ı. B ö y le s in e<br />

151


sessiz bir dünyada sesinin b ir şey leri ü zerlerin e çekebileceğinden<br />

korktu ama başka s e ç e n e k görem iyord u . Evin içinde<br />

yaşaması olası insanlara, o n lara z a ra r vermeyeceklerini, erzak<br />

ya da onlara yardım ı d o k u n a ca k b ir şeyler bulmak İçin<br />

geldiklerini açıkladı. Ju le s kap ıya b ir kere daha vurdu. Biraz<br />

daha beklediler ama içeride h iç b ir h a rek e t yoktu.<br />

“Haydi, içeriye g irelim ,” dedi Ju le s .<br />

“Tamam."<br />

Pencereye geri döndüler. Tom sırt çan tasın d an küçük bir<br />

havlu çıkanp yum ruğunun etra fın a sard ı. Cam a bir yumruk<br />

indirdi. Camın öteki tarafında b a tta n iy e y o k tu . Mukavva yoktu.<br />

Kontrplak yoktu. Bunun, b u ra d a k ile rin korunaksız bir şekilde<br />

yaşadıkları anlam ına geld iğ in i b iliyord u .<br />

Belki de işler rayından ç ık m a d a n k a s a b a y ı terk etmişlerdir<br />

Belki de bam başka bir yerde güven içinde y aşıy orlard ır.<br />

Tom kınk camdan evin için e sesle n d i.<br />

“İçeride kimse var m ı?”<br />

Hiçbir yanıt alam ayan Ju le s c a m la n temizledi. Sonra<br />

Tomün sürünerek içeri g irm esin e y a rd ım cı oldu. Tom içeri<br />

girer girmez bir şeyleri devirdi. D ev ird iğ i h e r neyse gürültülü<br />

bir şekilde yere düştü. Ju le s h e m en a rk a sın d a n pencereye ınmanarak<br />

içeri girdi.<br />

Sonra içinde bulundukları o d ad an y ü k se le n piyano sesini<br />

duydular.<br />

Tom kendini korum ak için sü p ü rg e sap ım havaya kaldırdı.<br />

Ama Jules ona bir şeyler anlatm aya çalışıy o rd u .<br />

“Tom, bunu ben yap tım !” dedi. “Ü zgü n ü m . Süpürgem piyanoya<br />

çarptı.”<br />

Tom nefes nefeseydi. K endi k e n d in i sakinleştirm eye çalışırken<br />

ikisi de suskunluklanm b o z m a d ı.<br />

“Burada gözlerimizi açam ayız,” d ed i Ju le s sessizce.<br />

“Biliyorum," dedi Tom. “H avada cerey a n var. Burada açık<br />

bir pencere daha olm alı.”<br />

152


G ü z lerin i a ç m a y ı o k ad ar ç o k isliyordu ki. Ama cv güvenli<br />

değildi,<br />

^<br />

"Y in e d e b u r a d a y ız ," d ed i Tom . "Şim d i alabileceğim iz her<br />

şeyi to p a rla y a lım ."<br />

A m a ilk k a tla iş le rin e y a ra y a cak b ir şey bulam adılar. Mutfakta<br />

d o la p la rın iç in i ara d ıla r. Tom raflardan birini eliyle yoklayıp<br />

b irk a ç ta n e p il b u ld u . K ü çü k m um lar. Kalemler. Buld<br />

uklarım sırt ç a n ta s ın a a ta rk e n J u le s ’a seslendi.<br />

“D evam e d e lim ,” d ed i Tom .<br />

“Ü st kata b a k m a y a c a k m ıy ız ? "<br />

B u rad an h o ş la n m a d ım . B u ra d a y iy e ce k varsa alt katta<br />

o lm a lıy d ı."<br />

Süpürge s a p la rın ı k u lla n a r a k s o k a k k ap ısın a doğru ilerlediler,<br />

kap ıyı a ç tıla r v e y e n id e n d ışa rı ç ık tıla r am a sokağa geri<br />

dönm ediler. B u n u n y e r in e ç im le ri g e ç e re k ken d i evlerinden<br />

sadece b ir ev u z a k lık ta k i k o m ş u la r ın ın ev in e yöneldiler.<br />

K arşıların a ç ık a n ik in c i v e ra n d a d a da ayn ı şey leri tekrarladılar.<br />

K apıyı ç a ld ıla r. K e n d ile rin i ta n ıttıla r. B ekled iler, içeride<br />

hiçbir h a re k e tlilik o lm a y ın c a d a p e n c e re le rd e n b irin i kırdılar.<br />

Bu defa cam ı k ıra n J u l e s ’tu.<br />

Yum ruğu k o r u n m a k iç in k u lla n ıla n z a y ıf b ir m alzem eyle<br />

karşılaştı. B u n u n m u k a v v a o ld u ğ u n u d ü şü n d ü ler.<br />

“İçeride b irile ri o la b ilir ,” d iy e fısıld a d ı.<br />

Yaptıkları g ü rü ltü y e b ir k a r ş ılık b e k le d ile r. A m a karşılık<br />

veren kim se o lm a d ı. T o m s e s le n d i. K o m şu o ld u k la rın ı, çeşitli<br />

hayvanlar b u lm aya ç a lış tık la r ın ı ve k a rşılığ ın d a o n lara gü v enli<br />

bir yer s u n a b ile c e k le rin i sö y le d i. Y anıt y o k tu , Ju le s cam ları<br />

temizledi ve T o m ’u n p e n c e re d e n içe ri g irm e sin e yardım etti.<br />

İçeri g ird ik le rin d e m u k a v v a y ı y e r in e taktılar.<br />

Süpürge sa p la rın ı k u lla n a r a k e tra fı k o n tro l ettiler. B unu<br />

yapmak saatle rin i a lm ış tı. S ır tla r ın ı b irb irle r in e v ererek h a ­<br />

reket ediyor ve sü p ü rg e s a p la r ıy la g e n iş y a y la r çiz iy o rla r­<br />

dı. Tom o n ları y ö n le n d iriy o r ve J u l e s ’a n e re y e g id e ce k le rin i<br />

153


söylüyordu. İşleri b ittiğ i z a m a n , e v in b o ş , p e n ce re le rin önûlû<br />

ve tüm kapıların k ilitli o ld u ğ u n d a n e m in o ld u k ta n sonra Tom<br />

evin güvenli old u ğ u n u sö y led i.<br />

iki adam da sıra d a k in in n e o ld u ğ u n u b iliy o rd u .<br />

K asklarını ve göz b a ğ la rın ı ç ık a r a c a k la r ve gözlerin i açacaklardı.<br />

ik isi de ay lard ır k e n d i e v le ri d ış ın d a h iç b ir şey görm<br />

emişlerdi.<br />

İlk harekete g eçen J u le s o ld u . T om a d a m ın k ask ın ı çözm<br />

ekle olduğunu d uydu. S o n ra o d a a y n ıs ın ı y a p tı. G ö z bağını<br />

saçlarına kadar k ald ırd ık tan s o n r a g ö z le r i k a p a lı bir şekilde<br />

döndü ve Ju le s ü n k a rşısın d a d u rd u .<br />

“Hazır m ısın ?”<br />

“H azm m ."<br />

iki adam da g özlerin i a çtı.<br />

Tom henüz k ü çü k b ir ç o c u k k e n b ir d e fa s ın d a b ir arkadaşıyla<br />

birlikle kilitli o lm ay an a rk a k a p ıy ı k u lla n a r a k komşulannın<br />

evine girm işti. H içb ir a m a ç la r ı ya da p la n la n yoktu.<br />

Sadece bunu yapıp y a p a m a y a c a k la n n ı g ö r m e k istem işlerdi.<br />

Ama m utfak d olap ların ın a rk a s ın d a s a k la n a r a k b ü tü n ailenin<br />

akşam yem eklerini b itirm e s in i b e k le r k e n u m d u k lan n d an<br />

daha fazlasını b u lm u şlard ı. Y en id en d ış a rı ç ık m a y ı becerdiklerinde<br />

arkadaşı k en d isin i n asıl h is s e iıiğ in i s o rm u ş tu .<br />

“Pis," dem işti o zam an.<br />

Simdi gözlerini bir y a b a n c ın ın e v in d e a ç a r k e n d e yine aynı<br />

şekilde hissediyordu.<br />

Burası kendi evleri d eğildi a m a y in e d c e v in içindeydiler.<br />

Buradaki eşyalar o n lara alı d e ğ ild i a m a o la b ilird i. Burada<br />

bir aile yaşam ıştı. Ç o cu k la rı v ard ı. T o m e tra fa d a ğ ılm ış birkaç<br />

oyuncak gördü. F o to ğ ra fla rd a n b ir in d e n a ile n in b ir oğlu<br />

olduğunu anladı. A çık ren k li s a ç la r ı ve g e n ç gülüm sem esi<br />

Tom’a Robin’i hatırlattı. B ir ş e k ild e , R o b in 'in ö lü m ü n d e n beri<br />

karşılaştığı her şey Tom ’a k ız ım h a tır la tıy o rd u . B u rad a, u m ­<br />

madığı birinin evinde d u rm u ş b ir z a m a n la r y a ş a d ık ta n h a p tı<br />

154


hayal etm eye b aşlam ıştı. Ç o cu k antıcsm e ve hafaasma oku t^<br />

duyduklaruu anlatayoıelu. B aba, gazetede ilk çıkan raport,^<br />

okuyordu. A nne ço cu ğ u içeri çagm yoıd u. Hepsi bir atada<br />

nepede oturm uş, k o rk u d olu b ir halde haberleri izlerken<br />

uzanıp oğlunun v e 'k a rıs ın ın elin i tutuyordu.<br />

R obin .<br />

Ortalıkta h içb ir h ayvandan iz yoktu. Ne unutulmuş bu-<br />

çiğneme oyuncağı ne d e kedi yatag». Hatta köpek kokusu b ik<br />

yoktu. Ama Tom u n d ü şü n d ü ğ ü , insanların yokluğuydu.<br />

-Tom." dedi Ju le s . “Sen ü st k au kon trol et. Ben de buradan<br />

devam edeyim .”<br />

"Tamam."<br />

Tom m en iivcn lcrin b aşın a geld iğinde yukan bakn. Göz<br />

bagmı cebinden çık a rıp y en id en g ö zlerin e bağladı. Evi kontrol<br />

etmiş olm alarına rağm en Tom gözleri açık bir halde merdivenleri<br />

çıkm aya cesaret ed em iyord u .<br />

Yeterince iyi k on trol etm işle r m iydi?<br />

Merdivenleri çık a rk en k en d isin e yardım cı olm ası için sûpûıge<br />

sapını kullandı O m zu duvarda asılı fotograHara sürtündü.<br />

Evdeki duvarda asılı o lan G co rg c’un fotoğrafını düşündü.<br />

Ayakkabısının burn u basam ağa takılınca öne doğru<br />

tökezledi. Ellerinin alım d a b ir halı vardı. Yeniden ayağa kalktı<br />

Daha fazla m erdiven O kadar ço k basam ak vardı ki hepsini<br />

tırmanmak im kânsız gibi görü n ü yord u . Sanki çoktan evin<br />

çatısına çıkmış gibiydi.<br />

Sonunda süpürgenin ucu m erd iven lerin sonuna geldiğini<br />

söyledi. Ancak zihnî süpürge sap ını ep eyce geriden izlediğinden<br />

yeniden tökezledi am a bu defa duvara çarpıı. Osı kar sessizdi.<br />

Dizlerinin üzerine çOküp süpürge sapını yanına bıraktı.<br />

Sonra sırt çantasını alıp a çlı ve el fen erini aram aya koyuldu.<br />

Bulduğunda yeniden ayağa kalk arak yolunu bulm ak için süpürge<br />

sapım kullandı. Saga d öndüğünde bileği soğuk ve sen<br />

bir yüzeye çarptı. D uraksayıp d oku ndu. O am , diye düşündü.<br />

155


Bir vazo. Burada kötü b ir koku vardı. D aha ö n ce hiç duyuınsamadıgı<br />

bir koku. E lleri, k ırılg an ve ö lü yapraklardan oluşan<br />

demete uzandı. Saplara yavaşça d o k u n a ra k bu n lan n çiçek olduklannı<br />

fark etti. B üyük o la sılık la gü ld ü . U zun bir zaman<br />

önce ölmüşlerdi. Yeniden sola d ö n d ü ve ç o k daha güçlü bir<br />

şeyle karşılaştığı anda ölü g ü lle rin k o k u su etk isin i yitirdi.<br />

Koridorda durdu. O da Ju le s da n asıl bu kokuyu kaçırmıştı?<br />

“Merhaba?"<br />

Yanıt yoktu. Tom boştak i eliy le ağzım ve burnunu kapatu.<br />

Koku korkunçtu. K oridor b o y u n ca ile rle m e y e devam etti. Sag<br />

tarafmda bir kapı bulu nca od aya gird i. B u rası b ir banyoydu.<br />

Süpürgenin u çlan n m çıkard ığı ses fayan slard a yankılanıyordu.<br />

Kullanılmayan su tesisatın d an n e m li, ru tu b etli bir koku<br />

geliyordu. Duş perdesini itek ley ip sü p ü rg e sapıyla küvetin<br />

içini kontrol etti. Sonra b ir ilaç d o la b ı b u ld u . İçin d e ilaç kutulan<br />

vardı. Hepsini cebine d old urd u . D iz le rin in üzerine çöküp<br />

hızla lavabonun alundaki d o lab ı k u rcala d ı. A rkasında bir şey<br />

duyup döndü.<br />

Küvetle burun buruna gelm işti.<br />

Az önce kontrol ettin, içinde hiçbir şey yoktu.<br />

Bir elini arkasındaki tezgâh tan ay ırm a d a n diğeriyle süpürge<br />

sapım yavaşça kaldırdı. G ö z le ri b ağlı b ir halde sopayı<br />

önünde tuttu.<br />

“Burada biri mi var?"<br />

Yavaşça önündeki küvete y ak laştı.<br />

Süpürge sapını savurdu. S o n ra ayn ı şey i b ir kere daha<br />

tekrarladı.<br />

Midesi bulanmaya başlam ıştı. T erliyordu. K oku boğucuydu.<br />

Tom öne doğru atılıp süpürge sa p ın ı vahşi bir şekilde<br />

küvete doğru savurdu. Ü stü ndeki tav am k o n tro l etti. Sonra<br />

tekrar geri çekilerek süpürge sap ın ın b an y o n u n zeminine<br />

düşmesine izin verdi. Sopa yerde sert b ir şeye çarpıp az önce<br />

dolaplann önünde diz çökm üş v aziy ettey ken duyduğu sesin<br />

aynısını çıkardı.<br />

156


p l a s t i k ş i k e y i ç a b u c a k b u l d u . B o ş t u .<br />

T o m i ç ç e k t i .<br />

O d a d a n ç ı k t ı v e k o r i d o r d a i l e r l e m e y e d e v a m e t l i . A z<br />

k e n d i s i n i b a ş k a b i r k a p ı n ı n ö n ü n d e b u l d u . B u s e f e r k i k a p ^<br />

, d İ A lt k a t t a k i J u l e s ’u n h a r e k e t e t t i ğ i n i b e l l i b e l i r s i z d u y a b i .<br />

r ^ r d u<br />

T o m d e r i n b i r n e f e s a l ı p k a p ı y ı a ç t ı . B u r a s ı s o g u k t ^<br />

! ! L û r g e s a p ı o n u ö n ü n d e d u r a n ş e y d e n h a b e r d a r e t t i . E b y , ,<br />

l a M n c a b u n u n b i r ş i l t e o l d u ğ u n u a n l a d ı . K ü ç ü k b i r y a t a k -<br />

G özlerini a ç m a s ı n a g e r e k o l m a d a n b u r a n ı n o ğ l a n , n y a t a k<br />

odası o ld u ğ u n u a n l a d ı . K a p ı y ı k a p a t ı p o d a y ı s ü p ü r g e s a p ı y l a<br />

kontrol e t t i v e a r d ı n d a n ı ş ı k l a n y a k t ı .<br />

S o n r a g ö z b a ğ ı n ı ç ı k a r ı p g ö z l e n n ı a ç t ı .<br />

D u v a r l a r d a n f l a m a l a r s a r k ı y o r d u . Y e r e l s p o r t a k ı m l a r ı . B i n<br />

U a i t t i . Y a t a k ö r t ü s ü , F o r m u l a 1 y a n ş a r a -<br />

t o ^ ı ^ ı n r e s i m l e r i y l e b e z e n m i ş t i . O d a t ı k l ı m t ı k ı ş t ı . K u l l a n ı l -<br />

rdM<br />

E l e k t r i k l e r k e s i k o l m a d ı ğ ı n d a n e l f e n e n n ı y e m d e n<br />

: Z l k o y d u . K ı s a S ü r e n a r a m a s ı , b u r a d a k u l l a n a b i l e c e k ­<br />

leri h i ç b i r ş e y o l m a d ı ğ ı n ı a n l a m a s ı n ı s a ğ l a d ı . R o b m m y a t a k<br />

o d a sın ı a n ı m s a d ı .<br />

Y e n id e n g ö z l e r i n i y u m d u v e o d a d a n a y n l O ı .<br />

K o r i d o r u n i l e r l e y e n k ı s m ı n d a k o k u g i t t i k ç e k o r k u n ç b i r<br />

hal a lıy o r d u . A ğ z ı n ı a ç m a s ı m ü m k ü n d e ğ i l d i . K o r i d o r u n s o ­<br />

nunda b ir d u v a r a d e n k g e l d i . D ö n d ü ğ ü z a m a n s ü p ü r g e s a p ı<br />

a rk a sın d a k i k a p ı y a ç a r p t ı . K a p ı y a v a ş ç a a ç ı l ı r k e n T o m k ı l ı n ı<br />

dahi k ı p ı r d a t a m a d ı .<br />

Sen ya da Jules bu odayı kontrol ettiniz mi? ETTİNİZ Mİ7!<br />

“M e r h a b a ? ”<br />

Y anıt y o k t u . T o m y a v a ş ç a o d a y a g i r d i . İ ş ı k l a r ı a ç ı p d u v a r ­<br />

larda p e n c e r e o l u p o l m a d ı ğ ı n ı k o n t r o l e t t i . İ k i t a n e b u l d u .<br />

İkisi de kontrplaklarla iy ic e k a p a t ılm ış t ı. O d a d a epeyce b ü ­<br />

yüklü.<br />

Burası a n a y a l a k o d a s ı .<br />

157


Odayı hoyhı boyuncaarjnüadı. Koku bu nda<br />

hkydâ ki neredeyse fiziksek bir boyut kazananyb.<br />

dokunabilecek gibiydi. SûpOıge sapı onu giyinane<br />

ahsunfa. Giysilrr. Kabanlar. Bunları y anım almayı âO$tnâk<br />

Yakmda yüzleşmek zorunda kalacaktan kıs aylannı dftftadl<br />

Döndüğünde orada daha kûçdk bir oda daha okhı|Mi<br />

kcsfirtti. İkinci bir banyo. T e k n r Hac dolabını ve çekraecthri<br />

kontrol etti. Birkaç ilaç kutusu, biraz di$ macunu ve btrb^<br />

tane de diş fiıcası bukhı. Banyonun penceresi ohıp oiınad-<br />

gun kontrol elti ve bir tane buldu. Kontrplakla ürtObnAstl<br />

Banyodan çıkmak için süpürge sapını kullandı ve kapıyı »-<br />

kasından kapetu.<br />

Pencereleri kontrol ettiğine, artık güvende olduğuna inanarak<br />

laidBoban yanında dikilm ekte olan Tom gözlerini aça<br />

Y iatt^ üzerinde bir çocuk oturm uş, ona bakıyordu,<br />

limı gözicnni yumdu.<br />

Acaba yantıkfar böyle mi görünüyordu?<br />

GüvDidkdtgiyR/ GÜVENDE DEĞİLDİN f<br />

Kafin gö^rtnden fırlayacakmış gibi atıyordu. Gördügâ<br />

neydi? Bû yüz. lEasb birinin yüzü m ü? Hayır, gene birine ak-<br />

tL Gene mi? Evet ama cükm üs bir yüzdü. Ju les’a seslenmek<br />

iatiyonin ama gözleri kapalı kaldıkça zihnindeki görüntü dr<br />

ncdepyordtt.<br />

Kusomdaki, o o^an çocuğuydu. Alt k a tu asüı fotogıaf-<br />

lanhki ogUn çocuğu.<br />

Gözlerini yeniden açu.<br />

Oglanm üzerinde bir takım elbise vardı. Koyu rcnkb yatak<br />

basma yaşlanmış haldeki çocuğun yüzü doğal otamayacak bn<br />

açıyla Tom'a dönüktü. Gözleri açıku. Çenesi sarkmısü. Elkn-<br />

ni kuc^ında kavusturmastu.<br />

Burada açlıktan ötmüşsün, diye düşündü Tom. Amcok<br />

babanın odasında.<br />

1W


Tom. cUytr ağzını vr burnunu kapatarak cuı.-u{u> yaVka««rfc*n<br />

cocultun »imdtki halini fotoftTallanyVa kıyaslıyontu. 0 %.<br />

tan mumyalanmış K‘b» RörûnOyordu. UtaVraı* «pblydı.<br />

Sen ıllrli n r k a tla r o l d u 7 S e n i b u ra d a n k u rtarm ay a ne kadar<br />

vakındtm ?<br />

Boş gözlerle çocuğun ölQ gözlerine baktı.<br />

Rolün, diye düşündü. Çok O x g û n û m .<br />

-Tom!’ diye s e s l e n d i Jules alı kattan.<br />

Tom döndü.<br />

___<br />

Odayı boylu boyunca geçti ve koridora gudı.<br />

jıd e s b ir k o p e k b u ld u<br />

oğlandan bahsetm e<br />

Dikkatlice.<br />

m e rd iv en lerin en altın d a s.rtüstû<br />

. n T o r ^ k i J lis / y e g id e c e k g ib i g iy in m işlerd i. K .y a k b<br />

le h L omuz kism , y,rt.lm işU -<br />

drfteıden koparılm ış b ir y a p ra k vard ı. B in k a lın u çlu b ir ka<br />

irnık kağıdın üzerine “İy i U y K u lA r” y a z m ıştr<br />

-Bunu yazan oğlanı az ö n c e b u ld u m , d ed i Tom . O n la n<br />

buraya yatıran o ğ la n ı.”<br />

-Açlıktan ölm ûş o lm a lıla r." d ed i Ju le s . “B u rad a h iç yiyecek<br />

yok Onun neyle b e sle n d iğ in e d a ir h iç b ir fik rim y o k .”<br />

1 5 9


Ju les anne ve bab an ın ö te sin d e b ir n o k ta y a işaret etti. Tom<br />

eğilip bir Sibirya k u rd u n u n e lb ise a s k ıs ın d a k i kü rk mamolann<br />

arasına sığınm ış o ld u ğ u n u g ö rd ü .<br />

O da bir deri b ir k e m ik k a lm ıştı. T o m , o n u n anneyle babanın<br />

bedenlerinden b e sle n d iğ in i d ü şü n d ü .<br />

Jules sırt çantasın d an b ir p arça et ç ık a n p parçalara böldü ve<br />

köpeğin önüne attı. K ö p ek b a ş la n g ıç ta saklan d ığ ı yerden yavaşça<br />

dışan çıktı. Sonra ö n ü n e a tıla n ı b ir çırp ıd a yiyip bitirdi.<br />

“Dost canlısı m ı? ” d iye so rd u T o m sa k in c e .<br />

“Gördüğüm k a d a n y ia ,” d ed i J u le s , “k ö p e k le r onlan besleyen<br />

kişilerle kısa zam an d a d o st o lm a y a p e k m eraklıdır.”<br />

Jules dikkatli bir şek ild e a şağı b ira z d ah a et attı. Cesaret<br />

verici bir şekilde k o n u şu y o rd u .<br />

Ama köpekle uğraşm ak gerek iy o rd u . Ve ona zam an ayırmak.<br />

İki adam günün geri k a la n ın ı o ev d e geçirdiler. Et sayesinde<br />

Jules köpekle bag k u rm a y ı b a ş a rıy o r gibiydi. Bu sırada<br />

Tom, Ju les’un çok tan a ra m ış o ld u ğ u y e rle ri eld en geçirdi. Burada,<br />

kendi evlerinde o lm a y a n ç o k az şey vardı. Ne telefon<br />

rehberi ne de yiyecek b u la b ilm iş ti.<br />

Köpekleri Tom ’dan ç o k d a h a iyi ta n ıy a n Ju le s oradan aynlmaya<br />

hazır o lm ad ık lan m sö y led i. K ö p e ğ in ç o k tem kinli olduğundan<br />

ve henüz ona g ü v e n m e d iğ in d e n b a h se tti.<br />

Tom, ev ark ad aşlanna d ö n m e k iç in sö z verdikleri on iki<br />

saati düşündü. C ö rü n ü şe göre sa a t ile rliy o rd u .<br />

Sonunda Ju le s, T om ’a k ö p e ğ in e v d e n ayrılm aya hazır olduğunu<br />

söyledi.<br />

“O zaman yola devam e d e lim ,” d ed i T om . “Yolda onunla<br />

ilgilenmeye devam ed eriz. C e s e tle rd e n y ü k sele n kokuyla burada<br />

uyumamız m ü m k ü n d e ğ il.”<br />

Jules da onunla h em fik ird i. A n ca k k ö p eğ e tasm a takmak<br />

için birkaç denem e yap m aları g e rek ti. A rad an biraz daha zaman<br />

geçti. Ju le s son u n d a b a şard ığ ın d a T o m , on iki saatte geri<br />

160


dönem eyeceklerini fark etti; sad ece b irkaç saat içinde bir k ö ­<br />

pek b ulabild ilerse ertesi gü n ü n onlara neler sunabileceğini<br />

kim tahm in ed eb ilird i?<br />

Ama yine de z a m a n akıyord u .<br />

Evin giriş salo n u n d a göz b a ğ la n n ı bağlayıp kasklan n ı yeniden<br />

kafalanna taktılar. S o n ra Tom so k a k kap ısın ı açtı ve<br />

evden çıktılar. A rtık sü p ü rge sa p ın ı ku llan an sadece Tom ’du.<br />

Jules köpekten fayd alan ıyord u . Sib iry a kurd u k esik kesik n e­<br />

fes alıyordu.<br />

Yeniden çim lerin ü z erin d en g eçip M alorie, D on, C heryl,<br />

Felix ve O iym p ia’dan b iraz daha u zak la şa ra k başka b ir eve<br />

geldiler.<br />

Tom, bu evin geceyi g e ç ire b ile cek le ri gib i b ir yer olduğunu<br />

umuyordu. Tabii eger cam la r örtü lü vaziy ettey se, yap acaklan<br />

arama kendilerini gü ven d e h isse tm e le rin e ned en olursa Ve<br />

ölümün kokusu tarafından k a rşılan m azlarsa.


m i dört<br />

Malorie’nin om zu ndaki acı o kadar keskin, öylesine aynnıılıydı<br />

ki acıyı zih n in d e canlandırabiliyord u. Omzunu hareket<br />

ettirdikçe a cın ın da h a rek et ettiğ in i görebiliyordu. Yaralandığı<br />

sırada hissettiği k ö r ed ici a cın ın aksine artık sızısı oldukça<br />

derinden geliyor ve z o n k lu y o rd u . Ç arpışm a anının parlak<br />

tonlan yerine çü rü m e n in so lu k ren k lerin i görüyordu. Kayığın<br />

dibindeki su yu n o an d a n asıl göründüğünü hayal etmeye<br />

çalıştı. İdrar. Su. K an. Ç o c u k la r iyi o lu p olm ad ığını sormuştu.<br />

Onlara iyi olduğunu sö y le m işti. A m a çocu k lar, onlara ne zaman<br />

yalan sö y len d iğ in i an la rla rd ı. M alo rie o n la n kelim elerin<br />

ötesini kavrayacak şek ild e y e tiştirm işti.<br />

O anda a ğ la m ıy o rd u a m a a slın d a ağla m ıştı. G öz bağlarının<br />

ardından sessiz g ö z y a ş la n d ö k m ü ştü . O n a göre sessiz<br />

gözyaşları. A m a ç o c u k la r g ö z y a ş la rın ın s e sin i sessizlikten<br />

ayırabilirdi.<br />

Masanın etrafın d a o tu ru p . T a m a m ç o c u k la r , derdi onlara.<br />

Gözlerinizi k ap a tın .<br />

Kapatırlardı.<br />

Şu anda ne y a p ıy o ru m ?<br />

Gülümsüyorsun.<br />

Doğru, K ız. N ered en a n la d ın ?<br />

Gülümsediğinde farklı şekilde nefes alıyorsun Anneciğim,<br />

163


Ertesi gün aynı şeyi tekrarlard ı.<br />

Ağlıyorsun Anneciğim.'<br />

Doğru. Neden ağlıyorum?<br />

Çünkü üzgünsün.<br />

Tek nedeni bu değil.<br />

Korkuyorsun.<br />

Doğru. Şimdi bir kere daha deneyelim.<br />

Aruk su soğuyordu. M a lo rie k ü re k le re h er asılışında iş.<br />

kenceye benzeyen b ir acı ç e k iy o r ve su y u n y ü zü n e çarptığım<br />

hissedebiliyordu.<br />

“A nneciğim ,” dedi O ğlan .<br />

“Ne var?”<br />

Oğlanın ses tonu k a rşısın d a d e rh a l k e n d in e gelm işti.<br />

“İyi m isin?”<br />

“Bunu daha ö n ce de s o r d u n .”<br />

“Ama sesin iyiym işsin g ib i g e lm iy o r. ”<br />

“İyi olduğum u söy led im . B u d a iyi o ld u ğ u m anlamına gelir.<br />

Beni sorgulam ayı k e s .”<br />

“Ama,” dedi K ız, “fa rk lı ş e k ild e n e fe s a lıy o rsu n .”<br />

Öyleydi. Û yle o ld u ğ u n u b iliy o r d u . Z o rla n ıy o ru m , diye<br />

düşündü.<br />

“Kürek çektiğim iç in ,” d iy e re k y a la n sö y led i.<br />

Çocuklannı b irer d in le m e m a k in e s i o la ra k yetiştirirken<br />

kaç defa annelik görev lerin i so rg u la m ıştı? M alo rie için çocuklanm<br />

n gelişim lerini g ö rm e k k im i z a m a n k o rk u vericiydi.<br />

Sanki iki m utanı çocu ğ a b a k m a k iç in g e rid e bırakılm ıştı. İki<br />

küçük canavara. G ü lü m sem ey i b ile d u y m a y ı ö ğ ren ecek kadar<br />

becerikli iki yaratığa. K o rk tu ğ u n u k e n d in e b ile itiraf edemeden<br />

bunu ona söyleyen iki varlığa.<br />

Omzundaki yara k ö tü d u ru m d a y d ı. M a lo rie yıllardır böylesine<br />

ciddi bir yara a lm a k ta n k o rk m u ştu . B a şın a gelen farklı<br />

olaylar da vardı. Kıl payı k u rtu ld u ğ u an lar. Ç o cu k la r henüz<br />

iki yaşındayken k ilerin m e rd iv e n le rin d e n yu v arlanm ıştı. Ku­<br />

164


yudan su taşırken tö k ezlem iş ve kafasını bir taşa çarpmıştı.<br />

Bir defasında b ileğ in i kırd ığ ın ı bile sanm ışıı. Dişi kınim ışiı.<br />

Morlukları olm ad an b a cakla rın ın nasıl göründügUnü hatırlamak<br />

onun için ep eyce gü çtü . Ve şim di de om zundaki deri ve<br />

el bedeninden sarkıy o rd u . Kayığı d urd urm ak isliyordu. Bir<br />

hastane bulm ak. S o k a k la rd a b ir d o k t o r a ih tiy acım var, bir d o k ­<br />

tora ihtiyacım var, B İR D O K T O R A İH TİYA CIM VAR. YOKSA<br />

ÖLECEĞİM VE B E N O LM A Z SA M Ç O C U K LA R IM IN HAYATTA<br />

KALMASI M Ü M KÜ N D E Ğ İL , d iye b ağırarak koşm ak.<br />

“Anneciğim,” dedi Kız.<br />

“Ne oldu?”<br />

“Yanlış yöne doğru ile r liy o r u z .’’<br />

“Ne?"<br />

Yorgunluğu arttık ça d aha g ü çlü d u ru m d a k i kolu n a fazla<br />

j-ûklenmişti. O anda akın tıy a k a rşı k ü re k çek iy o rd u ve bunun<br />

bile farkında değildi.<br />

Aniden O ğlan’ın elin i k e n d in in k i ü z e rin d e h issetti. Ö n ce<br />

irkildi ama sonra anladı. P a rm a k la rın ı k a d ın ın k ile rin üzerine<br />

koyan çocuk, kuyunun b aşın d a k i k o lu ç e v irir g ib i o n u n la b irlikle<br />

hareket ediyordu.<br />

Bu soğuk ve acı dolu dünyada, a n n e s in in a cı çek m e k te o l­<br />

duğunu duyan O ğlan, M a lo rie ’n in k ü re k ç e k m e sin e yardım<br />

ediyordu.


Sibirya kurdu T o m ’u n e lin i y a lıy o rd u . A ilen in oturm a odasının<br />

halıyla k ap lı z e m in in d e h e m e n s o lla n n d a yatm akta olan<br />

Jules ise h o rlu y o rd u . A rk a s ın d a m e şe a ğ a cın d a n yap ılm ış bir<br />

dolabın ü zerin d e d u ra n d ev a sa v e s e ssiz b ir televizyon vardı.<br />

Albümlerle d o lu k u tu la r d u v a ra y a s la n m ış tı. L am balar. E k o ­<br />

se desenli bir k a n e p e . T a ş b ir ş ö m in e . Ş ö m in e n in üzerin d eki<br />

alanı, güzel b ir s a h ilin re s m e d ild iğ i k o c a m a n b ir tab lo k ap lıyordu.<br />

Tom, re s im d e k i s a h ilin M ic h ig a n ’ın k u z e y in d e b ir yerlerde<br />

olduğunu d ü ş ü n d ü . B a ş ın ın te p e s in d e ise to z la n m ış b ir<br />

tavan v antilatörü a sılıy d ı.<br />

Köpek e lle rin i y a lıy o rd u ç ü n k ü b ir ö n c e k i g e ce k e n d ile rine<br />

patates cip siy le g ü z e l b ir z iy a fe t ç e k m iş le r d i.<br />

Bu ev, s o n u n cu su y la k ıy a s la n d ığ ın d a b ira z d a h a b e re k e tli<br />

bir yere b en ziyord u . A d a m la r g e r id e k a la n b ir k a ç k o n se rv e ­<br />

yi, kâğıtları, iki ç ift ç o c u k a y a k k a b ıs ın ı, ik i k ü ç ü k c e k e ti ve<br />

dayanıklı o ld u ğunu d ü ş ü n d ü k le r i p la s tik k o v a y ı p a k e tle d ik ­<br />

ten sonra uykuya d a lm ış tı. B u ra d a d a te le fo n re h b e ri y o k tu .<br />

Modem çağda h e rk e s in c e b in d e b ir c e p te le fo n u o ld u ğ u n d a n<br />

telefon reh b erlerin in d e v ri k a p a n m ış a b e n z iy o rd u .<br />

Evin asıl s a h ip le rin in k a s a b a d a n b ile r e k a y n id ık la n m<br />

gösteren k an ıtlar v ard ı. O n la r ı T e k s a s ’m M e k s ik a s ın ırın d a k i<br />

küçük kasabalarından b ir in e g ö t ü r e c e k y o l ta rifle r i. K a le m le<br />

167


işaretlenmiş, kriz hallerinde h ay a tla k alm ay ı kon u alan bir<br />

kitap. Benzini ve araba yedek p a rçala rın ı da içeren uzun bir<br />

malzeme listesi. Tom faturalara b a k a ra k o n el feneri, üç olıa,<br />

altı bıçak, kutu kutu su, p ropan , k o n se rv e , ü ç uyku tulumu,<br />

bir jeneratör, bir ok, pişirm e yagı, b e n z in ve y akılacak odun<br />

aldıklarını görebiliyordu. K ö p ek e lin i y a la rk e n Tom , Teksasi<br />

düşündü.<br />

“Kâbus,” d ed iju les.<br />

Tom omzunun üzerinden b a k ıp a rk a d a ş ın ın uyandığını<br />

gördü.<br />

Jules, “Rüyamda eve geri d ö n ü ş y o lu n u bulam adığım ı­<br />

zı gördüm,” diyerek konuşm ayı sü rd ü rd ü . “B ir daha asla<br />

Victorü göremiyordum.”<br />

“Çimlere sapladığımız kazığı u n u tm a ,” d ed i Tom .<br />

“Unutmadım,” dedi Ju le s. “R ü y am d a b iri o n u oradan almışü.”<br />

Jules ayağa kalku ve adam lar fın d ık ta n ib a re t o la n kahvaltılannı<br />

ettiler. Sibirya kurdu ise b ir k u tu to n b alığ ıy la idare<br />

etmek zorundaydı.<br />

“Sokağm diğer tarafına g e ç e lim ,” d ed i T om .<br />

Jules da ona kauldı. İki adam e şy a la n n ı to p la y ıp kısa süre<br />

sonra evden aynidılar.<br />

Dışanda çimenlerle kaplı arazi b e to n a d ö n ü ş tü . Tekrar<br />

sokaktaydılar. Güneş yakıyordu. T em iz h av a ik isin e de iyi<br />

gelmişü. Tom tam d üşündüklerini s ö y le y e c e k ti k i aniden<br />

Julesün sesi duyuldu.<br />

“O dû neydi?”<br />

Gözleri bağlı haldeki Tom döndü.<br />

“Ne?”<br />

“Tom, burada bir direk var. T ıp k ı... S a n ın m b u b ir çad ır.”<br />

“Sokağın ortasında m ı?”<br />

“Evel. Sokağımızın o r u s ın d a .”<br />

166


Tom, J u le s a yaklaşu. Süpürgenin ud<br />

N -ş c f lem as etıi. D ikkatli b lrjakılde<br />

dı ve J u l e s ’u n b u ld u ğ u ş e y e d o k u n d u .<br />

"Anlamıyorum,” dedi Tom.<br />

S ü p ü rge s a p ın ı y e r e b ır a k iı. ik i e lin i k u llan arak ba ı<br />

üzerine d e k u z a n a n b r a n d a n ı n a lt k ıs ım la rın d a n başlayar'u<br />

dokunm aya k o y u ld u . B u o n a k ız ın ı g ö tü rd ü ğ ü b ir sokak fes<br />

ııvalini h a tır la tıy o r d u . Y o lla r tu r u n c u re n k li k o n ile rle kapa<br />

nlmıştı. Y ü z le rc e s a n a t ç ı r e s im le r in i , h e y k e lle r in i, çizim lerini<br />

satıyordu. H e p si y a n y a n a d iz ilm iş le r d i ve sa y ıla rı sayılam a­<br />

yacak k a d a r ç o k t u . Ü r ü n le r i n i , b r a n d a d a n y a p ılm ış derm e<br />

çatma ç a d ırla rd a s a t ıy o r la r d ı.<br />

Tom ç a d ır ın a ltın a g ir d i v e s ü p ü r g e s a p ın ı k u lla n a ra k başının<br />

üstünde g e n iş b i r y a y ç iz d i. B u r a d a , b ra n d a y ı d estek ley en<br />

dört tane d ir e k te n b a ş k a h i ç b i r ş e y y o k tu .<br />

Ordu, d iye d ü ş ü n d ü T o m . Z i h n i n d e c a n la n a n g ö rü n tü n ü n<br />

sokak fe stiv a liy le a la k a s ı y o k t u .<br />

Annesi, T o m h e n ü z k ü ç ü k b i r ç o c u k k e n o ğ lu n u n b ir k o ­<br />

nuyu ö ğ ren m e k i ç in t e k r a r t e k r a r k u r c a la m a s ın d a n dolayı<br />

övünûrdü. Ö ğ r e n m e y e ç a lış ıy o r , d e r d i k a d ın . B u e v d e on u ilgilendirm<br />

eyen t e k b i r ş e y b i l e y o k . T o m a n n e s in in a rk a d a ş la rının<br />

yüzlerini, a n n e s i b ö y le k o n u ş t u ğ u n d a y ü z le r in d e b eliren<br />

gülümsemeleri h a tır la d ı. O y u n c a k l a r m ı, d e r d i a n n e s i. T om ’un<br />

oyuncaklara ih t iy a c ı y o k . B i r a ğ a ç d a l ı y l a o y n a y a b ilir . V C R ’ın<br />

arkasındaki k a b l o l a r l a o y n a y a b ilir . P e n c e r e n in a ç ı l ı p k a p a n m a<br />

¡ekli bile b ir o y u n d u r T ü m h a y a tı b o y u n c a b u ş e k ild e ta r if e d ilmişti.<br />

Bir şey le rin n a s ıl ç a lı ş t ı ğ ı n ı ö ğ r e n m e y e h e v e s li b i r a d a m .<br />

Tom'a sorun. B ilm iy o r s a b i l e ö ğ r e n e c e k t i r . O h e r ş e y i t a m ir eder.<br />

Her şeyi. Ama T o m ’a g ö r e d a v r a n ış ın ın d ik k a t ç e k ic i b ir yan ı<br />

yoktu. Ta ki R o b in d o ğ a n a k a d a r. S o n r a s ın d a n e s n e le r in m a ­<br />

kineleşmesi k a rşısın d a d u y u la n ç o c u k l a r a ö z g ü b ü y ü le n m e<br />

hali onu alt etm işti. Ş im d i T o m ç a d ır ın a ltın d a d u rm u ş , çad ırı<br />

keşfetmeye çalışa n ç o c u k m u y o k s a ç a d ır d a n u z a k la ş m a s ı g e ­<br />

rektiğini söyleyen b a b a m ı o ld u ğ u n u k e s tir e m iy o r d u .<br />

169


Adamlar uzun d a k ik a la r b o y u n c a g ö z le r in i b ir an olsun<br />

açmadan çad ın in celed iler.<br />

“Belki bunu k u lla n a b iliriz ," d e d i T o m , J u l e s ’a am a Jules<br />

çoktan oradan u zak la şm ış o n a s e s le n iy o r d u .<br />

Tom yolun ötek i ta ra fın a g e ç ti. B a ş k a b ir ç im e n lik alanda<br />

buluşana kadar Ju le s ’u n s e s in i ta k ip e tti.<br />

Gittikleri ilk evin k a p ıs ı k ilid i d e ğ ild i. B u ev d e gözlerini<br />

açm ayacaklanna k arar v e r d ik te n s o n r a iç e r i g ird ile r.<br />

İçeride hava ak ım ı v ard ı. İk is i d e h e n ü z p e n c e re le ri kontrol<br />

etmeden bile c a m la n n a ç ık o ld u ğ u n u b iliy o rd u . Tom’un<br />

elindeki süpürge sap ı, g ir d ik le r i ilk o d a n ın k u tu la rla dolu<br />

olduğunu söyledi. Bu in sa n la r, d iy e d ü ş ü n d ü T o m , buradan<br />

aynimaya h aztrlan ıy arlarm ış.<br />

“Jules,” dedi Tom , “s e n ş u n la n n iç in e b a k . B e n d e evin geri<br />

kalanını kontrol e d e y im .”<br />

Evlerinden a y n lm a la rm ın ü z e r in d e n ç o k t a n yirm i dön<br />

saat geçmişli.<br />

Şimdi ayaklannın a lım d a k i h a lın ın ü z e r in d e y in e yabana<br />

birinin evinde yavaşça y ü r ü y o r d u . B ir k a n e p e y e d e n k geldi.<br />

Bir sandalyeye. Bir te le v iz y o n a . J u l e s ’u n v e S ib ir y a kurdunun<br />

sesini artık güçlükle d u y a b iliy o r d u . A ç ık c a m la r d a n içeriye<br />

rüzgâr doluyordu. Tom b ir m a s a n ın ö n ü n e g e ld i. Parm aklan<br />

bir şeye çarpana kadar e lin i m a s a n ın y ü z e y in d e g ezd ird i.<br />

Bir fedsf, diye d ü şü nd ü .<br />

Kâseyi b id ın n c a iç in d e k i b ir ş e y in m a s a n ın ü z e r in e düştüğünü<br />

duydu. Eliyle m asayı y o k la y a r a k d ü ş e n n e s n e y i buldu ve<br />

bunun hiç de beklem ediği b ir m u lfa k a le ii o ld u ğ u n u fark eni.<br />

Dondurma kep çesin e b e r k iy o r d u a m a d a h a k ü ç ü k lü .<br />

Tom bir parm ağını k e p ç e n in iç in d e g e z d ir d i. İç in d e pek de<br />

akışkan olmayan bir m ad d e v ard ı.<br />

Ûrperdi. Bu, d o n d u rm a d e ğ ild i. V e T o m b ö y le b ir şeye<br />

daha önce de d ok u n m u ştu .<br />

Kûveiln kenarında. K ü çü cü k b ile ğ in in h e m e n y a n ın d a . Orada<br />

da bunun gibi kan vardı. K ıv am lı, ö lü . R o b in ’in kan ı.<br />

170


Tir dr direyerek kâseyi gögsûne yaklaştırdı ve kepçeyi masanın<br />

üzerine bıraktı. Parmaklan, kâsenin dibinde duran bir<br />

şeye temas edene kadar kâsenin seramik lavnmlan üzerinde<br />

yavaşça dolandı. Nefesi kesildi ve kâseyi halıyla kapb zemine<br />

düşürdü.<br />

“Tom?”<br />

Tom başlangıçta yanıt vermedi. Az önce dokunduğu bu<br />

şey, üpkı daha önce de dokunduğu bir şeyi andınyordu.<br />

Robin okuldan gelirken yanından gcıirmişn. Fen deısin-<br />

den sonraydı. Onu, bozukluklarla dolu bir kahve hncanına<br />

koymuştu. Tom o şeyi bulduğunda Robin okuldaydı. Oysaki<br />

sadece o bohunun kaynağını arıyordu.<br />

Bozuklukların üzerinde, bardağın kenarından görünen o<br />

şeyi fark ettiğinde kokunun kaynağını bulduğunu anlamıştı.<br />

Rengi solmuş bir topa benziyordu, içgüdüsel olarak onu eline<br />

almış ve parmaklannın arasında sıkışunnışu.<br />

Bu bir domuz gözüydü. Yerinden çıkarılmıştı. Robin derste<br />

böyle bir şey yaptıklarından bahsetmişti.<br />

‘Tom? Orada neler oluyor?*<br />

Jules sana sesleniyor. Ona yanıl ver<br />

‘ Tom?"<br />

■Jules, ben iyiyim! Sadece bir şey düşürdüm."<br />

Odadan çıkmayı isteyerek geriye doğru adım atarken eli<br />

hafifçe başka bir şeye dokundu.<br />

Bu hissi de biliyordu.<br />

Su bir omuzdu, diye düşündü. Masanın başındaki sandalyelerden<br />

birinde oturan bir ceset var.<br />

Tom onu hayal etti. O turuyordu. G öz yuvalan boştu.<br />

Başlangıçla hareket dahi edem edi. Cesedin durduğu yere<br />

dûnûk olmalıydı.<br />

Çabucak odadan çıkü.<br />

jules, dedi, "haydi buradan çıkalım "<br />

‘ Ne o ld u ? "<br />

171


Tom olanlan anlattı. Sad ece b irk a ç d akika içinde evden<br />

çıktılar. Eve geri dönm eye karar verdiler. B ir köpek de yeterliydi.<br />

Çadırla T om ün kâsenin için d e b uld uğu şeyin üstüne<br />

ikisi de artık dışanda olm ak istem iy ord u .<br />

Bir bahçeden geçtiler. S o n ra b ir g araj yolu n a adım attılar.<br />

Ardından bir tanesine daha. K ö p ek J u l e s ü çekiyordu. Tom<br />

onlara yetişmeye uğraşıyordu. G öz b a ğ ın ın karanlığında dışanda<br />

kaybolacakmış gibi h issed iy o rd u . J u le s ’a seslendi.<br />

“Buradayım!” diye bağırdı Ju le s .<br />

Tom adamın sesini takip ed erek o n a y etişti.<br />

“Tom," dedi Ju les. “K ö p ek b u ra d a k i g a ra jla ilgili epeyce<br />

şamata çıkanyor.”<br />

Az önceki keşfinden ötürü h âlâ titre m e k te olan ve sokaktaki<br />

çadınn m anasızlığından ö tü rü iç te n içe korkuyla dolan<br />

Tom, yola devam etm elerini sö y led i. A m a J u le s , köpeğin böylesine<br />

ilgilendiği şeyin ne o ld u ğ u n u ö ğ ren m e k istiyordu.<br />

“Burası evlerden bağım sız b ir g a ra ja b e n z iy o r,” dedi jules.<br />

“Köpek içeride hayatta olan b ir şey ler v a rm ış g ib i davranıyor.”<br />

Yan b p ı kilitliydi. Sadece tek b ir p e n c e re b u la n Ju les camı<br />

kırdı. Tom’a içerisinin k o ru n a k lı o ld u ğ u n u sö y led i. Cam, mukavvalarla<br />

kapatılmıştı. K ü çü k b ir p e n c e re y d i am a ikisinden<br />

birinin içeri girmesi gerekiyord u. J u le s k e n d isin in gireceğini<br />

söyledi. Tom da aynısını sö y ley in ce k ö p e ğ i b ir boru ya bağlayıp<br />

iki adam da sürünerek cam d an iç e ri gird i.<br />

İçeri girdikleri anda bir şey o n la ra h ırla m a y a başladı.<br />

Tom pencereye dönünce Ju le s o n a sesle n d i.<br />

“Anlaşılan bir köpek daha b u ld u k .”<br />

Tom da onunla hem fikirdi. K alb i h ız lı atıy o rd u . Olması<br />

gerekenden çok daha h ızlı, diye d ü şü n d ü ve e lin i pencerenin<br />

pervazına koyup dışan atlam aya h a z ırla n d ı.<br />

“Buna inanamıyorum,” dedi Ju le s .<br />

“Neye?”<br />

“Bu da bir Sibirya kurdu.”<br />

172


“Ne? Nasıl a n la d ın ?”<br />

“Çünkü yüzüne d oku n u y oru m .”<br />

Tom p encereden u zaklaşınca köpeğin bir şeyler yemekle<br />

olduğunu duydu. Ju le s onu besliyordu.<br />

Sonra Tom ’un d irseğ in in hizasından başka bir ses daha<br />

geldi.<br />

Duydukları ses b aşla n g ıçla ço cu k kahkahalarını andınyordu.<br />

Sonra onlara b ir şark ıy ı anım sattı.<br />

Sonunda, sesin ö lm e k te olan kuşlardan geldiğini anladılar.<br />

Kuşlar.<br />

Tom nazikçe geri ç ek ild i. Ö tm e sesleri kesildi. Tekrar öne<br />

doğru bir adım attığ ın d a k u şla rın sesi yeniden yükseldi.<br />

Bir önceki gün evden a y rılırk e n hissetm eyi umduğu heyecana<br />

göm ülerek, ta b ii k i, diye d üşündü Tom.<br />

Jules sakin ce k ö p eğ e y a k la şırk e n Tom , ötm e sesleri dayanılmaz<br />

olana d ek k u şla ra d oğru ilerlem ey e devam etti. Elini<br />

uzatınca b ir rafla k a rşıla ştı.<br />

“Tom,” dedi J u le s k a ra n lığ ın için d e n , “d ikkatli ol...<br />

“Kutunun iç in d e le r,” d ed i Tom .<br />

"Ne?”<br />

“Babası avcı o la n b iriy le b irlik te b ü y ü m ü ştü m . O nun kuşlan<br />

da aynı şek ild e ö tü y o rd u . Y anların a y aklaştıkça seslerini<br />

yükselteceklerdir.”<br />

Tom’un elleri k u tu n u n ü z erin d ey d i.<br />

Düşünüyordu.<br />

“Ju les,” dedi, “hay d i eve g id e lim .”<br />

“Köpekle b iraz d ah a z a m a n g e ç irm e y i iste rim .”<br />

“Bunu evde y a p m a k z o ru n d a k a la c a k sın . S o ru n olursa onlan<br />

bir odaya k ilitle y e b iliriz . A m a b u lm a k için yola çıktığım ız<br />

şeyleri bulduk. H ayd i, eve d ö n e lim .”<br />

Jules ik in ci S ib iry a k u rd u n a da b ir tasm a bağlad ı. Bu daha<br />

kolay olm uştu. Yan k a p ıy ı k u lla n a ra k g a ra jd a n çıkarlarken<br />

Jules Tom’a, “K u şla rı da m ı a lıy o rs u n ? ” d iye sordu.<br />

173


“Evet. Bir fik rim v a r.”<br />

D ışan ç ık ü k la n n d a ilk S ib iry a k u rd u n u d a a lıp eve doğru<br />

yola koyuldular. Ju le s ik in c i k ö p e k le y ü rü rk e n Tom ilk köpekle<br />

yürüyordu. Y av aşça b a h ç e le r d e n v e g araj yollanndan<br />

geçtiler. Ta ki b ir ö n c e k i g ü n k o y d u k la r ı işa re te ulaşana kadar<br />

Verandaya u la ştık la rın d a k a p ıy ı ç a lm a d a n ö n ce Tom içeride<br />

tarüşm akta o la n ev a r k a d a ş la r ın ı d u y d u . S o n ra arkalanndaki<br />

sokaktan g elen b ir s e s d a h a d u y d u ğ u n u düşündü.<br />

D öndü.<br />

Bekledi.<br />

Çadınn, şu anda d ik ilm e k te o ld u k la r ı y e re n e kadar yakın<br />

olduğunu m erak etli.<br />

Sonra kapıya vurdu.<br />

İçerideki tartışm a k e sild i. F e lix o n a s e s le n in c e Tom adama<br />

cevap verdi.<br />

“Felix! Benim . T o m !”


ırmi alu<br />

Çözlerini a çm a k z o r u n d a k a la c a k sın ...<br />

“Kız, b ir ş e y le r y e m e lis in ,” dem eyi başardı Malorie.<br />

Sesi halsizdi.<br />

Oğlan torbadaki fın d ıklard an yem işti ama Kız yemeyi reddediyordu.<br />

“Eğer bir şey ler y e m e z s e n ,” d ed i M alorie acıdan yüzünü<br />

buruşturm adığı b ir a n d a , “k ay ığ ı durdurup seni burada<br />

bırakırım.”<br />

Malorie, KızTn e lin i e n se sin d e h issetti. K ürek çekmeyi<br />

kesti ve torbadan K ız iç in b iraz fın d ık çıkardı. Bu hareket bile<br />

canının yanm ası için y eterliy d i.<br />

Zihninde acıd an d aha g ü çlü b ir d ü şü n ce dolanıp duruyordu.<br />

Malorie’nin y ü z leşm e k istem ed iğ i b ir gerçek.<br />

Evet, göz b a ğ ın ın a rd ın d a k i d ü nya in sanı hasta edecek<br />

kadar griydi. E vet, b ilin c in i k a y b e tm e k te n korkuyord u. Ama<br />

çok daha karanlık b ir g e rçe k tıp k ı b ir y ıla n gibi kıv n larak sayısız<br />

korkusunun ve d ü ş ü n c e sin in ara sın d a n öne çıkıyordu.<br />

Dalgalanıyor, sü z ü lü y o r v e h ay al g ü cü n ü n e n ö n sırasına yerleşiyordu.<br />

Bu, sabahtan b e ri k e n d in d e n d ah i k o ru d u ğ u , gizlediği bir<br />

şeydi.<br />

Ama yıllardan b e ri b u n a d a y a n a ra k k a ra r veriyord u.<br />

175


Evi sonsuza dek k a y b e tm e k te n k o r k tu ğ u n için dört yıl boyunca<br />

beklediğini ken d i k en d in e t e k r a r e d ip duruyorsun. Dört yıl<br />

beklem enin nedeninin ç o c u k la r ı e ğ it m e k old u ğ u n u söylüyorsun.<br />

Ama bunların ikisi d e d o ğ ru d eğ il. D ö r t y ıl boyunca bekledin<br />

çünkü bu y olcu lu kta, a k lın ı k a ç ır m ış in sa n la rın ve kurtların lıol<br />

gezdiği, y a r a tık la r ta ra fın d a n k u ş a tılm ış bu n eh ird e dört yıldan<br />

daha uzun bir sü red ir y a p m a d ığ ın b ir şey y a p m a k zorunda kalacaksın.<br />

Bugün g özlerin i a ç m a k z o r u n d a k a la c a k s ın .<br />

Hem de d ışan d a.<br />

Bu doğruydu. Bunu b iliy o rd u . B u n u en başından beri biliyor<br />

gibi görünüyordu. A m a a sıl k o rk tu ğ u n ey d i? Yaranklardan<br />

birinin görüş alanında b u lu n m a sı m ıy d ı? Yoksa gözlerini<br />

açugı zaman önünde b e liriv e re ce k re n k le r in hayal dahi edilemez<br />

çeşitliliği miydi?<br />

Dünya şim di nasıl g ö rü n ü y o r? O nu t a n ıy a b ile c e k misin?<br />

Gri miydi? Ağaçlar da d elirm iş m iy d i? Ya çiçekler, sazlar,<br />

gökyüzü? Bütün dünya a k lım m ı k a ç ırm ış tı? K endi kendiyle<br />

mi savaşıyordu? Dünya k en d i o k y a n u s la n n ı in k â r m ı ediyordu?<br />

Rüzgâr hızlanm ıştı. Yoksa b ir şey m i g ö rm ü ştü ? O da aklını<br />

kaçırmış olabilir m iydi?<br />

Düşün, derdi Tom. B eceriy o rsu n . K ü r e k çek iy o rsu n . Sadece<br />

kürek çekm eye devam et. Tüm bu n lar, isted iğ in i başaracapn<br />

anlamına geliyor. Gözlerini a ç m a k z o r u n d a k a la c a k s ın . Bunu<br />

yapabilirsin. Çünkü bunu y a p m a y a m ecb u rsu n .<br />

Tom. Tom. Tom. Tom. Tom.<br />

Onu şimdi hiç olm adığı kad ar ö z lü y o rd u .<br />

Nehirde, hatta rûzgânn u ğ u ld ad ığ ı, s o ğ u k su y u n kotuna<br />

çarptığı, vahşi hayvanlann sa z lık la rın a ra sın d a kol gezdiği,<br />

bedeninin paramparça, zih n in in ise g rile rin e siri olduğu bu<br />

yeni dünyada bile Tom ona p arlak, d o ğ ru ve iyi b ir şeymiş<br />

gibi geliyordu.<br />

“Yiyorum,” dedi Kız.<br />

Bu da iyiydi. Malorie çocuğa cesa re t v e re c e k g ü cü buldu.<br />

176


“A ferin,” d ed i ald ığ ı d erin so lu k la n n arasında.<br />

Sollarındaki a ğ a ç lık ta yoğun b ir hareketlilik oldu. Çıkardığı<br />

ses, b ir h a y v a n ın k in e benziyord u. Teknedeki adam da<br />

olabilirdi. Bir y a ra tık o lm a sı da m üm kündü. Onlarca şey olabilirdi.<br />

K ayık er ya da g e ç b a lık p eşin d e olan aç ayılara denk<br />

gelecek m iydi?<br />

Malorie y a ra lıy d ı. Bu k e lim e z ih n in i m eşgul ediyor, durmadan<br />

dönüp d u ru y o rd u .<br />

Tıpkı Tom g ib i. T ıp k ı g ö z b a ğ ın ın ardındaki gri renkler<br />

gibi. Tıpkı n e h rin s e s le ri v e y e n i d ünya gibi. O m zu. Varası.<br />

Sonunda başın a g e lm iş ti. Ç e v re sin d e k i k işilerin onu uyarıp<br />

durduğu şey so n u n d a g e rçe k le şm işti.<br />

Eğer bunu y a p a c a k s a n n e h ir d en g it a m a y a ra la n a b ileceğ im<br />

tilmelisin.<br />

Ah, ben o ls a y d ım a y n ıs ın ı m ı y a p a r d ım , b ilm iy oru m . Yaralanabilirsin.<br />

Bu ço k teh lik e li. O r a d a y a r a la n ı r s a n ç o c u k la r a n e olu r?<br />

Malorie, a r tık h a y v a n la r t a r a fın d a n is tila ed ilm iş b ir dü n y a­<br />

da yaşıyoruz. D ış a n ç ık m a . N e h ir d e n g itm e.<br />

Canın y a n a b ilir.<br />

Acı.<br />

ACI.<br />

ACI!<br />

Shannon. S h a n n o n ’ı d ü şü n . O n a tu tu n .<br />

Denedi. A nılard an o lu şa n b ir d irse k , ç o k ta n ü z erin e b in ­<br />

miş karanlık d ü ş ü n c e le rin a ra sın a d a la ra k k e n d in e yol açtı.<br />

Shannon'la b irlik te b ir y a m a çta o ld u k la rın ı h atırlad ı. Hava<br />

güneşliydi. K ü çü cü k k o lu n u g ö z le rin e s ip e r e tm iş, ard ından<br />

da gökyüzünü g ö sterm işti.<br />

Bu Allan H arrison , d em işti s ın ıfla rın d a k i b ir o ğ la n ı k a ste ­<br />

derek. Şuradaki b u lu t A lla n H a rris o n ’a b e n z iy o r-<br />

Gülüyordu.<br />

hangisi?<br />

Şuradaki! G ö rü yor m u su n ?<br />

177


Shannon çim lerin ü zerin d e o n a b ira z d ah a yaklaşıp başını<br />

Malorie'ninkinin yanına g e tirm işti.<br />

Evet! H aha! Ben d e onu g ö r ü y o r u m ! Ş u r a d a k in e d e bak! O<br />

da Susan Rutb!<br />

Kız kardeşler saatler b o y u n ca ç im le r in ü zerin d e uzanıp<br />

bulutları insanlara b en zetm işlerd i. B ir b u ru n yeterliydi. Belki<br />

de bir kulak. Buluüardan b irin in tıp k ı E m ily H o lt’unkilere<br />

benzeyen kıvırcık sa çla n vardı.<br />

Gökyüzünü h a tırlıy o r m u su n , d iy e so rd u k e n d i kendine.<br />

Hâlâ kürek çekebildiğine hayret e d iy o rd u . R en g i maviydi. Ve<br />

güneş, tıpkı ço cu k la n n çiz d iğ i r e s im le r d e k i g ib i s a n y d ı. Çimler<br />

yeşildi. Shannon'ın yüzM solg u n , p ü r ü z s ü z v e b e y a z d ı. Tıpkı<br />

bulutlara işaret eden e lle r im iz g ib i. O g ü n b a k t ığ ın h e r yerde<br />

renkler vardı.<br />

“Anneciğim?" dedi O ğlan. “A n n e c iğ im , a ğ lıy o r m u su n ?”<br />

Malorie, gözlerin i açtığ ın z a m a n o n l a n t e k r a r göreceksin.<br />

Tüm dünyan aydınlanacak. D u v a rla rı ve b a tta n iy e le ri gördün.<br />

Merdivenleri ve k ilim leri, iz le ri v e k u y u su y u y la dolu<br />

kovalan. Halau, b ıçaklan, k a z m a la rı, k ü m e s te lin i, hoparlör<br />

kablolanm ve kaşıklan. K o n serv e y iy e c e k le ri, m u m la n ve<br />

sandalyeleri. Bandan, pilleri, a h şa b ı ve a lç ıy ı. Y ılla r boyunca<br />

görmene izin verilen tek şey ev a rk a d a ş la rın ın v e çocu k lan -<br />

nın yüzleriydi. Aynı renkler. A ynı re n k le r. Y ılla rd ır ayn ı renkler.<br />

YILLARDIR. Hazır m ısın? M ily o n la rca g ö rü n tü n ü n ve<br />

rengin hatırası tıpkı bir sel gibi ü z e rin e g e lir k e n y a r a tık la r d a n<br />

mı kendinden mi d aha ço k k o r k u y o rsu n ? S e n i a s ıl k o r k u ta n ne?<br />

Malorie anık çok yavaş kü rek ç e k iy o rd u . O n d a k ik a önceki<br />

hızının yansından bile daha yav aştı. S u , id r a r v e k a n ayak<br />

bileklerine çarpıyordu. Sazlıklarda h a y v a n la r, a k lın ı kaçırm ış<br />

insanlar ya da yaratıklar kol geziyord u . R ü z g â r s e rin d i. Tom<br />

yanında değildi. Shannon yanında d eğ ild i. G ö z b a ğ ın ın ardındaki<br />

gri dünya, su giderine d oğru d a ir e le r ç iz e re k akan<br />

kıvamlı bir çamur gibi dönm eye b aşlad ı.<br />

Kustu.<br />

178


Son anda, yaşam akta old uğu d u ru m u n k o rk u n ç bir şey olmasından<br />

endişelendi. K end in d en g eçecek ti. Ya çocuklara ne<br />

olacaktı? Anneleri bayılsa da y o lla n n a devam etmeyi başara-<br />

bilİTİcr miydi?<br />

Her şey buraya kadardı.<br />

Malorie’nin elleri küreklerd en d üştü. Z ihninde, Tom onu<br />

ulıyordu. Yaratıkların da gözü onun üzerindeydi.<br />

Sonra Oğlan ona bir şey sorarken bu küçücük geminin<br />

kaplamolan Malorie tamamen kendini kaybetti.


Malorie b e b e k le r le ilg ili rü y a s ın d a n uyandı. Ya sabahın çok<br />

erken s a a tle riy d i ya d a g e c e n in g e ç saatleri. Ev sessizdi. Hamileliği<br />

ile r le d ik ç e d ü n y a s ı d a h a re n k li ve can lı bir hal alıyordu.<br />

H em B e b e ğ in iz l e h e m d e S o n u n d a ... B ir B eb ek! evdeki<br />

d o ğ u m lard an k ıs a c ık b a h s e d iy o r d u . B ir u zm an ın desteği<br />

olmadan da d o ğ u m y a p m a k m ü m k ü n d ü am a kitap lar bunu<br />

pek ö n e rm iy o rd u . T e m iz lik , d iy o rla r d ı. Û n g ö rü lem ey en durumlar.<br />

O iy m p ia o k ıs ım la r ı o k u m a k ta n n e fre t ediyordu ama<br />

Malorie o k u m a la rı g e r e k t iğ in i b iliy o r d u .<br />

B ir gün a n n e n iz in v e d i ğ e r tü m a n n e le r in b a h s e ttiğ i acıyı<br />

siz d e y a ş a y a c a k s ı n ı z ' d o ğ u m y a p a r k e n . B u n u s a d e c e k a d ın la r<br />

y aşar v e b u n e d e n d e n ö t ü r ü , b ü tü n k a d ı n l a r b ir b ir le r in e içten<br />

içe bağ lıd ır.<br />

Şim di o a n g e liy o rd u . Ş im d i. V e o a n g e ld iğ in d e y an ın d a kim<br />

olacaktı? E sk i d ü n y a d a b u n u n y a n ıtın ı v e rm e k k o layd ı. T abii<br />

ki Shannon, a n n e s i, b a b a s ı v e a r k a d a ş la n y a n ı b a şın d a n a y n l-<br />

mazdı. H em şire d u r u m u n u n iy i o ld u ğ u k o n u s u n d a o n u tem in<br />

ederdi. M a sa n ın ü z e r in d e ç iç e k le r o lu rd u . Ç a rşa fla r m is gibi<br />

kokardı. D aha ö n c e d o ğ u m y a p a n la n n ilg is iy le k a rşıla şırd ı; b u ­<br />

nun tereyağından k ıl ç e k m e k k a d a r k o la y o la c a ğ ın ı sö y lerlerd i.<br />

Son derece g e rg in o la n s in ir le r in i r a h a tla tm a k iç in ih tiy a c ı o la n<br />

lek şey, o n lard an d o ğ u m u n n e k a d a r k o la y o la c a ğ ın ı d u y m a k tı.<br />

181


Ama yanıt aruk bu d eğild i. M a lo r ie ’n in y a p m a k üzere olduğu<br />

doğum, ham ile b ir k u rd u n k in e b e n z e y e c e k ti: vahşi, acımasızca<br />

ve insanlık dışı. Y an ın d a n e d o k to r n e de hemşire<br />

olacaktı.<br />

İlacı olmayacaktı.<br />

Ne yapması gerektiğini b ile c e ğ in i n a s ıl d û şû n e b ilm işti ki?<br />

Nasıl hazır olabilirdi? D ergiler, w e b s ite le r i, v id eo lar, jinekologunun<br />

tavsiyeleri, d iğer a n n e le rin a n la ttık la r ı hikâyeler.<br />

Bunlann hiçbirine u la şa m a y a ca k tı. Hiçbirine! B ir hastanede<br />

doğum yapmayacaktı; b e b e ğ in i b u ev d e d ü n y a y a getirecekti.<br />

Bu evin odalanndan b irin d e! T ek u m a b ild iğ i, O İy m p ia elini<br />

tutup korku dolu bir ifadeyle y ü z ü n e b a k a r k e n T o m ’un ona<br />

yardımcı olmasıydı. P en cereler b a tta n iy e le r le ö rtü lü olacaktı.<br />

Kıçımn alünda bir tişört o la b ilird i. İç in d e n e o ld u ğ u belli olm<br />

apn kuyu suyuyla d olu b ir b a rd a k ta n su iç e c e k ti.<br />

İşte bu kadardı. O laylar b ö y le g e liş e c e k ti.<br />

Yeniden sm ûsıû döndü. S e rt v e y a v a ş s o lu k la r alarak boş<br />

gözlerle tavana baku. G ö z le rin i k a p a tıp te k r a r a ç tı. B u nu yapabilir<br />

miydi? Bunu becerebilecek miydi?<br />

Yapmak zorundaydı. B ö y lece, k e n d in i h a z ır la m a k için ona<br />

güç verecek sözleri tekrarlam aya b a şla d ı.<br />

Sonuçta, hastanede ya da mutfağın zemininde doğum yapmanın<br />

bir önemi kalmayacak çünkü bedenin ne yapması gerektiğini<br />

biliyor. Bedenin ne yapması gerektiğini biliyor. Bedenin ne yapması<br />

gerektiğini biliyor.<br />

Tek önemli olan, dünyaya g e lm e k ü z e re o la n b e b e k ti.<br />

Sokak kapısının dışındaki k u şla r, M a lo r ie ’n in k e n d in i hazırlamaya<br />

çalıştığı bebeğin sesin i ta k lit e d e r m iş ç e s in e tuhaf<br />

bir şekilde ötmeye başladı. M a lo rie d ü ş ü n c e le r in d e n sıynlıp<br />

sese doğru döndü. Yavaşça y atak ta d o ğ r u lu r k e n a lt k a tta n gelen<br />

kapı sesini duydu.<br />

Donakaldı.<br />

182


o ses kap ıd an mı gelm işti? Tom olabilir miydi? Yohsa başha<br />

lıiıi »li dışarı çıh m ışlı?<br />

Sesi tek rar d u y d u ve h ay rete düşm üş bir halde yerinde<br />

doğruldu. E lle rin d e n b irin i k a rn ın a koyu p dinledi.<br />

Ses yeniden duyuldu.<br />

Malorie yavaşça ayak larını yere koydu ve ayağa kalkıp odayı<br />

boylu boyunca arşınlad ı. E lin i kam ından ayırmadan diğer<br />

elini kapının ahşap p ervazına dayayıp aşağıya kulak kabamı.<br />

Kapıya bir kere daha vuruldu. Bu sefer daha yüksekli.<br />

Malorie m erd iv en lerin b aşın a kadar yürüdü ve yemden<br />

durdu.<br />

O da kim di?<br />

Pijamalarına rağ m en ü şü d ü . B eb ek kıp ırdandı. M alorie<br />

kendini bayılacakm ış g ib i h isse tti. K u şla r hâlâ avazları çıktığı<br />

kadar bağırıyordu.<br />

Ev a rk a d a şla r ım d a n b ir i m i?<br />

Yeniden yatak o d a sın a gird i ve el fe n e rin i aldı. O iym p ia’nm<br />

odasına gitti ve ışığ ı k a d ın ın y a ta ğ ın a tu ttu . U yu yord u. K o­<br />

ridorun son u n d ak i o d ad a C h e ry l’in d e yatağ ın d a olduğunu<br />

gördü.<br />

Malorie yavaşça m e rd iv e n le rd e n in e re k o tu rm a od asına<br />

girdi.<br />

Tom.<br />

Tom halının ü z e rin d e , F e lix ise k a n e p e d e u y u y o rd u .<br />

“Tom,” dedi M a lo rie a d a m ın o m z u n a d o k u n a ra k . “T om ,<br />

uyan.”<br />

^ Tom yana d öndü. S o n ra a n id e n b a ş ın ı k a ld ırıp Malorie’ye<br />

“Tom,” dedi.<br />

“Her şey y o lu n d a m ı? ”<br />

Biri sokak k a p ısın a v u r u y o r .”<br />

“Ne? Şim di m i? ”<br />

“Şu anda.”<br />

183


Kapıya bir kere daha vuru ldu. Tom korid o ra bakacak şekilde<br />

döndü.<br />

“Lanet olsun. Saat k a ç ? ”<br />

“Bilmiyorum ama g e ç.”<br />

“Tamam.”<br />

Tom hızla ayağa kalktı. S a n k i ta m a m en uyanm aya çalışırmış<br />

gibi bir anlığına d uraksayıp u y k u su n u od an ın zemininde<br />

bıraktı. Kıyafetleri hâlâ ü zerin d eyd i. M a lo rie, Tom ’un yattığı<br />

yerin hemen yanında yapm akta o ld u ğ u y en i kaskın parçalanm<br />

gördü. Tom oturm a o d asın ın ışığ ın ı a çtı.<br />

Sonra ikisi birlikte sok ak k a p ısın a d o ğru yürüdüler. Koridorda<br />

duraksadılar. O sırada kap ıya b irk a ç k ere daha üst üste<br />

vuruldu.<br />

“Merhaba?” dedi bir adam .<br />

Malorie, Tom’un kolunu k a v ra rk e n T om da koridorun ışığını<br />

açtı.<br />

“Merhaba?” dedi adam tekrar.<br />

Kapıya birkaç kere daha v u ru ld u .<br />

“Beni içeri alm alısınız!” d ed i ad am . “G id e c e k başka hiçbir<br />

yerim yok. Merhaba?”<br />

Tom sonunda kapıya doğru h a rek e tle n d i. M alorie koridorun<br />

sonunda bir hareketlilik fa rk e tti. B u , D o n ’du.<br />

“Neler oluyor?” diye sordu.<br />

“Kapıda biri var,” dedi Tom .<br />

Hâli uyku mahmuru olan D o n ’u n akh k a rışm ış gibi görünüyordu.<br />

Sonra aniden çıkışa. “Pekâlâ, b u k o n u d a n e yapacaksın?”<br />

Kapıya birkaç kere daha v u ru ld u .<br />

“Gidecek bir yere ihtiyacım v a r,” d ed i ses. “D ışanda tek<br />

başına olmaya dayanamıyorum a r tık .”<br />

“Onunla konuşacağım,” dedi T om .<br />

“Burası lanet olasıca bir p a n siy o n d eğ il T o m ,” dedi Don.<br />

“Sadece onunla konuşacağım .”<br />

Sonra Don onlara doğru y ü rü m ey e b a şla d ı. M alorie ûsı<br />

kattan gelen sesleri de duyabiliyordu.<br />

184


"Eger içerid e k im se varsa..."<br />

"K im sin iz?" diye seslend i sonunda Tom.<br />

Bir anlık se ssiz lik old u . So nra, “Ah, Tann’ya şükürler olsun<br />

ki içeride b iri var! B enim adım Gary," dedi adam.<br />

"Kötü biri o la b ilir," d edi D on. “Deli olabilir.”<br />

Felix ve C h ery l k o rid o ru n diğer ucunda belirdi. "Yorgun<br />

görünüyorlardı. J u le s da g elm işti. K öpekler hem en arkasında<br />

dikiliyordu.<br />

“Tom, n e le r o lu y o r? "<br />

"M erhaba, G ary ," d ed i T om , “bize biraz kendinden bahseder<br />

m isin?"<br />

Kuşlar ölüyordu.<br />

"Sen de k im sin ?” diye sordu Felix.<br />

"Benim adım G ary ve k ırk altı yaşındayım . Kahverengi bir<br />

sakalım var. U zun zam an d ır gözlerim i hiç açm adım .”<br />

“Sesinin tonundan h o şla n m a d ım ,” dedi Cheryl.<br />

Olympia da gelm işti.<br />

Tom, “N eden d ışa rıd a sın ?" diye seslendi.<br />

Gany, “K aldığım ev d en a y rılm ak zoru nda kaldım . Onlar<br />

insanlar iyi değildi. B ir so ru n ç ık tı," dedi.<br />

“Bu da ne anlam a g e liy o r? ” diye sesle n d i D on.<br />

Gary duraksadı. S o n ra , “S a ld ırg a n la ştıla r,” dedi.<br />

"Bu yeterli d e ğ il,” d ed i D o n d iğ e rle rin e. “K apıyı açm ayın.”<br />

“Gary,” diye seslen d i T om , “n e kad ar zam an d ır dışandasın?”<br />

“Sanırım iki gü ndür. Ü ç g ü n e y a k ın o la b ilir.”<br />

“Nerede k a lıy o rd u n ?”<br />

“Kalmak m ı? B a h çele rd e . Ç a lıla rın a ltın d a .”<br />

“Siktir,” dedi C h ery l.<br />

“Beni d in ley in ,” d ed i Gary. “K a m ım a ç , y a ln ız ım ve çok<br />

korkuyorum. T em k in li d a v ra n m a n ız ı a n lıy o ru m am a g id ecek<br />

başka hiçbir yerim y o k .”<br />

“Diğer evleri d e d e n e d in m i? ” d iy e so rd u T om .<br />

“Evet! S aatlerd ir k a p ıla r ı ç a lıy o r u m . İlk y a n ıt v eren siz<br />

oldunuz.”<br />

185


“Burada olduğum uzu nered en a n la d ı? ” diye sordu Malorie<br />

dilerlerine.<br />

“Belki de anlam am ıştır,” dedi Tom .<br />

“Uzun sûredir kapıyı çalıyor. Burada olduğum uzu biliyordu.'<br />

Tom, Don’a döndü. Y üzündeki ifa d ed en D o n ’a ne düşündüğünü<br />

sorduğu belli oluyordu.<br />

“imkânı yok.”<br />

Tom anık terliyordu.<br />

“İstediğinden em in im ,” diye d ev am e tti D o n . “Adamın bir<br />

şeyler bildiğini um uyorsu n.”<br />

“Haklısın,” dedi Tom. “F ik ri o la b ile c e ğ in i um uyorum . Aynca<br />

yardımunıza ihtiyacı o ld u ğ u n u d ü ş ü n ü y o ru m .”<br />

“Tamam. Pekâlâ, ben de d ışarıd a b o ğ a z ım ız ı kesm eye hazır<br />

bekleyen yedi kişi daha o la b ile c e ğ in i d ü şü n ü y o ru m .”<br />

“Tannm,” dedi Oİympia.<br />

“Jules ve ben iki gün ö n ce d ışa rıd a y d ık ,” d ed i Tom . “Diğer<br />

evlerin boş olduğu konusunda h a k lı.”<br />

“O zaman neden o evlerd en b irin d e u y u m u y o r? ”<br />

“Bilmiyorum Don. Y iyecek b u la m a d ığ ın d a n o la b ilir m i?”<br />

“Ve aynı zamanlarda d ışa n d a o lm a n ız a ra ğ m e n sizi duymadıgmı<br />

mı düşünüyorsun?”<br />

“Lanet olsun,” dedi Tom. “B u n a n a s ıl y a n ıt v ereceğ im i bilmiyorum.<br />

Bir üst sokakta o la b ilird i.”<br />

“Oradaki evleri d enem ediniz. D o ğ ru sö y le d iğ in i nereden<br />

biliyorsunuz?”<br />

“Adamın içeri girm esine izin v e r in ,” d ed i Ju le s .<br />

Don ona döndü.<br />

“İşler burada dediğin gibi y ü rü m ü y o r d o s tu m .”<br />

“O zaman oylama yap alım .”<br />

“Siktirin gidin," dedi D on ö fk e d e n k u la k la rın d a n dum anlar<br />

çıkararak. “Aramızdan biri s ik liğ im in k a p ısın ı a çm ak islemiyorsa<br />

lanet olasıca kapıyı a ç m a m a lıy ız .”<br />

186


Malorie v eran d ad ak i adam ı düşündü. Hayalinde adamı<br />

gözleri kapalı b ir şek ild e can lan d ırm ışu ; lir lir lilriyordu.<br />

Kuşlar ö tm ey e d evam ediyordu.<br />

“M erhaba?” d ed i G ary tekrar. Sesi kulağa gergin ve sabitsiz<br />

geliyordu.<br />

“Evet,” dedi Tom. “Gary, üzgünüm . Hâlâ bu konuda konuşuyoruz.”<br />

Sonra d iğerlerine döndü ve, “Oylama,” dedi.<br />

“Evet,” dedi Felix.<br />

Jules başıyla onayladı.<br />

“Üzgünüm,” dedi C heryl. “H ayır.”<br />

Tom, O iym pia’ya b aktı. K adın başını hayır anlamında iki<br />

yana salladı.<br />

“Malorie, bunu san a y ap m aktan n efret ediyorum ,” dedi,<br />

“ama eşitlik var. N e y ap a ca ğ ız ?”<br />

Malorie yanıt v erm ek istem iy ord u . B öyle b ir güce sahip<br />

olmak istem iyordu. D ışa n d a k i y a b a n cın ın kad eri ayaklannm<br />

dibine atılm ıştı.<br />

“Belki de yardıma ihtiyacı vardır,” dedi. Yine de sözcükler<br />

dudaklanndan dökülür dökülmez bunlan söylememiş olmayı<br />

diledi.<br />

Tom kapıya döndü. Don uzanıp adamın bileğini yakaladı.<br />

”0 kapının açılmasını istemiyorum,” dedi dişlerinin arasından.<br />

Yavaşça bileğini Don’un elinden kurtaran Tom, “Don,”<br />

dedi. “Oylama yaptık, içeri girmesine izin vereceğiz. Tıpkı<br />

Oiympia’nın ve Malorie’nin içeri girmesine izin verdiğimiz<br />

gibi. Tıpkı George’un seni ve beni içeri aldığı gibi.”<br />

Don, Malorie’ye çok uzun gelen bir süre boyunca Tom’a<br />

baktı. Bu defa konuşacak olan yum ruklar mıydı?<br />

‘‘Beni dinle,” dedi Don. “Eğer bu yüzden başımıza bir iş<br />

gelirse, eğer lanet olasıca bir oylam a yüzünden hayatım tehlikeye<br />

girerse bu evden kaçarken size yardım etmek için bir an<br />

olsun durmayacağım."<br />

1 8 7


“D on,” dedi Tom.<br />

“M erhaba?” diye sesle n d i Gary.<br />

“Gözlerini kapalı tu t!” diye bağırdı Tom . “Seni içeri alıyonız<br />

Tom ün eli kapı k o lu n u n ü z e rin d e y d i.<br />

“Ju les, F e lix ,” dedi T om , “sü p ü rg e sa p la n n ı kullanın<br />

Cheryl, M alorie, sizin d e y a k la şıp o n a d o k u n m an ız gerekecek.<br />

Tamam mı? Şim d i, h e rk e s g ö z le rin i k a p a tsın .”<br />

Malorie karanlığın için d e b ir k a p ın ın a çıld ığ ın ı duydu.<br />

Ortamda derin bir s e ssiz lik vard ı. S o n ra G ary konuştu.<br />

“Kapt açık m ı?” diye so rd u h e v e sli b ir tavırla.<br />

“Acele et," dedi Tom.<br />

Malorie ayak sesleri d u y d u . Û n k a p ı kap andığında öne<br />

çıktı.<br />

“Gözlerini kapalı tut G ary ,” d ed i.<br />

Uzanıp adamı buldu ve p a rm a k la rın ı a d a m ın yüzüne götürdü.<br />

Burnunu, y a n a k la rın ı, g ö z y u v a la rın ı h isse tti. Omuzlanna<br />

dokundu ve ellerin d en b irin i u z a tm a s ın ı isted i.<br />

“Bu benim için yeni bir şey,” d ed i a d am . “N e anyorsunuz...”<br />

“Şşşt!”<br />

Adamm ellerine d o k u n u p p a rm a k la rın ı sa y d ı. Tım aklannı<br />

ve eklem yerlerinin ü z e rin d e k i s e y re k tü y le ri h isse tti.<br />

“Tamam,” dedi Felbc. “S a n ın m y a ln ız .”<br />

“Evet,” d ed iju les. “Y aln tz.”<br />

Malorie gözlerini açtı.<br />

Yaşça kendisinden ço k d ah a b ü y ü k , k a h v e r e n g i sakallı bir<br />

adam gördü. Siyah h ırk asın ın ü z e rin e tü v it b ir c e k e t giymişti.<br />

Haftalardır dışandaym ış gib i k o k u y o rd u .<br />

“Teşekkürler,” dedi adam s o lu k s u z b ir h a ld e.<br />

Başlangıçta kimse yanıt v erm ed i. S a d e c e o n u izlediler.<br />

Asi görünümlü kahverengi s a ç la n y a n a d o ğ ru taranm ıştı.<br />

Ev arkadaşlannın tüm ünden d ah a y a şlı v e y a p ılıy d ı. Elinde<br />

kahverengi bir evrak çan tası tu tu y o rd u .<br />

“Onda ne var?” diye sordu D o n .<br />

188


“Eşyalarım .’' dedi. “Çıkarken yanıma almayı becerdikleri<br />

ıtı'<br />

Gary sanki taşıdığını unuım uş gibi elindeki çanıayabakıı<br />

“Ne gibi e ş y a la r ? ” d iy e so rd u D on.<br />

Hem şa şk ın h e m d e a n la y ışlı görü nen Gary çanıayı açıı<br />

ve ev ark a d a şla rın a d o ğ ru çev ird i. K âgıllar. Bir diş fırçası. Bir<br />

gömlek. B ir saat.<br />

Don başıyla o n a y la d ı.<br />

Gary ça n ta y ı k a p a tır k e n M a lo rie ’n in k a m ın ı fark elli,<br />

“Aman T a n r ım ," d e d i. “D o ğ u m u n e p e y ce yaklaşm ış, öyle değil<br />

m i?”<br />

“Evet,” dedi M alo rie so ğ u k k a n lı b ir tavırla. Hâlâ adama<br />

güvenebileceklerinden em in değild i.<br />

“Kuşlar ne işe y a rıy o r? ” diye sordu.<br />

“Alarm,” dedi Tom .<br />

“Tabii k i,” dedi Gary. “M a d en lerd ek i kanaryalar.' Çok zekice.<br />

Buraya y a k la şırk e n o n la n n sesin i d uydum .”<br />

Tom, G ary’yi ev in iç in e d a v et etti. K ö p ek ler adam ı kokladı.<br />

Oturma od asın a g ird ik le rin e T om te k li koltu ğ u işaret etti.<br />

“Bu gece orad a y a ta b ilir s in ,” d ed i. “G eriy e doğru yatıyor.<br />

Yiyecek bir şey ler iste r m is in ? ”<br />

“Evet,” dedi G a ry ra h a tla m ış b ir h ald e.<br />

Tom adama m u tfa ğ ı ve a rd ın d a n y e m e k o d a sın ı gezdirdi.<br />

“K onservelerim izi k ile rd e tu tu y o ru z . S e n in için b ir şeyler<br />

getireyim.”<br />

Tom sessizce M a lo r ie ’y e m u tfa k ta k i a d a m ı takip etm esini<br />

işaret etti. M alorie k e n d is in d e n is te n ile n i y ap tı.<br />

“Bir süre onunla kalacak ve uyum ayacağım ,” dedi Tom.<br />

“Eger istiyorsanız gidip biraz uyuyun. Herkes yorgun. Sorun<br />

yok. Ona biraz yiyecek ve su vereceğim. Onunla yann konuşabiliriz.<br />

Hep birlikte.”<br />

‘ Eskizamanlarda madenciler, m adenlerde gaz birikim i olup olmadığını<br />

anlamak için aşağıya kanaryalarla inerlerdi. Kanaryaların ölümü gaza dair<br />

uyan olarak görülür ve o durumda dışarı çıkılırdı, -ç n<br />

189


“Şu anda uyum am ın im k ân ı y o k ,” dedi Malorie.<br />

Tom ün yüzünde yorgun b ir gü lü m sem e belirdi.<br />

“Tamam."<br />

Adam kilere yönelirken M a lo rie, y em ek odasındaki diğerlerine<br />

katıldı. Tom d öndüğünde yan ın d a b ir konserve dolusu<br />

şeftali getirmişti.<br />

Gary, “Bir gün dünyanın en d eğ erli a letin in bir konserve<br />

açacağı olacağı hiç aklım a g e lm e z d i,” dedi.<br />

Herkes yemek m asasının b a şın d a oturuyordu. Tom,<br />

Gary’ye sorular soruyordu. D ışa n d a n a sıl hayatta kalmıştı?<br />

Nerede uyumuştu? G ary’n in yorgun old u ğu ortadaydı. Uyumak<br />

istediğini söyledi. Sonunda D onTa b aşlam ak üzere bûıûn<br />

ev arkadaşlan teker teker y a ta k la n n a d öndüler. Tom, Gar^yi<br />

oturma odasına götü rürken M a lo rie ve O iym pia masadan<br />

kalkü. Merdivenlere v ard ıklan n d a O iy m p ia e lin i Malorie'ninkinin<br />

üzerine koydu.<br />

“Malorie,” dedi, “bu gece se n in le y a tm a m d a n rahatsız olur<br />

musun?”<br />

Malorie ona döndü.<br />

“Hayır,” dedi. “K esinlikle rah atsız o lm a m .”


Ertesi sabah M a lo rie uyand ı ve giysilerini üzerine geçirdi.<br />

Duyduğu seslere göre h e rk e s aşağıda gibiydi.<br />

M alorie o tu rm a od asın a girdiğinde Felix, “Sizin de elektriğiniz<br />

var m ıy d ı?” d iye soruyordu.<br />

Gary kan eped e otu ru yord u . M alorie’yi görünce gülümsedi.<br />

Gary, “İçeri g ird iğ im d e yü züm e dokunan melek buydu.<br />

İtiraf etm eliyim ki b ir in sa n ın bana dokunm ası az kalsın ağlamama<br />

neden o la c a k tı.”<br />

M alorie, G ary ’n in k o n u şm a sın ın aktörlerinkine benzediğini<br />

düşündü. T iy atro sa h n e le rin e özgü abartılı hareketlerle<br />

süslüydü.<br />

“Yani kad erim i b e lirle y e n tek b ir oy m uydu?” diye sordu<br />

Gary.<br />

“Evet,” dedi Tom .<br />

Gary başıyla o n ay lad ı.<br />

“Geldiğim evde b ö y le in celik le re yer yoktu. Bir fikir öne<br />

sürüldüğünde h e rk e s o n a y la sa da onaylam asa da inatçı bir<br />

tavırla onu takip ed erlerd i. D aha ö n cek i hayatlanm ıza özgü<br />

nezaketlerini k o ru m a y ı b a şa rm ış insanlarla tanışm ak çok<br />

umut verici.”<br />

“Ben ret oyu v e rd im ,” d ed i D o n b eklen m ed ik bir şekilde.<br />

“Ûyle m i?” diye sord u Gary.<br />

191


“Evet, öyle. Bir çatının alu n d a yed i kişi yeter de anar bile.’<br />

“Anlıyorum."<br />

Sibirya kurtlanndan biri a y a k lan ıp G ary ye gitti. Gary köpeğin<br />

kulaklarının arkasındaki tü y leri o kşad ı.<br />

Tom, bir sûre önce M alorie’ye a ç ık la d ık la n n ı Gary’ye anlatmaya<br />

koyuldu. H idroelektrik. K ilerd ek i erzaklar. Telefon rehberinin<br />

olmayışı. George’u n ö lü m şek li. B ir süre sonra Gaty<br />

eski ev arkadaşlanndan b irin d en b ah setm ey e başladı. Bu, yarauklaruı<br />

zararlı olm adığına in an an “s o ru n lu " bir adamdı.<br />

“İnsanlann onlara verdiği te p k ile rin p sikosom atik olduğuna<br />

inanıyordu. Diğer b ir d ey işle, tü m bu d elilik nöbetinin<br />

yaratıklardan değil, o n la n g ö ren d ram a tu tk u n u insanlardan<br />

bynaklandıgını düşünü yord u .”<br />

Delilik nöbeti, diye d üşündü M a lo rie . Ö n em siz bir şeymiş<br />

gibi dudaklardan dökülen bu ik i k e lim e G a ry ’n in eski ev arkadaşına<br />

mı aitti?<br />

Yoksa Gary’nin sözleri m iyd i?<br />

“Size daha önce kaldığım y e rd e k i d en eyim lerim d en bahsetmek<br />

istiyorum,” diye devam e tti Gary. “A m a sizi şimdiden<br />

uyarmalıyım; anlatacaklanm b iraz k a ra n lık . ”<br />

Malorie bunu duymak istiyord u . A slın d a h ep sin in istediği<br />

buydu. Gary parm aklannı s a ç la n n d a n g e çird i ve konuşmaya<br />

koyuldu.<br />

“Hiçbirimiz gazetedeki b ir ila n ı g ö rü p gelm em iştik ve<br />

sizler kadar genç değildik. B irlik te y a şam ay a d air hiçbir hassasiyet<br />

göstermiyor, grup olm aya ça lışm ıy o rd u k . Kardeşim<br />

Duncan'm Rusya Raporu’nu ep ey ce c id d iy e alan bir arkadaşı<br />

vardı. Olaylara en başlarda in a n m a y ı seçen le rd en biriydi.<br />

Komplo teorilerine ve h ü k ü m etin ya d a b irin in bizi ele geçirmeye<br />

çalıştığına dair p aran oyalanna u y u y o rd u . Bana gelince,<br />

hdld olan bitene Inanamadıgım a n la r o lu y o r. K im beni suçlayabilir<br />

ki? Kırk yaşımı çoktan g e çtim . S ü rd ü rd ü ğü m hayata<br />

o kadar alışmıştım ki böyle b ir şey i h a y a l b ile edemezdim.<br />

192


Buna direndim . A m a k a rd eşim in arkadaşı Kirk, en başından<br />

beri kendinden e m in d i. Ve g örü n ü şe göre hiçbir şey onu yolundan<br />

d ö n d ü rem ed i. B ir g ü n D u ncan beni aradı ve Kirk’ün<br />

birkaç g ü n lü ğ ü n e vey a o ‘şey le’ ilgili aynniılı bilgi edinene<br />

kadar onun ev in d e k a lm a m ız ı te k lif elliğini söyledi.<br />

“‘Ne şeyi?’ diye sordum .<br />

“‘Gary, televizyonda bundan bahsedip duruyorlar.’<br />

“‘Şey dediğin ned ir D u ncan? Rusya’da olanlar mı? Ciddi<br />

olamazsın.’<br />

“‘Haydi am a,’ dedi D u ncan. ‘Birkaç bira içip pizza yiyecek<br />

ve onun suyuna gid eceğiz. K aybedecek hiçbir şeyin yok.’<br />

“Ona hayır deyip te şe k k ü r ettim . Sansasyonel hikâyeleri<br />

irdeleyip d uran d eli K irk ’le takılm ak kulağa güzel zaman<br />

geçirecekmişim g ib i gelm iyord u . Ama kısa bir süre sonra<br />

onlara katıldım .<br />

“Raporları ü lk ed ek i d iğer herkes gibi duyuyordum. Beni<br />

de endişelendirm eye b aşlam ışlard ı. Sayılan o kadar çoktu ki.<br />

Yine de aptalca d avran arak d uyduklanm a inanmamaya çalıştım.<br />

Böyle şey ler k en d iliğ in d en olm azdı. Sonra, harekele<br />

geçmeme ned en o la n b ir ra p o r yayınlandı. Alaska’daki kız<br />

brdeşlerle ilgiliyd i. İkna o lm a m ın neden o kadar uzun zaman<br />

aldığını m erak ed iy or o labilirsin iz. Alaska’daki olay diğerleriyle<br />

kıyaslandığında g e çti, A m erika’da gerçekleşmişti ve<br />

ben de evime y ak ın b ir yerlerd e olaylar patlak verene kadar<br />

endişelenmemeyi seçec e k kad ar dar kafalıydım . Muhabirin<br />

bile anlattıklanndan k o rk tu ğ u ortadaydı. Evel, haberleri sunan<br />

adam bile zan g ır zan g ır titriyord u.<br />

“Hikâyeyi b iliy o rsu n u zd u r. B ir kad ın , yaşlıca iki komşusunun<br />

evlerinden a y rıld ığ ın ı görm ü ş. G ü n lü k yürüyüşlerine<br />

çıktıklannı d ü şü n m ü ş. Ü ç saat so n ra radyoda kız kardeşlerin<br />

hastanenin ö n ü n d e o ld u ğ u n u , taş basam akların ardına saklandığını<br />

ve geçen in sa n la rı ısırm aya çalışlık lan n ı duymuş.<br />

Kadın arabaya atlayıp h asta n e y e g itm iş ve kadınlara yardımcı<br />

193


olma isteğiyle onlara h erk esten daha fazla yaklaşmış. Ama iş<br />

öyle sonuçlanmadı. C N N ’de yay ın lan an fotoğraflar kadının<br />

derisi yüzülmüş suratını, kald ırım d a duran kanlar içindeki<br />

kafatasının hemen yanında gösteriyord u . Polis tarafından vurulan<br />

iki kadın kafatasının ark asın d ay d ı. Bu görüntü ürpermeme<br />

neden oldu. Böylesine n o rm al insanlar. Her gün ziyaret<br />

ettiğimiz yerler.<br />

“Kirk’e göre A laska’da y aşan an olay tüm paranoyakça<br />

fantezileri kanıtlıyordu. G ittik ç e b ü y ü m ekte olan korkuma<br />

rağmen bildiğim hayatı, K irk 'ü n k ab u llen m ekte olduğu yeni<br />

ve milislerinkine benzer hayatla d eğiş toku ş yapmaya hazır<br />

değildim. Pencereleri örtm ey e, k a p ıla n kilitlem eye ve saklanmaya<br />

hazırdım ama K irk, ‘istila ’ old u ğuna inandığı şeyle<br />

savaşmak için çoktan plan yap m aya başlam ıştı. Istilacılann<br />

uzaylı mı yoksa başka b ir şey m i o ld u ğ u n u hiç açıkça söylememişti.<br />

Tıpkı eski bir a sk er g ib i silah lard an , teçhizaiian<br />

ve übancalardan bahsediyordu. T abii k i ask er filan değildi;<br />

hayau boyunca hiçbir yere k a y d o lm a m ıştı.”<br />

Gary duraksadı. O lanlan zihninde tartıyor gibi görünüyordu.<br />

“Kısa zaman sonra ev, m ilita n la n an d ıra n adamlarla doldu.<br />

Kirk, yeni generalliğinin ta d ın ı çıkarıy o rd u . Bense kenarda<br />

durmuş soy ta n lık la n n ı izliy o rd u m . D u ncan’a onlarla<br />

arasındaki mesafeyi koru m ası g e rek tiğ in i söylem eyi alışkanlık<br />

haline getirmiştim. G ittik çe K irk ’ü n ‘istilasından’ sorumlu<br />

zalimleri alaşağı etm e fantezisiyle b e sle n e n kavgacı tiplere<br />

dönüştüler. Aradan günler g eçti am a şeh ri koruyacaklarına,<br />

dünyaya yayılan bu deliliğin n e d e n le rin i ortad an kaldıracaklanna<br />

ve ‘büyük sorunu’ çözen gru p o la ra k tarihteki yerlerini<br />

güvenceye alacaklanna dair yay garacı id d ialarından hiçbir sonuç<br />

çıkmadı. Oysaki evde, in a n d ık la rı u ğ ru n a harekete geçen<br />

bir adam vardı. Adamın adı F ra n k ’ti ve K irk ’ün karşılaşmak<br />

üzere hazırlandığı yaratıklann h iç b ir te h d it teşkil etmediğine<br />

inanıyordu. Yine de er ya da geç ü lk ey i ele geçireceğini dû-<br />

194


şûndûgü k a ç ın ılm a z k a n u n su z lu k halinden korktuğu için eve<br />

geldiğini itira f e tm işti.<br />

“Kirk g ü n lü k ta tb ik a tla r yapm ayı planlarken Frank ikinci<br />

kattaki yalak o d a sın d a n çık m a y ıp tamam en içine kapanık birine<br />

d önüşlü . O d a sın d a tek yap tığı yazı yazmaktı. Gece gündüz<br />

dem eden k u rş u n k a le m le rle , tükenm ez kalemlerle, tahta<br />

kalemleriyle ve m a k y a j m alzem eleriyle yazılar yazıyordu. Bir<br />

gün üst k attak i k o rid o rd a y ü rü rk en kapalı kapısının ardında<br />

bir ses d uydum . D e liy e d ö n m ü ş, sin irli, öfke dolu bir sesti;<br />

odayı y o ru lm a k b ilm e d e n a rşın lıy o r gibiydi. Kapıyı hafifçe<br />

araladım ve o n u m a s a s ın ın ü z erin e abanm ış bir halde bir şeyler<br />

karalarken tik s in d iğ i “k ü ltle rle dolu ve aşın tepki veren”<br />

topluma d air b ir ş e y le r fısıld a rk en gördüm . Ne yazdığını bilmem<br />

m ü m k ü n d eğ ild i a m a ö ğ ren m ek isliyordum.<br />

“D u n carila b u k o n u h a k k ın d a konuştum . Kardeşimin<br />

yüzü k o m ik g ö rü n ü m lü b ir kam u flaj deseniyle boyanmıştı. O<br />

sırada k en d in i ta m a m e n K irk ’ü n saçm alıklan na kaptırmıştı.<br />

Frank’in b ir te h d it o lm a d ığ ın a inanıyord u. Frank kitlesel histeri<br />

ve p s ik o s o m a t ik p u tp e r e s tlik g ib i ifadeler savururken Kirk<br />

ve diğerleri b o d ru m k a tın a in ip silahsız bir halde nişan antrenmanı<br />

yap ıyord u . H e rk e s F ra n k 'i işe yaram az bir barışsever<br />

olarak g ö rü y o rd u .”<br />

Gary p a rm a k la rın ı b ir k ere daha saçlanndan geçirdi.<br />

“Fran k’in o d a sın d a ne işle r k an şu rd ığ ım öğrenmeyi kafama<br />

koym uştum . G iz li y a z ıla rın ı oku yabilm ek için fırsat kollamaya<br />

başlad ım .<br />

"Zaten d eli o la n biri d ışarıd ak i yaratıkları gördüğünde<br />

ne olacağını d ü şü n ü y o rsu n u z ? Z ihni zaten paramparça olduğundan<br />

y aratık la rd a n e tk ilen m ey eb ilir mi? Yoksa deliliği<br />

bambaşka ve ç o k d aha y ü k se k b ir m ertebeye mi çıkar? Büyük<br />

olasılıkla bu d ünyayı ru h sal bozu klu ğu olan insanlar ele geçirecek<br />

çünkü z ih in lerin in old u ğundan daha fazla parçalanması<br />

mümkün değil. Bu k o n u d a sizd en fazla bir şey bilmiyorum."<br />

195


Gary su doJu bardağından b ir yu d u m aldı.<br />

“Beklediğim an k en d iliğ in d en ortaya çtkü . Kirk ve diğerleri<br />

bodrum katında m eşgu ld üler. F ra n k banyodaydı. Hızla<br />

içeri süzülm eye karar verdim . O d asın a gird im ve masasının<br />

çekm ecesinde duran y a z ıla n n ı b u ld u m . Bu sandığınız kadar<br />

küçük bir zafer değildi. O n d an k o rk m a y a başlam ıştım . Diğerleri<br />

onu um ursam ıyor o la b ilird i, o n u g ü lü n ç buluyor olabilirlerdi<br />

ama ben, bunun a ltın d a n ç o k d ah a k o rk u n ç olasılıkların<br />

çıkmasmı bekliyordum . O k u m a y a b aşlad ım . Kısa sûre sonra<br />

kelimelerinin ağırlığı altın d a e z ilip k a lm ıştım . Frank ne zaman<br />

yazmaya başlam ış o lu rsa o lsu n bu kad ar çok yazması<br />

mümkün görünm üyordu. H ep si fa rk lı ren k lerd e ve her biri<br />

bir öncekinden çok daha ö fk e d o lu d ü z in e le r c e defter vardı.<br />

Tümü yaraukJardan k o rk m a m a m ız g e rek tiğ in i ifade eden kocaman<br />

harflerle yazılm ış k e lim e ler, m in ic ik harflerle yazılmış<br />

küfür dolu satırları takip ed iy ord u . G e ri k a la n ım ız a *yok edilmesi<br />

gereken kü çü k z ih in lile r’ d iy o rd u . G e rçe k te n de tehlikeliydi.<br />

Aniden banyodan ç ık tığ ın ı d u y u n c a a cele y le odasından<br />

çıktım. Belki de D u ncan , K irk ’le ta k ılm a k la o kad ar da haksu<br />

değildi. O defterler, yeni d ü nyaya b u n d a n d ah a k ö tü tepkiler<br />

verilebileceğini gösıerm işti b a n a .”<br />

Gary derin bir nefes aldı. E lin in te rsiy le d u d a k la n m sildi.<br />

“Ertesi gün uyandığım ızda p e rd e le r a ç ılm ış tı.”<br />

Cheryl nefesini tuttu.<br />

“Kapılar kilitli d eğ ild i.”<br />

Don bir şeyler söyleyecek g ib i o ld u .<br />

“Ve Frank gitmişti. D efterin i de y a n ın d a g ö tü rm ü ştü .”<br />

“Hasiktir,” dedi Felix.<br />

Gary başıyla onayladı.<br />

“Zarar gören kim se oldu m u ? ” d iy e so rd u T om .<br />

Gary’nin gözleri sulandı am a k en d in e h â k im olm ayı başardı.<br />

“Hayır,” dedi. “Hiç kim seye b ir şey o lm a d ı k i F r a n k ’in bunu<br />

noılanna eklemekten m em nuniyet d u y a ca ğ ın d a n em in im .”<br />

196


M alorie e lle r in d e n b ir in i k a rn ın a koydu.<br />

“N ed en o r a d a n a y r ıld ın ? ” d iye sordu Don sabırsız bir<br />

tavırla.<br />

A yrıld ım ,<br />

d e d i G ary, “ç ü n k ü K irk ve diğerleri Frank’in<br />

peşine d ü ş m e k te n b a h s e d iy o r d u . Y ap tıklan için onu öldürmek<br />

istiy o rla rd ı."<br />

Oda sessiz d i.<br />

“O rad an ç ık m a k g e r e k tiğ in i biliyord u m . O ev harabeye<br />

dönmüştü. O ra d a s a lg ın b ir h a s ta lık baş gösterm işti. Ama si-<br />

zinkinde ö y le b ir d u r u m g ö rü n m ü y o r. Bu n ed en le,” dedi Gary,<br />

Malorie'ye b a k a r a k , “b e n i iç e ri a ld ığ ın için teşekkür ederim."<br />

Ne tür bir adam kardeşini geride bırakır, diye düşündü Malorie.<br />

“Seni iç e ri b e n a lm a d ım ,” d ed i M alo rie. “Hepimiz aldık.”<br />

D on’a b a k tı. C h e r y l’e. O iy m p ia ’ya. H ikâyesi onu içeri almamak<br />

y ö n ü n d e o y k u lla n a n la r a G a ry ’yi sevdirm eyi başarmış<br />

m ıydı? Y oksa s a d e c e k o r k u la n n ı m ı d oğrulam ıştı?<br />

Delilik nöbeti.<br />

Tom ve F e lix , G a r y ’y e h ik â y e s iy le ilg ili soru lar soruyorlardı.<br />

Jules da o n la ra k a tıld ı a m a C h e ry l od ad an aynidı. G enellikle<br />

her k o n u h a k k ın d a e d ile c e k b irk a ç kelim esi olan Don<br />

pek k o n u şm u y o rd u . S a d e c e b o ş g ö z le rle o n a bakıyordu.<br />

B ölü n eceğiz, d iy e d ü ş ü n d ü M a lo rie .<br />

Bunun ne z a m a n b a ş la d ığ ı u m u ru n d a değildi. A rtık ola-<br />

caklan g ö reb iliy o rd u . G a ry y a n ın d a b ir çanta getirm işti. Bir<br />

hikâye. Ve h er n a sılsa b ir b ö lü n m e .<br />

197


Malorie gözleri kapalı b ir şekilde uyandı. Aruk eskisi kadar<br />

zorlanmıyordu. B ilin ci geri geldi. Sesler, hisler ve bayatın<br />

esansları. Hatta görm e b e ce risi bile. M alorie, gözleri kapalıyken<br />

bile bir şeyler g ö reb ileceğ in i biliyordu. Şeftalinin lonlannı,<br />

sarıları, tenini delip g elen gün ışığının renklerini görebiliyordu.<br />

Görüş a lanın ın ken arların d a griler vardı.<br />

Duyduğu sesler ona d ışarıda olduğunu söylüyordu. Soğuk<br />

havayı yüzünde h issed iy o rd u . D u d ak lan çatlam ış, boğazı<br />

kurumuştu. E n so n ne zam an b ir şey içm işti? Vücudu fena<br />

durumda değildi. D in le n m işti. A m a boynunun sol taraflannda<br />

bir yer zo n k lu y o rd u . O m zu . Sağ elini aim na götürdü.<br />

Parmakları yüzüne d o k u n d u ğ u n d a ellerin in ıslak ve kirli olduğunu<br />

anladı. A slında b ü tü n sırtı ısla k gibiydi. Tişörtü suyla<br />

sırılsıklam olm uştu.<br />

Tepesinde bir k u ş ö tü y o rd u . G ö z leri hâlâ kapalı vaziyetteki<br />

Malorie kuşa d oğru d ö n d ü .<br />

Çocuklar g ü rü ltü lü b ir şek ild e n efes alıyordu. Sanki bir<br />

şeylerle uğraşıyorlardı.<br />

Resim mi yap ıyorlard ı? B ir şey ler m i inşa etm eye çalışıyorlardı?<br />

Yoksa oyu n m u o y n u y o rla rd ı?<br />

Malorie d oğruldu.<br />

“Oğlan?”


Aklına gelen ilk düşünce şaka gibiydi, im kânsızdı. Hataydı.<br />

Sonra o sırada tam olarak ne o ld u ğu n u fark etti.<br />

Gürültülü bir şekild e n efes a lıy o r la r çü n k ü k ü rek çekiyorlar<br />

“Oğlan!" diye bağırdı M alorie. S esi ku lağa kötü geliyordu.<br />

Boğazı odundan yapılm ış gibiydi.<br />

“Anneciğim!”<br />

■'Neler oluyor?!”<br />

Kayık. Kayık. K ay ık. N eh ird esin . K en d in d en geçtin. Sen<br />

k e n d in d e n g e ç t i n .<br />

Sakat kolunu kenardan sa rk ıta ra k av cu n u suyla doldurdu<br />

ve ağzına götürdü. Sonra d iz le rin in ü z e rin e çöküp kayığın<br />

kenanndan eğilerek birbiri ard ın a b irk a ç avuç daha su aldı.<br />

Zorlukla nefes alıyordu am a g rile r y o k o lm u ştu . Bedeni biraz<br />

daha iyi durumdaydı.<br />

Çocuklara döndü.<br />

“Ne kadar zamandır? N e k a d a r z a m a n d ır ? "<br />

“Uyuyakaldın A nneciğim ,” d ed i K ız.<br />

“Kötü rüyalar gördün,” d ed i O ğlan .<br />

“Ağlıyordun.”<br />

Malorie’nin zihni hızla çalışıy o rd u . B ir şey ler kaçırmış<br />

mıydı?<br />

'Ne kadar zamandır?" diye b ağırd ı tekrar.<br />

“Uzun değil,” dedi Oğlan.<br />

‘ Göz baglanmzı takıyor m u su n u z? K o n u şu n !"<br />

‘Evet,” dedi çocuklar.<br />

“Kayık bir yere takıldı,” dedi K ız.<br />

Ulu Tannm, diye düşündü M alorie.<br />

Sonra kendini, “Peki oradan n asıl k u rtu ld u k ? ” diye sorabilecek<br />

kadar sakinleştirdi.<br />

Kız'ın küçük bedenini b u ld u . K o lla r ın ı ta k ip ed erek ellerine<br />

ulaştı. Sonra kayığın d iğ er ta ra fın a u z a n ıp O ğlan’a<br />

dokundu.<br />

200


ikisi de b ire r k ü re k k u llan ıyor. Birlikte kürek çekiyorlar.<br />

“Biz y ap tık A n n e c iğ im !” dedi Kız.<br />

M alorie d iz le rin in ü zerin d eyd i. Kötü koktuğunu fark etti.<br />

Tıpkı bir b ar g ib i k o k u y o rd u . B ir tuvalet gibi.<br />

K usm uk g ib i<br />

“Bizi orad an k u r ta r d ık ,” d ed i O ğlan.<br />

Malorie şim d i O ğ lan T n yan ın d ayd ı. Titreyen ellerini çocugunkilerin<br />

ü z e rin e k o y d u .<br />

“Y aralandım ,” d ed i y ü k s e k sesle.<br />

“Ne?” diye so rd u O ğ la n .<br />

“A nneniz u y k u y a d a lm a d a n ö n c e durduğunuz yerlere geri<br />

dönmenizi istiy o ru m . H e m e n .”<br />

Ç ocuklar k ü re k ç e k m e y i k e s ti. K ız, kayığın arka tarafına<br />

geçerken s ır tın ı a n n e s in in g ö ğ sü n e bastırdı. M alorie ona<br />

yardım etti.<br />

Sonunda M a lo rie te k ra r o rta d a k i oturağın üzerinde oturuyordu.<br />

Omzu z o n k lu y o rd u a m a d ah a ö n c e k i kadar kötü değildi.<br />

Dinlenmeye ih tiy a c ı vard ı. B e d e n in in d in lenm esine izin vermiyordu.<br />

Bu n e d e n le , v ü c u d u d iz g in le ri kendi eline almışu.<br />

Uyanm akla o la n z ih n i o d e rin sis perd esini araladıkça Malorie<br />

üşüyor, g ittik ç e d a h a fazla k o rk u y o rd u . Ya tekrar kendinden<br />

geçerse ne o lu rd u ?<br />

Ulaşmak isted ik leri n o k ta y ı ço k ta n geçm iş olabilirler miydi?<br />

Kürekler y e n id e n o n u n elle rin d e y d i. K ürek çekm eye başlamadan<br />

ö n ce d erin b ir n e fe s ald ı.<br />

Sonra ağlam aya b a şla d ı. K e n d in d e n geçtiğ i için ağlıyordu.<br />

Bir kurdun sald ırısın a u ğ ra d ığ ı için ağlıyordu. Sayamayacağı<br />

kadar çok n ed en d en ö tü rü ağlıy o rd u . A m a ağlam asının nedenlerinden<br />

b irin in , o b ir a n lığ ın a k en d in d en geçse bile çocuklannın<br />

hayatta k a lm a y ı b a şard ığ ın ı k eşfetm ek olduğunu<br />

biliyordu.


O nlan iyi eğittin, diye d ü şü n d ü . G e n e llik le ona korkunç<br />

gelen bu düşünce g u ru rla n m a sın a n e d e n oldu.<br />

“Oğlan" dedi g ö z y a şla n n ın a ra sın d a n , “tekrar dinlemene<br />

ihtiyacım var. Tam am m ı? ”<br />

“Dinliyorum A n n e ciğ im ! ”<br />

“Ve sen de Kız, sen in d e a y n ısın ı y a p m a n ı istiyoru m .”<br />

“Ben de d in liyoru m !”<br />

Başım ızın b e la d a o lm a m a s ı m ü m k ü n m ü , d iye düşündü<br />

Malorie. K endinden g e ç ip u y a n m a n v e h e r ş e y in h â lâ yolunda<br />

olm ası m üm kün m ü?<br />

Bu, kulağa doğru gelm iyord u . Y eni d ü n y a n ın kurallanna<br />

uygun değil gibiydi. D ışa n d a , o n la rla a y n ı n e h rin üzerinde<br />

bir şeyler vardı. Deli insanlar. C an a v a rla r. Y aratıklar. Daha ne<br />

kadar uyursa kayığa sald ın rla rd ı?<br />

İnsaflı bir şekilde yen id en k ü re k ç e k m e y e başladı. Ama<br />

ormamn derinliklerinde kol g e z e n ş e y in g ittik ç e onlara yaklaşugmı<br />

hissediyordu.<br />

“Çok üzgünüm,” dedi ağlayarak k ü r e k ç e k e rk e n .<br />

Bacaklan idrarla, suyla, k a n la v e k u s m u k la sınlsıklam dı.<br />

Ama vücudu dinlenm işti. H er n a sılsa , d iy e d ü şü n d ü M alorie,<br />

bağışlaması olmayan bu yen i d ü n y a n ın a c ım a s ız kurallanna<br />

rağmen mola verme şan sın ı b u lm u ştu .<br />

Ama bu rahatlık hissi sad ece b ir k ü re k ç e k iş i kad ar kısa<br />

sürdü. Sonra, Malorie b ir kere d ah a te p e d e n tırn a ğ a tetikteydi,<br />

korkuyordu.


Cheryl gergindi.<br />

Malorie, k a d ın ın k o rid o ru n sonundaki odada FelixTe konuştuğunu<br />

duydu. D iğ e r ev ark ad aşlan alt katlaydı. Gary, sen<br />

ahşap zem ine ra ğ m e n y e m e k odasında uyuyordu. İki halta<br />

önceki gelişinden b e ri D o n adam a epeyce ısınmıştı. Malorie<br />

bu konuda ne h isse ttiğ in i bilm iy ord u . D on o sırada da büyük<br />

olasılıkla G ary’yle b irlik te y d i.<br />

Ama k o rid o ru n s o n u n d a , C h eryl aceleci bir tavırla bir<br />

şeyler fısıldıyordu. S e si k u lağa k o rk m u ş gibi geliyordu. Tıpkı<br />

diğer herkes g ib i. H er z a m a n k in d e n daha fazla. Bir zamanlar<br />

Tomün iyim serliğ iy le b e sle n e n ev d eki ru h hali her geçen gün<br />

biraz daha k a ra n y o rd u . M a lo rie , bazen korkudan çok daha<br />

derin bir ruh h a lin e g ö m ü ld ü k le rin i düşünüyordu. Cheryl’in<br />

sesi de tam o la ra k ö y le ç ık ıy o rd u . M alorie onlara katılmayı,<br />

halta Cheryl’i s a k in le ş tirm e y e çalışm ay ı düşündü ama sonra<br />

yapmamaya k arar v erd i.<br />

“Felix, b u n u h e r g ü n y a p ıy o ru m çü n k ü bundan hoşlamyonım.<br />

Bu b en im işim . Ve d ışa n d a geçirdiğim birkaç dakika<br />

benim için çok d eğ erli. B a n a b ir z a m an lar g erçek bir işim olduğunu<br />

hatırlatıyor. S a b a h la n g itm e k için uyandığım , kendimle<br />

gurur duymama n e d e n o la n b ir işim olduğunu. K uşlan beslemek,<br />

beni bir z a m a n la r y a şad ığ ım hayata bağlayan lek şey.”<br />

203


“Ve sana dışan çıkm a şan sı tanıyor. ”<br />

“Ve bana dışan çıkm a şan sı tan ıy or, e v et."<br />

Cheryl sesini kon trol e tm ey i d e n e d i ve konuşm ayı sürdürdü.<br />

Felix’e, kuşlan b eslem ek için d ışa rı çık tığ ın ı söyledi. Kutuyu<br />

bulmak için duvara d o k u n d u . S ag e lin d e kilerdeki konservelerden<br />

birinden aldığı elm a d ilim le ri vardı. Û n kapı arkasından<br />

kapanmıştı. Ju le s içe rid e o n u b ekliyord u . Gözleri<br />

bağlı haldeki Cheryl d en g esin i k u rm a k iç in evin duvannı<br />

kullanarak yavaşça yürüdü. P a rm a k ü ç la n y la dokunduğu<br />

tuglalann yüzeyleri pü rüzlüydü. K ısa sü re so n ra tuğlalar kaybolup<br />

yerlerini, metal k a n ca n ın ta k ıld ığ ı a h şa p p anele bıraktı.<br />

Kuşlann asılı olduğu yer b u rasıy d ı.<br />

Çoktan ötmeye başlam ışlard ı b ile . O n la ra bu kadar yaklaşügında<br />

daima öterlerdi. Ev işle ri p a y la ş ılırk e n C h eryl kuşlan<br />

beslemeye gönüllü o lm uştu. O g ü n d e n b e ri d e görevini her<br />

gün yerine getiriyordu. H er n e d e n se k u ş la r sa n k i onunmuş<br />

gibi hissediyordu. K uşlarla k o n u şu y o r, o n la ra evde olan biten<br />

ıvır zm r olaylardan bah sed iyord u . T a tlı m e lo d ile ri, Cheryl'i<br />

upkı bir zamanlar m üziğin y a p tığ ı g ib i sakinleştiriyordu.<br />

Kuşlann seslerinin yü ksekliğ in e g ö re k u tu y a n e kadar yakın<br />

olduğunu tahmin edebildiğini sö y led i F e lix ’e.<br />

Ama bazen kuşlann sesleri a ra s ın d a n b a şk a b ir şey daha<br />

duyuyordu.<br />

Duyduğu şey, ön b ah çed ek i y o lu n s o n u n d a n gelen “terk<br />

edilmiş bir adım sesiydi.” Sesi F e lix ’e a n c a k b u şekild e betimleyebilirdi.<br />

Bililerinin y ü rü d ü ğ ü n ü , y ü rü m e y e de devam<br />

etmeyi planladıgmı fakat anid en d u rd u ğ u n u düşünüyord u.<br />

Kuşlan beslerken daim a te tik te o la n C h e ry l, titrediğini<br />

fark ettiğinde hayrete düştü.<br />

“Orada kimse var m ı?” diye sord u .<br />

Yanıt yoktu.<br />

204


Sokak k a p ısın a g eri d ö n m ey i düşündü. Diğerlerine, bugün<br />

işini yap am ayacak k a d a r k o rk tu ğ u n u söyleyecekti.<br />

Bunun y e rin e b e k le m e y i tercih etti.<br />

Başka b ir ses d u y m a d ı.<br />

Kutudaki k u şla r h âlâ ö lü y o rd u . Gergin bir tavırla kuşlara<br />

seslendi.<br />

“Hey hey, ç o c u k la r. H ey hey.”<br />

Kendi sesin in titre d iğ in i d u y m ak Cheryl’i korkuttu. Sanki<br />

bir şey y ü z ü n e d o k u n a c a k m ış gibi içgüdüsel olarak başını<br />

eğip elm aların ı tu ta n e lin i k e n d in i koruyacak şekilde kaldırdı.<br />

Bir adım a ttı. S o n ra b ir tan e daha. Sonunda kutuya ulaştı.<br />

Kimi zam an, d ed i F e lix ’e, s o k a k kap ısıyla kutu arasında yürümek<br />

uzay b o şlu ğ u n d a s ü z ü lm e k gibiydi. Hem de hiçbir yere<br />

bağlı olm adan.<br />

Bugün k e n d in i a n a k a ra d a n m ü m k ü n olamayacak kadar<br />

uzak h issed iy o rd u .<br />

“Hey hey,” d ed i v e k u tu n u n kap ağın ı sadece birkaç elma<br />

dilimini içe ri a ta c a k k a d a r a çtı. N orm alde kuşlar yemeğe hücum<br />

ed erken m in ik a y a k la n n ın çıkard ığı pıtıriılan duyardı.<br />

Ama bugün d u y m ad ı.<br />

“Haydi, y iy in ç o c u k la r. Y oksa aç değil m isiniz?”<br />

K utunun k a p a ğ ın ı b ira z d ah a aralayıp elindeki diğer elma<br />

parçalarını da iç e ri b ıra k tı. B u , dedi F e lix ’e, en sevdiği kısımdı.<br />

Kapağı k a p a tırk e n k u la ğ ın ı ku tu y a dayar ve kuşlann minik<br />

b ed en lerin in y e m e k le rin i y em esin i dinlerdi.<br />

Ama k u şla r y e m e y e b a şla m a d ı. B u n u n yerine, endişeli bir<br />

şekilde ötm ey i sü rd ü rd ü ler.<br />

“Hey hey,” d ed i C h e ry l sesin in titrem esine mani olmaya<br />

çalışarak. “Y iyin ç o c u k la r .”<br />

Kulağını k u tu d a n a y ırırk e n orada olm asının, kuşların<br />

Ulanm asına n ed en o ld u ğ u n u d üşündü. Kutudan uzaklaşırken<br />

bir anda tü y leri d ik e n d ik en oldu.<br />

Omzuna b ir şey d o k u n m u ştu .<br />

205


Gözleri kapalı v aziyette k e n d i e tra fın d a d ö n en Cheryl kollannı<br />

panik içinde saga so la sa v u rd u a m a elleri hiçbir şeye<br />

temas etmedi.<br />

Bacaklannı hareket e ttirem iy o rd u . K o şa ra k içeri giremiyordu.<br />

Omzuna bir şey d o k u n m u ştu v e b u n u n ne olduğuna<br />

dair en küçük bir fikri y o k tu .<br />

Kuşların sesleri a rtık o n a ta tlı b ir m e lo d iy i anımsatmıyordu.<br />

Tıpkı T o m ü n o n la rd a n o lm a la r ın ı isted iğ i şey gibi<br />

ötüyorlardı.<br />

Bir alarm gibi.<br />

“O rada kim var?"<br />

Birinin yanıt v ereceğ in d en e n d iş e le n d i. K im sen in somsuna<br />

yanıt vermesini istem iy o rd u .<br />

Bağırmaya karar verdi. Ev a r k a d a ş la n n d a n b iri çıkıp onu<br />

oradan kurtarabilirdi. O n u y e n id e n d ü n y a y a çekebilirlerdi.<br />

Ama adım atüğı sırada a y a k k a b ıs ın ın a ltın d a b ir yaprağın<br />

ezildiğini duydu. Panik için d e ev e ilk g e ld iğ i g ü n ü hatırlamaya<br />

çalışü. Arabasınm ca m ın d a n ev e b a k m ış tı. B u rad a bir ağaç<br />

var mıydı? Ûn bahçedeki y o lu n k e n a rın d a ?<br />

Var mıydı?<br />

Belki de aklım k açırm asın a n e d e n o la n ş e y d a lın d a n düşen<br />

bir yaprakü.<br />

Bunu öğrenmek çok kolay o la b ilird i. E ğ e r sa d e ce bir anlığına<br />

gözlerini açabilseydi y a ln ız o ld u ğ u n u g ö reb ilird i. Bunun<br />

sadece bir yaprak olduğunu g ö reb ilird i.<br />

Ama gözlerini açam azdı.<br />

Tır tir titreyerek sırtını eve d ayad ı v e y a v a ş ça so k a k kapısına<br />

doğru kaydı. En kü çü k se ste b ile b a ş ın ı sağa sola çeviriyordu.<br />

Gökyüzûndeki b ir ku ş. S o k a ğ ın d iğ e r ta ra fın d a salınmakta<br />

olan bir ağaç. Ilık bir e sin ti. T er iç in d e tu ğ la la ra ulaştı<br />

ve hızla kapıya doğru ilerledi.<br />

“Yüce İsa,” dedi Felix. “B u n u n sa d e c e b ir y a p ra k olabileceğine<br />

gerçekten inanıyor m u su n ?”<br />

206


C h e ,y l d u r a k s a d ,. M a lo rie k orid ora doğru biraa daha ejild i.<br />

■Ever," dedi C heryl aniderr. -!narr,yon.u,. Olanlar, duşu-<br />

nûp duruyorum . K esin lik le b ir yapraktı.<br />

Malorie y a t a k o d a s ı n a d ö n ü p y a ta ğ ın a o tu r u.<br />

Felix’in k u y u d a b a ş ı n a g e le n le r e ve orada uy u anna<br />

dair a n la t t ık la r ı. V i c t o r ’u n b a tta n iy e y le ö rtü lü pencerelere bakarak<br />

h a v la m a s ı. C h e r y l ’in k u ş l a n b e sle rk e n yaşadıklan.<br />

Malorie, d ı ş a r ı d a k i d ü n y a n ın v e saklan d ık lan ş e y e n n<br />

dört b ir y a n la r ı n ı s a r ı p s a r m a d ığ ım m e ra k elti.<br />

207


Malorie’ye göre G ary ’n in g elişin d en beri ev tamamen farklı<br />

bir yere d ö n ü şm ü ştü . B ö lü n m ü şlerd i. Bu küçük bir değişimdi<br />

ama içinde b u lu n d u k la rı şartlar düşünüldüğünde oldukça<br />

büyük bir d eğ işik lik g ib i hissed iliyord u.<br />

M alorie’yi en ç o k en d işelen d ire n ise D on’du.<br />

Çoğunlukla T o m , Ju le s ve F e lix oturm a odasında konuşurlarken<br />

Don, G ary ’yle b irlik te yem ek odasında oluyordu. Perdeleri<br />

indirip k a p ıla n a çan ad am la ilgili hikâyeye epeyce ilgi<br />

göstermişti. M u tfa k ta k i lavab o d a giysileri yıkayıp çalkalamakta<br />

olan M alorie iki k o n u şm a y ı da aymı anda dinlemeye çalıştı.<br />

Tom ve Ju le s u zu n k o llu b lu z la n köpek ler için tasmaya çevirirken<br />

Gary, D o n ’a F r a n k ’in d ü şü n cele rin d e n bahsediyordu. Daima<br />

Frank’in d ü şü n c e le rin d e n . A sla k en d i fikirlerinden değil.<br />

“Bunun b ir a d a m ın d iğ e rin d e n d aha iyi hazırlanmasıyla<br />

ilgili olduğunu s a n m ıy o r u m ,” d ed i Gary. “Bunu daha ziyade<br />

üç boyutlu b ir film g ib i d ü şü n ü y o ru m . Başlangıçta seyirci,<br />

nesnelerin g e rçek te n ü z e r in e g e ld iğ in i düşünür. Kendilerini<br />

korumak için e lle rin i k a ld ırırla r. A m a a k ıllı olanlar, çevresindekilerin<br />

fark ın d a o la n la r film in b a şın d a n son u n a kadar güvende<br />

o la ca k la rın ı b ilir le r .”<br />

Don, d önüp d o la ş ıp G a r y ’y le ayn ı n o k ta y a geldi. M alorie<br />

bu dönüşüm e ta n ık o ld u ğ u n u d ü şü n d ü .<br />

209


Aslında o teorinin b iz im k in d en d a h a d e lic e olduğunu sanmıyorum,<br />

demişti Don bir k eresin d e G a ry ’ye.<br />

‘ İşimiz z o r," dedi D on şim d i, “ç ü n k ü a rtık raporlan takip<br />

edemiyoruz.”<br />

“Kesinlikle.”<br />

Evet, Don Gary’yi içeri a lm a m a k y ö n ü n d e oy kullanmış<br />

olmasına rağmen onu nla o tu ru p k o n u ş a n yegâne insana dönüşmüştü.<br />

Durmadan k o n u şu y or, k o n u şu y o rla rd ı.<br />

O şüpheci biri, d iy e d ü şü ndü M a lo rie . Bu onun doğasında<br />

\ar Uzun zam an dır k o n u şa c a k b ir in e ih tiy a c ı v ardı. Tüm bunlar<br />

o anlam a geliyor. O sen den f a r k l ı . B u n u a n la m ıy o r musun?<br />

Ama bu düşünceler kök sa lm ıy o rd u . D u ru m u nasıl değerlendirirse<br />

değerlendirsin G ary ve D o n , h is le ri ve yaratıklann<br />

onlan görmeye hazır olan b irin e h iç b ir z a ra r verm eyeceği gibi<br />

konulardan bahsediyorlardı. M a lo rie , D o n ’u n u zu n zamandır<br />

yarauklardan ziyade in san lard an k o rk tu ğ u n u biliyordu. Yine<br />

de sokak kapısı açılıp k a p a n d ığ ın d a g ö z le rin i kapatıyordu.<br />

Pencereden dışarı bakm ıyordu. A sla y a ra tık la rın bize zarar<br />

veremeyeceği fikrine k örü k ö r ü n e b a ğ la n m a m ıştı. Gary gibi<br />

biri sonunda onu ikna ed eb ilir m iy d i?<br />

Malorie, bu konuyu T om ’la k o n u ş m a k isle d i. O nu bir kenara<br />

çekip onlara buna bir so n v e rm e le rin i söy lem esin i veya<br />

en azından gidip onlarla k o n u şm a sın ı rica e d e cek ti. Belki de<br />

onun söyleyecekleri k o n u şm a n ın g id işa tın ı değiştirebilirdi.<br />

Söyledikleri kulağa daha gü ven li g e le b ilird i.<br />

Evet, Tom'a gidip onunla D on h ak k ın d a k o n u şm a k istiyordu.<br />

Bölünme.<br />

Kaygıyla mutfağı boylu b o y u n ca g e ç ti ve o tu rm a odasına<br />

baktı. Tom ve Felix yere o tu rm u ş b ir h a rita y ı inceliyorlardı.<br />

Haritanın ölçeğine bakarak m e sa fe le ri h esa p lıy o rla rd ı. Jules<br />

ise köpeklere yeni kom utlar ö ğ retiy o rd u .<br />

Dur. Tekrar başla.<br />

210


“O rtalam a b ir a d ım ın ın k a ç san tim olduğunu ölçmeliyiz,”<br />

dedi Felix.<br />

“Siz n e le r p la n lıy o rs u n u z ? " diye sordu Malorie.<br />

Tom ona d ö n d ü .<br />

“M esafe,” d ed i. “B ir k ilo m e tre n in benim adımımla kaç<br />

adım o ld u ğunu h e s a p lıy o ru z .”<br />

Felix şerit m e tre y i a lm ış T o m ü n adım ını ölçüyordu.<br />

“Fger y ü rü rk e n m ü z ik d in le rs e m ,” dedi Tom, “onunla aynı<br />

ritimde y ü rü y e b ilirim . B u şek ild e , buradayken ölçtüğümüz<br />

adımlar d ışarıd a a ta c a k la rım la b e n z e r büyüklükte olacaktır."<br />

“Dans e tm e k g ib i,” d ed i F e lix .<br />

M alorie d ö n ü p O iy m p ia ’n m m u tfak lavabosunun başında<br />

olduğunu görd ü . B u la şık la rı yıkıyord u . M alorie de ona kauldı<br />

ve giysileri y ık am ay a d ev am etti. N eredeyse dört aydan beri bu<br />

eve kısılıp k a ld ığ ın d a n O ly m p ia p arlaklığının bir kısmını kaybetmişti.<br />

Teni so lg u n d u . G ö z le rin e d erin bakışlar yerleşmişti.<br />

“E ndişeli m is in ? ” d iy e so rd u O lym p ia aniden.<br />

“Hangi k o n u d a ? ”<br />

“Bunu b a şa rm a k k o n u s u n d a ."<br />

“Neyi b a ş a rm a k ? ”<br />

“Doğum y a p tık ta n so n ra hayatta kalm ak .”<br />

M alorie, O iy m p ia ’ya h er şey in yolunda gideceğini söylemek<br />

isliyord u am a d o ğru kelim eleri bulm akta zorlandı.<br />

Dönü d üşünü yord u .<br />

“Daima b ir b e b e ğ im o lsu n istem iştim ,” dedi Olympia.<br />

“Hamile old u ğu m u ö ğ ren d iğ im d e ç o k heyecanlandım . Hayalım<br />

sonunda ta m a m la n m ış g ib i hissediyordum . Beni anlıyor<br />

musun?"<br />

Malorie öyle h issetm iy o rd u am a onu anladığını söyledi.<br />

“Ah M alorie, b e b e k le rim iz i kim d oğu rtacak?”<br />

Malorie b ilm iyord u .<br />

“Ev arkadaşlarım ız, b aşka b ir seçen ek ..."<br />

211


Ama Tom daha ö n ce h iç b ö y le b ir şey yapm am ış!"<br />

“Hayır, ama o da bir b a b a y d ı.”<br />

Olympia kovanın için e d ald ırd ığı e lle rin e baktı.<br />

‘Ne diyeceğim b iliyor m u su n ,” d ed i M alorie şakayla karışık.<br />

“Birbirimizin b eb ek lerin i d o ğ u rtm aya ne d ersin?”<br />

“Birbirimizin b eb ek lerin i d o ğ u rta c a ğ ız !” dedi Olympia sonunda<br />

gülümseyerek. “M alo rie, se n h a r ik a s ın !”<br />

Gary mutfağa girdi. T ezgâhın ü z e rin d e k i kovadan bir bardak<br />

su aldı. Sonra ik in ci b a rd ağın ı d o ld u rd u . M alorie bunun<br />

Don için olduğunu b iliyord u . A d am o d a d a n çıkarken oturma<br />

odasından b eklen m ed ik b ir m ü z ik s e si yükseld i. Malorie<br />

oturma odasını göreb ilm ek ö n e eğ ild i. T o m ’u n elinde pille<br />

çalışan küçük bir radyo vardı. Ç a la n ise G e o rg e ’un kasetlerinden<br />

biriydi. Elleri ve d iz leri ü z e r in d e k i F e lix ise müziğin<br />

ritmine göre yürüyen T om ’u n a d ım la rın ı ö lçü y o rd u .<br />

“Ne yapıyorlar?” diye so rd u O ly m p ia .<br />

“Sanınm akıllannda g itm e k iste d ik le ri b ir yer var,” dedi<br />

Malorie. “Dışanda d o laşm ak için d a h a iy i b ir y ö n tem bulmaya<br />

çalışıyorlar.”<br />

Malorie sessizce y em ek o d a sın ın g iriş in e yöneldi. İçeri<br />

baktığında Don ve G ary’n in s ır tla n o n a d ö n ü k b ir şekilde yemek<br />

masasının etrafındaki s a n d a ly e le rd e o tu rd u k la n n ı gördü.<br />

Alçak sesle konuşuyorlardı.<br />

Bir kere daha m u tfaktan g e çip o tu r m a o d a sın a girdi. Tom<br />

gülümsüyordu. Her iki elin d e d e b ire r ta sm a vardı. Sibirya<br />

kunlan kuyruklannı sallaya salla y a o n la rla oyn u yord u .<br />

Malorie’nin tek d ü şü n eb ild iğ i, o tu r m a odasındakilerin<br />

parlak ve ümut verici h a rek e tle riy le y e m e k odasındakilerin<br />

alçak sesli ftsıltılan arasındaki fa rk tı.<br />

Yeniden lavabonun başın a d ö n d ü v e y ık a m a y a koyuldu.<br />

Olyinpia konuşuyordu am a M a lo rie ’n in a k lı b a m b a şk a yerlerdeydi.<br />

Öne doğru eğildiğinde G a ry ’n in o m z u n u görebiliyor­<br />

212


du. D ışarıdaki d ü n y a d a n g etird iğ i tek şey ise hemen arkasındaki<br />

duvara y a sla n m ış d u ru y o rd u .<br />

Çantası.<br />

Eve g ird iğin d e ç a n ta s ın ın için d ek ileri onlara göstermişti.<br />

Bunu ondan D o n iste m iş ti. A m a M alorie onlara iyice bakabilmiş<br />

m iydi? Ya d iğ e r ev a rk a d a şla rı?<br />

“Ve d u ru n !” d ed i T o m . M a lo rie döndüğünde Tom’un köpeklerle<br />

b irlik te m u tfa ğ ın g irişin d e dikildiğini gördü. Sibirya<br />

ku rtlannın ik isi d e o tu ru y o rd u . Tom onlan çiğ etle ödüllendirdi.<br />

M alorie y ık a m a y a d ev a m etti. G ary’nin çantasını düşünüyordu.


Bunun o lacağını b iliy o rd u . N asıl bilm ezdi ki? Köpeklerle birlikle<br />

d öndükleri a n d a n b eri h er şey ortadaydı. Tom ve Jules köpekleri<br />

g ü nün o n , o n ik i saati boyu nca eğitiyorlardı. Ünce evi<br />

kullanıyorlardı, so n ra b a h çey e geçtiler. Rehber köpekler. Dışanda<br />

asılı v aziy ettek i k u şla r tıp k ı b ir alarm gibi iş görüyordu.<br />

Tıpkı T o m ü n sö y led iğ i gibi. G ary geldiğinde kuşlar ölmüştü.<br />

Cheryl o n la n b e sle rk e n ö tü y orlard ı. Dolayısıyla Tomün rehber<br />

köpekleri k u lla n a ra k d ışa n d a k i yeni dünyaya bir kere daha<br />

adım atm ayı iste m e si sa d e ce bir zam an meselesiydi.<br />

Ama bu d efa d u ru m d ah a da kötü yd ü çünkü daha uzağa<br />

gidecekti.<br />

Tek b ir b lo k iç in ik i g ü n b o y u n c a g özd en kaybolm uşlardı.<br />

Eğer beş k ilo m e tr e g it m e y e k a lk a r la r s a o n la n bir daha ne z a ­<br />

man g ö reb iliriz ?<br />

Beş k ilo m e tre . T o m ’u n ev i b e ş k ilo m etre uzaklıktaydı. Zaten<br />

gitm ek iste d iğ i y e r d e o rasıyd ı.<br />

“Yüzde yüz e m in o la b ile c e ğ im lek yer o rası,” dedi. “Orada<br />

erzakım var. O n la ra ih tiy a c ım ız var. Yara bantları. Neosporin.<br />

Aspirin. B a n d a jla r.”<br />

İlaçlardan b a h s e d ilin c e M a lo rie ’n in m orali biraz olsun yerine<br />

geldi am a T o m 'u n o k a d a r u zu n zam an boyunca dışanda<br />

olması d e ste k le y e m e y e ce ğ i k a d a r fazlaydı.<br />

215


o gece Felix, “E n d işe le n m e .” d ed i. “B ir T şekli çizecek<br />

şekilde planladık. Tom ve Ju le s b ir ş a rk ın ın ritm ine göre yürüyecekler.<br />

Tek bir şa rk ın ın . T o n y L ig h t adında bir adamın<br />

‘Halfway to Paradise’ isim li b ir ş a rk ıs ı. R adyoyu yanlarında<br />

götürecekler ve belirled iğim iz y ö n ü ta k ip ed erken şarkıyı üsı<br />

üste defalarca çalacaklar. H er y ö n d e k a ç ad ım atmaları gerekeceğini<br />

tam olarak biliyoru z. H em d e y o lcu lu ğ u n başından<br />

sonuna kadar.”<br />

“Yani dışanda dans etm eyi m i p la n lıy o rsu n u z ? ” dedi Gary.<br />

“Ne hoş.”<br />

“Dans etm eyeceğiz,” d ed i T om g e rg in b ir tavırla. “Biraz<br />

yardım bulmak için y ü rü y eceğ iz .”<br />

“Tom,” dedi Cheryl, “isted iğ in k a d a r a lıştırm a yapabilirsin<br />

ama dışandayken ad ım ların ı o ld u ğ u n d a n y a n m santim bile<br />

daha büyük atsan yoldan ç ık a rsın . K a y b o lu rsu n . O zaman nasıl<br />

geri döneceksin? D ö n e m ezsin .”<br />

“Döneceğiz," dedi Tom.<br />

“Aynca kaybolsak da çaresiz k a lm a y a c a ğ ız ," diye ekledi<br />

Jules. “Erzaka ihtiyacım ız var. B u n u h e p im iz d e n daha iyi biliyorsun<br />

Cheryl. En son erzak sa y ım ın ı s e n y a p tın .”<br />

Evet, işte o gün geliyordu am a M a lo rie b u n d a n hiç hoşlanmıyordu.<br />

Tom ve Jules o sabah evden a y rılm a d a n ö n c e adam ı kenara<br />

çekerek “Tom," dedi. “G eri d ö n m e z se n iz e v in b u n a dayanabileceğini<br />

sanmıyorum.”<br />

“Geri döneceğiz.”<br />

“Geri döneceğinizi d ü şü nm eni a n lıy o ru m ,” dedi Malorie,<br />

“ama evin sana ne kadar ih ü y acı o ld u ğ u n u anlad ığım sanmıyorum."<br />

jules gitmeye hazır old u ğu n u s ö y le m e k iç in ona seslenirken<br />

“Malorie,” dedi Tom. “E v in h e p im iz e ih tiy a c ı var.”<br />

“Tom.”<br />

216


“Geçen seferk i gibi sin irlerinizin sizi ele geçirmesine izin<br />

vermeyin. B u n u n y e rin e , geçen sefer geri döndüğümüz gerçeğine<br />

tutunun. B u n u b ir k e re daha yapacağız. Ve bu defa Malorie,<br />

bir lider gibi d a v ra n . K o rk tu k ta n zam an onlara yardımcı ol.”<br />

“Tom .”<br />

“İlaca ih tiy a c ın v a r M a lo rie . Steril olmaya. Doğumun çok<br />

yakın.”<br />

Tom’u n k e n d i y o lu n d a n gid eceği, evdeki hayatı iyileştirmek<br />

uğruna k e n d i h a y a tın ı d urm adan tehlikeye atacağı açıktı.<br />

G eçen s e fe r ç o c u k a y a h h a b ı l a n y la döndüler, diye hatırlattı<br />

kendine M a lo rie .<br />

Bunu şim d i k e n d in e b ir k ere daha hatırlatıyordu. Anık<br />

Tom ve Ju le s g itm iş ti. D ü n y a n ın o ana dek karştlaşlıgı en tehlikeli<br />

ortam d a b e ş k ilo m e tr e lik b ir yürüyüş yapacaklardı.<br />

O sabah e v d e n a y rıld ıla r. F e lix onlarla birlikte haritanın<br />

üzerinden b ir k e re d a h a g e ç ti. G ary onlan cesaretlendirdi.<br />

Olympia o n a d a im a şa n s g etird iğ in i söylediği Petoskey taşını<br />

onlara v erd i. F a k a t M a lo rie tek k elim e bile etmedi. Sokak<br />

kapısı ik in ci d efa T o m ’u n a rd ın d a n kapandığında Malorie ona<br />

seslenmedi. O n a sa rılm a d ı. O n a veda etm edi.<br />

G id işlerin in a rd ın d a n sa d e ce b irk a ç saat geçtikten sonra<br />

bundan p işm a n o ld u .<br />

Yine de T o m ’u n e v d e n ay rılm ad an önce söylediği birkaç<br />

kelime işe y a rıy o rd u . T o m olm ad ığın d a evin ona rehberlik<br />

edecek b ir g ü ce ih tiy a c ı v ard ı. T ü m bu kaygılara, anlaşılabilir<br />

korkulara rağ m en s a k in liğ in i b o zm ay acak birine.<br />

Ama bu zo rd u . F v a rk a d a şla rı iyim serliğe uygun bir ruh<br />

halinde değild i.<br />

Cheryl, b eş k ilo m e tre lik b ir yü rü yüş sırasında yaranklarla<br />

karşılaşm a ih tim a lin in iki b lo k lu k b ir dairedekinden daha<br />

yüksek o ld u ğ u n u sö y led i. F v d ek ilere, hayvanlann yaratıklardan<br />

nasıl e tk ile n d iğ in i k im sen in bilm ediğini hatırlattı. Sibirya<br />

ku rtlan bu d efa b ir şey g ö rü rlerse Tom ’a ve Ju les’a ne<br />

217


olacakü? Köpekler tarafından y e n ecek ler miydi? Yoksa daha<br />

kötüsü mü olacaktı?<br />

Cheryl kötü olasıhklan kabul eden tek kişi değildi.<br />

Don, Tom ve Ju le sü n geri d ö n m em esi halinde başka bir<br />

grubun evden aynimaya hazırlan m ası gerektiğin i söylüyordu.<br />

Daha fazla yiyeceğe ih tiy acım ız var, diyordu. O nlar geri dönseler<br />

de dönmeseler de.<br />

Olympia başının agndıgm ı ve b u n u n büyük bir fırtınanın<br />

yaklaşmakta olduğu anlam ına geld iğ in i söyledi. Bu öyle bir<br />

lırtına olacaku ki Tom ve Ju le s k en d ilerin e sığınacaklan bir<br />

yer ararken Felix’in ölçü m lerin in dışın a çıkacaklardı.<br />

Cheryl de onunla hem fikirdi.<br />

Don, erzakı “kendi gözleriyle g ö rm e k ” için kilere gitıi;<br />

neye ihtiyaçlan olduğunu ve b u n u n için nereye gitmeleri gerektiğini<br />

tam olarak bilm ek istiyordu.<br />

Olympia şimşeklerden ve d ışan d a o lm a k ta n bahsetti.<br />

Cheryl harita hakkında F e lix ’le tartışıyor, haritalann anlamım<br />

tamamen yitirdiğini söylüyordu.<br />

Don ise uyku düzeni hakkında konuşu y ord u .<br />

O sırada Olympia gençliğinde yaşad ığı b ir fırtınayı anlattı.<br />

Cheryl ve Felix arasındaki tartışm a g ittik ç e kızışıyordu.<br />

Oiympia’nın sesi kulağa biraz h iste rik geliyordu.<br />

Don sinirlenmeye başladı.<br />

Tırmanmakta olan panikten ötürü b u n a la n M alorie en son<br />

konuşan oldu.<br />

“Beni dinleyin,” dedi, “şu anda y ap ab ileceğ im iz işlerimiz<br />

var. Hem de evden çıkmamıza gerek o lm ad an . Akşam yemeğini<br />

hazırlamamız gerekiyor. B ok kovası b ü tü n gün boyunca<br />

boşaltılmadı. Kiler olduğundan ç o k d aha iyi bir şekilde<br />

düzenlenebilir. Felix, sen ve ben b ah çed e d olaşıp daha önce<br />

gözden kaçırmış olabileceğimiz alet edevatı arayabiliriz.<br />

Kullanabileceğimiz bir şeyler olabilir. C h ery l, sen de kuşlan<br />

beslemelisin. Gary ve Don, neden b irk a ç yeri aram ayı de-<br />

218


ilemiyorsunuz? A klınıza gelen lüm numaralan arayın. Belki<br />

de birilerine u laşabilirsiniz. Oİympia, eger çarşaflan yıkarsan<br />

gerçeklen bize ço k yardım ın dokunur. Bir hafla önce yıkamıştık<br />

ama burada ne kadar az banyo yapiıgımız düşünüldüğünde<br />

daha lem iz çarşaflar gibi küçücük şeyler burayı bizim için<br />

katlanılır bir yer haline getirecektir."<br />

Ev arkadaşları M alo rie’ye sanki bir yabancıymış gibi baku.<br />

Bir anlığına ken d ini ortaya attığı için ulandı ama sonra söyledikleri<br />

işe yaradı.<br />

Gary sessizce telefona doğru yürüdü. Cheryl kilerin kapısına<br />

yöneldi.<br />

Doğumun ç o k y a k ın , d em işti Tom evden aynimadan önce.<br />

Ev arkadaşları ken d ilerin i ev işleriyle meşgul ederken ve<br />

Felix’le birlikte dışarı çık m ak için göz bağlannı takarken Tom<br />

vejules’un d öndüklerinde yanlannda getirebilecekleri şeyleri<br />

düşündü. Bebeğine daha iyi bir hayat vermesine yardımcı olabilecek<br />

herhangi b ir şey getirecek ler miydi?<br />

Göz bağına uzan ırk en M alorie’nin tek yapabildiği umut<br />

etmekti.


Nehir dört k ola a y n la c a k , dem işti adam ona. Senin takip etmen<br />

gereken, sağdan İkin cisi. S a ğ d a k i sa z lık la ra yapışıp bunun üstesinden<br />

gelm eyi b ekley e m e z s in . Z or o lacak. Ve gözlerini açmak<br />

zorunda k a la ca k sın .<br />

Malorie kürek çekiyord u .<br />

Ve zam anı g eld iğ in i b ö y le lik le a n lay acaksın , demişti adam.<br />

Bir kayıt d u y acaksın . B ir ses. Bütün gün boyuncu nehrin henannda<br />

otu ram ay ız. B u ç o k teh likeli. Bunun yerine oraya bir<br />

hoparlör koy d u k. K a y ıt d u rm a d a n kendini tekrar edecek. Onu<br />

duyacaksın. E p ey ce y ü k s e k sesli ve net. Sesi duyduğunda ise gözlerini<br />

açm ak z oru n d a k a la c a k s ın .<br />

Omzundaki acı d algalan ıyord u. İnlem elerini duyan çocuklar<br />

ona yardım etm eyi te k lif etti.<br />

Çocuklarla tek b aşın a g eçird iğ i ilk yıl boyunca durmadan<br />

Tomün sesini duyuyordu. F ik irle rin in çoğu hakkında sadece<br />

konuşulmuş, h içb iri b aşarıya ulaşm am ıştı. Flinde zamandan<br />

başka hiçbir şey o lm ayan M alorie bunların çoğunu denemişti.<br />

Bahçeye m ik ro fon ta k m a lıy ız , d em işti bir defasında.<br />

Tomün alarm siste m in i ku şlard an hoparlörlere yükseltmek<br />

konusundaki fikri. İk i b e b e k le bir başına kalan Malorie<br />

o mikrofonları istiyordu.<br />

221


Ama nasıl olacaktı? M ik ro fo n la rı, h o p arlö rleri ve kablolan<br />

nereden bulacaktı?<br />

Bir yere k a d a r a r a b a y la g id e b ilir iz , d em işti Tom başka bir<br />

sefer.<br />

Bu çılgınlık, diye yan ıtlam ıştı D o n .<br />

Hayır, değil. Yavaş süreriz. S o k a k la r b o m b o ş. Başımıza gelebilecek<br />

en kötü şey ne o la b ilir k i?<br />

Kürek çekm ekte olan M a lo rie, b a n y o d a k i aynanın karşısında<br />

geçirdiği bir anı hatırlad ı. A ynad a b a şk a yü zler görmüştü.<br />

Oiympia’nınkini. Tom ’u n k in i. S h a n n o rim k in i. Hepsi ona<br />

evden ayniması, ço cu k la n d ah a g ü v e n li b ir yere götürmesi<br />

için yalvanyordu. R iski tek b a şın a a lm a k zorundaydı. Bunu<br />

onun için yapabilecek Tom ve J u le s a rtık y a n ın d a değildi.<br />

O sırada Tom’un sesi g eri d ö n m ü ş tü . D a im a Tom ’un sesiydi.<br />

Zihninin için d eyd i, o d a y ı d o ld u ru y o rd u , aynadan<br />

yansıyordu.<br />

Cheryl’in W agoneer’ım n ç ev r e s in e b ir ta m p o n y a p . Camlan<br />

siyaha boya. N eye ça rp tığ ın a a ld ır ış etm e. S a d e c e sür. Saatle<br />

sekiz, dokuz kilom etre ilerle. M a lo r ie , a r t ık e v d e b e b e k ler var.<br />

Dışanda bir şey olup o lm a d ığ ın ı ö ğ r e n m e lis in . Y akın d a bir tehlikenin<br />

olup olm adığını. M ik r o fo n la r s a n a b u k o n u d a yardımcı<br />

olacaktır.<br />

Malorie banyodan çık ıp m u tfağa g itti. T o m ’u n evine yürüyerek<br />

gidebilmeleri için b ir z a m a n la r F e lix ’in , Ju le s ’un ve<br />

Tom’un kullandığı haritayı in c e le d i. N o tla rı hâlâ haritamn<br />

üzerindeydi. Felix’in h e sap la m a la n . Ö lç e k te n faydalanarak<br />

Malorie de kendi yolunu çizdi.<br />

Tom’un gelişmiş alarm s is te m in i istiy o rd u . O n a ihtiyacı<br />

vardı. Buna rağmen, henüz k a z a n d ığ ı k a ra rlılığ a rağm en nereye<br />

gideceğini hâlâ bilm iyordu.<br />

Bir gece geç saatlerde b e b e k le r u y u rk e n m u tfa k masasında<br />

otump eve arabayla geldiği o g ü n ü d ü ş ü n d ü . B u b ir yıldan<br />

222


daha kısa b ir z a m a n ö n c e y d i. O zam anlar aklındaki tek şey,<br />

gazetede g ö r d ü ğ ü ila n d a k i a d re sti. A m a nelerin yanından geçmişli?<br />

Hatırlam aya çalıştı.<br />

Bir ç a m a şırh a n e .<br />

Güzel. B a ş k a ?<br />

V ilrinler boştu . T ıp k ı b ir h a y a let k a s a b a gibi görünüyordu ve<br />

ilanı veren k iş ilerin o r a y ı te r k etm iş olabileceklerin den endişeleniyordun.<br />

Ya d e lir d ik le r in i y a d a a ra b a y a atlayıp çok uzaklara<br />

giltiklerini d ü şü n ü y ord u n .<br />

Evet, d oğru . B a ş k a ?<br />

B ir/ırın .<br />

Güzel. B a ş k a ?<br />

B aşka m ı?<br />

Evet.<br />

Bir bar.<br />

Güzel. P osterd e n e y a z ıy o r d u ?<br />

B ilm iyoru m . B u s a ç m a b ir soru !<br />

Şeyin... şeyin... adım gördüğünde hissettiğin hüznü hatırlamıyorsun.<br />

Neyin a d ın ı?<br />

Grubun a d ın ı?<br />

Grubun m u?<br />

İki hafta önceki bir tarihte konser vereceği söylenen bir<br />

grubun adını okumuştun. Neydi o?<br />

Grubun a d ın ı a s la h a tır la y a m a m .<br />

Tamam, a m a y a o d u ygu yu?<br />

H atırlam ıyoru m .<br />

Evet, h a tırlıy o rsu n . O duygu.<br />

Üzgündüm. Korkuyordum.<br />

O rada ne y a p tıla r ?<br />

Ne?<br />

Barda. O ra d a n e y a p tıla r ?<br />

223


Bilm iyonim . İçtiler Y em ek y ed iler.<br />

Evet. B aşka?<br />

Dans etm iş o la b ilir le r m i?<br />

Dans etliler<br />

Evet.<br />

Ve?<br />

Ve ne?<br />

Nasıl dans ettiler?<br />

Bilmiyorum.<br />

Neyle dans ettiler?<br />

Müzikle dans ettiler G ru p la d a n s e t t ile r<br />

Malorie ellerinden b irin i a ln ın a g ö tü rd ü ve gülümsedi.<br />

Haklısın. Grubun ça ld ığ ı m ü z ik le d a n s e t t ile r<br />

Ve grubun m ikrofonlara ih tiy a c ı v ard ı. G ru b u n hoparlörlere<br />

ihtiyacı vardı.<br />

Tomün fikirleri evde tıp kı b ire r h a y a le t g ib i dolanıyordu.<br />

Eger Tora olsaydı, tıp kı b iz im y a p t ığ ım ız g ib i, derdi. Jules<br />

ve benim blokta d o la ştığ ım ız g ü n k ü g ib i. Y a p tık la rım ız ın çoğuna<br />

katılamamıştın a m a a rtık y a p a b ilir s in M a lo r ie . J u l e s ’la birlikte<br />

köpekleri bulduk ve so n ra o n la n e v im e k a d a r y ü rü m ek için<br />

kullandık. Bunu düşün M alorie. H e r ş e y b ir b ir in i ta k ip etti, her<br />

adım bir sonrakinin h a b ercisiy d i. Ç ü n k ü t e m b e llik etm ed ik. Risk<br />

aldık Şimdi sen de aynısını y a p a c a k s ın . A r a b a n ın ön cam ını siyaha<br />

boya.<br />

Tom gözleri görmeden araba k u lla n m a y ı ö n erd iğin d e Don<br />

ona kaula b u la gülm üştü.<br />

Ama Malorie’nin yaptığı tam o la ra k b u y d u .<br />

Victor ona yardım edebilirdi. B ir k e resin d e Ju le s , köpeğin o<br />

şekilde kullanılmasına karşı çık m ıştı. A m a M a lo rie ’n in yaşadığı<br />

evdeki koridorun sonunda iki tan e y e n i d o ğ m u ş b eb ek vardı.<br />

Amk kurallar farklıydı. Hâlâ d oğum y ü z ü n d e n a g n çekiyordu.<br />

Sınındaki kaslar tutulmuştu. A ni h a re k e tle r y ap tığın d a kaşıklan<br />

parçalanacakmış gibi hissed iyordu. Ç a b u c a k yoruluyordu.<br />

Yeni bir annenin hak ettiği d in len m e im k â n ın ı bulam am ıştı.<br />

224


Victor, diye d ü şü n m ü ştü o zam an, o seni koruyacak.<br />

Kilerde b u ld u ğ u b o y ay la araban ın ön cam ını siyaha boyadı.<br />

Camın iç k ısm ın a ç o ra p la r ve hırkalar yerleştirdi. Garajda<br />

bulduğu ah şap tu tk a lın ı ve k ilerd en aldığı bandı kullanarak<br />

arabanın ta m p o n u n u b a tta n iy e le rle ve şiltelerle güçlendirdi.<br />

Tüm bunları s o k a k ta y a p m ıştı. H em de gözleri bağlı bir halde.<br />

Henüz doğum y a p m ış o lm a n ın verdiği tüm acılara rağmen.<br />

Her hareketinde cez a la n d ın h y o rm u şça sm a .<br />

Onları tek b a şın a b ıra k m a k zoru nda kalacaktı, yalnız gitmeliydi.<br />

Geldiği y ö n ü n te rsin e d o ğ ru y a n m kilom etre gidecekti.<br />

Sonra sola d ö n ü p a ltı b u ç u k k ilo m e tre daha gidecekti. Ardından<br />

saga d ö n e cek ve d ö rt k ilo m e tre b o yu n ca düz gitmeye devam<br />

edecekti. O n o k ta d a b a rı aram aya başlayacaktı. Yanında<br />

Victor için y iy ecek g ö tü re c e k ti; ih tiy a c ı olduğunda onu arabaya<br />

ve arabadaki y iy e ceğ e g e ri g ö tü re c e k olan V ictor olacaktı.<br />

Saatte sekiz, o n k ilo m e tre ku lağa o ld u kça m akul geliyordu.<br />

Veterince gü venliydi.<br />

Ama ilk d en e m e sin d e n e k a d a r z o r o lab ileceğ in i fark etti.<br />

Aldığı tüm ö n le m le re ra ğ m e n ö n ü n ü görm ed en araba kullanmak<br />

dehşet v e riciy d i. A sla n e o ld u ğ u n u öğrenem eyeceği<br />

şeyleri ezip g e ç e rk e n W a g o n e e r v ah şi b ir şek ild e sarsılıyordu.<br />

Yirmi defa k a ld ırım a gird i. İk i d efa d ireğe tosladı. Bir defasında<br />

ise p ark h a lin d e k i b ir a ra ca çarp tı. Bu sa f ve korkutucu<br />

bir gerilim di. K ilo m e tre sa y a c ın d a n gelen h er tık sesinde<br />

bir çarpışma, b ir kaza b e k liy o rd u . B ir trajed i. Eve dönene<br />

kadar sinirleri a llak b u lla k o lm u ştu . E lle ri boş dönm üştü ve<br />

bunu bir kere d aha d e n e y e ce k c e sa re te sah ip olduğundan<br />

pek emin değildi.<br />

Ama denedr C iddi ş e k ild e h a sa r g ö rm ü ş olan VVagoneer<br />

üe dokuzuncu d en em esin d e a ra d ığ ın , buldu<br />

Çamaşırhaneyi y ed in ci d en em esin d e bulm uştu ve orayı


eve ilk gelişinden hatırlad ığı iç in b ir d a h a d en eyecek cesareti<br />

buldu. Gözleri bağlı ve k o rk m u ş v a z iy e tte b ir ayakkabıcıya,<br />

bir kahveciye, bir d o n d u rm acıy a v e b ir sin em a y a girdi. Ayakkabılarının<br />

çıkardığı sesin b ir o fis lo b is in in m erm er zemini<br />

üzerinde yankılandığını duydu. T e b rik k a rtla rıy la dolu bir rafı<br />

yere devirdi. Tüm bunlara ra ğ m e n b a rı b u lm a k ta zorlanıyordu.<br />

Sonra dokuzuncu g ü n ü n a k ş a m ın a d o ğ ru M alorie kilitli<br />

olmayan ahşap bir kap ıdan g e ç ti v e o a n d a b aşard ığını anladı.<br />

Ekşimiş meyve, d u m an ve b a y a t b ira k o k u s u kadar sıcak<br />

bir karşılama daha g ö rm e m işti. D iz le r in in ü zerin e çökerek<br />

Victorün boynuna sa n id ı.<br />

“Bulduk,” dedi.<br />

Vücudu acı içindeydi. B a şı a g n y o rd u . B o ğ a z ı kurumuştu.<br />

Kamını sönmüş, ölgün b ir b a lo n g ib i h a y a l e tti.<br />

Ama işte, oradaydı.<br />

Ahşap bar tezgâhına u la şm a k e p e y z a m a n ın ı aldı. Sandalyelere<br />

çarpınca dirseğini s e rtç e b ir s ü tu n a v u rd u . B ir defa tökezledi<br />

ama önündeki m asa y ere d ü ş m e s in i ö n le d i. Parmaklanyla<br />

dokunarak çev resin d ek i e k ip m a n la r ın n e olduklarını<br />

anlamak için bir hayli z a m a n h a rca d ı. M u tfa k ta m ıydı? İçecekleri<br />

kanştırm ak için m i k u lla n ılıy o rd u b u ? V icto r oyuncu<br />

bir tavırla M alorie’yi d û rtû k le y in c e k e n d i etrafın d a dönen<br />

kadın kamını sert bir yere ç a rp tı. S o n u n d a b a n bulmuştu.<br />

Victor’un tasmasını çelik ta b u rele rd e n b iri o ld u ğ u n u düşündüğü<br />

şeye bağlayarak b a n n a rk a sın a g e ç ip şişe le re dokundu.<br />

Her hareketi ne kadar kısa z a m a n ö n c e d o ğ u m yaptığını hatırlaüyordu.<br />

Birer b irer şişe le ri b u r n u n a g ö tü rd ü . Viski. Sdulili<br />

bir şey. Lim onlu b ir şey. V o tk a . C in . Ve son u n d a rom.<br />

Tıpkı Oiympia’nm geldiği a k şa m ev a rk a d a ş la rın ın eğlenmeye<br />

çalışması gibi.<br />

Elindeki şişe kendisini iyi h is s e tm e s in e n e d e n oluyordu.<br />

Sanki onu ellerinin arasına a lm a k iç in b in le r c e yıl beklemiş<br />

gibiydi.<br />

226


Şişeyi tezgâh b o y u n c a taşıdı, bir tabure bulup olurdu ve<br />

şişeyi ağzına g ö tü rü p k afasın a dikti.<br />

Alkol d a m a rla rın a yay ılıyord u . Bir anlığına acısını dindirir<br />

gibi oldu.<br />

Kendine a it k a ra n lığ ın d a , yaratıklardan birinin barda hemen<br />

yanında o tu ru y o r o la b ileceğ in i biliyordu. Büyük olasılıkla<br />

bar o n la rla d o lu p taşıyord u. Her masada üçer yaratık<br />

oturuyordu. O n u b ü y ü k b ir sessizlik içinde izliyorlardı. Aklını<br />

kaçırm ış g ib i g ö rü n e n , gözleri bağlı haldeki kadını ve<br />

rehber k ö p e ğ in i sey re d iy o rla rd ı. Ama o anda bunlann hiçbiri<br />

Malorie’n in u m u ru n d a d eğ ild i.<br />

“V ictor,” d ed i, “s e n d e b iraz ister m isin? Senin de içmeye<br />

ihtiyacın v ar m ı? ”<br />

Tadı b ir h a rik a y d ı.<br />

Barda b ir a k şa m g e ç irm e n in ne kadar harika bir duygu<br />

olduğunu h a tırla y a ra k iç k is in i tekrar yudumladı. Bebekleri<br />

unut, evi unut, h e r ş e y i unut.<br />

“Victor, bu ç o k g ü z e lm iş .”<br />

Ama k ö p e ğ in m e şg u l o ld u ğ u n u gördü. Tabureye bağladığı<br />

tasmasını ç e k iştiriy o rd u .<br />

M alorie şişey i k a fa sın a b ir defa daha dikti. Sonra Victor<br />

inledi.<br />

“Victor? N e o ld u ? ”<br />

Victor ta sm a sın ı s e rtçe çek iştirm ey e başlamıştı. Hırlamıyor<br />

ama in liy o rd u . M a lo rie k ö p eğ i dinledi. Köpeğin sesi kulağa<br />

epeyce e n d işeli g eliy o rd u . M alorie ayağa kalkıp Victor’un<br />

tasmasını çözd ü ve k ö p e ğ in ona yol gösterm esine izin verdi.<br />

“Victor, n erey e g id iy o ru z ? ”<br />

Köpeğin o n u içeri g ird ik le ri kapıya geri götürdüğünü biliyordu.<br />

Yolda m asalara çarp tılar. V ictor’un patileri seramik<br />

zemin ü zerin d e kay ıy o rd u . M alorie bacağını bir sandalyeye<br />

çarptı.


Koku burada daha gûçlüydü. Bar kokuyordu. Dahası da<br />

vardı.<br />

“Victor?"<br />

Köpek durdu. Sonra yerdeki bir şeyi eşelemeye başladı.<br />

Bu bir Jan, diye düşündü Malorie. Burada çok sayıda Jare<br />

olmalı.<br />

Ayağıyla genişçe bir yay çizmeye kalktığında küçük ve sen<br />

bir şeye çarptı. Victor’u kenara çekerek temkinli bir şekilde<br />

yere dokundu.<br />

Bebekleri ve eger o olmazsa öleceklerini düşündü.<br />

“Ne var Victor?"<br />

Bu bir tür halkaydı. Çeliğe benziyordu. Yanında kısa bir<br />

halat vardı. Gözleri kapalı bir halde nesneyi inceleyen Malorie<br />

bunun ne olduğunu anlayarak ayağa kalktı.<br />

“Yıctor, bu bir kiler kapısı.’’<br />

Köpek gürültülü bir şekilde nefes alıyordu.<br />

“Buraya hiç bulaşmayalım. Bardan almamız gereken bazı<br />

şeyler var."<br />

Ama Victor tekrar çekiştirdi.<br />

Aşağıda insanlar olabilir, diye düşündü Malorie. 5afelonı-<br />

yoı; aşağıda yaşıyor olabilirler. B ebekleri büyütmesine yardıma<br />

olabilecek insanlar<br />

“Merhaba!" diye seslendi ama yanıt yoktu.<br />

Gözbagmm ardından terler süzülüyordu. Victor tımakla-<br />

nnı ahşap kapağa geçirmişti. Eğilip kapağı açtığı sırada Malorie<br />

bedeninin ortadan ikiye ayrılacağını sandı.<br />

Bir anda bara dolan koku yüzünden boğulacak gibi oldu.<br />

Dikildiği yerde kusarken romun genzini yaktığını hissetti.<br />

“Victor," dedi güçlükle nefes alarak. “Aşağıda çûrümekte<br />

olan bir şeyler var. Bir şeyler...”<br />

Sonra kavurucu bir korku dalgası bedenini ele geçirdi. Bu,<br />

camlan siyaha boyanmış bir arabayı kullanmaya çalışan biı<br />

228


kadının duyacağı lûrden bir korku değildi; daha ziyade, gûz<br />

bağlarını takm ış vaziyette bir odaya girdiğinde orada ondan ;<br />

başka birinin daha olduğunu hissettiği an yaşayacağı lûrden<br />

bir korkuydu.<br />

Tökezleyerek kilere düşeceğinden ve kilerin dibinde her<br />

ne varsa onu nla karşılaşacağından korkarak kapıya uzandı.<br />

Koku bayatlam ış yiyeceklere ait değildi. Kalitesiz içkiler de<br />

böyle kokm azdı.<br />

“V iclo r!”<br />

Köpek, k o k u n u n kaynağını keşfetmeye kararlı bir şekilde<br />

kadını çek işliriy ord u .<br />

“Victor! H ay d i!"<br />

Ama köpek vazgeçm ed i.<br />

M ezarlar b ö y le k o k a r. Ölümün kokusudur bu.<br />

Acı için d ek i M alo rie, V ic to rü çekiştirerek hızla ocjadan<br />

çıktı ve bara d ö n ü p köpeğ i bağlayabileceği bir direk aradı.<br />

Ahşaptan y ap ılm ış b ir tane buld u . Köpeğin tasmasını direğe<br />

bağladı, d izlerin in ü z e rin e çö k tü ve yüzünü ellerinin arasına<br />

alarak sa k in leşm esi iç in o n a yalvardı.<br />

“B ebeklere d ö n m e liy iz ," d ed i köpeğe. “Sakinleşmek zorundasın."<br />

Ama M a lo rie’n in k en d i k en d in i de sakinleştirm esi gerekiyordu.<br />

H ay v an lan n b u n d a n n a sıl etk ilen d iğ in i belirlem eyi başaramadık.<br />

Bunu a s la ö ğ r e n e m e d ik .<br />

Gözleri k ap alı b ir h a ld e, kilere uzanan koridora doğru<br />

döndü.<br />

“V ictor,” d ed i g ö z le rin d e n yaşlar akarken. "Aşağıda ne<br />

gördün?”<br />

Köpek h a rek e tsiz d i. G ü rü ltü lü b ir şekild e nefes alıp veriyordu.<br />

Fazlasıyla g ü rü ltü lü b ir şek ild e.<br />

“V icto r?”<br />

229


Ayağa kalkıp köpekten uzak laştı.<br />

“Victor. Şuraya kadar g id eceğ im . B irk a ç tane mikrofon<br />

bulmaya çalışacağım .”<br />

Malorie’nin bir parçası ö lm eye b a şla m ıştı. San ki aklını kaçıran<br />

oydu. Ju les’u düşündü. Bu k ö p eğ i ken d isin i sevdiğinden<br />

bile daha çok seven Ju le s'u .<br />

Köpek ev arkadaşlanyla a ra sın d a k i s o n bağlantıydı.<br />

Köpeğin gırtladıgından işk e n ce g ö rü y o rm u ş gibi bir hınkı<br />

yükseldi. Malorie daha ö n ce h iç k ö p e ğ in bu sesi çıkardığım<br />

duymamıştı. Dünya üzerin d eki h iç b ir k ö p e k böyle sesler çıkarmazdı.<br />

“Victor. Buraya geldiğim iz için ü z g ü n ü m . Ç o k üzgünüm."<br />

Köpek vahşice hareket ed in ce M a lo rie k ö p eğ in tasmasından<br />

kurtulduğunu düşündü. A hşap d irek p aram p arça oldu.<br />

Victor havladı.<br />

Geriye çekilen M alorie, yorgun d iz le rin in arkasında basamağa<br />

benzer bir şey hissetti.<br />

“Victor, hayır. Lütfen. Ç ok ü z g ü n ü m .”<br />

Köpek bedenini savurarak b ir m asaya ça rp tı.<br />

“Ah Tannm! V İC TO R ! H ır la m a y ı k e s ! D u r! Lütfen!"<br />

Ama Victor duramıyordu.<br />

Malorie arkasındaki halıyla k ap lı b a sa m a ğ a dokundu. Sürünerek<br />

basamağa çıktı; V icto r’u n g ö rd ü ğ ü şey e arkasını dönmeye<br />

korkuyordu. Büzülüp zan g ır z a n g ır titre y e re k köpeğin<br />

akbnı bçırmasını dinledi. K ö p eğin işe m e s e sin i. Havayı ısırmaya<br />

çalışırken dişlerinden g elen ç a rp m a s e sin i.<br />

Malorie irkildi. İçgüdüsel o la ra k sila h o la ra k kullanabileceği<br />

bir alete uzandı ve ellerin in , ç e lik te n y a p ılm ış küçük bir<br />

sopayı andıran bir şeyi kavradığını h isse tti.<br />

Yavaşça ayağa kalkarak çelik so p a n ın u z u n lu ğ u n u ölçmeye<br />

çalıştı.<br />

Victor hâlâ havayı ısınyordu. T ekrar d eliy e d öndü. Dişleri<br />

kınlıyor gibiydi.<br />

230


M alorie’n in p a rm a k la n , çelik çubuğun ucundaki kısa ve<br />

clikdörıgen k ısm a d o la n d ı. U cu , çelikten örülmüş bir ağla<br />

kaplanmış g ib iy d i.<br />

Nefesini lu ttu .<br />

Sahnedeydi. B u ray a g e lm esin e neden olan şeyi ellerinin<br />

arasında (u tu y o rd u . E lle rin in arasındaki bir mikrofondu.<br />

Vicior’u n k e m ik le r in in k ırıld ığ ın ı, kürkünün ve elinin yırııldığını<br />

duydu.<br />

“Viclor!"<br />

M ikrofonu c e b in e so k u ştu rd u ve dizlerinin üzerine çöktü.<br />

Öldür o n u , d iye d ü şü n d ü .<br />

Ama ö ld ü rem ezd i.<br />

Çılgına d ö n m ü ş b ir h ald e sa h n e n in üzerindekileri yokladı.<br />

A rkasındaki V ic to r k e n d i b a ca k la n n d a n birini çiğniyordu<br />

sanki.<br />

Bedenin y o rg u n . V ic to r ölü y or. A m a ev d e iki tane m inicik bebek<br />

var M alorie, o n la n n s a n a ih tiy a c ı var. S an a ihtiyaçlan var,<br />

sana ih tiy a ç la n var, s a n a ih t iy a ç la n var<br />

Gözyaşları b irik ip g ö z b a ğ ın ın ardından süzüldü. Kesik<br />

kesik inleyerek n e fe s a la b iliy o rd u . D izlerinin üzerine çöküp<br />

sahnenin d iğer u cu n d a d u ra n kare şek lin d ek i küçük nesneye<br />

doğru uzanan k a b lo y u ta k ip etti. U cu nda ü ç m ikrofon olan<br />

üç kablo daha bu ld u .<br />

Victor h iç b ir k ö p e ğ in ç ık a rm a m a sı gereken bir ses çıkardı.<br />

Sesi, çaresizlik için d e k i b ir in sa n ı an d ın y o rd u . M alorie bulabildiği<br />

her şeyi to p lad ı.<br />

Hoparlörler ta şıy a b ile ce ğ i kad ar k ü çü ktü . Mikrofonlar.<br />

Kablolar. A yaklık.<br />

"Victor, ü zg ü n ü m . Ç o k ü z g ü n ü m V ictor. Ç ok üzgünüm .”<br />

Ayağa k alk tığ ın d a b e d e n in in daha fazlasına dayanamayacağını<br />

düşündü. G ü cü b iraz d aha az olsaydı sonsuza dek ayağa<br />

kalkam ayacağına in a n ıy o rd u . Y ine de ayağa kalktı. Victor<br />

çabalamaya devam e d e rk e n M a lo rie sırtın ı duvara dayayıp<br />

yolunu bulm aya çalıştı. S o n u n d a sah n ed en inm eyi başardı.<br />

231


Victor bir şey görm üştü. O şim d i neredeydi?<br />

Gözynşlan durmak bilm iyordu. Yine de yabancısı olduğu<br />

tuhaf bir duygu onu ele geçirdi: son d erece sakindi. Annelik.<br />

Sanki kendine yabancı gibiydi, sad ece bebekler için hayatta<br />

kalmalıydı.<br />

Ban boylu boyunca geçerek V icto r’un bacağına sürtünebileceği<br />

kadar yaklaştı köpeğe. O na sü rtü n en yeri yanı mıydı?<br />

Bumu muydu? Ona veda m ı ediyordu? Yoksa M alorie’yi yalamaya<br />

mı çalışmıştı?<br />

Malorie barda yoluna devam ed erek içeri girm ek için kullandıklan<br />

kapıya döndü. A çık v aziy ettek i kiler kapısı epeyce<br />

yakındaydı ama tam olarak nered e old u ğu n u kestiremiyordu.<br />

“BENDEN UZAK DUR! B EN D E N U ZA K D U R !”<br />

Topladığı eşyalan taşım aya çalışa ra k öne doğru bir adım<br />

attı ama ayakkabısının altında zem in i hissedem edi.<br />

Dengesini kaybetti.<br />

Az kalsın düşecekti.<br />

Toparlanmayı başardı.<br />

Bardan çıkmadan önce çığ lık attığ ı sırad a sesi sanki bir yabancıya<br />

aitti.<br />

Güneş tenini ısıürken hızla h arek et ederek arabaya yöneldi.<br />

Düşünceleri bölük p örçüktü. H er şey ço k çabuk olup bitiyordu.<br />

Beton kaldınm dan inip sertçe arabaya çarptı. Elindeki<br />

eşyalan aceleyle arabanın ark asın a yü kled i. Direksiyonun<br />

önüne geçtiğinde acı acı feryat etti.<br />

Acımasızlık. Bu dünya. Victor.<br />

Kontağa taktığı anah ıan d ö n d ü rm ek üzereyken sırtı terden<br />

sınisıklam olmuş vaziyette d o n akald ı.<br />

O yokken arabaya bir şey girm iş o la b ilir miydi? Hemen<br />

yanı başındaki yolcu koltuğunda b ir şey in oturuyor olma ihtimali<br />

neydi?<br />

Eger arabaya bir şey girdiyse o nu k e n d i elleriyle çocuklara<br />

götürüyor olacaktı.<br />

232


Eve g itm ek için k ilo m e tr e sa y a c ın a bakm a k zorundasın, dedi<br />

kendi kendine. Kafasının içindeki ses bile titriyordu; o bile<br />

kulağa aglıyormuş gibi geliyordu.<br />

G özlerini b ir an o lsu n açm ad an kollannı saga sola savurarak<br />

arabanın için d e d ö n d ü , elleri sertçe arabanın ön paneline,<br />

lavanına, c a m la rın a çarp tı.<br />

Göz b ağın ı y ırta ra k çözd ü .<br />

Siyah ön c a m ı g ö rd ü . A rabada yalnızdı.<br />

K ilom etre sa y a c ın ı k u lla n a ra k d ö n kilometre geri döndü,<br />

Shillingham ’a k a d a r a ltı b u ç u k kilom etre daha ilerledikten<br />

sonra ö n ü n d e y a rım k ilo m e tre lik b ir mesafe kalmıştı. Yol boyunca<br />

k a rşısın a ç ık a n h er kald ırım a ve tabelaya çaptı. Saatte<br />

sadece sek iz k ilo m e tre h ız la ilerlediğinden yol gözüne hiç bitm<br />

eyecekm iş g ib i g ö rü n ü y o rd u .<br />

Park e ttik te n so n ra b u ld u k la n n t topladt. içeri girdi ve kapıyı<br />

arkasın dan s ık ıc a k ap attı. G özlerini açıp koşarak bebeklerin<br />

odasına girdi.<br />

U yanm ışlardı. S u ratları kıpkırm ızıydı. Ağlıyorlardı. Açlardı.<br />

Çok so n ra , tir tir titreyerek rutubetli mutfak zeminine<br />

uzandı. V ic to r’u n çık a rd ığ ı sesleri hatırlayarak yanındaki<br />

m ikrofonlara ve ik i k ü ç ü k hoparlöre baktı.<br />

K ö p ek lerin b a ğ ış ık lığ ı y o k . O n lar da akıllarım kaçırabiliyor<br />

K öpeklerin b a ğ ış ık lığ ı y o k .<br />

Ve ne zam an a ğ la m a sın ın kesileceğini sansa yeniden ağlamaya<br />

başladı.<br />

233


Malorie üst kattaki banyodaydı. Saat geç olmuştu ve ev sessizdi.<br />

Ev arkadaşlan uyuyordu.<br />

Gary’nin çantasını düşünüyordu.<br />

Tom, yokluğunda evin lideri rolünü üstlenmesini söylemişti.<br />

Ama çanta onu rah aısu ediyordu. Tıpkı Don’un aniden<br />

Gary’yle ilgilenm eye başlam asının onu rahatsız etügi gibi.<br />

Tıpkı Gary’nin abartılı ve samimiyetsiz bir şekilde söylediği<br />

her şey gibi.<br />

Her şeye burnunu sokm ak yanlıştı. İnsanlar bir arada yaşamaya<br />

zorlandıklannda mahremiyetleri çok önemliydi. Ama<br />

bu onun görevi değil miydi? Tom'un yokluğunda hislerinin<br />

doğru olup olm adığını öğrenm ek ona bağlı değil miydi?<br />

Malorie koridora kulak kabarttı. Evde en küçük bir hareket<br />

yoklu. Banyodan çıkıp CheryTin odasma doğru döndü ve<br />

dinlenmekte olan kadının hailannı gördü. Başını Oiympia’mn<br />

odasına uzattığında onun da hafifçe horladığını duydu. Malorie<br />

elini tırabzandan ayırm adan yavaşça merdivenlerden indi.<br />

Mutfağa girdi ve ocağın üzerindeki ışığı yaktı. Çevresine<br />

loş bir ışık yayan lam ba hafifçe ugulduyordu ama yeterliydi.<br />

Malorie oturm a odasına yöneldiğinde Victor'un onu izlediğini<br />

gördü. F elix kanepede uyuyordu. Genellikle Tom'un yamgı<br />

yer yatağı boştu.<br />

235


Mutfaktan geçerek yem ek od asına yaklaştı. Ocağın solgun<br />

ışıgt, odayı Gary’nin yerde yattığını g ö rm esin e yetecek kadar<br />

aydınlatıyordu. Sırtüstü uyuyordu.<br />

Malorie düşündü.<br />

Çanta duvara dayalı vaziyette d uru yord u, yattığı yerden<br />

kolunu uzatsa ona dokunabilirdi.<br />

Malorie agır adım larla yem ek o d a sın ı arşınladı. Döşeme<br />

lahtalan ağırlığı altında gıcırd ıyordu. D urdu ve adamın aralanmış<br />

dudaklanna ve sakallı su ra tın a b aktı. Adam ın dudaklanndan<br />

iniltiye benzer hafif ve d ü z en li b ir horultu yükseliyordu.<br />

Malorie nefesini tu tarak ona d oğru b ir adım attı ve<br />

durdu. Adamın tepesinde d ik ilerek k ılın ı b ile kıpırdatmadan<br />

Gary’yi izledi.<br />

Dizlerinin üzerine çöktü.<br />

Gary aniden horlayınca kalp a tışla rı h ızlan d ı. Beklemeye<br />

karar verdi.<br />

Çantayı almak için adam ın g ö ğ sü n ü n ü zerin d en uzanmalıydı.<br />

Gary uyuklarken kad ının k o lu a d a m ın tişörtü nün sadece<br />

birbç santim üzerinde sallandı. A d am te k ra r horladığında<br />

parmaklan çantanın sapım k av ram ıştı. M a lo rie döndü.<br />

Adam ona bakıyordu.<br />

Malorie donakaldı. Adam ın g ö z le rin e b a k tı.<br />

Hafifçe ciğerlerindeki havayı b o şa lttı. A d am ın gözleri açık<br />

değildi. Gölgeler onu yanıltm ıştı.<br />

Hızla çanuyı aldı, ayağa k a lk tı ve o d ad an ayrıld ı.<br />

Kiler kapısının önüne geld iğin de d u ru p d in led i. Yemek<br />

odasmda hiçbir hareket yoktu. K ile r k a p ısı yav aşça ve sessizce<br />

açıldı ama menteşelerin g ıcırd a m a sın ı engelleyem em işti.<br />

Kapımn çıkardığı ses her zam an kind en d ah a y ü k sek ti. Sanki<br />

lûm ev çatırdayarak ortadan ikiye a y n lıy o r gib iyd i.<br />

Kapıyı geçebileceğ;i kadar aralad ık tan so n ra sü zü lerek kilere<br />

girdi. Ev yeniden sessizliğe kav u ştu .<br />

Yavaş adımlarla merdivenleri in erek to p ra k zem in e ayak<br />

bastı.<br />

236


Gergindi; a m p u lü n yan ındaki ipi bulmak epeyce zamanını<br />

aldı. İpi b u ld u ğ u n d a oda parlak san renkli ışıkla aydınlandı.<br />

İşık g e reğ in d e n fazla parlaklı. İki kal yukanda uyuyan<br />

Cheryl’i bile u y a n d ıra b ilird i.<br />

Odaya göz g e z d ire re k b iraz daha bekledi.<br />

Kesik k esik ald ığ ı so lu k la rın sesini duyabiliyordu. Başka<br />

en küçük b ir ses y o k lu .<br />

Bedeni sız lıy o rd u . D in le n m e si gerekiyordu ama o anda lek<br />

islediği, G ary’n in y a n ın d a getird ik lerin i görmekti.<br />

Ahşap tabureye d o ğ ru yü rü yü p oturdu.<br />

Bir klik sesiy le ça n ta y ı açtı.<br />

Çantanın için d e e sk i b ir diş fırçası gördü.<br />

Çoraplar.<br />

Tişörtler.<br />

Bir göm lek.<br />

Deodorant.<br />

Ve kâğıtlar. B ir de defter.<br />

Malorie k ile rin k a p ısın a b a k tı. Y ukandan ayak sesi gelip<br />

gelmediğini an lam ay a ç a lıştı am a yoktu. Giysilerin altındaki<br />

defteri çekip çık a rd ı ve ça n ta y ı yere bıraktı.<br />

Defterin kap ağı m av i re n k li ve tem izdi. Kenarlan kıvnlmamıştı.<br />

G ary d efteri e lin d e n geld iğ in ce özenle saklamış gibi<br />

görünüyordu.<br />

Defteri açtı.<br />

Okumaya başlad ı.<br />

El yazısı o kad ar d ü zg ü n d ü ki M alorie’yi korkutuyordu.<br />

Titizlikle yazılm ıştı. Y azın ın sah ib i tüm tutkusunu ve kibrini<br />

yazısına y an sıtm ıştı. M a lo rie sayfaları çevirirken bazı cümlelerin<br />

soldan saga, b a z ıla rın ın ise tam tersi yönde sağdan sola<br />

yazıldığını gördü. D e fte rin ile rle y e n sayfalarındaki cümleler<br />

ise yukarıdan başlay ıp aşağı d oğru iniyord u. Defterin sonundaki<br />

cümleler k u su rsu z b ire r sp iral oluştu racak şekilde yazılmış,<br />

kelim elerden o lu şa n tu h a f tasarım lara ve desenlere<br />

dönüşmüştü.<br />

237


Bir insanın zihninin sın ırın ı ö ğ r en m e k için bu yaratıklann<br />

gücünü kavram ak gerekir. Bu, a lg ıla m a y la ilgili b ir meseleyse<br />

onlarla karşılaşan iki f a r k lı a d a m ü z erin d ek i etkileri birbirinden<br />

son derece fa r k lı olacaktır. B en im sın ırım seninkinden farklı.<br />

Bu evdeki m aym unlardan f a r k l ı old u ğ u ise su götü rm ez bir gerçek.<br />

H iperbolik bir histeri için d e o la n d iğ erler i, y a ra tık la ra bağladığımız<br />

kurallara karşı d a h a d u y a rlı. D iğ er b ir deyişle, çocuklannkine<br />

benzer gelişm em iş z ih in lere s a h ip o la n bu ahmaklar<br />

hayatta kalm ayı becerem ey ec ek. F a k a t b en im g ib i biri... Aslında<br />

demek istediğimi an latm ayı b a şa rd ığ ım ı düşünüyorum .<br />

Malorie sayfayı çevirdi.<br />

Dünyanın sonu g elirken ne tü r b ir a d a m k o r k u y la büzülür<br />

ki? Kardeşleri birbirini öld ü rü rken , A m e r ik a ’nın ban liyöleri cinayetlerle<br />

kuşatılırken... ne tür b ir a d a m b a tta n iy elerin ve göz<br />

bağlam ın arkasına sığınır? C ev a p şu: Ç O Ğ U . O n lara akıllannı<br />

kaçıracakları söylendi. O n lar d a a k ılla r ın ı k a çırıy o rla r.<br />

Malorie tekrar kilerin m e rd iv en lerin e b a k tı. O cağın üzerindeki<br />

ışık, kiler kapısının a lü n d a n in c e b ir şerit halinde süzülüyordu.<br />

En azından o ışığı k a p a ta b ile ce ğ in i düşündü ama<br />

yu b n çıkıp lambayı kap atm ak y erin e sayfayı çevirdi.<br />

Bunu kendimize y a p an biziz- B u n u k e n d im iz e y a p a n biziz.<br />

BUNU KENDİMİZE YAPAN BİZİZ. D iğ e r b ir d e y iş le (ki bu lafımı<br />

salım unutma.'); İN SA N O Ğ LU A S L IN D A K O R K T U Ğ U YA­<br />

RATIĞIN TA KENDİSİDİR.<br />

Bu, Frank’in defteriydi am a b u n u n G a ry ’de n e işi vardı?<br />

Çünkü bunlan yazan oydu.<br />

Çünkü Malorie, Gary’nin esk i ev in d e p erd eleri indirenin<br />

Frank olmadıgmı biliyordu.<br />

Perdeleri açan Gary'ydi.<br />

Malorie göğsünden fırlayacakm ış g ib i a ta n k a lb in e rağmen<br />

ayağa kalktı.<br />

Tom evde değildi. Tom, kendi ev in e g it m e k için b e ş kilom etrelik<br />

bir yürüyüşe çıkmıştı.<br />

238


Kiler kap ısının a lı kısm ın a baktı. Ocaktan gelen ışığa. Bir<br />

ı'ifl ayakkabının anid en kapının önünde belirip ışığı kesmesini<br />

bekliyordu. Raflarda silah olarak kullanabileceği bir şeyler<br />

aradı. Eger G ary kilere girerse onu neyle öldürebilirdi?<br />

Işığın ön ü n ü k e se ce k bir çift ayakkabı görmeyince Malorie<br />

defleri iyice su ra tın a yak laştırd ı ve okumaya devam elli.<br />

Rasyonel o la ra k b akıld ığ ın d a ve düşüncelerimi onlara hanıtlamalt<br />

için b a şk a seçen eğ im kalm adı. Kendimi bunu yapmaya<br />

ilıııa edene k a d a r en a z bin d efa aynı salırlan yazacağım. İki bin<br />

ilcfa. Üç bin defa. Bu in san lar söylediklerim i reddediyorlar Bana<br />

inanmak için bir kan U a ih tiy a ç la n var Ama bunu onlara nasıl<br />

kam tlayabilirim ? O n lan nasıl inandırabilirim?<br />

Perdeleri in dirip k a p ıla n açacağım .<br />

Satır aralarında nu m aralandırılm ış notlar vardı ve notlara<br />

karşılık gelen sayılar titizlikle sayfanın tepesine yazılmıştı.<br />

2343 num aralı not. 2 3 4 4 nu m aralı not. Sonu gelmeyen, bilmek<br />

bilm eyen, acım asız notlar.<br />

Malorie sayfayı çevird i.<br />

Üst kattan bir g ü rü ltü geldi.<br />

Kapıya baktı. H areket etm eye, hatta gözlerini kırpmaya<br />

bile korkuyordu. B oş g ö z lerle kapıya bakarak bekledi.<br />

Gözleri kap ın ın ü zerin d ey d i, çantaya uzandı ve defteri<br />

Gary’nin eşyalarının a ltın a so k u ştu rd u . D efter doğru yöne mi<br />

bakıyordu? G ary de b u şek ild e m i koym uştu?<br />

Malorie b ilm iy o rd u . B ilm iy o rd u .<br />

Çantayı kapattı ve ampulün yanındaki ipi çekti.<br />

Malorie gözlerini kapattı ve ayaklarının altındaki soğuk<br />

lopragı hissetti. Sonra gözlerini kapattı. Kiler kapısının altından<br />

sızan ışık mutlak karanlığı yarıyordu.<br />

Malorie ışığa bakarak beklemeye devam etli.<br />

Kileri boylu boyunca arşınlayıp gözleri karanlığa alışırken<br />

merdivenleri çıktı ve kulağını kapıya dayadı.<br />

239


Düzensiz soluklar alarak dinledi. Eve bir kere daha sessiz,<br />

lik hâkim olmuştu.<br />

Cary mutfağın diğer ucunda dikiliyor. Kilerin kapısına bakıyor<br />

Kapıyı açtığın zaman seni karşılayacak.<br />

Bekledi. Bekledi. Ama hiçbir şey duymadı.<br />

Kapıyı açugı anda m enteşeler gıcırdadı.<br />

Çantayı elinden bir an olsun bırakm ayan Malorie gözleriyle<br />

mutfağı taradı. Sessizlik sagır ediciydi.<br />

.Ama orada kimse yoktu. Kim se onu beklemiyordu.<br />

Elini kamına koyarak kapıdan süzüldü ve kapıyı arkasından<br />

b p t t ı.<br />

Oturma odasına baktı. Sonra da yem ek odasına.<br />

Oturma odasına.<br />

Yemek odasına.<br />

Parmak uçlannda yürüyerek m utfağı geçti ve sonunda yemek<br />

odasına girdi.<br />

Gary hâlâ sinüstü uzanıyordu. G öğsü yükselip alçalıyordu.<br />

Hafifçe horulduyordu.<br />

Ona yaklaşugı sırada adam hareket edince Malorie bekledi.<br />

Hareket e t t i...<br />

Hareket eden sadece adam ın koluydu.<br />

Malorie boş gözlerle adam ın surau na ve kapalı haldeki<br />

gözlerine bakarak onu izledi. A lelacele dizlerinin üzerine çöküp<br />

adamın vücudunun sadece b irk a ç santim üzerinden uzanarak<br />

çantayı duvara dayadı.<br />

Çanla daha önce de bu şekilde m i duruyordu?<br />

Onu orada öylece bıraktı. Ayağa kalkarak hula odadan<br />

çıkü. Mutfağa girdiğinde ışığın aydınlattığı gözleri başka birinin<br />

gözleriyle buluştu.<br />

Malorie donakaldı.<br />

Karşısmdaki Oiympia’ydı.<br />

“Sen ne yapıyorsun?” diye fısıldadı O iym pia.<br />

“Hiçbir şey,” dedi Malorie soluksuz bir biçim de. "Burada<br />

bir şey unuttuğumu sandım.”<br />

240


“Korkunç bir rüya gördüm ,” dedi Olympia. Malorie kadına<br />

doğru yürüyüp ona uzandı. Olympia’yı üsl kala çıkardı.<br />

Bunun üstesinden beraber geleceklerdi. Yukan çıkııklannda<br />

Malorie alı kata baktı.<br />

“Tom’a söylem eliyim ," dedi.<br />

"Rüyamdan m ı bahsediyorsun?”<br />

Malorie, O iym p ia’ya baktı ve başını iki yana salladı.<br />

“Hayır. Hayır. Ü zgünüm . Hayır."<br />

“M alorie?”<br />

“Evel.”<br />

“Sen iyi m isin ?”<br />

“Olympia. Tom ’a ihtiyacım var.”<br />

“Pekâlâ, am a o burada değil."<br />

Malorie alt kata baktı. Ocağın ışığı hâlâ yanıyordu. Oturma<br />

odasının girişini yeterince aydınlatıyordu. Böylece, yemek<br />

odasından biri çık ıp da m utfağa girerse Malorie onun gölgesini<br />

görebilecekti.<br />

Hevesli bir şekild e loş odaya bakıyordu. Bekliyordu. Gölgeyi<br />

görmeyi um uyordu. Er ya da geç geleceği kesindi.<br />

Alt katı izlerken O iym pia’nın az önce söylediğini düşündü.<br />

Tom bu rada değil.<br />

Evi büyük bir kutu olarak düşünüyordu. Bu kutudan çıkmak<br />

istiyordu. Tom ve Ju le s her ne kadar dışanda olsalar da<br />

hâlâ bu kutunun içindeydiler. Bütün dünya kutunun içinde<br />

kapana kısılm ıştı. G ezegen, dışandaki kuşlann içinde durduğu<br />

karton kutuya sıkışıp kalmıştı. Malorie, Tom’un kulunun<br />

kapağını açm ak için bir yol aradığını biliyordu. Dışan<br />

çıkmanın yolunu bulm aya çalışıyordu. Ama Malorie, bunun<br />

üzerinde ikinci ya da üçüncü bir kapak daha olup olmadığını<br />

merak ediyordu.<br />

K apana k ısıld ık, diye düşündü. Hem de sonsuza dek.<br />

241


Tom ve Julcs'un. Sibirya kunlanyb biriiluc beş kilometıcUk<br />

yûrûyOşlerine çıkm alanm n üzerinden bir hafu geçmişti. Malorie<br />

onlan evde görmeyi hiç bu kadar istememişti. Kapının<br />

(aklığını duymayı ve geri döndükleri için lahadamayı istiyordu.<br />

Karşılaştıklan şeyleri anlatırken onlan dinlemek ve yanlannda<br />

geıirdiklehne bakmak istiyordu. Torna kilerde okuduklanndan<br />

bahsetmek istiyordu.<br />

Bir önceki gece hiç uyumamıştı. Yiatak odasuun karanlığında<br />

Gary’nin defteri hakkında dûşOnûp durmuştu. Şimdi<br />

evin giriş salonundaydı. Görttnflışe göre evin geri kalamndan<br />

iiklanıyordu.<br />

Felix’e anlaunuzdı çûııkâ adam bir şeyler yapabUirdL Bir<br />

jeyİCT söyleyebilirdi. Malorie öyle bir durumda Tom ve Julcs'un<br />

evde olmasını istiyordu. Felia’in onlara ihüyaa olacakn.<br />

Gary'nin neler yapabileceğini kim bilebiiirdi ki? Ya da neler<br />

yaptığını.<br />

Cheryl'Ie konuşamazdı. Cheryl ateşli ve gûçlû bir karaktere<br />

sahipti. Sinirlenirdi. Bir şeyler yapmak konusunda Felia'ten<br />

bile daha önce davramrdı.<br />

Oiympia ise sadece daha fazla korkardı.<br />

Gary'yle konuşamazdı. Konuşmayacaktı. Tom olmadan<br />

böyle bir şeyin imkAnı yoktu.<br />

243


Ama arlık eskisi kadar yak ın o lm a sa la r da ruh halindeki ani<br />

değişimlere rağmen D on’la k o n u şab ile ce ğ in i düşünüyordu.<br />

Malorie onun iyi bir adam o ld u ğ u n u düşünüyordu. Her<br />

zaman öyleydi.<br />

Gary ise haftalardır D o n ’u n o m u z la rın d a n inmeyen şeytandı.<br />

Don’un evde b u n u n gib i b irin e ih tiy a c ı vardı. Dünyayı<br />

onun gibi gören birine. A m a D o n ’u n şü p h e ciliğ i ona yardımcı<br />

olabilir miydi? Gary’yle yap tığı o n c a k o n u şm aya rağmen yeni<br />

gelenle ilgili bir sorun o la b ile ce ğ in i d ü şü n em em iş miydi?<br />

Gary uyurken b ile ça n ta y ı y a n ın d a n ayırm ıy or. Ona önem<br />

veriyor, içindeki y a z ıla r a ö n em v e r iy o r v e inanıyor.<br />

Bu dünyadaki h er şey ç o k a c ım a s ız , d iye düşündü ama hiçbir<br />

şey Gary’nin d efterini T om u z a k la rd a y k e n keşfetmek kadar<br />

acımasız olamazdı.<br />

Uzun bir süre boyunca d ö n m e y e b ilir<br />

Kes şunu.<br />

Ya da sonsuza dek.<br />

Kes şunu.<br />

Ölmüş olabilir. Evin ö n ü n d e k i s o k a k ta b ile öldürülmüş<br />

olabilirler. Beklediğin ad am ın c e se d i b ir h a fta d ır hem en yanı<br />

başmdaki bahçede yaü yor o lab ilir.<br />

Hayır; o ölm edi. G eri d ö n ecek.<br />

Belhi.<br />

Döneceh.<br />

Belhi.<br />

Felix’le birlikte h a rita h a z ırla d ıla r .<br />

Felix ne bilir ki?<br />

Üzerinde birlikte çalıştılar. T om b a şa rm a şan sı olmadığını<br />

düşünseydi böyle bir risk alm azd ı.<br />

Ceorge’un izlediği v id eoyu h a t ır lıy o r m u su n ? Tom, George’a<br />

epeyce benziyor.<br />

SUS ARTIK!<br />

Benziyor O adamı id olleştirm iş. Ya k ö p e k le r d e n ne haber?<br />

244


K ö p ek lerin n a sıl etk ilen d iğ in i bilm iyoruz.<br />

Hayır, a m a etk ilen eb ilirler. Bunun neye benzeyeceğini hayal<br />

edebiliyor m u su n ? D eliy e d ön en bir köpeğin?<br />

Lütfen... h a y ır<br />

B unlan g ö rm en , d ü şü n m en gerekiyor. Tom geri dönmeyebilir<br />

D ön ecek, d ö n e c e k , d ö n ecek...<br />

D ön m ezse b a ş k a b irin e sö y lem ek zorunda kalacaksın.<br />

Tom g eri d ö n ecek.<br />

A radan b ir h a ft a g eçti.<br />

g e r i D Ö N E C E K !<br />

G ary ’y e s ö y ley em ez sin . Ö nce b a şk a sıy la konuşmalısın.<br />

Don.<br />

Hayır. H a y ır O o lm a z . F elix . D on seni öldürür.<br />

Ne??<br />

M alorie, D on d eğ işti. O a rtık fa r k lı. O kad ar da aptal olma.<br />

Bize z a r a r v erm ez-<br />

Evet, verir. H ep in iz i b a lta y la p ara m p a rça eder.<br />

KES A R T IK !!<br />

H ayatı ö n em sem iy o r. S a n a bebeğin i k ö r etmeni söylemişti<br />

Malorie.<br />

Bize z a r a r vermez.<br />

Verir F e lix ’le kon u ş.<br />

Felix h e r k e s e sö y ley ecektir.<br />

S öylem em esin i iste. F e lix ’le konuş. Tom geri dönm eyebilir<br />

M alorie giriş o d asın d an ayrıldı. Cheryl ve Gary mutfaktaydı.<br />

Gary m asan ın b aşın d a oturm uş, konservedeki armutlan<br />

boşaltıyordu.<br />

“İyi akşam lar,” dedi san k i akşam ın iyi olmasının nedeni<br />

kendisiymiş gibi b ir ses tonuyla.<br />

Malorie ad am ın an lad ığın ı düşündü. Biliyordu.<br />

Uyanıktı, u y an ıktı, u y an ıktı.<br />

"İyi akşam lar,” dedi M alorie. Adam ın yanından ayrılarak<br />

oturma odasına girdi.<br />

245


Felix oturma odasındaki telefonu n başında oturuyordu.<br />

Flaritayı sehpanın üzerine açm ıştı.<br />

“Anlamıyorum,” dedi aklı karışm ış b ir halde. Felix pek iyi<br />

görünmüyordu. Doğru düzgün y em ek yediği söylenemezdi.<br />

Bir hafta önce M alorie’yi sa k in leştirm ek için söyledikleri buhar<br />

olup uçmuş gibiydi.<br />

“Çok uzun zaman oldu M alorie. T om ’un dışanda ne yapması<br />

gerektiğini bildiğinden em in im am a ço k uzun zaman<br />

oldu.”<br />

Köşeden başını uzatan Chery'l, “B aşk a b ir şeyler düşünmen<br />

gerekiyor,” dedi. “F e lix , cid d iy im . B aşka bir şeyler düşün<br />

ya da göz bağını takm adan d ışa n çık . İk i şekilde de aklını<br />

kaçuacaksın.”<br />

Felix gürültülü bir şekild e so lu k verdi ve parmaklannı<br />

saçlanndan geçirdi.<br />

Felix’e söyleyemezdi. A dam b ir şey ler kaybediyordu. Bir<br />

şeyler kaybetmişti. G özleri ölgü n d ü . Fiassasiy etin i, mantığını,<br />

gücünü kaybediyordu.<br />

Malorie tek kelime bile etm ed en a d a m ın yanından aynidı.<br />

Koridordaki Don’un yanından g eçti. K eşfin e dair kelimeler<br />

zihninin derinliklerinde hayat b u ld u . A z k alsın konuşacaktı.<br />

Don, Gary iyi biri değil. O te h lik e li. F r a n k ’in defterini çantasında<br />

taşıyor<br />

Ne?<br />

Dediğim gibi.<br />

Adamın eşyalarım mı k a rıştırd ın ? G a r y ’nin çantasına mı<br />

baktın?<br />

Evet.<br />

Bana neden bununla g eliy orsu n ?<br />

Don, sadece birilerine sö y lem em g e r ek iy o rd u . Bunu anlıyorsun,<br />

değil mi?<br />

Neden sadece Gary'ye so rm a d ın ? H ey, G a r y !<br />

Hayır. Don’a söyleyemezdi. D o n da b ir şey lerin i kaybetmişti.<br />

Saldırganlaşabilirdi. Tıpkı G ary g ib i.<br />

246


Teil b ir d a r b e d e b e b e ğ im k ay b ed eb ilirsin , diye düşündü<br />

Malorie.<br />

Gary’nin k ile re in en m erdivenlerin başında olduğunu hayal<br />

elti. K ırık la rla d o lu ve kanam akla olan iki büklüm bedeninin<br />

ise m e rd iv en le rin dibinde.<br />

K ilerde o k u m a y ı sev iy o rsu n , D EĞ İL Mi?? O zaman çocuğunla<br />

b irlikle o r a d a g eber.<br />

Tüm ev a rk a d a şla rın ın otu rm a odasında olduğunu duyabiliyordu.<br />

C h ery l, F e lix ’le konuşuyordu. Gary ise Don’la sohbet<br />

ediyordu.<br />

M alorie sesle re d o ğ ru d öndü ve oturm a odasına yaklaştı.<br />

H epsine ayn ı an d a söy ley ecek ti.<br />

Odaya g ird iğ in d e b e d e n i buzdan yapılmış gibi hissetti.<br />

Eriyordu. P a rça la n te k e r te k e r yere düşüyor da yaklaşmakta<br />

olan anın d ayan ılm az b a sk ısı altında suya dönüşüyor gibiydi.<br />

Cheryl ve O ly m p ia kan ep ed eyd i. Felix telefonun yanında<br />

bekliyordu. D o n te k li k o ltu k ta y d ı. G ary battaniyeyle örtülü<br />

pencerelere b a k a ra k ayak ta dikiliyordu.<br />

Ağzını a çtığ ın d a G ary yavaşça om zunun üzerinden baktı<br />

ve gözlerini M a lo rie ’n in k ile re d ikti.<br />

“M alorie,” d ed i sert b ir ses tonuyla, “aklını kurcalayan bir<br />

şey mi v ar?”<br />

Malorie an id en h e rk e sin ona bakm akta olduğunun farkına<br />

vardı. K o n u şm asın ı b ek liy o rlard ı.<br />

“Evet, G ary,” dedi. “V ar.”<br />

“N edir?” diye sord u D on.<br />

Kelim eler b o ğ a z ın a takıld ı. K ü çü k bir kırkayağın bacaklan<br />

gibi boğazı b o y u n ca tırm an ıp dudaklarına ulaştılar. Çıkmak<br />

için bir yol arıy o rlard ı.<br />

“Gary’n in şey in i h atırlay an var m ı?”<br />

Durdu. O ve ev ark ad aşları battaniyelere doğru döndüler.<br />

Kuşlar ötüyordu.<br />

“Bu T om ,” dedi F e lix çaresizce, “Tom olm alıl"<br />

247


Gary tekrar Malorie’nin gözlerine baktı. Û n kapı çalındı.<br />

Ev arkadaşlan hızla hareket ettiler. Felix koşarak ön kapıya<br />

gitti. Malorie ve Gary ise yerlerinden kıpırdamadılar.<br />

Biliyor, biliyor, biliyor, biliyor, biliy or.<br />

Tom seslendiğinde M alorie korkuyla titriyordu.<br />

Biliyor.<br />

Sonra Tom’un sesini duyan G ary o nu orada bırakıp giriş<br />

salonuna yöneldi.<br />

Sokak kapısına gidip sorular soru ld u ktan ve ev arkadaşlan<br />

gözlerini kapattıktan sonra M alorie, so k a k kapısının açıldığını<br />

duydu. Soğuk hava içeri hücu m etti. M alorie az kalsın Tom<br />

olmadan Gary'yle yüzleşecekti.<br />

Köpekler giriş salonunun fayan slarım eşeliyordu. Ayakkabı<br />

sesleri. Kapının eşiğine çarpan b ir şey. S o kak kapısı hızla<br />

kapandı. Duvarlara sürtünen süpürge sap larının sesi odayı<br />

ele geçirdi. Sonunda Tom kon u ştu . A dam ın sesi, Malorie’nin<br />

kurtuluşu oldu.<br />

“Sizi evimden aramayı p lanlıyord um am a siktiğim in telefonu<br />

çalışmadı.”<br />

"Tom,” dedi Felix; sesi kulağa h e y ecan lı am a zayıf geliyordu.<br />

“Başaracağınızı biliyordum . B iliy o rd u m !"<br />

Malorie gözlerini açtığında a rtık G ary ’yi düşünmüyordu.<br />

Çantasında beklemekte olan k u su rsu z b ir el yazısıyla yazılmış<br />

harfleri de görmüyordu.<br />

Tek gördüğü Tora ve Ju le s’u n yen id en evde olduğuydu.<br />

“Bir maıkeii yağmaladık,” dedi Tom . K elim eler kulağa<br />

imkânsu gibi geliyordu. “Oraya b irile ri b izd en önce el atmış<br />

ama yeterince erzak topladık.”<br />

Yorgun ama iyi görünüyordu.<br />

“Köpekler işe yaradı,” dedi. “B ize yol gösterd iler.” Gurur<br />

dolu ve mutluydu. “Ama evim de, h ep im iz e daha da yardımcı<br />

olacağını umduğum bir şey b u ld u m .”<br />

248


Felix, T o m ü n s ır t ç a n ta s ın ı çıkarm asına yardımcı oldu.<br />

Tom ça n ta n ın fe rm u a rın ı a çtı ve içinden bir şey çıkarıp giriş<br />

salonunun z e m in in e d ü şm e sin e izin verdi.<br />

Bu bir te le fo n re h b e riy d i.<br />

“Buradaki b ü tü n n u m a ra la n arayacağız,” dedi. “Her birini.<br />

Ve er ya da g e ç b ir i y a n ıt v e re c e k ."<br />

Bu sad ece b ir te le fo n reh b eriy d i am a Tom onu değerli bir<br />

hediyeye d ö n ü ş tü r m e y i b ilm iş ti.<br />

“Şim d i,” d ed i T o m . “H ay d i, y em ek yiyelim ."<br />

D iğerleri h e y e c a n lı b ir şek ild e y em ek odasını hazırladılar.<br />

Olympia ta b a k ç a n a ğ ı g e tird i. F e lix bardaklan kovadan aldığı<br />

suyla d old u rd u .<br />

Tom geri d ö n m ü ş tü .<br />

Jules geri d ö n m ü ş tü .<br />

“M a lo rie !” d iy e se s le n d i O ly m p ia. “Bu bir yengeç eti konservesi!”<br />

M alorie ik i d ü n y a a ra s ın d a k alakalm ıştı, mutfağa girdi ve<br />

akşam y em e ğ in in h a z ırla n m a s ın a yardım etti.


!' /<br />

Otuz altı<br />

Biri tarafından takip ediliyorlardı.<br />

Daha ne kadar gitm eleri gerekliğini kendisine sorup durmasının<br />

bir faydası yoktu. Aradığı yeri bulduğunu ona gösterecek<br />

olan kaydın sesini ne zaman duyacağım bilmiyordu.<br />

Hâlâ kaydın çalın ıp çahnm adıgını bile bilmiyordu. Arlık sadece<br />

kürek çekiyord u, yalnızca azim le yoluna devam ediyordu.<br />

Bir saat kadar ö n ce kavgaya tutuşmuş aslanlan andıran<br />

bir şeylerin yan ın d an geçm işlerdi. Kükremeleri duymuşlardı.<br />

Yırtıcı kuşlar gökyü zü nd e çığlıklar atıyordu. Ormanın içindeki<br />

canlılar kü krey ip hırlıyord u. Nehrin akıntısı gittikçe hızlanmıştı.<br />

Tom v e ju l e s ’u n evlerinin hemen yanındaki sokakla<br />

buldukları çad ırı hatırlad ı. N ehirde de oraya ait olmayan,<br />

böylesine şa şırtıcı b ir şeyin olm ası mümkün müydü? Ona<br />

çarpabilirler m iyd i?<br />

Dışarıda h er şey in m ü m k ü n olduğunu biliyordu.<br />

Ama o anda o n u end işelen d iren daha önemli bir durum<br />

vardı.<br />

Biri tarafından takip ediliyorlardı. Evet, Oğlan da duymuştu.<br />

Hayalet b ir y an k ı. K en d isin in kileri takip eden ikinci bir<br />

kürek sesi.<br />

Kim o la b ilird i? Ve e ğ e r isted ikleri ona ve çocuklara zarar<br />

verm ekse n e d e n M a lo rie kendinden geçtiği sırada bunu<br />

yapmamışlardı?<br />

Evinden kaçan b aşka b iri olab ilir miydi?<br />

251


“Oglan," dedi Malorie sessizce, “onlar hakkında söyleyebileceğin<br />

her şeyi anlat.”<br />

Oğlan dinledi.<br />

“Bilmiyorum A nneciğim .”<br />

Sesi kulağa utanmış gibi geliyordu.<br />

“Hâlâ oradalar m ı?”<br />

“Bilmiyorum."<br />

“Dinle."<br />

Malorie durmayı düşündü. D önm eyi. Arkalarından gelen<br />

gürültünün karşısına çıkm ayı.<br />

Kayıt durmadan kendini te k r a r ed e c ek . Onu duyacaksın.<br />

Epeyce yüksek sesli ve net. Sesi duydu ğunda ise gözlerini açmak<br />

zorunda kalacaksın.<br />

Onlan takip eden neydi?<br />

“Oğlan,” dedi tekrar. “O nlar h akkın d a söyleyebileceğin<br />

her şeyi anlat."<br />

Malorie kürek çekm eyi kesti. Su etraflanndan süratle<br />

akıyordu.<br />

“Ne olduğunu bilm iyorum ,” dedi O ğlan.<br />

Malorie yine de bekledi. Sağdaki sazlıklarda bir köpek<br />

havladı. İkinci bir havlama ona yan ıt verdi.<br />

Vahşi köpekler, diye düşündü M alorie. K urtlar.<br />

Tekrar kürek çekmeye koyuldu. O glan’a ne duyduğunu<br />

sordu.<br />

“Üzgünüm Anneciğim,” diye bağırdı çocu k . Sesi gözyaşla-<br />

n yüzünden çatlaktı. Utanç içindeydi.<br />

Bilmiyor.<br />

Yıllardır Oğlan’ın tarif edem ediği tek bir ses olmamıştı. O<br />

anda duyduğu ses, büyük olasılıkla daha önce hiç duymadığı<br />

bir şeydi.<br />

Fakat Malorie çocuğun yine de yardım cı olabileceğine inanıyordu.<br />

'Ne kadar uzaklıktalar?” diye sordu M alorie.<br />

Ama Oğlan ağlıyordu.<br />

“Yapamıyorum!”<br />

“Sesini yüfesellme/” dedi M alorie d işlerin in arasından.<br />

252


Soldaki s a z lık la rd a n b ir h o m u rlu yükseldi. Sesi dom uzlannkini<br />

a n d ırıy o rd u . S o n ra b ir ian e daha. Ve bir iane daha.<br />

N ehir fa z la sıy la in c e lm iş g ib iyd i. Sazlıklar çok yakındaydı.<br />

O nları la k ip e d e n b ir şey m i vardı?<br />

M alorie k ü r e k le r e a sıld ı.<br />

a-<br />

2 5 3


Malorie eve geldiğinden beri ilk defa başkalarının bilmediği<br />

bir şey biliyordu.<br />

Tom ve Ju le s henü z dönmüşlerdi. Ev arkadaşlan akşam<br />

yemeğini hazırlarken Tom , konserve yiyeceklerden oluşan<br />

yeni erzaklannı kilere taşıdı. M alorie onunla orada buluştu.<br />

Belki de Gary, F ra n k 'in yazd ıklannı derinlemesine incelemek<br />

için defteri saklıyordu. K endisi de yazmış olabilirdi. Her halükarda<br />

Tom’un b ilm esi gerekiyordu. Hem de hemen.<br />

Tom kilerin ışığı altında yorgun ama muzaffer görünüyordu.<br />

Açık renkli saçla n kirlenm işti. M alorie’nin onunla birlikle<br />

kilere ilk inişine kıyasla yüz b a lla n daha yaşlı gibiydi. Zayıflıyordu.<br />

K end isinin ve Ju le s ’un sırt çantasındaki konserveleri<br />

sistemli bir şekild e çıkarıp raflara yerleştirdi. Marketle olmanın<br />

nasıl bir his old u ğundan , çürüm üş yiyeceklerin kokusundan<br />

konuşm aya başlad ığı sırada M alorie aradığı fırsatı buldu.<br />

Ama o anda k ilerin kap ısı açıldı.<br />

Gelen, G ary’ydi.<br />

“Elim den gelirse sana yardım etm ek isterim,” dedi Tom’a<br />

merdivenlerin tepesinden.<br />

“Pekâlâ,” dedi Tom . “O zam an aşağı gel.”<br />

Gary toprak zem ine ulaştığında M alorie kilerden çıktı.<br />

255


Artık herkes yemek odasındaki m asanın etrafında toplanmıştı.<br />

Malorie hâlâ bir fırsat arıyordu.<br />

Tom ve Jules geçirdikleri bir haftayı yavaş yavaş anlatmaya<br />

koyuldu. A nlattıklan in anılm azd ı am a M alorie’nin zihni<br />

Gary'yc kilitlenmişti. N orm al davranm aya çalışıyordu. Anlatnklannı<br />

dinliyordu. G eçen h er d akik a, Tom ’un evin geri<br />

kalanı için Gary’nin bir tehdit o ld u ğu n u bilm ediği anlara<br />

ekleniyordu.<br />

Sanki o ve diğerleri Gary’nin özel alan ın ı işgal ediyormuş<br />

gibiydiler. Sanki Gary ve D on, o n ları ken d i yem ek odalanna,<br />

fısıltıyla konuşmayı en çok sevdikleri yere davet etm e hakkına<br />

sahiplermiş gibi. İkisi odada o kad ar u zu n zam an geçiriyorlardı<br />

ki oda onlar gibi kokuyordu. A kşam yem eğini oturma<br />

odasmda yiyecek olsalardı gru b u n geri kalanına katılırlar<br />

mıydı? Malorie hiç sanm ıyordu.<br />

Tom gözleri bağlı bir halde b eş k ilo m e tre yürüm enin nasıl<br />

bir his olduğunu anlatırken G ary o ld u k ça cana yakın, konuşkan<br />

ve ilgiliydi. Adam ağzını ne zam an açsa M alorie ona bağırarak<br />

susmasını söylem ek isliyord u. Ö n ce eteğindeki taşlan<br />

dök, demek istiyordu.<br />

Ama bekledi.<br />

“Hayvanlann etkilenm ediğine ik n a old u ğunu mu söylemek<br />

istiyorsun?” diye sordu G ary ağzı y en g eç etiyle tıka basa<br />

dolu halde.<br />

“Hayu, öyle demiyorum,” dedi Tom . “H enüz değil. Belki<br />

de görünce etkilenecekleri bir şeyin y an ın d an geçmemişizdir.”<br />

“Bu ihtimal oldukça d üşük,” d ed i Gary.<br />

Malorie az kalsın bağıracaktı.<br />

Sonra Tom herkes için başka b ir sü rp rizi olduğunu ilan etti.<br />

“Sın çantan tıpkı bir palyaço arab ası g ib i,” dedi Gary gülümseyerek.<br />

Tom geri döndüğünde elinde k ü çü k , kah veren gi bir kulu<br />

taşıyordu. Kulunun içinden sekiz tane b isik le t kom ası çıkardı.<br />

256


"Bunları m arkette b u ld u k ,” dedi. “Oyuncak reyonunda."<br />

Herkese b irer tane dağıttı.<br />

“Benim kinin ü zerin d e adım yazıyor,” dedi Olympia.<br />

“Hepsinin ü zerin d e yazıyor,” dedi Tom. “İsimlerinizi gözlerim<br />

kapalı b ir hald e yazd ım ."<br />

“Bunlar ne iç in ? ” diye sordu Felix.<br />

“Dışanda daha fazla zam an geçirmeye başlayacağımız bir<br />

döneme y ak laşıy oru z,” dedi Tom otururken. “Bunlarla birbirimize<br />

sinyal v e re b iliriz .”<br />

Gary aniden k o rn a sın ı öttürdü. Sesi bir kazı andınyordu.<br />

Herkes k o m a la n n ı çalm aya başladığında ise oda sanki bir kaz<br />

sürüsüyle d olm uş gibiydi.<br />

Gülüm serken F e lix ’in gözlerinin altındaki halkalar genişledi.<br />

“Ve bu d a,” dedi T om , “büyük kapanış.” Sırt çantasına<br />

uzandı ve çan tasın d an b ir şişe çıkardı. Bu romdu.<br />

“Tom!” dedi O lym p ia.<br />

“Evime d önm eyi istem em in asıl nedeni buydu,’’ diye şakalaşu<br />

Tom onlarla.<br />

Ev arkadaşlannın kah kah alarım dinleyen, gülümsemelerini<br />

gören M alorie a rtık dayanam ayacak hale geldi.<br />

Avuç içlerini m asaya vurarak ayağa kalktı.<br />

“Gary’nin çan tasın a b a k tım ,” dedi. “Bize bahsettiği defteri<br />

buldum. B attan iyeleri indirm ekle ilgili olanı. Frank’in yanına<br />

aldığını söylediği d efte ri.”<br />

Odaya sessizlik çö k tü . Bütün ev arkadaşlan ona bakıyordu.<br />

Yanaklarına b ir anda ateş basınca suratı kıpkırmızı kesildi.<br />

Alnında ter d am lacık ları oluşm aya başlamıştı.<br />

Rom şişesini hâlâ elinde tutan Tom, Malorie’nin şiızünü<br />

inceledi. Sonra yavaşça G ary’ye döndü.<br />

“Gary?”<br />

Gary gözlerini m asaya dikm işti.<br />

257


Zaman kazan m aya çalışıy o r, diye düşündü M alorie. Lanci<br />

olasıca herif diişılnmek için z am an k a z a n m a y a çalışıyor.<br />

"Aslında,” dedi Gary, “ne d iy eceğim i tam olarak bilemiyorum.”<br />

“Başka birinin eşyalarını m ı k a rıştırd ın ?” diye sordu<br />

Cheryl ayağa kalkarak.<br />

"Karıştırdım. Evet. Bunun evin k u ra lla n n ı ihlal etmek anlamına<br />

geldiğini biliyorum am a b u ld u ğ u m şey hakkında konuşmamız<br />

gerekiyor.”<br />

Oda yeniden sessizleşti. M alorie hâlâ ayaktaydı. Bedenindeki<br />

elektrik akımını hissed ebiliyord u.<br />

Jules, “Gary?” diyerek adam ı zo rlam ay a çalıştı.<br />

Gary sandalyesinde arkaya y aslan d ı. D erin bir nefes aldı.<br />

Kollanm göğsünde kavuşturdu. S o n ra k o lla n n ı açıp iki yana<br />

bıraku. Ciddi görünüyordu. S in irle n m işti. S o n ra sırıttı. Ayağa<br />

bikıp çantasına gitti. Ç antayı aldı ve m a sa n ın üzerine bıraktı.<br />

Diğerleri çantaya bakıyordu am a M a lo rie , G ary’nin suratım<br />

inceliyordu.<br />

Adam çantayı açu ve d efteri çık a rd ı.<br />

“Evet,” dedi Gar>'. “D efter b en im y a n ım d a . F ra n k ’in defteri<br />

bende.”<br />

“Frank’in m i?” diye tekrarlad ı M a lo rie.<br />

“Evel,” dedi Gary kadına d ö n erek . S o n ra tiyatro sahnelerine<br />

özgü, cenülm envari b ir tav ır ta k ın a ra k , “Seni küçük<br />

meraklı,” dedi.<br />

Ansızın herkes aynı anda kon u şm aya başlad ı. Felix defteri istiyordu.<br />

Çheryl, Malorie’nin bunu ne zam an öğrendiğim bilmek<br />

istiyordu. Don parmağım M alorie’ye d o ğru ltm u ş bağınyordu.<br />

Karmaşanın tam ortasında M a lo rie ’y e bakm aya devam<br />

eden Gary, “Seni paranoyak h a m ile k a l t a k , ” dedi.<br />

Jules adama doğru ham le etti. K ö p e k le r havlıyordu. Tom<br />

araya girdi. Fferkese susm aları için b a ğ ırıy o rd u , durmalannı<br />

söylüyordu. Malorie h arek et e tm e d i. T ek yap tığı, Gary’yc<br />

bakmaktı.<br />

258


Jules geri ad ım altı.<br />

“M alorie’n in b u n u hem en açıklaması gerekiyor,” diye<br />

patladı Don. Ayağa fırladı ve parmağını öfkeli bir şekilde<br />

Malorie’ye d o ğru lttu .<br />

Tom kadına b a k tı.<br />

“M alorie?" dedi.<br />

“Ona g ü v en m iy o ru m .”<br />

Ev arkadaşları d aha fazlasını bekliyordu.<br />

Oİympia, “D efterd e ne yazıyor?” diye sordu.<br />

“O İym pia!” dedi M alorie. “Defter hemen şurada. Açıp<br />

kendin o k u .”<br />

Ama d efter ç o k ta n F e lix ’in ellerindeydi.<br />

“Neden h ay atın ı teh lik eye atan bir adamdan hatıra saklamak<br />

isıeyesin k i? ” diye sordu.<br />

“Defteri sa k la m a m ın ned eni de tam olarak bu,” dedi Gary<br />

ısrarcı bir tavırla. “F r a n k ’in ne düşündüğünü bilmek istiyonım.<br />

H aftalar b o y u n ca on u n la birlikte yaşadım ve bizi öldürmeyi<br />

d en eyebileceğ i aklım ın ucuna bile gelmedi. Belki de<br />

bunu bir u y a n n iy e tin e saklıyorum dur. Onun gibi düşünmeye<br />

başlam am ak için . S îzlerin de aynı hataya düşmemesi için.”<br />

Malorie ö fk eli b ir şek ild e başını iki yana salladı.<br />

“Frank’in d efteri yan ın d a götürdüğünü söylemiştin,” dedi.<br />

Gary cevap v e re ce k oldu am a sonra durdu.<br />

“Bunun için tatm in ed ici bir cevabım yok," dedi Gary.<br />

"Muhtemelen d efterin yanım da olduğunu öğrenirseniz korkacağınızı<br />

d ü şü ndüm . N e isterseniz onu düşünebilirsiniz<br />

ama bana gü v en m en izi tercih ederim . Yaşamakta olduğumuz<br />

koşullara b akıld ığın d a b ir yabancının eşyalarını kurcaladığın<br />

için seni suçlayam am am a en azından bana kendimi savunma<br />

şansını tan ıy ın .”<br />

Tom artık d eftere bakıyordu. Kelimeler gözlerinin ardında<br />

sürünerek ilerliyor gibiydi.<br />

259


Defler sonra D önü n eline geçti. Yüzündeki öfkeli ifade yerini<br />

yavaşça akıl kanşıkligm a bıraktı.<br />

Sonra Malorie, herhangi b ir oylam an ın çözebileceğinden<br />

çok daha büyük bir şeyin fark ındaym ış gibi parmağını<br />

Gary'ye doğrultup, “Burada daha fazla kalam azsın. Buradan<br />

aynimalısın,” dedi.<br />

“Malorie,” dedi Don kadını ik n a etm eye çalışarak, “haydi<br />

ama; adam kendini açıklam aya çalışıy o r.”<br />

“Don,” dedi Felix, “sen o lan et o la sıca a k lın ı m ı kaçırdın?"<br />

Hâlâ defteri elinde tutm akta o la n D o n , G ary’ye döndü.<br />

“Gary,” dedi, “bunun ne kad ar k ö tü göründüğünü anlamalısın.”<br />

“Anlıyorum. Tabii ki a n lıy o ru m .”<br />

“Bu senin el yazın değil m i? B u n u k an ıtla y a b ilir m isin?”<br />

Gary çantasmdan bir kalem çık a rd ı ve d efterin sayfalanndan<br />

birine adını yazdı.<br />

Tom kısa bir anlığına yazıya b aktı.<br />

“Gary,” dedi Tom, “geri k a la n ım ız ın k o n u şm ası gerekiyor.<br />

İslersen burada oturabilirsin. N asıl o lsa d iğ er odada da olsan<br />

sesimizi duyabilirsin.”<br />

“Anlıyorum,” dedi Gary. “Bu g e m in in k ap tan ı sensin. Sen<br />

ne dersen o olsun.”<br />

Malorie adama vurm ak istiyord u.<br />

“Pekâlâ,” dedi Tom sakin ce, “ne y a p a ca ğ ız ?”<br />

“Gitmesi gerekiyor,” dedi C h ery l b ir an o lsu n tereddûl<br />

etmeden.<br />

Sonra Tom oylamayı başlattı.<br />

“Jules?”<br />

“Burada kalamaz Tom .”<br />

“Felix?”<br />

“Hayır demek istiyorum. B irin i d ışa n a tm a k için oylama<br />

yapamayacağımızı söylem ek istiyoru m am a o defteri yanında<br />

taşımasının başka hiçbir nedeni o la m a z .”<br />

260


“Tom," dedi D o n , “bu defa, gitmek isteyen birini göndermek<br />

için yap m ıyoru z bu oylam ayı. Birini zorla sokağa almaya<br />

çalışıyoruz. V icd a n ın b u n a elverecek mi?"<br />

Tom, O iy m p ia’ya d öndü.<br />

“O lym pia?"<br />

“Tom,” d ed i D o n .<br />

“Don, sen o yu n u k u lla n d ın .”<br />

“Kimseyi zorla sok ağa atam ayız Tom.”<br />

Defter m asan ın ü zerin d e duruyordu. Açıktı. Kelimeler tertemiz<br />

bir şek ild e g ö z ler önüne serilmişti.<br />

“Ü zgünüm D o n ,” dedi Tom.<br />

Don u m u t d o lu b ir tavırla Oiympia’ya döndü.<br />

Ama kad ın y a n ıt verm ed i. Zaten önemi de yoktu. Ev b -<br />

rannı verm işti.<br />

Gary ayağa k a lk tı. D efterin i alıp çantasına koydu. Sandalyesinin<br />

ark asın a g eçti ve çen esini havaya bidırdı. Derin derin<br />

nefes aldı. S o n ra başıyla onayladı.<br />

“Tom ,” dedi Gary, “K asklarından birini alabilir miyim?<br />

Komşuna ö d ü n ç v erm işsin gibi düşün.”<br />

“Tabii k i,” d ed i T om sessizce.<br />

Sonra Tom od ad an ayrıldı. Elinde bir kask ve biraz yiyecekle<br />

geri d öndü. E iep sini G ary’ye verdi.<br />

“Böyle m i ç a lış ıy o r? ” diye sordu Gary kaskın kayışını<br />

bağlarken.<br />

“Bu k o rku n ç b ir şey,” diyerek inledi Olympia.<br />

Tom, G ary’n in k ask ı takm asına yardımcı oldu. Sonra<br />

onunla b irlik te so k a k kap ısına kadar yürüdü. Ev arbdaşlan<br />

gmp halinde o n la n takip ediyorlardı.<br />

“Bu b lo k taki tü m evlerin boş olduğunu sanıyorum,” dedi<br />

Tom. “Ju le s ’la b irlik te keşfettiklerim ize göre buradaki evlerden<br />

istediğini seçeb ilirs in .”<br />

“Evet,” dedi G ary göz bağının ardından gergin bir şekilde<br />

gülümseyerek. “San ırım bu oldukça cesaret verici.”<br />

261


İçi alev alev yanan M alorie d ik k a tli b ir şek ild e Gary’yi izliyordu.<br />

Gözlerini kap attığında, h e rk e s g ö z le rin i yum duğu zaman<br />

sokak kapısının a çılıp k a p a n d ığ ın ı d u y d u . B u sırada adamın<br />

ayaklarının çim ler ü zerin d e çık a rd ığ ı sesi d uyduğunu düşündü.<br />

Gözlerini açtığında D on d iğ e rle riy le b irlik te giriş salonunda<br />

dikilm iyordu. M alo rie a d a m ın d a G a ry ’yle birlikte evden<br />

aynidığını düşündü. S o n ra m u tfa k ta b ir şey lerin hareket<br />

ettiğini duydu.<br />

“Don?"<br />

Adam hom urdandı. O o ld u ğ u n u b iliy o rd u .<br />

Kiler kapısını açıp ç a rp a ra k k a p a tm a d a n ö n ce ağzında bir<br />

şeyler geveledi.<br />

Malorie’yi hed ef alan b a şk a b ir k ü fü r.<br />

Herkes sessizce d a ğ ılırk e n y a p tık la r ı ş e y in ciddiyetini<br />

kavradı.<br />

Sanki Gary dışarıda h er a n h e r y e rd ey d i.<br />

Kovulmuştu. Sürgüne g ö n d e rilm işti.<br />

Dışlanmıştı.<br />

Hangisi daha hötıl, diye so rd u M a lo r ie k e n d i kendine. Gözümüzü<br />

üzerinden ayırmamamız İçin burada olması mı? Yoksa<br />

dışanda olduğu için ne yaptığını asla öğrenem eyecek olmamız<br />

mı?<br />

262


k sekiz ^<br />

' f \<br />

1<br />

Scoi takip eden Gary mi?<br />

Arkalanndaki kişinin çıkardığı sesler uzaktan geliyor olmasına<br />

rağmen duyuluyordu.<br />

Seni korkulmaya çalışıyor Seni isiedigi tornan alaşağı<br />

edebtIlnIi.<br />

Gary.<br />

Bu dört yıl önceydi!<br />

Dön yıldır inüknm almak için bekliyor olabilir miydi?<br />

"Anneciğim,* diye fısıldadı Oğlan.<br />

"Ne oldu?’<br />

Çocuğun söylemek üzere olduklarından korkuyordu.<br />

"Ses gittikçe yaklaşıyor*<br />

Gary dört yıldır neredeydi? Seni izliyonh. Evin dışında bekliyordu.<br />

Çocuklann büyümesini izledi. Dünyanın gittikçe daha<br />

uğuk, daha karanlık bir yere dönüşmek izledi. la ki aptalca<br />

bir şekilde seni gizleyeceğine inondığm sis çökene kadar Sisin<br />

içinde seni gördü. Yaptığın her şeyi gönlü. O adam seni GÖRDÜ,<br />

Malorie. Hem de attığın her adımı.<br />

"Lanet olsunl" diye bağırdı. ‘Bu imkdnsıt.'* Sonra direnen<br />

kaslanna rağmen boynunu çevirip, ‘ Biti rahat bırak!' diye<br />

bağırdı.<br />

Kürek çekm ek artık eskisi kadar kolay d^ildi. Kürekler<br />

J63


sabahki kadar kolay h arek et etm iy o rd u . O saatlerd e iki omzu<br />

da sağlamdı. Kalbi en erjiy le d o lu y d u . A rk a sın d a , onu harekete<br />

geçirecek dört yıl vardı.<br />

Katlandığı onca şeyden so n ra G a ry ’n in h âlâ peşinde olduğuna<br />

inanmayı reddediyordu. B u s o n d e re ce acım asız bir son<br />

olurdu. Onca yıl boyu n ca d ışa rıd a te k b a şın a hayatta kalmış<br />

bir adam. Yaratık değil, sad ece b ir a d a m .<br />

i n s a n o ğ l u A SLIN D A K O R K T U Ğ U YARATIĞIN<br />

TA k e n d i s i d i r<br />

Sadece alü kelim eden o lu şa n b u c ü m le , G a ry ’n in cümlesi,<br />

kilerde onu okuduğu g e ced e n b e ri M a lo r ie ’n in aklından çıkmıyordu.<br />

Doğru değil m iyd i? V ic to r ’la b ir lik te ele geçirdiği<br />

hoparlörlerden k ın la n b ir d al s e si y ü k s e ld iğ in d e , dışandaki<br />

bahçeden gelen ayak sesle rin i d u y d u ğ u n d a e n ç o k korktuğu<br />

neydi? Bir hayvan m ı? Y a ra tık la r m ı?<br />

Yoksa bir insan m ı?<br />

Gary. D aim a Gary.<br />

İstediği anda içeri g ireb ilird i. P e n c e re le rd e n b irin i kırabilirdi.<br />

Kuyudan su a lırk e n M a lo r ie ’ye sa ld ıra b ilird i. Neden<br />

beklesindi ki? D aim a ta k ip te y d i, p u su k u ru y o rd u , saldınya<br />

geçmeye hazır değildi.<br />

O adam deli. B ild iğim iz d e lile rd e n .<br />

in s a n o ğ l u A SLIN D A K O R K T U Ğ U YARATIĞIN<br />

TA k e n d i s i d i r<br />

“Oğlan, peşim izdeki b ir e rk e k m i? ”<br />

“Bilmiyorum A n n eciğ im .”<br />

“Biri kürek mi çek iy o r?”<br />

“Evet. Ama kürek yerine e lle rin i k u lla n ıy o r.”<br />

“Acele ediyorlar mı? B ek liy o rla r m ı? D a h a fazla ayrıntı ver.<br />

264


puydugun h e r şey i s ö y le .”<br />

Seni feim t a k ip e d iy o r ?<br />

Gary.<br />

Seni kim t a k ip e d iy o r ?<br />

Gary.<br />

Seni kim t a k ip e d iy o r ?<br />

Gary. G ary. G ary . G ary.<br />

"Bir k a y ık ta o ld u k la rın ı sanmıyorum," dedi Oğlan ansızın.<br />

S o n u n d a b ir a y rım yapabildiği için sesi kulağa gurur<br />

dolu geliyordu.<br />

“Ne d em ek istiy o rs u n ? Y üzüyorlar mı?"<br />

“Hayır, A n n e c iğ im . Yüzm üyorlar. Yürüyorlar."<br />

Epeyce a rk a la rın d a , d ah a önce hiç duymadığı bir şey duydu.<br />

Gök g ü rü ltü sü n e b en ziyord u . Değişik bir tür gök gürültüsüne.<br />

Ya da a ğ a ç la rd a k i k u şla n n tümü ötmeyi kesmiş ve<br />

aynı anda ç ığ lık a tm a y a b aşlam ıştı.<br />

Ses n eh ir b o y u n c a y a n k ıla n d ı ve Malorie, Ekim ayma özgü<br />

serin h av an ın n e d e n o lam ayacağı kadar ürperdi.<br />

Tek y a p a b ile ce ğ i, k ü re k le re asılmaktı.<br />

265


Don kilerd eydi. K ile rd e n çıkm ıyor, arlık orada uyuyordu.<br />

Toprağın g ö rü n d ü ğ ü yerd en d ışan doğru bir tünel kazıyor<br />

olabilir m iyd i? Y oksa to p rağ ın içine, derinliklerine doğru mu<br />

kazıyordu? O n la rd a n uzaklaşm aya mı çalışıyordu? Yazı yazıyor<br />

m u yd u? M a lo rie ’n in , G ary’nin çantasında bulduğuna<br />

benzer b ir d efte ri v a r m ıydı?<br />

Gary.<br />

G id işinin ü z e rin d e n b eş hafta geçmişti. Bunun Don üzerindeki<br />

e tk isi n ey d i?<br />

Gary g ib i b irin e m i ih tiy acı vardı? Bir kulağa daha mı ihtiyaç<br />

d uyuyordu?<br />

Don g ittik ç e iç in e kap anıyor, evin içine gömülüyordu.<br />

Şimdi de k ilerd ey d i.<br />

Daima k ilerd ey d i.


Her ne kadar d ört y ılın ı daha burada geçirecek olsa da Malorie<br />

sonraları b u geceyi evdeki son gecesi olarak düşünecekti.<br />

Kamı aynada a rtık o kadar büyük görünüyordu ki onu korkutuyordu.<br />

San ki an sızın vücudundan kopup düşecek gibiydi.<br />

Bebeğiyle k o n u ştu .<br />

“Her an d o ğabilirsin . Sana anlatmak istediğim ve istemediğim<br />

bir sürü şey var.”<br />

Küçük b ir k ız olduğu zamanlardan beri siyah saçlan hiç<br />

bu kadar uzam am ıştı. Shannon saçlannı hep kıskanırdı.<br />

Bir p ren ses g ibi g örü n ü yorsu n . Ben de prensesin kız kardeşine<br />

ben ziyoru m , derdi.<br />

Sürekli k o n serv e gıdalarla beslendiği ve kuyu suyu içtiği<br />

için kam ın d aki şişk in liğ e rağm en kaburgalarından bazılanm<br />

görebiliyordu. K o lla rı in c e c ik dallan andınyordu. Yüz hatlan<br />

keskin ve sertti. İy ice d erin lere göm ülen gözleri, aynadan gördüğü<br />

haline rağ m en hâlâ d ikkat çekiciydi.<br />

Ev arkadaşlan alt kattaki oturma odasında toplanmışlardı.<br />

O günün erk en saatlerinde telefon rehberindeki son isimleri<br />

aramışlardı. A ranacak başka num ara kalmamıştı. Felix beş bine<br />

yakın aram a y a p tık lan n ı söylem işti. On yedi mesaj bırakmışlardı.<br />

Her şey bu kadardı. Ama Tom umudunu yitirmemişli.<br />

269


Malorie aynadaki a ksin i in c e le rk e n a lt kattaki köpeklerden<br />

birinin hırladığını duydu.<br />

Sesi Victor’unkine b en ziyord u . K o rid o ra çıkarak aşağıya<br />

kulak kabartu.<br />

“Neler oluyor V icto r?” diye so rd u Ju le s .<br />

“Bundan hoşlanm ıyor,” d ed i C h e ry l.<br />

“Hoşlanmadığı n e ? ”<br />

“Kilerin kapısından h o ş la n m ıy o r.”<br />

Kiler. Evin geri k a la n ın ın D o n 'u n u m u ru n d a olmadığı sır<br />

değildi. Tom telefon re h b e rin d e k i n u m a ra la n aram ak için<br />

önayak olup her b irin e b irk a ç h a r f v e rirk e n D on, sürecin<br />

geneline “inancı o lm a d ığ ın ı” sö y le y e re k so ru m lu lu k almayı<br />

reddetmişti. Gary’yi k a p ın ın ö n ü n e k o y m a la rın ın üzerinden<br />

geçen yedi hafta boyu nca D o n o n la rla b irlik te yem ek bile yememişti.<br />

Arada sırada tek tü k b irk a ç k e lim e ediyordu.<br />

Malorie m utfaktaki sa n d a ly ele rd e n b ir in in d öşem e üzerinde<br />

kaydığını duydu.<br />

“Victor, iyi m isin ?” diye so rd u J u le s .<br />

Malorie kiler k ap ısın ın a ç ıld ığ ın ı v e a rd ın d a n Ju le s ’un seslendiğini<br />

duydu.<br />

“Don? Aşağıda m ısın ? ”<br />

“Don?" diye tekrarladı C h ery l.<br />

Ne olduğu anlaşılam ayan b ir y a n ıt a ld ık la n n d a kapıyı tekrar<br />

kapatnlar.<br />

Merak ve endişe için d e k i M a lo rie tiş ö rtü n ü k a m ın ın üzerine<br />

indirdi ve alt kata y ö n eld i.<br />

Mutfağa girdiğinde Ju le s ’u n d iz le rin in ü z e rin e çökmüş,<br />

inleyip gürültülü solu klar ala n V ic to r ’u sakin leştirm e y e çalışnğım<br />

gördü. Malorie o tu rm a o d a sın a b a k tı. T om battaniyeyle<br />

örtülmüş pencerelere b akıy o rd u .<br />

Kuşlan dinliyor, diye d ü şü n d ü . V ic to r o n u korku tu yor.<br />

Tom, Malorie’nin onu iz le d iğ in i h is s e tm iş gib i kadına döndü.<br />

Vicıor ise M alorie’n in a rk a sın d a d u rm u ş , in lem ey e benzer<br />

sesler çıkanyordu.<br />

270


“Ju le s," dedi Tom m utfağa girerken, “bunun ne olduğunu<br />

düşünüyorsun? O n u korkulan ne?"<br />

“B ilm iyorum am a b ir şeyin onu rahatsız etliği açık. Daha<br />

önce de k ile rin k a p ısın ı eşeliyordu. Don aşağıda ama onunla<br />

konuşmak d eveye h en d ek allalm aktan zor. Ûsl kata çıkarmaktan<br />

b a h setm iy o ru m bile."<br />

“P ekâlâ,” d ed i T om . “O zam an biz de aşağı ineriz.”<br />

ju le s b aşın ı k a ld ırıp Tom ’a baktığında Malorie adamın yüzündeki<br />

k o rk u y u gördü.<br />

Gary o n lara ne yap m ıştı?<br />

G ü v en sizlik y a r a ttı, diye düşündü Malorie. Jules, Donla<br />

yüzleşm ekten k orku y or.<br />

“H aydi,” d ed i T om . “O nu nla konuşma zamanı geldi.”<br />

Ju les ayağa k a lk tı ve elini kiler kapısının koluna koydu.<br />

Victor tekrar h ırlam aya başladı.<br />

“Sen b u rad a k al o ğ lu m ,” dedi Jules.<br />

“H ayır,” d ed i T om . “O nu da yanımızda götürelim."<br />

Ju les d u rak sad ı ve son ra kilerin kapısını açtı.<br />

“D o n ?” diye seslen d i Tom.<br />

Yanıt gelm ed i.<br />

Aşağı ilk in e n Tom oldu. Ardından Jules ve Vicıor indi.<br />

Malorie de o n la rı takip etti.<br />

Işık a çık o lm a sın a rağm en aşağısı karanlık gibiydi. Malorie<br />

başlangıçla yaln ız o ld u k ların ı sandı. Don’u taburede oiumrken<br />

görm eyi b ekliy o rd u . O kuyor, düşünüyor ya da bir şeyler<br />

yazıyor o lm alıy d ı. N eredeyse aşağıda kimsenin olmadığını<br />

söyleyecekti ki a n id en irkildi.<br />

D on, g ö lg e le rin in için d ek i çamaşır makinesine dayanmış,<br />

ince p erd enin yan ın d a dikiliyordu.<br />

“K öpeğin için e ne k a çtı?” diye sordu sessizce.<br />

Tom yan ıt v erirk en kelim elerini özenle seçmeye dikkat<br />

ediyordu.<br />

“B ilm iyoruz D on. Buradaki bir şeyden hoşlanmıyor. Her<br />

şey yolunda m ı? ”<br />

271


*Ne demek istiyorsun?”<br />

*Son günlerde burada bizden daha fazla zaman geçiriyorsun,”<br />

dedi Tom. “Sadece her şeyin yolunda olup olnmdı|nH<br />

bilmek istiyorum.”<br />

Don öne doğru adım aurak aydınlığa çıktığında Malorie<br />

sessizce nefesini tuttu, iyi görünmüyordu. Solgundu. Zayıflamıştı.<br />

Koyu renkb saçlan kirlenmiş ve seyrekleşiyordu. Yüz<br />

hathn kille kaptanmış gibiydi. Gözlerinin altındaki koyu<br />

renkli halkalar, haftalardır baktığı karanlığın bir kısmnu<br />

özümsemiş gibi görünmesine neden oluyordu.<br />

Rutubetli ve kaıanhk kilerde umut verici bir şeyler söylemeye<br />

çalışarak, “Telefon rehberindeki bütün isimleri aradık,”<br />

dedi Tom.<br />

'Sansmız yaver gitti mi?”<br />

“Henüz değil ama neler olacağını kim bilebilir ki?”<br />

“Evet. Kim bilebihr k i?'<br />

Soma ikisi de »ıstu. Malorie, aralarında baş göstermekte<br />

olan bölünmenin artık tamamlandığını anladı. Don u kontrol<br />

edtyorlaniı. Sanki anık başka bir yerde yaşıyormuş gibi. Aralanndaki<br />

ilişkmin onaniması imkânsızdı.<br />

“Üst kata gelmek ister m isin?” diye sordu Tom kibarca.<br />

Maloıic bir anda bayılacakmış gibi oldu. Ellerinden birini<br />

kamına götürdü.<br />

Bebek. Kilerin merdivenlerinden inmemeliydi ama upla<br />

diğerleri gibi o da Dönün halinden endişe ediyordu.<br />

“Niçin?” diye yanıtladı Don sonunda.<br />

“Niçin olduğuım bihniyoTum," dedi Tom. “Bir geceliğine<br />

bile olsa geri kalanımızla birlikte zaman geçirm ek sana iyi gelebihı.’<br />

Don ba^yla yavaşça onayladı. Dudaklarını yaladı. Bir kere<br />

daha kilcıe bakn. Raflara, kutulara, yeni hafta önce Gary'mn<br />

(mtismdaki defteri okurken Malorie’nin üzerinde oturduğu<br />

tabureye.<br />

272


‘Pekâlâ," diye fısıldadı Don. “Tamam."<br />

Tom elini Don'un omzuna koyunca Don ağlamaya hailadı.<br />

Ağbdıgmı gizlemek Icin elini yüzüne gütürdO.<br />

“Üzgünüm dostum," dedi. “Aklım çok kanşık Tom.“<br />

“Hepimizin öyle," dedi Tom alçak sesle. “Üsı kalageL Herkes<br />

seni görmekten memnun olacaktır’<br />

Mutfağa çıktıklannda Tom dolaptan bir şişe rom çıkardı.<br />

Kendisi ve Don için birer bardak doldurdu. İkisi yavaşça bar-<br />

(hklan birbirine vurdu ve ardından içkilerini yudumladılar<br />

Bir anlığına hiçbir şey değişmemiş ve asla değişmeyecek<br />

gibiydi. Ev arkadaşları yine beraberdi. Malorie en son ne<br />

aman Don'u böyle gördüğünü hatırlamıyordu. Defterinde<br />

bulduğu yazılara benzer bir dille Don’un zihnini bulandıran,<br />

ona saçma sapan şeyler fısıldayan, adamın omzuna binmiş bir<br />

şeytana benzeyen Gary artık orada değildi.<br />

Victor mutfağa doğru giderken başmı Maloıie’nln bacak-<br />

lanna sürttü. Malorie köpeği izlerken bir kere daha bayılacak<br />

gibi olduğunu hissetti.<br />

Uzanmalıyım, diye düşündü.<br />

‘O zaman yapmalısın,” dedi Tom.<br />

Malorie bunu sesli söylediğini fark etmemişti.<br />

Ama uzanmak istemiyordu. Tom, Don ve diğerleriyle birlikte<br />

oturup kısa bir süreliğine dahi olsa evin eskisi gibi olduğuna<br />

inanmak istiyordu. Yabancılann bir araya geldiği,<br />

ellerindekileri paylaştıkları, sayılan arttıkça güçlendikleri, dı-<br />

şandaki imkânsız gibi görünen ve değişmekte olan dünyayla<br />

yüzleştikleri bir sığınak.<br />

Ansızın bunların tümü Malorie’ye fazla geldi. Aniden baş<br />

gösteren mide bulanusı, ayakla durmaku olan Malorie’nin<br />

yalpalamasına neden oldu. Jules birden bire yanında bitti<br />

Merdivenlerden üst kata çıkmasına yardım etti. Yatak odasına<br />

girip uzandığında diğerlerinin de onunla birlikte odada<br />

olduğunu gördü. Hepsinin. Don’un bile. Endişe içinde onu<br />

273


izliyorlardı. Boş g ö z le r le b a lz ıy o rla r a ı. ly ı o lu p olm ad ığını sor.<br />

dular. Bir şeye ihtiyacı o lu p o lm a d ığ ın ı. S u ? İsla k bez? Hay,f<br />

dedi ya da hayır d ed iğini sa n d ı ç ü n k ü k e n d in d e n geçiyordu<br />

Uyku)-a dalarken m u tfa k ta te k b a ş ın a o la n V ic to r ü n hırlama-<br />

5, havalandırma b o şlu ğ u n d a n d u y u ld u .<br />

Gözlerini kap atm ad an ö n c e g ö rd ü ğ ü s o n şey b ir araya top.<br />

lanan ev arkadaşlarıydı. O n u y a k ın d a n ta k ip ed iy orlard ı. Karnuıa<br />

bakıyorlardı.<br />

Beklenen anın gelip ç a ttığ ın ın fa rk ın d a y d ıla r.<br />

Victor tekrar hırlad ı. D o n m e r d iv e n le re d o ğ ru b aktı.<br />

Jules yatak od asından aym ldı.<br />

“Teşekkür ederim T o m ,” d e d i M a lo r ie . “B is ik le t kom alan<br />

için.”<br />

Hafifçe evin d u v a n n a ç a rp a n k u t u n u n iç in d e k i kuşlann<br />

sesini duyduğunu d ü ş ü n d ü . A m a s e s , p e n c e re y i döven<br />

rüzgâra aitti.<br />

Sonra uykuya daldı ve rü y a s ın d a k u ş la r ı g ö rd ü .<br />

274


Ağaçlardaki k u şlar huzursuzdu. Binlerce dal aynı anda sallanıyor<br />

gibiydi. S a n k i yükseklerde tehlikeli bir rüzgâr esiyordu.<br />

Ama M alorie n eh ird e en ufak bir esinti hissetmiyordu. Hayır.<br />

Rüzgâr yoktu.<br />

Ama k u şla n b ir şey rahatsız ediyordu.<br />

O m zundaki acı daha ö n ce hiç tatmadığı türden bir seviyeye<br />

ulaşm ıştı. S o n d ö rt yıld ır bedenine yeterince özen gösiermediği<br />

için k en d i k e n d in e küfretti. Bunun yerine zamanının<br />

tamamım ç o c u k la rı eğ iterek harcam ıştı. Ta ki çocuklann becerileri<br />

M a lo rie ’n in a k lın a gelen alıştırmalann üstüne basıp<br />

geçene dek.<br />

Anneciğim, k u y u y a b ir y a p r a k düştü!<br />

A nneciğim , y o lu n a ş a ğ ıs ın d a y ağm u r h a fif hafif çiseliyor ve<br />

bize doğru y a k la ş ıy o r !<br />

A nneciğim , p e n c e r e m iz in d ışm d a k i d ala bir huş Itondu!<br />

Ç ocu k lar ses k a y d ın ı M a lo rie’den önce mi duyacaklardı?<br />

Ûyle olm alıyd ı. Ve d u y d u k la rı zam an M alorie’nin gözlerini<br />

açması g e rek e cek ti. N e h rin d ö rt kola ayrıldığı yere bakacaku.<br />

Sağdan İk in c is in e g irm e k zorundaydılar. Ona böyle söylenmişti.<br />

Ve yakında b u n u y a p m a k zorunda kalacaktı.<br />

275


Ağaçlardaki ku şlar ötüyordu. S azlık lard a hareketlilik<br />

vardı. İnsan, hayvan, c a n a v a r. Ne o ld u ğ u n a dair h içb ir fikri<br />

yoktu.<br />

Yaşadığı korku ru hunun tam ortasın d a oturuyordu.<br />

Ve hemen üzerindeki dallara k o n a n k u şla r ötüyordu.<br />

Evi düşündü. Ev arkadaşlarıyla geçird iği so n geceyi. Hiçbir<br />

eksik olmadan. Rüzgâr g ü rü ltü lü b ir şek ild e pencereleri<br />

dövüyordu. Yaklaşan b ir fırtın a vardı. H em de büyük bir<br />

fırtına. Belki de ağaçlardaki k u şla r b u n u n farkındaydı ya da<br />

bambaşka bir şey biliyorlardı.<br />

“Duyamıyorum,” dedi Kız an id en . “K u şlar Anneciğim.<br />

Çok gürültü yapıyorlar!”<br />

Malorie kürek çekm eyi k esti. V ic to r ü d ü şü nd ü .<br />

“Sesleri size ne d ü şü n d ü rü y o r?” d iye sord u çocuklara.<br />

“Korkmuşlar!" dedi Kız.<br />

“Delirm işler!” dedi O ğlan.<br />

Malorie ağaçlan daha d ik k a tli d in le m ey e ça lıştık ça iş çığırından<br />

çıkıyordu.<br />

Orada kaç tane kuş var? S a n k i m ily o n la r c a y d ü a r .<br />

Çocuklar gökyûzündeki k a k o fo n iy e ra ğ m e n kaydı duyabilecekler<br />

miydi?<br />

Victor deliye dönm üştü. H ayvanlar a k ılla rın ı kaçınyorlardı.<br />

Kuşlann hali de pek iyi d eğil g ib iyd i.<br />

Malorie gözlerini açm ad an y a v a şça a rk a sın a d önerek omzunun<br />

üzerinden o n lan izlem ek te o la n şey e d oğru baktı.<br />

Gözlerin kapalı, diye d ü şü n d ü . T ıp k ı su ç e k m e k için kuyuya<br />

her gidişinde olduğu g ibi. H o p a r lö r b u lm a k için a ra b a sürmeyi<br />

denediğin tüm o a n la rd a k i g ib i. V ic to r’un g ö z le r i açıkken<br />

seninlîiler değildi. N eden en d işelen iy o rsu n ? D a h a ö n c e d e onlara<br />

yafelaşmodm mı? O nlann k oku su n u b ile a la b ile c e ğ in k a d a r y a k ­<br />

laşmadın mı onlara?<br />

276


Yahlaşmıştı.<br />

D eta y la n sen ek liy o rsu n , diye düşündü. Neye benzediklerini<br />

sen u y d u ru y orsu n , h a k k ın d a hiçbir şey bilmediğin bir bedene<br />

ve şeyle a y r ın t ıla r ek liy o rsu n . B elki de yüzü bile olmayan bir<br />

şeye g erçek b ir y ü z veriy orsu n .<br />

Z ihninin ü re ttiğ i yaratıklar ufuk nedir bilmeden açık alanlarda<br />

d o laşıy o rd u . E sk i evlerin camlannuı dışında duruyor<br />

ve m erakla cam d a n içeriy i izliyorlardı. İrdebyorlardı. İnceliyorlardı.<br />

G ö z le m liy o rla rd ı. M alorie’nin izni olmayan lek şeyi<br />

yapıyorlardı.<br />

B a k ıy o rla rd ı.<br />

B ahçed eki ç iç e k le rin güzel olduğunu düşünüyorlar mıydı?<br />

N ehrin h a n g i y ö n d e aktığını anlıyorlar ımydı? Bunlan yapabiliyorlar<br />

m ıy d ı?<br />

“A n n e ciğ im ,” d ed i O ğlan.<br />

“Ne v a r?”<br />

“Şu g ü rü ltü A n n e ciğ im . G aliba biri konuşuyor."<br />

M alorie, te k n e d e k i adam ı düşündü. Gary’yi düşündü.<br />

Şimdi b ile, ev d en b ö y le sin e uzakta olmasına rağmen Gary'’)T<br />

düşünüyordu.<br />

O glan’a ne d em e k isted iğin i sormayı denedi ama kuş sesleri,<br />

senfonik ve g ro te sk sayılabilecek bir şekilde yükseldi.<br />

Sanki k u şla rın sayısı agaçlann taşıyamayacağı kadar çoktu.<br />

Sanki b ü tü n g ö k y ü z ü n ü kaplamışlardı.<br />

D elirm iş g ib i ö tü y orlar. D elirm iş gibi ötüyorlar. Ah Tanım,<br />

delirmiş g ibi ötü y orlar.<br />

M alorie g ö rem iy o r olsa da bir kere daha omzunun üzerinden<br />

ark asın a b a k tı. O ğlan bir ses duymuştu. Kuşlar deliye<br />

dönmüştü. O n la n takip eden kimdi?<br />

Ama a rtık b iri tarafın d an takip edildiklerini düşünmüyordu.<br />

O n ları ta k ip ed en şey sonunda onlara yetişmiş gibi<br />

hissediyordu.<br />

277


"Bu bir insan sesi!” diye bağırdı Oğlan. Gökyüzünden gelen<br />

korkunç gürültüye rağmen sesini annesine duyurmayı<br />

başarmıştı.<br />

Malorie bundan emindi. Kuşlar kesinlikle aşağıda bir şey<br />

görmüşlerdi.<br />

Kuşlann topluca ötOşleh gitgide arttı ve tek düze bir sese<br />

dönüşüp sınırlann ötesine geçm eden önce iyice yükseldi.<br />

Malorie kuş seslerinin içinden geldiğini sandı. Sanki aklını<br />

kaçırmış binlerce kuşla dolu kocam an bir kuş kafesine kısılıp<br />

kalmıştı. Hepsinin üzerine devasa bir kafesin indiğini hayal<br />

etti. Kanon bir kutunun. G üneşi sonsuza dek kesen bir kuş<br />

kapanının.<br />

O ne? O ne? O ne?<br />

Sonsuzluk.<br />

Nereden geldi? Nereden geldi? Nereden geldi?<br />

Sonsuzluktan.<br />

Kuşlar çığlıklar attı. Ç ıkardıklan ses, kuşlara özgü o utlı<br />

melodiye hiç benzemiyordu.<br />

Kız yerinden sıçradı.<br />

“Anneciğim, bana bir şey çarptı! Bir şey düştü!”<br />

Malorie de hissediyordu. Yağmurun başladığını düşündü.<br />

Her ne kadar im kânsız olsa da kuşlann sesi gittikçe yükselip<br />

sağır edici bir seviyeye ulaştı. M alorie kulaklannı kapatmak<br />

zorunda kaldı. Çocuklara seslenip aynısını yapmalan<br />

için onlara yalvardı.<br />

Bir şey sertçe yaralı om zuna düştü ve acı içinde kıvranarak<br />

yerinden sıçramasına neden oldu.<br />

Bir eliyle göz bağını tutarak ona çarpan şeyi bulmak için<br />

kayığı yokladı.<br />

Kız tekrar irkildi.<br />

“Anneciğim!"<br />

278


Malorie onu bulm uşiu. Başparmağıyla işareı parmağının<br />

arasındaki şey yağm ur damlası değil, minicik bir kuşun harap<br />

haldeki bedeniydi. Kuşun kınlgan kanadını hisseni<br />

M alorie a n ık b iliy o rd u .<br />

Başlannın üzerinde olmasına rağmen bakmalannm yasak<br />

olduğu gökyüzünde kuşlar birer birer ölüyordu, Birbirlerini<br />

öldürüyorlardı.<br />

“Başlarınızı horuyunl Göz bağlannıza whip(ifemP<br />

Sonra kuşlar tıpkı bir dalga gibi saldınya geçtiler. Gök-<br />

çTİzûndcn tüylü bedenler yağıyordu. Nehir, sulanna dûKn<br />

binlerce kuşun ağırlığıyla hırçınlaştı. Kuşlar kayığa çarpiılar.<br />

Dimdik bir şekilde düşüyorlardı. Malorie bir darbe aldı. Başına,<br />

koluna çarptılar. Sonra bir darbe daha aldı. Anlından bir<br />

une daha.<br />

Kuşlann kanı yanaklanndan süzülürken onlann udim<br />

alabiliyordu.<br />

Scti de kokusunu alabilirsin, ölüm, ölüyorlar Çûriyorlar.<br />

Gökyüzü yanlıyor, gökyüzü ölüyor, gökyüzü öldü.<br />

Malorie çocuklara seslendi ama Oğlan zaten konuşuyor,<br />

ona bir şeyler söylemeye çalışıyordu,<br />

“R iv e r b r id g e ,” d iy o rd u . “İk i yüz yetmiş ûç Shillingham,,,<br />

benim a d ı m ...”<br />

“N e ?”<br />

Malorie iki büklüm halde öne doğru eğildi. Oğlanın du-<br />

daklannı sertçe kulağına bastırdı.<br />

“R iv e r b r id g e ,” d e d i. “İk i yüz yetmiş ûç Shillingham. Benim<br />

a d ım T o m .”<br />

Malorie yaralı halde doğrulup göz bağını kavradı.<br />

Benim ad ım Tom.<br />

Kuşlar vücuduna çarpıyordu. Sağır edici paiınılarla kayığın<br />

içine düşüyorlardı.<br />

Ama Malorie’nin düşündüğü onlar değildi.<br />

O , T o m ’u d ü ş ü n ü y o r d u .<br />

279


Merhaba! Sizi Riverbridge’den arıyorum. İki yüz yetmiş Uç<br />

Shillingham. Benim adım Tom. Telesekreterinize ulaşmanın beni<br />

nasıl rahatlattığını eminim tahmin edebiliyorsunuzdur çünkü bu<br />

hâlâ elektriğiniz olduğu anlamına geliyor. Böylece biz...<br />

Malorie başını iki yana sallamaya başladı.<br />

Hayır Hayır Hayır. Hayır. Hayır. Hayır. Hayır. Hayır. Hayır<br />

Hayır Hayır<br />

“HAYIR!”<br />

Onu ilk duyan Oglan’dı. Tom’un sesini. Kaydedilmiş ve<br />

dunnaksızın tekrar eden sesini. Ses, hareketle tetikleniyordu.<br />

Onun için. Malorie için. Nehirden gelmeye karar vermesi ihtimaline<br />

karşı. O gün ne zaman olursa olsun. Tom, tatlı Tom<br />

onca yıldır konuşuyordu. Onunla iletişim kurmaya çalışıyordu.<br />

Birine ulaşmaya çalışıyordu. Evdeki hayatlarıyla başka bir<br />

yerdeki daha iyi bir hayat arasında köprü kurmak için didi-<br />

niyonlu.<br />

Tanıyacağını bildikleri için onun sesini kullandılar. Zamanı<br />

geldi Malorie.<br />

Gözlerini açman gereken o an geldi.<br />

Çimler ne kadar yeşildi? Yapraklar ne kadar renkliydi?<br />

Ayaklannm altındaki nehre yayılan kuşların kanı ne kadar<br />

kırmızıydı?<br />

“Anneciğim!” diye seslendi Oğlan.<br />

Anneciğinin gözlerini açması gerekiyor, demek istedi. Annen<br />

bakmak zorunda.<br />

Ama kuşlar deliye dönmüştü.<br />

“Anneciğim!" dedi Oğlan tekrar.<br />

Yanıt verdi. Kendi sesini güçlükle tanıdı.<br />

“Ne oldu O ğlan?”<br />

“Burada bizden başka bir şey var Anneciğim. Hemen burada."<br />

Kayık durdu.<br />

Bir şey kayığı durdurmuştu.<br />

Yam başlanndaki suda onun hareket ettiğini duyabiliyordu.<br />

280


Bu h ir h a y v a n d e ğ il, diye düşündü. Bu Gary dedeğil. Bu, dört<br />

buçuk y ıld ır s a k la n d ığ ın şey. D ışan bakm ana izin vermeyen şey.<br />

M alorie k e n d in i h azırla d ı.<br />

Sol ta ra fın d a su d a b ir şey vardı. Kolunda sadece birkaç<br />

santim u z a k lık ta y d ı.<br />

B a şın ın ü z e r in d e k i k u şla r gittikçe uzaklaşıyordu. Delice<br />

bir telaşla g ö k y ü z ü n ü n s ın ın n a doğru yükseliyor gibiydiler.<br />

Y an ın d ak i ş e y in v a rlığ ın ı hissedebiliyordu.<br />

K u şlar s e s s iz le ş ti. S u sk u n la ştı. Soldu. Yükseldi. Gitti.<br />

T om ’u n s e s in i d u y m a y a devam ediyordu. Nehir kayığın iki<br />

yanından a k m a y ı sü rd ü rü y o rd u .<br />

M alo rie g ö z b a ğ ın ın yü zünden çekilerek çıkarılmaya çalışugını<br />

h is s e d in c e ç ığ lık a ttı.<br />

H arek et e tm e d i.<br />

G öz b a ğ ı, k a p a h g ö z lerin d en bir santim b d a r uzaklıkta<br />

durdu.<br />

O nu d u y a b iliy o r m u y d u ? N efes alıp verişini? Duyduğu o<br />

muydu? S o lu k a lı p v e r iy o r o la b ilir miydi?<br />

Tom , d iy e d ü ş ü n d ü . Tom b ir m esaj bıraktı.<br />

Tom ’u n s e s i n e h ir b o y u n ca yankılanıyordu. Sesi kulağa<br />

umut d o lu g e liy o rd u . C an lıy d ı.<br />

Tom. G ö z le r im i a ç m a k z o ru n d a kalacağım . Konuş benimle.<br />

Lütfen. B a n a n e y a p a c a ğ ım ı sö y le. Tom, gözlerimi açmak zorunda<br />

k a la c a ğ ım .<br />

Sesi y ü k s e k le rd e n geliyord u . Sesi güneş gibiydi, tüm o karanlığın<br />

iç in d e k i te k ış ık kaynağı gibi.<br />

G öz b a ğ ı y ü z ü n d e n b iraz daha uzaklaştı. Dügüra başının<br />

arkasına b a tıy o rd u .<br />

Tom, g ö z le r im i a ç m a k z oru n d a kalacağım .<br />

Ve s o n ra ...<br />

281


...yaptı-<br />

M alorie y a ta k la d o ğ ru lu p elini kamına götürdüğünde bir<br />

sûredir in le d iğ in i fa rk etti. Yatak terden smlsıklam olmuştu.<br />

İki ad am te la şla od aya daldı. Her şey bir rüya gibiydi.<br />

G erçekten b e b e ğ im m i o la c a k ? Bir bebek? Bunca zamandır<br />

gerçekten h a m ile m iy d im ?<br />

K o rk u tu cu y d u .<br />

Shann on n e r e d e ? A n n em nerede?<br />

B aşlan g ıçta o d a y a giren lerin Felix ve Jules olduğunu anlamadı.<br />

“Lanet o ls u n ,” d ed i F e lix . “Olympia da orada. Sancılan ild<br />

saat kadar ö n c e b a ş la d ı.”<br />

O rada m ı, d iy e d ü şü n d ü M alorie. Orası neresi?<br />

A dam lar o n a e lle rin d e n geldiğince özenle yaklaştılar ve<br />

onu y atağ ın k e n a r ın a çek tiler.<br />

“Buna h a z ır m ıs ın ? ” diye sordu Jules kaygılı bir tavırla.<br />

M alorie k a ş la r ın ı ça tıp aynı anda hem pembe hem de solgun<br />

g ö rü n e n y ü z ü y le ad am a bakm akla yetindi.<br />

“U y u y o rd u m ,” d ed i. “B en sadece... Felix, o nerede?"<br />

“D o ğu m a h a z ır ,” d e d iju le s gülümsemek ve onu rahatlatmak<br />

için k e n d in i zo rla y a ra k . “Harika görünüyorsun Malorie.<br />

Hazır g ö r ü n ü y o r s u n .”<br />

283


Malorie sorusunu y in elem ek ü z erey d i k i h e n ü z o soramadan<br />

Felix araya girdi.<br />

“Bunu tavan arasında yap acağ ız. T o m o ra s ın ın evdeki en<br />

güvenli yer olduğunu söy lü yor. B ir ş e y le rin y o lu n d a gitmemesi<br />

ihtim aline karşı. A m a h iç b ir şey o lm a y a c a k . O İym pia bir<br />

süredir orada. S a n cıla n ik i saat ö n c e b a şla d ı. T om ve Cheryl<br />

iTikanda onun yantndalar. E n d iş e le n m e M a lo rie . Elim izden<br />

gelen her şeyi yap acağız.”<br />

Malorie yanıt verm ed i. İçin d e d ışa rı ç ık m a k zoru nda olan<br />

bir şey olduğunu h issetm ek , y a şa d ığ ı e n k o r k u tu c u ve inanılmaz<br />

histi. Adam lar k o lla rın ın a ltın a g irip o n u o d ad an çıkardı,<br />

eşikten geçirdi ve k o rid o ru ta k ip e d e re k e v in a rk a sın a doğru<br />

taşımaya koyuldular. T avan a ra sın a ç ık a n m e rd iv e n le r çoktan<br />

indirilmişti. Ev ark a d a şla n o n u d e n g e d e tu tm a y a çalışırken<br />

Malorie koridorun so n u n d a k i p e n c e re y i ö rte n battaniyeleri<br />

gördü. Saatin kaç o ld u ğ u n u m e r a k e tti. E rte s i g ece miydi?<br />

Yoksa aradan bir hafta m ı g e ç m işti?<br />

Gerçekten bir b e b e ğ im m i o la c a k ? Ş im d i m i?<br />

Fehx ve Ju les esk i a h şa p b a s a m a k la n ç ık m a s ın a yardım<br />

etü. Ûst kattaki O lym p ia’n ın s e s in i d u y a b iliy o rd u . Ve Tom ün<br />

nefes al, iyi o la caksın , ç o k iy isin d iy e n n a z ik sesin i.<br />

“Belki o kadar da fa rk lı o lm a z ,” d ed i. T a n n ’ya şükürler<br />

olsun ki Felix ve Ju le s ç a tırd a m a k ta o la n b a sa m a k la rd a ona<br />

yardım ediyorlardı. “B elk i h e r şe y u m u t e ttiğ im şek ild e gerçekleşir.”<br />

Yukanda M alorie’n in sa n d ığ ın d a n d a h a g e n iş b ir alan vardı.<br />

Odayı tek bir m um a y d ın la tıy o rd u . O İy m p ia yere serilmiş<br />

bir havlunun üzerinde y a tıy o rd u . C h e ry l h e m e n yan ı başındaydı.<br />

Oiympia’nm d izleri h av aya k a ld ır ılm ış tı v e in c e bir çarşaf<br />

belden aşağısını ö rtü y o rd u . J u le s , M a lo r ie ’y i O iym pia’ya<br />

bakacak şekilde yere serilm iş b a ş k a b ir h a v lu n u n üzerine yatırdı.<br />

Tom, M alorie’ye y ak laştı.<br />

284


“Ah, M a lo r ie !” d ed i Olympia. Soluksuz kalmıştı ve vücudunun<br />

geri k a la n ı eğ ilip bükülürken feryat ediyordu. “Burada<br />

olduğuna ç o k s e v in d im !”<br />

Kalın b ir sis p e rd e sin in ardındaki Malorie, bacaklanna örtülen<br />

çarşafı v e O iy m p ia ’nın yansıması gibi duran bedenini<br />

görünce h â lâ u y u d u ğ u n u düşünmeden edemedi.<br />

“O lym p ia, n e k a d a r zam andır buradasın?"<br />

“B ilm iy o ru m . S a n ırım zam anın başlangıcından beri!"<br />

Felix s a k in s a k in O iym p ia’yla konuşuyordu. Ona bir şeye<br />

ihtiyacı o lu p o lm a d ığ ın ı sordu. Sonra istenilenleri almak için<br />

alı kata in d i. T o m , C h e ry l’e her şeyi temiz tutması gerekliğini<br />

hatırlattı. K u lla n d ık la n aletler temiz olduğu sürece hiçbir<br />

sıkıntı y a ş a m a y a c a k la n n ı söyledi. Temiz çarşaflar ve havlular<br />

kullanıyorlardı. T o m ’u n evinden getirdiği el antiseptiğinden<br />

faydalanıyorlardı. İk i kova dolusu da su vardı.<br />

Tom s a k in g ö rü n ü y o rd u ama Malorie adamın sakin olmadığını<br />

b iliy o rd u .<br />

“M a lo rie ?” d iy e sesle n d i Tom.<br />

“E v e t?”<br />

“İh tiy a cın o la n b ir şey var m ı?”<br />

“Biraz su ya n e d ersin ? Ve biraz da müzik Tom.”<br />

“M üzik m i? ”<br />

“Evet. H a fif ve s a k in b ir müzik; biliyorsun işte... ”Bedenimin<br />

çatı k a tın ın z em in in d e çıkardığı sesleri bastıracak bir şey.<br />

“Flüt olab ilir. O k a se tte k i g ib i.”<br />

“T am am ,” d ed i T om . “Getireceğim .”<br />

Tom, M a lo rie ’n in yanından geçip arkasındaki merdivenlerden<br />

indi. M a lo rie d ik katin i Oiympia’ya verdi. Hâlâ uyku<br />

m ahm urluğunu ü z e rin d e n atamamıştı. Bir adım kadar ötedeki<br />

kâğıt h a v lu n u n ü zerin d e küçük bir bıçak gördü. Cher)l<br />

onu henüz su ya b a tırm ıştı.<br />

“Yüce İs a ,” d iye h ay kırd ı Olympia. Felix dizlerinin üzerine<br />

çöküp k a d ın ın e lin i tuttu.<br />

285


M alorie olan biten i izliyord u .<br />

Bu in san lar, diye d ü şü n d ü , g a z e t e d e k i b i r ila n a y a n ıt v erecek<br />

türden insanlar. B u n la r h a y a t t a k a lm a y ı b ilen ler.<br />

Kısa bir anlığına b e d e n in i ta tlı b ir h u z u r d a lg a sı kapladı.<br />

Bunun uzun sü rm ey eceğ in i b iliy o rd u . E v a rk a d a ş la rın ın yüzleri<br />

birer birer z ih n in d en g e ç iy o rd u . H e p sin i sev iy o rd u .<br />

Tannm, diye d ü şü n d ü , ne k a d a r d a c e s u r d a v r a n d ık .<br />

Ansızın O lym p ia, “T an n m !" d iy e b a ğ ırd ı. C h e ry l çabucak<br />

kadının yanm a geldi.<br />

Bir keresinde Tom b u rad a k a s e ti a r a r k e n M a lo rie m erdivenlerin<br />

başında d uru p o n u b e k le m iş ti a m a k e n d isi buraya<br />

daha önce hiç çık m a m ıştı. Ş im d i g ü ç lü k le n e fe s a la ra k odanın<br />

yegâne penceresini ö rte n p erd ey e b a k ıy o r v e ü rp e riy o rd u . Tavan<br />

arasını bile g ü v en cey e a lm ış la rd ı. B u n u n g ib i nered eyse<br />

hiç kullanılm ayan b ir o d a n ın b ile b a tta n iy e y e ih tiy a c ı vardı.<br />

Gözleri pencerenin ah şap p e rv a z ın d a , p a n e l d u v a rla rd a , gittikçe<br />

sivrilen tavanda, G e o r g e ü n a rk a s ın d a b ıra k tığ ı eşyalarla<br />

dolu kum larda gezindi. D ah a s o n ra y ü k s e k b ir y ığ ın haline<br />

getirilmiş battaniyeler, p la stik e şy a la rla d o lu b ir k u tu , esk i k i­<br />

taplar ve eski giysiler görd ü .<br />

Eski giysilerin yan ın d a b iri d ik iliy o rd u .<br />

Bu, Don’du.<br />

Malorie kam ın ın k a s ıld ığ ın ı h is s e tti.<br />

Tom elinde bir b a rd a k su v e k a s e tle r i ç a lm a k iç in ku llan -<br />

dıklan teyple geri d öndü.<br />

“İşte burada, M a lo rie ,” d ed i. “O n u b u ld u m .”<br />

Küçük hoparlörlerd en in le r c e s in e ç a la n k e m a n la rın sesi<br />

duyuluyordu. M alorie b u n u n k u s u rs u z o ld u ğ u n u d üşündü.<br />

“Teşekkür ed erim ,” d ed i.<br />

Tom’un yüzü son d erece y o rg u n g ö r ü n ü y o rd u . G ö z le ri şişmiş,<br />

yan açık vaziyetteydi. B ir sa a t y a d a d a h a az uyum uş<br />

gibiydi.<br />

286


M alorie, v ü cu d u n u ele geçiren krampın gerçek olamayacak<br />

kadar şid d e tli old u ğunu düşündü. Belinden aşağısı birayı<br />

ııızağının için d e k a lm ıştı sanki.<br />

A rkasından s e s le r geliyordu. Tavan arasının merdivenlerinin<br />

b aşın d an . K o n u şa n Cheryl’di. Jules’tu. Kimlerin orada<br />

olup o lm ad ığın ı g ü çlü k le ayırt edebiliyordu.<br />

“Ah T a n rım !” d iye bağırdı Oİympia.<br />

Tom o n u n la b irlik tey d i. Felix yeniden Malorie'nin yanına<br />

döndü.<br />

“B a şa ra caksın ,” diye bağırdı Malorie, Oiympia’ya.<br />

Bağırdığı sıra d a d ışan d a kulaklan sağır eden bir gök gûrûllüsû<br />

d u y u ld u . Y ağm ur damlaları acımasızca çalıyı dövüyordu.<br />

Fler n e d e n s e yağm u r tam da Malorie’nin aradığı sesti.<br />

Dışarıdaki d ü n y a so n u n d a M alorie’nin hislerini yansıtmaya<br />

başlamıştı. F ır tın a lı. Tehditkâr. Pis. Ev arkadaşlan gölgelerin<br />

arasında b eliy o r, so n ra yine kayboluyordu. Tom endişeli görünüyordu.<br />

N efes n efese kalan Oİympia gürültülü bir şekilde<br />

soluk alıyord u . M erd iv en ler çatırdadı. Yukanya yeni biri çıkmıştı.<br />

G e le n J u le s ’tu. Tom , adama Oiympia’nın doğumunun<br />

Malorie’n in k in d e n ç o k daha önce gerçekleşeceğini söyledi.<br />

Dışanda k o r k u n ç b ir fırtına kopuyordu. Şimşekler çakarken<br />

Don’u g ö rm e k M a lo rie ’yi rahatlatmıştı. Adamın yüz hatları<br />

çökmüş, g ö z le rin in altındaki koyu renkli halkalar iyice belirginleşmişti.<br />

M alorie’n in k arn ın d a dayanılmaz bir baskı vardı. Bedeni<br />

kendi kafasın a göre hareket ediyor, zihninin huzura dair duyduğu<br />

açlığı g ö rm e z d e n geliyordu.<br />

Çığlık a ttı ve C h eryl, Oiympia'nın yanından aynlıp ona<br />

geldi. M alorie, C h e ry l’in hâlâ yukarıda olduğunun bile farkında<br />

değildi.<br />

“Bu k o r k u n ç ,” dedi Oİympia dişlerinin arasından.<br />

287


Malorie birbirlerinin b ed en lerin e uyum gösterip aynı dönemlerde<br />

regl olan kad ınlan d üşündü. K im in bebeğini daha<br />

önce dünyaya getireceğini k o n u ştu k la rı sırad a o da Olympia<br />

da aynı anda doğum yap ab ilecek lerin e d air en ufak bir şaka<br />

dahi yapmamıştı.<br />

Ah, Malorie geleneksel doğum u nasıl da arzu ediyordu!<br />

Biraz daha gök gürültüsü.<br />

Üst kat artık daha karanlık tı. Tom ik in c i b ir mum getirip<br />

yaktı ve M alorie'nin solu na koydu. M u m u n titreşip duran<br />

alevinde Felix’i ve C heryl'i gördü am a O iy m p ia’nm yüzünü<br />

tam olarak görem iyordu. G övd esi ve yü zü , titreşen gölgeler<br />

tarafından gizleniyordu.<br />

Arkasındaki m erdivenlerden b iri ind i. D o n m uydu? Boynunu<br />

döndürmek islem iyord u. Tom m u m u n aydm latüğı yerden<br />

geçip gölgelerin arasında k ay b o ld u . S o n ra F elix. Ardından<br />

Cheryl. Gölgeler, hayalet gib i h a rek e t ed erek M alorie’yle<br />

01\Tnpia arasında gidip geliyordu.<br />

Yağmur damlalan sertçe çatıya d ü şü y ord u .<br />

Aşağıda gürültülü b ir kargaşa vard ı. M a lo rie em in değildi<br />

ama birinin bağırdığını d uyduğunu d ü şü n d ü . Yorgun zihni<br />

ona oyunlar mı oynuyordu? T a rtışa n la r kim d i?<br />

Gerçekten de alt katta b irile ri ta rtışıy o r gibiydi.<br />

O anda bunu düşünem ezdi. D ü şü n m e y ecekti.<br />

“Malorie? ’ Cheryl’in yüzü an id en yan ın d a belirdiğinde<br />

Malorie çığlık attı. “E lim i sık. İstersen k ıra b ilirsin b ile.”<br />

Malorie, burayı b ira z a y d ın la tın , b a n a b ir d o k to r bulun, bu<br />

şeyi benim içimden ç ıkarın , d em ek istiyord u .<br />

Bunun yerine Cheryl’e h o m u rd a n a ra k k a rşılık verdi.<br />

Bebeğini doğuruyordu. A rtık ne zam an d oğum yapacağı<br />

konusunda endişelenm esine gerek k a lm a m ıştı.<br />

Artık olan biteni fa r k lı mı göreceğim ? H er şey i bu bebeğin<br />

prizmasından görm üştüm . Evi b ö y le tan ım ıştım . Ev a rk ad a ş­<br />

larımı. EHinyayı. H aberler b a ş la d ığ ın d a v e bittiğ in d e o n lan bu<br />

288


perspektiften izlem iştim . Korkmuştum, paranoyaklaşmısiım ve<br />

(ûlt daha kötü sü n ü yaşam ıştım . Bedenim sokahlarda özgürce<br />

dolaştığım h a lin e döndüğünde olan biteni olduğundan Jarhlı mı<br />

göreceğim?<br />

Tom neye benzeyecek? Fikirleri hakkında ne düşüneceğim?<br />

“M alorie!” diye seslendi Olympia karanlığın içinden.<br />

"Bunu b aşarabileceğim i sanmıyorum."<br />

Cheryl, O iym p ia’ya başarabileceğini söyledi, neredeyse<br />

doğum gerçekleşecekti.<br />

“Alt katta n e le r olu yor?” diye sordu Malorie aniden.<br />

Don alt kattaydı. Tarüştığını duyabiliyordu. Jules'un da.<br />

Evet. D on ve Ju le s tavan arasının altındaki koridorda tanışıyorlardı.<br />

Tom o n la rın yanında mıydı? Ya Felix? Hayır. Felix<br />

karanlığın için d en çıkıp elini tuttu.<br />

“M alorie, iyi m isin ? ”<br />

“Hayır,” dedi M alorie. “Alt katta neler oluyor?"<br />

Felix d uraksad ı ve ardından, “Emin değilim. Ama insanlann<br />

birbirlerinin suratlarını dağıtmalanndansa endişelenecek<br />

daha önem li şey lerin var,” dedi.<br />

“Sorun D on m u ?” diye sordu.<br />

“O konuda endişelenm e Malorie.”<br />

Yağmur hızlandı. Sanki her damlanın kendisine özgü duyulabilir<br />

bir ağırlığı vardı.<br />

M alorie başın ı kaldırınca gölgeler arasındaki Oiympia’nın<br />

ona baktığım gördü.<br />

O and a b a ş k a b ir ses daha duyduğunu düşündü.<br />

Yağmurun ve alt kattaki tartışmanın sesine rağmen Malorie<br />

bir şey duydu. Kemanlannkinden bile daha tatlı bir sesli bu.<br />

Ama neydi?<br />

“H a sik tir,” d iy e bağırdı Olympia. “Durdunm şunu!"<br />

M alorie’nin nefes alması güçleşiyordu. Bebek hava kaynağını<br />

kesiyor gibiydi. Sanki aşağı doğru ilerlemek yerine boğazına<br />

tırm anıyordu.<br />

289


Tom oradaydı. H em en yan ındayd ı.<br />

“Üzgünüm M alorie.”<br />

Tom’a döndü. G ördûgû yü zü, a d a m ın y ü z ü n d ek i ifadeyi o<br />

sabahtan sonraki yıllar b o yu n ca h a tırla y a ca k tı.<br />

“Niçin üzgünsün Tom ? B ö yle o lm a k z o ru n d a olduğu için<br />

mi üzgünsün?”<br />

Tom ün gözleri hüzün d o lu yd u . B a şın ı ev et anlam ında<br />

salladı. Her ikisi de ad am ın ö z ü r d ile m e si iç in h iç b ir neden<br />

olmadığını biliyordu am a o da T o m d a h a m ile b ir kadının<br />

oradan aynlam adıgı için ev o la ra k a d la n d ırd ığ ı b ir yerin eşyalarla<br />

tıklım tıkış v aziy ettek i tavan a ra sın d a d o ğ u m yapmak<br />

zorunda kalm am ası g e rek tiğ in in fa rk ın d a y d ı.<br />

Elini tutm ak için u z a n ırk en , “N e d ü şü n d ü ğ ü m ü biliyor<br />

musun?" diye sordu Tom a lça k sesle . “H a rik a b ir an n e olacağını<br />

düşünüyorum. Ç o cu ğ u n u o k a d a r iyi y e tiştire c e k sin ki<br />

dûnyanm böyle bir yer o lm aya d ev a m e d ip e tm e m e sin in bir<br />

önemi kalm ayacak.”<br />

Malorie, paslanm ış d em ir b ir k ıs k a c ın b e b e ğ i için d e n çektiği<br />

hissine kapıldı. San k i ile rid e k i g ö lg e le rin iç in d e bekleyen<br />

bir çekicinin zincirine bağlıydı.<br />

“Tom,” demeyi başardı. “A şağ ıd a n e le r o lu y o r ? ”<br />

“Tom biraz huzursuz. O k a d a r.”<br />

Bu konuda daha fazla k o n u ş m a k istiy o rd u . A rtık D on’a<br />

sinirli değildi. O nu n için e n d işele n iy o rd u . E v arkad aşlarının<br />

içinde yeni dünyadan en ç o k e tk ile n e n o o lm u ş tu . O rad a kaybolmuştu.<br />

G özlerinde u m u tsu z lu k ta n ç o k d a h a d erin bir şey<br />

vardı. M alorie, Tom ’a D o n ’u sev d iğ in i, h e p s in in o n u sevdiğini<br />

ve onun sadece yardım a ih tiy a c ı o ld u ğ u n u sö y le m e k istiyordu.<br />

Ama o sırada tek d ü şü n eb ild iğ i ç e k tiğ i a cıy d ı. O anda tek<br />

kelime etmesi bile m ü m k ü n d eğ ild i. A lt k a tta k i tartışm a artık<br />

ona şaka gibi geliyordu. S a n k i b iri o n a şa k a y a p ıy o rm u ş gibi.<br />

Sanki ev ona, gördün m ü, ta v a n a r a m d a ç e k tiğ in o n c a acıya<br />

rağm en biraz olsun espri an layışın o lm a lı, d e r g ib i.<br />

290


M alorie y o rg u n lu ğ u ve açlığı biliyordu. Fiziksel acı ve ciddi<br />

bir ru h sal y o rg u n lu k . Ama o anda hissclliklerini daha önce<br />

hiç y a şam a m ıştı. E v arkadaşlanndan laf dalaşını kesmelerini<br />

islem ek b ir y a n a , hep sinin evden aynhp o da Olympia da<br />

bebeklerini d ü n y a y a getirene kadar gözleri kapalı bir şekilde<br />

bahçede d ik ilm e le rin i istem eyi bile hak edecek durumdaydı.<br />

Tom ayağ a k a lk tı.<br />

“H em en d ö n e c e ğ im ,” dedi. “Biraz daha su ister misin?"<br />

M alorie b a ş ın ı h a y ır anlam ında salladı ve ardından bakışlarını<br />

g ö lg e le re ve O iy m p ia’nın üzerinde debelendiği çarşafa<br />

kaydırdı.<br />

“B unu b a ş a ra c a ğ ız !” dedi Olympia aniden delilere özgü<br />

bir tavırla. “B a ş lıy o r !”<br />

Ç ok sayıd a ses vardı. A lt kattaki sesler, uvan arasındaki<br />

sesler, g ö lg e le rin a ra sın d a n çıkan yüzlerden gelen sesler, ev<br />

arkadaşları in ip ç ık tık ç a merdivenden yûbelen çalımlar, buradaki<br />

ve a lt k a tta k i d uru m u değerlendiren sesler. Malorie alt<br />

katta bir ş e y le r in y o lu n d a gitmediğini biliyordu ama o sırada<br />

onu d ü şü n e c e k d u ru m d a değildi. Yağmur damlalannın sesi<br />

duyuluyordu a m a b a şk a b ir şey daha vardı. Başka bir ses. Belki<br />

de b ir e n s trü m a n . Y em ek odasındaki piyanodan çıkabilecek<br />

en tiz n o ta la rı an d ıra n bir ses.<br />

A niden ve tu h a f b ir şekild e Malorie, bedenini başka bir<br />

huzur d a lg a sın ın k a p lad ığ ım hissetti. Ciğerlerini, boynunu ve<br />

göğsünü d e lik d e ş ik eden binlerce bıçağa rağmen ne yaparsa<br />

yapsın, ne o lu rsa o lsu n bebeğin gelmekte olduğunu anladı.<br />

Bebeği şu an d a n a sıl b ir dünyaya getirdiğinin ne önemi vardı?<br />

O lym p ia h a k lıy d ı. B aşlıyordu. Çocuk geliyordu, neredeyse<br />

çıkacaktı ve en b aşından beri yeni dünyanın bir parçası<br />

olmuştu.<br />

K aygıyı, k o r k u y u , p a ra n o y a y ı biliyor. Tom ve jules köpekleri<br />

bu lm a y a ç ık tığ ın d a en dişelen di. Geri döndüklerince acı vr-<br />

291


ici bir rahatlama hissetti. Don'daki değişim yüzünden korktu.<br />

Evdeki değişim yüzünden. Evin umut dolu bir sığınaktan acı ve<br />

kaygı dolu bir yere dönüşümü sırasında. Ben bizi buraya getiren<br />

ilam okurken kalbi ağırlaştı. Tıpkı kilende oturup o defterde yazılanları<br />

okuduğum sırada olduğu gibi.<br />

Düşünceleri so n b u lu rk en M a lo rie , D ö n ü n a lt kattan gelen<br />

sesini duydu.<br />

Bapnyordu.<br />

Yine de adam ın sesi d ışın d a M a lo rie ’yi k a y g ılan d ıran bir<br />

şey vardı.<br />

“Şu sesi duydun m u O ly m p ia ? ”<br />

“N eyi?” diye inledi O lym p ia. Ş e şi, b o ğ a z ı zım b alan m ışça-<br />

sına çıkıyordu.<br />

“Şu ses. Tıpkı b ir...”<br />

“Yağmurun sesidir,” d ed i O ly m p ia .<br />

“Hayır, o değil. Başka b ir ses d a h a var. S a n k i b eb ek lerim izi<br />

çoktan doğurm uşuz g ib i.”<br />

“Ne?”<br />

M alorie’ye göre ses b ir b e b e ğ in k in e b e n z iy o rd u . Bunun<br />

gibi bir şey. M erd ivenlerin b a şın d a k i ev a rk a d a ş la n n ın , birinci<br />

kaün, oturma odasım n ve h a tta k a p ın ın ö te sin d e n geliyordu.<br />

Belki de dışarıdan .<br />

Bu ne anlama geliyord u? N e le r o lu y o rd u ? V eran d ad a biri<br />

mi ağlıyordu?<br />

Bu imkânsızdı. K e sin lik le b a şk a b ir şey o lm a lıy d ı.<br />

Ama o canlıydı.<br />

Şimşek çakü. Tavan arası k â b u sla rd a k in e b e n z e r b ir şekilde<br />

kısa süreliğine ayd ınlandı. İşık e tk is in i k ay b ed ip de gök<br />

gürültüsü duyulduğu sırada b ile p e n c e re y i ö rte n battaniye<br />

Malorie’nin zihnine m ıh lan m ıştı. Ş im şe k çaktığ ın d a O lym pia<br />

çığlık attı ama M alorie g ö zlerin i k a p a ttığ ın d a d a h i arkadaşının<br />

yüzündeki korku dolu ifadeyi z ih n in d e can lan d ırab iliy o rd u .<br />

292


Ama d ik k a ti y e n id e n kam ındaki inanılmaz baskıya yöneldi.<br />

O lym pia o n u n için inliyor gibiydi. Malorie ne zaman korkunç<br />

b ir b ıç a ğ ın k a m ın a saplandığını hisselse Oİympia feryat<br />

ediyordu.<br />

Ben d e o n u n için in liy o r muyum?<br />

Kaset s o n a g e lip durdu. Aynen ali katüki tanışma gibi.<br />

Yağm ur b ile g ü cü n ü kaybetti.<br />

Artık ta v a n a ra sın d a k i en ufak ses bile duyulabiliyordu.<br />

Malorie k e n d i s o lu k la rım dinledi. Onlara yardım eden ev arkadaşlarının<br />

a y a k sesle rin i ayırt edebiliyordu.<br />

G ö lgeler b e liriy o r, son ra da ortadan kayboluyordu.<br />

Tom o ra d a y d ı. B u n d a n emindi.<br />

Felix de o ra d a y d ı am a bundan pek emin değildi.<br />

Ju les şim d i O iy m p ia ’n ın yanındaydı.<br />

D ünya g e r i m i ç e k iliy o r ? Yoksa bu acı içinde enginlere doğru<br />

yelken m i a ç ıy o r u m ?<br />

O g ü rü ltü y ü te k ra r duydu. Kapının önünde küçük bir bebek<br />

vardı sa n k i. A lt k a tta n yaşam dolu genç birinin sesi geliyordu.<br />

A m a ş im d i d aha netti. Artık kavganın, müziğin ya da<br />

yağmurun s e siy le m ü cad ele etm ek zorunda değildi.<br />

Evet, a rtık d a h a n e t, daha ayırt edilebilirdi. Tom tavan arasını<br />

boyd an b o y a a rşın la rk en Malorie adamın ayak sesleri arasında<br />

o nu d u y a b iliy o rd u . T om ün botu ahşap zemine temas<br />

ediyor, k a lk ıy o r v e a lt kattan gelen bebeksi sesi gözler önüne<br />

seriyordu.<br />

M alorie a n id e n sesin nereden geldiğini anladı.<br />

Kuşlar. A m a n T an n m . Kuşlar.<br />

K arton k u tu ev in duvarına çarpıyor, kuşlar tatlı bir melodiyle<br />

ötü yord u .<br />

“Evin d ışın d a b ir şey var,” dedi.<br />

Başlangıçta a lça k sesle.<br />

Cheryl o n d a n sad ece birkaç adım ötedeydi.<br />

“Evin d ışın d a b ir şey v a r!” diye bağırdı sonra.<br />

293


Ju les, O iym pia’nın o m z u n u n a rk a sın d a n b a şın ı kaldırıp<br />

ona baktı.<br />

Alı kattan gü rü ltü lü b ir çarp m a sesi g eld i. F e lix bağırdı.<br />

Ju les koşarak M alorie’n in y a n ın d a n g e çti. M a lo rie ’n in arkasındaki<br />

m erdivenlerden in e n a d a m ın a d ım la rı a celeciy d i.<br />

Panik içindeki M alo rie’n in g ö z le ri tav an a rasın d a Tom ’u<br />

aradı. Orada değildi. A lt kattay d ı.<br />

“O lym pia,” dedi M alorie d ah a z iy a d e k e n d i k e n d in e kon u ­<br />

şarak. “Burada y ap a y a ln ız ız !”<br />

Olympia ona yanıt v erm ed i.<br />

M alorie d in lem em eye çalışıy o rd u a m a k e n d in e h â k im olamadı.<br />

G elen sesleri d in le y erek h e rk e s in o tu rm a o d asın d a olduğunu<br />

tahm in etti. B irin ci k a tta o ld u k la rı k e sin d i. H erkes<br />

bağınyordu. Ju le s, “Y ap m a,” m ı d e m işti?<br />

Tarnşm a alevlen irken M a lo rie ’n in k a r n ın d a k i a c ı da arttı.<br />

M erdivenlere ark ası d ö n ü k o la n M a lo r ie b o y n u n u d öndürdü.<br />

N eler olduğunu ö ğ ren m e k istiy o rd u . O n la ra d u rm a-<br />

lanrtı söylem ek istiyord u. T av an a ra sın d a o n la rın yardım ına<br />

ihtiyacı olan ham ile ik i k a d ın v ard ı. L ü tfe n d u ru n .<br />

Hezeyan h alindeki M a lo rie ç e n e s in in g ö ğ sü n e d ü şm esine<br />

izin verdi. G özleri k ap an d ı. O d a k la n a m a d ığ ın ı, bayılm ak<br />

üzere olduğunu h issetti. Ya da d a h a k ö tü s ü n ü n g elip çatm ak<br />

üzere olduğunu.<br />

Yağmur geri döndü. M a lo rie g ö z le rin i a ç tı. O iy m p ia ’yı,<br />

tavana dönük haldeki b a şın ı g ö rd ü . B o y n u n d a k i dam arlar<br />

ortadaydı. M alorie gözleriy le y a v a şça ta v a n a ra sın ı taradı.<br />

Oiympia’nın yanında k u tu la r vard ı. P e n c e r e o n la rd a n sonra<br />

geliyordu. Sonra b irk aç k u tu d ah a. E sk i k ita p la r. E sk i giysiler.<br />

Dışanda çakan şim şek tavan a ra sın ı a y d ın la ttı. M alo rie gözlerini<br />

yumdu. K aranlığında, tav an a ra s ın ın d u v a rla rın ı gördü.<br />

Pencereler. Kutular.<br />

Ve M alorie’yi yukarı ç ık a rd ık la rın d a D o n ’u n d u rd u ğ u yerde<br />

dikilen bir adam.<br />

294


Bu im k â n s ız , d iy e düşündü.<br />

Ama a d a m o rad ayd ı.<br />

Ve g ö z le rin i ta m a m en açmadan önce orada kimin durduğunu,<br />

tavan a ra s ın d a k in in kim olduğunu anladı.<br />

“Gary,” d ed i M a lo rie zihninden aynı anda binlerce düşünce<br />

g eçerken . “K ile rd e saklanıyordun."<br />

V ic to rü n k ile r k ap ısın a doğru hırladığını hatırladı.<br />

D ö n ü n o ra d a uyuduğunu düşünüyordu.<br />

M alorie, G a ry ’n in gözlerinin içine bakarken alt kaluki<br />

larlışma a le v le n d i. Ju le s sesi son derece boğuk çıkıyordu.<br />

Don’u n k i ise ö fk e d o lu . Birbirlerine yumruk satnıruyorlardı<br />

sanki.<br />

Gary g ö lg e le r in arasından çıktı. Malorie’ye doğru yaklaştı.<br />

G ö z le r im iz i k a p a ttığ ım ız ve Tom kapıyı açlığı zaman, diye<br />

düşündü. D o n o n u ev in d erin liklerin e soktu.<br />

“B urad a n e y a p ıy o rsu n ? !” diye bağırdı Olympia aniden.<br />

Gary ona b a k m ıy o rd u . Tek yaptığı Malorie’ye yaklaşmaktı.<br />

“B en d en u z a k d u r!" diye bağırdı Malorie.<br />

Adam M a lo r ie ’n in yanında dizlerinin üzerine çöktü.<br />

“S en ,” d ed i. “Şu durum d a ne kadar da savunmasızsın. Bir<br />

insanı b ö y le sin e b ir dünyada kapı dışan etmeyecek kadar anlayışlı<br />

o ld u ğ u n u sa n m ış tım .”<br />

Bir kere d a h a şim şe k çaktı.<br />

“Tom! J u le s ! "<br />

Bebeği h e n ü z d o ğm am ıştı ama eli kulağında olmalıydı.<br />

“B a ğ ırm a,” d ed i Gary. “Sana öfkeli değilim.’’<br />

“Lütfen b e n i ra h a t bırak. Bizi yalnız bırak.’’<br />

Gary gü ld ü .<br />

“Bunu s ö y le m e k te n b ir türlü vazgeçmiyorsun! Beni göndermek<br />

iste y ip d u ru y o rsu n !”<br />

Gök g ü rü ltü sü duyuldu. Ev arkadaşlarının sesi yükseliyordu.


“Buradan asla ayrılm ad ın ,” dedi M alorie. D udaklarından<br />

dökülen her kelim e göğsü nden k ü çü k b ir kaya kaldırm ak<br />

gibiydi.<br />

"Haklısın. Hiç gitm ed im .”<br />

Malorie’nin gözlerinde yaşlar belird i.<br />

“Don bana yardım edecek ve o y lam an ın son u cu n d a kapı<br />

dışan edileceğimi öngörecek akla s a h ip ti.”<br />

Don, diye düşündü, sen n e y a p tın ?<br />

Gary kadının üzerine eğildi.<br />

“Doğum yaparken sana b ir h ikây e an latm am d an rahatsız<br />

olur musun?”<br />

"Ne?"<br />

“Bir hikâye. A klını acıdan u z a k la ştıra cak b ir şey. Harika<br />

bir iş çıkardığını söylem em e izin ver. E n azın d an karım dan<br />

çok daha iyi beceriyorsun.”<br />

Oiympia’mn solu klan iyice k ö tü le şm işti, k e sik kesikti,<br />

bunu atlatamayacak gibiydi.<br />

“İki ihrimal var,” dedi Gary. “Y a ...”<br />

“Lütfen,” diye su lan d ı M alorie. " L ü tfen b e n i yaln ız bırak.”<br />

“Ya düşüncelerim doğru ya da h er ne kad ar bu kelim eyi<br />

kullanmaktan nefret ediyor o lsam da b a ğ ış ık lığ ım var.”<br />

Sanki bebek, M alorie’n in b ed e n in in k ıy ısın a gelm işti ama<br />

dışan çıkamayacak kadar b ü y ü k lü . M alo rie n efesin i tutup<br />

gözlerini yumdu. Acı her yerdeyd i, h atta k aran lığ ı bile esir<br />

almıştı.<br />

Burada olduğunu bilm iyorlar. A m a n T an rım , y u k a r ıd a olduğunu<br />

bilmiyorlar.<br />

“Uzun bir süre boyunca sokağı iz le d im ,” d ed i Gary. “Tom<br />

ve Jules blokun etrafında tö k ezley erek ile rle rk e n o n ları seyrettim.<br />

Tom sığındığım çad ın in c e le rk e n o n d a n sad ece birkaç<br />

santim uzaklıktaydım.”<br />

“Kes şunu. KES ŞU N U !”<br />

296


Ama bağırm ak sadece acıyı kötûlesiiriyordu, Malorie<br />

odaklandı. Ikın d ı. Nefes aldı. Ama adamın söylediklerini<br />

duymadan edem iyordu.<br />

“Gece gü ndüz yaratıklar önümden geçerken orada durmuş,<br />

h içb ir zarar görmeden onlan izliyordum. Bu büyûleyidydi.<br />

Bu sokağa yerleşm em in nedeni de buydu Malorie. Dışarısının<br />

ne kad ar yoğun olduğuna dair en ufak bir fikrin yok."<br />

Lütfen. Lü tfen . Lütfen. Lütfen. Lütfen. Lütfen. Lütfen. Lütfen.<br />

Lü t f e n .<br />

M alorie, T om ’un alt kattan gelen sesini duydu.<br />

“Ju les! Sana ihtiyacım var!”<br />

G ürültülü ayak sesleri yeniden alı kala yöneldi.<br />

“TO M ! B İZ E YARDİM ET! GARY BURADA! TOM!"<br />

“Şu anda epeyce m eşgul,” dedi Gary. “Aşağıda ciddi bir<br />

durum var.”<br />

Gary ayağa kalktı. Tavan arasının kapısına doğru adım<br />

aup kapıyı sessizce kapattı.<br />

Sonra da kilitled i.<br />

“Daha iyi m i? ” diye sordu.<br />

“Ne y a p tın ?” dedi M alorie dişlerinin arasından.<br />

Aşağıdan gelen bağırışların dozu iyice artmışlı. Sanki herkes<br />

aynı anda h arek et ediyor gibiydi. Malorie bir anhgına aklım<br />

kaçırdığını sandı. Ne kadar güvende olursa olsun yeni<br />

dünyanın çılg ın lığın d an gizlenmesinin mümkün olmadığını<br />

düşünmeye başlam ıştı.<br />

Tavan arasının kilitli kapısının ardından bir çığlık yükseldi.<br />

Malorie b u n u n Felix olduğunu düşündü.<br />

“Karım hazır değild i,” dedi aniden Malorie'nin yanında<br />

bilen Gary. “O nlardan birini gördüğünde onu izliyordum.<br />

Onun yaklaşm akta olduğu konusunda karımı uyarmadım.<br />

Ben..."<br />

“Neden b iz e söylem ed in ? ” diye sordu Malorie ağlayarak<br />

ıkınırken.<br />

297


"CAnkû.’ dedi Gary tıp k ı diğerleri gilri hiçbiriiiiz baıu<br />

tMiHHardımz. Doo dışında.*<br />

*Sen akimı kaçırmışsın.”<br />

Gary uniarak güldü.<br />

*Ah katta neler ohıyor?!* diye bagm lı OIympia. 'M alorie!<br />

Alt katta n et« okQror?!*<br />

'Bibafyonum/'<br />

“Sorun Don,’ dedi Gary *O na öğrettiklerim konusunda<br />

d erlerin i ikna etmeye çahşıyor *<br />

“SORUN DON!'<br />

Ah katlan gelen sesler sanki tavan arasında konuşuyorlarmışçasma<br />

netti.<br />

“ONLARI in d ir e n D ONDU! DON BATTANİYELERİ<br />

İNDİRDİ!’<br />

“R a zarar vcım eyccekler,' diye fısıldadı Gary. Nemli sakalhn<br />

Makffie'nitt knla^na değiyordu.<br />

Ama kadm artık onu dinkm iyordu.<br />

“Malorie?' diye fısıldadı OIympia.<br />

“DON BATTANİYELERİ İNDİRDİ VE KAPIYI A ÇTI! EVİN<br />

iç in d e l e r ! BENİ DUYDUN MU? EVİN İÇ İN D E L ER !'<br />

Bekek geiiyoc Bebek geliyor: Bebek geliyor.<br />

“Malorie?'<br />

'Otympia,' dedi umutsuz, bozguna uğram ış bir ses tonuyla.<br />

Bu dopu ıramda? Se» gerçekten kendini bu kadar ele verebilir<br />

miydi ? “Evet. Su anda cvdeler."<br />

Dışarıdaki fırtına duvarları kam çılıyordu.<br />

Alttaki kargaşa akıl almaz boyutlara ulaşm ıştı.<br />

'Sesleri kurtlara benziyor,’ dedi OIym pia ağlayarak. “Sesleri<br />

kurtlara benziyor!'<br />

Don. Don. Don. Don. Don. Don. Dan. Dan. Don. Dan.<br />

Battaniyeleri indirdi.<br />

Onknn içeri girmesriıe izin verdi.<br />

R ri yaratıkbn gördü.<br />

296


O nlann içeri girmesine izin verdi.<br />

Biri aklını kaçırmıştı ama kimdiT<br />

Don onlann içeri girmesine izin »erdi.<br />

Don batuniyeleri indirdi.<br />

Don onlann bize zarar vereceğine inanmıyor<br />

Don bunun sadece zihnimizde olduğunu dûşitnityor.<br />

Gary yem ek<br />

Dönün yanına çökm üştü.<br />

odasındaki sandalyede oturmakta olm<br />

Gary kilerdeki perdenin arkasına saklanıp onunla l^anŞ'<br />

muştu.<br />

Don battaniyeleri indirdi.<br />

Gary onlann gerçek olmadığmı, zararsız olduklannı söylemişti.<br />

Biri delirmiş olabilirdi. Deliren kimdi? Kimdi deliren?<br />

Ikın Malorie, ıkın, artık düşünmen gereken bir bebeğin var;<br />

(ger istiyorsan gözlerini kapatabilirsin ama ıktn, ıkın<br />

Yaratıklar sonunda eve girmeyi başarmışu.<br />

Ve evdeki herkesin sesi kurtlannkine benziyordu.<br />

Kuşlar, diye düşündü Malorie panik içinde, gerçekten iyi<br />

kir fikirdi Tom. Harika bir fikirdi.<br />

Oİympia telaş içinde sorular sorup dunıyordu ama Malorie<br />

ona yanıt veremezdi. Zihni meşguldü.<br />

“Doğru mu? Gerçeklen yaratıklardan biri içeri mi girdi?<br />

Bu doğru olamaz. Buna asla izin vermeyiz! Yaratıklar gerçekten<br />

evin içinde mi? Hem de şu anda?’<br />

Ah kattaki duvarlardan birine bir şey çarpü. Belki de bu<br />

bir bedendi. Köpekler havlıyordu.<br />

Biri köpeklerden birini duvara fırlattı.<br />

“DON BATTANİYELERİ İNDİRDİ!”<br />

Aşağıda kimlerin gözleri kapalıydı? Kimin aklı başındaydı?<br />

Ev arkadaşlan deliye dönerken Malorie gözlerini kapatabilir<br />

miydi?<br />

Ulu Tannm, diye düşündü Malorie. Orada ötecekler.<br />

299


Bebek onu öldürüyord u.<br />

Gary hâlâ kulağına b ir şey ler fısıld ıy o rd u .<br />

“M alorie, alt kattan g elen s e sle r d e m e k isted iğ im şeyi kanıtlıyor.<br />

Deliye d ö n m eleri g e rek tiğ in i d ü şü n ü y o rla r. A m a delirm<br />

ek zorunda değiller. A ylarım ı d ışa rıd a g eçird im . H aftalar<br />

boyunca o n lan iz led im .”<br />

“İm k ân sız,” d ed i M a lo rie . B u k e lim e y le G a r y ’y i m i yoksa<br />

hiç d in m eyecekm iş g ib i g ö r ü n e n a c ıs ın ı m ı h e d e f aldığını<br />

bilm iyordu.<br />

“ilk defa onlard an b irin i g ö rd ü ğ ü m d e a k lım ı kaçıracağım ı<br />

sandım .” Gar>' gergin b ir ş e k ild e g ü ld ü . “A m a d elirm ed im .<br />

Yavaş yavaş aklım ın hâlâ b a şım d a o ld u ğ u n u fa rk ettiğ im d e de<br />

arkadaşlanm a, ailem e, ç e v re m d e k i h e rk e s e o la n la rı anlam aya<br />

başladım .”<br />

“Seni d a h a f a z l a d in le m e k istem iy o ru m !'' d iy e b ağırd ı M a­<br />

lorie. Ortadan ikiye b ö lü n e c e ğ in i sa n d ı. B ir h a ta olduğunu<br />

düşünüyordu. İçin d en ç ık m a k iste y e n b e b e k ç o k b ü y ü k tü ve<br />

onu ortadan ikiye b ö lecek ti.<br />

Bu bir oğlan o lm a lı, diye d ü şü n d ü .<br />

“Ne diyeceğim , b iliy o r m u s u n ? ”<br />

“Kes şunu!"<br />

“Ne diyeceğim , b iliy o r m u s u n ? ”<br />

“H ayır! H ayır! H ay ır!"<br />

Olympia uluyordu, g ö k y ü z ü u lu y o rd u , a lt k a tta k i köpek ­<br />

ler uluyordu. M alorie ö z e llik le J u le s ’u n s e s in i d u y d u ğ u n u düşündü.<br />

Alt katta orad an o ray a k o ş tu rd u ğ u n u d u yabiliyord u .<br />

Alt kattaki banyoda b ir şey leri p a rç a la m a y a ç a lış tığ ın a yem in<br />

edebilirdi.<br />

“M alorie, belk i de g e rçek te n b a ğ ış ık lığ ım v a rd ır ya da sadece<br />

olan bitenin fa r k ın d a y im d ir ."<br />

E ğer isteseydin b iz im için n e le r y a p a b ile c e ğ in i b iliy o r m usun,<br />

senin sayende ne k a d a r g ü v en d e o la b ile c e ğ im iz i a n lıy o r musun,<br />

diye haykırm ak istiyord u M alo rie.<br />

300


Ama G a ry d eliyd i.<br />

Büyük o la s ılık la e n başınd an beri öyleydi.<br />

Don b a t t a n iy e le r i indirdi.<br />

Gary y e m e k od asında adamın yanında dizlerinin üzerine<br />

çökmüştü.<br />

K ilerdeki p e rd e n in arkasından onunla konuşmuşlu.<br />

Gary. D ö n ü n om zu ndaki şeytan.<br />

Tavan a ra s ın ın k ap ısın a gürültülü bir şekilde vuruldu.<br />

“BEN İ İÇ E R t A L IN !” diye bağırdı biri.<br />

Kapının ö n ü n d e k i F elix , diye düşündü Malorie. Veya Don.<br />

“YÜ CE İSA A ŞK IN A BEN İ İÇERİ ALİN!"<br />

Ama ik is i d e d eğ ild i.<br />

Kapının ö n ü n d e k i Tom’du.<br />

Gary’y e, “K a p ıy ı a ç ıp onu içeri al!" diye bağırdı Malorie.<br />

“Bunu y a p m a m ı istediğinden emin misin? Bana pek güvenli<br />

bir fik ir g ib i g elm iy o r.”<br />

“Lütfen, lü tfe n , lü tfe n ! Onu içeri al!”<br />

K apının ö n ü n d e k i Tom, ulu Tannm, o Tom, o Tom, ulu Tunnm,<br />

o g erçek ten Tom .<br />

Sertçe ık ın d ı. T ü m gücüyle ıkındı.<br />

“Nefes a l,” d ed i G ary ona. “Nefes al. Çok az kaldı."<br />

“L ütfen,” d iye yalvard ı Malorie. “Lütfen!"<br />

“BENİ İÇ E R İ A L IN ! İÇ ERİ GİRMEME İZİN VERİN!”<br />

Şimdi O İy m p ia da çığlık atıyordu.<br />

“Onu içeri a l! O Tom."<br />

Alt k a tta k i ç ılg ın lık tüm gücüyle kapıya yükleniyordu.<br />

Tom.<br />

Tom a k lın ı k a ç ırm ıştı. O yaratıklardan birini görmüştü.<br />

Tom a k lın ı k a çırm ıştı.<br />

Onu d u y d u n m u ? S esin i duydun mu? Şu çıkardığı sesi. Ogıiid<br />

aklı a r tık b a ş ın d a olm adığından böyle sesler çıkanyor.<br />

Gary ayağa k a lk ıp tavan arasını boylu boyunca arşınladı.<br />

Yağmur çatıy ı d övü yord u.<br />

301


Ve sonra kapıdaki gürültü kesild i.<br />

Malorie tavan arasının diğer tarafın d aki O iym p ia’ya baktı.<br />

Olympia’nm siyah saçları gölgelere k arışm ıştı. G özleri ise<br />

çakmak taşı gibi parlıyordu.<br />

"Ç ok...az...kaldı,” dedi.<br />

Oiympia’mn bebeği geliyordu. M alorie durduğu yere rağmen<br />

mum ışığında bebeğin dünyaya g elm ek üzere olduğunu<br />

görebiliyordu.<br />

İçgüdüsel olarak ona doğru uzandı am a kad ın tavan arasının<br />

öteki uçundaydı.<br />

"Olympia! Bebeğinin g ö zlerin i k ap atm ayı unutm a. Bebeğinin<br />

gözlerini kap atm ayı...”<br />

Tavan arasının kapısı sert b ir d arb eyle p aram parça oldu.<br />

Kilit de kınlm ışu.<br />

Malorie tüm gücüyle çığ lık attı am a te k duyabildiği, yeni<br />

dünyanın tüm seslerini b astıran k alp a tışla n y d ı.<br />

Sonra sustu.<br />

Gary ayağa kalkıp p encereye yön eld i.<br />

Malorie arkasından gelen g ü rü ltü lü ayak sesle rin i dinledi.<br />

Bebeği dünyaya gelm ek üzereydi.<br />

Basamaklardan iniltiye b en zer b ir ses yü kseld i.<br />

“Kim o?" diye bağırdı M alorie. “K im o? H erkes iyi mi?<br />

Tom, sen misin? Kim o ? ”<br />

Göremediği biri m erdivenleri tırm an ıp tavan arasına çıktı.<br />

Sırü merdivenlere d ö n ü k o lan M a lo rie, O iym p ia’m n yüzündeki<br />

ifadenin acıdan şaşk ınlığa d ö n d ü ğ ü n ü gördü.<br />

Olympia, diye düşündü. S a k ın b a k m a . Ç o k iyi gidiyorduk.<br />

Çok cesurduk. B akm a. Onun y e r in e ç o c u ğ u n a u zan . Tam am en<br />

doğduğunda bebeğinin g ö zlerin i k a p a t. O nun gözlerini koru.<br />

Kendi gözlerini koru. B akm a. O ly m p ia. S a k ın b a k m a .<br />

Ama arkadaşına bunları sö y lem ek için g eç kald ığın ı biliyordu.<br />

302


O ly m p ia ö n e eğildi. Gözleri fal laşı gibi açılırken dudakları<br />

aralan d ı. Y ü zü nde birbirinden kusursuz ûç daire belirdi.<br />

Malorie b ir a n lığ ın a kadının yüzünün şekilden şekle girdiğini<br />

ve ard ın dan p a n ld a d ıg m ı gördü.<br />

“Ç o k g ü z e ls in ," dedi Olympia gülümseyerek. Yüzündeki<br />

çarpık, tu h a f b ir gülüm sem eydi. “Hiç de köıü görünmüyorsun.<br />

B e b e ğ im i g ö rm e k isler misin? Gerçeklen bebeğimi görmek<br />

ister m is in ? ”<br />

B ebek, b e b e k , d iye düşündü Malorie, bebek hâlâ içinde ve<br />

Olympia a k lın ı kaçırdı. Ulu Tannm, Olympia aklını kaçırdı. Üslelik<br />

o lan et o la s ıc a şey benim ve çocuğumun hemen arkasında.<br />

M alo rie g ö z le rin i yum du.<br />

G ö z le rin i k a p a tırk e n mum ışığının ulaşabildiği son nokiada<br />

d ik ilm e k te o la n G ary’nin görüntüsü zihnine bzındı ama<br />

adam h iç d e sö y led iğ i kadar kendinden emin görünmüyordu.<br />

Daha ziy ad e k o rk m u ş bir çocuğa benziyordu.<br />

“O ly m p ia ,” d ed i M alorie. “Bebeğinin gözlerini kapatmalısın.<br />

Û n e d o ğ ru eğ ilm elisin . Bebeğin için."<br />

M alo rie a rk a d a şın ın yüzündeki ifadeyi göremiyordu. Ama<br />

sesi o n d a k i d eğ işim i ortaya koyuyordu.<br />

“N e? B a n a ço cu ğ u m u nasıl yetiştirmem gerekliğini söylemeye<br />

m i k a lk ıy o rsu n ? Sen ne biçim bir kaltaksın? Sen ne<br />

biçim b ir ...”<br />

O iy m p ia’n ın k elim eleri genizden gelen bir hırlamaya dönüştü.<br />

D elilik nöbeti.<br />

G ary’n in h a sta lık lı, tehlikeli kelimeleri.<br />

O lym pia u lu yord u .<br />

M alo rie’n in bebeğ i çıkm ak üzereydi. Ikındı.<br />

Sahip o ld u ğ u n u bile bilmediği bir güçle Malorie havlunun<br />

üzerinde d o ğ ru ltu . O iym pia’nın çocuğunu isliyordu. Onu koruyacaktı.<br />

303


Sonra tOm o acı ve deliliğin içinde Malorie, Olympia'nm<br />

bebeğinin ilk ağlamasını duydu.<br />

Bebeğin gözlerini kapat.<br />

Maiorie’nin bebeği sonunda doğduğunda kadının elleri<br />

bebeğin gözlerini kapatmak için onu bekliyordu. Başı öylesine<br />

yumuşaku ki Malorie ona zamanında ulaştığını düşündü.<br />

“Buraya gel,” dedi bebeği göğsüne götürürken. “Buraya gel<br />

ve gözlerini kapat.”<br />

Gary odanın öteki tarafından gergin bir şekilde güldü.<br />

“İnanılmaz,” dedi.<br />

Malorie etrafına dokunarak bıçağı bulmaya çalıştı. Parmaklan<br />

ona dokunduğunda önce kendi göbek bağını kesti.<br />

Sonra da altındaki kanlı havludan iki tane şerit kesip çıkardı.<br />

Bebeğin bacaklannın arasına dokundu. Bu bir oğlandı ve<br />

bunu söyleyebileceği kimsesi yoktu. Ne kız kardeşi, ne annesi,<br />

ne babası, ne bir hemşire ne de Tom. Bebeğini sıkıca<br />

göğsüne basurdı.<br />

Havlu parçasmı yavaşça oğlanın gözlerine bağladı.<br />

Dünyaya geldiğinde annesinin yüzünü görmesi ne kadar<br />

önemli olabilir ki?<br />

Malorie arkasındaki yaratığın kıpırdandığını duydu.<br />

“Bebek,” dedi Olympia ama sesi resmen çatırdıyordu. Yaşlı<br />

bir kadının sesini kullanarak konuşuyor gibiydi. “Benim bebeğim,”<br />

dedi sevinç çığlığına benzer bir sesle.<br />

Malorie öne doğru kaydı. Bedenindeki kaslar ona direniyordu.<br />

Olympia’nm çocuğuna uzandı.<br />

“İşte, buradayım,” dedi gözlerini bir an olsun açmadan.<br />

“Buradayım Olympia. Kucağıma alıp ona bakmama izin ver.”<br />

Olympia homurdandı.<br />

“Neden sana izin vereyim ki? Neden çocuğumu istiyorsun?<br />

Sen deli misin?”<br />

“Hayır. Sadece onu görmek isliyorum.”<br />

Malorie'nin gözleri hâlâ kapalıydı. Tavan arası sessizdi.<br />

304


Îagmur d am laları usulca çatıya düşüyordu Malorif bedeninin<br />

altındaki kan ın üzerinde ûne doğru İtaydı.<br />

“Ne d ersin ? O nu görebilir miyim? Obir kıı.degıl Gü'<br />

rünûşe göre tahm inlerin doğru çıktı.”<br />

M alorie d eh şete düşmesine neden olan iıyle»int korkunç<br />

bir ses duydu ki döşemenin ortasında kalakaldı<br />

O İym pia b ir şeyler çiğniyordu. Malorie bunun çocuğun<br />

göbek bağı old u ğu n u anladı.<br />

M idesi bulandı. Gözleri hâlâ sımsıkı kapalıydı Kıunuk<br />

üzereydi.<br />

“K ızını g ö reb ilir m iyim ?” diye sormayı becerdi<br />

“İşte burada. B u radal" dedi Oİympia. “Ona bak. Ona bak'’<br />

Sonunda M alorie’nin elleri Olympia'nın bebeğinin üztnndeydi.<br />

Bu g e rçe k le n de bir kızdı.<br />

Oİym pia ayağa kalktı. Sanki yağmur sulanyla dolmuş bir<br />

birikintiye basıyord u. Malorie bunun kan olduğunu biliyordu.<br />

Plasenta, ter ve kan.<br />

“T eşekkür ed erim ,” diye fısıldadı Malorie. “Teşekkür ederim,<br />

O İym p ia.”<br />

M alorie, k ad ın ın bu harekelini, bebeğini ona verişini asla<br />

unutmayacaktı. A klını kaçırmış olmasına rağmen çocuğu için<br />

en doğru şeyi yap tığı o an asla aklından çıkmayacakn<br />

Malorie ik in ci havlu parçasını bebeğin gözlerinin çeiTcsıne<br />

bağladı.<br />

Oİympia tökezleyerek örtülü pencereye, Gary'nın dikildiği<br />

yere doğru ilerledi.<br />

O şey hâlâ M alorie'nin arkasında bekliyordu ve harekcısızdı.<br />

M alorie iki bebeği de kucağına alıp kanlı, ıslak parmaklannı<br />

çocu k ların gözlerine siper etti. İki bebek de ağlıyordu<br />

Ve aniden O İym pia bir şeylerle uğraşmaya, bir şeyleri sürüklemeye<br />

başladı.<br />

Tırmanışa geçm iş gibiydi.<br />

“O İym pia?”<br />

305


Çıkan sesim icn (Myrapia’nuı bir şey k r kurm aya çatışn^H<br />

tahmin rttL<br />

“Oiyıapia? Ne yaptycwsan O Iy n p ia? Gaeyt


Ama o fcytn kendlaine dopv<br />

M ı ımjpııAt kt<br />

knctrrl bofauna dizildi. O şeyia bir (aaaı iyofeMytOiMly'<br />

it?) Malorieüln dudakknmn dibtnd* hıeM e M a .<br />

Malorie nefes ahnakıan bs«ka Mçblr «ty yepmto^ ttfem<br />

hık bpırdatm adı. Tavan aıaıı sciMidl<br />

Yarundakl şeyin sıcakltfını htıredebftyoıda<br />

S h annon, d iy e d ü ş ü n d ü , h tla lla ra bak. B iv han ly sıto ı<br />

Sow v e b a n a .<br />

Bebeklerin gözleri üzerindeki eHcrlac oıUüandı.<br />

Arkasındaki şeyin geri çekildi|lııi duydu Ondan utU m<br />

yor gibiydi. Uzaklaşıyordu.<br />

Sonra duraksadı. Durdu.<br />

Malorie ahşap basamakların cauıdadığmı duydu, lunuo<br />

merdivenlerden inen birinin sesi olduğundan enİB oUaktan<br />

jo en hakim obnaya çalıştığı htçlunklonu seıbem brato.<br />

Ayak sesleri gittikçe uzaklaşıyordu. Gittikçe b^nidcşi'<br />

yordu. Sonra duyulmaz oldu.<br />

“Bizi bırak u ,” dedi bebeklere.<br />

Şimdi Gary’nin hareket ettiğini doyabiliyordu.<br />

“Sakın bize yaklaşm al' diye bağırdı gözleri kap^ bk fc-<br />

kilde. “Sakın bize dokunayım demel'<br />

Ona dokunm adı. Yamndan geçip gitti ve baattaaUaf tekrar<br />

çaurdadı.<br />

Alt kata indi. Kimin hayatta haltp kimin öldüğüne kakacak.<br />

Derin derin iç geçirdi, yoıgunluktan her yeri ağrıyordu.<br />

Kan kaybından. Bedeni ona uyumasını söylüyordu. Maknie<br />

ve bebekler tavan arasında yalnızdı. Uzanmaya çahştı. Buna<br />

ihtiyacı vardı ama bunun yerine beklemeyi tercih etti. Diıüe-<br />

dL Dinlendi.<br />

Ne kadar zam an geçti? Bebekleri ne kadar zamaadhr koflarımda<br />

tutuyorum?<br />

Ama yeni bir ses tûm rahatlığııu al^ götürdü Ah kattan<br />

gcUyordu. Eski dünyada sık sık karştlaştığ^ scsM cn hiriyâ<br />

307


O lj'inpia tavan a rasın ın p e n c e re sin d e n aşağı sallanıyordu.<br />

En azından G ary ö y le d em işti.<br />

Rüzgâra kapılan b ed en i sertçe eve çarp ıy o rd u .<br />

Alt katta ise bir şey çalıy o rd u .<br />

Bu bir telefondu. T elefon çalıy o rd u .<br />

M alorie telefonu n sesi y ü z ü n d en n e re d e y se b ü y ü len m işti.<br />

Bunun gibi bir ses d uym ayalı n e k a d a r o lm u ştu ?<br />

Biri onlan anyord u .<br />

Biri aram alanna d ön ü y ord u .<br />

M alorie p lasen tan ın için d e k a y a ra k d ö n d ü . K ızı ku cağ ı­<br />

na koyup nazikçe tişö rtü y le sard ı. B o ş e lin i k u lla n a ra k m erdivenlerin<br />

tepesini b u ld u . B a sa m a k la r e p e y ce d ik ti. E skiydi.<br />

Henüz doğum yap m ış b ir k a d ın ın k e s in lik le k u llan m am ası<br />

gereken türdendiler.<br />

Ama telefon çalıyord u . B iri o n la n a rıy o rd u v e M alo rie telefona<br />

cevap verecek ti.<br />

Z ııııııııııır<br />

Havludan kestiği göz b a g la n n a ra ğ m e n b e b e k le re g ö zlerini<br />

kapalı tu tm alan m söy led i.<br />

Bu cüm le, son raki d ö rt y ıl b o y u n c a o n la ra e n s ık tekrarlayacağı<br />

şey o lacaktı. Ve o n u a n la y a m a y a c a k k a d a r k ü çü k olsalar<br />

bile h içb ir şey b u n u te k ra rla m a sın a e n g el o lam ayacaktı.<br />

Zıııım ııur<br />

Kalçasını d ö şem en in k e n a n n a k a d a r k a y d ırd ı ve b acaklannı<br />

aşağıya sallayarak ayağ ın ı ilk b asarn ay a k o y d u . Bedeni<br />

durması için ona yalv an y ord u .<br />

Ama basam aklan in m ey e d ev am etti.<br />

A nık basam aklann b a şın a g e lm işti. O ğ la n ı sağ k o lu n a aldı<br />

ve eliyle çocuğun yü zünü ö rttü . K ız h â lâ tişö rtü n ü n için d ey ­<br />

di. Gözleri kapalıydı ve d ü nya k a p k a ra y d ı. U y k u y a o kadar<br />

çok ihtiyacı vardı ki m erd iv en lerd en k a y ıp d ü şse b ile d oğrudan<br />

uykuya dalabilirdi. A m a y ü rü d ü , a d ım a tm a k ta n vazgeçmedi<br />

ve telefonu yol g ö stericisi o la ra k k u lla n d ı.<br />

308


Z ııiM m ıııııııiM iııır<br />

A yaklan ik in c i katın beyaz koridora boyunca uzanan<br />

açık m avi re n k li halıya dokundu. Gözleri kapalı olduğundan<br />

renkleri görem iyord u. Tıpkı Jules’un sağdaki duvara dayanmış<br />

vaziyette yüzükoyun yerde yattığım, başının hizasından<br />

başlayıp yere koyduğu ellerine kadar uzanan beş kan lekesini<br />

görmediği gibi.<br />

M erd iv en lerin başında duraksadı. Derin derin nefes aldı.<br />

Kendini b u n u yapabileceğine inandırdı ve yoluna devam etli.<br />

C heryT in yan ından geçti ama bunu bilmiyordu. Henüz<br />

değil. C h eryT in yüzü zemin kata, ayaklan ise ikinci kata bakıyordu.<br />

B ed e n i doğal olamayacak kadar korkunç bir şekilde<br />

bükülm üştü.<br />

M alorie b u n u bilm eden kadının ölû bedeninin sadece birkaç<br />

san tim yan ın d an geçti.<br />

M erd iv en leri indiğinde az kalsın Felbt’e dokunacakû. Ama<br />

dokunm adı. D aha sonra yüzündeki deliklere dokunduğunda<br />

nefesini tu tacaktı.<br />

Z ııııııııııııııım ıııır<br />

Sibirya k u rtların ın birinin yanından geçtiğine dair en ufak<br />

fikri yoktu . D uvarın dibinde yığılıp kalmıştı; duvarda koyu<br />

mor ren k li b ir leke vardı.<br />

B u ra d a h â lâ biri var mı, diye sormak istiyordu. Bunu haykırmak<br />

istiyord u. Ama telefon çalıyordu ve ona yanıl verene<br />

kadar susm ayacağına inanıyordu.<br />

Sırtını duvara vererek sesi takip etli.<br />

K ırık cam lard an içeri yağmur ve rüzgâr giriyordu.<br />

T ele/on a cev a p vermeliyim.<br />

G özlerini açacak olsaydı evin her yanına bulaşmış kanlan<br />

hazm etmesi m üm kün olmayacaktı.<br />

Z ıım ıın ııııııııııııır<br />

Bunların tüm ünü daha sonra görecekti. Ama o anda telefonun<br />

sesi o kadar yüksek ve o kadar yakındı ki.<br />

309


M alorie sırtın ı duvara d ayayıp d ö n d ü ve so n ra işk en cey e<br />

benzer bir acı içinde halıya ad ım a ttı. T elefo n k ü ç ü k seh p an ın<br />

üzerinde duruyordu. B ed en in in h e r s a n tim e tre k a re s i ağrıyor,<br />

yanıyordu. O ğlanı k u ca ğ ın d a k i k ız ın y a n ın a k o y a ra k elini<br />

uzattı ve d u rm aksızın çalan te le fo n u kav rad ı.<br />

“A lo ?”<br />

“A lo.”<br />

Bu bir adam dı. S esi so n d ere ce s a k in g e liy o rd u . O ana hiç<br />

uygun değildi.<br />

“K im sin iz?” diye sord u M a lo rie.<br />

E lindekinin b ir telefo n o ld u ğ u n u g ü ç lü k le an lad ı.<br />

“Benim adım R ick . M e sa jın ız ı b irk a ç g ü n ö n c e ald ık. O<br />

sırada size d ö n em eyecek k a d a r m e şg u ld ü k . A d ın ız n e d ir?”<br />

“Siz k im sin iz?”<br />

“Tekrarlıyorum , b e n im ad ım R ick . T o m ism in d e b ir adam<br />

bize m esaj b ıra k m ış.”<br />

“Tom .”<br />

“Evet. O da sizin le b irlik te y a şıy o r, d eğ il m i? ”<br />

“Benim adım M a lo rie .”<br />

“İyi m isin M alorie? S e sin ç o k k ö tü g e liy o r.”<br />

M alorie derin b ir n efes ald ı. B ir d a h a a sla iy i o la m a y a cağını<br />

düşünüyordu.<br />

“Evet,” diye yan ıtlad ı. “İy iy im .”<br />

“Şu anda pek z a m an ım ız y o k . O ld u ğ u n y erd e n ayrılm aya<br />

ne dersin? Daha gü venli b ir y ere g itm e y e ? Y a n ıtın ın evet olacağını<br />

farz ediyorum .”<br />

“Evet,” dedi M alorie.<br />

“O zaman şöyle y ap a ca k sın . E ğ e r m ü m k ü n s e sö y led ik le rimi<br />

yaz. Kalem in var m ı? ”<br />

M alorie evet deyip T o m ü n te le fo n re h b e rin in y a n ın a koyduğu<br />

kalemi aldı.<br />

Bebekler ağlıyordu.<br />

“Sanınm yanında bir b e b e k v a r.”<br />

310


“E v e t."<br />

“D aha iyi b ir yer bulmayı istemenin nedeninin bu olduğunu<br />

varsayıyoru m . M alorie, şunlan yapacaksın. Nehirden gel.”<br />

“N e ? ”<br />

“N eh ird e n gel. Nerede olduğunu biliyor musun?"<br />

“E -ev et. N erede olduğunu biliyorum. Evin hemen arkasında.<br />

K u y u d an yüz m etre kadar uzakta olduğunu söylemişlerdi.”<br />

“G ü z el. N ehirden gel. Yapacağınız en tehlikeli şeylerden<br />

biri o la ca k am a sen ve Tom onca zaman boyunca hayatla kalabildiğinize<br />

göre bunun da üstesinden gelebilirsiniz. Sizi harilada<br />

b u ld u m ve gördüğüm kadanyia en az otuz kilometre kai<br />

etm eniz g e rek e ce k . Şimdi. Nehir kollara aynlacak..."<br />

“N e y a p a ca k ? ”<br />

“Ü zgü n ü m . Ç o k aceleci davrandım. Ama sizi yönlendirdiğim<br />

yer ç o k daha güvenli bir yer.”<br />

“Bu n asıl o lu y o r?”<br />

“P ek â lâ , ilk olarak hiç penceremiz yok. Suyumuz akıyor<br />

ve k en d i seb z em iz i kendimiz yetiştiriyoruz. Son günlerde bulabileceğin<br />

en korunaklı yerlerden biri. Yeterince yalak odamız<br />

var. G ü z el odalar. Çocuğumuz öncekine göre daha iyi<br />

durumda olduğum uza inanıyor."<br />

“O rad a kaç k işisin iz?”<br />

“Yüz s e k iz .”<br />

Bu sayı M alorie için herhangi anlam ifade edebilirdi. Milyonlar<br />

o lsa b ile ne değişirdi?<br />

“A ma ö n c e buraya nasıl geleceğinizi açıklamama izin ver.<br />

Nereye g id eceğ in i öğrenmeden telefon hattınm kesilmesi tam<br />

bir felaket o lu r.”<br />

“T a m a m .”<br />

“N eh ir d ö rt kola ayrılacak. Senin takip etmen gereken,<br />

sağdan İk in cisi. Sağdaki sazlıklara yapışıp bunun üstesinden<br />

gelmeyi b ekleyem ezsin. Zor olacak. Ve gözlerini açmak zorunda<br />

k a la caksın .”<br />

311


M alorie yavaşça başını iki yana sallad ı. H ay ır.<br />

Rick konuşm ayı sürdürdü.<br />

“Ve zam anı geldiğini b ö y lelik le a n la y a ca k sın ," dedi adam.<br />

“Bir kayıt duyacaksın. B ir ses. B ü tü n gü n b o y u n ca n eh rin k e­<br />

narında oturam ayız. Bu ç o k te h lik e li. B u n u n y erin e oraya bir<br />

hoparlör koyduk. H areketle tetik len iy o r. B u n u n gib i cihazlar<br />

sayesinde tesisim izin etrafın d aki o rm a n lık alan ı ve n eh ri yakından<br />

takip edebiliyoruz. H o p arlö r d evreye gird iğinde kayır<br />

otuz dakika boyunca k en d in i tek ra r ed e cek . O n u d uyacaksın.<br />

Epeyce yüksek sesli ve net. S esi d u y d u ğu n d a ise g ö zlerin i a ç­<br />

mak zorunda kalacaksın ."<br />

“Teşekkürler R ick am a b u n u y a p a m a m .”<br />

M alorie’nin sesi yansızd ı. P aram p arçay d ı.<br />

“Bunun korkutu cu o ld u ğu n u b iliy o ru m . K e sin lik le öyle.<br />

Ama sanırım her şeyin b ir b ed eli var. B aşk a seçen e ğ in iz y o k .”<br />

M alorie telefonu kap atm ayı d ü şü n d ü am a R ic k kon u şm a­<br />

yı sürdürdü.<br />

“Burada çok güzel g elişm eler var. H er g ü n ile rle m e kaydediyoruz.<br />

Tabii ki h ayatlarım ız e sk i y a şa m la rım ız a h iç b en z e­<br />

miyor ama elim izden gelen i y a p ıy o ru z .”<br />

M alorie ağlamaya b aşlad ı. B u a d a m ın o n a sö y led ik le ri ona<br />

umut mu veriyordu? Yoksa u zu n z a m a n d ır h isse ttiğ i in a n ılmaz<br />

umutsuzluğun farklı b ir türü m ü yd ü ?<br />

“Bana söylediklerinizi y a p a rsa m ,” d ed i M a lo rie , “sizi orada<br />

nasıl bulacağım ?"<br />

“Kollardan sonra m ı?”<br />

“Evet.”<br />

“Bir alarm sistem im iz var. D u y acağın kay d ı te tik le y e n teknolojiyle<br />

aynı şekilde çalışıyor. D o ğ ru k a n a la g ird iğ in zam an<br />

doksan metre daha ilerleyeceksin . S o n ra b iz im alarm sistemimizi<br />

letikleyeceksin. B ir p a rm a k lık in e c e k ve oraya sıkışıp<br />

kalacaksın. Biz de p a rm aklık lan n a rasın a sık ışa n şey in ne olduğunu<br />

görm ek için geleceğ iz.”<br />

M alorie ürperdi.<br />

312


“ö y le m i?” diye sordu.<br />

“Evet. Sesin kulağa biraz şüpheci geliyor.”<br />

Eski dünyaya ait görüntüler Malorie'nin zihnine akın elli<br />

ama her b irin e, adamın anlattığı yer güzel, kölu, şu anda olduğu<br />

yerden daha iyi ya da daha beler olsa bile bir daha asla<br />

özgür olam ayacağını hatırlatan bir tasma, bir zincir, içgüdüsel<br />

bir his e şlik ediyordu.<br />

“O rada kaç kişisiniz?” diye sordu Rick.<br />

M alorie evin sessizliğini dinledi. Pencereler kmlmıştı. Büyük<br />

ih tim alle kapı da açıklı. Ayağa blkmak, kapıyı kapatmak,<br />

p en cereleri örtmek zorundaydı ama bunlann tümü sanki<br />

başka b irin in başına geliyormuş gibiydi.<br />

“Ü ç,” dedi cansız bir şekilde. “Sayıda bir değişiklik olursa...”<br />

“O kon u d a endişelenme Malorie. Kaç kişi gelirseniz gelin<br />

sorun değil. B irkaç yüz kişiye yetecek kadar yerimiz var ve<br />

daha fazlası üzerinde çalışıyoruz. Sadece elinizi olabildiğince<br />

çabuk tu tu n .”<br />

“R ick , bana hem en yardım edebilir misin?"<br />

R ick’in d erin bir nefes aldığını duydu.<br />

“Ü zgü nüm M alorie. Bu çok büyük bir risk. Bana burada<br />

ihtiyaçları var. Bunun kulağa bencilce geldiğini biliyomm<br />

ama k o rk arım sen in bize gelmen gerekecek."<br />

M alorie sessizce başıyla onayladı. Tüm acımasızlığa, kayıplarına<br />

ve acısına rağmen bü adamın güvende kalması gerektiğini<br />

b iliy o r ve buna saygı duyuyordu.<br />

Tek sorun şu ki şu anda gözlerimi açamam ve kucağımda henüz<br />

dü n yayı g örm em iş iki tane minicik bebek var. Oda çiş, katı<br />

ve ölüm k o k u y o r O daya dışandan hava doluyor Hava soğuk ve<br />

bunun pencerenin kırıldığı ya da sokalı kapısının açık olduğt<br />

anlam ına g eld iğ in i biliyorum . Tehlikeli bir şekilde açılı olduğu<br />

nu. S ö y led iklerin in hepsi kulağa harika geliyor Rick, gerçekçi<br />

öyle a m a tek b a şım a tuvalete bile nasıl gideceğimi düşünüıhe<br />

nehirde d o k san kilom etrelik bir yolculuğa çıkabileceğimde<br />

emin değilim .<br />

313


"Malorie, seni ara sıra kontrol edeceğim. Tekrar arayacağım.<br />

Yoksa hemen yola çıkmak nu istersin?”<br />

"Bilmiyorum. Ne zaman gelebileceğime dair hiçbir fikrim<br />

yok.”<br />

"Tamam.”<br />

“Fakat teşekkür ederim.”<br />

Malorie hayatı boyunca asla böylesine içten teşekkür<br />

etmemişti.<br />

"Seni bir hafta sonra tekrar arayacağım Malorie."<br />

"Tamam."<br />

“Malorie?”<br />

"Eğer aramazsam ikimizden birinin telefon hattı kesilmiş<br />

olabilir. Sadece burada olacağımıza inan, istediğin zaman gel.<br />

Seni bekliyor olacagu."<br />

“Tamam,” dedi Malorie.<br />

Rick, Malorie’ye kendi numarasını verdi. Malorie kalemi<br />

kullanarak ama gözlerini bir an olsun açm adan telefon numarasını<br />

açık durumdaki telefon rehberine yazdı.<br />

“Hoşçakal Malorie.”<br />

“Hoşçakal.”<br />

Telefonla yapılan her zamanki, günlük konuşmalardan biri.<br />

Malorie telefonu kapattı. Sonra başını göğsüne düşürüp<br />

ağlamaya başladı. Kucağındaki bebekler kıpırdanıyordu. Hiç<br />

durmadan yirmi dakika daha ağladı. Ta ki kilerin kapısını tırmalayan<br />

bir şeyin sesini duyana kadar. Bu, Victor’du. Dışan<br />

çıkmak için havlıyordu. Bir şekilde kilere kilitlenip kalmıştı.<br />

Belki de başına gelecekleri bilen Jules onu oraya kapatmıştı.<br />

Battaniyeleri yeniden önüp kapılan kapanıktan sonra süpürge<br />

saplanndan birini kullanarak evin her yerini kontrol<br />

edecekü. Kendini gözlerini açabilecek kadar güvende hissettiğinde<br />

aradan alu saat geçmiş olacaktı. O noktada, bebeğini<br />

doğururken evde olup bitenler tüm acımasızlığıyla gözler<br />

önüne serilecekü.<br />

314


Ama on d an önce Malorie sımsıkı kapatlığı gözleriyle ayağa<br />

kalk acak vc kilere giden merdivenlere ulanmak için oturma<br />

od asından çıkacaktı.<br />

Ve o rad a T om ’un cesedinin yanından geçecekti<br />

C esed in ona ait olduğunu anlamayacaktı. Seker torbalarından<br />

b irin e çarplığını düşünecekti. Ardından, kuyu suyuyla<br />

dolu k o v a n ın önünde yere çöküp kendini ve çocuklan temizlemeye<br />

koyulacak tı.<br />

S o n rak i aylarda Rick’le defalarca telefonda konuşacaktı.<br />

Ama kısa zam an sonra evin telefon hattı kesilecekti.<br />

Evi cesetlerd en ve kandan anndırması allı ayını alacaklı.<br />

Kilere ulaşm ay a çalışan Don’un cesedini muıfagın zemininde<br />

bulacaktı. S a n k i kaybettiği aklını Gary’den geri isteyecekmiş<br />

gibi d eliye d ö n m ü ş bir halde oraya koşmuştu. Gary’yi arayacaktı.<br />

H em de h er yerde. Ama onun izine dahi rastlayamayacaktı.<br />

O n u asla aklından çıkarmayacaktı. Onunla brşılaşma<br />

ihtim alini. D ışarıda. Dünyada.<br />

Ev a rk a d a şla n n ı arka bahçedeki kuyunun ardına yanm<br />

bir daire çiz e cek şekilde gömecekti. Kendisi ya da çocuklar<br />

için su çek m ey e gittiğinde gözleri bağlı vaziyette kazdığı ve<br />

doldurduğu m ezarlan n engebeli dokusunu sonsuza dek hissedecekti.<br />

Tom ’u eve m üm kün olduğunca yakın gömecekti. Çocukları<br />

tem iz hava alm alan için gözleri bağlı bir halde çıbrdıgı<br />

çim enlik alana. R u hlannın olabildiğince özgür bir şekilde dolanabileceği<br />

um duğu bir yere.<br />

Rick’in telefond a ona tarif ettiği yere yakında gelip gelmeyeceğine<br />

d air sorduğu soruya evel brşılıgını vermesi dört yılını<br />

alacaktı.<br />

Ama şim d i kendini temizliyordu. Çocuklan yıbmaya çalışıyordu.<br />

Ve b eb ekler ağlıyordu.<br />

315


T om ün kayda alınmış sesi durmadan kendini tekrar ediyordu.<br />

Bir m esaj bırakıyordu.<br />

“...İk i yüz yetm iş üç Shillingham. Benim adım Tom. Telesekreterinize<br />

ulaşm anın beni nasıl rahatlattığını eminim lahmin<br />

edebiliyorsu nu zdur...”<br />

G öz b agı gözlerinden bir santim kadar uzakta tutuluyordu.<br />

E lin i kald ırıp parmaklannı siyah renkli kumaşa götürdü.<br />

Bir an lığ ın a o ve yaratık aynı göz bağını tuttular. Bu yaratık<br />

ya da o n u n gib ileri Shannon’ı, annesini, babasını ve Tom’u<br />

ondan k o p a rıp alm ışlardı. Bu şey ve onun gibi şeyler, çocuklannın<br />

ço cu k lu ğ u n u çalmıştı.<br />

M alorie b ir şekild e korkmuyordu. Ona yapabilecekleri her<br />

şeyi z a te n yapm ışlardı.<br />

“H ayır,” d ed i kum aşa asılarak. “Bu benim.”<br />

Bir a n lığ ın a b içb ir şey olmadı. Sonra yüzüne bir şey dokundu.<br />

M a lo rie suratın ı ekşitti. Ama yüzüne dokunan, yeniden<br />

b u rn u ve şakakları üzerindeki yerini alan göz bağıydı.<br />

G ö z le rin i a ç m a k zoru n d a kalacofesın.<br />

Bu d o ğ ru y d u . Tom ’un sesi, Rick’in nehrin kollara ayrıldığı<br />

yere g e ld ik le rin i gösteriyordu. Bir zamanlar evin oturma odasında<br />

o tu ru p , b e lk i d e b iz e z arar vermek islemiyorlordır, dediği<br />

ses to n u yla kon u şu y ord u . B elki de bize yaptılılanııdan ölürü<br />

317


ş a ş k m h k d u y u y orlard ır. B u b i r ç a k ı ş m a M a lo r ie . O n la n n d ü n ­<br />

y a sı ve b iz im k i. S a d e c e b ir k a z a . B e lk i d e b i z e z a r a r v erm e k te n<br />

h oşlan m ıy orlard ır.<br />

Ama a m a ç la n h e r n e o lu rsa o ls u n M a lo r ie g ö z le rin i a ç m a k<br />

zorundaydı ve en az b ir ta n e si y a k ın la rın d a y d ı.<br />

Ç o c u k la n m n in a n ılm a z ş e y le r y a p tığ ın ı g ö r m ü ş tü . T elefo n<br />

rehberinin sa y fa la n n ı şö y le b ir ç e v ir d ik te n s o n ra M a lo r ie ’n in<br />

adım n yüz a ltın c ı sayfad a o ld u ğ u n u s ö y le m iş ti. E p e y c e y a ­<br />

kındı. Ve M alo rie, o an d a o n la rd a n y in e b ö y le s in e in a n ılm a z<br />

b ir hareket b ekliy o rd u .<br />

Suyun so l tarafın d a h a r e k e tle n m e o ld u . Y a ra tık g ö z b a ğ ın a<br />

dair ilgisini k ay b ed ip u z a k la şm ış ya d a M a lo r ie ’n in b ir s o n ­<br />

raki h am lesin i g ö rm e k iç in b e k le m e y i te r c ih e tm iş o la b ilird i.<br />

“O ğ lan ?” dedi. D a h a fa z la sın ı s ö y le m e s in e g e r e k y o k tu .<br />

Ç ocu k soru su n u a n la m ıştı.<br />

Ç o cu k b a şla n g ıçta sessiz d i. D in liy o rd u . S o n r a y a n ıt verdi.<br />

“Bizi terk e d iy o r A n n e c iğ im .”<br />

U zakta ç ığ lık la r a tm a k ta o la n k u ş la r a v e T o m ’u n h o p a r­<br />

lörlerden y ü k selen o g ü z e l, s a k in le ş tir ic i s e s in e ra ğ m e n s e s ­<br />

sizlikle dolup taşan b ir a n y a şa d ıla r. O ş e y d e n e tra fa s e s s iz lik<br />

yayılıyordu.<br />

O anda nered eyd i?<br />

Ö zgür kalan k a y ık a k ın tıy a k a p ıld ı. M a lo r ie ö n le rin d e k i<br />

su sesinin, n ehrin k o lla ra a y rıld ığ ı y e r d e n g e ld iğ in i b iliy o rd u .<br />

Fazla zam anı yoktu.<br />

“O ğlan,” dedi k u p k u ru b ir b o ğ a z la . “B a ş k a b ir şey d u y u ­<br />

yor m usun?"<br />

Oğlan suskundu.<br />

“O ğlan?”<br />

“Hayır, A nneciğim . D u y m u y o ru m .”<br />

“Em in m isin ? B u n d a n k e s in lik le e m in m is in ? ”<br />

Sesi kulağa k o rk u n ç g e liy o rd u . H a z ır o ls a d a o lm a s a da o<br />

an gelip çalm ıştı.<br />

318


“E v e t , A n n e c iğ im . Yine yalnızız.”<br />

“Nereye gitti?”<br />

“Uzaklara.”<br />

“Hangi yönden gitti?”<br />

Sessizlik. Sonra, “Arkamıza doğru gitti Anneciğim."<br />

“K ı z ? ”<br />

“E v e t. A r k a m ız a d oğru gitti Anneciğim.”<br />

Malorie sessizdi.<br />

Ç o c u k l a r o ş e y in ark alan n d a olduğunu söylüyorlardı.<br />

Y e n i d ü n y a d a g ü v en ebileceğ i tek bir şey varsa o da çocukla<br />

rın ı iy i y e tiş tir m e y i b e cerm iş olmasıydı.<br />

Onlara güveniyordu.<br />

Güvenmek zorundaydı.<br />

Ş im d i T o m ’u n se s iy le aynı hizadaydılar. Sanki Tom da b -<br />

y ık ta o n la r la b ir lik te y d i.<br />

S o n r a a n id e n b u n u n b ir işaret olduğunu düşündü. Tom<br />

o ra d a y d ı. T o m o n u n la y d ı. Bu sayede hayatta b lacak ıı.<br />

Sertçe yutkundu.<br />

Dudaklarına düşen gözyaşlannı sildi.<br />

Sonra derin bir nefes aldı.<br />

S o n r a o n u h is s e tti. T ıp k ı Tom ve Jules’a kapıyı açtıklan<br />

and a h is s e t tiğ i g ib i. T ıp k ı G ary’yi kapının önüne koyduklannı<br />

s a n d ı k la n a n d a o ld u ğ u gibi.<br />

A r a d a k a la n z am an .<br />

G ö z le r in i a ç m a y a k a ra r verdiği anla gözlerini açtığı an arasında<br />

g e ç e n s ü r e .<br />

M a lo r ie n e h r in k o lla n n a döndü ve gözlerini açtı.<br />

B a ş la n g ıç ta g ö z le r in i k ısm ak zorunda kaldı. Ama güneş<br />

ışığı y ü z ü n d e n d e ğ il, renkler yüzünden.<br />

N e fe s i k e s ilin c e e lin i ağzına götürm ek zorunda kaldı.<br />

Z ih n in d e k i tüm düşünceler, endişeler, kaygılar ve umutlar<br />

b o şa lıp g itm işti. Gördüklerini tarif edecek hiçbir kelime<br />

bilm iyordu.<br />

319


Sürekli değişiyordu. Sonsu zd u . O la ğ an ü stü y d ü .<br />

B ak S han n on ! B u lu tla r b iz im s ın ıfta k i A n g e la M a rkle'a<br />

ben ziy or!<br />

Eski hayatında bundan ço k d aha p arlak b ir d ü nyaya b a k a ­<br />

bilir ve gözlerini kısm ak zoru n d a d ah i k alm azd ı. A m a o anda<br />

gözlerinin önü ndeki g ü zellik c a n ın ı y a k ıy o rd u .<br />

Sonsuza dek bakabilirdi. E n azın d a n b irk a ç sa n iy e daha<br />

bakabileceği kesindi. A m a T o m ü n sesi o n u k e n d in e getird i.<br />

Ağır çek im d ey m işçesin e sesin geld iğ i y ere d o ğ ru eğilip<br />

T om ü n d udaklarından sö k ü le n s ö z c ü k le r in h e r b irin in tadını<br />

çıkardı. Sanki orad aym ış g ib i. O n a b a şa rm a sın a ç o k az<br />

kaldığını söylerm iş gibi. M alo rie so n su z a d ek g ö z le rin i a çık<br />

tutam ayacağını biliyordu. G ö z le rin i te k ra r y u m m a lıy d ı. Bu<br />

harika dünyayla bağını kesm eliy d i.<br />

G özlerini kapattı.<br />

A rnk çok yakından tanıd ığı k a ra n lığ a geri d ö n d ü .<br />

Ve kürek çekm eye başlad ı.<br />

Sağdan ik in ci kanala y a k la ştık la rı sırad a y ılla rd ır k ü re k ç e ­<br />

kiyorm uş gibi hissetti. A nılar. H am ile o ld u ğ u n u ö ğ ren d iğ in ­<br />

de, Shannon’ın cesed in i b u ld u ğ u n d a, g a z e te d e k i ila n a yan ıt<br />

verdiğinde olduğu kişiyle b irlik te a sılıy o rd u k ü re k le re . Eve<br />

geldiğinde, ev arkadaşlarıyla ta n ıştığ ın d a ve O iy m p ia ’yı iç e ­<br />

ri alm ak için oy ku llan d ığ ın d a o ld u ğ u k işiy le b irlik te . G ary<br />

geldiğinde olduğu kişiyle b irlik te k ü re k çek iy o rd u . D o n alt<br />

kattaki pencereleri örten b a tta n iy e le ri in d irirk e n tavan arasındaki<br />

havlunun üzerinde d o ğu m y a p m a k ta o la n h aliyle.<br />

Artık daha gûçlüydü. D aha cesu rd u . B ö y le b ir d ü n y ad a tek<br />

başına iki çocuk yetiştirm işti.<br />

Malorie değişm işti.<br />

Kayık kanalın k en a n n d a k i sa z lık la rd a n b irin e d o k u n d u ­<br />

ğunda aniden sarsılınca M alorie k a n a la g ird ik le rin i an lad ı.<br />

O noktadan sonra, koca evin için d e y a p a y a ln ız b ir hald e<br />

çocuklan kucağına aldığı anda old u ğu k işiy e d ö n ü ştü . D ört<br />

320


yıl. O n la n eğitm iş, yetiştirmiş, her geçen gün daha tehlikeli<br />

bir hal alan dünyadan korumuştu. Tom’la, söylediği onlarca<br />

şeyle, o n u n için yaptığı sayısız iyilikle birlikle kürek çekiyordu.<br />

Tom ona ilham kaynağı olmuş, ona cesaret vermiş ve kılını<br />

kıp ırd atm ad an oturup seni parçalara ayırmasını beklemek<br />

yerine d elilik le mücadele etmenin daha iyi bir yolu olduğuna<br />

inanm asın ı sağlam ıştı.<br />

K ayık arlık daha hızlı ilerliyordu. Rick lelikleme mekanizm<br />

asına ulaşana kadar sadece doksan metre daha gitmeleri<br />

g erek eceğ in i söylem işti.<br />

O sab ah uyandığında olduğu kişiyle birlikte küreklere asılıyordu.<br />

Sisin onu ve çocuklan Gary gibi birinden gizleyeb<br />

ileceğ in i düşünen haliyle. Oysaki Gary hâlâ dışanda olabilir,<br />

n e h ir boyu nca attıkları her adımı takip ediyor olabilirdi.<br />

K u rtların saldırısına uğradığında olduğu kişiyle kürek çekti.<br />

T ekned eki adam deliye döndüğü, kuşlar aklını kaçırdığı ve<br />

hayatı b o y u n ca en çok korktuğu yaratık yegâne korunma mek<br />

an izm asıy la, g ö z bağıyla oynadığı sırada olduğu kişiyle.<br />

G ö z le rin in üzerindeki kumaş parçasını ve onun için olan<br />

a n lam ın ı düşünen Malorie, kulaklan sağır edici metalik bir<br />

p atlam ayla yerinden sıçradı.<br />

K ayık b ir şeye çarpmıştı. Malorie çabucak çocuklan kontrol<br />

etti.<br />

P arm ak lık lara çarptıklannı biliyordu. Rick'in alarmını telik<br />

lem işlerd i.<br />

K albi göğsünden fırlayacakmış gibi atan Malorie’nin artık<br />

k ü re k çekm esine gerek yoktu. Başını gökyüzüne kaldtnp<br />

h aykırd ı. Bu rahatlamaydı. Bu öfkeydi. Bu her şeydi.<br />

“B u rad ayız,” diye bağırdı tüm gücüyle. “Buradayız!"<br />

S a zlık ların içinde bir hareketlenme oldu. Bir şey hızla<br />

ü zerlerin e doğru geliyordu.<br />

M a lo rie ’nin elleri hâlâ küreklerdeydi. Sonsuza kadar bu<br />

pozisyonda kalacağa benziyordu.<br />

321


o sırada koluna bir şey d okununca yerinden sıçrad ı.<br />

“Sorun yok,” dedi bir ses. “B enim adım C o n stan ce. Sorun<br />

yok. Rick’le birlikteyim .”<br />

“Gözlerin açık m ı? !”<br />

“Hayır. Göz bağım var.”<br />

M alorie’nin zihni her nasılsa ona tanıd ık gelen seslerle<br />

doldu.<br />

K adın lan n sesi böyle olurdu. O lym pia a k lın ı kaçırd ığından<br />

beri başka bir kadının sesini d uym am ıştı.<br />

“Yanımda iki çocuk var. Sadece ü çü m ü z v a rız .”<br />

“Çocuklar m ı?” dedi C onstance anid en hey ecanlanarak.<br />

“Elimi tut, sizi kayıktan çıkaralım . Sizi T u cker’a g ö tü receğ im .”<br />

“Tucker m ı?” M alorie duraksadı.<br />

“Evet, sana göstereceğim ; orad a y aşıy o ru z. B iz im te sisim<br />

iz.”<br />

C onstance, M alorie’nin ö n ce ço cu k la rı a lm asın a yardım<br />

etti. M alorie’yi kayıktan çekip çık a rırla rk e n e lle ri sık ıca b irb i­<br />

rine kenetlenm işti.<br />

“Silah taşıdığım için ku su ru m a b a k m a y ın ,” dedi C o n sta n ­<br />

ce çekingen bir tavırla.<br />

“Silah m ı?”<br />

“Parm aklıklanm ızı ne tür h ayvan ların tetik led ig in i hayal<br />

bile edemezsiniz. Yaralı m ısın ?” diye sordu C o n sta n ce.<br />

“Yaralıyım. Evet.”<br />

“İlacımız var. D o kto rlan m ız da var."<br />

M alorie’nin dudaklan son dört yıld ır ilk defa b ö y lesin e gülüm<br />

serken dudaklarının çatlad ığın ı h issetti.<br />

“İlaç m ı?”<br />

“Evet. İlaçlar, aletler, kâğıt. B ir sürü şey im iz v ar.”<br />

Yavaşça yürüm eye başladılar. M a lo rie’n in kolu<br />

Conslance’m om uzlarının üzerindeydi. Tek başın a yürüyemiyordu.<br />

Çocuklar ise M alorie’n in p an to lo n u n u yakalam ış,<br />

gözleri kapalı vaziyette o n lan takip ediyordu.<br />

322


“İk i ç o c u k ,” dedi Consıance sakinleştirici bir ses tonuyla.<br />

“Bugün n e le r yaşadığınızı hayal bile edemem."<br />

K ad ın bugün diyordu ama aslında yıllan kastettiğini ikisi<br />

de biliyord u .<br />

Bayır tırm anıyorlardı ve Malorie’nin vücudu acıyla zonkluyordu.<br />

A n sızın ayaklarının altındaki zemin değişti. Beton.<br />

Bir k a ld ırım . M alorie hafif bir klik sesi duydu.<br />

“O n e y d i? ”<br />

“O g ü rü ltü m ü ?” diye sordu Constance. “Bu bir baston<br />

ama a rtık o n a ihtiyacım ız yok. Geldik bile.”<br />

M a lo rie k a d ın ın hızlıca bir kapıya vurduğunu duydu.<br />

Ç ıkardıklara sesten ağır metalden yapıldıklannı tahmin ettiği<br />

bir k ap ı gıcırd ayarak açıldı ve Constance onlan içeri soktu.<br />

K apı a rk aların d an çarpılarak kapandı.<br />

M alo rie y ıllard ır duymadığı bir koku duydu. Yemek. Pişmiş<br />

y em ek . T alaş; sanki biri bir şeyler inşa ediyordu. Sesini de<br />

duyabiliyordu. M akin en in alçak sesli uğultusunu. Çok sayıda<br />

makine ayn ı anda çalışıyordu. Hava temiz ve tazeydi. Uzaklarda<br />

k o n u şm a sesleri yankılanıyordu.<br />

“A rtık g ö z lerin iz i açabilirsiniz,” dedi Constance kibarca.<br />

“H a y ır !’’ diye bağırdı Malorie, Oğlan ve Kız’ı tutarak. “Çocuklar<br />

o lm a z ! Ö n ce ben açacağım."<br />

Biri o n la ra yak laştı. Bir adam.<br />

“U lu T a n rım ,” dedi. “Gerçekten sen misin? Malorie?”<br />

A dam ın h ırıltılı, boğu k sesini hatırladı. Bu sesi yıllar önce<br />

telefonun d iğ er u cu n d a duymuştu. Upuzun dört yıl boyunca<br />

bu sesi b ir d aha duyup duyamayacağını düşünmüş, kendiyle<br />

b v g a edip d u rm u ştu .<br />

Bu, R ic k ’ti.<br />

M alorie göz bağın ı çekiştirdi ve gözlerini yavaşça açtı. Tesisin<br />

p arlak beyaz ışıkları karşısında bir kere daha gözlerini<br />

kısmak zo ru n d a kaldı.<br />

323


Işık seliyle aydınlaulm ış gen iş b ir k o rid o rd a y d ıla r. O k a ­<br />

dar parlaktı ki M alorie gözlerin i g ü çlü k le a ç ık tu tab iliy o rd u .<br />

Burası devasa bir okuldu. Tavanı y ü k sek ve k u b b e şek lin d e k i<br />

aydınlatıcı panellerle kaplıydı. M alo rie k e n d isin i d ışarıd aymış<br />

gibi hissetti. Yüksek d u varlar tavana k a d a r u laşıyord u<br />

ve mesaj panolarıyla kap lıydı. M asalar. C a m k â seler. T ek b ir<br />

pencere yoktu ama hava sa n k i d ışa n d a la rm ış g ib i tem iz ve<br />

tazeydi. Zemin tem iz ve serin d i. U z u n k o rid o r tu ğ la la rla k a p ­<br />

lıydı. Yeniden R ick’e d ö n en M a lo rie a d a m ın y o rg u n y ü zü n e<br />

baku ve o anda her şeyi anlad ı.<br />

Adamın gözleri a çık u am a h iç b ir yere o d a k la n a m ıy o r gibi<br />

görünüyorlardı. M at ve gri re n k li g ö z le ri p a rla k lık la r ın ı yıllar<br />

önce yitirm işti. D arm adağın h a ld ek i u z u n k a h v e re n g i s a ç la n<br />

kulaklarmın üzerine d ö külü y o rd u a m a s o l g ö z ü n ü n ü z e rin ­<br />

deki solgun ama derin yara izin i k a p a ta m a m ıştı. A d a m , sa n k i<br />

M alorie’nin b akışlannı h issetm iş g ib i içg ü d ü s e l o la ra k yara<br />

izine dokundu. M alorie ad am ın k ırılm ış b ir d a ld a n k e silm iş<br />

tuhaf şekilli ve eskim iş b a sto n u n u fa rk etti.<br />

“Rick,” dedi çocu k lan ken d in e d oğru ç e k e re k , “s e n k ö rsü n .”<br />

Rick başıyla onayladı.<br />

“Evet M alorie. Ç oğum uz ö yleyiz am a C o n s ta n c e e n az se ­<br />

nin kadar iyi görür. U zun b ir y o l k a t e ttik .”<br />

Malorie yavaşça duvarlara b a k a ra k ç e v re s in d e k ile ri h a z ­<br />

metmeye çalıştı. E l yazısıyla işle n m iş sayfalar, ile rle m e durum<br />

lannı gösteriyordu. B ro şü rle rin ü z e rin d e ise ç iftç ilik , su<br />

antma ve tıbbi d eğerlendirm e ran d evulara g ib i g ü n lü k işler<br />

yazılıydı.<br />

Gözleri başının üzerindeki b ir n o k ta y a ta k ıld ı. T uğlad an yapılmış<br />

geniş kem erin üzerinde p irin ç h a rflerle şö y le yazıyordu:<br />

JANE TU C K ER K Ö R L E R O K U L U<br />

324


“O ad am ...” R ick duraksadı. “Kayıttaki adam... Seninle<br />

birlikte değil, değil m i?” dedi Rick.<br />

M alorie kalp atışlarının hızlandığım hissetti ve güçlükle<br />

yutkundu.<br />

“M a lo rie?” dedi adam endişeli bir tavırla.<br />

C o n sta n ce, R ick’in omzuna dokundu ve usulca, “Hayır,<br />

Rick. O n larla birlikte değil,” diye fısıldadı.<br />

H âlâ çocu k ları tutm akla olan Malorie kapıya doğru geriye<br />

adım attı.<br />

K oridord a başka kim senin olup olmadığına bakarak, “O<br />

ö ld ü ,” dedi sertçe. Henüz onlara güvenmiyordu. Henüz zam<br />

anı değildi.<br />

R ick basto n u n u hafifçe yere vurarak Malorie’ye doğru yaklaşıp<br />

ona dokunm ak için uzandı.<br />

“M a lo rie... Yıllar içinde bir sürü insanla iletişim kurduk<br />

ama b ü y ü k olasılıkla hayal edebileceğinden çok daha az kişiye<br />

ulaşab ild ik . Daha kaç kişinin dışanda olduğunu kim bilebilir?<br />

Ya kaç kişin in hâlâ aklının başında olduğunu? Nehirden<br />

g elm esin i beklediğim iz tek kişi şendin. Tabii ki bu başka<br />

kim sen in gelm eyeceği anlamına gelmiyor ama doğru düzgün<br />

d ü şü n d ü k ten sonra Tom’un sesinin, sonunda aradığın noktaya<br />

d air sen i uyarm akla kalmayıp aynı zamanda yabancılann<br />

da p arm aklıklara takılm alan halinde yakında bir uygarlık olduğunu<br />

fark etm elerine yardımcı olacağına karar verdik. Eger<br />

sen in le b irlik te olm adığını bilseydim başka bir şey kullanmamız<br />

kon u su n d a ısrarcı davranırdım. Lütfen özrümü kabul et."<br />

M alorie adam ı yakından inceledi. Sesi umut dolu, hatta<br />

iyim ser geliyordu. Uzun zamandır böyle bir ses tonu duymam<br />

ıştı. Yine de adamın yüzü böylesine bir dünyada yaşamak<br />

zorunda kaldığı için duyduğu stres yüzünden tıpkı Malorie’n<br />

in k i gibi çökm üştü. Tıpkı yıllar önceki ev arkadaşlarının<br />

yüzleri gibi.<br />

325


o ve C onsıance tesisin nasıl çalıştığ ın ı, p atates ve kabak<br />

tarlalannı, yazlan böğürtlen to p lad ık ların ı, yağ m u r suyunu<br />

antm ak için kullandıklara sistem i a çık la rk e n M alo rie, R ick ’in<br />

kafasının arkasında gölgelere ben zeyen b ir şek lin h arek et e t­<br />

liğini gördü.<br />

Genç kadınlardan oluşan k ü çü k b ir grup ü z erlerin d e açık<br />

mavi renkli giysilerle bir odadan çık tı. B a sto n la rın ı hafifçe<br />

yere \mruyor, eUerini öne doğru u zatıy o rlard ı. K a d ın la r sessizce<br />

ve hayaletleri andıran b ir şek ild e M a lo rie ’n in yan ın d an<br />

geçti. Malorie on lan n m ağaralara b en z ey en b o ş g ö z le rin i gördüğünde<br />

m idesinin san cıd ığ ım h issetti. B aşı d ö n ü y o rd u , m i­<br />

desi bulanıyordu, kusm ak üzereydi.<br />

Kadınların gözlerinin olm ası g erek en yerd e iki tan e k o caman,<br />

koym renkli yara izi vardı.<br />

Malorie ço cu k la n sık ıca kavrad ı. B a şla rın ı b a cakla rın a<br />

bastırdı.<br />

Constance ona doğru u zan d ı am a M a lo rie p a n ik için d e<br />

yerdeki göz bağım ararken ç o c u k la n k e n d isiy le b irlik te sü ­<br />

rükleyerek geri çekildi.<br />

“O nlan gördü,” dedi C o n sta n ce, R ic k ’e.<br />

Adam başıyla onayladı.<br />

“Bizden uzak d u r!" diye yalvardı M alo rie. “S a k ın b iz e dokunma!<br />

Bize yaklaşm a'. B urada n eler o lu y o r ? !”<br />

Constance om zunun ü zerin d en b a k ıp k a d ın la rın k o rid o r­<br />

dan çıktığım gördü. Oda, M alorie’n in k e sik solu klara ve hafif<br />

h ıçkın klan dışında sessizdi.<br />

“M alorie,” diye başladı R ick. “İşleri e s k id e n b ö y le yap ıyorduk.<br />

Böyle y a p m a k z oru n d a y d ık. B aşk a seçe n e ğ im iz yoktu.<br />

Buraya geldiğim izde açlık tan ö lm ek üzerey d ik . Y abancı, d üşman<br />

topraklarda unutulm uş y erliler gib iyd ik . Şu anda sahip<br />

olduğumuz olanaklara sahip d eğild ik. Y iyeceğ e ih tiy acım ız<br />

vardı. Biz de avlandık. Ne yazık k i o z a m an lar şu anda sahip<br />

olduğumuz güvenliğe de sahip d eğild ik. B ir gece b irk a ç ark a­<br />

326


daşımız d ışarıda yiyecek ararken bir yaratık içeri girdi. O gece<br />

çok sayıda insanı kaybettik. Sadece birkaç saniye önce aklı<br />

başında o lan bir anne, deliye dönüp dön çocuğu öldürdü.<br />

K endim izi toplam am ız, uygarlığımızı yeniden inşa etmemiz<br />

aylanm ızı aldı. Bir daha asla böyle bir risk almamaya yemin<br />

ettik. T ü m top lum un iyiliği için."<br />

M alo rie yüzünde tek bir yara izi olmayan Constance’a<br />

baktı.<br />

R ick , “B u b ir seçim meselesi değildi,” diyerek konuşmayı<br />

sürdürdü. E lim ize ne geçerse kendimizi kör etmek için kullandık.<br />

Ç atallar, bıçaklar, kendi parmaklanmız. Körlük, Malorie,<br />

m u tla k korum aydı. Ama bunlar geçmişle kaldı. Artık<br />

böyle yap m ıyoru z. Bir yıl kadar sonra burayı, omuzlanmızdaki<br />

o k o rk u n ç yükü hafifletecek kadar güvenli bir yer haline<br />

getird ik. O zam andan beri hiçbir güvenlik açığımız olmadı.”<br />

M a lo rie , G eorge’u, videosunu ve başansız olan deneylerini<br />

d ü şü ndü. Ç aresizlik içinde az kalsın kendi çocuklannı kör<br />

ed eceğ in i hatırladı.<br />

C o n sta n c e görebiliyor. O kör değil. Dört yıl önce buraya gelm<br />

ek için y e te r li cesareti toplayabilseydin sana ve çocuklara ne<br />

o la c a ğ ın ı k im bilebilirdi?<br />

R ic k d estek alm ak için Constance’a yaslandı.<br />

“B u rad a olsaydın bizi anlardın.”<br />

M a lo rie korkuyordu. Ama anlıyordu da. Çaresizlik içinde<br />

o ld u ğu n d an bu insanlara güvenmek isliyordu. Çocuklan<br />

daha iyi b ir yere getirdiğine inanmak istiyordu.<br />

K en d i etrafında dönünce ofis pencerelerinden birinde<br />

k en d i yan sım asın ı gördü. Diğer odadaki Shannon haberlerde<br />

g ö rd ü k lerin i bağıra bağıra ona anlatırken banyoda aynanın<br />

k a rşısın a geçip karnının düzlüğünü kontrol eden haline neredeyse<br />

h iç benzemiyordu. Saçları incelmiş, matlaşmış, pislikle<br />

ve o n larca kuşun kanıyla dilim dilim olmuştu. Kıpkırmızı<br />

kafa d erisi ara ara görünüyordu. Vücudu bir deri bir kemikti.<br />

327


Yüzündeki kem ikler sanki yer d egişiirm iş, bir zam an lar o l­<br />

dukça narin görünen yüz h ad an n ı keskin ve a çılı çizgilerle<br />

kaplamıştı. Cildi gergin ve solu ktu . D u d aklarını hafifçe aralayınca<br />

bir dişinin kırıldığını gördü. B üyük o la sılık la n eh irde<br />

bilincini kaybettiğinde km lm ıştı. Teni kan la, m orlu klarla<br />

kaplıydı. Solgundu. Kurdun açtığı d erin yara, şişm iş haldeki<br />

kolu boyunca uzanıyordu. Yine de cam d aki kad ının içinde<br />

alev alev yanan çok daha güçlü b ir şeyin farkına vardı. O na<br />

dört buçuk yıl boyunca güç veren, onu hayatta tu tan , ço cu k -<br />

lanna daha iyi bir hayat verm esini em red en ateşi gördü.<br />

Evden ve nehirden kurtulan bitap h ald ek i M alo rie d izlerinin<br />

üzerine çöktü. Ç o cu k ların ın yü zlerin d ek i göz b ağlarını<br />

çekip çıkardı. Ç o cu k lan n gözleri so n u n d a a çık tı. P arlak<br />

ışıklar karşısında gözlerini kırp ıştırıyorlard ı. O ğlan ve Kız<br />

hayret içindeydi, suskundu, tedirgindi. N erede o ld u k la rın ı<br />

anlamıyor ve kendilerine yol gösterm esi için M a lo rie ’ye b a­<br />

kıyorlardı. H ayadan boyunca ev lerin in d ışın d a g ö rd ü k leri ilk<br />

yer burasıydı.<br />

İkisi de ağlamadı, ikisi de şik âyet etm ed i. B o ş gözlerle<br />

Rick’e bakıp dinlem eye devam ettiler.<br />

“Dediğim gibi,” dedi R ick tem kin li b ir şek ild e , “burada<br />

birçok şey yapmayı başardık. Tesis bu k o rid o ru n g ö sterd iğ in ­<br />

den çok daha büyüktür. Tüm yiy ecek lerim izi k e n d im iz yetiştiriyoruz<br />

ve birkaç tane vahşi hayvan y ak alam ayı başardık.<br />

Yumurtalanndan faydalandığım ız tav u k larım ız, sü tü n ü sağdığımız<br />

bir ineğimiz ve üretm eyi başardığım ız bir çift keçim iz<br />

var. Bir gün küçük bir çiftlik ku rm ak am acıyla d aha fazla hayvan<br />

bulmak için dışan çıkm ayı u m u y o ru z .”<br />

Malorie derin bir nefes alıp ilk defa u m u tla R ick ’e b aktı.<br />

Keçiler, diye düşündü. Ç o cu k la n m ilk d efa b a lık ta n başka<br />

yaşayan bir hayvan görecekler.<br />

“Tucker’da kendi kendim ize yetiyoru z... K ö rle rin reh ab ilitasyonundan<br />

sorumlu kocam an bir tıb b i e k ib im iz var. Burası<br />

328


seni biraz olsun huzura kavuşturmalı Malorie. Tıpkı bana her<br />

gün biraz huzur verdiği gibi.”<br />

“Ve siz ikiniz,” dedi Constance çocuklann yanında dizlerinin<br />

üzerine çökerek. “İsimleriniz nedir?"<br />

Bu soru ilk defa Malorie için önem kazanmıştı. Aniden hayatında,<br />

çocuklarına isim vermek gibi bir lükse yer olacaktı.<br />

“B u ," dedi M alorie kanlı elini Kız’ın başına koyarak, “bu,<br />

O İym pia.”<br />

K ız, M alorie’ye çabucak bir bakış altı. Kızardı. Gülümsedi.<br />

B undan hoşlanm ıştı.<br />

“Ve bu da," dedi Malorie Oglan’ı kendisine doğru çekerek,<br />

“T om ."<br />

Ç o cu k utangaç ama mutlu bir tavırla sınttı.<br />

D izlerin in üzerindeki Malorie çocuklarına sanidı ve o<br />

ana kadar attığı tüm kahkahalardan daha mutluluk verici<br />

gözyaşları döktü.<br />

R ahatlam a.<br />

G özyaşları özgürce, usul usul akarken kuyudan su getirm<br />

ek için birlikte çalışan, oturma odasının ortasında uyuyan,<br />

yeni dünya hakkında konuşup duran ev arkadaşlannı hatırladı.<br />

Sh an n o n ’ı kahkahalar atarken, bulutlarda şekiller ararken,<br />

sıca cık ve nazik bir merakla Malorie’nin üzerine titrerken<br />

gördü.<br />

T om ’u düşündü. Durmadan zihni çalışan, sorunları çözm<br />

ek ten usanm ayan Tom’u. Daima deneyen Tom’u.<br />

O nun yaşama aşkını düşündü.<br />

U zun koridorun diğer ucundaki farklı odalardan insanlar<br />

çıktı. Tesisin derinliklerine doğru yürürken Rick bir elini<br />

C o n sta n ce’ın omzuna koydu. Sanki oradaki herkes Malorie’yi<br />

ve çocu k ların ı biraz olsun yalnız bırakmaları gerektiğini biliyor<br />

gibiydi. Sanki herkes ve her şey sonunda güvende oldukların<br />

ın farkındaydı.<br />

329


Daha güvendeydiler<br />

Şimdi Malorie, çocuklanna sarılırken evin ve nehrin efsanelerde<br />

anlatılan gizemli birer yer olduğunu, sonsuzluğun<br />

içinde kaybolduğunu düşünüyordu.<br />

Ama burada, kaybolanın kendileri olm adığını biliyordu.<br />

Ve bir de sandıklan kadar yalnız olm ad ıklan n ı.<br />

330

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!